Nisan - Mayıs 2017 SAYI: 1
PROF. DR. HASAN ELİK İLE ROPÖRTAJ
Ücretsizdir. 2 aylık süreli yayındır.
KAPAK KONUSU: KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ
Sait Çamlıca: ÜMMETİN UMUDU İMAM HATİP NESLİ kibrit
1
kibrit
1
EDİTÖRDEN
Kibrit Dergisi PAZIL REKLAM DANIŞMANLIK MATBAA VE ORGANİZASYON LTD. ŞTİ. tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Kibrit Dergisi’ne aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Yayın Türü İlmi, Edebi - 2 ayda bir - Yerel süreli Basım Yeri ve Tarihi İstanbul, Nisan 2017 Yönetim
Öncelikle değerli zamanınızı ayırıp bu yazıyı okumaya karar verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Dergimizin ilk sayısı olması münasebetiyle size kısaca dergimiz hakkında bilgi vermek istiyorum. İlk olarak ismimizden başlayalım; KİBRİT... “Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır” felsefesinden yola çıkarak bu ismi vermiş bulunmaktayız. İki aylık periyotlarla çıkacak olan dergimiz, Mayıs ayında yayın hayatına başladı ve siz değerli okurlarımızın desteği ile yayın hayatını uzun zaman sürdürecek inşallah. Dergimize www.kibritdergisi.com adresi üzerinden ücretsiz ulaşabilir, dergimiz ile alakalı soru ve önerilerinizi bu web adresinden iletebilirsiniz. Bunun yanı sıra web sayfamıza giriş yaparak güncel haberlere ve okumanızı tavsiye ettiğimiz kitap önerilerine de ulaşabilirsiniz. Dergimizin içeriğinden bahsedecek olursak, hepsi birbirinden değerli, alanında uzman yazarlarımızın yazdığı çeşitli konular ve genç kalemler bölümünden oluşmaktadır. Karikatür ve şiirlerle zenginleştirdiğimiz dergimizin, fikir aşamasından okuyucuyla buluştuğu ana kadar geçen süreçte büyük emekler harcandı. Bu emeklerin harcanmasındaki yegane sebebimiz, toplumsal ve sosyal yaşamın getirmiş olduğu zorluklara karşı, gençlerin hayata sağlam adımlar atarak hayatlarına şekil vermelerinde yardımcı bir örnek olabilmektir. Dergi içeriği ve yayınlanma süreci hakkında kısaca bilgi verdikten sonra sizi dergiyle baş başa bırakıyorum. Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle…
Ömer Faruk OĞUL Yayın Editörü 2
kibrit
PAZIL REKLAM DANIŞMANLIK MATBAA VE ORGANİZASYON LTD. ŞTİ. adına; Kibrit Dergisi İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Biret TOPÇUBAŞI Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hüseyin YAMAN Yayın Editörü Ömer Faruk OĞUL Yazı İşleri Sorumlusu Yusuf KAYA Reklam Sorumlusu Muhammed Emin ATILGAN Fotoğraf Ömer ÖZMEN Katkıda Bulunanlar Hakan ÖZMEN Alim BARIŞ Osman SAP Muhammed ŞAHİN Mehmet Nezir TİLAVER Vedat NARİN Yönetim Yeri Valide-i Atik Mah. Nuhkuyusu Cad. No: 131/A Üsküdar - İstanbul Tel: 0216 398 30 54 Abonelik İletişim www.kibritdergisi.com info@kibritdergisi.com Tasarım ve Basım Yeri
Puzzle Basım Valide-i Atik Mah. Nuhkuyusu Cad. No: 131/A Üsküdar - İstanbul Tel: 0216 398 30 54 puzzlebasim@gmail.com www.puzzlebasim.com www.uskudarofset.com
ROPÖRTAJ İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER KAPAK KONUSU:
KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ 12
Sait Çamlıca:
ÜMMETİN UMUDU
Sayfa
RÖPORTAJ:
PROF. DR. HASAN ELİK’LE HAYATI VE TEVHİT MESAJI KİTABI HAKKINDA
İMAM HATİP NESLİ Sayfa 30
Sayfa 20
İMAM HATİPLİ OLMAK SELÇUKLU MİMARİSİ VE ÖZELLİKLERİ 15 TEMMUZ İMAM- HATİPLİLER NE MELEK OLDU NE DE ŞEYTAN BAŞÖRTÜSÜ VE BAŞÖRTÜLÜLERİN SOSYAL HAYATTAKİ YERİ DOKUNAMADIĞIMIZ ACILAR Dik Durabilmenin Adı: AHLAK DİN VE HUTBELER HAYAT VE FUTBOL Bir Algı Yanılgısı olarak Fundamentalizm’den İSLAMOFOBİA Yrd. Doç. Dr. CÜNEYT AYDIN İMAM HATİP GENÇLİĞİ SAHİPSİZ BİR NESİL ÜLKEMIZDE VE İLÇEMİZDE İMAM HATİP BİR DAİRE DÜŞÜNÜN ŞİİR: HAFIZ MERAL - UTANÇ KARİKATÜRLER
4 6 17 18 28 29 32 34 35 36 44 48 50 51 52 54 kibrit
3
GENÇ KALEMLER
. Imam Hatipli Olmak Mehmet Nezir TİLAVER
İmam Hatip Öğrencisi
İmam hatipli olmak bir sorumluluk, ayrıcalık, gurur ve şereftir. Yükü ağırdır imam hatiplinin, yolu uzun, dertleri ve sorumlulukları çoktur. Herkes anlamaz imam hatiplinin sevgisini, hüznünü, gönülden gelen samimi muhabbetini. Kötülüklerden uzak islam ve vatan için çalışmanın bununla beraber beşeri ilimlere odaklanıp kendini geliştirmenin adıdır imam hatipli olmak.
İ
mam hatipli olmak bir sorumluluk, ayrıcalık, gurur ve
olandır imam hatipli olmak. Sadece milli eğitimin belirlediği
şereftir. Yükü ağırdır imam hatiplinin, yolu uzun, dertleri
müfredatı öğrenmeyip geleceğin temellerini oluşturacak ki-
ve sorumlulukları çoktur. Herkes anlamaz imam hatipli-
şilerdir onlar. Onlar Kuran’ın rehberliğinde ve bilimin ışığında
nin sevgisini, hüznünü, gönülden gelen samimi muhabbetini.
geleceğin nesillerinin temellerini atıp, imam hatip ruhunu iş-
Kötülüklerden uzak islam ve vatan için çalışmanın bununla
leyecek olanlardır.
beraber beşeri ilimlere odaklanıp kendini geliştirmenin adıdır imam hatipli olmak.
İmam hatipli olmak ruhumuzdan iliklerimize kadar işleyen, bize ayrıcalık kazandıran o muhteşem duygu! İnanıyor ve
4
İmam hatipli olmak dünyayı ahiretin tarlası bilip, dünyalık işler
iman ediyoruz ki bütün bu emekler karşılıksız kalmayacaktır.
ve menfaatler için çalışmak değil; dünyada ahiret için çalışıp
İmam hatipli gençler peygamberin yolunda, istikamet üzerine
ahireti kazanmak demektir. Sadece kendisini düşünen değil
yollarına devam edeceklerdir. Kötü yollara sapmayacak, boz-
tüm insanlık için dertlenen, düşünen ve proje üreten bir ne-
gunculuk yapmayacaklardır. Ve son söz olarak “ İMAM HA-
sil olmaktır imam hatipli olmak. İmam hatipli olmak sorum-
TİPLİ OLMAK MAKAM MEVKİ PEŞİNDE KOŞMAK DEĞİL; İS-
luluk sahibi olmaktır. Bu yola çıkarken, yolun zorluklarını ve
TİKAMET ÜZERE OLMAKTIR. BİZLER İNANIYORUZ Kİ SIRAT-I
zahmetinin bilincinde olup “Bu yükü ben yüklenmezsem, sen
MÜSTAKİM ÜZERE OLURSAK DÜNYA BİZİM PEŞİMİZDEN
yüklenmezsen, biz yüklenmezsek kim yüklenecek?” Bilincinde
GELECEKTİR…”
kibrit
kibrit
5
KÜLTÜR SANAT TARİH Birol BÜYÜKDENİZ
SELÇUKLU MİMARİSİ VE ÖZELLİKLERİ Anadolu Selçuklu sanatı mimarlık alanında 12. yüzyılın ikinci yarısından yaklaşık 1308’e kadar geçen zaman içinde başta cami olmak üzere medrese, şifahane, imaret, zaviye, tekke, türbe, kümbet, han, kervansaray, kale, sur, saray, köşk, hamam, çeşme, köprü vb. türlerde pek çok eser vermiştir.
13.
6
yüzyıl Selçuklu camilerinin büyük bir çoğun-
ne ilişkin iki kümbet vardır. Selçuklu mimarlığının altın çağı ola-
luğu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine
rak nitelendirilen I. Alaattin Keykubat döneminin ikinci önemli
oturmuş çok yaygın bir tipin örnekleri ya da bu
yapısı, 1223 tarihi Niğde Alaattin Camisi’dır. Bütünüyle kesme
tipin değişik yorumlara uğramış çeşitlemeleridir. Anadolu Sel-
taş malzemenin kullanıldığı bu yapı, ana şema olarak mihrap
çuklularından günümüze ulaşan en eski tarihli cami, ilk yapı-
duvarına koşut üç neften oluşur. Mihrap duvarı önündeki yan
mı 12. yüzyılın ortalarına kadar uzanan, yapıma Sultan Mesut
yana üç bölüm üç kubbelerle, öteki kesimler tonozlarla örtü-
ve Kılıç Arslan dönemlerde başlanıp 1220’de Alaattin Keyku-
lüdür. Ortada, avlu kavramını yaşatan bir açıklık yer alır. Yapı,
bat’ın tamamlattırdığı Konya Alaattin Camisi’dir. İçinde Ahlatlı
Sıddık bin Mahmut ve Gazi bin Mahmut adı iki kardeşin eseri-
Hacı Mengüberti adı bir sanatçının çok değerli ahşap minber
dir. Alaattin Keykubat’ın 1224’te yaptırdığı Malatya Ulu Camisi
yazıları vardır. Yapı iki ana bölümden oluşmuştur. Doğuda çok
ise bazı bölümleri kesme taş, bazı bölümleri tuğla bir yapı olup
sayıda ayağm taşıdığı düz damlı birinci bölüm, batıda ise Ala-
daha sonra çeşitli onarımlar görmüştür. Caminin, mihrap önü
attin Keykubat döneminde yapılan zengin çini bezemeli mih-
kubbesi ve arkasındaki revaklı iç avluya açılan eyvanı dışın-
rap ve mihrap önü kubbesinin bulunduğu ikinci bölüm yer alır.
daki bölümleri tonozlarla örtülüdür ve plan şeması şaşılacak
Bir duvarla çevrilen caminin avlusunda yine Selçuklu dönemi-
derecede İran’ daki Büyük Selçuklu ulu camilerine benzer. Gü-
kibrit
nümüze ulaşan yazıtlardan, yapıda Malatyalı Yakup bin Ebu-
zemesi olarak taş kullanıldığı camiler dışında, örtü sistemleri
bekir ve Ûstaz Hüsrev adlı iki mimarın çalıştığı anlaşılmakta-
ahşap direklere oturan bir grup yapı daha vardır. Türk mimar-
dır. Cami, mozaik ve çini bezemeleri açısından da önem taşır.
lığında Anadolu dışı dönemlerden kalma eski bir geleneği ya-
Alaattin Keykubat’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238’de
şatan bu Erzurum Çifte Minare camilerdeki plan anlayışı, örtü
yaptırdığı Kayseri Huand Külliyesi, cami, medrese, kümbet ve
sistemi çok sayıda ayak üzerine oturmuş, taş yapılı camiler-
hamamıyla ilk Anadolu Selçuklu külliyesi olarak kabul edilir.
den pek fazla değişiklik göstermez. Anadolu’da Selçuklular-
Cami, mihrap önü kubbesi, eyvanı, küçük açıklıklı orta nefi
dan başlayarak 19. yüzyılın sonuna kadar uzun bir gelişme
gibi belirgin özellikleriyle Malatya’daki Ulu Cami’ ye benzetilir.
çizgisi sürdüren bu yapıların günümüze ulaşan ilk örnekleri
Külliye’de bulunan çiniler Türk çini sanatının önemli bir aşa-
arasında Selçuklu mimarı Kölük bin Abdullah’ın eseri olan bu
masını gösterir. 1249’da Selçuklu devlet adamlarından Ebül
yapı, başlangıçta çifte minareli bir taçkapıyla dışa açılan ah-
Kasım bin Ali el-Tusi’nin yaptırdığı Kayseri Hacı Kılıç Cami-
şap direkli cami olarak yapılmışken 1283’te türbe ve tekkenin
si ise orta revaklı avlu çevresinde kaynaşmış medresesi ve
eklenmesiyle bir külliyeye dönüştürülmüştür. Caminin özgün
çok ayaklı, kıble duvarına dikey beş nefli, mihrap önü kubbeli
biçiminden günümüze yalnızca Anadolu’nun taş, tuğla ve çini
cami planıyla, cami-medrese birleşmesinin güzel bir örneği-
bezemeli ilk çifte minareli taçkapısı olan giriş bölümüyle mo-
dir. Amasya’daki 1237 tarihli Burmak Minare Camisi’ni, mih-
zaik çini bezemeli mihrabı ulaşabilmiştir.
rap duvarına dik olarak gelişen üç nefli planıyla çok ayaklı cami tipinin bazilika etkileri almış bir uyarlamasıdır. Benzer mimarlık uygulamasına birkaç
İlk biçimi 1272’de aldığı kabul edilen ve 1341’de Karamanoğulları döneminde onarım gören Afyon Ulu
Selçuklu dönemi camisinde
Camisi, Selçuklu döneminin
daha rastlanır. 1266 tarihli
ahşap direkli cami grubu
Amasya Gökmedrese Ca-
içinde yalın, ancak önemli bir
misi bu yapıların başında
örnek sayılır. Mihrap duvarı-
gelir. Amasya Valisi Emir
na dikey dokuz nefte, sayıları
Seyfettin Torumtay’ın yap-
kırka varan kubbemsi başlıklı
tırdığı caminin, Divriği Ulu
ağaç direk kullanılmıştır. Kul-
Camisi’ni hatırlatan örtü
lanılan ahşap malzemenin
sistemi, kuzeydeki med-
bir başka özelliği ise yer yer
rese görevli mekanları ve
kalem işi bezemelerle renk-
eyvan türündeki değişik
lendirilmiş olmasıdır.
cephe düzeni oldukça ilgi
13. yüzyılın ortalarında ya-
çekicidir. Bu grup içinde
pıldığı sanılan Sivrihisar Ulu
incelenen 1281 tarihli De-
Camisi ise, mihrap duvarına
veli Ulu Camisi de beş nefli, mihrap önü kubbeli, orta avlu anlayışına uygun olarak
koşut altı nefli bir yapı olup üst örtüsünü yalnızca dördü özgün kalabilen 67 ağaç direk taşır. Özgün
düzenlenmiş önemli yapılardandır. 1256 tarihli Tunceli Ma-
direklerin üst kesimleri zengin oymalarla bezenmiş, ayrıca
lazgirt Elti Hatun Camisi ve ünlü Selçuklu mimarı Kaluyan’ın
siyah ve yeşil renklerle boyanmıştır. 13. yüzyıla tarihlendiri-
1266’ya tarihlenen Bünyan Ulu Camisi aynı uygulamanın öteki
len Ankara’daki Aslanhane Camisi de bu grubun tanınmış ör-
önemli örnekleridir.
neklerindendir. Yapımın plan şeması, mihrap duvarına dikey
İlk yapımı 13. yüzyılın başlarına kadar uzanan ve geçirdiği
beş neften oluşmuştur. Çini mozaik mihrap ve minarelerle
onarımlarla özgün durumu iyice bozulan Akşehir Ulu Camisi,
renkli kalem işleri dikkati çeker. Ahşap direkli 13. yüzyıl ca-
mihraba dikey nefleri ve mihrap önü kubbesiyle Develi Ulu Ca-
mileri arasında en büyük ölçülere sahip ve özgün biçimini en
misi’ne yaklaşan plan özellikleri gösterir. Vakıf kayıtlarından,
fazla koruyarak günümüze gelen yapı Beyşehir’deki Eşrefoğlu
yapıyı Alaattin Keykubat’ın genişletip onarttığı anlaşılmakta-
Camisi’dir. Mihrap duvarına dikey yedi neften oluşan camide
dır. 1267’de Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin yaptırdığı
ahşap, düz tavanlı ve toprak damlı üst örtüyü, kubbemsi baş-
Sinop Ulu ya da Alaattin Camisi, mihrap duvarına koşut iki
lıklı 48 ağaç direk taşır. Mihrap önünde, içi çini mozaikle kaplı
nefti ana mekânı ve revaksız avlusuyla Selçuklu camilerinden
küçük bir kubbe, orta nefin orta bölümünde ise avlu kavramını
çok Güneydoğu Anadolu’daki ilk Türk camilerinin plan anlayı-
yaşatan bir açıklık vardır. Yazıtına göre camiyi 1299’da Eşref
şına uyan bir yapıdır. Anadolu Selçukluları’nda ana yapımal-
oğlu Süleyman Bey yaptırmıştır.
kibrit
7
duvarları kaplayan zengin çini mozaik bezemeler, mimarlıkla tam bir denge kurarken, taçkapıdaki renkli taş geçmeler Zengi etkisini çağrıştırır. Selçuklu devlet adamı Sahip Ata’nın ünlü mimar Kölük bin Abdullah’a yaptırdığı İnce Minareli Medrese, anıtsal taçkapısı, günümüze ancak bir bölümü gelebilen çifte şerefeli minaresiyle oldukça etkilidir. Taş Medrese ise aynı dönemin ünlü mimarı Oğul Beg bin Mehmet’in eseridir. Planlan, taş ve çini bezemelerinin gösterdiği zengin görünüşleriyle bu üç yapı, 13. yüzyılda Anadolu’da üretilmiş yapılar içinde özel bir yer alırlar. 13. yüzyıldan kalma, 1272’de gözlemevi olarak yapıldığı öne sürülen Kırşehir’deki Caca Bey Medresesi, iki renkli taştan taçkapısı, çini bezemeli türbe ve minaresiyle kapalı medreselerin bir başka örneğidir. Açık avlulu denilen Anadolu Selçuklularında 13. yüzyıl mescitleri de üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Selçuklu mescitlerinin önemli bir bölümü Konya’da toplanmıştır. Çoğu kare ya da dikdörtgen planlı, tek kubbeli olan bu yapıların girişteki hazırlık mekânları, Anadolu’da 14. yüzyıl camilerindeki son cemaat yerlerinin ilk belirtisi kabul edilir. Konya’da 1215 tarihli Taş Mescit, 1219 tarihli Beşarebey Mescidi, 1220 tarihli Erdemşah Mescidi, 1248 tarihli Küçük Karatay Mescidi, 13. yüzyılın ikinci yarısından kaldığı sanılan Sır-çalı Mescit, 13. yüzyılın ikinci ya da üçüncü çeyreğinden anıtsal minaresiyle Hoca Hasan Mescidi, 13. yüzyılın sonlarından kalma Tahir ile Zühre Mescidi ve Beyhekim Mescidi, Alanya’da 1230 tarihli Akşebe Sultan Mescidi’,
ikinci tipin ilk örneği ise, dört eyvanlı şemaya bağlı 1205 tarihli Kayseri Çifte Minareli Medresedir. Medrese ve şifahane olarak düzenlenen yapımın medrese bölümünü I. Gıyasettin Keyhüsrev, şifahane bölümünü ise kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun yaptırmıştır. Bu medresenin ardından Sivas’ta Sultan İzzettin Keykâvus’un yaptırdığı 1217 tarihli Keykâvus Medresesi ve Şifahanesi gelir. Yalnız dört eyvanlı ve revaklarla çevrili medrese bölümü ayakta kalabilen bu yapı, en büyük Selçuklu medresesidir. Güney eyvanında on köşeli ve piramit çatılı bir türbe vardır. Türbe cephesinde, Marentli Ahmet adlı bir sanatçının eseri olan mozaik çini bezeme ve kasnaktaki tuğla örgü etkileyici görünüme sahiptir.
Akşehir’de 1235 tarihli Küçük Ayasofya Mescidi, 1226 tarihli Güdük Minare Mescidi, 1250 tarihli Taş Medrese Mescidi’, Harput’ta 1279 tarihli Arap Baba Alaca Mescit anılmaya değer niteliktedirler. Dönemlerinin ilginç çinili mihraplarına ve tuğla bezemelerine sahip bu yapılar tarihle birçok konuda bağlantı kurulmasını sağlarlar. Medreseler, Anadolu Selçuklu mimarlığının en önemli türlerinden biridir. Sayılan özellikle 1220’den sonra çoğalan bu yapılarda iki ana tipin gelişmesi izlenir. Kapalı avlulu ya da kubbeli tip denilen birinci türdeki medreselerden, Afyonkarahisar’ın Sincanlı İlçesi yakınlarındaki Boyalıköy Medresesi önde gelir. 1210’dan kalma bu ören yapının iki katlı, oldukça simetrik ve dengeli bir plan şeması vardır. 1224’te Isparta/Atabey’deki Ertokuş Medresesi ise ortada dört sütuna oturan oval merkez kubbesi, yanlardan revaklan ve bitişiğindeki kümbetiyle değişik bir uygulamadır. İki yönlü gelişim gösteren kapalı avlulu ya da kubbeli medreseler içinde orta mekânın tek bir kubbeyle kapandığı üç önemli yapı; Konya’da Karatay Medresesi (1251), İnce Minareli Medrese (1260-1265) ve Afyon’un Çay İlçesindeki 1278 tarihli Çay Medresesi’dir. Karatay Medresesi’nde kubbe ve
8
kibrit
1242 tarihli Konya Sır çalı Medrese ile Kayseri’de bir külliyeye bağlı olarak yapılan 1237 tarihli Huand Medresesi 13. yüzyılın öteki Sivas Güdük Minare açık avlulu medrese örnekleri arasındadır. Tuşlu Mehmet adında bir sanatçının eseri olan Sırçalı Medrese iki katlı, revaklı avlulu ve eyvanlı bir medrese olup adım içindeki ünlü çini mozaik bezemelerinden almıştır. Kayseri’deki Huand Medresesi de benzer bir plan şeması gösterir. 13. yüzyılın ilk yarısından kalma Çorum’ un Alaca İlçesi’ne bağlı Mahmudiye Köyü yakınlarındaki Kalehisar Medresesi, cami-medrese birleşmesinin bir örneği olan 1249 tarihli
Kayseri Hacı Kılıç Medresesi ve 1250 tarihli Akşehir’deki Taç
mezar anıtları şunlardır: 13. yüzyıldan kalma Afyon/ Sincanlı
Medrese, çeşitli özellikleri olan yapılardır.
Boy alıkoy’deki Kureyş Baba Kümbeti, 1223 tarihli İsparta/Atabey’ deki medreseye bitişik Ertokuş Kümbeti; Tokat’ta 1234
13. yüzyılın ikinci yarısından bir grup medrese, dönemin anıt-
tarihli Ali Tusi Türbesi, Kayseri’de 1238 tarihli aynı adı taşıyan
sal örnekleri olarak dikkati çeker. 1265’ten sonra yapılan iki
külliyenin içinde yer alan Mahperi Huant Hatun Kümbeti, 1247
katlı, firuze renkli çinilerle kaplı Tokat Gökmedrese; 1271 ta-
tarihli Çifte Kümbet; Kırşehir’de ilginç görünümlü ve yapım ta-
rihli dört eyvanlı Sivas Gökmedrese; yine Sivas’taki 1271 ta-
rihi kesin bilinmeyen Melik Gazi Kümbeti; Amasya’ da 1266’da
rihli Buruciye Medresesi ile yalnız ön yüzüyle anıtsal taçkapısı
yapılmış olan aynı addaki camiye bitişik Gökmedrese Camisi
günümüze ulaşan Çifte Minareli Medrese, Erzurum’da aynı
Kümbeti, Kırşehir’de Caca Bey Medresesi içindeki 1272 tarihli
yüzyılın sonlarına doğru yapılan iki katlı, dört eyvanlı Hatuniye
Caca Bey Türbesi, biçimine bakılarak 1276’da yapıldığı sanılan
Çifte Minareli Medrese’, bazen taçkapıların üzerine çifte be-
Kayseri’deki ünlü Döner Kümbet ve bu kümbetle büyük ben-
zeme düzeninin egemen olduğu örneklerdir. İçe dönük, avlu
zerlik gösteren Erzurum Çifte Mi-nareli/Hatuniye Medresesi
çevresinde gelişen medreselerin özellikle ön cepheleri kuralla-
ana eyvanının arkasındaki Çifte Minareli Medrese Kümbeti,
ra bağlanmaktadır. Sivas’taki Gökmedrese ve Çifte Minare ile
Amasya’da 1278’den kalma değişik planlamasıyla tanınan To-
Erzurum’daki Hatuniye/Çifte Minare örneklerinden olduğu gibi
rumtay Türbesi.
ağırlıklı yatay çizgilere, taçkapı üzerindeki bir çifte minareyle dikey çizgiler katılarak sırlı tuğla ve çinilerle bezenmesi bu görünüşü bir kat daha güçlendirir. Anadolu’da Selçuklulardan kalma açık avlulu medrese tipinin öteki önemli örnekleri arasında, Kayseri’deki 1237 tarihli Seraceddin Medresesi ile 13. yüzyılın birinci yarısına tarihlenen Avgunu Medresesi ve 1268 tarihli Sahibiye Medresesini de anmak gerekir. Anadolu Selçuklu mimarlığında mezar anıtları önemli yer tutar. Kümbet ve türbe biçiminde yapılan bu yapılardan cami, medrese ve külliyelere bağlı olanlar yanında tek başına bulunanlar büyük çoğunluğu oluşturur. Selçuklulardan günümüze gelen en erken tarihli mezar anıtı Konya Alaattin Camisi avlusundaki, 12. yüzyıldan kalma II. Kılıç Arslan Kümbetidir. On köşeli, içinde Selçuklu sultanlarının çinili sandukalarının bulunduğu bu yapı, Çuhalı Yusuf bin Abdulgaffar adlı bir mimarın eseridir. Yapının
Anadolu’da mezar anıtlarının toplu bulunduğu yerlerden biri
bitişiğinde yer alan yarım kalmış, sekizgen gövdeli ve 1219’da
de Ahlat’tır. Sayılan zamanla azalan ve ancak son yıllarda ya-
yapılan ikinci kümbet ise Yarım Kümbet adıyla anılır. Kayse-
pılan onarımlarla kurtarılmaya çalışılan mezar anıtları içinde
ri’deki Gevher Nesibe Sultan Türbesi on köşeli ve içinde bulun-
1222 tarihli Şeyh Necmettin Kümbeti, 13. yüzyılın üçüncü
duğu medreseden taşan, 1206 dolaylarında yapıldığı sanılan
çeyreği içinde tarihle-nen Usta Şagirt/Ulu Kümbet, 1275 tarih-
ilginç görünümlü bir türbedir. Bir başka örnek de Sivas’ta, Key-
li Hasan Padişah Kümbeti, Çifte Kümbetler olarak bilinen iki
kâvus Medresesi ve Şifahanesin de ki Sultan İzzettin Keykâ-
kümbetten 1279 tarihli Hüseyin Timur ve 1281 tarihli Bugatay
vus Türbesi’dir. Şifahanenin güney eyvanında yer alan, çinili
Aka Kümbeti, 13. yüzyıl örneklerinin bir bölümüdür. Pek çoğu
bir cepheye ve yapıdan taşan tuğla bir gövdeye sahip olan bu
yazıtsız olan Ahlat kümbetleri arasında bu yüzyılda yapılmış
türbe, dönemin özelliklerinin yanı sıra İran etkilerini de yansıtır.
olması olası başka örnekler de vardır. (bak. Ahlat)
1219’dan kalma yapının bezemelerini, Marendli Ahmet yapmıştır. Anadolu’daki benzersiz bir mezar anıtı da Tercan’daki
Burdur – Susuz Han
Mama Hatun Kümbeti’dir. Yapım tarihinin 13. yüzyıl başlan
Ayrıca 13. yüzyılda tek eyvandan oluşan değişik bir mezar anı-
olduğu sanılan kümbetin mimarı Ahlat’lı Ebul Nema bin Mu-
tı türü daha vardır. Seyitgazi’de I. Alaattin Keykubat’ın anne-
faddal’dır. Dilimli silindir biçimli gövde üzerine dilimli konik bir
sinin olduğu ileri sürülen Ümmühan Hatun Türbesi, Afyon’un
külah örtülen asıl kümbetin çevresi, daire biçiminde geniş bir
İhsaniye İlçesi Osmanköyün’deki Herdena Bahar Baba Türbe-
duvarla çevrilidir. Kuşatma duvannın iç bölümüne de sivri ke-
si, yine aynı yere bağlı Gazlıgölakören Köyü’ndeki Saya Baba
merli 11 derin niş açılmıştır.
Türbesi, Akşehir’e bağlı Reis Bucağı’nın Kocaş Köyü yolu üzerindeki Emir Yav taş Türbesi, Afyon un Sincanlı İlçesi’ne bağlı
Biçimsel değerleri ve bezeme özellikleriyle önemli Selçuklu
Boyalıköy’deki Boyalıköy Türbesi, Kastamonu da Aşık Sultan
kibrit
9
Türbesi, Konya Musalla Mezarlığındaki Gömeç Hatun Türbesi.
Sultan Han’ın açık avlulu bölümünün kuzeyinde yer alan Sul-
Bu yapılar altta mumyalık, üstte merdivenlerle çıkılan tek bir
tan Han Hamamı, mimarlığı dışında içerdiği anlam yönünden
eyvandan oluşurlar.
de dikkat çekici bir örnektir. Kayseri-Malatya yolundaki 1240 tarihli Karatay Kervan Sarayı’nın da içinde Karatay Kervan-
Türklerin Anadolu’da sürekli kullandıkları bir başka yapı türü
sarayı Hamamı denilen özel bir bölüm vardır. Yapının içinde
de hamamlardır. Birtakım hayır kurumlarına gelir sağlamaları
bulunmamakla birlikte yolcuların ve çevrede yaşayanların
ve çevrelerinde yer alan camiye cemaat çekmeleri nedeniyle
temizlik gereksinimlerini karşılamak amacıyla ortaya çıkmış
hamamlar cami yakınlarında olduğu gibi gelir amacıyla de-
hamamlardan biri de Ağzıkara Han Köyü Hamamı’dır. Kervan-
ğişik bölgelerde de yapılmışlardır. Toplumun temizlik konu-
saray ile birlikte 1240 dolaylarında yapılmış olması gereken
suna verdiği önemden dolayı da sayıları hızla artmış, büyük
hamam bütünüyle ören durumdadır.
kentlerden en küçük yerleşme merkezlerine, hatta konaklama yerlerine kadar yayılmıştır. Selçuklu dönemi hamamları için-
Sivrihisar – Ulu Camii
de çeşitli değişikliklerle günümüze gelebilen önemli örnekler
13. yüzyıla ilişkin en önemli çifte hamam örnekleri olarak
olarak 12. yüzyılın ilk yarısında Kölük Cami ve Medresesi ile
Kayseri Huand Külliyesi içinde yer alan 1235-1238 tarihli Hu-
birlikte yaptırılan çifte hamam türündeki Kayseri’deki Kölük
and/Mahperi Sultan Hamam ile yine ünlü bir yapı grubunun
Hamamı‘nın bugün ancak bazı bölümleri ayakta kalabilmiştir.
tamamlayıcısı olan Konya Sahip Ata/ Sultan Hamamım be-
Yine Kayseri’de bulunan erken tarihli yapılardan Birlik Kümbet
lirtmek gerekir. Tokat’ta, bağlı olduğu külliyeye gelir sağlamak
Hamamı 12. yüzyılın sonlarına tarihlenir. 1205’te Kayseri Çifte
amacıyla yapılan 1275 tarihli Pervane Hamamı da, kadın-er-
Medrese’nin vakfı olarak yapıldığı bilinen çifte hamam türün-
kek bölümü ayrılmış bir çifte hamam örneğidir. Kastamo-
deki Kayseri Sulan Hamamının da 13. yüzyıl başlarında yapıl-
nu’da son yıllardaki kazılarla ortaya çıkarılan, büyük olasılıkla
mış olması gerekir. 13. yüzyılın ilk yansında Sultan Alaaddin
1260’tan kalma Cemalettin Frenk-şah Hamamı ile 13. yüzyılın
Keykubat yaptırdığı ileri sürülen ve iç sıvalarında yer yer renkli
sonlarında yapıldığı sanılan ve bugün de çalışmakta olan Vakıf
bezemelere rastlanan Alanya İçkale Hamamı bugün ören du-
Hamamı, Selçuklu hamamlarının en tanınmışlarıdır. Selçuklu-
rumdadır. 1224-1225 arasında eski bir yapının üzerine yapılan
ların hamam mimarlığına uygun olarak düzenledikleri kaplıca-
Alanya yakınlarındaki Alara Kalesi Hamamı da bezemeli ve
lardan iki önemli örnek, yazılarıyla birlikte günümüze gelmiştir.
ören bir yapıdır.
Bunlar arasında Alaattin Keykubat döneminden kalma Kütahya’nın Yoncalı Köyü’nde Gülmüş/ Gülümsen Hanım’ın 1233’te
Kayseri-Sivas yolunda 1232-1236 arasında yapıldığı anlaşılan
10 kibrit
yaptırdığı Yoncalı Kaplıcası ile Ilgın yakınlarında ünlü Selçuklu
mimarı Kaluyan’ın eseri olan 1267 tarihli Ilgın Kaplıcası sayıla-
başlanan ve Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlanan
bilir. Anadolu’nun ortaçağdaki en ilginç yapı türlerinden biri de
Karatay Han; uzun bir beşik tonozlu mekânda oluşan Antalya
kervansaraylardır.
Alanya yolunda 1236-1246 arasında Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılan Şarapsa Hanı II. İzzettin Keykâvus döne-
Doğu ile batı dünyasını bağlayan bu topraklarda, yollar gü-
minde 1246-1249 arasında yapılan Konya-Akşehir yolunda
venlik altında bulunduğu sürece ticaret yaşamında canlılığın
Horozlu Han, 1249’da Fahrettin Sahip Ata’nın Akşehir-Çay
artacağı düşüncesiyle, kervansaray yapımına hız verilmiştir.
yolunda yaptırdığı İshak Han; 1278-1279’da Ebül Mücahit bin
Selçuklu sultanlarının da yapımına katıldığı, çağı içinde en
Yakup’un yaptırdığı Akşehir-Afyon yolundaki Çay Han, yüzü
anıtsal yapılar olarak ortaya çıkan kervansaraylar, Anado-
aşkın öteki kervansaray örneklerinin bir bölümüdür.
lu’nun önemli yollarında belirli aralıklarla yapılmış, yolcuların barınak, sığınak gibi gereksinimlerini karşılayan eserlerdi. Ticaret eşyası taşıyan kervanların ve bu kervanlarla bir kentten ötekine giden yolcuların konaklamaları ve geceyi güvenlik içinde geçirmeleri için doğudan batıya, kuzeyden güneye giden büyük ticaret yolları üzerinde kurulmuş olan Selçuklu kervansaraylarının aralarındaki uzaklık, deve yürüyüşü esas alınarak günde 9 saat, yaklaşık 40 km olarak saptanmıştır. Vakıf kayıtlarından anlaşıldığına göre hanlarda kalacaklara uygulanacak yöntemler ve bu işleri yürütenlerin çalışmaları kurallara bağlanmıştı. Yollar güvenlik altında tutulduğu sürece ekonomik açıdan katkıları olan hanlar, ıssız Anadolu yollarında kaleyi andıran görünümleri, taş işçiliğinin zengin örneklerini veren bezemeleri, hamam ve mescit gibi değişik
Selçuklular döneminde Anadolu’da örneklerine rastlanan bir
gereksinmeleri karşılayan bölümleri kadar, etkileyici konum-
grup yapı da köşkler ve saraylardır. Anadolu dışı dönemin
larıyla da değişik amaçlı yapılar içinde başlı başına bir yer tu-
boyutlarına ulaşmasalar da, Selçuklu dönemi Anadolu köşk
tarlar. Selçuklu kervansarayları plan şeması açısından üç tipe
ve sarayları, belli bir şemayı kullanma açısından benzer nite-
ayrılırlar: Yazlık adı verilen avlulu tip; kışlık adı verilen kapalı
likler gösterirler. Büyük olasılıkla konut mimarlığından alınan
tip; ilk ikisinin birleşmesinden oluşan avlulu ve kapalı tip. Her
dört eyvanlı şemanın birtakım değişikliklerle uygulandığı bu
türlü yol bakımı ve hizmetinin vakıf olarak bir süre için ücret-
köşk ve sarayların çoğu, zamanla yıkıldıklarından ve ortadan
siz yapıldığı bu eserlerden dokuzu Selçuklu hükümdarlarının
kalktıkları için ancak kazılar ve çeşitli araştırmalarla ortaya çı-
yaptırdığı Sultan Hanlarıdır. Aksaray-Kayseri yolunda II. Kılıç
karılır. Ancak söz konusu köşkler ve saraylar yalın görünüşlü
Arslan’ın son yıllarında, 1192’de tamamlandığı sanılan Alay
mimarlıklarının ardındaki çini, alçı, duvar resmi ve mozaik gibi
Han\Konya-Aksaray yolunda 1229’da I. Alaattin Keykubat’ın
bezeme öğeleriyle de önem taşırlar.
Şamlı Muhammet îbn Havlan adlı bir mimara yaptırdığı Sultan Han, değişik bir plan anlayışıyla ortaya çıkan Antalya-Isparta
Anadolu Selçuklu dönemi saray ve köşklerinden verilecek
yolunda, 1214-1218 arasında I. İzzettin Keykâvus’un yaptırdı-
örneklerin başında Konya İç kale surlarının bir kulesinin de-
ğı Evdir Han; Kayseri-Sivas yolu üzerinde Palas Köyü Sultan
ğerlendirilmesiyle biçimlenen 1159-1192 arasında yapılmış
Hanı; değişik bir plana sahip Alanya yolunda 1232 tarihli Alara
olan II. Kılıç Arslan Köşkü gelir. Alaattin Keykubat’ın yaptırdığı
Han; Kayseri-Malatya yolunda I. Alaattin Keykubat döneminde
saraylar arasında en önemli örneklerden birisi olan Kubadabad Sarayı ise 1949’da bulundu ve düzenli kazı çalışmalarına ancak 1965’te başlanabildi. Beyşehir Gölü kıyısında birçok yapıdan oluşan bu saray, çok zengin figürlü çinileri ve alçı işçiliğiyle dikkati çeker. Yine Alaattin Keykubat’ın yaptırdığı bir başka saray da Kayseri yakınlarındaki 1224-1226 tarihli Keykubadiye Sarayıdır. Anadolu Selçuklu dönemine ilişkin örnekler arasında Kayseri yakınındaki Erkilet tümülüsü üzerinde yer alan 1241 tarihli Hızır İlyas Köşkü ile yine Kayseri yakınındaki Argıncık Köyü’nde bulunan ve 1252’de yapıldığı sanılan Haydar Bey Köşkü nü de bunlara eklemek gerekir.
kibrit 11
KAPAK KONUSU
KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ
Yrd. Doç. Dr. Ramazan ŞAHAN
Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Kur’an Nedir? Kur’an; insanları karanlıklardan aydınlığa, dalaletten hidayete, küfür cenderesinden iman bahtiyarlığına ulaştırmak için, 1400 küsur sene evvel, 23 yılda, Allah (c.c.) tarafından Hz. Muhammed’e çeşitli vesilelerle, Cebrail vasıtası ile, vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, tilâvetiyle ibadet edilen, dünya ve ahiret nizamını sağlayan, Arapça, semâvî,
ona karşı yapacağımız en önemli görevlerimizden birini de kavramış bulunuyoruz: Okumak. Kur’an’a Göre Kur’an Kendi deyimiyle Kur’an “Hakkında (kaynağında ve doğruluğunda) hiçbir şüphe bulunmayan, müttakîler (sorumluluk bilinci taşıyıp, helal ve haramlara riayet edenler) için yol gösteri-
ilâhî, mûcize ve kutsal bir kitaptır.
ci bir kitaptır.” Bir başka ayette de Kur’an “Şüphesiz bu Kur’an
Kur’an Kelimesinin Anlamı
yaşayan mü’minlere büyük ecirler müjdeler…” şeklinde tarif
Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Bu ayetlerde Kur’an’ın bu “okuma” manası aynen ifade edilmiştir. Zaten Kur’an’ın ilk emri de “Oku!” olmuştur. Böylece Kur’an’ın kelime anlamını öğrenirken
12 kibrit
en doğru yola eriştirir. İslâm’ın amel-i salih denilen emirlerini edilmektedir. Hadîs-i Şerîf’te Kur’an-ı Kerîm: Peygamberimiz (s.a.v.) uzunca bir hadîste Kur’an’ı şöyle anlatmıştır: “… O Allah’ın kitabıdır. O’nda sizden önceki (milletlerin durumlarıyla ilgili) bilgiler ve sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler; sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. türünden) ce-
reyân edecek olayların da hükmü vardır. O, hak ile batılı ayırt
dan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yaz-
eden ölçüdür. O’nda her şey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur.
mayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” diye emir
Kim akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nunla amel etmezse,
vermiştir.
Allah onu helâk eder. Kim O’nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O
Yine vahyin ilk yıllarında indirilen Müzzemmil suresinde;
dosdoğru yoldur. O, kendine uyan arzu ve istekleri kaymaktan,
“Kur’an’dan kolayınıza gelenleri okuyunuz”
kendisini (kıraat eden/okuyan) dilleri karışıklıktan ve sürçmek-
şamadan önce okuyup anlamanın ve ona göre yaşamanın
ten korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokça tekrarı usanç
önemi anlatılmaktadır. Bu yüzden Kuran’ı okuyup anlamadan
vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren harika
İslâm’ı yaşamaya çalışanlar, reçeteyi okumadan ilaç içenlere
yönleri son bulmaz, tükenmez… Kim ondan haber getirirse
benzerler.
buyrularak ya-
doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrı-
Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’an’a göre insanların durumunu
lırsa, doğru yola çağrılmış olur….”
değerlendirip şöyle buyurmuştur: a. Kur’an okuyan mümin turunçgillere benzer (portakal gibi-
İşte ayet ve hadislerin özetle tanımlaya çalıştığı Kur’an-ı Kerîm
dir); kokusu da güzel, tadı hoştur.
budur.
b. Kur’an okumayan mümin hurmaya benzer; kokusu yoktur
Kur’an-ı Kerîm Karşısındaki Tavrımız:
fakat tadı hoştur/güzeldir.
Kur’an-ı Kerîm karşısındaki tavrımızı milli şairimiz Mehmet
c. Kur’an okuyan münafık reyhan otuna benzer; kokusu hoş
Akif ERSOY şu şekilde dile getirmiştir:
fakat lezzeti acıdır.
“Ya açar bakarız Nazmı Celilin yaprağına
d. Kur’an okumayan münafık Ebucehil karpuzuna benzer; ko-
Ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına
kusu yoktur, tadı da acıdır.
Ölüler dini değil diriler dini bu din Dipdiri kalacak hep, dipdiri durdukça zemin
Bu veciz ifadeleriyle Peygamberimiz (s.a.v.) Kur’an’ın insan
İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin
üzerindeki maddi ve manevi etkisine dikkat çekmiş, okuyanla
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için
okumayanın farkını çarpıcı bir benzetmeyle ortaya koymuştur.
Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı
Başka bir hadîste de şöyle buyurmuştur: “Kur’ân’da mâhir olan
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.
(hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve
Bu havalideki insanlar çok yaya kalmış dince
mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur’ân’ı kekeleyerek zorlukla
Öyle Kur’an okuyorlar ki sanırsın Çince!”
okuyana iki sevap vardır.”
Evet! Milli şairimiz eleştirilerini sıralarken ne yapmamız gerek-
2. Kur’an-ı Kerîm’i Amacına Uygun Okumalıyız:
tiğini de aslında aynı dizelerde belirtmektedir. O halde bir Müs-
Kuran’ın geliş gayesini incelediğimiz zaman Cenab-ı Hakk’ın
lüman olarak Kur’an’la nasıl ilgilenmeliyiz, onun karşısında
şöyle buyurduğunu görmekteyiz:
tavrımız ne olmalıdır? Âkif, bu mısralarda Kur’ân’ın manasını anlamanın önemini vurgulamakla birlikte lafzını okuyamayan-
“Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraş-
ları da eleştirmektedir. O, Kur’ân’dan kopan toplumların gerçek
mazdı da. Onun söyledikleri, diri olanları uyarsın ve kafirler
anlamda İslam’la bütünleşemeyeceğini de şöyle belirtmiştir:
cezayı hak etsinler diye, Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir
“Hani Kur’an’daki rûhun şu heyûlâda izi,
Kur’an’dır.” Başka bir ayette de şöyle buyrulmuştur. “Yüceler
Nasıl İslâm ile birleştiririz kendimizi,”
Yücesi Allah (c.c.), alemlere uyarıcı olsun diye kulu Muham-
Âkif Kur’ân-ı Kerîm’i düzgün okuyamayan toplulukları eleştirip
med’e Furkan’ı indirmiştir…”
şöyle tenkid etmiştir: “Öyle bir kavm ki Âşık Ömer’i ezberler;
Allah (c.c.) bu vb. ayetlerle Kur’an’ın cihanşümul bir kitap oldu-
Sonra Kur’an’ı sıkılmaz da yüzünden heceler.”
ğunu ve niçin indirildiğini bildirmiştir. Bu ayetlere göre Kur’an-ı Kerîm bütün insanlığı hatta bütün âlemleri uyarmak, evrenin
Kur’an-ı Kerîmle İlgili Acilen Yapılması Gerekenler:
sahibi ve yegane hâkiminin Allah (c.c.) olduğunu ilan etmek ve
1. Kur’an-ı Kerîm’i Sürekli Okumalıyız
O’nu kendi sözleriyle tanıtmak için gönderilmiştir.
İçtiğiniz ilaçların üzerinde “Kullanmadan önce prospektüsü okuyunuz.” yazdığı gibi Allah (c.c.) henüz ilk indirdiği ayetlerde:
Zaten tarih boyunca gönderilen bütün peygamberlerin ve indi-
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurta-
rilen bütün kutsal kitapların gayesi de budur.
kibrit 13
“And olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve
hakikatlerini anlatan eserleri dinlemeli, anlamaya çalışmalı ve
insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kita-
bunu etrafına yaymalıdır.
bı ve mîzanı indirdik...” Bu ayette de belirtildiği gibi Kur’an-ı Kerîm’in temel gayelerinden biri de nizam, intizam ve adalettir.
4. Kur’an-ı Kerîm’i Toptan Kabul Etmeliyiz
Kur’an’a inanan ve onu okuyan müminlerin bu amaçla okuyup
Kur’an-ı Kerîm bir bütündür, inanç ve amel açısından bölünme-
incelemeleri, hayata tatbik için de ne gerekiyorsa onu yapma-
yi kabul etmez. Ya hepsi kabul edilir veya hiçbir bölümü kabul
ları gerekir.
edilmez. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, kitaba tamamen (veya bütün kitaplara) inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar….” İşte bu ayetlerde Allah Teala, bize karşı tavrını açıkça ortaya koyan kafirleri ve sinsi planlar düşünen münafıkları iyi belleyip onlara karşı almamız gereken tavrı net bir şekilde beyan etmekte, aynı zamanda Kitab’ın tamamına iman etmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi halde Kur’an’ın tamamına iman etmiş olamayız. Eğer Kur’an’ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddedersek buna mukabil Allah şöyle buyurmaktadır:
3. Okunan Kur’an-ı Kerîm’i Güzelce Dinlemeliyiz
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı edi-
Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyurmuştur: “(Ey rasûlüm!) Dinle-
yorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında
yip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın
ancak rüsvaylık (insanlar içinde aşağılık, ezilmek ve yok ol-
doğru yola ilettiği kimseler onlardır.” Buna göre bir müslüman
mak); kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah
sözü dinler, anlar ve en güzeline uyar. Sözlerin en güzeli ise
sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.”
Allah’ın sözleridir. “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?”
İşte bu yüzdendir ki bugün bir buçuk milyar müslümanın kim-
Allah (c.c.) bir başka pasajda ise müminlere şöyle seslenmek-
seye sözü geçmemektedir. Şairin dediği gibi:
tedir:
“Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden Dünya da gitti ukba da gitti elimizden.”
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, aklını çalıştırmayan sağırlar ve dilsizlerdir...” Bu ayetlerde belirtildiği gibi Allah’a ve rasulüne itaat etmenin en temel şartı onları dinlemek ve emirlerini anlamaktır. Bunu yapmayanlar ise Allah’a göre insanların değil, canlıların en adisidir. Kur’an dinlemenin insan üzerinde büyük bir etkisi vardır. Bu yüzden Allah (c.c.) “Kur’an okunduğu zaman onu can-ü gönülden dinleyin ve sessiz sakin olun! Belki rahmete nail olursunuz.” buyururken; kafirler ise tam bunun zıddını emretmektedirler. “İnkâr edenler: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü
5. Bir Bilene Sormalıyız
yapın. Belki böylece bastırırsınız, galip gelirsiniz’ dediler.”
Kur’an’ın sunduğu mesajları iyi anlayarak kitabımızı sık sık oku-
Artık bir mümin, duruşu ve tavrıyla kimin emrine hizmet ettiği-
malı, anlamaya çalışmalıyız. Şayet kendimiz okuyup anlaya-
ni göstermeli, her hal-ü karda Kur’an’la hemhal olmalıdır. Gün-
mıyorsak, ilaçların üzerinde “Beklenmeyen bir etki görüldüğü
delik hayatında, iş yerinde, aracında, teybinde, videosunda, bil-
takdirde doktorunuza müracaat ediniz” ya da “Hekime danış-
gisayarında mümkün mertebe İslâm’ın güzelliklerini ve Kur’an
madan kullanmayınız” tavsiyesi gibi Kur’an’ın şu emrine kulak
14 kibrit
vermeliyiz: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden (işi ehlinden, uz-
de manevi-uhrevi zararı şöyle bildirilmektedir:
manlarından, bilenlerden) sorunuz.” “Kim de benin zikrimden (mesajımdan, Kur’an’dan) yüz çevirir6. Önce Kendimiz Anlayıp Uygulamalı Sonra Başkalarına An-
se şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet
latmalıyız.
günü kör olarak haşredeceğiz. O (Kur’an’dan yüz çeviren kimse): Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakika-
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “(Ey bilginler!) Sizler insan-
ten görür idim!, der. (Allah da cevaben) buyurur ki: İşte böyle.
lara iyiliği emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz? Kitab’ı
Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün
okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, aklınızı kullanmıyor
de aynı şekilde sen unutulursun!”
musunuz?” O halde şartlar ne olursa olsun Peygamberimiz’in (s.a.v.) buBu ayette yapılan yanlışlar baştan sona doğru sıralanmıştır.
yurduğu gibi “İslâm’ın değirmeni (Nizamı) devrini sürdürmek-
Bunların doğrusunu yapmak için sondan başa doğru bir sıra
tedir. Binaenaleyh Allah’ın kitabı nerede deveran ederse siz de
takip etmemiz gerekir. Şöyle ki:
onunla beraber seyrediniz. (İslâm nizamını sürdürünüz) Dikkat edin yakında kitap ile sultan birbirinden ayrılacak. Siz asla
1. “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” kısmının tersini (yani işin
Kur’an’dan ayrılmayınız.”
doğrusunu) yaparak aklımızı ve mantığımızı Kur’an ışığında çok güzel kullanmalı, bol bol düşünmeli, bilimsel merak sahibi
Kur’an’a Başvurmayanların Dinî Durumu
olmalıyız.
Allah, aralarındaki hükümleri Kur’an’a göre ayarlamayanların mümin olamayacaklarını şöyle belirtmiştir:
2. “Kitab’ı okuduğunuz halde” kısmını iyi anlayarak faydalı eserleri bol bol okumalıyız. Düşünerek, seçerek, önem sırasına
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri
göre okumalıyız.
sürenleri görmedin mi? Tâğut’u reddetmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut’un önünde (onun hükümlerine göre) mu-
3. “Kendinizi unutuyor musunuz?” emrine göre kendimizi unut-
hakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün sap-
mamalı, okuduğumuzu öncelikle hayatımıza tatbik etmeliyiz.
tırmak istiyor. Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Resûl’e (sünnetine) gelin, denildiği zaman, münafıkların senden iyice
4. “Sizler insanlara iyiliği mi emrediyorsunuz?” cümlesinin
uzaklaştıklarını görürsün.”
mana ve hikmetini kavrayıp kendimiz yaşadığımız gibi en yakınımızdan başlayarak çevremize de tebliğ etmeliyiz.
Peygamberimiz (s.a.v.) “Şefaatim ümmetimden (zina, faiz, içki, kumar vb.) büyük günah sahipleri içindir.” dediği halde kıyamet
Ancak bütün bunları yaparken kendi şartlarımızla Kur’an’ı ölç-
günü bir toplumu bizzat kendisi şikayet edecektir. Kur’an bu
meyeceğiz. Kur’an gözlüğüyle kendimize ve çevremize baka-
durumu şöyle haber vermiştir:
cağız. Bunun için Kur’an’a dair konu ve kavramları iyi öğrenerek
“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün
İslâm’ı kendimize değil, kendimizi İslâm’a göre ayarlamalıyız.
terk ettiler.”
Kur’an’sız Yaşayanların Durumu
Bir Misal: Allah’ın Sağlam İpi (Kur’an-ı Kerîm)
Kur’an’sız hayat insanı hem dünyada hem de ahirette felakete
Kur’an-ı Kerîm’e olan ihtiyacımızı bir misalle şöyle arz edebiliriz:
götürür. Cenab-ı Hak Kur’an’ı ölçü almadan İslâm’ı yaşadığı-
Kalınlığını bilmediğimiz kocaman bir ağacın üzerinde olduğu-
nı zanneden insanları şöyle tarif etmektedir: “Kim Rahman’ın
muzu farz edelim. İçinde bulunduğumuz bahçede istediğimiz
zikrinden gafil yaşarsa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona
bütün meyveler, içecekler, aklımıza gelen ve gelmeyen her tür-
musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alı-
lü nimet ve dünya zevkin olduğunu düşünelim. Aynı zamanda
koyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”
bu ağacın altında biri siyah diğeri beyaz iki fare veya iki adam
Bu ayette Allah (c.c.), insanın hayatında Kur’an olmadığı za-
ağacın köküne tık tık vurup ağacı devirmeye çalışıyorlar. Biz
man manevi yönden düşeceği durumları anlatmaktadır. Bugün
ise ağacın kökünü göremediğimiz için ne zaman devrileceği-
milyonlarca insan Kur’an’dan bihaber oldukları için yaşadıkları
ni bilemiyoruz. Fakat ara sıra ağaç devrilebilir diye de endişe
din gerçek dine, bu tür gafil dindarlar da gerçek Müslümanlara
ediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz zevk-u sefadan bir türlü
zarar vermektedir.
kopup da tedbir alamıyoruz.
Bir başka ayette de Kur’an’sız hayatın hem maddi-dünyevî hem
Tam o esnada bir dostumuz –süresini bildirmemekle birlikte-
kibrit 15
ağacın devrileceğini haber verip sağlam bir ipi yukarıdan bize
şifa kaynağı Kur’an-ı Kerîm’dir. Onda yapılması gereken her şey
uzatsa “toptan şu ipime sımsıkı sarılın” dese acaba ne yaparız?
açıklanmıştır. Fakat Müslümanların acilen Kur’an’a dönmeleri,
Tıpkı bu hikâyede olduğu gibi bizler dünya bahçesinde ömür
onu okuyup samimi bir şekilde hayatlarına tatbik etmeleri ge-
ağacı üzerindeyiz. Bu ömür ağacının altını siyah adam dedi-
rekmektedir. Başka yerlerde çare ve çözüm aramak beyhude-
ğimiz gece ile beyaz adam dediğimiz gündüz, ikisi birlikte
dir, boşuna zaman israfıdır.
durmadan baltalıyorlar. Biz ise ömür ağacının altını göremediğimiz için ne zaman devrileceğini bilemiyoruz. Her gece ken-
Bu kısacık ve sınırlı yazımızda konuyu ancak bu kadar özet-
disine yalvararak “… Sen bizim Mevlâmızsın/dostumuz, veki-
leyebildik. Okuyucularımıza Kur’an adına herhangi bir katkıda
limizsin. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!” diye dua
bulunabildiysek bu bizi bahtiyar kılacaktır. Kul hatasız olmaz.
ettiğimiz Mevlamız bize şöyle sesleniyor: “Hep birlikte Allah’ın
O yüzden konuyu sunuş ve ifade tarzında dahi olsa hatalı gör-
ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın...”
düğünüz yerleri bildirir, bizleri uyarırsanız şimdiden teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Sonuç: Bütün bu anlattıklarımızdan hareketle bu ya-
“Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seni noksan
zımızı şu şekilde bitirmek istiyoruz.
sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir).
Yeniden kendine gelmek, Allah
Orada birbirleriyle karşılaştıkça söy-
(c.c.) ve rasulünün istediği
ledikleri ise «selâm» dır. Onların
gibi bir mümin ve insan
dualarının sonu da şudur:
olmak isteyen her fert
Hamd, âlemlerin Rabbi Al-
ve toplumun yegâne
lah’a mahsustur.”
KAYNAKÇA
Kıyamet 75/17-18.
Zümer 39/18.
Peygamberimiz (s.a.v.)’e 610 yılında Mekke yakınındaki Hira
Nisa 4/87; 122; Maide 5/50.
Enfal 8/20-24.
mağarasında ilk kez Alak 96/1-5. ayetler inmiştir.
Bakara 2/1-2
A’raf 7/204.
İsra 17/9-10.
Fussilet 41/26.
Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 14, (2908).
Ali İmran 3/119-120.
Mehmed Akif Ersoy, SAFAHAT, İz Yay., İstanbul 1991, s. 155-
Nisa 4/150-152.
Bakara 2/85.
Ersoy, Safahat, s. 370.
Enbiya 21/7.
Ersoy, Safahat, s. 578 (Hersekli Arif Hikmet).
Bakara 2/44.
Alak 96/1-5.
Zuhruf 43/36-37.
Müzzemmil 74/20.
Taha 20/124-126.
Buhârî, Et’ime 30, Fedailu’l-Kur’ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim,
Ekrem Doğanay, 105 Hadis-i Şerif, s. 37-39.
Nisa 4/60-61.
Tirmizi, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739).
156. (Süleymaniye Kürsüsünde).
Müsafirin 243.
Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14,
(1454).
Furkan 25/30.
Yasin 36/69-70.
Bakara 2/286.
Furkan 25/1-2.
Ali İmran 3/103.
Şûra 42/7; En’am 6/19.
Yunus 10/10
Hadid 57/25
16 kibrit
ROPÖRTAJ
GÜNCEL
15 TEMMUZ özgürlüklerini ve seçimle iktidara getirdikleri hükümetlerini korumak için hiçbir mantık çerçevesince açıklanamayacak olan kahramanlık destanına imza atarak, adeta insanüstü bir gayret sarf ederek geriye hiç bakmadan mücadele edeceklerini tüm dünyaya göstermiştir. Batı’nın, ürettikleri toplumsal evrim teorileri üzerinden okudukları ve gelişmişlik basamaklarında gerilere atıp hor gördükleri bu devletin evlatları cihana parmak ısırtacak bir demokrasi mücadelesine imza atmışlar ve neticede başarılı olmuşlardır. Tüm sosyal sınıf ayrımlarının ötesinde, sosyo-ekonomik statü, siyasi görüş, dini tutum vs. gibi toplum bölümlenmelerini alaşağı eden bir kenetlenmeyle ortak bir idealde birleşen va2016 yılına kadar takvimlerdeki yapraklardan herhangi biri olan 15 Temmuz, artık bizler için çok derin anlamlar ifade eden bir güne dönüşmüştür. Tıpkı bireylerinkinde olduğu gibi toplumların tarihlerinde de milat niteliğinde hadiseler yaşanır. Bizler Osmanlı İmparatorluğu’nun torunları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak bu iki büyük devletin gerek uzak gerekse yakın dönemlerindeki dönüm noktalarını okumuş, duymuş ya da yaşamışızdır. 15 Temmuz gecesi bunların sonuncusu ve belki de en şiddetli olanlarından biri olarak tarihe kazınmıştır. En şiddetlilerden olduğu kadar en hazin olan girişimlerden olduğunu söylemek de çok doğru olacaktır çünkü bu sefer saldıranlar bizzat içimizden olan, bu milletin vergileriyle kurulmuş okullarda yetişip yine aynı vergilerle alınan uçaklarla, tanklarla, silahlarla bu milletin bekasına kast eden-
tandaşlarımız hiçbir silah kullanmadan bir demokrasi zaferi kazanmışlardır. Milletimizin atalarından devraldığı ve aslen iliklerine kadar işlemiş olan fakat çeşitli şer güçlerin farklı amaçlarla, unutturmak için her türlü gayreti sarf ettikleri birlik şuuru 15 Temmuz gecesi adeta bir yeniden diriliş yaşamış ve bireysel farklılıklarını unutup demokrasiyi koruma ortak hedefi etrafında kenetlenen gücünü silahlardan değil inancından alan bir demokrasi muhafızları ordusu ortaya çıkmıştır. Bu ordu öyle bir ordudur ki değer verdiklerini korumak adına tankların altına gözünü kırpmadan yatabilecek, yurdun dört bir yanında bir anda sokaklara dökülebilecek, vatan uğruna can vermede birbiriyle yarışacak neferleri vardır.
lerdir. Silahlı Kuvvetleri’nin içerisinde yuvalanmış bu vatan hainleri her bir zerresinde bu milletin emeği olan mekânları ve araçları bu millete karşı kullanmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti, Fetö terör örgütünün uzun yıllardır yapmış olduğu hain planlar neticesinde 15 Temmuz gecesi bu denli alçakça bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. TBMM’ni bombalayacak kadar pervasızca saldıran bu kanlı eller yapabilecekleri her türlü saldırıya teşebbüs etmişler fakat en önemli noktayı hesaba katamamışlardır; tüm planların üstünde olan Allah’ın planında 15 Temmuz gecesinin saldırdıkları öz vatanları değil kendileri için bir hezimet gecesi olacağını hiç mi hiç akıllarına getirmemişlerdir. Önce Rabbimizin yardımı sonra da kahraman vatan evlatlarının muhteşem gayreti ile darbe geri püskürtülmüş ve kazanan millet olmuştur. 15 Temmuz gecesi, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmemizi öğütleyen ve sevdiklerini her şeyden önce Allah’a emanet eden bir inancın evlatlarının, vatanlarını, bayraklarını, dinlerini,
15 Temmuz gecesi oluşan bu ruh sonrasında devam eden demokrasi nöbetlerinde her bir şehrin meydanındaki ayrı ayrı hikâyelerle devam etmiştir. Başka 15 Temmuzların yaşanmaması ve milletin ortak değerlerine sahip çıkmada her türlü ayrılığı unutması adına bu birlik beraberlik ruhunun her daim canlı tutulması büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple her bir birey üzerine düşeni yapmalı ve 15 Temmuz gecesini unutmadan, unutturmadan bu memleket için var gücüyle çalışmalıdır.
kibrit 17
GÜNCEL
İMAM- HATİPLİLER NE MELEK OLDU NE DE ŞEYTAN
İmam- Hatipliler bu toplumun bir türlü dinden koparılamayışının bir simgesi, göstergesidir. İslami kimliğe açıkça düşmanlık yapıldığı yıllarda, okullarını halkın yaptırdığı İmam Hatipliler zaman zaman toplumdaki yozlaşmanın izlerini taşısalar da ümmetin umudu olmaya devam edeceklerdir. Hülya ŞEKERCİ Konuşmacı - Yazar
Liseyi Bursa İmam Hatip Yeşil şubesinde okudum. Lise yılla-
Hangi okullarda hayata din temelli anlam arayışı daha fazla?
rında tören konuşmaları da dahil öğretmenlerimiz ve idare-
Hangi okullarda uyuşturucu bağımlılığı daha az ya da yok de-
cilerimizden ‘siz İmam- Hatiplisiniz beyaz bir örtü gibisiniz.
necek kadar az?
Beyaz örtünün üzerindeki en ufak leke nasıl belli olursa sizin de hatalarınız öyle görünür’ anlamına gelecek pek çok kelam
İslam ümmetinin dertleri için bağış toplayan, kermes yapan
işittik. İmam- Hatip öğrencisini idealize eden, onu çağın sa-
daha çok hangi okullar?
habeleri olarak görmek isteyen bir yaklaşım, öğrencileri şöyle ya da böyle etki altına alırken öte yandan ‘ İmam- Hatipliler-
Örneğin Mısır’daki idam kararların protesto eden gençler han-
den korkacaksın, hiç göründükleri gibi değiller, onlar mı İslam’ı
gi okullardan akın ederek meydanları doldurmaktalar?
temsil edecek’ gibi aşağılamalarla da karşılanıyordu İmamHatip nesli. Aslında hiçbir zaman İmam- Hatipliler ne melek
Herkes biliyor ki ‘hangi’ kelimesinin yerine konacak İmam- Ha-
oldu ne de şeytan.
tip Liseleridir. Bu kurumları hak etmedikleri şekilde idealize edip sonra da yerden yere vurmak yerine bu okullardaki öğ-
İmam- Hatipliler bu toplumun bir türlü dinden koparılamayışı-
rencilerin dine yönelişleri ve ilgilerini nasıl sağlam kanallara
nın bir simgesi, göstergesidir. İslami kimliğe açıkça düşman-
yönlendirebiliriz üzerinde düşünmemiz gerekir. Ancak İmam-
lık yapıldığı yıllarda, okullarını halkın yaptırdığı İmam Hatipliler
Hatip nesline düşen ise bu ülkede başörtüsünün yasaklandı-
zaman zaman toplumdaki yozlaşmanın izlerini taşısalar da
ğı, İmam- Hatip liselerinin orta kısımlarının kapatıldığı, meslek
ümmetin umudu olmaya devam edeceklerdir.
liselerine konan katsayısı engeli ile üniversitelere girmelerinin engellendiği günleri hiç unutmamaları. Bugün rahatça tak-
Elbette özellikle son dönemde İmam- Hatip öğrencileri ile ilgili
tıkları başörtüsünün arkasında çokça gözyaşı, dayak, zulüm
olumsuz pek çok şey söylenmekte. Kızı İmam- Hatip mezunu,
ama buna rağmen direniş olduğu asla göz ardı edilmemeli. Bu
oğlu hala İmam- Hatip’te okuyan bir anne olarak çoğundan
direniş hatırına, başörtüsünü bir aksesuar gibi başımıza tak-
haberdarım. Ancak okullar arasında kıyaslama yapmak için
mak yerine bilincini takvayla kuşatmış bireyler olarak başörtü-
şu sorulara cevap arayabiliriz:
sünü İslami kimliğimizin bir parçası kılmak zorundayız. Çünkü başörtümüz iffetimizdir, başörtümüz onurumuzdur, başörtü-
Hangi okullarda namaz kılma ve diğer ibadetlere önem verme oranı daha yüksek?
18 kibrit
müz bizim İslam’a aidiyetimizi bildiren kimlik kartımız gibidir.
kibrit 19
ROPÖRTAJ
Ropörtaj: Muhammed ŞAHİN ve Şakir AYDIN
PROF. DR. HASAN ELİK’LE
HAYATI VE TEVHİT MESAJI KİTABI HAKKINDA Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Kuran-ı Kerimin ilmi ile buluşma arzunuz ne zaman başladı?
zaman İstanbul bu kadar büyük değil, 5,6 milyon civarıydı sa-
Benim Kuran-ı Kerim’le ilk temasımdan başlamak gerekirse;
nırım. Dolayısıyla merkezler malum Fatih muhitiydi. Bizler ora-
altı- yedi yaşlarımda, Tokat’ta elif-ba okuyarak gerçekleşti. Do-
da çeşitli branşlarda uzmanlığı tescil edilen hocalarla temas
kuz on yaşlarımda Tokat’ta hafız oldum. Sonra on on bir yaş-
kurduk. Mesela talim ve tecvit için bir İsmail Bahri Hocamız
larımda İstanbul’a geldim ve tefsir okumaya başladım. İslami
vardı. Kendileri ‘Kesik Bacak ‘ diye de mağruftur. Çok önemli
ilimler olarak nitelendirilen fıkıh, kelam, mantık gibi Kur’an-ı
bir zattı. Talim tecvit konusunda hakikaten ustaydı. Akşamla-
Kerim kaynaklı ilimleri okumaya başladım. O dönemde İs-
rı fıkıh kitapları okurduk. İkindiden sonra da Fatih Camii’nde
tanbul’da önemli hocalar vardı. Bizim hocamız Sultan Ahmet
tefsir okurduk. Biz tefsir okumaya Celaleyn Tefsiriyle başla-
Camii’nin imamının hocası Mehmet Efendi’ydi. Anadolu’dan
dık. Sonra zaman ilerledi, imam hatip okuluna girdik. İmam
gelen öğrencilere yurt temin ediyor, kendi imkanlarıyla öğren-
hatipte tefsir derslerinde hocalarımızın verdiği bazı notlarla
cilerine bir çorba içiriyordu. Bize “Ben hoca değilim Arapça
tanıştık.
öğrenmek istiyorsanız Abdullah hocaya gidin” derdi. Tabii o
20 kibrit
Tefsir derslerine İmam Hatip okulundan önce mi başladınız?
bölüm vardı ve biz yüksek lisansın devam döneminde; hem
İmam hatip okuluna 17 yaşımda valilik kararıyla girdim. Yaşım
hadis kaynaklarını hem de tefsir kaynaklarını teeyyüt ettik.
geçtiği için valiliğin izniyle aldılar. O zaman biz zaten hafızlığı
Böylece tefsirde çalışmak isteyenin hadisten haberi oluyordu,
bitirmiştik, fıkıh kitaplarını okumuştuk. Bizim zamanımızda ar-
hadiste tez yapmak isteyenin ise tefsir ilminden haberi olu-
tık hocadır denebilecek seviyeye gelmiştik. Yine de 17 yaşım-
yordu. Ben bunu ilk defa gündeme getirdim. Tefsir ve hadis
da revaçta olan imam-hatip okuluna girdim. Orada tefsir ders-
kürsüsünün birbirinden ayrı olması problem doğuruyordu. Bir
lerini tekrar gördük ve imam hatipten de mezun olduk. 1971
müddet sonra tefsirle Kur’an-ı Kerim’in bu manada ilmî bir
yılında Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Fakültesine girdik.
münasebeti olmayan Hadisçiler konuşuyor, öbür taraftan hiç
Orada yine tefsir okuduk. Mehmet Sofuoğlu diye bir hocamız
hadis eğitimi almamış eğitimcilerden ortaya bir Kur’an bir ha-
vardı; müfredata uygun olarak tefsir okutuyordu fakat bize
dis dini ortaya çıkıyor. Bunlar birbirleriyle çatışıyor, hadisçiler
o da yetmedi. 1970 yılında Fatih Camii’nde görev almıştım.
ve Kur’ancılar birbirinden ayrılıyordu. Bunun çok bariz bir ör-
Orada yine tefsir, hadis, fıkıh okumaya devam ettik. O zaman-
neği Pakistan’da ortaya çıkmıştır: Orada okullar Dar-ül Kur’an,
larda İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın kurucusu Ali Hoca’dan
Dar-ül Hadis olarak kesin çizgilerle ayrılır. Ben yüksek lisansta
Zemahşeri’nin tefsirini okuduk. Daha sonra 1973lerde Yüksek
ve doktorada hadise çalıştım, 500 tane hadis tahlil ettim. Ha-
İslam Enstitüsü’ne devam ederken Fatih Camii’nde tekrar Ze-
dis konusunda bazı alimlerin sahih dediklerine diğerleri zayıf
mahşeri’nin tefsirini oku-
diyordu. Bunun sebepleri
duk. Ardından yine okulla
var; herkes kendisine ulaşan
sınırlı kalmayıp Buhari’nin
bilgilerle konuşuyor. Dolayı-
şerhlerini okumaya de-
sıyla hadise çalışmam bana
vam ettik.
artı değer kattı.
1975’te ben tefsir işi-
14 yıl sonra eğitimim bitti ve
ni daha iyi anlamak için
yurda döndüm. Orada 3 ço-
başka bir şeyler yapmak
cuğum oldu. 1990’da yirmi
gerektiğini
düşündüm,
yıl sonra buraya geldiğimiz-
kendi fikirlerimde olsun
de ufkum açılmıştı. Bütün
istiyordum. Lakin kabulle-
dünyanın
nenin üstüne bir şey koya-
gördüm; farklı görüşler, fark-
mıyordum. O gün Türkiye
lı yaşantılar, farklı hassasi-
buna pek müsait değildi.
yetleri gördüm. Temel de-
Hocalar
ne
müslümanlarını
söylemiş-
ğerlerde bir ama detaylarda
se onu kabul ediyorduk.
çok fark var. Mesela namaz
Hoca demek; o zaman
kılışlarında bile fark var ve
için eskiden yazılan kitap-
bunlar benim dikkatimi çek-
ları okuyup, aktaran demekti. Güncel sorunlara dini açıdan
ti. Biz zannediyorduk ki; bizim uyguladığımız din, semadan
görüş getirmek imkânı yok gibiydi, getirene de “icat çıkarma”
böyle nazil olmuş, tek şekli bu. Dolayısıyla sadece biz müslü-
deniyordu. Bu arada King Abdülaziz Üniversitesi’nin Mekke’de
manız, sadece biz doğru anlıyoruz kanaati vardı. Kâbe’de fark-
yeni bir şubesi açılmış, bu yeni oluşuma dışarıdan öğrenci ka-
lılıkları görünce dikkatimi çekti. Bu onun için oraya gidip gelen
bul ettiklerini öğrendik. Bu dönemde Fatih Camii’nde olduğum
birçok Türk hacısı der ki “En iyi müslüman bizdedir, onlar farklı,
için (burası hem ilmî hem içtimaî anlamda önemli bir merkez-
kimisi namaz kılarken ellerini bağlamıyor kimisi ellerini göğ-
di.) bu gibi şeylerden haberdar oluyorduk. Bir dostumuz vası-
sünün üstüne koyuyor.” Sebebi burada tekdüze bir uygulama
tasıyla evraklarımızı gönderdik ve 1977 yılında Mekke’ye King
görmüştük. Bu bize ait bir şeydi. Diğer insanlarda müşterekliği
Abdülaziz Üniversitesi’ne gittik. İki yıl yabancılar için Arap Dili
buralarda değil daha başka yerlerde, özde yakalamak gerekti-
Enstitüsü’nü bitirdikten sonra içime bir arzu geldi ve tefsir ala-
ğini anladım. Namazın kılınış şeklinin değil namaz ibadetinin
nına yönelmek istedim. Orada kaynakları daha iyi tanıdım ve
farz-iyetini anladım. Yani farklılıklar bir yere kadar normaldi
bu arzumu gerçekleştirmek için çok çaba gösterdim ve nasip
çünkü; bunlar sosyolojik etkilerle, kültürel etkilerle oluşur. Bü-
oldu. Sınavı kazanarak tefsir alanında yüksek lisansa başla-
tün bunlar benim ufkumda daha geniş bakmama sebep oldu.
dım. Yalnız orada yüksek lisansta ve doktorada usül; tefsir ve
Bu şekilde Kur’an’a ilgim arttı. Bu meseleleri incelemeye baş-
hadisi birlikte okumaktı. Kitap ve sünnet bölümü diye tek bir
ladım. Dolayısıyla farklılığın zenginlik olduğunu ben bu hayat
kibrit 21
tarzıyla anladım. Bir insan kendi dünyasını kendisi sınırlayıp,
Nisa suresinin 7. ayetinde “Allah, ortak değeriniz birbirinizden
onun içerisinde, kendi dünyasında bütün varoluşu sığdırma,
bir şey isterken, Allah için istiyoruz, değil mi? ” İşte Allah ortak
onun dışındaki her şeyi reddetme, ufuk darlığıyla yaşarsa bu-
değerdir. Âli İmran suresinin 64. ayeti de aynı mânadadır. “ O
nun hayata bir katkısı olmaz. Bu hislerle İstanbul’a geldim ve
halde insanın insana iyi davranmasını istiyorsanız Allah’tan
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde hoca olarak göre-
başlamanız lazım”. Bunun yaratıcıdan kaynaklanması lazım.
ve başladım. Doçentlik çalışmamı yine tefsirle devam ettim.
Bunun yaratıcıdan kaynaklanmayan insan ilişkileri, akıl üzeri-
Böylece ilk ve önemli çalışmam “Kur’an’ın Korunmuşluğu”
ne, hesap üzerine, rekabet ve yarış üzerine yürür.
ortaya çıktı. Bu eserimin (Tevhit Mesajı)ndan önce okunması gerektiğini okuyucular fark ediyor. Şunu da belirtmek gerekir-
Fedakârlık üzerinde yürütmek istiyorsanız; Allah’tan başlama-
se bu kitap beni safra ameliyatı etmiştir. Ben biraz titiz çalışı-
nız lazım. Biz bu konuda birçok program yaptığımız için vâkıf
rım ve çok zorlarım kendimi. Mükemmel olsun, hata olmasın
olmuştuk. Ondan sonra tevhit mesajını yazmaya başladık. Ta-
diye çok yıpratırım kendimi. “Kur’an’ın Korunmuşluğu” doçent-
bii başlarda “Tevhit Mesajı” ismi yoktu, henüz bir çalışmaydı.
lik tezim oldu. Bütün bunlar bizi belli ölçüde yetiştirdi ve artık
Buna nasıl başladığımız meselesi o kitabın ön sözünde vardır.
“Tevhit Mesajına’’ ve “Kur’an’ın Dünyasına” Ya Allah Bismillah
Bu arada benim farklı bakış açımdan dolayı, eş dost Kur’an
deyip girdim. Fakat ondan önce Kur’an’la ilgili yüzlerce konuy-
tefsiri yazmam için ısrar etti. Zihnen bu muhasebe 5 yıl sürdü.
la meşgul oldum. Kur’an’ın ana gayesini tespit ettikten sonra
Kendimi hazır hissettiğim zamanda; Arap Dili hocalarından,
bu çalışmaya girdim. Bu çok önemli bir mevzudur; yani ana
Fıkıh hocalarından ve diğer disiplinlerden beş kişilik bir ekip
konusunu tespit etmeden tefsir veya meal yapmaya çalışırsa-
kurduk ve heyet olarak bir kaç ay çalıştık. Fakat benim düşün-
nız, çalışmanın sonunda ancak kendiniz -yeni- anlamış olursu-
düğüm tarzda mutabık kalamadık, çünkü ben mesaj odaklı
nuz ve dolayısıyla ortaya çıkan çalışma biraz ham gibi durur.
çalışma yapmak istiyordum. Gramer ağırlıklı ve kelimenin
Onun için esas yazmaya başlamadan önce “kervan yolda dü-
sözlük anlamı lafsıyla sınırlı değildi. Hâlbuki bizde tefsir, meal
zülür” mantığı ile çalışırken; öğrenmek değil detaylı olarak dü-
çalışmaları daha çok lafsî çalışmalardır, mesaj ikinci plandadır
şünmek ile ana konuyu çözmüş olmak lazım. Kafandaki ‘‘Allah
ve özellikle meallere bakın, mesaj vermek gibi bir gaye yoktur.
tasavvurunun’’ oluşması lazım. Kur’an’ın temel iki ana konusu
Onların gayesi kelimelerin anlamını vermeye çalışmaktır. Onun
var, hatta iki değil tektir. Allah ve insan ayrılmaz şeylerdir. Çün-
için kelime- anlam çalışmaları da görürsünüz. İlim adamları
kü Allah kendi hatrına, insanlara iyi davranılmasını istiyor.
Kur’an okuyup üzerinde çalışmalar yapmış, mealler yazmış ancak mesaj oluşturamamışlardır. Burada mesele; bunun öte-
Peki ya bunca yaşanmışlıktan sonra yılmayıp Tevhit mesa-
sinde Kur’an’ın mesajı anlaşılacak ki hayata yansıtılsın. Ben
jına nasıl çalıştınız?
bu eksikliği hissettim ve mesaj odaklı çevirilerde bulundum. Arapçayı esas alarak Türkçe bir çeviri yapılamaz. Çalışmaları-
22 kibrit
mız sırasında çeviri kurallarını etüt ettik. Mesela; İnciller nasıl
özgün olur ve özgün bir şeyler üretebilir. Dolayısıyla biz bu ça-
çevrilmiş? İncilin yüzlerce çevirisi var, onların içinden çeviri ku-
lışmayı bitirdik. 2013 yılının temmuz ayında bu çalışmanın ilk
rallarını inceledik ve epey istifade ettik. Mesela aklımda kalan
baskısı yayımlandı. Dediğimiz gibi bu çalışmanın özelliği me-
bir şey daha: Birisi “Bir kelimenin anlamı, bağlamıyla ilgilidir,
saj odaklıdır. Çalışma bittikten sonra ne isim koyalım diye dü-
bana kelimenin anlamını sormayın bağlamını getirin, ben size
şünüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Benim Tokat’ta bir kız
anlamını söyleyeyim.” demişti. Onun için kelimenin lügat anla-
kardeşim var. Kur’an kursu müdüresi, onun eşi de bizim bura-
mı önemlidir ancak buradaki bağlama göre bizim iyice ufku-
dan eski talebemizdir. O da Tokat’ta Fen Lisesinde Din Kültürü
muzu açtı. Biz artık mevcut anlayıştan uzaklaştık. Bu gidişatla
Hocası ve aynen bizim evde ilahiyatçılar da var edebiyatçılar
mesaj arayışına girdik ve dolayısıyla bizim ilk grupla bir netice-
da... Kitabı onlar da okumuştu. Halk gözüyle okumalarını iste-
ye varamadık. Bana “Sen kafandakini kendin yap, onu bu şekil-
miştim çünkü iyi okuyuculardır. Okudular, ortaya çıkan fikirleri
de müşterek yapmak zor ve hepimizin buna mütafık kalması
tartıştık ve yıllar sonra konuyu yazılı olarak açtık.
zordur.” Dediler. Arkadaşlar sağ olsun iyi demişlerdi ve ben de tek başıma devam ettim. O arada Muhammed Coşkun vardı,
Kitabınıza verdiğiniz isme Akademik camia ve Halktan
şimdi yardımcı doçent oldu. O zaman yüksek lisans yapıyordu
olumlu tepkiler aldığınızda ne hissettiniz?
ve tez danışmanı da bendim. Ben tabii bu sırada yüksek lisans
Ben bu kitabı hazırlayınca Marmara İlahiyatın açılış dersini bu
ve doktora öğrencilerine de ayetler veriyordum; çevirme yön-
konuya tahsis ettik. Dekanlık ve Bağlarbaşı Kültür Merkezinde
temlerine bakmak istiyordum. Muhammed’e de vermiştim.
aşağı yukarı 1500-2000 öğrenci ile 100 civarı hocanın katılı-
Muhammed meseleyi yakalamıştı. Ya benim içindeki onun da
mıyla Kur’an anlayışımı ve tevhit mesajımı sundum. İlk derste
içine doğmuştu ya da benim içindekini hissetmişti. Mesela bir
orada akademik camianın tepkisini ölçmek istedim. Arkadaş-
keresinde (zannediyorum ki) Saf süresinin bir çevirisini getirdi
lara oradaki arkadaşlara açık çağrı yaptım. Bizim diğer keli-
ve bu çalışmayı beraber yürütmek istediğimde memnuniyet
me eksenli, lafız odaklı çevirilerde yaptığımız zaman anlamı
ve heyecanla kabul etti. Dolayısıyla biz bu çalışmayı bu şekilde
bu oluyor. Nüzul dönemini esas alarak, indirildiği dönemdeki
tamamlamış olduk. Gerçekten üzerinde çok çalıştık ve anla-
anlamı yakalamaya çalıştırsak; anlam tam kelimeyi karşılasın
yış birliği sağlandı. Danışmanlığını yaptığım tezi dolayısıyla da
diye arada önemli farklılıkların atlanmaması gerekir. Ben o
Muhammed’le müşterek çalışmalarımız oldu. Birlikte çalışan
derste örnek olarak aşağı yukarı 40-50 ayet verdim. Arkadaş-
arkadaşların bu şekilde birbirini anlaması lazımdır. Ayrı ayrı
larımdan biri İslam felsefesi hocası Prof. İlhan Kutluer diğeri
tellerden çalınırsa; herkes ayrı çalışma yapacak demektir.
Fıkıh profesörü Mehmet Erdoğan - baktılar çok farklı manalar
Çalışmalarda müşterek noktalara yoğunlaşmamız lazım. Ben
çıktı- iki alanda da beğendiklerini dile getirdiler.
oldum olası kişilerin hür olması gerektiğini savundum; inançta, sosyal hayatta, ticari hayatta, yaşamın her alanında kişi-
Bizim çalışmalarımız genellikle tekellümsüzdür. Böyle entelek-
lerin hür olmasını savundum. İnsan, birey olursa, hür olursa
tüel bir hava olsun, yabancı kelimeler kullanma gibi şeylerden
kibrit 23
kaçınırım. Ben kendi tabiatımla bir konuşmada da yazılarımda
anlaşılmaması indirildiği dönemin içerisindedir. Ne zaman
da; anlatabildim mi, anlaşıldım mı? diye tekrar eder dururum.
geldiyse anlamı da o zaman ortaya çıkmıştır. Tevhid Mesajı
Bunun biraz da üslup farklılığı biraz da ayet farklılığıyla alakası
dediğimiz ana mesaj budur. 600’lü yıllarda tohumu alıp 2000’li
vardır. Kur’an-ı Kerim böyle bir şeydir; bir tarafta Hz. Muham-
yıllara ekeceğiz. Bu çağda Kuran yöntemiyle çağdaş sorunları
med var kitabın tebliğcisi, sunucusu, bir tarafta köle Bilal-i
çözmek bizim işimiz, kur’an’ın işi değil. Kuran çağdaşlaştırı-
Habeşî... O noktayı yakalamak entelektüel bir mesele değildir,
lamaz, biz çağdaşlaşacağız. Yaşadığımız dünyayı bileceğiz
herkes anlayamaz. Sadece ana değerlerde herkes müşterek-
ama Kur’an’ı ve önceki dini tecrübelerini biz anlamış olacağız.
tir; su mesela herkese lazımdır… Kur’an’a da böyle yaklaşmak
Bazı yanlış anlaşılmalara da müsait tefsir kaynaklarına dolaylı
lazım. Fakat ifade biçimi, onun üzerinde çalışmalar yapmak,
yollardan baktık. Onun için bizim kaynaklarda yenilik yok. Yani
bireysel, entelektüel meraklardır.
burada ne kadar eskiyse nüzul dönemi de ne kadar yakınsa onun için mukatil 150’dir. Hicri vefatı ise; Tebari bunun mü-
Kur’an mesaj odaklıdır ve indirildiği döneme bakmalıyız. Oku-
katabinin hatimesi, son sözü gibi bir şeydir. Büyük bir değer
ma meselesine biraz daha açıklık getirmek için bir ayet örne-
kaynak, çünkü Tabari 310’da(Hicri) vefat ediyor. Kendisi hem
ğinden gidelim: İhlâs suresini biz nasıl çeviriyoruz; Allah birdir.
fakih hem muhaddis hem de tarihçidir. Zaten Kuran’ı anlamak
Allah Samed’dir, kimseye ihtiyacı yoktur. Ama başkasına ihti-
için bunlar gerekir. Bunlar ilave bilgiler değildir. Bunlar Kuran’ı
yacı olmayan birçok insan bulabilirsiniz. Bunlar beni hiç tat-
anlamak için tarihi, siyeri ve hadis bilmeyi gerektirir. Daha baş-
min etmez. Yapılan araştırmalara göre bu çalışmanın önemi;
ka Kur’an’ın nazil olduğu dönemi aydınlatacak bilgilerle ayet
indirildiği dönemin ışığında Kuran tefsiri olduğu için 3. baskıda
anlaşılır. İbn-i Abbas sadece sahabenin Kuran bilgisi bundan
böyle bir isim ilave ettik. “Tevhit Mesajı” deyince herhangi bir
ibarettir. Sahabenin Kuran bilgisinin lügatle alakası yoktur. Sa-
kitap sanıyorlardı. Tefsir olduğunu anlayamıyor olabiliyorlardı.
habenin Kur’an ile alakasını Tebari de anlatır. İbn-i Abbas’tan
Onun için okuyucuların bir kısmının tavsiyesi üzerine 3. baskı-
rivayet ederek, bu ayet nerede, kiminle ilgili, ne ile ilgili nazil
da Tevhit Mesajı yazısını alta aldık. İndirildiği dönemin ışığında
olduğunu aktarır. Bunları bilmeden ayeti anlayamazsınız. Arap
kuran tefsiri yazısını yukarıya Kuran tefsiri olduğu anlaşılsın
dilinin filolojisinin üstadı bile olsanız Sibebeyh bile olsanız, Ah-
diye aldık. Kuran’ı o dönemde anlatan kaynaklardan anlamak
fes bile olsanız anlayamazsınız.
lazım. Geldiğini düşündüğüm bugünkü gözle Arapça bildiğimiz kadarıyla musafı önümüze açıp (kulh-u Allah-ü Ehad)
Kelimeyi anlarsınız mesajı anlayamazsınız.
deki: ‘Allah birdir, Allah Samed’dir. Doğmamıştır. doğurmamış-
“ Mesajı anlamanın yolu nedir? ” diyor İbn-i Abbas, “Eyne ne-
tır. Beni aydınlatmadı.’ Bu kadardı. Tefsirlere baktığımız zaman
zele fime nezele” Nerede kiminle ilgili, ne ile alakalı olduğu an-
Kuran tefsirinde asla çağdaş yorum olmaz, Çağdaş yorum ha-
laşılır.
yatta olur. Din algısında da olur ancak Kur’an bir veridir. Onun
24 kibrit
Onun için Siyer çok önemlidir. Kuran yani kutsal kitaplar bir
Ayetinde geçen önemli şeyler vardır. Bunların hepsi ezberdir.
mânada Peygamberlerin hayatıdır. Yani Hz. İsa’nın hayatıdır.
Ondan sonra çeviri yapılırken biz Allah’ın oğullarıyız diye çe-
Kuran’ı Kerim kısası embiyadır. Tüm Peygamberlerin kısasının
viriyorlar. O zaman biz dışarıdan bakınca; Allah Allah bunlar
yanında Hz. Muhammed’in hayatıdır. Buna biz siret diyoruz;
nasıl adamlar, diyoruz. Allah’ın oğlu olur muymuş diyoruz.
bütün olaylar onun etrafında gelişiyor, onun karşıtları, izleyici-
Halbuki orada istenilen sevgi kullarıyız. Üstün olan biziz. Mu-
leri, dolayısıyla bütün bu olaylar soyut olarak sadece Arapçayı
hammed yeni geldi, Muhammed’e Peygamberlik nasıl verilir?
öğren, kelimenin lügat manasını bil, Kuran’ı çevir, böyle bir şey
Biz biliriz. Onun sevgili kulları meselesidir. Dolayısıyla bunlar
olamaz! Şimdiye kadar bu işin yaklaşımı aşağı yukarı böyleydi.
ince işlerdir. Bu mesele, Meryem’den doğan bir İsa nasıl ilah
Gerçi Esbab-ul nüzulü bilmem nerede nazil oldu? Onlar hiçbir
olabilir demektir. Lemyelid Velemyuled’in anlamı bu. Yahut da
zaman merkeze gelmedi. Onlar hep böyle bir detay, tarihi bilgi
bir anneden babadan doğan Üzeyir nasıl kutsal olabilir. Mek-
gibi anlaşıldı. Halbuki işe orada başlamak lazım. Biz bu açı-
ke müşrikleri diyor ki; melekler Allah’ın kızlarıdır. O da sevgili
dan incelediğimizde İhlas Suresi’ndeki “Allah Birdir” demenin
anlamındadır. Biz melekler vasıtasıyla Allah’a yaklaşalım, me-
anlamının ne olduğunu anladık. O da şu; Hz. Musa’ya bölgede-
lekler bize şefaat etsin, kurtarsın anlayışıyla algılarız, ancak
kiler ne diyorlar; “Allah’ın sevgili kulu, hululiyetten Onda da bir
meleklerinde böyle bir kutsiyeti yoktur. O halde mesele netice
şey var. Allah Uluhiyetinden Ona da nasip lütfetti. Dolayısıyla
itibariyle İhlas’ın anlamı ‘uluhiyet’ sadece Allah’a mahsustur.
O’nun sevgili İsa’sı bizi kurtaracak.” Medine Yahudilerinden
Biz ne dedik Allah birdir diye ezberledik. Sanki sayısal anlam-
bir kısım diyor ki; “Üzeyir Allah’ın oğludur.” Oğlu demek böy-
da parmağımızla göstererek birdir derdik. Herkes ‘Allah birdir’
le bir mezhep meselesi değil. Bir eşten doğan çocuk falan
diyor ama uluhiyetten sıfat atfettiği bir sürü varlık var etrafta.
gibi değil. Baba oğul demek, koruyan, korunan anlamındadır.
Onlar Allah’ın varlıkları...
Biyolojik olarak babalık değildir. Bunu karıştırmamak lazım. Onun için de oğlu diye çevirmemek lazım. O ayeti Allah’ın ko-
Ona buna Allah demiyor ki ne diyor? Uluhiyetten gaybı bilir.
ruduğunu, himaye ettiğini, sevdiği zaat hadise Baba-oğul bu
Ne olacağını bilir. Seni kurtarır diye birçok sıfatını yüklüyor.
manadadır. Bu diğer kitaplarda da vardır. Kuran’da zaten bu
Ama yine de ‘Allah bir!’ dediği için paçayı kurtarıyor, gibi ge-
anlamdadır. Mesela Yahudiler, Hristiyanlara “Nahnü Evlaullah”
liyor. Halbuki Kur’an’ın manası burada bir adet Allah bir tane-
diyor. Hani sırf İsa Peygamber için, onun ilim kelimesi oğul
dir demek değil. Allahlık yani Uluhiyet o zatı âlâya mahsustur.
olarak anlarsak birçok Hristiyan’ın söylediği gibi biz Allah’ın
Başkasından olamaz. Bunu böyle anlasaydılar o zaman Müs-
oğullarıyız ne demek? Hepsi Allah’ın oğulları mı? Bunlar ne
lüman toplumlarda bakın, bir takım gruplar, cemaatler, şunlar
demek istiyor? Allah’ın sevgili kullarıyız. Maide Suresi’nin 18.
bunlar etrafta neler oluyor. Belki Hz. İsa’ya veya Üzeyir’e isnat
kibrit 25
edilen boyutlara gelen veya yaklaşan şeylerle karşılaşırsınız. Neden? Çünkü bu insanlar bunun günah olduğunu bilmiyor. Hatta sevap kazandıklarını zannediyorlar. Ama uluhiyete ait hiçbir sıfat başka birine verilemez diye çevirseydik onun bunun önüne belli ölçüde geçmiş olabilirdir. Kuran deyince bu gözle bakarsanız tevhit mesajının ayet örneğinde dedim nasıl yaptık bu çalışmayı. Teorik çalışma değildir, “Tevhit Mesajı” alan çalışmadır. Tevhit Mesajı hakkında halk ve akademik camiadan ne yönde tepkiler veyahut eleştiriler aldınız? Tabi şimdiye kadar olumsuz bir şey görmedim. Genellikle olumlu. Ama bizim bu klasik telakkilerle kafası dolu olan ilmi muhit suskun. Niye suskun? Çünkü 40-50 yıl bu işin eğitimini almış. Siz 50 sene böyle anlamışsınız, alanın uzmanısınız. Hani buna bir çağrışım yapmayan kelimeleri kullanmayı da pek sevmem. Bunca anlayış değişikliği deyince aklımıza farklı şeyler geliyor. Bir çağrışım yapıyor. Onun için Türkçe çok önemlidir. Bilmediğiniz bir kelimeyi asla fiyaka olsun diye kullanmayın. Bunların yazılış şekilleri İngilizcede böyle okunmuyor ki paradigma desen anlamaz çünkü okunuşu farklı. Ne İsa’ya yar oldu ne de Musa’ya; ne o dilde anlaşılıyor ne de Türkçede. Onun için bunu sevmem. Bunları kullana kullana kendi zihnimizdeki, bilincimizdeki o kelimeler kaybolup gidiyor ve dil ölüyor. Dil kültür demektir. Onun için Türkçe çok önemlidir. Peki ömrünü yıllarca İmam Hatiplerde geçirmiş, Kur’an-ı Kerimle yoğrulmuş biri olarak İmam Hatiplere özel bir mesajınız var mı? İmam Hatip Okulu sözün başında söylediğim gibi bu memleketin birçok önemli değerini ifade eder. Ben 1964’te 17 yaşımdayken ( yaşım geçmesine rağmen) girdim. Bana göre o okullar memleketteki bir kültürel-dini kopuş gibi şeyleri ifade edebileceklerimizin arasına köprü olarak imamlar da yetiştirmiştir. Kendi yağıyla bu memlekette kavrulmuştur. Ama asla bu eski telakki artık yeterli değildir. Şimdi biz kalkıp aynı mantığı tekrar etmeyi bir vazife etmiş gibi telakki edemeyiz. Dün yeterli olan şey bugün yeterli olmayabilir. Bunu eğitim üzerine konuşup tartışılması lazım. Müfredat vs. çok önemli. Eskiden; böyle geldi böyle gider, diye bir şey yoktu. Ama ruh bu memleketin ruhudur. Maya bu memleketin milli mayasıdır. Fakat milli olmakta objektif, umumi, evrensel değerlere kapalı olmayı gerektirmez. Bizim milli yanımızda ufkumuzla dünyaya açık olacak. Kuran’a arz olacak. Kuran arz ve sema diyor. Dünya ve gezegen ölçeğinden bahsediyor. Dolayısıyla artık mahallemiz ölçeğinde bakamayız. Mahallemiz başladığımız hayata adımımızı attığımız yerdir. Sadece İmam Hatip Okulu dediğimiz gibi ruhu koruyarak güncel ve dünyanın eğitim formasyonuyla uyumlu bir eğitim kalitesi gerektirir. İmam Hatip okulunun
26 kibrit
işi biraz daha zor ve önemlidir. İmam Hatip okullarında dini derslerde okunuyor. Malum fıkıh kelam vs. bütün bunların merkezinde Kur’an vardır. Eğer Kuran’ı biz doğru anlamazsak Kur’an’ın kaynağını doğru anlamazsak, onun üzerine inşa ettiğimiz bütün ilimlerin temeli çürük olur, su kaynaktan bulanık geliyorsa yemeğe koyduğun su da bulanıktır. Bütün işin ekseni Kur’an’ı anlamaktır. Kur’an’ı anlamanın yöntemi Tevhid Mesajı’nda ifade etmeye çalıştığımız gibidir. Bugünkü meal çalışmaları, mushaf çalışmalarıdır. Kur’an mushaf olmadan kitap olmadan, kitaplaşmadan önceki hâlidir. Hz. Peygamberin ağzından çıkan, sahabenin kulaklarıyla dinlediği ve hafızasına kaydettiği, duyduğu bir kelamdır, bir hitaptır. Söz orada anlaşılmıştır. İbn-i Abbas’ın daha önce de bahsettiğim gibi bir ayeti anlamamız için, o ayetin nereden indiğini, neyle indiğini anlamak lazımdır. Eğer gayemiz buraya odaklanıp Kur’an’ın anlamını indiği dönemde yakalamak, tespit etmek olursa ortaya çok sağlıklı bir veri çıkacaktır. Ondan sonra da çalışmaları, güncel ve çağdaş meselelerin çözümünde de bir veri olarak kullanılabilir. Kur’an’la çağdaş problemleri doğrudan çözme yolu yanlıştır. Kur’an bir mü’min kafası inşa eder. Sorunları çözecek olan doğrudan Kur’an değil, Kur’an’ın
sorunları kitap değildir, tek başına din değildir. Sorunları çözecek olan Kur’an formasyonunu almış, Kur’an mesajını hazmetmiş ilim adamıdır. Onun için bizim dikkatimizi, beklentimizi o yöne çevirmemiz gerekir. Bugün ileri toplumların ileri olmasının sebebi dinleri midir? Değildir! Kişinin uzmanlığıdır. Eğitimde buna önem vermeliyiz. İnsanları susturmak yerine meraklarını arttırmalıyız. İmam Hatipler bereketli kuruluşlardır. Benim kanaatim imam hatip okullarının kademe kademe tamamlanması yönündedir. Bunlar dediğim gibi teknik anlamda pedagojik alanlardır. Uzmanların kendi aralarında görüşmeleri gerekir. Camii hizmeti yapacak insanlar ayrı, akademik meraklı olan insanlara ayrı tırnak açmak lazım. Tek tip insan olmaz. Orada hem araştırmacı ilim adamları çıkmalı hem de halkın dini pratiklerine rehberlik edecek elemanlar yetiştirilmelidir. Bunları hedeflemek lazım. Herhalde ilgili kurumlar zaten bunu düşünüyordur. Fakat ne olursa olsun hangi sistem olursa olsun bir insanın içinde o talep olacak. Benim babam 103 yaşında rahmetli oldu. Bu tefsirde hasta yatağında kendisine takdim ettiğimde ana “Ben seni köy hocasına 6 yaşında Elif Ba öğren diye vermiştim. Şimdi sen bana 60 sene sonra bu Kur’an’ın tevsiriyle geldin. Oğlum bu iş bizim işimiz değil. Burada Allah’ın eli var. Bu bir ilahi plandır. Benim dünyadan beklediğim bir şey yok” dedi. Birkaç gün sonra da ruhunu teslim etti. O derdi ki; “Oğlum o talep içinde olacak içinde.” Eskilerde böyle derdi. Ben mesela Mekke’de yüksek lisans sınavına gireceğim gece Kabe’ye gittim sabaha kadar dua ettim. Bu imtihanı kazanmam lazım, kazanırsam içimden bir ses bu alanda hizmet edeceğimi söyledi. İnanır mısınız, bunca meinşa ettiği insandır. Bu önemli mevzuyu düşünmemiz gerekir.
rak, arzu, çevreniz, eğitim sistemi ile müfredat hocalarımızın
Tevhid Mesajı, şu ana kadar yapılan Kur’an çalışmaları devamı
bunların hepsinde payı vardır. Onun için içinizdeki merakı işi-
değildir. Bu bir istikamet değişikliğidir... Yöntem farklılığıdır.
tin. Hele bugün bilgiye ulaşmanın yolları daha kolay. Bence kişisel merakınızı ve arkadaşlarınızın merakını küçük görme-
Değişen istikamet, dediniz. Şuan ki durumda değişen isti-
yin. Dünyaya buluşlar armağan eden bütün insanlar hep böyle
kamet nedir?
sıra dışı insanlardır. Çoğu da muhitleri tarafından alay edilen
Anlam peşinde koşmak. Kur’an’ın mesajını yakalamaktır;
insanlardır. Newton ile alay edilmiştir. Elma yukarıdan düştü
Türkçesi etrafında dönüp dolaşmak değildir! Bu bakımdan
diye çekim kanunu falan ne diyor bu adam, demişlerdir. Bizim
Kur’an bizim bütün İslamî dediğimiz ilimlerin temeli olur. Te-
tarihimizde böyle nice insanlarımız vardır. Dolayısıyla arka-
melde yanlış başlarsanız daha sonra fıkhı düzeltmeye çalış,
daşlar merak yoksa problem vardır. Merak olursa bu defa he-
kelâmın bazı yanlışlarını düzeltmeye çalış derken, hiçbir şey
defi gerçekleştirecek gerekli donanıma ihtiyaç vardır. Bunun
düzeltmesiniz. Bunun olmaması için temelden başlamak la-
içinde dili öğrenmek gerek. Ayrıca başka formasyonları da
zım. Temel de Kur’an’dır. Kur’an da nüzul dönemini esas alan
anlamak gerek. Bizim geldiğimiz şartları düşünecek olursak
tefsirle hareket edilebilir. Din adamı, ilahiyatçı deyince, eski ho-
dediğim gibi ben İstanbul’a 11 yaşımda geldiğimde ‘oku’ diyen
caların kitaplarını okuyup anlayan insan anlayışımızı artık de-
yok, ‘yaz’ diyen yok, yoklama yok, ders yok, sınıf geçme yok,
ğiştirmemiz lazım. Tabi bunlara da ihtiyaç var ancak bu algıyı
karne yoktu. Biz günde 4 hocaya giderdik. Tecvit hocası, talim
değiştirmek için öncüler lazım. Her çağın bir öncüsü olmalıdır.
hocası, tevsir hocası, hadis hocası, fıkıh hocası. ‘Git’ diyen yok,
Bir İmam- Azam bir İmam-ı Şafi olmak zordur ama onlar nasıl
‘niye gelmedin?’ diyen yok. Dolayısıyla arkadaşlar her şey me-
çıkmışsa niyet edilip, kabiliyetli, istekli olanlar çıkabilir.
rak etmekle başlayıp merak etmekle bitiyor. İşin esası budur;
Dolayısıyla bugün ilahiyatçı halka rehberlik edecek, ilim ön-
ilim için merak şarttır.
cülüğü yaparak çağdaş sorunları Kur’an’ın ışığında çözecek formasyonlar elde etmeleri lazım. Şunu belirtmek gerekir ki
Meraklı İmam Hatip Öğrencilerimize…
kibrit 27
GÜNCEL ROPÖRTAJ
BAŞÖRTÜSÜ VE BAŞÖRTÜLÜLERİN SOSYAL HAYATTAKİ YERİ
Peki ya başörtüsü sadece baş örten bir araç mıdır? Adı üstünde ‘başını ört’ de emri yerine getir tarzında bir yaklaşım yeterli mi, yoksa yanlış mı? Bir hanım saç tellerinin zerresine kadar yanacağı korkusuyla başını örterse bu ne kadar gerçekçi ve samimi olur? Hayır arkadaşlar! Hiç gerçekçi ve samimi olmaz. Meryem EKİCİ Dergi Yazarı
Başörtüsü şudur, budur gibi tanımlara ve tanımlamalara hiç
Aynı zamanda hata yapabilsin, yaptığı hatanın fakına da va-
girmeyelim. Kelimenin kökünü, Kuran-ı Kerimde geçtiği yerleri
rabilsin, ‘kusursuzum’ edalarından vazgeçsin. Yani kul bu so-
hiç konuşmayalım. Şayet çok merak ederseniz lütfen araştı-
nuçta, yanlışında tadına baksın. Kısacası inan olsun be kar-
rın. Ben bu boyuttan çıkmak, sadece burada takılıp kalmaktan
deşim! O zaman başörtüsü değerlenip taçlansın. Bir hanımın
kurtulmak istiyorum. Peki ya başörtüsü sadece baş örten bir
bunları yapabilmesi için bir desteğe ihtiyacı yoktur. Hanımları
araç mıdır? Adı üstünde ‘başını ört’ de emri yerine getir tar-
korku kültüründen sıyıramazsak topluma kazandıramayız. Bir
zında bir yaklaşım yeterli mi, yoksa yanlış mı? Bir hanım saç
genç kız, kültürün ve geleneklerin baskısıyla başını örtse de
tellerinin zerresine kadar yanacağı korkusuyla başını örterse
içten içe başındaki örtüye karşı bir nefret belirir içinde. Hadi
bu ne kadar gerçekçi ve samimi olur? Hayır arkadaşlar! Hiç
öyle böyle başına o örtüyü örttü. Bu defa da gelenek ve kültür-
gerçekçi ve samimi olmaz. Açıkçası başını örtüp vücut hat-
lere aşırı bağlı olan toplumda kendini geliştirip, özü bulup, ger-
larını ortaya sergileyenlerdense; başını açıp da vücut hatlarını
çekleştiremiyor. Yani aile ve akrabaları onu kendilerine benim-
uygun bir şekilde örtenleri yeğlerim. Çünkü başörtüsü kimlik
sedikleri düşünce ve kültür yolunda kurban olarak kullanıyor.
inşasının bir başlangıcıdır. Başörtüsü şahsiyetli bir hanım ola-
Ve genç kız bu yaşantı içerisindeyken görüntüde başı örtülü
bilme yolunda atılabilecek en büyük adımdır, mahremiyetini
fakat içleri boşlukta tesettürsüz tiplere bürünüyor. O bez par-
korumak isteyen bir hanımın aracıdır. Ancak bu araç bir ama-
çası onlar için bir araç olarak kalıyor. Ne yazık ki bu genç kızlar,
ca dönüşeceği zaman değerlenir.
hanımlar toplumdaki yerlerini farklı şeylerde arayarak oluş-
Amacımız ise toplumda bedenimizle, cazibemizle anılmak de-
turmaya çalışıyor. Bu yüzdendir ki kız kardeşi olanlar, eşleri,
ğil; saygın duruşumuzla, dengeli tavırlarımızla anılmaktır. Bu
çocukları veyahut anneleri olanlar; sadece sizler Müslüman
da bir bez parçasını başımıza dolayıp bunu ‘örtü’ diye adlan-
ve insan değilsiniz! Onlara da doğruya giden kapılar açmayı
dırmakla olmaz. Bir hanım her ortamda şuurlu ve kaliteli dav-
amaçlayın, arayın. Yıllar, hatta yüzyıllardır benimsediğiniz ve
ranmalıdır. Bunu sağlamak için ise kılıfını güzelleştirip durmak
doğru mu, yanlış mı olduğunu bilmeden uyguladığınız kültü-
yerine onu saygınlaştıracak davranışları benimsemelidir.
rünüzün onları yemesine izin vermeyin! Onlara değer verin ki
Örneğin bir alanda kendini yetiştirip, geliştirmeye çalışsın,
değer bulsunlar, değer katsınlar. Vesselam...
egolarından sıyrılsın, kendisi ve etrafındakiler için yararlı araş-
Değerli hanımlarımızı değersizleştirmeye itmeyelim. Nice ko-
tırmalar yapsın. Kültür düzeyini arttırmak için okusun, düşün-
zalakların içinden ne değerli ipek böcekleri bulunuyor, unut-
sün. En önemlisi de kendini tanısın, kandırmasın. Önce kendisi
mayalım!
için kendine dürüst ve gerçekçi olsun, birileri ve bir şeyler için
Örtüsü başını örten , yüreklerimizi taçlandıran tüm Müslüman
yaşamasın. Bu saydıklarıma sizlerde ekleme yapın. Bilirsiniz
kardeşlerime canı gönülden duyduğum saygıyla..
sadece bu saydıklarım yetmez saygın bir hanım olabilmeye.
Selam ve dua ile...
28 kibrit
ROPÖRTAJ
GÜNCEL
DOKUNAMADIĞIMIZ ACILAR Ortadoğu halklarının uyanma sürecinde Tunus, Libya, Mısır ve diğerlerinden sonra sürecin düğümlenip kaldığı ve çözülemediği yer oldu Suriye. Bütün dünya Suriye’deki katliama ve yıkıma kör kaldı ama işgal etmede bir paylarının olması için de beri durmadı. Altı yıla yakın süren bir savaş, bir milyona yakın şehit, altı mil-
baktığımız, bakarken dokunmadığımız, susarak büyüttüğü-
yona yakın göç, yetim kalan çocuklar, kadınlar, kızlar, evsiz
müz, konuşarak küçülttüğümüz, koşarak yok ettiğimiz acıla-
kalan topraklar, şehirler, köyler ve eğitimsiz kalan bir nesil…
rımız.
Hepimizin hafızasında Suriyeli muhacirler ile ilgili muhakkak kötü bir anı, acı bir olay, vicdanımızı sızlatan bir hikaye yapamadığımız ya da yapmak istemediğimiz bir şeyler için pişmanlıklarımız vardır. Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; Şöyle medyaya düşmüş önemli ve insanlığın kara yüzünü ortaya koyan acılar. Aile sohbetlerinde konusu geçen, toplu yemeklerde, gözü televizyondaki evi bombalanan çocuğun gözüne değince elindeki lokmayı ağzına götürüp götürmemek arasındaki kararsızlık,
Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela Aylan bebek,
bazen götürüp bazen götürmeyecek kadar tereddüt eden acı-
mesela Umran çocuk, mesela enkaz altından çıkarılan beden-
larımız.
ler, işkence ile ölen çocuklar, kadınlar, kızlar. Batıda kaybolan on binlerce dokunamadığımız, evimizin kapısına kadar gelmiş
Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimizin
çocuklara sarılamayışımız, iç geçirip içerlenemediğimiz, bir
sosyal medyada paylaşıp üzüldüğümüz, vicdan tazelediğimiz,
türlü dokunamadığımız vicdanlarımız kadar körelen acıları-
bir şey yapmak isteyip de unuttuğumuz acılar. Ne kadar çok
mız.
duyurabilirsek telaşının yerini bir süre sonra durgunluğun aldığı, ev sorunları, iş sorunları, iç sorunlar ile boğuşarak yastığa
Bunlar bildiğimiz daha doğrusu görmekten kaçamadığımız
koyduğumuz başımız kadar ağırlaşan acılarımız.
vicdanımızdan kaçıramadığımız olaylar.
Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimizin bunları yapanlara lanetler okuduğumuz, Allah’a havale ettiği-
Ya göremediğimiz ya kaçırdığımız olaylar, ya göremediğimiz
miz, namazlarımızda dua ettiğimiz, elimizden gelenin bu oldu-
Aylanlar, Umranlar ne olacak, onları kim hatırlayacak kim ko-
ğunu sandığımız acılar. Ellerimiz ile gözlerimiz arasına koydu-
ruyacak sahip çıkacak? Onlar ekrana düşmedikleri için daha
ğumuz kalbimiz; kalbimizle vicdanımız arasına koyduğumuz
mı az değerliler? Onların minik bedenleri bizim ana sayfala-
aklımız; aklımız ile düşlerimiz arasına koyduğumuz hislerimiz
rımızı doldursunlar diye mi var? Suriyedeki acıyı, ölümü, zul-
kadar büyüyen acılarımız.
mü sadece bir çocuk ekrana düşünce, denizde boğulunca hatırlarsak, bir iki gün gündem yapıp tekrar diğer bir acı olay
Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimi-
yaşanıncaya kadar beklersek, söylemin ötesinde bir şeyler
zin bunlar karşısında sözden öteye geçemediğimiz olaylar,
yapmaya yönelmezsek daha bir çok acı olay yaşayıp bunların
sözden öteye geçtiğimizde tek kaldığımız, tek kaldığımızda
sadece bir kaçı için üzülüp ağıt yakıp yine hiçbir şey yapma-
umutsuzluğa kapıldığımız, umutsuzluktan unutkanlığa, unut-
dan unutup gideceğiz.
kanlıktan umutsuzluğa oradan ikna etmek adına kendimize söylediğimiz yalanların yatsıya kadar yanan mum gibi eridiği
Artık acıya dokunma vaktidir. Bu dokunma kendi vicdanlarımı-
acılarımız.
za, aklımıza, kalbimize olan bir dokunuştur. Bu dokunuş bir fıtrat dokunuşudur.
Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; ne çok hayat, ne çok insan, ne çok çocuk, ne çok hasta, ne çok ölüm. Dokunmadan
Erdal Verir Aydın Genç İHH Temsilcisi kibrit 29
DOSYA KONUSU ROPÖRTAJ
ÜMMETİN UMUDU
İMAM HATİP NESLİ değişimi topluma yansımasını okuyamamıştır. Yani cehaletinden cesaret olarak boş konuşan birisidir. Ne demek istediğimi kısaca izah edim. 1970li yıllarda İmam hatip liselerine gelen öğrencilerin önemli bir kısmı köylerden gelen gariban çocuklardı. Kimileri yurtta kalıyor kimileri 3-4 ailenin birlikte kiraladığı evlerde dönüşümlü olarak kalan annelerin desteğiyle okuyabiliyordu yani çoğu köylü çocuklarıydı. Son yıllarda açılan İmam hatiplerde okuyan gençlerin çoğu şehirde doğmuş ve büyümüş geçlerdir. Köyde doğmuş büyümüş bir gencin tavrıyla şehirde doğmuş büyümüş bir gencin tavırları elbette birbirinden farklı olacaktır. Burada en önemli nokta şudur. Bu
Sait Çamlıca Konuşmacı - Yazar İmam Hatip Liselerinin hikayesi, Adandolu insanının dinine bağlılığının en temel şahitlerinden birisidir. Allah demenin yasak olduğu, ezan sesine milletin hasret bırakıldığı bir coğrafyayı, yeniden asılına döndüren kahramanların hikayesidir. İmam hatip neslinin hikayesi. Köy köy dolaşılarak toplanan fasulye, nohut, buğday gibi ürünler satılarak, imam hatip neslinin yetişeceği binalara tuğla alınmış. Kavak ağaçlarını bağışlayanlar, kurban derisi toplayanlar, yurt dışına gidip memleketlerinde ki İmam hatip binası için para toplayanların fedakarlıklarıyla do-
farkı çocuklar ve gençler değil o çocukları eğitmekten görevli kişiler (anneler, babalar, yönetici ve öğretmenler) bilmek zorundadır. OKUL BİTİNCE İMAM HATİP’Lİ OLUNUYOR Din görevlileriyle yaptığım konferanslarda siz İmam Hatip Liselerinide öğrenci olduğunuz dönem, çok ihlaslı mescitten sürekli zikir çeken ve beş vakit namaz kılan bir nesimliydiniz? Diye soruyorum. Bu soruya genelde gülüyorlar. Çünkü hepimiz okul sıralarında yaramazlıklar yaptık. Hatalarımız oldu.
lun hikayesidir, İmam hatip neslinin hikayesi.
Ailemizle olduğu gibi öğretmen ve idarecilerimizle de sıkıntı
EN BÜYÜK GURBET İSLAMDAN UZAK OLMAKTIR.
gençlik duygularıyla hatalar yaptık, bazen de anlayışsız büyük-
Anadolu’yu konferanslar için gezerken birçok imam hatip li-
gençlik yıllarında hepimiz hatalar yapıyoruz.
sesinin bahçesinde, eski bir minibüs görürüm. Bazen o minibüslerin resmini çekerim. Çünkü o minibüslerin hikayesi, Avrupa’ya işçi olarak gitmiş insanlarımızın, memleketlerinde ki İmam hatip liselerine sahip çıkma hikayesidir. Kendi aralarında para toplayıp, memleketlerinde ki İmam Hatip Liselerine minibüs hediye etmiş gurbetçilerimiz, en büyük gurbetin İslam’dan, din eğitiminden uzak kalmak olduğunu bildiklerini
yaşadık. Bazen bizden kaynaklanan sıkıntılarımız oldu, bazen lerimiz sebep oldu hata yapmamıza. Sebep ne olursa olsun,
İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi olduğumuz yıl, bir öğretmenimizin söylediği sözleri hiç unutmadım. İmam Hatip öğrencileriyle yaptığı konferanslar da aynı sözleri bende gençlere söylüyorum bazen. Bize nasihat ettiği bir gün şunları söylemişti hocamız:
göstermiştir.
Sevgili Gençler! Bazılarınızın İmam Hatip öğrencisine yakış-
‘Şimdi ki İmam hatip öğrencilerinde iş yok’ diyenlerde iş yok…
da duyuyor ve üzülüyorum. Ancak göreceksiniz ki, okul hayatı
Diyanet personeline, meslek dersleri öğretmenlerine ve imam hatip öğrencilerinin velilerine yaptığım konferanslarımda bu konuyu hep gündeme getirdim. Bazıları ağızlarına sakız yapış bu cümleyi. Eski İmam hatip öğrencileri iyi şimdinin İmam hatip öğrencileri kötüymüş. Bu cümleyi kuran kişi, kim olursa olsun, ne insanı ne gençleri ne değişen çağı ve ne de bu
30 kibrit
mayan davranışları olduğunu biliyorum. Kötü alışkanlıklarınızı bitip hayat okuluna başlayınca, imam hatip sıralarında kalbinize ekilen iman tohumları filizlenecek, inançlarınıza saldıklarında kalbinizdeki imanla kükreyeceksiniz. Hocamızın bu sözlerini hiç unutmadım. Hem kendi hayatımda hem sınıf arkadaşlarımın hayatında bunu çok gözlemledim.
İmam hatip lisesinde yaramazlık yaptığımız sıralarda kalbimize ekilen iman tohumları, okul bitince filizlenmeye başladı. Bu
SAİT ÇAMLICA’NIN BAZI KİTAPLARI
gerçeği yaşamış bir kardeşiniz olarak diyorum ki; İmam hatip öğrencilerinin bir kısmı, okul bitince İmam Hatip’li gibi yaşamaya başlıyorlar. Okul sıralarında, gençlik fırtınalarıyla yaptıkları hataları yüzünden gençlerden ümidinizi kesmeyin. Gençlik yılları, denizde fırtına olan yıllardır. Fırtınada sallandı diye bir gemiyi batırmak, ne kadar akıllıca bir yöntem sizce? ÜMMETİN UMUDU Türkiye’nin yeniden tarihi ile barışması ve yeniden ayağa kalkmasında en büyük motor gücü, İmam Hatip nesli sağlamıştır. Türkiye’nin sosyolojik değişimini takip eden herkes bu hakikati görür. 28 Şubat’ın zorba yöneticileri bu neslin önünü kesmek istedi. Ancak budanan bir ağaç gibi, daha gür büyümeye başladı İmam Hatip’ler, Türkiye’yi bugünlere taşımıştır. Elhamdulillah! Ancak bugün açılan İmam Hatip’ler, sadece Türkiye’yi değil, ümmeti de ayağa kaldıracak bir sorumluluğa ve potansiyele sahiptir. 1970’lerde İmam Hatip’lerin inşasına devlet destek vermeyince, milletimiz seferber oldu. Bugün açılan İmam Hatip’leri devlet yaptırıyor. Öyleyse bizler İmam Hatip’lerin ihyası içim seferber olmak zorundayız. Gençlere büyük hedef vermeli, ümmetin yükünü taşıma sorumluluğunu hatırlatmalıyız. Bağdat’ı yeniden inşa edecek mimarlar yetişmeli yeni dönem İmam Hatip’lerde. Şam’a Vali olma, Filistin’i zulümden kurtarma, Suriye’li mazlum çocuklara sahip çıkacak projeler yapma hayalleri olmalı. Bu hayali, bu ideali, bu aşkı yüklemeliyiz gençlerin yüreğine. Ümmeti ayağa kaldırma şuurunun tohumlarını gençlerin kalbine ekmek için hep beraber gayret etmek zorundayız.
Dua.. Allah ülkemizde açılan İmam Hatip’lere, bir tuğla, bir kiremit parçası kadar bile destek olmuş olan herkesten razı olsun. Allah ülkemizi bir daha İmam Hatip’lerden mahrum bırakmasın. Allah ülkemizde yaşayan İmam Hatip düşmanlarına bir daha fırsat vermesin.
kibrit 31
DİN VE TOPLUM ROPÖRTAJ
Dik Durabilmenin Adı:
AHLAK Ahlâk kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış
yöreye töreye göre de Ahlâk anlayışı ölçüsü değişkenlik arz
sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kül-
eder.
türel, dinsel, seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (subjektif olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru
Toplumumuzda Ahlâk denince akla gelen; Dini çevreler de be-
oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya
lirlenmiş bir takım Geleneksel Davranış biçimleridir. Örneğin,
inancı için kullanılır. Kelime olarak, yaratmadan türemiş bir
eline vur ekmeğini al cinsinden, her şeye eyvallah diyen, pısı-
kelimedir. Bu demektir ki:Yaradılış gayesine uygun, Allah’a kul-
rık, itaatkâr, hak aramayan, her şeye eyvallah diyen, vardır bir
luğa uygun davranış biçimine kavram olarak Ahlâk diyebiliriz.
hikmeti, gizemli penceresinden bakarak, sorgulamayan, araştırmayan, neden, niçin, diye sormayan, müstakil fikir beyan et-
Ahlâk’ın içeriğini irdelersek; Ahlâk, in-
meyen, kişiliğini, özgürlüğünü hatta
san eylemlerini ve bu eylemlerin da-
hürriyetini,! yöneticilere, Şeyhlere,
yandığı ilkeleri konu alan bir alandır.
Ermişlere, Pişmişlere, büyüklere
Buna göre Ahlâk alanında hakim olan
bilenlere vakfetmiş, her halükârda
ilkeleri, “iyi” ve “kötü” nün ne olduğu-
yönetime biat etmiş, sadece statü-
nu, ahlâklılığın ne anlama geldiğini
koya kul olan, gerekene tabi olmuş,
bilmemiz gerekir. Ahlâk inanca veya
bireysel fikri olmayan, köleleşmiş
ideolojiye göre değişkenlik arz eden
bir tipoloji karşımıza çıkmaktadır!.
göreceli bir kavramdır, mesela birine göre ahlâklı olan bir davranış bir baş-
Bu tuhaf Ahlâk anlayışı bize nere-
kasına göre ahlâksızlık olabilmekte-
den geldi? Bu tuhaf ahlâk anlayışı
dir.
maalesef bin yıldır İslam coğrafyasında İslam’ı gölgede bırakmış
Çarpıcı bir örnek verecek olursak; Bir
olan paralel din Tasavvuf dininin
kişi camide şarap içse cemaatin yada
felsefesinden gelmiştir. Bu insanı
çevrenin tepkisi nasıl olur? Hele birde
İnsana kul eden ahlâk anlayışı ta-
bu şarap içmeyi dinsel bir ritüel ola-
mamen İslam’ın zıddı olarak Müs-
rak yapıyorum derse birde o zaman
lümanlara benimsetilmiş bunun
düşünün nasıl bir tepkiyle karşılaşır!
neticesinde de İslam toplumu ge-
Ahlâk’sız, terbiyesiz, zındık, kâfir diye
rek batı toplumlarına karşı gerekse
hakaretler sıralanır değil mi? Oysa
içerdeki zalim yöneticilerine karşı
Hıristiyanlar bizdeki Camilerin muadili (karşılığı) olan Kiliseler
sömürülmeye çok müsait uysal bir koyun gibi yolunmaya
de şarap içmektedirler, onlara göre bu dinsel bir ibadet, ritüel-
hazır yönetilmeye hazır hatta ölmeye hazır durumdaki asker
dir.” Ekmek ve şarap insanın İsa’yı hatırlamasına yardımcı olan
kullar hükmündedirler (Yasin-74-75).
sembollerdir. (Luka 22:19)”(İncil’den bir alıntı.) Bizde ise şarap ve bütün içkiler haramdır. İman edenler olarak, asla içkinin
“Sen Elbette Yüce Bir Ahlâk Üzeresin.. Kalem - 4”
hiçbir çeşitini içmeyiz. Gerek evde, gerek lokantada ağzımıza
Kur’an’a göre Ahlâk ise Kur’an’ın emir ve yasaklarının yani
koymayız, kaldı ki Cami’de içmemiz asla olacak şey değildir!.
Kur’an’ın ilkelerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşir. Kur’an’a göre ahlâk kriterlerinin kısaca özetlersek;
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi Ahlâk, toplumdan topluma
1: Allah’a hiç kimseyi ortak/şirk koşmamak Nisa- 48, 116,
değişiklik arz etmektedir.
2: Yalan söylememek. Allah hakkında da yalan söylememek! Nahl - 105.
Yine bir ideolojiden diğer bir başka ideolojiye göre de Ahlâk
3: Adam öldürmemek, haksız yere meşru bir sebep olmaksı-
anlayışı/ ölçüsü değişkenlik arz etmektedir. Hatta örfe göre
zın, İsra - 33
32 kibrit
Ramazan KOYUNCU
4: Zina yapmamak, İsra - 32
başında Akademisyenler, İlahiyatçılar, Diyanet Teşkilatı bile
5:İçki ve uyuşturucu kullanmamak, Maide - 90-91
bunlara boyun eğmeleri sonucu Ahlâk anlayışı bozulmuş ve
6: Faiz yememek, Bakara - 279
Kur’an ahlakı yerine adeta Mekke müşriklerinin ahlâk anlayı-
7: Bilmediğin bir şeyin ardına düşmemek, İsra - 36
şını halkımıza İslam ahlâkı diye yutturmuşlardır. Hala da yut-
8: Yeryüzünde böbürlenerek yürümemek, İsra - 37
turmaktadırlar.
9: Geçim endişesiyle çocuklarını öldürmemek, İsra - 31 10: Cimri olmamak, İsra - 29
Özetle benim inancıma göre AHLÂK demek yukarıdaki
11: Akrabaya, komşuya, yolda kalmışa yardım etmek, saçıp
Kur’an’ın temel prensipleri doğrultusunda yaşamaktır, Ahlâklı
savurmamak. İsra - 26
olmak demek Kuran’ın gösterdiği yolda yürümektir.
12: Yeryüzünde böbürlenerek ve kibirlenerek yürümemek,
Ahlâklı olmak inandığı gibi yaşamaktır,
İsra - 37
Ahlâklı olmak inandığı Kitabı/Kur’an’ı anlayarak özümseyerek
13: Ölçüde, ve tartıda doğru ölçmek doğru tartmak, İsra - 35
Rehber edinip yaşamaktır.
14: Yetimin malına dokunmamak, İsra - 34,
Ahlâklı olmak içi dışı bir olmak ve yapmayacağı şeyleri söyle-
15: Adaletli olmak; Akrabanız bile olsa adaleti ayakta tutmak,
memektir!
doğru şahitlik yapmak, Nisa- 135 16: Çalışkan olmak, üretken olmak: Necm- 38-39
Ahlâklı olmak, inandığı yolda Adam gibi dimdik yürümektir.
17: Allah’a rağmen, Paralel Din uydurmamak! Yûnus - 17-18,
Ahlâk demek, herkesin sustuğu bir zamanda gerçeğin örtül-
Hûd - 18.
düğü bir yerde, gerçekten yana tavır almaktır.
18: Anne ve Babaya en güzel biçimde davranmak onlara karşı merhametli olmak, İsra - 23-24,
Ahlâklı olmak, İlkeli ve Dik durabilmektir. Ahlâklı olmak, Allah’ın evrensel ilkelerine sahip çıkmak ve bunları her ne pahasına
Kur’an’ın Temel Ahlâk ilkelerini kısaca 18 madde de özetlediği-
olursa olsun, korumaktır.
miz şekilde niteleyebiliriz. Oysa toplumumuzda Ahlâk anlayışı bu maddelerden ziyade Sofilerin, Ermişlerin, Pişmişlerin abuk
Selam olsun, Kur’an ahlâkıyla Ahlâklanan ve bu Ahlâkla yaşa-
subuk öğretilerinden ibaret sayılmakta ne yazık ki bir çok aklı
yanlara...
kibrit 33
SOHBET ROPÖRTAJ
DİN VE HUTBELER İki “Hoca” televizyon ekranında bir araya gelmiş, hadisleri tartışıyor. Hazreti Peygamberi tartışıyor. “Kur’an’ın tarihselliği” başlığı altında bir tartışma yürütüyor. Saatler boyu sürüyor bu tartışma. Ve 20’li yaşlarda bir genç seyrediyor onları. Kendi çocukları seyrediyor onları. Saatler sonra onlar, tartışmaktan yoruluyor, ya da yorulmuyor da, programı yöneten kişi, “Geç oldu, artık yeter” diyor. Tartışmacılarımızın içi durulmuyor hala, hala ötekine söyleyeceği, daha doğrusu, tartışılan konuda didikleyeceği bir husus var. Diyanet’in hutbeler, vaazlar üzerinde, her seviyeden din görevlilerinin kamuoyuna yansıyan mesajları üzerinde bir iyileştirme çalışması var. İyileştirme derken, bir yandan mesajların anlaşılabilmesi, doğru anlaşılabilmesi, genel kanaatlerden farklılık arzeden hususlarda görüş açıklarken hassasiyet gösterilmesi gibi hususlarda nasıl daha iyi sonuçlar alınabilir, üzerinde çalışılıyor. Bu noktada dini camia içinde veya dışında, her kesimin görüşlerine başvuruluyor, algıları değerlendiriliyor. Ancak Diyanet dışında bir alan var ki, isminin başına - sonuna “Hoca” sıfatı eklenen birçok insan, öyle bir tartışma yürütüyor ki, dışardan bu ortamı gözleyen ve yeterli dini bilgiye sahip olmayan insanların, tanık oldukları şeyler sebebiyle dinin çok uzaklarına savrulmaları işten bile değil. Nerede ise hocaların hangisine tutunsanız din ile sizin aranıza kilometreler girdirecek. Dinin fütursuzca yontulduğu, erken kalkanın müctehid kesildiği, birisinin Sünnet’i, diğerinin Kur’an’ı sorguladığı, bir başkasının sahabeye kılıç çaldığı, ötekinin bütün bir 15 asırlık birikimin üzerine çarpı koyduğu bir alan. IŞİD Irak’ta, orda burada türbeleri havaya uçuruyor ya, birileri de, Sünnetin dibine bomba koyuyor, Kur’an’ı didikliyor. Bana isim isim sorulduğunda “Kur’an, Hadis üzerine tefekkür iyidir, farklı sonuçlara varılsa bile içinde Allah rızası olduğu sürece üstünü çizmemek gerekir” demek istiyorum, ama bir bakıyorum, iş en uçlarda gezinen cedelleşmelere, ardından da birbirini yok etmeye dönüşmüş bulunuyor. Abdullah Yıldız dostum arıyor, bu kıran kırana görüntüden muzdarip, “Şöyle belli bir hassasiyeti bulunan insanlarla bir araya gelsek de görüşsek” diyor. Şöyle bir düşünmeli:
34 kibrit
Ne der, o 20’li yaşlardaki genç bu programı izledikten sonra? Ne der, tartışanların çocukları? - Bravo baba, yediniz her şeyi. Kur’anı, Sünneti, Hazreti Peygamberi yediniz, afiyet olsun! Başka ne der Allah aşkına? Düşünüyorum da, bazen böyle tartışmalarda nasıl bir görüntü verdiğimizin farkında olmuyoruz. Tartışmanın şehveti her şeyi unutturuyor. Mağlup sayılır bu yolda galip. Bu sözün birebir yaşandığı ortamlar bu tür tartışmalar. En kötüsü, tartışan Hocaların şahsında İslam’ın yara alması. Düşünüyorum da bu tür tartışmaları Hazreti Peygamber’in huzurunda yapabilirler miydi, bu Hocalarımız? Düşünüyorum da, Allah görüyor bu tartışmalardaki halimizi ve niyetimizi, biliyor Allah Teala. Düşünüyorum da, bu tür tartışmalar, islami gelişmelere bin tane 28 Şubat’tan daha çok zarar veriyor. 28 Şubat’lar evet tahrip edicidir, ama yine de o tür sam yellerine karşı kendi değerlerini savunma psikolojisi devreye girer ve belki de süreçlerden çok daha güçlenilerek çıkılır. Bu tür tartışmalar ise, yüreklerin üzerine salınmış mikroplardan farksızdır. Dar bir ilmi ortamda müzakere edilecek hususlar, kitlelerin önüne sürüldüğünde, zihinleri allak bullak ediyor çünkü. “Hadislerin sıhhati” gibi bir başlığı, daha Hadis’in ne olduğunu bile bilmeyen, belki içinde babadan - atadan mevrus bir Peygamber saygısı bulunan insanın dünyasına taşımaktan hangi fayda umulur Allah aşkına? İnsanların imanları ile oynama vebali var bana göre bu işte. Ey Hocalar, diye seslenmek geliyor içimden, yüreğinizi avucunuza alın ve bakın, bir insanın yüreğinde açılacak yaranın sorumluluğunu taşıyabilecek mi taşıyamayacak mı? Allah gençlerimizin yolunu açık. Eylesin başarılarının devamını dilerim.
ROPÖRTAJ
ROPÖRTAJ SPOR
HAYAT VE FUTBOL Yakup ŞAHİN
H
ayat bir futbol mücadelesine benzer. Sizi siz yapan
mur- çamur demeden antrenman yapıyor, sakatlanıyor, tekme
tüm özellikleri sergileyebileceğiniz bir Arenanın or-
yiyorum. Şimdi siz bunları okuyor “ıyyy” diyorsunuz ya hani tik-
tasında buluverirsiniz kendinizi. Aslında oyunun fel-
sinerek, yapmayın! Çünkü bu hayatın ta kendisidir. Düşünseni-
sefesi gayet basittir. “Takım için oyna, kendin için başar.” Bunu
ze sahaya çıktığınızda sizinle aynı amaç için çalışan insanların
yapabilmek için iki temel kaideyi yerine oturtmak gerekir. Bi-
var olduğunu bilmek, düştüğünüzde sizin elinizden tutup kal-
rincisi inanmak, ikincisi mücadele etmek. Bu iki temel prensibi
dıracak birilerinin var olduğunu bilmek, maç öncesi gecelerde
kendinizde buluyorsanız başarılı bir futbol hayatı sizi bekliyor
heyecandan uyuyamamak, oynamadığınızda yerinize oyna-
demektir.
yan arkadaşınızı tüm kalbinizle desteklemek, kaybettiğinizde beraber üzülmek kazandığınızda beraber sevinmek bunlar
Takım oyunlarının gençlerin gelişiminde büyük etkisi vardır.
bizi biz yapan tüm özelliklerimiz oluyor. Öyle ki futbol sayesin-
Öyle ki sizinle hiçbir kan bağı olmayan diğer arkadaşlarınız
de bir sürü insan ve dost biriktiriyorsunuz.
için mücadele eder, onların açıklarını kapatır, takım arkadaşların için savaşırsın. Ayrıca bir hayatı beraber paylaşırsınız fut-
Günümüzde futbolu basit bir oyun olarak görenlere şunları
bolda. Kazandığınızda sevincinize ortak olan, kaybettiğinizde
sormak isterim? Sizin hiç aynı amacı sizin kadar isteyen bir
omuzunda ağlayacağınız dostlar bulursunuz. Normalde yap-
dostunuz oldu mu? Sakatlandığınızda sizin kadar canı yanan
mayacağınız şeyleri yaparsınız. 11 kişinin su içtiği mataradan
insanlarla birlikte oldunuz mu hiç? Kardeşinizden öte insanlar
su içer, normal hayatta içine dahi girmeyeceğiniz ortamlarda
oldu mu? Yan yana yürürken “ eğer onlar benimleyse bana bir
duş alır, ter ve bengay kokuları içinde sevinçlerinizi ve hüzün-
şey olmaz” güveniyle yürüyebildiniz mi? Üzüldüğünüzde sizi
lerinizi paylaşırsınız. Saha içerisi ise başka bir dünyadır. Mü-
mutlu etmek için her türlü şebeklik yapan insanlar oldu mu?
sabaka devam ederken takım arkadaşlarınızı motive eder,
Eğer bu sorulara cevabınız hayırsa size zaten futbolu ve futbol
morallerini hep yukarda tutmaya çalışırsınız. Rakibinizi yene-
oynamayı anlatamam. Sizler için futbol ve futbolculuk basit
bilmek için birlikte hareket etmek zorundasınızdır ve birbirine
bir iş olmaya devam edecek. Oysa futbol bir yaşam biçimi-
inanan bir ekip kurmak zorunda. Rakibiniz sahaya 11 kişi çıkı-
dir. Hayatın tüm unsurlarını içinde taşır. Azim, hırs, zeka, acı,
yor olabilir fakat sizin onlardan farkınız olması için, bir takım
sevinç, zafer, mücadele, inanç, güven, dayanışma, paylaşım,
olabilmek için sizin sahada oynayan 11 yürekli arkadaşınıza
centilmenlik, dostluk, saygı kısacası hayatın içinde olan tüm
kulübede ki 7 arkadaşınızı ekleyip aslında 11 kişiyle değil 18
duyguları içinde barındırır. Ve bu özellikleri kendinde toplamak
inanmış adamla mücadele etmeniz gerekir.
her insanın yapabileceği bir şey değildir. Kısacası futbol ve futbol camiası sizin dışardan gördüğünüz kadar basit bir olay
Ben bir futbolcuyum ve bu saydığım her şeyi yapıyorum. 11
değildir. Sözlerimi Simon Kuper’in kitabınada adını veren bir
kişinin su içtiği mataradan su içiyorum, sırılsıklam terliyor, bil-
sözüyle bitirmek istiyorum. “Futbol sadece futbol değildir.”
mem kaç kişinin duş aldığı ortamda duş alıyor, kar-kış, yağ-
kibrit 35
GÜNDEM ROPÖRTAJ
Bir Algı Yanılgısı olarak Fundamentalizm’den İSLAMOFOBİA
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZDEN
Bugün psikoloji biliminin de gösterdiği gibi algılarımızı etkileyen, yönlendiren içsel ve dışsal çok sayıda faktör var. Fiziki çevreyle olan sürekli ilişkimiz, bize ulaşan dış uyarıcıları farklı biçimlerde algılamamıza yol açar. Nesnelerin fiziksel konumu, çevre şartlarının görece değişimi, bizim zihinsel tutumumuz, daha önceden çeşitli etkiler altında edindiğimiz önyargılar, uzay ve zaman konumumuz, bir şeye duyduğumuz özel ihtiyaç ve ilgi, kişisel tercihlerimiz, geçmiş bir yaşantı ve tecrübe, yaş, eğitim, cinsiyet, kültür vb. çok sayıda faktörden söz edilebilir.
B
ir nesnenin gerçek durumunun göründüğü gibi olma-
bocalayan zavallı hayvana bakıp üzüntü duyabilir. Dolayısıy-
dığını kesin olarak bildiğimiz halde, yanılsama (ilüz-
la kültür gibi nedenler de olayları algılamada etkileyici bir rol
yon) sonucu nesneyi yanlış algılarız. Örneğin; parçalı
oynar.
bulutlu bir havada bulutların arkasındaki Ay’ın hızla hareket ettiğini veya bir tren yolculuğunda dışardaki ağaç ve nesnelerin
Bu bağlamda ister sosyo-kültürel ister politik bir hareket -ki
hızla akıp gittiğini görürüz. Gerçekte ise hızla hareket eden bu-
bunlar yanında daha fazla ve daha öte bir şey- olarak İslam, en
lutlar veya trendir. O halde fiziksel dünya hakkında edinilecek
çok spekülasyon konusu olan bir din olma özelliğiyle dikkati
bilgilerimizin ne ölçüde sağlıklı olduğundan her durum ve ko-
çeker; ve bu spekülasyon konularının başında onun fanatizm-
numda emin olamayız. Herhangi bir olaya farklı kültürlerden
le şiddetle, terör (Fundamentalizm, radikalizmle, entegrizm,
insanların çok farklı şekillerde tepki vermesi, değerlendirmesi,
İslamofobi, Işid, Daeş, Boko Haram, El-Nusra, El-Kaide vb.) ile
farklı açılardan bakması mümkündür. Örneğin boğa güreşini
özdeşleştirilmesi gelir. Bu özel retoriği (söylemi) kimlerin han-
izleyen bir İspanyol bu spordan olağanüstü bir zevk alabilir,
gi amaçlarla gerçekleştirip görsel ve yazılı medya aracılığıyla
fakat bir Hintli matadorun sersemletici darbeleri karşısında
kitlelere pompalandığı bilinmekle beraber, kitleleri (toplumları)
36 kibrit
İslam’a karşı önyargılı kılan bir sonuç doğurmakta; bu da bir
daha erdemli, şerefli ve üstün olduklarına inanırlar ve yaban-
yandan doğru bilgilenme ve seçim yapmayı engellerken, diğer
cılara/barbarlara değer vermezdi. Yine bu bağlamda ortaçağ
yandan toplumsal hayatta bir takım gerilim ve çatışmaların
Avrupası’nda kadınlar çocuklarını “Türkler geliyor” gibi sözler-
doğmasına zemin hazırlamaktadır.
le korkutmuşlardır. Demek ki barbar çoğunlukla üretilen bir kavram, vehimde yaşatılan bir fobi, sistemli olarak geliştirilen
Şüphesiz ki insan; hakkında bilgi sahibi olmadığı her şeyden
ve abartılan bir imajdı.
korkar, çekinir. Bu korku bilgisizlikten kaynaklanan yersiz bir korkudur. Biz insanlar kendimizi güvende hissetmek için et-
Yunan ve Roma’dan sonra bu imaj Hristiyanlık döneminde de
rafımızdaki olayların kontrolümüz dahilinde gerçekleşmesini
“İsa düşmanı” putperest kâfirlere dönüştürülerek ve tekrar bir
arzu ederiz. Aksi takdirde kontrolü kaybedeceğimizi ve umul-
siyaset aracı olarak kullanıma devam ettirildi.
madık tehlikelerle karşı karşıya geleceğimizi zannederiz. Bu durum bir yere kadar doğaldır. Fakat bazı insanlarda/kişilerde
Hristiyan papazlar, Avrupalı şövalye ve halkları İslam dünya-
sıra dışı, anlamsız ve gereksiz korkular mevcuttur. İnsanın ve-
sı üzerine sürdüklerinde aynı vehimlerle hareket ediyorlardı.
himlerinden/zaaflarından kaynaklanan bu tür korkulara psiko-
Onlara göre İsa ve Meryem Ana’nın yurdu kutsal topraklar ve
loji biliminde “fobi” denmektedir. Kapalı alan, karanlık, uçak,
Kudüs, “putperest” Müslümanların istilası altındaydı. 9.yy’da
şimşek, kedi-köpek vs. şeylerden anormal derecede korkan
Liyonslu Agobard’ın imparatora verdiği kılıcın anlamını açık-
insanlar vardır. Bu fobiler (korkular) kişiye özeldir ve bulaşıcı
larken yine aynı tutum içinde görüyoruz. Papa bu kılıcı impara-
değildir; fakat son zamanlarda öyle bir fobi türü ortaya çık-
tora uzatırken şunları söylüyordu: “Barbar milletleri itaat altına
tı ki hem toplumsal hem de bulaşıcı. İslamofobi denilen bu
aldıktan sonra onları Hristiyan yapmak ve bu suretle sadakat
yeni tür bir fobidir. Bu fobiyi (hayaleti) birilerinin İslam’ı öcü
gösterenlerin krallık sınırlarını genişletmek için veriyorum.”
gibi göstermek için ürettiği bu korku türünün adı yeni konmuş
Öte yandan Kral Brun da, Bir Hristiyan kralının putperestlere
olsa da, ortaçağa kadar uzanan bir tarihi arka planı vardır. Bu
karşı olan görevinin, kılıçla “onları içeri girmeye zorlamak” ol-
duruma biraz değinmek istiyoruz.
duğunu söylüyordu.
Bilindiği gibi Yunanlılar, dünyayı ikiye ayırmışlardı. Kültür ve
Benzer bir tutum rönesans ve reform sonrası Avrupa’nın la-
düşünce sahibi Yunanlılar ile tabiatta sürü (hord) halinde
ik-seküler kültüründe de görülür. Afrika, Asya, Avustralya ve
yaşayan ve barbar adı verilen diğer halklar. Yunanlılara göre
Amerika kıtasını kana bulayan milyonlarca özgür ve masum
Yunanlı olmayan herkes yabancı ve barbardı. Barbarlar, düşü-
insanı köleleştiren, soykırım yapıp kültürleri ortadan kaldıran
nen, hisseden, acı ve sevinç duyan normal insanlar değil, yarı
Avrupalı sömürgeciler yine “barbar, putperest, ilkel, geri ve
insan yarı hayvan tuhaf yaratıklardı. Yunanlılar kendilerinin
vahşi” kabile ve halkları kültürleştirme, medenileştirme efsa-
kibrit 37
nelerine başvurdular. Dolayısıyla Batı kendi siyasal, askeri ve
köklü değişiklikler çıktı. Sovyetler Birliği’nin çökmesi demek,
ekonomik yayılmacılığını kolaylaştırmak ve kültürel değişimi
ABD’nin tek başına süper güç olarak ilanı anlamına gelmek-
sağlamak için her zaman kaba kuvvet ve şiddete başvurma-
teydi. Bu reel-politik durum, uluslararası kurulan düzenin al-
yı geçerli tek yöntem saymıştır. Bu mevzuda da birkaç örnek
tüst olması anlamını ifade ediyordu. John Esposito’nun deyi-
verecek olursak; Amerikalıların Azteklerden birkaç gün içinde
miyle uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan bu alt-üst oluş, yeri
70 bin insanı öldürüp kellelerden koskoca bir dağ inşa edildiği-
doldurulması gereken önemli bir boşluğu da doğurmuş bulun-
ni nasıl unutabiliriz. İngilizler, sömürgeleri Hindistan’da kendi
maktaydı. Diğer taraftan tarihin bu önemli kırılma noktasında
tekstil ürünleri kullanılsın ve Hint kumaşı üretilmesin diye tam
dünyanın hemen her kıtasında yayılmış/dağılmış 2 milyara
40 bin Hintli ustanın kolunu kestiler ki bu insanlık tarihinin kay-
yakın Müslüman nüfusla, İslam’ın en kalıcı ve en güçlü ulusla-
dettiği en utanç verici barbarlıktır. Daha dün diyebileceğimiz
rarası bir güç olarak ortaya çıkması, Müslüman ülkelerin etkin,
bir zaman diliminde Bosna’da, Irak’ta demokrasi adına onbin-
aktif ve alternatif bir siyasal güç haline gelmesi sebebiyle Ba-
lerce, yüzbinlerce Müslüman katledilmiştir.
tı’nın gündemine girmiştir.
İşte bu ve benzeri örnekler de Batı’nın bilinçaltında günahkarlı-
Batı’nın uluslararası kurduğu siyasal denklemin, mevcut reel
ğına, zalimliğine ve henüz hesabı görülmemiş/yüzleşilmemiş
durumun korunması ve varlığını sürdürebilmesi için hayali
katliamlara dair hissettiği derin suçluluk duygusunun İslamo-
bir düşman, öteki üretmesi gerekiyordu. İşte tam bu sebeple
fobi’nin irrasyonel kaygılarından biri olsa gerek, diye düşünü-
Batı, İslam’ı hedef tahtasına oturtarak, Onu Batılı değerlerle
yorum. Batı işlediği suçların maddileştirilmiş bir ifadesi olarak
uyuşmayan, barbar, vahşi, kaba, aşırı, geri, çağdışı, uzlaşmaz,
bir düşman-hayalet yaratmıştır ve bu amansız düşmanla sa-
fanatik, tutucu, çatışmacı, moderniteyi reddeden, özgürlük
vaşarak arınacağını, hayatını devam ettireceğini düşünmekte-
düşmanı, kadın karşıtı, totoliter, baskıcı, diktatörlüğü yücelten,
dir; ummaktadır. Zaten soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte
kan dökücü, saldırgan, şiddet, korku ve vahşetten beslenen bir
komünist tehdidin yerini yeşil tehdidin aldığı eski NATO Genel
din olarak tanımlarken; Müslümanları da köktencilikle, Funda-
Sekreteri Claes başta olmak üzere Batılı birçok devlet adamı,
mentalistlikle vb. kavramlarla öteki olarak nitelemiştir.
siyasetçisi, medyanın önde gelen yazarları ve akademisyenle-
Müslümanlar hiçbir şey yapmasalar bile İslam’ın bir din olarak
ri tarafından gündeme gelmiştir.
bu olumsuz özellikleri başlı başına tehdit ve korku oluşturmak için yeterlidir. İslam ve Batı çatışması tözsel ve kaçınılmazdır.
Doğu Blok’unun Çöküşüyle Yeşil Tehtit Algısı
Zaten fanatik Müslümanların terörist eylemleri, İslam’ın Batı
Doğu Bloku’nun çöküşü soğuk savaşında sonun getirmişti.
hakkında düşündüklerinin açığa çıkmasından ibarettir. Şu de-
Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte ortaya çok boyutlu ve
nilebilir ki, Batı dünyasında, en azından belirli bir kesim için
38 kibrit
yası boyun eğdiğinde ise geriye ciddiye alınacak hiçbir engel kalmayacaktır. Yukarıda ifade edilen önyargıdan olacak ki, 11 Eylül saldırısının hemen akabinde saldırganların kim olduğu bilinmeden ve daha kimlikleri netleşmeden, ABD başkanı Bush’un saldırganlara karşı “haçlı seferi” (crusade) düzenleyeceklerini ifade ederek açıkça bu savaş beyanatında, saldırının şiddete yönelik boyutunu göz ardı edilerek sorgulanmadan, şiddetin dinsel içeriği ve kökenine ilişkin bir sorgulamaya dönüşmesi ve şiddete kimin yöneldiğinin vurgulanması tesadüf olmasa gerektir. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yapılan saldırıyla birlikte, Batı’da 1980’lerden bu zamana kadar geİslam’a ve Müslümanlara bakışta bir şey değişmiş değildir.
nel olarak Müslümanlar ve özelde ise İslami hareketlere yönelik
Orta Çağ’da alabildiğine teolojik bir görünüme ve söyleme sa-
alttan alta gelişen tedirginlik, kuşku ve güvensizliğin yerini bir
hip olan İslam karşıtlığı, modernizm ile birlikte revize edilmiş
İslamophobia (İslam fobisi) yada Halliday’ın deyimiyle “Müslü-
görülüyor. Kısa ve basit bir semantik revizyonla Hristiyanlık ve
man karşıtlığına” bıraktığı gözlemlenmektedir.
modernizm sözcükleri değiş tokuş edilmiştir. Batının düşünce algılama sistematiğine dikkat edildiğinde maniheist ve düalist yaklaşımlara fazlasıyla rastlanır. İslamofobi ise Batı’nın kendi dışındaki dünyayı özellikle de bir türlü tam asimile edemediği, evcilleştiremediği İslam dünyasını algılarken başvurduğu kendince rantabl ekonomik değerlendirme biçimlerinden biridir. Onlarca çeşitliliği, zenginliği içinde büyük Müslüman coğrafyasını, medeniyetini tanımaya ve anlamaya çalışmak yerine yargılamaya ve indirgemeye dayalı basitleştirmeye başvurulmaktadır. “Bunların ılımlısı da, fanatiği de bir ve aynıdır. Ortada anlayacak bir şey bulunmamaktadır. İslam her haliyle ve yorumuyla modern Batı dünyası için düşmandır.” demeye gelen bir söylem Batı toplumlarında yaygınlaştırılmaktadır. Öyle ki kimi gözlemcilere ve yorumculara göre Avrupa’da oluşmaya başlayan yeni hümanizm, meşruiyetini büyük oranda/çapta İslamofobiden almaktadır. Yine bu çerçevede İslamofobi söylemi ılımlı düşünen ve fanatizmden uzak pek çok Müslüman poli-
Müslümanlara ve İslami hareketlere karşı ABD ve Batı’da ge-
tikacı ve entellektüeli evcilleştirme, uygarlaştırma ve angaje
lişen bu tutum, tarihte eşine az rastlanır kuşku ve husumetin
etme yöntemi olarak kullanılmaktadır.
en önemli sebeplerinin başındadır. Batı medyasının İslam’ı ve Müslümanları “terörle, terörizmle”, “fanatiklik” ya da “radikal-
“Biz terörist değiliz. Batılı değerlerle hiçbir sorunumuz yoktur.”
likle” çok sık olarak yan yana hatta iç içe göstermesi gelmek-
Tutumuna mahkum etmektedir/edilmektedir. “terörist olma-
tedir. Bu konuda gerek görsel, gerekse yazılı medya organları
dığını bana ispatla/kanıtla!”, söylemi kullanılmakta, işin içine
sorumsuzca ve önyargılı bir tutum takınmışlardı.
yaşam biçimlerinin dahil edilmesi ve değerlerin provoke edil-
Batı medyasında her ne zaman Müslümanları konu alan bir
mesiyle birlikte “Bana zarar vermeyeceğini göster!” ve daha
haber verilecek olsa ekrana hep saçı sakalı birbirine karışmış,
ileri aşamada “Benim değerlerimle tam bir uyum içinde ol!”
çağdaş yaşamdan uzak, yoksul, çulsuz, kızgın, insan katleden,
stratejisi izleniyor. İslamofobi, yeni dünya düzeninin efendile-
her zaman secde eden, namaz kılan insanlar televizyon ekra-
rine problem çıkaracak muhalif unsurları tasviye eden ve aşı-
nına gelmekte. Böylece, Müslümanları günün her saatinde na-
rılıkları törpüleyen bir zımpara işlevi görmektedir. İslam dün-
maz kılan, kızgın gruplar halinde Amerikan ya da İsrail bayrağı
kibrit 39
yakmak dışında hiçbir şey yapmayan bir imajla, dünyanın her
o gün öğleden sonra “küresel/global terörizm kavramıyla ta-
yerindeki televizyon izleyicilerine, gözlerine sokarcasına defa-
nımlanmış ve bu küresel terörizme karşı ABD öncülüğünde
larca izletilmekte, servis edilmektedir.
ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir savaş ilan edilmiştir. Böylece tarihte ilk kez bir devlet “küresel terörizm”
Dolayısıyla İslam ve Müslümanlar konusunda bu tür görüş-
gibi tanımlanması ve ele geçirilmesi imkansız olan bir düşma-
ler Batılı akademik çevrelerde de oldukça yaygındır. Bu çev-
na karşı savaş açmıştır. Yine bu bağlamda Bush, Blair, Ber-
reler Müslüman toplumlar ve İslami hareketler hakkında pek
lusconi, Anzar gibi Batılı liderler saldırının hemen ardından
sağlıklı olmayan yanlış ve eksik bilgiye ve daha da önemlisi
fanatizmden, kökten, dincilikten, barbarlıktan söz ederek İs-
tarihsel arka planı olan bir önyargıya sahiptirler. Bu tür sığ yak-
lam’ı çok olumsuz, alçaltıcı, küçültücü korkunç bir fenomen
laşımlar, Müslümanlar’ın İslam’ı anlayış biçimlerini tek tip ve
olduğu göndermesinde bulunurken, diğer yandan da Avrupa
homojen bir yapı gibi mütalaa edip, sanki Müslümanlar ara-
medeniyetinin ve kültürünün erdemlerinden, gelişmişliğinden,
sında hiçbir tarihsel, kültürel, mezhepsel, etnik, siyasal, sosyal
insancıl ve adil oluşundan söz ederek bu medeniyetin “küresel
bir farklılık yokmuş gibi değerlendirmektedirler. Müslümanlığı
terör” tehditi altında olduğu ve korunması gerektiği söylemini
haricilik vari, el-Kaide, el-Nusra, Boko Haram, İşid vb. dini mo-
ön plana çıkarmışlardır. Özellikle barış seven ülkeler söylemi
tifli şiddet gruplarına indirgeyerek onlarla şiddet gruplarını öz-
bu koalisyonda yer alan ülkeleri yani Batıyı; dolayısıyla “biz” i
deşleştirmektedirler. Sanki İslam ile diğer dinler, medeniyetler,
oluştururken, bu “biz” tanımı dışında kalanlar “onlar” söylemiy-
kültürler arasında hiçbir ortak amaç ve değer yokmuş, onlar-
le de Müslüman ve Arap ülkeleri kategorize edilmiştir.
dan tamamıyla ayrı/diğer kültürlerden hiç etkilenmeyen izole bir kültürmüş gibi algılamışlardır.
Bu tür söylemler Batı kamuoyunun nezdinde, gözünde zaten kötü olan Müslüman imajını daha da kötüleştirerek, batıya
Bu bağlamda Batı; uygarlaşmış, gelişmiş, akılcı, aydınlanmış,
karşı ilan edilmiş bir cihat algısına yol açmıştır. Bu durumu
toleranslı, sofistike olarak karakterize edilirken, İslam dünyası
yani algı yanılgısını belirttikten sonra şuna da değinmeden
ilkel, kaba, barbar, aklı dışlayan, toleranssız, şiddete başvuran,
geçemeyiz. Oda terörizm gibi çok eski ve yaygın olan bir ol-
cinsler arası ayrımcılık yapan, modası çoktan geçmiş, fosilleş-
gunun herhangi bir dinle, bölgeyle sınırlandırılamayacağı ya
miş bir uygarlık, medeniyet olarak resmedilir. Müslümanlar da
da bağının kurulamayacağıdır. Herkes tarafından bilindiği gibi
şiddete eğilimli, saldırgan, tehdit eden, adam kesen, şeytani,
dünyada terörizmi bir siyaset aracı olarak kullanan her millet-
takiyyeci, terörizmi destekleyen ve uygarlıklar arası çatışma
ten, her dinden, her ırktan, her renkten, her bölgeden, her çe-
çıkaran bir unsur olarak görülüyor. Özellikle de Batı medeniye-
şit siyasal, sosyal ve ideolojik eğilimden gruplara/hareketlere
tini, yeni dünya düzenini tehdit eden bir unsur olarak görülür.
rastlamak mümkündür. Örneğin; yıllardır İRA’nın İngiltere’de, ETA’nın İspanya’da, Korsikalıların Fransa’da, FARC (halk or-
11 Eylül 2001’den Sonra İslamofobia’nın Küresel Terörle
dusunun) Kolombiya’da, Aum Shinrikyo’nun Japonya’da, 17
İsimlendirilmesi
Kasım Örgütünün Yunanistan’da, PKK’nın Türkiye’de, Taliban
11 Eylül 2001 sabahına kadar çoğunlukla “İslami radikalizm”,
ve el-Kaide’nin Afkanistan’da, Pakistan’da, bir Norveçli’nin
“İslami köktencilik/aşırılık” ya da “İslami fundamentalizm”
Norveç’te gerçekleştirdiği katliamla, Sırpların, Bosna-Her-
gibi niteliklerle isimlendirilen İslamcı gruplar, Müslümanlar
sek’te, İsrail’in Filistin’de, Çin’in Doğu Türkistan’da, S.S.C.B.’nin,
40 kibrit
Afganistan, Rusya’nın Çeçenistan’da , Suriye’de, Fransızların
dederek, onun hayatını her çeşit saldırı, tedhiş ve tecavüzden
Cezayirde, İtalyanların Libyada, ABD’nin başta Afganistan ve
korumaya çalışmıştır. Haksız yere bir insanın canına kıymayı
Irak’ta olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde gerçekleştir-
affedilmesi mümkün olmayan, Allah’a şirk koşmaktan sonra
diği katliamlardan hiçbir nitelik farkı yokken, bu söz konusu
gelen en büyük günah, suç, cürüm olarak görmüştür ve şöyle
teröristlerin, terör örgütlerinin ve devletlerin dinsel kimlikleri
buyurmuştur: Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gi-
göz ardı edilirken, onların dinleri, inançları üzerinden tartışma
bidir, bir insanı dirilten /yaşatan/yaşamasına sebep olan da
yapılmazken, Müslümanların ise dinsel kimlikleri ve değerleri
bütün insanları dirilten gibidir
üzerinden kötülenmesi, çirkin/kötü bir algı ve imaj oluşturul-
Diğer bir ayette de: Bir mümini öldürenin ebedi cehennemlik
ması, şeytanlaştırılması, Batının tarihsel önyargı ve haçlı ru-
olduğunu, meleklerin lanetinin onun üzerine olduğu ifade edil-
hundan kaynaklanmış olması kuvvetle muhtemeldir diyoruz.
miştir.
Dolayısıyla bu tür imaj bozma faaliyetleri neticesinde Müslümanlara yapılan baskı ve zulümlere diğer insanların tepkisiz,
Bu bağlamda İslam/Kur’an, her insanın, canının, malının, ak-
sessiz kalması sağlanmış hatta bu zulüm ve katliamları des-
lının dininin, neslinin/namusunun korunmasını en temel, en
tekler hale gelmişlerdir.
zaruri, en evrensel bir değer ve hak olarak görmüştür. Kuran bu evrensel değerlere yönelen her çeşit saldırıyı, fesadı, terörü
Müslümanlar dışında bir topluma, gruba, özellikle de Batılılara
kötülüğü yasaklamıştır.
bir saldırı olması durumunda kıyameti koparıyorlar, dünyayı ayağa kaldırıyorlar. (Paris saldırısı, Charlie Hebdo). Amaçları insanlığa İslam’ı ürkütücü göstererek İslam düşmanlığı, Müslüman karşıtlığı oluşturmaktır. Bugün bir endüstriye dönüşen İslamofobi, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan manzaraları, kafa kelle kesilişlerini naklen gösterip Müslümanlar aleyhine acımasızca, ahlaksızca propaganda yaparak, İslamla, Müslümanlarla ilgili korkuyu insanların yüreklerine salarak nefret aşılıyorlar. İslama ve Müslümanlara yönelik bu söz konusu algı operasyonunun hafife almamamızla birlikte güya islami gayeler
Kur’an, insanı hürriyetinden yoksun bırakmayı insanı köleleş-
bağlamında hareket ettiklerini iddia eden gruplar tarafından
tirmeyi suç telakki etmiş ve insanın insanlığını gerçekleştirme-
işlenen vahim cinayetler tablosunu da küçük bir sapkın azın-
si için her türlü bağ ve halkalardan kurtarılmasını istemiştir.
lığın eylemleri olarak geçiştirmek, göz ardı etmek de sağlıklı
Kur’an insanlığın hürriyet noktasında, Kur’an’ın hedeflediği /
değildir. Hiçbir komplekse kapılmadan bu konuda net bir tavır
arzu ettiği noktada olmadığını beyan etmiştir. Yüce Rabbimiz,
almamız gerekir. Terör konusunda en temel referans kayna-
insan hürriyetini zorunlu olan en önemli gerekliliklerden biri
ğımız olan Kur’an’ın ne söylediğini , önce biz Müslümanlara
olarak kabul ettiği için Hz. Peygambere şöyle seslenir:
sonra da medya tarafından yönlendirilmeye alışmış, araştır-
Sen mümin olmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?
ma ve soruşturma alışkanlığı olmayan tüm insanlığa; İslam’ın
Sen ancak bir hatırlatıcısın, onlara zor kullanacak değilsin.
‘öldürmeye değil, hayata çağıran’ mesajını tekrar hatırlatmak
Doğrusu size Rabbinizden açık belgeler gelmiştir. Kim görür-
gerekir diyoruz.
se kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin bekçiniz değilim.
Kuran’ın İnsana, İnsan Hayatını Ve Özgürlüğünü Hedef Alan Terör Eylemlerine Bakışı
…Eğer sen katı, kaba, merhametsiz olsaydın onlar etrafından
Kur’an, Allah’ın insanı yaratışında özen gösterdiği ve insana
dağılır giderlerdi …Bu manada Kur’an’da onlarca ayet vardır.
önem verdiği insanın en şerefli, en üstün, en mükerrem, en
Bu ayetler değil öldürmeyi, Hz. Peygamberin şahsında Müs-
değerli varlık olduğunu Onun halifelik liyakatıyla görevlendi-
lümanlara, insanlığa, nezaketi, merhameti, acımayı, insana ve
rildiğini göklerde ve yerde olanların onun emrine verildiğini
onun özgürlüğüne dokunmamayı öğretiyor/öğütlüyor.
fıtrat olarak insanın hür ve sorumlu , belirli bir amaç ve gayesi olduğunun, bütün varlıkların yüklenmekten çekindiği/kaçın-
Bu bağlamda Hz.Peygamber de “Merhamet Etmeyene Mer-
dığı emaneti yüklendiğini beyan etmiştir. Kur’an, böylesine
hamet Olunmaz” buyururken, spesifik olarak da Müslüma-
değer verdiği bir varlığın hayatını kutsal ve dokunulmaz ad-
nın Müslümanı korkutması helal değildir prensibini getirmiş,
kibrit 41
başkalarının hayatına saygılı olmayı tavsiye etmiştir. Malesef
ettiğine göre Hz.Peygamber (S.a.s) Medine’ye geldikten sonra
bugün camilerde bombalı intihar eylemlerinin gerçekleşmesi,
da bazı Hristiyan çocuklarının Yahudi dinine girdiğini biliyordu
mabedlerin tahrip edilmesi, müslümanların şapkalarını önüne
İbn. Abbas’ın bu konuda şunları söylediği rivayet edilmektedir:
alıp düşünmelileri gerekmektedir; düşünmek zorundadırlar!
Cahiliye döneminde bazı kadınların çocukları yaşamazdı. Bu
Bu konuda Hz. Peygamber söylediklerini teoriden pratiğe ge-
sebeple, eğer çocuğu yaşarsa onu Yahudi yapacağına dair
çirmiştir. Şöyle ki Hz.Peygamber fetih günü kendisine olma-
adak adardı. Sonra da Beni Nadir Yahudileri Medine’den uzak-
dık işkence ve eziyet eden, doğup büyüdüğü şehirden çıkaran
laştırılınca içlerinde Medinelilerin çocuklarından bazıları da
Mekke halkına kötülüklerini hatırlattı ve onlara sordu: Şu anda
bulunuyordu. Medineliler biz oğullarımızı bırakmayız dediler.
ne bekliyorsunuz?
Bunun üzerine: Dinde zorlama yoktur, doğru yol eğri yoldan ayrılmıştır, dileyen inansın, dileyen inkar etsin’ ayeti indi. Bu
Herkes utancından başını öne eğmiş , bunun üzerine Hz.Pey-
olay bize şunu anlatıyor: Sonradan Yahudileştirilen Medineli
gamber birkaç kişi dışında genel af ilan etmiştir. Hz.Peygam-
bu çocuklar her ne kadar Yahudi değil idiyseler de onlar gibi
berin bu psikolojik şoku , halkın zihniyetini derhal değiştirdi ve
olmuşlar, dolayısıyla Yahudi kabul edilmişlerdi
samimi bir şekilde şehir İslamlaştı. Hz.Peygamber cihadın farz olmasından ne önce ne de sonra kitap ehlinin dinine giren putperestlere Hristiyanlaşan Yahudilere yahut Yahudilik ve Hristiyanlığa giren Mecusilere engel olmamış, bunların inanç alanını ilgilendiren hususlara karışmamıştır. Yukarıda din hürriyeti ile ilgili zikredilen Bakara suresinin 256.ayetinin iniş sebebi hakkında bir rivayet daha vardır. Salim b. Afoğullarından Husayn adında ensardan birinin iki oğlu vardı. Önceleri Şam tüccarlarının telkinleriyle Hristiyan olmuşlardı. Hz peygamberin peygamberliğinden sonra Medine’ye geldiklerinde babaları onlara: vallahi sizi bırakmam, mutlaka Müslüman olacaksınız diye sataştı. Onlar da çekindiler. Üçü birlikte Rasulullah’a müracaat ettiler. Bunu üzerine bu Hz.Peygamberin Mekke halkının bağışlanabilmesi için iman
ayet indi. Babaları da onları serbest bıraktı .Dolayısıyla Kur’an
etme gibi bir ön şart ileri sürmemesi veya iman etmelerine
‘En güzel sözün yani söylemin seçilebilmesi, tercih edilebilme-
yönelik herhangi bir psikolojik veya fiziki baskı sayılabilecek
si için diğer bütün dinlerin, öğreti ve görüşlerin, söylemlerin
tutum ve davranış göstermemesi bize Hz.Peygamberin insan
kendilerini ifade edebilecek özgür bir ortama atıf yaparak: ‘On-
ve inanç konusunda insanlara duyduğu saygıyı sözde değil
lar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar’ öğüdüyle, güzel söz,
fiili bir uygulama olarak açık bir şekilde göstermektedir. Aynı
seviyeli tartışma ve hikmetle Allah’ın mesajını insanlara anlatı-
zamanda bu uygulama onun bir rahmet peygamberi olduğu-
labilecek ,ulaştırılabilecek özgür bir ortamın/vasatın hazırlan-
nun bir kanıtıdır. Şayet Hz.Peygamber herhangi bir şekilde
masını arzu etmiştir. Sağlıklı bir mukayese ortamının İslamın
baskı yapmış olsaydı, onun bu tutumu getirdiği mesajla ve
aleyhine değil, lehine olduğunu bildirmiştir. Kur’an, bireye, bire-
kendisiyle çeliştiği anlamına gelirdi. Zira Kur’an-ı Kerim Hz.
yin özgürlüğüne, özgür ortama, topluma, toplumsal güven ve
Peygamberin (Bir bekçi,’bir zorba’olmadığını görevini ancak
huzura karşı yapılan her türlü saldırıyı, kalkışmayı, terörü, zu-
‘tebliğ etmek’ olduğunu zorla baskıyla yapılan inkar ve kabul
lüm ve baskıyı adam öldürmekten daha büyük bir suç olarak
eylemlerinin Allah indinde hiçbir anlam ifade etmediğini be-
görmüştür. Toplumsal yapıyı bozan, toplumu kaosa götüren
yan etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in mesajına ilk muhatap olan
her türlü eylemi ‘fitne’ yani terör olarak nitelendirmiştir. Kur’an
Hz.Peygamber de ‘ameller ancak niyetlere göre değer kazanır’
Müslümanlardan da bireye topluma, toplumsal huzura, iş gü-
buyurur. İnsanların pratiklerinin eylemlerinin bir değer ifade
venlik ve özgürlüğe yapılan her çeşit saldırıya, teröre, fitneye,
edebilmesini niyet ve kanaat şartına bağlayan bir peygambe-
baskı ve zulme karşı savaşmalarını, mücadele etmelerini is-
rin, insanları korkutarak, tehdit ederek her türlü şiddeti ve bas-
temiştir. Aynı zamanda terör ve şiddet eylemlerini gerçekleş-
kıyı uygulayarak zoraki iman etmelerini sağladığı kanaatine
tiren gruplarla mücadelede ve savaşta aşırıya gidilmemesini
varmak Hz.Peygamberi ve onun risaletini idrak edememek ve
adaletsizlik yapılmamasını önermiştir. Hatta ele geçirilmeden
gölgelemek anlamına gelir diyoruz. Bu konuda İbni Kayyım’ın
önce kendileri silah bırakıp, pişmanlık duyarak teslim olurlarsa
verdiği şu bilgiler de inanç ve vicdan hürriyetinin tescili açı-
sırf ayaklandılar diye onlara hiçbir ceza verilmemesini tavsiye
sından çok dikkat çekicidir. Ebu Davud’un süneninde rivayet
etmiştir.
42 kibrit
kibrit 43
RÖPORTAJ
Ropörtaj: Hafız MERAL
Yrd. Doç. Dr. CÜNEYT AYDIN
İMAM HATİP GENÇLİĞİ Bizim zamanımızda tabi 96-99 yıllarından bahsediyorum, hatta 92’de geldim. Ortaokulu da sayarsak bizim zamanımızda İmam Hatip okulları parmakla gösterilen okullardı ve her hareketimize dikkat etmemiz gerektiğini söylerlerdi. Öğretmenlerimiz sizi izliyorlar özel olarak siz toplumun önderlerisiniz her hareketiniz önemli derlerdi. Dolayısıyla o şekilde yetiştik hocalarımıza o şekilde saygı duyduk. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
rum çünkü mükemmel yapamayız her şeyi. Onun haricinde
Trabzon doğumluyum. Ortaokul ve liseyi orada okudum.
sosyal bir insanım insanlarla bir arada olmayı seviyorum içli
İmam hatip lisesi mezunuyum. Üniversiteyi İzmir’de okudum.
dışlı olmayı seviyorum. Trabzonlu olduğumuz için ani sinir-
Yüksek lisansımı orada yaptım. Daha sonra öğretmen olarak
lenebiliyoruz ama o sinirimiz fazla sürmüyor kin tutmuyoruz
atandım. Batman, Ordu, Samsun’da 10 yıl boyunca Milli Eği-
bende öyleyim özetle bu kadar.
timde çalıştım din dersi öğretmeni olarak tabi dışarıdan da doktoramı yapıyordum Samsun’da. Doktoram bitince nasip
Bir İmam Hatip Lisesi mezunu ve akademisyen olarak, gü-
oldu çalıştık gayret ettik Allah da nasip etti buralara kadar gel-
nümüzde İmam Hatip okullarının konumunu nasıl değerlen-
dik.
diriyorsunuz? Bizim zamanımızda tabi 96-99 yıllarından bahsediyorum, hat-
Neşeli şen şakrak bir adamım biraz pimpirikliyim yani işi mü-
ta 92’de geldim. Ortaokulu da sayarsak bizim zamanımızda
kemmel yapmaya çalışırım. Bu biraz beni yoruyor zorlanıyo-
İmam Hatip okulları parmakla gösterilen okullardı ve her ha-
44 kibrit
reketimize dikkat etmemiz gerektiğini söylerlerdi. Öğretmen-
Şu anda İmam Hatiplileri böyle görüyorum. Bocalama içinde-
lerimiz sizi izliyorlar özel olarak siz toplumun önderlerisiniz
ler ama toparlanmaları için gayret sarf edeceğiz. Ortaokuldan
her hareketiniz önemli derlerdi. Dolayısıyla o şekilde yetiştik
başlarsa ortaokulu bitirene kadar çocuk davranışını alıyor, ka-
hocalarımıza o şekilde saygı duyduk. Yatılı okuduk zaten işte
zanıyor, yerleşiyor. Lisede zorunlu olduğu için gidiyor başka
din eğitimimizi pratik ve teorik olarak almaya çalıştık. Artık
bir okula gidemediği için istekli giden çok yok; ailede zannedi-
günümüzde döndüğümüz zaman ben mesela zümre toplan-
yor İmam Hatip okulunda okus-pokus yapınca çocuk değişe-
tılarına gidiyordum İmam Hatip okullarına. Günümüzde gitti-
cek. Bari adam olsun biz adam edemedik falan bu o zaman
ğimiz zaman artık bizim o anlayış kalmadı yani İmam Hatip
okulun kalitesini düşürüyor.
okullarında belki bu 28 Şubattan sonra bir boşluk oluştu. Orada bir nesil kaydı yani o nesil büyüdü çocuk yaptı e tabi
Geçmişten günümüzde İmam Hatip okullarının ülkemize ve
o neslin çocukları da o İmam Hatipli akrabalığı yükünü taşı-
aziz milletimize ne gibi katkıları olmuştur sizce?
yamadı. Benim okulumdan mezun oluyor mesela öğrenci-
Ben çok eski bir adam değilim belki daha yaşlı bir adam olsam
lerimiz, benden Anadolu lisesine falan gidemeyince ‘’İmam
daha rahat söyleyebilirdim ancak eskiden bildiğim kadarıyla
Hatip’e gitsin’’ diyor ailesi. Adam olsun falan ama aile eğitimi
İmam Hatip okulları toplumun manevi hayatı düzenlemek için,
olmadan baştan itibaren
dini işlerini yürütmek için ku-
okul bir insanı adam et-
rulan okullar. Çünkü cumhu-
mez! Sen temelini oluştu-
riyetin ilk kurulduğu yıllarda
rursun okul onun üzerine
bir boşluk yaşandı. Sanırım
koyar
İmam
savaş yılları zaten, yeni çık-
Hatip okullarının, bir zümre
dolayısıyla
mışlar savaştan, toplumun
toplanarak gittiğimiz za-
manevi hayatını devam etti-
man İmam Hatip okulların-
rebilmesi için o dönemde bu
da hocalar ağlıyordu. Yani
İmam Hatip okullarını kurdu-
‘’bu İmam Hatiplilerin hali
lar. Dediler ki toplumun bu
ne olacak’’ diye. Rezil olduk
ihtiyaçlarını karşılamak için
ya! Hani diyor ya muhtar
din adamları yetiştirelim bir
bile olamam rezil oldum
müddet sonra onları bir daha
artık baktıkça utanıyorsun
kapattılar sonra o boşluğu
İmam Hatipten çocuğun
tekrar yaşadılar yani rivayet
yapmadığı kötü davranış
olunur ki cenaze namazı kıl-
kalmıyor o toplumdaki şeyi
dıracak adam bulamıyorlar-
yerle bir ettiler şöyle bir
dı.
umudum var beşinci sınıftan itibaren gittiği zaman
Tamam,
bunları
kapattık
çocuk İmam Hatip’e, lisede değil de beşinci sınıftan başlayın-
ama bu cenazeleri kim kaldıracak. Dolayısıyla tekrar açma ih-
ca o biraz daha sağlam gelebiliyor. Belki bu ilerdeki 10 yıllarda
tiyacı hissettiler. Sanırım 82li yıllarda 82 anayasasında resmi
değişecek bir durum yani toparlayacaklar ama şu anda du-
ders olarak koydular okullara yani benim bildiğim çok detay-
rumları pekiyi değil.
lı araştırmamakla birlikte bir seminer vermişlerdi bize İmam Hatiplerin tarihiyle ilgili bildiğim bu kadar. Yani özellikle top-
Şunu da söylemeliyim ki iyi olan İmam Hatiplerimiz illaki
lumun bu manevi ihtiyacını dini ihtiyaçlarını karşılasın diye
vardır. Ancak özellikle ilçelerin normal İmam Hatip liselerde
kurulmuş bir okul; sistemi kuran adamın hayatını anlatmışlar
çocukların davranışları, hocalara karşı saygıları, derse katılım-
sonra toplumun o siyasi gelişimi siyasetine göre biraz dizayn
ları, o farkındalık içinde olmaları, biz toplumun manevi önde-
edildiler. Malumunuz 28 Şubatta bize denk geldi. O 28 Şubat-
ri olmalıyız diye düşünmeleri, dikkatli olmaları; bu anlayışları
ta tekrar yerle bir etmeye çalıştılar. Aradan bu vesileyle diğer
öğrencilerimizde şu anda maalesef yok. Burayı gelen öğren-
meslek okulları da katıldı. İmam Hatip maksatlı yapmışlardı
cilerde de fark ediyorum bunu ama daha iyi olacağından en
onu. Dolayısıyla şimdiki hükümette onu toparlamaya çalışıyor
azından umudum var. Beşinci sınıftan itibaren bizde gayret
bu durumu. Bu seferde çok ileri gidiyorlar diye eleştiriler var
edeceğiz tabi yetiştireceğiz inşallah.
her yerde İmam Hatip Okulu açmanın ne anlamı var diye böyle bir durumu var İmam Hatip okullarının.
kibrit 45
ve ilerde fırsatını bulunca eskiye geri dönüyor onu istekli değişmesi lazım böyle bir sorun var diye düşünüyorum. En azından sorun olabilir bunu yapan kesime karşı İmam Hatiplerde çünkü çocuğuna anlatıyor ona göre yetişiyor çocuğu yani bunlara dikkat etmek lazım; toplumun, bizim özellikle. Eğer İmam Hatip okuduğunuz yıllara geri dönme şansınız olsaydı nelerin üzerinde daha fazla yoğunlaşmak isterdiniz? Ben kendi İmam Hatip hayatımı düşündüğüm zaman yeterince iyi gittiğimi düşünüyorum. Başarılı bir öğrenciydim hocalarımla aram çok iyiydi. “Ne olabilirdi?” diye düşünüyorum imkânlarım dâhilinde ben kendim bir şeyleri daha yapardım Eski Türkiye’de İmam Hatip okullarının ve sizin de içinde bulunduğunuz öğrencilerin bir takım sıkıntıları, zorlukları vardı bunların günümüzde ne gibi etkileri var? O dönemi şimdiye kıyasla nasıl değerlendirirsiniz? O adamcağız yaşıyor mu bilmiyorum. Ben İmam Hatip lisesini bitirip üniversiteye başvuracağım sıralar müdür yardımcımızın yanında bir adam vardı. Ben hocanın yanında gitmiştim “tercihleri nasıl yapayım?” diye. O adamcağız bana dedi ki: “Delikanlı bak şu anda 28 Şubat dediğimiz dönem” - ki 99lu yılları yani başörtülülerin okula alınmadığı zamanlar, başka bir yere tercih yapamadığımız sadece ilahiyata gidersiniz başka yere giderseniz puanız kesilecek durumları, olduğu dönemlerde- Adam bana dedi ki “Delikanlı hiç enseyi karartma biz de dedi Yüksek İslam Enstitülerinde okuyorduk.” O zamanlar yaşlı adamdı, tabi bizi de öyle kapattılar, engellediler, çok zorluklar çektik” dedi. “Aranan 10 yıl kadar zaman geçti, sonra mumla aranan adamlar olduk” dedi. “O yüzden sorunlar seni ilahiyata gitmeyelim gidersek ne olacak olur olmaz mı diye düşünme. Sen kazanmışsın git okumana bak ileride göreceksin ki mum-
da ben çocuğum birilerinin bana imkân sağlaması gerekiyor. Belki farklı imkânlarım olsaydı belki daha farklı yerlere girebilirdim ama o zamanlardaki imkânlarda elimden geldiği kadar o şartlarda güzelini yaptığıma inanıyorum. Bir şeyi değiştirmezdim çünkü hocalarımla aram iyiydi arkadaş gibiydik. Hocalarla düzeni tertibi -yatılı okuduğum içinzamanında bir iş yapmaya özen gösterirdim. Okulun 2.si ya da 3.süydüm çünkü Karabük Üniversitesinde doçent olan bir arkadaşım var, sıra arkadaşımdı ikimiz çıktık oradan. Sıradan bir okuldu, yani kaliteli bir okul değildi ama gayret ettiğiniz zaman, ahlaklı hareket ettiğiniz zaman, ilerleyebiliyordun. Allah yolunu açıyor diye düşünüyorum. Hocalarımızla aram iyiydi, elimden geldiğince çalışıyordum. İmam Hatip hayatım iyi geçti benim için. Kaliteliydi tekrar geri dönsem şunu daha iyi yapardım dediğim bir şey aklıma gelmiyor. Belki matematiği daha iyi anlamaya çalışırdım. Bizim dışımızdaki etkenlerde önemli hocanın kalitesi de önemli bizim lisede kaliteli hocalarımız geldi iş işten geçti yani temeli sağlam atamdık
la arayacaklar seni” İşte şimdi ben Milli Eğitimde çalışırken din dersi öğretmeni bulamıyorlar devir imamların devri diyorum bende işte bu siyasete göre yönlendirmeler doğru değil ihtiyaçlara göre yapılsa daha iyi olur. Yani ne aşırı aşağıya ne aşırı yukarıya doğru olmuyor, hep bir taraflardan eleştiri geliyor sana. Eskiden insanların yaşadığı problemler -İmam Hatiplilerin özellikle- ebetteki o insanlar bunları unutmuyor, büyüyor, çocukları oluyor, onlara anlatıyorlar; haliyle toplumda bunu yapan kesime karşı antipati doğmasına neden oluyor. Dolayısıyla insanlar nerede okumak istiyorlarsa tabi ki devletin kanunları var, kanunlara karşı geldiğin zaman devletin gücü yerinde gereken müdahaleyi yapar. Onun haricinde bunların kafası bize uymuyor diye ne bizim bizden gibi görmediğimiz kesime karşı ne de onlar bize karşı bu şekilde yönlendirmeleri davranmaları doğru olmuyor. Çünkü o toplum onu unutmuyor
46 kibrit
Son olarak İmam Hatip gençliğine tavsiyeleriniz nelerdir, sizce nasıl bir gelecek hayali içerisinde olmalıdırlar? Ben İmam Hatip öğrencilerimizin muhakkak umutlu olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Müslüman olarak biz her za-
man umut içerisinde olmalıyız. Hep daha iyi şeyler yapacağız
bozuk olan çocuğu ama bazen geliyorsun senenin sonuna
umuduyla gitmelerini tavsiye ederim. İmam Hatipten mezun
çocuk tamamen değişmiş. Ne olduysa artık çünkü tamamen
olup da illa hoca olacağız, imam olacağız diye bir şey yok. Din-
bilinçaltına yerleşiyor.
dar bir tüccar olsunlar mesela. İlahiyat okumak istemiyorlarsa, dindar bir Türkçe Öğretmeni olsunlar. Her yaptığı işe dinini
15 Temmuz’da takdir ederseniz ki hiç umut bağlamadığımız
karıştıran, bunu bir kullanma amacı olarak değil, içinde hep
gençler, sokaklardaydılar. Belki düşündüğümüz kadar kötü
o manevi düşünceler olan bir nesil olsunlar. Benim tavsiyem
değildir olay. İçlerinden bir şey vardı elbet (aslında küllerinin
İmam Hatipli gençlerimize: Buradaki üniversite öğrencilere de
üflenmesini bekliyorlardı) olabilir. Bizim Anadolu şeyi var ya
ders anlatırken hep aynı şeyleri söylüyorum. Onlara örnek ol-
kökleri hala geliyor. Belki medyada fazla görünmüyorlar, sos-
mamız için sizin de öyle yapmanız gerekiyor.
yal medyada fazla görülmüyorlar ama toplumun çoğunluğunu onlar oluşturuyor. Dolayısıyla onların yetiştirdiği çocuklar-
Sevdikleri alanda ilerlemeye çalışsınlar ama burada aile fak-
da çocuklar ergenlik çağlarında şurada burada olabilirler. Ama
törü önemli. Bazen aile zorluyor illa ilahiyata gideceksin diye
toplumsal genler var. Toplumsal genleri değiştirmek kolay de-
ama kendi tercihleri var ise tercih edebiliyor iseler sevdikleri
ğil. Baktığın zaman dışarda hippi gibi görünüyor gençlerimiz
gerçekten yetenekli olduğu alan neyse oraya yönelmeleri. Ha-
hani bir tanesi vardı ya ’abi kusura bakma biraz pislik adam-
yatlarında mutlu olmaları için daha
larız ama bizde duyduğumuzda gittik’
önemli. Dinini yine yaşamayı öğren-
yani eleman birazda kendisinin farkın-
meye devam edebilirler. Dini illa ilahi-
da yaptığı davranışın yanlış olduğunun
yattan öğreneceksin diye bir şey yok.
farkında ama ‘içimizde hala böyle şey-
Kitaplar her yerde bilgiye ulaşmak
lere saygı var’ diyor. Bu ayyaşların yolda
için bir sıkıntımız yok.
Kuran-ı Kerim bulup, öpüp başına koymasına benzer. Sosyal medyada tele-
İlahiyata gelmek istiyorsalar illa bu
vizyonlarda çok görülmese de Anadolu
toplumun manevi önderleri, liderleri,
insanımız -ama tabanı onlar oluşturdu-
modelleri olacaklarını unutmamalı-
ğu için- bir yere el koyulacaksa ayağa
dırlar. Çocuklarımız yanlışları kabul
kalkabiliyor.
etmeleri hatalarını değiştirmeli çünkü hata yapmayacaklar diye bir şey yok.
Umudu kesmemek lazım hiçbir zaman
Anlayışla yaklaşmalı bu şekilde de-
diye düşünüyorum. En azından umudu
vam etmelerini tavsiye ederim.
kestiğin zaman daha çok kazanacağın bir şey yok umut edip de ne yapacağız
Ben bir zararını görmedim İmam Ha-
umutla mı yaşayacağız umut fakirin ek-
tiplilerin açık fikirli olmalarının. Açık
meği falan değil, öyle olsaydı Allah’u Te-
fikirli olmaları lazım, her yere bu benden değildir, bunun kafası
ala emretmezdi onu. İnsan umutlu olduğunda kaybetmeme
bana uymuyor, bana ne dememelidirler. Peygamber öyle bir
azmi buluyor kendinde. O azimle hayatına devam edebiliyor.
şey yapmadı. Herkese karşı yumuşak huylu olacaksın, alacak-
İmam Hatipli gençlerimizin bu hususta dikkatli olmaları ge-
sın çekeceksin Allah’a yönelteceksin. Zorla değil ama geldiği
rekiyor. Bizde onlara yardımcı olacağız Allah’ın izniyle daha iyi
zaman en azından güler yüz önemli. İmam Hatipli gençleri-
olacak, diye düşünüyorum. İmam Hatipler belki şuanda fazla
mizden bunu bekleriz, tabi beklemeden önce bizde onları ye-
gibi görünebilirler eskiye nazaran ama nasıl bir iş on yıllarca
tiştirmeliyiz. Kendimiz de öyle olacağız. Onlara da o şekilde
sorun olabiliyorsa, ortadan kalkması da bir on yıllar alabiliyor.
anlatacağız. Yapabildiğimiz kadar muhakkak herkesi kaza-
Yaşadıkları sorunların ortadan kalkması için biraz zaman geç-
nacağız, diye bir şart yok. Bazen hocamız derdi ki yüzde 1’e
mesi gerekiyor belki biraz daha beklememiz gerekiyor daha iyi
oynuyoruz. Bir kişiyi kurtarırsak yani kurtarmaktan kastım bir
kaliteli bir eğitim verirsek toparlayacağız diye düşünüyorum.
tane insanı bu şekilde yetiştirir yönlendirebilirsek, o da birile-
Biz kurtardık sıra sizde sahaya ineceksiniz gençler, sabır-
rini etkiler. Bir direk kurarız en azından, tuğlaları sonra buluruz
lı olacaksınız o gençlere karşı. Onlar daha çocuklar ergenlik
şeklinde. Ben hayatta her zaman umutluyum.
çağı bir köprü meselesi çocukluktan yetişkinliğe geçerken bir köprü oradan aşağı düşmemesi için biz gayret sarf edeceğiz.
Mevla’dan umut kesilmez. Öğretmenlik hayatımda bunu öğ-
Köprü altına inmemesi lazım o çocuğun yani…
rendim. Yıllarca bir çocuğu değiştiremiyorsun, davranışları
Allah’a emanet olun.
kibrit 47
GÜNCEL ROPÖRTAJ
SAHİPSİZ BİR NESİL Şakir AYDIN
Bu yazıyı; profesörler, sinirli olanlar, ciddi olduğuna inanıp da evde yatanlar, sorunlara çare aramak varken bahane arayanlar okumasın. Sadece; hadi bir şeyler yapalım diyen sancılı meraklılar okusun!
İ
mam hatip neslinin günümüz Türkiye’sine kattığı değer
hocaları yapacak bir şekilde çalışma performansı sergileye-
İmam hatip nesline ‘’ontolojik ve etimolojik’ ’bir yaklaşım
cektir.
sergilemek, mevcut okuyuculara (genele), anlaşılmamak
için büyük mücadele vermeye gerek olmadığı kanaati, ilçemiz-
Sevip de kavuşamayanlar için okunan bu şarkı, bu sefer ka-
deki mevcut durumdan okunabilir. Zaten bu yazıyı büyük ihti-
vuşanlar için okunacaktır… Ancak imam hatip neslinden bek-
malle profesörler okumayacak… ‘’Marifet iltifata tabidir, müş-
lenen bu çiçek kendi kendine açmayacaktır. Dışarıdan yani
terisiz meta zayidir’’ Anlayışından dolayı, özellikle bu ilçede
okul dışındaki sorumluluk sahibi kişilerin bu çiçeğe destek
…………. …………. Okullarının varlığından dahi haber olunmazken,
olması gerekiyor. Babalığı doyurmak, anneliği doğurmak ola-
camii avlusuna bırakılmış, üstelik şirin ama terk edilmiş olan,
rak görürsek; ‘’Armut piş, ağzıma düş’’ diye bir dünya olmadığı
sahiplendiğini iddia edenler tarafından da üvey evlat muame-
gerçeğini göz ardı etmiş oluruz. Hepimiz kendimizi hakikat
lesi gören bir takım çocuklar vardır. Adına imam hatip okulları
merkezine koyarsak, teoride ilerleyip pratikte durursak, sonu-
dediğimiz bu çocuğa sahip çıkıp büyük emekler veren Metin
muz yine ‘’malum’’ olur. Teori eksikliğine girmemenin nedeni
Karakurt hocanın emeklerini İnşallah Allah zayi etmeyecektir…
bilindik. Maşallah hepimiz, altlarından ırmaklar geçen köşkle-
Allah ondan razı olsun… Ülkemizde Müslümanlar tarafından
rin, rutubet ve nemden dolayı aldığı hasarların tamirini ihaleye
yan gözle bakılmayan -İnşallah devam eder- İmam hatip nesli
çıkarıyoruz… Yahu orada bile çalışmıyoruz; çünkü 19 Mayıs
vardır. Bu imam hatip nesli, uzun süren bir acı yoğrulmanın
hareketlerinden farklı olmayan namazımızı garanti kurtulduk
ardından tekrar gün yüzüne çıktı. Umulur ki bu nesil, acılarını
diye idrak ediyoruz. 10.000 TL vererek gittiğimiz hacda, umre-
48 kibrit
de, alt kattaki ya da yan komşumuzun açlıktan kurtulması için dua ediyoruz. Komşumuz açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınıyoruz… Başkalarını anlamak çorba ile iftar hayallerde kaldı. Ne güzel söylemiş NFK: ¬Namaz camiden çıkınca, oruç ramazan bitince, hac Kâbe’den gelince başlar… En azından bunları idrak ettiğine inanan insanların çaba göstermesi gerekiyor. Yok, eğer çaba göstermezsek: birkaç örnekle; başörtüsü zulmünden kurtulduktan sonra başörtüsüne zulmeden yukarısı Mekke aşağısı Paris, üstü Müslüman-altı süslüman’’ diye giyinme zihniyetine sahip kızlarımız, kendisine tesettürlü zannederek, üstelikte temiz bir niyetle hayatına devam eder… Bu zihin yapısının getireceği sonuç malum? Erkek çocuklarımızda; ‘’ Ayakkabının rengi kemere uydumu, hele birde sahneye çıkarken pantolonu çiviye takılan bazı ‘’sanatçı’’ müsveddelerinin kimseye takmayan hallerini, ‘’ yırtık pantolon moda’’ diye örnek alan, Facebook’da bilmem kaç beğeni, diniimanı olan erkeklerimiz türer… Yok efendim ’’şimdiki imam hatipler nerde, eski imam hatipler nerde’’ diye dövünmeyin. Ne kadar da olsa imam hatip neslinin bir ruhu var, inanın var… Onlarla beraber olan bu kardeşiniz şahittir. İmam hatip dendiğiniz zaman içinizdeki kıpırtı hayalde kalmasın. Bu umutları canlandıran tertemiz fidan onlar. Unuttuk mu yoksa? Umut, imanın çoğudur, çocuğu öldürürsek anasını ağlatırız… Bunun içindir ki, olayın/hayatın içine girmezsek, yarım duyarsak, ya’ eşek anırdı abdest bozuldu’ olur. Ya da bir-iki ağaca takılı kalıp manzarayı gözden kaçırırız… Neden bir ayet ya da hadis yazmıyorsun? Diyemeyeceğinizi bildiğim için rahat yazıyorum. Çünkü bu yazının muhatabı meyhane müşterileri, futbol hayranları vs. olmadığını biliyorum. Bize bilgi değil şu zamanda amel lazım geldiğini 33 senede (cehaletime verin) anladım. Ciltler dolusu kitap okursun okursun, sonra sancı basar pratik yoksa… Hadi! Dersin amel edelim! Bir de bakmışsın ki öğrendiğini pratiğe geçirmen gereken mevcut malzeme bu değilmiş… İlk okuduğun kitabı eline almak zorunda kalmışsın… Yazık olmuş bunca zamana ve zemine… Keşke ilk okuduğumu pratiğe dökseydim de mevcut durumun ihtiyacı olan bilgiyi raftan indirseymişim… Hayatın böyle olmadığını anladığımızda, işimize gelmezse bahane üretme mekanizmasını devreye soktuğumuz birkaç örnek vereyim: -Karşımıza zorluklar çıktığında, Allah’ın bize Güç vereceğini; çünkü bizi Güçlendirmek için zorluklar verdiği aklımıza gelmez.
-Karşımıza sorunlar çıktığında, Allah’ın bize Bilgilik vereceğini; çünkü bizi Bilgi yapmak için sorunlar verdiği aklımıza gelmez. -Karşımıza zor ve büyük işler çıktığında, Allah’ın bize Zenginlik vereceğini; çünkü bizi Zengin yapmak için zor ve büyük işler verdiği aklımıza gelmez… -Karşımıza tehlikeli işler çıktığında, Allah’ın bize Cesaret vereceğini; çünkü bizi Cesur yapmak için tehlikeli işler verdiği aklımıza gelmez… -Karşımıza sorunlu insanlar çıktığında, Allah’ın bize Sevgi vereceğini; çünkü bizi Sevgi anlayışlı insanlar yapmak için sorunlu insanları karşımıza çıkardığı aklımıza gelmez… -Karşımıza fırsatlar çıktığında, Allah’ın bizi İyi yapacağı çünkü bizi İyi yapmak için karşımıza fırsatlar geldiği aklımıza gelmez… Neremizle bakarsak, baktığımızın orasını göreceğimiz için bakış açılarımızı İslami olarak düzenlememiz gerektiği İnşallah aklımızdan çıkmaz. Mevcut Türkiye’mizde ‘’İMAM HATİP OKULLARI’’ dediğimiz bir zemin varken bunu değerlendirmeyi, aksakallı nur yüzlü dedelere zimmetlersek, en az otuz sene tekrar heba olur… Allah bu çiviyi düzeltmeyi nasip etsin, nede olsa bunun sonunda ümmet kurtulacaktır… Özgüvenimizin kaybolmaması umuduyla, Allaha emanet olun… NOT: Değerlendirme düzeyi, bilinçli ve kasıtlı hazırlanmıştır… Akademik yazı bekleyenler, Amelde meydana davet edilir…
kibrit 49
GÜNCEL ROPÖRTAJ
ÜLKEMIZDE VE İLÇEMİZDE İMAM HATİP
Serkan SOYSAL Dilovası Mehmet Akif Ersoy İHO Müdürü
İlçemizi İmam Hatip ortaokulu ihtiyacını karşılamak üzere
necip millet tarafından sonlandırıldı. Hepimizin bildiği üzere
2012/2013 eğitim öğretim yılında mevcut binasında Bismil-
bütün başlangıçlar beraberinde çözülmesi gereken bir takım
lahirahmanirahim diyerek öğrenci kabul etmeye başlayan
sorunlar getirmekledir. Ancak 4+4+4 eğitim sistemine geçiş
okulumuzun 7 şubede 214 öğrenciyle başladığı eğitim hayatı
ile başlayan İmam Hatip ortaokullarının yeniden açılış süreci,
bugün itibariyle 24 şubede 701 öğrenciyle devam etmektedir.
gerek halkımızın gerekse devletimizin ve STK’ların göstermiş
İmam Hatip okulları açıldıkları günden itibaren dini hassasiyet-
olduğu üstün gayret ve fedakarlıkların ile sorunsuz denilebile-
ler taşıyan, vatansever ve başarılı öğrenci yetiştirme düstürüy-
cek bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu saatten sonra bizler bu
le varlığını sürdürmüştür. İmam Hatip öğrencilerinin 90’lı yılla-
eğitim kurumlarında eğitimin kalitesinin artırılabilmesi için ge-
ra gelindiğinde özellikle üniversite sınavlarında göstermekte
cemizi gündüzümüze katarak çalışacağız ve Allah’ın yardımı
oldukları üstün başarılar birilerini rahatsız etti. Kesintisiz 8 yıl
ile okullarımızın yeniden zirveye taşıyacağız.
eğitim programının uygulanmaya konulması, kat sayı zulmü, vb engellemeler ile bu okulların kapısına kilit vurmaya çalışıldı.
15 Temmuz süreciğinde gördük ki hilal ve yıldızla karılmış
Amaç sadece İmam Hatip oklularının kapatmak değildi. Aynı
bu milletin mayasını asla bozamayacaklar. Onlar amacından
zamanda yeniden güçlü ve büyük Türkiye’yi engellemekti.
vazgeçmeyecekler ama bizde yetiştirecek olduğumuz İmam
1000 yıl sürecek dedikleri bu süreç yani Türkiye’yi prangala-
Hatip nesliyle onlara geçit vermeyeceğiz. Çünkü biz biliyoruz
ra bağlama sürecini daha süreci başlatanlar hayatta iken bu
ki ‘’Hak ile batılın mücadelesi kıyamete dek sürecektir.’’
50 kibrit
ROPÖRTAJ
ROPÖRTAJ GÜNCEL
BİR DAİRE DÜŞÜNÜN Hep beraber gözümüzde canlandıralım. Her saniye Allah’ı zik-
olmanın en büyük avantajı bu, bizi geleceğe ve ahirete sağlam
retmek gibi büyük bir fırsatın olduğu helal bir daire düşünün.
ayaklarla basabilen birer müslüman yapmak. Böyle güzel bir
Her adımda Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlayan,
imkan varken neden işimizi zorlaştıralım ki? Kim istemez ki
sözlerin en güzelinin duyulduğu bir daire! “Alemlere rahmet
Hz. Ali’nin dediği gibi “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi
olarak gönderilen” peygamberin hayatının anlatıldığı, bugün
olurum” dediği gibi ilim aşkıyla yanıp tutuşmayı. Bu ilmi bize
dahi “Elhamdulillah müslümanım” diyebilmemize vesile olan
aktaran öğretmenlerimiz gibi ilimle dolup harlanmak, kavrul-
onlarca peygamberin, yüzlerce sahabenin ve binlerce müslümanın onurlu mücadelesinin anlatıldığı bir daire. Tüm insanlığa gönde-
mak… Efendimize bağlığı, saygısı ve güler yüzlülüğü takdire şayan olan ve Allah katında melekler tarafından dillendirilen Hz. Hatice gibi bir
rilmiş olan Kuran-ı Kerim’in oku-
anne düşünün? Kimin düşlerinde
tulup, mealinin kelime kelime
yer almaz ki? Zor değil müslü-
anlatıldığı ve tesvirinin ya-
man zor değil!
pıldığı, biz müslümanlara en açık ve anlaşılır şekilde
Bu okuduklarınız size
nakledildiği
zor gelebilir fakat emin
bir daire. Cennete giden
yolun
olun ki zor değil. Bun-
zif-
ların temeli aile eğiti-
ti imam hatip…
minden sonra gelen
Emin olabilirsiniz
okul eğitimiyle sağ-
ki Rabbimin me-
lanabilir. Bunun için
lekleriyle
donat-
biz müslümanların
tığı bir ortamda
eğitimine İslam’a uy-
ayağınız taşa bile
gun bir yerde, imam
değmez; çünkü Al-
hatipte devam etme-
lah kullarını koruyup,
sidir hayırlı olan. Bende
gözetendir. Güzel ah-
bir imam hatip mezunu
lakın ruhumuza, ibadetin
olarak diyorum ki: imam
en güzelinin benliğimize il-
hatipte Allah’ı anmaktan, gü-
mek ilmek işlendiği bir dairedir imam hatip. Sabah “Bismillah” diye başladığımız bir günü, akşam “Elhamdulillah” diyerek bitirmenin mutluluğunu
zel ahlak yolunda ilerlemekten, faydalı ilimden, Kuran-ı Kerim’i en iyi şekilde öğretilmesinden, sıcak sohbetlerden, samimi dostluklardan, mutluluktan,
ve hazzını size nasıl anlatabilirim ki? Belki farkında değiliz
hüznün bile en güzelini yaşamaktan başka bir şey görmedim.
ama imam hatipte her gün rutin olarak yaptığımız işler birer
İmam hatipte okumak başlı başına bir lütuftur. Rabbim ta-
ibadettir. Bu daire içinde yaptığımız her iyi iş bizleri güzel ah-
rafından nasip edilmezse zaten orada olamazdım. Rabbime
lak kazanma yolunda ilerletir.
şükürler olsun bize oralarda okuma şansı ve o çatı altında bulunma şansı verdi. İnşallah rabbim ayağımızı istikamet üzeri-
Anlatılması kulağa hoş gelen birkaç şey daha nakledeyim siz-
ne sabit kılar ve yeni nesil gençlerimizinde bu istikamet üzere
lere. Mesela hangi müslüman istemezki islama uygun yaşa-
yol almasını nasip edip, eğitimlerini birer imam hatipli olarak
maya çalışan bir evlat, eş, anne, baba vs. İşte imam hatipli
tamamlamayı nasip eder.
Nazlı Can ELBİ İmam Hatip Mezunu
kibrit 51
ŞİİR ROPÖRTAJ
UTANÇ İnsanlar şiirden utanır mı? Ben utanacağım Bir kızım olacak! İsmini Halep koyacağım. Her ağladığında, Halep’i duyacağım. Utanacağım. Halep olacak kızımın adı! Dizi kanarsa eğer Kan kokacak her yer Gözlerinde korku olursa Bende korkacağım. Utanacağım. Uyurken yorganı açıldığında, Aralık ayazında Soğumuş cesetler Çürümüş bedenler Gelecek aklıma. Utanacağım. Her baba deyişinde, Babasının cesedine sarılan kız Ölü gözlerle bana bakacak Helallik isteyeceğim ondan. Ben ona değil, o bana acıyacak Utanacağım. Halep koyacağım kızımın adını Ne zaman ki serpildiğinde İffeti için intiharı seçen Kızlar gelecek aklıma. Fetvasını vereceğim. Utanacağım. Kızım öldüğünde Bende Halep’ unutacağım. İnsanlar şehrinden utanır mı? Ben utanacağım. Hafız MERAL
52 kibrit
kibrit 53
KARİKATÜR ROPÖRTAJ
54 kibrit
ROPÖRTAJ
KARİKATÜR ROPÖRTAJ
kibrit 55
KARİKATÜR ROPÖRTAJ
56 kibrit