Alice Harikalar Ülkesinde / Lewis Carroll

Page 1


2

LEWIS CARROLL


ALICE HARİKALAR ÜLKESİNDE

Lewis Carroll

Alice Harikalar Ülkesinde Çeviren Şefika Kamcez

3


4

LEWIS CARROLL

Çocuklar İçin Klasikler

alıce harikalar ülkesinde / Lewis Carroll Özgün adı: Alice in Wonderland Türkçesi © Remzi Kitabevi, 2013 Yayına hazırlayan: Ömer Erduran Kapak ve iç resimler: Arthur Rackham

ısbn 978-975-14-1605-6 birinci basım: Şubat 2014 Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Sertifika no: 10705 Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 10648


ALICE HARİKALAR ÜLKESİNDE

İÇİNDEKİLER

1   Tavşan Deliğinden Aşağı......................... 7 2   Gözyaşı Gölü............................................ 15 3   Bir Yarışma ve Bir Öykü......................... 25 4   Beyaz Tavşan’ın Evinde.......................... 32 5   Tırtıl’ın Önerisi......................................... 42 6   Domuz ve Biber....................................... 51 7   Çılgın Çay Saati........................................ 64 8   Kraliçe’nin Kroket Sahası....................... 75 9   Yalancıktan Kaplumbağa’nın Anlattıkları............................................... 87 10   Istakoz Dansı............................................ 98 11   Kekleri Kim Çaldı?................................ 109 12   Alice’in Verdiği İfade............................ 117

5


6

LEWIS CARROLL


ALICE HARİKALAR ÜLKESİNDE

7

1 TAVŞAN DELİĞİNDEN AŞAĞI

A

lice ablasıyla dere kıyısında boş boş oturmaktan sıkılmıştı. Bir iki kez ablasının okuduğu kitaba yan gözle baktı ama resimleri ve diyalogları olan bir kitap değildi bu. «Resimsiz ve diyalogsuz bir kitap neye yarar ki?» diye düşündü Alice. Havanın sıcaklığı Alice'in uykusunu getirmişti. Oyalanmak için ne yapabileceğini düşünmeye çalıştı. Acaba papatyalardan bir taç yapmanın zevki şimdi kalkıp papatya toplamanın eziyetine değer miydi? Tam buna karar vermeye çalışırken yanı başından hoplaya zıplaya pespembe gözlü bir Beyaz Tavşan geçti. Aslında bunun çok da dikkat çekici bir yanı yoktu; Alice tavşanın «Eyvahlar olsun! Eyvahlar olsun! Çok geç kaldım!» diye söylenmesini hiç de garip bulmadı. (Bunu sonradan aklına getirdiğinde, o sözleri garipsemesi gerektiğini, hâlbuki kendisine bunun o sırada son derece olağan geldiğini hatırlayacaktı.) Fakat tavşan yelek cebinden bir saat çıkarıp baktıktan sonra daha da hızlanınca Alice de ayağa fırladı. Daha önce hiç yeleğinin cebi olan, cebinden de saat çıkaran bir tavşan görmemişti. Merak içinde tavşanın peşine takıldı; neyse ki çitin altındaki büyük bir tavşan deliğine giriverdiğini tam zamanında fark etti.


8

LEWIS CARROLL

Hemen arkasından Alice de deliğe girdi; oradan nasıl çıkacağını bir kez bile aklına getirmeden hem de… Tavşan deliği bir tünel gibi ilerliyordu. Tünelin sonuna varan Alice durup düşünmeye fırsat bulamadan, derin bir kuyudan aşağı yuvarlanıverdi. Kuyu mu çok derindi yoksa Alice mi çok yavaş düşüyordu bilinmez. Ama düşerken çevresini incelemek ve daha sonra neler olacağını merak etmek için bol bol zamanı oldu. Öncelikle aşağı bakıp nereye düştüğünü anlamaya çalıştı fakat aşağısı öyle karanlıktı ki hiçbir şey göremedi. Kuyunun yan duvarlarına baktığında ise buranın çeşitli dolaplarla ve kitap raflarıyla kaplı olduğunu gördü. Mandallarla asılmış haritalar ve resimler de vardı. Geçerken uzanıp raftan bir kavanoz aldı; üzerinde PORTAKAL MARMELADI yazıyordu ama ne yazık ki içi boştu. Kavanozu atmaya çekindi; aşağıda birine çarpıp onu öldürebilirdi. Hızla düşerken son anda kavanozu da zorlukla bir rafa bırakabildi. «İşte oldu!» dedi Alice kendi kendine. «Böyle bir düşüşten sonra merdivenden düşmekten korkmam artık. Evdekiler benim çok cesur olduğumu düşünecek. Yoo, evin çatısından düşsem bile kimseye bundan yakınmam!» (Ki bu da büyük olasılıkla doğruydu.) Aşağı, hep daha aşağı… Bu düşüş bir türlü sona ermeyecek miydi? «Acaba kaç kilometre düştüm ben?» dedi yüksek sesle. «Herhalde artık dünyanın merkezine varmış olmalıyım. Bakayım: On bin kilometre filan olmalı…» (Alice okulda bu türden pek çok bilgi


ALICE HARİKALAR ÜLKESİNDE

9

öğrenmişti. Fakat bilgisini göstermek için hiç de uygun bir durumda sayılmazdı. Çünkü onu işiten hiç kimse yoktu. Yine de bildiklerini tekrar etmek iyi bir öğrenme yoludur.) «…Evet, yaklaşık mesafe o kadar – fakat hangi enlem ve boylamdayım acaba?» (Alice aslında enlem ve boylamın ne olduğunu bilmiyordu ama o anda bu kelimeleri söylemek hoşuna gitmişti.) Sonra tekrar konuşmaya başladı. «Acaba dünyanın merkezinden geçip karşı tarafa düşer miyim? Eğer bu olursa tepe üstü yürüyen insanlarla karşılaşmak çok eğlenceli olacak! Sanırım onlara Antipatikler deniyordu…» (Söylediği sözcüğün anlamından hiç emin değildi; ‹neyse ki kimse beni işitmiyor› diye düşündü.) «…Fakat onlara ülkelerinin adını sormalıyım elbette. Acaba hanımefendi, burası Yeni Zelanda mı yoksa Avustralya mı?» (Bu sırada yapabildiği kadarıyla reverans yapmaya çalışıyordu. Hızla düşerken reverans yapmak! Böyle bir şeyi siz olsanız başarabilir misiniz acaba?) «Ama o zaman benim çok cahil bir kız olduğumu düşünürler! Hayır asla bu soruyu sormamalıyım. Nasılsa bir yerlerde ülkenin ismi yazılıdır.» Aşağı, hep daha aşağı… Düşerken konuşmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Bu yüzden Alice az sonra yine konuşmaya başladı. «Dinah bu gece beni çok özleyecek sanırım!» (Dinah evdeki kediydi.) «Umarım çay saatinde tasına süt koymayı unutmazlar. Dinah, canım keşke sen de şimdi benimle burada olsaydın! Korkarım ki böyle bir yerde fare olmaz ama bir yarasa yakalayabilirdin. Yarasa da biliyorsun fare gibi bir şeydir. Kediler yarasa yer mi acaba?» Bunları düşünürken Alice’in uykusu geldi. Uykulu


10

LEWIS CARROLL

uykulu «Kediler yarasa yer mi acaba?» kimi zaman da «Yarasalar kedi yer mi acaba?» diyordu. Her iki sorunun da cevabını veremediği için nasıl sorduğu da fark etmiyordu aslında. Bir ara içinin geçtiğini hissetti. Rüyasında Dinah ile yan yana yürüdüklerini görüyordu. Alice ona merakla «Bana doğru söyle Dinah,» diyordu. «Sen hiç yarasa yedin mi?» Tam o sırada paat diye bir kuru yaprak yığınının üstüne oturuverdi. Düşüş sona ermişti. Alice’in canı hiç yanmadı; hemen ayağa kalktı. Yukarı baktığında kapkaranlık olduğunu gördü; önünde ise yeni bir uzun tünel vardı. Tünelde hızla ilerleyen Beyaz Tavşanı görebiliyordu. Kaybedecek zamanı yoktu Alice’in; son hızla tavşanı takip etti. Tam köşeyi dönerken onun «Vay benim kulaklarım, bıyıklarım! Ne kadar da geç kaldım!» diye söylendiğini duydu. Alice onu yakalamaya çalıştı ama köşeyi döndüğünde Beyaz Tavşan gözden kaybolmuştu bile. Kendini alçak tavanlı uzun bir koridorda buldu. Koridor, tavandan sarkan lambalarla aydınlatılmıştı. Koridor boyunca sağlı sollu sıralanan kapalı kapılar vardı. Alice her iki yandaki kapıları sırayla yoklayıp hiçbirini açamayınca umutsuzluk içinde ortada durdu. Acaba buradan nasıl çıkabilirdi? Birden üç bacaklı bir cam masa gördü. Üstünde küçücük bir altın anahtardan başka bir şey yoktu. Alice hemen anahtarın oradaki kapılardan birine ait olabileceğini düşündü; fakat ne yazık ki ya kilitler çok büyük ya da anahtar fazlasıyla küçüktü; dolayısıyla anahtar kilitlere uymuyordu. Koridordaki ikinci


ALICE HARİKALAR ÜLKESİNDE

11

turunda daha önce fark etmediği alçak bir perde gördü. Perdenin arkasında ise kırk santimetre kadar yüksekliğe sahip küçük bir kapı vardı. Altın anahtarı bu kapının kilidine soktuğunda büyük bir sevinçle uyduğunu gördü! Alice anahtarı çevirdi ve kapı açıldı. Önüne ancak bir farenin geçebileceği genişlikte bir geçit çıktı. Alice diz çöküp bakınca geçidin öte yanında dünyanın en güzel bahçesini gördü. Tıkılıp kaldığı bu karanlık koridordan kurtulup parlak renkli çiçek öbekleri ve serin fıskiyelerle dolu bu bahçede dolaşmayı öyle çok istiyordu ki… Oysa kapıdan başı bile sığmıyordu. «Başım sığsa bile,» diye düşündü zavallı Alice, «omuzlarım geçmedikten sonra neye yarar? Ah şimdi bir teleskop gibi iç içe geçip kısalmayı nasıl isterdim! Nasıl başlayacağımı bir bilsem herhalde bunu yapabilirdim.» Görüyorsunuz ya, üst üste bu kadar çok olağanüstü durumla karşılaşınca artık Alice gerçekten olanaksız pek çok şeyin bile, pekâlâ olabileceğine inanmaya başlamıştı. Küçük kapının yanında beklemenin yararı yok gibi görünüyordu; Alice yeniden masanın başına döndü. Orada yeni bir anahtar ya da insanları teleskop gibi kısaltmanın kurallarını anlatan bir kitap bulabileceği umudundaydı. Fakat bunların yerine küçük bir şişe buldu. (Alice «Bu şişe az önce burada değildi,» dedi kendi kendine.) Şişenin boynundaki kâğıt etikette iri ve güzel harflerle «BENİ İÇ» yazılıydı. «Beni iç» demek kolaydı tabii ama akıllı bir çocuk olan Alice bunu hiç düşünmeden hemen yapmadı. «Hayır, önce üzerinde zehir filan yazıyor mu bir ba-



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.