Siyah Kan Pdf Jean-Christophe Grangé Siyah Kan Kitabı Arka Kapak Bilgisi Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol. PARİS. İlk temas. KUALA LUMPUR. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. KAMBOÇYA. Bal ve Fresk. TAYLAND. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! BANGKOK. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi'dir! Ve PARİS. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor. ÇABUK SAKLAN, BABA GELİYOR! Jean-Christophe Grangé Siyah Kan Kitabını aşağıdaki adresten pdf olarak yükleyebilir ve okuyabilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/siyah-kan-pdf-indir.html
Jean-Christophe Grangé Siyah Kan Kitabı İncelemesi Polisiye romanların usta kalemi olan Fransız yazar Jean Christophe Grange Siyah Kan romanı ile okurlarına gerilim dolu anlat yaşatmayı başarıyor. Siyah Kan farklı bir polisiye diyebiliriz. Katil zaten en baştan belli. Arada bu konuda şüpheye düşmenize rağmen katilin o olduğunu biliyorsunuz. Kitabı mükemmel kılan ise iki bölüm var. Birincisi katilin avlarını neden ve nasıl öldürdüğü sorusu. Bu bölümü okurken tüylerinin diken diken oluyor ve bazen de mide bulantısı hissedebiliyorsunuz. İkinci bölüm ise gerilimin tamamen yaşandığı yer. Bu bölümde korku ile yüzleşiyorsunuz ve cinayeti bire bir yaşayarak nasıl ve neden sorularının cevaplarını katilden öğreniyorsunuz. Kitap karanlık bir odada katilin kan ile yüzleşmesi ve bu sırada yakalanması ile başlıyor. Jacques Reverdi yakalandığında bilincini tamamen kaybetmiş bir durumdaydı. Daha önceki cinayetlerden gizemli bir şekilde sürekli kurtulmuştu fakat bu kez cinayet odasında kurban ile birlikte yalnız yakalanmıştı. Bilincini yeniden kazandığında ise beklenmeyen bir yol izlemeye başlar. Psikolojik sorunları öne sürüp deli gibi görünerek idamdan kurtulmak yerine aklı başında olduğunu iddia eder ve normal bir hapishanede idam cezasını beklemeyi kabul eder. Hayatında inişli çıkışlı zamanları olan paparazzilik bile yapan ve sonunda cinayetleri araştıran bir gazeteci olan Marc Dupeyray Reverdi davasına farklı bir ilgi duyar. Onun için seri cinayetler farklı bir yer tutar. Bunun nedeni ise onun geçmişte yaşadıklarına dayanır. Daha lisede iken en yakın dostunu bileklerini keserek intihar etmiş bir halde bulur ve görüntünün şoku ile komaya girer. Uzun süre bunu atlatmaya çalışır. Daha sonra ise gazeteci olarak sevgilisi ile birlikte Scilya’ya giderler. Marc otel odasına döndüğünde karşılaştığı manzara ile yine çok geçirir ve yine komaya girer. Sevgilisi önce tecavüze uğramış, elektrik akımı ile vücudunun bazı noktaları yakılmış, daha sonra karnı yarılarak iç organları odaya dağıtılmıştır. Bu cinayetten sonra Marc seri cinayet işleyenlere merak duymaya başlamış ve nasıl bir kişiliğin yada psikolojinin bu tarz bir cinayet işleyebileceğini
anlamaya çalışmıyor. Reverdi işlediği cinayetler ve kurbanlara yaptıkları nedeni ile onun için ideal bir davadır. Marc, Reverdi’ye ulaşıp işin derinliklerine inmeye kararlıdır fakat tek sorun Reverdi’nin kimse ile konuşmamasıdır. Marc ona ulaşmanın yollarını ararken aklına çok farklı bir fikir gelir. Üniversite öğrencisi güzel bir kız olarak Reverdi’ye hayran mektubu gönderecek ve onunla arkadaşlık kurmaya çalışacaktı. Sonuçta Reverdi’nin tüm kurbanları genç kızlardı ve kızlara karşı bir zaafı olduğu belliydi. Fakat tehlikeli bir katil söz konusu olduğu için önlemleri almaya balar ve önce sahne bir isim bulur, bu isim için sahne bir posta adresi oluşturur ve onun adı ile Reverdi’ye ilk mektubunu gönderir. Reverdi hapishanenin iğrençliğine rağmen hayatını kontrol altında yaşamaya devam eder. Avukatı tam bir ucubedir fakat zaten ona ihtiyacı yoktur. Bu kokuşmuş hapishanede geçmişi nedeni ile herkes ondan korkar ve uzak durmaya çalışır. Reverdi sıkıcı geçen günlerden birinde avukatının getirdiği hayran mektuplarına göz atar. Röportaj isteyen gazeteciler, kitap isteyen yayınevleri, aklını kaçırmış hayranlar derken kendini gerçekten ünlü biri gibi hisseder. Mektupların hepsine göz atıp bir kenara atarken bir mektup dikkatini çeker. Mektup kendini beğenmiş bir üslup ile yazılmış fakat daha sonra masum bir kıza dönmüş biri tarafından yazılmıştır. Reverdi bir oyun oynamaya karar verir ve kıza cevap yazar. Marc, cevap geldiğini gördüğünde elleri titremeye başlar. Katil yemini yutmuştur ve ona bir şans vermeyi kabul eder. Fakat bunun için ona bir dizi ipucu gönderecektir ve ipuçlarını takip ederken çözüme ulaşırsa daha fazlasını vermeyi vadeder. Bunun için de Marc’ın ilk olarak Güney Asya’ya gelmesi gerekmektedir. Marc yola koyulur ve ilk ipucunun peşinden gider. İlk ipucu Yengeç Dönencesi ile Ekvator’un çizgisinde siyah kan ile çizilmiş yoldur. Marc, burada Reverdi’nin kurbanlarına ne yaptığı öğrenir. Vücuttak bıçak izleri adeta bir sanat eseri gibidir. İkinci ipucu ise Uçuşan ve Çoğalan, Sonsuzluk İşaretidir. Marc bunun içinde derin bir araştırma yapar fakat bir sonuca ulaşamaz. Reverdi hayal kırıklığına uğrar ama ona bir şans daha verir ve yeni bir ipucu gönderir. İkinci ipucu ile Marc, Reverdi’nin kurbanlarını nasıl öldürdüğünü, dahası ölümlerini nasıl bir sanata dönüştürdüğünü öğrenir. Sıra üçüncü ipucuna gelmiştir. Marc, Arınma Odası’nı bulması gerekir ve bulduğunda Reverdi’nin kurbanlarını gerçekte nasıl öldürdüğünü ve neden bu yol ile öldürdüğünü öğrenir. Siyah Kan. Bunu öğrenmesi ile artık oyuna son vermesi gerektiğini anlar. Korku ve başarısının mutluluğu ile hemen havaalanına gider. Kitap yazmaya ve Reverdi’yi tamamen geride bırakmaya kararlıdır. Fransa’ya geri döner ve kullandığı Elizabeth sahne ismini de tamamen geride bırakır. Ama içinde bir korku vardır. Çok tehlikeli bir yola girdiğinin farkına yeni yeni varmaktadır. Marc, başarısına rağmen kitabı basma konusunda tereddüt içindedir. Reverdi’yi kandırmak için gönderdiği fotoğrafın sahibi manken artık Fransa çapında ünlü bir isimdir. Her yerde resimleri vardır ve Reverdi’nin bir şekilde bunu öğrenmesinden korkmaktadır. Bu yüzden de kitap baskısını geciktirmeye çalışır fakat Reverdi’nin idamına az kalmıştır. Fakat aldığı bir
haber ile dünya başına yıkılır. Reverdi’yi taşıyan araç nehre uçmuştur ve herkes ölmüştür. Tek sorun ceset bulunamamıştır. Marc, Reverdi’nin ölmediğini ve peşinden geleceğini bilmektedir. Kendini eve kapatır ve şoku atlatmaya çalışır. Kendine geldiğinde ise çevresindekileri koruması gerektiğini anlar ve Reverdi’nin kendisine ulaşmasını sağlayacak kişiler ile iletişime geçmeye çalışır. Fakat Reverdi Fransa’ya çoktan gelmiş ve çevresindekileri öldürmeye başlamıştır bile. Marc, sonunda mankene ulaşır ve onunla birlikte kaçmaya başlar. Reverdi de avlarını takip etmektedir. Onları ele geçirdiğinde de sanatını konuşturmaya başlar. Tabi bundan önce bilinmeyenleri de açıklar. Fakat gizlediği başka bir gerçek daha vardır ve bununla yüzleşmesi gereken ise başkasıdır. Sİyah Kan Pdf
Jean-Christophe Grangé Siyah Kan Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 O güne kadar pek kitap okumadıysanız, kitap okumaya yeni başladığınız sıralarda bir Grange kitabı okursanız ve bu kitap da Kızıl Nehirler ya da Leyleklerin Uçuşu olursa kendi küçük vizyonunuza göre 'tüm zamanların en iyi yazarı''nı keşfettiğinizi düşünebilirsiniz. Neyse ki Grange o iki kitap ile yarattığı efsaneyi sırasıyla(okuma sırama göre) Kurtlar İmparatorluğu, Taş Meclis ve Siyah Kan ile fazla zorlanmadan yıkabilir. Leylekleri Uçuşunu okuyup hayran kaldığım Grange, Kızıl Nehirler ile hayranlığımı neredeyse tapınma şekline dönüştürecekti ki sonrasında okuduğum her kitabıyla beni bu moddan çıkardı ve gözümde sıradan bir yazar imajına büründü. Siyah Kan fena bir kitap değil. Bir kere karakterin kahve sevmesi, evinde bir espresso makinesinin bulunması karaktere hemen ısınmamı sağladı. Lakin biliyorsunuz ki artık Grange kitabın sonunda size bir sürpriz yapacak ve yine biliyorsunuz ki bilinen bir sürpriz artık sürpriz değildir. E bu tarzda yazılan bir kitabın sonundaki sürpriz, sizin için sürpriz olmayınca, kitap boyunca aksiyon zaman zaman belirli bir sınırın altına inince ve daha önce de aynı yazarın çok daha iyi iki kitabını da okumuş olunca o kadar da etkileyici olamıyor maalesef bu kitap. Grange' in ceset üzerine yaptığı müthiş tasvirlere saygım sonsuz ama bu tarz kitapları kurtarmaya yetmez o. sadece süsleyebilir, gerçekçiliği arttırır hepsi o kadar. Yine de bana kitap okumayı sevdiren yazarlardan biri olmasının hatrına 3 yıldız verdim. Yorum-2 Kaç kişinin "kan"ına girip de bu kitabı almasını sağladım,kaç kişiye,normalde kitaplığımdan kitap vermeme gibi bir takıntım olsa da,sırf bu kitabın atmosferini tatsın diye kitabımı ödünç verdiğimi hatırlamıyorum bile. Bir süre sonra artık öyle bir hal almıştı ki,kitapçılarda hiç tanımadığım insanlara dahi,polisiye okuduklarını öğrendiğim anda bu kitabı tavsiye ediyordum.Lakin artık çok yanlış yaptığımın farkındayım.Çünkü bence Grange'ı yeni keşfetmiş bir okuyucunun,Grange'ın Nirvanaya ulaştığı kitapları (Leyleklerin Uçuşu,Şeytan Yemini ve Siyah Kan gibi) sonraya bırakması,öncelikle diğer kitaplarını okuması gerektiğini idrak ettim."Keşke filmi çekilse de bir de beyazperdede görsek." diyor bir yanım,"Bırak canım
hiç olur mu öyle şey? Bu eser kitap olarak güzel,beyazperdeye aktarılırken deforme olur falan,bunu kabul edemeyiz." diye cevap veriyor öteki yanım =) Yorum-3 Ben bu kitabı okuduğum zaman aklıma ilk gelen şey o siyah kanı gerçekten görme isteğiydi. Yani yazarım tarifini, olayları anlatış şeklini, hikayenin kurgusunu asla unutamıyorum. Okuduğum en iyi polisiye-gerilim romanlarından birisi diyebilirim. Evet belki siyah kan düşüncesi psikopatça ( çünkü insan vücudunda oksijen kalmadığı anda akan kan siyah olurmuş ) ama romana kendinizi kaptırdığınız anda anlayacaksınız ne demek istediğimi.. Bu tarz kitaplar seviyorsanız okuyun derim. Yorum-4 Kötülük, doğumla beraber mi gelir yoksa yaşananlarla kötülüğe mi meyil edilir? Kötüler katıksız kötü müdür yoksa iyilik de taşırlar mı? Peki onlar kötülük yaptığının farkında mı yoksa iyi ve kötü kavramlarına başka anlamlar yükledikleri için yaptıklarının meşru olduğunu mu düşünürler? Kötü birinin, mağdur ettiği kişiden farkı geçmişte daha talihsiz bir yaşam sürmesi midir? Bir eyleme bir kişi ‘iyi’ derken diğeri ‘kötü’ diyebilir çünkü bu kavramların (iyi-kötü) altını insanlar dolduruyor. Bu yüzden hemen aklıma “gerçekten kötülüğün özü var mı?” sorusu geliyor. İşte bu kitabı merak etme sebebim buydu: bir katilde kötülüğün özünü aramak, görmek istedim. Şanslıyım ki Marc da benimle aynı amaca sahipti. Reverdi adında bir katilin içindeki kötülüğün gizemini çözmeye çalışan kahramanımız Marc, Reverdi’nin mektupları rehberliğinde Güneydoğu Asya’ya bir yolculuğa çıkıyor. Kimin olduğunu hatırlayamadığım bir söz vardı: “Kötülük, aralayabileceğin bir kapı değildir ardına kadar açılır.” Marc attığı adımların sonuçlarını düşünmüş müydü? Hayır, Marc ateşle oynuyordu. İlk 150 sayfası konuya duyduğum ilgi ve merak nedeniyle beni kitabın içinde tuttu ancak hareket seven okurların burada biraz sabretmesi gerekecek. Sabırdan sonra yaşanacak olaylar sizi de tatmin edecektir. Bir noktadan sonra uçmaya başlayan bir konu vardı. Kitap, düz bir aksiyonun aksine tatlı gerilimi ve macerasıyla beni memnun etti. Ayrıca yazar bana dünya haritasını açtırmış; Kuala Lumpur, Bangkok, Kamboçya’nın tam yerlerine baktırmıştır. Kendisi gazeteci olduğu için yaptığı araştırmalar ve bilgi birikimi kitapta hissediliyor. Bilhassa “kan” ile ilgili verilen bilgiler okuyucularda bir hassasiyet oluşturuyor. Hayal gücüyle bilmediğimiz coğrafyaları, bilmediğimiz bölge kültürlerini, araştırmalarını harmanlayarak kitabın içeriğine dengeli bir şekilde yerleştiren Grange bize güzel bir eser sunmuş. Yorum-5
Bu nedir be kardeşim? Bu nasıl bir kitaptır? Yahu öyle yerleri var ki kalkıp birilerini öldüresim geldi. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı, ama çoktan başka kitaplarını da gözüme kestirdim.İyi ki bu kitabı okumuşum ve bu yazarı tanımışım.Sahiden usta bir yazar.Kitap size sayısız kere 'oha' dedirtiyor. Profesyoneller profesyoneli bir katil ve onun gizemini ortaya çıkarmaya çalışan bir gazeteci.Hem kadın hemde erkek.Kitap da muhteşem bir ilişki var, okuyanı kitaba bağlayan cinsten.Herkesin okuyup beğeneceğine adım gibi eminim. Yorum-7 Usta yazardan son derece güzel bir polisiye roman daha. Marc Dupeyrat, çocukluk arkadaşı ve eşinin öldürülmesinden sonra yaşadığı travmalar yüzünden müzisyenliği ve gazeteciliği bırakıp önce paparazzi, sonra da ölüm gazetecisi olmuş biridir. Jacques Reverdi ise eski bit dünya serbest dalış şampiyonu ve kadınları öldüren bir katildir. Malezya'da yakalanan Reverdi kimse ile görüşmemektedir ancak Marc, sahte bir kimlik ve arkadaşının yanında çalışan Hatica adlı bir mankenin fotoğrafı ile ilişki kurar ve Reverdi'nin verdiği ipuçları ile hikayenin büyük kısmını çözer. Ülkesine kaçar ve Siyah Kan adında bir kitap yazar, bu arada Hatica da meşhur olmuştur. Ancak Reverdi ihaneti affetmeyecek biridir ve peşine düşmüştür. Bir saldırıyı atlatırlar ve Marc tekrar komaya girer. Acaba Reverdi ölmüş müdür? Marc zannedildiği gibi masum biri midir? Marc ve Hatica bu işten sağ salim kurtulabilecek midir? Soluksuz okunan bir roman. Yorum-8 bir insan bir kitaba aşık olur mu..bir insan bir seri katili (reverdi) bu denli sever mi..Grange'yi yeni okuyacak arkadaşlara tavsiyem bu kitaptan başlamayın yoksa diğer okuyacağınız diğer bütün polisiye tarzındaki kitaplar size sönük gelecek. 'siyah kan' bir baş yapıttır ve benim mükemmellerimden biridir. Yorum-9 Bir kitabın sonuna bu kadar şaşırdığımı hiç hatırlamıyorum. Kitapta yaratıcılık, gerilim, vahşet herşey uç noktalarda ilerliyor. Katile sempati duymak da neyin nesi? Bu romanda herşey tersine dönüyor. Eğer hala okumadıysanız bir an bile şüphe etmeden başlayın derim. Yorum-10 Paris'ten Güneydoğu Asya'ya uzanan, sıra dışı bir öldürme tekniği ile kurbanlarını katleden,okuru(bu ben oluyorum) bile korkutabilecek kadar vahşi katilin hikayesi diyerek kısaca özetlemiş olabilirim. Reverdi problemli geçen çocukluğunun sancılarını yaşayarak insanlardan delicesine intikam alırken,kendinizi "Bay Paparazzi" gibi saf kötülüğün kucağında buluveriyorsunuz. Grange bir kez daha hikayeyi kedi-fare oyununun dışına taşımayı ustaca başarmış.Güneydoğu Asya'nın iğrenç pazarını ve yozlaşmışlığını gözler önüne sermiş. Siyah Kan Oku
Jean-Christophe Grangé Siyah Kan Kitabından Alıntılar
Alıntı-1 --Benim için evlilik, bir tür kimyasal yangın...Yıllar boyunca bir kadın ile bir erkek arasında her şey yanar, her şey tükenir. Yani iyi olan her şey demek istiyorum. Bir gün küller arasında uyanırlar. -Ama neden kimyasal yangın ? --Çünkü sadece geriye en sert, en katı malzemeler, yanmayan parçalar kalır: öfke, acı, üzüntü ve korku. Alıntı-2 Yıkma, öldürme, yok etme hep oralarda bir yerdeydi, insan beyninin derinliklerinde. İnsanın genlerinde, ilkel beynindeydi ve açığa çıkmak için fırsat kolluyordu. Alıntı-3 İnsan bilinci eşsiz bir merkez değildir. Daha çok bir çarktır. Bir olasılıklar manzumesidir. Sürekli dönen ve zaman zaman da bir rakam üzerinde duran çarkıfelektir. Alıntı-4 Ben yüzlere coğrafya haritaları gibi güven duyarım. Onların yüzeyinde toprağın bileşimini, bölgelerin atmosferini, iç kısımlardaki cangılları keşfedebilirsin... Alıntı-5 Benim hikâyemi öğrenmek, anlamak istiyorsan, Elisabeth, izlemen gereken tek yol var: benimki. Kelimenin tam anlamıyla. Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah Kan'la çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hâkim olduğu bir yol. Alıntı-6 Benim yaram ne bir zayıflık işareti, ne de bir kusur. Bu bir güç işareti, herkes bunu görecek ve kabul edecek. Alıntı-7 "Karşılıklı ilişki", "paylaşma", "birbirini tanıma" diye adlandırılan sadece birer yalandı. Bunun basit bir sebebi vardı: bir kadın konuşmaya başladığı andan itibaren yalan söylerdi. Kendisini başka türlü ifade edemezdi. Bu kadının doğasında vardı. Üzerinden bir türlü atamadığı katlanılması zor, sinsice bir kılıftı bu kadınlar için. Alıntı-8 Derin mavi ile koyu karanlık arasındaki bu varsayımsal bağ, iyi ile kötü arasındaki bu imkânsız ilişki, benim başımı döndürüyor. Alıntı-9 Onun ilgisini üslup çekiyordu. Satır aralarından, cümlelerin gelişiminden algılayabildiği üslup, her virgülde, korkuyu, kızgınlığı, hayranlığı hissedebiliyordu. Aynca el yazılarını da seviyordu; elin kâğıda temasını, her kelimenin sonundaki titrek heyecanı. Sanki bu kadınlar
-mektupların hemen hepsi kadınlardan geliyordu-onun kulağına fısıldıyorlardı. Ya da hafifçe tenine dokunuyorlardı. Bambu yaprakları gibi. Gözlerini kapattı, kendini anılarının okşayışına bıraktı. Yapraklar. Fısıltılar. İzlenecek yol... Alıntı-10 Hapishaneler yardımlaşma veya dayanışma sistemi üzerine kurulmuş yerler değildi.Buralar,insanların ortak kişisel menfaatlerinin olduğu,ama bu menfaatlerin asla çakışmadığı bir dünyaydı.Bazen mahkûmlar aynı hedefe yoğunlaşabilirlerdi,ama kural kendi yaşam alanından asla dışarı çıkmamaktı.Bu farelerin mantığıydı;zekânın hayatta kalmaya pek yararı yoktu. Siyah Kan Pdf indir