A.Mete Tunçoku - Anzak Kaleminden Mehmetçik

Page 1

EGEMENLIK

KAYITSIZ

ŞARTSIZ

MÎLLETINDIR


T B M M K Ü L T Ü R , S A N A T V E YAYIN K U R U L U Y A Y I N L A R I N O : 108

ANZAKLARIN KALEMİNDEN

MEHMETÇİK ÇANAKKALE

1915

A. M E T E T U N C O K U

E G E M E N L İ K KAYITSIZ ŞARTSIZ M İ L L E T İ N D İ R


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışının 85. Yıldönümü münasebetiyle, Çanakkale Savaşlarının 90. Yıldönümü anısına T B M M Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından bastırılmıştır.

ISBN : 975-6226-03-X

T B M M Basımevi A n k a r a - 2005

II


ÇwtaÂÂaic ScwaglaAutw ¿tcüas AahAjomcuılaAi, Tftß/unatciA M ûn^aÂIa/un jmiAuta...

JJO ihn msufwAi/ ßg.ífw MOjwfaAâ A&WSLÂ jotfífw gjcdUpoIi dfaííteA, JJw TTÏe/un&içiAâ andito ¿bitaca...

III



İÇİNDEKİLER SUNUŞ

IX

ÖNSÖZ

X

Ö N S Ö Z (2.Baskı)

XII

Ö N S Ö Z (1.Baskı)

XIII

Çanakkale Şehitlerine ( M e h m e t A k i f Ersoy)

XV

BÖLÜM I GİRİŞ

1

B Ö L Ü M II I. D Ü N Y A SAVAŞI B A Ş L A D I Ğ I N D A A V U S T R A L Y A V E YENİ ZELANDA

13

1914'te Avustralya v e Yeni Zelanda'nın Genel D u r u m u

15

Avustralya v e Yeni Zelanda İngiltere Yanında Savaşa Katılıyor

18

Avustralya v e Yeni Zelanda Birlikleri Avrupa Yolunda: " A N Z A C ' ı n Doğuşu

22

M ı s ı r ' d a k i Günler .

23

Gelibolu m u ? Türkiye'de ve Türklere Karşı Savaş mı?

26

B Ö L Ü M III A N Z A K L A R V E 25 N İ S A N 1915 G E L İ B O L U Ç I K A R M A S I N A GİDEN YOL

29

Limni'deki Hazırlık Günleri

31

Çıkarmanın Başlayışı ve İlk Günler

35

Anzaklar, Savaş ve M e h m e t ç i k Gerçeğini Tanımaya Başlıyor

37

B İ R Y O L C U Y A (Necmettin Halil Onan)

43

FOTOĞRAFLAR

47

V


B Ö L Ü M IV Ç A N A K K A L E SAVAŞLARI K A R A H A R E K Â T I G E L İ Ş M E L E R İ

61

Seddülbahir Çıkarması ve Muharebeleri

64

Arıburnu Çıkarması v e Muharebeleri

65

Anafartalar Çıkarması v e Muharebeleri

68

BÖLÜM V ANZAKLARIN KALEMİNDEN MEHMETÇİK

71

D e ğ i ş m e y e Başlayan T ü r k İmajı

80

Johnny Turk, Jacko Turk

87

B o ş a l t m a y a Varan Gelişmeler

93

Ve Boşaltma Gecesi

101

Boşaltmadan Sonra

105

B Ö L Ü M VI A N Z A K KİTABI H A K K I N D A BİRKAÇ SÖZ

109

B Ö L Ü M VII Ç A N A K K A L E SAVAŞLARI'NIN YAŞAYAN S O N T A N I K L A R I ANZAKLAR ANLATIYOR

123

Ç A N A K K A L E (Bülent E C E V İ T )

157

B Ö L Ü M VIII SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

VI

165


B Ö L Ü M IX GİRİŞ VE SONUÇ BÖLÜMLERİYLE Ç A N A K K A L E ' Y İ ANLATAN TÜRKÇE ŞİİRLERİN İNGİLİZCE ÇEVİRİLERİ

173

INTRODUCTION, CONCLUSION AND THE ENGLISH TRANSLATION OF THE TURKISH POEMS ON ÇANAKKALE

173

TO THE M A R T Y R S OF Ç A N A K K A L E (Mehmet Akif ERSOY)

175

T O A T R A V E L L E R (Necmettin Halil O N A N )

179

INTRODUCTION

183

Ç A N A K K A L E (Bülent E C E V İ T )

193

CONCLUSION

203

EKLER YAŞAYAN A N Z A K L A R I N A N K E T C E V A P L A R I N I N İNGİLİZCE ASILLARI

211

(Original Answers Given b y the Anzacs to the questionnaire)

VII



SUNUŞ Türk Ulusunun varoluş mücadelesinin anıtlaştığı Çanakkale Savaşları, binlerce vatan evladının şehit olması sonucu kazanılmış eşsiz bir zaferdir. Tarihimizin en şerefli sayfalarından birini yazan kahramanlann Çanakkale Savaşlan'nda verdiği varoluş mücadelesi, bağımsızlık ve özgürlüğümüzün temel taşlarını oluşturmuştur. Esarete karşı gösterilen bu şanlı direniş sırasında yaşananlar, milletimizin erdemli yapısını göstermesi bakımından da çarpıcıdır. Aslında hangi ırk ve milliyetten olursa olsun, cephede bilfiil savaşanların duygula­ rında, düşüncelerinde benzerlikler görülmektedir. Ancak Çanakkale Savaşı'nda müca­ dele eden tarafların şimdiye değin eşine rastlanmayan farklı yönleri vardır. Onlar, gün­ düzleri savaşan; geceleri ise birbirleri ile neredeyse dostluk kuran askerler olmuşlardır. Bizler için asıl gurur verici olan, şüphesiz ki işgale gelenlerin yorumlandır. Nefret ve düşmanlık duygularına yer verilmeyen, karşılıklı takdir ve saygıya dayanan Çanakkale Savaşlan'nda Türklerle süngü süngüye mücadele veren Anzaklar, Türk askerinden söz ederken "Düşmanımız, arkadaş T ü r k " diyebilmektedirler. Aslında ne Anzaklar'ın Mehmetçiğe ne de Mehmetçiğin Anzaklar'a karşı belli bir düşmanlığı yoktur. Büyük devletlerin çıkarlarına hizmet için Çanakkale'ye gelmiş olan bu koloni askerleri, ne yazık ki, Mehmetçiği bir savaşta tanımıştır. Ancak bu talihsiz tanış­ ma şekli dahi dostluğun, mertliğin ve en önemlisi insanlığın unutulmasına yetmemiştir. Değerli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete TUNCOKU tarafından hazırlanan bu araştır­ ma, Çanakkale Savaşları boyunca siperlerin ardında olup bitenleri, taraflar arasında zamanla gelişen ilginç ruh halini ve iç dünyalarını Anzaklar'ın kaleminden yansıtmak­ tadır. Kendisinin yıllar süren araştırmalarının ve üstün emeğinin ürünü olan bu nadide çalışma, Çanakkale Savaşlan'nın 90. Yıldönümü anısına TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından tekrar bastırılmıştır. Titiz bir araştırma sonucunda hazırlanan bu eser, bugünün Türkiyesi'ni kendilerine borç­ lu olduğumuz şehitlerimiz ve gazilerimizin yanı sıra mücadelenin diğer tarafında yer alan An­ zaklar'ın da savaş hakkındaki düşüncelerini yansıtması bakımından övgüye değerdir. Tarihimizin en önemli savaşlanndan birine ışık tutan bu araştırmayı gerçekleştiren Sayın TUNCOKU'na ve eserin yayınlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bülent A R I N Ç Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

IX


ÖNSÖZ Aradan neredeyse bir asır gibi uzun bir zaman geçmesine karşın, her geçen yıl d a h a da a r t a n bir ilgi, takdir ve saygıyla anılan başka kaç savaş vardır bilemiyorum... Avustralya ve Yeni Zelanda'dan Türkiye'ye, İngiltere ve İrlanda'dan Kanada'ya dek uzanan çok geniş bir coğrafyada, Çanakkale Savaşiarı'rıa katılıp kan ve canlarını veren o kahraman insanlar, bugün de özel tören ve etkinliklerle anılıyorlar. Bir çok ülke üniversitelerinde hâlâ Çanakkale Savaşları araştırılıyor, tezler yazılıp kitaplar yayımlanıyor. Sanki bu savaşların tarihi dev bir buzdağıymış ve insanlar da su altın­ da kalan ve pek bilinmeyen boyutlarım her yıl yeniden keşfediyorlar... Keşfedip an­ ladıkça da, büyüklüğü ve önemi daha da artıyor... O zaman şu soruya yanıt aramak gerekiyor: Nedir Çanakkale Savaşlan'nı benzer­ lerinden böylesine farklı ve önemli kılan özellikler?.. Akla ilk gelen husus, çok uzak ülkelerden gelen ve birbirlerini hiç tanımayan ulus­ ların, Çanakkale'de insanlık tarihinin tanık olduğu en kanlı savaşlara katılmış olmalarıdır. Düşünün bir kere, bazen sekiz metre kadar yakın olan siperlerde bir tarafta Türkler, Ar­ navutlar, Araplar, Kürtler, Almanlar; karşı tarafta ise İngilizler, Fransızlar, Anzaklar, İr­ landalılar, Hintliler, İskoçlar, Maoriler, Senegal ve Sudanlılar... Yüzbinlerce insan Gelibolu Yanmadası'nın daracık kıyılarında, dik yamaçlı tepelerinde ve derin vadilerin­ de aylarca kanlı bir mücadele veriyor... Füzeler, roketler, gelişmiş silahlar yoktur Çanakkale'de... Uçaklar bile çok sınırlı kul­ lanılmış, savaşın kaderini, göğüs göğüse verilen süngü mücadeleleri belirlemiştir. Binler­ ce genç, doğruluğuna ve evrenselliğine inandıkları ilkeler uğruna kan ve canlarını vermek­ ten kaçınmamışlardır. Onun içindir ki Çanakkale 1915, tarafların sonuna dek dürüst­ çe, mertçe ve kahramanca savaşırken büyüyüp yüceleştiği bir devler savaşı gibidir. Aylarca süren ve tarihin tanık olduğu bu son kahramanca savaşlar boyunca taraflar birbirlerini tanıyacak, tanıdıkça da takdir edip saygı duyacaklardır. Öyle ki, siperlerde yazılan günlük ve mektuplarda Anzak Johnny ya da İrlandalı Tommy, Türk askeri Meh­ metçiği; "dürüst, mert, insancıl ve kahraman... Ona karşı nefret değil saygı duyuyoruz" diye nitelemişlerdir. Aynı şekilde Mustafa Kemal de, ülkeyi işgale gelen yabancı askerleri; "kahramanlar, öldükten sonra bizim de çocuklarımız olmuşlar­ dır" diye tanımlayacaktır. Tarafların birbirine "kahraman" diyerek saygı duyduğu kaç savaş vardır tarihte?... Çanakkale'de verilen toplam kayıpların (zayiatın) 500 bin gibi çok büyük bir sayıya ulaşması, bu savaşların bir diğer çarpıcı yönünü göstermektedir. Yüzlerce doktor, yönetici, öğretmen, mühendis gibi okuyup yetişmiş genç beyin bu savaşlarda can vermiş­ tir. Bu büyük beyin kaybının ilgili ülkelerin sosyo-politik gelişmesine olan olumsuz et­ kileri, günümüzde bile hissedilmektedir.

X


Kuşkusuz bu savaşların çok önemli bir diğer uluslararası yönü de, çok farklı ulus ve etnik kökenden gelen, çoğu o dönemde sömürgelerde yaşayan yüzbinlerce insana ken­ dilerini tanımak için fırsat yaratmasıdır. Bir yanda insanlar inanılması zor koşullarda, yazın sıcağında, kışın ayazında, karında kanlı bir mücadele verirken; bir yandan da orada ne aradığını, kim için kanını, canını verdiğini ve ülkesini kahramanca savunup mertçe çarpışan Türk'e karşı neden çarpıştığını sorgulamaya başlayacaktır. Aslın­ da bu sorgulayış, Birinci Dünya Savaşı sonrası güç kazanan milliyetçi akımların ve bağımsızlık hareketlerinin de mayasını, özünü oluşturacaktır. İçinde bulunduğumuz 2005 yılı, 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 85. yıldönümü olması itibariyle de ayrı bir önem taşımaktadır. 19 Mayıs 1919'da başlatılıp, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin kuruluşuyla taçlandır­ dığımız Millî Mücadele'nin temellerinin gene Çanakkale Savaşları'nda atıldığı ve Mustafa Kemal'in, ulusun kaderini belirlemek üzere ilk kez gene Çanakkale Savaş­ ları sırasında parladığı anımsamrsa, bu savaşlann etki ve sonuçlarının bizler için bugün de neden çok büyük bir önem ve anlam taşıdığı daha iyi anlaşılabilir. Sizlere sunulan bu kitap, yukarıda başlıca özelliklerini sıraladığım Çanakkale Savaş­ ları'nda Mehmetçik'e karşı çarpışan ANZAK askerlerinin, savaşa ilişkin görüş, izlenim ve değerlendirmelerini anlatmaktadır. Bu satırlar, Türk Askeri'nin sahip olduğu güzide vasıf­ lan yansıtan bir propaganda kitabından alınmamıştır. Bunlar, anavatanına işgal için gelen yabancı askerlerin, "Türk Askeri" hakkında bizzat kendi kalemlerinden çıkmış satırlardır. Bu nedenle dikkatle okunması gerekmektedir. Bu kitap, Çanakkale Savaşlan'nın 90. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 85. yıldönümü anısına TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından tekrar bastınlmıştır. Bu vesile ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent ARINÇ'a, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanı Sayın Nevzat PAKDİL'e ve Kurul Üyelerine, ayrıca Kurul'un değerli çalışanlarına saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

A. Mete TUNCOKU

XI


Ö N S Ö Z (2. Baskı)

Çalışmamızın birinci baskısının kısa sürede tükenmesi dolayısıyla, ne zamandır ikin­ ci baskısının yapılması bekleniyordu. Ancak, bir yıl için yurtdışında olduğumdan, gerek­ li değişiklikleri yapamayınca, bu iş biraz gecikmek zorunda kaldı. Bu ikinci baskıyı yapmanın verdiği fırsatı değerlendirerek, ilkinde gözden kaçan bazı baskı ve dizin yanlışlıklarının giderilmesine özen gösterildi. Ayrıca, yer yer gerekli olan ekleme çıkarma gibi, ufak değişiklikler de yapıldı. Tüm bu işlerin yapılmasında, Yüksek Lisans Öğrencimiz ve Asistanım Emre SARAOGLU büyük bir titizlikle çaba harcadı ve kitabın bir an önce basıma yetişmesinde çok yardımcı oldu. Kendisine yürekten teşekkür ederim. Ayrıca, bu vesileyle, kitabın kısa bir sürede yeniden sizlere ulaşması için destek ve olanak sağlayan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Mer­ kezi Başkanlığı'na, bir kez daha teşekkür etmek isterim.

A. Mete TUNCOKU

XII


•J

Ö N S Ö Z (1. Baskı)

Çalışmanın yazan olarak kapakta benim adım görünmektedir. Ancak, aslında bu kitap, gerçek anlamıyla tam bir ekip çalışmasının ürünü olup, bunu dile getirmek ger­ çek bir mutluluktur. Öncelikle, bu güzel ekipte yer alan herkese yürekten teşekkür etmek isterim. Değerli genç meslektaşlarım Esin ve Nuri YURDUSEV ile Seda ARAT, metnin yazılarak düzeltilmesini dikkatli titiz bir çalışma ile gerçekleştirdiler. Prof.Dr. Tanvir WASTI, Çanakkale Savaşlan'nı konu alan iki şiiri İngilizce'ye kazandırdığı gibi kitabın Sunuş ve Sonuç Bölümlerinin İngilizce yazılmasına da çok değerli katkılarda bulundu. Profesör WASTİ ayrıca, metnin tümünü gözden geçirip olumlu eleştiri ve öneriyle de çalışmanın gelişmesine yardımcı oldu. Sayın Bülent ECEVİT yazdıkları, Çanakkale Savaşlan'nın insancıl ve evrensel boyutlarını dile getiren şiirin Türkçesi yanısıra, kendi çevirileri olan İngilizcesiyle birlikte kitapta yer alması için izin vererek, bu çalışmanın özel bir değer ve anlam kazanmasına katkıda bulundular. Değerli meslektaşım Ali GÜNÖVEN ise, çok içten bir çaba ve titiz bir çalışma ile kitabın kapak düzenlemesini gerçekleştirdi. Australian War Memorial (Avustralya Savaş Tarihi Kurumu) konuyla ilgili resim ve belgelerin yayınlanması için izin verdi. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, çalışmanın kitap olarak basılıp sizlere ulaşması olanağını sağladı. Çanakkale Savaşlan'na katılıp, inandıkları ilke ve değerler uğruna kahramanca çar­ pışıp mertçe savaşarak canlarını feda eden yüzbinlerce gencin anısına, ufak bir katkı olacağına inandığım bu mütevazı çalışmanın ortaya çıkmasında emek, zaman ve kat­ kılarını esirgemeyip benimle aynı heyecanı paylaşan dostlarıma ve ilgili kurumlara, ken­ di adıma ve okuyucularımız adına yürekten teşekkür ediyorum. Ancak, tüm bunlara karşın, kuşkusuz kitapta eksiklikler ve geliştirilmesi gereken belirli yönler bulunmaktadır. Bunların sorumluluğu ise tümüyle bana aittir. A. Mete TUNCOKU

XIII



ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif ordulann yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi mahşer, Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk. Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor. Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Here ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab... Seni ancak ebediyyetler eder istiab. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın...Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet

AkifErsoy

XV


BOLUM I

GİRİŞ



Çanakkale Savaşları kuşkusuz, I. D ü n y a Savaşı'nın en önemli cephelerinden birisidir. Sekiz ay süren bu savaşlarda, dünyanın dört bir köşesinden gelen bir 1

milyona yakın a s k e r , Gelibolu Yarımadası kıyılarında ve sarp yamaçlı tepele­ rinde mertçe v e k a h r a m a n c a çarpışmış, inandıkları ilke ve değerler uğruna kan­ larını ve canlarını vermekten çekinmemişlerdir. Gerçi ilk bakışta Ç a n a k k a l e 2

S a v a ş l a r ı n ı n diğer savaşlardan pek farkı y o k m u ş gibi görünür. Ancak, bi­ raz y a k ı n d a n incelendiğinde, bazı ilginç özellikler ve farklı yönler sergiledi­ ği h e m e n anlaşılır. Aradan seksen yılı aşkın bir süre geçmesine karşılık, b u g ü n de bu savaşları konu alan araştırmalar yapılıp, çeşitli dillerde eserler yayınlan­ masının bir nedeni sanıyorum, Çanakkale Savaşları'nın bu farklı yönleri ve özel­ likleridir.

Çanakkale Savaşlarına, gerçekten de kimler katılmamıştı ki? Liste oldukça kabarık. îşgal kuvvetle­ rini oluşturan askerler şu ülkelerden gelmişti: İngiltere, İrlanda, îskoçya, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Fransa, Sudan, Somali, Senegal, Cezayir, Mısır, Rusya, Hindistan, Nepal, ve Filistin'den Yahudiler... Bizim taraf da bu açıdan geri kalmıyor. Alman teknik danışman ve subayları yanısıra, Osmanlı Ülkesi'nin Yemen, Kerkük, Sivas, Adana, Tunceli, Edirne, Bursa, Bitlis, Rize, Ankara... gi­ bi dört bir köşesinden gelen insanlar bu savaşa katılmışlardır. Bu yönüyle Çanakkale Savaşları, da­ racık bir yarımadada kıran kırana ve sekiz ay süren, tam bir uluslar savaşıdır. Siyasi ve teknik açıdan doğru olan terim, "Çanakkale

Muharebeleri"

dir. Çünkü, bilindiği gibi, Ça­

nakkale I. Dünya Savaşı'nın çok sayıdaki cephelerinden sadece birisidir. Ancak, Türkçe'de, gerek konuşma ve gerekse yazı diline, "Çanakkale

Savaşları"olarak

nılmıştır. Yabancı kaynaklar bu savaşlara, Gallipoli

yerleştiği için, bu çalışmada da kulla­

ya da Dardanelles

Campaign

(Gelibolu ya da

Çanakkale Boğazı Harekatı) demektedirler. Bilindiği gibi bu harekatın temel amacı Çanakkale Bo­ ğazını ele geçirmekti. Bu amaçla, önce 18 Mart'ta başarısızlıkla sonuçlanan büyük bir deniz hareka­ tı yapılmış daha sonra da, Gelibolu Yarımadası'na 25 Nisan 1915'te asker çıkartılarak, kara hareka­ tı başlatılmıştır.

3


3

Örneğin Yeni Zelanda ve Avustralya'da, A N Z A C s ( A n z a k l a r ) olarak bili­ nen iki ülke askerlerinin, Gelibolu Yarımadası'na çıkarma yaptıkları 25 Nisan günü her yıl, coşkuyla hatırlanıp büyük törenlerle kutlanmaktadır. İki ülkenin de, aslında binlerce gencini yitirdiği böylesine acı bir günü "Ulusal

Anzak

A

Günü"

olarak b e n i m s e m i ş olmaları ilginçtir. H e m de onca b ü y ü k can ve mal kaybına karşılık, hedeflerine ulaşamamış bir savaşın başladığı g ü n ü . . . Ç a n a k k a l e Savaşları'nm daha da ilginç ve önemli bir başka y ö n ü , çok zor koşullar altında yürütülen kanlı çarpışmalara ve tarafların yüzbinlerce k a y ı p v e r m e s i n e karşılık, özellikle Anzakların ve Türklerin o g ü n olduğu gi­ bi b u g ü n de, birbirlerine karşı nefret ya da düşmanlık duymamışlarıdır. Ak­ sine, y a ş a n a n onca şiddet, kan ve acı dolu günler b o y u n c a , taraflar arasın­ da karşılıklı takdir ve saygıya dayanan olumlu izlenim ve duyguların, ilginç bir dostluk havasının geliştiğini gözlüyoruz. Kabul e t m e k gerekir ki, insan­ lık tarihinde böyle benzer d u r u m l a r a çok ender rastlanmaktadır. 1976 yılında güzel bir rastlantı sonucu başlayıp, giderek yoğunluk kazanan Çanakkale Savaşları Tarihiyle ilgili çalışmalarım sırasında, savaşların alışılmışın dışındaki bu evrensel insancıl boyutu her zaman ilgimi çekmiştir. Gerçekten, na3

A N Z A C (Australian and New Zealander Army Corps) kelimesi, Avustralya- yeni Zelanda Ordu Bir­ likleri anlamına gelen kelimelerin ilk harflerinden oluşur. Bu kelime başlangıçta, Avustralya ve Ye­ ni Zelanda birliklerini tanımlamak için resmi yazışmalarda kullanılır. Ancak zaman içinde kelime Türkçe'de doğrudan Avustralya ve Yeni Zelandalılar anlamında da kullanılmaya başlanacaktır. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşlan'ndan sonra A N Z A C kelimesi, Avustralya ve Yeni Zelanda'da adeta kutsal bir anlam kazanmış ve yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. O kadar ki, bu iki ülke hükümetleri, çıkarttıkları özel bir yasa ile, A N Z A C adının kullanılmasını kısıtlamış ve özel izin koşulu getirmişlerdir. Kuşkusuz Türkiye'de böyle bir yasa olmadığından, özellikle Çanakkale'de A N Z A C adının çok yay­ gın bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Örneğin Anzac Hotel, Anzac Seyahat Acentası, Anzac Pub, Anzac Restaurant ve Anzac köftecisi bunlardan sadece bir kaçı. Aslında, sadece Anzac kelimesiyle de sınırlı kalmamışız. Bizim için de kutsal bir anlam taşıyan, "Çanakkale

Şehitler Abidesi",

"Abide"

kelimesini de, tıpkı Anzac kelimesi gibi olur olmadık yerde kullanmaya başlamışız. Akla ilkin, bu­ nun milli duygularla ilgili olduğu geliyor. Ne var ki şu örneklere bakıldığında durumun pek de öyle olmadığı anlaşılmaktadır: Abide Hotel, Motel Abide, Abide Balıkçısı, Abide Zeytinyağları, Abide Büfesi, Abide Sürücü Kursu!.. Kim bilir, belki bizim de, özel bir yasa ile bu işe bir sınırlama getir­ memiz gerekmektedir. İngilizce'de Anzac diye yazılmasına rağmen Türkçe olarak Anzak diye okunmaktadır. Bundan son­ ra Anzak olarak yazılacaktır.

4


sil olmuştur da sırasında süngülerini aynı anda saplayıp, birbirine sarılmış ola­ rak can verecek kadar güçlü bir hırs ve inançla, boğaz boğaza boğuşan bu insan­ lar arasında, böylesine duygular gelişebilmiştir? Hangi nedenlerledir ki Anzak askerleri g ü n , gelmiş, M e h m e t ç i k için, "Düşmanımız,

Arkadaş

Türk" diye­

bilmiştir? Hiç dinmeyen şarapnel ve m e r m i y a ğ m u r u altında; kimi z a m a n toz ve sinek, kimi z a m a n s a diz boyu ç a m u r ya da karlı siperlerde; açıkta çü­ rüyen cesetlerden yayılan dayanılmaz kokular altında, nasıl olmuştur da n o r m a l koşullarda bile kolay yetişemeyen - saygı, takdir ve dostluk çiçekle­ ri yeşerip açabilmiştir? Çanakkale Savaşları'nın bizim açımızdan da önem ve anlam taşıdığına inan­ dığım bu yönünü ilk kaynaklara ve resmi belgelere inerek araştırmak için artan isteğim, çalışmamın başlangıç ve itici gücünü oluşturmaktadır. Gerçi uzunca bir süredir bu savaşların, sosyo-politik ve diplomatik yönleriyle ilgili arşiv çalışma­ 5

ları ve yayınlar y a p m a k t a y ı m . N e var ki, Anzaklar ve Mehmetçikler konusuyla doğrudan ve ağırlıklı olarak ilgilenişim 1990 yılıyla başlar. Çanakkale Savaşla­ rı'nın Yetmişbeşinci Yıldönümü dolayısıyla o yıl, 8-9 Mart tarihleri arasında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde "Uluslararası Çanakkale Savaşları Sempoz­ y u m u " düzenlemiştik. A m a c ı m ı z savaşların tarihinde ilk olarak, savaşa katılan ülkelerden bilimadamı ve uzmanları biraraya getirip, konuyu belgeler ışığında değişik yönleriyle tartışmaktı. İki gün süren bu s e m p o z y u m sırasında, özellikle Avusturalya ve Yeni Z e l a n d a ' d a n gelen konuşmacılar, Anzak ve Türk askerleri arasındaki bu ilişkiden bahsedip bazı ilginç örnekler vermişlerdi. 6

Aynı yıl 2 5 Nisan günü, çıkarmanın yapıldığı Anzak K o y u ' n d a düzenlenen, "Yetmişbeşinci Yıl Özel A n m a Törenlerine" katılıp, Avustralya ve Yeni Zelan­ dalıların bu olayı ne kadar çok önemsediklerine tanık oldum. Gerçekten de bü5

Temelde Çanakkale Savaşları'nın sosyo-politik ve diplomatik yönlerine eğilen bu çalışmalarımın bir kısmı yurt içi ve yurt dışı konferans tebliğleri, bir kısmı da değişik dergilerde yayınlanmış makale­ lerden oluşmaktadır. Onları yeniden gözden geçirerek tek bir kitapta toplamaya yönelik çalışmaları­ mı sürdürüyorum.

"

Australian War Memorial (Avustralya Savaş Anıtı) olarak türkçeye çevrilebilecek bu kurum aslında, büyük bir müze, araştırma merkezi ve anıttan oluşan geniş bir kuruluştur. Canberra'dadır ve çok zen­ gin bir arşiv ile müzeye sahiptir. Müzede, Avustralya'nın katıldığı tüm savaşlarla ilgili her türlü bel­ ge, fotoğraf ve eşya sergilenmektedir. Müzenin en geniş galerilerinden birisi, Çanakkale Savaşları ile ilgili olanıdır.

5


yük bir özenle hazırlanan törenlere, sırf o gün için, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi çok uzak iki ülkeden özel donanımlı uçaklarla, bazı eski Anzak askerleri de getirilmişti. Ç o ğ u n u n yaşı 100'e dayanmış bu eski askerler, koltuk değnekleri ya da tekerlekli sandalye yardımıyla hareket edebiliyorlardı. Bu yaşlı savaş kahra­ manlarının, tıpkı 75 yıl önce olduğu gibi şafak sökmeden, botlarla sahile çıkış­ ları sırasındaki heyecanlarını ve sessizce ağlayışlarını, duygulanarak izledim. Özellikle, kendilerini bu kez dost olarak birer buket çiçekle karşılamaya gelen eski savaş arkadaşları, Çanakkale Gazisi Mehmetçiklerimizle sarılıp karşılıklı küçük armağanlar vermeleri, törene katılanları çok duygulandırmıştı. D a h a sonra 1991 yılında, Avustralya ve Yeni Zelanda Hükümetleri'nin da­ vetlisi olarak üç haftalığına bu ülkeleri ziyaret fırsatım oldu. Aynı zamanda, Australian War Memorial (Avustralya Savaş Tarihi Araştırma Kurumu) da üç ay­ lık bir araştırma için destek sağlayınca, konuyla ilgili birincil kaynakları kulla­ narak, yerinde araştırma y a p m a k için değerli bir fırsat yaratılmış oldu. Yapaca­ ğım çalışmanın çerçevesini oluşturmak amacıyla "Anzaklar'ın Mehmetçik"

Kaleminden

şeklinde genel bir başlık belirledim. Üç aylık süre içinde, bir taraf­

tan Anzakların cephede yazdıkları notlar ve ailelerine yolladıkları mektupları, resmi belgeleri, fotoğrafları ve o yılların yerel gazetelerini incelerken, diğer ta­ raftan da hayatta olan eski Anzak askerlerine ulaşmak istiyordum. İlerleyen yaş­ ları nedeniyle sayıları hızla azalan bu insanlar, Ç a n a k k a l e ' d e M e h m e t ç i k ' l e ay­ larca göğüs göğüse süngü savaşı yaparak onu yakından gözleyip, tanıma fırsatı bulan son canlı tanıklardı. Acaba bu insanlar, işgal amacıyla geldikleri Gelibolu Yarımadası'na çıktıkları zaman Mehmetçik hakkında ne biliyor, ne düşünüyor­ lardı? Daha sonra, aradan geçen kan, ölüm ve acı dolu savaş günleri boyunca, bu ilk görüş ve yargıları değişmiş miydi? Değişti ise neden ve hangi yönde değiş­ mişti? Peki, ya yetmiş beş yıl sonra, şöyle geriye bakıp o günleri hatırladıkların­ da, tüm olup bitenler için neler düşünüp, hissediyorlardı? Yanıtlarını gerçekten merak ettiğim bu sorulan kuşkusuz, ancak hayatta olan son Anzaklar açıklaya­ bilirlerdi. O nedenledir ki, kendilerine bir şekilde mutlaka ulaşmak istiyordum. Avustralya'da bulunduğum süre içinde, ilgililerden gerçek bir yakınlık, ilgi ve yardım gördüm. Avustralya Savaş Tarihi Araştırma Kurumu (Australian War

6


Memorial) Direktörü Brendon Kelson ve Yardımcısı Michael M c K e r n a n başta olmak üzere, arşivdeki görevlilerin yardımıyla kısa süre içinde, başlıca belge ve kaynaklara ulaşabildim. Hazırladığım anketleri yaşayan eski Anzaklara ulaştırıp, yanıtlarını derleyebildim. C a n b e r r a ' d a n sonra Sydney, Melbourne ve Adelaide gibi büyük şehirlere 7

yaptığım kısa geziler sırasında Veteran Anzac Society (Anzak Muharipleri Der­ nekleri) yanısıra, bazı yaşlı Anzakların büyük bir özen altında yaşadıkları Anzak Huzurevleri'ni ziyaret ettim. Ayrıca, iki eski Anzak askerini bizzat evlerinde zi­ yaret edip, k o n u ş m a k gibi çok anlamlı ve güzel bir şansım da oldu. Avustral­ y a ' d a kaldığım süre içinde bu çalışmalarım yanısıra Australian War Memorial, National Defense A c a d e m y (Ulusal Savunma Akademisi) ve Adelaide Üniversi­ tesi ' n d e , "Çanakkale

Savaşları

ve Türkiye"

konulu konferanslar verdim, uzman

kişilerle buluşup, görüş alışverişinde bulundum. Avustralya'dan sonra, iki haftalık bir süre için de Yeni Z e l a n d a ' y a geçtim. Orada, Wellington'da bulunan Alexander Turnbull K ü t ü p h a n e s i ' n d e ve Waiouru Askeri Üssü içinde, henüz yeni oluşturulan İkinci Elizabeth Askeri Müzesi ar­ şivlerinde çalıştım. Bu araştırmalarımda, Çanakkale S a v a ş l a n ' n a katılan Yeni Zelandalı askerlerle ilgili temel belgelere ulaşıp, çok değerli bilgiler derledim. İlgililerden gördüğüm yardım ve konukseverlik gerçekten olağanüstüydü. Bu arada, Yeni Zelandalı muharip Anzaklar için hazırladığım anketleri iletip, yanıt­ larını toparlayabildim. Ayrıca, Wellington'da ve Waiouru Üssünde, Savaşları

ve Türkiye"

"Çanakkale

konulu birer konferans vermek fırsatım da oldu.

Aslında, Ç a n a k k a l e Savaşları gibi, kaynakları çok sayıda ülke arşivleri­ ne dağılmış geniş bir k o n u üzerinde, -hem de kısa bir süre içinde- sağlıklı bir araştırma y a p m a n ı n büyük zorlukları olduğu açıktır. K u ş k u s u z böyle bir d u r u m d a , u z m a n araştırmacıların yardımı önemlidir. Ben, bu konuda gerçekten çok şanslıydım. Çünkü, araştırmalarım sırasında Avustralya'da Bili 7

Veteran Anzac Society (Muharip Anzaklar Derneği). Adından da anlaşılacağı gibi, savaştan dönen Anzak askerleri tarafından kurulmuş bu derneğin, her büyük şehirde merkezi vardır. Her yıl 25 Ni­ san'da kutlanan "Anzak Milli Günü" törenleri yanısıra, çeşitli etkinlikleri olan bu kuruluş, ülke ge­ nelinde yaygın ve etkin bir dernektir.

7


G a m m a g e ; Yeni Zelanda'da ise Christopher Pugsley ve Jock Phillips gibi, "Çanakkale

Savaşları

ve Anzaklar"

konusunda, uluslararası üne sahip araş­

tırmacılardan büyük y a r d ı m ve destek g ö r d ü m . Hangi belge nerededir ve nasıl ulaşılabilir gibi sorularım olduğunda, hep yanmadaydılar. Açıkçası, onların bu çok değerli işbirliği ve desteği olmasaydı araştırmalarımı ger­ çekleştiremezdim . Bu kitabı daha önce tamamlayıp yayınlamam gerekiyordu. Ancak, akademik çalışmalarım ve özellikle de üniversitede yüklendiğim idari görevler, çok iste­ m e m e karşın bunu geciktirdi. 1995 yılında, İngiliz Kültür H e y e t i ' n i n (British Council) sağladığı araştırma olanağı ile, Temmuz-Ağustos aylarında L o n d r a ' y a gitme fırsatım oldu. Gidiş amacım, gündüzleri British M u s e u m , Imperial War M u s e u m ve India Office Library gibi arşivlerde, Çanakkale Savaşları Tarihi'yle ilgili belgesel araştırmalara devam etmekti. Geceleri de, "Anzaklar

ve

Mehmet­

çik'" konulu çalışmamın genel metnini hazırlayıp son şeklini vermek istiyordum. L o n d r a ' y a önceki gelişlerimde olduğu gibi bu kez de, dostlarım Richard ve Deirdre S H A W ailesinin evinde kaldım. Onların sağladıkları rahat, samimi ve hu­ zurlu ev ortamının, çalışmalarımı çok kolaylaştırdığını belirtmek isterim. Böylece, T ü r k i y e ' d e başlayıp Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere'de de­ vam eden araştırmalarımı sonunda tamamladım ve ortaya bu eser çıktı. Çalışma ö z ü n d e , Ç a n a k k a l e Savaşlarına katılan Türk ve Anzak askerleriyle ilgili bi­ rincil k a y n a k l a r d a n yapılmış geniş bir derleme niteliği taşımaktadır. Ulaşa­ bildiğim k a y n a k l a r d a n , A n / a k l a r ı n , Mehmetçik'le ilgili g ö z l e m ve y o r u m ­ larını değiştirmeden, yazıp anlattıkları şekliyle derlemeye çalıştım. Önemli bulduğum bazı belgeleri ve yaşayan Anzaklarla yaptığım anketlerin İngilizce asıllarını, çalışmanın arkasına ekledim. Elbette araştırmacı ve yazar olarak, bazen kendi y o r u m ve açıklamalarım da yer aldı. Ancak, bir kez daha be­ lirtmek isterim ki, çalışma ö z ü n d e , Çanakkale Savaşları Tarihi'ni yaratan M e h m e t ç i k l e r e ve O ' n u gözleyip değerlendirerek, içtenlikle anlatan Anzaklara aittir. B e n , derleme görevini yerine getirmeye çalıştım. O n u n içindir ki bu çalışmayı, gerçek sahipleri olan k a h r a m a n Mehmetçiklerle Anzaklara s u n m a n ı n d o ğ r u olacağını d ü ş ü n d ü m .

8


B u açıdan bakıldığında çalışmanın klasik bir Ç a n a k k a l e Savaşları Tari­ hi olmadığı açıktır. Ben burada çok farklı boyutları olan bu savaşların askeri, stratejik, siyasi ya da diplomatik yönlerine, gerekli olmadıkça değinmedim. Ça­ nakkale Savaşları b o y u n c a , siperlerin gerisinde olup bitenleri, taraflar ara­ sında z a m a n l a gelişen ilginç ruh halini ve iç dünyalarını, bu kez Anzakların k a l e m i n d e n y a n s ı t m a y a çalıştım. Anzaklar ve M e h m e t ç i k temel konusuna başlamadan önce, Anzakların ülke­ leri Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a n , "Anzak"

olgusunun oluşumundan ve 25 Ni­

san 1915'te Gelibolu Yarımadası'na çıkışlarına kadar olan gelişmeleri kısaca an­ latmak gerekiyordu. Bu bilgilerin, bizler için, konunun A n z a k boyutunu anlama­ da ve olayları değerlendirmede yardımcı olacağına inanıyorum. Çalışmanın I. B ö l ü m ü temelde bu konulara ayrılmıştır. II. B ö l ü m ' d e , 25 Nisan 1915 çıkarma­ sıyla başlayan Çanakkale Savaşları Kara Muharebelerinin ilk günleri ve sonraki aşamaları konusunda temel bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler de, savaşla ilgili ge­ nel askeri gelişmeler ve Anzaklarla Mehmetçiğin nerelerde savaştıkları konula­ rında yardımcı olmayı amaçlamaktadır. III. Bölüm ise, tümüyle, "Anzaklar Mehmetçik"

ve

konusuna ayrılmıştır. Burada, Anzaklar'ın M e h m e t ç i k ' l e ilgili gö­

rüş ve yorumlarından örnekler alınıp, olayların tarihsel akışı içinde ve arada ge­ rekli açıklamalarla aktarılmaya çalışılmıştır. IV. B ö l ü m ' d e , Anzakların savaşlar sırasında siperlerde yazıp-çizdikleri anı, öykü ve resimlerin derlenmesinden olu­ şan "Anzak

Kitabı"

tanıtılıp, örneklerle açıklamalar yapılmıştır. Bu kitap, An­

zakların Türk askerlerine ilişkin değişen gözlem ve yargılarını yansıtmasından başka, Anzakların siperlerdeki yaşamı ve iç dünyalarını anlatması bakımından da önemlidir. 1991 yılında, Avusturalyalı ve Yeni Zelandalı yaşayan eski Anzak askerlerine verdiğim anket yanıtları ise, Türkçe olarak V. B ö l ü m ' d e yer almak­ tadır. Çanakkale Savaşları'nın yaşayan son tanıkları olan bu insanların, yıllar sonra, savaşlar ve Türklere ilişkin görüşlerinin, g ü n ü m ü z d e daha bir anlam ve ö n e m taşıdığı açıktır. Aynı zamanda, belgesel nitelikte olan bu anketlerin İngi­ lizce asıllarına, çalışmanın arkasında Ekler Bölümünde yer almaktadır. Kitapta ayrıca, M e h m e t Akif Ersoy, Necmettin Halil O n a n ve Bülent Ecevit'in Ç a n a k k a l e ' y i işleyen şiirleri yer almaktadır. Ele aldıkları konunun evren­ sel insani boyutunu düşünerek, bu şiirlerin ingilizce çevirilerini de koyduk. Böy-

9


lece bu güzel şiirlerin, kitaba ayrı bir zenginlik ve anlam kattığına inanıyorum. Çalışmanın sonuç kısmında ise, Çanakkale Savaşları, Anzaklar ve M e h m e t ç i k konusunda bazı değerlendirmeler yapılmıştır. T ü m b u çalışmalarım ve belgelerden yaptığım araştırmalar süresince şu noktayı açıkça g ö r d ü m ki, tıpkı Mehmetçikler gibi Anzaklar da, Ç a n a k k a ­ le'de k a h r a m a n c a ve mertçe çarpışarak, inandıkları ilkeler ve değerler uğ­ runa canlarını vermekten çekinmemişlerdir. Nitekim bu gerçeği büyük asker ve devlet adamı Mustafa Kemal de; "Bu memleketin nı döken kahramanlar, içinde uyuyunuz.

toprakları

burada bir dost vatanın toprağındasınız,

Sizler Mehmetçiklerle

yanyana,

üstünde

kanları­

huzur ve sükun

koyun koyunasınız..."

sözleriy­

le, çarpıcı ve anlamlı bir şekilde dile getirmiştir. D u r u m a b u açıdan bakıldığı z a m a n s a n ı y o r u m , Mehmetçik'le Anzaklar arasında çok b ü y ü k bir fark ol­ madığı söylenebilir. Mehmetçik, yıllardır cepheden cepheye k o ş m a k t a n yorgundur. A m a d ü ş m a n , Çanakkale'yi işgale gelmiştir. Çanakkale bir Galiçya, Süveyş Kanalı ya da Yemen ülkesi değildir O ' n u n gözünde. Çanakkale, özvatan A n a d o l u ' n u n giriş kapısıdır, hemen ardında ise başkent İstanbul vardır. Ç a n a k k a l e geçilirse memleket tümüyle elden gidebilecektir. B u nedenledir ki, bedeli ne olursa olsun savunulacak, işgalci d ü ş m a n a geçit verilmeyecek­ tir. A n z a k l a r ise Çanakkale'ye, ülkelerini d o ğ r u d a n ilgilendirmeyen bir sa­ vaşa katılıp, bilmedikleri topraklarda ve hiç tanımadıkları bir ulusa karşı s a v a ş m a k ve vatanını işgal etmek için getirilmiş koloni askerleridir. K a n ı m ­ ca onların temel şanssızlıkları da b u noktada yatmaktadır. Anzaklar temel­ de, o dönemlerde henüz anavatan saydıkları İngiltere'nin çıkarları için savaş­ maktadırlar. N e Anzakların Mehmetçiklere, ne de Mehmetçiklerin Anzaklara karşı belirli bir düşmanlığı, ya da birbirinden alıp veremedikleri bir şey yoktur. G e ç m i ş t e aralarında, savaş ya da başka bir sürtüşme de olmamıştır. A m a savaş koşullan her ikisini de, Gelibolu Yarımadası'nda karşı karşıya getirmiştir... Diğer bir deyişle, siperden ailesine ya da sözlüsüne mektup yazan onyedi ya­ şındaki A n z a k askeri Johnny ile, köyüne yazdığı mektupta eşinden, kendisi sa­ vaştayken d o ğ u p da yüzünü bile göremediği çocuğunu soran M e h m e t ç i k , aynı kaderi, aynı acıları paylaşmaktadırlar. Aslında her ikisi de, politikacıların

10


kapalı kapılar ardında siyasi amaçlarla planlayıp, u y g u l a m a y a koydukları ve adına 'Büyük

Savaş* (The Great War) dedikleri trajik bir oyunda, ken­

dilerine biçilen rolü oynamaktadırlar. H e m de k a h r a m a n c a ve mertçe çar­ pışıp, kanları ve canları pahasına da olsa, başarmak için. Ben inanıyorum ki tarih kitapları gelecekte, Çanakkale Savaşları'nı ve ora­ da can veren, yüzbinlerce genç M e h m e t ve J o h n n y ' n i n insanlık dramı diyebile­ ceğimiz hazin öyküsünü, yeni kuşaklara, böyle tanımlayıp anlatacaktır.

A. M e t e Tuncoku

11



BÖLÜM II

I.DÜNYA SAVAŞI BAŞLADIĞINDA AVUSTRALYA VE YENİ ZELANDA



1914'te Avustralya ve Yeni Zelanda'nın Genel D u r u m u

Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımad a s ı ' n a çıkarılmalarıyla başlayacak "Anzaklar

ve Mehmetçik"

konusunu işleme­

den önce, bu ülkelerin I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği Ağustos 1914'teki ge­ nel durumlarına ve içinde bulundukları sosyo-politik koşullara değinerek, bazı bilgiler vermek yararlı olacaktır. Ç a n a k k a l e ' d e sekiz ay boyunca şiddetli bir si­ lahlı mücadele yürütecek olan bu insanların, hangi kültür ortamında yetiştikleri­ ni bilmek, Anzakların savaşlardaki tutum ve davranışlarını ve Türk askerlerine bakış tarzlarını anlamamıza yardımcı olacaktır kanısındayım. Burada verilecek genel bilgiler aslında hem Avustralya, hem de Yeni Zelan­ da için o dönemin koşullarında ve en geniş çizgileriyle, b ü y ü k ölçüde geçerli sa­ yılabilir. Ç ü n k ü , 1914 yılında her iki toplum da birçok yönleriyle birbirine ben­ zemekte ve ortak yönler yansıtmaktadır.* Örneğin, iki ülke de nüfuslarına oran­ la daha geniş topraklara sahip olduğundan, yerleşim alanları birbirine uzak ve

* . Avustralya ve Yeni Zelanda ile ilgili bilgiler, temelde şu eserlerden derlenmiştir: J.N.Dawes, Citizen to Soldier (Melbourne, 1977); L.L.Robson, 77»? First A.I.F.: A Study of Recruitment bourne, 1970); R. Ward, The Australian

1914-18,

(Mel­

Legend (Melbourne, 1966); C.E.W. Bean, Anzac to Amiens

(Canberra, 1968); B.Gammage, The Broken Years (Canberra. 1990); C.Pugsley, Gallipoli: Zealand Story (Auckland 1996); I.McGibbon, The Path to Gallipoli:

Defending

1915 (Wellington, 1991); B. Paul, King and Country Call: New Zealanders, Great War (Auckland, 1988); S. Keith, A Destiny Apart: New Zealand's

The New

New Zealand Conscription

1840-

and the

Search For National

Iden­

tity (Wellington, 1986).

15


dağınık bir şekildeydi. Bunun da etkisiyledir ki, bu ülkelerde toplum bireyleri arasında sosyal ileşitim ve kaynaşma yeterli düzeye ulaşamamış ve ayrı birer millet olma bilinci tam anlamıyla gelişememişti. İnsanlar henüz ülkelerini, İngil­ tere'nin denizaşırı birer parçası ve uzantısı olarak görmekteydiler. Bu arada, Avrupa'da 1. Dünya Savaşı çıkınca İngiltere, denizaşırı koioniiere genel bir çağrıda bulunur ve onlardan destek ister. A n a v a t a n ' d a n gelen bu yar­ dım çağrısına Kanada, Güney Afrika ve Hindistan gibi denizaşırı kolonilerin yanısıra, Avustralya ve Yeni Zelanda Hükümetleri de olumlu yanıt verip, İngilte­ r e ' n i n yanında savaşa katıldıklarını ve her türlü yardıma hazır olduklarını bildi­ rirler. Aslında Avustralya ve Yeni Zelanda'nın hemen böyle bir karar alması do­ ğaldı. Ç ü n k ü , yukarıda belirtildiği üzere iki ülke halkı da, tarihsel nedenlerle kendilerini İngiltere'ye bağlı saymakta, hatta ülkelerinin varoluş nedeni olarak görmektedirler. Bu tutumun temel nedeni, buralara ilk yerleşenlerin ve daha son­ ra belirli aralıklarla gelip yerleşmeye devam edenlerin büyük bölümünün, İngil­ tere'den gelmiş olmalarıdır. Diğer bir deyişle, İngiltere ile olan bu "insanbağı" hiç k o p m a m ı ş , aksine zaman içinde güçlenerek sürmüştür. Diğer taraftan, Ağustos 1914'te I. Dünya Savaşı'mn çıkışı Avustralya ve Ye­ ni Z e l a n d a ' d a sürpriz yaratmamış, ne zamandır beklenen bir olay şeklinde kar­ şılanmıştır. Ç ü n k ü , iki ülke de Avrupa'daki siyasi-askeri gelişmeleri yakından izliyor ve İngiltere'nin çıkacak genel bir savaşa katılmasının kaçınılmaz olaca­ ğını görebiliyorlardı. Onun için de savaşın çıktığı haberi genelde geniş yankılar yaratmadığı gibi, halk da ülkelerinin İngiltere yanında yer almasını doğal karşı­ lamaktaydı. Aslında I. Dünya Savaşı'nda İngiltere yanında yer almaları, bu iki ülkenin kendi yaşamsal çıkarları ve güvenlikleri açısından da gerekliydi. Çünkü, G ü n e y Pasifik'teki Alman tehlikesini dengeleyen güç, İngiltere'nin bu bölgede­ ki askeri varlığıydı. Diğer taraftan -bu savaşta müttefik olmalarına karşın- açık­ ça dile getirilmese de, J a p o n y a ' n ı n hızla askerileşmesi de, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' y ı içten içe endişelendirip, bu ülkenin ileride bölgede tehlike oluştura­ cağı düşünülmekteydi. Bu nedenle de İngiltere'ye destek vermek bir bakıma ka­ çınılmaz oluyordu.

16


Bunun yanısıra, 1914 yılına gelindiğinde Avustralya ve Yeni Zelanda'nın be­ lirli bir kalkınma düzeyine ulaşmış olduklarını da belirtmek gerekir. Tarım ve b ü y ü k ölçüde yerli sanayi ile ticaret hızla gelişiyordu. İngiltere'den sağlanan mali destek ile hükümetler geniş yatırımlara girişiyorlardı. Sosyal-kültürel ya­ şam, özellikle büyük şehirlerde, Avrupa ya da A m e r i k a ' d a k i n d e n çok farklı de­ ğildir. Ancak, kırsal yörelerde aynı gelişme henüz sağlanamamıştı. Buralarda ya­ şam tarıma dayalı olup geleneksel toplum özelliklerini taşıyordu. O yıllarda Avustralya'nın nüfusu dört buçuk milyon (500 bini yerli Aborigine), Yeni Zelan­ d a ' n ı n ise bir milyondan biraz fazla (100 bini yerli Maori) idi. İki ülkede de eği­ tim yaygın, gelişmiş ve oldukça başarılıydı. Gerçi sayıları azdı ama, üniversite­ lerdeki eğitim de belirli bir seviyeyi yakalamıştı. İlgi çekici diğer bir nokta, o dö­ n e m d e iki ülkede de genel nüfusun %90'ının okur-yazar oluşudur. İnsanlar al­ dıkları seküler ve akılcı eğitimin etkisiyledir ki, dindar olmakla birlikte, ' d i n c i ' ya da bağnaz değildi. N e var ki din gene de, her geleneksel toplumda olduğu gi­ bi bu iki ülke için de, toplumsal ilişkileri etkileyen başlıca faktörlerden birisi du­ rumundaydı. Diğer taraftan, her iki ülke de geçmişlerinde büyük bir savaş yaşamamışlar­ dır, böyle bir deneyleri yoktur. Gerçi gene Anavatan İngiltere'nin çağrısı ile geç­ mişte de G ü n e y Afrika ve S u d a n ' d a k i savaşlara asker yollamış ve iyi savaşçı ol­ duklarını kanıtlamışlardır. Ancak, çok sınırlı olan bu ilk savaş deneylerine kar­ şın iki toplumda da, ulusal bilinç ya da, ayrı birer ulus olma duygusu henüz pek oluşmamıştır. Diğer bir deyişle, Avustralya'lı ya da Yeni Zelanda'lı olma bilin­ ci, insanları biraraya getirip tek bir amaç etrafında birleştirecek kadar güçlü de­ ğildir. Aslında iki ülkenin de arazisi geniş, nüfusu az, dağınık ve bu nedenle de yerleşim birimleri birbirinden uzak ve kopuk olduğu için insanlar, farklı şehir­ lerde oturanları ve oralardaki yaşamı bile pek bilmiyorlardı. Halkı birarada tutan temel güç gelenekler olup, bunlar da özde İngiliz gelenekleriydi. İngiltere'den ilk gelenlerle birlikte aktarılan bu gelenekler, yeni gelen kitlelerle birlikte yeni­ lenip güçlenerek yaşatılmaktaydı. Bu sonuçta kuşkusuz, Avustralya ve Yeni Z e ­ landa'nın coğrafi bakımdan diğer kıtalardan uzakta, kopuk ve izole oluşlarının da önemli rolü vardır. Denilebilir ki, her iki ülkenin dış dünya ile olan sosyo-politik ve kültürel ilişkileri, büyük ölçüde İngiltere aracılığıyla yürütülmekteydi.

17


İngiltere ile olan manevi bağlar öylesine yakın ve güçlüydü ki, örneğin 1914 yı­ lında bile, orta yaş üstü nüfusun önemli bir kısmı, ya İngiltere doğumluydu ya da, anne-baba gibi birinci derecede yakın akrabaları halen orada yaşamaktaydı. Kısacası işte b u temel nedenlerledir ki, Avustralya ve Yeni Zelanda'lılar İngilter p ' v i n rlönpmrlp a n a v a t a n ç n v ı v n r V P n v l p ç i n p v a k t n hiççprlivnrlardı J

^

'

* •»*•*»•

•-••^J 'J

.W ^, J . ~ ^

J

_

J

1014 A o ı ı ç —

.

. .

tos ayında A v r u p a ' d a I. Dünya Savaşı çıktığı zaman iki ülkede genel durum ve İngiltere ile olan ilişkiler, çok genel çizgileriyle böyle bir görünüm yansıtmak­ taydı. Avustralya ve Yeni Zelanda İngiltere Yanında Savaşa Katılıyor Gerçi iki ülke d e , I. Dünya Savaşı'na İngiltere yanında katılırken askerleri­ nin gerektiğinde Avrupa, Mısır ya da Kuzeybatı Hindistan'da farklı cephelerde kullanılabileceğini biliyorlardı. Gene d e , bu kararı alırken ilk düşündükleri şey doğaldır ki, bölgelerindeki Alman askeri tehdidiydi. Diğer bir deyişle savaşa gi­ rişlerinin temel nedeni İngiltere'ye yardım olduğu kadar, kendi güvenlikleriydi. Daha önce d e belirtildiği gibi, İngiltere'nin Güney Pasifik'teki askeri varlığı as­ lında, bu iki ülke güvenliğinin de temelini oluşturmaktaydı. Savaşa katılma kararı alındıktan sonra hazırlıklar hızla başlar. Önce, ülke ge­ nelinde yapılan duyurularla askere alma işine girişilir. Bu amaçla belirli merkez­ ler oluşturulur. Her iki ülkede de halkın bu çağrıya katılımı çok yüksektir. Vakit kaybedilmeksizin ilk parti askerlerin, kamplarda askeri eğitimden geçirilerek hızla yetiştirilmelerine başlanır. Aslında böyle genel bir savaşa ilk kez katıldık­ ları için, örgütlenme ve yönetim işinde başlangıçta bazı zorluklarla karşılaşılır, aksayan bir takım yönler olur. Ancak bu gibi zorluklar da, kısa süre içinde ve İn­ giltere'den gelen askeri uzmanların yardımıyla aşılır, faaliyetler hızla yoğunluk ve etkinlik kazanır. 1914 yazında, savaşa gönüllü olarak katılan binlerce Avustralyalı ve Yeni Zelanda'lı genç kendilerine, hangi nedenlerle bu savaşa katıldıkları sorulduğu zaman ilginç bir tutum sergilemektedirler. Askere katılma temelde "gönüllü

ol­

ma" ilkesine dayandığından insanlar, gönüllü olarak katıldıkları bir savaşa katı­ lış nedenlerini açıklamaya pek yanaşmamakta, bunu erkekçe bir davranış say­ mayıp gereksiz bir ö v ü n m e şeklinde algılamaktadırlar. Kaldı ki, savaşa katılma

18


kararı aslında, karmaşık bir nitelik taşımakta ve işin içinde derin bir takım psi­ kolojik unsurlar etkili olmaktadır. Bu nedenle olsa gerek, ilk gönüllüler arasında yapılan bir araştırmada alınan yanıtlar ciddi olmaktan uzak, şaka niteliği taşı­ maktadır.* İşte bu yanıtlardan ilginç birkaç örnek: 1. Bir anlık gaflet ve dikkatsizlik yüzünden. 2. Billy H u g h e s ' i n (Avustralya Genel Valisi) kızkardeşimi askere almasına engel o l m a k için. 3. Karımın savaşa gidecek durumu olmadığından. 4. " F r o g i " lerin (Fransızların), gerçekten frog (kurbağa) yiyip yemediklerini görmek için. Ancak, savaşın ilk ayları geçip de, kamuoyu "savaş" konusunda daha deney­ li ve bilinçli bir duruma geldiğinde, aynı konularda yapılan geniş kapsamlı araş­ tırmalarda alınan yanıtlar, daha farklı ve ciddi niteliktedir. İşte bunlardan birkaç örnek: 1. Vatan, m e m l e k e t ve bayrak için. (Genellikle burada vatan derken İngilte­ re, bayrak deyince de İngiliz Bayrağı anlaşılmaktadır.) 2. Sosyal baskılar yüzünden: " K o m ş u n u n oğlu, erkeği, babası gitti..." şeklin­ de tanımlanabilecek, geleneksel toplumsal baskının etkisiyle. 3. Sıkıntı ve macera arama güdüsüyle: Bilindiği gibi Avustralya ve Yeni Z e ­ landa Avrupa ve diğer kıtalardan çok uzakta, kendi deyişleriyle, Dibinde!"

"Dünyanın

bir yerde bulunmaktadır. Yurtdışına, yabancı bir ülkeye gitmek,

özellikle o dönemlerde düşünülemeyecek kadar zor bir şeydir. Oysa ki I. D ü n y a Savaşı Avrupa'da, Fransa'da, Belçika'da devam etmektedir. Savaşa katılınırsa, bu ülkeleri görmek, biraz değişiklik ve macera yaşamak fırsatı bulunacaktır. *

Konu ilk gönüllülerin bu esprili yalınlarından açılmış iken, Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların, ger­ çekten güçlü bir mizah anlayışına sahip olduklarını belirtmek isterim. Bunu Çanakkale Savaşlarında en kritik ve şiddetli anlarda, bunalım dolu günlerde yazıp çizdikleri anı, mektup ve resimlerden de görebiliyoruz. Türklerin de çok zengin bir mizah anlayışı olduğu için, bu bakımdan birbirlerini iyi anladıkları anlaşılıyor. Bu konuyu ileriki bölümlerde, örnekleriyle aktarmaya çalışacağım.

19


4.

"Hans''' ya da "Hun"* olarak tanıdıkları Almanlara karşı, (özellikle eğitimle­ ri süresince öğrendikleri olumsuz bilgilerin etkisiyle) duyulan nefret ve bu ülkenin G ü n e y Pasifik'te artan askeri varlığının, kendi ülkeleri için yarattığı huzursuzluk ve tehlike.

5.

Kuşkusuz ışın içinde bazen kişisel, bazen de maddi çıkarların etkisi de var­ dır: Bunlar genelde, özellikle kırsal yörelerde görülen işsizlik nedeniyle pa­ rasal gereksinim; ya da, ana-baba ve kardeş gibi yakın akrabaların yaşadığı İngiltere'ye karşı duyulan, güçlü bağlılık ve yakınlıktır. Bütün bu araştırma ve anketler bize şu noktayı açık bir şekilde gösteriyor ki,

Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a kitleler, savaşın gerçek boyutlarını henüz pek bil­ m e m e k t e ve işin önemini tam anlayamamış görünmektedirler. Geçmişte böyle genel bir savaş deneyimleri de olmadığı gibi, I. Dünya Savaşı çıktığı günden be­ ri yürütülen propagandanın da etkisiyle kitleler, bu savaşın en geç 1914 yılı so­ nuna kadar biteceğine ve İngiltere'yle Müttefiklerinin kazanan taraf olacağına ciddi bir şekilde inandırılmışiardır. O nedenledir ki, özellikle ilk heyecanla ordu­ ya yazılanlar için savaş, bir daha ele geçmeyecek bir macera ve Avrupa'yı gör­ m e k için kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Bu askerlerin m e k t u p ve günlükle­ rine yansıyan ve "saf ve idealist"

olarak tanımlayabileceğimiz bu beklenti ve

umutlar, şöyle özetlenebilir: "... Öncelikle

Avrupa'da,

ka'da Almanya'ya

ya da

karşı savaşıp İngiltere'nin

zafe­

olunacaktır.

ce, Anavatan

İngiltere 'de ve hem de Londra 'da eş­

memleketlerine nan kahramanlık

geçirilecek,

dönmüş olacaklardır. öyküleri

ri eşe dosta anlatılacak, rilen armağanlar

Daha sonra savaş

Belçi­

rine yardımcı

siz bir Noel ve Christmas

20

Fransa

Yeni Yılda ise Savaşta

ile, Paris-Londra

fotoğraflar

verilecektir..."

bitin­

gösterilip,

yaşa­ günle­ geti­


N e var ki, başlangıçtaki bu tozpembe 'savaş imajı", aylar geçip, özellikle de 1915 M a r t sonuyla birlikte, Çanakkale Cephesi'nden, deniz harekatının başarı­ sızlığına ilişkin ilk haberler ulaşmaya başlayınca değişecek ve yeni gönüllüler savaşa, daha bilinçli ve psikolojik olarak daha hazırlıklı bir şekilde katılacaklar­ dır. Savaş A v r u p a ' d a başlayıp, Avustralya ve Yeni Zelanda Hükümetlerinin İn­ giltere yanında yer aldığı günlerde, Avustralya Hükümeti, ilk etapta 20 bin as­ kerden oluşan bir destek güç sağlayabileceklerini bildirmişti. Bu sayı o d ö n e m ­ de, Avustralya için oldukça fazla b u l u n m u ş ve halk arasında ilkin tepki yaratmış­ tır. Özellikle e k o n o m i k yaşamın tarıma ve genç insan gücüne dayandığı kırsal kesimde, bu sayı önceleri endişe ve huzursuzlukla karşılanır. Çiftçiler bu duygu­ larını; "...Bizden

20 bin koyun istenseydi

bunu anlayabilirdik.

tişkin genç erkek nüfusla ilgili olunca iş değişmektedir."

Ancak, bu sayı ye­

şeklinde yansıtacaklar­

dır. Kısacası kitleler kendilerini bir çıkmazda hissetmekte, bir tarafta yaşamın zorunlu kıldığı maddi ve kişisel çıkarlar, diğer tarafta A n a v a t a n ' ı n yardım ve as­ ker isteği arasında bocalamaktadırlar. Ancak, savaşın ilk ayları geçip, özellikle, 1915 M a y ı s sonuyla birlikte "Gelibolu'ya

yollanan

evlatlarla"

ilgili kahraman­

lık haberlerinin yanısıra, ölü ve yaralıların uzun listeleri de gazetelerde yayınlan­ m a y a başlayınca, toplum giderek kendini savaşın genel havasına kaptırmaya başlar. Bu arada, cepheye yollanacak asker sayısının çok olduğuna ilişkin itiraz­ lar da, z a m a n l a azalır ve d u y u l m a z olur. İnsanlar artık, işin önemini ve savaşın ciddi yönlerini kavramaya, romantik savaş düşlerinden hızla uyanmaya başla­ mışlardır. Halk şimdi, bu savaşın biran önce bitmesi ve evlatlarının sağlıkla dön­ mesi için sabırsızlanmaktadır.

21


Avustralya ve Yeni Zelanda Birlikleri Avrupa Yolunda: " A N Z A C ' ı n Doğuşu

Bu arada T ü r k i y e ' n i n Kasım 1914'te, o zamana kadar savaş dışı kalma siya­ setini bırakıp A l m a n y a ' n ı n Müttefiki olarak savaşa katılmasıyla, Avrupa'da sa­ vaş içi dengeler değişir. İngiltere'nin A k d e n i z ' d e n Hindistan'a ve oradan da Avustralya, Yeni Zelanda ve Ç i n ' e kadar uzanan stratejik çıkarlar zincirinde en önemli halka olan Süveyş Kanalı'nın, olası bir Türk saldırısına karşı savunulma­ sı sorunu birden öncelik kazanır. Ne var ki, Kanal'ın savunması için elde yedek kuvvet olmadığı gibi, Batı Cephesi'nden yeterli sayıda asker kaydırmak da m ü m k ü n değildir, risklidir. Bu nedenledir ki, çözüm olarak, daha önce Batı cep­ hesine yollanmaları planlanan ve o sıralarda M ı s ı r ' d a eğitim görmekte olan Hint Birlikleri ile, Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelmekte olan kuvvetlerin, Sü­ veyş'in savunulmasında İngiltere'ye yardımcı olmaları kararlaştırılır. Diğer taraftan, Avustralya ve Yeni Zelanda'daki gönüllü birliklerin eğitimi tamamlayan ek kuvvetleri de hazır olup, yola çıkmak için heyecanla beklemek­ tedirler. Sonunda hareket günü gelir ve birlikler kendilerini cepheye götürecek askeri gemilerle, partiler halinde ülkelerinden ayrılmaya başlarlar. Bu askerlerin uğurlanışı t a m bir bayram görünümünde olmaktadır. Gösterişli geçit törenleri, bandoların çaldığı marşlar ve evlatlarını, eşlerini, babalarını uğurlamaya gelen binlerce insan... O günlerin bu genel havasını yansıtan fotoğrafları incelerken, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a k i insanların, gerçekten de savaşın ne olduğundan henüz habersiz, apayrı bir dünyada yaşadıklarını d ü ş ü n m e m e k m ü m k ü n değil­ dir. Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerine yolculukları sırasında, bazı Japon sa­ vaş gemileri de refakat edip olası bir Alman denizaltı saldırısına karşı koruma görevi yapmaktadırlar. İlginç bir noktadır, Avustralya ve Yeni Zelanda'lı askerler-müttefikleri olup aynı safta yer almalarına karşın Japon gemilerinin varlığın­ dan rahatsızdırlar. Bu durumu, günlüklerinde ya da ailelerine yazdıkları mektup­ larda, "pek doğru bulmadıkları" şeklinde belirtmektedirler.

22


Mısır'daki Günler

İlk gönüllü birliklerini taşıyan gemiler uzun bir yolculuktan sonra M ı s ı r ' a varır. Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri İskenderiye limanında gemilerden in­ dirilip, Kahire yakınlarındaki Zeytun Askeri K a m p ı ' n a yerleştirilirler. Burada çöl savaşı için gerekli eğitimden geçirilip, olası bir Türk saldırısına karşı Süveyş Kanalı'nı savunacaklardır. Daha sonrası için beklentileri ise h e m e n Batı C e p h e s i ' n e , Avrupa'ya gitmektir. Bu umut, onların Avrupa yerine M ı s ı r ' a yollanmala­ rının yarattığı, ilk günlerin düş kırıklığını biraz olsun hafifletmektedir. Diğer ta­ raftan Mısır, özellikle Kahire ve Piramitler de oldukça renkli ve ilginçtir. Mı­ s ı r ' d a geçirdikleri günler aslında, Avustralya ve Yeni ZelandaTı askerler için çe­ şitli bakımlardan önem taşımaktadır. Herşeyden önce, iki ülke askerleri ilk kez birlikte yaşayıp ortak çalışmalar yürütmektedirler. Gerçi komşu iki ülkenin in­ sanlarıdırlar ama, o zamana kadar fazla ilişkileri olmamış, birbirlerini yakından tanıma fırsatı bulamamışlardır. İşin özüne inilirse, Avustralya ve Yeni Zelandal r ların, aslında kendi aralarında bile fazla kaynaşamadıkları görülür. Çünkü, yu­ karıda kısaca belirtildiği gibi ülkelerinde, çoğunlukla birbirlerinden uzak ve k o ­ puk, iletişimin hemen hemen hiç olmadığı yerleşim merkezlerinde yaşamakta­ dırlar. Bu nedenle Kahire günleri onlar için de, bir bakıma kendi ülke insanlarıy­ la tanışıp alışma ve kaynaşma dönemi olacaktır. Örneğin Avustralyalılar sivil yaşamlarında olduğu gibi askerlikte de daha serbest hareket ederken. Yeni Zelandalılar belirli bir düzen ve disiplin içindedir­ ler, kurallara karşı daha dikkatlidirler. Bu nedenle ilk günlerde iki taraf da, bu "zorunlu

birliktelikten"

pek hoşnut değildir. Ancak birlikte olmak, özellikle as­

keri bir kampta yaşamak ve ortaklaşa bir savaş için hazırlanmak, ister istemez bazı işlerin örgütlü ve ortak yönetim altında yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Böylece ilk kez K a h i r e ' d e , Avustralya -Yeni Zelanda Ordu Birlikleri (Australian and New Zealand Army Corps) ortak yönetimi oluşturulur. Bu ortak yönetimi ta­ nımlayan İngilizce kelimelerin baş harflerinden oluşan "W.N.Z.A.C."

ismi de, ilk

kez bu sıralarda resmi yazışmalarda kullanılmaya başlanır. Ne var ki. bu ortak

23


yönetim ve k o m u t a olayının gelişip güçlenmesi ve Anzak adının yaygın bir şe­ kilde kullanılması daha sonra, asıl Ç a n a k k a l e ' d e olacaktır. Çanakkale Savaşla­ r ı n ı n en zor ve karmaşık koşullarında sergiledikleri askeri beceri, iki ülke iliş­ kilerinde A n z a k O l g u s u ' n u n giderek sembolleşmesine yol açacaktır. O kadar ki, 1915'ten beri, A N Z A C denince akla hemen Avustralya-Yeni Zelanda Ordu Bir­ likleri ve Çanakkale Savaşları gelecektir. Diğer taraftan Kahire, Anzaklar için kozmopolit ve büyüleyici bir Doğu şeh­ ri olarak, birçok yenilikler ve çekici şeyler sunmaktadır. Renkli gece yaşamı ço­ ğu kırsal kesimden gelen genç Anzaklar açısından, büyük değişiklik ve yepyeni bir ortamdır. Bu koşullarda, askerler arasında kaçınılmaz olarak bazı disiplin olaylarının ve sorunların da çıktığını gözlüyoruz. Ancak, bunların ötesinde ve k o n u m u z açısından daha önemli olan bir diğer husus şudur: Anzaklar, gene ilk defa olarak M ı s ı r ' d a ve K a h i r e ' d e , İslam kültürüyle ve Müslümanlarla doğrudan karşılaşıp ilişkiye girme fırsatı bulmaktadırlar. Kendi ülkelerinde böyle bir fır­ satları olmamıştır. T ü m ü y l e yabancısı oldukları bu ülkede onlar açısından Arap, Türk ya da M ı s ı r ' ı n yerlisi Kıpti ve Fellah arasındaki farkı anlamak çok zordur. Anzakların g ö z ü n d e , çoğu entari ve kırmızı fes giyen bu insanların hepsi M ü s ­ lüman ve Türk'tür. Hani şu, İngiltere'ye karşı, düşman A l m a n y a ' n ı n yanında sa­ vaşan Türk. Ayrıca gene o günlerde, yaygın bir müslüman adı olan adının kısaltılmışı "Abdul",

"Abdullah"

Anzak dilinde, giderek T ü r k ' ü n takma adı olur. Öy­

le ki Anzaklar, daha sonra Ç a n a k k a l e ' d e savaşırken Türk askerini "Abdul"

ola­

rak tanımlayacak, onun için şiir yazıp, karikatürünü çizecek ve öyküsünü anla­ tacaktır. Bu arada şu noktayı belirtmek gerekiyor ki, Avustralya ve Yeni Zelandalıla­ rın M ı s ı r ' a gelinceye kadar, Türklerle ilgili belirgin ve güçlü bir yargıları, bilgi­ leri yoktur. Eğitimleri sırasında, Batı kaynaklı kitaplardan öğrendikleri kadarıy­ la Türkler, yüzyıllardır Hıristiyan dünyasıyla savaş halinde olan göçebe bir mil­ lettir, iyi savaşçıdır. Ancak, Türkiye uzunca bir zamandır Avrupa'nın "Hasta A d a m ı " olup, giriştiği savaşlarda sürekli yenilerek gerilemektedir. I. Dünya Savaşı'nda A l m a n y a ile birlikte İngiltere'ye karşı savaşması ise, en büyük yanılgısıdır. Kendisinden daha acımasız ve barbar Hans ile yaptığı bu işbirliği, onun so-

24


nunu da getirecek ve savaş bittiği zaman Türkiye, Avrupa'dan tümüyle atılmış olacaktır. Görüldüğü gibi, Anzakların, Türklere ilişkin imajları genelde olumsuzdur. Ancak, özellikle güçlü bir kin, nefret ya da düşmanlık duydukları da söylene­ mez. Diğer yandan, K a h i r e ' d e bulundukları günlerde, bu genel imaja bir de, "fa­ kir, zavallı ve hileci" gibi olumsuz sıfatlar eklenecektir. Çünkü, yukarıda belirtil­ diği gibi A n z a k askerinin gözünde, çarşıdaki Arap tüccar, başında fesi yalınayak koşuşturan fakir çocuklar ve antik diye sahte eser satmaya çalışan Kıpti, kısaca­ sı herkes, tüm M ü s l ü m a n l a r Türk'tür; diğer bir deyişle, Abdül'dür. Anzakların o günlerde ailelerine yolladıkları mektuplarda T ü r k ' ü böyle tanımlayıp, onu hor ve acınacak bir yaratık olarak gördükleri söylenebilir. Bu arada O c a k 1915 sonuna doğru, ne zamandır beklenen Süveyş K a n a l ı ' n a yönelik Türk saldırısı da başlar. Balkan Savaşları'ndan yeni çıkmış yorgun, dü­ zensiz ve silah donanımı bakımından yetersiz olan Türk birlikleri, K a n a l ' d a k i çarpışmalarda daha ilk günden başarısız olur ve Anzaklar karşısında ağır kayıp­ lar vererek çekilmek zorunda kalırlar. Türkler karşısında bu kadar kolay başarı kazanmaları, Anzakları da şaşırtmıştır. Daha ilk karşılaşmasında, böylesine ko­ layca "tepeleyiverdiği" "çerez'dir.

Türk Askeri Abdul, artık onun için kolay bir lokmadır,

Böylece Anzaklar Ç a n a k k a l e ' y e gelmeden önce, Türk Askerinin ge­

nel özelliklerine bir de "zayıf, zavallı"

sıfatını ekleyecektir. T ü m bu rastlantılar

sonucu A n z a k l a r ' ı n Türklerle ilgili olarak edindikleri yanlış ve eksik izlenimler, aslında çok önemlidir. Çünkü, daha sonra, Türklerle savaşmak üzere Çanakka­ le'ye gelen Avustralya ve Yeni ZelandaTı askerlerin, T ü r k l e r ' e yönelik ilk ve te­ mel bakışlarını, tutum alışlarını bu izlenimler belirleyip yönlendirecektir. Özel­ likle savaşların ilk günlerinde Anzaklar, bu özellikleri taşıyan bir düşmanla çar­ pıştıklarını sanacak, böyle bir beklenti içinde olacaklardır. O günlerde m e m l e ­ ketlerine yolladıkları m e k t u p ya da günlüklerinde, T ü r k l e r ' e ilişkin bu görüşler sık sık dile getirilmektedir.

25


Gelibolu m u ? Türkiye'de, Türklere Karşı Savaş m ı ?

Kanal C e p h e s i ' n d e k i Türk saldırıları kısa sürede püskürtülüp, kısa bir süre sonra arkası da kesilince, Anzaklar tekrar Zeytun K a m p ı ' n a dönerler. Aslında, giderek de sabırsızlanmakta ve bir an önce Batı C e p h e s i ' n e , A v r u p a ' y a gidecek­ leri günü beklemektedirler. Gerçi Christmas ve Noel geçmiştir fakat, ilkbahara kadar savaş biteceğine göre, fazla vakitleri de kalmamıştır. Diğer taraftan İngiliz ve Fransız donanmasının, Şubat 1915'ten beri aralık­ larla Çanakkale Boğazı dış kalelerini bombaladığı ve 18 M a r t ' t a Müttefik D o ­ n a n m a s ı ' m n B o ğ a z ' a karşı bir deniz harekatı gerçekleştirdiği ama, istenen sonu­ cun alınamadığı haberleri de bir süredir basında yer almakta ve geniş yankılar yapmaktaydı. Ancak Anzaklar, Gelibolu Yarımadası'na yapılacak büyük kara harekatı ve çıkarma için oraya gedeceklerini, Mart ayı sonuna kadar bilmiyor ve böyle bir şeyi akıllarına bile getirmiyorlardı. Beklentileri ve arzuları A v r u p a ' y a yollanmaktı. O n u n içindir ki, "Gelibolu'ya Gidiliyor!" haberleri resmen belli olunca, Anzaklar yeni bir düş kırıklığına uğrarlar. Böylece, Paris ve L o n d r a ' y a gidişleri bir kez daha ertelenmektedir... Ama, gene de herşey bitmiş sayılmazdı. Nasıl olsa orada çarpışacakları da, gene şu "Zavallı

Abdul"

değil miydi?. Tıpkı

Süveyş Kanalında olduğu gibi kolayca ve kısa sürede yenip, oradan Avrupa Cep­ hesine geçebilirlerdi. H e m böylece, Koloni Askerleri'nin neler yapabilecekleri­ ni de kanıtlamış olacaklardı. İngiliz komutanlar da Türklerin yorgun ve bitkin ol­ duklarını, kolayca yenileceklerini söyleyip duruyorlardı. Diğer taraftan Anzakların, Avrupa'da değil de G e l i b o l u ' d a ve Türklere karşı savaşacakları haberi, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a sürpriz ve bir anlamda şaş­ kınlık yaratır. Gerçi, bu ülkelerde de gazeteler, Şubat 1915'ten beri sık sık Tür­ kiye, Boğazlar ve özellikle de Çanakkale Boğazı ve kaleleriyle ilgili haberler, harita ve resimler yayınlayıp, "Müttefik

Donanması,

işte burada

savaşıyor..."

şeklinde bilgiler vererek kamu oyunu aydınlatmaktadırlar. Ancak beklenen, Anzak askerlerinin Batı C e p h e s i ' n e yollanmasıdır. Her iki ülkede kitleler, yukarıda da belirtildiği gibi aslında, Türkiye ve Türkler hakkında fazla birşey bilmemek­ tedir. O nedenledir ki, "Gelibolu

26

ve Türkiye"

haberleri duyulunca, halk bir süre


şaşkındır, nasıl bir tepki göstereceğini bilememektedir. O günlerin Avustralya ve Yeni Zelanda gazeteleri bu kez de, Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası hakkında uzun bilgiler vermeye, harita ve resimler yayınlamaya başlarlar. G a z e ­ telerde konuyla ilgili haberler ve resimler artık; "Evlatlarımız lere karşı savaşacaklar].."

işte burada,

Türk­

başlıklarıyla çıkmaktadır.

Bütün bu gelişmeler olup biterken, yani Türkiye'nin A l m a n y a yanında sava­ şa girmesi, Kanal Harekatı, Boğaz Kalelerinin bombardıman edilmesi ve Geli­ bolu Yarımadası'na çıkarma yapılacağı belli olunca Kahire, Sidney, Melbourne, Wellington ve Londra gibi büyük şehirlerde yayınlanan bazı gazetelerde, birden bire şu şekilde haberlerin çıkmaya başladığını görüyoruz: "Türkler rı toptan öldürüyor.

Kadınlara

çok kötü işkenceler

uyguluyor.."

tecavüz ediliyor. Türk askerleri,

Hıristiyanla-

savaş

esirlerine

Gazetelerde bunlara benzer haberlerin belirli

aralıklarla ve sık sık yayınlanışı dikkat çekicidir. Ancak, kısa süre sonra tüm bu haberlerin, "Atina, Selanik" ya da, "İstanbul'daki güvenilir gizli kaynaklara" da­ yandırıldığı ortaya çıkınca, olayın aslı anlaşılacaktır. Kısacası bizim "Komşu nanistan",

Yu­

tıpkı günümüzde olduğu gibi, Türkiye aleyhine propaganda yaparak

Avrupa ve Yeni Zelanda kamuoylarını etkileyip, Türklere karşı olumsuz düşün­ ce ve yargıların gelişmesi için çaba harcamaktadır. O günlerin gazetelerinde çı­ kan haberlerden bazıları aynen şöyle:

"Türkler

Trabzon'daki

Hıristiyan

Rumları

öldürüyor."

(Argus. Sidney, 25 Kasım, 1914, s. 7) "Anadolu'daki

Yunanlılar

(The Egyptian

Gazette.

"Türkler

savaş esirlerini

(The Egyptian

Gazette.

ve tüm Hıristiyanlar

tehlikede"

Kahire, 11 Ocak 1915, s. 3) toptan

öldürüyor."

Kahire. 22 Mayıs, 1915. s. 19)

Kuşkusuz bu tür haberler, Gelibolu'ya giderek Türklerle çarpışacaklarını öğ­ renen Anzaklar ve özellikle de geride bıraktıkları aileleri üzerinde etki yapıp Türkler aleyhine olumsuz yargıların gelişmesine yol açmaktaydı. O kadar ki, bu

27


haberlerden etkilenen ve Ç a n a k k a l e ' y e gideceklerini öğrenen bazı Anzak asker­ lerinin, yüzük taşlan altına zehir saklayıp, Türklere esir düşerlerse işkence gör­ mektense intihar etmeye karar verdiklerini öğreniyoruz. G e n e bu propagandala­ rın etkisiyledir ki, Anzakların düşüncesinde var olan ve M ı s ı r ' d a geliştirdikleri Türk imajına şu sıfatlar da eklenecek ve Gelibolu Yarımadası'na çıkarıldıkları gün, böyle bir düşmanla savaşacaklarını düşüneceklerdir: "Abdul: Acımasız,

vahşi, zavallı, barbar

Türk..."

Ne var ki, Anzaklar başta olmak üzere, Ç a n a k k a l e ' d e Türk askeri Mehmet­ çik ile çarpışıp, onu doğrudan tanıma fırsatı bulan bütün d ü ş m a n askerleri, za­ manla, gerçeklerin farklı olduğunu görüp anlayacaklardır. A m a bunun için, tüm dehşet ve acımasızlığı ile Çanakkale Savaşları'nın yaşanması ve yüzbinlerce in­ sanın kan ve canlarını vermesi gerekecektir.

28


BÖLÜM III

ANZAKLAR VE 2 5 NİSAN 1 9 1 5 GELİBOLU ÇIKARMASINA GİDEN YOL



Limni'deki Hazırlık Günleri

Gelibolu Yarımadası'na, Müttefik D o n a n m a s ı ' n ı n desteğinde çıkarma yapı­ lacağı resmen belli olunca, Mısır'daki askeri kamplarda hazırlıklar hızla t a m a m ­ lanır. A n z a k birlikleri çöl yaşamından kurtulup, biran önce yola çıkmak için sa­ bırsızlanmaktadırlar. Sonunda hareket günü gelir ve sabahın erken saatleriyle birlikte, kendilerini Limni adasına götürecek gemilere binmeye başlarlar. Limni adası, coğrafik konumu -hem Çanakkale B o ğ a z ı ' n a yakın oluşu, h e m de geniş M o n d r o s limanı- nedeniyle stratejik bir değere sahiptir. Ayrıca ada İn­ giltere açısından, Kıbrıs ve M ı s ı r ' a giden ulaşım yolu üzerinde bulunduğu için de özel bir ö n e m taşımaktadır. Bu nedenledir ki Limni adası ve Mondros lima­ nı, I. Dünya Savaşı sırasında ve özelikle Çanakkale Savaşları boyunca, Müttefik D o n a n m a s ı ' n ı n Doğu A k d e n i z ' d e k i başlıca üssü olarak kullanılmıştır. Anzak birliklerinin ilk bölümünü taşıyan gemiler, rahat bir yolculuk sonun­ da Mondros limanına varırlar. Onlara kısa süre içinde, arkadan gelenler ve Av­ r u p a ' d a n getirilen diğer Müttefik kuvvetleri de katılır. Bunlar arasında Batı Cephesi'nden kaydırılan İrlanda ve İngiliz Birliklerinin yanısıra, Gurka ve Sih para­ lı askerlerinden oluşan Hintliler, Filistinli Gönüllü Siyonist Birlikleri ve Fran­ sa'nın Afrika'daki sömürgelerinden getirdiği birlikler yeralmaktadır. L i m n i ' d e kaldıkları süre içinde, askerlere çıkarma harekatı için eğitim verilir, farklı ülke birlikleri arasında ortak askeri yönetim ve işbirliği çalışmaları yapılır, eksikler

31


giderilir. Ayrıca, İngiliz ve Fransız komutanlar, L i m n i ' d e biraraya gelip, çıkarma planıyla ilgili gerekli değişiklikleri ve önemli noktaları görüşerek son şeklini ve­ rirler. Anlaşıldığı kadarıyla Anzaklar, Limni ve M o n d r o s ' a gelmekten oldukça memnundurlar. M ı s ı r ' d a geçen çöl günlerinden sonra E g e ' n i n gözalıcı mavisi, yeşil tepeler, kır çiçekleri ve yumuşak iklim koşulları onları mutlu etmektedir. Avustralyalı Savaş Muharibi Charles W.Bean*, L i m n i ' d e n ailesine yolladığı bir mektupta ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor:

"...Bir süreden beri Limni'deyiz.

Çanakkale

B o ğ a z ı ' n a olan uzaklığımız 50 deniz mili kadar. Çevremizdeki herhangi bir tepeden Gelibolu Yarı­ madası ve Boğaz'ın ufukta beliren çizgilerini seçe­ biliyoruz. Ada, çölden sonra bize çok güzel görünü­ yor. Her taraf kalın ve yeşil bitki örtüsü ve kırmızı sarı kır çiçekleriyle kaplı...."

1

F r a n s a ' d a Almanlara karşı çarpışan Hint Gurka ve Sih Birlikleri'nin k o m u ­ tanı iken, G e l i b o l u ' y a çıkartılmak üzere L i m n i ' y e getirilen birliklerle yarımada­ ya gelen İngiliz Binbaşı H.M.Alexander, anılarında Limni adasını ve o günlerin genel havasını şöyle anlatıyor:

Charles W Bean, eğitim yıllarını İngiltere'de geçirdikten sonra, sırasıyla avukatlık ve bir süre de ga­ zetecilik yapmıştır. 1914'de I. Dünya Savaşı çıkıp ta Avustralya, anavatan İngiltere yanında savaşa katılma kararı alınca, Avustralya'daki tüm gazetecilerin oyları ile "savaş muhabiri " olarak seçilip, cepheye yollanmıştır. Gelibolu-Anzac olayını baştan sona izleyerek, gelişmeleri tüm ayrıntılarıyla ve belgeleriyle nakleden o'dur. Avustralian War Memorial'ın fikir babası ve kurucusu da olan Bean, Modern Avustralya Tarihi'nin yazılmasında çok ağırlıklı bir yere sahiptir. Oniki ciltten oluşan Avustralya Resmi Tarihi adlı çalışma, o'nun eseridir. 1 Bean's Letters DR 66733 Series AWM File 419/8/1 Letters to His Parents.

32


"...Mondros Limanındaki manzara çok ilginçti. Böylesine bir durum ne bugüne kadar görülmüştür, ne de bundan sonra görülecektir. Mondros, küçük koyları olan, resim gibi çizilmiş geniş bir liman. A d a aslında ağaçlık değil. Ancak son yağmurlar ne­ deniyle her taraf yemyeşil. Bu genel görünümüyle ada, akla gelebilecek her türden geminin yüzdüğü limana, arkada güzel bir fon oluşturmakta. En son model savaş gemileri yanısıra ağır toplarıyla zırhlı­ lar, torpido gemileri, trol tekneleri, buharlı-elektrikli çatanalar, kotralar, botlar... birçok İngiliz ve Fran­ sız gemisi. Bir de Rus kruvazörü var, Askold: Beş bacalı garip görünüşlü bir gemi. Queen Elizabeth, Triumph ve Majestic savaş gemileri limanda, bize ayrılan tarafa yakındılar. Deniz uçakları hergün ke­ şif uçuşları yapıyorlardı..."

2

Çıkarma günü yaklaştıkça heyecan giderek artmakta, askerler yavaş yavaş işin ciddiyetini farketmektedirler. Ekim 1914 - Aralık 1915 tarihleri arasında, ya­ ni M ı s ı r ' d a n başlayıp Çanakkale Savaşları'nın sonuna kadar olan dönemi yaşa­ yan ve sağ dönenlerden Yeni Zelandalı George Bollinger, 2 3 Nisan 1915 günki genel durumu, günlüğünde şöyle özetlemiş: "...İlk harekat emirleri verildi. Bu akşam bir grup Avustralya nakliye gemisi islim alıp limandan hareket etti. Birliklerimiz, askerlerimiz tümüyle sa­ kin ve artık, kendilerini neyin beklediğinin farkın­ dalar: Kalelerin gözetimi altındaki düşman sahille­ rini işgal etmeleri gerekiyordu..."

3

2

Alexander, H.M., On Two Fronts: Being the Adventures of an Indian Mule Corps in France and Gal­

3

The Diary of George Bollinger, AWM File, MS Papers 2350.

lipoli. London, 1917. s. 139.

33


Yukarıda alıntı yaptığımız, Mondros limanını anlatan satırların sahibi İngiliz Binbaşı H.M.Alexander, çıkarma öncesindeki son geceyi, A n z a k l a r ' ı n ruh hali­ ni ve gemilerin bir b a y r a m şenliği içinde limandan ayrılırken nasıl uğurlandığını şöyle anlatıyor:

"...Uzun gecikmelerden sonra, nihayet yola çı­ kacaklarından mutlu, moralleri yüksek ve kararlı askerlerimizi taşıyan bütün gemiler, 24 Nisan akşa­ mı serenler arasından tek tek geçip limandan çık­ m a y a başladılar. Özellikle Avustralyalı ve Yeni Ze­ landalı askerler, kolonilerden gelenlerin savaşta ne­ ler başarabileceğini göstermek için sabırsızlanıyor­ lardı. Çoğunluğu kışı Mısır'da, çölde geçirmişti. Avrupa Cephesine yollanmadıkları için de, düş kı­ rıklığı içindeydiler... Ama, işte şimdi, nicedir iste­ yip bekledikleri fırsat yaklaşıyordu. En iyisini ba­ şarmaya da azimliydiler. Bandoların çaldığı müzik ve askerlerin coşkulu çığlıkları arasında, nakliye gemileri limandan ayrılmaya başladılar. Fransız ve İngiliz gemileri birbirinin yanından geçerken, özel­ likle çok nazik bir şekilde selamlaşıyorlardı!... Ne de olsa ortak bir harekata girişiyorlardı. Taraflar birbirinin değerlerini takdir etmeyi öğreneceklerdi. İngiliz gemileri geçerken baktım, birinin yan tarafı­ na ve büyük harflerle şöyle yazılmıştı: " Ö n c e İstan­ b u l ' a , sonra haremlere h ü c u m ! "

4

Bu arada, A k d e n i z ' d e k i Müttefik Donanma Komutanı Amiral Ian Hamilton, Çanakkale H a r e k a t ı ' n a katılacak İngiliz ve Fransız askerleri için bir bildiri ya4

34

Alexander, H.M. (op.cit) p. 145.


yınlar. Birlikleri taşıyan gemilerin belirli yerlerine asılan bu mesaj, harekatın amacını ve askerlerden bekleneni, çarpıcı kelimelerle dile getirmektedir:

"Fransa ve Kral'ın Askerleri! Ö n ü m ü z d e , modern savaşların benzerini gör­ mediği, büyük ve tehlikeli bir macera bizleri bekli­ yor. Donanmadaki arkadaşlarımızla birlikte, düş­ manın geçilmez dediği açık bir sahile çıkarma yap­ m a k için mücadele edeceğiz. Bu çıkarma, Tanrı'nın ve donanmanın yardımıyla başarılı olacaktır. D ü ş ­ man mevzilerine hücum edilecek ve savaş, muhte­ şem sonuca doğru bir adım daha yaklaşmış olacak­ tır. Unutmayın! Gelibolu Yarımadası'na bir kere ayak basınca, işi bitirene kadar mücadele edeceksi­ niz. T ü m dünya ilerleyişimizi izlemektedir. Bizlere sunulan bu büyük kahramanlığa layık olduğumuzu kanıtlayalım".

Ç ı k a r m a n ı n Başlayışı ve İlk Günler

İşte, komutanından askerine kadar bu duygularla dolu, dünyanın dört bir kö­ şesinden toplanmış birlikleri taşıyan gemiler, ayın etrafı aydınlattığı ve denizin sakin olduğu bir gecede, Gelibolu Yarıdaması'na doğru sessizce yol almaya baş­ lar. Aslında askerler, kendilerini bekleyen ve kaderin hazırladığı "korkunç zin sona doğru"

ve ha­

ilerlemektedirler. Belki de çoğu bunu hissediyor olmalıydı.

Ç ü n k ü anılarında yazdıklarından, duygularını açıkça anlayabiliyoruz. O geceyi, sabahını ve çıkarmanın ilk saatlerini yaşayıp anlatan askerlerin anılarından bir­ kaç örnek vermek, o havayı ve içinde bulundukları ruh haliyle, savaşın yarattığı ilk şoku yansıtması açısından yararlı olacaktır:

35


"...İnsan ileride, Çanakkale Boğazı'nın E g e ' y e açılan ağzını seçebiliyor... Silahların gürültüsü ve uğultusu giderek belirginleşiyor. Bu sabah hava çok güzeldi. A c a b a gece nasıl olacak? İyi yedim... Şim­ di, silahlardan çıkan kıvılcım ve ateşleri de görebi­ liyorum. A c a b a ölüm, çevremdekilerden

kimleri

seçti? Merak ediyorum... Ölümden en ufak bir şe­ kilde k o r k m u y o r u m . Tek istediğim, kritik bir anda vurulup d ü ş m e m e k . . . "

5

Çıkarmanın nasıl başlatılacağına ilişkin plan aslında, teknik ve oldukça kar­ maşıktır. A n c a k genel çizgileriyle de olsa, bu konuda bilgi vermenin gerekli ol­ duğu kanısındayım. Çanakkale Savaşları tarihiyle ilgili değerli çalışmaları bulu­ nan, İngiliz Tarihçisi Nigel Steel "Defeat

at Gallipoli"

(Gelibolu'daki Yenilgi)

adlı kitabında, çıkarma gününü ve çıkarmanın nasıl başlatıldığını oldukça yalın bir şekilde, şöyle aktarıyor:

"... Üçüncü Avustralya Tugayına bağlı kuvvet­ ler şafaktan önce iki hücum dalgası halinde Kaba Tepe'nin kuzey kıyısına çıkacaklardı... İlk sıralardakilerin yedeğe alınmaları saat 02.35'te t a m a m ­ lanmıştı. Ancak gemiler, etrafı aydınlatan ay batıncaya kadar, kıyıya yaklaşmak için harekete geçe­ mediler. Aslında, 2 3 N i s a n ' d a yapılması düşünülen ilk plana göre çıkarma, karanlıktan yararlanabilmek için. saat 02.30 da başlatılacaktı. Ne var ki, 25 Ni­ san 1915 sabahı ay, saat 0 2 . 5 7 ' y e kadar b a t m a m ı ş , 0 4 . 0 0 ' t e doğacak günün ilk ışıklarına kadar sadece bir saatlik bir süre kalmıştı. Sonunda ay, saat

5

36

AWM I DRR 566 World War 1914-1918. E. Silas, 634 Signaller. 16th Battalion A IF. s. 33.


0 3 . 0 0 ' t e batar. Aynı anda da savaş gemileri, dalga­ lar halinde sahile doğru ilerleyen asker dolu botla­ rı, saatte 5 deniz mili kadar yavaş bir hızla izleme­ ye başlar. Savaş gemileri ilerlerken, buharlı çatana­ ların sonuncuları da yedekleri almak üzere hareke­ te geçer. Bundan sonra savaş gemileri makinalarını durdurur ama, demir atmazlar. Kendi hızlarıyla on dakika kadar kıyıya doğru ilerleyip, saat 03.30 sıra­ larında ve kıyıdan iki buçuk mil kadar açıktalarken megafonlarla, yedeklere ilerlemeleri emri verilir. Çıkarma başlamıştır..."

6

Anzaklar, S a v a ş ve Mehmetçik Gerçeğini Tanımaya Başlıyor

Böylece başlayan çıkarmanın ilk günü ve onu izleyen birkaç gün, gerçekten şiddetli, kanlı ve inanılmayacak boyutlarda can kaybına yol açan çarpışmalarla geçer. D u r u m , Müttefikler ve özellikle de Anzaklar açısından tam bir felakettir. Gerçi, çıkarmanın ilk saatlerinde hakim olan o şok ve şaşkınlık havası atılıp to­ parlanılmış, sahilde h e m e n kazılıveren siperlere sığınılmıştır. Dahası, arkadan yetişen destek güçlerle tepelere doğru ilerleyerek, belli noktalara kadar da ulaşı­ labilmiştir. Ne var ki, genel olarak bakıldığında durum hiç de iç açıcı değildir. Gerçek savaşın ne olduğunu bilmeyen genç, deneyimsiz ve yaşamın acı gerçek­ lerinden habersiz, umut ve macera beklentileriyle savaşa katılan Anzaklar, tam bir şaşkınlık ve şok içindedirler. Kanal C e p h e s i ' n d e kolayca haklayıp geri püs­ kürttüğü zavallı A b d ü l ' e burada ne olmuştu? Hani Türkler hiç direnmeden tes­ lim olacaklardı?... D o n a n m a n ı n günlerdir ağır toplarıyla dövdüğü tepelerde, ha­ ni hiç Türk kalmamıştı?... Hem çıkartıldıkları yer de, kendilerine daha önceden söylenildiği gibi düz ve kolay ilerlenebilecek bir kıyı da değildi. Bodur çalıların kapladığı düz ve daracık bir kıyı şeridi ile, hemen ardından başlayan sarp yamaç6

Nigel Steel and Peter Hart, Defeat at Gallipoli, London, 1995. s. 53-54.

37


lı tepeler... Yamaç ve tepelerde de, ateş ve ölüm kusan silahlarıyla Türk askerle­ ri. Özellikle gizlendikleri yerlerden yaptıkları isabetli atışlarla her seferinde iç­ lerinden birini "alaşağı

eden" keskin nişancılar, tam bir dehşet saçıyorlardı... Çı­

karmanın yapıldığı bu ilk günün dehşet tablosunu yansıtan birkaç örnek aktar­ mak, durumu açıkça göstermeye yetecektir. Çıkarma ile birlikte G e l i b o l u ' y a ge­ lenlerden Yeni Zelandalı asker George Bollinger, o günü anılarında şöyle anlatı­ yor: "...25 Nisan, saat 13.30. Hava iyi ve güzel. Tam hızla yol almaktayız. Gelibolu yarımadası'nın gü­ ney kıyılarına yakınız. Görülmeye değer bir gün! L i m n i ' d e n sabah 6 ' d a ayrıldık, 8'den beri top gü­ rültüleri ve uğultuları arasında ilerliyoruz. Şu anda, burada bekleyen savaş ve nakliye gemilerimize çok yakınız. Manzara gerçekten nefis ve çok etkileyici. Gemilerimizdeki heybetli topların kükreyişi, saçı­ lan ışıklar ve ileride tepelerden yükselen toz bulut­ larına bakarak, binlerce Türkün atışlara hedef oldu­ ğunu düşünüyoruz. Böylesine büyük bir bombardı­ man, acaba daha önce hiç olmuş mudur?... Birlikle­ rimizi taşıyan nakliye gemileri, savaş gemilerimi­ zin korumasında, Türk kıyılarını işgal ediyor. Bir­ kaç saat içinde bize de sıra gelecek. Uçaklar ve ke­ şif balonları sürekli uçmakta. Adamlarımız çok sa­ kin. Bazıları, bombardımana aldırış etmeden uzan­ mış, kitap okumakta..."

7

Yeni Zelandalı Tony Fagan da çıkarmayla birlikte Gelibolu Yarımadası'na ilk gelenlerden. Çanakkale Savaşlarına katılmış. Daha sonra ağır şekilde yarala­ nıp tedavi g ö r m ü ş ve ülkesine gönderilmiş. Günlüğünde çıkarmayı ve ilk günün dehşet dolu saatlerini şöyle yazmış: 7

38

Diary of George Bollinger. AWM, MS Papers. 235, s. 32.


"...Bulunduğum gemiden Gelibolu Yarımadası'nı seyredip, makinalı tüfek sesleriyle donanma­ nın dev toplarının kükreyişini dinlerken, bunların d e n e m e atışları olmadığını farkettim. Orada ileride, beni öldürmek isteyenler olduğunu anlıyor ve bun­ dan da hiç hoşlanmıyordum... Vuruşarak tepelere doğru ilerlemeye çalışan Avustralyalı askerleri iz­ lerken, savaşın çok ciddi birşey olduğunu görüyor­ dum. Avustralyalı asker dolu iki bot, Türk makinalı tüfek atışı altında dosdoğru ilerliyordu. Botlarda ve kıyıda yatan, çok sayıda Avustralyalı asker vardı. Avustralyalı asker ölüleriyle dolu bir bot, hepimizi çok ürkütmüştü. Hele ben, ilk kez ölü gördüğüm için şok olmuştum!... Türklerin olduğu ya da olabileceği düşünülen bütün hedeflere, her yönden rastgele ateş ediliyor­ du. Çalılar arasında, henüz yeni vurulup ö l m ü ş , kanlar içinde yatan çok sayıda Yeni Zelandalı asker vardı. Onlar, daha birkaç saat öncesine kadar sağ, tanıdığım gençlerdi. Savaşın ne çirkin, şeytanca ve ilkel birşey olduğunu anlamaya başlıyordum..." 8

Çatışmaların ilk günlerinde, Anzakların Türk askerlerine ilişkin çok olumsuz yargılar besledikleri, yazdıklarından açıkça anlaşılıyor. Türk yaralı ve esirlerine uyguladıkları yöntemler ise acımasızdır. Bunun bir çok örneği vardır: "29/4/1915. Bizim üniformalarımızdan giyin­ miş ve gizlenmiş Türk nişancıları, atış alanımız içinde değişik yerlere dağılmışlardı. Bir tanesi, günboyu çok kişiyi vurdu. Alçak hain!. İnsanları yok etmeyi iyi beceriyorlar. Onlara hiç acımıyor, yakaladık mı derhal süngülüyoruz. Adamlarımız, Türkler karşısında ilerliyorlar. Birçok yerde onları yığınlar halinde öldürdük... 8

Maurice Shadbold, Voices of Gallipoli, Hodder and Stoughton Ltd. Auckland. 1989.

39


1/5/ 1915. Tembel T ü r k ' e bizden hiç merhamet yok. Nasıl bekleyebilir ki? D o m d o m kurşunu kul­ lanmayı pek seviyorlar. Fırsat bulsalar, bilinen ca­ navarlıklarını da yapacaklardır. N e zaman bir gizli nişancı yakalasak, hemen süngüleyip ruz."

öldürüyo­

9

Aslında, d u r u m u n ciddiyetini ve işin zorluğunu açıkça gören Avustralyalı ve Yeni Zelandalı komutanlar, daha ilk günün akşamı toplanıp, boşaltma kararı alır ve bunu General H a m i l t o n ' a önerirler. Ancak Hamilton, " bu işin riskli nu ve daha çok can kaybına yol açabileceğini yerlerde

siperler

ki, "Türkler

kazıp tutunmalarını,

de çok zorlanmaktadırlar

arkadan

belirterek

birliklere,

destek geleceğini"

ve her an geri

olduğu­

bulundukları bildirir. Kaldı

çekilebileceklerdir."

N e var ki çarpışmalar, şiddetlenerek ve daha korkunç bir şekil alarak devam eder. Bu ilk günleri gene Anzak günlüklerinden, onların kaleminden izleyelim:

"...2/5/1915. Yüzbaşı saatine baktı. Haydi genç­ ler, delikanlılar, ileri!...Yukarı doğru fırladık. Tan­ rım ne korkunçtu! Yaralıların inleyiş ve feryatları, patlayan mermiler ve yakınlarda çatırdayan makinalı tüfek sesleri... Çok kısa bir süre içinde, tepenin altında uzanan dereyatağı ölü ve yaralılarla dolmuş­ tu. Şu paramparça insan vücutları ve yığınları, bir zamanlar arkadaşlarımdı. Birlikte iş yapıp sigara iç­ tiğim, şakalaşıp güldüğüm insanlar. Tanrım, ne acı şey!.."

10

Bili Gammage, Broken Years, Canberra, 1990, s. 58, 63-64, 66 ve 68. E.Silas (op.cit), s. 49.

40


"3/5/1915... Yamaçlarda cesetler, inanılmaz şe­ kilde asılıp kalmış. Dere yatağına doğru koşan yi­ ğitlerin ürkütücü yaralarla ve kanlar içinde dönüş­ lerini görmek... Korkunç birşey, hiç unutmayaca­ ğım. Zavallı bir Yeni Zelandalı asker yaralanmış, çıldırmış bir şekilde, kanlar içinde yanından geçen herkese sarılıp onu da kana bulayarak geliyordu. Bazıları ise, düştüğü yerde son nefesini verip, öyle­ ce kalıyordu.... Yaralıların bu akışı hiç durmayacak mı?..."

11

Avustralyalı çavuş T J . Richard ise, çarpışmalar konusunda şöy­ le bir y o r u m yapmış:

"3/5/1915. İlk yaralıyı bugün gördüm, başı ne­ redeyse tümüyle parçalanmıştı. Doktor, birşey ya­ pılamayacağını ve ölüme terkedebileceğimizi söy­ ledi. Gene de onu, aşağıya depoya götürmeye çalış­ tık. Orada, belki ameliyat masasında birşeyler yapı­ labilir diye düşünüyorduk. A m a olmadı, yolda sed­ yede öldü. B o y n u n d a nazarlıklar ve büyüler vardı. Bunlardan biri de, dinsel bir takıydı. Yazık ki, na­ zarlıklar, batıl ve dinsel inançlar, bu kanlı savaşta etkili o l a m ı y o r . . "

12

Sadece bir kaç tanesini aktardığımız yukarıdaki örnekleri çoğaltabiliriz. Anzakların cephede tuttukları günlüklerde ya da ailelerine yolladıkları mektuplar­ da, bunlar gibi yüzlerce olay var. Ancak, bu çalışmanın anakonusu ve bizi asıl il­ gilendiren yönü, Anzakların Türk Askeri ve Mehmetçik ile ilgili görüş, izlenim ve değerlendirmelidir. Onun içindir ki çalışmamızın bundan sonra ağırlıklı ola­ rak ele alınacak konusu, olayların bu yönü olacaktır.

1 1

R S i l a s , s. 52-53.

1 2

AWM File, 12/11/4565 (Book 2) Sergeant T.J. Richards, s. 17-18.

41


Ancak, bundan önce, 25 Nisan 1915'te başlayıp, 20 Aralık 1915'e kadar sü­ recek olan Çanakkale Savaşları'nın kara harekatıyla ilgili gelişmelerine kısaca d e ğ i n m e m i z ve temel bazı açıklamaları yapmamız gerekmektedir. Askeri ve stratejik konularla ilgili olan bu bilgiler, daha sonraki bölümlerde ele alınıp işle­ necek, T ü r k - A n z a k ilişkileriyle ilgili gelişmelerin ve önemli bazı siyasal geliş­ melerin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

42


BÄ°R YOLCUYA Necmettin Halil Onan


BİR YOLCUYA Necmettin

Halil

Onan

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda, Gördüğün bu tümsek, A n a d o l u ' n d a , istiklal uğrunda, namus yolunda, Can veren M e h m e d ' i n yattığı yerdir.



Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, M e h m e d ' i n düşmanı boğduğu sele, Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin, Bir harbin sonunda, bütün milletin, Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin

Halil

Onan


FOTOĞRAFLAR

f

* Avustralya Savaş Tarihi Araştırma Kurumu nun izniyle *With the kind permission of the Australian War Memorial



Çanakkale Boğazı ve kalelerini gösteren 22 Mart 1915 tarihli, Otago Daily Times Gazetesi


" İ d e a l ve G e n ç l i k " Ç a n a k k a l e ' y e ilk gelindiğinde ve sonraki aylardaki d u r u m . . .


" Ç ı k a r t m a ve o g ü n d e n b e r i d e b u r a d a olan bir Anzak askeri


O-—o

I

rr\

: -.O

r->'

^/j^

^/c

Kanlısırt'da şiddetli çarpışmalar sırasında Anzaklar için, uzun süre direnişin sembolü olan ve "Yalnız A ğ a ç " adı verilen çam ağacının bir Anzak askeri tarafından çizilen resmi.


Cepheden ülkesine " G e n ç l e r b u r a y a gelin! Size g e r e k s i n i m v a r " diye sesle­ nen A n z a k askerini gösteren, 1915 yılında bastırılmış bir afiş.


Australian War Memorizal (Avusturalya Savaş Tarihi K u r u m u ) ' n u n genel görünüşü.


Anzak Kitabf nın, I916'da yapılan ilk baskısının ön kapak resmi.


Türk savaş esirlerinin kamplarda yaptığı boncuk işleme el eşyaları.


Anzakların g ö z ü y l e ve Onların k a l e m i n d e n Abdul, yeni M e h m e t ç i k .



Sasaş gemtîermder» «nötrtten kuvvetier (kumsaldan 1 mtl aç*i3 beş çitte* fM*aiara suretiyle kyîva Jasvnlacak; Suıdan korumak üzere savaş gemileri savunma edecek: ana kuvvetler teknelerden filikalara ıMıka* enrterek kürek çekilmek surebyte karaya çıkacaklardır.

GELİBOLU YARİMADASİ DENİZİ

Gâiû

Bigalı |Bo|atıJ

"l/o.

ANAHTAR- --^^^m • Asli taarruzlar Aklatma taarruzu I • Çıkarma plajları • Ana kaleler

müttefik g ü ç l e r Asker sayısı Gemi sayısı

xl

75.000 200

,DATMA

HQ „ Cuu

•Çanak Kalıt

• • l

anahtar*

Kraityat Donanması Tümeni (Pans) Aruaktar (Su'Owocxl! Kcrtorüusu t"" "':','^>- fegfci 29. Tümeni (Manier - Westens l

Frans« Koktrdusu (d'Amade) ••1^^ •

"r" Kumsalı 0*rt.kfc&ri <Hunter - vveston) Taranma Söyleri

Kaynak: Ç a n a k k a l e Savaşları 1915 - 1995. 80. Yıldönümü Ç a n a k k a l e Seramik Kalebodur. İstanbul 1995.



BÖLÜM IV

ÇANAKKALE SAVAŞLARI KARA HAREKATI GELİŞMELERİ



Müttefik Devletler Donanması'nın* 18 Mart 1915'te Çanakkale B o ğ a z ı ' n a karşı giriştiği birleşik deniz harekatının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, general Hamilton Lord K i t c h e n e r ' e , donanmanın desteğinde yapılacak ortak bir kara harekatı olmadan, güçlü Türk savunmasının kırılıp, B o ğ a z ' ı n donanmayla geçilmesinin olanaksız olduğunu bildirir. Gerçi Kitchener ve özellikle Churchill, işin başından beri yalnız denizden zorlanarak ve donanmayla bu girişimin başa­ rıyla yapılabileceğini savunuyorlardı. Ancak, 18 Mart Deniz Harekatının olum­ suz sonuçlarını değerlendirdikten sonra, Hamilton'un görüşlerini benimserler. General Hamilton 25 Nisan 1915 günü, iki İngiliz ve bir Fransız tümeni ile, bir Hint tugayını Seddülbahir bölgesine, iki tümenden oluşan Anzak Kolordu­ s u ' n u da, ikinci derecede tuttuğu Kabatepe bölgesine çıkarmayı planlamıştır. Bu planın nasıl uygulanacağı yukarıda özetlenmiştir. Aynı tarihte, Gelibolu'daki Türk kuvvetleri ise, 3üncü ve 16ncı Kolorduların yanısıra 6 tümen, süvari tugayı ve bağımsız taburlardan oluşuyordu. Daha son­ ra, savaşın gelişme süreci içinde yapılan gerekli kıta kaydırmalarıyla, toplam tü­ m e n sayısı 16ya çıkartılacaktır. 25 Nisan çıkarmasından yaklaşık bir ay önce, G e l i b o l u ' d a bulunan 5. Kolor­ du komutanlığına atanan Liman von Sanders Paşa'nın düşüncesine göre, Mütte­ fikler çıkarmayı Saros Körfezi'ne yapacaklardı. Bu nedenle de kendisi, birlikle*

Bu bölümde verilen askeri gelişmelerle ilgili temel kaynak şudur: Selami Başaran, "Çanakkale Mu­ harebeleri Nedenleri: Deniz ve Kara Harekatına Genel Bir Bakış", Çanakkale Savaşlan'nın Askeri ve Siyasi Yönü: Sempozyum Bildirileri 18 Mart 1986, Derleyen A. Mete T U N C O K U (Ankara, 1987) içinde, ss. 13-20.

63


rin çoğunu Saros Körfezi ile Anafartalar bölgesinde; bir tümeni Seddülbahir böl­ gesinde ve iki tümenli 15nci Kolorduyu da, Anadolu yakasında tutmayı uygun bulmuştur. Ayrıca savunma amacıyla kıyının belli noktalarında gözetleme ve ko­ ruma birlikleri bulundurulacak, asıl kuvvetler ise geride yedekte tutulacaktı. A s ­ lında Liman von Sanders'in bu savunma planına Türk komutanlar karşıydılar. Onlara göre, düşman en zayıf ve kritik anları olan çıkarma sırasında kıyıda kar­ şılanırsa, ilerlemesi önlenebilirdi. Sanders Paşa'nın gelmesinden önce hazırla­ nan T ü r k s a v u n m a tedbirleri de böyleydi. Ancak, uygulamaya konulan, ordu ko­ mutanı L i m a n von Sanders'in planıdır. Daha sonra çıkarma başlayınca, k o m u ­ tanların aldıkları ek ö n l e m ve hazırlıklar sayesindedir ki, çıkarılan ilk d ü ş m a n birlikleri kıyıda karşılanacak ve fazla ilerlemeye fırsat bulamadan, 3-4 kilomet­ relik bir ilerlemeden sonra savaş bitene kadar, bulundukları yerde çakılıp kala­ caklardır.

Seddülbahir Çıkarması ve Muharebeleri 25 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri Donanmanın koruyucu bombardımanı altında, beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası'na çıkmaya başladılar. İngiliz ve Hint birliklerinin ilk hedefi, güneyde Alçıtepe'yi ele geçirip Kilitbahir platosuna ilerlemek, oradaki merkez tabyalarını susturduktan sonra B o ğ a z ' ı n giriş bölge­ sini ele geçirmekti. Burada müttefik donanmasına bağlı savaş gemilerinin yaptı­ ğı b o m b a r d ı m a n ı n şiddetine bir örnek vermek gerekirse; sadece Ertuğrul Koyu sırtlarındaki 26. Alayın 10. Bölüğünün savunma mevzilerine toplam 4 6 5 0 mer­ mi atılmıştı. B u n a rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermekte ve bu durum, Müttefik kuvvetler arasın­ da b ü y ü k bir şaşkınlık yaratmaktaydı. O günlerde, gerçek bir kahramanlık des­ tanı yaratan Yahya Ç a v u ş ' u n takımı, işte bu 10. Bölüğün takımıdır. T e m m u z 1915 sonuna kadar, çok kanlı geçen, göğüs göğüse süngü hücumları ve karşı hü­ cumlarla süren Kirte-Kerevizdere-Zığındere Muharebeleri, özellikle Türk Bir­ liklerinin, Müttefik D o n a n m a s ı ' n ı n ateşinden korunmak amacıyla, gece yaptık-

64


l a n süngü hücumları şeklinde olmuştur. Sekiz gün, geceli gündüzlü süngü hüc u m l a n y l a geçen Zığındere Muharebesi, iki taraf için de kayıpların en fazla ve en kanlı geçenidir. B u bölgedeki harekat Ağustos ayıyla birlikte mevzi muhare­ besine dönüşür. Böylece işgal kuvvetleri, 3 - 4 kilometrelik bir arazide çakılıp kalmış, Alçıtepe ve Kirte ele geçirilememiş, durum boşaltmaya kadar değişme­ den böylece d e v a m etmiştir.

A r ı b u r n u Çıkarması ve Muharebeleri D a h a önce yabancı kaynaklardan ve Anzakların anılarından yapılan aktar­ malarla nasıl başladığı ve ilk günleri açıklanan A r ı b u r n u ' n d a k i Anzak Kolord u ' s u n u n 25 N i s a n ' d a yaptığı çıkarmanın temel amacı önce, Kabatepe ve K ü ç ü k Arıburnu arasındaki kumsallık bölgeye çıkmaktı. İlk aşamada Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi denetim altına alınıp, oradan Maltepe bölgesi ele geçirilecek, böylece K u z e y ' d e k i T ü r k kuvvetlerinin G ü n e y d e , Seddülbahir bölgesindeki T ü r k birliklerine yardımı engellenmiş olacaktı. 25 Nisan sabahı savaş gemilerinin Türk mevzilerini sürekli vuran koruyucu ateşi altında, A n z a k K o l o r d u s u ' n u n 1.Tugayından 1500 kişilik ilk hücum dalga­ sı, akıntı nedeniyle, çıkarma botlarının kuzeye kayması sonucu saat 0 5 . 0 0 ' t e , K a b a t e p e bölgesi yerine Arıburnu kesimine çıkmak zorunda kalır Bu noktada kı­ yı gözetlemesi yapan bir T ü r k takımın direnişine karşın, karaya çıkan Anzak bir­ likleri belirli bir noktaya kadar ilerlerler. Diğer taraftan, B i g a l ı ' d a bulunan ordu yedeği 19.Tümen, 24-25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi. G ü n ağarırken, Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi üzerine, T ü m e n K o m u t a n ı Yarbay Mustafa K e m a l , bir çıkarma yapıldığını anlayıp durumu Ordu K o m u t a n ı n a bildirir, ancak bir yanıt alamaz. D u r u m çok kritiktir. Mustafa K e ­ mal, kıyıda çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri olduğunu düşünerek ve ge­ niş bir sahile yayılmış olan 27. Alayın da, ağır kayıplar verdiği haberlerini alın­ ca, düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi ve uzantısını ele geçirmesi du­ rumunda, onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını kavrar. Ordudan emir gel­ m e m i ş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57. Alayı

65


bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir. Kendisi de durumu iz­ lemek üzere C o n k b a y ı n ' n a çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çe­ kilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini görür. O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır*: "...Bu e s n a d a Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze aske­ rin C o n k b a y ı r ı n a d o ğ r u koşmakta, k a ç m a k t a olduğunu gördüm... B u as­ kerlerin ö n ü n e k e n d i m çıkarak: -Niçin kaçıyorsunuz? dedim. -Efendim d ü ş m a n dediler! -Nerede? -İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. G e r ç e k t e n de d ü ş m a n ı n bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye y a k l a ş m ı ş ve tam bir serbestlik içinde ileriye d o ğ r u yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşü­ n ü n . B e n kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on d a k i k a istirahat etsin diye... D ü ş m a n da b u tepeye gelmiş... D e m e k ki d ü ş m a n b a n a b e n i m asker­ lerimden d a h a y a k ı n ! Ve d ü ş m a n b e n i m b u l u n d u ğ u m yere gelse, kuvvetle­ r i m çok k ö t ü bir d u r u m a düşecekti. O z a m a n artık bilemiyorum, bilinçli bir d ü ş ü n m e ile midir, y o k s a önsezi ile midir, bilmiyorum. K a ç a n askerlere: - D ü ş m a n d a n kaçılmaz, dedim. - C e p h a n e m i z kalmadı, dediler. - C e p h a n e n i z y o k s a s ü n g ü n ü z var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı z a m a n d a Conkbayırına d o ğ r u ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yeti­ şebilen askerlerinin 'marş marşla' b e n i m b u l u n d u ğ u m yere gelmeleri için,

*

Ruşen Eşref Ünaydın, Anafartalar Yayını, 1981), ss. 17-18.

66

Komutanı Mustafa Kemal ile Mülakat (Ankara: Kültür Bakanlığı


y a n ı m d a k i e m i r subayını geriye yolladım. B u askerler s ü n g ü takıp yere ya­ tınca, d ü ş m a n askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, b u andır..." Gerçekten de, çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf da mevzi alıp duraklar. Böylece, 57. Alay Öncü B ö l ü ğ ü ' n ü n Conkbayırı'na yerleşmesi için ge­ reken süre kazanılmış olur. İşte bu an, gerçekten de Çanakkale Savaşları Kara Harekatı'nın kaderini belirleyen önemli anlardan birisidir. Böylesine önemli an­ da kilit rolü oynayan kişi ise, tartışmasız Mustafa Kemal'dir. Bu husus, Çanak­ kale Savaşları tarihiyle uğraşan Türk ve yabancı bütün uzmanlar tarafından doğ­ rulanıp vurgulanmaktadır. Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat P a ş a ' n ı n izniyle, 27. A l a y ' d a n geri ka­ lan birlikleri de emrine alan T ü m e n Komutanı Mustafa K e m a l , karşı saldırıya g e ç m e k üzere 57. A l a y ' a şu tarihi emrini verir: "Ben size taarruz e m r e t m i y o r u m ,

ölmeyi

e m r e d i y o r u m . Biz ölünceye k a d a r geçecek za­ m a n zarfında, yerimize başka kuvvetler ve ko­ m u t a n l a r kaim olabilir." 25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda ka­ yıp vererek sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. G e n e de gün batarken, A n z a k K o l o r d o s u ' n u n sahile çıkan T ü m e n i , A r ı b u r n u ' n u n sarp ya­ m a ç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekat, 1915'in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı-Kocaçimentepe-Kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler de, Anzaklar da ağır kayıplar vermişlerdir. Ağustos sonuyla birlikte savaş, tümüyle siper çarpışmalarına dönüşür. Tıpkı S e d d ü l b a h i r ' d e olduğu gibi, Anzak ordusu da taaruz hedeflerine varamamış, çık­ tıkları yerlerde 3-4 km.lik bir mesafe ilerleyip, boşaltmaya kadar da o noktada kalmışlardır.

67


Anafartalar Çıkarması ve Muharebeleri 25 Ağustos 1915'ten Ağustos sonuna kadar, Müttefikler h e m Seddülbahir h e m de A r ı b u r n u ' n d a başarılı olamayınca, Çanakkale B o ğ a z ı ' n ı , geriden sarka­ rak ele geçirmek amacıyla yeniden harekete geçerler. Bu arada General Hamilton, Türk O r d u s u ' n u n gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok etmek için, B ü y ü k ve K ü ç ü k Kemikli burunları arasında yeralan Suvla sahillerine çıkıp, Anafartalar'da üçüncü bir cephe açmaya karar verir. Hedef Conkbayırı ve Kocaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyip, Çanakkale B o ğ a z ı ' n a inerek h a k i m olmaktır. B u amaçla da Hamilton, 9. İngiliz Kolordusunu, 6-7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye çıkartır. A m a ç , sabah gün ağarmadan Türklere sürpriz bir saldırı yapmaktır. Ancak, çıkarmayı öğrenen L i m a n von Sanders, Saros G r u p K o m u t a n ı n a 7. ve 12. Tümenlerle süratle Anafartalar kesi­ m i n e gitmesini ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden ta­ arruz edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi Komutanı Yarbay V i l m e r ' e de, S a r o s ' d a n iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine engel olunma­ sını emreder. Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa K e m a l ' i , 8 Ağus­ tos 1915 günü saat 2 1 . 4 5 ' d e , Anafartalar G r u p Komutanlığına atar. Anafartalar G r u p K o m u t a n ı K u r m a y Albay Mustafa Kemal 9 Ağustos sabahı, 12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna, 7. T ü m e n l e de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına en­ gel o l m a k amacıyla, Damakçılık Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki t ü m e ­ nin saldırıları da başarılı olur. İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk ta­ arruzu ile şaşkına döner, ağır kayıplar verirler. Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekat sonunda, d u r u m değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal şöyle demiştir: "...Gerçekte, manın bir kolordusunu

zayıf bir tümenimle

Tuzla gölüne kadar takip ederek orada tesbit

Kireçtepe-Azmak

arasında

düş­ yenmiş,

etmiştim."

Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9. İngiliz Kolordusu, Ana­ fartalar yönünde iki kanat harekatı daha denediyse de, başarılı olamamıştır. An­ cak, Türkler açısından bu bölgede durum, savunulması güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı. Tehlikeli durumu düzeltmek için Liman von Sanders, Ku­ zey Grubundaki 8. Tümeni iki alayla takviye ederek, Anafartalar Grup Komuta-

68


nı Mustafa K e m a l ' i n emrine verir. T ü m e n karargahına 9-10 Ağustos gecesi ge­ len G r u p K o m u t a n ı Mustafa Kemal, takviyeli 8.Tümeni 10 Ağustos sabahı ka­ ranlıkta, sadece süngü kullanarak h ü c u m a geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar verdirilerek harekat başarılı olur. Daha sonra, savunma yapılabilecek kadar ek arazinin ele geçirilmesi üzerine, ulaşılan bu ileri çizgide destek ve güçlendirme­ ler yapılarak s a v u n m a y a geçilir. Böylece, diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar bölgesinde de savaş, boşaltmaya kadar, siper ve mevzi savaşına d ö n ü ş m ü ş olur. Diğer bir deyişle, General Hamilton'un İkinci Planı da başarısız olmuş, h e ­ define ulaşamamıştır. Ç a n a k k a l e Savaşları kara harekatıyla ilgili olarak belirtilmesi gereken ö n e m ­ li bir diğer nokta da şudur: tüm bu çarpışmalar ve karşılıklı saldırılar sırasında, Türkler mertçe, dürüstçe ve kahramanca çarpışmış, insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir. İster Seddülbahir'de, ister S u v l a ' d a ya da, Anafartalar'da olsun durum aynıdır. Örneğin Kızılhaç çadırları ve hastane g e m i ­ leri, yaralı taşıyan botlar, ya da sedyeleri hedef alan atışlar yapılmamıştır. Tepe­ ler Türklerin elinde olmasına ve olumlu doğa koşullarına karşın, düşmanın sü­ rekli olarak çekindiği zehirli gaz kullanılmamış, su kaynakları zehirlenmemiş, bu yöntemler hiç bir zaman mert ve dürüstçe bir tutum sayılmamıştır. Savaş ala­ nında ele geçen esirlere ve yaralı düşman askerlerine yapılan insancıl m u a m e l e ­ ler öyle görünüyor ki, A n z a k l a n ilkin gerçekten şaşırtmıştır. Çünkü, daha önce kendilerine anlatılan, ya da M ı s ı r ' d a karşılaşıp hakkında belirli ön yargılar ve imajlar geliştirdikleri T ü r k askeri Abdul, Gelibolu Yarımadası'nda çok farklı bir tutum sergilemektedir. Anzakların, T ü r k askerlerine ilişkin ilk düşünce ve yargıları, Çanakkale Sa­ vaşları ilerledikçe değişecektir. Bundan sonraki bölümler, birincil kaynaklardan derlenen çeşitli örnekler verilerek, çalışmamızın asıl ağırlıklı konusu olan bu g e ­ lişmelere ayrılmıştır.

69



BÖLÜM V

ANZAKLARIN KALEMİNDEN MEHMETÇİK



A v r u p a ' d a Birinci Dünya Savaşı başlayıp, kısa bir süre sonra Türkiye bu sa­ vaşa A l m a n y a yanında ve Merkez Devletleriyle birlikte katıldığında dünyadaki genel kanı, savaşın kısa süreceği yolundaydı. Ayrıca inanılıyordu ki, bu savaşta Müttefik Devletler galip gelecek ve dünyayı yıllardır bunalımdan bunalıma sü­ rükleyen, ünlü Doğu Sorunu gibi belli başlı sorunlar temelden çözülecektir. Ör­ neğin, K a h i r e ' d e yayınlanan ve İngiliz resmi organı niteliğindeki The Gazette'de

Egyptian

çıkan bir yorum yazısında, bu genel kanı şu şekilde dile getirilmek­

tedir: "...Avrupa, son elli yıldan beri bu eski kı­ tada barışı tehlikeye sokan Prusya askeri gü­ cünden ve Türklerden kurtulmuş olacaktır. Osmanlı ırkını, uzun zaman önce çıkıp geldi­ ği A n a d o l u ' n u n karanlık vadilerine geri sü­ receğiz."

1

Aslında Birinci D ü n y a Savaşı'nın, genelde bu temel stratejik hedefe oturtul­ duğu söylenebilir. A m a ç , Türkleri A v r u p a ' d a n tümüyle çıkartıp Osmanlı Devle­ t i ' n e son vererek, sorunlara köklü çözümler bulabilmektir. Diğer taraftan ChurchilPin ısrarla savunup uygulamaya koyduğu, Çanakkale B o ğ a z ı ' n ı donanmayla zorlayıp geçerek T ü r k i y e ' y i teslime zorlamak projesi de, bu genel stratejinin önemli bir aşamasını oluşturmaktaydı. Başta İngiltere olmak üzere Müttefikler, Birinci D ü n y a Savaşı'ndan zaferle çıkacaklarından öylesine emindirler ki, savaş sonrası yapılacak genel düzenlemeler için hedefler ve politikalar bile belirle1

The Egyptian Gazette. 16 Kasım 1916. s. 4.

73


inektedirler. B u sonsuz güven duygusu sonucudur ki, 18 Mart 1915'teki ağır de­ niz yenilgisini pek kabullenemez, şokunu kolay atamazlar. Örneğin, gene The Egyptian

Gazette'de

zı 'nın donanmayla durulduğu"

, 2 3 Mart 1915 günü çıkan bir yazıda; "Çanakkale zorlayıp geçme harekatının, kötü hava şartları nedeniyle

ileri sürülmektedir.

Boğa­ dur­

2

Öte yandan, benzer bir 'kabullenmeme ve şaşkınlık hali'nin, 25 Nisan 1915'te başlatılan çıkarmanın ilk haftası sona erdiğinde de yaşandığını gözlüyo­ ruz. "Kolayca geçiliverecek Çanakkale Boğazı" geçilemediği gibi, h e m e n pes edip geri çekilerek teslim olacağı sanılan Türk askeri de, Gelibolu Yarımada­ s ı ' n d a şiddetle direnmekte ve Müttefik kuvvetlerine ağır kayıplar verdirmekte­ dir. Özellikle A n z a k askerleri, bu gelişmeler karşısında şaşkındırlar. D u r u m hiç de daha önce kendilerine söylendiği gibi değildir... Örneğin, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a hükümetler, cepheden gelen ilk ha­ berler karşısında şaşkın ve sessizdirler. Her iki ülkede de " Ç ı k a r m a Harekatıyla" ilgili ilk haberler, ancak 30 Nisan 1915 tarihli gazetelerde yeralmaya başlamış­ tır. S i d n e y ' d e çıkan Argus Gazetesi, Boğazlar, S a v u n m a Kaleleri ve M a r m a r a Denizini gösteren ayrıntılı bir harita yayınlayıp, gerçekleştirilen harekatla ilgili açıklamalar yaparken, özellikle şu noktalan dile getirmektedir:

"-Anzaklar bu harekatta Gelibolu Yarı­ m a d a s ı ' n d a ve Türklere karşı savaşmaktadır­ lar. -Askerler büyük kahramanlıklar sergile­ mektedirler. Erken barış için görüşmelerin başlaması olasıdır. -Müttefik Rus Donanması da, Karade­ n i z ' d e n İngiltere ve F r a n s a ' y a destek olmak­ tadır."

3

The Egyptian Gazette, 23 Mart 1915. s. 3. Argus, 30 Nisan 1915, s.7.

74


Diğer bir deyişle, herşey gene tozpembedir ve olaylar olumlu yönde geliş­ mektedir. Kısacası, "Kolay Zafer ve Erken Barış" gibi beklentiler aynen tekrar­ lanmaktadır. 3 Mayıs 1915 tarihli gazetelerde ise, konuyla ilgili olarak çıkan ha­ berlerde ek bilgiler verilirken, oğulları Gelibolu Yarımadasında çarpışan ailele­ rin endişelenerek, resmi makamlardan daha ayrıntılı ve kesin bilgi istedikleri be­ lirtilmektedir. Ayrıca, Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası'nı gösteren ge­ 4

niş bir harita, tekrar yayınlanmaktadır. Bunun hemen ardından da, 4 Mayıs gü­ nü yerel gazetelerde, ilk kayıpların listesi yayınlanmaya başlar. "Şeref

Listesi"

adı altında yayınlanan bu listede, 25-30 Nisan 1915 tarihleri arasında, Anzakların verdiği kayıpların isim ve fotoğrafları ile, kişisel bilgiler yeralmaktadır. Lis­ 5

tede 26 ölü ve 6 0 yaralı askerin adı vardır. Bu haberlerle birlikte ilk şok dalga­ sı da, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' y a ulaşmış olmaktadır. Artık giderek, kamu­ oyuna genel bir korku, endişe ve şaşkınlık hakim olmaya başlayacaktır. Diğer taraftan, benzer şaşkınlık ve h e m de daha büyük boyutlarda, Çanakka­ le C e p h e s i ' n d e yaşanmaktadır. Anzaklar, ilk iki üç günün şiddetli ve kanlı çar­ pışmalarının ve uğradıkları ağır kayıpların şokunu henüz atamamışlardır. Karşı­ laştıkları d u r u m , çıkartma öncesi kendilerine söylenenden çok farklıdır. Avust­ ralyalı T e ğ m e n T.J.Richards, 4 Mayıs 1915 günü anı defterine şu notu düşmüş­ tür. Buradan da anlaşılacağı gibi, savaşın zorluğu ve gerçek yüzü, yavaş yavaş kendini hissettirmektedir.

"Şu Türkler şaşırtıcı derecede iyi savaş­ çılar. A r a l a n n d a anlaşmazlık varmış, ya da moralleri b o z u k m u ş gibi dedikodulara boşverin. Dün, General H a m i l t o n ' u n

bizlere

okunan mesajına bakılırsa, Türkler savaş­ maktan yorulmuşlar ve her an havlu atabilirlermiş! Ancak, ben bundan emin değilim. 4

Argus, 3 Mayıs 1915. s. 7.

5

Argus, 4 Mayıs 1915, s.7.

75


Gerçi, bir an bile, bizi yenecekler diye endi­ şelenmiyorum. A m a , bu savaşçıyı takdir d e ediyorum. Bizlere saçma bir şekilde söyle­ negeldiğinin aksine, işimizin hiç de kolay ol­ madığını hissediyorum."

6

Mayıs ayının ortalarıyla birlikte, Çanakkale C e p h e s i ' n d e olup bitenlerin Avustralya ve Yeni Zelanda basınında artık kısmen de olsa, açık bir şekilde yer almaya başladığını görüyoruz. Örneğin, 20 Mayıs 1915 tarihli Argus Gazete­ s i ' n d e çıkan bir yazıda, Ç a n a k k a l e ' d e gerçekleştirilen çıkarmanın güçlükleri ve Anzak askerlerini bekleyen zor koşullar dile getirilirken sık sık, "Öldürücü ateşinden"

Türk

bahsolunmaktadır. Anzaklar bu ölüm ateşi altında yürüyerek ilerle­ 7

m e y e çalışmakta, boşalan yerleri yedekler anında doldurmaktadır. C e p h e d e ise durum, harekatın başlamasından bir ay kadar sonra iyice belirginlik kazanmış ve Anzakları giderek, "düş kırıklığı ve boşluk" diye tanımlayabileceğimiz bir duy­ gu s a r m a y a başlamıştır. Avustralyalı Yüzbaşı J . M . R a n f o r d ' u n ,

21

Mayıs

1915'de defterine yazdığı şu satırlar, bir bakıma Anzakların bu ruh halini dile ge­ tirmektedir kanısındayım.

"..Güneşli ve güzel bir gün. Bulundu­ ğ u m yerden tüm ufku kaplayan mavi E g e ' y i görebiliyorum. Herşey çok güzel görünüyor. Aklıma şu dizeler geliyor: Doğa heryerde ne güzel ve saf / kötü ve çirkin olan, sadece in-

6

AWM File 12/11/4565 Book 2. s. 19.

7

Argus, 2 0 Mayıs 1915, s.5 ve 7.

8

AWM File 692/8/80 War of 1914-1918 Diary of Capt. J.M.Ranford.

76


C e p h e d e çarpışmalar tüm şiddetiyle devam edip, taraflar ağır kayıplar verir­ ken, Avustralya ve Yeni Zelanda da ise gazeteler, devamlı olarak Anzak Zafe­ r i ' n d e n bahsetmektedirler. Bu durumda, özellikle oğulları ya da akrabaları Ça­ n a k k a l e ' d e bulunan aileler arasında, olası bir erken zafer ve erken dönecek as­ kerler için umutlar artmaya başlar. B u arada, yerel gazetelerde çıkan Atina kaynaklı haberlerde, "Türklerin vaş esirlerini

acımaksızın

öldürdükleri

ya da eziyet edip, sakat bıraktıkları"

sa­ di­

le getirilmektedir. D a h a önce de belirtildiği gibi, Yunanistan, belirli aralıklarla d ü n y a basınına yaydığı bu tür haberlerle, h e m cephedeki askerlerin ve aileleri­ nin morallerini bozmakta h e m de, Türkiye karşıtı bir propaganda yaparak, ulus­ 9

lararası alanda T ü r k düşmanlığı duygularını körüklemektedir. Yunanistan'ın bu tutumu kuşkusuz, özellikle de Çanakkale Savaşları'nın ilk haftalarında, etkili olacak ve bu etki, doğal olarak Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a güçlü bir biçim­ de hissedilecektir. T a m bu sıralarda, Avustralyalı komutan General Bridge'in cephede vuruldu­ ğu ve aldığı ağır yara nedeniyle de kısa bir süre sonra öldüğü haberi g e l i r . Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a haber, büyük bir şok yaratır. The Egyptian zette,

10

Ga-

14 Ağustos 1915 günü, General Bridge'nin vuruluşu ve ölümüyle ilgili

olarak şu haberleri veriyor: " B ü y ü k bir olasılıkla, önemli bir yaralı­ nın taşındığını farkeden düşman (Türkler), Bridge'in taşındığı sedye geçirilene kadar o tarafa hiç ateş etmedi. Generalin son sözleri ise: Ne olursa olsun, dokuz ay bir Avustralya tümenine komutanlık ettim, o l d u . "

11

Diğer taraftan, cephede iyice bastıran sıcaklarla birlikte, siperlerdeki koşul­ lar da giderek zorlaşmakta ve çekilmez hale gelmektedir. A n z a k askerlerinin

y

Argus 4 Haziran 1915. s. 7. 1 0

Argus, 2 2 Mayıs 1915. s. 19.

11 The Egyptian Gazette 14 Ağustos 1915. s.4.

77


günlük ya d a mektuplarında en çok şikayet olunan konular bunlardır. Yeni Z e ­ landalı asker George Bollinger, 9 Haziran 1915'teki büyük saldırıdan sonraki fe­ ci durumu anlatarak şöyle sormaktadır. "...Sıcak bastırıyor; milyonlarca sinek si­ perlere hücum etmekte. Siperlerin dışındaki yüzlerce askerimizin cesetlerinden etrafa ya­ yılan leş kokusu dayanılır gibi değil. Dışarı­ da herkes bize inanıp güveniyor. Ancak, cep­ hede ateş altındaki koşullar nedir, farkında­ lar mı? Anlayabiliyorlar mı, merak ediyo­ rum. Cephede çarpışan herkesin biran önce barış istediğini ve bu isteğe engel olamadığı­ nı, acaba biliyorlar m ı ? "

1 2

George Bollinger, 3 Ağustos 1915 günü de, bitten ve postayla gelen m e k t u p ­ lardan bahsederek şunları yazmış.

"Şu korkunç bit belası en büyük sorunu­ muz. Posta çuvallarıyla her seferinde binler­ ce m e k t u p geliyor. N e var ki, gelen her on mektuptan dokuz tanesi, "Çarpışmada öldü. Yaralandı d ö n d ü " ya da " K a y ı p " gibi, yazıl­ ması çok acı veren açıklamalar yazılarak g e ­ ri y o l l a n ı y o r . . "

13

Yeni Zelandalı sıhhiye eri George Skerret ise anılarında, cephedeki olumsuz koşulları anlatırken, A n z a k l a n n Türk askerine ilişkin görüşlerine de yer veriyor.

12 Queen Elizabeth the 2nd War Museum Archives (Waiouru) Ms. Papers 2 3 5 0 George Bollinger's Di­ ary s.43. 1 3

78

Shadbold, Maurice, Voices of Gallipoli, Hodder and Stoughton, Auckland, 1989, s. 33.


"... Binlerce, binlerce sinek vardı. Koku, gittikçe kötüleşiyordu. Sanki, cesetlerin toprakaltında değil, üstünde olduğu bir açık m e ­ zarlıktaydık. Türk artık, yapılagelen resmi propagan­ danın aksine (Unspeakable Turk = A ğ z a alınmaya değmez Türk!) olarak görülmüyor­ du. O da herhangi bir Anzak kadar insandı ve duyarlıydı. O da kan kaybediyor, korkuyla sarsılıyor ve feryad ederek ölüyordu. O da geride, yaslı ana-babalar, dullar bırakıyor­ du." 1 4

Arkadaşları arasında Korkunç Şeytan (Dare Devil) Dan olarak bilinen Yeni Zelandalı D a n Curham, çarpışmalar sırasında en çok Türk askeri öldüren kişi olarak tanınmaktadır. Bunu kendisi hiç söylememiş ama, olaya tanık olanlar ç o k m u ş . O da anılarında, siperlerdeki sefil yaşamı ve inanılmaz koşulları şöyle anlatmış.

" T ü m yiyeceğimiz biftek ve sert-kuru bisküitten oluşuyordu. Birçoğumuz bisküit yerken dişini kırıyordu. Sebze, tereyağ, süt ya da gerçek e k m e k yoktu. Su sadece yıka­ ma, pişirme ve içmek için, kısıtlı olarak var­ dı. Türklerle aramızda cesetler ve leş koku­ su vardı. Bizden, ya da onlardan birinin c e ­ sediydi ve t a m siperimizin önündeydi. Bir gece onu y a k m a y a çalışmışlar, ama koku da­ ha da beter olmuştu. Ondan sonra günlerce, kızarmış insan leşi kokusuyla yedik, içtik, uyuduk ve yaşadık." 1 5

1 4

A.g.e. s.53, 111-112.

1 5

A.g.e, s. 41-45.

79


Değişmeye Başlayan Türk İmajı Diğer yandan, Türklerin esir ve yaralılara eziyet ve işkence yaptığı yolunda­ ki iddia ve dedikoduların yanlış ve haksız olduğu kısa süre içinde anlaşılacaktır. Bunu, resmi görevlilerin cepheden yolladığı raporlardan ve A n z a k askerlerinin yazdıklarından anlamak m ü m k ü n . Örneğin Argus gazetesi bir haber yazısında: "Türkler ve Almanlar çöküş tangosunu

birlikte,

oynuyor. Bu dans, kısa sürecek..." şeklinde bir görüş ileri sürer­

1 6

k e n , bundan kısa süre sonra yayınladığı bir başka haberde ise, "Türkler ça Savaşıyor"

Hak­

başlığı altında şu bilgileri veriyor.

"...Kahire'den ulaşan haberlerde, oraya getirilen yaralıların çoğunun, Türk­ lerin işkence ve eziyet yaptığı yolundaki haberleri yalanladığı belirtiliyor. Türk­ ler, kurallara u y g u n bir savaş veriyorlar. Bir seferinde, bir Türk askeri yaralı bir İngiliz'in yarasını ateş altındayken sarmış. Bir başka Türk, su matarasını yaralı AvustralyaTının yanında bırakmış. Önce Türklere esir düşüp, sonradan kaçabi­ len bir Avustralyalı asker de, çok iyi m u a m e l e gördüğünü anlatmaktadır."

1 7

Aynı gazetenin 2 9 Haziran 1915 günü, cepheden ayrıntılı haber ve asker mektuplarının yayınlandığı sayfasında bu nokta, yani Türklerin Ç a n a k k a l e ' d e dürüst ve mert bir savaş sergiledikleri, vurgulanarak dile getirilmektedir.

"Avustralyalı asker A.R.Ditterich, Mı­ s ı r ' d a M e n a ' d a bir hastanede yatıyor, tedavi olmaktadır. Basına yolladığı mektupta Türk­ lerin, Müttefikleri Almanlar gibi davranma­ dığını ve hiçbir yaralıyı da sakat bırakmadı­ ğını açıklayıp, şunları belirtmektedir: Türk­ lerin, yaralı ve ölülerimize işkence ederek, onların el ve kollarını k ı n p kestiğine ilişkin dedikoduları duymuşsunuzdur.

1 6

Argus 15 Haziran 1915, s.5.

1 7

Argus 2 2 Haziran 1915, s.5.

80

Hastanemi-


zin doktoru Springthorpe, tüm M ı s ı r ' d a , bu­ nun tek bir örneğine rastlanmadığını ve tek bir kişinin bile, böyle bir olaya tanık olmadı­ ğını söylüyor. En yetkili kişiler de bize Türk­ lerin, "bu oyunu dürüst oynadığını" söyledi. Çıkarmadan önce bizlere resmen, Türklerin yaralı ve esirleri sakat bırakıp işkence ederek öldürdüğü söylenmişti. O zamandan bu gü­ ne, bu tür rapor ve haberlerin doğru olmadı­ ğı, artık anlaşılmış bulunmaktadır."

1 8

A n z a k günlüklerinde ayrıca, siperlerde yaşanan ilginç bazı olaylar da anla­ tılmaktadır. Örneğin, Yeni Zelandalı Çavuş Frank Aicken genç bir askerdir. Cep­ hede b u l u n d u ğ u sırada başlıca görevi, merkez ile iki numaralı nokta arasında at­ la haber taşımaktır. Frank Aicken, A n z a k ' a geldiği gün, ilk şafağa ulaştığında ge­ nel d u r u m hakkındaki izlenimini, tek bir kelimeyle dile getiriyor:

"Umutsuz".

Aicken ayrıca, hergün birkaç kez atla haber götürüp getirirken, ne zaman atış menzillerine girse, Türklerin kasıtlı olarak kendisini hedef almayan atışlarıyla 19

karşılaştığını a n l a t ı y o r . Sanıyorum Türk askerleri, çocuk yaştaki bu gencin at­ la haber taşıdığını biliyor ve onu, "zararsız"

sayıp -belki de acıyıp- pekala çok

kolay vurabilecek iken vurmayıp, sadece göstermelik ya da uyarı atışlarıyla ye­ tiniyorlardı... Çanakkale C e p h e s i ' n d e k i gelişmeler, orada bizzat çarpışan Anzakların tanı­ mıyla, "umutsuz" olarak nitelenirken, tüm harekatın baş mimarı Churchill, he­ nüz u m u d u n u yitirmemiştir. Gelibolu Yarımadası'nda çarpışan askerler için, 5 Haziran 1915'te yaptığı ünlü konuşmasında gene " zafer" âzn bahsetmekte ve Müttefik askerlere moral vermeye çalışmaktadır.

Argus, 2 9 Haziran 1915, s.5. Queen Elisabeth 2nd War Museum \Vaiouru Archives. Diaries and TV Interviews 8/1177.


"...Ben zafer derken, herhangi bir gaze­ tenin günlük sayfalarını dolduran zaferleri a m a ç l a m ı y o r u m . "Ben, gözkamaştırıcı

ve

heybetli bir gerçek olan, ulusların kaderini belirleyen ve savaş süresini kısaltan bir za­ ferden bahsediyorum. Askerlerimizin, Fran­ sız dostlarımızın, kahraman Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların çarpıştığı, şu birkaç mil­ lik bayır ve fundalığın ötesinde, düşman bir İmparatorluğun çöküşü, donanmasının yok edilmesi, ünlü eski başkentin teslim oluşu ve muhtemelen müttefiklerin buluşması, bizleri beklemektedir. Mücadele ağır, riskler çok ve kayıplar çetin olacaktır. A m a , zafer gelince herşeyi düzeltecek, onaracaktır."

2 0

Çalışmanın başlangıcında belirtildiği üzere Limni Adası ve limanı, Müttefik­ ler için, stratejik ö n e m e sahip bir liman kenti olarak, savaş süresince etkili bir rol yüklenmişti. A d a d a ayrıca, büyük bir hastane ile Gelibolu Yarımadası'ndan, cep­ heden getirilen yaralı ve hastaların dinlendiği bir de k a m p b u l u n m a k t a idi. Za­ ten ada, savaşların başlamasından bir süre sonra tümüyle, büyük bir hastane gö­ rünümünü almıştır. Bu durumu ve oradaki Anzakların ruh hallerini tarihçi Chris­ topher Pugsley, bizzat askerlerin yazdıklarına dayanarak şöyle anlatıyor:

"...Avustralyalı ve Yeni Zelandalılardan oluşan beş tugay, yeniden düzenlenmek ve güç kazanıp toparlanmak için buraya getiril­ mişti. 2

0

82

The Egyptian Gazette 19 Haziran 1915 s.4.


Gerçi siperlerin gergin havasından kur­ tulmuşlardı ama, gene de hastalanıyorlardı. Cephede, arkadaşlarıyla birbirine güç vere­ rek ve can havliyle aylarca direnebilmişlerdi. A m a şimdi, çözülme ve boşalma başlı­ yordu... Cephedeki tükenmişlikten sonra, de­ ğişen ve zenginleşen yemekler de, işi ta­ mamlıyordu. Yeni gelenler ve cepheden dönenler ise, olaya çok farklı bakıyorlardı. Askerlerden bir kısmı L i m n i ' y i ve adadaki "kurban edilmeden yunların

önce besiye

kampları, çekilen

ko­

kampı" olarak tanımlıyordu... Yeni

gelenler, hiçbirşeyin farkında

değildiler,

olup bitenleri bilmiyorlardı. Bu konuda, faz­ la birşey de konuşulmuyordu. Ancak, eskile­ rin bakışlarından ve tükenmişliklerinden, siperlerdeki durumun ne olduğu anlaşılabilmekteydi."

2 1

T ü m bu anlatılanlardan açıkça görüleceği gibi, Anzak askerlerinin moralleri giderek bozulmakta, ama bunu kabullenmeyip, direnmektedirler.* Bir yanda siperlerdeki yaşamın zorlukları ile öldürücü Türk ateşi, diğer yanda memleket öz­ lemi ve savaşla ilgili gelişmelerin yarattığı düş kırıklığı, boşa çıkmaya başlayan

Pugsley, Christopher, Gallipoli: The N e w Zealand Story, Hodder and Stoughton. Auckland, 1990, ss.329-31.. Siperlerde kaç aydır çarpışan Anzacların ruh hali gerçekten ilginç. 6 Temmuz 1915 günü, defterine şu satırları yazan Avustralyalı asker, bu durumu en iyi şekilde yansıtıyor sanıyorum: "Gece yarısından sabahın 6'sına kadar mangal kovuğunda, nöbette idim. Türklerin konuşmalarını ve alçak sesle söyledikleri şarkıları işitebiliyordum. Siperlere erzak ve malzeme taşıyan katırların gü­ rültüsü de duyuluyordu. Keşke Türkçe anlayabilseydim. Arasıra duyulan atışlar dışında sessiz ve gü­ zel, ender gecelerden biriydi. İnsanın sadece 5 0 m. ötede bulunan düşmanı ve onun seni başka, (bel­ ki daha iyi) bir dünyaya yollamak için fırsat beklediğine inanası çok zordu.." AWM Ref.I DCR/422 Gallipoli 1915, s.25.

83


bir takım umutlar. " A b d u l ' ü kısa süre içinde yenip, Avrupa C e p h e s i ' n e gitmek ve oradan da anavatan İngiltere'ye geçmek, Londra, tatil... tüm bu beklentilerin artık gerçekleşmeyeceği, çıkılması zor bir batağa saplanıldığı anlaşılmaktadır. 22 T e m m u z 1915 tarihli The Egyptìan

Gaiette'âz

çıkan bir yazıda, cepheden ai­

lesine yazan bir subay oradaki yaşamın çarpıcı görüntülerini şöyle yansıtıyor: " A k ş a m yemeğinden sonra, binbaşı ile birlikte, ateş hattı boyunca yürüdük. Yol, çevreye ve iki yana dağılmış cesetlerle do­ luydu. Yanlarında kazmaları, süngü ve tüfek­ leriyle birçok Türk, ölü yatıyordu. Karanlık iyice bastırınca döndük. Subaylarımızdan bi­ risi, tam on bir Türk öldürdüğünü söylüyor­ du. Türklerin saldırısı gece olmuştu, ceset sayımı sabah yapılıyordu. Bir başka subay ise; cephede, önünde ansızın arkası d ö n ü k bir Türk askeri belirdiğini, onu önce pusuda bekleyen bir Türk sanarak, silahını kavrayıp h e m e n üzerine atladığını ama, onun bir-iki günlük bir ceset olduğunu, tiksinerek farkettiğini anlatıyordu."

2 2

İngiliz Reuter Haber Ajansı tarafından Çanakkale C e p h e s i ' n e yollanan özel muhabir, siperlerdeki y a ş a m ve özellikle de sinekler üzerine şunları yazıyor:

"...Gelibolu'daki yaşamın en büyük b e ­ lası sinekler. Bu memleketin tanrısı ne Allah, ne M u h a m m e d , ne de Şeyhül İslam. Asıl Tanrı, baş şeytan, yani sineklerin tanrısı! YeThe Egyptian Gazette, 2 2 Temmuz 1915, s.4.

84


mekler masaya konur k o n m a z sinekler tara­ fından simsiyah kaplanıyor. Çadırlara ve si­ perlere doluşan bu yaratıklar, aptal vızıltılan y l a , öğlen sıcağında yarım saat için kestir­ m e y e çalışanları deli ediyorlar."

2 3

Çanakkale Savaşları'nı ilk çıkarma gününden başlayıp, boşaltmaya kadar iz­ leyen C.E.W. B e a n , cepheden resmi raporlar ve haberler yolladığı gibi bazen, kendisi de yalnızlık ve diğer savaş koşullarının etkisiyle, öykü v e şiirler yazıp ai­ lesine yollamış. "Oğullarımızın

Çarpıştığı

Gelincikler

Arasında

Türk'ün

Mah­

mur, Uykulu Kırları" başlıklı yazısı savaşta, sivil yaşama duyulan özlemi ve G e ­ libolu Yarımadası'nın o gizemli ve çekici güzelliğini, duygusal bir şekilde dile getiriyor kanısındayım. Yazı, muhtemelen M a y ı s ' t a yazılmış ancak, 25 T e m m u z 1915 tarihli Sydney G a z e t e s i ' n d e yayınlanmıştır.

"...İlerideki alçak bir tepeye oraya, sık sık gidip oturuyor, teleskopu önümdeki tüm­ seğe veya bodur bir çam ağacının dallarına yerleştirip, kırların iç kesimlerini seyrediyo­ rum. Çalılardan yapılmış çitler, yaşlı kara­ ağaçlar ve altlarında sararmış çimenler; herşey, pırıl pırıl yaz güneşi altında, gün boyun­ ca göz kamaştırıcı bir ışıkla yıkanırcasına uzanıyor. Yaz sıcağında her yer ağır ve uyuşuk, a m a gene de gözalıcı bollukta, kalın ve gü­ zel, yeşil bir halıyla kaplıydı. Şurada burada, etrafı çitlerle çevrili kırmızı tarlalar (haşhaş

The Egyptian Gazette, 29 Temmuz 1915, s.4.


tarlaları) var. İnsan her seyredişinde, bu gü­ zel kırlara gitmek ve beş-altı yüz metre iler­ deki kumsalda dolaşmak, çimenlik bayırları tırmanarak tepede, büyük bir karaağacın göl­ gesinde uzanıp, ağzına ince bir dal alarak kuşları dinlemek istiyor. Bunu düşünmek bi­ le, insana tatlı bir gevşeklik ve uyuşukluk duygusu veriyor. A m a işte o kırlar, yeşillik­ ler, bizim için girilemeyecek, gidilemeyecek yerlerdir... Siperlerimizde, düşman ülkesinin siper­ lerinden başka bir toprak parçasını göreme­ yen çok asker var. Bazen bir asker, ilerideki vadiye, kuzey-güney yönüne bakan bir nok­ taya haber götürmek için gönderilir. Bu açık­ lık ve manzarayı görmek fırsatı bulabilen o k i m s e , d ö n ü ş ü n d e arkadaşlarına:

"Yemin

ederim, burası çok nefis güzellikte bir ülke", der. İşte o yeşillikler bu ülkenin, senin gide­ meyeceğin kırlarıdır..."

2 4

Avustralya Savaş Tarih Kurumu arşivlerinde, Anzakların günlük ve mektup­ larını okurken sık sık, savaşın nedenli acımasız ve kötü bir olay olduğunu anla­ tan belgelerle de karşılaştım. Bunlardan birisi de, aşağıda aktaracağım, 17 yaşın­ daki Avustralyalı asker M c A n u l t y ' n i n annesine yolladığı 8 Ağustos 1915 tarihli bir mektup: " C u m a günü saldırıya geçeceğimiz bildi­ rildi. Türk ateşi çok yoğundu ve etraf cehen­ neme dönüşmüştü. Ben ve dört arkadaşım hızla ilerlemiş ve diğerlerinin soluna düş­ müştük. Tepemizde Türk şarapnelleri uçuşu­

sun, 20 Temmuz 1915 (C.E.W. Bean's 1914-1918 Dönemi yazı ve yorumları) AWM Archives.

86


yordu. Orada daha fazla kalamazdık, hemen çıkmamız gerekiyordu. Arkadaşlarıma; bu bir intihar, ama deneme atlayışı yapacağım, dedim. Onların da aynı şeyi düşündüklerini ve beni izleyeceklerini biliyordum. Ayakları­ mın üzerinde yaylanıp, atladım..." 2 5

Avustralya Savaş Tarihi Kurumu yetkilileri, burada biten m e k t u b u n altına bir açıklama notu k o y m u ş . Notta şöyle deniliyordu:

"Asker M c A n u l t y ' n i n satırları burada, yarıda kesiliyor. Başka birşey yazılmamış. Resmi kayıtlar kendisinin, Kanlısırt'ta, 7-12 Ağustos tarihleri arasında girişilen bir çatış­ mada yaralandığını ve daha sonra öldüğünü gösteriyor. Cecil McAnulty, büyük bir olası­ lıkla bu satırları yazarken, cümlesini tamam­ lamadan ölmüştür. Defteri arşive, annesi ta­ rafından verilmiştir."

J o h n n y Turk, J a c k o Turk Ağustos ayı, gerçekten de Çanakkale Savaşları'nm en kanlı çarpışmalarına tanık olmuş, iki taraftan da binlerce genç yaralanıp ölmüştür. Diğer yandan, sa­ vaşın bu acı gelişmeleri içinde bile, çarpıcı insanlık örnekleri sergilenmekte, ta­ raflar d ü ş m a n da olsalar, herşeyden önce insan olduklarını unutmadıklarını ka­ nıtlayan ilginç olaylar yaşamaktadırlar. Argus Gazetesi'nde, 10 Ağustos 1915'te yayınlanan, "Düşünceli ve Saygılı Türk" başlıklı bir asker mektubu da bu tür ör­ nekler içeriyor. Yaralanıp tedavi için yattığı Malta'daki hastaneden arkadaşına yazan Avustralyalı çavuş H.D. Collyer, şunları anlatıyor: "Türklerin aslında iyi kalpli insanlar ol­ duğunu biliyorum. İşte bunu kanıtlayan ha­ tırladığım üç olay: Bir keresinde oniki yara­ lı askerimiz, cephede Türk Kızılay ekibi ta-

AWM. Ref. I. DRL/422. Gallipoli 1915, s.40.

87


rafından bulunur. Esir alınmazlar. Yaraları sarılır ve kendilerine: sizinkiler gelip sizi alırlar, denilip bırakılırlar. Bir başka sefer bir T ü r k askeri, yaralı ve yürüyemeyen bir aske­ rimizi bulur. Yaralarını temizleyip sarar. O n u kuytu bir yere yerleştirir. Arkadaşları tarafın­ dan bulunması gecikebilir endişesiyle de ya­ nına, bisküit ve su bırakır. Gene bir başka Türk, yaralı bir askerimizin yarasını sarar ve h e m e n gitmesini, aksi takdirde bir Alman su­ bayı gelirse her ikisini de vuracağını söyler... T ü m şiddet ve felaketlerin sorumlusu Al­ m a n köpekleri Türklerin gözünü de iyice korkuttukları içindir ki Türk, yapısının doğal yönlerini bizlere (serbestçe) gösteremiyor." 26

Yeni Zelandalı savaş muharibi Malcolm Ross da, Çanakkale Cephesindedir. C.E.W. B e a n kadar düzenli ve sistemli olmasa da, gene de değerli bilgiler içeren yazı ve raporlar hazırlayıp ülkesine yollamış ve k a m u o y u n u n , Gelibolu gelişme­ leriyle ilgili konularda, doğrudan edineceği bilgilerle aydınlanmasına yardımcı olmuştur. Wellington'da yayınlanan, The Evening Post Gazetesi'nin 14 Ağustos 1915 tarihli sayısında çıkan ayrıntılı bir haber ve yorum niteliğindeki yazısında Ross, şu değerlendirmeleri yapıyor: "...Bir keresinde doktorlar ameliyat ya­ parken hastane çadırına bir Türk mermisi düştü. Hasta, doktor ve yardımcıları toz-toprak altında kaldılar. A m a ilginçtir, k i m s e y e birşey olmadı. Aslında çadırda da, birçok kurşun deliği vardı. Sonunda geçenlerde, 2

6

88

Argus, 10 Ağustos 1915, s.5.


(hastahanenin bulunduğu) oyuk içeriye doğ­ ru derinleştirilerek kazıldı, d u r u m biraz daha güvenli hale getirildi. Elbette, Türkler hastahane çadırını kasıtlı olarak ateşe tutmuyor­ lar. Öylesine dar bir cephede ve içiçeyiz ki, yaptıkları rasgele atışlar bile ister istemez, arasıra hastahanemize de isabet ediyordu. Hastahane gemimiz kıyıda ve yakın mesafe­ de bulunuyor. Türklerin atış menzili içinde ve gözetleme noktalarından rahatça görülüp vurulabilir yakınlıkta. Ancak, hiç ateşe tutul­ madı. Destek gemilerimize yönelik Türk ate­ şi sırasında, gerçi bir-iki m e r m i bu gemi ya­ kınına düşüyor, a m a önemli değil. Aslında bizim askerler, Türkleri dürüst savaşçılar olarak kabul ediyor. Aynca, çok sözü edilen "Türk işkence ve zulmü" de yok denecek kadar az. B e n de, bu konuda b u g ü n e kadar, kişisel inceleme yapmadan ayrıntılı bilgi vermekten çekindim. Şu ana kadar d u y d u ğ u m , sayısız işkence iddialarından sadece ikisini doğrulayabildim. Bu yüzdendir ki, Yeni Zelanda ka­ m u o y u , "Türk İşkence

ve Zulmü" ile ilgili

haberleri kuşkuyla değerlendirmelidir. Biz ayrıca, Türk doktorlarının, yaralı ve esirleri­ miz için ellerinden geleni y a p m a y a çalıştık­ larının, kanıtlarına da sahibiz. Bu arada İs­ tanbul'da, çok sayıda savaş esiri ve yaralı Yeni Zelandalı olduğunu da biliyoruz."

2 7

D a h a önce de belirtildiği gibi, Türklerin ellerindeki esirlere işkence uygula­ dığı, yaralıları sakat bıraktığı haberleri z a m a n zaman Avrupa ve Yeni Zelanda

The Evening Post (Wellington), 14 Ağustos 1915. s.9.

89


kamuoylarını tedirgin etmiş, yoğun tepkiler gelmiştir. Ancak, savaş ilerledikçe gelen resmi ve özel bilgiler ve cepheden yaralanıp dönenlerin anlattığı gerçekler yayıldıkça endişeler, korkular hafifler.* Elbette tümüyle yok olmaz. Ne de olsa savaş savaştır ve taraflar için kaçınılmaz riskleri ve acı sonuçları vardır. 28 Ağustos 1915 tarihli The Egyptian

Gazette'de

"Enver Paşa'nın

Jokeyi:

Bir İngiliz'in Benzeri Olmayan Deneyimi" başlığı altında, kanımca çok ilginç bir yazı yayınlanıyor. Savaş sırasında toplam dokuz aylık bir süre boyunca, İstan­ b u l ' d a Enver P a ş a ' n ı n jokeyi olarak çalıştığını belirten Harry Field, doğrudan İs­ tanbul'dan gelmektedir. Öncelikle, İstanbul'daki savaş esirlerinin durumlarının iyi olduğunu anlattıktan sora, oradayken tanık olduğu, Avustralyalı bir savaş esi­ rinin cenaze töreninde olup bitenleri şöyle belirtmektedir.

"... Ben İstanbul'dan ayrılana dek esir­ lerden sadece bir kişi öldü. Ölen bir Avust­ ralyalı idi. O gün cenaze için gerekli tüm ha­ zırlıklar yapılmıştı. Cenaze arabası gelmiş, kapıda bekliyordu. Ancak o sırada, merasim giysileri içinde bir Türk asker grubu geldi. İngilizlerin şaşkın ve mutlu bakışları arasın­ da: "Ölenin savaş esiri de olsa bir asker ol­ duğu ve askeri törenle gömülmesi gerektiği" söylendi. Böylece cenaze uygun bir şekilde ve Türk askerlerinin omuzlarında, Kırım M e zarlığı'na kadar taşındı ve orada, tam bir as­ keri törenle, gerekli saygı ve itibar gösterile­ rek gömüldü. Sadece, T ü r k l e r ' d e adet olma­ dığı için, havaya ateş edilmedi. *

Benzer raporlardan bir diğeri, Avustralyalı bir gazetecinin 26 Ağustos 1915 tarihini taşıyor ve aynen şöyle: "Örneğin, Türkler'in ölü ve yaralılarımıza işkence yapıp sakat bıraktıklarını okuyoruz. Bu ko­ nuda birçok kişiyle görüşüp araştırdım. Böyle birşeye tanık olan tek bir kişiye bile rastlamadım. Türkleri savunmuyorum. Ancak, belirtmem gerekiyor ki, savaş yöntemleri ve savaş kurallarına uyuş­ ları, en titiz bir incelemeden bile geçebilir ve en az bizimkiler kadar iyi." AWM File No. L/l2/11/4273. s.21.

90


Kortej caddelerden geçerken, asker giy­ sili olan herkes durup, cenazeyi selamlıyor­ du. Dinsel ayin ise, Rahip Dr. Frevv tarafın­ dan yapıldı ve kendisi, Türk askerlerinin ko­ mutanına, (gösterdiği) incelik ve duyarlılık için teşekkür etti. Bu olay, bütün savaş esir­ leri arasında büyük bir memnuniyet yarattı. Ölen genç sömürge askeri, daha birkaç ay önce bir evliya kendisine; "Bizans'ın eski başkentinde öleceğini ve Müslüman Türk as­ kerleri tarafından, askeri bir törenle ve tüm özen-saygı ile gömüleceğini" söylese, acaba ne der, ne d ü ş ü n ü r d ü ? "

2 8

Olayı bizzat yaşayan kişinin anlattığı bu olay, gerçekten de anlamlı ve etki­ leyici. C e p h e d e savaş sırasında olsun, geride olsun, Türk askerlerinin düşmanı­ na karşı gösterdiği bu saygın tutumdur ki, Anzakların kendisini giderek takdir et­ mesinin temel nedeni olacaktır. Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, bu tu­ tumun tanıkları tarafından nakledilen yüzlerce mektup, günlük gibi birincil kay­ naklar vardır. Bunlardan birisi de, The Age adlı Avustralya gazetesinde 13 Eylül 1915 tarihinde yayınlanan, "Cepheden yaralı dönen bir Albay'ın

Deneyleri"

baş­

lıklı yazı. "Albury şehrinde, daha önce cepheye gi­ denlerle birlikte sayıları yüzü geçecek olan gönüllülerin uğurlanışı dolayısıyla bir tören düzenlenmiştir. Şehir toplantı salonunda, bü­ yük bir kalabalık vardır. Çeşitli konuşmalar yapılmakta, marşlar-şarkılar söylenmektedir. Bu törenlere, Ç a n a k k a l e ' d e yaralanıp sakat

The Egyptian Gazette, 28 Ağustos 1915, s.3.

91


kaldığı için geri yollanan ve doğduğu şehir A l b u r y ' e o gün gelen, Deniz Albayı O.L. Steele'de katılmış ve kendisine çok duygusal bir karşılama yapılmıştı. Albay Steele ko­ nuşmasında, T ü r k ' ü n sıkı bir savaşçı olduğu­ nu, a m a dürüst çarpışan ve insancıl özellik­ lere sahip bir insan olduğunu söyleyip, biz­ zat tanık olduğu şu olayı anlatır: Yaralı bir Avustralyalı, Türklere esir düşmüştür. İşaret vererek, Türklerin kendisini Avustralya si­ perlerine iade edeceklerini bildirir. H e m e n bir sedye yollanır ve arkadaşları kısa süre sonra yaralıyı getirirler. Türk malı bir batta­ niyeye sarılı olan askerin, yaraları da düş­ m a n tarafından tedavi edilmiş ve kendisine çok iyi davranılmıştır."

2 9

T ü r k askerlerinin Ç a n a k k a l e ' d e sergilediği mert, dürüst ve sıkı bir savaşçı olma özelliği sadece cephede değil, Batılı başkentlerde de yankılar yapmakta­ dır.* Örneğin L o r d Kitchener, İngiliz Parlamentosu'nda yaptığı konuşmasında bu noktayı belirtir ve Türklerden övgüyle söz eder. K i t c h e n e r ' i n bu övgü dolu sözleri, Almanları rahatsız etmiş görünmektedir. 2 Ekim 1915 tarihli The Egyptian Gazette"İnde

yayınlanan bir makalede bu konu ele alındıktan sonra, şöyle

denmektedir:

2

9

*

The Age, 13 Eylül 1915, s.9. Konuyla ilgili bir diğer yorum da Fransız Komutanlığı'nca yayınlanan şu değerlendirmedir: 5 Tem­ muz 1915 tarihli Argus Gazetesi'nde şu haberler çıkıyor: "Paris'ten gelen bir haberde, Çanakka­ le'deki Fransız Ordu Komutanı General Gouraud'ın, cephedeki askerler için 4 Haziran 1915'te ya­ yınladığı bildiride şöyle dediği belirtiliyor: Türk topraklarında ancak, nefret edilen Almanlara karşı çarpışıyoruz. Daha önce Fransız dostu olan Türkleri, Almanların kışkırttığı bilinmektedir. Bu ne­ denledir ki, teslim olan Türklere ve yaralılara iyi davranılmalıdır." Argus, 5 Temmuz 1915. (s.9)

92


"...Oysa ki bütün İskenderiyeliler bilir ki, Kitchener aslında, Gelibolu'dan dönen her askerin söylediğini tekrarlamaktan başka birşey yapmamaktadır. Türk, Prusya daha henüz ilkel -put perest ve barbarlık- dönemi­ ni yaşarken, asker düşmanına centilmence d a v r a n m a k gibi, takdir edilecek bir savaşçı o l m a meziyetine sahip olagelmiştir."

3 0

Boşaltmaya Varan Gelişmeler T ü m bu gelişmeler olurken, Ekim ayı ile birlikte artık, Gelibolu Yarımadası'nın boşaltılması konusu da gündeme gelmiştir. Savaş, siperlerde durgunluk kazanmış, b ü y ü k saldırıların ardı kesilmiştir. Diğer bir deyişle, Churchill'in 5 Haziran 1915'te yaptığı ünlü konuşmasında tanımladığı, "... şu birkaç millik ba­ yır ve fundalık",

İngiliz İmparatorluğu'nun şanlı ordularınca bir türlü geçileme­

miş ve Çanakkale B o ğ a z ı ' n a arkadan inmek m ü m k ü n olamamıştır. Argus G a z e ­ tesi, 19 E k i m 1915 tarihinde, "Boşaltma olacak m ı ? " sorusunu ilk kez g ü n d e m e getirip tartışmaktadır. rin Memleket

31

2 3 Ekim 1915 tarihli The Egyptian

Gazette'mde

"Aske­

Mektubu" başlıklı bir asker mektubu yayınlanır. Yazının sonunda,

Gelibolu Yarımadası'nda Müttefiklerin durumu, ilginç bir benzetmeyle şöyle açıklanmaktadır.

32

"Türklerin bir atasözü var: Eşeği d a m a k i m çıkardıysa, oradan indirmek de onun gö­ revidir. Atasözü, durumu çok iyi anlatmakta­ dır." 3

0

The Egyptian Gazette, 23 Ekim 1915. s.3.

3 1

Argus, 19 Ekim 1915, s.7.

3

The Egyptian Gazette 23 Ekim 1915, s.4.

2

93


Çanakkale C e p h e s i ' n d e şiddetli çarpışmalar kesilip, durgunluk kazanarak si­ per savaşı şekline dönünce, gerginlik de biraz olsun hafiflemiştir. Anzaklar ve Türkler, karşılıklı olarak bu ortamı değerlendirmiş görünmektedirler. Taraflar arasında ilginç ve anlamlı olaylar meydana gelmeye başlar!. Burada, bu olaylar­ dan bir-ikisine yer vermek, o günlerde siperlerde egemen olan bu değişik hava­ yı yansıtması açısından ilginç olacaktır kanısındayım. Gazeteci C.E.W. Bean, 10 Kasım 1915 günü defterine: "Türkler: Güzel Yanları" başlığıyla, siperlerdeki durumu şöyle anlatıyor:

" S o n zamanlarda Türklerle iyi iletişim kuruyorduk. Siperlerine, M ı s ı r ' d a k i Türk sa­ vaş esirlerinden gelen ve çok iyi bakıldıkla­ rını anlatan mektuplarıyla, sağlıklı ve mutlu olduklarını gösteren fotoğraflarını atmıştık. (Gerçi bizim askerler bunu yapmamızı pek istemiyor ama...) Her neyse, karşıdan şu ya­ nıtı aldık: "Sadaka ile yaşayan bir adam, do­ m u z u n , lanetin tekidir. Karnımız tok olduğu gibi, yedek yiyeceğimiz de bol. Ellerimizde tüfeklerle hazırız. İngilizlerin çok silah ve cephanesi olabilir. Ancak, bizim de süngüle­ rimiz ve inancımız var. Eğer iddia ettiğiniz gibi b ü y ü k bir millet iseniz, neden üstün il­ keler doğrultusunda hareket

etmiyorsunuz

da, başkalarının aklını çelerek sadakatlarını b o z m a y a çalışıp alçalıyorsunuz?... Çok asilce bir cevap! Bu tür çabaları yoğunlaştırıp, Türklerin teslim olmalarını sağ-

94

Yaşamın


layabiliriz sanıyordum. Kaldı ki onlar -ya da Almanlar- da, benzer yöntemleri bizim üze­ rimizde denemişlerdi.* Üç hafta kadar önce, Türklerin üç günlük bir Bayramı vardı. Bizim siperlere, üzerine silinmez kalemle ve aceleyle şunlar yazılı iki paket sigara attılar: Prenez, fumez avec pla­ isir notre heureux ennemis. (Alın, afiyetle için mutlu düşmanlarımız) Karşılığında biz de onlara, konserve sığır eti yolladık. Paketi, üzerinde "Bully beef n o n " (sığır bifteği istemeyiz) mesajı yazılı olarak geri yolladılar."

3 3

Yeni Zelandalı General Godley, ülkesindeki Albay Chaffley'e yazdığı mek­ tupta, savaşın zor ve çetin koşullarında, Türk askerinin dürüst ve mert davanışlarını "teselli edici şeyler" olarak, şöyle anlatıyor.

Nitekim, gerçeklen Türkler de benzeri propaganda amaçlı broşürleri Alman uçaklarıyla karşı taraf si­ perlerine atmışlar. Örneğin, bu amaçla hazırlanan 25 Haziran 1915 tarihli, "Teslim Olun" çağrısında şunlar yeralıyor: "Güçlü bir donanmanın açtığı yoğun ateş korumasında Gelibolu'ya çıkabildiniz. Aynı güçler tarafın­ dan desteklenip iki noktada tutunabildiniz. Gemilerinizin yoğun bombardımanına ve onca cephane kaybına rağmen, tüm çabalarınız sonuçsuz kaldı. Güzelim İngiliz savaş gemileri Triumph ve Majestic gözlerinizin önünde batırıldı. Bu büyük kayıplardan sonra İngiliz savaş kurmayları, sizi kaderi­ nize terk etti. Gemileri de muhtemelen size yardımcı olamayacaktır. Yakında tüm destek kesilecek, susuzluk ve açlıkla karşı karşıya kalacaksınız. Ümitsiz saldırılarınız bile, bu kaderi değiştiremeye­ cektir. Gereksiz kayıplardan, ancak teslim olarak kurtulabilirisiniz. Bize karşı duyduğunuz nefretten değil de, İngiltere ile yaptığınız andlaşma nedeniyle bizimle savaştırıldığınızı da biliyoruz. Çok iyi bir muamele göreceğinize inanıp güvenebilirsiniz. Ülkemiz size de yetecek ve besleyecek olanakla­ ra sahiptir. Rahat edeceksiniz. Daha fazla tereddüt etmeyin.. Gelin, teslim olun!" Argus, 7 Temmuz 1915, s.5. SMH 2 Bean, Diary no. 20 (Copy no. 2).

95


"...Türk'ün dürüst bir savaşçı olduğu ve bu bakımdan A l m a n ' d a n çok daha iyi oldu­ ğu gerçektir. Şunu da tereddüt etmeden

söy­

leyebilirim ki, Türk askeri A l m a n askerinden d a h a iyi ve cesur bir savaşçı. Son zamanlar­ da, kahramanca çarpıştığını kabul e t m e m e k m ü m k ü n değil. O, gerçekten müthiş bir düş­ man. Yaralı ve esirlerimize çok iyi davran­ mıştır. Şu sorunlu ve sıkıntılı günlerde neyse ki bu, teselli edici bir şey..."

3 4

Avustralyalı bir Albay ise, Ekim ayı sonunda ülkesine yolladığı mektupta, "Siperlerdeki

Yaşam ve Türkler" başlığı altında durumu şöyle dile getiriyor:

"Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahra­ manlık ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm ve d u m d u m kurşunu

konusundaki

t ü m iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler. D a h a önce de, yaralılarımızla ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize haber verdiler. B u r a d a hiçbirimizin, Türklere karşı b ü y ü k bir düşmanlık beslediğini sanmıyorum..."

3 5

D u r u m gerçekten de ilginçtir. Düşünün ki düşman düşmanı hakkında, düş­ manlık d u y g u s u beslemek gereği duymayacak kadar saygı duymaktadır. H e m de, savaş h e n ü z d e v a m ederken, taraflar karşılıklı siperlerinde birbirini öldürmek için fırsat kollarken. Ayrıca, aylardır süren çarpışmalarda verilen, onca can kay­ bına karşılık.

Bulletin, Sydney and New South Wales 11 Kasim 1915, s.4. The A g e , 3 Arallk 1915. s.12.

96


Örneğin C.E.W. Bean, cepheden yazdığı haber ve yorumlarda sık sık bu ko­ nuya da değiniyor. 1 Aralık 1915 tarihli Sydney Morning

Herald

gazetesinde,

A n z a k l a n n T ü r k askerlerine karşı zaman içinde geliştirdiği saygı, takdir ve hat­ ta bir tür dostluk denebilecek ilginç duygularının işlendiği yazı bunlardan en il­ ginç ve çarpıcılarından birisi. Oldukça uzun olan bu yazının, sadece ilgili bölü­ m ü aynen şöyle:

"... Onlar, yeni gelen Avustralyalı asker­ lerimizden olup, 17. Piyade Birliğindendiler. İşte, Türkleri nasıl gördüklerinin bir kanıtı: İşittiğim en etkileyici ve somut olay, funda­ lıklar arasındaki biraz kabaca yapılmış tahta bir h a ç ve buna çiviyle tutuşturulmuş bir te­ neke parçası üzerindeki, "Burada bir Türk Yatıyor" yazısıyla ilgili. 'Zavallı AbdüT... E ğ e r ruhu, bu basit haçı görebilse, mezarın­ da kemikleri sızlardı. N e var ki gerçeği bilse, bunu hiç de kötüye almaz, yanlış yorumlamazdı. Ç ü n k ü o haç oraya, yürekten gelen bir içtenlikle konmuştu. Bazı Avustralyalı askerler, onun ölüsünü bulmuş ve sanki, ken­ di arkadaşlarından birisine son görevi yaparmışçasına, ülkesi uğruna kahramanca çarpı­ şıp ölen bir kahramanın, ebedi istirahat yeri­ ni belirlemek için bu haçı yapmıştı..."

3 6

Öte yandan, Çanakkale Cephesinde Müttefiklerin en çekindiği şeylerden bi­ ri, Türklerin zehirli gaz kullanmasıydı. Genel olarak yüksek noktalan tuttuklan için ve rüzgar da uygun estiği zaman, zehirli gaz kullanılması çok büyük can

3

6

Sydney Morning Herald, Letters From Egypt (Bean). A N Z A C M 28. s.5-6.

97


kaybına yol açabilirdi. Almanların elinde bu gazdan bulunduğu biliniyordu. Ba­ tı C e p h e s i ' n d e F r a n s a ' d a kullanmışlardı da.... Özellikle İngilizlerin, zehirli gaz kullanımından endişe ettiği ve askerlere gaz maskesi dağıtıp, olası bir tehlikede neler yapılması gerektiği konusunda özel eğitim verdiklerini öğreniyoruz. Ancak T ü r k subay ve komutanları, Almanların isteğine ve önerisine karşılık bu yöntemi, "mertçe ve adil" bulmayıp, savaş kurallarına da aykırı olacağı ge­ rekçesiyle b e n i m s e m e m i ş ve zehirli gazı, savaşın son gününe kadar kullanma­ mışlardır. Bu noktada, ister istemez insanın aklına şu soru takılıyor: Acaba, Türklere karşı zehirli gaz kullanacak olanak ve koşullara düşmanımız sahip ol­ saydı, ne yaparlardı?... Çanakkale C e p h e s i ' n d e zehirli gaz kullanıldığına ilişkin haberlerin asılsız olduğu ve endişeye gerek bulunmadığı, Avustralya ve Yeni Zelanda basınında sık sık dile getirilmiştir. Örneğin, Wellington'da çıkan Otago Times Gazetesi, 1 Kasım 1915 g ü n ü , " Savaşçı Olarak Türk" başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Yazıda aynen şunlar yeralmaktadır:

"...Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş gemisi) isabet alıp b a t m a y a başlayınca, tekrar ateş edilmi­ yor. Türk ikili oynamıyor. Bunun aksini id­ dia edenler Gelibolu'ya değil, en çok M ı s ı r ' a kadar gelenlerdir."

3 7

The Age adlı Avustralya gazetesi, 11 Aralık 1915'te, gene Türklerin zehirli gaz kullanması sorununu ele almış ve "Gaz bombası saldırısından

korkutmuyor"

başlığı altında yayınlanan yorum yazısında, cepheden gelen raporlara dayanarak konuyu şöyle değerlendirmiştir:

37 Otago Times, 1 Kasım 1915, s.7.

98


"...Şu ana kadar bu cephede Türklerin savaş yöntemlerinin hakça olduğunu kabul etmek dürüstlük gereğidir. Türklerle Avust­ ralyalılar arasındaki savaş mertçeydi ve so­ nuna kadar öyle olacağını umuyoruz. Bu sa­ vaştan önce T ü r k ' ü hor görüyorduk. Artık öyle birşey sözkonusu değil. O ' n u yendiği­ mizde -ki o gün uzak değildir- hepimiz" onla­ rı, A l m a n ' ı n etkisine girmekle birlikte, ah­ laksızca savaş yöntemleri kullanacak kadar tötonikleşmemiş

(Almanlaşmamış)

hatırlamak i s t i y o r u z . "

olarak

38

Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzakların Türk askerlerine ilişkin görüşlerini yansıtan yüzlerce örnek olay anlatıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu çalışmaya ise, sadece en ilginç ve çarpıcı nitelikte olanları toplamaya çalış­ tım. Hepsini y a z m a y a kalksam, sanırım ciltler tutar. İşte, bu ilginç örneklerden son birisi daha: Olay, 1915 yılında L o n d r a ' d a basılan "Glorious ralians in the Great War" (Avustralyahlarin

Deeds of Aust­

I. Dünya Savaş'ındaki

Şanlı

Eylem­

leri) adlı eserde anlatılıyor. Yazar, Çanakkale Savaşların'na katılan Avustralyalı bir subay. Naklettiği öykünün başlığı, "Göbekli Dobiş Lamba"

adını taşıyor.

"...Birkaç kelime de, Avustralyalı asker­ lerin Şişko, Dobiş L a m b a " adını verdikleri yaşlıca Türk askerden bahsedeyim. Dobiş, Russel's Top (Cesaret Tepe)'de, karşı Türk siperlerinde idi. Kendisine ateş edildiğinde kafasını sipere sokar, sonra da ıskaladığımı­ zı anlatmak için tek parmağım çıkartıp işaret ederdi.

The A g e , 11 Aralık 1915, s.20.

99


Bir sabah, Avustralyalı iki yaralı asker, siperler arasında açıkta yatmaktaydı. Yardım için kimse kendilerine ulaşamadığında kız­ gın güneşte öylesine yatıyorlardı. O sırada, bizlerden birisi; " H e y ! bakın, şişko lamba g ö r ü n d ü " dedi. Yaşlı adam, siperden çıkardı­ ğı başıyla, tıpkı Kahire'li bir dükkan sahibi gibi eğilip, bizlere selam verdi. Hepimiz do­ na kalmıştık. Sanki dilimiz tutulmuştu. D o bişko daha sonra, siperden çıktı (ki buna ce­ saret isterdi hani!) bizim yaralılara doğru ilerledi. O an, hani dedikleri gibi, yere iğne atsan duyulacak kadar sessizdi, çıt çıkmıyor­ du. O ' n u n , yaralı arkadaşlarımız üzerine eği­ lip su verişini seyrettik. Gözlerimiz hayret­ ten açılmış, bu inanılmaz olayı seyrederken, o yaralıları rahat ettirmeye çalıştı. D a h a son­ ra da, u m u r s a m a z ve sakin bir şekilde siperi­ ne döndü. H e p birlikte bağırıp, coşkuyla kendisini alkışladık... Hepsi bu kadar değil. Ortalık karışmadan (çatışmalar yeniden başlamadan) dobiş lam­ b a tekrar göründü. İki yaralı askerimizi kü­ çük bir setin üzerinden aşırana kadar iteledi. Böylece, onları karanlıkta, kolayca siperleri­ mize alabilecektik... İşte, barbar ve zalim ol­ duğu söylenen Türk böyle..."

3 9

Buley, E.C., The Glorious Deeds of Australians in the Great War, London, 1915, s. 123.

100


Ve Boşaltma Gecesi C e p h e d e bunlar olurken, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a gazetelerde çıkan yazılarda, Çanakkale Harekatı'nın artık açıkça ve genel boyutlarıyla eleştirildi­ ğini görüyoruz. Ancak, gene de savaşın süreceği ve nihai başarının mutlaka alın­ ması gerektiği belirtilmektedir. Oysa ki, Gelibolu Yarımadası'nda, boşaltma için gizli hazırlıklar başlatılmıştır bile. C.E.W. Bean, o günlerin genel havasını, gün­ lüğüne şöyle yansıtmış.

"... Askerlerimizin bir kısmı ayrılacakla­ rından m e m n u n , çoğunluğu ise değil. Arka­ daşlarını buralarda gömülü bırakıp gidecek­ lerinden üzgünler. Mezarlara haç yapmak için gerekli çıta-tahta talebinde büyük bir ar­ tış var. Eski bisküit kutularından yapılmış sağlam haçların her yerde yükseldiğini görü­ yorum."

4 0

Yeni Zelandalı askeri tarih uzmanı Christopher Pugsley de kitabında, o gün­ lerde, A n z a k l a n n ruh halini belgelere dayanarak şöyle anlatıyor:

" H e r k e s için en zor ve acı olanı, arkadaş­ larını geride bırakmaktı. Mezarlar son bir kez ziyaret ediliyor, taş işaretler konuyor ve taşla çevriliyordu. Üzüntü, sadece insanlar için değildi. Topçu atları da vuruluyordu. Bir asker, cephede kaç zamandır birlikte çalıştı­ ğı ve üç kez yaralanınca tedavi ettirdiği atı­ nın da öldürüldüğünü dönmüştü..."

öğrenince,

çılgına

4 1

C.E.W. Bean. S.M.H. Diary No. 22, 16 Aralık 1915, s.4. Pugsley Christopher, Op. cid. s. 346.

101


Aynı yazar kitabında, boşaltma gecesini de, o günü yaşayanların yazdıkları­ na dayanarak şöyle anlatıyor:

"...Gece 9.00'da Çaylakdere'den ayrıl­ dık. Ç o k sessiz ve sakin bir geceydi. Ara sı­ ra ateş ediliyordu ama, mermiler bize ulaş­ mıyordu. Parlak ayışığında eğimler-kıvrımlar, uzun eğrelti otları, terkedilmiş ordugah­ lar; taş kümeleri ve üzerinde yazılarla tahta haçların oluşturduğu hüzünlü mezarlar... ta­ nıdık olduğumuz herşey

seçilebiliyordu..."

42

Avustralyalı Savaş Muhabiri C.E.W. Bean, çarpışmaların her aşamasını ya­ şadığı gibi, boşaltma gecesini de yaşamış. Bean, önemli hiçbir sonuç alınmadan başlatılan boşaltma nedeniyle ve anlaşıldığı kadarıyla kızgın, mağrur; ama çare­ siz de. Gerçeği kabul etmek gereğinin bilincinde. G ü n l ü ğ ü n d e , Boşaltma G e c e si'ni dakika dakika şöyle yazmış:

"s.03.20: Türkler sonunda hiçbir zaman ele geçiremeyecekleri yeri, bizim gece ses­ sizce terkedişimizle ele geçirdiler. Belki de sonuçta elde ettiğimiz en büyük başarı, onla­ rın haberi olmadan, buraları sessizce onlara bırakmamız olmuştur. Table Top (Masa Tepe)'ta bıraktığımız küçük ışık hala yanıyor. Q u i n n ' s Post (Bomba Sırtı) 'ta bir-iki el makinalı tüfek ateşi duyuldu.

4

2

Ibid. s.347.

102


s.03.23: Plajdan açılıyoruz.

s.03.25: Walker's Neck (Cesaret Tepe) boşaltıldı. Aşınmış Anzak mevzileri şimdi Türklere açık. Rastgele atışlar devam diyor. Uzakta, sağ tarafımızda, bir el silah atıldı.

s.03.26: Neck'teki (Cesaret Tepe) ma­ yınlar patlatıldı. Korkunç bir ateş ve iki kızıl bulut. Türkler şimdi, bütün hatlar boyunca ve olabildiğince yoğun ateş ediyorlar. Bir mesaj geldi: Sol kanattaki partinin tamamı gemilere bindirildi. Büyük Son...

s.03.28: W.4 Savaş gemisinden

telsiz

geldi: "Boşaltma tamamlandı."

s.07.15: Türk bombardıman ve ateşi ke­ sildi. Siperlerimize doğru koşan kalabalık Türk askerlerini görebiliyoruz..."

4 3

Yeni Zelanda ve Avustralyalı askerler, Gelibolu Yarımadasını boşaltırken ge­ ride içki, yiyecek, elbise ve birçok da "takdir ve saygı" mesajı bırakmış. Bir kıs­ mı şaka dolu olan bu mesajların, bir bölümü de Johnny Turk ya d a , " 0 w r Friend the Enemy" (Dost Düşmanımız) dedikleri kahraman bir savaşçıya duyulan, hay­ ranlık ve saygı duygularını dile getirmektedir. Türk askerine karşı duyulan bu olumlu duygu ve tutumun, olağanüstü derecede bilinçli ve geniş kapsamlı oldu­ ğu da anlaşılıyor. İnceleme fırsatını bulduğum tüm belgelerde, bu husus açıkça görülmektedir. Burada bunlardan, Yeni Zelandalı General G o d l e y ' e ait olan mektuba yer vermek isterim. General, Arıburnu ve Sarıbayır Grup komutanı, bu 43 C.E.W. Bean. S.M.H. Diary. No.22, 19 Aralık 1915, s. 18.

103


nedenle de Türkleri, asker olarak yakından tanımış. Boşaltmadan bir gün önce, Arıburnu Cephesi Türk K o m u t a n ı ' n a hitaben bir m e k t u p hazırlayıp bırakıyor. M e k t u p güzel ve anlamlı ifadeler içeriyor.

"Ekselansları, Birliklerimi, Osmanlı Ülkesi'nin bu kıs­ mından çekerken, ordularımızın sekiz aydan beri süren mücadelesi süresince, her iki tara­ fın da uygar bir savaşın kurallarına titizlik ve dikkatle uyduğunu hatırlamaktan

memnu­

num. Bu nedenledir ki, Türk topraklarında gömülü İngiliz askerlerinin mezarlarına say­ gı gösterileceğinden de eminim. Ancak Ek­ selansları, komuta sorumluluk alanındaki bu mezarlar için özel önlemler alırsa minnettar kalırım. Ülkelerinden uzakta ve gene ülke çı­ karları için kahramanca çarpışarak ölen düş­ manlar oldukları için, aynı şekilde tanıdığı­ mız Türk askeri gibi, son istirahat yerlerinde, bu özel ilgiyi layıktırlar diye düşünüyorum. Peşin teşekkür ve saygılarımla."

4 4

Evet... aylarca süren şiddetli çarpışmalar ve yüzbinlerce can kaybı... Churchill'in büyük rüyası böylece son buluyordu. Artık Ç a n a k k a l e ' d e savaş, denizde ve karada tamamlanmıştır...

Pugsley op.cit. s. 347.

104


B o ş a l t m a d a n Sonra Boşaltma harekatının, iyi planlanarak başarıyla gerçekleştirilmiş olduğu ger­ çektir. G e c e karanlığından da yararlanarak dikkatle uygulanan planlar sonucu t ü m A n z a k birlikleri, tek bir kayıp bile vermeden Gelibolu Yarımadası'nı boşaltabilmişlerdir. Böylece, tüm Müttefikler ve bu ülkelerdeki geniş kitleler, gerçek­ ten ferahlamış görünmektedirler.* Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiliz k a y n a k l a n , boşaltmada gösterilen başan y ı çok ö v m e k t e ve deyim yerindeyse, adeta göklere çıkarmaktadırlar. Ancak, Çanakkale S a v a ş l a n genel olarak düşünüldüğünde; verilen onca can kaybı ve so­ mut birşey elde etmeden geçen sekiz ayı aşan süre hesaba katıldığında, boşalt­ madaki b a ş a n n ı n büyüklüğüne gölge düşmektedir. Bu konudaki en iyi yanıtı sa­ nırım, gene savaşlara fiilen katılıp yürütenler, yani Anzaklar vermektedir. İşte bunlardan birkaç örnek: Avustralyalı Teğmen T.J.Richards, boşaltmadan üç gün sonra, 23 Aralık 1915'te k o n u y a ilişkin görüşlerini şöyle belirtiyor.

"...Boşaltma Türkleri habersiz yakala­ mış, şok olmuşlar... bunlar kuşkusuz kuru ve zavallı birer teselli ve çaresiz bedellerdir. Yi­ tirdiğimiz bunca yiğit ve kahramanlarından mezarlarına değecek bir bedel olmaktan çok uzaktır. Tanrıya şükür ki, bu bizim suçumuz değil..."

45

Yeni Zelandalı Tony Fagan, 19. yaş gününü L i m n i ' d e k i kampta kutlamış, oradan Gelibolu Yarıdaması'na, cepheye gelmiş. G e l i b o l u ' d a yaralanıp tedavi *

Nitekim, 23 Aralık 1915 tarihli Yeni Zelanda'da çıkan Morning Post Gazetesi 'ndeki bir yorumdan alıntı yapan The Egyptian Gazette'de bu ferahlamayı şöyle dile getiriyor: "Tüm İmparatorluk, o uğursuz ve lanetlenmiş yeri boşaltmanın verdiği ferahlıkla, rahat bir soluk almıştır." The Egyptian Gazette7 Ocak 1916. (s.5)

4

5

AWM File DRL. 1/11/4565 Book 2. s.273.


görmüş. Tekrar savaşa katılmış. Daha sonra, ikinci kez yaralanıp, gene tedavi görmüş. A m a , sakat kaldığı için ülkesine yollanmış. Yıllar sonra, 1982 yılında, kendisine Çanakkale Savaşları sorulduğunda, şunları dile getirmiş.

"... Evet, Gelibolu'yu hala düşünüyo­ rum. Hiç bir savaş buna değer mi diye soru­ yorsunuz. Ayrıca, şu beyaz haçlar altında gö­ mülü yatan, Yeni Zelanda'nın en seçkin ev­ latlarına da sorabilirsiniz. T ü m bunlara değer miydi, onca yaşama değer miydi? Hayır, ha­ yır. D e ğ m e z d i . . . "

46

Henry L e w i s de Yeni Zelandalı. Çıkartmanın ilk gününden Ağustos'taki bü­ yük saldırıya kadar olan dönemi Gelibolu'da, ondan sonraki ömrünü ise, kendi deyimiyle, Gelibolu Harekatı'na lanet ederek geçirmiş. Konuyla ilgili görüş ve duygularını, farklı bir açıdan dile getiriyor.

"...Gelibolu'dan sonra ülkeme dönünce insanlardan tiksinir olmuştum. Aptalca soru­ ları, şık giysileri ve şanslı oluşlarıyla çok sa­ lak görünüyorlardı. Nelerden geçtiğimizden, yaşadıklarımızdan haberleri yoktu. Hiç ha­ bersizdiler... Bugün, Gelibolu'yu d ü ş ü n m e k istemiyorum. Zorunlu olmadıkça, hiç istemi­ yorum. A m a çoğu kez, orayı hiç unutamıyo­ rum..."

4 7

4

0

Shadbold, M. op.cit. s.22, s. 17-18.

4

7

Ibid. s.28.

106


Arşivlerde o yılların gazetelerini okurken, 14 Ocak 1916 tarihli Argus gaze­ tesindeki " G e l i b o l u ' d a n Sağlıklı Yaşama" başlıklı küçük ilan dikkatimi çekmiş­ ti. Çanakkale Savaşları'nın etkilerinin boşaltma ile bitmediğini, devam ettiğini gösteren bu ilaç ilanında şöyle deniliyordu:

" G e l i b o l u ' d a n dönen seksen asker, Cle­ ment's Tonic adlı bu ilacın gençleştiren, m o ­ ral ve sinir çöküntülerine iyi gelen etkisini doğruluyor. Bu, savaşta ve barışta kullanıla­ bilen büyüjc ve şahane bir ilaç. İnanılıyor ve her yerde kullanılıyor. Bütün eczanelerde ve ilgili dükkanlarda bulunabilir."

4 8

Diğer bir deyişle G e l i b o l u ' y u yaşayanlar için yaşam, boşaltmadan sonra da, G e l i b o l u ' y a rağmen, a m a gene de, Gelibolu'yla birlikte sürmektedir. Yıllarca da bu böyle sürecektir. Anzakİar, Gelibolu'yu, savaşı, orada bıraktıkları arkadaşla­ rını ve kahraman savaşçı Türk askeri Mehmetçiği, unutamayacaklardır.

Argus. 14 Ocak 1916, s.4.

107



ANZAK KİTABI HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ



Anzak Kitabı*

temelde, Anzak askerlerinin Çanakkale Savaşları'nın ateş,

ölüm, sıcak ve korku dolu günlerinde yazdıkları şiir, anı, kısa öykü ve çizdiği re­ simlerden oluşan ilginç bir derlemedir. Kitapta ayrıca Çanakkale Savaşları aske­ ri ve stratejik gelişmeleri konusunda, ayrıntılı bilgi verilmektedir. Ben, Anzak Kitabı'nın 1916'da yapılan ilk basımından bir kopyayı C a n b e r r a ' d a iken edin­ miş, o k u d u ğ u m zaman da beğenip etkilenmiştim. Kitabın fikir babası, İngiliz Binbaşı S. S. Butler ve Teğmen H. E. Woods. A s ­ lında çalışma başlangıçta, yaklaşan 1916 yılı için ve bir tür Yeni Yıl Dergisi ola­ rak d ü ş ü n ü l m ü ş ve bu amaçla kapak düzenlemeleri de hazırlanmış. 14 Kasım 1915'te, cephede dağıtılan bir not ile, Anzaklardan katkı ve katılım istenmiş ve bir de ekip oluşturularak çalışmalara hemen başlanmış. K o n u y a ilgi ve katılım oldukça geniş olmuş ve askerler, çıkarmanın yapıldığı ilk günden başlayarak ya­ zıp çizdikleri şiir, öykü, ilginç anı ve resimleri yollamışlar. Son katılım günü ola­ rak bildirilen 8 Aralık 1915 tarihine kadar, umulanın üzerinde m a l z e m e toplanıp, derlenmiş. Böylece Gelibolu Yarımadası'nda, Anzak Koyuna bakan bir yeraltı sığınağında, Çanakkale C e p h e s i ' n d e basılacak ilk ve tek kitabın çalışmalarına hızla girişilmiş. Kitap hazır olunca satışından elde edilecek gelirin, Ordu Birlik­ leri Yardım F o n u ' n a aktarılması da kararlaştırılmış. Ancak, işlerin en yoğun ol­ duğu bir sırada, 19 Aralık 1915'te, Gelibolu Yarımadası'nın yakında boşaltılaca­ ğı haberi gelince, Anzak kitabıyla ilgili son düzeltmeler ve basım işi, boşaltma­ dan sonra Limni adasında tamamlanacaktır. Böylece kitabın basımı, zorunlu ola­ rak 1916'ya sarkar. Hatta General B i r d w o o d ' u n Anzak kitabı için yazdığı önsöz de 19 Aralık 1915, yani, boşaltmadan bir gün önceki tarihi taşımaktadır.

The Anzac Book. kitap tümüyle Çanakkale Savaşları süresince ve Anzaklar tarafından hazırlanmış­ tır. Londra, 1916.

111


Bu arada başlangıçta, bir meşgale ve zaman değerlendirmek amacıyla girişi­ len bu çalışma, giderek önem kazanır, işin niteliği ve kapsamı genişler, kitap b o ­ yutuna ulaşır. A n z a k askerleri arasında, yazıp çizmeye yetenekli olanların hiç de az olmadığı, derlenen malzemenin zenginliğinden ve çeşitliliğinden anlaşılmak­ tadır. Üstelik o güne kadar da, böylesine olağanüstü ve çarpıcı koşullarda başka bir kitap basılmış değildir. İşin bu yönü, t ü m ilgilenenleri heyecanlandırmakta ve ayrı bir güç vermektedir. Aslında, kitabın basılmasına kadar geçen toplam sürenin sadece ilk üç haf­ tası Gelibolu Yarımadası'nda geçmiştir. Ancak, yaklaşık sekiz aydan beri süren savaşın A n z a k askerlerinde bıraktığı izlenim, "Yoğun Türk ateşi, ölüm, sıcak, toz ve sinek" olup, kitap okunduğunda bu nokta açıkça görülmektedir. Diğer taraf­ tan A n z a k kitabı bazı yönleriyle, üniversite son sınıf öğrencilerinin mezuniyet nedeniyle hazırladıkları "Yıllık" türü çalışmalara benzemektedir. Acı-tatlı birçok olayın hicvedildiği, satır aralarına gizlenmiş duygu ve düşünceler; ya da resme ve çizgiye dökülen özlemler, sevgiler... Kısacası, Anzak kitabı da bu yönleriyle, ileride ele alınıp bakıldığında, o kanlı savaş günlerinin acı olaylarını bile, sanki sadece heyecan ve kahramanlık dolu, güzel şeylermiş gibi anımsatacak bir kitap özelliği taşımaktadır. Gerçi belirtilen bu özellikleri, yani savaşın acımasız, kor­ ku dolu günlerini olduğu gibi değil de, kahramanlık dolu yönlerine ve gülünç olaylara öncelik verişi ve acı olayları mizah anlayışıyla ele alışı, A n z a k Kitabı'nın ileride haklı olarak eleştirilmesine yol açacaktır. Kitapta sadece güzel, heyecan ve gurur verici kahramanlık olaylarının yeraldığı, ölüm, korku, kaçış, ürkme gibi acı olayların yer almadığı ileri sürülecektir. Dahası, kitabın fikir ba­ bası olan İngiliz Binbaşı S. S. Butler'in, aslında İngiliz Gizli Servisi'nde çalıştı­ ğı ve Avustralyalı Savaş Tarihçisi C. E. W. Bean ile işbirliği yapıp, propaganda 1

amacıyla böyle bir kitap hazırladığı da ileri sürülmüştür. Gerçekten de, kitap bu eleştiriler ışığında okunduğunda, yapılan eleştirilerin genel olarak doğru olduğu söylenebilir. Anlaşıldığı kadarıyla, böyle bir çalışmadan asıl amaçlanan; İngiliz İ m p a r a t o r l u ğ u ' n a bağlı kuvvetlerin Ç a n a k k a l e ' d e uğradığı yenilginin genelde 1

Winter, Denis. "The Anzac Book: A Re-appraisal" Journal of AWM, No. 16, April 1990. s. 58-61.

112


yol açacağı olumsuz etkileri hafifletmek ve olayı bir kahramanlık öyküsü imiş gibi yansıtarak, uluslararası k a m u o y u n d a böyle bir imaj ve efsane yaratmakta­ dır. A n c a k t ü m bu yönlerine karşılık, Anzak kitabı gene de ilginç bir eser olup, özellikle bu çalışmamız açısından değerli bilgi ve belgeler içermektedir. Ç ü n k ü kitapta, A n z a k Koyu ve onu çevreleyen tepelerde, inanılmaz savaş zorluklarına karşın yaşam savaşı veren A n z a k askerlerinin iç dünyaları da yansıtılmaktadır. Kaldı ki, ne kadar farklı amaçla yazılmış olursa olsun, satırlar arasında ve çizgi­ lerde, savaşın acıları ve gerçekleri de yansımaktadır. Ayrıca, T ü r k askeri M e h ­ metçik, ya da A n z a k J o h n n y ' n i n deyişiyle "Abdul", Gelibolu Yarımadasında ge­ çen bu olayların ve savaşın odak noktası ve yer yer de, baş kahramanı durumun­ dadır. B u gerçek, A n z a k Kitabı şöyle bir karıştırıldığında h e m e n anlaşılmaktadır. O n u n içindir ki eser, bizim açımızdan da önemlidir. Burada A n z a k Kitabından yapılan alıntı, örnek ve resimlerle, h e m kitap kısaca tanıtılacak, h e m de A n z a k askerlerinin iç dünyaları, Mehmetçikle ilgili duygu, izlenim ve düşünceleri biraz daha yansıtılmaya çalışılacaktır. Örneğin bir Avustralyalı asker, 25 Nisan 1915 sabahının alacakaranlığında başlayan çıkarma harekatını günlüğüne şöyle yazmış.

"... Ay ufukta batıp kaybolmak üzereydi. G e r i y e bakınca, saldırımızı

desteklemeyi

amaçlayan savaş gemilerimizin, yavaş yavaş bizi izlediğini seçebiliyorduk. Başfilika, bir­ den ileri atıldı ve hızla ilerlemeye başladık. Sol tarafımızda, 100 metre kadar ileride, se­ çebildiğimiz sahile doğru, çıkarma yapmak için hızla ilerliyorduk. Sonra, krak krak! pin pin! zip zip!... Kıyı ve tepeleri dolduran si­ perlerden, dere ve çalı kümelerinden makinalı tüfeklerden açılan ölüm ateşi başladı.

113


Küreklerimiz kırılıp parçalandı. Kayıklarda delikler açıldı. Keskin bir feryat, alçak sesle bir hıçkırık ya da hırıltı, bizlere bir arkadaşı­ mızın daha yaralandığını anlatıyordu. Ka­ yıklar kıyıya iyice yaklaştığımız için ve taşı­ dıkları yükün ağırlığından dibe oturmuştu. Denize atlayıp sahile doğru ve adeta boğuşurcasına koştuk, bir k u m tümseği bulup ar­ dına sığınmaya çalıştık..."

2

Bilindiği gibi Çanakkale ve yöresi, yılın her mevsimi esen rüzgarıyla da ün­ lüdür. Yaz aylarında bile bazen çok güçlü esen bu rüzgar, alışık olmayanları il­ kin şaşırtır ve ürkütür. Mısır'ın çöl sıcağından sonra karşılaştığı bu sert rüzgarı yadırgayan bir Anzak askeri de duygularını "Ege Rüzgarı" adlı şiirde şu dizeler­ le dile getiriyor:

EGE RÜZGARI

" L i m n i ' n i n rüzgarları, Ç o k güçlü eser kışları. Bu inatçı rüzgarların, Yoktur bir başka benzeri.

Köşelerde dolanır, kaybolup çıkar Uğuldar tepeler arasında; Taşırıp alır sütünü çayın Savurur bağlarını potinin. Bu m u yumuşak Ege Rüzgarı?

2

Anzac Book. s. 1-2.

114


B y r o n ' ı n delicesine aşık olduğu, Yamaçlarda kıvrılarak yükselip İçimizi dışımıza getiren İlahi bir buluşu mu Tanrı'nın yoksa, Esintili bir hoşgeldin Diyebilmek için Üçüncü T u g a y ' a "

3

Diğer taraftan, çıkarmanın yapılmasından iki-üç hafta sonra siperlerde ya­ şam giderek monotonlaşır, durgunlaşır. Eksilmeyen yoğun Türk ateşi, sıcak, si­ nek bulutlan, cesetlerden yayılan ağır koku ve hemen hemen hiç değişmeyen ye­ mekler, Çanakkale C e p h e s i ' n d e geçen savaş günlerinin değişmez olaylarıdır. Anzak Kitabı'na, "Anzak'a Kısa Bakışlar" başlıklı yazısıyla katılan bir asker, bu koşulları ve duygularını şöyle dile getiriyor.

•* A.g.e, s. 14. Şiirin orijinali ise şöyledir; THE AEGEAN W I N D The Winter winds of Lemnos They blow exceeding fast; There's nothing quite so stiff on earth As that persistent blast. It ducks around the corners, Through all the hills it shoots; It blows the milk from out your tea. The laces from your boots. Is this the soft Aegean wind Which Byron raved about. That whirls across the ridges And turns you inside out? Or is it some invention Which Providence has made To give a breezy welcome to The Third Brigade? H.B.K

115


"Asıl kızıp küfrettiğimiz şey zor ve ağır iş, ya da aynı yemekler değil ama, monoton­ luk. Aynı siperde otur bekle, büyük bir olası­ lıkla aynı T ü r k ' ü n kullandığı silahların ate­ şinden korunmaya çalış!... N e yazık ki, hergün vurup yaraladıkları veya öldürdükleri adamlar, aynı adamlarımız d e ğ i l . . . "

4

Aslına bakılırsa, Mehmetçik için olduğu gibi, Anzaklar için de Ç a n a k k a l e ' d e yaşam acı ve yalnızlık duygularının coştuğu anlarla doludur. Hepsi, binlerce ki­ lometre uzakta bırakıp geldikleri memleket ve ailelerine duydukları özlem için­ dedir. Hergün, birbiri ardından yitirdikleri arkadaşları ise, kalplerinde derin ya­ ralar açmakta ve onları perişan etmektedir. Ölüm onlar için, giderek yaşamın bir parçası olmuştur artık. Üstelik, tüm çekilen acı ve verilen b u n c a can kaybı kar­ şılığı elde ettikleri, öyle önemli bir kazanç ya da teselli olunacak somut bir şey de yoktur. Savaş artık A n z a k ' t a tam bir durgunluk kazanmış, çetin bir sinir ve sa­ bır mücadelesine dönüşmüştür. T ü m bu koşullar altında morali bozulup, yalnız­ lık ve özlem duyguları içinde kalan bir asker, kendini şu dizelerle anlatıyor:

NASIL ÖLMELİYİM

" A k ş a m ı beklerim ben sadece, Ayın yükselişini Küçük yelkenlimi yavaşça Kaydırırım dalgasız göle Fırtınalar korkunç, savaşta uluslar.

4

A.g.e., s. 17.

116


Denizlerde kavgaları burda. Ve ölümün vahşi dalgaları çarparak parçalar, Öfkelerini yaşamın kayalıklarında. Uzun ve son çağrıyı beklerim ben. Şansıma belki de kısa bir veda, Sonra sessiz tepe ve vadiye Sislerin usulca çökmesini b e k l e r i m "

5

Daha önce de belirtildiği gibi, Anzakların mizah anlayışı da oldukça güçlü­ dür. Anzak Kitabı okunurken onların bu yönü biraz daha anlaşılabiliyor. Çanak­ kale Savaşları'nın o inanılması zor koşullarında bile, olayları zaman zaman il­ ginç bir mizah yaklaşımıyla görüp yorumlayabilmişlerdir. K i m bilir, belki onlar da her insan gibi, içinde bulundukları zor koşullara göğüs gerip direnebilmek için, olayları bilinçli bir şekilde mizah boyutuyla görüp, yansıtmaya çalışarak

3

A.g.e., s.34. Şiirin orijinali ise şöyledir;

HOW I SHALL DİE I only wait the eventide, The rising of the moon My little barque I'll gently slide Into the still lagoon. Here storms are fierce and nations wage Across the seas their strife, And death's wild billows break their rage Against the rocks of life. I only wait the last, long call Perchance a short farewell Then gently for the mists to fall O'er silent hill and dell. Private CHAS. LOWRY, 9th Aust. Battalion.

117


güç k a z a n m a k , moral bulmak istemişlerdir. Örneğin, Anzak Kitabı'nın bir bölü­ m ü n ü n ayrıldığı " Küçük İlanlar" arasından seçtiğimiz şu ilanlara bir b a k a l ı m .

6

- K a b a t e p e M ü z e s i : Koşun, gelin seyredin! Ne zamandır (sofralarımızda) göremediğimiz Avustralya tereyağı, şimdi sergilenmekte!. - A r a n ı y o r : Yol yapımı, enkaz kaldırma ve sığınak kazım işlerinde çalıştır­ mak üzere, elli bin Türk savaş esiri aranmaktadır. İstenen koşullara sahip olan­ lar için, bol miktarda ve sürekli iş vardır. Kıyıdaki, yorgun Anzak gruplarından birine başvurun. -Kıyıdaki iskelede dolaşmak üzere, güzel kızlar aranmaktadır. - K i r a l ı k : Ufku gören manzaraya sahip bir siper, sahra hastanesine yatacak sahibi tarafından, kiraya verilecektir. -Kayıp (Ölüm) Seni çok özledik Bili, O meşhur 9 Ağustos gecesi. Hala seni düşünürüz Bili, K a h i r e ' d e , elde bira şişesi.

Anzak Kitabı'nda yer alan çeşitli kısa öykülerden birisi, "Periskoptaki

Türk"

başlığını taşıyor. Avustralyalı bir istihkam eri olan Bili B l a n k s o n ' u n başına ge­ len ilginç olayı, arkadaşları şöyle anlatıyor.

"Bili, gerçekten sert bir tipti. Şanslıydı ve tehlikeden de korkmazdı. İki hafta boyun­ ca lağım ve tünel kazımında çalışan Bill'in sakalı, bu süre içinde gurur verecek kadar uzamış, gürleşmişti. Ancak kendisi, tünel ka­ zımı sırasında ayna taşımadığı için, sakalını henüz görememişti. İki haftalık kazı işi biten

6

A.g.e. s. 34.

118


Bili ardından da hemen, nöbet tutmakla gö­ revlendirilmişti. Periskop kullananlar bilir; eğer aleti gözetleyeceğiniz noktaya göre tam ayarlayamazsanız, sadece alttan

yansıyan

kendi yüzünüzü görebilirsiniz. Bili de peris­ kopu iyi ayarlayamaz ve aynada, yüzü kirli, sakal bürümüş birinin kendisine baktığını görür. Derhal periskopu bırakır ve tüfeğini kapıp siperinde doğrulur. Niyeti, kendisini gözetlemek

cesaretini

haklamaktır!..."

gösteren

Türk'ü

7

Çalışmanın Sunuş Bölümünde verilen açıklamalarda belirtildiği gibi, Anzaklarla Türkler ilk kez M ı s ı r ' d a ve Süveyş Kanalı cephesindeki çarpışmalarda kar­ şılaşmışlardır. Anzakların orada tanıyıp "Abdııl" adını verdiği Türk askeri ile, Ç a n a k k a l e ' d e aylardan beri çarpıştığı Türk çok farklıdır. T ü r k askerlerinin dü­ rüst ve kahramanca çarpışmaları yanısıra, çarpışmaların en kritik anlarında ser­ gilediği üstün insancıl özellikleri, Anzakları çok şaşırtmış ve etkilemiş görün­ mektedir. Bir önceki B ö l ü m ' d e , çeşitli örneklerle yansıtmaya çalıştığım gibi, Anzakların, Türk askerine ilişkin değişen imaj ve yargıları gerçekten ilginçtir. Avustralyalı Savaş Tarihi yazarı ve gazeteci C. E. W. B e a n ' i n yazdığı "AbduF adlı şiir ise, bu açıdan en çarpıcı örneklerlerden birisidir. Burada, aylardır çarpış­ tığı, kendilerine kök söktürten düşmanı Türk askerine, "Centilmenlik

Sembolüy­

dün" diyebilen Bean, sıradan bir Anzak askeri de değildir. Cepheye, savaş m u ­ habiri olarak seçilip yollanmış ve savaşları ilk günden son gününe kadar izlemiş ve resmi belgelere de ulaşarak inceyebilmiş, belki de tek kişidir. Türklere karşı sempatik ya da olumlu bir yaklaşım içinde olduğu söylenemez. Aksine, aldığı eğitim ve savaşla birlikte yoğunlaşan Türkiye ve Türkler karşıtı propagandaların etkisiyle, belirli önyargılar geliştirdiği de hissedilebiliyor. Ancak şu nokta da ke­ sindir ki, Bean, Mehmetçiği çok iyi tanımış ve onu, objektif olarak tanımlayabil-

7

A.g.e, s. 23-24.

119


mistir. Bu gerçeği, ülkesine yolladığı resmi raporlardan ve ailesine yazdığı mek­ tuplardan anlayabiliyoruz. Kanımca, B e a n ' i n Çanakkale'deki Türk askerini ol­ dukça gerçekçi ve çarpıcı kelimelerle anlattığı çalışması, onun "Abdul" başlıklı şiiridir. Şiir'in Türkçeleştirilmiş şekli şöyledir.

8

ABDUL* "Tepelere seğirten gençlere içtik, Sahile çıkarma yapan adamlara da. İstihkamcı ve muharebeci erlere sonra, Kaldırdık kadehleri herbirinin onuruna, Onuruna silahların ve sedyecilerin Biri var ki yalnız, anmadan geçmek m ü m k ü n değil, Kaldırırken kadehleri son defa, Bir adam, adı Abdül. Pek gördüğümüz yok onu son günlerde. Kasketini saymazsak tabii. Bir kovuğun ardında görünüp kaybolan, Ve bizim yoğun ateşle karşılık verdiğimiz ekseri.

°

A.g.e. Şiirin orijinali ise şöyledir;

*

Şiiri Türkçe'ye kazandıran Dr. Necati Polat'a teşekkürlerimle.

ABDUL We've drunk the boys who rushed the hills, The men who stormed the beach. The sappers and the A.S.C., We've had a toast for each; And the guns and stretcher-bearers But, before the bowl is cool. There's one chap I'd like to mention, He's a fellow called A B D U L . We haven't seen him much of late Unless it be his hat, Bobbing down behind a loophole... And we mostly blaze at that;

120


Duyuyoruz fakat orada hırıltıyla solukladığını geceleri, Devriye dolaştığını karanlıkta, Baykuş sesi ve kuş cıvıltısından işaretleriyle, Erkenci bir tarla kuşu gibi şafakta.

Çatırdayan kuru dalları işittik, Dizlerimiz üzerine düşüp korkudan. İri siyah silueti geçip gitti kırıp parçalayarak, Bir gergedan örneği, ağaçlar arasından. Savurduğunu gördük kendini, saf saf Sabahın gökyüzü boyunca. Hatırı sayılır bir miktar ateşte bulunduk, Biliyor, ölümü karşılamasını da.

Evet, gördük onu yığılıp düşerken karşıda, Bizim çocukların da can verdiği orada. Yuvasında döne döne zavallı siyah gözleri, U m u t s u z , maviye dikilip tam da.

But we hear him wheezing there at nights, Patrolling through the dark. With his signals -hoots and chirrupsLike an early morning lark. We've heard the twigs a-crackling, A s we crouched upon our knees, And his big, black shape went smashing, Like a rhino, through the trees. We've seen him flung in, rank on rank, Across the morning sky; And we've had some pretty shooting, And he knows the way to die. Yes, we've seen him dying there in front Our own boys died there, too With his poor dark eyes a-rolling, Staring at the hopeless blue;


Açarak zavallı kıvrık kollarını, İki tarafın da bildiği tanrıya, Söktü sökmesine yüreklerimizi yerinden, Aşağılık oyun, kuralı bu ya.

İşte bu yüzden; kapkaraya çıkmış olsa da adın, Ren nehrinden gelen Hıristiyan Dostlarınla uyumlu olarak İşlediğin cinayet ve çapulda, Biz seni ancak Bay Abdul Bildiğimiz ölçütle tartabiliriz: Bütün benliğinde, hayatta ve ölümde Tam bir centilmen idin sen."

Anzak Kitabı'nda

9

bunlardan başka çok sayıda resim ve karikatür de yeral-

maktadır. Siperlerdeki yaşamı ilginç ve gülünç boyutlarıyla yansıtan bu çalışma­ ların, bizim açımızdan ilginç olanlardan bazılarını, çalışmanın değişik yerlerine ekledik. Böylece, Anzakları ve Çanakkale Savaşları'nın karşı siperden yansıyan yönünü biraz olsun aktarabildiğimize inanıyorum.

With his poor maimed arms a-stretching To the God we both can name... And it fairly tore our hearts out; But it's in the beasty game. So though your name be black as ink For murder and rapine, Carried out in happy concert With your Christians from the Rhine, We will judge you, Mr. Abdul, By the test by which we can That will all your breath, in life, in death, You've played the gentleman. C. E. W. B 9 . A.g.e, s. 23-24.

122


BÖLÜM VII

ÇANAKKALE SAVAŞLARININ YAŞAYAN SON TANIKLARI ANZAKLAR ANLATIYOR



Çalışmanın Sunuş B ö l ü m ü ' n d e , Çanakkale Savaşları'nın yaşayan son tanık­ ları Anzaklarla da bir şekilde temasa geçip, onların bu savaşlar ve Türk askeri Mehmetçik hakkında o zaman ve bugün neler düşündüklerini öğrenmeye çalış­ tığımı belirtmiştim. Bu amaçla, Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a bulunduğum süre içinde onlara, yazışarak ulaşmak istedim. Bunun için, kendimi ve yaptığım araştırmayı anlatan kısa bir m e k t u p ile, T ü r k i y e ' d e iken hazırlayıp bastırdığım soruları, yanıtlama­ ları için adreslerine postaladım. Avustralya'da, Avustralya Savaş Tarihi Kurumu Direktör Yardımcısı Michael M c K e r n a n , Yeni Z e l a n d a ' d a ise Dr. Jock Phillips, bu işte bana çok yardımcı oldular. Yaşayan Anzakların isim ve adreslerini bulup, m e k t u p ve anketleri kendilerine ilettik. Aradan bir süre geçtikten sonra, yanıtlar gelmeye başladı. Hatta T ü r k i y e ' y e döndükten sonra bile, Michael M c K e r n a n ve Dr. Jock Phillips, birer zarf dolusu daha, bu mektuplardan yolladılar. Ancak, bu mektupları incelediğim zaman şaşırarak ve üzülerek kendilerine yazdığımız Anzakların bir çoğunun son bir yıl içinde vefat ettiklerini öğrendim. Bir kısmı ise, ya savaşta yaralandığı için gözü görmüyor ya da, yaşlılık nedeniy­ le artık düşüncelerini toparlayamıyordu. Yerlerine yazan kızları, ya da oğulları, üzülerek durumu açıklıyor, çalışmamda bana başarılar diliyorlardı. Genelde, tüm bunlara karşılık önemli bir kısmı lütfedip sorularımı yanıtla­ mışlardı. Bazıları, ileri yaşta olduklarından el titremesi nedeniyle bizzat yazamayıp, kız ya da oğullarına yazdırdıkları için de özür diliyorlardı. Çoğu da sorula-


ra bizzat yanıt verdiği gibi, kısa bir not ya da mektup bile yazmıştı. Bu mektup­ lar çok ilginç, duygu dolu ve sımsıcak sözler içeriyordu. Hatta bazıları, yıllar sonra yeniden bir Türk ile karşılaşmaktan çok mutlu olacağını belirtip beni, bu­ lundukları şehre davet ediyordu... Gelen yanıtları, herhangi bir sınflandırma yapmadan T ü r k ç e ' y e çevirdim ve çalışmanın bu b ö l ü m ü ' n e aldım. Her yanıt sahibi hakkında yaşı, ülkesi, askeri sı­ nıfı ya da Çanakkale Savaşları sırasında hangi önemli çarpışmalara katıldığı gi­ bi, temel bazı bilgileri verdikten sonra, sırasıyla sorularıma verdikleri yanıtları aktardım. Ayrıca, yararlı, gerekli oldukları ve belge niteliği taşıdıkları için, Anzakların verdikleri yanıtların asıllarını da, çalışmanın sonundaki Ekler kısmına aldım. 1 9 9 1 ' d e , anketime cevap veren bu 27 yaşlı Anzak askerinin bugün kaçı yaşıyor, merak ediyorum... Avustralya ve Yeni Zelanda'da, yaşayan son Anzaklara yazdığım tanıtıcı mektup ve sorularım aynen şöyleydi: " B e n , Çanakkale Savaşları'nın -sizlerin Gelibolu Harekatı dediğiniz- sosyo politik ve diplomatik yönleriyle ilgili araştırmalar yapan bir Türk araştırmacısıyım. Ülkelerinize Dışişleri Bakanlıklarınız ve Avustralya Savaş Tarihi Kurum u ' n u n sağladıkları olanak ve davet ile gelmiş bulunuyorum. Kalacağım süre içinde arşivlerdeki resmi belgeler, gazete-dergiler, anı ve mektuplardan yararla­ narak, "Çanakkale ler Hakkındaki

Savaşları

Öncesi ve Sonrasında

Genel Düşünce ve Gözlemleri"

Anzakların

Türkiye ve Türk­

konulu bir araştırma yapacağım.

A m a c ı m ileride, bu konuda yazacağım bir kitap için ilk elden bilgi ve belge der­ lemek. Bu savaşların yaşayan son tanıkları olarak sizlerin vereceği bilgiler, çalış­ m a m için, kuşkusuz çok değerli ve anlamlı bir kaynak oluşturacaktır. O nedenledir ki sizden, ilişikte sunduğum küçük ankette yeralan sorulara ya­ nıt vermenizi rica edeceğim. Lütfen yanıtlarınız samimi ve gerçek olsun. Zahmet, ilgi ve yardımınız için tekrar teşekkür eder, sağlık ve esenlik dolu günler dilerim." Aynı mektupla birlikte yolladığım ve yanıtlamalarını rica ettiğim sorular ise sırasıyla şunlardı:

126


. B u n d a n tam 76 yıl önce (1991). I. D ü n y a Savaşı'na katılmak üzere ge­ miyle yola çıktığınızda, Türkiye ve Türkler hakkında genel olarak ne bili­ yor, ne d ü ş ü n ü y o r d u n u z ? . Gelibolu kıyılarında ve tepelerinde çarpıştığınız günler süresince Türkleri, biraz olsun y a k ı n d a n tanımak fırsatı b u l d u n u z m u ? Onlar hak­ kında d ü ş ü n c e , gözlem ve izlenimleriniz ne oldu? . Savaş bitip ülkenize d ö n d ü ğ ü n ü z d e , t ü m olup bitenlerden sonra, Türk­ lere karşı d u y g u ve düşünceleriniz nasıldı? . Yıllar s o n r a b u g ü n , şöyle bir geriye baktığınız z a m a n , Gelibolu Hare­ katı, orada geçirdiğiniz günler ve t ü m olup bitenler için neler d ü ş ü n ü p , his­ sediyorsunuz? . Savaş'tan sonra hiç Türkiye'ye ve Gelibolu'ya gitmek fırsatınız oldu m u ? O l d u ise neler hissettiniz ve ne gibi izlenimlerle d ö n d ü n ü z ?

Bu sorulara, yaşayan A n z a k l a n n verdikleri yanıtlara ve bazılarının ekledik­ leri notlara ise bundan sonraki sayfalarda yer verilecektir.*

*

Yanıtlar herhangi bir sıralama yapılmadan aktarılmıştır.

127


ALBERT ROY KYLE

Avustralyalı, 1897 doğumlu. 94 yaşında. 24. Taburdan Gelibolu'ya, 5 E y l ü l ' d e gelip 18 Aralık 1915'e kadar kalmış. Kanlısırt'ı tutmuşlar. Herhangi önemli bir çatışmaya katılmamış. . Türkler, Ermenileri katletmekten zevk alan barbarlardı. Bizler de Ermeni­ lere destek olmalıydık. Çok azımız Türkler'le karşılaşmıştı. Henüz yeni yeni to­ parlanan, ulus olan bir toplumduk. . Birkaç metre mesafede karşılıklı siperlerde olmamıza karşın, gece-gündüz sürekli ateş edildiğinden böyle bir fırsatımız olmadı. Sadece bir keresinde, 2 9 Kasım 1915 günkü kar fırtınasında bir T ü r k ' l e karşılaştım. Uzunca bir ateşkes­ ten sonraydı. Periskop ile gözetlemedeyken, 20 metre ötede, karşıda bir T ü r k ' ü n başını ve omuzlarını gördüm. Kimbilir kaç arkadaşımı öldürdüğünü düşünerek nişan aldım. O an, eşini ve çocuklarını düşündüm. Elim tetikte ateş edemiyor, zorlanıyordum. İstemeden tetiğe bastım. Tanrı duamı işitmiş ki, tüfek soğuktan ateş almadı. T ü r k askeri de 'klik' sesini duyunca, hemen kayboldu. . Cesur, girişken ve espriliydiler, şakacıydılar. Siperlerdeki pisliği dışarı at­ tıklarında ya da tünel kazdıklarını farkedince, vazgeçirmek için ateş ederdik. Johnny Türk, vuramadığımızda, tüfekle, "ıskaladınız*"

işareti yapardı.

. Evet, büyük liderinizin bize saygı ifade eden konuşmasından sonra duygudüşüncelerimiz değişti. O konuşma, yenen bir komutanın, yendiği düşmanına yaptığı en büyük övgüdür. Nefret yok, saygı var. . Olayın tümü bir trajedidir. Hiç olmaması gerekirdi. Size saldırdık çünkü, baskılar sonucu A l m a n y a ile birlikte savaşa katılmış, İngiltere İmparatorluğu'na karşı çarpışıyordunuz. Biz de İngiltere'nin yanındaydık. Almanya ve İngiltere arasındaki savaş, yeterince çaba harcanmadığından önlenemedi diye düşünüyo­ rum. 1914-1918 arası, bilinen tarihin en trajik dönemlerinden birisi olmalı. Kaza­ nanın da çok şey elde edemediği bir savaştı bu. İngiltere'nin egemen olduğu bir dönemin sona erişini ve II. Dünya Savaşı'nın temellerinin atıldığı bir dönemdir.

128


. Evet, 75.Yıl Törenlerine 57 Gelibolu Anzak emeklisi ile birlikte katıldım, oraya d ö n d ü m . İnsanların sıcak dostluğundan çok etkilendim. Asık surat bekli­ yordum. A m a uçaktan inip, tekrar uçağa binene kadar sadece, tebessümle ve güleryüzle karşılaştım. 94 yaşındayım ve oraya tekrar hiç dönemeyeceğim. Ancak, cesur bir düşman ve sıcak, dost bir ulusun anısını hep yaşatacağım. Yazım ve yanlışlar için üzgünüm. Ancak yarı yarıya g ö r m ü y o r u m ve tahmin ederek, içgüdüyle yazıyorum. Kitabınız basıldığında bir kopyasını rica ediyorum.

129


MARTIN ALFRED BROOKE

Yeni Zelandalı ve 1891 doğumlu. Tam 100 yaşını doldurmuş. Auckland Dağcı Birlikleri nden. 11 Mayıs 1915'te geliyor, beş hafta sonra yaralanıp ayrı­ lıyor. Önemli bir çarpışmaya katılmamış. . Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Yeni Zelanda'yı terkettiğimizde M ı s ı r ' a gideceğimize inanıyordum. Ateşkes sırasında bazı Türklerle karşılaştım. Özellikle bir genç esir delikan­ lıyı hatırlıyorum. Bizden çok korkuyordu. Dedikodulara göre, biz koloni asker­ leri İngilizlerden daha sert ve zalimdik, esirlere kötü muamele ediyorduk. Bu genç, o nedenle bizden çok korkuyordu. . Karşı karşıya olup çarpıştığımız kuvvetler her zaman uyanık ve tetikte idi­ ler, iyi disiplinliydiler. Onlara saygı duyuyorduk. . Başta da söylediğim gibi, Gelibolu'dan önce T ü r k ' ü fazla tanımıyorduk. A m a , herşey bitip savaş sona erince, "Johnny Türkçün hiç te fena bir insan ol­ madığını d ü ş ü n d ü m . . Sanıyorum, İngiliz komutanlarınca fena aldatıldık. Conkbayın çarpışmala­ rında, İngiliz kuvvetleri Tuzgölü tarafından saldırıp yardımımıza gelselerdi, tüm harekatın seyri değişir, herşey çok farklı olabilirdi. . 1962'de, d a m a d ı m l a tekrar gittik. Seddül B a h i r ' d e n Tuzgölüne, yarımada­ da herşey o denli farklı ve huzurluydu ki... Mezarlıklar iyi korunmuştu, bakım­ lıydı. Yaralandığım noktayı tamıtamına bulabildim. Karşı siperler de hala çok net görülebiliyordu.

130


RÜSSEL JOHN JAMES WEIR

Yeni Zelandalı, 1894 doğumlu 97 yaşında. Gelibolu'ya çıkarma ile geliyor, 21 Haziran 1915'e kadar kalıyor. Yaralanınca geri yollanıyor. Çıkarma, Serçe Tepe, B o m b a Sırtı ve Kirte muharebelerine katılmış. . Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir bilgi yoktu. M ı s ı r ' d a 4 ay eğitim gör­ dükten sonra, ilk çarpışmanın nerede olacağını bilmiyorduk. . Hayır. Eğer tam ve içten yanıtımı isterseniz söyleyeyim: Biz Ç a n a k k a l e ' y e , Türklerle savaşmak için gittik, arkadaşlık yapmaya değil. . Türklerle çarpıştığımız sürece, onlar hakkında şahsi bir fikir edinemedim. Onları g ö r e m i y o r d u k bile. Siperlerde üşüyor ve sadece tek birşey yapmaya uğ­ raşıyorduk: Sağ kalmak. . Onların dürüst, A l m a n l a r ' d a n daha dürüst savaşçı olduklarını düşünüyo­ rum. Ayrıca bu savaşa, istememelerine rağmen, Almanlar tarafından sokuldukla­ rını düşünüyorum. Bunlar, bir zamanki düşüncelerim. Şimdi herşey bitti... . Harekat, plan ve kavram olarak iyi düşünülmüştü. A m a İngilizler iyi yürü­ tüp uygulayamadılar. O günlerin olayları, anılarımda hala çok canlı. Harekata değerdi. N e y s e ki, savaş süresince sağ kalabildim. Oysa, yüzlerce binlerce Türk ve bizim kuvvetlerden ölen oldu. Türklere karşı nefret yoktu. Tek umut ve dileğimiz, mermilerinden birisinin bizi b u l m a m a s ı y d ı ! . Geçen yıl, 75.Yıl Törenleri nedeniyle oraya gidebilirdim ama, reddettim. Bizim g ö r d ü ğ ü m ü z çıplak tepelerden çok farklı olduğunu düşündüm. Öyle oldu­ ğunu da d u y d u m . Sadece, (eski) Türk askerlerinden biriyle tanışmak isterdim... Türkler de ay­ nı şeyi yapıyor, ülkelerini savunuyorlardı.

131


J. J. R Y A N

Avustralyalı, 1895 doğumlu. 9 6 yaşında. 4. Piyade Taburundan. 25 Nisan 1915'te çıkartmayla gelip, 20 Ağustos 1915'te ayrılıyor. B o m b a Sırtı, Serçe Te­ pe, Kanlı Sırt çarpışmalarına katılıyor. . İyi, dürüst ve cesur askerdiler. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Ne Türkiye, ne de Türkler hakkında bilgimiz yoktu. . Üç esir almıştık. Yumuşak görünüşlü, esir olmaktan mutlu olmayan bir hal­ deydiler. Pantolon ve kemerlerini çıkarttık. Kaçmalarını önlemek için. Daha sonra bu kemeri, 75.Yıl Törenlerine katıldığım zaman, Türk görevliye verdim. Karşılığında bir şilt verdiler. 15 Ağustos'taki, ölüleri g ö m m e k için verilen ateş­ kes sırasında, T ü r k askerleriyle görüştük. Neden orada o l d u ğ u m u z ve ne için çarpıştığımız k o n u s u n d a iyice şaşırdık. . Türk askerleri cesurdu, ölmekten korkmuyorlardı. Sivil Türk ile temasımız olmadı. Askerler, silah donanımı ve beslenme açısından yetersiz görünüyorlardı. . T ü r k i y e ' y i ve Türkleri de hiç tanımıyorduk. Çıkartıldığımızda bile, askeri yöneticiler bize hiç bilgi vermemişlerdi. Hedefimiz, amacımız neydi, onu bile tam bilmiyorduk. . Bir efsane yaratma dışında, her iki taraf için de trajik boyutlarda insan kay­ bından başka birşey değil. İngiliz danışmanlarca, yetersiz yönlendirildik. B ü y ü k fedakarlık ve cesaret, kahramanlık. Sanıyorum Avustralya milli duy­ gularının gerçek anlamda başlangıcı oldu. D a h a sonra F r a n s a ' d a da çarpıştım. Ancak, T ü r k i y e ' d e k i çarpışmaları diğer­ lerinden daha çok ve sık hatırlıyorum. . Evet, 1990'de 75.Yıl Törenlerine katılmak için oraya d ö n d ü m . Üzüntü ve pişmanlık. Bir yığın genç yaşam, çok az bir kazanç ve başarı uğruna yitirildi. Sanıyorum T ü r k i y e ' d e az sayıda insan Çanakkale Savaşları'nı biliyor ve ne­ ler olup bittiğinin farkında. Bu savaşa katılan ve sağ kalan asker sayısı çok az. Konuştuklarım da sadece başlıca olayları biliyor, hatırlıyordu. Aslında bu savaş­ lar, Türk Tarihi'nde bir d ö n ü m noktasıydı. Savaş sonrasında durum onlar açısın­ dan daha iyiye doğru gelişmişti.

132


WILLIAM DANIEL BEVIS

Avustralyalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. 11.Birlikten 6 Mayıs -10 Haziran 1915 arası Gelibolu Yarımadası'nda kalmış. Siper savaşlarına katılmış. . Avustralya birlikleri ülkeden ayrıldıklarında (Eylül 1914'te) nereye gide­ cekleri belli değildi. Türkiye ile savaşta değildik. . Ateşkes sırasında ölülerimizi gömerken, bir kez görebildim onları. Sonrası, gene savaştı... . Özel ve kesin bir düşüncem yok. Sadece onlar bizi, biz d e onları öldürme­ ye çalışıyorduk. . Yaralanıp erken d ö n d ü m . Sağ dönebildiğime seviniyorum Ü l k e m için elim­ den geleni yaptığıma inanıyorum. Birçok arkadaşım benim kadar şanslı değildi. . Yetmiş altı yıl sonra bugün, Gelibolu artık eski bir geçmiş. Olayları, sade­ ce her sene A n z a k G ü n ü ' n d e toplandığımızda hatırlıyor ve ne kadar azımızın sağ olduğunu düşünüyoruz. . 1 9 9 0 ' d a gittim. Törenler güzel ve hazindi. Yitirdiğimiz genç insanları dü­ şündüm..

133


C. J. H A Z L I T T

Avustralyalı. 1884 doğumlu. 97 yaşında. 2 8 . Birlikten. Gelibolu Yarımadası­ na T e m m u z 1915'te çıkmış, Kasım sonunda şiddetli dizanteri nedeniyle hasta­ lanmış. Conkbayırı çarpışmalarına katılmış. . Avustralya'yı terk ettiğimizde T ü r k i y e ' y e gideceğimizi bilmiyorduk. Ger­ çekte, F r a n s a ' y a gideceğimizi düşünüyorduk. . Ben, işaretçi ve koşucu idim. Normal bir 24 saatlik yaşamımız vardı. Türk­ lerle bizzat t e m a s ı m olmadı . Türklerin dürüst savaşçılar olduklarını düşündüm. Esirlere de çok iyi bakı­ yorlardı. . G e l i b o l u ' d a kaldığım süre içinde, Türklerin herhangi bir çirkin, ya da al­ çakça tutum ve eylemini işitmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa'da, dene­ yimlerin çok farklı oldu. . T ü m harekatın, iki taraftan da binlerce kaliteli genç insanın katliamı oldu­ ğunu ve bir sonuç vermediğini düşünüyordum. Savaş da zaten budur. . Evet, 1984'te eşimle gittim. "Gelibolu Eski Muharibi" olduğumu söyleyin­ ce, Türklerin ne kadar nazik ve dostça davrandıklarını gördüm. 1990'da gittiğim zaman da, aynı deneyleri yaşadım.

134


H.W. S M I T H

Avustralyalı. 1895 İngiltere doğumlu, 95 yaşında. 5. Süvari Taburundan. T e m m u z 1915'te gelmiş. Dönüş tarihini hatırlamıyor. Anı defteri tutmamış. . N e Türkler ve ne de Türkiye'yi tanımıyor, ilgilenmiyordum. Sadece askeri fetihlerini, T ü r k tatlısı (lokumu) ve Türk kahvesini d u y m u ş t u m . . Çarpışmalar sırasında T ü r k ' ü yakından tanımak, sadece tehlikeli değil, çok riskliydi

de...

A n c a k daha sonra, üç yıl süren Filistin/Sina harekatı sırasında, Johnny T ü r k ' ü oldukça yakından tanıdık. Orada Almanlar kendilerine yardımcı olamı­ yordu ve çok zor koşullarda çarpışıyorlardı. Gene orada, Türk ordusunun kay­ mağının G e l i b o l u ' d a tükendiğini de farkediyorduk. . Memleketleri için yiğitçe çarpıştılar. . Türkiye, y e n m e m i z gereken A l m a n y a ' n ı n müttefikiydi. Ancak gene de on­ lara, olumsuz gözle bakılmıyordu. B u g ü n milletinize karşı d u y d u ğ u m u z hisler daha da olumludur. . "Ne kadar acı bir insan ve emek kaybı" demek, geriye bakıp düşündüğü­ m ü z d e aklımda kalan şey oluyor. . Savaştan 25 yıl sonra, 1940 ta gitmek istedim ancak, Avustralya'da, bulun­ d u ğ u m bölgedeki kuraklık nedeniyle gerçekleştiremedim. Bu fırsat,

1990'da

çıktı ve gittim.

135


E.W. B A R T L E T T

Avustralyalı ve 1891 doğumlu. 11. Hafif Süvari Birliğinden. Yüz yaşında. Yarımadayı, son iki yüz kişiyle terkedenlerden. Birçok mücadeleye katılmış. Çe­ şitli çarpışmalarda rol almış. . Onlar da bizim gibi ülkeleri için savaşıyorlardı. İyi ve dürüst savaşçıydılar. . Hayır. . Ç o k dürüst çarpıştılar ve bizim gibi dürüst kuvvettiler. . Hayır. . Her iki taraftan da değerli insanlar kaybedildi. . 1990'daki törenlere katıldım. Yitirdiğimiz dostları düşününce çok üzüldüm. Mezarlar iyi bakılmış, korunmuştu. N O T : Kayınpederim 100 yaşında ve hafızası zayıf, herşeyi tam hatırlamıyor, hatırladıkları da tam doğru olmayabiliyor.

136


WILLIAM ARTHUR COOPER

Avustralyalı. 1898'de İngiltere'de doğmuş. 93 yaşında. 6. Birlikten. EkimAralık 1915 arası Gelibolu'da kalmış. . Onları sadece düşman olarak gördüm. Kişisel bir duygu veya d ü ş ü n c e m yoktu. . Hayır . Onlara b ü y ü k saygı duyuyorduk. . Bir değişiklik olmadı. . T ü m olay, çok aptalca yönetilmişti. Daha sonra Fransa'daki savaş, farklı ni­ telikteydi ve Gelibolu'daki savaşın etkilerini gölgeledi. Üç kere yaralandım.

137


JOHN HENRY NORRIS Avustralyalı. 1899 İngiltere doğumlu. 92 yaşında. Piyade, 16. Taburdan. Haziran-Eylül 1915 arası Gelibolu Yarımadası'nda görev yapıyor. . Ülkem için çarpışmak görevimdi diye hissettim. Türkleri düşman sayıyor ve İngiltere ile, sömürgesi olan Avustralya'yı bir görüyordum. . T ü r k ' l e sadece bir kez karşılaştık. Ağır yaralıydı, bir adamımız onu, siper­ lere taşımıştı. H e m e n hastaneye yollamak istedik. A m a , yazık ki öldü. O ' n a , san­ ki bizden biriymiş gibi ilgi gösterdik. Eğer Rusya, bizim müttefiklerden biri olmasaydı, Türklere karşı savaşamayacağımızı sanıyorum. . Hayır, çarpışmalar sırasında Türklerle yakın temasım olmadı. . Nefret ve kızgınlık d u y m u y o r ve onlara, Johnny Turk diyorduk. Onları iyi asker olarak görüyorduk. F r a n s a ' d a çarpıştığımız A l m a n l a r ' d a n , daha çok tercih ediliyorlardı. . Savaş bitip, ülkeme-evime döndüğüme m e m n u n d u m . F r a n s a ' d a iki buçuk yıl çarpıştıktan sonra, Türkler hakkında daha iyi şeyler düşünür oldum. . Savaş şimdi sadece bir anı. Doksan iki yaşında birisi için, savaş sadece bir geçmiş. A m a , genelde onlar için, olumsuz şeyler d ü ş ü n m ü y o r d u m . Sonuçta on­ lar da ülkeleri için, bizim ülkemiz için yaptığımız aynı şeyleri yapıyorlardı. . Evet, 1990'da G e l i b o l u ' y a giden şanslı muharip Anzaklardan biriydim. Çok sayıda Türkle tanıştım. Hepsi dostça, arkadaşça davrandı. H e r zaman, en değerli bir anı olarak hatırlayacağım bir vesiledir. NOT: E m i n i m yazımdan, gözlerimde sıkıntım olduğunu farkedeceksiniz. Eskisi kadar iyi göremiyorum. Lütfen şunu anlayın ki, ben de, G e l i b o l u ' y a gi­ den birçok Avustralya'lı da, halkınıza saygı duymaktayız. Sonuçta, insanlar her yerde benzerdirler. Bu anketi yolladığınız için teşekkür ederim.

138


SYDNEY MORRISON

Avustralyalı, 1892 doğumlu 99 yaşında. 20. Taburdan. Gelibolu Yarımada­ s ı n d a H a z i r a n ' d a n , boşaltmaya kadar kalmış. Daha sonra, F r a n s a ' y a yollanmış. . Pek iyi değildi. . Pek sayılmaz, hayır. . Pek iyi değildi. . Hayır . İyi değil. . Evet, çok iyiydi. Sayın bay, Ü z g ü n ü m , b a b a m size yardımcı olamıyor. Çünkü, 99 yaşında. Her zaman fazla k o n u ş m a y a n bir insan olmuştur. Diğer muharip A n z a k l a r ' l a birlikte Geli­ b o l u ' y a d ö n m ü ş ve çok m e m n u n olmuştu. Herkesten çok ilgi ve yardım görmüş­ tü. Araştırmanızda başarılar. Üzgünüz, size yardımcı olamıyoruz. (Kızı)

139


A. B E L L I N G H A M

Yeni Zelandalı, 1894 doğumlu. 97 yaşında. 25 N i s a n ' d a Çıkartma ile gelmiş, Mühendis. T e m m u z 1915'te yaralanıp Malta'ya, oradan da İngiltere'ye yollan­ mış. Çıkartma yanısıra. B o m b a Sırtı ve Serçetepe'deki çarpışmalara da katılmış. .Türkiye ve Türkler hakkında çok az şey biliyorduk. . Hayır. Sadece, ölülerimizi g ö m m e k için ateş kestiğimizde bazılarını gör­ düm. .Türkler b ü y ü k savaşçıydılar ve bizim kadar da kararlıydılar. . D ü ş m a n ı m ı z olmalarına rağmen onları anavatanları için çarpışan bir ulus olarak gördük. . Ölen bütün İngiliz, Fransız ve Türk askerlerinin, yanlış algılanan bir a m a ç ve beceriksiz bir uygulama yüzünden yitirildiğini düşünüyorum. .Tekrar d ö n m e k için şansım olmadı.

140


ALLAN SALREESON

Avustralyalı, 1899 doğumlu. 92 yaşında. 2 3 . Taburdan. Gelibolu Yarımada­ s ı n a 16 Haziran 1915'te gelmiş. . Türk ordusunun iyi hazırlandığını biliyorduk. Ancak, onların gücünü ö n e m ­ s e m e m i ş , dikkate almamıştık. Biz G e l i b o l u ' y a gelmeden, savaşın sona ereceği­ ni düşünüyorduk. . Esir Türkleri gördük. Başka fırsat olmadı. . G ö r ü ş ü m e göre, Türkler iyi ve dürüst savaşçıydılar. . Savaş öncesinde, diğer ülke ve toplumlara fazla ilgi d u y m u y o r d u m . Savaş­ tan sonra ise, Türklere ilişkin düşüncelerim hep dostça olmuştur. .Yıllar sonra geriye d ö n ü p baktığımda, Çanakkale'deki savaşın gereksiz ol­ d u ğ u n u ve bir yığın cana malolduğunu düşünüyorum. . Beş sene önce (1985'te) T ü r k i y e ' y e döndüm. Oradayken G e l i b o l u ' y u da zi­ yaret ettim. İnsanlar bana karşı çok dostça davranıyordu. N O T : G ö r m e zayıflığı nedeniyle, kendisine yardımcı olunmuş.

141


R O B E R T S. H O R T O N

Avustralyalı ve 1896 doğumlu. 95 yaşında. 9. Taburdan. Yarımadaya, Tri­ u m p h savaş gemisinin batırıldığı gün, M a y ı s ' t a çıkartılmış. Hastalandığı için ge­ ri yollanmış. Tarihini hatırlamıyor. Ateşkeste bulunmuş, Korkudere ve Kabatep e ' d e g ö m ü işlerine katılmış. . Sadece d ü ş m a n olarak gördüm. Onlarla savaşmak üzere koşullandırılmıştık. . Ateşkeste yakından görebildim. Birlikte ölülerimizi g ö m d ü k . Sigara değiş­ tirdik. . Geleceğimizi biliyor ve bekliyorlardı. Çıkartma günü plajda tam bir katli­ a m yaşandı. Avustralyalılar ve İngilizler, Seddülbahir'e de çıktılar ve bir sürü ka­ yıp verdiler. . Sadece sivil yaşama dönüp, Avustralya'da yaşamımı kazanmayı düşündüm. .Biz savaşı kazandık. A m a kaybettiğimiz insan sayısı dikkate alındığında, bu savaş hiç olmamalıydı. . Evet. 1990'da, 75.Yıl Törenleri için. Çok duygulandırıcıydı.

142


ARTHUR W.BARLEET

Yeni Zelandalı, 1894 doğumlu. 97 yaşında. Mühendis. Ağustos-Aralık 1915 arası G e l i b o l u ' d a kalmış. .Türkler iyi ve dürüst savaşçıydılar. Cephede şartlarımız kötüydü; yiyecek kötüydü, su azdı. Kişi başına günlük, bir litreden az su veriliyordu. Yeni Z e l a n d a ' y ı savaş için terkettiğinde kiminle savaşacağını bilmiyor. Ül­ kesi için savaşacağını ve bu amaçla yapılması gerekeni yapacağını düşünüyor­ du. .Mühendis olduğu için, savaşa fiilen katılmamış. Gemilere götürülmek üze­ re, kayıklara bindirilen Türk Savaş esirlerini görmüş. İyi giyimli ve bakımlı ol­ duklarını farketmiş. Serçetepe'de büyük çarpışmadan sonra, bir ateşkes olmuş. İki tarafın da top­ laması gereken çok sayıda ölü ve yaralısı varmış. Türk askerleri, bu ateşkesi ka­ bul etmişler. .Savaşlar bitip döndüklerinde büyük bir rahatlama duymuşlar. .O kadar şeye değmezdi. Churchill'in hatasıydı. Türkler, hep üstün durumdalarmış. . Hayır hiç d ö n m e m i ş . . Yaşlılık nedeniyle, kendisine yardımcı olunmuştur.

143


J. L. R O G E R S

Yeni Zalandalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. Wellington Taburundan. 1915'de çıkıp iki ay kalmış. . Hayır . Hayır. . Sadece düşmandılar. . Hayır . D a h a çok üzüntü ve keder... . Hayır

144


ALFRED DOUGLAS DIBLEY

Yeni Zelandalı, 1896 doğumlu. 95 yaşında. Ambulans sedyecisi. Görevi ya­ ralı taşımak. Boşaltmada ilk ayrılan birlikte. Hiç bir çatışmaya katılmamış. . Şahsen Türkler hakkında fazla birşey bilmiyordum. A m a sonradan eğer ya­ kalanırsam birşey olmayacağına inanıyor, endişelenmiyordum. Hayır, fırsatım olmadı. . Savaşın sonlarına doğru izlenimim, onların kolay yenilmeyen sıkı savaşçı­ lar olduğu şeklindeydi. . Savaş bittiğinde, Türk ordusu konusundaki düşüncelerim çok değişmişti. İyi savaşçı bir millet olduklarını ve önemli şeyler gerçekleştirdiklerini duydum. . En iyi adamlarımızın, hazin bir şekilde yitirildiğini düşünüyorum. Savaşa hiçbir sempatim yok. Problemlerin biraraya gelinip tartışılarak çözülebileceğine inanıyorum. Savaşa vatan sevgisiyle katıldım, duygularım gene aynı, pişman de­ ğilim. A n c a k bu, savaşa ilişkin düşüncelerimi değiştirmez.

145


WILLIAM GEORGE RAMAGE

Anket boş geri yollanmış. Oğlunun kısa mektubu ekli. Yeni Zelandalı. 1892 doğumlu ve 9 9 yaşında. Serçetepe'de çarpışmış. Sayın Profesör, Bay W.G.Ramage, hafızası ve anıları çok zayıfladığı için size yardımcı ola­ mayacağını bildiriyor. Kitap çalışmanız için size başarılar diliyor.

146


A R T H U R T. B E E Z L E Y

Avustralyalı, 1894 doğumlu. 97 yaşında. II. Makinalı Tüfek Takımından. Ağustos 1915-19 Aralık 1915 arası Gelibolu Yarımadasında kalmış. . I. D ü n y a Savaşı'na katılmak üzere Avustralya'dan ayrıldığımızda en ufak bilgimiz yoktu. Ancak Limni adasına gelince, hedefi öğrendik. Burada, plaj çı­ kartması için hazırlandık. İngiliz donanması da, Gelibolu Yarımadası ve B o ğ a z ' ı 24 saat b o y u n c a aralıksız bombardıman ediyordu. Artık düşmanımızın kim ola­ cağını biliyorduk. Kısa süre içinde, Türk askerinin çok cesur ve güçlü bir düş­ man olduğunu öğrenecektik. G e l i b o l u ' d a çarpışan ben ve b e n i m gibi muharip askerlerle Avustralyalılar, Türk askeri ve ulusuna büyük hayranlık ve saygı du­ yarız. Savaş boyunca T ü r k l e r ' i n Cenevre Sözleşmesi'ne genellikle uyuşlarını unutmayacağım. . M ı s ı r ' d a iken fırsatım oldu. Kısa bir süre, savaş esirleri kampında nöbet­ çiydim. Gayet iyi geçindik, makul insanlardı. Birkaçı bizi uğraştırdı. Hepsi de çok zekiydi. (Türk) Çanakkale muharip gazileriyle buluşmayı çok isterdim. 1990'da git­ tim, bazılarıyla buluştum. 1990 Anzak Günü çok güzeldi. A n z a k Koyu ve Kan­ lı Sırt'taki törenlerde, gözü yaşlı olmayan kimse yoktu. Bir A n z a k ve T ü r k ' ü n birbirine o m u z vererek yürüdüğünü gördüm. G e l i b o y u ' y a giden bir de kardeşim vardı. Gerçi orada değil ama, F r a n s a ' d a öldü. Bir o ğ l u m da, II. D ü n y a Savaşı'nda. Tobruk'ta öldü. Şunu söyleyebilirim ki, Kanlı Sırt Çarpışmaları, Çanakkale Savaşları'nın en şiddetli çarpışmalarındandı. 8000 Türk, 2000 Avustralyalı öldü. Oniki saatlik bir ateşkes oldu, ölüleri gömdük. N e korkunç insan ve can kaybı... . Asker olarak üstün vasıflarına değinmiştim. Cesaret ve dirençleri saygı ya­ rattı. Bazan şakacıydılar, karşılıklı oyun da oynadık. Ancak, iş gerçeğe gelince acı, çirkin ve pisleşiveriyordu herşey. A m a kabul edelim, iyi savaşçıydılar da. H e p bunu d u y d u m .

147


1 9 9 0 ' d a T ü r k toprağına basar basmaz çok güzel karşılandık. G e n ç Türklerle ve genç kızlarla konuştum. Söyediklerime çok ilgi gösterdiler ve para biriktirip Avustralya'ya gideceklerini söylediler., Avustralya adına iyi Elçilik yaptım sanı­ yorum. Hepsi güzel İngilizce konuşuyordu. 9 7 yaşında o l d u ğ u m için, onlarla bir daha karşılaşacağımdan emin değilim. . İtiraf etmeliyim ki Tükler hakkında tek bildiğim Türk sigarasıydı. Gelibo­ l u ' d a n sonra iyi izlenimler edindim. . Son ondört yıldır dulum, eşim yok. A m a , I.ve II. Savaşta'taki gönüllü aktif hizmetle geçen yıllarımı hatırlıyorum. .Evet, 1990'daki ziyaretimden bahsetmiştim. Çok hoşlandım. 97'sindeyim, artık yaşlandığımı hissediyorum. Oraya tekrar gidebileceğimi pek sanmıyorum. Evet, yeterince yazdım ve sanıyorum size yararlı olacak. Kitapla ilgili çalış­ malarınızda başarılar diliyorum.

148


CEDRIC STOPLYION SMITH

Yeni Zelandalı. 1891 doğumlu. I. Canterbury Piyade Birliğinden ve yüz ya­ şında. 6 Ağustos-19 Aralık 1915 arası Gelibolu Yarımadası'nda bulunmuş. Ağustos çatışmalarına katılmış. . Türkler düşündüğümüzden daha iyiydi. Yenmemiz zor olacaktı. . Hayır, onları yakından tanıma fırsatımız olmadı. Bir iki savaş esiri dışında -ki onlar da İngilizce konuşmuyordu- Türk'le karşılaşamadım. . Çok kurnazdılar, dürüst savaşçıydılar ve tüm kilit noktaları tutuyorlardı. .Türkler hakkındaki düşüncelerim değişmedi. Almanlara karşı duyduğumuz nefreti, onlara karşı duymuyorduk. .Gelibolu Harekatı'nın hiç olmaması gerektiğini ve hiçbir sonuç alınmadan bir yığın yaşamın yitirildiğini düşünüyorum. . Evet, 1990'da, 75.Yıl için, istesem diğerleriyle birlikte gidebilirdim. Ama orayı tekrar görmeyi hiç istemedim ve reddettim.

149


EDMOND JOHN HENRIKSON

Avustralyalı, 1896 doğumlu, 95 yaşında. 4 Haziran-30 Ağustos 1915 arası Gelibolu Yarımadasında b u l u n m u ş . Kanlısırt çevresindeki çarpışmalara katılmış. .Türkiye ve Türkler hakkında genelde az şey biliyorduk. O sıralar İngilte­ r e ' n i n d o m i n y o n u y d u k ve İngiliz İmparatorluğu için savaşa gittik. Ancak, Anzak olayından sonradır ki, kendi bilincimizi kazandık, neden savaştığımızı anlar ol­ duk. . Hiç m ü m k ü n değildi. . Yaralandım, M a l t a ' y a yollandım. . Pek bilemiyorum. Ç ü n k ü , Gelibolu'dan sonra, Belçika ve F r a n s a ' d a Al­ manlara karşı yoğun çarpışmalar yaptık. .Bir sürü, b o ş a giden can kaybı ve zarar ziyan. H e m Türkler, h e m de diğer­ leri için. . 1 9 9 0 ' d a gittim, çok m e m n u n oldum.

150


ERNEST GEORGE GUEST

Avustralyalı, 1895 İngiltere doğumlu. 96 yaşında. 13. Taburdan. 25 Nisan 1915 sabahı kıyıya, M o n a s h Birliğiyle çıkmış; 6 Ağustos 1915'te yaralanıp, iki gün sonra Gelibolu Yaramadası'ndan ayrılmış. B o m b a Sırtı'nın savunmasına ka­ tılmış. .Avustralya'dan, M ı s ı r ' d a eğitildikten sonra F r a n s a ' y a yollanmak üzere ay­ rıldık. A m a , G e l i b o l u ' y a yollandık. Bu nedenle Türkiye ve Türkler hakkında fazla bir ön bilgimiz yoktu. . B o m b a Sırtı'nda beş esir aldığımız gün, Türklerle en yakın temas fırsatı bulduk. Türkler o gün, B o m b a Sırtı'nı mayınlamak için teşebbüste bulunmuştu. Yüzbaşı Perry ve ben, onlarla konuşamadık. Başlarında, elli yaşlarında sakallı biri vardı. Diğer dördü gençti, onu izliyordu. Onları aşağıya, kıyıya yolladık. . Türklere asker olarak saygı duyduk. Çünkü, donanımca çok yetersiz olma­ larına karşın sıkı çarpışıyor ve iyi nişancılık yapıyorlardı. . Savaş öncesi fazla birşey bilmiyordum. Savaşta da pek fikir geliştiremedim. Ateşkes gününde de fazla dialog kuramadık, konuşamıyorduk. . Gelibolu büyük ve korkunç bir hataydı ve hazin bir can ve mal kaybıy­ dı... . Evet, 1975'te d ö n d ü m , ziyaret ettim. Bu ziyaret, savaşın olmasından duy­ d u ğ u m üzüntü ve acımayı iyice güçlendirdi.

151


JAMES ASHMAN

Avustralyalı, 1898 doğumlu, 9 3 yaşında. II. Piyade Taburundan. 20 Aralık 1915'te çıkıp, Ocak 1916 başında dönüyor. Sadece boşaltma harekatına katılı­ yor. .Türkler iyi savaşçıydılar. . Hayır .Orada, onları tanıyacak kadar uzun kalmadım. .Değişiklik yok. .Hiçbir z a m a n olmamalıydı. .1990'da, sağlık nedenleriyle gidemedim.

152


WALKER EDWIN PARKER

Avustralyalı,

1894 doğumlu. 9 7 yaşında. 20. Taburdan.

Kasım-Aralık

1915'te Gelibolu Y a n m a d a s ı ' n d a bulunmuş. Savaşlara pek katılmamış. Temel olarak, boşaltma hazırlıklarına katılmış. . O r a y a gitmiş olan dostlarımız, memlekete: "Gelin, bize yardım edin diye yazıyorlardı. Avustralya'yı bu düşünceyle terk ettim. Türkleri ve T ü r k i y e ' y i düşünürek değil. . "Tek günlük" ateşkesten sonra, Türk askerleriyle karşılaştık. Bazıları, b e ­ nim b u l u n d u ğ u m sipere atlayıp teslim oldular. Çok korkuyor, ürküyorlardı. A m a subaylarımız kendilerine güvence verdi, sigara ikram etti. D a h a sonra da sorgu­ lama için, geri hatlara gönderildiler. . Onları, "dürüst savaşçılar"

olarak tanıdık.

. Ben, ancak harekat sonuna doğru G e l i b o l u ' y a geldiğim için, bu soruyu ya­ nıtlamak zor. Sanıyorum, daha sonra F r a n s a ' d a , A l m a n y a ' y a karşı yürüttüğümüz savaşların şiddeti Gelibolu'yu bastırdı, gölgeledi. F r a n s a ' d a yaralanmıştım. . Gelibolu Savaşları'nın büyük bir yanlışlık olduğunu ve gereksiz yere çok sayıda can ve mal kaybına yolaçtğını düşünüyorum. . Evet, 1990'daki törenlere katılma ayrıcalığım oldu. Şafak'taki ayin ve K a n ­ lı Sırt'taki tören, kuşkusuz çok duygulandırıcı idi. A m a , harika bir deneydi. Ba­ zı Türklerle de karşılaştım. Hepsi çok naziktiler.

153


HAROLD PRYOR

Avustralyalı ve 1895 doğumlu. 96 yaşında. Beşinci Öncü Taburdan Gidiş ve dönüş tarihlerini hatırlamıyor. Ailesinin notu şöyle: H a r o l d ' u n Gelibolu ile ilgi­ li düşünce ve anılan net değil. Toparlayabildiğimiz şeyler şöyle: .Yanıt yok. .Türk'le hiç karşılaşmadı. .Türklerle savaşmak zorunda kaldığı için çok üzgün. .Düşüncelerini değiştirmedi. Türklerin makul insanlar olduğu görüşündeydi. .Asker olarak, tanıdığı ve bildiği kimselerle birlikte olması onu yeterince mutlu ediyordu. .Hayır, hiç geri dönmedi. 75.Yıl Törenleri için G e l i b o l u ' y a gitmek için sağ­ lığı zayıftı.

154


CLAUDE FANKHOUSER

1895 Avustralya doğumlu, 96 yaşında. Avustralyalı Piyade Birliklerinden. Haziran 1915'ten boşaltmaya kadar Gelibolu Yarımadası'nda kalıyor. Özellikle, Kanlı Sırt Bölgesindeki çarpışmalara katılıyor. 1916 yılında F r a n s a ' d a çarpışır­ ken yaralanmış. O z a m a n d a n beri gözleri görmüyor. Yanıtları, torununa yazdırtmış: . Avustralya'dan ayrılırken savaş için nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Türk­ leri önceden tanımıyordum. Ancak, tarihsel bilgi olarak Türkiye hakkında birşeyler biliyordum. Siyasal açıdan güçlü ve etkili bir ülke olduğunu öğrenmiştim. . Eylül-Ekim aylarında Kanlı Sırt Bölgesinde ve sağ kanatta çarpışırken, 1718 yaşlarında genç bir Türk askeri, Türk mevzilerinden kayarak atladı ve teslim oldu. Gelir g e l m e z arkadaşlarımdan birisine sarılıp öptü. Arkadaşım er, Charlie Ruggles'ti ve daha sonra F r a n s a ' d a öldü. T ü r k ' ü n bu garip tutumuna hepimiz çok güldük. D a h a sonra, Türk askerini, sorgulanmak üzere merkeze yolladık. Ayrıca, Türk köpekleri de arasıra siperlerimize dalarak, "merhaba"

deyip gidi­

yorlardı ! . Temelde hissettiğim, onların bizi vurmak istediği ve bizim, kendimizi ko­ rumak d u r u m u n d a olduğumuzdu. Bizler kadar iyi silahlanmadıklarını düşünü­ yorduk. . G e l i b o l u ' n u n iyi planlanmadığını ve boşa giden bir e m e k olduğunu düşü­ nüyorum. Savaşlar sırasında ve daha sonra, Türklerle temas şansım olmadığı için, onlar hakkındaki görüşlerimde bir değişiklik olmadı. . Bir sürü can kaybı ve aptallık. . 75.Yıl Özel Törenlerine katıldım. G e l i b o l u ' y a dönüşte, Türklerin bize gös­ terdiği yakınlığa şaşırdım. A m a , sanıyorum o zaman Avustralyalılara karşı değil, İngilizlere karşı savaştıklarını sanıyorlardı. G e l i b o l u ' y u ziyaret ederken üzüldüm. A m a , çevreyi hızla dolaşmak gerekti­ ği için fazla d ü ş ü n c e y e dalacak z a m a n ı m olmadı.

155


THOMAS WILLIAM EPPS 1897 İngiltere doğumlu. 9 4 yaşında, Avustralya Piyade Birlikleri I. kıtadan. Savaşlara 13 E y l ü l ' d e katılıp 19 Aralık 1915'e kadar kalmış. Sarıbayır çevresin­ de çarpışmış. . S a v a ş m a k için T ü r k i y e ' y e gittiğimi bilmiyordum. Türkler ve ülkeleri hak­ kında da çok az şey biliyordum. . H ü c u m ve saldırılar dışında, Türklerle temasımız olmadı. Yakından tanıma­ dık. . Temel izlenimlerim şöyle: Fanatizm:

Kuşkusuz bu, ülkelerini koruma azimlerinin sonucuydu.

Dinsel Şevk ve Heyecan: Ç o k dindar oldukları ve inançlarına sıkı sıkıya bağ­ lı oldukları izlenimi veriyorlardı. . Düşüncelerim bir b a k ı m a Gelibolu'dan sonra, F r a n s a ' d a süren çarpışmalar sırasında (ülkeme d ö n m e d e n önce) değişti. Görüşlerim şöyle: . N e kazandık merak ediyorum. . Ç o k sayıda insan kaybına üzüldüm. . Böylesine savaşların boşuna olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. . I. D ü n y a Savaşı, II. D ü n y a Savaşı'nın gerçeklerini de ortaya koymuştu. . Ü l k e m e , T ü r k ' e asker olarak savaş yeteneği için ve bir dereceye kadar da, y a ş a m biçimlerine saygı duygularıyla döndüm. . B e n c e Çanakkale Savaşları, tüm savaşlar içinde en kötü planlanan ve an­ lamsız bir savaştır. Belki bir yararı, askerlerimiz arasında gelişen dostluk ve karşılıklı bağımlı­ lık duygusu olmuştur. . 75.Yıl Törenlerine kadar dönüş fırsatım olmadı. Gelibolu tepelerinin ardın­ da neler olduğunu ilk o zaman gördüm. İstanbul'un o kadar uzak olduğunu hiç d ü ş ü n m e m i ş t i m . Bölge daha yeşillenmişti. Bizi çok iyi karşılaşıp ağırladılar. Büyük bir yakınlık ve dostluk gördüm. Ç o k b e ğ e n d i m , hayran kaldım. N O T : Bir de, torununa yazdırdığı güzel ve uzun m e k t u p eklemiş.

156


^———



ÇANAKKALE

Bülent

Ecevit

"Söyle arkadaşım" dedi Anadolulu M e h m e t Yanıbaşındaki Anzak erine "Nerelerden k o p u p gelmişin Neden ç ö k m ü ş bu mahsunluk üzerine"

" D Ü N Y A N I N Ö B Ü R U C U N D A N " dedi gencecik Anzak "Öyle yazmışlar mezar taşıma D o ğ d u ğ u m yerler öylesine uzak Örtündüğüm topraksa gurbet bana"

"Dert edinme arkadaşım" dedi M e h m e t "Değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet Sen de artık bizdensin Sen de bencileyin bir M e h m e t "

Çanakkale toprağının Üstü cennet altı mezar kavga bitmiş mezarlarda kaynaş olmuş yiten canlar *

Bülent Ecevit'in 1988 de, Gelibolu Milli Parkı'nı ziyaret ettikten sonra yazdığı şiirdir. Şiirin kimi dizelerinde büyük harflerle yazılmış sözler Gelibolu Yarımadası'ndaki İngiliz ve Anzac mezar taş­ larından alınmıştır.

159


"Ya sen" dedi M e h m e t oyun çağındaki İngiliz erine "Yaşın ne senin kardeş böylesine erken buralarda işin n e " "Yaşım sonsuza dek on b e ş " dedi ufak tefek İngiliz eri " K ö y ü m d e askercilik oynar coştururdum trompetimle bizimkileri

Derken kendimi cephede buldum Oyun m u y d u gerçek miydi anlamadan Bir sahici kurşunla vuruldum Sustu b o y n u m d a k i trompet

Son verildi böylece oyundan b o z m a işime G e l i b o l u ' d a bana da bir yer kazıldı M e z a r taşıma O N B E Ş İ N D E T R A M P E T Ç İ yazıldı Ö y k ü m de k ü n y e m de bundan ibaret"

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa Gözyaşları düşerek üstüne sanki D a m l a damla ağlıyordu uzaktan uzağa Sahibini yitiren bir trompet

"Ya sizler" dedi M e h m e t Dünyanın dört kıtasından


M e z a r dolusu erlere " H a n g i rüzgar savurdu sizleri bu bilmediğiniz yerlere" Kimi İngilizdi kimi İskoç K i m i Fransızdı kimi Senegalli K i m i Hintli kimi Nepalli K i m i Avustralya'dan Yeni Z e l a n d a ' d a n A n z a k Gemiler dolusu asker Her biri niye geldiğinden habersiz G e l i b o l u ' n u n oya gibi koylarından sızarak Tırmanmışlardı dağa bayıra Siper siper yara gibi y a n l a n toprak M e z a r olmuştu savaş ardından onlara

Kiminin B U R A D A YATTIĞI S A N I L I R Kiminin A D I B İ L İ N S E D E M E Z A R I B İ L İ N M E Z Kiminin de m e z a r taşında On altı on yedi on sekiz yaşında E B E D İ İ S T İ R A H A T E Ç E K İ L D İ Ğ İ yazılı Çanakkale t o p r a k l a n n d a

Her birinin erken biten yaşam öyküsü Eski yazıtlar gibi taşlara, böyle taşlara böyle kazılı

" A n l a m a z m ı y ı m " dedi "halinizden kardeşler" Adına yazılı taşı bile olmayan asker Anadolulu M e h m e t


" B e n de yüzyıllarca yaban ellerde Neyin uğruna bilmeden can vermişim

Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına İlk kez Ç a n a k k a l e ' d e ermişim

Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak E k i p biçtiğim padişah mülkü toprak

Değil m i ki sizler alamasanız bile Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına Sizlere de vatan sayılır artık Ç a n a k k a l e "

Çanakkale toprağının Üstü cennet altı mezar K a v g a bitmiş mezarlarda K a y n a ş olmuş yiten canlar

Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı Kızıştıkça kızgınlığı dindiren Ara verildikçe ateşe D ü ş m a n ı kardeşe Döndüren bir savaş Kıyasıya bir savaştı A m a saygı üreten bir savaş Yaklaştıkça birbirine


Karşılıklı siperler Gönüller de yakınlaştı

Düştükçe vuruşanlar toprağa Dostlar gibi kaynaştı

Savaş bitti Ölenler kaldı sağlar gitti Köylü köyüne döndü evli evine

Kır çiçekleri geldiler akın akın Çekilen askerlerin yerine Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar Kilim kilim yayıldılar toprağa Siper siper Toprağın savaş yaralarını örttüler

Koyunlar k o r u g a n l a n yuva yaptı kendine Kuşlar döndü gök yüzüne kurşunların yerine Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle Silah yerine saban tutan elleriyle Geri aldı savaş alanlarını doğa Can geldi toprağa silindikçe kan izleri

Yeryüzünde cennet oldu öylece O c e h e n n e m savaş yeri Şimdi Çanakkale Gelibolu


B a h ç e bahçe Ülke ülke M e z a r dolu

Üstü cennet altı mezar Çanakkale toprağının K a v g a bitirmiş mezarlarda K a y n a ş o l m u ş yiten canlar

" H u z u r içinde u y u s u n " Vuruştukları toprakta K a v g a d a n kinden uzakta Yanyana dostça yatanlar

Bülent

164

Ecevit


SONUÇ VE DEĞERLENDİRME



S a v a ş a karşı olmak ve ne türden olursa olsun savaş ç ı k m a m a s ı , insanla­ rın birbirlerini öldürmemeleri için uğraş vermek başlıca insanlık görevi ol­ malıdır. Devlet adamlığı da öncelikle b u n u a m a ç edinmeyi zorunlu kılar. Aynı şekilde diplomasinin temel hedefi de, uluslararası sorunlara görüşme­ ler ve uzlaşı yoluyla ç ö z ü m bularak, savaşı engellemektir... T ü m bunlar aslın­ da, kimsenin karşı çıkmayacağı ilkeler olup, sık sık dile getirilmektedir. Ne var ki, insanlık tarihine kısa bir bakış bile, savaşların h e m e n her d ö n e m d e , va­ r o l d u ğ u n u ortaya koymaktadır. Dahası, toplumların gelişimine bağlı olarak, savaşlarda kullanılan silah ve uygulanan tekniklerin de, giderek gelişen ve yıkım gücü artan silahlar olduğu, bu nedenle de savaşlarda daha çok insanın öldüğü, acı bir gerçektir. Diğer bir deyişle, savaş tarihinin gelişmesi, insanlık tarihinin gelişimiyle aynı doğrultudadır... N e yazık ki, g ü n ü m ü z d e de d u r u m geçmişten çok farklı değildir. Bir dünya haritası açıp sıcak çatışmaların olduğu, insanların savaşta ya da, savaşların yol açtığı açlık ve salgın gibi nedenlerle öldüğü yerlere, bu çalışmanın kapak düzen­ lemesinde işlendiği gibi, I D ü n y a Savaşı ve özellikle de Çanakkale Savaşları'nın acı bir sembolü olup, "kançiçekleri"

denilen, birer kırmızı gelincik koyalım. So­

nuçta dünyamızın, özellikle bazı yerlerinin, kan çiçeklerinin örttüğü kırmızı tar­ lalara dönüştüğünü göreceğiz... O y s a ki savaş ancak ve ancak, tüm barışçıl yolların tüketildiği, başka hiç bir ç ö z ü m ve çare kalmadığı durumlarda kaçınılmaz olmalıdır. Kaldı ki, böylesi bir d u r u m d a bile taraflar, her istediklerini yapabilmek serbestisine sahip değildirler.

167


Ç o k eski dönemlerden beri savaşlarda uygulanarak geliştirilmiş, t ü m ü n e Savaş H u k u k u denilen ve savaşın yıkım g ü c ü n ü azaltmayı a m a ç l a y a n , bazı temel h u k u k kuralları ve ilkeler vardır. Herhangi bir savaşta taraflar, öncelikli olarak b u kurallara u y g u n bir şekilde savaşmak zorundadırlar. Ne var ki, gerçekte d u r u m her z a m a n böyle o l m a m a k t a ve taraflar, h u k u k kurallarını çiğnemektedirler. Bu da sonuçta kuşkusuz, savaşların yol açtığı zararları daha da korkunç boyutlara ulaştırmaktadır. Savaşlar bu yönüyle, toplumların bastıra geldikleri gerçek duygu ve eğilimlerinin peşpeşe sergilendiği, ya da çirkinlikle­ rin kusulduğu dönemler olabilmektedir. Diğer bir deyişle savaşlar, toplumla­ rın gerçek özelliklerinin ve zaaflarının sınandığı bir tür sınav gibidirler... Bu kitapta, Çanakkale Savaşları özellikle bu iki açıdan ele alıp incelenerek, değerlendirmeye çalışılmıştır. H e m e n belirtmek gerekir ki, Ç a n a k k a l e Savaş­ ları da k u ş k u s u z , hiç o l m a m a s ı gereken, tarihin tanık o l d u ğ u en kanlı sa­ vaşlardan biridir. Savaşlara katılan tüm taraflar bu gerçeği, h e m o günlerde, h e m de yıllar sonra açıkça dile getirmişlerdir. İlgili bölümlerde bu değerlendir­ melerin çeşitli örneklerine yer verilmiştir. Ancak, tarihi d e geriye çevirmek m ü m k ü n değildir. Ç a n a k k a l e de, tıpkı diğer savaşlar gibi, yol açtığı kan ve can kaybı yanısıra, g ü n ü m ü z e kadar ulaşan sosyo-politik etkileriyle bir ta­ rihsel gerçek olarak önümüzdedir. Nasıl, neden oldu? Osmanlı Devleti Al­ m a n y a ile birlikte hareket etmeseydi, savaş dışı kalabilir miydi? İngiltere ve Fransa yanında yer alsaydı d u r u m ne olurdu? gibi bir çok soru bugün tarihçile­ rin, yeni belgeler ışığında ve tarafsız olarak yanıtlamasını beklemektedir. Ancak, yanıt ne olursa olsun, Çanakkale Savaşı gerçeği değişmeyecektir. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşları'nın onu bir çok savaştan ayıran önemli bir başka yönü, savaşa fiilen katılanların genellikle Savaş Hukuku kurallarına uygun hareket etmiş olmalarıdır. Örnekleriyle açıklandığı gibi, Ç a n a k k a l e ' d e verilen savaş dürüst, mert ve k a h r a m a n c a bir savaştır. İlgili bölümlerde Anzak askerlerinin, düşmanı Türk askerine ilişkin zaman içinde değişen gözlem ve yargılarını, kendi anlattıkları şekilde, değiştirmeden aktarmaya çalıştık. Meh­ metçiği, "Centilmenlik Mert Düşman",

168

Sembolü",

"Düşmanımız

Dost

Türk", "Kahraman

ve

ya da, kendilerinden biriymişcesine "Johnny Turk, Jacko Turk"


gibi, övgü dolu sözlerle anlatan Anzakların yazdıkları, herhangi bir Türk Propa­ ganda Broşüründen alınmış cümleler değildir. Bu değerlendirme ve gözlemler, Yunanistan'ın Çanakkale Savaşları öncesi yaptığı, aksine propagandalar sonucu oluşan tüm olumsuz yargılara karşın ve h e m de, kan ve ö l ü m dolu savaş koşul­ ları altında gelişmiş, Anzakların Türk askerine ilişkin içten duygu ve düşüncele­ rinin kelimelere dökülmüş şeklidir. Bir bakıma, Mehmetçiğin dünyaca bilinen meziyetlerinin, kendisini Ç a n a k k a l e ' d e ilk kez tanıyan Anzaklar tarafından da doğrulanıp dile getirilmesidir. Diğer taraftan, Mustafa K e m a l ' i n Anzakları; "Kahraman

Askerler;

onlar artık Mehmetçik

gibi, bizim de

oğullarımızdır"

sözleriyle onurlandıran değerlendirmesi de, aynı açıdan ele alınmalıdır. B u yalın a m a o derecede anlamlı güzel sözler, özellikle Conkbayırı ve Anafartalar'da g ö ğ ü s göğüse geçen çarpışmalar sırasında, d ü ş m a n ı n ı n ne denli ce­ sur ve k a h r a m a n c a bir savaş sergilediğini gözlemiş b ü y ü k bir k o m u t a n ı n , o n u içten kelimelerle takdir edişinin asil örneğini oluşturur. Tarihte acaba, kaç k o m u t a n , ülkesini işgal için çarpışırken yendiği düşmanını böylesine açıkça överek onurlandırmıştır, merak ediyorum... Peki a m a , sekiz ayı aşan bir süre d e v a m eden Ç a n a k k a l e Savaşları b o ­ y u n c a , hiç mi çirkin şeyler olmadı? Savaş H u k u k u kurallarını çiğneyen hiç kimse ç ı k m a m ı ş mıdır? Elbette olmuştur. Ç ü n k ü , sonuçta savaş bir kere başlamıştır ve savaş, adı üzerinde savaştır... Zayıf insanlar, ya da savaşı fır­ sat bilip bastırageldikleri çirkin eğilim ve duyguları kusanlar, Ç a n a k k a ­ le'de de vardır. Örneğin, Anzak savaş esirlerine çok çirkin m u a m e l e eden bazı gardiyanlar vardır... Ya da, kendilerine teslim edilen Türk esirleri öldürüp, kes­ tikleri kulakları kolye yapan Gurka askerleri olmuştur. Aynı şekilde, günlükleri­ ne; "...Türk siperlerine lediklerini..."

girdiklerinde,

yaralılar

dahil herkesi acımasızca

süngü-

açıkça yazan, Anzaklar vardır... A m a ne var ki, bu tür çirkin ör­

nekler Ç a n a k k a l e ' d e çok az yaşanmıştır, sayıları sınırlıdır. Nitekim, gerek Türk gerekse A n z a k ve İngiliz yetkililerince hazırlanan resmi raporlarda, bu du­ rum açıkça doğrulanmaktadır. Kısacası oyun genel olarak, kurallarına göre ve mertçe oynanmıştır. Hatırlanması gereken bir diğer nokta, Türklerin d e , Anzakların da inandıkları ilkeler ve kutsal bildikleri değerler için çarpışıp kan ve canları»

169


nı v e r m e k t e n kaçmmadıklarıdır. Anzaklar o yıllarda henüz anavatan bilip, duygusal olarak bağlı oldukları İngiltere için savaşa katılmışlardır. Türkler ise Ç a n a k k a l e ' d e anavatanın ta kendisini, Anadolu topraklarını savunmaktadırlar. A m a sonuçta, her iki taraf da elinden geleni yapmış, kahramanca ve mertçe çar­ pışmıştır... Aslında s a v a ş m a k t a n , yaralanıp ölmek pahasına mücadele et­ m e k t e n b a ş k a ne yapabilirlerdi ki? Sonuçta savaştaydılar ve karşı siperler­ de yerlerini almışlardı... Evet savaştılar, a m a mertçe ve k a h r a m a n c a . Ayrı­ ca, karşılıklı olarak birbirlerinin hakkını verip, taktir duygularını da açık açık dile getirmekten çekinmediler. Yıllar sonra, 1 9 9 1 ' de Avustralya ve Yeni Z e l a n d a ' d a iken, bizzat görüştüğüm ya da kendilerine yazılı anketle ulaştığım, yaşları 100'e ulaşan eski muharip Anzaklar da, aynı tutum ve inanmışlık için­ deydiler. "Savaş hiç olmamalıydı.

hiç değmezdi..."

sözle­

ri, hepsinin ortak duygu ve düşüncesiydi. Ama, gene hepsi; "... Biz de,

Türkler

de kahramanca,

Onca ölü ve yaralıya

dürüstçe ve iyi çarpıştık..."

demeyi unutmuyordu. Yaptıkların­

d a n pişmanlık d u y a n y o k t u . O inanmışlık yanısıra, görevi y a p m ı ş olmanın verdiği h u z u r ve güç, gerçekten etkileyiciydi. Savaşan tarafların sergilediği, işte b u y ü c e ve saygın tutum, d a h a önce de vurgulandığı gibi, Ç a n a k k a l e Sa­ v a ş l a r ı n ı n ilginç, anlamlı ve o n u diğer bir çok savaştan ayıran önemli bir y ö n ü d ü r kanısındayım. Diğer taraftan, Çanakkale Savaşları bizde, doğal olarak kahramanlık yönüy­ le ve belirli bir açıdan ele alınıp işlenegelmiştir. M e h m e t ç i k ve onun yarattığı destansı kahramanlıklar Çanakkale Savaşları'yla ilgili tüm eserlerin ana konusu­ nu oluşturur. Çalışmamızda, Türkçe ve İngilizce çevirisiyle yer verdiğimiz , bü­ yük şair M e h m e t Akif E r s o y ' u n "Çanakkale

Şehitleri"

adlı şiiri başta olmak

üzere, yüzlerce şiir, öykü ve çalışmada bu konu güzel bir şekilde işlenir. Kuşku­ suz bunlar, ulusal edebiyatımızın çok değerli ürünleri ve temel taşlarıdır... B u ç a l ı ş m a d a ise, bir y a n d a n Anzak askerinin g ö z ü n d e n M e h m e t ç i ğ i n seçkin özelliklerini a n l a t m a y a çalışırken, aynı z a m a n d a karşı tarafı, yani, d ü ş m a n ı m ı z Anzakları da biraz olsun anlatmayı amaçladık. Bir diğer deyiş­ le, siperlerin ötesine geçip, Anzakların yaşamı ve insan olarak duydukları k o r k u , endişe ve heyecanları da, kendi anlattıkları şekilde y a n s ı t m a y a çalış­ tık. Bu açıdan bakılınca, Anzak askeri J o h n n y ' n i n de M e h m e t ç i k ' t e n pek farklı

170


d u r u m d a olmadığını; onun da, zor koşullarda ölüm-kalım mücadelesi verdiğini anlıyoruz. Belgelerden görülüyor ki, aslında Anzaklar da T ü r k l e r de, sava­ şın ilk aylarında birbirlerini hiç tanımamaktadırlar. Türkler, uzun süre İn­ gilizlerle çarpıştıklarını sanmışlardır. Anzaklar ise, sırf A l m a n

askeri

H a n s ' a karşı ve Avrupada çarpışıp ingiltere'ye y a r d ı m amacıyla, binlerce kilometrelik y o l u aşıp gelmiştir. Taraflar arasında öyle belli bir düşmanlık, eski s ü r t ü ş m e , kin y a da nefret de yoktur. N e var ki kader Türkleri ve A n zakları, ilk k e z Ç a n a k k a l e ' d e ve siperlerde karşı karşıya getirmiştir. Diğer bir deyişle Ç a n a k k a l e Savaşları, ortak yazgıları olmuştur. Onların yapabi­ leceği bir şey yoktur. Sayın Bülent Ecevit'in izniyle çalışmamıza Türkçe ve İn­ gilizce olarak aldığımız "Çanakkale"

adlı şiirindeki dizeler, Çanakkale Savaşla­

r ı ' m n işte bu evrensel insancıl boyutunu ve Türkler kadar Anzakların da dııygu ve düşüncelerini çok güzel kelimelerle dile getirmektedir... Çalışmanın Sunuş kısmında belirtildiği gibi 1990 yılında, Çanakkale Savaş­ ları'nın 7 5 . Y ı l d ö n ü m ü nedeniyle çıkarmanın yapıldığı Suvla Körfezi'nde dü­ zenlenen, özel A n m a Törenleri'ne katılmış ve Mehmetçik ile J o h n n y ' n i n 75 yıl sonra tekrar karşılaşmaları gibi, çok ender ve anlamlı tarihsel bir olayı yaşamak fırsatı b u l m u ş t u m . Törenlerde o asırlık delikanlıların, yaşlı gözlerle, titreyerek birbirlerine sarılıp, çiçek ve küçük armağanlar verişleri, gerçekten görülmeye değer, çok etkileyici ve bir o kadar da düşündürücüydü... Çünkü o gün orada, herşeye burukluk ve acı egemendi. A m a ilginçtir, düşmanlık veya kırgınlık gibi birşey yoktu. Sanki 75 yıl önce şu tepelerde ve kıyılarda, aylarca birbirleriyle ölesiye m ü c a d e l e edenler onlar değillerdi. Sanırdınız ki, onlar eski dostlardı ve yıllar sonra tekrar karşılaşıyorlardı... O gün törenler sırasında, çok yaşlı bir Çanakkale Gazimiz ile hemen yanın­ da duran, kendisi gibi yaşlı bir Anzak askerine rastladım. Kalabalık arasında güçlükle ilerleyerek, yakınlarına kadar sokuldum. Gazimiz, dayandığı bastondan güç alarak dik d u r m a y a çalışıyordu. Yanında duran yaşlı A n z a k ise, gözlerinde yaşlar, şaşkın ve ürkek bakışlarla çevreyi seyrediyordu. Belli ki her ikisi de, yıl­ lar önce yitirdikleri arkadaşlarını ve o korkunç savaş günlerini düşünüyordu. Bir ara Gazimizin, damarları çıkmış iri kemikli elini, yanında duran ve tepelere dal­ mış sessizce ağlayan A n z a k ' ı n o m z u n a koyup, okşarcasına hafif hafif vurduğu-

171


nu gördüm... O l d u ğ u m yerde kaldım ve iliklerime kadar ürperdiğimi hissettim... Çünkü, işte o sahne ve gördüklerim, Çanakkale Savaşları'nın özünü en çarpıcı ve anlamlı bir şekilde yansıtıyordu. Besbelli ki Gazimiz o sımsıcak dokunuşlarıyla, savaş arkadaşı A n z a k askerine, kelimelere dökemediği şu duygu ve düşün­ celerini anlatmak istiyordu: "...Evet,

Savaş Arkadaşım.

Bu savaş hiç olmamalıydı.

kere. Birlikte

çok zor şeyler yaşadık.

arkadaşımızı

yitirdik...Ama

Şu tepelerde,

yamaç

Ne var ki ,oldu

bir

ve kıyılarda

binlerce

şimdi, artık her şey geride kaldı. Üzülme.

Gel, yü­

rüyelim..." Aslında hangi kelimeler, hangi şiir, hangi kitap ya da doktora tezi, Çanakka­ le Savaşları gibi destansı bir evrensel insanlık dramını, Çanakkale Gazisinin o asil anlatış şeklinden daha güzel, daha anlamlı ve öz bir şekilde dile getirebilir­ di ki?... Evet, Ç a n a k k a l e Savaşları neresinden bakılırsa bakılsın, gerçekten t a m anlamıyla bir insanlık d r a m ı ve trajedisidir. S a h n e , Gelibolu Yarımada­ s ı n ı n kıraç tepeleri ve güzel kıyıları; arka dekor ise ışıl ışıl sularıyla Çanak­ kale Boğazı ve m a v i E g e Denizi'dir. Ancak, bu sergilenen öyle bir d r a m d ı r ki, o y u n c u l a r ı n her biri yücelip devleşmiş, adeta birer destan k a h r a m a n ı n a dönüşmüştür... Ve b u öylesine gerçek bir o y u n d u r ki, oyuncular rollerini kanları ve canları pahasına, a m a sonuna kadar büyük bir başarıyla sergile­ mişlerdir. E ğ e r bu küçük çalışma, Ç a n a k k a l e Savaşları'nın, özellikle vurgulayıp y a n s ı t m a y a çalışılan b u evrensel insancıl boyutuna, biraz olsun ışık tutabi­ lir ve savaşların, gelecekte b u yönüyle de a n ı m s a n m a s ı n a yardımcı olunabilirse, gerçekten m u t l u olacağım. Çünkü böylece, inandıkları ilke ve değerler uğruna Ç a n a k k a l e ' d e k a h r a m a n c a ve mertçe çarpışarak, kan ve canlarını ver­ mekten ç e k i n m e y e n binlerce Mehmetçik ve J o h n n y ' y e olan, evrensel insanlık b o r c u m u z u n bir parçasını olsun ödemiş olacağımıza inanıyorum.

172


BÖLÜM IX

GİRİŞ VE SONUÇ BÖLÜMLERİYLE ÇANAKKALE'Yİ ANLATAN TÜRKÇE ŞİİRLERİN İNGİLİZCE ÇEVİRİLERİ INTRODUCTION, CONCLUSION AND THE ENGLISH TRANSLATION OF THE TURKISH POEMS ON ÇANAKKALE



TO THE MARTYRS OF ÇANAKKALE Mehmet Akif Ersoy



TO THE MARTYRS OF ÇANAKKALE

Mehmet

AkifErsoy

This Dardanelles war - without equal in the world F o u r or five mighty armies are pressed and are hurled To reach the Sea of Marmara by hill and pass So many fleets have surrounded a small land mass...

T h e Old World and the N e w World, all have c o m e this way, Bubbling like sand, like a flood, or like Judgement Day; T h e seven climes of the world stand opposite you Australia, beside which observe, Canada too! Different are these hordes in face and skin and sound Only their violence, forsooth, is equal all round. Outstretched he lies there, shot right through his spotless brow, F o r this Crescent O Lord, what suns are setting now. O soldier, for this earth's sake, fallen to the dust, If your heavenly forbears kissed your brow, 'twere just. Brave you are, your blood makes " G o d is o n e " victorious, Only the lions of Badr could be as glorious.

177


W h o can dig a sepulchre great enough for y o u ? History itself, say I, cannot contain you. That book records the epochs upturned in this race... Eternities are needed to give you your place.

You, w h o destroyed the onslaught of the last crusade, F r o m the dearest sultan of the East, Saladin, A n d from Kılıç Arslan, w h o earned high accolade You, w h o took the iron hoop h e m m i n g Islam in A n d shattered into pieces on your own strong breast You, with whose spirit m o v e the legends of your name T h e iron hoop that robbed Islam of all its rest; Ages of history overflow with your fame... N o m o r e these horizons, for you no more this test... Martyr, son of martyr, ask me not for a grave, T h e prophet, open armed, awaits his warrior brave.

Mehmet

Translation: S.Tanvir Wasti

178

Akif

Ersoy


TO A TARVELLER Necmettin Halil Onan



TO A TRAVELLER Necmettin

Halil

Onan

Halil

Onan

Stop wayfarer! Unbeknownst to you this ground You c o m e and tread on, is where an epoch lies; Bend d o w n and lend your ear, for this silent m o u n d Is the place where the heart of a nation sighs.

To the left of this deserted shadeless lane T h e Anatolian slope now observe you well; F o r liberty and honor, it is, in pain, W h e r e w o u n d e d M e h m e t laid down his life and fell

This very m o u n d , when violently shook the land, W h e n the last bit of earth passed from hand to hand, A n d when M e h m e t drowned the enemy in flood, Is the spot where he added his own pure blood.

Think, the consecrated blood and flesh and b o n e T h a t m a k e u p this mould, is where a whole nation, After a harsh and pitiless war, alone, Tasted the Joyce of freedom with elation.

Necmettin

Translated b y : S. Tanvir Wasti

181



INTRODUCTION



INTRODUCTION

1

T h e battles of Ç a n a k k a l e comprise, without doubt, one of the most signifi­ cant fronts of the First World War. In these battles, which lasted for eight months, nearly one million troops coming from all over the world fought courageously and heroically on the coastline and steep slopes of the Gallipoli Peninsula, not hesitating to give their lives for the values and principles in which they beli­ 2

e v e d . Indeed, at First glance, there seems to be no difference between the batt­ 3

les of Ç a n a k k a l e and other wars. However, when examined closely, one can im­ mediately discern some interesting features and different aspects. O n e reason for the continuing research and publications on these battles after a long period of eighty years may, in my opinion, be found in those different features and aspects.

1

Çanakkale (literally 'dish' fort). A town on the Asian shore, of the Dardanelles opposite Gelibolu (Gallipoli) on the European side, which is used lor the battles of 1915 in Turkish accounts.

2

Indeed, who did not fight in the battles of Çanakkale!? The list is extensive. The troops of the occu­ pying forces came from the following lands: England, Ireland. Scotland, Australia. Canada, New Zealand, France. Sudan, Somalia, Senegal. Algeria, Egypt. India, Nepal. Russia and the Jews from Palestine... The Turkish troops were no less varied than the Allies. Besides the German Officers and J

technical consultants, men of Yemen, Keı kıık, Sivas, Adana, Tunceli, Edirne, Bursa, Bitlis, Rize, Ankara..., men from all over the Ottoman Empire, fought in these battles. In this respect, the battles of Çanakkale comprised a war of nations in a small peninsula for eight months. 3

Although the word 'Wars of Çanakkale' (Çanakkale

Savaşları)

has been commonly used in Turkish,

the right term from the political and technical viewpoints is the 'Battles of Çanakkale' Muharebeleri)

(Çanakkale

as these battles only constitute one of the various fronts of the First World War. In for­

eign sources, the battles are called the Gallipoli or Dardanelles

Campaign.

As is known, the princi­

pal purpose of the Campaign was to capture and control the Strait of Dardanelles. For this purpose, first, a big sea operation was undertaken on the 18th of March 1915. When it failed, a land operation in the Gallipoli Peninsula was initiated on the 25th of April.

185


For instance, in New Zealand and Australia, the 2 5

t h

of April, the day when

4

the A n z a c s (the troops from these two countries) landed on the Gallipoli Penin­ sula, is c o m m e m o r a t e d with enthusiasm and ceremonies every year. It is quite remarkable that both countries have chosen a day of sorrow when thousands of their young men lost their lives as 'National Anzac D a y ' . A day which, further­ more, was the start of a war which resulted in such extensive loss of life and pro­ perty and failed to reach its objectives... Another interesting and significant feature of the battles of Çanakkale is that the Anzacs and the Turks do not have any feeling of hatred and enmity towards each other today just as they did not have any eighty years ago, though they fo­ ught a bloody w a r under very difficult conditions and lost hundreds of thousands of their troops. Instead, we observe the emergence of a strange atmosphere of fri­ endship and the development of some positive feelings and impressions based upon mutual respect and appreciation throughout those days of horror, blood and pain. It should be noted that this is a very rare situation in h u m a n history. I have always been impressed by this unusual and universally human aspect of the battles of Çanakkale throughout my studies on this subject, which began as a delightful coincidence in 1976 and have been going on ever since. Indeed, h o w did it c o m e about that those men w h o were at each other's throats, w h o thrust their bayonets into the enemy, who had the strong urge and faith to fight until they fell in death's embrace also developed such beautiful feelings? What 4

The word A N Z A C S (Australian and New Zealander Army Corps) was at first used to designate the troops of Australia and New Zealand in the official documents. However, the word has in time come to be used for the Australians and New Zealanders in Turkish. On the other hand, the word Anzac assumed a sacrosanct meaning and gained common usage in Australia and N e w Zealand after the battles of Çanakkale. Consequently, the usage of the word Anzac has been restricted and subjected to special permission by law in the two countries. As there is no such law in Turkey, we observe that the word is used commonly and in various ways in Çanakkale such as Anzac Hotel, Anzac Travel Agency, Anzac Pub, Anzac Restaurant and Anzac Kebab House. In fact, the practice is not confined to the word Anzac. One can see that the word 'Memorial for the Martyrs

of Çanakkale'

or 'Memorial'

(Çanakkale

Şehitler

Abidesi

or

Abide),

which has a sacrosanct meaning in Turkish, has also been indiscriminately used such as Abide (Memorial) Hotel, Abide Motel, Abide Fishery, Abide Olive Oils, Abide Shop, Abide Driving Lessons,...! Perhaps, it is necessary to have a restrictive law in Turkey as well.

186


k

reasons can one find for the Anzacs, with time, calling the Turkish soldier T h e Turk: our friend the e n e m y ! " ? H o w did those flowers of respect, appreciation and friendship, which do not easily grow even in normal conditions, come into being under the never-ending rain of shrapnel and bullets, in those sometimes dusty and fly-infested, sometimes knee-deep snow and mudfull trenches and un­ der the unbearable smells of dead and rotten bodies? It is this human dimension of the Çanakkale war that forms the triggering and motivating force of my study. 1 believe that this aspect of the war is also im­ portant for the Turks and needs to be examined through the official and first­ hand d o c u m e n t s . I have been studying and writing about the socio-political and 5

diplomatic aspects of these battles for a long t i m e . However, my direct and clo­ 6

se interest in the Anzacs and Mehmeds

started in 1990, the year when an inter­

national conference on the 75th anniversary of the Dardanelles War was held in 7

A n k a r a . My purpose in organizing this conference was to bring scholars and ex­ perts of those countries which were participants of the War together and discuss different aspects of the War. During the conference, especially the scholars from Australia and N e w Zealand mentioned the friendly relations between the Anzacs and the M e h m e d s and gave some interesting examples. In the same year, I observed how important this event was for the Australi­ ans and New Zealanders when I participated in the special memorial ceremoni­ es of the 75th anniversary held in Anzac Bay. Gallipoli Peninsula, on the 25th of April. Indeed, some members of the Anzacs, many of w h o m were almost 100 ye­ ars old, were present at the ceremonies with their wheelchairs and crutches. I was deeply touched when I observed the excitement and tearful eyes of those old soldiers landing in boats on the coast of Gallipoli before dawn just as it had be­ en 75 years ago. But, this time they were greeted by their old Turkish friends with embraces and gifts and flowers. It was an unforgettable scene for all of us w h o were present at the ceremony. 5

My studies on the socio-political and diplomatic aspects of the battles of Çanakkale include nation­ al and international conference papers and articles published in various journals. 1 am now working on those studies in order to bring them into a book.

6

Mehmetçik,

7

International

little Mehmet, affectionate name for one and for all Turkish soldiers. Symposium

on the Battles of Çanakkale.

Middle East Technical University, Ankara, 8-

9 March 1990.

187


I had the chance to visit Australia and New Zealand at the invitation of the respective governments for three weeks in 1991. At the s a m e time, I was awar­ 8

ded a research grant of three months by the Australian War M e m o r i a l . T h u s , I had a valuable opportunity to conduct research on the subject using available first-hand sources. M y study was provisionally entitled " M e h m e d in the Words of the A n z a c s " . During those three months, while examining the notes and let­ ters of the A n z a c s from the front, official documents, photographs and local pa­ pers of the period on the one hand, I wanted to be able to contact the living m e m ­ bers of the A n z a c s on the other hand. These heroes were the last witnesses alive w h o had fought with bayonet and bullet for months against the M e h m e d s and had c o m e to k n o w them closely. More significantly still, their numbers were dec­ reasing rapidly. W h a t did they know about, and think of, the M e h m e d s when they came to Gallipoli in order to occupy the Peninsula and capture the Straits? Had they changed their opinions and judgements on the Turks during and after the days of blood, death and sorrow? If they had, why and in what w a y ? Then, looking back after 75 years what did they think about, and h o w did they feel abo­ ut all that h a p p e n e d ? Answers to such questions could only b e given by those last living m e m b e r s of the Anzacs. I therefore had to reach them in some way. During m y stay in Australia, the ıvlevant authorities and persons showed clo­ se interest in m y research and they assisted me greatly. With the help of the staff at the Australian War Memorial, especially the Director, Mr. Brendon Kelson, and the Deputy Director Mr. Michael McKernan, I was able to see the principal documents and sources in the archives. I also had the opportunity to send ques­ tionnaires to, and collect the responses from the living A n z a c soldiers. I m a d e short visits to the main cities of Australia such as Sydney, Melbour­ 9

ne and Adelaide. During those visits, I went to the Veteran A n z a c S o c i e t y and the Anzac R e s t - H o m e s where I met some living m e m b e r s of the Anzacs. Furt8

The Australian War Memorial, based in Canberra, is a large complex which consists of a big muse­ um, a research centre and a memorial. Its archives are quite rich and the museum has a wide collec­ tion of documents, photographs and goods of all wars to which Australia has been a party. One of the largest galleries of the museum is about the battles of Çanakkale.

9

Veteran Anzacs Society has branches in all the main cities in Australia. Besides the National Anzac Day, the Society organizes various activities.

188


hermore, I had an invaluable opportunity to visit two Anzac soldiers at their ho­ m e s and talk to them in detail. In addition to my research, I gave some lectures, entitled " T h e Battles of Çanakkale and Turkey", at the Australian War M e m o r i ­ al, National Defense A c a d e m y and University of Adelaide. With these visits and lectures, I was able to discuss the War with relevant scholars and persons. After Australia, I visited New Zealand for two weeks. I conducted research at the Turnbull Library in Wellington and in the archives of the Elizabeth II Mi­ litary M u s e u m at the Waiouru Military Base. During this time, I had the oppor­ tunity to see the documents on the N e w Zealand troops in the battles of Çanak­ kale. T h e hospitality shown and the help given by all was excellent. I collected the responses of the living Anzacs in N e w Zealand to the questionnaires. Furt­ hermore, I had the opportunity to deliver lectures on " T h e Battles of Çanakkale and T u r k e y " in Wellington and at the Waiouru Base. It is quite obvious that there are important difficulties in conducting research on such a broad topic as the Dardanelles War whose sources were scattered ac­ ross the archives of many different countries within a very short period of time. In such cases, it is of course very important to obtain the help of expert researc­ hers and scholars. I was lucky in this respect. During my research, I was granted the support and help of Bill G a m m a g e in Australia and Christopher Pugsley and Jock Philips in N e w Zealand, all of w h o m are well-known scholars on the batt­ les of Çanakkale and the Anzacs. Without their cooperation and invaluable sup­ port, it would not have been possible for m e to complete this study. This book should have been completed and published long ago. However, in spite of m y wishes, it had to be delayed due to my academic and administrative duties at the university. In the s u m m e r of 1 9 9 5 , 1 was able to study in the archi­ ves of the British M u s e u m , the Imperial War M u s e u m and the India Office Lib­ rary in L o n d o n with the support of the British Council. While examining the do­ cuments in the archives during the days, I worked on the final draft of my study, The Anzacs and the Mehmeds,

during the nights. In London, I stayed with my

friends Richard and Deirdre Shaw as I did on my previous visits. I cannot desc­ ribe how m y studies were facilitated by the comfort and peace of the homely at­ mosphere they provided for me.

189


At last, m y studies which started in Turkey and went on in Australia, New Zealand and England were completed and this book has emerged. The work is in essence a broad collection about the Turkish and Anzac troops in the battles of Çanakkale, based on available first-hand sources. I have collected the obser­ vations and opinions by the Anzacs of M e h m e d as they were told and written, without making any changes. The original copies of some important documents and the responses of the Anzacs to the questionnaires have been given in the A p ­ pendix. Certainly, as a researcher and writer, I have added some comments and explanations. Yet, I would like to state once again that the work in fact belongs to the M e h m e d s w h o made history at the battles of Çanakkale and to the Anzacs w h o described them. For this reason, this study has been dedicated to the belo­ ved m e m o r y of the M e h m e d s and Anzacs who are its creators and real authors. Viewed from this point, the work is not a standard history of the battles of Çanakkale. In this book, I have not spoken about the military, strategic, political and diplomatic aspects of these multi-dimensional Wars, unless of course they were really necessary. My purpose has been to simply reflect on what happened behind the trenches, to convey the interesting change in m o o d that in time emer­ ged between the two sides and their inner world as recorded in the words of the Anzacs themselves. Before studying the Anzacs and the M e h m e d s , it has been necessary to bri­ efly describe the developments from the formation of the Anzacs to their landing in Gallipoli Peninsula on the 2 5

t h

of April, 1915. This has been explained in

Chapter I. I think this overview will help all to understand the Anzac dimensi­ on of the subject and evaluate subsequent events. Chapter II deals with the ma­ in events between the first days of the Land War that started with the landing of the Anzacs on the 2 5

t h

of April and its later phases. This information will be

helpful to account for the military dimension of the battles. Chapter III has been completely devoted to the Anzacs and the M e h m e d s . Here, the examples of the observations and opinions by the Anzacs of the M e h m e d s have been described in their historical order with necessary explanations. In Chapter IV, the Anzac Book, which consists of memoirs and stories written by the Anzacs in the trenc­ hes and pictures, has been introduced with examples. This is important not only

190


to reflect the changing views and opinions on the Turks of the Anzacs, but also to describe their inner world while they were in the trenches. The responses to the questionnaires by the veteran Anzacs in Turkish have been placed in Chap­ ter V. As they are the statements of the last living witnesses of the battles of Ça­ nakkale they are now of special importance. The original English forms of the­ se responses which are of documentary character have also been enclosed in the appendices. In addition, I have included the poems on the battles of Çanakkale by M e h m e t Akif Ersoy, Necmettin Halil Onan and Bülent Ecevit. Considering the universal message and the human dimension conveyed in these poems, the­ ir English translations have also been added. The book concludes with some ob­ servations and evaluations on the battles of Çanakkale, the Anzacs and the M e h meds. The point which comes out of this research is that the Anzacs, just like the M e h m e d s , heroically and courageously fought at Çanakkale and did not hesita­ te to lay d o w n their lives for the principles and values in which they believed. This has been expressed by the great statesman Mustafa Kemal in striking words as follows: "Those heroes that shed their blood and lost their lives...You in the soil of a friendly ce between

country.

the Johnnies

re in this country away countries

Therefore

and the Mehmeds

of ours...

rest in peace.

are now

There is no

lying

differen­

to us where they lie side by side he­

You, the mothers,

who sent their sons from

wipe away your tears; your sons are now lying in our

far

bosom

and are in peace. After having lost their lives on this land they have now be­ come our sons as well." Viewed this way, I think one can see that there was not much difference bet­ ween the Anzacs and the M e h m e d s . The M e h m e d s were tired of battles and mo­ ving from front to front. However, the enemy had come to capture Çanakkale, and Çanakkale is not the land of Galatia or Suez or Yemen in the eyes of the M e h m e d s . It was the entrance door to the motherland Anatolia and behind it the­ re was the capital city, Istanbul. If Çanakkale was captured, the whole of the co­ untry would be occupied. For these reasons, the occupying forces had to be stop­ ped in Çanakkale.

191


O n the other hand, the Anzacs had been brought to Çanakkale in order to wa­ ge a war which had nothing to do with their country, in order to occupy a country which they had never heard of and in order to fight against a nation about which they k n e w nothing. This is, I think, their main weakness. The Anzacs were figh­ ting for the interests of the United Kingdom which was still their mother country. Neither the A n z a c s nor the M e h m e d s had any feeling of enmity towards each ot­ her. They had not had any war or conflict in the past. Yet, circumstances brought them together, face to face, in the Gallipoli Peninsula... In other words, poor Johnny the Anzac writing letters in the trenches to his family or girlfriend, and tired M e h m e d asking for the son born while he was away, in the letter to his wife in the village, both shared the same destiny. In fact, both of them were performing their roles in a tragic play called "the Great War", written by the policy-makers behind closed doors for political purposes and imp­ lemented by the generals, at the expense of their blood and lives. I believe this is h o w the history books in future will tell the coming genera­ tions about 'Gallipoli' and the pitiful suffering of thousands of hundreds of yo­ ung Johnnies and M e h m e d s .

A. Mete T U N C O K U

192


ÇANAKKALE Bülent Ecevit



ÇANAKKALE Bßlent

Ecevit

" w h a t land were you torn away from what makes you so sad having come here" asked M e h m e t the soldier from Anatolia addressing the Anzac lying near

" F R O M T H E U T T E R M O S T E N D S O F T H E W O R L D I come so it writes on my t o m b s t o n e " answered the youthful Anzac "and here I am burried in a land that I had not even k n o w n "

" d o not be disheartened m a t e " M e h m e t told him tenderly "you share with us the same fate in the bosom of or country

you are not a stranger anymore you have b e c o m e a M e h m e t Just like m e "

a paradise on earth Gallipoli is a burial under the ground

195


those w h o lost their lives in fighting lie there mingled in friendly compound M e h m e t then asked an English soldier w h o seemed to be at the playing age " h o w old are you little brother what brought you here at such an early stage"

"I am fifteen forever" the English soldier said "in the village from where I come I used to play war with the children arousing t h e m with m y drum

then I found myself in the front was it real or a g a m e before I could tell m y d r u m fell silent as I was struck with a shell

a place was dug for me in Gallipoli on m y stone was inscribed D R U M M E R A G E F I F T E E N thus ended m y playful task and this is the record of what 1 have done and what I have b e e n "

a distant drum bereaved of its master was weeping s o m e w h e r e around


as drops of tear fell on it with the soft rainfall on the ground

w h a t winds had hurled all those youthful brains from four continents of the world to the Gallipoli graves M e h m e t asked in wonder

they were English or Scotch they were French or Senegalese they were Indians or Nepalese they were Anzacs from Australia and N e w Zeland shipsful of soldiers w h o had landed on the lacy bays of Gallipoli not knowing why climbed the hills and slopes rising high digging trenches cutting the earth like wounds to shelter as graves those were to die

s o m e were B E L I E V E T O B E B U R I E D in one cemetery or another s o m e were in G R A V E S U N K N O W N all had E N T E R E D I N T O R E S T


in the language of the tombs at the age of sixteen or seventeen or eighteen under the soil of Gallipoli

thus their short lived stories were told as inscriptions on tablets of old

buried there M e h m e t of Anatolia without a stone to tell consoled them saying "brothers I understand you so well

for centuries I also had to die in distant lands not knowing why

for the first time I gave my life not feeling sore for I gave it here for my own in a war

thus the sultans fief tilled for ages with my hand has now b e c o m e for m e a motherland

you w h o died in this land you did not know are no more foreigner or foe


for the land which you could not take has taken you to her b o s o m too

you therefore belong here as much as I d o "

in Gallipoli a strange war was fought cooling off the feelings as fighting became hot

it was a ruthless war yet breeding respect in heart-to-heart exchange as confronting trenches fell into closer range

turning foe to friend as the fighters reached their end

the war came to a close those w h o survived returned to their lands and homes leaving the dead behind


wild flowers wave after wave replaced the retiring soldiers wild roses and mountain tulips and daisies were spread as rugs on the ground covering trench-by-trench the w o u n d s of fighting on the earth

the ship turned the bankers into sheds the birds replaced the bullets in the sky nature with hands holding the plough instead of guns captured back the battlegrounds with its flowers and fruits and greenery

and life returned to the soil as traces of blood were effaced turning the hell of the battlefield into a paradise on earth

Gallipoli now abounds with gardens full with nations full of burial grounds

a paradise on earth Gallipoli is a burial under the ground

200


those w h o lost their lives in fighting lie there mingled in friendly c o m p o u n d

"lying side by side" as "friends in each other's a r m s " they may "sleep in comfort and p e a c e " in the land for which they died

BĂźlent Ecevit

201



CONCLUSION



CONCLUSION

It is a foremost h u m a n duty to oppose war and seek for its prevention and to strive to ensure that h u m a n beings do not kill each other. A statesman should work for it. Similarly, the basic goal of diplomacy is to prevent war and find pe­ aceful settlements of international disputes through the use of the techniques of negotiation and c o m p r o m i s e . These are in fact the principles which are frequ­ ently repeated and never opposed by anyone. Yet, on the other hand, even a bri­ ef look at the history of humanity shows the existence of war in every age. M o ­ reover, it is an undeniable fact that in line with increasing development, more and m o r e men and w o m e n have been losing their lives with the increase in the techniques and destructive capacity of weapons. In other words the develop­ ments in weaponry run parallel with those in the history of Man. I have chosen the cover illustration of this book to be red poppies which I call the 'flowers of b l o o d ' sadly symbolizing the First World War, especially the battles of Çanakkale. Unfortunately, the situation in our o w n day is no better than the past. If one places red poppies in the regions where bloody wars have been going on upon a world m a p , it looks like a land covered by the flowers of blood. War should, however, be inevitable only when there is no other way and all peaceful alternatives have been exhausted. Even in this case, the combating par­ ties are not free to do whatever they wish. We have some basic legal rules and principles which are called the L a w of War, institutionalized through long-imp­ lemented practices and customs, and aimed at reducing the degree of destructi­ on. In any war, the parties are expected to abide by those rules. Yet, it is not al­ ways like this in reality and the parties very often violate the rules of war. A n d that causes the d a m a g e due to war to reach unimaginable levels. In a sense, wars

205


are the periods when nations sometimes exhibit their repressed inclinations, or when they allow ugliness to erupt. Wars are the examinations through which the real characteristics and weaknesses of societies are tested and revealed. In this book, the battles of Çanakkale have been considered from these t w o points. It must here be stated that the battles of Çanakkale are an example of the bloodiest wars recorded in history. N o need to say that they should never have occurred. All parties to the war have stated this now and then and w e have given its examples in the previous chapters of this book. However, history is irrever­ sible. The battles of Çanakkale, along with the bloody losses they entailed, are part of our socio-political reality just like all other wars. H o w and w h y did all this happen? Could the Ottoman Empire have been left outside the War if she would not have sided with G e r m a n y ? What would have happened if she had be­ en allied with the United Kingdom and France? These questions need to be ans­ wered in the light of old and new documents. Yet, whatever the answer is, the fact of the battles of Çanakkale will remain with us. On the other hand, one significant and distinctive aspect of these battles, c o m p a r e d to m a n y other wars, is that the combating parties generally abided by the rules of the L a w of War. As already shown, the war waged in Çanakkale was a war of honesty, courage and fair play. The opinions and observations of the Anzacs about the M e h m e d s , which changed in time, have been described earlier with examples. Symbol of nobility, Our enemy the friendly urageous

Turk, Heroic and co­

enemy, Johnny Turk, Jacko Turk!... These are not taken from a Turkish

pamphlet of propaganda, but are the very words uttered by the Anzacs to desc­ ribe their enemy. These statements are examples of the judgements on the Turks by the A n z a c s , developed throughout those days of horror and misery and aga­ inst all anti-Turkish propaganda launched by especially the Greeks before the battles of Çanakkale. This is an indication of the fact that the Anzacs too admit­ ted the well-known virtues of the M e h m e d s . On the other hand, Mustafa K e m a l ' s statement on the Anzacs, "You, heroes, are now our sons like the M e h m e d s " , should be considered from the same view­ point. This is a statement by a great soldier and c o m m a n d e r w h o observed the outstanding performance of his enemy. I wonder how many statesmen in history have extended such open praise to a vanquished enemy...

206


At this point, one may ask, did nobody play any dirty trick during those batt­ les over eight m o n t h s ? Did nobody violate the rules of the war? Certainly there were such cases because war is unfortunately war. There were those w h o satis­ fied their weaknesses and feelings which were suppressed for a long time. For instance, s o m e captives were very badly treated by their guardians. On the other hand, some G u r k h a soldiers killed the captives they were supposed to guard and made rings out of the cut ears of captives. Similarly, there were those Anzacs w h o wrote in their diaries that they "killed and pitilessly bayoneted everybody, including those w h o were wounded, when they entered the Turkish trenches". However, such dirty and ugly incidents are rare examples in Çanakkale and the­ ir numbers are quite limited. This has indeed been confirmed by the official re­ ports by the relevant authorities of the parties. In brief, the g a m e was an e x a m p ­ le of fair play and performed according to its rules. Another point which must be kept in mind is the fact that both the Turks and Anzacs fought courageously and heroically and did not hesitate to give their li­ ves for their values and principles. The Anzacs fought for Great Britain, the co­ untry that they considered their motherland and to which they felt emotional at­ tachment. The Turks on the other hand were defending their motherland Anato­ lia, the very land of their own country. In other words, both sides were in a war for their own reasons and they did their best. They fought with each other, but they did not hesitate to state their appreciation towards their enemy. In 1991, af­ ter so m a n y years, the Anzacs I met were of the same view and mood. The sta­ tement, " T h e War should have never happened, it was not worth so many dead and w o u n d e d people", was the c o m m o n expression of their feelings and opini­ ons. Yet, all t h e m were added with: "Both of the parties, we and the Turks, fo­ ught well, honestly and courageously." They were not repentant of what they did. It was quite impressive to see the power and peace that resulted from them having done their duty. I think this attitude shown by the combating parties is the distinctive feature of the battles of Çanakkale compared to many other wars. As is well k n o w n , in Turkey, the battles of Çanakkale have naturally been described and e x a m i n e d from our own particular point of view. M e h m e d and his heroic achievements constitute the main theme of the works on the battles of Ça-

207


nakkale. This theme is beautifully described in many studies, stories and p o e m s , of which the m o s t famous one is the great poet M e h m e d Akif's "Çanakkale

Şe­

hitleri" (The Martyrs of Çanakkale) included in this book both in its original form and English translation. These are no doubt valuable products of our nati­ onal literature. In this work, while describing the features of the M e h m e d in the eyes of the A n z a c s , I have also tried to inform the Turkish people of their enemy, the A n zacs. In other words, I have tried to describe the excitement, the anxieties and fears of the Anzacs which they, as human beings, felt on the other side of the trenches. Viewed from this point, there is no difference between Johnny the Anzac and M e h m e d as they were both in a struggle of life and death. W h e n the d o ­ cuments are examined, it is clear that both the Anzacs and the M e h m e d s did not k n o w anything about each other in the first months of the War. For a long time, the Turks thought that they had been fighting against the English. The Anzacs, on the other hand, c a m e thousands of miles to help Great Britain in her fight aga­ inst Hans the G e r m a n . There had never been any conflict, enmity and hatred bet­ ween the parties. Unfortunately, the Turks and the Anzacs met each other for the first time in the war zone. In other words, the battles of Çanakkale had b e c o m e their c o m m o n destiny. There was nothing they could do. Bülent Ecevit's p o e m , " Ç a n a k k a l e " , in striking words expresses the universal humanistic aspect of the battles of Çanakkale and the feelings of both sides, and has been included with his permission. A s I have stated in the Introduction, in 1990,1 had the opportunity to closely observe the meeting of M e h m e d and Johnny again after 75 years in the special ceremonies held at Suvla Bay on the 7 5

t h

anniversary of the landing at Çanak­

kale. During the ceremonies, it was truly an impressive scene when those old men e m b r a c e d each other, trembling with tears in their eyes and flowers and pre­ sents in their hands. It was moving enough to make one reconsider everything. On that day, a pall of melancholy and sorrow hung over everything. Interestingly enough, there was no enmity or anger, as if it had never been them w h o fought there 75 years ago. You could have thought that they were old friends w h o had just met after a very long time...

208


O n that day, I met a very old Turkish veteran and an Anzac veteran standing side by side. T h e Turkish veteran was trying to stand up straight with the help of his walking stick. The old Anzac was looking around with tears in his eyes. Su­ rely, both of t h e m were thinking of the terrible days of the w a r and of the friends they had lost. At one m o m e n t , I saw the Turkish veteran gently putting his cons­ picuously veined big boned hand on the shoulder of the Anzac w h o , weeping si­ lently, watched the hills and slopes. I remained speechless and rooted to the spot...This scene was an obvious expression of the meaning of Çanakkale batt­ les. Evidently, the veteran was trying to tell his friend through that touch, what he was unable to put into words: "...Yes, my friend-in

arms, this war should never have happened.

less, it did. We experienced slopes we lost thousands upset. Let us walk

so many difficulties of our friends...But

together.

everything

Nonethe­

Over those hills

and

is now over. Do not be

together..."

In fact, w h a t words, poems, theses and books could express an epic drama of humanity as the battles of Çanakkale better than the m a n n e r of the Çanakka­ le veteran that day?... Yes, it is true, the battles of Çanakkale were a real human drama and tragedy however they are considered. The stage was set on the hills and coastlines of the Gallipoli Peninsula and the background was provided by the blue waters of the Straits of the Dardanelles and the Aegean Sea. However, this act which was per­ formed is such a drama that its actors became epic heroes. A n d it was such a re­ al play that the actors played their roles at the expense of their blood and lives until the very end. If with this limited piece of work I have been able to illuminate and project the universal h u m a n aspect of the battles of Çanakkale and have been of some assistance in ensuring that these battles are in future c o m m e m o r a t e d from this angle as well, I shall be happy indeed. In this m a n n e r it is my belief that we shall pay back in s o m e small measure the human debt owed to the thousands of M e h meds and Johnnies w h o fought at Çanakkale bravely and heroically for their va­ lues and ideals and did not hesitate to shed their blood and lay down their lives.

209



EKLER

YAŞAYAN ANZAKLARIN ANKET CEVAPLARININ İNGİLİZCE ASILLARI ORIGINAL ANSWERS GIVEN BY THE ANZACS TO THE QUESTIONNAIRE



AUSTRALIAN

Hue:

^VU,

At-**ZAr*

WAR

M E M O R I A L

*oy

Date of birth and place:

<ff

<*/77*

xir

number:/f//

\ffA-U^.^

ÂŁ*AeW*./**

The battalion or unit you war* attached to: J ? / / r X <5 When did you land on the Calllpoli Peninsula?: When did you leave: /

1

S*f<f j

ts-e+At-ti*f

<fIf

' */' f I f

Which main battle* did you take part in?

/\/ot<l&

Wju

Questions

1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

213


AUSTRALIAN

.i„n 2.

214

^

MEMORIAL

did you h.v. any opportunity to

l

S * t S S ^ S ' S x s ^ o l a clos.r « , p . c t i v e P

S

^

WAR

^

hoi

^

did this h . * n 7 PP

t^U^w^^4. ^

?

^

/ S J ^ ^

^


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

3.

3

*

•m.r w.re vour opinion* and impressiona of the Turks Sii.™" werJ f!ghting at Gallipoli?

215


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

4.

4.

216

What were your opinions and reflections after you returned home at the end of the war? Did your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you used to think b e f o r e the Campaign? If yes, how?


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

5.

5.

„, Today, I*

i.t-.r »5«R_ Utjr. ?. uipoli'and SatSlr y

as vou0 0 look back to thoao old

J^J

^

b

a

t

t

l

M

l n

hfppanod during tho.o d.y.7

217


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

6. 6.

Did you evar find * chance Co 90 to Turkey and visit Gallipoli again after th« war? If yes, with what kind of feelings did you return?

'^J^^y^-S

218

vUs^^

^1*fjrr6>

^ ^ y - ^ t /


Historical Branch, D e p a r t m e n t of Internal Affairs Te Puna Korero Tuku I h o A Te Tari T a i w h e n u a

MUTRTA/ H&teti Name: ' ÂŤ W

*

7

N

NZEF number:

Oate of birth and piace:

W^N*

W'

>

The battalion or unit you were a t t a c h e d to: ^

When did you land on the Gallipoli Peninsula? When did you Leave?

.

J W ^ O

Which main battles did you take part in?

"/>

/ /

//^A^JCL<j

-

^V^T ^

j

.

^

^

si

^

l

Questions. 1.

^

H h t were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War? a

219


2.

i * . . . i » , oíd t i ï i " ? . ; ^ , *

de

220

c

i

o

' «

p««poc i»., C

,


th

saws ss asşsj ¡r«xra« •* - - *

221


4 .

What were your opinions and reflections after you returned home at the end.of the war? Did your opinions and impressions about the Turks chance as compared to what you used to thinJc before the Campaign? If yes, how?

Mate .

222

>r


s.

CU-

Ü—K

223


6.

X

224

Old you ivtr find *

K

kind of f l i n g , £5

you r E S r n ? "

4»*

^

W

'

W i t h

w h A t


Historical Branch. Department of Internal Affairs Te Puna Korero Tuku Iho A Te Tari Taiwhenua

»»

NIM !

iP^S^e.

I{ 3oM

lr<J(:\'R

NZEF number:

15^3

Oat* of birth and place: The battalion or unit you were attached to: When did you land on the Gallipoli Peninsula?

5

(

^ /y/| ]I5

When did you leave? «(i or /P** ' Which main battles did you take part in? /o> ^c.nol.Wg

^cO»V(.

Quest ions 1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World Mar?

fit

fef

b°^'o. ujovJcI

be,

«*.(W

r/c «M.A0 v

\2i Moleiwanh Siren. PO Bon 801. Wellington. New Ze»Und. Phone (04i 712599, Fj* (04) 494194).

225


2.

During the campaign, did you have any o p p o r t u n i t y gat to know the T u r k s from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? tt so, how did this h a p p e n ?

Q

226

CJ?

*-f0<4.

locust

<XÂť^d - 4 4 t V \ ÂŁ

to


3. 3.

What w e r e your o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

^

do

a, ^ !

^

/fcfciy

o f the

Turks

*

227


4.

4.

What war* your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you returned home at the end of the war? Did y o u r opinions and i m p r e s s i o n s about the Turks c h a n g e as compared to what you u s e d to t h i n k b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?

? jLu.

^Âż0^

228

t~^^

A*-f

^

<r

C4_

UT

uhO

~~

'cÂŁJ2-

<vo


5.

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days?

&Jf

JMJ?

Kof

yfdJL U>^T+^LJI

*

/ttO^S^

229


6.

(.

Did you ever find a chanca co 90 to Turkey and visit Gallipoli again iftar tha war? If yes, with what kind of feelings did you return?

J UA> <L

AJiid^i

230

*

o~e

VL,

k ^ /

-

J*

t x , w

ÂŤjO

A*^A

^ >

jfi^ &c

C _^^ ^ A^ {

LX

C

2b


AUSTRALIAN

Nam:

J.

<J-

WAR

/ t y / ^

MEMORIAL

AIF numbar:

tS-l~tS$G

ZIP/?**]

Data of birth and place:

The battalion or unit you war* attached tot

4*",

when did you land on tha Galllpoll Peninsula?: Nh*n did you leav*:

/9*C

• ¿3?

-

S^^fy- ZS»4-'' ¿$5

.

Which Main battles did you take part in?

Questions

1.

What v*r* your initial opinions and l u g t i in general about th* Turks and Turkay, wh«n you were leaving your country to participate in the First World war? M?S?/F<*r <S> ^^J>/ét^^S—

crA?^7s//*

r

'

231


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

2. 2.

During the campaign, did you have any opportunity to got to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen? ^

prfj *SS7 f

232

~


3. 3.

what were your opinions and impressions of the Turks while you were fighting at Gallipoli?

$0/LÂŁV

233


AUSTRALIAN

4.

234

WAR

MEMORIAL

What war* your opinions and reflections after you returned home at the end of the war? Did your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you used to think before the Campaign? If yes, how?


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

5. 5.

Burr

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles In Galllpoli and whatever happened during those days?

$7?z.^ s?/^ sz> ^sw^s?

s77p*r*r

235


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

6.

6.

7V/4jf//7&

236

Did you ever find & chance to go to Turkey and visit Gallipoli again after the war? If yes, with what kind of feelings did you return?

A//gJ~&*?y

y

r*30s7&£

<$/?y

s&


AUSTRALIAN

Name:

&£V/S.

WAR

M E M O R I A L

VtlUmm

D a t e o f b i r t h and p l a c e :

KIT

number:

&J<u(», Y'Cfo/?//), /2-

ftfffJ /J/tTfllAAtoA'

The b a t t a l i o n or unit y o u w e r e a t t a c h e d t o : / /

W h e n did you land on the G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

When did you

Q^Q.

6

-S'/j&

leave:

W h i c h m a i n b a t t l e s d i d you take part

in?

-

Questions

1.

What were y o u r i n i t i a l opinions and images In g e n e r a l about the T u r k s and Turkey, when you were l e a v i n g your c o u n t r y to p a r t i c i p a t e in the First W o r l d War? .

^


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

2.

2.

During the campaign, did you h a v e any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, h o w did this_ h a p p e n ?

to

238 I


3.

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

s^Z?

^*7*~~S

S+uZ^ Si AM 'JU^

of the

Turks

ft^JZJ

239


4 .

4.

240

What were your opinions and r e f l e c t i o n s after you returned home at the end of the war? Did your o p i n i o n s and impressions about the Turks change as compared to what you u s e d to think b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoll and whatever happened during those days?

£t6x>+. f K

^C/T *

r

/~f~

C*>

cv*6+*

¿3-* # rZZ* J—

-J

c

e

*-

t'tr />-

\**>>T

<-/

/A-fc-t-»

t&Cc^

. —

^rt jlM- f~y

£L*v^-c

A

QAO**

s/cxf si. ' -

<2*f/

241


A U S T R A L I A N

W A R

M E M O R I A L

6.

6,

D i d you e v e r find a c h a n c e Co go to T u r k e y a n d v i s i t G a l l i p o l i again after t h e w a r ? If y e s , w i t h w h a t k i n d of feelings did y o u r e t u r n ? //fa

//%-<.

S

Co-*s~>

c

/in

S-£<<

U.C<s~r^

CZ

<SL Ci.

^

CO-Ct^s

c*

CXS***.

*/<s

7^<n4-<«t

f

&

~

CsOs^c

6?

242

JJ/C*V^

/~zr*

^


A U S T R A L I A N

Name: f ^ A ^ L

iTf,

Q

Date of birth and place:

WAR

J

M E M O R I A L

#f

AIF number:

(fl f t

>

/)1i£$S(! »*'k'

£

The battalion or unit you were attached to:

^f^ifjCîli^^ ^

PFft-k

i Q \ *T

When did you land on the Gallipoli Peninsula?:

When did you leave:

Which main battles did you take part in?

gfc^

.fa,)

Questions

1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

3Un?»//¿1

fa*ftM*.

faj^-f;

J/j^cfadE?

243


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2. D u r i n g the campaign, d i d you have any o p p o r t u n i t y get to know the T u r k s from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to

\j/lira* d ^(^aXlbu - A ^ o - n / v ^ e / d^t4 U)JL JU.JIfacutoff JltfLe ^o^t^tT-U-Uh^-


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3.

3.

What were your opinions and impressions of the Turks while you were fighting at Gallipoli?

245


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

4.

4.

246

What were your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s a f t e r you returned home at the end of the w a r ? Did your opinions and impressions about the Turks c h a n g e aa compared to what you u s e d to think b e f o r e t h e Campaign? If y e s , h o w ?


AUSTRALIAN

W A R

M E M*0 R I A L

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Callipoli and whatever happened during those days?

J jfimJi d ala^^lJfy

<ur^c& c

Mj<\ <Urt<v

$f sfic^t ^f»^~p ***** 0™


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6.

6.

D i d you ever find a c h a n c e to go to Turkey and visit G a l l i p o l i again after t h e war? If y e s , w i t h what kind of feelings did you return?

'UrAt+y J <U***z> CL^-a^ /Ù(ùj

<C& / f

248

folcir

(Xó a.

^(t^U^


AUSTRALIAN

M E M O R I A L

/ / U/>

Name:^/^//*//,

Date of birth and

W A R

AIF number:4

j*.

^ ^ ^ ^

plice:^/^//W^'

T h e b a t t a l i o n o r unit y o u w e r e a t t a c h e d t o :

W h e n d i d y o u land on t h e G a l l i p o l l

When did you leave:

W h i c h main

battle^f

Peninsula?:

/;/<K/7^f^g^r&Ct/^>c^^y4^r^ d i d y o u take part

in?

*

a

^>-*^-/ •

Questions

1.

What w e r e your initial o p i n i o n s a n d images in g e n e r a l about t h e T u r k s a n d Turkey, w h e n you w e r e leaving y o u r c o u n t r y t o p a r t i c i p a t e in the First World W a r ?

jLd+*~Mxi/)

Cts^t/^cta^. / y ÂŁ * * ^

y

249


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

During the campaign, did you hava any opportunity to ItIf so° ^ this % ^ happen? ° * P^ipactiJir so, £ how2 did f r

<j4uf

250

< ^ 4 ^ ^ Z i /

m

C

l

0

$

t

r

J*~~Aur*S/h J

Z I ^ ^ V

/ X ^ f o f


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

251


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

4.

252

W h a t w e r e y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after y o u r e t u r n e d h o m e at the end of the w a r ? Did y o u r o p i n i o n s and impressions about the Turks c h a n g e as c o m p a r e d to what you u s e d to t h i n k b e f o r e the Campaign? If y e s , h o w ?


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

253


AUSTRALIAN

6.

W A R

M E M O R I A L

Did you e v e r find a c h a n c e to g o to Turkey and v i s i t G a l l i p o l i again a f t e r the w a r ? If yes, w i t h what kind of feelings did you r e t u r n ?


AUSTRALIAN

Vam^y^'^'

WAR

MEMORIAL

^ ^ ^ ^

Date of birth and place: //

.

AIF number: ^

f<Y

A/

V

The battalion or unit you were attached to:

»'

W

*

When did you land on the Gallipoli Peninsula?:

»>.n did you U . V . :

O^*^

Which main battles did you take part in?

/

$*Qs ^*^'

Questions

1.

» .

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War? .

^umJCO

X)Jf-^

255


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

D u r i n g the campaign, d i d you have any o p p o r t u n i t y get to know the T u r k s from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to


AUSTRALIAN

4.

WAR

M E M O R I A L

W h a t w e r e y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s a f t e r you r e t u r n e d h o m e at t h e end of the w a r ? D i d your o p i n i o n s a n d i m p r e s s i o n s about t h e T u r k s c h a n g e as c o m p a r e d t o what you u s e d to t h i n k b e f o r e the Campaign? If y e s , h o w ?

257


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3.

3.

258

What were y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s of the w h i l e you were fighting at G a l l i p o l i ?

Turks


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 y e a r s later, as you look b a c k to t h o s e old d a y s , what d o you foal about the b a t t l e s in G a l l l p o l i and w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g t h o s e d a y s ?

259


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

6.

6.

V O O *1o

260

Did you ever find * chance to go to Turkey and visit Gallipoli again after the war? If yes, with what kind of feelings did you return?


AUSTRALIAN

W A R

MEMORIAL

VêMA^Iullo^i/^^x^ Date of birth and p l a c e : (p* /-

AIF number:

\Jâ5~Q

ISq Çf^Ù^H^*^

(q

( y n * / * * * ^

1

ft

The battalion or unit you were attached to: b

fJitCsTf- / ^

When did you land on t h e Gallipoll Peninsula?

When did you leave:

J j e z ^ J ^ ^

Which main battles did you take part in?

j^^y^^^

flc&J*^

Questions

1.

What w e r e y o u r i n i t i a l o p i n i o n s a n d i m a g e s i n g e n e r a l a b o u t t h e T u r k s a n d T u r k e y , when y o u w e r e l e a v i n g your country t o p a r t i c i p a t e i n t h e F i r s t W o r l d War?

14\

Â

261


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

262

During the campaign, d i d you have any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

3.

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s o f t h e w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

Turks


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

4.

264

What w a r * your opinions and reflections after you r e t u r n e d home at the end of the war? Did your o p i n i o n s and impressions about the Turks change as compared to what you used to think b e f o r e the Campaign? If yes, how?


A U S T R A L I A N

5.

WAR

M E M O R I A L

Today, 7ÂŤ years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days?

265


AUSTRALIAN

6.

266

WAR

M E M O R I A L

Did you ever find a chance to 90 to Turkey and visit' Gallipoli again after the war? If yes, with what kind of feelings did you return?


AUSTRALIAN

Name:

J ^ h

r\+**jj

N

D.te of birth end piece:

WAR

MEMORIAL

007/3

Air number:

U**?**

X I *I f > "

/C $£r»

The battalion or unit you were attached to:

>f°*B'+yptJoA*

4

When did you land on the Gallipoli Peninsula?: J^**"*- When did you leave:

S-ffaG»**«&

Which main battles did you take part in?

Questions

cwA

e.

IATO^s

»,cJZ<r*

.^-n^Lt^

u~ vn^v-M

<*-<^AJ*.sr

urcrxj^tLcti

A p v < , trt.cUtcl

m

#y*\cL tjyv£-

cr^f

J U

cc * '

o^vtktY

J

X

a

^

J

1

cr^e.

tf-t^f

r ^ ^ .

267


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

D u r i n g the campaign, d i d you have any o p p o r t u n i t y to get to know the Turks from a closer p e r s p e c t i v e ? If so, h o w did this h a p p e n ? .


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

3. "hat ver* your opinion* and impreasions of the TurJea vhile you vere fighting at Gallipoli?

"/Xt^<

1^0

kjoJOi.

cri-

QrJCZrr^


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

What were your opinions and r e f l e c t i o n s a f t e r you returned home at the end of the w a r ? Did your opinions and impressions about the T u r k s c h a n g e as compared to what you used to t h i n k b e f o r e the Campaign? 'If y e s , h o w ?

X

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

5.

T o d a y , 76* y e a r s l a t e r , as you look b a c k t o t h o s e o l d d a y s , what d o y o u feel about t h e b a t t l e s in Gallipoli and whatever happened during those days?

fir

tL,

qaX* ^

"TV

271


6. 6.

I^C^^JÎ.

,

Th.^*

¿ d i . unnici

.

o-r*. 'T*w<>tL

¿le

CÁ" &ctynu¿

S^x c U ^ y dut,


AUSTRALIAN

Name:

^'/M/

W A R

M E M O R I A L

W>/tftfoS

D a t e o f b i r t h and p l a c e :

KIT

number:

/J** CbZ*4*>

The battalion or unit you were attached to:

«2-° " " ^ /^"*^*.

irhen d i d you land on t h e G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

W h e n did you

/7?6

o?<j/v£

/Q^j-

leave:

W h i c h m a i n b a t t l e s d i d you take part

in?

Q j t t ' f o / s

~» FttA/C"

Questions

1.

What were y o u r i n i t i a l o p i n i o n s and images in g e n e r a l about t h e T u r k s and Turkey, w h e n you were l e a v i n g y o u r c o u n t r y to p a r t i c i p a t e in the First World War?

273


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

of t h e

Turks


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

2. 2.

During the campaign, did you have any opportunity to get to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen?

t/O

275


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

What wars your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you r e t u r n e d home at the end of the w a r ? Did your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you u s e d to think b e f o r e the Campaign? Zf yes, h o w ?

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days?


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

6.

6.

Did you ever find a chance to go to Turkey and visit Callipoli again after the war? If yas, with what kind of feelings did you return?

Vfe/C/

Co ob

J

278


Historical Branch, Department of Internal Affairs Te Puna Korero T u k u Iho A Te Tari Taiwhenua

Name:

A-

/Sit-Lfh/Gtf/?/J

Date of birth and place:

/ f

7?

When did you land on the Gallipoli Peninsula?

'

7VKf

Ft* .

C

*

xt

n

f'**

f

£ J"* Tf 0

3* /I* *'*- .

.

£*<*C»ArMO h - ¿ 6 / * rep***!?* *o e^**"*

Which main battles did you take part in? CJa I

94-

i*t

The battalion or unit you were attached to:

When did you leave?

4/<ft4.

NZEF number:

/.0R**\n*>

-

Ax'-

Men

Questions, l'.

What were your Initial opinions and Images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

\Je

\O»*MJ

Pro/<rs?cs

JWHJL

cxb^tX

^XuAAuu^

f

"U«J» p a . e p & c

/ V /f. Mete Tci^co^M .

At; \X\ Moleiwonh Siren.TOBox «05. Welllnfton. New ZeaUnd. fhone (04) 7125**. Fax (04) 49*1*4).

279


2. 2.

D ü r i n g th« cnop&ign, d i d you h*v« any oppcrtuniey g«t co know th« Türks fröre a c l o s o r p e r s p e c t i v « ? If so, how did thls h * p p « n ?

-|

280

0

V»w^

t^-*

cL^el

Co


3.

What were your opinions and impressions of the Turks while you were fighting at Gallipoli? Tka^j

U^L.

o ^ A

^x~A

CLo

281


4.

What were your opinions a n d reflections a f t e r y o u returned home at the end of the war? Old y o u r opinions and impressions about the Turks c h a n g e as compared to what you u s e d to think b e f o r e t h e Campaign? If yes, how?

282


5.

S.

Today, 7 6 y e a r s later, as you look b a c k to t h o s e o l d d a y s , what d o you feel about the b a t t l e s in Gallipoli and whatever happened during those days?

^

\jJL

<xM tic

*<u^o^

283


O l d you ever find a c h a n c e co 90 co Turkey and visit G a l l i p o l i again afcer the w a r ? If yes, with what k i n d of feelings d i d y o u r e t u r n ?


AUSTRALIAN

Name:

WAR

MEMORIAL

AIF number:

QjUc^ JcJUa^

Date of birth and p l a c e : xi-

I

-Wl

The b a t t a l i o n or unit you w e r e attached t o :

JJ Q./V

J<**

Of/

/at fllf

i When did you land on t h e Gallipoli Peninsula?:

fttVXAQ.

ti

-

Covf

9- *9/S

When did you leave:

JUd JL*~* £JL~> July A+MmU> £r JLtU jrfL /l—JtTjLU.

W h i c h main battles did you take part in?

Q.fi>

jC*m /%*«.

Questions

1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

1*/*

•LvUL

JLyut, xZt£ £jU^>

/a>ULOu

£*4^JL

ZuaRoqJL £*vwy ^

O A A M M o i

A V >

A^e^X fWf~**et

<*£^*/t?tjb3&.

285


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

During the campaign, did you have any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3. What w a r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

Turks

A*uvdL sua^^aiaù /Z^ttu>

-éy*6*vt^w

***** ^7

of t h e

9

0

t * ^-

287


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

4.

What were your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you returned home at the end of the w a r ? Did your opinions and impressions about the T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to think b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?

288


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoll and whatever happened during those days?


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

6.

6.

Did you ever find a chance to go to Turkey and visit Gallipoli again after the war? If yes, with what kind of feelings did you return?

Am*m%m/tim P. O < W C'S^VUIL JDjto^,

stem, Z^sftC

T

/

I*VH***A*O*£ Aio I

/&AA>

'^sàéL&A**^

. i p

foJU^ot.

"?>«*

290

074.-

J»*y*j

9S4L3/+3.

/ ^ I O J ^ M M

/

X^mJ


A U S T R A L I A N

Name:

W A R

M E M O R I A L

A

Robert S h i r l e y H O R T O N

Date o f b i r t h and p l a c e :

5 June

I

F

number:

1896

Gladstone

The b a t t a l i o n or unit you w e r e a t t a c h e d t o :

9th

When did you land on t h e G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? : -Truimph" w a s torpedoed

- ?May

1853

T

h

Battalion

e

d

a

y

t

n

6

1915?

W h e n d i d you l e a v e : C a r r i e d off sick, so d o not know the d a t e . To P a l a c e H o s p i t a l . H e l i o p o l l s . o u t s i d e C a i r o . Believe It w a s * the end of the A u s t r a l i a n tour there. W h i c h m a i n b a t t l e s d i d you take part in? Had A r m i s t i c e a f t e r o n e b a t t l e to remove dead T u r k s ' which w e * VEVy

6tt*uwy.

Gabatepe. S h r a p n e l

bodies

Valley.

Questions

1.

Ans

What were y o u r initial opinions and i m a g e s in g e n e r a l about t h e T u r k s and Turkey, w h e n you w e r e l e a v i n g your c o u n t r y to p a r t i c i p a t e in the First W o r l d War?

Just the

the enemy

- we w e r e

taught

that

- keyed up to

fight

Turks

291


A U S T R A L I A N

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

D u r i n g the campaign, d i d you have any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a closer p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to

During the cease fire for T u r k s to bury their d e a d , e x c h a n g e of c i g a r e t t e s between t r e n c h e s - working together to cover a n d bury the dead.

292


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

4.

What were your opinions and reflections after you returned home at the end of the war? Did your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you used to think before the Campaign? If yes, how?

Just felt c o m p e l l e d to r e t u r n living in A u s t r a l i a .

to c i v i l i a n

life and earn


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3.

3.

What were your o p i n i o n s and impressions o f t h e w h i l e you were fighting at G a l l i p o l i ?

Turks

They knew w e w e r e coming - it w a s just a s l a u g h t e r o n the beach. T h e Australian and a l s o the British t r o o p s landed at Cape Holies, lost many men. A u s t r a l i a n s obtained good p o s i t i o n s at the top of the hill, waited for the T u r k s and then they w e r e s l a u g h t e r e d .

294


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days?

We w o n the War, but, for the n u m b e r of m e n never have h a p p e n e d .

lost.

It should


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6. 6.

Yes. Very

296

D i d you a v e r find a c h a n c e CO g o to Turkey and visit G a l l i p o l i again after t h e w a r ? If y e s , w i t h w h a t k i n d of feelings did you r e t u r n ?

W i t h "Task Force G a l l i p o l i emotional.

1990'


Historical Branch, Department of Internal Affairs Te Puna Korero Tuku Iho A Te Tari Taiwhenua

Name:

NZEF number:

Date of birth and place: ¿ 0 - I |The battalion or unit you were attached tofT^oJcl CjOAAfiQ|/\y When did you land on the Gallipoli Peninsula? When did you leave?

_

lata,

X^2xsL^\lo&y

Rl<

Which main battles did you take part in? Questlona

1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

•"W.

a

Turia

apod

i/Oqre

clean

day.

pcur4\c4pata *ia I/id/ ko- d i d o^uicA toe. *ftcj^$. ^ 4v\a4-

W

lOaJ

.^ould

eta

iAv\a^

L

r\c4- Uaou? c^l\oi/\

(A

^ 'I'

4n^\Ariv>g vfoy ^a]

rMioxtad

Kjl

ctfrrtacU. U'is 4o

coat-dry, atAd kp_ bo- dono^.

12) Moleiworth Street. PO Box 805. Wellington. New Z e i l i n d . Phone (04.) 71259». Fix (04) 499(94).

297


2. 2.

fts lr\ <Tt>r

During tha campaign, did you have, any opportunity to get to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen?

ov^eev

&v\

Ucv^d

>k>

hcv^d

4>rx^sCiorr\rg

v*ouv\dfld

>k>

Tirfo^

298

Ire. ctod

r*\0r

Cobbed:

siKipS ' ^ f i y

collacKa ^(oLk/i'

Woui^d

pcrrhopxte. £av/0

(ocfed

e)iW -&\%

oooi{ -

side. +uce.


3. 3

Lory

K.\ock

What were your opinions and impressions or the Turks while you were fighting at Gallipoli?

sWI

barp°-2

locxfciAg ipcxr^e? QJASLM.GJ

«^o^

^UaJ-

karf.^

Hv^au /^OL.&uV*

*ma

uCed

. toojp^

udoodm

Qrtl-

b t f W

^LOS

anndivAQ, r\{tf-

^fe

ou>

hold

-UVL ^Q^rVtC^v^.

dki^j

^

(prtray *k>

W&>o dscZcf

fodder

Hold

^rVa^sporf

Soldiers,

^4ft>op£

Gl,-varvv^ could

ICrTclAe^w^

IRcl

tA&fc

ufe-d ail

iX)ou.ld

4K0. *rVf4-

barbed ^°

ika/o_

<3?rcr \r>

299


4. 4.

What were your opinions and reflections after you returned home at the end of the war? Old your opinions and impressions about the Turks change as coapared to what you used to think before.the Campaign? If yes, how?

tW, krV

C#

1S>ova tOas uio^ Q*\d

300

4k>U4lAr- -VKo^ lr\od all

^rtaJi&ufQ^

a

^ a d Our COukrkj. 4K*4" i\]ar -aTis Korv\o_ ^fi?..

SMI

r>AaAAi •

Ixe^


5.

5.

Today, 76 yaars later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles In Gallipoli and whatever happened during .those days?

ZBvrtcryg

i/0a$

all

rd- . L w r ^ K V f e

vocxtj. -Tag. Hu/ics

aKOacj^

CWurcUU's

tald

4Wl

301


6. Did you ever find a c h a n c e to go to T u r k e y end v i s i t G a l l i p o l i again after the w a r ? If. y e s , with w h a t k i n d of feelings did you return?

302


Historical B r a n c h , D e p a r t m e n t o f Internal Affairs Te P u n a K o r e r o T u k u I h o A Te Tari T a i w h e n u a

Name * A

5

"ty*?*

Date of birth and place:

The battalion or unit you were attached to:

'

r>

0o/Y

X * ^

c , r >

°

ttfH-

When did you land on the Gallipoli Peninsula?

When did you leave?

¡'¡2*1+

NZCF number:

s

e n

Which main battles did you take part in?

'\

n C t

"

'

'

Qucationa 1..

2.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War? ^

During the campaign, did you have any opportunity to get to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this hapoen?

303


3. 3.

What vera your opinions and impressions of the Turks while you were fighting at Gallipoli?

4.

4.

What were your opinions and reflections after you returned home at the end of the war? Old your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you used to think^-before the Campaign? If yes, how?

5.

5.

Today, 76 years later, as you look back to those old days, what do you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days? ila ru u(\

GISI *0 •

6. 6.

Did you ever find a chance to go to Turkey and visit Gallipoli again after the war? If yes, with what kind of feelings did you return? ÂŤV0


2.

During the campaign, did you hava any opportunity to got to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen?

305


Historical Branch. D e p a r t m e n t of Internal Affairs Te P u n a Korero Tuku I h o A Te Tari T a i w h e n u a

a

Name:

,s$<ty^

/&*<y^ * ^ * ^ & T ^f'^<*f^. ?S~ 96 number:

Data of birth and place: o?4

ThÂŤ battalion or unit you war* attached to When did you land on tha Gallipoli Peninsula?/vyW

Which main battles did you take part in?

* <7*y.YTCIC"*+-'^

*

Questions, 1.

What were your Initial opinions and Images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War? .

Historical B r a n c h , D e p a r t m e n t of I n t e r n a l Affairs

306


3.

What v e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s o,f t h e w h i l e you w e r e f i g h t i n g at Gallipoli?.

st+o

'***y

Turks

f**-"* e*- A*+#y

*

307


4.

4.

308

What were your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after y o u returned home at the end of the w a r ? Old y o u r opinions and i m p r e s s i o n s about the T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to think b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?


5. 5.

Today, 76 years later, as you look back to.those old days, what d o you feel about the battles in Gallipoli and whatever happened during those days? .

.^sist^t* ,7Tt*ri>/Grrr \* y

^x-/

-rjfi^

of /bust

suft*?-

Âż7Âť^ jfas

^iurr" frn*/

fyttrt-tsn

309


6. 6.

O l d you e v e r find 4 c h a n c e to go co T u r k e y and vtsic G a l l i p o l i again after che war?. If yes,; with what k i n d of feelings d i d you return?. 1

310


4M

ftf*M}

7â„¢ S f f r

N> .JW


Historical Branch, Department of Internal Affairs Te Puna Korero Tuku Iho A Te Tari Taiwhenua

Name:

W,UJAWV GftfUL fvV^A6r£.

NZEF number:

Date of b i r t h a n d place: , 6 * £ -

The b a t t a l i o n o r unit you were attached

^j^Jf.

lh*Y£.<Otf&IU-

to: S&JTWL*+-*V

When did you land on the Gallipoli P e n i n s u l a ?

&6>nfrJ7~

VvklX£<£>

Nj?&£_

When did you leave?

Which main battles did you take part i n ?

Quftat inns, 1.

What ware your

initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World W a r ?

U> Moleiwonh Sweet fO Box »0$. Wellington. New Zealand. Phone (04J 7125*9. Fax (04) 499194J.

312


*\

^

o \ l*uA <?a^j.

ft

I un very grateful to you for all the help you will be providing, in answering, the following questions and I , would also like to extend to you my regards and best wishes. I remain Very sincerely yours

Or A Mete Tuncoku Professor Department of International Relations Middle East Technical University 06531 ANKARA TURKIYE

ÂŁ5 MKS 1951

In

V

^H^. ta^\ y<^jLÂŤHu

313


Australian' w a r

memorial

CO Ma**:

ftlSUvl*.

*< % ea/vv.^

%

V O ^

Date of birth and place:

W

number:

Hul

Y v r J . I * 0,4

The battalion or unit you were attached to: V *

WlWfr

when did you land oa the Gallipoli Peninsula?: f*

<

*f

^

'*

9

When did you leave: &

«.<; t * a

* Ifr*

}

V<*

VF 0»*

A

Which main battles did you take part in?

Questions

1. * ft^u 1

jSStJM^Wi •JalW)

What were your initial opinions and images if in general about the Turks and Turkey, when you w e n leaving your country to participate in the rirst world ^ ^ «U*i^J^âi.^

war?**^

AA-tn*^—(u^ajJte a

Ai*A

were

SkC«U*~Jl

)Cè*o V ^t^^Ka.---

^

kLs

bx^aojbJUA*

,

Va*

! qvoa

«A

ft?

*e\iy>

LayiMJl ^ma^aW> rtm L.rw.^t 1 mlT^l>rf^iU.»*a*^ (W>Wsa. tt\ t

—y^OÛcA^JU,--.^J**\

jKa^«3£oyv#vvn.KX». Vca.tK, ^ v o d L y ^ t é .

bu^X-a^4Vsa^ - / A fcW*

314

^^0^

»/*«,.. j^*U^*vvA-ca

j*fca^ttainaio

• •'to* fo/vtiê&v'Yv**

'Wk< —Vo^e^^tlsik- V fV- t^-W^fc

- m ^ - A s a À

/Vv^.^dvu^C-^^—****


X am v a r y g r a t e f u l t o y o u f o r a l l t h e h e l p y o u w i l l b e p r o v i d i n g , i n a n s w e r i n g t h e f o l l o w i n g q u e s t i o n s and Z w o u l d a l s o l i k e t o e x t e n d t o you a y r e g a r d s a n d b e s t wishes. Z remain Very a i n c e r e l y

yours

Or A M e t e Tuncoku Professor Department o f I n t e r n a t i o n a l R e l a t i o n s Middle S a s t Technical U n i v e r s i t y 0 ( 5 3 1 ANKARA TÜRKITS

t. 5 AUG 1991

«v U ^ ^ v ^ ^ *

~ ti> «JA** * ^ ^c__a ^^*CTyi


v. r.w

-

316

. ^ u w

ftc*....

^

fo**»*»V

a**^

^ ^ ^ ^

'âA_JSU J İ ı ^ u v & j » ^ .

^ J ^ _

_


USTRALIAN

WAR

MÉMORIAL

3.

3 3

*

Wh.t ver. your opinions and l»P"»i°"» of tha Turks Sua yoÛ ver. fighting at Callipoli: .._

1

* ^

„M.«aaaU

^ ^

fa

^

_ 0 * _ . w ^ v v ^

• - * - * ^ - ^ & ^ V ^ c ^

lâa.fr

..1

.Y.rS^

^

^

«

^

t

M

o^ffi,

^ ^

.....

CAaJaJL^

o^^V ^

^

^

^

317


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

What were y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you returned h o m e at the end of the w a r ? D i d your opinions and i m p r e s s i o n s about t h e T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to t h i n k b e f o r e the Campaign? If y e s , h o w ?


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

5.

i* later, as you look back to those old 2J. »h.t S Jo! fUl the battlatin Suipoli • £ whatever happened during those days?

5.

y,

y

^ VvAslsHu

<S^i

VXnX kajOl 1

^OC^A

U *^AAAh

OWVVvjo.

^aAiJ&W

V^^Vfc

av,

^a_W>

**** X

CWASA, -rtvM, > ^ v K ^ v M »

„ Uaj»

& -^Wi V*\o\ 5 *Wv

Vo>A. X>AMvx <*- - ^ i - i i u y i , *w\«-^

A^Oon

AjJaamV

tk**X^ \

Nav**A J U fes*. If*

W

^*Aavm^

x^y^H

KX^va^*vW

!rW>»> V«^»x>\ ^ V^JuOuX

>»i«A

/Uxaaaa*

>KiV

a NuailL, V**^ t a ^ W * . ^

\*OX W * - ^

cU*arr> oW*T«\

rB

* ****' ^

-

319


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6.

6.

D i d y o u ever find a c h a n c e to go to T u r k e y and visit G a l l i p o l i again after t h e w a r ? If yes, w i t h what k i n d of feelings did you r e t u r n ?

W ^

°^

^«\u

BnruX

\ oknj^u^ò.

^wsOuU^x Usui S ^

320

^ B.o,

^

Ay


Historical Branch, Department of Internal Affairs Te Puna Korero Tuku Iho A Te Tari Taiwhenua

Name:

NZEF number

Date of birth and place: The battalion or unit you were attached to: l"f^>C<uJZ^OWVH When did you land on the Gallipoli Peninsula? $MQ.

fa/ty.-

J^Of^O^j t^tS

When did you leave? Which main battles did you take part in? ^CCdp.

Oti»<f 1.

1

/^/J"

ions

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

12) Moteiwonh

itrett.

fO Sox 105. Wellington.

New

2e»Und. fhonf (Oil 7I25W.

fix

i<«i«ii

321


2.

D u r i n g t h e campaign, d i d you h a v e any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, h o w did this h a p p e n ? .

322

to


3.

What w e r ÂŤ y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e y o u w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

of the

Turks

323


4.

What ware y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you returned home at t h e end of t h e war? Did y o u r opinions and Impressions about t h e Turks change as compared to what you used to t h i n k before the Campaign? If yes, h o w ?

ife^^rV

324

^ ^

A

^

J

T

E

^

J

^O^GSVOCI

<Zt&m.


5.

5.

T o d a y , 76 y e a r s later, as you look back to t h o s e old d a y s , what do you feel about t h e battles in G a l l i p o l i and w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g those d a y s ?

325


6. 6

D i d you ever find a c h a n c e to g o to T u r k e y and visit G a l l i p o i i again after t h e w a r ? If y e s , w i t h w h a t kind of feelings did you r e t u r n ? j\

QaALy<yU

326

C<ZA-t yjQ.a*v CM^L

,

Cr(AeA


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

Name

D a t e o f b i r t h and p l a c e :

)) • fi^b

jJaJ&ytJ /.i'c

/t^J/k^CA,

T h e b a t t a l i o n o r unit you w e r e a t t a c h e d t o :

When d i d you land on t h e G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

When d i d you l e a v e :

'tyS"

jD-'f-

/J-^liAit

W h i c h m a i n b a t t l e s d i d y o u take part in?

/

u4

^fy £^* -

Questions

"^^^^^^V^

l-we. in

327


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

D u r i n g the campaign, d i d you h a v e any o p p o r t u n i t y gat t o know the T u r k s froa a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, h o w did this h a p p e n ?

7

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

3.

3.

H h a t w a r * y o u r o p i n i o n s and impressions w h i l e you w e r e f i g h t i n g at C a l l i p o l i ?

o f the

Turks

. n-t &ti*ten-' W r t / ^ > ^ * ' v ^

329


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

What were your opinions a n d r e f l e c t i o n s a f t e r y o u returned home at t h e end o f t h e w a r ? Did your opinions and impressions about t h e T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to t h i n k b e f o r e t h e Campaign? If yes, h o w ?

UrnfI/><><*f^yt'f* I


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

5.

Today, 7$; later, as y o u look b a c k t o t h * . ~ d a y s , what d o y o u feel about t h e b a t t l e s ?« ** ° C l l l p o l l and w h a t e v e r h a p p e n ^ S ^ ; . day,, y

M

r

a

unit

l

d

tip**;

331


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

6.

kind of fling,

dji'H*<A

332

At*

d i d

Ju ^

y

r

y

('toft'***cd M

C

I n

f

?

J' J A* ct&it t

with what

(C*J* ^C'o


AUSTRALIAN

Name:

WAR

MEMORIAL

„^fVc£/" 6rXc\?6<T ^TUSSp

Oat* of birth and place: ^

<*£MrP?r

Air

number:

/&9S.

The battalion or unit you were attached to:

Jfr&Afi*&.

/Zf&.p**'*• *'^f/

When did you land on the Gallipoli Peninsula?:

When did you leave: , v , o v t

W

£+-£m*tr-

J

22*J X' v. tit-—****

J&T&K*

Which main battles did you take part in? /fafj^fa

¿^4^/

^bif

Questions

1.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you ware leaving your country to participate in the First World War?

333

"1


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

2. 2

334

During the campaign, did you have any opportunity to get to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen?


AUSTRALIAN

WAR

MEMORIAL

4„

4.

What vera your opinions and reflections after y o u returned home at the end of the war? Did your opinions and impressions about the Turks change as compared to what you used to think b e f o r e the Campaign? If y e s , how?

335


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

3.

3.

fat

336

What were your opinions and impressions of the Turks while you were fighting at Gallipoli?

&p&tf?2>

rffr^tses Sx&AKtf &okxx"feyMc&c


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 y e a r s later, as you look b a c k to t h o s e old d a y s , w h a t d o y o u feel about t h e b a t t l e s in G a l l i p o l i a n d w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g those d a y s ?

337


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6. 6.

338

Did you ever find a c h a n c e to go to T u r k e y and v i s i t G a l l i p o l i again after the w a r ? If yes, w i t h w h a t kind of feelings did you r e t u r n ?


AUSTRALIAN

Name:

- ^ A , ' / ^ ST.

/4A

WAR

M E M O R I A L

/•( A)AtJ '

Date of birth and place:

/PJP

A

/~1

i

r

-

number: £

// 3CfJr^t*f^ JQ '4-

The battalion or unit you were attached to:

%

When did you land on the Gallipoli Peninsula?:

g~AiUy' ^A^ ^y UA

When did you leave:

Which main battles did you take part in?

2- 7 O ~)

Z & -AfC

/?/"J"

A /* <* ojf

£tf<L7^lc47~/oiJ'

Questions

1.

What were your initial opinions and Images In general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

339


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

During the campaign, did you h a v e a n y o p p o r t u n i t y got to k n o w tha T u r k s from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, h o w d i d this h a p p e n ?

No

340

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l a you w a r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

of the

Turks

V

~f

^ e i t £

c-or^f

trie*

jH


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

What ware y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s a f t e r you returned home at the e n d of the w a r ? Did your opinions and impressions about the T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to t h i n k b e f o r e t h e Campaign? If yes, h o w ?


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

5.

Today, 76 y e a r s later, as you look b a c k to t h o s e o l d d a y s , what do y o u feel about t h e b a t t l e s In G a l l i p o l l and w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g t h o s e d a y s ?

343


AUSTRALIAN

6.

M E M O R I A L

O l d you e v e r find a c h a n c e to 90 t o TurJcay a n d v i s i t G a l l i p o l i again after t h e w a r ? If y e s , w i t h what k i n d of f e e l i n g * d l d you r e t u r n ?

W &<*in/

?

344

W A R

£ a f f i t i ^

a


A U S T R A L I A N

N

*"'

:

PrVU*A,

WAR

M E M O R I A L

Un/f^

Date of birth and place:

II

number:

a i n (fl^y.

S^fc/^y

The battalion or unit you were attached to:

plo

Whan did you land on the Gallipoli Peninsula?: When did you leave:

feALty

-

w/.

(vfe UdA\ÂŁ

/^l/ot-v'tD

— Al/MLf

Questions

1.

/<sj

/<JiS"-

Which main battles did you take part in? koAc

(id.

What were your initial opinions and images in general about the Turks and Turkey, when you were leaving your country to participate in the First World War?

=2,

/a/


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

During the campaign, did you h a v e any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this happen?

346

to


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and impressions o f t h e w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

Turks

347


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

4.

What w e r e your opinions and reflections a f t e r you returned home at the end of the war? Did y o u r opinions and impressions about the Turks c h a n g e as compared to what you used to think before the Campaign? If y e s , how?

348


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

5.

Today, 76 y e a r s later, as you look back t o those old d a y s , what d o you feel about the battles In G a l l i p o l i and w h a t e v e r happened during t h o s e days?


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

Did you ever find a chance to go to Turkey a n d v i s i t Gallipoli again after the war? If yes, w i t h w h a t kind of feelings did you return?

350


AUSTRALIAN

Name:

/ /-',•• -• r ^

WAR

M E M O R I A L

/M

Date o f b i r t h a n d p l a c e :

number:

3 JlrC^'^f

f&VC*. s~'r^

<? • /." jfyfy-

The b a t t a l i o n or unit y o u w e r e a t t a c h e d t o :

when did you land on t h e G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

When did you l e a v e :

/^^T*

"-/'o

Which main b a t t l e s d i d you take part

in?

4*J~?~ A

Questions

1.

What w e r e y o u r initial opinions and images in g e n e r a l about t h e T u r k s and Turkey, w h e n you w e r e leaving y o u r c o u n t r y to p a r t i c i p a t e in the First World War?

s - A , # j r / *


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

352

D u r i n g t h e campaign, did you h a v e any o p p o r t u n i t y get t o know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, h o w did this h a p p e n ?

to


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

3, 3.

W h a t w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s o f the Turks w h i l e y o u w e r e f i g h t i n g et G a l l i p o l i ?

353


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

4.

4.

354

What ware your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s a f t e r you returned home at the end of t h e war? Did y o u r opinions and impressions about the Turks c h a n g e as compared to what you u s e d to think b e f o r e t h e Campaign? If yes, how?


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 y e a r s later, a s you look b a c k t o t h o s e old d a y s , what d o y o u feel about t h e b a t t l e s in G a l l i p o l i and w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g t h o s e d a y s ?

355


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6. D i d you o v e r find a c h a n c e to 90 to T u r k e y and visit G a l l i p o l i again a f t e r the w a r ? If y e s , w i t h what k i n d of feelings did y o u r e t u r n ?

/

J .—


Australian War Memorial

I am a Turkish scholar doing research on the socio­ political and diplomatic aspects of the Gallipoli Campaign. In 1990 I helped commemorate the 75th anniversary of the campaign by organizing international conferences in Ankara and at Gallipoli. I am in your country at the invitation of the Australian Foreign Ministry and the War Memorial. During my stay in Australia, I look forward to making use of the official documents, daily newspapers, magasines, personal memoirs and letters regarding the thoughts and opinions of the Australian people towards the Turks and Turkey in general prior to, in the course of, and during the aftermath of, the Gallipoli Campaign. This research will lay the foundation for a book, which I plan to write as soon as the collection of the relevant material is complete. Your opinions and thoughts as living witnesses of the battles in Gallipoli are enourmously valuable for the success of this research. It will be very kind of you, if frank and sincere answers could be provided to the questionnaire attached herewith. Please forward your reply to: Professor Dr A Mete Tuncoku c/- Director, Research Australian War Memorial PO Box 345 CANBERRA ACT 2601

2/...

T«t«pnon« (06) 243 4211

357


I an very grateful to you for all the h e l p you will be p r o v i d i n g , in answering the f o l l o w i n g q u e s t i o n s and I w o u l d also like to extend to you my regards and best wishes. I

remain

V e r y sincerely

yours

Dr A M e t e Tuncoku Professor D e p a r t m e n t of International R e l a t i o n s M i d d l e East Technical U n i v e r s i t y 06531 ANKARA TURKIYE

. 5 AUG 1991

358


AUSTRALIAN

D a t e of b i r t h and p l a c e :

WAR

£ "T

M E M O R I A L

5

' f** "

"

^ J ^ J ^ ^ C ^ v *r * *

T h e b a t t a l i o n or u n i t y o u w e r e a t t a c h e d t o :

O

W h e n d i d you land on t h e C a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

gjf******

When did you

*. /1

» rr u

.

t

leave:

W h i c h main b a t t l e s d i d you take p a r t

in?

Questions

1.

What w e r e y o u r i n i t i a l o p i n i o n s a n d i m a g e s in g e n e r a l about t h e T u r k s and T u r k e y , w h e n you w e r e leaving y o u r c o u n t r y t o p a r t i c i p a t e in t h e First world War?

Ufevy

of

Turkey »/

fa

M

a

/J ,

S t SRR

*AJ

A

, /

power.

359


A U S T R A L I A N

WAR

M E M O R I A L

2.

During the campaign, did you have any opportunity to get to know the Turks from a closer perspective? If so, how did this happen?

Dvnnj 'Sffhmlirf Ochler right- -fhfiL Tv'LU

of

SclJier

<\nc\ jv»p*J Anaj, y/y

i ne 0

(rlje Pme

% [7/lS

I was m j-L a jouny

ge*M *lcl

Jo our Trend ho /ja IvaS no l~ shf

n

crs be juwf>t>J ,nb« rle h***cl

h$ Soon

On e

Pv/. CW//«?

Rvjfl**

(labr

We

all laujifj of Mil now one. {elfhe ward*. fhti soldier

T/ie Lurliisl soldier ho lid. {or often

hrH

hh* trtncUs 360

j«rr,Jer. crossing

It'jU'mFrance) sfranye. kebavtot/r o/iy ill f-botgth

WOi rl>*>n

Jj

0 $

s«y

of hj 'ft 1 *tcls

J

C/S

kello Hto

peSseJ back

ho jo.

j, > mf


A U S T R A L I A N

W A R

M E M O R I A L

3.

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and impressions w h i l e y o u w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

Basrictlly \ {elr tl>*(~ Sl\0o[

4nJ

\J5

of the T u r k s

fiej We

Àad ho

fo

r

fJl

^ J/ J ^° fecf

oursQ.\v4L<>,

our sa I\z£ s .

I had no f>efsonai óp'nto* hLnl"

were

Generally Were ~f*trlj

*ol tjA

Scaline/

well ejc/cjfj o r #

as

c4t/l~iovi /

as

0A

forks r/ity

/<?//•

/

h g

v$ ^^J

nj-

1

361

I


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

4.

4.

What were your o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after y o u returned home at the end of the w a r ? Did y o u r opinions and impressions about t h e T u r k s c h a n g e as compared to what you u s e d to think b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?

n

I fe\r hhl"

CJItpoli ca»fv<j

wash of effort f l«no<?J . impresses

362

iov\-

a

an J

I-/./

MS 4

nof Wry veil

fvrlfs J J no!


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 y e a r s later, as you look b a c k t o t h o s e old d a y s , what do you feel about the b a t t l e s in G a l l i p o l i and w h a t e v e r h a p p e n e d d u r i n g t h o s e d a y s ?

363


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6.

6.

Did you « v e r find a c h a n c e to go to Turkey and visit G a l l i p o l i again a f t e r t h e w a r ? If yes, with w h a t kind o f feelings did y o u return?

Oh

erf

0*

WIT inj

«

a'OUnd.

364

hi)*.

Turr\s

Gqllifoli

hiyar-Js

I

us

.

full-

kj lltik hm€ for Cod*m lJm, L° ^ lo hcs of /fiorifia «

l»»t**r À

I was SvpnseJ Jr /•/>

felvr*

r*tj

I

r

fK


AUSTRALIAN

Name:

/*tt'1*S

*/aa,

Date of b i r t h and p l a c e :

WAR

A**) // '

M E M O R I A L

£.

AIF

f'

>

The b a t t a l i o n or unit y o u were a t t a c h e d t o :

dfi*r+,*A J"J&fM/W\

When did you land on the G a l l i p o l i P e n i n s u l a ? :

When did you l e a v e :

number:

/J

£df.'i*fi*A

M*+& /*/ ,1$*$

IJj )£fc*tt*A. tfi£

Which m a i n b a t t l e s d i d you take part

in?

/0Sc/

Questions

What w e r e y o u r initial o p i n i o n s and images in g e n e r a l about the Turks and Turkey, when you were l e a v i n g y o u r c o u n t r y to p a r t i c i p a t e in the First World War?

7 /,h Z«? **y //%f d»t 7<«h <"

365


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

2.

2.

D u r i n g the campaign/ did you have any o p p o r t u n i t y get to know the Turks from a c l o s e r p e r s p e c t i v e ? If so, how did this h a p p e n ?

to

/fu^ Jnc, JCM ifdiit An& i*MJf JtUtjU si Jthh' fart M*n ^ritrr/lhj .J

366


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

3.

What w e r e y o u r o p i n i o n s and i m p r e s s i o n s w h i l e you w e r e f i g h t i n g at G a l l i p o l i ?

of the Turks

fartJ JU

Llf^j

</(

I

jùijì*»

J^A-H

-

fon

t»J»w>n d

JitfUj rJitirt v

*

Ay My

367


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

4 .

4.

368

What w a r * y o u r o p i n i o n s and r e f l e c t i o n s after you r e t u r n e d home at the end of the w a r ? Old your o p i n i o n s and impressions about the Turks change as compared t o what you used to think b e f o r e the Campaign? If yes, h o w ?


AUSTRALIAN

WAR

M E M O R I A L

5.

5.

Today, 76 years later, as you look b a c k to those o l d days, what do you feel about the b a t t l e s in Gallipoli and w h a t e v e r h a p p e n e d during t h o s e days?

/ W

fihJm

Jy

Art/tfts* A'/**** AM**.

A

fin/I

.sj

Aiti

kfa

*

&

%

fiftnct+tj

d/*n

369


AUSTRALIAN

W A R

M E M O R I A L

6.

Did you o v e r find a c h a n c e to go to T u r k e y and v i s i t G a l l i p o l i again after t h e w a r ? If y e s , w i t h what kind of feelings did you r e t u r n ?

%

Li

J-

Sta

,U-M

pittai

AJtfnt*i»f"f•

T^


vatanı ışgaıe KaiKişan guçıu düşmana karşı direnip destanlar yaratarak, ulusun kara yazgısını ucyıomcuıninnin. eyer ütmemin

süper güçleri amaçlarına ulaşabilseydi, kuşkusuz modern rihimiz çok farklı yazılacaktı.

Çanakkale'de çarpıştığı güçl düşmanı, Anzakların kaleminden dile getirilmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.