Dokuzuncu hariciye koğuşu pdf

Page 1

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Arka Kapak Bilgisi Yalnız ve hasta bir çocuğun çocukça aşkını ve ızdırabını; mesut olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insanın kuruntularını ve çıplak hastane duvarlarında yankılanan sessiz hıçkırıkları anlatır. Peyami’nin kendi geçmişinden izler taşıyan bu romanda mutluluğu ve felaketi aynı etkileyicilikle anlatma gücüne hayran kalacaksınız. Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu kitabını aşağıdaki adresten pdf olarak indirebilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/dokuzuncu-hariciye-kogusu-pdf-indir.html

Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitabı İncelemesi Türk edebiyatının usta kalemlerinden biri olan Peyami Safa’nın en fazla beğenilen ve ilgi gören kitabı olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu okurlarına hüzünlü bir hikaye sunan bir otobiyografidir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu kitabı öncelikle yalnız ve hasta bir çocuğun ıstırabını, çocukça aşkını, mutlu olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini anlatmaktadır. Bir gün hasta çocuk yine diz pansumanı olmak için hastaneye gitmişti. Dizindeki sargı bezini çıkardıklarında acıyla irkilip, durumunun ne kadar kötüye gittiğini görmüştü. Çocuk bahçeye çıktı, ağaçlara baktı ve ağaçların sıhhatini bile kıskandı. Sonra eve gitti, evde kimse yoktu. Her zamanki gibi alt katta kimse yoktu. Annesinin rahatsız olabileceğini düşündü. Az sonra annesi elinde poşetlerle geldi. Çocuğa doktorun diziyle ilgili ne söylediğini sordu. Çocuk annesini üzmemek için doktorun söylediklerinin aksine bir daha muayene olması gerektiğini, ameliyatın ise belli olmadığını söyledi. Yemek yemeye gittiklerinde ikisi de konuşmuyordu. Çocuk sessizliğini bozarak ertesi gün Erenköy'e gideceğini söyledi. Mithat Bey'e dizini göstereceğini olmasa başka operatörlere de göstereceğini söyledi. Ertesi gün çocuk uzaktan akrabası olan Paşanın evinde kalmaya gitti. Paşa uzaktan akrabası olan bu çocuğu çok seviyordu. Geceleri çocuk, Paşa'ya kitap okuyordu. Paşa'nın bir de kızı vardı adı Nüzhet'ti. Çocuk bu kıza karşı bir şeyler hissediyordu. Paşa çocuğa diziyle ilgili sorular soruyordu. Nüzhet'te ona gelip kendine kitaplar getirmesini söyledi. Paşa ise çocuğa Doktor Ragıp adlı kişiye de görünmesi gerektiğini söyledi. Nüzhet çocuğun yanına gelerek dışarı çağırdı. Bu durum Paşa'nın hoşuna gitmeyeceği için çocuk buna aldırış etmedi. Nüzhet babasının uykuya daldığını ve artık konuşmaları gerektiğini söyledi. Dışarı çıktıklarında Nüzhet, çocuğa Doktor Ragıp'ın kendisini istediğini söyledi. Bu meselenin artık çok büyüdüğünü herkesin bunu konuştuğunu anlattı. Bunların karşısında çocuk ağzını açmayarak ciddi bir tavır takındı. Nüzhet ona ''ne ciddi bir adamsın '' diye takılarak cevap verdi. Çocuk bu konuda konuşmayı istemiyorum diye karşılık verdi. Nüzhet ise doktorla evlenmek istemediğini söyledi. Çocuk bunu duyunca Nüzhet'in ona aşk teminatı verdiğini anladı. Aslında Nüzhet 19 kendisi ise 15 yaşındaydı. Çocuk Nüzhet'e hastalığını pek anlatmıyordu. Gece yatağa girdiğinde hem hastalığını hem de, Nüzhet’i düşünüyordu.


O gece Nüzhet çocuğun odasına girdi ve onun uyumadığını görünce ona ''neden uyumuyorsun'' diye sordu. Çocuk Doktor Ragıp meselesini düşünüyordum, moralim bozuk diye karşılık verince; kız üstüne bile alınmadan havadan sudan konuşmaya başladı. Nüzhet ona git uyu derken avucuyla çocuğun başına dokundu , o an çocuk Nüzhet'i kendine çekip öptü. Nüzhet'te bunun üzerine odayı aniden terketti. Ertesi gün çocuk yine hastaneye gitti. Doktor ona hastaneyi gezdirirken taze kadavraları gördü ve Hamlet oyunundaki Yorik'i hatırladı. O gün operatör onu muayene etmedi fakat; çocuğun bastonla yürümesi gerektiğini dedi. Eve geldiğinde Nüzhet, Paşa ve karısı hararetli şekilde tartışıyorlardı. Çocuğu görünce, bir şey yokmuş gibi davrandılar. Fakat evin hizmetçisi Nurefşan, Doktor Ragıp konusunda konuştuklarını söyledi. Çocuk bunu Nüzhet'e sorduğunda Nüzhet bunu yalanladı. Çocuk gün geçtikçe üzülüyordu. Gittiği doktorlar ise bacağını kesilmesini uygun görüyorlardı. Paşa'ya gidip artık köşkten ayrılmak istediğini bahane olarak ise kendi mahallelerindeki pansumancıların daha iyi olduğunu söyledi. Paşa bu teklifi isteksizce kabul etti. Birkaç gün sonra çocuğun annesi köşkte kalmaya gelince çocuk, gidişini erteledi. Akşam yemeğe Ragıp ve annesi geldi. Gerçekten Nüzhet'le Ragıp meselesi ciddiye biniyordu. Ragıp, uzun sarı saçlı ve Slav burnuna sahip bir adamdı. Çocuk bu adamı görmeye dayanamıyordu. Son gittiği doktor ise 3-5 kez ameliyatla bacağının kurtulacağını söyledi. Bunun için bir kaç ay hastanede kalması gerekti, hasta çocuk dokuzuncu hariciye koğuşunda kalıyordu. Artık çocuğun psikolojisi bozulmuştu, bayılıyor ve Nüzhet'in adını sayıklıyordu. Nüzhet kim? diye sorulunca, bilmiyorum diyordu. Gerçekten hatırlayamıyordu, sinirleri oldukça gerilmişti. Sonunda ameliyata girdi, bacağı kurtuldu. Ne yazık ki bacağı eskisi gibi değildi. Artık ayağının üstüne basamıyor, pek hareket edemiyordu. Hastaneden çıkışta Nüzhet'in evliliğini duydu. Çok üzüldü, ama artık hayallere dayalı değil, gerçek bir hayat yaşamak isteyerek dışarı çıktı. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Pdf

Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 Önyargı ile yaklaştığım bir kitaptı fakat ilk sayfalarını okuduktan sonra bütün önyargım uçup giderek bir merak saldı. Romanın en başından beri olayların içine sizi dahil eden bir üslup var. E tabi böyle olunca ister istemez köşkte ya da hastanede olsun kendinizi baş karakterin yerine koyuyorsunuz fakat ayağındaki ağrıyı hissedemiyorsunuz. Baş karakterin en genel özelliği ayağından hasta olması, uzak akraba olanlar ve doktorlar ile karakterler sınırlandırılmış, bu yüzden kafa karıştırmadan direk sizinle iletişim kuran bir kitap. Çok fazla gerilim unsurları olmasa da ''Nüzhet kiminle olacak?'' veya ''hasta çocuk iyileşecek mi?'' soruları yeterli. Peyami Safa'nın her ne kadar bilgiç ve kendini okutturacak bir yüzü olsa dahi bu kitap ile önyargım yıkılmış oldu. Yorum-2 80'li yıllarda TRT tek kanaldı. "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" dizisi ilgi çekmişti. Çocuktum, futbolla aram yoktu, şu anda da yok, ama çocuklukta futbolun erkek çocuklar için önemini bilmeyen yoktur, değil mi? Arkadaşlarım bana Safa ismini takmışlardı; çünkü dizideki çocuk


dizlerinden rahatsızdı, ve hayatı hastanelerde geçiyordu. Çocukluk ve gençlik yıllarımda kendi mahallemde adım hep Safa oldu, bana öyle seslendiler; futbolla ilgimin olmaması bir nevi sakatlıktı demek ki onlara göre; ama ben her zaman Safa ismimle gurur duymuşumdur. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa'nın çok güzel üslûbunun çok iyi bir örneği. Yorum-3 Dili itibariyle okurken zorlandığım bir kitap oldu. Sık sık arkadaki sözlüğe bakmak gerekiyor. Kitabı kapattıktan sonra üç kelime ile bu kitabı nasıl özetlerdim diye sordum kendime ve ilk aklıma gelenler; Çaresizlik - Aşk - Acı. Duygusal bir insansanız okurken zorlanabilirsiniz. İnsanın içi acıyor derler ya, hastalığına çare araması gereken karakterimizin aşkı için yaptıklarını gördükçe "ya boşver şimdi kızı, kendi derdinle ilgilen" diye isyan edesi geliyor insanın. Kitap ben de çok bi etki yarattı mı? Yarattı desem yalan olur ama iyi ki okudum dediğim kitaplardan oldu. Hele de Peyami Safa'nın kalemi hatırına... Yorum-4 Kitabı okuduktan sonra Peyami Safa adına derin bir üzüntü duydum. Çünkü psikolojik tahlil dediğimiz şey bundan daha iyi yapılabilir mi bilmiyorum. Çünkü hemen hemen her cümle için “bu cümle böyle de söylenebiliyor muymuş vay be!” dedirten bir kitap okudum. Çünkü şimdiye kadar en çok alıntı yaptığım kitap bu kitaptı sanırım hatta bir ara tüm kitabı siteye kopyalamaktan korktum. Peyami Safa adına derin bir üzüntü duydum çünkü siyasi görüşü nedeniyle geri planda bırakılmış, gereken değer verilmemiş bir usta yazar olduğunu gördüm. Keşke sanatçıyı kişiden bağımsız kılarak sadece sanat yönünden değerlendirsek. Ama yapamayız. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, genç yaşta yakalandığı ve tüm hayatını etkilediği hastalığı olan bir gencin çektiği acıları ve yalnızlığını, yaşadığı aşk acısı ile harmanlayarak psikolojik tahlil ve enfes betimlemelerle ele almış olduğu bir yapıttır, diyebilirim. Hastane sahnelerdeki betimlemeler ve genç hastanın psikolojisinin aktarımı o kadar olağanüstü ki hastanenin kokusunu duyarak çektiği acıyı ta içinizde hissediyorsunuz. Peyami Safa bu eseri eski kadim dostu Nazım Hikmet Ran'a ithaf etmiş. Ve kitabın arkasında da bulunan Nazım Hikmet'in kitap ile ilgili düşünceleri şöyledir; "Ben Peyami'nin bu son romanını üç defa okudum, otuz defa daha okuyabilirim ve okuyacağım. Bu kitabın karşısında ben, yıldızlı göklerin sonsuzluğuna bakanve k layetenahi (sonsuz) alemde yeni pırıltılar, o zamana kadar hiçbir gözün görmediği acayip, fakat hakiki alemler keşfeden müneccimin hayranlığını duymaktayım. Eğer ıstırabı, azabı ve nefleyi coşkun bir ciddiyetle duyan öz ve halis halk kitleleri okuma yazma bilselerdi, bu romanın on bin, yüz bin, hatta bir milyon satması işten bile değildir."


Görüşlerini ve siyasi olaylar ve durumlara tutumunu hiçbir bağlamda kendimle bağdaştıramayacağım bu yazarın icra ettiği sanata hayran kaldım ve biliyorum ki diğer kitaplarını da büyük bir ilgi ve hayranlıkla okuyacağım. Okuyunuz efenim, ön yargılarınızı bir kenara bırakarak okuyunuz. Emin olun hayran kalacaksınız. (Ama insan diyemeden de geçemiyor; keşke Necip Fazıl'a değil de eski kadim dostun Nazım Hikmet'e dönseymişsin yüzünü be usta.. her şey çok farklı olurmuş) Yorum-5 Kader...İnsanın eline geçen şanslar,bazen o şansları kazanmak için bile verilen çetin uğraşlar...Peyami Safa o müthiş betimlemesiyle adeta yaşatıyor bize hastane hayatını.Aşk ve acı arasında dokuduğu psikolojik mekiği...Okurken bacağınız muhakkak sızlayacaktır...Eğer yakın zamanda hastanede yatan bir hastanız varsa biraz hüzünlenebilirsiniz...Yeri gelir ağaçların sıhhatini kıskanırsınız...Son olarak şunu söylemeden edemeyeceğim(haydi git şimdi güzel kadınlarımızdan birine tuvaleti arasında görün ve ona de ki 'yüzüne bir parmak kalınlığında boya süredursun,günün birinde şu garip şekle istihale etmekten kurtulamayacaktır...) Yorum-6 Kitabı elime aldığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti.Bu kitabı nedense günün yorgunluğundan sonra sakin bir kafayla,gecenin o sessiz ortamında okumak istemiştim.Okumayı bıraktığım zaman kitabın bitmesine neredeyse yirmi sayfa kalmıştı.Yazarın okuduğum ikinci kitabıydı.İlk sayfalarda yazarın hastane ortamında yaptığı betimleme ve tahliller etkileyiciydi.Küçüklüğünden beri bacağından hasta olan bir çocuğun ızdırabını,acısını ve ümitleri peşinden koşmasını aynı zamanda kendisinden iki üç yaş büyük olan birisine aşkını anlatır bize yazar.Bacağının kısalmasını başından beri bilen ama bir türlü kabullenmeyen isimsiz kahramanımız bir yandan da sevdiği kızın bir başkasıyla evlenecek olması onu sarsar.İsimsiz kahramananın küçüklüğünden beri hasta olması onu çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir aslında.O kadar olumsuzluk karşısında yine de ümidini kaybetmeyen yazar bize de hayatta zorluklar karşısında yeise düşmeden sapasağlam durmamızı hatırlatmak ister gibiydi.Akıcı bir üslüpla,yazarın o muhteşem betimlemeleriyle bir solukta okunacak bir kitap... Yorum-7 Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu ikinci kez okuyuşum. İlk okumamda, kitapta okuyucuyu saran psikolojik anlatımın, aktarılmak istenen duygunun pek farkına varamamıştım. Bu seferki okumamda kitap hakkındaki düşüncelerim biraz olsun değişse de kitabın ortalarına doğru betimlemelerin beni bunalttığını hissettim. Hastane tasvirleriyle başlayan eser, küçük yaşlardan itibaren bacağındaki eklem hastalığıyla mücadele eden bir gencin hastalığı süecinde yaşadıklarına ve iç dünyasına dair anlatımlarla devam ediyor. Kitapta dikkat çeken ilk nokta, kitabın hiçbir yerinde kahramanın isminin geçmemesidir. Fikrimce, yazar, kitapta baş kahramanın ismini vermeyerek, onun içinde bulunduğu ruh halinin, yaşadıklarının, duygu ve düşüncelerinin isminden daha önemli ve ön planda olduğunu aktarmak istemiş. Kitapta yer alan betimlemeler sayesinde okur, hem olayların geçtiği ortamları zihninde rahatlıkla canlandırabiliyor hem de kahramanın içinde bulunduğu ruh halini anlayarak onun hissettiklerini


hissedebiliyor, adeta kitabın bir kahramanıymış gibi içinde yaşıyor. Bu yönü itibariyle kitabın okuru içine çeken bir anlatımının olduğunu söyleyebilir. Ayrıca karamsarlık, yalnızlık, içe kapanıklık, aşk, kıskançlık temaları etrafında şekillenen bir anlatım hakim. Okurken çok fazla bilmediğim kelime ile karşılaştım. Bu kelimelerin anlamlarını araştırmak için sık sık kitaba ara verdim ama neticede birçok kelimenin anlamını da öğrenmiş oldum. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu ikinci kez okumak Peyami Safa hakkında lise yıllarında edindiğim ön yargıların bir nebze olsun kırılmasına ve diğer eserlerini okuma isteğinin oluşmasına vesile oldu. Kitabı okumak isteyenlere tavsiyem mümkün olduğunca sakin kafayla ve acele etmeden okumanız; yarım bırakanlara tavsiyem ise okuma konusunda beğenilerinizin değiştiğini düşündüğünüz kadar kitabı okuduktan sonra tekrar başlamanızdır. Yorum-8 Romanda hasta bir çocuğun çektiği ızdırap, içindeki bitmek bilmeyen kuruntu, kendinden yaşça büyük birisine duyduğu aşk, onu isteyen kişiye duymuş olduğu kıskançlık ve tüm bunların birinci tekil kişi tarafından anlatılmış olması kitabı çok güzel hale getiriyor. Bence kitaptan çıkartmamız gereken çok güzel bir ders var: Yaşamımız boyunca hangi zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım içimizdeki sevinci ve yaşama isteğimizi asla kaybetmemeliyiz. Yorum-9 Hasta, genç bir çocuk ve onun kırılgan psikolojisi içerisinde masum bir aşk... Hikaye aslında klasik acıklı bir hasta fakir çocuk zengin kız hikayesi olsa da önemli olanın hikaye olmadığı bir eser. Psikolojik çözümlemeler müthiş. Çocuğun ruh halindeki değişmeler, umutları ve umutsuzlukları, hastalığın belirli evrelerindeki inkarı o kadar iyi anlatılmış ve aktarılmış ki okuyucuya, kitabı okurken sağ dizimde sürekli olarak bir sızı hissettim. Yorum-10 İzmir'e yerleşmem sırasında arkadaşımın kitaplığında karşılaştığım bu kitap sayesinde Peyami Safa ile tanışmış oldum. Kitabımız dizinde bir hastalık bulunan kahramanımızın acısını, Paşanın kendisinden yaşça büyük olan kızı Nüzhet'e olan aşkını ve hastanede tedavi sürecinde geçirdiği o zorlu günlerin hikayesini konu alıyor. Kitapta bilinmeyen kelimelerin olmasından dolayı arada bir kitaptan kopup sözlüğe bakma ihtiyacı duydum. Eğer Ötüken yayınlarından okuyorsanız şanslısınız. Arka tarafında bu kelimeler için sözlük oluşturulmuş. Peyami Safa'nın hayatını okuduğumuz da bu kitaptaki karakterimizin yazarın kendisi olduğunu anlayabiliriz. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Pdf

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitabından Alıntılar Alıntı-1 Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.


Alıntı-2 "Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum." Alıntı-3 Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hâlâ Nüzhet'e âşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum. Alıntı-4 Her yağmurda, her küçük fırtınada sancılanan ve biraz daha eğrilip büğrülen bu evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederdim. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmıştır, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir, ve hepsi hastadır, onları seviyorum. Çünkü onlarda kendimi buluyorum......... Alıntı-5 Bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar bile düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan... Alıntı-6 Ben sana diyorum ki, bana karşı doğru ol. Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, ben herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum. Alıntı-7 Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgâr dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: "Buradayım!" der. Alıntı-8 Ben de gülümsedim ve çılgın bir sevinçle hadisenin üstüne abanıyor, gayri hakiki bir nokta arıyordum fakat bir kere, inanmanın şehveti başladıktan sonra, hakikat olduğuna iman edilen şeyi bütün arzularıyla kucaklayan insanlar gibi sevinçten çıldırıyordum. Alıntı-9 Denizde, dalgalar arasında boğulacağını anladıktan sonra hiçbir hareket yapmayarak kendilerini suya salıverenler ve felaketi bir an evvel isteyenler gibi kendimi bırakmıştım. Bir şey ümit etmemenin rahatlığından başka barınacak ruhi bir köşem kalmamıştı. Artık hiçbir şey tahmin edemiyor, hiçbir şey beklemiyordum. Alıntı-10


Hep gittiler. Yapayalnız. Çıt yok. Odaya şimdiye kadar hiç tanımadığım yabancı bir akşam giriyor. Gittikçe artan karanlık, iki parça eşyayı da benden uzaklaştırıyor ve beni daha yalnız bırakıyor. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Pdf indir


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.