Timur Soykan - Badeci Şeyh'in Sır Odası

Page 1


Timur Soykan 1975 yılında Kırklareli Demirköy'de doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu. Radikal gazetesinde dokuz yıl muhabirlik, üç yıl editörlük yaptı. Radikal' den ayrıldıktan sonra Postacı Yayınevi'ni kurdu. A hmet Şık'ın taslak halindeyken el konulan kitabı 000KİTAP- "Dokunan Yanar" (İmamın Ordusu) Postacı Yayınevi'nden yayımlandı. Halen Posta gazetesinde haber müdürü olan Timur Soykan, 2008'de Hrant Dink cinayetiyle ilgili Sapan: Hrant Dink Cinayeti-Bir Güvercinin Katilleri kitabını Demet Bilge'yle birlikte yazdı. Gerçek insan öykülerinden oluşan Tanrı Misafirleri Oteli, Kırmızı Kedi Yayınevi'nden 2009'da çıktı. Zavallı isimli politik polisiye romanını Postacı Yayınevi 2013 'te yayımladı. Politik polisiye serisinin ikinci kitabı Liste, Kırmızı Kedi Yayınevi'nden 2016'da çıktı.

-


Kırmızı Kedi Yaymevi: 1128 İnceleme: 93 Badeci Şeyh'in Sır Odası Timur Soykan © Timur Soykan, 2019 © Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019

Yayın Yönetmeni: Enis Batur Editör: Mehmet A li Güller Kapak Tasarımı: Cüneyt Çomoğlu Sayfa Tasarımı: Taylan Polat Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni alınmaksızın, hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik veya mekanik yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. Birinci Basım: Haziran 2019, İstanbul İkinci Basım: Haziran 2019, İstanbul ISBN: 978-605-298-516-8 Kırmızı Kedi Sertifika No: 40620 Baskı: Pasifik Ofset Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3 / 1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2 34310 Haraınidere /İSTANBUL Tel: 0212 412 17 77 Sertifika No: 12027 Kırmızı Kedi Yayınevi

kirmizikedi@kirmizikedi.com / www.kirmizikedi.com facebook.com: kirmizikediyayinevi / twitter.com: krmzkedikitap instagram: kirmizikediyayinevi Ömer Avni Mah. Emektar Sok. No: 18 Gümüşsuyu 34427 İST AN BUL T: 0212 244 89 82 F: 0212 244 09 48


Timur Soykan

BADECİ ŞEYH'İN SIR ODASI

-



İçindekiler

Birinci Bölüm: Bir Müridin Şeyhle İlişkiye Zorladığı İki Kadın 11 İkinci Bölüm: Şeyhin En Yakınındaki İsimler Anlatıyor 29 Üçüncü Bölüm: Kocası Tarafından Kabusa Sürüklenen Bir Kadın 41 Dördüncü Bölüm: Badeci Şeyh Tarikatını Anlatıyor

51

Beşinci Bölüm: İfadelerinde Pişmanlık Yoktu, Şeyhi Savundular

61

Altıncı Bölüm: Tarikatın Kadın Hocaları 75 Yedinci Bölüm: 3 Ay Önce İhbar Edilmişti, Hiçbir Şey Yapılmadı 85


Sekizinci Bölüm: Dergahta Çocuk Pornosu Bulundu 95 Dokuzuncu Bölüm: İnsan Manhğını Yok Etmenin Yüzlerce Yıllık Yolu

103

Onuncu Bölüm: 250 Yılı Aşkın Hapis İstemiyle Dava Açıldı

125

On Birinci Bölüm: Ve Karar

149

On İkinci Bölüm: Yargıtay Aşaması: Cezası 6 Yıldan 188 Yıla Çıktı

163

On Üçüncü Bölüm: İnternetteki Görüntü: Şeyh Zikirde Badelendiğini Söylüyor

173

On Dördüncü Bölüm: Şeyhin Avukatı Anlatıyor

183

On Beşinci Bölüm: Sadettin Merdin: 'Ümmeti İçinde Peygamberin Konumu Neyse, Müritleri Arasında Şeyhin Konumu Odur'

189

OnAltıncı Bölüm: Son Değerlendirme

209 Fotoğraflar

215


Önsöz Henüz Ensar Vakfı'nın Karaman'daki yurdunda çocuklara tecavüz edilmemişti, türlü tarikat yurtlarındaki istismarların ortaya dökülmesine yıllar vardı. 2011' de gazetede ajans sıralarını tararken Doğan Haber Ajansı'ndan gelen haberden "Badeci Şeyh"i öğrendim. Okur­ ken "Yok artık" dediğimi hatırlıyorum. Her yıl birçok "sapık şeyh", "cinci hocanın tecavüzü" olayı gündeme gelir ama böylesi yoktu! Erkek ve kadın bütün müritleriyle cinsel iliş­ kiye girmişti ve bunu bir ibadet olduğunu söyleyerek savu­ nuyordu! Ülkede birkaç gün gündem, sosyal medyada bir hayli ge­ yik malzemesi oldu. Sonra unutuldu, ülkede sonu gelmeyen "tarikatta cinsel istismar" davalarından biriydi. Badeci Şeyh, dava duruşmaları olunca internet sitelerinde, gazetelerde kü­ çük haberdi. Ben de ajans sıralarında görünce kadın, erkek tüm müritle­ riyle cinsel ilişkiye giren şeyhi okuyordum, gazeteye haberini birkaç cümleyle özetleyerek koyuyorduk. O günlerde iktidar desteğiyle devasa güce erişmiş bir tari­ kat diğer tüm karanlıkları gölgesinde bırakacak bir kudretle devleti ele geçirmişti. Ergenekon, Balyoz ve nice kumpas da­ valarla "Yeni Türkiye" dizayn ediliyordu. Fetullah Gülen'in 7


müridi polisler, savcılar, hakimler, AKP'nin tam desteğiyle tüm muhalifleri imhaya girişmişti. Fetullahçı çeteyi anlattık­ ları için gazeteciler Odatv Davası'nda hapsediliyordu. Henüz taslak halindeyken yasaklanan Ahmet Şık'ın İmamın Ordusu kitabını yayınlamak için çabalarken Fetullahçı savcı ve polis­ lerin tehdidi altındaydık. Fetullahçı çetenin devletteki örgüt­ lenmesini anlatan bu kitabı o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan da Avrupa Konseyi toplantısında "bomba"ya ben­ zetmiş, yasaklanmasını ve yazarının hapsedilmesini savun­ muştu. AKP' den Fetullah Gülen'e övgüler düzmeyen nere­ deyse yoktu. Yıllar sonra, 15 Temmuz 2016' daki darbe girişiminde F-16'ların içindeki mürit pilotlar, şeyhleri Fetullah Gülen için füze ateşleme düğmesine basıp dehşet saçtı. Ben dün­ yanın en gelişmiş silahını kullanan o pilotların nasıl ilkokul mezunu ve vaazları saçmalıklarla dolu şeyhin bu denli gü­ dümüne girdiklerini her zaman çok merak ettim ve halen merak ediyorum. Besleyip büyüttükleri canavarın 250 can almasının sorum­ luları "kandırıldık" diye işin içinden kolayca çıkarken onları yıllarca uyaranları FETÖ'cü ilan edip hapse atmaya başladı. Bu sırada geçmişte yaşananlardan hiç ders almayan iktidar başka tarikatları, Fetullahçılar' dan boşalan yerlere dolduruyordu. Özetle devleti ele geçirmiş bir tarikat ve onun ortağı ikti­ dar partisi hayatımızı kabusa çevirirken "Badeci Şeyh"i kita­ ba dönüştürmek aklımda yoktu. Yıllar geçti. Ağustos 2018' de sosyal medyadaki bir payla­ şımda Uğur Korunmaz davasındaki bazı ifadeleri gördüm. Şeyhleriyle girdikleri cinsel ilişkinin ibadet olduğunu anlatı­ yorlardı. Davada şikayetçi kalmamıştı. Bu olayla ilgili haber­ leri okurken sorduğum sorular yine aklıma düştü: "Bir şeyh, müritlerini nasıl bu denli aykırı bir noktaya sü­ rükleyebildi? Sadece cehalet yeter mi açıklamaya? İnsanların bastırdıkları cinsel eğilimleri mi tüm soruların yanıtı? Yoksa dini duyguların istismarı, bu insanları hayatları boyunca öğ­ rendikleri ahlaki değerlerden tamamen koparmaya yetiyor 8


mu? Belki de 'şeyh' kavramı, bu insanlar için bütün iradeleri­ ni, mantık ve akıllarını yok edecek kadar güçlü... " Karar verdim: Bir şeyhin cemaatine yaptırabileceklerinin sınırı olmadığını gözler önüne seren bu uç örneği kitaba dö­ nüştürecektim. Bunun nedenlerini bulmaya çalışan ve sonuç­ larını sergileyen bir kitap olacaktı. AKP iktidarında tarikat­ lar, tüm denetimlerden muaf, altın yıllarını yaşamaya devam ederken bu tartışılması gereken bir konuydu. Sosyolojik bir olguyu anlamaya çalışmadan onunla sadece eğlenmek de ülkenin farklı bir sorunuydu. "Badeci Şeyh"in cinsel performansı ve müritlerinin düştüğü hal ile ilgili çok sayıda espriye sosyal medyada rastladım. Şimdiden söylemeliyim; kitapta müritler ve Uğur Korunmaz'ın ifadelerinde cinsel ilişkileriyle ilgili detaylar var. Bunları yazmamın nedeni, olguyu anlamamız için gerek­ li olmasıdır. Ayrıca Uğur Korunmaz, ayetleri, dini simgeleri, Arapça yazılışları müritlerini "badeleme" ve "tabi olmaya" ikna etmek için sıkça kullanıyor. Bu kısımlar olayın anlaşıl­ masında zaruri olduğu için kitapta yer aldı. Sonuç olarak; bu kitap cinsellik gibi bolca "geyik" yapılacak bir konuya malzeme taşımayı amaçlamıyor. Genelleme yapıp bir kesimi toptan zan altında bırakmayı hedeflemiyor. Bu kitap iktidar partisi eliyle devlet kurumları tarikatlara teslim edilmiş ve bunun acı sonuçlarını daha önce yaşamış bir ülkede lokal bir örneğe odaklanıyor. Bu ülkenin geleceği için çok önemli bir sorun olan "akıl ve mantığın bir şeyhe teslim edilmesi" gerçe­ ğini sergilerken bu konudaki sorulara yanıt arıyor. Dava Dosyasını Birlikte İnceleyeceğiz Bilgisayarımın yanında, "Badeci Şeyh Davası" mavi kla­ sörlerde duruyor. Klasörlere kelepçelenmiş yüzlerce sayfada onlarca insan kendini, yaşadıklarını anlatıyor. Hepsi yargı eleğinde suç arayıp duygu artıkları dökülerek yazılmış resmi evrak Ancak devlet resmiyetinde emniyet ya da mahkeme katiplerinin yazdığı satırlarda bile kederleri, tutkuları, piş­ manlıkları, ihanetleri, nice duyguyu bulursun. 9


Bu kitabı hangi yöntemle yazmam gerektiğini uzun uzun düşündüm. Bütün olaya hakim, yukarıdan bakan bir gözle anlatabilirim. Ya da muhabir özetiyle sadece vakayı anlatıp ince bir kitap yapabilirim. Editör gözüyle hap bilgilerin sıra­ landığı okuru yormayacak bir anlatım da mümkün. Belki bir öyküye dönüştürebilirim. Karakterleri son derece gerçekçi anlatabileceğim veriler var. Ama olmaz ... Böylesi aykırı bir olayın gerçekliğine zeval getirmemeliyim. En iyisi; gazetecinin bir dava dosyasını nasıl incelediğini de sana anlatacak bir yazım biçimi. Böylece bilginin yalınlığı ve tarafsızlığı konusunda şüphelere yer kalmaz. Endişelen­ me, mavi klasördeki devlet işleyişi için gerekli formalitele­ re seni boğmayacağım. O sayfaları, önemli bilgi yakalamak umuduyla satır satır okuyup sadece devlet için zaruri, okur için gereksiz olanları elemek benim işim. Muhakeme yeteneğinle kendi gerçeğine ulaşabileceğin bilgilerin hepsini yazacağıma söz veriyorum. Tekrarlar olacak ama bir dava dosyasını birlikte incelemiş olacağız. Aklında bir soru kalırsa tüm evrak elimde. Mavi klasör kapağını açıyorum. Polis, savcı, mahkeme arasındaki resmi prosedür yazışmaları onlarca sayfa sürüyor. Her sayfada aklıma takılan sorular var. Belki ilerleyen sayfa­ larda yanıtlarını bulacağız. Her şeyin başlangıcı olan 9 Haziran 2011 günündeki ihbarı dava klasörünün onlarca sayfasından sonra buluyorum. Hadi birlikte mavi klasörlerin içindeki yolculuğumuza başlayalım.

10


Birinci Bölüm •

••

BiR MURIDIN ŞEYHLE iLiŞKiYE ZORLADIGI • • iKi KADIN •

'wl



Bursa Emniyet Müdürlüğüne bir ihbar geldi: 'UĞUR HOCA KIZ ÇOCUKLARINA İSTİSMARDA BULUNUYOR' Bursa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğinin evrakı: 9 Haziran 2011 günü saat 11.50' de Bursa Emniyet Müdürlü­ ğü Ahlak Büro Amirliğinin (0254 270 55 24) numaralı telefonu çaldı. Arayan bir erkekti ve telefonu açan polis memuruna "İs­ mimi söylemeyeceğim. Bir ihbarda bulunmak istiyorum" dedi. Duaçmarı Mahallesi Gülveren Sokak, Gülveren Camii yanın­ daki 48 numaralı binanın ikinci katında Kırklari Cemaati'nin dergahının olduğunu anlath. Kırklari Cemaati'nin şeyhinin Uğur Hoca olduğunu söyledikten sonra "Kendine 'Uğur Hoca' diyen bu kişi Kuran öğretme bahanesi ile kız çocuklarını alarak cinsel taciz ve istismarda bulunuyor. Şu an içeride kız çocukları var. Bu nedenle mahalle sakinleri hocayı linç etme girişiminde bulunacak" dedi ve telefonu kapath. Badeci Şeyh soruşturması 9 Haziran 2011 günü bu telefon görüşmesiyle başladı. Ahlak Büro Amirliğindeki polisler he­ men Cumhuriyet Savcısı Hasan Yalçın'ı telefonla arayarak ih­ barı bildirdi. Savcı Hasan Yalçın şu talimatları verdi: "İhbardaki adrese ekip gönderin. Bu ekip bir süre bekleyerek dışarı çıkan şahısları alsın. Binadan çıkan olmazsa kapı zili çalınarak şahıs­ lar dışarı davet edilerek ihbar değerlendirilsin." İki polis bu telefon görüşmesiyle ilgili tutanağı imzaladı­ ğında saat 12.05' di. İhbarın üzerinden 15 dakika geçmişti. 13


İki polis ekibi 25 dakika sonra, saat 1230'da Gülveren Camii yanındaki 48 numaralı binanın önündeydi. Binanın dış kapısı açıktı. Polisler ikinci kata çıkıp zile bastılar. Kapıyı genç bir erkek açtı. 25 yaşında Ahmet C.'den polisler kimliğini istedi. Kimliğin­ de Giresun nüfusuna kayıtlı olduğu yazıyordu. Polisler içeri girdiklerinde türbanlı genç bir kadını gördüler. Onun da kimli­ ğıni istediler. İsmi Aysun B. idi. 1985 doğumlu, Bursa nüfusuna kayıtlıydı. Evliydi. Kimlik bilgilerini kayıt altına aldıktan sonra polisler diğer şüphelileri uzaklaştırarak Aysun B.'nin ilk beya­ nım aldılar. Önce bu adreste ne amaçla bulunduğunu sordular. 24 yaşındaki Aysun B. polislerin dergahın kapısına geldiği 9 Haziran 2011'den bir yıl önce Zafer Plaza'da güvenlik görev­ lisi olarak çalıştığını anlatarak konuşmaya başladı. Aynı yerde güvenlik görevlisi olan Ahmet C. ile aralarında duygusal bir bağ oluştuğunu ve sevgili olduklarım anlattı. İlk beyanına göre; Ahmet C. ilişkilerinin devam edebilmesi için hocası olan Uğur Korunmaz'la tanışması ve ona tabi olması gerektiğini anlatmış­ tı. Ahmet C., Aysun B.'ye "Hocamdan beni istemelisin" demişti. O konuşmaya devam ederken polisler hayretler içinde dinliyordu: "Ahmet C. bana hocanın cinsel organını emmemi, boşaldığında dışarıya hiç kaçırmadan yutacağımı söyledi. 'Böylece hoca seni ba­ delemiş olacak. Ona tabi olacaksın' dedi." Asıl ifadenin Emniyet Müdürlüğünde alınacağını bilen polisler Olay ve Yakalama Tutanağında detaylara girmemişti. Tutanakta Aysun B.'nin şu sözleri yer aldı: "Bugün saat 11.45 sıralarında Ahmet ile Yüksek İhti­ sas Hastanesi'nin orada buluştuk. Ahmet ile Uğur Hoca'nın dergahına geldik. Ahmet ile bir odada normal yoldan cinsel iliş­ kiye girdik." Polisler, Ahmet C.'ye Uğur Korunmaz'ı çağırmasını söy­ ledi. Uzun sakalları kırlaşmış, bıyıkları kısa kesilmiş, sadece kulaklarının üzeri ve ensesinde saç olan kel adam şalvar giy­ mişti. Polislerin istediği kimliğini uzattı. Doğum tarihi: 10 Mayıs 1964. Doğum Yeri: Kırklareli De­ mirköy Yiğitbaşı Köyü. 14


Saat 13.00'te gözaltına alındığı tutanağa geçirildi. Ahmet C. de şüpheli olarak gözaltına alındı. Dergahta bu­ lunan 1972 doğumlu Mesut K. bilgisine başvurulmak üzere emniyete davet edildi. Polisler, şüpheliler ve bilgisine başvu­ rulmak üzere emniyete götürülenler ile dergahtan çıkacakken kapının önüne biri geldi. Cep telefonuyla konuşurken anahta­ rı kilide sokmuştu. Kapıyı açtığında karşısında polisleri gör­ dü. Genç bir kadındı. Kimliğini isteyen polisler isminjn Ayşe S., doğum tarihinin 1979, doğum yerinin Muş olduğunu tuta­ nağa yazdı. Tutanakta onun ilk beyanı şöyle yazılmıştı: "Dergaha ne amaçla geldiği sorulmuş, bayanın alınan ilk beyanında 'Tarihten 5-6 ay kadar önce eşi Ümüt S. tarafın­ dan dergaha getirilmek suretiyle Uğur Korunmaz Hoca ile tanıştığını, dergahta kendi numarasını verip, Uğur Hoca'nın telefon numarasını aldığını, bilmediği dini konuları öğren­ mek için Uğur Hoca'yı cep telefonundan sık sık arayarak gö­ rüştüğünü, Uğur Hoca'nın kendisini dini bilgisi eksik olduğu için kandırıp Allah'a teslimiyeti için kendisiyle cinsel ilişkiye girmesi gerektiğini belirterek dergaha çağırdığını, dergahın sır odasında bir sefer cinsel ilişkiye girdiğini, bugün de yani 09.06.2011 günü aynı dergaha Uğur Korunmaz'ın elini öpmek için geldiğini belirtmiştir." Dört polisin imzaladığı Olay ve Yakalama Tutanağında şüpheliler Uğur Korunmaz ve Ahmet C. idi. Aysun B., Ayşe S., Mesut K.'nin isimlerinin altında "bilgi sahibi" yazıyor­ du. Polis araçları iki şüpheli ve üç bilgi sahibiyle Gülveren Sokak'tan Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne doğru hareket etti­ ğinde saat 14.00'ü geçiyordu. Yasak aşkının 'Beni hocamdan istemelisin' dediği kadının ifadesi:

'AHMET BENİ BADELEME İÇİN DERGAHA GÖTÜRDÜ' Ahlak Büro Amirliğinde ifadesi alınan Aysun B. avukat is­ tememişti. Şunları anlattı: 15


"Ben yaklaşık 1,5 aydır AK Parti İl Binası'nda özel güven­ lik elemanı olarak çalışıyorum. Yaklaşık bir yıl kadar önce Zafer Plaza'da güvenlik görevlisi olarak çalışıyordum. Bu­ rada benimle birlikte güvenlik görevlisi olarak çalışan Ah­ met C. isimli şahısla aramızda duygusal bir bağ oluşmaya başladı. Bu şahsı abdestli, namazlı birisi olarak tanımıştım. Bu yüzden şahsa karşı bir ilgi duydum. O tarihlerde ben eşimle bir takım ailevi sıkıntılar yaşıyordum. Bu yüzden bu şahısla konuşup görüşmeye başladım. Bu şahısla böyle 3 ay kadar görüşüp konuştum. Aramızdaki ilişki cinsel ilişki boyutunda oldu. Yani Ahmet ile 3-5 kez cinsel ilişkimiz ol­ muştur. Ben Ahmet'in cemaate gidip geldiğini biliyordum. Beni ilk kez kendisinin gittiği Duaçınar Mahallesi Gülveren Sokak'ta No: 48-2'de bulunan bu cemaat evine götürdü. Biz­ den başka kimse yoktu. Bu evde yani dergah denen yerde ilk kez Ahmet'le cinsel ilişkiye kendi rızam ile girdim. Daha sonraki tarihlerde birkaç kez de bu şahsın ailesi ile birlikte yaşadığı Kazım Karabekir Mahallesi Kardeşler Sokak'ta bu­ lunan evine gittik ve orada da yine kendi rızam ile Ahmet'le cinsel ilişkiye girdim. Ahmet bana hocası ile tanışmayı tek­ lif etti. Benimle görüşmesini ve ilişkisinin devam edebilme­ si için hocası olan Uğur Korunmaz ile tanışmamı, bu şahsa tabi olmamı, kendisini bu şahıstan yani hocasından talep etmemi söyledi. 'Hocanın cinsel organını emeceksin, boşal­ dığında dışarıya hiç kaçırmadan yutacaksın. Böylelikle hoca seni badelemiş olacak ve böylece tabi olmuş olacaksın' dedi. Bu konuşmamızdan sonra Ahmet beni dergaha badeleme için götürdü. Beni hoca ile yalnız bir odaya koydular. Bu­ rada kimliğini görüp kendisini tanıdığım 'Uğur Korunmaz' isimli hoca bana bu odadayken 'Kızım bak sen artık bize tabi olacaksın. Biz cennete gittiğimizde seni de götüreceğiz' dedi. Bir süre sonra cinsel organını çıkartıp benden ağzıma almamı söyledi. Ben dediğini yaptım. Onun cinsel organını ağzıma aldım. Bir süre sonra hoca boşaldı. Ancak ben onun spermlerini yutamadım. Yani onun badeleme dediği işlemi gerçekleştiremedim. Uğur Hoca bunun başka bir yolu oldu16


ğunu, bunun da cinsel ilişki olduğunu söyledi. Benden spi­ ral taktırmamı istedi. O gün aramızda cinsel ilişki olmadı. Sadece oral seks yaptık. Daha sonraki tarihlerde de ben yine Ahmet ile birlikte oraya gittim. Ahmet beni hocaya tabi ol­ mam gerektiği şeklinde ikaz ediyordu. İlk kez 4-5 ay kadar önce 'Uğur Korunmaz' isimli bu şahısla dergah denilen bu yerde cinsel ilişkiye girdim. İlişki sırasında hoca beni zor­ lamadı. Ancak hoca beni dinen telkin ediyordu. Yaptığımın yanlış olmadığını, cennete gideceğimi söyledi..." İfade tutanağı okumakta deneyimli gazeteciler satır ara­ larında sorgu anıyla ilgili pek çok ipucu bulabilir. Bu ifadede polislerin Aysun B.'ye sıklıkla "Seni zorladı mı?" sorusunu yönelttiği anlaşılıyor. Çünkü Aysun B. 24 yaşında ve zorlama olmaması halinde sanık, mağdur reşit olduğu için suçlama­ lardan kurtulabilir.

Uğur Korunmaz' a sevgilisini ve nişanlısını götüren mürit anlatıyor: 'HOCA PİR OLANA KADAR BADE VE TABİ OLMUŞ' Mavi klasöre dizdiğim belgeler içinde uzun bir arama­ dan sonra Aysun B.'yi Şeyh'e götüren ve cinsel birlikteliğe ikna eden Ahmet C.'nin ifade tutanağını buluyorum. Gözal­ tına alındığı 9 Haziran 2011 günü saat 20.30'da Ahlak Büro Amirliğinde sorgulanıyordu. Avukat istememişti. Kimlik bil­ gilerini ifade tutanağına geçiren polise yüksekokul mezunu olduğunu, özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığını söyledi. Polisin tutanağa geçirdiği soru şöyleydi: "... Dergahta ne amaçla bulunuyorsunuz? 'Pir' olarak bil­ diğiniz Uğur Hasan Hoca'nın Kırklari Dergahı'nda bayan ve erkek müritlerini cennete göndermek veya cenneti kazandır­ mak vaadi ile kandırıp çok kereler cinsel ilişkiye girdiği konu­ sunda bildiklerinizi anlatınız." Ahmet C.'nin Şüpheli İfade Tutanağına şu sözleri yazıldı: "Halen Çekirge Caddesi üzerinde bulunan Çelik Palas Oteli'nde silahsız özel güvenlik olarak asgari ücretle çalış17


maktayım. 6 yıl önce eniştem Ercan K. ile adresini hatırlama­ dığım bir eve gittik. O evde birçok kişi bulunuyordu. Evde dini sohbetler yapacağımızı ve namazımızı kılacağımızı söyledi. O gün ismini Emniyet'te öğrendiğim 'Uğur Hoca' lakaplı Uğur Korunmaz ile eniştem beni tanıştırdı. Bu hoca­ nın alim olduğunu, dini bilgiler verdiğini, insanlara fayda­ lı bir kişi olduğunu söyledi. Tanışma sonrasında her hafta başka evlerde toplanıyor, Uğur Hoca'nm derslerine katılı­ yorduk. Hafta içi bazı günler Duaçmar Camisi' nin lokalinde arkadaşlar ve hoca ile buluşur, sohbetini dinlerdik. Günler geçtikçe eniştemin de tavsiyesi ile hocanın bize verdiği tes­ bihatı (vird)1 aldık ve zikir çekmeye başladım. Bu zikir 24 saatte bir kere yapılır. Genelde tesbihatı evimde yapmaya başladım. Tesbihatı aldığım için Uğur Hoca'nm talebesi ol­ dum. Daha sonra askerlik görevim çıktı ve acemi birliğim olan Sivas'a gittim. Bu süre zarfında Uğur Hoca ile telefonla görüşüyorduk. Ben askerde iken Uğur Hoca tam olarak ad­ resini hatırlamadığım Namık Kemal Mahallesi'nde Kırklari tarikatı adı altında dergah açmış.

'HOCAM CENNETE GİTMEK İÇİN YAPMAM GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ' "Askerlik hizmetimi 2008 yılında tamamladım ve evime geldim. Daha sonra Uğur Hoca'nm yanma gittim ve sohbetle­ rinde bulundum. Bu tesbihat ve zikirler devam ederken Uğur Hoca ile manevi olarak yakınlaştık. Uğur Hoca bana 'Cenne­ te gitmek için benim cinsel organımdan çıkan menimi içmek, yutmak lazım' diyordu. Bu olanların ayetlerde yazdığını söy­ lüyordu ve bana gösterdi. Hatırladığım kadarıyla El Mürselat Suresi2 ilk ayetlerinin mealinde yazdığını gördüm. 1 Dinsel bir sözü sürekli tekrarlamak. Nakşibendilikte vird günlük ders olarak yapılan zikirdir. "Kalpten Allah'ı zikretmek olarak" da tanımlanır. 2 Surede ağırlıklı olarak Allah'ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öl­ dükten sonra dirilme, ahret hayah ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb alemi gibi itikadi konular ele alı­ nıyor.

18


'SIR ODASINDA ZİKİR EŞLİĞİNDE YAPIYORDUM' "Bu yaphğının ismine tarikahmızda 'bade içmek' denir. Ben de cezbe ve zikrin etkisi ile hocanın baskısı olmadan Uğur Hoca'nın cinsel organını yaladım ve çıkan sıvıyı yut­ tum. Bu şekilde badelenmiş oldum. Bu badelenme işini ben kendi isteğim ile iki ayda bir yapardım. Bade olayını dergahın sır odası denilen yerde Uğur Hoca ile yalnız kalarak zikir eş­ liğinde yapıyordum. "Bu dergaha bayanlar da gelirdi. Ama tanıdığım kimse yoktu. Bayanlar ayrı odada ders alırlardı. Bayanların da bade yaptığını biliyorum ancak gözümle görmedim. Bu dergaha soy isimlerini bilmediğim Çetin, Yılmaz, Rahim, eniştem Ercan ve isimlerini hatırlayamadığım bazı kişilerin de Uğur Hoca'ya bade yaptıklarını biliyorum. Fakat gözümle görme­ dim. Zaten bu konuları konuşmayız.

'BANA 'DAHA İLERİ GİTMEK İSTER MİSİN?' DİYE SORDU' "Bade olayından sonra Uğur Hoca bana 'Bu safhaya ge­ tirdim seni, daha ileriye gitmek ister misin?' diye sordu. Ben de kabul ettim ve Allah' a daha yakın olmak için bu yolu an­ latmasını istedim. Bana dini konuda evliyalıkla ilgili şeyler anlattı. Cinsel içerikli konu açmadı. 2009 yılı sonunda özel güvenlik kursuna gittim ve belgeyi aldım. Bu süre içerisinde ailem ile ikamet ediyordum. Daha sonra ilk olarak Şevket Yılmaz Hastanesi'nde göreve başladım. 40 gün çalıştıktan sonra Osmangazi İlçesi'nde Zafer Plaza' da işe başladım. Orada Aysun B. isimli bayan ile tanıştım. Aynı yerde güven­ lik görevlisiydi ve bu bayan evliydi. Aramızda yakınlaşma oldu. Bu süre içerisinde Uğur Hoca dergahı Duaçınar Ma­ hallesi Gülveren Sokak No: 48-2 sayılı adrese taşımıştı. İlk olarak Aysun B.'yi Uğur Hoca'nın yeni taşındığı dergahına götürdüm. O sırada dergahta kimse bulunmuyordu. Bende anahtar vardı ve Aysun'a kendisinden hoşlandığımı söyle19


dim. Kendisiyle kendi rızasıyla normal yolla cinsel ilişki­ ye girdim. Daha sonra cemaatimden bahsettim, hocamdan bahsettim. 2-3 ay sonra da Uğur Hoca ile kendisini tanıştır­ dım. Bu aralarda 2-3 kere dergahta hoca olmadığı zamanlar­ da cinsel ilişkiye girdik. Aysun'a bizim yolumuzun nasıl bir yol olduğunu anlattım.

'AYSUN'U SIR ODASINA ALDI' "Uğur Hoca da Aysun'u kabul etti ve dersledi. Yani tesbihat verdi. Ben Uğur Hoca'ya Aysun'u zaman zaman dergaha getirdim. Tarihi hatırlamadığım bir günde Uğur Hoca, Aysun'a kendisinin cinsel organını yalatmak suretiyle sıvısını içirmek için dergahın sır odasına aldı. Ben o sırada başka bir odada bulunuyordum. Yaklaşık 3-5 dakika kaldık­ tan sonra Aysun dışarıya çıktı. Birlikte dergahtan ayrıldık. Konuyla ilgili hiçbir şey sormadım. Daha sonraki günler Uğur Hoca bana Aysun'un bade yapamadığını yani menisi­ ni içmediğini söyledi. "Daha sonra ben Gamze G. isimli bayan ile söz yaptım. Benim bulunduğum tarikatı anlattım ve Uğur Hoca ile ta­ nıştırmak istedim. Dergaha götürerek sözlüm Gamze'yi dersledik. Uğur Hoca benim sözlüm olan Gamze'yi sır oda­ sına aldı ve onu da badeledi. Aradan zaman geçti ve sözlüm Gamze'ye de tabi olmak 'cinsel ilişkiye girmek' olayını an­ lattım. Bu işi teslim olup cenneti kazanmak için yaptığımızı söyledim. Hatta kendimin de tabi olduğumu yani 'ters iliş­ ki' yaptığımı söyledim. Bunun üzerine Gamze kabul etti ve Uğur Hoca'ya tabi olmak istedi. Daha sonra dergaha gittik ve Uğur Hoca ile Gamze sır odasına geçtiler. 5-10 dakika kal­ dılar ve sözlüm Gamze dışarı çıktı ve birlikte dergahı terk ettik. Evine gitmek için ayrıldığımızda Gamze'ye 'tabi olup olmadığını' yani Uğur Hoca ile cinsel ilişkiye girip girme­ diğini sordum. Gamze bana tabi olduğunu söyledi. Bu olay bir kere oldu.

20


'HOCA BADE VE TABİ OLDUĞUNU BANA ANLATMIŞ:Tl ' "Daha sonra annem, kız kardeşim Nigar ve amcamın kızı Hülya'yı da Uğur Hoca ile tanıştırdım. Fakat bade ve tabi olmadıklarını düşünüyorum. Sadece arkadaşım Aysun ile sözlüm Gamze'nin Uğur Hoca tarafından bade (oral seks) ve tabi (cinsel ilişki) olduklarını biliyorum. Uğur Korunmaz Hoca'nın 'Pir' olduğunu ve bu safhaya gelene kadar kendisi­ nin de bade ve tabi olaylarını yaşadığını biliyorum. Çünkü bu konuları bana anlatmıştı. "Dergahta hatırladığım kadarıyla Yılmaz, Mesut, Ümüt, Muhammed, Çetin, İlyas, şoför Murat ve Zonguldaklı Murat, Metin isimli kişilerin Uğur Hoca'nın dergahında olduklarını biliyorum. Çünkü beraber zikir ve hatmelere3 katıldık. On­ ların da bade ve tabi olayları yaptıklarını tahmin ediyorum. Ancak gözümle görmedim. Bayanlardan ise benim dergaha getirdiklerimden hariç kimseyi tanımıyorum.

'KAPI ÇALDI, POLİS KİMLİKLERİNİ GÖSTERDİLER' "Bugün yani 9 Haziran 2011 günü Aysun ile yüksek ihtisasın oralarda telefonla görüşüp randevulaştık. Daha sonra buluşarak dergaha gittik Buluştuğumuzda saat 11.45 sıraları idi. Dergaha gittiğimizde Mesut ve Uğur Hocamız bulunuyordu. Uğur Hoca kendi odasındaydı. Ben dergaha gittiğimde hocanın kapısı ka­ palıydı. Mesut Abi ise salonda oturuyoı; tespih çekiyordu. Ben de Mesut abiye müsaade etmesini söyledim. Bayanla geldiğim için izin istedim. Mesut Abi de dergahın balkonuna çıktı. Ben de Aysun ile beraber Uğur Hoca'nın bulunduğu odanın yanın­ daki odaya geçtim. Aysun ile sohbet ettik Daha sonra kendisine beni isteyip istemediğini sordum. Beni istediğini söyledi. Ben de Aysun ile bir sefer normal yolla cinsel ilişkiye girdim. Cinsel 3 Nakşibendilikte hatme ve hatme-i hacegan denilen zikre önem veriliyor. Ce­ maat ile toplu halde yapılan bir halka zikridir. Kapalı bir odada yapılır ve hatmeye kahlmayanlar konuk olarak odada bulunamaz.

21


ilişki sonrası Uğur Hoca'ya selam verip ayrıldığımda kapı çaldı ve açtım. Kapıda sivil giyimli kişiler vardı. Bana polis kimlik­ lerini gösterdiler. Benden ve kız arkadaşım Aysun'dan kimlik istediler. Daha sonra bana Uğur Hoca'nın evde olup olmadığını sordular ben de kendilerine 'İçeride' dedim. Dışarıya çağırdılar. Beni, arkadaşımAysun'u, Mesut Abi ve Uğur Hoca'yı emniyete götürmek için davet ettiler...

'HOCA İLE TANIŞTIRARAK İBADET YAPMALARINI SAĞLADIM' "Ben sözlüm Gamze, arkadaşım Aysun, amcakızım Hülya ve annemi Uğur Hoca ile tanıştırarak ibadet yapmalarını sağ­ ladım. Aysun ve Gamze'nin Uğur Hoca ile oral seks ve cinsel ilişkiye girmeleri bizim tarikatımızda ibadettir. Bu ilişkiler zikir, tesbihat ve maneviyata göre isteğe bağlı olarak yapı­ lır. Bu konular sürekli olmaz. Ben daha sonraki zamanlarda da bade olayını yapmak istiyorum. Ta ki o noktaya gelirsem. Beni bade ve tabi olma işine zorlayan kimse yoktur. Kendi isteğim ve arzumla oldu. Ben de bu gaye ile kız arkadaşım ve sözlümü dergaha getirdim. Kötü bir maksat düşünmedim. Konu ile ilgili ne para verdim ne de aldım."

Değerlendirme: Ahmet C.'nin ifadesini daha önce incelediğim dava dos­ yaları ile kıyaslarsam açık ve dürüst bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. "Şüpheli" olarak ifadesinin alınmasına karşın Uğur Korunmaz ve tarikatı hakkında detaylı bilgiler veriyor, badelenen müritlerin isimlerini sayıyordu. Önemli bir nok­ tada şeyhinin soyadının "Korunmaz" olduğunu Emniyet'te öğrendiğini söylemesiydi. Bu müritler için 'Pir'in konulduğu üst kademeyi gösteriyor. Belki de Şeyhe dini unvanlarla hitap ederken gerçek ismini öğrenmeyecek kadar edilgenler. Badelemeye ikna olurken Kur'an-ı Kerim'den ayetler gör­ düğünü, öğrendiğini söylüyor, ancak dini bir eğitimi olmadı­ ğı da açık. 22


Sevgilisi Aysun B. ve nişanlısı4 Gamze G.'yi Uğur Ko­ runmaz ile cinsel ilişkiye ikna ettiğini de anlatıyor. Bunu bir ibadet olarak gördüğü ifade tutanağındaki birkaç cümlede yer alıyor. "İbadet etmelerini sağladım" diyor. İfadeyi alan ve tutanağa geçiren polislerin onun nedenlerini anlamaktan çok absürt duruma, suça odaklandıklarını hesaba katmalıyız. Muhtemelen ifadesinde Uğur Korunmaz'ın müritlerini cen­ nete götüreceğini ve Aysun B. ile Gamze G.'ye bu yolu açma­ ya çalıştığını daha uzun anlatmış ama tutanağa bu kısımlar az girmişti. Değişmeyen gerçek ise Ahmet C.'nin iki kadını kendisiy­ le birlikteliklerinin devam etmesi için Uğur Korunmaz'ın sır odasına girmeye zorlamasıdır. Bunu daha iyi anlamak için ni­ şanlısı Gamze G.'nin ifadesini bulmamız gerekiyor. Dava bel­ geleri arasında bir ifade tutanağı ve arkasına iliştirilmiş kim­ lik fotokopisini buluyorum. Tutanağı inceleyerek onun so­ ruşturmaya dahil olması sürecini de öğreniyoruz. Emniyet'te şüpheli ve bilgi sahiplerinin ifadeleri alınırken polisler ismi geçenlere ulaşmaya başlamıştı.

Nişanlısıyla cinsel ilişkiye girdiği için sır odasına mahkum olmuştu: 'AHMET'İ KAYBETMEKTEN KORKTUĞUM İÇİN KABUL ETTİM' Bir polis ekibi Ahmet C.'nin nişanlısı Gamze G.'nin evi­ ne gitti. Uğur Korunmaz'ın gözaltına alındığını söyleyip "Şi­ kayetçi misin?" diye sordular. Şikayetçi olduğunu söyleyen Gamze G., Bursa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğine getirildi. 9 Haziran 2011 günü, saat 23.10' da ifadesine kimlik tespitiyle başlandı. 1991, Osmangazi doğumlu. Bingöl nüfu­ suna kayıtlı. Mesleği tezgahtar. Medeni durumu bekar. Eği­ tim durumu okur-yazar. Avukat talep etmedi. Polis sordu: " ...Nişanlınız Ahmet C. isimli şahsın da bu dergahın üyesi olduğu, sizin Ahmet C. vasıtasıyla dergaha 4 Sözlüsü olduğunu söylüyor. Ancak 4 ay önce nişanlanmışlardı.

23


götürüldüğünüz ve burada Uğur Korunmaz tarafından cin­ sel ilişkiye zorlandığınızı beyan ederek şikayetçi oldunuz. Bu konuda bildiklerinizi söyleyiniz." Gamze G.'nin ifadesi şöyleydi: "Ben nişanlım olan Ahmet C. isimli şahıs ile 2008 yılı ekim ayı içerisinde tanıştım. Daha sonra aramızda arkadaşlık ve duygusal yakınlaşma başladı. Ahmet bana ilk günden Kırk­ lari isimli bir cemaate üye olduğunu, bu cemaatin lideri olan Uğur Hoca isimli bir şahıstan ders aldığını anlatmıştı. "Yaklaşık 5-6 ay kadar sonra nişanlım olan Ahmet C. bana Uğur Hoca'nın cinsel organını yalayıp öptüğünü, cinsel or­ ganından akan spermleri içtiğini, böylelikle badelendiğini, böylelikle hocaya çok bağlandığını anlattı. Tabii bu anlattık­ ları bana sapıkça geldi ve kendisine bu yaptığının ibadet ol­ madığını, ibadetin namaz ve Kuran ile olacağını anlatmaya çalıştım. Biraz üzerinde etkili oldum ve dergaha geliş gidiş­ leri bildiğim kadarıyla seyrekleşmeye başladı. 2009 yılı içeri­ sinde de Ahmet C. ile kendi isteğimle cinsel ilişkiye girdim ve bekaretimi Ahmet C.'ye teslim ettim. "2011 yılı şubat ayı içerisinde ailelerimiz arasında yapılan bir törenle Ahmet C. ile nişanlandık. Mart ayı içerisinde Ah­ met bana dergaha gitmeyi ve oradaki sohbeti dinlemeyi teklif etti. Ben de bir mahzur görmeyerek Ahmet'le birlikte akşam saatlerinde Vişne Caddesi'nde olduğunu hatırladığım yere gittim. Dergah denilen yerde yalnızca ismini burada 'Uğur Korunmaz' olarak öğrendiğim Uğur Hoca isimli biri vardı. Ahmet beni bu şahıs ile tanıştırdı.

'ANLATTIKLARI BANA DELİ SAÇMASI GELİYORDU' "Burada Uğur Hoca isimli kişi benimle sohbet etmeye başladı. Ben bu şahsa 'bade' olayının ne olduğunu, böyle bir ibadetin saçmalığını sordum. Hoca da badelenen kişinin ken­ disine bağlandığını ancak bu safhaya gelene kadar önce zikir çekmek sonra cezbelenmek daha sonra badelenmek sıralan­ masıyla gerçekleştiğini anlattı. Bu anlattıkları beni hiç etkile24


medi. Çünkü anlattıkları bana deli saçması geliyordu. Daha sonra Ahmet ile buradan ayrıldık. "Yaklaşık bir ay sonra Ahmet bana hocanın beni çağır­ dığını ve beni görmek istediğini söyledi. Ben de nişanlımın yanımda geleceğine güvenerek dergah denilen yere gittim. Burada hoca, Ahmet ve ben bir odadayken yan odadan er­ kek sesleri geliyordu. Uğur Hoca isimli şahıs bulunduğumuz odadan Ahmet'i 'Sen dışarı çık' diyerek gönderdi.

'CENNETİN KAPILARININ BANA AÇILDIĞINI SÖYLEDİ' "Hoca ile ben yalnız kaldıktan sonra bana hitaben 'Eğer Ahmet'i sana vermemi istiyorsan badelenmen gerek. Yoksa Ahmet'i sahiplenemezsin' dedi. Ben de Ahmet ile daha önce cinsel ilişki yaşadığım ve kaybetmekten korktuğum için Uğur Hoca isimli şahsın teklifini kabul ettim. Kapıyı kapatıp kilit­ ledikten sonra hoca beni yere uzattı ve alt tarafımda bulunan tüm çamaşırları hoca kendisi çıkarttı. Kendisi de yalnızca alt bölgesindeki çamaşırları çıkarttı. Böylelikle benimle cinsel yoldan ilişkiye girmeye başladı. Çok sürmeden içime boşal­ madan dışarıya boşalarak cinsel ilişkiyi bitirdik. Bana ona tabi olduğumu, nurlandığımı, cennetin kapılarının bana açıldığı­ nı söyledi. Ben çok üzülmüştüm ancak beni Ahmet ile tehdit ettiği için sesimi çıkaramıyordum. Ahmet'i odaya çağırdı ve 'Gamze gitmek istiyor' dedi. "Ben Ahmet'e bu olanları anlatmadım. Gerçi o da bana içeride ne olup bittiğini sormadı. Ancak bildiğini tahmin edi­ yorum.

'EVLENMEME ENGEL OLACAĞI İÇİN GİTMEK ZORUNDA KALDIM' "Bu olay sonrası çok üzüldüm. Psikolojim bozuldu ve sa­ baha kadar ağladığımı hatırlıyorum. Bir hafta kadar sonra Uğur Hoca isimli şahıs Ahmet'i arayarak 'Gamze'yi bana 25


getir' demiş. Ben de Ahmet ile birlikte yine dergaha gitmek zorunda kaldım. Çünkü Ahmet ile evlenmeme engel olaca­ ğını bildiğim için gitmek zorunda kaldım. Dergaha gittik­ ten sonra odada hoca ile yalnız kaldık. Bana hitaben eğer kendisinin cinsel organını emmezsem Ahmet ile evlenme­ me mani olacağını söyleyerek tehdit etmeye başladı. Ben de korktuğumdan dolayı istediğini kabul ettim. Bir koltukta oturuyordu. Soyunmayarak giymiş olduğu şalvar tarzı bir şeyin önünü açtı ve cinsel organını çıkarttı. Bana öpmemi ve yalamamı emretmeye başladı. Ben de dediklerini yapa­ rak cinsel organından akan spermleri yuttum. Ben gitmek istediğimi söyleyince Ahmet'i odaya çağırdı ve Ahmet ile oradan ayrıldık.

'TEHDİTLERİNE BOYUN EĞMEMEK İÇİN ŞiKAY ETÇİ'{İM' "Ben yine Ahmet'e anlatmadım. Çünkü bana 'Ahmet bun­ ları duyarsa seninle evlenmez' dediği için korkuyordum. Bir daha da buraya gitmedim. Bugün yani 9 Haziran 2011 günü polisler gelerek Uğur Hoca isimli şahsı yakaladıklarını, be­ nim bu şahıstan şikayetçi olup olmadığımı sordular. Ben de bu şahsın sahtekarlıklarını bildiğim için ve tehditlerine daha fazla boyun eğmemek için şikayetçi olmaya karar verdim. Nişanlım Ahmet C.'den şikayetçi değilim. Ancak beni nişan­ lımdan ayırmakla tehdit ederek ve zorlayarak benimle cin­ sel ilişkiye giren Uğur Korunmaz isimli şahıstan davacı ve şikayetçiyim." Gamze G.'nin ifadesi, tarikatına kendisiyle cinsel ilişkiyi ibadet olarak anlatan Uğur Korunmaz'ı yalanlıyordu. Cin­ sel ilişkiye girdiği nişanlısının kendisiyle evlenmemesinin korkusunu yaşayan genç kadın, sır odasına girmeye mec­ bur bırakıldığını anlatmıştı. Şeyh ve diğer müritlerin ifade­ lerini okuduktan sonra bu ifade daha pek çok soruyu akla getirecek.

26


Kendisinin de gittiği dergahta yaşananları öğrenen annenin isyanı: 'OĞLUM VE GELİNİMLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRDİ, ŞİKAY ETÇİYİM' Ahmet C., annesi, kız kardeşi ve amcasının kızını da der­ gaha götürdüğünü ifadesinde anlatmıştı. Oğlunun gözaltına alındığını öğrenen anne Hatice C., Bursa Emniyet Müdürlü­ ğünde bekliyordu. Polisler, ertesi gün Ahmet C.'nin annesi Hatice C.'nin ifadesini aldı. Ahmet'in dışında Nigar isimli evli bir kızı olan Hatice C., 1964 doğumluydu. İlkokul mezu­ nu ve ev hanımı olan kadın ertesi gün yani 10 Haziran 2011 günü, saat 15.00 sıralarında şu ifadeyi verdi: "Benim oğlum Ahmet C., Çelik Palas Oteli'nde özel gü­ venlik görevlisi olarak çalışır. Oğlum bekardır, daha doğrusu sözlüdür. Benim damadım olan Ercan K. tarihten 2 yıl kadar önce gittiği bir cemaatten ayrıldı. Ayrılmadan önce aynı ce­ maate oğlumu da götürmüştü. Ancak damadım bir takım olumsuzluklar görmüş, 'Bunların gittiği yol, yol değil' deyip oğlumu da gitmemesi konusunda ikaz etmiş. Ancak oğlum dinlemeyip cemaate gitmeye devam etmiştir. "Ben cemaat denen yerde Allah, kitap, din gibi konular konuşulduğunu düşündüğümden oğlumun buraya gitmesi­ ne engel olmadım. Bu yüzden oğlum daha düne kadar bahse konu cemaate gidip gelmektedir.

'DERGAHA OĞLUM İLE BİRLİKTE GİTTİK' "Ben tarihten 3 sene kadar önce ilk kez dergaha oğlum ile birlikte gittim. Oğlum bana gitmem için ısrar etti. Hatta o gün kandil akşamı idi. Oğlumu kırmadım, dünürümü de yanıma alarak eski halin oradaki eski dergaha gittik. Dergahın içerisi perde ile bölünmüş vaziyette idi. Kadınlar ayrı tarafa erkekler ayrı tarafa oturduk. Ders dinledik. Ders sırasında ya da ders sonrasında oğlumun hocasını görmedim. Ders bittikten sonra da dergahtan ayrıldık. 27


"Daha sonraki tarihlerde bir kez gelinim ve ben yeni dergaha, yani Duaçmar Mahallesi'ndeki yerlerine gittim. Bu­ rada hocayı gördüm. Gelinim daha doğrusu oğlumun nişan­ lısı olan Gamze ve ben hoca ile tanıştık. Hoca bize bir takım dini bilgiler aniattı. Bizden başka kimse yoktu. Bizi ayrı ayrı odalara almadı. Ders bittikten sonra Gamze ile dergahtan ayrıldık. Bu tarihten sonraki tarihlerde ise oğlum ve Tonyalı komşum ile yine dergaha gittik. Yine hocanın yanma otur­ duk. İçeride hoca dini bilgiler anlattı. Oğlum, ben, komşum dinledikten sonra dergahtan ayrıldık. O gün de hoca bizi ayrı ayrı odalara almadı. Bu tarihten sonra ise dergaha hiç gitme­ dim. Yani toplam 3 kez gitmiş oldum. Bu gidişlerimde hoca olduğunu söyleyen ismini Hasan Uğur olarak oğlumdan öğ­ rendiğim şahıs, bana sarkıntılık edip tecavüz etmemiştir. Bu şekilde teklifte bulunmamıştır.

'OĞLUMU SAPIK EMELLERİNE ALET ETTİ' "Ben oğlumun dergaha yanında arkadaş götürdüğünü görmedim. Bu konuda oğlum bana bir şey söylemedi. Dün ise yani 9 Haziran 2011 günü akşam saatlerinde beni Emni­ yet Müdürlüğünden aradılar. Ahmet'in gözaltında olduğunu söylediler. Ben de Emniyet Müdürlüğüne geldim. Buraya gel­ diğimde oğlumun hoca ile cinsel ilişkiye girdiğini, sapık tek­ liflerde bulunduğunu öğrendim. Bugün ise yani 10 Haziran 2011 günü oğlumu sapık emellerine alet eden ismini burada Uğur Korunmaz olarak öğrendiğim şahıstan şikayetçiyim. Bu şahıs oğlumun ve gelinim olacak Gamze isimli kızın aklını çelip onları kullanmıştır. "Oğlum normalde abdestinde, namazında bir çocuktur. Bu şekilde nasıl kandırıldığını anlayamıyorum. Bu şahıstan yani Uğur Korunmaz' dan oğlumla ve gelinimle cinsel ilişkiye girdiği için şikayetçiyim. Bu şahıs hakkında gerekli yasal işle­ min yapılmasını istiyorum. Adalet yerini bulsun ve bu şahıs başka şahısları kullanıp istismar etmesin ."

28


i kinci Bölüm

ŞEYHiN • EN YAKININDAKI • • iSiMLER ANLATIYOR



Dergahta ders verme yetkisi olan tarikat mensubu ifadesinde şöyle dedi:

'KARIM HOCAYLA CİNSEL İLİŞKİYE GİRERSE MUTLULUK DUYARIM' Mesut K., dergahta gözalhna alındığında bilgi sahibi olarak ifadesi alınmak üzere Bursa Emniyet Müdürlüğüne götürül­ müştü. Ahmet C. ifadesinde Aysun B. ile dergaha girdiklerin­ de ondan kendilerini yalnız bırakmasını istediğini anlatmışh. İfadeler alındıkça Kırklari Dergahı'nda Uğur Korunmaz'ın en yakın adamı olduğu ortaya çıkmıştı. Dosyasındaki ifadesine iliştirilmiş nüfus cüzdanındaki fotoğrafında bıyıkları kısa, sa­ kallan uzundu. 9 Haziran 2011 günü saat 19.20'de şüpheli olarak ifadesi alınırken kafasında takke vardı, şalvar giymişti. İfade Tutana­ ğının girişindeki kimlik bilgilerinde 1972, (o dönem 39 yaşın­ da) İstanbul doğumlu, Bursa nüfusuna kayıtlı, evli ve 3 çocuk babası olduğu yazıyordu. "Dokumacı-tekstil" işi yapıyordu. İlkokul mezunuydu. Polisin sorusu şöyleydi: "Sizin de içinde bulunduğunuz dergahta Uğur Hoca'nın bay ve bayan müritleri cennete göndermek veya cenneti ka­ zandırmak vaadiyle kandırıp çok kereler anal ve oral yönden cinsel ilişkiye girdiği, sizin Uğur Hoca'ya en yakın isimler­ den birisi olduğunuz, yapılan cinsel sapıklıklara kahldığınız, hocaya daha çok mürit kazandırma çabasında olduğunuz, 31


cemaatin para işlerinden sorumlu olduğunuz, eşiniz Ayşe K. isimli bayanı da Uğur Hoca'ya cinsel amaçlı olarak teslim et­ tiğiniz, sizin de Uğur Hoca ile eşcinsel ilişki yaşadığınız tespit edilmiştir. Bu konularla ilgili olarak ifadenizi veriniz." Mesut K polisin sorusuna şöyle yanıt verdi: "Ben Uğur Korunmaz isimli hocayı 2003 yılında Eyüp K. isminde Uğur Hoca'nın yakını olan bir şahıs aracılığıyla ta­ nıdım. Hasan Burkay isimli, Ankara Hacı Hasan Köyü'nden tarikat şeyhi olan şahsın halifesiydi. Uğur Hoca, Bursa'da bulunan Kırklari Dergahı'nın Pazar kolundandır. Dua zikri, mevlit gibi CD'ler ile vaaz veren şahıshr. 2003'ten beri 'Hasan Uğur Kırklari' ismi ile bilinen Uğur Korunmaz'ın dergahına katılırım. Dergahta işten artan zamanlarımda zikir, temizlik, çay ve gelen müritlerle ilgilenirim. Hocam bana dergahta ders verme yetkisi verdi. Ancak beraber olduğumuz için dersleri genellikle hocam verir, hocam olmadığı zaman da benim ders verme yetkim vardır. Hasan Burkay hoca ölmeden önce Uğur Korunmaz hocayı kendisinden sonra cemaate liderlik yapma­ sı için halife olarak atamıştır.

'CEMAATİN SAYISI OLDUKÇA FAZLADIR' "Bursa'da bulunan cemaatin sayısını tam olarak bilmem ancak kandillerde ve dini günlerde genellikle 35-40 civarında mürit kahlır fakat cemaatin sayısı oldukça fazladır. Sürekli ola­ rak kahlan bay-bayan müritler vardır. Bu sayıyı tam bilemem. Cemaatte fazla bir disiplin yoktur. Gelip giden fazla belli değil­ dir. Ben cemaat içerisinde yaklaşık 5 yıl önce Uğur Hoca'nın ce­ maate kazandırma şekli olan hocanın cinsel organından gelen menisini içerek (tarikat içerisinde Bade olarak bilinen Kuran-ı Kerim'de de 'Badeyi Nuhş etti' yani 'badeyi içti' olarak bilinen) Uğur Hoca'nın dergahına kabul edildim. Dergah içerisinde müritler dergaha kabul edilmek için bu görevi yerine getirir. Yerine getirmeyen dergaha kabul edilmez. Daha sonra da mü­ ridin istemesi ile Uğur Hoca ile ters ilişkiyle cinsel ilişkiye giri­ lir. Yani hocaya kendini her türlü olarak teslim edersin. 32


'HER İSTEDİĞİMDE BENİMLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRMİŞTİR' "Uğur Hoca dergahta benim her istediğimde benimle cin­ sel ilişkiye girmiştir. Şu an sayısını hatırlamıyorum ancak ben her istediğimde hoca benimle cinsel ilişkiye girer. Ben bu iliş­ kiyi kendi isteğim ile gerçekleştirdim. Hocanın baskı ve zor­ laması olmamıştır. Dergah içerisinde sohbetlere katılmayan­ lar ceza alır. Yani bir daha dergaha katılamazlar. Katılan bay ve bayanlar da belli bir süre sonra yine hocanın badesinden yani cinsel organından akan menisinde içince dergaha ka­ bul olup istemeleri halinde de hoca ile cinsel ilişkiye girerek kendilerini cennete kabul etme, cennete kazandırma işlemini tamamlamış olurlar. Benim eşim Ayşe K. da dini günlerde, kandillerde dergah sohbetlerine katılır ancak kendisi derslere katılmadığı için dergah müridi değildir. Ancak ileride mürit olmasını ben istiyorum. Eşim Uğur Hoca'nın badesinden iç­ memiştir. Ancak içmesini isterim. Derslere alırsa da kendisi istemesi halinde hoca ile cinsel ilişkiye girebilir. Girerse ben bundan mutluluk duyarım.

'EMİNE HOCA DA HOCAMIZLA CİNSEL İLİŞKİYE GİRMİŞTİR' "Dergahın para ve mali durumu ise kendi aramızda gö­ nüllük esasına dayalı olarak yürütülmektedir. İsteyen gönül­ lüler dergaha bağış yapabilirler. İsmini 'Ayşe' olarak bildiğim soy ismini bilmediğim bu bayan da Uğur Hoca'nın badesin­ den içerek hoca ile cinsel ilişkiye girerek dergaha girmiştir. Bir başka hocamız olan Emine Hoca da yine aynı şekilde ho­ camızla cinsel ilişkiye girmiştir. Benim aklıma gelen erkek olarak da Ahmet, Çetin, Yılmaz, Ümüt, Ümüt'ün kardeşi Mu­ hammet isimli şahıslar hoca ile ters ilişki yaşamışlardır. An­ cak bununla sınırlı değildir. Daha fazla şahıs vardır. Ancak benim isimlerini bildiğim şahıslar bunlardır."

33


Değerlendirme: Mesut K. ifadesinde tarikat içinde ders verme yetkisinin olduğunu ifade ediyordu. Uğur Korunmaz'dan sonra tarikat içinde yetkili kişinin o olduğu anlaşılıyordu. Bu ifadede akla takılan ancak sorulmamış bir soru vard1 Onun müritler ile cinsel ilişkiye girip girmediği sorgulanmamıştı. Dergahın sır odası kapısında bekçilik yaptığı öne sürülen mürit anlatıyor: 'YANMA MERTEBESİNE ERDİKTEN SONRA CEZBELENMEK OLUY OR' Dava dosyasını inceledikçe Bursa Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğinin 9 Haziran 2011 günü çok yoğun bir gün yaşadığını görüyoruz. Dışarı­ da gözaltına alınanların yakınları, müritleri beklerken içeride peşi sıra ifadeler alınıyordu. Dindar, muhafazakar dünya gö­ rüşlerini kıyafetleri ve konuşma biçimleri ile sergileyen insan­ ların ifadelerinin polisleri şaşkına çevirdiğini tahmin etmek zor değil. Polis tarikat içinde aktif çalışan bir ismi daha sorguya al­ mışt1 Yılmaz Y. saat 22.30'da iki polis memuru ve bilgisayar başındaki katibin karşısına oturtulmuştu. Önce kimlik tespiti yapıldı. Yılmaz Y., 1974, Bursa doğumlu. Bursa nüfusuna ka­ yıtlı. Esnaf (Tekstil). Evli, 2 çocuk babas1 Lise mezunu. Polis sordu: "Sizin de içinde bulunduğunuz dergahta Uğur Hoca'nın bay ve bayan müritleri cennete göndermek veya cenneti ka­ zandırmak vaadiyle kandırıp çok kereler anal ve oral yönden cinsel ilişkiye girdiği, Uğur Hoca isimli şahsa en yakın kişi­ lerden biri olduğunuz, bütün işlerini takip ettiğiniz, hoca ile eşcinsel ilişkide bulunduğunuz, yapılan bütün sapıkça top­ lantılara katıldığınız, hocanın ilişkiye girdiği günlerde kapıda bekleyerek bekçilik yaptığınız, aracınız ile dergaha kadınların gelmesinde yardımcı olduğunuz tespit edilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak ifadenizi veriniz." 34


Yılmaz Y.'nin sözleri ifade tutanağına şöyle geçirildi: "Ben ilk önce lise yıllarında Nur cemaatine katıldım. Daha sonra İstanbul ilinde Molla Yahya Efendi'nin cemaatine ka­ tılarak onun verdiği günlük virdleri çekmeye başladım. Vir­ din anlamı hocanın verdiği zikirleri çekmektir. Daha sonra burada adını 'Uğur Korunmaz' olarak öğrendiğim ancak is­ mini 'Hasan Uğur Kırklari' olarak bildiğim şahısla tarihten 7 yıl önce tanıştım. Bu şahıs Kırklari cemaatinin piridir. Uğur Hoca'nın piri de bildiğim kadarıyla rahmetli olan Hasan Bur­ kay hocadır. Bu yıllarda hocanın dergahı, adresini tam ola­ rak hatırlayamadığım Namık Kemal Mahallesi'nde bir yerde idi. Daha sonra hoca dergahını Duaçınarı Mahallesi Gülveren Sokak No 48-2 sayılı yere taşıdı. Bu dergaha gidip gelmeye başladım. Biz Hasan Hoca'ya 'Hace'5 olarak hitap ederdik. Ben zikrin getirisi sonucu kalbin hocanın cinsel organından akan menisini nur olarak görmesinden dolayı kendi rızam ile hocanın cinsel organını yalayıp öperek ve içerek badelendim.

'EŞİMİ DERGAHA GÖTÜRMEK İSTEDİM AMA GELMEDİ' "Bu olay yaklaşık 2008 yılının sonuydu. Ben Uğur Hoca ile bir cinsel ilişkiye girmedim. Dergah içerisinde 'sır odası' olarak bildiğimiz ve zikir yaptığımız bir yer vardır. Bu bölme­ de zikir çekilmesi sonucu yanma mertebesine erdikten sonra cezbelenmek oluyor. Ben cemaate bildiğim bay ve bayan ar­ kadaşlarımı götürerek, cemaate girmesine vesile oldum. Gö­ türmüş olduğum şahıslar da Uğur Hoca'nın dergahında zikir çekerek belli bir seviyeye geldikten sonra badelenmişlerdir. Fakat zikir çekip badelenmeyenler de vardır. Ben imkanlarım ölçüsünde dergaha maddi destek oldum. "Ben eşim olan Ayşen Y.'yi de dergaha götürmek istedim. Ancak kendisi bu tür olaylara uzak olduğu için gelmedi. Benim babamın rahatsızlığında Uğur Hoca babamı ziyarete geldiğinde eşimi de tanıdı. Ancak kendisiyle bir münasebeti 5 Hoca, efendi, öğretici.

35


olmamıştır. Bildiğim ve dergaha kazandırdığım isimler; or­ tağım olan Çetin ç., Ahmet Ş., soyadım bilmediğim Mevlüt, Ümüt, Metin Y., Ali Rıza ç., İlyas ç., Murat K. isimli şahıslar­ dır. Bu şahıslar dergaha gelip zikirlere katılır ve Uğur Hoca tarafından badelenmişlerdir." Şeyh ile defalarca cinsel ilişkiye giren erkek müridin ifadesi:

İNANCIM BUNU GEREKTİRDİĞİ İÇİN DEVAM ETMEY İ DÜŞÜNÜYORUM' Yılmaz Y.'nin ifadesinde adı geçen ortağı Çetin Ç. tarikatın müritlerindendi. Dava dosyasında bulunan kira kontratına göre Uğur Korunmaz'ın gözaltına alındığı dergahı o tutmuş­ tu. İfadesinde 1973 Bursa doğumlu, Bursa nüfusuna kayıtlı olduğu belirtildi. Medeni durumu ve çocuk sayısı hanesinin karşısında "Evli ve çocuksuz" yazılmıştı. Çetin Ç. ifadesinde şunları anlattı: "Yılmaz Y. ile birlikte ortak çalışırım. Burada bayan giyim üzerine faaliyet gösteririz. Ben tarihten 4-5 sene kadar önce6 eski işyerim Duaçınar Mahallesi'nde olduğu için orada bu­ lunan Duaçınar Camii'ne namaz kılmaya giderdim. Camide 'Uğur Korunmaz' isimli hocam ile tanıştım. Kendisinin soh­ betler verdiğini öğrendim. Sohbetlerimiz camiye ait lokalde devam etti. Hatta iş ortağım olan Yılmaz Y. ile birlikte bu soh­ betlere gitmeye başladık. Bu sohbetler sırasında ders amaçlı olarak hocam bana tespih verdi. Pazar günleri de adreslerini hatırlayamadığım değişik yerlerdeki sohbetlerimize ortağım Yılmaz Y. ile birlikte gidiyorduk. Ara sıra ben yukarıda adre­ sini vermiş olduğum ikametime hocam ile birlikte arkadaş­ larımı da çağırıyordum. 15-20 kişilik bir grubu ikametimde bu şekilde ağırlayıp sohbet edip ders görüyorduk. Buradaki sohbetlerimizde bayan bulunmuyordu. Hocamın Namık Kemal Mahallesi'nde adresini hatırlaya­ madığım bir yerde dergahı vardı. Ben ve ortağım Yılmaz bu6

36

Yılmaz Y. 7 sene önce olduğunu söylemişti.


raya da gidip geliyordum. Uğur Korunmaz kocamı biz Kırk­ lari tarikatına göre pirimiz olarak kabul ederiz.

'HOCAMA BADELENMEK İSTEDİĞİMİ SÖYLEDİM' "Tarihten yaklaşık olarak 3 yıl kadar önce Namık Kemal Mahallesi'nde bulunan dergaha gündüz vakti yalnız olarak gittim. Hocam dergahta idi. Geçmiş tarihlerde hocam bana badelenmek diye bir olaydan bahsetmişti. Badelenmemin ha­ tırladığım kadarı ile Kur'an-ı Kerim'in El Mürselat Suresi'nin ilk ayetlerinde yazdığını mealen gördüm. Bu ayetlerde Uğur Hoca bana 'Cennete gitmek için benim cinsel organımdan çı­ kan menimi yutmak lazım' şeklinde söylerdi. Tarikatımızda bu yaptığımız işleme yani hocanın cinsel organından çıkan meniyi yutma işlemine 'badelenmek' denir. Bu konuyu hatır­ ladığım için o gün hocama badelenmek istediğimi söyledim. Biz hocamla birlikte dergahın sır odasında bulunuyorduk. "Hocamın şalvar donunun fermuarını açtım, cinsel orga­ nını ağzıma almak suretiyle kaldırdım. Hocayı bu şekilde boşalttım ve cinsel organından çıkan sıvıyı (meniyi) yuttum. Yani bu şekilde ben de badelenmiş ve bu şekilde Allah'a ya­ kınlaşmış olduğuma inandım. Daha sonra hocamın yanından ayrıldım. Bu badeleme olayı zaman zaman hocamın zorlama­ sı olmadan devam etti.

'CEMAAT İÇİNDE BADELENENLERİ BİLİRİZ' "Ortağım olan Yılmaz, ayakkabıcı Metin, Metin'in kardeşi Murat, dokumacı Mesut, güvenlikçi Ahmet C. ve daha ismini hatırlayamadığım birçok kişinin badelendiğini duydum. Bu şahıslar bana anlattılar ben de onlara anlatmıştım. Bu şekilde aramızda zaman zaman konuşmalar olur. Cemaat içinde ba­ delenenleri biliriz. "Tarihten 2 sene kadar önce de dergahı Namık Kemal Mahallesi'nden Duaçınar Mahallesi Gülveren Sokak No: 48-2 sayılı yere taşıdık. Bu adreste de vird, tesbihat ve zikir dersle37


rine devam ettim. Hocaya talebeler olarak zaman zaman biz para yardımında bulunuruz. Miktar ya da zorlama yoktur. Ben bu tarikata iyice bağlandım ve Allah'a yaklaşacağıma ve cenneti kazanacağıma inandım.

'SİZE TABİ OLMAK İSTİYORUM' DEDİM "Tarihini hahrlayamadığım bir günde yine dergaha gittim. Uğur Hoca sır odasında bulunuyordu. Kendisine 'Size tabi ol­ mak (cinsel ilişkiye girmek) istiyorum' dedim. O da bana 'İs­ tiyorsan olur' dedi. Ben hocam otururken onun pantolonunu indirmeden fermuarının arasından cinsel organım çıkarthm. Ağzıma almak suretiyle cinsel organını kaldırdım ve hocamın cinsel organının üzerine oturdum. Kendim ileri geri hareket et­ mek suretiyle hocamı bu şekilde içime boşalthm. İlişki sonrası ben kalktım ve daha sonra odadan ayrıldım. Bu olayı yaptıktan sonra kendimi Allah'a daha da yakın hissetmeye başladım.

'EŞİM CEZBE GELSE YAPMASINA İZİN VERİRİM' "Hatta dergaha ilk başladığım sıralarda eşimi Uğur Ho­ cam ile tanıştırdım. Eşim sürekli olarak benim yanımda dur­ duğu için badelenme olayı olmamıştır. Ama eşim tesbihat ya­ pıp cezbe gelse Uğur Hoca'ma tabi olmasına ya da bade yap­ masına izin veririm. Çünkü hocama çok güveniyorum. Eşim benim hocama badelendiğimi ya da tabi olduğumu bilmiyor. Ben de kendisine anlatmadım. "Ben bu tarihe kadar yaklaşık olarak 8-10 kez hocamla cinsel ilişkiye girdim. Ona tabi oldum. Bu tamamen benim kendi is­ teğimle olmuştur. Hocamın hiçbir baskısı olmamıştır. Dergaha bayanların geldiğini duydum ancak hiç görmedim. Benim ders amaçlı gittiğim zamanlarda erkekler bulunuyordu. "Bu ilişkiler zikir, tesbihat ve maneviyata göre isteğe bağlı olarak yapılır. Bu konular sürekli olmaz, daha sonraki zaman­ larda da benim inancım bunu gerektirdiği için devam etm:eyi düşünüyorum. Hocama bağlılığım sürekli olacaktır. 38


"Benim bu konu ile ilgili olarak hiç kimseden ve hocam Uğur Korunmaz'dan dava ve şikayetim yoktur. Tamamen ibadet amacı ile yapmaktayım, hocam ayet mealleri göstere­ rek bu tarikata bağlanmamızı sağlamıştır. Bu tarikatın amaç­ larından birisi bade (oral seks) ve tabi (cinsel ilişki-fiili livata) olmaktır. Fakat dergah talebelerine kesinlikle zorlama olmaz. Herkes kendi isteği ile bunu kabul ederse yapar."

39



Ü ç ü n c ü B ö lü m

KOCA S I TARAFIN DAN KABUSA S ÜRÜKLENEN BiR KADIN



Karısını Uğur Korunmaz'ın sır odasına sürükleyen mürit anlatıyor: 'EŞİM GELMEK İSTEMİY ORDU. BEN ISRAR EDİNCE GELDİ' Emniyet'te ifadeler alınırken tarikatın faaliyetleri, yöne­ tim şeması netleşiyor, yeni şikayetçiler ortaya çıkıyordu. Polis ifadelerde adı geçen Ahmet Ş. ile eşi Birgül Ş.'yi Emniyet'e getirdiğinde, 9 Haziran'ın 10 Haziran'a bağlandığı saatlerdi. 1970 (o dönem 41 yaşında), Bursa doğumlu olan Ahmet Ş.'nin mesleği dokumacılıktı. Evli ve bir çocuk babası Ahmet Ş.'nin ifadesi şöyleydi: "Ben yaklaşık 4 yıl önce Zafer Mahallesi'ndeki çay ocağın­ da oturduğum esnada 'Uğur Korunmaz' isimli hoca ile tanış­ tım. Kendisi bana dini sohbetler yaptığını söyledi, benim de gelmemi istedi. Hatırladığım kadarıyla Kurtbasan tarafında bir adrese gitmiştik ve tahmini 20-25 kişi vardı. Dini sohbet yapıldı. İlk önce dergah yoktu. Pazar günleri evlerde yapı­ lıyordu. Sonra Namık Kemal Mahallesi'nde ev tutuldu ve dergah olarak açıldı. Biz müritler burada toplanıyorduk. "Dergahta dini sohbetler yapılıyordu. Uğur Hoca, Kuran okurdu. Ancak ben daha önce Kuran hiç okumadım ve hala okuyamam. Uğur Hoca yaklaşık 5-6 ay sonra bana 'Allah için badelenmem gerektiğini, daha iyi Müslüman olacağımı, cen­ nete gideceğimi' söyledi. Ben önce kabul etmedim. Ama sonra 'Madem öyle oluyorsa, Allah içinse ben de yapayım' dedim. 43


Uğur Hoca cinsel organını çıkarttı ve benim yalamamı istedi. Ben de yaladım ve kendisi ağzıma boşaldı, benim midem bu­ landı, kusacak gibi oldum ve kendimi dergahtan dışarı attım.

'HOCA 'GEL SENİN İÇİNİ DE BADELEYİM' DEDİ' "Birkaç gün sonra dergaha gittiğimde Uğur Hoca bana 'Gel senin içini de badeleyeyim ki daha iyi olasın, olmazsan olmaz, içini de badelemem lazım' dedi. Ben de 'Bu nasıl Müs­ lümanlık. Böyle olur mu?' dedim. Ama olması gerektiği ko­ nusunda beni ikna etti ve benim pantolonumu indirdi. Ken­ disi de pantolonunu indirdi, cinsel organını arkama dayadı ve içime girdi. Canım çok acıdı ve ben de tam o sırada ' Allah' dedim. Uğur Hoca canımın yandığını anlayınca cinsel organı­ nı çıkardı ve ben dergahtan ayrılarak evime gittim. "Sonra eşim Birgül Ş.'ye dergaha gitmesi ve sohbetlere katılması için ısrar ettim. Çünkü Uğur Hoca 'Bayanların da sohbete gelmesi lazım' diyordu. Uğur Hoca bayanlara ayrı, erkeklere ayrı günlerde sohbet yapardı. Sır odasına ise herkes sırayla girer ve hocayla özel sırlarını konuşurdu.

'EŞİME ŞEYH NE İSTERSE YAPMASINI SÖYLÜYORDUM' "Benim eşim ilk önce gelmek istemiyordu. Ben ısrar edin­ ce geldi. Eşimin de hoca ile cinsel ilişkiye girdiğini sonradan öğrendim. Hoca dergaha götürmem için mürit bulmamı isti­ yordu, yani sohbetlere çevremizde bulunanları götürmemi­ zi istiyorlardı. Benim eşim sürekli sohbetlere giderdi ama ne yaptığını bana önce söylememişti. Ben de eşime 'Hoca (şeyh) ne derse yaparsan iyi olur' demiştim. Ama eşimin hoca ile cinsel ilişkiye girmesini söylememiştim. "Geçen yıl bu işin ters olduğunu anladım, artık midem kaldırmıyordu ve dergaha gitmemeye başladım. Sonra eşim sıkıntı yapmaya başladı. Yani eşimin psikolojisi bozuldu. Psikolog doktora götürdüm ve bir daha dergaha gitmedim. 44


Dergaha gidenlerin bu şekilde badelendiğini ve cinsel ilişki yaşadıklarını öğrendim. Dergaha giden benim tanıdığım Me­ sut, İlyas, Yılmaz ve ismini hatırlamadığım birkaç kişi daha vardı. Eşlerinin de gittiklerini duydum. "Bu şekilde dini inancımızı istismar ederek bizleri yanıl­ tıp benden ve eşimden cinsel yönden faydalanan ve dinle bir ilgisi olmayan özellikle Uğur Korunmaz isimli şahıstan da­ vacı ve şikayetçiyim. Tamamen kontrolümüz dışında bizleri sömürdükleri için gerekli cezanın verilmesini istiyorum. Bu kişilerin varlığı toplum için tehlike oluşturmaktadır."

Kocasının 'Hocaefendi ne derse onu yapmak zorundasın' dediği kadın anlatıyor: 'ŞEYH, EŞİMDEN BİLE DUYMADIĞIM GÜZEL KELİMELER SÖYLÜYORDU' Dava dosyasında bir sonraki ifade Ahmet Ş.'nin eşi Bir­ gül Ş.'ye ait. Onun ifadesini okuduğumuzda Ahmet Ş.'nin dergaha gelmesi için ısrar etmekten çok .fazlasını yaptığını görüyoruz. Tarikat kapanına kocası tarafından sürüklenen bir kadının isyanıyla karşılaşıyoruz. 1979, (o dönem 32 yaşında) Erzurum doğumlu, ilkokul mezunu kadının ifade tutanağı­ nın meslek bölümünde "ev hanımı" yazıyordu. Oysa kocası yıllardır çalışmıyor, evlere temizliğe giden kadın geçimlerini sağlıyordu. Birgül Ş. şunları anlattı: "Ben 2002 yılında eşim Ahmet Ş. ile evlendim. Eşim şu an çalışmaz, ben evlere temizlik yapmaya gider, kazandığım pa­ rayla geçiniriz. Benim eşim Ahmet Ş. yaklaşık 4 yıl önce 'Hasan Uğur Nakşibendi-Kırklari Dergahı'na gitmeye başladı. Eşim bazen eve 3-4 gün gelmez oldu. Sorduğumda ise dergahta olduğunu söylüyordu. Sonraları eşim benim de dergaha git­ memi istedi. Ancak ben ilk günden beri karşıydım ve gitmek istemedim. Eşim çalışmaz, sürekli dergaha takılırdı. "Sonra eşimle gitmeme konusunda çok kavga etmeye baş­ layınca ben de eşime uyarak gitmek zorunda kaldım. İlk za45


manlar dini sohbetler yapılır ve benim 'Hasan Uğur Hoca' olarak tanıdığım ve Emniyet Müdürlüğü'nde 'Uğur Korun­ maz' olarak gerçek ismini öğrendiğim hoca bize vaaz ederdi. Kuran-ı Kerim'den ayetler okur, kendisine göre yorumlardı. Ben anlamadığım için dediklerinin doğru olduğuna inanırdım.

'EVİMDE HUZUR, BEREKET OLMAYACAĞINI SÖYLÜYORDU' "Eşim Ahmet Ş. ise bana her zaman 'Hocaefendi ne der­ se sen onu yapmak zorundasın, ne derse onu yap' diyordu. Benim dergaha başlamamdan yaklaşık 4-5 ay sonra benimle cinsel ilişkiye girmek için hoca uğraştı. Bana her zaman cinsel ilişkiye girmezsek ve onun dediklerini yapmazsak ve emir­ lerini yerine getirmezsek bana şefaatlik7 edemeyeceğini ve ölüm esnasında gelip bana kelime-i şehadet getirtemeyeceği­ ni, şeytana uyup öylece can vereceğimi söylüyordu. Ben ilk zamanlar kabul etmedim. Ama eşimin baskısıyla toplantılara gitmek zorunda olduğum için hocaefendi her zaman bu tür konuşmalar yapıyordu. Eğer onun emirlerine riayet etmez­ sem evimde huzur olmayacağını, bereket olmayacağını söy­ lüyordu. "Ayrıca çevremde bulunan tanıdığım bayanları kendisine götürmemi ve derslendirmemi istiyordu. Ancak ben kimse­ yi götürmedim. Bir gün yine dergaha gitmiştim, hocaefendi dergahta bana yine güzel sözler söylemeye başladı. Benim hayatım boyunca eşimden bile duymadığım güzel kelimeler söylüyordu. Ben hocaya önce kızdım, hoca ayrıca İslamiyet'in cinsellikten geçtiğini ancak bunu açıklayamayacağımızı, bunun gizli kalmasını, peygamber efendimizin bile Hira Mağarası'nda cinsellik yaşadığını, cinsellik yaşadığı kişiye bade içirdiğini söyledi. Sonradan dergahtaki erkek, bayan herkesin hocadan bade içtiğini, yani hocanın cinsel organını emerek boşalttıklarını öğrendim. 7 Kulun suçunun, günahının bağışlanması için Allah ile kul arasında aracılık.

46


'BENİ CEP TELEFONUMDAN SÜREKLİ ARIY ORDU' "Ben cinsel yoldan ilişkiye girdim ancak bade dedik­ leri ağız yoluyla yapmadım. Hoca ile cinsel ilişkiye ilk kez dergahta bulunan odasında girdik. Bizden başka kimse yoktu. Sürekli okuyup üfleyerek, dualar okuyarak ve orada bulunan sudan içip içirerek, beni öperek sevişmeye başladı. Kendisi­ nin pantolonunu, benim de pantolonumu çıkartarak benimle normal yoldan ilişkiye girdi. Benim içime boşaldı. Ancak bo­ şalmadan önce bana korunup korunmadığımı sordu. Ben de spiral taktırdığımı söyleyince içime boşaldı. Ben hocayla yak­ laşık 4-5 kez bu şekilde birlikte oldum. Benim eşim yaklaşık 1 yıl önce dergahtan kendi isteğiyle ayrıldı, ben de ayrıldım. Ancak hoca cep telefonumdan sürekli arıyordu. Bana güzel sözler söyleyerek benim dergaha gidip kendisiyle cinsel iliş­ kiye girmemi istiyordu. Ben dergahtan ayrıldıktan sonra bir kez daha gidip hoca ile cinsel ilişkiye girdim. Dergaha 5-10 bayan gidiyorduk. Bayanlar toplantıya geldiklerinde erkek­ ler gelmiyordu. Gelen bayanlardan hoca ile cinsel ilişkiye girenler olup olmadığını bilmiyorum. Ben yaklaşık 8-9 aydır dergah ile bağlantımı kestim. Eşim de artık dergaha gitmiyor.

'EŞİMİN ÇOK HATALI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM' "O zamanlar hoca ile yaşadığım bu cinselliği de düşüne­ rek iç dünyamla çok hesaplaştım. Psikolojim bozuldu. Psiko­ loga gittim. Normale döndük. Kimseden şikayetçi olamadım. Çünkü korkuyordum. Ama evli bir kadın olarak kullanıldığı­ mı düşünüyorum. Burada eşim Ahmet Ş.'nin çok hatalı oldu­ ğunu biliyorum. "Ben 'Hasan Uğur Kırklari' olarak bildiğim ancak sonra 'Uğur Korunmaz' olarak öğrendiğim hoca denilen kişiden dini duygularımı sömürerek beni aldatıp kendisi ile cinsel ilişkiye girmemi sağladığı için davacı ve şikayetçiyim. Bu kişilere gerekli cezanın verilmesini istiyorum. Aksi halde be47


nim gibi birçok evli bayanın ve ailenin hayatını karartacaklar. Buna engel olunmasını istiyorum." Şeyh'in saf duygularından faydalandığını ve pişman olduğunu söyleyen mürit:

'CENNETE GÖNDERECEĞİM DİYEREK BENİMLE TERS İLİŞKİYE GİRDİ' Belgeler arasında İlyas Ç.'nin ifadesi, "Şikayetçi" denile­ rek işaretlenmişti. Gece saat 02.25'te ifadesine başlanan Bursa Osmangazi nüfusuna kayıtlı İlyas Ç, 53 yaşındaydı, emekliy­ di. Evli ve 2 çocuk babası olan İlyas Ç ilkokul mezunu oldu­ ğunu beyan etti. İfadeyi alan polisler Uğur Korunmaz'ın Kırklari Dergahı'nda kız çocuklarına cinsel istismarda bulunduğu ihbarı üzerine iş­ lem başlatıldığını anlattı ve pek çok müride yönelttiği soruyu tekrarladı: "Sizin de müridi olduğunuz dergahta Uğur Hoca'nın bay ve bayan müritleri cennete göndermek veya cenneti kazan­ dırmak vaadiyle kandırıp çok kereler anal ve oral yönden cin­ sel ilişkiye girdiği, Uğur Hoca'nın sizinle de zikir sonucunda cinsel organından gelen sıvıyı vakumlamak suretiyle badele­ diği, daha sonra sizinle ters yönden cinsel ilişkiye girdiğini ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili olarak ifadenizi veriniz." İlyas ç. polisin sorusunu yanıtladı: "Ben yaklaşık bir yıldır Kırklari Dergahı olarak bildiğim yere gider, zikirlere katılırım. 'Hasan Uğur Kırklari' ismi ile bildiğim, gerçek ismini burada sizden öğrendiğim 'Uğur Ko­ runmaz' dergahta şeyh olarak bildiğimiz şahıstır. Dergahta sır odası adı altında erkek ve bayanların yalnız olarak girdi­ ği bir yer vardır. Bu odada özel sohbetler olur. Burada Uğur Hoca ile içeri giren erkek ya da bayan baş başa olur. Diğer zikir yerlerinde ise toplu olarak zikir yapılır. Uğur Hoca, mü­ ritleri Allah'a kavuşturma, cennete gönderme şeklinde zikir yaparak kendi cinsel organından gelen sıvıyı vakumlamak suretiyle müritlerin içine boşaltır. Daha sonra mürit dergaha 48


kabul olmuş olur. Ancak badelenen her şahıs dergaha kabul olmayabilir.

'KESİNLİKLE KENDİMDEN FİLAN GEÇMEDİM' "Bana Allah'ı anlatarak kendi cinsel organını benim ağ­ zıma vererek içime boşaldı. Daha sonra da benimle arkam­ dan ters ilişki yaşadı. Ben bu ters ilişkiyi bir kere yaşadım. Ancak buraya uzun süre gidenler hoca ile daha çok kez ba­ deleme ve Allah'a kabul edilme hatta cennete girme adı al­ tında çok kez cinsel ilişkiye girdi. Uğur Hoca'nın bana yap­ tığı badeleme ve ters yönden cinsel ilişkiye girme olayından benim net olarak haberim vardır. Kesinlikle kendimden fi­ lan geçmedim. "Bu şahıs dini alet ederek dergaha gelen her bay ve ba­ yan ile istediği gibi cinsel ilişkiye girip cinsel organını yalat­ tırarak kendi cinsel ihtiyaçlarını giderir. Ben bu şahsın dini alet ederek insanları cennete göndereceğim yalanlarına artık inanmıyorum. Uğur Korunmaz isimli şahıs, saf ve dini bilgi­ si olmayan şahısları kandırarak bunları istismar etmektedir. Ben bir daha bu şahsın dergah adı altında faaliyet gösterdiği yere gitmeyeceğim. Kendisinin gerçek yüzünü burada sizle­ rin aracılığı ile öğrendim.

'BU TÜR İNSANLARIN DİNE ZARAR VERDİĞİNİ ANLADIM' "Ben dergaha gelen kadınları görmezdim. Yalnız erkek şa­ hıslar ile zikir sırasında birlikte olurduk. Bana da bu olaylar­ dan bahseden olmadı. Bu tür insanların dine zarar verdiğini anladım. Beni cennete göndereceğim diye kandırıp benimle ters yönden ilişkiye giren, cinsel organını ağzıma vermek suretiyle benim saf duygularımdan faydalanan Uğur Korun­ maz isimli şahıstan davacı ve şikayetçiyim. Hakkında yasal işlemlerin yapılmasını istiyorum."

49


İFADELER SÜRERKEN ŞEYH EVİNE GİDİYOR Dava dosyasındaki Salıverme Tutanağından İlyas ç. ifade verdiği sırada, 10 Haziran 2011 saat 02.30' da Uğur Korunmaz ve diğer iki şüpheli Ahmet C. ile Mesut K.'nin serbest bırakıl­ dığını anlıyoruz. Tutanağa göre polisler, Müracaat Savcısı Ha­ san Yalçın' a olay hakkında bilgi vermişti. Savcının talimahyla şüpheliler savcılığa bile sevk edilmeden Emniyet'ten bırakıl­ mıştı. Oysa henüz ifadesi alınmamış çok sayıda mürit vardı; dergahta, ev ve iş adreslerinde arama bile yapılmamıştı. Üs­ telik Uğur Korunmaz'ın hakkında çok sayıda şikayet vardı. İleride lakabı "Badeci Şeyh" olacak adam da saat 19.50 ile 21.32 arasında "cinsel saldırı şüphelisi" olarak alınan ifade­ sinde kadın ve erkek müritleriyle yaşadığı cinsel ilişkileri an­ latmış, pek çok isim vermişti.

50


D ö rdüncü B ö l ü m

BADE C I ŞEYH TA RiKATINI A NLi\TIYOR



Badeci şeyh sır odasında müritleriyle cinsel ilişkilerini anlatıyor: 'BEN İLİŞKİY E GİRMEZSEM CEZBELENEN MÜRİT DELİ DURUMUNA GELİR' Uğur Korunmaz'ın şüpheli ifade tutanağının kimlik bilgi­ lerinde meslek bölümüne "Dergah Hocası", medeni hali ve çocuk sayısı bölümüne "Evli, 2 çocuklu", eğitim durumuna "İlkokul" yazılmıştı. Avukat talep etmeyen Uğur Korunmaz' a polis şu soruyu sormuştu: "Sizin başında bulunduğunuz Kırklari Dergahı'run bayan ve erkek müritlerini cennete göndermek veya cenneti kazan­ dırmak vaadi ile kandırıp çok kereler cinsel ilişkiye girdiğiniz konuları ile ilgili ifadenizi veriniz." Badeci Şeyh, şaşırtıcı bir açıklıkta anlattı: "Ben vermiş olduğum ikamet adresimde eşime ait evde ai­ lem ile birlikte kalırım. Vermiş olduğum işyeri adresim olan Kırklari Dergahı'nda mürşitlik yaparım. Geçimimi dergaha gelen yardımlar ile karşılarım. "Ben Nakşibendi Tarikatı Halidiye Kolu'nda şeyhlik yaparım. Ben askerden geldikten sonra Bursa ilinde Ha­ san Bur kay Efendi'nin yanında kalarak yetiştirildim. Ha­ san Burkay Efendi bana dervişliği ve mürşitliği öğretti. Benim şeyhliğini yaptığım dergahın ismi Kırklari Sohbet Evi'dir.

53


Tarikattaki Aşamalar "Sohbet evine ilk defa gelen şahsa 'Talip' denir. Talip eğiti­ mi bitirildikten sonra 'Talebe' olunur. Sonra 'Müstaid' olunur, sonra 'Salih' olunur, sonra 'Mürit' olunur, sonra 'Murat' olu­ nur. Sonra 'Şeyh' olunur. "Şeyhlik üçe ayrılır. 'Muhabbet Şeyhlik', 'Evradi Ezkar Şeyhlik', 'Hal Şeyhlik.' Bu üç şeyhin eğitimi bitirildikten son­ ra 'Mürşit' olunur. Mürşitlik dörde ayrılır. Dört mürşit ilmini bitirdikten sonra 'Kutup' olunur. Kutup dörde ayrılır. Kutup eğitimini bitirdikten sonra 'Pir' olunur. Beni kendi cemaatim­ de üyelerim 'Pir' olarak bilirler. Ben de 'Pir' olarak hizmet, eğitim ve öğretim veririm. "Benim Pir olduğum Kırklari Dergahı daireden bozma sohbet evi olarak faaliyet göstermektedir. Kadınların ve er­ keklerin kaldığı kısımlar ayrıdır. Dini sohbet sırasında ka­ dın ve erkekler birbirlerini görmezler. Sadece benim odama dergaha tabi olan bayanlar girerler. Misafir bayanlar kesinlik­ le giremezler. Misafir bayanlar açık alanda soru sorarlar, bu şekilde görüşürüz.

'HASAN BURKAY EFENDİ BENİ BADELEDİ' "Bana pirliği 2005 yılında vefat eden Hasan Burkay Efendi verdi. Hasan Burkay Efendi beni badeledi. Badelemek benim tarikatıma göre pirin cinsel organını yalayıp öpmek ve sonra gelen sıvıyı içmektir. Pirin cinsel organından gelen sıvı sperm değildir, beyaz başka bir sıvıdır. Bu sıvı sadece pirlik verilmiş kişiden gelir. Pir olan kişiye herhangi bir şahıs badeleme ya­ pamaz. Pir olmadan önce kendisinin piri olan şahıs tarafın­ dan badelenir. "Ben tarikata gelen şahıslara dini sohbetler veririm. Bu şe­ kilde birçok kere gelen şahıslar benim sır odama gelirler. Sır odası benim kullandığım dergaha gelen şahısların gizli kal­ ması gereken konuların konuşulduğu kısımdır. Bu sır odasın­ da yer yatağı, minder vardır. Bazen de ben bu sır odasında yatılı kalırım. 54


'CEZBELENENLER SIR ODAMA TEK TEK GELİR' "Sır odasına benden başka gerek erkek gerek kadın tek kişi girebilir. Sır odasına gelmeden önce şahıslara zikir yaptırılır. Bu zikir esnasında şahıslar cezbelenir. Bu zikir sırasında 'Ay Allah' denir. El Mürselat Suresi ilk ayetleri mealinde 'Yemin olsun Allah'ın gönderdikleri görevlile­ re' ve Yunus Suresi 64. Ayette 'Benim evliyalarıma ve razı olduklarıma korku yoktur, korumam altındadır' şeklinde bildirilmiştir. 8 Zikir esnasında cezbelenen şahıslar benim bulunduğum sır odasına tek tek gelir. Ben gelen bayan ve erkek şahısları cinsel organımı öptürmek ve yalatmak sure­ tiyle badelerim. Bunun dışında şahısların istekleri üzerine erkeklerle ters ilişki, kadınlarla ise ters ve normal yoldan cinsel ilişkiye girdim.

'MESUT ÇOK SAYIDA ŞAHIS GETİRİP MÜRİT YAPMIŞTIR' "Benim dergahıma gelen Mesut K.'yi cinsel organımı em­ dirmek suretiyle birden fazla kereler badeledim. Mesut ile çok kereler ters ilişkiye girdim. Mesut dergaha çevresinde bulunan şahısları getirir. Bu şekilde çok şahıs dergaha getirip mürit yapmıştır. Mesut'un eşi olan Ayşe K.'yi badelemedim. Ayşe dergaha bağlı değildir. "Ahmet Ş. benim müridimdir. Kendisini çok kereler cinsel organımı emdirmek suretiyle badeledim. Ayrıca ters ilişkiye girdim. Ahmet dergaha yakın çevresindeki arkadaşlarını, eşi Birgül Ş.'yi ve tanıdıklarını getirdi. Birgül Ş.'yi birçok kez ba­ deledim ve birçok kez cinsel ilişkiye girdim. Şu an Ahmet Ş. ara sıra dergaha gelir. Eskisi gibi katılımda bulunmaz. 8 Yunus Suresi 64. Ayet bu metin değil. Yunus Suresi 62. Ayeti kastediyor olabi­ lir. Yunus Suresi 62. Ayet şöyle: "Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku y o k­ tur, onlar üzüntü d e çekmeyecektir." Yunus Suresi 6 3 . ve 64. Ayet ise şöyle: "Onlar ki iman etmişler ve takvaya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya ha­ yatında hem de ahrette müjdeler olsun. Allah'ın sözlerinde değişme olmaz. Öyleyse en büyük kazanç budur."

55


"Ahmet C. benim müridim olur. Ahmet'i çok kereler bade­ ledim ve ters ilişkiye girdim. Ahmet C. dergaha kendi yakın­ larını ve akrabalarını getirirdi. "Yılmaz Y. benim müridim olur. "Ümüt S'yi sadece badeledim. Cinsel ilişkiye girmedim. Ümüt yanında kardeşi Muhammet ve eşi Ayşe S.'yi getirdi. Ayşe'yi çok kereler badeledim ve normal yoldan cinsel iliş­ kiye girdim. Bugün yani 9 Haziran 2011 günü gündüz aradı. Dergaha gelip görüşmek istediğini bildirdi. Ben de kendisini dergaha çağırdım. Ayşe dergaha gelmeden alındı. İsteseydi yine bugün kendisini badeleyecek ve cinsel ilişkiye girecek­ tim. "Malatyalı İsmail D.9 müridim olur. Kendisini hem bade­ ledim hem de ters ilişkiye girdim. İsmail dergaha birkaç arka­ daşını getirdi fakat o şahıslar durmadı. "Benim dergahıma gelen Ümüt S.'nin kardeşi bazen 'Meh­ met' bazen de 'Muhammet' denilen şahıs mürit konumunda­ dır. Kendisini birden fazla badeledim. Ters ilişkiye girmedim. "Çetin Ç. benim müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de birkaç sefer ters ilişkiye girdim. "Metin Y. benim müridim olur. Kendisini badeledim, cin­ sel ilişkiye girmedim. Metin eşini getirdi, eşine yeni yeni ders vermeye başlandı. Eşi ile ilişkiye girmedim. "Ali Rıza Ç. benim müridim olur. Kendisini badeledim, cinsel ilişkiye girmedim. "İlyas Ç. benim müridim olur. Kendisini badeledim. Çok kereler cinsel ilişkiye girdim. "Murat K. benim talebem olur. Kendisi ile cinsel ilişkim olmadı. Şu an öğretilme safhasındadır. "Gamze, Ahmet C.'nin nişanlısıdır. Kendisini hem badele­ dim hem de normal yoldan birkaç sefer cinsel ilişkiye girdim. "Ayşe K. dergaha tabi değildir. Mesut'un eşi olur, ara sıra kandillerde misafir olarak gelir. "Birgül Ş. müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de normal yoldan cinsel ilişkiye girdim. 9 Bu isim soruşturmada geçmiyor, ifadesi dosyada bulunmuyor.

56


"Ayşe S. benim müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de normal yoldan cinsel ilişkiye girdim. "Emine E. benim müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de çok kereler normal yoldan cinsel ilişkiye girdim. "Şükran A. talebem olur. İlişkiye girmedim, yeni talebem­ dir. "Hatice C. dergaha tabi değildir. Ahmet C.'nin annesidir. Çok az kandilde misafir olarak gelmiştir. "Şengül C. benim eskiden müridimdi. Daha önceden ken­ disini badelerdim ve cinsel ilişkiye girdim. Şu an bu şahıs ay­ rılmıştır. "Aysun B. benim müridimdir. Kendisini Ahmet C. dergaha kazandırdı. Birkaç sefer badeleme ve normal yoldan cinsel ilişkiye girdim. Aysun bugün yine dergaha Ahmet C. ile gel­ mişler. Ayrıca Aysun'un Ahmet ile cinsel ilişkisinin olduğunu öğrenmiştim. "Seher, Mesut K.'nin kız kardeşi olur, kendisi müridim olur. Seher'i sadece badeledim. Cinsel ilişkiye girmedim. Se­ her daha sonra Şaban isimli şahısla evlendi Dergaha gelmeyi bıraktı. "Nigar, Ahmet C.'nin kardeşi olur. Ayrıca Ercan isimli şah­ sın eşi olur. Nigar müridim olur. Kendisini badeledirn. Cinsel ilişkiye girmedim.

5 Yıldır Müritleriyle Cinsel İlişkiye Girdiğini Söylüyor "2006-2007 yılından sonra müritlerimi badeledim ve cinsel ilişkiye girdim. Hiçbir müridimi kadın olsun erkek olsun zorla badelemedim ve cinsel ilişkiye girmedim. Daha önceden benim dergahıma tabi olup ayrılan şahıslar beni şikayet etmiş olabilir. Ben müritlerimle ilişkiye girmem, müritlerim zikir sırasında cezbelendiğinden dolayı benim­ le kendileri müdahil olarak cinsel ilişkiye girerler. Erkek şahıslar cezbelendikten sonra bana yaklaşarak benim cinsel organımı anüsüne (arkasına) sokarlar. Kadın müritlerim de benimle normal yoldan ve ters yoldan yani fiili livata yolu 57


ile cinsel ilişkiye girerler. Pir olarak cezbelenen müridim ile ilişkiye girmezsem, mürit zikir durumdan dolayı yan­ maya başlıyor, iş ve gücünden kesiliyor ve deli durumuna geliyor." Değerlendirme: Baş şüphelinin sadece 2,5 sayfalık ifadesinde yöneltil­ memiş onlarca soru vardı. Ancak Uğur Korunmaz'a ih­ bardaki "Kuran-ı Kerim öğretme bahanesiyle dergahta kız çocuklarına istismarda bulunduğu" iddiasının sorulmama­ sını anlamak mümkün değil. Yaka ile ilgili pek çok bilgi alı­ nabilecekken çok yüzeysel bir sorguydu. Buna karşın Uğur Korunmaz cinsel ilişki yaşadığı müritlerinin isimlerini tek tek sıralamıştı. Aslında aklıma takılan bir soru da bunları neden an­ lattığıydı. Sonuçta sır odasında yaşananların gizli kalma­ sı gerektiğini müritlerine sürekli tembihlediğini biliyoruz. İfadesi sırasında bir avukat istemiş olsa şüphesiz o avukat bunları anlatmamasını söylerdi. "Zincirleme cinsel saldırı" ile suçlanmak için tüm bilgileri polis ve savcıya vermişti. Önemli olan bir başka soru ise badeleme ve tabi olmak fiillerini tarikatın geçmişine dayandırmasıyla ilgiliydi. Bunlar gerçekten halifesi olduğunu söylediği tarikatın sır­ rı mıydı? Çok uzun zaman öncesine dayanan bir geçmi­ şi var mıydı? Gerçekten o da Pir'i tarafından badelenmiş miydi? Daha önce incelediğim dosyalardan biliyorum; iktidara muhalif herhangi bir örgütlenme hakkında bir soruşturma olsa kesinlikle bu kadar yüzeysel kalmazdı. Ev ve iş yerleri hakkında arama yapmadan şüphelilerin serbest bırakılması savcının da polislerin de başına büyük işler açardı . Soruştur­ mayı Ahlak Büro Amirliğinin yürütmesi bu çelişkileri açıkla­ maya yeter mi? Bilmiyorum. Sonuçta Uğur Korunmaz kendisinin verdiği isimlerin ifa­ deleri bile alınmamışken evine dönmüştü.

58


Uğur Korunmaz'm iki oğlunun annesi, 20 yıllık eşi anlatıyor: 'BUNLAR YALAN, İFTİRA. BİZ MUTLU BİR AİLEY İZ' Dava dosyasında Uğur Korunmaz'ın en yakınındaki isim olan eşinin ifadesini belgeler arasında buluyoruz. Adı: Güllü­ han Korunmaz. İfadesi kocası serbest bırakıldıktan 3 gün son­ ra, 13 Haziran 2011 günü alınmış. 1969, (o dönem 42 yaşında) Bursa İnegöl doğumlu. Ev hanımı, iki çocuk annesi, ilkokul mezunu. Baş şüphelinin kansına polis şöyle sordu: Eşiniz olan Uğur Korunmaz'ın dergahta 'Hasan Uğur Hoca' lakabıyla bay ve bayan müritleri cennete göndermek veya cenneti kazandırmak vaadiyle kandırıp çok kereler anal ve oral yönden cinsel ilişkiye girdiği alınan müşteki ifadele­ rinden ve Uğur Korunmaz'ın vermiş olduğu şüpheli ifade­ sinden anlaşılmışhr. Siz eşinizin dergah adı altında gösterdiği faaliyetleri biliyor musunuz? Bu konu hakkında bildiklerinizi anlatınız." Güllühan Korkmaz şöyle yanıtladı: "Uğur Korunmaz benim resmi nikahlı eşim olur. Kendi­ siyle 1991 yılından beri evliyim. Bu evlilikten iki erkek çocu­ ğum vardır. Eşimin dergah adı altında faaliyetlerinin olduğu­ nu bilirim. Ancak ben bu faaliyetlerle ilgili değilim. Sadece kandillerde buraya misafir olarak gider, ibadetimi yapar ve ayrılırım. Başka da herhangi bir alakam yoktur. "Hasan Kırklari ismindeki dergahın başında olan Ha­ san Burkay şeyhinin ölümünden sonra dergahın başına eşi­ min geçtiğini bilirim. Benim eşim herhangi bir işte çalışmaz . Dergaha gelen müritlerin para bağışı ile kıt kanaat geçiniriz. Daha önce biz kirada oturuyorduk. Geçim sıkıntısı çekince babam bize kendi evini açtı, babamın evinde oturmaktayız. Benim annem, babam hayattadır. "Kendi halinde ibadetine bağlı mutaassıp bir aile olarak biliniriz. Eşimin üzerine kayıtlı bulunan arazinin dergah mü­ ritlerinden biri tarafından dergah binası yapılması için ba1 1 •••

59


ğışlandığını bilirim. Bizim böyle bir arazi alacak paramız da yoktur."

'KESİNLİKLE İNANMIY ORUM' Diğer ifade tutanaklarından farklı olarak Güllühan Korun­ maz'ın ifade tutanağında polisin ikinci sorusu yer alıyordu: "Eşiniz cinsel organından gelen sıvıyı müridine içirme şeklinde eylemlerinin olduğunu, daha sonraki safhalarda ise erkek ve bayanlarla cinsel ilişkiye girdiğini kendi ifadesinde de beyan etmektedir. Sizin bu konularla ile ilgili olarak bilgi­ niz var mıdır?" Güllühan Korunmaz şu yanıtı verdi: "Benim dergah hakkında bilgilerim; gelen müritler bu dergahta ibadetlerini yapar, zikir çeker ve evlerde sohbetler olur. Dergahtaki zikir ve ibadetler genellikle hafta sonlarında olur. Benim eşim Uğur Korunrnaz'ın dergaha gelen müritle­ re badeleme adı altında bir eylemde bulunduğuna, bay ve bayanlarla cinsel ilişkiye girdiğine kesinlikle inanmıyorum. Bunların iftira, yalan olduğunu düşünüyorum. Ben dergaha gelen isimlerden Mesut, Ahmet, Ümit ve Yılmaz isimli şa­ hısları tanırım. Mesut isimli şahıs bize bayramlarda ailesi ile birlikte gelir gider. Diğerlerinin evimize gelip gitmeleri yok­ tur. Dergaha gittiklerini bilirim. Eşim ile mutlu bir evliliğimiz vardır. Eşim ile aramızda karı koca ilişkisi normaldir. Aramız­ da cinsel yönden herhangi bir sıkıntımız yoktur. Biz mutlu bir aileyiz. Benim eşimden herhangi bir şikayetim yoktur."

60


B e ş i n c i B ö lüm

.

.

iFADELERiNDE PiŞMAN L IK YOKT U , • ŞEYHi S AV UNDU LAR



Tarikatın müridi karısını nasıl ikna ettiğini anlatıyor: 'EŞİMİ HOCAYA BADE YAPMASI İÇİN DERGAHA GÖTÜRDÜM' Belgelerden anlıyoruz ki; 10 Haziran 2011 günü gündüz saatlerinde Ahlak Büro Amirliğinde ifadeler alınmaya devam ediliyordu. Bursa'da internet kafe işleten Ümüt S., saat 13.lS'te başlanan ifadesinde pişman olmadığını söylemiş ve Uğur Korunmaz'a itaatini sergilemişti. Ümüt S.'nin eşi Ayşe S. polis­ ler dergahtayken içeri girmeye çalışmış ve Emniyet'e götürül­ müştü. Uğur Korunmaz, Ayşe S.'yi defalarca badelediğini ve cinsel ilişkiye girdiğini, Ümüt S.'nin de badelediğini anlatmıştı. 1977, (o dönem 34 yaşında) Muş doğumlu Ümüt S. lise me­ zunuydu. İfadesinde şunları söyledi: "Eşim Ayşe S. ile 12 yıldır resmi evliyim ve bu evlilikten iki çocuğumuz var. Bir yıl kadar önce öz kardeşim Mustafa S., bana 'Uğur Hasan Hoca isimli bir tarikat lideri var. Bunun dini sohbetlerine katılalım' şeklinde teklifte bulundu. Ben de kabul ederek kardeşim Mustafa ile beraber yukarıda bana sormuş olduğunuz adreste bulunan dergaha akşam saatlerin­ de gittik. Dergahta birkaç kişi ve Uğur Hoca bulunuyordu. Sır odasında bizimle dini sohbet ediyordu. Bir saat kadar kaldık­ tan sonra dergahtan ayrıldık. Daha sonraları hemen hemen her akşam dergaha gitmeye başladım. "Uğur Korunmaz hocamız bana ders kağıdı (tesbihat) verdi. Ben de bu dersi evimde tekrarlamaya başladım. Uğur Ho63


cama inandım ve bağlandım. Geçmiş tarihlerde hocam bana badelenmek diye bir olaydan bahsetmişti. Badelenmenin ha­ tırladığım kadarıyla Kur'an-ı Kerim'in El Mürselat Suresi'nin ilk ayetlerinde yazdığını mealen gördüm. Bu ayetlerde Uğur Hoca bana 'Cennete gitmek için benim cinsel organımdan çı­ kan menimi yutmak lazım' derdi. "Ben de yaklaşık 6 ay kadar önce dergaha gittim ve Uğur Hoca'ma badelenmek istediğimi söyledim. Uğur Hoca dergahın sır odasında bulunuyordu. Hocam badelenebile­ ceğimi söyledi. Ben de hocamın şalvarının fermuarını açtım ve cinsel organını yalamaya başladım. Yarım saat, 45 dakika boyunca yaladım ve Uğur Hoca'run cinsel organından gelen meniyi yuttum. Bu şekilde badelenmiş oldum. Daha sonra dergahtan ayrıldım. Aylar sonra kardeşim Mustafa da Uğur Hoca ile bade olduğunu söyledi. Ben de kardeşime Uğur Hoca'ya bade yaptığımı söylemiştim.

'BADE OLAYININ NASIL GEÇTİĞİNİ SORDUĞUMDA. .. "Daha sonra resmi nikahlı eşim olan Ayşe S.'yi tarihten (İfa­ desinin alındığı günü kastediyor Y.N.) 2 ay önce ders alması için Uğur Hoca'nın yanına dergaha götürdüm ve hocamız ile tanıştırdım. Sonrasında dersi (tesbihat) eşime ben verdim. Za­ ten bayanlar ve erkekler ayrı zamanlarda ders alırlardı. Eşime gerek ben gerekse Uğur Hocam Allah'a yakınlaşmak, cenneti kazanmak için bade (oral ilişki) olması gerektiğini söylerdik. Tarihten bir ay önce eşim Ayşe S.'ye bade alması gerektiğini söyledim ve beraber dergaha gittik. Eşim Uğur Hoca'nın bu­ lunduğu sır odasına tek başına girdi. Amacı bade (oral ilişki) yapmaktı ve yarım saat sonra odadan dışarı çıktı. Ben o sıra­ da dergahın yan odasında bulunuyordum. Dergahı eşim ile beraber terk ettik. Eşim ile birlikte yolda giderken bade olayı­ nın nasıl geçtiğini sorduğumda bana ilk sıralarda zorlandığı­ nı sonra alışarak Uğur Hoca'nın cinsel organını ağzına alarak boşalttığını bana anlattı ve evimize gittik. 64


"Daha sonraları eşimi bir kere daha dergaha götürdüm ve Uğur Hoca bade yaptı. Ben bu konuda eşimi zorlama­ dım. Sadece hocamıza bağlandığım için ve cenneti kazan­ mak için bunların doğru olduğunu anlattım. Uğur Hoca ile eşimin cinsel ilişkiye girip girmediğini bilmiyorum. Fakat tabi cinsel ilişki olabileceğini tahmin ediyorum. Bunu bana eşim anlatmadı. Ben de hocam ile cinsel ilişkiye (fiili livata) girmedim.

'HOCAMA BAĞLILIĞIM SÜREKLİ OLACAKTIR' "Ben bu tarihe kadar yaklaşık olarak 8-10 kez hocamla bade oldum. Bu tamamen benim kendi isteğimle olmuştur. Hocamın bana hiçbir baskısı olmamıştır. Dergaha bayanların geldiğini duydum, ancak hiç görmedim. Benim ders amaçlı gittiğim zamanlarda erkekler bulunuyordu. Bu ilişkiler zikir, tesbihat ve maneviyata göre isteğe bağlı olarak yapılır. Bu konular sürekli olmaz. Daha sonraki zamanlarda da benim inancım bunu gerektirdiği için devam etmeyi düşünüyorum. Hocama bağlılığım sürekli olacaktır. "Dün yani 9 Haziran 2011 günü eşim Ayşe S. beni telefonla aradı. O sırada ben Denizli ilinde bulunuyordum. Eşim bana polislerin kendisi ve Uğur Hocamı emniyete aldığını söyledi. Bana konuyu detaylı anlatmadı. Fakat ben konuyu tahmin edebiliyorum. Dün gece eve geldiğimde eşim ile görüştüm. Bana emniyete gitmem gerektiğini söyledi. Ben ve eşim is­ teğimize bağlı olarak bu konuları yaptığımız için Emniyet' e geldim. Ben ve dergahta bulunan talebeler, Uğur Hocamıza, kendi isteğimize bağlı olarak maddi destekte bulunuruz. Para vermemiz konusunda bizi kesinlikle zorlamamıştır. "Benim bu konu ile ilgili olarak hiç kimseden ve hocam Uğur Korunmaz'dan dava ve şikayetim yoktur. Tamamı ile ibadet amacıyla yapmaktayım. Hocam ayet mealleri göstere­ rek bu tarikata bağlanmamızı sağlamıştır. Bu tarikatın amaç­ larından birisi bade (oral seks) ve tabi (cinsel ilişki-fiili livata) olmaktır. Fakat dergah talebelerine kesinlikle zorlama olmaz. 65


Herkes kendi isteği ile bunu kabul ederse yapar. Benim bu konuyla ilgili başka söyleyeceğim yoktur." Ümüt S.'nın eşi Ayşe S.'nin Emniyet'te verdiği ifadesine ulaşamadım. Ancak daha sonra açılacak davada verdiği kısa ifadesi mavi klasörde topladığım belgeler arasında. Ayşe S.'nin kocasının aksine Emniyet'teki ifadesinde şikayetçi ol­ duğunu öğreniyoruz.

Kocası şeyhi savunurken şikayetçi olan kadın anlattı: 'ZİKİRDEN SONRA BU OLAY ÇİRKİN GÖRÜLMEMEKTEDİR' Olayın dava aşamasında biraz daha detaylı okuyacağınız ifadesinde Ayşe S. şöyle dedi: "Uğur Korunmaz'ın başında olduğu dergaha gidip gelip tespih, vird ve zikir çektikten sonra bunun etkisi ile bade ve tabi olma denilen cinsel ilişkileri yaşadım. Şikayetimden vaz­ geçiyorum. Badeleme ve tabi olma dediğim olayların her ikisi de birer defa meydana gelmiştir. Benden önce eşim Ümüt S. dergaha gidip geliyordu. Onun istemesi üzerine ben de git­ miştim. Zikir ve tespihten sonra bu olay başta görüldüğü gibi çirkin görülmemektedir. Emniyet'teki ifademde bade yapma­ dığımı söylemişsem de bade de yaptım."

Bir işyerinde çerçevelenmiş Uğur Korunmaz'ın resmini görünce tarikata katıldı. 'BADE ALMA SIRASINDA HOCAM KESİNLİKLE HAREKET ETMEZ' Ulaşabildiğimiz belgelere göre; 10 Haziran 2011 günü Ümüt S.' den sonra 3 yaş küçük kardeşi Mustafa S.'nin ifade­ sine geçildi. Ağabeyi önce onun Uğur Korunmaz ile tanışıp kendisini götürdüğünü ve onun da Uğur Korunmaz tarafın­ dan badelendiğini söylemişti. İfadenin başında kimlik tespiti yapılırken mesleği sorusuna "Bilgisayarcı" diye yanıt verdi. Evli ve bir çocuk babası olduğunu söyledi. 66


Mustafa S. ifadesinde şunları anlath: "Ben yukarıda verdiğim adreste intemet kafe işletirim, aynı zamanda tamir ve bakım işleri yaparım. Çevremde bulunan ar­ kadaşlarım beni 'Muhammet' ismi ile tanır ve o şekilde seslenir­ ler. Bu tarihten 1,5 yıl önce Yavuz Selim Mahallesi'nde bir işye­ rinde idim. Duvarında sakallı bir şahsın resmini gördüm. Kim olduğunu merak edip sordum. İşyeri sahibi de bana bu şahsın 'mürşidi kamil'10 bir zat olduğunu söyledi. Ben de o tarihlerde bir mürşit arayışı içerisinde olduğumdan bu şahsı merak edip yerini ve nasıl bulabileceğimi sordum. İşyeri sahibi bana Du­ açınar Mahallesi'ndeki Gülveren Camisi'nin oraları tarif etti. Ben de birkaç gün sonra sora sora bu zahn yani 'mürşidi kamil' olduğu söylenen şahsın dergahını buldum. Akşam saatleri idi, dergah içerisinde cemaat vardı ve hocaları ile birlikte hatme ya­ pıyorlardı. Ben de abdestli olduğumdan dolayı aralarına otur­ dwn ve birlikte hatme yaphm. Hatme bittikten sonra dergahın hocası ile tanışhm, ismini 'Hasan Uğur Kırklari' olarak söyledi. Derslere gelip gitmemde bir mahzur olmadığını beyan etti.

'BU ŞAHSA İMAN ETTİM' "Ben o gün oradan ayrıldım. Ve belirtilen dergahtaki ders­ lere fırsat buldukça gitmeye başladım. O günden bugüne ka­ dar da dergahta derslere gidip geliyorum. 5 ay kadar önce de yine dergaha gitmiştim, zikir konusunda da belli bir seviyeye geldiğimden dolayı, ihtiyaç olarak badelenmek istedim. Ho­ cama bu durumu söyledim. Hocam da kabul etti ve birlik­ te sır odası denen yere girdik. Odada ben oturur vaziyetteki hocamın şalvarının fermuarını açhm. Cinsel organını ağzıma alıp emmeye başladım. Bir süre sonra hocam boşaldı ve cin­ sel organından gelen sıvıyı yani badeyi yuttum. O tarihten sonraki tarihlerde de 2 kez daha aynı şekilde hocamdan bade aldım. Bade alma sırasında hocam kesinlikle hareket etmez. Yani pantolonunu açıp cinsel organını indirmez. Bunu tama­ men bade almak isteyen kişi yapar. 10 Dünya ile ahret arasında köprü olan kişi, şeyh. 67


"Benimle birlikte aynı dergaha abim Ümüt S. ve abimin eşi, yengem Ayşe S. de gidip gelmektedir. Bildiğim kadarıy­ la abim Ümüt de badelidir. Yengem ile ilgili bilgim yoktur. Benim bu konu ile ilgili başka söyleyeceğim yoktur. Hocam Uğur Korunmaz'dan şikayetçi değilim. Bu şahsa iman ettim. Birçok kereler kerametini gördüm."

Uğur Korunmaz'ın tarikatında 6 yıldır bulunan mürit: 'BADELENME BİZE GÖRE İLAHİ AŞKTIR' Ulaşabildiğimiz belgeler arasında 11-12 Haziran 2011 gün­ lerinde alınmış ifade bulunmuyor. Polis o iki gün sorguya ara vermiş olabilir. 13 Haziran 2011 tarihli belgelerden daha ön­ ceki ifadelerde adı geçenlerin ifadeye çağrıldığını anlıyoruz. 197 4, ( o dönem 37 yaşında) Bursa doğumlu, Bursa nüfusu­ na kayıtlı, tekstilci Ali Rıza ç., kimlik tespitinde evli ve iki ço­ cuk babası, ilkokul mezunu olduğunu söylemiş. Uğur Korun­ maz ifadesinde onu badelediğini ve defalarca cinsel ilişkiye girdiğini anlatmışh. Avukat talep etmeyen Ali Rıza ç. anlattı: "Pirliğini 'Hasan Uğur Hoca' olarak bildiğim Uğur Korunmaz'ın yaptığı cemaatin toplantılarına yaklaşık 6 yıl önce katılmaya başladım. Bu cemaatin ismi Kırklari Cemaati'dir. Dergah binasına haftanın herhangi bir günü gelirim. Toplanılan belli bir gün yoktur. Ben dergaha gidin­ ce oturur arkadaşlarla dini sohbet ederiz. Sonra zikir ederiz. Zikir sırasında cezbeleniriz. Cezbelenen mürit aşka gelir. Ho­ canın sır odasına girer. Sır odasında Uğur Hoca'nın elini öper ve badelenir. Badeleme bize göre ilahi aşkhr.

'HOCA BADELEME İŞİNİN GİZLİ KALMASINI İSTER' "Her sır odasına giren ille badelenecek diye bir şey yoktur. Hocanın elini öpüp çıkan da olur. Ben bugüne kadar bir sefer badelendim. Benim gibi bu hoca tarafından badelenen baş­ ka şahıs görmedim. Çünkü badelenme sırasında sır odasında 68


hoca ve yalnızca bir kişi bulunur. Hoca tarafından badelendi­ ğini tahmin ettiğim kişiler: Murat Y., kardeşi Metin Y., Yılmaz Y. soy ismini bilmediğim Mesut. "Hoca badeleme işini gizli yapar. Badeleme işinin giz­ li kalmasıyla ilgili sık sık açıklamada bulunur. Ben Kırklari Cemaati'nin bulunduğu dergaha zorla getirilmedim. Sır oda­ sına zorla girmedim. Kendi isteğim ile girdim. Zikir sırasın­ da cezbelendim. Nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde Uğur Hoca'nın bulunduğu sır odasına girerek badelendim. Uğur Hoca ile kendi rızam ile o anki ruh halim ile cinsel iliş­ kiye girdim. Ben Uğur Korunmaz veya herhangi birinden da­ vacı ve şikayetçi değilim." Tarikat mensubu badelenme ve cezbelenmeyi anlatıyor:

'DERS SONRASI YANMA OLURSA ÇEKİM ALANINA GİRMİŞ OLUYORUZ' 13 Haziran 2011 günü saat 17.00 sıralarında ifadesi alınan Murat Y., Bursa nüfusuna kayıtlı, Diyarbakır Hani doğumluy­ du. Evli, 2 çocuk babası Murat Y., ilkokul mezunuydu. Bursa' da kadın ayakkabısı imalab yapan Murat Y. şunları söyledi: "Ben yaklaşık 3-4 yıldır Kırklari Dergahı olarak bildiğim yere gider, zikirlere kahlırım. Dergah hocamız Uğur Korun­ maz şeyhimiz, pirimizdir. Belirli günlerde zikir yapıyoruz. Pazar günleri dergaha gelenlerin evlerinde kim davet eder­ se hatme-i hacegan (halka şeklinde zikir) yapıyoruz. Biz bu zikirler esnasında kendiliğinden kapıldığımız çekim alanı nedeniyle badeleme yapıyoruz. Hocamız Uğur Korunmaz bizi çağırmıyor, biz de badelemeyi istemiyoruz. Bu olay ken­ diliğinden oluşan bir çekim alanı nedeniyle oluyor. Dergahta bulunan sır odasına giderek bu olayı yapıyoruz. Bu olayı ho­ camız Uğur Korunmaz'ın cinsel organını ağzımıza alıp eme­ rek gerçekleştiriyoruz. Bu olayda hocamızın baskısı yok. Ben hocamızın cinsel organını emip menilerini yutuyorum. Bu olay sonrasında ben gusül abdesti alıyorum. Hocamız da bu 69


olay sonrasında gusül abdesti alıyor. Bu olay tam günü belli olmamakla beraber ayda bir iki sefer olur.

'BU BİZİM İBADETİN GETİRDİKLERİDİR' "Ben hocamızın badelemesi için eşimi ve çocuklarımı gö­ türmedim. Ancak tanıdıklarımızdan bazıları eşlerini de hoca­ mıza badelemek için götürdüler. Biz bu badelemeye giderken elimize bir ders veriyor ve biz bu dersi okuyoruz. Bu ders sonucu hallerde bir yanma olursa çekim alanına girmiş olu­ yoruz ve badelenmek üzere hocamızın yanına gidiyoruz. Ben hocamın yaphklarından dolayı şikayetçi değilim. Hatta mem­ nunum. Bu bizim ibadetin getirdikleridir."

Dergaha 7-8 aydır giden adam anlatıyor: 'MÜRİTLERLE HOCANIN CİNSEL İLİŞKİYE GİRDİĞİNİ SİZDEN ÖĞRENDİM' 13 Haziran 2011, saat 21.lS'te iki polis memuru ve katibin karşısında İsmail B. oturmuştu. İsmail B., 1974 (o dönem 37 yaşında), Niğde doğumlu. Niğde nüfusuna kayıtlı. Mesleği, hurdacılık. Evli, 3 çocuk babası. İlkokul mezunu. İsmail B. şu ifadeyi verdi: "Bu tarihten yaklaşık 7-8 aydır 'Hasan Kırklari' olarak bil­ diğim dergaha gider, dergahta genellikle hafta sonları zikir sohbetlerine katılırım. Bu dergahın sorumlusu ismini 'Ha­ san Uğur' olarak bildiğim şahıstır. Bu dergah Hasan Burkay Hoca'nın cemaati olan Nakşibendi Kırklari cemaatidir. Hasan Uğur Hoca'ya da Hasan Burkay'ın ölümünden sonra el veril­ diğini, bundan sonrada dergahın devamının bu şahıs tarafın­ dan yürütüldüğünü bilirim. Ben Hasan Uğur Hoca'yı Pazar günleri Yiğitler Mahallesi'nde bulunan camiye gittiğim ak­ şam namazlarında tanıdım. Bu şahsın arkasında kalabalık bir cemaatin olmasından dolayı takıldım. Daha sonra evlere soh­ betlere ve Duaçınarı'nda bulunan dergaha giderek sohbetlere ve zikirlere katıldım. Benim dergaha gittiğimde herhangi bir 70


sapıklık yaşandığını görmedim. Bana böyle bir teklifte bulun­ madılar. Ben burada sizden müritler ile Hasan Uğur Hoca' nın cinsel ilişkiye girdiğini, bay ve bayanların bu şahsın cinsel or­ ganından gelen sıvıyı ağızlarına alarak içtiğini öğrendim. Şok oldum. Böyle bir durumun olduğuna inanmadım. "İnsanların dini duygularını istismar ederek böyle bir ola­ yın yaşanması çok kötü bir durumdur. Benim gerçek ismini burada sizden öğrendiğim Uğur Korunmaz isimli şahıs ile herhangi bir cinsel ilişkim olmamışhr. "Ben dergahın kira ve diğer giderlerini karşılamak için 3-5 TL para verirdim. Bu parayı dergaha gelen hemen hemen herkes verir. Dergahta Mesut, Muhammed, Yılmaz, Murat, Ahmet, Gökhan, İsmail diye bildiğim şahıslar vardır. Bu şa­ hıslar bana herhangi bir sapıklıktan bahsetmedi. Bana böyle bir teklifte bulunsalardı kesinlikle kabul etmezdim. Bu konu ile ilgili olarak herhangi bir kimseden şikayetim yoktur. Bir daha da dergaha gitmek istemiyorum."

Şeyhin rıza-i ilahi için müritlerini badeleyip cinsel ilişkiye girdiğini anlatan mürit: 'KENDİSİNE TABİ OLACAK MÜRİT HOCAMI SOYAR' Ertesi gün, 1 4 Haziran 2011'da işçi İsmail E.'nin ifadesi alındı. O dönem 28 yaşındaydı ve 7 yıldır yani 21 yaşından beri tarikat mensubuydu. Malatya doğumlu, lise mezunu, evli, çocuksuz olduğunu kimlik tespitinde söyledi. İfadesinde şunları anlattı: "Ben pres operatörü olarak çalışıyorum. Aynı işyerinde birlikte çalışhğım arkadaşım Ali Rıza Ç. bana 2004 yılında bir hocadan ve cemaatten bahsetti. Ben de merak ettim, tanış­ mak, gidip görmek istedim. Arkadaşım da benim bu teklifimi kabul etti. Beni alıp Duaçınar Mahallesi'nde bulunan bir ca­ miye götürdü. Günlerden pazardı ve cami içerisinde hatme vardı. Ben ve arkadaşım o gün hatmeye kahldık. Arkadaşım beni o gün hoca ile yani Uğur Korunmaz ile tanıştırdı. Daha sonra oradan ayrıldık. O tarihten sonra ben Pazar günleri hat71


me yapmaya bazen de hafta içi hocayı görmeye gittim. Hoca­ nın sohbetlerine kahlıyordum: Bana günlük virdler vermişti, onları yapmaya devam ettim. "2009 yılına kadar hoca ile aramda bir şey olmamışhr. 2009 yılında Zafer Mahallesi'nde bulunan dergaha gittim. Dergahta kimse yoktu. Akşam saatlerine yakındı. Hocamın yanına oturdum. Bir süre sohbet ettik. Daha önceki tarihler­ de hocam bana 'Cenneti kazanmak için badelenmek gerekir' diye anlatmışh. Ben de bu yüzden hocama badelenmek iste­ diğimi söyledim. Bunun üzerine hocam ile sır odası denilen odaya geçtik. Odada hocam yere oturdu, ben hocamın şalva­ rından cinsel organını dışarıya çıkardım, ağzıma aldım. Bir süre sonra hocam boşaldı ve çıkan meniyi yuttum. Çünkü ba­ delenmenin bu şekilde yani hocanın cinsel organından çıkan sıvıyı yutmak şeklinde olduğunu öğrenmiştim. Badelenme iş­ lemi bittikten sonra dergahtan ayrıldım. Hocam ile bu şekilde aramızda toplam 5-6 kez badelenme olmuştur.

'HOCA KİMSEDEN TALEPTE BULUNMAZ' "Hocam beni zorlamamışhr. Tamamen kendi rızam ile badelendim. Yine tahminen 2010 yılı içerisinde Duaçınar Mahallesi'nde yeni bir dergah açlık ve Zafer Mahallesi'nde­ ki dergah kapahldı. Ben bu yeni dergaha gidip gelmeye baş­ ladım. İlk kez bu dergahta hocama tabi oldum. Yani zikir sonrası hocama cezbelenip onunla cinsel ilişkiye girdim. Bu olay zikir sırasında gerçekleşir. Hocaya cezbelenen mürit, mürşidi ile yani hocası ile cinsel ilişkiye girer. Bu tamamen dini duygular ile alakalıdır. Hoca kimseden böyle bir talep­ te bulunmaz. Ancak kendisine böyle bir talep olduğunda da geri çevirmez. Çünkü bunu rıza-i ilahi11 için yapar. Bugüne kadar ben hocam Uğur Korunmaz ile 3-4 kez cinsel ilişkiye girdim. İlişkilerimizin tamamı dergahta olmuştur. Yanımızda başka kimse yoktur. Hocam beni ilişkiye zorlamamışhr. Ben kendi rızam ile cezbelenme neticesinde hocamdan böyle bir 11 Allah rızası.

72


talepte bulunmuşumdur. Hocam ilişki sırasında hiçbir şeye karışmaz. Kendisine tabi olacak mürit hocamı soyar, kendisi de soyunur. Hocamın ilişkiye girmesini mürit temin eder."

73



Altıncı B ölüm

TARi KAT I N KA D I N H O CALARI



Hakkındaki iddiaları kabul ehneyen tek mürit oydu

'UĞUR KORUNMAZ'IN İFADESİYLE ÇELİŞEN SÖZLER' Dava dosyasında çok kısa bir ifade dikkat çekiyor. Kimlik tespit kısmıyla birlikte sadece bir sayfa ve Seher C.'ye ait. 13 Haziran 2011 günü ifadesi alınan Seher C., 1989, (o dö­ nem 22 yaşında) Bursa doğumlu ve Giresun nüfusuna ka­ yıtlıydı. Ev hanımı ve ilkokul mezunu olan Seher C., Uğur Korunmaz' a en yakın isim olan Mesut K.'nin kız kardeşiy­ di. Uğur Korunmaz ifadesinde onun için "Müridim olur. Seher'i sadece badeledim. Cinsel ilişkiye girmedim. Evlenin­ ce dergaha gelmeyi bıraktı" demişti. Seher C.'nin ifadesi, iddiaları genellikle kabul eden ve an­ latan tarikat müritlerinden çok farklıydı. Şunları söyledi: "Hasan Burkay Bursevi Hazretleri'nin bir kolu olduğunu ve Ankara'ya bağlı bir cemaat olduklarını, başında ise 'Ha­ san Uğur' isimli bir şahsın bulunduğunu biliyorum. Kırklari Dergahı'na ağabeyim olan Mesut K. vesilesi ile gittim. Tam açık adresini bilmediğim ancak hipodromun alt tarafında bu­ lunan dergahına birkaç kandilde misafir olarak gittim. Ayrıca Uğur Hoca'nın evine de resmi nikahlı eşim Şaban C. ile birlik­ te bayram ziyareti amacı ile gittik. "Evinde hanımı ve çocukları da vardı. Kısa bir müddet oturduktan sonra biz evden ayrıldık. Ben bu şahsın yani Uğur Hoca'nın dergah diye bahsettiği yere bir iki kez gitmiştim. 77


Bunun dışında da kesinlikle gitmedim. Zaten ben evlendik­ ten sonra da buraya gitmeyi bıraktım. Artık ibadetimi evimde yapmaya başladım. 4 yıl öncesi bu dergaha gitmemeye başla­ dım. Çünkü hamileydim ve daha sonra da bebeğim oldu ve zamanım da olmadığı için gitmedim. Bu dergah ile ilgili ola­ rak benim bildiklerim bunlardan ibarettir. Bana sormuş oldu­ ğunuz badeleme ve tam bağlı deyimlerinin dergah içerisinde ne anlama geldiğini bilmiyorum. Yukarıda da dediğim gibi benim bu dergaha gitmem sayılı olmuştur." Tarikattan ayrılan kadın mürit anlattı:

HOCA'NIN KARISI ARAMIŞ, 'SİZİ KANDIRIYOR' DEMİŞ Seher C.'nin ifadesi Uğur Korunmaz ile çelişiyordu Ancak hakkında çok daha ağır iddiaları görümcesi Nigar K. ifade­ sinde dile getirecekti. Nigar K, Seher C.'nin ağabeyi Ercan K ile evliydi. Ercan K., aylar önce tarikattan ayrılmıştı. Nigar K ayrıca şüpheli olarak ifadesi alınan Ahmet C.'nin ablasıydı. 14 Haziran 2011 günü ifadesi alınan Nigar K.'nin kimlik bilgileri şöyleydi: 1 988, (o dönem 23 yaşında) Bursa doğumlu. Giresun nüfusuna kayıtlı. Ev hanımı. Evli ve bir ço­ cuk annesi. Ortaokul mezunu. İfadesinde şunları anlattı: "Ercan K benim resmi nikahlı eşim olur. Kendisi bu 'Hasan Uğur' olarak bildiğim şahsa önceki tarihlerde sık sık giderdi. Tarihini tam olarak hatırlamıyorum ancak 2006 yılının son­ larında yine bu Hasan Uğur Hoca'yı müridi olan Erol isim­ li şahsın evindeki bir dini sohbet sırasında tanıdım. Hasan Hoca benim eşime 'Sen Nigar'ı getir, derslensin, dergahımıza katılsın Kadın cemaatinde bulunsun' demiş. Ben de ilk baş­ larda dini bir eğitim ve sohbet olacağını düşündüm. Görüm­ cem olan Seher C. ile birlikte gitmeye başladık. Buraya git­ tiğimizde ilk önceleri sadece kadınlar toplanıyorduk Uğur Hoca kesinlikle bulunmuyordu. Biz de Yasin ve çeşitli surele­ ri okuduktan sonra buradan ayrılıyorduk. Daha sonraları ise 78


görümcem olan Seher kadınlardan sorumlu oldu. Kadınların sormuş olduğu soruları hocaya iletmek üzere ben ve Seher dergahta bekliyorduk. Seher, Hocaya soruları aktarıyordu. Bu şekilde birkaç kez kaldığımız oldu.

'SEHER'İN EŞARBI BOZULMUŞ, YÜZÜ KIZARMIŞTI' "Bu kaldığımız zamanlarda Seher birkaç kez hoca ile sır odasında yalnız başına kaldı. Beni içeri almadılar. İçeride ne yaptıklarını bilmiyorum. Ancak bir keresinde Seher odadan çıktığında eşarbı bozulmuş ve yüzü ise kıpkırmızı olmuştu. Ben kendisine hiçbir şey sormadım. Çünkü hoca, sır odasında ya­ nında bulunan şahsa kesinlikle soru sormamamızı söylemişti. "Uğur Hoca bayanların dergahta toplanma saatlerinde genellikle sır odasında bulunurdu. Kendisi ile konuşmak is­ teyenler yalnız olarak sır odasına girerdi. Hoca ile burada ko­ nuşurdu. Ben de birkaç kez sır odasına gittim. Hoca burada bana cennete nasıl gidileceğini dini ayetlerle bağlantı kurarak anlatırdı. Cennete gitmenin yolunun kendisi olduğunu, bu yolu ancak kendisinin sağlayacağını söylerdi. Kendisinden hep 'Hasan Uğur Kırklari Hazreti' diyerek bahseder, dini bü­ yük bir zat olduğunu anlatırdı. Biz öldüğümüzde yanımıza gelip bizim cennete gitmemiz için yardımcı olacağını söyler­ di. Bu söylemlerine biz de inanırdık. Yalnız ben değil dergahta bulunan birçok insan bu şekilde bu hocaya inanmıştır. Hatta yine bu dergahta bulunan eşimin ağabeyi olan Mesut K bize hitaben 'Ölmeden önce ölün bade için' derdi. Hatta bana 'Se­ her de bade içti. Hatta en çok bade içen Seher. Siz de bade için, badelenin' diye söylerdi.

'KAPIYI İÇERİDEN KİLİTLEDİ' "Tarihini tam olarak hatırlamıyorum. Ancak 2-2,5 yıl ka­ dar önce hoca beni sır odasına aldı. Ben sır odasına girdiğim­ de hocadan başka kimse yoktu. Ben odaya girdiğimde kapıyı içeriden kilitledi. Ve beni kolumdan tutup önüne doğru çekti 79


ve önünde çömeltirdi. Daha sonra şalvarından cinsel organını çıkardı. Bir eli ile sırtıma vururken diğer eli ile cinsel organını ağzıma götürdü. Bu sırada ise sessizce bir şeyler okuyordu. Ben gözlerimi kapattım. Daha sonra ağzıma bir sıvı geldi ve bana 'Yut' dedi. Ben yuttuktan sonra sırtımı sıvazladı ve 'Ta­ mam sen kalk artık, sen badelendin' dedi. Ben ne olduğunu bile anlamadım. "Bu kez beni oturttu ve bana 'Artık sen korkma bundan sonra, ben seni bırakmam. Artık badelisin. Bunları kimseye anlatma' dedi. Beş dakika sonra ise ben dışarı çıktım. Neler ol­ duğunu anlamaya çalıştım. Ancak hiçbir mantık bulamadım. Nasıl olduğunu bile anlayamadım. Bu tarihten sonra birkaç kez gittim. Hamile olduğumu öğrendikten sonra hiç gitme­ dim. Hatta görümcem Seher'e 'Nigar'ı getirin' diye söylemiş. "Benim çocuğum oldu. Çocuğum memlekette bir rahatsız­ lık geçirdi. 2 metre yuvarlandı. Ben de bu sebeple birkaç kez hocayı aradım. Çocuğumun durumu ile ilgili sorular sordum.

'HOCA KARISINI DÖVMÜŞ, HASTANELİK ETMİŞ' "Görümcem Seher bir gün bana Uğur Hoca'nın karısının (Güllühan Korunmaz) kendisini aradığını ve Uğur Hoca'nın kendilerini kandırdığını söylediğini anlattı. Bu yüzden hocadan uzak durmalarını söylemiş. Seher ise hocayı arayarak 'Karın beni aradı. Sen bizi kandırıyormuşsun' demiş. Hocanın kendisi­ ne 'Böyle bir şey yok. Kesinlikle yalan' dediğini Seher bana an­ lattı. Daha sonra ise Uğur Hoca'nın bu olay nedeniyle karısını dövdüğünü ve hastanelik ettiğini öğrendik. Bu olaydan sonra hocanın karısı kesinlikle konuşmaz oldu. Zaten kendisi sürekli 'Rahatsızım' der ve bizim toplantılarımıza gelmezdi. Çok nadi­ ren gelmiştir. Daha sonra Uğur Hoca' rnn ne dergahına gittim ne de telefon açtım. Artık hiçbir şekilde kendisiyle bir bağlantım yoktur. Yukarıda da anlattığım gibi kendisi sadece beni badeledi. Benimle kesinlikle cinsel ilişkiye girmedi. "Ben bütün bunları inandığım için yaptım. Bu söylemle­ rinin doğruluğunu dini ayetlerle bağlantı kurarak anlattığı 80


için inandım. Hocam bana bunların dinde yerinin olduğu­ nu, yapılanın yanlış olmadığını söylüyordu. Beni kandırarak bana bunları yaşatan, cinsel organını ağzıma vererek sperm­ lerini yutturan Uğur Korunmaz isimli şahıstan davacı ve şikayetçiyim." Nigar K.'nin anlattıkları, Seher C.'nin yanı sıra Uğur Korunmaz'ın eşi Güllühan Korunmaz'ın ifadeleri hakkında soru işaretleri yaratıyordu. Güllühan Korunmaz ifadesinde kocası hakkındaki cinsel istismar iddialarına kesinlikle inan­ madığını, iftira olduğunu söylemişti. Ancak Nigar K., tarikat mensuplarını uyardığını ve bu nedenle Uğur Korunmaz tara­ fından feci şekilde dövüldüğünü iddia etmişti.

Dergahın kadın hocası anlatıyor: 'BADELENME ZİKİR SONUCUNDA MEYDANA GELEN BİR DURUMDUR' Polis sorgularında Uğur Korunmaz'ın dergahında ka­ dın hocalar hakkında bilgiler ortaya çıkıyordu. Mesut K'nin "Hoca" olduğunu söylediği Emine E., dergahtaki en eski isimlerdendi. İlerideki ifadelerde göreceğimiz gibi Seher C.' den sonra dergahın kadın hocası olmuştu. O dönem 49 ya­ şındaydı. İfadesine iliştirilmiş kimlik fotokopisinde fotoğrafı türbanlıydı. Bilecik doğumlu, Bilecik nüfusuna kayıtlı Emi­ ne E., kimlik tespitinde emekli ve iki çocuk annesi olduğunu söyledi. İlkokul mezunuydu. Dergaha yönelik ihbarın yapıl­ dığı günün gecesi, 10 Haziran 2011, saat 00.lS'te polis, Emine E.'ye şu soruyu sordu: "Uğur Hoca isimli şahsa en yakın kişilerden biri olduğunuz, bütün işlerini takip ettiğiniz, hoca ile cinsel ilişkide bulundu­ ğunuz, yapılan bütün sapıkça toplantılara katıldığınız, hocanın ilişkiye girdiği günlerde kapıda bekleyerek bekçilik yaptığınız... tespit edilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak ifadenizi veriniz." Emine E. şunları söyledi: "Yukarıda vermiş olduğum ikamet adresinde yalnız kalı­ rım. Benim eşim yaklaşık 7 yıl önce öldükten sonra dul bir 81


bayan olarak yalnız başıma yaşarım. İki çocuğum da benden ayrı. Birisi Yalova'da diğeri de Bursa'da yaşamaktadır. Ben daha önceleri yani bu tarihten yaklaşık olarak 15 yıl evvel ismini 'Hüdaverdi' olarak bildiğim Hasan Burkay hocamın cemaati olan Nakşibendi Kırklari cemaatine giderdim. Ho­ camızın ölümünden sonra Allah'ın emri ile cemaatin başına 'Şeyh Hasan Uğur Kırklari' yani Uğur Korunmaz getirildi. . . Ben daha önceleri yani Hasan Burkay hocamın dergahına git­ tiğimde badelenmemiştim. Hocamın ölümünden sonra ben dergaha yine kesintisiz olarak gitmeye devam ettim. Kırklari dergahında 'sır odası' denilen bir oda vardır. Badelenme bu odada zikir yapıldıktan sonra insanın Allah tarafından kendi elinde olmadan Şeyh'in yani Uğur Korunmaz hocanın cinsel organından gelen sıvıyı vakumlaması sonucunda meydana gelen bir durumdur. Ben de bu olayı yaşayarak badelendim. Bu olay bir iki sene içerisinde oldu.

'TAMAMEN İSTEM DIŞI GERÇEKLEŞİR' "Bu cinsellikle bir alakası olmayan nefis olayı ile tamamen zıt bir durumdur. Yine benim elimde olmadan Allah tarafın­ dan içime bir zikir sonucunda gelen istekle kendime hakim olamadan gerçekleşen cinsel ilişki olayı yaşanmaktadır. Ben de Uğur Hoca ile bu şekilde birçok kez cinsel ilişkiye girdim. Bu olay ne benim isteğim ile olan bir olay ne de hocamın iste­ ği ile gerçekleşen bir olaydır. Bu tamamen istem dışı gerçek­ leşen bir olaydır. Benim Uğur Hocam ile yaşadığım ilişkiler normal yollardan gerçekleşmiştir. Ters ilişki olmamıştır.

'BİLİNEN DÜŞÜNCELERİN DIŞINDA BİR OLAYDIR' "Ben dergah içerisinde isteyen olduğu takdirde kendileri­ ne ders veririm veya zikir çektiririm. Bu seviyeye geldim. Ben , Hasan Burkay Hocanın zamanından beri dergahın içindeyim. Belli bir seviyeye yani ders verir duruma gelmişimdir. Ben dergaha hiçbir şahsı getirmedim. Kendim yalnız olarak git82


tim. Bu olay bilinen düşüncelerin dışında bir olaydır. Benim ve dergaha gelen şahısların yaşadıkları bu olaylar tamamen zikrin sonucunda meydana gelen bir durumdur. Yaptığımdan pişman değilim. Herhangi bir kimseden şikayetim yoktur. Allah izin verdiği sürece dergaha gitmeye devam edeceğim. Hepsi Allah içindir. Dergaha gelen erkek ve bayan şahıslar aynı bende olduğu gibi kendi ellerinde olmadan hoca ile zi­ kir sonucunda badelenir. Bu zikrin sonucunda ise yine bayan ve erkek şahıslar hoca ile arkadan ve önden cinsel ilişkiye girerler. Benim Uğur Korunmaz isimli dergah hocamızdan herhangi bir şikayetim yoktur. Yaşadıklarım tamamen Allah tarafından gerçekleşen elimizde olmayan bir olaydır."

Değerlendirme: Emine E.'nin ifadesinde çok sayıda tekrar cümlesi olması­ na karşın kısaltma yalıma gitmedim. Bu ifadelerdeki vurgu­ yu anlamak için okura faydalı olacaktır. Tarikat için ulaştığı mertebenin sıklıkla altını çizen Emine E.'nin tarikatın geçmişi hakkında verdiği bilgiler özellikle önemli.

83



Ye d i n c i B ö lüm

3 AY ÖN CE İ H BAR • • • • • EDi L MiŞT i , H i Ç BiR ŞEY YAPIL MADI



Tarikattan ayrılan mürit şikayetçi olarak verdiği ifadede anlatıyor: 'ZİKİR VE SOHBETLERİNDE SAPIKLIKLARDAN BAHSEDER' Bursa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğinde ifade­ ler alınırken aylardır çekmecede bekletilen iki ifade vardı. Uğur Korunmaz'ın dergahta gözaltına alınmasından 3 ay önce, 14 Mart 2011 günü, saat 18.00 sıralarında iki adam Bur­ sa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğine gelmişti. Biri Nigar K'nin eşi Ercan K. diğeri tarikatın eski müritlerinden Erol B. idi. Müritlerine dini duygularını sömürerek cinsel is­ tismarda bulunan bir şeyh hakkında ifade vermek istedikleri­ ni, şikayetçi olduklarını söylediler. Dokumacı olarak çalışan Ercan K. 1981 doğumluydu, (o dönem 30 yaşında). Nigar K. ile evliydi ve iki çocukları vardı. İlkokul mezunuydu. Şikayet başvurusundaki ifadesinde 13 Mart 2011 günü şunları anlattı: "Ben Uğur Hoca'nın cemaati olan Kırklari Dergahına 2003 yılında bir arkadaşım vasıtasıyla katıldım. Dergahta Cuma akşamları, Pazar günleri ise müritlerin evlerinde zikir ve sohbet yaparız. Sohbetleri Uğur Hoca yapar. Ben dergaha genelde tek gider, eşimi genelde götürmezdim. Uğur Hoca, benimle bu dergaha gelen abim (Mesut K.) ve kayınbiraderime (Ahmet C.) 'Ercan dergaha gelirken eşini getirsin' demiş.

87


'NASIL OLDUĞUNU ANLAMADIM' "2009 yılı başlarında, depresyonda olduğum bir zamanda yine dergaha geldiğim zaman yiyecek ve çay ikramı oldu. Bu ikramdan bir miktar yiyip içtikten sonra nasıl olduğunu anla­ madığım bir şekilde sanki uykuluymuş gibi veya sarhoşmuş gibi ne yaptığımı bilmeden kendimi dergahın sır odası deni­ len yerinde buldum. "Beni oraya sevk edenler kayınbiraderim Ahmet C. ve abim Mesut K.'dir. Uğur Hoca bana burada cinsel organını ağzıma vererek emdirdi. Daha sonra ağzıma boşaldı. Bu olay­ dan sonra bir daha dergaha gitmedim. Uğur Hoca abim ve kayınbiraderim vasıtasıyla ben ve eşimin tekrar gelmemizi istemiştir. Ben ve eşim bir daha dergaha gitmedik.

'KALABALIK OLDUĞUNDA BİR ŞEY YAPAMIYORDU' "Daha önce normal zamanlardaki sohbetlere eşimi gön­ dermiyordum. Ancak kandil olduğu zaman kalabalık olduğu için eşimi bu sohbetlere gönderdim. Uğur Hoca kalabalıkta bir şey yapamıyordu. Uğur Hoca bu sapıklıklarını cemaatin üyeleri olan Mesut K., Ahmet C., Yılmaz Y., soy ismini bil­ mediğim Çetin, Ali Rıza Ç. isimli şahıslarla birlikte beraber yapmaktadır. Uğur Hoca'ya bu sapık ortamı hazırlayan ve sevk eden aynı kişilerdir. Uğur Hoca 0537 323 .. .. , Ahmet C. 0535 3.. .. .. , Mesut K. O 535 9 .. .. .. numaralı telefonları kullanır. Uğur Hoca zikir ve sohbetlerinde sapıklıktan bahseder. Uğur Hoca cemaatini Cuma günü gecesi ve Pazar günleri hem gün­ düz hem de geceleri dini sohbet için dergahta toplar. Ben hem abim hem kayınbiraderime Uğur Hoca'nın cemaatin diğer üyeleri ile yaptığı sapıklıktan bahsetmeye çalıştığımda bana 'Asıl senin yaptığın bu sapıklık, bizler kendimizi bu şekilde inandırdık' dediler. Beni bu şekilde tekrar cemaatin içine çek­ meye çalıştılar. Ancak ben yine de bu cemaatin yapmış oldu­ ğu sohbet ve zikir törenlerine katılmadım. 88


"Ben 2009 yılında dergah içindeki sır odası denen yerde oral yol ile cinsel sapıklık yapan Uğur Hoca'dan davacı ve şikayetçiyim. Beni bu duruma sevk eden ve bu yapılanma içerisinde bulunan kayınbiraderim Ahmet C. ve abim Me­ sut K.' den şikayetçi değilim. Çünkü abim ve kayınbiraderim Uğur Hoca tarafından bir şekilde kandırılmış ve bu şekilde sapık inanca yönlendirilmiş kişilerdir ve bu şekilde inanmaya devam etmektedirler. Uğur Hoca herhangi bir işte çalışmaz, geçimini cemaatin üyelerinden aldığı paralarla sağlar."

2003'ten beri tarikattaydı, Uğur Korunmaz'ın müritlerini nasıl ikna ettiğini anlattı: 'CİNSEL ORGANININ NUR ÇEŞMESİ OLDUĞUNU SÖYLÜYORDU' Ercan K. ile Ahlak Büro Amirliğine gelen Erol B., 8 yıldır Uğur Korunmaz'ın müridiydi. İfadesi çok detaylıydı ve çok çarpıcı iddialarla doluydu. 1971, (o dönem 40 yaşında) Bursa Keles doğumlu, 4 çocuk babası, lise mezunu olan Erol B. 14 Mart 2011 günü saat 18.30'da anlatmaya başladı: "Yukarıda vermiş olduğum adresimde, kendi evimde 12 yıldır ikamet ederim. 2003 yılında bir arkadaşımın vasıtasıyla Uğur Korunmaz isimli hocalık yapan bir şahsın cemaatini ta­ nıdım ve kahldım. O zaman Uğur Hoca'nın cemaat evi yoktu. Hafta sonu gündüzleri Duaçınar Camisi'nde, geceleri ise sıra ile müritlerinin evlerinde toplanıyorduk. Uğur Hoca sadece Pazar günleri yapılan sohbetlerde bulunuyordu ve cemaati yönetiyor­ du. Uğur Hoca'nın o tarihlerde herhangi bir yanlışını görmedik. "Cemaat 2006 yılında dergaha sahip oldu. Bu dergah Na­ mık Kemal Mahallesi Namık Kemal Camisi'nin yanında tam adresini bilmediğim bir yerde idi. Bina cemaat üyesi soy ismi­ ni bilmediğim Ali Rıza isimli şahsa aitti. "Cemaat olarak genellikle Cuma geceleri dergahta topla­ narak zikir yaparız. Pazar geceleri kışın yatsıdan sonra yaz­ ları ise akşam namazından sonra bir cemaat üyesinin evinde kadınlı, erkekli toplanırız. Ancak kadınlar genelde gelmezler. 89


Kadın ve erkekler ayrı yerlerde otururlar. Dergahta zikir ve sohbet yaparız. Bu sohbetleri Uğur Hoca yapar.

'2006'DA SAPIKLIKLARI OLDUĞU KONUŞULUYORDU' "2006 yılı sonrasında Uğur Hoca'nın bazı cinsi sapıklıkla­ rının olduğunu tahmin ettim. O tarihlerde bazı cemaat üyele­ ri Uğur Hoca'nın bazı cinsi sapıklıklarının olduğu konuşulu­ yordu. Dergahta sır odası denilen bir yer vardır. "Burada Uğur Hoca dergahta kimse olmadığı sırada mü­ ridiyle baş başa kalır. Dergahta başkaları varsa sır odasının kapısını kilitler. İlk önce içeri aldığı cemaat üyesi şahsın ağzı­ na parmağını sokar. Bunu güya 'nur akıtıyorum' diye yapar. Sonra kendinden geçen şahsın başını cinsel organına götüre­ rek oral seks yaptırır gibi cinsel organını emdirir ve sonrasın­ da hoca boşaldığında spermlerini şahsa yutturur. "Uğur Hoca genelde bu cinsi sapıklıklarını Mesut K., Ah­ met C., Yılmaz Y., soy ismini bilmediğim Çetin, Ali Rıza Ç., Metin, Murat ve ismini bilmediğim cemaat üyelerine yap­ maktadır. Ben Uğur Hoca'ya yakın olduğum için 2009 yılın­ dan bu yana yaptığı bu sapıklıkları gördüm.

'RABITA DERSİ İLE MÜRİDİ KENDİNE AŞIK EDİYOR' "Uğur Hoca ilk önce zikir dersi verdikten sonra, rabıta12 denen dersi vermek için cemaat üyesinin gözlerini kapattıra­ rak kendinden geçmesini sağlıyor, bu şekilde kendisine kadın olsun erkek olsun insanları aşık ederek bağlamaktadır. "Dergahta kadınlar odada toplanır, erkekler ise salonda toplanır. Kadınlar ve erkekler birbirlerini görmezler. Uğur Hoca'ya ise kadınların olduğu odaya girip çıkmak serbesttir. Uğur Hoca normal zikir zamanı toplanıldığında bu cinsi sa­ pıklıkları yapmaz. 12 Allah ile kul arasında üçüncü bir şahıs olan şeyhi sokarak Allah ile irtibata geçme gayreti.

90


"Dergahta zikir ve sohbet bittikten sonra Uğur Hoca ile yalnız kalmak isteyen cemaat üyeleri nasıl oluyorsa ben de anlamıyorum, hoca arhk bu üyelerini nasıl kandırıp bunu yaptırıyorsa cemaat üyesi şahıs hocanın cinsel organını ağ­ zına alarak emmeye başlıyor. Daha sonra kendisini fiili livata yolu ile hocaya yaphrıyor.

'ALLAH NURUNU SANA BOŞALTIYORUM' "Ancak ben hocanın bu sapıklıklarını zorla yaphğını gör­ medim Cemaat üyeleri nasıl kandırıp uyutuyorsa müritleri ile sapık ilişkilere giriyor. Uğur Hoca yaphğı bu sapıklıklarını 'Allah nurunu sana boşalhyorum' diyerek, 'Sen bundan sonra cennetlik olacaksın' diyerek kadın olsun, erkek olsun bu şekilde ikna ederek cemaat üyeleri ile dergahın sır odasında cinsel iliş­ kiye giriyor. Hatta hoca bu sapıklıkları kadınlara da yaphğını dergahta biz müritlerine anlath. Uğur Hoca bu yaphğı sapık­ lıklarını izah ederken İslam peygamberi Hz. Muhammed'in bu dünyaya bu iş için gönderildiğini ancak görevini tam olarak ya­ pamadan vefat ettiğini, kendisinin bu görevi yerine getirdiğini söyledi. Bu sapıklıklarla ilgili bazı örnekleri ise namaz esnasın­ da yapılan hareketlerin tamamen cinsel pozisyonlar olduğunu, 'Muhammed' kelimesinin 'muhimmat' kelimesine, 'muhim­ mat' kelimesinin de 'himmet' kelimesine işaret olduğunu ve kendisi cinsel organı ile insanlara himmet ettiğini söyledi.

'DUL KADINLARIN BENİMLE İLİŞKİYE GİRMESİ SEVAP' "Özellikle dul kadınların başkaları ile cinsel ilişkiye girdik­ leri zaman zina olacağını, ancak kendisi ile ilişkiye girerlerse tam tersine sevap olacağını, hatta kendisinin bu işle görev­ lendirildiği için ilişkinin zikir hükmüne geçeceğini söyledi. Kendi cinsel organından nur yayıldığını ve herkesin bu nur­ dan nasiplenmesi gerektiğini, cinsel organının 'nur çeşmesi' olduğunu ve herkesin bu çeşmeden içmesi gerektiğini anlattı. 91


"Arapça 'Allah' yazısının ve Arapça 'elif' harfinin dikkat­ li incelendiğinde cinsel organ şekline benzediğini ve kendi organının olduğunu anlattı. Yine Arapça 'Muhammed' keli­ mesinin dikkatli incelendiğinde de bazı cinsel pozisyon şekil­ lerinden 'omuz bacak' tabir edilen pozisyona benzediğini ve 'İnanmıyorsanız' deyip ters çevirdiğinde yazının bir kısmının yine cinsel pozisyonlardan 'domalma' olarak tabir edilen po­ zisyona benzediğini söyledi. Yine başka dersinde Sebe Sure­ si 31. Ayette geçen 'biz ne sana inanırız, ne de önündekine' lafzının da 'önündeki' kelimesinin yine kendi cinsel organını temsil ettiğini söyledi. "

'ÇOCUĞU İLE İLİŞKİYE GİRDİĞİNİ BİZE SÖYLÜYORDU' Erol B. ifadesine şu cümleyle devam etti: "Hatta Uğur Hoca bu yaptıklarına müritlerini inandırmak için 15-16 yaşın­ daki çocuğu ile ilişkiye girdiğini bizlere söylüyordu." Bu kan donduran bir çocuk istismarı ihbarıydı. Vakit kay­ betmeden polisin iddiayı araştırması ve önlem alınması gere­ kiyordu. Ama ifadede buna dair bir soru yer almadı. İfade hiçbir şey olmamış gibi şöyle devam etti: "Uğur Hoca ile beraber bizim toplandığımız cemaatin ismi Kırklari Cemaatidir. Bu cemaatin şu anki dergahının yeri An­ kara yolu Vişne Caddesi Gülveren Camii'nin sağ tarafındaki yerdedir. Uğur Hoca bildiğim kadarıyla Yunus Emre Mahalle­ si, tam adresini bilmediğim bir yerde kalmaktadır. Uğur Hoca evli ve iki çocukludur. Uğur Hoca herhangi bir işte çalışmaz, geçimini cemaate katılan müritlerinin yardımları ile sağlar. Bu cemaate katılanların belli bir aidatı yoktur. Kim ne kadar verir ise hoca bu yardımları kabul eder. Uğur Hoca 'İmkanı olan elinden geldiği kadar yardım etsin' diyerek cemaat üye­ lerinden yardım ister. Yapılan bu yardımlarla kendi ve ailesi­ nin geçimini sağlar ve dergahın elektrik ile diğer masrafları karşılanır.

92


'NUR KAPISINDAN GEÇMEK ZORUNDASIN' "Uğur Hoca beni de tarihten 1,5 yıl kadar önce sır odasına çağırarak cinsel organını emdirmeye çalıştı. Ancak bendeki bu aşkın tam olarak gelmediğini söyleyerek kabul etmedim. O zaman 'Oğlum bu nur kapısından muhakkak geçmek zo­ rundasın' diyerek beni ikna etmeye çalıştı. Uğur Hoca diğer müritlerine yaptığı gibi beni de bu şekilde sapıklıklarını yap­ tığı gruba dahil etmeye çalıştı. "Beni kandıramadığı için ben bu gruba dahil olmadım. Uğur Hoca'nın yaptığı bu sapıklıklarına katlanan ve sonra kendi isteği ile yapan şahısların haricinde cemaati terk eden şahıslardan 'şeytan', 'gavur' ve 'yorga' diye bahsediyordu. "Hocanın yaptığı bu sapıklıkları ben ve arkadaşım Ercan K. bir haftadır kendi aramızda düşünerek polise bildirmeye karar verdik. Bugün birlikte gelerek konuyu bildirdik. Bu ce­ maatte Ercan ve benden başka bu konuyu bildirecek Yalovalı olarak bildiğim ve orada ikamet eden Ahmet C. isimli şahıstır. Ahmet C. 0226 3.. .. .. numaralı telefonu kullanır.

'SIR ODASINA BİRLİKTE GİREREK SAPIKLIKLARINI YAPARLAR' "Cemaat üyeleri böyle bir sapıklığı yapmak istemedikle­ ri zaman bir şekilde oradan ayrılarak gidip bir daha gelmi­ yorlar. Uğur Hoca ve sapık grubu zikir sonrası sır odasına girerek grup halinde sapıklıklarını yaparlar. Uğur Hoca er­ kek olarak tek gelen cemaat üyelerine 'Kadın ve kızlarınızı da getirin. Zikir ve sohbetlere bu şekilde katılın' diyerek cemaat üyelerinden eşlerini ve kızlarını getirmelerini iste­ mektedir. "Uğur Hoca'nın sohbetleri ve yaptığı her şey hatta ellerini dua etmek için kaldırdığında bile söylediği her kelime sapık­ lıktan ibarettir. Hep sapıklıktan bahseder. Nur çeşmesi dediği cinsel organıyla ilişkiye girmek için 'Kadın getirin. Varsa genç ve bakire kızlar getirin' diye bildirmektedir. 93


"Uğur Hoca' dan ve diğer cemaat üyelerinden gelebilecek tehditler için kimliğimin gizli kalmasını, açıklanmamasını is­ tiyorum. "Bana ve diğer cemaat üyelerine yaptığı sapık davranışla­ rından dolayı Uğur Hoca ve yanında bulunan sapık gruptan davacı ve şikayetçiyim. Uğur Hoca'nın yanında bulunan bu sapık gruptan Mesut K., Ahmet C., Yılmaz Y., soy ismini bil­ mediğim Çetin, Ali Rıza Ç, Metin ve Murat isimli şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. Cezalandırılmalarını istiyorum." Sorular Belge incelemelerinde bu aşamaya geldiğimizde aklımız­ daki yanıtsız soruları tekrarlamakta fayda var. Erol B.'nin ço­ cuk istismarı iddiasını da içeren bu ifadesinden sonra neden bir soruşturma başlatılmadı? 9 Haziran 2011 günü ihbar ge­ lene kadar, 3 ay neden beklendi? İhbarda Uğur Korunmaz'ın kız çocuklarını istismar ettiği öne sürülmesine karşın Uğur Korunmaz ve diğer tarikat mensuplarının sorgusunda çocuk istismarı iddiasının üzerine neden hiç gidilmedi? Tarikatın yıllar sonra bile internette kısa bir aramayla ulaşılan zikirle­ rinde çok sayıda çocuğun dergahta görünmesine karşın so­ ruşturma neden bu yönde derinleştirilmedi? Kan donduran olasılıklara, itiraflara ve ifadelere karşın Uğur Korunmaz bir gece bile gözaltında tutulmadan neden serbest bırakıldı? Dergahta ders verme yetkisine sahip oldu­ ğunu söyleyen Mesut K. ve iki genç kadını şeyh ile cinsel iliş­ kiye ikna eden Ahmet C. aynı gün nasıl serbest kaldı? Suç delili bulma şüphesi çok kuvvetliyken neden dergah ve zanlıların ev, iş adreslerinde arama yapılmadı?

94


S ekizinci B ölüm

DERGAH TA ÇOCUK PORNOSU BULUNDU



Şüpheli mürit Emniyet'e gelip şikayetçi oldu: ŞEYH BENİM GİBİ ONLARCA ŞAHSI MAĞDUR ETTİ 14 Haziran 2011. Kırklari Dergahı ve Badeci Şeyhi hakkında ilk şikayetin üzerinden tam 3 ay, 9 Haziran 2011'deki ihbarın üzerinden 4 gün geçmişti. O gün Ahmet C. saat 15.00'te yani gözalhna alın­ masından 5 gün sonra Bursa Emniyet Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğine geldi. Uğur Korunmaz'dan şikayetçi olduğunu, tekrar ifade vermek istediğini söyledi. Yanmda avukat yoktu. Ahmet C. bu kez şikayetçi sıfatıyla verdiği ifadede şunları söyledi: "Ben o tarihte yani 9 Haziran 2011 günü saat 20 .30 sıraların­ da burada şüpheli olarak ifade vermiş ve ifademde başımdan geçenleri anlatmıştım. Bugün ise yani 14 Haziran 2011 günü saat 15.00 sıralarında tekrar buraya geldim ve mağdur olduğu­ mu düşündüğümden dolayı tekrar ifade vermek istedim. "Ben o tarihte yani 9 Haziran 2011 günü vermiş olduğum ifademi aynen tekrar ediyorum. İfademden çıkartacağım bir husus yoktur ancak söylemek istediğim bir takım hususlar vardır, bunları anlatmak istiyorum. "Ben tüm yaşadıklarımdan dolayı pişman oldum. Uğur Ko­ runmaz isimli şahıs dini duygularımı istismar etmek suretiyle beni ve çevremde bulunanları istismar etmiştir. Bu şahıs yaphk­ larını din adına, Allah adına yaphğını söylüyordu. Bu şekilde çevresinde bulunanları kandırıyordu. Çevremdeki şahısların, 97


Uğur Korunmaz isimli hocadan badelenmeleri ya da ilişkiye gir­ melerinde benim etkim olmamışhr. Bunlar tamamen kendi rıza ve istekleri ile hocadan badelenmiş ya da ilişkiye girmişlerdir. "Ben de o şahsa kandım. Kendisinden badelendim (oral seks) ve bir kez de bu şahısla ters ilişki (fiili liyata) yolu ile bir­ likte oldum. Bu şahıs bana zorlama yapmadı. Bu tür olaylar zikir esnasında cezbelenme durumunda oluyor. "Ben bugün yani 14 Haziran 2011 günü buraya geldim. Başımdan geçen tüm olayları unutmak istiyorum. Bir daha bu şahsın yanına gidip gelmeyeceğim. Beni ve nişanlımı dini duyguları kullanarak istismar eden Uğur Korunmaz isimli şahıstan şikayetçiyim. Bu şahıs hakkında gerekli yasal işle­ min yapılarak cezalandırılmasını istiyorum. Bu şahsın benim gibi onlarca şahsı da mağdur ettiğini burada öğrendim. Bu konuda başka diyeceğim yoktur. Yaşadıklarımı unutup yeni bir sayfa açmak istiyorum.. . 11

Nihayet Arama Kararı Ahmet C.'nin bu ifadesinden bir gün sonra 15 Haziran 2011 günü saat 15.35'te Cumhuriyet Savcısı Celal Meşe, po­ lislere Uğur Korunmaz, Ahmet C. ve Mesut K.'nin gözaltına alınması talimatı verdi. Savcı ayrıca tarikatta kimin kiminle kaç sefer anal veya oral yoldan kaç sefer ilişkiye girdiğinin tespit edilmesini, bunun için ek ifadeler alınmasını istedi. Savcı Celal Meşe ayrıca mahkemeye başvurarak Uğur Korunmaz'ın evinde ve dergahta arama yapılması için karar çıkarttı. Polislerin dergaha ilk olarak gittiği 9 Haziran 2011 tarihi­ nin üzerinden 6 gün geçmişti. Üstelik şüphelilerin hepsi ser­ best bırakılmıştı. Delillerin yok edilmiş olması muhtemeldi. Polis bir gün sonra 16 Haziran 2011 saat 10.30 sıralarında Uğur Korunmaz'ın Bursa Yunus Emre Mahallesi'ndeki evi­ nin kapısını çaldı. Uğur Korunmaz ile eşi Güllühan Korun­ maz evdeydi. İki oda, bir salon, mutfak, banyo ve tuvaletten ibaret evde 13 polis arama yaptı. 19 adet CD, 4 cep telefonu, 1 GB'lik hafıza kartı, 1 diz üstü bilgisayar, 1 taşınabilir hard 98


disk, sarı poşet içinde çeşitli fotoğraflar, kırmızı poşet içe­ risinde el yazısı ile yazılmış rulolar halinde sohbet notları, beyaz torba içindeki bir cüppenin cebinde çeşitli el yazısı sohbet notları bulundu. Vird olduğu anlaşılan notlarda şun­ lar yazıyordu: Muhammedul Faruk. Sayfuddin. Bedvane. Maz­ har. Dehlevi. Halidi Bağdadi İsmaili. Kürdemiri Mehmet Şirvani. Ebu İshak. Seyyid Cemaleddin. Ahmet Suguri. Muhammedül Medeni. Ebul Fuka­ ra. Şeyh Şerafeddin. Mehmet Necati. Ahmet Ham­ dullah. Haseneynil Hüdaverdi. Allahümmenfağna bi füyuzatihim ve eid aleyna min bereka tihim daimen amin ya muin ya rabbel aleminy velhamdullilahi rabbil aleminyn. 100 Estağfirullah. Küçük büyük bütün günahla­ rıma diye, yüzüncüde, el aziym, el kerim ellezi lai­ lah illahu el hayyel Kayyum ve etübu ileyh tevbete abdin zalimin il nefsihi la yemliku li nefsihi mevten vela hayaten vela nuşura. 100 Salavati şerif. (Allahüme salli ala Muham­ medin ve ala ali Muhammedin vesellim.) 100 İhlası şerif. Kulhu vallahu ahad. (her biri Besmele ile) okunacak. 3 Subhaneke. Namazda okuduğumuz gibi. 100 Kelimei Tevhid. LA İLAHE İLLALLAH (yü­ züncüde Muhammedurresulullah. Hakkan ve Sıd­ ka. İlahi ente maksudi ve rızake matlübi. Denir. 2000 Lafzai Celal. ALLAH (cehri) açıktan, her yüzüncünün sonunda, celle celaluhu, ilahi ente maksudi ve rizake matlubii Denir. 500 Lafzai Celal. ALLAH (hafif) içten, her yü­ züncünün sonunda, celle celaluhu, ilahi ente mak­ sudi ve rizake matlubii Denir. 100 Salavati Şerif. Yukarıdaki salavaki şerifenin aynısı. 99


Subhane Rabbike rabbil izzeti amme yasifun, ve selamün alel Mürselin velhamdulillahi rabbil ale­ miyn el fatiha deyip bir fatiha okunulur."

Manidar Pankart: 'Edep Yahu' Polisler, Uğur Korunmaz'ı yanlarına alarak arama yapmak için dergaha gitti. Maalesef dergahta yapılan aramanın tuta­ nağına ulaşamadım. Ancak el koyma tutanakları ve bilişim inceleme taleplerinden burada neler bulunduğunu okuyoruz. Dergahta yapılan arama sonunda 14 adet CD ve 8 adet DV D'ye el konuldu. Dergahta bulunan bir pankart ise çok ma­ nidardı. 2.20X50 cm ebadındaki pankartta 'EDEB YA HU' ya­ zıyordu. Muhtemelen bu pankart ile bir eyleme katılmışlardı. Gözaltına alınan üç şüpheli nezarethaneye konulurken 320 GB'lık hard disk, taşınabilir harici hard disk, 33 adet CD ve 8 adet DV D, Bilişim Suçları Büro Amirliğine incelenmesi için teslim edildi. Dijital materyaller polislerce inceleniyordu. 32 CD ve 6 DV D içinde zikir, namaz, dini sohbet videoları, bir CD'de kişisel videolar vardı. Bilişim Suçları Büro Amirli­ ğinin 16 Haziran 2011, saat: 18.30'da tamamlanan raporunun sonuç bölümünde şöyle denildi: "41 adet CD ve DV D incelemesinde 'hile kullanarak organ sokmak' suretiyle cinsel saldırı suçu ile ilgili olarak inceleme yapılmıştır. Yapılan incelemede konu ile alakalı herhangi bir veriye rastlanılmamış ancak 7 no.lu DV D içerisinde kişilerin tespiti yapılamadığı şüpheliye ait olduğu düşünülen video ve 8 no.lu DV D içerisinde çocuk pornosu olduğu düşünülen ve hayvan pornosu olduğu tespit edilen videolar raporumuza eklenmiş ve ekte gönderilen CD içerisinde kaydedilmiştir." Artık soruşturmada yeni bir suçlama vardı: "Üretiminde çocukların kullanıldığı porno CD bulundurmak." Ancak ha­ len Uğur Korunmaz hakkında çocuk istismarından bir soruş­ turma açılmıyordu. Uğur Korunmaz'ın nüfus cüzdanındaki takkeli ve sakal­ lı fotoğrafının üzerinde soğuk damga olmaması da polislerin dikkatini çekmişti. Bir muhafaza altına alma tutanağı düzen100


lendi ve şöyle yazıldı: "Nüfus cüzdanının yapılan kontrolün­ de daha önceki resminin sökülerek yeni resim yapışhrıldıktan sonra pvc kaplama yapıldığı zannedilerek nüfus cüzdanı ince­ lenmek üzere tarafımızdan muhafaza altına alınrnışhr."

101



D okuzuncu B ölüm

.

iN S AN MAN TIGIN I YOK . .. ET MENiN YU ZLERCE YILLIK YOL U



Yeniden gözaltına alınan Ahmet C. detaylı olarak tarikatı anlatıyor:

'BADEYİ İÇTİKTEN SONRA HOCA'YA SEVGİM ARTTI' Ahmet C. 16 Haziran 2011 günü saat 23.00'te ikinci kez şüpheli olarak ifade veriyordu. Bu kez yanında avukatı vardı. Önceki ifadelerinden daha detaylı olarak yaşadıklarını anlat­ tı. Önceki sorgularından farklı olarak şunları söyledi: Ailem yaklaşık 22-23 yıl önce İstanbul'dan Bursa'ya yu­ karıda belirttiğim adrese göç etmiş. Ben o zamanlar 2 yaşın­ daymışım. Eniştem Ercan K. ile 19 yaşında yaklaşık 6 yıl önce tanıştım. Ercan K. henüz ablam ile evlenmemişti. O zamanlar eniştem Nakşibendi tarikatının dini sohbetlerine katıldığını söylemişti. 'Bizim tarikatın adı Nakşibendi tarikatının Hali­ diye Kırklar-i koludur' demişti. 'Nakşibendi cemaatine dini sohbetlere gidiyorum. Gel seni de sohbetlere götüreyim' dedi. Ben de kabul ettim. Eniştem ile adresini hatırlayamadığım bir eve gittik. O evde birçok kişi bulunuyordu. Eniştem evde dini sohbetler ve namaz kılacağımızı söyledi. O gün ismini emniyette öğren­ diğim 'Uğur Hoca' lakaplı 'Uğur Korunmaz' ile eniştem beni tanıştırdı. Bu hocanın alim olduğunu, dini bilgiler verdiğini, insanlara faydalı bir kişi olduğunu söyledi. Tanışma sonrasında haftada bir Pazar günleri değişik evlerde toplanılıyor, Uğur Hoca'nın derslerine katılıyorduk. 11

11

11

105


Bazen de Duaçınar Camisi lokalinde arkadaşlar ile buluşur Uğur Hoca'nın sohbetini dinlerdik. Gün geçtikçe eniştemin de tavsiyesi ile tesbihat (vird) derslerine başladım. Bu zikir 24 saatte bir yapılır. Yaklaşık 40 dakika sürer ve ömür boyu devam eder. Yaklaşık 1 yıl evlere sohbetlere gittim ve sonra askere gittim.

'ENTE MUT: ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK' Askerlik süresince Uğur Hoca ile telefonla görüşüyordum ve hayırlı dualarını istiyordum. Ben askerde bulunduğum sı­ rada Namık Kemal Mahallesi'ndeki Kırklar-i Tarikatı adı altın­ da dergah açmışlar. Askerlik bitimi sohbetlere devam etmeye başladım. Ev sohbetlerinde sır odası olayı yoktu. Sadece dini sohbetler yapılıyordu. Dergaha sohbet için hafta sonu gitmek isteyen gidiyordu, evlerde de Pazar günleri dini sohbet ve hatme-i hacegan yapılırdı. Hatme-i hacegan 111 tane taş ile ya­ pılır. Uğur Hoca ile sohbetlerimiz esnasında bizlere İslam' da 'Ente mut' diye bir olayın olduğunu, bu olayın 'insanın ölme­ den önce ölmesi' anlamına geldiğini anlatıyordu. Konuyu daha da açık olarak öğrenmek isteyenlerle Uğur Hoca odasında birebir görüşme yapıyordu. Askerden geldik­ ten sonra 1 yıl namazımı kıldım, dini sohbetlere katıldım ve zikir yaptım. Geçen 1 yıldan sonra 'ente mut' olayını öğren­ dim. 'Ente mut'tan kısa bir süre sonra kapalı olarak badele­ meyi anlattı. Hoca badeyi kendisinin verdiğini söyledi. 11

11

'SİLSİLEYİ SAADETTEN GELDİĞİNİ SÖYLÜYORDU' Silsileyi saadet (Peygamber soyu ) olduğunu, kendisinin de bu silsileden geldiğini ve silsileye bağlı olduğunu söylü­ yordu. Namaz kılarken ve dergahta zikir esnasında yanma, cezbe ve titreme nöbetleri gelmeye başladı. Hocaya nedeni­ ni sorduğumda 'Zikir esnasında cezbelendiğinde ve titreme olduğunda sır odama geleceksin. Kalemi ağzına alıp çıkan badeyi yutacaksın' dedi. Cinsel organını kalemi ala ya da 11

106


elif harfine benzetiyordu. Kalemi ala'dan çıkan sıvıyı içme­ miz gerektiğini, bu sıvının meni olmadığını, bade olduğunu, bunu içen kişinin Allah'a daha yakın olarak sırlara eriştiğini telkin ediyordu. "Ben zikir esnasında birkaç kez sır odasına girmek istedim ancak yapamayacağımı hocaya anlattığımda şeytanın ve nefsin bana saldırdığını, benim bunlarla mücadele etmem için daha fazla zikir ve ibadet yapmam gerektiğini anlahyordu. Ben de Uğur Hoca' nın tavsiyelerine uyarak zikir ve ibadetimi arttırdım.

'CEZBELENME TEK BAŞINA ZİKİR ESNASINDA DA YAŞANABİLİYOR' "Artık zikir esnasında tamamen kendimi kaybetmeye ve düşünme yeteneğimi yitirmeye başladım. Cezbelenme olayı tek başına ibadet, tesbihat ve zikir esnasında da yaşanabiliyor. Uğur Hoca bu olaylarla ilgili yaşananların bir sır olduğunu, kesinlikle paylaşılmaması gerektiğini, paylaşıldığı takdirde kişinin Allah'ın gazabından kurtulamayacağını söylüyordu. Bu sırrı ne kadar çok tutarsak Allah katında maneviyatımızın arttığını söylüyordu. "Yaklaşık 2 yıl önce dergahta tek başıma zikir esnasında cezbelendim, hocanın sır odasına girdim. Uğur Hoca sır oda­ sında çekyatın üzerinde oturur vaziyette iken kemerini açtım, cinsel organını ağzıma alarak yaladım ve bade olarak adlan­ dırdığı meniyi içtim. Bunu yaptıktan sonra artık benim de sırlara erdiğimi, ente mut olduğumu, bunu ne kadar sık ya­ parsam mertebemin artacağını söyledi. Badeden içtikçe nuru­ mun sürekli artacağını söyledi ve beni buna inandırdı. Zaten badeyi içtikten sonra Hoca'ya sevgim daha da arttı. Ente mut olan diğer talebeler de badelendikten sonra Hoca'ya sevgile­ rinin arttığını söylüyordu. "Birebir görüşmelerimizde Kuran-ı Kerim' den ayetler, kitaplardan yazılar göstererek beni inandırdı. Bayanların da bu şekilde badeden içip tabi olması gerektiğini anlatıyordu. Bayanların zikir günleri Cuma günüydü. O gün erkeklerden 107


kimse dergaha gitmezdi. Bayanların hocası eniştemin kız kar­ deşi olan Seher hocadır.

'ŞEYHİNDEN BADE İÇMEY EN AKLİ DENGESİNİ YİTİRİR' "Toplumda karşılaştığımız akli dengesi olmayan insanla­ rın ve daha önceden bir tarikata giden insanların şeyhlerin­ den bade içmediği zaman akli dengelerini yitirdiklerini söy­ ledi. Zamanını hatırlamıyorum ama cezbe, titreme ve yanma meydana gelmeye başladığı zamanlar sır odasına giderek bade olayını yaşadım. Bu şekilde kaç defa badelendiğimi ha­ tırlamıyorum. Uğur Hoca geçmiş evliyalardan örnekler vere­ rek onlardan kıssalar anlatırdı. Benim gibi Uğur Hoca'nın sır odasına eniştem Ercan K., Çetin Ç., Yılmaz Y., İlyas Ç., Me­ sut K., Taharcı Ahmet Ş., Taharcı Ahmet'in hanımı Birgül Ş., bayanlardan da akrabamız Şengül C. isimli şahısların Uğur Hoca tarafından badelendiklerini biliyorum.

'HAKİKAT NAMAZI OLDUĞUNU SÖYLEDİ' "Zikirler, sohbetler devam ederken cezbelenme halim de­ vam etmeye başladı. Göğsümdeki yanma daha da farklı ol­ maya başladı. Uğur Hoca ile birebir kaldığımızda bu halimin sebebini sordum. Uğur Hoca benim tabiat olmam gerektiğini söyledi. Tabiatın ne olduğunu sorduğumda Arapça Muham­ met yazısını bana göstererek yazıya sağ taraftan baktığında insanın yüz şeklini gösterdiğini, ikinci görüşmede Muham­ met yazısında tabiatın yazılı olduğunu, mim harfinin insanın başını, H harfinin insanın namazdaki rüku halini, arkasındaki dal harfinin de o kişiyi tabiye alan Pir'i gösterdiğini ve bu şeklinde de tabiatın hakikat namazı olduğunu söyledi. Konu ile ilgili soru sormaya gittiğimde peygamber efendimizin de bu şekilde miraca yükselerek Allah' a tabi olduğunu, bu şekil­ de yaklaştığını, peygamberimizden bu yana evliyaların da bu şekilde birbirlerine tabi olduklarını anlattı. 108


'YA ALLAH YA İBLİS TARAFINDASIN' DİYORDU "Tabi olan kişinin de daha sonra kendisine tabi almaya hak kazanacağını söyledi. 'Bu sistem ne kadar çalışırsa o kadar çok Allah'ın rızasını kazanırsın ve cenneti kazanırsın' dedi. Ya Allah tarafında ya da İblis tarafında olacağımı söyledi. Bu olaya giren ve Allah tarafına çalışmak isteyen kişinin malını, varını yoğunu, çoluğunu çocuğunu ve karısını Allah'ın yolu­ na vermesi gerektiğini, bunu kendisine değil de Allah' a ver­ miş gibi olduğunu söyledi. İlk önceleri karamsarlığa düştüm. Bana Kuran-ı Kerim' den kıssalar anlattı ve beni ikna etti. "Bu olaylar yaşanırken ben evli olan Aysun B. ile tanıştım. Aysun ile arkadaşlığımız devam ederken dergahta cezbe ha­ lindeyken sır odasına girdim ve Uğur Hoca çekyatın üzerinde oturur halde bulunuyordu. Tabi olmak için oturur halde bu­ lunan hocanın pantolonunu açtım ve cinsel organının üzeri­ ne oturdum. Ben kendime geldiğimde elbiselerim üzerimde bulunuyordu. Bana artık tabi olduğumu söyledi ve 'Allah mübarek etsin' diyerek bu imanımı kimseye anlatmamamı tembihledi. Odadan çıktı.

'AYSUN ZİKİR YAPMADAN SIR ODASINA GİRDİ' "Bu yaşadıklarımı Aysun'a anlatmaya başladım. Aysun da ailesi ve eşi ile ilgili problemleri olduğunu bana anlatıyordu. Aysun'a dergahımız olduğunu, sıkıntılarının dergahta bulunan Uğur Hoca tarafından giderilebileceğini anlattım. Aysun da kabul ederek benimle birlikte dergaha gelmeye başladı. Uğur Hoca ile tanıştırdım. Aysun ile ara sıra buluşarak kimsenin ol­ madığı bir saatte dergaha gidip sohbet ediyorduk ve bir iki defa da cinsel birliktelik yaşadık. Hocanın bana anlattığı telkinleri Aysun'a anlattım. Aysun da badelenmeyi kabul etti. Aysun ile birlikte dergaha gittik. Uğur Hoca dergahta yalnız bulunuyor­ du. Aysun zikir yapmadan direkt sır odasına girdi. Yaklaşık 5 dakika sonra sır odasından çıktı ve kendisini iş yerine bırakbm. Aysun, sır odasında Uğur Hoca ile ne yaptığını bana anlatmadı. 109


'GAMZE CEZBELENMEDEN SIR ODASINA GİRDİ' "Uğur Hoca evlenecek olduğum kişinin de kendisine tabi olması gerektiğini sürekli bana söylüyordu. Bu arada Gam­ ze G. ile sözlendim. Hocanın telkinleri üzerine Gamze'ye de dergaha gelmesi için telkinlerde bulundum. Gamze de kabul ederek benimle dergaha gelmeye başladı. Gamze'ye ente mut olayını anlattım. Uğur Hoca ile Gamze dergahta sır odasında iki kere yalnız başına kaldılar. Gamze de Uğur Hoca'nın sır odasına cezbelenmeden girdi, ancak hoca söylediği için, sır olduğu için aramızda bu konularda bir konuşma geçmedi. "Ben Uğur Hoca'ya Aysun ve Gamze'yi götürdüm, başka da kimseyi götürmedim. Dergahın gelir gider işlerini Mesut K. takip ediyordu. Yardım etmek isteyen dergahta bulunan sada­ ka kutusuna para atar. Ancak genelde Mesut K. ile görüşür­ ler. Dergah için İnegöl taraflarında bir yerde bir arsa alındığını duydum ancak kim tarafından alındığı konusunda bilgim yok­ tur. Dergahın elektrik, su ve kira giderlerinin kimin tarafından karşılandığını bilmiyorum. Zaten yapılan yardımlar gizli oldu­ ğu için kimin de ne kadar yardım yaptığını bilmiyorum.

'ÇANAKKALE'DE ŞEHİT OLANLAR BU DERGAHTA Y ETİŞTİ' "Dergahta bulunan Türk bayrağını kutsal sayarak vatanı milleti sevmenin imandan geldiğini söylerdi. Çanakkale' de şehit olan askerlerin bu dergahlardan yetiştiklerini, bu bayra­ ğı devam ettirmemiz gerektiğini, taraf-ı ilahi yani Allah adına çalışmamız gerektiğini anlatırdı. "Benim bu konuda bildiklerim bunlardan ibarettir. Artık tarikattan çıkıyorum. Ben ilk önceleri iyi niyetli olarak Allah rızası için bu tarikata girmiştim. Allah yolunda bir tarikat ol­ duğunu zannediyordum. Ne yaptıysam Allah için yaptığıma inanıyordum. O şekilde inandırılmış ve kandırılmıştım. Bu olaydan dolayı ben de mağdurum. Uğur Korunmaz Hoca'dan şikayetçiyim. Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben de bu suçun 110


mağduruyum, yaptıklarımdan dolayı pişmanım. Diyecekle­ rim bundan ibarettir. Hakkımda isnat edilen suçlamaları ka­ bul etmiyorum, diyeceklerim bundan ibarettir."

Değerlendirme: Ahmet C.'nin, Aysun B. ve sözlüsü Gamze G. hakkında söyledikleri tarikatta dini inanç kılıfına sokulan istismarı an­ lamak için çok önemliydi. Uğur Korunmaz, ''badeleme" ve "tabi olmayı" ibadetlerinin birer aşaması olarak anlatıyordu. Aysun ve Gamze'nin müridi olduğunu savunmuştu. Oysa iki genç kadını bahsettiği ibadet aşamaları olmadan sır odasına çekmişti. Üstelik genç kadınların ifadeleri, Ahmet C. ile ilişki­ leri nedeniyle buna mecbur bırakıldıklarını ortaya koymuştu. Seher'in kadın müritlerin hocası olduğunu da söylemiş, Nigar K.'nin iddialarını doğrulamıştı. Ayrıca Ahmet C.'nin ifadesi 3 ay önce ihbarda bulunan Erol B.'nin sözlerinin doğruluğunu teyit ediyordu. Uğur Korunmaz, ayetleri, Allah'ın ve Muhammet'in Arapça yazı­ lışlarını müritlerini badelenme ve diğer cinsel ilişkilere ikna etmek için kullanıyordu. Üstelik Ahmet C.'nin, Uğur Korun­ maz hakkında çocuk istismarı şüphesini doğuracak bir cüm­ lesi de vardı: "... kişinin malını, varını yoğunu, çoluğunu çocuğunu ve karısını Allah'ın yoluna vermesi gerektiğini, bunu kendisine değil de Allah'a vermiş gibi olduğunu söyledi."

Tarikat şeyhinin en yakınındaki ismin ikinci ifadesi: 'KIZ KARDEŞİMİ BADELEDİĞİNİ BANA ANLATTI' Pişman ve Uğur Korunmaz'dan artık şikayetçi olan Ahmet C.'nin ardından Mesut K., şüpheli olarak ikinci ifadesini ver­ di. Saat gece yarısını geçmiş, tarih 17 Haziran 2011 olmuştu. Saat 00.45'ti. Polis soruyu şöyle sordu: "Dergahta Uğur Hoca'nın bay ve bayan müritleri cenne­ te göndermek ve cenneti kazandırmak vaadiyle kandırıp çok 111


kereler anal ve oral yönden cinsel ilişkiye girdiği, sizin Uğur Hoca'ya en yakın isimlerden birisi olduğunuz, yapılan cinsel sapıklıklara katıldığınız, hocaya daha çok mürit kazandırmak çabasında olduğunuz, cemaatin para işlerinden sorumlu ol­ duğunuz, eşiniz Ayşe K. isimli bayanı da Uğur Hoca ile cinsel ilişki amacıyla teslim ettiğiniz, sizin de Uğur Hoca ile cinsel ilişki yaşadığınız tespit edilmiştir. Bu konularla ilgili olarak ifadenizi veriniz." Mesut K., pişman değildi. Önceki ifadesinden farklı olarak şunları anlattı: "Ben 1983 yılında Giresun' dan Bursa iline geldim ve halen ailem ile birlikte yukarıda belirtmiş olduğum adreste ikamet etmekteyim. 2003 yılında kardeşlerim Ercan K. ve Eyüp K. 'Biz Hasan Burkay Hazretleri'nin cemaatinin sohbetlerine gi­ diyoruz. Sen de gel' dediler. Ben de kabul ettim ve Ercan ile birlikte tarikatın ev sohbetlerine katılmaya başladım.

'HASAN BURKAY HAZRETLERİ'NİN HALİFESİDİR' "Eyüp 2009'de vefat etti. Hasan Burkay Hazretleri'nin Nakşibendi Tarikatı'nın Halidiye Kırklari tarikatının Pazar koluyuz. Kırklari tarikatının hocası Uğur Korunmaz Hoca' dır. Uğur Hoca, Ankara Haahasan Köyü'nden tarikat şeyhi olan şahsın halifesidir. "Ev sohbetlerinde dua, zikir yapılıyordu. Ben de cemaate katılıyordum. Ev sohbetleri Pazar akşamları yapılıyordu. Ev sohbetleri yaklaşık 2005 yılına kadar devam etti. Daha sonra Namık Kemal Mahallesi'nde bir ev tutuldu ve buraya dergahı kurduk. Yaklaşık 2 yıl burada kaldıktan sonra Duaçınar Ma­ hallesi Gülveren Sok. No: 48-2 sayılı yere taşındık. Zikire dergahta, evlerde devam ettik. Bu dergahımızın kirası, elekt­ rik, su giderleri cemaatten benim aracılığım ile toplanıyordu. Cemaat gönlünden ne diliyorsa onu veriyordu. "2 ay önce cemaate yeni bağlanan İsmail isminde bir arka­ daş eski İnegöl yolu üzerinde üç dönümlük bir tarlayı dergah yapılmak üzere tarikata bağışladı. Uğur Korunmaz Hoca 112


tarlanın tabusunu kendi üzerine yaptı. Dergahın resmi bir makbuzu yoktur. Gelen paralar bende toplanır ve dergahın giderlerini ben karşılarım. Cemaatin genelinde dergahımızın anahtarı vardır. "2005 yılından sonra dergahta sohbetler sırasında Uğur Hoca 'ente mut' diye bir olayın olduğunu, bu olayın 'ölme­ den önce ölmek' manasına geldiğini söylüyordu. Bu konu ile ilgili daha fazla bilgi almak isteyenlerin kendisi ile birebir gö­ rüşmesini tavsiye ediyordu.

'BADENİN SİLSİLE Y OLUYLA GÜNÜMÜZE GELDİĞİNİ SÖYLEMİŞ' "2005 yılı sonlarında 'ente mut' hakkında bilgi almak için Uğur Hoca ile birebir görüşmeye başladım. 'Ente mut' için bade içmem gerektiğini söyledi. Badenin ne olduğunu sordu­ ğumda anlattı. Allah'tan silsile yoluyla günümüzdeki mürşit­ lere intikal eden, badelenmek suretiyle yani mürşit hocamız Uğur Korunmaz'ın cinsel organını ağzına almak suretiyle ondan gelecek sıvıyı yani meniyi içmektir. Bunları anlatırken ikinci bir şahsa söylemememizi, söylendiği zaman Allah'ın gazabına uğrayacağımızı söylüyordu. "Dergahta zikir yaparken göğsümde yanma meydana geldi. Uğur Hoca'nın sır odasına girdim ve odanın kapısını kilit­ ledim. Uğur Hoca 'Cezbelenen cemaat sır odasına geldiğinde odanın kapısını kilitlesin' demişti. Uğur Hoca sır odasında çekyatın üzerinde oturuyordu. Uğur Hoca ilk önce eliyle du­ daklarımı okşadı ve parmaklarını ağzıma soktu. Daha sonra hocanın şalvarının fermuarını açtım ve cinsel organını yala­ dım. Cinsel organından gelen sıvıyı içtim ve yuttum. Sıvıyı yuttuktan sonra 'Ente mut oldun, hayırlı olsun' dedi.

'YAKLAŞIK 1 00 KERE BADELEME OLMUŞTUR' "Badelendikten sonra heyecanım ve titremem geçti. 2005 yılından bu yana sayısını hatırlamadığım çok kere badeleme 113


olayı oldu. Yaklaşık 100 kere badeleme olmuştur. Ben hiç tabi olmadım. Tabi olmak Hoca ile ters ilişki yaşamaktır. Bugüne kadar kız kardeşlerim Seher C.'yi, Nigar K'yi ve soyadım bil­ mediğim devereci İsmail'i dergaha götürdüm. Uğur Hoca kız kardeşlerim Seher, Nigar K. ve Devereci İsmail'i badelediğini bana anlattı. Uğur Hoca badelediği kişileri daha önce badele­ diklerine anlatıyordu. Badelenenler diğer badelenen cemaati biliyordu. "Bayanlarda da bu olay aynı şekilde gelişiyor. Zikir esnasın­ da cezbelenen bayan, Hoca'nın sır odasına giriyor. Kapıyı ki­ litleyerek badeleniyor. İçeride bu olayın ne şekilde yaşandığını biz bilmiyoruz. Bayanların hocalığını ilk başlarda Seher C. yap­ tı. Seher evlendikten sonra Emine isimli bayan yapmaktadır. Emine yaklaşık 2 ay önce hocalığa başladı. Şu an Emine Hoca devam etmektedir. Bayanlar genellikle birebir kaldıklarında Uğur Hoca ile sır odasına girer ve badelenme olayını yaşarlar. Bayanlar arasında bildiğim kadarıyla Seher, Emine, Ümüt'in hanımı, Ayşe, Uğur Hoca tarafından badelenmiştir. "Uğur Hoca ile sohbetlerimiz sırasında zamanı geldiğinde benim de badeleme yapacağımı anlatıyordu. Uğur Hoca ile ta­ nışmadan önce dini konularda pek bilgim yoktu. Sadece küçük yaşlarda dua öğrenmiştim. Kuran-ı Kerim okumasını bilmiyo­ rum. Badeleme ve tabi olmak konusunda Uğur Hoca bizleri ikna etmek için ders veriyordu. Derslerde 'Kuran-ı Kerim'de 'bade-i nuş etti' ayeti var' diyordu ve bazı sureler gösteriyordu. Kitaplarından vermiş olduğu derslerde beni ikna etmişti.

'SİLSİLE YOLUYLA YAPSALAR HELAK OLMAZLARDI' "Sohbet sırasında Uğur Hoca'ya Nuh Kavmi'nin helak olmasının sebebini sorduğumda, 'Onlar başsız oldukları için helak oldular. Silsile yolunu takip etmediler, silsile yolu ile yapsalardı kavim helak olmazdı' demişti. Eşim Ayşe K. kandillerde sohbet dinlemeye geldi ancak Uğur Hoca tara­ fından badelenmedi. Bana göstermiş olduğunuz Çarşamba 114


grubu listesi Nakşibendi Kırklari Tarikatı'nm Çarşamba ko­ luna aittir. Kırklari tarikatı Çarşamba kolunun piri İrfan G. olabilir. İrfan diye birinin yürüttüğünü duymuştum. Hak­ kımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, diyeceklerim bun­ dan ibarettir." Mesut K. de kardeşi Seher'in kadın müritlerin hocası oldu­ ğunu doğrulamıştı. Kendisinin Uğur Korunmaz'dan sonra tari­ katın lideri olduğunu, zamanı gelince badeleme yapabileceğini şeyhin kendisini söylediğini de anlatmıştı. Sözleri, şikayetçilerin ifadeleriyle örtüşüyordu. İktidara muhalif herhangi bir örgüt­ lenmede olsa hemen hapsedileceğine şüphe yoktu Nitekim bir başka tarikat olan Fetullahçı çete hakkında kitap, haber yazdığı için gazetecilerin cezaevine atıldığı günlerdi.

Uğur Korunmaz müritlerini sır odasına kadar getiren aşamaları anlattı: 'BENİMLE TERS İLİŞKİYE GİRMEK ZORUNDA OLDUĞUNU ANLAR' Mesut K.'den sonra 17 Haziran 2011'in ilk saatlerinde, saat 02.S0'de Uğur Korunmaz'm şüpheli olarak alman ikinci ifa­ desine başlandı. Daha önceki ifadesinde anlattığı tarikatı ve kendisi hakkında daha detaylı bilgiler veriyordu: "Hasan Burkay Hoca 'Uğur ismi kumar amaçlı da kullanı­ lıyor' dedi, ismimi 'Hasan Uğur' olarak kullanmamı söyledi. O günden beri de ben 'Hasan Uğur Korunmaz' olarak tanını­ rım. Geçimimi dergaha gelen yardımlar ile karşılarım.

'PEY GAMBERİMİZE KADAR GİDER ORADAN DA ALLAH'A BAĞLANIR' "Nakşibendi Tarikatının günümüzdeki şeyhi benim. Ben­ den önce Hasan Burkay ondan önce Muhammet Necati Sima­ vi, onun da öncesi Şerafettin Dağıstani şeklinde peygambe­ rimize kadar gider, oradan da Allah'a bağlanır. En son vekil dağıtımı Hasan Burkay Hoca tarafından yapıldı. 115


"Ben Marmara sorumlusu Havlucu Ali'nin öldürülme­ sinden sonra13 halife olarak Bursa iline tayin edildim. Hasan Burkay, 'Hüdaverdi' olarak tanınır. Halife, Pir' e yakın olan manasına gelir. Vekiller de halifeye bağlı olur. Vekil dağıtımı bir ilde birkaç tane olabileceği gibi hiç dağıtım da olmayabilir. Bu vekil verenin takdirine bağlıdır. Vekil olarak Bursa ilinde tayin edilen ve halen sağ olduğunu bildiklerim; tespihçi Ha­ fız Ahmet, Nakşibendi Tarikatının Çarşamba ve Cumartesi kolunu yönetir. Şu an hastalığından dolayı cemaatinden biri­ sine vekalet verdiğini duydum. "İçlerinden bir tanesi de Abdulkadir Hoca'dır. Perşembe kolu Şükraniye tarafında oturan Hacı İrfan G. Hoca'dır. Bu hocalar erkek ve kadınlar kolu olarak gelen talebelere ders verirler. Kadınlar kolu olarak ders veren 'Bankacı Hasan' ola­ rak bilinen ve Emir Sultan tarafında oturan şahıstır. Pazar ko­ lunda ise ben, erkek ve kadınlara ders veririm.

'HASAN BURKAY EFENDİ BANA MÜRŞİTLİĞİ ÖĞRETTİ' "Ben askerden geldikten sonra Bursa ilinde Hasan Burkay Efendi'nin buradaki temsilcisi Havlucu Ali Hoca tarafından yetiştirildim. Hasan Burkay Efendi bana dervişliği ve mür­ şitliği öğretti. Benim şeyhliğini yaptığım dergahın ismi Kırk­ lari Sohbet Evi'dir. Şu an sohbetlerimizi Duaçınar Mahallesi Gülveren Cad. No: 48 sayılı yerde kiraladığımız evde yaparız. Giderleri cemaatin kendi aralarında toplamış olduğu maddi destekler ile sağlarız. Daha önce Namık Kemal Mahallesi Na­ mık Kemal Cami altı No: 8 sayılı yeri dergah olarak kullanı­ yorduk. Dergahın giderleri cemaatin kendi aralarında topla­ yıp Mesut K.'ye verdiği yardımlarla karşılanıyor. "Cemaatten 'İsmail' isimli bir arkadaş, dergahın yerinin dar olduğunu söyleyerek daha geniş yapılması için iki parça halinde tarla bağışta bulunacağını söyledi. Bu tarlanın tapusu benim üzerimedir. Tarlayı sahibine tekrar iade edeceğim. Ha13 Havlucu Ali'nin öldürülmesiyle ilgili bir bilgiye ulaşamadım.

116


len üzerime kayıtlı gayrimenkulüm yoktur. Eşimin üzerine de kayıtlı gayrimenkul yoktur. "Halen ikamet ettiğim daire eşim Güllühan Korunmaz'a ailesi tarafından miras kalmıştır. Ben zaman zaman dergah içerisinde yatmaktayım. Dergahta yalnız olarak kalırım, kitap okurum, Kuran-ı Kerim okurum. Hasan Burkay'ın kitapları­ nı, İmam Gazali'nin kitaplarını okurum. Eşrefi Rumi'nin Mü­ zekkin Nüfus isimli kitabını okudum. İsmail Hakkı Bursevi'nin kıtaplarını okudum. Medrese ve dergah eğitimi almadım. Dini bilgimi ilköğretim okulundan sonra Kuran-ı Kerim oku­ mayı cami hocalarından, dini bilgileri de Süleymancılara ait yatılı Kuran kursunda öğrendim. Namaz surelerini ezbere bi­ lirim, ibadet yapabilecek kadarı ile dualar ezberimde vardır. "Geçimimi önceleri doğrama işi yaparak sağlardım. En son 5 yıldır da cemaatin vermiş olduğu yardımlarla geçimimi sağlarım. Çocuklarım iki tanedir. Bir tanesi imam hatip son sınıfta, diğeri meslek lisesi 10. sınıfta okumaktadır.

'ZİKİRLE MÜRİDİN ŞEYHE BAĞLILIĞI ARTTIRILIR' "Sohbet evine ilk defa gelen şahsa 'Talip' denir. Talip eği­ timine devam eder ve bitirdikten sonra 'Talebe' olunur, sonra da ders kağıdı veriliyor, istidat göstermeye başlıyor ve 'Müs­ taid' olunur, sonra 'Salih' olunur, sonra 'Mürid' olunur, sonra 'Murad' olunur. Sonra 'Şeyh' olunur. "Şeyhlik üçe ayrılır. 'Muhabbet Şeyhlik', 'Evrada Ezkar Şeyhlik', 'Hal Şeyhlik'. Bu üç şeyhin eğitimi bitirildikten sonra Mürşid-i Teberrük olunur. Mürşid-i Teberrük kendi arasında 4'e ayrılır. 'Mürşid-i Teberrük', 'Mürşid-i Teksiye', 'Mürşid-i Tavsiye' ve 'Mürşid-i Terbiye'dir. 4 mürşit ilmini bitirdikten sonra 'Kutup' olunur. "Kutup 4'e ayrılır. Doğu, batı, kuzey ve güney kutbudur. Kutup eğitimini bitirdikten sonra 'Pir' olunur. Beni kendi ce­ maatimde üyelerim 'Pir' olarak bilirler. Ben de 'Pir' olarak hizmet, eğitim ve öğretim veririm. 117


"Dergahta gelen taliplere ilk önce 'vird' adı verilen ders verilir. Bunun içerisinde Gusül abdesti, kelime-i şahadet, Sub­ haneke duası, Bakara Suresi'nin ilk sayfası, İhlas Suresi, Sala­ vat, Kelime-i tevhit, peygamberimizden bugüne kadar gelen silsile-i meatip (evliyaların) isimlerini, ağırlıklı olarak da Al­ lah yazısını, sesli ve sessiz okuması için telkin edilir. "Öğrenimine aksatmadan devam ederse talebelik vasfı ka­ zanır. Bunda bir zorlama yoktur. İsterse de ayrılabilir. Talebe­ likten sonra Müstaid olur, yani bağlılığı artmış ve derslerine devam eder anlamına gelir. "Sonra salih mertebesi kazanılır. Bu aşamalarda zikirler artırılmak suretiyle kişinin Pir'e olan bağlılığı artırılır. Zikir olarak sohbet ve hatme-i hacegan yapılır. Daha önce yaşamış evliyaların farklı farklı zikirleri vardır. Günümüze kadar gel­ miştir. Ferdi olarak vermiş olduğumuz ders 24 saatte bir yapı­ lır, acemisi 15 dakika ile başlar ve zamanla süre uzar.

ALLAH, PEYGAMBER VE SONRA ŞEYHİN İKİ KAŞININ ARASI ... "Rabıta olarak adlandırdığımız ve ilk önce Allah'ı sonra Peygamberi ve sonra da şeyhinin iki kaşının arasında düşü­ nerek şeyhe olan gönül, kalp bağlatışı güçlenir. Zikirler de­ vam ettikçe kişi 'Mürit' yani 'rıza gösteren, şeyhten razı olan ve seven' manasına gelen safhaya gelir. Zikir esnasında mü­ ritler cezbelenir. 'Cezbe', 'cazip' anlamına gelir, şeyhe olan aşkı müridi cezp eder. Zikir sırasında cezp olan müridin ba­ delenmesi gerekir, aksi takdirde hasta olur. Mürit badeleme olayını rüyasında görür ve şeyhe karşı aşkı artar. "Mürit badelemenin ne olduğunu sorduğu zaman da ken­ dilerine badelemeyi anlatırım. Cezbelenen mürit sır odama geliyor, odanın kapısını kilitliyor ve 'Hazırım' derse benim elimi yalamaya ve emmeye başlıyor. Daha sonra pantolonu­ mun fermuarını kendi eli ile açar ve cinsel organımı ağzına alır. Emerek cinsel organımı sertleştirir ve cinsel organımdan çıkan meniyi yutar. Bu olaya 'badeleme' denilmektedir. İnan118


cımıza göre Pir'in cinsel organına kelam-i ala, gelen sıvıya da bade denir. Badeyi içene 'Mübarek olsun' derim ve mürit odadan çıkar. Mürit arlık 'Murat' safhasındadır. Bu mertebe­ de mürit şeyhini sever, şeyhi de müridini sever. Kişi ister bu konumda kalır isterse de zikirleri arlırarak ileri mertebeye gitmek isteyebilir.

'BU KİŞİ ARTIK BAŞKA BİR CEMAATE GİDEMEZ' "İleri mertebeye devam etmek isteyenlerin zikirler sıra­ sında göğsündeki ağrının şiddeti artar ve titremeler başlar. Murat, titremelerin arttığını ve göğsündeki yanmanın çoğal­ dığını söylediğinde ne yapması gerektiğini anlatmam. Sadece dersleri veririm. Kişi bu olaydan kurtulmak için benim ile ters ilişkiye girmek zorunda olduğunu anlar ve ben sır odasında oturduğum sırada murat olan kişi yanıma gelir. Benim cinsel organımı çıkarır ve kendisi de pantolonunu çıkarır. Cinsel or­ ganımın üzerine oturur ve benim penisimden meni geldiği zaman kişi rahatlar ve odadan çıkar. "Bu işlem sonunda murat, şeyhe yani bana teslim olmuş olur. Bu olaya tabiyet denir. Fiili livata işlemini yaşayan kişi, ben müsaade edersem badeleme hakkını kazanır. Yani mü­ ritlere oral seks yaplırabilir. Dergahta sır odasında yaşanan olayları dışarıda kimseye anlatmaması hususunda murat ve müritler tembihlenir. Zaten kişi de sıkıldığından bu konuyu kimseye anlatmaz, arlık başka bir cemaate de gidemez. "Kişi cemaat tarafından alınmış olur. Badelenen ve tabi olan kişiler birbirlerini bilirler. Bana çok yakın olan kişilere de ben zaman zaman söylemişimdir. Badeleme ve tabi olmak için gelenler yapamadıkları takdirde sadece sırrı bilirler.

'BAYANLARLA SEVİŞEREK CİNSEL İLİŞKİY E GİRİYORUM' "Kadınlar da ders olarak aynı dersi alırlar ve silsileyi takip ederler. Kadınlar zikirlerini yaparlar, devam etmek isteyenler 119


zikirlerini artırırlar. Kadınlara, Seher Hoca ders verirdi. Seher Hoca ayrıldıktan sonra yerine Emine E. ders vermeye başladı. Emine Hoca dul bir bayandır. "Bayanlar da zikir sırasında cezbelendiği zaman erkekle­ rin yaptığı gibi bulunduğum sır odasına gelir, benim cinsel organımı çıkarır ve emerek çıkan sıvıyı yutarlar. Bu esna­ da ben de orgazm olurum. Zikirleri devam ettiren bayanlar cezbelenme olayı arttıkça titreme ve göğüs yanması başlar ve sır odama gelerek normal yollardan cinsel ilişkiye gire­ rim. Bayanlardan oral yollarla cinsel ilişkiye de girdiğim olmuştur. Bayanlar tabi olmak için sır odama geldiğinde ben oturur vaziyette cinsel ilişkiye giriyorum. Yakınlık ar­ tıkça bayanlarla karşılıklı yatarak da cinsel ilişkiye girdiğim olmuştur. Bu ilişkiler esnasında bayanlarla sevişerek cinsel ilişkiye giriyorum. "Bayanlardan Şengül C. ile hem normal yoldan hem de ters ilişkiye girdim. Emine E. ile normal yoldan ilişkiye girdim, ters yoldan ilişki yarım kaldı. Aysun B., Ayşe S. ile hep normal yoldan cinsel ilişkiye girdim. Nigar K., Gamze G. tarafımdan badelendi. Erkeklerden Ercan K., Mustafa S., Yılmaz Y., Metin Y., Murat Y., Erol B., Ümüt S., Ali Rıza Ç., Yalovalı Ahmet'i badeledim. İsmail E., Ahmet C., Çetin ç., Ahmet Ş., İlyas Ç.'yi badeledim ve ilişkiye girdim. "Yaklaşık 5 yıldır bu şahısları badeledim ve tabiledim. Yani cinsel ilişkiye girdim. "Dergaha mürit kazandırma işini genelde bana yakın olan kişiler yapar. İfademde ismi geçen kişiler bana yakın olan kişilerdir. Badelenip de ayrılan kişiler yaklaşık olarak 6-7 kişi, tabi olup da cinsel ilişkiye girip ayrılan da yaklaşık 6-7 kişidir. "Ben Hasan Burkay hayatta iken onun sohbetlerine katıl­ dım. Cezbelendim ancak cisim olarak onun cinsel organından badelenmedim. Mana aleminde (rüya aleminde) onun cin­ sel organını ağzıma almak suretiyle badelendim. Yine mana aleminde tabi oldum. Benim dergahımda sır odama murat geldiği zaman kapı önünde özel olarak bıraktığım kişi yoktur. 120


"Dergah üyelerine Şerafettin Dağıstani 1. cildinde yazan 'Allah Resulünden günümüze kadar silsile yolu ile Allah'ın nurunun Pirler aracılığıyla akıtılacağını' anlatıyordum.

'BANA BU ŞEKİLDE ÖĞRETİLDİ, BEN DE BU ŞEKİLDE ÖĞRETİYORUM' "Gavsul Azam, kutupların başı olarak bilinir ve en yük­ sek mertebenin bir alt mertebesi olarak bilinir. Arapça yazılan Muhammet kelimesinde 'mim' harfi kişinin başını, 'h' harfi kişinin rüku vaziyette eğildiğini, 'dal' harfi de Pir'i temsil eder. Müritlere ders verirken elif harfinin pirlerin cinsel orga­ nına benzetildiğini ve kalem, kelamdan gelen sıvıya da bade denildiğini söylüyoruz. "Bana bu şekilde öğretildi, ben de müritlere bu şekilde öğ­ retiyorum. "Arapça 'Muhammet' yazısına sağ taraftan bakıldığında insan yüzü şeklini hatırlatıyor. Bir de Pir tarafından tabiye alınan kişi hatırlanıyor. Ben müridim ile ilişkiye girmezsem, mürit zikir durumundan dolayı yanmaya başlıyor, iş ve gü­ cünden kesiliyor ve deli durumuna geliyor. Bu olaya tıp çare bulamıyor. Tarikat mensupları bize böyle öğretti. Benim bu olay ile ilgili olarak bildiklerim bundan ibarettir. Ben daha önceki Hasan Burkay Pir' imden aldığım bilgileri müritlerime aktardım ve uyguladım. Hakkımda isnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum. Kişilere yapmış olduğum cinsel muame­ leleri kendi rızaları ile istemişlerdir. Benim bir zorlamam ol­ mamıştır." Savcı Celal Meşe, Uğur Korunmaz' ın "nitelikli cinsel saldı­ n", "677 sayılı Kanuna aykırılık" (Tekke ve zaviyelerle türbe­ lerin seddine ve türbedarlıklar ile bir takım unvanların men ve ilgasına dair kanun) ve "müstehcen yayınların üretiminde çocuk kullanmak" suçlarından tutuklanmasını istedi. Ahmet C. ile Mesut K. ise serbest bırakıldı. Uğur Korunmaz, 17 Haziran 2011 günü Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde kadın hakim Serpil Bulanık'ın karşısına çık121


tı. Uğur Korunmaz savunmasında "Pişmanım. Üzerime atılı suçlamayı kabul ederim. Tahliyemi talep ederim. Hazırlık ifa­ demi tekrar ederim" dedi. Kendi avukatı olmadığı için Bursa Barosu'ndan atanan avukatı ise "Önceki savunmalara katılırız. Suç kastı olmak­ sızın işlenmiştir. Ayrıca mağdurlar kendi istekleri ile ilişki­ ye girmiştir. Müvekkilim sabit ikametgah sahibidir. Deliller toplanmıştır. Delilleri değiştirme ve karartma şüphesi yoktur. Kaçma şüphesi bulunmamaktadır. Bu nedenle tutuksuz yar­ gılanmasını talep ediyoruz" diye beyanda bulundu. Hakim, Uğur Korunmaz'ın nitelikli cinsel saldırı suçun­ dan tutuklanmasına karar verdi. Gerekçe; suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması, delilleri karartma şüphesi bulunması, kuvvetli suç şüphesiydi. "677 Sayılı Kanuna aykırılık" ve "müstehcen yayınların üretiminde çocukları kullanılmak" suçlarından tutuklanma talebi ise reddedildi. Uğur Korunmaz, 14 Mart 2011' deki şikayetten 3 ay, dergah ile ilgili ihbardan 8 gün sonra polis otosunda cezaevine götü­ rülüyordu. Uğur Korunmaz, Bursa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda 0-17 numaralı koğuşa konulmuştu. Mahkeme­ ye bir dilekçe göndererek polis ve savcılıkta verdiği ifadeleri inkar etti. El yazısıyla imla, dil bilgisi konusunda çok zayıf olduğunu da sergileyen şu dilekçeyi yazmıştı: "Efendim Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruş­ turması ve 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararı ile tutuklandım Efendim ben Emniyet Müdürlüğü'nde şahsıma yapılan işkence ve psikolojik baskı altında alman ifademi kabul etmiyorum bana kendi iste­ dikleri doğrultusunda ifade verdirdiler. Ayrıca sav­ cılıktada ifademe aynı vermediğim takdirde tekrar şübeye götüreceğiz seni, sonrasını sen düşün diye­ rek bana baskı uygulandı. Şahsıma atılı suçlamaları 122


kabul etmiyorum ve yüce mahkemenizden tevkifi­ me itiraz ederek tahliyemi yüce makamınızdan arz ederim. Saygılarımla 20 Haziran 2011"

123



O nuncu B ölüm

2 5 0 YIL I AŞKIN HAPiS . . iS TEMiYLE DAVA A Ç ILDI



Savcı Celal Meşe, Türkiye' de eşine çok az rastlanır bir hızla 10 gün içinde iddianamesini tamamladı. Tek sanık Uğur Korunmaz'dı. Şüpheli olarak ifadeleri alman Ahmet C. şikayetçi, Mesut K. ise mağdur olarak iddianamede yer alı­ yordu. Suçlar; "Nitelikli cinsel saldırı", "tarikat kurmak ve baş mevkiinde bulunmak", "çocukların kullanıldığı müsteh­ cen yayınları depolamak"tı. 11 mağdur, 8 şikayetçi, bir sanıklı iddianame sadece 4 sayfaydı. Onlarca hayatı kabusa çeviren olay bir paragraftan ibaret, gerisi formaliteydi. O paragraf şöyleydi: "Şüpheli Uğur Korunmaz'm 'Kırklar Dergahı' adı altında tarikat kurduğu, Bursa Yıldırım İlçesi, Duaçmarı Mahallesi, Gülveren Sokak, no 48-2 adresinde faaliyet gösterdiği, Nakşi­ bendi Tarikatının Halidiye koluna bağlı olarak mürşitlik yap­ tığını ve tarikatın piri olduğunu söyleyerek sohbet toplantıla­ rı yaptığı ve vaazlar verdiği halde bu fiilleri ile tarikat kurmak ve baş mevkiinde bulunmak suçunu işlediği, "Şüpheli Uğur Korunmaz'm sohbetleri ve vaazları sıra­ sında tarikat içerisinde talip, talebe, müstail, mürid, murat, şeyh, mürşit, kutup, pir gibi basamak basamak unvanlar olduğunu, tarikat mensuplarının tarikata katılabilmeleri ve tarikat içerisinde unvan alabilmeleri için, ileride cennete gi­ receklerinde kendisinin şahitliğini kazanabilmeleri için ilk aşama olarak nur çeşmesi olan kendisinin cinsel organını öpmeleri, yalamaları, emmeleri ve gelen sıvıyı içerek nur­ lanmaları gerektiğini, bunun adının badelenme olduğunu, 127


daha sonraki aşamada ise tarikata ve kendisine tamamen bağlı olabilmeleri için normal yoldan veya fiili livata yolu ile kendisiyle cinsel ilişkiye girmeleri gerektiğini, bunun adı­ nın tabi olmak olduğunu, bade ve tabi olmak isteyen tarikat mensuplarının zikir sırasında içlerinin daralacağını, bunala­ caklarını ve kendilerinin badelenmek ve tabi olmak isteye­ ceklerini, bunun için kendisine geleceklerini ve bunun adı­ nın cezbelenme olduğunu anlatarak kendi cinsel arzularını ve amaçlarını yerine getirmek için aldatma fiilinde bulundu­ ğu halde fiillerinden etkilenen tarikat mensubu mağdurların ve şikayetçilerin dini konulardaki bilgisizliklerinden istifa­ de ederek, dini duygularını ve dini olarak tapma-tapınma isteklerini istismar ederek ve dolayısıyla tarikat mensubu mağdurları ve şikayetçileri aldatarak sır olarak adlandırdığı odada organ sokmak suretiyle cinsel ilişkiye girdiği fiilleri ile organ sokmak suretiyle cinsel saldırı suçunu mağdur ve şikayetçi sayısınca 19 defa işlediği; "Yapılan soruşturma sırasında şüphelinin tarikat faaliye­ tinde bulunduğu evin, sır odası olarak kullanılan odasında elde edilen DV D'lerde çocukların ve hayvanların cinsel iliş­ kiye girdiği görüntülerin olduğunun tespit edildiği, fiilinde T CK. 226 / 3-2. cümle ve T CK. 226 / 4 maddelerinde düzenlen­ diği halde T CK. 44. maddesindeki fikri içtima düzenlenme­ sine göre T CK. 226 /3-2. cümlesindeki müstehcenlik suçunu işlediği anlaşılmakla ... " İddianamenin sonuç bölümünde Uğur Korunmaz'ın 677 Sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun uyarınca "tarikat kurmak ve baş mevkiinde bulunmak"tan, "çocukların kullanıldığı müstehcen görün­ tüleri depolamak"tan ve T CK 102. maddede düzenlenen cinsel saldırıdan 19 kişi için ayrı ayrı cezalandırılması isten­ di. Ayrıca savcı T CK.'nin 43. maddesiyle düzenlenen suçun zincirleme şeklinde işlenmesi nedeniyle cezanın artırılması­ nı talep ediyordu.

128


677 Sayılı Kanun 1925'te Atatürk tarafından getirilen 677 Sayılı Kanunu'nun pratikte pek uygulanmadığı bir dönemde Uğur Korunmaz için ceza istenmişti. Bu kanunun 1. Maddesi'nde şöyle denili­ yor: "Şeyhlik, Babalık, Halifelik gibi mensupları arasında baş mevkiinde bulunanlar, altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan az olmamak üzere ağır para cezasından başka bir yıldan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılır." Ancak 1965 yılında yapılan bir değişiklik ile sürgün cezası kaldırıldı.

Cinsel Saldırı Suçlamasını Düzenleyen Kanun TCK, Madde 102'de "Nitelikli Cinsel Saldırı" suçu ise şöyle tarif ediliyordu: 1- Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlı­ ğını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine iki yıldan yedi yıla kadar hapis ile cezalandırılır. 2- Fiilin vücuda organ ve sair bir cisim sokulması sure­ tiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, so­ ruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır. 3- Suçun; a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı, d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen ceza­ lar yarı oranında artırılır. 1- Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırıl­ masını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması duru­ munda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalan­ dırılır. 129


2- Suçun sonucunda beden veya ruh sağlığının bozulması halinde on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmo­ lunur. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde ağırlaşhrılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. 2014 yılında bu kanunda yapılan değişiklik ile TCK. 10 2/ 1. Madde ile düzenlenen basit saldırı suçundaki "2 yıldan 7 yıla kadar" olan hapis cezası "5 yıldan 10 yıla kadar"a çıkarıldı. TCK. 102 / 2. Madde' de "7 yıldan 12 yıla kadar" olan hapis cezası "12 yıldan az olmamak üzere" diye değiştirildi. Uğur Korunmaz eski kanun maddesine göre yargılanıyordu. Zincirleme suçu düzenleyen TCK 43. Madde'de ise şöyle deniliyor: "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik za­ manlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza dörtte bi­ rinden dörtte üçüne kadar arhrılır."

Çocuk Pomosu Nedeniyle Ceza İstenen Madde Uğur Korunmaz'ın dergahta bulunan çocuk pornosuyla ilgili cezalandırılması istenen TCK 226 / 3. Madde şöyle: Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde, çocukları kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, sahşa arz eden, satan, nakle­ den, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kaba bir hesapla Badeci Şeyh hakkında istenen ceza 250 yıla kadar ulaşıyordu. Badeci Şeyh Hakim Karşısında "Badeci Şeyh Davası"nın ilk duruşması Bursa Adalet Sarayı'nda 19 Eylül 2011 günü yapıldı. O gün çok sayıda ga­ zeteci duruşmayı izliyordu. Soruşturmada ve iddianamede adı geçen çok sayıda mürit duruşma salonunu doldurmuş130


tu. Uğur Korunmaz, jandarmalar arasında 3. Ağır Ceza Mah­ kemesi heyetinin karşısına getirildi ve kelepçeleri çıkarıldı. Uğur Korunmaz'ın avukah Rıdvan Demircioğlu hemen söz alarak "Genel ahlak ve kamu güvenliği nedeniyle yargılama­ nın kapalı yapılmasını istiyoruz" dedi. Müştekilerin tamamı da dilekçe vererek yargılamanın kapalı yapılmasını istemiş­ lerdi, bu taleplerini tekrar ettiler. Duruşma savcısı ise "Yargılamanın kapalı yapılmasını ge­ rektirecek bir durum bulunmadığından bu konudaki taleple­ rin reddine karar verilmesi mütalaa olunur" dedi. Mahkeme heyeti oy birliğiyle duruşmanın kapalı gö­ rülmesi talebini reddetti ve yargılamaya açık devam edildi. Sanık Uğur Korunmaz ile duruşmaya gelen 11 mağdur ile 6 şikayetçinin kimlik tespitleri yapıldı. İlk olarak Uğur Korunmaz'ın ifadesi alındı: "Benim bir tarikat kurduğum hususu iddianamede yazıl­ mışhr. Bu husus doğru değildir. Ben önceden mevcut bulunan ismi Nakşibendi Tarikatının Halidiye kolunun Kırklari Tari­ kah olarak bilinen tarikata tabi oldum. Benden önce mürşitlik yapan 'Hasan Burkay' isimli kişi tarafından bana mürşitlik görevi verilmiştir. Bu konuda ben de Bursa'da bu tarikahn kolunu işler hale getirdim. Tarikat faaliyetlerinde bulundum. Müştekilere cinsel organımı emdirdiğim, yalathğım ve onlar­ la normal yoldan ya da livata yoluyla ilişkiye girdiğim husus­ ları doğrudur. Bunlar tarikahn gerektirdiği bir usul ve çaba­ dır. Bu kapsamda yapılmıştır. Bu konuda emniyette ayrıntılı olarak hangi müştekiye karşı hangi eylemlerde bulunduğu­ mu söyledim. Hepsi doğrudur ancak benim hakkımda çocuk ve hayvan ilişkilerinin bulunduğu porno CD depolamak ve üretmekten dava açılmışhr. Bu suçlamayı kabul etmiyorum. Bahsedilen tarikahn toplanma yeri ya da dergah denilen yer­ de bu CD'ler bulunmuş ise de ben koymadım. Kim koymuş bilmiyorum. Benim buna ihtiyacım yoktur. Bu yerin başka birçok kişide de anahtarı vardır. Tarikahn Bursa kolunun başı ya da şeyhi ya da mürşidi benim. Bir önceki genel olarak ta­ rikat kolunun mürşidi vefat ettikten sonra kalan bölgelerle 131


sorumlu mürşitler arasında genel mürşitlik konusunda bir mücadele olur. Bu doğaldır. Bu konudaki suçlamalarla ilgili söyleyeceklerim bunlardan ibarettir."

'YAPILINCA MERTEBE YÜKSELİR' Mahkeme Başkanı Uğur Korunmaz'a hayvan ve çocuk pomosu bulunan CD'lerin yeriyle ilgili sorular yöneltti. Bade­ ci Şeyh "Toplanma yerimizde sır odası denilen bir yer vardır. Bu odanın anahtarı sadece bendedir. Fakat CD'ler bu odada değil herkesin girip çıktığı toplanma bölümünde, kütüphane­ nin içerisinde bulunmuştur" diye yanıt verdi. Mahkeme heyetinin müritlerini cinsel ilişkiye zorladığı yönündeki iddiaları sorması üzerine Uğur Korunmaz şöyle konuştu: "Badeleme ve cinsel ilişkiye girmek ile ilgili ben gelen kişilere hiçbir söylemde bulunmam. Herhangi bir çaba sarf etmem. Sadece her tarikatta olduğu gibi bizde de gelen ki­ şiye 'vird' denilen, dini zikir içeren sözler verilir. Belirli süre tekrar edilir, tekrar ettikten sonra bunu yapan kişi kendiliğin­ den gelir, demin söylediğim eylemleri kendisi ister ve kendi isteği ile gerçekleşir. Ben bu konuda sözle ya da telkinle ya da kandırarak, inandırarak, zorlama şeklinde hiçbir eylemde bulunmam. Mensup olan kişiler ya da müritler virdleri yap­ tıkça, onların mertebeleri yükseldikçe bu bahsettiğim eylemi isterler ve benim tarafımdan yapılır. Yapılınca mertebe daha da yükselir. Bazı kişiler bu mertebeye gelemezler veya virdi çekerler de ne zaman isterlerse o zaman bırakıp giderler. Be­ nim tarafımdan bir zorlama olmaz." Uğur Korunmaz'ın ifadesinin ardından mahkeme müş­ tekilere tek tek şikayetçi olup olmadıklarını sordu. Dosyada mağdur olarak geçenlerin tamamı şikayetçi olmadıklarını söyledi. "Şikayetçi" olarak iddianamede yer alan 6 kişiden Ahmet C., İlyas ç., Ayşe S. de şikayetlerini geri aldı. Sadece 3 şikayetçi kalmıştı: Ahmet Ş., eşi Birgül Ş. ve Nigar K.. Mahke­ me üçünün davaya müdahil olmasına karar verdi. 132


'BANA 'SEN DE ÇOCUĞUN DA ŞEY HİN' DİYORDU' Birgül Ş., emniyettekinden farklı iddialarının yer alacağı beyanında şunları söyledi: "Eşim Ahmet Ş., benden önce sanığın tarikahna girmiş, tabi olmuş, beni de oraya götürmek istiyordu. Fakat ben kabul et­ miyordum. Birkaç defa sanığın resmini getirdi. Yırttım, attım. Gitmeden önce tarikatta gayri ahlaki şeyler olduğuna ilişkin bir bilgim de yoktu. Bu şekilde yaklaşık 3 yıl geçti. Bu sırada eşim büyülenmiş gibi gidiyordu. Bazen 3-4 gün gelmiyordu. Tüm pa­ ralarını tarikata veriyordu. Bana 'Sen de çocuğun da şeyhin' di­ yordu. Bunun üzerine ben hem çocuğumu hem yuvamı kurtar­ mak için şeyhin yanına gitmeye razı oldum. Bundan önce eşim sanıktan okunmuş su getirip içmemi istedi, ben içmemiştim. Fakat sonradan öğrendiğime göre yemeklerime katmış, eşyala­ rıma ve evin her köşesine serpmiş. Bu da beni etkilemiş olmalı. "İlk zamanlar önemli bir şey olmadı. Bana ders veriyor, zikir çekmemi istiyordu. Ben kendisine Mevlana'yı sevdiği­ mi, derse gerek olmadığını söylüyordum. Bu konuşmaları­ mızdan birinde 'Bana gece vahiy geldi, ben artık Mevlana da oldum' diye söyledi. Bu şekilde bir yıl kadar gittikten sonra kendisi bana 'badeleme' denilen bir şeyden bahsetti. Artık zamanının geldiğini, bunu yapmazsam müritliğimin kabul olmayacağını, İslam'da ilerleyemeyeceğimi, öldüğüm zaman kendisinin şefaat edemeyeceğini söyledi. Fakat dediği şeyi anlatınca benim midem bulandı. Ben badeleme denilen cinsel organını ağzıma almayı yapamadım.

'BU SUYU İÇİNCE İNSAN KENDİNDEN GEÇİYORDU' "Fakat sonraki zamanlarda her gelene ısrar ettiği gibi bana da su içiriyordu. Zaten bu suyu içince insan kendinden geçi­ yordu. Nasıl olduğunu şimdi anlatamıyorum, onun her dedi­ ğini yapmak zorunda hissediyordum. Bu zamanların birinde sır odası denilen yerde benimle cinsel ilişkide bulundu. Ben 133


emniyette ifade verdim ancak nasıl ifade verdiğimi bilmiyo­ rum. Polisler soru sorup cevaplar alarak kendileri yazıyorlar­ dı. Ben de çok korkmuştum ... Sanık cinsel ilişkide bulunmak için bana karşı bir zorlamada bulunmamışh. Fakat suyu içir­ mek için zorlamada bulunmuştu. İçmeyi istemesen bile ken­ disi eliyle ağzını açar, suyu ağzına boşaltır. Konuşmaları ile de 'Buranın suyu pis mi? Neden şüpheleniyorsun?' gibi şeyler de söyleyip zorlayıp suyu içirirdi. Bu su çeşmeden dolup gelen bir su değildir. Oradaki sır odasında bulunan bir bidondan dol­ durulup geliyordu. Bu suyu içtikten sonra demin söylediğim gibi insan kendinden geçiyor, onun her söylediğini yapıyordu. Bu nedenle cinsel ilişki için herhangi bir zorlamaya gerek kal­ mıyordu... Ben sanığın bu sudan içtiğini hiç görmedim. Suyun normal sudan pek bir farkı yoktu. Sadece su biraz beklemiş, kokuşmuş ya da kalınlaşmış gibi hissediyordum." Mahkeme Başkanı, Birgül Ş.'nin polise verdiği ifadeyi okuyarak beyanları onaylayıp onaylamadığını sordu. Birgül Ş. "Okunan beyanlarım doğrudur, aynen tekrar ederim. Bu ifademde korkmuş olduğum için su ile ilgili hususları söyle­ yememiş olabilirim. Eşim ayrıldıktan sonra da hoca bana te­ lefon edip benimle cinsel ilişkide bulunmak istediğini, eşimin ve benim tekrar dergaha gelmem gerektiğini söylüyordu" dedi. Mahkeme heyetinin Uğur Korunmaz ile kaç kere cinsel ilişkiye girdiği ve suyu nerede içtiğiyle ilgili sorusu üzerine "Ben sanık ile sadece bir kere cinsel ilişki yaşadım. Başka da cinsel anlamda ilişki yaşamadım. Su içme işi umumi yerde değil 'sır odası' denilen yerde oluyordu" dedi.

'EŞİMİN DERGAHA GELMESİ İÇİN ŞEYHİN VERDİĞİ SUYU E VE SERPTİM' Birgül Ş.'nin ardından eşi Ahmet Ş., tanık kürsüne geldi. Ahmet Ş. şunları söyledi: "Ben sanığın başında olduğu tarikata gitmeye başladım, konuşmalar sırasında eşimin de aynı tarikata gelmesi duru­ munda aile huzurunun daha iyi olacağını söyledi, telkinlerde 134


bulundu. Ben de eşime birlikte tarikata gitmeyi teklif ettim. Eşim önce kabul etmedi. Sanık kabulü sağlamak için bana eşi­ me içirmek üzere bir su verdi. Götürdüm, ayrıca eve verdiği sudan serptim. Bundan sonra eşim de tarikata gitti. Bu şekil­ de, bir müddet de birlikte gittikten sonra sanık bir kere beni sır odasına aldığında 'Yol bu yol' dedi. 'Başka yolu yok. Senin daha iyi Müslüman olman için badelenmen lazım' dedi. Ben de 'O zaman tamam' dedim. Cinsel organını ağzıma alarak dediğini yaptım. Bu birkaç kere oldu. Bundan sonra bir ke­ resinde de 'Seni tam Müslüman yapacağım' dedi. Bu defa da arkadan benimle cinsel ilişkide bulundu. Birkaç ay geçtikten sonra ben tarikattan soğuduğum için eşimle birlikte ayrıldık." Mahkeme heyetinin sorusu üzerine Ahmet Ş.'nin ifadesi şöyle devam etti: "Badeleme ya da cinsel ilişkiden önce sanığın bana karşı bir zor kullanması, tehdidi olmamıştı. Yalnız bu olaylardan öne sır odası içinde ya da dışında su içiriyordu. Suyu içince çok bir değişiklik olmuyordu. Suyun tadı da normaldi. Ben eşime bu olayları yaşamadan önce dergaha gitmesi konusun­ da şeyler söylemiştim." Mahkemede polise verdiği ifade okunduktan sonra hakim, Ahmet Ş.'ye "Emniyet'teki beyanında neden sanığın eşine su gönderdiğinden bahsetmediğini' sordu. "Bu ifadem apar topar alındığı için hoca tarafından eşime su gönderildiğini, evin etrafına serptiğimi söylememiştim. Ayrıca eşimi davet etmem, beni badelemesi olayından öncedir" dedi. Birgül ve Ahmet Ş.'nin ifadelerinden sonra Uğur Korunmaz'ın müritlerini bir su içirerek cinsel ilişkiye girdi­ ği iddiası ortaya çıkmıştı. Bu sanığın cinsel saldırı suçundan mahkumiyetini sağlayabilirdi. Mahkeme heyetinin soruları davada bu konunun üzerinde durulacağını belli etmişti.

'HOCA SAPITMIŞ BİR DAHA GİTMEYİN' Üçüncü ve son şikayetçi Nigar K. kürsüye geldi ve beyanı­ na başladı. Şunları söyledi: 135


"Ben bu konuda emniyette ifade vermiştim. O ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum. Sanık bana karşı 'badele­ me' denilen eylemde bulunmuştur. Cinsel ilişki olmamışhr. Ancak ben emniyette de söylemiştim. Benim gibi bayanları hoca ile görüştüren, oraya gitmemize aracılık eden Seher C. isimli kişi, kendisi Mesut K.'nin kardeşidir. Neden buraya gelmiyor? Neden ifadeleri silinmiş? Merak ediyorum. Ondan da şikayetçiyim. Çünkü o bizi götürmüştür. En son bu olay­ lar ortaya çıkınca Seher C. 'Hoca sapıtmış, bir daha gitmeyin' diye bize söyledi." Nigar K., mahkemenin müritlere su içirilmesiyle ilgili so­ rusu üzerine "Bazen sır odasında su içmemiz isteniyordu. Fa­ kat ben istenilen suyu içmemiştim" dedi.

'RÜYADA EFENDİ HAZRETLERİNİ YANİ UĞUR KORUNMAZ'! GÖRDÜK' Mağdur olarak beyan sırası Murat Y.'deydi. Emniyetteki ifadesini tekrar ettiğini söyledikten sonra şöyle devam etti: "Daha önce başka bir tarikattaydık. Fakat herhangi bir ilerleme olmuyordu. Tarikattan da soğuyorduk. Kardeşlerim­ le birlikte istişare ettik, istihareye yattık Rüyamızda efendi hazretlerini yani sanık Uğur Korunmaz'ı gördük. Bundan sonra onun dergahına gittik Bize ders ve vird verdi. Bunları sürekli tekrarladık. Tekrarladığımızda kalp gözümüz açılı­ yordu. Verilenin işe yaradığını anlıyorduk. Bundan sonraki işler isteğe bağlıydı." Hakimin "badelenme' ile ilgili sorusu üzerine Murat Y. şöyle konuştu: "Kastettiğim badeyi alma işidir. Badeyi almak isteyen mürit alır, alınca mertebesi artar. Canlılığı artar, alamayınca onu tıp bile kurtaramaz. Tamamen halsizleşir, bu yapılan badeleme işi­ nin ben halen doğru bir şey olduğunu, yapılması gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Bizim gibi ders ve vird çekme­ yen insanların bunu da anlamayacağını düşünüyorum. Benim badelenmem birden çok fazla kere olmuştur. Şikayetçi değilim." 136


'KALP GÖZÜMÜZ AÇILIP BADELEMESİNİ İSTEDİK' Murat Y.'nin ağabeyi Metin Y. söze "Kardeşim Murat'ın beyanları doğrudur" diye başladı ve şöyle devam etti: "Biz araştırmak suretiyle, rüyamda da görerek 'Hazreti Pir' dediğimiz sanık Uğur Korunmaz ile buluşup onun tari­ katına girdik. Verdiği virdleri ve dersleri yaptık. Bundan son­ ra kendiliğinden hatta o istemeden biz kalp gözümüz açılıp kendisinden badelemesini, apış arasını almak istediğimizi söylerdik. Hatta o da bazen 'Sen henüz olamamışsın. Git bi­ raz daha vird çek, zikir çek' derdi. Zamanı gelince badeleme dediğimiz işi yapardı. Onun dışında livata ilişkimiz olmamış­ tır. Ben de bu olayın hak, gerçek, yapılması gereken bir şey ol­ duğunu düşünüyorum. Badeleme dediğim iş birden çok fazla kere olmuştur. Şikayetçi değilim."

'ÇOCUĞUN ANNESİNİN MEMESİNİ EMMESİ GİBİ' Yılmaz Y. de kardeşleriyle benzer beyanda bulundu: "10-15 sene başka tarikatlarda gezip dolaştım. Daha sonra yine rüya yoluyla 'hazret' dediğim sanık Uğur Ko­ runmaz ile görüştük. Onun tarikatına girdim. Zaten in­ san bu olayları yaşayınca vird ve zikirleri yapınca kalp gözü açılıyor. Allah'ın nurunun orada yani hazretin apış arasında olduğunu görüyor, onu kendisi istiyor. Bu şöyle de tarif edilebilir. Bir kadının göğsü eşine karşı başka şey ifade eder, çocuğuna karşı başka şey ifade eder. Biz bade dediğimiz olayı yaparken çocuğun annesinin göğsünü emmesinden farklı duygular hissetmiyorduk. Zaten hoca da bunu verirken çok zorlanıyordu, istemiyordu. Şikayetçi

değilim." Hakim suyla ilgili iddiaları ona da sordu. Şöyle yanıtla­ dı: "Dergahta bazen su dağıtılıyordu. Fakat bu normal bir suydu, şişe suyuydu."

137


'RUH SAĞLIĞIM BOZULDU' 9 Haziran 2011 günü polisler dergaha geldiğinde orada olan ve ifadesiyle soruşturmanın başlamasını sağlayan Aysun B., şikayetini geri çekmişti. Mağdur olarak beyanı mahkemede alınırken yaşadıklarının ağır yükü alhnda ezildiği belliydi. Em­ niyette verdiği ifadede Ahmet C. ile ilişkilerinin devam etmesi için Uğur Korunmaz ile cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakıl­ dığını anlatmışh. Üstelik Uğur Korunmaz'ın hiçbir ders ya da vird vermeden "Ahmet'i sana vermem" diyerek kendisini teh­ dit ettiğini ve mecbur bırakhğını söylemişti. Mahkemedeki be­ yanına "Ben bu konuda Emniyet'te ifade vermiştim. O ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum. İlave edilecek hiçbir şey yok­ tur. Hiçbir şekilde zorlanmadım, kendi isteğimle oradaydım. Yapılanlar kendi isteğim ile olmuştur. Şikayetçi değilim." dedi. Hakimin, "Uğur Korunmaz tarafından badelenmesi ve onunla cinsel ilişkiye girmesi" konusundaki sorusu üzerine şöyle konuştu: "Ben badeleme ya da cinsel ilişki olup olmadığı konu­ sunda kendimi ve ailemi korumak adına susmak istiyorum. Cevap vermek istemiyorum. Sadece kendi isteğimle orada bulunduğumu belirtiyorum. Bu olay polise intikal ettikten sonra benim ruh sağlığım bozuldu. Psikolojik tedavi görmek zorunda kaldım. Psikolojimin bozulmasında hem dergahta yaşadıklarım hem de sonrasında poliste yaşadıklarım, ifa­ de vermek zorunda kalmam etkili olmuştur. Buraya gelmek zorunda kalmam da benim psikolojimi bozmuştur." Mahkemenin sorusu üzerine Ahmet C. ile de birçok kere cinsel ilişki yaşadığını söyledi. Mahkemenin dergahtaki su ile ilgili sorusuna ise şöyle yanıt verdi: "Hoca ile bir kez cinsel ilişki, bir kez de badeleme denilen ola­ yı yaşadım. Herhangi bir şekilde okunmuş su verilmesi, insanın kendinden geçmesi gibi bir şey olmamışhr. Ben yaşamadım." Beyanının tamamlanmasından sonra Aysun B. "Ben bun­ dan sonra duruşma salonunda kalmak istemiyorum" dedi. Mahkemenin izin vermesiyle duruşma salonundan ayrıldı. 138


Duruşma mağdurların birbirine çok benzeyen beyanlarıy­ la devam etti. Çetin Ç.: "Emniyet'teki ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum. Ben de araştırma sonucu, rüya vasıtası ile sanığa ulaştım. Önce verdiği vird ve dersleri tekrar ettim. Daha sonra bade­ leme denilen olay benim rızam ve isteğim ile oldu. Şikiiyetçi değilim... "Birden fazla badeleme eylemi, birden fazla livata yoluyla ilişki olayı gerçekleşmiştir. Bu olayların tarikatın normal ya­ şanması gereken olayları olduğunu düşünüyorum." Ali Rıza Ç.: "Emniyet'te verdiğim ifadeyi aynen tekrar ediyorum. Ben de diğer arkadaşlarımın anlattığı gibi zikrin meydana getir­ diği cezbe sonucunda badeleme olayını birden fazla kere ya­ şadım. Zaten zikir ortamında meydana gelen maneviyat ve yanma sonucunda bu badelemeyi insan kendisi istiyor. Bizim elimizde olan bir şey değil. Bu olayın yapılması gereken bir olay olduğunu düşünüyorum. Badeye ulaşamasaydım bizim hayatımız belki de çok daha kötü olacaktı. Şikiiyetçi değilim... "Ben okunmuş su içirildiğini bilmiyorum. Fakat cemaatte iken ya da gezerken şifa niyetine verilen normal çeşme suyu veya şişe suyunu içerdik." Ümüt S.: "Emniyet'teki ifadem doğrudur. Aynen tekrar ediyorum. Benden önceki mağdurların beyanlarına katılıyorum. Bu hu­ sus zikrin meydana getirdiği doğal bir şeydir. Zikrin bir sonu­ cudur. Şikiiyetçi değilim... "Ben sadece 8-10 defa bade denilen ilişkiyi yaşadım, diğer ilişkiyi yaşamadım. Dergahta okunmuş su verildiği hususu doğru değildir. Hatta bunu söyleyen Ahmet Ş.'nin bizzat ken­ disinin çeşmeden doldurduğu normal su bazen dağıtılırdı."

139


Emine E.: "Emniyet'teki ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum. Benden önceki mağdurların beyanlarına ben de kahlıyorum. Bahsedilen badeleme gibi olaylar zikir sonucu oluşan bir olaydır. Şikayetçi değilim. "Dergahta normal su dağıtılır, içilir. Bunun dışında bir su verilmesi olayı yoktur. Ben tarikahn ölen şeyhi olan Hasan Burkay ile bizzat görüşemedim. Sadece onun virdini çektim. Rüya vasıtasıyla kendisini görmüştüm." Mustafa S.: "Ben bu konuda Emniyet'te ifade vermiştim, o ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum. Diğer arkadaşlarımın söy­ ledikleri gibi tamamen kendi isteğim ile rüya ile kendisiyle irtibat kurduğum '40. hace' olarak bildiğim sanığa ulaşhm ve badeleme olayını 3 defa yaşadım. Diğer türlü ilişki yaşama­ dım. Bizim inanışımıza göre; hoca ne derse doğrudur, tama­ men teslim olmuşuzdur. Şikayetçi değilim. Ayşe S.: "Emniyet'te ifade vermiştim. O ifadem doğrudur. Aynen tekrar ederim. Sanığın başında olduğu dergaha gidip gelip tespih, vird ve zikir çektikten sonra bunun etkisi ile bade ve tabi olma denilen cinsel ilişkileri yaşadım. Şikayetimden vazge­ çiyorum. Davaya kahlmak da istemiyorum. Badeleme ve tabi olma dediğim olayların her ikisi de birer defa meydana gelmiş­ tir. Benden önce eşim dergaha gidip geliyordu. Onun istemesi üzerine ben de gitmiştim. Bana zorla kimse bir şey yapmamış­ hr. Zikir ve tespihten sonra bu olay başta görüldüğü gibi çirkin görülmemektedir. İnsanın iradesini etkileyecek su veya başka bir şeyler verildiği hususu doğru değildir... Emniyet'teki ifa­ demde bade yapmadığımı söylemişsem de bade de yaptım." İsmail E.: "Emniyet'te verdiğim ifademi aynen tekrar ediyorum. Diğer mağdurların beyanlarına kahlıyorum. İfademdeki her 140


şey doğrudur. Şikayetçi değilim. Ben hem badeleme hem diğer türlü ilişkiyi birçok kere yaşadım. Bu ilişkinin de yaşanması gerektiğini düşünüyorum." Mesut K.: "Emniyet'te verdiğim ifadem doğrudur. Aynen tekrar edi­ yorum. Diğer mağdurların söyledikleri gibi zikirle birlikte birden fazla kere badeleme denilen olayı yaşadım. Diğer iliş­ kiyi yaşamadım. Şikayetçi değilim..." Uğur Korunmaz'a bağışlanan arazi ile ilgili mahkemenin sorusu üzerine: "Emniyet'teki ifademde bahsettiğim gibi 'İsmail' isim­ li Niğdeli bir kişi derslere ve zikirlerimize katıldıktan sonra beğendi, dergah yapmak üzere kendisine ait Eski İnegöl yo­ lunda Alaçam köy yolunun sapağında bir arsayı sanık Uğur Korunmaz'ın üzerine dergah yapmak üzere bağışladı." İlyas Ç.: "Emniyet' te verdiğim ifadem doğrudur, aynen tekrar edi­ yorum. Diğer mağdurların ifadelerine katılıyorum. Zikir ve vird sonucu badelenme denilen şeyi elde etmiş bulunuyoruz. Şikayetçi değilim. Ben birçok kere badeleme birçok kere de li­ vata yoluyla ilişki yaşadım." 9 Haziran 2011 günü dergahta bulunan ve şüpheliyken mağdura dönüşen Ahmet C. ilk duruşmada son ifadeyi veri­ yordu. O da Emniyet'te verdiği ifadenin doğru olduğunu ve aynen tekrar ettiğini söyledi. Ancak 9 Haziran 2011'deki şüp­ heli olarak alınan ifadesinden 5 gün sonra kendisi Emniyet'e gelerek Uğur Korunmaz'dan şikayetçi olduğu yönünde be­ yanda bulunmuştu. 17 Haziran 2011'de ise şüpheli olarak bir kez daha ifadesi alınmıştı. Beyanına şöyle devam etti: "Ailemin ve kendimin zarar görmemesi, ruh sağlığımın ko­ runması için bundan sonra mümkünse duruşmalara gelmek istemiyorum. Şikayetçi değilim ... İfademdeki bütün olaylar doğ141


rudur. Ben birden çok badeleme, bir defa livata yoluyla ilişki yaşadım. Bunun dışında nişanlım Gamze ve arkadaşım olan, birlikte olduğum Aysun isimli bayanı da Uğur Hoca'nın yanı­ na götürdüm. Ancak ifademin bir kısmında şikayetçi olduğum yazılmış. Şikayetimi geri alıyorum. Şu anda şikayetçi değilim." İfadeler tamamlandıktan sonra 19 Eylül 2011 tarihli duruş­ ma tutanağı şöyle devam ediyordu: "Müştekilerden hep birlikte soruldu: ... "Dergahın anahtarı burada bulunan birçok kişide var­ dır. Erkek olan müştekilerin hepsinde vardır. Porno denilen CD' den bizim de haberimiz yoktur' dediler."

Korunmaz: Badeleme ve Diğer İlişkiyi Noksan İfade Ettiler "Sanıktan soruldu: ... "Müşteki ve mağdurların beyanları genelde doğrudur. Bir kısmı yaşanan badeleme ve diğer ilişkiyi noksan olarak ifade etmiştir. Müşteki Ahmet Ş. ve Birgül Ş.'nin söyledikleri gibi okunmuş bir su içirme gibi bir şey söz konusu değildir." Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, Uğur Korunmaz'ın avukatı Rıdvan Demircioğlu'na beyanda bulunup bulunma­ yacağını sordu. Avukat şunları söyledi: "Müvekkilimin beyanları, müştekilerin beyanları açıkça olayı ortaya koymuştur. Herhangi bir zorlama yoktur. İna­ nış farklılığı olduğu söylenebilir. T üm deliller toplanmıştır. Müvekkil sabit ikamet sahibidir. Bu nedenlerle mümkünse bihakkın olmadığı takdirde adli kontrol uygulanarak tahliye­ sine karar verilmesini istiyoruz." Duruşma savcısı ise bazı mağdurların psikolojilerinin bozulduğu yönündeki beyanlarını hatırlatarak bu kişilerin psikolojilerinin bozulup bozulmadığı konusunda psikiyatrik yönden rapor aldırılmasını talep etti. Mağdurların psikolojisinin bozulduğu yönündeki rapor cinsel saldırı suçu için temel oluşturabilirdi. Savcı ayrıca Uğur Korunmaz'ın tutukluluk halinin devam etmesini talep etti. 142


Mahkeme duruşmaya gelmeyen müştekiler Ercan K., Gamze G. ve Ayşe S. ile tanıklardan Seher C., Necati K. ve Erol B.'nin bir sonraki duruşmaya zorla getirilmelerine karar verdi. Kararda diğer tanıkların dinlenip dinlenmeyeceğine daha sonra karar verileceği belirtildi. Mahkeme ayrıca porno CD'ler bilirkişiler tarafından incelenip çocuk pornosu bulu­ nup bulunmadığı, doğal olmayan yollardan cinsel davranış­ lara ilişkin görüntü bulunup bulunmadığının tespit edilmesi­ ne karar verdi. İddia makamının ruh sağlığı konusunda rapor alınması ile ilgili talebinin tüm müştekiler dinlendikten sonra karara bağlanacağı belirtildi.

'TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINA. .. ' Mahkeme, kuvvetli suç şüphesi, üzerine atılı suçun nite­ liği, dosyada mevcut delil durumu, suçun katalog suçlardan olması, suç için yasada öngörülen ceza miktarıyla kaçma, sak­ lanma, delilleri karartma şüphesine ve yine aynı nedenlerle adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı konusunda oluşan kanaate göre, tutuklu sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Duruşma 14 Kasım 2011 günü­ ne ertelendi.

İkinci Duruşma 14 Kasım 2011 günü Badeci Şeyh Davası'nın ikinci duruş­ ması vardı. Artık basının ilgisi azalmaya başlamıştı. Zaten Kuran kurslarında, tarikatların yurtlarında çocukların istis­ mar edildiği pek çok olay gündeme geliyordu ve çok vahim olaylar gelecekte yaşanacaktı. İkinci duruşmaya sanık Uğur Korunmaz cezaevinden ge­ tirilmişti. Müştekiler Murat Y., Metin Y., Yılmaz Y., Ali Rıza Ç., Ümüt S., Mustafa S., İsmail E., İlyas ç., Gamze G., Ercan K.'nin geldiği duruşma tutanağına yazıldı. Tanıklar Erol B., Seher C. ve Necati K. ise duruşma salonu dışında bekletiliyordu.

143


Duruşmadaki Şikayetçi Ercan K. söz aldı ve şikayetçi olduğunu ve davaya mü­ dahil olarak katılmak istediğini söyledi. Talebi kabul edil­ di ve duruşma onun beyanıyla başladı. Emniyet'te verdi­ ği ifadeleri aynen tekrarladığını söyleyen Ercan K. "Sanık büyü yaparak, sihir yaparak etrafındaki insanları kandıra­ rak kendi nefsi duygularını tatmin etmiştir. Bana maddi, manevi zararları olmuştur. Eşimle aramı açmıştır. Bu ne­ denle en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum. Uğur Korunmaz dergaha gelen kişilere çay ikram edip, su ikram edip bundan sonra bu şekilde adeta kendisinden geçmiş olan kişilere ve bana karşı bahsettiğim eylemde bulunmak­ tadır" dedi.

'KARŞI KOYAMADIM' Ercan K.'den sonra kürsüye Gamze G. çağırıldı. Tedirgin­ liğini ve yılgınlığını anlamak için duruşma tutanağındaki ifa­ desini okumak yeterliydi: "Soruşturma aşamasında verdiğim ifadem doğrudur. Fa­ kat bu ifademin okunmasını bile istemiyorum. Ben doğulu­ yum. Ailemin bu olaydan haberi yoktur, duymalarını da iste­ miyorum. Bu nedenle de şikayetçi olmak istemedim. " Ancak hazırlık soruşturmasındaki beyanlarının duruşma­ da okunması zorunluydu ve bu yapıldı. Bunun ardından Gamze G. şöyle konuştu: "Sanık bana ' Ahmet C. ile evlenmene mani olurum' dediği için de karşı koyamadım."

'HOCANIN TÜKÜRÜĞÜ BULUNAN ÇAY VERİLİRDİ' Duruşma tanıkların ifadesiyle devam etti. Erol B. duruşma salonuna çağırıldı. Mahkeme Heyeti'yle birlikte salondakiler ayağa kalktı ve Mahkeme Başkanı yemini okudu: "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicda­ nım üzerine yemin ederim." 144


Erol B. anlattı, hakim özetleyerek duruşma tutanağına ge­ çirdi: "Soruşturma aşamasında verdiğim ifade doğrudur. Ben de sanığın Kırklari denilen dergahına bağlıydım. Şu anda dergah yoktur. Davaya konu olaylardan porno CD ile benim hiçbir alakam ya da bu konuda bilgim yoktur. Dergah önceden ku­ rulmuş idi. Faaliyette idi. Sanık da bu dergahın şeyhi ya da bizim tabirimizle 'hacesi' idi. Burada hiç kimseye zorla bir cinsel eylemde bulunulmamıştır. İfademde bahsettiğim gibi rıza ile isteyerek ya da cezbelenerek bu eylemler yapılmıştır." Mahkeme Başkanı, Erol B.'nin soruşturma aşamasındaki ifadelerini okuyup bir diyeceği olup olmadığını sordu. Erol B. yanıtladı: "Beyanlarım doğrudur. Tekrar ederim. Fakat ifademde bade­ leme denilen olayın benim tarafımdan yapılmadığını söylemiş isem de, aslında 1-2 denemeden ve zorlamadan sonra benim tarafımdan da bir defa, sanığın cinsel organını ağzıma almak su­ retiyle yapılmıştır. Ayrıca bir kez de hoca tarafından livata eyle­ minde bulunulmuştur. Fakat herhangi bir şikayetim yoktur." Mahkeme Başkanı, Uğur Korunmaz'ın müritlerine su içi­ rerek kendilerinden geçirdiği iddialarını Erol B.'ye de sordu. Şöyle yanıt verdi: "Dergahta iken gelen kişilere çay, su ikram ediliyordu. Bu çayın ve suyun hiçbir özelliği yoktur. Herhangi bir uyuşturu­ cu, büyüleyici özelliği yoktur. Sadece bazen imtihan amaçlı olarak oraya gelen mürit denilen kişiye hocanın içinde tükü­ rüğünün bulunduğu çay verilirdi. İçmezse bağlı olmadığı an­ laşılırdı. İçerse bağlı olduğu anlaşılırdı."

'PİSLİGE ADIMIN BULAŞMASINI İSTEMİYORUM' Erol B.' den sonra soruşturmadaki çok sayıda ifadede adı tarikatın bayanlar hocası olarak geçen ancak bunu kabul etme­ yen Seher C. duruşma salonuna alındı. Hakim yemin ettirdi: "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicda­ nım üzerine yemin ederim." 145


Seher C. şunları söyledi: "Ben ağabeyim olan Mesut K.'nin vasıtasıyla sanığın başın­ da bulunduğu dergaha sadece kandil gecelerinde gittim. Ora­ da Kur'an okuma, zikir çekme gibi faaliyetlerde bulundum. Bunun daha ilerisinde bir faaliyette bulunmadım. Sonradan Şaban C. ile evlendim. O da bu dergaha gidip geliyordu. Ken­ disi bu işin içerisindeki pisliği öğrenince 'Senin oraya gitmeni istemiyorum' dedi. Ben 3 senedir hiç dergaha gitmiyorum. Bu olaya ya da pisliğe adımın bulaşmasını istemiyorum." Mahkeme heyeti, tarikattaki badeleme ve tabi olma olayla­ rını sorduğunda şu yanıtı verdi: "Dergahta iken sanığın badeleme, tabi olma denilen cinsel eylemlerine şahit olmadım. Ben oradayken dergahın hiçbir şe­ yini yemedim, içmedim. Su ya da çay dağıtıldığını görmedim." Uğur Korunmaz ve diğer pek çok mağdur Seher C.'nin ba­ delendiğini söylüyor ama o bunu kabul etmiyordu. Dergahın bulunduğu evin sahibi Necati K. de tanık olarak dinlendi. Evinin Çetin ç. tarafından kiralandığını, kefilin Yıl­ maz Y. olduğunu söyleyerek "Bana paramı zamanında evime getirip verirlerdi. Hiçbir aksilik olmadı. Bu nedenle kiraya verdiğim yeri kontrol etmeye hiç gitmedim. Davaya konu olayların hiçbirisiyle ilgili bilgi sahibi değilim" dedi.

Çocuk Pomosu Hakkında Bilirkişi Raporu T ürkiye' de alışılmışın aksine çok hızlı ilerliyordu dava. Mahkeme Başkanı, önceki duruşma talep edilen ve gelen bel­ geleri okudu. Porno CD'ler hakkındaki bilirkişi raporu mah­ kemeye ulaşmıştı. Veri İnceleme Uzman Polis Memuru Murat Konca tarafın­ dan düzenlenen bilirkişi raporunda telefonlar, Harddisk, ha­ fıza kartının incelenmesinde "hile kullanarak organ sokmak suretiyle cinsel saldırı suçu" ile ilgili olarak herhangi bir veri­ ye rastlanılmadığı yazıyordu. Bilirkişi Muhittin Korkmaz tarafından düzenlenen 26.10.2011 tarihli bilirkişi raporunda ise 7 ve 8 numara­ lı DVD'lerde 13 adet film bulunduğu anlatıldı. Bir filmde 146


hayvan pornosu vardı. 6 film ise çocuk pornosuydu. Ayrıca 3 porno film bulunuyordu. Bilirkişi ayrıca sanık tarafından cep telefonuyla kaydedildiği düşünülen ancak yüzü görün­ mediği için kanıtlanamayacak bir cinsel ilişki görüntüsünün CD'lerde bulunduğunu belirtti. Raporda şöyle denildi: "FA­ TİHHHHH003 001 isimli filmin 'Oh işte öyle tavaf et' dedi­ ğinden dolayı muhtemelen davalı tarafından cep telefonu ile çekildiği, filmi çeken şahsın yüzünün görünmediği, çekimin çok kötü olması nedeniyle de diğer şahsın erkek mi kadın mı belli olmadığı. . ." Uğur Korunmaz'ın nüfus cüzdanını inceleyen Bursa Kri­ minal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ise kimliğin orijinal ol­ duğunu ancak fotoğrafın soğuk damgalı olmadığını ve değiş­ tirildiğini belirtmişti. Uğur Korunmaz'ın tahliye talebini reddeden mahkeme duruşmayı 12 Aralık 2011 tarihine erteledi.

147



On Birinci Bölüm

VE KARAR



Avukatın Yazılı Beyanı Karar duruşması 12 Aralık 2011 günü Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Uğur Korunmaz cezaevinden geti­ rilmiş, jandarmalar arasında oturuyordu. Avukat sırasında Rıdvan Demircioğlu vardı. Müşteki olarak kayıtlı tarikat mü­ ritleri İlyas Ç, Murat Y., Ümüt S., Mustafa S., Yılmaz Y. duruş­ maya gelmişti. Gelen başka mürit yoktu. Dergahta bulunan CD'lerle ilgili bilirkişi raporu ve esas hakkında Avukat Rıdvan Demircioğlu üç sayfalık yazılı be­ yanda bulundu. Bu beyanda şöyle deniliyordu: "Öncelikle 26.10.2011 tarihli bilirkişi raporunda aleyhte olan tespitleri kabul etmiyoruz. Bilirkişi raporunun birinci sayfasının 'İnceleme' başlıklı bölümünün (A-1) nolu açıkla­ masında; 'FATİHHHH 003 001 isimli filmin 'oh işte öyle ta­ vaf et' dediğinden dolayı muhtemelen davalı tarafından cep telefonu ile çekildiği, filmi çeken şahsın yüzünün görülme­ diği' ibaresini içeren anlatımı ile bilirkişinin 'Davalı' olarak adlandırıldığı kişi sanık Uğur Korunmaz'ın olduğu intibasını uyandırmaktadır. Ses analizinin mevcut olmadığı, görüntü­ nün seçilemediği durumda bilirkişinin bu yöndeki tespitinin değerlendirilmemesi gerekir düşüncesindeyiz."

'677 SAYILI YASADAN CEZAYA DİYECEĞİMİZ YOKTUR' Avukat dilekçesindeki esasa dair savunmada ise şöyle de­ nildi: 151


"1- Müvekkilim; hakkında isnat edilen suçlamalarla ilgili olarak soruşturmanın başlangıcından bugüne değin yaşanan olayları ne bir eksik ne de bir fazla, olduğu gibi ifade etmiştir. "Var olan tarikata üye olan, yıllar sonra da kendisini tari­ kahn başında bulan müvekkilim sanık hakkında; 677 sayılı yasaya aykırı olan bu fiilinden dolayı verilecek cezaya bir di­ yeceğimiz yoktur. "Soruşturmanın her safhasında saygılı tutum ve davranış­ ları ile gerçekleri yaşandığı şekliyle, gizlemeden anlahmları dikkate alınarak varsa hakkında lehte hükümlerin uygulan­ masını vekili olarak saygıyla dilerim. 'CD, DERGAHA GİZLİCE KONULMUŞ OLABİLİR' "2- Dergah olarak kullanılan mekanda; "Ele geçtiği iddia olunan 'Müstehcen görüntüler içeren CD ve basılı yayınlarla ilgili ürünler müvekkilim tarafından temin edilmemiştir. Hatta müvekkilim bu tür yayınların var­ lığından soruşturma ile ilgili safhada kendisine yöneltilen bu suçlama dolayısıyla haberdar olmuştur. "Suçlamayı kabul etmiyoruz. "Ancak bu tür müstehcen ürünleri, "Müvekkilimin üzerine atılı cinsel taciz suçlaması ile ilgili iddiayı pekiştirmek ya da hiç değilse müstehcen yayın bu­ lundurmaktan suçlansın düşüncesiyle şikayetçi kişiler tara­ fından kasıtlı olarak dergaha getirilip gizlice konulduğu inan­ cındayız. "Zira dergah olarak kullanılan mekan herkesin rahatlıkla girip çıkabileceği ve de giren-çıkan kişilerin üst aramasının yapılmadığı bir yerdir. "Bu nedenle; müstehcen yayınların kasıtlı olarak ve gizlice dergaha konulabileceği aşikardır. "Ayrıca dosyada mevcut ifadesi alınan tüm kişilerin anla­ hmlarında (Bazı kahvehanelerde gizlice el altından parayla sahlan pomo içerikli resimler ve de geç saatlerde oynahlan pomo filmlerin varlığını bu mekanlara açılan davalardan 152


açıkça bilindiği üzere; dergahta ele geçen porno ürünlerin kullanımından hiç mi hiçbir cümle bile mevcut değildir. Yö­ neltilen bu iddia asılsızdır. Anılan bu suçlamadan dolayı müvekkilimin hakkında beraat kararı verilmesini talep ediyoruz. 11

'SALDIRI BİÇİMİNDE YAPILMASI HALİNDE SUÇ OLUŞUR' 11

3- Cinsel taciz suçlamasıyla ilgili olarak; kendisini mağ­

dur olarak nitelendiren kişilerin rızalarının mevcudiyeti aşikardır. T CK.'nin 102. Maddesi'nin başlığında 'cinsel saldı­ rı' yazılı olduğu görülmektedir. Bu eylemin saldırı biçiminde yapılması halinde suçun oluşacağı açıkça anlaşılmaktadır. Savcı Mütalaasını Açıkladı Duruşmada Savcı Mehmet Aybek, soruşturmanın genişle­ tilmesi yönünde taleplerinin olmadığını belirterek esas hak­ kındaki mütalaasına başladı ve şunları söyledi: Sanık Uğur Korunmaz'ın 'Kırklari Dergahı' adı altında bir tarikat kurduğu, Bursa Merkez Yıldırım ilçesinde faaliyet gösterdiği, Nakşibendi Tarikatı'nın Halidiye Kolu'na bağlı olarak mürşitlik yaptığını ve tarikat piri olduğunu söyleyerek sohbet toplantıları yaptığı ve vaaz verdiği, Sanık Uğur Korunmaz'ın tarikat faaliyetleri sırasında sohbetleri ve vaazları sırasında toplantıya katılanlara tarikat içinde kalabilmeleri ve cennete gireceklerinde kendisinin şa­ hitliğini kazanabilmeleri için ilk aşama olarak 'nur çeşmesi' dediği, kendisinin cinsel organını öpmeleri, yalamaları, em­ meleri ve gelen sıvıyı içmeleri gerektiğini, bunun adının da 'badeleme' olduğunu, İkinci aşamada ise tarikatta ilerlemeleri ve kendisine (Pir' e) bağlı olabilmeleri için kendisiyle normal yoldan ya da fiili livata yoluyla cinsel ilişkiye girmeleri gerektiğini, bunun adının da 'tabi olmak' olduğunu, tarikat mensuplarının zikir sırasında içlerinin daralacağını, bunalacaklarını ve kendile11

11

11

153


rinin badelenmek ve tabi olmak isteyeceklerini, bunun için kendisinin yanına geleceklerini, bunun adının 'cezbelenme' olduğunu telkin ettiğini,

'HİPNOZ Y ÖNTEMLERİYLE İRADELERİNİ YOK ETTİĞİ.. . ' "Mağdurlara v e tarikat mensuplarına 'vird' denilen dini sözleri vererek zikir yaptırdığı, mağdurların dini duygularını ve dini bilgilerinin yetersizliğini kullanıp iradelerini fesada uğrattığı ve özgür iradelerini yok ettiği, bu yolla dergahın sır odası denilen odasında mağdurlarla normal ve anal yoldan cinsel ilişkiye girdiği ve mağdurların ağızlarına cinsel orga­ nını soktuğu, sanık Uğur Korunmaz'ın telkin, ikna ve hipnoz yöntemleri ile mağdurların iradesini yok ettiği için hukuken geçerli bir rızanın söz konusu olmadığı, sanığın bu suretle mağdurlara yönelik olarak cinsel saldırı suçu işlediği, "Bu suretle sanık Uğur Korunmaz'ın mağdur Nigar K. ve Ercan K. ile ağzına cinsel organ sokmak suretiyle (badele­ mek) cinsel ilişkiye girdiği, bu şekilde organ sokmak suretiyle cinsel saldırı suçunu işlediği, ayrıca yine sanığın mağdurları Birgül Ş. ve Ayşe S.'ye yönelik olarak cinsel organ sokmak su­ retiyle cinsel saldırı suçunu işlediği, "Yine sanığın mağdur Ahmet Ş. ile birkaç kez ağzına organ sokmak, bir kez de fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, mağdurlara yönelik olarak zincirleme cinsel saldırı suçunu işlediği, "Mağdur Aysun B. ile bir kez cinsel ilişki, ağzına organ sokmak suretiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Çetin Ç. ile birçok kez ağzına organ sokmak su­ retiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Ali Rıza ç. ile birçok kez ağzına organ sokmak suretiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Ümüt S. ile birçok kez ağzına organ sokmak su­ retiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, 154


"Mağdur Emine E. ile birçok kez ağzına organ sokmak su­ retiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez cinsel ilişki­ ye girdiği, "Mağdur Mustafa S. ile birden çok kez ağzına organ sok­ mak suretiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur İsmail E. ile birçok kez ağzına organ sokmak su­ retiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Mesut K. ile birden çok ağzına organ sokmak su­ retiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur İlyas ç. ile ağzına organ sokmak suretiyle (bade­ lemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Ahmet C. ile birden çok ağzına organ sokmak suretiyle (badelemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez fiili livata suretiyle cinsel ilişkiye girdiği, "Mağdur Gamze G. ile ağzına organ sokmak suretiyle (ba­ delemek) cinsel ilişkiye girdiği, bir kez cinsel ilişkiye girdiği, "Bu suretle mağdurlara yönelik olarak cinsel saldırı ve zincirleme cinsel saldırı suçlarının işlendiği, yine sanığın dergah olarak faaliyet gösterdiği yerde yapılan aramada sır odası denilen yerde porno CD'ler ele geçirildiği, bilirkişi in­ celemesine göre porno CD'lerin hayvan ve çocuklarla cinsel ilişkiyi gösterdiği, bu suretle sanığın çocukların cinsel iliş­ kisini gösteren porno belgeleri depolamak suçunu işlediği anlaşılmakla, "Sanığın eylemlerine uyan T CK: 102 / 2, 43 / 1, 53 (tüm maddeler 15 kez) "102 / 2, 53, (tüm maddeler 4 kez) maddeleri uyarınca, TCK. 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması, hakkında T CK 63 uygulanması, sanığın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu ve öngörülen cezanın miktarı dikkate alınarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi mütalaa olu­ nur."

155


'MÜVEKKİLİM İLLÜZY ONİST DEĞİLDİR' Savcının mütalaasının ardında Uğur Korunmaz'a esas hakkındaki savunması soruldu. Şöyle dedi: "Önceki beyanlarımı tekrar ederim. Ayrıca müdafim tara­ fından savunma yapılacaktır. Şartlarının bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istiyoruz." Uğur Korunmaz'ın avukatından esas hakkında savunması soruldu. Avukat Rıdvan Demircioğlu şunları söyledi: "Mütalaayı kabul etmiyoruz. Müvekkilimin aleyhindeki suçlamalar sabit olmamıştır. Müvekkil uzman doktor ya da illüzyonist değildir. Bu nedenle mağdurların iradesini bu su­ retle fesada uğratması mümkün değildir. Tüm suçlamalardan müvekkilin beraatını istiyoruz. Bu konudaki yazılı dilekçe savunmamızı tekrar ediyoruz. Müvekkilin tahliyesine ya da adli kontrol uygulanmasına karar verilmesini istiyoruz." Mahkeme Başkanı, Uğur Korunmaz'a son sözü ve savun­ ması olup olmadığını tekrar sordu. Uğur Korunmaz ekleyece­ ği bir husus olmadığını söyledi. Bu mahkemenin bu duruşmada kararını açıklayacağını or­ taya koyuyordu. Hakim bunu kayda geçirdi: "Dosya incelendi, araştırılması gerekli bir husus kalmadı­ ğı anlaşılmakla, CMK-223 / 1 maddesi gereğince duruşmanın sona erdiği bildirildi, açıklandı, açık yargılamaya son verildi." Mahkeme Heyeti, duruşma salonundan ayrıldı, sanık nezarete götürüldü. Salon boşaltıldı. Mahkeme Heyeti'nin duruşma salonuna dönüp kararını açıklaması için heyecanlı bekleyiş başladı. Savcının mütalaası yönünde, her mağdur için ayrı ayrı cinsel saldırı suçundan ceza verilirse Uğur Ko­ runmaz 250 yıla kadar hapis alacaktı. Sanık, avukatı, müşteki ve izleyiciler yerini aldı. Heyet sa­ lona döndü. Mahkeme Başkanı "Gereği görüşüldü, düşünül­ dü" diyerek kararı açıkladı: "1- Sanık Uğur Korunmaz hakkında 'tüm müştekilere yö­ nelik cinsel saldırı' suçunu işlediğinden bahisle cezalandırıl156


ması için kamu davası açılmışsa da, sanığa ahlı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve bu haliyle sanığın mevcut eyle­ minin kanunda suç olarak tanımlanmadığı tüm dosya kap­ samından anlaşıldığından CMK-223/ 2-a maddesi uyarınca sanığın atılı suçtan BERAATİNE, "2- Sanık Uğur Korunmaz'ın üzerine atılı 'üretiminde ço­ cukların kullanıldığı pomo CD bulundurmak' suçunu işle­ diği tüm dosya kapsamıyla sabit görüldüğünden, eylemine uyan T CK-226 /3 maddesi uyarınca, suçun işleniş biçimine göre, pomo CD'nin dini mekan görüntüsü verilmiş bir yerde bulunması, içeriğinde ayrıca doğal olmayan yollardan yapı­ lan cinsel davranışların bulunduğu görüntülerin yer alması, birden fazla çocuğa ilişkin görüntülerin yer alması nazara alı­ narak takdiren ve teşdiden ÜÇ YIL HAPİS V E 150 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, "TCK 52 / 2 maddesi gereğince adli gün para cezasının bir gün karşılığı olarak takdir edilen 20 TL ile çarpılması suretiy­ le sanığın neticeten ÜÇ YIL HAPİS V E 3000 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, "Sanık hakkında doğrudan tayin olunan bu Adli Para Ce­ zasının T CK-52/ 4 maddesi uyarınca, sanığın ekonomik ve sosyal durumuna göre l'er ay ara ile 10 eşit taksitle sanıktan tahsiline, "Taksitlerden birisi süresinde ödenmediği takdirde, geriye kalan taksitlerin tamamının bir defada tahsiline, "3- Sanık Uğur Korunmaz'ın üzerine atılı 'tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak' suçunu işlediği tüm dosya kapsa­ mıyla sabit görüldüğünden, eylemine uyan 677 sayılı yasanın 1 / 3 maddesi gereğince, suçun işleniş biçimine göre, sanığın hiçbir yetkinliği olmadığı halde kendisini tarikat şeyhi gibi gösterip, fütursuzca tarikat ya da tekke tabir edilen bir olu­ şum meydana getirip, ayrıca burada kendisine inanan kişilere karşı rıza ile olsa bile ahlaken hoş görülmeyecek şekilde cin­ sel eylemlerde bulunması, kastının yoğunluğu nazara alına­ rak takdiren ve teşdiden ÜÇ YIL HAPİS CEZASI İLE CEZA­ LANDIRILMASINA, 157


"Yasal şartları bulunmadığından T CK 50, 51, CMK 231 / 5 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, keza sanığın ey­ lemi gerçekleştirme şekli, yargıya bir katkısının bulunmama­ sı, sanığın eylemlerinin kamu vicdanını yoğun şekilde rencide etmesi gibi hususlar nazara alınarak takdiren sanık hakkında T CK 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, "... Sanık hakkında daha önce nitelikli cinsel saldırı ey­ leminden dolayı düzenlenen tutuklama müzakeresinin geri alınmasına, sanığın bu suçtan tahliyesine ancak sanığın üze­ rine atılı 'üretiminde çocukların kullanıldığı porno CD bu­ lundurmak' ve 'tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak' suç­ larından atılı suçların vasıf ve mahiyeti, delil durumu, tayin olunan ceza miktarı nazara alındığında, sanığın kaçma duru­ munun bulunması nazara alınarak CMK 100. vd. maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA..." Uğur Korunmaz bu karar ile cinsel saldırı suçundan beraat ediyor ve 6 yıl gibi az bir ceza ile kurtuluyordu.

'AHLAKA AYKIRI OLMASI, SUÇ OLMASINI GEREKTİRMEZ' Mahkeme daha soma açıkladığı gerekçeli kararında Uğur Korunmaz'ı "cinsel saldırı" suçundan beraat ettirmesinin ne­ denini şöyle açıklıyordu: "Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu düzenleyen ka­ nun maddesinin gerekçesi açıklandığı şekilde bu suçu oluş­ turan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleşmesidir. Olayımızda her birisi 18 yaşından büyük reşit kimseler olan mağdurların eyleme rızalarının bulunduğu, bu şekilde reşit kimselerin cinsel özgürlükleri konusunda tasarruflarının tam olduğu, reşit olan kimselere karşı basit ikna gibi yöntemlerin rızayı ortadan kaldırmayacağı, eylemin ahlaka aykırı olma­ sının mutlaka suç olmasını da gerektirmeyeceği, ancak mağ­ durlara karşı cebir veya tehdit kullanılarak direncinin kal­ dırılması ya da mesela ilaç, uyuşturucu gibi şeyler verilerek bilincin yitirilmesine neden olunması ve örneğin uyku hali 158


nedeni ile bilincin kapalı olmasından yararlanılarak eylemin gerçekleştirilmesi durumunda ancak eylemin rızaya aykırı olarak gerçekleştirildiği ve suç olarak kabul edileceği hem doktrinde hem yerleşik yargı içtihatlarında sabittir. 'RIZA VAR İSE CİNSEL SALDIRI YOK' "Sanığın tarikat mensubu mağdurlara karşı gerçekleştir­ diği cinsel eylemleri sırasında cebir veya tehdit kullanmadığı gibi bilinçlerini yitirmelerine sebebiyet verecek herhangi bir vasıta kullanmadığı, mağdurların ve sonradan yaptıklarının yanlışlığını fark ederek şikayetçi olduklarını bildiren müşte­ kilerin dahi cinsel eylemlerin gerçekleştiği esnada bilinçleri­ nin açık olduğu, eylemleri kendi rızaları ile gerçekleştirdikleri anlaşılmış olmakla sanığın mağdur ve müştekilerin rızaları ile gerçekleşen cinsel eylemleri isnat olunan cinsel saldırı su­ çunun maddi unsurlarını oluşturmadığından beraatine ... " Duruşma savcısının hipnoz iddiasıyla ilgili ise gerekçeli kararda şöyle denildi: "18 yaşından büyük ve reşit olan, cinsel özgürlükleri ko­ nusunda tam bir serbestliğe sahip olan kimselerin telkin ve ikna yoluyla cinsel ilişkide bulunmaları durumunda irade­ lerinin yok edildiği söylenemeyeceğinden, hipnoz yapıldığı ile ilgili hem mağdur ve müştekilerin beyanları, hem de tüm dosya kapsamında hiçbir delil bulunmaması karşısında sanı­ ğın ahlaka aykırı ve sapkın olarak nitelendirilmesi mümkün cinsel eylemlerinin suç teşkil etmediği kanaatine varılmıştır."

Dergahta Verilen Suyla İlgili Karar Müritlerin kendilerinden geçmelerine neden olan su veril­ diği iddiasıyla ilgili ise kararda şöyle yazıldı: "Birgül Ş. ve Ahmet Ş. ile bir kısım müştekiler dergahta su içirildiğini, suyun içilmesinden sonra adeta kendilerinden geçtiklerini beyan etmiş iseler de, diğer tüm müştekiler böyle bir olayın olmadığını, dergahta bazen su ikram edildiğini, fa­ kat bu suyun normal su olduğunu beyan etmeleri karşısında 159


müşteki Birgül Ş.'nin beyanında da su içilmesinden sonra ira­ denin tamamen ortadan kaldırıldığının beyan ve iddia edil­ mediği, ayrıca soruşturma aşamasında hiçbir müştekinin bu konuda beyanının bulunmadığı nazara alındığında sanığın su ya da benzer bir şey içirerek müştekilerin iradesini ortadan kaldıracak eyleminin de bulunmadığı ve belirtildiği üzere ey­ lemin suç teşkil etmediği sonucuna ulaşılmıştır."

Çocuk Pornosu ile İlgili Karar Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi kararında Uğur Korunmaz'a dergahta çocuk pornosu bulunmasından dolayı verdiği ceza­ nın gerekçesini ise şöyle anlattı: "... sanığın dergah olarak faaliyet gösterdiği yerde yapılan aramada sır odası denilen yerde porno CD'ler ele geçirildiği, bilirkişi incelemesine göre porno CD'lerin hayvan ve çocuklar­ la cinsel ilişkiyi gösterdiği, bu suretle sanığın çocukların cinsel ilişkisini gösteren porno bilgileri depoladığı anlaşılmıştır... "Sanık savunmasında çocuk pornosu içeren CD'lerin kendisine ait olmadığını beyan etmiş ise de, bu CD'lerin kendisinin başı konumunda bulunduğu tarikat merkezinde bulunması, diğer mağdurların hiçbirisinin bu CD'lerden ha­ berlerinin bulunmaması, esasen sanığın suç teşkil etmese bile mağdurlara karşı ahlaki sapkınlık içeren davranışları gözetil­ diğinde, bu CD'lerin sanığa ait olduğunun kabulünün zorun­ lu olduğu, hayatın olağan akışının da bu kabulü gerektirdiği kanaatine varılmış, sanığın savunmasına itibar edilmemiştir."

Tarikat Kurmak ve Baş Mevkiinde Olmaktan Ceza "Tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak" suçundan veri­ len kararın gerekçesi ise şöyleydi: "Dosyada mevcut olay ve yakalama tutanağı, arama ve muhafaza altına alma tutanağı ile bilirkişi raporları göz önün­ de bulundurularak sanığın cezalandırılmaktan kurtulma­ ya yönelik soyut iddiaları içeren savunmalarına itibar edil­ meyerek 'üretiminde çocukların kullanıldığı porno CD bu­ lundurmak' ve dosyada mevcut olay ve yakalama tutanağı, 160


arama ve muhafaza altına alma tutanağı ile uyumlu mağdur ve müştekilerin yargılamanın tüm aşamalarında süreklilik ve tutarlılık gösteren beyanları ve sanığın tevilli ikrarı göz önün­ de bulundurularak sanığın cezalandırılmaktan kurtulmaya yönelik soyut iddiaları içeren savunmalarına itibar edilme­ yerek 'tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak' suçlarından cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği yönünde oluşan vicdani kanı ile aşağıdaki şekilde hüküm tesisi usul ve yasa­ lara uygun bulunmuştur."

161



On i kinci Bölüm

YARGI TAY AŞAMAS I CEZA S I 6 YILDAN 1 8 8 YILA Ç IKT I



Mahkemenin kararı sanık avukatı ve cumhuriyet savcı­ sı tarafından temyize götürüldü. Dava tamamlandığında 4 şikayetçi vardı, Yargıtay sürecinde onlar da şikayetlerinden vazgeçti. 3 Ekim 2012 günü kararını açıklayan Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 'Tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak' ve 'çocuk pomosu bulundurmak' suçlarından verilen toplam 6 yıl hapis cezasını onayladı. 'Nitelikli cinsel saldırı' suçundan verilen beraat kararını ise her mağdur için ayrı ayrı ceza verilmesi gerektiğini belir­ terek bozdu. 5 üyenin oy birliğiyle verdiği kararın gerekçesin­ de şöyle denildi: "Tarikat lideri olduğunu iddia ederek dergah açan sanı­ ğın, mağdurları cinsel organını ağzına alarak ve erekte et­ tikten sonra çıkan meniyi yutarak badelenmeleri, daha da mertebelerinin yükselmelerini istiyorlarsa, sır odası denilen kapalı mekanda kapıyı kilitledikten sonra mağdurelerle va­ jinal, mağdurlarla anal yoldan ilişkiye girmelerini ve ken­ disine bu şekilde tabi olmalarını, bunun Allah' a yaklaşmak amacıyla yapılmasının gerekli olduğunu anlatarak ve içeri­ ğinin ne olduğu anlaşılmayan bir sudan mağdurların rızaları ile içmemeleri halinde zorla ağızlarından akıtarak içmelerini sağlayarak, mağdurların bir kısmının nişanlı ya da eşlerini badelenme tabir edilen eylem ve cinsel ilişki için dergaha getirecek kadar sanığa inanıp aldanmaları gözetildiğinde, sanığın dini duyguları istismar ederek mağdurların irade­ lerini fesada uğratıp, hile kullanmak suretiyle elde etmiş 165


olması sebebiyle itibar edilemeyecek olan irade açıklamaları niteliğindeki ifsad edilmiş rızaları ile gerçekleştirdiği oral, vajinal ve anal yollardan cinsel ilişkiye girme eylemlerinin, mağdurlar Murat, Metin, Çetin, Ali Rıza, Ümüt, Mustafa, İsmail, Ahmet, İlyas, Mesut ve Ahmet C. ile mağdureler Ay­ sun, Emine, Gamze ve Birgül' e yönelen birden fazla nitelikli cinsel saldırı eylemleri nedeniyle TCK'nın 102 / 2 ve 43. mad­ deleri, mağdurlar Yılmaz ve Ercan ile mağdureler Ayşe ve Nigar'a yönelik birer defa gerçekleşen eylemleri nedeniyle TCK'nın 102 / 2 maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılması gerekirken, mağdurların cinsel ilişkiye kendi rızalarının ge­ çerli olduğu biçimindeki yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararları verilmesi, "Kanuna aykırı, sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet Sav­ cılarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğün­ den, hükümleri 5320 sayı Kanunun 8 / 1. maddesi gözetile­ rek CMUK.'un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03 Ekim 2010 tarihinde oy birliğiyle karar verildi."

Dava Yerel Mahkemeye Geri Döndü Yargıtay'ın bozma kararının ardından dosya tekrar Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne döndü. İlk kararı veren mahkeme heyetinin başkanı aynıydı, iki üye ise değişmişti. 13 Şubat 2013 tarihindeki duruşmada Uğur Korunmaz'a Yargıtay kararına ilişkin savunması soruldu. Önceki savun­ malarını tekrar ettiğini söyledi. Mahkeme, 15 mağdura birden fazla nitelikli cinsel saldı­ rıda bulunmaktan her biri için lO'ar yıl, 4 mağdura da bir kez nitelikli cinsel saldırıda bulunmaktan her biri için 8'er yıl hapis cezası verdi. Nitelikli cinsel saldırıdan toplam 182 yıl hapis cezası alan Uğur Korunmaz'ın cezası diğer 6 yıl hapis cezasıyla 188 yıla ulaşıyordu. Beraat kararı verildiğinde de mahkeme başkanı olan Mus­ tafa Öztürk, Yargıtay kararına uyulmaması, ilk kararda dire­ nilmesi yolunda oy kullandı. Karar diğer iki üyenin oy çok­ luğuyla alındı. 166


Yargıtay'ın kararıyla tam uyuşan gerekçede şöyle denildi: "Mağdurlardan Ahmet Ş., Ahmet C., Ercan K., Ümüt S. ni­ şanlı ya da eşlerini 'badelenme' tabir edilen eylem ve cinsel ilişki için dergaha getirmişler ve bu hususu aşamalardaki an­ latımlarında açıkça bildirmişlerdir. Mağdur ve mağdurelerin sanığa olan bağlılıkları ve itaatleri ile sanığın bu kişiler üze­ rindeki hakimiyeti göz önüne alındığında, sanığın dini duy­ guları istismar ederek, onların gerçek iradelerini ortaya koy­ malarının önüne geçerek kendilerinde oluşturduğu inançla eylemlerini gerçekleştirdiği, bu nedenle de hukuken geçerli bir rızanın bu olayda mevcut olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

'GERÇEK İRADELERİNİ ORTADAN KALDIRDI' "Sanık Uğur Korunmaz, dergaha gelen, tarikat mensubu kişilerin dini duyguları üzerinde kurduğu hakimiyet sonu­ cu ve özellikle tüm yapılanların Allah' a yaklaşmak amacıy­ la yapılmasının gerekli olduğuna ilişkin söylemleri ile on­ ları inandırmış ve bu şekilde onları etkileyerek dini duygu ve inançlarını kötüye kullanmıştır. Mağdur ve mağdurelerin dergahta gerçekleştirilen sohbet toplantılarında ve yapılan görüşmelerde içinde bulundukları ortam, dini konulardaki bilgisizlikleri ayrıca sanığın toplantılarda, yapılanların dini­ mizde karşılığının bulunduğunu bildirmiş olması karşısında sanığın, kişilerin dini duygularını istismar ederek gerçek ira­ delerini ortadan kaldırarak yalnızca kendi cinsel arzularını ve amaçlarını yerine getirmek için bu eylemleri gerçekleştirdiği belirlenmiştir.

'SEVDİKLERİNİ, YAKINLARINI GETİRECEK KADAR İNANDILAR' "Ayrıca bir kısım mağdur ve mağdurelerin beyanlarında bildirdikleri şekilde, sanığın dergaha gelenlere, dergah içeri­ sinde ne olduğu tespit edilemeyen sudan içirmesi, içmeme­ leri halinde de ısrarla bu sudan içmelerini sağlaması, ayrıca 167


yine bir kısım mağdur ve mağdurelerin sanık ile birden fazla kez vajinal ve anal yoldan ilişkiye girmiş olmaları, bu kişi­ lerin sevdikleri yakınlarını dergaha getirecek kadar sanığa inanıp aldanmaları göz önüne alındığında, hukuken geçerli, gerçek bir iradenin varlığından söz edilemeyeceğinden sanı­ ğın üzerine atılı 'Nitelikli cinsel saldırı' suçunun kanıtlandığı sonucuna ulaşılmıştır." Mahkeme ayrıca Uğur Korunmaz için hiçbir indirim hük­ münü uygulamadı ve bunun gerekçesini şöyle yazdı: "Sanığın eylemi gerçekleştirme şekli, yargılamayı kolay­ laştıran hiçbir eyleminin bulunmaması, sanığı eylemi nede­ niyle kamu düzeninin ve ahlakının ihlal edilmiş olması göz önüne alınarak sanık hakkında TCK'nın 62. maddesinin (ce­ zada indirim) uygulanmasına takdiren yer olmadığına karar verilmiştir." Mahkeme Başkanı'nın Şerhi Mahkeme Başkanı Mustafa Öztürk muhalefet şerhiyle Uğur Korunmaz'ın "Nitelikli cinsel saldırı" suçundan beraat etmesi gerektiğini savunuyordu. 12 Aralık 2011' deki beraat kararından daha detaylı olarak gerekçelerini sıraladı: "Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu düzenleyen TCK102. maddesinin gerekçesinde açıklandığı şekilde, bu suçu oluşturan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleşmesi­ dir. Olayımızda her birisi 18 yaşından büyük reşit kimseler olan mağdurların eyleme rızalarının bulunduğu, bu şekilde reşit kimselerin cinsel özgürlükleri konusunda tasarruflarının tam olduğu, reşit olan kimselere karşı basit ikna gibi yöntem­ lerin rızayı ortadan kaldırmayacağı, eylemin ahlaka aykırı olmasının mutlaka suç olmasını da gerektirmeyeceği, ancak mağdurlara karşı cebir veya tehdit kullanılarak direncinin ortadan kaldırılması ya da mesela ilaç, uyuşturucu gibi şey­ ler verilerek bilincin yitirilmesine neden olunması ve örneğin uyku hali nedeni ile bilincin kapalı olmasından yararlanılarak eylemin gerçekleştirilmesi durumunda ancak eylemin rızaya aykırı olarak gerçekleştirildiği ve suç olarak kabul edileceği 168


hem doktrinde hem yerleşik yargı içtihatlarında sabittir. Sanı­ ğın tarikat mensubu mağdurlara karşı gerçekleştirdiği cinsel eylemleri sırasında cebir veya tehdit kullanmadığı gibi bi­ linçlerini yitirmelerine sebebiyet verecek herhangi bir vasıta kullanmadığı, mağdurların ve sonradan yaptıklarının yanlış­ lığını fark ederek şikayetçi olduklarını bildiren müştekilerin dahi cinsel eylemlerin gerçekleştiği esnada bilinçlerinin açık olduğu, eylemleri kendi rızaları ile gerçekleştirdikleri anlaşıl­ mış olmakla sanığın mağdur ve müştekilerin rızaları ile ger­ çekleşen cinsel eylemleri isnat olunan cinsel saldırı suçunun maddi unsurlarını oluşturmadığından beraatine karar veril­ mesi kanaatindeyim.

'ORTA ZEKADAKİ BİR İNSAN KARŞI KOYARDI' "Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan T CK-2. madde­ sinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince kanunda açıkça suç sayılmayan eylemler nedeniyle kıyas ile veya geniş yorum ile kanunda belirtilen haller dışında şahıs­ lara ceza verilmesi mümkün bulunmamaktadır. "Yargıtay bozma ilamında ' ... sanığın dini duyguları istis­ mar ederek mağdurların iradelerini fesada uğratıp, hile kullan­ mak suretiyle elde etmiş olması sebebiyle itibar edilemeyecek olan irade açıklamaları niteliğindeki ifsad edilmiş rızaları ile gerçekleştirdiği oral, vajinal ve anal yollardan cinsel ilişkiye girme eylemleri nedeniyle T CK'nın 102/2. maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılması gerekirken, mağdurların cinsel iliş­ kiye kendi rızalarının geçerli olduğu biçimindeki yerinde ol­ mayan gerekçeyle beraat kararları verilmesi... ' denilmek sureti ile mağdurların rızalarının fesada uğratıldığı, geçerli olmadığı kabul edilmiş ise de, sanığın gerçekleştirdiği eylemlerin mağ­ durların iradesini fesada uğrattığını söyleyebilmek için gerçek­ leştirilen eylemlerin objektif olarak orta zekada bir kişiye karşı her zaman aynı sonucu doğuracak nitelik ve ağırlıkta bulun­ ması gerekir. Oysa objektif olarak bakıldığında sanığın gerçek­ leştirdiği eylemlerin toplumumuzdaki orta zekadaki bir insana 169


karşı iradeyi fesada uğratmayacağı, insanların namus dürtüsü ile sanığın cinsel saldırı eylemlerine karşı koyacakları açıkhr. Bu durumda da eylemin cebir ve tehdit ile ya da zorla gerçek­ leştirilmiş kabul edilemeyeceğinden Yargıtay bozma ilamının yerinde olmadığı, direnilmesi gerektiği görüşündeyim.

'HİPNOZ ETTİĞİNİN DELİLİ YOK' "Mağdur ve müştekilere karşı telkin, ikna ve hipnoz yön­ temi kullanılarak iradelerinin ortadan kaldırıldığı iddia edil­ miş ise de, yukarıda belirtildiği üzere 18 yaşından büyük ve reşit olan, cinsel özgürlükleri konusunda tam bir serbestliğe sahip olan kimselerin telkin ve ikna yoluyla cinsel ilişkide bulunmaları durumunda iradelerinin yok edildiği söyle­ nemeyeceğinden, hipnoz yapıldığı ile ilgili hem mağdur ve müştekilerin beyanları hem de tüm dosya kapsamında hiçbir delil bulunmaması karşısında sanığın ahlaka aykırı ve sapkın olarak nitelendirilmesi mümkün cinsel eylemlerinin suç teş­ kil etmediği kanaatine varılmıştır. "Keza müştekiler Birgül Ş. ve Ahmet Ş. ile bir kısım müş­ tekiler dergahta su içirildiğini, suyun içilmesinden sonra ade­ ta kendilerinden geçtiklerini beyan etmiş iseler de, diğer tüm müştekiler böyle bir olayın olmadığını, dergahta bazen su ik­ ram edildiğini, fakat bu suyun normal su olduğunu beyan et­ meleri karşısında müşteki Birgül Ş.'nin beyanında da su içilme­ sinden sonra iradenin tamamen ortadan kaldırıldığının beyan ve iddia edilmediği, soruşturma aşamasında hiçbir müştekinin bu konuda beyanda bulunmadığı nazara alındığında, sanığın su ya da benzer bir şey içirterek müştekilerin iradelerini orta­ dan kaldıracak eyleminin de bulunmadığı ve belirtildiği üzere eylemin suç teşkil etmediği sonucuna ulaşılmışhr.

'BİRÇOK SORUN ORTAYA ÇIKAR' "Kaldı ki; yasa koyucu T CK-103/ 1-b maddesinde 1 8 ya­ şından küçük çocuklara karşı cinsel taciz eylemlerinde suçun 170


hile veya iradeyi etkileyen başka bir davranış ile gerçekleşti­ rilmesi halinde eylemin suç teşkil edeceğini açıkça kabul et­ mesine rağmen T CK-102 maddesinde hile veya iradeyi etkile­ yen başka bir neden ile suçun gerçekleştirilebileceğini kabul etmemiştir. Bu düzenleme dahi 18 yaşından büyük mağdurlar bakımından basit sözler ya da hileli davranışlar ile eylemin gerçekleştirilmeyeceği, bu şekildeki eylemlerin suç teşkil et­ mediğini göstermektedir. Aksine düşüncenin kabulü halinde hile ya da iradeyi bozan eylemlerin ne olduğu, nasıl sınırlana­ cağı problemi ortaya çıkacaktır. Mesela kendisi ile evleneceği vaadinde bulunulan mağdura karşı gerçekleştirilen eylemle­ rin T CK'nın 102. maddesi kapsamında değerlendirilip değer­ lendirilmeyeceği gibi birçok sorun ortaya çıkacaktır. "Yukarıda belirtilen gerekçeler ile önceki kararda direnil­ mesi, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği kanaa­ tinde bulunduğumdan, aksi yönde her bir mağdura karşı ni­ telikli cinsel saldırının oluştuğu şeklindeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum."

171



O n Ü ç ün c ü B ö l ü m •

I N T E RN E T T E KI •• •• •• GORUNTU: • • Ş EY H Z i K i RD E . . . BAD E L E N D I G I N I •• •• S OY L UYO R "-'



Uğur Korunmaz'ın zikirleri hakkında internete yüklenmiş video görüntüleri sayesinde fikir sahibi olabiliyoruz. Bir zik­ rine ait, birbirinin devamı olan 8 video "Gavsül Azam14 Hasan Uğur Hzleri Dergiihı'nda zikir" başlığıyla YouTube'a yüklen­ mişti. Ayrıca "Zamanın Gavsı15 Hasan Uğur Hzleri" başlığıyla çok sayıda sohbet kaydı da internete konulmuştu. Bu kitap yazıldığı sırada halen bu videolar Youtube'daydı. Zikirlerde Uğur Korunmaz dergahın salonundaki ikili kol­ tukta oturuyor, yanında koltuğa dik olarak konulmuş beyaz bir baston ve asaya benzeyen bir sopa var. Başındaki kırmı­ zı takkenin etrafını yeşil bir sarık ile sarmış. Krem rengi bir cübbe giyiyor, onun içindeyse hakim yaka beyaz bir gömlek. Önündeki koyu yeşil örtülü sehpada üzerine peçete konul­ muş bir bardak su, vazoda yapma çiçekler, küçük bir Türk bayrağı ve mikrofon var. Vazonun arkasında bir bardakta koyu renk, kolaya benzeyen sıvı duruyor. Uğur Korunmaz'ın sağ tarafında, masanın hemen yanın­ daki kısa direkten çevresi püsküllü bir Türk bayrağı sarkıyor. Bu, resmi kurumlarda olan makam bayrak ve direğinden.

Perdeyle Bölünmüş Bir Salon Zikrin yapıldığı salon fıstık yeşiline boyanmış. Duvarlar­ da Kabe resmi, Osmanlı tuğraları ve püsküllü Türk bayrağı 14 Tasavvufta kainatın yönetiminden sorumlu olduğuna inanılan veliler örgütü­ nün başı. 15 Tasavvufta zamanın en büyük velisi olduğuna inanılır.

175


asılı. Pencereler kalın perdeler ile örtülü. Salonu bölen beyaz boyalı kapılar açık ve uzak köşede bir tanesi üçlü, ikisi tekli üç koltuk görünüyor. Bir odanın önü ise yeşil bir perde ile kapatılmış. Bu perde kadın ve erkek müritlerin aynı zamanda geldiklerinde birbirlerini görmelerini engellemek için kulla­ nılıyor. Salonun zemini koyu yeşil halıfleks, köşeler şiltelerle kaplı. "Gavsül Azam Hasan Uğur Hzleri Dergahı'nda zikir" ile baş­ layıp "zikir B"e kadar giden videoların toplam uzunluğu 47 dakika. Aslında bir zikrin tek videosu ve parçalara bölün­ müş.

'HÜDAVERDİ VERDİ BANA HAYAT BADESİ' V ideo Uğur Korunmaz'ın Türkçe ilahi gibi söylediği şu sözlerle başlıyor: "Küllesi Allah'ın kardaş her biri eri. Bazen gül olurum ba­ zen de bülbül. Gelen sorar hani, hani çiçekler nerede? Çiçeksiz bağlara girmiş gezerim. Bağlan elin kardaş çiçekler elin. Her seher gelir dostun kokusu. Hüdaverdi verdi verdi bana hay... ha­ yat badesi. Hüdaverdi verdi bu acize hayat badesi... kalem elif kardaş defter dal elif. Divane ettiler bak ahi bizi sırlara. Cen­ net ile cehennemde ara surlara. Kuran'da denmiş bizim için bak; Araf bunlara. İşlet elin kardaş sohbet dilerim. Yolumuz Muhammed aşkı muhabbet. Pirim Muhammed Bağa dini Nakşibent. Kırklari baksana nakışa başladı elbet. Nakkaş elin kardaş kardaş. Nakıştan elin." Kendi tarikatını anlattığı ilahide Uğur Korunmaz'ın şeyh­ liği aldığını söylediği Hasan Burkay Hüdaverdi'yi anarak "Bana hayat badesi verdi" demesi dikkat çekiyor.

'SEVEN SEVDİĞİNİ ZİKREDER' Bu ilahi şeklindeki sözlerinin ardından şöyle konuşuyor: "Aşksız olandan korkulur. En güzel aşk da Allah'a aşık olmak Resullallah'a aşık olmak. Ondan sonra dini mümin 176


İslam'a ve o güzelliklere aşık olmak. Aşk olmazsa meşk ol­ maz. Seven sevdiğin zikreder. Seveni olmazsa ismini zikre­ demez. Eh bizim Allahımız var, Resulallah var, evliyalar eh­ lullah hazreti var. Allah rahmetlerini arttırsın. Ondan sonra ne var? Aşka girip zikrullah yapmak lazım. Seven sevdiğini zikredecek." V ideo yere oturmuş erkek müritlerin besmeleyi tekrarla­ yarak kollarını, başlarını ve vücutlarını sallamasıyla başlı­ yor. Bir kısmı kollarını birbirlerine geçirerek zikir yapıyor. Az sayıdaki mürit sarıklı ve şalvarlı. Çoğunluk tişört, göm­ lek, kumaş pantolon giymiş. Masanın yakınında yerde be­ yaz sarıklı, beyaz gömlekli, beyaz sakalları uzun, yaşlı biri oturuyor. Uğur Korunmaz'ın elindeki havluyla sürekli elleri ve yü­ zündeki terleri sildiği görülüyor. Masadaki mikrofonu alıp Arapça ayetler okumasıyla besmeleyle yapılan zikir duruyor. O konuşurken müritlerden "Allah" sesleri yükseliyor. Uğur Korunmaz Türkçe olarak "Biliniz ki Allah tektir" dediğinde bazı müritler tekbir işareti yapıyor. "Muhammed SAV onun kulu ve elçisidir. Bizim de has­ retten çok sevgili Peygamberimizdir" dedikten sonra Arapça ayetler okuyor ve şöyle devam ediyor: "Bu ayet 19'a istinaden bu ayeti okuyarak çekilen tevhiz zikirleri kat ve kat, 4 bin derece artarak sevap ve ecil veri­ yor... " Uğur Korunmaz zikrin okunuş ritmini vererek "La ilahe illallah" diyor. Müritler bunu tekrarlayıp aynı ritimde sal­ lanarak zikre devam ediyor. Bazıları sadece sesli bir şekilde soluk alıp vererek zikrin ritmine kahlıyor. Dakikalarca aynı hareketleri yapan müritler terliyor, yoruluyor, bazıları top­ luluğun tekrar hareketlerinin dışına çıkarak kollarını havaya kaldırıyor. Uğur Korunmaz'ın mikrofonu eline alıp konuşma­ sıyla grup duruyor. "Ya hu" diye başlayan zikrin hareketini verdikten sonra müritlerle birlikte "Allah" diye bağırıyor. Bu birkaç kez tek­ rarlandıktan sonra Uğur Korunmaz şöyle konuşuyor: 177


'ÇANAKKALE ZİKRİ BU' "Daima 'Allah' deyin Çanakkalelilerin evlatları. 'Allah, Allah' nidalarıyla zikrinizi kesene izin vermeyin. Sesli ve sessiz bütün zikirleri yaşayan İslam dinini yaşayın. Hak'la savaşmayın. Hak olan sesli ve sessiz tüm zikirlere saygılı olun. Ve yaşayın Çanakkale harplerini Allah bir daha gös­ termesin ama gösterirse bu zikri öğrenin onların evladı ola­ rak da 'Allah Allah Allah' nidalarıyla memleketinizi, İslam alemini kurtarın. Evet onu öğretiyoruz. Çanakkale zikri bu. Haydi buyrun, Allah diyen yorulur mu? Gelin 'Allah' diye­ lim. Kalpten pası silelim. Dilini zikretmeyenin gönlüne zikir düşmez. Dine girerken sesli şehadet getirmek gerekir. Onun için dinin ilk girişi ve zikrin de içeri ilk girişi için mübtedi olan zakirlere sesli zikir yaraşır. Ustalar ancak sessiz yapar. Onun için kalbinize, açın ağzınızı da Allah'ın zikrinin nurla­ rı girsin. İçeri girdikten sonra düşünebilirsiniz sessiz. Hadi buyrun. Usta zakir olduğunuz zaman onu yaparsınız."

İlahi Hızlanıyor, Biri Grubu Yönetiyor Bunları söyledikten sonra Uğur Korunmaz, "Destur. Sağdan alıp kalbe dol" diyerek talimat veriyor. Sadece sesli nefes alınıp verilen zikir başlıyor. Uğur Korunmaz Türkçe bir ilahi okuyor. Bu sırada zikri yönetmekle görevli olduğu anlaşılan, yeşil sarık­ lı, şalvarlı, sakallı bir kişi, oturanları ayağa kaldırıyor ve kol kola geçiriyor. Grup bir daire oluşturarak sallanmaya ve zikrin hare­ ketini yaparak dönmeye başlıyor. Dakikalarca nefesleriyle ritim tutanlar 'Allah' diye haykırıyor. İlahi hızlanıyor. Zikrin yönetici­ si dairenin ortasına geçiyor. Hızlanan ritme grubun kablmasını sağlıyor. Bu sırada bazıları onun koluna girerek daha küçük bir daire oluşturuyor. Birbirlerine omuzlarından sarılıp kan ter için­ de dönerlerken kendinden geçmiş görünüyorlar. Halen şiltede oturan iki kişi ise kafalarını sallayarak eşlik ediyor. Kalabalık sesli nefes alıp vererek tempo tutarken Uğur Korunmaz uzun havayı andıran bir şekilde ilahi okuyor. Ce­ maate ' Allah' diye tekrarlatırken 'Ha gayret' diyor. Gruptaki178


ler sık sık kendilerinden geçerek ' Allah' diye bağırıyor. Artık hepsi yorgunluktan bitap halde. Uğur Korunmaz'ın Arapça sözleriyle duruyorlar. Zikir dairesi dağılıyor. Bu kez sadece 'Hu' diyerek müritlerine tekrarlatıyor. Bu kez birbirlerinin koluna girmeden, sarılmadan, daire oluşturmadan 'Hu' diye­ rek sallanıyorlar. Ritm her dakika artıyor. Yeniden Uğur Korunmaz Arapça konuşup sonra Türkçe devam ediyor: Allahu Ekber. Seherde bülbül diyor 'Hak, hak, hak.' 'Bizi de unutma bülbül' demek kolay. Sen de bülbül ol Allah'ına." Bunları söyledikten sonra 'Hak, hak, hak' diyor ve onun sözlerini müritleri tekrarlıyor. Yine gittikçe hızlanıyorlar. Bir­ kaç dakika sonra şeyhleri Arapça sözlerle onları durduruyor. Uğur Korunmaz "Ezeli ve ebedi Allah demek el hayyu, haydi zikir inşallah. Ne oluyor kalbe, diril Allah'la" dedikten sonra yeniden zikir sözünü söylüyor: "Hayy." 11

'ALLAH'IN STADYUMUNA GELEN GÜZELLER' Yeniden tek hecelik tekrar hızlanıyor, nefeslerinin yetti­ ğince birkaç dakika sürüyor. Mikrofonu yeniden eline alıyor Uğur Korunmaz: "Hakiki hayat ile dirilenlerden olun inşallah. Nerelerde tezahürat yapmıyor ki insanlar. Haydi Allah'ın stadyumuna gelen güzeller. Hay benim güzel kardeşlerim. Buraları daha çok doldurun. Allah mükafat versin. Şeytanlık düşünmeyin doğru olan bu. Başka ben biliyorum yok. Lütuf ver Yarrab." Ardından "Ya latif" diyor ve müritleri bunu tekrarlarken ilahi okuyor. Yeniden kol kola giren müritleri, zikir yöneticisi hızlandırıyor.

'AMAN BENİ ZİNDANLARA KOYUN NE OLUR' Yeniden Uğur Korunmaz konuşunca duruyorlar. O konu­ şurken müritler, gürültülü şekilde derin nefesler verip "Al­ lah" diyor. Cübbesini çıkaran şeyhleri şöyle diyor: 179


"Allah diyen yorulur mu? Bu zikirler olmadan kalp açıl­ maz. Damarlar tıkanır. Allah da vermez. Dervişler zakirliktir. Zikretmeyen dervişlikte pişemez. Boşa kürek çeker. Bizimle herkes dikiş tutamaz. Gerçek zakirlerle herkes yürüyemez. 'Sana deli denilinceye kadar Allah zikredin diyor' hadis-i şe­ rifte Rasulallah. Kimden utanırız kimden. Hangi çılgın bize zincir vuracakmış, şaşarım. Kimin zikrini durduruyorsun. Zindana koy zindanda ben cemaati hazır bulup zikrettim. Aman beni zindanlara koyun ne olur, aman beni betonlara yatırın Allah için. Neden korkuyorsunuz. Haydi gençler... "

'HAY DE DİNAMİK, SESLERİZ KISILSIN BU STADYUMDA' Sürekli elindeki havluyla yüzünü, uzun sakallarını silen Uğur Korunmaz, Arapça ayetler söyledikten sonra devam ediyor: "Terlemişsin hakkım ver inşallah... Allah sırlara erdirsin inşallah. Öyle perdelilerden değil, perdesi açık olanlardan ayan grubundan öyle. Bakar görmezlerden eylemesin inşal­ lah. Sadece camii kebirdeki babın altında namaz kılmakla ol­ muyor. Sensin bau sensin. İnsanı temsil ediyor harf. Tamam mı? Şükredelim Allah' a. 'Neden az şükrediyor kullarım' di­ yor bana. Hayde dinamik. Sesleriniz kısılsın bu stadyumda. Üstadın üstadında bulunun." Sözleri bittikten sonra zikir ritmini verecek şekilde "El­ hamdüllah" diyor. Müritler yeniden kol kola girip daire oluşturuyor ve dön­ meye başlıyorlar. Birkaç tanesi "Elhamdülillah" diyor, çoğun­ luk kesik nefes alıp verişleriyle ritmi tekrarlıyor. Artık yorgun­ luktan sesleri zor çıkıyor. Bazıları ayakta zor duruyor. Uğur Korunmaz mikrofonu alıp ara ara konuşuyor. Müritlerinin gü­ rültüsü nedeniyle çoğu anlaşılmayan sözleri içinde "Şeytanın tepesine vurun", "Şeytanlara hücum" duyuluyor. Zikri yöne­ ten sarıklı ve uzun sakallı mürit, önce herkesten "Elhamdülil­ lah" diye tekrarlamalarını istiyor ve ritmi sürekli hızlandırıyor. 180


Uğur Korunmaz durmaları talimatı verdikten sonra "Alla­ hümme salli ala Muhammed" ilahisini hep birlikte okuyorlar. Zikirdeki Çocuklar YouTube' a yüklenmiş başka bir videoda ise farklı bir zik­ rin parça parça görüntüleri bulunuyor. "Gavsül Azam Hasan Uğur Hzleri Dergahı'nda zikir" serisindeki zikirde hiç çocuk görünmezken, bu videoda en fazla 10 yaşında 5 çocuk var. Bir çocuk ellerini, kollarını savurup ağzını yamultarak büyükleri taklit ederken yanındaki iki çocuk ona gülüyor. Bu video koyu renk bir cübbe giydiği görülen Uğur Korunmaz'ın şu konuşmasıyla başlıyor: " ... söyleyip Topkapı-Aksaray minibüs durağı gibi yani eski tip gibi. Kimse cemaat toplamasın. Kendi müritlerinden alsın. Tabii. Önce cemiyeti kuruyorlar. Sonra ticareti, sonra si­ yaseti ele geçiriyorlar. Sonra bayrak kalmıyor, ülke kalmıyor. Cemaat olmasını doğru yerde doğru zeminde doğru kişiyle olamazsanız güderler sizi Allah adını kullanarak bile güder­ ler. Onlar cahillere zincir de vuruyorlar, kazık da. Vursalar ya bu acize vursalar ya ... Aşk olmazsa meşk olmaz. Seven sev­ diğini zikreder. Seveni olmazsa ismini zikredemez. Elindeki Kuran-ı Kerim heyyy." Zikirde Uğur Korunmaz 'ın müritleri çok etkileyecek bir söylem gücü ya da derinliği yok. Sürekli tekrarlanan hareket­ ler ve sözler ile kendinden geçmiş görünenler var. Ancak Uğur Korunmaz'ın ifadesinde bahsettiği gibi delirme aşamasına ya da yanma aşamasına gelmiş görünmüyorlar. "Cezbelenme" diyerek anlattığı durumunda bir belirtisi fark edilmiyor.

181



O n Dördüncü Bölüm

ŞEYHiN AVUKA TI ANLA T IYOR



'UĞUR KORUNMAZ'IN AKIL SAĞLIĞI KESİNLİKLE Y ERİNDE' Uğur Korunmaz'ın avukatı Rıdvan Demircioğlu ile görüş­ mek için Bursa Mudanya'daki ofisine gittim. Hiç tahmin etti­ ğim gibi biri değildi. Eşi ve bir oğlu da hukukçu olan Rıdvan Bey'in ofisinin duvarlarında Atatürk'ün resimleri asılı. Şaşır­ dığımı söyleyince anlattı: "Beni nasıl bulduklarını bilmiyorum. Onlara da Atatürk­ çü olduğumu, bu tür tarikatlara karşı olduğumu ilk görüş­ memizde söyledim. Ama benim avukatı olmamı istediklerini söylediler." İlerleyen yaşına karşın heybetli bedeni bükülmemiş, çok sıcakkanlı ve enerjik. Mesleğine tutkusu hiç azalmamış, he­ yecanını hiç kaybetmemiş. Biz konuşurken sık sık masasının arkasındaki kalın kanun kitaplarını alıp yakın gözlüğünü takıyor. Küçük punto ile yazılmış yasa maddeleri üzerinde büyük elinin kalın parmağını gezdiriyor. TCK'nın "Nitelik­ li dolandırıcılık" suçunu düzenleyen 1 58. maddesi üzerinde durup okuyor: "Dolandırıcılık suçunun; a) Dini inanç ve duyguların istis­ mar edilmesi suretiyle," Kalın yasa kitabını kapattıktan sonra devam ediyor: "Bu madde bizim ceza aldığımız TCK 102. maddede yok. Yani yasa taciz ve ırza geçme gibi suçlarda reşit kişiler söz konusuysa dini duyguları istismarı ağırlaştırılmış bir sebep 185


saymamış. Ama Yargıtay ceza verirken dolandırıcılıktaki bu maddeyi keyfi olarak 'nitelikli cinsel saldırı' suçunda kullanı­ yor. Oysa bu olayda içine madde katılmış suyun içirilmesi gibi bir durum yok. Zorlama, alıkoyma yok. Alkol, uyuşturucu yok. Yani suçun oluşması için gerekli maddi unsurlar yok. Bakın ben .A: dan Z'ye Atatürkçüyüm. Yani bu tür dergah yapılanmaları­ na karşı bir insanım. Ama ceza kanuni olmak zorunda. Burada Yargıtay'ın beş üyesi hukuku bir kenara bırakıp karar verdiler." Rıdvan Demircioğlu'na dava nedeniyle tanıştığı bu insan­ larla ilgili gözlemlerini sordum. Tabii ki ana soru badeleme ve tabi olma eylemlerine nasıl ikna olabildikleriydi. Çok net yanıt verdi: "Hocaya inanmışlar. Bunu cinsellikle ilgili olarak gör­ müyorlar bile. Dini görüyorlar, ibadet görüyorlar. Onlar için hoca ne derse odur. Böyle inanmışlar. Hep farklı kesimden insanlar, genci, yaşlısı, esnafı, tüccarı, hurdacısı, kadını benim ofisime 30 kişi gelirlerdi. En önemli ortak noktaları çok mu­ hafazakar olmaları." Uğur Korunmaz'ın akıl sağlığının yerinde olup olmadığı da akılda kalan önemli sorulardan. Rıdvan Demircioğlu çok emin: "Akıl sağlığı son derece yerinde. Her şeyi gerekçeleriyle birlikte çok net anlatıyor. Ben hiç yalan söylemediğine kesin­ likle inanıyorum. Bütün sorulara detaylı ve doğru yanıt veri­ yor. Bir şey gizlemiyor." Sohbetimiz soru cevap şeklinde şöyle devam ediyor: T.S.: Tüm bu badeleme ve tabi olma eylemlerini kendisi uydurmuş olabilir mi? R.D.: Mümkün değil. Zaten o da bu yoldan geçtiğini anla­ tıyor. Üstelik bu ihbar olmasa bu olay hiç ortaya çıkmayacak­ tı. Çünkü kimseye anlatmazlar ve kimsenin haberi olmazdı. T.S.: Yerel mahkeme sona ererken 4 şikayetçi var. Yargıtay sürecinde hiç şikayetçi kalmıyor. Şikayetçileri vazgeçirmek için bir baskı olmuş olabilir mi? R.D.: Bir baskı yok. Hepsi kendiliğinden vazgeçti. Onlar da rızalarıyla bu işin içinde yer aldıkları için vazgeçtiler. 186


T.S.: İhbardan 3 ay önce iki kişi şikayette bulunuyor ama işlem yapılmıyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? R.D.: Bunu ben bilemem. Ama görüyoruz; bazen bir şika­ yet gelir 6 ay sonra soruşturma başlar. Bunu polis ve savcılara sormak lazım. T.S.: Dava da çok hızlı ilerliyor. İddianame birkaç günde çıkıyor. 6 ay geçmeden yerel mahkemeden karar çıkıyor. R.D.: Her şey ortada olduğu için, insanlar rızalarıyla bu ilişkiye girdiklerini söylediği için öyle. Soruşturma genişletil­ medi. T.S.: Bu davayı aldığınız için çevrenizden tepki gördünüz mü? R.D.: Mahkeme salonuna girdiğimde beni tanıyan hakim­ ler de şaşırdı. Sonuçta Atatürkçü bir insanım. Çevremdeki insanlar da "Ne işin var bu davada?" dedi. Ama ben hukuk­ çuyum. Herkesin savunma hakkı var ve bu benim görevim. T.S.: Uğur Korunmaz ile cezaevinde görüşüyor musunuz? R.D.: Evet görüşüyorum. Morali, psikolojisi iyi. Ben "Ye­ niden yargılama için yollar deneyelim" diyorum. "Boş ver" diyor. Kabullenmiş durumda. 32 yıl hapis yatacak. 73 yaşında çıkacak. ..

187



On B eşinci B ölüm •

S AD E T T i N M E R D i N : • • • •• 'UMMET I i Ç iNDE • P EYGAM B E R i N KO N U M U N E Y S E , • • •• M U R I T L E RI A RA S I N D A Ş EYH i N K O N U M U O D UR '



Badeci Şeyh olayını incelemek bizi insanların akıl, mantık ve değerlerinden tamamen kopabildikleri bir yere götürdü. Bunun nasıl mümkün olabildiğini sanık, mağdur ve şikayetçi ifadelerinden çıkarımlarla belirli ölçüde anlayabiliyoruz. Asırlardır süregelen tarikatlarda bunun araçlarına da tanıklık ettik. Tarikatlar konusunda araştırma ve incelemelerde bu­ lunmuş bir isimden daha detaylı bilgiler edineceğiz. Tarikatlar konusunda çok sayıda araştırma ve kitaba imza atan ve Badeci Şeyh olayına sosyal medyada yaptığı bir pay­ laşım ile dikkat çeken yazar Sadettin Merdin'e e-posta yoluy­ la sorular ilettim. Tarikatlar ve şeyh algısı konusunda çarpıcı örnekler içeren bir yanıt verdi. T.S.: Badeci Şeyh Dava dosyasını incelerken toplum ahla­ kından çok aykırı bir noktaya sürüklenen bu insanların ana motivasyonunun Şeyh' e olan bağlılık ve kayıtsız şartsız tes­ lim olmak olduğunu gördüm. Tarikatlarda Şeyh algısını nasıl değerlendiriyorsunuz? S.M.: Tarikat yapılanmalarında şeyh için; "Ümmeti için­ de Peygamberin konumu ne ise, müritleri arasında şeyhin işgal ettiği mevki de odur" denir. Tarikatta şeyh her şeydir. O kutubtur, gavs'tır, insan-ı kamildir, hakikat-ı muhammedi'yi temsil eder. Allah ile olacak işinin ancak onun araya girme­ siyle olacağına inanılır. Mürit nefsini öldürme namına şeyhin önünde alçaltılır, şahsiyeti yok edilir. Köpeklerin yediği yer­ den yemek yemeye zorlanır. En pis işlerde çalıştırılır. İzzet-i nefsi yok edilir. Aklını kullanmasına kesinlikle izin verilmez. 191


Çünkü karşılarında Allah'ın tüm sıfatlarıyla kendisinde tecel­ li ettiğine inandırılan "Şeyh Efendi Hazretleri" vardır. Artık mürit, gassalın/ ölü yıkayıasının önündeki meyyit gibi ol­ malıdır. Allah' a kul olmak istiyorsa önce şeyhe kul olmalıdır. Mürit "kurban olayım yoluna, canım sana feda olsun, Şeyhim medet" diye yalvartılır. "İtin, Kıtmir'in olayım" diye inletilir. Müridin hayaline şeyhinden başka bir hayal girmemelidir. Ne derse hemen yapmalıdır. Haramı bile emretse karşı gel­ memelidir. Şeyhin emir buyurduğu işte benim bilemediğim bir hikmet vardır diye düşünmelidir. Artık kendini yok, şey­ hini var bilmelidir. Mendkıbü'l-Arifin'de şöyle bir rivayet vardır; "Şems, Mevlana'dan güzel bir sevgili istedi. O da devrinin en güzel ka­ dını olan karısı Kira Hatun'u kolundan tutup götürdü. Şems, bu benim kız kardeşimdir, olmaz dedi. Sonra bana hizmet edecek güzel bir oğlan getir, dedi. Mevlana da oğlu Sultan Veled'i peşkeş çekerek, umarım bu hizmetinizi görür, dedi. Şems, bunu Mevlana'yı güya sınamak için yapmıştı. İşte Mevlana şeyhine böyle yürekten itaat etmesi nedeniyle bu yüceliğe ulaşmıştı. "( ! )16 Karısını, çocuğunu peşkeş çekmek hangi aklın, dinin, vicdanın kabul edebileceği bir şeyse! Beyazıd-ı Bistami "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" der. Zunm1n-i Mısri de, "şeyhe itaat, Allah'a itaatten daha iyidir" demiştir. Oysa şeytan bile bu şeyhler gibi "Ben Allah'ım, ben Allah'ın bana hulul ettiği kişiyim, kainatta tasarrufta bulunmaktayım" demez. Şeytan "beni Allah yarattı." [A'raf 12] "Alemlerin rab­ bi Allah'tır." [Haşr / 16] der. Şeytan en azından Allah'tan kor­ kar ve utanır. "Ben Allah'tan Korkarım." [Enfal / 48] der. Üstelik "Şeytan 'ın hilesi çok da zayıftır." [Nisa/ 76] Suret-i haktan görü­ nen insi şeytanlar çok daha tehlikelidir. Siz hiç ümmetin ka­ rısına, kızına şeytanın bedenlenip / tecessüd edip ırzına, na­ musuna fiilen musallat olduğunu gördünüz mü? Ama şeyh geçinen birçok şarlatan bunu yapmıştır. "Bizim nikahımızı Cebrail kıydı, Peygamber bana varmanı emretti, ellerim şifa16 Ahmed Eflaki, Mena"kıbü'l-Arifin, c.2, s. 64.

192


lıdır, dokunduğum yere bir daha hastalık değmez, doğacak çocuğumuz zamanın en büyük mürşidi olacak, eğer bana tes­ lim olursan şefaatim sana vacip olur" gibi laflarla kaç tane hanımın iffeti haleldar edilmiştir? Siz hiç emeğinizi, sofranız­ daki ekmeğinizi şeytanın gelip aldığını gördünüz mü? Lakin bu şeyh geçinen insi şeytanların elleri müritlerin cüzdanla­ rındadır. Topladıkları paranın nerelere harcandığını kimseler bilmez. Çalışmadan bir elleri balda, bir elleri yağda holding patronları gibi yaşarlar. Bunlar Allah'ın halifesi, vekili gibi hareket ederler. Hz. Peygamberin söylemediği pek çok sözü onun ağzına koymaktan zerre kadar haya da etmezler. Rüya­ larında peygamberi görürler "oylar şu partiye verilecek, bu konu içtihada kapalıdır, zira emr-i resuldür" diyerek siyaset ve dünyalık devşirirler. Şu kadar müridimiz var, cemaatimi­ zin şu kadar oyu var deyip, pazarlığı yüksekten açarlar. Şeyh güya mürit ile Allah arasında vasıtadır. Tıpkı kişi şe­ hirlerarası voltajı yüksek elektrik kablolarından cereyan ala­ mayacağı, ancak voltajı 220 volta düşürülmüş trafodan elekt­ rik alabileceği gibi, sıradan bir insan da, ancak şeyh vasıta­ sıyla Allah ile irtibat kurabilir, derler. Şeyhten yüz çevirmek, Hak'tan/ Allah' tan yüz çevirmektir derler. Şeyhin ruhaniye­ ti her yerdedir. Şeyhin tasarrufları, Allah'ın tasarruflarıdır. Yani, tarikatlardaki şeyh telakkisi tam olarak kula kulluktur. Bu tüm tarikatlarda böyledir. Hak tarikat filan yoktur. Hepsi üç aşağı- beş yukarı aynıdır. Sadece henüz her şeyden haberi olmayan saf mürit vardır. Batınilikteki gibi aşama aşama gi­ dildiği için tarikattaki taylara henüz her şey söylenmemiştir. O kadar! Birkaç zaman önce Haydar Baş'ın TV kanalında adamın birisi, bu Kadiri şeyhinin gözü önünde komalık edilene ka­ dar dövülmüştü. Canlı yayın olmasa idi adam belki mevta olacaktı. Zavallı adamın tek suçu şeyh efendiyi eleştirmekti. Şeyhin eleştirilmesi onlara göre affedilemez bir suçtur. Zaval­ lı adamın iki gözü de kapanmıştı. Umarım bu ona iyi bir ders olmuştur. Adamı bu kadar şeytan bile çarpmaz. Demek ev­ liya çarpması böyle bir şeymiş. Umarım ki, gözleri hakikati 193


görebilecek kadar olsun açılmıştır. Bir daha sokulmaz böyle evliyaların yanına! Çarşamba şeyhi Mahmud Efendi şöyle der: "Bir mürit mür­ şidi için 'niye emrediyor, niçin yasaklıyor?' derse mürit olamaz. Çünkü inat ediyor, inatla bu iş olmaz. Nitekim İsmail Hakkı Bursevı buyurdu ki: 'Talebe akıl ve şeriat ölçüsüne göre, hocasından hoş olmayan bir hal görse bile, işlerine sözlerine, hal ve hareketine asla itiraz etmemelidir. Onda gördüğü o davranışı kerih görüp hocasının bu konuda cahil olduğu, hata ettiği gibi su-i zanlarda bulunmamalı­ dır. Aksine hatayı kendi göz ve idrakinde aramalıdır. " 17 Oysa sahabe bile "Ya Resulallah! Bu Allah'tan mıdır, sen­ den midir / senin reyin ile midir?" diye soruyordu. Peygam­ berin reyi, içtihadı ile verdiği bir karar ise, "bu yanlıştır" di­ yebiliyorlardı. Çünkü peygamber onları böyle yetiştirmişti. Günümüzün şeyhlerine laf edenin, onlara hatalı diyenin can güvenliğini hiçe sayması gerekir. Günümüzde şeyhlere yapı­ lan muamele insanüstü muamelesidir. Onlar günahsız, yanıl­ maz, kutsal ruhanilerdir. Ne dilerlerse dilesinler, duaları asla boş çevrilmez, aynı anda birçok yerde bulunabilir ve binlerce müridinin sıkıntısını giderebilir. Haşa onlara yürüyen ilah nazarıyla bakılmaktadır. Kadim Yunanlılarda nasıl en büyük tanrı Zeus'un riyasetinde bir "tanrılar panteonu" varsa, bu tanrılar kainatın yönetimini kendi aralarında paylaşmışlarsa, bu kimselere göre de Allah kainatı gavs, insan-ı kamil, kutub, ricalü'l-gayb gibi alt tanrılarla birlikte yönetmektedir. Allah ise, Resulüne şunu emretmektedir: "De ki; Ben Allah'ın dilemesi hariç- kendime bile bir fayda ve zarar vermeye malik/muktedir değilim. " Kur' an'daki din nerede? Tasavvufçuların dini nerede? Koca Peygamber değil başkalarına, kendine bile fayda ve zarar ve­ remezken, bizim yüzlerce sene ölmüş şeyhlerimiz aynı anda binlerce insanın belasını savıyor, sıkıntılarını giderebiliyor. Bir mevlevı olan Ahmet Eflakı'nin, Menakıbu'l-arifin'den bir pasaj aktarmak istiyorum: "Sultan Veled buyurdu ki: Bir gün babam/Mevlana medresede bilgiler saçıyordu. (Bu arada) Halis 17 Mahmud Ustaosmanoğlu, İrşadü'l-müridın, Yasin Yay., s. 171-173.

194


mürit; kendi şeyhinin herkesten üstün olduğuna inanan kimsedir. Mesela: Bir adam Bayezid'in müritlerinden birine 'Senin şeyhin mi büyük, yoksa Ebu Hanife mi?' diye sordu. Mürit 'Benim şeyhim' diye cevap verdi. Sonra 'Ebu Bekir mi büyük, senin şeyhin mi?' diye sordu. O yine 'Benim şeyhim' diye cevap verdi. (Nihayet) O birer birer bütün sahabeyi saydı, fakat mürit yine şeyhinin hepsinden bü­ yük olduğunu söyledi. Sonra 'Muhammed mi büyük, senin şeyhin mi ?' dedi. O yine 'Benim şeyhim büyüktür' dedi. En sonunda 'Tanrı mı büyük, yoksa senin şeyhin mi' diye sordu ? Mürit 'Ben Tanrıyı şeyhimle gördüm, şeyhimden başka bir şey tanımam, hep onu tanı­ rım' dedi. Başka bir müride de 'Tanrı mı büyük yoksa senin şeyhin mi?' diye sordu. Bu mürit de 'Bu iki büyük arasında hiç fark yoktur' dedi. Ariflerden biri de 'Bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır ki o, Jarkı ortaya koysun' demiştir. " İşte tarikatlardaki şeyhin konumu budur! T.S.: Bu "Şeyh" algılayışı, sorgusuz, sualsiz teslim oluş, suiistimale çok açık bir alan oluşturuyor. Bunun nasıl önüne geçilebilir? Devletin alması gereken önlemler nelerdir? S.M.: Öncelikle devletin sahih bir din projesi olmalıdır. Böyle bir sahih din eğitiminin nasıl yapılacağı da henüz bilin­ memektedir. Çünkü devletin dine müdahale edip edemeye­ ceği, edecekse bunun sınırlarının neler olacağı tartışmalıdır. Gerçekten devlet ve millet olarak bir 15 Temmuz travması atlattık. FETÖ terör örgütü aslında bildiğiniz tipik bir tarikat yapılanmasıdır. Başındaki kimse kendince bir mehdi / mesih, kutb-u azamdır. Cemaatinin ilahi bir görevlendirme ile iş yaptığına müritlerini inandırmıştır. Yine devletimizin şu an fiilen savaştığı DAEŞ/ IŞİD de dinden beslenen bir örgüttür. Hint alt kıtasındaki on binin üzerinde medresesi olan Diyo­ bend medreseleri Taliban'ın militan kaynağıdır. Burada veri­ len eğitim bildiğiniz, Hanefi, Maturidi yani ülkemizdeki kla­ sik din eğitimidir. Üstelik bu ekol Nakşidir. İmam Rabbani'ye bağlı Müceddidiye kolundandır. Ki, ülkemizdeki tarikatların kahir ekseriyeti de aynı ekole mensuptur. Demek istemem o ki, ülkemizdeki Nakşilerin bir tık sonra silahlı Taliban ol­ ması çok uzak ihtimal değildir. Çünkü aynı fıkıh ve akaid 195


kitaplarını talim etmekte, aynı kaynaktan su içmektedirler. Ayrıca Türk İslamı dediğimiz " Anadolu İslam'ı" sufi meşrep­ lidir. Türkler İslam'ın sufi yorumuyla Müslüman olmuşlar, Ahmed Yesevi gibi dervişlerden İslamı öğrenmişlerdir. Haliy­ le bu din kitabi/ formel değil, şifahidir, menkıbevidir. Ayrıca başkanlık sisteminde bir oy bile çok şey ifade et­ tiğinden, siyaset kurumu tarikatları oy deposu olarak gör­ mektedirler. Yani siyaset tarikatlara değil, tarikatlar siyasete yön vermektedirler. Milyonlarca seçmeni olan bu tür yapılan­ malara devletin söz / diş geçirmesi pek mümkün görünme­ mektedir. Ayrıca resmi dini eğitimin verildiği İHL ve ilahiyat fakülteleri de tarikat mensubu öğretmenlerin baskın olduğu kurumlardır. T.S.: Dava dosyasında çok sayıda mürit, bir tarikat arayı­ şında olduklarını ve öyle Uğur Korunmaz'a ulaştıklarını söy­ lüyor. Bu tarikat arayışı sizce neden kaynaklanıyor? S.M.: Anadolu halk/ folk İslam anlayışında bir şeyh ara­ mak, bir tarikata girmeye teşvik babında birçok söz vardır. Çünkü az önce değindiğim gibi, Türkler İslam'ı sufilerden öğrenmişler ve onu sufi yorumuyla benimsemiş ve içselleş­ tirmişlerdir. Örneğin Anadolu'da "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" sözü çok yaygındır. Hatta bunu Hz. Peygamber'in hadisi olarak söylerler ki aslı yoktur. Hallac-ı Mansur'un sö­ züdür. Haşhaşiliğin kurucusu Hasan Sabbah masum İmam'a çağırır, Gazali de "şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" diyen sufilerin yoluna çağırır. Gazali'ye göre şeyhi olmayan kimse ırmak kenarında dolaşan köre benzer! Her an ırmağa düşe­ bilir. Ona göre de bir mürşit olmadan din öğrenilemez! Yani Selçuklu devletinin başına bela olan Hasan Sabbah ile İslam dünyasının Hüccetü'l-İslam'ı olan Gazali'nin bu konuda fark yoktur. "Şeriat tarikat yoldur varana... Hakikat, marifet an­ dan içeru..." sözü Anadolu İslam'ının mottosudur. T.S.: Bazı müritler camilerde sohbetlerin başladığını ifade ediyor. Bu konuda bir önlem alınması mümkün müdür? S.M.: Bu konuda herhangi bir şey bilmiyorum. Muhteme­ len tarikat mensupları cami cemaatinden olan bazı kimseleri 196


cami dışında tarikatlarına davet etmiş olmalılardır. Tarikatla­ rın yayılmaları bu tür kişisel gayretlerle olur. Mürit kendini hakikati bulmuş kimse olarak gördüğünden, şeyhi olmayan­ ları şeytanın kulu ve kölesi olarak görür. T.S.: Uğur Korunmaz, Hasan Burkay (Hüdaverdi) tarafın­ dan yetiştirildiğini ve ondan şeyhliği devraldığını anlatıyor. Hasan Burkay tarafından kendisinin badelendiğini öne sü­ rüyor. Badelenme ve tabi olmanın (cinsel ilişki) çok eski za­ manlara dayandığını savunuyor. Bu konuda çok detaylı an­ latımlarda bulunarak müritlerini ikna ediyor. Böyle bir fiilin geçmişe dayandığı konusunda hiç bilgi var mı? Başka tarikat­ larda da olabilir mi? S.M.: Bu konuda bir araştırmam yok. Lakin bu tür lauba­ liliklerin olduğu genel bir kanaattir. Çünkü tarikatlar genelde şeriat dairesinin dışına çıkmış oluşumlardır. Onlar kitabi dine değil, şifahi kültüre tabidirler. Dini medreseler gibi resmi ku­ rumlardan değil, tekke ve zaviyelerdeki eğitimsiz, icazetsiz şeyhlerden öğrenmektedirler. Eskiden beri tarikatlarda "iba­ ha" denilen dini yasakları mübah gören, "hakka'l-yakın" mer­ tebesine erenlerden şer'i: emir ve yasakların sakıt olacağını söy­ leyen akımlar vardır. Ayrıca sufiler aşkı aşırı yüceltirler. İsterse bu aşk hayvan, isterse erkek, isterse kadın olsun pek fark etmez. Çünkü onlara göre bu tür beşeri: aşklar "ilahi: aşka" götüren bi­ rer vasıta konumundadır. Feridüddin-i Attar'ın İlahiname'sine, Molla Cami:'nin Nefahatü'l-Üns'üne), Abdülaziz ed-Debbağ'ın el-İbriz'ine, Şarani:'nin Tabakatü'l-Kübra'ına, Celalettin Rumi:'nin Mesnevi'sine, Ahmet Eflaki:'nin Menakıbu'l-Arifin'e, Gelibolulu Mustafa Alınin Mevaidü'n-Nefais fi Kavaidi'l-Mecalis gibi kitap­ lara bakıldığında tarikatlardaki bu tür cinsel sapmalar hakkın­ da mebzul miktarda örnek bulmak mümkündür. Sufiler ge­ rek kadın-erkek arasındaki aşklar olsun, gerekse erkek-erkek arasındaki aşk olsun, hepsini "mecazi: aşk" olarak görürler. Haliyle bu "mecazi: aşklar" sufiyi ilahi aşka götüren, herkesin yaşayıp, geçmesi gereken gerçek aşkın öncülleri olarak görü­ lür. Mecazı aşkı tatmadan, gerçek anlamda ilahi: aşka ulaşıla­ maz derler. İmam Şarani, Levakıh'ında şöyle bir hikaye anlatır: 197


"Dağda yaşayan büyük bir veli/ ermiş vardı. Bu zat belli za­ manlarda kente inerdi. Halk da önceden hazırlık yapıp, ona bir dişi merkebi kent meydanına getirirlerdi. Bu veli de kent meydanına gelip halkın gözleri önünde dişi eşeği hallederdi. Bunu da veliliğini halktan gizlemek için yapardı." Eflakı'nin Menakıbu'l-Arifin' de Sultan Veled, babası Mevlana'dan şöyle bir hikaye nakleder: "Şam'da yaşayan yakışıklı bir Mevlevi' olan Şeyh Ali Hariri, kime nazar etse o derhal ona mürit olur­ du. Giydiği hırka parça parça idi. Bu nedenle sema ederken vücudunun her tarafı görünürdü. Halife'nin oğlu bu adamı gördü ve hemen ona mürit oldu. Mısır' da bulunan halife bunu duyunca bu Mevlevi şeyhini öldürmek istedi. Lakin o da görür görmez şeyhe teveccüh etti. Halifenin karısı da onu görmek is­ tedi. Mevlevi şeyhini evlerine davet ettiler. Kadın onu görünce ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi. Şeyh cinsel organını kaldırıp kadının eline verdi ve 'senin istediğin o değil, budur' dedi ve sema'a başladı. Bunun üzerine halifenin itikadı bir iken, bin oldu.' Yine Eflakı'nin anlathğına göre; 'Mevlana'nın karısı Kira Hatun, 'kocam uzun zamandır az yemek yiyiyor, az uyuyor, ağır riyazat yapıyor, acaba onda şehvet kaldı mı, ta­ mamıyla erkeklikten uzaklaştı mı?' diye içinden geçiriyormuş. Mevlana Hazretleri de bunu hissedip, o gece hanımını şereflen­ dirir. Kükremiş aslan gibi bir gecede 70 defa hanımıyla cimada bulunur. Kira Hatun Mevlana'nın elinden medresenin damına kaçarak kurtulur. Mevlana karısına, 'Daha tamam olmadı gel!' diye ısrar eder." T.S.: Uğur Korunmaz bir ifadesinde "Rabıta olarak adlan­ dırdığımız ve ilk önce Allah'ı sonra Peygamberi ve sonra da şeyhinin iki kaşının arasında düşünerek şeyhe olan gönül, kalp bağlatışı güçlenir" diyor. Zikrin bunu sağladığını ifade ediyor. Tarikatlarda zikir ve vird şeyhe bağlılığı arttırmak için mi kullanılıyor? S.M.: Sufiler, İslam'ı büyük ölçüde dejenere etmişlerdir. Takva yerine "zühd"ü koymuşlardır. Zühd hayatı ise İslam'a yabancıdır. Zühdü teşvik eden herhangi bir ayet yoktur. Dün­ yaya değer vermeme, Hind fakirleri gibi yaşama, dünyayı 198


terk etme, tam İslam düşmanlarının isteyecekleri Müslüman tipidir. Müslümanlar zühd ve inziva gerekçesiyle dünyayı terk ettikleri bir hengamede Haçlı ve Moğol istilaları vuku bulmuş, Moğol atları tarafından İslam yurdu baştan sona çiğnenmiştir. Kur'an ise, zühdü değil, takvayı tavsiye eder. Takva ise; Allah'tan korkmak, mahlukatın hakkını korumak, sorumluluk bilinci ile hareket etmek demektir. Allah katında en değerli (keramet sahibi) olanlar terk-i dünya etmiş kimseler değil, aksine sorumluluk bilincini kuşanmış [Hucurat / 13] kimselerdir. Sufiler Hıristiyan ve Yahudi mistisizminden etkilenmişlerdir. Yine kadim paganların geliştirdiği Gnostizm'in tesiri tasavvu­ fi İslam'da barizdir. Hind miskinleri gibi bir lokma, bir hırka ile yaşamayı ifade eden riya.zat İslam'da yoktur. Gazalı'deki, fakirliğin övülmesi, zenginliğin yerilmesi ve dünyanın zem­ mi ile ilgili bölümler ve hadis diye takdim edilen uydur­ malar, bu zihniyetin tezahürüdür. Zengin Müslüman, fakir Müslüman'dan hayırlıdır. Güçlü, sağlıklı Müslüman hasta Müslüman'dan hayırlıdır. Tıpkı; bilgili Müslüman'ın cahil Müslüman' dan hayırlı olduğu gibi. Çünkü kişinin sağlığını koruması farzdır, çalışıp rızkını kazanması farzdır, okuyup ilim sahibi olmanın kadın ve erkeğe farz olması gibi. Zengin Müslüman izzet içinde yaşar. Zeka.hm, sadakasını verir. Yok­ sullara yardım eder. Hacca gider. Muhtaçlara yardım eder. Fakat çalışmayan asalak tipler, beceriksiz, fakir kimseler de düşmanın maskarası, Müslümanların da yüz karasıdır. "Zikr" kelimesinin Kur'an'da en yaygın olarak kullanı­ lan anlamı 'Kur'an'dır. [Ra'd/ 27-29] "Kim benim zikrimden/ Kur'an'ımdan yüz çevirirse, iyi bilsin ki, ona dünyada dar bir geçimlik vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz" [Taha / 124] "Sonunda onlar zikri/vahyi unuttular" [Furkan / 18] "Ne yani! Aramızda zikrin/vahyin indirileceği bir tek o mu kaldı? Anlaşılan onlar benim zikrime/kitabıma şüpheyle yaklaşıyorlar." [Sad/ 8] Bu ve benzeri birçok ayeti örnek olarak verebiliriz. Ama maalesef tarikatçılar bu kelimenin de anlamına takla athrmışlar, anlamını tersyüz etmişlerdir. Zikr'in kelime anla­ mı "hahrlama" yani Allah'ı hatırlamak demektir. Bunun için 199


önceleri Kur'an ayetleri okunuyordu. Daha sonraları bildiği­ miz tarikat ayinlerine dönüştü. Zikir ve vird kelimeleri, bun­ dan böyle esmau'l-husna'dan çeşitli isimlerin ya da duaların belli sayıda tekrarlanmasını ifade eder oldu. Hatta bu ayinlere müzikler, rakslar dahil oldu, ah-u figanlar ile ortalık panayıra döndü. Tarikatçılar Hz. Peygamber'in hiç yapmadığı zikirler icat etmişlerdir. Güya peygamberimiz bu zikirleri gizlice, ma­ ğarada öğretmiştir. Ya da kapıları kilitletmiş, sonra güzide sa­ habesine ta'lim ettirmiştir vs. gibi palavraları dizerler. Bugün görüyoruz ki; değişik zikir meclislerinde defler, kudümler, dümbelekler çalınmakta, şişler bahnlmakta, bağıra çağıra hiç bir sahabenin yapmadığı, tabiun'un bilmediği zikir adı altında şaklabanlıklar yapılmaktadır. Acayip rakslar, sema meclisleri kurulmakta, naralar atılmaktadır. Üstelik bunlara zikir ibadeti derler. Peygamberin yapmadığı bir şey nasıl ibadet olur? Na­ sıl olur da bunlardan sevap umulur? Yeni ibadetler icat etmek, yeni din vazetmek demek değil midir? İbadetler içtihadı değil, tevkifidir. Zikir bir ibadetse -ki bunda hiç şüphe yoktur- öyley­ se ibadetler Peygamberin öğrettiği şekilde yapılır. "Allahın size öğrettiği gibi Allah'ı zikredin" [Bakara/ 239]. Bu kimseler rabıta denen bir ibadet icat etmişlerdir. Allah'ın kendilerine tecelli ettiğine inandıkları İnsan-ı Kamil denen şeyhlerini daima göz önünde bulundurup, onlara ra­ bıta yaparlar. Namazda, secdede bile şeyhlerinin hayalini, si­ luetini düşünürler. Kabirlerde ölmüş şeyhlerle bile rabıta ya­ parlar. Nakşılikteki Rabıta şudur; Allah'ın zatını düşünmek yasakhr. Lakin Allahın tecelli ettiği en mükemmel suret olan İnsan-ı Kamil / Şeyh efendiyi devamlı hatırda tutarak Allah ile bağ kurmak/ rabıta yapmaktır. İnsan-ı Kamil'in tasarruflarına Allah iştirak ettiğinden (!) İnsan-ı Kamil'in yüzünü hayal et­ mek kainatın ruhu olan Allah ile temas halinde olmaktır der­ ler. Nasıl şeytan Resulullah'ın suretine giremiyorsa, şeyhin de suretine giremez(!) Bu nedenle hep şeyhin suretini hayalde tutarlar. Velinin ruhaniyeti değişik suretlere girebildiği için(!) veliler müritlerine ölümlerinden sonra görünebilir. 18 18 S. Abdürrakib Erol, Yüce Nakşibendi Tarikatı, s.89

200


Yine rabıtayı devamlı yapmayı tavsiye ederler. Tuvalette de, secde halindeyken de rabıta yapılmalı diyenler vardır. Hatta ve hatta kadınlara kocalarıyla cima ederken salih kim­ seleri hayal etmelerini tavsiye edenler dahi vardır. Doğacak çocuğun o mübarek kimselerin ruhaniyetinden istifadeyle sa­ lih olacağına inanılır. M. Zahit Kotku; "İnsan-ı Kamil Hakk'ın/Allah'ın aynasıdır. Her kim Kamil insanın ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onda Ccnab-ı Hakk'ın tecellisini görür" demiştir. Koca Rabbani bile "Mürşitin gölgesi, Hakk'ın zikrinden (Allah Teala'yı anmak­ tan) daha evladır" diyebilmiştir.19 "Rabıta; bir müridin, mürşid-i kamilinin ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir. Onlara göre mürşit peygamberin vekilidir. Efendimiz bizimle Allah ara­ sında vasıta olduğu gibi, mürşit de bizimle Efendimiz arasın­ da vesiledir" derler.20 "'Bir şeyhe bağlanmadan bin sene kendi başına Allah'a kavuşmak için inleyip dursan, Mevla'yı bula­ mazsın. Sen, Mevla'yı , onun aynası mesabesinde olan kamil insandan gözet. O kamil insanın gönlüne girerek, Mevla'ya varan yolu bul" derler.21 Rabıtanın, ölüm, mürşit ve huzur rabıtası (müridin de­ vamlı Allah'la beraber olduğunu düşünmesi) gibi çeşitleri olmakla birlikte en yaygını mürşit rabıtasıdır. Bunun da farklı yapılış şekilleri vardır. Rabıtayı mürit tek başına yapabileceği gibi hatme-i hacegan'da cemaatle birlikte de yapabilir. Rabıta hatmeye hazırlıktır. Sabah, ikindi, yatsı namazlarından sonra abdestli olarak yapılır. İnabeli olmak, bir mürşitten el almak gerekir. Kapıyı kilitlemek, ortamı karartmak bu ayinde daha rahat transa geçmek için adettir. Namazdakinin zıddına sol ayak dikilir, sağın üzerine oturulur. Gözler yumulur, nefesler yogadaki gibi kontrollü alınır verilir. Ağız kapalı olup, burun­ dan nefes alınır verilir. Hareketsiz ve sessiz durulur, ah, vah 19 İmam Rabbani, Mektubat, 187. Mektup. 20 Mahmud Ustaosmanoğlu, Ruhu'l-Furkan, Sirac Kitabevi, İst:1991, c.2, s.64. 21 Ruhu'l-furkan, c.2, s.81. 201


veya nara atılmaz. Tüm bunlar müridin konsantre olması, vecd/ transa geçebilmesi içindir. Bundan sonra en önemli un­ sur, şeyhin suretini hayal etmektir. Süleymancılar ve Menzil­ ciler gibi bazıları şeyhin fotoğrafına bakarak, onun kalbinden kendisine nurların bir çağlayan gibi aktığına odaklanır. Kişi kendini mezarda farz ederek, Allah ile arasında şeyhi vesile/ aracı olduğunu düşünerek, onun alnına, iki kaşı arasına ba­ kar. Son olarak mürit şeyhinin ruhaniyetinden yardım ister. Medet, himmet, istimdat ve bereket dilenir. Nakşılere göre, özellikle Halidiyye koluna göre, rabıta­ sız Allah'a ulaşmak, fena fillah mümkün değildir. Şeyhlerin himmet etmesi için Allah' a yalvaran, şeyhlerin getireceği bereketler için bu kadar sureyi okuyup, o mübarek sureleri adeta bir paspas konumuna indiren bu zavallılara şu ayeti hatırlatalım: "Hak Melik olan Allah çok yücedir. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O yüce arşın Rabbidir. (Gerçek böyleyken) Kim Allah ile birlikte bir başka ilaha /güce/otoriteye yalvarırsa -hem de hiçbir delili olmaksızın- onun hesabı Rabbinin huzurunda görüle­ cektir. (İşte bu Allah'la birlikte başka bir ilaha yalvaran) Kafirler asla kurtuluşa eremezler! " [Müminun/ 116-7] . Rabıta Hindistan Kökenlidir. Rabıtayı Hindistan' dan ge­ tirip Ortadoğu'da bunu yayan, 1778-1826 yıllarında yaşamış Mevlana Halid-i Bağdadı' dir. Rabıta İslam alemine bundan 1 80-200 sene önce sokulmuş olan bir bidattir. Rabıta; Hint Budistlerinden alınan yoga ve meditasyonun İslami renklere boyanıp Müslümanlara yutturulmasından ibarettir. Halid-i Bağdadi Rabıtanın yalnızca kendisine yapılabileceğini ilan etmiş22; rabıtayı kendi suretine yaptıran halifelerini azletmiş­ tir.23 Ortadoğu' da o zamana kadar adet olmayan kendisine "Mevlana" denmesini emretmiştir. Ona o devrin alimleri "Kezzab Halid'e Reddiye, Allah'ın Dini Her bir İğrenç Bidatçi Yalancıya Galib Gelecektir..." gibi oldukça ağır ifadeler içeren reddiyeler yazmışlardır. Hocası Dehlevı'nin halifelerinden Abdulvehhab es-Susı onu kafirlik ve zındıklıkla, sihirbazlık 22 Hamit Algar, Halidiyye md, DİA, c.15, s.295. 23 Ferit Aydın, Tarikatta Rabıta ve Nakşibendilik, s.187

202


ve cincilik ile; bazıları onu yogi/ yoga üstadı olmakla itham etmiş. "Hindistan'a gitti, sihirbaz yogacılardan ders aldı ve İngiliz Hıristiyanlarından bir din öğrendi... " şeklinde suçla­ mışlardır. Eskiden beri bazı İslam alimleri, "Nakşibendilik, İslam örtüsü altında Budizm' den tebdil edilmiş/ devşirilmiş bir batını tarikattır" kanaatine sahip olmuşlardır. Kısaca; rabıtanın yapılışı ile yoganın yapılışı arasında onlarca ben­ zerlikler vardır. Oturuş şekilleri, kontrollü nefes alıp-verme­ ler, belli şeylere yoğunlaşıp konsantre olmak Budist rahip Patanjali'nin kurallarını belirlediği yoganın bir benzeridir. Üstelik bu çakma ibadet yaklaşık 200 sene önce bilinmiyor­ du. Bu mühim(! ) ibadetin feyz-ü bereketinden 1300 sene baş­ ta sahabeler olmak üzere istifade edememişlerdir. Rabıta tam olarak, müridi şeyhe taptırmaktır. Şahıspe­ restliktir. Hatta "rabıta şeyhin uluhiyetini tasdik etmektir" diyecek kadar tozutanlar çıkmıştır! Bu sapıklara göre şeyh; tüm ilahi sıfatlar üzerinde tecelli eden zattır. Kamil-i Mürşit; Allah'ın bir beşer olarak görünmesidir. Rabıta; tam olarak, müridin kendi iradesini yok edip, şeyhini Allah'ın beden­ lenmiş hali olarak hayal etmesidir. Mürit bu sayede, şeyhin emrinde hareket eden, iradesi felç edilmiş, uyuşturulmuş bir robot haline gelir. Mürit sadece şeyhin kulu, kölesi olmakla kalmaz, tüm irade ve benliğini kaybeder. Allah'ın insana bahşettiği en büyük iki nimet olan akıl ve iradeyi yitirerek, kendini şeyhin bendesi ve köpeği haline sokacak kadar al­ çaltır. Müslüman bir şahısta olması gereken izzet-i nefsi ve şahsiyeti kaybeder. Nakşilikte şeyh Allah'ın vekili, halifesi­ dir. Vekil, aslın tüm haklarına sahiptir. Zaten kişinin aklına Allah'ın zatı gelirse, fikrini hemen O'nun vekiline, mürşi­ dine çevirerek, Allah'ın zatı yerine, şeyhinin mah cemalini seyre dalmalıdır. Böylece Allah'ın zatını düşünmekten kur­ tulur, rabıtanın faydasından istifade eder.24 Rabıta sayesinde şeyh müritlerini hipnoza, transa sokarak onlar üzerinde tam bir psikolojik denetim kurar. Kemalist24 Mahmut Ustaosmanoğlu'ndan nakil, Rabıta ve Tevessül, D. Selvi, E. Yıldırım, K. Yıldız, Ö. Yıldız, Umran Yay s. 365.

203


lerin insanlara zorla yaptırdıkları "saygı duruşu" rabıtanın yanında devede tüy bile olamaz. Bu yüzden Nakşiler tari­ katlarına insanları tüm gayretleri ile sokmaya çalışırlar. Bu meş'um amacı, bizzat Halid-i Bağdadi'nin baş müridi el-Hani dile getirmiştir; "Amaç gerek gizli, gerekse aşikar yönetimi elde etmek, kaleleri ve ülkeleri ele geçirmektir. " Gerek Cumhuriyet ön­ cesi, gerekse sonrası sık sık ayaklanan şeyhlerin esas gücü, bu rabıta ile kontrolleri altına aldıkları, toplu hipnoza sokulmuş kimselerden gelmektedir. Müritler de zaten "Canım kurban olsun yoluna" diye Allah'ın halifesi, vekili emrinde ölmeye her an hazırdırlar. Allah'ın [Yasin/ 74-5] ayetlerinde buyur­ duğu gibi, "Kendilerine yardım ederler ümidiyle Allah'tan başka ilahlar buldular... Bilakis onlar o ilahların hazır kıta askerleridirler ." Nasıl şeyh efendi rabıta ile müritlerini hipnotize edip, kont­ rolü altında tutuyorsa, devlet de bu şeyhler vasıtasıyla bazı bölgeleri ve toplumu kontrol etmeye çalışmıştır. Osmanlı'nın son dönemlerinde şeyhülislam Refik Efendi (ö.1871)'ye bağ­ lı, çeşitli şeyhlerden müteşekkil Meclis-i Meşayih adında bir birim kurularak tarikatlar meşihata bağlanmıştır. Böylece meşihat (şeyhülislamlık), söz konusu meclis aracılığı ile ta­ rikatları, tekkeleri ve bağlı vakıfları kontrol altına almaya ça­ lışmıştır. İşin garibi Şeyhülislam da, Halitli şeyhi Abdülfettah Akri Efendi'ye bağlıdır. Rabıta; Allah'ın sıfatlarını şeyhe vermektir. Rabıta; "İlahi ve Zati s�fatlarla muttasıf /Allah'ın s�fatlarıyla nitelenmiş, Müşa­ hede mertebesine ermiş /Allah'ı görme makamına ulaşmış, Kamil bir şeyhe kalbi bağlayıp gerek huzurunda, gerekse gıyabında o şey­ hin sureti, sireti ve özellikle ruhaniyetini hayalen kendisi ile bir­ likte olduğunu farz ederek yanında iken takındığı edebi gıyabında da sürdürmeye çalışmaktır." diye tanımlarlar. Şeyhini Allah'ın zati ve ilahi sıfatlarıyla muttasıf gören birisi şeksiz şüphesiz müşriktir. Peygamberimiz bile O'nun sade bir kulu ve elçisi iken nasıl olur da şeyh efendi Allah'ın sıfatlarıyla donanmış olabilir? Abdullah Arvasi şeyhlere yapılan rabıta yetmiyormuş gibi ölülere de rabıtanın nasıl yapılacağının adabını öğretmekte204


dir. Halbuki Allah Peygamber'ine şunu söylemesini emret­ mektedir. "Sen kabirde olanlara işittiremezsin" [Patır/ 22]. Son Peygamber işittiremiyor amma sıradan kullar, ölmüş şeyhlere işittirebiliyorlar(!) "De ki; (Ey Muhammed) Allah dilemedikçe ben kendime bile fayda ve zarar vermeye malik değilim" [Araf/ 188]. Üstelik Peygamberimiz sağ iken başkalarına yardım edemi­ yorsa, ölmüş şeyhler nasıl oluyor da dünyadaki sağlara yar­ dım edebiliyor? Görüldüğü üzere sakal, sarık, çarşaf, misvak vs. gibi tali meselelerde oldukça mutaasıbane hassasiyet gösterenler, İslam'ın anası olan tevhidin ırzına geçmekten zerre kadar haya etmemişlerdir. T.S.: Uğur Korunmaz, Nakşibendi Tarikatının Halidiye Kolu Kırklari Dergahının şeyhi olduğunu öne sürüyor. Bu ta­ rikat ve kolu hakkında bilginiz var mı? S.M.: Ben de bu badeci şeyh ile ilgili haberlerde duymuş­ tum. Malum tarikat şeyhi ölünce onun postu için tarikat içi bir savaş başlar. Erken kalkan şeyhlik makamına oturur. Ba­ zan şeyhin oğlu, hazan damadı, hazan da müritlerinden biri bu manevi ve dünyevi makama oturtularak mana sultanı ilan edilir. Bu yüzden Nakşiliğin yüzlerce belki binlerce alt sekti, kolu vardır. Bundan 3-4 yıl önce (tam hatırlamıyorum) Bursa Tıp Fakültesinde anjiyo olmaya gitmiştim. Orada oğ­ lunun kalp sorunu için hastaneye gelen bir polisle aynı odayı paylaştım. Hani derler ya, "deli deliyi dakkada, Hacı hacıyı Mekke'de bulur" diye. Bu polis arkadaş Uğur Korunmaz de­ nen uğursuz herifin soruşturma dosyasını hazırlamış. Bende­ nize çok ilginç şeyler söyledi. Bunları burada anlatmam çok doğru olmaz sanırım. Örneğin bu badeci şeyhe kendini ba­ deleten müritleri içinde üniversite hocaları da varmış. Hatta bu müritler içinde kendisinden başka karısını, hatta ve hatta anasını şeyhe götürüp, badeletenler çıkmış. Timur Bey! Siz de bu mahkeme kararını görmüşsünüz. Bu kimselerden birçoğu şikayetini geri çekmiş. T.S.: Bir ifadesinde Nakşibendi Tarikatının şeyhi olduğu­ nu savunuyor. Bu iddiada bulunan çok sayıda kişi var mı? 205


S.M.: Herhalde binlerce vardır. Çünkü İslam dünyasında en geniş tabanı olan tarikat Nakşiliktir. Binlerce şeyh efendi gece rüyamda "Allah beni görevlendirdi, Peygamber bana hil'at/ hırka giydirdi" deyip, sabahleyin dükkanı / tekkeyi açıyor. Bu­ rası serbest piyasa ekonomisi ile idare oluyor, malum. Bu işin borsası var. Marketing'i, pazarlama ve reklamı iyi yapan ülke çapında şöhret buluyor, etrafına milyonlarca adam takıyor, bunların elini ayağını koca koca devlet adamları öpüyor. T.S.: Peygamber silsilesinden geldiğini iddia ediyor. Bu id­ dia tarikatlarda çok yaygın mıdır? S.M.: Dediğim gibi tarikat şeyhi ölünce aynı tarikat amip gibi bölünür. Hepsi peygambere ulaşan sahte bir silsile uy­ dururlar. Her biri der: "Biz peygamberin varisleriyiz, onun maddi ve manevi torunlarıyız." Aslında İslam hiç kimseye doğuştan bir ayrıcalık vermez. Günümüzdeki "Ehl-i Beyt" kavramı bile Yahudilikteki seçilmiş kavim inancının bir ben­ zeridir. İslam'da seçilmiş, kutsal bir aile yoktur. "En üstün olanınız Allah'tan en çok sakınanızdır" [Hucurat/ 13] ayeti­ nin bildirdiğine göre, İnsanı bir diğerinden üstün kılan yönü; ilmi, ameli ve güzel davranışlarıdır. Yine "Her insan ancak ça­ lıştığının /yaptığının karşılığını alır" [Necm/ 39] . Herkesin say­ gınlığı yaptıklarına bağlıdır. Peygamber de dahil olmak üzere hiçbir aile, sülale ayrıcalıklı değildir. Peygambere yakın olma­ nın onun sülalesine mensup olmakla alakası yoktur. Nitekim Nuh'un iman etmeyen oğlu için Allah "o senin oğlun değildir" [Hud / 45-6] buyurmuştur. İslam' da peygamberlik vazifesiyle vazifelendirilen peygamberin sülalesine ayrıcalık yoktur. Ne­ tice itibariyle hepimiz peygamber torunuyuz. Adem peygam­ berin çocuklarıyız. "Peygamberin hanımları, Müslümanların an­ neleridir" [Ahzab / 6]. Bu nedenle tüm Müslümanlar onların manevi evlatlarıdır. Yani Ehl-i Beyttendirler. Sufiler Gazalıye kadar İslam dışı görüldüklerinden silsi­ lelerini Peygamber'in damadı Hz. Ali'ye bağlayarak kendile­ rini meşrulaştırmaya çalıştılar. Tabiatıyla bu arada pek çok silsile de uyduruldu. Güya Peygamberimiz evliya ilmini, sırlı bilgileri, tarikat ilimlerini Ebubekir'e, Ali'ye gizlice vermiş, 206


bunlar da zamanlarının kutbu, insan-ı kamili olan bu kimse­ lere aktarmışlardır. Bu silsileler tamamen hayalidir. Kimsenin kimseye böyle gizli saklı şeyler filan aktardığı yoktur. Bunlar H.5-8. asırda tarikatların kurumsallaşmasından sonra, geri­ ye doğru giden hayali silsilelerdir. Bayezid-i Bistami' (v.234) güya el aldığı Cafer-i Sadık (v.148)'ın vefatından 13 yıl sonra doğmuştur. Cafer-i Sadık bu "Ben Allah'ım" diyen, Gazalı ye kadar hiç kimsenin Müslüman saymadığı bu kimseden daha düzgün birini bulamamış mıdır? El vereceği başka hiçbir Müslüman kalmamış mıdır? Yine Nakşi'lerin silsilesinde olan Kasım b. Muhammed b. Ebubekir'in Selrnan-ı Farisi'den hi­ lafet alması mümkün değildir. Çünkü Selman-ı Farisi'nin vefatından iki sene sonra doğmuştur. Yine Nakşı silsilesinde önemli bir yer işgal eden Ebu'l-Hasan el-Harakani', Bayezid-i Bistami''den 153 sene sonra doğmuştur. Harakani', Bayezid'in ruhaniyetiyle terbiye olmuştur. Yani; üveysi meşrep birisidir. Feridüddin Attar (v.618) da, hiç görmediği Ebu Said-i Ebü'l­ Hayr'ın (v.440) ruhaniyetinden istifade etmiş, sahip olduğu devlete onun sayesinde ulaşmıştır! Yani Attar da, üveysidir. Yine Bahauddin Nakşibend'in el aldığı, gizli evliya ilimlerini öğrendiği Abdulhalik el-Gücdüvani' arasında en az beş ne­ sil vardır. Nakşibend'in vefatı H. 791, Gücdüvani"nin ise H. 585'tir. Pekala, "bu kimseler hiç görmedikleri kimselerden bu Nakşiliğin tüm gizli ilimlerini nasıl almıştır?" derseniz, ce­ vapları yine bir masal olan, "Üveysi'lik / Veysel Karanı tarzıy­ la" olacaktır. Güya bu kimseler, bu gizli ilim hazinelerini hiç görmedikleri kimselerin ruhaniyetlerinden aldıkları derslerle (!) elde etmişler. Telepati ile, henüz insanlığın keşfedemedi­ ği metafizik bir yöntemle temasa geçmişler, ya da kendileri geçmişe yolculuk yapmışlar, ya da ölen şeyhin ruhaniyeti (!) ders vermek için geleceğe gitmiş. Bu kadar önemli olan sırlı / gizemli ilimler ancak bu şekilde bizlere kadar gelebilmiştir (!) Yerseniz! Ayrıca Nakşi'lerin sadat-ı kiramının çoğu kendi de­ virlerinde hiç tanınmayan şahıslardır. Bazısı Türk'tür, bazısı İranlı. Bazısı at tımarcısı. Bugün bile çoklarının doğum tari­ hi hala bilinmemektedir. Bu şahısların hiçbirinin Nakşiliğin 207


zerresinden haberi yoktur. Bu şahıslar, günümüzdeki bazı pa­ ravan şirketlere haberleri olmadan ortak yapılan şirket hisse­ darları gibidir. Yine Nakşılerin Hz. Ali yerine Hz. Ebubekir ile Peygambere ulaşmalarının altında tipik Alevi karşıtlığı yat­ maktadır. Yoksa ne Ebubekir'in, ne Ali'nin bunların İslam dışı itikatlarından, uydurdukları şeylerden haberi vardır. Bunlar sadece İslam dairesinde görünmek, meşruiyet temini için uy­ durulmuş silsilelerdir. Bu kadar büyük "Sadat-ı Kiram / De­ ğerli Seyyidler" zinciri işte bu kadar zayıf halkalardan oluş­ maktadır. Yani anlayacağınız; "Altın Zincir" hikayesi, kalpa­ zanların imalatıdır.

208


O n A l tı n c ı B ö l ü m

SON . DEGE RLENDIRME �



Bu insanlar, muhafazakar ailelerde yetişti, hayatları bo­ yunca katı kurallarla kuşatıldılar. Kadınların ezilip erkeklere ezme hakkı tanınan dünyalarında eşitlik düşüncesinin çok uzağındaydılar. Cinsellik aile ve sosyal çevrelerinde konuşul­ maz bir tabuydu. Muhtemelen giyim tarzı nedeniyle insanla­ rı yargılıyor, eşcinselliği bir hastalık, en büyük günah olarak görüyorlardı. Dergahta bulunan "Edep Yahu" pankartı sanki tüm bunları özetliyordu. Kitap çalışmasında ilerledikçe bu vakada insanların cinsel yönelim ve bastırılmış dürtülerinin önemli bir etken olduğu fikrinden uzaklaştım. Soruşturma ve dava aşamasındaki ifa­ deler, tarikatlardaki şeyh algısının insanların mantığını tama­ men ortadan kaldıracak kadar güçlü olduğunu gözler önüne seriyordu. Şeyhin cennetin anahtarı, şeyhliğin sorgulanama­ yacak kutsal bir mertebe olarak görülmesi, insanların iradesi ve kişiliğini yok etmişti. Müritleri "Hasan Kırklari Hazretleri", "40'ıncı Hace", "Gavsül Azam", "Zamanın Gavsı" ve daha nice unvan ile hitap ettikleri Uğur Korunmaz'ın kainatın yö­ netiminden sorumlu olduğuna inanıyordu. Sadettin Merdin'in anlattığı gibi; Tarikatlarda bunu sağ­ lamak için geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanan yöntemler var. Vird, zikir, rabıta gibi pek çok yolla şeyhe teslimiyetin adım adım örüldüğünü Uğur Korunmaz'ın ifadelerinden de anlıyoruz. Badeci Şeyh, insanları etkisi altına almak için dini kavramlarla da sınırlı kalmıyordu, dergahın duvarına astığı Türk bayraklarını, Çanakkale Savaşı'nı kullanmıştı. 211


"Çanakkale'de şehit olanların bu tarikatın mensubu olduğu" şeklindeki sözleriyle zikir çektirdikten sonra sır odasında mü­ ritleriyle baş başa kalıyordu. Peki "badeleme" ve "tabi olma" Uğur Korunmaz'ın söyle­ diği gibi Pir' den diğer Pir' e aktarılan bir eylem mi? En azın­ dan bu tarikatta yüzlerce yıldır devam mı ediyor? Böyle baş­ ka tarikatlar ya da tarikat kolları var mı? Bunları öğrenmemiz şimdilik mümkün değil. Ancak şunu söyleyebilirim; Uğur Komnmaz'ın tüm bunları uyduracak kapasitede biri olduğu­ nu düşünmüyorum. Kendisinin de söylediği gibi bu detaylı sistemi birilerinden öğrenmiş olması daha büyük olasılık.

Eşitsizliğin çaresizliği Kadınlar ifadelerinde Badeci Şeyh'in sır odasına kocası, ağabeyi, nişanlısı, sevgilisi tarafından sürüklendiğini anla­ tırken sadece tarikat ve şeyh olgusuyla açıklanamayacak bir Türkiye gerçeğini ortaya koyuyor: Erkek egemen toplum en az tarikat kadar kötü. Kadınlar, bekaret dayatmaları, evdeki koca işkencesi, eşitsizliğin çaresizliğiyle inanmadıkları şey­ hin kabusuna sürüklendi. Duygulardan arındırılmış devlet resmiyetindeki ifadelerde bile büyük adaletsizlik çok netti. Kadınların anlattıklarının ardından kocalarının savundukları ya da gizledikleri sorumluluklarını lütfen tekrar okuyun. İhbarın çocukların cinsel istismara maruz kaldığı yönünde olmasına, ifadelerde bu yönde iddialar yer almasına ve inter­ nete yüklenmiş zikir görüntülerinde çocukların bulunmasına karşın soruşturma neden bu yönde genişletilmedi? Badeci Şeyh olayının üzerinden 8 yıl geçti. Orada çocuk istismarı olup olmadığı konusunda bir hükme varamayız. Ancak neden soruşturulmadığını anlamak için yakın geçmi­ şe bakmak fikir verebilir. Bu 8 yıl içinde dini vakıf, dernek, Kuran kurslarında onlarca çocuk istismarı olayı ortaya çık­ tı. Hemen hepsinde sorunun kökenine inip tedbirler almak yerine "münferit" olaylar olarak yaklaşıldı. Yayın yasakla­ rıyla, siyasilerin açıklamalarıyla dini vakıflar, dernekler ko­ rundu. Karaman'da 10 öğrencinin tecavüze uğradığı Ensar 212


Vakfı ile ilgili dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun "Buna bir kere rastlanmış olması hizmet­ leri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için ge­ rekçe olmaz" sözleri bu bakış açısını özetliyordu. Badeci Şeyh olayında çocuk istismarı soruşturması açılma­ masında tarikatların korunduğu siyasi iklimin bir etkisi oldu mu? Bence haklı bir soru. Ders alınmadı Bu kitapta tanık olduklarımız tarikat gerçeğinin küçük bir yüzü. Elbette bütün tarikatlarda Badeci Şeyh olayındaki gibi cinsel istismar yaşandığını iddia etmiyorum. Ama T ürkiye'de şeyhlerini "kainatın yöneticisi" ya da "mehdi" olarak gören on binlerce müritli çok sayıda tarikat var. Onlardan biri; iktidar ortağı AKP ile birlikte yıllarca kumpas­ lar kurup masum insanlara kan kusturdu, sınav sorularını çala­ rak ve devletin içinde yuvalanarak milyonlarca insanın hakkın ı yedi, devasa bir holdinge dönüştü, dünyaya yayıldı. Kan dök­ tüler. 15 Temmuz darbe girişiminde 250 insan hayatını kaybetti. Ancak hiç ders alınmadı. AKP döneminde alhn devrini yaşamaya, dokunulmazlığın keyfini sürmeye devam edi­ yor tarikatlar. Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan kitabı Metastaz'da anlattığı gibi devlet kadrolarını dolduruyor, dev örgütlerinde kendi ku­ rallarıyla hüküm sürüyor, devasa holdinglerini yönetiyorlar. Mahkemede karşısına çıktığınız hakim, işiniz düştüğü devlet kurumunun yöneticisi, polis ya da savcı aklını "kainatın yö­ neticisi" zannettiği şeyhine teslim etmiş bir mürit olabilir. Sonuç olarak; şeyhinin her sözünü Allah'ın emri kabul etmiş, bilinçlerini tamamen silmiş müritler üreten tarikatlar ülke ve toplum için büyük bir tehdit. Tamamen denetimsizler ve gün geçtikçe etkiledikleri insan sayısı ve güçleri artıyor. Bu durumda Atatürk'ün çıkardığı "Tekke ve Zaviyelerle T ürbelerin Seddine ve T ürbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun"un gereksiz oldu­ ğu söylenebilir mi? 213


Ancak asıl yapılması gereken; tarikatların insan iradesini yok eden gerçeklerini deşifre etmek ve buna karşı toplumu bilgilendirmek olacaktır.

214


...,

F O T O GRAF LAR


E; r"c.A N

t<-.

-






Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.