HER YÖNÜYLE
RİZE Muzaffer ARICI
GÖNLÜMÜZ, BENLİĞİMİZ VATAN AŞKIYLA NE KADAR DOPDOLU VE ŞİŞKİN OLSA DA DÜŞÜNEN BİR BEYNİMİZ VARDIR. EN DERİN MUTLULUK KORKMADAN, DUYGULARIMIZA KAPILMADAN, İÇ BASKILARDAN ARINARAK DOĞRULARI ÖZGÜRCE YAZMAKTIR. EN BÜYÜK MUTSUZLUK İSE, DOĞRU BİLDİĞİMİZ GERÇEKLERİ İÇİMİZE GÖMEREK, KOKUŞTURMAK, BİLEREK ÇÜRÜTMEKTİR. BEDEN MEZARDA ÇÜRÜR, BİLGİ AYAKTA DURUR...
1
Saygıdeğer Hemşerilerim; Tarihçiler, yanlış bilgi verirlerse bu bilgilerin yeni kuşaklara da yanlış aktarılmasının baş sorumlusu olurlar. Bu vebal ve sorumluluğu çok iyi dile getiren ULU ÖNDER ATATÜRK’ün, “TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR ZORDUR” uyarısını unutmayalım. Kafatasçılıkla hiç ilgisi olmayan, ama kafatasçılıkla para kazanmayı meslek edinmiş, kendine bilimadamı görüntüsü vermek isteyen zavallı insanlara, sağlam kanıtlarla cevap vermek üzere kaleme alınmış olan bu eserde, hiçbir kâr amacı güdülmemiş olup, sadece, pek büyük masraflarımızın bir bölümünün karşılanması düşünülmüştür.
Fotoğraflar Özer PASLI Emine KART Cemal GÜLAS Veysel ATACAN Muzaffer ARICI
Son Haritalar Prof Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU Kaçkar ve Verçenik Zirvelerine çıkış ile ilgili bölümler Tunç FINDIK Her yönüyle RİZE Haritası Muzaffer ARICI
Mevzularla ilgili tüm fotoğraflar son bölümdedir.
III. Baskı ISBN 975-95315-0-X
Kitap İsteme: Muzaffer Arıcı Tel: (0312) 431 13 30 - 0 536 588 44 94-0533 576 42 08
Dizgi-Baskıya Hazırlık
PLAR - (0312) 432 01 83-84
Baskı Elma Teknik Basım Matbaacılık Tel: (0312) 229 92 65
2
ULU ÖNDER ATATÜRK’ÜN MİLLET, MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ Atatürk Kültür Merkezi Kültür Dergisi, Erdem
Türk çocuğu atalarını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Milli birlik duygusunu sürekli olarak heryerde ve her türlü vasıta ile geliştirmek milli ülkümüzdür. “Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve toplumsal heyettir”. Zamanın YURTTAŞLIK BİLGİSİ kitabında kültür mirası konusuna şöyle değinir; “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Bunu daha geniş anlatayım; çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülemiştir. Bugünkü Türk Milletine bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımıyla düşünelim! Bu tabloda neler görüyorsak, bu tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları birer birer söyleyelim”. Sonraki bölümlerde Atatürk, Devletin Cumhuriyetle yönetildiğini ve laik bir devlet olduğunu belirtir. Dil hususunda ise “Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Tük dili, Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk Milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, menfaatlerinin kısacası bugün kendi milliyetini yapan herşeyin dili sayesinde korunduğu görülür. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. Türk mileti Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda olmak üzere, kara sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış, büyük bir yurtta yaşar. Onun adına Türk Eli derler. Türk yurdu daha çok büyüktür. Türk’e yurtluk etmemiş bir kıt’a yoktur. Türk Milleti varlığı için bugünkü yurdundan memnundur”.
3
İLBER ORTAYLI’NIN GÖRÜŞLERİ Sayın, Muzaffer ARICI’nın “Her Yönüyle Rize” ve diğer eserlerini okudum. Osmanlı Arşivi ve yabancı eserleri inceleyip yıllarca uğraş vererek okuyucuya sunmasını takdirle karşıladım. Bu tip gayretli çalışanların çoğalması dileklerimle Muzaffer ARICI’yı tebrik ediyorum. Prof. Dr. İlber ORTAYLI
4
MUZAFFER ARICI BEY VE ONUN RİZE TARİHİ İLE BÜTÜN YÖNÜNÜ ÖĞRENME MERAKI Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu
Ülkemizin birçok şehir ve kasabalarında, bölge tarihi oranın yetiştirdiği ünlüleri ile türlü yönlerini öğrenme ve tanıttırmaya kendini adamış, aydınları vardır. Böyleleri, bu uğurda maddi ve manevi yardım ve hizmetlerini seve seve harcamadan zevk duyan, gerçek bir memleket ve milletini sevenlerdir. Ülkemizde, bölge tarihleri ve sosyal bilimlerin her dalına göre araştırmalar ortaya çıkmadan, bütünüyle bir Türkiye Tarihi yazılamayacağı, bilinmektedir. “Gelişmiş Ülkeler” de, her bölgenin arşiv belgeleri, arkeolojik değerleri, ünlü kişileri, ünlü vak’aları, hatta bütün gerekli eski kabirtaşları yazılarına varıncaya kadar, yayımlanmış; onlara göre, eksiksiz olarak bütünüyle Bölgeler ve Ülke Tarihleri, yazılıp ortaya konmuştur. Türkiyemiz de, başka ülkelerde bulunmayan ve bu gibi araştırmalarda karşılaşılan en büyük güçlük, 1928’de bin yıllık yazımızı bırakarak, bugünkü Lâtin Alfabesini benimsedikten sonra, “Osmanlıca” adını taktığımız o eski yazımızı liselerde okutmayıp; ancak Edebiyat Fakültelerimizin Tarih ve Dil Bölümleri’nde göstermeden doğan, büyük eksikliğimizdir. Bu yüzden, 1927’de basılan Gazi M. Kemâl Paşa’mızın “Nutuk” kitâbını, aslından okuyabilen Türk Dili ve Edebiyatı Hocalarımız (eğer ayrı bir ciddi çalışma ile yetişmemişlerse) bulunmamaktadır!.. Sayın M. Arıcı da, büyük ölçüde, bunun sıkıntısını çekmektedir. O, Rize’nin Pazar İlçesi Hemşinliğin de Marmanat Melmenat (yeni adı, Akbucak) köyünde 1932’de doğduğundan, gerekli özel “Osmanlıca Eğitimi” de görmediğinden, eşrâftan olan ailesinin tapuları ve belgelerini okumaktan mahrumdur!.. Böyle iken Sayın M. Arıcı, 1986’da beni Rize’ye götürüp; köylerdeki câmi ve mescidler ile, kabir taşlarını ve aileler elindeki belgeleri görüp incelememe, Pazar İlçesi’ndeki tapu ve nüfus kütüklerinden notlar almama büyük masraflarla yardımcı oldu. Ayrıca, İstanbul’daki Topkapısarayı ve Başbakanlık Osmanlıca Arşivi’ndeki Rize ve Batum Sancağı ile ilgili belgelerin, film veya fotokopilerini aldırttı. Bu bavul dolusu belgelerin, ileride Rize Müzesi’ne verilmek üzere, hepsinin suretleri, elimde bulunuyor. Şimdi de, Ankara’da Tapu ve Kadastro ile Vakıflar Genel Müdürlükleri’ndeki Batum Sancağı ve onun eski kazası Rize ile ilgili defterlerin fotokopilerini aldırtacaktır. 1944 güzünde Kars Valiliği’nin açtırdığı “Kars Tarihini Yazma Müsâbakası”, ülkemiz ölçüsünde Radyo, A.A. ve gazetelerle ilân edildiği halde, tek olarak benim hazırladığım 640 sayfalık eser, yarışı kazandı ve ancak, 1953’te vilayetin maddi yardımıyla İstanbul’da basılabildi. “Kars Tarihi 1. Cilt” adlı bu kitabımı yazarken, memleketim Kars ile kader birliği olan ve “Milli-Mîsakımıza” dahil bulunan eski “BATUM SANCAĞI TARİHİ” (1877/Rumî 1293’teki: Artvin-Rize-Arhavi ve hududumuz ötesinde kalan Acara-Batum Çürüksu Kazaları’nı içine alıyordu.) ni de yazmayı, kendiliğimden, mesleki bir borç bildim. Bu uğurda, Artvin ve Ardanuç tapu tahrir defterleri ve başkaca belgelerinin fotokopileri için, Şavşatlı eşrâftan rahmetli şair ve halk hekimi Mecit TOKDEMİR Bey’in, maddî yardımları oldu. Şimdi de, Sayın Muzaffer ARICI’nın bu uğurdaki büyük yardımlarıyla, eski BATUM SANCAĞI’mızın, bulunabilen bütün Osmanlı
5
Belgeleri’ni, elde etme fırsatına erişiyorum. Bu yüzden, gönül rahatlığı ile, Rizemiz’in tarih konuları da, “BATUM SANCAĞI TARİHİ” içinde, olanca genişliğiyle yer alacaktır. M. ARICI, elinizdeki bu eserinin “Önsöz’ünde (Bkz.s.11) benim 1931-1934’te Erzurum Lisesi’nde okurken düşündüklerime benzer bir duyguyla, şöyle diyor: “Her insan, doğup büyüdüğü, koşup oynadığı toprakları; Atalarının buralarda, asırlarca evvel nasıl yaşadığını merak eder. Bu merak, bir tabiat hârikası Rize ile ilgili ise, (ömürboyu) vazgeçilmez bir arzuya dönüşür!” Sayın M. ARICI, bu duyguları ve uygulaması ile, Türkiye Tarihi’nin eksiksiz ve bütünüyle yazılabilmesi için, Bölge veya İl ile İlçe ölçüsünde, gerçek aydın ve yurtsevenlerin, bu uğurda neler yapması gerektiğine örnek oluyor, öncülük ediyor!... O, bu kitabında, Rize’nin iç yapısı, manevî varlığı, folklor zenginliği, turizm değerleri; idari düzeni, mülki idareciler, seçimle görev alan milletvekilleri ve başkalarını da tanıtan yayınları, özetliyor, bir araya getiriyor. Hele M. ARICI’nın, 2 Mart 1991 de Rizemizin kurtuluşunun 73. Yıl dönümüne “Armağan” olarak, eski Almanca’dan tercüme ettirip bastırdığı, Alman botanik bilgini Prof. Dr. Karl KOCH’un, 1843 yazındaki Rize seyahatine ait 121 sayfalık bölüm, onun büyük hizmetidir. Aslında, “Bölge Üniversitesi” sayıları Erzurum-Atatürk ve Trabzon-Karadeniz Üniversitelerimiz’in, hatta Rize Ticaret Odası’nın, bu gibi yayınları bulup, tercüme ettirmesi gerekir. Sayın M. ARICI, Ankara Lisesi’nde öğrendiği Almanca’sıyla, bu eserin değerini kavramış; onun orijinal sıralarını tercümesine koydurtmuş; bir de, 89. sayfanın Almanca’sının klişesiyle Türkçe tercümesi’ni bir araya getirip K. KOCH’un, haklı olarak , yalanlarını ortaya koyduğu, 1806 da Venedik’te basılan Katolik Ermeni İNCİCİYAN’ın “Armenya Coğrafyası’ndaki bütün Ermeni yayınlarında olduğu gibi, Rize’nin güneyinde ve Çoruk boyunda, şimdiki Yusufeli’nin “Khodiçur” bölgesi adının anlamı/etimolojinin uydurma olduğu gerçeğini, yansıtmıştır: Yılanlı-dere değil, “Ot” a “Khot” diyen EskiOğuz Türkçesiyle, Otlar Dere, olduğunu, bunun ilk örneğini, Eski-Oğuzlar’dan “Dede Korkut Kitabı Destanlarını bırakan, Horasan’dan gelme Partlı (Partev)/Barşaklılar’ın son büyük Katolikosu “Aziz Sahak (387-439) ile yardımcılarının “Grabar” (Kilise dili) ile yazılan 439/440 yılından kalma “İlk-İncil Tercümesi’nde, şu temiz Türkçe sözlerin geçmesinde de buluyoruz:
1
1
EMLİK (bir yaºındaki süt emen oğlak), 2. ARIĞ/ARUK (arık, su kanalı), 3.OT/KHOT (ot, bitki), 4. TEL (iplik ve saz teli), 5. Voçkhar (koç, koçunkar). Buna kıyas ile ve 1072-1074 yıllarında KAªGARLI MAHMUT’un yazdığı Türkçe-Arapça sözlük olan “Divan-ı Lügat it Türk’te (Besim ATALAY tercümesi, 1.112), Oğuzlar’ın, bazı sesli ile baºlayan adların baºına, gırtlak-sesi “KH” eklediği: Amîr (Arapça Beğ) yerine KHAMIR ve Uygur’a KHUZ-KHUR demelerine bakarak; Rize ve çevresindeki tulum-zurna ile oynanan ve oyuncuların na’ra attıkları halk oyunu adının da, Yunanca ile hiç ilgisi olmayıp, Türkçe “Oran” (yüksek sesle bağırma) sözünün baºına “KH” protez/eki alarak “Khoran” biçiminde söylendiği gerçeği, ortaya çıkar.
6
Sayın M. ARICI, elinizdeki kitabında, “Coğrafya Konumu”ndan önceki bahisleri, özetlemiştir. O’nun, Rize Kaleleri üzerine verdiği bilgiler ile, Turizm, Yaylacılık, Düğün-Çalğılar, Halk-takvimi (ay adları, atasözleri)-Eğlenceler-Boğa/tosun Güreşleri (Dede-Korkut Kitabı I Destanı’nda, Bayındur-Han’ın Saray-Bahçesinde, Boğa Güreşi anlatılır; ona benziyor) konularında verdiği özlü bilgiler, çok değerli olup; daha da genişletilmesi gereken konulardır. Aynı zamanda içli bir şair olduğunu da, bu kitaptaki “Yaylam” adlı şiirinden öğrendiğimiz M. ARICI’yı bir “Aşk-meşk edindiği Rize’yi bütün yönleriyle tanıtma” yolunda başarılı olması dileğimle, gönülden kutlarım. Ankara, 2 Ekim 1992 M. Fahrettin KIRZIOĞLU
7
MUZAFFER ARICI’DAN BİR DEMET RİZE Yahya AKENGİN-TÜRKSAV Başkanı
Türkiye’nin sıkıntılarından biri ve belki en önemlisi, dış odaklarca hazırlanan komploların, içimizde işbirlikçiler bulabilmesidir. Tarihimizi ve köklerimizi çarpıtma propagandaları ile genç kuşakların mensubiyet duygularını zedelemeyi hedef alan dış kaynaklar, kendi açılarından görevlerini yapıyorlar. Ama içimizden bu oyuna bilinçsizlik yüzünden ortak olanların yanısıra, bilerek arka çıkanların varlığını da kabul etmek durumundayız. Türkiye’nin büyük geleceğinden endişeye kapılanlar, yahut tarihten gelen komplekslerini yenememiş olanlar, türlü kılıflar içinde, bazen bilimsellik hüviyetine bürünerek, bazen insancıl değerleri kullanarak, zaman zaman da “insan hakları” kavramını kendi emellerine göre yontarak milletdaşlarımız arasına nifak tohumları serpmeyi sürdürüyorlar. Bundan vazgeçmelerini beklemek de, ya saflık ya da gafillik olur. Çünkü onlar kendi pencerelerinden, kendi çıkarları açısından kendilerini yükümlü saydıkları görevlerini yerine getirmektedirler. Öteden beri Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan birinin de “etnik” kargaşa yaratmak olduğunu artık bilmeyenimiz yoktur sanırım. Bu tür çabalar yumağı içerisinde, Karadeniz Bölgemiz insanına da çengel atılmak istenmiş, sinsice denemeler yapılmış, fakat umdukları zemini yakalayamamışlardır. Çünkü Karadeniz insanının vatan duygusu, millet sevgisi tarihin her döneminde olduğu gibi, bu hücumları boşa çıkarmıştır. Muzaffer Arıcı, Rize’nin yetiştirdiği bir tarihçi yazar olarak, doğup büyüdüğü beldenin dağını, taşını, denizini derelerini, kısacası güzellikleriyle beraber çilelerini de kitaplaştırırken, kök ve köken duygusunu her fırsatta vurguluyor. Gözlemler ve hatıralarla, araştırma ve incelemelerin içiçe girdiği “Her Yönüyle Rize” kitabını, büyük Türklük ırmağına karışan duru bir dere olarak tanımlamak da mümkün. Coğrafyası, tarih devirleri, gelenek ve göreneklerinin panoramasında Rizeli insan karakterini yakalıyorsunuz. Bu karakter her zaman Türkiye’nin ve Türk insanının macerasında yerini almış, yeri geldiğinde seçkin temsilcileriyle milli kaderimiz üzerinde söz sahibi olmuştur. Muzaffer Arıcı’nın sıla sevgisinden beslenen vatan tutkusunu, milli bütünlük duygusunu, hazırladığı bu eserin ruhuna sinmiş olarak görmekteyiz. Çünkü bize bizim penceremizden bakmaktadır.
8
İÇİNDEKİLER
ULU ÖNDER ATATÜRK’ÜN MİLLET, MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİK HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ İLBER ORTAYLI’NIN GÖRÜŞLERİ ...................................................................................................................4 MUZAFFER ARICI BEY VE ONUN RİZE TARİHİ İLE BÜTÜN YÖNÜNÜ ÖĞRENME MERAKI ....4 MUZAFFER ARICI’DAN BİR DEMET RİZE ....................................................................................................7 ÖNSÖZ - RİZE - TARİHİ-COĞRAFİ-BEŞERİ-EKONOMİK YÖNDEN ....................................................11 RİZE İSMİ NEREDEN GELİYOR.......................................................................................................................17 RİZE/RHİZİUS/ERİZİOS/RHZUS (Çok eski kalıntılara göre, BECHİRİAS N.TARHAN) ......................17 DEVİRLER ...............................................................................................................................................................19 RİZE KALELERİNİN İL İÇİNDE DAĞILIŞI ...................................................................................................19 ESKİ İBADETHANELER: (Rize ili dahilinde)...................................................................................................21 YÖRE TARİHÇESİNE ÖZET BİR BAKIŞ TARİHİ VESİKALARA GÖRE YERLEŞİM ......................21 Doğu Karadenizde İlk Türk İzleri .........................................................................................................................23 YÖREYE GELEN İLK TÜRLERE AİT BİLGİLER-UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ ...............................29 AVAR-HUN TÜRKLERİ .......................................................................................................................................30 TÜRKLERE AİT BİR SİMGE HÜVİYETİNDEKİ “DAMGA”NIN BULUNDUĞU YERLER ........................ 37 SON ERMENİNİN GÖÇÜ 20 Y.Y. .......................................................................................................................48 MÜSLÜMAN SELÇUKLULARIN KARADENİZ’DE İLK HAKİMİYETLERİ ........................................48 GÜRCİSTAN TARİHİ ............................................................................................................................................50 BİZANS İMPARATORLUĞUNCA, DOĞU KARADENİZİN SAYGINLIĞINI İSPATLAYAN BİR BELGE52 BİR DİLEK: ..............................................................................................................................................................56 OSMANLI FETHİNDEN SONRAKİ RİZE ........................................................................................................56 XVI. ASIR BAŞLARINDA RİZE ..........................................................................................................................61 EYYUBİLER .............................................................................................................................................................69 SARİYANA ÇETESİ ...............................................................................................................................................79 RİZE ...........................................................................................................................................................................82 COĞRAFİ KONUM ................................................................................................................................................82
9
3
ZEMİNİN KARAKTERİSTİK YAPISI ...............................................................................................................89 TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ.........................................................................................................90 İKLİM ........................................................................................................................................................................91 MESKENLER ...........................................................................................................................................................93 YAYLA EVLERİ......................................................................................................................................................97 NÜFUS .......................................................................................................................................................................99 RUSYA GURBETÇİLİĞİ VE BAŞLANGICI ..................................................................................................103 ÜRÜNLER ...............................................................................................................................................................105 MADENLER ...........................................................................................................................................................107 MANGANEZ ...........................................................................................................................................................107 TURİZM ..................................................................................................................................................................108 CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR HALKIN GEÇİM KAYNAĞI ......................................................112 HALKIN EĞLENCELERİ-DÜĞÜNLER ÇALGILAR ..................................................................................113 ÇALGILAR: TULUM, KEMENÇE TULUMUN TARİHÇESİ ....................................................................119 TULUMUN YAPISI ...............................................................................................................................................120 ÇİMON/ÇİBU .........................................................................................................................................................121 İKİLİ ÇİMON-ÇİBU .............................................................................................................................................122 ÜÇLÜ ÇİMON/ÇİBU ............................................................................................................................................122 KEMENÇE ..............................................................................................................................................................125 HAYVAN KILI TELLER .....................................................................................................................................128 YAY/OK: .................................................................................................................................................................128 AĞAÇYAY .............................................................................................................................................................. 128 TÜRKÜLER ............................................................................................................................................................ 128 SARIKAMIŞ SAVAŞLARINDA DONARAK ÖLEN ŞEHİT MUSTAFA’NIN CEBİNDEN ALINAN DESTAN 129 SELÇUKLU-OSMANLI PADİŞAHLARI DOĞUM-SALTANAT-ÖLÜMLERİ ....................................... 132 Resmi Bilgiler: 1870 yılı ......................................................................................................................................... 138 FAZİLETLİ OĞLUM MUSTAFA 1847 ............................................................................................................ 142 MEHMET NECATİ BEY (MEMİŞOĞLU) ...................................................................................................... 148
10
SADA-İ MİLLET (MİLLETİN SESİ) orjinalden tercüme ............................................................................. 151 KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI .................................................................................................................................152 1968 YILI İŞ MEVSİMİNDE YAPILAN BU ETÜDLERİN ARAZİ ÇALIŞMALARI .............................163 RİZE (Enlem-Boylamlara göre ilçe ve köyler) ..................................................................................................164 ZİL KALE (Kale-i Zir) TARİHÇESİ .................................................................................................................166 KÖPRÜ (TAŞ KÖPRÜLER) ................................................................................................................................168 RİZE 8- İLİN BELEDİYE TEŞKİLATI: ÖNCEKİ BELEDİYE BAŞKANLARI: ....................................169 2- İLİN VALİLERİ: RİZE CUMHURİYETİN İLANINDAN BUGÜNE KADAR İLDE GÖREV ALAN VALİLER:
170
1- İLİN T.B.M.M. ÜYELERİ: A- CUMHURİYETİN İLANINDAN GÜNÜMÜZE KADAR: .................172 RİZE’DE HİZMET VEREN KÖY HİZMETLERİ MÜDÜRLERİ ..............................................................174 “PAZAR” İLÇEMİZDE HİZMET VEREN KAYMAKAMLARIMIZ (1960’DAN İTİBAREN) ...........175 ARŞİVLERİMİZDEN TRABZON KANUNNAMELERİ ..............................................................................176 YAYLAM (Hazin Özlem)......................................................................................................................................178 ATA YADİĞARI KOÇ TEKE HEYKELLERİ ................................................................................................179 Trabzon Salnamesi Sayfa 163. ..............................................................................................................................181 LAZLAR ..................................................................................................................................................................182 LAZLARIN KARTELLİ (Kartvel-Gürcü) OLMADIĞINI GÖSTEREN KAYNAKLAR .......................183 LAZLARIN/ÇANARLARIN TURANLI VE TÜRK OLDUĞUNU GÖSTEREN DELİLLER: ..............185 ANADOLU’DA EN AZINDAN 2500 YILLIK TÜRKMEN/OĞUZ BOYLARINDAN APŞAR, ASKUR, KALARÇ/KALAÇ YURDU: HOPA, RİZE, ARTVİN’DİR ZÜMRÜT RİZE Gazetesi......................................................................................................................................197 TRABZON VALİSİNE 3. SULTAN AHMET’DEN HEMŞİN KADISINA .................................................198 TÜRK OCAKLARI ...............................................................................................................................................199 BAŞBAKANLIK OSMALI ARŞİV BİLGİLERİNE AİT ÖZET BİLGİLER .............................................200 GİRESUN’LU TOPAL OSMAN AĞA ...............................................................................................................202 PUPUÇCU AHMET PAŞA (RİZELİ) ................................................................................................................203 KAÇKAR DAĞLARI’NDA BAZI UZUN YÜRÜYÜŞ ROTALARI .............................................................209 Trabzonlu Şakir Şevket Trabzon Tarihi Cildi-Evvel Cildi- Sani Trabzon 1877-78 ....................................218 İstanbul: Tapu Kadastro Mukaatâ (Kesin Vergi) defteri No: 81 sayfa 3-4. Çizgi 4 Sayfa 39-46-57-58 ...220
11
186
Rize H. 1320 Salname-i Trabzon (Baskılı)..........................................................................................................221 TRABZON SALNAMESİ H. 1287 (1870) Basım (Salname-i Trabzon) II ....................................................225 VIII. TRABZON SALNAMESİ H. 1293 (M.1876) Merkez Batum ...............................................................227 SALNÂME-İ TRABZON defe 13. H. 1305 (M. 1887) Sunan vilayet mektupçusu Ali Râşit......................229 15. SALNAME H. 1311 (M. 1893) Trabzon .......................................................................................................230 I. RİZE. 1-95 YAPRAKLAR H. 1296-97 (M. 1879-80) (ŞERİE DEFTERLERİNDE ATİNA) ................232 III. ATİNA H. 1310-II Sayfa/32 Nomra. 74 (M. 1893) .....................................................................................237 ATİNA III. Sayfa 70 no: 146 .................................................................................................................................239 IV ÇİLT ATİNA (Pazar) 101-144 Yapraklar Hicri 1310-1317 (M. 1892-1899) ...........................................243 AKKOYUNLULAR ...............................................................................................................................................247 Trabzon’da İlk Gazete ...........................................................................................................................................249 OSMANLI ARŞİVİ GERÇEKLERİ ve TABLOLAR .....................................................................................250 Osmanlı Kaynaklarındaki Yazılı Sağlam Belgeler ...........................................................................................251 ARŞİVLERDEN SON BİLGİLER IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME ..................................................253 BULUNABİLİNEN İLK YAZILI KAYITLAR ve OSMANLI DÖNEMİ TUTANAKLARI ...................254 0387 NOLU TAPU-TAHRİR DEFTERİ (1523 Tarihli) ..................................................................................257 1902-1905 ATİNA (PAZAR)’a ait ŞERİYE (KADI TUTANAKLARI) DEFTERLERİNDEN SEÇMELER ...283 NÜFUS 1990-2007 ..................................................................................................................................................................................321 FOTOĞRAFLAR - SİYASİ ve UZAYDAN ÇEKİLEN HARİTALAR ........................................................329
12
ÖNSÖZ Muzaffer Arıcı
RİZE TARİHİ-COĞRAFİ-BEŞERİ-EKONOMİK YÖNDEN Her ferdin dünyaya ilk defa gözlerini açtığı, üzerinde koşup büyüdüğü, havasını teneffüs ettiği yeri, atalarının buralara nerelerden geldiğini sorup öğrenme merakı vardır. Bu merak, bende giderek dayanılmaz bir kuvvet kazandı. Lise çağlarımda dahi bu merakımdan ötürü tarih derslerimizde bizim ilimize tarihi çoğrafi yönden hocalarımız ne zaman değinecekler diye sabırsızlıkla beklerdim. Okul kitaplarımızda, fazla bibulamıyordum. Tarih dersini de çok seviyordum. Bu sevgide, Ankara Atatürk Lisesi’ndeki Tarih Hocamız, Sayın Hakem BELEN Beyefendi’nin etkisi de büyük olmuştur. O baba tavrıyla, sevilmeyen bölümleri öyle güzel anlatırdı ki huşu içinde dinler 50 dakikanın nasıl geçtigini bilemezdik. Ezilerek, teneffüsler de yolunu keser, “Hocam Doğu Karadeniz’le ilgili bilgi nasıl bulurum” diye sorunca elini omzuma koyar; kütüphane ve ilgilileri bul” derdi. İşte bu naciz kalemimle dile getirmeye çalıştığım araştırmalarımı derleyip sayın okuyanlarıma bir şeyler verebilirsem ne mutlu bana. 1950’li senelerden beri sayısız Tarihi-Coğrafi ve Seyyah eserlerini karıştırdım, ilgili bölümlerden notlar aldım. Eskiden fotokopi olayı olmadığı için kalemimle not almak çok zor oluyordu. İlk zamanlarda kaynaklardan not aktarması yaparken yazar ve sayfa numaralarını yazmayı önemsememiştim. Değerli hocamız büyük araştırmaca Sayın Prof. Fahrettin Kırzıoğlu ile karşılaşınca “Bunlar çok değerli fakat; kaynak, yazar ve hatta sayfa notları olmalı ki hakikat kazansın” dedi. Hocamız elbette çok haklı idi. Fakat ben bu notları kaleme alırken sizlere sunacağımı hesaplamamış sadece kendi merakımı gidermek gayesini gütmüştüm. Yeni baştan bir daha araştırmalara başladım. Baktım ki eski eserlere birçok yeni eserler eklenmiş, yeni tercümeler yapılmış yanı kaynaklar daha da zenginleşmiş. Ne yazık ki Osmanlı döneminden önceki kaynaklar daha ziyade ecnebi yazarların eseri idi. Ermeni yanlı, yazarlar bu konularda başı çekiyordu. Yöreye merak ederek gelen uzmanlarda en azından Hıristiyandırlar. Evet gerçekte tarihi belgelerde din-dil gibi etkenler dürüst bilgi vermeyi etkilemezdi, ama yine de bir Türk düşmanlığı öteden beri vardı. Uygur ve Kıpçak Türkçe’sinin biraz hızlısını konuşan Rize-Trabzon yöre halkına, Rum’dan dönme Müslüman Yunanlı, Lazlara, Megrelden, Gürcüden, Müslümanlar, Hemşin yöresinde yaşayan, hâla Dede Korkut dilini konuşan Türklere Ermeni’den dönme Müslüman demekte ittifak halinde idiler.
13
Evet ama bu bahsi geçen yerlerde yaşayan insanlar, kastedilenlere hiç benzemiyordu. “Osmanlıların en güçlü olduğunda İstanbul’daki azınlıklar dahi dil ve din geleneklerini hiç değiştirmemişti. Osmanlıdan bir zorlama olsa önce bu şartı İstanbul’da uygulardı. O şaşaalı imparatorluk en güçlü döneminde (imparatorluk hudutları dahilinde din ve dil birliği mecburidir) diye bir ferman çıkarabilirdi. O zaman her halde imparatorluk dahilinde Yunanca, Bulgarca, Sırpça, Arnavutça, Lazca vs. kalmaz ve herkes Müslüman olurdu, Türkçe konuşurdu. Çünkü imparatorluk bu güce sahipti. Osmanlılar o derece dürüst davrandılar ki (Burada “dinini anlat, kabul etmezse zor kullanma” hadisi şerifinden dolayı olsa gerek) azınlıklara Türklerden daha çok imtiyazlar verildi. Parantez içindeki hadis büyük rol oynamakla beraber Türklerin hakkaniyetli davranışları meydandadır. Azınlıklar dilinde, dininde serbesttiler. Askere de gitmediklerinden sanat, atadan evlada sürekli devir suretiyle onların elinde idi. Türkler, sürekli harplerde azınlıklar için bile savaşırken, azınlıklar ticareti devamlı olarak ellerinde tutuyorlardı. Çok zengindiler. Bu gerçekler ortada iken neden yöre insanlarına bazı yazarlarca etnik, sonradan Türkleşmiş yakıştırmaları hayasızca yakıştırılıyordu? Kime bu gerçekleri anlatsam haklısın ama çok zor, arkasını bırakma gibi sözler ediyorlardı. 1880’li yıllarda Şakir Şevket Efendi’nin yazdığı “TRABZON TARİHİ” elime geçti. Coğrafi ve toplumsal bilgilerden başka bilgi vermiyordu. Salnameler zaten bu bilgileri yansıtıyordu. Yılmadan, usanmadan bulduğum tarihi eserleri alıyor okuyordum. KARS TARİHİ, elime geçti. Bu eserler bölgesel olarak tüm olayları kapsıyor ve bölgeden gelip geçen yerleşen kavimlerin tümü hakkında geniş bilgi veriyordu. Rize yöremizdeki Türklerin çoğu Kars dolaylarından geldiği için epeyce bilgi veriliyordu. Yazarı Atatürk Üniversitesi Tarih Öğretim Üyesi M. Fahrettin KIRZIOĞLU idi. Lazlar, Kürtler, Hemşinliler, Anadolu’ya ilk gelen Türkler olup büyük güçlerin baskısıyla dillerini kısmen değiştirmişlerse de eski benliklerini muhafaza ettiler demek istiyordu. Bütün bunları kuvvetli bir dille anlatarak, gerçek deliller sunuyordu. Çok sevindim; fakat acilen bulamadım. Bu sıralarda Karadeniz Teknik Üniversitesi görevlilerinden Mahmut Goloğlu ismindeki bir hukukçunun bir çok eseri inceleyip derlediği “TRABZON TARİHİ” isimli eserini bulup bir günde okudum, sabırsızlıkla üniversiteyi aradım. Telefonla da olsa Sayın M. GOLOĞLU Hoca’yı bulmuştum. Uzun ricalarımdan sonra boş bir zamanında Ankara’ya gelmeyi kabul etti. Hemen uçak biletini gönderdim ve Restoran Washington’da buluşmayı kararlaştırdık. Şimdi rahmetli olan değerli hocamız bir çok konuşmalardan sonra aynen şöyle söyledi: Sen, bana bir şeyler öğretmen için mi çağırdın, yoksa öğrenmek için mi? Sen benden daha geniş bilgiye sahipsin, istersen ben sana Trabzon tarihini yazarken istifade ettiğim eserleri vereyim, fakat kafamda hiçbir şey kalmadı dedi. Rahmetli biraz fazla alkol almaya başlamıştı. Ömrü vefa etmedi tekrar buluşamadık. Allah rahmet eyleye.
14
Ankara kütüphanelerini bitirince İstanbul’a 70’li senelerde gitmeye başladım. Bu kütüphaneler Ankara’dakilere hiç benzemiyor, istenilen eseri bu dağ yığını gibi (8-9 binada) toplanmış binlerce eserin arasından çıkarmak büyük bir mesele idi. Kaldı ki ilgililerde sempatik değildi. Çoğu depoda asma kilit dahi yoktu. İnşaat teli ile bağlı kapılar vardı. Bir şey dikkatimi çekti 80-90 yaşlarında, zor yürüyen, fakat fazla itibar edilen biri ilgililerce saygı ile karşılanıyordu. Bir ilgiliye kim olduğunu sordum, İBRAHİM HAKKI KONYALI dedi. Bu kütüphaneleri en iyi bu bilir diye de ilâve etti. Arkasından yetişemedim. Fakat adresini alarak Harem İskele’sine yakın bir yerde evini buldum. Yardımını esirgemeyen o büyük insanın gözlüğünün sapı iptendi. Devletimiz adına hicap duydum. Gözlük alıp hediye etmek istedim, kabul etmedi ip koparsa büyüteç var onunla idare ederim dedi. Zil Kale’ye ve 16. yy. ait bilgileri onun sayesinde topladım. O zamanki Kültür Bakanımız, “Mesut YILMAZ arşivlerimizin petrolden daha yüksek değere sahip olduğunu kavradı ve değer verdi. Somurtkan yüzlü ilgililer güleç yüzlü oldu. Soğuktan odun yerine kitap yakan ilgililer kaloriferlere kavuştu. Örümcekli raflar düzene sokuldu, fihristleme dahi başlayınca araştırmacılar şevkle çalışmaya koyuldular. Bu sıralarda Sayın Hocamız F. KIRZIOĞLU’da Ankara’ya gelmiş dışişlerinde görevli olarak çalışıyordu. Buluşmamız ve İstanbul’a arşivlerden gerekli fotokofi için gitmemiz kolay oldu. Aslında Sayın Hocamız da yıllardan beri bilgi topluyordu. Arşivlerin düzenli şeklini görünce çok sevindi. Güya ben de kendime pay çıkartmak için haddim olmayarak “Mesut Yılmaz Bey’e bende bunların eski halini anlatmıştım, belki benimde bir nebze katkım oldu dedim” gülüştük. 400-500 fotofilm çekmemizi istedi. 4-5 gün içinde halloldu. İbrahim Hakkı KONYALI’yı bir daha görmek nasip olmadı. Allah rahmet eylesin. Defin merasiminde bir devlet yetkilisi dahi bulunmamış, üzüldük. Değerli hocamız F. KIRZIOĞLU’nun Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ndeki fotofilmleri de toplayıp yeniden bir derleme ve incelemeden sonra değerli eseri vücuda getirilmesi Doğu Karadeniz için büyük bir olaydır ve tarihi değeri sonsuza dek sürecektir. Sayın Prof. Fahrettin KIRZIOĞLU’nun yılmadan gösterdiği bu çaba ve çalışmalar, gerçek çalışmalara ve kaynaklara dayanan tebliğler her Karadenizli için bir övünç kaynağı olmalıdır. İşte bu değerli eserin sonucunda Rumların mı Türkleri Rumlaştırmak için uğraştıkları, yoksa onların savunduğu gibi Türklerin mi Rumları Türkleştirmek için uğraştıkları kesin olarak anlaşılacaktır. Ön sözümüzü bitirirken Rahmetli Mahmut GOLOĞLU’na, Rahmetli İbrahim Hakkı KONYALI’ya, Rahmetli Osman KURTULUŞ’a Odak Ofset sahibi Paslı Kardeşlere, idari bölümlerde yardımcı olan Veysel Atacan’a, sakin çalışmama yardım eden Halil Şişman’a istifade edilen tüm yazarlardan, ölenlere rahmet hayatta olanlara salim başarılar dilerim.
15
Eserin meydana getirilmesinde mihrak noktamız, güvenç ve övünç kaynağımız, Değerli Hocamız Prof. Fahrettin KIRZIOĞLU olmuştur. Tüm Doğu Karadeniz Halkı’nın gönlünde taht kurması icabeden bu değerli bilim adamımıza, vefa borcumuzu unutmayalım. Bir bilim adamı kültürüne ulaşmış, Doğu Karadeniz’e ait eserleri derinliğine incelemelerini detaylı şekilde kitaplara aktarmış, birçok araştırmacıya kaynak eserler sunmuş ve yılmadan, çalışmalarını sürdürmekte olan Sayın Mehmet BİLGİN Hoca ile kitabına “HEMŞİN” ismini koyduğu halde Doğu Karadeniz hakkında bilimsel bilgiler sunma gayreti içinde çalışmış olan Sayın Ali GÜNDÜZ Bey’e tebrik ve teşekkürlerimi sunarım.
RİZE İSMİ NEREDEN GELİYOR RİZE/RHİZİUS/ERİZİOS/RHZUS (Çok eski kalıntılara göre, BECHİRİAS N.TARHAN) Rize isminin doğuşu üzerinde öncelikle durmak yerinde olur kanaatindeyim. Bu hususta zamanımıza kadar birçok yazarlar, araştırmacılar inceleme yapmış, fikir yürütmüşlerse de bir neticeye varamamışlardır. a) Rize Farsça da dağ eteği dağ dibi mânasına gelir. Araştırmacı Prof. Dr. Arif Müfit Mansel, “Eski Doğu ve Ege Tarihinin Anahtarları”nda bu neticeye varıyor. b) Evliya Çelebi ve Trabzon tarihini yazan Şakir Şevket bu isim İrizus’tan gelmedir. Yunanca “pirinç” mânasını taşır diyorlar. c) a, paragrafındaki iddialar coğrafi şartlara çok uygundur. Kanaatimizce araştırmacıları yanıltan bu özelliktir. Aslında yöreye ilk yerleşenler, bu ismi vermişlerdir. Yani, isim Yunancadır Erizios/İRİZİUS kelimeleri Yunanca da pirinç manasını taşır. Buraya ilk gelen insanlar bir deniz faciasında mecburen karaya çıkmışlardı. Ve geri dönebilmeleri, o zamanlar çok zordu. Gemilerdeki buğday, pirinç gibi erzakları bitince aç kalacakları aşikârdı. Her ikisini de ektiler. Buğday herhalde iyi sonuç vermedi. Fakat Rize’nin doğusunda akan dere boyunda çok güzel pirinç yetişti. Bu pirinç sayesinde hayatlarını sürdürebildiler. Buralardan daha önce, Hurri’ler, İskitler gelip geçtiler. Bu isim onların dilinin özelliğini neden taşımasın? Erzincan’ın Milat yıllarındaki adı Eriza’dır ve etnik kökten gelir. Huri dili, Hint-Avrupa diline hiç benzemez. Türk diline daha yakın olduğu inkar edilemez bir gerçektir. İnanılır bir kaynak olan Skylax tarafından M.Ö. 508’de kaleme alınan (Akdeniz Seyahatnamesi) isimli eserinde Rize’nin eski ismini Beşire diye tanımlıyor. Çünkü çevesinde (Beshireler) Beşiri Türkleri otururdu. Değeli yazarın
16
bu beyanından yola çıkmak gerekir. Zira zamanımızda dahi Beşirioğulları aile halinde vardır. “İRİZİUS” ismi, Yunan kolonilerinin miladi senelerde yöreye gelmeleri ile BEŞİRİ (Bshire) isminin yerini almış olacağı kanısındayım.
DEVİRLER 1. BAKIR DEVRİ 2. HURRİLER DEVRİ (M.Ö. 4500) 3. KOLKLAR DEVRİ (M.Ö.2000) 4. URARTU/HALD DEVRİ (M.Ö.800-720) 5. KİMMERLER DEVRİ (M.Ö.720-680) 6. SAKALAR DEVRİ (M.Ö.680-626) 7. MEDLER DEVRİ (M.Ö.626-550) 8. PERSLER DEVRİ (M.Ö.550-312) 9. SELEVKOSLAR DEVRİ (M.Ö.312-140) 10. PARTLAR DEVRİ ARSAKLILAR (M.Ö.140-M.S.428) 11. PONT DEVRİ (M.Ö.200-63) 12. ROMA DEVRİ (M.Ö.189-M.S.395) 13. BİZANS DEVRİ (M.S.395-1080) 14. SELÇUKLULAR DEVRİ (M.S.1080-1204) 15. KOMNİNOSLAR DEVRİ (M.S.1204-1461) 16. OSMANLI DEVRİ (1461-1920) RİZE KALELERİNİN İL İÇİNDE DAĞILIŞI 1. KIZ KULESİ/ATHENON/AKRON/ATHENSE M.S.200 2. PAZARDA TAPINAK (Demir Kapılı Sağlam) ZAFATES/AFABİS. (yıkık) 3. KALE-İ BALÂ: İran yapısı M.Ö. 3. yy. (VAROŞ) 4. KALE-İ ZİR: (Aşağı kale) Bizans Yapısı M.S.6.yy. 5. ÇIKHA KALESİ (yıkık) Pontus Yapısı 6. ZELEKİ KALESİ: (yıkık) Pontus Yapısı 7. RİZE KALESİ (Bakımlı) Pontus Yapısı
17
8. KOÇ Heykelleri (sağlam) Çamlıhemşin (Hacısırtı) ve Ülkü köyü Türk Uruk Beyi’nin kabrinde. Rize ili ve ilçelerindeki tarihsel ve arkeolojik taramalara göre, kale buluntuları ve yapılış amaçlarını kısaca özetleyelim. a) Sahil Kaleleri: Deniz siyasetini hakim kılmak için yapılmışlardır. b) İç kesim kaleleri ise doğu ile batı arasındaki mühim geçitlerde hakimiyeti temin için yapılmış olup zamanla iç asayiş için kullanıldılar. Bazen da din adamlarının korunduğu yer oldular. Birbirini gören bazı kalelerin yansıtıcılı büyük aynalarla ve geceleri ateş yakarak haberleştiği kayıtlarına rastlıyoruz. Pazardaki Kız Kalesi Cenovalı zengin bir prensin kızı tarafından Sayfiye yeri olarak yaptırılmıştı. Üzerine Bizanslıların 3 tane yansıtıcı ayna koydukları kayıtlarına rastlıyoruz. RİZE KALESİ: Kanuni zamanında 1532’deki arşiv kayıtlarına göre kalede iki (kethuda) denetleyici ile 31 tane muhafız vardı. Kethudalar Hasan Siyah VI. Aydın idi. Eski ve kullanılmayan bir kaleden daha bahsediliyor. ZELEKİ KALESİ: Pontus yapısı olup Osmanlılarca kullanılmadı yıkık ve haraptı. ZİLKALE (KALE-İ ZİR): Doğu Roma imparatorluğunun en parlak devri olan 6. Asırda İstanbul’daki Ayasofya’nın yapıldığı zaman Justinyanus tarafından yapılmıştır. 1532 senesinde kale dizdarı (komutanı) 12 Kethuda (hesap işlemi yürüten) 7 akçe yevmiye alıyordu. 30 neferi vardı. Deposunda 382 kile buğday, 440 kile* darı vardı. 1877-78 Rus-Osmanlı Savaşı’ndan sonra Batum Ruslara bırakıldı. Bütün kalelerde Rus nüfusu etkili olduğu halde yalnız Zil Kale’de etkili olamadı. 1831’de sadece koruyucular kalması şartıyla Osmanlılar kaleyi kaderine terk ettiler. KALE-İ BALA (YUKARI KALE): 1532’deki arşiv belgelerinde ismi geçiyor. Nefer sayısı 40 idi. Deposunda 499 kile buğday erzak olarak bulunuyordu. Bu erzaklar herhalde harp zamanı için muhafaza ediliyordu. Yörede 7 değirmen vardı, ikisi Rize’de idi. ESKİ İBADETHANELER: (Rize ili dahilinde) CAMİLER: 1) GÜLBAHAR HATUN CAMİİ: Merkez ilçede olup Yavuz Sultan Selim Han’ın annesi Gülbahar hatun tarafından 1509 yılında Rize’yi ziyaretlerinde inşa ettirilmiştir. 2) İSLÂMPAŞA CAMİİ: Yavuz Sultan Selim tarafından inşa ettirilmiş olup üzerindeki tarih kaybolmuştur. İnşa tarihi (1492-1511’dir)
18
3) CAFER PAŞA CAMİİ: Çayeli İlçesinin Cafer Paşa mahallesindedir. Rize fatihi Cafer Paşa tarafından inşa ettirilmiş olup üzerinde tarihi malumâta rastlanmadı. Fakat Cafer Paşa’nın fethinde son durağı Çayeli olduğuna göre, Rize’deki camilerden eski olmalıdır. 4) Osmanlı arşiv kayıtlarında yazılı olan Hemşin Ortaköy Camii’ne rastlamak mümkün olmadı. 16. yy. da inşa edilen bu cami Hemşin’de kayıtlı 5 tane Ortaköy’den hangisinde olduğunu bulmak imkansızdır. Araştırmak gereklidir. Yıkılmış da olabilir. KİLİSELER: Ardeşen, Kavaklıdere mahallesinde bir kilise vardır. 1200’den sonra Komninoslar zamanında yapılmıştır. Ayrıca; Baş Hemşin, Kale-i Bala, Kaleköy yakınlarında bir kiliseden Bijikyan ismindeki Ermeni yazar bahseder. Şimdi hiçbir emaresi olmayan bu kilise için ünlü gezgin, Botanik uzmanı Dr. KARL KOCH diyor ki; Bijikyan burada bulunan eski bir yapıyı politik sebeple kiliseye dönüştürmüş, bölgesel Ermeni siyasetini temin etmek istemişse de, aslı yoktur. Yöreden KARL KOCH, BİJİKYANDAN 30 sene kadar sonra geçmiştir. YÖRE TARİHÇESİNE ÖZET BİR BAKIŞ TARİHİ VESİKALARA GÖRE YERLEŞİM M.Ö. 3000 yıllarında tüm Doğu Anadolu’yu ve bu yöreleri Hurri’ler işgal ediyorlardı. Hurilerin Doğu Karadeniz’e indikleri bir gerçek olduğuna göre Rize’ye de uğramış oldukları ispatlanmıştır. Bunları Doğu Karadeniz’den kovan, Hititlerin Doğu Karadeniz’e gelişleri (Kralları Şuppiluima M.Ö. 1400-1346) zamanında oluyor, M.Ö. 1200 senelerinde. Buralara batıdan gelerek İç Anadolu’ya geçen Frigyalılar’ı görüyoruz. Daha sonralar Heredot’un eserlerinde belirttiği gibi Kimmerler Doğu Karadeniz’e geldiler, yerleşik Hititlerin tümünü kovdular. Kendileri de bölgede çok kalmadılar, bu kıyılara fazla önem vermediler. Doğu Karadeniz boşalmış durumda idi. Dor göçleri de M.Ö. 1200 yıllarında olmuş İONLAR Batı Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Denizci olan bu milletin boşalmış olan Doğu Karadeniz’e gitmeleri ve orada kolonileşmeleri zor olmadı. İONLAR’ın açık denizlerde ticaretine müsaade etmeyen Lidyalılar onların Karadeniz’de kısmet aramalarına sebep oldular. Plinius tarihine göre, Miletoslular (M.Ö.679) Marmara ve Karadeniz kıyılarında 90’a yakın yerleşme yeri kurmuşlardır. Bunlardan birisi de Rize’dir. Bu arada HOMERUS’un İLYADA DESTANI’na değinmeden geçmek en azından yazarına haksızlık olur. M.Ö. 9.yy.’da yazıldığı ciddiyetle kaleme alındığı, daha sonra yaşamış ve yöreyi iyi tetkik eden Strabon gibi tarihçiler tarafından teyit edilmiştir. Şehir ve nehir isimlerinin de büyük ciddiyeti vardır. Bugünkü Pazar (Atina kazasının isim ve yer hakkındaki isabetli malumatlar gibi), Parstuğlacıyan’a göre; yörede ilk siyasal birliği Hititler kurdu, fakat
19
Rize’yi (M.Ö.7. yy.) bu birliğe dahil edemediler, diyor. Urartular, Kimmerler, İskitler’den sonra bölgeye hakim oldular. Daha sonra sırasıyla Pers, İon, Yunan Büyük İskender, Pontus ve İran hakimiyetini anlatıyor, ama daha önce Romalılar yörenin hakimi idiler. İRAN bölgeyi geri almak için çok çaba harcadı diye belirtiyor. Olayları biraz daha açarak anlatalım. İranlılar ilk, güçlü birliklerini M.Ö. 500 senelerinde kurmuşlardı. M.Ö. 490 yıllarında İranlılar bölgenin hakimi oldular; fakat bu hakimiyet giderek zayıfladı. İran hakimiyeti, IV Darius’un M.Ö. 331 yılında Büyük İskender’e yenilmesiyle tamamen son buldu. İskender’in hakimiyeti M.Ö. 312’de sona erdi. İran’da hakimiyet Selevkos’lara geçti. Bölgemizi bu Selevkos’lar istila ederek hakimiyetlerini M.Ö. 280 yılına kadar sürdürdüler. İran’daki Selevkoslar Sülalesi’nin dağılmasıyla Anadolu’da Kapadokia, Bithynia, Ermenistan ve Pontus gibi krallıkların kurulduğunu görüyoruz. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel’in (Ege ve Yunan Tarihi) haritasında Serbest Şehir olarak belirtilen Trabzon’un yanında, Rize’yi de görüyoruz. Daha sonra Romalı General Lukullus bölgeyi imparatorluğuna kattı. Doğu Karadenizde İlk Türk İzleri M.ö. 8 yy’da Karadenizin Kuzeyi Kimmerlerin hakimiyetinde idi. Asrın sonuna doğru Orta Asya’dan gelen İskitlerin baskısı ile Kafkasya yoluyla Orta Anadolu’ya girdiler. Urartuları yenerek Kuzey Doğu Anadoluyu tamamen hakimyetleri altına aldılar. Kimmlerlerin kaçış yollarında önlerine çıkan Helen Kokolineliini acımasızca katlederek güneye doğru ilerlediler. Helen Kolonileri tamamen yok edildiler. Sinoptan Doğu Karadenize kadar giden bölgede Kimmer varlığını kanıtlayan arkeolojik kalıntılar ve yer isimlerini de tespit ediyoruz. Soğanlı Geçidinin batısındaki Kemer Dağ Geçidi ile Pazar-Çayeli arasındaki Kemer Geçidini sayabiliriz. Ord. Prof. Zeki Velidi TOGAN Hocamıza göre; Kimmerleri takip eden İskitlerde M.Ö. 600 yıllarında Kuzey İran ve Doğu Anadoluda hakimiyet kurdular. Kimmer ve İskitler ile onların ikiz boyu olan Çanar/Sanarların ayrı göçebe oroto Türk boyu olduğu saygın tarihçiler tarafından da ispatlanmıştır. İranlılarca Afrasyap, Herodatta, Madyas ismi verilen Alp Er Tonga idaresindeki Sakalar küçük Asya’da hakimiyet kurdular. Herodot’a göre Türk hakimiyeti 28 yıl sürdü. İranda hüküm süren Med Krallığı ile Tunga Alp barış yapmışlar, hatta Tunga Alp bir dost kral gibi ziyafete davet edilmişti. Bu ziyafette, Alp Er Tunga kalleşçe öldürüldü. Med Kralı Kiyetsares’in kalleşçe marifetinden sonra Sakaların bir kısmı buralarda kaldı, ama büyük bir kolu da geri dönerek Kuzey Azarbaycana yerleştiler. Sakaların birçok komutanları da Medler tarafından öldürülünce kalan Sakalar Libya Krallığı’na sığındılar. Kadınların çoğunun kocası öldürüldü. Dul kalan kadınlar intikam hırsıyla Terme’ye (Samsun) yerleşerek Amazon ismini aldılar.
20
Hiç şüphe yok ki Doğu Karadenizde İskit ve Sakalar’dan önce başka halklar vardı. Bunları inkar etmek tarihi saptırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu halkların da canlı şahidi onbinlerin dönüşünü (M.Ö. 400) kaleme alan Ksenefon ve tarihçi Herodot’tur. Herşeye rağmen, Trabzon’un doğusunun miladi yıllardan önceki tarihçesini iyi anlatan gerçek kaynaklar seyahatnamelerdir. Pers İmparatoru Darius Küçük Asya’daki denizcilere Doğu Karadeniz’in sahillerini gezerek tespitlerini yapmaları için emirler gönderdi. Bu emirlere, M.Ö. 508 yılında Doğu Karadenizi bilimsel tespitlere uymak kaydıyla dolaşarak eserini sunan Skylax (Akdeniz Seyahatnamesi) ile cevap vermektedir. Bu bilgiler ışığında Rize’nin batısında Bechireler (Beşireler) yaşamakta idi. Bugün Çayeli Çilingir Köyü’nde, Rize, Sürmene, Arsın, Trabzon e Giresun’da Beşiroğlu Sülalesine rastlanmaktadır. Pazar Fırtına Deresi arasında ise Ekekheirieler yaşamakta idi. Ardaşan, Arhavi, Hopa bölgesinde ise Byzerler, onların doğusunda da Kolklklar yaşıyordu. Beşire (Rize) bölgesinde Rize Limanı ve şehri vadı. Pazar bölgesinde Atina ismine rastlamıyoruz. Demek ki orada Atena (Putperes) tapınağı henüz inşa edilmemişti. Pazar’ın şimdiki yerinde Odeinus şehri vardı. Şimdiki Fırtına Deresi’nin ismi Pordenis idi ve ağzında Limne Limanı vardı. Ksenephon’la aynı yelere tekabül eden isimler birbirini tasdik etmesi şeyanı dikkattır. Bu bilgilerin aktarılmasında çok derin araştırmalar yapan, Mehmet Bilgin Hocanın bir yanılgısına temas etmemiz gerekir. Zira Hocamızı yanıltan konuştuğu, temas ettiği halktır. M. Bilgin “OVİT” klimesine temas ederek “Arı” manasını taşır, Ovit Dağı da “Arı Dağı demektir” diye bir yanılgıya varıyor. Ovit; Avar, hatta kıpçak, kuman dillerinde Yayım/ova/yüz/yazı manasına gelir. Sonundaki Gürcü veya Ermeni, Rum eklemeleri kelimenin kökenini değiştirmez. Yaylalarda çok yerlerde çeng-ovit (Ermenicede, Türk yayımı), Türk merası, Çengnaçur (Türklere ait dere) gibi keza, (çak-ovit, çık Türklerinin hayvan yayımı, ovası gibi) bilindiği gibi Ermeni yazıtlarında Türklere “Çeng” ismiyle temas edilir. Arıcılar kovandan arıların uzaklaşması için, duman, tütsüler yaparak yani “yüze çıkın/yayıma gidin gibi dilekte bulunmaları, “ovid-ovid” diye ses vermeleri kovandan arıların ayrılmasını yüze yığılmasını temin eder ve kovandan rahatlıkla bal çıkarılır. Soyadım Arıcı olduğu va atalarımdan kaldığı için bu kelimenin mânâsını iyi bilenlerdenim. Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında Bizans İmparatorluğu etkileri ile ikiye ayrılınca Doğu Karadeniz çok önem kazanmaya başladı. İran’da kurulan güçlü Sasani Devleti ile Bizans arasında Politik saha hüviyetine girerek büyük savaşlara sahne oldu. O zamanlara kadar pek ismi duyulmayan LAZİKA Krallığı iki süper gücün arasında paylaşılmayan, kıskanılan, mümkün mertebe memnun tutmak için türlü çabalara girişilen bölge hüviyetine büründü. Güçlü Roma imparatorları bölgede önce din birliği sağlamak için Kudüs’teki Laz Mabedi’ni tamir ettirdiler, tekrar ziyaretgah haline getirdiler. Bölgeye Hıristiyan din âlimleri getirerek halkın din birliğini kurdular. Lazika o hale
21
geldi ki, dışarıya din misyonerleri ihraç etmeye başladı. Burada din birliğinin temininden sonra İran saldırılarına karşı koymak için kaleler yapılmaya başlandı. Sahilde yapılan birçok kale deniz siyasetini hakim kıldı. Rize’nin güneyinden gelecek, Balkar Dağları’nı aşacak İran akınlarını önlemek için tedbir icabediyordu. İç kesimdeki kalelerin yapımına başlandı. Justinian (527-565) zamanına kadar ahşap olan İstanbul’daki Ayasofya Tapınağı yeniden inşa edilmiş, hemen hemen şimdiki haline getirilmişti. Bu kudretli imparator geçit vermeyen, düşman güçlerine karşı iyi korunabilen Zil Kale’nin inşasına başladı. Bu yapılmakta olan kalenin, bir günlük yol yukarısında İran tarafında bir kale daha vardı. M.Ö.300 yıllarında İranlılar tarafından yapılmış olan bu kale (Kale-i Bâla/Yukarı Kale) her an İran eline geçiyordu. Aslında kale sahilden gelecek güçlere karşı yapılmıştı. Güneyden gelecek güçler bir tehlike teşkil etmiyordu. Bu politik kaleyi ilk inşa edenler bunu düşünmüşlerdi. Zil Kale/Kale-i Zir/Aşağı Kale’nin inşası 550 senesinde bitti. Doğu Karadeniz sağlam kaleleriyle tamamen Bizans egemenliğine girdi. Bölgede miladi senelerde konuşulan diller, Yunan dili, Fars İskit dili (Eski Türkçe), Ermenice, KHALDİ (İskit/ Urartu/Çan) dili ve Türkçe/Oğuzca kökenli Laz isimlerine rastlıyoruz. Yazı Latince idi. Kraliçe Tamara zamanında kurulan Pontus (Deniz Kenarı) Devleti 1204 yılında batıya doğru akınlar yaparak Sinop’a kadar uzandı. Kraliçe Tamara (Gürcistan Kraliçesi) aslında Bizans ile arasında tampon bir devlet olan Pontus’a birçok yardımda bulunuyordu. Hıristiyan ve savaşçı biri Türk boyu olan Kuman Türklerini kendi muhafızı yaptığı gibi bir çoğunu da Pontus Devleti’ne yardım olarak gönderdi. Pontus Kuman Türkleri sayesinde güçlendi. Bafra civarındaki Kumanos Şehri bu zamanlarda inşa edildi ve zamanımıza kadar ulaştı. 1923 yılında Yunanca bilmeyen bu Türk Hıristiyan Kumanlar Yunanistan’a gönderildiler ve orada çok zoluk çektiler. Birkaç nesil sonra Yunanca öğrendiler. Fakat yine de ayrı bir bölüm halinde yaşarlar. Rus araştırmacı Shukurov, kapsamlı bir araştırma ile şu sonuca ulaşmıştır; Doğu Karadeniz’e Pontus döneminde çok sayıda Türkmen gelerek yeleşti. Hıristiyanlığı kabul eden bu Türkmenler vaftiz edilerek asimile zorlamasıyla Rumlaştırıldılar. Shukurov diyor ki; Kuman Türkleri Gürcistanın altın çağını yaşattılar. Gürcistan üzerinden Doğu Karadeniz’e yüzyıl kadar sonra aileleri ile birlikte gelen çok sayıda Kuman Türkü bu defa Pontus’un altın çağını yaşattı. Pontus Saraylarında çok sayıda Kuman kökenli Türkler hüküm sürdüler. Bunladan Akboğa ile Çaklı Büyük Beka/Böke’yi saabiliriz. Ayrıca Hoşoğlan ve Şişman aileleri de hatırı sayılır ailelerdendir. Bölgede iyi bir araştırma yapmış olan Anthony Briyer (1962) “Faroz’un Tımarı Mahmut ve Sürmene Timarinin sahibi Arslan Bey Hıristian Türktüler” diye belitiyor. Keza Maçka bölgesinde çok sayıda Türk ailesine temas ediyor. Kısaca; “Mimurcu, Ayazoğlu, Balta, Kabaoğlular, Gabanlar, Balabanlar, Karaoğlular, Tolun, Toruntay, Ulaş, Yula ve Teprat/Tevetuğları Kuman kökenli Türk alileler de Pontus döneminde vardı” diye belitiyor.
22
Çayeli-Çukuluhoca civarında yaşayan “Babıkler” Timurlengin Trabzonu kuşattığı zaman Moğol Tüklerinden getirdiği askelerin soyundan türeyen Tükmenlerdirler. Kaptanpaşa’nın güneyindeki “Babık” dağları da bu Türklerin bize bıraktıkları ata yadigarı özel isimlerdir. Akkoyunlu Tükmenlerle, Trabzon Pontus Krallığı çok yakın ilişkiler içinde uzun zaman dostça yaşadılar. Pontus prneslerinden onbir tanesinin eşinin Türkmen kızlarından seçilmesi bu dostluğu iyice pekiştirmişti. Bu dostluk ile Bayburttan doğuya doğru uzanan, tüm yaylaları içine alarak Azerbaycan’a kadar devam edip İran sınırının da büyük bir bölümünü hükümranığına alan Türkmen Akkoyunlu Devleti kurulmuştu. Akkoyunlu Padişahı uzun Hasan Trabzon Kralı’nın kızı (Thedora) Despine Hatun ile evli idi. Uzun Hasan adeta Trabzon Krallığının hamisi gibi kendisini görmekte idi. Bu yüzden, Fatih, Trabzon’u fetih için Kop ve Zigana Dağları’ndan geçmek üzere top arabalarına yol açarken, Uzun Hasan annesi ile veziri Mahmut Paşa’ya bir mektup vererek Fatih’e gönderdi. Mektupta; Fatihin Trabzon’u fetihten vazgeçmesi, Trabzon’un kayınpederine ait olduğu yazılı idi. Ayrıca bu yüzden iki kandaş ve iki dindaş devletin birbiriyle savaşarak kan dökülmemesini dile getiriyordu. Fatih mektubu okuduktan sonra Uzun Hasan’ın annesine; “anne” diye hitap etti ve “anneme de bir at hazırlayın” dedi. Fatih politik ve zeki bir kararla yürüyor, ağaç kesicilere, yol düzenleyicilere sert emirler vererek çok acele ediyordu. Çünkü, deniz ve kara ordusunun Trabzon’u kuşatıp alamadan geri döneceklerini düşünüyordu. Kendisinin Zigana üzerinden geleceğini komutanlarından her nedense gizlemişti. Zigana dağlarına çıkarak denizi gördüğünde endişesinde haklı olduğunu anladı. Donanma Trabzon’u alamamış, geri dönüyordu. Hemen top atışıyla donanmayı uyardı. Bu bölgede kimsede top olmadığından, Fatih’in güneyden geldiğini anlayan komutanlar geri döndüler. Fatih dağdaki kara ordusunu iki bölüm halinde Trabzona indirdi. Pontus kralı savaşmadan teslim oldu. Pontus halkının çoğunu İstanbula gemilerle götürdü. Kral Davityan da götürüldü. Bazı tarihçiler kralın Hemşin dağlarına kaçtığını yazar; zayıf bir iddiadır. Bölgenin Karadeniz bakarlarında kuvvetli Hıristiyanlık hakimdi. Fakat doğu Anadolu ve İran tam bir din kargaşası içinde idi. İran üzerinden yöreye gelen Türkleri çok etkilediğinden İran’daki dinleri biraz açıklamamız icap edecek. MANİ DİNİ: Mani isminde birisi İran’da, Buda, Zerdüşt Hıristiyan dinlerinde inceleme yaparak, beğendiği bölümleri Manihaizm dini altında toplayıp bir din meydana getirdi. Hıristiyanlıkta, İsa’yı yalan sayarak Hıristiyanlığın peygamberi Yahya Peygamberdir dedi. Hangi dinin mensuplarının içinde bulunsa “Bakın dininizde benim fikirlerim var” diye sinsice dinini yayıyordu. Hıristiyan topluluğun içinde konuşurken Hazreti İsa’nın haber verdiği (Pareklet Hazreti Muhammed’in geleceğine dair) haber için, (ayet için) kendisini gösterdi. Zerdüşiler derisini yüzdüler. (M.S. 300 yıllarında)
23
MAZDEİZM: M.S. 5. yy. Mazdek isminde bir mürşit daha (ma’nin çıktı! Dinlerdeki bütün özellikleri kabul ederek bazı doktrinler ilave etti. Ana ilke; bütün malların ortaklığı idi. Mülkiyet herkesindir, kadınlar bile “herkesin malıdır” dedi. Bu doktrin ayak takımının işine geldi. Kimsenin, mali mülkü namusu kalmadı, ana-evlat-baba-kız kardeş-bacı birbirini tanıyamaz oldular. Bu sıralarda İran Şahı olan Kavat’ın ismi dilimize başka manada girdi. Bu dinin hakkından İslâmiyet geldi. Bu dini bir türlü içine sindiremeyen Türkler, İran’dan göçmekten başka çare kalmadığını düşünerek çareler aramaya başladılar. YÖREYE GELEN İLK TÜRLERE AİT BİLGİLER-UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ Değerli araştırmacılardan edindiğimiz bilgileri sıralayalım. Öncelikle belirttik ki, yöremiz hakkında, insan yerleşimleri hakkında, derleyici, toparlayıcı zamanımıza kadar gelen süreç içinde bizi tam manasıyla aydınlatıcı bir araştırma yapılmamıştır. Yazılan tarihi belgeler daha çok zamanın bir bölümünü kapsar ve kesilir. Başka bir belge onu görmezlikten gelerek başka bir mevzii olayı anlatır. Daha kötüsü bu yazıları kaleme alan yazarların çoğu, Ermeni ve Rum meyillidir. Maalesef bu yazarların eserleri ile raflarımızı, kütüphanelerimizi doldurup halkımıza sunuyoruz. Netice olarak, örf, adet, gelenek ve dilleri ile özbeöz Türk olan yöre halkının kafasında soru işaretleri beliriyor. Acaba benim atalarım önceden Rum, Ermeni veya Gürcü mü idi. Sonradan Müslüman oldular izlenimi ile insanlarımıza, benliğini, hakiki hüviyetini, yavaş yavaş, sinsi bir politika ile unutturup, başka çıkarlar peşinde koşuluyor. Bu yanlı yazılara karşı devletimiz bir karşı tez ile çıkmayı düşünmeden aynen yayınlıyor. Aslında karşı tezi aynı eserlere ekleyerek, bu belgelerin, taraflı yazıldığını ispat edecek, kültüre sahip ilgililerimiz idari mekanizma da yok, bir tarih araştırma grubu da yok. Esasında her partinin böyle bir bölümü olmalı. Her şey tarihçilere, tarih kurumlarına bırakılmış, araştırmacılara, kurumlara doğru dürüst gelir sağlanmadığından bu meslek cazibesini giderek kaydediyor. Üniversiteye giren gençlerimize tarih bölümü artık son seçenek oldu. Her sıkıştığımızda bunaldığımızda Atatürk şemsiyesi altına koşarız. Fakat ne yazık ki onun her alandaki icraatını yapmayı düşünmeyiz. Mademki Türk Milleti’ni, en iyi anlayan, tanıyan Atatürk’tür diyoruz, O’nun her alandaki kesin fikirlerini tatbik etmemiz icap etmez mi? Atatürkçülük bir korunma saklanma şemsiyesi olmamalı. Ata’mız Türklüğün kökenini, aslını bulmak için radikal bir çalışmaya girmiş, yabancı profesörleri dahi davet ederek kurumlar geliştirmiştir. AVAR-HUN TÜRKLERİ TÜRKLER 2. Cilt Sayfa 675’deki anlatıma göre; Hazar Denizinin kuzeyinden inen bu iki Türk boyu Bizansa karşı savaşacak kadar güçlü idiler. Bizansla maddi anlaşma yaparak barış yaptılar. Zira, Göktürkerde bu iki grupla
24
savaş halinde idi. 573 yılında yapılan anlaşma Bizansın vergi vermesiyle sağlandı. Avar ve Hunların Balkanlara göçüne yardımcı oldu. Gürcü kaynaklarına göre 6. yy. Hazar Denizi’nin güneyinden gelen Avarlar ve Hunlar da vardı. Bunlar Kuban Nehri dolaylarına kadar geldiler. İskender bu yöreden geçerken Bun-Ban Türklerine rastlar. Şimdi Rize’de Banoğlu diye bilinen aile isimleri vardır. Halk arasında Banoğluna ait deyimler çoktur. Hemşinlilerin ataları İran Horasanından Amadan yolu gökçe göl, Elegez dağı eteklerini gelişini bu göçlere bağlamak mümkündür. Hemşin ismi “Hemşen” Yenisey dolaylarından Isığ göl, Volga boyları ve Ahıskadan, Rize Hemşine kadar uzanan bir Türk yeleşim yeri ismidir. Mühür ve damga gibi milli simgelerini de buralara taşımaları bu tezi sağlamca destekleyen bir delildir. “Avar” kelimesi; dağların Hakanı demektir. Hun-ar köyü hala Hemşinde vardır. “Kordon” sülale ismi Orta Asya’da birçok yerde geçer. Avarların küçük bir kolu olan bu Türk boyu Çamlıhemşin ile Pazar arasında Avardanlarla karşılıklı otururlar. Onların yakınındaki Tomaslı köyü halkı da Türkmen olup bu isim hıristiyanlık döneminden kalmadır. Rize ilimiz dahilinde yaşayan insanlarımızın hakiki hüviyetlerine belgelerle temas edelim. 1) Prof. Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU, üyesi bulunduğu Türk Tarih Kurumu adına, 19 Aralık 1986’da Rize’de verdiği, “Milli Tarihimiz’de Rize Bölgesi” adlı “Serbest Münakaşalı Konferans’ında, uzun izahlar ile kaynaklarını da belirterek; Rize’deki uruk-boy ve oymak hâtıraları ile coğrafya adlarının, hangi çağlarda, kimlerden kaldığını belirtmişti. Biz, kendilerinin müsâdesiyle özet olarak bunları aşağıya alıyoruz: M.Ö. 720 yıllarında, (sonkari Khazarlar ile Bulgarların ataları) Kıpçaklar Kolu’ndan Dağıstan’dan gelen Kimmerler’den Rize’nin kıyı köyü ve Trabzon-Bayburt arasındaki dağın adı, KEMER. M.Ö. 680 de başlayan ve Kimmerler’i Kızılırmak boylarına kaçırtan, Türkmen/Oğuzlar kolundan, “Skyth” (=Çikit/Çikler) de denen Sakalar’dan: a- Bugün “Askaros” denilen “Askur’os (Askur/Yazgur) çayı adı b- M.Ö. 508 de SKYLAX’ın Yunanca eserinde, Khopa yerinde kasaba ve çay adı olarak anılan “Apsar’os (=Apşar/Afşar); ve 1843 de Alman bilgini K. KOCH’un andığı Rize doğusunda çay, “Asper’os” (hece kayması ile, Apper’os). c- Artvin-Borçka-Ardanuç kesimi adı olarak (M.S.150) yılında) PTOLEMEUS’ta (V,12,4) geçen “Kalarzen” (Yunan ve Lâtin dilinde, “ç” yerine “s/z” yazılar/Kalarç’yurdu) Gürcistan’ın Kralı Parnawas (M.Ö. 302-237) çağında aynı bölgeye “K(a)larc’et”, 450 deki kronikte “Kalarç” yurdu) deniyordu. Buradan Karadeniz’e esen sert ve kuru rüzgara, Rize ve Batım’da Kalaç/Kalaş/Kalaç-Yeli” denmesi, KAŞGARLI Mahmut’un, “İkiz-Oğuz boyu
25
birliği Kalaçlar” dediği adın, eskiden (Arslan/Aslan, Kurşak/Kuşak, Varşak/Vaşak adlarındaki gibi aslında “R” sesi varken, düştüğünü gösterir. Temiz Oğuz adıdır. d- M.Ö. V. Yüzyılda HEREDOT’un (IV,17,52) bir kolunu Karadeniz’in kuzeybatısındaki Bug Irmağı boyunda gördüğü “Skyth Kavmi Alazon” (Alazlar) dalından bir kolu da, STRABON’da Tiflis-Şirvan arasındaki “Alazan” çayına adını verip yaşatanlardan, Rize-Batum arasındaki eski “Çan/Çanar” da denilen Saka Kavmi kalıntısı Lazlar bunların adı başındaki ses, Araks/Raks, Akaçar/Kaçar, Arat/Rat, Alan/Lan adlarındaki gibi, “Alaz” iken “A” düşüp, Laz biçiminde yaşaya gelmiştir (tafsilât için bakınız KIRZIOĞLU, “Lazlar/Çanarlar”, VII. TÜRK TARİH KONGRESİ, I. CİLT, Ankara 1972, s.420-445). (Son bölümümüzde var) e- Rize’nin en yüksek dağı (3937 m.) Kaçkar, Şavşat Meydancık bucağında Büyük-Karçkal (3529 m.) ve Küçük Karçkal dağları adı, Doğu-Türkistan’daki “Kaşkar/Kaşgar” bölge ve şehrinde adı yaşayıp, Sakalar ile gelen yaylakçı-Kışlakçı Türk boyundan kalmadır. 1266’da Kartvel kronikinde, Çoruk boyunda kışlayan ve adı geçen dağlarda yaylayan Türkler, “karçkhal’ni” (=Karçkhal’lar) diye anılıyor. M.Ö. 120 yılında, Horasan’dan İran yoluyla gelme Türkmen/Oğuz Kolu’ndan Partlar da denilen Arşaklılar’ın ilk hâkimiyetinde, Dağıstan’dan (şimdiki Balkar-Karaçay adlı Kıpçak Türkleri atalarından) getirilen “Balkarlar” Çoruk solundaki yaylaklara ve Bayburt Ovası’na, Balang/Valand” kolu da, Kars Kırzıoğlu’nun Rize’deki Konferansı’ndan notlar 2. bölgesine yerleştirilmişti. Çoruk solundaki sıradağlara, günümüze kadar “Balkar” ve ileri/ireli, toprak/toprak, torba/torba sözlerindeki gibi hece-kayması ile, “Barkal” denmesi, o Kıpçak kolundan Dağıstan’dan gelip yerleşenlerin hatırasıdır. M.S. 623 yıllarında Hamam Bey idaresindeki “Amaduni” adlı Oğuz Oymağı’nın, Ateşetapan Sasanlılar’dan kaçarak, Rize doğusuna yerleşmesi, Makedonyalı İskender’in haleflerini Horasan’dan kovarak istiklâl kazanan Oğuz/Türkmen-Partlı/Arşaklı Devleti’ni kuran I. Arşak (M.Ö.250-247) (bu ad, Eski Türkçe de pars/leopard ile ayı karması güçlü yırtıcı anlamındadır) Türkmenler’den bir kolu, pehlivan-yapılı Manua Bey İdaresinde, korucu olarak batıda, Amadan/Hamadan’a yerleştirmişti. 360 yıl orada kalan bu Türkleri, “Armenya (=Yukarı-Eller) KüçükArşaklı kralı Ardaşes/Aksidares (M.S.100-113) “Amaduni” (Amadanlı) adıyla ülkesine getirerek, Revan’ın kuzeybatısındaki Alakez (Arakas) Dağı (4095 m.) çevresine yerleştirmiş ve Arşaklı Sarayı’ndaki (24 Minderli olan) “Divân” da, bu Beyliğe, XV. Minder’de oturma şerefi verilmişti. Horasan’dan gelme Arşaklılar’ın Suren-Pahlav kolundan Anak adlı Prens oğlu Aziz-Grigor, 301-306 yıllarında Küçük Arşaklılar Ülkesi’ni resmen Hz. İsâ Dini/Hıristiyanlığa sokarken, Amaduni Beyleri de (Âmentü’müze göre, 610 yılında başlayan İslâmlıktan önceki “Hak-Din” olan), gönül isteği ile (Akkoyunlu-Ataları komşu “Bayındurlu/Pahluvuni” uruğu gibi putlara tapıcılığı bırakıp, Grigoryan/Hıristiyan olmuşlardı Hz. Muhammed’in
26
Medine’ye hicretinin ikinci yılında (623’te), Ateştapan Sasaniler’den kurtulmak üzere, Amaduni (vardyan, Amatuni) boyu, Beyleri “Hamam” idaresinde, aileleriyle Hıristiyan Bizans toprağı Rize bölgesine göçüp, “Dampur” denilen kasabayı imar ederek buraya beylerinin adıyla “Hammam’a-Sen/Şin” adını verdiler. “Hamam’ın âbâd ettiği/yaptığı” anlamına gelen bu addan, o küçük bölgeye, günümüze değin yaşayan “Hemşin/Hemşen” denilegeldi. Bunlar, İspir ve Erzurum bölgelerinden gelen tacir ve mollaların tesiriyle, anadilleri Türkçe olduğundan Müslüman olmuş ve İspir Beyliği’ne bağlı bulunuyorlardı. Bunu, 1405’te buraları gören İspanyol elçisi CLAVİJO’nun seyahatnâmesinden öğreniyoruz. Bu yüzdendir ki, Osmanlı vergi defterlerinde Hemşinliler’e “Müselmân-ı Kadîm” (yani,1461 Osmanlı Fethi Öncesi Eski Müslümanlar) ve komşuları “Lazluk” takilere ise, “Müselmân-ı Cedîd (yani, Osmanlı Fethi’nden sonraki Yeni Müslüman) denildiği, belirtilmiştir. 1080 yılında, 80 bin obalı (çadırlı) Çepni Türkmenleri’nin yerleşmesi, 1071 Malazgirt Zaferi’nde Bizans’ın yenilip, Kayseri esir alınınca, Erzurum’da Selçuklular’a bağlı olarak kurulan Salduklu Emirliği, Rize bölgesini de ülkesine katmıştı. Fakat 24 Haziran 1080 Posof-Kol Zaferi ile Apkaz Gürcü Krallığı yenilince Bizans kalıntıları da Trabzon bölgesinden kovuldu. Aynı yaz mevsiminde, Danışmendli-Türkmenlerinden “Sülü Bey”, Türkmen “Kürtün” oymağını Harşut Çayı boyuna yerleştirirken, 80 bin obalı Çepni adlı Türkmen boyu da Trabzon-Rize kesimine yerleşti. 1085’te Danişmendli Sülü Bey Çoruk-Ağzı’na kadar ki kıyıları hâkim olup, “Emîr-i savâhil” (=Kıyılar/Yalılar-Bey) unvanıyla anılıyordu. 1404’te, yukarıda anılan CLAVİJO’nun “Çapani Türkmenleri dediği, çok kalabalık ve güçlü Çepniler’in (1204’te kurulan) Trabzon-Kayserliği’ni haraca bağladıklarını belirtir. Çepniler’in Hanefi olanları bölgede ve “Çebi” adıyla eşraftan olarak yaşayagelmişlerdir. 1204 yılında “Kıpçaklı Ortodoks-Kumbasar” oymağının ve Orbelyanlar’dan bir kolun Rize’ye, “Trabzon Kayserliği koruyucu askerleri olarak” yerleşmesi: İlk Kartli (Gürcistan) Kralı Parnawas (M.Ö.302-237) çağından M.S. 1177 yılına kadar, Yukarı-Kür ve Çoruk boyları “Gogaren” Eyâleti ocaklıbeyleri “Çenasdan” Kaşgar/Türkistan) dan gelme “Orbelyanlar”, “Üç-Ok” (ŞamŞolde) Türk/Oğuz kolundan idiler. 1177 yazında Orbelyanlar, gözden düşüp, kırgına uğratıldı. 1118-1120 arasında Dağıstan’dan gelerek Ortodoks olan Kıpçaklar’dan Kubasar/Kapasar Bey,. Başkumandan oldu. Bunun ve Kıpçakların sayesinde Tiflis tahtına geçen Apkaz-Kartli (Gürcistan) kraliçesi Tamara (1184-1212), IV Haçlı Seferi’nde 1204 yılında İstanbul işgal edilince, oradan kaçan Kayser hanedanı Komninoslar’ın, “Trabzon Kayserliği”ni kurmasına yardımcı oldu; bu yüzden, eski başkumandan hanedanından Orbelyanlı ve Kubasarlı kalabalık âileleri de, Kıpçaklı ordusuyla, bu komşu Kayserliğe “koruyucu/muhafız gönderip, Rize kesimine yerleştirdi. Orbalyanlar’a mahsus Türkçe adlardan “Libarit (Elteber) adlı ve bugün de halk türküsüne geçen Rize köyü ile, 45 kadar köye dağılmış ve Cimil’de A’yânlık/Derebeylik yapmış “Kumbasarlar’da, Kubasar’ın adını taşımaktadır.
27
1461-1512 arasında Dört Osmanlı İskânı: Fatih Sultan Mehmet, 1461’de karadan ve denizden kuşattığı Trabzon’u fethedince, Giresun’dan Çoruk Ağzı’na kadarki yerleri içine alan “Turabozan Sancağı’na, İlk-İskân olarak (Kayser âilesiyle Rumlar’ın çoğu, gemilerle Rumeli’ye ve Kırım’a gittiğinden) Amasya ve Sivas’tan Memur ve Sipahi âilelerini yerleştirdi. O’nun II. İskânı, Konya-Karaman’ı 1466’da fethini müteakip, şehir esnafını İstanbul’a, köylü ve yarı güçebeleri de Rumeli ve “Turabozan Sancağı’na sürdürdü. III. ve Büyük-İskân, Şehzade Yavuz Selim (1492-1511) “Turabozan Sancakbeyi” 1501 de Akkoyunluları yıkan ve 1507 de Diyarbekir Akkoyunlu kolunu da kaldıran Şiî Şah-İsmâil, Sünnî olan Akkoyunlu ve Tebriz Kıpçakları’nı, hatta Farkın-Eyyübîleri’ni kırgına uğrattı. Bu yüzden “en yakın Osmanlı toprağı”, Şehzade Yavuz’un Sancağı’na onbinlerce Akkoyunlu ve Sünni-Kıpçaklar, âileleriyle gelip sığınarak, yerleştiler. Yavuz, bunların geçimini sağlamak için, 1508’de Kutayıs’a akın ederek, oraları yağmalattı. 1501-1502’de Tebriz ve çevresinden kaçanlar; Ke yerine ç ve ge’yi c biçiminde konuşan “Kıpçaklar”dı: Çatip/Katip, Türç/Türk; Cöz/Göz, Cemi/Gemi ve benzerleri gibi. İşte Trabzon-Rize’de böyle konuşanlar, Şah İsmâil’in zulüm ve kırgınından kaçanların neslindendir. Maçka ve Trabzon’daki Eyubizâdeler ise, III. İskan’da Karkın/Silvan’dan kaçıp gelen, ünlü Eyyûbiler hânedânındandırlar. IV. İskân, 1512 Dulkadir (MaraşElbistan) Beyliği yıkıldıktan sonra, oradan sürgün edilen Türkmenlerden “Köroğlu” oymağı olup, Rize’de bu ismi taşıyan ailelerdirler. Hocamızın buraya kadar yazdığı sağlam kaynaklara dayanıyor, fakat Hemşenlilerin çok önceden geçtikleri yerleri de şenlendirdikçe oralarda da Hemşen ismini bıraktıklarına değinmek gereğini duymuyor. Türkistanda 45 gruptan biri Hemşendir. Kazakistan ile ilgili tezde Hemşen adı Ahıska da ve Rusyada aynı adla yaşamaktadır. Bu isimler şimdike Rize Hemşeninden geri dönmediklerine göre kastedilen yerlerdeki Türkler gittikleri yerleri şenlendirdikçe bu yerleşim yer adları şimdiye kadar bize sağlam bir kaynak olarak yadigar kaldılar. 2) Prof. Dr. Laszlö RASONY, TARİHTE-TÜRKLÜK sayfa 195/ANK. Türkler, Ön Asya’da kütle halindeki Yunanlılardan önce vardı. Fakat bunlar eski çağ tarihinin sonuna kadar Hıristiyan oldular, Helen görünümü arzettiler. İslâmiyetin çıkışı ile Müslüman oldular, Helen (Yunan) görüntüsünü kaybederek aslına döndüler, tekrar Türkleştiler. Hakiki Milliyetlerini buldular. Turanid (Türk) tipi doğu Karadenizde ilk çağlarda vardı. Aşağıda şeklini gördüğünüz demir (Tamga) damgalar, Fergana, Yenisey dolaylarında bulunan tartışmasız Türk simgeleridir. Orhun Yazıtları ve oyma begeler zamanımızda tamamen okunmuş olup oralarda yaşamış Türklerin zamanımıza kadar ulaşabilmiş ata yadigarı buluntulardır. Çağları M.S. 700-710 yıllarına uzanır. Avar-Hun Türkleri, bu damgaların bir kısmını geçtikleri, oturdukları yerlere kadar taşıdılar veya ağaç oyma şeklinde yeniden yaptılar. Karluk Türklerinde de damgalar vardı. Karluk, Hun, Avar Türkleri Ural-Volga dolaylarından daha batıya da göçtüklerinde geçtikleri yerlere çok mühim Türk kanıtı olan bu simgeleri bıraktılar. Böylece göç yollarının Fergana,
28
Yenisey, Ural, Volga ve Avrupaya kadar uzandığı ortaya çıkıyor. Bol’soe, Mikuskino Kitabe ve Keszthely, Csakbereny oyma yazıtlarının Avrupa içlerine kadar uzanması, aziz araştırmacı Pof. Laszlö Rasony’i derin araştırmalara yöneltmiş, çok bilinmeyeni gün ışığına çıkamayı sağlamıştır. Prof. Lszlo Rasony, “Türkler miladi senelerde Avrupa içlerine kadar göçtüler, imparatorluklar kurdular, bunlardan bir kol da Doğu Karadenize yerleşti” diyor. Ne yazık ki, 1984 yılında vefat eden bu değerli hocaya, yıllarca üzerinde araştırma yaptığı, uğraş verdiği yukarıdaki şeklin aidiyetini çözdüğü damganın bir örneğininde Rize-Hemşin’de bulunduğu müjdesini veremedik. Pazar-Akbucak köyünde sahiplenmiş 300-500 senelik ağaçlarda bu damgalar oyma olarak vardır, Şeyhoğlu sülalesine aittir ve araştırmacılar için eşi bulunmaz bir kaynaktır. Özellikle Macaristan dahil, bu damganın bulunduğu yörelerde, Hemşin’de kadın erkek uzuvlarının aynen telafuz edilmesi çok düşündürücüdür. Hemşinlilerin Orta Asya bağlantısını açıkça ortaya koyar. 3) ANTHONY BRYER, İslâm tarihi Profesörü, Birmigham Üniversitesi Öğretim görevlisi, Çepniler Sayfa 193,1962. Yazar Çanları anlatıyor: (Bu yörede yaşayanların bir kısmıda Hemşin’lilerdi. Bunlar ermeni Bağratlı Krallığı tarafından kısmen Ermenileştirilmişlerdi. 7-11. yy. da eski hüviyetlerini kaybetmeyen bu insanlar 1405 senesinde ermeni yönetici Arakeli, Araklı deresine avanesiyle beraber kovarak İspir hakiminden Müslüman yönetici istediler). Bu değerli hocanın beyanından anlaşılıyor ki, yörede baskılama ile Türkleştirmek yok, aksine baskılama ile Ermenileştirme olmuştur. (Yörede bir kısım Ermeni kalmıştı bunlar sonradan Tatosun güneyine göçtüler) diye tebliğde bulunuyor. 4) Ord. Prof. A. Zeki Velidi TOGAN: Türk tarihine giriş bölümünde (Oğuzlar yaz aylarında yaylak bölgelere çıkarlar, yılda bir defa bütün boylar bir araya gelerek buluşup eğlenirlerdi kurban keserlerdi) diyor. Bu gelenek Rize’nin iç kesimlerinde hâla o ihtişamıyla sürmektedir. Prof. Bardhold’da aynı görüşü yansıtıyor. 5) Prof. Karl KOCH: (Wanderungen, im Pantische gebirge Reise) weimaier 1846, Sayfa 89’da çok ilginç bilgiler veriyor. KOCH yöreyi 1843-1844 senelerinde adım adım gezmiştir. Tabii ki gezmeden önce tüm eserleri okumuş olduğundan gezilerinde, eserlerdeki beyanlara rastlanmayınca hayret ediyor isyan edercesine diyor ki; Ne yazık ki istisnasız, tüm Ermeni eser ve kaynaklar, güvenilir değildirler. Bilim adamı halkının yalancı karakterine, halkından fazla katılmıştır. Her yerde gerçeklerin üstüne kendi bildiğini koyma kuruntusu seziliyordu, dolayısıyla yanlı yazılar ortaya çıkıyordu. Ermeni yazarların, coğrafyacıların beyanları inandırıcı değildi. İnciciyan ve ona dayanarak coğrafi bilgiler veren Bijikyan Hemşinde kastedilen manastırı kendi tamir ettirmiştir. Yöreyi Ermenilere maletmek isteği vardır.
29
6) Gürciyatçı M. Brosset: Çanarlar için “Bunlar Lazların atası olur. Atlı göçebe Türk’türler, Kaşkardan taht kavgası yüzünden kaçtılar. Gürcistan’ın Kür Nehri bölgesine yerleştiler. Orbel dolaylarını yurt edindiler. M.Ö. 360 senelerinde Gürcistan’ı Perslere karşı iyi korudular” diye bahseder. Barkal Dağları’nın Karadeniz Bakarlarında yaşayan Türkmenler 60.000 kişi ile TAO’ya akın ettiler. (Demek ki 1301 yılında 60.000 asker çıkaracak Türkmen Rize’de vardı) Bu yüzden bu Türk boyuna gürcüler çok itibar gösterdiler. Kür nehrinin bir kolu olan Alas dolaylarında kalanlar, Gürcü karışığı bir dil konuştular. Gürcücüde baştaki sesli harf düşünce, yani (A)las-(LAZ) kalır. Laz kelimesinin buradan çıkması muhtemeldir. Aslında gelenek, görenek, namusa düşkün olmaları, bunları megrel veya gürcülerle bağdaştıramaz. Türk Kırgız, Kıpçak, ırkına daha yakındırlar. Gürcü ve migrellerle oturduklarından, onların baskısı altında kaldıklarından dilleri etkilenmiştir. Fakat gerçek hüviyetlerini kaybetmemişlerdir. Rize yöresinin diğer bölümlerine yerleşen ve Türk ırklarına mensup olan Kıpçaklar, Kırgızlar, kür nehri dolaylarında az oturduklarından dil bakımından etkilenmediler. Kendi dillerini Karadeniz dolaylarına kadar taşıyabildiler. Kalapatamos, Askuros gibi dere isimlerini örnek gösterebiliriz. Bunların kökü Türkçe olup, Rumlar sonradan dillerine göre ekler yapmışlardır. Müneccimbaşı da, eserinde Brosset’in iddiasını doğrular bir beyanda bulunuyor; miladi senelerde Oğuz Kaan Kafkasya’da yaşamıştır. İranlıların Avrasyap dedikleri bu ulu Türk hükümdarı Oğuz Kaan’ın uruğu batıya göçmüştür. 7) CLAUDE CAHEN: Sorbon Üniversitesi, İslâm Tarihi profesörü “Anadolu’da Türkler” eserinde; (giriş bölümleri) Finlerin, Macarların Samoyedlerin, Tunguzların, Moğalların Türklerle yakın bağları vardır. Milattan önce Türklerin ismi geçmiyorsa da Hunların Ataları oldukları kesindir. 5. yy.’da Avrupa’nın göbeğinde Atilla İmparatorluğu’nu kurdular. İskitler; nasıl tartışmasız Türk ise Uygurlar, Guzlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Kırgızlar da, Peçenekler de Türk’türler. Türkler batıya, aile aile, boy boy, göçtükleri gibi imparatorluk olarak da batıya kaydılar. Aynı eser sayfa 99’da: Batıya İran’dan göçen Türkler Müslüman olmuşlardır. Fakat önceden İslâmlaşmış Türklerle yakın ilgileri vardır. C. Cahen gibi bir profesör, İskitlerin dahi Türk olduğunu tartışmasız kabul ettiğine göre miladi senelerden daha önce Rize dolaylarına Türklerin geldiği kesinlik kazanır. 8) Müslüman Türkler azınlıklara hiçbir zaman dil ve din yönünden baskı yapmadıklarına göre yöremizde Türkleşmiş azınlık olamaz. Baskı olsaydı en önce İstanbul’daki azınlıklara yapılırdı, sonra eksik bir dil olan Lazca’da yapılırdı.
30
9) Baskı ile din değişikliğinin sağlandığı düşünsek dahi Osmanlı Türkçe’si öğretilirdi. Halbuki yöre halkı hâla Uygur, Kıpçak, Kırgız, Dede korkut Türkçe’si konuşuyor. Bu dilleri içeren yüzlerce kelime sözlük bölümümüzde açıklanacaktır. Bu madde, tek başına olsa bile malum iddiaları reddetmeye yeter. 10) Folklorik yaşantı: Halkın çalgısı kemençe, davul, tulumdur. Bu çalgılar tamamen Türk çalgılarıdır. Acaba iddia edildiği gibi dilinizi değiştirdikten sonra bu çalgıları da muhakkak öğrenin diye baskı mı yapıldı? 11) Hiçbir Ermeni’nin yada Rum’un tulum, kemençe çaldığı veya dininden döndüğü görülmemiştir. 12) Yörede azınlıkların bidayette olduğu; fakat sonradan usta olanların İstanbul’a, olmayanların da devlet yardımıyla istedikleri yere göçtükleri, boşalan araziye, Osmanlının Türkmen gönderdiği vesikalara dayanan bir vakadır. 13) Lazlar ki onlarında ataları Türk’tür. Komşuları Gürcülere Gürcü, Megrellere Megrel, Türklere de Türkçe konuşanlara da SUM-EĞHİ derler. SUM-EĞHİ : üç yel, üç ok manasını taşır. Yani bu deyim Türkçe konuşanların tümüne şamil olup, Oğuz boyunun Üçoklar grubunu bize gösteren en kuvvetli delildir. Lazlara da mı böyle söyleyin diye baskı yapıldı? 14) Halk arasında yaşayan sülalelerin, kendilerine has, evlere sahip oldukları ağaçlara, kazılan uruk simgeleri, işaretleri vardır. Bu işaretlerin Oğuzlarda olduğu herkesin malumudur. 15) KOÇ HEYKELİ: Koç, koyun, teke heykelleri Türk Ata mezarlarının bir simgesi olduğu tartışmasız ispatlanmıştır. Çamlıhemşinin Haçınsırt ve Ülkü köyde bulunan iki adet koç heykelinin burada asırlar evvel bir Türk Ulu Atası’nın varlığına ve buraların sahibi olduğuna dair en kuvvetli delildir. Bu heykeller putperestlik dönemine, yani M.S. 5. yy’a kadar uzanır. Zira Hıristiyanlık ve müslümanlık bu tip heykelleri yasaklar. Heykelin bulunduğu köy ismi Vice olup eski Türklerde “Atamızın Köyü” demektir ve Tükçedir. Peru’da aynı isimdeki yere rastlanması araştırmacılar için çok mühim ipucudur. Hıristiyanlık ve müslümanlıkta mezarlarda heykel yasak olduğuna göre bu heykkeller 3. yy’dan önce yapılmış ata yadigarlarıdır (Akkoyunlularca yapılmış olup, sonradan gizlenmiş olabilir). 16) Rize dağlık toprağı İran Şahları için kontrolü zor bir bölge idi. Din yüzünden, gördükleri yerde öldürmek istedikleri papazlar ve havariler buralarda kolayca saklanabiliyorlardı. İran-Bizans Savaşları’da bu yöreye kaymıştı. Kontrolü kolaylaştırmak istediklerini, aradıklarını kolayca bulabilmek için, İran şahları emrindeki gürcü prensi Waçyan Bey’e talimatlar vererek bu girift ormanları yaktırdılar. Daron Tarihinin yazarı olaylara bizzat şahit olmuştur. Rahip Gevond, İslâm fetihlerini anlatırken: Hemşinlilerin Atalarının önce Göle dolaylarına yerleştiklerini, sonradan Acaristan ve Çoruh bölgesine inerek, Çoruh’u karşıya geçtiklerini anlatır. Ayrıca, din yüzünden İran’dan ayrılan bu Türk boyu insanlarının kuvvetli Hıristiyan olan Bizans Kralı VI. KONSTANTİN tarafından himaye
31
edilerek şimdiki Hemşin toprağına yerleştirildiklerini kaydeder. “Hemşin toprağını mülk olarak Oymak Beyi Hamam Bey’e verdi” der. 4-5-6-7 yy.’da yazılan Ermeni kaynaklar Hemşinlileri anlatırken, Turanî kökenli olduklarını belirtirler. Turanî isimlerle anarlar. Misal olarak ODA, VAÇE, VAHA gibi. (Vica ismi Turanî olup, koç heykeline ait beyin ismi olabilir). Şu gerçeği de burada belirtelim İran’da M.S.450-451 senelerinde, Türk örf adet geleneklerine tamamen ters düşen MAZDEİZM dini hüküm sürüyordu. İran, Türklerin de bu dine girmeleri şartını öne sürerek baskılar yapmaya ta o zamanlar başlamıştı. Savaşlarda İran ordularının büyük çapta istihkakını veren bu çalışkan Türkleri, taraflarında tutabilmeleri ancak din birliği ile olabilirdi. Bulgar Türkleri ve Oğuzlar İran’a elçilerini göndererek bağlılıklarını bildirmişlerdi. Ancak din değiştirmek zordu. Soğukluk yaratmıştı. Din bakımından Bizans daha yakın görünüyordu. 6. yy. sonlarında bir Bizans-İran Savaşı’nda Türkler Bizans’a daha sıcak davranmışlardı. Bizans hakimiyeti 15 sene kadar sürmüş İran toparlanmış, Bizans ordularını Kadıköy’e kadar kovalamıştı. VI. Konstantin’in toprağında yaşamak Türklere daha cazip gelmiş olabilir, zira din birliği o zamanlar çok mühimdi. 17) Hayvanlara verilen isimleri: yayla kokar, Orta Asya kokar. Bu isimlerden su içen hayvana “çu oğul çu” denmesi, Çu ırmağını hatırlatır. “Dağıstan” diye konan isim düşündürücüdür. Bütün inek isimleri Türkçe’dir. Artangül, Nazargül, Çiçek, Yazmalı, Yaşargül, Süslü, Sedef, Gelincik, Aydoğan, Karakız… Öküz isimleri: Yağuz, (Türklerde bir kutsal isim), Paşalı, Aydın, Altın, Daliyan, Duman, Şirin, Cevahir, Kaçkar (alnı beyaz olanlara) konur. Dağıstan diye Rize’de bir yer olmadığına göre bu isim zamanımıza kadar KARS’ın doğusundaki Dağıstan’ı yad etmek, anmak için konmuş olup oradan göçerek şimdiki Hemşin toprağına yerleşildiğine dair bir delil, bir ipucudur. 18) Kapı menteşeleri; koç ve kurtbaşı simgeleri. 19) Zilkale karşısındaki “DOGER” köyü (Bozok)lardan yaadigar kalan bir Türk Uruk boyundan kalma yer ismidir.. Sonuç olarak; Bu, 19 madde altında sunmaya çalıştığımız gerçekler, Rize ve yöresinin ikibin yıldan beri tamamen Türklerle meskûn olduğunu sağlamca kanıtlar, tartışmaya bile mahal bırakmaz. Kaldığımız maddeden itibaren nice gerçekler daha vardır ki, daha yetkili kalemlerden kitaplara yazılıp yayınlanacaktır. Burada bir gerçeği tekrar yazıp, ricada bulunmak istiyorum, Halkımızdan bilhassa yaşlılardan (ben bu işi iyi biliyorum) eskilerden duymuştum diye dayanaksız, hakikatten yoksun bilgileri tanımadığımız kimselere masal
32
anlatır gibi anlatıp aktarmayalım. Çünkü o tanımadığımız kimse bir casus, bir ispiyoncudur. Muhakkak filan yerde böyle anlattılar diye yazacaktır. SON ERMENİNİN GÖÇÜ 20 Y.Y. Elevid Yayla köyünde kalan son ermeni papazı YAKOVİD Hemşini terk etmek istememiş, Türklerin tamamen Müslümanlaşmalarını önlemek için köy köy dolaşarak; “Ne olur, yine Türk kalın fakat hepiniz Müslüman olmayın” diye yalvarmıştır. Türklerce saygı duyulan bu papazın son çabaları, son yakarışları fayda vermeyince son Ermeni olarak Hemşin toprağını terk etmiştir. Sahile yakın kısımlarda oturan Rum ve İtalyan (Ceneviz)’lar Rize toprağını YAKOVİD’den önce terk etmişlerdir. MÜSLÜMAN SELÇUKLULARIN KARADENİZ’DE İLK HAKİMİYETLERİ 1071 yılındaki Malazgirt zaferinden sonra, Türklerin maneviyatı çok kuvvetlendi. Buna mukabil Bizans’ta maneviyat kalmadı. Prof. Osman Turan’ın (Türk İslâm Medeniyeti Sayfa 196-197) verdiği sağlam bilgilere göre: Bizans şehir ve kalelerinde o derece korku başladı ki çok defa savaşmadan buraları terk edip batıya göçtüler. Anadolu’ya gelen Türk akınları çok hızlandı, Türkler sanki randevu verilmiş gibi hemen yerleşip çiftçiliğe yaylacılığa başladılar. Melikşah zamanında Kafkasya ve Trabzon’a kadar olan bütün Karadeniz fethedildi. Melikşah’ın kudretli komutanlarından Emir Ahmet, Gürcü Kralı Giorgi’yi mağlup etti. Türkler 1080 yılı Haziran ayında Acara, Şavşat, Kars ve Doğu Karadeniz’e kadar olan bütün bölgeyi egemenlikleri altına aldılar. Karadeniz’e kadar inerek birçok ganimet topladıktan sonra geri dönerken, Ayaz isminde bir kılavuzun birçok Türk’ü Batı’ya yerleştirmek üzere götürdüğünü gördü, daha mümbit bir arazi, güzel arazı bulamazsınız, burada yerleşin diye emir buyurdu, onların da söylenen bölgede yerleşmelerini sağladı. “Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi” ni yazan İbrahim Kafesoğlu (Sayfa 114-116) diyor ki: Melikşah, büyük bir ordunun başında Kafkasya’dan Karadeniz’e doğru ilerledi ve sahile indi. Sahilde denize doğru yürüdü ve kılıcını çekerek üç defa suya daldırdı. Sonra da, kabaran dalgaların arasına kılıcını atarak bölgenin ebediyete kadar Türklerin olmasını diledi. Sözünü ettiğimiz kaynaklar bu önemli olayın tarihini Haziran 1080 olarak veriyorlar. Günü kesin olarak bilinmiyordu. Bu tarihi “DELA GİORGİA sayfa 347” de değerli hocamız F. KIRZIOĞLU sayesinde tespit etmiş bulunuyoruz. Doğu Karadeniz için bir madalyon, bir simge gerektiren bu önemli tarih 24 Haziran 1080’dir. Aynı bilgileri, değerli araştırmacı Mehmet Bilgin Hoca da tespit etmiş olup iki araştırma, birbiriyle örtüşür. Tüm Karadeniz derneklerinin dikkatine sunulur.
33
Melikşah geri dönüşünde denizden bir miktar kum alarak babası Alparslan’ın mezarına götürmüş, “Baba müjdeler olsun oğlun Karadeniz’i fethetti” diye Alparslan’ın mezarına serpmiştir. Osmanlı fethinde çok önceleri Rize ve onun güney-güneydoğu dağlık kesimlerine Türkler, akın akın, kol kol, uruk uruk, sürekli gelmişlerdir. Tarihçilerin, seyyahların trafiğinden çok uzak olan bu ormanlık, dağlık, karlık, kayalık bölgeleri yurt edinerek, Gürcü, Ermeni, Rum, İran baskılamalarına metanetle karşı durmuşlar, eskiden ne idiyseler yine öyle kalmayı yüzlerce yıl başarabilmişler, bugünkü günlerine başka ırklarla karışıp, kaynaşmadan kavuşmuşlardır. Anadolumuzda hiçbir bölge, böyle bir coğrafi özelliğe malik olmadığından dildeki Dede Korkut Türkçesi özelliğini kaybettikleri halde bölgemizde hâla eski Oğuz Türkçesi iki bin sene, bin sene evvelki sıcaklığı ile konuşulmaktadır. GÜRCİSTAN TARİHİ Sayfa 348’in dipnotundan özet bir alıntı. “Müslüman orduları ülkemizi talan ettiler. Halk aç ve sefildi. Kral Giogio, çaresizdi ve hiçbirşey yapamıyordu. Hiçbi kurtarıcı ülkenin acılarını dindiremezdi. Çünkü Yunanlıların gücü çöküyordu. Doğudaki topraklarının tümünü kaybetmişlerdi, mülkleri elden gidiyordu. Durumu, didebulleri (herhalde yaverleri) ile görüşen Giorgi, büyük sultan Melikşah’ın huzuruna çıkmaya karar verdi. Canını ve kanını hıristiyanlığın selameti için Fedaya karar vermiş olarak, Tanrıya, güven ve kutsal haçın inayetiyle İsfaan’a gitti. Sultan Melikşah onu sevgili bir oğul gibi karşıladı. (Sayfa 349) Sultan, İmparatorluğun genişliği bakımından hükümdarların birincisi ve inceliği, davranışları yönünden, en seçkiniydi. Hıristiyanlara adaletli davranması bakımından çok iyi tanınırdı. Melikşah, Giorgi’nin bütün isteklerini istenilenin de ötesinde kabul etti. Topraklarının haracını vermek koşuluyla, ona Cakheth ve Hireth Krallıklarını da verdi. Böylelikle kralın gücünü artırıp güzel törenlerle onu ülkesine gönderdi. Yolda ona bir kötülüğün yapılmaması ve de verdiği yeni krallıkların kolay zaptedilmemesi için bir muhafız takımı tam donatılmış olarak verdi. Melikşah’ın koruma ve yardım olarak verdiği askerlerin yadımına karşılık olarak ıssız kalmış Cakheth yöresini armağan etti, Cakheth Kralı Melikşah’a giderek islamlığı kabul etti”. Bu kaynaklarda Tanrının insanlara verdiği büyük cezadan, zelzeleden bahsediliyor. Bölgemizde oldukça ilginç ve zahmetli araştırma yapan, CARL-RITTER, (Asya’nın Coğrafi Yapısı 1858 Berlin/Sayfa 928-929 1. Cilt, Bölüm 18) eserinde diyor ki; Lazistan, Pontus’un doğu bölgesi olup Çoruh’a kadar olan kısımdır. Burada yaşayanlar önceleri dağlık kesimde idiler, makronlar diye anılırlardı. Daha sonra Tzan (Çan) diye isimlendirildiler ve batıya göçerek CANİK dağlık kesimi olan yöreyi kendi isimlerine göre isimlendirdiler. Rize’nin
34
(halen var olan Beşiriler) dağlık kesimi olan Hemşin bölgesinde Becheirler/Schlar, Priplus ve Apollon Arganaut’ta olduğu gibi BOZEREN’ler (Bozoklar) yaşadı. Çamlıhemşin, Şenyuva köyünün bir mahallesi olan “DOGER” yerleşim yeri Bozok Türklerinden kalma, yadigar, özel Türk boyu ismidir. Bu ikisinin arasında CKECHEIRIER yaşamış diye bir kavimden bahsediliyor. Justinian zamanına kadar buradaki halklardan İmerier ve Megrelierler diye bahsedilirdi. Bölge önem kazanınca Laz ismi sahneye çıktı diyor. Bu isim bölge halkına genel bir isim olarak aktarılmıştır. Fazla malûmat bilinmiyor. Çünkü bu çok zor ulaşılabilen, yüksek dağlarla kuşatılmış, dış dünya ile bağlantısı sadece bir iki sahil yolu ile bulunan bölge halkının kolayca değişeceği düşünülemez. Buna delil olarak eski bölge ve liman adlarının halk dilinde aynen kalmasını gösterebiliriz. Rize yöresinde Peçenek diline de çok rastlanır. Kırgız, Kıpçak, Kuman gibi Oğuz boylarının Balkanlara kadar indiği hatta batıya inenlerin bir bölümüne Peçenek denildiği; bunlardan 20.000 çadır Türk toplumu Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın tarafına geçmiştir. Alparslan’ın oğlu Melikşah Doğu Karadeniz’i hakimiyetine alınca Bizans’tan iltica eden Peçenek’ler Doğu Karadeniz’e yerleşmiş olabilirler. Çinçivat, Çamul, Çat, Mak. Sonu –cur- ile biten isimler Türkçe olup bu Türklerden kalmıştır. Geniş bilgi sözlük kısmında verilecektir. Prof. WM. Ramsay, “Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası” sayfa 122) M.S. 530 yıllarında Justinian (Bizans İmparatoru tarafından Doğu Karadeniz’den İran’a giden yollar açıldı. Bozguna uğrayan Bulgar Türkleri, Çoruh havzasına ve Doğu Karadeniz’e yerleştirildi. Girift ormanlar kesildi. Trabzondaki eski bir put ile Atina (Pazar)daki put kırıldı. Hıristiyanlıkta puta tapıcılık olmadığından bu olaylar gerçekleştirildi. Doğu Karadeniz kuvvetli hıristiyan oldu. Lazika ilk defa ismini duyurdu. Kudüsteki harap laz mabedi tamir ettirilerek Lazların ziyaretine açıldı. Lazlar din adamı yetiştirip papaz ihraç etmeye başladılar. Justinian Zil Kaleyi yaptırdı. Her şeye rağmen Justinian önceden İran’a 30.000 altın ödemişti. BİZANS İMPARATORLUĞUNCA, DOĞU KARADENİZİN SAYGINLIĞINI İSPATLAYAN BİR BELGE M.S. 555 yılında Bizans, İranlılara karşı savaş açmış, feci şekilde yenilmişti. Bizanslı generaller suçu Lazika Kralı Gubaz’a yüklemişler, İmparator Jüstiniyana bu hususta rapor vermişlerdi. İmparator, Gubaz’ın İstanbul’a getirilmesi için iki generali görevlendirmişti. Bu arada Doğu Karadenize kral olarak Gubaz’ın küçük kardeşi Tzathi II’yi kral olarak tayin etmişti. İki general, Gubaz’a kaşı yakalama görevini kötüye kullanıp, onu bir atın terkisine bağlayıp atı kovalamışlar, ölmediğini görünce başını da kesmişlerdi.
35
Bu vahşet karşısında Doğu Karadeniz ayaklandı. Halk isyana başladı. Hukuka çok saygılı olan imparator yüce makeme kurdurdu. Yüce mahkeme iki generalin aynı şekilde öldrülmelerine karar verdi. İki general Doğu Karadeniz’e gönderilerek Gubaz misali, atlarla sürüklenip başları kesilerek öldürüldüler (Agathias (III.15.2). Rize yöremize yerleşen Kıpçak Türklerine ait geniş bilgi veren Prof. Laszlö RASONYI sayfa 145’de “Tartışmasız Türk boyu oldukları kesinleşen Kıpçak, Kuman, Peçenekler; Macaristan’dan başka, dört devletin daha hayatında büyük rol oynadılar. Bunlar, Bulgaristan, Romanya, Rusya ve Gürcistan’dır. Bu devletlerin dillerinde Kıpçakça kelimeler çoktur. Buna mukabil Kıpçak dilinde de bu milletlerin dillerinden kelimelere rastlanır. Gürcistan’ın en parlak çağı, Başbuğ Kubasar çağıdır. Kubasar Kıpçak Türküdür. Kraliçe Tamara’nın kanında dahi Kıpçak kanı vardır. Rize dağlarında iskâna mecbur “Liparit” Kıpçak asıllıdır. Kıpçakların hakiki Türk olan şu oymaklarını sayabiliriz; Bergü, Toksaba, İtaba, Barak, İleris, Burçoğlu, Konguroğlu, Yimektok, Başkırt, Kumandır, Berinde, Beçene, Karabörklü, Uzun ve Çurtan. Bu isimler oymak reislerinden gelebilir. Karadenizde Toksaba, İtaba, Burçoğlu ismine daha öncede rastlamaktayız. Rus yıllığında Burçeviç diye Ruslaştırılmak istenen bu Türk boyu, esasen Burçoğludur” diyor. Bölgemize tekrar dönelim. 1204 yıllarında dördüncü haçlı orduları İstanbul’u işgal ettiler. Buradan iki Kommen (Kommonos)’den biri İznik dolaylarında, biride Trabzon’da iki imparatorluk kurdular. Trabzon İmparatorluğuna, (DOĞU KOMMENOS’a) Gürcü Kraliçesi yardım etti. Kraliçe TAMARA herhalde askeri yönden Bizans’a karşı, bir tampon bölge oluşmasını düşünmüştü. Bununla beraber Doğu Kommenos’la ailevi bağları da vardı. D. Kommenos’un kurduğu bu imparatorluğa Pontus Rum İmparatorluğu denilmesi yanlıştır. Fatih tarafından 1461 yılında yıkılan bu imparatorluk zamanında Rize bir dükalık olarak Trabzon’a bağlı idi. O zamanlar ismi Aya Nikola olarak geçer. Sonraları, Aya Randos diye geçer. 15. yy. sonlarındaki kayıtlara göre, Fatih’in Trabzonu (1461) Cafer Paşa’nın Rize’yi (1464) almasından biraz evvel, buranın isminin Yavuz zamanındaki tahrir defterlerini çok güzel kaleme alan Tayip Gökbilgin hocamız bize açık bilgiler veriyor.( XVİ. Yy. başlarında Trabzon Livası s/32’de) Diyorlar ki: Burası fetihten önce Gürcü kafirin idi, AYO RANDOS manastırına ait vakıflarda burada idi. Ayrıca 1. Mahmut’un devrinde, H. 1204 tarihli vakıfname fermanında Rize; diğer ismi AYANİKOLA tabiri ile, bu vakıfname efendi medresesine aitti. Köprünün ayağındadır. Belki de Rize dahilindeki kaza işlerini bu sülaleler hanedan gibi intikal ile yürütüyorlardı. Rize hudutları veya Karadeniz (Doğu) kesiminin iç bölümlerinde “Molla” lakabına çok tesadüf edilir. Zamanımızda azalmışsa da bir iki asır önce bu lakap fazla idi. Bir unvan bile sayılıyordu. Sebebi: (ANTHONY BRYER, Sayfa 192 çepniler) Osmanlı fethinden önce PARHAL-İSPİR-LAZİKA üçgeninin içinde kalan bölümünde yaşayan insanlara ÇEPNİ Beyleri baskı yapıyorlardı. Çepni beyleri İran yanlışı olduklarından ve İran şahlarına
36
Allah’a Tapar gibi taptıklarından, yukarda ismi geçen bölgede yaşayanlara da kendi Doktrinlerinin şartlarını baskılama ile kabul ettirmişlerdi. Zoraki bu doktrinleri kabul eden bu insanlar, Hemşinliler, yine gizliden gizliye suni Müslümanlığı sürdürdüler. Osmanlı etkisi artınca İran etkisi azaldı. Bu şekilde “Molla” yine unutuldu. Bu ismin bir fonksiyonu kalmadı, fakat ne olduğu bilinmeden zamanımıza kadar devam edenleri de oldu. KIZIL AHMET: Sinop, Kastamonu, İsfendiyaroğullarından İsmail Bey’in idaresinde idi. 1450 senelerinde, İsmail Bey kardeşi olan Kızıl Ahmet’le anlaşamıyordu. Kızıl Ahmet kaçarak uzun Hasan’a sığınmış Rize, Batum dolaylarının idaresini Uzun Hasan, Kızıl Ahmet’e vermişti. Fatih Trabzon’u alınca Kızıl Ahmet’le temasa geçerek onu geri çağırdı. Kastamonu, Sinop dolaylarında timar verip kadı tayin etti. Kızıl Ahmet hünkârdan ev taşımak bahanesiyle izin alıp Karaman beyine kaçtı. Ve oradan tekrar Uzun Hasan’a gitti. Aslında, Batum, Rize yörelerini Uzun Hasan’ın yardımıyla almak istiyordu. Hünkar Fatih, Uzun Hasan’ı Anadolu’dan tamamen kovacağını hesaplayamamıştı. (Neşri Tarihi Cilt II. S. 162-163) Yörede çok dikkatli bir seyahat yaparak gerçekliği isabetli yazılarla yansıtan Katip ÇELEBİ Sayfa 431 Liva-ı Batum bölümünde olaya (Kızıl Ahmet hakkında) şöyle temas ediyor: Batum, Rize dolaylarını, İsfendiyarlı İsmail Bey’den kaçarak Uzun Hasan’a sığınan Kızıl Ahmet bir müddet idare etmiş. Fakat Fatih İsmail Bey’e çok itibar edince Kızıl Ahmet’e de Timar ve kadılık vermesine rağmen Kızıl Ahmet ağabeyi İsmail Bey’i sevmediğinden yine Uzun Hasan’a kaçtı. 1636’larda “Cihannumayı” kaleme alan Kâtip Çelebi yöre hakkında ayrıca diyor ki; “Burada dağlar çok yücedir. Başlarında kar eksik olmaz. Karlar arasında Hurde, Sefid (Beyaz kar kurdu) vardır. Cansız şeylerin arasında hareketi hissolunur. Bir dağda eski bir mescid varki ona yılanlı mescit derler. Suları hoş seda verir. Nehri Atina’ya soğuk su da derler. Burada birçok ırmaklar meskûn kasabalardan geçerek denize dökülürler.” Değerli hocamız Prof. F. KIRZIOĞLU değerli tebliğlerinde: “117 tarihlerinde Derbend’i geçerek Güney Kafkasya’ya inen Kuman/Kıpçak Türkleri’nin elinde 40.000 kişilik askeri güç ile ayrıca 5.000 kişilikte esir asker vardı. Gürcistan ile kısmen kan bağı olan bu Türkler reisleri Kubasar (İyi döven-haklı döven) güçlü devlet kurdular. Zamanla Erzurum’a kadar olan bölgeye hakim oluyorlardı. 1267 senesinde Atabekler Devletini kurarak 1551 Osmanlı fethine kadar hüküm sürdüler.” 27 sene Osmanlı’ya bağlı kaldılar. 1578’de tamamen Osmanlı hakimiyetine geçtiler. Rize toprağının kaderi çok yakınen bu olayla ilgilidir. Halkın soyadları veya şahıs adları Türkçe’dir. CANCA-CALKA-CARKA, Kubasar gibi son Atabek Manuçer, Kanuni zamanında itaati kendisi istiyor. 1579 senesinde Osmanlı ordusu doğuda iken Lâlâ Mustafa haber gönderip Manuçeri çağırttı. Bu sırada Çıldır Savaşı yapılmıştı. Manuçer huzura hediyelerle gelip Müslümanlığı kabul etti ve “Mustafa” ismini aldı. Böylece Rize ilimizin dağ kesimleri de tamamen Müslüman oldu. Hıristiyan azınlıklar Osmanlı Devleti’ninde yardımıyla istedikleri yerlere güçtüler. Ustalar İstanbul’a götürüldü. Boşalan araziye Anadolu’dan veya yaylak bölgelerde
37
yaşayan Türkler yerleştirildi. Bölge tamamen Türkleşti. Halkın isteği ile sanat işlerini yapan bazı ustalar, kaldıysa da sonradan bunlarda peyderpey göçtüler. (Mufassal Osmanlı Tarihi S.1321-1323) Esasen yurdun bu cennet kadar güzel bölümünden azınlıkların göçü kolay olmadı. Bu olaylar batılı Hıristiyan yazarlar tarafından da kolay hazmedilemedi. Türkologların beyanlarına göre bölgeye ilk gelenlerin arasında Türklerin de bulunduğu ispatlandığı halde isimlerin sonuna es-os gibi Yunanca ekler getirilip bu yerlerin onlara ait kütüphaneleri doldururken maalesef biz bu yazıları mühimsemedik. Hatta tercüme ederek raflarımıza doldurduk. Dünyada bir eşi daha bulunmayan arşivlerimizi dinimizin emirlerini açıklamadığımız gibi sakladık. Gerçek beyanları ne dünyaya, ne de halkımıza anlattık. Petrolden daha büyük değer taşıyan arşiv incelemelerimizi maalesef biz yazdığımız halde biz inceleyemedik. Yabancı uzmanlara bıraktık. BİR DİLEK Karadeniz Türkçe (İskit, Kırgız, Kuman, Kıpçak, Peçenek, Oğuzca) isimlerle dolu olmasına rağmen anlayamadığımız için, kim, Gürcüce, Rumca, Ermenice dediyse hemen inandık. Daha beteri soranlara da çok biliyormuşuz gibi Rumca, Ermenice, Gürcüce dedik. Bizim bu beyanlarımız yabancı yazarlara kaynak teşkil etti. Halk bunu böyle söylüyor diye aleyhimize hakikatle alakası olmayan kitaplar yazıldı. Devlet idaresi halkın bu hususlarda cahil, bilinçsiz olacağını göz önüne alarak, kaymakamlar, öğretmenler, hatta valiler tarafından uyarılması icap ederdi. En azından ülkemize gelen turist görüntüsü veren yanlı yazarlara yaşlıların, tarihi çok biliyormuş gibi ahkâm kesmesi önlenirdi. Bir yöre halkına yörenin tarihini iyi öğretmek devletin görevidir. Devlet, bu görevi yöre tarihine ait kısa risale ve kitapçıklar halinde yöre okullarında okutarak köy odalarında halka sunarak yerine getirebilir. Bu temenni mahiyetindeki sıkıcı beyanlarımızı bir tarafa bırakarak Rize yöresinin Osmanlı fethinden sonraki safhalarına geçelim. OSMANLI FETHİNDEN SONRAKİ RİZE Rize’ye milâdi senelerde dahi Türklerin gelişinden Türk akınlarının durmadan devam ettiğinden bahsetmiş, Müslüman Türklerinin Melikşah zamanında (24 Haziran 1080) hakimiyeti tamamen ellerine aldıklarını önceki bölümde anlatmıştık. Dolayısıyla yöre halkı İslâmiyet’e kolayca intikal etmişti. Türk hakimiyeti kesintilerle devam etti. Fakat İslâmiyet kalıcı oldu. Zamanımızda olduğu gibi o zamanlarda da Türklerin gelişinden, yerleşip büyük devlet kurmalarından büyük devletler korkuyordu, önlem almak için türlü oyunlara başvuruyorlardı. Anthony BYRER (Birmingham Üniversitesi; Çepniler s.183)’e göre “Çoruh havzasında kurulu Bağratlı Krallığı yöre halkını Ermenileştirmek için 7. yy.’dan beri uğraş veriyordu. Rumlarla ilgili olmadığı halde bir aldatmaca olarak isim alan Trabzon’da kurulu “Rum
38
Pontus İmparatorluğu”; aslında Türk olan Lazları, Türklerin sahile inmelerini önlemek için yıllarca para karşılığı bekçi tutarak başarılı oluyordu. Bu sistemi Pontus iyi yürüttü. Sahile 15-20 km. mesafeye kadar, Türkler yaklaşamadı. Diğer yandan Gürcistan veya İran, Akkoyunlular güçlendikçe yöreyi hakimiyetleri altına almak için akınlar yapıyorlardı. Trabzon’un fethinden biraz önce yöre, Akkoyunlular Sultanı Uzun Hasan’a bağlı Kızıl Ahmet tarafından idare edildiğini yukarıda anlatmıştık. Fetihten önce, Pontus idaresinde olan Doğu Karadeniz idari yönden son derece zayıflamıştı. Halk, kendilerini kendi güçleri ile korumak mecburiyetinde bırakılmıştı. Gürcü ve Kazak şaykaları ile (bir nevi kayık) sahilden saldırılar oluyor, halkın elinde ne varsa talan ediliyordu. En çok zararı sahil kesimindeki lazlar görüyordu. Lazlar iç kesimlere, tepelere kaçarak asırlaca yaşadıkları sahilleri terk ediyorlardı. Buralara kadar gelen talancılardan yiyeceklerini kurtarmak için topraklara gömüyorlardı. İç kesimlerde yaşayan Hemşinliler de korku içinde idiler. Hayvanları, talancıların ulaşmak istedikleri en büyük ganimetti. Hiçbir korumaları yoktu Kuşova Köyü çareyi hiç hayvan beslememekte bulmuştu. Talancılar buldukları hayvanları keserek etlerini yöre katırcılarına, zorla kendi ülkelerine taşıtıyorlardı. Halkın çoğu, hıristiyan olmasına rağmen, müslüman Osmanlı adaletinin kurtarıcı olacağı kanaatına varmıştı. 1461 yılında Fatih, Trabzon’u almış Cafer paşa komutasındaki kuvvetleri Rize yöresine göndermişti. Cafer Paşa 1463 yılına doğru bölgeyi kurtarıp Çayeli-Pazar arasındaki Kemer dolaylarına gelmişti. Kemer denilen yer; karadan geçilemeyen, yalnız kayıklarla arasından geçilebilen delik, kocaman bir kaya parçası idi. Cafer Paşa Çayelinde o zamanki ismi Mapavri olan camiyi (c.p.camii) yaptırdı. Fakat Kemer’i ileri geçerek fetih işine girişmedi. Pazar (Atina, Batum)’a kadar olan bu bölümün ismi o zamanlar Lazika (Lazistan) idi. Sahilde Müslüman sayısı 10 Hıristiyan karşı birdi. Fakat iç kesimlere girdikçe bu oran çok değişiyor, hemen hemen yarı yarıya oluyordu. Ana sebep dağ kesimlerine güneyden gelen İslâm Türklerinin olduğu aşikârdır. Kemer’den Batum’a kadar olan sahil kesimi Lazca konuşan, fakat kuvvetli Hıristiyan olan Lazlarla meskûndu. Bazı tarihçelere göre, Fatih’in babası II. Murat’ın yöreye akınlar yapmasından sonra İslâmiyet’e meyyal başlamıştı. Büyük hünkar Fatih, bu yöreye Ali Paşa komutasında bir donanma gönderdi. Osmanlı ordusu Aphaza ve Gürcü sahillerini fethedip buralarda yuvalanmış talancıları kovaladı. Kaçan talancılar takip edilerek kırgına uğratıldı. Dere başlarında, dağlarda talancı kalmadığına emin olan Osmanlı ordu yetkilileri, artık korkusuzca ekin ekmelerini, havyan beslemelerini, yerlerine dönmelerini yerli halka emretti. Yörede etkin olan insanlara din farkı gözetilmeden yetkiler verildi. Yerli halk özlemini çektiği huzur içinde yaşamaya Osmanlı adaletiyle kavuşmuş oldu. Kastedilen bölgedeki Lazlar donanma kuvvetleri ile çarpışmadılar, karşı da çıkmadılar, İslâmiyet’i kabul ettiler. Böylece bölge bir daha başka güçlerin eline geçmemek üzere Türklerin hakimiyetine girdi. Zaten bölge için en büyük tehlike olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ölmüş
39
“Osmanlıyla bir daha savaşmayın” diye oğullarına nasihat bırakmıştı. İç kesimler kısmen Atabeklere bağlı olmakla beraber, Fatih’e itaatlerini dolaylı olarak bildirmişlerdi. Fatih, 1466 yılında Karaman Beyliğine son verince buradan çok sayıda Türk ailesini, Doğu Karadenizi tamamen Türkleştirmek gayesiyle gruplar halinde aileler gönderdi. Bunların arasında, Karaman, Melik, Çelebi gibi halen yaşayan aileleri sayabiliriz. Bu arada Balkan Ülkelerinden de aileler gönderildiği gerçeği unutulmamalıdır. Çıldır Savaşı’nda 1479’da Sadrazam Lala Mustafa Paşa son Atabek Kralı Manuçer’i huzuruna çağırıp Mustafa ismini verdiğini yukarıda belirtmiştik. Bütün bunlara rağmen Osmanlının adil idaresi sahile çok çabuk ulaştığı halde iç kesimlere Yavuz zamanında ulaşabildi. Yavuz Trabzon Valisi iken babası II. Beyazıt İran’la iyi geçinmesini istemiş, savaşmamasını emretmişti. Fakat ileriyi çok iyi gören Yavuz Sultan Selim, babasının hilafına, buralara tekrar akınlar yaparak Osmanlı idaresini tam manasıyla hakim kıldı. Osmanlı laz bütünleşmesinde büyük başarı gösterdi. Bazı yanlı kaynaklarca Yavuz, acımasız diye anlatılır. Halbuki aslında hıristiyan tabaaya dahi babalık yapmış, dini baskıya girmeden onlara timar ve martotosluklar (idari jandarmalık) vermişti. Görüldüğü gibi II. Beyazıt devrinde (1481-1512) Trabzon Livası Şehzade Yavuz için Şehzade Sancağı şekliyle başlamış oluyor. Aslında muhtelif din ve azınlıklarla dolu çok karışık ırklarla meskûn olan bu bölgenin hemen Osmanlı sistemine geçeceği düşünülemezdi. Azınlıkların buradan istedikleri yerlere göçü, boşalan arazilere Müslüman Türklerin yerleşmesi kısa zamanda olamazdı. Şehzade Selim atak, akıllı çabalarla üstün çalışması, yöreyi dolaşıp yakından ilgilenmesi sayesinde istenilen sonuç oldukça hızlandı. Kıymetli hocamız M. TAYYİP GÖKBİLGİN’in arşiv kaynaklarımız ışığında yaptığı inceleme, araştırmalar sayesinde “durum”dan sonra; kısmen de olsa yukarıdaki hususlar hakkında bize bilgi veriyor. Fethinden sonra Trabzon ve Rize dolayları epey zaman bir eyalet teşkilatına bağlı bulunmadan, müstakil kumandanlar, kale komutanları, kadı ve umeralar vasıtasıyla idare edildi. Osmanlı idaresinin dikkatini çeken yörenin, önem kazanması, Şehzade Selim’in buradaki bir nevi valiliği zamanında kendini gösterdi. Selim’in annesi, Gülbahar Hatun oğlunun yanında idi. Şimdiki Gülbahar Hatun Camii’nin yapılması için çalışmalar vardı. Yavuz’un ölümünden sonra padişah olacak, tüm dünyaya hükmedecek olan Süleyman (Kanuni) burada doğmuştu. Bölge, havasıyla, suyuyla, nebat çeşitleriyle üstün ürünleri ile dikkât çekmeye başlamıştı. 1500 senesinin bitimine kadar bu bölgeye ait arşiv kayıtlarına maalesef rastlayamıyoruz. Gerçek tarihi kayıtlara ancak 1515 yıllarında rastlıyoruz. Yavuz’un ilk saltanat yıllarında Tokat, Amasya, Sivas illerini ilgilendiren-Eyaleti Rumiye-i Sugra (Küçük)-ya bağlandığı, sonradan Yavuz tarafından fütuhatlar olunca, Trabzon Livasının oluştuğu Rize’nin de buraya bağlandığını görüyoruz. Böylelikle bölge imparatorluğun içinde gerçek yerini almış bulunuyordu.
40
Osmanlı Devleti’nin ne derece kayıt tuttuğu, ne derece itina ile siciller hazırladığı herkesin malumudur. İşte bu itinalı tapu sicil ve mahkeme tutanakları, Rize’yi de içine aldı. Bu kayıtlar Osmanlı sistemi icabı olarak kısmen sancaklarda ve eyaletlerde muhafaza ediliyordu ise de sağlam bir sureti de Osmanlı’nın başbakanlığına taşınıp, fihristlenip, üstün gayretlerle muhafaza altına alınıyordu. (Milli arşivlerimiz dediğimiz bu, dünyada bir eşi daha bulunmayan 5 Balkan, 19 Arap ülkesinin tarihini, sosyo ekonomik bütün haberlerini tapu sicil, mahkeme tutanaklarını Osmanlı canı gibi korumuş zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamıştır. 5-6 asır öncesinin her türlü haberini ata ve arazilerin; bunlara ait tutanakları, hatta köylerin yayla hudutları gibi tespitleri öğrenmek için çırpınan, bunun için her türlü parayı vermeye hazır olan yukarıda bahsettiğimiz ülkelerin insanlarına arşiv kapılarında rastladık. Petrol kadar gelir getirebilen; petrol ülkelerinin bu isteklerini yerine getirip, ata yadigârımız arşivler sayesinde hazinemize hayli katkı sağlayacak bir sistemi kuramadığımıza üzüldük. Yöremize ait arşiv haberlerine temas ederken bunların bir kısmı sancaklarda muhafaza edildi demiştik. Maalesef Rize ve Artvin vilayetlerimiz bu şansı taşımıyor. Zira 93 harbinde (1877-78) Ruslar o zamanlar bağlı bulunduğumuz sancak olan Batum’u işgal ettiklerinde, Osmanlı bir daha burayı geri alır korkusuyla tüm arşiv kayıtlarımızı Tiflis’e taşıdılar. Yaptığımız kültür anlaşmalarında maalesef geri alamadık. Yöresel kayıtları ancak Osmanlı’nın ana deposu İstanbul’daki arşivlerde toparlamak, fotofilm almak suretiyle tespit edebilirdik. Bu iş uzmanlık işi idi. Değerli hocamız Prof. F. KIRZIOĞLU her türlü meşakkate katlanıyordu. İstanbul’da günlerce çaba ve gayretle çalışarak gereği kadar evrak elde edildi. Bu değerli bilgiler bu eserin son bölümünde özet olarak Rize-Batum yörelerini inceden inceye yansıtan sunuldu. Bin sayfaya yakın bir bilgi hazinesini bu sayfalarda sunma imkanımız yoktur. Okundukça arzedilecektir. Bu müjdeyi verdikten sonra 1515 Yavuz devri ile 1520-23 Kanuni’nin ilk zamanlarına ait bilgileri kısmen de olsa sunalım. XVI. ASIR BAŞLARINDA RİZE Rize şehri ve şimdi mevcut olan Rize Kalesi bu kazanın merkezini teşkil etmekte idi. 215 Hıristiyan hanesine mukabil iki yeni Müslüman hanesi mevcuttu. 41 tanede baştine vergisi ödeyen hane vardı. Sahil bu durumda idi fakat daha önceki yazılarımızda belirttiğim gibi dağ kesimleri, iç kesimler, Türklerle meskûn olup Müslüman oranı yükseliyor, yüzde ellilere kadar çıkıyordu. Rize kazası dahilinde üç değirmen ile Ayo-Randos Manastırı ve buna ait vakıflar vardı. Kazaya bağlı Mirliva Hası olarak 8 köy, 35 mahalle ile meskûn, 2063 Hıristiyan 162 Müslüman=2225 hane vardı. 2550 nefere karşı 192.681 akçe gelir temin ediliyordu. Arazi sahipleri bu kazaya bağlı olarak 21 köyde 310 Müslüman + 3167 idi. Toplam olarak, 4563 nefer ile 306.500 akçe geliri bulunuyordu. Rize askeri komutanı Veysioğlu Mustafa idi. Rize’ye bağlı Çıkara köyünde (Şimdiki Çukurlu olabilir) 8 Hıristiyan, 2 yeni Müslüman hane
41
vardı. Önceleri Gürcülere bağlı olan burası padişahın emriyle timar olunmuştu. Rize askeri komutanlığına dahildi. Sonraları, Trabzon miralayı Ali Çelebi oğlu Haydar’ın Rize askeri komutanlığına getirildiği görülüyor. Şehir gelirlerinden bir kısmı Veysi Çelebioğlu Mehmet Haykal’a verildiği görülüyor. İki kişinin (Rize halkından) köprü yapmaya, ihya etmeye tayin edildiklerini görüyoruz. Diğer taraftan Osmanlı idaresinde uyum sağlamayan kimselerin Rumeli’ye sürgüne gönderildiklerine dair kayıt var. Kale dizdarına da bahşiş olarak orta hisar mahallesinde bir bahçe bağışlanmıştır. Rize köylerinde, Hemşin askeri komutanı Ali Koruk ve Mazrak ailesinden kimselerinde tımarları vardı. Bunların çoğu Sipahi ve Sipahioğlu idi. Bunlardan Mehmet Çelebi Mazrak devlet tarafından taltif edilmişti. Hatta bu aileye ait Mazrak, tahvilindeki bilgilere göre Çelebi soy ismiyle bilinenlerden arazi verildiği halde vergi alınmamıştı. Rize köylerinden, MİKROKALO diye bir köyden bahsediliyor. Köyde 36 haneden üçünün yeni Müslüman olduğu belirtiliyor. Bu köyde yapılacak köprüyü yapmak ve ihya etmek üzere Çelebi ailelerine görev verilmişti. MİKROKALO köyüne sonradan rastlanmıyor, ama Mikron Kavak olması muhtemeldir. Çünkü o zamanki yerleşim yerleri daha ziyade dağ zirvelerinde, sarp kayalıkların üstünde idi. Demek ki bu, mühim köyü, şimdiki iki adet taş köprüsünü Osmanlı yaptırmak ihtiyacını duymuştu. Kayıtlardı KSANOS diye bir köyünde ismi geçiyor. Bu köyde SENOZ köyüdür, şehzade Ahmet’in aşçısı Kasım’a tımar olarak verilmişti, 67 Hıristiyan hanesi 8 yeni Müslüman hanesi vardı. Birde Menehart köyü vardı. Trabzon kale topçularından Süleymanoğlu Atmaca’ya verilen bu köyde 40 Hıristiyan hanesine karşı 30 yeni Müslüman hanesi vardı. Rize kalesinin asker sayısı 31 idi, Kethüdası Siyahoğlu Aydın’ın Mozara köyünde tımarı vardı. Şimdi yıkık olan eski kalenin de bir Kethüdası vardı. Birde Tunik köyünden bahsediliyor. Bazı kimseler bu köyde Osmanlıdan önce mülkümüz vardı diye halktan vergi almışlar, Osmanlı karşı çıkarak; “köylü sakın bu tip kimselere vergi vermesin” diye haber (emir) göndermiş. Rize kalesi tüm görevlilerinin geliri 47.784 akçe idi. HEMŞİN KAZASI: Trabzon vilayetine bağlı ayrı bir kaza gibi görünüyor, üç nahiyesi vardı. A) Hemşin, b) Karahemşin, c) Eksanos (Şimdiki Senoz). Kara Hemşin denilmesi, Karakoyunlular devletinden buraya göçerek sûni Müslümanların fethinden sonra gelmelerinden dolayıdır. Osmanlı idaresince Hemşin özel bir statüye tabi tutularak Mirliva haslarından sayılmıştı. Askeri komutan Ali Koruk, Zeamet sahibi olarak da Mahmut Çelebi idi (arazi sahibi veya kefili). Bu şahıs devlet ricaline mensuptu. Mirliva has devlet merkezinden gelen bir emirle şöyle tespit edilmişti. Tahmini muhsulat: Ruganı şıra (yağ 260 okkax25=6500 akçe) süzülmüş bal 400 okkax12=4800 akçe, balmumu 32 okkax50=1600 akçe (her haneden 6 akçe) naiplik vergisi 350 hanex6=2100 akçe arazi vergisi 2000 akçe. Toplam Yekün= 17.000 akçe
42
Kaza dahilinde 34 köy, 671 hane (224 Müslüman 457 Hıristiyan hane) 682 nefer vardı. Hemşin’de iki çalışır kale vardı. A) Kale-i Zir b) Kale-i Bâlâ, yani aşağı Zil kale ile şimdi yıkık olan Kale Köydeki yukarı kale. Yukarı kalede 40 nefer vardı. Kale komutanı günde 10, başkatip 7 akçe alıyordu. Senelik tüm maaşlar tutarı 64.780 akçeyi buluyordu. Zil Kale’de, (aşağı kalede) 30 nefer vardı. Kale komutanı 12, başkatip 7 akçe alıyorlardı. Toplam olarak 52.036 akçe ödendiği kayıtlıdır. Yukarı Kale’de 499 kile Buğday, Aşağı Kale’de 382 kile* buğday 440 kile darı depolanmıştı. Osmanlı İmparatorluğu bu kalelere çok kıymet verdi. Yukarıda depolanmış zahirelerin hayvan sırtlarında taşındığı, 1880 senelerine kadar bu kalelere ödenen tahsisatın kesilmediği hakikat olduğuna göre kalelerin önemi daha iyi anlaşılır. Yalnız yukarı kale 1832’lerden sonra yeniçeri ocağının ilgasıyla kaderine terkedilmiş olabilir. Zira arşivlerimizin son bilgilerinde, Zil Kale tahsisatına rastladığımız halde Kale-i Bâlâ (Yukarı kale tahsisatına rastlamadık). ATİNA KAZASI (PAZAR): M.Ö. 508’de iyi bir tarihi kaynak olan “SKYLAX”ın kaleme aldığı esere göre, Pazar (ATHENA)’ın önceden ismi “ODENİUS” idi. “Putperestlik döneminde ise buraya büyük bir tapınak yapıldı” diyor. Bu tapınaktan sonra ismi “ATHENA oldu” diye ilave ediyor. Hıristiyanlık döneminde ise bu tip tapınaklar tamamen yıkıldığından sonradan ismi aynen kaldı. Çok büyük ve ağır olan demir kapısı ise Osmanlı Dönemine kadar ortada kaldı. Atina Timar Sahibi (zeameti) Trabzon miralayı oğlu EMİR Bey idi. Padişah ve Mirliva hasları vardı. Altina’ya bağlı Kıloğu-Bulan köyünde 67 Hıristiyan, 23 Müslüman hane vardı. Padişah hası idi (köyü bulamadık). 156 hanelik bir köyde de 18 Müslüman hane olduğu dirlik vergisi olarak 11.250 akçe tahsis edildiği yazılıdır. Bu kazadan, timar alanlar arasında Mevlana Siyah Oğlu Yusuf Çelebi’nin de ismi geçiyor. Mevlana Siyah o zamanlar Trabzon kadısıdır. Atina Camii imamı da Mevlana HÜSAM’dır. Yusuf Çelebi Hemşin Kalesi’nde çalışmış, Arhavi dahilindeki Kise Kalesi’nin kethüdası (başkatibi) Bevvap Yusuf’tur. Çoruh nehrinden batıya doğru Nükrezen deresine kadar olan bölüme Laz Mağal ismi verilir. Askeri komutanı Hazma oğlu Mehmet HAYKALI’dır (Nukrezen deresi şimdiki Hopa-Pazar arasındaki derelerden birisidir). Arnavut Hamza’nın kölesi Mırkı Pipiş Arhavi Kalesi kethudasıdır. Zavandos Köyü’nde 30 Hıristiyan 7 Müslüman hane var. Bu köyde Yorgi Babik isminde birisi benim emrimdesiniz diye vergi almış devlet, yalnız timar sahiplerine vergi veriniz diye emir göndermiş, (şikayet üzerine) Atina’ya bağlı Venek (Vanak)* köyünde 47 hane var. (İki yeni Müslüman Burası İbrahim Çepni tahvilinden Emiroğlu Yakub’un tımarı idi. Osmanlı buraya önem vermişti. Çünkü Osmanlılardan önce buradan bir nevi ateş çıkaran grejuva) nefti, halk kendi gayretleri ile elde ederek harpte kullanıyorlardı. Osmanlı bu statüyü hiç bozmadan halktan da vergi almadan aynı mesleği devam ettirmeleri hususunda yeni emir göndermişti. Atina kazası 30 köyden ibaretti 4068 nefer ve baştine, 3683 hane vardı
43
bunun 584 hanesi Müslümandı 3096 hanesi ve Gebran (ateşe tapan) ile Hıristiyan karışıktı, 156 sancak beyi hasına aitti. Timar ve zeamet geliri 293-550 akçe idi. ARHAVİ KAZASI: Bu kaza, nahiye, zeamet, vilayet ve kale olarak bir çok bölümlere ayrılmıştı. Bazen de çok karışıktı. İç içe geçmiş halk vardı. Arhavi’nin nahiyelerini incelersek daha iyi anlaşılır. LAZ NAHİYESİ: İki mühim zeamet (sipahilere, o yeri almak için Osmanlı ordusunda çarpışanlara verilen büyük timar toprak) vardı. KİSE KALESİ: Arhavi’nin yukarı tarafında, aynı isimle anılan köyde idi. İdari yönden Arhavi’ye bağlı olup, imamı ve 2 neferi vardı. Yıllık masrafı 18.408 akçeyi buluyordu. Kale ambarında ihtiyat olarak 97 kile buğday, 3 kile tuz vs. saklanıyordu. Birincisi zeameti (Lazmagal) ulu laz, bizzat Arhavi’nin içinde Lazmagal’a* bağlıydı. Keza Sidre/Kutunid köyü (şimdi aşağı yukarı olmak üzere iki Kutunid köyü var) Abdullah Çelebi oğlu Mustafa Bosna tahvilinden Lazmagal’a zeamet olarak verilmişti. Kise köyünde Lazmagal’a aitti. Keza kalesinde Kise kale komutanı Ali Sofyan’ın kölesi olduğu kaydı var. Ayrıca şimdiki Cacıvat köyü de aynı kişiye aitti. (O Hizır Üskübiye) ikinci zeamet ise viçe zeameti olup, Laz nahiyesine bağlı idi, Husrev Çelebioğlu Bali Katip idaresinde zeametinde idi. Viçe askeri komutanı da İskender Paçova idi. Tımarını serbest olarak kullanıyordu. Viçe’ye bağlı Çahuryan (şimdiki Çurçave) köyü de aynı durumda idi. İSKELE NAHİYESİ: Zeameti sonradan yazılmış ve İskele vilayeti olarak geçiyor. İskender oğlu Kıl Karaca Kölesi, Mir tarafından tasarruf ediliyordu. Sidere köyü müsellem Şadi Bey tarafından vergi verir duruma getirilmişti. Bu yerin ismi Lazmağal Tabi Arhava olarak geçmesine rağmen Seraskeri (Askeri komutanı) ayrı idi. Bir müddet sonra Nahiye-i Vilayeti İskele sancağının değiştiği görüldü. Sancak beyi hassalarından olan buranın İskele geliri 1500 akçe, cürüm vergisi de 1000 akçe idi. Diğer vergilerle toplam olarak 3000 akçe kaydedilmişti. İskele sancağı bugünkü Hopa değildir. Çünkü o zamanlar Hopa’nın ismi Fiy Köyü idi. Köyde 500 adet bağ ve yapılan bir nevi şarabın bedeli 1000 akçe alındığı kayıtlardadır. Aslında Yavuz Sultan Selim’in şehzadeliğinde Trabzon’a geldiğinde geliri devlete verilmek için zaptedildiği tahrir defterlerinde kayıtlıdır. İskele tımarının ekserisi Martolos’lardı (yani din, ırk gözetmeden devletin seçtiği jandarma gücünde kimseler). Martolos’ların idare ettiği köyler, İskele nahiyesine bağlı olarak a) Kastaniçe (şimdiki kostanivat), b) Çat köyü (şimdiki Cabat, veya Fırtına Deresi’ndeki Çat), c) Cancaların köyü idi. Bunların arasında bir de, Marmanat mevcuttur (şimdiki Mermanat, yeni ismi ile Akbucak köyü). Köylerin yerleşim yerleri coğrafi olarak göz önüne alınırsa İskele Sancağı’nın kesinlikle Hopa olmadığı, olsa olsa bu köylere yakın bir yer olabileceği kesinlik kazanıyor. Bu İskele nahiyesi Fırtına Deresi’ni kesinlikle doğuya geçemez. Fırtına Deresi’nden o zamanlar ufak çapta gemiler kayıklar giriyordu, bu kayıtlar da var.
44
Aynı şekilde Cancaların Marmanatın Kostanivat’ın üçgenine şimdiki Bodasarı Deresi’ne tekabul ediyor. Bu dere agzı da o zamanlar koy şeklinde idi ve ufak yük gemileri girebiliyordu. Şimdi bile bu bölgede deniz sakindir. Ayrıca Cancaların imparatorluk içinde etkinliği büyüktü. Cancaların bir kolu da Zigana dolaylarındaki kalelerde koruyucu olarak yerleştirilmişti. Keza 1. yy.’dan beri kayıtlarda rastladığımız Bulep ismindeki komutanın konağı burada idi. Atina kazasının bölümlerinde yukarıda yazılan isimlere rastlanmıyor. Bütün bu faktörler göz önüne alınırsa İskele Nahiyesi’nin Atina hududundan başladığı şimdiki Ardaşen’de bittiği kesinlik kazanır. Şu gerçeği de belirtmek faydalı olur. O zamanlar bir İran sayfiye yeri gibi görülen, ismini Lazca-bir ile Türkçe-şen kelimesinden alan ArtaŞen (bir şenlik daha) anlamını taşıyan Arta-Şen, Fırtına Deresi’ne kayıkların girdiği düşünülürse sazlık bir bölüm halinde idi ve yerleşime elverişli değildi. Yöreden ikinci asırda geçen, Bizans sayfiye yerlerini inceleyen ARİANOS diyor ki; (Fırtına Deresi iki koldan) İçhem ve Fırtına Deresi büyük bir gürültü ile denize dökülürlerdi. Buraya kadar ufak çapta gemiler girerdi.) Demek ki bu iki derenin birleştiği yere kadar deniz ilerlemişti. İki dere yatağı daha yukarı tarafta yüksekti. Gürültüyle dökülmeleri bu sebeptendi. Zamanla tabiat şartlarına göre derelerin üst yatağı aşındı deniz tarafından küçük haliç doldu, şimdiki şeklini aldı. Sağlamlığı tartışılmaz tarihi bir belge olan Trabzon Salnamesi (1873 tarih ve 421 sayılı sayfi 26-127) İskelesinin çok yakınında olduğu, Fırtına Deresi’ne ufak kayıkların girdiği derenin Hemşin köylerinden çıktığı yazılıdır. İskele nahiyesi kesin olarak yazdığım Fırtına Deresi veya Bodaçarı Deresi’dir. Ardeşen yerleşim sahası iskâna müsait duruma çok sonraları geldi. Burada ARDAŞIR isminde bir İranlı prensin de oturduğunu (Osmanlılardan çok önce) anlatmak yerinde olur. İskele nahiyesine bağlı köylerin sayısı 8 olup, tümü yukarıda ismi geçen 3 ana köye yakın köylerdi. Bu köylerin biraz iç kesimde olduğu, ulaşmanın veya devlet kuvvetinin hemen hakimiyete sahip çıkmasının zor olduğu, bu yüzden hakimiyetin geciktiği, İslâmiyet’in gizli devam ettiği şu ibareden anlaşılıyor. İskele nahiyesi köylerine Abaza ve Gürcü kafirleri musallat olmuş, haraca kesmişlerdi. Sayıları 23 kişi olan bu kafirleri Osmanlı affedip isimlerini de deftere yazarak-martokos-tayin etti. Bu köylerde bunlara birer tımarlık (gelir getiren mülk) verilirdi. Demek ki Osmanlı yörelerdeki eşkiyadan istifade etmesinin inceliğini biliyordu. Bunların halk üzerindeki etkinliği göz önüne alınarak dil, din gözetilmiyor, devlet yasalarının yavaş yavaş etkinlik kazanması zamana bırakılıyordu. Defteri Cedide-i Sultana (Sultanın yeni defterine) diye kayda alınıyordu. Ayrıca bunlara verilen Tımarlar (Araziler) Osmanlıların daha önce kayda alınan mülklerinden değildi, hepsi yeniydi. Yukarıda ismi geçen Marmanat köyünün 263 hane olduğu gelirinin 18.100 akçeye vardığı belirtiliyor. Bu köy şimdiki halinin iki katı olduğuna göre komşu köyler buraya bağlı idiler. Bu arada (1432’lerde) Arhavi kalesinin büyüklüğü ve önemine unutmadan bazı bilgiler verelim.
45
Kale oldukça büyüktü kale komutanı Abdulkerim Oğlu Ali idi. Ayrıca başkatibi ve imamı 30 neferi vardı. Yılda bunların 50.967 akçe tahsisatları devletçe ödeniyordu. Tımarları arasında şu isimlere rastlanıyor. Paçuki Süleyman, Müslüman Nüşet, Sipahiden Laz Yusuf, Laz Merdum, Cemaat Çavuşu Süleyman Çelebi, İskender oğlu Logrusan, Sipahiden Terziyan Kalede yedek zahire olarak 222 kile buğday 192 kile darı, 70 kile tuz. Bir başka kaleden daha bahsediliyor. 49 köyü bulunduğu 3070 nefer, 2969 hanenin 310 hanesi Müslüman, 229 hane mirliva hası (35 Müslüman), 2740 hanenin tımar sahibi olduğu 216.680 akçe umumi hasılat olduğu, bunun 206.430 akçenin dirlik sahiplerine ait olduğu kayda alınmış. Buraya kadar belirlemeye çalıştığımız kaza, nahiye ve kaleler, Ceman, Batum Sancağına, Liva olaraktan Trabzon Livasına bağlandığı görülüyor. Kanuni zamanında, zamanının en demokratik, en adil yasalarının yörede tatbik edildiği, İslâmiyet’in dev adımlarla geliştiği, azınlıklara baskı yapılmadığı görülüyor. “Dinini anlat zor kullanma, kabul ederse eder, etmezse etmez” Hadisi Şerifine göre. Buna rağmen Ermeni, Rum, Cenevizliler’in kendi istekleri ile göçtükleri, dirlik düzenliğin iyi yürütüldüğü kalelerdeki görevlilerin asayişe tam hakim oldukları, kadıların isabetli kararlar vererek halkı adalete iyi inandırdıkları, tarihi bir vakıadır. 1808 tarihlerinde Yeniçeri ocağı türlü entrikalara sahne olmuş, eski o şaşaalı hali kalmamış kısaca önemini kaybetmişti. Zaman ilerledikçe, aradan yüzyıllar geçtikçe, devlet gücü kaybolmuş, Osmanlı ordusu Avrupa’nın çok gerisinde kalmıştı. Orduda bir yenilik gerekiyordu. III. Selim bu cesareti göstermiş, Yeniçeri ocağını yavaş yavaş lağvederek yeni bir ordu kurmuştu. Nizam-ı Cedit ismi altındaki bu askerler oldukça modernize idi. Fakat Rize dolayları çok uzak olduğundan, henüz bu yörede hakimiyetini hissettiremiyordu. Kalelerde ufak tefek koruyucular vardı, fakat bunlar halkın arasına karışamıyor yalnız kalelerini koruyorlardı. Bir kısım kalelerde tamamen kaderine terkedilmişti. 1878 yılında yapılan Edirne Anlaşmasıyla Ruslara, Osmanlı 350 bin Osmanlı Lirası borçlandı. Parayı ödemeyedi. Buna mukabil elviye-i selasa dediğimiz üç sancak (Batum, Kars, Ardahan) Ruslara bırakıldı. Milli mücadele döneminde Kazım Karabekir Paşa tarafından Batum hariç Kars, Ardahan geri alındı. Ruslar halkın gönlünü hoş tutmak için uğraş vermişlerdi. Fakat Türk halkı arasında bölücülük yapmak için sünni şii ayrılığını hortlatmışlar. Rus baskısına milli hislerle karşı çıkan Tükleri geldiğiniz yere diye Yenisey nehrinin doğusuna sürgün etmişlerdir. Biz bu zamanlardaki olayları tarih bölümünün baş tarafındaki zikrettiğimiz Anthony BRYER, Carl RITTER gibi tarihçilerin iyi araştırmalarından ve yörede ayak basmadık yer bırakmayarak dolaşan Prof. Carl KOCH’un seyahatnamesinden (REISE-IM PONTISE GEBİRGE/WEIMAR 1846 Berlin) çok net öğreniyoruz. Sahil kesimine donanma kolayca yetişebiliyordu, askerin etkinliği vardı, fakat sahilden güneye, iç kesimlere girildikçe asayiş bozuluyordu. Yörenin en güçlü kaleleri, Zil Kalesi ile Rize Kalesi idi. Sahil kesimlerine Rus ve Kazak Şaykaları (bir
46
nevi savaş kayığı) baskınla soygun yaptıklarından halk iç kesimlerde yoğunlaşmıştı. Karl KOCH’un bildirdiklerine göre ki buna Anthony BRYER’de iştirak ediyor; iç kesimlerinde idari mekanizması; vali konağı Zil Kale’nin yakınındaki Mollaveis köyüne taşınmıştı. Halk büyük kaprisiyle derebeyliklere bölünmüştü, fakat bu derebeylikler Osmanlılarca da mecburen kabullenerek idare yönünden Mollaveis’teki Valikonağı’na bağlanmıştı. Rize’de Tuzcuoğlu isyanları da patlak vermek üzeriydi. EYYUBİLER Türkler: 5. Cilt Sayfa 60 Eyyubiler, Selçuklu Devleti’nin en önemli güney uzantısıdır. Selahaddin Eyyubi’nin babası Necmettin Eyyubi’den bu ismi alılar. Halk olarak Türk Arap karışımı olup, Türk kültürünü Osmanlı’dan 350 yıl önce Arap ülkelerine götürdüler. Kürtlerle de karışmışlar, bu neslin bir melezi olan Eyyubiler, 758 yılında Abbasi Halifesi Ebu Cabbar tarafından alınarak Azerbaycan’daki önceden sürülmüş Kürtlerle karıştırıldılar. Tüklerin gelişiyle tekrar Türklerle karıştılar ve tamamen Türkleştiler. Eyyubiler Devleti tamamen bir Türk Devletidir. Iraklılar, Haçlı Orduları’na karşı savaşırken Necmettin Eyyubi yardıma koştu. Necmetin Eyyubi’ye burada valilik verildi. Tıp alimleri de yetşitirdiler, Abdüllatif Bağdadi Şeker hastalığının uzvi bağlantısını bulan ve küçük kan dolaşımına dair ilk eseri yazan bir tük alimidir. Eyyubiler vasıtasıyla Doğu Karadeniz ve Azerbaycan’a çok sayıda Arap getirildi. Böylece bölgedeki halen Arap kökenli ailelerin varlığı daha iyi anlaşılıyor. Esas büyük göç Osmanlı döneminde Eyubilerin Trabzon bölgesine yerleştirilmesidir. Şimdiki Eyyubiler, Rize ve köylerindeki Eyyupoğulları bunların devamıdır. Bayraktar diye geçenler de bu sülaleye aittirler. 1. TUZCUOĞLU İSYANI: Devlete ödenmesi gereken vergileri Tuzcuoğlu Rize’li Memiş Ağa kendi toplayıp asayişi kendi temin etmek istiyordu. Bu isyanlara Mahmut GOLOĞLU, Trabzon tarihine göre temas etmemiz yerinde olur. Memiş Ağa topladığı kuvvetlerle Trabzon üzerine yürüdü Polathane Serdarı’nı da kandırmış, gizlice Memiş Ağa’ya yardım ediyordu. Vali Haznedar Süleyman Paşa bu durum karşısında yenildi, Memiş Ağa’nın damadı Kalcıoğlu Osman Trabzon kalesini işgal etti. Tüm Trabzon işgal edildi. Memiş Ağa bir nevi devlet başkanı oldu. Şehirde atamalar yapıp kale komutanlığı Hacı Salih oğlu Ali Ağa’ya verildi. Valiyi tutanları sürgüne gönderdi. Giresun’u hudutları arasına aldı. Memiş Ağa Şebinkarahisar Kalesini almakla meşgulken Osmanlı donanması Çeçenzade Hasan Ağa’ya yardım edip, donanmayı da deniz yoluyla gönderip Trabzon’u kuşatıp geri aldı. Vali Memiş Ağa’yı tutanları bağışladı. Memiş Ağa tekrar Rize’ye oradan da Of Deresi’ne kaçtı, bu sırada Rus tehlikesi
47
çok olduğundan Tuzcuoğlu’nun şartlı teslimi kabul edilmesine rağmen, Memiş Ağa kabul etmeyince, Osmanlı diğer vilayetlerden yardım isteyip 100 yaşındaki Memiş Ağa’yı kıstırdı. Kafasını keserek İstanbul’a gönderdi. Trabzon Valisi Süleyman Paşa taltif edildi. 2. TUZCUOĞLU İSYANI: 1820’de Vali Salih Paşa, İran tehlikesine karşı ağalarla iyi geçinmek istiyordu. Valinin güçsüz olduğunu sezen ağalar ayaklanıp Tuzcuoğlu A. Kadir Ağa’nın başkanlığında toplandılar (Of Deresi’nde). Çeçenzade Hasan Paşa vali oldu., ağaların Rize yöresinden sürülmesini İstanbul’dan istedi. Harekâtı Tuzcuoğlu kardeşler (Tahir, Abdülkadir, Abdülaziz) idare ederken 1826-1828 Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Rus ordusu bölgeye iyice girerek Müslümanları parçalamak istediler. İran yanlıları ve Türkler güneye, Çeçenler ile Lezgiler batı Kafkasya’ya sürüldüler. Edirne anlaşmasına göre Ruslar geri çekildi, Batum dahi Osmanlılar’a tekrar verildi. Böylelikle Osmanlılar’ın fazla bir kaybı olmadı. Hatta bu harbin sonunda Rusya gurbetçiliği Doğu Karadeniz halkına açıldı. Rus ordusunun tek giremediği Doğu Karadeniz toprağında Zil Kalesi kalmıştı. 3. TUZCUOĞLU İSYANI: 1832 Tuzcuoğlu Abdülkadir Ağa birkaç bin kişilik kuvvetle Artvin üzerine yürüdü. Mısır’da isyan eden Mehmet Ali Paşa Laz Aslan Bey ile anlaştı. Laz Aslan ve Artvinli Recep zor durumda kalarak Abdülkadir’in yanına kaçtılar. Tuzcuoğlu kardeşlerin affını padişahtan istediler. Kabul edilen fermana göre Tuzcuoğullarının İstanbul’a celbi ile kabul olunmuştu. 4. TUZCUOĞLU İSYANI: Abdulkadir Ağa izinle İstanbul’dan Rize’ye dönerek vergilerin ağırlığını sebep gösterip tekrar kardeşlerini yanına alarak isyan etti. Maradit Müsellimin konağını (Vali yerine bakan) kuşattı. Alamayarak Atina’ya (Pazar’a) çekildi. Müsellim toparlanarak uzun oğlu Mehmet (Fevzi Uzun’un dedesi, Hemşinli olabilir) Hacı Salih Oğlu Mehmed Ağa’yı görevlendirip Pazar ve Fındıklı’yı korumaya alarak, bir taraftan padişah fermanlarını temin edip Tuzcuoğlu’na yardım edenlerin ağır ceza alacaklarını halka duyurdu. Müsellim Musa Bey’in bu çabaları iyi netice verdi, halktan da Tuzcuoğulları’na karşı ayaklanmalar oldu. Devlet güçleri karadan ve denizden Tuzcuoğulları kardeşleri kuşatmışken, Şatırzade Osman Paşa kuvvetleri, Tahir Paşa’nın kuvvetlerini Sürmene’de yendiler (Burada halkın elinde fazla silah olduğu, bir kısmını kendileri imal ettiğini bir kısmının da Rus ordusundan kaldığını parantez içinde belirtelim). Tuzcuoğlunu tutan Kumbasaroğlu SÜLEYMAN Ağa ve adamları esir alınıp sonra kendi ifadesine göre (Prof. Karl Koch) İstanbul’a gönderildi. Hapse atıldıysa da bir yolunu bulup geri dönerek CİMİL Derebeyliği’ni kurup Trabzon valisiyle tekrar anlaştı. Tuzcuoğlu kardeşler yakalanamayıp tekrar Rize’ye kaçmışlardı. Tuzcuoğlu Abdülkadir, Tahir ve Abdülaziz kardeşlerin sığındığı konakları hükümet kuvvetlerince kuşatıldı. Kardeşler, yine bir yolunu bulup Of’a kaçtılar, Handoz yakınında saklandılar. Vali Osman Paşa bir bildiri yayınlayıp Tuzcuoğulları’nı saklayanların bin kese akçe
48
ile cezalandırılacaklarını halka duyurdu. Kars’ın paşası da Hemşin üzerinden geçerek yardıma gelmişti. Rize’den Kathüdazade Emir Ağa ile Hacı Salihoğlu Ali Ağa Sürmene’den 15.000 askerle geldiler. Osmanlı ordusunun yanında yer aldılar. İlçe iyice kuşatıldı. Tuzcuoğlu Abdülkadir bütün bunlara rağmen 60 kişilik bir kuvvetle Bayburt’a kaçmayı başardı. Orada bulunan bir Of’lunun konağına sığındılar. Konak sahibi Cansızoğlu Cafer Ağa bunların tümünü Bayburt Voyvodası İsmail Bey’e teslim etti. Erzurum Valisi, gönderilen Tuzcuoğlu Abdulkadir’in başını keserek İstanbul’a yolladı. Korkan diğer iki kardeş Tahir ve Abdülaziz ile bunların oğulları Hamit, Ömer, Bahram, Arif Beyler saklanmışlardı. Halktan da yardım alamıyorlardı. Bütün ağalar tekrar teslim oldular. Erzurum valisi Esat Paşa; artık idam yapılmayacak diye Padişahtan ferman istedi. Kabul edilerek tüm Tuzcuoğlu fertlerini Rusçuk ve Varna’ya gönderildi. Tuzcuoğlu isyanlarına son verildi (sene 1834). Kumbasaroğlu Süleyman Ağa hayat hikayesini Alman Prof. KARL KOCH’a anlatırken, (ikinci defa yakalandığında Osmanlı beni bu defa İzmir’e gönderdi, orda da Avusturya sefaretinin yardımıyla kurtuldum) diyor. Her halde bu ikinci yakalanışı Tuzcuoğullarının tümünün yakalanışına rastlıyor. Bilindiği gibi yörenin idaresinde hakimiyet kurmak, emeli daima Tuzcuoğlu ile birlikte idi (Süleyman Ağa’nın) zira devlet otoritesi hiç kalmamıştı ve halk çok eziliyordu. Otorite temin etmeye ileri gelen eşraf kendini mecbur hissediyordu. Yörede devlet idaresi tekrar hakim olduysa da bu defa derebeyler arasında üstünlük mücadelesi başlamıştı. Yukarıda belirttiğimiz gibi yöre üç derebeylikle idare ediliyordu. Yalnız sahil şeridi derebeylerin etkinliği dışında idi. Devlet vergi almadan yol yapımını şart koşmuştu. Halk bu yolları yaparken köprülerde CENEVİZLİ ustalara yaptırılmış. Osmanlı herhalde bu yollardan lüzumunda top götürmek istiyordu. CİMİL Derebeyi, Kumbasaroğlu SÜLEYMAN AĞA Vali ile iyi geçiniyordu, aslında vali için de başka seçenek yoktu. Diğer ikinci derebeyi Hemşin kazasında oturan Zuga Ortaköy Derebeyi Halit Ağa idi. 3. Derebeyi Marmanat Köyü’nde oturan Marmanat derebeyi Hüseyin Efendi idi. Bu üç derebeylik idari yönden Molla Veisteki Devletin ilgili konağına bağlı idiler. Bu vali yetkisine haiz devlet görevlisinin ismi ŞERAN ALİ PAŞA olduğu kayıtlarda vardır. Kumbasaroğlu Süleyman Ağa üstünlüğünü tam sağlayıp bölgesel hakimiyeti kurmak için Ortaköy Derebeyi Halit Ağa’nın konağını gece basarak 36 asker ile birlikte Halit Ağa’yı kendisine tabi kıldı. Ertesi gün birlikte Marmanat Derebeyi’nin konağını bastılar. Fakat konak duvarları sağlam olduğundan Marmanat Derebeyi ve kardeşini teslim alamadılar. Herhalde yolunun uzak olmasından olacak ki Süleyman Ağa akşam olmadan geri döndü. Halit Ağa Süleyman Ağa ile anlaştığına göre, ben bu işi 36 askerimle bitiririm; senin yolun uzak git demiş olabilir. Marmanat Derebeyi’nin olayına dönelim. Halit Ağa konağa girmek isteyip giremeyince, bir kurnazlıkla halkı köyden toplayıp
49
herkesin birer yük çayır veya otluk (mısır sapı) ile gelmesini baskılama ile emretti. Halk korkusundan istenileni getirip konağın çevresine yığdı. Gece olmuştu, konak ateşe verildi. Konağın sur duvarları saçaktan dışarıda olduğundan esas bina bir türlü ateş almıyordu. Göklere yükselen alevin arasında canlı kimsenin kalamayacağına kanaat getiren Halit Ağa sabah gelirken geçmiş olduğu Çingit Köyü’ne tekrar geri döndü. Kumbasaroğlundan da güvence aldığından bölgenin tam hakimi edasıyla Çingit Köyünde kendini ağırlattı ve misafir kaldı. Yandığına hükmedilen Marmanat Derebeyi ve kardeşi tahminler hilafına yanmamışlar, konağın altında bulunan bir dehlizden kaçmışlardı. Halid Ağa’yı gizlice takip ederek Çingit Köyün’de kaldığı evi gözaltında tuttular ve bir yolunu bulup içeri girdiler. Halid Ağa’nın askerleri yorgun argın uyuyorlardı. Evin içinde yanan bir ateşe Halid Ağa sırtını karşı vermiş bir askere masaj yaptırıyordu. Hiç kimse loş ışıkta içeri giren, iki kardeşin farkında olamadılar. Marmanat Bey’i ve kardeşi (vesikalarda isimleri yok) Halid Ağa’yı bıçakla öldürüp kaçtılar. Ertesi gün Halid Ağa’nın adamları tabut yaparak cenazeyi Zuga Ortaköy’e götürürlerken biraz da kızgın şair bir teyze, bakın nasıl türkü söylemiş (Avukat Hüseyin Avni Ferah’dan alındı); İgita bak igita Nasıl bindi tabuta Bir günde iki kere Niye geldin Çingita. Cimil Derebeyi Kumbasaroğlu Süleyman Ağa’nın derebeylikteki üstünlük savaşı, Marmanat Derebeyi’nin konağının yakılması, Halid Ağa’nın öldürülmesi, 1843 yılı sonbaharına rastlar. Zira bu tarihe çok yakın bir süre sonra Kanlı Boğaz-Çingit yolu üzerinden Pazar’a inen Prof. KARL KOCH diyor ki: (Marmanat Derebeyi’nin yakılmış, yıkılmış konağını gördüm. Marmanat Deresi kenarında, aşağılarda görülen bu enkazın, bir müddet önce Cimil ve Zuga ortaköy derebeylerince yakılmıştı). KARL KOCH’un seyahatini, yörede yaptığı meraklı incelemeleri yerinde tespitleri ile Ermeni yazarların yalan ve ezbere dayalı yanlı yazılarını reddedişindeki isabeti, iyi bir üslupla kaleme alışına ait eserlerini binbir güçlükle Almanya’dan, Avukat RIEDL vasıtasıyla temin etmiş bulunmaktayım. Bu değerli tarihi eser Almanlar tarafından korumaya alınmıştı. Bir fotokofi almamız büyük mesele oldu. Yukarıda ismi geçen pek muhterem, Türkleri çok seven Avukat RİEDL Almanya’nın her tarafını tarayıp arayacak gücü olduğunu, böyle bir eser varsa, kaybolmasına imkân olmadığını hasili muhakkak bulacağını ve bir fotokopinin yakında elimde olacağını müjdeleyip Türkiye’den ayrıldı. Üzgün olduğuna dair mektubunu aldım. Bulamamıştı. 1-2 ay daha geçti, müjdeli mektup ve fotokopiler gönderilmişti.
50
Yukarıdaki olaylar, Osmanlı Devlet gücünün yörede tekrar zayıfladığına dair birkaç misaldir. Bir kale beyinin öteki kale beyine üstünlüğünü kabul ettirmek için Osmanlı Paşalarının gözü önünde savaştığını görüyoruz. Bütün bunlara rağmen Osmanlı arşivleri yine de hassasiyetini kaybetmemişti, kayıtlar titizlikle yazılıp belgeleniyordu. Burada, Osmanlı topraklarına göz diken, amansız komşumuz Rusya devleşti, her fırsatta Osmanlı’ya savaş açıyordu. İki önemli savaş ve muahedeyi kısaca anlatalım. 1826-28 Osmanlı Rus Savaşı: Devleşen Rusya Güney’e sarkmak için önce İran Ordusu’nu yendi. Aras Nehri boylarına kadar inerek hayli toprak aldı. Yunanistan’ın koruyucusu hamisi gibi davranıp bu Yunan bahanesiyle Osmanlı’ya da savaş açarak doğudan tüm Kafkasya’ya hakim oldu. Erivan’a kadar geldiler. Navarin’deki Osmanlı Donanması’nı tamamen yaktılar. İstekleri güya Yunanistan’ın muhteriyeti idi. Halbuki hareketlerinde emperyalist tutum vardı. Bunu sezen batılılar, Rus Çarı Nocolaya ikaz haberleri göndererek harp durduruldu. Yapılan anlaşma ile Batum bizde kalarak şimdiki doğu hudutlarımız çizildi. Bu harpte Rus kuvvetleri Trabzon’a kadar girmelerine karşın yalnız Zil Kaleyi alamamışlardı. 93 harbi denilen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda ise yine Osmanlı ordusu yenildi. Yapılan Berlin Anlaşması’na göre bu defa Batum Ruslarda kaldı. Rize ve dolaylarını ilgilendiren tüm evraklar sancakta (Batum’da idi) Ruslar, Osmanlı bir daha alır korkusuyla bu değerli belgeleri Tiflis’e (Gürcistan’ın Başkenti taşıdılar. Batum sancağımızın yerine bu defa Rize sancak oluyordu. Yörede yapılan araştırmalara ancak, bu tarihlerden sonraya ait cevap bulunabilir. Harplerde sürekli yıpranan o azametli Osmanlı Ordusu çok yorgun düşmüştü. Birinci Dünya Savaşı bütün insanlık alemini sarsıyor, var olma, yok olma savaşı halinde devam ediyordu. En stratejik bölgede bulunan Osmanlı Ordusu bu haliyle mümkün mertebe uzak durmak için politik çaba peşinde idi. Osmanlı Ordusu’nu modernize etmek için yeni bir dev haline gelen Alman ordu subayları Türkiye’de yoğun çalışmalar yapıyordu. Bir taraftan da Osmanlı subayları Almanya’da staj görüyordu. Dolayısıyla orduda Alman tarafına meyyal subaylar vardı. Yine de Osmanlı Ordusu harbe girmek taraftarı hiçbir zaman olmamasına rağmen akla gelmedik bir olay patlak verdi. Bu belki Almanlar tarafından düşünülmüştü, ama Osmanlı ilgilileri herhalde farkına varmadılar. İngilizler tarafından Akdeniz’de kovalanan iki Alman harp gemisi Osmanlı sularına kaçarak canlarını kurtarmışlardı. İngilizler hemen gemilerin iadesini istediler. Osmanlı hükümeti çaresizdi. Yine Alman komutanlarının fikri ile İngilizlere, biz bu gemileri Almanlardan aldık diye cevap verildi. Hatta gemilere, Yavuz ve Midilli isimleri verildi. Alman komutanlar gemilerin maharetini öğretmek için sancak direklerinde Türk Bayrakları olduğu halde Karadeniz’e açıldılar. Tabii içinde Türk subayları da vardı. Atış manevrası yapmak gerekli idi, öğretmek için. Çok
51
hızlı olan bu gemiler bir yerlere atış yaptılar, bomba yağdırdılar gemiler ve taşıdıkları bayraklar görülmüştü. Alman subayların olayın bilincinde olmamaları mümkün olamaz. Onların başdüşmanları İngilizlerin müttefiki Rusya idi ve bombalanan yerde Sivastopol’du. Mantıkî yoldan düşünürsek Osmanlı, Rusya’ya harp açmıştı. Bu minval üzere o köhne ordumuz harbe girdi. Bu büyük savaşın, büyük safahatını bırakarak bölgemize gelelim. Dev Almanya’nın çöküşü Rus silahlarının Osmanlı’ya dönmesine yardımcı oldu. Silah, teçhizat, giyecek, yiyecekten yoksun hatta çarıksız kalan, çareyi geri çekilmekte bulan, tabiat şartları ile mücadele edemeyen o, kahraman askerlerimizin halini yöremizden gözleri ile gören atalarımız bize bu perişan durumu anlatırken çok zaman gözlerimiz yaşarmıştır. Anlatanlar ağlamıştır. 1916 yılı Şubat sonu Ruslar Fındıklı’yı; 5 Mart 1916’da Pazar’ı; 7 Mart 1916’da Çayeli’ni; 9 Mart 1916’da Rize’yi; 2 Nisan 1916’da Of’u; 18 Nisan 1916’da Trabzon’u aldılar. Bir yıl sonra iktidara gelen Bolşeviklerin içinde savaş aleyhtarı olanlar çoğunlukta idi. Bu tutum dolayısıyla hemen görüşmeler başladı. Erzincan’da yapılan görüşmeler oldukça iyi neticelendi. Ruslar geri çekilmeyi kabul ettiler. Anlaşma mucibinde Ruslar geri çekilme işlemine başlarken, bir taraftan da 1. Türk Kafkas kolordusu bölgeyi düşmandan tamamen temizlemek için harekâta başladı. Anlaşmalara uyulup çarpışma olmadan düşmanın çekilme işlemi tamamlandı. Düşmandan geriye birkaç, işe yaramaz silah ile nafia çalışma işlem ve bu işlere dair ilk etüt planları kaldı. Ruslar ulaşım işine çok önem vermişler iki sene içinde karayolu hatta demiryolunun ülkelerinden işgal ettikleri yerlere kadar uzantısını temin için ücretlide olsa işçi çalıştırmış kısmen de olsa başarılı olmuşlardı. Yerli halkla ilişkileri oldukça iyi sürmüş iaşe temininde çok zaman ücret ödemişlerdi. Burada, halktan Rusya gurbetçiliği yapanların rolü büyüktü. Çünkü bu kimseler Rusça’yı çok iyi biliyor. Rus subayları ile iyi anlaşıyorlardı. Hatta bir kısmının, karısı Rustu. Ruslar idari mekanizmayı kurarken yetkiyi bu gibi kimselere vermişti. Muhtarları dahi bu gibi kimselerden seçtiler. Halkın içine fazla girmeden, halkın günlük yaşantısına engel olmadan 2 sene kadar emin yerlerde karargah kurup idarelerini yalnız Rusça bilenlerle temas kurup sürdürdüler. Halk çiftçilik yaylacılık gibi işlerini eskisi gibi yaptı. 2 Mart 1918’de Rize toprağı düşman esaretinden tamamen kurtuldu. Ermeni veya azınlık olaylarına bölgemizde rastlanmadı. Çünkü bu soruna muhatap azınlık zaten yoktu. Bu sıralarda Türk Milletinin bir kurtarıcısı çıkmıştı. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu kurtarıcı bir anda: HAVZA, AMASYA, SİVAS, ERZURUM’A ULAŞMIŞ BU KUTSAL SES BİR ANDA TÜRK YURDUNU DOLAŞMIŞTI. DÜNYAYI TİTRETEN TÜRK ELBETTE KURTULACAKTI. Erzurum, Sivas Kongreleri yapılmış, Ankara’da Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de toplanmıştı. Rize’nin yetiştirdiği iki büyük şahsiyete temas etmesek haksızlık olur. Atina (Pazar)’ın Marmanat (şimdiki Akbucak) Köyü’nden Hacı Mehmet Hurşit Efendi İstanbul, müftülük arşivinden aldığım bilgilere göre: Atina kazası
52
(Pazar) Marmanat (Akbucak) Köyü’nde 1851 yılında doğmuştur. Hemşinli Temaşzade (bir Türk oymağı, Osmanlı bu köye göndermiş) Hasan Efendi’nin oğludur. Köyünde ilk tahsilini yapmış, İstanbul’a gidip tahsile devam ederek 1. sınıf niyabet (kadı yardımcılığı) belgesi almış, 1880’den itibaren kadı olarak sırasıyla Çorlu, Bayburt, Sürmene, Zile, Görele, Nablus, Niğde’de görev almış, 1914 tarihinde yüksek maaşla Musul vilayeti kadılığına tayin edilmiştir. Mustafa Kemal Erzurum’a gittiğinde zamanın Erzurum Valisi (Münir Bey) istifa etti. Zamanın yasalarına göre boşalan valilik makamına Ağır Ceza Reisi olan Mehmet Hurşit Efendi vekalet ediyordu. Padişahın emirlerine rağmen Mustafa Kemal’in kongreye girebilmesi, başkan olabilmesi için Kâzım Karabekir Paşa ile Padişahın emirleri hilafına birlikteki çabalarını Sayın Hocamız, F. KIRZIOĞLU belgelerle açıklayacağı için şimdilik bu özet bildirimizi bitiriyoruz. Son olarak, Mustafa Kemal’in Kongreye girmesi Vali Naibi M. Hurşit Efendi ve Kâzım Karabekir Paşa’nın Erzurum Nüfus Müdürlüğü’nden temin ettikleri nüfus cüzdanı ile mümkün olduğunu burada belirtmek gerekir. Hemşinli Necati (Necati MEMİŞOĞLU): Atina (Pazar) Kazası’na bağlı Hemşin nahiyesinin Mollaveis karyesinde doğmuştur. Bu aydın, iyi tahsil yapmış Hemşinli Necati Bey’i Mustafa Kemal kendi saflarına çekmek için gayret göstermiş, Lazistan delegesi olarak Erzurum kongresine davet etmişti. Aslında bütün zor şartlarına rağmen (SADA-İ MİLLET) “Milletin Sesi” diye çıkardığı gazeteden Mustafa Kemal Necati Bey’i tanıyordu. Necati Bey yukarıda ismi geçen gazetenin birkaç sayısını Trabzon’da çıkarmışsa da elde edemedik. Batum Rusların, Gürcülerin elinde olmasına rağmen bu gazeteyi orda yayınlayabilmesi şayan-ı hayrettir. Bu gazetenin bir sayısını ve tercümesini kitabımızın evraklar bölümünde gururla yayınladık. Bu olaylar sürüp giderken bölgemizdeki politik olaylara değinip doğu cephemizdeki birliklerimizin komutanlarını dile getirip rahmetle yad edelim. 1920 yılında doğu cephesi 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 3. Kafkas tümeni Hopa-Pazar 1. Grup komutanı yüzbaşı Rahmi İSEY, 3. Kafkas tümeni 2. Grup Çayeli, Rize Of komutanını (maalesef bulamadık) bu iki grup binbaşı Bekir’in emrindeydi. Dolayısıyla bu gruplara binbaşı Bekir grubu ismi verilirdi. Ayrıyeten, askeri komutanlar milli grubu idare etmek için Telatarzade Fevzi Bey’i seçtiklerine dair kayıtlara rastladık (G. Kurmay Arşiv). Batıda İstiklâl Savaşımız bütün hızıyla sürerken, Ruslarla yapılan yardım anlaşmaları iyi netice veriyordu. Hatta Doğu Rus kuvvetleri birlikte hareket ediyorlardı. Bir defasında Rus komutan hastalanınca Rus kuvvetleri de Türk komutan emrine verilmişti. Fakat bazı kesimlerde Rus kuvvetleri İngiliz himayesindeki Ermenilere karşı çok zayiat verildiğinde, geri çekilmişti. Ermenilere karşı bizim de daha saldırmayacağımız yalnız, müdafada kalacağımız Ruslara söz verildiğinden aynı zamanda Rus yardımı beklendiğinden daima müdafada kalındı. Moskova’ya gidecek heyetimiz yol bulamadığından ancak Trabzon’dan hareket edebildi. Batı da İnönü Savaşları bütün şiddeti ile devam ederken 3. Kafkas Tümeni tam teçhizatlı olarak Akçakoca üzerinden batıya gönderildi. Bölgemizde baş kaldırmalara
53
engel olmak için ufak bir çekirdek birlik bırakılmıştı. Bu çekirdek birlik geniş sahaya hakim olamaz düşüncesiyle çağdışı kalmış askerleri silah altına almak lüzumu hasıl oldu. 3. Kafkas Tümeni yerine 13. Tümen ihdas edildi. 1. ve 2. Taburlar Rize’de kuruldu. 53. alayda bölgedeydi. Bir yandan da düşmanın şehir ve kasabaları bombalamasından korkuluyordu. Batıda İstiklâl Harbimiz çok büyük boyutlara varmıştı. İşte bu gerekçe ile tekrar batıya kuvvet gönderilmesi genel kurmay emri olarak isteniyordu. Yeni ihdas edilen, çağdışı kalmış askerlerin bulunduğu 13. tümen Rus silahları ile donatılıp ikinci defa batıya gönderildi. Elinde silah kalmayan bölgeye, tekrar Rus silahları alındı. Aslında doğu cephemiz ağır silahlar bakımından batıdan şanslıydı. Ağır toplar batıya gönderildi. SARİYANA ÇETESİ Bölgemizi ilgilendiren mühim bir olay olduğundan Sarıyana Çetesi’nden bir parça söz edelim. Bu çete bölgede canlı olarak ne bulursa, çoluk, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı, hasta demeden öldürüyordu. Türlü işkenceler yapıyor, ırza geçiyor, soygun, talan gibi suçları meslek edinmiş olduğu halde bir türlü ele geçmiyordu. Türk Milleti en zalim düşmanlarla ölüm kalım savaşı verirken bir yandan da bu dahili düşmanlarla uğraşıyordu. Bu çete Bulgaristan’a kaçmak için bir taka satın aldı. Bu satınalma işi Kuva-i Milliyemizce tespit edildi. SARIYANA ve sülalesi, adamları bu takaya dolarak denize açıldılar. Bulgaristan’a kaçmak istiyorlardı. Kuvva-i Milliye’mizin harp römorkörü Batum’dan Trabzon’a mermi ve silah taşıyordu. Bahriye nakliye komutanlığından acele bir haber alarak takayı takibe başladılar. Römorkör Alemdarın kaptanı Öksüzade Mustafa Nail Efendi, 7 Mil kadar açıkta takayı görerek takibe başlayıp yaklaştı. Sarıyana ve adamları görünmüyordu. Mustafa Nail Efendi takanın makinisti ile irtibata geçerek Sarıyana ve adamlarını istedi, makinist çok korktu, titredi buna imkân yoktur, hepsi tepeden tırnağa silahlı diye cevap verdi. Römorkör Alemdarın kaptanı tecrübeli idi. Daha önce Sarıyana’nın adamları kaçarken ateş açmışlar Alemdar büyük tehlike atlatmıştı, kaçanlarda yakalanmamıştı. Sarıyana ve adamları hemen silaha sarılmalarına rağmen Alemdar gafil avlanmadı. Yanko’nun sonu oldu. Bütün zalimlerin sonu olduğu gibi. Kendi kadın ve çocuklarını denize attılar. Denize atılanlardan yalnız bir kadını kahramanlarımız kurtarabildiler. Böylece talancı, zalim Sarı Yano onun yandaşı ABACIYAND’ın çetesi temizlenmiş oldu. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonrada idari taksimat yapıldı. Önce Rize-Artvin tek vilayet olması düşünüldü. Sonra vazgeçildi. Ulaşım zorluğundan dolayı yine bu fikir hakim olarak Rize-Artvin tek vilayet olması düşünüldü. Sonra vazgeçildi. Ulaşım zorluğundan dolayı yine bu fikir hakim olarak Rize-Artvin, tek isim altında Çoruh vilayeti olarak idari taksimata girdi. Uzun zaman sürmeden, bu iki şehrimiz, ARTVİN ve RİZE ayrı vilayetler olarak şimdiki idari taksimattaki yerini aldılar.
54
Buraya kadar, gerçek kaynaklara itina gösterip sıkıcı olmasın diye fazla tavsilata girmeden sonuca ulaşmış bulunuyoruz. İskitlerin ve onların bazı kollarının, zamanımızda yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde Türk kökenli oldukları kesinlik kazanmıştır. Netice olarak Türkler Doğu Karadeniz’e ta miladi senelerde gelmişler buralarda isimler, hatıralar bırakmışlardır. 7. asırdan itibaren Müslüman Türklerin dağ kesimlerinden geldikleri, nice zorluklar içinde kimliklerini kaybetmeden uzun zaman mücadele vererek, önceki gelenlerle birleştikleri 24 Haziran 1084 günü Melihşah’ın Doğu Karadeniz Sahiline inerek Müslüman Türklerin ilk hakimiyetini kurduğu Trabzon’un fethinden sonra 1463’de Cafer Paşa tarafından Rize ve Çayeli (Kemer bölümüne kadar) Osmanlı topraklarına katıldığı, iç kesimlerin ve sahil şeridinin fütuhatının XVI. Asır başlarında tamamlandığı, yöreden göçen azınlıkların yerine Müslüman Türklerin Osmanlı tarafından gönderildiği, dolayısıyla yörede etnik grubun hiç kalmayarak Türkleşmenin tamamlandığı, Rize şehir halkının Kıpçak ve Uygur Türklerine has bir dille konuştuğu, Lazların atalarının Türk olmasına rağmen Gürcü baskısıyla ve de “İncil”in Gürcüce yazılışı ile 4. yy’dan itibaren dillerini kutsal kitap olan “İncil”e uydurmak mecburiyetinde kalarak, Gürcü diline yakın bir dili konuşrarak dillerini değiştirdiği, sonra yine eski Türk karakterine döndükleri, Hemşin denilen bölümde yaşayan insanların Türkiye’de yaşayan Türklerin en katışıksız arı Türk olarak Dede Korkut Türkçesini konuştuğu, bazı yanlı yazarların yörede yaşayanların baskıları ile Türkleştirmek dediklerinin tam tersine kaynak göstererek baskılama ile Ermeni ve Rumlaştırma olduğunu özet olarak belirttikten, bir daha bu yerlerin düşman eline geçmeden ilelebet Türk kalması temennisiyle, yöre halkımıza gerçekleri duyurmanın kıvancı içinde (HER YÖNÜYLE RİZE) tarihini sunuşumuz tamamlanmış oldu. Okuyanlara, okuduktan sonra okumayanlara anlatanlara müteşekkirim. Maksadımız; bilgiçlik taslamak olmayıp, sadece hakiki vesikalara dayanarak gördüklerimizi, bildiklerimizi, bizden az bilenlere öğretmek ve gelecek nesillere ışık tutmaktır.
RİZE COĞRAFİ KONUM Bu tabiat harikası ilimiz, tarihçilerin babası HEREDOT, ARRIANES daha sonraları PERIPLUS tarafından kısmen gezilmişti. Geziler daha ziyade sahil boyunca olmuş iç kesimler hakkında doğru dürüst bir bilgi verilmemişti. Rize ismini duymadan milattan daha önceleri Athena ismine rastlıyoruz. Bölgede İRAN ve BİZANS gibi iki süper devletin hegemonyası çok mühim olduğundan müstahkem mevkiler, kaleler çok önceleri miladi senelere yakın olarak yapılmıştı. “Athena” ismi putperestlik devrine aittir. M.S. 6. yy’da hıristiyanlar tarafından Athena tapınağı kırıldı. Çok büyük ve ağır olan kapısı enkaz yerinde uzun seneler kaldı.
55
Buralara hükmeden devletler, Türklerden önce İranlılar, Roma, Bizanslılar, kısa bir süre de olsa Gürcüler olduğundan yer isimleri bu dillerden birine tekabül eder. Yalnız buralara çok önceleri Türklerin de geldiği muhakkak olduğuna göre Türkçe yer isimleri de vardır. Lakin Yunanlıların öteden beri uğraşları olan isimleri Yunanlılaştırmak için gayretleri isim değiştirmede başarılı olmuş, Türkçe kelimelerin sonuna –es, -os, gibi ekler getirilerek güya Yunan diline yaklaştırmışlardır. Fakat kelimelerin sonu değil de başlangıç kökü mühimdir. Misal olarak asharos ismini ele alalım. Ashur Türkleri bu yörede yerleştikleri, dolayısıyla Ashkur deresi dendiği, Yunan hakimiyetinde Yunanca bir ekle isim değiştirme gayesi güdüldüğü açıktır. Örnekleri çoğaltabiliriz. Kala Potamos da incelenince kele/kale Türkçe olduğu ortaya çıkar. Periplus Fırtına Deresi’ne Prtyanus diyor, veya Pordomos diye yazıyor. Pazara akan Hemşin deresine Zuga Dere Çayeli’ne akan dereye Senez dere diyor. “Zuga” ismi Lazcada: deniz, eski Türk dillerinde: dağ eteği manasını taşır. Kaçkar dağlarına daha eskiden Balkar dağları diye isim veriliyordu. Coğrafi etüt içinde bütün bu isimleri yazmamızın nedenine gelince; sonraki beyanlarımızda bu isimlerin lüzumu kanısındadır. Rize’nin coğrafi yapısına değinirken çok kısa da olsa önünde uzanan Karadeniz’i anlatalım. Yöreye ilk yerleşen insanlar Nuhun oğlu Yafes’in soyundan geldikleri şayia bile olsa eski tebliğde vardır. Böyle olmasına rağmen ilk isim olarak (Pontus) denmesi düşündürücüdür. Deniz manasına gelen bu isim herhalde, Yunanlıların gezgin olmasından ileri geliyor. Daha sonraları Yafes’in torunu buraları yurt edinince –aşkenaz- denizi denildi, Yunanlılar buraları ziyarete geldikçe halk tarafından iyi karşılandılar. Bu defa denizin ismi –Öksinos- (Misafir perver) oldu. Bu isim belki de Yunan kolonileri yerleştikten sonra verildi. Zamanımızda ise bütün diyarda bu denize “Kara” ismi verildiğini görüyoruz. Bu yakıştırma denize son ve hakiki ismini vermekteki sebep; denizin her tarafı kapalı, daima üzeri bulutlu, çok yerlerde de kumların, taşların kara olmasındandır. Karadeniz eski durumunu muhafaza etmemiş zamanla alçalmıştır.buna sebep İstanbul Boğazı büyük bir dere ile Marmara’ya akardı. 6000-7000 sene önce bir zelzele neticesinde patlayıp 15 metre kadar Akdeniz’den yüksek olan Karadeniz’in alçalmasıdır. Karadeniz şeridindeki tüm yerleşim yerlerinde bu deniz çekilmesi bariz şekilde görülür. Bir çok akarsuların denize alüvyon taşıdığına göre belkide bir gün dolacaktır. Seyyah Kapadokya Valisi Arrianos M.S. 130 senesinde seyahatnamesini yazarken, Pazar-Ardeşen arasında “Bulep” isminden bahsediyor. Demek ki 1900 sene önce orada bir komutan oturuyordu. Halen bu isim mevcuttur. Fırtına Deresi’nden bahsederken iki büyük koldan birine “Prytanis” ötekine de “Glatia” diyor. Ayrıca ufak çapta kayıkla buraya kadar girdiğinden bahsediyor. Yüksek yerlerde gemi bağlama halkalarının bulunması Karadeniz’in önceleri çok daha yüksek olduğunun işaretidir. Başlıca akarsuları sayalım:
56
Batıdan başlamak üzere iyi Dere (Kalopotamus), Rize’nin içine akan Askhoros, Çayeli’ne akan Büyük Dere (Senez Dere) Çayelinde Kanlı Dere, Melyat Deresi, Pazar’a akan Hemşin Deresi (Zuga Dere), Ardeşen’den denize dökülen kaynağı Kaçkar zirvesinden olan Fırtına Deresi’ni sayabiliriz. Buraların içinde su debisi en yüksek olan Fırtına Deresi’dir. Bu derelerin burada saymadığımız ufak çapta olanların ekli haritada, göstereceğimizden merak eden okuyucularımızın haritayı incelemelerini salık veririz. Ekilmeye müsait arazi çok azdır. Deniz şeridinde ve dere kenarlarında ufak düzlüklere rastlanır. Dağlar sahilden o derece hızla yükselir ki mecburen dağ yamaçları dahi yüzde 15 meyil arzeder. 4000 metreye yaklaşan Kaçkar Zirvesi sahilin çok yakınında gibi görünür. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Kaçkar ve Tatos/Soğanlı dağları doğuda Artvin vilayeti il hududu, batıda Trabzon vilayet il hududu ile çevrili yeşil Rizemizin yüzölçümü 3665 km2 dir. Arazi ikinci zamanın sedimanter devrinde volkanik bir oluşumdur. Sahil boyu daha ziyade Granit ve Andezit’tir. İç kesimlerde dere ağızları kayaların dağılmasıyla meydana gelmiş aliminyumlu toprak örtüsü ihtiva eder. Sahilden uzaklaştıkça yeşilin bütün tonlarına sahip güzelin güzeli ormanlar içinde birbirinden uzak yöresel evlere (Ahşap/Tahta) rastlanır. Bu evler hemen hemen herkesin arazisinin üst yanındadır. Ormanların ağaç çeşidi çok fazladır. 1984 senesinde bölgeyi dolaşan bir botanikçi Alman uzmanın ilginç sözünü nakletmeyi uygun buluyorum; “Bölgeyi dolaşırken hayrette kaldım. 200 sene önce botanikçilerin buraları neden merak ettiklerini daha iyi anladım. Okuduğum eserlerde, literatürlerde duyulmamış görülmemiş bitkilere rastladım. Kendiliğimden, Lazıka çiçeği, Hemşin çiçeği, Rize yayla lalesi gibi isimler koydum dedi. Daha geniş bir inceleme yapmak üzere büyük bir uzmanlar grubu ile gelmeye söz vermiştir. Bir İsviçreli botanik uzmanının adını HARDER almış olması (50 yıl evvel) belkide buralara duyduğu hayranlıktandır. Bölgede çok rastlanan şimşir, kestane, ardıç giderek azalıyor. Osmanlı döneminden önce buraya sığınan Ermeni veya Türk din adamlarını (Ateşe tapan veya Mani dini içinde bütün bölgeyi İran şahları birleştirmek istiyorlardı) yaklaşıp öldürme imkânı bulunmadığından İran yanlısı bir Gürcü prensine İRAN Şahları bölgeyi tamamen yakıp yıktırmıştı. O zamanlar İran şahlarından kaçan Türk ve Ermeni din adamları için canlarını kurtaracak tek yer bu girift ormanlıklar idi. Din birliğinden dolayı bölgede Türkmenlerle-Ermeniler arasında bir kader birliği de vardı ve bu yüzden kardeş gibi geçiniyorlardı. Bu kısma daha fazla temas önceden edilmişti. 6. yy. sonlarında yakılan bu ormanlar yine o denli gelişip olgunlaştı ki 1640 senelerinde yöreyi gören Evliya Çelebi “Atlı giren atsız çıkar” diyor. Osmanlıya lazım olan mutfak alet edevatı şimşirden yapılır buralardan gönderilirdi. Bu 3-4 metre boyundaki ağaç sahilden 400-500 metre yükseklerde daha ziyade dere kenarlarında
57
bulunur. Dünyanın en sert ağacıdır. Ardıç ağacına gelince Osmanlılar gemi yapımı için kullandığı malzemeyi hemen hemen bu yöreden ardıç ağacından temin ettiler. Sahilde teslim edenlere muayyen bir ölçü dahilinde para ödediler. Ardıç kesip satmak yöre halkı için bir ticari gelir kaynağı oldu. Zor ve uzun sürede yetiştiğinden orman örtüsünde şimdi az miktarda kalmıştır. Ardıç kadar kavi ve suya dayanıklı olmasa da gemi yapımında (Karadeniz’de) ilk akla gelen kestanedir. Şimdi kestaneye bir hücum vardır. Tedbir alınmazsa bu güzide ağaçtan kalmayacak. Son zamanlarda Murgul’daki bakır fabrikası faaliyete geçtikten sonra kara ağaçlara bir şey musallat olduğu gibi, kestaneye de aynı şey olduğu kanısındayız. Kıyıdan 2000 metre kadar yükseklere çıkınca çam, gürgen, kızılağaç yavaş yavaş azalır ve sonunda hiç kalmaz. Son uçlarda ağaçlar iyice bodurlaşır. Sahilden itibaren dereler, kayadan kayaya köpüklü girdaplar oluşturup, berrak o nispette temiz, içi alabalık dolu, birçok yerde kayalar arasında sıkışıp daralan hiçbir zaman azameti ve hızından dolayı kolay kolay geçit vermeyen içinde her nevi taşı kendilerine göre şekillendirip daha küçük kollara bölüne bölüne küçülürler. Son kaynağa yaklaştıkça bir buzulun altından veya yakınındaki bir kaynaktan fışkırırcasına doğar. Son orman sınırı yaylaların başlangıç sınırıdır. Sırtında 8 ay kar taşıyan bu yaylalar kar erir erimez göğsünde taşıdığı her çeşit bitkinin tohumunu hemen faaliyete geçirir. 10-15 gün içinde dünyanın en güzel nebatları 100 gün sürede hayatiyetini bitirip yağacak karın altında tohum halinde yine saklanmak için yarışırlar. Buralara gelecek çok sayıda otçul hayvana yem olacak yemyeşil yamaçlar, düzlükler son zirvelerin taş, kaya hududuna kadar uzanır. Son ormanlarda zirveleri oluşturan bu granit kayalar Karadeniz bakarlarında çok dik ve haşin olmasına karşın, güney, yani Çoruh bakarlarında daha yumuşak ve az meyillidir. Rüzgarların Karadeniz’den gelen sis bulutlarının etkisi, Karadeniz bakarlarını belki de bir karşı koyma olarak fiziki şartlardan dolayı bu şekle sokmuştur. Haşin, sisli Karadeniz rüzgarları, bu dağları kolay kolay aşamaz, boğulur, sis olur, çise olur kalır. Bu sislerdeki nem sisle toprağa su olarak karışır, veya zirve dolaylarında oluşan bir yüksek basınç etkisiyle, gerisin geriye döner. Bu olaya iklim konusunda değineceğiz. GÖLLER: 40 kadar volkanik veya buzun göl mevcuttur. Volkanik göller, bir volkanın fışkırdıktan sonra ağızda kalan çok derin çukurlara su dolmasıyla oluşur, çok derindirler. Halk arasına çıngıraklı bir inek düşmüştü ta pazardan çıkmış söylentileri bu yüzden olsa gerek. Buzul göllere gelince: Bu tip gölleri volkanik göllerden ayırmak kolaydır. Ekseriyetle zirve eteklerinde yahut daha alt bölümlerde oluşurlar. Bir tarafında daima kayalık bir dağ kütlesi vardır. Alt tarafında ise gölün akıntısı ve bu akıntının bölümünde her sene azda olsa gelen kayalar yığını bulunur. Bu kayaların her sene biraz daha yenilendiği görülür. Buzul göllerin arka kısmında muhakkak kayalık bir dağ zirvesi vardır.
58
Zirvenin alt yanında bir düzlük veya çukur varsa burada bir gölet muhakkak oluşur. Dağ ve çevresine yağan karlar rüzgar gibi etkenlerden dolayı zirvede ve etekte duramaz. Aşağılara düzlüğe kayar zirvede bir müddet kalan kar hemen buzula dönüşür. Sonunda kırılıp koparak buzul düzlüğe iner. Havalar biraz ısınıp karlar erimeye başlayınca düzlükteki kalın kar kütlesi kolay erimez arkasındaki dağa yatık olarak meyilli halde bir müddet erimeden kalır. İşte bu esnada bir meyilli buzulun arkasındaki kayalık zirveden, yumuşamış, kışın etkisiyle gevşemiş büyük kaya parçaları aşağılara düşmeye başlarlar. Buzulun meyilinden dolayı düşen kayalar düştükleri yerde kalamazlar, aşağıya doğru kızak gibi kayarlar. Düzlüğün alt yanındaki kar erimişse gelen kayalar buraya takılır kalırlar. Bir sonra gelen kayada takılıp kalacağına göre, neticede tabi bir baraj oluşur. Sıcaklar artınca buzul erir fakat suyu olduğu yerde bir yere akamadan kalır. Bu olay her yıl sürer gider. Dikkat edilirse bu tip göllerin alt yanındaki kayaların üstüne her yıl yenisinin geldiği görülür. DAĞLAR: 3000-4000 metre arasında sayısız zirveler vardır. Bu yüksekliklere rağmen Roma/Bizans-İran Savaşları’na çok defa sahne oldular. Maksat buralardan geçen İpek Yolu’nu ve deniz ticaretini elde tutmaktı. Bölgeye çok yakın olan savaşçı bir Lazika Krallığı’nın bulunması de süper devletlerin dikkatini çekmişti. Osmanlılar’ın dahi buralardan top arabalarını yürütmek için yaptırmış olduğu kaldırımlara bizim yaşımızda rastlayanlar vardır. Bu yüksek geçitlerin çevrelediği mühim dağları batıdan başlayarak sayalım. Yeni isimleri ile Yeni Dere, Büyük Dere ve Fırtına Deresi’nin yüksek kolunun çıkış noktalarındaki dağ yumağı oluşturan Tatos Dağı, (3711 m), onu takriben 8 km. kadar kuzey doğusunda Kaçkar (3930 m), aynı doğrultuda 5 km. kadar daha uzakta Kaçkar yaylalarındaki çok sayıda zirvesi olan dağlar (3907 m)dir. Kaçkar dağının ismi üzerinde biraz duralım. Buralara ilk Türklerin gelişi ile Barkal/Parhal dağları ismi ile anılan bu dağlar, son Türklerin gelişi ile son ismini almıştır. Bazı Ermeni yazarlar (Bijukyan ve ona izafeten Carl Ritter) Kaçkal diye isim değiştirerek “Kahramanlar Kayası” manasına geldiğini anlatmak isterlerse de, hakikat şudur; bir yerin ismi halk dilinde nasıl telaffuz ediliyorsa gerçek ismi odur (Harder’e/Ayder, İrize’ye/Rize demekle büyük hataya düşülmüştür). Maalesef halkımızda bu yeni isimlere uydular uymayanlarda ölüp gittiler. Hemşin dili, eski Oğuzca’ya, Dede Korkut diline dayandığı için Kitâb-ı Dede Korkut’ta bulunan bir çok Oğuzca kelimeyi taşıdığı bir gerçek, (Örnekler dil bölümünde verilecektir). “Kar” kelimesi eski Oğuzca’da ve Gürcüce’de “Koç boynuzu” anlamında kullanılmıştır. Hemşin boyu bu yüzden Hemşin toprağına gelmeden önce yaylacılık yaptıkları Eleğez Dağı’nın bir bölümüne Koçkar Dağı (Koç Boynuzu gibi) diyorlardı. Bu dağ halen aynı isimle mevcuttur. Hemşin toprağına, (eski adı ile Dampur) yerleşince baktılar ki sayısız dağ zirveleri koç boynuzu gibi duruyor. Bu yüzden bunların tümüne birden Kaçkar (Kaçtepe/Kaçdağ manasında) dediler. Evet Ermenice’de Kar= Taş demektir, fakat kaç kelimesi neden Türkçe olarak eklendi. Türkçede de “Kemer” demektir. Eski Oğuzlar’da kayaya “kur”
59
diyorlardı. Bu kelime Hemşin’de hâlâ kullanılır. Zirveler hariç ufak taş yığını yükseltilerine “filan yerin kuru” gibi isim verilir. Turistlerin bu dağa çok fazla gelmeleri başka zirvelere pek fazla değer vermemeleri bu sebebe dayansa gerek. Berlin Kütüphanesi dahil, Avrupa’nın bir çok ünlü kütüphanelerinde bu dağdan bahisle, zaman v zemin kesin olarak belirtilmeden ünlü bir manastırın bulunduğu, bu manastırı ziyaret edenler arasında Türklerin de olduğu yazılıdır. Hatta Bijikyan, daha da ileriye giderek “Burada çok büyük mağara vardı. Çok sayıda cephane ve çok büyük bir bakır kazan içinde saklanmış balmumu bulunuyordu. Manastırın bekçiliğini yapan bir “Ayı” vardı. Bu “Ayı” ölünce mezar yapıldı ve ayının hizmetinden dolayı ziyaretgâh oldu” der. Turistler elbetteki bu eserleri okumuşlardır. Belki de bir arayış içindeler. Çocukluğum bu çevrede geçtiğinden buraları, taş taş mağaraları tanırım. Birçok kalıntının delik deşik edildiğini gördüm. Yerlilerce yapıldığını tahmin etmiyorum. Kaçkar Zirvesi’nin her tarafını benden iyi bilen eski çobanlardan edindiğim bilgiye göre; 50 sene kadar önce zirvenin sağında sonuna kadar gidilemeyen derin bir mağara varmış. Bu mağaranın içinde birçok kemik (atlar ve büyükbaş hayvanlara ait) varmış. Bunu anlatan çoban, “15-20 sene evvel gölgelenmek, yağmurdan korunmak için tekrar gittim fakat zirveden düşen birçok kaya mağaranın ağzını kapatmış” dedi (Mollayusufoğlu Ramis dayı). 1) KARL KOCH, İM PONTESCHE HEBİRGE, WEİMAR 1846, eserin bir bölümünde diyor ki; “Bijikyan bu manastırı kendi yaptırmıştır. Buraları Ermenilere maletme arzusu vardır.”. ZEMİNİN KARAKTERİSTİK YAPISI Rize Bölgesi’nde, jeolojik yapının (Löve çalışmalarına) incelenmesine 1950 senesine kadar titizlikle hız verilmiş, nedense 1950 senesinde Dr. Batingerce, T. E. Hazırlanan son rapor basılmadan bırakılmıştır. İlk çalışmayı, Tchihatcheff 1866-1869 yıllarında, ikinci çalışmaya Kossamthh, 1910’da üçüncü çalışmayı Oswald, F. 1912’de dördüncü çalışmayı Frech, F 1916’da yapmış, bu raporların tümünü F. Baykal toparlamış tek rapor haline getirmiş, maalesef bu raporda basılmadan kalmıştır. Sayın Tevfik TARKAN bu raporların ışığında, tetkik neticelerini, yaptığı derlemede geniş bilgiler sunmaktadır. Bu yöre esas itibari ile Paleozoik temel üzerinde ve kretasade başlayan büyük orojenezle satha çıkmış granodiorgt ve kretase flişinden ibaret olmakla beraber, yer yer tespit edilebilen neojen depoları da yöreye ayrı bir veche kazandırmıştır. Burada arazi güneyden ve kuzeyden gelen yan basınçların tesiri altında kalarak yükselmiş, kubbeleşmiş ve kubbeleşme ekseni Kaçkar Dağları’ndan itibaren batıya doğru gidildikçe alçalmış geniş dalgalı bir
60
antiklinal meydana gelmiştir. Tüm kıyı kesimi satıhta, üst kretase serisi volkanik örtülerin ve tüflerin fazlalığı ile dikkat çeker. Rize’nin birkaç km. doğusunda, satha çıkmış eosen flişi görülmektedir. Yöre çok şiddetli hareketlere sahne olduğundan çatı serisinin para şiştleri orta kaide ile karışmıştır. Kıble Dağı’ndan Çayeli büyük köye kadar devam eden sahada ve Çayeli’nin doğusunda, İyi Dere’nin doğusunda, üst kreatese flişi mevcuttur. Bu sahalarda arazi tamamen yeşil olup ophi olitik müşaade olunmaktadır. Bazı yerlerde üst kreatese sediemanları üzerindedir. Sedieman serisi kalkerli, kalın sanklı, açık gri renkli, kaba greçlerle başlamaktadır. Bu greçler içindeki elemanlar ise andesitler ve üst gretesaya ait ophioitlerin teşkil ettiği parçalardır. Flosen flişi bölgede çok geniş sahaları kapsar. Çayeli-Pazar arasında görülen büyük andezi-opilit karışımın teşekkülü üst ve post miosene aittir. Kaptan Paşa’nın güney ve doğu kısmında denize paralel doğrultularda büyük bloklar halinde teşekkül etmiş olup aralarında fiolen teşekkülü vardır. Kapladıkları alan bakımından granitlerden önemli bölüm teşekkül ederler. En üstteki granitlerin teşekkülü eosen ve oligonesen zamanına ait olmalıdır. Alüvyonlar dördüncü zamandan beri meydana gelen dolmaların neticesidir. Dere ağızlarında meydana gelen dolmaların neticesidir. Dere ağızlarında 100 m, 10 km içerlere girdiği görülebilir. Hopa’dan Ordu’ya kadar varan sahili takip eden büyük bir fay mevcuttur. Buna göre Kaçkar Dağları derin bir çukurun güneyinde yükselir. Yöre volkanik bir sisteme dahildir. Yüksek kıvrımı dağ morfolojisine dahil olan yöre Kaçkar dağ silsilesi ile sınırlanmıştır. Dağların arasından hızla akan dereler başlangıçta “U” vadi iken sonradan “V” vadilere dönüşür. Daha aşağılarda boğaz vadilere dönüşerek denize yaklaştıkça kısmen biraz genişlerler ve hızlarını kaybederler. Bölgeyi teşkil eden granitler geçirgen olmadıkları halde zamanla ve iklimin tesiri ile çatlamışlar, yamaçlardan kuars taneleri şeklinde akmaya başlamışlardır. Çok yerde granit çatlaklarından dolayı sızıntılar görülür. Granit aşınmanın fazlalığından dolayı dere yataklarında granit aşınmanın fazlalığından dolayı dere yataklarında granit kayalar (kumlar) kalın tabaka teşkil ederler. Çok yerde de granit blokların görünmesi yörenin jeolojik yapısındandır. Bölgede granitlerden az olmayan dioritlerde geniş sahaları kaplar. Yörede yağmuru ve akarsuların çok oluşu toprağın zenginliğini denize taşımış toprağı fakirleştirmiştir. TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ Harwey DAKES ismindeki bir toprak uzmanı alimin yaptığı ve 1958 senesinde hazırladığı “Türkiye toprakları” isimli raporun 77. sayfasındaki malümata göre toprak kimyasal yönden çok fakirleşmiştir. Buna sebep fiziksel etkenlerdir. Toprağın yapısında en önemli unsur olarak azot, bunu takiben kalsiyum oksit, fosfor asidi ve potasyum oksit bulunmaktadır. Harwey Dakes’in toprak haritasına göre, yöre toprağı kırmızı podzolik toprak sınıfına dahildir. Yöredeki genel meyil % 40’tır.
61
Toprağın dış kısmı grimsi kahverengi, asitli, kumlu, tınlı ve ancak birkaç cm. kalınlığından ibarettir. Yörede alt toprak tabakası yoktur. Tüm topraklar volkanik ve karışık kayalardan teşekkül etmiştir. Bitki köklerinin beslenme sahası çok az olup doğal vejetasyon yayvan ve iğne yapraklı ormanlara müsaittir. Netice olarak, deniz ve akarsu kıyılarında alivyonu fazla taşınmamış az meyilli sahalarda azot zenginliği vardır. Dağ eteklerinde de ufak tefek düzlükler ziraate elverişli olabilir. Orman sahalarında toprak kalınlığı nebatların köksel beslenmesine her ne kadar müsait değilse de, oralardaki insanlar gibi mücadele vererek en görkemli ormanları meydana getirmişlerdi. Bunu çok yerde bir ağacın rüzgarlara direnmek veya beslenecek mümbit bir öbek bulmak için köklerini öteye beriye nerede ise boyu kadar uzattığını kolaylıkla görebiliriz. Orman altı örtüsü de o derece giriftir ki yağmur suları alivyonları kolay taşıyamaz. Hiçbir toprağa sahip olmayan bir kayanın ufak bir çatlağında dahi bir harikulade çiçeğe rastlayabilirsiniz. İKLİM Bölgenin tam orta kısmına rastlayan, 41ş enlem ile 41ş boylamının Zil Kale dolaylarından geçmesi, hatta orada kesişmesi Grenwich ile ekvatorun bir hediyesi olsa gerek. 41ş Kuzey enlemi boyunca Rize’deki iklimi, 360ş dönsek de hiçbir yerde bulamayız. Bu bakımdan buraya bir iklim adası dememiz yerinde olur. Ormanın bol ve gür olması yağmuru çağıran büyük etkendir. Fakat Rize’de bu etkenden daha önemli tabii etkenler vardır. Yağmuru çağıran etken orman olsaydı Rize 7. yy.’da bu ormanların İran şahları tarafından tamamen yakıldıktan sonra kısa zamanda daha gür ormanlara kavuşamazdı. İklim ekvatorun ılıman iklimidir. Orman dipleri bir ay yağmur yağmasa da nemlidir. Senenin 120-130 günü yağmurlu 96-100 günü de kapalı bulutlu geçer. Yani güneşli hava 150 günü geçmez. Bitkiler bu az güneşten istifade için yapraklarını anormal büyütürler, genişletirler güneşten gelecek ışığı alabilmek için ormanın içinden gökyüzünün göründüğü bir kısma doğrulur. Az güneşten çok istifade için yaprak renklerinin, yeşilin bütün tonlarına girdiği kolayca görülür. Güneşi kolayca alabilen yüksek ağaçlarda yapraklar daha küçük ve açık yeşildir. Zemine yaklaştıkça bu yeşillik kademe kademe koyulaşır yaprak satıhları genişler. Yaşama mücadelesini kazanmak için aklın kavrayamayacağı bilinmez güçlerin yönlendirmesi hayranlıkla görülür. Gövde yapısı ayakta durmaya müsait olmayan bitkilerde kolayını bulurlar. Yakındaki bir ağacın gövdesinde spiraller yaparak yükselirler, kökü topraktan gerekli suyu, besini alırken yaprakları da güneşe merhaba der, özümlemeyi temin eder. Kış mevsimindeki güneşi depo etmek için bir çok orman altı bitkileri yaprak dökmezler. Daha da koyu yeşile dönüşürler. Kafkas dağ silsilesi, genellikle kuzeyden gelen sert ve haşin rüzgarlara bir paravandır. Rize ve yöresinde olay daha küçük çapta olsa da daha karakteristiktir. Bu konuda haddim olmayarak bir konuya temas etmek istiyorum:
62
Şimdiye kadar hiçbir alimin bu hususta görüşüne rastlamadım. Evet, Karadeniz’den kalkan yağmur yüklü bulutlar, Kaçkar zirvelerini aşamıyorlar, sıkışıp bu yüzeyde kalıyorlar. Diğer taraftan güneyden rüzgar çıksa dahi o rüzgarlara da Kaçkar zirveleri bu defa güneyden engel teşkil ederek kuzeyinde sıkışıp kalmış bulut kümelerini geri atıp dağıtamıyorlar. Bunlar gerçek, sıkışıp kalan yağmur, nem yüklü bulutlar yüksekliklerine göre yer yüzüne temas ettiği yerlerde sıkışıp, çise halinde, temas etmediği alçak kesimlerde yağmur şeklinde tabii yasalara uyarak toprağa dökülüp nehirler vasıtasıyla (her şey aslına rücu eder felsefesine) denize dönerek devrini tamamlıyor. Yörede fazla rutubet ve yağmurun gerçek sebebi Kaçkar Dağları’dır diyoruz. Ama bu yörede Kaçkarlarla ilgili olmayan bulutlarda az değil. Biraz dikkat edilirse görülür. Karadeniz’den gelen bulut seviyesinin daha yükseğinde de bulutlar oluyor. Alt bölümdeki bulutlar Kaçkar’a koşarken üstteki bulutlar başka istikametlere, hatta ters istikametlere daha yavaş hareket halinde oluyorlar. Yani bölge iki sistem buluttan yağmur alıyor. Yağmur üst bulutta başlamışsa bakıyorsunuz alt bulut kaybolmuş. Demek ki üst buluttan inen yağmur tanecikleri alt bulutta bulunan su yüklü buharıda kendine katarak yere doğru sürüklüyor. İşte o zaman kuvvetli yağmur oluşuyor. Karadeniz’den kalkan bulutlar, Kaçkar’lara koşarken yayla da bulunanlar mühim bir tabiat olayına şahit olurlar. Bu olay Kaçkarlar ile Karadeniz’den gelen bulutların, sislerin, arasında geçer. Bulut tabiatın verdiği görevi yapacak yağmur olup denize dönecek. Fakat bunu yaparken muhakkak Kaçkarlardan bir şeyler sürükleyip götürecektir. Kaçkarlar bunu kolay kabul edemezler olaya dur demek için soğuk, buzullu, karlı zirvelerinde yüksek basınç hazırlayıp sabahın erken saatlerinde Karadeniz’e doğru bir hava akımı meydana getirirler. Gelen bulutu çok defa geri atarlar. Fakat güneş etkisini iyice yükseltince, olay tersine döner. Kaçkarlar’da oluşan yüksek basınçlı soğuk hava güneşin zulmüne uğrar, cephaneyi yitirip sonunda, buluta mağlup olur. Kaçkarlar’a çıkan bir insan dağın güney ve kuzey cephesini aynı anda görebilir. Yani dağın iki cephesi arasında bitki örtüsünü hayretle seyredebilir. MESKENLER İlk meskenler, halkın söylentilerine ve yöresel kazılara göre ağaç kütüklerini üst üste yığarak yapılmıştır. Dört köşe idiler, dam ve pencere yoktu. Daha sonra meskenlerde bir gelişme oldu Çakatura tipi evler yapılmaya başlandı. Ağaç gövdeleri dikey olarak yere çakılıyor, araları çalı çırpı ile dolduruluyordu. Biraz daha gelişme gösterip çalı çırpının yerini çamurla sıvama, taşla doldurmaya geçildi. Pencere, çatı gibi uygar kısımlarda yapılmaya başlandı. TAŞ BİNALAR: Bu binalar eski olup derebeylik yahut martoloslar dönemine aittir. Mühim olan düşmandan korunmak olduğundan giriş kapıları tek ve sağlamdır. Düşmandan korunmak için bazılarında yer altı yolları vardır.
63
Kolay kolay yakılmasın diye saçaklar duvarlardan daha içtendir. Yörede hakim olan üç derebeylik: (Osmanlı döneminde) Cimil Derebeyi, Zuğa Ortaköy Derebeyi ve Marmanat Derebeyi idi. Marmanat Derebeyi’nin konak saçakları içerde olmasına rağmen Ortaköy Derebeyi ile Cinil Derebeyi, Kumbasar Süleyman’ın, bahçelerden toplattıkları otları konağın etrafına dağ gibi yığarak konağı yaktıkları tarihi bir gerçektir. Bu hususta ve konusunda geniş bilgi verildi. Bölgesel huzur temin edildikten sonra taş binalardan vazgeçildi. Halk, ahşap mesken yapmanın faydalı olduğuna karar vererek, hemen hemen tek tip meskene yönelmişti. Bu meskenler krokilerle sunulacağı gibi, şu bölümleri ihtiva eder. a) Ahır bölümü: Arazi daima meyilli olduğundan evin oturduğu temel (150m 2 -civarında) alt bölümün yarısının ön kısmını kapsamak şartıyla iki ahırdan (iki bölüm halinde) teşekkül eder. b) Ev mesken bölümü: Çoğunlukla iki taraftan iki kaldırımla çıkılır. İki yanda da kapısı vardır. Her iki kapıdan girişte iki boşluk bulunur. Bu boşlukların genellikle güney yönündekine şömineli misafir odaları (çift sedirle ve musendereli) yapılmıştır. Diğer kapı boşluğuna meskenin kışlık odun ihtiyacı konur. Evin ilk giriş bölümü oldukça geniştir. Her türlü insan ve hayvan gıdalarını pişirebilmek için müsait genişlikte bir ocak, ocağın ortasında yemekleri ateşe istenilen yükseklikte tutacak ayaklı iki kancalı bir zincir, etrafında oturacak kanepe ve halk dilinde “Kuli” denen sandalyeler bulunur. Ocağın başında tuzu ve şekeri rutubetten korumak için “Külegler” bulunur, bu bölümün münasip bir yerinde mutfak levazımatını koyacak raflar, dolaplar, ayrıca tarım ve orman işlerinde kullanılacak aletler için bir bölüm bulunur. İş elbiselerini asacak kancalar, yayık yaparken sallangacın bağlandığı bir baştan diğer başa kadar uzanan tavana yakın kalınca bir kiriş bulunur. Tuvalete giden yol da buradan geçer. Kısaca tüm gereçlerin böyle düzenli şekilde bulunması halkın kimseye muhtaç olmadan düzenli şekilde yaşantısını yansıtır. HAYAT BÖLÜMÜ (Büyük Salon): Ev bölümünden tek kapı ile buraya geçilir. Ekseriyetle 50m2 olur. Ama bunların çok büyükleri de vardır. Bunlar horan oynamaya çok yarar. Sağ ve solda 23-4’er tane halk dilinde “bulma” denilen odalar bulunur. Hayatta soba yakılınca bu odalar tümden ısınır. Hayatın ön cephesi, bol ışık sağlamak için tamamen camekân olduğu gibi, 2-3-4- pencereli de olabilir. Camekânın önünde baştan başa uzanan derin bir sedir (halk dilinde yazlık deniyor) bulunur. Odalar 8m2 kadar olur. Kapağı hayatta (üst kapağı) alt kapağı eve açılan (unluk) kiler bulunur. Hayat bölümü umumiyetle oturma salonu olarak kullanılır. Bazı evler hayattan merdivenli iki katlı olur. Son kat, çatı katıdır. Yolu arkadan ve dışardandır. Burası 15-20 kadar ineğin tüm kış boyunca yiyeceği otu hifseder kapasitededir. Ayrıca kışlık ihtiyaçlardan bazıları da konabilir. Buraya halk dilinde “Dereni/othon” denir.
64
Dış görünüş bakımından evin ahırına tekabül eden kısmı en az 60 cm kalınlığında taş odalardır. Ahırı bu taş duvarlar çevreler ve evin ağırlığını genel olarak bunlar taşırlar. Ahırı havalandıran ve ışık veren pencereleri vardır. Ön cephede ahıra girmeden önce ekseriyetle bir koridor bulunur. Bu koridor sayesinde kışın soğuklarında ahır korunur. Taş duvarın üst kısmı muhakkak tümüyle tahtadan (kestane tahtası) olur. Oda bölmeleri keza tahtadandır. Rutubete karşı çok sıhhidir. Taş konaklarda iç duvarların daima rutubetten ıslak olduğu görülür. Dereni/othan bölümü de tamamen ahşaptır, çatılar ekseriyetle “Hartom”a (yarılmış ince kestane kalasları, bunlar açık havada en az 20-30 sene dayanır,) dam ustaca örtülerek yapılırdı. Zenginler oluklu kiremit kullanırlardı. Son zamanlarda fazla kar yağınca çatıda durmadan kayacağı göz önüne alındığından saç çatılar revaçtadır. Zira 2-3 metre yağan karın, ev çökmesin diye dökülmesi gerekiyordu. SERİNDER/NALYA (Serin yere malik, SERİNYER): Nevalenin bozulmadan saklanabildiği yerlerdir. Tüm yiyeceklerin topluca saklandığı 4 veya 6 direkli her tarafından rüzgarın kolayca girip diğer kısmından çıkacağı birçok panjurlar olan dört tarafından köşklü, 40-50 m2 genişliğinde kestane ağacından yapılan, fare çıkamayan yapılardır. Köşk bölümleri kısmı ekseriyetle kurutulmuş otla doldurulur. İç bölüm tek yiyecek tahıl olan mısırın, asılarak veya yayılarak kurutulmasına göre inşa edilir. Üst bölüm hane halkının tüm yıl boyunca yiyeceği katıkla ve kendi yetiştirdiği meyvelerle doldurulur. Yan tarafta mısırın “tag” denilen sopa ile dövülerek koçandan ayrılması temin edilen kapalı oda bulunur. (Tag kelimesi üzerinde araştırma yaptık Türkler/Osmanlılar, herhangi bir yerdeki şişkinliğe tag derlerdi) Halk arasında hâla bu kelime arı soktuğu veya bir yere çarpıldığında vücutta oluşan şişkinlik için kullanılır (Yüzün tag oldu, parmağı tag oldu, tag gibi şişti deyimleri kullanılır). Kullanılan tog aletinin ortası şişkin sopa olması bu anlamla örtüşür. Serinderde fare ve karınca gibi hayvanların zararları çok olur. Bunların çıkmasını önleyecek tedbirler enteresandır. Fare çıkmasını önlemek; Direk başlarına halk dilinde lise denilen 80 cm çapında dairevi ters tekneler konduğu görülür. Bunları ilk gören bir yabancı süs zanneder. Eski Türklerde, lise/luss hırsız önleyici anlamında kullanılırdı. Burada fare de hırsız sayıldığından onun çıkmasını önleyici manasında olsa gerek. Karınca çıkmasını önlemek için bilhassa Hemşin’de şimdiki ilmin dahi bilmeyeceği çok basit fakat enteresan bir buluş var. Rizeli’nin Serinder/Nalya’sında bal olmasa da şeker bulunur. Bu maddeleri çok seven karınca, ne kadar yüksekte olsa da (bal-şeker kokusu alır, hisseder oraya dizi dizi hücum ederler. Onları geri çevirmek için direklerin su çanağı içinde olması gibi şeyler akla gelebilir. Fakat kullanışlı olmaz, daima suyu değiştirmek vs. zor olur. Hemşinli’nin buluşu sayın hocamız F. Kırzıoğlu’nu da hayret içinde bıraktı. Serinder direklerinde kömürle çizilmiş kemerleri görünce
65
“bunlar nedir?” diye sordu, hocam “hemen söylemeyeyim biraz düşün” dedim, sonra onu üzmeden karıncaların yukarıya çıkmasını önlemek için çizildiğini söyledim. Esasında karınca tüm yüzeylerde, ters yüzeylerde yürüyebilir. “Bu kömür kemerler, rahmetli babam tarafından çizilmiş olup karıncalar yüzeye gelince yön değiştirir, geçmez dedim ve olayı kendi gözümle gördüm” diye de ilave ettim. KINAF: Evin avlusunda yontulmuş ağaçların uçlarına boğaz açılarak dört köşe yapılan kulübelerdir. Ağaç kalasları arası epey geniş olup hava akınları tümüyle rahatça geçebilir. İçine ekseriyetle mısır bitkisinin sapları (otluk) konur. Ahıra yakın bir yerde olduğundan 1-2 metre kar yağsa dahi yol açıp buradan hayvanlara yem getirmek zor olmaz. “Kınaf” kelimesine gelince; Osmanlılar, eski Türkler insan yiyeceğine “Ulufe” hayvan yiyeceği “Alaf” derlerdi. Hemşinde hâla “Alaf” kelimesi kullanılır. Kınaf ismi önceleri –kın-alaf idi giderek kısaldı, kınaf ismi “OTKABI” oldu. Serinder kelimesine tekrar dönmekte fayda var. Bu isim Hemşin’den başka Ordu ve Giresun’da aynen kullanıldığı halde Rize ve Trabzon’da “Nalya” olarak isimlendiriliyor. Uygur alfabesine bakmak lazım. “Serinder=Serin yeri var, rüzgar esintili yer” demektir. İsmi geçen kınafların evlerden uzak çayırlık, çimenliklerde de kurulu olduğunu görürüz. Aynı maksatla kullanılırlar. Altlarında bir ahır olan daha gelişmişleride vardır. YAYLA EVLERİ Halk yazın hem rutubetli sıcaktan hem de hayvanlarını geniş yayla meralarında, otlaklarda kolayca doyurabildiğinden 2000 metre kadar yüksekte, ormanların bittiği, geniş ovaların açıldığı zirve orman arasındaki yaylalara, 3-4 aylığına çıkarlar. Yaylacılar, ekseriyetle yaşlı tecrübeli, katık yapmasını iyi bilen, bir nine ile hayvanlara çobanlık yapabilecek 10-15 yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik bir ailedir. Köydeki gelinin kocası gurbette ise de gelinin oyalanmadan iyi çalışıp kışlık hayvan ve insan yiyeceği hazırlayabilmesi için ufak çocuğu var ise bunu da kaynana veya kaynata yaylaya götürür. Köylerdeki mesken, yangın tehlikesinden veya herkesin kendi arazisi başında bulunması daha uygun olduğundan dağınık oldukları halde yayladaki meskenler birbirine daha yakındır. Yayla evleri, seyyah Karl KOCH’a (150 sene evvel) göre taştandı ve tek katlı idi (Kavran yaylasından geçen profesör aşağı yayladan hiç bahsetmez. Demek ki aşağı yaylanın teşekkülü ve yukarı yayladaki oldukça modern evlerin yapılışı 150 seneyi geçmiyor. (Bu ünlü Profesörün seyahatini tümüyle yayınladım). Yaylalardaki evlerin ekseriyetle 2 katlı tiplerine rastlarız. Yine alt kat zemin tahta olarak 40-50m2 genişliğinde bir ahır. Taş duvarlı üstünde ev bölümü, ilk girişte çardak (Yarı bölümü misafir odası olabilir) içeri açılan ikinci kapı
66
evin iç bölümüdür. Yatak odası burada olabilir. Geniş bir ocağı ve mutfak eşyası burada olup peynir yapılacak ocak dahi buradadır. Son bölüm tuvalet ile “Maran” bölümüdür (Maran her şeyin birlikte olması anlamına gelir. Dilimize Osmanlı’dan gelmiş olsa gerek). Hakikaten yaylacının katıkları dahi her şeyi buradadır. Yaylada değirmenler bulunabilir. Un (ekseriyetle mısır unu) yaylada öğütülür, hem daha taze olur, hem de kolay bozulmaz. DEĞİRMENLER: Burada ismi geçmişken değirmenlere de temas edelim. Değirmenler su ile döner 3x3 m ebadında tek katlıdır. Bölgede, çok bulunan akarsularla dönem bu değirmenler ince fikirle yapılmış olup benzeri kolay bulunmaz. 1532 tarihli arşiv kayıtlarına göre Rize’de bir değirmen varken Hemşin’de iki değirmen vardı. Taşları özel olarak Parhal/Yusufeli taraflarından getirilir. Alt taş daima sabit olur üst taş ekseni etrafında döner. PLAKİ: Yaylalarda ve köylerde ekmek pişirmek için, Rize’nin batısında “taş” köyünden çıkarılan çukur taşlar olup başka bir yörede bulunmaz. Bahsi geçen köy halkı 20-30 sene evvel bu taşın imalatından geçinirlerdi. Zamanımızda “Plita” denilen halk tipi küçük fırınlar (fırınsoba bir arada ) icat edildiğinden pilaki ihtiyacı hemen hemen kalmadı. Halk tarafından yapılan kullanılan, tüm alet-edevat taşınır taşınmaz ve yapısal, akla gelen ne varsa (giysiler dahil) bir ayrı kitapta toplamak icab ediyor. Bu kısıtlı çerçevelerde bunların anlamı ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın derleyip kaleme almak imkânsızdır. NÜFUS Osmanlı döneminden önce yöre nüfusu tahmini rakamlara dayanır. Bu hususta bilgi veren yazarlar kaynaklarını ne kadar azınlıklara meyyal yazmışlarsa da Türklerin sayısal fazlalığı 7. yy.’dan itibaren azınlıkların toplam nüfusundan daima fazla çıkmıştır. Yörede dikkat çeken enteresan olaylar çoktur. Buraya göçen ilk Türkler ve Ermeniler aynı dine yani İsa dinine bağlı idiler. Aslında bu iki kavmin insanları dinlerine çok bağlı olduklarından İran’da uydurma dini kabullenmediler, canlarını İran şahının baskısından zor kurtararak, bu saklanılması kolay olan dağlara yurtlarını bırakarak göçmüşlerdi. İki kavim din birliği yüzünden kader birliği kurmuşlar, fakat eskiden olduğu gibi kalmışlardı. Çoruh dolaylarındaki Ermeni Krallığı Türkleri Ermenileştirmek için uğraş verdilerse de pek başarılı olamadılar. Ermenilerin yöredeki yerleşim şekillerini de hatta Zil Kale üzerine de geniş araştırma yapan “ANTHONY BRYER” hazırladığı tarihi eserin 40-60 sayfalarında bize bu değerli haberleri veriyor. Demek ki yörede hâla bu iddialardan bir türlü vazgeçmeyen Ermeni yazarların her türlü haberinin, tam tersi mevcuttu. Güçlü bir devlet olan, Bagratlı Krallığı (1060’da Alparslan tarafından ortadan kaldırıldı) Türkleri Ermenileştirmek istemiştir. Yazara göre az da olsa başarılı olmuştur. Yöreye Müslüman orduları ve Müslüman Türkler gelince, Türk kardeşlerini gören yöreye daha önce yerleşmiş. Hıristiyan Türkler, İslâmlaşmaya başladılar. Buna mukabil hiçbir
67
zaman dininden dönmeyen Ermenilerle bu yüzden gelen ve sonradan Müslüman olan Türkler ilk defa din birliğini kaybetmeye, bu yüzden kader birliğine de lüzum kalmadan dostluklarını zayıflatmaya başladılar. Zaten aynı yazara göre bu Ermeniler Tatos’un güneyine (İspir Yöresi) döndüler, diyor. Demek ki, burada çok mühim bir olay gerçekleşiyor. Yani yazarların yazdığı gibi İslâmlaşmış Ermeni diye bir olay yoktur. İslâmlaşmış eski hıristiyan Türkler vardır. Bu hal sahil kesiminde de böyledir. Hiçbir zaman Müslümanlaşmış Rum yoktur. Müslüman olmuş, önceden baskılama ile dillerine Rum görüntüsü verilmiş eski Türkler vardır. Rum veya Ermeni yazarların sistemli çalışmaları başımıza bu dertleri açmış, ne yazık ki hakikati ispat etmekte aciz kalmışız. O derece aciz kalmışız ki kastedilen insanlar dahi ne olduklarını bilmemişler. Bölgemizde hane sayımına 1480 yıllarında başlandığı halde ilk nüfus sayımına 1878’lerden itibaren rastlıyoruz. Salnamelere göre Batum bu tarihlerde elden gidince Rize sancak oldu. Lazistan Sancağı ismini aldı. Bu kayıtlara göre bu sancakta 235.396 dönüm arazi 9.649 tane hane vardı ve bura halkı 120 kadar köyde oturmakta idi Trabzon Tarihi, 1877, 5,47). Şemsettin Sami’ye göre (Kamus-ul Alam 1891 Cilt F-5.32xCilt III 5.2397) Rize’de 626-486 dönüm arazi üzerinde üç köy, 92-154 nüfus vardı. V. Cuinet ise (bize göre: Türkü, Ermeni ve Rum göstermek için gayret sarfettiğinden yanlı yazardır diyoruz) Lam Turguie D-asie. Paris 189-5.119.119/120) bu kaza dahilinde 138820 müslüman+16000 Rum+5100 Ermeni+40 Latin+46 yahilinde=Ceman 160.000 kişi vardı diyor. Bu sancağa bağlı olan 4 kaza vardı. 1- Rize .......................... Kaza 2- Noha ......................... Kaza 3- Atina (Pazar) ............ Kaza 4- Of ............................. Kaza 1- Hemşin ..................... Nahiye 2- Kalkandere ............... Nahiye 3- Mapeveri (Çayeli) .... Nahiye 4- Vakıf ....................... Nahiye 5- Kura-i seba .............. Nahiye 6- Viçe-Fındıklı ........... Nahiye 7- Arhavi ..................... Nahiye
68
Kazalar ve nahiyeler sabit olmakla beraber nüfus sayımına ait belgelerin birbirini tutmadığı görülüyor. Gerçek sayım Cumhuriyetin ilanından sonra yapıldı. 1927 Sayımı: Rize Merkez ................ 99.724 Pazar (Atina) ................ 41.626 Diğer sayıları geçerek 1960 sayımına bir göz atarsak yeni ilçelerin doğduğunu 1930’larda 600-700 nüfuslu bir köy halinde olan Çayeli’nin büyük patlama yaparak aşağıdaki rakama bağlı olduğunu görürüz. 1935 Sayımı: Rize Merkez ................ 111.084 Pazar İlçesi .................. 48.757 1940 Sayımı: Rize Merkez ................ 120.411 Pazar İlçesi .................. 52.353 1945 Sayımı: Rize Merkez ................ 110.446 Pazar İlçesi .................. 51.483 1960 Sayımı: Rize Merkez ................ 97.236 Ardeşen (köyleri ile) .... 20.784 Çamlı Hemşin (köyleri ile) 10.245 Çayeli (köyleri ile) ....... 39.498 Fındıklı (köyleri ile) .... 13.000 İkizdere (köyleri ile) .... 19.890 Kalkandere (köyleri ile) 14.746 Pazar (köyleri ile) ........ 34.148 Arhavi (köyleri ile) ...... 12.794
1960 Rize il merkezi ile ilçe merkezleri nüfusu ve göç edilen iller.
69
İl ve İlçe Merkezi Nüfusu 1960 Sayımı: Rize .............................. 22.261 Çayeli .......................... 9.713 Pazar ............................ 4.821 Ardeşen ........................ 4.557 Fındıklı ........................ 3.720 Arhavi .......................... 3.112 İkizdere ........................ 2.808 Kalkandere ................... 3.891 Çanlı Hemşin ............... 2.221
1950 sıyımına göre Rize’lilerin en çok göçtüğü iller; Göçülen İl
Erkek
Kadın
Toplam
İstanbul
15.844
8.339
24.183
Samsun
3.659
2.550
6.209
Kocaeli
2.636
1.921
4.557
İzmir
1.977
618
2.595
Ankara
1.974
454
2.428
Çorum
1.424
1.136
2.560
Zonguldak
1.394
561
1.955
Bolu
730
536
1.266
Trabzon
851
394
1.245
Bursa
712
306
1.018
Toplam
31.201
16.815
48.016
Bu derece göç oranı Türkiyemizin başka yerinde varit değildir. Sebebi nüfusun artış oranına göre toprağın yeterli olmamasıdır. Erkekler mecburen gurbetçiler. Bu gurbetçilik Rizelinin kaderidir. 1830’lu senelerde Rusya’ya gurbetçilik başlamıştır. Rizeli, zamanımızda, vatanımızın her köşesinde de lokanta, otel, pasta ve fırıncılık işlerini başarı ile yürütüyorsa, o zamanlar Rusya’da da aynı görevi yapıyordu. 1917 Rus İhtilali’nden sonra Rus gurbetçiliği
70
tamamen durdu. Fakat orada kazanılan istidatlar, yurdumuzun her tarafına dağılarak, aynı meslekleri devam ettirdi. Rizeliler yurdumuzun bu mühim iş koluna hakim oldular. Hatta buna bir meslek daha eklediler ve inşaat sektörünü de ele aldılar. Aslında Rizeli doğuştan bu mesleklere istidatlıdır. Atadan gelen bu istidat ispatlanmış teorilerle sabittir. Göç olayını burada kapatırken yukarıda unutulan bir hususu belirtelim. Gurbete çıkan bir Rizeli birkaç sene işçilik yapsa da sonunda muhakkak bir iş kurmuştur. Ama hem gurbetteki işi hem de köyündeki düzeni devam ettirmemiştir. Gurbetteki işini bırakmamış, çoluk çocuğu ile mecburen gurbete gömüşse de köyde, kentte kalan araziyi satmamıştır. Başka şehirlerimizden göçenler maalesef atı, arabayı, tarlayı, evi satarak göçtü. Rizelinin köyüne döneceğini düşünsek bile köyün de her şeyini, yayla evini dahi hazır bulabilir. Bu da Rizeliye has bir özelliktir. Zaten çay istihsali gelişince bu göç iyice azaldı. Zamanımızda dışarıdaki Rizeliler Rize’dekilerden çok fazladır. Yalnız Ankara’da 1988 seçimlerinde 7000 kadar Rizeli seçmen tespit edilmiştir. RUSYA GURBETÇİLİĞİ VE BAŞLANGICI Osmanlı-Rus münasebetleri, tarih boyunca dosthane olmamış, anlaşmalar bile barış sürecini uzatamamıştır. Ruslar, sıcak denizlere çıkabilmenin tek yolunu Osmanlının çöküşünde aramışlardır. Fakat tarih handikaplarla doludur. Öyle bir olay geliştiki, Osmanlı-Rus anlaşması hudut serbestisine varacak derecede sıkı işbirliğine yol açtı. Bu antlaşma “HÜNKAR İSKELESİ” anlaşmasıdır. 1927 senesinde Fransız, İngiliz ve Ruslar tarafından yakılan Osmanlı donanması (Navarın Vakası) adeta tamamen çökmüştü. Mısır Eyalet Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın da donanması yanmıştı. Fakat M. Ali Paşa üç dört sene içinde donanmasını epeyce düzene sokmuş, yanan donanmaya Osmanlının sebebiyet verdiği iddiasıyla Suriye Eyaletini istiyordu. Bu istek Mahmut II tarafından gülünç karşılanınca M. Ali Paşa, oğlu İmrahim Paşa idaresinde oluşturduğu bir askeri gücü Suriye’ye gönderdi ve Suriye’yi aldı. Aynı birlikler Kütahya’ya dayanınca, büyük devletlerde korku başladı. Çünkü padişahta bulduklar itidalı İbrahim Paşa’da bulamayacaklardı. Onlarında baskısıyla iç savaş durduruldu ise de Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlıya karşı tehdidi sona ermeyince, Mahmut II Rusya ile mecburen “HÜNKAR İSKELESİ” anlaşmasını yaptı. Anlaşmanın ana madddesine göre iki ülkeden hangisine başka güçlerce saldırı olursa öteki ülke hemen yardıma koşacaktı. Rusya, yardımın acilen yetişmesi için hudut sorunu olmadan Rus güçlerinin ve Osmanlı güçlerinin geçisi bakımından huduttaki bürokratik işlemlere son verilmesi, hatta uzaklık dolayısıyla 30.000 kadar Rus askerinin bir müddet Osmanlıda kalmasını teklif etiler ve kabul de gördü. Rusya 30.000 askerini hassas bölgelere yerleştirdi. 6.000 kadarını da Boğaziçi Beykoz sırtlarına gönderdi. Bu son askerler, İngiliz gemilerine boğazdan geçiş izni vermeyince
71
İngilizler zor duruma düşerek, anlaşmanın iptali için çareler aramaya başladılar. Ruslar kabul etmediler. O zaman, Rusyanın tam teçhizatlı silah altında bulunan 800.000 kişilik gücüne karşı koyacak bir güç Avrua’da yoktu. Tarih boyunca olduğu gibi usta İngiliz politikası imdatlarına yetişti. Japonya’ya, büyük Rus tehdidi ustaca anlatıldı ve RusJapon savaşı patlak verdi. Bu bölümü kaleme almamızın ana sebebi Doğu Karadeniz-Rus gurbetçiliği olduğuna göre esas noktaya gelelim. Osmanlı adaletini Doğu Karadeniz çok aramış, bulmuş ama, yukarıda bahsi geçen süreçte bu adaletten halk yoksundu. Halk yöresel derebeyliklere hizmetten, açlık ve sefaletten, talancılardan bitap düşmüştü. Rus donanmasını ve askerlerini görüp onları hayanlıkla seyrediyordu. İşte yoksulluk derdine düşmüş olan Doğu Karadeniz halkı, hudut sorunu 3-5 senede olsa kalmayınca, Rusyada iş arama yolunu tek çare olarak gördü. Sahil kesimindeki halk Rus gemileri ile halatlardan çıkarak gemilerle, iç kesimlerdeki Hemşinliler yaya olarak Batum, Kiev, Odesa, Moskava ve Hatta Rigaya kadar ulaştılar. Rus gençleri çoğunlukla asker olduğundan kolayca iş bulabildiler. Çırak olarak girdikleri otel, lokanta, pastane, fırın gibi işyerlerinde kısa zamanda usta oldular. Rus-Japon savaşı kızışınca Rus hükümeti çağ dışı gençleri de askere çağırdı. Gurbetçi Türkler çalıştıkları yerlerin idaresini dahi üstlendi, hatta satın aldılar. Rusya devamlı savaş hazırlıkları ile uğraşırken yukarıda saydığımız işyeleri Türkler tarafından idare edildi. Rus parası Doğu Karadenizi ihya etti. Eşi bulunmaz konaklar bu paralarla yapıldı. Osmanlı’nın kadı yetşitiren ender okulları, binaları halk tarafından yapılınca buralarda açıldı. Rusyada evlenerek geri dönenler oldu. Rus kültürü az da olsa yöreyi etkisine aldı. Dinsel etki olmadı. Buna mukabil Rusya’ya ailesi ile giden gurbetçi yok gibidir. 1917 RusBolşevik ihtilali patlak verince Türklere Sibirya yolu göründü. Moskovada işyeri olan Ahmet Arıcı amcam Sibirya’da 12 yıl sürgünde kaldıktan sonra geri döndü. Mehmet Arıcı amcam, hapisde açlık grevine başladı (43. gün). Rus doktor “bu ölecek. “hapisde ölürse suçlu oluruz” diye rapor yazılarak hapishanenin kapısına konulduğunu, ordan Rus eşi tarafından Türkiyeye kaçırıldığını anlatarak “unutma yaz” dediği hafızamdadır. Hünkâr İskelesi Anlaşması birkaç yıl içinde hitama erdi, fakat Rus gurbetçliğini Doğu Karadeniz’e sağladı. ÜRÜNLER Halkın çay istihsali ve buna harcanan iş gücü gibi sebeplerden dolayı Rize’ye has fevkâlade güzel ürünlerimizin yetiştirilmediği, artık unutulmaya terk edildiği üzüntü kaynağımızdır. Rize’nin o, güzel kokulu kara üzümü, Türkiye’nin hiçbir köşesinde yetişmeyen fasulyesi, salatalığı armudu, elması, eriği, inciri, kirazı, portakalı, mandalinası unutulmuş, fasulye İspirden, diğer saydıklarımız da güneyden geliyor. Türkiye’nin en pahalı sebzesi, meyvesi Rize’de satılıyor. Devlet yanıltıcı tedbirlerle Rize’yi bu hale düşürmüştür. Fakir Rizeli’yi ufak tefek teşvik primleri vererek halkı mısır, sebze, meyve tarlalarını sökerek çay yetiştirmeye yöneltmiştir. İlk zamanlarda çay
72
gerçek değerinde müstahsilden alınmış, ise de giderek sinsi bir politika ile halk tuzağa düşürülmüştür. Tamamen devlete çalışan demirperde işçisine dönüştürülmüştür. Misal olarak 1960’larda müstahsil bir kilo yaş çay parasi ile 3 kilo kuru fasulye alırken, 1992’de bir kilo kurufasulye alabilmek için 7 kilo yaş çay satması gerekiyor. Zavallı Rizeli çilekes kadınlar, çayı ekecek, 4 sene hizmet edip ürünü yetiştirecek, istihsal zamanı gelince yaz-kış demeden hizmetini yaptığı bu çayı yağmurda, topladığı, sırtında taşıdığı yaş çayı, “ben dönüm başına 10 kilo alırım” diyen ilgili memur tarafından azarlanacak, 2300 lira kilo karşılığı alacağı parayı bir sene bekleyecek, devlet verdiği gübrenin gecikme faizini halktan takır takır keserken, halka olan bir senelik borcunun faizini hiç ele almayacak. Kendi örneğine göre devlet, bir sene geciktirdiği halkın parasına faiz edemeyecek. Bu gerçekleri gelecek hükümete ibret olsun diye bu esere yazıyoruz. Rizeliye reva görülen bu haksızlıklar en azından Rizeliyi derebeylik kölesi gibi kullanmaktır. Acaba bu uygulamayı yapan ilgililerin, anası, eşi bacısı emek vermeden dağdaki yetişen kızılağaç, yaprağının kilosunu bu fiyata toplar mı? Uygulamacı hükümet ilgililerinin bir gün bu gidişe dur diyeceklerini, olmazsa Rizelinin birgün uyanıp, bu çay tarlalarını sökeceklerini umuyoruz ve bu mevzuyu kapatıyoruz. Not: Yukarıdaki uygulamalardan 1992’de vazgeçildi. Fakat fiyat uygulaması, giderek üreticinin aleyhine dönüşerek fakirleştirildi. Bir türlü modern üretimle çay toplama sistemi geliştirilmedi. Çare olarak halkın binbir meşakketle ürettiği yaş çayın tarladan Çaykur vasıtasıyla alınması uygun olur kanaatindeyiz. Yani çayın tarlada Çaykur’a teslimi ve bunun üzerinden üreticiye para ödenmesi yapılırsa belki o zaman Çaykur modern ve sistematik şekilde çay toplama işini ele alır ve daha ucuza mal eder, halkı da ilkel usulde çay toplama zulmünden kurtarır. MADENLER Yukarıda değindiğimiz çay olayındaki meşgale halkın maden olayına eğilmesini önlemiştir. Özel teşebbüs maden işine eğilmemiş, devlet de bigane kalmıştır. Çay işçiliğini de Artvin, Erzurum illerinden gelen işçiler yapmaktadırlar. Yerli işçi hiç yoktur. Madenlere başlarken öncelikle zamanımızda en mühimi olan petrole değinelim. 1630-1940’larda deniz yoluyla buralardan geçen ünlü seyyah Evliya Çelebi şöyle yazar “Denizin 1 mil kadar açığından geçerken kayıkçıların, denizin yüzeyinden kepçelerle bir şey topladığını gördük. Sorduğumuzda, bu bir nevi neft yağıdır, evlerde yakıp ışığından istifade ederiz” dediler. Gerçekten de orada denizin yüzeyi yağlı idi diye yazıyor. Anlattığı yer o zaman ki ismi ile Mepavri (Çayeli) olmalıdır. Çünkü, kemer diye tarif ettiği kayanın deliğinden ufak kayıklar geçerdi. Lazistan hududu buradan başlardı, dediği yer başka bir yer olamaz. Şimdi bile Çayeli’nin Pazar istikametinde terk edince birinci tünele girmeden önce denizin 1 km kadar iç kesimlerinin rengi
73
biraz değişik görünür. Bakü petrollerinin ters istikametteki bir damarının uzantısı olabilir. Zaten zamanımızda maden etütlerine göre bölgede petrol olduğu gerçekleşmiştir. MANGANEZ Abu Deresi, Peynirciler Köyü, Çukulit mezrasında tespit edilmiş olup 1936’da işletmeye açılarak ilk etapta İtalya’ya 1400 ton ihraç edilmiştir. Bu arada üretim yavaşlamıştı. Zaten çıkarılan cevher çok ilkel usüllerle, kadınların sırtında taşınıyor, gemilere yükleniyordu, üretimin 1949’da tekrar hızlandığını görüyoruz. Ihlamurlu Köyü’nde de manganez vardır. Ayrıca Kıble Dağ Deresi’nin 6 km kadar uzağında Maden Köyde manganezle birlikte çinko, simli kurşuna da rastlandı. Zaten buraya çok yakın, Hartap mevkiindeki manganez ocağı, Ruslar tarafından 1915 yıllarında işletilmişti. Buraya yakın Sarısu Köyü’nde Latifli Mevkiinde de manganez vardır. Aşıklar tepesinde gümüş ve çinko tespit edilmiştir. Gündoğdunun Akpınar Köyü’nde, bakır, simli kurşun ve demir cevheri vardır. Cimil Dağı’nda demir ve linyit yatakları var. Demir daha ziyade pirit şeklinde kükürtle karışık olarak çıkıyor, maliyet hesaplarını bir türlü kârlı şekle dönüştüremiyorduk. Zamanımızda yabancı şirket ve uzmanların yardımıyla maden köydeki ocaklar rantabl bir üretime başlamıştır. Bu sayılan madenlerin çoğu Hemşin dağlarında mevcuttur. Pazara bağlı Aklucak Köyü Derebaşı mevkiinde, ilaçlı su diye bilinen eskidenberi halk tarafından çok derde deva diye içilen, yıkanılan,suyun Ankara MTA’da yaptırdığımız tahlilde çok miktarda demir cevherine (demir sülfit olarak) raslandığını, ayrıca birçok madenle birlikte, alüminyum dahi bulunduğu raporla tespit edildi. Endüstriyel faaliyetlere göz atarsak, devletin tekelinde olan çay endüstrisine son zamanlarda özel teşebbüsün de katkısı sevindiricidir. Avrupa pazarlarına, kalite yarışından dolayı oldukça düzelen çaylarımızın yavaşta olsa intikali sevindiricidir. Rizeli ufak çapta olsa gemi inşaatında mahirdir. Babadan oğla intikal eden bu ince, hassas işin bir testere bir keserle yapıldığına hayretle şahit oluyoruz (Bir silahın, kaliteli bir kürekle direksiyon demirinden yapıldığı gibi ki, ustanın aleti bir mengene ile bir eğedir). TURİZM Rize, yurdumuzun en güzel köşesi, tabiatın bizlere en güzel yadiğarı, yabancı uzmanlarca da kabul edilmiş bir tabiat harikasıdır. Denizi, toprağı, ormanı dağ turizmiyle davetkâr beklerken, Rizeli olarak devlet olarak bigane kaldık. Son zamanlarda bir kıpırdama, bir faaliyet göze çarpıyor. 1983-1992 senelerinde, yörenin yetiştirdiği güzide bir politikacımızın, (Devlet Bakanı, Turizm Bakanı ve Başbakan) mevkilerine gelmesi ile planlı bir çalışma başladı. Yüzlerce seneden beri halkın kaplıca ihtiyacını karşılayan “Ayder” (Harder) kaplıcası ihya edilip, kaybolmaya yüz tutmuş, giderek azalmış, 56şC deki birçok aktiviteyi ihtiva eden kaplıca; sondaj faaliyetleri ile kurtarıldı. Debisini arttırıp birkaç turistik oteli (şifadan başka) ısıtacak kadar çoğaltıldı. Halkın münferit olarak buraya tesis kurmasını
74
teşvik bakımından devletin olaya acilen el koyması gerekmektedir. Sarp kapısının da açılmasıyla yoğun bir turistik akıma Rize kendini hazırlamalıdır. Bu beldemizin reklamını biz yapmıyorsak da gelen yanancı turistler birbirlerine duyuruyorlar. Hangi turiste buraya neden geldiğini sorsanız, bir önceki gelen arkadaşlarının tavsiyesi ile geldiğini söyler. Tarih bölümünde, sahilden Kaçkarlara 150 sene evvel çıkan alimlerin Çoruh Havzası’na geçtikten sonra yöre güzelliğini bir daha görmek için tekrar geri dönüşlerini anlattık. Yöre halkının da turizme değer veren, saygı duyan insanlardan oluşması, ayrı bir şanstır. Burada 6 tane Alman hanımın çıplak denecek derecede açık olarak derelere girdiğini gördüm. Korkmadan bu derece nasıl soyunduklarını sordum, verdikleri cevap ilginçti. Bir harita getirerek “Bu haritayı bize hükümetimiz verdi, bakınız burası Türkiye’nin en tehlikesiz bölgesidir. Biz hükümetimizin tespitine güveniriz. Arabamızı bile 15 günden beri sahipsiz olarak bırakmışız. Ondanda endişemiz yok” dediler. Yöresel olarak turistik değerlere kısaca göz atalım. Denizden itibaren başlarsak, denizin çok yerde pırıl pırıl kalınca çakıllı, yüzmek için % 50 müsait, denizin tuz oranı çok düşük. Eski gezginlerden Bijikyan’a göre (sayfa 2) Poti ve Çoruh dolaylarında inekler denizden su içermiş. Bazı kesimlerde dağ yüzeylerindeki fazla eğim denizde de devam eder. KALELER: Deniz kenarında eski kalelerin kalıntılarına rastlanır. Osmanlı 1532 defterine göre Rize’de, sahilde bir kale daha varmış, kalıntısını bulmak mümkündür. Rize Kalesi dediğimiz ikinci kale bakımlıdır. Osmanlı Devleti tarafından kullanıldı. Doğuya doğru sahil boyunca Çayeli’ne ulaşmadan bir kale daha mevcuttur. Çayeli’ni bitirip Pazar’a doğru yol alırken, bir kale kayıtlarda mevcut. Bunlar hakkında tarih bölümünde geniş bilgi verildiğinden fazla izahata gerek görmüyoruz. Kız kulesi, Pazar’ın sahilinde bir taş üzerinde sayfiye yeri olarak yapılmışsa da, Bizans tarafından politik amaçla kullanıldı. Üç odalı olup turistik değeri büyüktür. Restore edilirse turist çeker. Nahiye Hemşin’e çıkarken Çıgha Kalesinin kalıntıları görülür. Fırtına Deresi’nin büyük kolunda, Zil Kale, hâla o ihtişamıyla, haşin tabiata rağmen ayakta kalmayı başarabilmiştir, terkedilmiş kaledir. Baş Hemşin, Kale Köy yakınlarındaki Kale-i Bala (Yukarı Kale) bir kısım yapısal kalıntı ile, varoşları ile kaybolmamaya gayret ediyor. Buralarda, Rusya’da alınteriyle kazanılan paralarla yapılmış taş konutlara çokça rastlanır. Ayrıca Elevit (Yokovit), Çat görülmeye değer. Bu köyleri aşınca yaylalar, tipik evler başlar, zirveler zaten turistlerin hedefidir. Fırtına Deresi’nin doğu kolu daha enteresandır. Çamlı Hemşin’e 17 km uzaklıkta Ayder (Hayder) Kaplıcası’ndan dolayı ünlü idi. Zamanımızda sıcak suyun çoğalmasıyla daha da değerlendi. Tedavi için uzak vilayetlerden buraya gelen insanlara çok rastlanır. Kaçkar Dağı’na çıkan turistlerin konaklama yeridir. Turistler için önemi büyük olan konaklama ne kadar mühimse, romatizmalı hastalar için yatak sorunu o derece mühimdir. Burada kaplıca suyunun tarihçesine kısaca temas edelim.
75
Salname de şu tabir kullanılıyor: Atina kazasının Hala Deresi civarında şifalı bir su vardır ki; yel illetine çok faydalı olup lezzeti hiçbir maden suyuna benzemez. Yörenin volkanik karakterinden dolayı yakınlarında birçok madeni içeren içmecelere rastlanır. Kaçkar Bulut Dağı’ndan doğan ve Aveçor Yayla Deresi, ana kolu Ayder’den birkaç km yukardan karışır. İsminden dolayı kısaca temas edelim. Cu/Cuy= (Osmanlıca) akarsu-çay demektir. (Cuy=Çay). Bu ismin gerçek telaffuzu halkın kullandığı, söylediği gibidir. Avecor/evercü kökenli Farsça ekli olmakla beraber içmece deresi demektir. Üzerinde yukarıda bahsi geçen birçok içmeceler vardır. Bu yayla Lazlara Hemşinliler tarafından hediye olarak verilmiştir. Hemşinliler hayvanlarını eşkiyadan koruma için Lazlardan bekçiler tutmuşlardı. Kararğahları ismi geçen yayla idi. Bölgede asayiş temin edilince Lazlar bu dereye yerleştiler. Yaylak edinip hayvancılıkta Hemşinlileri geçtiler. Ayder’e çıkmadan Kaçkar Yaylası altındaki köpük köpük akan, soldan anakola karışan Tar Deresi ismini yine Osmanlıca “TAR” yani, karanlık sözcüğünden alır. Ayder’den Kavran’a doğru çıkarken “Kaler” düzlüğüne rastlanır. Alt yanı karşısındaki kayalık ırmaktan buz üzerinden kayarak gelen kayalarla yükselmiş ve tümsekleşmiştir. Galer ismi, bir şahsın isminden de gelebildiği, daha önce burada bir kalenin varlığına da delâlet edebilir. Veya ikamet edilecek yer anlamını taşır, Türkçedir. Biraz yukarıda Çemakçuy=soğuk, buzludere ile Paakçuy=Zemini ak dereler gürültü ile akarak Kavran Dere’si anakoluna karışır. Kavron Dere’sine yönelince Tu-gut Oğuzca’dır. Burada kavran/kovran sözcüğüne değinmek gereklidir. Çünkü bu isim çok defa yanlış bilgiden dolayı (coğrafyacılarda dahil) KARVAN olarak kaleme alınıyor. Yukarıda söylediğimiz gibi “bir kelime” halkın telaffuzu, deyişi ile mühimdir. Harder’in başına gelen uydurma Ayder kelimesi, yörenin başında gelmeden –KARVANolmadan hemen belirtelim: Buranın ismi “GAVRAN” dır ve “HARDER” ile birlikte Osmanlı Türkçesi’ni yansıtır. Büyük hayvanların yoğun olduğu arazi manasını taşır. Bu yörenin Hemşin toprağının ismi Farsça Dampur idi. Osmanlı döneminde bu ismi Osmanlı olarak aynı manaya gelen GAVRAN=DAMPUR=otçul hayvan yatağı denir. Bu isimler büyükbaş (Osmanlıca) (Farsça) hayvanların çokluğuna delalet eder. Yayla bölümündeki isimlerin çoğunda ek olarak kullanılan “OVİD” kelimesi Türkçe kökenli olsa da yaylacı Oğuzlarda da çok kullanılırdı. Yani eski Türklerde yerleşik bir kelime olup OVA/= yazı manasındadır. Bu yerin özelliğine göre çoğu yerde başına Osmanlı Türkçesinden bir ek alır. Sonu kud/kut ile biten isimlerde, oradaki hayvansı yiyecekleri özelliklerine göredir (Kud=yiyecek). Turistlerin ilgisini, çok fazla çeken bu yaylalar, Kaçkarlar maalesef konaklama tesislerinden mahrumdur. Harder’e yapılması elzem olan turistik tesisler, bu yaylalar için yeterli olmaz. Öncelikle çocukluk çağını buralarda geçiren, şimdi maddi güçleri hayli iyi olan halkımızın soruna önemle eğilerek konaklama tesisi yapımı için
76
yarışmalarını öneriyoruz. Bu aslında bir görev olmakla beraber kâr getiren bir yatırım olacaktır. Yerli ve yabancı turist potansiyeli meydandadır. Kurulan tesisin turizm merkezlerine duyurulması yeterlidir. Bu tabiat harikası yöremizin reklâmını yabancılar yapıyor, binbir zahmete katlansalar da yine geliyorlar, biz ne yapıyoruz? Dedelerimizin omuzlarında ağaçları kalasları taşıyarak yaptıkları o güzelim evleri terk edip modaya uymak için Ege’ye, Akdeniz’e gidiyoruz. Yaz sıcağından kaçan insanın daha sıcağa gittiği yalnız Türkiye’de görülmüştür. Dedelerimizin ruhunu şad etmek istiyorsak, binbir zahmetle yaptıkları evlerin ihyasına gidelim. Susuz değirmen gibi açık kalmış evlerimizin en azından kapılarını onarıp bu evin bir sahibi olduğunu ispatlayalım. Bu yaylalarımızda güneşte vardır, denizde vardır. Hem de istenilen ısıda denizler göller var. Bu göllere ulaşmak otoyolu ile yahut yaya olarak çok kolaydır. Zaten oto yola mesafeleri 3-4 km kalmıştır. Zamanımızda artık bir turistik değeri olan medeniyetin, icatların unutturduğu, ev eşyalarını, kalem kalem yazmak çok uygun olacaktır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi hesaplarımıza göre bu eşyaları yazıp çizip anlatmak başlı başına bir kitap olur. Unutulmadan en azından kitaplarda kalmalarını temin etmek, her Rizelinin görevidir. Zamanımızın müsadesi nispetinde şekiller ile bu edavatı kitap haline getirmek için gayret edeceğiz. CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR HALKIN GEÇİM KAYNAĞI Rusya gurbetçiliği 1830’lu yıllarda Rize halkı için büyük maddi kaynak sağladı. Aslında Rusya’dan gelen bu maddi gelir, biraz da lüks olmuştu. Çünkü yerli halk zaten tüm ihtiyaçlarını yerinde temin ediyordu. İnanılmaz ama hiçbir şeye ihtiyaç duymadan her gereksinimi halk, kendi buluşları ile (örgü dahil) yapıyorlardı. Şekerin yerine bal kullanılırdı. Tahıl olarak, ailenin ihtiyacı kadar mısır ekilirdi. Tüm sebzeler, meyveler en kaliteli şekilde üretilirdi. Halkın tek ihtiyacı tuz idi. Bu da, tereyağı kavurması, ürünü bol olan Rizeli için mühim değildi. 1 kilo peynir satarak 10-15 kilo tuz alınabilirdi. Halkın kendi icatlarından biride aşağıda kısaca değineceğim ÇUL-ENDEG’i anlatalım. Bu alet halkın kendi buluşu bir nevi örgü makinesi idi. Her köyde 3-4 tane bulunurdu. Örgüde kullanılan iplikler bahsi geçen aletle kumaş gibi örülür, keten ipliklerle elbise dikilirdi. Yıllarca eskimezdi. Keçi kılından at-katır koşum parçaları yapılırdı. Siyah yünden siyah elbiseler, beyaz yünden beyaz veya halkın buluşu boyalarla boyanmış çeşitli renkte elbiseler yapılırdı. İç çamaşırlar, ince emekle işlenmiş ,taranmış kendirden örülürdü. Örgücü erkeklere de rastlanırdı. Çarık, ayakkabıyı hiç aratmazdı. Öküz veya inek derisinden yapılırdı. En fakir ailenin 5-6 ineği, bir o kadar tavuğu olurdu. ÇULENDEĞ ta Oğuzlar’dan kalma bir kelime olup çul örme işini yapan âlet demektir. HALKIN EĞLENCELERİ-DÜĞÜNLER ÇALGILAR
77
Halkın genel olarak eğlenceleri bayramlar, düğünler ve vartevor idi. Halk çoluk çocuk bayramları sabırsızlıkla bekler bayram günü İslâmi usullere göre Türk geleneklerine uygun olarak bayramlaşmaları yapardı. Kadınlar kendilerine göre özel yerlerde salıncak yaparlar, yanlarına çocuklardan başka erkekleri almazlardı. Aralarında türkü ile horan oynarlardı. Erkekler bayram namazından sonra hemen oyuna başlarlar, kimisi büyük halatlarla salıncak yapar, kimisi güreşir, kimi de bir nevi teakvando olan “Tekmeliği” denen oyunu üçer beşer kişilik gruplar halinde oynarlardı. Düğünlerde (Hemşin’de) hanımlarla erkekler ayrı gruplar halinde oynarlardı (horan). Şimdi karışık oynanıyor. Atma türkü çatma türkü: Horanların sonunda muhakkak bu yarışma yapılırdı. Uzun hava ile karışık ve kafiyeli olarak yapılması şarttı. Ancak şair ruhlu kişiler bu işi iyi becerirdi. VARTİVOR: Gül bayramı demektir. Bu kelimenin Hıristiyanlıktan önce İranlılar, Oğuzlar, Ermeniler ve Kürtler tarafından kullanıldığı kesindir. Başka ırklarla kolay kolay karışmayan Hemşinli Oğuz Türkleri bu kelimeyi hala bu zamana kadar getirdiler. Eskiden Ergenekon dolaylarında, dağlarda yapılan bu eğlenceler şimdi aynı ihtişamıyla Hemşin yaylalarında devam eder. O zamanki eğlencelerin yapıldığı “tarih” bile şimdi unutulmamıştır, Temmuz sonlarında aynı tarihte yapılır. Bu şenlikleri Ermeniler daha çok yortu şeklinde yapıyor. “Vortevor” kelimesinin İranOğuz-Ermeni ve Kürtlerce kullanılması kelimenin milattan önceye dayandığına işarettir. Eski Türklerde bu eğlencelerin doğuşuna biraz değinirsek (Türk Tarihine Giriş, Prof. Zeki Velidi Toğan); Ergenekon’dan göçtükten sonra Ergenekon’a topluca gitmek mümkün olmadı. O zaman uzaklardan birer temsilci seçerek ata mezarlarını yine ziyaret ettiler. Bu gelenek zamanla unutulmadı, Ergenekon’a gidilmiyor ya da yavaş yavaş eğlenceye dönüşen bu olay unutulmuyor, koç/koyun kesilerek devam ediyordu. Eski Türklerde kurban kesmek, düşmanı öldürmek sevaptı. O zamanki İran dininde adam öldürmek, Buda dininde hayvan öldürmek günah, yasak olduğundan Türklere göre cazip değildi. Türkler bu yüzden İslâmiyeti kabul etmeleri gelenek ve göreneklerine çok uygun olmasındadır. İslâm dininde özellikle namus mevzusuna titizlik gösterir ayetler çoktur. Büyük tarihçimiz Prof Zeki Velidi TOGAN “Türk Tarihine Giriş” te değindiği yayla buluşmaları şimdi Hemşin yaylalarında devam ediyor. Hocamızın yazdığına göre o zaman her köy, her kabile halkının buluşma yerleri orta Tiyanşan yaylaları idi. Birbiriyle her sene bir defa olsun yaylalarda bir araya gelerek kaynaşırlardı, görüşürlerdi, diyor. Hemşin yaylalarında “Vartivor” olayı aynı buluşmaların tekrarıdır. DÜĞÜNLER: Yörenin düğünleri birbirinden çok farklı değildi. Sahil kesiminin küçük bir kısmı ile Rize merkezi dolaylarında düğünlerde çalgı aleti olarak kemençe kullanılır. Rize’nin saymadığımız bölümlerinde de azda olsa kemençeye rastlandığı gibi yukarıda kemençesiz düğünlerde ana-çalgı olarak belirttiğimiz yerlerde de tulum çalgısına rastlanır veya birlikte çalınır. Biz burada ana çalgı aleti olarak tulumun kullanıldığı bir Hemşin düğününü anlatalım.
78
Göreceğiz ki atalarımız, gelinin heyecanı, tecrübesizliği cahil olması, keza damadında aynı durumda olması tarafların birbirini iyi tanımama ihtimali; zamanla gelinin, kaynana, kaynata veya büyük kayın biraderi istemeyerek sözle rahatsız etme ihtimalini ne derece titizlikle düşünerek en hassas adetleri koymuşlardı. Adetlere göre, evlenecek gençlerin görüşleri mühim olmakla beraber kesin karar büyüklerine aitti. Nişan merasiminden sonra düğün günü çok uzun veya çok kısa olarak kararlaştırılır. Düğün gününü belirten davetler iki tarafta da yapılır. Kızın genellikle yakın akrabaları kızın evine giderler. Oğlan evine gelenler daha ağırlıklı olurlar. Hediyeler çoğunlukla oğlan evine götürülür. Koç-koyun teke-dana olabilir. 8-10 koç geldiği görülebilir. Oğlan evinde (damat evinde) toplanan gençler, yaşlılar damat ve aşçılar hariç öğleden önce kız evine doğru yola çıkarlar. Gelinin elbiseleri bohçalarda çantalarda, bu anda götürülür. Kız evine yaklaşınca üç el silah atılarak haber verilir. Kız tarafı duyduk, hoş geldiniz, manasında cevap verir. Yol boyunca kızlar en arkada, yaşlı kadınlar onların önünde, delikanlılar biraz daha önde delikanlıların önünde tulumcu en güzel havaları çalarak, gençlerde bu havaya göre çifter kişiler halinde türküler söylerler, bu anda gelin atla gidecekse, at düğün alayının arasındadır. Çenesi kuvvetli birisi kız tarafından aynı durumda biriyle selamlaşıp meramlarını şaka yolu ile birbirlerine anlatıp hoş ve iddialı tartışmalar yaparak birbirlerini zor durumda bırakmak isterler. Neticede gelin elbiselerini getirenler bunları teslim ederken bir bahşiş alır. Gelin evine girilince hemen horan başlar. Bu sırada yemek sofraları da kurulmaya başlar. Çünkü aynı gün akşam olmadan gelin, oğlan evinden gelenler tarafından damat evine götürülecektir. Tüm komşular yardımcı olur. Aslında çoğunluk horan oynar, kızlar kadınlar seyreder. Kız evinde yemekler yenmiş gelini en usta eller hazırlamıştır. Gelinin ayağında ayakkabı kendisinin ördüğü dünyanın en güzel desenli çorabı; ekseriyetle kırmızı veya limon küfü; kadife entari zikzaklı renkli şeritten entarinin alt kenarına yakın entariyi çevreleyen süs, daha üste yine kadife çok güzel süslü yelek (bele kadar). Takılar takılmış. En üste şal 3 köşeli olarak ayarlanıp, gelinin önüne, yüzüne gelen bölüm tülbent olur. Gelinin yolu görmesini sağlar. Gelinin başında şal üç köşe olarak üç çatal ordunun başa oturtulmasından sonra (ki buna duvak denir) en üstten gelini örter. Oğlan tarafı acele eder, tulumcu en güzel nağmelerle gelin çıkarma havasını çalmaktadır. Gelini bu tulum sesi muhakkak ağlatır. Gelinin ağabeyi, babası, damadın babasına gelini teslim ederken kardeş hakkı olarak birkaç lira alınır. Gelinin elini tutan yakını, (şimdiye kadar olan günahları benim boynuma, bundan sonrası sizin boynunuza) diyerek oğlan tarafına gelini teslim eder. Oğlan tarafı gelini odadan çıkarırken kapı başına saplanmış bir bıçağın altından geçer. Gelinin yanında sandığını da taşıyan bir hanım ve yengesi olduğu halde, alayın ara bölümünde yer alarak oğlan evine yönelirler. Tulum yol havasına dönüşmüş türküler yine başlamış, silahlar durmadan çalışır. Kız evinden geri kalanlar ağlaşırlar, geline bahtının açık olmasını dilerler. Oğlan evine yaklaşınca tulum ve türkülü seslerin arasında silahla selam verilir. Oğlan tarafı silah sesiyle selamı alır. Damat genellikle gelinin
79
üzerinden mavzerle sayısız mermi atar. Eve 10-15 metre kalmıştır. Gelin tarafı çok nazlıdır. Damat evine kolay kolay girmezler. Önce yollara halı döşenmesini gelinin halı üzerinde yürümeye alışık olduğunu söylerler. Hatta aralarında yaşlıların hastaların bulunduğunu ileri sürerek hamal isterler. Bu istekler yerine getirilmelidir. Mermi de isteyebilirler. Damat evinin avlusuna çıkılmıştır. Gelen kafileden kimse eve girmeden, damat sağdıç ile beraber evinden avluya çıkar. Hepimiz hoş geldiniz emanete canımdan iyi bakacağım diyerek avucundaki bozuk para, buğday veya mısır tanelerini gelinin duvağı üstüne atarak acele geri döner, çünkü kız tarafı yumruk vurabilir (Bu adet İç Anadolu’da da vardır). Düğün alayı eve yerleşir. Gelin yengesiyle beraberdir (Yenge kızın akıl hocası olup kız tarafından tecrübeli bir hanımdır). Gelin, hayatı boyunca kalacağı odaya alınır (yenge ve arkadaşları ile). 5-10 dakika sonra oğlan tarafından saygı değer birisi gelinin odasına girer. Elinde bir bıçak vardır. Gelinin tülbentli yüzü önünde bıçağı hayır duaları okuyarak üç defa dairevi çevirdikten sonra bıçağın ucuyla tülbentli gelinin yüzün açar, geline bir bahşiş verir. Bu arada yengeyi de unutmaz. Bu harekete “gelinin yüz görümlüğü geleneği” denir. Bu olayın söylenen bir türküsü de vardır; Geldim elli yaşına tüy bitmedi Çengeye, İki lira geline elli kuruş yengeye (diye atma türküde söylenir). Bu sırada sofralar son hızıyla devam etmekte, horancular birkaç grup halinde tulumcu sayısı kadar ayrı ayrı horan oynamaktadırlar. Gelinin odası önündeki horanda enişte diye uzun uzun çağrılarak enişte horana alınır. Kaynana ve kaynata da çağrılabilir. Genç kızlardan gelinlerden kimse horana giremez. Onlar isterlerse gizli bir bölümde türkü söyleyerek tulumsuz oynayabilirler. Gece yarısı olunca yenge sofrası kurulur. Yenge sofrasına oğlan tarafından hatırı sayılır kimseler oturabilir. Bu sofranın sorumlusu yengedir. Sofradakiler yengeden kete, çorap, şal hatta mermi bile isteyebilirler, yenge bu hususta hazırlıklı olmalıdır. Zira damat da bu sofradadır. Horan sabaha kadar devam eder, gelin ve yengesi arkadaşlarıyla beraber odasından horonu seyreder. Sabah çaylarını davetliler içtikten sonra Allaha ısmarladık manasında silah atarak evlerine dönerler. Gelin ile yenge damat evinde kalır. Yengenin görevi üç gün içinde damat evindeki örf ve adetleri öğretmektir. Gelin tamamen yabancı olduğu evde yengesinin sayesinde arkadaşsız sayılmaz. Yenge gelini tüm ev halkıyla tanıştırıp kaynaştırır. Gelin saygıdan dolayı kaynana, kaynata yahut büyük kayınbirader ile sesli konuşması kesinlikle yasaktır. Bu üç gün içinde gerdek kesinlikle olmaz. Damat “Geline”, muhakkak mesafeli hareket eder. Üçüncü günün sonunda gelini baba evine geri götürme süresi gelmiştir. Oğlan tarafından birkaç arkadaş, birkaç kadın
80
damatla beraber kız evine gelini de alarak yengenin de refakatinde giderler. Burada yemekler yendikten sonra misafirler köyleri yakınsa geri dönerler. Bu adete “gelinin geri götürülmesi” denir. Yalnız birkaç kadınla birkaç erkek kalabilir. Damat da bu arada evine dönmüştür. Gelin bu şekilde 1-2 gün bekleyen misafirlerle beraber, yengesi ile damat evine dönerler. Buna da gelinin damat evine geri gelişi denir. Bu son merasimlerde ekseriyetle tulumcu yoktur. Damat yine silah atarak gruba hoş geldiniz diyebilir. Yenge misafir kalır. Herkes dağılır. Gerdek gecesi böylece düğünden 4-5 gece sonra yerine getirilir. Gelin yönünden atalarımızın ne derece ince düşündüklerini hayretle görüyoruz. Atalarımız herhalde kendilerini de düşünmüş olacaklar ki gelinin büyükleri ile sesli konuşması kaynana kaynata veya büyük kayınbiraderin müsaadesine bağlı idi. Gelin ne kadar geveze, çenebaz olsa dahi yukarıda bahsettiğimiz kimselerin yanında asla konuşmazdı. Onları gördüğü yerde yüzünü dahi bir parça kapaması gerekliydi. Kaynana ve kaynata ile hiç konuşmadan 50-60 yaşına gelmiş gelinler var idi. Belki de bu kaynana ve kaynatalar dünyanın en mutlu kaynataları idiler. İmam nikâhı şart olup gelinin düğünden sonraki gidiş dönüşleri süresinde muhakkak yapılırdı. Bu güzel ata geleneklerimiz, zamanla unutuldu, o güzelim düğünler mazide kaldı. Bu böyle devam ederse, köy düğünlerimizi şehirlerde, marifetmiş gibi yaparsak, kimliğimizi, benliğimize sahip çıkmazsak çocuklarımız, torunlarımız suçu haklı olarak bizlere atacaklardır. Gelenek, görenek, örf ve adetlerimize sahip çıkalım, dernek tüzüklerine bunlarla ilgili maddeler koyalım. Hatta geleneklerimizi sıcak tutmak için her yıl bir fakir çiftin düğününü geleneklerimize uygun şekilde dernek olarak yapalım.
ÇALGILAR: TULUM, KEMENÇE TULUMUN TARİHÇESİ RİZE’nin Sesi Dergisinden Muzaffer Arıcı
İlimizin en eski nefesli çalgısı olan “tulumu” her Rizeli gibi bizde öteden beri merak eder dururduk. Bu merak içinde senelerce bir araştırma yaptık. Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre bu enteresan müzik aleti, Hemşin’le birlikte, Tuna boylarında, İtalya’nın kuzeyinde, İspanya’nın Leon Bölgesinde de kullanıldığı, İskoç ve İrlanda’lılarca ise milli marşlarını bile bu çalgı ile çaldıkları sonucuna varmış bulunmaktayız. TARİHÇESİ: Orta Asya’dan batıya göçen Türkler “Sipsi” kamış bizde “çipsi” –çıbıl denilen –öz Türkçeçalgıyı kullandıkları bir gerçektir. İran dolaylarında kaldığımız uzun süre içinde iki ses çıkaran kamışı Nav’ın içine yerleştirilerek daha ahenkli ses vermesini biz bulduk. Buna da Farsça (içi oyulmuş odun) manasına gelen “Nav”
81
ismini verdik. Nav’a gerekli olan nefesin devamlı olması ise Çoruh Nehri’ni Karadeniz balkanlarına geçtikten sonra yöreye daha önce yerleşmiş olan Kelt Kavmi’nden öğrendik. Keltler, Nav’a tulumla sürekli olarak bildiğimiz şekilde nefes (hava) veriyorlardı. Kelt’ler miladi senelerde Güney Fransa ile Kuzey İtalya’da yaşıyorlardı. Daha savaşçı bir millet olan Germenler bunları Avrupa’dan acı savaşlar yaparak kovdular. Germen korkusundan Kelt’ler gemilere binerek Akdeniz’e çıktılar. Bir kısmı batıya yönelerek Cebelitarık yolu ile İskoçya ve İrlanda’ya göçerek yerleştiler. 200 kadar Kelt’çe kelimenin bu iki ülkede halen yaşadığını bir İskoçyalı tarih profesöründen öğrenmiş bulunmaktayız. Akdeniz üzerinde diğer bir kolda doğuya yöneldi. Ege Denizi ve boğazlar yolu ile Karadeniz’e çıktılar. Çoğunluk Tuna boylarına gitmesine rağmen ufak bir kol Doğu Karadeniz’e giderek Çoruh Nehri ağzından iç kesimlere geçtiler. Çoruh Havzası’nı kendilerine yurt edinen bu ufak Kelt halkı diğer halklarla karışarak hemen hemen eriyip gitti. Fakat bu enteresan çalgı (tulum) yörede iyi tutulduğundan asırlarca unutulmadı. Hemşinliler “Dampur” Hemşin toprağına geldiğimizde Nav’ın daha gelişmiş şeklini gördük ve zamanımıza kadar devam ettirdik. Sipsi ve Nav’ın bulunuşu Türkler’e ait olup Keltler’le ilgisi yoktur. Burada ilginç bir anımı nakletmeden geçemiyeceğim. GAVRAN/Kavron Yaylası’nda, tulumcuya hiç gözümü ayırmadan dikkat eden, tuluma bakarak arasıra gülen bir İrlandalı turistle karşılaştım. Neden güldüğünü sakallı turiste tercüman vasıtasıyla sordum. Cevabı çok ilginçti “Biz bu çalgıyı çok geliştirdik. Tulumun yan tarafına yerleştirdiğimiz ve kolumuzla hareket ettirdiğimiz küçük bir körük ilave ettik. Kolumuzu hareket ettirdikçe tulumun içi hava ile sürekli olarak dolar. Sizinki ise ilk icat edildiği gibi kalmış, ona gülüyorum” dedi. TULUMUN YAPISI Oğlak derisi daha çok tercih edilir ve tüyleri temizlendikten sonra ayaklar son kısımlardan kesilir. Ters (çevrilip ters bağlandıktan sonra) kesit bağlantısı daha iyi görülür. Ön ayaklardan birine tahta boru (Lülük) arka ayaklardan birine de nav bağlanır. Böylece tulum dediğimiz alet meydana gelir. Lülükten üfleyip tulum şişirilir. Üflenen hava geri kaçmasın diye tulumcu lülüğün ağzını dili ile kapatır. Kendisi bu suretle nefes alabilir (Son zamanlarda Lülük ağzına konan bilye sayesinde tulumculur türkü dahi söyleyebiliyorlar). Sıkışan hava mecburen, Nav içinde bulunan çimon/çibu denilen ses veren kamış borulara hücum eder ve ses çıkararak duşarı çıkar. Ekseriyetle çibular yan yüzeylerinden 5 delikli olup bu delikler navın üst yüzüne yani tulumcunun parmaklarını oynatacağı bölüme bir çift olarak yerleştirilir. Çimon/çibular, Nav içinde ikiden fazlada olabilirler. Her birini sesi tulumcunun ustalığa göre ayarlanır. Tulumdaki kısımlara daha da açıklık getirelim: ÇİMON/ÇİBU
82
Kamış veya tahıl sapı boğum yrinin bir tarafından diğer tarafı dıştan boğum yerinden içten kesilir. Bu uçta boğum yeri kalacağından kapalıdır, diğer uç açıktır. 16-17 cm. boyunca bir boru elde edilmiş olur. Açık uç hafif meyilli olarak düzeltilir. Kapalı kısma doğru borunun bir kısmı çakı ile inceltilerek sesin, hava geçişi ile temini sağlanır. Bu borunun üçte bir kadarı üste kalması şartıyla ikişer santim ara ile delikler açılır. Böylece aynı örnekteki gibi yapılan çimonlar bu şekilde yan yana bağlanıp navın içine yerleştirilir. Çıkan sesler birbiri ile tam manasıyla uyumlu olmayabilirler. Deliklerden hangi seslerin gelebileceğine bıkmadan, üşenmeden titizlikle inceleyen, değerli müzisyenimiz Merhum Adnan SAYGUN Hocamıza gani gani rahmetler sunarak tespitlerini buruya almakta gurur duydum. Parantez içinde belirtelim: Duyduğumuza göre; ünlü tulumcumuz Remzi Bekâr altı parmakla çalınabilen yeni bir “Nav” icad ederek ses kapasitesini arttırmış. Tebrik ederiz. İKİLİ ÇİMON-ÇİBU Birinci
İkinci
Açık: si
si½ Bemol
Birinci delik kapalı
LÂ
LÂ “
İkinci delik kapalı
SOL
SOL
“
Üçüncü delik kapalı
FA
FA
“
Dördüncü delik kapalı Mİ
Mİ
“
ÜÇLÜ ÇİMON/ÇİBU Açık
Birinci İkinci
Üçüncü
1. Delik kapalı
SOL
LÂ
Sİ
2. Delik kapalı
FA
SOL
LA
3. Delik kapalı
Mİ
FA
SOL
Mİ
FA
Sİ
RE
DO 4.Delik kapalı
Mİ
NAV: Farsça’da içi oyulmuş odun manasında olup bu tabiri eski Oğuzlarında kullandığı aşikârdır. Navlar hafif kıvrık boynuzu andıran odundan veya şemsiye sapının yarım daire bölümünden yapılırlar. Aslında işbükey bir teknecikten ibaret olup çimon/çubuklar içine yerleştirilir. KAR’AŞİN: Nav’ın son kısımdaki boynuza verilen isimdir. İncelemelerimizde eski Türklerde boynuza (kar) dediklerini öğrendik. Kaçkar Dağı : Koç boynuzunu andıran Gökçe Dengiz’in batısındaki Kaçkar Dağları’da bu isimden esinlenerek verilmiştir. Zira Türkler gelmeden Kaçkar ismi yoktu.
83
Kaçkar: Koç boynuzu / kaç zirvesi dağ gibi. Gururla, eski tulumculardan yadetmeyi bir vefa borcumuz olarak, halalı (Çamlı Hemşine bağlı) Garip ve İdris Ustalar ile Çukitalı Mustafa’yı (Pazara bağlı) sayabiliriz. Zamanımızda, Remzi Bekâr, Yaşar Çorbacıoğlu ve Emin Yağcı gibi meşhur tulumcuları sayabiliriz. İlk, tulum çalma ödülünü alan tulum çalma ustası DİNDAR GÜNER’dir. Tulumu birbiri ile yarışırcasına çalmaya gayret eden, eski ustalarına yetişmek isteyen bir çok tulumcu kardeşlerimiz var. Dileriz ki bu ata çalgımızı, bu hoş güzel nağmeleri, daha da geliştirerek yaygınlaştırsınlar. Burada tulumdan üflenen eğri boruya çok yerlerde “GODA” denmesi üzerinde durmadan geçmemizin eksiklik olacağı kanaatindeyim. Bulgarların GAYDA demeleri ile GODA arasında muhakkak bir bağlantı vardır. Bu isim ta Kelt’lerden kalmış olabilir. Eski Bulgar kavimleri Türklerle kardeş kavim olmalarının neticesi olarak da kelime Türkçe kökenli olabilir. Daha ziyade yol havalarında hatta horanlarda söylenir. Dörtlüklerden birkaç misal verelim. Hiçbir şairin kolayca yazamayacağı bu derece incelikle hislerini aktaramayacağı dörtlüklerdeki duygusal ifadelere bakınız. (Not: Zamanımızda, Remzi Bekar, Yaşar Çorbacıoğlu ve Emin Yağcı gibi “Tulum” üstadlarını burada yad edelim).
Bu sene yaylaların
Kaçkar’ın tepesinde
Çiçeğiyim çiçeği,
Bir taş durur duvaklı
Saplandı yüreğime,
Akşamdan bir ay doğdu
Sevdalığın bıçağı.
O da benden meraklı.
Atsalar bir kuyuya,
Kadife yeleğine
Seninle ikimizi,
Sarılı pul olayım
Seve seve doyardık,
Düğmelerin yerine
Belki birbirimizi.
Kokulu gül olayım.
84
Hey gidi güzel günler,
Armut meyveli armut
Geldi geçti yel gibi
Yol üstünde durursun
Aktı gözümün yaşı,
Ne mutlu dallarına
Dere gibi sel gibi.
Yar çıkarken görürsün.
Kaşlarının karası
Karadeniz üstünde
Gözlerine uyacak,
Yunanın gemileri
Seni alan efendi
Gene asker ettiler
Kafese mi koyacak?
İşim gitmez ileri.
Çözünce sığırları
Kabardı Karadeniz
Ver karşıya yamaca
Derdini vurdu yüze
Ondan tanırım seni
Hep sevdalar kavuştu
Bir sığırın alaca.
Ne oldu ikimize.
(Halk ağızlarından)
KEMENÇE Muzaffer Arıcı
Keman çalgısından, geldiği, -çe ekiyle küçük keman manasını taşıdığı bir gerçektir. –çe eki Farsça’da bir küçültmeyi, kelimeyi, kelimelerin sonuna gelerek ifade eder. Osmanlılarda sürekli olarak kullanıldı. TARİHÇESİ: Kemençenin ilk mucudi Gagavuz Türkleri 1064 senesinde Orta Asya’dan batıya göçen Gagavuz (Oğuzlar), harpçi olduklarından Ruslar bunları sınır bekçisi olarak kullanmak üzere yerleştirilmişler, İslâmlaştırmak istememişlerdir. Rize yöremize islâmiyeti kabul ederek gelen Kıpçaklar “Kemençeyide” beraberlerinde getirdiler. Kıpçaklar / Gagavuz / Oğuz kökenli bu Türklerin ne yazık çoğunluğu Ortodoks olarak Rusya ve Bulgaristan’da kalmışlardır. Rize Kemençesi: Rize’ye has bu çalgı aletinin tüm boyu 50-55 santimetredir. Baş-boyun (Tutulacak bölüm) ve gözde kısımlarından teşekkül eder. Baş 9 boyun 10 gövde takriben 44 santimetredir.
85
Baş: Umumiyetle Rize kemençesi üç kısımdır. Öncelikle belirttikten sonra tanıtımına geçelim; baş bölümü en üst bölümdür. Bir kalp şeklini andırır. Üzerinde üç teli akord edecek burgular (vidalar) vardır. Alt kısımdan gelen teller başın üst yüzünün altındaki üç delikten geçerek bu burgulara sarılıdır. Burgular sağa veya sola çevrilerek akord edilir. Tellerin geçtiği deliğe de tel yeri denir. Burgulara da halk dilinde “Kulak” denir. Boyun-sap: Çevresi 9-10 cm’dir. Üst kısmında el yeri vardır. El burada kemençeyi tutarken aynı elin parmakları tellere basar, sesin müzikle ahengini temine yardımcı olur. Gözde-Tekne: Üstte sapla birleştiği yerde genişlik 5-6 santim olduğu halde alt kısma doğru genişler. En geniş yer 8 santimetre olur. Teknenin yan taraflarında ikişerden dört delik mevcut olup sesin çıkmasını temin ederler. Teknenin üst göğüs kısmına yapışık olup duran sap tarafına doğru iki hava deliği bulunan tellerin üzerinden geçtiği “Kapak” denilen kısım vardır. Kapağın orta yerinde bulunan ve tellerin bunların tam ortalarından geçtiği iki ince ve parabolik uzunca delikler vardır. Bunlara “kaşlar” denir. Ayrıca iki kaş arasında geçen tellerin düzgün şekilde durmalarını temin eden bir tahta parçası vardır ki buna “eşek” denir. Teller: Kemençede üç tel vardır. “zil” denilen en incesi çelikten olup diğerlerinden birer dörtlü aralığı ile ayrılır. Bu tellerin ikincisine “sağır” adı verilir. Üçüncüsü ise en kalın olup bağırsaktandır. “bom” teli diye adlandırılır. Kemençeci akord ederken önce zil telini istediği bir sese eriştirir. Bunu yaparken kendi sesine de uyumda bağdaştırmayı düşünür. Sağır ve bom telleri keza kemençecinin ve zil telinin sesine göre ayarlanır. Fakat çok kemençeci bunu yaparken çok dikkat etmese bile kendi sesini kemençeye uydurabiliyor. Kemençeciler o derece meleke kazanmışlardır ki akordlarını ne kadar bozarsanız bozun tekrar akord ederken çok az ses perdesi farkı ile hemen akord yapabiliyorlar.
HAYVAN KILI TELLER YAY/OK: AĞAÇYAY Tellerin alt kısmı da sona erdikten sonra bir sicimle veya bir telle bağlanıp zaptedildiği bölüme “Kurbağa/Akrep” denir. Kemençe tellerine sürtünerek ses çıkmasını sağlar. Sağlam bir ağaçtan kalemden, biraz kalınca yuvarlak yahut dört köşe olur. Uç kısımlarına hayvan kılları istenilen sayıda bağlanır iyi ses çıkması için kemençeciler genellikle bu tellere reçine sürerler.
86
Kemençeci, oku sağ elinde, kemençeyi de sol elinde el yerinden tutarak, sol el parmaklarını kullanır. İstediği melodiye vererek çalar. Ekseriyetle ayakta ve horan ortasında çalar. Oyuncuları da kemençecilere has hareketler yaparak çoşturur. Kemençe çalmak kolay değildir. Bir defa yayı aynı anda iki tele birden sürterek iki sesi aynı anda vermek lazımdır. Bu iki sesi tek parmağı ile basarak dörtlü sese dönüştürür. Melodinin makamına göre daha fazla aralıklarla da kullanılabilir. Zil telinden çalarken umumiyetle ikinci el boş tutulur. Kemençe Rize’de hemen hemen çalınan tek çalgıdır. Rumlar Rize’ye göçmeden önce tulumun da Rize’de çalındığı olurdu. Tulum şimdi daha ziyade iç kesimlerde ve Pazar, Artvin yörelerinde çalınıyor. Ermeniler hiçbir zaman tulum çalmadılar. TÜRKÜLER Bir arada çok kişinin türkü söylemesi Rize’ye has bir gelenektir. Anadolu’da buna pek rastlanmaz. Türklerde eskiden milli duyguların teganni edilmesi birlikte olurdu. Fakat Anadolu’da akraba gruplar öteye beriye çok dağıldı. Yabancı unsurlar, dini etkenler birlikte teganniyeyi yok etti. Rizeliler ve Hemşinliler yabancı unsurlardan uzak kaldılar. Dilleri gibi türkülerini de devam ettirebildiler. Atma-Karşılama Türküleri: Anadolu da iki kişi tarafından o anda düzme şiirle söylenir. Fakat Rize-Hemşin’de bu çok iddialı olup gruplar halinde ayakta veya oturarak uzun hava şeklinde söylenir. Kafiye uyumunu veya verilen cevabı kusurlu olan taraf mağlup sayılır. Oyun havaları sayılamayacak kadar çoktur. Yol havaları, Hemşin yayla havaları, uzun havaları, tulumla oynanan horanlu türkü havaları çok fazla olup, bunlar başlı başına bir kitap teşkil eder. Horan kelimesi çok yaygın olup Orta Asya kökenlidir. Destanlarda; halk ezgilerinde çok yer tutar. Dramatik bir olaydan sonra faciaya uğrayanın ağzından söylenmiş gibi halk içinden çıkmış, ince ve çok duygusal şairlerce yazılır. Rize yöresi ile ilgili tüm sözleri ve ezgileri ve kafiyeli manileri bir kitap halinde yayınlayacağız. Yine de, Hemşin Akbucak Köyünden Birinci Dünya Savaşı’nda Palandöken Dağları’nda soğuk ve açlıkla mücadele veren, yollar kapandığından erzak yetişmediği için açlık mukadder olduğu halde kışı bu dağlarda geçirmelerine paşalarca mecbur tutulan, ruhunu; bedenini bu dağlara yadigar eden, Emine’sine kavuşmadan ölen bir şehidimizin destanını yazmadan geçemedik.. Aynı köyden Karaoğlulardan İbrahim, Hasan Yusuf üç kardeş birlikte Sarıkamış’a yaya olarak dağlardan gidiyorlar. Mustafa ve iki Karaoğlu kardeş kar, sefalet ve açlıktan geri dönemeden dağda ölüyorlar. Ortayol
87
köyünden bir arkadaşı ile dağdan inerken Hasan da ölüyor, onu yolda arkadaşları toprağa veriyorlar. Ortayol köyündeki arkadaşı salimen köye ulaşıyor. Karaoğlulara Ortayol köyünden sağ dönen arkadaşı mezarı tarif ediliyor. Babası çok yaşlı olduğundan mezara ulaşamıyor (Kaynak: Mehmet Karaoğlu). SARIKAMIŞ SAVAŞLARINDA DONARAK ÖLEN ŞEHİT MUSTAFA’NIN CEBİNDEN ALINAN DESTAN: Köyümden yürüdüm çantamı taktım, Döndüm köyüm etrafına bir daha baktım. Ağlaya ağlaya üç kurşun attım, Belki ondan verem oldun Eminem. Kaçkarı aşarken donanma ettik, Üç gün yol yürüdük Erzum’a gittik, Üçbinseksen asker bir yerde yattık, Belki ondan verem oldun Eminem.
Palandöken dağları tükenmez kıştır; Üstümüzde kış altınız yaştır; Yatağım çimento yastığım taştır; Belki ondan verem oldun Eminem.
Bu karda kışta canlar kurtulmaz, Yollar kapanmış peksimet gelmez, Paşalar dur demiş geri dönülmez; Belki ondan verem oldun Eminem.
Urus’tan daha düşmandır soğuk, Nefesle ısınmaz yattığın kovuk, Bu gün var isek yarına yoğuk Belki ondan verem oldun Eminem.
88
Mavzerler ince ince bağırır Sanarım validem beni çağırır; Çaresizim her tarafım ağırır Belki ondan verem oldun Eminem.
Gözümde yaşlar buz olmuş akmaz Binlerce asker yarına çıkmaz Kapandı gözlerim bir daha bakmaz Belki ondan verem oldun Eminem.
Donarak ölüyor hep arkadaşlar Kar erir devrilir mezarda taşlar Ziyaretçimiz kartallar kuşlar Belki ondan verem oldu Eminem. (Şehit Asker Mustafa) Not: Emine, Mustafanın üç aylık nişanlısıdır, beş günlük eşidir. Evde, annem yalnız kalmasın diye on beş yaşındaki nişanlısı EMİNE’yi gelin getirirler, Emine’nin yaşının küçük olması ve de “Askerde şehit düşerim” endişesinden zifaf olayı gerçekleşmez. (Kaynak hala sağ olan Hafıze Yılmaz-Komşusu).
Doksanbin askerimizle birlikte donarak şehit olmuş. Aynı köyden Osman Bilici Dayı; “Bu destanın yazılı olduğu kağıt, Mustafanın ölümünden sonra cebinden alınarak sağ olarak Rize’ye dönebilen bir arkadaşı tarafından getirilmiş” derdi. Bu destanın, şehidin cebinden çıkması vahim akıbetlerini yansıtması bakımından tarihi bir kaynaktır. Aşağıdaki gerçeği de yazmadan mezara götürmem, benim doğru dürüst duyumları kaleme almama tezat teşkil edeceğinden bilgilerimi aktarıyorum. 1945 yılında babamın Ankara Kayaş’daki işyerine bir arap işçi gelerek ülkesine gitmesi için parası olmadığından birkaç ay çalışmak istedi. Enver Paşa’nın muhafızlarından biri olduğunu anlattı, babam haşlık vererek göndermek istedi, kabul etmedi. Çırak olarak işe başladı, Türkçe konuşuyordu. Köyümüzden 5-6 kişinin Sarıkamış Dağlarında öldüğünü, birinin de kendisinin akrabası olduğunu anlatarak, babam, Enver Paşa’nın akıbeti hakkında malumat edinmek için defalarca bu muhafıza sualler sorardı. 12-13 yaşlarında idim. Arap muhafızdan duyduğumuz; “Biz yakın muhafızı olarak dört kişi idik. Paşa’nın epey parası ve 40.000 kişiye yakın askeri vardı. Neden olduğunu bilmiyorum Ruslar ordusuyla Enver Paşanın irtibatını kesti. Bizden başka paşanın
89
koruması kalmadı. Rus askerleri, kaldığımız binanın çevresini sararak teslim olmamızı istediler. Enver Paşa tanınmayacak şekilde tebdili kıyafet içinde idi, tanımadılar. Fakat üstümüzü iyice arayınca Paşanın üzerinde Almanca yazılmış bir mektup çıktı. Oradaki tercümüye göre mektupta “....Enverciğim, Türkiyeye dönme, Almanya’ya gel...” diye ikinci karısı tarafından yazılan bazı şeyler vardı. Yakalayıp götürdüler, öldürüldüğünü görmedim. Beni ve diğer muhafızları ayrı yerlerde hapsettiler. 12 sene yattım. Cezam bitince buraya kadar geldim. Burda beni nedense trenden indirdiler...” diye defalarca anattığı iyice aklımdadır. Demek ki Enver Paşa’nın vuruşarak ölmesi, şehit olması bizim iyiniyetli görüşümüzdendir.
SELÇUKLU-OSMANLI PADİŞAHLARI DOĞUM-SALTANAT-ÖLÜMLERİ Sıra
Adı-Ünvanı
Doğumu
Tahta
Miladi
Çikışı
Saltanatı
Ölümü
Yıl
1
Tuğrul Bey
993
1040
23
1063
2
Alpaslan
1029
1063
9
1072
3
Melihşah
1055
1072
20
1092
4
1. Kılıç Arslan
1085
1092
15
1107
5
Berkyaruk*
1078
1107
12
1104
6
Muhammet Tapar*
1082
1104
14
1118
7
Sancar
1086
1118
39
1157
8
Osman Gazi
1258
1299
27
1326
9
Orhan Gazi
1288
1326
33
1359
10
Murad-ı Hüdavendigar
1326
1359
30
1389
11
Yıldırım Beyazid
1360
1389
13
1403
12
Çelebi Mehmet
1389
1403
8
1421
13
2. Murad Han
1404
1421
29
1451
14
Fatih Sultan Mehmet
1432
1451
31
1481
15
2. Beyazıd Han
1447
1481
31
1512
16
Y.Sultan Selim Han
1470
1512
8
1520
17
K.Sultan Süleyman
1495
1520
46
1566
18
2.Selim Han
1524
1566
8
1574
90
19
3. Murad Han
1546
1574
21
1595
20
3. Mehmed Han
1566
1595
8
1603
21
1. Ahmed Han
1590
1603
14
1617
22
1. Mustafa Han
1591
1617
1,5
1639
23
1. Genç Osman Han
1604
1618
4
1622
24
4. Murad Han
1609
1624
16
1640
25
Sultan İbrahim Han
1616
1640
8
1648
26
4. Mehmed Han
1642
1648
39
1693
27
2. Süleyman Han
1624
1687
3
1691
28
2. Ahmed Han
1642
1691
3
1695
29
2. Mustafa Han
1664
1695
3
1703
30
3. Ahmed Han
1673
1703
27
1736
31
1. Mahmud Han
1696
1730
24
1754
32
3. Osman Han
1699
1754
3
1757
33
3. Mustafa Han
1717
1757
17
1774
34
1. Abdülhamid Han
1725
1774
15
1789
35
Sultan 3. Selim Han
1761
1789
18
1807
36
4. Mustafa Han
1779
1807
1
1808
37
2. Mahmut Han
1786
1808
31
1839
38
Sultan Abdülmecid
1823
1839
21
1861
39
Sultan Abdülaziz Han
1830
1861
15
1876
40
5. Sultan Murat Han
1840
1876
93 gün
1876
41
Sultan 2. Abdülhamid Han
1842
1876
33
1918
42
Sultan Reşad Han
1844
1909
9
1918
43
Sultan Vahidettin Han
1861
1918
4
1926
* Ülke büyüdükçe iç içe padişahlar var.
Resmi Bilgiler: 1870 yılı Sahife 1 Salname: 417 Sahife: 67 Hane Nüfus-u mezkür
91
Hemşin nahiyesi: Firasi/Gayr-ı Müslim/Müslim/Yekün 32
24
1523
1567
Katolik/Ermeni/Rum/İslâm/Yekün -
88
-
5869 5057
Salname: 418 Sahife: 100-101 Tarih: 1287 H.=1870 Salname: 417’den-Sahife: 108’den nakildir. Hemşin nahiyesinden Curyan ile Atene nahiyesinden Ardeşen iskelesinde deryaya mansıb olan Fırtına Deresi’nde bazı ufak kayıklar işleyebilir. Çok mühim (demek ki dere denize yakın kısımlarda çok düzgündü.)
Hemşin Nahiyesi: Maşat ve mesarifat
: 15312
Varidat-ı müteferrika
: 3735
A’na-i askeri
: 1583
Ağnam-ı rüsüm
: 67677
Aşar
: 144974
Yekün varidat
: 221558
Salname 418, Sahife: 163’de Hemşin nahiyesinde Hâla Dere’si civarında Hader nam-ı mahalde gayet sıcak bir kaplıca olup lezzeti hiçbir mâden suyuna benzemez. Salnâme
: 419
Sahife
: 92-93
Tarih
: 1288 H.
Hemşin nahiyesinden: Merkez kazaya toprak yolu merkez livaya olan/Merkez Vilayet olan deniz mili/saat/deniz mili/Saat deniz mili/Saat
92
--
8
--
28
--
46
Salname 420: Sahife : 52 Tarih: 1289 H. Hemşin nahiyesi müdürü Halil Ağa, Katib Efendi
Sahife : 90-91 Merkez kazaya olan merkez livaya olan merkez vilayete olan Deniz mili/Kara yolu deniz mili/Kara yolu deniz mili/Kara yolu --
8 saat
--
8 saat
--
46 saat
Sahife: 96-97’den nakil.
HANE Haneler Mahallât ve kurâ (Mahalleler, köyler) Köyler-Mahalleler / Katolik / Ermeni / Rum / Çerkes / İslâm / Yekün 33
--
--
23
--
--
4171
4194
Mezkür Nüfus Katolik / Ermeni / Rum / Çerkes / İslâm / Yekün --
104
--
Salnâme
: 420
Sahife
: 173
Tarih
: 1289 H.
--
6493
6597
Hemşin nâhiyesinde Hâla Dere’si civarında Harder nam-ı mahalde gayet sıcak bir kaplıca olup yel illetlerine devâsı meşhut olup lezzeti hiçbir mâden suyuna benzemez. Salnâme
: 421
Sahife
: 52-53
Tarih
: 1290 H.
93
Atina kazasının nahiyesi olan bu Hemşin nahiye müdürü Halil Efendi’dir. Kâtibi ise Halid Efendi’dir. Sahife : 84-85’den nakildir. LÂZİSTAN SANCAĞI Hane Kısmı Mahalleler / Köyler / Katolik / Ermeni / Rum / İslâm / Çerkez / Yekün --
22
--
23
--
1561
--
1594
Mezkûr Nüfus Katolik / Ermeni / Rum / Çerkes / İslâm / Yekün --
104
--
--
6493
6597
Sahife: 108-109’dan nakildir. Atina kazasıyla mülhak olunan Hemşin nâhiyesinin bazı kuralarında (köylerinde) balık ve hamsi ağları imal olunmak üzere sağ ve sola iğrilür iplik ve Rize bezine müşabih (benzer) ketân (keten) ve yünden çorap zakuve tabir olunur bir nevi şalvarlık, şal nesc (dokunma.) ve imal olunarak dersaadet’a (İstanbul’a) nakil ile fürihiyyet (satış) olunduğu bazı karyelerinde (köy) dahi ceviz, ve kızıl ağarlardan tahta imal ile tüccâri. (tüccarlar) tarafından dersaadete nakl edilir.
Sahife: 126-127 Hemşin nahiyesinden curyan ile Atina kazasında Kardeşen iskelesinde deryaye mansıp olan Fırtına Dere’si kayıklar işleyebilir. Salnâme
: 422
Sahife
: 54
Tarih
: 1291 H.
Atina kazasının Hemşin nahiyesinin, müdürü Salih Ağa, Kâtibi Halid Efendi. Hemşin nâhiyesinden: Merkez kazaya olan merkez livaya olan merkez vilayete olan deniz mili / kara yolu deniz mili/ kara yolu deniz mili --
8 saat
--
28 saat
94
Sahife: 86-87’den nakildir.
Hane Kısmı Köyler / Mahalleler / Katolik / Ermeni / Rum / Çerkes / İslâm / Yekün 22
--
--
23
--
--
1561
1584
Mezkûr Nüfus Katolik / Ermeni / Rum / Çerkes / İslâm / Yekün --
104
--
--
6493
6597 Sahife: 124’den nakildir.
Hemşin nahiyesinden ceryân ile Atina kazasında Ardeşen iskelesinde deryaya mansıp olan Fırtına Deresi’ne kayıklar işler. Salnâme
: 423
Sahife
: 70
Tarih
: 1292 H.
Atina kazasının Hemşin nahiyesinde müdür Mecid Efendidir. Sene 1292 H. Kâtip ise Halid Efendi’dir.
Merkez kazaya olan merkez livaya olan merkez vilayetten olan deniz mili / Kara yolu Deniz mili / Karayolu Deniz mili / Karayolu
--
8 saat
--
28 saat
--
49 saat
Trabzon salnameleri (Salname-i Trabzon) Şakir Şevket tarafından tutulmuş, Osmanlı belgelerinin tarafsız, dürüst isabetli kayıtlarını ihtiva ederler. (Hemşinli bir babadan oğluna mektup, Oğlu İstanbul’da tahsil yaparken ölmüş dolayısıyla mektuplara cevap yazamamış, son mektup geri gelmiş.)
FAZİLETLİ OĞLUM MUSTAFA 1847 1) Faziletli, semâhatlu, re’fetli câna beraberin oğlum Mustafa Efendi Hazretleri’nin huzr-i’izzet-mevfür (una) Derün-i iştiyâk üzere. 2) Selamlar, du’alar okunur. Huda-i Sizeval’e am^net olasız, âmin, bihurmet-i Seyyudûl-Mirselin. Benim ciğer köşem oğlu(m), deryây-i hâtırınız temevvüc edüp, taraf-i
95
3) Pederinizden istifsâr-i süâl olunursa, el-hamdülillâhi, Ta’âlâ, tarih-i muhabbetnâme. O kin, vücud-i âlûdlarımız fevkatürab, arzuy rize-i Rahân’a ve didâr-i 4) Sübbân (o olan külub-i seydâmızdan bir an çıkmayup; hemân, âsuman durdukça, pür-sihhat olasız. Benim oğlana ber3aber Püser-i’azizim, dördücü kağıd oldu bununla, 5) Bir kağıdınız (dan) gayri kâğıd zuhür etmedi. Böyle miydi kavlimiz her mâh, birer kâğıd irsal edecekdün. Yok(sa bizim kağıdlar gelüp vesul bulmadı mı? 6) Turabozan’da Aksenozlu Tearançoğlu Hasan bin’Ali ile, dörtbuçuk kıyye yağ irsâl eyledik. ‘İlm-i haber gelmedi. Ve hem, Vanaklılar* ile iki 7) Batman’asel (=bal) irasâl eyledik. ‘İlm-i haber gelmedi. Gelip vüs bulmadı mı? Yoksa, sizler ihmâl (mi) etdiniz? Bilmem. Mevlây-i Müte’a hazretleri’ne bizler(in) 8) Kusürmuz var ki, göndediğimik vüsül bulmuyor. Benim oğum, eğer Aksenzlu yağı vermediysev, Musâ Efendi’ye varup, sü’al edesin. Ne yari 9) Sâkin olduğun(u) bilesin, ve hemdiyesin ki: Babam’dan getürdüm de, iltizâm etdün, neyledün? Sizlere ne haber söylerse, ‘ilm-i haberin bildüresin. 10) Bu tarafda kardaşun Mehmed ve Ahmed (den) selâmlar olunur. Ve hemşreleri(n)’akıle ve Zeliha ve Hadice’den selamlar olunur. Ve Yeknoz Almed’ün mahdum(u) Reşid’den 11) Ve Mehmed’in kızları Ümmigülsüm ve Hacula’dan selamlar olunur ve Gelinleriniz’den selâmlar olunur. Ol Faziletlu Hâci Şakir Efendiye’ye 12 ve Ahmet Ağa’ya Kamil Efendi’ye ve Hâci-Yûsuf Efendi’ye ve H.-Bayram’a ve Reis-Kehyâsı Mustafa Ağa’ya ve Ali Efendi ve Hacingiz’ (veya: Hâceniz’e) 13) Efendi’ye ve Komşuların Efendiler’e ve, bize selamı yok müdür? Dilerün cümlesine ferade ferade selamlar olunur. Ve Ruşen Efendi’ye 14) Selamlar olunur. Benim oğlum, Reisler-Kâhyâsı, bir mesned€ girdimi- Yok girmediyse, ‘ilm-i haberin beyân buyuran. Ve hem, her mah kağıd 15) Gönderesin; müsamaha etmiyesin. Sonra gönderdi(gim) den kağıdın durumuna yel-çayırı koymuşdum; gelüp vüsul buldu mu? Beyan edesin. 16) Bâki, e’d-du’a. 17) Fi 10 Rebi’ülevvel Sene 1263 (26 Şubat 1847)’de 18) El-Ma’lu(m)= bilinsin Şeyh Hasan
96
Efendi Divâne Baba
(Sağ üst köşede, ters yazılanlar) a- Sa’adetlü câna beraberim Tayyib Efendi b- Zâde İbrâhim Efendi’ye kat kat. c- Selâmlar olunur. Tercüme: Kırzıoğlu, 9 Aralık 1988
Orijinal fotokopisi ilişikte olan, zamana göre çok ince ve hassas bir uslûpla yazılmış. İstanbul’da tahsilde olan Mustafa’nın ölmüş olduğu daha sonraki tetkiklerimizden anlaşılmıştır. Baba Şeyh Hasan Efendi (Akbucak Köyünden) baba yüreğinin rıkkatiyle nasılda Feryadu-Figan ediyor. (Mustafa İstanbul’da tahsilde iken ölmüş, mektup eline geçememiş. Mektup arşivde bulundu.) Bu mektuptan da anlaşılıyorki Hemşinli Şeyh, Hasan Efendi padişahın saraylarında is yapmayan balmumu üretip saraya göndermiş. Dolayısıyla padişaha yakın devlet adamları ile yakın ilişkiye girmiş, oğlunu bu şekilde İstanbul’da okutma imkanı bulmuş. Hollanda kraliçesi tarafından Dolmabahçe Sarayı’na hediye edilen 3,5 ton ağırlığındaki avizede elektrik icad edilmediğinden, bal mumu ile aydınlanma sağlanıyordu. İlk denemede sarayın içi ise (dumana) boğuldu. Padişah “ülkemde, is yapmayan mum bulunsun” diye bağırdı. İşte o zaman Hemşin’in kaderini çok etkileyecek is yapmayan bal mumu gündeme geldi. Hemşinde mum, baldan daha elzem durum arzetti. Tespit edebildiğimiz iki isimden birisi yukarıda mektubunu okuduğumuz (Pazar Akbucak köyünden) Şeyh Hasan Efendi, ikincisi; Çamlıhemşin, Mollaveis Köyü’nden, Ardahan’dan gelme Kürdoğlu Hasan Efendi. Elbette bu işle uğraşan başka Hemşinliler de vardı. Fakat maalesef isim bulamadık (vesikalarda), şöyle anlatılıyor; Bu üreticiler padişahın adamlarına hemen balmumunu gönderirdi. Parasını almak için kışa doğru İstanbul’a giderlerdi. Demek ki, bu rahmetliler İstanbul’a defalarca giderek padişahın yakın çevresiyle tanışmaları çocuklarının İstanbul’da tahsiline öncelik kazandırdı. Osmanlı’nın yetiştirdiği ve görev verdiği “Kadılar” içinde Hemşinli kadıların, Hemşin’in Osmanlı toprağında küçük bir yerleşim yeri olmasına oranla çok fazla olduğu şayanı dikkattir. Ve sebebi yukarıda anlatılan gelişmedir. Dedemin dedesi olan Şeyh Hasan Efendi, şimdiki (İçhem) Tunca dağlarında ormanlar satın almış, tapulamıştı. Buralarda yetiştirdiği bal mumunu sahile imece usülü ile taşıyordu. Balın çok ağır olması taşınmasını zorlaştırdığından bir çeşit kolaylık düşünmüştü. Balmumu tulumlara doldurulup ağzı sıkıca bağlandıktan sonra
97
taşıyıcının sırtına veriliyordu. Yolda yürürken süzülen bal tulumun altında toplanıyordu. Rahmetli Dede Dedem bal toplanan bölüme bir nevi tıkaç yapmıştı. Yörede fakir, fukara rastladıkça onlara tıkaçı açarak istedikleri kadar bal verip hem fukaranın duasını alıyordu, hem de taşıyıcıya kolaylık sağlıyordu (Babam ve dedemden, dayımdan duyup kaleme alarak bu satırlara aktarmak olaya ışık tutması bakımından elbette benim asli görevimdir. Dede Dedemin tapulara elimizde mevcut olup, bahsi geçen arazi yaya olarak 8 saatlik uzaklıkta bulunduğu gözöününe alınırsa bu iş günübirlik yapılamaz. Ancak iki gün içinde menziline ulaştırılır. Bir Hemşinli Babadan oğluna mektubun orjinali
MEHMET NECATİ BEY (MEMİŞOĞLU) 1879 yılında Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi Çinçiva (Şenyuva) köyünde doğdu. Babası Memişzade Reşit Efendi’dir. Rize’de ilk ve orta öğretimini bitirdi, Erzuruma giderek medrese eğitimi ile iyi Arapça ve Farsça öğrendi. İstanbul’a giderek öğretmen okulunu bitirip öğretmenliğe başladı. Bu arada Darül-Fünün Hukuk Mektebine de devam ederek 10 Nisan 1909’da mezun olup Giresun savcılığına atandı. Fakat kendisi, meşrutiyet yanlısı olmayı daha uygun bulduğundan İttihat ve Terakki Fırkası’nda çalışmayı tercih etti. Birinci Dünya Savaşı seferberliğinde orduya gönüllü olarak katıldı. Doğudaki 28. fırka 83. alaya din görevlisi olarak atandı. Doğu Karadeniz’de görevine devam ederken düşman Harşıt vadisine kadar ilerlemişti. İstanbul’a dönerek müftülük imtihanını kazanıp tabur imamı rütbesiyle Makedonya’daki 177 alayın 1. taburuna atandı. Bir ara Bağdat’a gittiyse de İstanbul’dan aldığı talimat üzerine İstanbul’a döndü. İstanbul tamamen düşman işgalinde idi, ülkesine hizmetin doğudan başlayacağını düşünmüş olacak ki Mart 1918 yılında Trabzona geldi. Ülkesindeki insanların milli duygularını canlı tutmak için girişimlerde bulunmak üzere SADA-İ MİLLET (Miletin Sesi) Gazetesi’ni çıkarmaya başladı. Bu gazete, Osmanlının teslimiyetini kabu etmeyerek milleti ayaklanmaya yönlendiriyordu. Düşmanın Osmanlıya baskısı sonucunda Sada-i Millet kapattırıldı. Yaptığımız derin araştırmalar sonucunda bu gazetenin 1, 2, 3. sayıları Ankara Belediyesi Eski Yazılar Bölümüne, Milli Kütüphane tarafından teslim edildiğini öğrendik. Fakat Belediye istediğimiz araştırmayı yapamadı. Kendini Mehmet Necati yerine Muhammet diye tanımlayan Necati Memişoğlu, Osmanlı baskısından uzak, fakat Gürcü ve Bolşevik baskısının had safhada olduğu Batum vilayetine gizlice giderek elinde kalan tek silahı Sada-i Millet’i yayına binbir zorluk içinde başlayıp Anadolu’da ulaşabildiği yerlere gönderdi. Batum’da yayınladığı gazetelerden tek bir nüshasını değerli araştırmacı hocamız Prof. F. Kırzıoğlu sayelerinde elde ederek tercümesi ve fotokopisiyle yayınlıyoruz. Erzurum Kongresi’nin toplanacağı günlerde Mustafa Kemal Paşa, bu gazeteyi bunca zorluklar içinde çıkarıp kendi fikirlerini yansıtanın sahibi M. Necati Hoca’nın Rize delegesi olmasını arzu etmişti ve Kongrede Rize delegesi
98
olmasını istemişti. TBMM birinci dönem milletvekili seçilen Mehmet (Muhammet) Necati Memişoğlu, aynı zamanda 12 Temmuz 1920 yılında Temyiz Mahkemesi Üyeliği ile görevledirildi. Sonradan çıkarılan bir kanunla her iki görevde bulunulması kaldırılınca temyiz üyeliğini tercih etti. Sakarya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’dan bir müfreze asker isteyerek bu kadar az askerle 7 düşman bataryasını esir aldığı kayıtlarda vardır. Emekli olunca Eskişehire yerleşerek avukatlık yaptı ve ticaretle uğraştı. Atatürk’e karşı yapılan, İzmir suikastı olayını gerçekleştirmek üzere İzmir’e giden zevat M. Necati Efendi’nin lokantasında yemek yemişlerdi. Yalnız bu sebepten mahkemeye çağrıldı. İdam isteğiyle yargılandısya da yurt aşkıyla yaptığı çalışmalar soncunda, böyle bir olaya dahil olamayacağı kanaatına varılarak af edildi. Sinop’a gönderildi, sonradan Ankara Keçiören’de torunu hukukçu Turgut Uysal tarafından yerleştirildi. Bu evinde vefat eden rahmetlinin tek bir kız evladı olup, diğer biyografilerde verilen bilgiler yanılgılarla doludur. Vefat tarihi 1959’dur. Hemşinli Necati Efendi tarafından 1918-1919 yıllarında Batum’da çıkarılan SADA-İ MİLLET GAZETESİ’nin (milletin Sesi) bir sayısı. Yukarıda Değerli Hocamız Prof. F. Kırzıoğlu temin ettiği bu gazetenin tercümesi yer alıyor.
SADA-İ MİLLET (MİLLETİN SESİ) orjinalden tercüme (1918-1919) yıllarında Gürcüler ve Ermeniler Türkleri bertaraf ederek müstakil hükümet kurmaları için Gürcü parasıyla Batum’a gazete çıkarıyorlardı. Türkleri Müslüman taraflarına çekebilmek için Türkçe yayın yapmak için İSLÂM GÜRCİSTANI ismi altında bir gazete çıkararak menfi propaganda yapıyorlardı. İşte bu propagandalara karşı koymak için Hemşinli Necati Efendi o zamanki zor şartlar altına İngiliz işgaline ve Gürcü baskısına rağmen yukarda ismi yazılı gazeteyi çıkarabilmiştir. (Haftada üç gün çıkarılıyordu). Kısaca yazılan şöyle: Sada-i Millet Cenubu-Kafkas Cemiyet İslâmiyesinin Vasıta-i neşri efkarıdır. Şimdilik haftada üç gün neşrolunan Tarih-i Muharrem-1338 (27 Eylül 1919) gönderilen yazılar açık Türkçe ile yazılmalıdır. Okunaklı olmalıdır. Telgraf Adresi Batum Sadayi Millet (her sayıda tekrarlanan seârı) Hilafeti Muazzamanın İslâmiyesinin himayesinde KARS, BATUM, ARDAHAN yekvücut bir muhtariyet için hemfikirdiler. Haber olarak; Batum’a yeni gelen İngiliz Genarel Cook Kolisi ile bizim cemiyetin seçtiği heyet arasında muzakereler verilmiştir. Ayrıca Gürcü propagandasına önem verilmesi aldanılmaması bildiriliyor. Hür ve âsude bir mutariyet-i idareye nailiyetimiz için icap ederse, muhaliflerimizle maharizde olacağız, vesselâm deniliyor.
KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI Rizeye Bağlı Bulunan Köyler (1968)
99
Tablo No. (Table): 3/a RİZE MERKEZ (53-1)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-1-1
Merkez Bucağı
53-1-1-/1
Ambarlık
Ambarlık
/2
Azaklıhoca
Azaklıhoca
/3
Beştepe
Beştepe
/4
Bıldırcın
Bıldırcın
/5
Camidağı
Camidağı
/6
Çiftekavak
Çiftekavak
/7
Derebaşı
Derebaşı
/8
Elmalı
Elmalı
/9
Filargoz
Topkapı
/10
Gölgeli
Gölgeli
/11
Güneşli
Güneşli
/12
Güzelköy
Güzelköy
/13
Karasu
Karasu
/14
Karayemiş
Karayemiş
/15
Kasarcılar
Kasarcılar
/16
Kendirli
Kendirli
/17
Kırklartepe
Kırklartepe
/18
Kireçhane
Kireçhane
/19
Kömürcüler
Kömürcüler
/20
Köprülü
Köprülü
/21
Kokulukaya
Kokulukaya
/22
Küçükçayırköy
Küçük Çayır
/23
Küçükköy
Küçükler
/24
Muradiye
Muradiye
/25
Müderisler
Muderrisler
/26
Ortapazar
Ortapazar
100
/27
Pehlivantaşı
Pehlivantaşı
/28
Selimiye
Selimiye
/29
Düzköy
Düzköy
/30
Soğukçeşme
Soğukçeşme
/31
Sütlüce
Sütlüce
/32
Tarıklar
Yolüstü
/33
Taşköprü
Taşköprü
/34
Tekkeköy
Yiğitler
/35
Tuğlalı
Tuğlalı
/36
Uzunköy
Uzunköy
/37
Üçkaya
Üçkaya
/38
Üzümlü
Üzümlü
/39
Yemişlik
Yemişlik
/40
Melek
Melek
/41
Yolveren
Yolveren
/42
Kocatepe
Kocatepe
/43
Çaycılar
Çaycılar
/44
Alipaşa
Alipaşa
/45
Zincirli Köprü
Zincirliköprü
/46
Çimenli
Çimenli
/47
Yavuztepe
Yavuztepe
/48
Erenköy
Erenköy
/49
Dörtyol
Dörtyol
53-1-2
Derepazarı Bucağı
53-1-2/1
Derepazarı
Dere Pazarı
/3
Bahattinpaşa
Bahattin Paşa
/4
Çakmakçılar
Çakmakçılar
/5
Çeşme
Çeşme
/6
Çukurlu
Çukurlu
/8
Hamdemoğlu
Bürücek
/9
Kirazdağı
Kirazdağı
/10
Maltepe
Maltepe
/11
Sandıktaş
Sandıktaş
/13
Uzunkaya
Uzunkaya
101
/14
Yanıktaş
Yanıtaş
/15
Esentepe
Esentepe
53-1-2
Gündoğdu Bucağı
53-1-3-/1
Hamidiye
Hamidiye
/2
Akarsu
Akarsu
/3
Akpınar
Akpınar
/4
Balıkçılar
Balıkçılar
/7
Ketenli
Ketenli
/8
Pekmezli
Pekmezli
/9
Söğütlü
Söğütlü
/11
Taşlık
Taşlık
/12
Taşpınar
Taşpınar
/13
Veliköy
Veliköy
/14
Aktaş
Aktaş
/15
Kurtuluş
Kurtuluş
/16
Yeni Kale
Yenikele
/17
Engindere
Engindere
53-1-2
Güneysu Bucağı
53-1-4/1
Ulucami
Ulucami
/2
Adacami
Adacami
/3
Dumankaya
Dumankaya
/4
Gürgen
Gürgen
/5
İslahiye
İslahiye
/6
Kıbledağı
Kıbledağı
/7
Kiremit
Kiremit
/8
Küçükcami
Küçükcami
/9
Pazarköy
Pazarköy
/10
Tepebaşı
Tepebaşı
/11
Yenicami
Yenicami
/12
Yeşilköy
Yeşilköy
/13
Yeşilyurt
Yeşilyurt
/15
Güneli
Güneli
/16
Yüksekköy
Yüksekköy
/17
Singal
Selâmet
102
/18
Yeniköy
Yeniköy
53-1-2
İyidere Bucağı
53-1-5/1
Fıçıtaşı
Fıçıtaşı
/2
Çiftlik
Çiftlik
/4
Kabakköy
Denizgören
/5
Kalecik
Kalecik
/6
Köşklü
Köşklü
/8
Taşhane
Taşhane
/9
Yaylacılar
Yaylacılar
/10
Büyükçiftlik
Büyükçiftlik
Tablo No. (Table): 3/a RİZE ARDEŞEN (53-2)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-2-1
Merkez Bucağı
53-2-1/1
Ağvan
Seslikaya
/2
Eskiarmutluk
Eskiarmutluk
/3
Bakoz
Yamaçdere
/4
Dutha
Tunca
/5
Gare
Işıklı
/6
Manganez
Manganez
/7
Mutafi
Gündoğan
/8
Ortaköy
Ortalan
/9
Öce
Yeniyol
/10
Pilergivat
Akkaya
/11
Salinköy
Armağan
/12
Sinan
Sinan
103
/13
Sıfatköy
Pirinçlik
/14
Şangül
Doğanay
/15
Şenyurt
Şenyurt
/16
Timisivat
Köprüköy
/17
Yenivat
Bayırcık
/18
Zigamülya
Yukarıdurak
/19
Zigamısüfla
Aşağıdurak
/20
Tolikçet
Duygulu
/21
Beyazkaya
Beyazkaya
/22
Yurtsever
Yurtsever
Tablo No. (Table): 3/a RİZE ÇAMLIHEMŞİN (53-3)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-3-1
Merkez Bucağı
43-3-1/2
Abişho
Köprübaşı
/3
Canotdobra
Aşağışimşirli
/4
Çat
Çat
/5
Çinciva
Şenyuva
/6
Elevit
Yaylaköy
/7
Guvant
Çayırdüzü
/8
Hemşinbaş
Ortaklar
/9
Hemşinaşağıköy
Sıraköy
/10
Hemşinortaköy
Ortayayla
/11
Holco
Kaplıca
/12
Kaleibala
Hisarcık
/13
Kısmenmelivar
Yukarı Şimşirli
104
/14
Kolona
Zil Kale
/15
Kömilo
Murat
/16
Kuşiva
Yolkıyı
/17
Livikçakıslı
Göroluk
/18
Makalisgirit*
Dikkaya
/19
Meydan
Meydan
/20
Mollaveys
Ülkü
/21
Sano
Topluca
/22
Vareş
Yazlık
/23
Şenköy
Şenköy
/24
Makrevis*
Tablo No. (Table): 3/a RİZE ÇAYELİ (53-4)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-4-1
Merkez Bucağı
43-4-1/2
Aşıklar
Aşıklar
/2
Beyazsu
Beyazsu
/3
Çilingir
Çilingir
/4
Demirhisar
Demirhisar
/5
Erenler
Erenler
/6
Güzeltepe
Güzeltepe
/7
Haremtepe
Haremtepe
/8
İncesırt
İncesirt
/9
Kemer
Kemer
/10
Madenköy
Madenli
/11
Musadağı
Musadağı
/12
Sarısu
Sarısu
/13
Sefalı
Sefalı
105
/14
Sırt
Sırt
/15
Yamaç
Yamaç
/16
Yanıkdağ
Yanıkdağ
/17
Yenihisar
Yenihisar
/18
Kestanelik
Kestanelik
/19
Ortaköy
Ortaköy
/20
Abdullahhoca
Abdullahhoca
53-4-1
Büyükköy Bucağı
53-4-3/1
Büyükköy
Büyükköy
/2
Armutlu
Armutlu
/3
Beşikçiler
Beşikçiler
/4
Derecik
Derecik
/5
Gürgenli
Gürgenli
/6
Karaağaç
Karaağaç
/7
Çeşmeli
Çeşmeli
/8
Yıldızeli
Yıldızeli
53-4-1
Kaptanpaşa Bucağı
53-4-3/1
Kaptanpaşa
Kaptanpaşa
/2
Buzlupınar
Buzlupınar
/3
Çataldere
Çataldere
/4
Çukurluhoca
Çukurluhoca
/5
İncesu
İncesu
/6
Ormancık
Ormancık
/7
Uzundere
Uzundere
/8
Yenice
Yenice
/9
Yeşiltepe
Yeşiltepe
/10
Seslidere
Seslidere
Tablo No. (Table): 3/a RİZE FINDIKLI (53-5)
106
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-5-1
Merkez Bucağı
43-5-1/2
Arılı
Arılı
/2
Çağlıyan
Çağlıyan
/3
Çınarlı
Çınarlı
/4
Çukulet
Çukulet
/5
Derbent
Derbent
/6
Gürsu
Gürsu
/7
Hara
Hara
/8
Ihlamurlu
Ihlamurlu
/9
Kıyıcık
Kıyıcık
/10
Meyvalı
Meyvalı
/11
Saat
Saat
/12
Sulak
Sulak
/13
Sümer
Sümer*
/14
Süpe
Beydere
/15
Yaylacılar
Yaylacılar
/16
Yeniköy
Yeniköy
/17
Tepecik
Tepecik
Tablo No. (Table): 3/a RİZE İKİZDERE (53-6)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
107
53-6-1
Merkez Bucağı
43-6-1/1
Ayvalık
Ayvalık
/2
Ballı
Ballı
/3
Bayır
Bayır
/4
Cimilbaşköy
Başköy
/5
Cimilortaköy*
Ortaköy
/6
Çamlık
Çamlık
/7
Çataltepe
Çataltepe
/8
Çiçekli
Çiçekli
/9
Çifteköprü
Çifteköprü
/10
Demirkapı
Demirkapı
/11
Dereköy
Dereköy
/12
Diktaş
Diktaş
/13
Eskice
Eskici
/14
Gölyayla
Gölyayla
/15
Ilıca
Ilıca
/16
İşkencedereköy
Güldere
/17
Meşeköy
Meşeköy
/18
Rüzgarlı
Rüzgarlı
/19
Sivrikaya
Sivrikaya
/20
Tozköy
Tozköy
/21
Tulumpınar
Tulumpınar
/22
Yağcılar
Yağcılar
/23
Yetimhoca
Yetimhoca
/24
Yerelma
Yerelma
53-6-1
Güneyce Bucağı
53-6-2/1
Güneyce
Güneyce
/2
Cevizliköy
Cevizlik
/3
Şimşirli
Şimşirli
Tablo No. (Table): 3/a RİZE KALKANDERE (53-7)
108
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-7-1
Merkez Bucağı
43-7-1/1
Çağlıyan
Çağlıyan
/2
Çayırlı
Çayırlı
/3
Dilsizdağı
Çayırlı
/4
Dülgerli
Dülgerli
/5
Fındıklı
Fındıklı
/6
Geçitli
Geçitli
/7
Hüseyinhocaköy
İncirli
/8
İnci
İnci
/9
Kayabaşı
Kayabaşı
/10
Ormanlı
Ormanlı
/11
Yolbaşı
Yolbaşı
/12
Hurmalık
Hurmalık
Tablo No. (Table): 3/a RİZE PAZAR (53-8)
Köyün (of the village) Kad. No.su
Eski Adı
Yeni Adı
Code No.
(Old Name)
(New Name)
53-8-1
Merkez Bucağı
43-8-1/1
Açaba
Bucak
/2
Apso
Suçatı
/3
Aranaş
Darılı
/4
Avramit
Güney
109
/5
Başköy
Başköy
/6
Bakina
Tektaş
/7
Cabat
Gürgöze
/8
Cacıvat
Akmescit
/9
Cigetüre*
Boğazlı
/10
Çingit
Uğrak
/11
Dadıvat
Handağı
/12
Hacapit
Subaşı
/13
Hako
Şehitlik
/14
Hamidiye
Hamidiye
/15
Hançkun
Alçılı
/16
Hotri
Kocaköprü
/17
Hudisa
Aktaş
/18
Hunar**
Aktaş
/19
İlastas
Yemişli
/20
Kitat
Aktepe
/21
Kostanivat
Dernek
/22
Kukulat
İkiztepe
/23
Kuzika
Elmalık
/24
Lamgo
Yücehisar
/25
Mamakivat
Irmak
/26
Meleskür
Ortayol
/27
Melmenat
Akbucak
/28
Melyat
Merdivenli
/29
Nohlapso
Yavuz
/30
Papilat
Sessizdere
/31
Sapo
Ocak
/32
Çukıta
Derebaşı
/33
Sulet
Dağdibi
/34
Surminat
Kuzayca
/35
Talvat
Tütüncüler
/36
Terdivat
Sivrikaya
/37
Venek*
Örnek
/38
Zağnat
Derinsu
110
/39
Zelek
Balıçı
/40
Şentepe
Şentepe
/41
Kaygantaş
Kayağantaş
/42
Hisarlı
Hisarlı
/43
Sivritepe
Sivritepe
53-9-2
Hemşin Bucağı
53-8-2/1
Gomno
Yaltkaya
/2
Nefsizuğa
Çamlıtepe
/3
Sağırlı
Hilâl
/4
Çaneva
Nurluca
/5
Tazina
Akyamaç
/6
Tepan
Bilen
/7
Kantarlı
Kantarlı
/8
Hemşin
Ortayayla
Genel Toplam= 281 köy vardır
Köy isimlerini Türkçeleştirmek amacıyla yanlış bir çalışma yapılarak uydurdukları sözüm ona Türkçe isimlerle, Türklüğün damgasını taşıyan eski köy isimlerimizi bilinçsizce yok etmeleri bizleri çok üzdü. Keşke yanlarına Türklok Tarihçileri alsalardı. Bu hataya düşerek yerleştikleri yerlere kendi (ÇIK-ÇAK-MAK,LİVİNK-DÖGERHUN-ÇENG-ÇOR) gibi eklerin bulunduğu eski isemlerine dönülerek, atalarımızın ruhuna saygı duyulmalı. İç kesimlerdeki yer isimleri tamamen Tükçedir.
1968 YILI İŞ MEVSİMİNDE YAPILAN BU ETÜDLERİN ARAZİ ÇALIŞMALARI
Teknik Kontrolör
: Zir. Yük. Müh. Yılmaz Türkân
Gurup Başkanı
: Mahmut Karaalioğlu
Ekip Başkanları
: Adil Zengin Ahmet Polatdemir
Teknik Elemanlar
: Ülgür
111
Ali Şahin Kaya Hüseyin Tok
Tarafından tamamlanmış ve büro çalışmaları sonunda bu dokümanlar, Araştırma Planlama Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır. “Çalışmalar, Köy İşleri Bakanlığı Üniteler Arası Araştırma ve Envanter Kurul tarafından incelenerek ünitelerin elinde bulunan Rize İli ile ilgili envanter bilgilerinin de kitaba alınması sağlanmıştır. Bu çalışmaları yapan, derleyen, Toprak ve İskan İşleri Genel Müdürlüğü ilgililerine şükranlarımızı arz ederiz.”
RİZE Enlem-Boylamlara göre ilçe ve köyler. ARDEŞEN-MERKEZ (Kuzey)
(Doğu)
Eski İsmi
Yeni İsmi
HALK
ENLEM
BOYLAM
Selen Köy
Armağan
Hemşin/Laz
41ş 11´
43ş 03´
Serapi
Beyaz Kaya
Laz
41ş 14´
41ş 06´
Öce
Yeniyol
Hemşin
41ş 14´
41ş 06´
Hemşin
40ş 51´
40ş 57´
ÇAMLIHEMŞİN-MERKEZ ÇAT Livik Cakıslı
Güroluk
Hemşin
41ş 51´
41ş 02´
Kale-i Bala
Pıbancık
Hemşin
40ş 49´
40ş 57´
Holco-Hala
Kaplıca
Hemşin
41ş 03´
41ş 04´
Hemşin
40ş 53´
40ş 56´
Meydan Hemşin Basköy
Ortaklar
Hemşin
?
Ortanlı
Ortanköy
Hemşin
41ş 02´
Hemşin Ortaköy
Ortayayla
Hemşin
?
Hemşin Aşağıköy
Sedatöl
Hemşin
40ş 55´
40ş 57´
Çin Çinva
Şenyuva
Hemşin
41ş 00´
40ş 59´
Mola Veys
Ülkü Köy
Hemşin
40ş 58´
40ş 57´
Elevit
Yaylaköy
Hemşin
40ş 50´
40ş 59´
41ş 00´
112
Varoş
Yazlık
Hemşin
40ş 58´
40ş 58´
Küşüva
Yolkıyı
Hemşin
41ş 01´
40ş 59´
Kısmenmelivor
Yukarı Şimşirli
Hemşin
42ş 05´
41ş 03´
Koluna
Zilkale
Hemşin
40ş 54´
40ş 51´
Aşıklar
Hemşin
41ş 04´
40ş 59´
Abul Hemşin-Çukulit
Aslander
Hemşin
41ş 15´
41ş 12´
Süpe
Beydere
Hemşin
Yukarızuga
Ihlamurlu
?
41ş 14´
41ş 11´
Çanpat
Meyveli
Laz
41ş 14´
41ş 10´
Aşağı Zuga
Bulak
Laz
41ş 14´
41ş 11´
Yaylacılar
Yaylacılar
Laz
41ş 10´
41ş 13´
Yeniköy
Yeniköy
Laz
41ş 15´
41ş 07´
ÇAYELİ-MERKEZ Asrifos (Afseros) FINDIKLI-MERKEZ
PAZAR-Ortaköy/Merkez Melmanat
Akbucak
Hemşin
41ş.05´
40ş.57´
Başköy
Başköy
Hemşin
41ş.04´
40ş.54´
Açaba
Bucak
Hemşin
41ş.05´
40ş.56´
Kuzika
Elmalık
Laz
41ş.06´
40ş.54´
Haçapit
Subaşı
Hemşin
41ş.09´
40ş.50´
Apso
Suçatı
Hemşin
41ş.07´
40ş.51´
Pogına
Şendere
Hemşin
41ş.07´
40ş.51´
Çingit
Uğrak
Hemşin
41ş.04´
40ş.57´
Zuga Ortaköy
OrtayaylaHemşin
Hemşin
41ş.00´
40ş.53´
Tezina
Akyamaç
Hemşin
41ş.03´
40ş.57´
Tepon
Bilenköy
Hemşin
41ş.01´
40ş.55´
Çanova
Nurluca
Hemşin
41ş.01´
40ş.55´
Gomnd
Yoltkaya
Hemşin
41ş.04´
40ş.5´
113
ZİL KALE (Kale-i Zir) TARİHÇESİ Muzaffer Arıcı
Yeniçeri Ocağı’nın ilgasıyla 1830’larda Zil kale, kaderine terk edildiği halde hâla ahtişamını, diriliğini muhafaza etmekte idi. Yabancı araştınmacılar, Zil Kale üzerinde çok durdular. Bunların ilki W. Rickemers isminde bir araştırmacıdır. 1934’lerde başladığı araştırmalarda bir neticeye varmadı. Gorgian zamanında mı, Yunan veya Bizans devrinde mi kalenin yapıldığı sonucunu çıkaramadı. Başka araştırmacılarca da, Dampur/Hamamişen/Hamşin toprağı gibi Zil Kale’de birçok bilinmeyenlerle dolu denildi. Aslında yansız yazarları yanıltan yanlı yazarlar olmuştur. Yabancı araştırmacılar araştırma yaparken 24 ülkenin tarihine ışık tutan Osmanlı arşivlerini incelemeyi düşünemediler veya imkan bulamadılar. Kalenin yapımı, Bizans İmparatoru Justinyanos (527-562) zamanındadır. Jeopolitik ve coğrafi yönden bölgeye kısaca gözatalım. Son derece dağlık ve zor geçit veren, girift ormanlarla kaplı bu bölge 5. ve 6. asırda politik yönden dünyanın en mühim noktası haline geldi. Zamanın iki süper gücü Bizans ile İran’dı. İran Karadeniz’e inmenin hevesi içinde Doğu Karadeniz’in en mühim geçidi olan Fırtına Deresi’ni kullanarak sahile sızıyor, halkı Bizans aleyhine kışkırtıyordu. Bahsi geçen zamanda Doğu Karadeniz’in hakimi Lazlar ile onların ikiz boyu Çan/Çanarlar idi. Menşei Türk olan bu iki topluluk kısmen Hıristiyandı. Bizans’ın da en şaşaalı devri Justiniyanus (527565) devridir. Justiniyanus bölgedeki toplulukları kuvvetli Hıristiyan çatısı altında toplayarak birlik beraberliği, öncelikle temin etti. Kudüs Çölü’nde harap olmuş Laz Mabedi’ni tamir ettirdi. Doğu karadeniz’e misyonerler göndererek Hıristiyan din kültürünü o derece geliştirdi ki, Lazika, dışarıya din misyonerleri ihraç etmeye başladı. Bütün bu olaylar gelişirken, İran boş durmayıp Bizans’a savaş açmıştı (539/562). Çok zeki bir imparator olan Justiniyanus işte bu savaşta Zil Kale’nin yapılmasını zaruri gördü. Bir taraftan da Ayasofya’yı şimdiki muhteşem haline getirmek için çalışıyordu. Justiniyanus’un Doğu Karadeniz projesi müspet netice vermiş, bölgenin tek hakimi olmuştu. Zil Kale’nin yapımı 560 senesinde bitti. İran sızması kesinlikle önlendi. Özet yazımızda kalenin hizmetlerini anlatabilmemiz mümkün değil. Osmanlı dönemine gelince Osmanlılar Yavuz’un Trabzon Valiliği zamanında bölgenin, dolayısıyla kalenin kısmen hakimi olmuşlar, Atabek Manuçehr vergi vermeye başlamıştı. Osmanlı arşivlerinde kayıtlara rastlıyoruz. 1532 arşiv tutanaklarında, kale komutanı, kale erleri, kale emini, topçular ve kale imamı ile depolanan zahire miktarı dahi bildiriliyor. Zil Kale isminin nedenine gelince: Bilindiği gibi aynı vadi içinde 8 saatlik yaya yolu yukarıda bir kale daha var. Osmanlı İmparatorluğu bu iki kaleyi de kullanmak lüzumunu hissetti. Hatta yukarı kalenin deposu daha büyüktü ve daha çok hububat alıyordu. Ne var ki bu iki kaleyi ismen birbirinden ayırmak icabediyordu. Osmanlı zamanın Türkçesiyle,
114
yukarı kaleye Kale-i Bala (Yukarı Kale), aşağı kaleye de Kaleyi Zir (Aşağı Kale) diye isimlendirmişti. Anadolu’da birçok yörelerde olduğu gibi kelimelerin sonundaki (R) harfi (L)’ye dönmektedir. Halk dilinde Zir-Zil olmuştur (Zil’e dönüştü).
KAYNAKLAR 1- Anthony BRYER 2- Osmanlı Arşivleri 3- İslâm ansiklopedisi 4- Larusse 5- Prof. W. M. Ramsay. Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (Doğu Karadeniz Bölümü) KÖPRÜ (TAŞ KÖPRÜLER)
Anadolu’da, ilk köprü M.Ö. 4. yy’da Pers İmparatoru Darius tarafından İstanbul Boğazı’nda yaptırıldı. Kayıkları yan yana dizerek birbirine bağlanmış ve üzerinden kalaslar uzatılmıştı. Anadolu’da yurt kuran veya buralardan geçen kavimlerde iptidai köprüler yaptılar. Elam-Akad-Huri ve Etiler’den kalma köprüler yıkılmışsa da şimdi ayak kalıntılarına rastlıyoruz. Roma, Bizans döneminde de İpek Yolu üzerinde büyük dereleri geçmek için köprüler inşa edildi. Kemer köprüler; maharet, ince hesap isteyen köprülerdi. Bu tip köprülerin mahir ustaları Cenovalı (Ceneviz)’lardı. Selçuklular zamanında yapılan en ünlü köprüler; Diyarbakır-Silvan arasında kurulmuş olan 39 metre mesafeli Malabadi Köprüsü’dür. Dicle üzerinde kurulmuştur. Kayseri’de 1202 tarihli Tekgöz Köprüsü’nü de sayabiliriz. Mesafesi 27 metredir. Mimar Sinan tarafından yapılan Büyük Çekmece’deki köprünün boyu ise 635 metredir. Edirne’deki Uzun Köprü ise isminden de anlaşılacağı gibi en uzun köprüdür. 1392 metre boyunda olup 174 adet gözü vardır. Doğu Karadeniz Bölgemizdeki köprülerin tarihçesi çok eskiye dayanmaz. Zira oralarda uzun boylu kereste çokluğundan ahşap köprü yeterli idi ve de ağaçlar bir kıyıdan karşı kıyıya uzanabiliyordu. Asma köprüler bile lüks sayılıyordu. 1. Bölgemizden geçen İspan’yanın Buhara Sefirini dinleyelim; “1405 yılında ülkeme gitmek için Buhara’dan altı atla yola çıktım. Atların yükü ağırdı. Zigana Dağı’ndaki muhafız Kabarites, ‘sakın Trabzon’dan geçme, Timur Trabzon’daki Pontus krallığını kuşatmış onun askerleri seni soyarlar, geri dön, İspir Bey’i sana yol gösterir’ dedi, Hemşin torağından sahile inerken taş köprüye rastlamadım. Kalaslar üzerinden atlar geçemediği için yükleri bıraktım”. 2. Yöreyi adım adım dolaşan Nebat uzmanı Prof. Karl Koch; “Ben Kaçkarları Karadeniz bakarlarına doğru 1843 yılı Ağustos ayında aştım. Hala Köyü’ne kadar dereleri kalaslar üzeriden geçtim. Hala Köyü’nde bir kemer köprü yapılıyordu. Yaptıran, hayırsever Tunalı Mustafa Efendi idi, ismini yazdırıyordu. Bana ‘hayrıma bir köprü daha yaptıracağım’ dedi. Vice’deki Ham Köprü’den bahsetmez. Zaten Vice’deki köprüye tarih biçmek icap ederse 1843 yılıdan önce değildir.
115
Benim görüşüme gelince yöredeki görkemli konakları yapmak üzere tutulan ustalar vardı. Bu ustaların mühendisleri İtalyan (Ceneviz)’lardı. Rus gurbetçiliği bölgeyi zenginleştirmişti. Osmanlı, halkın hayırseverliğini görünce bazı fermanlar çıkardı. Yol yapanları, buralarda çalışanları askere almayıp yapılan köprü ve yoları kontrol ederek fermanlarını uygulayıp teskerelerini verdi. Rize toprağındaki kemer köprüler Rus gurbetçiliğinden sonra inşa edilmiştir. 1926 yılındaki mubadelede Pazar (Atina)’dan 1628 Ceneviz’li işçinin (yol-köprü işi) gönderildiği sabittir. Bu ustalar Osmanlıda İtalyan gurbetçisi idiler. 1926 yılından sonra da kemer köprü yapıldığına şahit oluyoruz. Yol ve köprü yapımını kontrol eden Rize Seraskerinin akrabası Mahmut Çelebi yerel ustalarla bu gibi işleri yürütebiliyordu. Demek ki mahir ustalar bölgede Osmanlı olarak vardı. Tayyip Gökbilgin hocamız bize bu bilgileri (BELLETEN) de sunmaktadır.
Muzaffer Arıcı
RİZE 8- İLİN BELEDİYE TEŞKİLATI: ÖNCEKİ BELEDİYE BAŞKANLARI:
Sıra No./Adı ve Soyadı
Hizmet Süresi
1- Hacı Hüseyin 2- Hacı Rauf Mataraca 3- Hacı Eşref Tatoğlu
1923-1936
4- İbrahim Kazancı 5- Hakkı Mataracı 6- İsmail Hakkı 7- Mücip Kemalyeri
1936-1938
8- Ahmet Vardal
1952-1953
9- Mücip Kemal Yeri 10- Hasan Biber 11- Hulusu Tatoğlu 12- Süleyman Kuvel 13- Mucip Kemal Yeri 14- Etem Şevki Kepenek
1953-1954
15- Ahmet Vardal
116
16- İbrahim Şerifoğlu
1954-1955
17- Mustafa Ardal
1955-1956
18- Ali Karagöz 19- Halim Aydın 20- Ziya Çalışır
1957-1959
21- Ertugrul Ünlüer
1959-1960
22- Adil Aktan (Vali)
1960-1963
23- Ekrem Orhun
1963-1973
24- İsmail Ömeroğlu
1973-1977
25- Ömer Bayar
1977-1980
26- Ekrem Orhun
1980-1983
27- Bülent Koç
1984-1989
28- Memiş Ali Usta
1989-1994
29- Şevki Yılmaz
1994-1995
30- Hızır Hop
1996-2004 (İki Dönem)
31- Halil Bakırcı
2004-2009
32- Halil Bakırcı
devam ediyor
2- İLİN VALİLERİ: RİZE CUMHURİYETİN İLANINDAN BUGÜNE KADAR İLDE GÖREV ALAN VALİLER: Sıra No./Adı ve Soyadı
Hizmet Süresi
1- Mehmet Hurşit
-1926
2- S.Mehmet Eşref
1926-1927
3- Mehmet Cemil
1927-1929
4- Mehmet Arif
1929-1930
5- A. Ekrem Engür
1930-1935
6- A. Cevdet Ertuğrul
1935-1937
7- Nuri Türkkan
1937-1939
8- D. Hüsnü Uzgören
1939-1941
9- A. Baba Beyoğlu
1941-1942
117
10- Saim Hazar
1942-1945
11- H. Cenap Aksu
1945-1946
12- Akif İşcan
1946-1947
13- Cavit Ünver
1947-1949
14- Hıfzı Ünver
1949-1950
15- Hazım Üner
1950-1954
16- İ. Hakkı Ülken
1954-1958
17- Ertuğrul Ünlüer
1958-1960
18- Nevzat Gürle
1960-1960
19- Adil Aktan
1960-1964
20- Fikret Ersanlı
1964-1965
21- M. Hamdi Ergün
1965-1967
22- Nezih Okuş
1967-1970
23- Nüzhet Erman
18.09.1970 22.01.1972
24- A. Naif Demiröz
30.06.1971
25- Kemal Kalender
30.01.1972
26- İlhan Sözgen
1975-1978
27- Muharrem Bartın
1978-1979
28- Kurtuluş Şişmanlı
1979-1980
29- Abdulkadir Aksu
1980-1980
30- Namık Günel
1980-1985
31- Erol Çakır
1985-1988
32- Ömer Büyükkent
1988-1992
33- Erol Zihni Gürsoy
1992-
34- Erol Uğurlu
25.09.1993
35- Erdal Ata
19.04.1996
36- Bülent Karaçöl
26.10.2000
118
37. Enver Salihoğlu
2003 (08.02)
Kaynak: Erol Zihni Gürsoy-Enver Salihoğlu
1- İLİN T.B.M.M. ÜYELERİ: A- CUMHURİYETİN İLANINDAN GÜNÜMÜZE KADAR: Sıra No./Adı ve Soyadı 1- Dr. ağabeydin Yakvova 2- Esat Öz Oğuz 3- İbrahim Şevki 4- Necati Memişoğlu (Batum’da 1919 yılında “Sada-i Millet Gazetesi” ni çıkardı) 5- Ziya Hurşit 7- Ali Zırh 8- Ekrem Rize 9- Fuat Bulca 10- Hasan Cavit 11- Rauf Benli 12- Akif Akyüz 13- Asım Uz 14- Asım Kurthan 15- İlyas Sami Muş 16- İlyas Sami Muş 17- Mehmet Ali Okur 18- Ömer Fehmi Naylon 19- Dr. Saim Ali Dilemre 20- Fuat Sirmen 21- Kemalettin Kami-Şair 22- Raif Dinç 23- Tahsin Bekir Balta 24- Dr. Fahri Kurtuluş
119
25- İzzet Akçal 26- Kemal Balta 27- Ali Topuz 28- Osman Kavrakoğlu 29- Mehmet Fahri Mete 30- Ahmet Morgül 31- Zeki Rıza Sporel 32- İsmail Sarıgöz 33- Hüseyin Agun 34- Muzaffer Önal 35- Mehmet Ali Kumbasar (Kurucu Meclis Üyesi) 36- Necip Danışoğlu (Senatör) 37- Erol Yılmaz Akçal 38- Erif Hikmet Güner 39- Cevat Yalçın 40- Mecdi Agun (Senatör) 41- Dr. Mahzar Basa 42- Dr. Sami Kumbasar 43- Talat Doğan (Senatör) 44- Salih Zeki Köseoğlu 45- Hasan Basri Albayrak 46- Yılmaz Balta 47- Tuncay Mataracı 48- Şükrü Meto (Senatör) 49- Şadan Tuzcuoğlu 50- Kâzım Öztürk (Kurucu Meclis üyeleri) 51- Mesut Yılmaz (Turizm Tanıtma Bakanı-Dışişleri Bakanı ve Başbakan) 52- Arif Şevket Bilgin (Meclis Bş. V.)
120
53- Turgut Halit Kunter 54- Fehmi Memişoğlu 55- Mustafa Parlak 56- Mustafa Nazikoğlu 57- Ahmet Kabil 58- Mesut Yılmaz 59- Mehmet Bekaroğlu 60- Ahmet Kabil 61- İlyas Çakır 62- Abdulkadir Kart 63- İmdat Sütlüoğlu 64- Mesut Yılmaz 65- Ali Bayramoğlu 66- Lütfü Çırakoğlu
1990’lı yıllarda bakanlık yapan İbrahim TEZ Heşinli olup Rize’ye hizmet için çok vaatlerde bulunmuştu. Sonraki dönemlerde seçilemeyince Rize vaatleri olan Osmanlı dönemi arşiv bilgileri, kültür varlıklarının korumaya alınması yol ve yaylalarda teleferik hizmetleri, gibi büyük, elzem ihtiyaçlar akim kaldı. Dileriz ki son dönem Rize milletvekillerimiz bu ihtiyaçların farkına vararak yerine getirirler ve bu itibar onlara nasip olur.
RİZE’DE HİZMET VEREN KÖY HİZMETLERİ MÜDÜRLERİ Hızır Hop
1965-1967
Tuncer Mataracı
1967-1969
Durak Yazıcı
1969-1970
Yahya Kutluk
1970-1973
Kâmil Tiryaki
1973-1974
Mahmut Tuzcuoğlu
1974-1975
Durak Yazıcı
1975-1976
Kâmil Tiryaki
1976-1977
Kemal Tanıtgan
1977-1978
121
Ömer Kavuncu
1978-1980
Alkan Şahin
1980-1985
Osman Mermi
1985-1987
İzzet Yıldırım
1987-1989
Şükrü Öner
1989-1992
Necmettin Kara
1992-…
Şükrü Önar Ferhat Kolonoğlu Mahmut Yazıcı Bülent Aras Necmettin Kara
2000-2003
Adnan Özbalaban
2003-
Kaynak: Necmettin Kara Not: 1965’den önce hizmet veren müdürleri tespit edemedik özür dileriz. Halen, köy hizmetleri Genel Müdürlüğünde Yol Yapım Şube Müdürü olarak hizmet veren İbrahim Gökdemir Beyefendiye tüm Rizeliler adına burada şükranlarımızı bir vefa borcu olarak arzederiz. Halkımızın isteklerine örnek bir memur zihniyetiyle daima sıcak bakmıştır. Yörenin köy yollarında hizmeti çoktur, hizmete devam etmektedir. Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü yapan her görevli üstün hizmet vermiştir. 2003 yılının başlarında Rize Köyhizmetleri Müdürlüğü’ne yeni atanan Doğu Karadeniz kökenli Adnan ÖZBALABAN’ı candan kutlar, yöresel ihtiyaçların bilinci ile “özverili hizmetler vermesi onun genlerinde vardır” temennisi ile üstün başarılar dilerim.
“PAZAR” İLÇEMİZDE HİZMET VEREN KAYMAKAMLARIMIZ (1960’DAN İTİBAREN) Mehmet Sanat Personel Kd. Bnb.
1960
Muzaffer Osman Ağaoğlu
1962
Tahsin Bilgin
1963
Musa Ersoy
1966
M. Ekrem Şenay
1967
İsmet Akçabey
1969
122
Onurhan Ceyhan
1969
Necmettin Taylan
1970
Ali Okan (vekil)
1971
Mustafa Akyol
1972
Ali Haydar Ömer (çok yararlı olmuş)
1976
Muharrem Göktayoğlu
1977
Haydar Şen
1980
Erdoğan Aygenç 1984 Yusuf Güney
1987
Mehmet Okur
1990
Nevzat Sinan
1991
Aslan Ozbay
1997
Selahattin Akgül
1998
Ayan Durmuş
1999
Necmettin Kalkan
2000
H. Bilal Aktaş
Kaynak: Yazı işleri müdürü İbrahim arnavutoğlu
Not: Hayri Kozakçıoğlu’nun Çamlı Hemşin’in ilk kaymakamı olduğunu belirtmeden geçmemiz en azından kendisine saygısızlık olur.
ARŞİVLERİMİZDEN TRABZON KANUNNAMELERİ Rize’nin Sesi - Muzaffer Arıcı (Osmanlı Fethi’nin 1. Yüzyılında-1532)
Osmanlı Devleti bir eyalette ferman (kanun) çıkaracağı zaman önce o yörenin, iklim, ürün, içtimai ve ekonomik durumunu çok iyi kontrol ediyordu. Ulaşım şartlarını dahi göznöne alarak fermanlar çıkarıyordu. Yöreye göre kanun çıkarırken o derece dikkat ediyordu ki, komşu bir eyaletin fermanları değişik olabiliyordu. Varidatların alınmasından
123
ilgilileri ikaz için defterlere çok ince işaretler konulmuştu. Üreticiyi, tüketiciyi, hatta ezileni korumak devletin hassas bir görevi idi. Zamanımızda dahi bu incelikleri düşünen devlet adamlarımıza rastlamak çok zor. Misal olarak: Trabzon’a satış için getirilen mallardan alınan vergi adaletine bakmamız yeterli olur kanısındayız; “Trabzon’a getirilen mal gemiyle getirilmiş ise tam vergi öder, hayvan sırtında getirilmiş ise % 50 vergi öder, vatandaş malını sırtında taşıyarak getirmiş ise vergi ödemez” diye fermannamenin C bendine konduğunu görüyoruz. Bu fermanların tümünü sayın okuyucularımıza özet yazımızda maalesef sunamıyoruz. İlerideki dergilerimizde veya yazımı başlayan yöresel tarihimizde sunmaya çalışacağız. Yalnız, zamanımızda dahi güncelliğini yitirmeyen ve birçok hemşerilerimizi ilgilendiren ekmek konusuna değinelim. Fermannamenin C bendindeki ekmekçilik nizamnamesine göre, tüketiciyi hem sağlık yönünden, hem de noksan gramajlı ve vasıfsız, ehil olmayan ellerde üretilen ekmekten uzak tutmak için üreticiye son derece yükümlülük getirildiğini görüyoruz. Buna mukabil üreticiye de son derece değer verilmiş, mesleği iyi bilen ve işini sağlıkla yürütebilmesi için adeta devlet korunmasına alınmıştır. Üretici hakkında şu maddeye rastlıyoruz; “Fırıncı olacak kimse bir usta fırıncının yanında “ŞAKİRDİ” kalfa olarak üç sene çalışmış olmalı, yeni fırın açılacaksa gereğine ve yerine vilayet erkânı karar verir. Ekmeğe zam icap ediyorsa devlet fiyat vermiyorsa fırıncının zararını devlet, fiyat verilinceye kadar karşılar” Tüketiciyi koruyan bölümlere gelince: “Ekmekçiler ve bakkallar dahi eksik gramajlı ekmek satarlarsa dirhem başına birer akçe, ekmek tamamen pişmezse veya gereğinden esmer olursa, yahut temizliğe dikkat edilmezse beş ile otuz akçe arasında ceza alınır.” Dikkat edilirse bir fırın açmanın, devletçe, çok titizliği gerektirdiği, ekmeklerdeki hataların üzerinde ne derece hassasiyetle durulduğu görülür. Noksan gramajın noksanlığıyla orantılı olarak caydırıcı ceza verilmesi şayanı dikkattir. Saygılarımızla, şimdiki Belediye başkanlarına ve devlet ilgililerine arz olunur.
YAYLAM… (Hazin Özlem) Rize’nin Sesi - Muzaffer Arıcı
Gönül durmaz arzular vazgeçilmez biçimde, Yaylamda olmasam da yaylam benim içimde.
124
Birbir çeşit çiçekli kucağında büyüdüm, Çıra ışığı ile yollarında yürüdüm.
Sularını keserdim alabalığın için, Dizilirdi güzeller soğuk oluğun için.
Bir duvaklı gelinsin karlı dağların ile, Cennetten bir köşesin yeşil göllerin ile.
Vonak’a yağmur yağar Kaçkardağı karlardı, Arkasından bir güneş, Kaçkardağı parlardı.,
Sebil sebil mutluluk hatıralarda kalmış, En güzel anılarım birer tatlı masalmış.
Su içen ceylan gibi ürkek bir yarim vardı, Gönlümü çiğner geçer sırrımızı saklardı.
Al al olmuş yüzünü derelerde yıkardı, Al şayını bağlarken durgun suya bakardı.
Yağmur duman su olsam kuytularına dalsam, Mahşer gününe kadar sana yadiğar kalsam.
Muzaffer, şair değil özleminle yazıyor. Nerde görse dağ dere hayalinle geziyor.
ATA YADİĞARI KOÇ… TEKE HEYKELLERİ 125
Rize’nin Sesi - Muzaffer Arıcı (Doğu Karadeniz Gazetesi Yayınladı)
Türkler, ata mezarlarına çok değer verirlerdi. Ata mezarlarını koç, koyun-teke heykel veya bunların motifleri ile sembozile etmişlerdi. Nadirende olsa mezar içine bu hayvanlara ait heykelcikler koyuyorlardı. Altay dağlarındaki Türklere ait mezarları da ismi S. İ. Dudenko olan arkeoloji alimi uzun araştırmalar yaptı. Mezarlarda koç, koyun ve teke heykelciklerine çok sayıda rastladı… Tarih boyunca Türklerle meskün olan Çu havzasında aynı kalıntılara rastlanıyordu. KülTegin (Gültekin) atamızın mezarı civarındaki mezarlarda birçok alim araştırma yapmışlar, aynı eser ve çok sayıda yazıtlara rastlamışlardı. Bu buluntular o derece çoğaldı ki Fırat havzasından Japon Denizi’ne kadar olan bölgelerde Türklerin yurt edindikleri yöreleri kapladı. Ayrıyeten M.Ö. 1000 yıllarında yaşamış ALP’lerin mezarlarında da aynı buluntulara rastlanmıştı. Aslında bu mezarların Türklere ait olduğu gün gibi ortada idi. Fakat malum mihraklar bir türlü evet diyemiyorlardı. Bu gizemi çözmek Çek alimi Lumir Jisl’e nasip oldu. Lumir Jisl birçok alimlerle tek noktada birleşerek heykel ve yazıtların Türklere ait olduğu neticesine vardılar. Ne yazık ki 1958 senesinden beri malüm mihraklar, bu yerine bir daha konmasına imkân olmayan Ata yadiğarlarımızı yok etmek için çalıştılar. Karadeniz Bölgemizde bu tip kalıntılara hiç rastlanmamıştı. Prof. E. Kırzıoğlu ile birlikte bu hususta araştırma yapıyorduk. 1986 senesinde Çamlı Hemşinde iken rahmetli Osmanlı Kurtuluş Amcamız söze karışarak bize beklediğimiz müjdeyi verdi. Kırzıoğlu hocamız yerinde duramadı, acele işçi ve aletler alınarak tarif edilen mahale gittik. Asırları geride bırakan bir ata mezarımızı daha bulmuştuk. Demek ki mezarına heykel yapılacak kadar ulu bir atamız bu yörede yaşamış, bu mezarda yatıyordu. Muhteşem görünüşüyle Türklüğü simgeliyordu. Atalarımızın nice zor şartlarda bu anıtı zamanımıza kadar koruyabilmeleri bir şanstır. Acilen bu heykelin devlet korunmasına alınması elzemdir. Ülkü köyde bulunan diğer bir koç heykeli, Rize Atatürk Müzesi’ne nakledildi. Yörede bir çok arkeolojik kazı yapılması da şarttır. Saygılarımla…
Kaynaklar: İslâmiyetten Önceki Türk kültür tarihi, Türk Kosmolojisi
126
Not: Bu heykeller Türk damgasını taşırlar ve Hıristiyanlık (MS 400), İslamiyetten (MS1080) sonraki yıllardan önce abileştirilmişlerdir. Zira Hıristiyanlık ve İslamiyet heykeli yasaklar.2000 yıl evvel buralar Türk ulu atalarının yattığını simgeleyen entartışmasız delillerdirler.
Trabzon Salnamesi Sayfa 163. Hemşin Nahiyesi, Hala Deresi civarında, Hardar Nam mahalde, gayet sıcak bir kaplıca vardır ki yel (romatizma) illetine devası meşhud olur, lezzeti hiçbir maden suyuna benzemez.
LAZLAR Prof. Fahrettin Kırzıoğlu Hocamız vasıtasıyla tespitlerimiz.
Önce bugün kimlere “Laz” dendiğini ve neresinin “Lazlık” olduğunu belirtelim. İslâmlığın çıkışından beri yazılı kaynaklar, “Laz” adlı boyun şimdiki Çoruh ırmağı ağzının batısında ve Karadeniz kıyısındaki ormanlık ve bataklık
127
dar bir bölgede yaşadığını gösterir. İslâmlık çıkmadan 150 yıl önceleri bunlar, Çoruk ağzı ile, Abaza-Meğrel sınırını ayıran Engür suyu arasındaki kıyılarda ve “içeride Faş/Liyon ırmağı boylarında Roma İmparatorluğu’na bağlı bir”Lazik Krallığı” kurmuş olarak yaşıyorlardı. Yuvarlak başlı, çoğu kumral tipli sarışın düz ve dalgalı saçlı, güzelce lehçe ile yazısız bir folklor dili konuşan ufak bir topluluktur. Doğuda 1921 Martından beri yarısı Muhtar Acarıstan Sovyet Cumhuriyeti’nde kalan Türk-Sovyet sınırının ikiye böldüğü Sarp Köyü’nden, batıda Rize doğusundaki Çayeli (Eski Mapavri) ile Pazar ilçelerinin kıyadan ayrıldığı Kemerburnu’na değin uzayan kıyı köylerinde kasabalarında otururlar. Bugünkü idare teşkilatına göre, Sovyetler’de kalan Doğu-Sarp köyü ile (1878’e kadar Çoruk ağzı solundaki “Gönye Kalesi” de Lazlık’tı (Viçe), Ardeşen ve Pazar (Atina) ilçelerinin kıyılarında yalnız ve dağ köylerinde, çoğu fırıncılık, pastacılık ve aşçılık, terzicilik gibi zenaatlarla uğraşan dışarıda çalışan ve evlerinde hayvancı, ekinci olan Çamlıhemşinliler ile Komşu olarak otururlar. Anadilleri Türkçe olan “Hemşinliler” ile “Rizeliler” (Çoğu Akkoyunlu oymaklarındandır), yaşama ve adetler (folklor) bakımından, “Lazlar” dan ayrılırlar. Artvin’in Borçka ilçesinin Muratlı (Maradit) bucağında da birkaç yeni gelme laz köyü vardır. Osmanlıların Fatih çağındaki “Defter-i Atik”a göre yeniledikleri 1518’den kalma “Defter-i Cedit” denilen “Turabuzon mufassal Dirlik Defterinde de anılan aynı şimdiki 5 ilçenin yerleri “Laz” ve “Laz-Megal” (Ulu-Laz) adlı ile 25 köylü iki “Nahiye” olarak gösterilmekte ve çoğu Akkoyunlu mülteciler ile 1516’da Dulkadiroğlu/Maraş Elbistan bölgesinden sürgün getirilen Türkmenler “marifeti” ile ihtida eden) diye isimli Lazlar, iki bölük olarak gösteriyor; Hıristiyan kalan köylere de işaret ediliyor. Son yıllardaki “çay-yetiştirme” başlayıncaya değin, toprak darlığı ve nüfus çokluğu yüzünden geçimlerini sağlamak için büyük şehirlere ve kasabalara giderek esnaflık ile ticaret, şoförlük, taşıtçılık ve yapıcılıkla uğraşan Lazlar, “Çay” ın sağladığı büyük kazançlar yüzünden, artık köyleri ile ilgilerini kesmemeye dikkat etmektedirler. LAZLARIN KARTELLİ (Kartvel-Gürcü) OLMADIĞINI GÖSTEREN KAYNAKLAR 1. En eski ve destani Kartel (Iber/Gürcistan) tarihi sayılan Kartlisçhovreba’da, ilk bölüm olarak, Karadeniz Hazar Denizi ve Azak Denizi ile Van Gölü arasındaki ülkelerde yaşayan sekiz ayrı kavmin her birinin “Nuh-Nebioğlu Yafesoğlu Targam’os adlı ulu atadan türedikleri anlatılıyor. İşte bu Targam’os’tan türeme 8 ayrı kavminden 6. kavminden 6. sırada anılan “Egr’os”a, V. Yüzyıldan beri Erminice kaynaklarda “Eker’k”: ekerkler, “Eker-açi”: Eker-li denilmiştir. Yine bu destani ilk kartel tarihinde belirtiliyor ki “Atası Targam’os’un Karadeniz’e doğru gönderdiği oğlu Egerlos doğuda Kür ve Faş-Riyan suları boyunu ayıran Likh adlı küçük dağdan, batıda Deniz (Karadeniz) ile, (kuzeyde) küçük khazarya (koban) ırmağına değin uzayan bölgeye yerleşti.
128
2. Romalı Müelif Plinius (M.S. 23-ta), tabii tarihinde ilk defa “Lazvi” (laz-lar)’dan bahsederek, bunların Karadeniz kıyısında ve Phasis (Faş-Riyan) ırmağı boyunda yaşadıklarını bildirir. 3. Trabzon ile Doğu Karadeniz ve Kırım Kıyılarını M.S. 181 yıllarında dolaşan arrianos, “Karadeniz Çevresinde Seyahat” adlı kitabında Kür boyundaki İber (Kartel Gürcü)’lerden ayrı ve Romalılarla bağlı “Lazlar Kralı Malassus” tan bahsederek, Lazların Phasis Irmağı kuzeyinde yaşadıklarını ve hakimiyetlerinin “Diyaskurya” (Sokhum)’ya ulaştığını, güneylerinde “Heniok” ve “Zitret”, kuzeybatılarında da “Apsi” ve “Abask” (Kbaza adlı boylar yaşadığını belirtir.) 4. Ünlü “Coğrafya”sını 150 yıllarında yazan Prolemeus, Karadeniz kıyısındaki “Lazlar”ın, Phasis/Riyon boyundaki “Kolkhianlar”ın güneybatı komşuları olduğunu ve Doğu Akbaz ve Yukarı-Megrel’den güneye çekildiklerini bildiriyor. 5. Bizans Elçilik Heyetine katılarak 448’de Atilla’nın sarayına varmış olan ünlü Driskos, Gotik Tarihi’nde Bizans’ın ticari inhisar ve istismarı ile baskısına dayanamayan Lazika Kralı I. Gobazes’in 453 yılında Sasanlı II. Yezdgert’ten yardım aldığını anlatır. 6. Gerek 527-532, gerekse 549-562 yıllarındaki İran-Bizans Savaşları, Lazlar ülkesi Kalkid’i, yakıp yıkarak ıssızlaştırmış olduğundan, kalan Laz ahalisi, Bizans elindeki bozulup yıkılmayan Çoruk Irmağı soluna göçmeye başlamıştı. Bu yüzden, 562 Barışından sonra, onları Çoruk ağzında görüyoruz. Bizanslı Theophanes, “Choronographia” sının ilk cildinde, 689 yılında Lazlar’ın Bizans’a tabi olup, son kralları “Barnukoğlu Sergi”den bahseder. Bu sırada Kartel/Tiflis ilinede yerleşen ve Çoruk yukarılarına da hakim Abbaslılar karşısında Bizans’ın Karadeniz kıyılarını İstanbul’dan gönderilen adamları ve donanma gücü ile idare ederken, çok küçülmüş olan son “Laz Krallığı”nı da kaldırdığı anlaşılıyor. Görülüyor ki, ilk ve destani Kartel Tarihi “Kartlis Çkhavreba” da, Karadeniz kıyılarında ve Faş/Riyan boyundaki “Egr’os” denilen kavim, “Kartel” de yaşayan “Kart€i’os”(Iber-Gürcü) kavminden apayrı ve onlara adını veren uluatada Ermeni, Aran, Her, Ablan, Lezgi ve Çerkezler’in ataları gibi başka gösteriliyor. Yazılı belgelerin hiçbirinde, miladın ilk asrından İslâm Fetihleri’ne değin geçen 650 yıl içinde Kür boyundaki İber/Kartelli Kavminin, batı komşusu ve Faş/Riyon boyundaki “Lazika” Eker/Egris ülkesi ve kavmi ile hiçbir yakınlık ve bağlılığı görülmüyor. LAZLARIN/ÇANARLARIN TURANLI VE TÜRK OLDUĞUNU GÖSTEREN DELİLLER: 1. Eserini milad sırasında yazan Amasyalı Strabon, Trabzon ile “Appaital” (Apkaz) arasındaki kavmi “Tsan”-lar adı ile anar, ki bunların, sonra bu bölgede laz diye tanınacak kavmin ikiz boyu ve o zaman hakim kolu olduğu, anlaşılıyor.
129
2. Eserini M.S.42 yıllarında yazan Latin müelifi Pomponius Mebe, Gürcülerin eğrisi, Ermenilerin Eğer ve Egerasten dediği Fas/Riyon bölgesini “Ekretike” diye anar. Coğrafyasını 150 yıllarında yazan Otolemeus da burayı aynı adla gösterir. 3. V. Yüzyılda yaşayan Muş bölgesinden yetişme Khorenli Moses’e izah edilen Ermenice en eski “Coğrafya”da, Karadeniz doğusundaki “Kalkhid ile Eğer” ülkesinin aynı bölge olduğu anılarak, buranın halkının şu dört boya ayrıldığı belirtiliyor: 1- Manrelya (minge), 2-AKriuge (Ekretika/Ekar/Eğer Acarların Ataları) 3-Laz (Lazik-Lazlar) 4-Caniv (Canik: Can, Lazların ikiz boyu). 4. Heredot, Persli 1. Doryus (MÖ. 522-485) çağında İran’a bağlı “XV. Satraplık sayılan şimdiki KarabağGence/Aran ve Şirvan (Ablan) kesimlerini içine alan Aras-Kür boylarında “Sak(a)lar ile Kaspliler Hazer Denizi’nin Avrupa dillerindeki adını veren ve sonraki Albanlar’ın ataları olan Uruk adlı kavimlerin, bir arada ve bir satrap idaresinde yaşadıklarını bildirir. Bunlar
ve
bunun
gibi
birçok
haber
kaynakları,
Lazlar/Lazik/Alazan/Alazan
ve
Çan/Çanik/Caniv/Zana/Çanar/Çonark, Arapça’dan da “Sanariyye” denilen ikiz boyun, hem batıda Karadeniz kıyısı ile Faş/Riyon boylarında, hem de doğuda Yor, Alazan Çayları ve Kür boylarında dahi birlikte yaşadıklarını gösteriyor. Kardeş ve birlikte yaşayan her iki boyun da, Sakalı/İskitli ve Khazerli kolunda Türk ırkından geldikleri de ispatlanmıştır.
ANADOLU’DA EN AZINDAN 2500 YILLIK TÜRKMEN/OĞUZ BOYLARINDAN APŞAR, ASKUR, KALARÇ/KALAÇ YURDU: HOPA, RİZE, ARTVİN’DİR
Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu (Türk Tarih Kurumu Asli Üyesi)
Rize ve Dolaylarında Bilinmeyen Tarih Gerçekleri “BATUM SANCAĞI TARİH KİTABI”ndan alınmıştır.
Sayın “Rize’nin Sesi” okuyucularına, bu derginin 2 Mart 1991 tarihli 6. sayısında (s 48-51), “Bir Alman dergisinde çıkan Hemşinli adlı yazıdaki yanlışlar” adlı yazımda, yukarıdaki başlıkta anılanları, şimdi biraz daha açıklığa kavuşturmak istiyorum. Ancak, bu açıklamaya başlamadan önce, yalnız Hopa ile Rize bölgelerimizdeki “Apşar/Afşar” ve “Askur/Yazgır” adlı Türkmen/Oğuz Boyları’nın altı yıl önce “İlk defa” tanıtıldığı bir yazımdaki, ilgili satırları aktaracağım.
130
İstanbul’da “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı”mızın aylık olarak yayınladığı, “Türk Dünyası TARİH Dergisi”nin Nisan 1987 tarihli4. sayısında (s. 14-16), Türkiye’de En Eski Selçuklu Câmii KARS-ANI’da MANAÇAHR CÂMİİ VE MİNÂRESİ (1073)” adlı üç klişeli yazıda, şunlara yer verilmişti. ([) arasındaki ibareleri, şimdi ekliyorum): “Ortaçay’ın alınmaz müstahkem An-ı Kalesi’nin adı, Kıpçak [Türkleri] kolundan Karnak-Ani diye tanınan ikiz boydan gelme olup; bunu dillerinde “T” sesi bulunmayan yabancılar gibi, Ani diye yazıp-söylemek, bizler için yanlıştır”. “Köktürk ve Uygur/Şineusu Yazıtları’nda, Kıpçak Türkleri kolundan sayılan Kırkızlar’ın ülkesi yolunda, Altaylar’da Abakan Irmağı’na karışan Anı-Suyu ve Anı bölgesi’nden bahsediliyor… [“Kartlis-Çkhovreba” denilen] “En Eski Gürcistan Tarihi’nde: (M.Ö. 680 yılında) [“Skytde denilen ve Türkmen/Oğuzlar’ın ataları sayılan] Sakalar’ın Kafkaslar güneyine göçleri ve hâkimiyetleri, “28 bin Türk âilesi ile, sarkın (sarık’lar) Boyu’nun yerleşmesi; ve Makedonyalı İskender’in gelişinde, Kür ile Çoruk Boyları ve kollarındaki Kaleler’de yaman savaşçı Kıpçaklar ile Bun/Türkler’in yani, Otokton= Yerli Türkler’in erlikle karşı koyup savaştıkları anlatılıyor. Bu haberi nakleden Hocamız Rahmetli A. Zeki Velidi TOĞAN (“Umûmi Türk Tarihine Giriş”, II. Baskı İstanbul 1970, s. 161, 257-258) diyor ki: “Kıpçaklar’ın da, o kadar eski zamanda buralardaki mevcudiyeti, yine imkân dahilindedir. [M.S.] 79 yılında ölen Romalı PLİNİUS (“Tabii Tarih”, VI/18,3;19,3) Kıpçaklar’ın Kafkas Dağları’na yakın yerlerde birlikte yaşayan Uruglarından Kamaklar ve Oranlar”dan ve (Dağıstan güneyindeki) Derbend-Kapısı’na, Kıpçaklar’ın anakolunun adı ile Kumanya-Kapısı denildiğinden bahseder”. Benim ilavem aynı yazıda: “Rize’nin Sesi”nin 6. sayısında geçen yıl çıkan, anılan makalemin sonunda (s.50-51)(1) anlatılan: Hopa’daki“Ayni PLİNİUS (VI/4,4;9,1;11,1), Pont Denizi’ne (Karadeniz’e) karışan Absarus Çayı’ndan bahseder. 131 yılında, RizeBatum arasındaki kıyıları da gören ARRİANOS (“Perip”lerinde), Rize’ye (doğudan) 4 mil mesafede Askarus Çayı (Oğuzlar’ın Yazgur/Yazır boyu adı ile) ve Arhavi’den 8 mil doğudaki Apsarus Çayı’ndan (Yunan ve Lâtin dillerinde: “c,ç,ş” gibi diş-sesleri bulunmadığından; bunun, Oğuz Boyu adı ile anılan “Afşar/awşar Çayı” olduğu şüphesizdir) bahseder (A. BASCHMAKOFF. “La Synthése Des Périples Pontiques”, Paris 1948, s.10,84-87). “Erzincan batısında, bölge adı Kamak/Kemakh ve Sarp Kalesi’nin adı da, Anı idi. [Cevad Sanğı’ndaki 2. Adet] Bakü köyü, Anı; ve Diyarbakır ilçe merkezi [Başına, Oğuzlar’a mahsus bir gırtlak-sesi “H” eklenen: Ayva, ögeç/höğeç, Atak/Hatak vb. gibi] Hanı/Hani adı da, Kıpçaklar’ın ikiz boyundan kalmadır”. ***
131
“Rize’nin Sesi”nin 6. sayısında, geçen yıl çıkan, anılan makalemin sonunda anlatılan: Hopa’daki Apsarus’un adı, unutulmuşsa da, Rize doğusunda bugün “Askaros” denilen, çok gür sulu çaydan ibaret Askur’os ile; Şavşat-ArdanuçArtvin-Borçka gibi Aşağı-Çoruk boyu ve kollarındaki yerlerin adı olup, şimdi de “Kalaç/Kalaş-Yeli” deyiminde hâtırası yaşaya gelen tarihi deyim “Kalarç/Kalaş-Yeli” deyiminde hâtırası yaşaya gelen tarihi deyim “Kalarç/Kalaç” üzerine, tamamlayıcı kısa bilgiler sunacağım. Bu konudaki en eski kaynaklarımız, Karadeniz Kıyıları’nı eskiden tanıtan ve Yunanca asıl metinleri ile Fransızca tercüme ve izahları ile birlikte tek ciltte yayınlanan, şu dört eserdir: I. Karyandlı SKYLAX’ın M.Ö. 508-500 yılları arasında yazdığı, 67-104 bendi bulunan eseri. II. Romalılar’ın Mazaka (Kayseri) Vâlisi iken, bu devlet adına gemi ile, 131 yılında bütün Karadeniz Kıyıları’nı dolaşıp inceleme yapan ARRIANOS’un, 1-37 Bendli Deniz-Gezileri. III. 500 yılına kadar ki kıyı haberlerini de eklemiş bulunan “Sahta ARRIONAS”daki 1-42 Bend. IV. “Arkabis”/Arkhavi’den başlayıp, Azak Denizi’ne varınca Karadeniz Kıyıları’nı tanıtan ve daha önceki kaynak ve prepilerden yararlanılarak yazılan, tek yazmasının bulunduğu Londra’ya göre, Latince “Codex Londiniensis” denen, 1-29 bendli metin. Bütün bunlar ile, ayrıca 44-92 bendli bir “Anonim Prepl Devamı’nı, Bolşevikler’den kaçıp Paris’te yerleşen Odesalı Alexandre BASCHMAKOFF (1859-1943) adlı (herhalde, “Tatar” dönmesi) bilgin, Yunanca metin ve karşılarındaki sayfalarda Fransızca tercümelerini vererek, ilmi bir biçimde işlemiştir. Başına, geniş izahlar, sonuna indeksler ve 1/800.000 ölçekli haritalar eklenen bu değerli eser, 1948’de Paris’te basıldığı halde, resmi kütüphanelerimizde, henüz bulunmuyor!... “Rize’nin Sesi”nin 6. sayısında çıkan yazımın başında (s. 48), şöylesine bir “Milli Dergimiz”i, yazmıştım: “Batılı anlamında İLİMLER AKADEMİSİ” nden yoksun oluşumuz yüzünden, Lozan Muahedesi dahil, son 300 yıl içinde, neleri kaybettiğimize içim yanarak dokunmuştum!... Bugün bile, TBMM’nde: “Türkler Anadolu’ya, Selçuklular’ın 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra gelmişlerdir!” denilebilmişse; bunun sebebi, gerçek kalkınma ve “çağı yakalama”nın, “Gerçek İLİMLER AKADEMİSİ’nin bütün kollarıyla kılavuzluğundan ve “Milli Tarih Anlayışı ile Öğretimi”nden, hâlâ mahrum bulunmamızdır!... “Dışarıda, milli kültürümüzü ilgilendiren eserler basılıyor; “Kültür Ataşelerimiz” ve başkaca ilgililer, bunları zamanında resmi kütüphanelerimize maletmeyi umursamıyor! Bu yüzdendir ki, “beyni yıkanmış vatandaşlarımız” teröre kayıyor; zengin “Armenya Yayınları” ve küçük “Gürcistan’ın Propaganda” eser ve istekleri, 1945’ten beri yoğunlaşmış bulunuyor. “Üniversitelerimiz” deki ihmal, yönlenme ve yetersizlik de, başka bir derdimiz. A. BASCHMAKOFF (s.2,14), SKYLAX’ın Yunanca eseri için, iki defa, “M.Ö. 508-500” ve “M.Ö. 508”e doğru yazılmıştır diyor ve, üniversitelerimiz, bundan habersiz. Bu da M.Ö. 680 yılında Kafkaslar kuzeyinden, Kıpçaklar’ın ataları sayılan Kimmerler’i (ki, koca ülke adı “Kırım”, ikinci hecedeki “R” sesinin ilk heceye kayma kuralımıza göre
132
ileri/ireli, torba/tebra, körpü ve daha benzeri gibi, “Kımır”dan, bunların hâtırası olarak yaşıyor) kovalayıp, önce Kür Irmağı ve kolları boylarına yerleşen Fatih, Sakalar yeni göçler ve Partatua adlı cihangir padişahları ile, Azerbaycan, Doğu-Anadolu ve İran ülkelerine hâkim oldular. İşte, yukarıda gördüğümüz bu yazımızın başlığında anılan Türkmen/Oğuz Boyları: Kalaç, Apşar, Askur da, Artvin, Hopa ve Rize’ye bu sıralarda hâkim unsur olarak gelip yerleşmiştir. SKYLAX (81 bend), şimdiki Hopa’nın batı yanından geçen suya, “Apsar’os Çayı” denildiğini, M.Ö. 508-500 yılında belirtiyor. Biz hâlâ okullarımızda, “Oğuz Han’ın M.Ö. 209 174 yıllarında Hunlar’ın hükümdarı Mete” olabileceğini okutuyoruz. Yukarıda, M.S. 79’da ölen PLINIUS’da bu çağa “Apsar’us” denildiğine işaret etmiştir. ARRIANUS (7,8,9,16) da bu çaya ve üzerindeki liman kasabaya, “Apsar’os”, Arkhavi’ye “Arkhabis” ve 1866 yılına kadar, sıtmalık ve bataklık yer olan Batum’a da “batys” diyor. Bu sonuncu adın, Türkçe “batak ve batılan yer sözüyle, ilgisi açıktır. Sahte- ARRIANOS (40-41) ve “Codex Londiniensis” (1,2,7)’de aynı yere, yine “Apsar’os” deniyor. Yunanca da, kelime sonlarındaki “os” ekinin, tekil/müfred “Paşa” diyor, “ş” yi söylemiyor bilindiğinden, bu çay ve liman adının “Apşar” ve bunun da Türkmen/Oğuz boyu şimdiki “Afşar/Awşar” deneyiminin en eski şekli olduğu, su götürmez bir gerçektir. Türkçenin bazı şive ve lehçelerinde daha KAŞGARLI Mahmud (I.31) çağında bile, sesli ile başlayan isim ve fiillerin başına bir “y” sesi eklendiği: eklin/yeklin, ılık/yılık (bugün Azerbaycan’da “y” siz söylenen: ıldız: ulduz/yıldız, iğit/yiğit, ilan/yılan vb. gibi) denildiği biliniyor. Biz, Edil (Volga) Bulgarları ve Khazarlar’ın torunları olan (Kıpçaklar kolundan) Çavaş Türkleri’nce, “eliaçık, cömert” anlamında kullanılan “Yapşar” deyimini biliyoruz.(2) bu da 2500 yıl önceleri Hopa’da bulunan “Apşar” adının başına, bir “y” sesi eklenerek, günümüzde bile yaşadığını gösteriyor” 1072-1074 yıllarında ünlü “Divân-u Lûğat’it-Türk”ü yazan KAŞGARLI (I.56) bu Oğuz Boyu’nun adını “Afşar” ve damgaların da, biçiminde gösterir. “Oğuznâme”lerde, “Awşar/Avşar” denilen bu boy adının anlamı, şöyle anılır: a) Tebriz’de İlhanlı Başveziri REŞİDEDDİN’in 1305’te görerek Farsçaya çevirdiği ve sonra aslı kaybolan Türkçe Oğuznâme’de, “İşinde çevik ve avcılığa düşkün”; b) 1420 yılında önce Amasya’da yazılan YIZICIOĞLU’nunkinde “Çok çevik ve ava, canavara, kuşa hevesli”; c) Batı Türkistan’daki Türkmenler elinde bulunan yazmalara göre, 1659’da EBULGAZİ Bahadur-Han’ın yazdığı, “Şecere-i Terâkime”de, “İşini, çabuk işleyici”.(3) KAŞGARLI gibi, Horasanlı F. MÜBAREKŞÂH’da 1206 yılında yazdığı “tarih”inde, “Afşar” ve (Rize’dekinin adını) KAŞGARLI (I.56) daki gibi, “Yazgır” biçiminde, başa bir “Y” sesi eklenmiş biçiminde anıyor.(4) Bugün İran’daki gibi, Horasan Türkmenleri’nde de Afşar denildiğini İran Şahı Afşarlı Nadir’in (1736-1747), soy
133
kütüğünden anlıyoruz. Azerbaycan ve Anadolu’da, “Awşar” ve daha çok “Avşar” denilen bu boyun, bulunduğu yerler ve Ortaçağ ile günümüze kadar ki haberlerini, Prof. Dr. Faruk SÜMER, etraflıca yazmıştır.(5) Rize bölgemizdeki “Askaros Çayı”nın eski anılışlarına gelince; 131 yılında eserini yazan ARRIANOS (8. Bend)’te, buna “Askur’na” denilmesi, bir imlâ yanlışından ileri gelmiş olmalı. Bugün üzerinde 15 köyümüzün bulunduğu, boyu kısa, Anadolu’da yaşayan “En Eski Oğuzca Coğrafya Hâtırası” olarak, çok değerlidir. Çünkü bu boyun, öteki kolların hâtırasını taşıyarak anılan üç coğrafya adını, daha biliyoruz. Yukarıdaki işaret edilen Kartlis-Çkhovreba’da Ahıska kuzeyinde ve Kür Irmağı boyundaki boğazı koruyan şimdiki “Azgur Kalesi’ne, M.Ö. 2 yılında “Askur” denildiği gibi, sonları da, “Askur’et” (Askur yurdu) deniliyor. (6) Yine Kür solunda ve Tiflis ile Şirvan arasındaki Kakhet (Kakh ülkesi) bölgesinde, “Askuer” adlı bir yer var. (7) Bitlis’in Khızan ilçesindeki eski köyün adı “Azgur”, 1969 “Yiğinkaya” konmuştur. M.S. 150 yılında yazılan ünlü Ptolemeus Coğrafyası’nda (V,12,5), Ahıska kuzeyindeki kaleli şehre, “Askur’a” deniliyor. Bu adın sonundaki “a” sesi, Kür Irmağı’na “Kura” ve Apkaz’a “Apkhaza” diyen Kartel (Gürcü) dilinin özelliğindendir. KAŞGARLI (I.56), bu Oğuz/Türkmen Boyu’nan adını (Y protezi ekli olarak) Yazgır ve damgasınında biçiminde olduğunu belirtir. MÜBÂREKŞÂH’da “yazgır” diyor.(8) Umarız ki, Rize’li gençler, “Askaros” çayında hâtırası yaşayan Oğuz Boyu “Askur/Yazgır”ın bu damgasını türlü vesileler ile kullanıp, benimsesinler, Rizeli hanımlarımız da, çay takımları ve kız çeyizlerinde, bunu işlemekle, öğünsünler!... “Oğuznâmeler” de, askur/Yazgur/Azgur’un varyantı “Yazgır/Yazır” ın anlamı için, şunlar yazılı aAREŞİDDEDDİN’de, “Çok ülkeler’in insanları, senden yana olur”; b- YAZICIOĞLU’da, “Çok Vilâyet, onun ola”; c- EBÛLGAZİ, “Eller (ülkeler) ağası” demektir, diye anar. Rahmetli Hocamız A. Zeki Velidi TOGAY’da, 1948’de basılan A. BASCHMAKOFF’un, yukarıda andığımız kitabını görmeden, şu izahı yapıyor: “KAŞGARLI”da Yazgar/Yazıg+er ismi, (Azak, Denizi çevresinde M.Ö.’leri bilinen kavmin adı) As ile birleştiriliyor ki, olabilir. Bu isim Kaşgarlı’da Yazgar ve bazen de Yazıg+en yazıldığından; bu isim, As’ın başka bir şekli olan (PTOLEMEUS III, V,1,3,7) ve daha eski kaynaklarda, Azak Denizi çevresinde, Afşar gibi, Yıldız Han kolundan “Karkın” boyunun adıyla anılan yerlere komşu olan kavmin adı Yazgı’dan gelmiş olabilir.(9) *** Şimdi de, Aşağı-Çoruk ve kolları boyundaki, İkiz Oğuz kabilesinden oluşan “Kalarç/Kalaç”ların anılışını görelim. Kartlis-Çkhovreba adlı “İlk Gürcistan Tarihi”nde, şu bilgiler var. İlk Kartli/Gürcistan Kralı olan Parnawas (M.Ö. 302-237), komşularının yardımıyla işgalci Makedonyalılar’ın kovulması üzerine, “Eristawlık” (Elbeğilik) adı ile ülkeyi, 8 Beyliğe ayırdı (+1 de Krallık bölgesiyle=9 ki, “Dede Korkut Kitâbı”nda, Oğuzlar’ın haraç aldığı
134
“Tokuz-Tümen Gürcistan”ın kuruluşu, bununla başlar); ondan (M.Ö. 302’den) sonra (Tiflis yakınındaki “Meseket”te) tahta geçti. Bunlardan, (Posof-Şavşat arasındaki yaylak dağ “ARsıyan’dan (Kara) Deniz’e kadarki K(a)larc’et bölgesi, Yedinci Eristwlık” oldu (M. BROSSET tercümesi, I. 29-40). Yine bu kaynakta (I. 141) Kartli Kralı Varaz-Bakar (379-393) çağında, bu kadarki K(a) larcet”in ahâlisi olan “Klarclar”ın da bulunduğu, belirtiliyor. M.S. 150 yılında yazıldığına işaret ettiğimiz PTOLEMEUS (V, 14,4)ta, buralar (“c”) yerine “z” kullanılma mecburiyetinden), “Kalarzen” (Kalarçyurdu) adı ile anılıyor. “Armenya” (Yukarıeller) Kralı Arşaklı/Partlı “Büyük” ünvanlı III. Tiridat (286-330),301 yılında Hıristiyanlığı resmen benimseyip, devlet eliyle ülkesinin her bucağına yayılmasına yardımcı olmuştu. Bunun, Roma’dan yanında getirdiği kâtibi ve kronikçisi AGATHANGELOS (xx) kronikinde, bu yeni dinin yapılıp benimsendiği yerler arasında Yunanca metninde, “Kalarsen”, Lâtincesinde “Kilise Dili/Grabar”a tercümesinde “Kalarç” adıyla, “Kalarç’et” anılmış oluyor.(10) Öteden beri ilkbahar ile güzün, Artvin bölgesinden Karadeniz’e esen, çok sert, sıcak ve kuru rüzgara, Batum Rize arasındaki yerliler, “Kalaç/Kalaş” veya “Kalaç-Yeli” demektedirler. Artvinliler’in de kullandığı bu ad ile anılan sert yel, kayıkları devirir, bulutları ve sisleri dağıtır; yeşil ot ve yaprakları kurutur.(11) Yaşayan bu adda, çok değerlidir. Eskiden (arslan/aslan, varşak/vaşak, kurşak/kaşak gibi “R” sesiyle birlikte “Kalarç” denildiğini, yukarıki kaynak haberlerinden öğrendiğimiz bu kavmi adın, “Kalaç/Kalaş” biçiminde “R” sesi yutulmuş olarak anılışını ve “yel” adında yaşamakta olduğunu görmek, Artvinliler için, bir öğünce vesile olacaktır!... KAŞGARLI Mahmud (III. 218,415), “Kalaç/Khalaç”ların adı üzerine bir halk etimolojisini verdikten sonra, “22 Oğuz Boyu” nun adlarını ve 21’inin de damga şekillerini bildiriyor. Kalaçlar’ın ise, “İki Kabile (boy)” olduğunu anarak, şöyle diyor: “Türkmenler (Oğuzlar), aslında 24 kabiledir. Lâkin, iki kabileden ibaret olan Khalaçlar, (çok eskiden) bunlardan ayrıldıkları için, (asıl) Oğuz sayılmazlar”. Rize’deki Askurlar’ın: Ahıska, Kakhet ve Bitlis’teki dallarından kalan coğrafya adları gibi; Kalaç/Khalaçlar’ın da, Selçuklu Fetihleri’nden çok önceleri, Anadolu’da yerleşmiş bulunduklarını belirten, iki adaşları daha biliniyor ve günümüze değin yaşıyor: a- Van Gölü’nün doğu ve güneyindeki Hıristiyan Ardzeruniler’in kronikini 907 yılında bitiren Ermeni Râhibi THOMAS, 902 vak’aları arasında, şimdiki Malazgirt bölgesinde, “Khalaç-Ovit (=Kalarç ovası/yeri) adlı bir yerden bahsediyor. II. Sultan Hamid’in adıyla 1890’larda kurulan “Hamidiye” adlı Süvari-aşiret alayları arasındaü, Malazgirttekilerin adı, “Khalacan” (Khalaçlar) idi. b- Ünlü Arap yazarı MES’ÛDİ, 943’te yazdığı “Murûc’z-Zeheb” inde (III.23), Mardin doğusunda Cûdi Dağı çevresindeki Kürt Aşireti’ni, “Curuhan” (Çoruklar, Arapçada “O” ve “Ç” sesleri yoktur), “Tenbih ve ‘I-İşrâf kitabında (s.90-91) da, buralardaki “Kikân” adlı Aşireti anıyor.
135
Biz bunların her ikisini “Oğuz Töresi”ni yaşatır biçimde (Ziya GÖKALP’inde dikkatini çektiği gibi), 12 Oymak “Çurukan” ve 132 Oymak “Khalacan” adlı ile, Mardin Nusaybin-Diyarbakır kesiminde 24 Oymaklı “Kiki/Kikân Aşireti” olarak günümüzde de mevcut bulmaktayız. H. 1288 (1871) tarihli “Sâlnâme-i Vilâyet-i Diyârbekir”de (s.190), 22 köyde kışlayan “Çurukan” ve Khalacan” adlı iki kola hem “Kürdi tekellüm” ettikleri, bildiriliyor. Bahsi geçen Kürtlerle Rize Hemşin’de yaşayan Türkmenlerin (bilhasa kadınlar) kıyafetlerinin çok fazla benzerlik göstermesi düşündürücüdür ve araştırılmalıdır. Ardunaç Kalesi’nin güneybatısındaki bir Kale/Eskişehir doğusundaki köyün “Kılarçet” olan adı, 1925’te yeni “Vilayet” olan Artvin’in Umumi Meclisi Karârı ile, bazı köy adları değiştirilirken, “Bereket” konulmuştur.(12) (Bunun gibi, 1952’de, Vilâyet adı “Çoruh”un, Türkçe değildir diye, bir Kanun ile değiştirilmesi, hep “Akademi’den yoksun” oluşumuzdandır). Aşağı Çoruk Boyu veya Artvin’deki KALARÇ/KALAÇ adlı İkiz-Oğuz Boyu’nun, KAŞKARLI’nın anmadığı, REŞİDEDDİN ve öteki Oğuzname’lerde gösterilen, Yapar/Yıpar (İber) ile Kızık olabileceğini, sanıyoruz. “Türkmen” adının, Çin, İsrail ve Mısır Belgelerinde M.Ö. VI. Yüzyılda anılışı: -Bu uğurda “Umumi Türk Tarihi”nin dünya çapında en büyük uzmanı Hocamız rahmetli Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidî TOGAN, şu bilgileri veriyor. “Daha M.Ö. VI. Asırda, (525-522) yıllarında İran’dan Mısır’a gelen (II. Kambys idaresindeki) Akhemenli Orduları arasında, (Khazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki Kharezm Birlikleri sıfatıyla, Dargmanlar’ın bulunduğu Yukarı Mısır’da, Nil boyundaki ada) Elefanti’de ele geçen Papirus Vesikaları’nda okunmaktadır. (Ed. MEYER,” Der Papyrusund von Elefentine”, Leipzig 1912, s.28) yine, Batı-Hunları çağında M.Ö. V. Asırda, Aral Gölü bölgesinde ülke ve kavim adı olarak, (dilleri gibi yazılarında “R” sesi işareti bulunmayan) Çin kaynaklarında, Tü-kü Mön (yani Türkomön) adıyla, (komşuları) Aorsiler’le birlikte anılıyor. Bu yüzden ben, Tevrat’taki (Genes/Tekvin, X,3-4: Gomer “Kimmer’in oğulları’ndan “Aşkenaz, Toğarma/Torgama) Saka-Torgamalar’ı ve (Mısır’da yazılan) Papiruslar’daki Kharezmli-Dargmanlar’ı, Türkmen (XI. Yüzyılda Anadolu’da Selçuklular üzerine gelen Haçlı seferleri kronikçileri gibi”, Torkoman”) adını taşıyan ilk kavim olarak, kabul ediyorum.”(13)
ZÜMRÜT RİZE Gazetesi
19 Ağustos 1950/Sayı/8
136
MİLLİ EĞİTİM BAKANI Tevfik İLERİ diyor ki… Asıl dâvamız Türk çocuklarını vatanperver ve ahlâklı olarak yetiştirmektir. Mekteplerde evlatlarımıza milli ruhu aşılayarak onları memleketimizin ve milletimizin yükselmesi için çalışan icabında hürriyeti, istiklâli ve vatanı uğrunda canını vermekten çekinmeyen iyi vatandaşlar haline getireceğiz. Bu sebeple hocaların vazifesi çok mühimdir. Ben bütün tahsil hayatımda vatan ve millet sevgisinden bahseden pek az hocaya rastladım. Hocaların vazifesi her şeyden önce vatanperver ve ahlâklı gençler yetiştirmektir. Yalnız tarih ve edebiyat hocaları değil aynı zamanda fizik, kimya ve matematik hocaları dahi ders saatlerinin hiç olmazsa on dakikasını bu hususa tahsis etmelidir. Eski devrin anlayışına göre böyle hareket maalesef hırsızlık sayılırdı. Fakat ben hocalığım sırasında iftiharla söyleyebilirim ki bu mukaddes hırsızlığı yaptım…
TRABZON VALİSİNE 3. SULTAN AHMET’DEN HEMŞİN KADISINA Emir gönderiyor ki; Osman adlı bir kimse bana arzuhal göndererek, Hemşin kazasına tabii Çıngırt adlı bir köy ahalisinden… adlı kimseler ortaya çıkarak, 4 yıl önce Yusuf adlı kimsenin vatanından ayrılıp gurbette bulunduğu sırada onun emlakına el koymuşlar. Şeriata uymayan bu durumu düzelterek (Miladi 1818) Hicri 1130 senesinde haksız mal edinenlerin edindikleri paraları dava açıp geri alasın.
Kaynak: İdris YAMANTÜRK
TÜRK OCAKLARI 20. YY başlarında Osmanlıya Rusya’dan göçen Türk aydınlarının başında Yusuf Akçura gelir. 1904 yılında yayınladığı bir makalede Türkçülüğün merkezi olarak Osmanlı Devletini gösterir ve istikbali Osmanlıya bağlar. Halifenin karizmatik gücünü ön plana çıkarır. Balkan savaşlarından sonra Türk ocakları milliyetçiliğin zorluğunu görerek, Osmanlı milliyetçiliği tezini otaya atar. Turancılık konusuna ihtiyatla yaklaşan Osmanlı aydınları da vardır. Türk ocaklarının ilk başkanı Ahmet Ferit (TEK) genç Turancıların doğuya heyalperestlikle uçmamalarını, basireti elden bırakmadan, Edirne, Rize, Rodos, Süleymaniye’nin Türkün demir kazıkları olduğunu düşüncesiyle hareket ederekbu bölümünün içini imar etmelerini
137
tavsiye eder. Bir bakıma Misak-ı Milli hudutlarımızla paralellik gösteren bu ilke az eksikle de olsa yerine oturduğunu görüyoruz. 1. Dünya Savaşı sonunda Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü Misak-ı Milli hudutları dışında politik kültüre önem verilme tezini ortaya attılar. Yusuf Akçura Rusya’da kalan Türkler için Demokratik Türkçülük tezini ortaya attı.
Türkler (Ansiklopedi) 14. Cilt S. 827
BAŞBAKANLIK OSMALI ARŞİV BİLGİLERİNE AİT ÖZET BİLGİLER Osmanlı fethinden önce (Trabzon Timur tarafından kuşatıldığı için) İspir-Hemşin yolunu kullanarak sahile inen İspanyol sefiri kısaca şu gerçeği kanıtlıyor. Hemşinde oturan insanlar Ermeni yönetici Arakel’i istemiyorlardı. İspir beyinden müslüman yönetici istemişlerdi. Arakal, avanesiyle beraber Araklı dere başına kaçmıştı (ismi geçen derenin Arakel gitmeden önceki ismi Taş Deresi olduğuna göre bu yönetcinin yerleşiminden sonra Arakel’ın ismine izafeten Araklı’ya dönüşmüş olabilir. Sefir Clavio şu gerçeği de belirtiyor. Zaten nüfusun çoğunluğu müslümandı, bu kaynağı Osmanlı arşiv bilgileri doğrular niteliktedir. 1481-1512 yılları arasında Yavuz Sultan Selim’in Trabzon valisidir, 8 yıl da padişah olarak yöremizde hizmet ederek, birçok bilgileri arşivlerimizde toplamıştır. 1523 T.T. defterinin (387) 734-743 sayfaları, 1583 tarihli KKF numara 28’deki bilgliler ve de bilhassa Tapu Tahrir defterlerimizdeki 1515-1516 yıllarına ait 52 numaralı defterler üzerinde iyi inceleme yapmış olan değerli, saygın araştırmacı Mehmet Bilgin Hoca bölgede hiçbir islamlaştırma üzerine devlet baskısı olmadığı, din ayrılığı gözetilmeden hıristiyanlara da aynı derecede idare yetkiler verildiği neticesine varmıştır. Aslında sahil kesimlerinde fetihten önce az sayıda müslüman ahali olmasına rağmen iç kesimlerde yarı yarıya islam nüfusu vardı. Fakat iç kesimlerdeki bu oran fetihten sonra birkaç sene içinde müslüman nüfusun aniden azaldığını görüyoruz. Sebebine gelince Fatih Sultan Mehmet iç kesimlerde Selçuklu Dönemi’nden kalma çok sayıda eski müslüman (Müselman-ı Kadim) olduğunu biliyordu. Trabzondaki Rumların gitmesiyle Trabzon boşalmıştı. İşte Fatih ve sonraki elli yıllık dönem içinde bu eski müslümanlar ayrıcalıklı ve imtiyazlı bir halk olarak Trabzona çağrıldı. Dağ kesimlerinde, zor şartlarda yaşayan bu Türk müslümanlar, önüne geçilmez bir hızla Trabzon’un mâmur yerlerine koşarak yerleşti ve iç kesimlerde adeta müslüman kalmadı. Misal olarak, Pazar’ın şimdiki Akbucak (Melmanat) köyü fetih sırasında 272 hane iken, 50 yıl içinde 70 haneye düştü. Yani iç kesimlerde müslüman göçle azalıyor, fakat dağ kesimlerinden çok sayıda müslüman nüfus Türkmen Osmanlı toprağına geliyor. Bunlara bir de Sayın F. Kırzıoğlu Hocamızın anlattığı gibi Osmanlı, buralara 5. defa göç gönderiyor. 17. Y.Y’a doğru iç kesimlerde yine müslüman nüfus atıyor. Ayrıca, hıristiyan Türkler müslümanlığı seçiyor. Bazı yanlı yazarların islamlaşmış
138
Rum-Ermeni diye göstermek istedikleri yalanlar, işte bu hıristiyan Türkler olup, hiçbir Rum veya Ermeni islamiyeti seçmemiş, sadece Osmanlının adil iskan politikasıyla ustalar, İstanbul’a diğerleri kendi istedikleri yerlere devlet yardımıyla götürülüp iskan edilmişler, yörede Türklerden başka kimse kalmamıştır. Yeni müslüman olan Türklere de Osmanlı, müselmanı cedit (yeni müslümanlar) ismini vermiştir. Burada tekrar belirtmekte fayda var. İncil dilinin kutsal dil olarak kabul eden hıristiyan Türkler bu dile itibar gösterdiler. Şimdi Kur’an diline itibar gösterildiği gibi Trabzon dolaylarında çok az sayıda İncil dili konuşan eski hıristiyan Türklerin kimliğini İncil dili Rumca değiştiremez. Keza; Ataları Türk olan köy isimleri, Türkçe olan laz kardeşlerimiz, İncil Gürcüceye çevrilmeden evvel Kıpçak Türkçesi konuşurlardı. Dillerinin Gürcüceye yaklaşması İncil dili ve Gürcü baskılamasıdır. Zira Gürcüler “İncil”i hemen Gürcü diline çevirerek dillerini kutsallaştıdılar. Gürcüce kutsal dil olarak, Çayeli Kemer’den öteye hıristiyan laz kardeşlerimizce konuşulması bir marifet sayıldı. Lazca dediğimiz -Gürcüce İncil diline yakın- bir dille konuşan insanların dillerini İncil etkiledi amayer isimlerini değiştiremedi. İncil kabul edilmeden önce onlar Türkçeye yakın (Kıpçak Türk) şivesiyle konuşurlardı. Köy isimleri olduğu gibi Tükçe kaldı. İncili kabul edenlere, papazlarca, “İncil dilinden başka kullanılan her kelime sizi cehennem ateşine bir adım daha yaklaştırır” gibi vaazlar verilmesinin dil değişiminde çok etkili rol oynadığı daha öncede anlatılmıştı.
GİRESUN’LU TOPAL OSMAN AĞA Batı cephesinde orduya çavuş olarak katıldı. Savaştan sonra çok takdir kazandı ve Çankaya Muhafız Alay Komutanlığına albay rütbesiyle atandı. Ali Şükrü (Trabzon Mebusu) hilafetçilerin başını çekiyor ve Atatürk’ün tasarladığı modern devrimlere karşı çıkıyordu. Mustafa Kemal bu hususu arkadaşları arasındaki konuşmalarda dile getiriyordu. Mustafa Kemal’i çok seven Muhafız Alay Komutanı Topal Osman, Ali Şükrü’nün bu menfi direnişini duymuştu. Bir arkadaşı ile Mustafa Kemal’e danışmadan Ali Şükrü’nün Samanpazarı’ndaki evine gidip onu öldürdüler ve aynı gece cesedi İncesu Deresi’inin başındaki Mühye Köyü’nde toprağa verdiler. Mezar derin kazılmadığı için bir iki gün sonra cesedi köpekler çıkardılar. Ali Şükrü’nün Meclisteki arkadaşları onun neden Meclise gelmediğini zaten soruyorlardı, bir de Meclise getirilen cesedin Ali Şükrü’ye ait olduğu anlaşılınca Mecliste onu Mustafa Kemal’in Topal Osman’a öldürttüğü söylentileri aldı yürüdü. İddiacıların başını Ziya Hurşit çekmekte idi. Mustafa Kemal Paşa’ya “hemşerimi bana sormadan öldürttün” diye bağırmaya başladı. Meclis başkanlığı ve olaydan haberi olmayan Mustafa Kemal “madem ki Topal Osman suçlu mahkeme edilsin” diye bir müfreze askeri Çankaya’ya Topal Osman’ı getirmek üzere gönderildi. Topal Osman getirmek üzere Çankaya’ya giden askerlere direnerek yazılı emir istedi ve silahını çekti, bu sırada muhafızlardan birisi Topal Osman’ı vurarak öldürdü. Ali Şükrü ve Topal Osman’ın
139
cenazeleri birlikte Meclisten kaldırıldı. Ziya Hurşit (Rize Mebusu) iki hemşerimi de sen öldürttün diye Mustafa Kemal’e tekrar karşı çıktı ve mebusluktan istifa etti. Sonucunda İzmir suikastının planları yapılmaya başlandı. Esasında Mustafa Kemal’in bu suikastler hususunda bizatihi emirleri yoktur. Hilafete meyyal oldukları için her iki mebustan da sıkıntılarını arkadaşlarının yanında konuşmuş olabilir. Kaldı ki Bahriye Subayı olan Ali Şükrü ve gözbebeği gibi sevdiği Topal Ossmanı’ı öldürtmesi Atatürk’ün kalbi hislerine aykırıdır. Nitekin İzmir suikastinden sonra idam cezası olan Ziya Hurşit’i dahi kurtarmak için af dilekçesini rica etmişse de, kabul etmemesi üzerine idam edilmiştir.
PUPUÇCU AHMET PAŞA (RİZELİ) 1760 yılında Rize’nin Pazar kazasında doğdu. Memleketinde Papuç satıcılığı yapardı, İstanbul’da 1812 yılında aynı mesleğini sürdürürken ve aynı zamanda VEFA Hanı’nda papuç dikiciliği de yaparken denizcilik hakkında geniş bilgisi olduğu, Seyit Ahmet Paşa tarafından farkedildi. Tersane hizmetine alındı. 15 yıl sonra başçavuş vekilliğine yükseltildi. 1827 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasında üstün başarı gösterdiğinden kapıcıbaşı payesiyle Galata Nazırı ve Liman Reisi oldu. 1829 yılında Beylerbeyilik rütbesine yükseltildi. 18 parçalık bir donanma ile Karadeniz muhafazasına çıkarak bir Rus gemisini esir aldı, dönşünde 3 ambarlı Mahmudiye Kalyonu’nu Arnavutköy’ün akıntı burnu civarında akıntının çok fazla olması dolayısıyla karaya oturdu. Ahmet Paşa çok üzüldü. Başarısından sonra böyle bir olaya sebebiyet verdiği için hastalandı ve vefat etti. Rize/Pazar’ın sahil ve köylerinde “Papuçi” diye anılan aileler rahmetli büyük insanın soyundan gelenlerdirler.
KAÇKAR DAĞLARI’NDA BAZI UZUN YÜRÜYÜŞ ROTALARI
Kaçkar Dağları’nda yapılabilecek uzun yürüyüşler, kesinlikle burada anlatılan rotalarla sınırlı değildir. Rotanın zorluk ve uzunluğu, yürüyüşçülerin bölge hakkındaki bilgileri, ekibin fiziki gücü ve hayal gücüyle doğru orantılı olacaktır. Aşağıda anlatılan rotalar, farklı uzunluktadır. Rota süreleri, yolu iyi kötü bilen, fiziki olarak orta durumda olan ve 15-17 kg. civarında ağır bir çanta taşıyan küçük bir yürüyüşçü ekibi için verilmiştir. Yürüyüşler, kimi zaman sadece tek bir bilgede yapılırken, kimi zaman da birkaç farklı bölgeden geçecek şekilde tasarlanabilir. Tabii ki, rota ve süreler, ekibin zevkine göre şekillendirilebilir. Tüm bölgeleri kapsayan, 15-20 gün, hatta bir ay sürebilecek bir “süper-yürüyüş” planlamak ise, yürüyüşçünün macera ruhuna kalmıştır!
1. ROTA: AYDER-YUKARI KAVRON YAYLASI-ÖKÜZ ÇAYIRI/MEZOVİT ÇAYIRI MAP YERİ – (KAÇKAR DAĞI TIRMANIŞI) – NALETLEME GEÇİDİ –DOBE YAYLASI – OLGUNLAR KÖYÜ – YAYLALAR (HEVEG) – YUSUFELİ KASABASI.
140
Yorum: Klasik ‘Trans-Kaçkar’ olarak adlandırılabilecek yürüyüştür. 5-6 gün sürebilir. Rota üzerinde, Kaçkar Dağı’na klasik rotasından (rota A2) tırmanmak olasıdır. Bu rota, dağ turizmiyle ilgilenen şirketlerce kullanılmaktadır. Anlatım: 1. Gün- Çamlıhemşin üzerinden Ayder Yaylası’na (1200 m.) varış ve geceleme. 2. Gün- Ayder’den hareketle Yukarı Kavron Yaylası’na (2100 m.) varış ve kamp. Ayder’den Yukarı Kavron’a gidiş Kavron Dağları bölümünde anlatılmıştır. Ayder ile Yukarı Kavron arasındaki yol, araçla 1.5 saatte, yürüyerek ise 3-5 saatte alınabilir. 3. gün- Yukarı Kavron yaylasından çantanızı sırtlanıp, A2 rotasında anlatıldığı üzere, 2-3 saatlik yürüyüşle Öküz Çayırı /Mezovit kamp yerine varabilirsiniz. 2700 metre civarındaki bu yeşil, sulak kamp yeri aslında Kaçkar Dağı klasik rotası için ana kamp görevi görmektedir. 4. gün- Bu günü dinlenme günü ilan ederek, civarda yürüyüşler yapabilir, buzulun yakınına gidip inceleyebilir veya Kaçkar Dağı klasik rotasını tırmanabilirsiniz (bunun için A2 rotasını inceleyin). Manzaralı bir yürüyüş yapmak isterseniz, Mezovit Çayırı’ndan bakınca kuzeyde kalan sırt hattına yönelin, dik bir çayırlık yamaçtan sırta çıkınca, kuzeydeki göller bölgesinin harika manzarasını göreceksiniz. 5. gün- Bu günün hedefi, doğuda yer alan ve adı ‘Naletleme Geçidi’ olan 3300 m. Yükseklikteki beli sırt çantalarınızla aşarak Dobe yaylasına 2200 m) inmektir. A12 rotasında anlatılan Naletleme Geçidi’ne çıkış izlenirse, en kötü ihtimalle 4-5 saatte geçide varılarak, arka taraftaki derin vadiye inilecektir. Bu yorucu günün sonunda, Dobe Yaylası’nda kamp kurulacaktır. 6. gün- Dobe Yaylası’nda hareketle, patika izlenerek Olgunlar Yaylasına, oradan da Yaylalar’a (Heveg) inilir. Faaliyet, Yusufeli’nde bitirilir.
2. ROTA: AYDER – YUKARI KAVRON YAYLASI – GÖLLER BÖLGESİ – YUKARI ÇAYMAKCUR YAYLASI – KÖRAHMET GEÇİDİ – KÖRAHMET YAYLASI – YAYLALAR (HEVEG YUSUFELİ. Yorum: Anlatılan ilk rotadan biraz daha uzun ve nispeten inişli çıkışlı bir parkuru kapsamaktadır. 1. gün- İlk anlatılan rotadaki gibi Çamlıhemşin üzerinden Ayder’e varılır ve burada gecelenir. 2. gün- Yukarı Kavron Yaylası’na varılır ve burada gecelenir.
141
3. gün- Göller bölgesine varmak amacıyla Yukarı Kavron’dan hareket edilir. Göller bölgesi, Yukarı Kavron Yaylası’nın kabaca doğusunda yer alan ve irili – ufaklı göllerden oluşan, 2800 metre yükseklikte, doğusu 3400 metrelik doğlarla kapalı bir platolar dizisidir. Buraya, içinden Çengaçur Deresi’nin aktığı derin bir vadi izlenerek, yaklaşık 1.5-2 saatte varılmaktadır. İlk görülen göl, Büyük Deniz Gölü’dür. Bunun sağındaki küçük göl, Meteriz Gölü’dür. Büyük Deniz Gölü’nün batısında (200m. kadar) Küçük Deniz Gölü vardır. Bunun Doğu yönünde, sırttan yukarı Çaymakcur Yaylası’na inen derin vadinin yamacında, en aşağıda olan göl ise, Karadeniz Gölü’dür. Karadeniz Gölü’ne akan derenin kaynağındaki yüksek gölün adı, Yıldızlı Deniz Gölü’dür. 4. gün- Dinlenme günü olarak değerlendirebileceğiniz bu günde, kamptan, bölgenin Mezovit Çayırı’yla sınırını oluşturan sırt hattına çıkabilirsiniz. Yaklaşık 1 saatte üstüne çıkacağınız sırtta, hava açıksa muhteşem bir manzara olacaktır: Kaçkar ve Mezovit Dağları, Büyük Kaçkar Buzulu. 5. gün- Doğuda yeralan derin Çaymakcur Vadisi’ne Karadeniz Gölü’nün yanından geçip alçalın. Patikayı izleyerek Yukarı Çaymakcur Yaylası’na 1.5 saatte varabilirsiniz. Buradan kabaca doğu yönünde kalan Körahmet Geçidi (3150 m.) gözükecektir. Kampınızı yayla yakınında kurabilir veya geçide ilerleyebilirsiniz. 6. gün- Körahmet Geçidini zahmetli bir çarşak – patika tırmanışıyla aşarak uzun ve kıvrımlı vadi boyunca önce doğu yönüne, sonra da güney doğuya alçalın, böylece Körahmet Köyü’ne varacaksınız. Bu faaliyete tüm gününüzü ayırın, belki de, yürüyüşünüzün en zahmetli bölümü bu olacaktır. Kampınızı uygun bir yere kurabilir veya köyde kalabilirsiniz. 7. gün- Körahmet Köyü’nden hareketle Yaylalar (Heveg) üzerinden Yusufeli’ne inerek yürüyüşü sonlandırabilirsiniz. 3. ROTA: ÇAMLIHEMŞİN – ÇAT YAYLASI – ELEVİT YAYLASI – TİROVİT YAYLASI – KARMİK/ HORCAN GÖLLERİ – POLOVİT YAYLASI – YUKARI KAVRON YAYLASI – GÖLLER BÖLGESİ – ÇAYMAKCUR YAYLALARI – AYDER YAYLASI. Yorum: En az üç yüksek geçitten geçmeyi gerektiren ancak yemyeşil ve çok zevkli bir yürüyüştür. Yürüyüş, isteklere bağlı olarak Yukarı Kavron Yaylası’nda bitirilebilir veya devam ettirilebilir. 1. gün- Çamlıhemşin’den Çat Yaylası’na varış. Çamlıhemşin kasabasından 28 km. uzaklıktakı, bazen stabilize, bazen de toprak bir yolla orman içinden ulaşıbalilen Çat Yaylası, bir yayladan çok, yol kavşağı üzerinde yer alan bir ahşap evler topluluğunu andırır. Yol üzerinde, 12. kilometrede, ünlü Zilkalesi’nin yıkıntıları ile birlikte kule kısmının
142
ihtişamlı görüntüsü görülmeye değerdir. Çat, yolun köprüyle ayrıldığı, 28. kilometre de sol yanda kalır, yol ise Başköy’e devam etmektedir. Çat’a ulaşım, minibüs ile 1.5 saat kadar alabilir. Çat’ta çok hoş ortamlara sahip birkaç minik pansiyon (yaylalar kısmında detayını bulabilirsiniz) vardır. Bunlarda kalabilir veya kampınızı kurabilirsiniz. Bölgede orman örtüsü çok sık ve güzeldir, ayrıca Çat’ın eski taş köprüsü de çevresinin yanı sıra görülmesi gereken bir eserdir (ah bir de elektrik telleri olmasaydı!). çat’ta kaldığınız gün, eski Çat Yaylası’nın harap evlerinin, dik bir yamaç üzerindeki hallerini görmeden geçmeyin. Buraya, tarihi köprünün sol tarafındaki bir toprak yol ve patikadan 30-40 dakikada yürünebilir. 2. gün- Çat’tan Elevit ve Tirovit Yaylaları’na gidiş günü. Çat yaylasından 6 km. lik toprak araba yoluyla 1800 metre yükseklikteki Elevit yaylasına varılmaktadır (yayla girişindeki “rakım: 1800, nüfus: belirsiz” tabelası, sizi güldürürken düşündürmektedir de! Elevit, dağlar arasında kalmış, çekici bir yayladır. Çat’tan Elevit’e yürüyüş, 50 dakika kadar almaktadır. Günü Elevit’te bitirmek yerine, bir çay molası sonrasında 2200 metre yükseklikteki Tirovit Yaylası’na gidebilirsiniz. Toprak araç yolu buraya çıkmaktadır, araçla 30 dakika kadar süren yol, yürüyerek 1-1.5 saat kadar almaktadır. Tirovit Yaylası’nın içinde olduğu derin vadinin günbatımı ve ayın doğuşu izlenmeye değerdir. Yaylanın içinden geçen derenin üst kısımlarında çok güzel kamp yerleri vardır. 3. gün- Trovit Yaylası’ndaki kamp yerinizden Karmik – Horcan Gölleri’ni gezmeye giderek günü değerlendirebilirsiniz. Yayladan 1.5-2 saat kadar yukarıda, vadinin (yukarı giderken) sağ tarafında olan ve rahat bir yürüyüşle varılan göller, yaklaşık 2700 metre yüksekliktedir. Çiçek tarlalarıyla çevrili, türkuvaz tonlarındaki göllerin manzarası ferahlatıcıdır. Hava güzelse tüm günü bu civarda geçirerek, doğu yönündeki Kaçkar zirvelerinin koyu renkli, kayalık sivrilerini inceleyebilirsiniz. 4. gün- Kampınızı Tirovit Yaylası’ndan toparlayıp, vadinin doğu yamacını kesen patikalar ile (bazı yerlerde zigzaglar çizerek) Polovit Geçidi’ne çıkacak ve doğudaki, arkadaki vadiye inerek Polovit Yaylası’na varacaksınız. Ancak, Polovit Geçidi 2800 metre yüksekliktedir ve sırtta kamp yüküyle zorlu bir hedeftir. Bunun için 5-6 saat kadar ayırın. Polovit Yaylası oldukça büyük bir yayladır, yaklaşık 200 kadar evden oluşmaktadır. Polovit Yaylası’nın içinde yuvalandığı vadi, dere boyunca aşağı doğru izlenirse 3 saatte Amlakit Yaylası’na 5 saatte Hazindak Yaylası’na toplam 7 saatte de Pokut Yaylası’na varma seçeneği de vardır. Pokut Yaylası’ndan Ayder’e Çamlıhemşin’e inilebilmektedir. 5. gün- Polovit yaylası’ndan doğu yönünde yeralan yüksek bir geçite çıkarak Yukarı Kavron Yaylası’na iniş. 4-5 saatlik bir çıkış ve inişle 2100 metre yükseklikteki Yukarı Kavron’da kamp kurabilir veya pansiyonda kalabilirsiniz.
143
6. gün- Yukarı Kavron’dan Ayder’e dönme seçeneğini kullanabilir veya geziyi uzatmak isterseniz, 2. yürüyüş rotasında anlatıldığı gibi göller bölgesine çıkabilirsiniz. 7. gün- Günü göller bölgesinde gezinerek geçirebilir 2. Rota’nın devamında anlatıldığı üzere, Çaymakcur Vadisi’ne inebilirsiniz. Göller bölgesinden, Çaymakcur Yaylaları üzerinden Ayder’e inmek, neredeyse bir gününüzü alabilir.
4. ROTA: AYDER – AVUSOR YAYLASI – DORGOVİT GEÇİDİ – KAÇKAR YAYLASI VADİSİ – ADSIZ GEÇİT – AMBAR GÖLÜ – BORAVAN GÖLÜ – ALTIPARMAK / HIZARKAPI GEÇİDİ – BARHAL KÖYÜ – YUSUFELİ Yorum: Oldukça uzun ve dağın denize bakan yamaçlarını yan geçen bir yürüyüştür. Özellikle Ambar gölü ve kuzeydoğu göller bölgesi, görülmeye değer, bakir bölgelerdir. 1. gün- Çamlıhemşin üzerinden Ayder’e varış. Çamlıhemşin, Pazar ve Ardeşen’den Avusor Yaylası’na doğrudan dolmuş seferleri vardır. Bunu yakalayabilirseniz, Ayder yerine ilk gün Avusor Yaylası’nda (2300 m.) kampınızı kurabilirsiniz. 2. gün- Avusor Yaylası’nın kuzeydoğusundaki Dorgovit geçidi (2800 m.) aşılarak, Yukarı Kaçkar Vadisi’ne inilecektir. Geçit otluk, yeşillik bir yerdir ve Altıparmak dağının Kuzey yüzleri buradan güzel manzaralar sergilemektedirler. Aynı gün içinde Yukarı Kaçkar Vadisi geçilerek, doğudaki ikinci yüksek geçit (2900 m.) aşılarak Ambar Gölü’ne inilebilir. Ambar Gölü’ne inme seçeneği, Avusor yaylasından 5-6 saat kadar tutabilir. Adını bilemediğimiz bu ikinci geçide tırmanış, dik ve terletici bir çayırlıktan olmaktadır. Bu etap, kitabın Altıparmak Dağları bölümünde, (Ambar Gölü’ne Ulaşım) daha detaylı anlatılmıştır. Ambar Gölü çiçekler arasında, sessiz, sakin, dağların gölgesinde kalmış, nefis bir mekandır. Göle akan şelaleler ve kıştan kalma buzul artıkları, manzarayı güzelleştirir. Burası, Altıparmak dağı ve çevresindeki zirvelere tırmanış için ideal bir ana kamp yeridir. 3. gün- Altıparmak Dağlarının kuzeybatı yamaçları boyunca engebeli bir yan geçişle, patikasız ve zaman zaman dik araziden yürünür (hemen hemen 2400/2600 metreler hizasında). Hedefiniz, Altıparmak Dağları’nın iyice kuzeyindeki göller bölgesine ulaşarak kamp kurmaktır. Bu göllerden en iyi bilinen ikisi, Boravan ve Samli Gölleri’dir. 8-12 saat kadar tutabilecek, uzun ve zorlu bir yürüyüş günü olarak hesap yapmalısınız.
144
4. gün- Göller bölgesindeki kampınızdan uzunca bir yükselişle, 3100 metre yükseklikteki Hızarkapı Geçidi’ne tırmanarak dağların güneydoğu kısmanı geçeceksiniz. Bu yürüşüye de tüm gün, yani 8-12 saat ayrılmalıdır. Kampı her hangi bir yerde kurabilirsiniz. 5. gün- Patika ile aşağı inerek Barhal Köyü’ne, oradan da Yusufeli’ne ulaşılarak yürüyüş bitirilebilir. Bu etap da bir gün alacaktır.
5. ROTA: AYDER – AVUSOR YAYLASI – KIZILGEDİK GEÇİDİ – LİDER GÖLÜ – BAŞYAYLA – SARIBULUT YAYLASI – BARHAL KÖYÜ – YUSUFELİ. Yorum: Önceki anlatılanlara kıyasla daha kısa bir yürüyüştür. Dağın düz bir hatta ve klasik bir batı-doğu geçişi niteliğini taşır. Bu yürüşüş dahilinde, isterseniz hem bulut, hem Altıparmak Dağları’ndaki rotalarda tırmanabilirsiniz. 1. gün- Çamlıhemşin üzerinden Ayder Yaylası’na varış ve burada geceleme. 2. gün- Avusor Yaylası’na varış ve Kızılgeçit/Kızılgedik olarak bilinen geçidin altındaki kamp yerine yürüyüş. Avusor’dan yukarı giden bir patika vardır ve yayladan kuzey doğu ve güneydoğu yönlerine ayrılan iki vadi kolundan ikincisine girerek 1.5 saatte kamp yerinize ulaşabilirsiniz. Bu kısa yürüyüş ve kamp kurma işlerinden sonra, günün kalanını Bulut Dağları bölümünde anlatılan C1 rotasını (Kemerli Kaçkar Dağı klasik rotası) tırmanarak değerlendirebilirsiniz. Bu zirveden hem ertesi gün aşacağınız geçidi, hem de Bulut ve Altıparmak Dağlarının doyumsuz manzaralarını seyredebilirsiniz. 3. gün- Dağın güneydoğu eteklerine geçmek ve o gün için hedefiniz olan Liber gölüne varmak üzere Kızılgedik/Kızılgeçit adlarıyla bilinen 3150 metre yükseklikteki geçide tırmanış… kamp yerinden, yüklerinizle 23 saat kadar terledikten sonra Liber Gölü ve Altıparmak Dağı’nın ayaklarınızın altındaki manzarası, sizi biraz olsun rahatlatacaktır. Günün kamp yeri olan Liber Gölü, 2600 metrede ve oldukça da yakındadır. Göle iniş için acele etmeden 1-1.5 saat ayırın. Göl kıyısında kamp yapmak zevkli olacaktır. 4. gün- Bu günü dinlenme günü yaparsanız, 3472 metre yükseklikteki altıparmak Dağı’na, güney yüzünden çıkabilirsiniz (Altıparmak Dağları – D5 rotasında anlatılmıştır) veya göl çevresinde keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz. Yada yola devam edep, patikaları doğuya doğru izleyerek, Başyayla, Binektaşı Yaylası ve Sarıbulut yaylası üzerinden Barhal Köyü’ne inerek faaliyetinizi Yusufeli’nde bitirebilirsiniz. İniş için 1.5-2 gün ayırın. Not (Vefa Teşekkürü):
145
Rize; Kaçkar ve Verçenik dağlarına çıkış Rota ve kroki bilgilerini TUNÇ FINDIK kardeşimizden almış bulunmaktayım. O’nun bize bu bilgileri karşılık beklemeden aktarması, yurt aşkı ile cansiperhane çalışmalarının bir hediyesidir Kendilerinin sıhhat ve afiyetlerle dolu bir mesai içinde yaşayıp ömür sürmeleri en samimi dileğimdir. Ayrıyeten; “Doğu Karadeniz’le ilgili araştırmalara yeni başlamış bulunan Ali GÜNDÜZ ve Turan ÖZUYANIK kardeşlerime yılmadan bıkmadan özverili çalışmalarını salık veririm. Kaçkar, dağ, yayla, göl ve konaklama yerleri ile ilgili geniş bilgiler, TUNÇ FINDIK tarafından krokilerle “KAÇKAR DAĞLARI” adlı eserinde verilmiştir. Bilgiler yaşayarak kaleme alındığından gerçekliğinden şüphemiz yoktur. “İlgililere yeterince yardımcı olur” kanaatindeyim.
Trabzonlu Şakir Şevket Trabzon Tarihi Cildi-Evvel Cildi-Sani Trabzon 1877-78 Sayfa (14) Halk arasında dolaşan rivayete göre güya Trabzon’a Hurşit abad denilmekte iken sonradan Köroğlu gibi bir kahraman gelerek Secaatinin derecesini halka bildirmek için sikkenin (madeni paranın) tuğrasını parmağı ile yok ettiğinden buraya Tuğrabozan denilmiştir. Memleketin adına gitgide Trabzon denilmiştir. Rize S.98 Mapavri ve Karadere-Karai Seba adlı üç nahiye ve 120 köyü, başkaca 7336 haneyi, 137350 dönüm araziye içini alır. S.99 Rize’nin doğusunda bulunan derenin çevresinde pirinç ekildiğinden bu manaya gelen İRİZİYOS adı bu dereye verilmiş, sonrada Rize Kasabasına nispet edilmiştir. Rizedeki eski yapılar İranlılar ile Trabzon Kralının arasındaki savaşlardaki istikamlardır. Hatta Rize’ye komşu olan Hemşin nahiyesinde dahi birçok istikamlar bulunur. Fakat Mapavri nahiyesinin yalı kenarındaki (surlar) öyle pek eski olmayıp, Çerkezlerin Haçaba denilen kayıklarla bu bölgeyi yağmalayan geldiklerinden korumak için istikam biçiminde yapılmış surlardır. S. 100 Çevdet Paşa (Tarihçi) yazıyor ki Çerkez kabilelerinin yağma için kullandıkları Heçaba denilen kayıklar 25 arşın (18 m.) boyunda olup, Sohum ve Batum taraflarında küçük kayıkları yakalayıp yağma edip adamlarını da esir alıp, kayıkları yakarlardı. Osmanlı kaptanı Ferah Ali Paşa’nın islahatı sonucunda bu heçabalar yasaklanarak ortadan kaldırıldı. Soyguncuların heçabaları onların örneği gibi yaktırıldı.
146
S. 101 Rize kazası ahalisinin çoğu Keten dokumacılığıyla uğraşıp, bu mallarını, Bağdat, Arçay ve Rumeli taraflarına giderek umduklarından daha çok ticaret yaparlardı. Kasaba halkı, Edip (Şair) ve dindar ve garip sever kişilerdir. Burada yılda kırkikibin ton keten yapılır ancak, Karadere Kurai Seba ahalisi, kan dökmeye alışık olduklarından aralarında katil eksik olmaz. Hatta devletin şimdi (S.102) peşi sıra asker sevkettiği eşkıya Çepni Ali bu Kurai Sebadandır. S.103 Çepni Ali zamanla uslanarak devletine kendini affettirip, Ruslarla savaşmak için 300 kadar gönüllü asker ile ve Of kazası ulemasından Bakkal zade Mehmet Efendi aracılığı ile kaza kaymakamı Pertev Efendiye sığınarak verilen emir üzerine 93 Rus savaşına katılmıştır. Atına Kazası: Burası da eski bir kasaba olup putperestler zamanında oraya Petuna Atinas denildiğinden bu isim verilmiştir. S.104 Çayeli çıkışındaki kemer adlı yerden, Çoruk nehrine kadar olan yere Lazistan Sancağı denir. Kemer adı; kayıkların geçtiği bir delik taştan dolayı bu ad verilmiştir. S.105 Atına kazasında 2313 ev ve 128042 dönüm arazi bulunup ahalisinin bir kısmı rençper, tüccar ve esnaftır. S.106 Hopa ve Arhavi kazaları: Bunların ahalisi ziraat ve ticaretle uğraşıp silahşörlukte meşhurdurlar. Trabzon için gerekli odun en çok oradan Atına iskelesine getirilip gönderilerek para kazanılır. S. 240 Kırım Ruslara geçtikten sonra, Trabzon ve Batum kıyılarını korumak için tedbir alındı. Kapıcıbaşı Rize eşrafından Tuzcuoğlu Hacı Memiş Ağa bu hususa başbuğ tayin edildi. Bu zat kendisine yazılan emri alınca askerleri mahiyetine alarak on adet çarkacı topu, Batum limanları muhafazasına dair ayrıca on beş top alarak Trabzon kalesi, sergene, polathane, Akçakale, Kamboz Tabyaları için yine 10 adet top ve yetecek cephane ile mühimmatı yanına alıp, Batum ve yanındaki kıyıların muhafazasına tayin edildi. Asker iaşesi için Rize’de Memiş Ağa marifetiyle peksimet imalatı yapılıyordu. S. 242 Memiş Ağa ayrıca baş muhafızlığı sırasında, Batum, Trabzon ve Soğum taraflarını korumak için yeni savaş gemisi, iki kapaklı ağır fırkateyn ve kort, ve dört kıta şalve gemilerini devletten teslim aldı. İstanbul: Tapu Kadastro Mukataa (Kesin Vergi) defteri No: 81 sayfa 3-4. Çizgi 4 Sayfa 39-46-57-58 S. 3 H. 1105 (M. 1694) Kâdızâde Hüseyin Paşa Miri-Miran-i Eyâlet-i Mefküre (Turabozan). Toplam vergisi 556.792 akça vergi gelirdir. Mukataâyı Hemşin H. 1100 (M.1689) gebran ve avaris Osman Ağa emektarı Müteferikagazi Dergâhı-i Âli. Yevmiye 14 akça H. 1103 (M.1691) Ahdeyi Osman 55.501 âşar Rusum-u saire 1.500 akça Avaris (fevkâlade) gelir 21600 akça
147
Mukata-i Hemşin sene H. 1105 (M. 1694) (gelir sahibi) Feyzullah veledi Merhum Osman Ağa (Osman Ölmüş) Bervech-i (veraset) 55.500 Akça, Ayrıca: Şem-i Asel (balmumu) 1075 kıyye (okka) S.4 Liman geliri (Mukata-i liman) Fi sene H. 1110 (M.1689) deruhteyi Liman Askerleri babadan oğla intikal iptidası H. 1098 (M. 1677) Başlamış 671.254 akça gelir. Murad Ağa’nın çiftliği H. 1100 (M. 1689) ocaklık (Kişse Kale neferlerinin geliri 451.000 akçadır. S. 39 Kesin Vergi: Zuğa Köyü H.1100-1105 (M. 1689-1694) kadar Ebubekir Efendi’nin gelir 44.690 akça (asker geliri) Padişahın Eski Kilercisi Methi Efendi H. 1100-1105 (M. 1689-1694) 9.000 akça geliri olmuş. Dilaver Medresesinde Muftu-vaiz-Muderis (Prof) geliri 111.720 akça (Şeyh Kasım Efendinin) S.41 Kesin Vergi H. 1101 (M. 1690) Memleha-i Kağızman (Tuzları) Hazma Hocanın emekli aylığı 200.000 akça. S.43 Kesin Vergi gümüşhanı canıcada kantarcılık Osman? sepahisi yevmiye 24 akça. Şevval H. 1100 (M. 1689) yıllık 5.000 akça. S. 45 H. 1100 (M. 1689) Erzurum gümrük vergisinden Mehmet Ağaya 1100+1101 y. Geliri 24.022.500 akça. Canıca (Gümüşhane Toruk köyü bağlı yerlerin bakarları H. 1110 (M. 1689) Ahmet Ağa süleymaniye de oturur. Kardeşi merhum Desin Efendi H. 1099-1100 (M. 1688-1689) geliri 40.411 akça (geliri varmış) S. 58 Liva-i Batum H. 1103 (M. 1693) Gümüşhane eski Emini Yusuf Ağa’nın maaşı yekün 1.509.600 akça. Miri Mirani Beylerbeyi Trabzon Ali Paşanın H. 1104 (M. 1693) maaşı yıllık 1.509.600 akça. Rize H. 1320 Salname-i Trabzon (Miladi 1902 Baskılı) S. 266 LAZİSTAN SANCAĞI: Veli Salih Rıfat Paşa Rutbe Beyler beyi madalyası 2. Mecidiye. Hakim Abbas efendi muhasebeci Hacı Mesut efendi S.267 Müftü Kamil Efendi, Rütbesi İstanbul müderrisi (Prof) S. 272 RİZE KASABASINA DAİR umumi malumal. Lazistan sancağının merkezi olan Rize kasabası Trabzondan deniz yolu 4 saat mesafede ve sahilde kurulmuştur. Meyve portakal, limon bahçeleri. Senenin büyük kısmında yeşil kalır. En güzel yerlerinden, Kasaba, düzlük olan sahil boyundan başka yedi tepe üzerinde bina olunmuştur. Mahalleler arasının darlığı ve arızalı olmasından dolayı pek uzaklara kadar uzar sahili takip eder. Rize’nin bahari, yazı yağmur ve rutubetle geçer. En güzel mevsim sonbahar, aralık ayına kadar kış ocaktan mart sonuna devam edersede S. 273 Kasabaya pek kar düşmez; bütün bu değişik iklim durumlarına göre Rize’de meyveler donmaz.
148
Yaz ve sonbaharda görülen sıtmanın sebeplerini yağmurların çok yağışını ve çukur yerlerde su birikmesine atfetmek lazımdır. Romatizma hastaları çoktur. Kışın en çok zaturriye ve zaturcem ile iltihabı ve enflanze mevzim hastalıkları ile Tifo dahi vardır. Bereket versin kısa bir halde hüküm sürmektedir. Fazla rutubetten dolayı akciğer hastalıkları var yazın ishal-dizanteri baş gösterir. Çocuk hastalıkları da çoktur. Rize’nin kaza nüfusu 93.927 ye ulaşır. Bunun erkek-Kadın 92.934 İslâm geri kalan az miktarda Rum var. Arazi yerli ahaliye geçindirmeye yetmez. Çok yer dağlık ve taşlık olup zirai imkân azdır. Halkın çoğu: Rusya, Romanya ve ülkemizin çok yerlerinde rençperlik, fırıncılık, bıçkıcılık, taşçılık gibi işlerle uğraşırlar. Halkın adet ve ahlakından cesaretlerinden birkaç yerde bahis oldu. Karadeniz’in müthiş fırtına ve korkunç dalgaları ile Lazların cesur ve atılgan görünüş ve söyleyişlerinde bu nitelikler hayretle görülür. Rize ahalisi; Çuha ve Rumeli şayağı, birçokları da Karadere nahiyesinde üretilen boz ve siyah renkli şayaklar giyerlerdi. S.274 Dokumalardan zıpka ve mintan giyer, ayrıca başlık taşırlar (kabalak). Ova ahalisinin daima geniş don ve şalvar giydiklerini düşünecek olursak, Lazistan gibi arızalı bir yerde yaşamağa ve değil bir köyden diğer bir köyü gitmek, bir köydeki evden başka bir mahalleye gitmek için birkaç dere atlamağa mecbur halkın bütün vücutlarına yapışmış (dar) elbise giymelerindeki sebepler derhal kendini gösterir. Bu dar zıpkaların çabuk ve çevik iş gören halka en münasip elbisedir. Rize kasabasında bir hükümet konağı, bir askeri kışla ve (orta mektep) 24 ilk okul, 4 medrese, 30 kadar cami ve mescidi ile iki Tekke ve iki Rum kilisesi vardır. Kaza merkezinde 16.223 ev, 500 dükkân, 5 otel, 25 fırınla aşçı dükkanı, 3 lokanta, 15 kahvehane bulunmaktadır. Yaylacılık, Rize’de genel bir haldır. Kasaba halkı ve civar köylüler yaz mevsiminde Kura-i Saba dahilindeki yaylalara çıkar, Ağustos sonuna da geri dönerler. Lazistan Sancağı vilayetin madence en zengin yeridir. Bunlardan yalnız mapavri nahiyesinin (Çayeli) Latum köyünde manganez ve çinko madeni işletilmektedir. Öteki yerlerdeki bazı madenlerin işletilmesi için müracaat olmuşsa da hükümet izin vermemiştir. Merkez kaza dahilinde 25.000 hektar ormanlar var fakat faydalanılamıyor. Toprak mahsullerinin başlıcası, mısır (Lazud) fasulye böyrülce gibi şeyler ekilir. Arpa da ekilir. Ahali, genelde mısır unu ile geçindiklerinden buğday ziraatı yoktur. Zebzenin çeşidi çok olup, limon ve portakal ihracatı yapılır. Elma, armut çoktur. Rize’nin Helvacı kabağı (Bal kabağı) meşhurdur. Rize de yapılan keten bezi memleket için başlıca gelir kaynağı olup, her yıl yapılan ihracatla milyonlarca kuruş gelir sağlanır.
149
Başkaca gümüş tel işlemeli elbiselikler, karyola örtüleri, şallar pota ve alacalar yapılır. Hayvan mahsullerinden minzi (çökelek) bir nevi adi peynir tereyağı, yün, yumurta ve bal gibi şeylere münhasır olup, bunlardan başka balıkyağı ihracatı yapılır. Karadere’ye bağlı (İyidere) anjer köyünün yeşili meşhurdur.
S. 277 KURA-İ SEBA NAHİYESİ Müdür Mehmet emin Efendi Kadı veki Mehmet Memiş Efendi. ATİNA KAZASI: Kaymakam İsmail Hakkı Efendi. Kadı Ali Zihni Efendi Mal Müdürü Defterdar Yusuf Sırrı Ef. S. 280 ATİNA KAZASI: Lazistan Kazasında yine adla anılan kazanın merkezi olup Karadeniz kıyısında kurulmuştur. Kaza merkezi 35 evli, 200 nüfuslu küçük bir köydür. Yazın hava sıcak olduğundan ahali 15-20 saat mesafede bulunan Hemşin yaylalarına gidip eylül sonuna kadar otururlar ve bu sayede sürülerini otlatacak otlaklar bulurlar. Bir çok kimseler: Fırıncılık, tütüncülük ve rençberlik etmek için her yıl Kafkasya ile Rusya’nın güney eyaletlerine (Karadeniz kuzeyine) Romanya, Bulgaristan’a Rusya’ya yerlerinde kalanlar da ziraatten başka balıkçılık, kayıkçılık, taşçılık, dülgerlik gibi sanatlarla geçimlerini sağlarlar. Giyimleri, zıpka ve mintandan ibarettir. Başlarına başlık giyerler. İçlerinde sertre ve pantolon giyenler vardır. Atina kazasında bir Rüştiye, bir ilk okul, 2 mescit, bir hükümet konağı, bir hamam, tamamı kazada 81 cami, 26 mescit, 8 medrese, 107 ilk okul ve 535 ev, 338 dükkân 31 kahvehane, 16 fırın vardır. Bütün erkek, kadın toplam nüfusu 38.393 İslâm ile 20 Ermeni’den ibarettir. Salı günleri kasabada Pazar kurulur, çevre köylüler alış veriş için o günü Atina’ya gelirler. Yarar kuruluşlar arasında, 4 gözlü ve üç ayaklı olarak yapımı devam eden taşköprüyü anmak gerektir. Başlıca toprak ürünleri, mısır, buğday, arpa, fasulye, pasta darısı, portakal, elma, armut üzüm, ceviz, incir, kiraz, dut gibi meyvelerde vardır. Yabancı ülkelerden getirilen demir, bakırdan, zirai aletler ile, bıçak ve benzeri şeyler ve bakır işleri yapılır. Adi keten bezi ve yünden bir çeşit elbiselik çorap gibi şeyler yapılır. Hayvani mahsullerle birlikte deri ve bal üretilir. S. 281 Balmumu üretilir. Başlıca ihracat: Fasulye, portakal kaza dahilinde 40 hektar orman olduğu gibi Hamşin nahiyesinde çelikli bir sıcak su kaplıcası var ise de ormanlardan henüz gereği gibi istifade edilmez. Kaplıcanın da yolları aşılmaz olduğundan faydasız kalıyor.
150
Bir sene zarfında gelip giden gemiler 915 kontra 32 sandal 2 bark, 2 goldon ibaret olduğu gibi bu iskelelere mensup küçük gemilerin sayısı 195 e varmaktadır. Atina kazası Hamşin Nahiyesi: Müdür, Mehmet Asım Ef. Kadı Vekili Hafız Kasım Ef. Mal Md. Rıfat Ef. S. 285 Viçe Nahiyesi: Müdür Yusuf Ziya Ef. Kadı Vekili Hamit Ef. Mal Md. Hasan Ef. Liman Reisi Mustafa Ef. (Rütbesi (Kd. Yüzbaşı) Rusut memuru Tevfik Efendi. Duyunu umumiye Osman Efendi, Rüştüye muallimi Hafız Râşit Efendi. TRABZON SALNAMESİ H. 1287 (1870) Basım (Salname-i Trabzon) II S. 38 Rize Kazası: Kaymakam Osman Bey, Kadısı Mustafa İzzet Ef. Müftisi Hacı Hasim Efendi. Mal Müdürü Hacı Ahmet Ef. Meclisi idare Hacı Ali Ef. Sandik emini Hüseyin Ef. Belediye Reisi İsmail Ef. Aza Bahadır Ağa, Hazım Ef. Hamit Ağa, Yorika Ağa Ef. Katibi Hurşit Ef. Bağlı Nahiyeler Kuru-i Seb-a Müdür Osman Osman Ağa, Kâtip Rauf Ef. Mapavri Nahiyesi Müdür İsmail Ağa, Kâtipbi Memiş Ef. 3. Karadere Nahiyesi Katip Hüseyin Efendi. Rize de memleket sandığı (Ziraat bankası) Müdür V. Ahmet Efendi, Hacı Tahir Ağa, İsmail Efendi, Karanfil Ağa, Sermayesi 104.494 lira. S. 47 Hemşin Hahiyesi. Müdür Mustafa Ef. Kâtibi Halid Efendi. S. 71 Atina Kazasına bağlı Müdür Mecit Ef. Kâtip Halid Ef. S. 100 LAZİSTAN SANCAĞI. Hemşin Nahiyesi: Askerlik vergisi varidat, S. 101 Muteferrika (Maaş ve masraf 15.312 akça. Askerlik vergisi 1.583 Akçe. Koyun vergisi 5.589, mal vergisi 67.677. aşar arazi vergisi 142.974 toplam varidad. 221.558 Akça. S. 120 Kura-ı Seba da yıllık 500 top kaba keten bezi ve yeniden siyah şal ve çorap dokunur, satılır. Köylerde yılda yaklaşık 40 top miktarı gömlekçilik kısmen beyaz dokunup, Badat, Erzurum, Arabistan ve İstanbul’a satılır. Yine beyaz ipliğinden gayet nefis ve süslü yamak havlusuna benzer el peşkiri (havlu) dahi dokunur. Karadere de yıllık 1000 ton kadar şal dokunur. Kullanılır, satılır. Makaracılık sanatı geçerli olup kayıklar için vinç makarası ve tüfek kundağı, bıçaklar yapılır. Mapavri mahiyesinde (Çayeli) iplikten yapılan kanaviç denilen bez dokunup satılır. Şimşir kaşıklar yapılır. S. 127 Lazistan sancağı kazalarının dokumaları ve işçiliği Atina Kazası ile Hemşin nahiyesinin bazı köylerinde S. 128 Hamsi, balık ağları yapılır, keten ve yünden çorap ile bir nevi şalvarlık şal dokunup İstanbul’a gönderilir satılır. Bazı köylerden ceviz, ve kızıl ağaçtan tahta yapılır, tüccarlar İstanbul’a satarlar.
151
S. 141 Lazistan sancağındaki orman: Batum sancağında Çakül (Trıyal) kestane, kızılağaç, gürgen boldur. S. 146 Nehirler: Of ile Rize arasındaki Hudut sayılan büyük nehir, Kura-i sabadan doğarak, 5 saat mesafede denize karışır. Ağızdan kayık girer. Kalapotamos (iyidere) şimdiki. S. 147 Mopavriye inen büyükdere Hemşinden doğar. S. 148 Kanlıdere Lazıstan ile Rize arasından akar. Büyük iskeleden denize akar. S. 157 Livana Kasabası önünden akan Sarısu denilen Çoruh nehrinin asıl kaynağı Bayburt havalesinden olup oltu sularını alıp büyür. S. 158 Batum civarında denize karışır. Bu nehirle 4 saat kayıkla Livanaya gidilir. S. 163 Hemşin Nahiyesi Hala deresi yakınında Harder civarında çok sıcak bir su çıkar. Romatizmal hastalıklarda devası meşhur olup lezzeti hiçbir maden suyuna benzemez. VIII. TRABZON SALNAMESİ H. 1293 (M.1876) Merkez Batum S. 172 Rize Kazası. Mahalleler şimdiki gibidir. Bütün bu mahalle ve köylerdeki hayvanların dahi sayısı vardır. S. 218 Hemşin köyleri Kamanos, Toris, Mısahor, Babık, Çuntuzi S. 219 Balahor, Tiratsan, Muhunç
HANE
NÜFUS
VERGİ (AKÇA)
AŞAR
KOYUN
KEÇİ
İNEK
AT
Kamanos
39
161
1038
2719
10
100
106
1
Tunis
24
111
954
2812
-
120
75
2
Misahor
39
185
1114
3613
-
150
170
5
Babik
32
126
2129
4718
-
-
120
3
Cunnis
26
101
1357
3165
20
125
-
Bolahor
37
167
2103
4757
40
50
170
4
Yarasdan
30
108
1144
3509
-
-
116
1
Hahonç
51
200
2292
3773
-
-
230
4
Makropodom
24
131
1135
1445
800
245
110
10
Baş Hemşin
26
171
1500
1495
900
450
64
20
Baş Orta
15
110
2185
1378
1000
210
54
6
Baş aşağı
30
62
965
1378
150
-
35
8
Kale-i Bala
21
129
1500
2756
800
400
180
51
152
Varoş
21
73
710
1400
200
50
88
7
Elevit
17
31
800
1216
50
-
56
6
Can köyü
11
50
730
1294
200
50
110
5
Midvan Koca
16
100
980
1622
-
16
132
6
HANE
NÜFUS
VERGİ (AKÇA)
AŞAR
KOYUN
KEÇİ
İNEK
AT
Koluna
30
181
1600
3380
50
-
132
11
Molloveis
16
296
3070
6842
-
-
232
11
Çinçivo
20
110
1815
3848
10
-
10
21
Küşuva
61
115
1913
4331
40
10
90
5
Makrevis
20
198
2365
5410
30
40
110
15
Canutobra
70
177
2230
3196
50
40
169
4
Hala
26
105
1145
1760
-
50
108
2
Kısmenmalıvur
25
110
1200
2551
200
-
88
5
Livinkçakıslı
37
136
1670
2563
50
-
79
3
Mikrokola
32
132
1575
3404
20
-
105
4
Sırt
16
33
730
1590
60
100
54
4
Viçei Ulya
28
95
824
1579
-
100
110
6
Viçei Safla
36
127
1770
3133
-
30
118
4
Marmanat
72
449
3020
6486
5
150
250
1
Açaba
22
49
1045
2425
-
150
75
1
Habaket
31
115
1045
2528
-
-
54
1
Meleskür
32
148
1459
2709
50
80
54
1
Gumno
57
245
2550
5558
100
100
122
6
Bodollu
52
205
2345
4704
-
50
60
2
Tecina
36
140
1770
4877
-
-
92
3
Zuga orta
56
244
2295
6123
20
-
160
4
Bodura
39
126
885
5386
150
120
60
2
Çanova
26
120
1145
1896
10
20
53
1
Tepon
31
118
1630
710
50
100
85
2
Nefsi sığa
43
207
1770
446
100
100
157
6
Sağırlı
25
90
1045
1848
10
-
52
4
S. 268 Madenler: Nefsi Rize civarında pabekdiki köy mahalli karadere Balir ve basarat Köylerinde yağlı taş denilen bir çeşit maden çıkıp bundan ? ve fasulye tarlalarına serpilir, tarla iyi mahsul verir. Bazı köylerde bir nevi beyaz taş yapılır, kireç gibi gönderilip satılır. Nihanca ve Havuz köylerinden çıkan bir nevi toprak kiremit yapılır satılır.
153
S. 275 Kura-i saba Mahallesinin bazı köylerinde yıllık tahminen 500 top kaba keten bezi ve yünden siyah şal ve çorap dokunarak komşu nahilere satılır. Yine Rize kazasında yılda 40 bin top gömleklik ince kaba gayet beyaz keten bezi dokunarak Bağdat, Arabistan ve istanbula götürülüp satılır. Adı geçen keten ipliğinden süslü el peşkiri yapılır. SALNÂME-İ TRABZON defe 13. H. 1305 (M. 1887) Sunan vilayet mektupçusu Ali Râşit. S. 8 Orman ve içinde yaşayan tüm hayvanlar, geyik, sansar, vaşak gibi. Kuşlardan yaban tavuğu, kaz, bıldırcın, karaca, hindi, kara tavuk, göğerçin karakuş, akbaba ve haşarattan her çeşidi var, yılanlar fazla zehirli değildir. Deniz ürünü: Turna, kalkan, sorgan, tekir, mercan, palamut, mezgit, hamsi vs. den ibarettir. Hamsi balığı her yıl mevsiminde çok çıkar, bolluğu nispetinde ve az satıldığından fukaralar çokça olarak tuzlamak suretiyle bir müddet geçim sağlarlar. S. 81 Kıyılarda çok sayıda yunus balığı avlanıp yağları Avrupa’ya sevk edilir. S. 82 10.000 ingiliz Kademi yüksek olan Verçeniktir, ikincisi Balkar dağı, üçüncüsü Cimil tepesi, dördüncüsü Çengel dağı S. 83 beşincisi, altıncısı Soğanlı dağı, yedincisi Kulat, sekincisi Ziğana, dokuzuncusu Alaca dağ, onuncusu Sis dağı, onbirincisi 6500 Kendem Erimez dağı, onikincisi 7500 Kalem Kazan dağ ve Çaldağı, onüçüncüsü 9360 Kadem Karagöl dağı, ve Duvak dağı Trabzon hududundadırlar. S. 127 Medreseler: Karadere (iyidere) çarşı mahallesi, müftü Ef. Medresesi, Rizede Tayib Efendi Medresesi, Müftü Hacı Hasan Efendi, Karaderede Kapkana medresesi, Of da Bakkal zade İsmail Efendi medresesi (çıkarofsa mah). Sinik köyünde Abbas Efendi Zade Mehmet Efendi medresesi. Of da Nefsi zah mahallesinde Mehmet Efendi Medresesi. S. 131 Trabzon da sivil lise var. Müdür Ahmet Fevzi Efendi Müdür tarih ve Fransızca ders verir. Tarih, Abbas Efendi Askeri Rüştiye Kol ağa md. İdi. Resim: yzb. Nuri Coğrafya: Yzb. Zühtü Ef. Matematik: Mustafa Ef. Üsteğmen Talebe sayısı 55. Hademe 3 adet. Bu idadi (lise) yeni açıldığında yatılı kısmı kurulmamıştır. S. 149 Ormanların geliri (Trabzon sancağında) 151.358 Akçadır. Lazistan Geliri 29.313 Akçadır.
154
S. 164 Of’un Karansı köyünde simli kurşun işletiliyor. 10.000 kuruş sarfedilmiş. Yöredede bakır madeni işletiliyor. 19 Mayıs 1299’da (Miladi 1882) Orman ve Madenler umum Müdürlüğü gerekli cevabı vermeyince çalışmalar durdurulmuş. Kaşkar dağını (en yüksek dağı nedense tespit edememiş. S. 305 Hemşin Nahiye Müdürü Emin Ağa, Katibi Vergi Ali Rıza, Tolga Ahmet, Sandık Emini Rifat Efendi. S. 314 Of kazası ahalisi çok zeki kimselerdir. Ağaçtan saat bile yaparak kullanırdı. S. 315 HİCRİ 960; (MİLADİ 1553) TARİHİNDE MARAŞ ULEMASINDAN OSMAN EFENDİ, BAYBURT YOLU İLE OF’A GELEREK DİN KONUSUNDA EN SAYGIN PAPAZLARI MANTIK YOLU İLE SUSTURARAK VE İNANDIRARAK GÖNÜL YOLU İLE HALKIN TAMAMEN İSLÂMLAŞMASINI SAĞLAMIŞ VE İLK CUMAYI KILDIRMIŞTIR. 15. SALNAME H. 1311 (M. 1893) Trabzon S.102 Vilayet dahilinde bütün ahali Türkçe konuşur azınlıklar, Rumlar Çerkezler, Ermeniler kendi dilleri ile aralarında rahatça konuşurlar. S. 104 Trabzon şehrinde çok iri meyve veren meyve ağaçları ne yazık ki çok ağır kış sebebiyle bükülüp kırıldı. S. 105 Kalcı oğlu Ali Rıza paşa çok mühim bir bağ meydana getirip milletin hizmetine terk etti. Çavuş üzümü dahi üretildi. S. 180 Rize’de 161 köy 3 Nahiye var. 36 Mahallesi var. Atina’da 111 köy, Hopa’da 51 köy vardır. S. 299 Rize ve köylerinde toplam 22.881 kadın+41.250= 74.131 İslâm 309 kadın+338 erkek= 647 Rum nüfus. (Demek ki bu tarihinde bölgede, Ermeni azınlık kalmamış, tamamen göçmüşler. S. 302 Merkezi Rize olan Mapavri, Karadere, Kura-i Saba üç Nahiyeyle 226 Mahalle ve köyü var. 13.573 hane, ekili ve ekilmemiş 626.446 dönüm arazisi var. Rize’de her nevi kumaş dokunur. Beyaz keten bezinden yapılan giyecekler, Erzurum, Bağdat, Hicaz, İstanbul’a ve başka yerlere satıldığı gibi; Ala peşkir ve döşek çarşafı ile yün şayak dokunur. 15.000 Top imalat var. Balıkçılar çok sayıda balık avlayıp dışarıya yağını satarlar. S. 303 Rize Kasaba Fatihi Cafer Paşa’nın Hamnık mahallesinde yaptırdığı caminin yanında taştan yapılmış kabirleri mevcuttur. Kura-i Saba mahalli Hayel köyünde, Mevlana hayalin mağara gibi türbesi var. Rize kasabasında eski Trabzon müftüsü Hacı Ali Efendinin medresesi bitişinde bulunan kütüphanede 580 adet kitap ve Risale mevcuttur.
155
Rize mahallelerinde 28 ilkokul vardır. Kura-i Seba Nahiyesinin bir saat mesafesinde Yana köyünde bir kaplıca olup, akan su Ordu kazasındaki maden suyu gibi, yoluna devam ederken taşlaşır. Aynı yerler muhtelif maden suları varsa da mahiyetleri bilinmiyor. S. 304 Rize eşraf ve ileri gelenlerden Rütbe ve nişan sahipleri 1- Memiş Paşa Zade Mesut Paşa. Beylerbeyi 2- Tuzcuoğlu İsmail Ef. Padişahın Başbaytarı 3- Belediye Reisi Hacı Hüseyin Ef. Üçüncü Rütbesinde 4- Bidayet Mahkeme Katibi Hacı Ali. Üçüncü Rütbesinde 5- Memişpaşa oğlu Mehmet Ali Bey. Üçüncü Rütbesinde 6- Nüfus memuru Salih Ef. Bamise Beşinci Rütbesinde 7- Mataracı oğlu Ahmet Fehmi Ef. Beşinci Rütbesinde 8- Özel idare Acenteksi Ruşen Efendi. İlmiye Rütbesinde 9- Müftü, Hacı Hasan Hüsnü Ef. Burusa 10- Mahkeme baş katibi Osman efendi Edirne Rutbesinde
S. 307 Hemşin Nahiyesi Müdür: Emin Ağa Kadı . Mustafa Efendi. Mal Md.: Mehmet Efendi. Mal Katibi: Mehmet Ef. Vergi Katibi: Ali Rıza Ef. Tapu Katibi: Muhyiddin Ef. Nüfus Atina + Hemşin 17.558 Kadın+ 16321 Erkek= 33.779 İslâm 20 Kadın + 22 Erkek = 42 Rum
I. RİZE. 1-95 YAPRAKLAR H. 1296-97 (M. 1879-80) (ŞERİE DEFTERLERİNDE ATİNA) Geliş No: 851 Lazistan sancağı valiliğine İstanbul askerleri içinde olan ve özellikle Kura bakayasından bulunanlar gibi kendilerini, askerlik hizmetinden kurtarmak içn birer kimsesiz kız bulup nikâhla evlendikleri işitiliyor. Halbuki kim olursa olsun evlenmek için önce mahkemeden izinname almaya mecbur olup, aksi halde kimse nikâh yaptıramaz. Kadın muhtarlıktan
156
şahadetname almalı. Keza erkeğinde askerlik çağını aşmamalı. Askerlikle bir ilişiği olmadığı nüfus idaresince tasdik edilmesi gerekir. Bu konunun ilgililere duyurulması genelge olarak bildirilir. Fi 5 safer yıl 1297 (M. 18.01.1880) Tamsimi yapan Sırrı Efendi. Geliş No: 20 S. 15 Bismillah. Trabzon Lazistan sancağı Rize’nin zabındik Köy ahalisindenken vefat eden Tüylu oğlu Süleyman’ın varisi nikâhlı eşi Emin Kızı Fatma Hatun ile kendi Kızı Kâşife ve kardeşi Mehmet, küçük oğlu memiş’e kalan miras beyan olunur. H. 1296 Bir konak, 1500 akça- 95 bakır kazan, 20 küçük kazan, 20 sokan, balta-tahra 10. kazma, tüfek 50, kilim 30, yorgan 70, yastık 10, sığık öküz 250, inek 130 hırdavat 30, Nakit para 100 altın. Yekün değer 2537 altın. Geliş no: 25 S. 18 Kura-i Sebadan Cimilbaşköyden Apturrahman Oğlu İsmail h. 1296 Tarla veraset davası. Mallah yazılı. Senoz Köyünden Fazlı Ali’nin Nikâhlı eşi, Mustafa Kızı Ayşe Hatun, Kızı Hatice Hatun oğlu Kâmil’e kalan miras. Bir konak, 2000 inek 300, dana 100, öküz 200, güğüm 10. bakır kazan 20 tava 10, sahan 20, kelam-i kadim 20, döşek 20, yorgan 40. Geliş no: 48 S. 30 Kura-i Seba nahiye köylerinden Aşağı Andon köyü başarat mahalle ahalisinden Camandan Oğlu Mehmet Dursun efendinin mallarına vekil tayinine dair vesika. Tayin edilen Hacı İsmail Efendi. (H. 10 Ramazan 1296) (M. 02.04.1879) Verasetnamesi var. Geliş No: 49 S. 31 Rize merkezden iken ölen Memiş Kızı Şakine Hanım’ın kocasından kalan, bütün mallar: Yetimler sandığına kira gelirlerini hibe etmiş. Erzurum’daki bacısına düşen terekesi: Ceman: Tek taşlı altın üzerine işlenmiş 1500 adet yüzük. 3000 mıskal inci. Altın üzerine işlenmiş çiçek 5.000 altın kordon 2.000 sürgüsü elmaslı 1500 Sultan Mahmut Altını boğazlık. 1890, gümüş ayna 400, gümüş hamam tası 400, Atlas hırka 60 fanila hırka 20, fanila entari 80, yünlü hırka 25, entari 10 gezi entari 200. bağça 6. basma entari 40. basma şalvar 15 çikve dar entari 25. melaz gömlek 80 fanila gömlek 60, hamam yaygısı 80, basma entari 100, basma şalvar 25, entari 30, basma yelek 10, basma hırka, 15 basma şalvar 15, ipek kenarlı gömlek 4 adet 80. yeni kanaviç şalvar 1 yüz. Melez gömlek 35. gömlek 13. ipek çarşaf. 200. etrafı işlemeli pike 300. mavi kadife samur kürk 1 adet 3000. pembe atlas samur kürk 300. bahça 1. 5 basma hırka 15. canfes ceket 80 canfes entari 150. hırka 15. entari 25. çiçekli canfes ceket 150 çiçekli entari 150 etrafı klobdanlı çiçekli ceket 250. ipekli entari 150, hamam takımı klabudanlı 150. küçük yazma 24 namazlık 25. mendiller 15. yazma Kuran-ı Şerif 30. sarı atlas palto-entari 300. turuncu entari 250. yünlü entari 250. Latin ferace 150. fildişi tarak 25. nakkaş kutusu 25. altın saat ve kordonu 2000. gümüş kemer 400. Osmanlı
157
lirası 10 adet 1000 altın bilezik 2 adet 600. elmas iğne 2 adet 1.000. çift gözlü dürbin. 50. küçük balta 5. büyük çanta bir 30. Bu değerler Osmanlı lirasını ihtiva eder. Her rakam Osmanlı Lirasının o zamanki değirine eşit olup tüm varidattan devlet 29.602 Osmanlı Lirası değerinde vergi olarak tutanak tanzim etmiştir. Özel not. Sakine Hanım Tuzcu oğlulardan birinin kızı veya torunudur. Zira bu derece varidatlı bir şahıs Rize’de başka birisi olamaz. Dede veya babası Rumeye sürgün gönderildiklerinden kalan mal varlıklarını devlet tespit ederek vergisini (intikal) alarak varislerine teslim etmiş diye düşünmekteyim. Geliş No: 50 S. 31 Rize dahilinde Abdulvahap Bey oğlu İbrahim Ethem Efendinin zevcesi Mahmut Kızı Fatma Hanımı ile büyük kızı Hatice ve Ayşe’nin oğulları Ali Rıza Efendinin ve öteki evladının terekeden bunlara intikal eden mal. H. 1296 Şevval ayı (M. Ocak, 1879). Tevşir-i Tıbyan 30. Basma Ankaravi 30. Tufe-i darif 8. Osmanlı tarihi 1 cilt 12. Kitabi Numan 10 adet 30 takriz-i İsmet 12. Manzume-i Fuzul-i 8. Divanı Çevri 8. Risale-i Abdul Felin Efendi, 10. Hilyeyi Haka-nı 5. Münşeat-ı İzzet Bey 5. Mehcuskük 5. Latayifi Hoca Nasraddin 3. Mersiye 6. Mevhatul Uşşak 8. Divan-i Nefi 5. İnşa-i Atik 3 Divan-ı Ragıp 5. Malumat Nafia 5. Askeri Nizamnamesi 4. Divani Tendi 3 Basma Risale-i Mutenevvia takımı 108. Kazmir Bantelom 60 Kuzu derisi kaplı Çuha Soka 250. Mustahmel Kazmın Ceket 180. kılıç ve kayışı 350 kılıç 100. tufek çifte 300 Rovolver tabanca 150. şemsiyeli baston 30. çizme 65. kullanılmış çanta 30. deri kalpak 135. çuka-pantol-ceket 250. samur kürk 200 çuka-yelek-pantolon-ceket 200 yelek ceket 300 pantolon 30. Deri kürk 640. kısa kürk 80. kabalak deri 400. kürk parçaları 30. gümüş nargile 160. madeni nargile 20. kalem çacacaklar 100. makas 100. çanta ve tespihi 50. gözlük 5. gümüş enfiye kutusu 80. çanta 10. telatın sandık 150. kullanılmış altın saat 150. seccade 150. fener 150. bakır kaplar 300. yorganlar 200. kelaşta 400. yastıklar 50. Geliş 51 S. 32 Rize köylerinden Canpolat köyü hakkından kür memioğlu Süleymanın varislerinden Nikâhlı karısı, Ömer Kızı Pembe Hatun ile oğlu Kasım ve kızları Kaşife ile Hatice’ye intikal eden mallar: 1 konak 2000. fidanlık 500. sandık 51. mürekkep şişesi 4. terazi 10. madeni ağızlık 12. tunç tas 15, yorgan 30. yastık 5. demir bel 15. iki inek 500. iki dana 300. kantar 50. tüfek 250. çekmece 15. kın 30. yün dolu basma çitle 80. şal kaput 40. şal şalvar 40. saat 100. bir yığın odun 500. nakit para 314. Geliş 65 S. 39 Rize kazası vila köyü ahalisinden iken vefat eden Yakup Oğlu Molla Ahmed’in nikahlı karısı Körmemiş kızı Ayşe, ikinci karası Osman kızı Aliye Hatuna ve bunlara intikal eden mallar. H. Zilhicre 1296. bir konak 1000. bir değirmen 440. bir kızılağaç fidanlığı 800. kestane ormanı 1000. bakır kazan 40. sahan 30.
158
tava 15. güğüm 25. yün döşek 40. pamuk yorganlar 70. iki inek 250. lazut 200. tahra-bel-kazma 30. hırdavat 100. Osmanlı Lirası. No:100 S. 58 Rize mahallelerinden Kankulla’da Tercanlı Oğlu Mehmet Ali ve eşi turan Kızı Fatma ile Ömer Kızı Gülsüm ve evladına düşen mallar. H. 10 Rebiülevvel 1297. bir konak 1000. bakır kaplar 165 pamuk yorganlar 70. yün döşek 50. pamuk döşek iki adet 100. seccade 20. yastıklar 30. tahra balta-kazma, çapa 25. bel 30 zincir 15. kestane kerestesi 195. bakır karavana 20. saat 100 diğer bayagı saat 30. madeni donaklı tüfek 540. adi tüfek 22. kocuk 40. kaput palto 28. ipek kuşak 80. şalvar 20. mintan 30 gezi entari 20. şal şalvar 22. sandık bir adet 40 el değirmeni 50. yayla kazanı 105. bakır kaplar 20. yorgan 20. pamuk döşek 40. amcası Osman’dan alacağı tahsilatı 400. Osman Lisarı. No:112 S. 64 Rize’de ölen Hacı Halil Kızı Ayşe Hanım ve evladının varidatı. H. Cumadellullah 1297. bir adet Kuran-ı kerim 23. bakır tepsi 20. bakır kazan 53. bakır ibrik 45. küçük kazan 12. bakır sahan kapaklar 105. bakır lenger 8. çocuk yorganı 33. şarçaflar 26. döşek çarşafı 17. gömlek renkli 30. iş donu 16. entari ve iç donu 46. hamam tası 20. bohçalık 17. küçük kürk 77. kullanılmış feraze 80. pamuk yastıklar 22. ceket, basma entari 20. yün entari 31. hırka (basma) 40. Bohçalık 18. entari-ceket 11. entari ve don 21. yün ceket 31. hırka 11. basma entari 10. iki şemsiye 30. nalınlar 6. havlular 30. lenger 10. hakik yüzük 6. gümüş ignelik 10. hırdavat 20. yorgan 15. taslar 5. yün hırka 35. altın üzeri süslü incili kostek ve elmas 400. No: 114 S. 65 Geçmiş zamanda Erzurum vilaye Kars ordugahında şehiden vefat eden Dördüncü Orduyu Humayunda piyade sınıfı 2. Alayının Rize Mevkii birinci Taburunun Binbaşısı İstanbullu Osman Efendi (Abdullah oğlu)’nin görünürde veresesi olmayıp bunun gibi er ve subay Osmanlı askerlerinden varif bırakmadan ölen askerlerin mal varlıkları kadılıkça araştırılarak veresesinin tespitinde ödenmek üzere adı geçen ölünün geçmiş maaşı alınarak sarfiyatı düşülüp 100 luk lira 100 kuruşdan 9243 kuruşdan ibaret bulunduğu adı geçen taburun subaylar heyeti tarafından tasdik olunduğundan usulüne göre defteri, defter ona ait kısımların kararlaştırıldığı sonucu şudur. S. 66 muteferrik kayma (para) 11.475 maaşlar tutarı. 2763 aldığı bedeller. Toplam olarak 14.245 kaymadır. 4800 İstanbuldaki ailesine kalan 9443.200 lira almış kalan 9243 lira İstanbula gönderilmiştir. No: 135 S. 78 Mapavri (Çayeli) Halkı Holonda köy ahalisinden iken ölen Abdullah Oğlu Hacı Osman Efendi Zade Ali Rıza Efendi’nin verasetini nikâhlı eşi Hasan kızı Fatma Hatun ile ikici zevcesi Mehmet Ağa kızı Osman Efendiler ile büyük kızı Rukiye hatun kızı Fehime ve oğulları Şaban taksim olan malı Şaban H. 1297 (M. Ağustos, 1880) de şöyle tespit edildi.
159
Bir konak 1/6 hissesi 800 Serenderin 1/6 hissesi 250 başka bir diğer konak 1/6 sı 500 konakdan 8 hisse itibarı ile 900. serenderden yine 1/6=150. ayrıca ambardan 1/6=100 gelirleri toplamı=2700 30 kilelik bir kıta filika. Bir yazıhane 50. bakır eşya ve başkaca bakır 660. pamuk dolu yorganlar 200. pamuk şilteler 200. pamuk dolu yastık 60. iki kürt dokuması seccade. Rus yastığı 60 bir öküz 300. bir inek 400. 2 dana 300. bir buzağı 50. baston 200. bir saat 80. kabalak 200. çuka şalvar 80. mintan 40. entari 30. bir kadın kuşağı 20. konak hırdavatı 100. yekün olarak 5680 Osmanlı Lirasına baliğ olunur. No: 167 S. 95 Rize köylerinden Celesun (Yiğitler) Köyünden bir yıl önce ölen küçük Mustafa oğlu Mehmedin Öz çocuk yaştaki oğullarından, Mehmet Mesut ve Sefer ve Kızı Ayşe’ye intikal eden araziler çocuk küçük olduğundan Yedi emine verildi. III. ATİNA H. 1310-II Sayfa/32 Nomra. 74 (M. 1893) Çinçive köyünden vefat eden Ali Efendi oğlu Emin Efendinin vereselerine ait tutanak bulunarakda Tevfik ve Mahmut varisler okunabilindi. Köyde 40 göz hane olduğu yazılıdır. S. 34 yayla bilgileri veriliyor. Numara 76 da ise: Çinçiva Köyü sakinlerinden Hortoloş oğlu Yunus Ağa; Halil Oğlu Osman, Sabaş ismindeki kimselerin şahitliği ile S. 30 Hemşin Nahiyesine bağlı Açaba Ahalisinden olma, Rusya elinde olan Livana (Yusufeli) Kurzul köyünde fırıncılık yaparken ölen küçük Osman oğlu Ali Oğlu Yusufun veraseti hakkında S. 42 Atina kazasına bağlı Kukulat köyü ahalisinden ölen vardal oğlu, Osman’ın oğlu Mehmet’in boşadığı karısı Hediye Hatun’un çocuklarına bölüşülen malları. (Tarih zilhicre/20 1311 listesi) (M. 24.06.1894). S. 43 No: 94 Atina kazasına tabi Ardaşen Köyü hanedanından Basa Zade Abdulhakim Efendi (Babası İbrahim Ağa)’nın verasetini mahkeme tespiti (Mahmeke Tarihi Hicri 1311) (M. 1894) S. 48 No: 104 Atina kazasına tabi yukarı Bulep köyü ahalisinden olup ölen Hacı Oğlu Tahir (Babası Salih) veraset ilamı. S. 50 No: 110 Hemşin Nahiyesi Çat köyü ahalisinden İstanbulun Galata semtinde otururken, ölen Numan Oğlu Hacı Ali Efendinin veraseti nikâhlı karısı ‘Al kızı Gülsüm) vellnikâhlı karısı (Abdullah kızı Emine Hanım) ve büyük oğlu Mahmut efendi ile kızları, Rukiye ve Kevser ve Emine Hanımlara ait veraset listesi. S. 50 No: 63 yukarı Bulepte oturan Atina kazası yetimler Müdürlüğüne tayin olunan, Hanım zade İbrahim Efendiye bu görev verilmiş. S. 54 No: 116 Atina Kazasına bağlı Ortaköy sakinlerinden olup askeri görevli iken ölen Mustafa oğlu Şabanın varisi olduğunu ispat ederek varisi olan Kaloplu Mustafa oğlu Memiş varisleri
160
S. 59 No: 125 Atina kazası Çıkıta köyü tütüncülük yaparken ölen İsa oğlu Mustafa’nın varisleri Mehmet alemdar. Hemşin Nahiyesinin Mollaveis Köyü sakinlerinden iken ölen Tumanoğlu Ali Alemdarın varisleri. S. 60. No: 128 Hemşin Nahiyesinin Mikron-Kavat köyünden olup ölen Ahmet Oğlu Halil’in varisleri. S. 62 No: 130 Atina kazasına bağlı Kömilo (Kâmiller) köyünden vefat Mustafa oğlu Mehmedin veraseti. H. 1312 (M. 1894) Sayfa 63. no: 132 Atinaya Tabi Makalıskırt köyünden, Kapıdan oğlu Hasan’ın varisleri. S. 64 No: 139. Atina Kazası Pazar Mahallesindeki Hatuniye Camii Hatibi Hacı Hasan oğlu Hacı Ali Kalfa vefat edince bu hizmet beratle ve imtihan laik olana verilmesi için edilerek Aşağı Bulepte doğan borcu olmayan Mehmet Sabit Efendiye verildi 17 Recep 1312. (M. 16.10.1894 Salı) ATİNA III. Sayfa 70 no: 146 Hemşin Nahiyesi Kalei Bala Sakinlerinden Yahya kızı Portakal Hatun, oğlunun maaşı ve işi olmadığından oğluna ayda 10 lira vermeyi kabul etmiş (21 Şaban 1312) (M. 16.02.1895 Cumartesi). S. 72 no: 149 Atina kaza, Çonu köyü sakinlerinden iken ölen Yağcıoğlu Varisi, veraset ilamı. S. 73 RoB 152 Hemşin Nahiyesi Sane Köyünden Hüseyin oğlu Hasan’ın vefatı 5 Şaban 1312 (M. 31.01.1895 Perşembe). S. 74 no: 155 Guanet Köyü sakinlerinden ölen Şaban Oğlu Emin Muhammed’in varisleri 11 Recep 1312 (M. 10.10.1894 Çarşamba). S. 78 No: 162 Atinaya bağlı Şilerit Köyünden Naiboğlu kızı Hatice varisleri, Ramazan 11 1312 (M. 11.09.1894 Salı). S. 78 No: 163 Atinaya bağlı Hacapit Köyünden Kubyar Oğlu, Kızı Zülfiye Hatunun varisleri. S. 81 No: 165 Atina kazası Aşağı Bulap ahalisinden olup, İstan Haydar paşa hastanesi çalışanlarından vefat eden Kuka oğlu Ali (İbrahim’in oğlu) varisleri. S. 81 no: 166 Atina kazasına bağlı, Yukarı Hemşin Malamanat köyü sakinlerinden Canık sancağı köylerinden ve Balakom köylerinde tütüncülük eden, Osman Oğlu Mahmudun ve varisi Mercan Hatun, büyük kızı İzzet, kardeşi, Hafız Abtüllatif Efendi Habbas zade imam Heyeti Muhtarlıktan Molla İbrahim Oğlu Abdul Aziz temoş oğlu Ahmet Efendi huzurunda meclis toplanıp, şahitliğine göre Yusuf Ağa kızı Mercan Hatun, ayrıca İzzet Hatuna veraset verildi. S. 86 no: 174. Atina kazası, Hamidiye sakinlerinden Eğri oğlu veraseti 11 adet hizmetkâri (uşakları) var. S. 92 no: 178 Atina kazası aşağı Hemşin Köylerin Mikron kavak sakinlerinden vefat eden Halil Usta Oğlu Arifin varisleri. S. 99 No: 189 Atina kazası Şilerit Köyü sakinlerinden veraset ilamı.
161
S. 100 no: 191 Atina Kazası, Kostanivak Köyü Muhacirlerinden iken ölen Arslan Abdullah’ın veraseti. S. 133 no: 200 Ati kazası Hemşinin aşağı köylerinden, sakinlerinden İbrahim oğlu Takoş mahkemedeki duruşmada öz kardeşi Mustafa ve kızlarından Firdes varisleri olup Koluna köyünden Kürdoğlu Cevahir şahitlik ederek karar verildi. (1310 Hicri) (M. 1892) Yukarı Viceden Erzurum’da küçük tabakhade oturan ve vefat eden Bahadır oğlu Ahmedin varisleri (Sayfa 104) de. S. 104 No: 203 Atina kazası, Başhemşin köyünden, Makora Mahallesi Camii mesrafı. S. 110 No. 5 Atina kazası, Hacabit Köyünden Fevzi efendi Nazar Hatun’un varisleri (H. 1313) (M. 1895) S. 112 No: 8 Atinaya Bağlı Aşağı Vice köyünden Topaloğlu kızı Firdes ve Gülizar Hatun varisleri. H. 1313 (M. 1895). S. 113 no: 11-12 Atinaya bağlı Dutha köyünden vefat eden Hüseyin Oğlu Hacı Mehmet Efendi’nin varisleri. H. 1313 (M. 1895) S. 113 no: 14 Atina Kazası Hemşin Mikron Kavak Köyünden olup ölen Mustafa Bey Oğlu Mahmud’un varisleri. S. 115 no: 17-18 Atina Kazası, Çıngit köyü sakinlerinden Kara Hüseyin kızı Gülsüm Hatunun varisleri. Aynı köyden Davvud oğlu Mehmed’in varisleri. H. 1313 (M. 1895) S. 116 no: 19 Aşağı Hemşin Çinciva köyünden Köroğlu Kızı Hatice Hatunun varisleri. S. 117 No: Aşağı Vice köyünden Melik oğullarından Mustafa ve Mehmed’in varisleri. (Tutanak Tutan Makrevisle karıştırmış) H. 1313 (M. 1895) S. 117 No: 21 Atinaya bağla Tuğazın Köyünden Naiboğlu Ali’nin varisleri S. 123 No: 34 Çano Köyünden olup, Rusya’da fırıncılık yaparken ölen aydınoğlu Mahmud’un varisleri (8 Recep 1313) (M. 29.08.1895 Perşembe) yine aynı aileden olup Rigada (Rusya) aydınoğlu Mehmet Hasan’ın varisleri. S. 128 No: 43 Atina Kazası Holco köyü camii gelir-giderleri. Atina kazası Şilebit köyünden vefad eden Tahir oğlu Muhiddinin varisleri. H. 1313 (M. 1895). S. 128 No: 45 Atinaya Bağlı Melmanat köyün olup vefat eden Eyüboğlu ismailin varisleri, Ayşe-Fatma oğulları, Reşit, Sedat H. 1313 (M. 1895). S. 130 no: 50 Atina kazası Hemşin köylerin Malimenat köyünden olup İzmit sancağının kazası dahilinde otururken ölen Karaali Oğlu Hasanın varisleri. S. 130 No. 51 Kalei Bala köyünden İzzet oğlu Dursun Ali’nin varisleri. S. 136 no: 64 Hemşin Nahiyesi Yukarı Vice köyünden Çamlıoğlu Maksud’un varisleri. H. 1313 (M. 1895). S. 136 no: 65 Hemşinin Meleskür Köyünden pirim oğlu Yusuf’un varisleri. H. 1313 (M. 1895).
162
S. 141 no: 78 Hemşin Nahiyesi, Melmanat köyünden Temoşoğlu Mustafa Efendinin varisleri. S. 144 no: 85 Atinaya bağlı Lamgo köyünden vefat eden Miktad oğlu Mustafa’nın varisleri. S. 144 no: 87 Kısmen malivur köyünden, ölen Süleyman kızı Havva Hatun’un varisleri. S. 177 no: 95 Hemşin Nahiyesi Kalei Bala Köyünden, İzzet Oğlu Dursun’un veraseti. S. 150 no. 97 Bozoğlu Halil Efendinin veraseti. S. 153 no: 105 Atina Kazası Malmenat Köyünden olup vefad eden İbrahim oğlu Mehmet Efendi’nin varisleri, 3 Şaban 1314 (M. 07.01.1897 Perşembe). S. 158 no: 120 Atinaya bağlı Çiketune köyünden ölen Gürcü oğlu İsmailin varisleri. S. 165 no: 2 Atinaya tabi Hemşin Köylerinden Conot –Tobra köyünden olup ölen Kozar Zade Ahmet Vehbi Efendinin varisleri S. 166 no: 128 Atinaya bağlı Hemşin Meleskür Köyün Serim oğlu Kızı izzet Hatun varisleri. Atinaya bağlı sıfat köyünden olup asker iken ölen Çilkalioğlu Mehmet ve varisleri varislere Rızık bağlanmış H. 1315 (M. 1897). S. 171 No: 16 Hemşinin Melmanat köyünden olup Molla Hüseyinin varisleri. Yukarı Viceden olup vefad eden Topaloğullara ait bir veraset (Tuncabey) S. 175 no: 21 Aşağı Bulop köyünden Salta oğlu İbrahim Efendinin veraseti. 9 CemazilAhir 1315. (M. 05.10.1897 Salı). S. 177 no: 26 Atina Zuğa Ortaköyden olup ölen Yusuf oğlu Tevfik’in varisleri. S. 179 no: 30 Hemşin köylerinden Meydan Köyünden olup asker iken vefat eden Lıçoğlu İbrahim varisleri. Bütün varislerine maaş bağlanmış. S. 181 no: 38 Atinaya bağlı Hudısa köyünden Samsunun Mudurnu köyünden Tütüncülük yaparken ölen Mazruk oğlu Hüseyinin varisleri. S. 185 no: 46 Hemşin Nahiyesi Orta köyünde olup vefat eden Çarbaş oğlu Halil varisleri. S. 187 no: 52 Hemşin Küşive köyünden olup ölen Mustafa Efendinin oğlu Muhiddin ve aynı köyden Mollaveis köyünden Halil ağanın varisleri. S. 189 no: 57 Atinaya bağlı Kutnuvat köyünden olup vefat eden Abdullah Aslan oğlu Utıye ait veraset. S. 191 no: 61 Yukarı Vice köyü eşrafından Hacı Hurşit Ağa oğlu Reyhanzade Hüseyin Efendinin varisleri. H. 1314 (M. 1896). S. 194 no: 64 Hemşin Meleskür köyünden İncearapoğlu Alinin oğlu Mustafa veraseti. S. 198 no: 79 aşağı Bulep Hanedanından Balta zade Hasan Efendi Ağa varisleri.
163
S. 196 no: 72 Atinaya bağlı Tordivan köyünden olup ölen Temuroğlu Ömer Efendinin varisleri. S. 200 no: 85 Atinaya bağlı Şilerit Köyünden Kibar oğlu Kerimesi Huriye (Abtullah) kızı Gorçağa zadelerden şahit tutarak varislerini tespit etmiş. IV ÇİLT ATİNA (Pazar) 101-144 Yapraklar Hicri 1310-1317 (M. 1892-1899) No. 87 Atina kazasına tabi Yukarı Hemşin köylerinden Sano köyünden Cingitoğlu Mikdadın, Raşit adlı kimse mahkemeye gelip Yukarı Bulep köyünden Cancaoğlu İbrahim Efendinin hazır bulunduğu mecliste konuşarak onun orta Hemşin Köyünden Hacı Kâmil oğlu Hüseyinin zimmetinde bulunan …. Adet Rus manatı ve daha önceden ondan istenen mahkeme masraflarını temyiz yoluyla, çıkacak kararların takibini İbrahim Efendiyi vekil bıraktığı tespit olundu. H. G. Muharrem 1310 (M. Temmuz, 1892) No: 88 Pazar Kazası Toğarıs köyünden Naiboğler İbrahimin mustakilen sahip olduğu Samsun (canik) sancağının Alaçam Kazası’nın Hillo köyündeki (Corten dibi) demekle tanınan yerde cami ve Kel Dursunun avlusu demekte tanınan müeklerin dam ve viran ambarlar ile üç parça emlakı kızı Hatice ve oğlu Receme devretmiştir. H. 26 Sefer 1310 (M. 18.09.1892 Pazar) No: 93 Pazar Kazası Zuğa köyünden iken ölen Hakkı oğlu Yusuf ağanı (Aslan oğlu) veraset kızı Asiye Hatuna intikal etmiştir. Halit Ağa oğlu Ali söz alarak ölen babamın zimmetinde olan alacak hakkının 50 kuruş olduğu belirtilmekle, babamın ismi Yusuf dedem Süleyman dır. Annem Hasan kızı Ayşe Hatundur. Doğum yerim Zuğa’dır. Veraset hakkı kız kardeşim ve Hatice’dir dedi. Sarıoğlu İsmail Memioğlu İdris’in Şahadetiyle mahkeme sona erdi. No: 48 Pazar kazası, Çinciva köyünden iken ölen Ali efendi oğlu Emin efendi (Kara Mehmet oğlu) nın varisi olduğunu iddia eder. Kara Mustafa oğlu Tevfik efendi Kadı efendinin huzurunda şahitler huzurunda Ali Efendi’den önce ölen Şah İsmail oğlu ve Muhsine hatunun oğluyum. Çinciveda doğdum. Ve mahkeme arazi taksimi. Şahitler Ali Oğlu Osman, Yasin oğlu Abdulaziz. Tarih 9/…/1311 (M. 1893). No: 31 Atina Dörtdivan köyünden Baltazade Mehmet Ali Efendinin veraseleri. No: 62 Atina kazası Hemşine bağlı Çingit köyünden Yacıoğlu Hüseyin Memi Efendi oğlu Kadir Ağa ile ilgili mahkemede Yusuf oğlu müftü Ali (Mamalıskırt köyünden) Şeyhoğlu Kerimesi Fatıma Hatunun şahadetiyle karar verilmiş masrafı 150. kuruş. H. 1311 (M. 1893).
164
No: 106 Atinaya bağlı Çingit Köyünden Kadı Efendinin Huzuruna gelip köyümüzün daha ve haricindeki belli hudutlar içinde ziraat ykapılmaktadır. Bu yüzden ödenecek vergilerin takdirinin yapılması. Tarih h. 17/Rebiulahir/1310 (M. 08.10.1892 Cumartesi) No: 124 Piyade Yüzbaşısı izmirde ölmüş Ablah oğlu Emir Ağa için, oğlu Mustafa maaş bağlatmış. Hemşinli. No: 173 Atinaya bağlı Başköy’den Tevetoğlu, Ali kızı Asiye Hatun mahkemeye gelerek, Hacı Hürşidin varislerinin tespitini istemiş. No: 179 Atinaya bağlı Melmanat köyünden olup Yunan hududunda şehit olan Hüseyin Ahmed’in oğlumun veraseti karısı Hüseyin Kızı Fatıma ile küçük oğlu … kızı Emineye veraseti intikal etmiş. No: 180 Atinaya bağlı Vice’den Bekir oğlu Mustafa Yunan harbinde şehit olmuş, hanimi Zeliha, oğulları Şaban, İbrahim, kızları, Ayşe Hanife olduğu tespit edildi. No: 208 Atina kazası Mermanat köyünden aşağıdaki vesikada anlatılan harpte şehit olan Sami(nin veraseti kızı Ayşe mahkemeye gelerek İstanbulda bulunan oğluna veraset intikali 19/Recep/1310 (M. 09.11.1892 Çarşamba) No: 263 Atinaya bağlı Çingit köyünden Mehmet Ağa’nın kızı Gülhatun ölmüş. Varisleri, oğulları Mustafa Mehmet efendi ile kızları Rukiye, Fatima ve Ayşe ile Molla İbiş. (Erzurumda da yerleri var. Verasete göre. Gül Hatun Erzurumlu imiş. Erzurum, Aşağı Mumcu mahallesinde) 1310. No: 286 Atinaya bağlı Melmanat Köyünden Deniz ekseri subaylarından 25/Ramazan Muhsin ağa oğlu Abdulkadir’in veraseti karısı Nene Hatuna (Ali Ağa kızı) No: 273 Atina Lamga köyünden Kodoloğlu Abdullah oğlu Dursun Çavuş veraseti H. 1310 Zilkade. No: 236 Atina Tabi Bazar köyü hanedanından Tulatar oğlu İbrahim ağa oğlu Hasan ağanın davası. Şahitler Hacı Giray Oğlu Raif Efendi. Sandık emini Hacı Osman oğlu Mikdad. No: 43 Atinaya tabi Hemşin köylerinden Küşuve Deresin İbrahim oğlu Mustafanın oğlunun veraset 14 Cemazilevvel/1317 No: 44 Atina kazası Hemşin nahiyesi Aaba köyünden Ahmet oğlu Mustafanın eşi mahkemeye gelerek iki aylık çocuğum oldüğü halde beni kısır göstererek, beni de terk edip Rusya’da kaldığından onun emlakinin bana verilmesi gerekir diye dava açıyor. 12/Rebiul evvel /1317 No: 50 Atinaya tabi Hamidiye Mahallesi sakinlerinden Süleyman oğlu Osman Ağa mahkemeye gelerek, Dalyanoğlu Mustafa Çavuş tarafından tebliğ edilen belgelerden katip ismail’in elinde bulunan 310 senei Rumide yazılı senede göre alacağım olan 2 lire 87 kuruşum ödenmemiştir diye dava aşmış. (Yedi sene geçmiş) 2/Cemazilahir/1317)
165
Hemşin Mikron kavak köyünden Yunusoğlu Bilal mahkemeye gelip, dediki bu köyden Köroğlu İdris peşe ile aramızda kararlaştırılan hududa göre elimizdeki arazinin vergilerini kendisi ödeyecek. Bu hususda vekil tayin etmiş 4/Recep/1317 No: 88 Atina kazası Hemşin Nahiye köylerinden Aşağı Vice Aliyaroğlu Yasin Hasan ve Mustafa ve Aptullah ile Ezmecoğlularından Kıneşzade Ali Efendi tarafından açılan davadan dolayı yapılan masraflar ödenecek. No: 59 Atinaya tabi Vice nahiyesinden Dervişoğlu Mehmet Beşe Himayesinde (sonucu okuyamadık) No: 60 Atina, Ardeşen mahallesinden iken vefat eden Hormuçoğlunun veraseti. Kalan malları defterinde birde 6 patlar tabanca var. 13/Muharrem/1317 Tabanca 316 kuruş. Çift bıçak ve şemsiye. No: 38 Hemşin Mokreviş köyünden, istanbuldaki Tıp okulunun 1080 numaralı talebesi Mehmet Efendi oğlu Yunus Mustafa mahkemede dediki: Ben talebeyim askere alınamam, tecil edildi. S. 143 no: 138 Atina kazası Kukulet köyünden vefat eden Vardaroğlu Mehmet Beşe veraseti, varisler, Lütfiye, Raziye, Naciye (Erkekler okunmadı) yıl 17/Zilkade/1317 No: 293 Atina Hemşin Mollaveis köyünde Gülaboğlu İdris efendi (Ahmet oğlu Vefat etmiş 10/Zilhicce/1317
AKKOYUNLULAR Doğu Karadenizde, kültürel, sosyolojik, arkeolojik, izler bırakan, selçuklu gelenek göreneklerini bölgemize taşıyan, zamanla İran’da hüküm süren, komşuları ile iyi ittifaklar yaparak yanlarında bölgemize onlarıda getiren Türk boyu hakkında özet bilgi: Osmanlıdan önce ve Osmanlı döneminde bölgeye savaşarak veya gönderilerek yerleşen Türk boyları içinde en fazla etkinlik gösteren Akkoyunlulardan alıntı yapılması gereğini duydum. Hazreti Aliyi, Hasanı, Hüseyini Doğu Karadeniz halkına sevdiren, bu kutsal isimler anıldıkça yaşlıların ağlamasına vesile olan Akkokuyunlu Türkleridir. Birçok yerde malum mıhraklarca imha edilen yontma taştan kabirlere konan koç-koyun-teke heykelleride Akkoyunlu yadigârı olup zamanımıza kadar ulaşabilmiş kalıntılar ülkü köyde, Aşağı Çamlıca’da bulundu. Bir üçüncü de Abucak köyünde olup kazı yapmayı beklemektedir. Erzurum, Atatürk Üniversitesi çalışmalara başladı. Akkoyunlularla beraber Doğu Karadenize gelen kürt unsurlar daha önce yerleşik olan çepnilerle kaynaşmalarına dair bilgilerimizi pekiştiren, Araştırmacı Mehmet Bilgin Hoca’ya öncelikle teşekkürlerimi sunarım. Resmi Akkoyunlu Tarihi kabul edilen Ebu Bekr Tahranî’nin “Kitab-ı Diyar-ı Bekriyye” adlı eserinde şecereleri Bayındır Han vasıtası ile Oğuz Han’a bağlanan Akkoyunlular, Osmanlılar gibi küçük bir aşiret iken küçük birliklerle ittifak yaparak, bazılarıyla da savaşarak doğu ve güneydoğu Anadoludan, Azerbaycana kadar yayılmış bir devlet
166
kurdular. 300 yıl kadar tarih sanhesinde kaldılar. Dede Korkut kitabında Bayındır Han sülalesinden geldikleri yazılıdır. Rum ve Ermenilerin Hamisi olan Papa’nın da desteğiyle Pontus İmparatorluğu, Gürcü Krallığıyla birlik halinde Fatih’e karşı bir güç oluşturuyorlardı. Akkoyunluların bu hükümdarlığından önce bölgede hükümdarları Cihan Şah olan Karakoyunlular hüküm sürmekteydi. Akkoyunluların Karakoyunlulara karşı üstünlüğü ve güçlü oluşları Karakoyunluları Osmanlı’ya sığınmakta yardımcı olmuştur. Akkoyunlu Devletini ortadan kaldıran Şah İsmail (İran Şahı) sadece Akkoyunluları değil onlara tabi küçük birlikleride etkisi altına almak üzere iken bunlardan bir bölümü kaçarak Osmanlının İran’a karşı egemenliğine sığınarak ve Osmanlı-İran savaşlarında omuzomuza birlikta savaşarak nice kahramanlıkları sergilediler. Çanakkale Savaşı’nda, Dumlupınar’da Türk ulusu olarak düşmana karşı savaşırken Kürtleri de yanlarına alarak kahramanlıklar sergilediler. Aslında Türk-Kürt beraberliği Akkoyunluların yukarıda tarif edilen bölgedeki egemenliği zamanında perçinleşmişti. Bundan sonrada bu beraberlik Çanakkale’de, Dumlupınar’daki savaşlarda güçlendi, bütünleşti. Aslında tarihçilerin gözünden kaçan, Doğu Karadeniz’de müslüman Akkoyunluların güçlenmesi, kök salması gibi bize kalan bilgiler karanlıkta kalarak şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış hakikâtleri şayan-ı hayretle takip ederek görüyoruz. Her nedense bazı yabancı yazarlar bu bölgede yaşayan insanların kimliği hakkında yanıltıcı bilgiler verme sevdasına düşmüşlerdir. Bölgede bulunan Akkayonlulara ait olan koç-teke heykelli mezarlar bir Akkoyunlu Ulu Ata mezarını simgeler. Bunlar dahi saklanmıştı, gizlenmişti. Bizim gayretlerimizle Hemşin Bölgesi’nde bulunan iki Koç Heykelli mezar meydana çıkarıldı. Üçüncüsü de Pazar İlçemize bağlı Akbucak Köyünde bulunmak üzeredir. Yeri tesbit edilmiştir. Akkoyunlularca Ulu Ata mezarlarına konan koç-teke heykelleri islamiyet zamanında da yaygındı. Neden gizli tutuldu? Bilemedik. Koç heykelleri İslamiyet döneminde de devam etti. Akkoyunlulardan kalma Pornaklı, Çakırlı, Ustalı, Baharlı, Çapanlı, Ahmetli, Şanlı, Hacı Hasanlı, Hacı Hamzalı isimlere Doğu Karadeniz Bölgesinin çoğu yerinde rastlanmaktadır. Asıl ilginç olanı aynı yerde Akkoyunlu Türkmen Oymaklarının yanı sıra Bazuki ve Mirdas Oğulları gibi Akkoyunlu idaresinde Kürt Unsurlarınında bulunmasıdır. Akkoyunlular Doğu Karadenize gelmeden önce yerleşik olarak Çepniler (Türkler) vardı. Bu Türk boyu’da Akkoyunlu Devleti içinde yer aldılar. Her nedense Tarihcilerimiz bu unsurlara değinmezler. Yöresel Arkeolojik bir kazı yapılırsa bu unsurların kalıntılarına rastlanacağından eminiz. Trabzon’da İlk Gazete 1776’da İstanbul’da yayınlanan ilk gazeteden yüz sene sonra Trabzon’da yayınlanan (Trabzon Gazetesi) 1869 yılında yayına başladığı 1928 yılına kadar yayınını sürdürdüğü bilinmektedir. Tüm Doğu Karadenizde (Batum dahil)
167
bu gazete yayınlandı. Bu 60 yıllık zamanda sekizi Türk, ikisi Rum ve ikiside Ermeni olmak üzere 12 matbaa kurulmuştur. Trabzonda yayınlanan ilk gazetenin BOA İrade Tasnifi Dahiliye 41177 numarda kayıtlıdır.
OSMANLI ARŞİVİ GERÇEKLERİ ve TABLOLAR Lazlar hakkında eser yazan Muhammed Vanilişi ve Ali Tandilava isimleri, hiç duyulmayan fakat Lazları Gürcileştirmek için kitaplar yazan yanlı yazar olarak görüyoruz. Şayet bu iki yazar Osmanlı arşivlerinin derinliğine inebilselerdi (belkide bilinçli olarak inmek istemediler) Osmanlı adaletinin ve idareciliğinin farkına varacaklardı. Duyumlarla böyle yalan yanlış kitaplar yazarak Lazları dahi harette bırakmayacaklardı. Tiflis’te yayınlanan komünüst gazateleri Giresun ile doğusunda kalan bölgelerin Gürcistan topraklarına ait olduğunu yazmaları rejimleri icabıdır. Yukarıda bahsedilen yazarların verdikleri bilgiler çarpıtılmış bilgilerden ibarettir. Laz kelimesi görüşümüze göre ki (Kitabın baş tarafında uzun uzun bahsedildiği gibi) kısaca buraya gelen gezginler ve seyyahların kullandıkları bir coğrafi terimdir. Irk ismini çağrıştırmaz. (Lazların dili), incilin Gürcüce yazılışı, Gürcü papazların baskısıyla şimdiki halini almıştır. Lazlar İncil’den yani Hristiyanlıktan önce bu dili konuşmazlardı. Çünkü onlar ne Gürcüydüler ne Megrel’diler ne de Abhaz idiler. Onların Ataları Saka Türkleri’nin ikiz kardeşi “Çanar”lardı. Çanar kelimesine Çamlıhemşin’de halen rastlamaktayız. Topluca köyünün eski ismi “Çano”dur. Irkçılık yapmak niyetinde değiliz ama, Abhaz, Megrel milletleri, gürcü olmadıklarını ne derece ileri sürüyorlarsa Lazlar da onlar gibi hatta daha iddialı şekilde ırk olarak gürcülerle ilgileri olmadıklarını ileri sürmeleri onların en tabii ve doğal haklarıdır. Kaldıki gelenek, görenekleri de komşu milletlerden çok farklıdır. Lazların Tarihi adlı kitapları yazanlar; aynı merkezden yönlendirildikleri havası hakimdir. Bunlar bilinçli olarak lazların Atası Çanlar-Çanarlar derler ama, bir türlü Çanarların Atası Sakalardır demezler. Çünkü onlarda “Sakalar’ın kökeni nereye varır” korkusu vardır. Hristiyanlık potasında eritildiklerini yazmak da işlerine gelmez. Bugün “çan”lar ortada yok; onların evlatlarını bilirler ama, yazamazlar... Osmanlı Kaynaklarındaki Yazılı Sağlam Belgeler: B.A.O (Başbakanlık Osmanlı Arşivi) Trabzon sancağına ait ayrıntılı (Mufassal) Tapu Tahrir defteri mevcuttur. İlki; a) 1486 yılına ait olan belgedir, b) BAO Maliyeden Müdevvar Tasnifi 828 numarada kayıtlar, c) Yavuz Sultan Selim zamanında bölge yeniden gözden geçirilerek tahrir edilmiş BAO Tapu Tahrir Tasnifi 52 numarada 1515-16 tarihli defter, d) Üçüncü defter ise BAO 1553 tarihini taşıyan 288 nolu Tapu Tahrir (TT 288)’dir.
168
İstanbul’da bulunan bu dört defterden başka Ankara’da, Tapu Kadostra Genel Müdürlüğü Arşivi Kuyud-u Kadime Fihristi 29 numarada (KKF 299) kayıtlı 1583 tarihli mufassal (ayrıntlı) bir tapu tahrir defteri daha vardır. Batum Sancağı 122 numarada kayıtlı olup Rize’den doğuya doğru geniş bilgiler sunmaktadır. Bunlara ilaveten bütün bölgeler yeniden gezilerek padişaha sunulmak üzere hazırlanmış icmal defterleri mevcuttur. Bütün bu defterler incelenirse görülecektirki Osmanlı azınlıklara asla baskı yapmamış, çok yerde yöneticileri azınlıklardan seçmiştir. Yalnız Trabzon Kalesi içindeki iskân da müslümanlar çoğunluktadır. Sebebi ise fetihin akabinde Trabzondaki yerli hıristiyan halkın islamiyeti istemediklerinden, batıya göçü kendi istekleri ile seçmelerindendir. Boşalan kale içine padişah emri ile doğudaki dağ kesimlerinde önceden islamlaşmış insanların getirilmesi, iskân edilmesi belki bir politik sebeptir ama baskı yoktur. Misal olarak pazar (Atina)ya bağlı Akbucak (Marmanat) köyü 271 hane iken bir kaç (1488)de yıl içinde 71 haneye düştüğü görülüyor. Yani burdaki (Müslümani Kadım) eski müslümanların koşarcasına Trabzona gittikleri sonucuna varıyoruz. 1523 tarihli Tapu Tahrir 387 nolu defterin 734-743 sayfalarındaki kayıtları (Rize- Atina ve Arhavi) inceledik. Aşağıda okuyuculara sunmak gayretini gösterdik. Rize kaza dahilinde 6.467 Hiristiyan, 561 Müslüman Atina-Pazar kaza dahilinde 3.096 hristiyan, 584 Müslüman Arhavi-Çoruh kaza dahilinde 2.659 hristiyan, 310 Müslüman nüfus vardı. Fetih’ten sonra 62 yıl geçtiği halde göçe zorlama olmadığı için durum bu. Bazı yazarlar Sultan Selim’e, utanmadan iftira atarlar. Yavuz zalim olaydı bölge anında İslamlaşmış ve dil Türkçe olmuştu. Kaldıki hiristiyanlara baskı olmasın düşüncesiyle onları toplu halde tuttu. Martolosluk (hıristiyan yönetci), işletmecilik işlerini de onlara verdi. Aşağıda sunacağımız vergi tahvillerinden iyice anlaşılıyor ki Osmanlı onların düzenini bozmadan işlerini sürdürmelerini sağlamıştır. Bu yörelerde Hudut muhafızlık görevide çoğunlukla lazlara verildiği kayıtlarda vardır. Hiristiyan nüfusun tamamen sona ermesi Cumhuriyet dönemine kadar sürdü. Bölgede araştırma yapmak isteyenler için bir mühim ipucu vermem gerekiyor. (Wanderungen im Pontischeh Gebirge Weimar).* Doğu Karadeniz dağlarında (Pontus geziler). Prof. Karl Koch 1843 yılında bölgeyi (Reise) adım adım gezdiği, tespitlerini akıcı bir usluple sunduğu bu eserin Rize’ye ait bölümünü Alman Avukat Hans Riedil’in gayretleri ile mahsenlerden fotokopi halinde çıkarttırıp temin ettim. Elime geçen eski almancayla yazılı bu bildirileri türlü meşakatlerle yöre halkına sunmuş bulunmaktayım. Rize ile ilgili bu bilgileri edinmek araştırmacılar için iyi bir kaynaktır. Rize, Hemşin, Çoruh ve Pazar’dan Artvin’e kadar olan
169
bölümü anlatır. 1843 yılındaki bu tespitler araştırmacılara ışık tutar kanaatindeyim. Osmanlı Arşiv bilgileriyle örtüşmeside şayan-ı hayrettir. Ayriyeten sayfa 89 da Ermeni yazarlara değinir. Osmanlıyı kötülemek için birçok batılı yazar özenle kelimeler seçmektedirler. Biz onların yalanlarını ortaya koymak için yukarıdaki gerçekleri okuyuculara sunuyor, görüşlerine bırakıyorum. Ayriyeten laz kültürünü, laz dilini incelemek isteyenler yabancılardan araştırma beklemeden kendilerinin araştırma yapmaları daha gerçekci olur kanaatindeyim. ARŞİVLERDEN SON BİLGİLER IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME Önceki bildirimlerimde arşiv kayıtlarımızı okuyabildikçe siz okuyucularıma ayrıntılı bilgiler halinde sunacağımı vaad etmiştim. Aşağıda sunduğum (16. yy. ve 20. yy.) ait arşiv vesikalarında hıristiyan isimlerin çokluk sebebi; 1) Türkler yerleştikleri yerlerin önceki isimlerini değiştirmediler, Sivas-Kayseri gibi. 2) İncil’in Doğu Karadeniz halkına sunulması sonucu dillerde ve isimlerde büyük değişiklikler oldu. Çayeli kemeri batısında incil Rumca sunuldu. Çayeli doğusunda ise incil, Gürcüceye yakın bir dille yazıldı. Fetva veren papazlar (incil dilinden başka bir kelimekullanırsanız Cehenneme bir adım daha yaklaşırsınız) gibi halkı korkutan vaazler verdiler. Bu yüzden Çayeli’nin batısındaki Türkçe konuşan insanlar Rumcaya (İncil diline) yaklaştılar. Hatta isimlerininde incilde kutsal sayılan isimlerden oluşması bir vecibe hatta marifet sayıldı. Kimlik peşinde değiliz ama hıristiyanlık Çepniler ve Sakalar’ın isim ve dilleri üzerinde etkili oldu. İslamiyetten sonra da isimlerin ve dillerin İslamlaşması yukarıdaki beyanımızı teyid etmiyor mu? Çayeli Kemeri doğuda da aynı vecibeler, dini baskılar sonucunda Ataları Saka-Çanar olan şimdi laz dediğimiz halk, incil dilini konuşmaya mecbur kalarak kimliklerini unutup 700 yıllık hiristiyan potasında eritildiler. Ben bu gerçekleri Osmanlı Adaletini, Osmanlıda asla din, din baskısı olmadığını anımsatmak, anlatmak için yazıyorum. Osmanlı, şayet bir baskılama işine tenezzül etseydi 15. yy. dan 20 yy. kadar aynı isimler kalmazdı. İç kesimlerde müslüman Türkler çoğunlukta idi, ama onlar boşalan Trabzona çağrılmışlar, geriye Hiristiyan azınlıklar kalmıştı. Osmanlı, din, kimlik, dil gözetmeden idareci olarak, ehil kimseleri tayin etmişti. Aşağıda sunduğum 16. yy. ve 20 yy.la ait (BOA) Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinden aldığım tablolar, yer ve şahıs isimlerinin değiştirilmeden aynen kalmaları, ileri sürdüğüm tez’in en sağlam delilidir.
BULUNABİLİNEN İLK YAZILI KAYITLAR ve OSMANLI DÖNEMİ TUTANAKLARI İlk kayıtları, ispir müslüman yöneticilerce yapılmış olduğundan, idari tarzları aynen kalmıştı. Buhara’daki ispanyol safiri Clavid zorunlu olarak 1405 yılında buralardan sahile inerken diyorki:
170
Yöre halkı, hiristiyan yönetici Araguelden sıkılmıştı. Bir müslüman yönetici İspir Beyinden istadiler, Araguel avanesini alarak taş deresinin baş tarafına kaçarak yerleşti (şimdiki Araklı deresine). Demekki Fatih Trabzonlu olmadan, iç kesimler islamlaşmış ve müslümanların yönetimine girmişlerdi. Melikşah ve Saltuklular zamanındaki defterlere ulaşamadık. 1) Osmanlı Dönemi (Kuyudi Kadime) Eski Kayıtlar: Tapu tahrir defterleri, mühimme’ler maliyaden müdevver defterler. 2) Şeriye Defterleri: Bu defterler daha ziyade mahkeme ilanları ve vergileri, köy hudut, keza, yayla davaları, veraset ilanları, ceza-i davalar. İdari sistemdeki görevli kadılar; her 10-15 senedi bir elindeki görevli, ehil, memurları sistematik bir şekilde köylere göndermiş. Doğumlar, ölümler, hayvan sayıları, yapılan köprü-yol gibi imar faaliyetleri, şikayetler zapta, görevlinin kendi el yazısıyla geçirilmiş olup, yetkili kadılarca tasdik olunarak defterleri zamanımıza kadar ciddiyetle taşındı. Atına (Pazar) kazamıza ait bu defterden elimde üç adet var (fotokopi olarak). Araştırmacılar için oldukça iyi kaynak sayılırlar. 3) Temettuât Defterleri: Bu defterler, araştırmacılar için sağlıklı kaynak defterler olup, temin edilebilir hale getirildiler. Ömer Lütfi Barkan Hoca bunlar üzerinde 1939 yılından beri özverili çalışmalar yaptı. Tahrir defterleri, vergi mükelleflerinin adresini, ailesini, sulalesini, ebeveynini açıklamaz. Temettuâtlar ise adrese, soya-sopa, anayababaya, sulaleye, ünvana dikkatlice yer verir. Trabzona ait bu defterleri bulamadım. Ama iç kesimleri, Erzurum Temettuât, kapsar. 4) Salnameler: Bu vesikalar Osmanlının her yöre için çıkardığı çok yönlü resmi risalelerdirler. Kapsamları çok geniş değildir. Doğu Karadeniz için “ŞAKİR ŞEVKET”in Trabzon salnamelerini tavsiye ederiz. 5) Avariz Defterleri: Müslüman halktan alınan vergi defterleri. Özel Not: Yabancı uzmanlar fotokopi alıp arşivlerimizi ülkelerine götürüp tercüme ederek bize para ile satmak için hummalı bir çalışma içindeler. Fas-Cezayirden, Basra körfezine, kırımdan Kosovaya kadar olan ülkelerin yukarda bahsi geçen defterlerdeki bilgileri kitap haline getirip bize ve 18 arap ülkesi ile 5 balkan ülkesine satarak; kâr sağlamak için uğraş veriyorlar. Her sene osmanlıca bilen 100-200 kişi üniversitelerde yetiştiriyorlar. Birçok arap talebesi paraları elinde olduğu halde İstanbul’da bekliyor atalarından bilgi almak için. Biz ne yapıyoruz? Bu kültürhaznemizi de Amerikaya kaptırdık. Doğu Karadeniz Osmanlı Dönemi Belgeleri: Tapu tahrir, mühimme, temet, tuat, şeriye gibi kayıtlardan ipuçları bularak, Trabzon Musassal Ahkâm defterlerinde araştırmacılar için çok mühim bilgilere ulaşabiliyoruz.
171
Bu bilgiler birbirinin devamı olmasada araştırmacılar için yeterlidir. Fatih, Yavuz, Kanuni zamanları kayıtlarının çokluğu, onların Doğu Karadenize özel ilgilerindendir sanıyorum. Fatih, fethetmiş, Yavuz uzun zaman valilik yapmış, Kanuni Trabzonda doğmuş. Yavuz sekiz sene de padişah olarak Trabzona hizmet etmiştir. BOA Trabzon sancağı mufassal (ayrıntılı) tapu tahrir defterinden; a) İlk defter 1486 yılına ait BOA Trabzon sancağı olmak üzere üç adettir. 1486 yılına ait mufassal Trabzon. 1) MM (Maliyeden müdevver tasnifi 828 numarada. 2) BOA tapu tahrir tasnifi 52 numarada (TT52) 1515-16 yıllarına ait, yavuz zamanı. 3) BOA TT tasnifi 288 numarada (TT288) 1553 tarihi. b) Ankara Tapu Kadostro Genel Müdürlüğü Arşivi kuyud-u kadime fihristi (KKF 29) 29 numarada kayıtlı 1583 tarihli mufassal tapu tahrir defteri (Oran yolu üzerinde) Ankarada’dır. Not: Yavuz 1481-1510=29+8 yıl padişahlık=37 yıl süresince Trabzonla meşgul olmuş, ayriyeten “icmal” (özet) padişaha özel bilgi vermek üzere gezilerle tespit yapılmış defterler vardır. Misal olarak 1523 tarihli T.T 387 nolu defterini gösterebiliriz.
?
0387 NOLU TAPU-TAHRİR DEFTERİ (1523 Tarihli) 734-743 sayfaları dahil. Nüfus verileri, meslekler ve içtimai görünüm. Kazâ-i Atina (Atina kazası) Hasshâ-i mîrlivâ (seçkin kimselerden alınan kaza geliri)
Hasıl, an karye-i gayruhu tâbi-i m. Hâne: 72 Mücerred: 4 (Bekâr) Müslimân nefer: 5 Bâştine: 9 (çiftçi) Hâsıl: 6.000 (gelir)
An karye-i Mamakivat, tâbi-i m. Hâne: 47 (kazaya bağlı)
172
Bîve: 6 Müslimân nefer: hâne 9, mücerred 5. Bâştine: 10 (çiftçi) Mücerred: 5 (bekâr) Müslim: 4 (müslüman) Hâsıl: 5.000 (gelir)
Yuva-yı şahin ve bâz, der nâhiye-i Atina. (Atina kazasında şahin, atmacacılar) Yekûn: 250
YEKÛN: Hâne: 156; Müslimân 18, gebrân 138. (18 müslüman, 138 ateşe tapan hiristiyan) Mücerred: 14; Müslimân 5, gebrân 9 Bîve: 8 (Dul) Neferen: 178 (askerler) Karye kıt’a: 1 (köy yerleşim yeri) Hâsıl: 11.250 (gelir)
Timârhâ-i zum’amâ ve erbâb-ı timâr, der nâhiye-i Atina.
An karye-i Telgrola tâbi-i m. Hâne: 67 Mücerred: 2 (Bekâr) Müslimân nefer: 5; hâne 23, mücerred 1 Bâştine: 10 (çiftçi) Müslim: hâne 5, mücerred 1) Hâsıl: 7.000 (Gelir)
An karye-i Haloşe, tâbi-i m. (Atina kazasına bağlı) Hâne: 92
173
Mücerred: 7 (bekâr) Bîve: 3 (dul) Müslim nefer: 2 (iki asker) Bâştine: 17 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 2 (eski müslüman) Hâsıl: 8.000 (gelir)
Niyâbet, ze’âmet-i, Atina, beher hâne fî 6, hâsıl 10.000 Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezbûr, hâsıl 3.000 (resmi memura ait vergi) Âdet-i arûsiyye-i duhterân, re’âyâ-yı za’âmet-i mezbûr, hâsıl 1.000 (Azınlıklara ait kız-gelin vergisi) Resm-i arûsiyye-i duhterân, sipâhiyânzâde-i Trabzon, hâsıl 1.000 (Trabzon sipahi oğullarına ait gelin-kız vergisi) An karye-i gayruhu, tâbi-i m. Hâne: 107 (Gayretliler Köyü Mücerred: 11 (bekâr) Bîve: 8 (dul) Müslimân nefer: 8 (müslüman asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 1 (osmanlıdan önceki müslüman) Hâsıl: 9.000 (gelir)
An karye-i Anaraş, tâbi-i m. (Anaraş köyü) Hâne: 297 Mücerred: 16 (bekâr) Müslimân nefer: hâne 108, mücerred 9 Bîve: 23 (dul) Bâştine: 65 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 22, mücerred 3 Hâsıl: 33.300 (gelir)
An karye-i Tavgat tâbi-i m. (Atinaya bağlı Tavgat köyü)
174
Hâne: 288 Mücerred: 11 (bekâr) Müslimân nefer: 31 Bâştine: 37 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 3 (eski müslüman) Bîve: 6 (dul) Mukâta’a-i İskele-i Dürr-i Evvel Çukur (?): 300 (İskele yüz numara vergisi geliri) Hâsıl: 27.500 (gelir)
An karye-i Tavalvat, tâbi-i m. (Kısmetliler köyü) Hâne: 138 Mücerred: 26 (bekâr) Bîve: 12 (dul) Müslimân nefer: hâne 49, mücerred 8 (bekâr müslüman) Bâştine: 21 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 8, müslimân 1 (sekiz eski, bir yeni müslüman) Hâsıl: 7.500 (gelir) An karye-i Çimorit, tâbi-i m. (Çimorit köyü) Hâne: 62 Mücerred: 4 (bekâr) Bîve: 9 (dul) Müslimân nefer: 2 (eski müslüman) Bâştine: 18 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 1 (bir değirmen) Hâsıl: 5.500 (gelir) Aslında Tekür’ün mülkü imiş, pâdişâh emriyle tîmâr olundu. (Pontus Valisinin mülkü imiş padişah emriyle kiralanmış.)
An karye-i Olafa, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Olafa köyü) Hâne: 91 Mücerred: 5 (bekâr)
175
Müslimân nefer: hâne 11, mücerred 1 (müslüman 11 hane, bir bekâr) Bâştine: 25 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 11, Müslimân nefer: 9 (eski müsalüman 11 hane, 9 asker) Hâsıl: 7.500 (gelir)
An karye-i Kostanivat nâm-ı diğer Volafa, tâbi-i m. (Kostanivat diğer adı Volafa Atinaya tabi) Hâne: 5 Müslimân nefer: 4 (asker) Bâştine: 2 (çiftçi) Hâsıl: 500 (gelir)
An karye-i Volafa, tâbi-i m. Hâne: 86 (Asil Volafa Köyü) Mücerred: 6 (bekâr) Bîve: 2 (dul) Müslimân nefer: 2 (asker) Bâştine: 32 (çiftçi) Müslim: 1 Hâsıl: 8.000 (gelir) An karye-i Zevandos, tâbi-i m. Hâne: 104 Mücerred: 13 (bekâr) Müslimân nefer: 20 (asker) Bâştine:17 (çiftçi) Müslim: 1 (bir müslüman hane) Hâsıl: 9.500 (gelir) Aslında Meternik (Avusturya başkanı) vakfı imiş, pâdiâh emri ile tîmâr olundu. Öşrün ve rüsûmun sâhib-i tîmâra verdikten sonra âher kimesneye bir akça ve bir habbe vermeyeler deyu emr olundu. (Yeni tımar-vergi sahibinden başka kimseye hiçbirşey vermesin.)
An karye-i Lazva, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Lazva köyü)
176
Hâne: 39 Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: hâne 12, mücerred 2 (12 hane asker müslüman, 2 bekâr) Bâştine:5 (çiftçi) Hâsıl: 4.000 (gelir) Mezkûr karye halkı Atak derbendde derbendci olub cemî’i avârızdan ve teğetlik (?) hudmetinden afv olundu. (Köy halkı; köy korumacılık ve geçit bekçiliği yaptığı için vergiden muaf.)
Tîmârhâ-i zu’amâ ve erbâb-ı tîmâr der-nâhiye-i Atina (Arazisi olan, kullanımı iyi bilenler.)
An karye-i Vanak, tâbi-i m. (Atinaya bağlı şimdiki Örnek köyü) Hâne:261 Bîve: 16 (dul) Bâştine: 6 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 9, mücerred 3 (9 hane asker müslüman, 3 bekâr) Hâsıl: 19.800 (gelir) (gelirin fazla olması, orda azınlıklara işletilen yanıcı, patlayıcı madde olmasıdır.) Mezkûr karye halkı Vanak derbendinde derbendci olub cemî’i avârızdan ve teğetlik (?) hizmetinden afv olundu. (halk derbent geçidini koruduğu için vergiden muaf.) An karye-i Kotano, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Kotano köyü) Hâne:78 Bîve: 8 (dul) Müslimân nefer: hâne 40, mücerred 9 (40 hane asker müslüman, 9 bekâr) Müslim-i kadîm: hâne 2, Müslimân 1 (iki eski, bir yeni müslüman) Bâştine: 1 (çiftçi) Hâsıl: 8.000 (gelir) Mezkûr karye halkı Vanak derbendinde derbendci olub cemî’i avârızdan ve teğetlik (?) hizmetini teklîf olunmaya deyu emr olunduğu sebebten defter-i cedîd-i Sultânîye kayd olundu. (Vergiden muaf tutulmayıp vergi-avarız müslümanlara ait vergi vermeleri için ferman. Yukarıdaki ferman deftere yazıldı.)
Hâsıl-ı karye-i Mamakivat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Mamakivat köyü vergi geliri)
177
Hâne: 4 Bîve: 1 (dul) Müslimân nefer: 5 (müslüman asker) Bâştine: 5 (çiftçi) Hâsıl: 700 (gelir)
An karye-i Papat, tâbi-i m. (Atinaya tabi Papat köyü) Hâne: 87 Müslimân nefer: hâne 28, Müslimân 2 (iki eski, bir yeni müslüman) Bâştine: 29 (çiftçi) Bîve: 11 (dul) Mücerred: 1 (bekâr) Müslim-i kadîm: hâne 10, mücerred 1(10 eski osmanlıdan önce, bekâr müslüman bir) Hâsıl: 8.500 (gelir) Aslında Tekür’ün imiş pâdişâh emri ile tîmâr olundu. (Bağımsız valininmiş, kiraya verilmiş) An karye-i Gavralit, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Gavralit köyü) Hâne: 75 Mücerred: 4 (bekâr) Müslimân nefer: 2 Bâştine: 3 (çiftçi) Bîve: 1 (dul) Hâsıl: 9.500 (gelir) Aslında Tekür’ün imiş pâdişâh emri ile tîmâr olundu. (Bağımsız valininmiş, kiraya verilmiş)
An karye-i Ağvani nâm-ı diğer Eksifâr, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Ağvan diğer adı Esifar köyü) Hâne: 61 Mücerred: 4 (bekâr) Bîve: 6 (dul) Müslimân nefer: 22 (asker) Bâştine: 25 (çiftçi)
178
Müslim-i kadîm: 8 (eski müslüman) Hâsıl: 7.000 (gelir)
An karye-i Zeyvât, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Zeyvat köyü) Hâne: 8 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 1 (dul) Müslimân nefer: 3 (asker) Bâştine: 3 (çiftçi) Hâsıl: 1.000 (gelir)
An karye-i Dutha, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Dutha köyü) Hâne: 54 Mücerred: 5 (bekâr) Müslimân nefer: 6 (asker) Müslim-i kadîm: 4 (eski müslüman) Hâsıl: 5.000 (gelir) Bâğât ma’a eşcâr (Bağ ve içindeki ağaçlar) Aslında bir hubûru Kalyors Kapilağrin nâm kâfirin imiş ve bir hubûru Yorgi Kökis nâm kâfirin imiş ve bir hubûru Yorgi Hara nâm kâfirin imiş ve bir hubûru Mihal Arkud nâm kâfirin imiş fevt olub kimesneleri kalmaduğu bâbda pâdişâh emriyle tîmâr olundu. Mezkûr karye halkı Vanak derbedinde derbendci olup cemî’ avârızdan ve teğetlik (?) hıdmetinden afv olundu. (Yorgi Kökiş ölünce çocuğu olmadığından bağı ve ağaçları köylüye kiralanmış. Vanak köyünde geçit bekçiliği yapan köy halkı vergiden muaf tutulmuşlar.)
An karye-i Çikam, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Çikam köyü) Hâne: 48 Mücerred: 7 (bekâr) Müslimân nefer: 7 (asker) Bîve: 5 (dul) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 11, bîve 1 (11 eski müslüman, bir dul)
179
Hâsıl: 6.000 (gelir)
An karye-i Zohra, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Zohra köyü) Hâne: 25 Bîve: 2 (dul) Müslimân nefer: 15 (asker) Bâştine: 23 (çiftçi) Müslim: 3 (müslüman) Mücerred: 1 (bekâr) Hâsıl: 3.000 (gelir) Mezkûr karye halkı Vanak derbedinde derbendci olup cemî’ avârızdan ve teğetlik (?) hıdmetinden afv olundu. (Koruyuculuk yapanlar vergiden muaf tutuldu (önce muaf değillerdi.). An karye-i Çarçevat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Çarçevat köyü) Hâne: 59 Mücerred: 9 (bekâr) Bîve: 6 (dul) Müslimân nefer: 12 (asker) Bâştine: 16 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 4, mücerred 1, bîve 1 (4 hane eski müslüman, bir bekâr, bir dul) Hâsıl: 6.000 (gelir) Aslında Şemseddinoğlu’nun imiş Umur Bey (?) Rumiline vermiş ol bâbda pâdişâh emriyle tîmar olundu (Aslında Şemseddin oğlu Umur Bey’in olan bu köy, Rumelide görev verilince padişah emriyle kiraya verilmiş).
An karye-i Filagtivat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Filagtivat köyü) Hâne: 26 Mücerred: 10 (bekâr) Bîve: 7 (dul) Müslimân nefer: 2 (asker) Bâştine: 22 (çiftçi) Müslim: hâne 3, baştine 1 (üç müslüman, bir çiftçi)
180
Hâsıl: 4.000 (gelir)
An karye-i Çakalvat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Çakalvat köyü) Hâne: 26 Mücerred: 4 (bekâr) Bîve: 2 (dul) Müslimân nefer: 2 (asker) Müslim-i kadîm: hâne 6 (eski müslüman) Bâştine: 3 (çiftçi) Hâsıl: 3.000 (gelir) An karye-i Loropet, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Loropet köyü) Hâne: 30 Mücerred: 1 (bekâr) Müslimân nefer: 2 (asker) Bâştine: 4 (çiftçi) Sipâhî mütekâ’id: hâne 3, baştine 2 (üç sipahi emeklisi, iki çiftçi) Hâsıl: 3.500 (gelir)
An karye-i gayruhu Bevanvat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı gayretli Bevanvat köyü) Hâne: 47 Mücerred: 4 (bekâr) Bîve: 2 (dul) Müslimân nefer: 5 (asker) Bâştine: 7 (çiftçi) Müslim: 5 Hâsıl: 5.000 (gelir)
An karye-i Mesoblak, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Mesoblak köyü) Hâne: 245 Mahalle: 7
181
Mücerred: 24 (bekâr) Müslimân nefer: 7 (asker) Bâştine: 24 (çiftçi) Müslim: 6 Bîve: 6 (dul) Müslim-i kadîm: 1 (eski müslüman) Hâsıl: 26.000 (gelir)
An karye-i Vakos, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Vakos köyü) Hâne: 57 Mücerred: 3 (bekâr) Bîve: 3 (dul) Müslimân nefer: 10 (asker) Bâştine: 21 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 5, baştine 1 (eski müslüman 5 hane, bir çiftçi) Hâsıl: 7.000 (gelir) An karye-i Haçalvat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Haçalvat köyü) Hâne: 14 Mücerred: 1 (bekâr) Müslimân nefer: 1 (asker) Bâştine: 7 (çiftçi) Hâsıl: 1.000 (gelir)
Kazâ-i Atina an tîmâr zu’amâ ve erbâb-ı tîmâr. (Atinaya ait toplam olarak genel 8zamimler) vergi verenler) Mahalle: 7 Kurâ: 29 (köy) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen) Neferen: 3.888 (askerler) Hâne: 3.537 Müslimân: 566
182
Gebrân: 2.958 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 227 (bekar) Müslimân: 41 Gebrân: 186 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 136 Müslimân: 2 Gebrân: 134 (ateşe tapan hiristiyan) Hâsıl: 282.300 (kaza geliri) Gebran: 2.958+186+134=3278 Müslüman: 566+41+2= 609
Yekûn-ı Kazâ-i Atina (Atina kazası Varidat, vergi gelirleri) Kurâ: 30 (köy) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen) Neferen: 4.065 (askerler) Hâne ma’a baştine: 3.683 (çiftçi) Müslimân: 584 Gebrân: 3.096 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 241 (bekar) Müslimân: 46 Gebrân: 195 (ateşe taparken hiristiyan olmuş) Bîve: 144 Müslimân: 2 Gebrân: 142 (ateşe taparken hiristiyan olmuş) Hâssahâ-i mîrlivâ (Kaza’nın seçkin kimseleri) Neferen: 178 (askerler) Hâne: 156 Müslimân: 18 Gebrân: 138 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 14 (bekar)
183
Müslimân: 5 Gebrân: 9 (hiristiyan) Bîve: 8 (dul) Tîmâr zu’amâ ve erbâb-ı tîmâr (usta timar (kiracı) vergi verenler) Hâne: 2.527 Müslimân: 566 Gebrân: 2.958 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 227 (bekar) Müslimân: 41 Gebrân: 134 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 136 (dul) Müslimân: 2 Gebrân: 134 (ateşe tapan hiristiyan) Hâsıl: 293.550 (gelir) Hâssahâ-i mîrlivâ: 11250 (seçkinlerden alınan vergiler) Tîmâr zu’amâ: 282.300 (genel vergi toplamı)
An karye-i Emare, tâbi-i m. (Atinaya bağlı emir yönetimindeki gelirlerden alınan vergiler) Mahalle: 7 Hâne: 341 Mücerred: 24 (bekâr) Bîve: 64 (dul) Müslimân nefer: 21 (asker) Bâştine: 81 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 6 (değirmen) Hâsıl: 28.808 (gelir) An karye-i Akrobir, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Akrobir köyü) Mahalle: 8 Hâne: 258 Mücerred: 21 (bekâr)
184
Bîve: 43 (dul) Müslimân nefer: 10 (asker) Bâştine: 24 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 2 (değirmen) Hâsıl: 19.603 (gelir)
An karye-i Botamya, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Botamya köyü) Mahalle: 3 Hâne: 138 Mücerred: 6 (bekâr) Bîve: 10 (dul) Müslimân nefer: 12 (asker) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Bâştine: 13 (çiftçi) Hâsıl: 12.123 (gelir)
An karye-i Salaruha, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Salaruha köyü) Hâne: 226 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 14 (dul) Bâştine: 13 (çiftçi) Müslimân nefer: 5 (asker) Âsiyâb bâb: 12 (değirmen) Hâsıl: 16.472 (gelir)
An karye-i Mozara, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Mozara köyü) Hâne: 74 Mücerred: 5 (bekâr) Bîve: 12 (dul) Müslimân nefer: 4 (asker)
185
Bâştine: 15 (çiftçi) Müslümân ki ra’iyyet şedîd: 10 (Vergi mükelleflerine karşı şiddet kullananlar) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 8.132 (gelir) Hâsıl-ı karye-i Piri-poli, tâbi-i m. (Atina kazasına bağlı, Piri-poli köyü geliri) An mahalle-i Paşayan ki ra’iyyet şedîd der karye-i mezkûr. (Vergi mükelleflerine karşı şiddet kullananlar) Hâne: 10 Mücerred: 1 (bekâr) Bâştine: 11 (çiftçi) Mahzen: 3 (mal, eşya saklanan yer) Hâsıl: 500 (gelir)
An karye-i Basalat, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Basalat köyü) Mahalle: 8 Hâne: 364 Mücerred: 17 (bekâr) Bîve: 24 (dul) Müslimân nefer: 11 (asker) Bâştine: 23 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 12 (değirmen) Hâsıl: 24.513 (gelir)
An karye-i Çikaris, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Çikaris köyü) Mahalle: 9 Hâne: 209 Mücerred: 9 (bekâr) Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: 4 (asker) Bâştine: 10 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen)
186
Hâsıl: 17.940 (gelir)
An karye-i Zidovi, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Zidovi köyü) Hâne: 55 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 11 (dul) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 4.500 (gelir) An karye-i Kisonas, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Senoz köyü) Hâne: 71 Bîve: 5 (dul) Müslimân nefer: 5 (asker) Bâştine: 17 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) Hâsıl: 6.000 (gelir)
Hâsıl-ı karye-i Mapavri, tâbi-i m. (Çayeli) Hâne: 38 Mücerred: 2 (bekâr) Bâştine: 9 (çiftçi) Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: hâne 38, mücerred 16 (otuz sekiz hane müslüman asker, on altı bekâr) Müslim-i kadîm: hâne 8, Müslimân nefer 3 (eski müslüman sekiz hane, asker üç) Âsiyâb bâb: 6 (değirmen) Hâsıl: 7.000 (gelir)
Hâsıl-ı karye-i Marnova, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Marnova köyü) Hâsıl: 1.740 (gelir)
An karye-i Latum, tâbi-i m. (Atinaya bağlı Latum köyü)
187
Hâne: 38 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 7 (dul) Bâştine: 17 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 9, mücerred 5 (dokuz hane müslüman asker, beş bekâr) Müslim: hâne 9, Müslimân 1, bîve 2, baştine 2 (Müslüman hane dokuz, bir dul, iki çiftçi) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) Hâsıl: 7.000 (gelir) Niyâbet-i hâssa-i Rize (Rize vali yardımcılık geliri) Hâsıl: 10.000 (gelir) Mukâta’a bâc ve dalyan ve esnâf-ı Nefs-i Rize (Rize limanına mal taşıma vergisi) Hâsıl: 9.000 (gelir) Yekûn: 19.000 (toplam)
Yuva-i şahin ve baz der nâhiye-i Rize. (Doğan kuşu ve şahin kuşu Rizede) Yekûn: 450 (toplam)
Yekûn Mahalle: 35 Kurâ kıt’a: 8 (sekiz parça köy) Âsiyâb bâb: 57 (toplam değirmenler) Mahzen: 3 (silah deposu) Neferen: 2.550 (Neferler toplam) Hâne: 2.225 (hane toplam) Müslimân: 162 Gebrân: 2.063 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerred: 122 (toplam bekar) Müslimân: 21 Gebrân: 101 (toplam hiristiyan) Bîve: 203 (dul (çok fazla))
188
Müslimân: 2 Gebrân: 201 (ateşe tapan hiristiyan) Hâsıl: 192.681 (toplam gelir)
Tîmârhâ-i zu’amâ ve erbâb-ı tîmâr der kazâ-i Rize. (Arazisini faydalı kullanmasını bilen Rizeliler) Nefs-i Rize (Rize içi) Hâne: 215 Mücerred: 17 (bekâr) Bîve: 26 (dul) Bâştine: 41 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 12 (değirmen) Müslimân Müslim: Nefer: 2 (asker) Hâne: 2 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 1 (dul) Baştine: 1 (çiftçi) Vakf-ı Manastır-ı Ayo-Randos der Nefs-i Rize âsiyâb bâb: 3 (Ayo Randos manastırına ait üç adet değirmen) Hâsıl: 19.000 (gelir) An karye-i Sara, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Sara köyü) Hâne: 106 Bîve: 30 (dul) Müslimân nefer: 4 (asker) Baştine: 11 (çiftçi) Mücerred: 2 (bekâr) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) An mülk-i Kavarid ki cânib-i Piri-Poli. (Afetten zarar gören ve yaşlılara yardım geliri) Hâsıl: 10.000 (gelir)
Hâsıl-ı an karye-i Salaroza, tâbi’-i m. (Rizeye bağlı Salaroza köyü)
189
Hâne: 155 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 7 (dul) Müslimân nefer: hâne 6, mücerred 1 (altı hane müslüman, bir bekâr) Baştine: 17 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Müslim Hâne: 2 Müslimân: 1 Hâsıl: 13.340 (gelir)
An tımârhâ-i zu’amâ ve erbâb-ı timâr der kazâ-i Rize. (Rize kazasına bağlı genel vergi mükellefleri)
An karye-i Piri-poli, tâbi-i m. (Rize kazası (Piri poli) yaşlıları için toplanan vergi) Hâne: 330 Mücerred: 25 (bekâr) Bîve: 51 (dul) Bâştine: 61 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 7, mücerred 1 (Müslüman asker yedi hane, bir bekâr) Âsiyâb bâb: 12 (değirmen) Hâsıl: 31.500 (gelir) An karye-i Kılandovi, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Kılandovi köyü) Hâne: 146 Mücerred: 16 (bekâr) Bîve: 32 (dul) Bâştine: 60 (çiftçi) Müslimân nefer: 5 (müslüman asker) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Hâsıl: 15.000 (gelir)
190
An karye-i Rusya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Rusya köyü (Ruslar)) Hâne: 158 Mücerred: 10 (bekâr) Bîve: 31 (dul) Bâştine: 44 (çiftçi) Müslimân nefer: 4 (müslüman asker) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen) Hâsıl: 16.000 (gelir)
An karye-i Liveros, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Liveros köyü) Hâne: 46 Mücerred: 1 (bekâr) Müslimân nefer: 4 (müslüman asker) Bâştine: 7 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 4.000 (gelir)
Hâsıl-ı an karye-i Mozara, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mozara köyü) Hâne: 68 Mücerred: 5 (bekâr) Bîve: 8 (dul) Bâştine: 12 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 11, mücerred 2 (Müslüman asker on bir hane, iki bekâr) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Hâsıl: 7.500 (gelir) An karye-i Manahort, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Manahort köyü) Hâne: 170 Mücerred: 10 (bekâr) Bîve: 26 (dul) Müslimân: 34
191
Bâştine: 53 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 12 (değirmen) Müslimân: hâne 8, mücerred 2, bîve 1, müslimân 1, baştine 1 (müslüman hane sekiz, bir bekâr, bir dul, bir çiftçi) Hâsıl: 20.500 (gelir)
An karye-i Zavandika, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Zavandika köyü) Hâne: 25 Bîve: 2 (dul) Müslimân nefer: 4 (müslüman asker) Bâştine: 5 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 2 (değirmen) Hâsıl: 2.000 (gelir)
An karye-i Hozra, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Hozra köyü) Hâne: 46 Bîve: 8 (dul) Bâştine: 12 (çiftçi) Mücerred: 3 (bekâr) Müslimân nefer: 5 (müslüman asker) Müslim-i kadîm: hâne 2, mücerred 1, baştine 1 Hâsıl: 5.000 (gelir)
An karye-i Zidovi, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Zidovi köyü) Hâne: 258 Mücerred: 11 (bekâr) Bîve: 28 (dul) Bâştine: 41 (çiftçi) Müslimân nefer: 2 (müslüman asker) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Hâsıl: 16.500 (gelir)
192
An karye-i Hancı, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Hancı köyü (Çamlıhenşindeki Hancılar sülalesi burdan gelmiş olabilir.)) Hâne: 145 Mücerred: 7 (bekâr) Bîve: 31 (dul) Bâştine: 57 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 6 (değirmen) Müslimân nefer: 2 (müslüman asker) Hâsıl: 16.000 (gelir)
An karye-i Oma, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Oma köyü) Hâne: 289 Mücerred: 12 (bekâr) Bîve: 40 (dul) Bâştine: 60 (çiftçi) Müslimân nefer: 10 (müslüman asker) Âsiyâb bâb: 9 (değirmen) Hâsıl: 24.000 (gelir)
An karye-i Lefkosya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Lefkosya köyü. Kıbrısdaki Lefkoşa ile bağlantısı?) Hâne: 192 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 23 (dul) Bâştine: 40 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 11 (değirmen) Hâsıl: 17.000 (gelir)
An karye-i Kisanos, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Senoz köyü) Hâne: 287 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 26 (dul)
193
Müslimân nefer: hâne 16, mücerred 2 (on altı müslüman hane, iki bekâr) Bâştine: 41 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 14 (değirmen) Müslim: hâne 1, baştine 1 (bir müslüman, bir çiftçi) Hâsıl: 26.500 (gelir) An karye-i Mahora nâm-ı diğer Basni, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mahora, diğer adı Bani köyü) Hâne: 119 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 24 (dul) Bâştine: 53 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Hâsıl: 14.000 (gelir)
An karye-i Mirokalo, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mirokalo köyü) Hâne: 36 Mücerred: 7 (bekâr) Bîve: 3 (dul) Mülimân nefer: 3 (asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 2 (değirmen) Hâsıl: 4.000 (gelir)
An karye-i Mapavri, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mapavri köyü, şimdiki Çayeli) Hâne: 88 Mücerred: 4 (bekâr) Bîve: 21 (dul) Mülimân nefer: 30 (asker) Bâştine: 37 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 7 (değirmen) Müslim: hâne 13, mücerred 8, bîve 1 (müslüman hane on üç, bekâr sekiz, bir dul)
194
Hâsıl: 11.500 (gelir)
An karye-i Marnova, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Marnova köyü) Hâne: 34 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 1 (dul) Bâştine: 11 (çiftçi) Mülimân nefer: hâne 20, mücerred 1 (yirmi müslüman asker, bir bekâr) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) Müslim: hâne 20, mücerred 1, (müslüman hane dört, bekâr bir) Hâsıl: 3.260 (gelir) An karye-i Havarya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Havarya köyü) Hâne: 50 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 5 (dul) Bâştine: 14 (çiftçi) Mülimân nefer: hâne 39, mücerred 12 (otuz dokuz müslüman asker, on iki bekâr) Müslim: hâne 1, müslümân 2, (bir müslüman olmuş, 2 müslüman) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 7.000 (gelir)
An karye-i Kalata, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Kalata köyü) Hâne: 41 Mücerred: 3 (bekâr) Bîve: 9 (dul) Bâştine: 11 (çiftçi) Müslim: 3 (müslüman olmuş) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Mülimân nefer: hâne 19, mücerred 7 (on dokuz müslüman asker, yedi bekâr) Hâsıl: 5.400(gelir)
195
Hâsıl an karye-i Potamya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Potamya köyü) Hâne: 76 Mücerred: 7 (bekâr) Bîve: 5 (dul) Bâştine: 10 (çiftçi) Mülimân nefer: hâne 14, mücerred 1 (müslüman hane on dört, bir bekâr) Âsiyâb bâb: 5 (değirmen) Hâsıl: 8.000 (gelir)
An karye-i Moskavil, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Moskavil köyü) Hâne: 22 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 6 (dul) Bâştine: 7 (çiftçi) Mülimân nefer: 5 (asker) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) Hâsıl: 3.000 (gelir) An karye-i Çiçava, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Çiçava köyü) Hâne: 30 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 4 (dul) Bâştine: 11 (çiftçi) Mülimân nefer: 20 (asker) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen) Müslim: hâne 10, müslimân 1, bîve 1 (10 müslüman hanesi, bir müslüman, bir dul) Hâsıl: 4.500 (gelir)
Yekûn Nefs: 1 (Rize’nin kendisi, merkezi)
196
Neferen: 4.563 (askerler) Kurâ kıt’a: 21 (köy sayısı) Âsiyâb bâb: 150 (değirmenler) Hâne: 3.927 (hane sayısı) Müslimân: 310 Gebrân: 3.617 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 195 (toplam bekar) Müslimân: 42 Gebrân: 153 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 203 (dul) Müslimân: 4 Gebrân: 437 (ateşe tapan hiristiyan) Hâsıl: 306.500 (tüm gelir)
Timârhâ-i cemâ’at-i mustahfızân-ı kal’a-i Rize kazâ-i mezkûr. (Kale koruyucuları için; bağ ve bahçe bakanlar, kale muhafızları)
Hasıl-ı Marva, an timâr-ı dizdâr-ı kal’a-i Rize. (Rize kale komutanı ve bakım için hasılatan ödenti yapılanlar (gelirler) Hâne: 112 Mücerred: 3 (bekâr) Bîve: 15 (dul) Bâştine: 17 (çiftçi) Mülimân nefer: 17 (asker) Âsiyâb bâb: 4 (değirmen) Hâsıl: 3.870 (gelir) Minhâ Hisse-i dizdâr: 4500 (Kale komutan hissesi) Hisse-i mustahfızân: 2.970 (Koruyucular hissesi) An mülk-i Nikol Gorazi Havara (Mülk sahibi, hayırsever Nikol Gorazi)
Hasıl-ı an karye-i Marnova, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Marnova köyü)
197
Hâne: 3 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 1 (dul) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 7, mücerred (müslüman asker evi yedi, bir bekâr) Hâsıl: 700 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Hancı, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Hancı köyü) Hâne: 38 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 5 (dul) Bâştine: 13 (çiftçi) Müslimân nefer: 3 (Müslüman asker) Âsiyâb bâb: 2 (değirmen) Hâsıl: 3.200 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Latum, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Latum köyü) Hâne: 9 Bîve: 1 (dul) Müslimân: 7 Bâştine: 3 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 1.000 (gelir) Hasıl-ı an karye-i Rusya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Rusya köyü) Hâne: 34 Mücerred: 3 (bekâr) Bîve: 3 (dul) Bâştine: 2 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 1.800 (gelir)
198
Hasıl-ı an karye-i Mahora, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mahora köyü) Hâne: 27 Bîve: 2 (dul) Bâştine: 16 (çiftçi) Müslimân nefer: 1 (Müslüman asker) Âsiyâb bâb: 2 (değirmen) Hâsıl: 2.230 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Lefkosya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Lefkosya köyü) Hâne: 39 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 5 (dul) Bâştine: 15 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 2.900 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Tivnik, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Tivnik köyü) Hâne: 38 Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: 1 (Müslüman asker) Bâştine: 6 (çiftçi) Âsiyâb bâb: 3 (değirmen) Hâsıl: 3.800 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Mapavri, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Mapavri köyü) Hâne: 6 Bâştine: 7 (çiftçi) Müslimân nefer: 6 (Müslüman asker) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen)
199
Hâsıl: 465 (gelir) Hasıl-ı an karye-i Kalandevi, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Kalandevi köyü) Hâne: 11 Mücerred: 2 (bekâr) Bîve: 4 (dul) Bâştine: 8 (çiftçi) Mülk aded: 1 (Bir kişinin mülkü var) Hâsıl: 1.047 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Manahort, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Manahort köyü) Hâne: 17 Bâştine: 6 (çiftçi) Mücerred: 1 (bekâr) Müslimân nefer: 9 (Müslüman asker) Müslim: 1 Bîve: 1 (dul) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 1.600 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Amova, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Amova köyü) Hâne: 68 Bîve: 20 (dul) Bâştine: 29 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 2, mücerred 1 (2 müslüman asker evi, bir bekâr) Hâsıl: 5.372 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Zavandika, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Zavandika köyü) Hâne: 10 Bîve: 1 (dul) Bâştine: 3 (çiftçi)
200
Müslim-i kâdim: 12 (eski müslüman) Hâsıl: 1.400 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Salaruha, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Salaruha köyü) Hâne: 45 Bâştine: 8 (çiftçi) Hâsıl: 2.700 (gelir) Hasıl-ı an karye-i Kalata, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Kalata köyü) Hâne: 21 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 5 (dul) Müslimân nefer: hâne 9, mücerred 6 (dokuz müslüman hanesi, altı bekâr) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Bâştine: 8 (çiftçi) Hâsıl: 1.900 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Havarya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Havarya köyü) Hâne: 14 Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: hâne 11, mücerred 1 (on bir müslüman hanesi, 1 bekâr) Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Bâştine: 9 (çiftçi) Hâsıl: 1.400 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Kisanos, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Kisanos köyü) Hâne: 79 Bîve: 4 (dul) Müslimân nefer: 1 Bâştine: 19 (çiftçi) Hâsıl: 5.700 (gelir)
201
Hasıl-ı an karye-i Botamya, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Botamya köyü) Hâne: 21 Bîve: 1 (dul) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslimân nefer: hâne 2, mücerred 3 Âsiyâb bâb: 1 (değirmen) Hâsıl: 1.400 (gelir)
Hasıl-ı an karye-i Piri-poli, tâbi-i m. (Rizeye bağlı Piri-poli köyü) Hâne: 19 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 6 (dul) Bâştine: 1 (çiftçi) Hâsıl: 1.800 (gelir) Yekûn Neferen: 984 (askerler) Kurâ kıt’a: 1 (köy sayısı) Hâne: 876 (hane sayısı) Müslimân: 89 Gebrân: 787 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 26 (toplam bekar) Müslimân: 42 Gebrân: 153 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 203 (dul) Müslimân: 12 Gebrân: 14 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 82 (dul) Âsiyâb bâb: 21 (değirmen) Mülk aded: 2 (şahsi mülk)
202
Hisse-i kurâ kıt’a: 18 (köydeki hisse sahipleri) Hâsıl: 47.784 (gelir)
Cemâ’at-i mustahfızân-ı kal’a-i Rize der-kazâ-i mezkûr. (Rize kazasının kalesinde koruyucular aşağıdadır)
Yekûn-ı mustahfızân-ı kal’a-i Rize (koruyucu sayısı) Neferen: 31 (asker)
Yekûn-ı kazâ-i Rize Neferen ma’a merdân-ı kılâ’: 8.097+31= 8.128 (Kalenin yürekli, yiğit askerlerine ödenti) Kurâ kıt’a: 30 (köy sayısı) Nefs: 1 (merkez) Mahzen: 3 (silah deposu) Mülk: 2 (iki kişinin mülkü var) Âsiyâb bâb: 228 ( tüm değirmen sayısı) Hâne: 7.028 (hane sayısı) Müslimân: 561 (müslümanların sayısı) Gebrân: 6.467 (ateşe tapan hiristiyan) Hâsshâ-i mîrliva: (Kazadaki vasıflı, has sahibi insanlar) Hâne: 2.225 Müslimân: 42 Gebrân: 153 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 122 (bekâr) Müslimân: 21 Gebrân: 101 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 203 (dul) Müslimân: 12 Gebrân: 201 (ateşe tapan hiristiyan) Timâr-ı zu’amâ ve erbâb-ı timâr: (Arazisi olanlar ve işi iyi bilenler) Hâne: 3.927
203
Müslimân: 310 Gebrân: 3.617 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 195 (bekâr) Müslimân: 42 Gebrân: 153 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 441 (dul) Müslimân: 4 Gebrân: 437 (ateşe tapan hiristiyan) Timâr-ı mustahfızân-ı kal’a-i Rize: (Rize kalesinin koruyucuları) Hâne: 8.760 Müslimân: 89 Gebrân: 787 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 26 (bekâr) Müslimân: 12 Gebrân: 14 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 82 (dul) Hâsıl: 546.965 (gelir) Hâsshâ mîrlivâ: 192.681 (Kazadan toplanan tüm vergiler) Timâr-ı zu’amâ ve erbâb-ı timâr: 306.500 (Arazisini iyi kullananlardan toplanan gelir) Timâr-ı mustahfızân-ı Rize: 47.784 (Arazi muhafızlarına) Beş yük dahi kırk altı bin dokuz yüz altmış beş akçadır. Kazâ-i Arhavi (Arhavi ilçesi kazası) Hâsshâ-i mirlivâ, der nâhiye-i Laz, der kazâ-i Arhavi (Arhavi kazasına bağlı seçkin kimselerden alınan Laz nahiyesindeki vergiler) An karye-i Sidre, tâbi-i Arhavi. (Arhavi kazasına bağlı Sidre köyü) Hâne: 70 Müslimân nefer: 11 (asker) Bâştine: 3 (çiftçi) Mücerred: 1 (bekâr) Hâsıl: 6.000 (gelir)
204
An karye-i Kise, tâbi-i Laz. (Arhavi-Laz kazasına bağlı Kise köyü) Hâne: 69 Mücerred: 1 (bekâr) Müslimân nefer: 5 (asker) Bâştine: 4 (çiftçi) Hâsıl: 5.000 (gelir)
An karye-i Somle, tâbi-i Laz. (Arhavi-Laz nahiyesine bağlı Somle köyü) Hâne: 27 Mücerred: 2 (bekâr) Müslimân nefer: 4 (asker) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslim: 2 Hâsıl: 2.500 (gelir)
An karye-i Babuçka, tâbi-i Laz. (Arhavi-Laz nahiyesine bağlı Babuçka köyü) Hâne: 10 Mücerred: 2 (bekâr) Müslimân nefer: 13 (asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Hâsıl: 1.500 (gelir)
An karye-i Ostorovil, tâbi-i Laz. (Arhavi-Laz nahiyesine bağlı Ostorovil köyü) Hâsıl: 2.100 (gelir) Yuva-yı şahin ve baz, der nâhiye-i Laz. (Arhavi-Laz nahiyesine bağlı Şahin-Atmacasahiplerinden alınan) Yekûn: 150 (gelir)
Yekûn (Nahiye yekünü toplam defter kaydı) Neferen: 235 (askerler) Kurâ kıt’a: 2 (köy sayısı)
205
Hisse kıt’a: 3 (hissedarlar) Hâne: 229 (hane sayısı) Müslimân: 35 Gebrân: 194 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 6 (bekâr) Hâsıl: 7.250 (gelir)
Nâhiye-i vilâyet-i İskele, der kazâ-i Arhavi, an hâsshâ-i mirlivâ. (Arhavi kazasına bağlı, iskele nahiyesi (vilayete tabi) seçkin kimselerden alınan vergi) Niyâbet, ze’âmet-i İskele ki câmi’ü’d-defter bâkiyye şode. (Arazi sahibi vekillerinden alınan bakiye yiyecek, içecek) Hâsıl: 1.500 (gelir) Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezkûr (Yukarda anılanın resmi vergisi) Hâsıl: 1.000 (toplam) Âdet-i arûsiyye-iduhterân-ı ze’âmet-i mezkûr (Geleneksel gelinlik, bayramlık bahşişi) Hâsıl: 500 (gelir) Yekûn hâsıl: 3.000 (toplam vergi) Timârhâ-i zu’amâ ve erbâb-ı timâr der nâhiye-i Laz, der kazâ-i Arhavi (usta timar sahipleri (Arhavi-Laz) Nahiyesinde) Nâhiye-i Laz (Laz Nahiyesi)
An karye-i Arhavi, tâbi-i m. (Arhavi kazası dahili) Hâne: 60 Mücerred: 3 (bekâr) Müslimân nefer: 3 (asker) Bâştine: 10 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 11, mücerred 2 (on bir hane eski müslüman, 2 bekâr) Hâsıl: 6.000 (gelir) An karye-i Sidre, tâbi-i m. (Arhavi kazasına bağlı Sidre köyü) Hâne: 136 Bâştine: 4 (çiftçi) Müslim: 9 (sonradan müslüman olmuş)
206
Mücerred: 1 (bekâr) Müslim: Hâne 1, mücerred 2 8bir hane müslüman, iki bekâr) Yuva-yı baz: 2 (Atmaca kuşu sahibi, ona ait yuva) Hâsıl: 11.500 (gelir) Niyâbet, ze’âmet-i Laz, an zevât-ı Hüsrev Çelebi, beher hâne fî 6 (Laz-Arhavi Nahiyesi halkından Hüsrev Çelebiye ait altı hane ve değeri) Hâsıl: 2.500 (gelir) Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezbûr (Cemaatten alınan suç ve ceza geliri) Hâsıl: 1.000 (gelir) Âdet-i arûsiyye-i duhterân, re’âyâ-yı ze’âmet-i Laz (Laz-Arhavi Nahiyesi müslüman olmayan cemaate ait kız çocuk) Hâsıl: 500 (gelir) Zemîn-i yuva-yı baz (doğan kuşu yuvası) Hâsıl: 130 (gelir)
Hâsıl-ı an karye-i Sidre, tâbi-i m. (Arhavi kazası Sidre köyü) Hâne: 62 Müslimân nefer: 3 (asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Hâsıl: 5.000 (gelir)
An karye-i Kise, tâbi-im. (Arhavi Kise köyü) Hâne: 166 Müslimân nefer: 6 (asker) Bâştine: 2 (çiftçi) Zemîn-i Yuva-yı baz: 30 (otuz adet atmaca yuvası) Hâsıl: 12.000 (gelir) An karye-i Çaçuryan, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Çaçuryan köyü) Hâne: 73 Müslimân nefer: 4 (asker) Bâştine: 6 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 2 müslüman
207
Hâsıl: 5.600 (gelir)
An karye-i Vitçe, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Vitçe köyü) Hâne: 97 Müslimân nefer: 16 (asker) Bâştine: 22 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 18, bâştine 1 (osmanlıdan önce on sekiz müslüman hanesi, bir çiftçi) Müslim: 2 (cedit (yeni)) Mücerred: 1 (bekâr) Hâsıl: 10.600 (gelir)
Niyâbet, ze’âmet-i Detcese, beher hâne fî 6 (Yabani hayvandan koruma vergisi) Hâsıl: 3.600 (gelir) Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezbûr (Arazi ceza vergisi) Hâsıl: 2.000 (gelir) Âdet-i arûsiyye-i duhterân, re’âyâ-yı detcese (müslüman olmayan kız, gelin) Hâsıl: 500 (gelir) An kıst-ı İskele ma’a dalyân, an nehr-i Kurnoya ilâ nehr-i karye-i gayruhu, ber mûceb-i âdet-i kadîm (İskele, liman, ırmak, çeşmeler için eski vergi sistemi) Hâsıl: fî sene 200 (yıllık değer)
An karye-i Moksohora, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Moksohora köyü) Hâne: 49 Müslimân nefer: 10 (asker) Bâştine: 3 (çiftçi) Hâsıl: 5.000 (gelir) An karye-i Abu, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Abu köyü) Hâne: 27 Mücerred: 4 (bekâr) Müslimân nefer: 4 (asker)
208
Bâştine: 4 (çiftçi) Hâsıl: 3.000 (gelir)
An karye-i Babuçka, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Babuçka köyü) Hâne: 24 Müslimân nefer: 11 (asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Müslim: 4 (sonradan müslüman) Hâsıl: 2.700 (gelir)
Hâsıl -ı an karye-i Somle, tâbi-im. Hâne: 23 Mücerred: 2 (bekâr) Müslimân nefer: 1 (asker) Bâştine: 4 (çiftçi) Hâsıl: 2.200 (gelir)
An karye-i Kokanvat, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Kokanvat köyü) Hâne: 72 Müslimân nefer: 1 (asker) Bâştine: 2 (çiftçi) Müslimân: 3 Hâsıl: 5.500 (gelir)
An karye-i Zatrikando, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Zatrikando köyü) Hâne: 93 Müslimân nefer: 7 (asker) Bâştine: 8 (çiftçi) Mücerred: 1 (bekâr) Hâsıl: 7.300 (gelir)
209
An karye-i Martinvat, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Martinvat köyü) Hâne: 36 Müslimân nefer: 3 (asker) Bâştine: 11 (çiftçi) Müslim: hâne 2, bâştine 1 (iki yeni müslüman, bir çiftçi) Hâsıl: 4.000 (gelir) An karye-i Pazin, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Pazin köyü) Hâne: 17 Mücerred: 5 (bekâr) Müslimân nefer: 6 (asker) Bâştine: 5 (çiftçi) Hâsıl: 3.000 (gelir)
An karye-i Tavalvat, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Tavalvat köyü) Hâne: 42 Mücerred: 3 (bekâr) Müslimân nefer: hâne 6, mücerred 1 (müslüman hane asker altı, bekâr 1) Bâştine: 9 (çiftçi) Müslim: 3 (yeni müslüman) Hâsıl: 4.000 (gelir)
An karye-i Zogo, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Zogo köyü) Hâne: 33 Mücerred: 7 (bekâr) Müslimân nefer: 6 (asker) Müslim-i kadîm: 4 (eski müslüman) Bâştine: 13 (çiftçi) Hâsıl: 3.500 (gelir)
210
An karye-i Kapistro, tâbi-im. (Arhaviye bağlı Kapistro köyü) Hâne: 43 Mücerred: 1 (bekâr) Bîve: 4 (dul) Bâştine: 13 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 11, mücerred 2, bâştine 1 (eski müslüman hane on bir, bekâr iki, çiftçi bir) Zemîn-i Yuva-yı baz hâsıl: 30 (Atmaca yuvası geliri) Hâsıl: 4.000 (gelir) An karye-i Yakovit, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Yakovit köyü) Hâne: 41 Mücerred: 4 (bekâr) Müslimân nefer: 5 (asker) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslim-i kadîm: hâne 17, müslimân 1 (eski müslüman hane on yedi, bir müslüman) Hâsıl: 6.000 (gelir)
An timârhâ-i zu’amâ ve erbâb-i timâr, der nâhiye-i Laz. (Laz (Arhavi Nahiyesindeki) seçkin, mahir, arazi sahipleri) An karye-i Orcı, tâbi-i m. (Orçi köyü laz nahiyesi) Hâne: 56 Mücerred: 2 (bekâr) Müslimân nefer: 1 (asker) Bâştine: 7 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 6 (eski müslüman) Hâsıl: 6.000 (gelir)
An karye-i Ney nâm-ı diğer Huba, tâbi-i m. (Hopa olmalı) Arhaviye bağlı Ney diğer ismi Huba köyü) Hâne: 32 Mücerred: 2 (bekâr) Bâştine: 3 (çiftçi) Müslim: 4 (yeni müslüman)
211
Hâsıl: 3.500 (gelir)
Bâğât, an karye-i Huba, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Huba köyü bağ-bahçe sahipleri) Öşr: 500 (vergi geliri) Şire-i hubûr: 50 (üzüm şıra vergisi geliri) Aslında Tekür’ün mülkü imiş, Hüdavendigar Hazretleri Trabzon’a geldikten sonra hâssa-i hümâyûn içün zabt olunub mezkûr şirenin bahâsı sâhib-i timâra hızâbe-i âmire’den teslîm olunu geldiği sebebden vâki’ hâl üzere kayd olundu. (Bağımsız Valinin mülkü padişah ve hazine emirince kendisine bağışlamış, vergiye tabi tutulmuş) An karye-i Ostorovil, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Ostorovil köyü) Hâne: 54 Bâştine: 6 (çiftçi) Müslim: 9 (yeni müslüman) Hâsıl: 3.900 (gelir)
An karye-i Abislaha, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Abislaha köyü) Hâne: 91 Bâştine: 9 (çiftçi) An mülk-i Ayo-Maryas şire-i hubûr: 20, kıymet 400 (Ayo-Maryas mülkünde 20 ölçek kaliteli şira, 400 gelir) Hâsıl: 8.000 (gelir)
Niyâbet, ze’âmet-i Makriyalu an karye-i Abislaha, iki kenâr nehr-i Çoruk ma’a karye-i Abizlaha, beher hâne fî 6 (Makriyalu ve Abislava köyleriÇoruh nehrinin iki yakasında herbiri altı değerinde) Hâsıl: 2.000 (gelir) Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezbûr (Mecburi resmi varlık vergisi) Hâsıl: 2.000 (gelir) Âdet-i arûsiyye-i duhterân, re’âyâ-yı ze’âmet-i mezbûr (sayısına göre müslüman olmayan kız ve gelin vergisi) Hâsıl: 500 (gelir)
An karye-i Makriyalu, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Makriyalu köyü) Hâne: 54
212
Bâştine: 4 (çiftçi) Müslim: 19 (yeni müslüman) Hâsıl: 5.500 (gelir)
An karye-i Miso-potamya, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Miso-potamya köyü) Hâne: 63 Müslim: 8 (yeni müslüman) Bâştine: 5 (çiftçi) Hâsıl: 6.500 (gelir) An karye-i Miso-potamya, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Miso-potamya köyü) Hâne: 28 Bâştine: 7 (çiftçi) Hâsıl: 3.000 (gelir)
An karye-i Kondorakis, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Kondorakis köyü) Hâne: 48 Mücerred: 4 (bekâr) Bâştine: 10 (çiftçi) Müslim-i kadîm: 16 (eski müslüman) Müslim-i cedîd: 6 (yeni müslüman) Bîve: 1 (dul) Hâsıl: 5.000 (gelir)
An karye-i Çaçurvan, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Çaçurvan köyü) Hâne: 23 Müslimân nefer: 5 (asker) Bâştine: 1 (çiftçi) Hâsıl: 2.000 (gelir)
An karye-i Çakodon, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Çakodon köyü)
213
Hâne: 45 Müslimân nefer: 13 (asker) Bâştine: 4 (çiftçi) Hâsıl: 4.500 (gelir)
Yekûn Neferen: 2.111 (toplam asker sayısı) Kurâ kıt’a: 26 (köy sayısı) Hisse-i kıt’a: 2 (hisse sahibi 2) Hâne ma’a bâştine: 2.054 (hane sahibi çiftçilerle birlikte geliri)
Müslimân: 275 (eski müslüman)
Gebrân: 1.779 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 48 (bekâr) Müslimân: 9 (eski müslüman) Gebrân: 101 (hiristiyan (ateşe tapandan dönme)) Bîve: 5 (dul) Müslimân: 1 (eski müslüman) Gebrân: 4 (hiristiyan (ateşe tapandan dönme)) Yuva-yı baz kıt’a: 11 (atmaca yuva sayısı) Şire-i hubûr: 70 (üzüm şıra yeri) Hâsıl: 164.330 (gelirler toplamı) Karye-i Bagonil (Bagoli köyü) Hâne: 68 Hâsıl: 4.000 (gelir)
Karye-i Locana, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Locana köyü) Hâne: 58 Hâsıl: 5.000 (gelir)
Karye-i Arcid, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Arcid köyü) Hâne: 18
214
Hâsıl: 1.000 (gelir)
Karye-i Sunuc Habya, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Sunuc Habya köyü) Hâne: 58 Hâsıl: 3.000 (gelir)
Karye-i İpsir Habya, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı İpsir Habya köyü) Hâne: 22 Hâsıl: 1.000 (gelir)
Karye-i Çit Alet, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Çit Alet köyü) Hâne: 19 Hâsıl: 800 (gelir)
Karye-i Bahriye, tâbi-i m. (Arhaviye bağlı Bahriye köyü) Hâne: 24 Hâsıl: 1.000 (gelir)
Niyâbet-i ze’âmet-i Bagonil, beher hâne fî 6. (Beher hanesi altı değerinde olan Bagonik köyü arazi bakıcıları) Hâsıl: 2.500 (gelir)
Resm-i cerâyim, ze’âmet-i mezbûr. (Arazi sahiplerinin resmi mecburi vergisi) Hâsıl: 1.500 (gelir) Âdet-i arûsiyye-i duhterân re’âyâ-yı ze’âmet-i Bagonil. (Bagonil köyü arazi sahipleri, müslüman olmayan halktan, kız-gelin vergisi) Hâsıl: 500 (gelir)
Yekûn Nefs: 1 (köy içi, merkez) Kurâ kıt’a: 7 (köy çevresi yedi adet köy) Hâsıl: 20.300 (gelir)
215
Not: Bu köyler iç kesimlerde, gidilmesi zor olduğundan fazla bilgi alınmamış. Esasında nüfus daha çok ve müslüman sayısı fazladır.
Vilâyet-i İskele, der kazâ-i Arhavi. (Arhavi kazası-velayetinde-bağlılığında İskele; yerleşim yerleri, vilayet okunması valilik anlamını taşımıyor. “Arhavi’nin ayrıcalıklı bir bölümü olmalı” görüşündeyim)
An karye-i Kostaniç, tâbi-i m. (İskele nahiyesi Arhavi kazası köylerinden Kostanviç köyü, kutansça lakaplı olanlar zamanımızda yaşıyor) Hâne: 15 Hâsıl: 1.300 (gelir)
An karye-i Çat, tâbi-i m. (Arhavi kazası, İskele Nahiyesi köylerinden Çat köyü (hala var)) Hâne: 15 Hâsıl: 1.000 (gelir)
An karye-i Cancalazin, tâbi-i m. (Şimdiki Cancalar mahallesi, İskele Nayiyesi, Arhavi kazasına bağlı) Hâne: 780 [en büyük köy yörede] Hâsıl: 5.300 (gelir) An karye-i Mamanat, tâbi-i m. (Arhavi kazası, İskele Nahiyesi bağlı Mamanat kimdiki Akbucak) Hâne: 63 (Fetih 1486’da 272 hane iken müslümanlar Fatih’in çağırması üzerine Trabzon’a göçmüşler, hane sayısı 63 olmuş. Aynı göç başka köylerde de var) Hâsıl: 3.000 (gelir)
Karye-i Akrit, tâbi-i m. (İskele nahiyesine bağlı Akrit köyü) Hâne: 70 Hâsıl: 3.000 (gelir)
An karye-i Şahandoro, tâbi-i m. (İskele nahiyesine bağlı Şahandoro köyü) Hâne: 70 Hâsıl: 3.000 (gelir)
An karye-i Borç, tâbi-i m, ki hâric. (kaza, Nahiye haricinde Borç köyü)
216
Hâne: 28 Hâsıl: 1.020 (gelir)
An karye-i Vakora, tâbi’-i İskele, hâric ez defter, bâ-kayd şode. (İskele nahiyesi defteri haricide olmak Vakora köyü deftere kaydolundu) Hâne: 13 Hâsıl: 480 (gelir)
Yekûn (tüm gelir) Hâne: 363 Kurâ kıt’a: 8 (köy sayısı) Hâsıl: 18.100 (gelir) Zahr yerden vilâyeti tahdîd defter olub Müslimânlar bozulub ra’iyyet emr olundukda üç vilâyetin Gürci ve âyân kâfirinden hıfz etmek içün emr-i pâdişâhi mûcebince yek-dem üç nefer kâfir harâcdan ve ispençden afv olunmak üzere hâric ez defter olan yerlerden timâr ta’yîn olunub defter-i cedîd-i sultâniye kayd olundu. (Müslümanlığı kabul edenleri fürcü ileri gelenleri tehdit etmişler. Osmanlı üç kafir askeri vergiden muaf tutarak affetmiş. Padişah emri ile bu üç nefer yeni deftere kaydolunmuş.) Nâhiye-i Koniya, der kazâ-i Irmak. (Irmak (Çoruh) kazası köyü, Koniya) Nefs-i Koniya (köy merkezi) Hâne: 6 Zımmî:7 (haraç veren) Hâsıl: 300 (gelir)
Karye-i Maho, tâbi-i m. (Irmak kazasına bağlı Maho köyü) Hâne: 10 Hâsıl: 500 (gelir)
Karye-i Halinar, tâbi-i m. (Irmak kazasına bağlı Halinar köyü) Hâne: 6 Hâsıl: 300 (gelir)
Karye-i Hoçavur, tâbi-i m. (Irmak kazasına bağlı Hoçavur köyü)
217
Hâne: Hâsıl: 100 (gelir)
Karye-i Anebolu, tâbi-i m. (Irmak kazasına bağlı Anebolu köyü) Hâne: 11 Zımmî: 7 (haraç veren) Hâsıl: 1.000 (gelir)
Karye-i Sminvat, tâbi-i m. (Irmak kazasına bağlı Sminvat köyü) Hâne: 23 Hâsıl: 1.500 (gelir)
Yekûn, nefs-i kasaba-i Koniya. (Koniya kasabasının asli geliri) Hâne: 56 Zımmî: 14 (haraç veren) Kurâ kıt’a: 5 (köy sayısı) Hâsıl: 3.700 (gelir) Cemâ’at-i mustahfızân-ı kal’a-i Arhavi. (Arhavi kazası koruyucuları cemaati) Dizdâr, nefer 1, fî yevm - (Kale komutanı ve bir askerin yevmiye değerleri) Kethüdâ, nefer 1, fî yevm 7 (Bir askerin yevmiyesi tutarı (aylık) yedi akçe) İmâm, nefer -, fî yevm 5 (Asker imamın aylığı beş akçe) Bevvâb, nefer 2, fî yevm 11 (İki kale kapısı bekçisi askerin aylık toplamı on bir akçe) Anbârî, nefer -, fî yevm 5 (Anbar bekçisi askerin maaşı beş akçe) Merdân, neferen 24, fî yevm 109 (Yiğit, 24 askerin maaş toplamı yüz dokuz akçe) Yekûn Neferen: 30 (asker) Fî yevm: 144 (maaş tutarları) Fî sene: 50.976 (senelik maaşları)
Yarakhâ-i kal’a-i Arhavi. (Arhavi kalesine yararlığı olanlar)
218
Darbezen kıt’a (Top adedi) Tob Branko kıt’a: 6 (Top kullanıcı sayısı) Fınduk-ı darbezen aded: 154 (Darbe yapan top mermi sayısı) Keman-ı kısa: 48 (Keman çalanların sayısı) Tüfenk-ı kısa: 30 (Kısa tüfek sayısı) Fınduk-ı tüfenk aded: 8.000 (Kısa tüfek mermisi) Haste (?)...: 20 (Fazladan istenilen (ihtiyaç varmış)) ... kıt’a: 20 (adet) Güherçile varil: 8 (kuş dışkısı) Bister sanduk: 8 (yatak sandığı) Bister kısa: 28 (yatak sayısı)
Zahîre-i kal’a-i mezbûr. (Kale zahire miktarı) Hınta humar (?): 222 (Hint içkisi geliri) Erzen humar (?): 192 (Hububat içkisi (bira gibi)) ... humar (?): 70 (İçki içenler (alkolikler) Cemâ’at-i kal’a-i Kise, der kazâ-i Arhavi. (Arhavi kazası cemaatinde kese sahipleri) İmâm, nefer -, fî yevm 5 (Nefer imam aylık tutarı) Merdân, neferen 11, fî yevm 47 (Yiğit on bir askere ödenen toplam maaş) Yekûn neferen 12, fî yevm 52, fî sene 18.408 (On iki askerin yıllık maaşı 18.408 akçe)
Yarakhâ-i kal’a-i Kise. (Kise kalesine yayarlı kimseler) Tob Branko-i nefer kıt’a: 1 (Bir adet top kullanıcı asker) Tob-ı darbezen kıt’a: 4 (Darbeli top dört adet) Sahih eniklü: 1 (Gerçek iyilik sever, güzel iyi insan) Fî enik: 1 (Bu tip insan sayısı) Sakîm an âhen: 2 (Pek usta olmayan demirci iki kişi) Meymun kıt’a: 5 (Hayırsever mahalle yer sayısı beş) Seng-i tob: kıt’a: 30 (Taş atan top otuz adet) Tob, Branko-yı âhen kıt’a: 3 (İyi derecede topçu üç adet)
219
Sahih: 1 (İyi derecede topçu) Sakîm: 2 (Acemi topçu) Tüfenk-i kısa: 17 (Kısa tüfekli) Kandak-ı kısa: 10 (Bir nevi şeker üretici) Fî sadak-ı kısa: 7 (Gelin başlık parası değer yedi) Fınduk tüfenk aded: 200 (Tüfek mermisi sayısı) Kemân kısa: 14 (Yayla ok atma aracı 14 adet) Bister aded: 200 (Yatak adedi) Külünk kıt’a: 8 (Bir nevi delici, kazıcı alet, sekiz adet) Küski kıt’a: 1 (Delici demir alet) ... kıt’a: 2 (İki köyde, yerde) Güherçile varil: nîm (Kuş gübresi yarım varil) Zahîre-i kal’a-i m. (Aynı kalenin zahire durumu) Hınta kile: 97 (Ekin (97x32=3104 kilo)) Milh kile: 3 (Tuz üç kilo (3x32=96)) Kızıl tozak (?) kile: 400 (Bir nevi yiyecek)
Yekûn-ı kal’a Arhavi. (Arhavi kalesi varıdat yekünü, ödentiler) Neferen ma’a merdân-ı kılâ: 3070 (Kahraman, yiğit kale erlerine ödenen) Mesâcid: 2 (İki adet mescit) Kılâ: 2 (İki kale) Dizdâr, nefer - (Kale komutanı ve erat) Kethüdâ, nefer - (Kale emini ve nefer) İmâm, nefer 2 (İki adet imam asker) Bevvâb, nefer 2 (İki adet asker kapıcı) Anbârî, nefer - (Anbar askeri) Merdân, neferen 35 (Yiğit asker otuz beş adet) Yuva-yı baz kıt’a: 11 (On bir adet atmaca yuvası) Zemîn: 14 (On dört yerde) Şire-i hubûr: 70 (Sıra yapan)
220
Hâsıl ma’a bâştine: 2.669 (Çiftçilerden gelirler) Müslimân: 310 (Müslüman) Gebrân: 2659 (putperestlikten dönme hiristiyan) Hâsshâ-i mîrlivâ (Arhava kazası) Hâne: 229 Müslimân: 35 Gebrân: 194 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 6 (bekâr) Hâsshâ-i zu’amâ ve erbâb-ı tîmâr. Hâne: 2.740 Müslimân: 275 Gebrân: 2.465 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 48 (bekâr) Müslimân: 9 Gebrân: 39 (ateşe tapan hiristiyan) Bîve: 5 (dul) Müslimân: 1 Gebrân: 4 (ateşe tapan hiristiyan) Mücerredân: 6 (bekâr) Hâsıl: 216.680 İki yük dahi on altı bin altı yüz seksen akçedir. Hâsshâ-i mîrlivâ: 10.250 Hasshâ-i zu ‘amâ ve erbâb-ı timâr: 206.430
Sayfalarda Geçen Köylerin Listesi: (Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rumili, Başbakanlık Arşivi Yay.) Sayfa Abislaha
221
Abu 6
Agvani
10
Akrobir
20
Amova
2
Anaraş Anebolu Ayo-Maryas manastırı Ayo-Randos manastırı Babuçka Bagobit Bahiya
11
Basalat Borç (ha)
10
Botamya Bravul-ı çukur Çacorivat Çaçuryan
7
Çakalvat Çakodon
7
Çarçevat Çat Çıkait
18
Çiçeva
6
Çikam Çikara
11
Çikaris
3
Çimorit
6
Dutha
Sayfa Erciye
222
6
Filagrivad Furtuna
5
Gavralit Gire Gire-köyü
8
Haçalvat Halinar
15
Hancı-19 Harasvat
17
Havarya Hoçavur
15
Hozra Hudisa İbsicine İfara
17
Kalata
21
Kalata Kapistro
8
Kaza-i Atina
9
Kaza-i Atina
13
Kaza-i Rize
14
Kılandovi-20
11
Kisanos-16 Kise Kokanvat Kondorakiş Koniya kasaba, nahiye Koruk nehri
Sayfa Kostaniç
223
3
Kostanivat
5
Kotano Kozavid m端lk端
12
Latum-19 Laz-Magal
16
Lefkosya-19
14
Liveros
7
Loropet Maho
16
Mahora
19
Mahora Makrit Makriyalu
1
Mamakivat-5 Mamanat
15
Manahort-20 Manol-goderi-havara m端lk端
12
Mapavri-16-20 Marnikavat (Martinvat)
12
Marnova-17
18
Mernova
8
Mesoblak
16
Mirokalo Miso-potamya Moksohora Moskavit
17
Moskavil
10
Mozara-14
12
Nahiye-i Rize
3
Olafa
224
16
Oma Orcı Ostorovil
5
Papat
Sayfa Paşayan Pazin 11
Piri-poli
14
Piri-poli tab-i m
17
Potamya
14
Rusya-19
18
Rize kalesi
10
Salaruha-21
13
Salar Roza
13
Sara Sarpu Sidre Sminvat Somle Succine Sundura Şahandoro
2
Tavalvat
2
Tavgat
14
Tımar Rize kaza-i
19
Tivnik Totokos Vakora
8
Vakos
5
Vanak
225
Vitce (Viçe) 3
Volafa Yakovit Zatrikando
15
Zavandika-20
3
Zevandos
6
Zeyvet
11
Zidovi-15 Zoğo
6
Zohra
Buraya kadar olan tabloda vergi veren müslümana rastlanmıyor. Sebebine gelince vergiye tabi müslümanlar (AVARIZ) vergisi verenler adı altında, bir sisteme tabi idiler. Bu defterlere ait yeterince bilgi toplayıp ilerki bildirilerinde yayınlamak gayreti içindeyim. Aslında 16. yy. da Trabzon’a doğrudan büyük müslüman göçleri olduğu dolayısıyla Rize ve bağlı yerleşim yerlerinde müslüman nüfusun had derecede azaldığını defalarca belirtmiştim. 17 ve 18 yy. larda ise göç olayı tersine döner, kaçkarların güneyinden gelen müslüman Türkler ile Osmanlı’nın Anadolu ve Balkanlardan (toprak kaybedildikçe) beş kez gönderdiği müslüman Türklerle doğu karadeniz, sistematik olmasa dahi tamamı Türkleşir. Tablolarda tekerrür eden kayıtlar var, fakat bu kayıtlar muhtelif zamanlarda yapılmış olabilir. Kayıt yapan musellim, ehil kişilere belli bir sınır verilmemiş, coğrafi bilgininde azlığı göz önüne alınırsa iç içe geçen bilgiler yukarda yazılan sebeplere dayanır. Veya padişaha sunmak için kısa süre sonra tekrarlanmış olabilir. Fakat muhakkakki iletişim çok zor olan yerlere, yaylak bölgelere gidilmediği anlaşılıyor. Evliya Çelebi’nin; (atlı giren atsız çıkardı) dediği iç kesimlere de pek girilemedi. Sadece, iskele nahiyesine bağlı, sahile yakın Marmanat köyünden bahsediliyor. Hemşin köylerine pek rastlanmıyor.
Hemşin
köyleri
başka
defterlerde
(müslümanı
kadim=eski
müslümanlar)
diye
geçiyor.
Müslümanlardan alınan vergi sistemi değişik olduğundan (Avariz vergisi gibi) sadece zil kale (kale-ı zir) ismine çalışanlarına, varidatlarına rastlamıştım. Bu kitabın önceki sayfalarında sunuldu. Gebran ismi ateşe tapanların hiristiyan oluşu (önce putperest)
1902-1905ATİNA (PAZAR)’a ait ŞERİYE (KADI TUTANAKLARI) DEFTERLERİNDEN SEÇMELER 226
VII-ATİNA (PAZAR)
1-176 Sayfalar H. Muharrem 1327-1905 arasında K. Sani 1324-M. 1902
Not: Köylerde ismi geçen şahıslar bir şekilde tutanaklara durumları (kadıları ilgilendiren) dolayısıyla yazılmış olup, yazılmayan birçok kimse muhakkak ki vardır. Meraklı ve dikkatli araştırmacılara nüfus sicillerini salık veririz. Nüfus sicillerindeki tarihler Rumi olup +584= Miladidir. Hicri Tarihlerin Miladiye çevrilmesinden hesap böyle basit değildir. Kayıt Sırası
Defter Sayfa Kayıt Adı No No
İl/İlçe
Nahiye
Köy/Mah.
Tordivat karyesi
1
Atina VII.
2
-
Rize/Atina
-
2
Atina VII.
2
331
Rize/Atina
Hemşin
3
Atina VII.
2
332
Rize/Atina
-
4
5
6
Atina VII.
2
Atina VII.
3
Atina VII.
3
333
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Samsun
Hemşin
Sarı Alizade Sefer Ağa bin-i Hacı Mehmed Efendi.
Ferahzade Çingit karyesi Abdurrahman Efendi. Zelek karyesi
Fatzalıoğlu Tvfik bin-i Osman.
Sert karyesi
Abdullahoğlu Abdullah Efendi bini Ali, Beşlioğlu Mustafa bin-i Osman.
Sapo karyesi
Balahoğulları Molla Ali ve Ahmed.
Buleb Sufla karyesi
İslamoğlu Ömer Kapudan bin-i Hacı Ali Kapudan
Demirci karyesi
Kusetoğlu Demir Ali bin-i Şerif.
-
Alaçam
Şahıs İsmi
227
7
Atina VII.
3
-
Rize/Atina
Ardeşin
Sano karyesi
Hocaoğlu Mustafa bin-i Hasan.
8
Atina VII.
3
-
Rize/Atina
-
Komilo karyesi
Demircioğlu Said Efendi bin-i Ali.
9
Atina VII.
3
-
Rize/Atina
Hemşin
Çincive karyesi
Müftüzade Hasan Ağa bin-i İbrahim Efendi.
10
Atina VII.
4
-
Rize/Atina
Hemşin
Molla Veys karyesi
Çorbacıoğulları Osman ve Dursun, Sağırzade Ferhad Efendi
Kısmen Maliver karyesi 11
Atina VII.
4
-
Rize/Atina
Hemşin Melmenat karyesi
12
13
14
15
16
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
5
5
5
5
6
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
17
6
-
Rize/Atina
18
Atina VII.
6
-
Rize/Atina
Numan Efendizade Hacı Mehmed, Reşid bin-i Hasan, Hacı Hasanzade Hüseyin Sabri bin-i İbrahim Efendi.
-
Haliloğlu müteveffa Osman Çavuş bin-i Mustafa bin-i Abdullah, Cabat karyesi Tilatorzade Tevfik Efendi Haliloğlu Bayram bin-i Mehmed.
-
Bakina karyesi
Sakbanoğlu Ali Efendi bin-i Süleyman, Korukoğlu Maksud bin-i İlyas, Sarıoğlu Mesud bin-i Osman.
KuKulet karyesi
İslamoğlu kerimesi Hadice bint-i Hacı Yusuf.
Cacivat karyesi
Abazaoğlu İbrahim bin-i Mikdad.
Başköy karyesi
Sekinoğlu Mehmed bin-i Ahmed.
Kuzika karyesi
Şabanoğlu mütevaffa Ahmed’in kerimeleri Rahmiye ve Panbe ve Emine.
-
-
Zuğa karyesi
Atina VII.
Mollaoğlu İbrahim bin-i Ali.
Koca Alizade Müderris Hüseyin Dereli bin-i Hacı Mehmed Emin Efendi.
-
Pazar mahallesi
Paşazade kerimeleri Penbe ve Hamdiye ve Şükriye Hanım benat-ı Ahmed Ağa.
-
Mamakivat karyesi
Tuhaloğlu kerimesi Hadice bint-i
228
Mehmed, Rizeli Berber İslamzade Ahmed Remzi Efendi, Dervişoğlu ve Cancazade İbrahim Efendi bin-i Mustafa Efendi.
19
Atina VII.
20
Atina VII.
7
-
Rize/Atina
Hemşin
21
Atina VII.
7
-
Rize/Atina
Hemşin
22
Atina VII.
23
Atina VII.
24
Atina VII.
25
Atina VII.
26
Atina VII.
7
7
8
8
8
8
-
-
-
-
-
377
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
-
-
Buleb Ulya karyesi
İslamoğlu kerimesi Fatma Hatun bint-i Dursun, Rizeli Berber İslamzade Ahmed Remzi Efendi, İslamoğlu Rasim bin-i Hasan Usta.
Ferahzade Şahin bini Ali Ağa, Paşazade Çingit karyesi Mehmed Sabit Efendi.
Çat karyesi
Dericizade Behzat Efendi bin-i Ahmed, Süleyman Efendi bin-i Şakir Efendi.
Venek karyesi
Yetimoğlu İlyas bini Süleyman, Yazıcızade Bilal Efendi, Kara Hüseyinoğlu Mustafa bin-i Genç Ali, Yetimoğlu kerimesi Havva binti Süleyman.
Kusetoğlu Alican bin-i Mehmed, Talvat karyesi Taşcıoğlu Hamid bin-i İbrahim. Kal’a-i Bala karyesi
Köseoğlu kerimesi Makbule bint-i Mustafa.
Cacivat karyesi
Kara Mustafazade Ahmed Galib Efendi.
-
Papilat karyesi
Hazmaloğlu Ali bini Kibar, Bilaloğlu Tahir bin-i Mehmed.
-
Pazar mahallesi
Tilatorzade İsmail Efendi bin-i Osman Efendi, Tilatorzade Sabit Efendi bin-i Osman Efendi. Bargaoğlu Mikdad bin-i Ahmed, Bargaoğlu Ali bin-i Mustafa, Bargaloğlu kerimesi bint-i Osman.
Hemşin
27
Atina VII.
9
-
Rize/Atina
-
Sano karyesi
28
Atina VII.
9
-
Rize/Atina
Ardeşin
Cibistas karyesi
Beşlizade Ahmed Ağa.
229
29
30
31
32
33
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
9
10
10
10
10
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Ardeşin
-
Ardeşin
Ardeşin
Hemşin
Ardeşin karyesi
Hacı Osmanzade Osman Reis bin-i Ahmed, Beşlizade Ahmed Ağa ve Mikdadoğlu Mustafa Ağa.
Nefs-i Ardeşin karyesi
Haşimoğlu sağir Hasan, Mehmedoğlu Mehmed bin-i Mehmed, Salih Reisoğlu kerimeleri Hanife ve Fatma bint-i Hasan, Paşazade Mehmed Sabit Efendi.
Dursun oğulları Mehmed ve Hamid benan-ı Ahned Efendi, Paşazade Cabat karyesi Sabit ve sağir veledi Ferhad Efendiler, Hortolunoğlu Hüseyin.
Cibistas karyesi
Salih Reisoğlu Mustafa bin-i Hasan, Sağirzade Ferhad Efendi, Salih Reisoğlu kerimeleri Hanifeve Fatma ve Haşimoğlu Hasan bin-i Osman.
Cibistas karyesi
Salih Reisoğlu Nuri’nin zevce-i metrukesi Nokta, Beşlizade Mehmed Sabit Efendi.
Bodullu karyesi
Göçkenoğlu İbrahim bin-i Osman, Tilatorzade Tevfik Efendi, Eniceoğlu Kasım bin-i Hurşid. Numan Efendizade el-Hac Mehmed Hurşid Efendi, Hamzazade Tevfik Efendi bin-i Ali Efendi, Musazade Halil Efendi bin-i Musa Pehlivan, Ferahzade Hacı Abdulkadir Ağa bini Mehmed Ağa, Cihanzade Abbas Efendi bin-i Hacı Emin Efendi, Hacı Feyyazoğlu Abdurrahman bin-i Mustafa.
34
Atina VII.
12
-
Rize/Atina
Hemşin
Melmenat, Çingit ve Cabat karyeleri
35
Atina VII.
13
412
Rize/Atina
Ardeşin
Mutafi karyesi
Uzun Ömeroğlu Mustafa bin-i Salih Efendi, Uzun
230
Ömeroğlu İbrahim.
Apso karyesi 36
37
38
39
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
40
Atina VII.
41
Atina VII.
42
Atina VII.
43
Atina VII.
44
Atina VII.
45
Atina VII.
13
13
13
14
14
14
15
15
15
16
413
-
417
-
-
421
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Lamgo karyesi
Abidinoğlu Şahin, Bakoğlu Mustafa’nın kerimesi Emine.
Lamgo karyesi
Abidinoğlu Şahin bin-i Mustafa.
Başköy karyesi
Bakoğlu kerimesi Emine bint-i Mustafa, Sağirzade Ferhad Efendi.
-
-
-
-
Bakoğlu Akif bin-i Mustafa, Tilatorzade Tevfik Efendi.
Timisivat karyesi
Abdioğlu Hafız Mustafa Efendi bin-i Raşid Efendi, Muhtar Hacıoğlu Cevat bin-i Ahmed, Kabazade Mahmud Efendi bin-i Mustafa Efendi.
Cibistas karyesi
Müftüzade İsmail ve Eşref ve hemşireleri Şefika, Paşazade Sabit Efendi, Tanitoğlu Osman ve İbrahim.
Çırakmanoğlu Mehmed Efendi bini Hacı Mikdad, Şilerit karyesi Kafanoğlu Dursun Efendi bin-i Hacı Mehmed.
Gare karyesi
Keleşoğlu Mehmed Ali bin-i Mustafa ve annesi Hadice bint-i Mehmed.
Canudtobra karyesi
Lütfüoğlu Halil bin-i Hamid, Topalzade İsmail Efendi, Mustafaoğlu kerimesi Emine binti Mehmed.
-
Apso karyesi
Bakoğlu Akif bin-i Mustafa, Bakoğlu (...silik) Efendi bin-i Arif, Bakoğlu Mustafa’nın kerimesi Emine.
-
Noğadiha karyesi
Hacı Bekiroğlu kerimesi Elmas binti Yakub, Sağirzade Ferhad Efendi.
Ardeşin
Hemşin
-
Hacı Süleymanoğlu kerimesi Refiye bintŞilerit karyesi i Temel, Sağirzade Ferhad Efendi,
231
Molla Hasanoğlu Halid bin-i Ali.
46
47
48
49
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
16
16
17
17
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
Cacivat karyesi
Tilatorzade Rakif Efendi, Yanıkoğlu Hacı Said, Hafızoğlu İbrahim bin-i Yunus.
-
Tophane civarı, Fındıklı Molla Bayırı, Abbas Paşa’da (19) nolu hane.
Rize eşrafından Hacı Mehmed, Paşazade Süleyman, Hemşin nahiyesi eşrafından Topalzade Mustafa Ağa bin-i İsmail Ağa.
-
Hemşin
50
Atina VII.
17
-
Atina VII.
52
Atina VII.
18
18
-
-
Canudtobra karyesi
Yakuboğlu Mehmet Efendi bin-i Yusuf, Demircizade Kasım ve Yakubzade İbrahim ve Paşazade Mehmed Efendiler.
Hortolunoğlu Cabat karyesi Hüseyin Efendi bin-i Ömer Efendi.
Rize/Atina Mapavri
51
Hamdiye
Paşazade Hurşid Ağa bin-i Kanber Ağa, Mermanzade Mahmed Ağa bin-i Numan Ağa, Durmuş Alemderoğlu kerimesi Hadice bint-i Mustafa.
Rize/Atina
Rize/Atina
-
Berkam karyesi
Kara Mehmed Ahmed bin-i Eyüboğlu.
Mamakivat karyesi
Tuhaloğlu Hasan bin-i Mehmed, Sağirzade Ferhad Efendi, Tuhaloğlu kerimesi Hadice bint-i Mehmed.
Başköy karyesi
Siracoğlu Hüseyin bin-i Eyüb.
Çingit karyesi
Cihanoğlu Hüseyin bin-i Yakub.
Hemşin
Alemdaroğlu kerimesi Emine binti Şakir, Paşazade Sabit Efendi.
53
Atina VII.
18
-
Rize/Atina
Hemşin
Gamno karyesi
54
Atina VII.
18
441
Rize/Atina
Ardeşin
Gare karyesi
Genç Alizade Ali Ağa bin-i Mustafa.
Cibistas karyesi
Enderzade Hasan Efendi, Vardaloğlu Hacı Hamid bin-i Hacı Zekeriya, Valervitoğlu kerimesi Ayşe ve Fatma benat-ı Ali, Paşazade Sabit
55
Atina VII.
19
-
Rize/Atina
Ardeşin
232
Efendi, Valervitoğlu Mustafa bin-i Said Efendi.
56
57
58
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
19
19
19
-
-
42
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
Hemşin
Atina VII.
20
63
Rize/Atina
-
60
Atina VII.
20
64
Rize/Atina
Viçe
62
63
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
20
22
22
65
67
68
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Lamgo karyesi
Ferahzade Mustafa Ağa bin-i Şerif Ağa ve Ferahzade Nazım Ağa bin-i Şerif Ağa, Çeliknioğlu Hurşid Ağa’nın kebire kızı Asiye.
Marmanat karyesi
Demircioğlu Rüstam bin-i Mustafa.
-
59
61
Nefs-i Pazar karyesi
Abdullahoğlu Dursun ve Abdullahoğlu İbrahim, Paşazade kerimesi Şakire Hanım bint-i Memiş Efendi.
Hemşin
Sano karyesi
Seyyidizade kerimesi Gülsüm Hanım bint-i Ahmed Sokita karyesi Ağa, Rıdvanoğlu kerimesi Zeliha binti Mehmed. Yeniköy karyesi
Hacı Şakirzade Dursun Bey bin-i Mehmed Bey.
Cihanoğlu kerimesi Rabia ve Fatma Hanımlar benat-ı Mahmud Efendi ve Ayşe Hanım bint-i Mustafa, Paşazade Çingit karyesi Sabit Efendi bin-i Mustafa Efendi, Ferahzade Arslan Efendi bin-i Yusuf, Cihanoğlu Mehmed ve Hüseyin ve Yusuf Efendiler.
Çincive karyesi
Laz Alizade Abdullah Efendi, Kibarzade Behlül Efendi bin-i Cevahir.
Başköy karyesi
Tutoğlu kerimesi Feride Hanım bint-i İbrahim.
Kulet karyesi
Numanoğlu Zekeriya bin-i Şerif bin-i Abdullah, zevcesi Hanife bint-i Mikdad, kızları
Hemşin
Hemşin
Ferahzade ismail Ağa bin-i Yakub Ağa, Rizeli Ahmed Remzi bin-i Derviş ve Cancazade İbrahim Efendi.
233
Firdevs ve Fatma bint-i Ali ve kızkarındaşı Havva bint-i Şerif. Sano karyesi 64
65
66
67
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
22
23
23
24
69
70
71
72
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Guvant karyesi
Şabanoğlu Sadık bin-i Emin.
Zağnat karyesi
Kusetoğlu Şaban bin-i Mustafa.
Apso karyesi
Bakoğlu Mehmed bin-i Dursun Ali, Sipahioğlu kerimesi Fatma Hanım bint-i Aziz ve Ceboğlu kerimesi Safiye ve Rafiye Hanımlar benat-ı Yusuf, Bakoğlu Hasan Efendi bin-i Arif.
Hotri karyesi
İsaoğlu Arif Ağa, Kara Alioğlu Kadir Usta bin-i Mehmed, Kervanoğlu İbrahim bin-i Rıza, İsaoğlu Arif Ağa bin-i Mehmed ve İsaoğlu Mehmed bin-i Arif, Sarımasalı kerimesi Yadigâr Hanım binti Ahmed Efendi, Kethüdazade Hafize Hanım bint-i Hacı Paşa Ağa.
Lamgo karyesi
Sarımasalıoğlu Ahmed Efendi bin-i Mustafa Efendi, Kethüdazade Hafize Hanım bint-i Hacı Paşa.
-
-
-
Melmenat karyesi
68
Atina VII.
24
73
Rize/Atina
Bargaloğlu kerimesi Ayşe bint-i Osman.
Hemşin
Ferahzade Hacı Hüseyin Efendi, Köroğlu Hüseyin Efendi bin-i Mehmed.
Hacıoğlu Mecid bini Süleyman, Salihoğlu Mehmed bin-i Mustafa, Ferahzade Mesud Efendi bin-i Reşid Çingit karyesi Ağa ve Ferahzade Mehmed Ali Efendi bin-i Hacı Hüseyin Efendi, Ferahzade kerimesi Rabia Hanım bint-i Mesud. Sano karyesi
Ferahzade Mehmed Efendi bin-i Ali Ağa.
234
69
70
Atina VII.
Atina VII.
24
24
74
75
Rize/Atina
Rize/Atina
-
-
Nohiapso karyesi
Kafanoğlu kerimesi Asiye bint-i Hacı Şilerit karyesi Mehmed, Tilatorzade Tevfik Efendi. Zelek karyesi
71
Atina VII.
25
76
Rize/Atina
72
Atina VII.
25
77
Rize/Atina
73
Atina VII.
25
78
Rize/Atina
Çelikoğlu Hadice bint-i Tahir ve Fatma bint-i Mehmed, Sağirzade Ferhad Efendi, Baroğulları Refik ve Şükrü ve Halim benun-ı Hasan.
Osmanoğlu Halim bin-i Mustafa.
-
Kostantin karyesi
Eminoğlu Ali bin-i İzzet, Dursunoğlu Dursun’un kerimesi Fatma.
Ardeşin
-
Paşazade kerimesi Saniye Hanım bint-i Osman Efendi.
Kal’a-i Bala karyesi
Canbazoğlu Süleyman bin-i Mustafa.
Çat karyesi
Demircioğlu kerimesi Rakibe bint-i Kasım, Demircizade el-Hac Ali Efendi bin-i Emin bin-i Abdullah, Demircizade Mehmed Hilmi Efendi bin-i Ali.
Hemşin
Timuşoğlu Yakub bin-i Murad, kebire kızı Emine Hanım Varoş karyesi ve hafidi Firuz Efendi bin-i Ahmed ve hafidesi Fatma bint-i Ahmed.
74
75
Atina VII.
Atina VII.
26
26
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Cibistas karyesi
Tanitoğlu kerimesi Hanife bint-i Mustafa ve kebir oğulları İsmail ve Eşref ve kebire kızı Şefika benun-ı Sadeddin.
Gare karyesi
Fatoğlu Cemal Efendi bin-i Dursun.
-
-
Panivat karyesi, Şankul karyesi Pilergivat karyesi
Çırakoğlu Osman bin-i Ali.
Safer’in oğlu Kasım bin-i Mecid, Tolunoğlu kerimesi
235
Ayşe bint-i Mehmed, Tolunoğlu Hasan Efendi bin-i Ali, Tolunoğulları Tahir ve Murtaza bin-i Ali.
76
77
78
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
27
27
27
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Yanivat karyesi
Tolunoğlu Murtaza ve Tahir bin-i Ali, Paşazade Mehmed Sabit Efendi ve Kadir Efendiler, Tolunoğlu kerimesi Ayşe bint-i Mehmed.
Cigetüre karyesi
Vardaloğlu Hacı Hamid bin-i Zekeriya, Gürcüoğlu Ali bin-i Hasan, Gürcüoğlu kerimeleri Hafize ve Fatma benat-ı Tahir, Tilatorzade Tevfik Efendi, Samlıoğlu Osman ve oğulları Şükrü ve Şevki.
Nohlapso karyesi
Avcıoğlu İbrahim bin-i Şerif, Sağirzade Ferhad Efendi, Lervezlioğlu Kadir’in hemşiresi Fatma.
Hemşin
Sanova karyesi
Bayoz Ali bin-i İbrahim, Bekiroğlu İbrahim bin-i Tatar, Seyyidoğlu kerimesi Mercan bint-i Dursun, Ferahzade İsmail ve Ali benan-ı Yakub Ağa. Kurdoğlu Osman bin-i Mustafa, Yankooğlu kerimesi Hanife bint-i Ali.
-
-
-
79
Atina VII.
80
Atina VII.
28
-
Rize/Atina
-
Kostanivat karyesi
81
Atina VII.
28
-
Rize/Atina
-
Bodullu karyesi
Kâmiloğlu Hüseyin bin-i Hacı Abdullah Efendi, Kâmiloğlu Tahir bin-i Emin.
Salinköy karyesi
Keleşoğlu kerimeleri Penbe ve Fatma benat-ı Süleyman, Memişoğulları Dursun bin-i Bekir ve Ali bin-i Cevahir.
Timisivat karyesi
Sermetoğlu Mustafa Usta bin-i Ali, İdrisoğlu Ali Usta bin-i Osman, Tiryakioğlu Hasan Usta bin-i Kasım, Musaoğlu Ali Usta
82
83
Atina VII.
Atina VII.
28
29
29
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Ardeşin
Ardeşin
236
bin-i Osman. Paşazade Mecid Efendi bin-i Hasan Efendi.
84
Atina VII.
85
Atina VII.
86
Atina VII.
30
30
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Ardeşin
Gare karyesi
Safzade Hasan Efendi bin-i Ali Efendi, Ali Efendi bin-i Yakub Efendi, Bekiroğlu kerimesi Fatma bint-i Mustafa, Alemdaroğlu Mustafa bin-i İbrahim.
Lamgo karyesi
Haşoğlu Paşa bin-i Hasan.
Hemşin Canudtobra karyesi
30
-
Rize/Atina
Pilergivat karyesi
(...)zade Ali Efendi bin-i Yakub.
Kostanivat karyesi
Ali Ağa bin-i İbrahim, Çolakoğlu kerimesi Zeliha bint-i Tahir, Saferinzade Dursun Ali bin-i Ali Efendi bin-i Osman Efendi.
Hemşin
Salinköy karyesi
87
88
89
90
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
31
31
31
32
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Ardeşin
-
Sağirzade Mehmed Efendi bin-i Yakub Efendi.
Viçe-i Suflâ karyesi
Topalzade İsmail Efendi bin-i Hacı Süleyman, Keleşoğlu Fatma bint-i Süleyman Çavuş.
Kitat karyesi
Sağirzade Ali Efendi bin-i Yakub Efendi, Kusetoğlu Ahmed Çavuş bin-i Mehmed, Kusetoğlu kerimesi Hafize binti Hasan, Kusetoğlu Hüseyin Hasbi Ağa bin-i Hüseyin Efendi.
Gare karyesi
Tanitoğlu Osman bin-i Mustafa, Loloğlu Mehmed Yazıcı bin-i Abdullah, Tanitoğlu İbrahim Efendi bin-i Hacı Mehmed, Memişoğlu Hasan Reis bin-i Mehmed.
Hotri karyesi
Candanoğulları Mustafa ve Hasan ve Mehmed benun-ı Halim efendi, Ahmed Remzi
Hemşin
-
Ebeloğlu Ahmed Efendi.
237
Efendi bin-i Derviş ve Cancazade İbrahim Efendi, isaoğlu kerimesi Fatma bint-i Mehmed.
91
Atina VII.
92
Atina VII.
93
94
95
96
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
32
33
33
33
34
34
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
Gamno karyesi
İmamzade Hafız İbrahim Efendi bin-i Ali Efendi, Paşazade Mehmed Sabit Efendi bin-i Mustafa Efendi, Nurhanoğlu kerimesi Zaife.
-
Mamakivat karyesi
Tuhaloğlu Hasan bin-i Mehmed, Tuhaloğlu kerimesi Hadice bint-i Mehmed.
Salinköy karyesi
Memişoğlu Dursun bin-i Bekir, Keleşoğlu kerimesi Fatma bint-i Süleyman Çavuş.
Ardeşin
Hemşin
Hemşin
Hemşin
Livikçakıslı karyesi
Tayaslıoğlu Mehmed bin-i İbrahim, Ahmedoğlu kerimesi Ayşe bint-i Molla Yusuf.
Numan Efendizade Kaidr Ağa bin-i Hasan Ağa, Hamzazade Tevfik Efendi bin-i Ali Efendi, Numanzade Melmenat, Yusuf Ağa bin-i Çinkit, Açaba Hüseyin Ağa, karyeleri Ferahzade Hacı Kadir Ağa bin-i Memiş Ağa, Ferahzade Hüseyin Efendi bin-i Mehmed Ağa.
Bodullu karyesi
Kâmiloğlu Tahir bin-i Emin, Cancazade İbrahim Efendi bin-i Mustafa Efendi, Kâmiloğlu Hüseyin ve Eyüb benan-ı Hacı Abbas ve Mehmed Ali bin-i Salih.
97
Atina VII.
35
-
Rize/Atina
-
KuKulet karyesi
Veysoğlu Mustafa bin-i Hacı Dursun, Paşazade Kadir Efendi bin-i Memiş Efendi, Maraşaroğlu kerimesi Şakire binti Hüseyin.
98
Atina VII.
35
-
Rize/Atina
Hemşin
Kal’a-i Balâ karyesi
Beyaz Mollaoğlu Yakub Sabri Efendi
238
bin-i Ali, Cancaoğlu İbrahim Efendi.
99
100
101
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
102
Atina VII.
103
Atina VII.
104
105
Atina VII.
Atina VII.
35
36
36
36
37
37
38
-
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Avramit karyesi
Kanberoğlu kerimesi Safiye bint-i Osman, Keremoğlu Mehmed bin-i Hüseyin.
Çat karyesi
Bağcızade Hafız Mehmed Efendi bin-i Reşid Efendi, Paşazade Sabit Efendi bin-i Mustafa Efendi.
Molla Veys karyesi
Numanoğlu Mehmed bin-i Halil.
Zağnat karyesi
Kesrumoğlu Ali Çavuş bin-i Ahmed, Kesrumoğlu kerimesi Rukiye bint-i Hüseyin, Bakoğlu Hasan Efendi bin-i Arif, Kanberoğlu kerimesi Sefiye bint-i Osman.
Hemşin
Melmenat karyesi
Ferahzade Şerif Ağa bin-i Hurşid Ağa, İslamzade Ahmet Remzi Efendi bin-i Derviş, Cancazade İbrahim Efendi bin-i Mustafa, Varitoğlu ve Kâmiloğlu Molla Osman bin-i Molla Mustafa.
-
Başköy karyesi
Samlıoğlu Osman Efendi bin-i Ali Efendi, Yaslıoğlu Şaban bin-i Ahmed.
Timisivat karyesi
Sermetoğlu Mustafa Usta bin-i Ali, İdrisoğlu Ali Usta bin-i Osman ve Tiryakioğlu Hasan Usta bin-i Kasım, Musaoğlu Ali Usta bin-i Osman, Safzade Osman Zeki Efendi bin-i Süleyman Ağa.
Noğadiha karyesi
Naibzade Ömer Efendi bin-i hacı Hasan Efendi, Naibzade Hasan Efendi bin-i Mustafa Ağa, Paşazade Kadir Efendi bin-i Memişl Efendi ve Saferzade Zeki Efendi bin-i Süleyman, Kadıoğulları İbrahim bin-i Ali ve Mustafa bin-i Ahmed ve Hasan Efendi bin-i
-
Hemşin
-
Ardeşin
-
239
Hacı Yusuf.
106
107
108
109
110
111
112
113
114
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
38
37
38
Atina VII.
39
Atina VII.
39
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
39
40
41
41
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Gare karyesi
Genç Alioğlu Bayram Efendi bin-i Mustafa.
Melmenat karyesi
Vardaloğlu (...) Bekir (...), Hasanoğlu Osman Efendi bin-i Mustafa Efendi, Ferahzade Şerif Ağa bin-i Hurşid Ağa.
Lamgo karyesi
Mutinoğlu kerimesi Emine bint-i Ali, Baltazade Mehmed Ali Efendi bin-i Abdurrahman Ağa.
Mamakivat karyesi
Köroğlu İbrahim bin-i Dursun ve kızı Nazire.
Başköy karyesi
Yasoğlu Şaban Efendi bin-i Ahmed.
Zağnat karyesi
Bakoğlu Hasan Efendi bin-i Arif, Samlıoğlu Osman Efendi bin-i Ali ve Samlıoğlu Mahmed’un zevcesi Fatma bint-i Yunus.
Ardeşin
Gare karyesi
Gneç Alioğlu Ali Ağa bin-i Mustafa.
-
Başköy karyesi
Susukoğlu Hacı Mustafa bin-i Ahmed.
Hemşin
Bodullu karyesi
İnce nam-ı diğeri Kricoğlu Kasım Efendi bin-i Hurşid.
Hemşin
Molla Veys karyesi
Veli Ahmedzade Mustafa efendi bin-i Yunus ve biraderi Hasan.
Nohlapso karyesi
Bayaloğlu Mehmed bin-i Tahir, Durhatoğlu Memiş Efendi bin-i İsmail, Suharoğlu Hüseyin Ağa bin-i Yunus, Balyazoğlu Mehmed Ağa bin-i Ali, Lervezlioğlu Hüseyin Ağa bin-i Ali.
Zuğaortaköy karyesi
Yusufoğlu Hasan bin-i Hacı Ali, Hacı Hasanoğlu Hüseyin bin-i Ahmed, Ustaoğlu kerimesi Fazile bint-i Yusuf.
Ardeşin
Hemşin
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Avramit
Hemşin
240
115
116
Atina VII.
Atina VII.
42
42
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
-
Pazar karyesi
Yatkınzade Halim Efendi bin-i Şerif Efendi.
Badara karyesi
Halid Ağazade Demir Efendi bin-i Mehmed Ağa.
Meleskür karyesi
Fazlıoğlu Yunus Usta bin-i Tatar Mustafa, Sofuoğlu kerimesi Hanife bint-i Mustafa, Demircioğlu Mevlüd bin-i Mehmed. Kusetoğlu Zebur bin-i Yunus, Saferzade Osman Zeki bin-i Süleyman Ağa, Kusetoğlu kerimesi Nafia bint-i İbrahim.
117
Atina VII.
42
-
Rize/Atina
-
Kitat karyesi
118
Atina VII.
43
-
Rize/Atina
-
Pazar mahallesi
Ali Galib Bey’in zevcesi Emine Hanım bint-i Hacı Ali.
119
Atina VII.
43
-
Rize/Atina
Viçe
Yeniköy karyesi
Hacı Şahinzade Dursun Bey bin-i Mehmed Bey.
Başköy karyesi
Yasoğlu Şaban Efendi bin-i Ahmed, Paşazade Kadir Efendi bin-i Memiş Efendi, Samlıoğlu Osman Efendi bin-i Ali ve Fatma bint-i Yunus.
Zağnat karyesi
Karoğlu Mehmed bin-i Eyüb, Bakoğlu Mustafa ve Süleyman benan-ı Mehmed Ali.
Sapo karyesi
Köseoğlu kerimesi Kevser bint-i Hacı Dursun, Kibarzade Behlül Efendi bin-i Cevahir, Köseoğlu Kadir bin-i Ahmed.
120
121
122
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
44
44
44
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
-
Hemşin
123
Atina VII.
44
-
Rize/Atina
Ardeşin
Gare karyesi
Hasan Reisoğlu Mehmed bin-i Mustafa, Hasan Reisoğlu Ali bin-i Mehmed, Batumoğlu nam-ı diğeri Hasan Reisoğlu Ahmet Çavuş’un kızları Hanife ve Hadice ve Esma ve Ayşe ve Fatma.
124
Atina VII.
45
-
Rize/Atina
-
Zelek karyesi
Osmanoğlu Hasan Ağa bin-i Hamid
241
Ağa, Bedri Hamid Ağa bin-i Receb.
125
Atina VII.
126
Atina VII.
127
128
129
130
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
45
45
46
46
46
47
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
-
Hemşin
Hemşin
-
KuKulet karyesi
Mustafa Reisoğlu kerime Fatma bint-i Dursun.
Molla Veys karyesi
Külaboğlu Abdullah bin-i Eşref, Paşazade Mehmed Sabit Efendi, Usta Mehmedoğlu kerimesi Nadiye bint-i Mehmed, Usta Mehmedoğlu Mecid bin-i İdris.
Karakullukçuoğlu Yusuf bin-i İbrahim, Talvat karyesi Tilatorzade Tevfik Efendi, Kara Haliloğlu Ahmed.
Molla Veys karyesi
Kadıoğlu kerimesi Havva bint-i Mustafa, Kibarzade Behlül Efendi bin-i Cevahir, Müslümoğlu Ahmed bin-i Yunus.
Gomno karyesi
Çakıroğlu Mustafa bin-i Hasan, Tilatorzade Tevfik Efendi, Gürhanoğlu Ahmed bin-i İbrahim.
Molla Veys karyesi
Külaboğlu Abdullah bin-i Eşref, Usta Mehmedoğlu kerimesi Nadiye bint-i Mehmed, Usta Mehmedoğlu Mecid bin-i İdris.
Sapo karyesi
Balahoğlu sağir Sabit bin-i Osman ve liebeveyn biraderi Ali, Balahoğlu Mehmed bin-i Mehmed.
-
Hortolunoğlu Cabat karyesi kerimesi Zehra bint-i Hamid Efendi.
131
Atina VII.
47
-
Rize/Atina
Hemşin
Molla Veys karyesi
Müslümoğlu Ahmed bin-i Yunus, Tilatorzade Tevfik Efendi bin-i Mehmed Ağa, Kadıoğlu kerimesi Havva bin-i Molla Mustafa.
132
Atina VII.
47
-
Rize/Atina
Hemşin
Molla Veys karyesi
Usta Mehmedoğlu Abdülmecid Efendi bin-i İdris,
242
Külaboğlu Abdullah bin-i Eşref. Çincive karyesi
133
134
135
136
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
48
48
49
49
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Ardeşin
Viçe-i Suflâ karyesi
Ulyarzade İbrahim Şevki Efendi bin-i Yunus.
Viçe-i Ulyâ karyesi
Topalzade İsmail Hakkı Efendi bin-i Hacı Süleyman Ağa.
Cibistas karyesi
Demircioğlu Rıfat bin-i Mustafa, Tilatorzade Tevfik Efendi bin-i Mehmed Ağa.
Molla Veys karyesi
Usta Mehmedoğlu Abdülmecid kerimesi Nadiye bint-i Mehmed.
Viçe-i Suflâ karyesi
Ulyarzade İbrahim Şevki Efendi bin-i Yunus Efendi, Külaboğlu Abdullah bin-i Eşref.
Viçe karyesi
Memişoğlu Hasan Efendi bin-i Mehmed ve Mehmedoğlu Mehmed Efendi bin-i Selim Efendi, Mahmudoğlu kerimesi Ayşe bint-i Mehmed, Tilatorzade Tevfik Efendi.
Kulet karyesi
Müftüzade Osman Efendi bin-i Mehmed Efendi.
Hemşin
Ardeşin
Hemşin Molla Veys karyesi
137
138
Atina VII.
Atina VII.
50
50
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Memişzade Mehmed Necati Efendi bin-i Reşid.
Kürdoğlu Hurşid Efendi bin-i Ali.
Tapan karyesi
Keçioğlu İsmail bini Hüseyin, Tilatorzade Tevfik Efendi.
Kulet karyesi
Odabaş nam Kutiloğlu Süleyman.
Tazine karyesi
Abdioğlu Abdullah bin-i Ahmed, Tilatorzade Tevfik Efendi.
Hemşin
Hemşin Zuğaortaköy karyesi
Halid Ağazade Şevki bin-i Şahin.
139
Atina VII.
50
-
Rize/Atina
-
Venek karyesi
Molla Alizade Ali Rıza Efendi bin-i Hasan Efendi.
140
Atina VII.
51
-
Rize/Atina
-
Venek karyesi
Süleyman Vehbi Efendi bin-i el-Hac
243
Osman Efendi.
141
142
Atina VII.
Atina VII.
52
52
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
-
Kulet karyesi
Kabloncuoğlu Mehmed bin-i Ali ve Ali bin-i Mehmed, Şilerit karyesi Tilatorzade Tevfikk Efendi bin-i Mehmed Ağa. Zuğa Sağirli karyesi
143
Atina VII.
Başköy karyesi 53
-
Rize/Atina
Hemşin Gamno karyesi
144
Atina VII.
Muradoğlu Mehmed bin-i Yusuf, Tilatorzade Tvefik Efendi bin-i Mehmed Ağa, Kulatoğlu Şefik bin-i Kadir.
Abbasoğlu Hacı Mehmed. Paşalıoğlu Mehmed bin-i Mahmud, Paşalıoğlu Ali bin-i Musa. (... sillik)oğlu Şakir.
Hacı Süleymanoğlu kerimesi Fatma binti Temel ve sağir Sukita karyesi oğulları Şükrü ve Nazım ve sağire kızı Mahtune. 53
-
Rize/Atina
-
Eski Trabzon karyesi
Yüzbaşı Hüseyin’in zevcesi Elmas Hanım mahdumu Şevket Efendi ve Siracoğlu Molla Osman.
145
Atina VII.
53
-
Rize/Atina
-
Nefs-i Pazar karyesi
Tilatorzade Hasan Ağa bin-i İbrahim Ağa.
146
Atina VII.
54
-
Rize/Atina
-
Buleb Ulya karyesi
Soranoğlu kerimesi Gül Hanım bint-i Mikdad Ağa, li-eb erkarındaşı Sabit.
Nefs-i Zuğa Sağirli karyesi
Mehmed Ali bin-i Hacı Abdurrahman Ağa, Vezirzade kerimesi Gülsüm bint-i muhyiddin Efendi, Vezirzade Muhyiddin Efendi bin-i Mustafa Efendi’nin sağir oğulları Hasan ve Hüseyin sağire kızları Kuziye ve Zehra.
Nefs-i Pazar karyesi
Ferahzade Hüseyin Efendi.
Nefs-i Zuğa karyesi
Hacı Selimzade kerimesi Fatma Hanım bint-i Cevahir, kızı
147
148
Atina VII.
Atina VII.
54
55
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
Hemşin
244
Gülsüm Hanım, sağir oğulları Hasan ve Hüseyin, sağire kızları Kuziye ve Zehra, Uzun Ali Efendi nam-ı diğeri Veziroğlu Muhyiddin Efendi bin-i Mustafa.
149
150
151
152
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
153
Atina VII.
154
Atina VII.
155
Atina VII.
55
56
56
57
57
58
58
-
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
Hemşin
Hemşin
-
-
-
Salinköy karyesi
Memişoğlu Dursun Ağa bin-i Bekir, Dervişoğulları Ali Efendi bin-i Süleyman ve Ali Efendi bin-i Memiş, Köseoğlu kerimesi Havva bint-i Murad.
Sağirli karyesi
Uzun Alioğlu İsmail bin-i Hamid, Tilatorzade Tevfik Efendi, Uzun Alioğulları Ali bin-i Mehmed ve Hüseyin.
Meleskür karyesi
Gürhanoğulları İshak bin-i Mustafa ve mahdumu Ahmed bin-i İshak, Yazıcıoğlu kerimesi Asiye bint-i Hüseyin, Hacı Hasanoğlu Süleyman.
Hacı Hasanoğlu Süleyman Efendi Zuğa Ortaköy bin-i Dursun, karyesi Gürhanoğlu Ahmed bin-i İshak.
Sano karyesi
Çorbacıoğlu Ahmed Ağa’nın kerimesi Zeliha ve Hadice, Çorbacıoğlu Ahmed bin-i Mustafa, Rizeli Berber İslamzade Ahmed Remzi Efendi bin-i Derviş Efendi, Cancazade İbrahim Efendi bin-i Mustafa Efendi.
Sano karyesi
Çorbacıoğlu Ali Yazıcı bin-i Kasım, Ahmed Remzi ve Cancazade İbrahim.
Tazine karyesi
Hacı Osmanoğlu Ömer Ağa bin-i Hacı Osman.
Hemşin Viçe karyesi
Çamlıoğlu Hüseyin ve Çolakoğulları Rıfat ve Ömer benan-ı Ahmed.
245
156
157
Atina VII.
Atina VII.
158
Atina VII.
159
Atina VII.
160
161
162
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
59
59
60
60
61
62
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Nefs-i Zuğa karyesi
Berberoğlu Sadeddin Efendi, sağire kızları Safiye ve Zeyneb.
Molla Veys karyesi
Arvazoğlu Mahmud Fazlı Efendi bin-i Mehmed, Arvazoğlu Hüseyin bin-i Ahmed.
Bodullu karyesi
Kâmiloğlu İlyas bini Ahmed, Kâmiloğulları Hüseyin ve Eyüb ve İsmail benun-ı Hacı Abbas.
Başköy karyesi
Kudul Hasanoğlu Şaban bin-i Osman.
Molla Veys karyesi
Kadıoğlu Mehmed bin-i Mustafa.
Melyat karyesi
Veli Hasanoğlu kerimesi Gülfirar bint-i Ali, Boyuboğlu Mecid Çavuş bin-i Dursun.
KuKulet karyesi
Vardaloğlu Hakkı bin-i Mehmed.
Hemşin
-
-
-
-
-
Buleb Ulya karyesi
Cancaoğlu Ahmed Çavuş bin-i Ali Ağa.
Rize/Hopa
-
Kuledibi mahallesi
Çakalzade Mustafa Efendi bin-i İbrahim.
Kuşiva karyesi 62
-
163
Atina VII.
63
113
Rize/Atina
164
Atina VII.
63
196
Rize/Atina
Atina VII.
Berberoğlu kerimesi Fatma bint-i Musa.
Rize/Atina
Rize/Atina
165
Hacabit karyesi
64
122
Rize/Atina
Hemşin
Dumanoğlu İdris bin-i Ahmed.
Devaloğlu Halid Efendi bin-i Mustafa Şilerit karyesi Efendi, Kuyumcuoğlu Mehmed bin-i (...)
Hemşin
Gamno karyesi
Demiroğlu Osman bin-i Mehmed, Memişoğlu İbrahim bin-i Osman.
Hemşin
Kuşiva karyesi
Çolakoğlu Halid bini Mustafa, Kuyumcuoğlu Mehmed bin-i Musa.
Siyat karyesi
Altıparmakoğlu kerimesi Ayşe bint-i Ahmed, Altıparmakoğlu Mehmed Ali bin-i Osman, Uzun Alioğlu kerimesi Gülfirar bint-i Mustafa, kızı Fatma bint-i Bayram, oğlu Halim, kızı Hadice
-
246
benan-ı Abdullah.
166
167
168
169
170
171
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
172
Atina VII.
173
Atina VII.
64
64
65
65
66
66
67
67
-
125
-
133
140
135
139
159
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
KuKulet karyesi
Cancaoğlu Hamid Kapudan bin-i Ahmed.
-
Usta Hasanoğlu kerimesi Hadice bint-i Mustafa, Vardaloğlu Şükrü Şilerit karyesi Efendi bin-i Mikdad Ağa, Enveroğlu Hacı Osman ve Mısırlıoğlu Osman Efendi.
Hemşin
Çolakoğlu kerimesi Ayşe bint-i Mehmed, Kara Velioğlu İbrahim bin-i Hasan, Çolakoğlu Dutha karyesi Emin’in kızları Fatma ve Havva ve Nuriye ve Ayşe ve zevcesi Cemile.
Hemşin
Molla Veys karyesi
Kürdzade Mecid Efendi bin-i Ali Ağa, Osman Efendi bin-i elmezbur Mecid Efendi, Kürdzade Hafız Receb Efendi bin-i el-mezbur Ali Ağa.
Makrevis karyesi
Kuş Kanberoğlu Abdullah bin-i Molla Osman.
Ortaköy karyesi
Mollaoğlu Mecid bin-i Said.
Hemşin
-
Selimoğlu Ali bin-i Dutha karyesi Hüseyin, Selimoğlu Said bin-i Recebin-i.
-
Tabisoğlu Osman bin-i Hasan ve Maksud bin-i Ahmed, Durmuşoğlu Veli ve diğer Dardağanoğlu Ruşen ve Receb ve Salih benun-ı Ali.
Venek karyesi
Canudtobra karyesi
Ahmedoğlu Harun bin-i Mustafa.
Viçe-i Ulyâ karyesi
Ofluoğlu Hafız Mustafa.
Hemşin
174
Atina VII.
68
-
Rize/Atina
Ardeşin
Gare, Sifat karyesi
Hacı (...)oğlu Mehmed bin-i Ali, Kasımoğlu Rıza bini Nuri, Kasımoğlu kerimesi Şefika binti Nuri.
175
Atina VII.
68
166
Rize/Atina
-
Başköy karyesi
Basoğlu kerimesi Fatma bint-i Yunus, Basoğlu Şaban.
247
176
177
178
179
180
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
68
69
69
70
70
-
-
158
149
151
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Gamno karyesi
Cermakoğlu Ahmed bin-i Feyzi.
Bodullu karyesi
Göçmenoğlu Maksud bin-i Ahmed.
Başköy karyesi
Kudul Hasanoğlu Şaban bin-i Osman, Fatma bint-i elmezbur Ahmed.
Çincive karyesi
Köseoğlu Hüseyin ve Mehmed benan-ı Şerif.
Başhemşin Ortaköy karyesi
Molla Alioğlu Mecid Ağa bin-i Said, Kuş Kanberoğlu Abdullah bin-i Molla Osman.
Uçe karyesi
Yakuboğlu Hasan Efendi bin-i Emin ve Mustafa Efendi bin-i Mehmed ve Osmanoğlu Yakub Efendi bin-i Mehmed ve Şişmanoğlu Mehmed Ağa bin-i Aslan.
Viçe, Piskala karyesi
Alıkoğulları Mehmed ve Mustafa ve İnce’ninoğlu Osman, Tebükoğulları Ali ve Mehmed, Terzioğlu Yakub.
Hançkun karyesi
Büyükoğlu İsmail bin-i Bayram, Niyazoğlu kerimesi Asiye bint-i Arif, Niyazoğlu Maksud.
Turdivat karyesi
Üçoğulları Osman ve Yunus Ağa ebnan-ı Ahmed, Ali ve Ahmed ve Hüseyin benun-ı İbrahim.
Hemşin
Hemşin
-
-
-
Hortolunoğlu Hüseyin efendi bin-i Cabat karyesi Ömer ve kızları Sefiye, Rabia ve Fatma benat-ı Ömer.
181
182
Atina VII.
Atina VII.
70
71
153
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Venek karyesi
Paşazade Mahmud Kemal Efendi bin-i Ahmed Efendi.
Sürmenat karyesi
Kuşoğlu Yusuf Nuri bin-i Süleyman.
Hançkun karyesi
Vazaklıoğlu Dursun Ali bin-i Memiş, Niyazoğlu Ali bin-i
-
-
248
Şerif, Kadinoğlu Receb Çavuş bin-i Şerif, Niyazoğlu kerimesi Asiye bint-i Arif, Bıyıklıoğlu ismail bin-i Bayram.
183
Atina VII.
Buleb Ulya karyesi 71
-
Rize/Atina
Turdivat karyesi
184
185
186
187
188
189
190
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
72
72
73
73
74
74
74
-
-
-
-
-
-
-
Rize/Hopa
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Arhavi
-
Hemşin
Sapo karyesi
Balahoğlu Ali bin-i Osman, Tilatorzade Tevfik Efendi bin-i Mehmed Ağa, Balahoğlu Ali Efendi bin-i Ali.
Makrevis karyesi
Avadanoğlu Ahmed bin-i Halil, Tilatorzade Tevfik Efendi, Külaboğlu Hasan bin-i Hamid.
Lamgo karyesi
Sağirzade Ali Efendi bin-i Yakub Efendi.
Cigetüre karyesi
Gürcüoğlu Tahir bin-i Osman, Kotozoğlu kerimesi Fatma Hanım bint-i Ahmed Efendi bin-i İbrahim.
Canudtobra karyesi
Hvellioğlu İbrahim bin-i Osman, Tilatorzade Tevfik Efendi, Ayazoğlu kerimesi Fatma binti Hüseyin.
Hudise karyesi
Subutoğlu Osman bin-i Hüseyin, Paşazade Kaidr Efendi bin-i Memiş Efendi.
İslastas karyesi
Burguncuoğlu Durmuş Ali bin-i Yusuf.
-
-
Eyüb Reisoğlu Mehmed Reis.
Osman Mecdi Efendi bin-i Mehmed Efendi, Musaoğlu Şevki binLume karyesi i Hafız Ali, Musazade kerimesi Ayşe Hanım bint-i hacı Hasan Efendi.
-
Hemşin
Reisoğlu Ahmed bin-i Osman, Cancazade İbrahim Efendi bin-i Mustafa.
Nefs-i Zuğa karyesi
Velioğlu Hasan bin-i Hüseyin, Karabitoğlu Hüseyin bin-i Molla
249
Mehmed.
191
Atina VII.
75
-
Rize/Atina
-
Baltazade Hasan Efendi bin-i Abdurrahman Ağa, Cancazade İbrahim bin-i Mustafa Efendi.
Komilo karyesi
Eskiyaroğlu Mustafa bin-i Ahmed.
-
Viçe-i Suflâ karyesi
192
Atina VII.
76
-
Rize/Atina
Samsun 193
Atina VII.
76
194
195
196
197
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
77
77
77
78
Gamno karyesi
Gürhanoğlu Ahmed bin-i Mehmed ve oğlu İbrahim.
Apso karyesi
Saidioğlu kerimesi Gülendam bint-i Süleyman.
-
Kale mahallesi
Hacı Ali Ağazade Mustafa, Hakkı Efendi bin-i Hamid Efendi bin-i Koru Ağa.
-
Cami-i Kebir mahallesi
Hemşin
Kısmen Maliver karyesi
Ardeşin
Sano karyesi
-
Hacabit karyesi
Berberoğlu Hurşid bin-i Yusuf, Hubyaroğlu İbrahim bin-i Yunus.
Hotri karyesi
Beşlioğlu Mustafa’nın kerimesi Mazikoğlu Ahmed bin-i Mustafa’nın zevcesi Halide.
Kitat karyesi
Kusetoğlu Osman bin-i Hasan ve biraderi Maksud.
KuKulet karyesi
Vardaloğlu Hacı Hamid Efendi bin-i Hacı Zekeriya.
Hemşin
-
Samsun/Bafra
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Demircioğlu kerimesi Meryem bint-i Cevahir.
-
Palabıyık Osman Efendi’nin kerimesi Zeyneb Hanım bint-i Kola Ağa. Odabaşzade Mehmed Rüşdü Efendi bin-i Süleyman Ağa. Kusetoğlu Osman.
-
198
Atina VII.
78
-
Rize/Atina
-
199
Atina VII.
79
-
Rize/Atina
-
Hacı Bekiroğlu Şilerit Şevki bin-i karyesi/Hoştiş Abdullah, Sağirzade karyesi Osman Zeki Efendi bin-i Süleyman Ağa. Viçe-i Suflâ karyesi
Abranoğlu Mehmed bin-i Emin.
250
200
Atina VII.
201
Atina VII.
202
Atina VII.
203
204
205
Atina VII.
Atina VII.
Atina VII.
79
80
80
80
81
82
-
-
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Hemşin
Hemşin
-
Hemşin
Viçe-i Ulyâ karyesi
Adaklıoğlu Abdurrahman.
Çat karyesi
Bağcızade sağir Mustafa’nın pederi Hafız Mehmed Efendi bin-i Şît Efendi, Paşazade Sabit ve Abdulkadir.
Molla Veys karyesi
Veli Ahmedzade Ahmet Faik Efendi bin-i Hacı Süleyman Efendi, Cerrahoğlu Hacı Emin Efendi bin-i İsmail, İbrahim ve Hasan Efendiler benan-ı Yunus Efendi.
Kitat karyesi
Tilatorzade Ali Efendi bin-i Mehmed Efendi, Kusetoğlu Osman Çavuş bin-i İbrahim.
Kulet karyesi
Köseoğlu Bahadır Efendi bin-i Receb.
Noğadiha karyesi
Saferzade Ali Efendi bin-i Yakub Efendi, Numanoğlu kerimesi Firdevs, Yangınzade Halim Efendi bin-i Şerif Efendi.
Çat karyesi
Bağcıoğlu sağir Mustafa bin-i Hafız Mehmed Efendi bini Reşid.
Hançkun karyesi
Tilatorzade Tufan Efendi bin-i Necib, Saferzade Ali Efendi bin-i Yakub, Azaklıoğlu kerimesi Gülfirar bint-i Burak.
Talvat karyesi
Bucoğlu İsmail bin-i Şaban.
Hotri karyesi
Esurinoğlu İbrahim bin-i İbrahim, Paşazade Kadir ve Cancazade Kadir Efendi bin-i Mehmed.
-
-
206
Atina VII.
82
-
Rize/Atina
-
-
Derecizade Ali Galib Bey bin-i Ahmed Efendi ve hemşiresi Firdevs ve Kuziye, Hamamizade Hacı Osman Efendi.
207
Atina VII.
83
-
Rize/Atina
Hemşin
Melmenat karyesi
Ferahzade Ahmed Efendi bin-i Mustafa Efendi, Ferahzade
251
Mesud Efendi bin-i Reşid Efendi, Ferahzade Şahin ve Arslan Ağalar.
208
209
Atina VII.
Atina VII.
83
83
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
-
-
Bucoğlu İsmail bin-i Şaban, Paşazade Talvat karyesi Abdulkadir Efendi bin-i Memiş Efendi. Hançkun karyesi
Azaklıoğlu kerimesi Gülfirar bint-i Yusuf.
Hacabit karyesi
Tuşoğlu Osman bin-i Mecid, Berberoğlu Ali bin-i Reşid ve Şabanoğlu Rüstem bin-i Musa ve Şabanoğlu Musa bin-i Salih, Berberoğlu kerimesi Tuşoğlu Dursun bini Musa’nın zevce-i metrükesi Safiye bint-i Reşid.
210
Atina VII.
84
-
Rize/Atina
Ardeşin
Gare karyesi
Batumoğlu Receb Çavuş bin-i Ahmed, Sağirzade Osman Veli Efendi, Kasımoğlu kerimesi Şefika bint-i Nuri.
211
Atina VII.
85
-
Rize/Atina
Hemşin
Çat karyesi
Bağcıoğlu Ahmed bin-i Hafız Mehmed Efendi.
Apso karyesi
Terzizade Mehmed Ali Efendi bin-i Mustafa.
212
213
Atina VII.
Atina VII.
214
Atina VII.
215
Atina VII.
85
86
86
86
-
-
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
Rize/Atina
-
-
Zağnat karyesi
Tellioğlu Mehmed ve zevcesi Zeliha ve Tellioğlu Maksud’un zevcesi Emine.
Venek karyesi
Çakırzade Halim Efendi bin-i İdris Efendi.
Genç Ağazade Hüseyin Efendi bin-i Salih Efendi, Şilerit karyesi Kibaroğlu kerimesi Mekiye bint-i Kadir Ağa. Başköy karyesi
Tutoğlu Tevfik bin-i İbrahim.
-
Mamakivat karyesi
Kapıoğlu İdris Usta bin-i Hasan bin-i Mehmed Çavuş.
-
Lamgo karyesi
Gürcüoğlu Tahir bin-i Osman, Kotuzoğlu Hasan bin-i Ali, Kotuzoğlu Hüseyin bin-i
252
İbrahim. Cigetüre karyesi
İsaoğlu Ali’nin zevcesi Ayşe.
Hacı Muradoğlu Ömer Sukita karyesi bin-i Mehmed’in zevcesi Emine.
216
Atina VII.
217
Atina VII.
218
Atina VII.
219
210
Atina VII.
Atina VII.
87
88
141
142
Rize/Atina
Rize/Atina
Başköy karyesi
Siracoğlu Şaban’ın zevcesi Raife.
Lamgo karyesi
Bayerminpğlu Şaban bin-i Mehmed.
Hemşin
Zuğa karyesi
Şeyhzade İbrahim Efendi bin-i Mehmed Ağa, Şeyhoğlu Hasan Efendi bin-i Ahmed.
Ardeşin
Selimoğlu Said bin-i Receb, Selimoğulları Dutha karyesi Ali bin-i Hüseyin ve Hüseyin bin-i Hacı Mehmed Efendiler. Zuğa Ortaköy Yekeşoğlu Yusuf karyesi bin-i Salih.
88
-
Rize/Atina
Hemşin Molla Veys karyesi
88
89
-
-
Rize/Atina
Rize/Atina
Kuzika karyesi
Sevrioğlu kerimesi Hadice bint-i Yunus, Paşazade Abdulkadir Efendi bin-i Memiş Efendi.
Canudtobra karyesi
Hevellioğlu Ali bin-i Osman.
Pilergivat karyesi
Karakullukçuoğlu kerimesi Havva binti Hasan, Paşazade Abdulkadir Efendi.
-
Ardeşin
İnce Araboğlu Abdullah.
Memişoğlu Molla Ağvat karyesi Mehmed bin-i Osman. Pilergivat karyesi
Karakullukçuoğlu Dursun bin-i Osman.
NÜFUS 1990-2007 1990-2000 Yılları Rize Nüfus Sayımı Sonuçları
Merkez
1990 Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçları
2000 Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçları
Yıllık Nüfus Artış Hızı %
Toplam
Şehir
Köy
Toplam
Şehir
Köy
Toplam
Şehir
Köy
109 769
52 743
57 026
127 320
78 144
49 176
14,83
39,30
-14,81
253
Ardeşen
39 761
17 340
22 421
58 499
45 392
13 107
38,60
96,21
-53,67
Çamlıhemşin
10 566
2 829
7 737
8 237
2 354
5 883
-24,89
-18,38
-27,39
Çayeli
51 751
14 947
36 804
51 816
22 546
29 270
0,13
41,09
-22,90
Derepazarı
10 381
4 240
6 141
10 239
6 172
4 067
-1,38
37,54
-41,20
Fındıklı
16 129
7 022
9 107
16 740
11 043
5 697
3,72
45,26
-46,90
Güneysu
19 358
3 178
16 180
16 522
4 914
11 608
-15,84
43,57
-33,20
Hemşin
5 102
3 018
2 084
4 435
3 262
1 173
-14,01
7,77
-57,46
İkizdere
15 295
3 643
11 652
10 710
2 384
8 326
-35,63
-42,39
-33,60
İyidere
11 445
5 791
5 654
10 074
5 466
4 608
-12,76
-5,77
-20,45
Kalkandere
21 978
8 263
13 715
19 131
8 886
10 245
-13,87
7,247
-29,16
Pazar
37 241
11 068
26 173
32 215
14 682
17 533
-14,49
28,25
-40,05
Toplam
348 776 134 082 214 694
4,80
42,56
28,96
365 938 205 245 160 693
2000-2007 Yılları Arası Rize Genel Nüfus Sayımı Kesin Sonuçları Toplam
Şehir
Köy
2000
2007
2000
2007
2000
2007
Rize İl Genel
365.938
316.252
205.245
197.167
160.693
119.085
Merkez
127.320
133.258
78.144
94.800
49.176
38.458
Ardeşen
58.499
38.524
45.392
26.762
13.107
11.762
Çamlıhemşin
8.237
6.023
2.354
877
5.883
5.146
Çayeli
51.816
42.109
22.546
25.205
29.270
16.904
Derepazarı
10.239
7.651
6.172
4.273
4.067
3.378
Fındıklı
16,740
15.556
11,043
9.909
5,697
5.647
Güneysu
16,522
12.616
4,914
4.442
11,608
8.174
Hemşin
4.435
2.342
3.262
1.580
1.173
762
İkizdere
10.710
6.034
2,384
2.109
8.326
3.925
İyidere
10.074
8.663
5.466
4.904
4.608
3.759
Kalkandere
19.131
12.712
8.886
5.670
10.425
7.042
Pazar
32.215
30.764
14.682
16.636
17.533
14.128
2007 Yılı İlçelere Göre Şehir ve Köy Nüfusları İlçe
Merkez
Toplam
Şehir
Köy
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
133.258
65.805
67.453
94.800
46.820
47.980
38.458
18.985
19.473
254
Ardeşen
38.524
18.972
19.552
26.762
13.183
13.579
11.762
5.789
5.973
Çamlıhemşin
6.023
2.910
3.113
877
433
444
5.146
2.477
2.669
Çayeli
42.109
20.851
21.258
25.205
12.505
12.700
16.904
8.346
8.558
Derepazarı
7.651
3.732
3.919
4.273
2.078
2.195
3.378
1.654
1.724
Fındıklı
15.556
7.644
7.912
9.909
4.833
5.076
5.647
2.811
2.836
Güneysu
12.616
6.200
6.416
4.442
2.116
2.326
8.174
4.084
4.090
Hemşin
2.342
1.119
1.223
1.580
762
818
762
357
405
İkizdere
6.034
2.993
3.041
2.109
1.076
1.033
3.925
1.917
2.008
İyidere
8.663
4.190
4.473
4.904
2.393
2.511
3.759
1.797
1.962
Kalkandere
12.712
6.240
6.472
5.670
2.816
2.854
7.042
3.424
3.618
Pazar
30.764
14.924
15.840
16.636
8.107
8.529
14.128
6.817
7.311
Toplam
316.252
155.580
160.672
197.167
97.122
100.045
119.085
58.458
60.627
RİZE İLİ DEMOGRAFİK YAPISI Yıllara Göre Rize İli’nin Nüfusu YIL
NÜFUS
1927
171.667
1935
169.913
1940
172.764
1945
171.929
1950
181.512
1955
211.967
1960
248.930
1965
281.099
1970
315.700
1975
336.278
1980
361.258
1985
374.206
1990
348.776
2000
365.938
Doğum Yerine Göre Nüfus (2000 Yılı) (İlk 5 İl) İL
NÜFUS
255
RİZE
316.979
ARTVİN
7.908
TRABZON
7.740
ERZURUM
5.590
İSTANBUL
5.585
Aktif Sigortalı Sayısı KAMU ÇALIŞAN İŞÇİ
14.529
ÖZEL ÇALIŞAN İŞÇİ
13.568
İŞÇİ EMEKLİSİ
32.931
ÇIRAK SAYISI
603
EMEKLİ ÇALIŞAN
269
TOPLAM
61.900
Sosyal Güvenlik Sistemi Kapsamındaki Nüfus Sayısı (Sigortalı+Eşi+Çocukları+Anne-Babası) BAĞ-KUR
26.987
SSK
205.260
EMEKLİ SANDIĞI
29.084
YEŞİL KART
45.439
GENEL TOPLAM
306.770
Öğrenim Durumuna Göre İşssiz Sayısı (DİE 2000 Genel Nüfus Sayımı) ÖĞRENİM DURUMU OKUMA-YAZMA BİLMEYEN İLKÖĞRETİM OKULU MEZUNU ORTAOKUL MEZUNU LİSE VE DENGİ OKUL MEZUNU YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNU TOPLAM
KİŞİ SAYISI ERKEK
KADIN
245
181
5.467
1.376
158
78
3.665
1.630
694
483
10.229
3.748
256
GENEL TOPLAM
13.977
Özürlülük Türü Ve Cinsiyete Göre Özürlü Nüfus Tüm Yaş Grupları KİŞİ SAYISI
ÖZÜR TÜRÜ
ERKEK
KADIN
GÖRME ÖZÜRLÜ
347
225
İŞİTME ÖZÜRLÜ
270
159
KONUŞMA ENGELLİ
211
126
FİZİKSEL ENGELLİ
1.281
1.226
ZİHİNSEL ENGELLİ
704
563
DİĞER
273
236
BİRDEN FAZLA ÖZÜRLÜ OLANLAR
317
266
BİLİNMEYEN
312
270
3.715
3.071
TOPLAM GENEL TOPLAM
6.786
RİZE İLİ DEMOGRAFİK YAPISI Nüfus Coğrafyası KİŞİ SAYISI YER
ERKEK
KADIN
ŞEHİRDE YAŞAYAN NÜFUS
TOPLAM
KÖYDE YAŞAYAN NÜFUS
MERKEZ
127.320
63.419
63.901
78.144
49.176
ARDEŞEN
58.499
30.345
28.154
45.392
13.107
ÇAMLIHEMŞİN
8.237
3.859
4.378
2.354
5.883
ÇAYELİ
51.816
25.519
26.297
22.546
29.270
DEREPAZARI
10.239
5.036
5.203
6.172
4.067
FINDIKLI
16.740
8.298
8.442
11.043
5.697
GÜNEYSU
16.522
7.953
8.569
4.914
11.608
HEMŞİN
4.435
2.143
2.292
3.262
1.173
İKİZDERE
10.710
5.155
5.555
2.384
8.326
İYİDERE
10.074
4.832
5.242
5.466
4.608
KALKANDERE
19.131
9.193
9.938
8.886
10.245
257
PAZAR
32.215
15.448
16.767
14.682
17.533
GENEL TOPLAM
365.938
181.200
184.738
205.245
160.693
İşsizlik Durumu DİE 2000 Genel Nüfus Sayımı 20-49 Yaş ERKEK
20-49 Yaş KADIN
TOPLAM
2.864
1.114
3.978
2.881
740
3.621
120
25
145
891
167
1.058
351
42
393
580
327
907
186
53
239
278
30
308
111
22
133
158
27
185
543
87
630
667
185
852
9.630
2.819
12.449
İş-Kur İş İsteyen Kişi Sayısı 2002 İŞ İSTEYEN KİŞİ
SAYI
ERKEK
3.436
KADIN
781
TOPLAM
4.217
İŞE YERLEŞTİRİLEN KAYITLI İŞSİZ
956 3.261
Not: 30.05.2004 itibarıyle
Rize’de Öğrenim Durumuna Göre Öğrenci Sayısı OKUL TÜRÜ
SAYI
258
OKUL ÖNCESİ ÖĞRENCİSİ
1.856
İLÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ
45.794
ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ
15.467
YÜKSEKÖĞRETİM ÖĞRENCİSİ
3.667
SSK RİZE İL MÜDÜRLÜĞÜ 2003 YILI VERİLERİ MEVCUT SİGORTALI SAYISI MALÜLLÜK NEDENİYLE EMEKLİ OLAN
29.0030 551
YAŞLILIK NEDENİYLE EMEKLİ OLAN
19.592
ÖLÜM AYLIĞI ALAN
7.912
GENEL TOPLAM
57.085
KAMU ÇALIŞANI SSK’LI İŞÇİ
14.529
ÖZEL ÇALIŞAN SSK’LI İŞÇİ
13.568
TOPLAM
28.097
DAİMİ SİGORTALI SAYISI
23.980
MEVSİMLİK SİGORTALI SAYISI
4.117
TOPLAM
28.097
EŞ, ÇOCUK, ANA-BABA OLARAK HİZMET VERİLEN KİŞİ SAYISI
134.772
TOPLAM SSK’LI NÜFUS
205.260
BAĞ-KUR RİZE İL MÜDÜRLÜĞÜ AKTİF PASİF SİGORTALI SAYISI Aktif Sigortalılar 1479 Sayılı Kanuna Tabi (Esnaf) ZORUNLU SİGORTALI
11.801
İSTEĞE BAĞLI SİGORTALI
1.334
259
MUHTAR-SİGORTALI
94
TOPLAM
13.229
Aktif Sigortalılar 2926 Sayılı Kanuna Tabi (Tarım) ZORUNLU SİGORTALI
6.956
İSTEĞE BAĞLI SİGORTALI
39
TOPLAM
6.998
Aktif Sigortalılar GENEL TOPLAM
20.227
Pasif Sigortalılar 1479 Sayılı Kanuna Tabi (Emekli Esnaf) YAŞLILIK AYLIĞI ALAN MALÜLLÜK AYLIĞI ALAN
3531 43
ÖLÜM AYLIĞI ALAN
2203
TOPLAM
5777
Pasif Sigortalılar 2926 Sayılı Kanuna Tabi (Tarım) YAŞLILIK AYLIĞI ALAN MALÜLLÜK AYLIĞI ALAN
662 6
ÖLÜM AYLIĞI ALAN
315
TOPLAM
983 Pasif Sigortalılar
GENEL TOPLAM
6760
260
BAĞ-KUR AKTİF PASİF (ÇALIŞAN-EMEKLİ) TOPLAM: 26.987 kişi Emekli Sandığı Verilerine Göre Sigortalı Sayısı İŞ İSTEYEN KİŞİ
SAYI
MEMUR
10.017
İŞÇİ
1.111
SÖZLEŞMELİ
15.040
ÖĞRETMEN
2.916
EMEKLİ
???
TOPLAM
29.084
Derleyen: Zeki KARATAŞ-Sosyal Hizmet Uzmanı
Bu tablolar, 2000 yılı genel nüfus sayımı ve sosyal güvenlik kurumlarından elde edilen verilerden oluşturulmuştur.
16. YÜZYILDA KAYDA ALINMIŞ BİR BELGE ve MEÂLİ (c)
Hasıl, ber vech-i serbest
(Genel)
4000
(c-1) Bennak: (Evli
19
fi
12
Yıllık Gelir)
228
(c-2) Mücerred: (Bekar
3
fi
6
Yıllık Gelir)
18
(c-3) İspenç: (6. Müslim
2
fi
25
Yıllık Gelir)
50
(c-4) Niyabet: (Vekillik
21
fi
8
Yıllık Gelir)
168
(c-5) Öşr-i: Kaplıca (vergisi) keyl
130 fi
10
Yıllık Gelir)
1300
(c-6) Öşr-i: Erzen (erzak) keyl
100 fi
10
Yıllık Gelir)
1000
(c-7) Öşr-i: Şira vergi keyl
308
(c-8) Öşr-i: Kendir (vergisi)
400
(c-9) Öşr-i: Meyve
225
(c-10) Öşr-i: Ceviz
55
(c-11) Öşr-i: Bostan (sebze)
20
(c-12) Resm-i: Tapu-i zemin (arazi vergisi)
25
(c-13) Resm-i: Küvvare (zorunlu vergi)
15
261
(c-14) Resm-i: Hamr (şarap vergisi)
12
(c15) Resm-i: Hınzır (domuz vergisi)
20
(c16) Resm-i: Adet-i: Ağnam (koyun vergisi)
11
(c17) Resm-i: Bad-ı heva ve arusiyye (evlenme ve düğün vergisi) DEFTER ADI
: Defter-i İçmal-i Lva-i Batum
CİLT NO
: 327
SAYFA NO
: 2/a
DÖNEMİ
: xvı. y.y
125
An zeamet benam, Mustafa Kethüda, (Sipahilerden alınan büyük arazi vergisi Karye-i Zugu, tabi-i Arhavi, Hasıl (gelir) 4000 (Arhaviye bağlı Zuga Köyü)
262