1.
EDİTÖRDEN
Sait Gülsoy
2.
UNCHARTED: DRAKE’S FORTUNE HİKÂYESİ
Sait Gülsoy
3.
UNCHARTED 2: AMONG THIEVES HİKÂYESİ
Volkan Dinç
4.
UNCHARTED’IN KÖTÜLERİ
Sercan Yüksekdağ
5.
UNCHARTED’IN KADINLARI
Gökhan Türköz
6.
UNCHARTED 3’E ÖN BAKIŞ
Evren Kıraç
7.
UNCHARTED 3 TÜRKÇE DUBLAJ SANATÇILARI
Sercan Yüksekdağ
8.
BASINDAN UNCHARTED 3 DRAKE’S DECEPTION NOTLARI VE PUANLARI OKURLARDAN – EDİTÖRLERDEN UNCHARTED SÖYLEMLERİ
Sait Gülsoy
9.
playstationturk.com ailesi
EDİTÖRDEN… Merhaba sevgili Oyun İstasyonu okuru! Merhaba sevgili www.playstationturk.com takipçisi! Merhaba ey oyun sever! PlayStation konsolunu ve onun oyun piyasasını yakından takip eden bir portal olarak gerek sitemizi, forumumuzu gerekse dergimizi Kasım ayı başında çıkacak olan PS3’e özel ve hem bizler için hem de PS3 için gerçekten özel bir yapım olan Uncharted serisinin yeni oyunu Drake’s Deception ve Uncharted serisine adadık. Siz takipçilerimize Uncharted serisine özel yazılar içeren bir özel sayı sunmak istedik. Yazımıza devam etmeden burada söylemekte fayda var ki Uncharted 3 basın lansmanı Van depremi nedeniyle Sony Türkiye tarafından iptal edildi. Ülkemizin terör ve doğal afetlerin peş peşe gelmesinden ötürü derinden yaralandığı ve yaralarını sarmaya çalıştığı bu dönemde bu kararından ötürü Sony Türkiye’ye teşekkür ediyoruz. İmkânı olan herkesi Van’a depremzedelere yardıma çağırıyoruz. En azından su alıp yollanabileceğine, önümüz kış olması dolayısıyla da kışlık giysi ve battaniye ihtiyacının fazlalığına dikkat çekmek istiyoruz. Uncharted 3 Drake’s Deception oyununu Sony Türkiye bize henüz ulaştırmadığı için kendi incelememize bu dergide yer veremeyeceğiz lakin dünya basınından aldığı notları ve hem yerli hem de dünya basınının oyun hakkındaki tespitlerini bu dergi içinde sizler için derledik. Ayrıca bu özel sayıda Uncharted ile ilk tanışmamıza, Drake ve arkadaşlarıyla nasıl bir konu çerçevesinde tanıştığımıza, ikinci oyunda neler yaptığımıza, ilk iki oyunda hangi düşmanlarla mücadele ettiğimize, yeni oyundan beklentilerimize, Uncharted’da yer alan, alacak olan kadınlara ve Türkçe dublajda görev alan oyuncu kadrosuna ilişkin yazıları umarım keyifle okursunuz. Derginin arka kapağında ise forumumuzda açtığımız başlığa Uncharted serileri ve oyunları ile ilgili yazan editörlerin ve üye arkadaşların yorumlarına yer verdik. Bu çalışmamız tüm oyun severlere armağan olsun. Bu e-dergi projesi Oyun İstasyonu dergisinin bazı imkânsızlıklar nedeniyle basılı yayın organı olarak devam edemediği süreleri telafi edecek şekilde önümüzdeki dönemlerde de sizlerle birlikte olacaktır. Bildiğiniz üzere site kurucumuz ve genel koordinatörü Sayın Burhan Mızrak şu anda vatani görevini yapmaktadır. Kendisinin dönmesiyle birlikte sizlerle yeni projelerde buluşacağımızın sözünü ilk elden veriyorum. Yeni projelerde görüşmek dileğiyle, Kafanızın rahat, keyfinizin oyunda olduğu vakitler dileriz… Oyun İstasyonu Dergisi ve www.playstationturk.com ekibi adına; Sait Gülsoy
UNCHARTED: DRAKE’S FORTUNE HİKÂYESİ Yazan: Sait Gülsoy
Bu özel sayıya vesile olan macera nasıl, ne zaman başlamıştı? Neydi milyonlarca hayranı kendine bağlayan, nicelerine konsol aldıran ve nicelerine harika maceralar vaat eden. 2007 Yılının son çeyreğinde oyun piyasasına Naughty Dog tarafından sunulduğunda piyasayı sallayacak bir büyük yapım olacağı tahmin ediliyor muydu acaba? Sonuçta geldiğimiz noktada, milyonların yeni maceralarını merakla beklediği bir karakter ve seri var artık. Sahi nasıl başlamıştı her şey, ne zaman başlamıştı? Anımsar gibiyim… Elizabeth döneminden bir efsane amiral, kâşif, politikacı ve daha birçok sıfata sahip ve 2 kez evlenmesine rağmen çocuğu olmayan lakin soyadını taşıyan (kardeşlerinin çocuklarından) gelecek nesillere ilham kaynağı olan güçlü bir figürdür Sir Francis Drake. Dünyanın çevresini dolaşan ilk İngiliz olma onurunu da portföyünde taşıyan bu adamın okyanus ortasındaki tabutunun bulunduğu koordinatların işli olduğu bir yüzük ise aile yadigârı olarak nesiller boyunca yeni kuşaklara armağan edilmiş. İşte gerçek hayattan alınan bu efsane adamın torunlarının torunu olan bir karakterin maceralarını anlatıyor Uncharted bize. Sir Francis Drake’in soyundan gelen kahramanımız Nathan Drake ile okyanusun ortasında bir teknede, belgesel çekimi yapan Elana Fisher ile birlikte Sir Francis’in tabutunu çıkardıkları anda tanışıyoruz. Bu anın keyfini çıkartırken bir şekilde yerimizi öğrenen korsanlar saldırıyor üstümüze, küçük bir çatışmaya giriyoruz ama bize pahalıya mal oluyor, teknemiz patlıyor. Patlamadan 3-5sn önce ise kendimizi çatışmayı lehimize çeviren hamleyi, uçağıyla tekne üstünde salvo yapan Victor Sully Sullivan’ın teknesine erişmek için denize atıyoruz. Sullivan Drake’in babacan, sadık eski dostu bu arada. Sir Drake’in günlüğünü elde etmiş ve El-Dorado’nun yerini keşfettiğini düşünmeye başlamış olan kahramanlarımız bu efsanenin peşinden gitmeye karar veriyor.
İlk olarak hazine avına çıkarken yanlarında bir belgeselci, hele de kadın bir belgeselci istemediklerine karar veren ikilimiz Elana’yı ekerek bağrında İnca Medeniyeti ve inşa ettikleri pek çok tapınağı barındıran Güney Amerika Amazonları tarafına seyahat ediyorlar. Ekildiğini yediremeyen Elana ise zekâsını konuşturarak ikilimize tam da işlerin kötüye gittiği bir anda tekrar rastlıyor. Bu öyle bir an ki Amazonun ortasında nehrin dağlık bir yerinde 2.Dünya Savaşı’ndan kalma Nazi denizaltısına rastlayan Drake, Sully’nin yaşı elvermediği için içeri göz atmaya girer. ElDorado için koordinat bilgisini elde eden Drake’i dışarı çıktığında bir sürpriz beklemektedir. Sully kötü ün yapmış arkeolog Gabriel Roman ve adamlarıyla karşılaşır. Sully’nin zamanında onunla iş yapıp borçlandığını öğrenir. İçeriden aldığı haritayı kaptıran Drake bir de beklemediği bir kayıp yaşar (hala oynamayan varsa diye hikâyenin ters köşelerini anlatmayacağım). Bu kaybın ardından yaşanan kaos ortamından kaçarken olanlardan habersiz çekim yapan Elena’ya rastlar ve onu da alıp yoluna denizaltıda öğrendiği koordinatlarda bulunan adaya doğru devam eder. Uçakları adaya inerken parçalanan ikilimiz ayrı düşmüştür. Drake hem Elena’nın paraşütünün düştüğü yeri aramakta hem de ElDorado’ya ya da Sir Drake’e ilişkin ne bulabileceğini aramaktadır. Roman ve adamlarının hep bir adım arkasında olmayı başaran ikilimiz, kendi canlarını da kurtarmayı, birbirlerini gözetmeyi macera boyunca sürdürecektirler. Bir ara hazine avcısı korsan Eddy Raja’ya yakayı kaptıran Drake yardım isteğini geri çevirdiği için atıldığı hücreden Elena’nın yardımıyla kurtulacaktır. Geçilen tüneller, yapılar ve mahzenlerde bölgenin el değmemiş olmadığını öğrenir ikilimiz Sir Drake tarafından duvara bırakılan bir mesajla. İşin içinde hem Nazi’ler hem de yüzyıllar öncesinin İspanyolları vardır. Bir kedi fare oyunu daha başlar ardından, hikâye bizi bir iki kere daha ters köşe yapar bu arada. Mağaranın birinde tabutunda olmayan Sir Francis Drake’in cesedine rastlarlar lakin bu Nathan Drake için moral bozucu bir izlenim olur. Sir Francis Drake’in El-Dorado’yu hiç bulamadığını, gereksiz yere ün yaptığını düşünür ve boynuna kolye olarak astığı aile yadigârı yüzüğü iskeletin yanına bırakır – ve Elena çaktırmadan alır… Bu noktadan sonra hikâye, geçmiş ve insanlıkla ilgili fikirler sarpa sarmaya başlar. Heykelin yeri bulunur, etraftaki yaratıklardan heykeli taşımak için bölgeye gelen bir denizaltına kaçılır lakin çözüm olmaz. Elena rehin düşer, bu arada heykelin lanetli olduğu keşfedilir. Sir Francis Drake’de bunu keşfetmiştir aslında ama insanlık açgözlülüğünü
göstermiş, heykel de buna lanetiyle cevap vermiştir. Oyunun sonunu, hikâyenin nasıl bittiğini ben bu yazımda anlatmayacağım ama Drake gibi bazı hazine avcılarının insanı duygularının körelmediğini gösteren bir macera sizleri bekliyor demekten de geri kalmayayım…
Her şeyi anlatmadım ilk oyuna ilişkin ama her şey böyle başlamıştı işte. Aradan tam dört yıl geçti ve şimdi Arap çöllerindeki maceramızı bekliyoruz. İlk oyunda Amazonların yeşilliğini ve maviliğini görmüştük. Barındırdığı medeniyetlerin inşa ettiği yapılara hayran kalmıştık. Okyanusun ortasında efsanevi bir şehrin, bir heykelin peşinden gitmiş ve oradaki kiliseye, yer altı geçitlerine ve çevre tasarımlarına hayran kalmıştık. İkinci oyunda İstanbul’dan Tibet ve Nepel’e bir koşuşturma içindeydik. Şimdi ise Londra’dan Arap çöllerine seyahatimiz var… Biletinizi alın, bu macerayı kaçırmayın.
UNCHARTED 2: AMONG THIEVES HİKÂYESİ Yazan: Volkan Dinç
Oyun boyunca… O sahne gelene kadar… Among Thieves isminin sadece Drake‟in hırsız arkadaşları olmasıyla ilgili olduğunu düşünmüştüm ama o sahne gelip de Drake, Chloe‟yi kurtarmak için sevdiğine „Gitmem lazım, anla beni‟ dediğinde Elena‟nın verdiği cevap oyunun ismini tam anlamıyla yerleştirmişti yerine: “Honor among thieves ha?” Yani Türkçe altyazıyla verirsek; ”Hırsızların arasındaki onur öyle mi?” gibi çevirirsek sanırım olur. Hikâye Ben size kısaca hikâyeden bahsedeceğim sevgili okur. Uncharted 2‟de (Uc2) hikâye Marco Polo etrafında, dünyanın dört bir yanında dönüyordu. Marco Polo 1254‟de doğup, 1324‟te ölmüş bir gezgin. Avrupalıları Asya‟ya ve Çin‟e tanıtmıştır. Gezileri, yaptıkları, gördükleri bir kitapta toplanmıştır. İşte Uc2‟nin hikâyesi de Marco Polo‟nun yaşadıklarına binaen söylediği bir sözle açılıyordu: "I did not tell half of what I saw, for I knew I would not be believed." Yani; “Gördüklerimin yarısını, bana inanılmayacağını bildiğim için anlatmadım.” Marco Polo Moğol İmparatorluğu‟nda harcadığı yirmi seneden sonra, on dört gemi ve yaklaşık altı yüz yolcu ile oradan ayrılır. Ama bir buçuk sene sonra İran‟a vardığında, sadece tek bir gemi ve on sekiz yolcu bulunmaktaydı. Marco Polo geriye kalan gemilere ve yolculara ne olduğunu asla anlatmadı. Hikâye Latincesiyle biraz „in medias res‟ yani “olan biten şeylerin ortasında” başlıyor. Yani kısaca hikâyeye balıklama dalıyoruz. Yaralı Nathan Drake bir trende tırmana tırmana yukarıya çıkıp canını kurtarmaya çalışıyor. Daha sonra hikâyenin devamında öğrendik ki Drake‟in arkadaşı Harry Flynn ve eski kız arkadaşı Chloe Frazer ondan İstanbul‟daki bir müzeden bir gaz lambası çalmasını istiyor. Nate Drake lambanın içinde kendilerini Marco Polo‟nun kayıp hazinesine götürebilecek ipuçları olduğunu öğrenince işi kabul ediyor. Harry ve Drake lambayı alıyor ve içinden çıkan harita mistik ve efsanevi şehir Shambhala ve kayıp gemilerin yeri ile ilgili bilgiler içeriyor. Fakat tam o sırada Flynn, Drake‟e tabir-i caizse “kazık atıyor” ve onun polisler tarafından yakalanıp üç ay hapis
yatmasına sebep oluyor. Sözde bu “satış” ile ilgili hiç bir bilgisi olmayan Chloe ise, Drake‟in arkadaşı Victor Sully Sullivan‟dan yardım istiyor ve Drake‟i dışarı çıkartıyorlar. Nate ve Sully Flynn‟i takip edip Flynn‟in patronu olan Zoran Lazarevic‟e ulaşıyorlar. Daha doğrusu onun varlığının bilgisine ulaşıyorlar. Chloe‟nin yardımıyla Zoran Lazarevic‟in kampına giriyorlar ve gemilerin asla aradıkları şeyi yani Cintamani Stone denen taşı barındırmadığını öğreniyorlar. Burada keşfettikleri bir mezarda Marco Polo‟dan bir mektup, ölü yolcular ve bir ipucu buluyorlar. İpucuna göre sonraki adım, Nepal‟deki bir tapınak. Bu sırada mezarı Flynn ve adamları basıyor fakat Nate ve Sully bir nehire atlayarak kaçıyorlar. Sully bu işin yaşı için çok riskli olduğunu düşünüp işten vazgeçince, Nate ve Chloe Nepal‟e gidip bu tapınağı aramaya başlıyorlar ve görüyorlar ki Lazarevic‟in adamları da onlarla aynı şeyin peşinde. İşte buralarda Chloe ile beraber meşhur helikopter sahnelerini, yıkılan binaları yaşıyoruz ve Uncharted‟ı Uncharted yapan şeyi görüyoruz.
Tapınağa giden yolda ikilimiz, Elana Fisher ve onun kameramanına rastlıyorlar. Amaçları Lazarevic‟i takip edip, tüm dünya tarafından öldü diye bilinen bu adamın sahtekârlığını kanıtlamak. Dördü beraber tapınağa ulaşıyor ve taşın ve Shambhala‟nın Himalaya‟larda olduğunu öğreniyor. Tapınaktan ayrılmak üzerelerken kameraman Jeff, Lazarevic‟in adamlarından biri tarafından vuruluyor. Chloe Jeff‟i bırakıp kaçmaları gerektiğinde ısrar etmesine rağmen, grup kaçmıyor ve yakalanıyor. Bu sırada ortalığın karışması ile Chloe silahını çekiyor ve Elana ile Nate tren istasyonuna kaçmayı başarıyor. Yeni ikili bir tren ile Lazarevic‟in adamlarının olduğu trene yetişiyor ve Nate trene atlayıp, trende Chloe‟yi buluyor. Fakat Chloe‟yi Elana ile kaçmayı tercih ettiği için kızgın buluyor. İkili tartışırken Flynn içeri giriyor ve Nate‟i oyunun başında gördüğümüz yaraya sebep olacak şekilde vuruyor. Nate çaresiz olarak kendini kurtarmak ve korumak amaçlı propan tanklarına
ateş ediyor ve trenin kendi olduğu bölümünü uçuruma gönderiyor ve oyun başladığı yere dönüyor. Açıkçası ben böyle bir tarafı ayrı, bir başka tarafı da ap ayrı oynayan (insanlara değil tabi de) oyunlara bayılıyorum. Oyunumuz başladığı yere dönünce, tırmandığımız trenin ardından bir kar fırtınasına giriyoruz ve bilincimizi kaybediyoruz. Gözümüzü açtığımıza bir Tibet köyünde buluyoruz kendimizi. Burda Elena‟ya tekrar kavuşuyoruz ve bir Karl Schäfe isimli bir Alman ile tanıştırılıyoruz. Nate‟in trende elde ettiği bir artefakt (evet artifact dilimize okunuşuyla geçmiş durumda, en azından biyo terimlerde; tam Türkçe istiyorsanız “ilişik nesne” diye çevirebiliriz sanırsam) olan Phurba‟yı inceleyen Alman bunun Shambhala‟yı bulmak yolunca anahtar olduğunu söylüyor. Fakat Nate son yaşadıklarından sonra her şeyden vazgeçmiş bir halde, artık konuyla daha fazla ilgilenmediğini belirtiyor. Bunun üstüne Karl Schäfe onu ve köyün lideri Tenzin‟i, Karl Schäfe‟in keşif gezisindeki grubunda kalan adamları bulmaya gönderiyor. Karl Schäfe ve grubunun amacı ise Nate ile aynı. Tek farkla ki, onlar Cintamani Taşı‟nı ve Shambhala‟yı yetmiş sene önce aramışlar fakat harcadıkları çaba sonuç vermemiş. Bazı mağaralardan geçtikten sonra ve bazı Yeti benzeri yaratıklarla savaştıktan sonra bir tapınağa varıyor son model ikilimiz (son modelden kastım bu yazıdaki “ikili” çiftinin çok değişmiş olmasına binaen ve son ikilinin Nate ve Tenzin olmasından dolayı, yani matematiksel olarak şimdilik dördün ikilisi şeklinde). Nate ve Tenzin, Schäfe‟nin grubunun SS subayları olduğunu görüyor burada. Bu subayların görevi Ahnenerbe üzerineydi [Naziler ve İkinci Dünya Savaşı bilgim kısıtlıdır. Sadece ilki çok tutunca ikincinin yapıldığını biliyorum -tüm tarihe selam olsun-] Ahnenerbe görevleri Kara Büyü gibi şeylere merak salan Nazi‟lerin eski tarihin bilgilerini araştırmak amaçlı kurduğu grupların çıktığı keşif gezileridir ve ikilimiz (Nate ve Tenzin) burada öğrenir ki Schäfe grubunu kendi öldürmüştür. Amacı dünyayı taşın gücünden korumaktır! İkilimiz köye dönünce Lazarevic‟in adamlarının köye saldırdığını görürler. Köydeki tüm düşmanlar öldürüldükten sonra “Elena ve Nate”, Schäfe‟in phurba ile birlikte kaçırıldığını öğrenir. Son “ikilimiz” yolda Lazarevic‟in konvoyuna saldırır ve Schäfe‟yi yaralı halde bulurlar. Schäfe son
nefesinde Nate‟e Cintamani Taşı‟nı yok etmesini salık verir, tavsiye eder. Elena ve Nate phurba‟yı kullanarak konvoyu takip ettikleri yolun sonunda ulaştıkları manastırın altındaki gizli şehir Shambhala‟yı keşfeder. Fakat Lazarevic burada onları sıkıştırır ve Nate‟i kapıyı açması için zorlar. Kapılar açıldığı anda şehrin bekçileri olan canavarlar bütün herkese saldırmaya başlar. Sonradan anlaşılır ki bunlar aslında Shambhala‟nın İnsan Koruyucularıdır. Cintamani Taşı‟nden güç alıp insan gibi giyinmektedirler ki şehre girenleri korkutup kaçırsınlar. Lazarevic Elena ve Nate‟i öldürmek üzereyken gelen son “koruyucu” saldırısı onların ve Chloe‟nin kaçmasına yardımcı olur. Merkezdeki tapınağın tepesine ulaştıklarında Nate görür ki Cintamani aslında bir Yaşam Ağacı‟dır. Shambhala‟nın gerçek değeri Yaşam Ağaç‟ının mavi özünden içen kişiye neredeyse “yenilmezlik” gücü kazandırmasıdır. Grup Lazarevic‟in peşinden gitmek üzereyken elinde bir el bombasıyla gelen Flynn kendi ölümünü göze alarak grubu da öldürmek ister fakat sadece Elena‟yı ciddi şekilde yaralar. Nate Lazarevic‟in peşinden Elena‟yı Chloe‟ye emanet ederek gider ve Lazarevic‟i Ağaç‟ın özünden içerken bulur. Uzun ve zorlu bir mücadele sonunda Lazarevic‟i yenen Nate onu orda Koruyucular tarafından öldürülmek üzere bırakır ve Elena ile Chloe‟nin yanına döner. Oyun sonlarına yaklaşırken Nate‟in kendine geldiği köyde buluruz tekrar kendimizi. Buraca Chloe Nate‟e Elena‟yı sevip sevmediğini sorar ve Nate de sevmiyorum demez. Bu sırada Chloe‟yi Sully, Nate‟in yanına getirir ve Sully ortamdan uzaklaşan Chloe‟nin peşinden gider. Elena ve Nate Schäfe‟ın mezarına saygılarını sunduktan sonra öpüşerek, güneşin batışını izlerler. MEKÂNLAR Alttaki yazıda geçen yerler ve kişiler tamamen hayal ürünü değildir. Ama alttaki yazı, üstteki gibi objektif de değildir. Ben bir oyunda en çok hikâyeyi severim. Grafiği de severim, oynanışı da severim. Ama en çok hikâyeyi severim ve o hikâyenin bize sunumunu severim. Nedir bu sunum? Atmosfer, müzik, karakterler ve ara videolar. BioShock en „sağlam‟ hikâyeli oyundur. Neden? Andrew Ryan, Atlas, Rapture ve hikâye dörtlüsünden dolayı. Uncharted yeni nesil
bunu dünyanın geçmiş uygarlıklarından, medeniyetlerinden kalan şeylerin peşinde koşarak yapar. İşte bizim ilgimizi çeken kısım da budur zaten. Hazineler peşinde koşmak, hiç bilinmemiş, görülmemiş yerleri görmek. Evimizden çıkıp böyle yerlerde tatil yapıp kendi gözlerimizle görmek imkânımız yokken bunları bir oyunda, süpersonik grafikler ile görmek... Ve bunlar bir de Nathan Drake gibi bir karakterle birleşince, doğal olarak Uncharted da bizim kalbimizle birleşiyor. Neydi bu mekânlardan bazıları Among Thieves’te? İstanbul... Bana göre iki Uncharted oyunundaki en gereksiz bölümdü. Böyle saçma bir hırsızlık yoktu. Ama güzel İstanbul’umuzu öyle görünce ekranlarımızda sere serpe sevinmedik mi? Çok sevindik. Himalayalar... Tibet’in karlarla kaplı beyaz dağlarında güneşin doğduğu ufak ve sakin bir köyde gözlerimizi açınca Drake olarak, köyde yürüyüp sağa sola bakmayı sevmedik mi? Bayıldık. Nepal’de peşimizden helikopter kovalarken kaçmayı, yıkılan binalarda atlayıp zıplamayı sevmedik mi? Ortadaki kendi canımızmış gibi heyecanlandık hem de. Bulduğumuz tapınakta ilerlemeyi, iki adımda bir durup oymaları, süsleri, kabartmaları, eski medeniyetlerden kalma eşyaları incelemeyi büyük bir hayranlıkla yapmadık mı? Peki ya Uncharted’ın her iki oyunun da yeşillerine ne demeli? Böylesine muazzam bir grafik, mistik öğelerle birleşip merak uyandırmaz da ne uyandırır sorarım size sevgili okur. Peki ya üstümüze devrilmek üzere olan trenden son anda köprüye girerek kurtulmamız... İşte tüm bu mekânlar, sunum, Nate’in espirileri ve tepkileri ve hikâyedeki merak uyandırıcı unsurlardır Uncharted’ı Uc yapan. Uc’yi ve Nathan Drake’i seven herkesi seviyoruz. Ve sevenlerine gönderiyoruz: “Oh Crap!”
UNCHARTED’IN KÖTÜLERİ Yazan: Sercan Yüksekdağ
Hepimizi mest eden bir Naughty Dog yapımı, Sony PS3’e özgü (exclusive) oyun serilerinden biri olan Uncharted... Milyonlarca kopyası satan, Uncharted Drakes Fortune ve Uncharted Among Thieves oyunlarının bugüne kadar sayısız incelemesi, haberi ve hikâyesi yazılmıştır gerek internet gerek basılı medya üzerinde. Biz, bu yazımızda Oyun İstasyonu olarak farklı bir pencereyi aralamak istedik. Oyunların sevilmeyen, nefret edilesi, oyuncuların öldürmek istedikleri karakterler olan kötüleri yazmak istedik. Uncharted 3’ün çıkmasına sayılı günler kala, üstesinden geldiğimiz karakterleri tekrar hatırlayalım ve sizlere de anımsatalım istedik. Ne dersiniz, sırasıyla ilk oyundan başlayarak eski düşmanlarımıza kısa kısa bir göz atalım mı? Hadi bakalım! Bölüm 1
Uncharted Drakes Fortune Kötüleri Atoq Navarro: Gözlerinden bile ne şerefsiz, sinsi biri olduğu anlaşılıyor. Bunu tasarlayan arkadaşın ellerine sağlık yani, bir kötü yüzüne bakıldığında kendini ancak bu kadar belli eder. Askeri düzeyde son derece iyi eğitim almış, Güney Amerikalı paralı askerlerin başında yer alan, aynı zamanda arkeolog olan ilginç bir karakter. İlk oyunda peşinde olduğumuz EL DORADO heykelinin, Navarro da peşindedir. Tabii ki bu mücadeleyi biz kazanıyoruz ki, Uncharted 2 ve 3 olsun değil mi? Navarro ve Nathan Drake in son sahnesini oyuncular hatırlayacaktır, gemide kıyasıya bir mücadele içerisine giriyoruz ve Navarro otomatik tüfekle cakasını atarken bir fırsatını bulup yaklaşıyor, ağzını burnunu kırıyoruz. Büyük mücadele sürerken gelen Helikopteri unutmayalım, sesi kulağımızı tırmalıyor, Ancak
sonra ne olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Okyanusun dibini boylayan, yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz ki, umurumuzda değil, Navarro’ya elveda çakıyoruz. Gabriel Roman: Bu herifin karakter modellemesi de, kötü olduğunu ele vermiyor değil. Ancak yine de Navarro kadar pis bir profili yok. Roman da, bir hazine avcısı ancak, bizim gibi eli yüzü düzgün değil, itici ve sevimsiz. Silahlı ve acımasız, ayrıca Navarro’yu başımıza musallat eden de işte bu şerefsiz. Elli-altmış yaşlarında görünen, 38’lik tabanca taşıyan, konuşmaları ve ten rengine bakıldığında Avrupalı olduğunu sandığımız bir karakter. Gerçi bu kötüye çok salladık ama sevgili dostumuz Sullivan’ın da kusuru yok değil. Biz, oyun ilerledikçe Sullivan’ın bu şerefsizle daha önce bir anlaşma yaptığını anlıyoruz. Hatta bir ara Sullivan’ın bizi sattığını bile düşündük ama neyse ki dostumuz sadık bir dostmuş, yanıldığımızı anladık. Roman’ın ölümüne gelelim. EL DORADO mumya heykelinin açılmasıyla gelen toz, Roman’ı öksürte öksürte, adamı Navarro’nun pis pis gülümsemesi sırasında yok eder. Eddy Raja: Alın size bir başka şerefsiz daha... Yahu Navarro’dan beter bir profil, kem gözler, iğrenç bir küpe ve kulak tırmalayan bir ses tonu... Endonezyalı bir çetenin lideri konumunda. Gabriel Roman ve Navarro ile ittifak kurdu. Tabiki Eddy de, diğer ikisi gibi amaç için araç kullanıyordu. İkisini diskalifiye edecekti ama ilk kendisi diskalifiye oldu. Neyse konumuza dönelim gönül bağı kurduğumuz Elena hücrenin demirlerine kancayı geçirir ve Jeep’le duvarı yok eder. Sonra da aksiyon dolu sahneler başlar. Jeep in üzerinde müthiş bir kovalamaca... Gerisi spoiler diyeceğim ama gerçi her şeyi anlattık daha ne olsun... Eddy, mağarada iğrenç ötesi yaratıklardan biri tarafından ısırılır ve derin mağarada bulunan solucan deliklerinden birine çığlıklar atarak yuvarlanır. Bu pis herifin, Uncharted 2 de görüldüğünü hatırlatalım da ölmediğini belirtmiş olalım.
Korsanlar: Eddy Raja’ nın, en az onun kadar şerefsiz adamları işte... Descendants: Oyunda bu yaratıklara hakikaten sinir olmuştum. İğrenç suratları, hızları ve kulak tırmalayan sesleri beni ifrit etmişti. Oyunun belki de en çok yoran yeri bu yaratıklarla boğuştuğumuz bölümlerdi. Umarım başka bir macerada karşılaşmayız.
Bölüm 2
Uncharted Among Thieves Kötüleri Harry Flynn: Eli yüzü düzgün, boylu poslu, temiz yüzlü, atletik ve aynen kahramanımız Drake gibi bir hazine avcısı. Dostumuz Drake'i, Moğol topraklarında, bir sahil kasabasının barında, Marco Polo’nun kayıp hazinesini bulmak için ikna ettiğini hatırlayacaksınız. Tabii ki, önce İstanbul Müzesi'ne uğrayıp bir kriptoyu almamız gerekliydi. Yani Drake ve Flynn olarak bir takım olmuştuk artık Sonrasında ihanete uğradık Flynn, bizi sattı ve hapse atıldık. Yaklaşık 3 aylık mahpustan sonra, dostumuz Sullivan ve Chloe yardımlarıyla, hapishane maceramız sona erdi. Biz yani Drake, Chloe ve Sullivan üçlüsü olarak, hazineyi kendi çabalarımızla aramaya koyulduk ki, Flynn de birazdan adı geçecek olan Lazareviç' le birlikte aynı hazineyi aramaya başladı. Bu aramalar sonucu, izleri takip ede ede kendimizi bir anda Tibet ve sonrasında Nepal de buluverdik. Lazareviç ve Flynn’den hep bir adım öndeydik ancak, onlar daha kötü ve daha acımasız oldukları için, yakıp yıkıp aradaki farkı kapatıyorlardı. Kötüler ya işte, ilahi adalet işliyor ve tek tek aramızdan ayrılıyorlardı. Hemen Flynn’in ölümüne gelelim. Detayları, oynamayan yazmayacağım Ancak, ölümü hiç de iyi olmuyor. El bombasına selam...
arkadaşlar
için
Teğmen Draza: Lazareviç şerefsizinin ön ismine yazdığımız gibi, teğmeni oluyor kendileri. Irkçı yaklaşmamak için zenci değil siyahi bir düşman diye yazalım Draza için. Oyunda 11. bölümde karşımıza çıkıyor Draza. Helikopter ve tren bölümlerinde kapışıyoruz onunla. Çok güçlü ve mücadeleden kaçmadığını görüyoruz. Yağdırdığımız mermiler bile çare olmaz. Bir ara kahramanımız Nathan Drake’i öldürme şansını bile yakalar. Ancak güzel partnerimiz Chloe tarafından vurulur ve oynayan arkadaşlar hatırlayacaktır, trende büyük bir patlama olur ve büyük ihtimalle o patlama Draza’nın sonu olur. Geldik kötülerin babasına….
Zoran Lazareviç: Karakter tasarımcılarına hayranım. Bir adamın kötü olduğunu ancak onların çalışmasıyla yüzlerinden okuyabiliriz. Lazareviç, Sırp kökenli bir savaş suçlusudur. Eski bir Sovyet subayıyken, Sovyetler dağıldıktan sonra, silah tüccarlığı ve terör eylemleri organizasyonları yaptı. Yani anlayacağınız ortalığı karıştırıp, silah satarak zengin oldu şerefsiz. Yüzünün sağ bölümüne dikkat ederseniz yanıkları göreceksiniz ki bu izler Yugoslavya’daki savaştan kalma Nato bombardımanının izidir. Sağ kolunda da aynı yanıklardan vardır. Artık Lazareviç de hazine avcısı olmuş, Draza ve Flynn’i de yanına alarak ve hatta paralı askerlerden kurulu bir ordu kurarak yola koyulur. Hazine peşinde olduğu yansıtılsa da asıl hedefi, Yaşam Ağacı’dır. Yüzündeki ve kolundaki yanıklardan olsa gerek, Lazareviç bu ağacın peşini bırakmamaktadır. Tabi bu uzun serüvende iyiyi temsil eden dostlarımızla sık sık karşılaşır ve acımasızca davranır. Nihayetinde her zaman ki gibi iyiler kazanır. Oyunun son savaşında, karşılaştığımız Lazareviç'i inanılmaz bir mücadele ile hırpalıyoruz. Hem mermiler yağdırıyor hem de kaçıyoruz. Çünkü Yaşam Ağacının da etkisiyle düşmanımız çok güçlü. Olduğumuz yerde kalırsak, hareket etmezsek anında öldürüyor bizi. Ancak sonu kötü oluyor. Kimlere yem olduğunu oynayanlar biliyor, oynamayanların da iştahını kapatmayalım. Ama Allah var, herifi mahvediyorlar be!.. Lazareviç’in Askerleri: Aynen Lazareviç’in kıyafetlerinde olduğu gibi, adeta üzerlerinde cephanelik taşıyorlar. Bombalar, tüfekler, bıçaklar. Sanki gerçek bir ordu gibiler. Ancak patronları ne ki, onlar ne olsun… Gardiyanlar: Harbiden de tehlikeliler. Ölmek nedir bilmiyorlar. İşin garip tarafı iyiyi kötüyü ayırmıyorlar kim varsa saldırıyorlar. Yani bizim iyi olmamız onların umurunda bile değil. Herkese saldırıyorlar. Tek dertleri Yaşam Ağacı denen büyülü ağacı korumak. O nedenle onlar için herkes düşman. Yine de bunların da üstesinden geldik evelallah... Gerçi mücadeleden sonra şehir, resmen toz olup gidiyor ama ne yapalım her maceranın sonu var. Bu güzel macera da, Uncharted sevenleri mutlu ediyor ve 3.oyun için büyük bir beklenti oluşmasına sebep oluyor. Bekliyoruz, günleri saya saya…
UNCHARTED’IN KADINLARI Yazan: Gökhan Türköz
Kadınlar… Onlarsız bir dünya düşünebilir misiniz? Hayır dediğinizi duyar gibiyim. Naughty Dog ekibi de sizinle aynı fikirde olacak ki, Uncharted’ın ilk ve ikinci macerasında bize 2 hanım eşlik etti hatırladığınız gibi. Şimdi nefeslerimizi tuttuk ve serinin yeni oyunu olan Uncharted3: Drake’s Deception’ı bekliyoruz. Ve üçüncü maceramızda, üçüncü bir hanım da dâhil oluyor serüvenimize. Maceramız boyunca bize bu üç bayan eşlik edecek. Bu hanımlardan 2 tanesine aşinayız. Şimdi onları biraz daha yakından tanıyalım. Elena Fisher
Elena Fisher, Uncharted’ın ve tabii ki Nathan’ın vazgeçilmezlerinden. Serinin ilk iki oyununda yer alan Elena, üçüncü macerada da yine Nathan’ın yanında olacak. Elena Fisher’ı, Emily Rose seslendiriyor. Kendisi aynı zamanda Elena karakterinin motioncapture aktristi. Oyunun Türkçe versiyonunda ise seslendirmeyi ünlü oyuncu Ceyda Düvenci’nin yapacağı duyurulmuştu. Elena, Profesyonel bir gazetecidir. Amerikalı olan Elena’nın uzmanlık alanı belgesellerken sonrasında araştırmacı haber gazeteciliğine terfi ediyor. Serinin ilk oyununda Elena, bulduğu arkeolojik kalıntılarla ilgili bir belgesel çekmek için Drake ile yolculuğa çıkıyor. Nathan Drake boynunda nesilden nesile geçen bir yüzük taşıyor. Bu yüzükte Sir Francis Drake’in tabutunun yer aldığı koordinatlar yer alıyor. İşte Elena’nın görevi, bu tabut
okyanusun derinliklerinden çıkartılırken olanı biteni kameraya almak. Bu arada Elena duygusal bir hanım olmasana rağmen, savaş ve silah konusunda en az Drake kadar yetenekli. Nathan’a ve Elena’ya korsanlar saldırdıktan ve Nathan onların hepsini bir güzel patakladıktan sonra, Elena’yı öylece bırakıp El Dorado’nun kayıp hazinesini bulmak üzere Victor Sullivan ile yola çıkıyor. Nathan Drake’in tüm çabalarına rağmen Elena onunla tekrar biraraya gelmenin yolunu buluyor. Heykelin lanetli olduğunu öğrenen Drake, Gabriel Roman’ı durdurup Elana’yı da bu süreçte korumak için elinden geleni yapıyor. Bunu başardıktan sonra, Elena, Drake, ve Sullivan küçük sandık ve kutulara koyulmuş hazinelerle dolu bir gemiye ulaşıyorlar. Uncharted 2: Among Thieves de ise Elena, Nepal’den geçerken Nathan’a rastlıyor. Elena karşımıza araştırmacı gazeteciliğe terfi etmiş olarak çıkıyor. Kameraman Jeffi’i de yanına alan Elena, savaş suçlusu olan ve Birleşmiş Milletler’in öldüğünü deklare ettiği Lazarevic’in hala hayatta olduğunu kanıtlamanın peşine düşüyor. Lazarevic kameramanı infaz edince Elena, Drake ile kaçmaya karar veriyor. Kendisini mecburen Drake’in zorlu ve yıpratıcı mücadelesinin içinde bulan Elena nerdeyse hayatından oluyordu ama ikinci oyunun sonunda işleri yoluna koyan kahramanımız Drake Tibet’in karla kaplı dağlarının eteğindeki bir kasabada Elana’nın gönlünü almayı biliyor. Chloe Frazer Chloe Frazer, serinin ikinci oyunu olan Uncharted 2: Among Thieves’de karşımıza çıkıyor. Chloe’yu Claudia Black seslendiriyor ve üçüncü oyun olan Uncharted 3: Drake's Deception’da da Chole Frazer yine yer alacak. Chole’nin Türkçe seslendirmesini ise bir diğer ünlü oyuncu Dolunay Soysert’in yapacağı duyurulmuştu. Avustralyalı olan Chloe ikili oynayan bir ajandır. Aynı zamanda hazine avcısı ve profesyonel bir hırsızdır kendisi. Chloe, Elena’ya göre daha havalı ve dominant karakterli diyebiliriz. Kendine oldukça güvenen Chloe
aklına eseni yapan bir kadın. Chloe çekici olduğu kadar cesur da. Tıpkı Elena gibi o da Drake’e iyi bir silah arkadaşı oluyor. Biz Chloe ile serinin ikinci oyununda tanıştık ama Chloe ve Drake’in tanışıklığı uzun yıllar öncesine dayanıyor. Drake ile Chloe’nun bir zamanlar ilişkileri varmış ama sonrasında Drake ondan ayrılmış. İkinci oyunda anlıyoruz ki ilişkileri bitmesine rağmen hala birbirlerine karşı hisleri bitmiş değil. Drake’ten ayrıldıktan sonra Chloe bir süre Flynn ile birlikte oluyor. Sonrasında çift, bir iş için Drake’e ortaklık teklif ediyorlar. Uncharted 2: Among Thieves’de Frazer, Drake ve Flynn’in ortaklaşa giriştiği macera ise bir Türk müzesinde yer alan efsanevi bir gaz lambasını çalmaktır. Ancak Flynn anlaşmayı bozar ve Drake’e ihanet eder. Flynn’den beklemediği bir ihanete uğrayan Drake hapishaneyi boylar. Drake’i buradan çıkarma görevini Chloe Frazer üstleniyor. Daha sonra Chloe, Shambhala’da yer alan ve ölümsüzlüğün kaynağı olarak bilinen Cintamani Taşına ulaşmak için Flynn ve Lazarevic ile yola çıkar. Tüm bu ikii oyununa karşın kalbindeki iyiliğin ağır bastığını söyleyebiliriz sanırım. Katherine Marlowe Katherine Marlowe ile henüz tanışmadık. Serinin son oyununda karşımıza çıkıcak olan Katherine Hanım, baş düşmanımız olacak. Katherine Marlowe karakterini Rosalind Ayres seslendiriyor. Türkçe seslendirmesini ise deneyimli oyuncu Betül Arım’ın yapacağı duyurulmuştu. Katherine Marlowe’un kökleri 400 yıllık maziye, I. Elizabeth ve sarayına kadar dayanıyor. Kendisi aynı zamanda yüzyıllardır var olan gizli bir örgütün soğukkanlı lideri. Uzun zamandır Nathan ile Sir Francis Drake’in yüzüğü için rekabette. Hem Drake hem de Marlowe bu yüzükte hak sahibi olduklarını düşünüyorlar. Marlowe, Drake’den çok daha katı ve duygusuz. İstediğini almak ve karşısında kim varsa etkisiz hale getirmek için hem psikolojik hem de fiziksel olarak gerekli tüm mücadeleyi gösterebilen bir karakterde. Onun en etkili silahı; korku. Marlowe aynı zamanda bu gizli örgütte yer alan iyi eğitilmiş ajanların da lideri. Üstelik bu ajanlar Nathan ve Sullivan’ın daha önce mücadele ettiği ve çatıştığı kiralık askerlerden çok daha etkili ve güçlü. Bu güçlü kadınla tanıştığımız için mutlu olacak mıyız acaba? Göreceğiz…
UNCHARTED 3’E ÖN BAKIŞ Yazan: Evren Kıraç
Takvimler 4 yıl öncesini, 2007 yılını gösterirken, ünlü PlayStation klasiklerinden olan Uncharted serisinin ilk oyunu piyasaya sürülmüş ve yüzlerimizi güldürmüştü. O dönemde Uncharted’ı kısa zamanda bir klasik yapan, sadece oyunun inanılmaz grafikleri ve epik macerası değil, aynı zamanda oyunun genel konsepti, kurguladığı hikâye ve eğlenceli mekanikleri de kısa zamanda hatırı sayılır bir hayran kitlesi oluşturmasına vesile olmuştu. Aradan iki yıl geçmişti ki El- Dorado yollarından çıkıp Shambala’ya doğru açılan, ilk oyunun yarattığı etkiyi resmen katlayan bir klasik daha devam oyunu niteliğinde sürüldü piyasaya. Ancak firmanın Uncharted serisini tam bir üçleme olarak değil de, birbirlerine benzer farklı hikâyeler anlatan bir macera – aksiyon serisi yapmaya çalışmaları, her bir yeni oyun için birbirinden çok farklı tecrübeler edinmemize de vesile olacaktı. Nitekim öyle de oldu, El – Dorado’dan Shambala’ya, Shambala’dan ise kurak Arap çöllerine doğru rota belirleyen yolculuğumuza bilet almak için sadece gün sayıyoruz artık. DRAKE’İN ÜÇÜNCÜ ZIPLAYIŞI Biliyorsunuz ilk oyunda ünlü denizci ve kâşif Sir Francis Drake’in torunlarının torunlarından olan Nathan Drake’in, bizim için çıktığı ilk macera olan El – Dorado yollarında başına gelenlere tanıklık etmiştik. İkinci oyunda ise aradan birkaç yıl geçtikten sonra Cintimani Taşı adı verilen değerli bir hazinenin peşine düşelim, Marco Polo’nun kaybolan gemilerini arayalım derken kayıp Shamba’laya kadar ulaşmıştık. Drake dedelerinin dedesinin yolundan gitmiş, tam bir kâşif olmuştu artık. Kasım ayının başlarında çıkacak olan ve ülkemiz için Türkçe dil desteğini de içerecek olan Uncharted 3’de ise bizleri nelerin beklediğinden biraz bahsedelim. Uncharted 3: Drake’s Deception, önceki oyunlardan biraz daha bağımsız bir hikâye ile aynı karakterlerin çevresinde dönen olayları anlatacak. Ancak bu aynı karakterlere yeni düşman karakterler de ekleniyor. Temelde geniş ve kurak Arap çöllerinde bir bölgeyi arıyor olacağız, bu bölgenin adı ise Iram of the Pillars ancak detaylarını ve tam olarak ne aradığımızı oyunu oynarken göreceğiz. Oyuna yeni eklenen düşmanlar olduğunu söylemiştim, bunların en azılısı soyu Kraliçe I. Elizabeth'e kadar uzanan, gizli bir tarikatın parçası olan Katherine Marlowe olacak. Oyunun yayınlanan videolardan da gördüğümüz üzere çevre koşullarının
mükemmel bir dinamizm ile süslendiği, konsolun güçlü donanım yapısının da desteğini arkasına alarak geniş alanlar, dinamik ışıklandırmalar ve gelişmiş oyun mekanikleri ile güçlendirilmiş klasik bir oyun olacak gibi görünüyor. Öncelikle oyunun görsel gelişimi inanılmaz seviyelerde. Uncharted serisinin kullandığı grafik motoru, sunduğu pastel ve canlı renkler ile görsel öğelerde dinamik efektlere tam destek veren gelişmiş bir motor. Bu motorun nimetlerinden ve PS3’ün gücünden faydalanarak ikinci oyunda resmen görsel şölen yaşamıştık. Üçüncü oyunda ise görsellik iyice kendini aşmış görünüyor. Özellikle E3’de yayınlanan oyun içi gösterimleri izlediyseniz, aydınlatma efektlerinin canlılığı resmen göz alıyor. Çöl sahnelerinde Drake’in kum fırtınalarıyla beslenen sert rüzgârları aralayıp geçmesi, kuraklığın ve çevre koşullarının görsel detaylarla güçlendirilerek oyunculara yansıtılabilmesi gerçekten çok başarılıydı. Zaten yapımcı açıklamalarında oyunun çöl sahneleri için, gerçek bir çölde her ne görmeyi umuyorsanız aynılarını bu oyunda da bulacaksınız cümlelerine yer verilmişti. Buna kum fırtınaları, seraplar, sıcaklığın görsel etkisi gibi olaylar dâhil. Görsel mekaniklerdeki gelişim çıtayı yine yükseltirken, diğer oyun mekanikleri de yerini yeni özelliklere bırakmış. Örneğin yakın dövüş sahneleri temelde önceki oyunlarla aynı olsa da, eklenen yeni dövüş mekanikleri sayesine savunma sanatımıza yeni alternatifler katmış. Mesela masanın üzerinde duran bir şişeyi alıp düşmanlarımızın kafasında parçalayabileceğiz bu sefer. Ayrıca bu dövüş mekaniklerine biraz daha geliştirilmiş gizlilik mekanikleri de eklenecek. Bu genel oyun mekanikleri kendini geliştirirken, mekânlar da önceki oyunlardan farklı olacak. Hatırlarsanız ilk oyun da ormancıydık. İkinci oyunda genellikle şehir çocuğu olduk. Hatta Tibet’in yüksek dağlarında kartopu bile oynadık. Yeni oyunda ise yem yeşil bir doğa yerine, kurak ve fazla aydınlık bir doğa var. Drake’in zaten çöller de koşturacağını söylemiştik, ancak bunun büyük bir kısmını Rub’al Khali’nin kum tepecikleri oluşturacak. Ancak oyunun tamamı çöllerde geçmeyecek, Londra ve bir orman tapınağı gibi yerlerde de çöllere nispeten kısa sürelide olsa bulunacağız. SICAK BAŞIMIZA VURABİLİR Üçüncü oyunun genelinin sıcak çöllerde geçeceğinden bahsettik. Peki, bu sıcak başımıza vurmayacak mı? Belki de daha fazlası var, bu defa aksiyon başımıza vuracak. Yapımcılar oyunda araç kullanma özelliğinin de bulunacağını söylemiş. Ama araç kontrolü bizde mi olacak, yoksa kullanılan bir aracın içerisinde mi olacağız belli değil. İlk oyunda su üzerinde bir hız motoru kullanmıştık, onun haricinde bir araç kullanımı mevcut değildi. Ancak üçüncü oyunda buna daha fazla yer verebilirler, tabii bu sefer kum üzerinde. Yayınlanan videolardan birinde Elena ve Drake vedalaştıktan sonra Drake düşmanlarına yakalanıyor ve kaçmaya çalışıyordu. Kaçmaktan ziyade kalkmak üzere olan bir uçağa illegal yollardan binmek için pistte koşuyordu. Bu sırada
Elena bir araçla piste dalıyor, Drake arabaya atlıyor ve uçağın teker kapaklarından içeri dalıyordu. Oyunun bu tip macera sahneleri çok sürükleyici ve epik görünüyor, uçak sahnesi sırasında dev cüsseli bir arap düşmanla yapılan kavganın sonu, açılan kargo kapağından aşağı uçmakla geliyordu. Drake’in üstün akrobatik yetenekleri bir kez daha onun hayatını kurtarsa da bize “oha!” dedirtmeye yetmişti sahneler.
Kısacası oyundaki aksiyonun genelini çatışmalar oluştursa da, sinematik oyun içi sahnelerle aksiyon ve macera birçok yerde birleşecek. Önceki oyunların özelliklerine yeni özellikler katmış, yeni bir hikâye yazmış ve inanılmaz görsellerle bunu süslemiş bir Uncharted gelecek. Üstelik bu defa Türkçe! Hikâyeyi anlamak ve oyundan daha fazla zevk almak açısından, en önemlisi de birilerinin bu sektörde bizi kabullendiğini bilmemiz açısından çok önemli bir adım olan Türkçe dil desteğini, Uncharted 3’den sonraki oyunlar içinde bekleyeceğiz. Şimdilik önümüzdeki hafta için nefeslerimizi tutalım, zira çöl sıcağında bu nefese bol bol ihtiyacımız olacak.
UNCHARTED 3 TÜRKÇE DUBLAJ SANATÇILARI Yazan: Sercan Yüksekdağ
Birkaç gün sonra konsollarımıza konuk olacak olan Uncharted 3, Türkiye’deki oyunseverler olarak bizlerin zaten merakla beklediği, hatta Türkçe dublaj özelliği sayesinde merakımızın iki katına çıktığı bir macera. Daha önce Uncharted serisiyle ilgili bir çok haber, video ve yazı dizisine yer verdik. Bu kez de bize “Türkiye’ye” özgü bir konuyu ele alacağız ve Türkçe dublaj yapan ünlülerimizden kısa bilgiler aktaracağız. Kelimeleri hibe etmeden hemen başlayalım.
Okan Yalabık
Nathan Drake:
Okan Yalabık: 1978 İstanbul doğumlu, sarışın, sevimli, insanlara güven veren bir yüze sahip beğenilen bir oyuncu. Aslında bir tiyatrocu. 1994 yılında amatör olarak tiyatro salonlarında oyunculuğa başladı. 1998 yılında, Kenter Tiyatrosunda kendisine yer buldu ve Martı, Nükte ve Sırça Kümes oyunlarında yer aldı. Tiyatro devam ederken sinema ve TV dünyasında da şansını denedi. Gülüm ve Kolay Para adlı sinema filmlerinde rol aldı. En başarılı sinema filmi olarak da Şener Şen, Cem yılmaz ve Çetin Tekindor ile birlikte rol aldığı Av Mevsimi’ni söylemek gerek. Bu arada dizi oyunculuğuna da başladı. Sırasıyla, Yılan Hikayesi, Serseri ve Hatırla Sevgili adlı dizilerde oyunculuk yaptı. Şuanda, en popüler ve kendisini en üst noktaya taşıyan Muhteşem Yüzyıl dizisindeki rolü olan Pargalı İbrahim rolüne devam etmektedir. Biz de Okan Yalabık ın resmini eklerken, Pargalı İbrahimden esinlenmenin doğru olacağını düşündük. Okan Yalabık-Nathan Drake dublaj eşleşmesini şahsen çok beğendim. Ancak tabiki oyunseverlerin beğenisi daha önemli, 1 Kasımda, bu konu ile ilgili kararı sizler vereceksiniz.
Ege Aydan
Victor Sullivan
Ege Aydan: 1958 Anakara Narlıtepe doğumlu. Annesi bir opera sanatçısıydı. İlk ve Ortaokulu Ankarada, Liseyi İstanbulda okudu. Sanat hayatına bale ile başlamak istedi ve bir süre devam etti. Ancak öğretmenlerinin, boyunun uzun olduğunu söylemelerinden sıkıldı ve baleyi bıraktı. Ankara Devlet Konservatuarını bitirdi. Ankara Devlet Tiyatrosunda görev almaya başladı. Çeşitli Tiyatro oyunlarında yer aldı. Hala Devlet Tiyatrolarında yönetim kadrosunda görev almaktadır. 1974 yılından beri çeşitli sinema filmleri, tiyatro oyunları ve dizilerde rol almıştır. Ayrıca seslendirme sanatçılıgı da yapmıştır. Ege Aydan ayrıca resim sanatıyla ilgilenmektedir. Yaptıgı resimleri açtıgı sergilerle resim severlerin begenisine sunmuştur. Ege Aydan – Victor Sullivan dublaj eşleşmesi bizce “cuk oturmuş” ki en beğendiğimiz eşleşme budur nazarımızda. Karar tabiki sizin. Ceyda Düvenci
Elena Fİsher
Ceyda Düvenci: 1977 Bursa dogumlu. Babası Selanikli, annesi Kırklarelilidir. Kadıköy Anadolu Lisesinde okumuştur. Üniversite yıllarını Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesinde tamamlamıştır. 1995 yılında Palavra Aşklar TV dizisiyle ekranlarda görünmeye başlamıştır. 1997 yılında STAR TV’nin düzenledigi güzellik yarışmasında Türkiye 3. Güzeli
seçilmiştir. Sırasıyla, Zalim, Sil Baştan, Kasırga İnsanları, Maki ve son olarak da Binbir Gece dizisinde rol almıştır. Sinema dünyasında da boy göstermiştir. Ugur Yücel’in Ejder Kapanı adlı filminde bir pavyon şarkıcısı rolünde yer almıştır.
Dolunay Soysert
Chloe Frazer
Dolunay Soysert: 1973 Mart dogumlu. Orta ve lise egitimini Özel Moda Kolejinde bitirmiştir. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji bölümünü bitirmiştir. Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro bölümünden mezun olmuştur. Kamerayla ilk tanışması Cumhuriyet filminde Latife Hanım rolü ile olmuştur. Sultan Makamı ve Omuz Omuza dizilerinde rol almıştır. Sonra Bir İstanbul Masalı ve Bebegim dizilerinde görülmüştür. Ayrıca çeşitli ödül törenlerinde ve programlarda sunuculuk da yapmıştır. Şu anda Başrolde Aşk adlı TRT1’in komedi dizisinde rol almaktadır. Dolunay Soysert, Unchardet 3 te, Güzel karakter Chloe Frazer’ı seslendirmektedir.
Betül Arım
Katherine Marlow
Betül Arım: Usta oyuncu, 1954 İstanbul doğumludur. 1970 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro bölümünü kazanmış ve bu bölümden mezun olmuştur. 1973’te şehir tiyatrolarında görev almaya başlamış ve çeşitli şehirlerde çeşitli oyunlarda rol üstlenmiştir. Kendisi gibi sanatçı Mustafa Alabora ile evlenmiş ve yine şimdilerde oyunculuk yapan M. Ali
Alabora’yı dünyaya getirmiştir. Betül Arım; Avrupa Yakası, Hayat Türküsü, Aliye, Kavak Yelleri gibi dizilerde ve Vizontele, Yedi Kocalı Hürmüz ve Mem u Zin gibi sinema filmlerinde rol almıştır. Betül Arım sesiyle Uncharted 3’ün kötü ve güçlü kadını Katherine Marlow’a Türkçe olarak hayat verecektir.
Hakan Vanlı
Charlie Cutter
Hakan Vanlı: 1963 Ankara doğumlu usta oyuncu, Hacettepe Devlet Konservatuarı’ndan mezun olmuştur. Halen devlet tiyatrosunda görevli olan sanatçı, Duru Tiyatro bünyesinde açılan oyunculuk atölyesinde eğitmenlik de yapmaktadır. Aynı zamanda TV dizilerinde derol almaktadır. İki Aile, Omuz Omuza, Asmalı Konak ve Süper Baba gibi dizilerde oyunculuğunu sergilemiştir. Ayrıca Şrek ve Vay Anam Vay gibi uzun metrajlı filmlerde de seslendirme yapmıştır. Oyuncuyu Uncharted 3’ün kötü karakterlerinden (ve fazlasıyla Jason Statham’a benzeyen) biri olan Cutter’ın sesi olarak duyacağız. Bu ekipten inanılmaz bir iş çıkacağını düşünüyoruz ve Uncharted 3’ü Türkçe olarak merakla ve iştahla bekliyoruz.
BASINDAN UNCHARTED 3 DRAKE’S DECEPTION NOTLARI VE PUANLARI Yazan: Sait Gülsoy Gönül isterdi ki size bu dergi içerisinde Uncharted 3 Drake’s Deception incelememizi de sunalım ve magazinel yazlılarla oyun hakkında eğlenceli köşeler hazırlayalım ama maalesef ki editör yazısında da belirttiğim sebeplerden oyuna henüz ulaşabilmiş değiliz. Bu nedenle sizlere oyunu inceleme fırsatı bulan yerli basından ve dünya basınından bire bir değil ama “mealen” ufak görüşler derleyelim dedik. Bir de bu yazının sonuna şimdiye kadar oyunu inceleyen portalların verdiği puanları da ekledik. Beklediğimize değecek gibi… Ne dersiniz?
YERLİ BASINDAN…
Konsol Üssü: Yeni nesil aksiyon macera oyunlarının ne olduğunu ortaya koyan bir yapım, yoğun aksiyon ve mekân geçişleriyle 10 saat civarındaki hikâye size doygun bir deneyim yaşatacak. Detaylar ve mekânlar çok iyi tasarlanmış, yapay zekâ bazen iyi bazen kötü ama oyun zevkini asla baltalamıyor. Müzikler çok başarılı. Türkçe dublaj ise gündelik Türkçeye çevrilmiş, argo kullanılmış ve çok başarılı olmuş.
Merlin’in Kazanı: Uncharted 3 tam bir interaktif sinema filmi olmuş. PS3’ün grafiksel doruk noktasını temsil ediyor oyun. Nathan görmeyeli yakın dövüş kabiliyetlerini geliştirmiş, çevreyle etkileşimli dayak atabiliyor. Kamera açılarının kullanımı hayranlık verici bir aksiyon filmini andırıyor. Yapay zekâ çok iyi değil ama asla göze batmıyor. Sesler ve müzikler çok başarılı, özellikle müzikler ortama göre değişiyor ve sizi havaya sokma konusunda işini iyi yapıyor. Türkçe seslendirme de tam Türk işi olmuş ve başarılı.
Playstationturk: Bir an önce inceleme yazmak için sabırsızlıkla bekliyor. Bu bekleyişin acısını mümkün olduğunca azaltmak için size bu dergiyi hazırladılar. Sevin onları
…DÜNYA BASININDAN Game Trailers: Sanatsal olarak gelmiş geçmiş en iyi oyun diyebiliriz. Bazı oyunlar herkes içindir, eğer PS3 sahibiyseniz bunu kaçırmamalısınız. Çoklu oyuncu haritalarının dinamizmi ise zevkli bir online deneyim sunuyor.
Gamespot: Beklentilerinizin Drake’s Deception’un sunduklarından fazla olması pek muhtemel olmasa gerek. Gizlilik, yakın dövüş, eğlence hele de sinematik bir açıyla sunulmakta olduğundan göz alıcı nitelikte. Karakter tasarımları, animasyonlar, seslendirmeler o kadar başarılı ki salt aksiyon bile isteseniz hikâye sizi kendisine bir şekilde çekiyor. Arkadaşlık bağları, yalan, riya ve hata ve bolca ters köşe olma oyunun hikâyesinin size sundukları. Online ise iyi tasarlanmış ama aksiyonun tavan yaptığı bir oynanışta.
IGN: Tüm zerreleriyle usta işi bir başyapıt olmuş. İlk oyundan bu yana görsel ve teknik gelişim üstüne koyarak devam ediyor ama hikaye aynı eksende dönüp dolaşıyor lakin Drake’s Deception’un getirisi senaryodaki ters köşelerin bizi fazlasıyla şaşırtacağı. Bu sefer Drake çaresiz gibi ve tüm kalbimizle yanında olmayı hak ediyor sanki?
Jostiq: İlk iki oyuna göre çok daha hızlı, iç içe ve belki de yorucu, takip etmesi, birleştirmesi zor bir anlatımla geldi Drake’s Deception. Bu seferki Nathan ve Sully’nin hikâyesi, konuşmalar, tartışmalar ve geçmişte olanlarla bu şarkıyı onlar söyleyecek.
1Up: Tamam, belki ikinci oyunun üzerine oynanış olarak pek bir şey koyulmamış ama teknik olarak aynı motorun kullanılmasına rağmen ortaya görsel bir şaheser çıkmış. Oyun dinamiğinin sunduğu küçük detaylar bir oyuncunun deneyimi için önemli.
Uncharted 3 Drake’s Deception Tüm Dünyadan Aldığı Puanlar
Not Veren IGN Level (İsveç) Game Reaktor (İsveç) The Sixth Axis Play Station Lifestyle OPM (Resmi PS Dergisi İngiltere)
Game Pro Giantbomb 1UP Playmania (İspanya)
OPM (Resmi PS Dergisi İspanya) Now Gamer
IGN (Almanya) CVG Game Trailers Play Magazine Power Unlimited Paste Magazine Edge Jeux Video Eurogamer (Portekiz) Videogamer Metro Joystiq The Telegraph Eurogamer PS Mania
Puan 10 10 10 10 10 10 5/5 5/5 A 9,9 9,8 9,7 9,5 9,5 9,5 94 94 9,1 9 9 9 9 9 4,5/5 4,5/5 8 4/5
Uncaharted Serisi Üzerine Sözler OKURLARDAN… İlk oyunu sabah 10’da başlayıp gece yarısı bitirmiştim. (yaki) Kimi zaman üzüldüğüm kimi zaman sevindiğim kimi zaman heycanladığım ve kimi zaman iyiki ps3 almışım dediğim bir oyun. (Yengeç1907) Dehşet-ü'l Vahşet! (Shagrath) Önce Uncharted 2’yi bitirdim ve uzun süre online oynadım. Sonra bir arkadaşımda ilk oyuna rastladım ve hayranlıkla onu da bitirdim. Konusunu en çok beğendiğim oyunlardan biri. (220051778) Vazgeçilmeyecek bir yapım. Alın oynayın şu oyunu. (DRAGUNOVİC) Bu oyun için son 3 ayda 150TL kenara koydum bekliyorum. (kenya) Aksiyon-macera oyun türünün tanımı. (striker) Sony'nin destekleriyle Noughty Dog yapımı ve müthiş bir seslendirme kadrosuyla Türkçe dublajlı gelecek olan anlatılamayan sadece yaşanılabilecek bir yapımdır Uncharted 3. (EmReSS34) Uncharted serisi film tadında muhteşem senaryolu olan bir yapımdır. (GFBemin1907) İlk oyunu satıcının “çok güzel, elimde fazla olduğuna bakma makineyle beraber geldi” sözüne inanmamış ama oynayacak oyun olmadığından kerhen almıştım. İyi ki almışım, çok güzeldi. 2. Oyunu çıkar çıkmaz aldım, o daha güzeldi. 3. Oyun umarım daha da güzel olacak, özellikle Türkçe seslendirmesiyle. (etiket)
…EDİTÖRLERDEN Uncharted 3 2011 yılı sonuna kadar alacağım tek oyun, merakımı dizginleyemiyorum yeni maceranın nasıl olacağına dair. (Sait Gülsoy aka the_greywolf) Anlık tuş kombinasyonları ve atmosfer müthiş. Tekrar tekrar oynanabilecek bir oyun. Bir yere atlarken, zıplarken Drake in çıkarıdığı ah uh sesleri müthiş... (Sercan Yüksekdağ aka psturksercan) Playstation'ı aldıktan sonra, denediğim birkaç oyun ve yaşadığım hayal kırıklıkları sonrası bana; ''İşte PS 3'ün gücü'' dedirten ve PS3 almakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi düşündürten ilk oyundur Uncharted. (M.Gökhan Türköz aka The_Joker) Çiçek bahçesine düşmüş öyle rüzgârda çiçeklere takıla takıla sağa sola savrulan siyah poşetteki hüznün sevince dönüşmüş hali Uncharted. Üstümüze devrilmek üzere olan trenden tünele girerek kurtulmanın heyecanını ekran başında terleyerek yaşamak Uncharted. Atmosferdir, Drake’dir Uncharted. (Volkan Dinç aka lucifer37) Marco Polo'nun kayıp gemileri ve Chloe'nin güzel poposu. (Evren Kıraç aka God of War)