DETAY
RÖPORTAJ
Önemli olan iç güzelliği!
Ürün doğru mesaji vermeli
Fransa’da “çirkin sebze ve meyveler” çöpe atılmak yerine daha ucuza satılıyor. Şekilsiz ürünler diğerlerinden daha kalitesiz değil.
Haşim Çakır: “Bazı ürünler daha rafa çıkmadan yanlış sunulabiliyor. Bu yüzden pazara girememiş çok değerli ürünler var.”
DOSYA
İri Tip
Domates
Aylık Tarım ve Kültür Dergisi
facebook.com/tarlasera twitter.com/tarlasera instagram.com/tarlasera youtube.com/tarlasera okur@tarlasera.com
DÜNYA BİYOÇEŞİTLİLİK İÇİN ALARMDA TÜRKİYE İSE HENÜZ REHAVET İÇİNDE
ISSN1309 - 9116
ÇEŞİTLİLİĞİN YOLU Sayı 51
Kasım 2014
Fiyat 8
www.tarlasera.com
*(17$ *2/' 6(5|6|
AVATAR
BILBAO
GRANADA
T235$. +$67$/,. 9( =$5$5/,/$5,1$ .$5~, %|7.|<| .258<$5$. 9(5|0 9( .$/|7(<( 2/80/8 (7.| <$3$5
%|7.|<| 675(6 .2~8//$5,1'$ 9( <$35$. +$67$/,./$5,</$ .$5~, .$5~,<$ .$/',z, '8580/$5'$ .258<$5$. o|o(./(10( 9(5|0 9( .$/|7(<( 2/80/8 (7.| <$3$5
$%|<27|. ~$57/$5 $/7,1'$ 6$/*,/$1$1 $%6|6|. $6|7| 's=(1/(<(5(. %|7.|<| .2585 9( %|7.| *(/|~|0|1( 2/80/8 (7.| <$3$5
N('(1 *(17$ *2/' 6(5|6| " +DVWDO}N YH ]DUDUO}ODUD NDU } EL\R NRQWURO DODQ} \DUDWDUDN ELWNL\L NRUXU %LWNL\L KDVWDO}N YH ]DUDUO}ODU}Q LQDNWLYH ROGX{X GXUXPGD WHGDYL HGHUHN ELWNLQLQ ]DUDUD X{UDPDV}Q} wQOHU %LWNLOHULQ DEL\RWLN YH EL\RWLN NR XOODUGDQ ]DUDUD X{UDPDV} VRQUDV}QGD ELWNL\L K}]O} ELU HNLOGH VWUHVWHQ u}NDUDUDN YHULP Gy yNOy{yQy wQOHU sUyQ LuHUL{L ELWNLQLQ KHP EHVOHPH LKWL\DF}Q} NDU }ODU KHP GH YHULP YH NDOLWHVLQL DUWW}U}U 2OXPVX] DUWODU DOW}QGD ELWNLOHUGH RUWD\D u}NDQ HNRQRPLN ]DUDUODU} wQOHGL{L JLEL uHYUHFL w]HOOL{L\OH GH MRNHU ELU yUyQGyU
(&/&- %"Ä&#x2013;*5*. (&/5" (&/&- 5"3*. " IJ www.gentatarim.com
t + 90 (216) 494 25 35 pbx info@gentatarim.com
Fransa ve Soma
EDİTÖRÜN NOT DEFTERİ
Yakın zamanda Fransa’nın üçüncü büyük perakende firması bir kampanya başlattı. Adı; Çirkin sebze-meyveler. “Çirkin”den kasıt; şekil bozukluğuna sahip olduğu için henüz seradan ya da bahçeden toplanırken burun kıvrılan, çoğu atılan, pek azı reyonlara ulaşabilen, ulaşanı da bu kez tüketici tarafından ilgi görmeyen, hatta alay edilen ürünler. Bu ürünlerin her biri için bir marka ismi yaratıp (Komik Patates, Tipsiz Patlıcan gibi!), bilboard ve TV reklamları hazırlayan firma, çirkin sebze-meyveleri ayrı bir reyonda diğerlerine göre yüzde 30 daha ucuza satmaya başladı. Sonuç: Mağazaların doluluğu bir anda yüzde 24 arttı, daha önce israf edilen tonlarca ürün tüketicilerin mutfaklarına ulaştı. Üreticiden nihai satıcıya kadar herkes fayda sağladı. Tüketici de ucuz bir alternatif sahibi oldu. Bu olayın kayda değer birkaç boyutu var. Öncelikle ortada adeta yoktan yaratılan bir değer var. Bu hem ekonomik hem de kültürel bir değer. Ekonomik değer; çünkü bir anda gıda israfı azaltılıyor ve ucuzluk sağlanıyor. Şekilsiz sebze-meyvelere karşı olan önyargıları kırması ise işin diğer yanı. Çünkü böylece şekli bozuk ürünün sağlıksız ya da güvensiz olmadığı daha kolay anlatılabilmiş oluyor. Hem tarımsal bir meta hem de tarımsal bir bilginin yeniden dolaşıma sokulmasının herhalde daha iyi bir örneği olamazdı. Türkiye’de de böyle örneklere acil ihtiyaç var. Hele de yoktan var etmek bir kenara, var olanı acımasızca yok etmenin örneklerini verdiğimiz bugünlerde. Termik santral inşası için 6 bin zeytin ağacının kesilmesi gibi. Hem de bazılarının üzerlerindeki zeytinlerin bile hasat edilmesine izin vermeden. Soma’nın Yırca köyünde bu ayın başında yaşananlar duyarlılık sahibi olan kimsenin tepkisiz kalabileceği bir şey değil. Nitekim böyle de oldu. Üreticiler, bölge halkı ve zeytin katliamının haberini alan herkes elinden gelen tepkiyi ortaya koydu ve inşaata dair yürütmelik durduruldu. Ama o 6 bin zeytin ağacı artık yerinde değil. Hatırlayacağınız gibi, tarlasera Mayıs ayında Soma’da yaşanan maden faciasının ardından ilçede yaptığı haberde Soma’da tarımdan madenciliğe giden yolu incelemişti. Yalnızca 10 yıl içinde ekonomik olarak tarımı bırakıp madenciliğe yönelmek zorunda bırakılan Somalı üreticiler arasında bugün hala umutla, özveriyle zeytinciliğe devam edenler var. Termik santral için kesilen zeytinliklerin çoğu, 8 yıl önce tütün fabrikasının kapatılması yüzünden tütünden zeytinciliğe yönelen üreticilerin diktikleri ağaçlar. Yani henüz çok gençler. Soma’da daha birkaç ay önce, maden ocaklarında yüzlerce genç insanın yaşamı karartıldı. Aynısı bu genç ağaçların da başına gelmemeli. Somalı üreticilerin de dediği gibi; Somalıların asıl santrali zeytinlikler. Yaşatmaktan başka bir seçeneği düşünmek bile hata. tarlasera Kasım sayısının Röportaj sayfalarına Bayer CropScience Sebze Tohumları Üretim Zinciri Uzmanı Haşim Çakır konuk oldu. Tarımın üretim zinciri boyunca bilgiye erişimin ve paylaşımın önemini aktaran Çakır, “Ürün daha rafına çıkmadan yanlış bir şekilde sunulabiliyor. Pazara bu yüzden tam olarak girememiş çok değerli ürünler var” diyor. “Çirkin sebzeler” haberimiz ile bu Röportaj arasında paralel okuma yapmakta fayda var. Keyifli okumalar dileriz...
Üreticiler modern tarımı anlatıyor Oscar ödüllü yönetmen James Moll’un Farmland filmi bu yıl yayınlandı. Filmde üreticiler modern tarıma dair görüş ve deneyimlerini paylaşıyor. Üreticiden tüketiciye, herkesin izlemesi gereken bir belgesel!
Yeni Başlayanlar İçin Hobi Tarımı Tüm dünyada çok satan “For Dummies” (Yeni Başlayanlar İçin) serisinin “Yeni Başlayanlar için Hobi Tarımı” kitabı amatör üreticiliğe başlamak isteyen herkes için faydalı bir kaynak. Kitap www. dummies. com adresinden satın alınabiliyor.
Covent Garden Bir zamanlar Londra’nın sebze-meyve hali olan Covent Garden bugün şehrin en kalabalık kültür ve alışveriş merkezlerinden biri. Yolu düşenler ziyaret etmeli!
Bu ay yerelması ayı! Kasım ayı sebzenin en bol ve taze olduğu aylardan. Yerelması bunlardan biri. Her zaman her yerde bulanamayan lezzetlerden yerelmasını bu ay zevkle tüketebilirsiniz!
Domatese özel fuar Bu ay özellikle domates üreticilerinin takip etmesi gereken bir fuar var. 3. Domatexpo Fuarı 20-22 Kasım’da Antalya-Kumluca’da düzenleniyor.
Bilge Alnıak bilge.alniak@tematik.com.tr
YAZARLAR Prof. Dr. Selim Çetiner Bilimsel analizler GD ürünlerin tarımsal ve ekonomik katkılar sağladığını gösteriyor. Türkiye’deki biyoteknoloji karşıtlarının bu analiz sonuçlarını dikkate alarak yeniden değerlendirmede bulunması gerek. 18
BU SAYIDA Kıvanç Alış Donun etkilerini azaltmanın iki yolu, sis oluşumu ve dondan koruma sulaması. Amasya, İnegöl ve Niğde’de bu iki yöntemle başarı yakalamış üreticiler var. 74
Doç. Dr. Mustafa Mirik Kirazda bakteriyel dal kanseri hastalığıyla mücadelenin zorluğu kayıplara yol açıyor. Tekirdağ’da kiraz bahçelerinin tamamına yakınını tehdit eden hastalığa karşı koruyucu bakır uygulaması gerekli. 88
İÇİNDEKİLER KASIM 2014
68 K A P A K
78 K O N U S U
D O S Y A
ÇEŞİTLİLİĞİN YOLU
İRİ TİP DOMATES
Son yüzyılda hızla azalan biyoçeşitlilik için tüm dünya alarmda. Türkiye ise on yıllardır “engin bitki çeşitliliği”ne sahip olduğu düşüncesiyle rehavet içinde. Oysa durum sanıldığı gibi değil. Üstelik kaynakları korumak değil kullanmak da gerekli. Türkiye sahip olduğu 9 bin 500 bitki çeşidinin pek azını ticari olarak değerlendiriyor.
İri tip domatesler lezzet konusunda büyük başarı yakaladı. Kimileri için iri tipler eski lezzetlere geri dönüşü temsil ediyor. Üretici için 1,5 TL’in üstü fiyat tatmin edici. Tek sorun hastalıklara ve yola dayanım. Bunun için domatesin içinin en az 3 bölümden oluşması gerekiyor.
40 İ H R A C AT
SUSAM Susam Türkiye’nin “özellikli ürün”ü (specialty crop) gibi. Üretimi az, değeri yüksek. Dünyanın diğer köşesine susam ihraç eden Türkiye, kendi simitlik susamını ise Afrika’dan alıyor. Kalite ve pazar değeri yüksek Türk susamının üretimi ise artacağına azalıyor.
46 D E TAY
MISIRDA NEM YARIŞTAN KOPARIYOR Güneydoğu bölgesi ikinci ürün danelik mısırda koşusuna devam ederken Adana bu yarışta geri düştü. Bölgede aşırı nem hem kaliteyi düşürüyor hem de hastalıkları davet ediyor. Çeşit seçimi ve sulama neme karşı kilit sözcükler. Özellikle sulamada saat gibi dakik olmak gerek!
54 D E TAY
ŞEKER FABRİKALARINDA DÜNDEN BUGÜNE Üç yıldır kapalı olan Susurluk Şeker Fabrikası yeniden üretime başladı. Türkiye’nin şeker fabrikaları tarihinde yeni sayfalar açılmaya hazırlanıyor. Bu tarihin geçmiş sayfaları da ilginç notlarla dolu. İlk fabrikanın efsane bir üreticinin girişimiyle açılması ya da kooperatifleşmedeki başarı gibi.
İÇİNDEKİLER
50
58
50
23
46
D E T A Y
ÖNEMLİ OLAN İÇ GÜZELLİĞİ! Fransa’da bir “çirkin sebze-meyveler” modası başladı. Alışılmadık şekillere sahip ürünler çöpe atılmak yerine marketlerde daha ucuza satılıyor. Şekilsiz ürünler diğerlerinden daha güvensiz ya da kalitesiz değil. Bu konuda Türkiye’deki önyargıları da kırmak gerek.
58 R Ö P O R T A J
ÜRÜNLER DOĞRU MESAJI VERMELİ Bayer CropScience Sebze Tohumları Üretim Zinciri Uzmanı Haşim Çakır: “Ürün daha tüketicinin rafına çıkmadan yanlış bir şekilde sunulabiliyor. Pazara bu yüzden tam olarak girememiş çok değerli ürünler var. Üretim zincirindeki bütün hareketleri gözlemek gerekli.”
12 14 16 18 23 33 66 76 86 88
Foto Haber Kestane Kebaplar Tezgahlara Ulaştı Foto Haber Sebze Halinden Kültür Merkezine Dijital Gündem Anlamak ya da Anlatamamak Düşünceler GDO Üretmenin Hiç Yararı Yok mu? Olaylar Türkiye’de Tarım Gündemi Yeryüzü Dünyada Tarım Gündemi İnfografik Hayat Örtü Altına Güzel! Bakış Don Vakalarına Profesyonel Çözümler Makale Kirazda Bakteriyel Dal Kanseri Markalar
54
33
OKUR HATTI
facebook.com/tarlasera twitter.com/tarlasera www.youtube.com/user/tarlasera
okur@tarlasera.com Bağdat Cd. Huzur Palas Apt. 168/6 Selamiçeşme Kadıköy 0 216 350 23 92 – 93
0 216 350 23 94
Okur hattına gönderdiğiniz mesajlarınız editöryal düzenleme sonrasında yayınlanır.
VERİLER TEZLERE İLHAM OLUYOR Merhaba, Ekim sayınızda yayınladığınız traktör dosyasını ilgi ile okudum. Alanım itibariyle tarım makinaları ve ekipmanları konusunda pazar değerlendirmeleri ve verilerine ihtiyaç duyuyorum. Bu bakımdan hazırladığınız dosya tam da ihtiyacımın üzerine denk geldi. Gelecek sayılarınızda da özellikle traktör pazarına ilişkin bilgiler, orta ve uzun vadede pazarın yönü, satış rakamları vb. gibi bilgilere yer verirseniz benim gibi bu alanda araştırma yapanlar bilgilenmiş olur. Başarılarınızın devamını dilerim. Coşkun Bakırcı / Ankara Eylül ayında yayınladığımız traktör ihracatı ve Ekim ayında traktörde yeni trendleri konu edinen haber dosyalarımız okurlarımızdan hayli ilgi gördü. Bu çalışmaların devamını talep eden çeşitli yorumlar aldık. Okur ve takipçilerimiz arasında çok sayıda bitirme veya master tezi üzerinde çalışan öğrenciler olduğunu biliyoruz. Paylaştığımız veri, istatistik, analiz ve yorumların tez çalışmaları için önemli bir kaynak olduğunun bizler de farkındayız. Bu nedenle önümüzdeki sayılarda yine tarım makine ve ekipmanları konusunda dergimizde analizlere yer vermeye devam edeceğiz.
NE YAPMALIYIM? NASIL ÇÖZMELİYİM? Merhaba, 5 dönüm kadar alana sırık fasulye ekimi yaptım ama hasat geldiğinde bitkide çiçek oluşumu olmadı. Gür bir yaprak oldu. Çiçeklenme sadece yüzde 10’luk kısımda var. Deniz yosunu gibi ürünler de kullandım ama değişen bir şey yok. Bir tavsiyede bulunabilir misiniz? Yakup Parlak / Kahramanmaraş Her ay yetiştiricilikte karşılaşılan sorunlara ilişkin tavsiye almak isteyen pek çok amatör veya profesyonel üretici dergimiz veya sosyal medya hesaplarımız vasıtasıyla bizlere sorularını iletiyor. Sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılar, çeşitler ve daha pek çok konuda tavsiye bekleyen üreticilerimize tarlasera olarak direkt önerilerde bulunmaktan kaçınıyoruz. Ancak her sayıda alanında uzman isimlerin kaleme aldığı makaleler ya da görüşleri vasıtası ile üreticilerin en sık karşılaştıkları sorunlara ışık tutuyoruz. Yakup Bey gibi kıymetli okurlarımıza tavsiyemiz, tarlasera’nın düzenli okuru olmalarıdır. Yalnız günlük yetiştiricilik sorunlarına ilişkin değil, tarımın gündemine, kültürel, ekonomik ve sosyolojik alt yapısına dair de haberler bulacağınız tarlasera’dan geniş çerçevede faydalanmanız mümkün.
EN İYİ ÇEŞİTLERİ SİZ SÖYLEYİN
tarlasera BU SAYIDA KATKIDA BULUNANLAR Aytuğ SOFUOĞLU, Canan YILMAZ, Fatih DALIÇ, Feridun DELİORMAN, Gökçe ATALAY, Mehmet ÖZÜSTÜN, Ruhi ÜNALAN, Yavuz BATUR, Yeşim AYSAN GENEL YAYIN YÖNETMENİ Şevket ÖZCAN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Gül PAYCI REKLAM MÜDÜRÜ Yusuf Kenan ÖZCAN YAYIN DİREKTÖRÜ Cemal GÜL EDİTÖR Bilge ALNIAK İpek Neşe ARSLAN Baran KARAKUZU MUHABİR Erce Mert KARA REKLAM SATIŞ SORUMLUSU Çiğdem GÜMÜŞ SADIÇ Seyfi Selman KURİŞ YURT DIŞI HABERLER İbrahim BENLİ GÖRSEL YÖNETMEN Pınar DEMİRHAN TASARIM Ersin KARADAĞ Erim COŞKUN İLLÜSTRASYON Yağız Mert ÖZÇELENK
tarlasera ekibi merhaba, bir süredir başka bir arkadaşım vasıtası ile derginizi takip ediyordum. Yaklaşık iki ay önce de derginize üye oldum. Sizden bir ricamız var. Amatör olarak tarımla uğraşan bizler için pazarın önde gelen çeşitleri konusunda tohum ve fidan isimlerini de derginizde paylaşır mısınız? Güvenilir kaynaklardan bu isimleri öğrenmek bizim için önemli. Dikkate alırsanız memnun oluruz. Teşekkürler. Yeşim Erbağ / Ankara
FOTOĞRAF EDİTÖRÜ İlyas KAYA
Yeşim Hanım gibi bizden tohum çeşitleri, zirai ilaç, gübre vb. firmalarına ilişkin bilgi talebinde bulunan tüm okurlarımızı yıllardır geri çevirdiğimizin farkındayız : ) Pazarın “en iyileri” konusunda tarımsal üretimin pratikleri gereği saptamada bulunmamız mümkün değilse de bu konuda önümüzdeki aylarda bazı çalışmalara yer vermeyi düşünüyoruz. Yeni projelerimizi takip etmeye devam ediniz… Görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz.
YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli
tarlasera dergisi Tematik Medya Yayıncılık ve Ajans Hizmetleri tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayınlanmaktadır. Dergide yer alan yazı, fotoğraf, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzin almaksızın, kaynak göstererek dahi yayınlanamaz, basılamaz, çoğaltılamaz.
İLETİŞİM VE OKUR HİZMETLERİ SORUMLUSU Gülşah TÜRKSOY UZMAY BASKI A4 Ofset Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Oto Sanayi Sitesi, Yeşilce Mah. Donanma Sok. No: 16 Kağıthane / İSTANBUL / Tel: 0 212 281 64 48 Baskı tarihi: Kasım 2014 - İstanbul YÖNETİM ADRESİ Bağdat Cd. Huzur Palas Apt. 168/6 Selamiçeşme Kadıköy / İSTANBUL Tel: 0 216 350 23 92 – 93 Faks: 0 216 350 23 94 İMTİYAZ SAHİBİ Tematik Medya Yayıncılık ve Ajans Hizmetleri Ltd. Şti www.tematik.com.tr – www.tarlasera.com info@tematik.com.tr – bilgi@tarlasera.com ISSN 1309-9116
Abonelik
90
tarlasera yıllık abonelik bedeli 90 Abone olmak için info@tematik.com.tr veya 0216 350 23 92
FOTO HABER
Kestane kebaplar tezgahlara ulaştı Kestane kış mevsiminin sembol meyvesi. Ekim ayında Aydın’da ilk hasadı yapılan kestaneler seyyar arabalarda sokakları dolaşmaya başladı bile. Türkiye’nin en çok kestane üretilen şehri olan Aydın’da kestanenin kilosu 10 TL. Kestanelerin bir kısmı Bursa’ya kestane şekeri yapımı için gönderilirken, önemli bir kısmı da ihraç ediliyor. Haşlanmış veya suda kaynatılmış olarak tüketilen “kestane kebap” ise üçüncü grubu oluşturuyor. Kestane doyurucu özelliğe sahip olmasının yanında karbonhidrat, yağ ve protein açısından ciddi bir besin kaynağı. Ama belki de çoğu tüketici için kestane ister sağlıklı ister sağlıksız olsun; kokusu ve tadı yeter!
FOTO HABER
Sebze halinden kültür merkezine Bir tren garını andıran bu güzel yapı aslında Londra’nın eski sebze-meyve hali Covent Garden. Geçmişi 13. yüzyıla dayanan Covent Garden, eskiden geniş bir meydandan ibaretti. 1830 yılında inşa edilen pazar binası, 1870 yılında eklenen çiçek pazarı ve 1904 yılında Jubilee pazarının inşası ile yapı bugünkü görünümünü aldı. Eskiden şehrin sebze-meyve merkezi olan hal 1960’larda başka yere taşınınca Covent Garden da hediyelik eşya, antika ve giyim ürünleri satılan bir turizm ve sanat merkezi haline geldi. Ama curcunasından hiçbir şey kaybetmedi! Açık hava kahveleri, restoranları ve sanat etkinlikleri ile haftasonları dolup taşmaya devam ediyor. Binanın içinde sergilenen görseller ise Covent Garden’ın geçmişten bugüne nasıl değiştiğini ve neler görüp geçirdiğini ziyaretçilere anlatıyor.
D İ J İ TA L G Ü N D E M
Anlamak ya da anlatamamak Bilim insanları uzun yıllar çalışarak tarımsal üretimde fark yaratacak yeni çeşitler geliştiriyor ya da buluşlar yapıyor. Bu zirai gelişmelerin tarımın günlük rutininde neyi değiştirdiğini tam olarak anlatamamak ya da bilimsel çalışmalara burun kıvırmak akademilerle tarım ilgilileri arasında aşılması gereken yegane sorun olmaya devam ediyor. Ekim ayında tarlasera facebook takipçilerinin yorumları bu kronik sorunu yansıtıyordu.
Kırmızı ceviz anlaşılamadı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde (KSÜ) yapılan 16 yıllık çalışma sonucu doğal yollarla kırmızı ceviz üretildi. Fakat üniversitelerin yaptığı bilimsel çalışmaları kamuoyuna anlatamadıkları ya da tüketicilerin bu çalışmalara gereken ilgiyi göstermediği gelen yorumlara yansıdı. Ne gereği vardı acaba? Millet uzayda bahçe kurmaya çalışıyor, bizimkiler 16 yıldır bunun için uğraşıyor. Hadi hayırlı olsun! Mustafa Baş Valla orada yeni yetiştirilmiş. Benim yaşadığım yerde yıllardır yol kenarında yetişir kırmızı ceviz. Gülseren Onursal Bu cevizin bir tek aşı kalemini elde etmek için Fransa’ya gitmeyi düşünen ben, şahsen değerli hocalarımın bu çalışmasını ayakta alkışlıyorum. Ve yorumları ile bu çalışmayı küçümseyenlere de bir an evvel ergenlikten kurtulun diyorum. Turgut Nihat Aygün Tebrikler. Bilime önem verilmeyen ülkemizde birileri bilim ile uğraşıp bir şeyler yapınca neden dalga geçilir hiç anlamam. Şahsen gözlerim yaşarıyor bir üniversiteden bir şeyler çıkmasına. Avrupa ile aramızdaki bilim açığını imkan olursa çabuk kapatabileceğimizi düşünürken, insanlardaki cehalet açığını kapatacağımızı hiç düşünmüyorum doğrusu. Aslı N. Bayar 16 I
I KASIM 2014
Pamuk ekimine son! Dünyanın en büyük pamuk üreticisi ve ithalatçısı olan Çin’in Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına uymak için pamuk ithalat kotalarını sınırlayacağını açıklaması sonucu pamuk fiyatları son 5 yılın en düşük seviyesine indi. Bu durum Türk pamuk üreticileri tarafından da tepki ile karşılandı. Türkiye bir tekstil ülkesidir. Tekstil sanayinde kullanılan pamuk hammaddesinin zaten yüzde 50’den fazlasını ABD ve diğer ülkelerden alıyoruz. Bu da cari açığımızın büyük bir oranını oluşturuyor. Bu durumu düzeltmek TC hükümetlerine düşüyor. Ya pamuk üreticisi daha fazla desteklemeli ya da başka fiyatlandırma politikasına geçilmeli. TC Fehmi Gülyasar Pamuk ekimine son! Ziya AGa Akaltun Bu yıl pamuk ekimine son! Ali Ümran Kahvecioğlu
Tarımda iş güvenliği yok Tarım sektörü iş kazalarının en çok yaşandığı 2. sektör durumunda. Ekim ayında birbiri ardına yaşanan iş kazaları tarım sektöründe işçi sağlığı ve güvenliği alanında atılması gereken adımlar olduğunu bir kez daha ortaya koydu. tarlasera takipçileri bu konuda düşüncelerini paylaştı. Tarım alanında sadece iş sağlığı ve güvenliği konusunda değil çalışma saatlerinde de ciddi sıkıntılar var. En önemli sorun paketleme tesislerinde yaşanıyor. Fatih Abik İşçiler mevsimlik olunca kalıcı bir çözüm bulmak zor. Böyle olunca da sigorta yaptırmak, iş kazaları için önlem almak çok elzem bir ihtiyaç gibi durmuyor insanlarda. Öncelikle bu algıyı değiştirmek lazım. Üretimi bir kez değil sürekli yapılacak nitelikte olmalı. Çiğdem Uçak Hiç kimse kimseden üstün değildir... Yaşama hakkı herkesin. İş güvenliğinin ve gerekli koşulların sağlanmadığı yerler cezalandırılmalı. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Canan Karakuş
Fiyat değil sistem sorunu
Birinci sınıflar dışarı, ikinci sınıflar içeri! Dünyanın en kaliteli incirleri arasında yer alan ‘Bursa siyahı’ incirinde bu yıl 41 milyon 913 bin dolarlık ihracat geliri elde edilerek ihracat rekoru kırıldı. tarlasera takipçileri ise iç pazarda uygun fiyata kaliteli incir bulamadıklarını dile getirdi. Ben ihracatta çalışıyorum, en kaliteli incirler seçilip dış ülkelere, diğerleri iç piyasa gönderiliyor. Züleyha Kılıç Özcan İlk haftayı 5 lira ile kapatan incir son 2 hafta 2 ve 3 lira arasında satıldı. Umulan incir fiyatı hava şartlarından dolayı istediği kaliteyi bulamadı. Bu da fiyatlara yansıdı, köylünün yüzü güldü. Ortalama olarak 3 lirayı buldu. Murat Şimşek
Kudret narı tavsiyeler listesinde Silifke’nin yenilikçi üreticileri kudret narı meyvesinin deneme üretimine başladı. Kudret narını yiyenler veya yetiştirenler görüşlerini paylaştı.
Osmaniye’de fıstık hasadında verim iyi, ama kilosu 2,8-3.5 TL’ye satıldığı söylenen fıstık beklentileri karşılamıyor. Yerfıstığı fiyatını değerlendiren tarlasera takipçileri sistem sorununa dikkat çekti. Fiyat gayet iyi. Mersin’in Mut ilçesinde de çok fazla yetişmekte fakat bu fiyatın çok altında satılıyor. Raziye Serbes Hatay’ın Samandağ ilçesinde bolca ekilir ve fiyatı 5 ila 4,5 arasındadır. Gecen sene de bu sene de bu fiyatlardan satıldı. Erdal Uzun Üreticiler yörelerde kooperatifleşip kendi ürünlerini piyasaya sürmeli veya ihraç etmeli derim. Fıstık çok değerli bir protein kaynağı, ayrıca yağı da çok kıymetli. Fındık ezmesi gibi fıstık ezmesi yurt dışında çok popüler bir besin kaynağı. Üretici malını işler ve satarsa herkes memnun olur. Ama hali hazırda parayı aracı kazanıyor. Oysa bütün emek üreticinin. Üretici memnun oldukça verim artar, bölgeler gelişir, kazancı kendisine yeter duruma gelir, köyden şehre göç yavaşlar ve ülke kalkınır. Üretici bu aşamada devlet tarafından sübvanse edilmelidir diye düşünüyorum. Selda Henry
Gerçekten mucize bir bitki. Olgun meyvelerini, mikserle ezip, balla karıştırıp yersen mideye, sızma zeytinyağı ile karıştırıp sürersen ciltteki yaralara ve lekelere iyi geliyor. Mehmet Sarlar Üreticilere denemelerini tavsiye ediyorum. Bu ürünü aynı kalitede 5 yıl üst üste ve başka herhangi bir gübre ve zirai ilaç kullanmadan elde etmek mümkün. Seturcan Organik Tohumları bende bir miktar var. Fide yapıp tarlaya şaşırtılabildiği gibi, doğrudan da ekilebilir. Salatalık yetiştirmek kadar kolay yetiştirilir. Bol su ister. Fatih Çiçek KASIM 2014 I
I 17
DÜŞÜNCELER
PROF. DR. SELİM ÇETİNER Sabancı Üniversitesi selim.cetiner@tematik.com.tr
GDO üretmenin hiç yararı yok mu? Hakemli dergide yayınlanan meta analiz makalesi, GD ürünlerin hem tarımsal hem de ekonomik anlamda olumlu katkılar sağladığını gözler önüne seriyor. Türkiye’deki biyoteknoloji karşıtlarının bu analiz sonuçlarını dikkate alarak, yeniden değerlendirmede bulunması gerek.
B
u köşedeki yazılarımı izleyenler, modern biyoteknoloji ürünü GDO’lar konusunun duygular ile değil, bilimsel veriler ışığında tartışılmasına verdiğim önemi sanırım kavramışlardır. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yıllardır tartışma konusu olan GDO’lar üzerinde binlerce bilimsel araştırma yapıldığını ve bu bilimsel araştırma sonuçlarının hakemli dergilerde yayımlandığını da önceki ay yazmıştım. Geçen ayki yazımda da; dünyadaki saygın bilim akademilerinin ve meslek örgütlerinin bu bilimsel araştırma sonuçlarına dayanarak hazırladıkları ve kamuoyu ile paylaştıkları kurumsal görüşlerinde özetle, “Biyoteknoloji olarak da isimlendirilen modern gen teknolojileri, hızla artan dünya nüfusunun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamak amacıyla, tarımsal üretimin artırılmasında önemli olanaklar sunuyor. Her bir GDO bir diğerinden farklı. Ayrı ayrı ele alınarak bilimsel risk analizlerinden geçen ve hem üretim hem de tüketimlerine bu analizler sonucu izin verilen GDO’lar en az klasik eşdeğerleri kadar güvenli” dediklerini anlatmıştım.
Dünyada GDO üretimi artıyor Tabii ki belli bir konuya inanmış insanların fikirlerini değiştirmek oldukça zor. Kendisiyle aynı fikirde olmadığınızı söylediğinizGDO teknolojisi de şanslıysanız arkalarını dönüp verimi yüzde 21 argiderler! Bu kişilere, bilimsel veritırdı. Bu verim artışı, ler sunduğunuzda da hemen karşı doğrudan verim artıatağa geçip kaynaklarınızın güveşına yönelik genetik nilir olmadığını, örneğin çalışmamodifikasyon sonunın çok uluslu şirketler tarafından cu değil; daha etkin falan yapıldığını söylerler. Bilimsel böcek ve yabancı ot veriler ışığında aklınızı kullanarak yaptığınız açıklamalar da çoğunkontrolü sayesinde lukla kabul görmez. Einstein’ın ürün kayıplarının dediği gibi; “İnsanların önyargıladaha az olması sorını kırmak, atom çekirdeğini parnucu elde edildi. çalamaktan daha zordur.” Kamuoyunda yaygın olan GDO
18 I
I KASIM 2014
konusundaki olumsuz algıyı ve bu olumsuz algıyı oluşturmada aktif olan kişi ve kuruluşların bu işi nasıl kişisel çıkarları için kullandıklarını da daha önceki yazılarımda birçok örnekle işlemiştim. Bu karşıtlığa rağmen, dünyada GDO ürünlerinin ekim alanları her yıl artıyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan 27 ülkede 175,2 milyon hektar alanda yaklaşık 18 milyon üretici bu bitkileri üretiyor.
Meta analiz makalesi
14
Bu ayki yazımda, kısa bir süre önce hakemli bir dergide yayımlanan bir meta analiz makalesini sizlerle paylaşacağım. Konuya girmeden önce meta analizin ne olduğunu kısaca anımsatayım. İstatistikte meta analiz, GDO’lar sayesinde sağlanan verim artışı çok sayıda farklı araştırma sonucunun kargelişmekte olan şılaştırılıp birleştirilerek, bu çalışmalardaki ülkelerde, gelişmiş ülkelerdekinden zıt sonuçların kaynaklarını da ortalama deyüzde 14 daha ğerlerinde ele alıp analizleyerek, ortak bir fazla. sonuç ortaya koymak olarak anlatılabilir. GDO tartışmalarında, teknoloji karşıtları sıkça GD ürünlerin verimi artırmaya yardımcı olmadığını hatta düşürdüğünü, keza pestist kullanımının da GD ürün ekimiyle önemli düzeyde arttığını iddia ediyor. Bu iddialarını desteklemek için bilimsel yayınlara atıfta bulunmayı da ihmal etmiyorlar ki bu yönde sonuçların bulunduğu da bir gerçek. Tabii bu teknoloji karşıtları “cımbızlama” yöntemiyle bu tip yayınları bulup göstermekte pek mahir. Ama daha önce yazdığım gibi, 1996 yılından beri bu GDO’ları yetiştiren milyonlarca üreticininin hiç aklı yok mu ya da hiç hesap kitap da mı bilmiyorlar? Elbette ki akılları da var; hesap kitap da biliyorlar ve GD ürünlerin yararını gördükleri için de bu GDO’ları ekmeye devam ediyorlar.
%
Değişkenler farklı sonuçlar yaratıyor Madalyonun öbür tarafına baktığımızda; yani teknoloji karşıtlarının “cımbızlama” metoduyla ortaya koyup, “İşte size araştırma sonucu; ‘GD soyanın verimi ABD’nin şu eyaletinde yüzde 30 daha az oldu’ ya da ‘Arjantin’de Round Up adlı herbisitin kullanım miktarı 1996’dan bu yana 16 kat arttı’. Daha ne kanıt istiyorsunuz?” meyanındaki iddialarının da doğru olduğunu görüyoruz. Tabii burada sadece birkaç münferit bölge ya da herbisit yerine pestisit deyimi kullanılarak yapılan kelime oyunlarına dikkat çekmek istiyorum. Yine bir yıllık sonuçlar yerine farklı bölgelerde, farklı ekolojik koşullarda ve çok yıllık sonuçlara baktığınızda durum farklı olabiliyor. Keza herbisit kullanımındaki miktarları verirken bunları böcek öldürücü insektisitler ile karıştırmak, hatta insektisit kullanım oranlarındaki düşüşü analiz ederken de yine farklı bölge ve yıllar arasındaki böcek zarar eşiklerini dikkate almak farklı sonuçlar verebiliyor. Kısacası bu değişkenlerin farkında olan, Almanya’da Göttingen Üniveristesi’nden iki uzman araştırmacı 1996 yılından beri dünyada genetiği değiştirilmiş soya, mısır ve pamuk üretimlerinin tarımsal ve ekonomik etkileri üzerinde yapılmış olan toplam 147 bilimsel çalışmayı ele alarak, bunların meta analizini gerçekleştirdii. Dünyada yaygın olarak üretimi yapılan bu GDO’ların ağırlıklı olarak herbistlere toleranslı soya, mısır ve pamuk ile böceklere dayanıklı pamuk ve mısır olduğunu hatırlatalım. Çalışmada, genetiği değiştirilmiş kolza, yonca, papaya ve şeker pancarı gibi daha kısıtlı alanlarda yetiştirilen ürünler ele alınmadı. Yapılan analizler ile genetiği değiştirilmiş ürün yetiştiren üreticilerin ürün verimi, pestisit kullanımı, pestisit maliyeti, toplam üretim maliyeti ve üretici kârlılığı ortaya konuldu.
Benzerlerinden daha kapsamlı Bu çalışmanın daha önceki benzer çalışmalardan farklı bir yanı yaklaşık 17 yıl boyunca yapılan araştırmaları ele alarak meta reg-
resyon analizine tabi tutmuş olması. Yine sadece hakemli dergilerde yayımlanmış makaleler değil, bilimsel toplantı sunumlarından çıkan yayınlar ile STK yayınları da çalışmaya katıldı. Araştırmacıların da belirttiği gibi bu önemli bir husus. Zira, kamuoyunu etkileyen çalışmalar bilimsel makalelerden ziyade STK’lar tarafından yapılan yayınlar. Aynı şekilde, farklı ülkelerde ya da aynı ülkenin farklı yörelerinde yetiştirilen farklı özelliklere sahip (herbisite toleranslı ve böceklere dayanıklı) GD ürünlerin etkilerinin de farklı olacağı gerçeğinden hareketle, bu farklı etkileri normalleştiren (karşılaştırılabilir hale getiren) analiz yöntemleri de çalışmada kullanıldı. Araştırmada kullanılan istatistik yöntemlerin detaylarına girip kafanızı daha fazla karıştırmadan bu kapsamlı çalışmanın sonuçlarını vermek istiyorum. Dileyenler, arka sayfadaki linktenii makalenin orijinalini indirip detayları görebilirler ya da bana yazarsanız size makalenin bir kopyasını gönderebilirim.
Pestisit maliyeti azaldı Şekil 1’de (arka sayfada) de görebileceğiniz üzere, GDO teknolojisi verimi yüzde 21 artırdı. Daha önce de defalarca yazdığım üzere, bu verim artışı doğrudan verim artışına yönelik genetik modifikasyon sonucu değil; daha etkin böcek ve yabancı ot kontrolü sayesinde ürün kayıplarının daha az olması sonucu elde edilen verim artışı. Bunun yanında, GD ürünlerin ekimiyle birlikte kullanılan pestisit miktarı yüzde 37, pestisit masrafı da yüzde 39 azaldı. Öte yandan üretim girdileri maliyetinde önemli bir azalma bulunmadı. Tahmin edebileceğiniz üzere, bunun en önemli nedeni GD ürün tohumlarının daha pahalı olması. GDO üreten üreticilerin kârlılık artışı ise yüzde 68 olarak bulundu. Pestisit kullanımını biraz daha detaylı olarak incelediğimizde, yani yabancı ot öldürücü herbisit ve böcek öldürücü insektisit maliyetlerine baktığımızda her ikisinde de önemli düşüş söz konusu. Kullanılan pestisit miktarı ise böceğe dayanıklı bitkilerde önemli miktarda azalırken, herbisite dayanıklı bitkilerde bazı bölgelerde azalma görüldü, bazı bölgelerde ise herhangi bir azalma saptanmadı. Burada aklınız karışabilir. Zira herbisite dayanıklı bitki yetiştirirken kullandığınız glifozat miktarı nasıl oluyor da azalıyor sorusu aklınıza gelebilir. Ancak, unutmayın ki glifozat kullanılmadığı koşullarda da diğer herbisitler ot kontrolü için yaygın olarak, hatta birden fazla kullanılmak durumundaydı. Dolayısı ile GDO’ların ekimi sonucu kullanılan herbisit çeşidi değişti, böylece glifozat kullanımı artarken diğer herbisitlerin kullanımı azaldı. Bunun yanında, glifozat geniş spektrumlu herbisit olduğundan daha etkin ve ekonomik yabancı ot kontrolü sağlayarak pestisit kullanım maliyetini düşürdü.
Gelişmekte olan ülkelerin verimleri daha fazla arttı Verim artışını incelediğimizde de böceklere dayanıklı GD ürünlerdeki artışın, herbisitlere dayanıklı bitkilerden elde edilen verim artışından daha fazla olduğunu görüyoruz. Burada çok enteresan bir sonuca daha dikkatinizi çekmek istiyorum. GDO’lar sayesinde sağlanan verim artışı gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş olan ülkelerdekinden yüzde 14 daha fazla. Bundan en fazla olumlu etkilenen de tropik ve sub-tropik iklim kuşağında GDO üretimi yapan küçük üreticiler. Bu sonuç büyük ölçüde gelişmiş ülkelerdeki
KASIM 2014 I
I 19
DÜŞÜNCELER
donanımlı üreticilerin gerek pestisit temininde, gerekse uygulama etkinliğinde gelişmekte olan ülkelerdeki küçük üreticilere göre daha avantajlı olmaları, dolayısıyla ürün kayıplarının da daha az olmasından kaynaklanıyor. Meta analizin ortaya koyduğu ilginç sonuçlardan birisi de; araştırma parsellerinden alınan sonuçlar ile çiftlik düzeyinde, yani geniş arazideki ekim sonuçları arasındaki farklılık. Genelde, küçük deneme parsellerinden alınan sonuçların üretici düzeyinde alınacak sonuçlar ile aynı olamayacağı, daha doğrusu küçük araştırma parsellerinden alınan verimlerin üretici düzeyinde alınacaklardan daha yüksek olduğu inancının burada çökmüş olması. Yine bu da yukarıdakine benzer şekilde üretici parsellerinde GDO olmayan ürünlerdeki zararlı kayıplarının daha yüksek olmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmış gibi yorumlanabilir.
Tarımsal ve ekonomik katkıları olumlu
GD TARIM ÜRÜNLERİNİN BENİMSENMESİNİN ETKİLERİ 80
68.2***
60
Yüzde (%)
40 20
21.6*** 3.3
0
-20 -40
-36.9***
-39.2***
Pestisit miktarı
Pestisit maliyeti
-60
Verim
Toplam üretim maliyeti
Üreticinin kârı
Klümper W, Qaim M (2014) A Meta-Analysis of the Impacts of Genetically Modified Crops. PLoS ONE 9(11): e111629. doi:10.1371/journal.pone.0111629 ı Klümper, W. and Qaim, M., 3 Kasım 2014. A Meta-Analysis of the Impacts of Genetically Modified Crops. PlusOne ıı dx.plos.org/10.1371/journal.pone.0111629
20 I
I KASIM 2014
Bu çalışmada; yayınların özel sektör firmaları tarafından mı yoksa kamu kurumları ya da üniversiteler tarafından mı yürütüldüğü, yine hakemli dergilerde yayımlanan araştırma sonuçları ile konferans tebliğleri ve basılmış raporlar ya da STK yayınları gibi farklı etkenler de ele alınarak çeşitlilikleri istatistiksel anlamda analiz edildi. Yukarıda değindiğim üzere bunlar uygun yöntemlerle normalleştirilerek karşılaştırılabilir hale getirildi. Özetle, bu kapsamlı analizler sonucu, modern biyoteknoloji ürünü GDO’ların yetiştirilmesinin tarımsal ve ekonomik anlamda önemli olumlu katkıları olduğu bariz şekilde görülebiliyor. Pestisit kullanımında azalma ve verim artışı konusunda böceklere dayanıklı GD bitkilerin herbisitlere dayanıklı bitkilerden daha büyük avantaj sağladığı da ortaya çıktı. Verim artışı ve üretici gelirlerinin artışında, gelişmekte olan ülkelerdeki küçük üreticilerin gelişmiş ülkelerdekinden daha fazla yarar sağladığı da özellikle Türkiye’deki teknoloji karşıtı gruplar, bürokratlar ve siyasetçiler açısından dikkate alınması gereken önemli bir husus. Türkiye’de tarımsal biyoteknolojinin sunduğu imkanları görmezden gelerek GD bitkilerin üretilmesini yasaklayan zihniyetin, bu sonuçları okuyup gerekli sonucu çıkarmasını beklemek safça olsa da tarihe not düşmekte yarar görüyorum.
T Ü R K İ Y E ’ D E
T A R I M
G Ü N D E M İ
O L AY L A R Fıstıkta verim iyi fiyat kötü
24
Bu yıl yerfıstığında yüksek verimlere rağmen düşük fiyatlar üreticiyi üzdü.
Yenilebilen çiçekler
25
Antalya’da 5 yıl önce üretimine başlanan yenilebilir çiçekler lüks restoranların menülerinde yer alıyor.
Orkide yerine konyak
28
iLAN İlaç niyetine güz yemişi! Mucize meyve olarak bilinen güz yemişinin (Elaeagnus umbellata) üretimi tüm Türkiye’de artırılacak. Domatese göre 18 kat daha fazla likopen maddesi içeren güz yemişi, yaprağından köküne kadar ilaç sanayisinde de kullanılıyor. Eski çağlarda “kutsal zeytin” olarak adlandırılan güz yemişinin üretimini arttırmak için çalışma başlatıldı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bağ Yetiştirme ve Islahı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik tarafından 5 yıl önce üniversitenin araştırma ve uygulama sahasında yetiştirilen meyvenin ülke genelinde yaygınlaştırılması sağlanacak. İçeriğindeki likopen maddesi nedeniyle birçok hastalığa iyi gelen güz yemişi, başta Karadeniz bölgesi olmak üzere Türkiye’nin her yerinde üretilecek. Çelik, güz yemişinin alternatif ürünler içinde en kolay ve ekonomik yetiştirilebilecek meyvelerden biri olduğunu belirtiyor. Güz yemişi eksi 40 dereceye kadar ve kurak koşullara dayanabiliyor. Meyve suyu, reçel, jöle, sos, kuru meyve olarak tüketilebilen meyvenin yaprak, kök ve çiçekleri de ilaç sanayisinde kullanılıyor.
Salep orkidelerine alternatif olarak konyak bitkisinin üretimine başlandı.
O L AY L A R
Kudret narı Silifke’de Mersin’in Silifke ilçesinde meyve üreticileri kudret narı meyvesinin deneme üretiminden başarılı sonuç elde etti. Evlerinin önünde veya bahçe kenarlarında kudret narı yetiştirmeye başlayan bazı üreticiler, ürünün Silifke için iyi bir alternatif olacağını söylüyor. Kudret narının yetiştirme şekli ve üretim alanının genişletilmesi amacıyla üreticileri bilgilendirdiklerini söyleyen Silifke Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Süngü ise “Ülkemizde 1-2 yıldır küçük çapta yetiştirilmeye başlanan bu ürünün Silifke gibi meyve deposu bir ilçede geniş alanlarda üretilmesini istiyoruz” diye konuşuyor.
Nemli bölgelerde daha verimli Kumlu, tınlı ve hafif killi topraklarda yetişen kudret narı nemli bölgelere daha çabuk adapte oluyor. Tıbbi bir bitki olarak bilinen ürün en yoğun olarak Doğu Afrika, Hindistan ve Güney Amerika’da yetişiyor. Taze olarak tüketilmesinin yanında konservesi de yapılan kudret narı ülser ve gastrit tedavisinde kullanılıyor.
Fıstıkta verim sevindirdi fiyat üzdü Türkiye yerfıstığı üretiminin yüzde 47’sinin karşılandığı Osmaniye’de hasatlar 110 bin dekarda başladı. Bu yıl yerfıstığında birinci ve ikinci üründe yüksek verimler Osmaniyeli üreticiyi sevindirirken fiyatın beklenenin altında olması ise üzdü. Geçen yıl dekar başına ortalama 400 kg ürün alınan yerfıstığında bu yıl da benzeri bir verim bekleniyor. Fıstığın kg fiyatı ise 2,8 ile 3 TL arasında seyrediyor.
Gıdada fındık yerine yerfıstığı Osmaniye fıstığı olarak tescil edilen yerfıstığının işlenmesinin yüzde 80, pazarlanmasının ise yüzde 90’ı Osmaniye’de gerçekleşiyor. Antep fıstığı ve fındıkta yüksek fiyatlar özellikle gıda sektöründe yerfıstığının daha çok tercih edilmesini sağlıyor. Ekimden hasada kadar 100 bine yakın insanın geçimini yerfıstığından sağladığını söyleyen Osmaniye Ticaret Borsası Başkanı Sait Çenet, “Fıstık ile uğraşan 320 üyemiz var. Bunun 20’si fabrika türünde işletme sahipleri” diyor.
Türkiye’de yerfıstığı üretiminin yüzde 47’si Osmaniye’de gerçekleşiyor.
%
47
bin Osmaniye’de geçimini yerfıstığından sağlayan nüfus 100 bine yakın.
Türkiye Ziraatçiler Derneği geçici tarım işçilerinin yüzde 30-35’inin 20 yaşın altında ve bunların yaklaşık yarısının 15 yaşından küçük olduğunu açıkladı. 24 I
I KASIM 2014
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) yağlı tohum ithalatında birinci sırada yer alan soyada çok daha fazla üretime ihtiyaç olduğunu açıkladı. Soya hasadı, depolanması ve işlenmesiyle ilgili eğitim faaliyetlerinin artması gerektiğini söyleyen TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, soya üretilen alanların son 10 yılda yüzde 209 artmış olsa da bunun yeterli olmadığını dile getirdi ve “Üretiminin arttırılmasıyla beraber işleme ve depolamadaki eksiklikler de giderilmeli” diye konuştu. Tü r k i ye ’d e s oya
Osmaniye’de yerfıstığı
100
Daha fazla soya üretmek gerek
1,3 bin ton 180 kg 416 2/3 18 %13
milyon ton Türkiye’nin yıllık soya ihtiyacı 1,3 milyon ton
2013 yılında Türkiye’nin ürettiği soya 180 bin ton.
Türkiye’de üretilen soyanın verimi 416 kg/dekar
Türkiye’nin soya üretiminin 3’te 2’si Adana’da.
Türkiye’de 18 ilde soya üretiliyor.
Türkiye ihtiyacı olan soyanın yüzde 13’ünü kendi üretiyor.
Bu çiçekler yeniyor Antalya’da 5 yıl önce üretimine başlanan yenilebilir çiçekler lüks restoran ve otellerin menülerinde yer almaya başladı. Yıl boyunca yetiştirilebilen bu çiçekler arasında Latin çiçeği, beyaz viyole, mor viyole, salatalık çiçeği, soğan çiçeği, kabak çiçeği ve sarımsak çiçeği gibi ürünler yer alıyor. Erüst Tarım Genel Müdürü Mustafa Erüst, tanesi ortalama 40-50 kuruşa satılan çiçeklerin salatalardan yemek süslemelerine kadar çeşitli şekillerde tüketilebildiğini söylüyor.
Çiçekler açmadan hasat etmek gerek Yenilebilir çiçekler yemeklere kattıkları tatların yanı sıra vitamin açısından da zengin. Ama kalitenin korunmasını için ya tam açmadan ya da tam açtığı dönem toplanmaları gerekli. Çünkü tat ve aromayı veren şeker ve uçucu yağlar hasattan sonra hızla bozulurken, tüketim ömrünü de kısaltıyor. Bu nedenle hasat edilen çiçeklerin gölgelik bir yerde ve nemli ortamda tutulması gerekiyor.
Pamukta 15 yeni çeşit Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü tarafından 15 yeni pamuk çeşidi geliştirildi. Değişen iklim şartlarına karşı verimi yüksek, kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı çeşitler geliştirmeyi hedeflediklerini belirten Enstitü Müdürü Sadettin Öztürk, “Araştırmalar sonucu 15-20 yeni çeşit pamuk tarlada deneme aşamasına kadar geldi” dedi. Enstitünün Genetik ve Islah Birimi’nden Eyüp Harem ise, çeşitlerin
verim başta olmak üzere lif ve kalite özellikleri açısından iyi durumda, çırçır randımanı yüksek ve makineye uygun olduğunu belirterek, “Tescil sonrasında çeşitlerimizi üreticilerimizin hizmetlerine vereceğiz. Benin ve Sudan gibi ülkelerde de adaptasyon çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kendi deneme tarlalarımızda da erkenci çeşit çalışmalarımız sürüyor” şeklinde konuştu.
Türkiye’de pamuk çeşitleri
88
Türkiye’de 88 adet tescilli pamuk çeşidi bulunuyor.
Kuru Meyve Tanıtım Grubu, 2023 yılındaki 4 milyar dolarlık ihracat hedefinde Çin’i stratejik hedef olarak belirlediğini duyurdu.
Ayçiçek duvarların içine girdi! Ayçiçek kabuğu ve çeltik kavuzundan ısı ve ses yalıtımı yüksek beton üretildi. Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü’nün gerçekleştirdiği projede, normal betonun ısı ve ses yalıtımı açısından eksikliklerini ortadan kaldırmak için kum ve çakıl yerine ayçiçek çekirdeği ile çeltik kavuzları kullanıldı. Böylece daha yüksek ısı ve ses yalıtımına sahip olan beton kalıplarının ağırlıkları da normal betonlara göre hafifledi.
Kum yerine bitkisel atıklar Betonun ağırlık ve yalıtım açısından dezavantajlı bir malzeme olduğunu söyleyen Doç. Dr. Can Burak Şişman, beton içerisinde kum ve çakıl yerine bitkisel kökenli atıklarının kullanılabilirliği üzerine çalıştıklarını belirterek “Fabrikalarda yağ üretimi sırasında ortaya çıkan atıkların bertaraf edilmesinde güçlükler yaşanıyor. Biz de bu ayçiçek ve çeltik atıklarını ısı ve ses yalıtımı yüksek ve hafif bir beton üretiminde kullanmış olduk” dedi. Ayçiçek atıkları
2,7
milyon ton Türkiye’de yılda 2,7 milyon ton ayçiçek sapı atık olarak ortaya çıkıyor.
KASIM 2014 I
I 25
O L AY L A R
Antalya’da tarım inşaata teslim oluyor Tarımın ve turizmin merkezi Antalya’da turizm yatırımları tarımı tehdit eder hale geldi. Antalya Ticaret Borsası’nın (ATB) yaptığı araştırmaya göre ilde son 10 yılda 267 bin dekar tarım toprağında inşaat başlatıldı. Turizme bağlı olarak birbiri ardına yükselen konaklama tesisleri de kayıpların bir başka nedeni. Toplam 19 ilçesi bulunan Antalya’da 2004’ten bu yana 15 ilçenin tarım toprakları azalmış durumda. En büyük kayıp ise Manavgat, Kaş ve Akseki ilçelerinde. 10 yılda 94 bin 575 dekar arazisini yitiren Manavgat dönüşümün boyutlarını gözler önüne seriyor.
Antalya’nın tarım arazilerindeki dönüşüm
15 ilçe 26,7 bin ha 9,4 bin ha 6,8 bin ha 360 bin ha %18
Son 10 yılda 15 ilçede tarım arazilerinde daralma yaşandı.
Son 10 yılda 26,7 bin hektar tarım arazisinde inşaat başlatıldı.
Son 10 yılda en çok tarım arazisi kaybeden ilçe 9,4 bin hektar ile Manavgat.
Son 10 yılda en çok tarım arazisi kaybeden ikinci ilçe 8,6 bin hektar ile Kaş.
Bugün itibariyle tarım arazilerinin toplamı 360 bin hektar genişliğinde
Bugün itibariyle tarım yapılabilen arazilerin oranı yüzde 18.
26 I
I KASIM 2014
Kurt üzümü kazandırıyor Kurt üzümü olarak bilinen “goji berry” meyvesi Denizli’nin Çivrili ilçesinde üretilmeye başladı. Tibet ve Moğolistan gibi Asya kıtasının yüksek kesimlerinde yetiştirilen ve yaklaşık 2 yıl önce Denizlili üretici Mustafa Aslan tarafından 12 dekarda dikimi yapılan meyvenin ilk hasadı gerçekleştirildi. 2 bin 23 adet fidan diken Aslan, kurt üzümünün ekonomik getirisinin yüksek olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Fidanlar 4 yıl sonra tam verimli olarak meyve vermeye başlıyor. Kilogramı 30-70 TL’den alıcı buluyor ve bir ağaçtan 30-50 kg arasında meyve alınabiliyor.” İkinci ve üçüncü sınıf tarım alanlarında ve kıraç topraklarda yetişen kurt üzümünün tadı kiraz ve yaban mersinine benziyor. Kurt üzümünde fiyatlar
30-70
Kurt üzümünün kg’si 30-70 TL arasında alıcı buluyor.
Şeftali çekirdeği yakıt oldu Aydın’da bulunan bir çırçır fabrikası yakıt olarak şeftali çekirdeklerini kullanmaya başladı. “Firma olarak çevre dostu yakıtlarla ve hiç ağaç kesmeden üretimimizi sürdürmeye çalışıyoruz” diyen Fabrika yetkilisi İbrahim Akçakoca, “Fabrikamıza gelen pamuğun kalitesini yükseltmek ve nemini dengelemek için fırınlama yapıyoruz. Bu sezon hem ekonomik hem de çevreye zararı olmadığı için yakıt olarak tarımsal ürün atığı olan prina ve özellikle şeftali çekirdeği kullandık” şeklinde konuştu.
O L AY L A R
Makedonya’da Türk çeltiği
Baharat fiyatları uçtu Çemen, çörekotu, kişniş, rezene ve sumağın fiyatı yüzde 100, karabiberin ise yüzde 40 arttı. Avrupa’da sağlıklı yaşamın yeni trendi olan baharatlar ve şifalı bitkiler talebi arttırırken Uzakdoğu ülkelerinde geçen yıldan yeterli miktarda stok kalmaması nedeniyle talep karşılanamadı. Baharatlarda fiyat artışı
100
Çemen, çörekotu ve kişniş gibi baharatlarda bu yıl fiyat artışı yüzde 100’ü buldu.
%
Alım gücü düştü Türkiye’de ise çemen, kimyon, ıhlamur, sumak, mahlep, kişniş ve rezenede yetersiz üretim ve kuraklık verimi düşürdü. Birleşmiş Aktarlar ve Baharatçılar Derneği (BAKDER) Başkanı Murat Top, kuraklığın üzerine ürünlerin toplanmaması eklenince fiyatların yükseldiğini belirterek, “Ihlamurun kilosu 100 TL civarında. Et fiyatlarının neredeyse 4 katı. 2 yıl önce kilosunu 50 TL’ye satıyorduk. Geçen yıl fiyatlardaki yükseliş nedeniyle mal tedarik etmekte ve stoklarda ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Alım gücü düşünce de bazı ürünlerde boşluklar meydana geldi” diye konuştu.
Orkide yerine konyak üretilecek Türkiye’de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan salep orkidelerini korumak için alternatif olarak konyak (Amorphophallus konjac) bitkisinin üretim çalışmalarına başlandı. Yalova, Tokat, Ankara, İzmir, Samsun ve Kahramanmaraş’ta orkide ile aynı etken maddeleri taşıyan konyağın tohumluk çoğaltım şekilleri, kalite ve verim değerleri araştırılıyor. Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nden Başak Özyılmaz, “Salep orkideleri toplamak yerine konyak yumrularının bitkisini yetiştirip bitki çayı olarak veya şekerlemelerde, tatlandırıcılarda kullanacağız. Türkiye’de önde gelen firmalar salep bulamıyor. Daha ucuz glukomannan kaynağı olan konyak bitkisi gıda endüstrisine kazandırılarak salep fiyatlarının da düşmesi sağlanacak” diyor. 28 I
I KASIM 2014
Pano
Konyak nedir? “Yılan hurması”, “şeytan dili”, “fil patatesi” gibi çok farklı adlara sahip olan konyak, Japonya başta olmak üzere Uzak Asya’ya özgü bir bitki. İsmi de Japonca “konnyaku”dan geliyor. 1500 yıldır tüketilmekte olan konyak, lifli yapısıyla çok sağlıklı bir bitki olarak biliniyor. Şehriye ya da jöle şeklinde de tüketilen konyağın yine “konyak” olarak bilinen alkollü içki ile bir ilgisi bulunmuyor. İçki olan ve üzümlerden üretilen konyağın isim kaynağı ise üretildiği yer olan Fransa’daki Congac bölgesi.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) yürüttüğü proje ile Makedonya’da Türkiye’de üretilen çeltik tohumları ekiliyor. Trakya Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde görevli pirinç uzmanları tarafından projeye iki yılda 100 aile işletmesi dahil edildi. Proje ile Makedonya’da çeltik tarımı geliştirilerek, Yugoslavya döneminden kalma tek pirinç çeşidi yerine Türk pirinç çeşitlerinin de üretilmesi hedefleniyor. Son yıllarda pirinç verimi ve kalitesinde düşüş yaşayan Makedonya; üretim teknolojisinin yetersizliği, yeni çeşitlerin yokluğu, kırık çeltik oranının artması ve pazarlama gücünün düşmesi gibi sorunlarla boğuşuyor. Türkiye’den gelen çeltik tohumları ülkede daha yüksek verim ve kalitede pirinç üretilmesinin yanında aile işletmelerinin gelirinin yükselmesine yardımcı olacak.
Lisanslı depoculuğa kira desteği Bakanlar Kurulunun “Tarımsal Ürünlerin 5300 Sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Çerçevesinde Lisans Alarak Faaliyet Gösteren Depolarda Muhafaza Edilmesi Halinde Kira Destekleme Ödemesi Yapılmasına İlişkin Karar”ı yürürlüğe girdi. Buna göre, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı lisanslı depolarda muhafaza edilecek tarım ürünleri için kira desteği verecek. Fındık, zeytin, zeytinyağı, kuru kayısı, Antep fıstığı, kuru üzüm ve kuru incir için Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca onaylanacak kira ücretlerinin yüzde 50’si desteklenecek. Diğer ürünlerdeki destekler işe şöyle sıralanıyor: Ürün Buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, çeltik, pirinç, mercimek, nohut, fasulye, bezelye ve ayçiçek
Pamuk
Ton başına aylık
3 7
O L AY L A R
Zeytinlikler bizim santralimiz! Soma’da termik santral inşaatı için acele kamulaştırılan zeytinliklerde 6 bin ağaç kesildi. Yürütmenin durdurulması için açılan davanın sonuçlanması beklenmeden kesilen ağaçlar için Soma ve Yırcalı üreticiler eylem yaparken kesilen zeytin ağaçları Türkiye’nin gündemine oturdu. Mayıs’ta maden faciasının yaşandığı Soma’da yeni termik santralin inşaatı için zeytinlikler feda edilmeye devam ediyor. İlçedeki üçüncü termik santral olacak olan Soma Kolin Termik Santrali için Yırca ve Deniş bölgelerinde zeytinlik araziler acele kamulaştırıldı. Zeytinlik alanına termik santral yapılmasına karşı çıkan Somalılar yapılan ağaç kesimini önlemeye çalıştı. Tesisin yapılacağı Yırca mahallesi ile santrale verilecek kömürün bulunduğu Deniş mahallesi sakinleri alınan karara tepki göstermek amacıyla eylem yaptı. Üreticiler ve bölge halkı “Bizim santralimiz zeytinliklerimizdir” dedi.
Zeytinlikler kamulaştırıldı, dava açıldı Soma’da maden ocaklarına yönelik enerji üreten Kolin Termik Santrali’nin yapımı için geniş bir zeytinlik alan Bakanlar Kurulu tarafından kamulaştırıldı. Kararın ardından kamulaştırma sürecinin yürütülmesinin durdurulması ve iptali için dava açıldı. Ancak davanın sürmesine rağmen Kotil Şirketler Grubu zeytinliklerin çevresini tel örgü ile çevirdi. Mahalle sakinleri Soma Kaymakamlığı ve Soma Belediyesi’ni durumdan haberdar ederek suç duyurusunda bulundu. Tüm bu gelişmeler sürerken davanın sonuçlanması beklenmeden 17 Eylül tarihinden itibaren bölgede bine yakın ağaç kesimi yapıldı.
Şirkete bağlı dozer ve görevlileri durdurmak için zeytinliklere giden köylülerle şirket çalışanları arasında arbede yaşandı ve köylüler arasında kelepçelenenler oldu. Mahalle sakinleri zeytinliklerin zarar görmemesi için eylemlerini sürdürdü. 7 Kasım sabahı ise şirketin dozerleri Yırca mahallesine girerek 6 bin zeytin ağacını daha kesti. Bu büyük kıyım tüm Türkiye’de yankı buldu. Köylülerin protestolarına kamuoyunun protestoları eklendi. Derken köylülerin termik santrale yaptıkları itirazı değerlendiren Danıştay 6. Dairesi’nin yürütmeyi durdurma kararı verdiği açıklandı. Ancak içinde henüz hasat edilmemiş ağaçları da barındıran 6 bin zeytin ağacı artık yerlerinde değil.
Tarımın gerçek santralleri Mayıs ayında Soma’da yaşanan ve 301 maden emekçisinin hayatını kaybettiği maden faciası sonrası tarlasera’nın bölgeye giderek yaptığı haberde, Soma’da tarımın yıllar içinde yaşadığı daralma gözler önüne serilmişti. Geçmişte başta zeytincilik olmak üzere tarımdan geçinen bölge halkı zamanla maden sektörüne itildi. Açılan maden
Zeytinlik alanına termik santral yapılmasına karşı çıkan Somalılar yapılan ağaç kesimini önlemeye çalıştı.
ocakları ve termik santrallerle Soma hem tarım arazilerini hem de çevre dokusunu kaybetti. Bugünlerde bölgede kalan az sayıdaki tarım arazisini korumak için çabalayan Somalı üreticilerin dediği gibi, zeytinlikler hem onlar hem de Türkiye tarımının gerçek “santral”leri. Ve olaya böyle bakmadıkça Türkiye’de ne tarım, ne çevre, ne de insanın değeri tam olarak anlaşılabilecek.
Soma’da zeytincilik
4800ha Soma’da zeytinlik alanlar toplam 4 bin 800 hektar genişliğinde.
30 I
I KASIM 2014
6800ton Soma’da yılda yaklaşık 6 bin 800 ton zeytin üretiliyor.
Efsaneye göre; Ege kıyılarını gezerken yorulan Homeros, bir zeytin ağacı gölgesine oturur. Zeytin ağacı dile gelir ve Homeros’un kulağına şunları fısıldar: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım.”
D Ü N Y A ’ D A
35
T A R I M
G Ü N D E M İ
Pamukta devrim zamanı
Dar traktörler onay bekliyor
Altın pirinç engellenmemeli
Selülozun yapısının çözülmesiyle pamuk ürünlerinin kalitesinde devrim yaşanacak.
Bağlar için tasarlanan dar tasarımlı traktörler pazara açılmak için AB onayı bekliyor.
A vitamini eksikliğine karşı geliştirilen altın pirince karşı kampanyaların insani olmadığı dile getirildi.
36
38
Makarnalık buğdaydan ekmek üretilebilecek Makarnalık buğday olarak bilinen durum buğdayı yakında ekmek yapımında da kullanılabilecek. ABD Tarım Bakanlığı, durum buğdayı üzerine yaptığı çalışmalar sonucu yeni bir çeşit geliştirdi. Protein ve B vitamini yoğunluğuyla bilinen durum buğdayının bu çeşidi, fırın mamullerinde de kullanılabilir yumuşaklıkta. Kaynak: USDA
ABD Tarım Bakanlığı (USDA) Tarımsal Araştırma Servisi, makarna üretiminde kullanılan durum buğdayının yepyeni bir çeşidini üretti. Buğdayın çekirdeğindeki gen kromozomlarında değişiklik yapan uzmanlar, böylece ekmek ve diğer fırın mamulleri için uygun yumuşaklıkta bir buğday elde etti. Buğday kromozomlarında yer alan puroindoline maddesinin durum buğdayına uygulanması sonucu, rahatlıkla fırınlanabilen bir çeşit ortaya çıktı. Durum buğdayı protein ve B vitamini açısından zengin içeriğe sahip. Bu yüzden de klasik ekmeklik buğdaylardan daha besleyici. Araştırma ekibi durum buğdayından yapılan ekmeğin ticari ve yaygın hale gelmesi için çalışmaları sürdürüyor. Bir sonraki aşama glüten içeriğini güçlendirmek. Böylece daha dayanıklı ve cazip bir durum buğdayı elde etmek mümkün olacak.
YERYÜZÜ
Sebze-meyve atıkları yem olacak Kaynak: AB
Domatesin kayıp tarihi Kaynak: UC
Kaliforniya Üniversitesi’nin yayınladığı 360 farklı domates çeşidinin genetik dizilimi, domatesin genetik tarihini ortaya koydu. Veriler, domatesin ıslah edilmesi ve yaygınlaşması sürecinde belli genom bölgelerinin ortadan kaybolduğunu gösteriyor. Bunların içinde meyvenin boyutunu ve hastalıklara dayanımını etkileyen genler de bulunuyor.
Genetik çeşitlilik korunmalı 360 farklı çeşidin ve yabani akrabaların ele alındığı çalışmada, yıllar içinde bazı genetik özelliklerin kasıtsız olarak ortadan kalktığı görülüyor. Araştırmada yabani
akrabalarından 100 kat daha büyük olan modern ticari domatesin oluşmasını sağlayan bağımsız iki gen kümesi de tanımlandı. Verilerin domateste genetik çeşitliliğin önemini gösterdiği ve modern ıslah çalışmalarına yön vereceği belirtiliyor.
AB ve gıda atıkları
Domateste genetik çeşitlilik
25
bin Domatesin dünya üzerinde 25 bin çeşidi bulunuyor.
Tuzlanmaya karşı acil önlem Kaynak: BM
Birleşmiş Milletler (BM) tuzun yol açtığı zarar yüzünden her gün 20 km’lik verimli toprağın kaybedildiğini açıkladı. 20 yıl önce 450 bin kilometrekare olan toprak kaybı, bugün Fransa’nın yüzölçümüne yaklaşarak 620 bin kilometrekareye ulaştı. Tuz yüzünden meydana gelen toprak aşınmasının en çok yaşandığı yerler kuru, az yağmur alan, sulama yapılan ve doğal drenaj olmayan bölgeler. Tuzun yarattığı tahribata karşı üreticilere ağaç dikilmesi, toprağın derin sürülmesi ve tuza dayanıklı ürünler yetiştirilmesi öneriliyor. Ayrıca tuzdan
etkilenen toprakların çevresine hendek de kazılması gerekiyor. Açıklamada, harekete geçilmemesi durumunda maliyetin daha da artacağı uyarısı yapılıyor. Tarım arazilerinde tuzluluk
27,3
bin
Tarım arazilerinde tuzluluğun neden olduğu maliyet dünya çapında 27,3 milyar dolar.
Florida Üniversitesi, daha fazla tam tahıl üretilmesi ve tam tahıllı ürünlerin tüketiminin artması gerektiğini açıkladı.
34 I
I KASIM 2014
Altı Avrupa Birliği (AB) ülkesi ve Türkiye, tarım ve gıda atıklarının geri dönüşümü için ortak çalışma başlattı. NOSHAN adı verilen proje ile sebze ve meyve ürünlerinin atıkları hayvan yemine dönüştürülecek. Böylece hem maliyetlerin hem de hayvan yemi ithalatının azaltılması mümkün olacak. NOSHAN Bilimsel Koordinatörü Montse Jorba, “Sebzemeyveler en fazla atık üreten gıdalar. Bu atıkların israf edilmesi su, toprak, enerji, işgücü ve sermaye kaybına yol açıyor” diyor.
1/3
Dünya çapında 1 yılda üretilen gıdanın 3’te 1’i tüketilmeden atığa dönüşüyor.
55-90
€
Dünya çapında atık gıdalar ton başına 55-90 Euro arasında maliyete yol açıyor.
1,3 milyar ton
Dünya çapında 1 yılda 1,3 milyar ton gıda israf oluyor.
2 trilyon €
Avrupa biyoekonomisinin büyüklüğü 2 trilyon Euro’yu buluyor.
20 milyar €
AB 2020’ye kadarki dönemde tarım ve gıda alanında 20 milyar dolarlık inovatif çalışmalar yapacak.
“Süper” yabani otlar efsanesi yalanlandı
Pamukta devrim zamanı geldi Kaynak: PU
Kaynak: WSSA
ABD Yabani Ot Bilimleri Topluluğu (WSSA), herbisitlere dirençli yabani otlara dair iki temel yanılgı olduğunu açıkladı. Buna göre; herbisitlere direnç geliştiren “süper” otlar, zannedildiği gibi genetiği değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinden değil, tek yönlü herbisit kullanılmasından kaynaklanıyor. Bir diğer yanlış kanı ise; bu otların tarım ürünlerine karşı giderek daha güçlendiği. Gerçekte, dirençli yabani otlar geçmişte görülmemiş ölçüde güçlü özelliklere sahip değil.
GDO’lardan kaynaklı değil GD ürünlerden kaynaklanan gen aktarımının yalnızca belli yabani ot türlerinde mümkün olduğunu açıklayan WSSA’ya göre bunun da geniş çapta direnç geliştirmeye yönelik bir etkisi bulunmuyor: “Herbisitlerin kullanılmadığı koşullarda dirençli ve dirençsiz otlar aynı ölçüde zararlı etkiye sahip. Zararlı otlarla mücadele için ise yalnızca herbisitlere değil, etkili ve çok yönlü bir arazi yönetimine ihtiyaç var.”
Purdue Üniversitesi araştırmacıları, bitki selülozunu oluşturan enzimlerin yapısını ortaya çıkardı. Elde edilen veriler bitki materyalinin ayrıştırılmasını daha kolay hale getirecek. Bu da bitkilerden tekstil ve biyoyakıt ürünlerinin üretilmesini çok daha kolaylaştıracak.
Selülozun yapısı değiştirilebilecek “Bitki selülozunun nasıl oluştuğu bugüne kadar bir sır olarak kaldı” diyen bitki biyologu Nicholas Carpita, “Ancak şimdi selülozu sentezleyen belli enzim proteinlerinin moleküler yapısını ortaya koymaya başladık. Bu sayede selülozun yapısını değiştirmemiz mümkün olacak” diye konuşuyor. Bu, temelini selülozun oluşturduğu pamuk ve bitkisel ipek gibi tekstil ürünleri için devrim niteliğinde bir gelişme. Selülozun yapısının değiştirilebilmesiyle birlikte, örneğin boyaları daha iyi emen kumaşlar elde etmek mümkün olacak. Böylece ek kimyasal uygulamalara gerek kalmayacak. Ayrıca, selülozik biyoyakıtların üretimi de kolaylaşmış olacak.
Denizler altında yirmi bin hektar! Kaynak: KTH
İsveç’te yapılan bir araştırma, deniz yosunlarının diğer yosun türlerine göre daha verimli azot emilimi gerçekleştirdiğini ortaya koydu. Böylece, bugün büyük oranda biyoyakıt yapımında kullanılan deniz yosunlarından gıda, tıbbi ilaç, plastik ve enerji sektörüne yönelik malzeme üretmek mümkün olacak. Kraliyet Teknik Üniversitesi’nde kara ve deniz yosunu örneklerini karşılaştırıldı. Fredr Gröndahl, bitkiler için çok zengin bir besin ortamına sahip denizlerin ideal tarım alanları olduğunu söylüyor. Denizin altında 2 hektarlık yosun üretim arazileri oluşturacaklarını söyleyen Gröndahl, “Çok sayıda vitamin, aminoasit ve mineral içeren deniz yosunlarının gıda olarak tüketimi yaygınlaşacak. Aynı zamanda şeker, baharat, yağ ve hayvan yemi üretiminde de kullanılacaklar” diyor.
Pano
Selüloz nedir? Selüloz, bitkilerin hücre yapısının büyük bir bölümünü oluşturan karbonhidrata deniyor. Bu madde tekstil ürünleri, kağıt ve patlayıcı maddelerin yapımında kullanılıyor. Pamuk ipliklerinin yüzde 90’ı, odunların yüzde 50’si, samanın ise yüzde 30’unda selüloz bulunuyor. Ayrıca biyoyakıt, boya ve tiner gibi malzemelerde de selülozdan yararlanılıyor.
90
%
Pamuk ipliğinin yüzde 90’ını selüloz oluşturuyor.
KASIM 2014 I
I 35
YERYÜZÜ
Pestisit yasakları üretimi düşürecek Kaynak: NFU
İngiltere’de Ulusal Üreticiler Birliği (NFU), pestisitlerin yasaklanması ya da kullanımlarının ciddi oranda kısıtlanması durumda tarımsal üretimin büyük oranda düşeceğini açıkladı. NFU, Avrupa Birliği’nin (AB) 2020 yılı itibariyle 40 farklı kimyasalı yasaklayacağı söylentileri üzerine bir rapor hazırladı. Rapora göre, öngörülen kısıtlamalar gerçekleşirse, tarımsal gelirlerde 2,6 milyar dolarlık düşüş yaşanacak. Buğday, patates, soğan ve elma gibi ürünlerde de üretim ciddi oranda düşecek.
Dar traktörler onay bekliyor Kaynak: CEMA-AGRI
AB ve İngiltere’de pestisit yasakları
22 40
2009 yılında Avrupa Parlamentosu pestisitlerde 22 kimyasal bileşeni yasaklanması yönünde oy vermişti.
2020 yılında AB ülkelerinde yasaklanacağı iddia edilen 40 farklı kimyasal bileşen bulunuyor.
50 % 12 % 12 milyar $ 2,6 %
Pestisit kısıtlamaları öngörüsüne göre yalnızca İngiltere’de soğan üretimi yüzde 50 düşecek.
Pestisit kısıtlamaları öngörüsüne göre yalnızca İngiltere’de buğday üretimi yüzde 12 düşecek.
Pestisit kısıtlamaları öngörüsüne göre yalnızca İngiltere’de patates üretimi yüzde 12 düşecek.
2020 için öngörülen pestisit kısıtlamaları yalnızca İngiltere’de 2,6 milyar dolarlık zarara yol açacak.
36 I
I KASIM 2014
AB, dar tasarımlı traktörlerin çevrenin korunması amacıyla belirlenen Emisyon Standartları’na uygunluğunu 2014 bitmeden belirleyecek. Avrupa Tarım Makineleri Birliği (CEMA-AGRI) bu belirlenirken, makinelerin özgün karakterlerinin bozulmaması gerektiğini söyledi. CEMA-AGRI, üzüm bağları ve diğer bahçeler için tasarlanan dar tasarımlı traktörlerin manevra kabiliyeti yüksek ve daha hafif bir yapıda olduğuna dikkat çekti. AB’nin bu modellerin aynı şekilde üretilmesini onaylaması durumunda dar traktörler pazarının hız kazanması bekleniyor.
Aşırı yağışlar çayın lezzetini bozuyor Kaynak: MSU
İklim değişikliğine bağlı değişen yağış koşullarının çayın besin değerlerini ve lezzetini etkilediği ortaya çıktı. ABD’deki Montana Eyalet Üniversitesi’nden uzmanlar, aşırı yağış alan bölgelerde çayda bulunan antioksidan bileşiklerin yüzde 50’ye kadar düştüğünü saptadı. Aşırı yağışların çayın lezzetini de olumsuz etkilediğini söyleyen Rick Stepp, “İklim değişikliğinin radikal etkileri çayın kalitesini düşürecek. Üreticilerin yeni koşullara adapte olması gerekli” yorumunu yapıyor. Çay üretimi
1,7
milyon ton Türkiye’nin 5. olduğu çay üretiminde Çin 1,7 milyon ton ile birinci sırada.
YERYÜZÜ
Altın pirinci engellemek insanlık dışı Kaynak: BBC
Kanadalı ekolojist Patrick Moore, Ekim ayında BBC’de yer alan bir programda, eskiden bir üyesi olduğu Greenpeace’in “Altın pirinç”e karşı çıkarak insani değerleri reddeder hale geldiğini dile getirdi. Yılda yarım milyon çocuğun ölümüne yol açan A vitamini eksikliğine karşı geliştirilen altın pirince karşı yapılan kampanyaları hatırlatan Moore, “Başlangıçta nükleer savaşa karşı insani ve çevresel değerlerin korunmasıyla yola çıkılmıştı. Bugün ise Greenpeace, anti-GDO kampanyaları ile birlikte altın pirincin de yaygınlaşmasını engelleyerek bütün insani kökenlerini kaybetmiş oldu” ifadelerini kullandı.
Patentsiz ve bedelsiz bir ürün Biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilen A vitaminli bir pirinç olan altın pirinç, ticari bir amacı olmayan, patentsiz ve tamamıyla bedelsiz olarak ihtiyacı olan ülkelere dağıtılması öngörülen bir ürün. 2000 yılında geliştirilen ürünün mucidi Ingo Potrykus, 2012 yılında tarlasera’ya konuk olmuş ve tüm engellemelere karşın altın pirincin A vitamini eksikliğinin ciddi boyutta olduğu Bangladeş, Filipinler ve Vietnam gibi ülkelerde üreticilere ulaştırılacağını söylemişti.
A vitamini eksikliği ve Altın Pirinç
668
milyon Her yıl 668 milyon çocuk A vitamini eksikliğinden hayatını kaybediyor.
85
gr Altın pirincin 85 gramı bir çocuğun günlük A vitamini ihtiyacını karşılıyor.
Yaşlı ormanlar azot deposu Kaynak: USDA
ABD Ekoloji Topluluğu, yaşlı ormanların üst toprak tabakalarında azotu daha iyi tuttuklarını saptadı. Bu özellik, sanayi ve modern tarımın etkisiyle toprakta oluşan aşırı azotun su kaynaklarına ulaşmasını engelliyor. Tarımda kullanılan azot bazlı ürünler ve fosil yakıtların kullanımı toprakta aşırı azot birikmesine neden oluyor. Yaşlı ağaçlar ise genç ağaçlara göre köklerini daha geniş bir alana yaydıkları için topraktaki azotu daha iyi stoklayabiliyor. Böylece su kaynakları korunup daha verimli ve sağlıklı bir ekosistem sağlanıyor. Uzmanlar, endüstriyel tarım 38 I
I KASIM 2014
yapılan arazilerinin ve sanayi tesislerinin yaşlı ve olgun ağaçların yoğun oldukları bölgelere kaydırılmasını öneriyor.
Ahşap elma yaygınlaşıyor Kaynak: Earth of India
Anavatanı Hindistan ve Sri Lanka gibi Güney Asya ülkeleri olan “ahşap elma” meyvesinin (wood apple) tüketimi dünya çapında artıyor. Ağır bir kokuya sahip olan ahşap elmanın tadı ise pek çok tüketiciyi cezbediyor. Kabuğu kırılıp içi yenerek ya da meyve suyu şeklinde tüketilen meyvenin küflü peynire benzetilen kokusu ise aslında meyvenin olgunlaşmış olduğunu işaret ediyor. Kabuğu oldukça sert olan ahşap elma bu açıdan Hindistan cevizine benziyor. C vitamini, protein, fosfor, magnezyum gibi zengin besin değerlerine sahip olan meyveden reçel, dondurma ve içki üretiminde de yararlanılıyor.
Verim atlası yayınlandı Kaynak: UNL
ABD’nin Nebraska Üniversitesi’nin geliştirdiği Küresel Verim Eksikliği Atlası yayınlandı. Atlasta, tüm dünyadaki tarım arazilerinde verimin düşmesine neden olan eksiklikler ayrıntılı şekilde gösteriliyor. Nebraska Üniversitesi’nden Roberto Lenton, atlasın üreticilere, hükümetlere ve firmalara tarımsal verimliliği arttırmaları konusunda fayda sağlayacağını söylüyor. “Belli bölgelerdeki bitki, toprak ve iklim verilerinden yola çıkılarak potansiyel ve gerçek ürün verimleri arasındaki farklar tahmin edilebilecek” diyen Lenton, atlasın su ve doğal kaynakların korunmasına da yardımcı olabileceğini söylüyor. Ulaşımı ve kullanımı ücretsiz olan Küresel Verim Atlası’na www.yieldgap.org adresinden ulaşılabiliyor.
İ H R AC AT
Susamda kalite üretime yansımalı Susam Türkiye’nin “özellikli ürün”ü (specialty crop) gibi. Üretimi az, değeri yüksek. Dünyanın diğer köşesine susam ihraç eden Türkiye, kendi simitlik susamını ise Afrika’dan alıyor. Kalite ve pazar değeri yüksek Türk susamının üretimi ise artacağına azalıyor.
G
eçtiğimiz yıl simit fiyatlarında artış susamı Türkiye gündemine düşürmüştü. Artışın nedeni susam üretimindeki ani düşüştü. Yüzde 50’lik ani zamma olan tepkiler “çıplak simit” eylemlerine kadar gitti. Fiyat krizi uzun sürmese de susamda üretimden kaynaklı sorun devam ediyor. Aslında Türkiye’de üretilen susamın bir anlamda kaderi bu. Sınırlı alanda, o da ikinci ürün olarak ekilen susam üretim yönünden maliyetli. O kadar ki, Türkiye iç pazardaki talep için Afrika’dan susam ithal ediyor. İlginç olan ise, burada üretilen susamın da ta dünyanın öbür ucuna, Japonya’ya ihraç ediliyor olması! Aslında simitlerin üzerine ithal susamı konduran da bu. Çünkü az miktarda üretilse de, Türk susamı dünya standartlarında ve oldukça pahalı bir ürün.
Japonya’ya 1,7 bin ton susam gidiyor Dünyada 8 milyon hektar alanda toplam 4,2 milyon ton susam üretiliyor. Üretimde ilk sırayı 620 bin tonla Myanmar alırken, onu 610 bin tonla Hindistan, 600 bin tonla Çin izliyor. Uzak Doğu ülkelerinde üretimin fazla olması tesadüf değil. Bu ülkelerde susam, özellikle yağlık bitki olmasından dolayı sıklıkla tercih ediliyor. Ancak üretimin fazla olmasının bir sebebi daha var; ucuz işgücü. susam çoğu ülkede kabuğundan el ile ayrılıyor. İşgücünün ucuz olduğu Çin, Nijerya ve Etiyopya gibi ülkelerde susam üretiminin yaygınlaşması da bundan kaynaklı. 408 bin tonla Hindistan dünyanın en büyük susam ihracatçısı. Etiyopya, Nijerya ve Sudan gibi Afrika ülkeleri ise Hindistan’ı takipte. Türkiye’den susam ihracatının en fazla yapıldığı ülke yaklaşık 1700-2000 tonla Japonya. Diğer ülkelere yapılan ihracat sembolik rakamlarda kalıyor. Bunun en önemli sebebi, Türkiye’de susam üretiminin yıldan yıla azalıyor oluşu. Son 10 yılda üretim miktarı 40 I
I KASIM 2014
yarı yarıya azalan susamda ülke ihtiyacının yüzde 85-90’ı ithalat yoluyla karşılanıyor. Türkiye Çin ve Japonya’dan sonra dünyada en büyük 3. ithalatçı. İthalatın en fazla yapıldığı ülke Nijerya. Bu ülkeyi Etiyopya, Çad, Hindistan ve Mozambik izliyor.
İşgücü maliyeti yüksek Bugün Türkiye’nin susam üretimi yıllık 15 bin ton civarında. Oysa bundan 40 yıl önce bu miktar 35-40 bin tondan aşağıda değildi. Türkiye’de susam üretiminin azalmasının nedenlerinden biri işgücü maliyetleri. Üretimin, işgücünün ucuz olduğu ülkelerde bu denli yaygınlaşırken Türkiye’de azalması bunun göstergesi. Susam Türkiye’de çok yaygın bir üretim sahasına sahip değil. Yetiştiği bölgelerde de ana ürün olmak yerine büyük oranda ikinci ürün olarak benimsenmiş durumda. Susam üretiminin maliyetli olması, doğal olarak satış fiyatına da yansıyor. Afrika’da yetiştirilen susamla Türk susamının fiyatı arasında uçurum var. Bu durum ihracatı olumsuz etkiliyor. Türk susamının fiyatları, diğer ülkelerin çok üstünde. Yine de özellikle Japonya Türk susamından vazgeçmiş değil. İzmir’de 1978
Türk susamı lezzetiyle dünyada belli bir kesime hitap ediyor. Ama susam üretimi Türkiye’de hiçbir zaman birinci ürün olarak yapılmadı. Ana ürün olarak ekilirse verim artar. Ruhi Ünalan Ünalan Gıda
yılından beri susam ticareti yapan Ünalan Gıda’nın sahibi Ruhi Ünalan, Türk susamının fiyatına rağmen, yüksek kalitesi ve bazı bölgelerin damak tadına uygunluğu nedeniyle kendine pazar bulabildiğini belirtiyor: “Dünyada belli bir kesime hitap ediyoruz. Biz Afrika’dan 1600 dolara susam alıyoruz, bizim susamımız ise 3 bin 500 dolar. Bu rakamlar, 100 ton malda 200 bin dolarlık fark yaratıyor. Ancak bizim susamımızın aromasında farklı bir lezzet var. Bu nedenle Japonya gibi damak tadının benzeştiği ülkelerde talep görüyor.”
İhracat değeri (TL)
İhracat miktarı (ton)
12.851.854
2.027
2013
8.957.871
1.836
2012
11.569.921
3.020
2011
8.531.717
2.544
2010
11.359.497
3.032
2009
Kaynak: TÜİK
Türkiye’de son 5 yılda susam ihracatı
aroma. Ünalan, Türk susamının doğal yollarla üretilmesinin pazarda fark yarattığına vurgu yapıyor. Düşük maliyetle yoğun üretim yapan bazı ülkelerde ise susamlar kimyasal yöntemlerle soyuluyor. Kullanılan yöntem ürünün lezzetini de etkiliyor. Kalitenin ülkeden ülkeye değiştiğini söyleyen Ünalan, “Şekil aynı olsa da renk ve lezzet farklılığı susamın kalitesini ve üretildiği yeri ele veriyor. Türk susamı sarı renge sahip. Afrika ülkelerinden gelenler ise beyaz ve kabuklu oluyor. Bir tahin helvasının hem yerli susam hem de yabancı susamdan yapılmış iki farklı versiyonunun tadına baktığınızda farkı çok rahat anlayabilirsiniz” diyor.
Türk susamının aroması cezbediyor İhracatı artırmak için öncelikle üretimin arttırılması gerektiğini dile getiren Ünalan, “Susam üretimi Türkiye’de hiçbir zaman birinci ürün olarak yapılmadı. Adana gibi güney bölgelerde haziran ayında karpuzlar hasat edildikten sonra ekim ayına kadar tarla boş kalıyor. Bu boşluğu kapatmak için üreticiler de susam ekiyor. Ama susamın birinci ürün olarak benimsenmesi gerekli. Ana ürün olarak ekildiği takdirde verimde de artış yaşanır.” Türk susamında Uzak Doğulu alıcıyı cezbeden en önemli şey
Yükte de ağır olmalı Susam Türkiye’nin “özellikli ürün”ü (specialty crop) gibi. Değeri yüksek ama üretimi az. Özel bir kitleye hitap eden bir marka olmak elbette önemli. Ama bu kaliteyi ve marka değerini kaybetmeden geniş alanla yaymak mümkün. Dünyada ulaşabilecek çok sayıda “özel kitle” var. Bu kitlelere ulaşmak için daha fazla üretim gerek. Susamı ana ürün olarak ele almak ilk adım olacak. Bu sayede pahada ağır olan susam yükte de ağır hale gelebilecek.
Helva da cilt bakımı da susamın eseri! Tahin, susam yağından elde edilen en önemli gıda ürün. Daha çok helva yapımında kullanılan tahin susam tohumlarının işlenerek ezilmesiyle elde ediliyor. Helva ise yalnızca Türkiye de değil, çoğu Ortadoğu ülkesinde de popüler bir tatlı. Susamın zengin besin içeriği tahine de yansıyor. 100 gr helvada günlük ihtiyacın 3’te 1’ini karşılayacak protein ve kalsiyum var. Bu yüzden tahin ürünleri gelişme çağındaki çocuklar, sporcular ve ağır işlerde çalışanlara öneriliyor. Omega 3 içeriği ise susam yağını kalp dostu bir ürün yapıyor. Özellikle Uzak Doğu’da yemeklik yağ olarak oldukça yaygın. Ama bu yağı tüm dünyada popüler kılan asıl şey aynı zamanda bir cilt bakım ürünü olması!
KASIM 2014 I
I 41
İ H R AC AT
TÜRKİYE’NİN SUSAM İHRACATI Türkiye’nin susam üretimi son 10 yılda yüzde 50 azaldı. Susam ihracatı ise miktarı az, getirisi fazla olan bir ürün. İhracat geliri 12 milyon TL’yi aşıyor. En çok susam ihraç edilen ülke ise Japonya.
2013 YILINDA TÜRKİYE’NİN SUSAM İHRAÇ ETTİĞİ ÜLKELER (ton)
Türkiye’nin susam üretimi (2013)
.457 15
ton
Türkiye’nin susam ihracat geliri (2013)
12 bin 408 %13
milyon ton
En çok susam ihraç eden ülke 408 bin tonla Hindistan.
Türkiye ürettiği susamın yüzde 13’ünü ihraç ediyor.
42 I
I KASIM 2014
1.733 114 J A P O N YA
İ S PA N YA
Y U N A N İ STA N
85 54
A L M A N YA
Verim ve Kalite %XlX端tX
1
A Y R I N T I L A R D A
G İ Z L E N E N
G Ü N D E M
D E TAY 46
Mısırda nem yarıştan koparıyor
Şeker fabrikalarında dünden bugüne
Adana bölgesi ikinci ürün danelik mısır yarışında geri düştü. Aşırı nem hem kaliteyi düşürüyor hem hastalıkları davet ediyor. Çeşit seçimi ve sulama neme karşı kilit sözcükler.
Türkiye’nin şeker fabrikaları tarihinde yeni sayfalar açılıyor. Geçmiş sayfalar da ilginç notlarla dolu. İlk fabrikanın bir üreticinin girişimiyle açılması ya da kooperatifleşmedeki örnek başarı gibi.
Önemli olan iç güzelliği! Fransa’da bir “çirkin sebze-meyveler” modası başladı. Alışılmadık şekillere sahip ürünler çöpe atılmak yerine marketlerde daha ucuza satılıyor. Şekilsiz ürünler diğerlerinden daha güvensiz ya da kalitesiz değil. Bu konuda Türkiye’deki önyargıları da kırmak gerek.
50
54
D E TAY
Mısırda nem yarıştan koparıyor Güneydoğu bölgesi ikinci ürün danelik mısırda koşusuna devam ederken Adana bu yarışta geri düştü. Bölgede aşırı nem hem kaliteyi düşürüyor hem de hastalıkları davet ediyor. Neme karşı çeşit seçimi ve sulama kilit sözcükler. Özellikle sulamada saat gibi dakik olmak gerek!
Dekalb’in DKC 6589 mısır çeşidi
46 I
I KASIM 2014
İ
kinci ürün danelik mısırda hasat mevsimi geldi. Birkaç yıl öncesine kadar ekilen danelik mısırın neredeyse yarısının ikinci ürün olduğu Adana bölgesi bugün ikinci ürün danelik mısırdan elini eteğini çekmeye başladı. Sorunun asıl kaynağı ise nem. Danelerdeki nem ne kadar yüksekse fiyat da o kadar düşük oluyor. Hastalıklar da nemle beraber geliyor. Bölge mısır yaprak yanıklığı ve Turcicum yaprak yanıklığı hastalıklarından bir türlü kurtulamadı. Nem sorununa karşı kurutucu görevi gören kimyasal ürünler geçici bir seçenek. Ancak işin sırrı çeşit seçimi ve sulamada yatıyor. Özellikle de sulamada adeta saat gibi dakik olmak gerek!
İkinci ürün danelik mısır azalıyor Güneydoğu Anadolu, özellikle de Mardin-Şanlıurfa bölgesi ikinci ürün mısırda süratli bir şekilde büyümeye devam ediyor. Bölgenin iklimi ve nem oranları ikinci ürün mısır için adeta biçilmiş kaftan. tarlasera’nın Haziran sayısında da yer verilen ve hala çözülememiş olan elektrik sorunu dışında bu bölgede her şey yolunda. Ama aynı şey Adana bölgesi için geçerli değil. İlde birinci ürün ekimi yoğun olarak devam etse de, ikinci ürün olarak danelik mısırdan vazgeçen üreticilerin sayısı artıyor. 2013 verilerine göre bugün Türkiye’nin toplam ikinci ürün danelik mısır üretimi 1,9 milyon ton. Bu üretimin 1,2 milyonu Mardin ve Şanlıurfa’da. Adana’da 2013 yılında hasat edilen ikinci ürün danelik mısır miktarı ise 192 bin ton. Bu miktar birinci ürün danelik mısırın 3’te 1’inden az. Verim hektar başına 7,8 ton. Mardin’de alınan ikinci ürün danelik mısır verimi ise 9,4 ton düzeyinde. Bu düşüşün altında son birkaç yıldır Adanalı üreticilerin yaka silktiği yaprak hastalıkları yatıyor. Mısır yaprak yanıklığı (D. maydis) ve Turcicum yaprak yanıklığı (H. Turcicum) hastalıklarına bir de kumsal topraklar ve nehir kenarlarında gelişen gri yaprak yanıklığı eklendi. Bu hastalıklar sonucu mısır bitkisi yeterince fotosentez yapamadığı için çok erken dönemde çöküyor. Hastalıkları araziye davet eden şey ise nem.
İdeal nem yüzde 11-14 Adana’da buğday hasadı genellikle mayıs sonu veya haziran başı yapılıyor. Haziranın ilk haftası da ikinci ürün olarak mısır ekimi başlıyor. Adana bölgesindeki nem yüzde 70-80 seviyesine çıktığında hastalıklar da etkinliğini arttırıyor. Nem yükseldiğinde hastalıklarla karşılaşılma ihtimali çok daha yükseliyor. Ama nemin tek handikabı hastalıklar değil. Bitkide oluşan nem de ciddi bir sorun. Bu nem doğrudan mısırın danelerine yansıyor. Nem oranı yüksek daneler kalitenin düşük olması demek. Hasat zamanı mısırda olması gere-
Dekalb’in DKC 6589 mısır çeşidi
Her gübre türü ve miktarının etkili olduğu toprak yapısı farklı. Bu yüzden, yanlış yönlendirmeler yerine toprak analizi ve doğru gübre önerilerini dikkate almalı. Dr. Mehmet Özüstün Polen Tohumculuk Uluslararası Ticaret Müdürü
ken ideal nem oranı yüzde 11-14. Devlet veya tüccarlar da fiyatlandırma yaparken bu oranı baz alıyor. Bunu yakalayan üretici, iş ürünü satmaya geldiğinde emeğinin karşılığını alabiliyor.
Son sulama ne zaman yapılmalı? Danelik mısırın fizyolojik olgunluğa ulaşıp ulaşmadığını görmek için öncelikle tarladan rastgele toplanan birkaç koçan ortadan ikiye kırılıyor. Mısırın sırt kısmında bulunan ve “süt çizgisi” adı verilen çizgi görsel olarak danenin boyunun yarısına kadar gelmişse mısıra son kez su verilerek sulamanın kesilmesi gerekli. Bitki bu tarihten itibaren 12-15 gün sonra fizyolojik olgunluğa erişiyor.
KASIM 2014 I
I 47
D E TAY
Adana’da ikinci ürün kârını yitirdi Polen Tohumculuk Uluslararası Ticaret Müdürü Dr. Mehmet Özüstün, ikinci ürün danelik mısır ekiminin Adana’da kârlılığını yitirdiği söylüyor. Çünkü istenen düzeyin üzerindeki her nem derecesi için ücret kesintisi yapılıyor. Bu da ürünün kârlılığını büyük oranda azaltıyor. Mısırını uzun süreli depolamak isteyen üreticinin doğru nem oranında hasat yapması gerek. Özüstün, ikinci ürün danelik mısırda nem-fiyat ilişkisini şöyle anlatıyor: “Adana bölgesinde baz olarak genelde yüzde 14 veya 15 nem tercih edilir, çünkü bu uzun süreli depolamaya uygun bir oran. Sizin mısırınız yüzde 15 nemli ise 670-680 TL fiyat veriliyor, sonraki her hem değeri için kg başına 6-10 kuruş arasında bir para kesiliyor. Dekar başına 1 ton alındığını düşünürsek ciddi bir maddi kayıp ortaya çıkıyor.”
DİPNOT
Kurutucu için doğru zaman beklenmeli İkinci ürün danelik mısırda doğru nem oranını bulmak için iki temel gereklilik var. İlki bölgeye uygun çeşit seçimi. Adana’da ve benzeri sorunlar yaşayan bölgelerde bu erkenci ve hızlı kuruyan çeşitler anlamına geliyor. Diğer hassas konu ise sulama. Sulama yapılacak tarihlere, özellikle de son sulamanın ne zaman kesileceğine dikkat etmek gerekli. Sulamayı düzgün ve yeterli miktarda yapan üretici ürününü yüksek fiyattan satabilme şansına sahip. Üreticinin nem sorununu çözmesine yardımcı olan bir uygulama daha var: Bitkinin kuruma sürecini hızlandıran ve kurutucu diye de anılan herbisit uygulamaları. Bu uygulama daha ziyade erken hasat amacıyla devreye giriyor. Ancak kurutucu uygularken de dikkat etmek gerekli. Özüstün, şu bilgileri veriyor: “Kurutucu ilaçlar mutlaka bitki fizyolojik olgunluğa eriştiğinde atılmalı. Daha önce atılırsa yüzde 10-20 verim kaybına neden olur. Fizyolojik olgunluğa girildiğini anlamak için mısırdaki süt çizgisine bakılmalı. Süt çizgisi görsel olarak dane boyunun yüzde 50’sine geldiğinde son su verilmeli ve isteniyorsa dozunda kurutucu uygulanmalı.”
Bölgeye göre gübre seçmek gerek İkinci ürün danelik mısırda nemi, dolayısıyla kaliteyi etkileyen bir diğer faktör de bitki besleme. Klasik olarak 1 dekar mısır 1 tonluk verim verebilmek için 27 kg saf azot, 12 kg fosfor ve 26-27 kg potasyum tüketiyor. Bunun için elbette toprak analizi ve doğru gübre tavsiyesine ihtiyaç var. Özüstün, gübreleme konusunda yanlış yönlendirmenin yaygın olduğunu söylüyor: “Her gübre türü ve miktarının etkili olduğu toprak yapısı farklıdır. Üreticiler bu yüzden bazen yakın çevresi tarafından da yanlış yönlendiriliyor. Tamamen bölgedeki iklim ve toprağın şartlarına göre hareket etmek gerek.” Türkiye’de ikinci ürün olarak mısır ekiminin geçmişi için çok geriye gitmeye gerek yok. Son 10 yılda yaygınlaşan ve pek çok üretici için yepyeni bir kapı açan ikinci üründe hiçbir bölgenin bu kadar erken düşmemesi gerek. Adana’da ikinci ürün danelik mısırı yeniden ayaklandırmak için yapılacaklar belli. Bunun için gerçek bir uzmana danışmak ve bilgiyi paylaşmak yeterli. İklim koşulları ne kadar zor geçse de, buna adapte olabilmenin yolu yine bilgiden geçiyor. Geriye de doğru bir üretim yapmış olmanın maddi ve manevi kazancı kalıyor. 48 I
I KASIM 2014
MISIRDA SULAMA DÖNEMLERİ İkinci ürün danelik mısırda ideal nem oranını yakalamak için sulamayı doğru zamanlarda yapmak gerekiyor. Sulama beş kritik adımdan oluşuyor. 1. Koçan taslağının oluşmaya başladığı 4 yaprak dönemi 2. Koçandaki dane sıralarının ve sayılarının belirlendiği 8–9 yaprak dönemi 3. Döllenmeden 1 hafta önceki dönem (püskül çıkarmadan önce) 4. Döllenme ve döllenmeyi takip eden 1 haftalık dönem 5. Döllenmeden 1 ay sonra kuru madde birikiminin başladığı dönem
İkinci ürün danelik mısırda üretim Yer
Yıl
Ekilen alan (ha) Üretim (ton) Verim (ha/ton)
2011
33.062
226.449
6,85
2012
25.145
183.314
7,29
2013
24.611
192.515
7,85
2011
50.195
445.764
8,88
Mardin 2012
55.436
419.465
7,62
Adana
2013
54.736
512
9,42
Türkiye 2011
223.445
1.619.815
7,26
geneli
2012
222.447
1.597.657
7,19
2013
230.000
1.902.000
8,29
Kaynak: TÜİK
D E TAY
Önemli olan iç güzelliği! Fransa’da bir “çirkin sebze-meyveler” modası başladı. Alışılmadık şekillere sahip ürünler çöpe atılmak yerine marketlerde daha ucuza satılıyor. Şekilsiz ürünler diğerlerinden daha güvensiz ya da kalitesiz değil. Bu konuda Türkiye’deki önyargıları da
G
arip Elma, Tipsiz Patlıcan, Komik Patates, Talihsiz Mandalina... Eğlenceli birer çocuk hikayesinin ismine benzeyen bu isimler bugünlerde Fransa’da market reyonlarında rastlayabileceğiniz bazı sebze ve meyvelerin isimleri! Fransız perakende şirketi Intermarché, bir süre önce alışılmadık şekillere sahip ürünleri bu takma adlarla sebze-meyve reyonlarının bir köşesinde satışa çıkardı. Intermarché’nin bin 800 mağazasında bu “çirkin” sebze-meyveler diğerlerine göre yüzde 30 daha ucuz fiyata satılıyor. Tüketicinin ilgisi büyük. Kampanyanın ilk iki günü her bir mağaza ortalama 1,8 ton “çirkin” sebze-meyve satışı yaptı. Alışverişlerini yalnızca bu reyondan yapmayı tercih eden tüketiciler bile var. Fransa’da çirkin sebze-meyveler öyle ilgi gördü ki Auchan ve Monoprix gibi diğer perakendeci firmalar da aynı uygulamaya geçmeye hazırlanıyor. Alışılmışın dışında görüntüye sahip sebze-meyveler “normal” olanlara göre oyuna her zaman 1-0 yenik başlıyor. Albenisi olmadığı, hatta şüphe uyandıracağı düşüncesiyle henüz araziden toplandığı zaman bile onlara yan gözle bakılıyor. Üreticilerin bir kısmı diğer ürünlerinin başarısını gölgelememesi için bu aykırı sebzemeyveleri elemeyi tercih ediyor. Bu elemeyi geçebilen ürünü ise bu kez hal, komisyoncu ya da başka bir satış noktasındaki eleme bekliyor. Son durak olan market, manav vb. ise en zor aşama. Özellikle görüntüye, düzene ve tek tipliliğe özen gösteren süpermarketlerde çirkin sebze-meyvenin kendini kabul ettirmesi pek zor.
Karşılıklı kazanç sağlıyor Dünyada her yıl 300 milyon ton sebze ve meyve tüketilmeden çöpe gidiyor. Bunların arasında şekil bozukluğu nedeniyle gözden çıkarılanlar önemli bir yer kaplıyor. Rakamlara bakılırsa ortada ciddi bir gıda israfı var. Görselliğe hitap etmediği için tüketiciye ulaşmayan ürünün ise aslında hiçbir suçu yok. O belki de en az yakışıklı akranları kadar sağlıklı ve lezzetli. Intermarché’nin kampanyası da bu gıda israfını engellemeyi amaçlıyor. Şekilsiz ürün pazarda karşılığını bulduğunda bu, üreticiden perakendeciye kadar onun üzerinde emeği bulunan herkese yansıyor. Üstelik tüketici de aynı kalitedeki ürünü daha ucuza satın almış oluyor. Sonuç; tam bir kazan-kazan ilişkisi.
Elenmiş güzellik kraliçesi! Üretici ya da satıcılar bir kenara, tarım zincirindeki en seçici aktör tüketiciler. Dış görünüşe en çok dikkat eden, parasını önce gözüne hoş gelecek bir ürüne harcamak isteyen de onlar. Peki, istediği kadar ucuz olsun, ürkütücü görünüme sahip, hatta ismi bile bir garip bu ürünleri almak ister? Bunun için önemli olanın “iç güzelliği” olduğunu anlatmak gerekli! Intermarché, çirkin sebze-meyvelerin diğerlerinden bir farkı olmadığını anlatmak için belli sloganlar bulmuş. Örneğin Garip Elma için hazırlanan posterde “Günde bir tanesi doktoru uzak tutar” yazıyor. Çirkin Havuç’un sloganı ise “Çorbaya koyduğunuzda ne fark eder ki?” Komik Patates’e “Elenmiş Güzellik Kraliçesi” lakabı takılırken, en eğlencelisi Tipsiz Patlıcan’ın mesajı: “O kadar ucuz ki daha bile tipsiz olabilirdi!” 50 I
I KASIM 2014
Garip elma
Gudubet portakal
Komik patates
Talihsiz limon
Çirkin havuç
Günde bir tanesi doktoru uzak tutar.
Suyu bir harikadır.
2014’ün elenmiş güzellik kraliçesi.
“Limon” filminin yönetmeninden.
Çorbaya koyduğunuzda ne fark eder ki?
Yanlış zamanda ya da aşırı yapılan uygulamalar şekil bozukluklarına yol açabilir. Ama buna bakarak ürünün güvenli ya da güvensiz olduğu yargısına varmak doğru değil. Canan Yılmaz İzotar Pazarlama Direktörü
Türkiye’de önyargılar daha güçlü Elbette kampanyanın büyük yankı uyandırmasında bu esprili mesajların da etkisi var. Peki yakalanan satış başarısına ne demeli? Görünen o ki şekli bozuk sebzelerin imajlarını bu yolla düzeltmeleri Fransa’da çok zor olmamış. Bu, göze hoş görünmeyen ürünlerin güvensiz olduğu düşüncesinin çok da yaygın olmadığını gösteriyor. Bu tip çalışmalarla var olan önyargıların kırılması da çok zor değil. Türkiye’de ise durum biraz daha farklı. Özellikle pazarda ürün çeşitliliğinin hızla arttığı 90’lı yıllarla beraber çok fazla önyargı ve bilgi kirliliği gelişti. Sebze-meyvelerin çoğunun “hormonlu” olduğu, bunun da insan sağlığını tehdit ettiği düşüncesi bugün bile varlığını devam ettiriyor. Hatta “hormon” söylencesi öteden beri şekil bozukluklarıyla özdeşleşmiş durumda. Ama günümüzün en yoğun bilgi kirliliği “doğal-doğal olmayan” tanımları etrafında dönüyor. Ve işin ilginci; son dönemde tam tersinden şekli bozuk ürünlerin daha “doğal” olduğu inancı da rağbet görmeye başladı. Öyle ki, boğumlu yapısıyla bilinen klasik domates tipleri ve benzeri ürünlere karşı bile bir şüphe gelişti. tarlasera, marketlere gidip tüketicilerin sebze-meyvede şekil bozukluklarına karşı tavrını araştırdı. Tüketicilerin eğilimleri diğer konularda olduğu gibi burada da çeşitli. Ancak görünen o ki, her şeye rağmen göze hitap eden ürünler halen avantaj sahibi. Genel eğilim “Sebzenin düzgünü daha çok güven veriyor” şeklinde. Fiyat ise kesinlikle daha geri planda. En azından büyük marketlerde.
Şekil bozukluğu döllenme ile alakalı Tüketici ve aklında soru işareti olan herkes için cevaplanması gereken iki soru var. Birincisi; ürünlerdeki şekil bozukluklarının gerçek nedeni ne? Diğeri ise bu sorunun ters yüz edilmiş hali: Ürünlerin “normal”i neye göre belirleniyor? Aslında
“normal”i yaratan şey, modern tohumlar ve üretim teknikleriyle artık yakalanması daha kolay hale gelen tek tiplilik. Modern çeşitlerin ıslahında göz önüne alınan kıstaslardan biri de; aynı dalda yetişen sebze-meyvenin mümkün olduğunca aynı boyut ve biçimde olması. Ürünlerin beklenmedik şekillerde gelişmesi ise üretim süreciyle alakalı. İzotar Pazarlama Direktörü Canan Yılmaz, üretim sürecinde bitki tutumunu, dolayısıyla ürün şeklini etkileyen faktörlerin öncelikle döllenme ve iklim şartları olduğunu söylüyor. Yılmaz, “Döllenme dönemindeki sorunlar meyvelerde şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bunun için döllenme organlarının sağlıklı biçimde gelişmesi ve iklim şartlarının uygun seviyeye gelmesi gerek” diyor. Şekil bozukluklarının bir diğer nedeni de az ya da aşırı gübre uygulamak. “Aşırı azot uygulaması meyve döneminde bitkiyi vejetatif gelişime yönlendirerek meyvelerin yeterli büyümemesine sebep olabilir” diyen Yılmaz, tarlasera ile şu bilgileri paylaşıyor: “Yeterli kalsiyum gübrelemesi yapılmaması da çatlama, şekil bozukluğu ve çürümelere yol açabilir. Bunun dışında, meyve döneminde görülen hastalık ve zararlılar da meyvelerde şekil bozukluklarına sebep olabiliyor. Örneğin yaprak büken adı verilen zararlı elmalarda böyle bir etki yapıyor.”
Güvenli ürün şeklinden anlaşılmaz Tüm bunlar, şekli bozuk sebze-meyvenin güvenli ya da besleyici olmadığı anlamına gelmiyor. Kamuoyundaki “hormon” söylencesinin iç yüzü ise farklı. Bunun için önce tarımda “hormon” kavramının yerli yerine oturması gerek. Hormon aslında bitkilerin bünyesinde doğal olarak bulunan bir madde. Tıpkı insanlarda olduğu gibi. “Bitki gelişim düzenleyicisi” (BGD) adı verilen kimyasal ürünler ise bitkilerde karar mekanizmalarını etkileme amacıyla bu hormonları taklit ediyor. BGD’ler aslında herhangi bir gübreleme uygulamasından farksız. Yılmaz’a göre BGD’lerin sağlık açısından risk taşıma ihtimalleri çok düşük. Tıpkı diğer bitki besleme ürünleri gibi, BGD’lerin de uygulama hataları şekil bozukluklarına neden olabiliyor. “Yanlış zamanda ya da aşırı yapılan uygulamalar buna yol açabilir” diyen Yılmaz ekliyor: “Ama her şekilsiz ürün BGD kullanıldığı anlamına gelmez. Üstelik sebze-meyvelerde şekil bozukluğuna bakarak ürünün güvenli ya da güvensiz olduğuna dair bir yargıya varmak doğru değil.” Her şeye rağmen bahçesinden ya da serasından “çirkin” KASIM 2014 I
I 51
D E TAY
ürün almak istemeyen üreticinin ise yapması gereken şey doğru uygulama. Yılmaz, “Doğru zaman ve doğru dozda, bekleme sürelerine uyularak yapılan bitki besleme uygulamaları şekil bozukluklarını en aza indirebilir” diye konuşuyor.
Önemli olan iç güzelliği! Göze hitap eden sebze-meyve üretmek için iş ıslahçılara ve üreticilere düşüyor. Bunun yolu modern tohumlar ve doğru yetiştirme yöntemi. Ama hasatta istisnalarla karşılaşmak kaçınılmaz. Bunun için şekilsiz sebze-meyvelere karşı önyargıları kırmak mümkün. Fransız tüketiciler bunu başardı. Markette hem daha ucuz bir alternatife sahip olmak, hem de gıda israfının önlenmesine katkıda bulunmak herkes için faydalı. Bu modeli Türkiye’de de denememek için bir neden yok. Tabii buna paralel olarak bilgi kirliliğini de gidermek, “çirkin” sebze-meyvelerin sağlıklı ve güvenli olduğunu anlatmak gerek. Sonuçta; önemli olan iç güzelliği!
Çirkin sebze-meyveler kampanyası
%
24 1,2
Intermarche, çirkin sebzemeyveler kampanyası ile mağaza yoğunluğunu yüzde 24 arttırdı.
ton
Kampanyanın ilk iki gününde mağaza başına ortalama 1,2 ton “çirkin” sebze-meyve satıldı.
Atilla Ulu Market sahibi
Yeşim Kunduracı Arkeolog
Eva Karaer Ev hanımı
Uyanık Yıldırım Mühendis
Meyve-sebzeleri çürük olmadığı sürece genelde şekline göre ayırmıyoruz. Ama çok kötü görüntü verenleri diğer ürünlerin imajını bozmaması için tezgaha koymuyoruz. Çoğu üründe bu tip istisnalar olabiliyor. Ama en çok göze batan domates ve hıyar. Tüketici gözle seçimi en çok bunlarda yapıyor. Bize göre şekilsiz olması ürünün kötü olduğu anlamına gelmiyor. Ama genelde insanlar sofralarına düzgün sebze-meyve götürmek istiyor.
Meyve-sebzede şekil hem ürüne hem mevsime göre değişiyor. Mesela domateste kışın en düzgünleri seçiyorum. Ama yazın tam tersi. Bildiğim kadarıyla tarla domatesleri genelde şekilsiz oluyor. Artık şimdi şekilsiz olanlar sağlıklıymış gibi düşünüldüğü için de insanlar bunlara yöneliyor. Halbuki tarladan çıkan ürün de eskiden düzgün bir şekilde sahip olurdu.
Sebze-meyvede şekle dikkat ediyorum. Sezgilerimle “acaba doğal mı” diye düşünüyorum. Şekli çok düzgün olanlar fabrikasyon gibi duruyor. Bu da güvensizlik veriyor. Genelde biraz daha büyük olanları, bahçede bekletilmiş olanları tercih ediyorum. Onları da pazarda daha rahat bulabiliyorum. Oradaki ürünlerin doğallığına daha fazla güveniyorum. Fiyat benim için ikinci planda.
Estetik görüntü meyvenin sağlıklı olduğuna işaret ediyor. Benim gözlemlerime göre, herkes de markette en düzgün, pürüzsüz mala ulaşmak istiyor. Şimdi bazı ürünler küçülmeye başladı. Mesela domatesin küçüğünün daha sağlıklı olduğu düşüncesi yayıldı. Ama küçük de büyük de olsa, gerçek bir domatese benzemesi önemli bence. Düzgün olsun da isterse pahalı olsun.
52 I
I KASIM 2014
D E TAY
Şeker fabrikalarında dünden bugüne Şeker fabrikalarında özelleştirme süreci devam ederken 3 yıldır kapalı olan Susurluk Şeker Fabrikası yeniden üretime başladı. Türkiye’nin şeker fabrikaları tarihinde yeni sayfalar açılmaya hazırlanıyor. Bu tarihin geçmiş sayfaları da ilginç notlarla dolu. İlk fabrikanın efsane bir üreticinin girişimiyle açılması ya da kooperatifleşmedeki başarı gibi.
Kütahya Şeker arşivinden: Kütahya Şeker fabrika açılışı
54 I
I KASIM 2014
1955’te kurulan, 2011’de üretimini durduran Susurluk Şeker Fabrikası yeniden faaliyete başladı.
3
yıldır atıl durumda olan Susurluk Şeker Fabrikası yeniden faaliyete başladı. 2014-2015 kampanya dönemi için yaklaşık 200 bin ton pancar temin edilerek üretime geri dönen tesisin 2 ay içinde 410 bin ton şeker pancarı işleyerek şeker haline getirmesi bekleniyor. 2011’den beri Alpullu, Çarşamba, Ağrı, Kars gibi fabrikaların kapılarına vurulan kilitlerden sonra bu gelişme heyecan yarattı. Şeker pancarı üretiminin fabrikaların ihtiyacını karşılayacak ölçüde olmadığı söylense de, üretimin durmasının asıl nedeni bu fabrikaların verimli çalışmıyor olmasıydı. Peki kapanan ya da üretim kapasitelerini düşüren fabrikalardan sonra Susurluk’un yeniden üretime başlamasını nasıl okumalı? 2013 yılında 1,5 milyon ton artan şeker pancarı üretimi durmuş olan motorları çalıştırmaya yetti mi?
Şeker üretimi kapasitenin altında 1955’te kurulan, 2011’de üretimini durduran Susurluk Şeker Fabrikası bugün yeniden açılmış olsa da, pancardaki verim sorunu hala güncelliğini koruyor. Elbette verim yalnızca tonaj
ile ilgili değil. Pancardaki polar verimi Türkiye’nin her yerinde farklı. Özellikle İç Anadolu dışındaki bölgelerin çoğu düşük polar oranlarıyla boğuşuyor. Bu da fabrikaları düşük kârlılık ile baş etmek zorunda bırakıyor. Türkiye’deki şeker fabrikalarının üretim kapasitesi yıllık 3 milyon 100 bin ton. Buna rağmen 2013-2014 kampanya döneminde üretilen şeker miktarı 2 milyon 390 bin ton. Yani kapasitenin altında. Diğer yandan, fabrikaların verimli çalışabilmesi için kampanya sürelerinin 120-130 günden az olmaması gerekiyor. Bu yıl ise bu süre 94 gün ile sınırlı kaldı. Uzun bir özelleştirme sürecinden geçen şeker sanayisi bugün halen “kamu mu özel sektör mü” tartışmalarına tanık oluyor. Görünen o ki fabrikalar açılsa da kapansa da bu tartışma bir süre daha devam edecek. Çünkü bir kesime göre kamuya ait fabrikalar verimli çalışmadıkları ve rekabet edemedikleri için özelleştirilmeli. Kimine göre ise kamuya ait fabrikalarının üretiminin desteklenmesi gerekli. Peki bu tartışma buraya nasıl geldi? Bunu anlamak için, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmaya başlayan şeker fabrikalarının tarihine bakmak gerekli.
FERİDUN DELİORMAN KWS Satış ve Agro-Servis Şefi
ÜRETİM ORTA ANADOLU’DA YOĞUNLAŞMALI Şeker pancarı Türkiye’de üreticiye, sanayiye, taşımacılık sektörüne ve genel olarak ekonomiye büyük katma değer sağlıyor. Ancak iklim şartlarının uygun olmadığı bölgelerde zaten azalmış olan üretimden ziyade, pancar tarımına çok daha uygun olan Orta Anadolu ve İç Batı Anadolu bölgelerinde üretim yoğunlaşmalı ve arttırılmalı. Yeterli pancar üretilememesinin en önemli nedenleri; maliyetlerin her yıl artması, rakip ürünlerin daha uygun olması ve taban fiyatlarının bazı bölgelerde pancarın aleyhine olması. Bu yüzden birim alandan alınan ürün miktarının arttırılması, bölgelerde bulunan şeker fabrikalarının günlük işleme kapasitelerinin arttırılması için genişletilmesi, hatta uygun bölgelere yüksek işleme kapasiteli yeni fabrikalar açılarak nakliyenin de minimuma indirilmesi gibi acil tedbirler almak gerek.
KASIM 2014 I
I 55
D E TAY
Türkiye cumhuriyetinin ilk sanayi işletmelerinden olan Uşak Şeker Fabrikası’nın temeli, Uşaklı pancar üreticisi Nuri Şeker’in (oturanlar; 4. sırada) girişimleriyle 6 Kasım 1925 tarihinde atıldı.
Tü r k i ye ’d e ş e ke r p a n c a r ı ve ş e ke r
16,3 milyon ton Türkiye’nin şeker fabrikalarında toplam 16,3 milyon ton şeker pancarı işleniyor.
2,3 milyon ton Türkiye’nin şeker pancarından şeker üretimi 2 milyon 390 bin tona ulaştı.
17,3
%
Türkiye’de üretilen şeker pancarının ortalama polar değeri yüzde 17,3.
İlk girişimler Osmanlı döneminde Türkiye’deki şeker pancarı fabrikalarının geçmişi 19. yüzyılın ortalarına uzanıyor. İlk olarak Arnavutköylü Dimitri Efendi 1840 yılında İstanbul yakınlarında bir şeker fabrikası kurmak için girişimlerde bulunarak ruhsat alıyor. Ancak girişim bir sonuca ulaşmıyor. Davutoğlu Karabet ve Michel Paşa tarafından yapılan girişimlerden sonra, 1887 yılında Afyonlu Yusuf Bey’in Afyonkarahisar’da kurmak istediği fabrika hayali de suya düşüyor. 1899’da Müşir Rauf Paşa’nın ve 1917’de Zenith şirketinin girişimleri de sonuçsuz kalınca Anadolu’da şeker sanayisinin gelişimi iyice gecikiyor. Osmanlı devri boyunca verilen teşviklere rağmen şeker fabrikası kurulamayınca şeker ihtiyacı ithalat yoluyla karşılanmaya devam ediyor. Ancak 1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı ile uluslararası ticaretin kesintiye uğramasıyla iş başa düşüyor! Şekerde dışa bağımlılığı sona erdirmeye yönelik adımlar Cumhuriyet dönemiyle
iyice hızlanıyor. 1925 yılında çıkarılan 601 numaralı Kanun şunları öngörüyor: “Şekerden 18 yıl tüketim vergisi alınmayacak, pancar üretilen araziden 10 yıl arazi vergisi alınmayacak, kuruluş yeri için 1-5 hektar arazi devletçe sağlanacak, fabrikaların her türlü taşıma işlerinde nakliyat vergisinden 3’te 1 oranda indirim yapılacak ve fabrikalarda çalışacak personel 10 yıl süreyle kazanç vergisinden muaf tutulacak.”
Öncü bir üretici: Nuri Şeker Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayi işletmelerinden olan Uşak Şeker Fabrikası’nın temeli, Uşaklı pancar üreticisi Nuri Şeker’in girişimleriyle 6 Kasım 1925 tarihinde atıldı. Yine 1925’ten sonra İstanbul ve Trakya’da kurulmaya başlayan şeker fabrikaları 1935’te birleştirilerek Türkiye Şeker Fabrikaları (TÜRKŞEKER) oluşturuldu. Anadolu’da ise 1926’da üretime geçen Uşak’ı aynı yıl 1926’da Alpullu, 1933’te Eskişehir, 1934’te ise Turhal Şeker Fabrikası izledi. 1939 yılına gelindiğinde yıllık 94 bin
ZAMAN TÜNELİ Türkiye’de şeker fabrikaları
1840
1925
1926
1935
1951
1953-56 1972
2011
2011
2014
Arnavutköylü Dimitri Efendi İstanbul yakınlarında ilk şeker fabrikasını kurma girişiminde bulundu.
601 numaralı Kanun çıkarılarak şeker fabrikalarının kurulması teşvik edildi.
Türkiye’nin ilk şeker fabrikası Uşak’ta kuruldu.
Mevcut 4 şeker fabrikası birleşetirilerek TÜRKŞEKER kuruldu.
Türkiye’nin ilk pancar üreticileri kooperatifi Adapazarı’nda 5 bin 324 ortakla kuruldu.
3 yıl içinde kurulan 11 yeni fabrika ile toplam fabrika sayısı 15’e çıktı.
Özelleştirme Yüksek Kurulu TÜRKŞEKER’in özelleştirilmesine yönelik karar kıldı.
Çarşamba ve Susurluk’ta şeker fabrikaları üretimlerini durdurdu.
Üretime ara veren Alpullu, Kars ve Ağrı şeker fabrikalarından sonra Susurluk Şeker Fabrikası yeniden faaliyete geçti.
56 I
I KASIM 2014
Tüm pancar kooperatifleri bir araya gelerek PANKOBİRLİK’i kurdu
ton şeker üretimi ile Türkiye kendi ihtiyacının yüzde 90’ını karşılayabilir hale gelmişti. Bu dönemde kişi başına düşen yıllık şeker miktarı ise 5,65 kg’a çıktı. Bu sayede 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan şeker krizinin bir benzeri 2. Dünya Savaşı süresince yaşanmamış oldu.
3 yılda 11 yeni fabrika 1950’lere gelindiğinde Türkiye’nin artan şeker ihtiyacını karşılamak için şeker fabrikaları da kapasitelerini arttırmaya başladı. Ama mevcut 4 fabrika, nüfus artışı ve yaşam koşullarındaki iyileşmeye ayak uydurmakta zorlanınca ikinci bir atılım ufukta göründü. 1953-1956 arasındaki dönemde kurulan Adapazarı, Amasya, Konya, Kütahya, Burdur, Kayseri, Susurluk, Elazığ, Erzincan, Erzurum ve Malatya Şeker Fabrikaları ile fabrika sayısı bir anda 15’e yükseldi. Buna ek olarak 1962 ve 1963 yıllarında Ankara ve Kastamonu fabrikaları da üretime geçti. 1977’de Afyon fabrikası, 1980-1992 döneminde ise Muş, Ilgın, Bor, Ağrı, Elbistan, Erciş, Ereğli, Çarşamba, Çorum ve Kars Şeker Fabrikası’nın da işletmeye alınmasıyla şeker üretimi ülkenin geniş bir alanına yayılmış oldu. 1998 yılında Yozgat’ta açılan tesisten sonra Türkiye’nin en yeni şeker fabrikası olan Kırşehir Şeker Fabrikası da 2001’de hizmete girdi.
Kooperatifler bir araya geliyor Türkiye’de şeker pancarı ve şeker sektörünün en ciddi dönüşümünü yaşadığı 1950’li yılların başı, aynı zamanda kooperatiflerin de gelişmesi açısından büyük önem taşıyor. 1951 yılında bir araya gelen pancar üreticileri, ürünlerini sattıkları fabrikanın işletmesinin de kendilerinde olmasını istediler ve kooperatifleşmeye başladılar. Yeni fabrikaların kurulması ile birlikte şeker pancarının temininde üreticilerin potansiyelinden yararlanılması fikri kooperatiflerin kurulmasının ortak hareket noktasını oluşturdu. Bu amaçla ilk olarak Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi 1951 yılında 5 bin 324 ortak ile kuruldu. Sayıları artan kooperatifler 1953-1956 yılları arasında özel girişimler sonucu 11 yeni şeker fabrikası kurulmasının da zeminini hazırladı. Pancar kooperatifleri 1972 yılında bir araya gelerek ve “çatı birlik” yapılaşmasını esas alan Raiffeisen modelini örnek alarak Pancar Ekicileri Kooperatifi’ni (PANKOBİRLİK) oluşturdu. O tarihten bugüne sayıları 31’e ve ortakları 1,5 milyona ulaşan pancar kooperatifleri bugün 5 şeker fabrikasının işletmesini yürütmeye devam ediyor.
2000’ler özelleştirme tartışmalarıyla geçti 2014 itibariyle Türkiye’de Türkşeker çatısı altındaki kamuya ait fabrikaların sayısı 25. PANKOBİRLİK’e ait 5 fabrika ise Konya, Çumra, Kayseri, Boğazlıyan ve Amasya Şeker Fabrikaları. Türkiye’de özel sektörün işlettiği ilk şeker fabrikaları olan Kütahya, Adapazarı ve Aksaray Şeker Fabrikaları ile toplam tesis sayısı 33’ü buluyor. Türkşeker’in 2013 Sektör Raporu’na göre Türkiye dünya şeker pancarı üretiminde yüzde 6’lık bir pay ile Rusya, Fransa, Almanya ve ABD’nin ardından 5. sırada yer alıyor. Geçtiğimiz yıllarda iki grup halinde 10 fabrika özelleştirilmesine karşın 2008’deki ihale Danıştay tarafından, 2012’deki ihale ise Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından iptal edilerek o dönemki özelleştirme kararlarından vazgeçilmişti. Ama AB’nin 2017 yılına kadar şeker kotalarını kaldıracak olması Türkiye’deki şeker fabrikalarının rekabet koşullarına ayak uydurma zorunluluğunu getiriyor. Özelleştirme girişimlerinin temelinde de bu gerekçe var. Bu çerçevede Adapazarı Şeker Fabrikası 2005’de Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifi’ne, Kayseri Şeker Fabrikası’nın yüzde 91 hissesi 1992’de PANKOBİRLİK’e ve Kütahya Şeker Fabrikası’nın yüzde 56 hissesi ise 2004’de Torunlar Gıda’ya devredilerek özelleştirildi.
Üretimi durduranlar ve yeniden başlayanlar Türkiye’de son yıllarda verimsizlik, ekonomik ömrünün dolması ve bölgelerinde yeteri miktarda pancar üretimi olmaması gerekçesiyle şeker fabrikalarının kapatılması gündeme geldi. Bu kapsamda ilk olarak 2011 yılında Çarşamba ve Susurluk şeker fabrikaları üretimlerini durdurdu. Bugün kapısı halen kapalı olan tesisler Alpullu, Çarşamba, Ağrı ve Kars Şeker Fabrikaları. Özel şeker işletmeleri kamu şirketlerine göre şekeri yüzde 30 daha ucuza satıyor. Bu yüzden yabancı şirketler de dahil olmak üzere birçok özel şirket şeker fabrikalarını bünyesine katmak için ihale sürecinde karşı karşıya gelecek. Türkiye’de şeker fabrikalarının yeniden yapılandırılması ile neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olan tarihinde yepyeni bir dönem başlamış olacak. Böylece üreticilerin ve sektörün hangi koşullarda daha avantajlı olacağına dair tartışmalar daha net bir boyut kazanacak.
DİPNOT
İLK FABRİKA PRUSYA KRALINDAN Bir şeker kaynağı olarak şeker pancarı (Beta vulgaris) bitkisinin zengin bir şeker kaynağı olduğu keşfedilmeden önce kristalize şeker üretiminde şeker kamışı kullanılıyordu. Yalnızca tropik ve subtropik iklimlere yetişen şeker kamışının aksine bir ılıman iklim bitkisi olan Beta Vulgaris, bu sayede hızla Avrupa ve Kuzey Amerika’nın şeker kaynağı olmaya başladı. Şeker pancarından ilk şeker 1747 yılında Alman kimyager Andreas Sigismund Marggraf tarafından üretildi. Dünyanın ilk şeker pancarı fabrikası ise Prusya Kralı 3. Friedrich Wilhelm tarafından 1837 yılında Silezya’da kuruldu. 1812 yılında endüstriyel üretim tekniklerini geliştiren Fransa ise 1873 yılında ele geçirdiği şeker pancarı üretim liderliğini 2010 yılına kadar elden bırakmadı! Ancak Almanya ve Fransa arasında ki rekabete yıllar içinde pek çok ülke de dahil oldu. Romanya 1876’da, İsveç ve Danimarka 1880’de, Bulgaristan ve İspanya 1888’de, İtalya ve Sırbistan 1890’da, İngiltere 1919’da, İrlanda ve Letonya 1925’de, Türkiye 1926’da, Litvanya 1930’da ve İran 1932’de kurdukları şeker fabrikalarıyla bu yarışa katıldı. Amerika kıtasının ilk şeker fabrikası ise 1870 yılında Kaliforniya’da açıldı.
KASIM 2014 I
I 57
RÖ P O R TA J
Ürünler doğru mesajı vermeli Bayer CropScience Sebze Tohumları Üretim Zinciri Uzmanı Haşim Çakır: “Ürün daha tüketicinin rafına çıkmadan yanlış bir şekilde sunulabiliyor. Pazara bu yüzden tam olarak girememiş çok değerli ürünler var. Üretim zincirindeki bütün hareketleri gözlemek gerekli.”
Tarla veya seradan yola çıkan sebze-meyve ürünlerinin maceralı bir yolculuğu var. Üreticinin elinden çıkıp raflarda tüketici tarafından seçilene kadar bir sürü durağı olan bu yolculuk aslında tarım sektörünün bir özeti gibi. Bu yolculuğu takip edebilen tarımın kodlarını çözme şansına sahip oluyor. Ama takip o kadar kolay değil. Her durakta farklı bir beklenti var. Ve beklentiler sürekli değişiyor. Fiyatlar, iklim ve teknolojiler de öyle. İletişim kopukluğu ciddi boyutta. Kimi zaman marketler aradıkları ürünün üreticisini bulamazken, tüketicinin bir üründen şikayeti ise ürünü satan marketin sorumlusundan öteye ulaşmıyor. Aynı durum tohum üreticisi firma için de geçerli. Uzun uğraşlar sonucu mükemmel bir çeşit geliştirip üreticiye satsa da, o çeşidin raflara konulana kadar neler yaşadığını ve rafta nasıl bir tepki aldığını bilemiyor. Bayer CropScience’ın sebze tohumları markası Nunhems, zincirin tüm bu dağınık halkalarını yeniden birbirine bağlamak ve tarımın aktörleri arasındaki etkileşimi güçlendirmek için bir çalışma başlattı. Firma, üretimin her aşamasına dair verileri bir havuzda topluyor ve bunu ihtiyaç duyan herkesle paylaşmayı istiyor. tarlasera’nın görüştüğü Bayer CropScience Sebze Tohumları Üretim Zinciri Uzmanı Mehmet Haşim Çakır, bu sayede öncelikle tüketici davranışlarının ve yeni trendlerin takibinin kolaylaşacağını söylüyor. İletişimi tersten de kurmak mümkün: Doğru bir ürün üretildiğinde bunu doğru mesajla ve imajla tüketiciye ulaştırabilmek.
58 I
I KASIM 2014
Nunhems’in üretim zinciri hakkında bilgi verir misiniz? Maalesef Türk tarım sektörü pazarlama iletişim ve farkındalık konusunda bugün Türkiye’deki diğer sektörlerin bir hayli gerisinde. Oysa dünyada gıda ve sebze-meyve sektöründe ana trend şu: Tüketici davranışlarını ve alışkanlıklarını iyi gözlemle, ona göre ürün ve hizmet sun ve üretim-tüketim zincirinin hiçbir noktasından kopma. Nihai tüketicinin davranışlarını çok yakından gözlemezsek üretip sattığımız tohumu hangi pazara arz ettiğimiz önem taşımıyor. Her şey tohumla başlıyor, tohum ise koskoca bir sektöre yön veriyor. Tohumdan sofraya kadar olan tüm zinciri takip etmek ve tüm paydaşların ihtiyaçlarını algılayarak onlara kılavuzluk yapmak; üretim zincirini takip etmenin anlamı bu. Üretim zinciri nasıl işliyor? Üretim süreçlerindeki bütün hareketleri direkt müdahale etmeden gözlemleyerek, belli bir konuda bilgi ya da ilişki kurma ihtiyacı olan sektör paydaşlarına hem kurum hem de kurum adına bireysel olarak geri bildirimlerde bulunuyoruz. Elimizde çok geniş bir bilgi havuzu var. Bu tüm sektör paydaşları için çok büyük bir avantaj. Çünkü bilgiye sahip olmak üretmekten daha büyük bir güç. Biz tohumun da, yetiştirmenin de maliyetini biliyoruz. Diğer paydaşların maliyetlerini de. Tüketici ürünü raftan alana kadar bütün basamaklarda hangi dağıtım kanalının nasıl bir kazanım içinde olduğunu, ne ürettiğini,
KİMDİR M. Haşim Çakır, 1993 yılında kariyerine başladığı Migros Türk T.A.Ş.’ta 18 yıl boyunca sırasıyla satış, pazarlama ve kategori yönetimi birimlerinde üst düzey yönetici olarak görev yaptı. Migros’un ardından Aymar Yağ ve Gıda San. A.Ş.’de Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı ve İcra Kurulu üyeliği görevinde bulundu. Perakende, uluslararası hububat ve yağlı tohumlar alanındaki ticaret ve danışmanlık faaliyetlerinden sonra, 2014 yılından itibaren Bayer CropScience Sebze Tohumları Stratejik Pazarlama biriminde Üretim Zinciri Uzmanı olarak Türkiye ve komşu ülkeler sorumluluğu yürütüyor.
RÖ P O R TA J ne kadar emek harcadığını birebir takip ediyoruz. Bu yüzden zincirdeki dengenin hiçbir şekilde bozulmamasını arzu ediyoruz. Tüm paydaşlar emeğinin karşılığını almalı. Ve nihai tüketici de aldığı ürünün fiyat-değer oranını içselleştirebilmeli. Yani parasının karşılığını alabilmeli. Bu da bilinçli, endüstriyelleşmiş bir tarım sektörü ile olur. Bugün bu nihai amaca yürüyoruz, fırsatlar bizlerin yanı başında duruyor. Üretim zincirinin ticari bir boyutu var mı? Hayır, herhangi bir ticari yönlendirme içinde değiliz. Amacımız bilgiye köprü olmak ve doğru eşleştirmeyi yapmak. Örneğin Rusya’daki süpermarket ile Türkiye’deki domates üreticisini; ya da Mersin’deki tüm Türkiye’ye biber arz eden bir üretici, komisyoncu, halci ile İstanbul’da biber arayan büyük süpermarket satınalmacısını birbiriyle tanıştırıyoruz. Bir süpermarket satınalmacısı gün içinde adeta başını kaşıyacak vakit bulamaz. Bugün artık yerel süpermarketin bile 50-60 adet mağazası var. Bilinç düzeyleri işlerini rekabetin önünde geliştirilebilmeleri için büyük bir fırsat kuşkusuz. Karar vericiler Ar-Ge’ye farklı pazarlardan ürün bulmaya, gözlemlemeye, iletişime açık olarak fırsat buluyorlar. Müşterimiz bizden bir bilgi istediğinde 1-2 gün gibi kısa bir süre içinde yurt içi veya dünya ölçeğinde istediği bilgiye ulaşmasını sağlıyoruz. Türkiye’de halkalar arasındaki bu bağın kurulması yıllardır tartışılıyor. Neden bugüne kadar sonuç alıcı işler yapılamadı sizce? Aslında biz hazırız. Öncelikle Türk üreticisi çok zeki, çalışkan, özverili. Ama işe başlanılan yer gelişmiş Batı toplumlarıyla aynı yer değil. Avrupa’da modern perakendeciliğin pazar payı çok daha yüksek. İngiltere, Fransa veya Hollanda’ya baktığınızda bu oran yüzde 80-90’larda. Türkiye’de ise organize perakendenin oranı yüzde 40-45. Her yıl 1-2 puan artıyor. Henüz yapılacak çok iş var. Küçük esnaflıktan profesyonelliğe, organize perakendeciliğe geçişimiz yalnızca 20-25 senelik bir süre. Sonra uluslararası perakendeciler Türkiye gibi büyük, önemli ve doymamış bir pazara girerek bu işi dünya ölçeğinde yapmamız için sektörde yukarıdan aşağıya doğru bir etki yarattılar. Toz şeker üreticisinden salça üreticisine kadar her sektör kendini hızla geliştirdi. Tabii tüketici algısı da hızla farklılaştı. Henüz Avrupa’nın 60 I
I KASIM 2014
bulunduğu noktada olmasak da ilk evreyi çoktan geçtik. Artık sebze-meyve alışverişini süpermarketten yapma kültürüne sahip olduk. Buradaki modernliği ve fiyat avantajını hisseden ciddi bir tüketici profili var. Bu operasyonun kapsamı nedir? Üretim zinciri yönetimi bölgesel ya da ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde çalışıyor. İspanya, İngiltere, Belçika, Hollanda, Almanya, ABD, Meksika, Çin gibi ülkelerde benimle aynı sorumluluğu taşıyan ekip üyesi arkadaşlarımız birbirleriyle sürekli iletişim ve paylaşım halinde. Meksika’da ki karpuz fiyatından Rusya’nın ithalat beklentilerine ya da ABD’de süpermarketlerin ürünleri nasıl sunduğuna kadar her türlü bilgiyi ediniyoruz ve değerlendiriyoruz. Bu
bilgileri başta kendi müşterilerimizle ve işlerini geliştirmek adına talep eden tüm sektör paydaşlarıyla paylaşmak istiyoruz. Bu sürekli bir paylaşım. Amacımız sektörü daha profesyonel bir bakış açısıyla iş geliştirmeye teşvik etmek. Ülkemizi daha modern bir tarım ürünleri pazarlaması ile bölgesinin yıldızı haline getirmeye rehberlik edebilmek. İspanya bu konuda çok başarılı bir ülke. Kısa zaman içinde Türkiye’nin de bu çizgiye gelmesi kişisel olarak benim en büyük dileğim. Tarımda veri takibini zorlaştıran şeyler neler? Yaş sebze-meyve sektöründe talep, fiyat, kalite ve beklentiler gündelik olarak değişiyor. Bir buzdolabı üretirsiniz,
RÖ P O R TA J belki 2-3 yıl pazarda yerini korur. Ama ürettiğiniz domates bugün gittiği noktada son derece teveccüh görürken; yarın aynı domates, aynı üretici ve aynı ortamda üretilmiş olsa bile gittiği pazarda bambaşka bir tepkiyle karşılaşabilir. Bu yıl çok iyi karpuz yediğini söyleyen tüketicinin geri bildirimini ertesi yıla aynı şekilde kopyalayamazsınız. Kalite standardını sağlamanın çok zor olduğu bir sektördeyiz. Bu yüzden bütün sektörü ölçülebilir kılmak ve kaliteyi bozan faktörleri minimize etmek için çalışmak gerek. Bunu sağlayabilecek tek şey de güçlü bir işbirliği.
Geçmişte pazara gidecek ürününü belirleyen ana karar mercisi bayilerdi. Sonra bu belirleyicilik hallere doğru kaydı. Artık yeni unsurun süpermarketler olacağı söylenebilir mi? Aslında bunların hepsi aynı derecede önemli. Evet, şu anda en önemli belirleyici hal. Ana sıkıntı da ondan kaynaklanıyor zaten. Hallerin çok daha modern, trendleri takip eden, sektörle daha çok ilgili ve bilgili bir vizyona kavuşması gerek. Ama bence bu da hızla olacak. Biz de doğru yapılan her şeyin yanındayız. Üretici, halci, tüccar, ihracatçı, süpermarket ve günün sonunda nihai tüketici, bunların tamamı mutlu olursa sektör kendi ayakları üstüne kalkabilecek.
62 I
I KASIM 2014
Sebze-meyvede kalite standartlarını nasıl tanımlıyorsunuz? Sektörümüzde en önemli faktör tohum. Kalitesiz bir tohumdan mükemmel bir meyve elde edemezsiniz. Elbette saklama, taşıma ve sergileme koşulları da çok önemli. Siz dünyanın en harika domatesini de üretseniz, yanlış koşullarda muhafaza ediliyor ise kısa süre içinde bozulabilir. Ve tüketici tatmini oluşmaz. Hollanda’dan Hindistan’a kadar her coğrafyada denemesi yapılmış, 10 yıllık bir Ar-Ge’nin emeği olan bir ürün, normal şartlar altında mükemmel olsa da, üreticinin hasatta yaptığı bir hata farklı sonuç doğurabilir. Örneğin yanık bir karpuz hasat edilip ve diğerleriyle karıştırılıp gönderildiyse bu belki zincirin bazı noktalarında ortaya çıkmayabilir. Biz o karpuzu rafta gözlemliyoruz. Şehir şehir gezip hem kendi ürünlerimizi hem sektördeki diğer ürünleri rafında inceliyoruz.
Sorunlu bir ürün gördüğümüzde diyoruz ki; zincirinin bir yerinde bir paydaşın eksiği var. Ürünün olması gereken boyutu, parlaklığı, görüntüsü gerekli düzeyde değilse perakendeciye ürünün tüketici nezdinde yaratacağı olumsuz imaj hakkında bilgi veriyoruz. Sonra da sorunun kaynağına dönüp geri bildirim veriyoruz. Bu bildirimler gıda güvenliği konularını da kapsıyor değil mi? Elbette. Biz Bayer olarak güvenli olmayan hiçbir şeyin arkasında yokuz. İyi Tarım uygulamalarını destekliyoruz. Burada Bitki Koruma bölümümüz de devreye giriyor ve olası pestisit kalıntılarını analiz etmek için süpermarkete yardımcı oluyor. Üreticiye de doğru uygulamaları anlatıyoruz. Teknik destek olarak neye ihtiyaç varsa bütün ekip burada paydaşlara yardımcı oluyor. Satış noktalarındaki geri bildirimler sahadaki ekibe nasıl yansıyor? Crop Team (Mahsul Ekibi) dediğimiz ve tamamı deneyimli ziraat mühendislerinden oluşan hasat takımımız var. Bunlar tohumu, üreticiyi ve ürünün yetiştiği sahayı iyi tanıyan arkadaşlarımız. Bu arkadaşlar üretim aşamasındaki her anı takip ederek üreticiye teknik destek veriyorlar. Ürün kasaya girdikten sonra ise Üretim Zinciri sorumluluğu üzerine alıyor. Herhangi bir yerde kalite standartlarımızı düşüren bir uygulama tespit edersek bu hasat takımımız ve onların sorumluluğundaki üreticiye geri bildirim olarak yansıyor.
RÖ P O R TA J Türkiye’de pazar araştırmaları her zaman başarılı olmayabiliyor. Hele tarımda hiç yok gibi. Siz tüketici ile olan iletişimi nasıl sağlıyorsunuz? Satış ve dağıtım kanallarındaki tüm paydaşlar ile iletişim halindeyiz. Geleneksel semt manavından en büyük süpermarket zincirine, toptan ve perakende sebze-meyve ticareti yapanlara kadar. Her kanalın ihtiyaçları ve müşteri beklentilerini ayrı ayrı analiz ediyoruz. Örneğin indirim mağazacılığının lideri olan firma ile kolaylık (convenience) süpermarket zinciri olan bir firmanın beklentileri bambaşka. Birbirinden çok farklı stratejiler ile çalışıyorlar. Ayrıca firma olarak yaptığımız küresel ve lokal araştırmalar, anketler de var. Ancak işin püf noktası her ülkede o ülke pazarının ve tüketicisinin alışkanlıklarını daha iyi gözlemleyen arkadaşların üretim zincirinde görev yapıyor olması. Biz de ihracatçıdan süpermarkete, hatta bugün orta ölçekli yerel zincirlere kadar herkes ile bilgiyi paylaşıyoruz. Pazarda avokado gibi değeri anlaşılamamış ya da anlatılamamış ürünler hangileri sizce? Bence Nunhems’in domates çeşitlerinden Intense buna iyi bir örnek. Suyunu bırakmaması nedeniyle domates kullanılmaktan kaçınılan tüm yemek, salata, sandviç çeşitlerinde kullanılabilen, sert yapısıyla 3 mm inceliğine kadar dilimlenebilen ve küçük küpler halinde kesilebilen inovatif bir ürün. Dilimlenme esnasında sadece yüzde 5’lik kısmı atılıyor. Bu sıradan domateslere oranla 3 kat daha az atık demek. Kesildikten sonra suyunu bırakmaması nedeniyle uzun süre taze görünümünü koruyor. Yemeklerde pişirildiği zaman kaybolmaması, dağılmaması ve koyu kırmızı rengini muhafaza etmesi nedeniyle yemeğe güzel bir görüntü ve lezzet katıyor. Bu sebepten dolayı restoranlar, kafeler, otel mutfakları,
Kaynak: Ortak Alan (Şubat 2014)
Türkiye’de perakende pazarı
64 I
145
adet
Türkiye’de 10’dan fazla mağazaya sahip olan 145 adet perakende markası bulunuyor.
I KASIM 2014
fastfood restoranları, catering kuruluşları ve ev hanımlarına kullanım kolaylığı ve sunum çeşitliliği sağlıyor. Ve herhangi bir genetik değişikliğe uğratılmaksızın klasik ıslah yöntemleriyle tarla domateslerinin birbiriyle melezlenmesiyle ortaya çıkartılmış bir ürün. Intense domates konvansiyonel domateslerle aynı besin değerlerine sahip. İnanıyorum ki yakında tüketiciler domatesi Intense markası ile isteyecek. Türkiye’de henüz yeteri kadar tanınmayan bir ürün ve onunla ilgili yapmak istediğimiz çok şey var. Aynı şekilde, çekirdeksiz karpuz da tamamen doğal ve tüketici için çok faydalı bir ürün. Önü son derece açık, tüketici tarafından kabul görmüş, lezzeti ve doğallığıyla Türkiye’de hızla gelişecek bir ürün kategorisine geldi. Bununla ilgili de bir projenin hazırlığı içindeyiz. Türkiye’de sebze-meyveleri hazır veya işlenmiş gıda olarak tüketmek yaygınlaştı mı? Henüz değil. Ama bu değişiyor ve değişecek. İşlenmiş meyve-sebzenin yaygın olmaması pazarın gittiği noktayı ölçmeyi de zorlaştırıyor. Örneğin hangi çeşit domatesin satıldığını, ne kadar satıldığını gözlemlemek çok daha zaman alıyor. Ama ürünler daha çok ambalaja girip, barkod ile satılmaya başladığı zaman takip de kolaylaşacak. Bugün işlenmiş ürünler Avrupa’da raflarda büyük yer kaplıyor. Hollanda’nın süpermarketlerinde 14 metrelik soğuk dolaplarda satılıyor. Restoranlarda şeflerin çok yoğun kullandıkları ürünler bunlar. Bir kerevizi poşete koyup, ağzını bağlayıp, sonra başka bir yerde tarttırıp bir yere götürmüyorsunuz. Kereviz, havuç, kabak, pırasa; hepsi aynı torbanın içinde, siz açıp tencereye döküyorsunuz. Yağı da dökünce yemek oluveriyor. Biz de zaman içinde buraya doğru ilerleyeceğiz. Büyük şehirlerde kimsenin bu kadar vakit yok. Artık tüketicinin önemli bir kısmı her şeyin kolay pişirilebilir olanını istiyor.
17,5
bin
Türkiye’de toplam 17 bin 57 perakende satış mağazası bulunuyor.
Tohum üreticisi firmalar perakendeciye ya tüketiciye kendini anlatmada nasıl sorunlar yaşıyor? Doğru bir ürünü yetiştirdiğinizde her zaman onu doğru pazarlama stratejisi ve doğru mesajla tüketiciye anlatabilmek mümkün olmuyor. Buna da “konumlandırma hatası” deniyor. Yani daha ürün tüketicinin rafına çıkmadan ya yanlış bir adlandırma, konumlandırma ya da yanlış bir sunum var. Türkiye pazarına bu yüzden tam olarak girememiş bir sürü ürün var. Örneğin avokado çok faydalı, çok müthiş bir meyve. Ama Türk tüketicisine biz avokadonun nasıl yenmesi gerektiğini maalesef öğretmedik. Bunun en önemli sebeplerinden biri avokadoyla ilgili doğru bir pazarlama iletişimi yapamamış olmamız. Bugün avokado salatasını hane tüketiminde yaygınlaştıramadıysak sektörün bugüne kadarki çalışma tarzından kaynaklı. Mesela en lezzetli sivri biberlerin market raf etiketlerinde “kıl sivri” yazıyor. Oysa “kıl” ve “biber” birbiriyle asla yan yana gelmemesi gereken sözcükler. Neticede sattığınız bir gıda ürünü. Böyle bir çok örnek var sektörde.
İNFOGRAFİK
HAYAT ÖRTÜ ALTINA GÜZEL! Tarımda zor bir yıl yavaş yavaş geride kalıyor. Üretim değerlerinde yükselişe alışan pek çok ürün bu yıl eksi puanları gördü. TÜİK’in Ekim ayında yaptığı tahminlere göre yıl sonunda meyve üretimi 2013’e göre yüzde 6,2 düşmüş olacak. Aynı tablo tahıllar için de geçerli. Zor yılı en az hasarla atlatan ise sebzeler. Domates üretim grafiğini artı puanda tutmayı başardı. Hıyar ise yüzde 5,6 yükselişte. Örtü altı üretimin avantajları düşünüldüğünde bu sonuç tesadüf değil. İnanmayan tekrar dönüp meyve tablosuna bakabilir! Kayısıdan elmaya, kirazdan şeftaliye çoğu meyve 2014 yılının bir an önce bitmesini beklerken, büyük oranda örtü altı yetiştirilen muz ise yükselen grafiğiyle hınzırca gülümsüyor!
TAHILLAR VE DİĞER BİTKİLER
66 I
%-6,5
MISIR
ÇELTİK
BUĞDAY
+0,8
-7,8
-13,8
AYÇİÇEĞİ
PAMUK
MERCİMEK
+7,4
+4,4
-16,5
I KASIM 2014
SEBZELER
%7,4
HIYAR
DOMATES
SOĞAN
+5,6
+1,5
-7,1
MEYVELER
MUZ
ELMA
KAYISI
+5,5
-21
-65,4 KASIM 2014 I
Kaynak: TÜİK
%-6,2
I 67
K A P A K
ÇEŞİTLİLİĞİN YOLU Son yüzyılda hızla azalan biyoçeşitlilik için tüm dünya alarmda. Türkiye ise on yıllardır “engin bitki çeşitliliği”ne sahip olduğu düşüncesiyle rehavet içinde. Oysa durum sanıldığı gibi değil. Üstelik kaynakları korumak değil kullanmak da gerekli. Türkiye sahip olduğu 9 bin 500 bitki çeşidinin pek azını ticari olarak değerlendiriyor.
K A PA K KO N U S U
B
irleşmiş Milletler (BM) 2011-2020 yılları arasını Biyoçeşitlilik Onyılı ilan etti. Biyoçeşitlilik tüm dünya nüfusunu aynı derecede ilgilendiriyor. Tıpkı iklim değişikliği veya nüfus artışı gibi. Ve yine diğerleri gibi, doğrudan tarımla alakalı. Çünkü tarihte olmadığı kadar hızlı bir şekilde azalan biyolojik çeşitliliğin en hayati noktasında bitkiler duruyor. Dünyanın yeterli ve dengeli beslenebilmesi için tarımsal biyoçeşitliliğin koruması gerek. Yalnızca korumak da yeterli değil. Tarımın geleceği için bu çeşitliliğin değere dönüştürülmesi zorunlu. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre dünya üzerinde 300 bine yakın yenilebilir bitki bulunuyor. Bunların arasında tarıma konu olanlar ise çok daha az. Yerel düzeyde üretilen bitkiler hesaba katılmazsa, aslında tarım dünyası üreteceği bitkiler konusunda pek bir seçici! Amerikan Bitki Bilimi Topluluğu’na göre, tüm dünyadaki gıda ihtiyacının yüzde 95’i yalnızca 30 farklı bitki türü ile karşılanıyor. 4’te 3’ü ise yalnızca 12 bitki ile! Bunlar yıllardan beri tarımı yapılan, tohumları ve üretim teknikleri geliştirilen, ticarileşmiş, endüstriyelleşmiş, gıda olarak benimsenmiş ürünler. Yani aslında üreticiler, sanayi ve tüketiciler tarafından yaygın olarak kabul gören bu temel ürünler tarıma yön veriyor. Yaklaşık 3,5 milyar insanın tüm kalori ve protein ihtiyacını karşılayan buğday, pirinç ve mısır çeşitleri bunların arasında ilk sırada. Patates, domates gibi sebzeler veya muz ve Türkiye’de bilinmese de papaya gibi meyve türleri de biyoçeşitlilik içinde kendine ayrıcalıklı yer edinmiş durumda. Sanayiye yönelik üretilen soya ve şeker kamışı ise dünyada en çok üretilen diğer bitkiler.
Son 100 yılda yüzde 75 azaldı Bitkiler arasında kendisini vazgeçilmez tarım ürünü olarak kabul ettirmiş olanlar ile diğerleri arasında bir hiyerarşi olduğu kesin. Ama bu “böyle gelmiş böyle gider” bir durum değil. En tipik örnekler domates ve patates. Bugün tarımın sacayakları olan bu iki ürün bundan 150-200 yıl önce çok daha sınırlı miktarda üretiliyordu. Aynı durum yakın tarih için de geçerli. Bugün 250 milyon ton üretilen soya aslında 2. Dünya Savaşı’ndan önce “minör ürün” olarak kabul edilen bir bakliyattı. Artık tüm dünyada tüketilen kivi ise 1970’lere kadar neredeyse Yeni Zelanda’ya özgü bir ürün olarak bir meyve olarak biliniyordu. 70 I
I KASIM 2014
BİYOÇEŞİTLİLİK TARIMDA KÂRI NASIL ETKİLER? Sağlıklı toprak Toprak mikroorganizmaları ve bitki kökleri
BİYOÇEŞİTLİLİK
Toprak örtüsü, derin köklü çok yıllık bitkiler
Arılar, kuşlar, yarasalar ve böcekler
Bitki kökleri, oyuk canlıları
Organik madde, toprak mikropları
Su tutma kapasitesi
Tozlaşma
Su döngüsü
Besin döngüsü
Doğal vejetasyon, yararlı böcekler
Zararlı kontrolü
Biyoçeşitliliğin azalmasının iki temel nedeni var: Doğal ve yapay seleksiyon. Hastalık/zararlılarla ve iklim şartlarına daha dayanıklı bitki türlerinin varlığını devam ettirme şansı daha yüksek. Yapay seleksiyon ise tarımın seçiliğiyle alakalı. Daha dayanıklı, daha besleyici, daha verimli ve daha az maliyetli bitkiler her zaman tercih sebebi. Son yüzyılda devrim yaratan modern ıslah teknikleri belli bitkilere, o bitkilerin de belli çeşitlerine yoğunlaşarak onların özelliklerini geliştirdi. Böylece iyiler çok daha iyi olurken zayıflar gözden düştü. Üreticilerin de daha çok kazanç getiren bu ürünlere yönelmeleri kimi bitki türlerinin giderek azalmasına, hatta yok olma tehdidiyle karşılaşmasına neden oldu. Yine küreselleşmeyle tarımsal ticaretin muazzam boyutlara ulaşması da yerel türlerin gözden düşmesini getirdi.
Risklere ve tek yönlü üretime karşı
Alternatifler çeşitliliğin parçası Minör ürünlerin çoğu belli bir bölgeye ya da ülkeye özgü. Daha küçük pazarlara sahip bu ürünler arasında özgün türler de var, yaygın sebze/meyvelerin değişik cinsleri de. Üretimi zor ya da maliyetli tarım ürünleri de sınırlı sayıda üretici tarafından belli bir kesime hitaben üretiliyor. Kimi minör ürünler temel ürünlere alternatif olarak değer kazanıyor. Ve hepsi de biyoçeşitliliğin önemli bir parçası.
Zayıflar gözden düşüyor Tüm bu renkliliğe rağmen, hem temel hem de tali ürünlerde çeşitlilik konusunda tehlike çanları çalıyor. FAO’nun verilerine göre 1900’lerin başında üreticilerin ektikleri ürünlerin çeşitliliği 2000 yılı itibariyle yaklaşık yüzde 75 oranında azaldı. Henüz geçtiğimiz ay Kaliforniya Üniversitesi’nin yayınladığı araştırma da benzer yönde. 360 farklı domates çeşidinin gen haritasını çıkaran uzmanlar, zaman içinde domatesler arasında belli genetik özelliklerin ortadan kalktığını belirtiyor.
Peki madem ihtiyaçları karşılayan başarılı bitki türleri mevcut, o halde diğerlerinin ne önemli var? Diğer bir deyişle; biyoçeşitlilik neden korunmalı? Bu sorunun birden fazla cevabı var. Her şeyden önce; tarımda iklim ve piyasa şartlarının neler getireceğini kestirmek zor. Her koşula uygun alternatif ürünlerin var olabilmesi için ıslahçıların ve üreticilerin önünde geniş bir biyoçeşitlilik paleti olması gerekli. Özellikle de iklim değişikliği, hastalık ve zararlıların getirdiği risklere karşı. Örneğin, mısır ürününde genetik çeşitliliğin kaybedilmiş olması ABD’de yaprak yanıklığı hastalığının 1 milyar dolardan fazla kayba yol açmasının nedeni olarak gösteriliyor.
Kinoa örneği Tek yönlü üretim de hem üretici, hem de bölge ya da ülkenin ekonomisi için riskli. Monokültürel, yani tek yönlü üretimin panzehiri de alternatif ürünler. Bunlara en iyi örneklerden biri kinoa. 5 bin yıldır tarımı yapılan bu bakliyatın ismi dahi halen çoğu bölgede bilinmiyor. Ancak yüksek besin değerleri ve adaptasyon becerisiyle kinoa öyle değerli bir ürün olarak görülüyor ki, BM 2013 yılı Dünya Kinoa Yılı olarak kabul etti. FAO da iklimi uygun bölgelerde kinoa ekimi için üreticilere tavsiyede bulundu. Kinoa bugün 700 milyon tonu geçen üretimiyle buğdayın bir alternatifi olarak görülüyor.
DÜNYADA TARIM VE BİYOÇEŞİTLİLİK Tarım sektörü seçici ve eleyici yapısıyla bitkiler arasında bir hiyerarşi kuruyor. Ama bitki çeşitliliği koruyarak onu değere dönüştürebilecek olan da yine tarım. Bunun için ıslah ve üretimi yaygılaştırmak gerek.
3/4
Tüm dünyadaki gıda ihtiyacının 4’te 3’ü ise yalnızca 12 bitki türü ile karşılanıyor.
%
50
Mısır, buğday ve pirinç dünya nüfusunun yarısının kalori ve protein ihtiyaçlarını karşılıyor.
300 bin
Dünya üzerinde yaklaşık 300 bin adet yenilebilir bitki türü bulunuyor.
Kaynak: FAO, CSSA
KASIM 2014 I
I 71
K A PA K KO N U S U Yerel ürünler destekleniyor FAO’nun 2014 yılını Uluslararası Aile Üreticiliği yılı olarak ilan etmesi de aslında tarımda yerel çeşitlerin değerini teslim etmek amacını taşıyor. FAO biyoçeşitlilik ile ilgili raporunda; yüksek verimli ürünlerin başarılı olmadığı bölgelerde yerel ekonominin minör ürünlere dayandığına dikkat çekiyor. FAO’ya göre topraklardaki verimliliğin giderek azalması, zor şartlarda daha başarılı olan bu bitkileri daha da önemli kılıyor. Bunun için yerel ve özel çeşitlerin yok olmak bir yana, bir an önce pazarlara adapte olması gerekli. Biyoçeşitliliği tehdit eden diğer faktörler ise tarım arazilerinin yok edilmesi, toprak ve çevrenin kirlenmesi. Tarım arazilerinin değerini teslim etmeyen şehirleşme ve sanayileşme politikaları, yalnızca tarım yapılan alanları daraltmakla kalmıyor. Aynı zamanda bu arazilerdeki bitki çeşitliliğini de geri dönülemez bir şekilde kaybediyor. Tarım ürünlerinin yabani akrabaları söz konusu olduğunda bu kayıp daha da kritik. Geçen ay tarlasera’da konu edildiği gibi; bu yabani akrabalar modern çeşitlerin ıslahında da kullanıldığı için ek öneme sahip. Yabani akrabaların merkezi sayılan “Verimli Hilal” Türkiye’yi de kapsıyor. Dünyada yabani akrabaların yalnızca yüzde 5’i tam anlamıyla korumaya alınmış durumda. Türkiye için de aynı durum geçerli. Bu bitkilerin doğal ortamları çoğunlukla korumasız halde. Üstelik Türkiye’den Orta Doğu’ya indikçe biyoçeşitlilik bu kez savaş ve çatışmaların baskısı altına giriyor.
Türkiye’nin sulama sorunu çeşitliliği etkiliyor BM Çevre Programı’nın 2004 verilerine göre Türkiye genel biyoçeşitlilik açısından dünyada 27. sırada. En geniş biyoçeşitliliği sahip ülkeler ise Brezilya, Kolombiya, Çin, Endonezya ve Meksika. Bu ülkeler toprak genişliği yönünden avantaj sahibi. En büyük tarım ülkelerinden ABD 9., Hindistan ise 10. sırada. Orta Doğu’ya dahil toprakları bulunan ülkeler arasında Türkiye en geniş biyoçeşitliliğe sahip ülke. Avrupa ülkeleri arasında ise Türkiye Rusya’dan hemen sonra geliyor. Bütünüyle Avrupa topraklarında bulunan ülkelerin en zengin çeşitliliğe sahip olanı ise İtalya. Türkiye’nin zengin bir biyoçeşitliliğe sahip olduğu sıkça dile getiriliyor. Ancak çeşitlilik riskleri de beraberinde getiriyor. Daha fazla bitki türü aynı zamanda daha fazla hastalık ve zararlı etmeni demek. Bitki 72 I
I KASIM 2014
ABD’DE 1903-1983 YILLARI ARASINDA ÜRÜN ÇEŞİTLERİNDEKİ AZALMA 1903
17
16 79
28 40
12 27
36 27
1983
25
Kaynak: National Center for Genetic Resources Preservation
Türkiye ulusal listesinde tescilli çeşitlerin sayısı
adet
1963-1998
1998-2008
Toplam
Tahıllar
145
334
479
Yem Bitkileri
31
26
57
Çim bitkileri
0
22
22
Üzüm
73
0
73
Bağ Anaçları
21
0
21
Meyveler
567
19
586
Meyve Anaçları
164
2
166
Endüstri Bitkileri
164
275
439
31
26
57
Baklagiller Tıbbi ve Aromatik Bitkiler
0
9
9
Sebzeler
89
75
64
Kaynak: TTSM
Genetik kaynakları değer zincirine katmak gerekli FAO’nun raporuna göre, bugün dünyadaki bitki çeşitliliğinin büyük bölümü doğal ortamında değil gen bankalarında korunuyor. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Yaklaşık 9 bin 500 farklı bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye’nin Ankara’da bulunan Tohum Gen Bankası’nda 3 bin 650 bitki türüne ait toplam 107 bin çeşit saklanıyor. Buna karşılık bitkileri yerinde (in-situ) korumaya yönelik somut adımlar atılmış değil. Türkiye Ziraat Mühendisliği 7. Teknik Kongresi’ne göre Türkiye’de 1958 yılından bu yana oluşturulan milli park, gen koruma ve sit alanlarının genişliği 3,7 milyon hektarı bulsa da, var olan çeşitliliği yeterli düzeyde koruyacak koşullar henüz oluşturulamadı. TEMA Vakfı’nın kurucularından Ali Nihat Gökyiğit, Türkiye’de 3 bin 8 bitki türünün neslinin tehlike altında olduğunu söylüyor. Amasya elması gibi yerel elma çeşitleri ya da orkide gibi özel ürünler ilk akla gelenler. Aslında Türkiye sahip olduğu genetik kaynakların küçük bir bölümünü tarımsal olarak değerlendiriyor. Unutulan ürünleri hatırlatmak, risk altında olanların güvenliği sağlamak ve hepsinden önemlisi mümkün olduğunca çok bitkiyi tarımsal değer zincirine katmak gerek! Dünyanın çok farklı yerlerinde yetişse de buraya adapte olabilecek ve tarımına başlanabilecek tüm ürünler de Türkiye’nin potansiyel bitki çeşitliliğini oluşturuyor. Bugün guavadan pitayaya pek çok tropikal meyve çoğu zaman öncü üreticilerin birey-
sel çabasıyla Türkiye pazarına giren tarım ürünü örnekleri. Bu örnekleri çoğaltmak ve desteklemek gerekli. Çünkü Türkiye’nin hem pazar alternatiflerine, hem de daha zengin bir bitki doğasına ihtiyacı var.
Yararlı böcekler daha çok adapte olmalı Tarımsal biyoçeşitlilik yalnızca bitkileri kapsamıyor. Toprak sağlığını etkileyen organizmalar, dölleyici canlılar ya da zararlı kontrolüne yardımcı olan faydalı canlılar da bunun içinde. Ürünlerin yetişmesini sağlayan toprak canlıları ve organik maddeler yıllardan beri işlenen topraklarda giderek azalıyor. Topraktaki biyoçeşitliliği korumanın bir yolu yeni ekim teknikleri. Yine toprağın atıklarla kirletilmemesi de işin diğer yönü. Çin’de tarım yapılan arazilerin 5’te 1’inin atıklarla zehirlenmiş olduğu gerçeği ortada. Bu kirliliğin temel nedeni dengeniz sanayileşme ve kentleşme. Biyoçeşitlilikteki bir diğer kayıp ise tarıma değer katan hayvan türlerinde yaşanıyor. Bitkileri dölleyici canlıların ve zararlılarla mücadele eden yararlı böceklerin nüfusundaki azalma, pek çok ülkenin acil önlemlere başvurduğu bir sorun. Tarım ürünlerinin yüzde 35’i arılar sayesinde tozlaştığı düşünülürse, Avrupa ülkelerinin azalan arı nüfusuyla ilgili yıllardır sürdürdüğü hummalı çalışmalar anlam kazanıyor. Kontrollü pestisit kullanımı ve hava kirliliğinin önlenmesi bu konuda ilk yapılması gerekenler. Sonrasında bu canlıların dengeli şekilde üremesini ve tarımsal üretime adapte edilmesini sağlamak gerek.
Ortak akıl ve gerçekçiliğe ihtiyaç var Bitki çeşitliliğinden tarımda bütünüyle faydalanabilmek henüz uzak bir hedef. Tarım politikaları, pazarların yapısı ve üreticilerin katılım düzeyinin gelişmesi gerekli. Washington Eyalet Üniversitesi’nden Marcia Ostrom’a göre siyasetçilerden tüketicilere kadar çok geniş bir kesim biyoçeşitliliğin önemine dair farkındalık sahibi değil. Bu farkındalığı arttıracak olan da yine tarım sektörünün kendisi. Tarımın seçici ve eleyici bir rolü olsa da, aynı zamanda tam tersinden bu çeşitliliğin korunması ve değere dönüşmesi de yine tarımın elinde. Türkiye tarımının ihtiyacı da kendi çeşitliliğini efsaneleştirmeden, ama her zamankinden daha özenle korumak. Bunun için gerekli olan ise yalnızca gerçekçilik ve ortak akıl.
TÜRKİYE’DE TARIM VE BİYOÇEŞİTLİLİK Türkiye biyoçeşitlilik açısından Orta Doğu ülkeleri arasında birinci, Avrupa ülkeleri arasında ise Rusya’dan sonra ikinci sırada geliyor. Ancak sulama imkanlarının sınırlılığı en büyük dezavantaj. Tarım arazileri ve bitki zenginliği yoğun olan bölgelerin korunmaması ise en önemli sorun.
27. %75
Türkiye genel biyoçeşitlilikte dünya ülkeleri arasında 27. sırada.
Avrupa’da yaşayan 11 bin 600 tür bitkinin yüzde 75’i Türkiye’de de bulunuyor.
9.500 Türkiye’de yetişen bitki türlerinin sayısı yaklaşık 9 bin 500.
Kaynak: FAO, ZMO
çeşitliliğinin yoğunlaştığı Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine karşın, ülkenin önemli bir kısmının oldukça kurak olduğunu unutmamak gerek. Sulama sorunu da cabası. Bugün Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yalnızca 18 milyon hektarında tarım yapılabiliyor. Bu alanın da yalnızca yüzde 30’u sulanabiliyor. Sulama olanaklarını arttırmak için yapılan barajlar aslında riskin bir parçası. Çünkü yapıldıkları bölgedeki ekosistemde yarattıkları değişimlerle o bölgedeki biyoçeşitliliği tehdit ediyorlar. Aynı durum hidroelektrik santraller (HES) için de geçerli. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin yayınladığı Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’na göre Keban Barajı’nın inşası bölgedeki 4 endemik bitki türünün ortadan kalkmasına yol açtı. Yalnızca bu örnek bile Türkiye’deki kuraklığın dolaylı olarak biyoçeşitliliği nasıl etkilediğini gösteriyor.
KASIM 2014 I
I 73
K A PA K KO N U S U
74 I
DÜNYA
TÜRKİYE
Tüm dünyadaki gıda ihtiyacının
Dünyadaki temel sebze-meyve türlerinin
yüzde 95’i
yüzde 90’ı
toplam 30 tür bitki ile karşılanıyor
Türkiye’de de yetişiyor.
Dünya üzerinde
Türkiye’de bulunan
tarımı yapılan bitki türlerinin
bitki türlerinin
sayısı yaklaşık
yüzde 34’ü
7 bin.
endemik.
2050 yılına kadar
Türkiye’de milli park,
dünyada
gen koruma ve sit alanlarının
karasal biyolojik çeşitliliğin
genişliği toplam
yüzde 10
3,7 milyon
azalması öngörülüyor.
hektar.
I KASIM 2014
Kaynak: FAO, CSSA, ZMO, İTO
BİYOÇEŞİTLİLİĞE GENEL BAKIŞ
BA K I Ş
KIVANÇ ALIŞ Ziraat Mühendisi kivanc.alis@tematik.com.tr
Don vakalarına profesyonel çözümler Donun etkilerini azaltmanın iki yolu, sis oluşumu ve dondan koruma sulaması. Amasya, İnegöl ve Niğde’de bu iki yöntemle başarı yakalamış üreticiler var.
G
eçtiğimiz yıl “Ilık kış kapıda” yazımla ilkbahar geç donları hakkında üreticilerimizi 2 ay öncesinden bilgilendirmiştim. Bu sene bu konuyu konuşmak için çok erken bir tarih olsa da, mevcut kuraklığın devamı ve sert iklim geçişleri bizleri endişeye sevk etmeye devam ediyor. Bugün herkes aynı konuyu konuşuyor. 1 ayı geçen pastırma sıcakları ve yağışın az olduğu bir sonbahar. Çocukların eğlencesi olan kar yağışını hayal bile etmekte zorlanmaya başladığımız şu günler, zor bir tarımsal sezonun daha habercisi gibi.
Dona karşı önlemin tam zamanı Özellikle ılıman iklim meyveciliğinde kışın uygulanması gereken bitki besleme yöntemleri ve olası don zararlarını önlemeye yönelik çalışmaları başlatmak için en uygun zaman. Her bölgenin ve çeşidin istekleri doğrultusunda uygulayacağınız bitki besleme yöntemleri ağaçlarınızın susuzluk, aşırı soğuk ve su kaybına karşı direncini artıracaktır. Bu konuda bölgenizdeki uzman ziraat mühendislerinden bilgi almanız önemli. Herkesin kafa yorduğu mesele ise don. Donu önleyen birçok sistem var ve arazinin durumuna göre bu sistemleri sizin seçmeniz gerekiyor. Sis Oluşumu: Üretici Her bölgenin ve çeşidin genellikle bu işlemi lasistekleri doğrultusunda tik yakma olarak bilse de, uygulayacağınız bitki günümüzde bazı firmalar besleme yöntemleri yağ yakma yöntemiyle siağaçlarınızın susuzyah bulutları araziye püsluk, aşırı soğuk ve su kürten makineler üretiyor. kaybına karşı direncini Bildiğimiz gibi soğuyan hava çöker, ısınan hava arttıracak. Bu konuda ise yükselir. Ağaçlarınızın bölgenizdeki uzman ziboyu hizasında oluşturaat mühendislerinden racağınız duman, soğuk bilgi almanız gerek. havanın aşağı çökmesini engelleyecektir.
76 I
I KASIM 2014
DONDAN KORUNMAK İÇİN KULLANILAN SULAMA SİSTEMLERİ
%100
Üreticiler %88
%80 %60 %40
%21 %16
%20 0 Mikro yağmurlama
Taşırma/kökten
Damla sulama
Sulama sistemleri
ÇİÇEK TOMURCUKLANMASI İÇİN GEREKEN SICAKLIK ARALIĞI
Tomurcuğun gelişme evresi İlk çıkış Yeşil çanak Kırmızı çanak İlk pembeleşme İlk çiçeklenme Tam çiçeklenme Çiçek sonrası
%10 Kayıp - 8.0 - 6.0 - 5.0 - 4.0 - 3.5 - 3.0 - 2.0
%90 Kayıp -17.0 -15.0 -13.0 -9,5 -6.0 -4.5 -4.0
İlk çıkış Yeşil yan Yeşil uç Sıkı küme Açık küme İlk beyazlaşma İlk çiçeklenme Tam çiçeklenme Çiçek sonrası
-8.5 -5.5 -4.0 -3.5 -3.0 -3.0 -2.0 -2.0 -2.0
-15.0 -13.0 -10.0 -8.7 -6.0 -4.5 -4.0 -4.0 -4.0
İlk çıkış Uç ayrılması Kırmızı çanak ilk beyazlaşma İlk çiçeklenme Tam çiçeklenme Kabuklanma Yeşil meyve
-9.5 -6.5 -5.5 -4.5 -4.0 -3.0 -3.0 -2.0
-18.0 -13.0 -10.0 -7.0 -5.5 -4.5 -4.0
İlk çıkış Beyaz yan Uçların yeşermesi Sıkı kümelenme İlk beyazlaşma İlk çiçeklenme Tam çiçeklenme Çiçeklenme sonrası
-10.0 -8.5 -6.5 -4.5 -3.5 -3.0 -2.0 -2.0
-18.0 -16.0 -14.0 -9.0 -5.5 -5.0 -5.0 -5.0
Şeftali
Kiraz
Kayısı
Erik
Özellikle ılıman iklim meyveciliğinde kışın uygulanması gereken bitki besleme yöntemleri ve olası don zararlarını önlemeye yönelik çalışmaları başlatmak için en uygun zaman.
Dondan Koruma Sulaması: İsrail’de 1999 yılından beri birçok firmanın uyguladığı yöntem. Su donarken dışarıya 80 kcal enerji açığa çıkıyor. Don vakasının görüleceği gece 1°C’ye gelinceye kadar sistem hazır hale getiriliyor ve don süresince çalıştırılıyor. Genellikle ağacın bütün taç kısmı homojen bir şekilde ıslatılıyor. Sert çekirdekli şeftali ve kayısı gibi ağaçlarda çiçeklenme süresinde dişicik tepesi (stigma) tek olduğu için bu uygulama sakıncalı olsa da, birçok meyvede üstten sulama tercih ediliyor.
Arazi aynı anda ıslatılmalı Dikkat edilmesi gereken husus; bütün alanı aynı anda ıslatma işlemine başlayacak bir sistemin kurulması. Burada genellikle saatte 20-30 litre atan, damlacık çapı sisleme sistemlerine göre büyük ve ıslatma çapı 3 metre olan mikro sprink ürünlerinin tercih edilmesi gerekiyor. Su kaynağınızın gücü kadar alana bu uygulamayı yapabilecek olmanız ise sistemin dezavantajı.
İki yöntemde de başarı örnekleri var
Elma Gümüş uç Yeşil uç İNÇ yeşerme Sıkı kümelenme İlk pembeleşme Tam pembeleşme İlk çiçeklenme Tam çiçeklenme Çiçeklenme sonrası
-9.5 -8.0 -5.0 -3.0 -2.0 -2.0 -2.0 -2.0 -2.0
-16.0 -12.0 -9.5 -6.0 -4.5 -4.0 -4.0 -4.0 -4.0
Benim bir mühendis olarak sonuç alındığını gördüğüm iki uygulama bunlar. Don üzerine birçok kurum ve şirket farklı yöntemler uyguluyor. Kimyasal uygulamaları, sentetik malzemeler ile gövde sarımı ve farklı sulama metotları mevcut. Ancak yukarıda belirttiğim yöntemlerle Amasya’da, İnegöl’de ve Niğde’de başarı yakalamış üreticiler olduğu için, bu iki metodu sizlerle paylaşmak istedim. Yöntemlerle ilgili görsel dokümanları bu ay içerisinde facebook grubumuzda da paylaşacağım. 2015 yılında umarım bu yöntemlere gerek kalmaz.
KASIM 2014 I
I 77
D O S Y A
İRİ TİP DOMATES İri tip domatesler lezzet konusunda büyük başarı yakaladı. Kimileri için iri tipler eski lezzetlere geri dönüşü temsil ediyor. Üretici için 1,5 TL’in üstü fiyat tatmin edici. Tek sorun hastalıklara ve yola dayanım. Bunun için domatesin içinin en az 3 bölümden oluşması gerekiyor.
Genta Tarım’ın Oniki 12 F1 domates çeşidi
D O S YA
K
amuoyunda sebze-meyve ürünlerine dair spekülasyonların tavan yaptığı 2000’li yıllarda büyük tip domatesler olumsuz imaj yüklenen ürünlerdendi. Tüketiciler adeta büyük boyutlu sebzelerden korkar olmuştu! Bu durum herkesi çeri veya kokteyl gibi daha küçük boyutlardaki domateslere yöneltti. Sebebi küçük domateslerin daha “sağlıklı” olduğu düşüncesiydi. Ürünlerin sağlıklı olup olmadıklarının boyutlarıyla ilgisinin olmadığı gerçeği artık yavaş yavaş zihinlere oturuyor. İri tip domateslerin imajı olumsuzdan olumluya hızla döndü bile. En önemli sebep lezzet konusunda yakalanan başarı. Genç-orta yaşlı kuşak bilmese de, daha eski kuşağın tadını özlediği eski büyük domatesleri hatırlatmaları da bir diğer faktör. Özetle denilebilir ki; son 3-4 yıldır iri tipler pazarın en fiyakalı domatesleri olma yolunda. tarlasera, Antalya’da üreticilerle görüştü ve iri tip domates pazarını sahada inceledi.
180-250 gram arasında Domateste bu imaj değişikliğinden önce iri tiplere iki açılmıştı bile. Biri ihracat, diğeri ise hazır gıda sektörü. Zira iri tip domateslerin tek avantajı lezzeti değil. Daha homojen yapısı dilimlenmesini kolaylaştırıyor. Yani sandviç benzeri her tür fast food için ideal. Hazır yiyeceklerin evlerin içinde de daha sık tüketilmesi bu kapıları gittikçe birbirine bağlamaya başladı. “İri tip domates” denildiğinde ne kastedildiği her zaman çok net değil. Beef, köy domatesi, pembe domates gibi büyük tiplerin hepsini iri olarak adlandırmak mümkün. Ancak bir de klasik kırmızı ve yuvarlak tipte olan, ancak normalden büyük olan çeşitler farklı bir kategori oluşturuyor. Tüm bunlar arasında iri tip domates ve beef domates en çok karıştırılanların başında geliyor. Beef domatesler de iri sınıfında yer almasına karşın, genellikle 180-250 gr arası ağırlığa sahip olan domatesler “iri tip”, 250-350 gr arasında olanlar ise “beef” olarak adlandırılıyor.
İri tipler eski lezzetleri geri getiriyor Fatih Dalıç, Antalya’nın Serik ilçesinde domates üretimi yapan Dalıç Tarım’ın sahibi. Beef domatesin aynı zamanda iri domates olarak da geçtiğini söyleyen Dalıç, bazı iri tip domates üreticilerinin 80 I
I KASIM 2014
İri tiplerin lezzetteki başarısının sırrı ıslah çalışmalarında yatıyor.
AG Tohum’un Tybif F1 domates çeşidi
ürünleri çok fazla büyüdüğünde pazara “beef” olarak sattığını söylüyor. Dalıç, ideal iri tip domatesi şu sözlerle tanımlıyor: “Kestiğin zaman içinin dolgun olması gerekiyor. Lifsiz olması ve en az 3 bölümden oluşması lazım. Ağırlığı ise 180 gr ile 250 gr arasında değişiyor.” İri tiplerin lezzetteki başarısının sırrı ıslah çalışmalarında yatıyor. 2000’lerde küçük domateslerin üzerine oturan “lezzetli” yakıştırmasını kendi üstlerine çekebilmeleri bu sayede. Dalıç, bunun bir nevi geçmişe dönüş olduğunu düşünüyor: “Eskiden insanlar aroması güzel olduğu için küçük domatesleri tercih ediyordu. Ancak yapılan ıslah çalışmaları sayesinde bu durum değişti. Artık iri tip domateslerin de aroması yüksek. Bir bakıma, domateste eski zamanlara dönüş yaşandı. Çünkü 80 ve 90’lı yıllarda da domateslerin iri olanları tercih edilirdi. O zamanlar domatesler ayrı bir lezzete sahipti. Şimdi o eski lezzeti bulmaya doğru gidiyoruz.”
İri domateste çatlama yaşanmıyor İri domatese talebin artmasıyla birlikte bu domates tipini ekmeye başlayan üreticilerden biri de Abdurrahman Avcı. Antalya-Serik’teki 4 dönümlük arazisinde 2 yıldır iri tip domates üreten Avcı, yalnızca bu pazara yönelik üretim yapıyor. Avcı’nın iri domates dikmesinin asıl sebebi elbette öncelikle yüksek pazar talebi. Ama bu çeşitlere özgü avantajlar da Avcı’yı cezbetmiş. Bunların başında ürünlerin çatlamaması ve renklerinin albenili olması geliyor. Küçük domateslerde çatlama sorununun daha fazla yaşandığını söyleyen Avcı, “Sıcak hava-
Eskiden insanlar aroması güzel olduğu için küçük domatesleri tercih ediyordu. Yapılan ıslah çalışmalarıyla bu durum değişti. İri tip domateslerin aromasının da yükselmesi domateste bir nevi eski zamanlara dönüş yaşattı.
Fatih Dalıç Dalıç Tarım - Serik / Antalya
lar nedeniyle üründe erime hızlı oluyor. Domates eridiği halde büyümeye çalışınca kabuğu atıyor. İri domatesler ise yalnızca sulanıyor, çatlama yaşanmıyor. Üstelik sulama ve gübrelemesi de diğer domates tipleriyle aynı” diye konuşuyor.
Hastalık riski daha fazla İri tip domateslerin ekimi yılda 2 kez yapılıyor. Bunların ilki ağustos ayı başı ile eylül ayı ortasında. İkinci dikimler ise aralık ayında başlayıp mart sonuna kadar devam ediyor. Ancak her dönemde iri tipleri özel kılan nitelikler sabit. Aynı şekilde riskler de. En büyük risk hastalıklar. Zira iri tipler diğer domateslere göre hastalıklara karşı daha hassas. Dalıç’a göre bunun temel nedeni boyutlarının büyüklüğü. Dalıç, “Ayrıca kışın ısıtma koşulları yeterli olmadığı için de şekil bozukluğu yaşanabiliyor. Bu nedenle üreticiler tek değil çift mahsul alacak şekilde ekim yapıyor” diyor. Üretimde çeşitli sorunlar yaşansa da, üretici elde ettiği tonajdan memnun. Bir dönümden ilk hasatta yaklaşık 10-15 ton ürün aldığını söyleyen Avcı, sezon sonuna kadar rekoltenin 30 tonu bulduğunu ifade ediyor. İri tipte sezon bittikten sonra yapılacaklar ise belli: Toprağı işlemek ve dinlendirmek.
Bu yıl 2 TL’den satılıyor Fiyat konusunda iri domatesler küçüklere göre daha avantajlı. En azından bu yıl böyle. Bu sezon iri tip domatesin kilosu halde 2 TL’den satılıyor. Üretici fiyattan memnun. Avcı’ye göre iri tiplerde 1,5 TL’nin üzerinde bir fiyata ürünü satmak yeterli. “Çünkü 50 kuruş maliyeti karşılarken, 1 TL üreticiye kalıyor” diyen Avcı, “Çok yüksek bir rakam olmamasına rağmen sürümden kazanabiliyoruz. Bu sezonun fiyatı olan 2 TL ise bizim için oldukça iyi. Fiyatların sezon boyunca böyle gideceğini tahmin ediyoruz” diyor. Domates üreticisinin bu sezon altın yılını yaşadığını söyleyen Avcı, “Artık üretici 1 TL’nin altında kazanmıyor. Önceki yıllarda domatesi 40 kuruşa sattığımız zamanlar oluyordu. Bu sene fiyatların yüksek olmasının sebebi, bu bölgede üreticilerin biber ekimine kayması oldu. Geçtiğimiz yıl biber çok iyi fiyata satılınca üreticiler bibere yöneldi” şeklinde konuşuyor.
D o m ate s t ip le r in in a ğı r l ı k l a r ı (gr ) BEEF DOM AT E S :
250-350 KÖY DOM AT E S İ:
250-300 PEMBE D O M AT E S :
200-400 İRİ TİP D O M AT E S :
180-250 YUMURTA TİPİ DOMATES:
120-180 NORMAL D O M AT E S :
120-180 OVAL DOM AT E S :
30-70 KOKTEYL D O M AT E S :
20-50 ÇERİ DOMAT E S :
20 KASIM 2014 I
I 81
D O S YA
Pazarın yüzde 80’inden talep var İri domatesler yurt içinde genelde büyükşehirlere gönderiliyor. Bunun nedeni, büyüklüğünden dolayı restoranlar tarafından çok sık tercih edilmeleri. Eskiden iri tip domateslerin üreticiler tarafından hale getirildiği zaman, talep görmediği için Gaziantep bölgesinden alıcılara gönderildiğini söyleyen Dalıç, artık bu durumun tam tersine döndüğünü ifade ediyor: “Son yıllarda küçük domatesler Gaziantep bölgesine giderken, iri domatesler pazarın değerli yerlerine gönderiliyor. Küçük domatesin pazarda çok fazla yeri kalmadı. Pazarın yüzde 80’i iri tip
domates istiyor. Islahçılar da bu nedenle iri tip domates üzerinde yaptıkları çalışmalara ayrı bir önem vermeye başladı.”
Rusya’nın tercihi iri domates İri tip domates yurtiçindeki pazarlara gönderildiği gibi, yurtdışına da ihraç ediliyor. İhracatta en çok talep edildiği bölge ise Rusya bandı. Romanya hattı daha çok küçük domatesi tercih ederken, Rusya’nın talebi geçmişten beri büyük tiplerden yana. Bu sezon ihracatta artış beklediklerini söyleyen Avcı, “Şimdiden hareketlenmeler başladı. Henüz ihracat tam anlamıyla başlamamış olsa da fiyatlar yüksek
Sıcak havalar nedeniyle domatesler eridiği halde büyümeye çalışınca kabuğunu atıyor. İri domatesler ise yalnızca sulanıyor ama çatlama yaşanmıyor. Renklerinin albenili olması da diğer avantajı. Abdurrahman Avcı Üretici – Serik / Antalya
Türkiye’de iri tip domates çeşitleri
82 I
AG TOHUM
ANAMAS TOHUM
ANTALYA TOHUM
ASGEN TARIM
GENTA TARIM
GENTO TOHUM
KUMSAL TARIM
Tybif F1
Akarsu F1
Keops F1
Mayıs 07 F1
Oniki12 F1
Panda F1
Ferman F1
I KASIM 2014
DİPNOT
DÜNYANIN EN BÜYÜK DOMATESİ Yedi yıl önce ABD’de düzenlenen Pittston Tomato Festivali’nde “dünyanın en büyük domatesi” seçildi. 1 kg’dan biraz daha ağır olan bu domatesin büyüklüğüne diyecek yoktu; ama kendisinden 21 yıl önce yine ABD’nin Oklahoma eyaletinde Gordon Graham tarafından yetiştirilen domatesin ancak üçte biri kadar ediyordu. Graham’in 1986 yılında ürettiği 3,52 kg ağırlığındaki bu dev domates ise Guiness Rekorlar Kitabı’na girmişti bile! Asıl mesleği müteahhitlik olan Graham, bovling topu büyüklüğünde ve yeni doğmuş bir bebeğin ağırlığındaki domatesini üretmek için çok çalıştı. “Ne kadar büyük bitkim olursa o kadar büyük domates alırım” diye düşünen Graham, bunun için çok yoğun sulama ve gübreleme yaptı. Ancak 4 metreye ulaşan bitki bir gece fırtınada yanındaki kavunların üzerine devrildi. Graham, deneyinin yarım kalmasına üzülse de, kavunlara gölge yapması için bitkiyi olduğu yerden kaldırmadı. Ve bir gün bitkinin üzerinde tek ama dev bir domatesin yetişmeye başladığını gördü. Zaman içinde bitkinin uzunluğu 16 metreye kadar çıkarak bir başka dünya rekoru kırdı! Dünyanın en büyük domatesi Graham’in bahçesini ziyaret eden televizyon kanalı aracılığıyla meşhur oldu. Ardından bir bitki besleme firması Graham’den daha büyük bir domates yetiştirene 100 bin dolar ödül vereceğini duyurdu. Elbette bu ödülü kazanabilen çıkmadı! Firma, Graham’e de dev domatesiyle aynı boyutta bir yapay domates hediye etti. Gerçeğini kimin yediği ise bugün hala meçhul. Ama Graham’in öğrettiği bir şey var ki; bugün belli bir boyutun üzerindeki domateslere “iri tip” derken belki bir kez daha düşünmek gerekiyor!
seyrediyor. Rusya’ya yapacağımız ihracat bizi rahatlatacak” diyor.
İçi 4-5 bölüm olan domates daha dayanıklı Rusya’ya gönderilen domateslerin ülkeye ulaşmasının 10-15 gün sürmesi, domateslerde önemli bir gerekliliği ortaya çıkarıyor. Dalıç, bu gerekliliği şöyle açıklıyor: “İri domateslerin içlerinin 3 bölümden fazla olması, yola dayanıklı olmalarını sağlıyor. İçi 4-5 bölüm olan domateslerde daha az boşluklar olduğu için, yol boyu herhangi bir sarsılma yaşadığında gevşe-
me yapmıyor. Özellikle Rusya’ya giden iri domatesler için bu çok önemli bir detay. Üreticiler, ihracata gönderilecek ürünlerin sert ve yola dayanıklı olmasına özen gösteriyor.” Domates Türkiye’ye en büyük girdiyi sağlayan ihracat ürünü. İç pazar için de baş tacı olan sebze. Domatesin irisinin pazarı da irileştikçe hem iç hem dış pazarın kazanacağı çok şey var. Lezzet, görüntü, kullanılabilirlikten yana her şey olumlu. İri tip domatesler hastalıklara ve yola dayanımı da garanti ederse yol tamamen açılmış olacak.
İri tip domateste verim ve fiyat
10-30 ton 2 İri tip domatesin verimi dönüm başına 10-30 ton arasında değişiyor.
İri tip domateste bu yıl fiyatlar 2 TL civarında seyrediyor.
MULTİ TARIM
PROTO TOHUM
SYNGENTA
YÜKSEL TOHUM
Bufalo F1
Ceneviz F1
Vitellio, Delgado, Torry
Cemile F1 KASIM 2014 I
I 83
D O S YA
D O M AT E S E G E N E L B A K I Ş D Ü N Y A
T Ü R K İ Y E
Dünyada domates üretim miktarı
Türkiye’de domates üretim miktarı
En büyük domates ihracatçısı olan Meksika
1,4
milyon ton
domates ihraç ediyor.
Türkiye
483
bin ton
domates ihraç ediyor.
Dünya domates üretiminde
Türkiye, dünyada en çok domates üreten
sırada Çin yer alıyor.
ülke.
1.
Dünya sebze üretiminin yüzde 16’sını domates oluşturuyor.
84 I
11
milyon ton
I KASIM 2014
4.
Türkiye’de domates tüketimi son bir yılda yüzde 7,5 arttı.
Kaynak: FAO, NCBI, TARMAKBİR
161
milyon ton
MAKALE
DOÇ. DR. MUSTAFA MİRİK Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
Kirazda bakteriyel dal kanseri hastalığı Kiraz üretiminde görülen bakteriyel dal kanseri hastalığıyla mücadelenin zorluğu her yıl önemli kayıplara yol açıyor. Tekirdağ’da kiraz bahçelerinin tamamına yakınını tehdit eden hastalığa karşı öncelikle koruyucu bakır uygulaması yapmak gerekli.
M
eyveler insan beslenmesinde eskiden beri önemli yer tutuyor. Çünkü meyveler sağladıkları kalori, içerdikleri tuz, asitler ve vitaminler insan beslenmesinde büyük öneme sahip. Türkiye birçok meyvenin anavatanı ve meyvecilik kültürünün beşiği konumunda. Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki bölge kirazın anavatanı olarak biliniyor. Avrupa ve diğer kıtalara kirazın yayılması tohumların kuşlar, diğer hayvanlar ve göçmenler tarafından taşınmalarıyla oldu. Türkiye’de her bölgede kiraz yetiştiriciliği yapılmakta olup üretilen kirazın hemen hemen hepsi taze halde tüketiliyor. 2012 yılı verilerine göre, dünyadaki kiraz üretiminin yüzde 1,3’ü Türkiye’de, yüzde 17,04’ü ABD’de, yüzde 8,86’sı ise İran’da gerçekleşiyor. Pseudomonas syringae’nin neden olduğu bakteriyel dal kanseri hastalığı dünyada meyve üretimi yapılan her yerde yaygın olarak görülüyor. Pseudomonas syringae pv. syringae ve Pseudomonas syringae pv. morsprunorum adlı bakteriler kirazlarda bakteriyel kansere neden olan önemli patojenlerin başında geliyor. Hastalıkla mücadelesinin zor olması kirazda her yıl önemli verim kayıplarına neden oluyor. Hastalıktan dolayı her yıl Almanya’da ağaçların yüzde 30’u ölürken, benzer kayıplar İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde de görülüyor.
Hastalığın oluşumu ve belirtileri Hastalık belirtileri çeşide, ağacın yaşına, istila edilmiş bitki dokusuna, patojene ve doğadaki hastalığa uygun çevre koşullarına bağlı. Hastalık belirtileri içerisinde çiçek demeti yanıklığı, sürgünlerde geriye doğru ölüm, yaprak ve meyve lekeleri, odun dokularında açık yaralar (kanser olarak tarif edilir), zamklanma ve genel olarak meyve miktarında
86 I
I KASIM 2014
Bakteriyel dal kanseri hastalığı mücadelesinin zor olması kirazda her yıl önemli verim kayıplarına neden oluyor. Her yıl Almanya’da ağaçların yüzde 30’u ölürken, benzer kayıplar diğer Avrupa ülkelerinde de görülüyor.
azalmalar şeklinde ortaya çıkıyor. En şiddetli belirtiler gövde ve dallarda görülüyor. Ağaçlarda yaz ve ilkbaharın sonlarında parlak görünümlü zamk salgılanması (Şekil 1) ve kabuk, dal ve ince sürgünlerin odun dokularında açık yaralar (kanser) (Şekil 2) en yaygın belirtilerin başında geliyor. Kanserli dokular hafif çökük ve sağlamlardan daha koyu renkli oluyor. Bir ağacın gövdesi ya da dalı kanserle çevrildiğinde bu bölgenin üstündeki yapraklar içeri doğru bükülürken, sarkar önce açık yeşil bir renk alıyor ve sonrasında sararıyor. Yaprak ve meyve infeksiyonları serin ve yağışlı havalarda önemli ekonomik kayıplara neden oluyor. Yaprak lekeleri koyu kahverengi, daireselden düzensiz şekillere kadar değişen lekeler şeklinde ve bazı zamanlarda sarı hale ile çevriliyor. Lekeler büyüyerek birleşiyor ve daha büyük ölü alanlar meydana getiriyor, lekelerin merkezler dökülerek saçma ile delinmiş bir görüntü alıyor.
1
1
2
3
Fotoğraf 1: Kiraz dallarında zamklanma Fotoğraf 2: Hastalıklı gövdelerdeki kabuk ve kabuk altında meydana gelen renklenme Fotoğraf 3: Kiraz dal kanseri hastalığından dolayı ağaç ölümü
Meyve ve tomurcuklarda belirtiler Yeşil kiraz meyvelerindeki belirtileri ise su emmiş leke veya nemli bir alanla çevrilmiş kahverengi lekelerdir. İnfektelenmiş meyvelerde çökük-derin çukurlar, siyah et benzeri lekeler ve meyvenin yaşına bağlı olarak merkezi sarı-kırmızı renginde lezyonlar meydana gelir. Bunlar alt kısımlarında zamk cepleri olan 2-3 mm kadar çökük duruma gelir. Meyve sapları kahverengi ve su emmiş leke şeklinde görülür. İnfekteli yaprak ve çiçek demetleri baharda açmaz ve ölü tomurcuk olarak adlandırılan belirtiler ortaya çıkar. Özellikle kiraz, kayısı, armut ve bademde tomurcuklar uykuda iken yanıklığa uğrar ve çok sayıda tomurcuk ölür. Bu kısımdan kesit alındığında hasta tomurcuğun pullarından tomurcuğun dibine kadar uzanan kahverengi alanlar görülüyor. Hem çiçek hem de yaprak tomurcukları benzer biçimde zarar görür. Tomurcuk zararı çiçek enfeksiyonlarının az olduğu ağaçlarda tam çiçeklenme döneminde belirgin bir biçimde görülür. Çünkü zarar gören tomurcuklar çiçek açmayacağı için sürgünlerde yer yer çiçeksiz boş bölgeler ortaya çıkar. Diğer infekteli demetler baharda açar fakat yaz başlarında ölür, yapraklar solar ve meyveler kurur. Dallarda derin yaralar şeklinde görülen kanser formu genelde ağacın zayıflamasına neden olan don olayları, yaralanma ve stres gibi faktörlerden sonra daha şiddetli gözlenir. Kanser oluşumunu don olayını teşvik eden gövdenin su içeriği, su emmiş lekeler ve büyük gövde çapları gibi faktörler teşvik ediyor. Kanserli bölgeler konukçu-patojen ilişkisine göre küçük veya büyük olabiliyor ve ağacın ölümüne neden olabiliyor (Şekil 3).
Hastalık etmenleri ve hastalığın gelişimi Etmen canlılığını bir üretim döneminden diğerine bakteri aktif kanserlerde, hasta tomurcuk, yaprak ve gövdede bazı yabancı otlarla o kadar da duyarlı olmayan yabancı otlarda kışlar. Patojen ana dalların hastalanması genellikle sonbahar ve kış aylarında olur. Kanser sonbaharda henüz kış soğukları başlamadan önce hızlı gelişir. Çok soğuk kış döneminde yavaşlar. En hızlı kanser gelişmesi ise bahara doğru soğuk havaların sona ermesi ve ağaçlarda hızlı gelişimin başlaması ile ortaya çıkar. Bakteri doku içerisinde baharda yağmurlarla beraber ço-
ğalır ve genç yaprak ile çiçek demetlerine yağmur yardımıyla yayılır. Tekirdağ ilinde kiraz bahçelerinde yaptığımız incelemeler sonucunda, gezilen bahçelerin pek çoğunda hasta ağaçlar tespit edildi ve bazı bahçelerde ağaçlarının tamamına yakınının hasta olduğu görüldü. Bu hastalığın belirtisini gösteren 129 adet bitki örneğinden 387 adet bakteri izolatı elde edildi. Bu hastalığın nedeninin Pseudomonas syringae pv syringae ve Pseudomonas syringae pv. morsprunorum adlı bakteriyel etmenler olduğu belirlendi. Tekirdağ ilinde kiraz dal yanıklığına neden olan hastalık etmeni olarak Pseudomonas syringae pv. syringae bilinmesine karşın yapılan bu çalışma sonucunda hastalık etmeni olarak Pseudomonas syringae pv. morsprunorum’un Pseudomonas syringae pv. syringae’den daha yaygın olduğu ortaya kondu.
Mücadele yöntemleri Dünyanın en çok meyve üretilen alanlarında bile muhtemelen latent enfeksiyonlu ağaçlar görülebilir. Buna karşı predispozisyon şartları ortamdan yok edildiği taktirde bakteriyel kanser ciddi bir problem olmaktan çıkıyor. Bazı stres faktörleriyle birlikte, don zararı, değişik nedenlerle ağaçlarda açılan yaralar, nematod zararı hastalığın ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olur. Ağaçlar kumlu, drenajı iyi olmayan ve kurak bölgelerde hastalığa özellikle daha duyarlıdır. Kültürel uygulamaların zayıf olduğu alanlarda büyük epidemiler meydana gelebilir. Bunu önlemek adına çoğaltımda yalnızca sağlıklı tomurcuklar kullanılmalı, duyarlı çeşitler dayanıklı anaçlar üzerinde çoğaltılmalı ve ağaçlar yüksekten aşılanmalıdır. Bakteriyel kansere karşı kimyasal mücadelede, temel olarak sonbahar ve çiçeklenme öncesi bahar aylarında koruyucu bakır uygulamaları şeklinde yapılıyor. Bu uygulamalar ağaçları bakterinin başlangıç enfeksiyonlarından korur, ancak enfeksiyon meydana geldikten sonraki kanser devresinde hastalığı engelleyemez. Sonbaharda yaprakların yüzde 75’i dökülünce yüzde 3’lük Bordo bulamacı, ilkbaharda gözler uyanmadan önce yüzde 1’lik Bordo bulamacı uygulaması yapılması gerekiyor.
KASIM 2014 I
I 87
MARKALAR
Syngenta’dan patateste yeni çözüm Syngenta, Ödemiş’in Gerçekli köyünde düzenlediği tarla günü etkinliği ile yeni patates herbisiti Defi Maxx’ın tanıtımını gerçekleştirdi.
Syngenta Türkiye, 17 Ekim Ödemiş Gerçekli köyünde üreticiler ve firmanın iş ortakları eşliğinde yeni patates herbisiti Defi Maxx’ın tanıtımını gerçekleştiği tarla günü etkinliği düzenledi. Tarla gününe katılan bayi ve önder üreticiler Syngenta Batı Bölge ekibi, Ar-Ge ekibinden uzmanlar ve teknik ekip olmak üzere geniş bir kadro tarafından karşılandı. Katılımcı büyük üreticiler, TKK ziraat mühendisleri ve bayiler ile birlikte Defi Maxx ve rakip herbisitler ile ilaçlanmış parseller ve kontrol parsellerini gezdi. Gözlemlenen sonuçlara bağlı
88 I
I KASIM 2014
olarak Defi Maxx herbisitinin patates yabancı ot kontrolündeki üstün performansı vurgulandı. Syngenta’nın portföyüne eklediği yeni ilaçlarla birlikte patates ekiminden hasadına kadar uygulanacak olan Syngenta Patates İlaçlama Programı’nı hazırladığını belirten Syngenta Batı Bölge Müdürü Hüseyin Gül, “Patateste çıkış öncesi olarak dekara 500 ml uygulanacak yeni yabancı ot çözümümüz Defi Maxx ile yabancı otların rekabetinden kaynaklı zararınızı minimize edip, patateste verim ve kaliteyi üretici lehine çevirerek üretimde fayda sağlayacağız” diye konuştu. Defi Maxx Prosulfocarb ve Metribuzin olmak üzere iki aktif madde içeriyor. Prosulfocarb; yaprak ve kökler tarafından alınıp meristematik dokuda gelişmeyi engelleyerek etkili olurken, Metribuzin ise yabancı otlarda fotosentez reaksiyonunu engelliyor. İki aktif maddenin sinerjisiyle patateste dar ve geniş yapraklı yabancı ot kontrolü sağlanıyor” diyen Syngenta Ar-Ge ekibinden Biyolojik Deneme Sorumlusu Vahit Yıldız ise, “Patateste verim kaybı yaşanılacağını düşünerek yabancı ot ilacı kullanmaktan kaçınan, ama yabancı otların rekabetinden kaynaklı verim düşüklüğü ile karşı karşıya kalan üreticilerimiz Defi Maxx ile verim ve kalitede farkı yaşayacak” açıklamasını yaptı. Defi Maxx’ın özellikleri, patates ilaçlama programındaki yerinin üretici şartlarında arazi performanslarında test edildiğini dile getiren Syngenta Bağ Meyve Kampanya Müdürü Özaydın Öz, sonuçların karşılaştırma parsellerine göre daha mükemmel olmasının üreticilere hem verim artışı hem de daha az işçilik gerektirmesi anlamında olumlu yansıdığını söyledi. Programda Defi Maxx uygulamasından sonra yine Syngenta tarafından geliştirilen patates mildiyö ilacı Revus Pro’nun yer aldığını belirten Öz, “Yeni mildiyö ilacımız da önümüzdeki seneden itibaren patates üreticilerimizin kullanımına sunulacak” diye konuştu.
John Deere ilk 100 marka arasında John Deere, Interbrand firmasının her yıl belirlediği en değerli dünya markaları listesinde 79. sıraya yükseldi.
John Deere, marka danışmanlık firması Interbrand’ın derlediği 2014’ün zirvesindeki 100 dünya markası listesinde 79. sırada yer aldı. Geçen yıla oranla yüzde 5’lik bir artış kaydederek 5,124 milyar dolarlık bir marka değerine ulaşan John Deere, listeye ilk kez 2011 yılında 97. sıradan girmişti. “John Deere’in istikrarı, değişen koşullara temel değerlerine bağlı kalmaya devam ederek uyum sağlama becerisine dayanıyor” açıklamasını yapan Interbrand, “Kuvvetli bir şirket içi netlik algısından güç alan John Deere, dünyada giderek artan gıda, yakıt, barınak ve altyapı ihtiyacını karşılamaya yönelik ürünler ve hizmetler sunmaya devam ederek gelecekte de yerini koruyacak” yorumunda bulunuyor. Uluslararası Standartlar Teşkilatı (ISO) sertifikasına sahip olan Interbrand, markaların müşteri beklentilerini karşılamaktan ekonomik değeri artırmaya kadar şirketlerden faydalanma şekillerini analiz ettiklerini belirtiyor. Gerçek marka değerinin belirlenmesi için ise; markanın ürünlerinin ve hizmetlerinin finansal performansı, markanın müşteri tercihlerini etkilemede oynadığı rol ve markanın fiyat realizasyonu üzerindeki olumlu etkisi gibi performans göstergeleri kullanılıyor.
KASIM 2014 I
I 89
MARKALAR
New Holland’dan iki yeni traktör Türkiye tarım sektörünün lideri TürkTraktör’ün yeni ürünleri New Holland T480S ve TD4B Bursa Tarım Fuarı’nda üreticilerle buluştu.
Tarım ekipmanlarının sergilendiği 12. Bursa Uluslararası Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı’nda New Holland ailesinin yeni üyeleri T480S ve TD4B ile ön plana çıktı. 14-18 Ekim tarihlerinde düzenlenen fuarda New Holland’ın yeni ürünleri büyük ilgi gördü. “TürkTraktör tesislerinde Türk işçisinin emeğiyle üretilen her iki ürünümüz de modern teknolojinin nimetleriyle donatıldı” diyen TürkTraktör Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı İrfan Özdemir, iki ürünün de performans ve yakıt ekonomisini aynı potada eriterek üreticinin verimliliğini üst seviyeye taşıdığını dile getirdi. Yeni kaporta tasarımı ve ergonomik olarak konumlandırılmış kumanda kollarına sahip yeni platformu ile dikkat çeken TD4B bahçe serisinde 65, 72, 80 ve 88 HP güçlerine sahip 4 farklı motor seçeneği bulunuyor. TD4B bahçe serisi debriyaja basmaya son veren Powershuttle mekik kolu özellikle sıra sonu dönüşlerde üreticilere büyük bir kolaylık sağlıyor. 3 bin kg kaldırma kapasitesine sahip güçlü hidrolik kolları ve 4 adet hidrolik güç çıkışı ile yeni TD4B bahçe serisi bağbahçe tarımındaki tüm işlerin üstesinden gelebilecek şekilde tasarlandı. Motor donanımıyla birlikte TürkTraktör fabrikalarında üretilen yeni T480S ise, 48 HP gücündeki üç silindirli turbo beslemeli motorun ürettiği yüksek tork değeri sayesinde düşük yakıt tüketimiyle farklı kategorideki işleri kolaylıkla yapabilme iddiasıyla yola çıkıyor. Modern ve dinamik tasarımıyla dikkat çeken T480S, modern gösterge paneli, sessiz ve konforlu çalışan motoru, son derece ergonomik konumlandırılan vites ve hidrolik kontrol kolu ile gösterge panelinin arkasına yerleştirilen 52 litre kapasiteli yakıt tankıyla fark yaratıyor.
90 I
I KASIM 2014
MARKALAR
Çevreci tarım DuPont sponsorluğunda ödüllendirildi DuPont ana sponsorluğunda düzenlenen Environmental Respect Awards 2014 Ödülleri’nde Türkiye’den Atlantis Tarım; ABD, Avustralya ve diğer ülkeler arasından öne çıkarak ödüle layık görüldü.
92 I
I KASIM 2014
1990’dan beri her yıl düzenlenen ve DuPont’un ana sponsoru olduğu Environmental Respect Awards (Çevreye Saygı Ödülleri) 2014’ün ödül kazananı Atlantis Tarım oldu. ABD genelinde çiftlik kaynaklı tedarikçiler için çevre sorumluluğu bilinci yaratmak ve çevre duyarlılığı konusunda teşvik etmek amacıyla verilen ödüller; DuPont’un ABD’nin Wilmington şehrinde bulunan merkezinde düzenlenen ve dünyanın farklı bölgelerinden yüzlerce işletmenin katıldığı tören ile sahiplerini buldu. Genç bir şirket olarak sürdürülebilirlik anlayışına göre büyümeyi hedefleyen Atlantis Tarım Sahibi ve Genel Müdürü Varol Öğüt şirket prensiplerini, “Eğer ekolojik yönetime inanan stabil ve güçlü bir müşteri, ortak, çalışan ve hisseder tabanı oluşturabilirseniz bu, sürdürülebilir gelecek için size iyi bir taban oluşturacaktır. Yöneticilik ilkeleri olarak herkesin çevreye saygı duymasını sağlayabilirsek sürdürülebilir bir geleceğe sahip olabiliriz” sözleriyle ifade etti. Ödül töreninde konuşan DuPont Bitki Koruma Birimi Başkanı Rik Miller ise, “Environmental Respect Awards liderleri çevre güvenliğinin yanı sıra tarım ürünlerinin güvenli kullanımını geliştirmek için yardımcı oluyor. Umarız dünyada çevre sorumluluğunun yükseltilmesinde bizimle tutkuyu paylaşanlara da ilham olacaklar” şeklinde konuştu. Önümüzdeki yıl 25. yaşını kutlayacak Environmental Respect Awards işletme çalışanları, müşterileri ve toplum yararına çevreye uyumlu bir şekilde çalışarak çevreyi koruyan tarım kimyasal perakendecilerini onurlandırmayı, perakendecilerin çalışmasını geliştirmeyi, liderlik faaliyetlerine kendilerini dahil etmeye teşvik etmeyi ve dünyada çevreye karşı sorumlu bir tarım hakkında iyi haberleri paylaşmayı amaçlıyor. Programa son birkaç yılda 37 ülkeden 500’den fazla işletme katılım gösteriyor.
MARKALAR
Black Strong raf ömrünü uzatıyor Kütahya Kimya’nın bitki besleme ürünü Black Strong, topraktaki verimi arttırma ve insan sağlığına zarar vermeme amacıyla üreticilerin hizmetine sunuluyor.
Kütahya Kimya’nın leonardit madenden üretilen hümik asit ürünü Black Strong, topraktaki verimliliği artırmayı amaçlıyor. Kütahya Kimya Genel Koordinatörü Hakan Ekici, Black Strong’un yurtdışından ithal edilen ürünlerinden olumsuz etkilerini ortadan kaldırdığını söylüyor. İnsan sağlığını tehdit eden kimyasalların yol açtığı zararları ortadan kaldırıcı etkiye sahip olan ürün, aynı zamanda hümik asit raf ömrünü uzatıyor.
DenizBank’tan Dijital Deniz Tarımsal üreticilere yönelik hizmetleriyle dikkat çeken DenizBank, Dijital Deniz hizmetiyle ürünlerini ürünleri müşterilerin adreslerine kadar götürüyor.
94 I
I KASIM 2014
Kütahya Kimya’nın yaklaşık 5 yıl önce yaptığı çalışmalar sonucu Black Strong ürününü piyasaya sunduğunu belirten Ekici, ürünün amacını şu sözlerle özetliyor: “Black Strong markasını üretmekteki amacımız, insan sağlığına verdiğimiz önem ile de doğru orantılı. ‘İşimiz gücümüz toprak’ sloganıyla insanlara ulaşıyoruz. Black Strong ürünümüzü kendi mühendislerimiz desteği ile kendi fabrikamızda üretiyoruz.” Ekici, ‘Toprak=Siyah Toprak=Güç isimleri sayesinde bugüne kadar başarı çizgisini her geçen yıl artırdıklarını belirterek, yaklaşık 16 ülkeye ürünü ihraç ettiklerini sözlerine ekliyor.
DenizBank, bankacılık ürün ve hizmetlerini, teknoloji ile buluşturan yeni nesil bankacılık platformu Dijital Deniz ile ürünlerini müşterilerin adreslerine kadar götürüyor. Bu hizmet sayesinde müşterilerin başvuru yaptıktan sonra başka hiçbir işlem yapmasına gerek kalmıyor. Böylece Dijital Deniz müşterileri adreslerinde ziyaret edildikleri gün ürünlerine sahip oluyor. Müşterilerin aynı gün içinde hesapları açılıyor, kartları teslim ediliyor veya kredileri hesaplarına yatıyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan DenizBank Dijital Kuşak Bankacılığı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Murat Çelik, şu ifadeleri kullanıyor: “DenizBank olarak hayata geçirdiğimiz öncü ve yenilikçi uygulamalarla sektörümüzde farklılaşıyor, dijital kanallara da DenizBank farkını taşıyoruz. Dijital Deniz ile müşterilerimiz şubeye gitmeden, tüm ihtiyaçları için Dijital Kredi ile özel oranlardan yararlanabiliyor ve düşük maliyetler ile kredi kullanabiliyorlar. Ayrıca İnternet Bankacılığı, Mobil Bankacılık uygulamalarımız ve yaygın ATM ağımız ile diğer tüm bankacılık işlemlerini yine şubeye gitmeden gerçekleştirebiliyorlar.”
MARKALAR
Netafim İzmir’de üreticilerle buluştu Netafim İzmir’de düzenlediği tarla günü etkinliğinde mısır üreticilerine damla sulama ile salma sulama arasındaki farkı uygulamalı olarak gösterdi.
Netafim 2 Ekim’de düzenliği Tarla Günü etkinliğinde, mısır tarımında daha düşük debi ile daha fazla verim almayı sağlayan damla sulama sistemini tanıttı. İzmir’in Bergama ilçesinde düzenlenen etkinlikte, mısır üreticileri Hüseyin Bebek ve Mehmet Erbaş’ın 2 farklı mısır tarlasında kurulan deneme alanlarında üreticilerle buluşuldu. Deneme tarlalarında salma sulama ve düşük debili damla sulamada tüketilen su miktarlarının karşılaştırılması yapıldı. Üreticilere damla sulama sistemi ile sulanan mısır tarlalarında, salma sulamaya oranla yüzde 50 daha az su kullanıldığı gösterildi ve su tasarrufunun yanı sıra verimde ve tohumluk kalitesinde gözle görülür artış sağlandığı aktarıldı.
Gübretaş ayçiçek gübresini test etti
Gübretaş, geliştirdiği ayçiçek gübresinin toprak analiz sonuçlarına göre bölgeye özel geliştirilen gübrenin kullanıldığı 10 dekarlık arazide dekar başına 520 kg verim elde etti. Dekar başına 400 kg civarında olan verim bölge ortalamasının yüzde 30 üzerinde ölçülürken, ayçiçekte kalitenin belirleyicisi olan yağ oranı ise 47 çıktı. Gübretaş’ın ayçiçek üretiminin yaygın olduğu bölgeler için geliştirdiği özel gübreyi pilot bölge seçilen Konya’daki deneme ekimiyle test ettiklerini belirten Gübretaş Genel Müdürü Osman Balta, ”Yüksek verimle birlikte ayçiçekte kalite kriteri olan yağ oranında artış sağlayan bu gübre, bölgede bugüne kadar kullanılan alternatif ürünlerden farklı özellikler içeriyor. Genellikle klasik ürünler en fazla 3 bitki besin maddesi içerirken, Gübretaş’ın özel ürünü ayçiçeği bitkisinin ihtiyacı olan 5 farklı besin maddesini dengeli olarak bünyesinde bulunduruyor. Yapılan hasat sonuçlarına göre ürünümüz dekar başına 520 kg ayçiçeği ile Türkiye ortalamasının üzerinde verim artışı sağlıyor” dedi.
Gübretaş, bu yıl Konya-Altınekin’de yaptığı ayçiçek deneme ekiminde Türkiye ortalamasının üzerinde bir verim ve kalite artışı elde etti.
96 I
I KASIM 2014
www.tarlasera.com
90 ABONE FORMU Abonelik için banka ödemesini yaptıktan sonra formu doldurup ödeme dekontunu (0216) 350 23 94’ye fakslayınız.
Kişisel Bilgileriniz Adı Soyadı:......................................................................................................................................................... Telefon: (0
) ...................................................................... Ev
Cep Telefonu: (0
İş
Dahili ....................................
)..........................................................................................................................................
E-mail: ......................................................@...................................................................................................... Dergiyi teslim almak istediğiniz adres: ............................................................................................................. ........................................................................................................................................................................... Semt: ..................................................................................... İl: ..................................................................... Posta Kodu: .......................................................................... İlçe: ................................................................. Banka Bilgileri Tematik Medya Yayıncılık ve Ajans Hiz. Ltd. Şti. Garanti Bankası Hesap No: 277/6295924 IBAN: TR47 0006 2000 2770 0006 2959 24
Fatura Bilgileri Vergi Dairesi:................................................................. Vergi Numarası: ............................................................ T.C. Kimlik Numarası: ....................................................
Yılda 12 sayı yayınlanır • Bir yıllık abonelik 90 ‘dir • Kargo ücreti dahildir. Kredi kartı ödemesiyle abone olmak için
(0216) 350 23 92 numaralı telefonumuzu arayabilirsiniz. Tel: 0216 350 23 92 Faks: 0216 350 23 94 abone@tarlasera.com
TURKEY ‘s SECOND
BIGGEST INDUSTRIAL ENTERPRISE