Ahıska türkünün arı duru türkçesi

Page 1

Ahıska Türkünün Arı Duru Türkçesi

AHISKA TÜRKÇESİ AHISALI GENÇLER BİRLİĞİ Kültür Medeniyet Birimi

Özden BULCA


AHISKA TÜRK TARİHİ ESKİ ÇAĞLAR

Ahıska ve çevresi, çok eski devirlerden beri, insanların topluluk hâlinde yaşadığı bir bölgedir. Milâttan önceki çağlarda Hurriler, onları takiben Urartular, Kimmerler ve Sakalar buralara hakim olmuşlardır. Yukarı Kür ve Çoruh boylarıyla Ahıska bölgesinin Türklük tarihi, çok eski asırlara dayanmaktadır. Son Kıpçakların, Gürcü Kralının davetiyle gelip yerleşmesinden yüzyıllarca evvel buralarda Kıpçak ve Bun-Türklerin yaşadığına dair ciddî haberler vardır. Doğu seferine çıkan Makedonların ünlü kralı İskender, MÖ. IV. yüzyıl sonlarında Kafkasya’ya geldiğinde, ona karşı çıkan kuvvetli bir Türk varlığının olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, Kıpçak ve Bun-Türk adıyla anılmaktadır. Kun akınları sırasında batıya doğru sürülen Alan unsurları, bu bölgeye gelmişlerdir. Romalıların Güney Kafkasya’ya hakim olmasıyla, Alanlar da geldikleri ülkeye, Kuzey Kafkasya’ya dönmüşlerdir. Bölge, VI. yüzyılda İranlılar, Hazarlar ve Bizanslılar arasında el değiştirdi. Hazarlar, Kafkasya coğrafyasında çok büyük rol oynamışlardır. XX, yüzyıl başlarına kadar varlığından haberdar olduğumuz anadili Türkçe olan, aralarından âşıklar yetişen ve halk tarafından çufut denilen Musevî

unsurunun, Hazar hatırası Karaimler olduğu söylenebilir. Bugün Rus ve Gürcü kaynaklarında Mesketya adıyla anılan Ahıska bölgesinin eski sakinleri kimlerdi? Bu soruya çok net cevap bulmak zor olsa da, milâttan önce İskender’in seferinde buralarda Türk unsurlarının yaşadığına dair kuvvetli haberler vardır. Mesketya adının da, buralarda yaşamış eski bir kavim olan Meshlerden kalmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu kavmin menşeini kesin olarak belirlemek zordur. Bununla birlikte şu görüşler ileri sürülebilir: Meshler, Nuh Nebi oğlu Yafes’in oğlu ve Oğuz’un pederi Mesek’ten gelen Masagetlere dayanır. Meskler, Kartvel (Gürcistan) güneyinde yaşamış Gogarlı (İskit) ve Turanî yerli Hristiyan halktır. Meshlerin Gürcü olduğunu iddia edenlerin de kesin kaynağı yoktur. Ahıska’nın Rustav köyünde dünyaya gelmiş olan ünlü şair Şota Rustaveli, “Üstadım Genceli Nizamî’dir” demiş ve eserinde tamamen İslâmî motifler kullanmıştır. Şair Rustaveli’nin ad ve soyadının Gürcü isim kalıplarında görülen -vili, -dze gibi ekleri almaması da dikkat çekici bir husustur. Dilinden başka Gürcü kültürüyle ortak noktaları bulunmamaktadır. Bu kavim, muhtemelen Hitit, Asur ve Sümerler gibi kayıp bir topluluktur.

1


Ahıska bölgesinden sürgün edilen Türk unsuru, Mesh değildir. Bu topluluğun, Kıpçak hâtırası olduğu artık kesinleşmiştir. Eski çağlarda Kıpçak Türkleriyle birlikte bu bölgede yaşadığı anlaşılan Meshler, Kıpçakların yahut Kartvellerin arasında erimiş olmalıdır. Zira Kartvel/Gürcüler, küçük bir millet olmasına rağmen, dünyada emsali az görülecek derecede ırkçı bir yapıya sahiptirler. Ele geçirdikleri yerde ilk başvurdukları yol, yerli halkın isimlerini değiştirmektir. Bunun en son örneği, 1919 yılında işgal ettikleri Posof’ta

görülmüştür. Makedonyalı İskender’in, Kafkasya’ya geldiği sıralarda buralarda Kıpçak ve Bun-Türk unsurları yaşamaktaydı. Bu bilgi, batılı kaynaklarla birlikte Gürcü kaynaklarında da geçmektedir. Fransız bilgini Brosset, Bun-Türklerin Turanlı olduğunu bildirmektedir. Gürcü dil bilgini Marr ise, Bun-Türk’ün “otokton/yerli Türk” anlamına geldiğini yazmaktadır. Bu bilgiler, Çoruh ve Kür boylarında, dolayısıyla Kafkasya’da, Türklük tarihinin, ne kadar eskilere gittiği konusunda kesin bir fikir vermektedir.

KIPÇAKLAR VE ATABEKLER HÜKÜMETİ

Kıpçaklar, 1068′de Rus knezlerinin müttefik kuvvetlerini yenerek güney Rusya sahasına yerleştiler. 1080′lerde Balkaş gölünden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara Kıpçak Eli/Komania deniliyordu. Kıpçakların bir kısmı Kırım’da yerleşirken diğer bir kısmı da daha güneye, Kafkaslara doğru indiler. Kıpçak Eli’nde daha sonraları Altunordu devleti kurulmuştur. Gürcü Kralı II. David, Selçuklulara ve İranlılara karşı savaşacak ordusu olmadığından, Kıpçak Türklerini ülkesine davet etti (1118-1120). Azak Denizi doğusu ve Kafkaslar kuzeyinden gelen 45.000 Kıpçak ailesi, Çoruh-Kür

ırmakları boylarına yerleştiler ve güçlü bir ordu kurdular. Gürcistan, bu ordu sayesinde canlandı hatta Tiflis’i Selçuklulardan geri alarak topraklarını Erzurum yakınlarına kadar genişletti. Zamanla Gürcistan’da Kıpçak/Kuman unsuru arttı. Bu topraklara yerleşen ve Gürcülerle din birliği bulunan Kıpçak Türkleri, devletin ordu, siyaset ve maliyesinde çok etkili konuma geldiler. Zamanla güçlenen Kıpçak Atabekleri, 1267 yılında Tiflis’e baş kaldırarak bağımsızlık mücadelesi verdiler. Onların bu faaliyeti İlhanlı Hükümdarı Abaka Han tarafından da desteklendi. Bugün Posof’ta kalıntıları bulunan Cak/Caksu kalesi onların hatırasıdır.

2


Atabek Ailesinin siyasî faaliyetlerinden Gürcü kaynakları bahsetmektedir: Gürcistan’a gelen Moğollara karşı savaşmak üzere 1266 tarihinde Tiflis’e giden Kıpçak Beyi Caklı Sargis, Gürcü Kralı David tarafından tutuklandı. İlhanlı Kağanı Abaka Han, David’den Sargis Beyi serbest bırakıp kendi yanına göndermesini istedi. Sargis Bey, Abaka Hana, artık Gürcü yönetiminde yaşayamayacaklarını ve bağımsız olmak istediklerini bildirdi. Böylece Abaka Hanın desteğini alan Atabek ailesi, Gürcistan’dan ayrı bir hükûmet oldu. Ahıska Atabekleri hükûmet olduktan sonra Osmanlı Devleti ile iyi münasebetler kurmuşlardır. 1500/1516 yıllarında Artvin, Ardahan, Ahıska Beyi olan Kıpçak Atabeki Mirza Çabuk, 1508′de Trabzon Sancak Beyi Şehzade Yavuz Selim’e kendi askeriyle öncülük etmiş; Batı Gürcistan’ın Osmanlı’ya itaatini sağlamıştır. 1514′te Çaldıran Seferi’nde de Osmanlı ordusuna sefer sırasında, sürülerle etlik koyun, yüzlerce yük yağ, bal ve un vererek yardımcı olmuştur. Onun bu siyaseti, Gürcü kaynakları tarafından eleştirilmektedir. Atabek Hükûmeti, 310 yıl yaşamış, Anadolu’nun en uzun ömürlü Türk Beyliğidir.Osmanlı fethinden sonra 1595 yılında yapılan sayım sonucu hazırlanan Ahıska Tahrir Defteri’ndeki vergi mükellefi köylü isimlerinden bölge halkının Türklüğü açıkça anlaşılmaktadır: Arslan, Ayvaz, Bayındır, Bekâr, Çabuk, Devletyar, Elaldı, Elalmaz, Emirhan, Gökçe, Kanturalı, Korkut, Murat, Nuraziz, Pirali, Şahmurat, Temür, Ülkmez, Yaralı, Yusuf…MÖ. VIII. ve VI.

yüzyıllarda Kafkasların kuzeyinden güneye geçip Yukarı Kür ve Çoruh boylarına yerleşerek 300 yılında Hristiyan olan Kıpçaklara İlk Kıpçaklar; bu bölgeye XII. yüzyılda gelenlere de Son Kıpçaklar denilmektedir. Bu bilgiler, Ahıska ve çevresinin, ne kadar eski bir Türklük tarihine sahip olduğunu göstermesi bakımından fevkalâde önemlidir. XVI. yüzyılın başlarında Ahıska Atabekleri Hükûmetinin sınırları Azgur’dan Kars, Artvin, Tortum, İspir ve Erzurum’a kadar uzanıyordu. Bugünkü halk kültüründen de anlaşılıyor ki, Ahıska Türkleri ile Posof, Ardahan, Artvin, Ardanuç, Şavşat, Yusufeli, Tortum, Narman ve Oltu halkı aynı köktendir. Bu bölgede OrtodoksHristiyan Kıpçak Atabeklerinden kalan dinî yapılara Gürcüler sahip çıkmakta, bölgeyi de eski toprakları olarak tanıtmaktadırlar. Bu bilgilerden Ahıska ahalisinin bölgenin otokton/yerli halkı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yoksa birilerinin ikide bir gündeme getirdiği gibi “Osmanlıların, Konya’dan, Yozgat’tan ve Tokat’tan götürüp yerleştirdiği halk” değildir. Esasen bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu safsatanın kimin tarafından ortaya atıldığı merak konusudur. Bu safsata, bir halkın tarihî yurdunu elinden almakta, bu yerli halkı sonradan gelmeler kategorisine koymaktadır ki kabul edilmesi imkânsızdır. Bu, olsa olsa Ahıskalılara vatan kapılarını açmak istemeyen çevrelerin ortaya attığı bir yalan olabilir. Halbuki tarih, yalan ve safsata üzerine değil belgeler üzerine kurulur.

3


OSMANLININ FETHİ

Osmanlı padişahı III. Murad Çağı’nda, Dağıstan, Gürcistan ve Şirvan’ın fethine karar verildi. 1 Ocak 1578′de Şeyhülislâmın fetvasını alan Serdar Lala Mustafa Paşa, Safevîler üzerine sefere çıktı. 5 Ağustos 1578′de Ardahan kalesi güneyindeki ovada konan Serdar Lala Mustafa Paşa, buradan yolu üzerindeki beylere ve hakimlere birer mektup göndererek Osmanlı ordusuna bağlılık bildirmelerini istedi. Bununla ilgili olarak eski bir kaynakta şu ifadeler vardır: “Altunkala nâm hisâra bir Hatun (Kıpçak Atabekleri Melikesi Dedis İmedi) zabt u tasarruf ederdi. Yarar yiğit oğulları varidi. Ol vilâyetlerin Küffârlarını, anlar zapt ederlerdi. Küffâr-ı hâkisârın Beylerine Serdâr Mustafa Paşa, Kal’a-i Ardahan’dan kalkmazdan mukaddem bir âdem gönderüp, demişler idi ki, sen ki Altunkala sâhibi olan Manuçahr’sın. Sana ma’lûm ola ki, ben ki Rûm Pâdişâhı’nın bir ednâ Vezîriyim. Üşde yüz elli bin İslâm ve mürâca’at edersen, biz dahi, senin hâline münâsib ve şânına mülâyim ri’âyet edelim. Ege‘askeriyle üzerüne geldim. Eger gelüp, Dîn-i İslâm Pâdişâhı’nın çerisine istikbâl edüp, mütâba’at r ‘inâd ve muhâlefet edüp, serkeşlik edersen, üş üzerine varurum. Ve Ellerüni, Vilâyetlerüni yıkup, yakup, harâb ederim. Ve ‘Asker-i İslâm, üzerüne varup, bir mıkdâr emek ve zahmet harc edüp, nâçâr olduğın vakit, havfa gelüp mütâba’at edersen, kat’â özrün ve bahânen

makbûlüm degildir. Hemân seni sene gerek ise, ta’cîl gelüp, Dîn-i İslâm’a tâbi’ olasın. Ve Elüni ve Vilâyetlerüni bize teslîm edesin, deyü (haber)gönderildi.” Ordu Ardahan’dan hareket ederken, Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman ile Bayburt Alaybeyi Bekir Beyler, kendi askerleriyle Ulgar dağını aşıp Posof merkezi Mere ve Ahıska yolundaki Vale kalelerini teslim aldılar. Ertesi günü (9 Ağustos 1578) Ahıska, Tümük, Hırtız, Çıldır ve Ahılkelek kaleleri de fethedildi. Ordu, Tiflis istikametinde yürürken, Safevî Tokmak Han, büyük bir kuvvetle birlikte gelip, Çıldır Gölü kuzeybatısında Osmanlı ordusunu pusuda bekledi. İki ordu arasında yapılan savaşta, Safevî ordusu büyük kayıplar vererek geri çekildi. Tarihe Çıldır Meydan Muharebesi adıyla geçen bu savaş, Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Zaferin ertesi günü (10 Ağustos 1578), beş altı bin askeriyle Atabek Manuçahr Bey, Serdar’ın otağına törenle gelerek itaatini arz ve Altunkala’nın anahtarlarını teslim etti. Müslümanlığı kabul ederek II. Atabekli Mustafa Paşa adını aldı. Önce Sancakbeyi sonra da Çıldır/Ahıska Beylerbeyi oldu. Çevredeki 32 kale de Osmanlı ülkesine katıldı. Manuçahr’ın Yusuf Paşa adını alan kardeşi Greguvar/Gorgor’a da Oltu Sancakbeyliği verildi.

4


Hammer, bu tarihî olayı anlatırken; “Manuçahr, itaatnâme göndererek hükûmetinin kabul edilmesini diledi. Bununla ilgili taahhütnâme istedi. Lala Mustafa Paşa, onun isteklerinin bir kısmını kabul etti. Kendisine Azgur’u, kardeşi Greguvar’a Oltu sancağını ve annesiyle diğer kardeşine de timar ve köyler verdi.” demektedir. Böylece Altunkala Atabekliği topraklarının fethi tamamlanarak tahririne başlandı. 1578 güzünde merkezi Ahıskaşehri olan ve adını Lala Paşa’nın zafer yerinden alan Çıldır Eyaleti kuruldu. Kür ırmağı başlarında ve Çoruh boyundaki eski Atabek Yurdu bölgeleri de buraya bağlandı. Zaman zaman Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî nüfuzu altında kalan Ahıska Atabeklerinin toprakları, Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kafkasya

Seferi sırasında, Safevîlerden alınarak Osmanlı ülkesine katıldı (1578). Ahıska şehri, yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti oldu. Bütün Türk boyları gibi bu bölgenin Türk ahalisi de, Osmanlı fethini müteakip gönüllü Müslüman oldu. Bu tarihî gerçeği kabul etmeyen bazı Gürcü kalemleri, her fırsatta “zorla İslâmlaştırma” dan bahsederler. Bunlardan birisinin kullandığı ifadeler şöyledir: “17. yüzyılda Muhammed’in dininin zorla kabul ettirilmesinin yanı sıra, bölgeye yoğun bir şekilde Türkler ve diğer milletler zorla ya da isteyerek yerleştirilmiştir. 19. yüzyılda Rus imparatorluğunun sınırlarına ve ilgi alanına giren bu topraklara, Türkler tarafından Erzurum’dan acımasızca göç ettirilen Ermeniler, Cavakheti yaylasına yerleştirildiler.” İslâm dininin zorla kabul ettirilmesi iddiası, tarihî gerçeklere uymayan bir iftiradır.

5


EVLİYA ÇELEBİ SEYEHATNAMESİ’DE AHISKA KAL’ASI

Evsaf-ı Kal’a-i Kadîm-i Azğur: Şerefname Tarihi‘nin kavlince Gürcistan’da ilk bina olunan kal’a budur. Büyük İskender’in binasıdır. Azim, çar köşe hârâsının vaziyeti İskender binası olduğunu gösterir. Murabbau’l-şekl köhne bir kal’adır. Gürcistan toprağında Ahıska hududunda niyâbetdir. Kıbleye nâzır bir kapusu var. Ağası hâkimdir. İkiyüz kadar askeri var. Câmii, han ve hamamı, kırk-elli kadar dükkânı var. Dilîri, bağ ve bağçesi çokdur. Ahıska Kal’asının Eşkali: Buradan (Kutayıs’tan) kalkarak mahsûl-dâr yerler içre giderek Ahıska’ya vardık. Buranın adı Ahısha ise de bu lafzı, dört çevresinde bulunan akvam kendi lehçelerince söylerler. Meselâ: Ahaska, Aherkaska, Aksaka… Fakat Defterhane-i Padişahî’de “Çıldır Eyaletine Mutasarrıf Filân Paşa” deyü tahrîr olunur. Kal’anın ilk bânisi Nûşirevân’dır. Nûşirevân, her sene bu Ahıska’da altı ay yaylak faslı ederdi. Sonra nicelerin eline geçmiştir. Şerefnâme Tarihinin yazdığı üzre, Emevîlerden Hişam bin Abdülmelik, Şam’dan derya misal askeriyle gelerek Halep, Ayıntap, Mar’aş, Malatya, Diyarbekir, Erzurum ve sair kal’ayı fethetmiş. Sonra Gürcistan’a gidüp Ahıska Kal’asını da fetheylemişdir. Tiflis’in sair Gürcistan, Dağıstan (Gence, Şirvan, Derbent) şehirlerini itaate koyduktan sonra Hişam, payitahtı olan Şam’a avdet etmişdir.

Sonra Azerbaycan hükümdarlarından Karakoyunlu Kara Yusuf, buraları zapteylemiş. Temür’ün zuhurundan ise Kara Yusuf dayanamayup Âl-i Osman’dan Yıldırım Bayezid Han’a sığınmışdır. Sonra bu kal’a Sultan Uzun Hasan’a kalmışdır. Bundan sonra Devlet-i Azerbaycan Şeyh Safî evlâdından, Şâh-ı İran-zemîn Şâh İsmail eline girdi. Bu Ahıska’yı yaylak edinerek cemi Gürcistan kavmini kendüye muti ve münkad eyledi. O asırda Selim Han-ı Evvel Trabzon hâkimi idi. Padişah oldukda ibtida Şâh İsmail üzerine derya misal askerle yürümesi, Çıldır sahrasındaki cenkde yüzbin Acem askerini tîğden geçürmesi, Şâh İsmail’in hod-serâne Sivas’a kadar tecavüzâtının semeresiydi. Eyalet-i Çıldır onüç sancakdır. Mal ve Timar Defterdarları, defter ve çavuşlar eminleri, çavuşlar kethüdası, çavuşlar kâtibi var. Sancakları: Oltu, Hıtız, Ardanıç, Cecerek, Ardahan, Poshov, Macahel, Acara, Penek, Pertekrek, Livana, Nısfı-Livana, Şavşad sancakları, yurtluk ve ocaklık olup mülkiyet üzere tasarruf olunur. Yalçın bir peşte üzerinde sengîn abâd bir kal’a-i ferah-abâddır. İki kapusu vardır. Derûn-i kal’ada binyüz kadar bağsız, bağçesiz, toprak ile mestûr evleri vardır. Bir kapusu şarka açılır. Diğeri garba açılır. Yigirmi sekiz mihrâbdır. Yukaru kal’ada Sultan Selim-i Evvel Câmii, kâr-ı kadîm bir mâbed olup toprak ve ciz ile mesturdur. Zaten bu şehirde kurşunlu imaret yokdur. Bu câmi-i latifin minaresi münhedîm olmuşdur. 6


Künbedoğlu Câmii, hâk ile mestûr, minaresiz bir câmidir. Aşağı kal’ada Halilağa Câmii, kâr-ı kadîm, cemaat-i kesîreye mâlik, müferrîh ve dil-küşâ bir câmidir. Ahali-i vilâyet ehl-i sünnet ve’lcemaa, mümin ve muvahhid kişiler olmağla evkat-ı hamseden başka, her câmide Kur’an ve sair ulûm tilâvet olunur. Mahsus Dârü’t-tedrîsi, Dârü’l-hadîsi, Dârü’l-kurrâsı yokdur. Lâkin tâlib-i ilmi çokdur. Kal’adan dışarı varoşu dahi gayet mâmur ve âbâdandır. Deli Mehmed Hanı, Ekmekçi İsaağaoğlu Hanı, meşhur hanlarıdır. Müşebbek bostanları, vâfir, hayrat ve berekâtı mütekâsirdir. Âb-ı rakîki Ude dağlarından beri gelüp bu mezralarını reyyân ederek Azğur Kal’asına gider. Bu kal’adan taşra varoşa handak üzeri cisr ile ubur olunur. Taşra varoşunun dört çevresinde sûru yokdur. Bu varoşda üçyüz mıkdarı dükkânça vardır. Bedestanı yokdur. Âb ü havası biraz şiddet üzere olduğundan ten-dürüst, şecî, namdâr halkı

vardır. Hususen vali-i vilâyet Vezîr Sefer Paşa, bir dilâver-i hüner-ver, merd-i meydan olduğu gibi kethudası Derviş Ağa dahi sahib-i kerem er kişi idi. Kızlar Kal’ası dahi Cak nehri kenarında sarp kaya üzerinde lâ-misal bir kal’adır. Altunkal’ası, sengîn bina olup Kızlar Kal’asına üç saat karîbdir. Odorya Kal’ası Ahıska kurbünde sarp ve küçük bir kal’adır. Al Kal’ası, Ahıska kurbündedir. Poshov Kal’ası Ahıska Eyaletinde sancakbeyi tahtıdır. (Buralar) Lala Mustafa Paşanın fethidir. Şavşad Kal’ası ocaklık tarikiyle hükümetdir. Kadısı yokdur. Ardanıç Kal’ası, Çıldır Eyaletinde sancakbeyi tahtıdır. Avhatcı Kal’ası sancakbeyi tahtıdır. Defder-i Hakanî’de Mahacil (Macahel) yazar, sarp kal’adır. Cağımsan Kal’ası, Çıldır kurbünde sarp kal’dır. Ahıska’dan Ulgar Yaylası‘nı aşup Erzurum cihetine yollandık.

RUS İŞGALİ Ruslar, devlet hâline geldikten sonra, bilhassa Altunordu Devleti’nin yıkılmasıyla daima genişleyen bir siyaset takip etmişlerdir. Bu genişleme siyasetinin ana hedeflerinden b iri de Kafkasya idi. Genişleme düşüncesi içinde Kafkasya’nın önemini kavrayan Ruslar, yüzyıllar boyunca bu bölgeden elini çekmemiş, mağlûbiyetlerden yılmayarak sayısız savaşları göze almışlardır. X. asırdan itibaren Kafkasya’yı ele geçirme mücadelesine devam eden Ruslar, Kafkasya ve Karadeniz kuzeyindeki Türk devletlerinin zeval zamanlarını değerlendirmişler, hatta birtakım iç

karışıklıklar çıkararak, buna zemin hazırlamışlardır. Kafkasya’daki insan topluluklarının çeşitlilik arz etmesi, Rusların işini kolaylaştırmıştır. Bu bölgede kırk çeşit dil konuşulduğu söylenir. Bu durum, bölgede siyasî birlik kurmanın ne kadar zor olduğunu gösterir. Ruslar için Kafkasya, Orta Asya ve Uzak Doğu’daki sömürgelerden daha önemliydi. Onlara göre dağların zirvesinde bayraklarının dalgalanması, üstünlük sembolü ve büyük devlet olmanın belirtisiydi. Gerçekte bu, bir Türkiye 7


kompleksinden başka bir şey değildi. Bu kompleksledir ki, Ruslar, üçüncü Roma hayaliyle yüzyıllarca Türk kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. Ruslardaki bu aşağılık duygusu, Çarlık devrinden Sovyet devrine de sirayet etmiştir.Sovyet ideolojisinde “Azınlıklar, dünyanın en büyük ülkesinde köle olarak yaşamaktan gurur duymalıdırlar!”şeklinde ifade edilen anlayış bunun ürünü olsa gerek.

altında ot bitmesine izin vermeyecek kadar zâlim birisiydi.”

1800′lü yılların başlarında Avaristan, Bakü, Kuba, Derbend, Karabağ Hanlıkları Rusların eline geçti. Sıcak denizlere inmek, Rusların tarihî ülküsüdür. Bunun için de hedef Osmanlı toprakları idi. Osmanlı ülkesine giden yol, Ahıska’dan geçiyordu. Bu bakımdan Ahıska, çok önemli bir stratejik noktada bulunuyordu.

“Kendi mahallî liderleri tarafından yönetilen Ahıskalılar, çok savaşçı ve korkusuz, enerjik insanlar olarak ün salmışlardır. 17 Ağustosta Rus ordusu Ahıska şehri önlerine geldi. Şehirden beş altı kilometre uzaktaki garnizon, Ruslarla iki gün süren kanlı çarpışmalar yaptı. Burada üstün gelen Rus kuvvetleri, Ahıska’yı kuşatmaya başladılar. Rusların gelmesini dört gözle bekleyen Yahudi ve Ermeni azınlığı saymazsak geriye kalan Müslüman halk, cesur ve savaşçı insanlardan oluşuyordu. Bunlar, kadınları da dahil olmak üzere, hayatlarını, evlerini ve mallarını sonuna kadar savunmaya kararlıydılar. Bu insanlar, Ruslara gülerek kendilerine olan güvenlerini şu şekilde açığa vuruyorlardı: “Siz gök yüzündeki ay’ı Ahıska’nın câmisindeki hilâlden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz!”

Ahıska’nın düşüşünden sonra Rusların, İstanbul’a doğru, çok kısa zamanda 500 kilometrelik yol kat etmeleri de Ahıska’nın kilit nokta olduğunu ortaya koyuyor. Rus kuvvetlerinin 1807, 1810 ve 1811′de Kafkasya’daki vahşiyane faaliyeti bilinmektedir. Onların bu faaliyeti sırasındaki Ahıska kuşatmaları sonuç vermemiş, kuşatmadan vazgeçerek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. II. Mahmut devrinde 1826′da Yeniçeri Ocağı‘nın kaldırılmasıyla talimli asker yokluğu başlamış; Navarin Olayı ile de Osmanlı donanması tamamen yok edilmişti. Osmanlı Devleti’nin askerî gücü çok zayıftı; hatta yoktu denebilir. Bu fırsatı kaçırmayan Ruslar, tekrar Ahıska üzerine yürüdüler. 1827′de Paskeviç, Kafkasya Rus orduları başkumandanlığına tayin edildi. Paskeviç, “Eğer elinden gelirse ayağının

Ahıska, ekseriyeti Müslüman Türk olan 50.000 nüfuslu, zengin ve tabiî güzellikleriyle meşhur bir şehirdi. Üç kat suru, kudretli bir iç kalesiyle birlikte her evi âdeta bir kale gibiydi. Doğu Türkiye’nin Erzurum ve Trabzon’dan sonra en önemli şehriydi.

“Ruslar, 28 Ağustosta sabaha karşı ânî bir hücuma geçtiler. Şehir toplarla dövüldü. Çevredeki binalar ateşe verildi. Her tarafa yangın paçavraları atarak şehrin evlerini yakmaya başladılar. Genç ihtiyar şehir halkı büyük bir cesaretle savaştılar. Kadınlar canlı olarak Rusların eline geçmektense yanan binalara dalarak canlı canlı yanmayı tercih ediyorlardı. Bir câmide toplanan yüzlerce insan diri diri yakıldı. Rus askerleri bu kahramanca mücadeleyi sindiremiyor, ele geçirdikleri insanı çocuk dahi olsa acımasızca 8


öldürüyorlardı.” Bu çetin muharebeler sonucunda Ahıska şehri, 28 Ağustos 1828 sabahı Rusların eline düştü. Paskieviç’in adı, halk arasında lanetle anıldı. Şehir yağmalandı. Kütüphaneleri Tiflis ve Petersburg’a taşındı. Bu kanlı savaşta Gürcüler de aktif olarak Rusların safında yer almaktaydı. Hatta Doğubayazıt Rusların eline geçince, şehrin kütüphanesini yağmalayan Gürcü asıllı Rus kumandanı Çavçavadze idi. Ahıska’dan sonra Ardahan ve Azgur da alındı. Eylül ayında Ahıska/Çıldır Eyaleti toprakları Rusların eline geçmiş oluyordu. 1829 yılı kışında Acaralılar, büyük bir kuvvetle Ahıska üzerine yürüyerek şehri kuşattılar. Diğer bir Acara kuvveti de Karadeniz sahili taraflarında Ruslara karşı harekâta girişti ve bozguna uğrattı. Tekrar güç toplayarak birkaç koldan saldırıya geçen Ruslar, Acara’da Hula civarında birkaç köyü ateşe vererek geri çekildiler. Ahıska’ya giden yolu bekleyen Acaralılar, Rus kuvvetlerini çevirdiler. Ruslar, burada büyük kayıplar vererek kaçtılar. Ne yazık ki Acaralılar düşmanı takip işini gevşetip, elde edilen ganimeti paylaşma derdine düşünce, fırsatı iyi değerlendiren Ruslar, Koblıyan yolu ile Ahıska’ya ulaştılar. Böylece Acaralıların Ahıska’yı kurtarma girişimi sonuçsuz kaldı. 1828 yılında Rus esaretine düşünceye kadar tam 250 sene boyunca, Osmanlı’nın Çıldır Eyaleti merkezi olan Ahıskaşehrine, birer sancak olarak şu yerler bağlı idi: Bedre, Azgur, Ahılkelek, Hırtız, Cecerek, Ahıska, Altunkale (Koblıyan), Acara (Bu sekiz sancak 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması’yla Ruslara

bırakılmıştır, bugün Gürcistan’dadır); Maçahel (Bugün bir kısmı Acara’da), Livana (Artvin), Yusufeli, Ardanuç, İmerhev, Şavşat (Bu sancaklar bugün Artvin ilimizdedir), Oltu, Narman, Kamhıs (Bunlar şimdi Erzurum’da); Posof, Ardahan, Çıldır, Göle (Bunlar da şimdi Ardahan ilimizdedir). Çıldır Eyaletinin merkezi Ahıska halkının bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş, göç etmeyenler de 1944 sürgününe kadar bu bölgede yaşamışlardır. 1828 Osmanlı-Rus savaşlarında, Osmanlı tebaası olan Ermeniler, Rus kuvvetlerinin yanında, eski komşularına karşı savaşmışlardır. Ruslar, tarih boyunca bu kandırılmaya müsait halkı, kendi emelleri uğrunda kullanmıştır. Şu ifadeler, batılı bir tarihçiye aittir: “Tamamen politik sebepler yüzünden Paskieviç, Türkiye’de yaşayan Ermenilerin umut ve hırslarını en üst dereceye kadar cesaretlendirerek teşvik etti. Sonunda öyle bir durum ortaya çıktı ki, daha önceleri Türk komşuları ve yöneticileriyle uyum içinde bulunan bu insanlar, onlara karşı cephe aldılar. Türklere karşı yaptıklarından sonra onlardan korkan Ermeniler, kitleler hâlinde Ruslarla birlikte gitmek istiyorlardı. 1829 Edirne Antlaşması gereğince Rus ordusu geri çekilirken, 90.000 kadar Ermeni de onu izliyordu.“ 14 Eylül 1829 tarihinde Ruslarla imzalanan Edirne Antlaşması gereğince savaş tazminatı yerine- Ahıska ve Ahılkelek Ruslara verilmiş; Kars ve Ardahan’dan itibaren diğer topraklar Osmanlılara bırakılmıştı. Böylece Ahıska’nın karanlık devri de başlamış oluyordu.

9


ESARET YILLARI

Kudüs’teki kutsal yerler meselesini bahane eden Rusların, 3 Temmuz 1853 tarihinde, Osmanlı topraklarına saldırmasıyla yeni bir Osmanlı-Rus savaşı başladı. Tarihe Kırım Harbi adıyla geçen bu savaş sırasında Osmanlı Devleti, Rumeli, Anadolu ve Batum cephelerinde Ruslarla savaştı. Batum cephesinde, yerli ahalinin de desteğiyle Ruslara karşı açık bir üstünlük sağlandı. Ardahan Kumandanı Ali Rıza Paşa, Posof’ta yerleşmiş olan Ahıskalı muhacir öncülerin de desteğini alarak Ahıska üzerine yürüdü. 5 Kasım 1853 tarihinde Türk kuvvetleri, Rusları püskürttü. Türk askeri, Vale’de ahali tarafından sevinçle karşılandı. Ne yazık ki, bu cephedeki savaş, başlangıçtaki gibi devam etmedi. 19 Kasımda, Azgur Boğazı’nı tutmaya çalışan kuvvetlerimiz bozuldu. Ahıska’ya doğru ilerleyen Rus kuvvetleri, 26 Kasımda Suhlis köyü yakınında Ardahan tümenini de bozdu. Ahıska Bozgunu diye anılan bu mağlûbiyetten sonra askerlerimiz dağınık hâlde Ardahan’a çekildi. Sonu hüsranla biten ve kısa süren bu Ahıska sevincinden sonra Ruslar, “Türklerin gelişine sevinip yardımda bulundunuz!” diye katliâmlar yaptı, ahalinin mallarını yağmaladılar. Ruslar, aynı sebeple, böyle bir vahşeti 1915 yılında Ardahan’da da gerçekleştireceklerdi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos/Yeşilköy Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Batum, savaş tazminatı yerine Ruslara bırakılınca, Ahıska da, bizden uzaklarda kalmış oldu.

Ahıska ve çevresinin Çarlık Rusya’sı işgalinde geçen doksan yıllık hayatı, zulümlerle doludur. Halkın bir kısmı Türkiye’ye göç etmiş, Ağrı, Muş, Çorum, Hatay ve Bursa yörelerinde yerleşmiştir. Onların yerlerine ise Rus, Gürcü, Ermeni ve Yahudiler iskân edilmiştir. Orada kalanlar, Rus mezâlimi altında yaşamaya devam etmişler, her yönden geri bırakılmış hatta askere bile alınmamışlardır. Rus işgal yıllarında halkın eğitim ihtiyaçlarına önem verilmiyordu. Köy mollalarının, sadece yüzünden Kur’an okumayı öğretmesine müsaade ediliyordu. Asgâri dîni bilgiler seviyesinde eğitim yapılıyordu. Böylece, kitap, gazete gibi iletişim araçlarından habersiz kalan halk, dünyada olup bitenleri, Sibirya’ya sürgüne gidip gelenlerden öğreniyordu. Çar hükûmeti, Müslüman halkı askere almıyor, onun yerine 40 manat para alıyordu. Silâh kullanmasını ve askerlik mesleğini bilmeyen insanlar, sonraki yıllarda vuku bulan savaşlarda, bunun acısını çok çekmiştir. Çar idaresi, halktan az vergi alır, askere götürmez ve iyi davranır görünürdü. Diğer yandan dinî ve etnik farklılıkları daima canlı tutarak, çağdaş gelişmelerden uzak tuttuğu bölge halkını birbirine düşman etmiştir. Günümüze kadar sürüp giden TürkErmeni, Gürcü ve diğer kavimlerin devamlı sürtüşmeleri, Rusların iki yüz yıldan beri yürüttükleri faaliyetin neticesidir. Ruslar, 1915 yılında, Türk ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle, Ardahan ve çevresindeki halkı büyük bir katliâma tâbi tuttular. Ahıskalı ünlü gazeteci Ömer Faik’in çabasıyla harekete geçen Bakü Müslüman Cemiyet-i 10


Hayriyesi, bölgeye bir hey’et gönderdi. Bu hey’ete Dr. Hüsrev Sultanoğlu başkanlık ediyordu. O, Ardahan’dan Bakü’ye gönderdiği yazıda: “Müslüman memleketinde insan oğlu görünmüyor. Yalnız birkaç köyden beş altı yüz kadın ve çocuk yığıldı. Bunların içinde altı adam vardı ki, onlar da elden ayaktan düşmüş ihtiyarlardı.“ Bölgede 1914-1918 yıllarında cereyan eden Ermeni Taşnaksutyon hareketini anlatan kitabın yazarı A. Lalayan, “Taşnak kuvvetleri tarafından ele geçirilen Türk köyleri, bütün canlı insanlardan temizleniyor ve harabeye çevriliyordu.” demektedir. Ardahan ve Kars civarında yaşanan olayların gayriinsanî bir karakter taşıdığı ve bu hareketin bir Haçlı yürüyüşüne çevrildiği ifade edilmektedir. 15 Kasım 1917 tarihinde, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın iştirakiyle Tiflis’te Maverayi Kafkas/Seym Hükûmeti kuruldu. Bu hükûmetin bakanlarının çoğu, Gürcü ve Ermenilerden meydana geliyordu. Birinci Dünya Savaşı, Ahıska Türklerinin ana vatana kavuşma umutlarını güçlendirmiştir. Bu ümitler halk şairlerini de coşturmuş, bu savaşın kurtuluş olması dileğiyle destanlar yazmışlardır. Rusya’daki 1917 Komünist ihtilâlinin getirdiği “oto determinasyon” hakkından yararlanan Ahıska Türkleri, 1918 nisanında Türkiye’ye katılma kararı aldılar ve bu kararı resmî bir müracaatla Osmanlı Devleti’ne ilettiler. Bu müracat, 4 Haziran 198′de yapılan Batum Antlaşması’nda Gürcistan Cumhuriyeti tarafından kabul edildi. Böylece Türkiye, daha önce kaybedilen topraklarına kavuşarak 1828′deki sınırına ulaştı. Halit Paşa kumandasındaki Türk askeri Ahıska’ya girdi. Halk teşkilâtlandı ve Ömer Faik Bey başkanlığında geçici idare teşkil edildi.

30 Ekim 1918′de imzalanan Mondros Mütarekesiyle ordumuz 1914 sınırına çekilince bölge, Ermeni ve Gürcülerin işgaline uğradı. Ahıska ve Posof köylerinde katliamlar yapıldı. Ahıska ve çevresi, Kars’ta kurulan Millî Şura Hükûmeti’ne katıldı. Bölge halkı, bir yandan da, mahallî önder Kıpçak Atabekleri neslinden- Osman Server Atabek‘in önderliğinde, işgalci Gürcü kuvvetleriyle mücadeleye başladı. General Kvinitatze komutasındaki nizamî Gürcü ordusu, Azgur Boğazı doğusuna (asıl Gürcistan’a) sürüldü. Kars’tan hareketle Batum üzerinden İstanbul’a gitmekte olan Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir, 6 Kasım 1918′de Ahıska’ya geldi. Hatıralarında, Gürcülerin düşmanlığından endişe eden halkın yeis ve teessür içinde olduğunu anlatarak onları tesellî ettiğinden bahseder. Karabekir, Ahıska’yı ve Ahıskalıları şöyle anlatır: “Eşraftan bir Türk’ün hanesinde kaldık. Bütün bu havali eşrafı tahsil görmüş, evleri, kendileri medenî bir hâlde.“ Kars’taki Şura Hükûmetinin İngilizler tarafından yıkılmasıyla Ermeniler ve Gürcüler de işgale giriştiler. Ne yazık ki 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması, Batum’la birlikte Ahıska’yı da yeniden anayurttan ayırdı. Bugün, Gürcistan siyasî yapısı içinde muhtar bir cumhuriyet olarak yer alan Acara’nın tarihi, Ruslara ve Gürcülere karşı verilen şanlı mücadelelerle doludur. Hiçbir zaman askerî güçle buraları ele geçiremeyen Ruslar, 1878 yılında yapılan Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı Devletinden savaş tazminatı yerine, buraları koparmıştır. 1918′de tekrar anavatana kavuşan, Misak-ı Millî sınırları içinde alan ve ilk TBMM’ye beş mebus gönderen Batum-Acara, 1921 tarihinde yapılan Moskova Antlaşması’yla tekrar sınırlarımızın dışında kalmıştır. Buradaki asimilasyonun tarihi hayli eskiye gider. 11


Batum-Acara bölgesine en azından muhtariyet verilirken, Ahıska ve çevresine böyle bir imtiyaz dahi verilmeyerek Sovyet Gürcistan’ına terk edilmiştir. Devam eden

mücadelede Bolşevik kuvvetler galip geldi ve 25 Şubat 1921′de Gürcistan da Sovyetler Birliği’ne katıldı.

ZOR YILLAR VE SÜRGÜN

Çarlık Rusyası dönemindeki baskı ve zulümler Sovyet Gürcistan’ı döneminde de devam etti. Onlar hem Rus, hem de Gürcü mezâlimi ile karşı karşıya kaldılar. Türk ve Müslüman olarak yaşamanın bedeli ağırlaşmaya başladı. Bu baskı, Stalin zamanında en yüksek noktaya çıktı. Ahıska Türklerinin önde gelen aydınları, çeşitli düzme suçlarla tutuklanıp ya öldürüldüler, yahut da sürüldüler. Masum insanlar için düzme suçlar icat ediliyordu: Türkçülük, Kemalistlik ve Türkiye taraftarlığı hattaTroçkistlik! Bu yıllar aynı zamanda Gürcü şovenizminin azgınlaştığı bir zamandı. Birçok Türk’ün soyadı değiştirildi: Paşaoğlu,Paşaladze; Alioğlu, Alidze; Dadaşoğlu, Dadaşidze; Zeyneloğlu, Zenişvili… 1938 Sovyet anayasasının kabulünden sonra Ahıskalıların bir kısmını Azerbaycan milleti(!) diye yazdılar. Aynı yıl Ahıska ve çevresine sınır koruması adı altında on binlerce asker yerleştirildi. Bu, yakında çıkabilecek TürkSovyet savaşının hazırlıklarıymış! II. Dünya Savaşı yıllarına kadar askere alınmayan Ahıska Türkleri, savaş başlayınca askere alınmaya başlandı.

40.000 civarında insan, Almanlarla savaşmak üzere silâh altına alınarak cepheye gönderildi. Geride kalan kadınlar ve yaşlılar da, Ahıska-Borcom demiryolu inşaatında çalıştırıldılar. Bu hat 1944 ekiminde tamamlandı. Ahıskalılar, kendilerini vatana hasret bırakacak trenlerin yolunu, kendi elleriyle yapmışlardı! 15 Kasım 1944 tarihi, yalnız Türk tarihinin değil, insanlık tarihinin de kara sayfasıdır. Zira bu tarih, bir kış gecesi 200′den fazla köy ve kasabada yaşayan binlerce insan, birkaç saat içinde ocağından sökülerek yük ve hayvan vagonlarında, Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürülmüşlerdir. Sürgün edilenlerin birçoğu yollarda öldü. Sağ kalanlar da, ata vatanından ebedî ayrılığa mahkûm edildiler. Yıllarca dünya kamuoyundan gizlenen sürgünün belgeleri bugün artık sır değil. 31 Temmuz 1944 tarihli “Devlet Savunma Komitesi”nin gizli kaydıyla kaleme alınan kararının altında Gürcü diktatörü Stalin’in imzası bulunmaktadır. Bu karar: “Ahıska, Adigen, Aspinza, Ahılkelek ve Bogdanovka rayonlarıyle Acaristan Özerk SSC’den Türk, Kürt, Hemşin olmak üzere toplam 12


86.000 kişiden meydana gelen 16.700 hanelik nüfustan, 40.000′i Kazakistan SSC’ye, 30.000′i Özbekistan SSC’ye ve 16.000′i de Kırgızistan’a tahliye edilsin.” emriyle başlıyordu. Tahliyenin, SSCB Halk İçişleri Komiseri Beriya tarafından 1944 yılı kasım ayında gerçekleştirmesi isteniyordu. Ahıska Türklerinin malı mülkü de buralara getirilerek iskân edilecek Gürcü ve Ermenilere peşkeş çekiliyordu. Bu hususta şu emirler veriliyordu: “Bölgeye iskân edilen çiftçilere sınır bölgesi için uygun görülmüş miktarlarda arsalar dağıtmak; buradan tahliye edilmiş nüfustan kalan kamu ve hususî bahçe ve bağları yedi yıl vadeli kredi şeklinde yeni gelenlere devretmek; bu bölgeye iskân edilen nüfusu 1945 yılında her türlü vergilerden muaf tutmak; iskân edilenlere Gürcistan Hükûmeti imkân ve fonları çerçevesinde ev hayvanları vermek; boşaltılan bölgeye yeni iskân edilecekleri parasız nakletmek. Taşınma masrafları Gürcistan Hükûmeti’ne özel olarak ayrılmış paralarla karşılanacaktır.“ Bu karar gereğince, 14 kasımı 15′ine bağlayan gece, Türk köyleri askerler tarafından kuşatıldı. Kapılar dövüldü. Birkaç saat içinde, küfür, tüfek ve dipçiklerle köy meydanlarına toplanan halk, kamyonlarla demiryolu boylarına getirilerek hayvan vagonlarına dolduruldu. İnsanlar, haftalar sürecek bir ölüm yolculuğuna çıkarıldılar. Gittikleri yerlerde

yıllar sürecek zorbalıklara ve acılara maruz kaldılar. Sürgünü gerçekleştiren L. Beriya, 28 Kasım 1944 tarihli yazıyla, icraatını Stalin’e rapor ediyordu: “Türklerin, Kürtlerin ve Hemşenlilerin Gürcistan SSC sınır bölgesinden tahliye işlemleri tamamlanmıştır. Türkiye’nin sınıra yakın kısmındaki nüfusla akrabalık bağları bulunan söz konusu halkın önemli bir çoğunluğu kaçakçılık yapmakta olup muhaceret eğilimi gösteriyor ve Türkiye istihbarat makamları için casus angaje etme ve çete grupları oluşturma kaynağı teşkil ediyordu. Tahliye işlemlerine hazırlık tedbirleri bu yılın 20 Eylül gününden 15 Kasım gününe kadar alınmıştır. Nitekim tahliyeye tâbi tutulan kişilerin sınırı geçmesini önlemek için Türkiye ile devlet sınırımızın korunma ve gözetimi azami şekilde takviye edilerek kuvvetlendirilmiştir. Adigen, Aspinza, Ahıska, Ahılkelek ve Bogdanovka rayonlarında tahliye işlemleri 15-18 Kasım; Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde ise 25-26 Kasım günlerinde gerçekleştirilmiştir. Toplam 91.095 kişi tahliye edilmiştir. Tahliye edilenleri taşıyan katarlar hareket hâlinde olup Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’daki yeni iskân yerlerine doğru yol almaktadırlar. Tahliye işlemleri düzenli ve olaysız bir şekilde tamamlanmıştır. Adı geçen sınır rayonlarına Gürcistan’ın toprak sıkıntısı çekilen bölgelerinden 7.000 köylü hanesi iskân edilecektir.

13


1944 SÜRGÜNÜNÜN TAHMİNİ RAKAMLARI ŞÖYLEDİR; YERLEŞİM BİRİMİ

KÖY SAYISI

NÜFUS SAYISI

Ahıska

64 köy

30.000

Adigön

72 köy

40.000

Aspinza

59 köy

35.000

Ahılkelek

11 köy

5.000

Bogdanovka

2 köy

5.000

…olmak üzere 208 köysle birlikte toplam 115.000 kişi sürgüne gönderilmiştir. Beriya’nın sürgün raporunda tahliye edilen nüfus için verilen 91.000 rakamı doğru değildir. Ciddî kaynaklar, 1926 tarihli resmî rakamı 137.921 olarak vermektedir. Sürgüne gönderilen insan sayısı, bu rakamın üzerinde olmalıdır. Sürgün sırasında cephede bulunan 40.000 kişiyi de bu rakama eklemek gerekir. Böylece sürgün insan sayısı, bir Alman dergisinin verdiği gibi 180.000 kişi olmalıdır. Ahıska Türklerinin sürgünü yıllarca gizli tutuldu. Batılı gözlemciler, ilk bilgi kaynağının MWD kaçağı Binbaşı Burlizky olduğunu; onun Balkarlar hariç bütün sürgünlerde aktif görev aldığını yazıyorlar. Yirmi beş yıla yakın bir zaman boyunca saklanan bu sürgün, haritacıları da yanıltmış olmalı ki, savaş sonrası haritalarında bile buralar, hâlâ Türklerle meskûn bölgeler olarak gösteriliyordu! Stalin bu sürgünü, Kars ve Ardahan’ı Gürcistan’a ilhak etmek için bir hazırlık mahiyetinde gerçekleştirmiştir. Batılı gözlemciler de bu kanaattedir:

“Onların sürgün sebebi, Sovyetlerin, Türkiye üzerine yapmayı düşündüğü bir saldırıda, stratejik önemi olan bu bölgeyi Türk unsurundan temizleme maksadıydı.“ Nitekim Sovyet yönetimi, sürgünden hemen sonra bu talebini açığa vurmuş, iki Gürcü profesörüne sözde ilmî yazılar yayınlatmıştır. Stalin’in de bir Gürcü olduğu hesaba katılırsa sürgünün esas sebebinin bu olduğu söylenebilir. Burada dikkati çeken bir diğer nokta da, bu bölgeden “Türk, Kürt ve Hemşinli” adı verilen bütün ahalinin sürülmesidir. Bu unsurlar, Türkiye taraftarı olduğundan, Stalin bunlara güvenmiyordu. Onları tehlike olarak görüyor, bu bölgeyi kendine göre güvenli hâle getirmek istiyordu. Stalin, Ahıska Türklerini Orta Asya’ya sürerken onların Orta Asya Müslüman Türk boyları arasında eriyip gideceklerini, böylece tarihî kahramanlıkları, Rus askerî arşivlerini dolduran halkın tarihe karışıp gideceğini hesaplamıştı. Hâlbuki onlar dil, din, kültür 14


ve geleneklerini bırakmadı, nerede yaşarsa yaşasın asimile olmadılar. Ahıska Türklerinin sürgününde, Ermeni faktörünü de unutmamalıyız. Zira, Türk-Rus savaşlarında Türk’e ihanet ettikten sonra, artık bu topraklarda kalamayacaklarını düşünen Ermeniler, Rus ordularının arkasına takılarak Anadolu’yu terk etmiş, Ruslar tarafından bu bölgelere iskân edilmişlerdi. Günümüzde de bu bölgede önemli bir varlığa sahip olan Ermeni unsuru, önce özerklik, sonra da Ermenistan’a ilhak düşüncesiyle faaliyet yapmaktadır. Ahıska Türklüğü, çok büyük acılar yaşadı. Sürgün yerlerinde, NKVD’nin sıkı kontrol rejimi altında yaşamaya başladılar. Bu ağır şartlarda, açlıktan ve soğuktan, 50.000 kişi öldü. Cephelerden çok uzaklarda olan Ahıska, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, bu savaştan en kötü hisseyi aldı. Rus-Alman savaşına yaklaşık 40.000 asker gönderen Ahıska’da ziraî işlerde çalışacak erkek kalmamıştı.[48] Sovyetler Birliği uğruna savaşan Ahıska Türklerinin 25.000 kadarı savaşta öldü. Savaştan dönen gaziler ve madalyalı kahramanlar, köylerine döndüklerinde ailelerini bulamadılar. Boş evlerde, kimsesiz sokaklarda akrabalarını aradılar! Onların sürgüne gönderildiklerini öğrenince, Orta Asya yollarına düştüler. Bu çile de yıllarca sürdü. Birçoğu aradıkları yakınlarına hiç kavuşamadılar. Bu trajik olayın kahramanlarından biri Hatem Kurbanoğlu’dur. Onun yaşadığı uzun macerayı özetleyelim: “1916′da Aspinza’nın Van köyünde doğdu. Pedagoji Enstitüsünü bitirip öğretmen oldu. Nişanlandı. Düğüne bir hafta kala 1939′un

karakışında askere çağrıldı. Savaşın en çetin safhalarına katıldı, yaralandı. Birçok madalya aldı. Savaş bittikten bir yıl sonra 1946′da terhis edildi. Son iki yıl boyunca evinden haber alamamıştı. Sürgünden haberi yoktu. Tiflis’e geldiğinde, “Bölgede karışıklık var!” denilerek Ahıska’ya bırakılmadı. Sürgün haberini aldı. Orta Asya’da aylarca ailesini aradı. Nihayet buldu ve bollukta nasip olmayan düğün, sürgünde, darlıkta yapıldı. Yeniden Rus dili tahsili yaptı. Öğretmen oldu. Çocuklarının, “Baba madem bu madalyaları kazanacak başarılar gösterdin, niçin sizi sürdüler?” sorularına cevap veremedi. 1987′de emekliye ayrıldı. Kazakistan’da Çimkent’te yaşayan Kurbanoğlu ailesi, ölmeden önce vatana dönmek istiyor.“ 1956 yılına kadar hiçbir Ahıskalı oturduğu köyü terk edemez, akrabasını görmek için komşu köye bile gidemezdi! Stalin’in sürgüne gönderdiği Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk gibi Kafkasya halkları, Komünist Partisi’nin XX. Kongresinden sonra ana yurtlarına dönme izni aldılar. Kırım Türkleri ile Ahıska Türklerine dönüş izni çıkmadığı gibi eski vatanlarını ziyaret etmeleri de yasaklandı. 31 Ekim 1956′da Yüksek Sovyet, gizli polis teşkilâtının kontrolünde devam eden sıkı rejim şartlarını kaldırdı. Fakat yurda dönüş izni vermedi. Ellerinden alınan malları da iade edilmedi. Ahıska Türklerinin temsilcileri, 1957′de Moskova’ya gelerek vatana dönmek için ilk müracaatlarını yaptılar. Kendilerine, “Siz Azerîsiniz! O hâlde Azerbaycan’a dönebilirsiniz…” diye cevap verildi.[51] 1958′de, bazı aileler bunu kabul ederek, kendi vatanlarına yakın 15


gördükleri Azerbaycan’a geldiler. Buradan Ahıska’ya geçmek kolay olur diye düşünüyorlardı.

Kerimov, T. İlyasov’la birlikte Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği’ne müracaat ettiler.

1964 Şubatında Taşkent’te yapılan Halk Kongresine diğer sürgün bölgelerinden de gelen 600 civarında delege katıldı. Burada “Millî Hakların Müdafaası İçin Türk Birliği” kuruldu. Başkanlığına da Enver Odabaşev seçildi. 1968 Nisanında Taşkent yakınlarındaki Yengiyol’da yapılan gösteri yüzünden yüzlerce kişi tutuklandı.

2 Mayıs 1970′te “Biz Türküz!” diye başlayan bir beyannameyi açıkladılar. Bu beyannamede şu görüşlere yer veriliyordu: SSCB yetkili adli makamları ve Bakanlar Kurulu bir tahkikat yapmalı ve biz Türkleri sürgüne gönderenleri cezalandırmalıdır. Yüksek Sovyet Prezidyumu, Türklerin kendi yurtlarına iskân ve milletlerin mevcut determinant haklarını vererek, başkenti Ahıska olmak üzere bir Türk Muhtar Cumhuriyeti veya Özerk Vilâyeti kurulmasını kabul etmelidir. Sürgünden dolayı uğranılan zarar ziyan tazmin edilmelidir. Eğer bu talepler yerine getirilmeyecekse Türkiye’ye göç etmemize müsaade edilmelidir. Bu tebliğin yayınlanması çok önemlidir. Zira o güne kadar Batı âlemine ulaşan en aydınlatıcı belge budur. Ayrıca millî kimliklerini en açık şekilde dile getirmeleri de mühimdir. Şu var ki, Sovyet makamları bu tebliğe cevap vermemiştir.

Ahıska Türklerinin sürgünü konusunda -açıkça olmasa da- yapılan ilk açıklama, SSCB Yüksek Prezidyumu’nun 30 Mayıs 1968 tarihli kararnamesidir. Böylece Stalin’in cinayetlerinden biri daha su yüzüne çıkmış oluyordu. Bu garip belgede, devletin kusurundan bahsedilmemekte, Sovyetlerin böyle bir meselesi yokmuş gibi bir üslûp kullanılmaktadır! 1968 Kasımında Sovyet KP Merkez Komitesi Sözcüsü B.P. Lakovlev, kendisine gelen Türk temsilci heyetine, vatanları olan Ahıska yöresine dönüşlerine müsaade edileceğini vaad etti. Bu vaade sevinerek Ahıska’ya hareket eden yüzlerce Türk ailesi, mahallî yöneticilerin engellemeleriyle karşılaştılar. Çalışma belgeleri verilmedi, askerlik problemi çıkarıldı ve taşınmak için vasıta verilmedi. Azerbaycan’dan gelenler de Gürcistan hududunda durduruldular. Eşyalarını bırakarak girenler de Gürcü idareciler tarafından sınır dışı edildiler. Ahıska Türkleri vatana dönüş hareketinin lideri Enver Odabaşev, arkadaşları Muhlis Niyazov, İslâm

Yine 1970 yılı içinde vatana dönme teşebbüsleri, Gürcistan yetkililerince şiddetle engellenmiştir. O zamanın İçişleri Bakanı olan Eduard Şevardnadze yönetimi, Ahıska’ya dönmek üzere Tiflis’e gelen binlerce Ahıska Türkü’nü cop, basınçlı su vs. ile geri çevirmiştir. 1972 yılında hareketin yeni önderi Reşit Seyfatov, Sovyet KP Sekreteri Brejnev, BM Genel Sekreteri Waldheim ve Türkiye Başbakanı Ferit Melen’e müracaat etti. Bu müracaatlardan da yazık ki, sonuç alınamadı.

16


FERGANA OLAYLARI VE YENİ BİR SÜRGÜN

1989 nisanında Özbekistan’ın Kuvazay kasabasında başlayan bir pazar kavgası, günden güne büyüyerek Ahıska Türklerinin yeni bir felâketine sebep oldu. Özbeklerle Ahıska Türkleri arasında cereyan eden kardeş kavgasında maalesef kan döküldü. Yüzlerce ölü ve yaralıdan sonra Ahıska Türkleri, yeniden vatana dönme yahut yeni vatan arama yoluna koyuldular. Ahıska Türkleri, ana yurtları olan eski Türk topraklarını, kurbanlar vererek terk etmek zorunda kaldılar. Kendi dil, din, soy ve kan kardeşlerinden ayrılıp Rus askerlerinin himayesine sığındılar. Savaş uçaklarıyla Rusya’nın iç kesimlerine, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a taşındılar. 45 yıl öncesinin dehşetini yeniden yaşadılar. Üçüncü, hatta dördüncü defa vatan değiştirmek, yurt edinmek, yuva kurmak zorunda kaldılar. Fergana olayları dünya basınında geniş yankılar yapmıştır. Alman Der Spiegel dergisinde “Her yer yanıyor!” başlığı kullanılmıştır.

Ferganskaya Pravda gazetesi 23 Mayısta çıkan olaylara “Bir grup sokak serserisi”nin sebep olduğunu yazıyordu. Moskova’da çıkan Glasnost dergisi, olaylara geniş yer ayırmış ve 24 Mayısta Özbek gençlerin Ahıska Türklerinin oturduğu mahallelere saldırarak “24 saat içinde Özbekistan’ı terk etmeleri, aksi hâlde sonuçlara katlanmak zorunda kalacakları” tehdidinde bulunduklarını yazmış. Bu vahşete sebep olarak da, Ahıskalıların kendilerinden daha iyi şartlarda yaşamalarını göstermişler… Sovyet Albayı Studenikin diyor ki, “Hükûmet, mahallî makamlar insanları kurtarmak için hiçbir şey yapmamıştır. Bu hadiselerin çıkacağı önceden belliydi. Çatışmaların çarşıda çilek yüzünden meydana geldiğini söylemek saçmadır ve bir devlet adamanın bunu dile getirmesi rezalettir”. Fergana’da meydana gelen olaylarda yüzlerce, binlerce ev, hatta köyler yakılıp yıkıldı. İş yerleri ve otomobiller zarar gördü. En korkuncu, canlar telef oldu, masum çocuklar vahşice öldürüldü hatta ırza tecavüz edildi.

17


AHISKA TÜRKÇESİ

Ahıska Türkçesi kendisine has ses özellikleri olan kendine has kelimeleri bulunan kendine özgü bir dildir. Ahıska Türkçesi etnik yapısı incelendiğinde Oğuzca izler barındıran bir Kıpçak dilidir. Bu dil Türk Dilleri arasında Kıpçak-Çağatay özelleri taşıyan bir yapıya sahiptir. Şunuda diyebilirizki Ahıska Türkçesi bir Kırım Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi,Özbekistan Türkçesi gibi Türk Dilleri arasında yerini alması gereken bir dildir. Ahıska Türkçesinin Ses Özellikleri: 1) ‘c-ç’ arasında bir ses barındırır: cadi,cinav 2) ‘h’ hırıltılı : Bu ses Ahıska Türkçesine sahip en has seslerin başındadır.Boğazdan gelir. Örnek: hızek,hırıltı,hınkal 3) ‘g-k ‘arasında bir ses: katha,kıtmir 4) ‘k’ art damak ka’sı : kalın,kol,kulah 5) ‘p’ b-p arasında bir ses:panta,parmah 6) ‘t’ d-t arasında bir ses: tarah,tırnah 7) ‘s’ s-ç arasında bir ses: sinel,sinor Ahıska Türkçesinin Ses Değişimleri: Bu değişimler ayrıca Ahıska Türkçesini, Anadolu Türkçesinden ayıran belli başlı özelliklerdir.

            

e>ö delik/dölük e>ü böcek/böcük ı>a yıka/yaha ı>e hırs/hers ı>u yastık/yasduğ ı-o ahır/ahor i>e nine/nene i>ü kemik/gömük u>o yukarı/yohari ö>e böyle/bele ü>ö büyük/böyük n>g ön/ög v>g güvercin/gögercin Dil Bilgisi Unsurları

1) Bazı kelimelerde ünlü düşmesi ve yer değiştirmesine rastlanır: ıslık/sılıh , uyku/yuhi , orada/orda , iyice/eyca , iy/ey 2) Bazı kelimerde ünsüz düşmesi görülür: karanlık/karanuh , öyle/ela, gündüz/günüz , yufka/yuha 3) Birden çok sesin düştüğü kelimelerde vardı: çıkar/çar, düğümle/dügle , acaba/ece, mahalle/mehle 4) Geniş ünlüden sonra gelen kapalı son hecedeki düz-dar ünlüler (ı-i) yuvarlaklaşır: açık/açuh, çarık/çaruh, yastık/yasduh, demir/demür 5) Bazı kelimelerde ünlü fazlalıkları görülür: şimdi/aşimdi, Rus/Urus, yalnız/yalazuh 6) Bazı kelimlerde ünsüz fazlalıkları görülür: is/his, ırgat/yırgat, tüfek/tüfeng, pamuk/pambuh, yün/yünk, anır/ankır 7) Ünsüzler arasında yer değiştirme: ekşi/eşgi, kibrit/kirpit, uçkur/ohçur, tekrar/tekrel, öksür/ösgür

 a>e oklava/oğlavi  e>a kimse/kimsa  e>i kefen/kifen 18


-v->-y-, -v>-,y Söyünç > sevinç Ahıska Türkçesinde Zaman Kipleri: 1) Şimdiki zaman : -yor eki -yer şeklinde söylenmektedir. Örneğin: gediyerim, bahiyer, eşidiyer 2) Görülen geçmiş zaman: bahdım, gettim, gelduh, ettuh 3) Öğrenilen geçmiş zaman: bahmişım, getmişsim, otarmışlar 4) Geniş zaman: baharım, gelürsün, diyeruh 5) Gelecek zaman: bahacağım, gelecahsın, yiyacahsın, ticekeksin Ahıska Türkçesinin Azerbaycan Türkçesinden Farkları : Ahıska Türkçesi birçok Dil Bilimci tarafından Azerbaycan Türkçesinin bir kolu olarak göstermektedir. Ancak bu yanlış bir kanıdır. Çünkü Ahıska Türkçesi’ndeki sesler, fonemler ve kelimerin çoğunluğu Azerbaycan Türkçesinde bulunmamaktadır. Aşşağıda maddeler halinde bu farklılıkları sıralayacağız. 1)

Azerbaycan Türkçesi kelime başında karakteristik olan b>m değişimi

Döydü > dögdi öy > ev 3) Zamirlerin yönelme hali çekimleri ile tamlama, iyelik ve kişi eklerindeki /ŋ/ sesi Azerbaycan Türkçesinde korunurken Ahıska Türkçesinde /n/’ye döner: Belli şartlardaki /ŋ/ sesinin durumu:

Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi Maŋa > bene Saŋa > sene Munuŋ > bunun ġadaŋ alėm > ġadan alėm 4) Kelime ortasında ya da sonunda rastlanan b>v, c>j, p>f sızıcılaşmaları Azerbaycan Türkçesi karakteristik özellikleri arasında yer alırken, Ahıska Türkçesinde bu değişmelere genellikle rastlanmaz: Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi

Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi

-b->-v-,

-m>-b

Baravar > barabar

min>bin

çuvuḫ > çubuḫ

mahana>bahana

ġurvan > ġurban

men>ben

ḫavar > ḫabar

2) Kelime sonunda veya ortasındaki v>y akıcılaşmaları Ahıska Türkçesinde görülmez veya kalıplaşmış birkaç kelimede rastlanır:

bava > baba,

-c->-jHajı > haci vurajaḫ > vuracaḫ 19


geje > gece -p->-f-, -p>-f Tof > top cefḫana > cabḫana

B) Bildirme eki, Azerbaycan sonses ünsüzü düşmüş olarak -dı şeklinde iken, Ahıska Türkçesinde -dur olarak kullanılır: Bildirme ekinin kullanımı:

şafġa > şabġa 5) Azerbaycan Türkçesi karakteristik olarak görülen yeterlik fiilinin olumsuz çekiminde görülen /m/ sesi üzerindeki ikizleşmeye Ahıska Türkçesinde rastlanmaz. Yeterlik fiilinin olumsuz çekimindeki /m/ sesinin durumu; Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi Vurammėr > tutamiyėr Morfolojik Farklılıklar: A) İsimden isim yapan +lIk eki, Azerbaycan Türkçesinde genellikle düz ünlülü, Ahıska Türkçesinde ise yuvarlak ünlülüdür: İsimden isim yapan -lık ekinin kullanımı; Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi aclıḫ > acluh ayrılıḫ > ayruluh hazırlıḫ > hazurlug esgerrih´ > esgelluḫ

sAzerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi beladı > ġılsızdur C) Zamir kökenli kişi eklerinin kullanıldığı zaman çekimindeki birinci ve ikinci kişi ekleri Azerbaycan Türkçesi -(y)am, -san şeklinde geniş ünlülü, Ahıska Türkçesinde -(y)ım, -sın şeklinde dar ünlülüdür. Zamanların birinci çokluk kişisi Azerbaycan Türkçesi -ıḫ/-ih´ şeklinde düz ünlülü iken, Ahıska Türkçesinde yalnızca -uḫ şeklinde yuvarlak ünlülüdür. Azerbaycan Türkçesi/ Ahıska Türkçesi

-(y)am/-(y)ım yataram/ederim, sürgünüm

-san/-sın saḫlıyersen/ġatarsın, düşmensin -ıḫ/-ih ağlıyerih/duzlaruḫ

20


AHISKA TÜRKÇESİNİN KONUŞULDUĞU COĞRAFYA Ahıska Türkçesi Azgur Boğazından itibaren Ahıska, Kobliyan, Posof, Hanak, Ardahan, Kurtkale, Şavşat, Ardanuç, Yusufeli, Oltu ve Olur yöresinde kullanılmaktadır. Türkiye sınırları içinde en büyük temsilcisi Posof’tur.Bu yörelerin halkı etnik bakımdan aynı kökten gelmektedir.

( Atabek Hükümetinin (1267-1578) hakim olduğu topraklar. )

21


            

 Aba: Anne demektir. Kız Zeyşan aban nerede?  Aburli: Düzgün, namuslu, kurallı anlamına gelmektedir. Çok aburli insanidi.  Ağbun: Ahırdan atılan hayvan gübre yığını. Ağbuni tarlaya taşiduğ.  Ağarti: Sütten yapılan yiyecekelrin genel adı. Bu sene fazla ağarti kalduramadım.  Ağbaş: Başı beyaz olan ve beyazlıklar bulunan kişi. Ağbaşli oğlan biçinden geliyer.  Ağırsak: Yün eğirmek için iğnenin alt ucuna takılan yarım topaca benzer parça. Na bağiyersin ağırsağım kayboldi. Benda yerina kartopi tağtım.  Ağnamak: Anlamak ve anlamlandırmak manasında kullanılır. Onun na deduğuni ağniyerim.  Ağırın: Aheretin geleceğin, öteki taraf. Bene eyluğ ettin ağırın heyir olsun.  Alaf: Hayvan beslenmesinde ot, saman için kullanılır. Ata alaf vermeyi unutmiyasın.  Allemeluğ: Küçük ve tatlı kiraz çeşididir. Allemeluğ kiraz topliyeruğ.  Alot: Çamaşır yıkamada kullanılan koyu gri renkli killi toprak. Haştordaki aloti getürde çamaşuri yığayağ.  Ambar: Tahıl, un e bazı eşyaların saklandığı ahşaptan yapılan küçük oda. Ambara gette un getür.  Analuğ: Üvey anne için kullanılan kelimedir. Aho kızı analuği dögiyermiş. 22


            

    

Andavarli: Algılamada güçlük çeken zihnen sorunlu olduğu düşünen kişiler için kullanılır. Çok andavarli çocuk üçtür anlatiyerim anlamiyer.  Andır: Uğursuz, sahipsiz, kötü demektir. Lanetleme kınama anlamındada kullanılır. Andır kalacak köpek çöpi tökmiş.  Arın: Alın ve alın bölgesi için kullanılır. Bacadan düşmiş arnı şişmiş.  Arhaluh: Bir giysi olan yelek. Ola Mürsel gömlegin üstüne arhaluğun geyki hava savuğtur.  Arona: Tarla sürme aracı, birkaç çift öküz tarafından çekilen büyük saban. Çocuği aronanın üstüne oturtunki gezemiyer sebi.  Artuğ: Birşeyen arta kalan fazlalık kısmı. Yemegi yedin artuğlarını topla.  Astam: Kalın sacdan yapılmış,sapı lama demirden olan ocak ve sobadan kül çıkarmada kullanılan toz küreği. Astami alda sobanın külüni boşalt.  Aşşağ: Aşşağı tarafı belirtir. Babam aşşağki tarlaya getti.  Avara: Kötü olan, sağlam olmayıp çabuk eskiyen,bozulan şeyleri ifade etmede kullanılır. Na avara telefonidi hama bozuldi.  Avi: Ayı anlamındadır. Epeydür köve avi gelmiyer.  Ayağkıltığ: Yatağın ayak kısmı olan tarafa verilen isimdir. Çocuğu ayağkıltığa yatur.  Ayğuriya: Kafasına göre, boşu buşuna anlamına gelir. Telefonu alurken benede haber etde, ayğuriya iş yapma.  Azmağ: Oynamak, yaramazlık yapmak,aktif olmak. Sabah uyandığından beri aziyer.

 Babasluğ: Üvey baba demektir. Üvey babaluğu çok ey davraniyer ona.  Baca: Eski toprak evlerin damlarına verilen isimlerdir. Ağşamaçan bacada oturiyerler.  Bacican: Bayanlar arasında seslenmede kullanılan ifade. Hoş geldin bacican geç otur.  Badla: Çit çekme, engel koyma. Bahçenin etrafını balda çevirduğ.  Baga: Ahırda büyük baş hayvanların ot ve saman yediği ağaç bölme. Hayvanların bagası bom boş, biraz ot ver. 23


                      

 Baluğ: Balık demektir. Baluği püşürde yiyağ.  Başşaği: Yukarıdan aşağı doğru demektir. Sinirlenice suyu kafamdan başşaği tökti.  Başyoğari: Aşşağıdan yukarıya doğru. Bizim dedey demin başyoğari gediyerdi.  Batal: Bozuk olan, çalışmayan nesneler için kullanılır. Teze alduğu teyip batal oldi.  Bayah: Az önce, demin zaman bildirir. Bayağ bizde oturiyerdi.  Beç: Ahmak, saflık bulunan kişi. Beçmisin naya yüzüme bağıyen.  Bed: Çirkin, kötü manasına gelmektedir. Abu ne bed çocuğudi.  Bedva: Beddu demektir. Birini lanetlme Allaha havale etme. Bilip bilmeden bedva etme.  Bend: Değirmene su bağlanan çarkın başı. Değirmen çalışmadığında su buradan dereye çevrilir. Değirmenin bendine çığda suyu kes.  Beres: Huysuz, geçimsiz demektir. Çok beres adam kimse o yüzden arkadaşluğ etmiyer.  Bıldır: Geçen yılı ifade etmekte kullanılır. Bıldır bizim kövde hiç kar yağmadı.  Bızık: İri bir sinek türü için kullanılır. Andır kalsın bu bızık.  Bibi: Babanın kız kardeşi, hala için kullanılır. Ben Menemşe bibilere gediyerim.  Biçin: Tarla ve çayırların biçilme zamanı, yaz mevsimi. Bu yıl biçin tez bitti.  Bişi: Açılmış hamurun tavada yağda kızartılarak hazırlanan yiyecek. Bögün ağşamluğa bişi var.  Bitevi: Bir türlü, bir şekilde. Bitevi boruyu tağamadı bacaya.  Biyanki: Bir yan taraftaki anlamına gelmektedir. Biyanki silgiyi ver o daha böyüktür.  Boçoçiya: Bir tür örümcek çeşidir. Evi tomari boçaçiya sarmış.  Boğoza: Çok yiyen, pisboğaz kişiler için kullanılır. Ne boğaza çocuğudi tabağı pekledi.  Bonduruğ: Öküzleri koşmaya yaran araç. Bonduruğu getürde ota gedah ağşam olmadan.  Bölme: İçine yiyecek içeçek konulan tepsiyi ifade eder. Deyyrodaki tepsiyi verde içine sinor koyam.  Buclanmağ: Karıncalanmak ve uyuşmak anlamındadır. Otura otura ayağım buclandi.  Buğari: Evlerin bacasını belirtir. Buharın çıktığı yer. Ağşama baban gelsinde buğariyi temizliyağ.

24


 Cadi:Pilekide yada fırında pişirilen mısır ekmeği.  Misefir geldi diye neney cadi püşürdi.  Cağ:15 cm boyunda çelik telden yapılmış,yün çorabı örme aleti.  Cağlar kalın geldi patik kalın oliyer.  Carğala:Şeker pancarına verilen isimdir.  Carğala toplamaya gediyerim.  Cazi:Cadı,açıkgöz,inatçı kimseler için kullanılır.  Çoğ cazi çocuğudi heç rahat vermedi.  Cılğa:Tarla sürme aleti olan saban.  Tarlayı sürerken cılğanın uci kırılmiş.  Cici : Amca veya dayının eşi.  Safiye cicinin kızının toyu var bu yaz.  Cillan:Kök vermek,filizlenmek.  Ektiğimiz soğanlar cillaniyer.

 Çamasekrevi: Bondruh ile küten arasındaki ikisini biribirine bağlayan parça.  Beni bülürsün, çamasekrevi yitarsa sani bağlarım onun yerina!  Çançur: Bir erik çeşitidir.  Aba çançur pestili getürde yiyağ.  Çatan: Araba veya kağnıya koyularak eşya veya gübre taşımaya yarayan çalıdan örülmüş yayvan sepet.  Eşyaları çatana koyda yaylaya götürağ.

25


               

 

 Çapuğcamasına: Çabukca aceleyle. Çabuğcamasına üstün geyde okula get.  Çegil: Taşlık, taşlık alanı toplamak. Çegilleri kaldur oradan.  Çenkürmağ: Havlamak; köpekler için kullanılır bu tabir. Komşunun iti her gece çenküriyer uyuyamiyerim.  Çermük: Şifalı suya verilen isimdir. Bibimin dizleri sızlıyer çermüge gedeceyuğ.  Çenge: Ağız kısmında bulunan çeneyi belirtir. Azarken Çengesini masaya vurmuş.  Çekiş: Kavga etmek, biribiriyle tartışmak. Aşşağki mahallede çocuğlar çekişiyer.  Çınçığlamak: Karalamak, büzüştürmek analamındadır. Masadaki kağıdı tomarı çınçığladi.  Çığ: Ağaçtan yapılmış çit, engel. Kız çığdan bene bağiyer.  Çırılmağ: Sesi kesilene kadar bağırmak, seslenmek. Boşuna çırılmasın topi almayacam.  Çırmağ: Herhangi bir şeyi yırtmak, bölmek, parlamak anlamında kullanılır. Elindeki fotoğrafı çırmış.  Çiçğal: Hayvanları ağırda bagaya bağlayan bükülmüş ağaçtan yapılan bağ. Mal çiçğali koparmiş.  Çigit: Çekirdek demektir. Kızlar evde oturmiş çigit yiyerler.  Çilbur: Yumurtadan yapılan bir yemek ismidir. Sabah anay biza çilbur yedurdi.  Çinçar: Isırgan otuna verilen isimdir. Bögün çinçar toplamaya gediyeruğ sende gel.  Çor: Kızma, lanetleme, tepki verme. Anneanne çor na var.  Çorç: Yağmurdan dolayı sırılsıklam olmak, ıslanmak. Ele çoğ yağdıki çorç kesildim.  Çuçul: Yavru civcivler için kullanılmakla beraber küçük çocuklara seslenmedede bu ifade kullanılır. Çuçul nereye gediyen?  Çunaçuna: Çiğ yenilen bir çeşit yapraklı tarla bitkisidir. Babay tarlaya çunaçuna toplamaya getti.

26


 Dabağ: Hayvanların ayak ve ağzında iltihaba neden olan şap hastalığı.  Öküzi dabağ tutmiş topalliyer.  Dada: Ağa, bey, efendi ve büyükler için kullanılan tabir.  Bögün Daday rağatsızlanmış onun yanina gettim.  Dalda: Gölge, yağmurdan korunulan yer.  Evle yemegini abu dalda yiyağ yağmur yağiyer.  Dal: Omuz demektir.  Bögün epey biçin ettuğ dallarim ağıriyer.  Darılmağ: Hayvanı sürmek.  Hayvanı biyanki terefe darıl.  Daraba: Tahta duvar bölme.  Yerdeki döşekleri daraba koy.  Desan: Söylesen, konuşsan.  Nereye gedecen bana desana.  Deyya: İşte orada o tarafta anlamına gelir.  Kalpağın deyya orada masanın üstünde.  Dıgıllaşmak: İnatlaşmak, tavır koymak.  Beninen dıgıllaşma veren ederim başan!  Didmek: Yolmak, aşırı bir şekilde kaşımak.  Okuldan geduğundan beri kolunu didiyer.  Dikak: Dirsek anlamına gelir.  Dikakları getürde sobayı kurağ.  Dişehli: Hanım, kadın demektir.  Dişehli kısmı ağır iş yapmaz.  Dita: İlkbaharda çayırlarda büyüyen gövdesinin kabuğu soyularak yenen 1015 cm boyunda eşki yöreye özgü yiyecek.  Ola hayten dita toplamaya gedağ.  Dirgen: Hasat zamanı kullanılan ağaçtan yapılan ucunda ince sivri uçlar bulunan ot toplama aleti.  Kız Feruz römoktan dirgeni getür, ot atağ.  Dolamaç: Virajlı dolanmaçlı yollar.  Bu kövün yolu ne dolamaçlıydı qız.  Döşürmek: Meyve sebze toplamak.  Bahçadaki almaları getta döşür.

27


    

         

 Ece: Acaba, fakat anlamına gelidr. Bu oğlan ece burayı bulabilürmi.  Egri: Eğri, yamuk anlamında kullanılır. Egri muği na kadar duzaltsan gene egrilur.  Egletmağ: Ayırmak, bekletmek. Kız abu keteden oğlanada eglet.  Elfene: Gençlerin kendi aralarında düzenlediği ziyafet eğlence. Bögün babay gettuğu elfeneleri anlatti biza.  Elece: Olduğu gibi, birden anlamındadır. Okulun inşaatını elece bırakıp gitti.  Erişte: Sacda pişirilmiş yufkalar bez ortü içinde biraz bekletilir hafif sovur ve yumuşar bır iki yufka birleştirilerek katlanır makarna şeklinde doğranır. Açikta bez üzerine serilerek gölgede kurutulur. Anay mutfakta erişte ıslatiyer.  Erinmağ: Üşenmek demektir. Ağşama kadar yatiyer erinamağtan kalkıpta bir iş görmiyer.  Emi: Amca demektir. Emi babay seni çağıriyer.  Esgil: Kuşburbunu diye bilinen bitkiyi adlandırır. Sobada esgil kayniyer tökte içağ.  Emedenne: Aniden, birden,beklenmedik anda. Gece ambara gediyerdim emedenne karşıma çığti yüregimi çardi.  Etmek: Ekmek demektir. Gelürken etmek almayı unutma.  Evermağ: Evlendirmek, yuva kurdurmak. Bu güzün oğlanı everiyerim.  Evle: Öğlen, öğle vaktini belirtir. Daday evle namazına yoğarki camiye getti.  Evedi: Çok ısrar etmek zamansız yaptırmak. Başıma tikildi havla yap diye evedi etti.  Ezgi: Rahatsızlık vermek. Torun gece çok ezgi veriyer uyumiyer.

28


      

 Ferik: Tavuk, piliç. Ağşamluğa misefirlere ferikli pilav yapacam.  Fırsant:Fırsat. Allah fırsant verürse muallim olacam.  Fizzah:Avazı çıktığınca bağırmak,çığlık atmak. Fizzah kopara kopara sesi kısıldi.  Fors:Hava atma gösteriş yapma durumu. Teze elbiselerinen çok forsli duruyen.  Fungar:Köy meydanındaki kaynak suyu pınar. Çocuğlari gönderde fungardan su getürsün.  Furuç:Fırınlanıp kurulmuş meyve. Bu yaz köve gedersem sizada furuç getürürüm.  Füskül:Püskül. Örnek:Surfa örtüsünün füskülü sökülmüş.

 Gedek:Doğum yapmamış 1-2 yaşındaki manda.  Gedek almaz dana sevmaz.  Gevan:Diken türüdür .Ayrıca halk dilinde uzun saçlılara denir.  Deyyo gelen gevan kafalı kimdur?  Gorcola:Tuluğ peynirinin torbada süzülmüş ve henüz yenilecek kıvama gelmemiş hali.  Gorcolayı sardımki saralsın da tuluğa tepağ. 29


 Gömük:Kemik anlamındadır.  Heç etmek yemedinmi gömüklerin sayiliyer.  Gügüm:Çelik veya aliminyumdan yapılan içinde su kaynatılan tek lulplu mutfak aracı.  Gügüme su koyda ısınsın.

 Ğımi:Sapı soyulup çiğ olarak yenilebilen geniş yapraklı iri bir ot.  Ğımiyi ele seviyerimki yemadan duramiyerim.

   

 

 Hab: Komşuların birbirine ödünç süt vermesi. Südüm az idi hab ettim.  Hama:Hemen,şimdi. Sana dediklerimi hama ona yetiştürdinmi.  Harğ:Tarla ve çayırlardaki su gideri. Harğ kuminen dolmuş gette pekle etrefini.  Harmutlamağ:Sıcak suyu karıştırıp ılıklandırmak. Kızım bu suyi harmutla da abdas alem.  Hahıl:Yaylalarda hayvanların kaldığı yer.  Hecinni:Sinirli, öfkeli. Ağşam karşı köve gediyerdim yolda bir adam görduğ meğer hecinniymiş.  Hay hengem:Kargaşa ortamı,kargaşa yartmak. Bizim kapının ögünde hay hangem etti durdu.  Hedik:Mısır ve buğday haşlaması. 30


 Hedik çoh yemah ey degül.  Helbet:Elbet.  Helbet uyursun dünden beri ayağtasın.  Herbice:Hızlıca çabucak iş yapmak.  Bu sütü herbice bakkala götür.  Hers:Sinirlenmek,kızmak.  Benim hersim çarma tekmügü vururum.  Hınkal:Suda pişirilen etli mantı.  Hınkal yeyen adam ölmez.  Hıhlanmak:Yıkanmak temizlenmek.  İşten sonra banyoya girde eyce bi hıhlan.  Hızeg:Kışın karda kaymak için ağaçtan yapılan araç.  Kış gelsede hızeginen bir ey kaysağ.  Hoçovora:Yürüme yaşı gelen bebeklerin daha hızlı ve kolay yürümesi için 3 tekerlekli ağaçtan yapılan araç.  Bizim oğlan 7 ayluğ oldi hoçovora yaptuğda gözelce yürüttuğ.  Horinan:Öfkeyle,hışımla.  Bir horinan kalğdı getti kahveye.  Hotağ:Sabanla tarla sürerken bonduruğun ortasına oturup öküzleri güden çocuk.  Çocuğluğumda çoğ hotağluğ etdim.

    

 İsdol:Sandalye. Eski isdolün bacağlari kırılmiş.  İsgam:Oturak,iskemle. İsgamları kapının ögüne koyda oturağ.  İrkağlanmağ:İğrenmek,tiskinmek. Çürümüş almayı görünce irkağlandım.  İstikan:Çay bardağı. Bir istikan çay getürda içağ barabar.  İşdamağ:Bir şeyi istemek. Örnek:O kızı işdaduğ ama vermediler.

31


 Jola:Ahududuya verilen isim.  Jola toplamağ eyde toplarken yemesi daha bir ey.

 Kaçka: Ahşaptan yapılmış el arabasıdır.  İşi biturup kaçkayi sahabına ver.  Kaçkaç:Saksağan kuş türüdür.  Kaçkacın ganadi qırılmış da uçamiyer yazuğluğa.  Kakaç:Kurumuş kaba bitkidir.  Kakaç gibi olmiş bu mires otlar.  Kağ:Meyvenın kurusu ve kurumuş halidir.  Bacaya erük sardım kağ yapiyerim.  Kakaçlanmağ:Uyuşmak,sertleşmek anlamlarında kullanılır.  Bacağlarım kakaçlandı ilaç yazduracam.  Kakoça:Gelincik çiçeği.  Kakoça gibi gözelsin.  Kakal:Gözün saydam tabakasıdır.  Ola kakalarlın tökülsün.  Kalakula:Sefil mazlum kimseler için kullanılır.  Mirza Emi çok kalakula adamdır.  Kanayağlı:Elden ayaktan düşmüş ,yaşlı evli kadınlar için kullanılır.  Yazuğluğa netsin kanayağli kendi püşürüp kendi yiyer.  Kanç:Pençe manasında kullanılır.  Çocuğun suratını kançlamış. 32


   

                

 Kanfet:Bir tür şekerdir. Çocuğ ağliyerde get bakkaldan kanfet getürde belki sükütler.  Kantarma: Ata kantarmay vururgimi gelini eva bağladım.  Karavul:Bekçi,gözcü kimseler için kullanılır. İş yaparken naya başımda karavul gibi tikiliyersin get otur deyyorada.  Kata:Köpeğin yavrusu için kullanılır. Gette bizim katayı getür kapıya bağlıyağ.  Katğa:Gelinlerin başlarına bağladığı fese benzeyen pullu başlık. Esgidan gelinler başlarına elede gözel katğalar bağlardiki şeşerdin.  Karapan: Mereğin (Samanlık) önünde mereğin çatisının 3-4 m ileriye uzandığı harman döverken yağmurlu havada harmandaki sap ve samanın yığıldığı ahşap yer. Babay emimle karapanda iş göriyer.  Karpoti:Patetes demektir. Suya karpoti koyda haşlayıp yiyağ.  Kav:İki ucuna testi asılan ve çeşmeden su taşımada kullanılan omuzluk. Evde su galmamış,kavları verde dereden su getürem.  Keklanmağ: Tavukların toprakta eşelenmesi. Ne keklaniyersin, bir şey mi yitürdün?  Kele küle:Ufak tefek. İri iri alma toplarduğ sufraya otururduğ böyükler herbice irileri yerdi bize kele küleler kalurdu.  Kersan:Ağaçtan yapılmış büyük hamur teknesi. Bir kersan hamur yoğurdum kete bişürecem.  Kert:Bayatlamış ekmek için kullanılır. Kert etmekleri getürde çorbaya doğrıyağ.  Keş:Mısır yarmasından yapılan yemek. Geceden keşi suya koyarımki sabaha bişürem.  Keşlanmağ:Sertleşmek,donmak,uyuşmak. Savuğta otura otura keşlandım.  Kete:Hamurdan yapılıp çeşitli şekillerde katlanan fırında veya pilekide pişirilen yağlı yiyicek. İftara kete bişürecem get bacinı çağırda kersanda hamur yoğurağ.  Keşiş:Büyümüş yetişmiş adam veya yüce olmuş. Koca keşiş oldun hele çocuğlarinen mile oyniyen.  Kıtıl/kıtmir:Küçük ufak tefek. Sökünün altında bidene kıtıl pisik var gette çar onu ordan.  Kikil:Pilekinin üstünde pişen küçük pağaça. Kikiller pişdimi sene verecem.  Koko:Takke,kep,başlık anlamlarındadır. Kokonu takki dışarıda kar yağiyer.  Kodluğ: Onaltı (16) kg ölçülü kab. Bir bardağ istedim getmiş koca kodluğu getürmiş.  Koğ:Çobanların kaldığı eve verilen ad. Bizim başımızı sokacak bir koğumuz bile yoğ.  Kop:Şişkinlik,yumru hale gelmiş. Kafamda bir kop çığdı,enmiyerde neydecem bilmiyerim.  Korlamağ:Bir şeyi saklamak,gizlemek. 33


 Altunun üstünü eyce korlaki kimse görmesin.  Kota:Aralarında kayışı sabit tutan ve bonduruğa çakımış iki kısa ağaç parçası.  Kotayi sağlam yapki sonra yolda duramazuğ,başımıza iş çararsın.  Kotoş:Mısırın koçanlısına verilen ad.  Kotoşları pekleyip getürsene bele getüreceğine.  Koyurmağ:Salı vermek,yollamak.  Arğadaşlar top oynamaya çağıriyer ama anay beni koyurmiyer.  Köçmek:Kızın evlenmesi gelin olması.  Bizim Zeycanıda köçiriyeruğ nasipse.  Kundlamağ:Zıplayıp durmak yerinde durmamak.  Ne kundlayıp duruyen otur ki başım döndi.  Kuşgana:İki yandan kulplu tencere.  Kuşkanada çinçar çorbası var evlede ısıtır yiyarsız.  Kurka:Her hangi bir yiyeceğin çekirdeğidir.Genellikle zeytin için kullanılır.  Zeytini elece kurkalarıyla yiyer.  Külül:Araka cinsi yiyecek.  Arpa külüli toplamış çocuğlar.  Küten:Tarla sürmeye yarayan ağaçtan yapılmış tarım aracı.  Yan gelip yatacağına gette küteni getür tarlayı süreğ.

   

Laba:Siyah üzüm tanesine benzeyen kuş gözü şeklinde bir çeşit kır ve orman meyvesi. Hayden meşeye gedağ ,laba topliyağ.  Lazut:Mısır. Tallada heç lazut kalmamiş. Poşalar çig çig kırmiş yemiş.  Leçek:Başörtüsü çeşididir. Bilor nene, leçegin geline ver yağasın.  Lençber:Rençber,çiftçi. Ailemiz gurbette hele daha lençberluğ ediyer.  Lobiya:Fasulye demektir. 34


 Kışın na yersız ki ağşam sabağ lobiya kabağ.  Loda: Birkaç kağnının alabileceği ot veya sap yığını.  Lodaları yükleyinde hava karanluğlanmadan eve gedağ.  Löküz:Gazla yanan lambaz.  Odada oğlan löküz ışığında ders çalişiyer.  Luğum: Yumuşak hamur avuçla sıkılarak başparmakla işaret parmağı arasından 3 cm çapında küresel şekilde çıkarılır. Kaşıkla alınıp tavada kaynayan yağ içerisine atilarak kızarıncaya kadar pişirilir.  Kandil ağşamları bütün kövde luğum dağıtılır.

    

    

 Mahana:Bahane yartma. Bana mahana bulma get getür parami.  Maçarula: Tam olgunlaşmayınca acı olan, bekletınce olgulaşıp siyah rek alıp şeker gibi olan bir cins armut. Bu sene maçarula da çoğ geturmiş.  Mafiş: Yağda pişirilen üçgen şeklinde kızartma. Mafişin yanında birde ayran oldimi benden eysi yoğ.  Makuval: Böğürtlen. Derelara yoğari galdım. Tikannarın usti makuval doliydi.  Mal:Büyük ve küçük baş hayvanlara verilen isim. Bu bayramda mal ey para etti.  Maran: Ahşaptan yapılmış kağnı tekerinin çapına geçirilmiş demir çenber. Tekirlar kurumiş maran atti. Benda tekirlari arabadan çığardıp çoça soğtum.  Masat: Tırpan ve bıçak bilemede kullanılan 25 cm boyunda, 5cm genişliğinde, 2.5 cm kalılığında elipsoyit bilema taşi. Adam tırpana bir masat çekiyer goz ilişturamasın.  Matli:Bir çeşit sebze kurdudur. Sebzeleri ilaçlamaduğda tomari matli taramış.  Mayğoş:Eşkimsi tadır. Kanayağli gebedur. Mayğoş alma ğoşuna gedar.  Megerim:Meğerse. Megerim kövün tapulari ondaymış.  Mehecirluğ:Muhaceret,göç eden kimseler için kullanılır. Mehecirluğ bizim terefleri tomari boşaltti. 35


 

         

 Mehle:Mahalle demektir. Yoğariki mehelle tomari bizim sülele.  Mekdüf:Mektup demektir. Avrupadan mekdüf gelmiş emimden.  Merek: Ahşap tomruklardan yapılmış içerisine ot ve saman konulan bina. Samanlık. Oti merege doldurunki hava yağacağ.  Meğsal:Çalılıklarda yetişen yabani meyve. Meğsal her yerda yerişmaz.  Mertek: Ahırın tavanına döşenen kalın kalaslar. Bizim ağırın mertekleri çürümiş onları degüştürek.  Mezinluğ:Müezzinlik görevi yapan kişi. Bizim babay uzun süre mezinluğ etti.  Motsi:Yaban mersini. Kızlar kalğında motsi toplayağ.  Mökkem:Sağlam,sağlamlaştırmak için kullanılır. İpi mökkemce bağlayınki çözülmesin.  Muçlamağ:Rastgele katlamak,buruşturmak. Her bulduğu kağıdı muçlayip atiyer.  Muşlamağ:Burundan nefesalırken fazla ses çıkarmak. Na muşliyersin get oyani otur!  Mur:Bacadan,sobadan çıkan siyahımsı is,kurum. Sobayı kucahlamiş, üstün mur etmişsin.  Mürgüllemağ:Uyuklamak. Az bişe mürgülleyem dedim misefir geldi.

 Nağır:Otlaktaki sığır sürüsü.  Ağşam oldi. Ola nağıri topla eva gedağ.  Napuzar: Eve yakın. Kolayca ilgilenilebilen tarla.  Danalar napuzarlara getti.  Natevür:Nasıl,ne şekilde anlamına gelen soru şeklidir.  Ne tevür iş bu bişey ağnamadım. 36


  

   

 Nayın:Söylenilen bir söze itiraz bildiren bir kelimedir. Nayın zengini milleti kanduriyer,yemeğe etmegi yoğtur.  Nayise:Neyse demektir. Ben ona edacağimi bilürdumda nayise,çocuğtur.  Nelet:Lanet ve lanetleme. Nelet başen beni kandurdun,parami aldın.  Nemer:Posofun eski köy geleneğine göre gelin almaya giden atlıların gelinin evinden düğün evine kadar yaptıkları at yarışında kazanlara verdikleri ödülün adı. Nemerler asildi düğün evine ilk gelene atkı,ikinciye tavşal,üçüncüye poşi,dördünciyada tavuğ var.  Neray:Neresi,nereyi anlamındadır. Ola nera gediyen?  Netay:Ne mutlu. Ne tay canına Ahıskalıyım diyanın.  Nikor: Alnında nokta şeklinde farklı renkte beneği olan hayvan. Nikor inegin südi kesildi.

 Oğraşmak:Uğraşmak,meşgul olmak.  Sabahtan biyani bahçeyle oğraşiyer.  Oğçur:Lastik.  Ceketin oğçuru kopmuş,getürde yapem.  Oninan:Onunla birlikte.  Oninan getmaduğumuz yer kalmadi.  Osanmağ:Usanmak,bıkmak anlamındadır.  Çoluğla çocuğla oğraşmaktan osandım.  Otarmağ:Kırda hayvanları gütmek.  Ben mal otarmaya gediyerim,ağşam geri getürmeye yardıma gelürsün yanıma.  Oyani:Öte tarafa , o yana.  Oyani getme çamurdur biyani gel.

37


 Ög:Ön taraftır.  Yürürken ögen bağsana.  Ögmağ:Övmek,övünmek.  Kenidini ögme bırağ şennik seni ögsün.

     

  

 Pağaça:Kalınca açılan pilekide pişirilen ekmek. Pağaça bişürmağ her kişinin harcı degüldür.  Pambuğ:Pamuk.Kişi adı olarakda kullanılır. Bizim Pambuğ nene varidi elede ey biriydiki.  Pampara:Yemlik. Pampara boşalınca hama doldurunki mal ac kalmasın.  Palağ:Ağaç yaprağıdır. Cevüzün dibına çoğ güzel palağ tökülmiş. Mali koyurda yesın.  Palaz:Bez,bez parçaları. Evdeki palazları tomari yağtuğ.  Panta:Küçük yabani armut türü. Panta toplamaya gediyeruh sizde gelin.  Papa: Mısır unundan yapılan, tavada lapa şeklinde pişirilen yağsız yiyecek. Yenirken ortasında çukur açılıp sıcak erimiş tereyağı doldurulur. Kaşıkla alınıp bu yağa bandırılarak yenir. Papanın lezzeti tereyağındandur.  Papağ:Kafkaslara özgü yünden veya keçi tüyünden yapılan başlık. Papağ başa Türk savaşa yakışır.  Papul:Çocuk ayakkabısıdır. Oğul papullarını gey dişari gedacavuğ. 38


              

Patik: Kalın iplikten değişik desenli,örülmüş, sadece ayağ bileğine kadar ayağı örten, ayağı sıcak tutması için çorap üzerine sadace evde terlikle birlite giyilen kısa çorap. Babanneye diyemda bene patik tokusun,kışın geyerim.  Peg:Yıkık harebe eski ev. Bizim kövdeki evler peg olmiş.  Peleş:Şaşı olan kimse. O kor ben peleş iş göriyeruğ.  Pelverde:Kuşburnu marmeladı. Pelverdenin yemesi eyde yapmasi zahmetlidur.  Pertavli:Huysuz,inatçı kimse. Komşum çok pertavli adamdi anlaşamaduğ bir türlü.  Peştamal:Kadınların iş yaparken önlerine bağladıkları kirlik. Neney peştamalina südi devürmiş.  Pilaç:Plastik ayakkabıdır. Oğlanın pilaçlari tarlaya get gel çırılmiş tezesini alağ diyer.  Pileki:Kilden yapılmış ateşte pişirilmiş,yuvarlak olan birbirine kapak edilip içinde ekmeğin pişirildiği araç. Plekide kete yapan bir kız her şeyi yapar.  Pipanur:Gelinlerin başlarına taktıkları katğanın etrafına dizilen altın pullar. Bizim gelin yayuğ yaymaya başladimi pipanurları sallanırdi.  Peklemek:Temizlemek,yıkamak. Yemegin yedin get şimdi tabağları pekle.  Pisik:Kedi demektir. Pisigi getürde südini verem.  Pitik:Küçük köpek. Onların pitik gece gündüz çenküriyer.  Pulluk:Tarla sürmeye yarayan demirden yapılmış tarım aracı. Bizim pulluği Mircevat Emiler almış getde getür.  Poşa:Kafkas çingenesi. Köve poşa geldimi kimse kapıyı açmazmış.  Puvar:Pınar,su gözesi. Bizim kövün puvarı en lezzetli puvardi ele özliyerimki.

39


 Rağruğ:Gürültü yapmak,rahatsız etmek.  Çekücinen rağruğ edip başımı ağırtma.  Ramka:Arı kovanı.  Ramkaları kontrol et hele bal varmi.  Ramuk:Römörk.  Talladaki oti ramuka yükleyin.  Rebitelice:Düzgünce,özenle.  Kağıdı rebitelice kes egri bügri olmasın.  Rezi:Razı olmak.  Allah senden rezi olsun oğul.  Rema:Bir işi beceremeyen sakar kişi.  Ne rema çocuğidi bir oti yükliyemadi.

 Sabağaçan:Sabaha kadar.  Çocuğ hastalandı sabağaçan onun başini bekledim.  Sahapluğ:Sahiplik etmek.  Gurbete gediyersiz orda bir birize sahapluğ edin.  Sanç:Saplamak,yerleştirmek.  Abu parayı alda damadın boynuna sanç.  Sansalak: Asma köprü. Nehrin iki yakası çelik halatlarla bağlanış, tabanı tahta döşeli, yürürken salinan köprü.  Coruğ coşmiş sansalaği götürmiş.  Savuğ:Soğuk.  Dışarisi çoğ savuğ dondum.  Sebi:yeni doğmuş körpe çocuk.  O daha sebidür bu yaşta kete yermi.

40


         

 Sehim:Kişi başına düşen hisse,pay. Kurbanı yedi sehime kestuğ.  Seslemağ:Çağırmak,seslenmek. Annei seslede kurana gedağ.  Sılığ:Islık. Sınavı kazanmış sılığ çala çala geliyer sevinçten.  Sıfat:Surat,yüz. Kendide karaydı karanluğda sıfatına seçemadım.  Söbe:Ev ısıtmada kullanılan metal soba. Islanan elbiseleri söbenin edrafına koyda kurusun.  Sökü:Evin odalarında yapılan üzüerine oturulan ve yatılan ahşaptan sedir. Tarlada ele yoruldumki gedemde sökide yatem.  Sufra:Yemek yenilen sofra. Bizim evde sufraya barabar oturulur,barabar kalğılur.  Sunsuğa:Kirli su. Şehirdeki su çok sunsuğa,nerde bizim puvarın suları.  Sükütcamasına:Sessizce,sakince. Bana heç ezgi vermedi ağşamaçan söküde sükütcemesine oturdu.  Süzgi:Süzgeç alet. Mutfaktan süzgiyi getürde çırığtayi süzem.

     

Şennik:Akrabalar,insan topluluğu veya milleti ifade etmede kullanılan bir kelimedir. Bütün şennigi yarınki toya çağırduğ.  Şitandurmağ:Teşvik etmek,özendirmek. Muallim çocuğlari şitanduriyer kim daha ey yazacağ diya.  Şırat:Peynirin veya yoğurdun suyu. Tökülen şıratı başka kaba koyunki kullanuruğ.  Şişek:1-2 yaş arasındaki koyun. Bunlar hele daha şişektür kurban olmaz.  Şor:Küçük hafif ekşimsi peynir. Çorbaya şor peynir atmış elede lezzetli olmişki.  Şoğurt:Aşırı akan ağız suyu. Ağzından şoğurt akiyer gette mendilinen sil.  Şüşe:Lamba camı, şişe demektir. 41


 Bir şüşe su getürde içağ.  Şüşlemek: Yiyeceği suyun sıcağında buharında yumuşatmak.  Dünden kalan ekmekleri şüşleyinde yiyağ.

                

 Tak/Tikat:Dirsek demektir. Çocuğlarinen koşiyerdim ayağım taşa ilişti tikatımın üstüne düştüm.  Talla:Tarla demektir. Sabağlayin erkenden tallaya biçine gediyeruğ.  Tantura: Ağaçtan yapılmış üç tarafı yayvan sopa. Evde yaramzluğ yapınca babay tanturayla korğuturdu bizi.  Taptamağ: Bir şeyin üstüne vurarak, çiğniyerek şekil vermek. Ben furun ederken sende hamuru taptarsın.  Tavlanmağ: Semiz olmak, güçlenmek. Mala ey yedürünki tavlansın, yemini bol verin.  Tebehet: Huy, tabiat. Çok pis tebeheti var soğan yemiyer.  Tebelleş: Musallat olmak, her şeye karışmak. Bu adamda paramdan dolayı bana tebelleş oldi.  Tellük: Ayağa giyilen terlik. Misefir geldi ayağına tellük ver.  Tekmük: Tekme, tekme atmak. Dünegün top oynarken bacağıma bir tekmüg attiki aşimdi yürüyemiyerim.  Tekeş: Eşi olmayan tek durumda kalan. Bu çoraplar tekeştür. Biri bayaz biri siyah.  Teref: Taraf. Sen bizim terefe geç onlar güçli oldi.  Terek: Ahaşaptan mutfaktaki eşyaları dizmek için yapılan raflık. Terekten gügümü endür çay suyu koy.  Terkel: Tekrar, bidaha yapmak. Bu cümleyi terkel terkel on kere yaz.  Tevür: Şekil, davranış, tavır anlamalrındadır. Bu ne tevür bir oturağtır yarısı yoğ.  Teze: Yeni olan, sıfır. Evdeki televizyon batal oldi babay merkeze teze televizyon albaya getti.  Tırpan: Tarla çayır biçme aleti. Sen tırpani bırağki bi yerin kesersin. Tığa: Kırmızı toprak, kil. 42


 Babayla tığa çarduğ pileki yapacayuğ.  Tığaluğ: Kil çıkarılan yer.  Bizim kövün arkası tığalığdur.  Toy: Düğün, eğlence.  Toya gettuğmi tavuğ bari oynaruğ biz.  Tomari:Hepsi, tamamı,bütünü.  Bu kitaplar tomari penim.  Töreme: Türeyen, üreme, torun ve nesiller’i ifade etmede kullanılır.  Odabaşıgil çoğ kalabaluğ bir töremedir.  Tusmak: Bir köşeye çekilip sessiz kalmak, içe kapanmak.  Babası kızınca tusdi gedip yattı erkenden.  Tump: İki tarlanın arasındaki tümsek. Genelde tarlaları ayırmada bu tümsekler sınır olarak belirlenir.  En baştaki tumptan gösterduğum yere kadar tomari benim arazidür.  Tüken: Dükkan.  Bizim kövdeki tükende un yoğ diya aşşağki kövlere gediyer şennik.

 Urba:Elbise,giyecek.  Urbalarımı geyemde işe gedem ben geç kaldım.  Urva:Hamuru açarken kullanılan un.  Sen get bene urvaluğ un getür ambardan.  Urup: Kodun (16 kg) olan tahıl ölçmede kulanılan ahşap kap.  Degirmanciya kapçiyek olarağ 3 urup un verdim.

43


 Ügütmağ:Öğütmek,tüketmek.  Değirmende buğday ügidiyer şennik bu sene. 

 Veran:Virane olan.  Veran olacağ get beninen uğraşma.  Vurmağ:Bir külfeti bölüştürmek.  Evi yaptururken üç katın parasını bölduğ sene yigirmi milyar düştü.

 Yaba: Ağaçtan yapılmış kaba dişli bir harman aleti.  Yabayı alda tarlaya gel.  Yağdurmağ: Hızlıca vurmak.  Çocuğa hersinden yurmuğları ele yağdırıyerdiki düşman başına.  Yalağuz: Yalnız ve tek başına.  Koca evde yalazuğ yaşiyer.  Yasluğ: Sahur vakti. 44


 Yastluğa annem pağaça bişürmiş.  Yanslamak: Taklit etmek.  Babanın ağzı yanslanmaz ayıptur.  Yazma: Kadın başörtüsü.  Kırmızı yazmalı kıza gönlümü kapturdum.  Yegin: Titiz üşenmeyen.  Bizim anay ele yegindürki her işi yapiyer.  Yer beyir:En yakında dibinde bulunma.  Tüken yerbeyir bizim evin arka terefinde.  Yerennük:Arkadaşlık,ortaklık.  Yaylaya barabar gedağ hemde yolda bene yerennuğ edersin.  Yetaluğ:Yetecek kadar bulundurmak.  Bana yeteluğ makarna ayırırsun.  Yengilmek:Yenilmek,malup olmak.  Güreşte gene yengildim.  Yengi:Yeni.  Biçinden yengi geldim,az dinlenem.  Yırgat:Irgat,imece.  Bu sene işler çoğdur babay yırgat tutacağ.  Yığılğma:Düşmek.  Ayağı taşa tağılınca yere yığıldı.  Yoğari:Yukarı taraf.  Topi yoğari teref atki bahçeya kaçmasın.  Yuğa:İnce.  O kazağ çoğ yuğadur hasta olursun.  Yuğa:Hamurdan açılan yufka.  Annem sac ekmegi yapmaya yuğa açiyer.  Yuği:Uyku,uyumak.  Yorgunluğtan yatağa düşti hele yuğliyer.  Yüngül:Hafif,ağırlığı olmayan.  Alma poşetlerini bene ver sen bu marul poşetlerini al bunlar daha yüngüldür.  Yünk:Yün.  Bibimgil kapida yünk dögiyer.  Yüzü kuy:Yüz üstü bulunmak.  Yatağa yüzü kuy yatiyer.

45


 Zanduğ:Ahşaptan yapılmış sandık.  Eski fotorafları zanduğtan çıkardım,eski günleri anduğ.  Zoko:Mantar.  Yaylada zoko topladuğ.  Zopa:Sopa.  Yaramazluğ edersin zopayı yersin.  Zibil:Halıların üstünde bulunan,kapının önünde biriken küçük toz ve kum parçaları.  Kız eline süpürgeyi alda kapının ögündeki zibili süpür.  Ziyankar:Aşırı yaramaz,kadir kıymet bilmeyen kimse.  Çoğ ziyankar çoçuğdur evdeki her şeyi kırdı.

46


AHISKA TÜRKÇESİNDE AY İSİMLERİ

Ay adlarında da halk kendine özgü kelimelerini kullanmış ve bazı ayları onların özelliklerine ve mevsim olaylarına göre isimlendirmistir.

1.Ay: Mart

2.Ay: Abril 3. Ay: Mayis 4.Ay: Kirazayi 5. Ay: Orağayi 6. Ay: Biçinayi 7.Ay: Harmanayi 8. Ay: Değirmenayi 9. Ay: Koçayi

10.Ay: Karakış 11. Ay: Zemheri 12.Ay: Gücük

47


AHISKA TÜRKÇESİNDE RENK İSİMLERİ

1-Yesil 2-Mavi 3Siyah Gül rengi 4-Kızılcuh rengi 5- Fisne rengi

6-Toprah rengi Al 7-Siçan rengi Boz 8-Altun rengi 9- Narınci En yaygın kullanılan renkler yesil, mavi ve siyahtır.

AHISKA TÜRKÇESİNDE KİŞİ ADLARI ERKEK:

BAYAN:

1-MİHRALİ

1-GÜLÇİN

2-ZÜLALİ

2-MENEMŞE

3-KİBAR

3-ZÖHRE

4-ENVER

4-Pambuh

5-MÜRSEL

5-ŞENGÜL

6-BİNALİ

6-FERUZ

7-ASKER

7-KİRAZ

48


AHISKA TÜRKÇESİ VE CODEX COMANİCUS

Kıpçak diyalekti ile yazılmış tek eser Kıpçak Hanı Özbek’in izniyle aşağı Volga bölgesinde 1303-1362 yıllarında Latin harfli Codex Cumanicus’tur. Bu eserin Ahıska Türkçesi açısından önemi büyüktür.70 ten fazla kelime halen daha aynı şekilde kullanılmaktadır. Bu kelimeler aşşağıda sıralanmaktadır:    

Ahça/Akça Ağar/Akar Ağuzluh/Ağızlık Aksah/Aksak

      

Alma/Elma Altun/Altın Alaça/Alaca Alın/Alın,cephe Amanat/Emanet Ambar/Ambar Arha/Arha 49


                                          

Arpa/Arpa Artuh/Fazlalık Ata/Baba Arşun/Arşın Aş/Aşıp gitmek Atlan/Ata binmek Ayaz/Ayaz (P)Bağır/Bakır Bahça/Bahçe Baluh/Balık Baluhçi/Balıkçı Bazar/Pazar Beg/Bey Bele/Bele Bet/Bed Bilavi/Bilavi taşı Birlik/Birlik Biş/Pişmek Bostan/Bahçe Boy/Vücut Ciger/Ciğer Comart/Cömert Çah/Çak Çeküç/Çekiç Çırma/Çırma Çohrah/Kaynak Çövür/Çevirmek Çünküm/Çünkü Çuçul/Çuçul,civciv Deyin/Kadar Düniya/Dünya Duvlet/Devlet Egiz/İkiz Egri/Eğri Ekki/İki Eksük/Eksik Em/İlaç Endür/İndir Eniş/İniş Er/Er Eşik/Eşik Eşit/İşit Etmek/Ekmek

                                       

Habar/Haber Hakıl/Akıl Ham/Hem –ve,-de Heç/Hiç Höküm/Hüküm Irah/Irak Irgala/Sallamak Karıştur/Karıştırmak Kaşuh/Kaşık Kırav/Kırağı Kotur/Yara üzerine kabuk. Köçür/Göçürmek(Kızı evlendirmek) Kölge/Gölge Körpe/Körpe Küçergin/Güvercin Kurum/Kurum Mercümek/Mercimek Nezik/Nazik Özden/Özden (Hür,asil) Savuh/Soğuk Seyrek/Seyrek (ince) Sırıh/Sırık Singir/Sinir Sufra/Sofra Tağ/Dağ Tapta/Bastırmak Terek/Terek Tik/Dik Toy/Toy Tök/Dök Töretmek/Töremek Totağ/Dudak Uyuhi,yuhi/Uyku Yalguz,yalağuz/Yalnız Yangıl/Yanılmak Yeng/Yenmek Yengil/Yüngül (Hafif) Yoharı/Yukarı Yüng/Yün Yazuklu/Yazıklı,günah işlemiş kimse.

50


AHISKA TÜRKÇESİ YAZI DİLİ İLE İGLİ BİLGİ Kıpçak-Atabeklerin 1000 yıllık gizli alfabesi Osmanlıca gibi sağdan sola yazılan bu yazıyı ve dili sadece onlar biliyordu ve kendi aralarında gizli yazışmalarda kullanıyordular. Bu alfabenin özelliği şifreli olması ve sadece Kıpçak-Atabek Devletini yöneten KıpçakAtabek ailesi tarafından okunabilmesiydi. Alfabe Kıpçak-Atabek Devletinde ve bütün Gürcistanda kullanılan bugünkü Gürcü alfabesinin atası olan Asomtavruli alfabesinin sağdan sola yazılışı ve içinde şifreler kullanılarak başkaları tarafından okunmamasını amaçlıyordı. Sağdan sola yazılışının sebebi de, savaşta üstünde savaş elbiseleri olan komutan atabeğin daha kolay yazabilmesi idi. Bu yazı 1950 li yıllara kadar kullanıldı.. Gürcistanda bu yazıya Ancamuri ( tercümesi : kilit ) derler. Bu dilde ve alfabeyle yazılmış mektuplar hem Türkiyede hem Gürcistanda vardı. Türkiyedekilerin kopyasını devlet tarihçileri kaydetmişler ama orijinalleri kayıp, arşivlerde olabilir. Gürcistandaki mektupları komunistler yok etmişler ama bir kısmı arşivlerde olabilir. Turkiyedeki Kıpçak-Atabeklerde bulunan bu şifreli mektuplar 1470 lerde Osmanlıya katılan Leşkere lakaplı Şavşat ve İmerhev Beyi Kıpçak-Atabegin torunlarında vardı. Ama maalesef şuanda bu mektuplar ve Osmanlı fermanları kayıp. Kaynak : Fahrettin kirzioğlu - Osmanlıların Kafkas ellerinin fethi kitabı.

AHISKA TÜRKÇESİYLE ATASÖZLERİ

 Avlu çürür, borc çürümez.  Avi meşeden küsmüş, meşenin heberi yoğ!  Ağlamiyinen gülmağ baciqardaşdur.  Ağantn vari geder, hizmetçinin cani.  Yetim hırsızluğa çığsa ay ilk geceden doğar.  Ağac ekene rehmet oğunur.  Ağac dibinden su içer.  Ağırmiyan baş yastuğ istemez.  Ağır qazan gec qaynar.  Tatli suyi kim içmaz.  Ağzan sığari lukmayi al.  Ağzının aşi degül, yoğsa bene can qoymaz.

 Adamın düşmeni - köti dili, bir de köti qarisi.  Adam adi ile tanınur.  Adli kişi adından qorğar,  Adsız kişi tanrıdan qorğar.  Az idi aruğ-uruğ, biri de geldi tabani çıruğ.  Azan quşun ömri az olur.  Ayağıma yer edem, gör bir sene ne edem.  Ayaxla geden gelür, başla geden gelmez.  Suyu çaydan kızı soydan alacan.  Ay variken, yıldızlara ne minnet.  Ayın on beş güni qaranluğ olsa da, on beş güni aydınluğdur.  Ayıb söyleyenin ayıbını söylerler.  Allah bin dert vermiş, bin bir de derman.  Allah asılsıza düşürtmesin.

51


AHISKA TÜRKÇESİ MASAL-HİKAYE

YETIM OĞLAN -Oy balam, ne geziyersin? Ne ediyersin? Vahtın birinde zamanın ikisinde bir yetim oğlan var idi. Anası yoh babası yoh, sahapsız geziyerdi. O ki yaşi geldi on altı, on sekize, getti bir ağaya dedi ki: -Ağa, ben sene nöker olem, beni nökerlüğa al. Bene yigirmi beş kuruş halal para ver bir yıla.

Konuşdiler. Yetim Oğlan dedi ki: -İhtiyar baba, sen babamın arhadaşiydin. Abu on beş kuruş benim halal paramdur. Buninen bene ne ki gelür, oni getür. Bu güldi. Dedi ki:

Ağa dedi: -Ola oğul, yigirmi beş kuruş bir güne aliyerler, sen bir yıl nöker oliyersin. -Yoh ağa, bene halal para ver de, yigirmi beş kuruş ver. Ağa aldi oğlani getürdi, gendi oğlu kimi yedürdi, içürdi, geydürdi, buna temüz bahdi. Bir yıl ki aradan geçdi, yigirmi beş kuruşi cefinden cıhartti verdi. Gene başha urba-murba geydürdi. Aldi o yigirmi beş kuruşi. Biri on beş kuruş, biri on kuruş. Oğlandur geldi çıhdi, bahdi ki bir degirman işliyer, yol kırağında.

-Ola, ben de aylarinen yıllarinen gediyerim, bu on beş kuruşa ne getürem ki gövlün hoş olsun? Babasının hetrinden geçemedi. Bu hetirden ötüri aldi on beş kuruşi, koydi cefine. Deveyi sürdi, çıhdi, getdi. Bir ay mi beş ay mi? Getdi uzah ellerden al-ver etdi, satacağını satdi, alacağıni aldi, çevürdi geri. Geri gelende bir yabani yere çıhdi. Kafla-katan bir şehre, şennik görmemişler. O şeherde gezerken bahdi ki bir tene çocuh pisik satiyerdi. -Ola balam, bu pisige ne işdiyersin?

Dedi:

- On beş kuruş ağa.

-Ola yavaş, halal para ise aşındi ben buni sınarım.

Yetim Oğlan yadına geldi. Düşündi ki: “O oğlanın on beş kuruşi varidi ya bende, oninan bu pisigi alem.” Aldi pisigi getürdi, kutunun içine koydi, deveye yükledi.

Degirmanın yoharısındaki suyun başına çıhdi. İkisini de burahdi degirmenin suyuna. Altından geldi ki, eger halal paraysa gelür elime, bulurum. On beş kuruş ögüne geldi, on kuruş yoh. On beş kuruşi eline aldi, dedi ki: -Halal param bu imiş benim. Neyse, bu aldi on beş kuruşi geldi, gezdi oyana bu yana. Yetim oğlanın babasi tüccar imiş. Bunun babasının tüccar-bezirgen arhadaşı var imiş. Vahdın birinde o rasgelmiş şeherin içinde.

Geldi çıhdi bir yabani yere. Bahdi ki şennik yaşıyer. Orda bir ağaya misafir oldi. Kafla-katanı yığdi getürdi. Aş ekmek verende her bir köşede bir adam degeneginen duriyer. Sofrayi ki kurdiler, orada bir adam duriyer, burada bir adam turiyer, degenekler ellerinde. Korhti ki, “Ola, bunnar beni mi dögecahlar?” Dedi ki: - Ağa bu nedür? 52


Dedi ki:

- Kardaş alah sıraynan gezdurah.

- Ee, kardaş, bunda ele bir iş var ki, bize etmek yedürmiyer.

Bir put altuni ağaya verip ondan pisigi aldiler. Bu ağa tüccar. Aldi altuni, çuvala doldurdi, deveye yükledi, çekildi getti memleketine.

Bir de bahdi ki bir siçan ondan çıhdi, bir siçan bundan çıhdi. Pisik ahlına geldi. Gendi gendine düşündi ki, “Ola yavaş hele, sırasidür…”

Günlerin bir gününde geldi memleketine. Ama şehrin sınırlarına yahlaşırken dedi ki:

-Get, felen devenin üstünde kuti var, oni al da gel.

“Ola, bu adam bene verdi on beş kuruş, ben buna götüriyerim bir put altun, gelsene yariya bölem, yarısıni ona verem, yarısıni alursa karni mi ağırur…”

Nöker, Buyuhli Efendiyi aldi getürdi (pisigin adını ele koymişler ).

Ele dedi de emedenden oni ele sanci tutdi ki yerbeyer oturdi:

Dedi ki:

-Vay, öliyerim diye bağırmaya başladi tüccar. Bahtı ki olmiyer. Dedi ki: “Yoh, yoh bu altuni işdemem,” kalbini düzeltti. Sanci geçdi. Biraz getdiler: “Ola, heç olmasa üçüni ona verem de birini ben gendime alem.” Gene çok sanci tutdi. Çalındi, yerbeyer düşti. Bahdi ki olmadi, dedi: “Yoh, hepisini götürem de herife verem.” Tövbe etdi. Bilmiyer ki bu halal paradur, çocuh ona bir yil çalışdi. Neyse, geldi çıhdi gendi şeherine. Oğlanı çağırtdurdi. Ona dedi ki:

Nökerine dedi ki:

-Kardaşlar oturun hepiz. Hepisi oturdi ama, dediler ki: -Ola, siçandan biz ekmek yiyamazuh. -Ola kardaş oturun. Oturdiler, kutunun ağzıni açdi, beş altı yaşında böyük kaba pisik, koyerduğinen siçani gördi, ulaşdi oni orda boğdi, ulaşdi buni burda boğdı. Bunnar matlandiler ki: -Ola, bele de iş olur mi? Bu ne birşeyidi? Ağa, ne verem ki buni bene satasın? -Satmam, felendür-filendür, dedi. -Ola, kardaş, sene bir put altun verah, bu Buyuhli efendiyi bize ver. Kövün şennigine haber oldi ki, bir ağa ebele bir pisigi getürmiş de, siçani tutiyer kıriyer, halh rahat etmek yiyer. Herkeş geldi yığıldi:

-Balam, gel, baban zati beninen dost idi, şimdi seninen de dost olduh. Aha senin on beş kuruşun getürdüm. Çıhartdi bir put altun ögüne koydi. Dedi: -Aha, balam, senin on beş kuruşun budur. Oğlandur aldı parayi. Ağa başından geçenleri anlatdi. Oğlan aldi altuni ortadan böldi, yarısıni tüccara verdi, yarısıni gendine aldi. Tüccar aldi. Yetim Oğlan, getdi, bu yarım put altuninen evlendi, zenginleşdi, oğluşah sahabi oldi, başladi yaşamaya. Allah heyirli ömür, gün versin

53


MASAL Bir var imis, bir yoğ imis. Đsliyanin garni toğ imis. Bir adamın üç gızi var imis. Bunnara ögey ana geleyir. Deyer ki, bu gızlari yoğ et buradan. Adam da götüreyir bir guyi açeyir de üçini de oriye goyeyir. Gızlar parmağinen açeyiller ve bir padisahın evine rast geleyiller. Baheyiller ki, ahurda atlara arpa tökinmis yiyeller. Biri gedeyir arpadan getüreyir yiyeler. Bir gün biri gedeyir, bir gün bahsasi gedeyir. Padisah atlarain zayufladığini göreyir, sebebini soreyir. Atlara bahan deyer ki, hasti vezir onda tureyir, gedsün garaulluh etsün. Vezir baheyir ki, bir gız geldi arpayi aleyir. Sen ne edeyirsün diye soreyir. Gız da acuhdim götüreyrin diyeyir. Get onnari de çağur gelsünner diyeyir. Öteki gızlar da geleyiler. Böyigine soreyir ki, sen ne is yapa bilürsün. Böyük gız diyeyir ki, ben ele yemek yaparum ki, padisahın esgeri mesgeri doyar, yarisi de galar. Đkinci gıza da soreyir ki, sen ne is yaparsun. O da deyer ki, sal tohurum, kilim tohurum, sanatum vardur. Oni vezire vereyiller. Kiçik gız çoh gözel imis oni padisah aleyir, soreyir ki, sen ne yaparsun. Ben iki tene altun kekilli çocuh toğarım, diyer. Geleyir gedeyir zaman götüreyiller bunnari yahayeyller, pakliyeller, temüz giydüreyiller. Böyügüne deyeler ki, yemegi yap da esgeri doyiracauh. Ben yapamam diyer. Aldi garuluğa daha nereye yapacah. Sora öbürkine diyer ki, sindi tohi sali ki, saracauh. O da bacısinin söyledügünü tekralliyer. Üçüncüsi de ikicannudir. Deyer ki, simdi altun kekilli çocuhlari toğarum da padisahın ey garisi olurum. Garinin vahti geleyir, gari toğeyir. Ebe

nene gudyanmis. Hasa sizden, hasa hörmetize piti maniklerini getüreyir de garınin yanına buraheyir, altun kekilli çocuhlari bir yasike çaheyir suya buraheyir. Oki de çocuhlar gedeyir gedeyir bir tene neneynen dede degirmançiymisler, çocuhlari de yoğ imis onnarın oraya ulaseyyiller. Neneynen dede bunnari alıb baheyyiller. Bu yanda da gudyan nene piti maniklerini padisaha götüreyir ki, garin bunnari toğdi. Hasa sizden, hasa hörmetize, padisah bir ithana yapeyir, garısini oriye bağliyer. Ben altun kekilli çocuhlar toğacahdum ne oldi bene diye içlenen gari Allaha yarvaleyir: Ey Allah benim yolimi aç, yer yüzini aç ki, çocuhlarım nereye getti. Çocuhlar böyiyeller edeyiller; neneynen dede birini evereyir. Gelin getürecah, gız oğlana senin anan baban kimdir diye soreyir. Oğlan da bilmedügini söyliyer. Anan baban bulursan ben sana gari olurum diyer. Areyiller areyiller, geleyiller padisahın evine. Baheyiller ki, gapideansi bağlidur. Gelin habar yolliyer ki, padisaha söyleyün buni yahasin, paklasin sedire oturtsin ki, ben içerü gireyim. Demeyiler ki, bu gelinidür. Onun dedügüni yapeyiller. Gariyi yahayeller, pakliyeller getüreyiller; o ki de o zaman gelin deyer ki, benim gaynanam budür. Ey de görüseyiller gelininnen, oğlinnen. Sora gedeyir o gudyan neneyi tuteyir padisah da gatırın ayağine bağliyer . Götür get nereye istersin diyer. Gatır da neneyi nere olsa çırpeyir. Ya iste onnar yedi içti yer altına geçti. Biz de yer yüzinde Gezeyruh.

54


AHISKA NİNNİSİ Küknarın dali gurusun Dibine balta vurulsun Benim balam onda gurunsun Nenni de balam nenni. Mesede guzğun, gurd ulusur Hak isine kim garısur Benim balam can çekisür Nenni de balam nenni. Bebegimi çimdürmisim Ağ memeden emdürmisim Besigine gondirmisim Nenni de balam nenni. Bahçada gurdum sallancah Eline verdüm oyuncah Balam ne vahit dil açacah Nenni de balam nenni.

AHISKA TÜRKÇESİ ŞİİR-TÜRKÜ “Bir Gün Olur” Biz bu zulmetler içinden çıkarız bir gün olur; Şarka garba yıldırımlar çakarız bir gün olur.

Dağıstan, Kırım, Kazan’ı; Îran, Tûran, Kaşgar’ı, İttihâdın zinciriyle sıkarız bir gün olur. Bizi boğmak için yurda akan acı selleri, Dînimizin kuvvetiyle tıkarız bir gün olur.

Kara bulutlar içinden parlayıp şimşek atar, Gök gürler, dolular yağar; bakarız bir gün olur.

Türk doğarız, Türk gezeriz, Türk yaşarız dünyada; Devrilen Moskof elinden çıkarız bir gün olur.

Kafkas, Buhâra, Kırım’dan çevrilen hisârları, Vurur millî külünk ile yıkarız bir gün olur.

Der Zülâlî, Volga, Tuna, Ceyhun, Araslar gibi Tuğyân eder deryâlara akarız bir gün olur.

Türkistân’ın güneşinden alırız bir kıvılcım; Cehennem olur cihânı yakarız bir gün olur. Anadol’dan Hindistan’a geçeriz Temür gibi, Himalaya dağlarını çalkarız bir gün olur.

“Poshovlu Âşık Zülâlî 1904 / Âzerbaycan – Şeki”

55


GURBET Dedim gönül sana gitme, Çetin olur yolun gurbet. Hısım akraba bulunmaz, Düzde kalır ölün gurbet. Ataşa yandırma özün, Ah çeker, kan ağlar gözün, Garip yerde geçmez sözün, Kısa eyler dilin gurbet. Sefili oda yandırır, Kim su serper, kim söndürür… Bin günün bire indirir, Ahir büker belin gurbet. Ahıskalı Aşık Sefili

YAKIŞIR MI? Vatana umursuz olmak Bögün bize yakışır mı? Bu işte yorulmak yılmak Deyin, bize yakışır mı? İnsaf edin gelin yola Möhkem verağın kol kola Öz yurdumuz ola ola Sürgün bize yakışır mı? Ey Türkoğlu, ayağa kalk! Vatana satğun mu çıkak Dön geri, öz tarihen bak Satğun bize yakışır mı? Yeter yerimde saymışım Garip adından doymuşum Adımı Yitgin koymuşum Yitgin bize yakışır mı? Yitgin GOMOROL

56


MANİLER

Ağlarım ağlar kimi, Derdim var dağlar kimi, Sürüldüm sürgün oldum Virana bağlar kimi.

Al kaftanin asıli

Ben bir uzun gemisem Tuvara yaslanmisem Degmeyün dolasmayun Ben ki sürgün olmisem.

Hepda gezer küsüli

Garangus gahmıs, nedem Bağdadi asmıs, nedem Biz vatannan ayrulduh Gismetmiz yohmus , nedem.

Ağar geder bu sular

Armut dalda dal yerde Bülbül ötmez her yerde Felek vurdi ayirdi Her birimiz bi yerde.

Koltuğlari poşuli Ben ne dedim o yare

Ay bu sular bu sular

Yar yüzüni yağanmiş Gözel koğar bu sular

Uzun çubuh uzadem Uzun yoli gözedem

Gögde gögerçin ağlar Havada Laçin ağlar Vatan yadıma düsende Basımda saçim ağlar.

Eşin yoh ehbebin yoh Sani kima benzadem

Ay bulutta bulutta Livorum galdi tutta Yarım getti gelmedi Beni goydi umutta. Ha bu benim kır atım Saman yemiyer saman Gelür misin beninan Hayde dedugum zaman

57


KAYNAKÇA

İKRZİOĞLU Fahrettin/Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi/Türk Tarih Kurumu Basım Evi/Ankara/1998 ZEYREK Yunus/Posof’un Çizgileri/Kozan Ofset/İstanbul/2004 BALCI Emine/Ahıska-Posof Ağzından Kelimeler ve Cümleler/ Bizim Ahıska

Dergisi Sayı:36-2014 s.40-44 / Türkiye KUKULOV Tahir&Mevlüt/ Ahıska Türklerinin Sözlüğü/Elm ve Tahsil Yayın Evi/ Bakü/ 2014

ERSÖZ Serpil/AHISKA’DA İKİ BÜYÜK AĞIZ GRUBU: TEREKEME VE YERLİ TÜRK AĞZI/Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 2/4 2013 s. 105-115, TÜRKİYE

TEKİN Talat/ÖLMEZ Mehmet/ Türk Dilleri/Yıldız Dil ve Edebiyat Yayınevi/İstanbul/2003

.

58


59


60


61


62


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.