Konstantiniyye Oteli pdf Konstantiniyye Oteli Kitabı Arka Kapak Bilgisi Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul'un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor. 2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli'nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul'un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet'teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon "yıldızlar"ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları… İstanbul'un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbette, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri… Velhasıl Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir… Konstantiniyye Oteli kitabını aşağıdaki adresten pdf olarak indirebilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/konstantiniyye-oteli-pdf-indir.html
Konstantiniyye Oteli Kitabı Okuyucu İncelemesi Yarattığı karakterler ile okurlarını en iyi etkileyen yazar olan Zülfü Livaneli Konstantiniyye Oteli romanı ile adeta İstanbul’un birbirinden farklı insanlarından birer örneği otel lobisinde toplamış ve onları mükemmel bir şekilde okurlarına anlatmış. Bu kitap sayesinde İstanbul insanını iyi bir şekilde anlıyorsunuz ve İstanbul’da ne tür insanların yaşadığını da görüyorsunuz. Zaten Zülfü Livaneli romanında bu kitabı neden yazdığını da güzel bir şekilde açıklamış: "Aslında yıllardır bu şehri anlatan bir roman konusu dönüp duruyor zihnimde ama öyle bir biçim bulmalıyım ki şehrin hem bugününü kaplamalı, hem de geriye giderek Osmanlı’yı, Roma’yı, Bizans’ı içine almalı. Tarihsel değil ama tarihi de içeren bir roman. Şuraya baksana; bir masal uygarlığı değil mi burası? Zaten binlerce yıl, hep masalla ayakta durmuş." Evet, Zülfü Livaneli hem günümüz insanlarını hem de İstanbul tarihinin insanlarını masal tadında bir roman olan Konstantiniyye Oteli ile bizlere kusursuz bir kitap sunuyor. Kitapta kimler yok ki? Ama kitabın ana karakteri Zehra. Konstantiniyye Otelini inşa eden zengin patronun sağ kolu diyebileceğimiz asistanı. Açılış gecesini organize etmek de ona kalıyor tabi. Gecede masalar 1 numara ile başlıyor ve tahmin edeceğiniz gibi en itibarlı kişiler 1. masada yer alıyor. Daha sonra sayı artarak devam ediyor. Sayı arttıkça konukların yüzündeki itibar kaybı, ego, kıskançlık daha bir ortaya çıkıyor. Aynı şekilde sayı küçüldükçe de tepeden bakışlar artıyor. Zülfü Livaneli işte bu masaları tek tek dolaşarak buradaki karakterlerin hikayeleri anlatıyor. Otelin ortağı olan Rus/Kazak zenginin nasıl bu kadar zengin olduğu ve babasını hiçe saydığı, Otelin
patronunun çocukları ile olan dramı, eşinin yaşadıkları, bir gazetecinin gerçek yüzü, bir müteahhittin neler yaptığı, belediye başkanlarının kirli işleri, profesörlerin bilgileri, bir yazar adayının katil olmaya kadar giden intikam ateşi, hakimlerin acı davaları ki bir tanesi gerçekten çok etkileyici ve daha bir çok hayat hikayesi. Tabi davette görevli olan garsonları da unutmamış yazar. Tabi bunları yaparken günümüz konularına da mükemmel göndermeler yapıyor. Gezi olayları, baştakilerin pis geçmişleri, Güneydoğu’da yaşananlar, İstanbul’daki rant kavgaları derken bunları bir de geçmiş zaman, Bizans ve Roma ile de karşılaştırıyor ve aslında İstanbul’da ve bu topraklarda yaşananların yıllardır nasıl tekrarlandığını tokat gibi okurun yüzüne vuruyor. Romanın en güzel taraflarından bir tanesi ise yazarın İstanbul tarihindeki hayvanlara söz tanıdığı kısım. Zaten İstanbul’da insanın insana yaptıklarını gördükten sonra bunları yapan hayvanlara neler yapmaz diye olacakları tahmin edebiliyorsunuz fakat bunları hayvanların kendi sesinden dinlemek ve gerçekten bunların olmuş olduğunu öğrenmek içinizi daha da acıtıyor ve bu toprakların neler gördüğüne şaşıyorsunuz. Köpeklerin terk edilmiş bir adaya gönderilip binlercesinin güneş altında bekletilerek öldürülmesi ve donanmanın birçok savaş kazanmasını sağlayan maymunların tecavüze uğraması bunlardan sadece iki tanesi ve çok daha acı olanları kitapta bulabilirsiniz. Zülfü Livaneli aslında Masal Uygarlığı olarak adlandırıyor ve İstanbul tarihini bu şekilde anlatıyor fakat anlattıklarından daha çok bir kabus ortaya çıkıyor. İyi insanlar hiç mi yok derseniz var ve yazarda bunu yine mükemmel bir şekilde anlatmış romanında: "Zehra’nın şaşkınlığı iyice artmıştı. Ama bilmediği şey kimsenin anasından böyle doğmadığı; çekilen acıların bazı insanları çileden çıkararak her şeye düşman ederken, ender olarak bazılarını da bilgiliğe kavuşturduğuydu. Ne yazık ki insanlar bu bilgelik ve iyi niyet düzeyiyle doğmuyordu ve yine ne yazık ki çok az insan ulaşabiliyordu bu aşamaya." Son olarak kitabın diğer güzel yanından bahsetmek istiyorum. Kitabımızda yazar olmak isteyen ve bunun için sürekli Batılı yazarları örnek alan bir genç var. Yazdığı kitap yayınevi tarafından kabul edilmiyor ve yanlışlıkla yayınevinin değerlendirmesi için gönderdiği edebiyat öğretmeni ret epostasını bu genç yazara gönderiyor. Tabi e-postada edebiyat öğretmeni genci bir anlamda yerin dibine sokuyor. Bunun üzerine genç basit bir edebiyat öğretmeninin gerçekten anlamda edebiyattan anlamadığını düşünüyor ve intikam planları yapmaya başlıyor. Bunun içinde edebiyat öğretmeni takip etmeye başlıyor. Zamanla edebiyat öğretmeninin her boş anında cebinden bir kitap çıkartıp okuduğunu fark ediyor. Merakına iyice yenik düşüyor ve bu kitapların neler olduğuna bakıyor ve o da bu kitapları tek tek okumaya başlıyor. Okudukça da yıllardır batı edebiyatını örnek almak yerine neden Türk edebiyatındaki bu isimler ile bu kadar geç tanıştığını sorgulamaya başlıyor. Bu da edebiyat öğretmenine olan bakışını değiştirmeye başlıyor. Bu hikayeyi kitap da okuyarak devamını öğrenebilirsiniz fakat buradaki güzellik farklı. Zülfü Livaneli bu hikayeyi anlatırken bir anlamda okurlarına mükemmel kitapların da listesini sunuyor. Memleket Hikayeleri – Refik Halid Karay, Fahim Bey ve Biz – Abdülhak Şinasi Hisar, Çingeneler – Osman Cemal Kaygılı, Medarı Maişet Motoru – Sait Faik, Deli – Refik Halid, Kurtlar – Peride Celal, Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan, Çakırcalı Efe – Yaşar Kemal, Odalarda – Erdal Öz, Lüzumsuz Adam – Sait Faik bu kitaplardan sadece bazıları.
Son söz olarak Konstantiniyye Oteli kitabında hem inanılmaz hayat hikayeleri okuyorsunuz ve kitabın tadına varıyorsunuz hem de elinizde bir bilgi kaynağı buluyorsunuz ve çok şey öğreniyorsunuz. Öğrenirken de daha fazlasını istiyorsunuz... Konstantiniyye Oteli Oku
Konstantiniyye Oteli Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 Livaneli gibi yaşlı bir yazarımızın güncele adapte olması her zaman etkilemiştir beni. Fakat kitap hakkında düşüncelerim biraz daha farklı olacak. Öncelikle kitabı okurken; "Oh be, Nihayet birisi bunları da yazmış" diyorsunuz. Gerçekten de bir yıl içinde içinizden ne geçirdiyseniz livanlei bunu es geçmemiş ve kitaba koymuş. Sanırım kitap da daha çok bunun üzerine yazılmış. Edebi olarak bakıldığında Livaneli romancılığı genelde sıradan okuyucuya hitap edecek sekildedir. Çok fazla derinlik sezemezsiniz ve genellikle konu odaklıdır. İlginç bir yapaylık kitaptan damla damla sızıyor maalesef. Livanelinin çok şey borçlu olduğu Yaşar Kemal anması gayet güzel ama karakter üzerine yapışmayan bir durumu var. Ayrıca Kendi kitabına vurgu yapması, Mutluluk kitabından uzun bir alıntı yapması benim hoşuma gitmedi. Kurgudaki yapaylık, karakterlerdeki sığlık hoşuma gitmedi. Ha diyeceksiniz ki bu karakterler ülkede yok mu haklısınız. Çok var hatta birebir gerçek yaşamdaki örnekleriyle aynı sığlıkta. Romanı bir iç döküş olarak algılayıp Yılmaz Özdül' den Erdoğan' a geniş bir yelpazeye tabiri caizse "Çakması" ise tadından yenmez. Fakat bütün bunlar edebi özelliği büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Romandaki Uludereli Kürt garson klişe bir Kürt motifidir. Kürtler artık yetmişlerdeki o garip, cahil Kürtler değil. Bir çoğu okuyor, sosyal medyayı takip ediyor ve büyük bir gelişim içindeler. Daha bilinçli, daha direngen insanlar. Mazlum değil mücadeleciler. Diyeceğim o ki usta bu romanında herkesin yüreğini soğutmuş ama bunun için de edebiyatı büyük ölçüde es geçmiştir. Olsun canı sağolsun. Fakat Arafatta Bir Çocuk, Mutluluk, Serenad ve Kardeşimin Hikayesi gibi büyük eserlerden sonra Konstantiyye oteli tuzlu fıstık kıvamında olmuş. Kişisel Not: DK yayınlarının kağıt kullanımındaki üç kağıdını da esefle karşılıyorum. Kitabı standart 3. hamur kalite bulabilmek için üç şehirde sekiz kitapçıdaki bütün nüshaları incelemek zorunda kaldım. DK gazete kağıdından daha düşük bir kalite kağıt kullanmış, ticaret Sanatın üzerine çıkmıştır. DK dan kitap alırken dikkatli olun çünkü bu uygulamayı Haruki Murakami, Hakan Günday, Zülfü Livaneli gibi çok satan eserlerinde kullanmış. Umarım bu ustalar üç beş kuruşluk kar için kağıdı incelterek korsan baskıya yakın baskı yapmayan yeni yayınevleri bulurlar. Biz de keyifle okuruz. Yorum-2
Livaneli için kendime tanıdığım son şanstı bu.Bir kez daha görüyorum ki 'Livaneli hümanizmi' diye ayrı bir tür var.Livaneli herkesi seviyor yahudisi hristiyanı yerlisi yabancısı herkese kucak açıyor insan olsun yeter diyor güya, ama nedense ya müslümanları insan olarak görmüyor ya da hiçbir duygusunda samimi değil.Üstelik evet bir yazarin ülkesindeki sorunlari eksiklikleri dile getirmesini gayet tabii karsiliyorum ama asagilik psikolojisine varacak kadar yergiyi de reddediyorum.‘Çünkü Türklerin çoğu gibi onların da iç dünyası yok' demek nasıl bir saygısızlıktır.Bir insan ülkesini,tarihini,kültürünü bu kadar yerden yere vurur mu?Yok efendim dünyanin hiçbir yerinde sehirlere gazi,sanli,kahraman gibi ünvanlar verilmemis.Niye onlar verselerdi mübah mi olacakti?Sanki dünyada bütün ülkelerin tarihi özgürlüklerle haklarla baslamis bütün ülkeler modern gelismis bir sekilde peyda olmusta biz de kölelik varmis gibi bir asagilama kendi insanini beğenmeme söz konusu.Kitabin bir yerinde şöyle ifadeler yer aliyor:' Bu kadar zalim olma yahu' diyenlere ise,her zaman’ halka' inanarak en büyük hatayi yaptigini bu kadar hayal kirikliğindan sonra intikam alma isteğine kapilmasinin normal olduğunu söyleyip...'diye devam ediyor.Bence kitaptaki bu cümleyle Livaneli kendisini ifade etmis.Yalnız keskin sirke küpüne zarar verir...Diğer kitaplarında da bu tarz düşünceler mevcuttu ama hiç bu kadar açık bariz göze sokarcasına ve saygısızca olmamıştı.Livaneli yillardir kendisinde sergilemeye calistigi o insancil bariscil havayi öfkeyle yerle bir etmis.Edebiyatla siyasetin birlikte ele alinmasina diyecek bir lafim yok sonucta hayata ve insana dair her sey edebiyata konu olabilir ama siyaseti amac ,edebiyati araç yapmak hiç hoş değil!Bu kadar kültür ve sanat yoksunu bir toplum olduğumuzdan şikayet eden değersiz şeylerin ülkemizde hep daha zirvede olduğunu söyleyen Livaneli kendi eserlerinin de hep ' çok satanlar' listesinde olduğunu görüyordur o zaman. Bunun açıklamasını yapmıyorum artık. Son olarak sevgili yazar sabah namazi bes rekat değil abdest alırken de ayaklar dizlere kadar yıkanmıyor.Baştan sona eleştirip dini bilgilerinizi ustaca sergilediğiniz halde bunları bilmemenize imkân yok! Sanırım bu ayrıntıları önemsiz! buldunuz. Okuduğum için pişman değilim en azından artık kitaplarını neden okumayacağimi biliyorum. Yorum-3 Kitabı bir haftada bitirdim, tıpkı yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi akıcı bir dil ve kıvrak bir zeka ile örülmüş olay dizisi ile karşılaştım. Benim için açıkçası kafamı allak bulak eden bir okuma serüveni oldu. Zira yazarın, gerçek hayattaki duruşunu da bildiğim için, memleket meselelerinden oldukça dertli olduğunu düşünmeme neden oldu. Gerçi memlekette olanlara kayıtsız kalmak ne mümkün? Yazarın geçmişten günümüze bu coğrafyada olan hak ve haksızlık mücadelesini ele almış. Siyasetin, zengin-fakir ayrımının, ekonominin nasıl şekillendiği, memleketin yönetimi ile iş dünyasının ve halk üzerine yapılan baskıların nasıl birbirini beslediğini anlatmış. Okurken başım döndü diyebilirim, hem yakın tarihte yaşananları okumak, hem de geçmişte yaşananları okumak beni umutsuzluğa itmedi desem yalan olur. Acısı hala içimizde olan memleket olaylarını bir romanın içinde okumak, hepsi için ayrı ayrı bir kez daha düşünmeme ve yeniden aynı acıların içimde depreşmesine neden oldu. Yazar, bir otel ve otelin davetlileri konseptinden yola çıkarak, ülkeye bir ayna tutarak her kesimden seçtiği karakterlerin dünyasını okuyucusuna sunarak, bir Türkiye panoraması ile okuyucusunu karşı karşıya bırakmış. Üstelik bunu yazar ve siyasi kimliğini gizlemeden yapmış. Bu nedenle bu kitabı bazı kesimlerin keyifle okuyamayacağını düşünüyorum.
Yazarın daha önce hiç bir kitabını okumadıysanız -tavsiyem Serenad kitabıdır.- bu yaz ne okusam diye düşünüyorsanız mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.. Yorum-4 Bu yazarın okuduğum ikinci romanıydı. Dil, üslub açısından çok güzel bir roman. Birçok karakterden oluşan bir olay örgüsü var. Bu karakterler olay örgüsü içerisinde çok güzel tanıtılmış. Dikkatimi çeken bir nokta ise yazarın kendi düşüncelerini, tarafını kitapta yer vermesiydi. Her insan bir olay karşısında bir tarafı veya tamamen savunmasa da en azında haklı bulduğu bir tarafı vardır. Yazar olaya kitabını oluştururken yer verilebilir ancak bunu tarafsız bir dille yapması gerektiğini düşünüyorum. Ben kitapta yazarın tarafının ne olduğunu ve o tarafını savunduğunu açıkça gördüm. Yazardır düşüncelerini belli etmesi, dile getirmesi gerekir fakat bence bunu alenen bir tarafı tutarak yapmaması gerekirdi diye düşünüyorum. Be durum bende yazarın başka kitaplarını okumama konusunda bir önyargı oluşturdu. Dikkatimi çeken diğer bir nokta ise, “ Bu romanda anlatılan kişiler kurgu ürünüdür. Gerçek kişilerle benzerlikleri ancak rastlantı olabilir.” İbaresine yer verilmişken kitapta birkaç karakterde kimden bahsedildiği gayet açıktı. Sadece kişilerin ismi verilmemişti. Ya kitabın başında böyle bir ibare olmamalı ya da açıkça o kişilerden bahsedilmemeliydi. Yazarın en başa öyle bir ifade yazması o kişiler hakkındaki düşüncelerini rahatça söyleyebilmesini sağlamış. Yorum-5 Bütün olarak değerlendirdiğimde edebi olarak çok kalıcı unutulmaz bir tat bırakmadı. Ana karakterler Zehra ve Emre. Romanın işleyişi bu iki ana karakter üzerinden. Ancak kalabalık bir davette renkli, çeşitli konuklar, bu konukların öyküleri, İstanbul'un tarihsel zenginliğine dayanan öykü bolluğu. Toplumsal olarak göç sorunu, bunun sonuçlarının büyük kente yansıması işleniyor, ancak roman gerçek zaman dilimini yani 2014 yılını okura sürekli anımsatıyor, güncelden kopmama yazarın özellikle tercihi olmasına karşın toplumsal olarak göç sorununun 1970-1990 arası etkileri üzerinde duruluyor. İkinci ve üçüncü kuşağın yaşadığı varoluşsal sorgulamalar eksik kalıyor. Bu kalınlıkta bir roman için azımsanamayacak hatalar dikkatli okuyucuyu rahatsız ediyor.Yedi yıldızlı bir otelin açılışında bulunan tüm garsonların,güvenlik görevlilerinin ve kat görevlilerinin tamamının Anadolu'dan yeni gelmiş,saf ve köylü çocukları olması gerçeklik duygusundan uzaklaştırıyor okuyucuyu.Tüm kitaplarını okuyan biri olarak kitabı ortalarda bir yerlere koyuyorum.Zaman kaybı mı?Bence değil.Bu yaz doğru dürüst kitap yok.Alın okuyun ama asla bir kedi bir adam bir ölüm değil. Yorum-6 İlk okumaya başladığım anda Orhan Pamuk 'un Kafamda Bir Tuhaflık romanı canlandı. Ama ilerledikçe, kendime sormaya başladım. Batı neresi, doğu neresi? Biz nereye aitiz? Sarayda yaşayanlar ile kulübede yaşayanlar arasındaki uçurumun sıfırlandığı yer neresi? Kadın cinayetlerinden, sünnilikten aleviliğe, yobaz dinciliğe, gençliğin uydurduğu edebi olmayan edebiyat özentisine, tarihin arka odalarından gelen mesajlara, aşka , dostluğa ne ararsanız var bu otelin salonunda. Kıvrak bir anlatımla siyasetin siyasetçinin gerçek yüzünü , hakiki okur olarak okuyun anlayın ve anlatın diye haykıran sayfalar. Teşekkürler Livaneli yüreğine sağlık... Yorum-7
Zülfü Livaneli ne kadar kaliteli bir yazar ve entellektüel olduğunu bir kez daha bu romanıyla kanıtladı. Değişik bir tarz denenmiş ve bence başarılı olmuş. Kitapta bir çok karakter var hepsi de sanki etrafımızdan tanıdığımız kişiler, bu karakterlerle tarihten ve günümüzden bir çok olay anlatılıyor, Tabi ki siyasi dokundurmalar ve nükteler serpiştirilmiş, şimdiki iktidara dokunduysa tamemen tesadüftür. Aslında Kostantiniye Oteli bir romandan çok fazlası olmuş, Ustanın yazılarını okurken hiç acele etmiyorum, yavaşça, sindirerek ve bazı satırları tekrar, tekrar okuyarak yapılan çok keyifli bir okumaydı. Yorum-8 Zülfü livaneli gerçek bir usta başka söz bulamıyorum. Kitap biraz kalın biter mi derken tekrar başlayasım bile geldi. Gerçekten çok akıcı olmuş eser. Birbiri ile uyumlu hikayeler arasında geçmişle şimdiki zaman arasında gidip gelebiliyorsunuz. Yorum-9 Livanelinin okudugum ikinci kitabiydi bu.Ilkinde oldugu gibi okuma aralari verip, google da neymis ne degilmis bu ogrendiklerim seklinde ders calisiyormus gibi suruklendim yine :) Fatih Sultan Mehmed'in turbesinin bulundugu Fatih camii nin yerinde fetihten once,Havariyun Kilisesi oldugunu ve Istanbul un kurucusu konstantinin mezarininda burda oldugunu ogrenmenin saskinligiyla Murat Bardakci kitaplarina sardim.Serenad okumasi sonrasinda da Struma olayini daha detayli farkli kitaplardan okumama sebep olmustu.Ezcumle,livaneli kitaplari sonrasinda uzun okuma listeleri olusuyor olmasi,meraklara mucip olan bi dolu sey ogrenme istegine girismemiz bile yazara tesekkur icin yeterli bir sebep. Yorum-10 NEKROPOLİS' te ölüler ile konuşan Zehra.. Kontantinapolis' in gelmiş geçmiş tekrarlanan yaşanmış ve yaşanmaya devam eden hayatları arasında giden gelen kesişen yaşanmışlıklar... İnsana dair ne varsa İstanbul' da zaten var. İstanbul'da ki hayatlardan kesitleri ustalıkla birleştiren Livaneli, kendi hayat hikayemizi bize inceden inceye sorgulattırıyor.... Konstantiniyye Oteli Pdf
Konstantiniyye Oteli Kitabından Alıntılar Alıntı-1 ...Ankara Üniversitesi'nde ders vermiş olan Ernst Reuter ne demişti bilmiyor musunuz? "Türkiye'de önemli insanlar değersizdir, değerliler ise önemsiz" Alıntı-2 G: Ya annen? KY: Onu da hiç sorma ağbey, yaşayan ölü oldu garibim. Her gün kabristana gidip ağıt yakıyor, kar yağdığında "Kuzum üşümesin, o çok üşür" diyerek mezarın üstündeki karları kürüyor. G:Ne diyor ağıtlarında?
KY: Ne bileyim, çok şey söylüyor. Misal, diyor ki, "Benim oğlum can verirken/Çiçekler çığrışıp açtı." Alıntı-3 ''Evet ölüler diyarında tek bir dil vardır; insanlar hangi dilde konuşursa konuşsun, öldüğü anda hepsini unutur ve ölmüş olan herkesin bildiği dili konuşmaya başlar.'' Alıntı-4 Zehra'dan başka konuşabileceği kimse yoktu ki; her gün okuyordu, her gün öğreniyordu, bazen öğrendiği bilgilerin ilginçliğinden başı dönüyordu ve bunları içinde tutamayarak paylaşmak istiyordu ama her denemesinde çevresindeki insanlar onu çayırda geviş getiren büyük baş hayvanların kayıtsız gözleriyle izliyorlardı. Alıntı-5 Hepsi futbol düşkünü, hepsi iddialı, hepsi konuşkan, hepsi zengin ve hepsi kilolu ve hiçbiri kitap okumaz. Kimi bunu övünerek söyler; kimi de daha terbiyeli sayılabilecek bir tavırla, kitap okuduğunu belirtir ama hemen ekler: "Öyle roman moman değil, ciddi kitaplar okurum ben." Alıntı-6 "Kendi yağıyla kavrulup giden bu ülkede yüzlerce yıldır büyük matematikçi, büyük filozof, yeryüzü ölçeğinde büyük bilim adamı yetişmemişti." Alıntı-7 "Ölüm eşitliktir. Mezar, imparatorlarla mahkumu, zenginle yoksulu, güzelle çirkini, bilgeyle deliyi eşit kılar." Alıntı-8 "...Türkiye, yıllar önce bir yazarın söylemiş olduğu gibi bir ‘’orta zekâlılar cenneti’’ydi. İleri zekâ da, geri zekâ kadar tehlikeliydi bu ülkede. Ama zekâ için geçerliydi bu durum; kurnazlık için değil elbette. Kurnazların yolu sonuna kadar açıktı." Alıntı-9 Şimdi sayacağım yazarların ortak noktası nedir? Marcel Proust, James Joyce, Mark Twain, Bernard Shaw, Virginia Woolf, Edgar Allan Poe, Benjamin Franklin, Upton Sinclair, Walt Whitman, Alexandre Dumas… Uzatmadan söyleyeyim, bu büyük yazarların ortak yanı, eserleri yayınevleri tarafından basılmaya değer bulunmadıkları için reddedilmiş ve kendi kitaplarını kendileri bastırmak zorunda kalmış olmalarıdır. Geçmiş Zaman Peşinde ve Ulysses bile bu kaderden kurtulamamıştır. Jack London’ın altı yüz – evet 600 – kere reddedildiği bir yayıncılık dünyasından söz ediyoruz burada. Hiç merak eder misiniz? Eğer reddedilen yazarların cesaretleri kırılsa ve kitaplarını kendileri bastırma yoluna gitmeseler ki böyleleri de vardır mutlaka ne kadar çok başyapıttan mahrum kalacaktık düşünsenize. Kim bilir kaç Savaş ve Barış, kaç Don Kişot editör ve eleştirmen kurbanı olarak çöplükleri boylamışlardır? İnsanlığın mirası olan büyün romanlar, editör ve eleştirmen teröründen rastlantıyla kurtulan şanslı yapıtlardır ancak.
Alıntı-10 "Evliya Çelebi'nin mizahıdır bu" dedi."Gezdiği yerleri, gördüğü insanları edebiyat tadıyla anlatır;hani şu büyülü gerçekçilik dediğiniz ve hayran olduğunuz türün en büyük ustasıdır. Daha on yedinci yüzyılda göğsüne iğde dalı saplanarak öldürülebilen vampirleri,başlarına kül sürerek kendilerini tavuğa dönüştürebilen kadınları, üflemesiyle nehirleri dondurabilen adamları anlatır. Müthiştir, müthiş." Konstantiniyye Oteli Pdf indir