Sineklerin Tanrısı Pdf William Golding Sineklerin Tanrısı Kitabı Arka Kapak Bilgisi "Sineklerin Tanrısı", günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir. Konusu, R. M. Ballantyne'ın Mercan Adası gibi eşsiz bir mercan adasının cenneti andıran ortamında başlayan bu roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini gözönüne sermek amacıyla Mercan Adası'ndaki duygusal iyimserlikten apayrı bir yönde gelişir. Uygar insanın yüreğinde gizlenen karanlığı deşerken "Sineklerin Tanrısı"; daha çok Conrad'ın kısa romanı "Karanlığın Yüreği"ni andırır. Golding'in romanındaki çocuklar da başlangıçta tıpkı Kurtz gibi, uygar toplumun baskılarından uzak bir örnek düzen kurmak isterlerken, gitgide hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünürler. Bu yönüyle Sineklerin Tanrısı'nın Mercan Adası ile öbür ıssız ada serüvenlerinden ayrıldığı en önemli nokta, ıssız ada yaşamının çetin güçlüklerini ya da mutluluğunu anlatmaktan daha çok, bir insanlık durumunu, kişiler arasındaki çatışma aracılığıyla ortaya koymaya çalışmasıdır. William Golding Sineklerin Tanrısı Kitabını pdf olarak aşağıdaki adresten indirebilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/sineklerin-tanrisi-pdf-indir-2.html
William Golding Sineklerin Tanrısı Kitabı İncelemesi Britanyalı bir grup çocuğu nükleer savaşının etkisinden kurtarmak için taşıyan uçak, ıssız bir adaya düşer. Ralph, iyi huylu ve zeki bir çocuktur. Büyüklerin baskısından uzakta kendi hallerinde bu adada yaşayacaklarını düşündükçe mutlu olur. Başlarında onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyecek kimse yoktur. Domuzcuk lakaplı şişman ve gözlüklü çocuk ise tam tersine korkmaktadır. Domuzcuk adada mantıklı olarak düşünebilen tek çocuktur. Adadan nasıl kurtulacaklarını düşünmekte ve adada kaç kişi olduğunu saptamak ve hemen bir iş bölümü yapmaları gerektiğine inanır. Bunun için Ralph’in denizden çıkardığı deniz kabuğunu öttürmesini ve uçaktan kurtulan herkesin toplanmasını sağlamasını ister. Ralph ilk başka pek önemsemese de Domuzcuk’un dediğini yapar ve uçaktan kurtulan çocuklar adanın kıyısına gelirler. Çocuklarla hemen bir toplantı yapılır ve toplantıda deniz kabuğunu kim tutuyorsa onun konuşmasına izin verilir. Böylece toplantıların demokrat bir düzen içinde sürdürülmesi sağlanır. Deniz kabuğunu öttürerek tüm çocukları bir araya toplayan Ralph, bu özelliği sayesinde adanın şefi seçilir. Bu karar Jack’ın pek hoşuna gitmez. Jack kilise korosunun başkanıdır ve kendi grubuna liderlik etmektedir. Jack ve grubu hayatta kalmak için avcılığa önem verilmesini savunurken, Ralph ve Domuzcuk ise kurtulabilmek için devamlı yanan bir ateşin olması ve duman sayesinde gemilerin onları kurtarabileceğini savunurlar. Bu anlaşmazlık nedeniyle adada liderlik bölünür. Jack ve ekibi avcılıkla ilgili konulardan sorumlu, Ralph ise düzeni sağlamaktan yükümlü olur. Adanın en yüksek yerine ateş yakılmasına karar veren çocuklar bu görevi Jack ve ekibine verirler. Avcılık yaparken ateşi de kontrol edebileceklerini düşünürler. Jack çok istemese de bu görevi kabul eder. Yatacak yer için barınak yapılması, meyvelerin toplanması gibi konular ise Ralph ve diğerlerinin görevidir. Ancak kimse Ralph, Domuzcuk ve Simon’a yardım etmez.
Ralph her şeyi tek başına yapmak zorunda kalır. Adadaki diğer çocuklar sürekli olarak denize girip eğlenmekte hiçbir işe yardım etmemektedirler. Kurtulmak gerektiğini düşünmemekte, büyüklerin ve kuralların olmadığı bu adada yaşama düşüncesi onları mutlu etmektedir. Jack ve ekibinin avcılıkla ilgilendiği bir gün sahilden bir gemi geçer. Ancak ateş söndüğü için adadakileri fark edemez. Bunun üzerine Ralph ve Domuzcuk hemen dağın tepesine çıkarlar ve Jack ile yüzleşirler. Ralph ateşin adada en önemli şey olduğunu savunurken, Jack ona aldırmaz ve avladığı domuzdan yemesini söyler. Ancak aralarındaki gerilim başlamıştır bile. Tam bu sıralarda, küçük çocuklar yılan gibi bir canavardan bahsederler. Her ne kadar Jack ve Ralph onlara inanmasa bile, onlarda gizli gizli korkar canavardan. Bir gece dağın tepesine ölü bir paraşütçü düşer ve rüzgarın etkisiyle paraşüt şişip hareket eder. Çocuklar bunun korktukları canavar olduğuna emin olurlar. Jack ve Ralph ne kadar korksalar da dağa gidip canavara bakmanın en doğru yol olduğuna inanırlar. İkisi de korktuğunu birbirine itiraf edemez, kendilerini en güçlü olarak göstermek isterler. Dağın doruğuna ulaşan Jack ve Ralph artık canavarı inkar edemezler ve korkudan sahile hızla koşarlar. Bir daha hiçbir çocuk dağa gitmez ve ateş yakılamaz. Ateşin sahilde devam etmesi gerektiğini düşünen Ralph ve Domuzcuk bu düşünceyi uygulamaya koymakta başarılı olamazlar. Canavarın kabul edilmesiyle birlikte Jack ve Ralph arasındaki gerilim artar. Jack, Ralph’in adayı koruyamayacağını iddia eder ve onu korkaklıkla suçlar. Kendisinin avcılık yetenekleri sayesinde herkesi koruyabileceğini söyler ve kendi topluluğunu yaratmak ister. Başlangıçta oy alamasa bile adadan ayrılır ve ormana gider. Büyük çocukların tümü ve küçüklerden bir kaçı Jack’ın yüzü boyalı vahşi kabilesine katılır ve böylece demokratik düzen yerle bir olur. Domuzcuk ve Simon, Ralph’i terk etmezler ve onun şeflik görevine devam etmelerini isterler. Ralph, Domuzcuk’un zekasının farkına varır ve şefliği onun yardımı sayesinde yapabileceğini anlar. Adada canavar olmadığına sadece Domuzcuk ve Simon inanmaktadır. Simon bunu kanıtlamak için dağın tepesine çıkar ve canavar sandıklarının ölü bir paraşütçü olduğunu anlar. Bu haberi vermek için hemen ormana koşar. O sırada Jack ve ekibi gene bir domuz avlamışlar ve şölen tadında ayin yapmaktadırlar. Simon bir anda kendini bu kabilenin oluşturduğu halka içinde bulur. Jack ve ekibi Simon’ı canavar sanar ve kan dökme isteğine yenik düşüp onu vahşice öldürürler. Artık adada iyi ve kötü diye bir şey kalmaz. Jack ve adamlarının Domuzcuk’un gözlüğünü çalması ise bardağı taşıran son damla olur. Hakkını aramaya giden Ralph ve Domuzcuk dikkate alınmaz ve Domuzcuk adanın en kötü kişisi olan Roger tarafından öldürülür. Artık Ralph için kaçış avı başlatılır ve tüm ada ateşe verilir. Ralph, yakalanırsa Jack ve diğerleri tarafından öldürüleceğinden emindir. Ralph için her şeyin bittiği, ölümle burun buruna geldiği sırada dumanı gören bir askeri gemi adaya çıkar ve çocukları adadan, Ralph’i de ölümden kurtarır. Sineklerin Tanrısı, saf ve temiz olan çocukların bile ne kadar vahşileşebileceğini, hırslarının esiri olabileceğini göstermektedir. Her insanın içinde hem iyilik hem de kötülük vardır. Zamanla insanlar içinde yatkın olana eğilim gösterirler. Sorgulamayı ve düşündürmeyi sağlayan Sineklerin Tanrısı basit bir konuya sahipmiş gibi görünüp içinde çok şey barındıran değerli bir eser.
Sineklerin Tanrısı Pdf
William Golding Sineklerin Tanrısı Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 Klasikleri seven bir okuyucuysanız ve okuyacağım klasik öyle çok eski tarihlere de ait olmasın diyorsanız tam size göre bir kitaptan bahsedeceğim. Sineklerin Tanrısı 1954 yılında yayımlanmış ancak üzerinden çok uzun bir zaman geçmemesine rağmen dünya edebiyat klasikleri içinde yerini çoktan almış bir kitap. İş Bankası Yayınlarının modern klasikler dizisinin ilk kitabı olan bu kitabın yazarı İngiliz William Golding. Romanın başarılı çevirmeni Mina Urgan’ın eser hakkındaki detaylı bir incelemesi de kitabın sonuna eklenmiş. Sineklerin Tanrısı dünya edebiyatında çok işlenen bir temayı ele almış: Issız ada. Evet, ıssız ada deyince ister istemez okurda bir merak, bir ilgi hâsıl oluyor. Bir de bu ıssız adanın ahalisinin tümüyle çocuklardan oluştuğunu hayal edin. Hem de 6-12 yaş arası küçük çocuklardan. Enteresan bir şeyler okuyacağınız daha en başından belli oluyor. Gelecekte yaşanan bir atom savaşı sonrasında güvenli bir yere götürülen çocukların bulunduğu uçağa bir düşman uçağı tarafından saldırır ve uçak ıssız bir adaya düşer. Doğa harikası bu ıssız adadaki çocukların başlarından geçenleri okuruz kitap boyunca. Lakin yazar çocukların adada yaşadığı maceralardan ziyade onların psikolojik değişim ve dönüşümlerini ele almıştır. Zaten kitabı klasik yapan da bu yönüdür. Roman iki çocuğun adada karşılaşıp tanışmasıyla başlar. Bu çocuklardan biri Ralph diğeri ise adını romanın sonuna kadar öğrenemeyeceğimiz lakabıyla hitap edilen Domuzcuk’tur. Zamanla diğer çocuklar da onların yanına gelir ve sayıları artar. Diğer önemli bir karakter ise Jack’tir. Ralph ile Jack arasında sürekli bir liderlik rekabeti vardır. Lider Ralph olur. Oylama ile seçilen Ralph adada buldukları bir deniz kabuğunu üfleyerek çıkardığı ses ile tüm çocukları toplantıya çağırır. Bu toplantılar uzun süre devam eder. Toplantıda konuşmak isteyen deniz kabuğunu eline almalıdır. Deniz kabuğu kimde ise söz hakkı ondadır. Başlarda demokratik ve nispeten de olsa uyumlu bir ortam varsa da bu durum çok uzun sürmez. Günler geçtikçe işler yolunda çıkar. Ralph uyumlu, yardımsever ve liderlik özellikleri taşıyan bir çocuktur. Jack ise narsist, kaba kuvvete inanan, çoğu zaman kötü niyetli bir çocuktur. Domuzcuk ise çok zeki, düşünebilen, sağduyu sahibi biridir. Belki de adada beynini kullanan tek kişidir. Ancak çok kilolu olması, aşırı derece miyop olduğundan gözlüksüz görememesi ve astımı olması gibi sebeplerden dolayı kimse tarafından ciddiye alınmayan, önemsenmeyen, dalga geçilen bir çocuktur. Simon adlı çocuk ise içlerindeki mistik bir tiptir. Tümüyle iyi niyetli ve saf bir yapısı vardır. Ayrıca bazı zamanlarda bayılıveren bir sara hastasıdır. Bir de başlarda çok gözükmese de sona doğru sivrilen bir çocuk ise Roger’dır. O da adadaki en acımasız ve sadist kişidir. Romandaki olaylar genellikle bu saydığım karakterler üzerine kurulur. Ralph ve Jack arasındaki rekabet zamanla nefret ve düşmanlığa dönüşür. Adada iki ayrı grup oluşur. Gün geçtikçe Jack türlü hile ve zorbalıklarla kabilesinin nüfusunu artırır ve güçlenir. Ralph ile Jack arasındaki gerilimin çıkış noktası iki mesele üzerine gelişir. Ralph en önemli şeyin adada sürekli bir ateş yakarak daimi bir dumanın olması gerektiğini söyler. Böylelikle dumanı gören herhangi bir gemi gelip onları kurtarabilecektir. Jack için ise en önemli şey avdır. Jack iyi bir avcıdır. Domuz avlayıp herkesin et yemesini sağlayabilmektedir.
Bu fikir ayrılıkları büyüdükçe büyür. Jack ve grubu avcılık meselesini çok ileri götürerek vahşi insanlar haline gelirler. Hayvanlara işkence ederek öldürmek, ateş etrafında saçma sapan danslar yapmak, kendilerine karşı gelenleri öldürmek gibi şeyler yapmaya başlarlar. En sonunda cennet gibi ada cehenneme döner. Askeri bir gemi adaya gelene kadar bu kaos devam eder. Romanda çocuklar hep masumdur algısına aykırı bir atmosfer hâkim. Her ne kadar ilk bakışta biraz rahatsız edici gibi gelse de bu insanın doğasında olan bir şey. Yani iyi ve kötü her insanda belli oranlarda mevcuttur. Kimisinde kötülük ağır basar kimisinde iyilik. Yazar insanlarda gizli olarak yaşayan bazı dürtülerin uygun koşullar oluştuğunda nasıl ortaya çıktığını çarpıcı bir şekilde işler. Adada kendileriyle birlikte yaşayan ve onlara saldıracak bir canavar olduğu inancı özellikle küçük çocukları çok korkutur. Aslında adada bir canavar yoktur ama zamanla içlerinden bazıları gerçekten canavarlaşır. Giderek vahşileşen çocuklar sadece güçlü olanın sözünün geçtiği yaşam düzeninin bir parçası olurlar. Öldürdükleri domuzun kafasını bir kazığa geçirip toprağa dikerler. Bunun canavarın kendilerini rahat bırakacağına inanırlar. Ölü domuz kafasının her tarafı sineklerle dolar. Adanın iyi yürekli tuhaf çocuğu Simon, bu sinek dolu domuz kafasıyla konuşur. Kitabın adı da buradan gelir. Romanın çok akıcı olduğu söylenemez. Yazar olaylardan ziyade durumlara yoğunlaşmış. Sık sık çocukların ruh hallerini tasvir etmiş. Korku ve hayallerinden bahsetmiş. Geçmişe ve ailelerine duydukları özlemleri dile getirmiş. Çocukların iç dünyalarını iyi resmettiği için başarılı tiplemeler kurgulamış. Sineklerin Tanrısı içimizdeki iyiye ve kötüye çocukların dünyasından ıssız bir ada ekseninde entelektüel bir bakış sunan Nobel ödüllü modern bir klasik. Yorum-2 Savaş zamanında İngiliz kuvvetleri bir grup erkek çocuğunu uçakla güvenli bir yere götürmek üzereyken, uçak ıssız bir adaya düşüyor. Çocuklara eşlik eden yetişkinler ölüyor. Ada bir cennet bahçesi. Pek çok plaj ve doğal lagünler mevcuttur. Adanın içindeki ağaçlar meyvelerle dolu, dolayısıyla çocukların hayatta kalmaları pek de sorun değildir eğer o adada uzun süre yaşamak zorunda kalırlarsa. İlk başta, çocuklar geldikleri dünyadan birikimleriyle bir hayat sürdürmeye çalışıyorlar. Anne babalarından, öğretmenlerinden öğrendikleri kuralları kullanarak toplantılar düzenliyorlar, kararlar alıyorlar, kendine barınaklar yapıyorlar. Adayı ve gizlediği tehlikeleri öğrenmeye çalışıyorlar... Adanın tepesinde ateş yakıyorlar ve bu ateş, geri dönme isteğinin en önemli işaretidir. Tepedeki ateşi, medeniyetin simgesi olarak algıladım okurken. Tepe uygar, oysa adanın karanlıkları, yani aşağısı vahşi... Zamanla çocuklar aşağı seçiyorlar ve bazıları vahşileşmeden öte uygarsızlaşıyorlar... Vahşileşmek ve uygarsızlaşmak arasında fark var bence, ikincisinde, insan gelişimi geriden öne doğru, ters bir istikamette ilerlemektedir. İlk insan önce taşı, mızrağı vs. buldu, sonra denizkabuğuna uzandı. Denizkabuğu , yönetim gücünün simgesidir. Sadece onu elinde tutan konuşmaya hakkı vardır, dolayısıyla yönetmeye de... Uygarsızlaşan, iktidarın gücünü keşfedince, deniz kabuğuna , sonra mızrağa, sonra taşa tutunur...
İktidar olma isteği, iyi veya kötü algıyı yok eder...Ayırımlar sadece güçlü - zayıf, yaşam- ölüm arasındadır artık. Güçlüler arasında acımasız bir savaş başlar, zayıflar ise ölmeye mahkum edilir. Roman 8. bölümüne kadar güzel ilerlemişti ve ben ilgiyle okuyordum. İşte bu bölümde bir şeyler oldu ve son dört bölümü zorlanarak okudum... Yazar hakkında edindiğim bilgilerden, öğretmen ve okul müdürlüğünü yaptığını öğrendim. Wiliam Golding bir yetişkin olarak çocukları yakından gözlemleme imkanı bulmuş. Sonra hayal gücünü kullanmış ve çocukların tek başına kalırlarsa neler yapabileceklerini kendince kurgulamış. Pembe bir tablo çizemediği bir gerçek, çok mu karamsardı...Bence çocukları bir öğretmen olarak iyi tanıyabilmiş. Kitap beni çok çok geri götürdü...Benim orta okul yıllarıma. Çocuklar birbirlerine karşı ve çevrelerindekilere zalim olabileceklerini kendi tecrübelerimden biliyorum. Sanırım ki kitapta Yazar, asıl yetişkinlerin çok büyük rolü olduğunun altını çizmiş. Eğer bizler yetişkinler çocuklarımıza iyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğretmeye geç kalmışsak, bu insan olmaya geç kalmışız demektir. İnsanoğlunu, sineklerden farklı kılan şey, ahlaki pusulasın var olması. Eğer bu pusula kaybolursa durum kötü, ancak daha kötü olan şey bu pusuladan gereksinim duyulmamasıdır. Adadaki çocuklar tam da bu pusulayı kaybediyorlar. Avcıların takımı oluşuyor, onlar en güçlü ve en cesurlar... Bu grup sanıyor ki ilk yaban domuzunu öldürmek, denizkabuğuna ulaşmakla, eşdeğerdir. Daha sonra onlardan farklı olan her şey yollarından kaldırılacaktır... Simon...Domuzcuk...Ve aslında garip ama gerçek, tam da bu onların kurtuluşu olacaktır; duman fark edilecektir. İngiliz subay dost canlı gülümsüyor ve soruyor: "Demek eğleniyorsunuz, oyunlar onuyorsunuz?" Tahmin bile edemiyor ki o adada, insanoğlunun, toplum olabilmek için, yüz binlerce yıl süren çabaları küllenmiştir. Hamiş : Kitap beni orta okula götürdüğünü yazmıştım biraz önce, sanırım ki kitap ile ilgili yorumum da orta okulda yazmış olduğum kompozisyonlarıma benzedi. Tebessüm ettim...Pek çok kez okurdum kompozisyonlarımı sınıfın önünde...Bu benim için ödüldü, çünkü düşüncelerimi sınıfla paylaşabilme imkanı veriliyordu. Şimdi bir yetişkin olarak hâlâ kitaplar hakkında düşüncelerimi paylaşma ihtiyacı duyuyorum ve sanal dünyanın okurlarıyla bu sayfamda paylaşabilme imkanı bulduğum için kendimi mutlu hissedebiliyorum. Sanırım bu kitabı yaşadığım sürece unutamayacağım. Yorum-3 Lord of the Flies, Nobel Edebiyat Ödüllü İngiliz Yazar William Golding'in 1954 yılında yazdığı alegorik romanıdır. Romanın ismini Türkiye'de yayın evlerinin geneli ''Sineklerin Tanrısı''
olarak özgün şekline sadık kalarak çevirmiş olmasına rağmen aynı kitap bazı yayın evlerinden ''İşte Bizim Dünya'' adıyla yayımlanmıştır. Roman, atom savaşından daha güvenli bir bölgeye kaçırılan çocukların okyanus üzerinde uçaklarının vurulmasından sonra uçağın bir adaya düşmesiyle başlıyor. Romanın ilk sayfalarında tasvir edilen ada özellikleri ile adeta bir cennet bahçesi gibi geliyor okuyucuya... Tropikal bir ada olan bu bölgenin yakınında veya üzerinde hiçbir yaşam izi bulunmamaktadır. Adaya düşen bir avuç masum çocuk bolca meyvenin, temiz suyun, sahilin, güneşin, kumun ve hiçbir doğal olumsuzluğun bulunmadığı bu yaşam alanını kişisel hırs ve istekleri doğrultusunda romanın sonunda sanki cehennemden bir parçaya çeviriyorlar. En büyükleri 14-15 yaşlarında olan bir grup çocuğun adada kendi aralarında düzen kurma girişimlerini, başarısızlıklarını, adadan kurtarılma umuduyla giriştikleri işlerde sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin yaratmış olduğu düzensizlik ve benzeri bir çok insani problemi konu edinen bu roman kendi alanında insanın özündeki duygulara eğilen ve onları alegorik bir biçimde inceleyen nadir eserlerden biri olma özelliğine sahiptir. Ralph ve Domuzcuk'un deniz kenarında bulmuş oldukları parlak bir deniz kabuğu romanda geniş ve önemli bir yer tutmaktadır. Aslında yazar deniz kabuğu ile gerçek hayattaki bazı kesimlerin sahip olduğu yönetme ve fikir belirtme hakkını bağdaştırmış. Deniz kabuğunu elinde tutan konuşma hakkına sahip oluyor... Romanda en büyük değişimi Jack adındaki çocuk yaşamaktadır. Yönetme arzusu zamanla, şiddet ve vahşiliğe dönüşen Jack, kısa bir süre içinde adayı cehenneme çevirip ölümlere sebep oluyor. Açıkçası roman çok akıcı değil ama bunda olay örgüsünün geçmiş olduğu adanın kısıtlı alana sahip olması ve karakterlerin çocuk olması itibari ile yapabileceklerinin kısıtlı olmasının sebep olduğunu düşünüyorum. Romanı okuyan kişiler birbirinden farklı anlamlar ve çıkarımlarda bulunabilir. Eser içerdiği olay ve ortaya koymuş olduğu sonuç itibari ile çok yönlü ve yoruma açık bir roman. Ben şahsen, Jack Merridew'in içinde bulunan vahşet duygusu ile yönetme arzusunun birleşiminden çıkan kaotik durumun adayı yaşanamayacak bir kara parçası haline getirdiğine inanıyorum. Ralph ve Domuzcuk'un sağduyu çağrısı ve adadaki durumu düzene sokma çabası, Jack'in totaliter yönetim anlayışı karşısında ağır bir yenilgi ile son buluyor. Yazarın kitap içerisinde vermek istediği durum yaşanan birçok çatışmanın insanın iç dünyasında geldiğidir. Uygar toplum, anne baba, aldığımız eğitim bizi belli davranış kalıplarının içine sokar ve biz sorgulamadan bunları uygularız. Ancak vahşi ortama bırakıldığında bir süre sonra sadece yaşama içgüdüsü ve idin getirdiği özellikler daha baskın gelmeye başlar. Zaten tarihte 1. ve 2. Dünya savaşları bu ve buna benzer kişisel hırslarını kontrol edemeyen bireylerin yönetimleri ele geçirerek büyük devletleri savaşın eşiğine sürüklemesi ile başlamadı mı? Velhasılı Sineklerin Tanrısı Romanının, Modern Klasikler arasında okunması gereken önemli kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Yorum-4
William GOLDİNG'in bu en meşhur eseri bir çok tartışmalara sebep olmuş. Bu roman bir çocuk romanı mı yoksa savaşı, insanı, monarşi, istibdat yönetimini eleştiren bir erişkin romanı mı? İkisini de söylemek mümkün zira İş Bankası Kültür Yayınları'nın Mina URGAN çevirisi ile yayımladığı bu 261 sayfalık (248. sayfada roman bitiyor, ger kalanı son söz)kitabın ancak 180'li sayfalarına geldiğimde "Evet bu bir erişkin romanı olabilir" dedim ama bu romanı çocukların okumasına asla mani değil. Ben büyük kızıma okumasını tavsiye ettim bile.Psikolog ve psikiyatristlerin hastalarına gösterdiği bazı resimler vardır. Bİr çocuk baktığında bir çok yunus balığı görür, bir erişkin kadın kalçası. Bunun gibi bir şey.Bakış açınıza kalmış. Bu incelemeyi yazarken 12 sayfalık bir son söz okudum mesela ben. Bana bilgi verildi. Ölmeden önce okunması gereken 1001 kitaptan biri olduğu için almıştım, okudum. Öyle aman aman harika bir kitap değil. 1001 kitabın arasına girmesine sebep İngiliz bir yazarın kitabı olmasıdır.Biraz kitabı yeriyorum evet çünkü bu kitap da çok abartıldığı için okuyunca hayal kırıklıkları oluşturan kitaplardan. Yazarımız sadece bu eserle sesini duyurabilmiş, diğer eserleri aynı şekilde rağbet görmemiş. Anlatım ilk iki sayfada çok kötü.Sonra açılıyor ve güzel tespitler de yer alıyor. Savaşı görmüş biri olarak tek cümlelik vurucu tespitleri var. Sevgili Mina URGAN, Osmanlı İmparatorluğu'nu görmüş biri olarak çok yalın bir Türkçe kullanmış. Ne İngilizce(özel isimler ve yeri Türkçemizde karşılık bulamayanlar hariç) ne Osmanlıca kökenli kelimeleri kullanmamış. Yalıyar(falez), koşut(paralel, muvazi) gibi. Kendisine çok teşekkür ederek bitiriyorum. Not: Bir çok eleştiriye koşut olarak şunu da söylemeliyim; bu romanda çocukların bir kısmı çok vahşi.Burada her insan kötü olabilir toplum bunları yontar mesajı verilmek istenmiş. Evet çocuklar sanıldığının aksine dünyanın en vahşi yaratığı olabilir ama bu henüz çok küçükken, bu vahşiliğin herhangi bir icrasına güçleri yetmezken. Bilinçsizdirler çünkü. Çığlıkarı bile çok güçlüdür tıpkı ruhları gibi. Bu romanda 6-12 yaş arası çocuklar var ve eğitim almışlar. Onların bu kadar vahşi olması imkansız. Vahşetten çok korku hakim olabilir böyle bir adada. Onun için Her insan iyidir ve kötüdür. İyilik ve kötülük beraber bulunur. Sadece iyi ve sadece kötü olan çok az insan bulunur mesajının çocuklar üzerinden verilmesi beni memnun etmedi. Yorum-5 İlk önce yazarı ele almak lazımmış bence ki. Yazar adam ya. Kalemi puding gibi hani. Herkes baklava sevmez ama herkes puding yer. Ha, pudingi hiç sevmeyen yok mudur derseniz, kitabı hiç sevmeyenlerin varlığını hatırlatırım. Dili akıcı, yormuyor, vermek istediği felsefî mesajı, kahramanlarını doğal seleksiyon çerçevesinde düşündürürken konuşturuyor... İyiliği yüceltirken kötülüğün sebeplerini buldurtuyor yazar. Yani kötü, doğuştan kazanılır demiyor genetikçilerin aksine, sosyal-bilişçilere göz kırpıyor. Ana hatlar bakımından bir prüz yok denecek kadar yok. Çatıyı sağlam kurmuş yazar... Kitaba gelince... Kahramanları içimizde... İçimizde dediysem çevremizde'yi kastetmedim. Bilişsel olarak içimizde. Yani hepimiz Jack' iz biraz (kötü karakter), hepimiz Ralph'iz(iyi karakter)... Asıl mesele, bunu ne kadar itiraf ediyoruz çevremize ya da kendimize... Sineklerin Tanrı'sı kimdir diye soracak olursanız...
Korkularımızdır derim Naçiz'Hane fikrimce... Okumanızı önerir miyim? Okumadan ölmeyin derim. Yorum-6 Golding, 1954 yılında " Sineklerin Tanrısı" kitabını hiç bir yerde bastıramaz. 20 yayınevine gider, geriçevrilir. Sebebiyse " dönemin şartlarına ters algıyla yazılmış olması "mış. Sonunda kitab`ı basmağa yanaşan bir yayıncı çıkar, kitap basılır ve kısa dönem arasında bestseller olur. Çocuk kitab`ı sanarak başladım okumağa. Kitab`ın içinde çocuklardan başka şey yok ama bu kitap bir çocuk kitab`ı olmak için çok büyük... Kitap bir atom savaşı sırasında güvenlik sebebiyle ülkeden kaçırılmak istenen bir grup erkek çocuğu taşıyan uçağın ıssız bir adaya düşmesiyle başlar. Yaşları 6-12 arası bir yığın çocuğun liderlik üzerinde çekişmeleri, adaya hakim olmak istekleri onları adım adım " vahşileştirir". Golding, kahramanlarını çocuk seçmekle, merhametli, melek gibi bildiğimiz çocukların da şeytanlaşabileceği, " Sineklerin Tanrısı" nı simgeleyebileceklerini anlatmak ister. Zira yazar, boşuna kitab`ın ismini " Sineklerin Tanrısı" koymamışdır. "Sineklerin Tanrısı" Musevi dininde şeytan ismi yerine geçer... Eğer, " Hayvan Çiftliği" ni okumuşsanız, " Sineklerin Tanrısı" nı da aynı duygularla okuyacağınıza eminim. Kaba şekilde demem gerekirse, iktidar ya da liderlik söz konusu oldu mu, "hayvan" " çocuk" hiçbir şey ifade etmiyor. Hepimiz gaddarlaşıp, " vahşileşe " biliyoruz... Yorum-7 Sineklerin Tanrısı verdiği mesajlarla okuyucuya insan değerlerini sorgulatıyor. -Hikayede iyilik, kötülük, demokrasi faşizm, gibi kavramlar sembolik olarak okuyucuya verilmiş. - Yazar, insanların varoluşsal olarak iyiliği ve kötülüğü barındırdığını akıl ve mantığın yerine bireysel kaygılarla gücü tercih ettiğini, kendileri gibi tercih yapmayan kendileri gibi görünmeyen insanlara zarar vermeye meyilli olduğumuzu anlatıyor. - Kitabı bitirdikten sonra aklıma ahlakın temeli ve evrimsel kökeni ile ilgili izlediğim bilimsel bir video geldi. Deney bebekler üzerinde yapılıyor. Yorum-8 Bu kitap hakkında söylenebilecek o kadar çok şey var ki... Toplum ve insanlık adına her şeyden bahsedilmiş neredeyse. Otorite, iktidar hırsı, iyilik, kötülük, yiğitlik, azınlık,çoğunluk, zeka, güç... Yazarın ikinci dünya savaşını bizzat yaşaması, ona insanlığın ne kadar tehlikeli ve zalim olabileceğini öğrenme fırsatı vermiş, yazar da bunu en iyi şekilde bize aktarmış. Ayrıca "insan temelde iyidir fakat sonradan kötüleşir" ya da "insan doğuştan kötüdür" gibi tartışmalara verilebilecek en güzel cevap yine bu kitapta bence. Tüm toplumların aynası niteliğinde. Yorum-9
Günümüzün yıllar öncesinden görülüp, küçük bir adaya sıkıştırılmış halini anlatıyor Sanki. Toplum bilinci olmadığı zamanlarda kişisel ego ve çıkarların insana neler yaptırabildiğini görüyoruz. Yine de bir çok yerinde daha iyi olabileceği hissine kapıldım. Birde Yazarın anlatımı bence biraz durgun. Bir çok gizem barındırmasına rağmen bu durgunluktan dolayı bir çırpıda okuyup bitirilemiyor. Yorum-10 Sineklerin Tanrısı'nı buradaki okuyucuların yorumlarından görüp okumaya karar vermiştim ve açıkcası ilk yüz sayfasında bu kadar beğenilen bir kitap olmasına pek bir anlam verememiştim. Fakat daha sonrasında olay örgüsü sizi içine çekiyor ve neler olacağı konusunda sabırsızlanmaya başlıyorsunuz. Kitabın sade bir dili ve adayı tasvir eden betimlemelerle dolu bir anlatımı var. Sadece erkek çocukların bulunduğu bir uçağın sebebi belirtilmeden bir adaya düşmesi ve başlarındaki tek yetişkin olan pilotun da kaza esnasında ölmesiyle başlıyor kitap. Yaşları altı ile on iki arasında değişen bu çocukların dehşete kapılacağını düşünürken onlar yaşanan olayın bilincinde olmamakla birlikte yetişkinlerden uzak özgürce bir hayat yaşayacakları için oldukça mutludurlar ilk başlarda. Zamanla çocukların kişilikleri öyle bir değişir ki çocuk olmaktan çıkıp ilk başlarda korktukları canavara dönüşürler adeta. Aslında Simon karakteri ile daha çocuklardaki bu değişim başlamadan bile Golding bize asıl korkulması gerekenin insanlar olduğunu defalarca söylemişti. Başlarda sadece avlanmak için yüzlerini boyayan çocuklar sonrasında bunu bir yaşam biçimi haline getirirler ve böylece adaya düşmeden önceki sahip oldukları etiği de tamamen maskeleyerek içlerindeki vahşiliği, acımasızlığı olduğu gibi dışa vurmaya başlarlar. Güzelliklerle dolu olan adayı, adadaki hayvanları, arkadaşlarını ve hatta kendi benliklerini bile mahvederler bu süre içerisinde. Birçok kişinin de söylediği gibi Sineklerin Tanrı'sı oldukça Hayvanlar Çiftliği'ni anımsatıyor. Umut vaat ederek başlayan iki kitap da bittiğinde sizi uzun süre düşündürüyor. Bu kadar kötüleşebilir mi canlılar gerçekten? Ayrıca kitabın son sözü de mutlaka okunmalı. Kitapta aklınıza takılan bir soru varsa mutlaka cevabını bulabilirsiniz son sözde. Sineklerin Tanırısı Oku
William Golding Sineklerin Tanrısı Kitabından Alıntılar Alıntı-1 "Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz. Ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız." Alıntı-2 Gözleri ışıl ışıl, ağızları açık, bir zafer kazanmanın,egemen olmanın mutluluğunu tattılar.Coşmuşlardı;dosttular. Alıntı-3
" İnsan her şeyi yoluna koymak için uğraşırken, tartışma çığrından çıkıveriyor, yeni ve tatsız konular ön plana geçiyordu. " Alıntı-4 Oynamak hoştu ve yaşamları öylesine dopdoluydu ki ,umuda gerek duymuyorlar,umudun ne olduğunu unutuyorlardı o sırada. Alıntı-5 Hamlet’i sadece bir öç alma tragedyası ya da Moby Dick’i sadece bir balina avı öyküsü saymak ne denli yanlışsa, Sineklerin Tanrısı’nı da çocuklar için yazılmış bir serüven romanı saymak o denli yanlıştır. Hatta Sineklerin Tanrısı’na roman demek de yersizdir; çünkü bu kitap bir roman değil, gerçekçi bir anlatımla yazılmış olmakla beraber, bir alegoridir, yani simgesel anlamları olan bir öyküdür. Alıntı-6 Jack, hindistancevizi kabuğunun çentikli kenarlarının üstünden, gözlerini Domuzcuk ile Ralph’a dikerek içti. Sanki iktidar, bilekleriyle dirsekleri arasındaki kabaran kaslarına yerleşmişti. Sanki otorite, küçük bir maymun gibi omuzuna tünemiş, kulağının dibinde geveze geveze konuşuyordu. Alıntı-7 Rolph doğuştan bir önder olduğu gibi, Jack’da doğuştan bir önderdir. Şu farkla ki, Ralph eşitliğe, sevgiye ve anlaşmaya inanan, iyiliğe yönelik bir önder: Jack ise kendinden başkasını hor gören, zorbaca bir baskıya inanan, kötülüğe yönelik bir önderdir. Alıntı-8 Pistiler; ama pislikleri, çamura düşen ya da yağmurlu bir günde kirlenen erkek çocuklarının göze batan pisliği değildi. İlk bakışta, hiçbirini hemen tutup bir duşun altına tıkmak gelmezdi insanın aklına. Alıntı-9 "Ralph, kirli bedeni, karmakarışık saçları, silinmemiş burnuyla, çocukluk döneminin bitmesine, insan yüreğinin karanlığına ve Domuzcuk denilen o gerçek, o akıllı arkadaşın havalarda uçup ölmesine ağladı." Alıntı-10 Denizkabuğu oyunu kadar hoş bir oyundu bu oylama işi. Jack karşı koymaya başladı. Birinin şef seçilmesi konusunda genel istek, Ralph’ın şef seçilmesi isteğine dönüştü oybirliğiyle. Aslında çocuklardan hiçbiri, bu isteğin yerinde olduğunu kanıtlayacak bir neden gösteremezdi; çünkü akıl belirtileri gösteren tek kişi Domuzcuk’tu; şef olarak ilk düşünülmesi gereken de Jack’tı. Ne var ki, tüm gözler, hiç kıpırdamadan oturan Ralph’a çevrilmişti: Ralph iriydi, Ralph güzeldi. Ama farkına varmadıkları halde, onu seçmek istemelerinin gerçek nedeni denizkabuğuydu. Bu büyük şeytanminaresini seslendiren, çabucak kırılabilecek bu güzel şeyi kucağında tutup onları kayalıkta bekleyen çocuğun bir ayrıcalığı vardı. Sineklerin Tanrısı Pdf indir