2
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
Prof. İSMAİL TUNALI İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Viyana Üniversitesinde felsefe, psikoloji ve sanat tarihi doktorası yaptı. İstanbul Üniversitesinde felsefe profesörü oldu. Viyana Üniversitesinde de felsefe ve estetik profesörlüğü yapmış olan İsmail Tunalı’nın tüm çalışmaları, estetik alanını günümüzde çağdaş bir felsefe bilimi olarak temellendirmek amacını taşır. Bu anlayışla bir yandan Poetika (Aristoteles), Estetik (Croce) ve Soyutlama ve Özdeşleyim (Worringer) gibi bazı temel kitapları dilimize kazandırmış, öte yandan da Grek Estetik’i, Sanat Ontolojisi, Croce Estetik’ine Giriş, Marxist Estetik, Estetik, Estetik Beğeni, Fel sefenin Işığında Modern Resime, Tasarım Felsefesi ve Sanat Ontolojisi gibi kitaplar yazmış, yurt içinde ve yurt dışında sanat felsefesi ve estetik üzerine çok sayıda yazılar yayınlamıştır. İtalyan devleti adına cumhurbaşkanı tarafından Commenda tore Nişanı’yla ödüllendirilen Prof. İsmail Tunalı ayrıca Avus turya’nın 1. Derece Bilim Onur Nişanı’na değer görüldü.
Prof.
İsmail Tunalı
Yeni Bir Aydınlanmaya Doğru Kültür ve Sanat Sorunlarına
Düşünsel Bakışlar
3
4
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
yeni bir aydınlanmaya doğru / İsmail Tunalı
© Remzi Kitabevi, 2013 Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Bu kitaptaki yazılar yazarın Denemeler (1980) adlı yapıtında yer almıştır. Kapak resmi: William Turner (The Blue Rigi Lake of Lucerne) Kapak: Ömer Erduran
ısbn 978-975-14-1564-6 birinci basım: Ağustos 2013 Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Sertifika no: 10705 Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 10648
5
“Ben sevmeye adadım benliğimi, nefrete değil…” antigone
6
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
Sunuş
7
Sunuş
Bu kitaptaki yazılar, sanat, tarih, toplum ve kültür olaylarıyla ilgili olup, konuları yönünden farklıdırlar. Ama bütün bu farklı lığa karşın, onların ortak bir yanı vardır: Tüm kültür alanların da doğruyu aramak. Bu nedenle onlar, aynı zamanda düşünsel– felsefi bir araştırma niteliği taşırlar. Doğru düşünmeyi, doğruyu bulup çıkarmayı isterler. Çıkış noktası güncel olaylar bile olsa, onları düşünsel-felsefi bir temele oturtarak güncelliğinden kur tarmak tüm yazıların ortak amacını oluşturuyor. Tüm bu dü şünsel temellendirmelere ise bir duygu eşlik eder: Düşünceye, felsefeye, güzelliğe, iyiliğe ve doğruluğa karşı duyulan derin bir sevgi ve saygı. Bu anlamda, düşünmede yetkinliğe ulaşmak, vak tiyle Platon’un söylediği gibi ancak sevgiyle (Eros) olanak kaza nabilir. Çünkü yalnız yetkinliğe duyduğumuz sevgiyle biz, gün cel düşüncenin ötesine geçebilir, asıl gerçeği kavrayabiliriz. Bir araya topladığımız bu makaleler yıllar önce çeşitli dergi ve gazetelerde yer alıp güncelliğini koruyan görüşlerimi yansıt maktadır. Bu nedenle onlar olaylara felsefi açıdan bir yaklaşma denemesi olarak da okunabilir. Alışılmışın dışında bir eğilimle sorunların çözümünü arayan bu derlemeyi okuyucunun da aynı anlayışla değerlendireceğini ummak isterim. Caddebostan, Şubat, 2013
8
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
Sunuş
İçindekiler
Giriş..........................................................................................11
ı. bölüm Sanata ve Felsefeye Duyulan Derin Sevgi Sanat, Akademi ve Akademizm..............................................17 Sanatın Geleceği......................................................................21 Sanat Yapıtının Varlığı............................................................25 Yeni Bir Değer.........................................................................29 Sanat Eleştirisi.........................................................................33 Sanatın Ödülü.........................................................................38 Sanat Bir Üretim midir?.........................................................42 Sanatta Eğitim Sorunu............................................................46
ıı. bölüm Gelenek ve Çağdaş Sanat Resimde Ulusallık ve Çağdaşlık..............................................57 Gelenekselle Yaşama ve Yeniden İnşa Etme...........................63 Gelenek Üstüne Felsefi Düşünceler........................................68 Türkiye’de Kırk Yılın Kültür Değişmeleri.............................76 Gelenek ve Kültür...................................................................81 Değişme ve Gelişme................................................................85 Tarihsel Değişme ve Süreklilik................................................89
9
10
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
Felsefeye Övgü.........................................................................95 Retrospektif Düşünceler.........................................................99 Dil Üstüne.............................................................................103 Görünüş ve Ötesi..................................................................107
ııı. bölüm Sanat Açısından / Birey - Toplum - Kültür Sanat Açısından Birey, Toplum ve Kültür............................113 Kültür ve Politika..................................................................118 Demokrasi ve Ahlak..............................................................123 Çağdaş Kentleşmenin Neresindeyiz?....................................128 İnsan ve Kitap........................................................................133 Bir Kültür Devinin Ardından...............................................137 Teknoloji ve Yabancılaşma....................................................141 Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne Doğru..................................146 Akıl İçin İnsan Öldürme Olmaz...........................................151 Görmek..................................................................................156 Çocuklar................................................................................160 Sezar ve Brutus......................................................................164 Politikacı ve Devlet Adamı...................................................168 Yazılar................................................................................... 173 Teşekkür..................................................................................176
Giriş
11
Giriş
İnsanlığın yaşam sürecinde bir-iki dönem vardır ki bu dö nemler içinde insan kendi aklına, kendi karar ve özgürlüğüne dönmek için silkinir, çevre ve geleneklerin getirdiği düşün ve inanç belirlemelerini bir bir kafasından ve yaşamından uzaklaş tırmaya çalışır. İnsanlık tarihine baktığımızda, tüm insanlığın bu dönüşümü iki kez yaşadığını görürüz. Bunlardan birincisi MÖ 5. yüzyılın Grek dünyasında ve sofist denen düşünürlerin getirdiği bir eylem içinde yaşanır. Öbürü de, 18. yüzyılda Avrupa’da gerçekleşir. Bu dönemlerin adı düşünce tarihinde “aydınlanma” çağı ol duğu gibi, bu çağın getirdiği anlayışa da “aydınlanmacı anlayış” adı verilir. Bu çağ İngiltere’de John Locke ile başlar, Fransa’da Pierre Bayle, Voltaire, Helvétus, Denis Diderot ve La Mettrie ile sürer ve Almanya’da I. Kant ile sona erer. Şimdi sorabiliriz: Bu büyük çağın ve eylemin amacı, ereği nedir? Bunu, örneğin Kant şöyle belirtir: “Aydınlanma insanın kendisinin suçu olduğu vesayetten kurtulmasıdır. Vesayet, in sanın kendi aklını, başkalarının yönetimi olmadan kullanama ması demektir; eğer bu vesayetin nedeni akılca eksiklikte değil de, insanın, başkalarının yönetimini kullanma yönünde karar ve cesaret eksikliğinde bulunuyorsa, o zaman bu vesayetin suçu insanın kendisindedir.” Buna göre, vesayet altındaki insan, kendi aklıyla değil, baş
12
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
kalarının aklıyla düşünür, kendi istenciyle değil, başkalarının is tenciyle karar verip eylemde bulunur. Elbette böyle bir insan, özgür bir insan değil, köle bir insandır. “Aydınlanma” işte böyle bir köle insanı kendi aklına, kendi istencine, kendi özgürlüğüne ve kısaca kendi insansallığına geri götürmeyi amaçlar. Böyle bir amaca yönelen bir insan, kendi düşünüşünü kendi aklıyla yön lendiren, kendi eylemlerinin sorumluluğunu taşıyan özgür ve bundan ötürü de mutlu bir insan olur. Bütün bu düşünüş biçimi ve içeriğiyle “aydınlanma” insa na insansallığı, insana özgü olan özgürlüğü ve özgürce yaşama yı, eylemde bulunmayı öğretir. Bundan ötürü böyle bir çağ, in sanlık tarihi açısından mutlu ve insan başarılarıyla yüklü bir çağ olur. Ancak, ne var ki, insan ve insan toplumları bu çağın gün ışı ğına çıkardığı ve vurguladığı değerleriyle birlikte tarih boyunca yaşamaz da, çoğu bu değerlere, yani kendi aklına, kendi sorum luluk duygusuna ve kendi özgürlüğüne ters düşerek yaşar. Bunu başka türlü söylersek; insan genellikle, insansallığa ters düşerek yaşar. Böyle bir yaşam biçimi içinde insan, aklını değil, başkasının aklını kullanır; kendi kararlarının doğrultusunda değil, başkala rının istencinin doğrultusunda eylemde bulunur ve bunun do ğal bir sonucu olarak da insan, kendi özgürlüğünün bilincinde değil, tersine başkasının istencinin kılavuzluğunda, başkasının düşün ve ahlakça kölesi olarak yaşar. Bundan şöyle bir sonuç çı kar: Böyle özgürlükten uzak, kölece bir yaşam mutlu bir yaşam değil, tersine mutsuz bir yaşam olacaktır. Bu neden böyledir? Bunun nedenini, insanın özgürce yaşamasını bir yana itip kölece yaşamasının nedenini yine insan doğasında aramalıdır. İnsana bakacak olursak, onun doğasında genellikle bir rahatına düşkünlüğü, kolay yaşama alışkanlığını, tembelliği görürüz; in
Giriş
13
sanın aklını kullanması, eylemlerinin sorumluluğunu duyması, kısaca onun özgür olması, insanın bir çaba harcama, bir cesaret gösterme işidir. Başkalarının aklıyla düşünmek, başkalarının is tenciyle karar vermek ve eylemde bulunmak, bundan ötürü ço ğu insan için kolay, rahat, çabasız gelir. İşte, insan doğasındaki bu çaba harcamadan kaçınma, cesaret göstermeme eylemi, gi derek insanı kendi aklına, kendi istencine ve kendi özgürlüğü ne ters düşürür. Böyle bir durumu türlü düşün ve inanç açısından her çağda kolayca görmek olanak içindedir. Ama bu durumun, içinde ya şadığımız çağda ulaşmış olduğu boyutları bir başka çağda göre meyiz sanıyoruz. Eğer çağımız ideolojiler çağı olarak adlandırılırsa, bu ideo lojiler çağının insanını bu açıdan kolayca anlayabiliriz sanırız. Çünkü çağımız insanı, genellikle belli bir ideolojiye bağlanmış bir ideoloji insanıdır. Bunu daha açık olarak dile getirmek istersek: İdeoloji insanı, kendi aklını ideoloğun aklına, istencini ideoloğun istencine, öz gürlüğünü ideoloğun özgürlüğüne bağlamış olan kişidir. Böyle bir kişinin kişisel düşüncesi, kişisel istenci ve kişisel özgürlüğü olamaz; çünkü kişisel akıl ve kişisel istenç, ideolojinin temel ak lı ve tümel istenci içinde erimiştir. Böyle bir insanın, özgür istenç kararları ve eylemleri olama yacağına göre, böyle bir kişinin özgürlüğü de söz konusu ola mayacaktır. Böyle bir insan, kendi aklına, kendi istencine ve kendi özgürlüğüne ters düşmüş, özgürlüğünü yitirmiş bir kişi dir. Böyle bir insan, genel olarak günümüzün insanıdır, mutsuz insanlığın mutsuz bireyidir. Ancak şimdi sorabiliriz: İnsanın bu köleliği, bu mutsuzlu ğu hep böyle sürüp gidecek midir? İnsan, bir zamanlar sahip olduğu kendi aklına, kendi istencine ve özgürlüğüne artık hiç sahip olamayacaktır? Ama eğer insana inanıyorsak, insan ak
14
YENİ BİR AYDINLANMAYA DOĞRU
lına da inanmamız gerekir. İnsan aklı var olduğuna göre, bir gün insan aklının insanları yeniden aydınlatacağına, insanla rı insan istenci ve özgürlüğünde yeniden birleştireceğine ina nabiliriz.
Giriş
ı. bölüm
Sanata ve Felsefeye Duyulan Derin Sevgi
15