Doğum
Bebeğimizi Beklerken
Bebek Bakımı
Merhaba Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı ve İktisadi İşletmeleri, hasta beklenti ve ihtiyaçlarını sınırsız sorumluluk bilinciyle karşılayan, yeniliklere açık, Türkiye’nin öncü, akademik, özel hastanesi olma sorumluluğu içerisinde, dünyada sağlık alanındaki gelişmeleri eş zamanlı olarak halkımıza sunmak amacıyla, 1985 yılında kurulmuştur. Vakfımız, ayrıca, kuruluş amacı gereği, fakültemizde görev yapan asistan ve tıp fakültesi öğrencilerinin bilimsel ve akademik olarak yetkinlik kazanmaları adına, ek kaynak sağlamayı kendine görev edinmiştir. (Burs, proje ödeneği vs.) Vakıf, iktisadi işletmeleri aracılığıyla, birinci elden sağlık sunucusu olmanın dışında, sağlık konularında bilimsel makalelerin ve projelerin hazırlanmasına ve aktarılmasına büyük önem vermektedir. Bu amaçla eldeki bilimsel nitelikteki verilerin topluma kazandırılması adına entegre iletişim süreçlerinin kullanılması ile önemli sayıda kitleye ulaşılmaktadır. Bu çalışmamız içerisinde yer alan makalelerin, öncelikle bilinçlendiren ve fayda sağlayan bir çalışma olmasına özen gösterildi. Bu amaçla, tüm okuyucularımız tarafından anlaşılması adına, akıcı bir yazı dili ile yazılmasına dikkat edildi. Bu çerçevede, toplum sağlığı ve gelişimi açısından, önemli konu başlıklarından biri olan; doğum ve bebek konularında tecrübelerini aktaran tüm öğretim üyelerimize, uzman doktorlarımıza ve profesyonellerimize teşekkür ediyorum. Ulu önder Atatürk’ün, söylevlerinde en üstün tuttuğu; “Milletimize layık bir şekilde hizmet üretmek, hepimiz için, övünç kaynağı olacaktır.” anlayışı içerisinde bir bütün olarak, özveriyle çalışmak hepimizin görevidir. Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel MÜTFV Vakıf Başkanı Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Doğum Nuh Kuyusu Cad. No: 94 Bağlarbaşı 34664 Üsküdar-İSTANBUL Alo Academic 444 0 353 F 0216 554 98 08 e-mail info@academichospital.com.tr web www.academichospital.com.tr
6
Aile Planlaması Doğum Kontrolü
22
Gebelikte Egzersizler
10
24
14
Bebek Sahibi Olmaya Karar Verdiğinizde Dikkat Edilecekler
28
Gestasyonel Diyabet Nedir?
46
38
Gebeliğin Son Dönemindeki Vajinal Kanamalar
42
52
Prematürelik ve Getirdiği Sorunlar
56
Doğum Sonrası Görülen Hastalıklar
58
62
Emziklilik Döneminde Beslenme
66
Bebek İçin En Değerli Armağan: Anne Sütü
68
72
Mitolojide Doğum
76
Bebeğimizi Beklerken
Önemli Günler ve Haftalar
Academic Hospital
5
Gebelikte Takip ve Yapılması Gereken Testler
Gebelikte Kaşıntı
Anestezi Yöntemleri
Doğum Sonrası Görülen Psikolojik Hastalıklar
Bebek Bakımı
18
Gebelik Döneminde Beslenme
34
Gebelikte Yüksek Tansiyon Gebelik Zehirlenmesi
48
60
70
Doğum
Doğum Sonu Cinsellik
Serviks Kanseri HPV ve HPV Aşısı
Uzm. Dr. Tevfik Yoldemir
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
MÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Aile Planlaması / Doğum Kontrolü Kontrasepsiyon; çiftlerin istedikleri zaman, istedikleri ve yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olmalarına, istenmeyen gebeliklerden ve oluşabilecek komplikasyonlardan korunmalarına olanak sağlar. Aile Planlaması/ Doğum Kontrolü Kontrasepsiyon, sözlük anlamı olarak, “doğum kontrolü, gebelikten korunma” şeklinde ifade edilir. Aile planlaması ve üreme sağlığı içinde ele aldığımızda kontrasepsiyon; çiftlerin istedikleri zaman, istedikleri ve yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olmalarına, istenmeyen gebeliklerden ve oluşabilecek komplikasyonlardan korunmalarına olanak sağlar. Doğum kontrolüyle ilgili istatiski veriler 1998 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) verilerine göre Türkiye’de oluşan 100 doğumun 30’u istenmeyen ya da planlanmamış doğumlardır. Bu durumda; Türkiye’de yılda olan yaklaşık 1,5 milyon doğumun 450 bini, planlanmamış ya da istenmeyen gebelikler sonucu oluşuyor. Ülkemizde halen evli 15-49 yaş arası kadınların; yüzde 62’si artık başka çocuk istemiyor, yüzde 13’ü iki yıl aradan sonra çocuk istiyor, yüzde 4’ü başka çocuk istemediği için tüplerini bağlatıyor, yüzde 5’i ne zaman çocuk sahibi olacağı konusunda kararsız iken, yüzde 11’i 2 yıl içinde çocuk istiyor. Yüzde 5’inin ise gebe kalması olanaksız. Bu oranlar, aile planlamasına gereksinimi olan kitlenin yaklaşık yüzde 75-80 gibi büyük bir ço-
ğunluk olduğunu gösteriyor. 1998 tarihli TNSA’ya göre son 5 yıl içinde yaşanmış doğumların yüzde 19’u hiç istenmemiş, %11’i de zaman açısından planlanmamış gebelikler. Bu da, her 3 doğumdan 1’inin istenmediği anlamına geliyor. Doğum kontrolünde asıl amaç ‘sağlıklı cinsel yaşantı” Doğum kontrolü, çifti ilgilendiren bir konudur. Asıl amaç “sağlıklı cinsel yaşantı”yı sağlamaktır. Bu yüzden doktorların çiftlerin istekleri ve düşünceleri doğrultusunda önerilerde bulunması uygun olur. Cinsel yaşantıdaki mutluluk, sosyal yaşantıyı da olumlu etkiler. Dolayısıyla korunma yöntemlerinin, cinselliği sıkıntıya sokmayacak ve çiftlerin ortak karar vereceği seçenekler olması gerekir. Planlama yapılırken çiftin ne kadar süre için gebelik istemediği, öncesinde kaç çocukları olduğu, kadının sistemik veya jinekolojik hastalığının olup olmadığı ve en önemlisi çiftlerin tercih ettiği yöntem dikkate alınmalıdır. Her yöntem, her çifte önerilemez. Bazı yöntemleri kadınların durumuna göre tercih etmek gerekir. Bunun için hekimler iyi sorgulamalı ve komple kadın hastalıkları muayenesi yapmalıdır. Sevgililer için, cinsel yolla bulaşıcı hastalıkları da önleyici seçenek-
Aile planlaması ve üreme sağlığı içinde ele aldığımızda kontrasepsiyon; çiftlerin istedikleri zaman, istedikleri ve yetiştirebilecekleri sayıda çocuk sahibi olmalarına, istenmeyen gebeliklerden ve oluşabilecek komplikasyonlardan korunmalarına olanak sağlar.
ler sunmak uygun olacaktır. Yıllık kontroller, hem önerilen yöntemlerin sorgulanması hem de genel koruyucu hekimlik açısından önemlidir. Koruyucu hekimlik kavramı altında aile planlaması da önemli yer tutar. Bu doğrultuda çiftler bilgilendirilmeli ve çiftlere uygun yaklaşımlar sunulmalıdır.
malıdır. Ergenlik dönemi gebelikleri, Batılı toplumlarda olduğu gibi artık ülkemizde de çözüm bekleyen bir toplumsal sorundur. Bu konuya yönelik kongreler yapılmakta ve hekimler bilgilendirilmektedir. Öğrenim kurumları da mutlaka ebeveynleri ve gençleri bilinçlendirici seminerler düzenlemelidir.
Temel yanlışlar, halen ülkemizde modern olmayan yöntemlerin sıklıkla kullanılmasıdır. Örneğin geri çekilme modern bir yöntem olmayıp TNSA’nın 1998 verilerine göre çiftlerin yüzde 24.4’ü tarafından seçilen yöntemdir. Herhangi bir doğum kontrolü kullanım oranı ise, aynı verilere göre yüzde 63.9. Sonuç olarak, sadece yüzde 37.7 oranında çiftin, modern korunma yöntemlerini kullandığı belirlenmiş. Yanlışlardan biri de bazı yöntemlerin ileride kısırlığa yol açacağı inanışıdır. Mevcut modern korunma yöntemlerinden hiçbiri doğru ve düzenli takipler ile kullanıldığında sorun yaratmaz. Şu da bir gerçektir ki, önerilecek yöntem o çiftin ihtiyaçlarına göre planlanmalıdır. Yöntemin seçiminde kadın hastalıkları uzmanı danışmanlık vermeli, risk faktörleri veya geçmişteki sağlık öyküsüne göre tercihler sunmalıdır.
1 Kürtaj Doğum kontrol yöntemleriyle ilgili geç kalındıysa ve çocuk istenmiyorsa, son olarak kürtaj düşünülmelidir. Kürtajda en sık rastlanan komplikasyonlar, lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve bayılma hissidir. Bu, geçici bir durumdur. Yaklaşık yüzde 1 oranında görülür. İşlemden hemen sonra en sık görülen komplikasyon bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık yüzde 1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur. Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700’de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Gebelik çok erken ise (<5.5 hafta), tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir kadın doğum uzmanı, erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir. Özellikle gebelik büyükse, işlem esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde oluşan kanamalar, hayati tehlike yaratmaz. Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiyotiklerin düzenli olarak kullanılması durumunda, bu komplikasyon da ender olarak gözlenir. İçeride “parça kalması” durumunda ise genellikle ilk iki haftada regl esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.
Doğum kontrolüyle ilgili eğitim önerileri Okullarda cinsellik eğitimi verilmesi, ülkemizde görülen bu yetersiz bilgilenme ve uygulamalar açısından yararlı olabilir. Okullarda cinsel eğitim, cinselliğin çocuk tarafından algılandığı dönem tamamlandıktan sonra verilmesi uygundur. Kızların ergenlik dönemi, memelerde tomurcuklanma ile başlar. Ortalama 10 yaş civarında gerçekleşir. Bunu pubik kıllanma, büyüme hızında artış ve regl takip eder. İlk regl genellikle 12 yaş sonrasında görülür. Dolayısıyla ergenlik dönemindeki değişiklikler tamamlandıktan sonra 9-10. sınıflarda temel bilgilerin verilmesi uygun olacaktır. Ailelerin bilgilendirilmesi açısından, rehber öğretmenlerin okullarda ebeveynlere yönelik toplantılar düzenlemesi önemlidir. Bilgilerin güncellenmesi de önemlidir. Eğitimden bağımsız olarak ülkemizde “aile planlaması’’ konusunda varolan toplumsal bilinç eksikliğini ortadan kaldırmak gerekiyor. Burada görev, toplum kuruluşlarına ve öğrenim kurumlarına düşüyor. Özellikle, üniversite gençliğimiz, batılılaşma yolunda koruyucu hekimlik imkanlarından yoksundur. Üniversite yönetimleri, “doğum kontrolü” ve “cinsel yolla bulaşan hastalıklar” konularında seminerler ve rehberlik imkanları sağla-
2 Doğum Kontrol Hapları Hamilelik kadın yumurtalıklarının ürettiği yumurta hücresinin erkek sperm hücresi ile birleşip, döllenmesi sonucunda gelişir. Doğum kontrol hapı, gebelik sırasında vücudumuzda bulunan hormonlar gibi çalışır. Yumurtalıkların yumurta üretmesine, rahim ağzından sperm geçişine engel olarak gebeliğin oluşmasını engel-
Academic Hospital
7
ve solunum güçlüğü, sarılık ortaya çıkması durumlarında hapın kullanımı bırakılmalıdır. Tüm dünyada günümüze kadar yapılan çalışmalarda, hap kullanımının kadınlarda kansere yol açmadığını açıkça göstermiştir. Tam aksine, rahim ve yumurtalık kanserine karşı koruyucu etkisi gösterilmiştir. Regl kanamanız uygun olmadığını düşündüğünüz zamanlara denk düşebilir. Bir spor karşılaşmasına katılmak ya da deniz kıyısında geçireceğiniz bir tatilin tadını çıkarmak istiyor olabilirsiniz. Bu durumda doktorunuzla konuşarak regl kanamanızı yaklaşık 1 hafta öne veya sonraya kaydırabilirsiniz. 3 Acil doğum kontrol metodları Herhangi bir doğum kontrol yöntemi uygulamayan kadınlarda regl dönemi ortası seksüel birleşmeden sonra bir ajanın kullanılması acil yöntemdir. İki değişik preparat vardır (Östrojen ve progesteron içeren 4 haptan oluşan Preven™ ve sadece progesteron içeren NorLevo™ ) Tedavide 12 saat arayla 2 tablet Preven veya 1 tablet Norlevo almak gerekir. Eğer tedaviye ilişkiden sonraki 72 saat içinde başlanırsa, gebeliği önleme yüzdesi Preven ile %75, NorLevo ile %89’dur. Eğer birden fazla birleşme olduysa veya tedavi ilişki sonrası 72 saatten geç başladıysa, metot daha az etkilidir. Acil kontrasepsiyon hapları ile olumsuz etkiler bulantı, kusma, meme ağrısı ve menstruel düzensizliklerdir. 4 Bariyer yöntemleri Diyafram Rahatsızlık vermeyen en büyük boy veya vajen epiteline basınç yapmayan boydaki kullanılmalıdır. Yerleştirildikten sonra kadın kendisi çıkartmalı ve tekrar yerleştirilmelidir. Diyaframın rahim ağzını tamamen çevrelediğinden emin olunmalıdır. Diyafram spermisid (spermleri öldüren jel kıvamında bir madde) ile birlikte kullanılmalı ve son cinsel birleşmeden en az sekiz saat sonra çıkartılmalıdır. Eğer diyafram yerleştirildikten 8 saat sonrasında tekrar birleşme olursa, ek spermisid kullanılmalıdır. Diyafram kullananlar uzun süreli kullanımda vajen epitelinde erozyon görülebileceği için, 24 saatten uzun süre diyaframı yerinde bırakmamalıdır. Doğru kullanıldığında diyafram ile gebelik oranı %6’dır.
ler. Doğru kullanıldığında doğum kontrol hapları ile gebelik oranı binde üçtür. Çocuk istendiği zaman hapların bırakılmasıyla hamile kalınabilir. Kadınların çoğu bu hapları kullanabilir. Aşağıdaki özellikleri taşıyan kadınlar için doğum kontrol hapları en uygun korunma yöntemidir: * 40 yaşından genç kadınlar * Yeni evli veya çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlar
Erkek Kondomu (Prezervatif ) Cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemede en etkili yöntem olması, birden çok seks partneri olanlarda kullanımının cesaretlendirilmesine gerekçedir. Kondom penisin ucuna sıkıca yerleştirilmemeli, ejakulatı biriktirmek için uç kısım 1-1,5 cm penisten uzak olmalıdır. Spermlerin akmaması için çıkartırken dikkat edilmelidir. Doğru kullanıldığında prezervatifler ile gebelik oranı yüzde ikidir.
Doğum kontrol hapları, doğum kontrolüyle hiç ilgisi olmayan birçok soruna da çözüm getiriyor. Haplar regl ağrılarını azaltır, kanamalarını düzene sokar. Ne zaman regl olacağınızı bilirsiniz. Regl kanamalarının miktarını azaltarak vücudun demir kaybını önler. Rahim, yumurtalık ve tüplerin iltihabına karşı koruyucudur. Dış gebelik ihtimalini azaltır. Yumurtalık ve rahim kanserine karşı koruyucudur. Eğer 40 yaşın üzerinde ve sigara kullanıyorsanız, ilaçlara rağmen düzene girmeyen tansiyon yüksekliği ve şeker hastalığı varsa, gebeler ya da gebelik şüphesi olanlar, önceden geçirilmiş veya geçirilmekte olan damar tıkanıklığı bulunanlar, mevcut karaciğer hastalığı olanlar kullanmamalıdırlar. Şiddetli baş ağrısı ve migren nöbetleri, bulanık görme ve görme bozukluğu, şiddetli bacak ağrısı, bacakta şişme kızarıklık, göğüs ağrısı
Kadın Kondomu (Femidon™) Yumuşak, gevşek uyan kılıf ve iki fleksıbl poliuretan halkadan oluşur. Bir halka kılıfın kapalı ucunda vajenin içinde durur ve iç sabitleyici ve yerleştirme mekanizması olarak görev yapar. Dış halka, aletin dış kenarını oluşturur, yerleştirildikten sonra vajenin dışında kalır ve cinsel ilişki sırasında labialar (dudaklar) ve penis köküne koruma sağlar. Kondom önceden kayganlaştırılmış ve tek kullanımlıktır. Erkek kondomuna göre kadın kondomunun avantajı seksüel aktivite başlamadan yerleştirilmesi ve boşalmadan uzun süre sonraya kadar yerinde kalabilmesidir. Dış genital bölgeyi de örttüğünden, kadın kondomu genital herpes gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruma sağlar. Erkek kondomlarında kullanılan latex’e göre poliüretan daha kuvvetli olduğunda yırtılması
zordur. Doğru kullanıldığında kadın kondomu ile gebelik oranı yüzde beştir.
kılabilir. Doğru kullanıldığında gebelik oranı binde altıdır. Levonorgestrel salgılayan RİA’lar (Mirena™) servikal mukusun incelmesini engeller ve spermin serviksten uterin kaviteye gidişini önler. Endometrial kavitede yabancı cisim reaksiyonu sperm taşınmasını inhibe eder ve fertilizasyonu önler. Doğru kullanıldığında gebelik oranı binde birdir. RİA’nın çıkartılması sonrası fertilitelerin geri dönüşü kesindir. Kontrasepsiyon için bariyer metodu kullanandakine benzer hızda olur. RİA’yı en optimal yerleştirme zamanının mens sırasında olduğu yaygın bir düşünce olsa da, siklusun herhangi bir gününde uygulanabileceğini gösteren veri mevcuttur. Ancak kadının gebe olmadığı bilinmelidir.
5.Cilt altı implantları (Implanon™) Poliklinik şartlarında toplam 5 dakikada yerleştirilir. Deri, lokal anestetik ile uyuşturulduktan sonra yerleştirilir. Yerleştirme ve çıkartma işlemi sırasıyla 1 ve 3 dakika sürer. Bu implantın 3 yıl kullanım süresi vardır. Bu çubuk yerinde iken regl dönemi ortası LH artışı hep baskılanmıştır ve üç yıl boyunca ovulasyon engellenir. Bu implantı kullananların yarısında amenore ve seyrek kanama görülürken, sık kanama ve uzamış kanama yüzde 20’sinde görülür. 6 Enjekte edilebilen doğum kontrol yöntemleri Ülkemizde kontrasepsiyon amaçlı iki tip enjektabl steroid formulasyon mevcuttur. Bunlar her üç ayda bir 150mg dozda verilen medroksiprogesteron asetat (DepoProvera™) ve farklı progestin ve östrojen içeren aylık (Mesigyna™) kombinasyonlardır. İlaç gluteus ya da deltoid kasın içine derin enjeksiyon ile verilir, sonrasında progestin yavaşça sistemik dolaşıma geçer. Enjeksiyon sonrası alan ovulmamalıdır ki ilaç yavaşça dolaşıma katılsın ve kontraseptif etkisini en az dört ay korusun. Doğru kullanıldığında gebelik oranı DepoProvera ile binde üçtür, Mesigyna ile binde yarımdır.
8 Tüplerin bağlanması (tüp ligasyonu) Laparaskopik (kapalı cerrahi yöntemi ile) tüplerin bağlanması yöntemidir. Elektrik enerjisi ile (bipolar koterizasyon) veya klipler ile ( Filshie™) tüpteki geçiş engellenir. Gebelik oranı binde beştir. 9 Vajinal halka (NuvaRing™), kadınların 21 gün boyunca vajende tuttukları ve sonra bir hafta boyunca çıkardıkları 5.4 cm çapında ve 4 mm kalınlığında kombine hormon preparatıdır. İlişki sırasında halka çıkartılmaz. Gebelik oranı 100 kadın yılında 0.65dir. Burada amaç, uzun süreli doğum kontrolünü rahat şekilde sağlayabilmektir.
7 Rahim içi araçlar (RİA) RIA’lar piyasada farklı formlarda satılmaktadır. En sık kullanılan bakır T380A beş yıl korunma sağlar. Normal diyette alınan bakırdan daha az sabit erimesi olduğundan tüm bakır RİA’lar periyodik olarak değiştirilmelidir. RİA çıkartıldıktan hemen sonra yenisi ta-
10 Deri flasterleri (OrthoEvra™) alt karın bölgesine veya kalçaya 3 hafta boyunca haftada bir yapıştırılır. Dördüncü hafta flaster kullanılmaz. Doğru kullanıldığında gebelik oranı binde üç-altı arasındadır.
Academic Hospital
Academic Hospital
8
9
Uzm. Dr. Ertan Özen
MÜTFV Özel Academic Hospital Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Bebek Sahibi Olmaya Karar Verdiğinizde
Dikkat Edilecekler
Çocuk sahibi olma fikri, erkek ve kadının hayatlarındaki birlikte aldıkları en önemli karardır. Hamilelik öncesinde gebe kalmayı ve gebeliği etkileyecek sağlık konuları hakkında kadın ve erkek bilgilenmelidir. Çocuk sahibi olma fikri, erkek ve kadının birlikte aldıkları hayatlarındaki en önemli karardır. Bu kararı aldıktan sonra amaç; sağlıklı bir hamilelik ve sağlıklı miadında bir bebektir. Hamilelik öncesi danışma ve muayene hem anne hem de bebek için gebeliğe bağlı komplikasyonların azaltılması için gereklidir. Hamilelik öncesinde gebe kalmayı ve gebeliği etkileyecek sağlık konuları hakkında kadın ve erkek bilgilenmelidir. Kadın ve erkek gebeliğe aktif olarak
hazırlanmalı, olabildiğince sağlıklı olmalıdır. Genetik mutasyonlu bebek riski artmış olan aileler belirlenmeli, bilinçlendirmek için yeterli bilgi verilmelidir. Anne adaylarının, çiftlerin hamilelik için korunmayı bırakacakları tarihten iki ay önce kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmaları uygundur. Anne adayı çevreden gelecek zararlar konusunda uyarılmalıdır. Evde veya işyerindeki potansiyel zararlılar değerlen-
dirilmelidir. İşyerinde hamilelik için zararlı olabilecek kimyasallar belirlenmelidir. Ev hayvanları veya varsa çiftlik hayvanları, kullanılan kimyasallar hamilelik için tehlikeli olabilir. Hamilelikte toksoplazmozisten korunmak için bahçeyle uğraştıktan, toprakla temas ettikten sonra eller yıkanmalıdır. Çiğ et tutulduktan sonra eller yıkanmadan ağza ve göze temas edilmemelidir. Eğer evde kedi varsa atıklarından uzak durmak önemlidir. Eve girerken ayakkabılar çıkartılmalı, evin içinde ayakkabıyla dolaşılmamalıdır.
daralmaya neden olur. Fazla kafein tüketimi düşük nedeni de olabilir. Aynı zamanda kafein içeren kolalı içecekler ve çaydan da uzak durmak gerekir. Günlük 3 fincan kahvenin üzerinde kafein alınmamalıdır. Folik Asit kullanımı Hamilelik öncesi 400 mcg/gün folik asit başlanması ve 3 aylık gebelik süresince kullanılması nöral tüp defekti (bebeğin bel kemiğinde açıklık) riskini azaltmak için gereklidir. Hamilelikten 1 ay kadar önce başlamak uygundur. Daha önce nöral tüp defektli doğum yapanlar, karaciğer hastalığı olanlar, çölyak hastalığı gibi besin emilim bozukluğu olanlar, yakın akrabalarında nöral tüp defekti öyküsü olanlar, anti epileptik ilaç kullananlar, diyaliz hastaları, diyabet hastaları, orak hücreli anemi ve Akdeniz anemili bayanlar her gün 5 mg. folik asit almalıdır.
Diyet Sağlıklı bir kadının normal diyetinde 5 porsiyon sebze ve meyve olmalıdır. 1 litre süte denk gelecek ölçüde kalsiyum ihtiyacı karşılanmalıdır. Toksoplazma, listerya, brusella tehlikelerinden dolayı bayanlar şu yiyeceklerden uzak durmalıdır: • Pişmemiş et (çiğköfte, çiğ sucuk, salam, sosis), az pişmiş yumurta, çiğ balık (suşi) • Pastörize, sterilize edilmemiş süt. • Yumuşak peynirler, pastörize edilmemiş sütten yapılan peynirler (köy peyniri, taze peynir; Camembert, Rokfor, Brie) • Yıkanmamış sebze ve meyveler Vejetaryenlerde çeşitli beslenmeyle ilgili eksiklikler olabileceğinden diyetisyene başvurmaları önerilir. D vitamini eksikliği hamilelik ve bebekte sağlık problemlerine yol açabileceğinden D vitamini depolarının yeterli olması sağlanmalıdır. Güneşin az olduğu kış aylarında günlük 400 International Unit D vitamini almak gereklidir. Günde 15-20 dakika güneşlenmek (kollar ve yüzden de alınabilir) yeterli D vitamini sağlar. Kafein hamilelik esnasında bebekte gelişme geriliğine neden olacağından kahve tüketilmesi uygun değildir. Kafein damarlarda
Obezite Obezite hamilelikte önemli bir sorundur. Sağlıklı bir ağırlık nöral tüp defekti, erken doğum, gebelik diyabeti, sezaryenle doğum, hipertansiyon ve tromboembolik komplikasyon riskini azaltır. Obez olan kadınlarda kilo vermek hamile kalma olasılığını da arttırır. Hamilelikte egzersiz Düzenli egzersiz yapan kadınlar egzersizlerine devam etmelidir. Yapmayanlar ise düzenli ve hafif bir egzersiz programına başlamalıdır. Yoga, kondüsyon bisikleti, yüzme ve yürüme uygun egzersizlerdir. Basketbol, voleybol gibi mücadele sporları, scuba dalış yapmak uygun değildir. İlk 3 aylık gebelikte aşırı ateş yükselmesine sebep olan ağır egzersizler sakıncalıdır. Aynı zamanda saunadan da uzak durmak uygundur.
Academic Hospital
Academic Hospital
10
11
Sigara kullanımı Sigara içmek hamilelikte birçok kötü etkilere yol açar. Bunları şöyle sıralayabiliriz: • İntrauterin gelişme geriliği • Düşük yapma • Prematür doğum • Plasentanın erken ayrılması, plasenta yetmezliği Alkol kullanımı Hamilelikte alkol kullanımı fetal alkol sendromuna yol açar. Bu sendromda gelişme geriliği, zeka geriliği, yüz anormallikleri ve davranış bozuklukları gibi önemli sonuçlar vardır. Hamilelikte alkol kullanımının tespit edilmiş güvenli bir seviyesi yoktur. Ama eğer hamile kadın alkol almak istiyorsa hamileliğin 3. ayından sonra haftada en fazla iki gün 1 kadeh şarap almasının sakıncası görülmemiştir.
uygun değildir.
sık görüşme önerilir.
Anne adayları yaşa bağlı riskler konusunda bilgilendirilmelidir. Yaşla birlikte kromozom anomalisi riskinin arttığı, düşük riskinin arttığı ve hamile kalma olasılığının azaldığı bildirilmelidir. Genetik hastalık aile hikayesi olanlara veya daha önce kalıtsal hastalıklı çocuğu olanlara genetik danışma verilmelidir.
Her muayenede Hamilenin tansiyonu ölçülür. Ağırlığına bakılarak kilo alımı değerlendirilir. Ultrasonografi ile bebeğin gelişimi takip edilir veya fundus yüksekliği ölçülerek büyümesi değerlendirilir. Bebeğin kalp atımı dinlenir. Vajinal akıntı veya amniyon sıvısının gelmesi sorgulanır. 28. haftadan itibaren annenin bebek hareketlerini günlük olarak takip etmesi istenir. 36. haftadan itibaren CTG ile bebek kalp atımı takibi yapılır. Riskli olan gebelerde bebeğin sağlık durumu CTG ve Doppler ultrasonografi ile 28. haftadan itibaren değerlendirilir.
Hamileyken vücudunuzda meydana gelen değişiklikler Hamile kalmak, bir kadının hayatında heyecan verici olduğu kadar kaygı verici bir süreç olabilir. Gebelikle birlikte oluşan birçok fiziksel ve duygusal değişiklikler vardır. Bu değişiklikleri anlamak kadının hamilelik sürecine hazırlanmasını; normal bulgularla, doktora danışmanın gerektiği dikkat edilmesi gereken durumları ayırt etmeyi sağlar. Hamilelikteki değişikliklerin çoğu hormonlar sayesinde meydana gelir. Annenin vücudu çocuk doğurmaya ve emzirmeye hazır hale gelir. Bebek büyürken rahim ölçüleri de kendi boyutunun 1000 misli kadar büyür. Buna bağlı olarak rahim çevresindeki organlara bası olur; vücut duruşunda da değişiklikler meydana gelir.
Birçok kronik hastalık ve bu hastalıkların tedavileri fetusun sağlığını ve gelişimini etkiler. Aynı zamanda gebelik ve doğum, annedeki daha önceki hastalığın kötüleşmesine yol açabilir. Hamilelik öncesi bu riskler anne adayıyla tartışılmalı ve gebelik için anne adayının tekrar düşünmesi sağlanmalıdır. Eğer gebeliğe karar verilirse sağlık durumlarının en iyi düzeye yükseltilmesi, hastalıkların kontrolünün ve tedavisinin sağlanması uygundur.
Hamileyken yaşayabileceğiniz rahatsızlıklar Bulantı ve kusma genellikle ilk 3 ayda görülür. Bazı hamilelerde hamilelik süresince devam edebilir. Yemek yiyememe, kilo kaybı olursa mutlaka doktora başvurmak gerekir. Hormonal değişikliğe bağlı olarak mide bağırsak sisteminde hareket yavaşlaması, düz kaslarda gevşeme ve bunlara bağlı olarak mide yanması, hazımsızlık, kabızlık şikayetleri olur. Mide yanması şikayetinin nedeni mide asidinin yemek borusuna kaçmasıdır. Hemoroid, bacak ve dış genital bölgede varis oluşabilir. Büyüyen uterusun mesaneye baskısı nedeniyle sık idrara çıkma şikayeti olur. Hamilelik ilerledikçe bazen idrar kaçırmada olabilir. İdrar yaparken yanma veya idrar yaptıktan sonra idrar yapma ihtiyacı geçmiyorsa doktora başvurulmalıdır. Büyüyen uterus aynı zamanda sinirlere de bası yaparak bacaklarda hissizlik, uyuşma, bel ağrısı gibi şikayetlere yol açabilir. Bunlar genellikle ciddi değildir ve doğumdan sonra geçer. Çoğunlukla gebeliğin son üç ayında su tutulmasına ve lenf damarlarına bası nedeniyle bacaklarda ödem olabilir. Ödem ellerde ve yüzde de olursa doktora başvurmalıdır. Çoğunlukla son 3 ayda görülen geceleri daha sık meydana gelen bacak krampları oluşabilir. Yatmadan önce bacakları germe egzersizleri yaparak kramplar önlenebilir. Ayrıca magnezyum preparatları kullanılabilir. Yalancı doğum ağrıları veya gün sancıları da denen Braxton Hicks kasılmaları gebeliğin 5. ayından itibaren görülebilir. Ye t e r l i
Hamilelik öncesi danışma için gelen kadınlarda şunlar yapılmalıdır: Diyabet değerlendirmesi. Diyabetin iyi kontrolü doğum defektlerinin 3 misli azalmasını sağlar. Hipotiroidizm değerlendirmesi. Hipotiroidide erken tedavi çocukların sağlıklı nörolojik gelişimini temin eder. HIV taraması ve tedavisi. Neisseria gonorrhea ve chlamydia trachomatis taraması. Kızamıkçık değerlendirmesi. Eğer kızamıkçık geçirmemişse kızamıkçık aşısı yapılması. Aşı yapıldıktan sonra 1 ay içinde hamile kalmamak gerekir. Risk altında olan kadınlarda Hepatit B aşısı yapılması Servikal PAP smear testi yapılması. Anne adayı anemi (kansızlık) açısından değerlendirilmelidir. Thalassemia (Akdeniz Anemisi) araştırılmalıdır. Hamileliğe yakın dönemde ve hamilelik esnasında günlük 10.000 IU üzerinde A vitamini alınması teratojenik (sakatlık yapıcı) etkisi nedeniyle sakıncalıdır. Akne tedavisi için kullanılan Roaccutane (isotretionin) hamilelikten 1 ay önce kesilmelidir. Hamilelik esnasında mümkün olduğu kadar ilaç kullanmamak gerekir. Bitkisel preparatların alınması hamilelikte kullanımı ile ilgili az miktarda istatistiksel bilgi olduğu için
HAMİLELİK TAKİBİNDE YAPILACAK TARAMALAR sıvı alımı ve mesaneyi sık boşaltma ile istirahat süresini uzatarak bu şikayetler azaltılabilir. Doğum ağrıları başlangıçta yaklaşık 4-5 dakikada bir gelip 40-50 saniye kadar sürer. Ağrı esnasında rahimde kasılma, sertleşme hissedilir; ağrı geçince rahim yumuşar. Eğer rahim kasılmaları düzenli ve sık olmaya başlarsa ve bir saatten fazla sürerse doktora başvurmak gerekir.
İlk muayenede PAP smear, tam kan sayımı, kan grubu, tüm idrar tetkiki, VDRL (sifiliz), HIV (AIDS), kızamıkçık, Hepatit B, gonokok ve klamidya için servikal kültür, kan şekeri ve toksoplazma taramaları; eğer risk altında ise 1 saatlik glukoz tarama testi yapılır. 11-14. haftalarda : Down sendromu ve trizomi 18 taraması için 1 trimester tarama testi. Kistik fibrozis, Thalassemia, orak hücreli anemi gibi genetik hastalık riski varsa CVS (plasentadan iğne biyopsisi) 16-20 haftalarda: Nöral tüp defekti taraması için maternal serum AFP testi. Eğer I. Trimesterde (gebeliğin ilk 3 ayında) Down sendromu taraması yapılmamışsa 3’lü veya 4’lü test. Hamile 35 yaş ve üstündeyse Down sendromu tarama testleri sonucuna göre veya genetik hastalık risk yüksekliği varsa amniyosentez. RH uygunsuzluğu varsa 18. haftada indirect coombs testi 20-24 haftalarda: II. düzey ultrasonografi, gerekirse fetal ekokardiyogram. 24- 28. haftalarda: Glukoz tarama testi RH uygunsuzluğu varsa indirect coombs testi ve anneye 28. haftada anti Rh globulin intramuskuler olarak uygulanır. Gerekli olan hamilelerde tetanoz aşısı yapılır. 28-32. haftalarda: Tam kan sayımı Eğer risk altında ise VDRL, HIV, servikal kültürler (gonokok ve klamidya) tekrarlanır. 35-37. haftalarda: Grup B streptokok tarama kültürü alınır.
Hamilelikte meydana gelen duygusal değişimler Gebelikte aynı zamanda duygusal değişiklikler de olur. Hamileler kendilerini endişeli ve depresyonda hissedebilirler. Beklenmedik duygu değişiklikleri vardır. Çevrelerindeki olaylardan ve söylenen sözlerden aşırı etkilenebilirler. İyi beslenme, düzenli dinlenme periyotları eşiyle birlikte geçirmek için özel zamanlar ayırmak, hamileye fiziksel iyilik kadar duygusal olarak da yardımcı olur. Bir psikolog danışmanlığında hamile grup toplantılarına katılmak eşini ve kendisini hamilelik sırasında ve doğumdan sonraki sürece duygusal olarak hazırlayacaktır. Gebelikte anormal olan semptomlar Kanama Ağrı kesici ilaçla geçmeyen baş ağrısı Ağrılı idrar yapma Mide ağrısı Bir bacağın şişmesi Görme problemleri Kilo kaybı Rahimde sürekli ağrı ve sertleşme İç çamaşırının normal dışı ıslanması Hamilelik takibi nasıl yapılır? Erken hamilelik takibine başlama annenin ve bebeğin sağlıklı olmasına yardımcıdır. Mensturasyonda gecikme olduğunda hemen doktora başvurmalıdır. Böylece normal bir gebelik, dış gebelik ayrımı yapılabilir, gerekli testlere erken başlanır. Gebelik takibi şöyle düzenlenir. 28. haftaya kadar 4 haftada bir 28-36. hafta arasında 2 haftada bir 36. haftadan sonra haftada bir 40-41. hafta arası 3 günde bir 41. haftadan sonra eğer ağrılar başlamamışsa daha fazla beklenmesi bebek açısından riskli olacağından annenin doğuma başlaması için müdahaleler yapılması uygundur. Eğer gebelik takibi esnasında riskli bir durum tespit edilirse daha
Bütün hamileler gebeliğin ilk 3 ayında folik asit almalı, hamilelik süresince günde 30mg demir kullanmalıdır. Kış aylarında D vitamini ve diyetle yeterli kalsiyum almayanlara kalsiyum takviyesi yapılması uygundur. Doktora danışmadan başka ilaç kullanılmamalıdır.
Academic Hospital
Academic Hospital
12
13
Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
mal anomalili çocuk doğurup doğurmadığı bilgileri , NT ölçümü, free Beta-HCG ve PAPP-A kan düzeyi sonuçları ile birlikte bir bilgisayar programı kullanılarak değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucu bu gebelikte trizomi 21 (Down sendromu) ve diğer bazı trizomilerin görülme riski hesaplanır.
Gebelikte Takip ve Yapılması Gereken
Testler
Testin hassasiyeti nedir? Yapılan farklı çalışmalara göre test %5 yanlış pozitiflik oranı ile Down sendromlu gebeliklerin %89-90’ını belirleyebilmektedir. Bu belirleme oranı 16-18. haftalarda uygualan Üçlü testte %65’tir.
Hamilelik süreci içerisinde bir takım risklerin belirlenmesi adına bazı testlerin veya işlemlerin yapılması gerekmektedir. Kimi zaman bu işlemlerin, hayati riskler taşıması nedeniyle doğru zaman dilimi içerisinde, doğru ellerde yapılmasında büyük önem vardır. Hamilelik sürecinin sağlıklı gidişatını kontrol etmek ve bebeğinizin ve sizin sağlığınız açısından bir risk olup olmadığını öğrenmek için bazı testler yaptırmanız gerekir. Bu testlerin bir kısmı sağlık durumunuzu araştırmak üzere herkese yapılması gereken rutin testlerdir. Diğer testler ise anne ve bebekte var olan risklere göre yapılır. Örneğin, kalıtsal hastalıklar ve daha önceden geçirmiş olduğunuz hastalıklar göz önünde bulundurulur.
Birinci trimester trizomi tarama testi (ikili test) Birinci trimester trizomi tarama testi, hamile kadının Trizomi 21 (Down sendromu)’ li bebek sahibi olma riskini saptamak için gebeliğin 11-14. haftalarında uygulanmak üzere düzenlenmiş bir testtir. Bu test, gebeliğin 11-14. haftalar arasında yapılan ultrasonografik inceleme (ense kalınlığı ölçümü) ile aynı zamanda anneden alınan kan örneğinde yapılan laboratuvar testlerinden (free Beta-HCG ve
Test sonucu nasıl değelendirilmelidir? Test sonucu riskin artmış olarak kabul edilmesi kesinlikle bebeğin Down sendromlu olduğu anlamına gelmez. Sadece bu gebeliğin daha ileri tetkike ihtiyacı olduğunu gösterir. Yine test sonucunda riskin düşük çıkması da bebeğin Down Sendromu ya da trizomi 18 olmadığını göstermez. Yalnızca riskin düşük olduğunu ileri tetkik yapmanın gereği olmadığını gösterir. Bu test Marmara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğinde King’s College Hospital/ LONDRA ile bağlantılı olarak uygulanmaktadır ve 11-14. hafta tarama testi için dünyadaki sayılı sertifikalı merkezlerden biridir.
PAPPA) oluşur. Gebelik yaşına, gebelik haftasına ve daha önce kromozom anomalili çocuk doğurup doğurmadığına göre bu gebeliğinde hesaplanan trizomi 21’li bebek doğurma riski “backround (bazal) risk” olarak adlandırılmaktadır. Bu test sırasında yapılan ölçümlerde elde edilen değerler ise yeni risk faktörlerini belirler. Elde edilen bu risk faktörleri “backround (bazal) risk” ile çarpılarak yeni risk hesaplanır. Anne yaşı; gebelik haftası ve annenin daha önce kromozo-
Üçlü tarama test (triple test) Üçlü tarama testi, Down sendromu (Trizomi 21), nöral tüp defekti ve Trizomi 18 adı verilen genetik hastalığın anne karnındaki be-
Academic Hospital
Academic Hospital
14
15
en önemli değişken; incelemenin yapıldığı tarihteki gebelik haftasıdır. Bu nedenle gebelik yaşını yani son adet tarihini doğru bilmek çok önemlidir. Son adet tarihi yanlış verildiğinde testin yorumlanmasında hatalara yol açabilir. Test sonuçları değerlendirilirken dikkate alınan diğer konular ise hastalıkların görülme riskini direkt etkileyebilecek olan anne adayı yaşı ve daha önceden anomalili doğum öyküsü olup olmadığıdır. Elde edilen işlenmemiş değerler daha sonra bilgisayar programına girilerek risk hesaplaması yapılır. NTD risk değerlendirmesi Nöral Tüp Defekti durumlarında nöral dokuyu örten yapıdaki açıklık şeklindeki defektten amnios sıvısına ve buradan da anne adayının kanına normalden fazla AFP hormonu geçer. Bu yüzden AFP değeri gebelik haftasına göre olması gerekenden daha yüksek çıkar. Yükseklik ne kadar fazla olursa bebekte NTD varolma riski o kadar yüksek olarak belirlenir. İkiz ve çoğul gebelik, bebekte böbrek hastalıkları, omfalosel ve gastroşizis gibi bebeğin karın önduvarında açıklık olması durumlarında da anne adayının kanında AFP yüksek çıkar. Bu durumların büyük bir kısmı ultrasonda nispeten kolay ayırt edilir. En önemli nokta testin yapıldığı anda gebelik haftasının doğru belirlenmiş ve bilgisayara doğru girilmiş olmasıdır. Anne adayının gebelik haftası sanılandan büyükse bu durumda AFP yüksek çıkacak ve testte NTD riski gerçekte olduğundan yüksek çıkacaktır. Down sendromu risk değerlendirilmesi Down sendromu (Trizomi 21) risk tahmini anne adayının yaşı, kilosu ve üç hormon ölçümü kullanılarak yapılır. Down sendromunda AFP ve E3 gebelik haftasına göre olması gerekenden düşük, HCG ise olması gerekenden yüksektir. Bilgisayar programı bu üç hormonun gebelik haftası ve kiloya göre normalden sapmalarını belirler ve yaşla birlikte anne adayında Down sendromlu bebek taşıyor olma riskini belirler. Burada da en önemli nokta testin yapıldığı anda gebelik haftasının doğru belirlenmiş ve bilgisayara doğru girilmiş olmasıdır. Testin yorumlanması Bilgisayar programı tarafından yapılan değerlendirme sonucu elde edilen risk oranının kabul edilebilir sınırlarda olup olmamasına göre ileri düzeyde bir araştırmaya gerek olup olmadığına karar verilir. İleri düzeyde test ile kastedilen amniosentezdir. Üçlü test sonucunda yüksek risk saptanması bebekte kesinlikle problem olduğunu göstermediği gibi, riskin az hatta çok düşük çıkması da bebeğin sağlıklı olduğunu garanti etmez. Down sendromu için kabul edilen normal risk sınırı 1/280’dir. Riskin daha yüksek çıktığı durumlarda (örneğin 1/100 ya da 1/40) ileri tetkik olan amniyosentez önerilir. Risk 1/40 olarak belirlenmiş olsa bile bebeğin sağlıklı olma olasılığının Down sendromu olma olasılığından yaklaşık 40 kat daha fazla olduğu gözlenmelidir.
bekte olma olasılığını saptayan bir kan incelemesidir. Ayrıca üçlü test yardımı ile diğer bazı anomalileri de saptamak olasıdır. Bebeğin karın duvarı anomalilerinde (gastroşizis, omfalosel)), böbrek anomalilerinde de test sonuçları yüksek çıkabilir. Anne adayından alınan kan örneğinde 3 değişik maddenin incelemesi yapılır. Bunlar HCG, Alfa-feto protein (AFP) ve Estriol (E3)’dir Normal olmayan (bebeğin sorunlu olduğu) gebeliklerde, bu maddelerin değerlerinde sapmalar görünür. Testin uygulanma zamanı Üçlü test hamileliğin 15. ile 22. haftaları arasında yapılabilir. En iyi sonuçlar 16. ile 18. haftaların arasında yapılan incelemelerde elde edilmektedir.
Testin güvenilirliği Üçlü tarama testinin Down sendromunu yakalama olasılığı yaklaşık %60 olup %5 civarında hatalı pozitif olma olasılığı vardır. Bu oranlar anne yaşı ile direkt olarak ilgilidir
Testin değerlendirilmesi Anne adayından alınan kan örneğinde yapılan inceleme ile elde edilen düzeyler daha sonra bir bilgisayar programı yardımı ile işlenir. Bu aşamada kandaki maddelerin düzeyini direkt olarak etkileyebilecek olan anne adayının sigara kullanımı, kilosu ve boyu gibi değişkenler de hesaba katılır. Kanda ölçümü yapılan maddelerin düzeyini belirleyebilecek olan
Test kimlere uygulanır? Bu test tüm hamile kadınlara uygulanmalıdır. Pozitif test sonucu Üçlü testin pozitif çıkması yani down sendromlu, trizomi18’li ya
da NTD’li bebek riskinin yüksek olarak saptanması durumunda izlenebilecek birkaç alternatif yol vardır: • Bunlardan ilki anne yaşı ve ultrasonografi bulgusu ne olursa olsun amniyosentez yapmak ve Down sendromu olup olmadığınıu kesin olarak saptamaktır. Pozitif test sonucu alındığında en çok tercih edilen uygulama budur. • İkinci yol ise detaylı ultrason incelemesi yaparak testin pozitif olmasına yol açan şartlar ile ilgili olabilecek ultrason bulgularını aramak ve bu bulguların ışığında amniyosentez uygulamasına karar vermektir.
yonu başlığında; Amniyosentez sırasında bebeğin kan hücreleri annenin dolaşımına katılabilir. Bu nedenle Rh uygunsuzluğu olan annelerde işlem sonrasında Rhogam iğnesinin yapılması gerekmektedir. Enfeksiyon ve enfeksiyon geçişi; Annede Hepatit C, HIV gibi enfeksiyonlar varsa işlem sırasında bebeğe geçebilir. Amniyosentez sonuçları AS Amniyosentez yapıldıktan sonra Sitogenetik analizle bebeğin kromozomlarının sayısal anomalisi olup olmadığı ve belirgin bir yapısal bozukluğun olup olmadığı belirlenir. Laboratuardan bebeğin kromozomlarının normal olduğunu belirten ve cinsiyetinin de bildirildiği bir rapor gelir (46 XX-kız bebek; 46 XY-erkek bebek gibi). Amniyosentez sonucunda herhangi bir anomali saptanması durumunda gebeliği sonlandırmak veya sürdürmek konusunda zor bir karar verilmesi gerekmektedir. Seçim aşamasında ve sonrasında doktorunuzdan yardım almanız önerilmektedir.
Dörtlü test Üçlü test gibi 16-18. gebelik haftalarında anneden alınan kan örneğinde üçlü testteki maddelere ek olarak ‘’Dimetrik İnhibin A ‘’düzeyinin saptanması ve elde edilen değerlerle bebeğin Down sendromlu olma olasılığı belirlenmeye çalışılır. İnhibin A normalde kadınlarda yumurtalıklardan, erkeklerde de testislerden salgılanan bir hormondur. Gebelikte de plasenta da senez edilmektedir. Bebeğin Down Sendromlu olduğu gebeliklerde İnhibin A düzeyinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Tarama testlerinde anne kanında ölçülen tüm maddelerin Down sendromunun belirlenmesindeki hassasiyetleri sınırlıdır. Ölçülen maddelerin sayısının arttırılmasının, bu nedenle testin hassasiyetini arttıracağı kabul edilir.
CVS ( Koryon Villus örneklemesi) CVS, genetik tanı gerektiren gebelerde ultrason eşliğinde bebek ile aynı döllenmiş yumurtadan köken alan plasentadan (örnek doku) biyopsi alınma işlemidir. Doku, bir iğne veya kateter yardımı ile alınır. Teknik olarak iki yaklaşım şekli vardır. Karından veya vajenden rahim ağzından girilerek CVS yapılabilir. Ultrason eşliğinde karından girilen iğne ile yapılan işlemde enfeksiyon ve dolayısıyla işleme bağlı gebelik kayıp oranlarının daha az olması nedeniyle trans abdominal yol daha fazla tercih edilmektedir. CVS’in en önemli avantajları erken uygulanması, bebeğe doğrudan müdahale edilmemesi, zarlara zarar verilmemesi ve DNA çalışmaları için yeterli dokunun elde edilmesidir. Anomali saptanırsa gebeliği sonlandırmak için daha basit ve güvenli yöntemler kullanılabilir. Ayrıca böyle bir durum da ailede daha az psikolojik travmaya neden olmaktadır. Amniyosenteze göre dezavantajı teknik olarak daha zor olması ve elde edilen hücrelerin doğrudan bebeğe ait olmamalarıdır. Erken dönemde yapılan CVS’te bebeklerin el ve ayak gelişim problemleri olması nedeniyle bugün artık CVS 11. gebelik haftasından sonra yapılmaktadır. Ultrason görüntülemesi altında bebeğe zarar verme riski son derece azalmış olmasına karşın, bu işlem sonrası gebeliğin kaybedilebilme olasılığı hala %0,5 - 1 civarındadır.
Amniyosentez Amniyosentez, gebelik sırasında bebeğin içinde bulunduğu keseden bir miktar sıvı alınması suretiyle tanısal amaçlı yapılan testtir. Bu sıvı bebeğe ait hücreleri ve bebeğin salgıladığı kimyasal maddeleri içerir. Genetik testler ile bu sıvı Down sendromu, spina bifida gibi genetik anomaliler açısından test edilir. Amniyosentez nasıl yapılır? Amniyosentez, özel iğnesi ile yapılan invaziv bir işlemdir. Ultrason yardımı ile iğnenin gireceği ve örneğin alınacağı en güvenli yer seçilir. Karın temizlenir. İğne ile seçilen güvenli yere girilir ve kesenin içinden örnek alınır. Genellikle hastalar işlem sırasında hafif bir rahatsızlık hissederler ve anestezik maddeye ihtiyaç duyulmaz. Alınan örnek incelenmek amacı ile laboratuvara yollanır. Amniyosentez kimlere yapılmalıdır? Prenatal tarama testlerinde(NT,üçlü test) anormal sonuç saptananlara, önceki gebeliklerinde kromozomal anomalisi olanlar veya nöral tüp defekti öyküsü bulunanlara, yaşı 35 ve üzeri olanlara, ailesinde genetik bozukluk bulunanlara veya eşinde genetik hastalık açısından taşıyıcı olanlara yapılması önerilmektedir.
Kordosentez Kordosentez, ultrason kontrolu altında karın duvarından girilerek göbek kordonundan bebeğe ait kanın alınmasıdır.Kordosentez genellikle gebeliğin 18. haftasından sonra uygulanan bir prenatal tanı yöntemidir. En sık olarak, ailenin geç başvurması, daha önce uygulanan prenatal tanı yöntemlerinin başarısız olması veya şüpheli sonuç elde edilmesi, ultrason muayenesinde anomali saptanması gibi bebeğin kromozom yapısının hızla belirlenmesi gereken durumlarda ve kalıtsal kan ve metabolizma hastalıklarının tanısında uygulanır. Gelişme geriliği olan bebeklerde kan gazlarının değerlendirilmesi, enfeksiyon hastalıklarının tanısı ve Rh uygunsuzluğu olan gebelikler diğer uygulama nedenleridir. Diğer prenatal tanı yöntemlerine göre kordosentez daha ciddi komplikasyonlara yol açar. Anne açısından en önemli problem kanama ve enfeksiyondur. Uygulama sonrası bebekte ise kalp atımlarında yavaşlama, göbek kordonunda zedelenme gibi problemler görülebilir. Alt yapı ve deneyim komplikasyonların ortaya çıkma olasılığını etkiler ancak genel olarak komplikasyonlara bağlı bebeğin kaybı % 4.8 civarındadır.
Amniyosentez ne zaman yapılır ? Bebeğin amniyon sıvısından örnek almak için en uygun zaman son adet tarihinden itibaren hamileliğin 16-18. haftaları arasıdır. Sonuçlar genelde 1-2 hafta içinde bazan daha geç çıktığından bu haftalarda yapılması idealdir. Son zamanlarda erken amniyosentezbazen (16. haftadan önce) uygulansa da hem laboratuvar şartları hem de işlemden kaynaklanan risklerin yüksekliği nedeniyle pek tercih edilmemektedir. Bu uygulama henüz deneysel aşamadadır. Amniyosentez işleminin riskleri nelerdir? Amniosentez çeşitli riskler içermektedir. Bunlar: • Düşük: 2.trimesterde yapılan amniyosentez 1/200 ile 1/400 arasında, “düşük” riski taşımaktadır.15 haftadan önce yapılan amniyosentezlerde bu oran artmaktadır. • Ağrı ve vajinal kanama, Amniyotik sıvı kaybı, Rh Sensitizas-
Academic Hospital
Academic Hospital
16
17
Dyt. Sabiha Keskin
Gebelikte kadının normal metabolizma düzeni üzerine fetal büyümenin eklediği değişiklikler vardır. Bu gerçek,halk arasında gebe kadının iki kişilik yemesi gerektiği fikrini doğurmuştur. Oysa gebelikte fazla beslenme de yetersiz beslenme kadar anne ve bebek sağlığını olumsuz etkiler. Gebelik süresince ağırlık kazanımı; bebeğin doğum ağırlığını, sağlığını ve gebelik öncesi annenin beslenme durumuna bağlı olarak gebeliğin seyrini etkiler. Uzun süreli takip çalışmalarında yetersiz rahim içi büyüme ve gelişme, düşük doğum ağırlığıyla dünyaya gelen bireylerde ,yaşamın ilerleyen dönemlerinde, kalp-damar hastalıkları, Tip 2 diyabet, hipertansiyon ve hiperlipidemi gibi hastalıkların görülme sıklığının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Gebelik öncesi ağırlığı normal olan kadınlarda 10-14kg ortalama 12 kg ağırlık kazanımı; gebelik ve doğumla ilişkili komplikasyonların ve düşük doğum ağırlığı riskinin azalması ile ilişkilidir. Düşük gestasyonel ağırlık kazanımı , bebeğin düşük doğum ağırlıklı(LBW) olma riskini artırırken, fazla ağırlık kazanımı ise annede doğumdan sonraki süreçte şişmanlık riskini beraberinde getirirken, bebek içinde çocukluk döneminde aşırı yağ dokusu sorunun ortaya çıkma riskini artırmaktadır. Yapılan çalışmalarda eğer anne zayıfsa yani beden kütle indeksi (BKI) 20’nin altında ise ağırlık kazanımının 2. ve 3. üç aylık dönem süresince haftada 500 g ın altına düşmemesi gerekmektedir.Buna karşılık ağırca dediğimiz yani beden kitle indeksi 26’ın üzerinde olan kadınların haftalık tartı artış hızı ortalama 300 g olmalıdır. Kişisel ayrıcalıklar,gebeliğin ilk aylarında görülen iştahsızlık, bulantı, kusma isteği, aşırı uyku hali besin alımını güçsüzleştirir. Gebeliği izleyen ilk 3-4 aylık dönemde bu yakınmaların azalması ile annede ağırlık kazanımı 20. Haftada 3.5kg, gebeliğin sonuna kadar da haftada 300-500 g’lık artışlarla toplam 10-12kg ağırlık kazanımı uygundur.
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü
GEBELER İÇİN ÖNERİLEN AĞIRLIK KAZANIMI
Gebelik Döneminde
Beslenme
Gebelik döneminde uygulanan yeterli ve dengeli beslenme programıyla gebe kadının genel enerji ihtiyacının yanısıra büyüyen fetüsün gereksinimlerini ve emzirme için gerekli olan besin depolarının korunmasını sağlarsınız. Bir toplumun geleceği sağlıklı bireylerin varlığı ile süreklidir. Yaşamın her döneminde olduğu gibi özellikle gebelik döneminde de yeterli ve dengeli beslenmenin önemi büyüktür. .Gebelikte annenin uyguladığı beslenme programı, gebe kadının genel enerji ve besin öğeleri gereksinmelerini karşılaması yanında büyüyen fetüsün gereksinmelerini, fetal gelişim ve emzirme için gerekli olan besin öğeleri depolarını korumalı ve devamını sağla-
malıdır. Gebelik öncesi,gebelik dönemi ve laktasyon döneminde yeterli ve dengeli beslenme ile annenin sağlığı en uygun koşullara çekilebilir, doğumsal bozukluklar ve yetişkinlik döneminde ortaya çıkabilecek kronik hastalık rikleri azaltılabilir.Özellikle yüksek risk altındaki kadınlar olmak üzere gebelik öncesi ve gebelik süresince yapılan folik asit desteği nöral tüp defekti ve diğer doğumsal anomali risklerini azaltmaktadır.
Gebelik Öncesi BKI*
Önerilen Ağırlık Kazanımı
BKI < 19.8
12.5-18 kg
BKI 19.8- 26
11.5-16 kg
BKI 26- 29
7-11.5 kg
BKI >29 İkiz gebelikler
En az 6 kg 16-20.5 kg
me durumlarının saptanması, hipertansiyon, gestasyonel diyabat, sezeryan doğum riski açısından değerlendirilip günlük 150-200 kkalorilik enerji ek yapılması uygun görülmektedir. Protein gereksinimi Proteinler vücudun yapıtaşlarıdır ve fetusun büyüme ve gelişmesi için gereklidir. Yeterli ve dengeli beslenme ile günlük protein gereksinmesi karşılanabilir. Tüm beslenme ilkeleri için geçerli olan ilke, gebelikte de alınan proteinin %60’nın biyolojik değeri yüksek besinlerden karşılanmasıdır. Gebelik süresince toplam protein gereksinimi,ağırlık kazanımı ortalma 12,5 kg olan ve 3.3 kg ağırlığında bebek doğuran kadınlar için 925 g olarak hesaplanmıştır. Gebe kadının normal beslenmesine ilaveten günde 1 su bardağı süt ve yoğurt, 1-2 köfte kadar et, tavuk veya balık veya 1 yumurta ekleyerek artan protein ihtiyacını tamamlayabilir.
*(Beden kütle indeksi)
Enerji ihtiyacı Gebelikte bebeğin büyüme ve gelişmesi, annenin günlük aldığı besinlerin plesanta aracılığıyla fetüse taşınmasıyla gerçekleşir. Fetüs her koşulda enerji ve besin öğeleri gereksinmelerini annenin depolarından karşılamaktadır. Özellikle gebeliğin 20.haftasından geçerli olmak üzere gereksinmeler artar.Bu artan gereksinmeleri karşılamak için gebe kadınlara günde 300 kkal ek olarak verilmesi gerekir. Enerji artışını oluşturan birincil etmenlerden biri de annede oluşan yağ birikimidir.Bu yağ birikimi, gebelerin çoğunda ikinci dönemde oluşmaya başlar ve 3, 5 kg’ lık bir yağ deposu oluşur.Bu oluşan yağ deposu emziklilik döneminde artan enerji gereksinmesini karşılamak ve metabolizmayı korumak içindir. Günlük enerjinin %15’i proteinler, %30’u yağlar ve %55’i de kompleks karbonhitlardan sağlanmalı, çay şekeri ve şekerli besinlerin aşırı tüketiminden kaçınılmalıdır. Kadının çalışma hayatına atılması, eğitimin uzaması, ilk gebeliğini geç yaşayan kadınların sayısında da artışa neden olmuştur. Bu yaş grubundaki kadınların kişisel ayrıcalıkları değerlendirilip beslen-
Yağ ihtiyacı Gebelik döneminde, esansiyel yağ asitleri ve bu yağ asitlerinin fetal beyin ve sinir sisteminin gelişiminde önemli rolü olan DHAEPA gibi uzun zincirli türevlerinin yeterli düzeyde karşılanması gerekmektedir. Gebelikte n-3 yağ asiti alımının artışının beyin ve sinir sistemi üzerine olumlu etkilerinin yanısıra doğum ağırlığı ve gestasyon süresini de olumlu etkilediğine yönelik veriler mevcuttur. Yağlı balıklar, ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumlar n-3 yağ asitleri açısından iyi kaynaklardır. Demir Bitkisel besinlerle ve tek yönlü beslenen kadınlarda demir eksikliği anemisi sık görülmektedir ve bu annelerden doğan bebeklerin daha az demir depolarına sahip oldukları,düşük doğum ağırlıklı ve
Academic Hospital
Academic Hospital
18
19
B 12 Vitamini B 12 vitamini hayvansal kaynaklı besinlerde (organ etleri,kırmızı et,süt,peynir, yumurta sarısı ve balık eti) bulunur.B 12 eksikliğinde megaloblastik anemi, doğumsal anomaliler ve sinir sisteminde olumsuzluklar oluşmaktadır. A Vitamini Karaciğer, balık, süt, yumurta sarısı, ıspanak, havuç, domates ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunan A vitamini yağda eriyen vitamindir ve plesantadan geçerek fetusta depolanmaktadır.Eksikliğinde prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebekler, normalden küçük beyin ve görme kusurları olabilir. Ayrıca A vitamini yetersizliğinin Demir kullanımını bozduğu ve anemiye neden oldugu konusunda çalışmalar vardır. D Vitamini Annenin beslenme şekli yanında güneş ışınlarından yaralanması da önem taşımaktadır. Gebelik ve emziklilik döneminde D vitamini gereksinmesi artmaktadır. Ayrıca kemiklerdeki kalsiyum durumunun devamında D vitamini önemli bir vitamindir. C Vitamini Kuşburnu, yeşil ve kırmızı biber, turunçgiller, domates ve patateste bulunan suda eriyen bir vitamindir. C vitamini demir, kalsiyum, folik asit, tiamin, riboflavin, pantetonik asit, B5, A vitamini, E vitaminin vücutta kullanılmasında etkin rolü vardır. Antioksidant özelliğiyle hücre zarlarını oksidasyona karşı korur, serbest radikallerin olumsuz etkisini azaltır. Gebelik için çok önemli bir özelliği de vücudu enfeksiyonlardan ve toksinlere karşı korumasıdır.
prematüre oldukları belirtilmiştir. Demir et ve türevleri, sakatatlar, yumurta,koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve kuru üzüm, incir gibi besinlerde bulunur.Anemik olanlarda, adolesan ve sık doğum yapan anneler olmak üzere bütün gebelerde demir eklenmesi önerilmektedir.Günlük vitamin C tüketimi de demirin vücutta kullanılması ve demirin emilimini olumlu etkilemektedir. Gebe kadının günlük demir gereksinmesi 15-20 mg/gün’dür.
Kafein Bir çok içecekte(kahve, çay, karbonatlı içecekler),allerji ve soğuk algınlığı için kullanılan ilaçlarda bulunur.Yapılan çalışmalarda gebe kadınların ¾’ünün günlük ortalama 2 fincan tükettiği ve günlük 5 fincandan fazla tüketen kadınlarda da erken doğum, gebelik süresine göre düşük doğum ağırlıklı bebekler(SGA)doğurdukları saptanmıştır.Ayrıca annenin aşırı miktarda kafein tüketimi fetüsün kemik yoğunluğu ve kalsiyum içeriği üzerine olumsuz etkileri olduguna ilişkin çalışmalar vardır.Aşırı miktarda tüketilen çay,kahve, kolalı içecekler Fe, Zn gibi önemli minerallerin emilimini engellemekte ve anemi riskini artırmaktadır.
Kalsiyum İntrauterin dönemde kemik yapımı anneden fetusa yeterli miktarda kalsiyum ve fosfor geçisi ile olmaktadır. Kalsiyum birikiminin %70’i gebeliğin son 3. ayında gerçekleşir. Gebelik döneminde kalsiyum gereksinmesi artmakta ve özellikle vejetaryan kadınların D vitamini ve kalsiyum alımları çok düşük olacağından annede kemik mineral kaybı gerçekleşmektedir. Süt, yoğurt, peynir, çökelek, pekmez, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler kalsiyumun iyi kaynaklarıdır. Çinko Büyüme ve gelişme, protein yapısındaki enzimlerin işlevleri, üreme için gerekli bir elementtir. Tahıla dayalı beslenmenin demir, çinko, kalsiyum gibi minerallerin emilimini olumsuz yönde etkilediği ve yetersizliğe neden olduğu bir gerçektir. Gebelerde günlük diyetle alınan demir ile çinko alımını artırmak gerekmektedir. Gebelikte 20 mg ek çinko verilmesi, et, deniz ürünleri,süt ve türevleri, yumurta ve yağlı tohumların tüketilmesi çinko alımı için gereklidir.
Alkol Gebelik ve alkolün bağdaşmayacağı tartışmasız bilinmektedir. Fetusun gelişmesine olumsuz etkisi olan alkol, dolaylı olarak kötü beslenmeye yol açarak vitamin ve mineral eksikliklerine neden olmaktadır. Gebelikte alkol tüketimi kadar hatta daha zararlı bir bağımlılık da sigara içme alışkanlığdır. İlaçlar Gebelikte kullanılan bütün ilaçlar fetusa zarar verebilir. Özellikle gebelikte annelerin bilmeden aldıkları ve fetusa doğrudan geçerek doğumsal anomalilere neden olan bir başka etmen de zararlı bitki ve hayvanları öldürmekte kullanılan, insan ürünü kimyasal maddeler ve böcek ilaçlarıdır. Besinleri haşerelerden korumak için tarım ürünlerine eklenen kimyasal öğeler besinlerde kalıntı bırakabilir. Besinlerimizin üretim süreci içinde kullanılan kimyasal gübre ve hormonların da yan etkilerinin olduğu bilinmektedir. Özellikle sebze ve meyvelerin çok iyi yıkanması, küflü, ezik ve çürük besinlerin yenilmemesi, sebze ve meyvelerin mevsiminde tüketilmesi gerekmektedir.
Folik Asit Karaciğer, organ etleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, karnabahar, et, yumurta, süt ve türevleri ile tahıllarda bulunmaktadır. Folik asit eksikliğinde düşük doğum ağırlıklı bebekler,nöral tüp defekti (NTD) ve annede megaloblastik anemi görülür. Planlı gebeliklerde gebeliğin ilk 3 ayı(12 hafta)süresince, plansız gebeliklerin de oluşabileceği düşünülerek doğurganlık çağındaki kadınlarda 400microgram folik asit kullanımı önerilmektedir.Doğum öncesi dönemde folik asit kullanılması ile NTD sıklığı %70 oranında azalmış olur.
GEBELER İÇİN ÖNERİLEN GÜNLÜK BESLENME PROGRAMI KAHVALTI: Az şekerli ıhlamur veya çok açık çay, 2 dilim peynir veya 1 yumurta + 1 dilim peynir, 7-8 adet zeytin, Çiğ sebze istenildiği kadar (yazın domates salatalık, yeşil biber vb. kışın marul, kıvırcık, maydanoz, roka, tere vb.), 1 yemek kaşığı pekmez, 1 porsiyon meyve veya taze sıkılmış meyve suyu, 2 ince dilim tam buğday ekmeği... ARA ÖĞÜN: 1 bardak süt veya yoğurt, 1 porsiyon meyve... ÖĞLE: 60-90 g etli yemek (bu 3 köfte şeklinde veya sebzeli olarak pişirilebilir) veya kurubaklagil yemeği Yarım porsiyon pilav veya makarna (4 yemek kaşığı) 1 tabak sebze veya salata (az yağlı), 1-2 dilim tam buğday ekmeği, 1 porsiyon meyve... ARA ÖĞÜN: 1 bardak süt veya yoğurt, 1 porsiyon meyve (veya sütlü tatlı) tatlılar verilerek gebe kadının bu yöndeki açığı kapatılabilir. Yataktan kalkmadan yenilen tuzlu bir bisküvi, kraker veya ekmeğin bulantıyı önlediği ve sonraki besinlerin alımını kolaylaştırabildiği gözlenmiştir.
AKŞAM: 1 kase çorba (tarhana, mercimek, sebze veya yoğurtlu, sütlü çorbalar) 60 gr. et veya etli sebze yemeği, Mevsim salata, 1-2 dilim tam buğday ekmeği, 1 porsiyon meyve...
Pika Gebelikte genellikle iştah artışı olması olağandır. Halk arasında ‘’aş-erme ‘’tarzda bazı yiyeceklere karşı özel ilgi ve istek duyulabilir. Bazen bu durum aşırı olur ve besin maddesi olmayan bazı maddelere(kahve telvesi, toprak, sabun, diş macunu, kum, buz) yönelebilir. Bu durum genellikle yetersiz beslenen annelerde sıklıkla görülmektedir.
GECE: 1bardak süt veya yoğurt NOT: Bu miktarlar kişisel ayrıcalıklara göre artırılıp eksiltilebilir.Günlük besinlerle normalde kullanılan yağ miktarı 20-30 gr’dır. Yağ olarak zeytinyağının tüketimi uygundur.
Kabızlık Bazı gebelik hormonlarının barsak hareketlerini yavaşlatıcı etkisi, kilo artışı nedeniyle günlük hareketlerde azalma, beslenme düzeninde olan değişiklikler nedeniyle gebelerde kabızlık sıklıkla görülmektedir. Posa içeren sebze ve meyvelerin çiğ olarak tüketilmesi, günlük 1,5-2 litre sıvı alınması, kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya vb.), bulgur, yulaf gibi posadan zengin besinlerin tüketilmesi, kuru kayısı, erik, incir gibi besinlerin yenilmesi veya komposto olarak tüketilmesi, kabızlık sorununu giderecektir.
Gebelikte bulantı ve tat değişiklikleri Gebeliğin ikinci haftası ile sekizinci haftası arası, kadını beslenmesinde birtakım güçlüklerin ortaya çıktığı dönemdir. Bu devredeki fizyolojik değişiklikler sonucu oluşan iştah azalması, sindirim sistemi bozuklukları, özellikle de kusma ve öğürme yeteri kadar besin alımını güçsüzleştirmektedir. Anne adayının kötü beslenme tablosuna girmemesi için öğün sayısı artırılıp yemek miktarı azaltılabilir. Yiyeceklerin iştah açıcı olacak şekilde hazırlanması ve o dönem istenmeyen besinlerin ısrarla verilmemesi gerekmektedir. Örneğin sütü sevmeyenlere zorla süt içirmek ve kusma eğilimini artırmak yerine yoğurt, peynir, çökelek, sütlü yoğurtlu çorbalar veya sütlü
Anemi Halsizlik, yorgunluk ve enfeksiyonlara dirençsizlik demir eksikliğine bağlı anemilerin en önemli belirtisidir. Demir vücutta kan yapımında görevlidir. Hayvansal besinlerin tüketilmesi ve C vitamini kaynaklarının alınması ile demirin emiliminin artırılması ile önlenebilir.
Academic Hospital
Academic Hospital
20
21
Fzt. Arzu Dilekçier / Fzt. Gökhan Döner
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü
Gebelikte Egzersizler Konforlu bir doğum öncesi ve sonrası için yapılacak egzersizlerin çok büyük faydaları olmaktadır. Özellikle belirli kas gruplarına yönelik yapılacak çalışmalar ile rahat bir doğum süreci yaşanabilir.
Egzersiz uygulamaları sırasında ani başlayan karın ağrısı, uterusta kasılmalar, bebek hareketlerinin durması, kanama, baş dönmesi, görme bozuklukları, nefes darlığı, çarpıntı, şiddetli bel ağrısı, leğen kemiği ve karnın alt bölgesinde ağrı gibi durumlarda uygulamaya hemen son verilerek doktora başvurulmalıdır. Topla yapılan spor türleri, ağır kaldırma, kayak, su kayağı, sörf, bisiklete binme, ata binme, aletli jimnastik, zorlamalı jimnastik gibi egzersiz şekillerinden kesinlikle uzak durulmalıdır.
Sağlıklı yaşamın önemli bir parçası olan egzersiz, gebelikte de belli kurallara uyularak yapılabilir. Gebelikte yapılan egzersiz solunum ve dolaşım sisteminin daha iyi çalışmasına katkıda bulunur. Anne adayının kilo kontrolünü kolaylaştırır, kendini daha zinde ve iyi hissetmesini sağlar. Hamilelik sırasında oluşabilecek şikayetlerin (uykusuzluk, varis, bel ve sırt ağrıları, bacaklarda kasılmalar gibi) daha az görülmesine neden olur. Doğum sonrası toparlanmayı ve kolay kilo verilmesini hızlandırır. Egzersiz yapmayı düşünen anne adayı, gebelik takibini yapan kadın doğum uzmanına danışmalı ve onun muhtemel kısıtlamalarına uymalıdır. Daha önce erken doğum yapmış, ya da önceki gebeliklerinde sorun yaşamış anne adaylarının egzersizlerinin kısıtlanması ve niteliklerinin çok iyi belirlenmesi gereklidir.
III) Prenatal (Doğum Öncesi) egzersizler:
POSTNATAL (DOĞUM SONRASI) EGZERSİZLER
1) Ayak egzersizleri: Bilekten itibaren ayak kendine doğru çekilir ve itilir.
1) Karın kasları kasılarak derin soluk alıp verilir.
2) Sırt üstü yatılır, kalça ve dizler düzdür; bel ve ense yatağa, ayaklar duvara bastırılır. Beş saniye kadar tutulur, sonra bırakılır.
2) Ayak egzersizleri: Bilekten itibaren ayak kendine doğru çekilir ve itilir.
3) Pelvik taban kasları kasılır gevşetilir.
3) Sırt üstü yatılır, kalça ve dizler düzdür; bel ve ense yatağa ayaklar duvara doğru bastırılır.Beş saniye kadar tutulur, sonra bırakılır.
4) Pelvik taban kasları kasılır gevşetilir.
4) Kedi deve egzersizleri (Eller ve dizler üzerinde dururken sırtı kamburlaştırıp başı aşağı bükerek nefes verme; sırtı düzeltip çukurlaştırarak başını yukarı kaldırırken nefes alma)
5) Dizler bükülü ve sırt üstü yatarken pelvik tilt (beli yatağa doğru bastırma) uygulanır. 5) Sırt üstü pozisyonda iki diz bükülü iken ayaklar zeminde kaydırılarak bacaklar düz pozisyona getirilir.
DOĞUM ÖNCESİ VE SONRASI UGULANABİLECEK EGZERSİZLER
6) Günde en az yarım saat yüzükoyun yatılmalıdır.
PRENATAL (DOĞUM ÖNCESİ) EGZERSİZLER
7) Sırt üstü pozisyonda iki diz bükülü iken ayaklar zeminde kaydırılarak bacaklar diz pozisyona getirilir.
I) Solunum egzersizleri: Derin karın solunumu, derin göğüs solunumu, gırtlak solunumu olmak üzere çeşitlendirilir. Doğumun ikinci döneminde ağrılar esnasında anne adayının nefesini kontrollü kullanarak, etkili bir şekilde ıkınmasını ve ağrıyı kontrol altına alabilmesini sağlar. II) Gevşeme egzersizleri: Doğumun ağrısız döneminde, anne adayının nasıl gevşeyeceğini öğreterek gerekli enerji birikimini ve gücünü yararlı kullanmasını sağlar. En iyi gevşeme pozisyonu sırt üstü yatarak, baş altına ince bir yastık konularak ve dizler çengel pozisyonda bükülerek sağlanır. Bir diğer pozisyon ise baş ve yanak yastıkta olacak, el yastığın altında veya yüzün önünde, bacaklar hafif karına doğru çekilmiş (bacaklar arasına ince bir yastık konulabilir) olacak şekilde yan yatmadır. Başlangıçta her egzersiz iki defa yapılır sonra 5-8 tekrara kadar çıkılabilir. Egzersizler aralarında uygulanacak gevşeme dönemleri çok önemlidir.
6) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü baş ve omuzlar yerden kaldırılarak dizlere değmeye çalışılır.
8) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü iken kalçalar yerden kaldırılır.
7) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü iken kalçalar yerden kaldırılır.
9) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü baş ve omuzlar yerden kaldırılarak dizlere değmeye çalışılır. 8) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü iken çapraz doğrulma yapılır. Baş ve omuzlar yerden kaldırılarak karşı dize dokunmaya çalışılır. 10) Sırt üstü pozisyonda dizler bükülü iken çapraz doğrulma yapılır. Baş ve omuzlar yerden kaldırılarak karşı dize dokunmaya çalışılır.
9) Bağdaş kurularak oturulur ve dizler yere doğru esnetilir. 10) Ayaklar yaklaşık 20 cm aralıklı olacak şekilde ayakta durulur. Kalçalar dışa doğru açılarak çömelmeye çalışılır.
Academic Hospital
Academic Hospital
22
23
Uzm. Dr. Tevfik Yoldemir
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
MÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
tarlarsa gebeliklerini sağlıklı bir şekilde tamamlarlar ve sağlıklı bebeklere sahip olurlar. Eğer tedavisiz olurlarsa bu bayanlar yüksek kan basıncı, preeklampsia ( gebelik zehirlenmesi ) ve erken dönemde gebelik kaybı açısından yüksek riskli olurlar. Aşırı kilolu bebeklere sahip olan bazı bayanlara doğum için cerrahi girişim gerekebilir ve bu da infeksiyon, kanama riskini arttırır ve ileriki dönemlerde idrar tutamama gibi durumlara yol açabilir. Bu bayanlar ve çocukları hayatları boyunca tip 2. diyabet açısından daha yüksek riske sahiptir. Tip 2 diyabetin gelişmesini engellemek için hayat tarzında değişiklikler yapılabilir. Diyabet ve riskleri konusunda doktorunuzla konusunuz. Gestasyonel diyabet bebeği nasıl etkiler? Gestasyonel diyabet genellikle 24-28 hafta civarında ortaya çıktığı için bebeğin gelişimi etkilenmez. Bebeğinizin diyabetli olarak doğmayacağını bilmelisiniz. Şekerin plasentadan geçmesi sebebiyle, bebek annenin yüksek kan şekerine maruz kalır ve bu durum bebeğin daha büyük ve kilolu olarak doğmasına sebep olabilir. Tedavi edilmemiş ve kontrolsüz diyabet bebeğiniz için bir takım sorunlar oluşturabilir: • Bebeğin iri olması doğumu zorlaştırarak bebek için tehlikeli bir durum oluşturabilir. • Doğum sonrası düşük kan şekeri • Solunum sıkıntısı • Yoğun bakım ihtiyacı olabilir Gestasyonel diyabet iyi bir şekilde kontrol altına alındığında bu riskler önemli ölçüde önlenebilmektedir. Annesi gebeyken gestasyonel diabet olan bebekler ve çocuklar solunum sorunları acısından daha yüksek risktedir. Ve çocuklar büyürken ileri dönemlerde obezite , anormal glikoz tolerans ve diabet açısından daha yüksek risklidir. Gebeyken gestasyonel diabet olan bayanlar ve çocukları hayatları boyunca tip 2. diyabet açısından daha yüksek riske sahiptir. Tip 2 diyabetin gelişmesini engellemek için hayat tarzında değişiklikler yapılabilir.
Kimler gestasyonel diyabet için risk altındadır? • 30 yaş üstündekiler • Aile öyküsünde tip 2 diyabet olanlar • Fazla kilolu olanlar • Daha önceki gebeliğinde diyabeti olanlar • Daha önce bir gebeliği zamanına kadar sürdürmede sorun yaşayanlar • Önceki gebeliklerde bebek > 4000 g
Gestasyonel Diyabet
Nedir?
Gebelik sırasında ortaya çıkan gestasyonal diyabet kontrol altına alınmazsa anne ve bebeğe ciddi zararlar verebilir. Gestasyonel diyabet, gebelik sırasında ortaya çıkan ve genellikle bebek doğduktan sonra kaybolan bir diyabet türüdür. Gebe kadınların yaklaşık %4’ünde gebeliğin 24 ile 28. haftası civarında gestasyonel diyabet ortaya çıkmaktadır. Eğer gestasyonel diyabet kontrol altına alınmazsa, size ve bebeğinize ciddi etkileri olabilir. Genellikle gestasyonel diabet bebek doğduktan sonra kaybolur. Vücudunuz da gestasyonel diabete sebep olan değişimler yalnızca
gebe kaldığınızda gerçekleşir. Bebek doğduktan sonra vücudunuz normale döner ve bu durum ortadan kalkar. Eğer gestasyonel diabet gebeliğinizin erken zamanlarında ögrenirseniz tedavi edilebilir. Gestasyonel diabeti kontrol etmenin en iyi yolu onu erken öğrenmek ve tedaviye olabildiğince çabuk başlamaktır.
Eğer yukarıdakilerden herhangi biri sizin için geçerliyse, gestasyonel diyabet riski altındasınız demektir. Her gebelik birbirinden farklıdır. Eski gebeliklerinizde gestasyonel diabetiniz olmadığı halde şuanki gebeliğinizde belki gestasyonel diabet olabilir. Ya da eski gebeliklerinizde gestasyonel diabet olmanız bu gebeliğinizde olacağınız anlamına gelmez. Doktorunuzun size risk seviyeniz ve testlerle ilgili verdiği tavsiyeleri dikkate alınız.
Gestasyonel diyabet riskini en aza indirmek için; 1. Sağlıklı beslenin Diyetiniz gebelikte ihtiyaç duyulan besinleri sağlayacak şekilde zengin çeşitli ve dengeli olmalıdır. Örneğin: • Demir, folik asit ve kalsiyum içeren besinler • Lif içeriği yüksek • Yağdan fakir (özellikle doymuş yağlardan) • Karbonhidrat ; tahıl, meyve, makarna, pirinç • Bol sebze ve meyve
Gestasyonel diyabet tanısı nasıl konulur? Gestasyonel diyabet hiçbir risk faktörü olmayan kişilerde de olabileceği için her gebede tarama yapılması önerilmektedir. 26-28. haftalarda, şeker yükleme testi uygulanır. Bu testin sonucunun normal çıkmaması durumunda ileri testler planlanır. Bu test önemli risk faktörlerinin varlığında daha erken uygulanabilir: • Klinik belirti varsa • Daha önceki gebelikte diyabet ortaya çıkmışsa
2. Düzenli egzersiz yapın Gebeliğiniz süresince günde yarım saat egzersiz yapmanız tavsiye edilir. Size uygun olabilecek egzersiz türlerine örnek olarak: • Yürüyüş • Yüzme • Gebelik aerobik dersleri (hafif etkili) • Suda egzersiz dersleri – suyun sıcaklığı 28 dereceyi geçmemeli • Pilates Herhangi bir fiziksel aktiviteye başlarken veya devam etmeden önce mutlaka ebe veya doktorunuza danışmanız gerektiğini unutmayın.
Gestasyonel diyabet nasıl tedavi edilir? Gestasyonel diyabetin yönetimi ve tedavisi, gebeyi ve partneri, pratisyen hekim veya doğum uzmanını, endokrinoloji uzmanını ( diyabet üzerine uzmanlaşmış hekim), ebe, diyabet eğiticisi ve diyetisyeni içeren bir takım çalışmasıdır. Evde kan şekeri takibi, diyet ve fiziksel aktivite büyük önem taşımaktadır. Bazı durumlarda insülin enjeksiyonuna ihtiyaç olabilir. Eğer gestasyonel diyabet için tedavi edilmezsem ne olur? Çoğu gestasyonel diabetli bayan durumlarını kontrol altında tu-
Academic Hospital
Academic Hospital
24
25
Uzm. Dr. Tevfik Yoldemir
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
MÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
tetikleyicilerin sorgulanması ile başlanır. Gıda, ilaç, enfeksiyon immünolojik (allerjik) tetikleyicilere örnek iken, güneş ışınları, soğuk, titreşim, basınç, dermatografizm, egzersiz gibi fiziksel uyaranlar nonimmünolojik uyaranlara örnektir. Aspirin ve gıda boyaları, sulfitler gibi gıda katkılarına yan etkiler de görülebilir. Tedavide tanımlanan tetikleyicilerden (gıda, basınç, ilaç vs.) sakınmak gelecekteki epizodları önlemeye yardımcıdır. Antihisteminikler kaşınma ve ödem şikayetlerini rahatlatır. 2. kuşak antihisteminikler ilk üç aydan sonra olasılıkla güvenlidir. Sistemik steroidler bazen gerekebilir. 2. Gebelikte atopik dermatit: Atopik dermatit, çocukların %3’ünü erişkinlerin %1-2’sini etkileyen gittikçe yaygınlaşan bir cilt rahatsızlığıdır. Kaşıntı, kronik tekrarlayıcı seyir izleyen, tipik döküntü görüntüsü ve yayılım gösteren lezyonlar, allerjik rinit-astım-besin allerjisi gibi durumlara genetik yatkınlığın da izlendiği lezyonlar ile karakterize bir bozukluktur. Semptomlar hafif izole sınırlı leke şeklindeki lezyondan şiddetli yaygın dökülen eritrodermaya kadar geniş bir dağılım gösterir. Akut olarak kızarıklık, deride ödem, dökülme, iltihap-akıntı ile giderken; kronik olarak kabuklanma, kalınlaşma, hiperpigmentasyon, fissürleşme ile gider. Özellikle dirsek boşluğu ve diz arkası, boyun, üst gövde, ağız çevresi ve göz etrafıındaki alanlar ve eller etkilenir.
b. Gebelik prurigosu, ikinci ya da üçüncü 3 aylarda görülür, öncelikli olarak ön karın duvarında dökülmeler ile birlikte olan kızarık papuler kabarcıklar olarak izlenir c. Kaşıntılı saç kökü iltihabı, genelde son 3 ayda ortaya çıkar ve gövdede kıl kökünde kabarcık ve ihtihaplı kabarcık ile seyreder; kol ve bacaklara yayılım olabilir, gebelik sonrasında geçebilir. d. Kontakt dermatit; kabuklu, kırmızı, kaşıntılı, sıklıkla kese şeklinde, iyi sınırlı kraterlerdir. Sebebi ortaya koymak tekrarlamayı önlemede önemlidir. Tedavi topikal ve sistemik kortikosteroidi kapsar. e. Kıl kökü iltihabı; pembe ya da kırmızı kıl kökündeki kabarcık ve ihtihaplı kabarcıkların bakteriyal enfeksiyonlarını tanımlar. Tedavide oral antibiyoterapi ve tekrar kullanılan traş bıçağı ve banyo süngeri gibi kaynaklardan sakınmak önerilmektedir. f. Topikal yumuşatıcılar ve steroid ile hafiflememiş ve geceleri şiddetlenen şiddetli kaşıntı uyuz için tipiktir. Tüneller; el parmaklarının arasında, dirseklerde, avuç içi kıvrımlarda veya meme uçlarına yerleşmiş olabilir. Tünellerden alınan bir parçanın mineral yağ ile mikroskop altında incelemesi teşhis koydurur. g. Asteatozis. Sık banyo ve azalmış nem ile birliktedir. Cilt sıklıkla bacaklarda olacak şekilde pul pul ve çatlak görünümdedir.
Atopik dermatitte dermatolojik bulgular geniş bir dağılım gösterir, ancak anahtar komponentler kaşıntı ve dermatittir. Tanı için en önemli temel özellikler şunlardır: -kaşıntı -kronik tekrarlayıcı seyir izlemesi -tipik döküntü görüntüsü ve yayılma gösteren lezyonlar -allerjik rinit-astım-besin allerjisi gibi durumlara genetik yatkınlık
Gebelikte Kaşıntı Gebelik sırasında kaşıntının nedeni çok basit allerjik etkenler olabildiği gibi, çok ciddi sorunlara yol açabilecek ve mutlaka incelenmesi gereken farklı hastalıklar da olabilir.
nik ürtiker -6 haftadan uzun süreli- çok daha nadir görülmekle birlikte populasyonda sıklığı %2’den azdır. Ürtikerin nedeni belirlenemediği için %80’den fazla vakada ‘’idiopatik’’ sıfatı sıklıkla ürtiker tanımlar.
1. Ürtiker Deride yüzeyel ödem ile gelişen sınırlı, yüzeyden kabarık, kaşıntılı, kırmızı renkte lezyonları tanımlamak için kullanılır. Akut ürtiker; populasyonun %20’sinde görülmekle birlikte alerjik, kimyasal, infeksiyöz ve duygusal olabilen birçok tetikleyiciye karşı yaygın bir yanıttır. Akut ürtiker; 6 haftadan az süren semptomlar için kullanılır. Kro-
Ürtikerin tanısı; lezyonun, deri ve mukozal ödemin klinik bulgularına dayanır. Sebep olabilecek faktörlerin araştırılmasına olası
Atopik dermatitli çoğu gebe, hastalığın başlangıcı yenidoğan ya da erken çocukluk döneminde başladığı için gebelikten önce hastalığının farkındadır. Semptomlar adet ve gebelik ile düzelme gösterebilir ya da şiddetlenebilir. Gebelikte %52 kötüleşme, %24 iyileşme görülürken, %24ünde değişiklik olmaz. Çoğu deri hastalığında kaşıntı olur, ama atopik dermatitte kaşıntı ana bulgudur. Annede kaşıntının, annenin diyet alımı, uyku düzeni, duygusal durum üzerinden bebek üzerine indirekt kötü etkileri olabilir. Atopik dermatitin gebeliğin diğer kaşıntılı deri hastalıklarından ayrımı önemlidir, çünkü tedavi spesifik bozukluğa yönelik olmalıdır. Gebeliğe bağlı kaşıntılı deri değişiklikleri, idiyopatik kaşıntı, gebelik prurigosu, kaşıntılı saç kökü iltihabı ve gebelik kolestazını kapsar.
Atopik dermatit tedavisi nonspesifik ve spesifik allerjen tetikleyicilerin kontrolü, kaşıntıyı azaltmak, sekonder enfeksiyonların kökünü kurutmak ve enflamasyonun modulasyonunu içermelidir. 3. Gebeliğin intrahepatik kolestazı (İCP ) - diğer adıyla obstetrik kolestaz - kaşıntı, karaciğer enzimlerinde biyokimyasal bozulma ve gebeliğin son 3 ayında sarılık ile karakterizedir. Kolestazın belirtileri doğuma kadar devam eder, doğumun hemen ardından annede kaşıntı ve anormal enzim seviyesi hızla düzelmeye başlar. Annede kaşıntı, yaşamı tehdit edici olmasa da annenin iyilik halini belirgin olarak etkileyebilir. İCP olasılıkla vitamin K eksikliğine ikincil artmış doğum sonrası kanama ihtimali ile de ilişkili bulunmuştur.
a. İdiyopatik kaşıntı (pruritis gravidarum) bulguları -yalnızca deride dökülme izlenir- ilk üç ayda görülmeye başlar. Bu durum, östrojenin indüklediği fonksiyonel karaciğer bozukluğuna bağlı olabilir. Gebelik kolestazında deri normaldir, ancak serum safra asitlerinin artışına bağlı kaşıntı olur. El ayası ve ayak tabanında olan kaşıntı yararlı bir ipucu olabilir. Gebelik kolestazı ölüdoğum, doğumda bebekte distress, erken doğum ile ilişkili olduğu için süregelen kaşıntısı ve deri dökülmesi olan gebelerde karaciğer fonksiyonlarını belirlemek anlamlıdır. Ağızdan alınan ursodeoksikolik asit kaşıntıyı dindirmede yardımcıdır.
İCP artmış mekonyum ile kirlenmiş amnion sıvısı, doğum eylemine bebeğin tolere edememesi, spontan erken doğum, rahim içi ölüm olasılığını da içeren bebeğe ait olumsuz sonuçlarla ilişkilendirilmiştir. İCP’nin ilk klinik sunumu yaygın olabilen fakat sıklıkla yoğun olarak el ve ayakları içeren kaşıntıdır. Şiddetli vakalarda kaşıntı gövdeye, uzuvlara, gözkapaklarına hatta ağız içine yayılım gösterebilir. Kaşıntının şiddeti geceleri alevlenir ve psikolojik rahatsızlık yaratmaya neden olabilecek şiddette yoğun uyku yoksunluğuna sebep
Academic Hospital
Academic Hospital
28
29
olabilir. Kaşıntı şiddetlidir, kaşımak ile azalmaz ve hasta şikayetlerinin azaltmak için saç fırçası, çatal gibi enstrümanlar kullanmak gibi uç müdahalelere başvurabilir. İCP; gebeliğin papuler dermatitinden (PUPP) kaşıntıya eşlik eden kabartı ve plak olmaması ile ayrılabilir. İCP’ li hastaların yalnızca %20-25’inde sarılık gelişir. Sarılık klinik seyirde sıklıkla kaşıntıdan 2-4 hafta sonra kadar geç gelişir ve doğum sonu ilk haftada geriler.
bebek kalp hızı, spontan erken doğum riski ile ilişkilidir. İCP ile ilişkili bebek ölümünü önlemede efektif bir değerlendirme ya da müdahale yöntemi tanımlanmamıştır. Her ne kadar İCP’de bebek ölümünden sorumlu olan patofizyoloji kesin olarak tanımlanamamış olsa da safra asitlerinin plasentayı geçebildiği, rahim kasında aktiviteyi arttırdığı, sitotoksik etkisi olduğu ispatlanmıştır.
İCP sıklıkla son 3 ayda- 30.haftadan sonra - gelişir, ancak 26.haftada ve doğum sonrası geliştiği de rapor edilmiştir. Doğuma yakın dönemde artarak şiddetlenir ve doğumdan sonra günler içinde şiddeti azalır. İCP’ nin biyokimyasal anormalliklerinin normal değerlere gerilemesi 4-6 hafta sürer.
Erken teşhis ve aktif yönetim - yoğun bebek izlemi, bebeğin akciğer olgunlaşmasını sağlayıp doğumun gerçekleştirilmesi, safra asitlerini düşürmek için kullanılan farmakolojik ajanlar - ile bebeğe ait sonuçlarda gelişme gösterilmiştir.
İCP tanısı; kaşıntı ve sarılık yapan diğer cilt ve medikal durumların dışlanmasını gerektirir. Tıkayıcı safra yolları hastalılarından klinik veya ultrason incelemesi ile dışlamak için klinik değerlendirme yapmak yararlıdır. Karaciğer fonksiyon testleri ve serum viral hepatit belirteçleri özellikle sarılık ve koyu idrar saptandığında değerlendirilmelidir.
İCPde bebek ölümlerini geleneksel gebe takip testleriyle tahmin etmek güçtür. Bebek ölüm nedeni olarak akut / kronik uteroplasental yetmezlik araştırılırken birçok yazar fetal ölümleri 33 haftaya kadar erken, güvenilir bebeğin iyilik hali testlerinden 2-6 gün sonra izlemiştir. İCP’de bebek ölümden birkaç saat önce yapılan ve bebeğin aktivitesini gösteren annenin kayıtları normal saptanmıştır. Bu hastaların bakımında, klinisyen anne bebek hareketlerinde farklılık hissediyorsa ya da güven vermeyen bebek kalp atım izleminin olduğu durumlarda daha şüpheci davranmalıdır. Gebelikte artmış östrojen düzeyleri; duyarlı kadınlarda karaciğerde safra asitlerinin zehirsizleştirmesini etkiler, bu da kaşıntı, karaciğer enzimlerinde artış ve bazen de sarılık ile sonuçlanabilir. Bebek ölümü; kronik uteroplasental yetersizlikten ziyade akut oksijen yokluğu olaylara sekonder gelişmektedir. Sık gebelik takip testleri, mekonyumu anlamak için yapılan amniyosentez ve endike olduğunda erken doğumu içeren yoğun bebek gözlem sonuçları geliştirebilecek tek strateji gibi görünmektedir.
Şiddetli kaşıntı; şiddetli yorgunluk ve psikolojik bozukluklara neden olabilir. Yemek yememe, bulantı, kusma ve kilo alımında yetersizlik rapor edilmiştir. İCP gelişmiş kişilerde doğum sonrası artmış safra taşı ihtimali saptanmıştır. Vitamin K emilim bozukuğu, ikincil artmış doğum sonrası kanama, doğum sırasında anneye ait en sık komplikasyondur. Doğum öncesinde vitamin K yönetimi önerilmektedir. Her ne kadar İCP’ ye bağlı anne ölümü görece olarak önemsizse de, bebek ölümü anlamlı öneme sahip olarak bulunmuştur. İCP; artmış ölü doğum, mekonyum ile kirlenmiş amnion sıvısı, anormal
Academic Hospital
Academic Hospital
30
31
Uzm. Dr. Tevfik Yoldemir
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
MÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
içinde tekrar yükselmektedir. Gebelik sırasında kan basıncı normal sınırlar içinde olan kadınlarda bile doğum sonrası erken dönemde geçici hipertansiyon görülmektedir. Gebelikte yüksek tansiyonun tanımı ve kan basıncı ölçümü Gebelikte hipertansiyon kan basıncındaki mutlak artış veya daha önceki ölçümlere oranla kan basıncının daha yüksek ölçülmesine dayanarak saptanmaktadır. Mutlak değer olarak sistolik (büyük tansiyon) >140 mm civa, diastolik (küçük tansiyon) >90 mm civa kabul edilmektedir. Kan basıncı gebelik haftasına göre değişmektedir. Kan basıncındaki göreceli artış sistolik basınçta 30mm civanın üzerinde diastolik basınçta 15mm civa üzerinde artışı göstermektedir. Kan basıncı en az 2 ölçümde artmış bulunmalı ve kan basıncı hasta otururken uygun cuff boyutunda ölçüm aleti kullanılarak yapılmalıdır. Gebeliğin ikinci 3 ayının sonunda ve son 3 ayda eğer kan basıncı hasta yatar pozisyonda ölçülecekse hasta yan yatırılarak ölçülmelidir. Otomatik ölçümler ciddi preeklampside güvenilir bulunmamıştır ve gerçek değerlerin altında sonuçlar göstermektedir. Gebelikte görülen yüksek tansiyon hastalıklarının sınıflandırılması
Gebelikte Yüksek Tansiyon
Gebelik Zehirlenmesi Hipertansiyon, gebelik sırasında en sık görülen ve anne ile bebek ölümüne yol açan önemli bir sorundur. Takibi yapılan gebeliklerin %15’inde komplikasyon yaratır. Hipertansiyon, gebelik sırasında en sık görülen medikal problemdir. Anne ve bebek ölümüne yol açan önemli bir sorundur. Takibi yapılan gebeliklerin %15’inde hipertansiyon, komplikasyon yaratır.
şüş görülmektedir. Kan basıncındaki bu düşüş özellikle diastolik kan basıncını (küçük tansiyonu) etkilemektedir ve 13-20. gebelik haftalarında da 10mm civa düşüş görülmektedir. Kan basıncındaki düşüş 22-24. haftalara kadar devam etmektedir ve sonrasında sabit kalmaktadır. Daha sonra gebeliğin son dönemine kadar kademeli olarak kan basıncında artış görülmekte ve gebelik öncesi değerlere ulaşılmaktadır. Doğum sonrasında kan basıncı düşmekte ve 5 gün
Gebelik sırasında kan basıncında normal fizyolojik değişiklikler Gebeliğin ilk trimesterin (üçay) başlangıcında kan basıncında dü-
Kronik Hipertansiyon Kronik hipertansiyon tüm gebeliklerin %3-5inde görülmektedir, fakat kadınların çocuk doğurma yaşı 30-40lı yaşlara doğru ilerledikçe bu oran artmaktadır. Kronik hipertansiyon tanısı gebelik öncesi döneme ait bilinen bir hipertansiyon öyküsünün varlığına veya 20.haftadan önce artmış kan basıncının (>140/90 mm civa) varlığına bağlıdır. Tanısı konulmamış hipertansif hastalar ilk trimesterde normal fizyolojik kan basıncı düşüşüne bağlı gebeliğin erken döneminde normotansif bulunabilirler. Bu durum öncesinde varolan hipertansiyonu maskeleyebilir ve gebeliğin ilerleyen haftalarında saptanan hipertansiyon gestasyonel olarak kabul edilebilir. Bazen tanı doğum sonrası birkaç ay içinde kan basıncının normalize olamaması ile konulmaktadır. Hastada gebelik öncesinde hafif derecede hipertansiyon olması preeklampsi riskini 2 katına çıkartmaktadır ve plasental abruptio ( bebeğin eşinin erken ayrılması) ve fetal gelişme geriliği riskini de arttırmaktadır. Genel olarak kan basıncı kontrol altında olduğu zaman bu hastalarda normal gebelerle benzer sonuçlar elde edilmektedir. Fakat kronik hipertansiyon ciddi olduğu zaman (20,haftadan önce diastolik basınç>110mmhg olması) preeklampsi riski %46 civarında olup anne ve bebeğe ait risklerde artış saptanmıştır.
maktadır. Daha güncel bir tanımlamada gestasyonel hipertansiyonla beraber 24 saatte 0,3gr üzeri idrarda protein olması olarak bildirilmektedir. Ödem spesifik olmadığı için tanımlamada yer almamaktadır. Eklampsi preeklampsi ile beraber sara tarzı nöbetlerin görüldüğü duruma denir, eklampside nöbet ilk bulgu da olabilmektedir. Preeklampsi sıklığı eşlik eden hipertansiyondan etkilenmektedir. Preeklampsi tüm gebeliklerin %5-6sında görülmektedir. Fakat bu oran öncesinde hipertansiyon olan hastalarda %25e kadar yükselmektedir. Bebeğe ait riskler arasında plasental yetmezliğe bağlı gelişme geriliği, prematürite yer almaktadır. Preeklampsi prematüritenin en sık sebepleri arasında yer almaktadır (çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerin %25i). Gebelik öncesi danışmanlık Kronik hipertansiyonu olan kadınlarda gebelik öncesi danışmanlık ile hipertansiyonun sekonder sebepleri ekarte edilmekte, tansiyonu optimal seviyede tutmak için kontrolleri yapılmakta, artmış preeklampsi riski hakkında bilgilendirilme yapılmakta, ilk triemsterde gerektiği durumda yapılabilecek ilaç değişikliği hakkında bilgilendirme yapılmaktadır. Kontrol altında hipertansiyonu olan kadınların çoğu yakın takip ve uygun yönetim halinde iyi sonuçlar elde etmektedir. İlk trimesterde iyi kontrol edilmemiş hipertansiyon bebek ve anneye ait ölüm riskini arttırmaktadır. Rutin pratikte kullanılan antihipertansif ajanların çoğunda teratojenik etki bulunmamış ve hastalara güvenli bir şekilde kullanabilecekleri vurgulanmalıdır. Fakat ACE-inhibitörleri ve anjiotensin reseptör blokerleri ilk trimesterde teratojenik etkilerinden dolayı kullanılmamalıdır. Daha önceki gebeliklerinde ciddi preeklampsiye bağlı kötü obstetrik öyküsü olan kadınlar ya da risk altında olan kadınlar
Gebelikte çıkan hipertansiyon Öncesinde normal kan basıncı olan bir kadında gebeliğin 2.yarısında görülen hipertansiyon ve beraberinde idrarda ciddi miktardan protein atılması veya preeklampsi bulgularının olmaması gestasyonel hipertansiyon olarak tanımlanmaktadır. Gebeliklerin %-6-7sinde görülmekte ve postpartum dönemde sonlanmaktadır. %15-26sında preeklampsi sonrasında eşlik etmektedir fakat bu risk hipertansiyonun geliştiği haftadan etkilenmektedir. Gestasyonel hipertansiyon 36.haftadan sonra tanısı konulduğunda risk %10a düşmektedir. Gestasyonel hipertansiyonda kan basıncı postpartum 6.haftada normalize olmaktadır. Preeklampsi ve eklampsi Preeklampsi genelde 20. haftadan sonra görülen multi-sistem bir hastalıktır. Hipertansiyon, ödem, proteniüri üçlemesinden oluş-
Academic Hospital
Academic Hospital
34
35
Gebelikte hipertansiyon tedavisi Ciddi hipertansiyon altta yatan patolojiye bakılmaksızın özellikle intrakranyal kanama riskini de azaltmaya yönelik tedavi edilmelidir. Ciddi olmayan hipertansiyon varlığında hangi durumda antihipertansif ilaç başlanacağı konusunda kesin bir görüş olmamakla beraber tedavi anne ya da fetus odaklı olarak değişmektedir. Çoğunlukla sistolik kan basıncı >140-170 mm civa veya diastolik kan basıncı >90-110 mm civa olduğu zaman antihipertansif tedavi başlanması önerilmektedir. Ciddi hipertansiyonda kan basıncı >170110 mm civa olduğu zaman tedavi şarttır. İlaç tedavisi Bütün antihipertansif ilaçların plasentayı geçtiği ve bebek dolaşımına ulaştığı gösterilmiştir. Hafif-orta hipertansiyon tedavisindeki amaç bebeğe ait sonuçları iyileştirmekten ziyade anneye yarar sağlamaktadır. Tedavi alan kronik hipertansiyonlu kadınların bazıları gebeliğin ilk yarısısnda kan basıncında olan fizyolojik düşüş nedeniyle bu periodda tedavilerine ara vermeleri mümkün olabilmektedir. Genelde bu durum geçici olup gerektiğinde tedaviye tekrar başlanabilmesi gerekebilmektedir. Ciddi preeklampside tansiyonun iyi kontrolu hastalığın ilerlemesini engellemez, doğum kesin tedavi yönetmidir. Tansiyonun iyi kontrolu kafa içi kanama gibi komplikasyonların sıklığını azaltır. Ciddi hipertansiyon yönetimi uygun tansiyon kontrolünü içerir, damariçi ilaçlar kullanılarak anne ve bebeği riske sokmadan gebeliğin devamı amaçlanır. Doğum sonrası ve emzirme döneminde antihipertansif tedavi Doğum sonrası hipertansiyon yaygındır. Kan basıncı tipik olarak doğumdan sonra ilk 5 günde yükselir. Böylece gebelik boyunca hipertansiyonu olan kadınların doğumdan sonra normal tansiyonu olabilir ama doğum sonrası ilk hafta içinde tekrar hipertansiyon görülebilir. Gestasyonel hipertansiyonlu ve preeklampsili olguların büyük kısmı doğumdan sonraki ilk 6 haftada ilaç tedavisini bırakabilecek konuma gelebilmektedir. Kronik hipertansiyonlu olgular gebelik öncesi ilaçlarına devam edebilirler. Preeklampsili kadınlarda altta yatan böbrek patolojisi yoksa idrarda protein atılması genelde 3 ayda düzelir. Devam eden proteinüri ileri böbrek incelemesi gerektirir.
durum hakkında bilgilendirilmeli ve profilaktik düşük doz aspirin tedavisine başlanılmalıdır. Preeklampsia endotelyal hasar ve oksidatif strese bağlı oluştuğu için gebeliğin 2.trimesterinde antioksidan vitamin c ve a desteği bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Gebelik sırasında anne bakımı Kan basıncı ölçümü ve proteninüri taraması tüm gebelerde preeklampsi açısından antenatal taramada önemli bir noktada yer almaktadır. Eğer beyaz önlük korkusuna bağlı yüksek tansiyondan şüpheleniliyorsa ambulatuar olarak kan basıncı ölçümü yapılabilmektedir. Preeklampsi açısından yüksek riskli saptanan kadınlar daha yakın takipte izlenmektedir. Kan basıncında artış, laboratuar sonuçlarında bozulma ve/veya ciddi proteinüri gelişmesi daha yakın monitorizasyon ve takip gerektirmektedir. Anneye ait semptomların ciddiyetine ve klinik bulgulara bağlı olarak ve fetal büyüme paterni de göz önüne alınarak hastalar günlük takibe alınır veya hastaneye interne edilebilir. Çoğu hasta ilk başta asemptomatik veya nonspesifik bulgulara sahip olmaktadır. fakat baş ağrısı, görmede bozulmalar veya karın ağrısı ciddi preeklampsinin bulguları arasında yer almaktadır.
Hipertansiyonun sonraki gebelikte tekrarlama riski Daha önceki gebelikte hipertansiyonu olan olgular sonraki gebeliklerinde hipertansiyonun tekrarlama riski daha yüksektir. Bazı faktörler bu riski etkiler. Tansiyon problemi önceki gebelikte ne kadar erken ortaya çıkmışsa risk o kadar yüksektir. Hipertansif bozukluğun türü de riski etkiler. Gestasyonel hipertansiyonda %19, preeklampside %32, kronik hipertansiyona superempoze preeklampside %46 dır. Ciddi IUGG gelişmiş olması da sonraki gebelikteki riski arttırır. Gebelikle indüklenen hipertansiyonun kardiyovasküler sekel riski Gestasyonel hipertansiyonu va preeklampsisi olan hastalar hayatlarının ilerleyen yıllarında hipertansiyon ve felç geçirme riski altındadırlar. Ayrıca iskemik kalp hastalığı gelişme riski altında oldukları da kanıtlanmıştır. Başta ilgisiz görünse de her ikisinde de dislipidemi, insülin rezistansı, endotel disfonksiyonu gibi ortak faktörler mevcuttur. İlginç olarak gebe olup da hipertansiyon gelişmemiş kadınların nulliparlara oranla ilerki yaşamda hipertansif olma olasılıkları daha azdır.
Bebeğin izlemi Kronik hipertansiyonu ve preeklampsi olan hastalar rahimiçi gelişme geriliği (IUGG) açısından risk altındadır. Bu hastalara düzenli aralıklarla ultrason ölçümü yapılarak bebeğin büyüme, amnion sıvı miktarı, umblikal arter kan akımı izlenebilmektedir. Ciddi preeklampside veya 34.haftadan önce doğum riski olan durumlarda intramusküler steroid enjeksiyonu ile fbebek akciğer gelişimi sağlanmış olur.
Academic Hospital
Academic Hospital
36
37
Doç. Dr. Hüsnü Gökaslan
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
belirlenip kan ve kan ürünleri tedarik edilmelidir. Plasenta previa varlığında vajinal muayene kontrendikedir. Sadece vajinal spekulum ile kanama miktarı ve rahim ağzı açıklığı tahmin edilebilir. En önemli muayene aracı ultrasonografidir. Acil başvurularda ve aşırı kanamalarda şok ile mücadele birincil yaklaşımdır. Bu amaçla damar yolu açılır. İdrar çıkışını takip etmek için idrar sondası takılır. Şok tedavisi için sıvı, hacim genişletici sıvılar, kan ve kan ürünleri nakli gereklidir. Hastanın hayati bulguları sık olarak kontrol edilir. Durum düzeltilince gebelik hemen sezaryen ile sonlandırılır. Şokun uzun sürmesi organların kaybına yol açar. Etkilenen organların başında böbrekler gelir. Akut böbrek yetmezliği gelişebilir. Durdurulamayan kanamalar pıhtılaşma faktörlerinin tükenmesine bağlıdır. Gereken seri ve süratli tedavi yapılmaz ise veya geç kalınırsa anne ve fetus için öldürücü bir duruma dönüşebilir.
damar kanamalarıdır. Daha nadir olarak doğum ağrıları ile birlikte uterus kasının yırtılmasına bağlı kanamadır. Gebelik dışı kanama nedenleri ise rahim ağzı kanseri veya kanser öncü lezyonları, rahim ağzı iltihabı, rahim ağzından çıkan polipler, rahim ağzının dışa dönük olması, vajina iltihapları ve yırtıklarına bağlı durumlardır.
Gebeliğin Son Dönemindeki
Vajinal Kanamalar Gebeliğin son üç ayında karşılaşılan kanamalar anne ve bebek açısından son derece önemli sonuçlara yol açarlar. Üçüncü üç ayda görülen vajinal kanamalar Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk 3 ölüm nedeni içinde sayılmaktadırlar. Gebeliğin son üç ayında karşılaşılan kanamalar anne ve bebek açısından son derece önemli sonuçlara yol açarlar. Üçüncü üç ayda görülen vajinal kanamalar Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk 3 ölüm nedeni içinde sayılmaktadırlar. Bu tür kanamaların bir kısmı az miktardadır ve yaygın olarak görülür. Ancak gebeliklerin %2-3 gibi bir bölümünde kanama ciddi miktarlara ulaşır ve anne ile fetusun hayatını tehlikeye sokar. Ciddi kanamalarda kan kaybı mik-
tarı 800 ml.nin üzerindedir. Ağır kanamaya yol açan en önemli iki neden plasenta previa (plasentanın rahim ağzına yakın olması) ve plasentanın erken ayrılması sonucu oluşan kanamalardır. Gebeliğin geç dönem kanamaları gebelikle ile ilgili olan ve olmayan nedenler şeklinde iki grup altında incelenebilir. En sık rastlanan gebelikle ilgili nedenler plasenta previa, plasenta dekolmanı (plasentanın rahim duvarına bitişik olduğu yerden ayrılması) ve
Plasenta Previa: Plasenta gebelik boyunca anne ile gelişen fetus arasında bağlantıyı sağlayan, besleyici maddelerin anneden fetusa geçmesine ve atıkların anneye aktarılmasına yarayan bir çeşit solunum, dolaşım ve boşaltım organıdır. Halk arasında bebeğin eşi veya etene olarak adlandırılır. Bebeğin doğumundan sonra işlevi sona erer ve atılır. Plasenta normal olarak gebeliğin başında rahim duvarına tutunarak annenin kan damarları ile ilişki kurar ve bu şekilde madde alışverişini sağlar. Bazı anormal durumlarda plasenta rahim kanalına yakın veya kanalı kapatacak tarzda yerleşebilir. Gebeliğin erken dönemlerinde daha sık görülmesine rağmen çoğu ilerleyen gebeliklerde rahimde yukarıya doğru yer değiştirerek sorun oluşturmazlar. Fakat konumunu olduğu gibi koruyan plasenta gebelik ilerledikçe ve özellikle gebeliğin son üç ayında rahim kasılmalarının etkisiyle damarlarının zedelenmesi sonucunda kanamalara yol açar. Doğum esnasında doğum yolunu tıkayarak fetusun önünde doğuma engel teşkil edecek şekilde yerleştiği için plasenta previa (plasentanın önde olması) durumuna neden olur. Kanama miktarı sızıntı tarzında az olabileceği gibi bol ve ciddi kanamalar sonucu annenin ve bebeğin ölümüne yol açabilecek şekilde de olabilir. Doğumda rahim kanalının genişlemesi sonucu plasentanın damarları yırtılacağı için kanama çok aşırı düzeylere ulaşabilir. Annede şok gelişebilir. Bu nedenle bu durumun doğumdan önce ultrasonografi ile tespit edilmesi ve çoğu durumda doğumun sezaryenle gerçekleştirilmesi gerekebilir. Bu gebeler en ufak bir kanama durumunda acil olarak hastaneye başvurmalı ve hastanede takip edilmelidir. Kan gurubu
Plasenta Dekolmanı: Normal olarak plasenta bebeğin doğumundan sonra yarım saat içinde doğarak atılır. Bazı anormal durumlarda plasenta gebelik devam ederken rahim duvarından ayrılabilir ve plasentanın erken ayrılması veya plasenta dekolmanı adını alır. Bu durumda anne bebek arasındaki yegane bağlantı kesilir ve fetus anne karnında ölür. Bu kötü sonucu engellemenin tek yolu bebeğin hemen acil olarak doğurtulmasıdır. En çok tercih edilen yol sezaryendir. Plasenta dekolmanı kendini kanama ile gösterir. Aynı anda rahimde kasılmalar başlar ve bu kasılma belli aralıklarla gevşemez. Rahim duvarı taş gibi sertleşir. Rahim ağzından koyu ve bol miktarda kanama başlar. Fakat olguların onda birinde dışarıya kanama olmaz ve dekolman gizli kalır. Tanı konulması zorlaşır. Plasenta previa’nın farkı kasılmaların aralıklı olması ve rahim kasının aralıklı gevşemesidir. Kanama da açık renkli taze pıhtılaşmamış kanama şeklindedir. Plasentanın arkasında pıhtılaşan kan ve plasentadan salgılanan doku tromboplastini denilen pıhtılaşma ile ilgili bir madde, kanın
Academic Hospital
Academic Hospital
38
39
Bazı uterus nedbelerinin doku direnci az olduğundan kasılmalar ile sessiz rüptürler de olabilir. Çok dikkatli olmalı ve hemen müdahale edilmelidir. Acil olarak ameliyat yapılmalıdır. Sezaryen veya rahim operasyonu geçirmiş gebeler en ufak bir kasılma durumunda hastaneye başvurmalıdırlar. Kanlı belirti (Nişan): Gebelik boyunca rahim kanalı mukus tıkacı adı verilen sümüksü yapışkan bir madde ile kapalıdır. Doğumun başlamasından önce rahim ağzı açılırken bu tıkaç az bir miktarda kanama ile birlikte dışarı atılır. Halk arasında nişan adı verilen selim bir durum olup doğumun kısa süre sonra başlayacağını belirtir. Tedavi gerekmemektedir. Buna karşılık, gebelik ile ilişkili olmayan nedenler genellikle ağır kanamalara yol açmazlar. Fakat diğer nedenler ile karışarak endişe uyandırırlar ve ayırıcı tanıya girerler. Ağır kanama nedeni olabilecek gebelik dışı yegane durum rahim ağzı kanserinin kanamasıdır. Serviks kanseri ve öncü lezyonları: Serviks kanseri gebelikle birlikte en sık görülen jinekolojik kanserdir. Rahim ağzında gelişerek kitle oluşturur. Bu kitlenin zamanla kanamaya yol açması olasıdır. Bazen kanamalar ciddi olabilir. Yapılması gereken ilk işlem kanamayı durdurmak için vajinaya tampon yerleştirilmesidir. Sonuç alınamaz ise cerrahi yaklaşımlar denenmelidir. Fetusun gebelik yaşına göre sezaryenle bebeğin doğurtulması ve ardından serviks kanseri cerrahi tedavisinin yapılması seçilecek yoldur. Burada son üç ayda bebeğin akciğer gelişiminin uygun olması önemlidir. Yenidoğan yoğun bakımları sayesinde 32. haftadan sonra gebelik sonlandırılabilir. Serviks kanserinde hemen tedavi düşünülürken öncü lezyonlarda gebeliğin sonlanması beklenebilir. Kanamayı kontrol etmek yeterlidir.
içindeki trombosit adı verilen kanı pıhtılaştırıcı kan pulcuklarının yaygın damar içi pıhtılaşma sonucu tükenmesine yol açar. İşte bu durumda yaygın durdurulamayan kanamalar başlar. Şok tablosu gelişir ve önce fetus sonra anne kaybedilir. Annenin kaybedilmesinin en önemli nedeni şok sonucu iflas eden böbreklerde gelişen akut böbrek yetmezliğidir. Tedavi en erken dönemde tanı koyarak şokun gelişmesini önlemek ve fetusu en kısa sürede doğurtmaktır. Şok tedavisi plasenta previada anlatıldığı gibidir.
Servisit: Rahim ağzı iltihabıdır. Genellikle kronik iltihaptır. Nadiren sorun yaratır. Servikal polip: Rahim ağzında gelişen rahim kanalını döşeyen epitelin eldiven parmağı şeklinde çıkıntı yapacak tarzda gelişmesidir. Selim bir olaydır. Travmaya uğrarsa kanama nedeni olabilir.
Vasa previa: Plasentaya gelen fetusa ait toplardamarların fetusun ilerisinde rahim kanalına yakın bir konumda bulunarak yırtılması sonucu kanamaya yol açması tablosudur. Kan kaybı fetustan kaynaklanmaktadır ve fetus tehlikededir. Diğer iki duruma göre daha nadir rastlanır. Tedavi prensipleri benzerdir.
Servikal eversiyon: Gebelikte artan östrojen hormonu etkisi ile rahim kanal epitelinin rahim ağzını örtecek tarzda dışa doğru taşmasıdır. Tek katlı epitelyum olduğundan en ufak bir travma ile kanayabilir. Vajinitler: Nadiren önemsiz kanamalara yol açarlar.
Uterus rüptürü: Rahim kası gebeliğin başlangıcından itibaren hafif kasılmalar gösterir. Bu kasılmalar son üç ayda artar ve anne tarafından hissedilir duruma gelebilir. Bunlar gerçek doğum ağrıları olmayıp doğuma hazırlık ağrıları tarzındadır. “Braxton-Hicks “ kasılmaları adını alır. Doğumda düzenli, ritmik belli aralıklarla gelen şiddetli ağrılar başlar. Bu ağrılar fetusu doğum yoluna iter ve doğumun gerçekleşmesini sağlar. Fakat eğer bebeğin ilerlemesi bir şekilde engellenirse şiddetli kasılmalar sonucunda rahim kası yırtılır ve ağır kanama sonucu anne ve fetus kaybedilir. Bu duruma yol açan nedenler arasında en önemlileri baş ile pelvis uygunsuzluğu, pelvis darlığı, doğum yolunda direnç gösteren durumlardır. Diğer nedenler geçirilmiş sezaryen operasyonları, rahimde yapılmış operasyonlar, doğumu başlatmak için indüksiyon uygulaması gibi nedenlerdir.
Vajinal yırtıklar: Genellikle travma sonucu vajina duvarının yırtılması bazen ciddi kanamalar oluşturabilir. Dikiş konularak tedavi edilir. Geç gebelik kanamaları anne ölüm nedenleri arasında önemli bir yer işgal eder. Bebek için de en önemli ölüm nedenidir. Bu dönemde saptanan en ufak bir kanama anormaldir ve hemen doktora başvurmayı gerektirir. Gecikmek telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Gebelikle ilgili nedenler ve serviks kanseri ağır kanamalara yol açarlar. Başlıca tedavisi gebeliğin bir an önce sonlandırılarak anne ve bebeğin hayatını koruyacak önlemleri ivedilikle almaktır.
Academic Hospital
Academic Hospital
40
41
Psk. Şebnem Orhan
onu hayata hazırlama sorumluluğu, kendi vücudundaki değişimler, duygu hallerindeki iniş çıkışlar ve zihinsel meşguliyetleriyle bu değişimi çok daha derinden yaşar. Düzenli kontrollerle bebeğin gelişimini takip ederken, onun sadece sağlığını ve fizksel gelişimini takip etmez, aynı zamanda onunla duygusal bir bağ da oluşturmaya başlar. Günümüz teknolojisi ile bebeğin cinsiyeti, nispeten görünüşü, hareketleri annenin bebeğiyle ilişkisini daha canlı yaşamasını, bu yaşantıyı doğumdan çok daha önce eşi ile de paylaşabilmesini sağlar. İlk üç ay annenin mide bulantıları, yorgunluk ve uyku hali ile sadece zihnen değil, bedensel olarak da alışmaya çalıştığı bir süreçtir. İsteyerek ve planlı olarak kalınan hamileliklerde bedenin daha çabuk bu sürece adapte olduğu görülmektedir. Bu dönem ayrıca bebek adayının da anne rahmine daha sıkı asıldığı, rahim içindeki yerini sağlamlaştırdığı bir süreçtir. Hafif kanamaların olduğu durumlarda, ileri yaşlarda kalınan ve riskli hamileliklerde, daha önceden düşük deneyimi yaşamış anne adaylarında ilk aylar anne-baba adayının hamileliğin devamı ve bebeğin sağlıklı olup olmadığıyla ilgili kaygıları yoğun yaşamasına neden olabilir. Hatta bebeğin sağlığı ile ilgili endişeler hamilelik boyunca ve devamında da var olmaya devam edebilir. Anne ile bebek ilişkisini etkileyebilir. İkinci üç ay, nispeten annenin kendi yaşantısıyla hamileliği paralel yürütebildiği bir dönemdir. Ancak annenin ne kadar hareketli bir yaşantısı olursa olsun, zaman geçtikçe çevrede olup bitenlerden ziyade karnında taşıdığı bebeğiyle zihinsel olarak daha fazla meşgul olmaya başlar. Bebeğin hareketleri, duruşu, ultrason görüntüleri ile kendi geçmiş yaşantılarının bir karışımıyla birlikte bebeğin nasıl bir bebek olacağıyla ilgili zihninde hayaller kurmaya başlar. Doğduğunda nasıl bir bebek olacağı, fiziksel özellikleri, cinsiyeti gibi pek çok konuyu içeren düşüncelerle hayalindeki bebekle ilişkiye girer. Bu hayaller de daha öncekiler gibi kimi zaman bebekle ilgili olumlu duyguları getirse de, kimi zaman kaygı verici olabilir. Bebeğin sağlıklı olup olmadığıyla ilgili endişeler evrensel olarak bütün hamile anne adaylarınca yaşanırken, bu endişelerin yoğunluğu annenin bebeğine olan duygusal yatırımından etkilenir. Ailenin bebeğe hazır olmadığı durumlarda, çiftlerden birinin bebek sahibi
MÜTFV Özel Tıp Merkezi Klinik Psikoloji Bölümü
olmaya hazır olmadığı, bebeğin beklenen cinsiyette olmadığı, sağlığıyla ilgili sorunların yaşandığı ya da doğumun beklenenden erken olabileceği durumlarda ve çocukluğundan itibaren içselleşmiş olumsuz annelik yatırımları olan annelerde hayalde canlanan bebekle ilgili düşünceler daha kaygı uyandırıcı olabilir. Doğacak olan bebeğine olumlu yatırım yapan, istekli bir anne adayı zaman zaman kaygılar yaşasa da bebeği ile ilgili olumlu bir resim oluşturacaktır. Hamileliğin son dönemine doğru, anne bu hayali bebekten sıyrılıp, gerçek bebeğe hazırlanmaya başlar. Uyuyacağı oda, giyeceği giysiler, oyuncaklar, mobilyalar, bebeğin adı, doğumun nasıl olacağına karar verme gibi pek çok şey uzun zamandır annenin kendi içinde hissettiği bebeğine kavuşmasının yaklaştığının habercisi gibidir. Anne ile bebek arasındaki mesafenin olmadığı bu ilişkide çoğu zaman baba adayı kendisine bir yer bulmakta zorlanabilir. Kimi zaman eşindeki değişimlere uyum sağlamakta, onu anlamakta ve destek vermekte zorlanabilir. Bu durum doğum sonrası baba-bebek ilişkisini de etkileyebilir. Aile içinde birçok kişinin önceliği ve ilgisi anneye, dolayısıyla bebeğe yönelmiştir. Bu da baba adayında ihmal edildiğine, yeterince önemsenmediğine dair bir kırıklık yaratabilir. Doğum sonrasında da annenin bebeği gereğinden fazla sahiplendiği, evde fazla sayıda anne-bebek ikilisine yardımcının var olduğu durumlarda baba ile bebek arasındaki ilişkinin oluşması beklenenden uzun sürebilir, babanın bebekle rekabet yaşamasına neden olabilir. Oysa anne adayı gibi baba adayı da kendi içinde bebeğin gelişine içsel bir hazırlık yapar. Nasıl ki bir kadın anne olmaya hazırlanır, bir erkek de baba olmaya hazırlanır. Bu süreçte kimi baba adayının hamile olan eşi gibi kilo aldığının görülmesi çok da ender değildir. Babalar da doğacak bebekleriyle ilgili hayalleri ve kaygıları barındırır. Ancak çoğu zaman bunları içinde yaşayıp, paylaşacak ortam bulamaz. Babanın doğacak bebeğin nasıl bir bebek olacağıyla ilgili hayallerinin yanında onun geleceğiyle ilgili plan yapmayla, korunaklı bir ortam hazırlamayla ilgili düşünceleri de zihninde barındırır. Baba ile bebek arasındaki ilişki başlangıçta annenin yardımıyla olur. Bebeğin anne karnında olduğu dönemde doğacak bebekle ilgilenen, onunla konuşan, ilişki kuran, bebeği zihninde taşıyan babaların bebekle ilişkilerinde kendine daha gü-
Bebeğimizi Beklerken Bebeğinizle buluşmadan önce anne-babalığa kendinizi duygusal olarak hazırlayabilirsiniz. Hamilelik sürecinde yaşanan duygu dalgalanmaları kaygılarınızı paylaşabilir, emzirme ve banyo ile ilgili temel becerileri kazanabilirsiniz. Bebek sahibi olmakla ilgili düşünceler hamilelik döneminin çok daha öncesinde başlar. Evli olsun ya da olmasın her yetişkinin çocuk sahibi olmakla ilgili çeşitli düşünceleri vardır. Kimisi daha çok küçük yaşlardan itibaren kendisini bir çocuğun annesi ya da babası olarak hayal eder. Oyunlarda aldığı rollerde anne-baba olmayı deneyimler. Kimileri bunu hayal etse de bir türlü kendisini hazır hissetmez, doğru zaman veya kendisine bu süreçte eşlik edecek doğru kişiyi bulamaz. Kimileri de başlangıçta çocuklara çok da yakın hissetmese de çocuk sahip olma ve onu büyütme isteğini zamanla geliştirir. Kendine göre uygun ortam, zaman veya birliktelik içerisinde çocuk sahibi olmaya karar verir. Hamileliğin ne zaman, hangi koşullarda başladığı ve devam ettiği, anne-baba adayının kendileri-
ni ne kadar hazır hissettikleri, bebek ile aralarındaki ilişkiyi başından etkiler. Dolayısıyla anne-baba ile bebek arasındaki bağ başlangıçta onların zihinlerinde şekillenmeye başlar. Hamilelik süreci ebeveyn ile bebek arasında zihinde ve hayallerde başlayan ilişkinin gerçeğe geçişindeki hazırlığı içerir. Ailenin içindeki herbir birey kendi adına bir geçiş dönemi yaşar ve başkalaşır. Bu dönüşüm aile içinde ve dışındaki konum, kendini tanımlaması, duruş ve rolleri etkiler. Yeni bir bebek sahibi olmak karı-koca ikilisi için yep yeni bir başlangıcı temsil eder. Anne adayı babaya göre bu değişimi daha içinde hisseder. Doğacak bebeğine herkesten çok daha yakındır. Bebeğini içinde büyütürken
Academic Hospital
Academic Hospital
42
43
venli oldukları, bebeğin bakımıyla ilgili daha rahat sorumluluk alabildikleri görülmektedir. Bebeklerin de anne karnında babalarının seslerine, başka kişilerden daha farklı tepki verdiği ve doğum sonrasında da anneden sonra babalarını daha çabuk tanıma eğiliminde olduğu görülmektedir. Bebeğin babayla ilişki kurması babanın emeğiyle gerçekleşecek bir süreçtir. Bebeğin anne rahminde, gözle görülemeyecek kadar küçük bir noktadan dünyaya geldikten sonra hayatını sürdürebilecek bir insan canlısına dönüşmesi heyecan ve hayranlık duyulacak bir süreçtir. Ancak anne rahmi bebeğe sadece gereken fiziksel gelişimi sağlayabilmesi için uygun, korunaklı bir alan sunmaz. Burası aynı zamanda bebeğin annesiyle arasında oluşmaya başlayan ilişkinin başlangıcı oluşturur. Anne ile bebek arasındaki göbek bağı bir anlamda sadece gereken besinin anneden bebeğe geçmesini sağlamaz, aynı zamanda annenin duygusallığı da bebeğe geçirir. Annesinin kalp atışları, kan basıncı, beden içindeki sesleri, ve annenin konuşurkenki sesi bebek tarafından algılanır. Annenin bebeğiyle ilgili duygu ve düşünceleri de bebeğe geçer. Yapılan pek çok araştırma bebeğin annesinin farklı duygu durumlarına, ruh haline göre bazen bedenini hareket ettirerek, bazen de kalp ritminde değişikliklerle tepki verdiğini göstermiştir. Dolayısıyla bebeğin başlangıçtaki yapılanması annesi aracılığıyla oluşmaya başlar. Doğumla birlikte uzun zamandır beklenen an gelmiştir. Anne ile bebek bedensel olarak geçirdikleri pek çok değişimden, duygusal olarak yaşadıkları iniş-çıkışlardan sonra bir araya gelirler. Doğum, kimi anne için uzun zamandır zihninde canlandırdığı hayali bebekten gerçek bebeğe geçiş, bir tür kavuşma iken, kimileri için aylardır bedeninde taşıdığı bebeğinden bir ayrılıktır. Bebek için ise beslendiği, fazlalıkları rahatça dışarı attığı, kendisini ılık ve güvende hissettiren bir ortamda kendi bedeniyle ilgili birçok işlevi kendisinin yapacağı yepyeni bir ortama geçişi, bir tür kaybı temsil eder. Bebek için içine doğduğu yer birçok bilinmezi barındırır. Koku,
sesler, ısı, ağzına aldığı yeni tat, karşılaştığı her şey kaygı kaynağı olabilir. Böylesine değişim ve gerginlik içinde, bebeğe yardımcı olan şey kendisine sevgi dolu yaklaşabilen, kendi kaygılarıyla baş edip bebeğin kaygılarını taşıyabilen ve rahatlatabilen annesidir. Anne ile bebeğin karşılaşması nadiren ilk görüşte aşktır. Her ikisi için de aralarında başlayan bağın anlamlı, sıcak ve yakın bir ilişkiye dönüşmesi zaman alacaktır. Kendisini duygusal olarak bebeğine hazır hisseden, kendi kaygılarıyla baş edebilen, bebeğine olumlu yatırım yapabilen, yaşanabilecek iniş-çıkışlara nispeten kendini hazırlayabilen annelerin bebeklerinden gelen kaygıları daha iyi karşılayabildiği, bebeklerinden gelen sinyalleri daha rahat okuyabildiği ve bebeğiyle daha rahat güvenli bir ilişki oluşturabildiği görülmektedir. “Bebeğimizi Beklerken.” Anne-Babalığa Hazırlık Grubu, anne-baba adaylarının bebekleriyle buluşmadan önceki bu süreçte kendilerini duygusal olarak hazırlamalarına destek vermeyi amaçlamaktadır. Altı hafta süren gruplara anne adayı kendi başına katılabileceği gibi eşiyle de birlikte katılabilir. Ancak annenin kendi başına katıldığı grupların bir oturumuna baba adayları da davet edilerek bu sürece dahil edilmeleri ve kendileri için de bir paylaşım alanı sunulması sağlanmaktadır. Böylece anne-babanın ortak paylaşımını, birbirlerini anlayıp, destek olmaları sağlanmaktadır Gruplarda hamilelik sürecinde yaşanan duygu dalgalanmaları ve bu dönemdeki sağlıklı beslenme düzeni, anne-babalıkları oluşturan aile hikayeleri, doğacak bebekleriyle ilgili hayalleri, beklentileri, kaygılar gibi konular ele alınmaktadır. Ayrıca doğum sonrasındaki bebekle ilişki, bebeğin kendi doğasından getirdikleri özellikleri ve ihtiyaçları, ilk yılda uyku ve beslenme düzeni, sözel olmayan iletişimi anlama, oyun ele alınmaktadır. Emzirme ve banyo ile ilgili temel beceriler de bu gruplarda kazandırılmaktadır. Gruplardaki katılımcıların ihtiyaçları doğrultusunda çoğul bebeklerle ilişki ve ailede daha büyük çocuklara yaklaşımın nasıl olabileceği, gelen kardeşe nasıl hazırlanabileceği üzerinde de durulmaktadır.
Academic Hospital
Academic Hospital
44
45
Uzm. Dr. Arzu Çebi / Uzm. Dr. Sibel Gerçekçi
kabiliyeti de ortadan kalkar. Kişi bu durumda geçici süreyle bacaklarını ne hissedebilir ne de oynatabilir. Bu sezaryen ameliyatlarında uygulanan epidural anestezidir.
MÜTFV Özel Academic Hospital Anestezi Bölümü
Epidural anestezinin avantajları nelerdir? • Normal doğumda uygulandığında doğum sırasındaki ağrıların giderilmesinde etkilidir. • Sezaryenle doğumda uygulandığında, annenin bilinci açık olduğu için bebeğini ilk doğduğu dakikalarda görmesi, ilk ağlamasını duyması mümkündür. • Ameliyattan sonra ağrı tedavisinde kullanılabilir.
Anestezi Yöntemleri Cerrahi operasyonlarda uygulanacak anestezi yöntemi, hastanın iyileşme sürecinde önemli faydalar kazandırmaktadır. Ameliyat öncesi dönemde anestezi doktorlarının bu konuda yapacağı muayene ve tetkikler önemli bir gösterge olmaktadır. kısadır. Uygulandığı seviyeye bağlı olarak kısa süreli, geçici tam hareketsizlik (bacaklarda) oluşturduğu için normal doğumda kullanılmaz . Sezaryende ise ameliyat sonrası ağrı tedavisinde etkili olmayacağı için tek başına tercih edilmez, epidural anestezi ile birlikte uygulanabilir. Epidural anestezi, spinal sinirleri çevreleyen ve ‘dura’ olarak isimlendirilen zarın hemen dışında bulunan bir boşluk olan epidural aralığa anestezik maddenin verilmesi ile oluşturulan bir anestezi yöntemidir. Bu boşluğa yerleştirilen bir kateter aracılığı ile ilaç uygulanır. İlaç dozları tekrarlanabildiği için daha uzun süreli anestezi sağlanabilir ve hatta operasyon sonrası ağrının giderilmesi için de kullanılabilir. Epidural anestezinin normal doğumda uygulanmasındaki amaç sadece ağrıyı gidermek olduğu için, epidural aralığa daha az dozlarda lokal anestezik ile birlikte güçlü ağrı kesiciler de verilir. Bu sayede hareket işlevi sağlayan sinirlerde uyuşma olmayacağından anne adayı bacaklarını oynatabilir. Ağrı duymadığı halde dokunmaları hissedebilir, doğum esnasındaki kasılmaların farkında olarak doğuma yardımcı olabilir. Lokal anestezik miktarı artırılarak bu bölgedeki hareketi sağlayan sinirler de baskılanırsa, uygulama yapılan bölgenin altında kalan kısımlarda duyu ile birlikte hareket
Doğum sırasında uygulanabilecek anestezi yöntemleri nelerdir? Genel Anestezi: Bilinç ve ağrı duyusunu tamamen ortadan kaldırır. Hasta derin bir uykudaymış gibidir. Bu amaçla genellikle el üstündeki damarlardan ilaç enjeksiyonunu takiben gaz şeklindeki anestezik ajanlarla, bir maske veya solunum yoluna yerleştirilen bir tüp aracılığıyla, anestezinin devamlılığı sağlanır. Bu sırada anne karnındaki bebeğin etkilenmemesi için uygun ilaçlar seçilir. Günümüzde kullanılan anestezik ilaçlar ile bu mümkündür. Rejyonel ( Bölgesel ) Anestezi ( Epidural ve Spinal Anestezi): Sinirlerin lokal anestezik ilaçlarla anestetize edilmesi ile o sinirin etkilediği bölgelerde oluşan, tüm vücudu etkilemeyen anestezi yöntemidir. Omurilik sinirleri omurilik kanalı içinde bulunan ve tüm sinirleri vücuda taşıyan ana sinirlerdir. Bunlar çeşitli seviyelerde omurilik kanalından çıkarak vücuda dağılırlar. Bu sinirlerin anestezisi spinal ya da epidural anestezi yöntemleri ile sağlanır. Doğrudan spinal sinirlerin etrafına yapılan anestezi spinal anestezidir. Bu yöntemde ilaç tek seferde verilebildiğinden etki süresi
Epidural anesteziye bağlı ne gibi sorunlar oluşabilir? • Tansiyonun ani düşmesi: Bu en sık görülen yan etkidir bu esnada bulantı hissi olabilir. • Anestezinin tam olmaması: Bu durum özellikle hamileliği sırasında aşırı kilo alan anne adaylarında ortaya çıkabilir. Yine beldeki çeşitli sorunlar da teknik olarak epidural anestezi uygulamasını zorlaştırabilir. • Baş ağrısı: Epidural ve özellikle spinal-epidural kombine anesteziden sonra karşılaşılan sorunlardan biri de 24-72 saat sonra ortaya çıkan baş ağrısıdır. Bu ağrının nedeni iğnenin uygulandığı bölgeden işlem sonrasında beyin omur ilik sıvısının sızmaya devam etmesidir.Durum çoğu zaman birkaç günde kendiliğinden düzelebilirse de bazen uzayabilir. • Kullanılan ilaçlara bağlı alerji ve cilt döküntüleri. • Enfeksiyon. • İşlem sonrası idrar yapmada geçici zorluklar. • Normal doğumda ıkınma hissini ortadan kaldırarak doğum süresinin uzaması, bu nedenle müdahaleli doğum riskinin artması. • Çok nadir olarak geçici felç gelişimi. ANESTEZİ DOKTORU KİMDİR?
Epidural Anestezi hangi durumlarda uygulanmaz? • Kanama bozukluğu olanlarda. • Pıhtılaşmayı önleyici tedavi alanlarda. • Uygulama bölgesinde enfeksiyon ve yanık varlığında. • Doğumun acilen gerçekleşmesinin zorunlu olduğu durumlarda. • Anne adayının uygulamayı reddetmesi durumlarında.
Anestezi doktoru ameliyat boyunca hastadaki ağrı ve bilinç duyusunu tamamen ortadan kaldırırken aynı zamanda, solunum, kalp hızı, kan basıncı, beyin ve böbrek fonksiyonlarını düzenleyen, ameliyat esnasında ve uyanma döneminde ortaya çıkabilecek tıbbi problemlerin tanı ve tedavisini yapan uzman kişidir.
Nasıl uygulanır? Anne adayı yan yatar veya öne doğru eğik pozisyonda oturur. Anestezi doktoru omurga üzerinde uygulanacak bölgeyi belirler. Bu bölgeyi antiseptik solüsyonla siler. Uygulama yapılacak alanı açık bırakacak şekilde steril bir örtü örter. Önce cilde anestezik madde verilerek epidural iğnenin gireceği cilt uyuşturulur. Sonrasında da epidural anestezi iğnesi ile epidural aralığa girilir ve iğnenin içinden anestezik madde verilir. Bu iğne aracılığı ile aynı aralığa bir kateter yerleştirilir. Böylece ilave ilaç dozları vermek mümkün olur.
ANESTEZİ DOKTORUNUN SORUMLULUKLARI • Anestezi uygulanacak hastaları değerlendirmek, gerekli uzmanlarla konsülte etmek gerekirse tedavi ederek ameliyata hazırlamak. • Ameliyat, doğum, girişimsel tanı ve tedavi yöntemleri sırasında uygun anestezi tekniklerini uygulamak, hastaların ağrı duymasını engellemek. • Ameliyat ya da diğer işlemler sırasında, yaşamsal fonksiyonlar ile ilgili oluşabilecek her türlü sorunu değerlendirmek, tanı koymak, ilaç ve girişimler ile anında müdahale etmek. • Ameliyat sonrasında, özellikle ilk 24 saatte, hastanın anestezi ile ilgili olabilecek tıbbi problemlerini değerlendirmek, bu problemlere tanı koymak ve onları tedavi etmek.
Ameliyat sonrası ağrının giderilmesi Ameliyat sonrasında ameliyat yerindeki kesiye bağlı olarak bu bölgedeki kaslarda ağrı olur. Bu durumda ağrının azaltılması ya da giderilmesi; soluk almayı, hareket etmeyi, bağırsak hareketlerini kolaylaştırır, daha erken ayağa kalkmaya yardımcı olur. Epidural kateter yerleştirilmiş olan hastalarda aynı kateterden ameliyat sonrasında da ilaç vererek ağrı kontrolü sağlanabilir. Genel anestezi uygulanan hastalar da ise ‘hasta kontrollü ağrı pompası’ ağrının hasta tarafından kontrol edilebilmesi için geliştirilmiştir. Ağrı kesici ilaca ihtiyaç olduğunda pompa, hastaya ihtiyacı olan ve doktor tarafından daha önceden ayarlanmış dozlarda ilacı hastanın düğmeye basmasıyla birlikte damar yolundan verir.
Doğum anestezisinde anneye ilişkin bu değerlendirmeler ve uygulamalar dışında fetus ve yenidoğanın yaşamsal fonksiyonlarını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Academic Hospital
Academic Hospital
46
47
Uzm. Dr. Tevfik Yoldemir
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
MÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Doğum Mutlu sona yaklaşmaktasınız. Doktorunuzla olası değişiklikler ve yapılması gerekenler ile ilgili olarak temasın kesilmemesi gereken zamandasınız. Yapılması gereken ve farkındalık yaratan birkaç noktaya dikkat ediniz.
Hamileliğin son birkaç haftasında vücudunuzda şu değişiklikler olabilir: * Rahimde ağrısız kasılmaların çoğalması, * Bebeğin başının aşağıya doğru yerleşmesi, * Daha sık idrara çıkma, * Doğumdan bir hafta önce 1 kg. civarında kilo kaybı, * Hafif ishal, * Enerji fazlalığı hissi, * Endişeli ve heyecanlı hissetme,
sıkça dolaşmak ve ileride anlatılacak pozisyonları kullanmaktır. Geçiş dönemi, ilk ve ikinci evre arasındaki dönemdir. 5 ile 45 dk. sürebilir. İkinci evrede bebeğin aşağı doğru itilerek doğduğu dönemdir. Kasılmalar rahim kaslarının sıkılaşması ile başlar ve şiddetlenerek bir süre kaldıktan sonra kaslar gevşer. Yavaş yavaş kasılma aralığı sıklaşır ve rahmin sertleştiği süre bir dakikayı bulur. Zamanla her 2-3 dakikada bir gelen kasılmalar hissedilir. Bu dönemde bebeğinizin kalp atışları size bağlanılan makine yardımıyla, takip edilir. Belirli aralıklarla da rahim ağzının durumu muayene ile kontrol edilir. İkinci evre, ilk bebekte 45 dakika-2 saat, sonraki hamileliklerde ise 15-45 dakika arasında sürebilir. Kasılmalarla birlikte aşağıya doğru bebeğinizi ittirmeniz gerekir. Hangi pozisyonda rahat ederseniz o pozisyonda bunu gerçekleştirmelisiniz. Sadece çömelme ve dizleriniz üzerinde ıkınma yapmanız yeterlidir. Ağrı ve kasılma yatınca geçebilir ya da önünüzdeki bir yastığa uzanabilirsiniz. Her kasılmada vücudunuz size ıkınma sinyali verecektir. Nefesinizi tutup vajen etrafındaki kaslarınızı gevşeterek ıkının. Vajinanızı ve pelvis kaslarınızı rahat bırakın. Her kasılma ile 3-4 ıkınma hissi oluşacaktır. Eğer bu olmazsa pozisyonunuzu değiştirip daha dik bir konum almalısınız. Bebeğinizin kafası vajina girişine baskı yaptığında cildin gerilmesi ile yanma hissi olacaktır. Doktorunuz bebeğin başının rahatlıkla çıkması için sizi yönlendirecektir. Bebeğinizin başı doğduktan sonra vücudu doğacaktır. Böylece bebeğinizi kucağınıza yatırıp ilk tanışmanız gerçekleşir. Eşinizin bebek kordonunu kesmesi istenecektir. Üçüncü evre, Üçüncü evrede bebeğin eşi rahimden ayrılarak gelir. Bebeğiniz doğduktan sonra kasılmalar bebeğin eşini (plasenta) dışarı itecektir. Bu dönem genellikle 15 dakikadır. Bu esnada rahmi kasıcı ilaçlar verilecektir.
Hastaneye gidiş zamanı Kasılmalar 5 dakikada bir düzenli ve hafif şiddette olmaya başladığında hastaneye gidilmelidir. Doğum, beklenen doğum tarihinden birkaç hafta önce ya da 2 hafta sonraya kadar bir zamanda gerçekleşebilir. Kasılmalar Belinizde ağrı ve bir çeşit sızı hissedebilirsiniz. Bu kasılmalar zamanla düzenli, daha sık ve şiddetli olacaktır. Hamilelikte rahim ağzı bir çeşit tıkaç ile kapalıdır. Doğum eylemi öncesinde ya da doğum eylemi sırasında bu mukus tıkacı gevşeyerek, vajinadan düşer. Buna “nişan” adı verilir. Su kesesinin açılması Su kesesi, doğum eyleminin başında ya da eylem sırasında açılabilir. Su geldiğinde hemen doktorunuzla bağlantıya geçin. Ağızdan sıvı almanız ve yemek yemeniz sakıncalı olacaktır. Eğer doğum eylemi gün içinde başlarsa dinlenerek ve uyuyarak enerjinizi saklayın. Hastaneye vardığınızda ateşiniz, nabzınız ve kan basıncınız ölçülecek; bebeğinizin pozisyonu karnınızdan muayene ile belirlenecek, bebeğinizin kalp atışları dinlenecek, kasılmaların aralığı ve şiddeti belirlenecektir. Alttan muayene ile rahim ağzının açıklığı ve bebeğin gelen kısmı belirlenecektir.
Ağrının giderilmesi: Neler olduğunu bilirseniz, kendinizi daha iyi hazırlarsınız. Endişe kasları sertleştirir ve ağrıyı artırır. Doğum sırasında anlamadığınız şeyleri lütfen sorun. Gevşeme ve nefes alma bilinci, hamilelik sırasında öğrenilen tekniklerle ağrının azaltılmasında faydalıdır. Sıcak ve su: Doğum eylemi sırasında sıcak banyo ve duş, bel ağrısını azaltabilir. Alternatif olarak ıslak sıcak havlu, omurga, kalça eklemi veya idrar torbasının üzerindeki kemiğe uygulanarak ferah-
Doğum eylemi Doğumun üç evresi vardır: İlk evre düzenli ağrılar ve rahim ağzının açılması ile başlar ve rahim ağzı tam açıldığında sonlanır. İlk evre, doğum eyleminin en uzun dönemidir. İlk bebekte 10-14 saat, sonraki bebeklerde yaklaşık 8 saat sürer. Kasılmalar, rahim ağzını 10 santim genişliğe kadar açar. Bu dönemde yapılması gereken,
lık sağlanabilir. Masaj: Eşiniz ya da yardımcı arkadaşınız hamilelik sırasında yaptığı masaj ile sizi rahatlatabilir. Pozisyon değiştirme: Aynı pozisyonda uzun süre kalmak rahatsız edicidir. Doğum sırasında çeşitli pozisyonlar kullanmak faydalıdır. Yavaş dans yapmak ağrı algılamasını azaltıp ayakta hareketli olmayı sağlar. Ayakta gezinmek doğum eylemini hızlandırır. Jakuzi veya masaj yapan küvette kasılmaların ağrısı daha iyi tolere edilebilir. El ve ayak masajı, doğumun 2. evresindeki ağrıların azaltılmasında yardımcı olabilir. Doğuma tıbbi müdahale yapmak Bazı durumlarda ilaçlar ile doğum eylemine müdahale etmek gerekir. Gün aşımı olan hamilelikte, su kesesinin erken açıldığı durumlarda, anneye ait nedenlerle, uzun süreli yüksek kan basıncı durumlarında doğum eylemini başlatmak gerekebilir. Rahim ağzına yakın prostaglandın salgılayan fitil yerleştirmek gerekebilir. Bununla rahim ağzında genişleme sağlanması amaçlanır. Oksitosin hormonu, damardan serum eşliğinde verilerek rahim kasılmalarının düzenli ve şiddetli olarak başlaması sağlanabilir.
niğin bebek üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur. Doğum süresini uzatabilir. Gevşemeyi kolaylaştırır. Annenin kan basıncını düşürerek bebeğin kalp atış hızında hafif düşüşe neden olabilir. Anne yatakta kalmalıdır. İdrara çıkma hissi azaldığından idrar sondası uygulamak gerekebilir. Epidural anestezi uygulandıktan sonra anne kasılma sancılarını hissetmeyeceği için hekiminin yönlendirmesine tam uyum sağlamalıdır. Ikınma hissi geldiğinde hekim aşağı doğru bebeği itmenizi söylemiyorsa ‘’mum üfler tarzda’ ‘nefes veriniz. Bu dönemde kasılmalar her dakikada bir gelir. Rahim ağzı muayenede tam açılmış duruma geldiğinde hekiminiz sizi odanızdan doğum salonuna aldıracaktır. Burada doğum masasında sizden bebeğinizi aşağıya doğru ittirmenizi isteyecektir. İki
Epidural anestezi ile doğum (Belden anestezi) Rahim ağzı 4 cm olduktan sonra omurganın içinde epidural boşluğa yerleştirilen bir kateter ile lokal anestetik madde uygulanır ve doğum ağrılarının gebe tarafından duyulmaması sağlanır. Bu tek-
Academic Hospital
Academic Hospital
48
49
derin nefes aldıktan sonra çenenizi göğsünüze yerleştirerek ağzınız kapalı aşağıya doğru 8-10 saniye ıkınınız. Derin bir nefes alıp tekrarlayınız. Her kasılma için 3 ıkınma yakalamaya çalışınız. Bebeğiniz doğarken hekiminiz rahat nefes almanızı isteyecektir. Doğumu kolaylaştırmak için bazen vajen etrafındaki dokuya 3 cm’lik kesi yapılabilir. Bu kesi bebeğiniz ve eşinin (plasenta) doğumundan sonra onarılacaktır. Bu sırada ağrı hissetmeyeceksiniz. Doğum sonrası bir süre doğum salonunda takip edildikten sonra odanıza alınacaksınız. Epidural kateterden doğum sonrası ağrınızın azaltılması için ek ilaç verilecektir. İstediğiniz zaman yemek yiyebilir ve dolaşabilirsiniz. Ertesi gün hekiminiz size lohusalık dönemi, perine ve meme bakımı hakkında bilgi verecek ve hastaneden taburcu olacaksınız.
sıdır. Doğumu sezaryen veya vajinal doğum ile gerçekleştirme kararı tamamen doktorunuza aittir. Zira doktorunuz sizin ve bebeğiniz hakkında en sağlıklı önerilerde bulunacak kişidir. Genel ya da epidural anesteziyle, mikroplardan arındırılmış ortamda gerekli saha temizliği yapıldıktan sonra karın alt bölgesinde yapılan 10-15 santimlik bir kesi ile karın boşluğuna girilir. Rahim ön duvar alt bölümüne yapılan yatay kesi ile rahim boşluğuna girilip bebek ve plasenta ekleri ile birlikte çıkarılır. Önceden kesilmiş olan katlar anatomiye uygun dikilerek kapatılır ve operasyon sonlandırılır. Ortalama operasyon süresi 40 dakikadır. Günümüzde operasyondan sonra hastanın ağrı duymasını engellemek için ağrı pompaları kullanılmaktadır. Ağrı pompalar (P.C.A: hasta kontrolünde analjezi) serum içinde bulunan ağrı kesici ilacı istenilen miktarda damardan verilmesini sağlar. Anestezi uzmanı tarafından ayarlanan dakikalık ilacın dozu yetmediğinde, ağrı hissedildiğinde hasta bu pompalar ile emniyet sınırları içinde kendi, kendine doz arttırma imkanına sahiptir. Hasta elindeki düğmeye her basışında bir miktar ek doz ilacın kana karışmasını sağlar ve ağrı hissetmeyinceye kadar bunu tekrarlayabilir. İlacın hastaya verilebilecek üst sınır dozu anestezi uzmanı tarafından pompaya programlandığı için hasta düğmeye ne kadar basarsa bassın programlanan ilaç dozunun üstüne çıkamaz.
Sezaryen Doğum Sezaryen operasyonunun gerekli olduğu durumlar • Bebeğin yeteri kadar oksijenlenmediği durumlar, • Bebeğin başı ile annenin leğen kemiği arasındaki uygunsuzluk, • Bebeğin anne karnında duruş bozuklukları, • Aktif herpes enfeksiyonu, • Bebeğin eşinin (plasenta) rahim ağzını tam kapatması, • Doğum eyleminin uzaması veya durması, • Bir önceki doğumun sezaryen operasyonu ile gerçekleşmiş olma-
Academic Hospital
Academic Hospital
50
51
Prof. Dr. Eren Özek
24 hafta % 17, 25-26 hafta %50, 27-28 hafta %70 ve 29-32. haftada %85-95 olarak belirtilmiştir.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Neonatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Respiratuvar Distres Sendromu (Prematürenin Solunum Sıkıntısı) Bu durum, prematüre bebeğin anne karnında gelişimini hala devam ettiren akciğer olgunlaşmasının tamamlanmamasından kaynaklanmaktadır. Akciğerlerde surfaktan denilen bir madde yapılmaktadır. Bu madde akciğerlerdeki alveol denilen hava odacıklarının soluk verme sonrasında kapanmasını engellemektedir. Surfaktan denilen bu maddenin yapımı 34. gebelik haftasına doğru hızlanır. Dolayısıyla gebelik haftası 34 haftadan daha küçük bebeklerde, Respiratuvar Distres Sendromu (RDS) çok daha sık görülmektedir. Gebelik haftası ne kadar düşükse RDS riski ve ağırlığı o kadar artmaktadır. Respiratuvar distres sendromu olan bebeklerde doğum sonrasında inleme, solunum sayısında artış ve morarma görülebilir. Bu bebekler prematüre doğdukları için yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılarak izlenirler. Tedavide solunum yetmezliği gelişirse solunum cihazına (ventilatör) bağlanırlar, bebeklere surfaktan denilen ve akciğerleri açık tutarak oksijen girişini ve karbondioksit atılımını mümkün kılan bir ilaç uygulanır.
Eğer bebek daha erken doğmuşsa emme ve yutma fonksiyonu tam olamayabilir. Bu nedenle erken doğan bebekleri sonda ile beslemek gerekebilir. Eğer bebek beslenebilecek ancak ememeyecek durumdaysa ağzından midesine indirilen bir beslenme sondası ile aralıklı olarak beslenir. Prematüre bebek için en önemli besin kaynağı kendi annesinin sütüdür. Eğer anne sütü yoksa ikinci tercih edilecek besin prematüre mamalarıdır. Bebek sadece anne sütü alıyorsa doktorunuz anne sütünü güçlendirici bir katkı önerebilir. Eğer bebek beslenemeyecek durumdaysa o zaman damardan verilen besleyici serumlarla büyütülür. Sonda ile beslenen bir bebek, doğum ağırlığı 1500-1800gr’ı aşınca ve emme ve yutma fonksiyonu iyileşince annesinden süt emdirmeye başlanır.
Apne Prematüre bebeklerde görülen solunumun kısa süreli durmasıdır. Altta yatan başka nedenler de (kan şekeri düşüklüğü, kansızlık, beyin kanaması, enfeksiyon gibi) bu şekilde solunum durmasına neden olabilmesine rağmen prematüre bebekte en sık neden, bebeğin solunum merkezinin henüz gelişimini tamamlayamamasıdır. Bu bebeklere oksijen verilir, gerekirse solunumu uyaran ilaç başlanır ve solunum cihazına bağlanabilir. Vücut ısısının korunmasındaki sorunlar Prematüre bebeklerin derisi incedir. Ayrıca cilt altı yağ dokusu azdır. Ağırlıklarına kıyasla vücut yüzeyleri fazladır. Tüm bu nedenlerle hem ısılarını korumaları zordur hem de ısı kayıpları fazladır. Prematüre bebeklerin kuvöz denilen, bebeğin ısısını istenen uygun düzeylerde tutabilen, özel ısıtıcılı yataklara gereksinimleri vardır.
Prematürelik ve Getirdiği Sorunlar Gebelik haftası 37 haftadan küçük olan bebeklere prematüre bebek denir. Bu bebekler zamanında doğan bebeklere göre daha düşük doğum ağırlıklıdır, birçok sorun ile doğarlar ve gebelik haftası küçüldükçe bebeklerin hayatta kalma olasılıkları azalır. Gebelik haftası 37 haftadan küçük olan bebeklere prematüre bebek denir. Bu bebekler zamanında doğan bebeklere göre daha düşük doğum ağırlıklıdır, birçok sorun ile doğarlar ve gebelik haftası küçüldükçe bebeklerin hayatta kalma olasılıkları azalır.
Prematüre bebeklerin yaklaşık %70’i 34-36 gebelik haftaları arasında doğar. Bu grup bebekler nispeten büyük prematüre olsalar da doğum sonrasında zamanında doğan bebeklere göre birçok sorunları olduğu ve yakın takip gerektiği bilinmelidir. Prematüre bebeklerin % 6 sı ise 28. Gebelik haftasından önce doğmaktadır ve bu grup, hayatta kalma ve prematürelikle ilgili sorunlar açısından yüksek riskli grubu oluşturur. Uluslararası verilere göre 23 gebelik haftasının altında, yaşam şansı çok az olup %0-4, 24. haftada %54, 28. haftada %90, 29-32. haftada %95 olarak bildirilmektedir. Ülkemizde ise Türk Neonatoloji Derneği verilerine göre gebelik haftalarına göre yaşama şansı 22-
Prematüre bebekler de gebelik yaşına göre 3’e ayrılır; 1. ileri derecede prematüre (24-31 hft.) 2. orta derecede prematüre (32-34 hft.) 3. sınırda prematürite (34-37 hft.) Genellikle gebelik yaşı ne kadar küçük ise sorunlar da o kadar ağırdır.
Hipoglisemi-Hiperglisemi (Kan şekeri düşüklüğü ve yüksekliği) Prematüre bebekler, kan şeker düzeyini dengede tutmada zorluk yaşarlar. Bu bebeklerde hem kan şeker düşüklüğü hem de yüksekliği sorun olarak karşımıza çıkar. Hiperbilirubinemi (sarılık) Prematüre bebeklerde sarılık riski fazladır. Bebeklerin kan hücrelerinin ömrü, erişkinlerden daha kısadır. Bu hücrelerin yıklıması ile oluşan aşırı miktardaki bilirubinin ( sarılık maddesi ) karaciğerde işlenip barsak yolu ile atılması gerekir. Ancak erken doğan bebeklerde bu işlev henüz tam olarak yerine getirilemediğinden, bilirubin hızlı işlenip atılamaz ve vücutta birikir. Hafif veya orta şiddetteki bilirubin artışı sorun yaratmasa da bebek hasta ise dikkatle takip edilmelidir. Yüksek bilirubin seviyeleri ise bebeğe zararlı olabilir ve beyin dokusunda hasar ve işitme kaybına neden olabilir. Bu nedenle bebeklerinizin cildi sarardığında bilirubin ( sarılık ) düzeyleri ölçülür. Sarılıklı bebeklere, bilirübin tedavi gerektiren düzeylere ulaştığında fototerapi (ışık tedavisi) uygulanır. Bebekler üzeri soyularak özel bir ışığın altına yatırılır. Bu ışık ciltteki bilirubinin atılmasına yardımcı olur. Fototerapi sırasında parlak ışığın zarar vermemesi için bebeğin gözleri kapatılır. Sarılığın süresi bebekten bebeğe değişkenlik gösterebilir. Fototerapinin genelde birkaç gün uygulanması gerekir. Sarılıklı bebeklerin annelerini daha sık emmesi gerekir. Fototerapiye rağmen sarılık düzeyi tehlikeli sınıra ulaşırsa bebekteki yüksek miktardaki bilirubin kan değişimi ile uzaklaştırılabilir.
Enfeksiyon Prematüre bebeklerde erken doğumun en önemli nedenlerinden birisi annede enfeksiyon olmasıdır. Bu enfeksiyon genellikle idrar yolu enfeksiyonu veya annenin vajeninde (döl yolunda) bakterilerin (mikroplar) bulunması şeklindedir. Annedeki enfeksiyon, bebeği anne karnında enfekte edip bebeğin enfeksiyon kapmasına neden olabilir. Bu nedenle tüm gebelerin gebelik sırasında bir doktor tarafından takip edilmeleri gereklidir. Bu takipler sırasında idrar tetkiki ve vajinal kültür yapılmalıdır. Prematüre bebekler yoğun bakımda yatarken de sık sık enfeksiyonlar geçirebilir. Prematüre bebeklerin kolay enfeksiyon kapma nedenleri Bebeklerin bağışıklık sistemi olgunlaşmasını tamamlayamamıştır. Anneden bebeğe koruyucu maddelerin(antikor) geçişi hamileliğin son üç ayında olur. Prematüreler erken doğdukları için bu antikor geçişi tamamlanamamıştır. Prematüre bebekler hastanede uzun süre yatar ve yatışları esnasında yapılan bazı zorunlu girişimler, enfeksiyona eğilimi arttırır. Çoğu enfeksiyon antibiyotiklerle hızlı tedavi edilir ve kalıcı problem görülmez. Ancak menenjiti olan bebeklerde, tedaviye rağmen gelişme geriliği, sağırlık gibi problemler kalabilir.
Beyin kanaması Gebelik yaşı ilerledikçe bebeklerin beyindeki gelişimsel damar yumağı giderek küçülür ve sağlamlaşır. Bir bebek ne kadar erken doğarsa beyindeki damar ağı da o kadar geniş ve zayıftır. Prematüre bebeklerde stres anında (solunum cihazındayken, damar yolu
Beslenememe Emme ve yutma fonksiyonu gebelik yaşı 34 hafta iken normaldir.
Academic Hospital
Academic Hospital
52
53
tedavisi ile kör olma riski azaltılabilir, ancak tamamen önlenemez.
Respiratuvar sinsisyal virüs enfeksiyonunu (RSV) önleyen bir immünglobulinin yapılması, RSV’ye bağlı akciğer enfeksiyonlarını ve tekrar hastaneye yatışları azaltmaktadır. Ayrıca bebek 6 aydan büyükse grip aşısının yapılması önerilmektedir. Ailede bebeğin bakımını üstlenenlerin de grip aşısı olması uygundur. Akciğer dokusunun kendini yenilemesiyle, kronik akciğer hastalığı süt çocukluğu döneminde geriler, hastaların çoğunda akciğer fonksiyonlarında düzelme görülür.
İşitme problemleri Erken doğan bebekler işitme kaybı açısında yüksek risk taşırlar ve bu bebeklere ilk üç ay içinde işitme testi (ABR) yapılması gereklidir. İşitme kaybı saptanan bebekler, yakın takibe alınırlar ve kalıcı bozukluk saptanırsa konuşmayı öğrenmeleri için tedavi planlanır.
açma gibi girişimsel işlemler yapılırken hatta normal bakım bile verilirken ) bu damarlar kanayabilir. Kanamanın derecesine göre kanama giderek azalıp kaybolabilir. Kanama fazla olduğu takdirde beyindeki su dolu odacıklarda (ventriküllerde) tıkanıklık olabilir ve beyinde su birikimi (hidrosefali), baş çevresinde artış ve beyin dokusunda hasar görülebilir. Hidrosefali varsa ameliyat ile beyin ve karın boşluğu arasına şant denilen ve beyindeki sıvıyı karın içine boşaltmayı sağlayan bir cihaz takılır. Beyin kanaması olan bebeklerde ileride zeka geriliği olabilir. Bu bebeklerin bu açıdan takip edilmesi gerekir.
olmasıdır. Anneden bebeğe gebeliğin son aylarında daha fazla olmak üzere demir geçişi olmaktadır. Prematüre bebekler, son aylardan mahrum oldukları için demir depoları da daha az olarak doğarlar. Bebekler bir aylık olduklarında demir takviyesine başlamak gerekir. Nekrotizan enterokolit (bağırsak nekrozu, gangreni) Prematüre bebeklerin sindirim sistemi iyi gelişmediğinden, bu bebeklerde enfeksiyon riski, oksijensiz kalma, tansiyon düşüklüğü riski daha fazla olduğundan bağırsak nekrozu gibi sorunlar daha sık görülür. Nekrotizan enterokolitli bebeklerde karın şişliği, safralı kusma, aldıkları sütü sindirememe gibi bulgular vardır. Tıbbi tedavi ile iyileşebilirler. Ancak bağırsaklarda delinme (perforasyon), gangren varsa cerrahi tedavi yapılır .
Patent duktus arteriyozus: Sağ kalpten çıkan ve akciğere giden damar ile sol kalpten çıkan aort damarı arasındaki köprü damarın, doğum sonrası açık kalmasıdır. Anne karnında açık olan ve doğumdan sonraki ilk günlerde bebeklerin birçoğunda kapanan bu damar kapanmazsa kalpten akciğerlere giden kan miktarı artar. Kalbe gelen kan miktarı da artacağı için bebeklerde kalp yetmezliği ve solunum sıkıntısı gelişebilir. Bu damarın açık kalma olasılığı, prematüre bebeklerde daha fazladır. Damarın açık kaldığından, bebeğin muayenesi sırasında kalpte üfürüm duyulması ve bazı diğer bulgularla şüphelenilir ve ekokardiyografi yapılarak kesin tanı konulur. Bu damarı kapatmak için ilaç (indometazin, ibuprofen) tedavisi uygulanır. Eğer damar açık kalmaya devam ederse ve solunum sıkıntısı, kalp yetmezliği bulguları varsa ameliyat ile bağlanmak sureti ile kapatılır.
Kronik Akciğer Hastalığı (Bronkopulmoner Displazi) Prematüre doğmuş bebeklerin kronik akciğer hastalığıdır (KAH). Genellikle doğduktan sonraki ilk dört hafta içinde gelişir. Erken doğan bebekler gelişimini tamamlayamamış akciğerler nedeniyle soluk almada problem yaşarlar. Bu nedenle oksijen ve bazen de solunum cihazı yardımına ihtiyaç duymaktadırlar. Kronik akciğer hastalığının oluşumunda, akciğerlerin yüksek düzeyde oksijene maruz kalması, solunum cihazlarına bağlı olma ya da enfeksiyon gibi zarar verici faktörlerin rolü vardır. Erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi faktörler, bebeğin kronik akciğer hastalığı (KAH) geliştirme riskini artırır. Günümüzde KAH’lı bebeklerin çoğu doğumda 1500 gramdır ya da altındadır. 1000 gr’ın altında doğan bebeklerde ise risk çok yüksektir. Bu bebeklerin üçte birinde KAH gelişir. Bu küçük bebeklerde respiratuar distres sendromu olmasa da veya solunum cihazına ihtiyaç duymasalar da KAH gelişebilir. Tanı çoğu zaman, solunum problemleri olan bir prematüre bebeğin, doğum sonrasında 36. Gebelik haftasına ulaşmasına rağmen ek oksijen desteğine ihtiyaç duymaya devam etmesi ile konur. Günümüzde KAH gelişen çoğu bebek iyileşir. Ancak bu bebekler, hastanede birkaç hafta veya aylar geçirebilirler. Çok erken doğan küçük bebeklerde KAH gelişme ihtimali en fazladır. Erken doğum yapma ihtimali olan anneye, steroid tedavisi verilmesi bebeğin akciğerlerinin olgunlaşmasına yardımcı olacaktır. Bu bebeklerin evde sigara dumanına maruz kalmamaları ve enfeksiyonlardan korunmaları çok önemlidir. Belli risk grubundaki prematürelere, Ekim – Mart ayları arasında, ayda 1 kez
Nörolojik Sorunlar Prematüre bebeklerde serebral palsi (kalıcı ve ilerleyici olmayan hareket bozukluğu) zihinsel gerilik, epilepsi veya öğrenme sorunlarının görülme sıklığı daha yüksektir. Özellikle doğum ağırlığı ve gebelik haftası azaldıkça sorun görülme riski artar. Örneğin doğum ağırlığı 1000-1500 g olan bebeklerde bu risk % 15 iken, doğum ağırlığı 1000 gramdan küçük olan bebeklerde % 25 olarak bilinmektedir. Spastik serebral palsi prematürelerde en sık rastlanan hareket bozukluğu tipi olarak belirtilmektedir. Bu bebeklerde ilk aylarda ciddi bir belirti görülmemektedir. Ancak 1 yaşına doğru gelişiminin geri olduğu, duruş ve hareketlerinin anormal olduğu fark edilmektedir. Bu nedenle bu bebeklerin erken fizik tedavi görmesi gerekebilir. Çok düşük doğum kilolu prematürelerin %5’inde zihinsel gerilik ortaya çıkabilmektedir. İşitme ve görme sorunu olan bebeklerin zihinsel gelişimi de olumsuz etkilenir. Aşılar Prematüre bebeklerde aşılar, zamanında doğan bebeklere uygulandığı gibi tam dozda ve aynı aylarda uygulanmalı ve kesinlikle doz azaltılmamalıdır. Hepatit B aşısı, zamanında doğan bebeklere doğumda uygulanmaktadır. Erken doğan, doğum ağırlığı 2 kg’dan az ve anneleri hepatit B taşıyıcısı olmayan prematüre bebeklere hepatit B aşısı, bebek 2 kg olduğunda yapılır. Hepatit B taşıyıcısı olan anne bebeklerine ise doğumdan hemen sonra aşı ve immünglobulin yapılır.
Prematüre retinopatisi (ROP) Çok düşük doğum ağırlıklı ve 7 aylıktan erken doğan bebeklerde daha sık görülen bu problem, bebeğin göz damarlarının tam gelişmeden doğmuş olmasına bağlıdır. Göz damarları, hasta prematürelerde anormal şekilde dallanarak gelişirse ve kanamalara yol açarsa buna retinopati denir. Retinopati riskini arttıran pek çok faktör vardır. Bunların en önemlisi ağır hasta prematüre olmak ve bebeğin yüksek oksijene ihtiyaç duymasıdır. Prematüre bebekler 4-6 haftalık olduklarında bir göz doktoru tarafından muayene edilmelidir. Bu muayeneler göz damarları gelişimini tamamlayana kadar tekrarlanmalıdır. Retinopatinin evreleri vardır. Erken evrelerde tedaviye gerek yoktur. İleri evrelerde, anormal damarların gelişimi körlükle sonuçlanabileceğinden lazer veya kriyoterapi ile önlem alınır. Prematüre bebeklerden özellikle retinopatisi olanlar, ileride daha yüksek olasılıkla gözlük takarlar. Bu bebeklerde büyüdükçe, göz tembelliği, kırma kusurları veya şaşılık görülebilir. Bu nedenle bu bebekler senede bir kez göz doktoruna başvurmalıdır. Ağır retinopatisi olan ( evre 4 ve 5) bebeklerde körlük gelişebilir. Retinopati
Kansızlık (anemi) Prematürelerde kansızlık, zamanında doğan bebeklerle kıyaslandıklarında daha fazla görülmektedir. Bunun birçok nedeni vardır. Bu bebekler hasta oldukları için hastanede izlendikleri süre içinde zorunlu olarak birçok kan tetkiki yapılır. Prematüreler kan üretmede yetersiz kalırlar. Ayrıca alyuvarların ömrü de daha kısadır. Bir diğer neden de bu bebeklerde demir eksikliğinin daha belirgin
Academic Hospital
Academic Hospital
54
55
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu
oranı %0.5 - %3 civarında olup genelde çok nadir görülen bir enfeksiyon şeklidir.
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Doğum sonu tiroit iltihabı; doğumdan sonra %3 - 17 oranında görülebilir. Genellikle doğum sonu ilk 3 ay içerisinde ortaya çıkabilir. Tiroit bezinin az çalışmasına neden olması dolayısı ile halsizlik, saç dökülmesi, kilo verememe, konsantrasyon güçlüğü, entelektüel faaliyetlerde zayıflık gibi bulgular verir. Geçici olarak bazen tiroit hormon desteği gerekebilir. 6-9 ay içerinde büyük oranda kendi başına iyileşerek normal fonksiyonuna dönebilir. Bir sonraki gebelikte tekrarlaması %10 - 25 oranındadır. Doğum sonu damar iltihapları; 10,000 doğum yapan kadında 6.1 oranında görüldüğü rapor edilmektedir. Damar iltihaplanması ve bunun sonucu oluşan tıkanıklıkların en önemli sebebi hareketsiz kalmak ve uzun süre yatıyor olmaktır. Bu nedenle gerek sezaryen gerek diğer batın ameliyatları sonrasında mümkün olan en kısa zamanda hastaları yürütmek ve hareket ettirmek en önemli koruma yöntemidir. Doğum ve sezaryen sonrası vücudun alt kısımlarda göllenen kanın dinamiğinin aniden değişmesi, önceden varolan obezite, sigara kullanımı ve varis gibi yakınmaları olan kişilerde ciddi riskler oluşturabilir.
nadir problemler dışında kişiyi gebelik öncesi durumlarda olduğu gibi değerlendirmek, kadın hastalıkları ve doğum dışındaki dallara sevk etmek uygundur.
Doğum sonu sinirsel ve psikiyatrik problemler: Doğum sonu ilk 24 saat ile 1 hafta içerisinde sara nöbeti şeklinde gelen krizler çok önemlidir. Bu krizlere doğum biliminde eklamptik krizler denir. Eklamptik krizler genelde ani tansiyon yükselmesi, şuur bulanıklığı ve idrar azalması gibi bulgularla ortaya çıkabilir. Gebelik sonrası olduğu gibi öncesinde de ortaya çıkabilir. Gebelik esnasında çıkan şekli hem anne ve hem de bebek için tehlike taşır. Doğum sonu oluşan şekli, kontrolden çıkarsa anne hayatını tehlikeye sokacak şekle dönüşebilir. Gebelik ve gebelik sonrası ilk haftada oluşan bayılmalar, kasılmalar çok önemlidir. Hasta kendine çabuk gelse de acilen doktora gitme zorunluluğu vardır.
Doğum sonrası enfeksiyonlar: Doğumu takiben ilk 24 saat içerisinde, iki ayrı (1 saat ara ile) ateş ölçümünde 38 derece ve üzerinde tespit edilirse bu enfeksiyon işareti sayılmalıdır. Gebelerde %2 - 8 oranında görülmektedir. Müdahaleli doğum, uzamış doğum süreçleri geçirmiş, su kesesi erken açılmış ve uzun süre beklenmiş olgularda sık görülmektedir.
Doğum Sonrası Görülen
Hastalıklar
Doğum sonu ilk 6 haftadan sonra sağlık problemleri çoğunlukla kadın hastalıkları dışında olan problemler olup diğer dalların kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim dalı kıstaslarına göre doğum sonu dönem 3 devreye ayrılmaktadır: 1- Doğumdan hemen sonraki ilk 24 saat 2- Erken lohusalık dönemi: ilk 1 hafta 3- Geç lohusalık dönemi: doğum sonu ilk 6 haftanın sonuna kadar olan dönem Doğum sonu ilk 6 haftadan sonra sağlık problemleri çoğunluk-
la kadın hastalıkları dışında olan problemler olup diğer dalların kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sınıflamanın dikkat çekmek istediği nokta; doğum olayının kendisinin bir hastalık olmadığıdır. Bilimsel olarak doğum veya sezaryen ile doğumdan sonra geçen 6 haftalık süre zarfında kadın anatomisi doğumdan önceki durumuna dönmüş sayılır. Bu nedenle bu dönem sonrasında emzirmeye ait ve sezaryen kesisinde oluşabilecek
Mastitis: Doğum sonu emzirme döneminde meme dokusunun iltihaplanması durumudur. Doğum sonu 2-3 gün içerisinde ortaya çıkmaktadır. Hastanın ateşi hafif yükselmeler gösterebilir. Bununla beraber esas olan meme başında şiddetli ağrı ve lokal yangıdır. Bazı durumlarda meme başından akıntı gelmesi oluşabilir. Genelde tek taraflı olmasına karşın nadiren iki tarafı da tutabilir. Başlangıç düzeyinde olan mastitlerde annenin emzirmesi veya manuel olarak memelerin boşaltılması yararlı olacaktır. Ateş ve apse olan şekillerde antibiyotik ve cerrahi apse boşaltımı gerekebilir.
Doğum sonu depresyon: Doğumdan sonra oluşan ani hormonal değişikliklerin sonucu oluşan bir depresyon şeklidir. Doktor yardımına gerek duyacak boyutlara oluşabilir. Doğum sonu oluşan depresyon durumlarında serum tiroit hormonu seviyelerinin mutlak kontrolünde fayda vardır. Gebeliğe bağlı osteoporozis (kemik erimesi): Gebelik esnasında ve sonrasında, emzirme esnasında oluşan osteoporozis (kemik erimesi), daha ziyade önceden var olan bir kemik rahatsızlığının hızlanarak ortaya çıkması şeklinde tanımlanmaktadır. Bulgular gebeliğin son aylarında şiddetlenen kemik ağrılarının özellikle bel ve sırt ağrılarının, doğum sonunda da devam etmesi şeklindedir. Uzun süre yatak istirahatı yapmak zorunda kalan ve tiroit bezi az çalışan kadınlarda sık görülmektedir. Bu tip yakınmaları olan kadınların doğum sonrası kemik mineral yoğunluğu ölçümü yaptırmalarında büyük fayda vardır.
İdrar yolları enfeksiyonları: %2 - 4 oranlarında görülmektedir. Doğum esnasında uygulanan sonda gibi girişimler ve iri bebek nedeni ile yapılan travmatik girişimler bu tip enfeksiyonlara neden olmaktadır. Gebelik sürecinde idrar yolları enfeksiyonları sık olabilmektedir. Bu tip enfeksiyonların doğum gerçekleşmeden tedavi edilmesi, doğum sonu enfeksiyon riskini azaltacaktır. Pnömoni: Halk arasında zatürre olaraktan bilinen bu akciğer hastalığı sigara içen anne adaylarının genel anestezi alması ile risklerinin artması sonucu ortaya çıkmaktadır. Yüksek ateş ve solunum problemleri ile çok ağır seyredebilir. Gebeliği planlayan anne adaylarının, gebe kalmadan sigara alışkanlıklarını bırakmasını gerekmektedir.
Doğum sonu kalp sorunları: Doğuştan gelen veya sonradan oluşmuş kalp hastalığı olanlarda, lohusalık dönemi tehlike taşımaktadır. Doğumdan sonra vücutta oluşan aşırı sıvının kalp üzerine yaptığı yük, ritm bozukluklarına ve dolaşım sisteminde yetmezliğe kadar giden sorunlara neden olabilir. Aşırı biriken sıvının sağlıklı bir kalp tarafından idrar ile atılması bu durumun kısa zamanda düzelmesine neden olacaktır. Kalp problemi olanların gebelik esnasında ve sonrasındaki dönemde kardiyolog kontrolü altında olması gerekmektedir.
Epizyotomi enfeksiyonları: Epizyotomi normal doğum yapanlarda doğumun son evresinde bebek başı çıkmak üzere iken perinede yapılan cerrahi bir kesidir. Bu kesi sayesinde bebek açısından hayati önemi olan bu sürenin kısaltılması amaçlanmaktadır. Birçok merkezde rutin olarak uygulanan yöntemdir. Epizyotomi kesisi enfeksiyonu doğum sonu ilk 1 hafta içerisinde ortaya çıkabilir. Görülme
Academic Hospital
Academic Hospital
56
57
Uzm. Dr. Duygu Biçer
değişikliklerin yol açtığına dair birçok araştırma mevcuttur. Yapılan araştırmalar tüm sosyal sınıflarda ve farklı kültürlerde gorüldüğünü göstermektedir. Annenin ilk doğumu olması, gebeliğin son üç aylık dönemde (6-9 ay arası) anksiyete (kaygı) ve depresif belirtilerin varlığı, öyküsünde premenstrüel sendrom, doğumla ilgili korkular, sosyal uyum güçlüğü ve gebelik hakkında ikilemlerin olması bu süreçle bağlantılıdır. İki hafta içinde ya da birkaç gün içinde kendiliğinden düzelir. Durum hakkında bilgilendirmek, duygusal destek ve bebeğe bakımda yardımcı bilgiler vermek yararlı olmaktadır. Genellikle psikiyatrik değerlendirme gerektirmeyen bu durumda eğer belirtiler şiddetli ise ve iki haftadan uzun sürüyorsa belirgin bir depresif bozukluk varlığı açısından tekrar değerlendirilmelidir.
MÜTFV Özel Tıp Merkezi Psikiyatri Bölümü
Doğum Sonrası Görülen
Psikolojik Hastalıklar Anne olmak, kadın için olgunlaşma krizi yaşanmasına sebep olabilir. Klinikten eve geldikten sonra birden yepyeni görevlerle karşı karşıya kalınır ve bu görevlere uyum sağlamakta güçlükler yaşanabilir.
Toplumda birçok psikiyatrik hastalık kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. Çocuk doğurma yaşlarında bu hastalıkların görülme sıklığı tepe noktaya ulaşır. Doğumdan hemen sonraki emzirme dönemi ve bebeğin bir yaşına kadar olan zaman dilimi ‘postpartum dönem (doğum sonrası dönem)’ olarak adlandırılır ve bu dönem psikiyatrik tabloların görülebildiği önemli bir evredir. Gebelik ve doğum sonrası dönemde annede gelişen bir psikiyatrik
hastalık hem çocuğun gelişimini olumsuz etkilemekte hem de annede belirgin hastalıklara yol açmaktadır. Doğum sonrası ruhsal problemlerin ortaya çıkışında biyolojik, hormonal nedenler, ailesel etkenler, psikososyal çerçeve birlikte ele alınmalıdır. Aile öyküsünde bu döneme ilişkin ruhsal hastalık öyküsü olanlar, adet düzensizliği tanımlayan kadınlar riskli olarak kabul edilmelidir. Ayrıca istenmeyen gebelikler, aile içi bozuk iliş-
Postpartum Depresyon Genellikle doğumdan altı hafta sonra başlamakla birlikte ilk 3.- 6. aylar içinde başlaması da olasıdır. Sıklığı yetişkin annelerde %7-17, adolesan annelerde ise yaklaşık %26 oranındadır. Gebede veya ailesinde depresyon öyküsü olması, gebelik süresince var olan depresyon veya anksiyete ve annelik hüznünün varlığı postpartum depresyon gelişmesi riskini arttırmaktadır. Ayrıca psikososyal sorunlar, evlilikle ilgili uyuşmazlıklar, bebekte tıbbi problemlerin olması, istenmeyen ya da planlanmamış gebelikler, gebelik süresince yaşanan stresli yaşam olayları da postpartum depresyon gelişmesinde rol oynayan etmenlerdir. En sık görülen belirtiler huzursuzluk, ilgi - istek kaybı, suçluluk duyguları, iştahsızlık, ümitsizlik - çaresizlik düşünceleri ve yorgunluk hissidir. Bebek için yetersizlik duyguları, azalmış konsantrasyon ve bellek bozuklukları da görülmektedir. Ek olarak postpartum depresyonu olan kadınlarda panik bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk gibi diğer bazı psikiyatrik hastalıklara da sık rastlanılmaktadır. Tedavi edilmemiş ve tanımlanmamış postpartum depresyon ciddi sayılabilecek psikolojik ve sosyal sorunlara yol açabilir. Uzamış postpartum depresyonun sonuçlarından biri de annenin çocuğuna karşı ikilemli, negatif duygular hissetmesi ve bu durumun anne çocuk ilişkisi üzerinde olumsuz etkiler yaratması ihtimalidir. Postpartum depresyon tedavisi diğer dönemlerdeki depresyon tedavilerinden farklı değildir. Hafif ve orta düzeyde depresyonu olan kadınlarda psikoterapötik yöntemler yeterli olabilmektedir. Gerekli görüldüğünde ilaç tedavisi eklenebilir. Daha ağır seyrettiğinde hastane yatışı düşünülebilir.
kiler, sosyal destek sistemlerinin yetersizliği göz önünde bulundurulması gereken diğer durumlardır. Anne olma olayı kadın için bir olgunlaşma krizi anlamı taşır. Genç kadın klinikten çıkıp eve gelince hem anne hem de ev kadını olarak birdenbire yepyeni görevlerle karşı karşıya kalır ve gerek çocuğuna gerekse yeni kurulmuş ailesine uyumda güçlükler çekebilir. Gebe kadının geçmişte annesiyle yaşadığı deneyimler bu gelişme döneminin yaşanılmasında önemlidir. Annesiyle yaşadığı özdeşleşme ve çatışmalar gebelik ve doğum sonrası yaşantıyı etkiler. Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan ‘postpartum blues’, ‘postpartum depresyon’ ve ‘postpartum psikoz’, bu döneme özgü psikiyatrik tablolar olarak en dikkat çekenlerdir.
Postpartum Psikoz Doğum sonrası psikiyatrik hastalıkların en ciddi olanıdır. Her 1000 kadının 1-2 sinde görülmektedir. Doğumdan sonraki ilk 4 hafta içinde ortaya çıkar. Bu bozukluk annenin yaşı, sınıfı ve sosyokültürel durumundan bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Düşünce bozukluğu, varsanılar, gerçeği değerlendirme yetisinde bozukluk, hızlı duygudurum dalgalanmaları, uykusuzluk, huzursuzluk, bebeği hakkında anormal ve takıntılı düşüncelerin varlığı en sık görülen belirtilerdir. Postpartum psikoz acil bir durumdur ve genellikle acil yatarak tedavi gerektirir. Kaynaklar Brockington I. Postpartum Psychiatric Disorders. The Lancet 2004;363:303-10 Dilbaz N, Enez A. Kadın ve Depresyon: Doğum Sonrası Görülen Duygudurum Bozuklukları. Türkiye Klinikleri J Int Med Sci 2007, 3(47):32-40 Dilbaz N, Kadınlara Özgü Psikiyatrik Bozukluklar. Ed: Işık E, Taner E, Işık U. Güncel Klinik Psikiyatri, s:541-83. Golden Print, İstanbul, 2008
Postpartum Blues (Annelik Hüznü) En sık rastlanılan ve yeni annelerin büyük bölümünü etkileyen durumdur. Görülme sıklığı %50- 80 arasındadır. Doğumdan sonraki ilk iki hafta içinde ortaya çıkar ve kaybolur. Huzursuzluk, gözü yaşlılık, bebek için duygu eksikliği, tahammülsüzlük, eleştiriye aşırı duyarlılık, uyku bozukluğu, başağrısı, yorgunluk, ani duygusal değişkenlik en sık görülen belirtilerdir. Nedeni bilinmemekle birlikte gebelik ve doğumla birlikte ortaya çıkan ani ve belirgin hormonal
Academic Hospital
Academic Hospital
58
59
Doç. Dr. Hüsnü Gökaslan
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Doğum Sonu Cinsellik Doğum sonrası organizmanın kendini toparlaması, eski durumuna dönmesi kolay değildir ve zaman gerektirmektedir. Gebelikte son üç ayda libidonun ve cinsel isteğin fizyolojik olarak azaldığı bilinmektedir. Libidonun eski durumuna dönmesi doğumdan sonra aşağı yukarı üçüncü ayın sonunda tamamlanır. maktadır. Doğum sonrası organizmanın kendini toparlaması, eski durumuna dönmesi kolay değildir ve zaman gerektirmektedir. Gebelikte son üç ayda libidonun ve cinsel isteğin fizyolojik olarak azaldığı bilinmektedir. Libidonun eski durumuna dönmesi doğumdan sonra aşağı yukarı üçüncü ayın sonunda tamamlanır. Cinsel istek kadınlar arasında değişkenlik göstermektedir. Yarısında cinsel istek eski durumuna dönerken beşte birinde eskisine göre daha az istek duyulmakta ve yine beşte birinde ise cinsel isteksizlik hali ortaya çıkmaktadır. Cinsel ilişki çoğu gebede 6. haftanın sonunda gerçekleşebilmektedir. En erken 3 hafta sonra cinsel ilişkide bulunulabilir. Lohusalık döneminde kadının hormonal durumunda da değişiklikler olmaktadır. Bu dönemde süt salgısının devamını sağlayan prolaktin hormonu genital organlarda bir takım küçülme şeklinde değişikliklere yol açmaktadır. Bu değişiklikler geçici olup menopoz sonrasında görülen değişikliklere benzer. Vajina epiteli incelmekte, enfeksiyonlara karşı direnci azalmakta ve vajinada cinsel ilişki esnasında kuruluk hissedilebilmektedir. Doğumdan hemen sonra rahim boşluğundan önce kanlı bir akıntı olmakta, sonra bu akıntı kahverengi ve sarıya dönüşmektedir. Loşi adı verilen bu akıntı aşağı yukarı 10 gün devam etmekte sonra beyaz renkte bir akıntı şeklinde sürmektedir. Özellikle ilk doğumlarda vajina çıkımını genişletmek, yumuşak dokuların direncini azaltmak ve doğumu kolaylaştırmak için çıkıma epizyotomi denilen bir kesi yapılmaktadır. Daha sonra dikiş ile onarılan bu bölgenin iyileşmesi de zaman almaktadır. Oluşan yara dokusu esnek olmadığından cinsel ilişki esnasında ağrıya yol açmaktadır. Disparoni adı verilen ağrılı cinsel ilişkiye neden olan en önemli faktör epizyotomi nedbeleridir. Bu yakınmayı nispeten azaltabilmek için bazı durumlarda bu kesinin anüs yönünde dikey bir kesi şeklinde yapılması önerilmektedir. Genellikle sağ yana doğru yapılan epizyotomilerde dokular asimetrik olarak karşı karşıya geldiğinden değişik derecelerde ağrılı cinsel ilişkiye yol açmaları sık karşılaşılan bir olaydır. Bütün bu durumlar cinsel ilişkiyi zorlaştıran ve kadının cinsel ilişkiden kaçınmasına neden olan durumlardır. Doğumdan sonra emziren kadınlarda cinsel ilişkiye engel teşkil eden diğer bir durum annenin memesinden süt gelmesidir. Memeler aynı zamanda cinsel ilişkide önemli rol oynayan organlardır. Süt akışı ilişki esnasında olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır. Cinsel ilişki sırasında memelerden süt gelişini azaltmak için iliş-
Doğum sonrası dönem kadın yaşamındaki en karmaşık dönemdir. Anne yeni doğmuş bir canlının tüm gereksinimlerini karşılamak durumundadır. Doğumdan sonra yorgun ve bitkin haldedir. Aşırı sorumluluk duygusu ile büyük bir stres altındadır. Psikolojik olarak karmaşa yaşamaktadır. Vücudunda hızlı değişimler olmaktadır. Bebeğin bakımı ile ilgilenirken geceleri uykusuz kalmaktadır. Yaşam düzeni bozulmuştur. Bu dönemde cinsellik doğal olarak ikinci plana atılmıştır. Ayrıca daha önce eşi üzerinde olan kadının ilgisi,ß bütünüyle bebeğin üzerine yönelmiştir. Baba kendini ikinci plana itilmiş hissetmekte ve bu durumdan kaynaklanan sorunlar yaşan-
Cinsel ilişki kadın tarafından psikolojik veya fiziksel olarak ağrılı olması dolayısıyla kabul edilmiyorsa o zaman cinsel ilişkinin bulunmadığı cinsel paylaşım seçenekleri üzerinde durulmalıdır. Kadın bu dönemde cinsel ilişkide zarar görebileceğini düşünebilir. Bu konudaki endişelerini azaltacak şekilde danışmanlık yapılmalıdır. Lohusalık döneminde cinsel ilişkiye fiziksel olarak ara verilmesi doğaldır. Psikolojik bağın kopmasına izin verilmemelidir. Lohusalık dönemi gebelik boyunca organizmada oluşan fizyolojik değişimlerin geriye eski haline döndüğü dönemdir. Normale dönüş nispeten kısa sürmekte ve 6 hafta sonunda tamamlanmaktadır. Bu dönemin sonunda cinsel ilişkiye başlamak uygun olacaktır. Fakat cinsel ilişki esnasında ağrının azalmış olsa bile bir yıl kadar sürebileceği anlatılmalıdır. Lohusalık döneminde babanın psikolojik durumu da etkilenebilir. İlginin bebeğin üzerine kayması, sevginin bölünmesi olumsuz duyguların ortaya çıkmasına neden olabilir. Evlilikte sadakatsizlik durumunun bu dönemde yoğunlaşması bilinen bir gerçektir. Babanın annenin durumunu iyi değerlendirmesi, bu dönemde dinlenmeye ve iyileşmeye ihtiyacı olduğunu kavraması gerekmektedir. Cinsel yaşamın bir süre kesintiye uğrayabileceğini kabullenmesi ve bu duruma uyum sağlaması en doğrusudur. İnsanlarda cinselliğin karşılığı sadece üremek ve çoğalmak değildir. Aynı zamanda cinsellik ruhsal doyum sağlayan en önemli yaşamsal dürtüdür. Üreme işlevi esnasında geçici bir süre için kesintiye uğrasa bile bebeğin doğumu ile birlikte duyulan mutluluğun paylaşılması her şeyin üstesinden gelebilecek güce sahiptir.
kiden önce bebeğin emzirilmesi ve memelerin boşaltılması yararlı olabilir. Buna karşılık yapılan araştırmalarda emziren kadınlarda, bebeklerini mama ile besleyenlere göre cinsel isteğin daha fazla olduğu ortaya konulmuştur. Bu dönemde en önemli faktör eşin tutumudur. Eşin anlayışlı olması ve durumu kabullenmesi gerekmektedir. Bu şekilde eşine destek olarak bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılması daha kolay olmaktadır. Cinsel isteğin dalgalanmalar gösterebileceği bilinmeli ve buna göre davranmalıdır. Cinsel ilişkinin ağrılı olabileceği düşünülmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Örneğin bir süre cinsel ilişki esnasında kayganlaştırıcı jellerin veya kremlerin kullanılması yararlı olabilmektedir. Özellikle doğumdan sonra adet görmeyen ve kanında östrojen seviyeleri düşük kadınlarda östrojen eksikliğinin yol açtığı küçülme şeklindeki değişimleri olan durumlar da düşünülmelidir. Ağrılı cinsel ilişki sadece dikişli vajinal doğum yapanlara özgü bir durum değildir. Sezaryenle doğum yapanlarda, dikişsiz doğum yapanlarda, emzirenlerde ve doğum kontrol hapı kullananlarda da görülebildiği bildirilmiştir. Doğum hekimi hastaneden çıkmadan önce lohusa ve eşine doğum sonrası cinsel yaşam konusunda danışmanlık vermeyi ihmal etmemelidir. Bu dönemin geçici olduğu, önemli olanın sevgi ve birlikteliğin paylaşılması olduğu, lohusanın duygusal olarak en çok bu devrede ilgi ve desteğe ihtiyacı olduğu anlatılmalı, cinsel konularda sorulan sorulara cevap verilmeli, cinsel ilişkinin ne zaman başlayabileceği fizyolojik nedenleri ile birlikte açıklanmalıdır.
Academic Hospital
Academic Hospital
60
61
Dyt. Sabiha Keskin
Protein Protein gereksinmesi enerji alımıyla ilişkilidir. Gebelik döneminde olduğu gibi emziklilik döneminde de diyetin protein kalitesi, yani hayvansal kaynaklı ve bitkisel kaynaklı olması göz önüne alınmalıdır. Emzikli kadının günlük beslenmesine 1 adet yumurta veya 1-2 köfte kadar et ve 1-2 su bardağı süt veya yoğurt eklendiğinde artan protein ihtiyacı karşılanmış olur.
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü
Yağlar Emzikli annenin diyetinde doymamış yağların oranı yükseldiğinde, salgıladıkları sütün doymamış yağ oranı artmaktadır. Demir Ülkemizde çocuklarda gebe ve emzirenlerde anemi sıklıkla görülmektedir. Emzikli kadın sütüyle 1-2 mg demir salgılamaktadır. Emzikliler bunu karşılamak için günlük 5 mg ek demir almalı ve kansızlıktan korunmak için demirden zengin uygun besinlerle beslenmelidir. EMZİREN ANNELER İÇİN SAĞLIKLI MENÜ ÖRNEĞİ SABAH: Açık çay veya ıhlamur 2 dilim peynir veya 1 yumurta + 1 dilim peynir Söğüş salatalık, domates, yeşil biber, maydanoz , roka, tere, vb. 7-8 adet zeytin 1-2 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez 2-3 dilim tam buğday ekmeği ARA ÖĞÜN: 1 su bardağı süt veya yoğurt veya ayran, 1 porsiyon meyve (meyveli yoğurt )
Emziklilik Döneminde
Beslenme
Emzirmenin başarılı olması için annenin bebeğini güçlük çekmeden emzirmesi gerekir. Annenin aldığı besinlerin ürünü olan süt için sağlıklı bir annenin günlük enerji gereksinmesine 750 kcal ek yapılmalıdır. Büyümenin en hızlı olduğu yenidoğan döneminde bebeğin yaşantısında en önemli konu beslenmedir. Anne sütü bebeğin hem sağlıklı büyümesi için tüm gereksinmelerini karşılaması hem de kolaylıkla sindirilebilir ve enfeksiyonlara karşı koruması açısından yeri doldurulmaz tek besindir. Emzirmenin başarılı olduğunu söylemek için annenin bebeğini
güçlük çekmeden emzirmesi ve bebeğin sağlıklı olarak kilo alması gereklidir. Başarılı bir emzirme için yeterli ve dengeli beslenmenin yanı sıra; bebeğiyle mutlu olmak, sevgi ile onu düşünmek, çocuğunu görebilmek, ona dokunabilmek, bebeğini yanında hissetmek, sütünün onun için en iyi besin olduğunu bilmek gibi iyi duygular anneyi emzirmeye hazırlar.
ÖĞLE: 2-3 köfte kadar et, tavuk veya balık 1 tabak sebze yemeği, salata (az yağlı) 2-3 dilim tam buğday ekmeği veya 1 kase çorba + 1 servis kaşığı pilav veya makarna 1 porsiyon meyve
Başarılı emzirme bebeğin emmesi ile başlar. Bebek meme emdiğinde meme ucundan duysal ileti beyne ulaşır, yanıt olarak da beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön lobundan prolaktin (süt hormonu) salgılanır. Prolaktin kan dolaşımına karışarak memeye ulaşır ve süt salgılayıcı hücrelerin süt salgılamalarını sağlar.Fazla emme fazla süt yapar. Normal bir emziklilikte, bebekte açlığını giderme isteği ve uyarısı annede süt salgılama tepkisi yaratır. İlk aylarda çocuğun geceleri de dahil olmak üzere sık aralıklarla emzirilmesi ve bebeğin memeyi tamamen boşaltması sağlanmalıdır.Midenin boşalma zamanı çocuklara göre farklılıklar göstereceğinden, anne sütü alanlarda ilk aylarda bir beslenme programı yapmak yerine her ağladıkça emzirilmelidir, zamanla bebek kendi programını yapacaktır.
ARA ÖĞÜN: 1 bardak süt veya yoğurt, 1 porsiyon meyve ( veya sütlü tatlı) AKŞAM: 1 kase çorba, 1 tabak etli sebze yemeği, bol salata (az yağlı) 1 kase yoğurt 2-3 dilim tam buğday ekmeği, 1 porsiyon meyve
Emzirme döneminde annenin besin öğeleri gereksinmesi Emzirmede annenin salgıladığı süt, aldığı besinlerin bir ürünüdür. Süt salgısı için gerekli besinler annenin kendi gereksinmesine ek sayılmalıdır. Emzikli kadının salgıladığı sütteki enerjinin önemli bir kısmı yediklerinden sağlanır. Sağlıklı bir annenin günde ortalama 700-800 ml süt salgıladığı esas alındığında emziklilik döneminde günlük enerji gereksinmesine 750 kkal ek yapılmalıdır.Bu miktarın 500 kkalorisi annenin yediklerinden , 250 kkalorisi ise gebelikte kazanılan depolardan karşılanır.
GECE: 1-2 porsiyon meyve NOT: Aralarda 150-200ml lohusa şerbeti, limonata, meyve suyu, açık çay veya ıhlamur içilmesi önerilir.
Academic Hospital
Academic Hospital
62
63
LOHUSA ANNEYE ÖNERİLER - Anneler eski vücut ağırlıklarına dönmek için acele etmemelidirler. Bu süre 6 ay ya da daha fazla sürebilir. Bebeklerini emziriyorlarsa eski formlarına kolaylıkla dönebilirler. - Gebelik sırasında önerilenden fazla kilo alınmışsa her ay 2 kilogram kaybetmek normaldir. Ayda 2 kg’dan fazla ağırlık kaybı doğru değildir. - Lohusalarda zayıflama diyeti uygulanmamalıdır. Ancak unlu, yağlı ve şekerli besinleri aşırı yememeye dikkat edilmelidir. - Doğumdan sonra bebek emzirilirken gebelik öncesi döneme göre daha fazla sıvı besin alınmalıdır.
“Bebeğimi en az 6 ay emzireceğim.”
- Kalsiyum yönünden zengin olan süt, yoğurt, ve peynir belirtilen miktarlarda düzenli olarak tüketilmelidir. - Her gün 1 adet yumurta ve 1 porsiyon etli sebze yemeği veya kuru baklagiller yenilmelidir. - Kuru fasulye, nohut, mercimek ve bulgur karışımı yemekler, portakal, mandalina, domates, maydanoz, yeşil biber, taze soğan gibi C vitamini yönünden zengin besinler tüketilmelidir. - Vitaminlerden zengin sebze ve meyveler diyette her öğün olmalıdır. - Salam, sosis, sucuk, gibi katkı maddesi içeren diğer hazır besinler mümkün olduğu kadar yenmemelidir. - D vitamini besinlerde az bulunur. Ancak güneş ışınlarının doğrudan cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle emzikli anne güneşlenmeye özen göstermelidir. -Kuru meyveler, ve kuru yemişler yoğun enerjileri yanında demir ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir. Aşırıya kaçmadan tüketilebilir.
Kalsiyum Kalsiyuma olan gereksinim emziklilik döneminde de artar. Emzikli kadının salgıladığı süt yaklaşık 250 mg civarında kalsiyum içermektedir. İleride annenin sağlık sorunu yaşamaması için annenin günlük diyetine 1 su bardağı süt veya yoğurt, 1 dilim peynir eklenmesi önerilmektedir.
- Kansızlığa neden olduğundan yemeklerle birlikte çay içilmemelidir. Çayı kuşluk, ikindi gibi öğün aralarında yani yemek yendikten 1-2 saat sonra açık olarak içilmelidir. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya, kuşburnu, gibi bitki çayları da içilebilir.
Sıvı Emziklilikte su metabolizmasında artış vardır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını artırmak gerekir. Günlük alınan sıvı miktarı yaklaşık 3000 ml olmalıdır. Bu miktar pratik ölçüler ile 12-15 su bardağı su, süt, ayran, hoşaf, komposto, limonata, şerbet, meyve suları şeklinde önerilmelidir. Çay, kahve gibi içeceklerin süt verimini azalttığı bilinmektedir. Dengeli ve yeterli beslenen kadınlarda, gebelikte biriken deri altı yağ dokusu, emziklilikte süt yapımında kullanılır. Bu süre içinde zayıflama diyeti yapılmamalıdır. Süt verimini artırmak için aşırı beslenmeye de gerek yoktur. Sağlıklı bir beslenme programı ile hem başarılı bir emzirme ve gebelik döneminde biriken yağların yakımı sağlanabilir. Annenin yorgun ve uykusuz olmaması da süt verimini olumlu etkiler.
- Hazır meyve suları, kolalı, asitli içecekler, yerine taze sıkılmış meyve suları, ayran, limonata tercih edilmelidir. Pekmez demirden zengin olduğundan kan yapıcıdır. Şeker boş enerji kaynağıdır. Şeker yerine pekmez tercih edilebilir. - Tarım ürünlerine böcek öldürücü ilaçlar atıldığından, sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalıdır. - Sigara ve alkol kullanılmamalıdır. - Doktora danışmadan ilaç kullanılmamalıdır.
Academic Hospital
Academic Hospital
64
59
Uzm. Dr. Gülçin Talay
BEBEĞİNİZİN SAĞLIĞI İÇİN BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
MÜTFV Özel Academic Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü
Bebek İçin En Değerli Armağan
Anne Sütü
Anne sütündeki demir daha iyi emilir, bu nedenle bebeklerde kansızlık görülmez. A ve C vitaminleri yönünden de zengindir. Anne sütünün içeriği çocuğun ayına göre değişmektedir, bu nedenle ilk 6 ay ek gıdaya gerek yoktur.
Anne sütü bebek için en doğal gıdadır, temizdir ve sütünün hazmı kolaydır. Doğumdan sonra ilk gelen sarı süt (halk arasında ağız, tıp dilinde kolostrum) antikordan zengin olduğu için enfeksiyon ve alerjiden korur, bağırsağın olgunlaşmasını sağlar. Anne sütü alerjik değildir. Anne sütündeki demir daha iyi emilir, bu nedenle bebeklerde kansızlık görülmez. A ve C vitaminleri yönünden de zengindir. Anne sütünün içeriği çocuğun ayına göre değişmektedir, bu nedenle ilk 6 ay ek gıdaya gerek yoktur. Anne sütü alan bebekler daha erken aylarda yürürler ve bu bebeklerin zeka düzeylerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Anne sütü ile beslenme, ileri yaşlarda şişmanlıktan, kalp-damar hastalıkları ve alerjik hastalıklardan korur.
vam ediniz. Annenin stresi, üzüntüsü ve kaygıları süt salgılanmasını olumsuz etkiler. KESİNLİKLE GÖĞÜS SIKIŞTIRILARAK SÜT SAĞILMAMALIDIR. SAĞILMIŞ SÜT Oda ısında >> 8 saat Buzlukta >> 7 gün Buzdolabının rafında >> 1 gün (24 saat) Derin dondurucuda >> 6 ay saklanabilir. Dolaptan çıkarılan süt, sıcak su dolu bir başka kabın içine konularak ısıtılır. Anne sütü direk ateş üzerinde ısıtılmaz. Isıtılan süt bir defadan daha fazla kullanılmaz.
Doktorunuz size ne diyor? Anne sütü her bebek için alınması gereken en mükemmel besindir. Emzirmenin anneye de birçok yararları vardır, anneyi göğüs ve rahim kanserine karşı korur. Anne ile bebek arasında yakınlık, sevgi dolu ilişki sağlar. Hamilelik döneminde alınan kiloların verilmesinde yardımcı olur. Emziren annelerde rahim (uterus) daha kısa sürede eski haline döner ve böylelikle doğum sonu kanamalar azalır. Süt veren annenin kanındaki yüksek prolaktin hormonu yumurtlama ve adet görmeyi geçici durdurduğu için, doğum kontrolünde yardım sağlar.
ELLE SÜT NASIL SAĞILIR? Eller yıkandıktan sonra baş ve işaret parmağı memenin kahverengi kısmın çevresine konulur. Baş ve işaret parmağı C şeklini alır, başparmak kahverengi kısmın üstünde, işaret parmağı kahverengi kısmın altında desteklenerek, göğse bastır çek şeklinde dairesel hareketler uygulanarak süt sağılır. Bu işlem değişik yönlerden tekrarlanmalıdır. Yeterli süt elde etmek için genellikle 15-20 dk. gerekir. Sağma işleminin başlangıcında süt hemen gelmeyebilir. Bu durumda endişelenmeyip işleme devam edilmelidir.
Ne zaman emzireceksiniz? Doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emziriniz. Ne kadar erken emzirmeye başlarsanız o kadar erken süt salgılanır, anne memesinden süt salgılanması bebeğin memeyi emerek süt bezlerini uyarmasıyla mümkün olur. Bebeğinizle aynı odada yatmanız emzirmeniz için kolaylık sağlayacaktır. Bebeğinizi her istediğinde emzirin, özellikle gece boyunca emzirin. Babalar ve aile büyükleri yeni anneye emzirme konusunda yardımcı olmalıdır. Bebeğinize doğumdan itibaren 6 ay sadece anne sütü veriniz. İlk 6 aydan itibaren ek gıdalarla beraber 2 yaşına kadar emzirmeye de-
EMZİRMEYE HAZIRLIK Öncelikle ellerinizi yıkayınız. Meme temizliği için günde bir kez duş alınız.
Bebeğiniz altını günde 5-6 defa ıslatıyor, 1-2 kez kaka yapıyor ve her ay kilo alıyor ise sütünüz yeterlidir. Bebeğinizin ilk kakası koyu yeşildir. Bu 3-7 gün sürebilir. Anne sütü alan bebeğin kakası marmelat kıvamında, altın sarısı renklidir. Süt verirken sigara, alkol içilmemelidir. Kafeinden uzak durulmalıdır. Bebeğinize D vitamini dışında ek vitamin vermenize gerek yoktur. Emziren anne günde en az iki bardak süt içmeli, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri de almalıdır. Besin enerji değerini karşılamak için her öğün fasulye, nohut, veya et tavuk ve balık gibi yiyecekler yenilmelidir. Günde en az 3 lt. sıvı alınmalıdır. Bebeğin odası her gün havalandırılmalı, oda sıcaklığı 21-24 oC olmalıdır. Banyo suyu sıcaklığı 37 oC olmalıdır. Kız çocuklarının altı önden arkaya doğru bir kerede temizlenmelidir. Göbek bakımı için kordon düştükten iki gün sonrasına kadar pansuman yapılmalı, bebeğin göbeği kuru tutulmalıdır. ASLA SABUNLU SU VE KARBONATLI SU KULLANMAYINIZ. Nasıl emzireceksiniz? Sakin bir yerde rahatça oturunuz, sırtınızı bir yere dayanarak destekleyiniz. Bebeğinizin yüzü ve bedeni size dönük, bebeğinizi kolunuzun iç kısmına yerleştiriniz. Aynı kol ve elle bebeği kalça ve bacaklardan kavrayınız. Ellerinizle göğsünüzün altında tutunuz, meme başı ile etrafındaki kahverengi kısmına dokunmayınız. Memenizin başını bebeğinizin ağız kenarına dokundurunuz. Bebeğiniz ağzını açtığında meme ucu ve dışındaki kahverengi kısmın tamamını ağız içine yerleştiriniz. Çenesi göğsünüze değmeli ve burnu açık olmalıdır. Bebeğiniz ağzını şapırdatıyorsa ve bebeğinizin yanakları çöküyorsa memenizi iyi kavramıyor demektir, bu durumda bebeğinizi yeniden yerleştiriniz. Emme bazen 2-10 dk. Bazen de yarım saat sürebilir. Bir sonraki emzirmede, son emzirilen memeden başlanmalıdır. Bebek hala aç ise tekrar diğer memeyle devam edilmelidir. Emzirdikten sonra bir damla sütü meme ucuna sürerek kurutunuz. (gerekiyorsa) Göğsünüze uygun sütyen kullanınız.
BİBERON KESİNLİKLE KULLANMAYINIZ
BEBEĞİNİZİ BU ŞEKİLDE DOĞRU VE SIK EMZİRİRSENİZ MEMEDE ŞİŞME, AĞRI, ÇATLAK VE İLTİHAPLANMA OLMAZ. Eğer bebek memeden süt emmezse ne yapılır? Emzirilemeyen bebek için en iyi gıda anne memesinden sağılan süttür. Anne, sütünü elle veya süt sağma pompaları ile sağabilir. Ancak anne sütü sağılıp verildiği veya ek ek gıda verilmek zorunda kalındığında, mutlaka kaşık veya fincan kullanınız.
Academic Hospital
Academic Hospital
66
67
Uzm. Dr. Gülçin Talay
MÜTFV Özel Academic Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü
yatırın.)
Bebek Bakımı Artık evinizdesiniz. Bebeğinizin bakımı ile ilgili olacak önemli bilgiler sizin ve bebeğinizin konforunda önemli katkılar sağlayacaktır. metre bulundurun. Kış döneminde odadaki nem dengesini sağlamak için ısıtıcı üzerine bir tas su ya da ıslak havlu koyun.
Bebeğinizin emzirilmesi Bebeğinizi her istediğinde ya da 2-3 saat arayla emzirin. Emzirmeden önce altının temiz olup olmadığını kontrol edin. Göğüs değiştirirken mutlaka gazını çıkartın. Bebeğinizin her emzirmede her iki göğüsten 20’şer dakika emmesi yeterlidir. Tekrar emmek isterse, bir saat aradan sonra aynı şekilde emzirin. Emzirme sonunda mutlaka gazını çıkartın. Bebeğinizin emdiğini hazmedebilmesi için 15 dakika bekledikten sonra altını değiştirin. Sağlıklı bebeklerin 5-6 saat uyumasına izin verilebilir.
Bebeğin yatış şekli Bebeğinizi omuzdan eğimli boyun kısmı katlanmayacak şekilde yatırın. Üzerini ağır battaniye ya da yorganla örtmeyin. (bacaklarını rahat hareket ettirebilsin.) Uzun süre yan yatırmayın. ( gün içinde yan yatışlar beşer dakikadan toplam 10 dakikayı geçmesin.) Uzun süre yüzüstü yatırmayın. (ilk iki ay, gözünüzün önünde olmak şartıyla günde 10 dakikayı geçmeyecek şekilde yüzüstü yatırabilirsiniz. Beş dakika bir yanağı, beş dakika diğer yanağı üzerine
Bebeğin odası Oda sıcaklığının 21-24 derece arasında olmasını sağlayın. Termo-
Bez bölgesi için pişik kremi de kullanılabilir ancak zeytinyağı iyi bir koruyucudur.
Bebeğin banyosu ve vücut bakımı Bebeğinize her akşam banyo yaptırabilirsiniz. Her banyoda şampuan kullanmayın. (haftada 2-3 kez şampuan kullanmak uygun olur.) Banyo sonrası başına mutlaka 1 saat süreyle başlık takın. (bebekler en çok baş kısmından ısı kaybederler.) Haftada bir-iki kez zeytinyağı ya da badem yağı ile yağlayın.
Bebeğin kıyafetleri Bebeğinize dar kıyafet giydirmeyin. (dar giysiler bebeğinizin hareketlerini kısıtlar.) Kıyafetlerini ters çevirerek yıkayıp tersten ütüleyin. Kıyafetlerdeki etiketler bebeğinizin tenini rahatsız edebilir, bunları sökün. Yaz aylarında bebeğinizi çok fazla giydirmeyin. (Yaz aylarında vücudu saran bir fanila eldiven ve bir çorap yeterli olur.)
Göbek bakımı Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere alkolle göbek bakımı yapın. Akşam banyo yaptıracaksınız göbek bakımını banyo sonrasına bırakın. Göbek bakımına bebeğinizin göbeği düştükten sonra 2 gün daha devam edin.
Tırnak kesme Bebeğinizin tırnakları yumuşak olduğu için ilk bir ay kesmeyin. Günlük bakım Bebeğinizin vücudu, sabah ve akşam güneşi alan bir odada perde arkasında güneş ışığı görebilir. Devit 3 Oral damladan her gün kaşıkla 5 damla verin.
Göz bakımı Bebeğinizin gözlerinde çapaklanma olursa, temiz bir mendili, kaynatılıp soğutulmuş suyla ıslatarak içten dışa doğru silin. Çapaklanma bir gözünde olsa bile iki gözü de silmeniz gerektiğini unutmayın. Her gözü mendilin farklı tarafıyla silin.
Aşı defteri Bebeğinizin aşılarını dikkatle takip edin. Kontrole gelirken aşı defterini mutlaka getirin. İlk 15 gün içinde kontrol tarihlerinde hastanemize geldiğinizde aşı defteriyle birlikte önce bebek odasına gelin. (burada gerekli kontroller için bebeğinizin kanı alınacaktır.) Başka bir sağlık kuruluşuna gittiğinizde de aşı defterini yanınızda bulundurun.
Burun bakımı Bebeğinizin burnu tıkanırsa, günde 3-4 kez bir-iki damla serum fizyolojik kullanın. Bebeğin alt temizliği Bebeğin altını kaynatılmış ısıtılmış suyla önden arkaya doğru silerek temizleyin ya da belden aşağısını ılık suyla yıkayın. Bebeğinizin altını silerken pamuk kullanmayın.
Hepatit B aşısı Bebeğinize “Hepatit B” aşısının ilk dozu, doğduğunda yapıldı. İkinci dozu 1. Ayda, üçüncü dozu ise 6. Ayda yapılacak.
Academic Hospital
Academic Hospital
68
69
Uzm. Dr. Nihan Dedeoğlu
dır ve gerek sosyokültürel gerekse ekonomik düzeyindenbağımsız olarak her kadın risk altındadır. Bu virüs vücuda girdiğinde hücre içine yerleşmekte olup immun sistemin zayıfladığı zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Kadınların % 70 - 80’i yaşamları boyunca en az bir kez HPV ile enfekte olur. Ülkemizde kullanılma oranı yüksek olmayan kondom ve bariyer önlemleri riski azaltsa da tam olarak koruyucu değildir. Daha çok genç yetişkinlerde görülen bu hastalığın cinsel yaşam tarzında ortaya çıkan değişikliklere bağlı olarak son yıllarda arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda HPV ile enfekte vakaların %70’den fazlasının 15-24 yaş arasındaki genç kız ve kadınlar olduğu saptanmıştır. HPV’nin bulaşması için tek bir cinsel temas bile yeterlidir. Enfeksiyon ilk cinsel temastan sonra 1 ay gibi kısa bir sürede ortaya çıkabilir. Bununla birlikte HPV enfeksiyonu olan annelerin bebeklerine doğum sırasında da hastalığı bulaştırdıkları bilinmektedir. Ayrıca kontamine eşyalardan, genel tuvalet, duş gibi hijyenik olmayan ortamlardan da bulaşabildiği savunulmaktadır. HPV başta serviks kanseri ve öncü lezyonları olmak üzere, diğer genital kanserler (vulva, vajina, penis, anüs), orofaringeal kanserler, “condylomaacuminatum” denilen genital siğiller, laringealpapillomatozis ve muhtemelen bazı deri kanserinde de etiyolojide rol oynamaktadır. Amerikan Kanser Cemiyeti; HPV nin100’denfazla tipi bulunduğunu bildirmektedir. Bunların 40’dan fazlası genital bölgede enfeksiyona yol açmaktadır. Genital bölgede enfeksiyona neden olan bu HPV tiplerini risklerine göre 3 alt gruba ayırırız;
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
RİSK
HPV GENOTİPLERİ
Düşük
6, 11, 40, 42, 44, 54, 61, 70, 72, 81
bir analiz olup yüksek riskli HPV varlığının tanısında sitolojiden daha duyarlı olduğu kabul edilmektedir. PapSmear analizi mikroskobik hücresel değişiklikleri saptayabilmekte ve HPV varlığını kanıtlamakta yetersiz kalmaktadır. HPV-DNA PCR tekniği uygulandığında ise düşük düzey HPV pozitiflikleri de yakalanabilmekte ve latent enfeksiyonlar dahi saptanabilmektedir 3-Biyopsi: Dokudan alınan direkt biyopsinin mikroskobik incelenmesidir. HPV-Aşısı Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de 2007 yılında tıp gündemine damgasını vuracak olan gelişme (HPV) aşısının kullanıma girmesidir. Bu aşılar korumaya yönelik olup tedavi edici özellikleri bulunmamaktadır. Güncel olarak bugün enternasyonal olarak 2 tane HPV aşısı pazarlanmaktadır. Her iki aşının immünojen özellikleri oldukça güçlüdür; ancak, çalışma gruplarıaşıların etkinliğini ölçmede farklı yöntemler kullandıklarından, bu ürünler ile elde edilen bulguları kıyaslamak yanılgılara neden olabilir. 1-Quadrivalan (dörtlü) Aşı; 2006 yılında lisans alan bu aşı HPV tipleri 6, 11, 16 ve18’e karşı koruyucudur. 9-26 yaş kadınlarda uygulanabilen bu ası, daha önce HPV’nin bu tipleri ile enfekte olmus kadınlarda ve diğer HPV tiplerine karsı koruma sağlamamaktadır. Bu aşı kadınlarda servikalprekanser ve kanserleri ve anogenital siğillerin, vulvar ve vaginal kanserlerin önlenmesi için lisans almıştır. Bazı ülkelerde erkeklerde anogenital siğillerin önlenmesi için erkeklerde de lisans almıştır. Doz şeması 0, 2 ve 6. aylardadır. Üç doz tamamlandıktan 2.5-3.5 yıl sonra dahi etkinliğini sürdürmektedir.
Olası yüksek 26, 53, 66 Yüksek 16, 18, 31, 33, 35, 39, 45, 51, 52, 56,58, 59, 68, 73, 82
Serviks Kanseri, HPV ve HPV Aşısı Günümüzde; kadınlarımızı pekçok kanserden koruyabilmek hala zor iken, rahimağzı kanserinden korumak artık çok kolay. 2 . Tip 2 HSV enfeksiyonu 3. Diğer Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar 4. Sigara kullanımı (adenokanser) 5. Vitamin C, beta-karoten ve folat eksikliği 6. Oral kontraseptifler 7. Düşük sosyoekonomik düzey 8. Irk 9. Erken yaşta koitus 10. Çok eşlilik 11. Eşinin çok partnerli olması 12. Kötü hijyen 13. immun supresyon
SERVİKS (RAHİM AĞZI) : Erişkinde servik; uterusun (rahim) alt 1/3 kısmını oluşturan, yaklaşık 2-4 cm boyutlarında bir organdır. Bu organın kanseri tüm dünyada sıklık açısından ön sıralarda yer alırken erken tanı yöntemlerinin (tarama testleri) geliştirilmesi ve kullanılması ile başlangıç aşamasında yakalanabilen ve etkili bir şekilde tedavi edilebilen bir hastalık haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 490,000 kadına serviks kanseri tanısı konmakta ve her gün 685 kadın, her yıl ise 240,000 kadın serviks kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Bu hastaların %80’i gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Genellikle 40 yaş ve sonrasının hastalığı olarak kabul edilmesine karşın, her yaşta ortaya çıkabilmektedir.
HPV (İnsan papilloma virüsü): HPV; ABD’de cinsel yolla bulaşan en sık viral hastalık olarak kabul edilmektedir. Virüs bütün dünyada yaygın olarak bulunmakta-
RiSK FAKTÖRLERİ: 1. HPV enfeksiyonu (>%99,7)
Genital siğillerin %90’ından düşük riskli HPV tipleri (özellikle tip 6 ve 11) sorumludur ve bu tipler kansere neden olmaz iken, yüksek riskli HPV tipleri (16, 18) servikal kansere sebep olmaktadır. Yapılan çalışmalarda servikal kanserlerin %97-99’unda yüksek riskli HPV tipleri tespit edilmiştir ( bunların %70’ inden de tip 16 ve 18 sorumludur). HPV enfeksiyonlarının pek çoğu geçici enfeksiyonlardır. Hastalanan kişide belirti vermeden seyreder ve bu enfeksiyon; enfekte olan kadınların %70’inde 1. yılda, %90’ında ise 2. yılda kendiliğinden iyileşir veya kaybolur. Bu geçici enfeksiyonlar kansere neden olmaz. Ancak kadın cinsel yaşamı boyunca defalarca HPV enfeksiyonu geçirebilir. Yani hastalığı geçirmek kalıcı bağışıklık bırakmaz. HPV enfeksiyonu bazı durumlarda kalıcı hale gelir ve kansere ilerleyebilir. Yüksek oranda kanserojen HPV tipleri ile kalıcı enfeksiyon gelişme riski daha yüksektir. Kalıcı enfeksiyonlar yıllar içinde düşük (CIN 1) ve yüksek derecede servikaldisplaziye (anormal doku büyümesi) (CIN 2/3) ve kansere ilerleyebilir. Genital HPV enfeksiyonu gelişen kadınların %1’inde servikal kanser gelişmektedir. Yaş ilerledikçe HPV’nin genital bölgeden kendiliğinden kaybolma şansı azalır. HPV enfeksiyonu ile kanser arasındaki süre 10-20 yıldır.
2-Bivalan (ikili) Aşı: Tip 16 ve 18’e karşı etkin olup, aşılama şeması 0, 1 ve 6. aylarda olmak üzere üç dozdur. 2007 yılında kadınlarda servikalprekanser ve kanserlerin önlenmesi için adölesan kızlarda 10 yaşından itibaren kullanılması için lisans almıştır. Erkekler için endikasyon kaydına rastlanmamıştır. Her iki aşı için de alternatif şema arayışları sürmektedir. Eğer aşı şeması kesintiye uğradı ise yeniden 3 dozluk seri yapılması gerekmemektedir ancak yapılmayan doz mümkün olduğunca bir önceki doza yakın olacak şekilde yapılmalıdır. Güncel olarak, üretici firmalar primer seriyi tamamlayanlar için booster (destekleyici) doz önermemektedirler. HPV aşıları, özellikle bu dönemde uygulanabilecek Td (Tetanoz, erişkin difteri aşısı), hepatit B, daBT (tetanoz, erişkin difteri aşısı ve azaltılmış boğmaca aşısı) ve kuadrivalankonjügemeningokok aşıları ile eş zamanlı, ancak farklı yerlerden uygulanabilir. Ayrıca emzirmekte olan anneler, immün yetersizlik vakaları (AİDS dahil), hafif hastalığı (hafif ishal ve üst solunum yolu semptomları) olanlar aşılanabilirler. Gebelerde ve aşı komponentlerine karşı aşırı duyarlılığı olanlara HPV aşısı uygulanmaz. Her iki aşı da son derece güvenilir olup hafif ateş, aşı yerinde şişlik, kızarıklık ve ağrı gibi istenmeyen etkiler nadir olarak görülebilir. Daha nadir olarak baş ağrısı, halsizlik, bulantı, kusma gelişebilir. Her iki aşı da kadınlara seksüel aktivite başlamadan önce yani HPV’ye ilk bulaş olmadan önce yapılmalıdır diye tavsiye edilse de cinsel yaşamın başlamış olması aşı için kontrendikasyon oluşturmaz. Ayrıca aşı içerisinde yer alan suşlardan birisi ile enfekte olunması halinde, aşı uygulandığında diğer aşı suşları ile korunma sağlanacağı için, aşının yapılması tercih edilen bir yaklaşımdır.
Tanı: 1-PAP SMEAR: Tarama testidir. Smear; vajinadan, serviksten, endometriumdan (rahim iç zarı) nadir de olsa over (yumurtalık), tubalardan (döl yolu) ve karın boşluğundan vajinaya dökülen normal, anormal ve atipik hücrelerin mikroskop altında incelenmesidir. 2-HPV DNA GENOTİPLEMESİ (PCR): Virüs genetik materyalinin(DNA) saptanması temeline dayanan
Academic Hospital
Academic Hospital
70
71
Neslihan Sarıkaya
MÜTFV Özel Academic Hospital & Özel Tıp Merkezi Kurumsal İletişim Uzmanı
den türemiştir. Kadınları zorluklardan aydınlığa çıkarttığı ve çocukları karanlık anne karnından ışıklı dünyaya kavuşturduğu için bu isimi almıştır.
Mitolojide Doğum Yaşayacak ve var olduğu âlemden göçene kadar nefes alacak canlının doğumu veya oluşum evresi ‘mucize’ kelimesinin fiziki hali olarak algılanır.Tek tanrılı dinlerin içine doğmuş, doğum sürecini yeterince algılayabilecek kadar bilim ve teknoloji ile hemhal olmuş bizler için doğum, bir sır olmaktan çıksa da tarih öncesi çağlardaki anlamı başlı başına ‘efsane’ ile eşdeğerdir. İlkçağlarda çoktanrılı dinlerle birlikte başlayan mitoslar, dilden dile dolaşarak bu zamana ulaştılar. Bu mitosları, tanrı ve tanrıçaları hatırlayalım. Yaşayacak ve var olduğu âlemden göçene kadar nefes alacak canlının doğumu veya oluşum evresi ‘mucize’ kelimesinin fiziki hali olarak algılanır. Etrafımıza baktığımızda her şeyin doğumla başlayıp bittiğini, doğumla devam ettiğini görürüz. Doğum denildiğinde herkesin aklına “yenilik, bereket, aile ve mutluluk” gibi kavramlar ya da bu kavramlarla ilişkili sözcükler gelir. Tek tanrılı dinlerin içine doğmuş, doğum sürecini yeterince algılayabilecek kadar bilim ve teknoloji ile hemhal olmuş bizler için doğum, bir sır olmaktan çıksa da tarih öncesi çağlardaki anlamı başlı başına ‘efsane’ ile eşdeğerdir. İlkçağlarda çoktanrılı dinlerle birlikte başlayan mitoslar, dilden dile dolaşarak bu zamana ulaştılar. Bu mi-
tosları, tanrı ve tanrıçaları hatırlayalım. Yunan mitolojisindeki Gaia (Roma mitolojisinde Terra), her şeyin yaratıcısı, her şeyin kendisinden meydana geldiği “toprak ana”dır; tüm tanrıların ve titanların annesidir. Doğumun olabilmesi için öncelikle doğurgan olmak söz konusudur. Bunun tanrıçası ise Buno Dea’dır. Roma mitolojisinde Camenta (Egeria) doğurganlık ve hamilelik tanrıçasıdır. Diğer doğum tanrıçalarından önce devreye giren Alemonia’nın da çok önemli bir görevi vardır, o henüz doğmamış çocukları besleyen tanrıçadır. Dea Dia ise Roma mitolojisinin büyüme ve gelişme tanrıçasıdır. Diana da doğa, verimlilik ve doğum tanrıçasıdır. Lucina ( Juno) Latince “lux, ışık kelimesin-
duyguları ve kendiliğinden oluvermiş farklı mizaçları vardır. Doğar doğmaz birçok duyguyla doludurlar. Bunun için Sentius, doğarken çocuklara duygu bağışlar. Çocuklar doğar doğmaz küçük, korunmaya muhtaç olan yenidoğan bebekleri koruyan tanrıça Pilumunus devreye girer. Ağlamaktan harap olmasınlar diye Vagitanos, çocukların bağırmalarını ve ağlamalarını idare eden tanrıça işe koyulur.
Erkek Zeus nasıl doğurdu? Yunan mitolojisinde en ilginç doğum öykülerinden biri Athena’nın (Roma mitolojisinde Minerva) doğum öyküsüdür. Athena’nın babası baş tanrı Zeus, annesi Zeus’un ilk karısı hikmet tanrıçası Metis’tir. Zeus, babası Kronos gibi çocuklarından birinin isyanı ile tahtını kaybetme korkusuyla yaşamaktadır. Aynı zamanda da eğer bir doğum gerçekleşirse karısının kendisine üstünlük sağlayacağından endişelenmektedir. Bu sebeplerle ilk karısı olan Metis’i yutar. Fakat Zeus Metis’i yuttuğunda Metis zaten Athena’ya hamiledir. Metis’i yuttuktan sonra Zeus’un kafasında her gün daha fazla büyüyen bir şişlik oluşur. Bu şişliğin sebebi Metis’in Athena’yı Zeus’un kafasının içinde doğurmasıdır. Metis Athena’yı Zeus’un kafasının içinde yetiştirir ve kendisine mızrak ve kalkanını verir. Karısını yuttuktan sonra bu şişlik yüzünden korkunç baş ağrıları çeken Zeus bir gün yanına Hephaistos’u çağırır. Zeus Hephaistos’a, en güçlü balyozunu alıp gelmesini ister. Hephaistos bir koşu tanrıların tanrısının isteğini yerine getirir. “Şimdi de en güçlü vuruşunu kafama göm!” der Zeus. Hephaistos, yıldırımların efendisinin bu isteğinden çekinir lakin yapacak bir şey yoktur. Hephaistos, korkuyla karışık tüm gücünü kullanarak balyozuyla Zeus’un kafasına vurur. İşte o anda Athena, miğferi ve zırhı ile babasının başından fırlar ve der ki: “Ben Pallas Athena. Diğer Tanrılardan saygı görmek istiyorum.” Athena, Yunan mitolojisinde akıl, sanat, strateji, barış tanrıçasıdır.
Anadolu’da ana tanrıça: Kibele Kibele veya Kybele, bir Anadolu tanrıçası, ana tanrıçadır. Kendi kendine doğurur. Bu nedenle ayrımsız tüm tanrıların anasıdır. Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgeler. Kibele, daha sonraki uygarlıkları da büyük ölçüde etkilemiştir. Friglerde bereket ve çoğalmanın simgesi olarak kabul edilirdi. Birçok kültürde farklı isimlerle yer alır. Bunun en bilinen örneği Yunan mitolojisindeki Artemis’tir; Artemis Roma mitolojisinde Diana adını almıştır. İlk sezaryen: Simurg mu? Julius Sezar mı? Doğum kelimesini tanımlarken en sık kullanılan tanımlardan biri “mucize”dir. Pers mitolojisinde mistik kuş Simurg (diğer adı Zümrüdü Anka) o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, tüm zamanların bilgisini elde eden bu bilge kuş 1700 yıl yaşar. Bildiklerinin yakıcılığından mı bilinmez yanarak kül olur sonra küllerinden tekrar doğar. Simurgla ilgili anlatılan efsaneye göre, Pers Kralı Sam’ın oğlu albino olarak doğmuştur. Kral bu albino çocuğu görünce şeytanların tohumu olduğunu düşünür ve bebeği bir dağa bırakır. Bebeğin ağlayışlarını duyan Simurg, bebeği alır ve onu büyütür, bebeğin adı Zal’dir. Oğul Zal Simurg’dan çok şey öğrenir. Yetişkin olduğu zaman insanların arasına dönmek ister. Simurg, Zal’e onun yardımına ihtiyaç duyduğunda yakması için bir tüyünü verir. Zal, insanların arasına döndüğünde Rudaba adlı bir kıza aşık olur ve onunla evlenir.
Tanrıça’dan ebe olmaz mı? Yunan mitolojisinde Eileithyia, ebelik ve çocuk doğurma tanrıçasıdır. Ebe tanrıça, doğum ağrılarının tanrıçasıdır. Doğumlarında kadınlara yardım eder. Yine Roma mitolojisine göre çocukların
Academic Hospital
Academic Hospital
72
73
Karısı hamile kalır fakat doğum zamanı geldiğinde birçok sorun yaşarlar. Rudaba’nın hayatının tehlikede olduğunu fark eden Zal, tüyü yakar. Ortaya çıkan Simurg Zal’in sezaryen gibi bir yöntemle doğumun gerçekleştirmesini sağlar. Rudaba ve bebeğin hayatını kurtarmıştır. 20. yüzyıla kadar sezaryen tekniği olgunlaşmamış olsa da tarihte ilk başarılı sezaryen uygulamasının Julius Sezar’ın doğumunda yapıldığı ve tekniğe işte tam da bu yüzden sezaryen adı verildiği söylenir; ancak bu konu elbette başka bir makaleyi hak ediyor.
rin mitolojilerinden farklı olarak bir tanrı yani bir erkek doğumun koruyucusudur. Rod aynı zamanda tüm dünyanın yaratıcısı, ışık ve döllenmeden sorumlu tanrıdır. Ama Rus mitolojisinde doğumdan sorumlu Rozanitsi adlı tanrıça da vardır. Bu tanrıça, ürün hasadından da sorumludur. Hint mitolojisinde kara toprağın anası olan Lakşimi (Lakshmi), doğurganlık tanrıçasıdır. Yeryüzüne hayat veren odur. Hem genç bir kız, hem anne hem de yaşlı bilge kadındır. Doğum, savaş ve ölüm Aztek Mitolojisi’nde Yılan Kadın Cihuacoatl bir numaralı verimlilik ve doğum tanrıçasıdır. Cihuacoatl özellikle ebelik ve doğumların yapıldığı saunalarla ilişkilendirilir. Bazen genç, Xochiquetzal’a (üreme, güzellik, yeni annelerin ve gebelerin koruyucu azizesi) gülümseyen bir kadın olarak da betimlenir lakin çoğunlukla elinde mızrak ve savaş kalkanıyla resmedilir. Savaşçıya benzetilmesinin nedeni Azteklerin doğumları bir savaş gibi görmeleriydi. Hatta doğumda ölenlere şehit muamelesi yapılırdı. Ölümün ötesindeki dünyada ölen kadına ayrıcalıklar tanınacağına inanılırdı. Çin mitolojisinde doğum ve kader tanrıçaları aynıdır. Çin mitolojisinde Bixia Yuanjin çocukların doğumunu ve kaderini elinde tutar.
Eski Mısır’da arpalı, buğdaylı hamilelik testi Mısır mitolojisinde ise Meshkenet doğum tanrıçasıdır. Ayrıca her yeni çocuğun Ka’sının (görünmeyen beden. Tasvirlerde kuş olarak temsil edilir.) yaratıcısı ve ruhlarının bir parçası olduğu için kader tanrıçasının eşi olduğuna inanılırdı. Mısır mitolojisinde Tuaret hamile kadınların koruyucusu olan hayvan tanrıdır. Ancak Tuaret’in hamile kadınları koruyabilmesi için öncelikle hamileliğin oluşması ve de bilinmesi gerekir. Eski Mısır’daki hamilelik testi ise biraz zaman alır ve de bir miktar zahmetlidir. Hamilelik şüphesi olan bir kadın her gün sabah idrarıyla biri buğday, diğeri arpa dolu iki torbayı sular. Hamilelik şüphesi olmayan bir başka kadın da yine ayrı ayrı buğday ve arpa torbalarını idrarıyla sular. Hamilelik şüphesi olan kadının idrarla suladığı buğday ve arpa dolu torbalar, diğer kadının suladığı torbalardan daha önce çimlenirse, hamile olduğu anlaşılır. İki kadının suladığı buğday ve arpalar aynı anda çimlenirse hamilelik olmadığı ortaya çıkar. Hamile olan kadınların sabah idrarlarında aşırı miktarda hormon bulunduğu için, buğday ve arpa torbaları diğer normal idrarlarla sulananlardan daha önce yeşerir. (Mısır’da 1898 yılında Sir Flinder Petrie adlı bilim adamının ortaya çıkarttığı Kahoun Papirüsü ile 1862 yılında bulunan Smith Papirüsü ve 1873 yılında bulunan Ebers Papirüsü’nde gebelik, idrar hastalıkları, varisler ve gebelik testleriyle ilgili bilgiler yer alıyor.)
Şimdiye kadar en çok doğum yapan kadın kimdir? Tarihe en fazla çocuk doğurmuş kadın olarak geçmiş bir insandan, Bayan Vassilyev’dir.18. yüzyılda Rusya’da bir köyde yaşamış olan bu çiftçi kadın 69 çocuk gibi bir rakama ulaşmıştır, sadece 27 kere hamile kalarak üstelik. 18 yaşında ilk, 58 yaşında son kez doğum yapan Bayan Vassiliyev 75 yıllık hayatının 21 yılını hamile olarak geçirmiş ve 16 kere ikiz, 7 kere üçüz ve 4 kere dördüz dünyaya getirmiştir. En çok çocuğu olan erkek? Fas’ın eski krallarından Muley İsmail’in (1672 – 1727) 548’i erkek 340’ı kız olmak üzere toplam 888 çocuğu vardı.
Tarihteki ilk ve tek erkek doğum tanrısı Slav inanışına göre Rod doğum tanrısıdır. Burada diğer kültürle-
Academic Hospital
Academic Hospital
74
75
Önemli Günler
5 MAYIS / SAKATLAR GÜNÜ
1910 yılında Kopenhag’da toplanan II. Uluslararası Kadın Kongresinde, Alman kadın siyasetçi Clara ZETKİN’in önerisiyle “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edilen 8 Mart; 1857 yılında Newyork’da ekonomik talepler nedeniyle yaptıkları grev sırasında çıkan yangında 129 kadın işçinin, yaşamını yitirdiği gündür. Birleşmiş Milletler kararı ile 1975’den itibaren “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaktadır.
10-16 Mayıs arası Sakatlar Haftasıdır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Bu yüzden Sakatlar Haftası yalnız ülkemizde değil Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı zamanda değerlendirilir. Sakatlar Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve sakatların eğitimi konusu üstünde durulur. Sakatları Koruma Millî Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın uygulanmasını kararlaştırmıştır. 10 Mayıs Sakatlar Haftasının açılışı 11 Mayıs Görmeyenler günü 12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü 13 Mayıs Ortopedik Sakatlar günü 14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler günü 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü 16 Mayıs Sakatlar Haftasına genel bakış.
14 MART / TIP BAYRAMI
12 MAYIS / HEMŞİRELER GÜNÜ
1919 yılından beri 14 Mart tarihi ülkemizde Tıp bayramı olarak kutlanmaktadır. 14 Mart ilk olarak 1919 yılında Tıp Bayramı olarak kutlanmıştır. O dönemde işgal altında olan İstanbul’da tıbbıyeliler, işgali protesto amacıyla bu günü savaş sırasında hayatlarını kaybeden tıbbiyeliler anısına Tıp Bayramı olarak ilan etmişler ve öğrencilerin düzenlediği törene, Dr. Fevzi Paşa, Dr. Ömer Besim Paşa, Dr. Akil Muhtar gibi dönemin ünlü hocaları da katılmışlardır. 1929 ile 1937 yılları arasında, Bursa’da Yıldırım Beyazıt Darülşifa’sında tıp eğitiminin ilk kez Türkçe okutulduğu 12 Mayıs tarihi Tıp Bayramı olarak kutlanmıştır. 1937 yılında tekrar 14 Mart Tıp bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır.
Bilindiği gibi hemşirelerimiz; hekimlerin en yakın çalışma arkadaşları olarak ameliyathanelerde, yoğun bakım servislerinde, acillerde, ambulanslarda görevini titizlikle yerine getiren toplumun sağlıklı ve hasta tüm bireylerine büyük bir özen ve şefkatle sağlık hizmeti vermeye çalışan saygın bir mesleğin mensuplarıdır. Hemşirelerimizi senede bir gün de olsa minnetle anabilmek ve sorunlarına daha fazla eğilebilmek için 1964 yılından bu yana, modern hemşireliğin öncüsü kabul edilen Florance Nightingale’in doğumgünü olan 12 Mayıs ülkemizde “Hemşireler Günü” olarak kutlanmaktadır. F. Nightingale Kırım Savaşı’nda (1854-1856 yıllarında) İngiltere’den gelerek, Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’nda hemşirelik yapmış ve büyük ün kazanmıştır.
8 MART / DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
14 MAYIS / ECZACILIK GÜNÜ
22 MART / DÜNYA SU GÜNÜ 22 Mart Dünya Su Günü ile ilgili ilk çalışmalar Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi tarafından 1993’te başlatılmıştır. Temel Konular ; İçme suyu ile ilgili problemler, Gelişen nüfusa bağlı olarak su yapılarının korunması ve yapımı ile ilgili toplumu uyarmak ve önlemleri arttırmak. Dünya Su Günü’nde devletler, uluslararası kuruluşlar ve sosyal kuruluşlarla dayanışmayı ve birlikteliği arttırmak. 1995’ten günümüze kadar her yıl bir konu tespit edilmiş ve 22 Mart günü tartışılması kararlaştırılmıştır. 7 NİSAN / DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Anayasa’sı 7 Nisan 1948 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle her yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü olarak kutlanmakta ve halk sağlığı ile ilgili bir konu seçilerek, bu konu çerçevesinde tüm dünyada çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir 17 NİSAN / DÜNYA HEMOFİLİ GÜNÜ Hemofili kanın pıhtılaşma sisteminde rol alan Faktör VIII ve IX ‘ un kalıtsal olarak eksikliği, yokluğu veya işlevinin bozuk olması sonucu ortaya çıkan, genetik geçiş gösteren kronik komplike bir hastalıktır. Bugünkü anlamda Hemofili hastalığı, 1920 yılında tanımlanmış ve 1937 ‘de patogenezi belirlenmiştir. Hemofili sıklığı, ülkeler arasında tipleri değişiklik göstermekle beraber, 10.000 erkek doğumda 1’dir. Coğrafi ve etnik bir farklılık bilinmemektedir.Ülkemizde halen 1500’ü aşkın hemofili hastası bulunmaktadır. Her yıl 17 Nisan günü dünyanın çeşitli ülkelerinde “Dünya Hemofili Günü” olarak kabul edilmiştir. Bu günde hastalığın topluma tanıtılması ve hastaların sorunlarının çözümüne yönelik çeşitli toplantı ve organizasyonlar gerçekleştirilmektedir.
Eczacılık Günü’nün ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli görüşler bulunmaktadır. Eczacılık gününün, ilk eczacının diploma aldığı gün olması gerektiğini iddia eden Remzi KOCAER, Farmakolog’taki “Türkiye eczacılığının günü “1” “başlıklı yazısında bu günün; 25 Şaban 1259 yani 19 Eylül 1843 olduğunu iddia etse de, askeri tıp okulunu kayıtlarına bakıldığında ilk diplomalı eczacı olan Ahmet Mustafa Efendi’nin 10 Ramazan 1256’ da mezun olduğu görülmektedir. Bu tarih üzerinde görüş birliğine varılmasına rağmen bunun günümüz takvimine çevriminde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Dr.O.Şeki Uludağ, bugünün 7 Kasım 1840’a rastladığını iddia ederken F.Nazif Uzluk bunun 2 Kasım 1840’a karşılık geldiğini iddia etmektedirler. Yapılan çevrimler ise B.N.Sehsuvaroğlu’nun eczacılık tarihi dersleri kitabında da belirttiği 5 Kasım 1840 tarihini doğrulamaktadır. Eczacılık günü hakkındaki ikinci görüş ise ilk eczacılık sınıfının açıldığı tarihin eczacılık günü olması gerektiği yolundadır. (14 Mayıs 1839’ da kurulan Mekteb-i Tıbbıye –i Şahane’de ( askeri tıp okulu) cerrah ve eczacı ihtiyacını karşılamak üzere iki sınıf açılmıştır. Bu eczacılık sınıfının hangi tarihte açıldığı bilinmediğinden Türkiye Eczacılar Birliği’nin Kasım 1959’da gerçekleştiği 3. Büyük Kongre’de 19 Mayıs’ın Eczacılık Günü olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Kongrede eczacıların meslekteki gelişimleri, sorunları, yapmaları gerekenleri topluca görüşebilecekleri bir eczacılık gününün belirleneceği kararlaştırılmış ve konuyu incelemek üzere bir heyet kurulmuştur. Heyet üyelerinden (Neşit BAYLAV, Eylül 1967’deki TEB toplantısında Eczacılık günü olarak Türkiye’de Eczacılık eğitimin yapıldığı ilk okulun (Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane) açılış tarihini teklif etmiş, bunun üzerine 14 Mayıs Eczacılık Günü olarak kabul edilmiştir. İlk toplantı ise 14 mayıs 1968’de yapılmıştır. 31 MAYIS / DÜNYA TÜTÜNSÜZ GÜNÜ Dünya Sağlık Örgütü tarafından “31 Mayıs Dünya Tütünsüz Günü” olarak kutlanmaktadır. Tütün kullanımının yaygınlığı, tütün kullanımının diğer bağımlılıkların da önünü açması ve son yıllarda tütüne başlama yaşının giderek düşmesi nedeniyle özellikle çocuk ve gençleri hedef alan etkinliklere öncelik verilmektedir. Bilindiği gibi pekçok kanser hastalığının ve akciğer hastalığının kökeninde yaygın tütün kullanımının bulunduğu çalışmalarla ispatlanmıştır. Dünya Tütünsüz Günü dolayısıyla yapılan etkinliklerde de tütün ve mamüllerinden toplumun uzak durmasını teşvik edecek etkinlikler yapılmaktadır.
4 MAYIS / DÜNYA ASTIMLILAR GÜNÜ
1 HAZİRAN / ULUSAL FENİLKETONURİ GÜNÜ
“Global Initiative for Asthma (GINA)” kuruluşunun bir aktivitesi olan, Dünya Sağlık Örgütü ve ABD Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Estitüsü tarafından desteklenen Dünya Astım Günü nedeniyle her yıl 3 Mayıs’da çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu etkinlikler dünyada astım hastalığı dolayısıyla sıkıntı çeken insanların tümünün zamanında tanı ve uygun tedavi olanaklarına kavuşmasının gerekliliğini anlatmayı, sağlık personeli ile işbirliği içinde hastalara astım hastalığı ile başetmenin yollarını öğretmeyi ve hastalığın kötüleşmesine yol açan çevresel faktörlerden sakınmanın yollarını anlatmayı amaçlamaktadır. Astımın, son otuz yılda görülme sıklığının yüzde on arttığı, bu artışın nedeninin de çevre kirliliği olduğu göz önüne alındığında astım ile ilgili çalışmaların ve astıma karşı bilinçlenmenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde her yıl 1 Haziran Ulusal Fenilketonüri Günü olarak kabul edilmiş olup bu günde konunun önemini anlatan bazı etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Kalıtsal bir metabolik hastalık olan fenilketonüri, Avrupa ülkelerinde 10.000 doğumda bir görüldüğü halde, ülkemizde 3000-4500 doğumda bir görülmektedir. Akraba evliliklerinin yüksek oranda olması bu hastalığın ülkemizde yüksek görülmesine neden olmaktadır. Fenilketonüri hastalığının sıklığını tespit etmek ve uygun vakalara mama desteği sağlamak amacıyla ülkemizde ilk tarama çalışmalarına Sağlık Bakanlığı tarafından 1987 yılında başlanmıştır
5 MAYIS / DÜNYA EBELER GÜNÜ Sağlık hizmetinin vazgeçilmez elemanlarından olan ebeler için dünyanın birçok ülkesinde her yıl 5 Mayıs tarihinde birçok etkinlikler yapılmaktadır. Bu günde başarılı ve örnek ebeler ödüllendirilmekte, mesleğin sorunları ve çözüm önerileri sivil ve resmi kurumlarca tartışılmaktadır.
Gelişmiş ülkeler 5 Haziran 1972’de İsveç’in Stockholm şehrinde çevre konusunu tartışmak üzere buluşmuşlar ve buluşma tarihi, Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiştir. Böylece ciddi anlamda dünyanın geleceği ilk defa gelişmiş ülkelerin gündemine girmiştir. 113 ülkenin katıldığı bu toplantıda; sürdürülebilir kalkınma, insanların yaşamlarını iyi bir düzeyde sürdürebilmeleri için gereksinim duydukları doğal kaynakları yenilenebilir biçimde, yani gelecek kuşakları da düşünerek kullanmaları kararı sonrasında, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) kurularak çevre konusunda uluslararası işbirliğine öncülük etme görevi bu örgüte devredilmiştir.
Academic Hospital
Academic Hospital
76
77
5 HAZİRAN / DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
6 HAZİRAN / DİYETİSYENLER GÜNÜ
1 ARALIK / DÜNYA AIDS GÜNÜ
Her yıl 6 Haziran “Dünya Diyetisyenler Günü” olarak kutlanmaktadır. Türkiye Diyetisyenler Derneği 1969 yılında kurulmuştur. Dernek, Avrupa Diyetetik Dernekleri Federasyonu (EFAD) üyesidir. Diyetisyenler, uluslararası meslek sınıflamasında Tıp, Diş Hekimliği, Hemşirelik ve benzeri diğer mesleklerle birlikte sağlık sınıfı içinde yer almaktadır. Diyetisyenler akademisyenliğin yanısıra; yataklı tedavi kurumlarında, çocuk ve yaşlı bakımevleri, ana-çocuk sağlığı, toplum sağlığı, özel diyet polikliniklerinde araştırıcı, eğitici, tedavi ve rehabilite edici olarak hizmet vermektedirler. Ayrıca diğer toplu beslenme yapılan kurumlarda, besin ve beslenmeyle ilgili özel veya kamu kuruluşlarında yönetici, araştırıcı ve eğitici olarak da çalışmaktadırlar.
Dünyada ve ülkemizde 1 Aralık, Dünya AIDS Günü olarak anılmakta ve 1-7 Aralık tarihleri boyunca Sağlık Bakanlığı, Sivil Toplum Örgütleri ve Üniversiteler tarafından düzenlenen toplantılarda tüm toplum AIDS konusunda bilgili ve duyarlı olmaya çağrılmaktadır. Halen dünyada 40 milyon kişi AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü ile enfektedir. Bunların % 95’i gelişmekte olan ülkelerdedir ve %50’si 24 yaşın altındaki gençlerden oluşmaktadır. AIDS’le mücadelede insanların duyarlı ve bilgili olduğunun göstergesi olan kırmızı kurdele tüm dünyada ortak bir simge olarak kullanılmaktadır. 3 ARALIK / DÜNYA ÖZÜRLÜLER GÜNÜ
14 HAZİRAN / GÖNÜLLÜ KAN BAĞIŞI GÜNÜ 14 Haziran, ABO kan grubu sistemini bulan, Nobel ödüllü Karl Landsteiner’in doğum günüdür. Bu gün; gönüllü ve karşılıksız kan verme alanında etkinlik gösteren Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu, Uluslararası Kan Donör Organizasyonları Federasyonu (FIODS), Uluslararası Kan Transfüzyon Derneği (ISBT) tarafından, “Dünya Gönüllü Kan Bağışçıları Günü” olarak seçilmiştir. Bu üç büyük kuruluş Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından birleştirilmiş olup 192 üye devlet, 181 Ulusal Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri, 50 Ulusal Kan Donör Organizasyonları ve dünyanın her yerinden gelen transfüzyon uzmanları tarafından temsil edilmektedir. Türkiye de ilk kez 2004 yılında, düzenlenen bu organizasyona eş zamanlı olarak katılmıştır. 4 EYLÜL / DÜNYA CİNSEL SAĞLIK GÜNÜ Dünya Cinsel Sağlık Birliği, 4 Eylül tarihini Dünya Cinsel Sağlık Günü ilan etti. 2010 yılında kutlanmaya başlayan Dünya Cinsel Sağlık Günü her yıl kutlanacak. Dünya Cinsel Sağlık Günü ile cinsel konularıntabu olmaktan çıkarılması, samimi ve düzeyli ortamda konuşulması amaçlanıyor. 21 EYLÜL / DÜNYA ALZHEIMER GÜNÜ
Her yıl 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde özürlü kişilerin yaşamsal problemlerine, haklarına ve ihtiyaçlarına dikkat çekmek amacıyla tüm dünyada pekçok etkinlik gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde 1999 yılında toplanan 1. Özürlüler Şurasında Özürlüler Yasası çıkarılması kabul edilmiş ve bir yasa tasarısı hazırlanarak TBMM’ye sunulmuştur. 10 ARALIK / İNSAN HAKLARI GÜNÜ 10 Aralık Ülkemizde ve Dünyada İnsan Hakları Günü olarak, 10 Aralık’ı içine alan hafta da İnsan Hakları Haftası olarak kutlanmaktadır. Önceki yüzyıllarda devletlerin baskıcı yönetim anlayışına karşı ilk demokrasi ve insan hakları adımı olarak 1215 yılında İngiltere Kralına kabul ettirilen Magna Carta (Magna Karta) bildirgesi , İnsan Hakları kavramının ilk belgesi sayılır. İnsan hakları konusunda yayınlanan bir diğer önemli bildirge, Amerika’da yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi’dir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi kavramlar, 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi’nden sonra yayınlanan “İnsan Hakları Bildirgesi”nde de ilk gerçek yerini almıştır. İnsanın değişimi ve gelişmesinin sonucunda 10 Aralık 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi doğmuştur. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biri olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.
Bunama ya da demans olarak bilinen alzheimer, günlük yaşamın her zamanki gibi sürdürülmesini engelleyen, ilerleyici kronik bir beyin hastalığıdır. Alzheimer, ilerleyen süreç içerisinde kişinin farkındalığı bozulmaksızın, bellek, günlük yaşamın gereksinimleriyle başa çıkabilme yeteneği, algı ve devinime ilişkin işlevler, koşullara uygun düşen toplumsal davranışın korunabilmesi ve duygusal tepkilerin kontrolünde bozulma şeklinde sıralanan ve geri dönüşsüz ilerleyici belirtileri olan bir ileri yaş hastalığıdır. Sanayileşmiş toplumlarda en sık görülen demans hastalığıdır. Nüfusun yaşlanmasına paralel olarak giderek artmaktadır. Alzheimerda bir dizi muhtemel etkenler tartışılmakta ise de, hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Kalıtımın hastalıkta rolü kanıtlanmış olsa da bilim adamları bunun bütün vakalarda söylenemeyeceğini belirtmektedirler.Dünyada yaklaşık 10 milyon alzheimer hastası vardır ve bu sayının 2025 yılına kadar 25 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir.
Önemli Haftalar
1 EKİM / YAŞLILAR GÜNÜ
8-9 OCAK / VEREM HAFTASI
Her toplumun hafızası olmalıdır ve bazen bunu sağlayan toplumun yaşlılarıdır. Toplumların yaşlı nüfuslarına sunabildikleri hizmet kalitesi kadar gelişmişliklerinden söz edilebilir. Yaşlılar haftası ülkemizde geriatrik yaş grubunun hayat kalitesini yükseltmek kadar toplum dışına itilmelerinin önlenmesi açısından da bu konuların gündeme getirildiği bir hafta olarak içinde aktiviteler barındırmaktadır.
İnsanların sağlığı için en tehlikeli hastalıklardan biri de veremdir. Verem hastalığına halk arasında ince hastalık, tıp dilinde tüberküloz denir. Bulaşıcı bir hastalık olan verem mikrobunu Robert Koch adında bir Alman doktoru bulmuştur. Onun için verem mikrobuna Koch Basili de denir. Bu mikrop insan vücuduna solunum ve sindirim yoluyla girer. Çabuk fark edilip önlem alınmazsa vücudu kemirir, zayıflatır. Ölüme neden olur. 3-9 Ocak tarihleri arasındaki hafta Bakanlar Kurulu kararıyla 1947 yılından bu yana “Verem Eğitim ve Propaganda Haftası” olarak kabul edilmektedir. Ancak hastalığın yaygınlığı ve kurulan derneklerin “veremle savaş” adını taşıması, daha çok “Veremle Savaş Haftası” olarak anılmasına yol açmıştır. Bu hafta içinde toplum sağlığını tehdit eden bu hastalıkla ilgili çeşitli bilgilendirme ve duyarlılaştırma etkinlikleri yapılmaktadır. Ülkemiz dünyada tüberkülozun orta derecede yaygın olduğu ülkelerden biridir. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ülkemizde son derece etkili bir verem savaşı yapılmıştır. Ancak tüberküloz göçler gibi nüfus hareketlerine bağlı olarak yine de ülkemizde kontrol altında tutulması gereken bir hastalıktır.
16 EKİM / DÜNYA GIDA GÜNÜ Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim 1945 yılında Kanada’nın Quebec şehrinde kurulmuştur. Dünya Gıda Günü olarak ilan edilen bu tarihte her yıl tüm dünyada bir dizi etkinlik gerçekleştirilmektedir. FAO Dünya Gıda Gününde, dünya üzerinde yaşayan 800 milyon insanın etkilendiği kronik açlığın nedenlerinin ortadan kaldırılması konusunda acil önlem çağrıları yapmaktadır. Her yıl Dünya Gıda Günü için FAO tarafından ayrı bir tema belirlenmektedir. 1996 yılında düzenlenen Dünya Gıda Zirvesi’nde bir araya gelen liderler 2015 yılına kadar dünya üzerindeki aç insanların sayısının yarıya indirilmesi konusunda anlaşmaya varmışlardır. 26 EKİM / HASTA HAKLARI GÜNÜ Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 15.10.2003 tarih ve 19499 sayılı Sağlık Tesislerinde Hasta Hakları Uygulamalarına Dair Yönergesi ile tüm kamu hastanelerinde 2003 yılında hasta hakları çalışmaları başlatılarak, Hasta Hakları Birimleri oluşturulmuştur.
7-14 OCAK / KÖRLER HAFTASI / BEYAZ BASTON
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 15.10.2003 tarih ve 19499 sayılı Sağlık Tesislerinde Hasta Hakları Uygulamalarına Dair Yönergesi ile tüm kamu hastanelerinde 2003 yılında hasta hakları çalışmaları başlatılarak, Hasta Hakları Birimleri oluşturulmuştur.
Her çağda bağımsızlaşma ve özgürleşmenin çeşitli araçları vardır. Bütün çağlar boyunca baston da körlerin bağımsızlaşmasını ve özgürleşmesini simgeleştiren en önemli araçtır. Basit bir değnekten evrimleşerek baston haline gelen nesnenin beyaz baston oluşunun öyküsü 20. yüzyılda başlar. 1921 yılında bir trafik kazası sonucu kör olan bir fotoğrafçı, çevredekilerin kendisinin kör olduğunu anlaması ve dikkat çekici olması için bastonunu beyaza boyayarak dolaşmaya başlar, Londra sokaklarında. Bu deneyim o denli başarılı olur ki, 1931’de Fransız Körler Örgütü, körlerin bastonunun beyaza boyanmasını ve beyaz baston adıyla simgeleştirilmesini kararlaştırır. Bu uygulama giderek yaygınlaşır ve körlerin kullandığı baston, beyaz baston olarak anılmaya başlar. Her yıl 7-14 Ocak tarihlerinde resmi ve sivil çeşitli kuruluşlar yaptıkları etkinliklerle göz sağlığının önemini vurgulamakta, görme özürlü kişilerin bu durumdan kaynaklanan sorunlarına çözüm yolları tartışılmaktadır.
Academic Hospital
Academic Hospital
78
79
14 KASIM / DÜNYA DİYABETİK GÜNÜ
25-31 OCAK / CÜZZAM HAFTASI
10-16 MAYIS / SAKATLAR HAFTASI
Tarih boyunca dünyanın en korkulan hastalıklarından biri olan cüzzamın insanlarda yarattığı tahribatlar nedeniyle günahlarına karşılık ilahi bir ceza olduğuna bile inanılan devirler olmuş ve hastalar daima toplum dışına itilmişlerdir. Oysa bulaşıcılığı son derece düşük ve klinik tablosunun ilerleyişi son derece yavaştır.Ama bugün hala dünyanın geri kalmış ülkelerinde, açlık, yoksulluk, yaşam ve temizlik koşullarının kötülüğü, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama, iyi beslenememe, aşırı üreme, iç savaşlar ve sürekli göçler gibi nedenlerle cüzzamın kökü kazınamamaktadır. Bu nedenle, her yıl Ocak ayının son haftası Cüzzam haftası ve her son pazarı Dünya Cüzzam Günü olarak değerlendirilir. Hastalığı tanıtan ve korunma yollarını anlatan çeşitli etkinlikler düzenlenir.
10-16 Mayıs arası Sakatlar Haftasıdır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Bu yüzden Sakatlar Haftası yalnız ülkemizde değil Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı zamanda değerlendirilir. Sakatlar Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve sakatların eğitimi konusu üstünde durulur. Sakatları Koruma Millî Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın uygulanmasını kararlaştırmıştır. 10 Mayıs Sakatlar Haftasının açılışı 11 Mayıs Görmeyenler günü 12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü 13 Mayıs Ortopedik Sakatlar günü 14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler günü 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü 16 Mayıs Sakatlar Haftasına genel bakış.
1-7 MART / YEŞİLAY HAFTASI Yeşilay Derneği’nin kuruluş tarihini içine alan 1-7 Mart arası ülkemizde Yeşilay Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu hafta boyunca topluma alkollü içkilerin, uyuşturucuların topluma, aileye ve bireye zararları anlatılmaktadır.
12-18 MAYIS / HEMŞİRELİK HAFTASI
18-24 MART / YAŞLILAR HAFTASI Her toplumun hafızası olmalıdır ve bazen bunu sağlayan toplumun yaşlılarıdır. Toplumların yaşlı nüfuslarına sunabildikleri hizmet kalitesi kadar gelişmişliklerinden söz edilebilir. Yaşlılar haftası ülkemizde geriatrik yaş grubunun hayat kalitesini yükseltmek kadar toplum dışına itilmelerinin önlenmesi açısından da bu konuların gündeme getirildiği bir hafta olarak içinde aktiviteler barındırmaktadır. 1-7 NİSAN / KANSER HAFTASI 1956 yılında Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun çabaları ile yurdumuzda ilk kanser hastanesi, 1956 yılında Ankara’da açıldı. Kanser, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Tanı ve tedavisindeki yenilikler, sağlık kuruluşlarından yararlanma olanaklarının artması, diğer hastalıkların tedavisindeki gelişmeler ve buna bağlı ortalama yaşam süresinin uzaması gibi çeşitli nedenlerle kanserin önemi daha da artmakta; her gün daha çok sayıda kanserli hastaya tanı konabilmektedir. Sağlık sorunuyla baş edebilmek için gönüllü kanser ve tedavisi hakkında doğru bilgileri edinmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun önerisi ile 1956 yılında Nisan ayının ilk haftası ülkemizde Kanser Savaş Haftası olarak kabul edilmiştir. . Hafta boyunca çeşitli etkinlikler yapılmaktadır, kanserin erken tanısı ve korunma ile ilgili toplum bilgilendirilmektedir. Kanser, en kısa tanımı ile hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmaları demektir. Bu çoğalma sırasında, kanser hücresinde normal hücrelerden yapısal ve işlevsel farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bazen hücre normalde yaptığı işlevlerini yapmazken, bazen de normalde olmayan bazı yeni işlevleri de yapmaya başlayabilir. Anormal şekilde çoğalan bu hücreler bulundukları yerlerdeki doku ve organları işgal edecek ve işgal ettiği bu bölgelerin görevlerini engelleyecektir. Bu oluşum, kanserin türlerine göre değişiklik göstermektedir. Ancak bu konuda önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Günümüzde kanser, en sık ölüm nedenleri arasında birçok gelişmiş ülkede kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırayı almaktadır. Erken tanı ve tedavi kanserli hastalarda önemli oranda iyileşme mümkün olabilmektedir. Halbuki bilgi eksikliği, korku, ihmal gibi nedenlerle insanlar zamanında hekime başvurmamakta; böylece tanı gecikmekte, tedavi de güçleşmektedir 7-14 NİSAN / SAĞLIK HAFTASI Hem yaşam kalitesini yükseltmek hem de hastalıkları oluşmadan önce önlemek için halk sağlığına yönelik çalışmalar artarak sürdürülmektedir. 20-30 yıl öncesine kadar halk sağlığı çalışmalarını daha çok kolera, tifo gibi salgın hastalıklara karşı korumada alınması gereken önlemler oluştururken , günümüzde daha çok AIDS, kanser gibi tedavi süreci uzun ve maliyeti yüksek hastalıklar halk sağlığını tehdit eden sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Koruyucu hekimlik çalışmalarını yaygınlaştırmak, toplum bilincini yükselterek hastalık meydana gelmeden önlemek ve hayat standartını yükseltmek halk sağlığı çalışmalarının ana amaçlarıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı Aile hekimliğiyle ilgili gerekli yasal düzenlemeleri yaparak koruyucu sağlık hizmetlerini de bu yolla sunmak için çalışmalarını sürdürmektedir. 12-18 NİSAN / KALP HAFTASI
Bilindiği gibi Hemşirelerimiz; hekimlerin en yakın çalışma arkadaşları olarak ameliyathanelerde, yoğun bakım servislerinde, acillerde, ambulanslarda görevini titizlikle yerine getiren toplumun sağlıklı ve hasta tüm bireylerine büyük bir özen ve şefkatle sağlık hizmeti vermeye çalışan saygın bir mesleğin mensuplarıdır. Hemşirelerimizi senede bir gün de olsa minnetle anabilmek ve sorunlarına daha fazla eğilebilmek için 1964 yılından bu yana, modern hemşireliğin öncüsü kabul edilen Florance Nightingale’in doğumgünü olan 12 Mayıs ülkemizde “Hemşireler Günü” olarak kutlanmaktadır. F. Nightingale Kırım Savaşı’nda(1854-1856 yıllarında) İngiltere’den gelerek, Üsküdar’daki Selimiye Kışlası’nda hemşirelik yapmış ve büyük ün kazanmıştır. 30 MAYIS -5 HAZİRAN / LÖSEMİ HAFTASI LÖSEV (Ankara Lösemili Çocuklar Vakfı) tarafından organize edilen “Lösemili Çocuklar Haftası”, her yıl 30 mayıs-5 haziran günlerinde düzenlenmektedir. Tedavilerinin yanısıra lösemili çocukların sağlıklı, çağdaş, eğitimli bireyler olarak topluma kazandırılması yönünde çalışmalarını sürdüren LÖSEV, 2002 yılında”Lösemili Çocuklar Haftası” etkinliklerini başlatmış ve ilk senesinde Türkiye’nin dört bir yanından lösemili çocukların katılımıyla gerçekleştirilen etkinlik, ikinci yılında uluslararası bir boyut kazanmıştır. 17 - 23 AĞUSTOS / İBN-İ SİNA HAFTASI Her yıl Ağustos ayının üçüncü haftası İbn-i Sina haftası olarak, çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Etkinlikler çerçevesinde İbn-i Sina’nın hayatı, fesefe anlayışı, dünya ve Türk tıbbına yaptığı büyük hizmetler gündeme getirilmektedir. M.S. 980 yılında Buhara yakınlarında doğan İbn-i Sina, 21 Haziran 1037’de Hemedan’da öldü. İbn-i Sina’nın Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi, ismine rağmen tıptan çok matematik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musiki konularını içermektedir. Onun tıp şaheseri, kısaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı kitabıdır. Eser, fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakolojiden bahsetmektedir. İbn-i Sina dünya tıbbını da derinden etkilemiş ve kitapları Avrupa’da yüzyıllar boyu ders kitabı olarak okutulmuştur. 3 - 9 EYLÜL /HALK SAĞLIĞI HAFTASI Hem yaşam kalitesini yükseltmek hem de hastalıkları oluşmadan önce önlemek için halk sağlığına yönelik çalışmalar artarak sürdürülmektedir. 20-30 yıl öncesine kadar halk sağlığı çalışmalarını daha çok kolera, tifo gibi salgın hastalıklara karşı korumada alınması gereken önlemler oluştururken , günümüzde daha çok AIDS, kanser gibi tedavi süreci uzun ve maliyeti yüksek hastalıklar halk sağlığını tehdit eden sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Koruyucu hekimlik çalışmalarını yaygınlaştırmak, toplum bilincini yükselterek hastalık meydana gelmeden önlemek ve hayat standartını yükseltmek halk sağlığı çalışmalarının ana amaçlarıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı Aile hekimliğiyle ilgili gerekli yasal düzenlemeleri yaparak koruyucu sağlık hizmetlerini de bu yolla sunmak için çalışmalarını sürdürmektedir.
Türk Kalp Vakfı, Türkiye’de büyük can ve ağır ekonomik kayıplara sebep olan Kalp ve Damar Hastalıkları ile mücadelenin en etkili, en kestirme ve en ekonomik yolunun, halkımızı bu hastalığa karşı uyarmak, bilinçlendirmek ve motive etmekten geçtiği inancına dayanarak Türkiye’nin gündemine KALP HAFTASI’nı getirmiştir. Bu organizasyon her yıl Nisan ayının ikinci haftasında yurt çapında bir haftalık spor, sanat, kültür, halkla bütünleşme, bilimsel toplantılar şeklinde, aktivitelerle gerçekleştirilmektedir.
Dünyada 1992 yılından bu yana her yıl 10 Ekim günü “Ruh Sağlığı Günü” olarak kutlanmaktadır. Halkın ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda aydınlatılmasına hizmet etmek üzere oluşturulan bu özel günde ruh sağlığının insan yaşamındaki önemi temel alınmaktadır.
21-28 NİSAN / EBELER HAFTASI
21-28 NİSAN / EBELER HAFTASI
Sağlık hizmetinin vazgeçilmez elemanlarından olan ebeler için dünyanın birçok ülkesinde her yıl 5 Mayıs tarihinde birçok etkinlikler yapılmaktadır. Bu günde başarılı ve örnek ebeler ödüllendirilmekte, mesleğin sorunları ve çözüm önerileri sivil ve resmi kurumlarca tartışılmaktadır.
Sağlık hizmetinin vazgeçilmez elemanlarından olan ebeler için dünyanın birçok ülkesinde her yıl 5 Mayıs tarihinde birçok etkinlikler yapılmaktadır. Bu günde başarılı ve örnek ebeler ödüllendirilmekte, mesleğin sorunları ve çözüm önerileri sivil ve resmi kurumlarca tartışılmaktadır.
Academic Hospital
Academic Hospital
80
81
10 - ? EKİM / DÜNYA RUH SAĞLIĞI HAFTASI
1-7 EKİM / DÜNYA EMZİRME HAFTASI Tüm dünyada 1 Ekim, Dünya Emzirme Günü olarak kutlanmakta, bunu takip eden hafta boyunca anne sütü, emzirme ve bebek beslenmesi ile ilgili çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Anne sütü yeni doğan için tek ve alternatifsiz besindir. Hem sivil toplum örgütleri, hem de Sağlık Bakanlığı emzirmeyi sürekli gündemde tutmak için kampanyalar düzenlemektedir. 28 EKİM - 3 KASIM / KIZILAY HAFTASI 11 Haziran 1868 tarihinde “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” adıyla kurulan Kızılay, savaş alanında yaralanan ya da hastalanan askerlere hiçbir ayrım gözetmeksizin yardım etmeyi amaçlamıştır. 1877’de “Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti”, 1923’te “Türkiye Hilal-i ahmer Cemiyeti”, 1935’te “Türkiye Kızılay Cemiyeti” ve 1947’de “Türkiye Kızılay Derneği” adını almıştır. Kuruluşa “KIZILAY” adını büyük önder Atatürk vermiştir. 29 Ekim - 4 Kasım tarihleri arasında ise Kızılay Haftası kutlanmaktadır. 3 - 9 KASIM / ORGAN NAKLİ HAFTASI Organ bağışı ve naklinin yaygınlaştırılması ve bu bilincin yeterince gelişmesini sağlamak amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl 3-9 Kasım tarihleri arasında “Organ Nakli Haftası” düzenlenmekte ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Hayatın içinde insanların ne zaman neye ihtiyacı olacağı bilinemez. Buradan hareketle diğer insanların ihtiyaçlarına daha duyarlı yaklaşmanın gerekliliğine halkın ilgisi ve dikkatini çekmek ve organ bağışını arttırmak için bugün son derece önemlidir. 22 - 27 KASIM / DİŞ HEKİMLERİ HAFTASI Ülkemizde bilimsel diş hekimliğinin temelleri 22 Kasım 1908’de atılmış ve bu gün 1996 yılında “Diş Hekimleri Günü” olarak kabul edilmiştir. Ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çekilen bu günde, özellikle çocukluk çağından itibaren verilecek eğitimlerle gelişecek olan bu alışkanlığın yeni nesillere kazandırılabilmesi için ailelere ve topluma düşen görevler konusunda halkın dikkati çekilmeye çalışılmaktadır. Kaynak: http://www.istanbulsaglik.gov.tr
Academic Hospital
82