Nisan 2013

Page 1

Nisan 2013

Sony Cyber-shot HX300

Sony’nin 50x optik zumlu kamerasını inceliyoruz Düğün Fotoğrafçıları İçin Lens Önerileri Fark Ne? UV ve Polarize Filtreler

RAW Çekmenin Avantajları Galeri: Sıra Dışı Lav Fotoğrafları

Canon Samsung NX20

EOS 100D

EOS 700D


Editörden Yaz aylarının yaklaşması ile doğa da uyanmaya başlıyor. Çok yakında fotoğraf turlarının ilanları sosyal ağlarda dolaşmaya başlar. Bahar ayları genelde fotoğraf için ideal aylardır. Doğanın uyanışı ve kışa giriş zamanları, en güzel manzara ve renkleri önümüze serer. Havaların da çok soğuk ya da sıcak olmaması, çekimi daha konforlu hale getirir. Ancak birçok kişi fotoğraf makinesini aldıktan sonra bu turlara katılmayıp, sosyal ağlarda paylaşılan fotoğrafları beğenmekle yetinir. Makine seçimi işin sadece başlangıcı olduğundan,

Murat Gamsız

fotorğaf çekmiyorsak, yaptığımız yatırım aslında ölü bir yatırımdır. Bize sık sık ‘tur düzenliyor musunuz?’ sorusu geliyor ancak biz tur düzenlemiyoruz. Tur ile gezmek, izin alınarak yapılan ve profesyoneller tarafından idare edilen, farklı bir iş kolu. Ancak işin iyi tarafı ille de otobüse atlayıp bir yere gitmenin gerekli olmaması. Şehir içinde gezmek için izin gerekmediğinden, birçok fotoğrafçılık kursu ve fotoğraf gönüllüsü, zaman zaman şehir turuna çıkar ve özellikle tarihi yerleri fotoğraflar. Bu gezilerde hem fotoğrafçı çevrenizi genişletirsiniz hem de sorularınız varsa daha tecrübeli kişilerden yardım alırsınız. Almayı düşündüğünüz bir lens, tura katılan bir kişide çıkabilir ve deneme imkanı bulabilirsiniz. Dolayısıyla sadece çekmek için değil, sosyalleşmek içn de geziler oldukça faydalıdır. Önümüzdeki aydan itibaren turların ilanları çıkmaya başlar. Biz de denk geldikçe sayılarımızda yer vereceğiz. Eğer daha önce ihmal ettiyseniz, bu yıl kendinize bir hedef koyun ve makinenizi raflardan indirin. Çektiğiniz güzel fotoğrafları da bize göndermeyi ihmal etmeyin.


İçindekiler

20 Sony Cyber-shot HX300

Lav Fotoğrafları

Samsung NX20

UV ve Polarize Filtreler

Canon EOS 100D

6

22 Canon Pro 1

Raw Çekin

13

16

25

Altın Oran

İğne Deliği

Beyaz Dengesi

46

Düğün Fotoğrafları İçin Lensler

61

51

56

Haberler

Fark Ne

11

15

Fotoğraf: Agah Bağrık

17


Sizden Gelenler

Agah Bagrık Nikon D700 bower 8mm f/3.5 lens | 1/250 sec; f/11; ISO 320 matrix ölçüm



Haber

» 407 gram » DIGIC 5 görüntü işlemcisi » 3 inç Clear View LCD II ekran

» Full HD (1920 x 1080 piksel, 30 » 18 MP çözünürlük

fps) video çekimi

» EF ve EF-S objektif desteği

Canon EOS 100D Canon, şu ana kadar üretilmiş en ufak boyutlu ve en hafif DSLR fotoğraf makinesinin tanıtımını yaptı. Kısa bir süre önce Canon’un EOS 700D modelinin tanıtımını gerçekleştirdiğini bildirmiştik. Bu gösterim sırasında makineye dair tüm teknik ayrıntılar gözler önüne serilmiş oluyor. Canon, bugün içerisinde yalnızca 700D’nin değil, aynı zamanda 100D’nin de tanıtımını gerçekleştirdi. ‘En küçük DSLR fotoğraf makinesi’ olarak duyurusu yapılan bu model, 116.8 x 90.7 x 69.4 mm boyutlarında ve 407 gram (pil ve hafıza kartı dahil) ağırlığında. Normal bir DSLR fotoğraf makinesi ile kıyaslandığında, yeni tanıtımı yapılan bu modelin ne kadar ufak olduğu ortaya çıkıyor.


Haber

Canon’un EOS 650D modeli ile küçük bir kıyaslama yapıldığında, 100D’nin %25 oranında daha ufak boyutlarda olduğu belirtiliyor. Ağırlık kısmında ise %28’lik bir fark var. Bu da DSLR fotoğraf makinesini ağır objektiflerle birlikte, saatlerce yanında taşıyan kişiler için çok önemli bir artı. 22.3 x 14.9 mm boyutlarında APS-C sensöre sahip olan Canon 100D, 18 MP’lik çözünürlük sunuyor. Canon 100D modeli, bir saniye içerisinde seri çekim modundayken 4 kare yakalayabiliyor. Cihazda yer alan önbellek, 28 JPEG ve 7 RAW (ham) çekimine imkan veriyor. DIGIC 5 işlemci, HD (1920 x 1080 piksel’de 30 fps ve 1280 x 720 piksel’de 60 fps) video kaydı, 100 ile 12800 arasında değiştirilebilen ISO ayarı sunan makinede 9 noktalı odaklama sistemi yer alıyor. Canon’un EOS 650D’nin yerine geçen giriş seviyesi modeli 700D’deki gibi %95 oranında kapsama alanı sunan optik vizörün yer aldığı fotoğraf makinesine, hem EF hem de EF-S objektifler takılabiliyor. Giriş seviyesinde, çok ufak boyutlu bir DSLR olmasına karşın dahili flaş ve harici flaş desteği sunuluyor. Video çekimi için harici mikrofon girişi bulunmuyor.

Teknik Özellikler • • • • • • • • • • • • • •

DIGIC 5 görüntü işlemcisi 18 MP efektif çözünürlük APS-C sensör (22.3 x 14.9 mm sensör boyutu) Saniyede 4 kare çekim 3 inç Clear View LCD II ekran 28 JPEG / 7 RAW kayıt yapabilen önbellek ISO 100 – 12800 Full HD (1920 x 1080 piksel, 30 fps) video çekimi Video çekiminde manuel ayar imkanı Harici mikrofon girişi yok Mini HDMI görüntü çıkışı %95 kapsama alanına sahip vizör EF ve EF-S objektif desteği 116.8 x 90.7 x 69.4 boyutlar 407 gram ağırlık (batarya ve pil dahil)

Fiyatlandırma • Gövde: 650 dolar • EF-S 18-55 mm (f/3.5-5-6) objektifle beraber: 800 dolar

Üründe yer verilen sabit LCD ekran, Clear View LCD II teknolojisini destekliyor. Bu sayede özellikle aydınlık ortamlarda, ekrandan çekilen fotoğrafların ve videoların görüntülenmesi kolay hale geliyor.

Bu fiyatlar ABD fiyatı; ülkemizde ise maalesef %25 gibi özel vergi dilimine girmesinden ötürü bir miktar daha yukarıda bir fiyata sahip olacak.



Haber

» DIGIC 5 görüntü işlemcisi » 580 gram

» Dokunmatik hareketli LCD

» 18 MP çözünürlük

» Full HD (1920 x 1080 piksel, 30 fps) video çekimi

» 9 noktalı odaklama desteği

Canon EOS 700D’nin Canon EOS 700D’nin tanıtımı yapıldı; tüm detaylar netleşti, işte ayrıntılar.

EOS 650D’nin yerine geçecek olan EOS 700D, 650D’nin üzerine çok fazla yenilik sunmasa da, kullanıcıların ilgisini çekecek gibi görünüyor.


Haber

Giriş seviyesi olarak hazırlanan 700D, 650D’nin yerine getirildiği gibi otomatik olarak da 60D’nin altına konumlandırılmış oluyor. Üründe görüntü işlemcisi olarak DIGIC 5’e yer veriliyor. Hibrit APS-C CMOS 18 MP’lik sensörle 30 sn ile 4000 arasında değiştirilebilen enstantane değeri sunan profesyonel fotoğraf makinesi 5 fps çekim hızına sahip. Fotoğraf çekimine ek olarak ürün, Full HD çözünürlükte (1920 x 1080 piksel) çözünürlükte video çekimi yapabiliyor. 9 noktalı otomatik odaklanma deesteği, dokunmatik yapıdaki hareketli LCD ekran, SDXC hafıza kartı desteği ise diğer detaylar arasında yer alıyor. 700D’nin gövde ağırlığı 580 gram. Takılacak objektife bağlı bu ağırlık önemli bir oranda artabilir.

Fiyatlandırma Resmî tanıtımla beraber cihazın beraberinde gelecek objektif seçimleriyle beraber satış rakamları da belli oldu. Fiyatlar şöyle: • Gövde: 750 dolar • EF-S 18-55mm (f/3.5 – 5.6, görüntü sabitleme, STM*): 900 dolar • EF-S 18-135 mm (f/3.5 – 5.6, görüntü sabitleme, STM*): 1100 dolar *Stepping Motor. Bu objektifler STM ibaresi içermeyen modellere oranla daha sessiz çalışıp, odaklanma işlemini daha hızlı gerçekleştirebiliyorlar.

Ürün, Nisan ayından itibaren satılmaya başlanacak.

Her ne kadar ürünün ekranı canlı önizleme desteği sunuyor olsa da, çekim sırasında vizörden görüntü almak isteyenler de düşünülerek, bu kısmın kapsama ve görünebilirlik alanı %95 seviyesine kadar yükseltilmiş. Canon’un DSLR makinelerinde klasik olarak sunduğu özelliklerin tamamı, elbette bu modelde de yer alıyor. Yani fiziki açıdan bakıldığında da dahili olarak yer verilen flaşa ek olarak aynı zamanda üst kısımda yer alan harici flaş yuvasıyla birlikte, cihaza ayrıca ek olarak flaş takılması söz konusu oluyor.


Haber

Nikon, 6.3 milyon dolara yeni bir üretim fabrikası kuruyor

Nikon, Güneydoğu Asya’da bulunan Vietnam’ın batısında yer alan Laos isimli ülkeye üretim fabrikası kuracağını resmî olarak açıkladı. Giriş ve orta seviyede yer alan DSLR fotoğraf makinelerinin ve bazı değiştirilebilir objektiflerin üretiminin gerçekleştirileceği bu yeni fabrika 10.000 m2’lik alana kurulacak. Yaklaşık 800 kişinin çalışması beklenen yeni fabrikayla beraber Nikon, üretim tarafında önemli bir artış kaydetmiş olacak. Yeni fabrikayla beraber üretim kapasitesi önemli bir oranda artarken aynı zamanda maliyetlerin de azalacağı belirtiliyor. Fabrikanın bu yıl içerisinde Ekim ayına kadar açılışının gerçekleşmesi bekleniyor. Yapım sürecinde hazırlanacak rakam ise 6.3 milyon dolar olarak belirtiliyor. Nikon’un bu tarz bir adım atması, önümüzdeki dönemlerde giriş ve orta seviyedeki DSLR fotoğraf makinelerinin ucuzlaması sağlayabilir. Çünkü yeni fabrikayla beraber üretim maliyetlerinin kısılması ve üretimin artması gibi durumlar söz konusu.


Keşfetmenin Gücü Kompakt ve hafif EOS 6D ile fullframe dünyayı keşfedin. Entegre Wi-Fi ve GPS özelligi ile EOS 6D, çarpıcı panoramik fotoğraflar ve keskin portreler elde edebileceğiniz seyahat fotoğrafçılığı için ideal bir fotoğraf makinesi.

Enlem 63.57.443 K Boylam 19.22.8429 B Lens EF 70-300mm f/4-5.6 IS USM Çekim Modu: Diyafram Öncelikli AE Diyafram: f/11.0 Deklanşör hızı: 1/1600 ISO 400

©Richard Walch. Canon Elçisi

www.canon.com.tr www.facebook.com/CanonTurkiye


Galeri

Kilauea Volkanik Dağı

Havai”li fotoğrafçı Sean King, 1100 dereceye ulaşan lavların yerleşim birimlrine akarkenki fotoğraflarını görüntülemiş ve ortaya seyrine doyum olmayan fotoğraflar çıkmış. Sean King, Havai’ye tam 8 sene önce yerleşiyor. Arkadaşlarına Havai’nin güzelliklerini göstermek için kamerasını alıp Kilauea volkanik dağına fotoğraf çekmeye gidiyor. Sean King, bir süre sonra ay ışığında ve geceleri lavların ortaya çıkardığı görsel şöleni fotoğraflama tutkusunun olduğunu farkediyor. Sean King, fotoğraflarının çoğu zaman “gerçek dışı” göründüğünü belirtiyor. İşin ilginci Sean King, renk körü. Onları gerçekte algıladığı gibi işlediğinde ortaya bu sonuçlar çıkıyor.


Galeri


Fark Ne?

Nikon D800

Fark ne?

3000$

Nikon D800E

3300$

Nikon D800 - D800E

Nikon’un D800 modeli, E varyasyonu ile de çıkınca, bu modele heves eden amatör fotoğrafçıların aklını karıştırdı. ‘Hangisi daha iyi ?’ soruları almaya başladık. Aslında daha iyi diye bir ayrım yok. İki ürünün hedef kitlesi farklı. Aradaki temel fark anti-aliasing filtresi olup olmaması. D800’de bu filtre varken, D800E’de yok. Peki bunun yarattığı fark ne? Farkı anlamak için, filtrenin hangi sorunu çözdüğünü bilmek gerek. Moire denen ve çizgili bir gömlek, klasik çatı, tuğla örgüsü ya da tellerle örülmüş bir bahçenin fotoğrafını çekerken, kamera ayarlarınıza, aldığınız pozisyona ve objeye göre mesafenize göre, aslında orada olmayan bazı doku ve renk kaymaları olduğunu görürsünüz. Buna moire denir. Özellikle tekrar eden dokularda meydana gelir. Bu dokular, algılayıcıda bulunan pikseller ile denk düştüğünde moire sorunu yaşanır ve sonradan düzeltilmesi zordur. Bu sorunu çözmek için, lens ile algılayıcı aarasına anti aliasing filtresi yerleştirilir ve görüntü piksel boyutunda flulaştırılır. Dolayısıyla süper net bir kare elde etmek yerine moire sorunu olmayan , net bir kare elde edersiniz. Bu netlik farkını piksel dikizleyenler anlayabilir ama fotoğafa monitörünüzün çözünürlüğünde ya da baskıda bakıyorsanız anlamanız çok zordur. Anti aliasing filtresi olmayınca moire sorunu da artar. Bu sebeple video çekenlerin E modelini tercih etmemeleri daha doğru. Fotoğraf tarafındaysa, piksel dikizleme huyu olmayanların E modeli için ekstra para vermesine gerek yok diyebiliriz. Ek bilgi olarak Nikon D7100’ün de filtresiz geldiğini belirtelim.


Fark Ne?

UV Filtre UV, ultraviyole’nin kısaltması olarak kullanılır ve

Polarize filtre Polarize filtreler, yansımaları yok etmek için

UV filtre de ultraviyole ışınlarını filtreler. Ancak

kullanılır. Ancak unutmayın, polarize filtreler bile

günlük kullanımda UV filtreler, lensimizi toz ve

metal yüzeylerin yansımalarına engel olmaz. Bir

çiziklerden korumak için kullanılır. Fotoğrafa hisse-

başka deyişle, doğrudan ışık kaynaklarını filtreleye-

idlir bir etkisi olmaz. Ancak yine de 1500 lira etiketli

mezsiniz. Ancak örneğin deniz yüzeyindeki veya

lensinize, kötü bir filtre koymak tavsiye edilmez. 10

plastik yüzeylerdeki parlamaları ciddi oranda

liraya bulacağınız filtreler yerine tanınmış marka-

kesebilirsiniz.

ların ürünlerini tercih edin. Polarize filtreler, özellikle gökyüzü çekerken konUV filtreler sürekli olarak lense takılı durabilir ama

trastın artmasına sebep olduklarından, gök mavisini

özellikle gece çekimlerinde, ışık kaynaklarını kötü

daha doygun almanızı sağlar. Işık açısından ideal

şekilde yansıtarak fotoğrafta istenmeyen etkilere

olmayan saatlerde fotoğraf çekiyorsanız, polarize

neden olabilirler. Böyle bir etki görürseniz, filtreyi

filtre doygun renkler çekmenize yardımcı olur.

çıkarıp fotoğrafı yenidençekin. Polarize filtreler, ışığı da azalttıklarından, lensimize sürekli olarak takılı olamamalıdır. Kaliteli polarize filtreler ucuz olmaz. Plastik olanlar yerine cam olanları tercih edilmelidir. UV’nin aksine koruma amaçlı olarak değil, işe yarayacağı zaman kullanılır.

Fiyat: 10 TL ‘den başlıyor

Fiyat: 100 TL ‘den başlıyor


İnceleme

Sony HX300 ile 50x optik zoom DSLR benzeri kompakt makinelerde 50x optik yakınlaştırma devrine geçildi. Sony de HX 300 ile bu alana giriş yapıyor. Sony HX 300, 50x optik yakılnaştırma sunan ve özellikle tasarımı ve acemilerin dahi hemen fotoğraf çekmesini sağlayan otomatik ayarlarıyla dikkat çekiyor. HX 300,ün vurucu özelliği lensi. 24-1200mm’ye denk gelen lensi sayesinde, 50x optik yakınlaştırma yapabiliyor ve bunu çok etkili görüntü sabitleme sistemiyle birleştirip, elde kullanılabilecek sınırda tutmayı başarıyor. Daha fazlasını isteyenler için 100x sayısal yakınlaştırma da mümkün. Sayısal yakınlaştırma, Sony’nin ‘clear image’ teknolojisini kullandığından, görüntüdeki bozulma azalıyor. Lensin özellikleri bununla bitmiyor. Sony, üst düzey fotoğraf makinelerinde önemli bir avantaj yaratan Carl Zeiss optikleri kullanıyor. Görüntü kalitesi ve lens özellikleri bu sayede hep üst düzey kalmayı başarıyor. Burada da kullanılan lens, geniş odak aralığına rağmen f/2.8 gibi açık bir diyaframa sahip. Tele ucunda ise 6.3’e kadar kısılıyor. ISO aralığı ise çekim moduna göre değişmekle birlikte en fazla 80-12800. Otomatik çekim için otomatik ve süper otomatik modları bulunan makinede, hazır modlar oldukça fazla.

Teknik Özellikler • • • • • • • • • •

20.4 MP ½.3 inç CMOS algılayıcı Bionz işlemci 24-1200 mm lens f/2.8-6.3 diyafram aralığı 50x optik yakınlaştırma ISO 80-12800 3 inç 921,000 nokta dönebilir LCD Full HD video Otomatik ve Manuel çekim modları 650 gr


İnceleme

HX 300’ün algılayıcısı arkadan aydınlatmalı 20.4 MP Exmor R CMOS. Ek olarak herkesin çok seveceği arka planı yok etme özelliği de hazır modlarda bulunuyor. Hazır mod kullanmadan çekecekelr içinse diyafram, enstantane ve manuel modlar da mod kadranı üzerinden erişilebilir durumda.

Sony’nin en iyi panorama metodu olan ‘sweep panorama’ modu, 3D çekim, HDR, çok kare çekip birleştirme sistemi üzerine kurulu sartıntı giderme gürültü giderme modları gibi Sony klasikleri HX 300’de de bulunuyor. Yuvarlak hatlı gövdenin ele verdiği his, hem dengeli hem de güven verici. Düğme yapısı karmaşık olmayan HX 300’ Tek bir kontrol tekerine ve arkasında joystick mantığında çalışan bir kontrol kadranına sahip. Doğrudan video çekim tuşu, özelleştirilebilir ayar tuşu ve özellikleirn anlatıldığı rehber tuşu hemen göze çarpan tuşlar. Optik bakaç yerine elektronik bakaç kullanılmış. Bakaç kalitesi kullanılabilir notunu alacak düzeyde iyi.

Fiziksel yapıya bakarsak, Sony HX 300’ün ele tam oturan yapısı, DSLR benzeri ifadesinin hakkını veriyor. Ön tarafta ise lensin ayar halkası bulunuyor. Bu halka Sony’nin ayırıcı özelliklerinden. Zoom ya da odaklama için ayarlanabiliyor. Makinede harici mikrofon girişi, flaş ayarı ve RAW çekim bulunmuyor. Bu eksiklikler ile örneğin Canon SX50’den ayrılıyor.

HX 300’ün ekranı 3 inç boyutunda hareketli ve 920.000 nokta çözünürlüğünde.


Sony DSC HX-300 Artılar • • • • • • •

+

50x optik yakınlaştırma 50x’te bile etkili titreşim engelleme sistemi DSLR’a yakın gövde yapısı ve hissiyatı JPEG’lerde yüksek görüntü kalitesi Lens üzerinde ayar halkası Eksiksiz hazır çekim modları Geniş enstantene aralıkları

Eksiler • • •

-

RAW çekim yok. Fotoğrafı düzenleme imkanları kısıtlı. Hot shoe yok. Harici profesyonel flaş takma seçeneği yok. Yüksek ISO’da renk bozulmaları meydana geliyor.

Sony HX 300, full HD 50p video çekebiliyor. Deneyimlerimize ISO’dan başlayalım. ISO aralığı 80-12800 ancak 6400 ve üzerinde makine çoklu fotoğraf çekip ISO temizliği yaparak çekiyor. Kötü sonuçlar vermek yerine bunu yapması mantılı. Diğer ISO seçeneklerinde doğrudan çekiyor. ISO 800’e kadar rahat rahat çekebilirsiniz ama üzerine çıktıkça gürültü başlıyor. Bu noktada kararı kendiniz vereceksiniz. Sony’nin gürültü filtresi renkten çok, detayı korumaya yönelik çalışıyor. Renk açısından yuoğun bir sahnede sonucu beğenmeyeceksiniz ama detayın önemli olduğu alanlarda daha kullanılabilir sonuçlar alacaksınız.

Şu an için mercimek algılayıcılı makineler genel olarak ISO 800-1600 arasında kabul edilebilir sonuç veriyor. Sony 20 MP gibi yüksek bir çözünürlük sunduğu için, ISO konusunda daha düşük MP değerli makinelere göre daha çok sıkıntı yaşıyor gibi görünüyor.

Görüntü kalitesi, gerek video gerekse fotoğraf örneklerden de göreceğiniz üzere çok iyi. Verdiğimiz örnekler doğrudan makineden alındı. Tablet ekranlarının renk doğruluğu çok iyi olduğundan, fotoğrafları tam potansiyelinde görüyorsunuz diyebiliriz. Özel olaraksa, enstantane modunda çekim yapanlara da önerebiliriz zira 30-1/4000 aralığını örneğin 15-1/2000 sunan Canon SX 50’nin aksine, sunabiliyor. HX 300, f/2.8 lensi ile daha çok ışık alıp, ISO’ya daha geç baş vurmanızı da sağlıyor. HX 300’Ün titreşim engelleme sistemi, 50x optik yakınlaştırmayı elde kullanabilmeyi sağlayacak kadar iyi. Eksileri ise RAW çekmemesi, hot shoe’su olmaması ve çok yüksek ISO’da renklerin bozulmasını sayabiliriz. Ancak genel olarak hedef kitlesi için gerekli tüm özellikleri sağlıyor.

Sony HX 300, kolay kullanılabilen, yazılımla uğraşmak istemeyen ve olabilecek en yüksek yakınlaştırmayı isteyenlere önerebileceğimiz bir makine.

Fiyatlandırma • 1300 TL


İnceleme » RAW çekim » ISO 100-12800

» 341 gramm

» Dönebilir 3 inç

AMOLED ekran

» WiFi dosya aktarımı » 20 MP çözünürlük

» Full HD Video

» Aynasız APS-C algılayıcı sistemi (1.5x çarpan)

Samsung NX20 Samsung’un fotoğraf makinesi pazarına dönüşünün meyvelerinden NX20, APS-C tipi algıyacısı sayesinde, küçük gövdesinde yüksek görüntü kalitesi sunuyor. 20 MP çözünürlük sunan kamera, ISO 100-12800 aralığını destekliyor. Fiziksel olarak küçük boyutları, NX20’yi bir DSLR’a göre daha taşınabilir hale getiriyor. Aynı zamanda aynasız oluşu da Micro 4/3 kameralardan rol çalıyor ama onlar kadar da ufak değil. NX mount kullanılan kameranın lens gamı şu an 12 lensi kapsıyor ancak diğer lens üreticileri de lens çözümleri üretmeye başlamışlar. Samyang, Rokinon ve Bower gibi üreticilerin lensleri de satışta. NX için üretilen Lens Baby bile var.

NX20’nin ekranı, ideal şekilde dönebiliyor ve AMOLED tipinde. Kullanım sırasında ekranı görmekte bir zorluk çekmedik.

Artılar + 100-12800 ISO aralığı Küçük gövde Lens çeşitliliği Wi-Fi

Eksiler

-

Ekran Dokunmatik Değil Yüksek fiyat Video da moire efekti

Fiyat 2200TL


İnceleme Ekran dokunmatik değil ki tek eleştirimiz bu. Nedenini birazdan söyleyeceğiz. Eğer isterseniz, elektronik bakaç da kamerada bulunuyor. Bakaç içi görüntüsü oldukça net ve çekimle ilgili birçok bilgiyi barındırıyor. NX20’nin vurucu özelliklerinden biri WiFi desteği. Kendi içinde WiFi barındıran NX20 ile çektiğiniz fotoğrafları sosyal ağlarla ya da bilgisayarınızla paylaşabiliyorsunuz. Ağınıza bağladıktan sonra gerisi kolay. Aktarım işinin hiçbir aşamasında bilgisayar gerekmiyor. NX20’nin menü sistemi ve yazılımı çok akıcı ve kullanışlı. Bu sayede ayarları çabucak yapıyorsunuz. İşte bu aşamada dokunmatik ekran olsaydı diyoruz çünkü ağ şifrelerinizi ve örneğin Facebook şifresinizi girmek için zaman kaybediyorsunuz. Dokunmatik ekran işleri çok hızlandırırdı.

Harici mikrofon desteği bulunmayan NX20’ye, isterseniz Samsung’un ürettiği kendi mikrofonunu takabilirsiniz. NX20 kendi üzerinde bir flaş barındırıyor ama siz de harici flaş takabilirsiniz. Çekim örnekleri için tüm fotoğraf turumuzu 18-200 f3.5-6.3 lens ile attık. Çok keskin bir lens değilmiş. Tek lens ile gezmek isteyenler için tasarlandığını söyleyebiliriz. Diyafram aralıkları da çok parlak değil ama bu tip geniş aralıklı lensler için normal. NX 20, gövdeden titreşim engelleme sistemine sahip. O yüzden lenslerde bulunmasına gerek olmuyor. NX20’nin gündüz performansından bir şikayetimiz olmadı. Zaten örneklerden de göreceksiniz. İstediğimiz konulara odaklanmada sorun yaşamadık. Martı fotoğraflarımızı zorlanmadan çektik. Full HD çektiğimiz videoların kalitesi memnun ediciydi ancak moire sorununu gözlemleyebildik. Gece çekimlerinde ise ISO 1600’e kadar gayet iyi sonuç aldık. 3200’de bozulmalar başladı ama o da çekilen konuya göre kullanılabilir notunu alabilir. Daha üzeri ise artık makinenin sınırlarını zorladı.

RAW çekerek daha iyi ISO başarımı için yazılım kullanabilirsiniz. Genel olarak bakarsak, NX20 başarılı bir iş çıkardı diyebiliriz. Küçük gövdeli APS-C makinelerin sayısı zaten çok fazla değil. Bu haliyle tüm Micro 4/3 makinelerden daha yüksek ISO ve düşük ışık performansı sunan NX20, amatörler için birçok hazır mod da sunuyor. Menüsü sayesinde bunları öğrenmek ve kullanmak kolay. Bu tip sistemlerin yumuşak karnı olan lens gamında ise gelişmeye yer var. Özellikle popüler aralıklarda açık diyaframlı lenslere ihtiyaç var. Şahsen dokunmatik ekran olmasını isterdim.

WiFi sistemi çok başarılı ve düzgün çalışıyor kesinlikle önemli bir artı. Ürünün fiyatı 2200 TL civarı. Bu fiyatın da biraz aşağı çekilmesi gerekiyor ki DSLR almaya niyetli olanları da kendine çekebilsin. Samsung NX20, Samsung’un kalıcı olarak bu işe girştiğinin bir kanıtı. NX20 sonrası gelecek modellerle Canon ve Nikon’u ciddi şekilde sıkıştıracaklarını söyleyebiliriz.


İnceleme

Canon Pro-1 Canon Pro-1 fotoğraf yazıcısı, sergi kalitesinde A3+ baskı almak için tasarlanmış bir ürün. Temel özelliği, detay ve renk üretiminin üst düzey oluşu. Canon, profesyoneller için fotoğraf makinelerinden baskı cihazlarına kadar çözümler üretiyor. Ancak bugün profesyonel sınıf ekipmanlar, ev kullanıcıları tarafından da alınıyor. Fotoğrafçılığı hobi düzeyinde yapan kişiler, gerek online gerekse gerçek sergi imkanları sayesinde eserlerini en iyi şekilde sergilemeye çalışıyor. Standart yazıcılar fotoğraf basarken, renk geçişleri belli olur ve özellikle siyahlar tam siyah olmaz. Bu sorunu çözmek için ‘photo black’ kartuş desteli fotoğraf yazıcıları kullanılır. Bu ilave kartuş, siyah üretiminde kullanılır. Pro-1 ise tam 12 kartuşa sahip. Tek bir kartuşun fark yarattığı yerde, 12 kartuşa sahip bir yazıcının yaratacağı farkı hayal etmeye çalışın. Bu kartuşların beşi gri tonlara ayrılmış durumda. Bir tanesi de parlak baskı için ek kat. Dolayısıyla özellikle siyah beyaz fotoğraflarda harika sonuçlar alıyorsunuz.

Fiyat 800 Dolar

Öne Çıkanlar • • • • •

A3 Baskı 12 Kartuş 5 gri ton kartuşu Windows 8 ve Mac uyumlu yazılımlar Çok sessiz çalışma


İnceleme

Kartuşlar standart bir yazıcıda olduğu gibi baskı kafası ile birleşik değil. Kafa ile kartuş, tüpler aracılığı ile birleşiyor. Bu sayede Canon büyül 36 ml kartuşlar kullanabilmiş. Kartuşlara önde yer alan kapaklardan rahatça ulaşabiliyorsunuz. Makinenin yanında verilen yazılımlar Mac ve Windows 8 uyumlu. Sorunsuz çalıştılar. Yazıcı çok sade olduğundan, üzerinde ince ayar yapmak için düğme ya da ekran yok. Tüm ayarları yazılımdan yapıyorsunuz. İsterseniz kendi renk profillerinizi oluşturabiliyorsunuz. Böylece baskı kalitesi sizin istediğiniz gibi oluyor. Ancak Canon’un hazır profilleri de oldukça iyi. Canon’un kendi kağıtları dışında, önde gelen kağıt üreticilerinin kağıtları için de profil desteği sağlanmış. Bizim denemelerimizde, siyah beyaz fotoğraflarda kusursuz geçişler ve detayın ön planda olduğu durumlarda kayıpsız detaylar yakalayabildik. Tabii en iyi sonucu almak için yüksek çözünürlüklü ve kaliteli fotoğraflar kullanmak gerek. Kusurlu fotoğrafların her türlü kusuru da baskıda çıkıyor. 800 USD fiyatı ile herkes için değil. Ayrıca ağır ve çok yer kaplıyor. Buna karşılık titreşim vs ses minimumda. Birçok standart printer, Pro-1’den gürültülü çalışıyor. Bu ürünün hitap ettiği kesin, sergi kalitesinde fotoğraf baskısı isteyen ve bu işi sık sık yapan fotoğraf tutkunları. Sürekli kullanımda ve A3 boyutlarında kendini amorti edecektir. Ancak ara sıra fotoğraf basıyorsanız, dışarıda bastırmak daha karlı. Baskıdan para kazanmak isteyen küçük işletmeler için de ideal çözüm. Kartuş fiyatları 35 Doalr civarında Büyük kartuş kullanıldığı için, pahalı olmadığını söyleyebiliriz. Fotoğrafın baskı kalitesini her şeyin üzeridne tutanlar için kesinlikle önerebileceğimiz bir ürün.


Rehber

Fotoğraf: Agah Bağrık

RAW mı?

JPEG mi?

JPEG formatı tıpkı zip ya da rar gibii bir sıkıştırma formatıdır. Fotoğraf sıkıştırmak için kullanılır. Kayıplı bir formattır. Fotoğraf çekildikten sonra, kameranın çekim ayarlarına göre ve sıkıştırma algoritması ile ham veri sıkıştırılır ve JPEG çıktısı hafıza kartına yazılır. JPEG fotoğraflar az yer kapladıklarından, yüzlerce fotoğrafı tek bir hafıza kartına koyabilirsiniz. Ham dosya saklanmadığından, elinizde sadece sıkıştırılmış dosya kalır ve bu dosya üzerinde yazılımla değişiklik yapabilseniz dahi, ham dosya olmadığından etkisi sınırlı olur. Zira JPEG dosyası zaten makine tarafından düzenlenmiştir. Düzenlenmiş dosyayı düzenlemek, istediğiniz etkiyi yaratmayabilir. RAW yani ham çekim ise, makinenin algılayıcısının çıktısını doğrudan almaktır. JPEG sıkıştırması uygulanmaz. Bu nedenle dosya boyutları çok büyüktür ve doğrudan kullanılmaz. Önce işlenmesi ve kullanılabilir bir formata dönüştürülmesi gerekir. İşleme aşamasında ham veri elinizde olduğundan, yapacağınız işlemlerin etkisi de hem kalite hem de hassasiyet açısından büyük olur. Örneğin yüksek ISO gürültüsünü yazılım ile filtrelemek istediğinizde, ham dosyada çok daha iyi sonuç alırsınız. RAW formatı her makinede olmaz. DSLR makinelerin neredeyse tamamında bulunurken, kompakt makinelerin ileri seviyelerinde yer alır. Makineler RAW+JPEG modları sayesinde iki formatı aynı anda kayıt edebilir. Yukarıdaki kareyi çekerken pozlamayı gelin ve damata göre yaptığımız için, masanın üzerindeki kağıt ve yazılar aşırı pozlanmış. Bunun sebebi, gelin ve damadın doğru pozlanması için gereken ışık miktarı, kağıt ve yazıları patlatacak kadar fazla. RAW çekim yaptığımıda, aslında patlak çıkan alan ile ilgili bilgiler fotoğrafta tutulduğu için, o alanı doğru pozlama değerine getirmek oldukça kolay. JPEG fotoğrafta ise, patlak çıkan alandaki veriler olmadığı için artık fotoğrafı toparlamak mümkün olmayacak. RAW çekim özellikle şu noktalarda sıkıntı olduğunda fotoğrafı kurtarmamıza olanak tanıyor: * Beyaz dengesi * Pozlama değerleri

RAW

JPEG


Rehber

Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız. • • • •

Ham dosya nedir? Neden ham dosya kullanmak gerekir? Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim? Ham dosyaları nasıl görür, ne ile işleriz?

Sonunda çok istediğiniz fotoğraf makinesini aldınız, hayırlı olsun :) Peki hala JPEG mi çekiyosunuz? Makinenizde dosya tipleri arasında RAW, RAW+JPEG gibi de seçenekler var ama ya merak etmediniz ya da ben bildiğimden şaşmayayım diye JPEG’e sıkı sıkıya sarıldınız :) Bu yazımızda fotoğraf makinenizin sahip olduğu detay yakalama yeteneğini sonuna kadar değerlendirebilmeniz için ham çekmeniz gerektiğini örneklerle açıklayacağız. Belli başlı ham işleme yazılımlarının nasıl kullanıldığına dair yazı ve videolarımız olacak, şimdilik biz neden ham sorusunun cevabını arayalım ;

Ham dosya nedir? Neden RAW değil de ham kelimesini kullanıyorsun? RAW birşeyin kısaltması değildir dolayısıyla fotoğraf makinesinin menüsünde RAW olarak görseniz de doğrusu ‘raw’dır. ‘raw’ İngilizce bir kelimedir ve Türkçe karşılığı işlenmemiş, hamdır. Hala ikna olmadıysanız şu yazımı okuyabilirsiniz. JPEG ise Joint Photographic Experts Group’un kısaltması olduğu için büyük harflerle yazılmalıdır.


Rehber

Ham görsel dosyası, fotoğraf makinenizin algılayıcısından gelen asgari düzeyde işlenmiş veridir. Günümüzde tüm DSLR fotoğraf makinelerinde JPEG ile birlikte ham çekme desteği de mevcuttur. Çoğu DSLR benzeri kompakt ve kimi klasik kompakt fotoğraf makineleri de ham çekim desteği sunarlar. Ham dosyalar isimden de anlaşılabileceği üzere çekilmiş ama işlenmemiş dijital fotoğraf dosyalarıdır. Bunu filmli dönemde, pozlanmış ama karanlık odada henüz işlenmemiş negatif film olarak düşünebilirsiniz. Bu benzetmeden dolayı ham dosyalar için aynı zamanda dijital negatif de denilmekte. JPEG ise çekilmiş ve işlenmiş yani izlenmeye hazır son üründür.

Fotoğraf makinesi üreticileri ve kullandıkları ham tipleri:

Günümüzde DSLR fotoğraf makineleri çeşitli kalite ve boyutlarda JPEG’İn yanı sıra sadece RAW ve RAW+JPEG seçenelerine de sahiptirler.

Ham dosyaların uzantıları genelde düşünüldüğü gibi RAW değildir ve fotoğraf makinesi üreticilerine göre ham dosyalarının değişik uzantıları olabilir. Bu yetmezmiş gibi ham dosyanın içeriği de modelden modele de değişiklik gösterebilmekte. Makine üreticilerinin bu yöntemi seçmiş olmaları, ham dosyaların çeşitli yazılımlarla okunabilmesi ve işlenebilmesinde çeşitli sorunlara neden olmakta, çünkü standart bir ham dosya tipi bulunmamakta. Her yeni çıkan fotoğraf makinesi için kullandığınız ham işleme yazılımınızın da o makineyi destekleyen güncellemesinin yayınlaması gerekmektedir. Kendi fotoğraf makinenizi kullanacağınız için ve kutudan bir adet de ham işleme yazılımı çıkacağı için ilk etapta kaygılanmanıza gerek yok. Bu daha çok benim gibi çok fazla makineyi kullanmak durumunda kalanları etkileyen bir sorun :)

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Adobe: .dng Canon: .crw .cr2 Casio: .bay Epson: .erf Fuji: .raf Hasselblad: .3fr Kodak: .dcs .dcr .drf .k25 .kdc .tif Leaf: .mos Leica: .raw .rwl .dng Mamiya: .mef Minolta: .mrw Nikon: .nef .nrw Olympus: .orf Panasonic: .raw .rw2 Pentax: .ptx .pef Phase One: .cap .tif .iiq .eip RED: .r3d Samsung: .pef, .nef Sigma: .x3f Sony: .arw .srf .sr2

JPEG dosyalarının ise sıkıştırma temelli bir mantıkla oluşturulduğunu ve sıkıştırma nedeniyle detay konusunda kayıpların kaçınılmaz olduğunu hatırlayalım. JPEG konusunda daha fazla bilgi edinmek isteyen meraklılar Türkçe olarak bunu, İngilizce olarak da bunu okuyabilirler.


Rehber

Neden ham dosya kullanmak gerekir? Ham dosyanın getirdiği en büyük avantaj, çekim sonrasında çok daha fazla ayar yapmaya izin vermesidir ki özellikle fazla pozlanıp detaylarını kaybetmiş bölümlerden detay kurtarmak konusunda JPEG’den çok daha üstündür. Patlamış gökyüzüne sahip bir fotoğrafı, ham programlarında, daha az pozlama ile, gökyüzü detaylarını kazanacak şekilde işleyeyip kaydedebilirsiniz. Daha sonra farklı pozlanmış dosyaları daha başarılı bir pozlama için birleştirebilirsiniz.

Kolay ayarlar: LR 3 Beta’da sadece ‘Constrast’ ve

Ham olarak çekim yapmak aynı zamanda daha yüksek görüntü kalitesi demektir çünkü günümüzde 12 ya da 14-bitlik ham dosyaları 16-bit işlemeye izin vererek, 8-bitlik JPEG dosyalarına göre avantajlıdırlar. Bit konusuna sRGB mi yoksa Adobe RGB mi yazımızda değinmiştik. Daha fazla bit değeri, fotoğraflarınızı işlerken açık ve koyu alanlar arasındaki renk geçişlerinin daha yumuşak olması, daha az görülebilir bozulmalar (gürültü) ve detay ile parlak bölümlerde daha fazla detay anlamına gelir.

‘Blacks’ ayarlarına artı değer verilerek fotoğraf daha çekici hale gelmiştir.

Yüksek ISO kullanımında ise ham dosya kullandığınızda elde edeceğiniz fotoğraflar detay konusunda daha başarılı olacaktır çünkü JPEG çekerken makineniz gürültü giderme işlemi uygulayacaktır. Uygulanacak gürültü giderme işlemi ve sizin bu işlem üzerindeki kontrol seviyeniz makineden makineye değişecektir ama her durumda ham dosyalar JPEG’lere göre daha çok detay sunacaktır. Kendiniz daha sonra ham işleme yazılımında ya da ek yazılımlarla istediğiniz seviyede gürültü giderme işlemi uygulayabilirsiniz. İsterseniz bunu sadece yerel olarak fotoğrafın sadece belli bölümlerinde uygulayabilmek de önemli bir esnekliktir. Daha fazla bilgi için ISO hakkındaki yazımızı okuyabilirsiniz. Ham dosyalar JPEG dosyalarına göre daha üstün görüntü kalitesi sunarlar.


Artıları ve eksileriyle ham dosyalar Artılar

+

JPEG’e göre daha yüksek görüntü kalitesi çünkü JPEG’in oluşturulabilmesi için bir kaynak dosyaya gereksinim vardır, bu da zaten ham dosyadır :)

Keskinleştirme, gürültü giderme gibi JPEG’in ihtiyaç duyduğu görüntü işleme adımlarına ihtiyaç duymaması. JPEG dosyaları sıkıştırma içerirken, ham dosyalar makinenin kaydedebildiği tüm verilere sahiptir. Daha çok görüntü değişkeni ile daha kolay bir şekilde oynayabilme esnekliği. Pozlama, doygunluk, tek tek renk kanalları gibi pek çok şey tek bir fare tıklaması ile halledilebilir. Ham dosyaları JPEG gibi renk uzayına sahip olmak zorunda değildir, son ürün olacak fotoğrafta istediğiniz renk uzayını seçebilirsiniz. Ham dosyları 12-14-bitlik yoğunluk bilgisine sahipken JPEG dosyları 8-bitlik yoğunluğa sahiptir ve bu sayede ham dosyaları gölge, parlak ve doygun bölgelerde daha fazla hassas veriye sahiptir. Sadece kameradaki JPEG motorunun yetenekleri ile sınırlı kalmazsınız, istediğiniz şekilde işleyebilirsiniz. Ham dosyalar üzerindeki ayarlamalar ile daha geniş aralıkta değişiklik yapabilirsiniz.

• •

Eksiler •

• •

-

En büyük eksi hemen aklınıza geleceği üzere büyük dosya boyutları olacaktır. Fark makineden makineye değişebilmekte ama örnek olarak 24.5MP’lik Sony Alpha 900’ün JPEG dosyaları 6-13MB arasında değişirken, ham dosyaları 36MB civarında. Büyük dosya boyutlarının etkisi ile hafıza kartlarına yazma daha uzun sürer ve tampon bellek daha çabuk dolacağı için sıralı çekimde ham çekerseniz toplam fotoğraf sayısı JPEG’e göre daha az olacaktır. Standart eksikliği nedeniyle her marka farklı bir ham dosya formatına sahiptir, bu da yazılımlarla uyum konusunda sorunlara neden olmaktadarır. Kullanıcıları da bir şekilde etkileyen yeni makine = yazılım güncelleştirme ihtiyacı. JPEG’lere göre en azından kullanılabilirlik için farklı dosya tiplerine dönüştürme gereği.

Görülebileceği üzere artıları bol olan ham dosya kullanımın eksikleri ise boyut ve yazılım uyumluluğu. Eğer makineleri çıkar çıkmaz alanlardan değilseniz yazılım uyumluluğu konusunda da pek sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz.


Rehber

Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim? • • • • • • •

Eğer çektiğiniz fotoğrafın kalitesi çok önemli değilse: JPEG Azami görüntü kalitesi önceliğinizse: Ham Fotoğraflar üzerinde işleme yapacaksanız: Ham Kartınızda yeterli yer yoksa ve fotoğrafı çekmeniz, kalitesinden daha önemliyse: JPEG Fotoğraflarla oynamayı ve buna zaman ayırmayı gereksiz görüyorsanız: JPEG Yüksek ISO kullanıyorsanız ve detay sizin için önemliyse: Ham Yüksek ISO kullanıyorsanız ama pürüzsüz olsun, benim olsun diyorsanız: JPEG

Ham dosyaları nasıl görür ne ile işleriz? Windows ortamında ham dosyaları nasıl önizleme yapabileceğiniz Windows’ta RAW fotoğrafları nasıl görüntüleriz? isimli yazımızda anlatmıştık, eğer henüz okumadıysanız mutlaka okuyun, kesinlikle pişman olmayacaksınız ;

Ham dosyaları işlemek içinse önünüzde fotoğraf makinenizin paketinden çıkan ham dosya işleme yazılımının yanı sıra başka yazılımları kullanma seçeneği de mevcut. Kullanmadığım yazılımlar hakkında yorum yapamam ama kullandıklarımı göz önüne alarak fotoğraf makinenizin kendi yazılımının yanı sıra Adobe Sony’nin .ARW uzantılı ham dosyalarını Phoshop Lightroom 3 Beta’ya da bir Windows’ta görüntileme imkanımız var. göz atmanızı tavsiye ederim. Ben çok fazla marka ile kullandığım için en fazla esnekliği Lightroom’da bulabiliyorum. Kullanım da alışkanlık meselesi ama en kolay kullanımı da Lightroom’un sağladığını düşünüyorum. LR 3 Beta’yı buradan edinebilirsiniz.


Rehber

Bibble 5 Pro’nun ekran görüntüsü. Adobe Lightroom 3 Beta’nın ekran görüntüsü

Bir diğer yazılım ise hızı ile meşhur olan Bibble Pro. Çok beklenen 5 sürümünün test amaçlı sundukları demo versiyonunda Sony’nin dosyalarını açamadığı için çok fazla kullanmadım ama Lightroom’a göre ciddi hızlı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim :) Demo sürümünü buradan edinebilirsiniz.

Kullandığınız makineye göre değişmekle birlikte yazılımın sağladığı görüntü kalitesi değişiklik gösterebiliyor ama genelde olumlu yönde. Mesela Alpha 900 karelerinin Lightroom yorumunu çok daha başarılı bulunuyorum.

Ham fotoğraf çekme imkanınız yoksa ama merak ediyorsanız, buraya tıklayarak ham fotoğraf örneğimizi ve bundan oluşturduğumuz JPEG fotoğrafı inceleyebilir ve üzerinde oynayabilirsiniz. Boyutu 17MB.

Bana göre Adobe Lightroom 3 Beta, Sony’nin kendi ham yazılımı Image Data Converter SR’a göre daha başarılı bir yoruma sahip.

Son olarak Adobe Camera RAW yazılımını da gösterelim. Detaylı ayarları sağ panelde görebilirsiniz.


Makale

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi Elimize aldığımız hemen hemen her üründe yazan ‘Made In China’ bize bugün ne hissettiriyorsa, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ABD’de ‘Made In Japan’ yazısı da aynı şeyi hissettiriyormuş. Günümüzde Japonya üretiminin yüksek kalite ve hassaslık demek olduğunu düşündüğünüzde eminim bu cümleye şaşırmışsınızdır :) Peki bu kalitesiz ürün algısını kıran ne olmuş? Elbette diğer ürünlerin de etkisi olmuştur ama Kore Savaşı, Vietnam gibi çok zorlu savaş alanlarında dayanıklılığı ve güvenilirliği ile kendini kanıtlayan Nikonların bu yargının kırılmasında büyük payı varmış. 1959’da piyasaya çıkıp fotoğraf sekörünü sallayan Nikon’un ilk SLR modeli Nikon F ile başlayıp 51 yıldır devam eden Nikon F sistemini inceleyeceğimiz bu yazı ile Nikon’u güçlü kılan yönleri de öğrenmiş olacaksınız ;)

Bu yazıya başladığımda aklımda ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazısı hazırlamak vardı. Nikon fotoğraf makinesi üretimine diğer firmalardan daha sonra girmişti. 1948-1959 arası 11 yıllık dönemde gerçekleştirdiği ‘Rangefinder’ (RF) türü fotoğraf makinesi üretiminin hemen ardından, 1959’dan günümüze kullanmaya devam ettiği Nikon F SLR sistemine geçiş yaptı. Bu da 51 yıllık döneme çok fazla şey sığdırdı demek oluyor ve bu nedenle giriş kısmı oldukça uzun oldu ve yazmakla bitmedi :) Sizleri daha fazla bekletmemek için mevcut bölümü ‘Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi’ olarak ayırdım. ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazımız da çok yakında yayınlanacak ;)


Makale

Nikon F sistemine gelirken… Fotoğraf makinesi denildiğinde akla ilk gelen ülke Japonya olacaktır, ne de olsa günümüzün en büyük DSLR üreticileri Canon, Nikon, Olympus, Pentax ve Sony hep Japon firmasıdır. 1950 öncesinde fotoğraf makinesi denildiğinde akla ilk gelen ise Leica, Contax (Zeiss) ve Rollei sayesinde Almanlardı. Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Canon isimli yazımızı okuyanlar hatırlayacaktır, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Canon’un fotoğraf makinelerinde Nippon Kōgaku (Nikon’un eski ismi) üretimi Nikkor lensleri kullanılmıştı. Bu durum Nippon Kōgaku için sorun değildi çünkü Nippon Kōgaku zaten optik üzerine çalışan bir firmaydı yani Canon’un fotoğraf makinelerine rakip ürünleri yoktu. 1960’lı yıllara kadar pazarda hakimiyet RF türü fotoğraf makinelerinde idi ve onda da kalitede çıtası Leica sayesinde oldukça yukarılarda seyrediyordu.

Nippon Kōgaku’yu kopyala yapıştır ile kullanmak yorucu olduğundan 1988’e kadar firmanın ismi Nikon olmamış olsa da ben Nikon olarak kullanacağım. E, model isimlerinde geçiyor diyeceksiniz ama eskiden Nikon, Nikkor, Nikkorex ya da Nikkormat gibi model ailesi adıydı yani firmanın adı değildi ;) • •

1917: Nippon Kōgaku Kōgyō Kabushikigaisha = Japon Optik Endüstrileri Şirketi 1988: Nikon Corporation

İkinci Dünya Savaşı sırasında çoğu optik üreticisi firma gibi Nippon Kōgaku da Japon ordusu için optik üretimi gerçekleşti ki Japonya’nın en köklü optik firmalarından biri olduğu için ana ürün sağlayıcı konumunda olması kimseyi şaşırtmayacaktır. Savaşın sonlanması ile istilaya uğrayan Japonya’da askeri üretim yapılması yasaklanınca, Nippon Kōgaku farklı arayışlara yönelmiş ve 1948’de Nikon Model 1 ile ilk fotoğraf makinesini RF olarak üretmiş oldu. O dönem herkes RF ürettiği için bu gayet normal bir seçimdi ve gövdenin altında ‘Made in Occupied Japan’ (MIOJ) yazmaktaydı.

Nikon kısa zamanda bu işte de ustalaştı ve 19481959 arası 7 farklı RF modeli geliştirdi. 1957’de üretime geçen Nikon Model SP ise diğerlerinden farklı bir süreçten geçti çünkü bu model geliştirilirken bir yandan da ortak temele sahip bir SLR projesi yürütülmekteydi. Bu yan proje daha çoğu ARGE projesiydi ve öncelik tamamen RF olan Model SP’deydi. Gayet başarılı RF gövdeler üretilirken neden bir SLR geliştrime ihtiyacı duyulmuştu? Çoğu kişi tarafından gelmiş geçmiş en iyi Nikon olarak adlandırılan Nikon SP ve Nikon S3 yanyana. Fotoğraf: ©Sangin Park


Makale •

• • • •

Nikon RF modellerinde kullanılan lensin odak uzaklığına uyacak şekilde dahili değişken bakaca sahipti ama 135mm üstü için harici ayna kutusu sistemlerine (‘Mirror Box’ olarak geçer ) ihtiyaç duyulmaktaydı. Tele ihtiyacı için RF kullanımı bu nedenle daha uğraştırıcı olmaktaydı. Gümüzde çoğu kişinin hayallerini süsleyen Leica M sisteminin sahip olduğu en büyük odak uzaklığı da 135mm’dir. RF sistemlerinin bakaçları pralaks hatasına sahipti ki bu da özellikle yakın çekim yapıldığında bakaçta görünenle fotoğrafta çıkan alanın farklı olması ile sonuçlanıyordu.

Bu eksiklikler 1955 yılında Nikon’u SLR sistemleri üzerine çalışmaya itti. Nikon’un ilk SLR gövdeyi yaptığını okumayı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak çünkü 35mm SLR gövdeleri 1936 yılına kadar gitmektedir. Gene Almanlar bu işin öncüsüydü (ilk 35mm SLR Kine-Exakta üretimiydi) :) Peki RF böyle eksiklere sahipken neden SLR çok yayılamamıştı?

SLR gövdeler büyük ve ağırdı yani RF gövdelere göre çok hantaldı. Ayna sistemi çekim sonrası otomatik olarak başlangıç konumuna dönmüyordu, bunun için filmin sarılması gerekiyordu. Netleme sırasında en açık değerine getirilen diyafram, çekim esnasında elle istenilen diyafram değerine getirilmeliydi yoksa fazla pozlanmış kareler elde etmek kaçınılmaz olmaktaydı. Görüntü kullanıcıya ters olarak iletilmekteydi :) Bu kullanım pürüzleri kullanıcılarda SLR kameraların kullanımı zor cihazlar olduğu algısını uyandırdı. 1952 yılında üretilen Asahiflex I Japonya’nın ilk SLR modeli oldu. 1958 yılında üretilen Minolta SR-2‘de ise yukarıdaki eksikliklerin hepsi giderilmişti yani 35mm SLR teknolojisi artık kitlelere hazırdı :) 1957 yılına kadar Model SP ve SLR çalışmaları birlikte sürerken Model SP’nin üretime geçmesi ile tüm ekip SLR geliştirme projesine kaydırıldı. Kullanıcıların dinlenmesi ile de piyasayı sallayan ve RF üretiminin azalıp 1964 yılında sonlanmasını sağlayan ilk sistem gövdesi olan Nikon F ortaya çıkmış oldu. Nikon, F ‘i bir sistem olarak lanse etti ki F’in sistem gövdesi olarak adlandırmasının nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Balık gözü, ultra-geniş açı, perspektif kontrolü gibi her sınıftan lense sahipti. Minolta SR-2 ve Canonflex modellerinde 35mm’den daha geniş açı lens yoktu. Değiştirilebilir odaklama ekranları (14 tane) ve değiştirilebilir pentaprizmalar ile her amaca uygun bir seçenek sunulmuştu. 250 filmlik paketler ve motor ünitesi de dahil olmak üzere pek çok aksesuara sahipti. 1965 - Nikon F Photomic T


Makale

Nikon F’in sahip olduğu diğer ilkler: • •

%100 kapsamaya sahip bakaçlı ilk 35mm SLR Ayna kilitleme sistemine sahip ilk Japon SLR

Nikon değiştirilebilir odaklama ekranları

Nikon F’de perde için titanyum kullanılmıştı. F sistemini geliştirirken Nikon bayonete özel önem verdi çünkü ileriye dönük bir sistem yaratmak istiyordu. Bunun için 44mm çapında ve 46.5mm lens-algılayıcı mesafesine (LAM) sahip, kilit mekanizması gövdede olacak şekilde F bayonetini geliştirildi. İlk Nikon F’de dahili poz ölçer yoktu, ek bir cihaz kullanmak gerekiyordu ama ölçümde hem diyafram, hem de enstantane değerleri dikkate alınıyordu. 1962 yılında pozometre gövdeye alındı ve bu modelin ismi Nikon F Photomatic oldu. 1965 yılında ise TTL sistemine sahip pozometreli Nikon F Photomatic T modeli kullanıma sunuldu.

1962’de Nikon F2’ye ucuz alternatif olarak Nikkorex F çıktı. 1965 yılında bunun yerini Nikkormat FT ve FS aldı. FT modeli sabit pentaprizmaya ve daha uygun fiyata sahipti. 1967 yılında çıkan Nikkormat FTN modelinde merkez ağırlık ortalama ölçüm standart oldu. 1965- Nikkormat FT. Japonların ‘R’ ile arası iyi olmadığından ‘Nikkormat’ yerine ‘Nikomat’ adına sahipti :)

Neden F? O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki ‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullanmayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin kısaltması değil yani ;)


Makale

Neden F? O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki ‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullanmayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin kısaltması değil yani ;)

1970ler ve kızışan rekabet… 1960ları kapatırken Nikon, profesyonel markette liderliği elinde bulunduruyordu. 1970lerde ise rakiplerden sıkı oyuncular gelmeye başladı: 1971’de Canon F-1, 1972’de Minolta XK Motor, 1971’de Olympus OM-1, 1974’de OM-2, 1975’de Contax RTS. Leica bile Minolta ortaklığında geliştirdiği Leica R serisi ile SLR pazarına giriş yapmıştı. 1971 yılında Nikon da F2 modeli ile amiral gemisini güncelledi

Peki bu yeni modeller pro sınıfında Nikon’u yerinden edebildi mi? Hayır :) Profesyoneller zaten Nikon F’e yatırım yapmışlardı. Nikon, F2 ile onları sağlam oyuncuya oynadıklarına ikna edebildi ve liderliği elinden bırakmadı. Zaten profesyonel bir kullanıcının ‘Nikon F sisteminde şu da olsaydı’ diyebileceği bir eksiği yoktu, Nikon her şeyi önceden düşünmüştü. Nikon F2 de selefi F gibi çok sağlam ve güvenilir bir gövde olduğunu kanıtladı. Nikon F2 sahibi olup da aklınıza takılan sorular olursa ilk bakacağınız yer kesinlike burası olsun ;)

1973 - Nikon F2 Photomic S


Makale

Mekanikten otomatiğe geçiş ve AF

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi Mekanikten otomatiğe geçiş Canon AE-1, Olympus Om-2 ve Minolta XK gibi otomatik sistemlerin ağırlığını göstermesi ile Nikon da fotoğraf makinelerini gözden geçirme gereği duydu. Bir yandan da yeni amiral gemisi F3’ün geliştirme çalışmaları devam etmekteydi. Lens-gövde arasındaki iletişim eksikliği, lensin sahip olduğu en açık diyafram değerinin makine tarafından görülememesine neden oluyordu . 1977 yılında Nikon AI serisi lenslerini duyurdu (‘Automatic Maximum Aperture Indexing’ ya da kısaca ‘Automatic Indexing’in kısaltması). AI öncesi lenslerin, non-AI lensler olarak da kullanılır, en açık diyafram değerini makineye anlatmak için her lens değişiminde diyafram eşleme işlemini yapmak gerekiyordu. AI lensler ise bunu destekleyen yeni gövdelerle otomatik olarak diyafram eşleme işlemini gerçekleştirebiliyordu.

1980 - Nikon F3 Bu geçiş döneminde yani 1970 sonları, 1980 başlarında Nikon her lens için AI diyafram bilezikleri tasarlamış ve 20USD civarı bir fiyatla non-AI lensleri AI lenslere dönüştürmüş. Modifiye edilmiş bu lenslere AI’d ya da AID denilmekte ki İngilizce AI haline getirilmiş demek. Kullanıcılar adına güzel bir uygulama :)


Makale 1980 yılında Nikon tamamen mekanik olarak çalışan amiral gemisi F2’nin üretimini sonlandırıp, yeni elektronik F3’ü tanıttı. Nikon F2As’nin daha pahalı oluşu bile kimilerinin ayak diremesine engel olamadı çünkü elektronik sistemlerin mekanik kadar güvenilir olamayacağına inanan bir kesim mevcuttu. Yıllar sonra hala sorunsuz çalışan F3 modellerinin olması, Nikon’un sağlamlığının sorunsuz devam ettiğinin bir göstergesiydi. Nikon F3 seleflerinde olduğu gibi tamamen modüler mantıkla geliştirilmiş, bol aksesuar ve oldukça geniş bir lens yelpazesi ile desteklenmişti. Tasarımında da klasik çizgilerin dışına çıkılmış ve İtalyan tasarımcı Giorgetto Giugiaro tarafından tasarlanmıştı. Nikon F3 gerçekten de çok şık görünüyordu. F3 sonrası tüm üst modellerde de Giugiaro’nın tasarımları kullanıldı.

Nikon F3P Press ve MD-4

1981 yılında tekrar lens tasarımında değişikliğe gidildi ve yeni serinin adı AI-s oldu (‘Automatic Indexing-Shutter’). AI-s serisi lenslerle diyafram ayarlaması daha hızlı ve daha hassas yapılabiliyordu. 1983 yılında sunulan Nikon FA, AI-s lensleri sayesinde ek bir modifikasyona ihtiyaç duymadan enstantane öncelikli modda çekim yapabiliyordu.

Ve AF… Otomatik netlemeye sahip ilk Nikon SLR modeli Nikon F3 temelleri üzerinde geliştirilen F3AF oldu. Bayonet hala 1959’dan beri kullanılan F bayonetiydi. Peki nasıl AF özelliği eklenmişti? Aşağıdaki Nikon F3AF’ye baktığınızda ilk dikkati çeken kocaman prizma bölümü olacaktır :) AF’nin kontrolü de işte tam olarak buradan yapılmaktadır. DX-1 pentaprizması olarak geçen bu sistem hem AF lensin ihtiyacı olan gücü sağlamakta (2 adet AAA kalem pil kullanıyordu), hem de TTL kontrast tabanlı odaklama işini yürütmekteydi.

1983 - Nikon F3AF


Makale

İlk uygulama çok mükemmel değildi. AF çok sessizdi ve açık alanda fena değildi ama kapalı alanda netlemede oldukça zorlanmaktaydı. AF sürecine gövdenin aktif katılımı ise söz konusu değildi, sadece DX-1 ve AF lensler arasındaki veri iletiminde ‘iletici’ olarak yer alıyordu. Nikon daha fazla lens gelecek dese de F3AF için sadece iki lens üretildi:

• •

AF 80mm f/2.8 AF 200mm f3.5 ED-IF

Günümüz ileri seviye Nikon gövdelerinde olduğu gibi F3AF’de de MF lens kullanımında odaklama yardımcısı da yer alıyordu. Sistem sürekli servo modunda netleme yapmaktaydı ve odak kilitleme için lensin üzerindeki düğmelerin kullanılması gerekiyordu. DX-1’in optik bakacı Nikon’un profesyonel seviyedeki gövdelerinde ilk defa %100’den daha küçük (yaklaşık %92) bir görüş açısı sağlamaktaydı.

Photokina 1982 için hazırlanmış Nikon F3AF reklamı.

1988 - Nikon F801

Nikon’un gövdeden AF motoruna sahip ilk modeli ise 1986’da tanıtılan F501 modeli oldu. İlk üretilen AF Nikkor lenslerinin tasarımı pek olumlu tepkiler almadı. Gerek AF hızı, gerekse AF lenslerin tasarımı ve piyasaya sunulması yavaştı. Bu esnada 1985 yılında tanıtımı yapılan, AF olarak sıfırdan tasarlanmış Minolta Maxxum 7000 AF pazarında fırtınalar estirmekteydi. Canon da FD serisine AF monte etmenin yararsız olduğunu görüp sıfırdan AF sistemi, yani EOS’u, tasarlamaya girişti. Nikon, F sistemini terk etmeye pek niyetli değildi ve bu Nikon’a 1984-1987 arası oldukça yavaş ilerleme olarak geri döndü. 1988 yılında çıkarılan Nikon F801 ile AF sistemi ikinci nesline geçmiş oldu. Yeni sistemin AF hızı ve kullanışlılığı geliştirilmişti ve 1/8000 saniyelik enstantane ile en hızlı SLR ünvanına sahip oldu. Yeni Nikon SB-24 speedlight ile flaş konusunda da pek çok ileri seviye ayara imkan veren F801, geriye uyumluluk konusunda da başarılıydı


Makale

1988 - Nikon F801

1988 - Nikon F4

Gövdeden motora sahip üst seviye Nikon F için çalışmaların 1985lerde başladığı söylenmekte. Ortaya çıkan ürün ise 1988’de tanıtılan ve gelmiş geçmiş en yakışıklı Nikon olarak adlandırılan Nikon F4 oldu Nikon F4’ün tasarımı gerçekten de çok etkileyici görünüyor.

Nikon F4 analog kontrollere sahip SLR türünün son temsilcilerindendi. AF sistemine geçen diğer üreticiler basmalı düğmeler ve LCD ekranlar kullanırken, Nikon F4’ün fazla geleneksel kaldığını düşünenler vardı. Profesyonel seri bir gövdenin kullanıcısının analog kontrollere zaten alışık olduğunu düşündüğümüzde bu seçim pek de yadırganamaz. Gerçi F5 ile birlikte Nikon da kaçınılmaz olan bu sisteme geçmiş oldu :) Nikon F4’ün en güçlü yanı ise kuşkusuz geriye doğru uyumluluk konusunda en başarılı profesyonel seviye Nikon olmasıydı. Çoğu gövdenin takılmasına dahi izin vermediği AI lenslerle Matriks ölçüm kullanılabiliyordu. Nikon’un üst ürün gamı için uyguladığı 8 yıllık döngü AF’ye geçilmesi ile yavaş kalmaya başladı çünkü rakipler hiç de boş durmuyordu. Canon EOS-1 ile profesyonel sınıfta ağırlığını hissettirmeye başlamış, 1994’te güncellediği EOS-1N ile de pek çok profesyoneli kendi safına çekmeyi başarmıştı. Bu dönemler Nikon için sıkıntılı geçti diyebiliriz. Nikon F601s (1990) ve F801s (1991) ile AF sistemi daha da geliştirildi. 1992’de sunulan F90 üçüncü nesil AF sistemini kullandı. Bu esnada eski nesil MF lensleri takamadığınız modeller de piyasaya çıkmaya başladı. 1994 üretimi Nikon F50 de bunlardan biriydi. Çoğu fonksiyonun tam olarak kullanılabilmesi için AF lenslere ihtiyaç duyuyordu ama AF lenslerin kullanımı ile de giriş seviyesinde çok iyi bir seçenek olabilecek kapsiteye sahipti. Nikon F bayonetini bırakmasa da uyum konusunda AF lehine ilerlemeyi uygun görmekteydi.


Makale

1994’de tanıtılan bir diğer model olan F90x, yenilenen CPU, yeni AF modülü, gelişmiş pozlama ve flaş sistemleri ile F5 gelene kadar ki en gelişmiş Nikon olma konumuna sahip oldu yani pro gövde F3’den daha ileri seviyedeydi.

1994 - Nikon F50

1996 yılında tanıtılan F5 ise tahmin edebileceğiniz gibi Nikon’un teknolojik olarak en ileri seviye ürünü oldu ama modüler güç birimleri yerine Canon EOS1N gibi bütünleşik ‘battery grip’ sunması, kimi eski lenslerin takılamaması ve geriye uyumluluk sorunları kimilerinin hoşuna gitmedi. F5 modüler olmadığından daha önceki F serisi gövdelerine göre her zaman daha ağır kalıyordu, istenildiği zaman daha taşınabilir yapma olanağı yoktu. Nikon F6’da geri adım atarak eski tasarım stiline geri döndü.

3D renkli matriks ölçümü ikinci kullanan model olan F5, söz konusu ölçüm olduğundan rakiplerinin önündeydi (ilk model F90x modeliydi). Bu ölçüm modunu tam olarak kullanabilmek için yeniden lens değişikliğine gidilmesi gerekiyordu ki yeni serinin adı AF-D oldu. D, ‘distance’ yani mesafeden geliyordu ve lenslerin uzaklık çipleri ile yenilenmelerine dayanıyordu. Bundan sonraki adım ise AF-I lensleri AF-S serisi ile değiştirmek oldu. S, ‘silent-wave-motor’dan geliyordu yani Canon’un USM’si gibi sessiz ve hızlı odaklama yapan, enerji konusunda da daha verimli lensler üretilebilecekti. 1995- Nikon F5

F5 aynı zamanda değiştirilebilir pentaprizmaya sahip son Nikon SLR modeli olarak tarihteki yerini aldı.


Makale

Digital SLR Dönemi

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi Dijital çağa geçiş 1991’de Kodak, Nikon F3 gövdesini kullanan ilk DSLR modeli olan Kodak DSC-100’ü üretti. Gövde Nikon’un olsa da makine Kodak’ındı :) Nikon kendi DSLR modeline sahip olana kadar değişik kesme çarpanlarına sahip Nikon gövdeli Kodak DSC modelleri üretildi.1994 yılında Fuji ortaklığında 2/3’ boyutunda 1.3MP CCD’ye sahip E2 modeli üretildi. 1994 yılında ise hızı 1fps’den 3fps’ye çıkarılmış E2s modeli geliştirildi. E2 serisi özellikle de derinlik söz konusu olduğunda oldukça büyük boyutlara sahipti. 1998’de daha gelişmiş bir model E3 duyuruldu.

Nikon’un ilk DSLR modeli ise 1999 yılında çıkan D1 oldu. 1.5x odak çarpanlı D1, 2.74MP’lik CCD algılayıcı sahipti ve kullanıcılarına ISO 200, 400, 800, 1600 olanağı sunuyordu. Bu hem Nikon, hem de profesyonel dijital fotoğrafçılar için büyük bir adımdı çünkü o sırada sektöre hakim olan Kodak’ın DSC serisinin fahiş fiyatları vardı. Bunca zaman neden bir Japon’un çıkıp da kendi DSLR modelini üretmediği ise merak konusu olmakta :)

Nikon 1997’den beri COOLPIX serisi ile dijital kompakt fotoğraf makinesi de üretmekteydi.

1999 - Nikon D1, Fotoğraf: Simon Nielsen


Makale

D1, F5 ile aynı gövde ve kontrol yapısına sahipti. Bu mevcut Nikon F5 kullanıcılarının çok kolaylıkla D1’e adapte olmasını sağlıyordu. Gövdedeki AF motoru kullanıldığında bile oldukça hızlı netleme yapabilen D1’in sRGB ya da Adobe RGB değil de NTSC renk uzayını kullanması sıradışıydı. 2001’de D1’in güncellenmiş hali diyebileceğimiz D1H, sRGB ve Adobe RGB desteği ile geldi; çözünürlük aynı kalırken saniyede çekebildiği kare sayısı da biraz arttırıldı. Asıl yenilik ise çözünürlüğün neredeyse 2 katına çıktığı D1X oldu. Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan 2001’de yapılan MP sıçramasının (2,6MP->5,3MP) 2004’de tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bundan sonra 2008’de duyurulan D3x’e kadar da 12Mp seviyesinin korunduğu olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala en çok tercih ettiği çözünürlük değeri 12MP civarlarıdır.

Nikon 11 yılda 25 tane DSLR modeli çıkardı.

2004 yılına gelindiğinde Nikon gene çoğu kişinin beklemediği bir hamle yapıp F serisinin son üyesini duyurdu. DLSR’ın filme baskın hale gelmeye başladığı böyle bir dönemde kimse pro sınıfında bir fotoğraf makinesi beklemediğinden özel bir yere sahip olan F6, en güncel pro AF sistemine ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti. Değiştirilebilir pentaprizma yapısı terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı okumaya yarayan ADR (‘Aperture Direct Readout’) sistemine de yer verilmemişti. F5’e göre daha uygun fiyata sahip F6, günümüzde de satılan tek filmli Nikon SLR modelidir.

Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan 2001’de yapılan MP sıçramasının (2,6MP->5,3MP) 2004’de tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bundan sonra 2008’de duyurulan D3x’e kadar da 12Mp seviyesinin korunduğu olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala en çok tercih ettiği çözünürlük değeri 12MP civarlarıdır.


Makale

2004 yılına gelindiğinde Nikon gene çoğu kişinin beklemediği bir hamle yapıp F serisinin son üyesini duyurdu. DLSR’ın filme baskın hale gelmeye başladığı böyle bir dönemde kimse pro sınıfında bir fotoğraf makinesi beklemediğinden özel bir yere sahip olan F6, en güncel pro AF sistemine ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti. Değiştirilebilir pentaprizma yapısı terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı okumaya yarayan ADR (‘Aperture Direct Readout’) sistemine de yer verilmemişti. F5’e göre daha uygun fiyata sahip F6, günümüzde de satılan tek filmli Nikon SLR modelidir.

2004 - Nikon F6

Lens ailesinde en önemli gelişme ise 2000 yılında duyrulan G serisi lenslerin duyurulması oldu. G serisi lensler tamamen elektronik yapıda olup gövdelerinde ek diyafram bileziğine sahip değillerdi. Bu eski gövde kullanıcıları için bir dezavantaj olsa da DSLR kullanıcılarını ve son dönem AF SLR gövde kullanıcılarını etkilemiyordu. 1998’de geçilen AF-S serisinde motorla ilgili geliştirilmeler zaten yapılmıştı yani bu daha çok maliyet ve lenste sadeleşme adına atılmış bir adım olarak düşünülebilir. Ken Rockwell bunun için hadım edilmiş Nikkor tabirini kullanmakta :)

Nikon fanatiği birine ‘Neden Nikon?’ diye sormanız durumunda, ’51 yıllık lens arşivini kullanabileceksin!’ şeklinde bir cevap alabilirsiniz. Ne yazık ki kazın ayağı hiç de öyle değil çünkü gerek filmli, gerekse dijital gövdeler arasında lens seçme, seçilen lensle de tüm fonksiyonların eksiksiz çalışamaması, arada firelerin verilmesi yaşanan şeyler. Burada Nikon’u suçladığımız sonucu çıkarılmasın aksine 51 yıla sığdırdıkları gerçekten de takdiri hak ediyor ama biraz da ayaklarımızı yere basmamız gerekiyor. Hangi gövdede hangi lenslerin kullanılabileceği, uyumsuzlukların neler olacağını ayrı bir yazıda anlatacağız ;)

Nikon G lenslerine örnek: AF-S NIKKOR 10-24mm 1:3.5-4.5G ED


Makale

Nikon DSLR zaman çizelgesi Model gamının öncelikle pahalı üst seviye modelleriyle şekillendiği ve 2004 yılında D70 ile uygun fiyatlı ürünlerin sunulmaya başlandığını görüyoruz. Giriş seviyesinin ilk modeli ise 2005 yılında gelen D50 oluyor. Merak ederek gövdelerin piyasaya giriş fiyatlarına baktım, sizlerle de paylaşayım :)

2005 - Nikon D50 2007 yılında çıkan Nikon D3’e kadarki tüm Nikon DSLR modelleri 1.5x kesme çarpanına sahip APS-C formatında algılayıcıya sahipti ve DX sistemi olarak adlandırılıyordu. DX serisi gövdelerle uyumlu olacak şekilde daha küçük görüntü dairesi üreten DX lens serisi 2003 yılında üretime başladı ve hala da yeni üyelerle genişlemeye devam ediyor. Nikon D3 ve diğer tam-kare (‘full frame’) algılayıcılı gövdeler ise FX sisteminin parçası sayılıyorlar ve DX lensleri ile ‘tam’ uyumlu değiller. Nikon’un tüm DX serisi gövdeleri Ayuthaya / Tayland’da, FX serisi gövdeleri ise Japonya’da üretilmektedir.

• • • •

Nikon D100, 6MP: 1999USD (Şubat 2002), 1699USD (Mayıs 2003), 1499USD (Aralık 2003) Nikon D70, 6MP: 999USD (Ocak 2004) Nikon D50, 6.1MP: 899USD (Nisan 2005) Nikon D40, 6.1MP: 599USD (Kasım 2006)


Sizden Gelenler

Burada gerçek anlamda çöl ile baş başa kalabiliyorsunuz. Kum o kadar ince ki adeta akıyor ve rüzgar öyle bir savuruyor ki tepelerde dalga dalga kumlar birikiyor.

Mehmet Said Coşkun Sony NEX-C3 (16mm | F2.8 lens)

Tunus / Kasr-el Ghilan


Makale

Kompozisyon yazı dizimizin bu bölümünde görsel öğelerin fotoğraftaki yerleşiminde en çok dikkat edilen konu olan altın oran ve 1/3 kuralından bahsedeceğiz ve bol örnekle konunun pekişmesini sağlayacağız. Fotoğrafa yeni başlayan herkesin karşısına sık sık çıkan 1/3 kuralı aslında anlaşılması ve uygulanması en basit kuraldır. 1/3 kuralında amaç öğelerin dizilimi ile hikayenin daha etkili anlatılmasını sağlamaktır. 1/3 oranı, altın oran denilen başka bir matematiksel orandan türetilmiştir.

Fotoğrafta altın oran ve 1/3 kuralı Altın oran, doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklularında ve ağaç dallarında rastlanır. Platon’a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin boyunun enine olan “en estetik” oranı olarak tanımlayanlar da vardır. (Kaynak: wikipedia.) Eski çağların filozofları, mimari eserlerdeki estetiğin sırrını bulmak için yoğun çaba harcamışlar ve altın orana ulaşmışlardır. Altın oranı şu şekilde cümleleştirebiliriz: bir doğruyu öyle bir noktasından bölelim ki küçük parçanın uzunluğunun, büyük parçanın uzunluğuna oranı, uzun parçanın uzunluğunun, tüm doğrunun uzunluğuna oranına eşit olsun. Aşağıdaki resimde bu cümleyi görselleştirdim. Formüle ettiğimizde de karşımıza şu eşitlik çıkıyor: a/b = b/(a+b) Altın oranı tam sayılara döktüğümüzde karşımıza şu sayı ikilileri çıkar: 3/5, 5/8, 8/13, 13/21, 21/34 ve oran hep 1.618 olarak sabittir.


Makale

Altın spirali elde ettiğimiz iç içe diktörtgenlerin kenar uzunlukları da 34, 21,13, 8, 5 değerleri ile fibonacci sayılarını verir (Her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır). Bunu biraz daha ileriye götürüp 2 boyuta da uygulayabiliriz ve daha da ileri giderek c ya da d bölümünü de orana uygun olarak bölebiliriz. Bu süreç sonsuza kadar götürülebilir. Eğer ilk diktörgenimizde c/(a+b)/b=1.618 oranı varsa, bu dikdörtgen için de altın dikdörtgendir deriz. İçinden defalarca kareler çıkardığımız bu altın dikdörtgen’in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap alan bir çember parçasını her karenin içine çizersek, altın spirali elde ederiz. Doğada pek çok yapıda ve canlıda altın spirali görmek mümkündür. Aşağıdaki görselin sağ bölümünde altın spiralin bulunuşu ve doğadaki bir örneğini görebilirsiniz.

Fotoğrafa uyması için üstüne bindirdiğim spiral şeklinin oranları değişti yani artık altın spiral değil, standart bir spiral görüyoruz. Burada bakış boşluğunun da uygulamasını görüyoruz yani konuyu, baktığı yönde olmayan 1/3 çizgisine yerleştiriyoruz. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz

Altın oran olan 3/8 resim gibi, acelemizin olmadığı görsel sanatlarda uygulamada sorun çıkarmazken fotoğraf gibi zamanlamanın önemli olduğu bir türde hızlı uygulanma konusunda biraz sorunlu olmaktadır. Nedeni de 3’e 5 oranını anında kestiremeyip biraz düşünmemizin gerekmesidir. İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için fotoğrafçılar altın oran yerine 1/3 oranını kullanmayı önermişlerdir.

1/3 kuralının pratikteki uygulaması ise şu şekilde yapılmakta: Çerçeveyi yatayda ve dikeyde üçer eşit parçaya bölecek şekilde ikişer çizgi, yani toplamda 4 çizgi çiziyoruz. Bu çizgilerin kesişim noktaları ilgi merkezimiz olmak için uygun konumlar olmuş oluyor. Kompozisyonumuzu oluştururken buna dikkat ederek öğelerimizi yerleştirerek göze daha hoş görünen, dengeli kareler elde edebiliriz.

1/3 kuralının uygulaması. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz


Makale

1/3 kuralının uygulandığı bir kaç kare:

Konser karelerimde 1/3 kuralına mümkün mertebe uymaya çalışıyorum ve bu sayede daha dengeli fotoğraflar elde ettiğimi düşünüyorum. Çabuk değişen ortam ışıkları nedeniyle hız da önemli olduğundan mükemmel bir 1/3 oranı tutturmak pek mümkün olmuyor :)

Konser karesi de olsa eğer konunuz bir müzisyense genelde yüzünü 1/3 çizgileriin kesişim noktasına koymayı tercih edersiniz. Özellikle genel dedim çünkü yeri geldiğinde gitar çalan bir el de konumuz olabilir.

Ufuk çizgisinin 1/3 kuralına göre üstteki yatay çizgiye oturulduğu deniz içeren bir kare. Çocuk tam olarak 1/3 çizgisinde değil ama o da altın orana göre konumlandırılmış :) © Türkay Yılmaz

Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile genel bir denge gözetilmiştir.


Makale

Portre çekiminde de 1/3 kuralı çok sık kullanılır. Tam boy portrelerde model çizgi üzerine oturtulabilir. Yerine göre kesişim noktalarına da yerleştirebilirsiniz ama o zaman fotoğrafın geneline göre çok az yer kaplama durumu oluşabilir. Tam boy olmayan portreler içinse kesişim noktalarına özellikle gözleri yerleştirmek uygun olacaktır.

Orijinal kadraj 70-200mm lensin 200mm’sine rağmen geniş kaldığı için kesme uyguladım. Solda benim tercih ettiğim kesmeyi görüyosunuz. Sağda ise 1/3 kuralının daha katı bir şekilde uygulandığı kesme mevcut (Photoshop’da eksik kalan taraflarını hızlı bir şekilde tamamladım:)). Hangisini tercih edersiniz? Baskının ne boyutta yapılacağına göre değişebilecek bir tercih ama ben soldaki kesmemden gayet memnunum :)Yani her zaman kuralı katı bir şekilde uygulamaya çalışmamalıyız ;)

Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile genel bir denge gözetilmiştir.

1/3 Kuralını uygulamak için konu sınırlaması yoktur. Makro hayvan karelerinizde de hayvanın kafasını kesişim noktalarına yerleştirebilirsiniz.

1/3 kuralının uygulanmadığı ama yapının simetrik formunun kullanılması sonucu oldukça estetik ve dengeli duran bir mimari fotoğraf. Fotoğraf: @Primplan

Kimilerine göre kurallar yıkılmak için yapılmıştır. Kimileri de kuralların mükemmellik için varolduğunu ve mükemmelliğin ise sıkıcı olduğunu düşünür. Karar sizin :)


Makale

Flaş ölçer nedir ne işe yarar?

Flaş ölçer kullanmamış olsanız da adını duymuşsunuzdur. Işık ölçer olarak da biliyor olabilirsiniz. Pozometre de denebiliyor. Bir başka duyduğunuz şey ise bu aletlere artık gerek olmadığıdır. Ancak bu tam olarak doğru değil. Günümüzün fotoğraf makineleri ışık ölçümünü doğru yapabilseler de her zaman bir zaafları var, yansıyan ışığı ölçmek. Bu durumda parlak objeler ışığı fazla yansıtıp ölçümü şaşırtırken, karanlık objeler de ışığı emerek makinenin karanlık bir ortamda olduğunu sanmasına yol açar. Bu da beraberinde pozlama hatalarını getirir. Poz telafisi kullanarak bu durumları aşmaya çalışırız. Bir diğer sorun ise TTL destekli olmayan flaşları kullanırken, gerekli ışık miktarını kendinizin ayarlayacak olması. TTL olmadan, makine flaşa gerekli pozlama değerlerini iletemeyeceğinden, siz deneme yanılma yöntemi ile gerekli ışığı ayarlayacaksınız. Tek flaşla sorun değil ama birden fazla ışık kaynağıyla çalışırken deneme yanılma metodu işinizi çok uzatacaktır. TTL flaşlar çok pahalı oldukları gibi, onları uzaktan kablosuz tetikleyecek sistemler de TTL desteğine sahip olmak zorunda olduklarından pahalıdırlar. Eğer TTL sistemini kullanmadan ucuz flaşlar ve tetikleyiciler kullanarak çalışmak istiyorsanız, flaş ölçer kullanmanızı tavsiye ediyoruz. Flaş ölçerler sadece flaş ölçmez. Ortam ışığını da ölçebilirler. Yani sabit ışıkla aydıntalacağınız sahne için de kullanabilirsiniz.


Makale

Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır? Okuyucularımızdan Kerim Demirel, ilk kamera sistemlerini ve bunların günümüzdeki kullanımını anlatan bir yazı dizisi hazırlamış. İlginç bulacağınızı düşündüğümüz bu çalışmayı üç bölüm haline yayınlayacağız. İnsanoğlu, hayatın başlangıcından bu yana sürekli olarak doğayı görsel olarak betimlemeye çalışmış ve mağra çizimleri ile başlayan bu serüvende resim ve heykel sanatını ve en nihayetinde de fotoğraf tekniğini geliştirmiştir. Fotoğrafın icadı ve gelişimi denince ise aklımıza hep 19. yüzyıl sonlarında keşfedildiği gelir. Oysa ki fotoğraf tekniğinin keşfi milattan önceki yüzyıllara değin uzanır. Bu yazıda ilk fotoğraf tekniği ile geliştirilen, fotoğrafın en sanatsal yönüne şahit olabileceğimiz, olabildiğince ilkel; ancak basitliğinin aksine muhteşem sonuçlar ortaya çıkaran ‘Pinhole’ fotoğrafçılığına değineceğiz. Pek çok insanın ismini bile duymadığı bu fotoğrafçılık türü, prensipleri M.Ö. 5.yy’lara dayanan bir fotoğraf çekim tekniğidir. ‘Kamera Obscura’ olarak da bilinen Pinhole, kısaca karanlık bir odaya iğne ucu boyutlarındaki bir delikten sızan ışığın içeride görüntü oluşturmasıyla elde edilen bir çekim tekniğidir. Objektif kullanılmaz ve onun yerine 0,20 -1 mm çapında bir delik bulundurur. Pinhole’u günümüze kadar taşıyan ise, evdeki basit araç gereçler ile el yapımı kameralarla uygulanabilmesi ve normal fotoğrafçılıktan farklı olarak gerçeküstü fotoğraflar ortaya çıkarabilmesidir. Hem kamera yapım aşaması olsun hem de çekim aşaması, oldukça heyecanlı ve keyifli ama bazen bir o kadar da sabır isteyen bir iştir. Pinhole hakkında detaylı ayrıntılara girmeden önce kamera obscura’nın keşfine ve tarihine bir göz atmakta fayda var.


Makale

F. Muhteşem PULLU’nun çektiği Pinehole fotoğrafı

Milattan önce 5. yüzyılda Çinli filozof Mo Ti’nin kayıtlarında geçer ilk fikirler. Mo Ti kayıtlarında çok küçük bir delikten geçen ışığın, deliğin arkasındaki yüzeye, geldiği cismin ters görüntüsünü çıkaracağını söyleyen ilk kişidir. Yine MÖ 4.yy’da Aristoteles iğne deliği de denen küçük bir delikten geçen ışığın oluşturduğu görüntüyü kullanarak Güneş tutulmalarına yanıt arar “Problema” isimli çalışmalarında. 10.yy’a gelindiğinde iki Arap, fizikçi Alhazen ve matematikçi İbn Al-Haitam, farklı üç mumu belirli bir şekilde yerleştirerek önlerine bir perde koyar. Perdedeki küçücük delikten geçen ışığın arka duvarda oluşurduğu görüntüyü inceleyen Alhazen, duvarda delikten geçen ışık sayesinde bir görüntü oluştuğunu ve bu görüntünün sağdaki mumun solda, soldakinin sağda görüntüsü çıkacak şekilde ters olduğunu notlarına kaydeder. Bir taraftan da ışığın doğrusallığının keşfi gerçekleştirilir.Bu çalışmalar 13.yy Avrupa’sında değer kazanır ve İngiliz flozof Roger Bacon, bunlardan öğrendiği tekniğin ayrıntılı bir açıklamasını yapmaya çalışır. Rönesans döneminin usta isimlerinden Leonardo da Vinci ise perspektif ile ilgili çalışmalarında şöyle der:

…varsayalım ki güneş, bir binayı, bir meydanı ya da doğal güzelliğe sahip bir alanı aydınlatsın. Böyle aydınlanan bir mekânın karşısında duran, gölgedeki bir evin duvarına minik bir delik açalım; işte o zaman aydınlatılan tüm nesnelerin görüntüleri ışıkla bu delikten taşınır ve evin iç duvarında ters olacak şekilde belirir… Yine rönesans döneminde çeşitli sanatçı ve bilim adamları farklı çalışmalarında bu teknikten faydalanmışlardır. Örneğin matematikçi ve astronom Paolo Toscanelli, Floransa Katedralinde pencereye ufak bir delik açar ve çevresine bronz bir halka yerleştirir. Bu sayede öğle üstü katedral zeminine yansıyan görüntü “öğle işareti” ismi ile katedral zemini iki eş parçaya böler. Bu çalışma o dönemde saat yerine kullanılırdı. 1500’lü yıllarda ressamlar kamera obscura’yı, yani Latinceden Türkçe’ye çevirecek olursak “karanlık kutu” düzeneğini doğa görüntülerini resmetmekte kullandı. Çeşitli sanatçı ve bilim adamları ile gelişen bu sistem, 1776 yılında Alman bilim adamı Johann Zahn’ın sayesinde taşınabilir özellik kazandı. Bu sistem, görüntünün netlik ayarının yapılabildiği bir mercekten ve görüntüyü yansıtan bir aynadan oluşmaktaydı. Alet, görüntüyü yarısaydam bir kağıt üzerine düşürülerek ressamların çizimlerini kolaylaştırıyordu. Bu teknik daha sonra ‘Camera Lucida’nın icadı için temel oluşturdu. ‘Camera Lucida’ ise karanlık kutunun aksine aydınlık kutu olarak bilinir.


Makale

İngiliz bilim adamı Willam Hyde Wollaston tarafından 1807’de tasarlanan Camera Lucida, üzerinde kağıt bulunan bir sehpa ve sehpaya monte edilen bir prizma sisteminden oluşur. Prizmadan bakan kişi karşısındaki görüntüyü kağıt üzerinde görür ve bu sayede çizilecek cismin ana hatlarını oluşturmak oldukça kolaylaşır. Bu teknik ile kalem kullanarak cismin kopyasının çıkarılması sağlandı. Ancak nasıl görüntünün kağıt ve kalem kullanmadan kalıcı hale getirilmesi nasıl sağlanabilirdi? Bu soru ile yola çıkan insanoğlu çalışmalarını sürdürdü ve en sonunda modern fotoğrafa ulaşmayı başardı. Camera Obscura ise modern hali ile günümüzde hem fotoğraf makinelerinde hem de en ilkel ve basit biçimiyle farklı bir çok alanda kullanılır.

Camera Obscura’nın Gelişimi • M.Ö. 5.yy’da Mo Ti, gözlemleri sonucunda karanlık bir ortamın önüne konumlandırılmuş küçük bir deliğin aydınlık taraftaki cisimlerin görüntüsünü diğer tarafta tamamıyla ters olarak yer alacağını notlarına eklemişti. • M.Ö. 4.yy’da Aristoteles; 10.yy’da Ibn Al-Haytam; 15.yy’da Leonardo da Vinci ve Paolo Toscanelli; 16.yy’da Gemma Frisius ve 19.yy’da Sir David Brewster ışığın iğne deliğinden geçip de karanlık ortamda görüntü oluşturması fikrini incelediler. • 965-1038: optik bilgini Basralı el-Hasan karanlık kutuyu kullanan ilk kişi oldu. Amacı güneş tutulmalarını daha iyi izleyebilmekti. • Roger Bacon 13.yy’da camera obscura’nın ayrıntılı bir tanımını yaptı. • 1460-1472: Leon Battista ve Leonardo da Vinci, karanlık kutuyu kullanarak cisimlerin görüntülerini yansıtmayı başardı. • 1553’te Giovanni Battista Della Porta, “Magiea Naturalis Libri IV” adlı eseri ile karanlık kutuyu en detaylı biçimde anlatan kişi oldu. • 1568 yılında Danillo Barbaro, iğne deliğinin önüne mercek koyarak görüntüyü daha da netleştirmeyi başardı. • 1727’de Johann Heinrich Schulze, gümüş tuzlarının güneşe tutulunca değişikliğe uğramasının asıl sorumlusunun ışık olduğunu tespit etti. • 17. yüzyılda Angelo Sala toz halindeki gümüş nitratın güneş altında kömür gibi karardığını not etti. • 1802’de Thomas Wedgewood, gümüş nitrat emdirilmiş bir kağıt kullanarak Camera Obscura ile ilk silik görüntüleri elde eden oldu. • 1813’de Joseph Nicepore Niepce, ışığa duyarlı levha ile kalıcı görüntüler elde edilebileceğini gösteredi. 1826’da aynı işlemi karanlık kutuya uyguladı. Daha sonra aynı işle uğraşam Louis-Jacques-Mande Daguerre ile ortaklık kurdu.


Makale

• 1837’de fizikçi Francois Arago, Daguerre’nin metodunu açıkladı. • 1839 ve 1840’ta William Hanry Fox-Talbot gümüş tuzlarına batırılmış kağıt ile elde edilen negatif görüntülerden aynı yöntemle pozitif fotoğraf basmayı başardı. • 1847’de Albümin, 1851’de Kollodyum ve 1873’te Jelatin usulleri duyar tabakayı cam levha üzerine dayandırdılar ve kağıt yerine de saydam ince film kullandılar. Nicéphore Niépce tarafından 1827’de çekilen ilk • 1888’de John Curbult gerçek anlamda fotoğraf ilk fotoğraf filmini hayata geçirdi. Daha sonra George Eastman, roll film kullanan yeni bir kamera tasarladı. • 1895’te Lumiere kardeşler, saniyede 16 kare film gösteren ilk sinema makinesinin tanıtımını yaptılar. • Daha sonraki yıllarda bu teknolojiler geliştirilerek günümüz modern fotoğraf makinesi ve kameraları tasarlandı.

Kamera Obscura’nın Yapısı Pinhole fotoğraf makinesinin yani bir diğer adı ile Camera Obscura’nın yapısı oldukça basittir ve bu nedenle fotoğrafçılığın bu türü ile uğraşanlar kameralarını genelde kendileri yapar. Bu öylesine basit bir işlemdir ki hiçbir yerinden ışık almayacak herhangi bir kapalı kutu camera obscura yapımında kullanılabilir. İnternette kibrit kutusundan cips kutularına, düdüklü tencerelerden deniz kabuklarına kadar her türlü materyalden yapılmış karanlık kutulara rastlanılması mümkün. Hepsinin temel mantığı aynıdır. Karanlık bir kutu üzerinde çapı 0,2 ila 1 mm arasında değişen bir delik bulunur. Deliğin tam arkasında, karanlık kutu içerisinde konumlandırılmış ışığa duyarlı fotoğraf kartı ya da fotoğraf filmi vardır. Deliğin önüne ışık girmemesi için siyah bant veya benzeri bir cisim yapıştırılır. Çekilmek istenen bir konunun önüne gelindiğinde kutu kıpırdamayacak şekilde sabitlenir, deliğin önündeki bant açılır ve ortamdaki ışığa ve kullanılan fotoğraf kartına veya filme göre belli bir süre beklendikten sonra delik tekrar kapatılır. Bu süre film kullanıldığında 2sn ila 1-2 dakika arasında değişirken fotoğraf kartı kullanımlarında karanlık ortamlarda 1-2 saate kadar çıkmaktadır. Pinhole’de görüntünün oluşumu oldukça basittir. Cisimden gelen ışık iğne deliğinden geçerek arkada bulunan fotoğraf kartı veya filmine ters olarak yansır.


Makale Işığa duyarlı kart üzerine bir kaç saniye düşen ışık , kartta bir takım kimyasal değişikliklere sebep olur. Bu bilinen analog fotoğraf makinesinin çalışma mantığının hemen hemen aynısıdır. Farkı ise fotoğraf makinelerinde deliğin önünde konumlandırılmış çeşitli mercekler bulunur. Burada mercek görevini ise deliğin ta kendisi görmektedir. Pinhole’ün bir başka ilginç sonucu ise görüntünün ters olmasının yanısıra, kutu içine konumladırılmış filmin, dış bükey veya içbükeyliğine göre tam tersi sonuç alınmasıdır. Yani kutu içerisine iç bükey konmuş bir film, banyo işlemleri sonrasında size dış bükey bir fotoğraf olarak görünecektir. Tam tersi de mümkün.

Ahmet Selim Sabuncu’nun pinhole kamera ile çekilmiş fotoğrafı

Pinhole fotoğrafı gerçeküstü kılan ise onun perspektiften yoksun bir etki ile oluşmuş olmasından kaynaklanır. Fotoğraf merkezinde net ve kenarlara gidildikçe puslanan bir görüntü vardır.

Clarissa Carnell, Stonehenge, Pinhole makineyle çekilmiş fotoğraf 1986

Pinhole ile çekim yapılırken dikkat edilmesi gereken birkaç unsur vardır. Bunlardan birincisi iğne deliğinin çapıdır. İğne deliği ne kadar küçük olursa, görüntü o kadar net olacaktır. Ancak bu sefer ışık azlığından dolayı karanlık bir görüntü elde edilir. Deliğin büyük olması ise bulanık bir sonuç verecektir. Bu işlem için en iyi sonuç kutunun boyutlarına göre yapılan hesaplamalarla ortaya çıkar. Bu hesaplamalar için çeşitli internet siteleri vardır ki örneğin bunlardan biri de www.mrpinhole.com adresli site. Sitede girilen ölçülere göre olması gereken delik çapı gibi ölçüler hesaplanabiliyor. Dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur ise pozlama süresi yani deliğin açık tutulma süresi. Bu süre havanın güneşli, bulutlu olması gibi ortam ışığını etkileyen etmenlere göre değiştiği gibi film veya kart kullanımına ve tipine göre de değişir. En iyi sonuç deneme-yanılma yöntemi ile bulunur. Kutu büyüklüğü de dikkat edilmesi gereken bir diğer etmendir. Kutunun büyük veya küçük olması fotoğraf netliğini etkilemesi bir yana belirli bir uzaklıkta ne kadar büyüklükte bir cisim çekileceğine göre de değişebilir. Hiçbir ışık almayan bir oda bile duvarda açılacak bir delik ile pinhole fotoğraf makinesine dönüştürülebilir.

Karton’a basılmış çeşitli taslakların kesip yapıştırılması ile yapılan bir camera obscura

Sonuç olarak pinhole, ilk fotoğraf tekniklerinin kullanılması ile ortaya çıkmış bir objektifsiz fotoğraf çekim metodudur. Evde yapılan kameralar ile yapımı ve uygulaması oldukça zevkli bir uğraş. Yıllardan beri süre gelen bir soru vardır: Fotoğrafı insan mı çeker makine mi? İşte pinhole, fotoğrafın makineden bağımsız bir şekilde insana bağlı olduğunu, iyi bir fotoğraf için binlerce lira harcayıp, son teknoloji makinelerin satın alınmasının gereksiz olduğunu ortaya koyan, fotoğrafın en yaratıcı hallerinden biri.


Makale

Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır? Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız. • Renk sıcaklığı ve Kelvin nedir? • Beyaz dengesi nedir? • Beyaz dengesi çeşitleri nelerdir? • Fotoğraf makinemin beyaz dengesini nasıl ayarlarım? • Kendi beyaz dengemi nasıl ayarlarım? Çektiğiniz fotoğrafın renklerinin olması gerektiğinden farklı tonlarda çıktığı oluyor mu? Beyazlar sarı ya da mavi tonlara kayıyor mu? Eğer bu tarz sorunlar yaşıyorsanız makineniz, otomatik beyaz dengesi çalışırken zorlanıyor olabilir. Belki de dün akşam evde yaptığınız çekimlerde farkında olmadan beyaz dengesini değiştirdiniz ve makine hala aynı ayarlala fotoğraf çekmeye çalışıyor :)

Beyaz bir nesneye renkli ışık tuttuğunuzda, nesne o ışığın renk tonlarında görünür. Farklı ışık kaynakları farklı renk sıcaklıklığına sahiptir ve bu da sahnenin renkleri üzerinden doğrudan etkiye sahiptir. Güneş ışığı, gölgeden, gölge de evimizdeki lambalardan farklı renk sıcaklığına sahiptir. Beynimiz ortamdaki ışık kaynağına göre irisimizi kullanarak pozlamayı yaptığı gibi, normal bir şekilde görebilmemiz için ışığın rengini de yorumlar. Dijital fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği de ışık sıcaklığındaki bu farkları ayırt edecek şekilde tasarlanmış ve filmli dönemde kullanılan film ve filtrelerin yerine geçmiştir. Bu yazımızda renk sıcaklığının ne olduğunu ve beyaz dengesini değiştirmenin fotoğraflarımızı nasıl değiştirdiğini öğreneceğiz.


Makale

Renk Sıcaklığı ve Kelvin Kelvin, teoritik olarak termal enerjinin olmadığının kabul edildiği mutlak sıfır (-273.15°C ) noktasını referans alan, sıcaklık ölçmek için kullanılan termodinamik sıcaklık skalasıdır. Kelvin isimlendirmesi, ‘mutlak termodinamik skalası’na duyulan ihtiyaç üzerine yazan İngiliz fizikçi ve mühendis William Thomson, Baron Kelvin-I’den (1824–1907) gelmektedir. Aynı aralığa sahip olduklarından Kelvim ve Santigrat sık sık beraber kullanılırlar. Sıfır Kelvin, -273.15 Santigrat dereceye eşittir ve hesaplamak için şu formül kullanılır: [K] = [°C] + 273.15 Lisede fizik hocalarımızın ısrarlı hatırlatmalarını tekrarlayalım: Kelvin ısı değil, sıcaklık birimidir :)

Kelvin, sıcaklık ölçü birimidir.

Renk sıcaklığı Kelvin (K) cinsinden ölçülür. Işık tayfında beyaz renk 5500 Kelvindir. Yüksek renk sıcaklıkları mavidir ve daha soğuk görünürler. Sarı, turuncu ve kırmızı gibi daha düşük renk sıcaklıkları ise daha sıcak bir görünüme sahiptirlerdir. Normalde kırmızı rengi daha sıcak olarak algılarız ama renk sıcaklığı cinsinden kırmızılar, mavilere göre daha düşük değerlere sahiptirler. Her rengi soğuk, nötr ve sıcak olarak tanımlayabilmek mümkündür. Aşağıdaki tabloda çeşitlikli ışık kaynakları için renk sıcaklık değerlerini görebilirsiniz*. Bir fotoğrafta aynı anda hem güneş alan, hem de gölgede kalan bölümler olabilir. Bu gibi durumlarda fotoğraflar için tek bir renk sıcaklıklığından bahsetmeyiz.

Işık kaynaklarının Kelvin cinsinden renk sıcaklıkları.

Fotoğrafta farklı tonlar yer alabilir.

*Işık kaynaklarının renk sıcaklık değerleri kaynaktan kaynağa değişiklik göstermekte. Burada kullandığım değerler cambridgeincolour.com sitesindeki değerlerdir. Mesela gölge için farklı kaynaklarda şu değerler görülebilmekte: 8000K, 7100-8000K, 9000K, 6500-7000K (Lighting photo Workshop, Chris Bucher), 8000K (Stoppee’s Guide to Photography&Light, Brain&Janet Stoppee) vb.


Makale

Beyaz Dengesi Fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği, fotoğrafı çekilen sahnenin renklerini fotoğrafçının istediği şekilde kaydetmek için vardır. Buradaki mantık renkleri bizim gördüğümüz gibi bırakmak olabileceği gibi, ortamdaki ışık kaynaklarından kaynaklanan renk sapmalarını düzeltip, beyazların ‘beyaz’ görünmesi şeklinde de olabilir. Yani beyaz dengesi ayarı tamamen fotoğrafçının tercihine kalmıştır. İstediğimiz etkiyi verecek beyaz dengesi ayarını fotoğrafın çekim anında yapmak, bilgisayar başında uzun zamanlar harcamamak için önemlidir. İnsanın görme sistemi ortam ışığına uyum sağlayarak farklı ışıklı ortamlarda da rahat görmemizi sağlar. Fotoğraf makinesi ise dijital olsun, analog olsun kendi sınırları içinde renkleri yorumlar. Filmli makinede özel film ve/veya renkli filtreler ile yapılan bu işlem dijital fotoğraf makineleri ile çok daha kolaylaşmıştır. DSLR, kompakt fotoğraf makinesi ve hatta kimi cep telefonlarında otomatik beyaz dengesi özelliğinin yanı sıra ön tanımlı beyaz dengesi ayarları da kullanılabilmektedir. Mesela halojen lamba kullanırken doğrudan lamba simgesinin olduğu ‘Tungsten’ beyaz dengesi kullanılabilir. Bazen de belli bir etki elde etmek istediğimizde farklı beyaz dengesi seçeneklerini kullanabiliriz.

İpucu: Eğer portre çekerken daha sıcak ten tonları elde etmek isterseniz, AWB yerine Gölge/’Shade’ seçeneğini seçebilirsiniz. Yandaki tabloda fotoğraf makinenizdeki beyaz dengesi simgelerini ve onlara karşılık gelen ışık kaynakları ve renk sıcaklığı değerlerini görüyorsunuz. AWB ve ön tanımlı beyaz dengesi seçenekleri hemen hemen tüm fotoğraf makinelerinde mevcuttur. Günümüzde çoğu makinede kullanıcı tanımlı beyaz dengesi seçeneği de mevcutken manuel Kelvin değerinin girilebildiği seçeneği her makine Beyaz dengesi simgeleri ve anlamları

sunmaz.

Peki beyaz dengesinin renk sıcaklığı üzerindeki etkisi nasıldır? Güneş ışığı ve insan üretimi ışık kaynakları farklı renk sıcaklıklarına sahiptir ve fotoğraf makinesince farklı şekillerde algılanırlar. Beyaz dengesi sistemi ortamdaki renk tonlarını nötrleştirmeye çalışır. Eğer renk sıcaklığı çok yükselirse fotoğraftaki renkler mavi tonlara kaymaya başlar. Fotoğraf makinesi maviye kayan renk tonlarını nötr hale getirebilmek için renklere turuncu katar. Benzer şekilde eğer ortamı aydınlatan ışık kaynağı akkor lamba ise renk tonları turuncuya kayar. Beyaz dengesi sistemi bu durumda da nötr renk tonları elde edebilmek için sahneye mavi renk tonları katar. Florasan lambalar ise yeşil renk tonlarına kaymaya neden olurlar ve bunun önüne geçmek için sistemce renk tonlarına ‘magenta’ rengi katılır.


Makale

Beyaz dengesinin fotoğraf üzerindeki etkisi.

Fotoğraf makinesinin AWB sistemi sahnedeki baskın mavi gökyüzü nedeniyle yanılmış ve fotoğraf mavinin tonları olarak çıkmış. Eğer ham olarak çekim yapmışsak, çekim sonrasında yazılım yoluyla sahneye turuncu ekleyerek bu renk kaymasını giderebiliriz.

Soru: Neden AWB kullanmıyoruz? Cevap: AWB yani otomatik beyaz dengesi çoğu durumda doğru beyaz dengesini seçer. Eğer

hangi beyaz dengesini seçmeniz gerektiği konusunda emin değilseniz kararı makineye bırakabilirsiniz. Fotoğraf makinesi bu modda iken, tüm sahnenin renk tonlarını analiz ederek ortam ışığının sıcaklık değerini bulmaya çalışır. Eğer sahnede baskın bir renk varsa ya da makinenin nötr ton olarak alabileceği bir ton yoksa o zaman AWB yanılabilir ve fotoğrafta belli bir renge doğru kayma görülebilir. Kimi durumlarda ise fotoğrafçı olarak farklı bir renk sıcaklığı kullanmak isteyebilirsiniz (sıcak ten tonları için ‘gölge’ kullanmak gibi).

Kendi beyaz dengenizi ayarlayın Mevcut beyaz dengesi ayarları tam olarak işinizi görmediğinde, ya da mevcut ortam ışığının renk sıcaklığını belirlemek için kendi beyaz dengenizi ayarlayabilirsiniz. Gözünüzü korkutmasın çünkü oldukça basit bir yöntem. Bu işlem için ihtiyacınız olan bir adet beyaz ya da %18 gri kart yani makineye nötr renk tonuna sahip olduğunu bildiğimiz hedefi, işte bu benim nötr renk tonum diyeceğiz.

Soru: Beyaz mı yoksa %18 gri kart mı kullanmalıyım? Cevap: Doğru pozlama yapıldığı sürece ikisini de kullanabilirsiniz. Beyaz hedef kullanmanın riski eksik pozlama yapılma ihtimali çünkü doğru pozlanmayan hedef ile elde edilecek renk sıcaklığı değeri yanlış olabilmekte. Bu konuda mesela Canon, %18 gri kart kullanarak daha doğru beyaz dengesi ayarlayabileceğinizi kullanım kitapçığında belirtmekte.


Makale

Hazır reçete Burada genel kullanımı anlatacağız. Makine modeline göre bu ayarların yerleri değişik olabilir, bunun için kullanım kitapçığına bakınız. Baktınız ama nasıl olduğunu anlayamadıysanız, yorum kısmına yazın cevaplamaya çalışalım. Bu hazır reçetede beyaz kart ve %18 gri kart kullanacağız. Ben ebay’den Güney Koreli bir satıcı olan bbosasi’den temin etmiştim. Merak edenler için de bir adet A4 kağıdı (Copier Bond, GSM:50, Renk:Beyaz) dahil ettim. 1.

2. 3.

Referans kartımızı sahneye, 30 derece açıyla ışık kaynağına bakacak şekilde yerleştiriyoruz. Gölgede kalmamasına ve ışık kaynağına dönük olmasına dikkat ediyoruz. Eğer ortamda doğrudan bir ışık kaynağı yoksa fotoğraf makinemize hafif açılı olarak bakması da yeterli olacaktır. Bir diğer dikkat etmeniz gereken nokta, referans kartımızın fotoğraf makinemizin ‘spot ‘ ölçüm alanında (orta AF noktasının etrafını çevreleyen daire) bulunması. Doğru ölçüm için az ya da çok pozlama yapılmamış olması gerekiyor o yüzden doğru pozlama yapıyoruz ki %18 gri kart burada ek olarak işe yarıyor;) (bkz. Doğru Pozlama yazımız). Makine/lens ikilisini referans kartımıza odaklayabilmek için AF konumundan MF konumuna geçiriyoruz (lens ve/veya makinenizin üzerinde bunun için bir düğme olacak).

Bu 3 madde tüm fotoğraf makineleri için ortak. Referans kartımızın fotoğrafını çekmek ve bundan okuma yaparak beyaz dengesini ayarlamak ise makineden makineye değişiklik gösteriyor. Bundan sonraki adımlar için fotoğraf makinenizin kullanma kılavuzuna bakınız.

Yandaki örneklerde bu adımları izleyerek yaptığım beyaz ayarlarını görebilirsiniz. Odadaki tek ışık kaynağı, sahnenin üst solundan ışık veren 50Watt’lık GE Halojen lamba. Halojen lambanın verdiği ışık 3400K değerinde yani otomatik beyaz dengesinin (AWB) bulduğu sıcaklık ile Tungsten arasında bir değer. Kişisel beyaz dengesi ile elde ettiğimiz ise, halojen lambadan kaynaklanan sarımsı renk kaymasını dengeleyerek, beyazları gerçek ‘beyaz’ olarak fotoğrafımızda yakalayabilmek. %18 gri kart ve arka tarafındaki beyaz kart aynı sıcaklık değerini elde etmemizi sağladı ama poz ölçümünü %18 gri kartı kullanarak yaptığımı belirteyim. Düz A4 kağıt da hiç fena sonuçlar üretmedi (kağıdına göre değişecektir elbette) :) Canon EOS 5D, ISO100, f/4, 1/2”, 70mm


Rehber

Düğün Fotoğrafçılığı için Lens Önerileri

Düğün fotoğrafçılığına yeni adım atmış ya da adım atacak fotoğrafçıların ekipmanlarını genişletirken en çok sordukları sorular arasında “Hangi lensi tercih etmeliyim?” sorusu bulunuyor. Ve bu soruya genelde farklı cevap verenler olacaktır. Bunun çok basit bir sebebi var: “Bu lens %100 düğün fotoğrafçılarına hitap eder” diyebileceğimiz bir lens yoktur. Her fotoğrafçının kendi tarzına uygun lens seçimleri olabilmekte. Bazı basit senaryolar üzerinde durarak lens önerilerinde bulunacağız. Burada vereceğimiz lens aralıkları markadan bağımsız olacak; zaman zaman Canon ve Nikon lens önerilerinde bulunacağız. Düğün çekimi yaparken hangi lensi kullanacağınız tamamen stilinize bağlı. Nasıl portre çekeceğiniz, fotoğraf çekimi yapılacak mekanın şartları, hangi açıdan bakmak istediğiniz, özel efektler yaratmak isteyip istememeniz (örneğin balık gözü lensleriyle) de kriterler arasında. Tabii saydığımız bu kriterler, yanınızda hangi lensleri bulunduracağınızı belirliyor olacak. Bu işi gerçekten ciddiye alan fotoğrafçılar, düğün fotoğraflarını çekerken genelde tam kare algılayıcılı DSLR gövdesi kullanıyorlar. Bunun getirdiği temel avantajlar arasında alan derinliği, düşük ışıklı ortamlarda daha iyi performans göstermesi, kaliteli lens alternatifinin daha bol olması ve tam kare algılayıcılı DSLR’ların sunduğu daha fazla performans var. Önereceğimiz lens aralıkları da bu yüzden temelde tam kare algılayıcılı DSLR’ları düşünerek önerdiğimiz lens aralıkları olacak. Yeri geldiğinde 1.5X ya da 1.6X çarpana sahip APS-C sensörlü DSLR’lar için de önerilerimizi yapacağız. Lens önerilerine geçmeden evvel, düğünlerde sadece basıp satmak için çekilen, herhangi bir sanatsal yanı bulunmayan fotoğraflar için giriş seviyesi bir DSLR, kit lensi ve iyi bir flaş almanız yeterli. Bizim bu rehberimizde bahsettiğimiz düğün fotoğrafçıları, güzel bir açı yakalamak için kendini paralayan, “kayda değer” kareler yakalamak isteyenlerdir.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

24-70 mm f/2.8 Seçenekler Nikon AF-S 24-70 mm f/2.8G ED Canon EF 24-70 mm f/2.8L II ya da Canon EF 24-105mm f/4L IS Sony 24-70mm f/2.8 Carl Zeiss

Uygun Fiyatlı Seçenek Sigma 24-70mm f/2.8 IF EX DG HSM

Muhtemelen en fazla kullanacağınız lensiniz bu olacaktır. 24mm, tam kare algılayıcıda yeterince geniş ve 70mm ucu ise ihtiyaç duyacağınız kadar yakınlaştırmayı size sağlayabilecek. Aniden karşınıza çıkan enstantaneleri muhtemelen bu lens ile çekeceksiniz. Diyafram aralığının sabit olması önemli ve bu aralıkta diyaframı 2.8 olan bir lens tercih ediyoruz. Titreşim engelleme özelliğinin olması, düşük ışıklı ortamlarda açık diyafram kadar size yardımcı olacaktır ama 24-70mm lenste titreşim engelleme şart değil. Alan derinliği gerektiğinde f2.8 yardımınıza koşacak. Biliyorsunuz, geniş açıya doğru yaklaştıkça, alan derinliği yakalamak için daha fazla diyafram açıklığına ihtiyaç duyarsınız.

Sigma 24-70mm f/2.8 lensin, Canon, Nikon ve Sony kameralara uygun versiyonları bulunuyor ve fiyatı yarı yarıya kadar daha ucuz olabilmekte. Fiyatına göre sunduğu kaliteyi, bir

Bütçe kısıtlı olan durumlarda ise 24-105 mm f/4 lens alternatifine de bakabilirsiniz.

çok fotoğrafçı “oldukça iyi” olarak değerlendiriyor.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

70-200 mm Seçenekler Canon EF 70-200 mm f/2.8L IS USM Nikon AF-S 70-200 mm f/2.8G ED VR II Sony 70-200mm f/2.8 G

Uygun Fiyatlı Seçenek Sigma 70-200mm f/2.8 EX DG APO OS HSM (Sony / Canon / Nikon)

70-200 mm aralığı yine tam kare algılayıcılı makinenizde mantıklı. Çarpana sahip kameralarda (Örneğin Canon 7D, 650D ya da Nikkon D7000, D5200 gibi), çok fazla tele kalıyor. Örneğin bu lensi 7D’de kullanmak isteseniz size 112 – 320mm gibi bir aralık sunmuş olacak. 70-200mm lens, tam kare algılayıcı ile kullanıldığında ideal portre lensi de olabiliyor. Öte yandan, sunduğu aralık itibariyle özellikle pistte dans edilirken piste girmeden dışarıdan iyi pozlar yakalamanız için gerekli yakınlaştırmayı da sunuyor. Bir çok düğün fotoğrafçısının yaptığı hatalardan birisi, dans anında geniş açı lens kullanıp gelin ve damadın dibine kadar yaklaşıp doğallığı bozmaları. 70-200mm lens ise pistte dışında gözlemci gibi dolaşıp kimseyi rahatsız etmeden fotoğraflarınızı çekebilirsiniz. Dış mekanlarda çekeceğiniz portre ve aile fotoğraflarını da bu lensle çekebilirsiniz. (Aile fotoğrafı içerisine 30 kişi girmeyecekse elbette). Daha uzun odak uzaklıklarının sunduğu “dar” perspektif daha etkileyici olacaktır. Alacağınız 70-200mm lensin diyaframı sabit ve f2.8 olmalı. Bunun temel 70-200mm f/2.8 sebebi, alan derinliği ihtiyacımız ve düşük ışığın olduğu anlarda ortam ışığını daha iyi kullanmanızı sağlayacak .Ve bir diğer önemli konu da, bu aralıktaki lenste mutlaka titreşim engelleme özelliği olmalı. Portre çekimlerinde en çok kullanacağınız lenslerden birisi 70-200mm f2.8 lensiniz olacak.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Ultra geniş açı f/2.8 lens Seçenekler Canon EF 16-35 f/2.8L II USM (Tam kare algılayıcılı gövdeler için) Nikon AF-S 14-24 mm f/2.8G ED Sony 16-35mm f/2.8 Carl Zeiss

Çektiğiniz fotoğraflarda kadraja çevreyi de sığdırmak istediğinizde azen 24-70 mm lensinizin yeterince geniş olmadığını farkedeceksiniz. Bu lensi de balık gözü lensinizden daha fazla kullanacaksınız. Ultra geniş açı lens dediğimiz zaman, köşelerde bozulma yaratmayacak kadar geniş açı lenslerden bahsediyoruz. Tabii ki yine hızlı bir lense ihtiyacımız var; o yüzden diyafram açıklığı 2.8 olan lensleri tercih ediyoruz. Canon’un APS-S sensörlü gövdeleri için Canon EF-S 10-22 mm f3.5-4.5 lensi de bulunuyor ancak Tokina’nın açık diyaframı burada tercih sebebi. Ultra geniş açı lensler de çokça kullanacağınız lensler arasında olabilir.

APS-C Sensörler İçin Canon EF-S 10-22mm f/4.5 – 5.6 Tokina 11-16 mm f2.8 Sigma 8-16 mm f4.5-5.6 DC HSM Sony 11-18 mm f/4.5 – 5.6

Tokina 11-16mm f/2.8, ultra geniş açıda APS-C sensörlü kameralar için bulabileceğiniz iyi lenslerden birisi. GEniş diyafam, düşük ışıklı ortamlarda çok işe yarıyor.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Balık gözü lens Seçenekler Canon EF 8-15 f/4L USM Nikon AF 16 mm f/2.8 Sony 16mm f/2.8

APS-C Sensörler İçin Balık gözü lenslerinin doğası gereği köşelerinde oluşan bozulma, bu lens aşırı kullanıldığında çok fazla göze batmaya başlıyor. Ama etkili kullanıldığında ve özellikle konu mankeni kadrajın merkezinde bulunduğunda çok hoş kareler ortaya çıkabilir.

Sigma 10mm f/2.8 EX DC HSM

Balık gözü lensler, tamamen yaratıcılığınıza bağlı olarak çok başarılı işler çıkarmanızı sağlayabilir ama çok sık kullanmamanız şartıyla. Balık gözü lenslerle doğru kullanıldığında oldukça etkileyici kareler yakalamak mümkün.

Balık gözü lensler, yerinde kullanıldığında güzel kareler elde etmenizi sağlıyor. Ancak, aşırı kullanmaktan kaçmak gerekli.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

100 mm / 105 mm Makro Lens

Yakın plan detay çekimler yapmak istediğinizde bu lense ihtiyacınız olabilir. Örneğin çiftlerin yüzüklerini, gelinin saçlarını ve takılarını çekerken. Yakın portre çekimlerinde de bu lensler işinize yarayacaktır. 50mm, eğer tam kare algılayıcılı DSLR’a takılırsa fazla geniş kalabilir. Yakın mesafeden çekilen portrelerde çok fazla alan derinliği gerektiğinden genelde tercih edilen 85mm f.1.4 / 1.2 gibi lens yerine (ki çok pahalı lenslerdir), 100 mm f 2.8 lensinizi kullanabilirsiniz. Bu lens, elbette çantanızda henüz 24-70 mm f2.8 ve 70-200 mm f2.8 lens yokken alacağınız bir lens değil. Öncelik olarak en sona koyacağınız lensiniz olabilir. 70-200 mm f2.8 lensinizi kullanarak da yakın fotoğraflar çekebilir, çok fazla yakınlaşamadığınız noktalarda fotoğraf işleme yazılımınızla kesme & biçme yaparak yakınlaştırmayı yapabilirsiniz.

Canon’un uygun fiyatlı 100 mm f/2.8 lensi. Bu lensin IS özelliğine sahip versiyonu da satılıyor. Bütçeniz IS versiyonuna yetmiyorsa bu lens de fazlasıyla işiniz görecektir.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

85mm Klasik Portre lensi almalı mı?

Nikon 85mm f/1.4G

Önceki sayfalarda bahsettiğimiz lensleri önem sırasına göre listelemeye çalıştık. Lens seçiminde bütçe de söz konusu. Örneğin, yeterli bütçeye sahipseniz, tam kare algılayıcılı gövdeniz için 85 mm f1.4 ya da f1.2 lens alabilirsiniz. Böyle bir lensin size maliyetleri Türkiye’de şöyle:

Nikon AF-S 85 mm f/1.4G : 5950 TL Nikon AF 85mm f/1.4: 3350 TL

Canon 85mm f/1.2

Canon EF 85 mm f/1.2: 6500 TL Canon EF 85mm f/1.8: 1150 TL Yine bütçe dahilinde, APS-C sensörlü bir kameraya sahipseniz, çok uygun fiyatlara Canon ve Nikon f1.8 50mm lenslerini temin edebilirsiniz. Daha geniş diyafram açıklığı için neredeyse 20 kat daha fazla para ödemeniz gerekebilir. Örneğin Canon EF 50mm f/1.2 lensin fiyatı ülkemizde 4500 TL civarında. Canon 50mm f.18 lensi 219 TL’ye bulabiliyorsunuz, ki başlangıçta işinizi görecektir. İlk başta listelediğimiz 24-70mm ya da 70-200mm aralığındaki lenslere sahip değilseniz, 85mm lens önceliğiniz olmamalı. Ama çok önemli bir çekimde, “lens kiralama” yoluna da gidebileceğinizi unutmayın.


Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Profesyoneller nasıl çalışıyor?

Kullanmadığınız ekipmanlarınızı doğru bir çantada saklamanız önemli. Yanınızda bir yardımcınız varsa, onun görevleri arasında bu çantaya göz kulak olması da bulunmalı.

Profesyonel düğün fotoğrafçıları, genelde minimum 2 gövde ile geziyorlar. Her ikisinde de en çok kullandıkları lensler takılı olarak kalıyor ve böylece lens değiştirmekle uğraşmıyor. Bu lensler de genelde 24-70 mm f/2.8 ve 70-200 mm f/2.8 lensler oluyor. Üçüncü gövdeyi de yanında taşıyıp, üçüncü gövdede ultra geniş açı, balık gözü ve makro lenslerini değişerek de kullananlar oluyor. Üçüncü gövde bütçe meselesi olmakla birlikte, minimum 2 gövde ile çekime gitmek zorunda olduğunuzu unutmayın. Bunun sebebi olası kaza ve arızalara karşı yedekli olmanız. Ve düğün fotoğrafları tekrar organize olup da çekebileceğiniz tarzda çekimler değildir. Ekipmanlarınızı doğru bir çantada taşımanız, yanınızda yardımcınızın olması gibi diğer püf noktaları da başka bir rehberimize bırakıyoruz. Aşağıda da önerdiğimiz lensleri bulabileceğiniz fotoğraf galerimizi görüyorsunuz.


Sizden Gelenler

Agah Bagrik Nikon D700 af 24-85mm f/2.8-4 d nikon lens | 1/250 sec; f/11; ISO 200 spot ölçüm


Künye Yayın Yönetmeni Murat Gamsız

Dizayn Yönetmeni Çağrı Dinçer

bascek.com

Editörler Yalçın Aydın Özkan Erden

Katkıda Bulunanlar

Proje Yöneticisi

Gökhan Aslan Emir İmer Yunus Emre Şahin Ozan Eras TalhaTopçu

Mustafa Macid Beyhan

Reklam Ayşegül Yıldırım 0216 373 4524 reklam@bascek.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.