Bab ı esrar pdf

Page 1

Bab-ı Esrar Pdf Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Kirabı Arka Kapak Tanıtımı Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven... "Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya... Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana. Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet..." Ahmet Ümit Bab-ı Esrar kitabını aşağıdaki linkten pdf olarak yükleyebilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/bab-i-esrar-pdf-indir.html

Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Kitabı İncelemesi Karen Kimya Greenwood, Türk bir baba ve İngiliz bir annenin evladı olarak dünyaya gelmiştir. Çalıştığı sigorta şirketinin sahibi, Simon; Konya’da müşterilerinden birine ait olan Yakut Otel’inin yangınını soruşturması için Karen’i Türkiye’ye göndermişti. Simon, Türkleri iyi tanımasını ve Türkçe’yi iyi derecede bilmesini öne sürerek bu göreve onu atamıştı. Karen, uçak yolculuğu esnasında sürekli, bu görevi neden kabul ettiğini, kendisine sorlamakla geçiriyordu. Konya’ya daha önce çok küçükken babası ile birlikte gelmişti. Bu soruşturma şirketi için çok önemliydi. Yakut Otel yangını için ödenecek tazminat dudak uçuklatan cinstendi. Onun görevi ise bu yangının kaza mı, sabotaj mı olduğunu araştırmaktı. Uçakta kendisini tedirgin hissediyordu. Şimdiden bu görevi kabul ettiği için pişman olmuştu, bu görevin sıkıntısının üstüne birde iki aylık hamile oluşu daha da gerilmesine neden oluyordu. Görevini bitirip Londra’ya dönünce bebek konusunda kararımı kesin olarak vereceğini, kendisine hatırlatıp duruyordu. Erkek arkadaşı, Nigel ile çok iyi anlaşıyorlardı, fakat o bebeğin kendilerine ayak bağı olacağını daha genç olduklarını söyleyip duruyordu. Karen henüz kesin kararını vermemişti. Yaşı itibarı ile bu bebek konusunda çok kararsızdı. Bu düşünceler ile başını cama doğru çevirip Konya’yı seyre daldı.


Uçak havaalanına indiğinde, onu karşılamaya gelen olmadığı için çok sinirlenmişti. Valizini ve bilgisayar çantasını alarak çıkışa doğru yürümeye başlamıştı ki,“ Miss Karen… Miss Karen… “ diye seslenen, gri takım elbiseli, orta boylu, şişmanca bir adamın cılız sesi ile iyice gergin olan sinirleri, daha çok gerildi. Bir yandan bozuk İngilizcesi ile özür diliyor ve telaş ile ona yaklaşmaya çalışıyordu. Kendisini, Konya’da bulunan acentenin sahibi, Mennan Fidan olarak tanıtmıştı. Karen ise onu dinlemek yerine kendisinin Türkçe bildiğini söyleyerek bir an önce otele gitme istediğini dillendirdi. Mennan Bey daha çok mahcup olmuş, biran önce misafirinin rahat etmesi için acele ile havaalanından çıkmıştı. Yola çıktıklarında, dümdüz bir kentin içinde geniş caddelerde ilerlediklerine şahit olan Karen, şaşırmıştı. Oysa babası ile yıllar önce geldiği Konya daha farklıydı hatıralarımda; gizemli evler, bilinmeze açılan dar sokaklar ve yaşlı camiler ile insanın içini ürküten sarıklı mezar taşlarını hayal meyal hatırlıyordu. Biraz sakinleşince, Mennan Beye yıllar önce geldiği yeri tarif etmeye başladı. O burada yaşayan biri olarak bahsettiği yerin bir dergâh olabileceğini öne sürerek ara sokaklara girdi. Belki yıllar önce annesine ve kendisine hiç haber vermeden terk eden babası ile geldiği o dergâhı hatırlayabilirdi. Nede olsa babası bu dergâhların birinde ilahi aşkı bulmaya çalışarak büyümüş; annesini görene ve âşık olana kadar buralarda yaşamıştı. Karen dalgın bir şekilde dışarıyı dikkat ile incelemeye başladı. Şimdi bir parkın yanından geçiyorlardı, içinde küçük bir cami vardı, âmâ buralar hiç tanıdık gelmemişti ona. Tam caminin alınlığındaki yazıyı okumaya çalışırken, Mennan Bey aniden frene basıp, kızgınlıkla söylenmeye başladı. Arabanın tekeri patlamıştı. Mennan Bey arabanın lastiğini değiştirirken, Karen sıkılıp küçük caminin bahçesinde bulunan çeşmeye doğru ilerleyip biraz serinlemek için yüzünü yıkama düşüncesi ile arabadan yanından ayrılma niyetine engel olamadı. Birdenbire karşısında çıkan, siyahlar giyinmiş bir adam; ince uzun boylu saçı sakalı birbirine karışmış öylece sessizce durduğunu görünce şaşırmıştı. Karen’e korkmamasını, kötülük için gelmediğini söyleyip, ”senin olanı sana getirdim “diyerek avucunun içine, Kahverengi taşlı, gümüş bir yüzük bırakmıştı. Yüzüğe bakıp, başını kaldırıp ona birkaç soru soracaktı ki; adamın karşısında olmadığını fark etti. Bu nasıl olurdu, şaşkınlığı daha da artmış olarak, Mennan beyin yanına döndü. Olayı anlattığında, Mennan Bey adamın utanmış olabileceğini söyleyerek işine devam etmeyi sürdürdü. Karen ise bu yaşadığı olayı anlamlandıra bilmek için tekrar etrafına göz gezdirmeye başladığında, çöken akşamın karanlığında küçük caminin ışıkları ansısın yanmıştı. Gözleri caminin alınlığında metal levhaya yapıştırılmış pirinç harfler ile oluşan yazıya takılıp kaldı. “Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi”… Karen, Türkiye’ye sigorta şirketi için soruşturma yapmak için geldiği Konya da, karşılaştığı mistik ve gizemli olaylar ile ilgili bir yandan, Mennan Beyi, bir yandan Yakut Otel sahibi Ziya beyi suçlamaya başlamıştı. Yaşadığı gizemli olayların çocukluğundan kalma bu şehir ve babasının onları terk etmesi ile bağdaştırmaya çalışması da sorularının cevabını bulmakta ona yardımcı olmuyordu. Otel yangını ile ilgili sabotaj şüphesi gittikçe çoğalsa da henüz somut bir kanıt bulamamıştı. İşi gereği ne Mennan Beye nede Ziya Beye de güvenmiyordu. İnsanların, para söz konusu olduğunda şeytanın bile aklına gelmeyen yollara başvurduğunu tecrübelerinden öğrenmişti. Bu gizemler ile dolu şehir de babasından bir iz bulabilecek miydi? Bir yanı bulmak istese de diğer yanı ona hala kızgındı. Yıllar önce hiçbir açıklama yapmadan annesini ve kendini terk etmişti. Annesi ile görüşmelerinde onu


endişelendirmemek adına yaşadıklarından bahsetmese de, annesi de bir an önce bu işi sonuçlandırıp geri dönmesini istemekte. Karen tüm bu karmaşaların içinde sürekli ona görünen ve kendisine yardım etmek için gelen siyahlar içinde ki adamın sırrını ve kim olduğu hakkında bilgilere ulaşabilecek miydi? Siyahlar içinde ki adamın kendisine verdiği ve kanayan yüzüğün sırrı neydi? Soluksuz okuyacağınız bir gizemler örgüsü. Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Oku

Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 Babı-ı Esrar Ahmet Ümit'in okuduğum 4. Kitabı. Tebrizi Şems ile Mevlana arasında ki dostluğu ilk Elif Şafak'ın AŞK romanıyla öğrenmiştim. Okuduğum dönemlerde öylesine etkilenmiştim ki bir çırpıda okumuştum. Sufiliğin kırk kuralından da oldukça etkilenmiştim. Aşk romanında yazar bizi Mevlana'nın yaşadığı dönemlere götürmüştü. Bu romanda ise; Roman kahramanı Kare'nin ( yaşama akılcıl bakan bir kadını) zoraki ruhani havaya sokulmaya çalışılması gibi geldi. Yazar bunu özellikle yaptığını düşünüyorum . Tebrizi Şems ile Mevlana arasında ki dostluğun günümüz zamanında çokta iyi anlaşılamamış yanlarını , dostluklarına yapılmış olumsuz atıfları,Şems'in doğru anlaşılamamış olduğu yönleri , Bir bakıma yazar Şems ve Mevlanayı aklamaya çalışmış. , zannedersem böyle bir ihtiyaç hissetmiş. Olay kurgusu ve akıcı dili sayesinde kolay okunan , kişilerin azlığı nedeniyle isimlerle boğmayan , Anlatılmak istenen duygu ve olayın ruhani boyutunu oldukça anlaşılır bir şekilde okuyucuya vermiş yazar. Okunmalı mı Tabi ki okunmalı , altı çizilesi güzel cümlelerin yer aldığı hoş bir kitap. Yorum-2 Okuduğum ilk kurgusu olağanüstü olan Türk eser. Şu ana kadar okuduklarım genelde düşünce üzerine kuruluydu, olay üzerine kurulu olanlar hep gerçekçiydi. Hayal kırıklığına uğramadım, hatta beklediğimden daha iyiydi diyebilirim. Sıradan fantastik konulardansa Türk kültürünü, ortamını temel alması ve yabancı unsurları da uygun bir şekilde hikayeye katması, ikisini birlikte okuyucuya sunması hoş olmuş. Mevlana ve Şems hakkında çok şey öğrendim. Mevlana hakkındaki bilgilerim "Ne olursan ol yine gel." ve "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol."dan ibaretti, Şems'in adını hiç duymamıştım bile. Onları okuyucuyu sıkmadan öğretebilmesi çok iyiydi. Sıradışı bir kitap, okurken ağzım açık kaldı diyebilirim. Başlarında biraz yadırgamama rağmen yersiz olduğunu anladım. Kitabın gidişatı çok güzel. Sonu iyi mi olmuş kötü mü olmuş emin olamadım gerçi. Böyle bitmesi bir bilinmezlik bırakmasından ve konu açısından iyi olmuş olmasına ama aynı zamanda nasıl bağlanacağının bilinmemesinden de yapılmış gibi. Özellikle Mevlana ve Şems hakkında öğretmesiyle birlikte birçok yaşam dersi olduğunu düşünüyorum bu kitapta, birçok not aldım okurken. Yorum-3 Babı-ı Esrar Ahmet Ümit'in okuduğum 4. Kitabı. Tebrizi Şems ile Mevlana arasında ki dostluğu ilk Elif Şafak'ın AŞK romanıyla öğrenmiştim. Okuduğum dönemlerde öylesine etkilenmiştim ki bir çırpıda okumuştum. Sufiliğin kırk kuralından da oldukça etkilenmiştim. Aşk romanında yazar bizi Mevlana'nın yaşadığı dönemlere götürmüştü. Bu romanda ise; Roman kahramanı Kare'nin ( yaşama akılcıl bakan bir kadını) zoraki ruhani havaya


sokulmaya çalışılması gibi geldi. Yazar bunu özellikle yaptığını düşünüyorum . Tebrizi Şems ile Mevlana arasında ki dostluğun günümüz zamanında çokta iyi anlaşılamamış yanlarını , dostluklarına yapılmış olumsuz atıfları,Şems'in doğru anlaşılamamış olduğu yönleri , Bir bakıma yazar Şems ve Mevlanayı aklamaya çalışmış. , zannedersem böyle bir ihtiyaç hissetmiş. Olay kurgusu ve akıcı dili sayesinde kolay okunan , kişilerin azlığı nedeniyle isimlerle boğmayan , Anlatılmak istenen duygu ve olayın ruhani boyutunu oldukça anlaşılır bir şekilde okuyucuya vermiş yazar. Okunmalı mı Tabi ki okunmalı , altı çizilesi güzel cümlelerin yer aldığı hoş bir kitap. Yorum-4 Ahmet ümit'in sonu itibariyle en güzel kitaplarından biridir.Yazıldığı dönemin mevlevilik furyasına uygun,sıkı bir araştırma ile yazılmış olup polisiye ögelerinin oldukça arka planda olmasıyla Ahmet ümit'in tarzı dışındadır diyebiliriz.Başarılıdır,ama bir solukta okudum da diyemiyorum. Halüsinasyonlar romana gizemli bir hava katıyor.Zaten romanın mistik yönüne uygun olarak bu görülen halüsinasyonların sık olması beklenenebilir.Ama romanın ortalarına doğru bu git-gellerin sıkmaya başladığını belirtmeliyim.En azından yangın olayı kimin çıkardığı net olarak belirlenebilirdi.Elimizde kanıt yok ,fakat tutuklanan bir kişi var.Manevi yöne ağırlık verilip , polisiye yönünü ortada bırakmış dersem sanırım toparlayabilirim. Romanın son yirmi sayfası ise yine Ahmet ümit'i bu kadar başarılı yapan detay ortaya çıkıyor ve çarpıcı bir sonla romanı bitiriyor.Okurken sızlanmalarınız , kendinizce bulduğunuz mantık hataları hop aklınızdan çıkıveriyor. Yorum-5 Ahmet Ümit; Bab-ı Esrar' da yine yazacağını yazmış. Ne söylenebilir ki....Büyük usta...Fantastik, gizem, rüya, gerçek, AŞK, Mevlana ve Şems..Karen Kimya ve Poyraz, Suzan, Nigel, Mennan... Hepsi süper karakterler Fakaaaaaaaaaattttttt Nevzat Başkomser'in İstanbul ekibindeki Zeynep komiseri Konya' da hikayeye katması ayrı bir TAT olmuş..... Sadece bir roman okumadım. Müthiş bilgilerin özenle serpiştirilmiş bir kaynak okudum......Ayakta alkışlıyorum....Bravo AHMET ÜMİT....!!!! Yorum-6 Ahmet ümitin kalemini yazım dilini kurgusunu gerçekten beğenerek okuyorum Babı Esrarda da Konyayı Mevlanayı Şemş i Kimya Hatunu çok güzel ve akıcı dille tasvir etmiş.Beğenerek okudum ve özellikle polisiye severlere tavsiye ederim.... Yorum-7 Kesinlikle,Ahmet Ümit üstat unvanını hak ediyor.İngiliz bir anne ve Mevlevi kültürünün içinde büyümüş bir babanın evladı olan,Karen Kimya çalıştığı sigorta şirketinin poliçe araştırmasını yapmak için geldiği,Konya 'da yaşadığı gizem ile, sizi bir örtü gibi sarıyor.Şems ile karşılaştığını bir türlü kabul etmeyen aklı,bu mistik ve gizemli serüvende ona çok şeyler öğretirken,sizi de esir alıp acaba bir sonraki sayfada neler olacağını sık ,sık kendinize sormanıza sebep oluyor.Çok keyif alarak okudum. Yorum-8


Ahmet Ümit hayranları bu kitabı çok beğenmese de ben bayıldım.Kurgusu diğer Ahmet Ümit romanları yanında zayıf kalsa da sürükleyiciliğine diyecek laf yok, mistik havası ve pek bilmediğim mevlevilik hakkında ilginç detaylar içermesi kitabın öne çıkan özellikleri. Kitap bir hint atasözü ile başlıyor: Dünya, rüya içinde rüyadır. Son satırı okuduktan sonra, romanın neden bu atasözü ile başladığını anladım. Mevlana ile ilgili ne biliyormuşuz ki? Şeb-i Aruz, sema gösterileri. Mesnevi'nin adını duymuştuk ama okumamıştık. Hele Şems kim idi haberimiz bile yoktu. Sufiliği duymuşluğumuz vardı, ama nedir merak etmiyorduk. Hayatlarının bir bölümünü bizimle aynı topraklarda yaşamış ve ölmüş bu iki ünlü insandan bu kadar habersizken Ahmet Ümit bir nevi topluma hizmet yaptı. Yorum-9 Ahmet Ümit, kaleminin ustalığına bu kez mistik bir esrar da katarak sadece polisiye romanlarda başarılı olmadığını da kanıtlamış. Ön planda yarı Amerikalı yarı Türk olan bir sigorta ekspertizinin Konya'daki bir otel yangınının aslını soruşturması işlenirken geri planda ise kendilerini küçük yaşta terk eden Mevlevi babası ile iç hesaplaşması Şems-i Tebrizi'nin rehberlerliğinde işlenmiş. Şems ile Mevlana'nın yüce dostluklarının Elif Şafak'ın Aşk romanında işlenişine bayıldığımı düşünürken bu romanla birlikte Mevleviliğe ve Şems ile Mevlana'ya asıl şimdi bir kez daha vuruldum. Bence Aşk romanını oldukça gölgede bırakan bir romandı Bab-ı esrar. Romanın açıklamasında Şems'in öldürürülmesine ışık tutan bir eser olarak izah ediliyor olsa da bence bundan çok daha ötesiydi. Mevlevilikteki aşk kavramı, Şems ile Mevlana'nın dostluklarının özü ve her iki şahsiyetin kişiliklerini daha iyi kavramayı sağlayan ayrıntılar, pek çok karakter ve romanın bence ikincil kahramanı Karen Kimya'nın yaşadığı rüya/halüsinasyon/doğa üstü anlar aracılığı ile çok güzel resmedilmişti. Romanın büyük bir kısmını boğazım düğüm düğüm, yüreğim kabından taşarcasına coşku dolu olarak okudum. Şiddetle tavsiye ederim. Yorum-10 Mistik bir anlatımı ve kendine bağlayıcı bir havası var. Olayların devamını merak ettikçe kitabi elinizden birakamiyorsunuz. Ben ney fonuyla okumuştum. Kitabı okudukça anlayacaksinizdir. Kanayan yüzük ve Konya. Mevlana ve Şems hakkında ilk kez ogrendiklerim ve meraktan araştırmaya başladığım bir kitap. Arka kapağına bakarak aceleyle almıştım. Düşündüğüm gibi bir kitap değil düşündüğümden daha iyi bir kitap. Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Pdf

Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Kitabından Alıntılar Alıntı-1 "İnsanoğlunun en büyük sırrı beynidir. Beynin çalışma biçimi ve kapasitesi tümüyle bilinmemektedir. Genlerimizden gelen bilgiler,duyularımızla algıladıklarımız, deneyimlerle öğrendiğimiz milyonlarca bilginin ne kadarının farkındayız? Duyduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz, tattığımız, dokunarak farkına vardığımız, bilgilerden sıkça kullanmadıklarımız nerede dııruyor? Zihnimiz bunların ne kadarını siliyor, ne kadarını depoluyor? İşte büyük bulmaca." Alıntı-2


"Bizim iyiliğimiz de, kötülüğümüz de karşılıksızdır.Yaptıklarımızın ödülünü de, cezasını da kendimiz veririz kendimize." Alıntı-3 "Çünkü her çocuk bir umuttu. Ve yaşam ne kadar acımasız, insanlar ne kadar kötü olurlarsa olsunlar; onları kendilerinden başka kurtaracak kimse yoktu..." Alıntı-4 "Sözler hakikat değildir, ağzımızdan çıkan seslerdir. Yeryüzünün gelmiş geçmiş en yetenekli söz ustaları dahi yaşamın en basit anlarını bile bize gerektiği gibi anlatamaz. Renkleri gösteremez, kokuyu duyuramaz, dokunuşun verdiği hazzı hissettiremez, sesleri işittiremez, yiyecekleri tattıramaz, diyelim ki bir mucize oldu bunları yaptı; ama insanların ruhunda olup biteni aktaramaz. Belki akıl yürütür. Belki gürbüz düşüncesini aklın üç ayağından biri olan mantığın üzerine bindirip zihnin sonsuz ufuklarında keyfince gezdirir, ama insan ruhunun an be an değişen halini asla gerektiği gibi anlatamaz." Alıntı-5 "Ben iyiliği, sadece iyilik olsun diye yapmayı seviyorum, kötülükten kaçınmayı, kötü olmadığım için yapmayı istiyorum, iyi olduğumda birinin bana ödül vermesi ya da kötü olduğumda birinin beni cezalandırılmasından korktuğumdan değil." Alıntı-6 Tatlı bir ömür gibi gitmeye niyetlendin Ayrılık atını eğerledin inadına. Git, yeni ülkeler gör, büyülü diyarlarda gez. Ama benimle eğleştiğin toprakları da unutma, hatırla emi! Gittin ey sevgili şimdi yollardasın Ayın değirmisini başına yastık yapmış uyumaktasın güzel uykular, renkli düşler seninle olsun ama bir zamanlar dizlerimde yattığını da unutma, hatırla emi. Alıntı-7 "Allah, Hazreti Âdem'in burnuna yaşam nefesini verirken, kendi ruhundan bir parçayı da onun canına katmıştır. Yani Allah aynı zamanda içimizdedir. Ama nefsimizin istekleri bizi yanlış yola sürükler, yemeye, uykuya, şehvete duyduğumuz açlık, kabaran benliğimiz o kutsal parçayı ruhumuzun en derin kuyusuna iter ki, çoğu insan kendi içindeki bu cevherin farkına bile varmaz. İşte bu parçayı fark ederek aramaya başlayan kişiye âşık deriz. Aramanın kendisine de aşk. Yani aslolan aramaktır. Lakin arayış tek başına olmaz; bize bir öğretmen, bir mürşit başka bir deyişle bir maşuk gerekir. Çünkü kimse o kıldan ince, kılıçtan keskin sevda köprüsünden tek başına geçemez. Ama bir kez geçti mi artık maşuka da ihtiyaç kalmaz. Âşık da, maşuk da, seven de sevilen de sadece o kişi olur. Tıpkı Cenabı Hak gibi." Alıntı-8 Tanrı merhametten de, şefkatten de daha büyüktür. Tabii şiddet ve cezadan da.Onda hepsi vardır, onda hepsi birdir. Bir olmak demek, çok olanı bir görünümde toplamak demektir, ama


farklılıklarını silmeden, aynılaştırmadan, birbirine benzetmeden. Çünkü her varoluşun bir anlamı, bir gereği vardır. Çoğu zaman mesele Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı, alimler bilimi görür, cahiller mucizeyi. Alıntı-9 Uyum güzelliktir. Uyum, suyun özelliğidir. Su, sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı, inci de olmazdı. Sabırlı ol ki istiridye gibi inciler yapasın... Alıntı-10 Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla birlikte bir de kaz yumurtası koymuşlar. Vakit erişmiş civcivler çıkmış, biraz palazlanınca analarının ardına düşerek göl kenarına inmişler. Öteki civcivler eşelenirken, kaz yumurtasından çıkan yavru hemen kendini suya atmış, bunu gören ana tavuk, eyvah yavrum boğulacak diyerek çırpınmaya başlamış. Halbuki kaz yavrusu, neşe içinde suda yüzmekteymiş. İşte senin ile ben de böyleyiz. Ey babacığım, ben yüzebileceğim bir deniz arıyorum. Benim yurdum işte o denizdir, halim de denizsiz yapamayan deniz kuşunun halidir. Eğer sen benim gibiysen gel birlikte yüzelim ama değilsen git kümes hayvanlarına karış. Ahmet Ümit Bab-ı Esrar Pdf indir


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.