SAYI : 1
M A NAV G AT R E H B E R L İ K V E A R A Ş T I R M A M E R K E Z İ YAY I N I D I R
ÖZGÜN
İÇERİK DUYGUSAL ZEKA
Pİ RA OT E
SAYFA
G
64
LO
TÜKENMİŞLİK SENDROMU
SANAYİ 4.0: GOOGLE GERÇEĞİ
EĞİTİM, BAŞARI VE EKİP RUHU
EYLÜL 2019
PDR KAFASI
ZEKA OYUNLARI
PSİKOLOJİDE
RENKLERİN DİLİ TOPLUMSAL
CİNSİYET ÇİLİK
R Ö T İ D E Merhaba! EYLÜL 2019 1. SAYI
İmtiyaz Sahibi
Manavgat Rehberlik ve Araştırma Merkezi Adına Serpil Yılmaz SARKIN Kurum Müdürü
Editör
Soner Hakkı AKIN Reh.Hiz.Bölüm Başkanı
Yayın Ekibi
Serpil Yılmaz SARKIN Şakir DÜNDAR Soner Hakkı AKIN Nusrat SERT Tümer Engin MADENCİ Nilgün GÜNAY Meriç SÖZKESEN
Bu Sayıda Katkıda Bulunanlar Doç.Dr. Saliha ÖZPINAR Hüseyin TECEREN Uğur SERT Sabri DAŞO Raşit TANRIKULU Duygu GÜNEŞ
Tasarım - Mizanpaj Nusrat SERT
Adres
Milli Egemenlik Mah. 9032 Sok. No2/B MANAVGAT/ANTALYA Telefon: 0 (242) 778 10 90 Mail: manavgatram@gmail.com Web: http://manavgatram.meb.k12.tr Uyarı: Dergimizde yayınlanan yazıların içeriğinden ve yazılarda kullanılan görsellerden yazının sahibi sorumludur.
Bugün sizlere ilk sayısını sunduğumuz dergimiz PDR KAFASI; Manavgat RAM Rehberlik Hizmetleri Bölümü Ekibinin yoğun bir tempoda bir yandan çalışmalarını sürdürürken bulduğu her boşlukta, fırsatta ve zamanlarında döktüğü alın teri, beyin teri, sevgi teri eşliğinde hazırladığı bir yayındır. Hayat öğrenmelerle dokunmuş bir kumaştır. Bu dergi bu kumaşla dikilmiştir. Sevgi, idealler, paylaşma arzusu, öğrenme isteği bu kumaşın tellerindendir. Yazılarıyla, dizgisiyle, dağıtımıyla amatör ruhların (tabii yayın konusunda) profesyonel yayın dünyasına, siz değerli okuyucularımıza Manavgat’ımızdan sunduğu bir armağandır dergimiz. İlk sayımızın kapak konusu Psikolojide Renklerin Dili… Renklerin şiirlerden bilime, bilimden insan hayatına yansımalarını psikoloji penceresinden ele alan iyi bir dosya bulacaksınız sayfalarımızda. Ayrıca dergimizde; Toplumsal Cinsiyetçilik, Logoterapi, Sanayi 4.0: Google Gerçeği, Tükenmişlik Sendromu, Dişçi Korkusu, Zeka Oyunları, Eğitim Başarı ve Ekip Ruhu, Duygusal Zeka, Anı Yaşa, Gelecek Yolunda Bir Yolcu gibi başlıklarda Dosya, Makale, Şiir ve Hikâyeler bulacaksınız. Dergimize emek veren ekip üyelerimize, bize eserleri ile dışarıdan destek veren akademisyen, alan içi ve dışından profesyonellere, şair ve yazarlarımıza gönülden teşekkürü borç biliyoruz. Gelecekte bir yerlere bugünlerden hoş bir seda bırakmak dileğiyle… Soner Hakkı AKIN
YAYIN EKİBİ
İÇİNDEKİLER 4
10
RENKLERİN DİLİ İnsanın duygularında etkili olan renkler, tıpta tedavi yöntemi olarak kullanılırken pazarlamada da reklam sektöründe önemli bir yere sahiptir.
TÜKENMİŞLİK SENDROMU Tükenmişlik sendromu, yaygın olarak insanların yüz yüze çalıştığı mesleklerde bireylerin, duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma şek-
16
linde görülen bir sendromdur.
MANAVGAT RAM
20
DUYGUSAL ZEKA ‘’IQ’’ ile ölçülen zeka, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken midir? Öyleyse, neden yüksek IQ’lu çocuklar, ortalama IQ’ ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız olabiliyor?
24 GELECEK YOLUNDA BİR YOLCU... Bir düş kur… Kapat gözlerini ve hisset etrafında olup bitenleri hangi sahnede daha huzurlu ve daha mutlu olacaksın.
TOPLUMSAL CİNSİYETÇİLİK Bir ülkenin ekonomisi beşeri sermayesine dayanır. Eğer kadınlara yeterli sağlık, eğitim ve iş olanakları sunmuyorsanız, potan-
28
siyelinizin yarısını kaybedersiniz. Cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ekonomik kalkınmanın temelidir.
32
ANI YAŞA! “CARPE DİEM!” Bugün, mevcut olan her şeydir; şimdi senin var olduğun, her zaman var olacağın yegâne zamandır. Yaşamak istersen ya şimdi olacaktır ya da asla olmayacaktır.
MANAVGAT RAM
5
ZEKA OYUNLARI Zekâ oyunları dünyanın tanıdığı bizim ise yeni yeni tanımaya başladığımız bir kavram.2012 yılında zekâ oyunlarının seçmeli ders olarak milli eğitim müfredatında yer almasıyla bu kavrama iyice aşina olmaya başladık.
34
36 sanayi 4.0: google gerÇEĞİ 2011 yılında Almanya’da Hannover fuarında ilk defa telaffuz edilen ve hızla gündemde yerini alan “Industrie 4.0”,
röportaj Prof.Dr.Zeynep HAMAMCI Gaziantep Üni. PDR Anabilim Dalı Öğrt.Ü.
38
Türkiye’de “4. Sanayi Devrimi”, “Endüstri 4.0” veya “Sanayi 4.0” başlıkları altında tartışılmaya başlandı.
40
LOGOTERAPİ Logoterapi; her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklunun tecrübelerinin yansımasıdır.
6
MANAVGAT RAM
46 EMPATİ Öğretmenler yalan söylemez!
48 FİLM VE DİZİ ÖNERİLERİ
Les Choristes In Treatment 3 Idiots
EĞİTİM, BAŞARI VE EKİP RUHU Bizler insanlık tarihi kadar eski geçmişi olan, kuruluşundan bu yana güzel, faydalı, fedakârlık dolu çalışmalar yapmayı gelenek haline getirmiş, çok büyük bir kurum olan Eğitim Ailesinin bugünkü nöbetçileriyiz.
52 54
kİTAP ÖNERİLERİ
Otomatik Portakal Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek İnsanın Anlam Arayışı
56
FOTOĞRAF GALERİSİ Tema: Çocuk ve Masumiyet
62
şiir Ben Çalışan Bir Çocuğum
MANAVGAT RAM
7
Okullarımız salt bilgi veren kurum anlayışından çıkıp, onları hayata ve geleceğe hazırlayan bir yapıya bürünürken bu görevini etkin bir şekilde tamamlayabilmek için kendini sürekli geliştirmeli ve yenilemelidir.”
D
eğerli öğretmenler, kıymetli veliler, sevgili öğrenciler; İçinde bulunduğumuz çağda bilgi mefhumu değişken bir yapı haline bürünmüştür. Her gün yeni gelişmeler, değişmeler, buluşlarla karşı karşıya kalırken eğitim kurumları da klasik anlayıştan öteye geçmeye mecburdur. Gençlerimiz, çocuklarımız bilgi ve teknolojiyi kullanmada bizden bir adım ilerideler. Çünkü bilgi ve teknoloji çağının içine doğdular. Öyle ki içinde bulundukları bilgi ummanı kontrol edilmesi zor bir alanı oluşturuyor. Okullarımız salt bilgi veren kurum anlayışından çıkıp, onları hayata ve geleceğe hazırlayan bir yapıya bürünürken bu görevini etkin bir şekilde tamamlayabilmek için kendini sürekli geliştirmeli ve yenilemelidir. Öğrencilerimiz
8
MANAVGAT RAM
gelişirken, öğrenirken, büyürken kendilerini dış dünyadan izole etmeden zararlı durumlardan nasıl korunacaklarını öğrenmeliler. İşte bu noktada rehberlik hizmetlerine duyulan ihtiyaç güçlü bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bilimdeki gelişmelerden rehberlik ve psikoloji alanı da nasibini alıyor kuşkusuz. Yeni kuramlar, yaklaşımlar, yöntemler öğrenci kişilik hizmetlerinde kullanılmaya başlıyor. Biz eğiticimler yenilikleri ne kadar takip edebilir, değişimlerin ne kadar farkında olabilirsek, dokunabileceğimiz hayatlar o kadar artacaktır. Anne babalar olarak da yeniliklerden haberdar olmak en değerli varlıklarımızı tanımamız adına bizlere paha biçilemez bir katkı sunacaktır. İlçemiz Rehberlik ve Araştırma Merkezi “PDR Kafası” adlı
e-dergiyi yayınlayarak bizlere farklı konularda bir bilgi demeti sunmayı hedeflemiştir. Çağımız insanının, vaktinin, göz ardı edilemez bir bölümünü internet ortamında geçirdiğini düşünürsek e-yayınların önemli bir hal aldığını görebiliriz. Tüm eğitimcilerimizden gelecek yazılara açık olan e-dergi umarım çalışmalarımızda bir başvuru kaynağı olur. Şimdiden e-derginin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim. Muammer SARIDEMİR İlçe Milli Eğitim Müdürü
D
eğerli Okurlar; Zaman ve mekân kavramları günümüzde anlam değiştirmişçesine hızlı ve şekilsiz. Teknoloji yaşamlarımızın her an içinde. Eskiden kütüphaneler, sessiz mekânlar okumak için seçilir ve buna özel zaman ayrılırdı. Artık e-uygulamalar sayesinde otobüste, sokakta, parkta her zaman ve her yerde okuyabiliyoruz. Yediden yetmişe her yaştan insan akıllı telefonlar sayesinde internette çok fazla zaman geçiriyor. Zaman mefhumu o kadar hızlandı ki bu hızı yakalamak isteyen insan ruhu her şey elinin altında olsun ve dilediği zaman dilediği yerden istediği şeylere ulaşsın istiyor. E-dergi fikri bu ihtiyaçtan yola çıkarak ortaya çıktı. Çalışmalarımızın odağındaki konulardan biri olan bağımlılıkla mücadele, teknoloji bağımlılığı, teknolojinin doğru yerde ve doğru amaçlar için kullanılması gerekliliği vurgusunu, bir ürünümüzle, e-dergi ile taçlandırabilme isteği bizi yazmaya itti. Böylelikle e-dergimizin ilk sayısı ile karşınızdayız. Kurum olarak vizyonumuzun gerekliliğini ortaya koyabilmek için sadece sorumluluk bölgemizde ilçelerle kendimizi sınırlandırmıyo-
ruz. Daha fazla insana ulaşabilmek en önemli amaçlarımızdan biri. İşte bu e-dergi teknoloji sayesinde bizi çok sayıda insana ulaştıracak ve çok sayıda insana sesimizi duyuracak. Hayatın içinden konularla rehber olmaya çalışacağız. Bu süreçte en büyük destekçimiz siz değerli okurlarımız olacaksınız. Yılda dört defa çıkarmayı planladığımız e-dergimiz ile ilgili düşüncelerinizi, değinilmesini istediğiniz konuları bize e-posta yoluyla bildirebilirsiniz. Daha önce yaptığımız çalışmalardan RamPlan ve RamAnket ile çok sayıda insana ulaştık. Aldığımız geri dönütler bizi motive etti ve daha çok çalışmak ve üretmek için bize enerji kaynağı oldu. Umut ediyorum ki bu dergi de sizi değerli okurlarımızla bizler arasında bir köprü olsun. İletişim kurmamız için bir vesile olsun. Öğrenciler, veliler, eğitimciler her kesimden okurlarımız olmasını diliyoruz. Rehber öğretmen arkadaşlarımızın ise sadece bir okur olmasını değil bir rehberlik dergisi olan Pdr Kafası’nın yazarları olmasını istiyoruz. Önceki çalışmalarımızda yurdumuzun her köşesinden bize mesajlar gönderen değerli arkadaşlarımızın bu dergiyi büyütmek
ve alanımızda önemli bir yere gelmesine katkı sağlamak üzere bize omuz vermesini diliyoruz. Biz birlikte daha güçlüyüz. Bulunduğumuz şehrin, çalıştığımız kurumun hiçbir önemi yok, zamanın, mekânın ve mesafelerin önemi yok. Önemli olan rehberlik konusuna gönül vermiş olmak. Eğer siz de rehberliğe gönül verenlerdenseniz bize ulaşın. Sesimiz birlikte daha güçlü çıkacak. Daha fazla öğrencimize, öğretmenimize, velimize ulaşabileceğiz bu yolla. Sadece e-dergi değil yaptığımız tüm çalışmalarda bize gerekli desteği veren İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Muammer SARIDEMİR’e, bize bu değerli eseri sundukları için, derginin hazırlanmasında, tasarlanmasında, tanıtılmasında, gösterdikleri özveri için kurumumuz Rehberlik Hizmetleri Bölümü ekibine, bize zaman ayırdığınız için siz değerli okurlarımıza sonsuz teşekkürler… Sonraki sayılarda görüşmek üzere…. Serpil Yılmaz SARKIN RAM Müdürü
MANAVGAT RAM
9
PSİKOLOJİDE
RENKLERİN DİLİ İnsanın duygularında etkili olan renkler, tıpta tedavi yöntemi olarak kullanılırken pazarlamada da reklam sektöründe önemli bir yere sahiptir.
Nilgün GÜNAY 10 MANAVGAT RAM
C
isimler tarafından yansılanan ışığın gözde oluşturduğu duyuma renk denir (TDK,2006). Renklerin sayısı net olarak bilinmemektedir; ancak genel kabul görüye göre renkler ana ve ara renkler olarak ikiye ayrılır. Renkler birçok alanda işlevsel olarak kullanılır. İnsan psikolojisindeyse renklerin azımsanamayacak bir etkisi mevcuttur. Etrafımıza detaylı baktığımızda bu durumu fark etmemek elde değildir. Neden yemek restoranları genelde kırmızı, hastaneler neden genelde beyaz, uyarı levhaları neden hep sarı? İşte bu soruların yanıtı renklerin insan üzerinde oluşturduğu psikolojik etkide gizlidir. 1.Duygular ve Renk Gündüze alışan renkler, Her gece perişan renkler Sizde mi yaşamaktayım, Gülmekte ağlamaktayım. Cahit Sıtkı TARANCI Tarancı’nın şiirindeki sözlerden de anlaşıldığı gibi renklerin insanların duygu durumunu etkilediği düşünülmektedir. Örneğin duvarların siyah olduğu bir ortamda çalışmak çoğu insanın bunalmasına yol açabilir. Sürekli böyle bir ortamda çalışan kişinin iş başarısında düşüş olabilir ve bu kişi depresyona doğru bile sürüklenebilir veya farklı açıdan bakış yapalım. Bir insanın duygu durumu renk seçimini etkileyebilir. Örneğin güne yeni başlayan ve heyecanlı bir buluşma yapacak bir kişi, kendisini huzurlu hissettiği renkte bir kıyafetle çıkmayı tercih edebilir. Bu ve benzeri örnekler insanların psikolojisiyle renkler arasında olan ilişkiyi daha iyi fark etmemizi sağlayabilir. 2.Geleneksel Anlamlar Tarih boyunca renklere farklı anlamlar yüklenmiş, kültürlere göre renklerin anlamları değişiklik
göstermiştir. Halen batı ile doğu kültüründe renklere farklı anlamlar yüklendiği bilinmektedir. Ülkemizde yas renginin siyah olmasına karşılık Çin kültüründe beyaz olması gibi.
yere sahiptir. Renklerin, tür, değer, doygunluklarına göre değişen sıcaklık, soğukluk, aktiflik, pasiflik, hafiflik, uyarıcılık, dinlendiricilik, sevinç, üzüntü gibi pek çok psikolojik etkileri olduğu günümüzde de deneylerle kanıtlanmıştır. Çeşitli kültürler ve inanç sistemlerinde renklerin canlılar üzerindeki etkilerinden faydalanılmış, renklerle meditasyon teknikleri kullanılmış, bir enerji şekli olan renklerle notalar arasında bağlantı kurulmuştur. Renk türlerinin psikolojik etkilerinden bahsederken ifade edilmesi gereken bir konu da, bir rengin hem pozitif hem negatif özelliklerinin olabileceğidir. Örneğin kırmızı, bir ifade aracı, duyguların bir karşılığı olarak bize bazı anlamlarla görünür. Bu anlamlar her zaman, sözel açıklık kazanamasalar da bizi ruhen etkiler. Bu nedenle mekanlarda kullanılan kırmızı, yarattığı ruh haliyle, psikolojik etkileşimleri ortaya çıkarır. Kırmızı bir gül, gerçek sevginin geleneksel bir ifadesidir, ancak kırmızıyı görmek, kontrolü kaybetmek anlamına da gelebilir. Pozitif bir renktir, hayatın rengidir, fakat aynı kırmızı, bilinçaltında olsa bile kanlı ve şiddete dayalı durumları, hırs, tutku, kızgınlık sonucu ortaya çıkan savaşları da ifade eder. Bu nedenle kırmızı, kaosun rengidir ve gerçekte, uygun tonlarda ve oranlarda kullanılmamışsa, bir mekan içerisinde de kaosa neden olabilir (Özdemir,2005).
Geleneksel inanışları da etkileyen renk kavramı, antik çağlardan beri farklı anlamlar içermektedir. Yunanlılar çağlar öncesinde renklerin ortaya çıkışını incelemiş ve hangi renklerin birbirileriyle birleşerek hangi renkleri oluşturduğunu gözlemlemişlerdir. Aristoteles siyah ve beyazın arasında kalan bütün renklerin ışığın siyah ile bütünleşmesi ile ortaya çıktığını iddia etmiştir. Sonralarda ise Hippocrates 4 renk teorisini siyah, beyaz, kırmızı ve sarı olarak ortaya atmıştır. Ortaçağ ve Rönesans’ta dinsel semboller renkleri içerirdi. Doğanın dört elementi dört ana renk ile sembolize edilirdi. Ateş kırmızı, toprak siyah, hava mavi ve su da mor ile özdeşleştirilmişti. Bununla beraber renkler gizemli anlamlar da içermekteydi. Mavi cenneti, kırmızı merhameti, mor eziyeti ve beyaz da saflığı simgelemekteydi (Ahbap, 2014). Çin’de hüküm sürmüş yirmi dokuz rejim boyunca ağırlıklı olarak kullanılan üç ayrı renk vardır. Bunlar sarımsı beyaz, mavimsi siyah-sarı ve kırmızı-sarıdır. Renk seçimine sebep olan durumun yönetici elitin yaşam tarzından kaynaklandığı söylenebilir. Sürü güdücü avcı toplumlar sütün sarımsı beyazını, çiftçiler güneşin kırmızımsı sarı rengini, göçebe olup sürü güdenler ise suların ve bozkırın mavimsi siyah renklerini kullanmış gibi Renklerin insan psikolojisini etgörünmektedir (Tekin, 2018). kilediği bilinmesine rağmen şu da bir gerçektir ki aynı renk her 3.Psikolojik Açıdan Renkler insanda farklı duygu durumuna İnsanın duygularında etkili olan yol açabilir. Örneğin mavi rengin renkler, tıpta tedavi yöntemi ola- sakinleştirici etkisi olsa bile her rak kullanılırken pazarlamada insanda sakinliğe yol açtığı söyda reklam sektöründe önemli bir lenemez. Belki o kişinin bilinçal-
MANAVGAT RAM
11
Giyinip boyansan da renkler solar, ruhun siyahsa! Beyaz Gelinliklerden de anlaşıldığı üzere beyaz saflığın, masumiyetin ve mutluluğun rengidir. Hastane ortamında genelde beyaz tercih edilmektedir. Bu durum insanlarda steril bir ortam çağrışımı uyandırmaktadır. Duvarların beyaz olduğu bir odada insan kendini ferah ve geniş bir ortamda hissedir. KarRenklerin kişide uyandırdığı his- şımızdaki kişinin beyaz kıyafetler ler çeşitlerine göre farklılık göste- tercih etmesi bizde o kişinin temiz rir. Örneğin; sıcak renkler, sıcak- olduğu izlenimi uyandırır. lık hissi verir, heyecan, neşe gibi duyguları ortaya çıkarmasının Siyah yanında agresif ve dinamik yapıya Karanlığın rengi olduğu için gesahip renklerdir. Soğuk renkler; nellikle karamsarlık, üzgünlük genellikle rahatlatıcı, sakinleşti- gibi duygu durumlarına yol açrici etkisi olan renklerdir. İnsa- maktadır. Buna rağmen siyah kinın duygusal hayatındaki sevinç, milerine göre asilliği , gücü , erdeüzüntü, karamsarlık, neşe gibi mi temsil eder. Ülkemizde yasın duygularında etkili olan renkler, rengi olarak kabul edilmektedir. tıpta tedavi yöntemi olarak kulla- Siyah bir kıyafet giyen kişi kendinılırken pazarlamada da reklam sini daha güçlü, daha sağlam ve sektöründe önemli bir yere sahip- güvenli hissedebilir. Siyah temtir (Eser, 2013). kinli bir renk olma özelliğini taşır Renklerin insanlar üzerinde genel ve kişiye kontrolün kendisinde olarak oluşturduğu psikolojik et- olduğu izlenimini verir. Siyah gikiler aşağıda sıralanmıştır. yinen bir kişi kendisini biraz daha tında mavi renge karşı olumsuz bir düşünce yatıyor olabilir ya da maviden hoşlanmıyor olabilir. Bu açıdan düşünüldüğünde renklerin psikolojik etkileri ile ilgili genellemeler yapmak çok sağlıklı değildir. Ancak renklerin mekân algısını, hisleri, kişisel seçimleri etkilediğini de göz ardı edemeyiz.
12 MANAVGAT RAM
ince hissedebilir. Her ne kadar kötülük ve tehditkâr bir tutum ile özdeşlemiş olsa bile siyah huzur veren bir renktir. Siyah rengiyle arasında olumlu bir iletişim olan kişi kendisini diğer insanlara göre biraz daha mükemmel hisseder. Gücün sembolü olması insanın ruh haline pozitif katkılar sağlar (Demir, 2016). Kırmızı Bazı toplumlarda kırmızı rengin saltanat ve iktidarı temsil ettiği kabul edildiğinden bu renk imparator ve padişahların rengi diye anılmıştır. Batı kültüründe ise aynı renk tehlikeyi belirtme amacıyla kullanılmaktadır. Kırmızı renk iyi şans ve içtenliğin sembollüğü olarak kullanılmaktadır (Mazlum, 2011’den akt. Çalışkan ve Kılıç, 2014 : 74). İzgören (1998)’e göre; kırmızı iştahı açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının logoları kırmızıdır. Fast food markaları iştahı artırdığı için kırmızıyı tercih eder. İnsanlar kırmızı fonlu mekânlarda zaman
kavramını kaybetmeye başlar ve bu yerler uykusuzluk oluşturabilir. Gece kulübü, bar gibi yerlerde kırmızı fonlar kullanılır. Bu fon insanlara “zamanı unutun, daha çok için, iştahınız açılsın, uykusuz kalın” mesajı verir. Ülkemizin bayrağında kırmızı renk kullanılmasının sebebi de Türkiye toprakları için dökülen kanı temsil etmesidir. Bu nedenle ülkemizde kırmızı, beyaz ile beraber kullanıldığında milliyetçi duyguların hissedilmesine neden olabilir.
ağladıkları, büyüklerin daha çok sinirlendikleri tespit edilmiştir ( İzgören,1998). Birçok ülke yol çizgileri için sarı rengi seçmektedir. Sarı renk dikkat çekicidir, aynı zamanda güneşle bağdaştırılır ve güneş birçok kültürde umudu ve zihinsel parlaklığı temsil eder. Sarı, bilgelik, akıllılık ve dikkatin rengidir. İnsan psikolojisinde ise sinir sisteminin düzenli çalışması, depresyon tedavisinde insanların morallerinin düzeltilmesinde destek olan bir renk olarak kabul edilmektedir (Köseoğlu ve Çelikkayalar, 2016).
Sarı Geçici mutluluk, zenginlik, bolluk, şeref ve sadakati hatırlatır. Sarı entelektüel olma, yöneticilik, hırs, iddia ve özgürlüktür. Uzun süre içinde zihinsel karışıklık ve vandalizme neden olabilir. Mor
Mavi Mavi, gökyüzünün, sonsuzluğun, huzurun, umudun rengidir. Mavi adına şiirler bile yazılmıştır. Altıntaş ve Çamur(2013)’ a göre mavi genel olarak yıldızları, geceyi, derin duyguları, romantizmi
Şiirin bir rengi olsa şüphesiz mavi olurdu.
renk ile birlikte kullanırsa eğer bu olumsuz etkiler azalabilir (Hashempour ve Sapchi, 2015). Sarı geçiciliğin ve dikkat çekmenin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Araba kiralama firmaları logolarında sarıyı kullanır, “ürün geçici, lütfen geri getirin” demek istiyorlar. Sarı odalarda çocukların daha çok
simgeler. Yine sinir sistemine iyi geldiği için sıkıntıda, bunalımda olan kimselerin deniz ve gölü seyrettikten sonra daha huzurlu hissetmeleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir (Çalışkan ve Kılıç, 2014). Yeşil Mavi ve sarının birleşiminden
meydana gelen yeşil hem sarı rengin vermiş olduğu sıcaklık hem de mavideki sakinlik ve huzuru yapısında bulunduran bir renktir. Yeşil Batı’ da ilkbahar, tazelik ve yenilenmenin rengi olarak bilinmektedir (Çalışkan, vd., 2010’dan akt. Çalışkan ve Kılıç,2014: 75). Yeşil ağaçların ve doğanın simgesi şeklindedir. Bu nedenle de gıdaların taze ve doğal olduğu izlenimi yaratmak için gıda pazarında, ambalajlarda oldukça sıkça kullanılmaktadır (Çalışkan ve Kılıç, 2014). Yeşil renk aynı zamanda insanlarda güven hissi uyandırdığı için bankacılık sektöründe tercih edilmektedir. İbadet mekanlarında da yeşil rengin çok tercih edilmesi güven ve huzur verdiği yönündeki düşüncelerden kaynaklanıyor olabilir. Pembe Çekinmez (2010)’ e göre pembe renk aşk, arkadaşlık, içtenlik ve merhamet anlamlarına sahiptir. Yine aynı çalışmada pembenin Doğu’da evlilik, Batı’da aşk ve bebekler, Japonya’da ise sağlıklı bir hayat anlamına geldiği ifade edilmektedir. Fakat diğer Batı kültürlerinden farklı olarak Belçika’ da bu renk erkek çocuğu çağrıştırmaktadır (Çalışkan ve Kılıç, 2014). Bazı ülkelerde pembe renk uyuşturucu tedavi merkezleri ile hapishanelerde tercih edilmektedir. Yarımca (2013) ‘ya göre bu durum pembenin sakinleştirici bir etkisi olmasından kaynaklanmaktadır. Kişide olumlu duyguların oluşmasına yardımcı olur. İnsanı sakinleştirir ve vücudu rahatlatır. Sinir ve böbrek hastalıkları ile epilepsi hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır (Yarımca, 2013).
MANAVGAT RAM
13
Gri renk yaratıcılığı olumsuz yönde etkileme gücüne sahiptir. Bu yüzden bu rengin okullarda kullanılması çok uygun değildir
Mor En kısa dalga boyuna sahip olan mor soğuk renklerden biridir. Kederi, melankoliyi, hatırlatır. Hristiyanlarda yas rengidir (Eser, 2013). Mor ve menekşe rengi, rahatsız edici özellikleri bakımından genelde tercih edilmezler. Menekşe moru, dini otorite, kaos, ölüm, kendini adama, ilahi aşk gibi kavramları çağrıştırır. Bunun yanında daha derin menekşe ve morlar asil ve mistik özelliğe sahiptir (Yıldırım, 2009’dan akt. Eser, 2013 : 21). Simav (2012) ‘a göre mor bilinçaltını temsil eder. Asalet, ihtişam, onur ve lüksü çağrıştırır.
Gri renk yaratıcılığı olumsuz yönde etkileme gücüne sahiptir. Bu yüzden bu rengin okullarda kullanılması çok uygun değildir (Çalışkan ve Kılıç, 2014). Kahverengi Mobilyalarda ve duvarlarda bulunan kahverengi yoğunluğu bireyi huzursuz ederek bulundukları yerden uzaklaşmaları için harekete geçirebilir. Fakat bu renk sarı veya beyaz ile birleştirilirse dinlenme ve rahatlamaya yardımcı olacaktır (Çalışkan ve Kılıç, 2014). Bireyler kıyafetlerinde bu rengi kullanırlarsa resmiyetten uzak, rahat bir ortam sunabilirler(Çalışkan, vd., 2010’dan akt. Çalışkan ve Kılıç, 2014 : ).Toprağın ve bereketin rengi olan kahverengi, hareketi hızlandırır. Toprağın rengi olması bakımından saklanmanın ve kaybolmanın da rengidir. Bej gibi açık renkleri, ferahlığı açık yürekliliği ve samimiyeti gösterir (Eser, 2013).
Gri Gözün en rahat ayırdığı ve algıladığı renklerden biridir. Ağır bir renktir. Hareketsizliği ve yavaşlığı temsil eder (İzgören, 1998). Silahlı Kuvvetlerde ve devletin birçok resmi kurumunda kapılar ve kalorifer petekleri gibi birçok alanda gri rengin tercih edilmesi bu rengin ortama ciddiyet havası kattığını düşündürmektedir. Turuncu
14 MANAVGAT RAM
Akkın, Eğrilmez ve Afrashi(2004)’e göre turuncu renk ismini bir meyveden almıştır. Yeniden yaşam duygusu vererek bireyleri canlandırmada oldukça etkilidir. Genel olarak ise “turuncu heyecan ve mutluluk verici, dinamik, dikkat çekici, çarpıcı, iç açıcı, canlılık, cesaret, güven verici ve yapıcı bir renktir” ( Sharma, 2007’den akt. Çalışkan ve Kılıç, 2014:76). Arslan(2015) ‘a göre, renkler enerjimizi arttırabilir veya uykumuzu getirebilir. Gün içindeki davranışlarımızı değiştirebilir. Örneğin, mavi boyalı bir ofiste çalışanların üşüdüklerinden, turuncu boyalı bir ofiste çalışanların sıcaklıktan şikâyetçi oldukları görülmüştür. Oysaki ofis sıcaklıkları aynıdır. 4.Deneysel Yöntemler Mavi rengin insanları daha özgür düşünmeye teşvik ettiği ispatlanmıştır. 2009’da British Columbia Üniversitesi’nden araştırmacılar renklerle ilgili bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışmada denekler kendilerine mavi, kırmızı ve “nötr” renk
Araştırmacılar kırmızının “sakınma” mesajı verdiği ve denekleri daha dikkatli olmaya yönelttiği, mavinin ise daha özgür düşünmeye iterek tersi bir etkide bulunduğu sonucuna varmışlardır. ekranları olan bilgisayarlar verilerek çeşitli beceri testlerine tabi tutulmuştur. Kırmızı ekranlı bilgisayarda deneklerin hafıza ve düzeltme okumalarında, detay görmelerini gerektiren işlerde daha iyi sonuç aldığı, fakat yaratıcılık gerektiren becerilerde mavi ekranların daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Araştırmacılar kırmızının “sakınma” mesajı verdiği ve denekleri daha dikkatli olmaya yönelttiği, mavinin ise daha özgür düşünmeye iterek tersi bir etkide bulunduğu sonucuna varmışlardır. Buradan hareketle laboratuvar veya okul gibi kurumlarda tedbir ve sakınma gerektiren çalışmaların yürütüldüğü odaların kırmızıya, yaratıcılık gerektiren çalışmalar için kullanılan odaların ise maviye boyanabileceği önerisinde bulunmuşlardır (Hammound, 2015).
çok yönlü bir etkisi vardır. Örneğin kumarhanede kırmızı ışıklandırmalar yapılarak kişilerin daha fazla para harcaması veya daha büyük risklere girmesi teşviklendirilmektedir. Ya da kırmızı renkli bir çerçeveye konulmuş olan resmi kişilerin daha fazla tercih ettiği ve o resimdeki fotoğrafı diğer fotoğraflarla aynı olsa bile daha fazla beğendiği ortaya çıkmaktadır (Arslan, 2015).
•
Özet Görüldüğü gibi renkler bireyler üzerinde psikolojik etkilere sahiptir. Bir nevi renkler bizlere bir şeyler söylemekte ve duygularımızı harekete geçirmektedir. İş hayatımızda veya sıradan başka işlerde duygu durumumuzu yönetmek için renklerin söylediklerini dinlemekte fayda bulunmaktadır.
•
• • • •
• • •
• •
• •
Çelikkayalar E., Köseoğlu, E. (2016). Yapılı Çevrede Renk Tercihleri. Süleyman Demirel Üniversitesi Mimarlık Bilimleri ve Uygulamaları Dergisi, 1(2). Demir, T.(2016). Renklerin Psikolojik Etkileri Nelerdir?. http://www.timurdemir.com.tr adresinden 11.10.2018 tarihinde erişim sağlandı. Eser, B. (2013). Görsel Sanatlarda Renklerin Dili (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Arel Üniversitesi, İstanbul. Hammound, C. (2015). Renkler Davranışımızı Etkiler Mi ? BBC Future. Hashempour, L., Sapchi, A.(2015). Kütüphanelerin İç Mekân Tasarımına Yönelik Renk Etkileri. Elektronik Çağda İçerikten Mimariye Kütüphaneler, 7986. İzgören, A.(1998). Dikkat Vücudunuz Konuşuyor . http://www.kitapindir.net adresinden alındı. Özcan, M. (2018). Renklerin Tüketimde ve Sağlıkta Önemi. Black Sea Journal of Agriculture, 1(3). Özdemir, T. (2005). Tasarımda Renk Seçimini Etkileyen Kriterler. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14(2). Özsavaş, N. (2016). İç Mekan Tasarımında Renk Algısı. SDÜ ART-E Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, 9(18). Rayman, H. (2014). Nevruz ve Türk Kültüründe Renkler. Milli Folklör,53. Simav, Ö.(2012). Renklerin İnsan Psikolojisine Etkileri ve Dekorasyonda Kullanımları. http://www.tavsiyeediyorum.com adresinden 12.10.2018 tarihinde erişim sağlandı. Tekin, B.E.(2018). Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Renkler (Yüksek Lisans Tezi). Uludağ Üniversitesi, Bursa. Yarımca, Z.(2013). Renklerin Anlamları ve İnsan Üzerindeki Etkileri -2- . http:// www.corumhaber. net adresinden 11.10.2018 tarihinde erişim sağlandı.
Görsel Kaynağı •
https://pixabay.com
Renkler duygularımız üzerinde Kaynakça iyi bir uyarıcı etkisinde bulunur. • Ahbap, B. (2014). Renklerin Pazarlama Üzerindeki Etkisi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Kültür ÜniverKullandığımız renkler hem bizim sitesi, İstanbul. S.(2015). Renklerin Dili. http://www.tavsihem de başkalarının bilinçaltına • Arslan, yediyorum.com adresinden 12.10.2018 tarihinde tesir edeceği için ortam içerisine erişim sağlandı.
MANAVGAT RAM
15
TÜKENMİŞLİK SENDROMU Tükenmişlik sendromu, yaygın olarak insanların yüz yüze çalıştığı mesleklerde bireylerin, duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma şeklinde görülen bir sendromdur. İnsanlarla yoğun bir şekilde ilişki içinde olan rehber öğretmenlerin bu durumları göz önüne alındığında, gerek kişisel gerekse örgütsel değişkenler nedeni ile mesleki tükenmişlik yaşayabilmektedirler.
Meriç SÖZKESEN 16
T
ükenmişlik sendromu, yaygın olarak insanların yüz yüze çalıştığı mesleklerde bireylerin, duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma şeklinde görülen bir sendromdur. İnsanlarla yoğun bir şekilde ilişki içinde olan rehber öğretmenlerin bu durumları göz önüne alındığında, gerek kişisel gerekse örgütsel değişkenler nedeni ile mesleki idealizminin sönmesi” şeklinde tükenmişlik yaşayabilmektedir- tanımlanmıştır. Burada önemli ler. olan nokta, tükenmişliğin araştırmacılar tarafından önemli bir Modern zamanların önemli fe- çalışma konusu olmadan çok nomenlerinden biri olarak bili- önce, hem uygulayıcılar hem de nen tükenmişlik (burnout) ilk sosyal eleştirmenler tarafından, olarak 1970’lerde ABD’de, müş- sosyal bir problem olarak önemiteri hizmetlerinde çalışan insan- nin anlaşılmış olmasıdır. ların yaşadığı mesleki bunalımı ifade etmek amacıyla kullanıl- Tükenmişlik, ilk başlarda hizmet mıştır. Ancak, Greene’in 1961 yı- sektöründe çalışan insanlar aralında yayınlamış olduğu, ruhsal sında görülen duygusal tükenme çöküntü yaşamış ve hayal kırık- halini tanımlayan günlük konuş-
karşılanamayan istekler sonucunda ortaya çıkan bir tükenme durumu” olarak tanımlamıştır. Freudenberger’den sonra konuya ilişkin çalışmaları ve özellikle tükenmişliğe ilişkin geliştirdiği ölçek nedeniyle en fazla anılan teorisyen olan Maslach (2003)’a göre tükenmişlik, işyerindeki stres artırıcı unsurlara karşı bir tepki olarak uzun sürede ortaya çıkan psikolojik bir sendromdur. Tükenmişlik, insanlarla yüz yüze ilişki gerektiren mesleklerde daha fazla görülmektedir. İnsanlarla çalışan profesyonellerde, insanlara karşı duyulan sorumluluğun,nesnelere karşı duyulan sorumluluktan daha fazla olması nedeniyle, bu kişilerde tükenme riskinin daha yüksek olduğu çeşitli araştırmalarla ortaya konulmuştur.
lığına uğramış bir mimarın işini terk edip Afrika ormanlarına kaçışını anlatan “Bir Tükenmişlik Olayı” orijinal adıyla “A Burnt- Out Case” isimli romanında da kendine yer bulan bu popüler kullanım,“Büyük bir bıkkınlık ve kişinin işine duyduğu bağlılık ile
ma diline ait bir terimken, Psikoloji literatürüne 1974’de Herbert Freudenberger’in “Journal of Social Issues”de yayınladığı bir makaleyle girmiştir. Freudenberger, tükenmişliği “başarısızlık, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya insanın iç kaynakları üzerinde,
Her kişilik tükenmişlikten çabuk etkilenmez. Tükenmişlik daha çok dinamik ve hedefe kilitlenmiş bireyler tarafından yaşanır. Bu bireyler üstlendikleri işlere kendilerini adamış ve bağlılık içinde bulunan bireylerdir. Bu bireyler için kendini adamışlık ve bağlılık olumlu hayat kuvveti olarak kabul edilir. Enerjileri yüksektir ve bunun sonucunda başarılı olurlar. Hayatın büyük bölümünü işkolik olarak geçiren ve çeşitli sebeplerle yoğun iş yükü altında yaşayan
MANAVGAT RAM
17
Tükenmişliğin 5 duygusal belirtisi
Tükenmişliğin 5 davranışsal belirtisi
Mutsuzluk Başarısızlık hissi Tahammülsüzlük Aşırı şüphecilik Kendin soyutlanmış hissetme
kişiler “tükenme” durumuyla karşı karşıya kalırlar. Böyle insanlar bazen yoğun olarak “hayat çekilmez” duygusunu yaşarlar. Tükenme belirtisi, genellikle “çok başarılı” olmak için yoğun ve dolu bir programla çalışan, her çalışmada kendi üzerine düşenden fazlasını yapan ve sınırlarını tanımayan kişilerde görülür.
mişe sahiptir. Ayrıca, psikolojik yardım hizmetlerinin Türk Milli Eğitiminde psikolojik danışma ve rehberlik uygulamaları yoluyla başladığını söylemek mümkündür (Doğan, 1996). Ülkemizde eğitim alanında psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine ilişkin asıl bilinçli çabalar 1950’den sonra başlamıştır. Türkiye’de rehberlik 1950’li yıllardan itibaren Araştırmacıların bazıları tüken- gündeme gelmiş, 1970 yılında ilk mişliği uzun süreli stresle başa defa liselerde uygulanmaya başçıkamamanın bir sonucu olarak lamış, 1975-1976 öğretim yılındeğerlendirmekte ve stresin tü- dan itibaren zorunlu hale gelmişkenmişliğe dönüştüğünü ifade tir (Ünal, 2010). etmektedirler. Tükenmişlik bir tür stres olarak kabul edilebilir. Toplumda birçok meslekte tüStrese benzer belirti ve etkilere kenmişliğin ciddi bir problem sahiptir. Fakat tükenmişliği stres- olduğu, insanlara hizmet veren ten ayıran özellik, tükenmişliğin bireylerde ve mesleklerde yaygın çalışan ile karşısındaki kişi ara- olarak görüldüğü gerçeği göz ardı sında olan sosyal ilişki kaynaklı edilmemelidir. İnsanlarla yoğun olması ve stresin bir sonraki aşa- bir şekilde ilişki içinde olan rehması olarak karşımıza çıkmasıdır ber öğretmenlerin bu durumları (Yıldız, 2012). göz önüne alındığında, gerek kiÜlkemizde psikolojik danışma şisel gerekse örgütsel değişkenler ve rehberlik alanı, kavram ve nedeni ile mesleki tükenmişlik uygulama olarak Türk Milli Eği- yaşayabilmektedirler. Rehber öğtiminde oldukça uzun bir geç- retmenlerin mesleki tükenmişlik
18 MANAVGAT RAM
Unutkanlık Konsantrasyon güçlüğü Sabırsızlık Ani öfke patlamaları Ağlama nöbetleri
yaşamalarının öğrencilere, ailelere, öğretmenlere, eğitim ortamına, okul yönetimine ve topluma yansıyan önemli sonuçları olmaktadır. Tükenmişlik düzeylerinin ölçülmesi ile ilgili farklı alanlarda yapılan çalışmaların çok fazla olmasına rağmen, eğitim alanında ve özellikle rehber öğretmenler üzerinde bu konu ile ilgili Türkiye’de yeterince çalışma yapılmadığı görülmektedir. Yıldız (2012) rehber öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerine yönelik yaptığı çalışma sonucunda araştırma kapsamına giren rehber öğretmenlerde (2351) yaş ve medeni durum değişkenlerinin tükenmişlik ile anlamlı bir ilişkisi bulunmazken, cinsiyet, eğitim düzeyi, mezun olunan bölüm, mesleki kıdem, çalışılan okul türü, çalışılan ortamın sosyo-ekonomik durumu, çalışılan ortamdan memnuniyet duyma, üstlerden takdir görme, meslekte kendini verimli görme, mesleği isteyerek yapma ve manevi doyum değişkenleri ile tükenmişlik
arasındaki belirli boyutlardaki ilişkiler anlamlı bulunmuştur. Akten (2007)’in, rehber öğretmenlerin tükenmişlik düzeyleri üzerine yaptığı çalışmasında elde ettiği sonuçlara göre mesleği “orta- kötü” olarak yaptığını belirten rehber öğretmenler mesleği “iyi-çok iyi” yaptığını belirten rehber öğretmenlere göre duygusal tükenme ve kişisel başarısızlık boyutlarında tükenmişlik duygusu yaşamaktadırlar. Bu konuda önleyici olması açısından tükenmişlik sendromu; rehber öğretmenlere tanıtılmalı, rehber öğretmenlerin tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya kalmaları durumunda mesleklerinin gereklerini yerine getiremeyecekleri düşünülerek, tükenmişlik konusunda bilgilendirilmeleri ve tükenmişlik yaşadığı tespit edilen rehber öğretmenlere acil yardımda bulunulması gerekmektedir. Bundan ayrı olarak rehber öğretmenlerin mesleki gelişimine katkıda bulunabilecek hizmet içi eğitim faaliyetleri yaygınlaştırılmalıdır. Okullarda görevli rehber öğretmenlerin çalışma ortamları kaliteli bir hizmet verilebilecek şekilde düzenlenmelidir. Uygun iş koşullarının oluşturulması tükenmişliği azaltıcı tedbirler olarak önem taşımaktadır. Son olarak başarılı çalışmalar yapan rehber öğretmenler maddi ve manevi olarak ödüllendirilmelidir. Okul yöneticileri rehber öğretmenlerin olumlu çalışmalarını takdir etmekten kaçınmamalı, öğretmenleri desteklemeli ve motive etmelidirler.
Tükenmişlikle Başa Çıkma Yolları
• Tükenmişlikle ilgili bilgi sahibi olmak • Kendini iyi tanımak ve ihtiyaçlarını belirlemek • İşle ilgili gerçekçi beklenti ve hedefler geliştirmek • Kişisel gelişim ve danışmanlık gruplarına katılmak • Nefes alma ve gevşeme tekniklerini öğrenmek, rahatlamak için müzik dinlemek, spor yapmak • Kişinin insan olarak sınırlılıklarını bilmesi ve kabullenmesi • Hobi edinmek • İşe başlamadan önce işin zorlukları ve riskleri ile ilgili bilgi edinmek • Zaman yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak • Tatile çıkmak • İşte ve özel hayattaki monotonluğu azaltmak • Huzurlu bir yaşam tarzı belirlemek • İşe ara vermek veya iş değişikliği yapmak
Kaynakça •
Doğan, S. (1996). Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanında Meslek Kimliğinin Gelişimi ve Bazı Sorunlar. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 2(7), 32-44.
•
Ünal, A., Ünal, E. (2010). Öğretmen ve öğrencilerin rehber öğretmeni algılamalarına ilişkin bir durum çalışması. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 7:2.
•
Yıldız, E. (2012). Mesleki Tükenmişlik ve Rehber Öğretmenler Üzerine Bir Araştırma. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 33 Yıl:2012/2 (3761 s.).
•
Akten, S. (2007). Rehber Öğretmenlerin Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin İncelenmesi. Edirne Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Görsel Kaynağı •
https://pixabay.com
•
https://www.google.com.tr/url?sa=i&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwipxNX9pI3eAhVBKewKHV4rApEQjRx6 BAg B E AU & u r l = http s % 3 A % 2 F % 2 F w w w. has-sante.fr%2Fportail%2Fjcms%2Fc_2769291%2Ffr%2Fburn-out-au-dela-des-debats-faire-le-bon-diagnostic-et-prop os er-une-pr is e-en-charge-p ers onna lis ee&psig=AOvVaw3poA9U1O4MlG-5594nG1bK&ust=1539859273769687
•
https://www.google.com.tr/url?sa=i&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwj1jZq0pY3eAhVFCuwKHevMC6QQjRx6 BAg B E AU & u r l = http s % 3 A % 2 F % 2 F w w w. lexpress.fr%2Femploi%2Fgestion-carriere%2Fsommes-nous-tous-en-burn-out_1767487.html&psig=AOvVaw1aSucEJgo4OTKoOGgviJMg&ust=1539859372643858
•
https://www.google.com.tr/url?sa=i&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=2ahUKEwi5qKDIpY3eAhUS2aQKHUNuAZIQjRx6 BAg B E AU & u r l = http s % 3 A % 2 F % 2 F w w w. medscape.com%2Fcourses%2Fsection%2F887466&psig=AOvVaw1DVaoNDBhtxfCsrRBvWNMi&ust=1539859419693485
• Kendisini stresle başa çıkma konusunda geliştirmek
MANAVGAT RAM
19
DUYGUSAL ZEKA ‘’IQ’’ ile ölçülen zeka, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken midir? Öyleyse, neden yüksek IQ’lu çocuklar, ortalama IQ’ ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız olabiliyor?
Tümer Engin MADENCİ 20 MANAVGAT RAM
D
uygusal zekâ kavramının ilk önce Gardner (1983), uyum becerilerinden meydana gelme, bununla birlikte kişinin duygularının ve kabiliyetlerinin farkında olma, bunları hayatına yön vermede bir kaynak olarak kullanma olarak tanımladı. Duygusal zeka; kişinin kendisinin ve başkalarının duygularını kontrol etme, bunlar arasında seçim yapabilme ve kişinin bu duygularını hayatına yön vermede kullanabilme yeteneğini içeren sosyal zekanın bir tipidir (Atay, 2002;Mumcuoğlu, 2002). Duygusal zekâ düzeyi düşük olan bireyler, sosyal ilişkilerde daha başarısız olmakta ve daha fazla
saldırgan davranışlar sergileyerek olumsuz ilişkiler geliştirmektedir. Duygusal zekası akademik zekadan düşük kişiler, IQ’ları düşük ama duygusal zeka becerileri mükemmel olan kişilerin emrinde çalışmaya mahkumdur. IQ ve duygusal zeka birbirlerine zıt değil, fakat birbirlerinden farklı yetilerdir. IQ ve duygusal zeka arasındaki ilişkinin kadın ve erkeklere yansıması da farklıdır. Yüksek IQ’lu erkekler geniş bir entelektüel ilgi ve yeteneğe sahiptir. Hırslı, yaratıcı, verimli, soğukkanlı, eleştirel, yüksek egolu, içe dönük, titiz ve duygularını kısıtlayan özellikler taşırken, duygusal zekası yüksek erkekler ise, sosyal, dışa dönük,
neşeli, analitik düşünmeye yatkınlığı olmayan özellikler taşır. Kendileriyle ve çevresiyle barışık yaşam sürdürürler. Yüksek IQ’lu kadınlar, entelektüel bilgilere önem verirler, kendi kendilerini tahlil ederler, suçluluk duymaya yatkındırlar, öfkelerini açıkça belli etmekten kaçınırlar. Duygusal zekası yüksek kadınlar ise,hayatı anlamlandıran,pozitif,duygularını ifade edebilen,dışa dönük,neşeli ve kendileriyle barışıktır.(Goleman,1995) Duygusal zekanın çocuklar üzerindeki etkisini ele alırsak, çocuk bireyler beden dili üzerinden gülme, kızgınlık, şaşkınlık, üzülme, umutsuzluk, şaka, iyilik,
MANAVGAT RAM
21
kötülük vb. duyguları belli göstergeleri anlamlandırarak tanımlayabilmektedirler. Messenger (MSN) ifadeleri olarak bilinen yüz ifadelerinden de rahatça tanımlanabileceği gibi, gülmek-ağız/dişler/dudaklar, kızgınlık-kaş/göz, ağlama-kaş/ göz/gözyaşı, mutsuzluk-kaş/göz/ ağız, kurnazlık-kaş/göz vb. olarak belli yüz ifadelerinin kullanımıyla meydana gelmektedir. Dolayısıyla duygular sinema afişlerinde karakterlerin izleyici ile buluştuğu noktada kullanılmakta ve mesajın iletilmesi aşamasında önemli bir role sahip olmaktadır. Afiş tasarımlarında duygusal zekayı harekete geçirecek beden diline ait söz konusu ifade biçimleri izleyici için, filmin içeriğine dair ipuçları oluşturacaktır. Böylelikle filmin gerek izlenmesine gerek CD/DVD satışlarına (alım)
22 MANAVGAT RAM
gerekse de afiş ve promosyon ürünlerinin alımı vb. gibi birçok alanda çocuk bireyi tüketime yöneltecek bir strateji için de önemli haldedir. Bu nedenle, çocuk bireye ulaşacak her mesaj için özellikle beden diline ait göstergelerin, beğenileri de yaratacak yönlendiriciliği kaçınılmaz olacaktır. Baltaş’a göre, “Bir ressamın tuvale yansıttığı form bilişsel zeka, renk ve ışığın kesişmelerinden ortaya çıkan ise duygusal zekadır. Afişlerin hazırlanmasında da duygusal zeka söz konusudur. Duygular akıllı kararlar için vazgeçilmezdir. Bu nedenle başkalarının neyi istediklerini, neye ihtiyaç hissettiklerini, güçlü ve zayıf yanlarını duygularını değerlendirerek anlayabilmek için duygusal zeka önemlidir Çocuk bireylerin “arabalar” fil-
mindeki gibi, teknolojiyle donatılmış, süratli arabaların filmin ana karakterleri olarak seçilmesi ve bu karakterlerin insan bedenine ait özellikle gülümseyen, gözleri güzel, yeni, renkli (kırmızı/ mavi), dişi ve erkek olarak seçilmesi, beğenilerin oluşturulması ve pekiştirilmesinde kullanılan duygusal zeka stratejilerindendir. Hayvan karakterlerin kullanıldığı filmlerde ise, neşeli, güçlü ve iri/ küçük bedenli hayvanların ana karakterlerde ön plana çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Fantastik ve doğa üstü yeteneklere sahip karakterlerin ön planda olduğu filmlerde ise çocuklar bu kahramanların sahip olduğu yeteneklere sahip olarak zorlukların üstesinden kolayca gelme, diğer insanlardan farklı ve özel olma duygusunu taşımaktadırlar Sonuç olarak duygular gerek gündelik gerekse örgütsel yaşa-
mın ayrılmaz unsurlarıdır. Özellikle çağdaş yaşamın gerekleri insanların duygusal altyapılarını zorlayarak duygularını anlamaları her zamankinden daha fazla gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda günümüzde duygusal zekanın en az bilişsel zeka kadar önemli bir zeka türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Aristo’ya göre(Goleman, 1995); ‘’Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.
Kaynakça •
•
•
http://aktuelsinema.com/wp-content/
http://psbd.pau.edu.tr/article/
uploads/2015/12/buz-devri-5.jpg=A-
view/1062000119/1062000062
O v Va w 3 v H C f V Yw T W 3 0 Y I P n u Y-
ERİ-
ŞİM:09/10/2018; 10:21
2gqS&ust=1556558874907985
ht t p s : / / ay s e s oy e r. w ordpre s s .
şim:25/03/2019;10:29
Eri-
com/2009/11/11/%E2%80%9Canimasyon-film-afislerinde-duygusal-zeka-kullanimi-gorsel-ve-metinsel-ogeler-araciligiyla-yaratilan-begeniler%E2%80%9D/ ERİŞİM:09/10/2018;10:28 •
GOLEMAN D. (1995) DUYGUSAL ZEKA ,İSTANBUL: VARLIK YAYINLARI A.Ş. ERİŞİM:16/04/2019; 11:50
Görsel Kaynağı •
https://pixabay.com
•
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSSydRVz1jmVMDzqCJcbeZhOyM7e5KeA0FtMybssLr89rh-Z5b7GA Erişim:25/09/2018;10:23
MANAVGAT RAM
23
GELECEK YOLUNDA BİR YOLCU Bir düş kur…
Kapat gözlerini
ve hisset etrafında olup bitenleri
hangi sahnede daha huzurlu
ve daha mutlu olacaksın.
Duygu GÜNEŞ 24
MANAVGAT RAM
B
ir düş kur… Kapat gözlerini ve hisset etrafında olup bitenleri hangi sahnede daha huzurlu ve daha mutlu olacaksın.
Hangi renklerle süslü olsun sahnen sen karar ver. Yol arkadaşlarını seç ve seni hayallerine götürecek yolları. Hangi durağa varacak yolun sonu ve neler bekliyor seni orda. Her şeyden önemlisi pişmanlıkların kalmasın geride ve iyi ki dediğin bir hayat olsun bulduğun. Hayat bir tercihtir ve her tercih bir vazgeçişi beraberinde getirir aslında. Etrafımızdaki birçok seçeneğe hayır deyip bir seçim yaparız meslek seçerken. Önce ailemiz vardır seçimlerimizde yanımızda. Hatta bizim için seçerler her şeyi; yemek saatlerimiz, uyku saatlerimiz, hangi okula gideceğimiz ve daha birçok şey. Sonra açılır kendi hayallerimize giden kapımız arkadaşlarımızı seçeriz onlara olan yakınlığımızı, duygularımızı paylaşımlarımızı, bize renk katan farklı dünyaları. Sonra uzaktan izler bizi ailemiz görünmez elleri arkamızda ve görünmeden yürürler yanımızda. Yola devam ederiz ve seçerken öğreniriz ilerlemeyi. Hayat bize vazgeçtiklerimizle değil seçtiklerimizle ilgilenme kararlılığı öğretir. Çünkü geriye bakarak ileriye yürünemeyeceğini biliriz. Basit değildir meslek seçmek, hayattaki en önemli kararlardan en önemli seçimlerden birisidir. Bir hayat seçmektir aslında. Mutluluk veya mutsuzluk, hayaller veya hayal kırıklıkları, eş, arkadaş, konum statü her şeyden önemlisi kalite seçmektir. İyi ve ya kötü meslek yoktur. Severek ve ya sevilmeyerek(zorunluluktan) yapılan meslekler vardır. Öğrencilik hayatı bitip aktif olarak iş hayatına başladığınızda neredeyse hayat da yeni başlamıştır sizin için bambaşka yönleriyle. Eğer hayatınızın bu geri kalan kısmında sevmediğiniz bir mesleği yapmak zorunda kalırsanız; ne tam olarak mutlu olursunuz ne de sizi tatmin edecek başarı duygusuna ulaşmış olursunuz. Bu kadar önemli bir seçimi yaparken süreci en iyi şekilde değerlendirmek için öncelikli olarak: kendinizi tanımalı ve kendi olanaklarınızın farkında olmalısınız: Her geçen gün sayısı artan binlerce meslek ve milyonlarca olanak var.
MANAVGAT RAM
25
Gelişen teknoloji ve değişen şartlarla birlikte; niteliklerinizi daha çok artırarak sadece seçen değil seçilen de olmanız gerekecek aynı zamanda. Seçilen olmanın yolu da öncelikle kendini tanımaktan geçer. Kendi kişiliğinizi tanımalı yeteneklerinizin neler olduğunu bilmeli ve ilgi duyduğunuz alanları tespit etmelisiniz. Hangi özelliklere sahipsiniz, başkası sizi zorlamadan neleri yapmaktan hoşlanırsınız ve hangi konularda yeteneklisiniz? Bu soruların ce-
26 MANAVGAT RAM
vabını bulan kişi toplumda saygınlık kazanacaktır. Saygı görme, her insanın en doğal hakkıdır. Ancak bunu saygın bir mesleğin üyesi olarak sağlama beklentisi pek gerçekçi değildir. Ayrıca meslekleri saygın olan ve olmayanlar olarak ayırmak da doğru değildir. İnsan bir mesleğin başarılı bir üyesi olursa saygınlık kazanır. Bu da sahip olduğu yetenekleri gerektiren, ilgi duyduğu etkinlikleri içeren bir mesleğin üyesi olmakla gerçekleşebilir. Bir kimsenin, ni-
teliklerine uymayan bir mesleğe girmesi, zayıf bir olasılıkla da olsa, mümkün olabilir ama o mesleğin başarılı, saygın bir üyesi olma olasılığı yoktur. Tüm bu soruları kendinize sorduktan sonra aldığınız cevaplar ışığında; Meslekleri tanımalı, olanaklarınızı karşılaştırmalı ve karar vermelisiniz; Kendi özelliklerinizle mesleğin gerektirdiği özellikler ne
derece uyuşuyor, mesleğin kazancı olanakları neler, ileride size sağlayacağı katkılar neler, o mesleği yaparken nasıl bir hayat sizi bekliyor, gibi soruların cevaplarını bularak meslek seçiminde ki ikinci önemli aşamayı halletmiş olursunuz. Bu noktada doğru kaynaklardan bilgi almak önemlidir. Size aktarımlarını tarafsız olarak paylaşacak güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeli ve mümkün olduğunca farklı yönleriyle ele alıp değerlendirmelisiniz. Bu değerlendirme ışığında
kendi koşullarınızla ülkenin koşulları arasında bağ kurabilmelisiniz. Kendinizi tanımadan gerçek dışı hedefler kurgulamaya başladığınızda sizi hayal kırıklıkları bekleyecektir.
Kendi yeteneklerinizden ve olanaklarınızdan kaçıyor olacaksınız ” Ve şimdi hayattan ne istediğinize karar verin, kalkın ve başarana kadar asla vazgeçmeyin. Unutmayın! Yarınlar yorgun ve bezgin kimseleSon olarak Abraham Maslow’un re değil, rahatını terk edebilen gayçok sevdiğim bir sözüyle sonlan- retli insanlara aittir. dırmak istiyorum yazımı: “Eğer Hayallerinizi ulaşmanız dileklebile bile gücünüzün yettiğinden rimle… daha azını olmayı planlıyorsanız; sizi uyarırım, hayatınızın geri kalan kısmında mutsuz olacaksınız.
MANAVGAT RAM
27
TOPLUMSAL
CİNSİYET
ÇİLİK
Bir ülkenin ekonomisi beşeri sermayesine dayanır. Eğer kadınlara yeterli sağlık, eğitim ve iş olanakları sunmuyorsanız, potansiyelinizin yarısını kaybedersiniz. Cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ekonomik kalkınmanın temelidir. Michelle Bachelet
Meriç SÖZKESEN 28 MANAVGAT RAM
Birey dünyaya geldiği andan itibaren toplumsal cinsiyet kendisini göstermekte ve insani ilişkiler de farklılaşmaktadır. Kadın-erkek eşitsizliği medyanın farklı alanlarına da yansımakta ve bu durum eşitsizliği giderek somut bir düzene oturtmaktadır. Teoride kadın ve erkekler aynı hak ve yükümlülüklere sahipken, uygulama noktasında durumun bu şekilde olmadığı medyada yer alan programlardan ve sunulan içeriklerden de açıkça anlaşılmaktadır.
C
insiyetçilik kavramı, cinsiyete yönelik her tür ayrımcılık içeren tutum ve davranışları içine almakta ve genelde kadınlara yönelik olumsuz tutumları ifade etmek için kullanılmaktadır. Glick ve Fiske (1997) cinsiyetçilikle ilişkili çalışmaların daha çok kadınlara yönelik olumsuz tutumları yansıttığını ileri sürmekte ancak, kadınlara yönelik olumlu tutum ve kalıpyargıların cinsiyetçiliği barındıracağını vurgulayarak Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Kuramı’nı (Ambivalent Sexism) geliştirmişlerdir. Bu kurama göre, düşmanca cinsiyetçilik (hostile sexism) ve korumacı cinsiyetçilik (Benevolent Sexism) olmak üzere cinsiyetçiliğin iki yönü vardır. Düşmanca cinsiyetçilik, kadının erkekten aşağı konumda ve zayıf olarak algılanması gibi kadınlara yönelik olumsuz duygular ve kalıp yargılarla ilişkiliyken; cinsiyetçiliğin örtük bir biçimde ifade
bulduğu korumacı cinsiyetçilik, (örn., kadınların korunması gerektiğine inanmak gibi) kadınlara yönelik olumlu tutum ve kalıp yargılarla ilişkilidir. Sakallı (2002) tarafından yapılan bir çalışmada, korumacı cinsiyetçiliğe göre, düşmanca cinsiyetçilik ve cinsel önyargı arasında daha güçlü bir ilişkinin olduğu ortaya konulmuştur. Bir diğer çalışmada kadınların düşmanca ve korumacı cinsiyetçilik puanları eşcinsellere yönelik olumsuz tutumlarla ilişkili iken erkeklerde sadece düşmanca cinsiyetçilik cinsel önyargı ile ilişkili bulunmuştur. Tüm bunlara ek olarak, hem ülkemizde (Akdaş-Mitrani, 2008; Gelbal ve Duyan, 2006; Sakallı ve Uğurlu, 2001; Şah, 2009)
hem yurt dışında yapılan çalışmalar (Herek, 1988; Kite, 1984; LaMar
ve Kite, 1998; Swank ve Raiz, 2010)
erkeklerin cinsel önyargılarının kadınlara göre daha olumsuz olduğunu göstermektedir (Okutan ve Sunal, 2011).
Toplumun bir grup olarak kadınların ve bir grup olarak erkeklerin göstermelerini beklediği özelliklere toplumsal cinsiyet kalıpları denilmektedir. Cinsiyet kalıp yargıları, toplumun bir grup olarak kadınlardan ve bir grup olarak erkeklerden beklediği bazı davranışlar ve özelliklerdir. Cinsiyet kalıp yargıları hem kadınların hem de erkeklerin davranışlarını sınırlandırır; bu gereklere uyulmaması çok dikkat çekicidir ve genellikle olumsuz algılanır (Dökmen, 2004: 107). Bunlara göre kadınlar ev içinde bakım verici, anaç ilgi gösterici şefkatli, erkek ise güçlü, baskın, bağımsız ve daha az şefkatli kalıp yargılarına sahiptir. Cinsel kalıp yargılar genellikle tüm dünyada ortaksa da toplumun eğitim düzeyine ve kültüre göre değişiklik göstermektedir. Örneğin Türk toplumunda erkekle ilgili cinsiyet kalıp yargıları baba, ağabey, eş ve erkek çocuk olarak; namus bekçisidir, güçlüdür, ailenin rei-
MANAVGAT RAM
29
sidir, erkeğe has işlerde çalışır, ev gösterilmediği yerine sembolik işlerinden anlamaz, futbol sever, ve dolaylı ya da gizli şekillerde ön teknolojiden hoşlanır, erkek giysi- plana çıkan önyargılarla karşılaşılleri giyer, serttir, Kadınsı cinsiyet rolleri sıklık- dığını söylemek“kız gibi” ağla- la hassasiyet, anlayış, duygus- tedir. Bunun en maz, cesurdur, allık, bağımlılık özellikleriyle; etkili görüldüğü k o r u m a c ı d ı r, erkeksi cinsiyet rolleri ise lid- alan ise kitle ilepatrondur. Ka- erlik, baskınlık, bağımsızlık tişim araçlarındın korunmak gibi özelliklerle karakterizedir. dan televizyon ve denetlenmek ve televizyonda ihtiyacında görülür. Kadınla ilgili yayımlanan reklamlar olduğu bicinsiyet kalıp yargıları, anne, kız linmektedir (Kalan, 2010). çocuk, eş ve kardeş olarak; ev içine odaklı olarak erkeğin korumasına Kitle iletişim araçları genellikle ihtiyaç duyar, çalışma hayatında farklı kadın tiplerini “dişilik” pay-
kadına uygun görülen işlerde çalışır, kadına uygun giysiler giyer, yemek yapar, bebek ve çocuk sever, duygusaldır, narindir, güzeldir, temizdir, düzenlidir, futbol sevmez, teknolojiden anlamaz. Günümüzde önyargıların azaldığını söyleyen araştırmalar, değişen normlar nedeniyle artık ırk ya da cinsiyet ayrımcılığının açıkça
30 MANAVGAT RAM
dası altında ortaklayarak, erkek egemen ideolojinin “ideal” kadın imgesini yeniden ürettiğini ve bu kadının en önemli özelliğinin dış görünüşü olduğunu yorumlamaktadırlar. Özellikle günümüzdeki ideal kadın modern olmasına rağmen geleneksel değerleri de taşımakla yükümlü bir kadındır. Bir anlamda ondan hem anne, hem iş
kadını, hem de ev kadını olması ve bu sosyal kimliklerin getirdiği rolleri oynaması beklenmektedir. 1990’lı yıllardan itibaren kadın dergilerinde, gazetelerin sosyal magazin eklerinde ya da televizyonda geleneksel-modern değerlerle harmanlanmış bu kadın idealine gençlik ve güzellik gibi özelikler de eklenmiş, neredeyse mükemmeli betimleyen bir “süper kadın” imgesi dolaşıma girmiştir. Medya tarafından güdümlenen başarılı, güzel, genç, aile ve iş yaşamını dengelemiş süper kadın imgesi, kadınlara çok fazla sorumluluk yüklemekte, baskı oluşturmakta, kadınları mutsuzluğa sevk etmekte ve cinsiyet ayrımcılığı içeren her türlü söylem, eylem ya da pratikleri yeniden üretmektedir. İdeal-gerçek ikileminde kalan, metropolde yaşayan ve ekonomik bağımsızlığa sahip kadınlar artan sayıda, gençlik ve güzellik ideolojilerinin peşinden sürüklenmekte, medyada yer bulan süper kadın imgesine erişebilmek adına güzellik endüstrisinin kar nesnesine dönüşmektedirler. Reklamlarda kadın imgesinin kullanımını tüketimle ilişkilendiren Silkü’ye göre de medyada kadın genel olarak ya anne, eş gibi geleneksel rolüyle ya da güzel, çekici, ama eğitim düzeyi düşük bir obje olarak kullanılmaktadır. Bunu nedenini medya dünyasının erkek hegemonyasına dayandıran Silkü, reklamlarda kadının ele alınışına yönelik araştırma sonuçlarına göre cinselliğin kullanımının tüketicinin satın alma motivasyonu üzerine olumlu bir etki yarattığını açıklamaktadır (Silkü, 2010, s.108-109). Bu sebeple de genellikle gazete ve dergilerin renkli sayfalarında güzel, çekici ve şık moda mankenleri kullanılmakta, sanat ya da sosyeteden güzel kadınların neredeyse
da bu noktada toplumsal cinsiyet ayrımcılığı içselleştirilmekte, çeşitli sözlü, basılı, yazılı, görsel metin ve imgeler aracılığıyla cinsiyet eşitsizliği yeniden üretilmektedir (Güzel, 2014).
kusursuz göründüğü fotoğraflara yer verilmektedir. Ünlü kadınların çantaları, evleri ya da gardıropları mercek altına alınmakta, güzellik sırları başlıklı yazılar yoluyla stratejik ve özendirici etkiler yaratılmaktadır. Kadınlar yine dişilik vurgusu altında kurgulanan, eksik ve tamamlanması gereken bir cinsiyet olarak konumlandırılmaktadırlar.
Tüm bu durumlara bakıldığında, kadının erkeğe göre aşağıda olan toplumsal konumu pekiştirilmekte, ataerkil kadınlık tanımı -modern kadın temsillerine rağmensalt bedene indirgenen dişilik imajından dolayı devam etmektedir. Bu ve bunun gibi pek çok alanda var olan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve dolayısıyla cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik hak ve özgürlüklerin ihlaline meşrutiyet kazandırmakta ve toplumsal düzeyde maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır.
otorite ya da statü sahibi özneler olarak nadiren fikirlerine danışılan kişiler olmaktadırlar. Akıl ve kişilik değerlerinden ziyade salt bedene indirgenen kadınlar, reklamlardan haber programlarına varıncaya kadar genç, güzel, alımlı ya da çekici gibi özelliklerden oluşan bir imaj setiyle sergilen- Kaynakça mektedirler. Reklamlardaki kadın • Okutan, N. ve Büyükşahin A. (2011). Eşcinve erkek temsilleri, genellikle iki sellere Yönelik Tutumlar, Cinsiyetçilik ve Romantik İlişkilerle İlgili Kalıpyargılar: Yetişkin cinsiyetin doğal olarak birbirinBağlanma Biçimleri Açısından Bir DeğerlenMedyada edilgen ve güçsüz ola- den farklı olduğu kabulü üzerine dirme. Türk Psikoloji Yazıları, Haziran 2011, 14 (27), 69-77. rak kullanılan kadın imgesinin inşa edilmekte ve bu imajlar ka• Kalan, Ö. G. (2010). Reklamda Çocuğun Topkarşılığında güçlü ve etken erkek dın ve erkeğin birbirinden farklı lumsal Cinsiyet Teorisi BağlamındaKonumlandrılışı: ‘Kinder’ Reklam Filmleri Üzerine imgesi kullanılmaktadır. Genel- olduğunu vurgulayan toplumBir İinceleme. İstanbul Üniversitesi İletişim de kadınlar bu imaj çerçevesinde sallaştırma sürecinin bir uzantısı Fakültesi Dergisi, 38(1), 75-89. nesne olarak konumlandığından, olarak oluşturulmaktadırlar. Tam • Güzel, E. (2014). Toplumsal Cinsiyete Dayalı
Ayrımcılık ve Medyanın Rolü. Global Media Journal: TR Edition 4(8).
Görsel Kaynağı • • • • •
https://pixabay.com h t t p s : / / w w w. p a k i s t a n t o d a y. c o m . pk/2018/04/25/pakistan-at-bottom-in-gender-equality-at-work-index/ https://www.123rf.com/clipart-vector/ sexism.html?sti=mwop1onohn8po98bek|&mediapopup=35721973 http://www.pazarlamasyon.com/listeler/ 2017nin-en-cok-tepki-ceken-10-reklami/ h t t p : / / w w w. u c a n s u p u r g e . o r g / y a z dir?21A198FBE67F752ED6DD71D24B8A1E27
MANAVGAT RAM
31
H A YA L ETTİĞİNİZ HER ŞEY GERÇEKTİR. -PİCASSO
ANI YAŞA
CARPA DİEM!
“Bugün, mevcut olan her şeydir; şimdi senin var olduğun, her zaman var olacağın yegâne zamandır. Yaşamak istersen ya şimdi olacaktır ya da asla olmayacaktır.” OSHO
Tümer Engin MADENCİ 32 MANAVGAT RAM
Kim garanti edebilir ki yarını severken, alırken, seçerken kendi duygularımızla karar veririz. Ne zaman birilerine yaşadıklarımızı anlatsak, gelen cevaplar karşısında karmaşık duygular içersine girer o an’ın muhteşem özelliğini yitiririz. Anı yaşamak demek “ben aklıma eseni yaparım” demek değildir. Hayatın varlığını hissetmektir. Düşüncelerinizi ertelemeyin, sevginizi esirgemeyin. An’ın hafifliğinde zamanı kelebekler gibi dolu dolu yaşayın.
H
erkesin kendine ait bir yaşamı, alışkanlıkları ve sorumlulukları vardır. Sürekli yaptıklarının dışına çıkamayan ya da çıkmayan, rutini yapmakla yetinen kişilerde erken yaşlanma veya yorgunluk belirtileri başlar. Hâlbuki anı yaşamak zaman zaman rutinin dışına çıkıp, kendimize de zaman ayırmak, yapmak istediklerimizi gerçekleştirmek gerekir. Çalışmakla beraber, değişik yerler keşfetmek, farklı insanlar tanımak, ruhumuzu okşayacak, kendimizi şımartacak aktiviteler yapmak, özellikle kalabalık ve yüksek stresli ortamlarda çalışan bireyler için kaçınılmaz olsa gerek. Çok geç olmadan değerli olduğumuzu hatırlamak faydalı olacaktır. Hayatta yapılması gerekenleri düşünüp ertelemeden icraata geçirmek, bazen uzak görünse de en az bir ülkeye seyahat etmek, uluslararası bir organizasyonda bulunmak, zor gibi görünen hayallerimizin bir kısmını gerçek-
leştirmek, ufkumuzu genişletecek, stresimizi azaltacaktır.
iken sağlığın ve gücün kıymetimi bilmeliyiz ki, yaşlanınca paramız ve zamanımız olacak ama sağlığıCarpe Diem, yaşamı ele alış biçi- mız ve takatimiz olmayacak. mini kökten değiştiren, yaşadığın anın önemini bildiren ve onu Yaşı ilerlemiş bireylere nasıl yaşadoğru kullanmayı nasihat eden dığı sorulduğunda çok az sayıda görüştür. ‘’Gününü gün etmek de- insan doya doya yaşadığını söyğildir.’’günü yakala, anı yaşa’’der ve lemektedir. Emeklilik sonrasına yol gösterir.’’günü kurtar, boş ver ertelenen hayaller, istenmeyen gitsin’’ demez. Yaşamı hoyratça sürprizler sonucu yok olabilir. harcamamızı tembih etmez tam Bu sebeple henüz vakit geçmetersi zamanı kendimiz, çevremiz den imkânlar ölçüsünde hayalve insanlık için çalışarak geçirme- lerin peşinden gitmek, mutlu bir mizi söyler. yaşlılık için gereklidir. Her insan doğuştan zengin olmayabilir, doİsteklerimizi gerçekleştirmek için ğuştan şanslı olmayabilir. Mutlu yarına ertelerken, yaşamak için olmak sadece çok zengin olmakla sözleşme imzalamadığımızı hatır- veya başarılı olmakla olmaz. Önce lamak gerek. Yoğun çalışma, mad- küçük mutluluklarla yetinmeyi di yetersizlik, başkalarına bağımlı öğrenmekle olacaktır. yaşama gibi nedenlerden dolayı kendimizi ihmal ederiz. Zorunlu- Görsel Kaynağı luklarımızı yerine getirirken ken- • https://pixabay.com dimize vakit ayırmayı unuturuz ve anı yaşayamayız. Bundan dolayı tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya kalırız. Ne zaman hasta olacağız ne zaman öleceğiz kimse bilmiyor, genç
MANAVGAT RAM
33
ZEKA OYUNLARI OKUL ORTAMINDA KULLANIMI
Sabri DAÅžO 34 MANAVGAT RAM
NIN
Z
ekâ oyunları dünyanın tanıdığı bizim ise yeni yeni tanımaya başladığımız bir kavram.2012 yılında zekâ oyunlarının seçmeli ders olarak milli eğitim müfredatında yer almasıyla bu kavrama iyice aşina olmaya başladık. Ancak unuttuğumuz ve hatta her zaman unutmaya alışkan olduğumuz bir sorun var: Batıdan ve modern dünyadan gelen her şeyi sorgusuz sualsiz almak ve uygulamak. Modern dünya zekâ oyunlarını nasıl ve ne amaçla kullanıyor? Zeka oyunlarını eğitim sistemlerine nasıl entegre etmişler? Bu
sorularla il- gili pek bilgimiz yok mesela… İşte bugün bu sorulara ve biz okullarımızda zekâ oyunları nasıl kullanabiliriz, sorusuna cevap aramaya çalışacağız. 1.Zekâ oyunlarının bir öğretim aracı/metodu olarak kullanılması Birçok zekâ oyunu öğretmenlerin dersleri anlatırken kullanabileceği araç olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, kelimelerin doğru yazımının pekiştirilmesi için anagram, yeni kelimeler öğretmek amacıyla scabble, sayıları öğretmek için sudoku, zihinden hesaplama yaptır-
Özellikle okula yeni başlayan öğrenciler için sınıfça veya gruplar halinde oynanan zekâ oyunları oynamaları uyum süreçleri açısından faydalı olacaktır. 3. Zekâ oyunlarının bir ilgi/yetenek ölçeği olarak kullanılması Zekâ oyunlarının hepsi bireyin belli alanlarda gelişimini sağlar. Bazı öğrenciler bir zekâ oyununda başarılı olurken, bazıları o oyunu anlamakta ve oynamakta güçlük çekebilirler. Bu bireysel farklılıklara işaret etmektedir. Zekâ oyunlarının geliştirdiği alanları iyi bilenler, bireylerin yetenek ve ilgileri konusunda yordamalarda bulunabilmektedirler. 4. Zekâ oyunlarının bir hafızayı güçlendirme aracı olarak kullanılması Zekâ oyunları bireylerin bellek gelişimine de katkı sağlamaktadır. 5. Zekâ oyunlarının bir hobi olarak kullanılması Genelde insanlara hobileri sorulduğunda kitap okumak ve müzik dinlemeyi söylemektedirler. Bunları ne kadar yaptığımızda tartışılır ancak günümüzde zekâ sporları da bir hobi olarak toplumda yayılmaya başlamıştır. 6. Zekâ oyunlarının profesyonel alan olarak görülüp oyunculuğa hazırlık olarak kullanılması Birçok zekâ oyununun ulusal ve uluslar arası turnuvaları gerçek-
kullanılması Birçok zekâ oyunu okul derslerinin istediği kriterleri sağlayacak gelişim alanlarını desteklemektedir. 8. Zekâ oyunlarının duygusal ve sosyal gelişim aracı olarak kullanılması Özellikle ikili, dörtlü ve grupla oynanan zekâ oyunları bireylerin
duygusal ve sosyal gelişimini desteklemektedir. 9. Zekâ oyunlarının dikkat geliştirme aracı olarak kullanılması Son yıllarda gelişen teknolojiye paralel olarak çocukların dikkat seviyeleri de azalmaya başlamıştır. Zekâ oyunları öğrencilerin dikkat seviyesini arttırmak amacıyla da kullanılabilir. 10. Zekâ oyunlarının dil gelişim aracı olarak kullanılması Küçük yaş çocukları için kullanılan zekâ oyunları onların sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimine katkıda bulunmaktadır. Görsel Kaynağı https://pixabay.com
mak istiyorsak kakuro, kendoku gibi zekâ oyunlarını kullanabiliriz. 2. Zekâ oyunlarının bir oryantasyon aracı olarak kullanılması
leştirilmektedir. 7. Zekâ oyunlarının akademik başarıyı yükseltecek araç olarak
MANAVGAT RAM
35
RÖPORTAJ:
Prof.Dr. Zeynep HAMAMCI Nitelikli bir psikolojik danışman kendini mesleki açıdan geliştirmeye istekli ve yeniliklere açık biridir.
Raşit TANRIKULU 36 MANAVGAT RAM
Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimde Psikoloji Hizmetler mezunuyum. Aynı üniversitede Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalında yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamlamadım. 2003 yılından beri Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım.
yaratıcı olması ve kişisel sınırla- Sizce okullarda verilen PDR hizrının farkında olması gerekir. metleri yeterli midir? Yetersiz görüyorsanız önerileriniz nelerPsikolojik Danışman ve Rehber- dir? lik öğretmenlerine yeterlilikleri- Okullardaki öğrenci sayısının ni geliştirmeleri için tavsiyeleri- fazlalığı ve mevcut okullardaki niz nelerdir? psikolojik danışman sayısının Öncelikle lisans mezunu bir psikolojik danışmanın her alanda yeterli olmasını beklemek haksızlıktır. Lisansüstü eğitim önemli olmakla birlikte psikolojik danışmanın istediği bir alanda örneğin aile terapileri, çocuklarla psikolojik danışma gibi uzun süreli süpervizyon altında eğitimi de içeren bir mes- azlığı dikkate alındığında danışleki eğimden geçmesi oldukça man başına düşen öğrenci sayıönemlidir. sının fazla olmasına yol açmakta bu da sunulan hizmetlerin Psikolojik Danışman ve Rehber- niteliğini olumsuz etkilemeklik öğretmenlerine hangi terapi tedir. Bununla birlikte öğreteğitimlerini önerirsiniz? men ve yöneticilerin rehberlik Belirli bir terapi eğitimi alıp al- anlayışında yaşanan sorunlar mamaları danışmanların kendi ve lisans eğitiminin her alana tercihleridir. Ancak hangi eğiti- öğrencilerimizi donanımlı yemi alacaklarsa uzun süre olma- tiştirememesi niteliği etkileyen sına ve süpervizyon altında vaka diğer faktörlerdir. görmeleri eğitimlerinin kalıcılı için önemlidir. Aile terapileri Bu alana yönelmek isteyen kiöncelikli bir terapi eğitimi ola- şilere, öğrencilere tavsiyeleriniz bilir. Ancak günümüzde pek çok var mı? yaklaşımın eğitimi verilmekte- Yapacakları meslekleri çok iyi tanımaları mesleği icra eden kişilerden bilgiler almaları ve daha öğrenciyken karşılarına çıkan mesleki gelişim fırsatlarını değerlendirmelerini tavsiye ederim.
Sizce iyi bir Psikolojik Danışman ve Rehberlik öğretmeninde bulunması gereken özellikler nelerdir? Nitelikli bir psikolojik danışman kendini mesleki açıdan geliştirmeye istekli ve yeniliklere açık biridir. Empatik becerisinin yüksek olması, iyi bir gözlemci Görsel Kaynağı: olması ve dinleme becerilerine -https://pixabay.com sahip olması ve farklı görüş ve düşüncelere saygılı olması bek- dir. Eğitimi veren kişilerin nitelenen diğer niteliklerdir. Psi- liklerini öncelikle değerlendirkolojik danışman aynı zamanda meleri gerekmektedir.
MANAVGAT RAM
37
SANAYİ 4.0: GOOGLE GERÇEĞİ
2011 yılında Almanya’da Hannover fuarında ilk defa telaffuz edilen ve hızla gündemde yerini alan “Industrie 4.0”, Türkiye’de “4. Sanayi Devrimi”, “Endüstri 4.0” veya “Sanayi 4.0” başlıkları altında tartışılmaya başlandı.
Nusrat SERT 38 MANAVGAT RAM
Bacasız sanayi olan bilişim teknolojilerine, 2011 yılından beri ayak seslerini duyduğumuz 4.Sanayi Devrimine güzel bir örnek olan Google’un nasıl dünya devi olduğu ortada. Peki Türkiye 4.Sanayi devrimine hazır mı?
Çok uluslu Amerikan şirketi olan Google 1998 yılında Stanford Üniversitesinde doktora öğrencisi olan Larry Page ve Sergey Brin tarafından kuruldu. Google 2015 rakamlarına göre yaklaşık 54 bin çalışanı ve 570 milyar dolar piyasa değeri ile dünyanın en büyük şirketidir. Bünyesinde bir çok site ve uygulamayı barındıran Google’un belli başlı site ve uygulamaları şu şekildedir: Orkut, Youtube, Blogger, Waze, Gmail, Chrome, Google+, Google Play, Hangouts, Drive, Maps, Earth, Translate, Adense/Adwords... Google arama motorları pazarında son verilere göre lider durumundadır. Google Mobil ve Tabletlerde %92, Masaüstü bilgisayarlarda %70, tüm cihazlarda da %87 Pazar payına sahiptir. Bu Pazar payı Google bir dünya devi haline getiriyor. Tabi bir çoğumuzun aklına şu soru geliyor “Bir arama motoru nasıl oluyor da dünyanın en büyük şirketi olabiliyor?” Google aslında bakıldığında bir gıda ürünü üretmiyor, ürettiği ağır sanayi malı yok, uçak üretmiyor, gemi üretmiyor kısacası günlük hayatta karşılaştığımız gözle görülür bir mal üretmiyor. Bir insan bilgisayarı açmadığı
taktirde Google’ı görmüyor. Evet Google üretmiyor ama reklamını yapıyor. Şuanda sadece reklam satarak dünyanın en büyük şirketi haline geliyor. Elbistanlı Mehmet Amcam verdiği hizmeti, ürettiği ürünü Türkiye’ye duyurmak için Google kapısını çalıyor. Aynı şekilde Amerikalı Coni de ürününün reklamını Google dan yapıyor. Esasında bu reklamlardan astronomik rakamlar almıyor. Dünya genelinde reklam olanağı sağladığı kişilerden birer ikişer dolar alarak dünya devi haline geliyor. Google son zamanlarda her ne kadar And-
roid işletim sistemini geliştirse de, yapay zeka çalışmaları yapsa da onu dev yapan bu çalışmaları değil Adense/Adwords sistemiyle kurduğu reklam hizmetidir. 2014 verilerine göre Google’un yıllık geliri 66 milyar dolar. Bu gelirlerin 60 milyar doları reklam hizmetlerinden, 6 milyar doları da diğer teknolojik yatırımlarından sağlıyor. Türkiye’deki kullanıcılar da Google’a yıllık 580 milyon dolar reklam parası ödemektedir.
Maalesef ülke olarak bundan önceki üç sanayi devrimini kaçırdık, umudumuz 4. Sanayi devrimine kaldı. Zaman kaybetmeden; daha çetin ve sert geçecek olan Sanayi 4.0’ı yakalayacak yapısal reformları ve yatırımları yapmamız gerekiyor. Özellikle ilkokul kademesinden üniversiteye kadar Sanayi 4.0’ın gerektirdiği eğitsel altyapı ve beceriyi kazandıracak müfredat dönüşümlerini biran önce hayata geçirmeliyiz. Big Data, veri madenciliği, blockchain, yapay zeka ve robotik, yapay sinir ağları ve cloud teknolojisi gibi yeni nesil teknolojilerini eğitim müfredatlarına alarak gelecek nesillerin küresel rekabet pazarında yerlerini almalarını
sağlamalıyız. Acı ama gerçek; uzmanlar gelecekte günümüzdeki mesleklerin yüzde 60’ının var olmayacağının altını çiziyor. Rekabetçi, inovatif gençlik için eğitim eğitim eğitim… Kaynakça • •
https://tr.wikipedia.org Erişim: 06.08.201720:21 https://dijilopedi.com/endustri-4-0-nesnelerin-interneti-iot-veya-4-sanayi-devrimi/ Erişim: 08.03.2019 - 23:10
Görsel Kaynağı: •
https://pixabay.com
MANAVGAT RAM
39
LOGOTERAPİ Logoterapi; her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklunun tecrübelerinin yansımasıdır.
Nilgün GÜNAY 40 MANAVGAT RAM
İ
nsanın kendini ve dünyayı anlama çabası, sadece meraktan değil daha çok, varlığını sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır. Yaşam, insan bilinci ile algılanan bir gerçeklik ve insanın bu gerçeklikteki var oluş hali olarak tanımlanabilir. İnsan, bilinciyle algıladığı ve eylemleriyle dahil olduğu bu gerçekliği sürekli anlamaya çalışmıştır. Bu anlama çabası büyük ölçüde varlığını sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır (Sezer ve Saya, 2009). 1.Logoterapi Nedir ? Logos Yunanca’da anlam demektir. Logoterapi dilimize anlam yoluyla terapi olarak geçmiştir ve kurucusu varoluşçu yaklaşımı benimseyen hümanist Psikiyatrist ve Nörolog Dr. Viktor Emil Frankl’dır. 2.Logoterapinin Doğuşu Viktor Frankl II. Dünya Savasından sonra üç yıl Nazi Toplama Kamplarında yasamış bir tıp doktorudur. Esir kamplarında kaldığı sıralarda annesi, babası, erkek kardeşi, eşi ve çocuklarını kaybetmiştir. Bu kamplarda korkunç deneyimlerini, yapıcı yönde kullanmayı başararak, yaşama karşı sevgisini ve bağlılığını yitirmeyen Frankl bu acılarla dolu dönemde logoterapinin düşünsel zeminini oluşturmuştur (Altıntaş ve Gültekin, 2005; Corey, 2005 ‘ten akt. Bayraktar,2010 : 21). Her an gaz odalarına gönderilme korkusuyla yaşayan Frankl 1946 yılında hürriyetine kavuşmuştur. Kampta ailesine kavuşma ümidiyle yaşayan
Frankl, kız kardeşi hariç diğer aile bireylerini kaybettiğini Viyana’ya döndüğünde öğrenmiştir. Kamplarda geçirdiği dramatik üç yıl logoterapinin hem gerçek hüviyetine kavuşmasında hem de tutarlılığının test edilmesinde önemli tecrübelere sahne olmuştur. Logoterapinin bulguları ve teknik yönelişi Vietnam’dan kurtulanlar üzerinde yapılan pek çok araştırmalarca geçerlilik kazanmıştır (Kenarlı, 2013).
yöntemdir. Her şeyini kaybeden, bütün değerleri yok edilen, açlığın, soğuğun ve acımasızlığın altında ezilen, her an, her saat imha edilmeyi bekleyen bir tutuklunun tecrübelerinin yansımasıdır. Varoluşçu bir psikolog olarak Frankl “Yaşamak acı çekmektir, yaşamı sürdürmek, çekilen acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Kişi bunu başarabildiği takdirde, onur kırıcı bütün rezilliklere karşın gelişimini sürdürecektir” tespitini aktardıktan sonra, Nietzsche’nin, “yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasılsa dayanabilir” sözünü anımsatır (Tek, 2010).
Frankl’ın ya da bir başka mağdurun yaşadığı deneyimleri özetleyebilecek kelime belki de “olağandışı” olabilir. Bu olağandışı deneyim, “insanın çıplak yaşamından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı” kavrayışına yönelir. Logoterapi, insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak, kendini, çıplak varoluşa soyunmuş olarak bulan, Victor E. Frankl’ın dene- Victor Frankl Nazi toplama kamyimleri sonucunda keşfettiği bir pındayken kendisi ile beraber bu-
MANAVGAT RAM
41
lunan diğer mahkûmlara da yaşıyorlarsa hâlâ bir umut olduğunu vurgulamış, onlara durumlarının düşünebilecekleri en berbat durum olmadığı hakkında söylemlerde bulunmuştur. Yaşama anlam vermek için karşılarına çıkan fırsattan, gelecekten, yaşama umudundan söz etmiştir. Kamptayken yazdığı yazılardan, anılarını ve logoterapinin temel kavramlarını derlediği bir kitap oluşturmuştur. Kitaba da ‘İnsanın Anlam Arayışı’ ismini vermiştir. Freud’un psikanalizi, Adler’in bireysel psikolojisinden sonra Frankl’ın geliştirdiği logoterapi literatüre 3.Viyana Psikoterapi Okulu olarak geçmiştir. Logoterapi, hastaya kendi yaşamında anlam bulması için yardım etmeyi bir görev saymaktadır. Logoterapi, hastanın, kendi varoluşunun gizli logosunun (anlamının) farkına varmasını sağlaması ölçüsünde analitik bir süreçtir (Frankl,2009).
42 MANAVGAT RAM
bana yönelttiği, “Doktor, siz bir psikanalist misiniz?” sorusuyla başlayan konuşma şöyle sürer: -”Aslında bir psikanalist sayılmam, ama psikoterapist denilebilir.” -”Peki hangi ekoldensiniz?” -”Kendim bir kuram geliştirdim, adı logoterapi.” -”Logoterapinin anlamını bana bir cümleyle açıklayabilir misiniz? En azından logoterapi ile psikanaliz arasındaki farkın ne olduğunu?” -”Tabii, ama önce psikanalizin size göre ne olduğunu bana bir cümleyle açıklar mısınız?” -”Psikanalizde kişi bir divana yatırılır ve sonra ondan size, açıklanması kendisi için can sıkıcı olabilecek bazı şeyleri anlatması beklenir.” -”Evet. Logoterapide de tedaviye gelen kişinin bir koltukta dik oturması ve bazen kendisi için can sıkıcı olabilecek şeyleri duyması beklenir.”’ (Frankl, 2009).
3.Logoterapinin Temel İlkeleri • Yasam en kötü olanlar dahil tüm şartlar altında bile bir anlama sahiptir. • Yaşamak için temel motivasyonumuz anlam bulma istemimizdir. • Logoterapi anlam arayışını insan 5.Anlam Arayışı varlığının temeli olarak görür. • Kaoslar, haksızlık ve sıkıntılara rağmen yaşamımızdaki anlamı yaratan bizim içimizdeki istektir. • Logoterapi bizim kendi yaşamımızın kontrolünü sağlayabilme yeteneğimizi merkez alır (Barnes, 2005’ten akt. Çolak 2010).
4.Psikanaliz ve Logoterapi Frankl logoterapiyi yeni geliştirdiğinde kuramı psikanalizm ile karşılaştırılmıştır. Bu konuya açıklık getirmek için Frankl kitabında da bahsettiği şu örneği vermiştir : ‘Bir gün kliniğimde beni ziyaret eden Amerikalı bir doktorun
Frankl’a göre insandaki temel güdüleyici güç, yaşamını anlamlı kılma veya bir anlam bulma çabasıdır. Frankl, logoterapi isimli kuramını bu kavramsallaştırma üzerine kurgulamıştır. Logoterapinin
amacı; bireye hayatındaki anlamı ve amacı bulmasına ve kendini aşma doğrultusunda olumlu bir biçimde hareket etmesine yardım etmektir. (Starck,1985; Budak, 2003’ten akt. Çolak, 2010).
ler yapması gerekenler konusunda ona yol gösteriyor. Kendisi de ne istediğini bilemiyor. O zaman ya başkalarının yaptığını yapıyor ya da başkalarının isteklerine boyun eğmeyi seçiyor (Geçtan, 1990).
Frankl, anlamsızlık olgusunu iki ayrı evrede değerlendirmektedir: varoluş vakumu ve varoluş nevrozu. Varoluş vakumu can sıkıntısı, durgunluk ve boşluk duygusu olarak yaşanır. Kişi kendine ve dünyaya inançsız bir biçimde bakar, yönünü bulamaz ve yaptığı her şeyin amacını soruşturur. Özgür olduğu zamanlarda ne yapmak istediğini bilemez. Frankl’a göre, sezgilerine yabancılaşmış ve geleneklerini yitirmiş olmak çağdaş insanın temel açmazıdır. Ne sezgileri yapmak zorunda olduğu şeyler konusunda ne de gelenek-
Frankl’a göre yaşamında artık anlam göremeyen bir kişi hastalanır, çünkü insan anlam yokluğunda var olamaz (Güleç, 2003’ten akt. Çolak, 2010). İnsan olmanın özü, yaşamın anlamının ve yaşam amacının aranmasında yatmaktadır (Corey, 2005’ten akt. Çolak 2010). Frankl varoluşsal boşluğu çağımızın sorunu olarak görmektedir. Depresyon, saldırganlık, madde bağımlılığı ve intihar gibi olguların altında varoluşsal boşluk yatmaktadır (Karahan ve Sardoğan, 2004’ten akt. Çolak 2010).
Varoluşsal boşluk yirminci yüzyıl ve sonrasında görülen yaygın bir olgudur. Yirminci yüzyılın ortalarında ilerleyen otomasyon ve gelişen teknolojiyle birlikte insanların serbest zamanlarında ciddi bir artış olmuştur. İnsanlar yeni kazandıkları bu serbest zamanlarda ne yapacaklarını pek bilememektedirler (Frankl, 2009). Frankl, bu konuya “Pazar günü nevrozunu” örnek vermektedir. Hafta içinin yoğun temposundan sıyrılan ve kendi iç dünyalarındaki boşluğu fark eden bireyler, tatil depresyonu yaşamaktadır. Depresyon, saldırganlık, madde bağımlılığı ve intihar gibi olguların altında varoluşsal boşluk yatmakta olup, emekli bireylerde ve yaşlılık dönemi krizlerinde de bu durum gözlenmektedir (Karahan
MANAVGAT RAM
43
ve Sardoğan, 2004’ten akt. Çolak, 2014). Yani Frankl çağdaş zamanların varoluşçu stres ve kaygısının temel kaynağının anlam yokluğu olduğunu düşünmektedir. Ayrıca insanların yaşamak için uğruna yaşayabilecekleri bir şeye ihtiyaç duyduklarını düşünmektedir.
acıya rağmen yaşamda bir anlam bulmak anlamına gelmektedir. Frankl üçüncü yöntemle ilgili olarak; anlam bulmak için acı çekmenin gerekli olmadığını belirtmiştir. Acının kaçınılmaz olduğu durumlarda acıya rağmen anlamın olası olduğunu vurgulamak istemiştir. Acının kaçınılabilir olduğu durumlardaysa yapılacak en Frankl (2009)’a göre, yaşam anlaanlamlı şey, acıya yol açan nedeni mını üç farklı yoldan keşfedebiliortadan kaldırmak olacaktır. Geriz: 1. Bir eser yaratarak ya da bir reksiz yere acı çekmek mazoşistçe iş yaparak; 2. Bir şey yaşayarak ya bir tutumdur. da bir insanla etkileşerek; 3. Kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır geliştirerek. Bunlardan ilki oldukça Frankl üçüncü yöntem olan acıaçıktır. İkinci ve üçüncü ise, bi- ya yönelik tavır geliştirme konuraz daha ayrıntı gerektirmektedir. sunda şu örneği vermiştir:“Bir Yaşamda anlam bulmanın ikin- keresinde, pratisyen hekim olarak ci yolu, bir şey -iyilik, doğruluk, çalışan yaşlı birisi yaşadığı ağır güzellik gibi- yaşamak, doğayı ve depresyon nedeniyle bana geldi, kültürü yaşamak, son ve bir o ka- iki yıl önce ölen ve her şeyden çok dar önemlisi de olanca eşsizliğiyle sevdiği karısını kaybetmeye alışabir insanı yaşamaktır. Yani onu mamıştı. Ona nasıl yardım edebisevmektir. Üçüncü yöntem ise lirdim? Ona ne söyleyebilirdim?
44 MANAVGAT RAM
Bir şey söylemekten kaçındım, ancak onu şu soruyla karşı karşıya getirdim: “‘Sen ondan önce ölseydin ve karın seni yaşatmak zorunda olsaydı ne olurdu Doktor?” “Ah!” diye karşılık verdi, “Bu onun için korkunç olurdu; ne kadar acı çekerdi!” Bunun üzerine, “Görüyorsunuz ya Doktor, onu bu acıdan kurtaran sizsiniz; elbette bunun bedeli de şimdi sizin onu yaşatmak ve yasını tutmak zorunda olmanız,” dedim. Tek kelime etmeksizin elimi sıktı ve büromdan ayrıldı. Her nasılsa acı, bir özverinin anlamı gibi, bir anlam bulduğu anda acı olmaktan çıkıyor” (Frankl, 2009). Frankl, anlam arayışını insan olmanın ayırt edici bir özelliği olarak görmektedir. Anlam istemi, insanın temel düşüncesidir. İnsan ne kadar zor ve ölümcül şartlar
Kaynakça •
Bayraktar, S.(2010). Logoterapi Yönelimli Sağaltım Programının Konuşma Bozukluklarından Kekemelik Üzerindeki Etkisi Vaka Çalışması (Yüksek Lisans Tezi). Sakarya Üniversitesi, Sakarya.
•
Çolak, T.S.(2010). Logoterapi Yönelimli Grupla Psikolojik Danışmanın Sosyal Fobi Üzerindeki Etkisi (Yüksek Lisans Tezi). Sakarya Üniversitesi, Sakarya.
altında yaşarsa yasasın, hayatına küçük de olsa bir anlam katabiliyorsa yasamak için bir güç bulabilir. Bununla birlikte, yaşamın anlamdan soyutlanmasıyla birlikte hayatı devam ettirecek içsel gücü bulabilmek de güçleşecektir (Altıntaş ve Gültekin, 2005’ten akt. Çolak, 2010). Şanlı (2016)’ya göre logoterapi, bütün gücüyle bireylerin zaten var olan fakat dikkatlerini başka alanlara yönelttikleri için göremedikleri anlamları görmelerine yardımcı olmaya çalışmaktadır. Çoğunlukla hayatın normal gidişatı içerisinde birey, hayatın anlamlı olup olmadığını sorgulama ihtiyacı hissetmez. Ancak günlük hayatın gidişatına sekte vuran hastalık, ailesel problemler, monotonluk, can sıkıntısı, korku, kaygı, kayıp ve yas gibi yaşantılar bireyi anlam sorgulamasıyla yüz yüze getirmektedir (Bahadır, 2011’den akt. Şanlı, 2016).
oluş değil aslında bireyin varoluşunu gerçekleştirmesidir (Sezer ve Saya, 2009). Frankl’ın logoterapiye açıklık getirdiği ve Nazi kamp anılarını anlattığı kitabı olan ‘İnsanın Anlam Arayışı’ en çok satılan kitaplar listesine girmeyi başarmıştır. Frankl kitabının en çok satılanlar listesine girmesiyle ilgili olarak, bunu kendi başarısı olarak değil, daha çok çağımızın acınası durumunun bir dışavurumu olarak gördüğünü belirtmiştir ve şu cümleleri kullanmıştır: “Eğer yüzbinlerce insan, yaşamın anlamına ilişkin çok az şey vaat eden bir kitaba yöneliyorsa, bu, insanların ilişkilerinde hissettikleri kavurucu bir sorun demektir.”
•
Çolak, T.S. (2014). Affetme Esnekliği Kazandırmada Logoterapi Yönelimli Grupla Psikolojik Danışmanın Etkililiği (Doktora Tezi). Sakarya Üniversitesi, Sakarya.
•
Frankl, V.E. (2009). İnsanın Anlam Arayışı ( Selçuk Budak, Çev.) İstanbul: Okuyan Us Yayınevi.
•
Geçtan, E.(1990). Varoluş ve Psikiyatri. İstanbul: Metis Yayınları.
•
Kenarlı, Ö.(2013). Varoluşçu Terapi (Victor Emil Frankl, Rollo May. http://www.tavsiyeediyorum.com sitesinden 22.10.2018 tarihinde erişim sağlandı.
•
Sezer,S. ve Saya, P.(2009). Gelişimsel Açıdan Ölüm Kavramı. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 151-165.
•
Şanlı, E.(2016). Logoterapiye Dayalı Psikoeğitim Programının Ergenlerin Sağlıklı Bir Kimlik Algısı Oluşturmasına Etkisi (Doktora Tezi). Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun.
•
Tek, M. (2010). Kent Hakkı Üzerine Bir Çözümleme: Toplama Kampı Deneyimleri ve Kentlileşme Deneyimleri Arasında Paralel
Özetle intihar, depresyon gibi Bir Okuma Denemesi. Serbest Yazılar, Topdurumların varoluşsal boşluktan lum ve Demokrasi, 4 (8-9-10), Ocak-Aralık, kaynaklandığını belirten ve varo2010, s. 95-118. luşsal boşluğu doldurmaya çalışan logoterapi, yaşamak için yaşamı Görsel Kaynağı: anlamlı kılmanın gerekliliğinden • https://pixabay.com söz eder. Frankl’ın kurduğu logoterapi ilkeleriyle beraber düşüFrankl’ın ölüme bakışı dinamiknüldüğünde akıllara Nietzche’nin tir. Ölümle biyolojik varlık son- meşhur sözü gelir: “Beni öldürlanmakla birlikte ölüm anında meyen şey beni güçlendirir.” tamamlanan yaşamın bütünlüğü geçmişte kalır ve kaybolmaz. Böylece logoterapide ölüm bir yok
MANAVGAT RAM
45
EMPATİ Öğretmenler Yalan Söylemez!
Hikaye
Uğur SERT
www.edebiyatus.blogspot.com
Fotoğraf
Hüseyin TECEREN www.instagram.com/huseyintecerenfotograf/
46 MANAVGAT RAM
O
kulun kapısından girip üç merdiven çıkıp, kalem tuttuğum elimden tarafa dönüp, dört kapı sayacağım. Dördüncü kapı sınıfım. Okul otobüsünden inip bahçeyi geçerken, haftanın beş günü yaptığı gibi, aklından bunları geçirdi. Bütün adresleri; sokakları, kapıları ve renkleri sayarak bulurdu. Babası öyle öğretmişti, diğer türlü birbirinin aynısı olan sokaklarla dolu bir labirent gibiydi. Okulda şehir gibi her şeyin birbirine benzediği labirentlerden biriydi. Kıyafetler, kapılar, merdivenler her şey birbirinin kopyasıydı. Derin bir nefes alıp okula doğru baktı. Neden her şey aynı olmak zorundaydı ki. Mesela günlerde aynıydı. Babası bir çemberle anlatmıştı. Sürekli dönen yedi renkli bir çember. Her gün için farklı bir renk. Hâlbuki dünyada çok daha fazla renk vardı ve günlere de pekâlâ farklı birçok isim koyulabilirdi. Aynı isimleri vermek ve bunu takip etmek kafa karıştırıcıydı sadece. Sonra bir de saatler vardı. Neden üzerinde bir yazarken on üç olarak okunduğunu anlayamıyordu bir türlü. Üzerinde bir yazıyorsa birdir. Bunu öğretmenine söylediğinde, öğretmeni çok kızmıştı.
Her seferinde öğretmeni okulun onun için uygun olmadığını söylerdi babası da bunun tam tersini. Yine babasını geldiğini düşünerek kapıya yanaştı fakat babasının sesi gelmiyordu. Sadece öğretmeni ve diğer öğretmenler ile konuşuyordu. “Bu kız bütün öğrencilerin hakkını gasp ediyor.” Gasp etmek. Bu kelimeyi biliyordu. Televizyonda duymuştu. Çanta çalan insanlara deniyordu. Kendisininkinden başka çantaya dokunmazdı ki o. Hiç çanta çalmamıştı. Hem arkadaşları onu severdi neden onlara öyle bir kötülük yapsın ki?
“Aptal aptal soruları yok mu insanı çileden çıkarır. Çocuklar da komik buluyor tabii durdur durabilirsen. Sınıfta düzen falan kalmadı. Bu uygulama bize göre değil dedim kaç defa müdür beye dinletebilen ki. Burası Avrupa mı canım? Sınıfı geri çekiyor bu durum.” Kocaman sınıfı nasıl geri çekebilirdi ki? Binalar yerinden oynamazdı. Bunun için kocaman bir makine gerek o ise küçücüktü. “kendisi gibi çocuklarla eğitim almalı ben özel öğretimci değilim. Nereden de sardılar başıma bunu?” kimsenin başına sarılmamıştı ki? Havlu değildi o. Kapıdan bir adım uzaklaştı. Şaşkındı. Öğretmeni yalan Bütün bunları aklından geçirerek söylüyordu. Sadece kötü insanlar merdivenlerden yavaş yavaş çıkı- yalan söylerdi babası öyle demişti. yordu. İçeri zili çoktan çalmıştı. Öğretmen kötü biri miydi? ÖğretOrtalıkta kendisinden başka kim- menler kötü olamazdı ki? se yoktu. İkinci merdivene geldiğinde sol taraftaki aralık kapıdan Sinirden bütün bedeni titriyordu. birinin adını söylediğini duydu. Gözleri dolmuştu ama ağlayamıyordu. Nefes alışverişi hızlandı. Okuldaki her şey birbirine sonsuz Daha da güçlü titriyordu artık. bir benzerlik silsilesi olsa da bazı Aralık kapı açıldı. Öğretmeni onu şeyler farklıydı. Kel adamların gördüğü an konuşmasına izin odaları ve ismini duyduğu o ara- vermeden bütün kuvveti ile balık kapının ardı. Bu kapının ardını ğırdı “Yalancı, öğretmenler yalan çok iyi biliyordu. Bütün öğretmen- söylemez.” Geri dönüp hızla merler burada çay ve kahve içip anne divenlerden aşağı fırladı. Kimse babalar ile konuşurdu. Özelliklede yakalayamadı, kimse sesini ona öğretmeni her hafta babası ile bu duyuramadı. odada onun hakkında konuşurdu. Hızla sokakları ve caddeleri geçti.
Şehrin benzer bütün yollarında en iyi bildiği yere, babasının işyerine doğru durmaksızın koştu. Büyük binanın kapısında güvenlik onu tanıyıp durdurdu. Omuzlarından yakalamıştı. Sorular soruyor, bir şeyler anlatıyordu ama o anlamıyordu. Kelimeler yine bütün anlamlarını yitirmişti onun için. Sadece rahatsız eden seslere dönüşmüştü bütün kelimeler. Sadece bağırmak istiyordu. Yalancı! Ağlamak istese de yapamıyordu. Sadece içindeki öfke ile titriyordu. Dünya yine anlaşılmaz birbirinin aynı bir ton şeyle doluydu o an. Köşede oturup bekledi. Tanıdık bir koku aldı o an, babasının her sabah kullandı tıraş losyonunun kokusuydu bu. O an babasının yanına oturduğunu fak etti. Gülümseyerek ona bakıyordu. Yavaş yavaş cümleler tekrardan anlam kazanmaya ve dünyanın benzerlikleri ayrışmaya başladı. Tek bir damla yaş aktı gözlerinden ve babasına sarıldı. “Yalancı!” diye bildi sadece. Ertesi gün öğretmenler odasından bir kat üstteki nefret ettiği sınıfa doğru kitapları ile gidiyordu Murat bey. Dünkü olay canını fazlası ile sıkmıştı. Müdür beyden yemediği hakaret kalmamıştı. Ne yapsaydı doğru bildiğini söylemese miydi? Her Avrupa da tutan işi memlekete getirmek olacak şey miydi? Bu memlekette özel eğitim kurumları vardı gitsin orada eğitim görsün kendisi gibi olanlarla işte. Diye geçirdi aklından ve sıkıntılı bir ifade ile sınıfın önünde durdu. İçerden ses gelmiyordu. O veledin olmaması daha ilk günden fark etmişti. Pis bir sırıtma suratında belirdi, kapıyı açıp içeri girdiğinde ise çabucak kayboldu. İçerde kimse yoktu. Kısa süreli bir duraksama yaşadı. Müdür beyi aramak için telefona uzandığında ise tahtadaki yazıyı fark etti. “Öğretmenler yalan söylemez!!!”
MANAVGAT RAM
47
EĞİTİM, BAŞARI VE EKİP RUHU
Bizler insanlık tarihi kadar eski geçmişi olan, kuruluşundan bu yana güzel, faydalı, fedakârlık dolu çalışmalar yapmayı gelenek haline getirmiş, çok büyük bir kurum olan Eğitim Ailesinin bugünkü nöbetçileriyiz.
Soner Hakkı AKIN 48 MANAVGAT RAM
B
izler insanlık tarihi kadar eski geçmişi olan, kuruluşundan bu yana güzel, faydalı, fedakârlık dolu çalışmalar yapmayı gelenek haline getirmiş, çok büyük bir kurum olan Eğitim Ailesinin bugünkü nöbetçileriyiz. Buradan ayrılacağımız güne kadar, bize bırakılan geçmişi daha da geliştirip, bizden sonraki nöbetçilere daha büyük başarı ve daha az sorun devretmek, bizden sonrakilere sağlam ve oturmuş (istense bile başarısız olmayacak) bir sistem bırakmak, kişilere değil, ekip ruhu ve sisteme dayalı bir başarı anlayışı tesis etmek hepimizin ilk hedefi olmalıdır. Bunu yapacak ekipler tek tek her okulumuzda mevcuttur. Yeter ki bunu gerçekten isteyip gereğini yapalım. Her bir öğretmenimizin, her bir
çalışanımızın (istendiği takdirde) ne büyük değişimlere, atılımlara imza atabileceklerinin bilincinde olduklarından (bu büyük ailenin bir ferdi olarak) asla şüphe duymuyorum. Başarının ön şartları olarak; ekip ruhu, iyi bir odaklanma, sürekli öğrenme ve gelişim, yüksek moral, risklerin baştan iyi hesaplanması, güçlü bir planlama, plana sadık kalmakla birlikte gerektiğinde revizyon yapabilecek esneklik, kararlılık ve dayanışma sayılabilir. Başarılı kurumlar ve başarısız
kurumlar arasındaki en temel fark “öğrenmeye yatkınlıktır”. Öğrenmeğe yatkın olmayan hiçbir kurumun uzun vadeli başarılar kazanması mümkün değildir. “Öncelikleriniz kaderinizdir” der konunun uzmanları.
ortaya çıkar. Geçmişte dershanelerin, bazı özel liselerin bu amaçla yaptıkları imaj çalışmaları hepimizin zihnindedir. Zaten başarılı olan özel olarak bir
Bir kurumda başarıyı belirleyen kurumun öncelikleridir. Öncelik imaj ise; gösterişli binalar, parlak sözler, uzun ve içi boş toplantılar, reklâm şirketlerine verilen parlak siparişler bir süre insanları oyalayabilir. Aslında ise bu yalnızca cilâdır. Aslolan içeriktir ve bu tip kurumlarda içerik genellikle boştur. Lokal başarılar, gayretli öğrencilerin şahsi çabaları ile gelen kısmi parlak sonuçlar gerçeği bir süreliğine gizleyebilir ama gerçek er geç
araya getirilmiş grupların başarılarıyla imaj kurarken, kaybeden, başarısız olan öğrencilerden hiç bahsetmemeyi başarı yolu olarak gören bu bakışın sorunlarını o kaybed-il-en öğrencilere sormak gerekir. Öncelik başarı ise; “zincirin gücü en zayıf halkası kadardır” sözü ile hareket edersiniz. Grubunuzun tamamını kazanmağa ve yolda tutmağa çalışırsınız. Unutmayın yolcularının yarısını yollarda kaybeden bir kervan, sürüsünün yarısını köye getirebilen
MANAVGAT RAM
49
Makine; her bir dişlisinin işini kusursuz yapması sayesinde iş üretebilir.
bir çoban, kendisine emanet edilen sermayenin yarısını kaybeden bir tüccar, ordusunun yarısını pusularda yitiren bir komutan, filosunun yarısını batıran bir amiral başarısından dolayı tebrik edilmezler. Atatürk’ün ifadesiyle “eğitimde feda edilecek fert yoktur”. Eğitim ciddi ve uzun soluklu bir süreçtir. Bu uzun yolda her zaman standart bir yürüyüş mümkün
50 MANAVGAT RAM
olmayabilir. İnişler ve çıkışlar, hızlanmalar ve yavaşlamalar, tökezlemeler, düşmeler ve yeniden kalkışlar bu sürecin doğal parçalarıdır. Üstelik bu durumun başarılı ya da başarısız kurumlar olmakla bir ilgisi de yoktur. Bu her kurumun başına gelen ve gelebilecek durumlardır. Peki, o zaman fark nereden kaynaklanır? Fark; bu duruma verilen tepkide yatar. Başarılı kurumlar olumsuzluklara karşı soğukkanlı kalabilir ve “şimdi ne yaparsak sorunu çözer ve yolumuza devam edebiliriz?” sorusuna cevap ararken , Başarısız kurumlar panikler, ekip birbirine düşerek sorumluluğu yıkabilecekleri bir günah keçisi aramaya koyulurlar. Çok değerli zaman bu
çatışma arasında heba edilirken, ekip ruhu yok olur, huzur ve motivasyon buharlaşır. Sonuç: pek çok bahanesi olan, üyeleri kabuklarına çekilmiş, iletişim kurmayan, küskün bir “başarısız kurum” ortaya çıkar. Öyle ise bizler; güçlü, paylaşımcı, birlikte gelişen, performansı düşen arkadaşını terk etmek ya da suçlamak yerine yardım eden, başarısı düşen, arkada kalan öğrencisini yeniden yola sokan, sen ya da ben değil “biz” diyen, öğrenmeğe açık, kendisini ve ekip arkadaşlarını sürekli geliştirmeğe çalışan birer ekip olmalıyız. Unutmamalıyız ki “Başarı bir ekip işidir”. Hiç kimse bireysel olarak bir ekipten daha fazla başarı sağlayamaz. Ekibin her parçası değerlidir. Hiçbir parça bütünden daha değerli olamaz. Ekip bir makinadır. Ne bir makinanın herhangi bir dişlisi makinadan daha değerlidir ne de o dişliyi gözden çıkararak makinayı çalıştırmak mümkün olabilir.
Ekibin her parçası değerlidir. Hiçbir parça bütünden daha değerli olamaz.
Makine; her bir dişlisinin işini kusursuz yapması sayesinde iş üretebilir.
Bireysel üstünlük yarışına girmeyiz, ekip başarısı için çalışır ve elde ettiğimiz sonuçların mutluluğunu hep birlikte yaşarız.
ulaşmamızı, bize emanet edilen sevgili öğrencilerimizi geleceğe en güzel şekilde hazırlayarak, başarılı, mutlu birer hayat kurmalarında katkı sunmamızı, ülkemizin geleceğini en iyi şekilde hazırlamamıza vesile olmasını diliyoruz. Başarılı ve mutlu bir hayat dileklerimizle…
Ekip ve Biz şuuru ile hareket ede- Birbirimizin hatasını gördüğübilen, hedefine odaklanmış, iyi müzde uyaracak ve hatayı düzeltorganize olmuş mutlu bireyler- mesi için gerekirse yardım edecek den oluşan hiçbir grup başarısız kadar birbirimizi sever, çıktığımız olmaz. Bizim de yolu kayıpsız tahedefimizde bu mamlaya çalışaİnsanlar değişmeye değil, kusursuz işleyişi cak kadar “biz” Görsel Kaynağı: değiştirilmeye direnir... oluşturmak ve ruhuna sahibiz• https://pixabay.com hedefe doğru yüdir. rümek olmalıdır. İyi ve kötü günlerimizde birlikBaşarıya Yürüyen Bir Ekibin Ba- te hareket eden gerçek bir ekibiz kışını; biz.” Şeklinde özetleyebiliriz.. “Biz bir aileyiz, biz büyük koca- Bu şuurla hareket eden bir ekip man bir aileyiz. olduğumuz gün (-ki bu hedeften çokta uzak sayılmayız) hedeflediAramızda fedâ edeceğimiz tek bir ğimiz güzel günler bizim olacakfert dahi yoktur. tır. Gelecek günlerin; hepimize bu Ekip üyeleri olarak biz birbirimize güzel ortamı sağlamasını, hep birkarşı değil başka ekiplere karşı re- likte bu huzur, mutluluk ve başakabet halindeyiz. rı ortamında yeni yeni hedeflere
MANAVGAT RAM
51
DİZİ VE FİLM ÖNERİLERİ
Meriç SÖZKESEN Tümer Engin MADENCİ 52 MANAVGAT RAM
Üç sezon olarak yayımlanmış olan bu dizinin, psikoloji alanında çalışan/eğitim alan/ilgi duyan herkes tarafından mutlaka izlenmesi gereken ders niteliğinde bir yapım olduğunu düşünüyorum. Dizi, ana karakter (terapist) Dr. Paul Weston’ın terapi seanslarını, özel hayatını ve eski terapisti ile buluşmalarını anlatıyor. Birbirinden farklı ve ilgi çekici olan vakalarla çalışırken terapistin yaşadığı türlü zorluklar (transferans-karşıt transferans, kendini
açma, direnç, etik vb.) samimi ve gerçekçi bir şekilde aktarılmış. Bu da izleyicinin diziye karşı ilgisinin hep canlı kalmasını sağlıyor.
3 İdiots filmi 3 aylak öğrencinin Hindistan’daki en iyi mühendislik okuluna başlamalarını ve okul boyunca yaptıklarını konu almakta. Filmde eğitim sistemin daima bir yarış üzerine kurulu olduğuna ve herkesin en iyi olmaya çabaladığı bir okulda sistemi değiştirmeye çalışan 1 öğrenci ve en yakın 2 arkadaşının bu yarış sisteminin karşısında yaptıklarına değiniliyor. Başlarından geçenler olaylar, hayattan aslında ne bekledikleri. Ranço karakterinde Aamir Khan’ın başrol oynadığı film dram, komedinin yanı sıra birçok ilk ve ortaöğretim kurumunda
ders niteliğinde verilebilecek eğitici bir film etkiside taşımaktadır.
Terapi süreçlerinin nasıl ilerlediğini görebilmek adına öğretici bir dizi olmasının yanında vakaların özenle işlenmiş olması ve oyunculukların doğallığı ile psikolojiye dair bugüne dek yapılmış başarılı dizilerden birisidir.
Aamir Khan’ı bu filmde öğrenci ve filmin devamında bilim adamı olarak izleyeceksiniz. Hayallerinin peşinden koşan ve çevredeki insanların fikirleri değil de kendinin ne yapmak ve ne olmak istediğine önem veren ve bu yolda mücadele veren Aamir Khan filmde en yakın 2 arkadaşını da etkileyerek onlarında gerçekten olmadıkları istedikleri şeyi olmalarını sağlamada yardımcı oluyor.
Fond de l’Etang, Fransa’da bir sayfiyede sorunlu erkek çocukları için eğitim veren bir yatılı okuldur. 20. yüzyılın ortalarında, egoist, disiplin delisi bir müdür olan M. Rachin tarafından yönetilmektedir. Onun sistemi asi yaradılışlı çocuklar üzerinde hiçbir işe yaramamakla beraber ters tepkiye neden olmaktadır. Bir gün okula M.Clement Mathiue adında yeni bir eğitmen gelir. Orta yaşlardaki bu adam hayatı boyunca birçok şey için çabalayıp hayattaki yerini bulmaya çalışmış biridir. Her ne kadar çocukları ziyadesi ile haylaz bulsa da M. Rachin’in fikirlerine inanmaz. Tek çare en iyi bildiği aracı kullanmaktır. Müzik her derde deva olabilecek evrensel bir güçtür nihayetinde. Okul dahilinde kurduğu koro ile herkesin hayata bambaşka bir pencereden bakmasını sağlayacaktır.
MANAVGAT RAM
53
KİTAP ÖNERİLERİ
Meriç SÖZKESEN Nusrat SERT 54 MANAVGAT RAM
Kafkanın 1915 yılında yayımlanan Dönüşüm adlı anlatısı, yazarın anlatım sanatının gerçek anlamda doruklarına varmış olduğu bir yapıttır. Küçük burjuva çevrelerindeki tiksindirici aile ilişkilerini en ince ayrıntılarına kadar irdeleyen anlatı, aynı zamanda genelde toplumun kalıplaşmış, işlevini çoktan yitirmiş akışına bilinç düzeyinde başkaldıran bireyin tragedyasını çarpıcı biçimde dile getirir. Gregor Samsanın başkalaşması, bir böceğe dönüşmesi, salt bir çarkın kaskatı dişlisi, eleştirmeyen, ama yalnızca boyun eğen bir toplum teki olmaktan çıkma anlamını taşır; böylece böcekleşen’in yazgısı, elbet toplumca dışlanmaktadır. Kaynak: Kitapyurdu
Ölüm korkusu insanları hayvanlardan ayıran şeydir; her din, her kültür bu korkuyu yatıştırmaya çalışmaktadır. Yalom, yaşadığımız anksiyetelerin çoğunun özünde ölüm korkusunun yattığını söylüyor. Bunu anlamamız ise genellikle bir “uyanma deneyimi” sayesinde gerçekleşir: bir rüya, yakınını kaybetme, hastalık, travma, yaşlanma…
20. yüzyılın önde gelen psi-
Kendi ölümlülüğümüzle yüzleşince önceliklerimizi yeniden belirler, sevdiklerimizle daha derinden iletişime geçer, hayatın güzelliklerini daha çok takdir edip kendimizi gerçekleştirmek için gerekli riskleri almaya daha istekli oluruz.
deneyimleri eşliğinde anlat-
Irvin Yalom, “Ben de herkes gibi ölümden korkarım… Bir türlü kurtulamadığımız karanlık gölgemizdir o bizim,” diyor. Ancak bu eserinde ölümle yüzleşen hastalarının çoğunun hayatlarını nasıl değiştirdiğini ve zenginleştirdiğini, onlar için gerçekten önemli olan kararları nasıl verdiklerini mercek altına alıyor. Yalom kitabı için, “Karamsar bir kitap değil bu… daha çok her anın ne kadar değerli olduğunun bilinmesini umuyorum,” diyerek, ele aldığı konunun önemini vurguluyor.
parlak bir metafora dönüştü-
kiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan İnsanın Anlam Arayışı’nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki maktadır. Okurlar, Frankl’ın tasvir ettiği toplama kampının, dünyayı daha büyük bir hapishane olarak kavramamızı sağlayacak ğünü fark edecektir. Gasset, Heidegger ve Sartre’dan aşina olduğumuz düşünceler ışığında, varoluşun çetin koşullarında “anlam”ı keşfetmemize yardım edecek süreci anlatan Frankl, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusuna da yanıt vermeye çalışıyor...
MANAVGAT RAM
55
FOTOĞRAFLIYORUM Çocuk ve Masumiyet
Fotoğraflar
Hüseyin TECEREN
Yorumlar
Uğur SERT
www.instagram.com/huseyintecerenfotograf/
www.edebiyatus.blogspot.com
56 MANAVGAT RAM
Sıkıca örülmüş veya üç numara kesilmiş saçlarla oradan oraya koştuğumuz bir dönem vardı. Hatırladınız mı? Hayali kalelere röveşata gol atmayı deneyip, akşam ezanına kadar koşturduğumuz dönem. Bu büyüklük belası bizi bulmadan yıllar evvel geçip gitti yanımızdan. Kıyamadığımız ayakkabıları çıkarıp çimlerin üzerinde son bir maç yaptık ve büyüdük.
Hâlbuki hayata bakılacak en farklı açıyı bulur, olmadık soruları saydırırdık dinleyen birini bulur bulmaz. Çünkü çocuktuk, büyüklerin dünyasını anlamaya çalışırdık durmaksızın. Olmaz denilen bir şey duyar duymaz yeni bir oldurma macerası başlardı bizim için.
MANAVGAT RAM
57
Kara tahta bile aydınlanırdı biraz uğraşsak. Yeter ki biraz tebeşir olsun. Gökyüzünden formalarımızla, buluttan yakalarımızla dikilir; alfabenin anlatamadığı her hayali çizerdik.
58 MANAVGAT RAM
eıştı h m a t olm a ızda. c i m k a a y ç ün U im d aklar z i c b n ı l z a nü ve s etal r M a l . a y n i Rü iş iç u mak b ç u ı d r va binip e ıkıcı r s e l a l s z e f a ka için f k u alkol b k u n i c ço di. Ev m akıp r e ı l y b e a bir üzgâr ş gibi r n a ı nund çarm u i şey her erdi. t e y ak yapm
MANAVGAT RAM
59
Uzayıp giden yollarda bilinmezlik vardı o zamanlar. Ötesine geçemeyeceğimiz ilk sınırlarımız vardı çünkü bu yollarda. Annemizin göz hizasıydı ilk sınır, sonrası babamızın geçme dediği o bahçe duvarı sınırımız oldu. Yüklendiğimiz sorumluluk oldu sonra sınır bırakıp geçemedik. Hep hayalini kurduk yolun ötesinde olanların. Köşeyi dönen her araba bizim için bir sevinç oldu bu yüzden...
60 MANAVGAT RAM
MANAVGAT RAM
60
Bu büyüklük belası yakamıza yapışmadan hemen önce çocukluk denen bir dönem vardı… MANAVGAT RAM
61
62 MANAVGAT RAM www.instagram.com/huseyintecerenfotograf/
Fotoğraflar Hüseyin TECEREN
Şiir Doç.Dr. Saliha ÖZPINAR
BEN ÇALIŞAN BİR ÇOCUĞUM
Ben çalışan bir çocuğum Hani şu büyükmüş gibi olan Oyun oynayamayan Ağır yükler taşıyan omuzlarında Küçük bedenim ile taşıyamayacağın kadar Küçük zihnimin alamayacağı acılarla Kocaman yüreğimle... Ben çalışan bir çocuğum Hani görmezden geldiğin... Annesine kardeşine küçücük elleri ile bakan Babasına ilaç alan Yolda gördüğünde küçümsediğin Sevgini esirgediğin... Ben çalışan bir çocuğum Hani kaderimi yazdığın... Beni okullara değil, sokaklara attığın Sevgi değil, hüzün kattığın Yüreğinden bir parça olduğumu yüreğinden sakladığın Yüreğine bile anlatamadığın...
Ben çalışan bir çocuğum Tut ellerimi devlet anne Sarıp sarmala beni yüreğinle Bırakma hayallerimi ey umut Yarınlarımı alma elimden, beni tüketme Ben çalışan bir çocuğum... Nasırlı küçücük ellerim, kocaman yüreğimle...
MANAVGAT RAM
63
pdrkafasi İKİNCİ SAYI... B17 Başarı Yolu Kontrol Listesi Eğitimde Hipnoz Dişçi Korkusu Aile Eğitimi
İÇERİK İÇİN DESTEKLERİNİZİ BEKLİYORUZ.