3 | erditör notu 5 | anketör dübara 7 | kampüs dübara 8 | osman bayram röportajı 9 | esra aras röportajı
1 0 | sevinç doğruel röportajı 11 | her karede bir hayat 1
1 2 | her karede bir hayat 2 1 3 | duygusal dübara 1 5 | melodik dübara 1 6 | grup gamm 23 | kültür dübara 27 | vizyon dübara
28 | rafta ki dübara 29 | webgame dübara 30 | tebessüm dübara
Ünlenmiş Sözler
Hayatta hiç hata yapmamış birisi zaten hiçbir işe başlamamış demektir.
Henry FORD
İnsan aklın snırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
Albert EINSTEIN
Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başka.
Montaigne
Suçu bağışlayan asildir, ancak özür dileyen daha asildir.
Alphons DAUDET
Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.
Eflatun
Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır.
Johann Wolfgang Von GOETHE
Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
Leo Nikolaevich TOLSTOY
Tanrıya ettiğim dua pek kısadır; Tanrım düşmanlarımı gülünç duruma düşür.
F.M.Arouet VOLTAIRE
Erditör notu: Bir avuç gençtik(iki kişi)H Boş durmanın verdiği bir sıkıntı anında; “Hadi bir dergi yapalım” diyerek ayaklanıp çalışmaya başladık. Birkaç sıkıntı mağdurunu da aramıza kattık bu aradaH Dedik ki boş durmayalım. Bizde bir şeyler yapalım. Yaparken eğlenelim, keyif alalımH Kendimizi yaptığımız işe kaptırıp sıkıntıyı stresi bir kenara iterken, aynı zamanda yeni şeyler öğrenelim ve gelişelim istedik. Uzun uzun düşündük (birkaç dakikaH) Ve ortaya böyle bir fikir çıkartmayı başardık. Dergi DübaraH Peki neden DüBara? DübaraH Çünkü; en başta da söylediğim gibi iki kişiydik. İki kişi yola çıktık, isim düşünürken de iki kişiydik ve “iki” den başladık düşünmeyeH Sonra dedik biz hep ikimizizH Hep iki ikiyizH Derginin adı da buradan geldiH Tavla oynayanlar bilir. Tavla da iki iki gelen zarın adıdır: DüBaraH Öyle çok uçuk hedeflerle alakamız yok. Misyonumuz, vizyonumuz, her şeyimiz; keyif alırken öğrenmek, gelişmekH Henüz ilk sayımız. Henüz yeniyiz. Eksiğimiz, yanlışımız olabilir elbette. Ama dedik ya hem keyif alacağız, hem gelişip öğreneceğiz bazı şeyleri.
Peki, ilk sayımızda neler yaptık?
# Önce, önemli gördüğümüz bir konuyu irdeledik, gençlerin de bu konu fikirlerini öğrenip sunduk okurlarımıza. # Sonra “Beyazıt’ta öğrenci olmak” dedik ve başladık çalışmaya. Beyazıt’taki öğrencilerle de konuştuk. # Her fotoğraf karesinin içinde binlerce hayat vardır dedik. İki
fotoğraf karesi paylaştık sizlerle...
# Olmazsa olmaz; bir şiirı köşesi koyduk. Sizlerden gelen şiirleri yayınladık. # Müziği yazmayı unutmadık! Ama dedik ki farklılık olsun. Biz Amatör Müzikle ilgilenelim ve Türkiye’nin amatör sanatçılarıyla röportaj yapmaya karar verdik.
Bir de kültür köşesi koyduk. Ünlü bir ressamı tanımayan kalmasın ya da ünlü bir eseri bilmeyen kalmasın dedik. Araştırdık ve yazdık. Ve birkaç şey daha ekledik işte. Ortaya çıktı DüBaraH
Dipnot:
1 5.05 değer verdiğimiz bir büyüğümüzün, hocamızın yaş günü. Kendisine nice mutlu seneler diliyor ve dergimizin ilk sayısını ona ithaf ediyoruz. Gelecek sayımızı biz sabırsızlıkla bekliyoruz. Bakalım ne yapacağız; Nokta koymadan bir şey daha düşündük bizH Uzun uzunH (birkaç dakika dahaH) Dedik ki; tek başımıza eğlenip sadece biz gelişmeyelim. Bu keyfe ortak olmak isteyenler olursa onlara da bir parça verelim. Eğer siz onlardan biriyseniz. Neler yapabileceğinizi yazdık aşağıya... 1 ) Ne kadar çok kişiye ulaşırsak, o kadar keyif alır ve o kadar yeni şeyler öğrenip gelişebiliriz. Bu yüzden dergimizin, Facebook grubuna katılabilir ve arkadaş listenizi davet edebilirsiniz. 2) Yazı, şiir, makale, resim, karikatür vs. gönderip yayınlatabilirsiniz. 3) Hatta aklıma şöyle bir şey geldi diyip dergide kendinize bir köşe bile ayarlayabilirsiniz. 4) Ya da aklımda bir şey yok ama bende keyif almak istiyorum diyip DüBara ekibine katılabilir ve dergimizde görev alabilirsiniz. 5) Peki, tüm bunları ve bunun dışında her şeyi nasıl yapacaksınız? Evet, doğru tahminH Bir mail kadar uzaktayızH
erditör erditor.db@gmail.com www.facebook.com/dubara
Çok önemli gördüğüm bir konuydu. Dergide de yer vermek istedim. Öyle ki; nefes alan her canlı bir hayatın içinde, bir hayatı yaşıyor. Sadece insanları baz alıyoruz ve her insanın kendine ait bir dünyası olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Her insanın farklı düşünceleriyle, zevkleriyle, sevdikleri ve sevmedikleriyle kurduğu bir hayatı var. Herkes hayatını yaşıyor. Peki kaç kişi hayatını, zamanını dolu dolu yaşayabiliyor. Zaman elimize dökülen su misali, akıyor, tutmak mümkün mü? Hayır... Öyleyse; zamanı tutma, birkaç saniye durdurabilme şansımız yok. Yapabileceğimiz tek şey onun akışına ayak uydurmak. Ona yetişemesekte, başladığımız nokta da kalmamak. İşte o su gibi akıp giden zaman ile aramızda ki mesafeyi ne kadar azaltabilirsek, hayatımızı da o denli dolu dolu yaşayabiliriz. Peki bunu başarmak ne kadar mümkün? İşte, tam burada bir virgül konuyor cümle sonuna ve devamı gelmiyor. Hayatı dolu dolu yaşamak gerek, akan zamana yetişmek gerek. Ama bunun nasıl yapılabileceğinin izahı yok. Bir çözümü yok. Cevap X... Karşıya geçiriyoruz, işaret değiştiriyoruz, çarpıyoruz, bölüyoruz. Sonuç; yine başladığımız yerdeyiz. "X" Elbette bazı görüşler de yok değil. Gerçi bana göre ezberlenmiş cümlelerden ibaretler ama yine de onları da düşünmek gerek. Bu soru sorulduğunda en genel cevaplar kitap okumak, tiyatroya gitmek, sinemaya gitmek..... diye uzar gider. Ama hayatı dolu dolu yaşamak, biraz da hayattan maksimum tat alabilmek anlamına gelmiyor mu? Öyleyse tiyatroyu sevmeyen birine, "hayatı dolu dolu yaşamak için tiyatroya git" demek de bir diretmeden ibaret değil midir? Evet bence öyle. İşte o yüzden, hayatı dolu dolu yaşamanın izahı yok... Her birey için, her canlı için farklı bir anlam ifade ediyor. Öyleyse; bu nokta da şunu soruyorum;
Hayatı dolu dolu yaşıyor muyuz? Hayatı dolu dolu yaşamak için siz ne yapıyor sunuz?
Erdi KARADENİZ
Bence, hayatı dolu dolu yaşamak, her şeyi yapmak değilde; yapabileceğinin en iyisini yapmaktır. Erkan AĞARDAN
Hayatı dolu dolu yaşamak bence; hiç bir anı kaçırmadan yaşamak demektir. Yarınımızın bir garantisi yokken, her anı değerlendirmek demektir. Bana bunları ifade ediyor. Bir de herşeye rağmen gülümsemek gerek, biraz pollyanna gibi oldu ama... Şerife ÖZTÜRK
Bütün hayallerimi gerçekleştirmek için çalışırdım. Hayatı dolu dolu yaşamak, özgür olmaktan sıkılmadan, korkmadan... Belki bu duygularında olması gerekir bazen. Ama dozacında. Benim en büyük hayalim; hayallerimi gerçekleştirebilmektir. Hayatı dolu dolu yaşadığıma o zaman inanırım. Tuğçe TUFAN
Merak ettiğim heryeri gezmek, hayatı dolu dolu yaşamaktır. Esra ARAS
Hayat, dolu dolu yaşadığımızı sandığımız ama aslında boşa harcadığımız kavramsa ve biz bunu değiştiremiyorsak; var olmamızın da bir anlamı yok demektir. Anlık mutluluklar yerine uzun süreli mutluklar yaşayıp, yarınların dünden daha güzel olmasını, keşkelerden uzak iyi kilerle dolu, bana huzur veren şeyleri yapmayı düşünüyorum. Düşündüklerimi faaliyete geçirebilirsem; hayatı dolu dolu yaşıyorum diyebilirim. Ezgi KARADENİZ
Kampüs Dübara'da " Öğrenci Olmak "
Her şeyden önce öğrenci olmak çok güzel bir duygu. İster ilkokul, ister lise ya da üniversite olsun, hangi aşamada olursak olalım öğrencilik güzel. Elbette yaşamasını bilene. Yıllar sonra dönüp dönüp, tozlu bir defteri karıştırır gibi zihnimizde canlanacak bu yıllar. Kıymetinin bilinmesi gereken bazı dönemler olur ya insan hayatında, öğrencilik dönemi buna bir örnektir.
"Beyazıt'ta Öğrenci Olmak"
Beyazıt'da öğrenci olmak ise daha güzel bir duygu; hem yerinden hem güzelliklerinden dolayı daha ayrıcaklı bir durum. Okumak nerde olsa güzeldir. Ama Beyazıt... Bir şiir gibi... Yaşanıyor sadece, izah edilmiyor... Burada okumakta herkese kısmet olmaz. Onun için burada geçirilen her anın değeri bilinmeli. Camiler, türbeler... Kütüphaneler, sahaflar... Vakıflar, dernekler... Kafeler, güzel mekanlar... Kapalıçarşı... Ve İÜ Ana Kampüs, tabi ki... Beyazıt’ta birçok şeye komşusunuz. Gezmek için, eğlenmek için, çalışmak için ya da uzanıp çimlerin üzerine kalabalığın içinde sessizliğinizle kalıp kafanızı dinlemek için doğru yer BeyazıtH Yine de yetmediyse; On dakika yürürsünüz Sultanahmet’e, az ilerde de GülhaneH Ya da on dakika da kapalı çarşı’dan aşağı; Eminönü’ne inersiniz, deniz kenarında yürür ve kendinize bir balık ekmek sefası çekersiniz. Beyazıt güzel... Beyazıt'da öğrenci olmak güzel, bize göre... Bu ilk sayımızda birkaç öğrenci arkadaşımıza sorduk sorularımızı; Beyazıt'ı sorduk, "öğrenci olmak" dedik, İyi, kötü düşüncelerini öğrendik...
Neslişah HAKYEMEZ
İlk sayımızda, kampüs dübara da "Beyazıt'ta öğrenci olmak" diye bir konu attık ortaya... Ve bu konuda arkadaşlarımızın fikirlerini aldık; Öncelikle seni tanıyalım? Ben Osman Bayram, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Muhasebe bölümü 1. sınıf öğrencisiyim. "Beyazıt'ta ögrenci olmak" başlığı altında bize ne söylemek istersin? Beyazıt'ta öğrenci olmak; aslında lise de, üniversite hayali kuran her öğrencinin mutlaka hayalleri arasında yer verdiği bir kavramdır bence... Ben de lise öğrencisiyken her Bayazıt meydanından geçişimde, Üniversite kapısına bakıp iç geçirmişimdir bir çok defa. Şimdiye dönecek olursak artık şunun çok iyi farkındayım ki Beyazıt'ta insanlar ikiye ayrılıyor, öğrenci olanlar ve diğerleri... Öğrenci olma ayrılacağını yaşamak keyif verici. Beyazıt'ta günün nasıl geçer, en sevdiğin mekan hangisidir? Beyazıt'ta en çok sevilen mekan denilince kafanızı karıştıracak çok fazla seçenek yok aslında, çünkü ya arkadaşlarınızla bir kafede, ya kütüphanede, ya da kampüstesinizdir. Bunların içinde en çok sevdiğim mekan sorusuna cevap şu olabilir; Soğuk havalarda kafeler, sıcak havalarda kampüs, sınav haftalarında kütüphane. :) Sence öğrenci nasıl olmalı? Bence, öğrenci herşeyden önce öğrenci olmalı. Başka tür faaliyetleri kendine görev edinmemeli. Okula geliş amacı öğrenmek ve bu öğrendiklerini kendi yaşantısına uyarlayıp, başkalarına da öğretebilmek olmalıdır. Böyle bir öğrenci olduğumu asla savunmuyorum ama olaya şöyle bakıyorum; eğer bir gün size "sence öğrenci nasıl olmalı" diye bir soru sorulursa, bu soruya uyguladığınız yanlış cevap yerine, farkında olduğunuz doğru cevabı vermek daha mantıklı. :)
Öncelikle kısaca seni tanıyalım? Esra ben İstanbul Üniversitesi SBMYO Dış Ticaret bölümü 1. sınıf öğrencisiyim. "Beyazıtta ögrenci olmak" başlığı altında bize ne söylemek istersin? İstanbul Üniversitesi'nin tarihi kapısının içine geçebilmenin büyük bir şans olduğunu düşünenlerdendim orta okuldayken ve benim için imkansız olduğunu... İçeri girebilmek, herkesin sadece ziyaret edebildiği, okumak istediği okulda okumanın, tarihin havasını solumanın şansım olduğunu düşünüyorum. Beyazıtta günün nasıl geçer, en sevdiğin mekan hangisidir? Sabah koşa koşa derse yetişmeye çalışır, erkenden okula gelirim, biraz kantin, sonra ders ve meşhur köftecimiz... Zaman zaman Beyazıt meydanda ki tatlıcı da poğça, sıcak bir çay ve sohbetle geçer vaktimiz. Bazen Çemberlitaşta ki her öğrencinin kesesine uygun sinemaya gideriz. Ee oraya giderken de takı tokacıları gezmeden olmaz... Sence öğrenci nasıl olmalı? Öğrenci diye hitap ettiğmiz okuyan gençler çeşit çeşit karakterlerden oluşuyor. E haliyle "öğrenci bi olmalı" diye bir tanım yapmak imkansız. Ama her öğrencinin sosyal aktivitelere katılmasını, öğrenci kültür merkezlerine zaman zaman uğramalarını, hobilerin yalnızca internet, gezmek, müzik, sinema olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle seni tanıyalım? Sevinç Doğruel, 10 Kasım 1991 Üsküdar doğumluyum. İlkokulu Fuat Baymur ilköğretim okulunda okudum ve annemin isteği doğrultusunda Üsküdar Anadolu Ticaret Meslek Lisesini bitirdim. Mesleğim 13 yıldır severek yaptığım öğrencilik. :) "Beyazıt'ta ögrenci olmak" başlığı altında bize ne söylemek istersin? İstediğin zaman okula git, gitme karışan yok. Ah bir de şu sınavlar olmasa... Tipik bir öğrenci psikolojisindeyim yani... Arkadaşlarımı özlemesem uğranılacak yer değil vesselam. Çok kötüledik be bizim yerimizde olmak isteyen niceleri var. İstanbul'un orta yerinde herkesin gıpta ettiği, girmek isteyite giremediği yerdeyim; İstanbul Üniversitesi... Annemin emeklerini boşa çıkartmamak için çok uğraşıyorum. Onun için değer, herkes kendinden önce onun için emek vereni düşünmeli. Beyazıt'ta en sevdiğin mekan neresidir? En sevdiğim mekan değil de, ona bir 'lar' takısı ekleyelim. Bir değil, birden çok çünkü. Boğazıma düşkün olduğumdan özellikle yemek yenilen yerler ilgimi çekiyor. Öğrenci olduğumuzdan bütçemize uygun neresiyse oradayız. Arkadaş çevremde duman severler olduğundan sıklıkla Vefakar'ı tercih ediyoruz diyebilirim... Beyazıt'ta gününü nasıl geçiriyorsun, derse girmediğin zamanlarda? Derse girmediğim zamanlar arkadaşlarımla ana kampüste, bir ağacın gölesinde geçiriyoruz zamanımızı. Sessizliği dinlemek iyi geliyo, insan başbaşa kalıyor kendisiyle ve günün manevi hesabını yapabilecek fırsatı buluyor.
Senden Gidebilseydim!
Eğer gidebilseydim senden Dünyanın en uzak şehirlerine En uzak kentlerine giderdim Bakışlarının değmediği Kokunun sinmediği sokaklarda Saatlerce yürürdüm Bu tek kişilik kalabalığımlaH
Siluetinin girmediği gecelerde kapatıp Adının geçmediği günlere açardım gözlerimi Ne tadın beni benden alabilirdi bir daha Ne kokun Ne bakışın Senden en uzak yalnızlıklara Yol alır giderdim GidebilseydimH Bir rüzgara tutunurdu avuçlarım Sensizlik kokan şehirlerin üzerinde dolanırdım Senin olmadığın gecelerde bir fırtına olur Dağlara tepelere eserdim Sonra denizin en kara halinde Üzerine eserdim bir meltem gibiH Eğer gidebilseydim çoktan çekip gitmiştimH Ama gidemiyorum Bir rüzgara tutunuyor avuçlarım Gecelere esiyorum Dağlara tepelere esiyorum Denizlere esiyorum Sonra dönüp dolaşıp yine sana Senin olduğun sokaklara Senin olduğun akşamlara geliyorum Varlığın acıtıyor canımı Ne fırtınam kalıyor Ne rüzgarım Gözlerinin önüne düşen bir toz gibiyim... GidemiyorumH
Erdi KARADENİZ
Seni Sevmek!
Hani beklersin ya uzaklardan çok uzaklardan, Gelse de bir an önce görebilsem. İşte öyle bir şey seni sevmek, Ölü bir deniz misali hasret sana gözlerim. Hani bir gülüş beklersin ya, Öylesine masum, öylesine içten. İşte öyle bir şey seni sevmek, Ölü bir deniz misali hasret sana gözlerim. O kadar çok özlüyorum ki seni a...nlatamam, Özlemini dünyalara haykırsam duyuramam. işte öyle bir şey seni sevmek, Ölü bir deniz misali hasret sana gözlerim. O kadar çok özlüyorum ki seni anlatamam, Sevgim anlatmakla bitmez yaşanmalı ki bilinsin. İşte öle bir şey seni sevmek, İşte öyle bir şey sana hasret duymak, Ölü bir deniz misali hasret sana gözlerim.
Neslişah HAKYEMEZ
Yaşam, Aşk
Bir aşka başlamaktı hayat. Dünyaya yeniden doğmak. Yaşanır, yaşanmaz halde olurdu, Geçerdi günler. Acıklı, hüzünlü, bazen hayat dolu. Ölüme yaklaşırken, Ölümsüzmüşcesine yasanırdı bazı anlar. Onun uğruna herşey yapılabilirdi. Yapıldıda günlerce saatlerce. Evet yaşama başlamak aşktı. Engelli yollarda yürüdüğümüz. Ve en gerçeğide ölümdü yaşanılanların. Elden bişeyin gelmediği en ve tek gerçek. Sevda bitermiydi o gerçekte bilinmez. Yalanlar yenilirmiydi o gerçekte, Yoksa boğazındamı kalırdı kalanın vicdanının. Sonrası bilinmeyen, Sonrası ölümün ardı..
Ahmet ACAR
Yeni Trend:Amatör Müzik "Müzik ruhun gıdasıdır!" sözünün boş olmadığını herkes bilir. Müzik gerçekten de insan ruhuna ilaç gibidir. Hüzünlü anında, mutlu anında, insan, her anında tüm hislerini yaşar dinlediği şarkıda. Basit bir melodi bile kimi zaman iyi gelir. Hatta bir ıslık bile... Bu son yıllarda internetin yaygınlaşması elbette sanatçıları korsan tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığı için kötü, ama saklı kalmış yeteneklerin seslerini duyurmasına olanak tanıdığı için çok iyi bir gelişme oldu. Günümüzde, çok sık duyduğumuz bir cümle var; "Amatör Müzik"... İnternet ortamında oluşturulan, siteler aracılığıyla insanlar yeteneklerini dünyaya duyurabiliyor. Öyle ki; enstrüman çalıp, şarkı söyleyip, kendi yaptıkları besteleri seslendirip, şiirler okuyup, kendilerini bir anda tüm dünyanın kullandığı internet ortamında bulabiliyor insanlar. Hatta Facebook, Youtube gibi paylaşım sitelerinde profil oluşturup, yeteneklerini yayınlayarak binlerce hayranı olan, amatör sanatçılarımız var. Üstelik albüm çıkartıp sanatçıyım diye geçinenlerden çok daha güzel eserler ortaya koyuyorlar. Dergi DüBara olarak bu bölümümüzü amatör müziğe ayırıyoruz bizde. Çorbada bizimde tuzumuz olsun istedik. Ve bu ilk sayımızda, bizimde şarkılarını beğendiğimiz genç bir müzik grubunu sizlere tanıtıyoruz. Henüz çok genç yaşlarına rağmen, güzel şarkılar yapan ve facebook isimli paylaşım sitesinde yaklaşık yirmi iki bin beş yüz civarında hayran toplayan, amatör müzik grubu "Grup Gamm" bu sayımızın konuğu. Grubu daha detaylı tanıyalım...
Öncelikle merhaba, nasılsınız? nasıl gidiyor?
bir aşk acısı, aldatma, aldatılma, terk edilme söz
(Tuğçe) Merhaba, iyiyiz herşey çok güzel gidiyor.
konusu. Yani acı, sıkıntı çok... Bunları karşılayan bir
kısa sürede bu bile büyük başarı bizim için...
sözcük var; oda gam :) Aslında herkesin hayatın da
Grup Gamm'ın gelecek adına profesyonel
Biraz grubunuzu tanıyarak başlayalım. Grup
olan ama çok kullanılmayan bir sözcük gam. Ama
hedefleri nelerdir?
Gamm ne zaman, nasıl kuruldu?
bizim şarkıları en iyi anlatan kelimeydi. Gam değil
Tam olarak müzikte gerekli donanıma sahip olup,
(Tuğçe) Gamm yaklaşık 4 ay önce kuruldu. Aslında
Gamm diye yazılıyor grup ismi. Bunun nedeni de
insanların duygularına tercüman olmak. En iyi
'Grup Gamm' ismini 4 ay önce aldı. Daha önceleride
Osmanlıca da iki m ile yazılması... Gamm
şekilde müzik eğitimi almak istiyoruz.
Begümle 1 yıldır tanışıyoruz. Okulda kurulan müzik
Grubunuzun lideri var mı? Varsa kim?
Peki sizin gibi amatör müzik yapan, sesinin
grubu sayesinde karşılaşmışdık. Okul etkinliklerinde
(Tuğçe) Hayır öle bir konu söz konusu değil. Bir
duyurmuş ya da duyuramamış bir çok
sahne alıyorduk. Daha sonra beraber bir şeyler
şeye karar verilecek, bir şey yapılacaksa herkesin
arkadaşımız var. Onlara neler söylemek
yapmaya karar verdik ve benim yaptığım besteleri
düşüncesi alınır.
istersiniz?
arkadaşlarımla beraberdik ve müzikle uğraşıyorduk.
Gerçekten, yürekten istiyorlarsa sonuna kadar
seslendirmeye başladık. Bunu hobi için hoş zaman geçirmek için yapıyorduk, böyle olmasını düşleyerek
Grup Gamm, 'Müzik Benim Hayatım' isimle
gitsinler. Eğer severek isteyerek yapıyorlarsa zaten
başlamıştık aslında. Daha sonra Safa, bizim okula
projede de yer aldı. Bu proje hakkında neler
başarı onlara kendi gelir.
geldi (Giresin Lisesi) başka bir şehirden. O da
söylemek istersiniz?
müzikle uğraştığı için hemen muhabbeti kurduk. :)
Bizim için gerçekten çok önemli ve büyük bir proje.
Peki, grubu bir kenara bırakalım şimdi;
Bir anda Begüm'le 'Geri Dönmek İstesem' adlı
Bu projede Türkiye çapında tüm amatör sanatçılar
neredeyse grubun tüm şarkılarının sözü ve
şarkıma çektiğimiz video internette yayınlanmış ve
kendi bestelerini yolladılar ve 60 kişi seçildi. Biz,
çoğunun da müziği sana ait. Bunu nasıl
bir çok sitede tıklanma da birinci olmuştu. Sonra
Grup Gamm olarak bu 60 kişinin içinde yer aldık.
yapıyorsun Tuğçe? Seni hiç terketmeyen bir
amatör sanatçılara destek veren Erdal arkadaşımla
Büyük başarıydı bizim için çünkü amatör müzik
ilham perin olmalı? :)
tanışdık(Erdal Başıbüyük). Devam etmemizi istedi.
yapmalarına rağmen çok tanınmış, çok iyi amatör
Sanırım o peri bana doğduğum gün Allah'ın verdiği
Cesaretsizdik bu konuda sanırım. Ve Begüm'le
sanatçılar vardı. Abilerimiz, ablalarımız diyelim,
bir hediye, öyle düşünüyorum. Herkes acıyor bana
devam etmeye karar verdik, Safa'yı da dahil ettik.
çünkü çoğu bizden yaşça büyük. :) Ve İstanbul'a
kız neler yaşamış, hiç yüzü gülmemiş diye... :) Ama
Böylece Grup Gamm ortaya çıkmış oldu.
gittik, çekimler yapıldı. 10 kişi seçilecek ve bir TV
böyle bir şey yok. Kendimi bildim bileli yazıyorum.
programı yapılacak. Henüz belli değil ama tabi ki o
Küçükken, uydurmak diyelim; devamlı sözler,
Neden grup isim "Gam"?
10 kişinin içinde yer almayı çok istiyoruz. Kısmet...
müzikler uyduruyordum kendi kenddime. Annem
(Tuğçe) Yaptığım, yaptığımız şarkılarda genellikle
Olmasada bizi çok üzmez çünkü dediğim gibi
hep anlatır; bebeklerimle oynarken bir şeyler
mırıldanıp, sonra annemin yanına gidip bak ben şarkı
hedeflerimi hep büyük tutttum. Gerçekleşip
yaptım diyerek avazım çıktığı kadar bağırıp söyler
gerçekleşmeyeceği durumunu düşünmedim.
mişim. İlkokula başladıktan sonra, okuma yazma
Hedeflerimde sadece kendimi kapsamadım, müziğe
öğrenince ilk kendime bir şarkı defteri edinmiştim.
adım atmadan önceden böyleydi. İnsanlarla
Devamlı yazıyordum. İlk kağıda döktüğü şarkı 'yalan
paylaşacağım şeyler yapmak; bu bir kitap olur, dans
aşk' adlı parçaydı. Halbuki 7 yaşında bir çoccuk
olabilir, tv sinema olabilir... Kitlelere
aşkı, bir de yalanını nasıl yaşayıp yazabilir. :) Daha
ulaşabileceğim bir progrram ya da en ufak bir söz...
sonra hayatım boyunca yazdım. En ufak bir kelime
Zaten sadece kendimi iki konumda görebiliyorum ya
etkiledi yazdım, arkadaşım acı çekti yazdım, etrafa
müzik, yani konservatuar da okurken... Ya da tv
bakıp yazdım, çok nadiren yaşayıp yazdım. Şu var ki
sinema okurken :)
yazmak için yaşamak değil, görmek, duymak, hissetmek yeterli.
Bu genç yaşınıza rağmen, çok kısa sürede binlerce hayranınız var. Bu nasıl bir duygu, bu başarıyı
Peki şu anda kaç besten ve varsa kaç şiirin var?
nasıl yorumluyorsun?
100 civarlarında bestem var. 1520 tane de şiirim var.
Tarif edilmesi çok zor bir duygu. Şarkılarımız dinlenirken, insanların; " aa.. beni anlatmış bu
Müzik adına herhangi bir eğitim aldın mı?
şarkıda " demesi beni dünyada en mutlu eden
Hayır almadım. Sadece bir kaç ay gitar öğrenmek
şeylerden birisi. Çünkü hedefim her zaman buydu.
için konservatuara gittim. Temel bilgileri falan
Bestelerimi yaparken içimde olan yaşanmışlıkların,
öğrendikten sonra, bir süre ara verip kendi kendime
duyguların herkes tarafından benimsenmesi
çalıştım. Şimdi tekrar gitar derslerine başlayacağım.
düşüncesiyle yapıyorum ki buda sanırım oluyor. Başarımızın bir nedeni de budur. Biz şarkılarımızda
Hayatını müzikten kazanmayı mı, yoksa müziği
samimi oldukça başarılarımızın devam edeceğine
bir hobi olarak mı düşünüyorsun gelecekte?
inanıyorum.
İlk başladığımda müziği hobi olarak görüyordum, çok zevk alıyordum. Ama bir grup kurduktan sonra
Özellikle yazma yeteneğinin üzerine gitmelisin.
insanların müzikle tanıması benim çok hoşuma gitti.
Böyle devam ettiğin sürece çok çok iyi yerlere
'Evet ben bunu yapmalıyım, meslek olarak
gelip, çok iyi bestelere imzanı atacağına
edinmeliyim!' diye düşünmeye başladım. Şu anda net
inanıyoruz. Samimi cevapların için teşekkür
bir kararım olmasa da zamanla müzik üzerine
ederiz.
hayatımı kurmayı düşünüyorum yavaş yavaş.
Genel olarak hayattan beklentilerin neler, ne gibi hedeflerin var? Kendimi tanıdım tanıyalı, kendimi bildim bileli
Peki, Safa;
Grup arkadaşların hakkında neler söylemek
Gözlemlediğimiz kadarıyla grubun müzik ayağı
istersin, senin bakış açınla onları tanıyalım?
da sensin. Gitarın hakkını veriyorsun gerçekten.
Begüm en çok didiştiğim ama beraber çok
Sen her hangi bir müzik eğitimi aldın mı? Gitarı
eğlendiğim bir arkadaşım. Tuğçe ise daha sakin
bu kadar iyil çalmayı neye borçlusun?
birazck sinirli bir arkadaşım. Ama çok tatlıdır. :)
Beş sene önce gitar üzerine eğitim almaya başladım.
İkisiyle de zaman geçirmeyi seviyorum.
Bu yaklaşık üç sene sürdü. Tabi ki çalışmak ve gayret göstermeye bağlı ve ben bunu gereğinden
Son olarak genç yaşta, yaptığınız işlerle binlerce
fazla yaptım.
kişinin beğenisini toplamak nasıl bir duygu? Güzel ve değişik bir duygu. İnsanlar tarafından ilgi
Müziğin hayatında ki yeri nedir?
görmek hoşuma gidiyor. Tabi bunun yanında
Müziğin hayatımda ki yeri çok büyük. Kısa 'müzik
zorlukları da var... :)
benim hayatım' diyebilirim. Başarılarının devamını diliyoruz. Daha nice güzel Peki senin kişisel hedeflerin, hayattan beklentilerin nedir? Daha iyi bir müzik eğiim alıp kendimi geliştirmek. Dediğim gibi müzik benim hayatım, bunun için hayattan beklentim müziğim ve sesimle tanınmak ve bu işten hayatımı kazanmak.
müziklere... :)
Vee Begüm...
Peki sen bu başarınız hakkında neler söylemek
Sen grup içinde sesiyle ön plana çıkan üyesin.
istersin? Neye borçlusunuz bu başarıyı?
Dinleyenlerinizin yorumları bu yönde. Bu konuda
İçten olmamıza, herkesin şarkılarımızda kendisini
ne söylemek istersin?
bulmasına ve gerçekten gönülden isteyerek
Grubun solistliği daha çok bende olduğu için sesim
yaptığımız için, bu konuda ki azimli oluşumuza
daha çok ön plana çıkıyor. Hoşuma gidiyor sesime
borçluyuz.
olan ilgi ve beğenilmesi. :) Peki, grubun en çok gülen üyesi olmak nasıl bir Sen müzik eğitimi aldın mı?
duygu, bu konuda ne söylemek istersin? :)
Hayır, müzik konusunda hiçbir eğitim almadım.
Evet :) sürekli gülerim. Küçüklüğümden de öyleydim. Çok deli dolu biriyim en küçük şeye
Peki müzik nedir sence? Hayatında ki yeri nedir?
gülüyorum, duramıyorum. :)
Müzik demek, bence herşey demektir. Hayatın ta kendisidir. Benim için çok önemli müziksiz asla
Umuyoruz ki; önce yüzündeki gülücük daim olur,
yaşayamam.
sonra da hedeflediğin kariyer senin.
İleri dönük düşünecek olursak, bir müzik kariyerin olsun ister misin? Ya da müzik sadece hobi mi? Müzikalanındaiyiyerleregelmek,iyibir kariyer yapmak düşüncesindeyim her zaman.
Dergimizin ilk sayısında keyifli bir söyleşi yaptığımız, Grup Gamm üyelerine teşekkür ediyor, hedeflerinin gerçekleşmesini ve başarılarının devamını diliyoruz.
İHANET
UĞRUMA ÖLSEN NE FARKEDER?
BİR SUÇ MU İŞLEDİM?
En güzel şarkımı şimdi yazıyorum Adınıda ihanet koyuyorum...
Yıllar ne çok şey götürdü benden Bir mutlu günüm bile olmadı. Bak uğruna dökmeye gözyaşım bile kalmadı.
Başka bir mevsimde de çıkma karşıma Bahar olsa da yazım olsa da...
Öyle masum masum bakma ben gidiyorum Korkma hakkımı helal ediyorum. O yalan gözlerinde dolmasın Şimdi ne oldu çok mu pişmansın? o sahte gözlerinde dolmasın Hayırdır ne oldu çok mu pişmansın? Söyle... Söyle... Ben severken böyle delice Nasıl kıydın bana söyle... Söyle... Söyle... Ben severken böyle delice Nasıl aldattın söyle... söz & müzik Tuğçe Çilesiz
İnan vazgeçtim hayattan, Elimde avucumda bişey kalmadı. İnan tükendim artık, Gidişinde sözlerin kadar koymadı.
Başka bir zamanda çıkma karşıma Hayat dursa da yok olsa da... Giderkende sakın bakma ardına Ölüm olsa da sonum olsa da...
Şimdi gelsen uğruma ölsen ne farkeder? Eskiden de çok severdin sen hani... Şimdi dönsen uğruma ölsen ne farkeder? Zaten öldürdün bende kendini...
Ben seni sevmekten başka Uğruna ölmekten başka Bir suç mu işledim anlat bana Senin olmaktan başka
Şiir;
söz & müzik: Tuğçe Çilesiz
Seninle berabe başka bir bahara erteledim Düşlerimi, hayallerimi, yarım kalan herşeyi Sadece senle güzeldi herşey, Sonu gelmezdi. Ne çabuk unutmuşum, Seninde birgün çekip gideceğini Sen şimdi gelsen, uğruma ölsen Söyle ne farkeder? Eskidendi bunlar, geçmiş zaman... Ben senin geçmi zamanında kaldım! Şimdiki zamanında yer bulamadım... söz & müzik: Tuğçe Çilesiz
MEZAR Bugün yine dünden farksız uyandım Koştum telefona baktım Bugün yine yaşlarla uyandım Aldım resmini saatlerce baktım En çokta canımı acıtan ne biliyor musun? Görmüyorsun, bilmiyorsun... Üstüne üstlük bir de sevmiyorsun! Ben derdimi kimlere anlatayım? Senin uğruna mezar mı açayım? Yıllar geçti bak hala unutmadım... Bu nasıl bir sevda, Nasıl biraşk Allah'ım?
SEVMENİ BEKLEDİM GÖZÜMDE Kİ YAŞLA Zaten birşey beklemedim ben bu aşktan Gideceğini biliordum en baştan Kalbim çok acıdı doğrusu Savaarak buldu kendi yolunu... Bilmediğim şey değil bu çıkmazlar Alışkınım ben senden Bu gönül alev alev yansada Al sende kalsın aşkın Niye isterim ki niye Umudum kalmadı artık Aşk denilen delilik işte
SAMAN ALEVİ GİBİ Herkes gördü de bir sen göremedin Sana oLan sevgimi Herkes koştuda bir sen gelemedin Yanan şehrime Bu kadar da mı kördün? Ben kor gibi yanarken Sen saman alevi gibi söndün Bu saatten sonra ne sen ne de bir başkası Merhem olur yarama... Gömdüm ben kendimi arada bir uğra Bu da yeter bana... söz & müzik: Tuğçe Çilesiz
söz & müzik: Tuğçe Çilesiz
Ne doğru aradım Nede gerçek ben bu aşkta Sevmeni bekledim gözümdeki yaşla Yıkık dökük bir şehir kalbim nasıl olsa Yokluğunda varlığını aramışım ben aslında Aşk değil sevgi değil bu başka bişey Canımı acıttı fazlasıyla Hadi sen geçtin benden Bense bu aşkın azap sokaklarında Al sende kalsın aşkın Niye isterim ki niye Umudum kalmadı artık Aşk denilen delilik işte söz & müzik: Tuğçe Çilesiz
Özetle: İtalyan rönesanssının ve hümanizmin en büyük güçlerinden biri olan Leonardo Da Vinci, 1452 yılında ailesinin adını aldığı Vinci kasabasında doğdu. Babası avukat Ser Piero Antonio da Vinci, Leonardo'nun annesi soylu bir aileden gelmediği için onunla evlenemedi ve Leonardo evlilik dışı doğdu. Annesi Catarina sonradan başka bir erkekle evlendiği için Leonardo babasının evinde yetiştirildi. Leonardo, ilköğrenim yıllarında aritmetik ve geometride öğretmenlerini sorduğu sorularla şaşırtacak kadar çabuk ilerledi. Keskin zekâsı ve yetenekleri çok küçük yaşlarda bile dikkat çekiyordu. Müzikle de ilgileniyor ve oldukça iyi bir şekilde lut çalıyordu. Fakat çocukluk yıllarında en gözde uğraşı resimdi. Babası bu yeteneği fark edince, onu Flosansa'nın en önemli atölyelerinden birinin başında olan ve aslen bir kuyumcu ustası olan Andrea del Verroccio'nun eğitimine verdi. Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki evinde 67 yaşında öldü.
Bazı Eserleri: # Mona Lisa # Son Akşam Yemeği # Vitruvius Adamı
Son Akşam Yemeği Son Akşam Yemeği ya da Son Yemek, 15. yüzyılda Milano'da Leonardo da Vinci tarafından Duke Lodovico Sforza'nın isteği üzerine yapılmış fresktir. Hristiyan inanışına göre, İsa Mesih'in Romalı askerlerce tutuklanmasından bir gün önce (Passah Günü öncesi) Havarileriyle yediği son akşam yemeğini ifade eder. Bu yemek sırasında yaptığı konuşmanın uzunca anlatıldığı Yuhanna Kitabı'nda İsa Mesih onlara, kendisi aralarından ayrıldıktan sonra gelecek olan Paraklit'le teselli bulmalarını söyler. Son Akşam Yemeği, Rönesans ressamlarınca çokca işlenen bir konu olmuştur. Bu
eserlerin içinde en bilineni Leonardo da Vinci'nin yaptığı resimdir. Resim, Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie'nin duvarına yapılmış ve bu gün oldukça yıpranmıştır. Leonardo'nun Mona Lisa'dan sonra en ünlü eseridir. Son Akşam Yemeği'inde İsa ve Havarileri Kutsal Kase'den şarap içiyorlar ve ekmek yiyorlardı. Ancak resimde kâse ve şaraplı ekmek görülmemesi hristiyan dünyasında yıllardır tartışma konusu olmuştur. Resmin kurgusu büyük bir anakronizm sorununu içinde barındırır. Yaşadığı tarih itibarı ile İsa Peygamber ve havarilerinin masada oturarak yemek yemeleri mümkün değildir. Masa etrafına konulan sandalyeler ve bu düzenekte yemek yeme çok sonraki zamanlarda yerleşmiş bir gelenektir. Da Vinci'nin şifresi kitabına göre İsa'nın solundaki kadın Magdalalı Meryemdir ve kalça kısımlarından birleşmişlerdir ikisinin arasında kocaman bir V yani paganların kadın sembolü bulunmaktadır ve giysileride birbirlerinin simetrisidir.Ayrıca oluşan v şekli kutsal kaseyi tanımlamaktadır yani kutsal kase v şeklindeydi. kitaba göre İsa`nın Magdalalı Meryemden çoçuğu olmuştur.Yine kitaba gore Magdalali Meryem,Isa'nin sag diger tarafina gectiginde kocaman bir ters V yani paganlarin erkek sembolu ortaya cikmaktadir.
Mona Lisa Tablodaki kadın, yüzündeki "gizemli gülümseme" ile sanat tarihinin bir parçası haline gelmiştir. Leonardo, "Mona Lisa" tablosu için çalışmalarına 1503 yılında başladı ve eseri tamamlaması üç dört yıl sürdü. Eser şu anda Fransa'daki Paris Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Ayrıca tablonun güvenliği gelişmiş bir Xışını sistemiyle sağlanmaktadır. kaynak: vikipedia
Robin Hood
Selvi Boylum Al Yazmalım
13. yüzyıl İngiltere’sinde Robin
Döneminin politik yapısına da
Hood ve arkadaşları,
uyum gösteren film ‘Sevgi
yaşadıkları köydeki
nedir?’ sorusunun cevabını arar
yozlaşmanın karşısına dikilmiş,
ve filmin sonunda cevabını
krala karşı isyana kalkışarak
verir: ‘Sevgi Emektir.’ Atıf
güçler dengesini sonsuza kadar
Yılmaz’ın ve Türk sinemasının
değiştirmişlerdi. Kimilerince
başyapıtlarından biri olan Selvi
hırsız, kimilerince kahraman
Boylum Al Yazmalım, Kırgız
olarak nitelenen bu mütevazi
yazar Cengiz Aytmatov’un
Russell Crowe
adam, kendi halkının özgürlük
Cate Blanchett
sembolü oldu.
Türkan Şoray
‘Kırmızı Eşarp’ adlı
Kadir İnanır
romanından uyarlanmıştır.
Mark Strong
Ahmet Mekin
Aşkın iç sesleri ve çelişkileri
Matthew Macfadyen
Hülya Tuğlu
üzerine gerçek bir başyapıt.
Cengiz Sezici Nurhan Nur
Film, restore edildi ve yeniden
Elif İnci
vizyonlarda
The Shock Labyrinth
Iron Man 2
Çocukluğunun geçtiği şehre
Yönetmen Jon Favreau ve
uzun zaman sonra geri dönen
Oscar’a aday gösterilen Robert
Ken’i burada çocukluk
Downey Jr’ı tekrar bir araya
arkadaşları Motoki ve Rin
getiren “Iron Man 2”de,
karşılar. Yıllar sonra bir araya
milyarder mucit Tony Stark’ın
gelen bu üçlünün, aslında
zırhlı Süper Kahraman Iron
“dörtlü” olduğu zamanlardan
Man olduğu tüm dünya
bir arkadaşları, Yuki, o gecenin
tarafından bilinmektedir.
davetsiz misafiridir. Yuki tam
Teknolojisini orduyla
on yıl önce ortadan kaybolduğundan beri, ne arkadaşları, ne de ailesi ondan haber alabilmiştir
Yûya Yagira Ai Maeda Suzuki Matsuo Ryo Katsuji Shôichirô Masumoto Misako Renbutsu Erina Mizuno
paylaşması için hükümetten, basından ve halktan baskı gören Tony, bilginin yanlış ellere geçmesinden korktuğu için Iron Man zırhının sırrını açıklamak istemez. Yanında Pepper Potts, ve James “Rhodey” Rhodes ile birlikte, Tony yeni ittifaklar kurar ve yeni büyük güçlerle yüzleşir.
Scarlett Johansson Robert Downey Jr Sam Rockwell Samuel L. Jackson Leslie Bibb Mickey Rourke Gwyneth Paltrow Jon Favreau Don Cheadle Clark Gregg John Slattery
Arka Kapak:
Arka Kapak:
"Latife Hanım" kitabıyla yakın
Bütün
tarihimize
Romanını Konuşuyor
farklı
Dünya
Bir
Türk
bir
gözle
sağlayan
İpek
Genç Türk Romancı Serdar
Çalışlar'dan çarpıcı bir Halide
Özkan'ın ilk romanı Kayıp Gül
Edip gerçeği!..
bugüne kadar 29 dile çevrildi,
İşgale karşı isyanın hatibi...
40'tan fazla ülkede basıldı.
1915 Ermeni tehcirinde sesini
Kanada'dan
yükseltmiş; idam cezasına yüz
Brezilya'dan
yıl önce karşı durmuş birkaç
dünyanın
aykırı isimden biri...
okurların
Mahatma Gandhi'nin, Bertrand
beğenisini kazanan Kayıp Gül,
bakmamızı
Russell'ın ve Yahya Kemal'in yakın dostu...
Japonya'ya, Endonezya'ya,
dört
bir
büyük
yanında ilgi
ve
birçok ülkede haftalarca bestseller listelerinde yer aldı.
Ali Ayet ile Hasan Zeki'nin annesi...
Tüm
zamanların
en
çok
okunan
ve
sevilen
Yüzlerce makalenin, onlarca kitabın yazarı...
kitaplarından St. Exupéry'nin Küçük Prens'i, Richard Bach'ın
Aşkın ve hürriyetin her gün yeniden kazanılması
Martı'sı, Hesse'nin Siddarta'sı ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sına
gerektiğine inanan, dünya çapında entelektüel bir kadın, Halide
denk tutulan Kayıp Gül, özgün bir “kendini keşfetme” romanı.
Edib...
Değişik kültür ve felsefeleri günümüzün modern "Onunla Bayan Isabel Fry'ın evinde tanıştım ve
yaşantısıyla iç içe sunan Kayıp Gül, Doğu'yla Batı arasında bir
anlattıklarını saatlerce tek başıma dinledim. 'Haremin Işığı' ile
köprü eser niteliğinde. Sanki bu yönüyle, hem tarihsel hem de
birlikte bir odaya kapatılmış Byron gibi hissetmeme neden olan o
coğrafi anlamda Doğu ile Batı arasında bir köprü olan
büyüleyici güzelliği olmasaydı, belki de siyasi fikirleri daha çok
kültürümüzün çağdaş edebiyata akseden bir yansıması.
aklımda kalırdı. Hatıra defterime, 'Bir ceylanı andıran yumuşacık
Kayıp Gül'ün kahramanı Diana'nın peşine takılan okur, başta
süzgün bakışları, hafifçe yukarıya kıvrılmış minik üst dudağı,
Türk kültürüne olmak üzere, Yunan mitolojisinden Yunus
ince uzun burnu ve dalga dalga bakıra çalan esmer saç örgüleri,
Emre'ye; William Blake'ten Sokrates'e; doğu mistisizminden
incecik ve alabildiğine zarif endamıyla, görüp görebileceğim en
Küçük Prens'e; Meryem Ana'dan Nasrettin Hoca'ya; modern
enfes yaratık' diye not düşmüşüm. İnsanı altüst eden bir kadındı;
yaşantıdan metafiziğe; gerçek dünyadan düşlerin dünyasına ve
bizi baş başa bıraktıklarında hafif yüzüm kızarmıştı, belki her
San Francisco'dan İstanbul'a uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
ikimiz de biraz utanmıştık. Ancak, hemen ciddi bir sohbete girişti
Kayıp Gül, evrensel mesajları ve kültürleri buluşturan,
ve ateşli ateşli bana Jön Türkleri anlatmaya koyuldu..."
DoğuylaBatıyı
Henry W. Nevinson
çatışmalarının giderek arttığı dünyamızda ümit veren bir eser.
birleştiren
yönüyle,
özellikle
kültür
İpek Çalışlar'ın, roman akıcılığında kaleme aldığı bu
Kanada televizyonunda, Kayıp Gül'ün hayatında okuduğu en
kitap; sabırlı, ayrıntılı bir araştırmaya, tanıklıklara, bugüne kadar
güzel öykülerden biri olduğunu belirten kitap eleştirmeni
gün ışığına çıkmamış mektuplara, arşiv belgelerine dayanıyor.
Christine Michaud, Kayıp Gül'ün bu yönüne özellikle dikkat
Çalışlar, edebiyat ve siyasetle geçmiş bir ömrün karanlıkta
çekiyor. Kayıp Gül için “Bu kitabın bizi birleştirmeye gücü var,”
kalmış yanlarını da içeren çalışmasıyla, "Halide Edib gerçeği"ni
diyen Michaud, kitaptaki öykünün her insana hitap ettiğini
anlatıyor.
söylüyor. Yazar:İpek Çalışlar
Yazar:Serdar Özkan
Dili: Türkçe
Sayfa Sayısı: 205
Yayınevi: Everest Yayınları
Dili: Türkçe Yayınevi: Timaş Basım
OGame Nedir? OGame, tarayıcı (browser) üstünden internet bağlantısı aracılığıyla oynanan, özel bir kurulum gerektirmeyen, ücretsiz bir uzay strateji oyunudur. Almanya çıkışlı oyunun yaygınlığının her geçen gün arttığı, ününün hemen hemen tüm dünyaya yayıldığı bilinmektedir. OGame oynamak için öncelikle bir internet bağlantısı gerekir. Tarayıcı üstünden basit komutlarla oynandığından, yüksek performanslı ekran kartına ve işlemciye gereksinim yoktur. İyi bir taktisyenlik, sağlam sinirler, azim ve birkaç saatlik bölük pörçük uykulara dayanıklılık ister. Oyunun çıkış yeri Almanya'da oyun, her birinde 9 ila 11 bin oyuncunun oynadığı 70'den fazla evrende oynanmaktadır. Evrenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Türkiye'de ise şu an 50 evren bulunmakta, ancak bu sayı hiç de böyle kalacak gibi görünmemektedir. Oyun savaş, yağma, ticaret ve diplomasi üzerine kuruludur. Oyuna bir gezegende başlarsınız. Amacınız hammadde üretmek yahut yağma yoluyla diğer gezegenlerden ele geçirmek ve bu hammaddelerle yeni filolar ve binalar inşa ederek medeniyetinizi geliştirmektir. Diğer oyuncuların sahip oldukları gezegenleri ele geçiremezsiniz, ancak henüz kimse tarafından sahiplenilmemiş gezegenleri sömürgeleştirerek burada yeni medeniyetler kurup hammadde üretebilir ve bunları kullanabilirsiniz. Diğer oyuncularla güçlerinizi birleştirip ittifaklar kurarak galaksi üstünde söz sahibi olabilir, ittifaklararası dev savaşlar yapabilirsiniz.
«» «» «» Benim görüşümle OGame; Ogame bir internet oyunudur kimine göre, kimine göre de uzun süreli arkadaşlıkların, abi kardeşliklerin olduğu sanal bir ortam. Ogame bir oyundan fazlasıdır. Görmediğiniz insanlara güvenebilmektir, güvenmeyi öğrenmektir. Hayatta kurabildiğiniz stratejilerdir. Zekanın esnekliğidir. Ogame her şeye rağmen bağımlılık yapan bir hastalıktır. Belki gerçek hayattan bile uzaklaştırabilir sizi, belki de bir bilgisayara bağımlı yapar sizi, ama sonunda bir şey öğrenirsiniz; bu sıradan bir oyun değil... Şimdi şöyle bir soru sorabilirsiniz; "sen oyunda ki arkadaşlarınla hala görüşüyor musun?" Evet görüşüyorum, konuşuyorum ama eskisi kadar değil elbette, bir selam, nasılsın? İyi misin? Her gün doyumsuzca oyundan konuşmamız gibi değil. Nedeni de ortada; çünkü artık bizi bir payda etrafında toplayan ogame yok. Aynı payda da değiliz. Kendi adıma, oyunla ilgili iki şeyden pişmanım; 1) oyuna başladığım gün, 2) oyunu bıraktığım gün... Ogame'i bıraksanız da en azında bir hesap açıp, oyunda ki ortamdan kopmamak, onların yakınında olmak en iyisi, en eğlencelisi. Oyunu oynamak, oynamasan dahi yanlarında olmak... Ogame böyle bir oyun, oyundan çok öte... Oyuna başlar hayattan uzaklaşırsınız, oyunu bıraksanız aklınız kalır. Ben bıraktım, siz başlamadan önce iki kez düşünün... Başlarsınız pişman olursunuz, başlar bırakırsanız yine pişman olursunuz.
Erkan AĞARDAN
Sarışının biri ilkokul öğretmeni olarak staja başlar, çok heveslidir. Bir gün tenefüs sırasında bütün çocuklar futbol oynarken bir çocuğun oyun alanının sonunda kenarda durduğunu görür. Çocuğun iyi olup olmadığın öğrenmek üzere yanına yaklaır ve çocuk bir sorununun olmadığını söyler. Bir süre sonra sarışın çocuğun yine tek başına aynı yerde durduğunu görür, içi rahat etmez ve tekrar çocuğa yaklaşarak; Senin arkadaşın olmamım ister misin? diye sorar. Çocuk pek hevesli olmamakla birlikte; Tamam, der. İlerleme kaydettiğini düşünen sarışın öğretmen; Bütün çocuklar topun peşinde koşturup oynarlarken, sen neden burada duruyorsun? Afallayan çocuk hayretle cevap verir, Çünkü ben kaleciyim...
«»«»«»
Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar, Temel'i bu vaziyette görünce bir güzel pataklamışlar... Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun'a rastlamış, Dursun; Ula Temel bu ne hal böyle? diye sormuş, Temel de anlatmış; Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne Doğan'ı taniyruuum, ne de yengesuni..
«»«»«»
Temel çok para kazanmış. Ailece lüks bir lokantaya gitmişler. En pahalı şarabı seçip ısmarlamış. Garson “ Hangi yıl tercih ederdiniz, diye sorunca", Temel “ Pi mahzuru yoksa hemen isteyrum.”
«»«»«»
Temel ve dursun yaz tatillerinde Antartika'ya gitmeye karar vermişler. Uzun bir yolculuktan sonra buzlar diyarına varmışlar. Bir rehber bulamadıklarından kendileri gezmişler uzun buz ovalarını. ertesi sabah bir rehberle anlaşarak kıtanın en güzel yerlerini rehber eşliğinde gezip merak ettiklerini soruyorlarmış. Bir ara Temel rehbere seslenerek " Pardon burada hiç beyaz kadın var mı ? " diye sormuş, Rehber "Tabiî ki var, buradaki kadınların yüzde doksanı beyazdır" demiş. "Peki siyah kadın var mi?" "Eh bir kaç tane var bu civarda" "Pekİ siyah beyaz kadın var mı" rehber son derece şaşkın bir şekilde "Tabiî ki hayır ben hiçbir yerde rastlamadım böyle kadına" Cevaptan hiç de hoşnut kalmayan Temel Dursun'a dönerek " Ula dursun yoksa dün akşamkiler penguen miydi?
Temel Londra'ya uçakla seyahat ediyormuş. Uçakta her şey normal iken birden pilotun sesi duyulmuş: "Sayın yolcular, uçağımızdaki 4 motordan bir tanesi bozuldu, ama biz 3 motorla rahat iniş yapabiliriz" Neyse rahatlar herkes. 15 dakika sonra bir anons daha: "Sayın yolcular maalesef 1 motorumuz daha bozuldu ama biz 2 motorla inişi yapacağız" Herkes rahat ama bir anons daha gelmesinden korkmaktadır. 20 dakika sonra bir anons daha gelir: "Sayın yolcularımız 2 motordan biri daha bozuldu ama biz en iyisiyiz ve 1 motorla inişi size garanti ediyoruz" Herkes ohh çeker rahatlar. Temel ise panik içinde: "Uyy bu motorda bozulursa havada kalacağuz" «»«»«» Temel oğluna parmakların isimlerini öğretiyormuş. "Bak uşağum bu baş, bu işaret, bu orta, bu yüzük ve buda serçe parmak. Anladınmı?"oğlu kafasını sallayarak hayır demiş.Temel bir kez daha anlatmış ve tekrar sormuş "anladın mı uşağum?".Çocuk tekrar hayır demiş.Bir daha, bir daha derken en sonunda çocuk anladım deyince, Temel elini sallayarak "bak bakalım bir de karıştırarak sorayım" demiş... «»«»«» Temel duş almaya girer, şampuanı saçlarına boşaltıp ovalamaya başlar. Sırtını keselemeye gelen annesi sorar : Oğlum kafanı ıslatmayacak mısın ?.. Temel cevap verir : “ Yok anne bu şampuan kuru saçlar içinmiş...!! “ «»«»«» Bir gün Temel balığa çıkar.İyi bir avdan sonra bir tekne balık tutar.Birden hava patlar ve çok büyük bir fırtına çıkar.Temel duva etmeye başlar. Tanrım beni bu fırtınadan kurtarırsan bütün bu balıkları fakirlere dağıtacağım der içinden. Hava bir zaman sonra düzelir. Temel evine dönmeye başlar. Birtaraftanda balıklara bakar ve içinden bu balıklar fazla, yarısını dağıtsam olur der.Biraz daha sonra balıklara tekrar bakar ve bu balıkların yarısıda çok fazla ben bunların çeyreğini dağıtsam olur der.Biraz daha zaman geçer Temel tekrar balıklara bakar. Tam o sırada hava tekrar bozulur.Temel kafasını gök yüzüne diker ve şöyle der."Haçen sen de şakadan hiç anlamiyusun." «»«»«» Paluklar neden konuşmiyi temelciğum Paşini akvaryuma sok anlarsin,Fadimeciğum