Kibrit Dergisi Birinci Sayı

Page 1

Nisan - Mayıs 2017 SAYI: 1

PROF. DR. HASAN ELİK İLE ROPÖRTAJ

Ücretsizdir. 2 aylık süreli yayındır.

KAPAK KONUSU: KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ

Sait Çamlıca: ÜMMETİN UMUDU İMAM HATİP NESLİ kibrit

1



kibrit

1


EDİTÖRDEN

Kibrit Dergisi PAZIL REKLAM DANIŞMANLIK MATBAA VE ORGANİZASYON LTD. ŞTİ. tarafından yayınlanmaktadır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Kibrit Dergisi’ne aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.

Yayın Türü İlmi, Edebi - 2 ayda bir - Yerel süreli Basım Yeri ve Tarihi İstanbul, Nisan 2017 Yönetim

Öncelikle değerli zamanınızı ayırıp bu yazıyı okumaya karar verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Dergimizin ilk sayısı olması münasebetiyle size kısaca dergimiz hakkında bilgi vermek istiyorum. İlk olarak ismimizden başlayalım; KİBRİT... “Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır” felsefesinden yola çıkarak bu ismi vermiş bulunmaktayız. İki aylık periyotlarla çıkacak olan dergimiz, Mayıs ayında yayın hayatına başladı ve siz değerli okurlarımızın desteği ile yayın hayatını uzun zaman sürdürecek inşallah. Dergimize www.kibritdergisi.com adresi üzerinden ücretsiz ulaşabilir, dergimiz ile alakalı soru ve önerilerinizi bu web adresinden iletebilirsiniz. Bunun yanı sıra web sayfamıza giriş yaparak güncel haberlere ve okumanızı tavsiye ettiğimiz kitap önerilerine de ulaşabilirsiniz. Dergimizin içeriğinden bahsedecek olursak, hepsi birbirinden değerli, alanında uzman yazarlarımızın yazdığı çeşitli konular ve genç kalemler bölümünden oluşmaktadır. Karikatür ve şiirlerle zenginleştirdiğimiz dergimizin, fikir aşamasından okuyucuyla buluştuğu ana kadar geçen süreçte büyük emekler harcandı. Bu emeklerin harcanmasındaki yegane sebebimiz, toplumsal ve sosyal yaşamın getirmiş olduğu zorluklara karşı, gençlerin hayata sağlam adımlar atarak hayatlarına şekil vermelerinde yardımcı bir örnek olabilmektir. Dergi içeriği ve yayınlanma süreci hakkında kısaca bilgi verdikten sonra sizi dergiyle baş başa bırakıyorum. Bir sonraki sayımızda buluşmak dileğiyle…

Ömer Faruk OĞUL Yayın Editörü 2

kibrit

PAZIL REKLAM DANIŞMANLIK MATBAA VE ORGANİZASYON LTD. ŞTİ. adına; Kibrit Dergisi İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Biret TOPÇUBAŞI Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hüseyin YAMAN Yayın Editörü Ömer Faruk OĞUL Yazı İşleri Sorumlusu Yusuf KAYA Reklam Sorumlusu Muhammed Emin ATILGAN Fotoğraf Ömer ÖZMEN Katkıda Bulunanlar Hakan ÖZMEN Alim BARIŞ Osman SAP Muhammed ŞAHİN Mehmet Nezir TİLAVER Vedat NARİN Yönetim Yeri Valide-i Atik Mah. Nuhkuyusu Cad. No: 131/A Üsküdar - İstanbul Tel: 0216 398 30 54 Abonelik İletişim www.kibritdergisi.com info@kibritdergisi.com Tasarım ve Basım Yeri

Puzzle Basım Valide-i Atik Mah. Nuhkuyusu Cad. No: 131/A Üsküdar - İstanbul Tel: 0216 398 30 54 puzzlebasim@gmail.com www.puzzlebasim.com www.uskudarofset.com


ROPÖRTAJ İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER KAPAK KONUSU:

KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ 12

Sait Çamlıca:

ÜMMETİN UMUDU

Sayfa

RÖPORTAJ:

PROF. DR. HASAN ELİK’LE HAYATI VE TEVHİT MESAJI KİTABI HAKKINDA

İMAM HATİP NESLİ Sayfa 30

Sayfa 20

İMAM HATİPLİ OLMAK SELÇUKLU MİMARİSİ VE ÖZELLİKLERİ 15 TEMMUZ İMAM- HATİPLİLER NE MELEK OLDU NE DE ŞEYTAN BAŞÖRTÜSÜ VE BAŞÖRTÜLÜLERİN SOSYAL HAYATTAKİ YERİ DOKUNAMADIĞIMIZ ACILAR Dik Durabilmenin Adı: AHLAK DİN VE HUTBELER HAYAT VE FUTBOL Bir Algı Yanılgısı olarak Fundamentalizm’den İSLAMOFOBİA Yrd. Doç. Dr. CÜNEYT AYDIN İMAM HATİP GENÇLİĞİ SAHİPSİZ BİR NESİL ÜLKEMIZDE VE İLÇEMİZDE İMAM HATİP BİR DAİRE DÜŞÜNÜN ŞİİR: HAFIZ MERAL - UTANÇ KARİKATÜRLER

4 6 17 18 28 29 32 34 35 36 44 48 50 51 52 54 kibrit

3


GENÇ KALEMLER

. Imam Hatipli Olmak Mehmet Nezir TİLAVER

İmam Hatip Öğrencisi

İmam hatipli olmak bir sorumluluk, ayrıcalık, gurur ve şereftir. Yükü ağırdır imam hatiplinin, yolu uzun, dertleri ve sorumlulukları çoktur. Herkes anlamaz imam hatiplinin sevgisini, hüznünü, gönülden gelen samimi muhabbetini. Kötülüklerden uzak islam ve vatan için çalışmanın bununla beraber beşeri ilimlere odaklanıp kendini geliştirmenin adıdır imam hatipli olmak.

İ

mam hatipli olmak bir sorumluluk, ayrıcalık, gurur ve

olandır imam hatipli olmak. Sadece milli eğitimin belirlediği

şereftir. Yükü ağırdır imam hatiplinin, yolu uzun, dertleri

müfredatı öğrenmeyip geleceğin temellerini oluşturacak ki-

ve sorumlulukları çoktur. Herkes anlamaz imam hatipli-

şilerdir onlar. Onlar Kuran’ın rehberliğinde ve bilimin ışığında

nin sevgisini, hüznünü, gönülden gelen samimi muhabbetini.

geleceğin nesillerinin temellerini atıp, imam hatip ruhunu iş-

Kötülüklerden uzak islam ve vatan için çalışmanın bununla

leyecek olanlardır.

beraber beşeri ilimlere odaklanıp kendini geliştirmenin adıdır imam hatipli olmak.

İmam hatipli olmak ruhumuzdan iliklerimize kadar işleyen, bize ayrıcalık kazandıran o muhteşem duygu! İnanıyor ve

4

İmam hatipli olmak dünyayı ahiretin tarlası bilip, dünyalık işler

iman ediyoruz ki bütün bu emekler karşılıksız kalmayacaktır.

ve menfaatler için çalışmak değil; dünyada ahiret için çalışıp

İmam hatipli gençler peygamberin yolunda, istikamet üzerine

ahireti kazanmak demektir. Sadece kendisini düşünen değil

yollarına devam edeceklerdir. Kötü yollara sapmayacak, boz-

tüm insanlık için dertlenen, düşünen ve proje üreten bir ne-

gunculuk yapmayacaklardır. Ve son söz olarak “ İMAM HA-

sil olmaktır imam hatipli olmak. İmam hatipli olmak sorum-

TİPLİ OLMAK MAKAM MEVKİ PEŞİNDE KOŞMAK DEĞİL; İS-

luluk sahibi olmaktır. Bu yola çıkarken, yolun zorluklarını ve

TİKAMET ÜZERE OLMAKTIR. BİZLER İNANIYORUZ Kİ SIRAT-I

zahmetinin bilincinde olup “Bu yükü ben yüklenmezsem, sen

MÜSTAKİM ÜZERE OLURSAK DÜNYA BİZİM PEŞİMİZDEN

yüklenmezsen, biz yüklenmezsek kim yüklenecek?” Bilincinde

GELECEKTİR…”

kibrit


kibrit

5


KÜLTÜR SANAT TARİH Birol BÜYÜKDENİZ

SELÇUKLU MİMARİSİ VE ÖZELLİKLERİ Anadolu Selçuklu sanatı mimarlık alanında 12. yüzyılın ikinci yarısından yaklaşık 1308’e kadar geçen zaman içinde başta cami olmak üzere medrese, şifahane, imaret, zaviye, tekke, türbe, kümbet, han, kervansaray, kale, sur, saray, köşk, hamam, çeşme, köprü vb. türlerde pek çok eser vermiştir.

13.

6

yüzyıl Selçuklu camilerinin büyük bir çoğun-

ne ilişkin iki kümbet vardır. Selçuklu mimarlığının altın çağı ola-

luğu, örtü sistemi çok sayıda ayak üzerine

rak nitelendirilen I. Alaattin Keykubat döneminin ikinci önemli

oturmuş çok yaygın bir tipin örnekleri ya da bu

yapısı, 1223 tarihi Niğde Alaattin Camisi’dır. Bütünüyle kesme

tipin değişik yorumlara uğramış çeşitlemeleridir. Anadolu Sel-

taş malzemenin kullanıldığı bu yapı, ana şema olarak mihrap

çuklularından günümüze ulaşan en eski tarihli cami, ilk yapı-

duvarına koşut üç neften oluşur. Mihrap duvarı önündeki yan

mı 12. yüzyılın ortalarına kadar uzanan, yapıma Sultan Mesut

yana üç bölüm üç kubbelerle, öteki kesimler tonozlarla örtü-

ve Kılıç Arslan dönemlerde başlanıp 1220’de Alaattin Keyku-

lüdür. Ortada, avlu kavramını yaşatan bir açıklık yer alır. Yapı,

bat’ın tamamlattırdığı Konya Alaattin Camisi’dir. İçinde Ahlatlı

Sıddık bin Mahmut ve Gazi bin Mahmut adı iki kardeşin eseri-

Hacı Mengüberti adı bir sanatçının çok değerli ahşap minber

dir. Alaattin Keykubat’ın 1224’te yaptırdığı Malatya Ulu Camisi

yazıları vardır. Yapı iki ana bölümden oluşmuştur. Doğuda çok

ise bazı bölümleri kesme taş, bazı bölümleri tuğla bir yapı olup

sayıda ayağm taşıdığı düz damlı birinci bölüm, batıda ise Ala-

daha sonra çeşitli onarımlar görmüştür. Caminin, mihrap önü

attin Keykubat döneminde yapılan zengin çini bezemeli mih-

kubbesi ve arkasındaki revaklı iç avluya açılan eyvanı dışın-

rap ve mihrap önü kubbesinin bulunduğu ikinci bölüm yer alır.

daki bölümleri tonozlarla örtülüdür ve plan şeması şaşılacak

Bir duvarla çevrilen caminin avlusunda yine Selçuklu dönemi-

derecede İran’ daki Büyük Selçuklu ulu camilerine benzer. Gü-

kibrit


nümüze ulaşan yazıtlardan, yapıda Malatyalı Yakup bin Ebu-

zemesi olarak taş kullanıldığı camiler dışında, örtü sistemleri

bekir ve Ûstaz Hüsrev adlı iki mimarın çalıştığı anlaşılmakta-

ahşap direklere oturan bir grup yapı daha vardır. Türk mimar-

dır. Cami, mozaik ve çini bezemeleri açısından da önem taşır.

lığında Anadolu dışı dönemlerden kalma eski bir geleneği ya-

Alaattin Keykubat’ın eşi Mahperi Huand Hatun’un 1238’de

şatan bu Erzurum Çifte Minare camilerdeki plan anlayışı, örtü

yaptırdığı Kayseri Huand Külliyesi, cami, medrese, kümbet ve

sistemi çok sayıda ayak üzerine oturmuş, taş yapılı camiler-

hamamıyla ilk Anadolu Selçuklu külliyesi olarak kabul edilir.

den pek fazla değişiklik göstermez. Anadolu’da Selçuklular-

Cami, mihrap önü kubbesi, eyvanı, küçük açıklıklı orta nefi

dan başlayarak 19. yüzyılın sonuna kadar uzun bir gelişme

gibi belirgin özellikleriyle Malatya’daki Ulu Cami’ ye benzetilir.

çizgisi sürdüren bu yapıların günümüze ulaşan ilk örnekleri

Külliye’de bulunan çiniler Türk çini sanatının önemli bir aşa-

arasında Selçuklu mimarı Kölük bin Abdullah’ın eseri olan bu

masını gösterir. 1249’da Selçuklu devlet adamlarından Ebül

yapı, başlangıçta çifte minareli bir taçkapıyla dışa açılan ah-

Kasım bin Ali el-Tusi’nin yaptırdığı Kayseri Hacı Kılıç Cami-

şap direkli cami olarak yapılmışken 1283’te türbe ve tekkenin

si ise orta revaklı avlu çevresinde kaynaşmış medresesi ve

eklenmesiyle bir külliyeye dönüştürülmüştür. Caminin özgün

çok ayaklı, kıble duvarına dikey beş nefli, mihrap önü kubbeli

biçiminden günümüze yalnızca Anadolu’nun taş, tuğla ve çini

cami planıyla, cami-medrese birleşmesinin güzel bir örneği-

bezemeli ilk çifte minareli taçkapısı olan giriş bölümüyle mo-

dir. Amasya’daki 1237 tarihli Burmak Minare Camisi’ni, mih-

zaik çini bezemeli mihrabı ulaşabilmiştir.

rap duvarına dik olarak gelişen üç nefli planıyla çok ayaklı cami tipinin bazilika etkileri almış bir uyarlamasıdır. Benzer mimarlık uygulamasına birkaç

İlk biçimi 1272’de aldığı kabul edilen ve 1341’de Karamanoğulları döneminde onarım gören Afyon Ulu

Selçuklu dönemi camisinde

Camisi, Selçuklu döneminin

daha rastlanır. 1266 tarihli

ahşap direkli cami grubu

Amasya Gökmedrese Ca-

içinde yalın, ancak önemli bir

misi bu yapıların başında

örnek sayılır. Mihrap duvarı-

gelir. Amasya Valisi Emir

na dikey dokuz nefte, sayıları

Seyfettin Torumtay’ın yap-

kırka varan kubbemsi başlıklı

tırdığı caminin, Divriği Ulu

ağaç direk kullanılmıştır. Kul-

Camisi’ni hatırlatan örtü

lanılan ahşap malzemenin

sistemi, kuzeydeki med-

bir başka özelliği ise yer yer

rese görevli mekanları ve

kalem işi bezemelerle renk-

eyvan türündeki değişik

lendirilmiş olmasıdır.

cephe düzeni oldukça ilgi

13. yüzyılın ortalarında ya-

çekicidir. Bu grup içinde

pıldığı sanılan Sivrihisar Ulu

incelenen 1281 tarihli De-

Camisi ise, mihrap duvarına

veli Ulu Camisi de beş nefli, mihrap önü kubbeli, orta avlu anlayışına uygun olarak

koşut altı nefli bir yapı olup üst örtüsünü yalnızca dördü özgün kalabilen 67 ağaç direk taşır. Özgün

düzenlenmiş önemli yapılardandır. 1256 tarihli Tunceli Ma-

direklerin üst kesimleri zengin oymalarla bezenmiş, ayrıca

lazgirt Elti Hatun Camisi ve ünlü Selçuklu mimarı Kaluyan’ın

siyah ve yeşil renklerle boyanmıştır. 13. yüzyıla tarihlendiri-

1266’ya tarihlenen Bünyan Ulu Camisi aynı uygulamanın öteki

len Ankara’daki Aslanhane Camisi de bu grubun tanınmış ör-

önemli örnekleridir.

neklerindendir. Yapımın plan şeması, mihrap duvarına dikey

İlk yapımı 13. yüzyılın başlarına kadar uzanan ve geçirdiği

beş neften oluşmuştur. Çini mozaik mihrap ve minarelerle

onarımlarla özgün durumu iyice bozulan Akşehir Ulu Camisi,

renkli kalem işleri dikkati çeker. Ahşap direkli 13. yüzyıl ca-

mihraba dikey nefleri ve mihrap önü kubbesiyle Develi Ulu Ca-

mileri arasında en büyük ölçülere sahip ve özgün biçimini en

misi’ne yaklaşan plan özellikleri gösterir. Vakıf kayıtlarından,

fazla koruyarak günümüze gelen yapı Beyşehir’deki Eşrefoğlu

yapıyı Alaattin Keykubat’ın genişletip onarttığı anlaşılmakta-

Camisi’dir. Mihrap duvarına dikey yedi neften oluşan camide

dır. 1267’de Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’nin yaptırdığı

ahşap, düz tavanlı ve toprak damlı üst örtüyü, kubbemsi baş-

Sinop Ulu ya da Alaattin Camisi, mihrap duvarına koşut iki

lıklı 48 ağaç direk taşır. Mihrap önünde, içi çini mozaikle kaplı

nefti ana mekânı ve revaksız avlusuyla Selçuklu camilerinden

küçük bir kubbe, orta nefin orta bölümünde ise avlu kavramını

çok Güneydoğu Anadolu’daki ilk Türk camilerinin plan anlayı-

yaşatan bir açıklık vardır. Yazıtına göre camiyi 1299’da Eşref

şına uyan bir yapıdır. Anadolu Selçukluları’nda ana yapımal-

oğlu Süleyman Bey yaptırmıştır.

kibrit

7


duvarları kaplayan zengin çini mozaik bezemeler, mimarlıkla tam bir denge kurarken, taçkapıdaki renkli taş geçmeler Zengi etkisini çağrıştırır. Selçuklu devlet adamı Sahip Ata’nın ünlü mimar Kölük bin Abdullah’a yaptırdığı İnce Minareli Medrese, anıtsal taçkapısı, günümüze ancak bir bölümü gelebilen çifte şerefeli minaresiyle oldukça etkilidir. Taş Medrese ise aynı dönemin ünlü mimarı Oğul Beg bin Mehmet’in eseridir. Planlan, taş ve çini bezemelerinin gösterdiği zengin görünüşleriyle bu üç yapı, 13. yüzyılda Anadolu’da üretilmiş yapılar içinde özel bir yer alırlar. 13. yüzyıldan kalma, 1272’de gözlemevi olarak yapıldığı öne sürülen Kırşehir’deki Caca Bey Medresesi, iki renkli taştan taçkapısı, çini bezemeli türbe ve minaresiyle kapalı medreselerin bir başka örneğidir. Açık avlulu denilen Anadolu Selçuklularında 13. yüzyıl mescitleri de üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Selçuklu mescitlerinin önemli bir bölümü Konya’da toplanmıştır. Çoğu kare ya da dikdörtgen planlı, tek kubbeli olan bu yapıların girişteki hazırlık mekânları, Anadolu’da 14. yüzyıl camilerindeki son cemaat yerlerinin ilk belirtisi kabul edilir. Konya’da 1215 tarihli Taş Mescit, 1219 tarihli Beşarebey Mescidi, 1220 tarihli Erdemşah Mescidi, 1248 tarihli Küçük Karatay Mescidi, 13. yüzyılın ikinci yarısından kaldığı sanılan Sır-çalı Mescit, 13. yüzyılın ikinci ya da üçüncü çeyreğinden anıtsal minaresiyle Hoca Hasan Mescidi, 13. yüzyılın sonlarından kalma Tahir ile Zühre Mescidi ve Beyhekim Mescidi, Alanya’da 1230 tarihli Akşebe Sultan Mescidi’,

ikinci tipin ilk örneği ise, dört eyvanlı şemaya bağlı 1205 tarihli Kayseri Çifte Minareli Medresedir. Medrese ve şifahane olarak düzenlenen yapımın medrese bölümünü I. Gıyasettin Keyhüsrev, şifahane bölümünü ise kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun yaptırmıştır. Bu medresenin ardından Sivas’ta Sultan İzzettin Keykâvus’un yaptırdığı 1217 tarihli Keykâvus Medresesi ve Şifahanesi gelir. Yalnız dört eyvanlı ve revaklarla çevrili medrese bölümü ayakta kalabilen bu yapı, en büyük Selçuklu medresesidir. Güney eyvanında on köşeli ve piramit çatılı bir türbe vardır. Türbe cephesinde, Marentli Ahmet adlı bir sanatçının eseri olan mozaik çini bezeme ve kasnaktaki tuğla örgü etkileyici görünüme sahiptir.

Akşehir’de 1235 tarihli Küçük Ayasofya Mescidi, 1226 tarihli Güdük Minare Mescidi, 1250 tarihli Taş Medrese Mescidi’, Harput’ta 1279 tarihli Arap Baba Alaca Mescit anılmaya değer niteliktedirler. Dönemlerinin ilginç çinili mihraplarına ve tuğla bezemelerine sahip bu yapılar tarihle birçok konuda bağlantı kurulmasını sağlarlar. Medreseler, Anadolu Selçuklu mimarlığının en önemli türlerinden biridir. Sayılan özellikle 1220’den sonra çoğalan bu yapılarda iki ana tipin gelişmesi izlenir. Kapalı avlulu ya da kubbeli tip denilen birinci türdeki medreselerden, Afyonkarahisar’ın Sincanlı İlçesi yakınlarındaki Boyalıköy Medresesi önde gelir. 1210’dan kalma bu ören yapının iki katlı, oldukça simetrik ve dengeli bir plan şeması vardır. 1224’te Isparta/Atabey’deki Ertokuş Medresesi ise ortada dört sütuna oturan oval merkez kubbesi, yanlardan revaklan ve bitişiğindeki kümbetiyle değişik bir uygulamadır. İki yönlü gelişim gösteren kapalı avlulu ya da kubbeli medreseler içinde orta mekânın tek bir kubbeyle kapandığı üç önemli yapı; Konya’da Karatay Medresesi (1251), İnce Minareli Medrese (1260-1265) ve Afyon’un Çay İlçesindeki 1278 tarihli Çay Medresesi’dir. Karatay Medresesi’nde kubbe ve

8

kibrit

1242 tarihli Konya Sır çalı Medrese ile Kayseri’de bir külliyeye bağlı olarak yapılan 1237 tarihli Huand Medresesi 13. yüzyılın öteki Sivas Güdük Minare açık avlulu medrese örnekleri arasındadır. Tuşlu Mehmet adında bir sanatçının eseri olan Sırçalı Medrese iki katlı, revaklı avlulu ve eyvanlı bir medrese olup adım içindeki ünlü çini mozaik bezemelerinden almıştır. Kayseri’deki Huand Medresesi de benzer bir plan şeması gösterir. 13. yüzyılın ilk yarısından kalma Çorum’ un Alaca İlçesi’ne bağlı Mahmudiye Köyü yakınlarındaki Kalehisar Medresesi, cami-medrese birleşmesinin bir örneği olan 1249 tarihli


Kayseri Hacı Kılıç Medresesi ve 1250 tarihli Akşehir’deki Taç

mezar anıtları şunlardır: 13. yüzyıldan kalma Afyon/ Sincanlı

Medrese, çeşitli özellikleri olan yapılardır.

Boy alıkoy’deki Kureyş Baba Kümbeti, 1223 tarihli İsparta/Atabey’ deki medreseye bitişik Ertokuş Kümbeti; Tokat’ta 1234

13. yüzyılın ikinci yarısından bir grup medrese, dönemin anıt-

tarihli Ali Tusi Türbesi, Kayseri’de 1238 tarihli aynı adı taşıyan

sal örnekleri olarak dikkati çeker. 1265’ten sonra yapılan iki

külliyenin içinde yer alan Mahperi Huant Hatun Kümbeti, 1247

katlı, firuze renkli çinilerle kaplı Tokat Gökmedrese; 1271 ta-

tarihli Çifte Kümbet; Kırşehir’de ilginç görünümlü ve yapım ta-

rihli dört eyvanlı Sivas Gökmedrese; yine Sivas’taki 1271 ta-

rihi kesin bilinmeyen Melik Gazi Kümbeti; Amasya’ da 1266’da

rihli Buruciye Medresesi ile yalnız ön yüzüyle anıtsal taçkapısı

yapılmış olan aynı addaki camiye bitişik Gökmedrese Camisi

günümüze ulaşan Çifte Minareli Medrese, Erzurum’da aynı

Kümbeti, Kırşehir’de Caca Bey Medresesi içindeki 1272 tarihli

yüzyılın sonlarına doğru yapılan iki katlı, dört eyvanlı Hatuniye

Caca Bey Türbesi, biçimine bakılarak 1276’da yapıldığı sanılan

Çifte Minareli Medrese’, bazen taçkapıların üzerine çifte be-

Kayseri’deki ünlü Döner Kümbet ve bu kümbetle büyük ben-

zeme düzeninin egemen olduğu örneklerdir. İçe dönük, avlu

zerlik gösteren Erzurum Çifte Mi-nareli/Hatuniye Medresesi

çevresinde gelişen medreselerin özellikle ön cepheleri kuralla-

ana eyvanının arkasındaki Çifte Minareli Medrese Kümbeti,

ra bağlanmaktadır. Sivas’taki Gökmedrese ve Çifte Minare ile

Amasya’da 1278’den kalma değişik planlamasıyla tanınan To-

Erzurum’daki Hatuniye/Çifte Minare örneklerinden olduğu gibi

rumtay Türbesi.

ağırlıklı yatay çizgilere, taçkapı üzerindeki bir çifte minareyle dikey çizgiler katılarak sırlı tuğla ve çinilerle bezenmesi bu görünüşü bir kat daha güçlendirir. Anadolu’da Selçuklulardan kalma açık avlulu medrese tipinin öteki önemli örnekleri arasında, Kayseri’deki 1237 tarihli Seraceddin Medresesi ile 13. yüzyılın birinci yarısına tarihlenen Avgunu Medresesi ve 1268 tarihli Sahibiye Medresesini de anmak gerekir. Anadolu Selçuklu mimarlığında mezar anıtları önemli yer tutar. Kümbet ve türbe biçiminde yapılan bu yapılardan cami, medrese ve külliyelere bağlı olanlar yanında tek başına bulunanlar büyük çoğunluğu oluşturur. Selçuklulardan günümüze gelen en erken tarihli mezar anıtı Konya Alaattin Camisi avlusundaki, 12. yüzyıldan kalma II. Kılıç Arslan Kümbetidir. On köşeli, içinde Selçuklu sultanlarının çinili sandukalarının bulunduğu bu yapı, Çuhalı Yusuf bin Abdulgaffar adlı bir mimarın eseridir. Yapının

Anadolu’da mezar anıtlarının toplu bulunduğu yerlerden biri

bitişiğinde yer alan yarım kalmış, sekizgen gövdeli ve 1219’da

de Ahlat’tır. Sayılan zamanla azalan ve ancak son yıllarda ya-

yapılan ikinci kümbet ise Yarım Kümbet adıyla anılır. Kayse-

pılan onarımlarla kurtarılmaya çalışılan mezar anıtları içinde

ri’deki Gevher Nesibe Sultan Türbesi on köşeli ve içinde bulun-

1222 tarihli Şeyh Necmettin Kümbeti, 13. yüzyılın üçüncü

duğu medreseden taşan, 1206 dolaylarında yapıldığı sanılan

çeyreği içinde tarihle-nen Usta Şagirt/Ulu Kümbet, 1275 tarih-

ilginç görünümlü bir türbedir. Bir başka örnek de Sivas’ta, Key-

li Hasan Padişah Kümbeti, Çifte Kümbetler olarak bilinen iki

kâvus Medresesi ve Şifahanesin de ki Sultan İzzettin Keykâ-

kümbetten 1279 tarihli Hüseyin Timur ve 1281 tarihli Bugatay

vus Türbesi’dir. Şifahanenin güney eyvanında yer alan, çinili

Aka Kümbeti, 13. yüzyıl örneklerinin bir bölümüdür. Pek çoğu

bir cepheye ve yapıdan taşan tuğla bir gövdeye sahip olan bu

yazıtsız olan Ahlat kümbetleri arasında bu yüzyılda yapılmış

türbe, dönemin özelliklerinin yanı sıra İran etkilerini de yansıtır.

olması olası başka örnekler de vardır. (bak. Ahlat)

1219’dan kalma yapının bezemelerini, Marendli Ahmet yapmıştır. Anadolu’daki benzersiz bir mezar anıtı da Tercan’daki

Burdur – Susuz Han

Mama Hatun Kümbeti’dir. Yapım tarihinin 13. yüzyıl başlan

Ayrıca 13. yüzyılda tek eyvandan oluşan değişik bir mezar anı-

olduğu sanılan kümbetin mimarı Ahlat’lı Ebul Nema bin Mu-

tı türü daha vardır. Seyitgazi’de I. Alaattin Keykubat’ın anne-

faddal’dır. Dilimli silindir biçimli gövde üzerine dilimli konik bir

sinin olduğu ileri sürülen Ümmühan Hatun Türbesi, Afyon’un

külah örtülen asıl kümbetin çevresi, daire biçiminde geniş bir

İhsaniye İlçesi Osmanköyün’deki Herdena Bahar Baba Türbe-

duvarla çevrilidir. Kuşatma duvannın iç bölümüne de sivri ke-

si, yine aynı yere bağlı Gazlıgölakören Köyü’ndeki Saya Baba

merli 11 derin niş açılmıştır.

Türbesi, Akşehir’e bağlı Reis Bucağı’nın Kocaş Köyü yolu üzerindeki Emir Yav taş Türbesi, Afyon un Sincanlı İlçesi’ne bağlı

Biçimsel değerleri ve bezeme özellikleriyle önemli Selçuklu

Boyalıköy’deki Boyalıköy Türbesi, Kastamonu da Aşık Sultan

kibrit

9


Türbesi, Konya Musalla Mezarlığındaki Gömeç Hatun Türbesi.

Sultan Han’ın açık avlulu bölümünün kuzeyinde yer alan Sul-

Bu yapılar altta mumyalık, üstte merdivenlerle çıkılan tek bir

tan Han Hamamı, mimarlığı dışında içerdiği anlam yönünden

eyvandan oluşurlar.

de dikkat çekici bir örnektir. Kayseri-Malatya yolundaki 1240 tarihli Karatay Kervan Sarayı’nın da içinde Karatay Kervan-

Türklerin Anadolu’da sürekli kullandıkları bir başka yapı türü

sarayı Hamamı denilen özel bir bölüm vardır. Yapının içinde

de hamamlardır. Birtakım hayır kurumlarına gelir sağlamaları

bulunmamakla birlikte yolcuların ve çevrede yaşayanların

ve çevrelerinde yer alan camiye cemaat çekmeleri nedeniyle

temizlik gereksinimlerini karşılamak amacıyla ortaya çıkmış

hamamlar cami yakınlarında olduğu gibi gelir amacıyla de-

hamamlardan biri de Ağzıkara Han Köyü Hamamı’dır. Kervan-

ğişik bölgelerde de yapılmışlardır. Toplumun temizlik konu-

saray ile birlikte 1240 dolaylarında yapılmış olması gereken

suna verdiği önemden dolayı da sayıları hızla artmış, büyük

hamam bütünüyle ören durumdadır.

kentlerden en küçük yerleşme merkezlerine, hatta konaklama yerlerine kadar yayılmıştır. Selçuklu dönemi hamamları için-

Sivrihisar – Ulu Camii

de çeşitli değişikliklerle günümüze gelebilen önemli örnekler

13. yüzyıla ilişkin en önemli çifte hamam örnekleri olarak

olarak 12. yüzyılın ilk yarısında Kölük Cami ve Medresesi ile

Kayseri Huand Külliyesi içinde yer alan 1235-1238 tarihli Hu-

birlikte yaptırılan çifte hamam türündeki Kayseri’deki Kölük

and/Mahperi Sultan Hamam ile yine ünlü bir yapı grubunun

Hamamı‘nın bugün ancak bazı bölümleri ayakta kalabilmiştir.

tamamlayıcısı olan Konya Sahip Ata/ Sultan Hamamım be-

Yine Kayseri’de bulunan erken tarihli yapılardan Birlik Kümbet

lirtmek gerekir. Tokat’ta, bağlı olduğu külliyeye gelir sağlamak

Hamamı 12. yüzyılın sonlarına tarihlenir. 1205’te Kayseri Çifte

amacıyla yapılan 1275 tarihli Pervane Hamamı da, kadın-er-

Medrese’nin vakfı olarak yapıldığı bilinen çifte hamam türün-

kek bölümü ayrılmış bir çifte hamam örneğidir. Kastamo-

deki Kayseri Sulan Hamamının da 13. yüzyıl başlarında yapıl-

nu’da son yıllardaki kazılarla ortaya çıkarılan, büyük olasılıkla

mış olması gerekir. 13. yüzyılın ilk yansında Sultan Alaaddin

1260’tan kalma Cemalettin Frenk-şah Hamamı ile 13. yüzyılın

Keykubat yaptırdığı ileri sürülen ve iç sıvalarında yer yer renkli

sonlarında yapıldığı sanılan ve bugün de çalışmakta olan Vakıf

bezemelere rastlanan Alanya İçkale Hamamı bugün ören du-

Hamamı, Selçuklu hamamlarının en tanınmışlarıdır. Selçuklu-

rumdadır. 1224-1225 arasında eski bir yapının üzerine yapılan

ların hamam mimarlığına uygun olarak düzenledikleri kaplıca-

Alanya yakınlarındaki Alara Kalesi Hamamı da bezemeli ve

lardan iki önemli örnek, yazılarıyla birlikte günümüze gelmiştir.

ören bir yapıdır.

Bunlar arasında Alaattin Keykubat döneminden kalma Kütahya’nın Yoncalı Köyü’nde Gülmüş/ Gülümsen Hanım’ın 1233’te

Kayseri-Sivas yolunda 1232-1236 arasında yapıldığı anlaşılan

10 kibrit

yaptırdığı Yoncalı Kaplıcası ile Ilgın yakınlarında ünlü Selçuklu


mimarı Kaluyan’ın eseri olan 1267 tarihli Ilgın Kaplıcası sayıla-

başlanan ve Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlanan

bilir. Anadolu’nun ortaçağdaki en ilginç yapı türlerinden biri de

Karatay Han; uzun bir beşik tonozlu mekânda oluşan Antalya

kervansaraylardır.

Alanya yolunda 1236-1246 arasında Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılan Şarapsa Hanı II. İzzettin Keykâvus döne-

Doğu ile batı dünyasını bağlayan bu topraklarda, yollar gü-

minde 1246-1249 arasında yapılan Konya-Akşehir yolunda

venlik altında bulunduğu sürece ticaret yaşamında canlılığın

Horozlu Han, 1249’da Fahrettin Sahip Ata’nın Akşehir-Çay

artacağı düşüncesiyle, kervansaray yapımına hız verilmiştir.

yolunda yaptırdığı İshak Han; 1278-1279’da Ebül Mücahit bin

Selçuklu sultanlarının da yapımına katıldığı, çağı içinde en

Yakup’un yaptırdığı Akşehir-Afyon yolundaki Çay Han, yüzü

anıtsal yapılar olarak ortaya çıkan kervansaraylar, Anado-

aşkın öteki kervansaray örneklerinin bir bölümüdür.

lu’nun önemli yollarında belirli aralıklarla yapılmış, yolcuların barınak, sığınak gibi gereksinimlerini karşılayan eserlerdi. Ticaret eşyası taşıyan kervanların ve bu kervanlarla bir kentten ötekine giden yolcuların konaklamaları ve geceyi güvenlik içinde geçirmeleri için doğudan batıya, kuzeyden güneye giden büyük ticaret yolları üzerinde kurulmuş olan Selçuklu kervansaraylarının aralarındaki uzaklık, deve yürüyüşü esas alınarak günde 9 saat, yaklaşık 40 km olarak saptanmıştır. Vakıf kayıtlarından anlaşıldığına göre hanlarda kalacaklara uygulanacak yöntemler ve bu işleri yürütenlerin çalışmaları kurallara bağlanmıştı. Yollar güvenlik altında tutulduğu sürece ekonomik açıdan katkıları olan hanlar, ıssız Anadolu yollarında kaleyi andıran görünümleri, taş işçiliğinin zengin örneklerini veren bezemeleri, hamam ve mescit gibi değişik

Selçuklular döneminde Anadolu’da örneklerine rastlanan bir

gereksinmeleri karşılayan bölümleri kadar, etkileyici konum-

grup yapı da köşkler ve saraylardır. Anadolu dışı dönemin

larıyla da değişik amaçlı yapılar içinde başlı başına bir yer tu-

boyutlarına ulaşmasalar da, Selçuklu dönemi Anadolu köşk

tarlar. Selçuklu kervansarayları plan şeması açısından üç tipe

ve sarayları, belli bir şemayı kullanma açısından benzer nite-

ayrılırlar: Yazlık adı verilen avlulu tip; kışlık adı verilen kapalı

likler gösterirler. Büyük olasılıkla konut mimarlığından alınan

tip; ilk ikisinin birleşmesinden oluşan avlulu ve kapalı tip. Her

dört eyvanlı şemanın birtakım değişikliklerle uygulandığı bu

türlü yol bakımı ve hizmetinin vakıf olarak bir süre için ücret-

köşk ve sarayların çoğu, zamanla yıkıldıklarından ve ortadan

siz yapıldığı bu eserlerden dokuzu Selçuklu hükümdarlarının

kalktıkları için ancak kazılar ve çeşitli araştırmalarla ortaya çı-

yaptırdığı Sultan Hanlarıdır. Aksaray-Kayseri yolunda II. Kılıç

karılır. Ancak söz konusu köşkler ve saraylar yalın görünüşlü

Arslan’ın son yıllarında, 1192’de tamamlandığı sanılan Alay

mimarlıklarının ardındaki çini, alçı, duvar resmi ve mozaik gibi

Han\Konya-Aksaray yolunda 1229’da I. Alaattin Keykubat’ın

bezeme öğeleriyle de önem taşırlar.

Şamlı Muhammet îbn Havlan adlı bir mimara yaptırdığı Sultan Han, değişik bir plan anlayışıyla ortaya çıkan Antalya-Isparta

Anadolu Selçuklu dönemi saray ve köşklerinden verilecek

yolunda, 1214-1218 arasında I. İzzettin Keykâvus’un yaptırdı-

örneklerin başında Konya İç kale surlarının bir kulesinin de-

ğı Evdir Han; Kayseri-Sivas yolu üzerinde Palas Köyü Sultan

ğerlendirilmesiyle biçimlenen 1159-1192 arasında yapılmış

Hanı; değişik bir plana sahip Alanya yolunda 1232 tarihli Alara

olan II. Kılıç Arslan Köşkü gelir. Alaattin Keykubat’ın yaptırdığı

Han; Kayseri-Malatya yolunda I. Alaattin Keykubat döneminde

saraylar arasında en önemli örneklerden birisi olan Kubadabad Sarayı ise 1949’da bulundu ve düzenli kazı çalışmalarına ancak 1965’te başlanabildi. Beyşehir Gölü kıyısında birçok yapıdan oluşan bu saray, çok zengin figürlü çinileri ve alçı işçiliğiyle dikkati çeker. Yine Alaattin Keykubat’ın yaptırdığı bir başka saray da Kayseri yakınlarındaki 1224-1226 tarihli Keykubadiye Sarayıdır. Anadolu Selçuklu dönemine ilişkin örnekler arasında Kayseri yakınındaki Erkilet tümülüsü üzerinde yer alan 1241 tarihli Hızır İlyas Köşkü ile yine Kayseri yakınındaki Argıncık Köyü’nde bulunan ve 1252’de yapıldığı sanılan Haydar Bey Köşkü nü de bunlara eklemek gerekir.

kibrit 11


KAPAK KONUSU

KUR’AN’A GÖRE KUR’AN VE BİZ

Yrd. Doç. Dr. Ramazan ŞAHAN

Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Kur’an Nedir? Kur’an; insanları karanlıklardan aydınlığa, dalaletten hidayete, küfür cenderesinden iman bahtiyarlığına ulaştırmak için, 1400 küsur sene evvel, 23 yılda, Allah (c.c.) tarafından Hz. Muhammed’e çeşitli vesilelerle, Cebrail vasıtası ile, vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, tilâvetiyle ibadet edilen, dünya ve ahiret nizamını sağlayan, Arapça, semâvî,

ona karşı yapacağımız en önemli görevlerimizden birini de kavramış bulunuyoruz: Okumak. Kur’an’a Göre Kur’an Kendi deyimiyle Kur’an “Hakkında (kaynağında ve doğruluğunda) hiçbir şüphe bulunmayan, müttakîler (sorumluluk bilinci taşıyıp, helal ve haramlara riayet edenler) için yol gösteri-

ilâhî, mûcize ve kutsal bir kitaptır.

ci bir kitaptır.” Bir başka ayette de Kur’an “Şüphesiz bu Kur’an

Kur’an Kelimesinin Anlamı

yaşayan mü’minlere büyük ecirler müjdeler…” şeklinde tarif

Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Bu ayetlerde Kur’an’ın bu “okuma” manası aynen ifade edilmiştir. Zaten Kur’an’ın ilk emri de “Oku!” olmuştur. Böylece Kur’an’ın kelime anlamını öğrenirken

12 kibrit

en doğru yola eriştirir. İslâm’ın amel-i salih denilen emirlerini edilmektedir. Hadîs-i Şerîf’te Kur’an-ı Kerîm: Peygamberimiz (s.a.v.) uzunca bir hadîste Kur’an’ı şöyle anlatmıştır: “… O Allah’ın kitabıdır. O’nda sizden önceki (milletlerin durumlarıyla ilgili) bilgiler ve sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler; sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. türünden) ce-


reyân edecek olayların da hükmü vardır. O, hak ile batılı ayırt

dan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yaz-

eden ölçüdür. O’nda her şey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur.

mayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” diye emir

Kim akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nunla amel etmezse,

vermiştir.

Allah onu helâk eder. Kim O’nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O

Yine vahyin ilk yıllarında indirilen Müzzemmil suresinde;

dosdoğru yoldur. O, kendine uyan arzu ve istekleri kaymaktan,

“Kur’an’dan kolayınıza gelenleri okuyunuz”

kendisini (kıraat eden/okuyan) dilleri karışıklıktan ve sürçmek-

şamadan önce okuyup anlamanın ve ona göre yaşamanın

ten korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokça tekrarı usanç

önemi anlatılmaktadır. Bu yüzden Kuran’ı okuyup anlamadan

vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren harika

İslâm’ı yaşamaya çalışanlar, reçeteyi okumadan ilaç içenlere

yönleri son bulmaz, tükenmez… Kim ondan haber getirirse

benzerler.

buyrularak ya-

doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrı-

Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’an’a göre insanların durumunu

lırsa, doğru yola çağrılmış olur….”

değerlendirip şöyle buyurmuştur: a. Kur’an okuyan mümin turunçgillere benzer (portakal gibi-

İşte ayet ve hadislerin özetle tanımlaya çalıştığı Kur’an-ı Kerîm

dir); kokusu da güzel, tadı hoştur.

budur.

b. Kur’an okumayan mümin hurmaya benzer; kokusu yoktur

Kur’an-ı Kerîm Karşısındaki Tavrımız:

fakat tadı hoştur/güzeldir.

Kur’an-ı Kerîm karşısındaki tavrımızı milli şairimiz Mehmet

c. Kur’an okuyan münafık reyhan otuna benzer; kokusu hoş

Akif ERSOY şu şekilde dile getirmiştir:

fakat lezzeti acıdır.

“Ya açar bakarız Nazmı Celilin yaprağına

d. Kur’an okumayan münafık Ebucehil karpuzuna benzer; ko-

Ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına

kusu yoktur, tadı da acıdır.

Ölüler dini değil diriler dini bu din Dipdiri kalacak hep, dipdiri durdukça zemin

Bu veciz ifadeleriyle Peygamberimiz (s.a.v.) Kur’an’ın insan

İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

üzerindeki maddi ve manevi etkisine dikkat çekmiş, okuyanla

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için

okumayanın farkını çarpıcı bir benzetmeyle ortaya koymuştur.

Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı

Başka bir hadîste de şöyle buyurmuştur: “Kur’ân’da mâhir olan

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.

(hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve

Bu havalideki insanlar çok yaya kalmış dince

mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur’ân’ı kekeleyerek zorlukla

Öyle Kur’an okuyorlar ki sanırsın Çince!”

okuyana iki sevap vardır.”

Evet! Milli şairimiz eleştirilerini sıralarken ne yapmamız gerek-

2. Kur’an-ı Kerîm’i Amacına Uygun Okumalıyız:

tiğini de aslında aynı dizelerde belirtmektedir. O halde bir Müs-

Kuran’ın geliş gayesini incelediğimiz zaman Cenab-ı Hakk’ın

lüman olarak Kur’an’la nasıl ilgilenmeliyiz, onun karşısında

şöyle buyurduğunu görmekteyiz:

tavrımız ne olmalıdır? Âkif, bu mısralarda Kur’ân’ın manasını anlamanın önemini vurgulamakla birlikte lafzını okuyamayan-

“Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraş-

ları da eleştirmektedir. O, Kur’ân’dan kopan toplumların gerçek

mazdı da. Onun söyledikleri, diri olanları uyarsın ve kafirler

anlamda İslam’la bütünleşemeyeceğini de şöyle belirtmiştir:

cezayı hak etsinler diye, Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir

“Hani Kur’an’daki rûhun şu heyûlâda izi,

Kur’an’dır.” Başka bir ayette de şöyle buyrulmuştur. “Yüceler

Nasıl İslâm ile birleştiririz kendimizi,”

Yücesi Allah (c.c.), alemlere uyarıcı olsun diye kulu Muham-

Âkif Kur’ân-ı Kerîm’i düzgün okuyamayan toplulukları eleştirip

med’e Furkan’ı indirmiştir…”

şöyle tenkid etmiştir: “Öyle bir kavm ki Âşık Ömer’i ezberler;

Allah (c.c.) bu vb. ayetlerle Kur’an’ın cihanşümul bir kitap oldu-

Sonra Kur’an’ı sıkılmaz da yüzünden heceler.”

ğunu ve niçin indirildiğini bildirmiştir. Bu ayetlere göre Kur’an-ı Kerîm bütün insanlığı hatta bütün âlemleri uyarmak, evrenin

Kur’an-ı Kerîmle İlgili Acilen Yapılması Gerekenler:

sahibi ve yegane hâkiminin Allah (c.c.) olduğunu ilan etmek ve

1. Kur’an-ı Kerîm’i Sürekli Okumalıyız

O’nu kendi sözleriyle tanıtmak için gönderilmiştir.

İçtiğiniz ilaçların üzerinde “Kullanmadan önce prospektüsü okuyunuz.” yazdığı gibi Allah (c.c.) henüz ilk indirdiği ayetlerde:

Zaten tarih boyunca gönderilen bütün peygamberlerin ve indi-

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurta-

rilen bütün kutsal kitapların gayesi de budur.

kibrit 13


“And olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve

hakikatlerini anlatan eserleri dinlemeli, anlamaya çalışmalı ve

insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kita-

bunu etrafına yaymalıdır.

bı ve mîzanı indirdik...” Bu ayette de belirtildiği gibi Kur’an-ı Kerîm’in temel gayelerinden biri de nizam, intizam ve adalettir.

4. Kur’an-ı Kerîm’i Toptan Kabul Etmeliyiz

Kur’an’a inanan ve onu okuyan müminlerin bu amaçla okuyup

Kur’an-ı Kerîm bir bütündür, inanç ve amel açısından bölünme-

incelemeleri, hayata tatbik için de ne gerekiyorsa onu yapma-

yi kabul etmez. Ya hepsi kabul edilir veya hiçbir bölümü kabul

ları gerekir.

edilmez. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, kitaba tamamen (veya bütün kitaplara) inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar….” İşte bu ayetlerde Allah Teala, bize karşı tavrını açıkça ortaya koyan kafirleri ve sinsi planlar düşünen münafıkları iyi belleyip onlara karşı almamız gereken tavrı net bir şekilde beyan etmekte, aynı zamanda Kitab’ın tamamına iman etmemiz gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi halde Kur’an’ın tamamına iman etmiş olamayız. Eğer Kur’an’ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddedersek buna mukabil Allah şöyle buyurmaktadır:

3. Okunan Kur’an-ı Kerîm’i Güzelce Dinlemeliyiz

“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı edi-

Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyurmuştur: “(Ey rasûlüm!) Dinle-

yorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında

yip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın

ancak rüsvaylık (insanlar içinde aşağılık, ezilmek ve yok ol-

doğru yola ilettiği kimseler onlardır.” Buna göre bir müslüman

mak); kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah

sözü dinler, anlar ve en güzeline uyar. Sözlerin en güzeli ise

sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.”

Allah’ın sözleridir. “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?”

İşte bu yüzdendir ki bugün bir buçuk milyar müslümanın kim-

Allah (c.c.) bir başka pasajda ise müminlere şöyle seslenmek-

seye sözü geçmemektedir. Şairin dediği gibi:

tedir:

“Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden Dünya da gitti ukba da gitti elimizden.”

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, aklını çalıştırmayan sağırlar ve dilsizlerdir...” Bu ayetlerde belirtildiği gibi Allah’a ve rasulüne itaat etmenin en temel şartı onları dinlemek ve emirlerini anlamaktır. Bunu yapmayanlar ise Allah’a göre insanların değil, canlıların en adisidir. Kur’an dinlemenin insan üzerinde büyük bir etkisi vardır. Bu yüzden Allah (c.c.) “Kur’an okunduğu zaman onu can-ü gönülden dinleyin ve sessiz sakin olun! Belki rahmete nail olursunuz.” buyururken; kafirler ise tam bunun zıddını emretmektedirler. “İnkâr edenler: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü

5. Bir Bilene Sormalıyız

yapın. Belki böylece bastırırsınız, galip gelirsiniz’ dediler.”

Kur’an’ın sunduğu mesajları iyi anlayarak kitabımızı sık sık oku-

Artık bir mümin, duruşu ve tavrıyla kimin emrine hizmet ettiği-

malı, anlamaya çalışmalıyız. Şayet kendimiz okuyup anlaya-

ni göstermeli, her hal-ü karda Kur’an’la hemhal olmalıdır. Gün-

mıyorsak, ilaçların üzerinde “Beklenmeyen bir etki görüldüğü

delik hayatında, iş yerinde, aracında, teybinde, videosunda, bil-

takdirde doktorunuza müracaat ediniz” ya da “Hekime danış-

gisayarında mümkün mertebe İslâm’ın güzelliklerini ve Kur’an

madan kullanmayınız” tavsiyesi gibi Kur’an’ın şu emrine kulak

14 kibrit


vermeliyiz: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden (işi ehlinden, uz-

de manevi-uhrevi zararı şöyle bildirilmektedir:

manlarından, bilenlerden) sorunuz.” “Kim de benin zikrimden (mesajımdan, Kur’an’dan) yüz çevirir6. Önce Kendimiz Anlayıp Uygulamalı Sonra Başkalarına An-

se şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet

latmalıyız.

günü kör olarak haşredeceğiz. O (Kur’an’dan yüz çeviren kimse): Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakika-

Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “(Ey bilginler!) Sizler insan-

ten görür idim!, der. (Allah da cevaben) buyurur ki: İşte böyle.

lara iyiliği emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz? Kitab’ı

Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün

okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, aklınızı kullanmıyor

de aynı şekilde sen unutulursun!”

musunuz?” O halde şartlar ne olursa olsun Peygamberimiz’in (s.a.v.) buBu ayette yapılan yanlışlar baştan sona doğru sıralanmıştır.

yurduğu gibi “İslâm’ın değirmeni (Nizamı) devrini sürdürmek-

Bunların doğrusunu yapmak için sondan başa doğru bir sıra

tedir. Binaenaleyh Allah’ın kitabı nerede deveran ederse siz de

takip etmemiz gerekir. Şöyle ki:

onunla beraber seyrediniz. (İslâm nizamını sürdürünüz) Dikkat edin yakında kitap ile sultan birbirinden ayrılacak. Siz asla

1. “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” kısmının tersini (yani işin

Kur’an’dan ayrılmayınız.”

doğrusunu) yaparak aklımızı ve mantığımızı Kur’an ışığında çok güzel kullanmalı, bol bol düşünmeli, bilimsel merak sahibi

Kur’an’a Başvurmayanların Dinî Durumu

olmalıyız.

Allah, aralarındaki hükümleri Kur’an’a göre ayarlamayanların mümin olamayacaklarını şöyle belirtmiştir:

2. “Kitab’ı okuduğunuz halde” kısmını iyi anlayarak faydalı eserleri bol bol okumalıyız. Düşünerek, seçerek, önem sırasına

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri

göre okumalıyız.

sürenleri görmedin mi? Tâğut’u reddetmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut’un önünde (onun hükümlerine göre) mu-

3. “Kendinizi unutuyor musunuz?” emrine göre kendimizi unut-

hakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün sap-

mamalı, okuduğumuzu öncelikle hayatımıza tatbik etmeliyiz.

tırmak istiyor. Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Resûl’e (sünnetine) gelin, denildiği zaman, münafıkların senden iyice

4. “Sizler insanlara iyiliği mi emrediyorsunuz?” cümlesinin

uzaklaştıklarını görürsün.”

mana ve hikmetini kavrayıp kendimiz yaşadığımız gibi en yakınımızdan başlayarak çevremize de tebliğ etmeliyiz.

Peygamberimiz (s.a.v.) “Şefaatim ümmetimden (zina, faiz, içki, kumar vb.) büyük günah sahipleri içindir.” dediği halde kıyamet

Ancak bütün bunları yaparken kendi şartlarımızla Kur’an’ı ölç-

günü bir toplumu bizzat kendisi şikayet edecektir. Kur’an bu

meyeceğiz. Kur’an gözlüğüyle kendimize ve çevremize baka-

durumu şöyle haber vermiştir:

cağız. Bunun için Kur’an’a dair konu ve kavramları iyi öğrenerek

“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün

İslâm’ı kendimize değil, kendimizi İslâm’a göre ayarlamalıyız.

terk ettiler.”

Kur’an’sız Yaşayanların Durumu

Bir Misal: Allah’ın Sağlam İpi (Kur’an-ı Kerîm)

Kur’an’sız hayat insanı hem dünyada hem de ahirette felakete

Kur’an-ı Kerîm’e olan ihtiyacımızı bir misalle şöyle arz edebiliriz:

götürür. Cenab-ı Hak Kur’an’ı ölçü almadan İslâm’ı yaşadığı-

Kalınlığını bilmediğimiz kocaman bir ağacın üzerinde olduğu-

nı zanneden insanları şöyle tarif etmektedir: “Kim Rahman’ın

muzu farz edelim. İçinde bulunduğumuz bahçede istediğimiz

zikrinden gafil yaşarsa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona

bütün meyveler, içecekler, aklımıza gelen ve gelmeyen her tür-

musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alı-

lü nimet ve dünya zevkin olduğunu düşünelim. Aynı zamanda

koyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.”

bu ağacın altında biri siyah diğeri beyaz iki fare veya iki adam

Bu ayette Allah (c.c.), insanın hayatında Kur’an olmadığı za-

ağacın köküne tık tık vurup ağacı devirmeye çalışıyorlar. Biz

man manevi yönden düşeceği durumları anlatmaktadır. Bugün

ise ağacın kökünü göremediğimiz için ne zaman devrileceği-

milyonlarca insan Kur’an’dan bihaber oldukları için yaşadıkları

ni bilemiyoruz. Fakat ara sıra ağaç devrilebilir diye de endişe

din gerçek dine, bu tür gafil dindarlar da gerçek Müslümanlara

ediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz zevk-u sefadan bir türlü

zarar vermektedir.

kopup da tedbir alamıyoruz.

Bir başka ayette de Kur’an’sız hayatın hem maddi-dünyevî hem

Tam o esnada bir dostumuz –süresini bildirmemekle birlikte-

kibrit 15


ağacın devrileceğini haber verip sağlam bir ipi yukarıdan bize

şifa kaynağı Kur’an-ı Kerîm’dir. Onda yapılması gereken her şey

uzatsa “toptan şu ipime sımsıkı sarılın” dese acaba ne yaparız?

açıklanmıştır. Fakat Müslümanların acilen Kur’an’a dönmeleri,

Tıpkı bu hikâyede olduğu gibi bizler dünya bahçesinde ömür

onu okuyup samimi bir şekilde hayatlarına tatbik etmeleri ge-

ağacı üzerindeyiz. Bu ömür ağacının altını siyah adam dedi-

rekmektedir. Başka yerlerde çare ve çözüm aramak beyhude-

ğimiz gece ile beyaz adam dediğimiz gündüz, ikisi birlikte

dir, boşuna zaman israfıdır.

durmadan baltalıyorlar. Biz ise ömür ağacının altını göremediğimiz için ne zaman devrileceğini bilemiyoruz. Her gece ken-

Bu kısacık ve sınırlı yazımızda konuyu ancak bu kadar özet-

disine yalvararak “… Sen bizim Mevlâmızsın/dostumuz, veki-

leyebildik. Okuyucularımıza Kur’an adına herhangi bir katkıda

limizsin. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!” diye dua

bulunabildiysek bu bizi bahtiyar kılacaktır. Kul hatasız olmaz.

ettiğimiz Mevlamız bize şöyle sesleniyor: “Hep birlikte Allah’ın

O yüzden konuyu sunuş ve ifade tarzında dahi olsa hatalı gör-

ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın...”

düğünüz yerleri bildirir, bizleri uyarırsanız şimdiden teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Sonuç: Bütün bu anlattıklarımızdan hareketle bu ya-

“Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seni noksan

zımızı şu şekilde bitirmek istiyoruz.

sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir).

Yeniden kendine gelmek, Allah

Orada birbirleriyle karşılaştıkça söy-

(c.c.) ve rasulünün istediği

ledikleri ise «selâm» dır. Onların

gibi bir mümin ve insan

dualarının sonu da şudur:

olmak isteyen her fert

Hamd, âlemlerin Rabbi Al-

ve toplumun yegâne

lah’a mahsustur.”

KAYNAKÇA

Kıyamet 75/17-18.

Zümer 39/18.

Peygamberimiz (s.a.v.)’e 610 yılında Mekke yakınındaki Hira

Nisa 4/87; 122; Maide 5/50.

Enfal 8/20-24.

mağarasında ilk kez Alak 96/1-5. ayetler inmiştir.

Bakara 2/1-2

A’raf 7/204.

İsra 17/9-10.

Fussilet 41/26.

Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 14, (2908).

Ali İmran 3/119-120.

Mehmed Akif Ersoy, SAFAHAT, İz Yay., İstanbul 1991, s. 155-

Nisa 4/150-152.

Bakara 2/85.

Ersoy, Safahat, s. 370.

Enbiya 21/7.

Ersoy, Safahat, s. 578 (Hersekli Arif Hikmet).

Bakara 2/44.

Alak 96/1-5.

Zuhruf 43/36-37.

Müzzemmil 74/20.

Taha 20/124-126.

Buhârî, Et’ime 30, Fedailu’l-Kur’ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim,

Ekrem Doğanay, 105 Hadis-i Şerif, s. 37-39.

Nisa 4/60-61.

Tirmizi, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739).

156. (Süleymaniye Kürsüsünde).

Müsafirin 243.

Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14,

(1454).

Furkan 25/30.

Yasin 36/69-70.

Bakara 2/286.

Furkan 25/1-2.

Ali İmran 3/103.

Şûra 42/7; En’am 6/19.

Yunus 10/10

Hadid 57/25

16 kibrit


ROPÖRTAJ

GÜNCEL

15 TEMMUZ özgürlüklerini ve seçimle iktidara getirdikleri hükümetlerini korumak için hiçbir mantık çerçevesince açıklanamayacak olan kahramanlık destanına imza atarak, adeta insanüstü bir gayret sarf ederek geriye hiç bakmadan mücadele edeceklerini tüm dünyaya göstermiştir. Batı’nın, ürettikleri toplumsal evrim teorileri üzerinden okudukları ve gelişmişlik basamaklarında gerilere atıp hor gördükleri bu devletin evlatları cihana parmak ısırtacak bir demokrasi mücadelesine imza atmışlar ve neticede başarılı olmuşlardır. Tüm sosyal sınıf ayrımlarının ötesinde, sosyo-ekonomik statü, siyasi görüş, dini tutum vs. gibi toplum bölümlenmelerini alaşağı eden bir kenetlenmeyle ortak bir idealde birleşen va2016 yılına kadar takvimlerdeki yapraklardan herhangi biri olan 15 Temmuz, artık bizler için çok derin anlamlar ifade eden bir güne dönüşmüştür. Tıpkı bireylerinkinde olduğu gibi toplumların tarihlerinde de milat niteliğinde hadiseler yaşanır. Bizler Osmanlı İmparatorluğu’nun torunları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak bu iki büyük devletin gerek uzak gerekse yakın dönemlerindeki dönüm noktalarını okumuş, duymuş ya da yaşamışızdır. 15 Temmuz gecesi bunların sonuncusu ve belki de en şiddetli olanlarından biri olarak tarihe kazınmıştır. En şiddetlilerden olduğu kadar en hazin olan girişimlerden olduğunu söylemek de çok doğru olacaktır çünkü bu sefer saldıranlar bizzat içimizden olan, bu milletin vergileriyle kurulmuş okullarda yetişip yine aynı vergilerle alınan uçaklarla, tanklarla, silahlarla bu milletin bekasına kast eden-

tandaşlarımız hiçbir silah kullanmadan bir demokrasi zaferi kazanmışlardır. Milletimizin atalarından devraldığı ve aslen iliklerine kadar işlemiş olan fakat çeşitli şer güçlerin farklı amaçlarla, unutturmak için her türlü gayreti sarf ettikleri birlik şuuru 15 Temmuz gecesi adeta bir yeniden diriliş yaşamış ve bireysel farklılıklarını unutup demokrasiyi koruma ortak hedefi etrafında kenetlenen gücünü silahlardan değil inancından alan bir demokrasi muhafızları ordusu ortaya çıkmıştır. Bu ordu öyle bir ordudur ki değer verdiklerini korumak adına tankların altına gözünü kırpmadan yatabilecek, yurdun dört bir yanında bir anda sokaklara dökülebilecek, vatan uğruna can vermede birbiriyle yarışacak neferleri vardır.

lerdir. Silahlı Kuvvetleri’nin içerisinde yuvalanmış bu vatan hainleri her bir zerresinde bu milletin emeği olan mekânları ve araçları bu millete karşı kullanmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti, Fetö terör örgütünün uzun yıllardır yapmış olduğu hain planlar neticesinde 15 Temmuz gecesi bu denli alçakça bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. TBMM’ni bombalayacak kadar pervasızca saldıran bu kanlı eller yapabilecekleri her türlü saldırıya teşebbüs etmişler fakat en önemli noktayı hesaba katamamışlardır; tüm planların üstünde olan Allah’ın planında 15 Temmuz gecesinin saldırdıkları öz vatanları değil kendileri için bir hezimet gecesi olacağını hiç mi hiç akıllarına getirmemişlerdir. Önce Rabbimizin yardımı sonra da kahraman vatan evlatlarının muhteşem gayreti ile darbe geri püskürtülmüş ve kazanan millet olmuştur. 15 Temmuz gecesi, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmemizi öğütleyen ve sevdiklerini her şeyden önce Allah’a emanet eden bir inancın evlatlarının, vatanlarını, bayraklarını, dinlerini,

15 Temmuz gecesi oluşan bu ruh sonrasında devam eden demokrasi nöbetlerinde her bir şehrin meydanındaki ayrı ayrı hikâyelerle devam etmiştir. Başka 15 Temmuzların yaşanmaması ve milletin ortak değerlerine sahip çıkmada her türlü ayrılığı unutması adına bu birlik beraberlik ruhunun her daim canlı tutulması büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple her bir birey üzerine düşeni yapmalı ve 15 Temmuz gecesini unutmadan, unutturmadan bu memleket için var gücüyle çalışmalıdır.

kibrit 17


GÜNCEL

İMAM- HATİPLİLER NE MELEK OLDU NE DE ŞEYTAN

İmam- Hatipliler bu toplumun bir türlü dinden koparılamayışının bir simgesi, göstergesidir. İslami kimliğe açıkça düşmanlık yapıldığı yıllarda, okullarını halkın yaptırdığı İmam Hatipliler zaman zaman toplumdaki yozlaşmanın izlerini taşısalar da ümmetin umudu olmaya devam edeceklerdir. Hülya ŞEKERCİ Konuşmacı - Yazar

Liseyi Bursa İmam Hatip Yeşil şubesinde okudum. Lise yılla-

Hangi okullarda hayata din temelli anlam arayışı daha fazla?

rında tören konuşmaları da dahil öğretmenlerimiz ve idare-

Hangi okullarda uyuşturucu bağımlılığı daha az ya da yok de-

cilerimizden ‘siz İmam- Hatiplisiniz beyaz bir örtü gibisiniz.

necek kadar az?

Beyaz örtünün üzerindeki en ufak leke nasıl belli olursa sizin de hatalarınız öyle görünür’ anlamına gelecek pek çok kelam

İslam ümmetinin dertleri için bağış toplayan, kermes yapan

işittik. İmam- Hatip öğrencisini idealize eden, onu çağın sa-

daha çok hangi okullar?

habeleri olarak görmek isteyen bir yaklaşım, öğrencileri şöyle ya da böyle etki altına alırken öte yandan ‘ İmam- Hatipliler-

Örneğin Mısır’daki idam kararların protesto eden gençler han-

den korkacaksın, hiç göründükleri gibi değiller, onlar mı İslam’ı

gi okullardan akın ederek meydanları doldurmaktalar?

temsil edecek’ gibi aşağılamalarla da karşılanıyordu İmamHatip nesli. Aslında hiçbir zaman İmam- Hatipliler ne melek

Herkes biliyor ki ‘hangi’ kelimesinin yerine konacak İmam- Ha-

oldu ne de şeytan.

tip Liseleridir. Bu kurumları hak etmedikleri şekilde idealize edip sonra da yerden yere vurmak yerine bu okullardaki öğ-

İmam- Hatipliler bu toplumun bir türlü dinden koparılamayışı-

rencilerin dine yönelişleri ve ilgilerini nasıl sağlam kanallara

nın bir simgesi, göstergesidir. İslami kimliğe açıkça düşman-

yönlendirebiliriz üzerinde düşünmemiz gerekir. Ancak İmam-

lık yapıldığı yıllarda, okullarını halkın yaptırdığı İmam Hatipliler

Hatip nesline düşen ise bu ülkede başörtüsünün yasaklandı-

zaman zaman toplumdaki yozlaşmanın izlerini taşısalar da

ğı, İmam- Hatip liselerinin orta kısımlarının kapatıldığı, meslek

ümmetin umudu olmaya devam edeceklerdir.

liselerine konan katsayısı engeli ile üniversitelere girmelerinin engellendiği günleri hiç unutmamaları. Bugün rahatça tak-

Elbette özellikle son dönemde İmam- Hatip öğrencileri ile ilgili

tıkları başörtüsünün arkasında çokça gözyaşı, dayak, zulüm

olumsuz pek çok şey söylenmekte. Kızı İmam- Hatip mezunu,

ama buna rağmen direniş olduğu asla göz ardı edilmemeli. Bu

oğlu hala İmam- Hatip’te okuyan bir anne olarak çoğundan

direniş hatırına, başörtüsünü bir aksesuar gibi başımıza tak-

haberdarım. Ancak okullar arasında kıyaslama yapmak için

mak yerine bilincini takvayla kuşatmış bireyler olarak başörtü-

şu sorulara cevap arayabiliriz:

sünü İslami kimliğimizin bir parçası kılmak zorundayız. Çünkü başörtümüz iffetimizdir, başörtümüz onurumuzdur, başörtü-

Hangi okullarda namaz kılma ve diğer ibadetlere önem verme oranı daha yüksek?

18 kibrit

müz bizim İslam’a aidiyetimizi bildiren kimlik kartımız gibidir.


kibrit 19


ROPÖRTAJ

Ropörtaj: Muhammed ŞAHİN ve Şakir AYDIN

PROF. DR. HASAN ELİK’LE

HAYATI VE TEVHİT MESAJI KİTABI HAKKINDA Kur’an; Arapça “karae” fiil kökünden türemiş, okumak, okunan, okunması gereken, çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.) bir ayette “Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.” buyurmuştur. Kuran-ı Kerimin ilmi ile buluşma arzunuz ne zaman başladı?

zaman İstanbul bu kadar büyük değil, 5,6 milyon civarıydı sa-

Benim Kuran-ı Kerim’le ilk temasımdan başlamak gerekirse;

nırım. Dolayısıyla merkezler malum Fatih muhitiydi. Bizler ora-

altı- yedi yaşlarımda, Tokat’ta elif-ba okuyarak gerçekleşti. Do-

da çeşitli branşlarda uzmanlığı tescil edilen hocalarla temas

kuz on yaşlarımda Tokat’ta hafız oldum. Sonra on on bir yaş-

kurduk. Mesela talim ve tecvit için bir İsmail Bahri Hocamız

larımda İstanbul’a geldim ve tefsir okumaya başladım. İslami

vardı. Kendileri ‘Kesik Bacak ‘ diye de mağruftur. Çok önemli

ilimler olarak nitelendirilen fıkıh, kelam, mantık gibi Kur’an-ı

bir zattı. Talim tecvit konusunda hakikaten ustaydı. Akşamla-

Kerim kaynaklı ilimleri okumaya başladım. O dönemde İs-

rı fıkıh kitapları okurduk. İkindiden sonra da Fatih Camii’nde

tanbul’da önemli hocalar vardı. Bizim hocamız Sultan Ahmet

tefsir okurduk. Biz tefsir okumaya Celaleyn Tefsiriyle başla-

Camii’nin imamının hocası Mehmet Efendi’ydi. Anadolu’dan

dık. Sonra zaman ilerledi, imam hatip okuluna girdik. İmam

gelen öğrencilere yurt temin ediyor, kendi imkanlarıyla öğren-

hatipte tefsir derslerinde hocalarımızın verdiği bazı notlarla

cilerine bir çorba içiriyordu. Bize “Ben hoca değilim Arapça

tanıştık.

öğrenmek istiyorsanız Abdullah hocaya gidin” derdi. Tabii o

20 kibrit


Tefsir derslerine İmam Hatip okulundan önce mi başladınız?

bölüm vardı ve biz yüksek lisansın devam döneminde; hem

İmam hatip okuluna 17 yaşımda valilik kararıyla girdim. Yaşım

hadis kaynaklarını hem de tefsir kaynaklarını teeyyüt ettik.

geçtiği için valiliğin izniyle aldılar. O zaman biz zaten hafızlığı

Böylece tefsirde çalışmak isteyenin hadisten haberi oluyordu,

bitirmiştik, fıkıh kitaplarını okumuştuk. Bizim zamanımızda ar-

hadiste tez yapmak isteyenin ise tefsir ilminden haberi olu-

tık hocadır denebilecek seviyeye gelmiştik. Yine de 17 yaşım-

yordu. Ben bunu ilk defa gündeme getirdim. Tefsir ve hadis

da revaçta olan imam-hatip okuluna girdim. Orada tefsir ders-

kürsüsünün birbirinden ayrı olması problem doğuruyordu. Bir

lerini tekrar gördük ve imam hatipten de mezun olduk. 1971

müddet sonra tefsirle Kur’an-ı Kerim’in bu manada ilmî bir

yılında Yüksek İslam Enstitüsü, İlahiyat Fakültesine girdik.

münasebeti olmayan Hadisçiler konuşuyor, öbür taraftan hiç

Orada yine tefsir okuduk. Mehmet Sofuoğlu diye bir hocamız

hadis eğitimi almamış eğitimcilerden ortaya bir Kur’an bir ha-

vardı; müfredata uygun olarak tefsir okutuyordu fakat bize

dis dini ortaya çıkıyor. Bunlar birbirleriyle çatışıyor, hadisçiler

o da yetmedi. 1970 yılında Fatih Camii’nde görev almıştım.

ve Kur’ancılar birbirinden ayrılıyordu. Bunun çok bariz bir ör-

Orada yine tefsir, hadis, fıkıh okumaya devam ettik. O zaman-

neği Pakistan’da ortaya çıkmıştır: Orada okullar Dar-ül Kur’an,

larda İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın kurucusu Ali Hoca’dan

Dar-ül Hadis olarak kesin çizgilerle ayrılır. Ben yüksek lisansta

Zemahşeri’nin tefsirini okuduk. Daha sonra 1973lerde Yüksek

ve doktorada hadise çalıştım, 500 tane hadis tahlil ettim. Ha-

İslam Enstitüsü’ne devam ederken Fatih Camii’nde tekrar Ze-

dis konusunda bazı alimlerin sahih dediklerine diğerleri zayıf

mahşeri’nin tefsirini oku-

diyordu. Bunun sebepleri

duk. Ardından yine okulla

var; herkes kendisine ulaşan

sınırlı kalmayıp Buhari’nin

bilgilerle konuşuyor. Dolayı-

şerhlerini okumaya de-

sıyla hadise çalışmam bana

vam ettik.

artı değer kattı.

1975’te ben tefsir işi-

14 yıl sonra eğitimim bitti ve

ni daha iyi anlamak için

yurda döndüm. Orada 3 ço-

başka bir şeyler yapmak

cuğum oldu. 1990’da yirmi

gerektiğini

düşündüm,

yıl sonra buraya geldiğimiz-

kendi fikirlerimde olsun

de ufkum açılmıştı. Bütün

istiyordum. Lakin kabulle-

dünyanın

nenin üstüne bir şey koya-

gördüm; farklı görüşler, fark-

mıyordum. O gün Türkiye

lı yaşantılar, farklı hassasi-

buna pek müsait değildi.

yetleri gördüm. Temel de-

Hocalar

ne

müslümanlarını

söylemiş-

ğerlerde bir ama detaylarda

se onu kabul ediyorduk.

çok fark var. Mesela namaz

Hoca demek; o zaman

kılışlarında bile fark var ve

için eskiden yazılan kitap-

bunlar benim dikkatimi çek-

ları okuyup, aktaran demekti. Güncel sorunlara dini açıdan

ti. Biz zannediyorduk ki; bizim uyguladığımız din, semadan

görüş getirmek imkânı yok gibiydi, getirene de “icat çıkarma”

böyle nazil olmuş, tek şekli bu. Dolayısıyla sadece biz müslü-

deniyordu. Bu arada King Abdülaziz Üniversitesi’nin Mekke’de

manız, sadece biz doğru anlıyoruz kanaati vardı. Kâbe’de fark-

yeni bir şubesi açılmış, bu yeni oluşuma dışarıdan öğrenci ka-

lılıkları görünce dikkatimi çekti. Bu onun için oraya gidip gelen

bul ettiklerini öğrendik. Bu dönemde Fatih Camii’nde olduğum

birçok Türk hacısı der ki “En iyi müslüman bizdedir, onlar farklı,

için (burası hem ilmî hem içtimaî anlamda önemli bir merkez-

kimisi namaz kılarken ellerini bağlamıyor kimisi ellerini göğ-

di.) bu gibi şeylerden haberdar oluyorduk. Bir dostumuz vası-

sünün üstüne koyuyor.” Sebebi burada tekdüze bir uygulama

tasıyla evraklarımızı gönderdik ve 1977 yılında Mekke’ye King

görmüştük. Bu bize ait bir şeydi. Diğer insanlarda müşterekliği

Abdülaziz Üniversitesi’ne gittik. İki yıl yabancılar için Arap Dili

buralarda değil daha başka yerlerde, özde yakalamak gerekti-

Enstitüsü’nü bitirdikten sonra içime bir arzu geldi ve tefsir ala-

ğini anladım. Namazın kılınış şeklinin değil namaz ibadetinin

nına yönelmek istedim. Orada kaynakları daha iyi tanıdım ve

farz-iyetini anladım. Yani farklılıklar bir yere kadar normaldi

bu arzumu gerçekleştirmek için çok çaba gösterdim ve nasip

çünkü; bunlar sosyolojik etkilerle, kültürel etkilerle oluşur. Bü-

oldu. Sınavı kazanarak tefsir alanında yüksek lisansa başla-

tün bunlar benim ufkumda daha geniş bakmama sebep oldu.

dım. Yalnız orada yüksek lisansta ve doktorada usül; tefsir ve

Bu şekilde Kur’an’a ilgim arttı. Bu meseleleri incelemeye baş-

hadisi birlikte okumaktı. Kitap ve sünnet bölümü diye tek bir

ladım. Dolayısıyla farklılığın zenginlik olduğunu ben bu hayat

kibrit 21


tarzıyla anladım. Bir insan kendi dünyasını kendisi sınırlayıp,

Nisa suresinin 7. ayetinde “Allah, ortak değeriniz birbirinizden

onun içerisinde, kendi dünyasında bütün varoluşu sığdırma,

bir şey isterken, Allah için istiyoruz, değil mi? ” İşte Allah ortak

onun dışındaki her şeyi reddetme, ufuk darlığıyla yaşarsa bu-

değerdir. Âli İmran suresinin 64. ayeti de aynı mânadadır. “ O

nun hayata bir katkısı olmaz. Bu hislerle İstanbul’a geldim ve

halde insanın insana iyi davranmasını istiyorsanız Allah’tan

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde hoca olarak göre-

başlamanız lazım”. Bunun yaratıcıdan kaynaklanması lazım.

ve başladım. Doçentlik çalışmamı yine tefsirle devam ettim.

Bunun yaratıcıdan kaynaklanmayan insan ilişkileri, akıl üzeri-

Böylece ilk ve önemli çalışmam “Kur’an’ın Korunmuşluğu”

ne, hesap üzerine, rekabet ve yarış üzerine yürür.

ortaya çıktı. Bu eserimin (Tevhit Mesajı)ndan önce okunması gerektiğini okuyucular fark ediyor. Şunu da belirtmek gerekir-

Fedakârlık üzerinde yürütmek istiyorsanız; Allah’tan başlama-

se bu kitap beni safra ameliyatı etmiştir. Ben biraz titiz çalışı-

nız lazım. Biz bu konuda birçok program yaptığımız için vâkıf

rım ve çok zorlarım kendimi. Mükemmel olsun, hata olmasın

olmuştuk. Ondan sonra tevhit mesajını yazmaya başladık. Ta-

diye çok yıpratırım kendimi. “Kur’an’ın Korunmuşluğu” doçent-

bii başlarda “Tevhit Mesajı” ismi yoktu, henüz bir çalışmaydı.

lik tezim oldu. Bütün bunlar bizi belli ölçüde yetiştirdi ve artık

Buna nasıl başladığımız meselesi o kitabın ön sözünde vardır.

“Tevhit Mesajına’’ ve “Kur’an’ın Dünyasına” Ya Allah Bismillah

Bu arada benim farklı bakış açımdan dolayı, eş dost Kur’an

deyip girdim. Fakat ondan önce Kur’an’la ilgili yüzlerce konuy-

tefsiri yazmam için ısrar etti. Zihnen bu muhasebe 5 yıl sürdü.

la meşgul oldum. Kur’an’ın ana gayesini tespit ettikten sonra

Kendimi hazır hissettiğim zamanda; Arap Dili hocalarından,

bu çalışmaya girdim. Bu çok önemli bir mevzudur; yani ana

Fıkıh hocalarından ve diğer disiplinlerden beş kişilik bir ekip

konusunu tespit etmeden tefsir veya meal yapmaya çalışırsa-

kurduk ve heyet olarak bir kaç ay çalıştık. Fakat benim düşün-

nız, çalışmanın sonunda ancak kendiniz -yeni- anlamış olursu-

düğüm tarzda mutabık kalamadık, çünkü ben mesaj odaklı

nuz ve dolayısıyla ortaya çıkan çalışma biraz ham gibi durur.

çalışma yapmak istiyordum. Gramer ağırlıklı ve kelimenin

Onun için esas yazmaya başlamadan önce “kervan yolda dü-

sözlük anlamı lafsıyla sınırlı değildi. Hâlbuki bizde tefsir, meal

zülür” mantığı ile çalışırken; öğrenmek değil detaylı olarak dü-

çalışmaları daha çok lafsî çalışmalardır, mesaj ikinci plandadır

şünmek ile ana konuyu çözmüş olmak lazım. Kafandaki ‘‘Allah

ve özellikle meallere bakın, mesaj vermek gibi bir gaye yoktur.

tasavvurunun’’ oluşması lazım. Kur’an’ın temel iki ana konusu

Onların gayesi kelimelerin anlamını vermeye çalışmaktır. Onun

var, hatta iki değil tektir. Allah ve insan ayrılmaz şeylerdir. Çün-

için kelime- anlam çalışmaları da görürsünüz. İlim adamları

kü Allah kendi hatrına, insanlara iyi davranılmasını istiyor.

Kur’an okuyup üzerinde çalışmalar yapmış, mealler yazmış ancak mesaj oluşturamamışlardır. Burada mesele; bunun öte-

Peki ya bunca yaşanmışlıktan sonra yılmayıp Tevhit mesa-

sinde Kur’an’ın mesajı anlaşılacak ki hayata yansıtılsın. Ben

jına nasıl çalıştınız?

bu eksikliği hissettim ve mesaj odaklı çevirilerde bulundum. Arapçayı esas alarak Türkçe bir çeviri yapılamaz. Çalışmaları-

22 kibrit


mız sırasında çeviri kurallarını etüt ettik. Mesela; İnciller nasıl

özgün olur ve özgün bir şeyler üretebilir. Dolayısıyla biz bu ça-

çevrilmiş? İncilin yüzlerce çevirisi var, onların içinden çeviri ku-

lışmayı bitirdik. 2013 yılının temmuz ayında bu çalışmanın ilk

rallarını inceledik ve epey istifade ettik. Mesela aklımda kalan

baskısı yayımlandı. Dediğimiz gibi bu çalışmanın özelliği me-

bir şey daha: Birisi “Bir kelimenin anlamı, bağlamıyla ilgilidir,

saj odaklıdır. Çalışma bittikten sonra ne isim koyalım diye dü-

bana kelimenin anlamını sormayın bağlamını getirin, ben size

şünüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Benim Tokat’ta bir kız

anlamını söyleyeyim.” demişti. Onun için kelimenin lügat anla-

kardeşim var. Kur’an kursu müdüresi, onun eşi de bizim bura-

mı önemlidir ancak buradaki bağlama göre bizim iyice ufku-

dan eski talebemizdir. O da Tokat’ta Fen Lisesinde Din Kültürü

muzu açtı. Biz artık mevcut anlayıştan uzaklaştık. Bu gidişatla

Hocası ve aynen bizim evde ilahiyatçılar da var edebiyatçılar

mesaj arayışına girdik ve dolayısıyla bizim ilk grupla bir netice-

da... Kitabı onlar da okumuştu. Halk gözüyle okumalarını iste-

ye varamadık. Bana “Sen kafandakini kendin yap, onu bu şekil-

miştim çünkü iyi okuyuculardır. Okudular, ortaya çıkan fikirleri

de müşterek yapmak zor ve hepimizin buna mütafık kalması

tartıştık ve yıllar sonra konuyu yazılı olarak açtık.

zordur.” Dediler. Arkadaşlar sağ olsun iyi demişlerdi ve ben de tek başıma devam ettim. O arada Muhammed Coşkun vardı,

Kitabınıza verdiğiniz isme Akademik camia ve Halktan

şimdi yardımcı doçent oldu. O zaman yüksek lisans yapıyordu

olumlu tepkiler aldığınızda ne hissettiniz?

ve tez danışmanı da bendim. Ben tabii bu sırada yüksek lisans

Ben bu kitabı hazırlayınca Marmara İlahiyatın açılış dersini bu

ve doktora öğrencilerine de ayetler veriyordum; çevirme yön-

konuya tahsis ettik. Dekanlık ve Bağlarbaşı Kültür Merkezinde

temlerine bakmak istiyordum. Muhammed’e de vermiştim.

aşağı yukarı 1500-2000 öğrenci ile 100 civarı hocanın katılı-

Muhammed meseleyi yakalamıştı. Ya benim içindeki onun da

mıyla Kur’an anlayışımı ve tevhit mesajımı sundum. İlk derste

içine doğmuştu ya da benim içindekini hissetmişti. Mesela bir

orada akademik camianın tepkisini ölçmek istedim. Arkadaş-

keresinde (zannediyorum ki) Saf süresinin bir çevirisini getirdi

lara oradaki arkadaşlara açık çağrı yaptım. Bizim diğer keli-

ve bu çalışmayı beraber yürütmek istediğimde memnuniyet

me eksenli, lafız odaklı çevirilerde yaptığımız zaman anlamı

ve heyecanla kabul etti. Dolayısıyla biz bu çalışmayı bu şekilde

bu oluyor. Nüzul dönemini esas alarak, indirildiği dönemdeki

tamamlamış olduk. Gerçekten üzerinde çok çalıştık ve anla-

anlamı yakalamaya çalıştırsak; anlam tam kelimeyi karşılasın

yış birliği sağlandı. Danışmanlığını yaptığım tezi dolayısıyla da

diye arada önemli farklılıkların atlanmaması gerekir. Ben o

Muhammed’le müşterek çalışmalarımız oldu. Birlikte çalışan

derste örnek olarak aşağı yukarı 40-50 ayet verdim. Arkadaş-

arkadaşların bu şekilde birbirini anlaması lazımdır. Ayrı ayrı

larımdan biri İslam felsefesi hocası Prof. İlhan Kutluer diğeri

tellerden çalınırsa; herkes ayrı çalışma yapacak demektir.

Fıkıh profesörü Mehmet Erdoğan - baktılar çok farklı manalar

Çalışmalarda müşterek noktalara yoğunlaşmamız lazım. Ben

çıktı- iki alanda da beğendiklerini dile getirdiler.

oldum olası kişilerin hür olması gerektiğini savundum; inançta, sosyal hayatta, ticari hayatta, yaşamın her alanında kişi-

Bizim çalışmalarımız genellikle tekellümsüzdür. Böyle entelek-

lerin hür olmasını savundum. İnsan, birey olursa, hür olursa

tüel bir hava olsun, yabancı kelimeler kullanma gibi şeylerden

kibrit 23


kaçınırım. Ben kendi tabiatımla bir konuşmada da yazılarımda

anlaşılmaması indirildiği dönemin içerisindedir. Ne zaman

da; anlatabildim mi, anlaşıldım mı? diye tekrar eder dururum.

geldiyse anlamı da o zaman ortaya çıkmıştır. Tevhid Mesajı

Bunun biraz da üslup farklılığı biraz da ayet farklılığıyla alakası

dediğimiz ana mesaj budur. 600’lü yıllarda tohumu alıp 2000’li

vardır. Kur’an-ı Kerim böyle bir şeydir; bir tarafta Hz. Muham-

yıllara ekeceğiz. Bu çağda Kuran yöntemiyle çağdaş sorunları

med var kitabın tebliğcisi, sunucusu, bir tarafta köle Bilal-i

çözmek bizim işimiz, kur’an’ın işi değil. Kuran çağdaşlaştırı-

Habeşî... O noktayı yakalamak entelektüel bir mesele değildir,

lamaz, biz çağdaşlaşacağız. Yaşadığımız dünyayı bileceğiz

herkes anlayamaz. Sadece ana değerlerde herkes müşterek-

ama Kur’an’ı ve önceki dini tecrübelerini biz anlamış olacağız.

tir; su mesela herkese lazımdır… Kur’an’a da böyle yaklaşmak

Bazı yanlış anlaşılmalara da müsait tefsir kaynaklarına dolaylı

lazım. Fakat ifade biçimi, onun üzerinde çalışmalar yapmak,

yollardan baktık. Onun için bizim kaynaklarda yenilik yok. Yani

bireysel, entelektüel meraklardır.

burada ne kadar eskiyse nüzul dönemi de ne kadar yakınsa onun için mukatil 150’dir. Hicri vefatı ise; Tebari bunun mü-

Kur’an mesaj odaklıdır ve indirildiği döneme bakmalıyız. Oku-

katabinin hatimesi, son sözü gibi bir şeydir. Büyük bir değer

ma meselesine biraz daha açıklık getirmek için bir ayet örne-

kaynak, çünkü Tabari 310’da(Hicri) vefat ediyor. Kendisi hem

ğinden gidelim: İhlâs suresini biz nasıl çeviriyoruz; Allah birdir.

fakih hem muhaddis hem de tarihçidir. Zaten Kuran’ı anlamak

Allah Samed’dir, kimseye ihtiyacı yoktur. Ama başkasına ihti-

için bunlar gerekir. Bunlar ilave bilgiler değildir. Bunlar Kuran’ı

yacı olmayan birçok insan bulabilirsiniz. Bunlar beni hiç tat-

anlamak için tarihi, siyeri ve hadis bilmeyi gerektirir. Daha baş-

min etmez. Yapılan araştırmalara göre bu çalışmanın önemi;

ka Kur’an’ın nazil olduğu dönemi aydınlatacak bilgilerle ayet

indirildiği dönemin ışığında Kuran tefsiri olduğu için 3. baskıda

anlaşılır. İbn-i Abbas sadece sahabenin Kuran bilgisi bundan

böyle bir isim ilave ettik. “Tevhit Mesajı” deyince herhangi bir

ibarettir. Sahabenin Kuran bilgisinin lügatle alakası yoktur. Sa-

kitap sanıyorlardı. Tefsir olduğunu anlayamıyor olabiliyorlardı.

habenin Kur’an ile alakasını Tebari de anlatır. İbn-i Abbas’tan

Onun için okuyucuların bir kısmının tavsiyesi üzerine 3. baskı-

rivayet ederek, bu ayet nerede, kiminle ilgili, ne ile ilgili nazil

da Tevhit Mesajı yazısını alta aldık. İndirildiği dönemin ışığında

olduğunu aktarır. Bunları bilmeden ayeti anlayamazsınız. Arap

kuran tefsiri yazısını yukarıya Kuran tefsiri olduğu anlaşılsın

dilinin filolojisinin üstadı bile olsanız Sibebeyh bile olsanız, Ah-

diye aldık. Kuran’ı o dönemde anlatan kaynaklardan anlamak

fes bile olsanız anlayamazsınız.

lazım. Geldiğini düşündüğüm bugünkü gözle Arapça bildiğimiz kadarıyla musafı önümüze açıp (kulh-u Allah-ü Ehad)

Kelimeyi anlarsınız mesajı anlayamazsınız.

deki: ‘Allah birdir, Allah Samed’dir. Doğmamıştır. doğurmamış-

“ Mesajı anlamanın yolu nedir? ” diyor İbn-i Abbas, “Eyne ne-

tır. Beni aydınlatmadı.’ Bu kadardı. Tefsirlere baktığımız zaman

zele fime nezele” Nerede kiminle ilgili, ne ile alakalı olduğu an-

Kuran tefsirinde asla çağdaş yorum olmaz, Çağdaş yorum ha-

laşılır.

yatta olur. Din algısında da olur ancak Kur’an bir veridir. Onun

24 kibrit


Onun için Siyer çok önemlidir. Kuran yani kutsal kitaplar bir

Ayetinde geçen önemli şeyler vardır. Bunların hepsi ezberdir.

mânada Peygamberlerin hayatıdır. Yani Hz. İsa’nın hayatıdır.

Ondan sonra çeviri yapılırken biz Allah’ın oğullarıyız diye çe-

Kuran’ı Kerim kısası embiyadır. Tüm Peygamberlerin kısasının

viriyorlar. O zaman biz dışarıdan bakınca; Allah Allah bunlar

yanında Hz. Muhammed’in hayatıdır. Buna biz siret diyoruz;

nasıl adamlar, diyoruz. Allah’ın oğlu olur muymuş diyoruz.

bütün olaylar onun etrafında gelişiyor, onun karşıtları, izleyici-

Halbuki orada istenilen sevgi kullarıyız. Üstün olan biziz. Mu-

leri, dolayısıyla bütün bu olaylar soyut olarak sadece Arapçayı

hammed yeni geldi, Muhammed’e Peygamberlik nasıl verilir?

öğren, kelimenin lügat manasını bil, Kuran’ı çevir, böyle bir şey

Biz biliriz. Onun sevgili kulları meselesidir. Dolayısıyla bunlar

olamaz! Şimdiye kadar bu işin yaklaşımı aşağı yukarı böyleydi.

ince işlerdir. Bu mesele, Meryem’den doğan bir İsa nasıl ilah

Gerçi Esbab-ul nüzulü bilmem nerede nazil oldu? Onlar hiçbir

olabilir demektir. Lemyelid Velemyuled’in anlamı bu. Yahut da

zaman merkeze gelmedi. Onlar hep böyle bir detay, tarihi bilgi

bir anneden babadan doğan Üzeyir nasıl kutsal olabilir. Mek-

gibi anlaşıldı. Halbuki işe orada başlamak lazım. Biz bu açı-

ke müşrikleri diyor ki; melekler Allah’ın kızlarıdır. O da sevgili

dan incelediğimizde İhlas Suresi’ndeki “Allah Birdir” demenin

anlamındadır. Biz melekler vasıtasıyla Allah’a yaklaşalım, me-

anlamının ne olduğunu anladık. O da şu; Hz. Musa’ya bölgede-

lekler bize şefaat etsin, kurtarsın anlayışıyla algılarız, ancak

kiler ne diyorlar; “Allah’ın sevgili kulu, hululiyetten Onda da bir

meleklerinde böyle bir kutsiyeti yoktur. O halde mesele netice

şey var. Allah Uluhiyetinden Ona da nasip lütfetti. Dolayısıyla

itibariyle İhlas’ın anlamı ‘uluhiyet’ sadece Allah’a mahsustur.

O’nun sevgili İsa’sı bizi kurtaracak.” Medine Yahudilerinden

Biz ne dedik Allah birdir diye ezberledik. Sanki sayısal anlam-

bir kısım diyor ki; “Üzeyir Allah’ın oğludur.” Oğlu demek böy-

da parmağımızla göstererek birdir derdik. Herkes ‘Allah birdir’

le bir mezhep meselesi değil. Bir eşten doğan çocuk falan

diyor ama uluhiyetten sıfat atfettiği bir sürü varlık var etrafta.

gibi değil. Baba oğul demek, koruyan, korunan anlamındadır.

Onlar Allah’ın varlıkları...

Biyolojik olarak babalık değildir. Bunu karıştırmamak lazım. Onun için de oğlu diye çevirmemek lazım. O ayeti Allah’ın ko-

Ona buna Allah demiyor ki ne diyor? Uluhiyetten gaybı bilir.

ruduğunu, himaye ettiğini, sevdiği zaat hadise Baba-oğul bu

Ne olacağını bilir. Seni kurtarır diye birçok sıfatını yüklüyor.

manadadır. Bu diğer kitaplarda da vardır. Kuran’da zaten bu

Ama yine de ‘Allah bir!’ dediği için paçayı kurtarıyor, gibi ge-

anlamdadır. Mesela Yahudiler, Hristiyanlara “Nahnü Evlaullah”

liyor. Halbuki Kur’an’ın manası burada bir adet Allah bir tane-

diyor. Hani sırf İsa Peygamber için, onun ilim kelimesi oğul

dir demek değil. Allahlık yani Uluhiyet o zatı âlâya mahsustur.

olarak anlarsak birçok Hristiyan’ın söylediği gibi biz Allah’ın

Başkasından olamaz. Bunu böyle anlasaydılar o zaman Müs-

oğullarıyız ne demek? Hepsi Allah’ın oğulları mı? Bunlar ne

lüman toplumlarda bakın, bir takım gruplar, cemaatler, şunlar

demek istiyor? Allah’ın sevgili kullarıyız. Maide Suresi’nin 18.

bunlar etrafta neler oluyor. Belki Hz. İsa’ya veya Üzeyir’e isnat

kibrit 25


edilen boyutlara gelen veya yaklaşan şeylerle karşılaşırsınız. Neden? Çünkü bu insanlar bunun günah olduğunu bilmiyor. Hatta sevap kazandıklarını zannediyorlar. Ama uluhiyete ait hiçbir sıfat başka birine verilemez diye çevirseydik onun bunun önüne belli ölçüde geçmiş olabilirdir. Kuran deyince bu gözle bakarsanız tevhit mesajının ayet örneğinde dedim nasıl yaptık bu çalışmayı. Teorik çalışma değildir, “Tevhit Mesajı” alan çalışmadır. Tevhit Mesajı hakkında halk ve akademik camiadan ne yönde tepkiler veyahut eleştiriler aldınız? Tabi şimdiye kadar olumsuz bir şey görmedim. Genellikle olumlu. Ama bizim bu klasik telakkilerle kafası dolu olan ilmi muhit suskun. Niye suskun? Çünkü 40-50 yıl bu işin eğitimini almış. Siz 50 sene böyle anlamışsınız, alanın uzmanısınız. Hani buna bir çağrışım yapmayan kelimeleri kullanmayı da pek sevmem. Bunca anlayış değişikliği deyince aklımıza farklı şeyler geliyor. Bir çağrışım yapıyor. Onun için Türkçe çok önemlidir. Bilmediğiniz bir kelimeyi asla fiyaka olsun diye kullanmayın. Bunların yazılış şekilleri İngilizcede böyle okunmuyor ki paradigma desen anlamaz çünkü okunuşu farklı. Ne İsa’ya yar oldu ne de Musa’ya; ne o dilde anlaşılıyor ne de Türkçede. Onun için bunu sevmem. Bunları kullana kullana kendi zihnimizdeki, bilincimizdeki o kelimeler kaybolup gidiyor ve dil ölüyor. Dil kültür demektir. Onun için Türkçe çok önemlidir. Peki ömrünü yıllarca İmam Hatiplerde geçirmiş, Kur’an-ı Kerimle yoğrulmuş biri olarak İmam Hatiplere özel bir mesajınız var mı? İmam Hatip Okulu sözün başında söylediğim gibi bu memleketin birçok önemli değerini ifade eder. Ben 1964’te 17 yaşımdayken ( yaşım geçmesine rağmen) girdim. Bana göre o okullar memleketteki bir kültürel-dini kopuş gibi şeyleri ifade edebileceklerimizin arasına köprü olarak imamlar da yetiştirmiştir. Kendi yağıyla bu memlekette kavrulmuştur. Ama asla bu eski telakki artık yeterli değildir. Şimdi biz kalkıp aynı mantığı tekrar etmeyi bir vazife etmiş gibi telakki edemeyiz. Dün yeterli olan şey bugün yeterli olmayabilir. Bunu eğitim üzerine konuşup tartışılması lazım. Müfredat vs. çok önemli. Eskiden; böyle geldi böyle gider, diye bir şey yoktu. Ama ruh bu memleketin ruhudur. Maya bu memleketin milli mayasıdır. Fakat milli olmakta objektif, umumi, evrensel değerlere kapalı olmayı gerektirmez. Bizim milli yanımızda ufkumuzla dünyaya açık olacak. Kuran’a arz olacak. Kuran arz ve sema diyor. Dünya ve gezegen ölçeğinden bahsediyor. Dolayısıyla artık mahallemiz ölçeğinde bakamayız. Mahallemiz başladığımız hayata adımımızı attığımız yerdir. Sadece İmam Hatip Okulu dediğimiz gibi ruhu koruyarak güncel ve dünyanın eğitim formasyonuyla uyumlu bir eğitim kalitesi gerektirir. İmam Hatip okulunun

26 kibrit

işi biraz daha zor ve önemlidir. İmam Hatip okullarında dini derslerde okunuyor. Malum fıkıh kelam vs. bütün bunların merkezinde Kur’an vardır. Eğer Kuran’ı biz doğru anlamazsak Kur’an’ın kaynağını doğru anlamazsak, onun üzerine inşa ettiğimiz bütün ilimlerin temeli çürük olur, su kaynaktan bulanık geliyorsa yemeğe koyduğun su da bulanıktır. Bütün işin ekseni Kur’an’ı anlamaktır. Kur’an’ı anlamanın yöntemi Tevhid Mesajı’nda ifade etmeye çalıştığımız gibidir. Bugünkü meal çalışmaları, mushaf çalışmalarıdır. Kur’an mushaf olmadan kitap olmadan, kitaplaşmadan önceki hâlidir. Hz. Peygamberin ağzından çıkan, sahabenin kulaklarıyla dinlediği ve hafızasına kaydettiği, duyduğu bir kelamdır, bir hitaptır. Söz orada anlaşılmıştır. İbn-i Abbas’ın daha önce de bahsettiğim gibi bir ayeti anlamamız için, o ayetin nereden indiğini, neyle indiğini anlamak lazımdır. Eğer gayemiz buraya odaklanıp Kur’an’ın anlamını indiği dönemde yakalamak, tespit etmek olursa ortaya çok sağlıklı bir veri çıkacaktır. Ondan sonra da çalışmaları, güncel ve çağdaş meselelerin çözümünde de bir veri olarak kullanılabilir. Kur’an’la çağdaş problemleri doğrudan çözme yolu yanlıştır. Kur’an bir mü’min kafası inşa eder. Sorunları çözecek olan doğrudan Kur’an değil, Kur’an’ın


sorunları kitap değildir, tek başına din değildir. Sorunları çözecek olan Kur’an formasyonunu almış, Kur’an mesajını hazmetmiş ilim adamıdır. Onun için bizim dikkatimizi, beklentimizi o yöne çevirmemiz gerekir. Bugün ileri toplumların ileri olmasının sebebi dinleri midir? Değildir! Kişinin uzmanlığıdır. Eğitimde buna önem vermeliyiz. İnsanları susturmak yerine meraklarını arttırmalıyız. İmam Hatipler bereketli kuruluşlardır. Benim kanaatim imam hatip okullarının kademe kademe tamamlanması yönündedir. Bunlar dediğim gibi teknik anlamda pedagojik alanlardır. Uzmanların kendi aralarında görüşmeleri gerekir. Camii hizmeti yapacak insanlar ayrı, akademik meraklı olan insanlara ayrı tırnak açmak lazım. Tek tip insan olmaz. Orada hem araştırmacı ilim adamları çıkmalı hem de halkın dini pratiklerine rehberlik edecek elemanlar yetiştirilmelidir. Bunları hedeflemek lazım. Herhalde ilgili kurumlar zaten bunu düşünüyordur. Fakat ne olursa olsun hangi sistem olursa olsun bir insanın içinde o talep olacak. Benim babam 103 yaşında rahmetli oldu. Bu tefsirde hasta yatağında kendisine takdim ettiğimde ana “Ben seni köy hocasına 6 yaşında Elif Ba öğren diye vermiştim. Şimdi sen bana 60 sene sonra bu Kur’an’ın tevsiriyle geldin. Oğlum bu iş bizim işimiz değil. Burada Allah’ın eli var. Bu bir ilahi plandır. Benim dünyadan beklediğim bir şey yok” dedi. Birkaç gün sonra da ruhunu teslim etti. O derdi ki; “Oğlum o talep içinde olacak içinde.” Eskilerde böyle derdi. Ben mesela Mekke’de yüksek lisans sınavına gireceğim gece Kabe’ye gittim sabaha kadar dua ettim. Bu imtihanı kazanmam lazım, kazanırsam içimden bir ses bu alanda hizmet edeceğimi söyledi. İnanır mısınız, bunca meinşa ettiği insandır. Bu önemli mevzuyu düşünmemiz gerekir.

rak, arzu, çevreniz, eğitim sistemi ile müfredat hocalarımızın

Tevhid Mesajı, şu ana kadar yapılan Kur’an çalışmaları devamı

bunların hepsinde payı vardır. Onun için içinizdeki merakı işi-

değildir. Bu bir istikamet değişikliğidir... Yöntem farklılığıdır.

tin. Hele bugün bilgiye ulaşmanın yolları daha kolay. Bence kişisel merakınızı ve arkadaşlarınızın merakını küçük görme-

Değişen istikamet, dediniz. Şuan ki durumda değişen isti-

yin. Dünyaya buluşlar armağan eden bütün insanlar hep böyle

kamet nedir?

sıra dışı insanlardır. Çoğu da muhitleri tarafından alay edilen

Anlam peşinde koşmak. Kur’an’ın mesajını yakalamaktır;

insanlardır. Newton ile alay edilmiştir. Elma yukarıdan düştü

Türkçesi etrafında dönüp dolaşmak değildir! Bu bakımdan

diye çekim kanunu falan ne diyor bu adam, demişlerdir. Bizim

Kur’an bizim bütün İslamî dediğimiz ilimlerin temeli olur. Te-

tarihimizde böyle nice insanlarımız vardır. Dolayısıyla arka-

melde yanlış başlarsanız daha sonra fıkhı düzeltmeye çalış,

daşlar merak yoksa problem vardır. Merak olursa bu defa he-

kelâmın bazı yanlışlarını düzeltmeye çalış derken, hiçbir şey

defi gerçekleştirecek gerekli donanıma ihtiyaç vardır. Bunun

düzeltmesiniz. Bunun olmaması için temelden başlamak la-

içinde dili öğrenmek gerek. Ayrıca başka formasyonları da

zım. Temel de Kur’an’dır. Kur’an da nüzul dönemini esas alan

anlamak gerek. Bizim geldiğimiz şartları düşünecek olursak

tefsirle hareket edilebilir. Din adamı, ilahiyatçı deyince, eski ho-

dediğim gibi ben İstanbul’a 11 yaşımda geldiğimde ‘oku’ diyen

caların kitaplarını okuyup anlayan insan anlayışımızı artık de-

yok, ‘yaz’ diyen yok, yoklama yok, ders yok, sınıf geçme yok,

ğiştirmemiz lazım. Tabi bunlara da ihtiyaç var ancak bu algıyı

karne yoktu. Biz günde 4 hocaya giderdik. Tecvit hocası, talim

değiştirmek için öncüler lazım. Her çağın bir öncüsü olmalıdır.

hocası, tevsir hocası, hadis hocası, fıkıh hocası. ‘Git’ diyen yok,

Bir İmam- Azam bir İmam-ı Şafi olmak zordur ama onlar nasıl

‘niye gelmedin?’ diyen yok. Dolayısıyla arkadaşlar her şey me-

çıkmışsa niyet edilip, kabiliyetli, istekli olanlar çıkabilir.

rak etmekle başlayıp merak etmekle bitiyor. İşin esası budur;

Dolayısıyla bugün ilahiyatçı halka rehberlik edecek, ilim ön-

ilim için merak şarttır.

cülüğü yaparak çağdaş sorunları Kur’an’ın ışığında çözecek formasyonlar elde etmeleri lazım. Şunu belirtmek gerekir ki

Meraklı İmam Hatip Öğrencilerimize…

kibrit 27


GÜNCEL ROPÖRTAJ

BAŞÖRTÜSÜ VE BAŞÖRTÜLÜLERİN SOSYAL HAYATTAKİ YERİ

Peki ya başörtüsü sadece baş örten bir araç mıdır? Adı üstünde ‘başını ört’ de emri yerine getir tarzında bir yaklaşım yeterli mi, yoksa yanlış mı? Bir hanım saç tellerinin zerresine kadar yanacağı korkusuyla başını örterse bu ne kadar gerçekçi ve samimi olur? Hayır arkadaşlar! Hiç gerçekçi ve samimi olmaz. Meryem EKİCİ Dergi Yazarı

Başörtüsü şudur, budur gibi tanımlara ve tanımlamalara hiç

Aynı zamanda hata yapabilsin, yaptığı hatanın fakına da va-

girmeyelim. Kelimenin kökünü, Kuran-ı Kerimde geçtiği yerleri

rabilsin, ‘kusursuzum’ edalarından vazgeçsin. Yani kul bu so-

hiç konuşmayalım. Şayet çok merak ederseniz lütfen araştı-

nuçta, yanlışında tadına baksın. Kısacası inan olsun be kar-

rın. Ben bu boyuttan çıkmak, sadece burada takılıp kalmaktan

deşim! O zaman başörtüsü değerlenip taçlansın. Bir hanımın

kurtulmak istiyorum. Peki ya başörtüsü sadece baş örten bir

bunları yapabilmesi için bir desteğe ihtiyacı yoktur. Hanımları

araç mıdır? Adı üstünde ‘başını ört’ de emri yerine getir tar-

korku kültüründen sıyıramazsak topluma kazandıramayız. Bir

zında bir yaklaşım yeterli mi, yoksa yanlış mı? Bir hanım saç

genç kız, kültürün ve geleneklerin baskısıyla başını örtse de

tellerinin zerresine kadar yanacağı korkusuyla başını örterse

içten içe başındaki örtüye karşı bir nefret belirir içinde. Hadi

bu ne kadar gerçekçi ve samimi olur? Hayır arkadaşlar! Hiç

öyle böyle başına o örtüyü örttü. Bu defa da gelenek ve kültür-

gerçekçi ve samimi olmaz. Açıkçası başını örtüp vücut hat-

lere aşırı bağlı olan toplumda kendini geliştirip, özü bulup, ger-

larını ortaya sergileyenlerdense; başını açıp da vücut hatlarını

çekleştiremiyor. Yani aile ve akrabaları onu kendilerine benim-

uygun bir şekilde örtenleri yeğlerim. Çünkü başörtüsü kimlik

sedikleri düşünce ve kültür yolunda kurban olarak kullanıyor.

inşasının bir başlangıcıdır. Başörtüsü şahsiyetli bir hanım ola-

Ve genç kız bu yaşantı içerisindeyken görüntüde başı örtülü

bilme yolunda atılabilecek en büyük adımdır, mahremiyetini

fakat içleri boşlukta tesettürsüz tiplere bürünüyor. O bez par-

korumak isteyen bir hanımın aracıdır. Ancak bu araç bir ama-

çası onlar için bir araç olarak kalıyor. Ne yazık ki bu genç kızlar,

ca dönüşeceği zaman değerlenir.

hanımlar toplumdaki yerlerini farklı şeylerde arayarak oluş-

Amacımız ise toplumda bedenimizle, cazibemizle anılmak de-

turmaya çalışıyor. Bu yüzdendir ki kız kardeşi olanlar, eşleri,

ğil; saygın duruşumuzla, dengeli tavırlarımızla anılmaktır. Bu

çocukları veyahut anneleri olanlar; sadece sizler Müslüman

da bir bez parçasını başımıza dolayıp bunu ‘örtü’ diye adlan-

ve insan değilsiniz! Onlara da doğruya giden kapılar açmayı

dırmakla olmaz. Bir hanım her ortamda şuurlu ve kaliteli dav-

amaçlayın, arayın. Yıllar, hatta yüzyıllardır benimsediğiniz ve

ranmalıdır. Bunu sağlamak için ise kılıfını güzelleştirip durmak

doğru mu, yanlış mı olduğunu bilmeden uyguladığınız kültü-

yerine onu saygınlaştıracak davranışları benimsemelidir.

rünüzün onları yemesine izin vermeyin! Onlara değer verin ki

Örneğin bir alanda kendini yetiştirip, geliştirmeye çalışsın,

değer bulsunlar, değer katsınlar. Vesselam...

egolarından sıyrılsın, kendisi ve etrafındakiler için yararlı araş-

Değerli hanımlarımızı değersizleştirmeye itmeyelim. Nice ko-

tırmalar yapsın. Kültür düzeyini arttırmak için okusun, düşün-

zalakların içinden ne değerli ipek böcekleri bulunuyor, unut-

sün. En önemlisi de kendini tanısın, kandırmasın. Önce kendisi

mayalım!

için kendine dürüst ve gerçekçi olsun, birileri ve bir şeyler için

Örtüsü başını örten , yüreklerimizi taçlandıran tüm Müslüman

yaşamasın. Bu saydıklarıma sizlerde ekleme yapın. Bilirsiniz

kardeşlerime canı gönülden duyduğum saygıyla..

sadece bu saydıklarım yetmez saygın bir hanım olabilmeye.

Selam ve dua ile...

28 kibrit


ROPÖRTAJ

GÜNCEL

DOKUNAMADIĞIMIZ ACILAR Ortadoğu halklarının uyanma sürecinde Tunus, Libya, Mısır ve diğerlerinden sonra sürecin düğümlenip kaldığı ve çözülemediği yer oldu Suriye. Bütün dünya Suriye’deki katliama ve yıkıma kör kaldı ama işgal etmede bir paylarının olması için de beri durmadı. Altı yıla yakın süren bir savaş, bir milyona yakın şehit, altı mil-

baktığımız, bakarken dokunmadığımız, susarak büyüttüğü-

yona yakın göç, yetim kalan çocuklar, kadınlar, kızlar, evsiz

müz, konuşarak küçülttüğümüz, koşarak yok ettiğimiz acıla-

kalan topraklar, şehirler, köyler ve eğitimsiz kalan bir nesil…

rımız.

Hepimizin hafızasında Suriyeli muhacirler ile ilgili muhakkak kötü bir anı, acı bir olay, vicdanımızı sızlatan bir hikaye yapamadığımız ya da yapmak istemediğimiz bir şeyler için pişmanlıklarımız vardır. Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; Şöyle medyaya düşmüş önemli ve insanlığın kara yüzünü ortaya koyan acılar. Aile sohbetlerinde konusu geçen, toplu yemeklerde, gözü televizyondaki evi bombalanan çocuğun gözüne değince elindeki lokmayı ağzına götürüp götürmemek arasındaki kararsızlık,

Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela Aylan bebek,

bazen götürüp bazen götürmeyecek kadar tereddüt eden acı-

mesela Umran çocuk, mesela enkaz altından çıkarılan beden-

larımız.

ler, işkence ile ölen çocuklar, kadınlar, kızlar. Batıda kaybolan on binlerce dokunamadığımız, evimizin kapısına kadar gelmiş

Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimizin

çocuklara sarılamayışımız, iç geçirip içerlenemediğimiz, bir

sosyal medyada paylaşıp üzüldüğümüz, vicdan tazelediğimiz,

türlü dokunamadığımız vicdanlarımız kadar körelen acıları-

bir şey yapmak isteyip de unuttuğumuz acılar. Ne kadar çok

mız.

duyurabilirsek telaşının yerini bir süre sonra durgunluğun aldığı, ev sorunları, iş sorunları, iç sorunlar ile boğuşarak yastığa

Bunlar bildiğimiz daha doğrusu görmekten kaçamadığımız

koyduğumuz başımız kadar ağırlaşan acılarımız.

vicdanımızdan kaçıramadığımız olaylar.

Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimizin bunları yapanlara lanetler okuduğumuz, Allah’a havale ettiği-

Ya göremediğimiz ya kaçırdığımız olaylar, ya göremediğimiz

miz, namazlarımızda dua ettiğimiz, elimizden gelenin bu oldu-

Aylanlar, Umranlar ne olacak, onları kim hatırlayacak kim ko-

ğunu sandığımız acılar. Ellerimiz ile gözlerimiz arasına koydu-

ruyacak sahip çıkacak? Onlar ekrana düşmedikleri için daha

ğumuz kalbimiz; kalbimizle vicdanımız arasına koyduğumuz

mı az değerliler? Onların minik bedenleri bizim ana sayfala-

aklımız; aklımız ile düşlerimiz arasına koyduğumuz hislerimiz

rımızı doldursunlar diye mi var? Suriyedeki acıyı, ölümü, zul-

kadar büyüyen acılarımız.

mü sadece bir çocuk ekrana düşünce, denizde boğulunca hatırlarsak, bir iki gün gündem yapıp tekrar diğer bir acı olay

Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; mesela hepimi-

yaşanıncaya kadar beklersek, söylemin ötesinde bir şeyler

zin bunlar karşısında sözden öteye geçemediğimiz olaylar,

yapmaya yönelmezsek daha bir çok acı olay yaşayıp bunların

sözden öteye geçtiğimizde tek kaldığımız, tek kaldığımızda

sadece bir kaçı için üzülüp ağıt yakıp yine hiçbir şey yapma-

umutsuzluğa kapıldığımız, umutsuzluktan unutkanlığa, unut-

dan unutup gideceğiz.

kanlıktan umutsuzluğa oradan ikna etmek adına kendimize söylediğimiz yalanların yatsıya kadar yanan mum gibi eridiği

Artık acıya dokunma vaktidir. Bu dokunma kendi vicdanlarımı-

acılarımız.

za, aklımıza, kalbimize olan bir dokunuştur. Bu dokunuş bir fıtrat dokunuşudur.

Ne çok acıya dokunmamışlığımız vardı; ne çok hayat, ne çok insan, ne çok çocuk, ne çok hasta, ne çok ölüm. Dokunmadan

Erdal Verir Aydın Genç İHH Temsilcisi kibrit 29


DOSYA KONUSU ROPÖRTAJ

ÜMMETİN UMUDU

İMAM HATİP NESLİ değişimi topluma yansımasını okuyamamıştır. Yani cehaletinden cesaret olarak boş konuşan birisidir. Ne demek istediğimi kısaca izah edim. 1970li yıllarda İmam hatip liselerine gelen öğrencilerin önemli bir kısmı köylerden gelen gariban çocuklardı. Kimileri yurtta kalıyor kimileri 3-4 ailenin birlikte kiraladığı evlerde dönüşümlü olarak kalan annelerin desteğiyle okuyabiliyordu yani çoğu köylü çocuklarıydı. Son yıllarda açılan İmam hatiplerde okuyan gençlerin çoğu şehirde doğmuş ve büyümüş geçlerdir. Köyde doğmuş büyümüş bir gencin tavrıyla şehirde doğmuş büyümüş bir gencin tavırları elbette birbirinden farklı olacaktır. Burada en önemli nokta şudur. Bu

Sait Çamlıca Konuşmacı - Yazar İmam Hatip Liselerinin hikayesi, Adandolu insanının dinine bağlılığının en temel şahitlerinden birisidir. Allah demenin yasak olduğu, ezan sesine milletin hasret bırakıldığı bir coğrafyayı, yeniden asılına döndüren kahramanların hikayesidir. İmam hatip neslinin hikayesi. Köy köy dolaşılarak toplanan fasulye, nohut, buğday gibi ürünler satılarak, imam hatip neslinin yetişeceği binalara tuğla alınmış. Kavak ağaçlarını bağışlayanlar, kurban derisi toplayanlar, yurt dışına gidip memleketlerinde ki İmam hatip binası için para toplayanların fedakarlıklarıyla do-

farkı çocuklar ve gençler değil o çocukları eğitmekten görevli kişiler (anneler, babalar, yönetici ve öğretmenler) bilmek zorundadır. OKUL BİTİNCE İMAM HATİP’Lİ OLUNUYOR Din görevlileriyle yaptığım konferanslarda siz İmam Hatip Liselerinide öğrenci olduğunuz dönem, çok ihlaslı mescitten sürekli zikir çeken ve beş vakit namaz kılan bir nesimliydiniz? Diye soruyorum. Bu soruya genelde gülüyorlar. Çünkü hepimiz okul sıralarında yaramazlıklar yaptık. Hatalarımız oldu.

lun hikayesidir, İmam hatip neslinin hikayesi.

Ailemizle olduğu gibi öğretmen ve idarecilerimizle de sıkıntı

EN BÜYÜK GURBET İSLAMDAN UZAK OLMAKTIR.

gençlik duygularıyla hatalar yaptık, bazen de anlayışsız büyük-

Anadolu’yu konferanslar için gezerken birçok imam hatip li-

gençlik yıllarında hepimiz hatalar yapıyoruz.

sesinin bahçesinde, eski bir minibüs görürüm. Bazen o minibüslerin resmini çekerim. Çünkü o minibüslerin hikayesi, Avrupa’ya işçi olarak gitmiş insanlarımızın, memleketlerinde ki İmam hatip liselerine sahip çıkma hikayesidir. Kendi aralarında para toplayıp, memleketlerinde ki İmam Hatip Liselerine minibüs hediye etmiş gurbetçilerimiz, en büyük gurbetin İslam’dan, din eğitiminden uzak kalmak olduğunu bildiklerini

yaşadık. Bazen bizden kaynaklanan sıkıntılarımız oldu, bazen lerimiz sebep oldu hata yapmamıza. Sebep ne olursa olsun,

İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi olduğumuz yıl, bir öğretmenimizin söylediği sözleri hiç unutmadım. İmam Hatip öğrencileriyle yaptığı konferanslar da aynı sözleri bende gençlere söylüyorum bazen. Bize nasihat ettiği bir gün şunları söylemişti hocamız:

göstermiştir.

Sevgili Gençler! Bazılarınızın İmam Hatip öğrencisine yakış-

‘Şimdi ki İmam hatip öğrencilerinde iş yok’ diyenlerde iş yok…

da duyuyor ve üzülüyorum. Ancak göreceksiniz ki, okul hayatı

Diyanet personeline, meslek dersleri öğretmenlerine ve imam hatip öğrencilerinin velilerine yaptığım konferanslarımda bu konuyu hep gündeme getirdim. Bazıları ağızlarına sakız yapış bu cümleyi. Eski İmam hatip öğrencileri iyi şimdinin İmam hatip öğrencileri kötüymüş. Bu cümleyi kuran kişi, kim olursa olsun, ne insanı ne gençleri ne değişen çağı ve ne de bu

30 kibrit

mayan davranışları olduğunu biliyorum. Kötü alışkanlıklarınızı bitip hayat okuluna başlayınca, imam hatip sıralarında kalbinize ekilen iman tohumları filizlenecek, inançlarınıza saldıklarında kalbinizdeki imanla kükreyeceksiniz. Hocamızın bu sözlerini hiç unutmadım. Hem kendi hayatımda hem sınıf arkadaşlarımın hayatında bunu çok gözlemledim.


İmam hatip lisesinde yaramazlık yaptığımız sıralarda kalbimize ekilen iman tohumları, okul bitince filizlenmeye başladı. Bu

SAİT ÇAMLICA’NIN BAZI KİTAPLARI

gerçeği yaşamış bir kardeşiniz olarak diyorum ki; İmam hatip öğrencilerinin bir kısmı, okul bitince İmam Hatip’li gibi yaşamaya başlıyorlar. Okul sıralarında, gençlik fırtınalarıyla yaptıkları hataları yüzünden gençlerden ümidinizi kesmeyin. Gençlik yılları, denizde fırtına olan yıllardır. Fırtınada sallandı diye bir gemiyi batırmak, ne kadar akıllıca bir yöntem sizce? ÜMMETİN UMUDU Türkiye’nin yeniden tarihi ile barışması ve yeniden ayağa kalkmasında en büyük motor gücü, İmam Hatip nesli sağlamıştır. Türkiye’nin sosyolojik değişimini takip eden herkes bu hakikati görür. 28 Şubat’ın zorba yöneticileri bu neslin önünü kesmek istedi. Ancak budanan bir ağaç gibi, daha gür büyümeye başladı İmam Hatip’ler, Türkiye’yi bugünlere taşımıştır. Elhamdulillah! Ancak bugün açılan İmam Hatip’ler, sadece Türkiye’yi değil, ümmeti de ayağa kaldıracak bir sorumluluğa ve potansiyele sahiptir. 1970’lerde İmam Hatip’lerin inşasına devlet destek vermeyince, milletimiz seferber oldu. Bugün açılan İmam Hatip’leri devlet yaptırıyor. Öyleyse bizler İmam Hatip’lerin ihyası içim seferber olmak zorundayız. Gençlere büyük hedef vermeli, ümmetin yükünü taşıma sorumluluğunu hatırlatmalıyız. Bağdat’ı yeniden inşa edecek mimarlar yetişmeli yeni dönem İmam Hatip’lerde. Şam’a Vali olma, Filistin’i zulümden kurtarma, Suriye’li mazlum çocuklara sahip çıkacak projeler yapma hayalleri olmalı. Bu hayali, bu ideali, bu aşkı yüklemeliyiz gençlerin yüreğine. Ümmeti ayağa kaldırma şuurunun tohumlarını gençlerin kalbine ekmek için hep beraber gayret etmek zorundayız.

Dua.. Allah ülkemizde açılan İmam Hatip’lere, bir tuğla, bir kiremit parçası kadar bile destek olmuş olan herkesten razı olsun. Allah ülkemizi bir daha İmam Hatip’lerden mahrum bırakmasın. Allah ülkemizde yaşayan İmam Hatip düşmanlarına bir daha fırsat vermesin.

kibrit 31


DİN VE TOPLUM ROPÖRTAJ

Dik Durabilmenin Adı:

AHLAK Ahlâk kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış

yöreye töreye göre de Ahlâk anlayışı ölçüsü değişkenlik arz

sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kül-

eder.

türel, dinsel, seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (subjektif olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru

Toplumumuzda Ahlâk denince akla gelen; Dini çevreler de be-

oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya

lirlenmiş bir takım Geleneksel Davranış biçimleridir. Örneğin,

inancı için kullanılır. Kelime olarak, yaratmadan türemiş bir

eline vur ekmeğini al cinsinden, her şeye eyvallah diyen, pısı-

kelimedir. Bu demektir ki:Yaradılış gayesine uygun, Allah’a kul-

rık, itaatkâr, hak aramayan, her şeye eyvallah diyen, vardır bir

luğa uygun davranış biçimine kavram olarak Ahlâk diyebiliriz.

hikmeti, gizemli penceresinden bakarak, sorgulamayan, araştırmayan, neden, niçin, diye sormayan, müstakil fikir beyan et-

Ahlâk’ın içeriğini irdelersek; Ahlâk, in-

meyen, kişiliğini, özgürlüğünü hatta

san eylemlerini ve bu eylemlerin da-

hürriyetini,! yöneticilere, Şeyhlere,

yandığı ilkeleri konu alan bir alandır.

Ermişlere, Pişmişlere, büyüklere

Buna göre Ahlâk alanında hakim olan

bilenlere vakfetmiş, her halükârda

ilkeleri, “iyi” ve “kötü” nün ne olduğu-

yönetime biat etmiş, sadece statü-

nu, ahlâklılığın ne anlama geldiğini

koya kul olan, gerekene tabi olmuş,

bilmemiz gerekir. Ahlâk inanca veya

bireysel fikri olmayan, köleleşmiş

ideolojiye göre değişkenlik arz eden

bir tipoloji karşımıza çıkmaktadır!.

göreceli bir kavramdır, mesela birine göre ahlâklı olan bir davranış bir baş-

Bu tuhaf Ahlâk anlayışı bize nere-

kasına göre ahlâksızlık olabilmekte-

den geldi? Bu tuhaf ahlâk anlayışı

dir.

maalesef bin yıldır İslam coğrafyasında İslam’ı gölgede bırakmış

Çarpıcı bir örnek verecek olursak; Bir

olan paralel din Tasavvuf dininin

kişi camide şarap içse cemaatin yada

felsefesinden gelmiştir. Bu insanı

çevrenin tepkisi nasıl olur? Hele birde

İnsana kul eden ahlâk anlayışı ta-

bu şarap içmeyi dinsel bir ritüel ola-

mamen İslam’ın zıddı olarak Müs-

rak yapıyorum derse birde o zaman

lümanlara benimsetilmiş bunun

düşünün nasıl bir tepkiyle karşılaşır!

neticesinde de İslam toplumu ge-

Ahlâk’sız, terbiyesiz, zındık, kâfir diye

rek batı toplumlarına karşı gerekse

hakaretler sıralanır değil mi? Oysa

içerdeki zalim yöneticilerine karşı

Hıristiyanlar bizdeki Camilerin muadili (karşılığı) olan Kiliseler

sömürülmeye çok müsait uysal bir koyun gibi yolunmaya

de şarap içmektedirler, onlara göre bu dinsel bir ibadet, ritüel-

hazır yönetilmeye hazır hatta ölmeye hazır durumdaki asker

dir.” Ekmek ve şarap insanın İsa’yı hatırlamasına yardımcı olan

kullar hükmündedirler (Yasin-74-75).

sembollerdir. (Luka 22:19)”(İncil’den bir alıntı.) Bizde ise şarap ve bütün içkiler haramdır. İman edenler olarak, asla içkinin

“Sen Elbette Yüce Bir Ahlâk Üzeresin.. Kalem - 4”

hiçbir çeşitini içmeyiz. Gerek evde, gerek lokantada ağzımıza

Kur’an’a göre Ahlâk ise Kur’an’ın emir ve yasaklarının yani

koymayız, kaldı ki Cami’de içmemiz asla olacak şey değildir!.

Kur’an’ın ilkelerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşir. Kur’an’a göre ahlâk kriterlerinin kısaca özetlersek;

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi Ahlâk, toplumdan topluma

1: Allah’a hiç kimseyi ortak/şirk koşmamak Nisa- 48, 116,

değişiklik arz etmektedir.

2: Yalan söylememek. Allah hakkında da yalan söylememek! Nahl - 105.

Yine bir ideolojiden diğer bir başka ideolojiye göre de Ahlâk

3: Adam öldürmemek, haksız yere meşru bir sebep olmaksı-

anlayışı/ ölçüsü değişkenlik arz etmektedir. Hatta örfe göre

zın, İsra - 33

32 kibrit


Ramazan KOYUNCU

4: Zina yapmamak, İsra - 32

başında Akademisyenler, İlahiyatçılar, Diyanet Teşkilatı bile

5:İçki ve uyuşturucu kullanmamak, Maide - 90-91

bunlara boyun eğmeleri sonucu Ahlâk anlayışı bozulmuş ve

6: Faiz yememek, Bakara - 279

Kur’an ahlakı yerine adeta Mekke müşriklerinin ahlâk anlayı-

7: Bilmediğin bir şeyin ardına düşmemek, İsra - 36

şını halkımıza İslam ahlâkı diye yutturmuşlardır. Hala da yut-

8: Yeryüzünde böbürlenerek yürümemek, İsra - 37

turmaktadırlar.

9: Geçim endişesiyle çocuklarını öldürmemek, İsra - 31 10: Cimri olmamak, İsra - 29

Özetle benim inancıma göre AHLÂK demek yukarıdaki

11: Akrabaya, komşuya, yolda kalmışa yardım etmek, saçıp

Kur’an’ın temel prensipleri doğrultusunda yaşamaktır, Ahlâklı

savurmamak. İsra - 26

olmak demek Kuran’ın gösterdiği yolda yürümektir.

12: Yeryüzünde böbürlenerek ve kibirlenerek yürümemek,

Ahlâklı olmak inandığı gibi yaşamaktır,

İsra - 37

Ahlâklı olmak inandığı Kitabı/Kur’an’ı anlayarak özümseyerek

13: Ölçüde, ve tartıda doğru ölçmek doğru tartmak, İsra - 35

Rehber edinip yaşamaktır.

14: Yetimin malına dokunmamak, İsra - 34,

Ahlâklı olmak içi dışı bir olmak ve yapmayacağı şeyleri söyle-

15: Adaletli olmak; Akrabanız bile olsa adaleti ayakta tutmak,

memektir!

doğru şahitlik yapmak, Nisa- 135 16: Çalışkan olmak, üretken olmak: Necm- 38-39

Ahlâklı olmak, inandığı yolda Adam gibi dimdik yürümektir.

17: Allah’a rağmen, Paralel Din uydurmamak! Yûnus - 17-18,

Ahlâk demek, herkesin sustuğu bir zamanda gerçeğin örtül-

Hûd - 18.

düğü bir yerde, gerçekten yana tavır almaktır.

18: Anne ve Babaya en güzel biçimde davranmak onlara karşı merhametli olmak, İsra - 23-24,

Ahlâklı olmak, İlkeli ve Dik durabilmektir. Ahlâklı olmak, Allah’ın evrensel ilkelerine sahip çıkmak ve bunları her ne pahasına

Kur’an’ın Temel Ahlâk ilkelerini kısaca 18 madde de özetlediği-

olursa olsun, korumaktır.

miz şekilde niteleyebiliriz. Oysa toplumumuzda Ahlâk anlayışı bu maddelerden ziyade Sofilerin, Ermişlerin, Pişmişlerin abuk

Selam olsun, Kur’an ahlâkıyla Ahlâklanan ve bu Ahlâkla yaşa-

subuk öğretilerinden ibaret sayılmakta ne yazık ki bir çok aklı

yanlara...

kibrit 33


SOHBET ROPÖRTAJ

DİN VE HUTBELER İki “Hoca” televizyon ekranında bir araya gelmiş, hadisleri tartışıyor. Hazreti Peygamberi tartışıyor. “Kur’an’ın tarihselliği” başlığı altında bir tartışma yürütüyor. Saatler boyu sürüyor bu tartışma. Ve 20’li yaşlarda bir genç seyrediyor onları. Kendi çocukları seyrediyor onları. Saatler sonra onlar, tartışmaktan yoruluyor, ya da yorulmuyor da, programı yöneten kişi, “Geç oldu, artık yeter” diyor. Tartışmacılarımızın içi durulmuyor hala, hala ötekine söyleyeceği, daha doğrusu, tartışılan konuda didikleyeceği bir husus var. Diyanet’in hutbeler, vaazlar üzerinde, her seviyeden din görevlilerinin kamuoyuna yansıyan mesajları üzerinde bir iyileştirme çalışması var. İyileştirme derken, bir yandan mesajların anlaşılabilmesi, doğru anlaşılabilmesi, genel kanaatlerden farklılık arzeden hususlarda görüş açıklarken hassasiyet gösterilmesi gibi hususlarda nasıl daha iyi sonuçlar alınabilir, üzerinde çalışılıyor. Bu noktada dini camia içinde veya dışında, her kesimin görüşlerine başvuruluyor, algıları değerlendiriliyor. Ancak Diyanet dışında bir alan var ki, isminin başına - sonuna “Hoca” sıfatı eklenen birçok insan, öyle bir tartışma yürütüyor ki, dışardan bu ortamı gözleyen ve yeterli dini bilgiye sahip olmayan insanların, tanık oldukları şeyler sebebiyle dinin çok uzaklarına savrulmaları işten bile değil. Nerede ise hocaların hangisine tutunsanız din ile sizin aranıza kilometreler girdirecek. Dinin fütursuzca yontulduğu, erken kalkanın müctehid kesildiği, birisinin Sünnet’i, diğerinin Kur’an’ı sorguladığı, bir başkasının sahabeye kılıç çaldığı, ötekinin bütün bir 15 asırlık birikimin üzerine çarpı koyduğu bir alan. IŞİD Irak’ta, orda burada türbeleri havaya uçuruyor ya, birileri de, Sünnetin dibine bomba koyuyor, Kur’an’ı didikliyor. Bana isim isim sorulduğunda “Kur’an, Hadis üzerine tefekkür iyidir, farklı sonuçlara varılsa bile içinde Allah rızası olduğu sürece üstünü çizmemek gerekir” demek istiyorum, ama bir bakıyorum, iş en uçlarda gezinen cedelleşmelere, ardından da birbirini yok etmeye dönüşmüş bulunuyor. Abdullah Yıldız dostum arıyor, bu kıran kırana görüntüden muzdarip, “Şöyle belli bir hassasiyeti bulunan insanlarla bir araya gelsek de görüşsek” diyor. Şöyle bir düşünmeli:

34 kibrit

Ne der, o 20’li yaşlardaki genç bu programı izledikten sonra? Ne der, tartışanların çocukları? - Bravo baba, yediniz her şeyi. Kur’anı, Sünneti, Hazreti Peygamberi yediniz, afiyet olsun! Başka ne der Allah aşkına? Düşünüyorum da, bazen böyle tartışmalarda nasıl bir görüntü verdiğimizin farkında olmuyoruz. Tartışmanın şehveti her şeyi unutturuyor. Mağlup sayılır bu yolda galip. Bu sözün birebir yaşandığı ortamlar bu tür tartışmalar. En kötüsü, tartışan Hocaların şahsında İslam’ın yara alması. Düşünüyorum da bu tür tartışmaları Hazreti Peygamber’in huzurunda yapabilirler miydi, bu Hocalarımız? Düşünüyorum da, Allah görüyor bu tartışmalardaki halimizi ve niyetimizi, biliyor Allah Teala. Düşünüyorum da, bu tür tartışmalar, islami gelişmelere bin tane 28 Şubat’tan daha çok zarar veriyor. 28 Şubat’lar evet tahrip edicidir, ama yine de o tür sam yellerine karşı kendi değerlerini savunma psikolojisi devreye girer ve belki de süreçlerden çok daha güçlenilerek çıkılır. Bu tür tartışmalar ise, yüreklerin üzerine salınmış mikroplardan farksızdır. Dar bir ilmi ortamda müzakere edilecek hususlar, kitlelerin önüne sürüldüğünde, zihinleri allak bullak ediyor çünkü. “Hadislerin sıhhati” gibi bir başlığı, daha Hadis’in ne olduğunu bile bilmeyen, belki içinde babadan - atadan mevrus bir Peygamber saygısı bulunan insanın dünyasına taşımaktan hangi fayda umulur Allah aşkına? İnsanların imanları ile oynama vebali var bana göre bu işte. Ey Hocalar, diye seslenmek geliyor içimden, yüreğinizi avucunuza alın ve bakın, bir insanın yüreğinde açılacak yaranın sorumluluğunu taşıyabilecek mi taşıyamayacak mı? Allah gençlerimizin yolunu açık. Eylesin başarılarının devamını dilerim.


ROPÖRTAJ

ROPÖRTAJ SPOR

HAYAT VE FUTBOL Yakup ŞAHİN

H

ayat bir futbol mücadelesine benzer. Sizi siz yapan

mur- çamur demeden antrenman yapıyor, sakatlanıyor, tekme

tüm özellikleri sergileyebileceğiniz bir Arenanın or-

yiyorum. Şimdi siz bunları okuyor “ıyyy” diyorsunuz ya hani tik-

tasında buluverirsiniz kendinizi. Aslında oyunun fel-

sinerek, yapmayın! Çünkü bu hayatın ta kendisidir. Düşünseni-

sefesi gayet basittir. “Takım için oyna, kendin için başar.” Bunu

ze sahaya çıktığınızda sizinle aynı amaç için çalışan insanların

yapabilmek için iki temel kaideyi yerine oturtmak gerekir. Bi-

var olduğunu bilmek, düştüğünüzde sizin elinizden tutup kal-

rincisi inanmak, ikincisi mücadele etmek. Bu iki temel prensibi

dıracak birilerinin var olduğunu bilmek, maç öncesi gecelerde

kendinizde buluyorsanız başarılı bir futbol hayatı sizi bekliyor

heyecandan uyuyamamak, oynamadığınızda yerinize oyna-

demektir.

yan arkadaşınızı tüm kalbinizle desteklemek, kaybettiğinizde beraber üzülmek kazandığınızda beraber sevinmek bunlar

Takım oyunlarının gençlerin gelişiminde büyük etkisi vardır.

bizi biz yapan tüm özelliklerimiz oluyor. Öyle ki futbol sayesin-

Öyle ki sizinle hiçbir kan bağı olmayan diğer arkadaşlarınız

de bir sürü insan ve dost biriktiriyorsunuz.

için mücadele eder, onların açıklarını kapatır, takım arkadaşların için savaşırsın. Ayrıca bir hayatı beraber paylaşırsınız fut-

Günümüzde futbolu basit bir oyun olarak görenlere şunları

bolda. Kazandığınızda sevincinize ortak olan, kaybettiğinizde

sormak isterim? Sizin hiç aynı amacı sizin kadar isteyen bir

omuzunda ağlayacağınız dostlar bulursunuz. Normalde yap-

dostunuz oldu mu? Sakatlandığınızda sizin kadar canı yanan

mayacağınız şeyleri yaparsınız. 11 kişinin su içtiği mataradan

insanlarla birlikte oldunuz mu hiç? Kardeşinizden öte insanlar

su içer, normal hayatta içine dahi girmeyeceğiniz ortamlarda

oldu mu? Yan yana yürürken “ eğer onlar benimleyse bana bir

duş alır, ter ve bengay kokuları içinde sevinçlerinizi ve hüzün-

şey olmaz” güveniyle yürüyebildiniz mi? Üzüldüğünüzde sizi

lerinizi paylaşırsınız. Saha içerisi ise başka bir dünyadır. Mü-

mutlu etmek için her türlü şebeklik yapan insanlar oldu mu?

sabaka devam ederken takım arkadaşlarınızı motive eder,

Eğer bu sorulara cevabınız hayırsa size zaten futbolu ve futbol

morallerini hep yukarda tutmaya çalışırsınız. Rakibinizi yene-

oynamayı anlatamam. Sizler için futbol ve futbolculuk basit

bilmek için birlikte hareket etmek zorundasınızdır ve birbirine

bir iş olmaya devam edecek. Oysa futbol bir yaşam biçimi-

inanan bir ekip kurmak zorunda. Rakibiniz sahaya 11 kişi çıkı-

dir. Hayatın tüm unsurlarını içinde taşır. Azim, hırs, zeka, acı,

yor olabilir fakat sizin onlardan farkınız olması için, bir takım

sevinç, zafer, mücadele, inanç, güven, dayanışma, paylaşım,

olabilmek için sizin sahada oynayan 11 yürekli arkadaşınıza

centilmenlik, dostluk, saygı kısacası hayatın içinde olan tüm

kulübede ki 7 arkadaşınızı ekleyip aslında 11 kişiyle değil 18

duyguları içinde barındırır. Ve bu özellikleri kendinde toplamak

inanmış adamla mücadele etmeniz gerekir.

her insanın yapabileceği bir şey değildir. Kısacası futbol ve futbol camiası sizin dışardan gördüğünüz kadar basit bir olay

Ben bir futbolcuyum ve bu saydığım her şeyi yapıyorum. 11

değildir. Sözlerimi Simon Kuper’in kitabınada adını veren bir

kişinin su içtiği mataradan su içiyorum, sırılsıklam terliyor, bil-

sözüyle bitirmek istiyorum. “Futbol sadece futbol değildir.”

mem kaç kişinin duş aldığı ortamda duş alıyor, kar-kış, yağ-

kibrit 35


GÜNDEM ROPÖRTAJ

Bir Algı Yanılgısı olarak Fundamentalizm’den İSLAMOFOBİA

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZDEN

Bugün psikoloji biliminin de gösterdiği gibi algılarımızı etkileyen, yönlendiren içsel ve dışsal çok sayıda faktör var. Fiziki çevreyle olan sürekli ilişkimiz, bize ulaşan dış uyarıcıları farklı biçimlerde algılamamıza yol açar. Nesnelerin fiziksel konumu, çevre şartlarının görece değişimi, bizim zihinsel tutumumuz, daha önceden çeşitli etkiler altında edindiğimiz önyargılar, uzay ve zaman konumumuz, bir şeye duyduğumuz özel ihtiyaç ve ilgi, kişisel tercihlerimiz, geçmiş bir yaşantı ve tecrübe, yaş, eğitim, cinsiyet, kültür vb. çok sayıda faktörden söz edilebilir.

B

ir nesnenin gerçek durumunun göründüğü gibi olma-

bocalayan zavallı hayvana bakıp üzüntü duyabilir. Dolayısıy-

dığını kesin olarak bildiğimiz halde, yanılsama (ilüz-

la kültür gibi nedenler de olayları algılamada etkileyici bir rol

yon) sonucu nesneyi yanlış algılarız. Örneğin; parçalı

oynar.

bulutlu bir havada bulutların arkasındaki Ay’ın hızla hareket ettiğini veya bir tren yolculuğunda dışardaki ağaç ve nesnelerin

Bu bağlamda ister sosyo-kültürel ister politik bir hareket -ki

hızla akıp gittiğini görürüz. Gerçekte ise hızla hareket eden bu-

bunlar yanında daha fazla ve daha öte bir şey- olarak İslam, en

lutlar veya trendir. O halde fiziksel dünya hakkında edinilecek

çok spekülasyon konusu olan bir din olma özelliğiyle dikkati

bilgilerimizin ne ölçüde sağlıklı olduğundan her durum ve ko-

çeker; ve bu spekülasyon konularının başında onun fanatizm-

numda emin olamayız. Herhangi bir olaya farklı kültürlerden

le şiddetle, terör (Fundamentalizm, radikalizmle, entegrizm,

insanların çok farklı şekillerde tepki vermesi, değerlendirmesi,

İslamofobi, Işid, Daeş, Boko Haram, El-Nusra, El-Kaide vb.) ile

farklı açılardan bakması mümkündür. Örneğin boğa güreşini

özdeşleştirilmesi gelir. Bu özel retoriği (söylemi) kimlerin han-

izleyen bir İspanyol bu spordan olağanüstü bir zevk alabilir,

gi amaçlarla gerçekleştirip görsel ve yazılı medya aracılığıyla

fakat bir Hintli matadorun sersemletici darbeleri karşısında

kitlelere pompalandığı bilinmekle beraber, kitleleri (toplumları)

36 kibrit


İslam’a karşı önyargılı kılan bir sonuç doğurmakta; bu da bir

daha erdemli, şerefli ve üstün olduklarına inanırlar ve yaban-

yandan doğru bilgilenme ve seçim yapmayı engellerken, diğer

cılara/barbarlara değer vermezdi. Yine bu bağlamda ortaçağ

yandan toplumsal hayatta bir takım gerilim ve çatışmaların

Avrupası’nda kadınlar çocuklarını “Türkler geliyor” gibi sözler-

doğmasına zemin hazırlamaktadır.

le korkutmuşlardır. Demek ki barbar çoğunlukla üretilen bir kavram, vehimde yaşatılan bir fobi, sistemli olarak geliştirilen

Şüphesiz ki insan; hakkında bilgi sahibi olmadığı her şeyden

ve abartılan bir imajdı.

korkar, çekinir. Bu korku bilgisizlikten kaynaklanan yersiz bir korkudur. Biz insanlar kendimizi güvende hissetmek için et-

Yunan ve Roma’dan sonra bu imaj Hristiyanlık döneminde de

rafımızdaki olayların kontrolümüz dahilinde gerçekleşmesini

“İsa düşmanı” putperest kâfirlere dönüştürülerek ve tekrar bir

arzu ederiz. Aksi takdirde kontrolü kaybedeceğimizi ve umul-

siyaset aracı olarak kullanıma devam ettirildi.

madık tehlikelerle karşı karşıya geleceğimizi zannederiz. Bu durum bir yere kadar doğaldır. Fakat bazı insanlarda/kişilerde

Hristiyan papazlar, Avrupalı şövalye ve halkları İslam dünya-

sıra dışı, anlamsız ve gereksiz korkular mevcuttur. İnsanın ve-

sı üzerine sürdüklerinde aynı vehimlerle hareket ediyorlardı.

himlerinden/zaaflarından kaynaklanan bu tür korkulara psiko-

Onlara göre İsa ve Meryem Ana’nın yurdu kutsal topraklar ve

loji biliminde “fobi” denmektedir. Kapalı alan, karanlık, uçak,

Kudüs, “putperest” Müslümanların istilası altındaydı. 9.yy’da

şimşek, kedi-köpek vs. şeylerden anormal derecede korkan

Liyonslu Agobard’ın imparatora verdiği kılıcın anlamını açık-

insanlar vardır. Bu fobiler (korkular) kişiye özeldir ve bulaşıcı

larken yine aynı tutum içinde görüyoruz. Papa bu kılıcı impara-

değildir; fakat son zamanlarda öyle bir fobi türü ortaya çık-

tora uzatırken şunları söylüyordu: “Barbar milletleri itaat altına

tı ki hem toplumsal hem de bulaşıcı. İslamofobi denilen bu

aldıktan sonra onları Hristiyan yapmak ve bu suretle sadakat

yeni tür bir fobidir. Bu fobiyi (hayaleti) birilerinin İslam’ı öcü

gösterenlerin krallık sınırlarını genişletmek için veriyorum.”

gibi göstermek için ürettiği bu korku türünün adı yeni konmuş

Öte yandan Kral Brun da, Bir Hristiyan kralının putperestlere

olsa da, ortaçağa kadar uzanan bir tarihi arka planı vardır. Bu

karşı olan görevinin, kılıçla “onları içeri girmeye zorlamak” ol-

duruma biraz değinmek istiyoruz.

duğunu söylüyordu.

Bilindiği gibi Yunanlılar, dünyayı ikiye ayırmışlardı. Kültür ve

Benzer bir tutum rönesans ve reform sonrası Avrupa’nın la-

düşünce sahibi Yunanlılar ile tabiatta sürü (hord) halinde

ik-seküler kültüründe de görülür. Afrika, Asya, Avustralya ve

yaşayan ve barbar adı verilen diğer halklar. Yunanlılara göre

Amerika kıtasını kana bulayan milyonlarca özgür ve masum

Yunanlı olmayan herkes yabancı ve barbardı. Barbarlar, düşü-

insanı köleleştiren, soykırım yapıp kültürleri ortadan kaldıran

nen, hisseden, acı ve sevinç duyan normal insanlar değil, yarı

Avrupalı sömürgeciler yine “barbar, putperest, ilkel, geri ve

insan yarı hayvan tuhaf yaratıklardı. Yunanlılar kendilerinin

vahşi” kabile ve halkları kültürleştirme, medenileştirme efsa-

kibrit 37


nelerine başvurdular. Dolayısıyla Batı kendi siyasal, askeri ve

köklü değişiklikler çıktı. Sovyetler Birliği’nin çökmesi demek,

ekonomik yayılmacılığını kolaylaştırmak ve kültürel değişimi

ABD’nin tek başına süper güç olarak ilanı anlamına gelmek-

sağlamak için her zaman kaba kuvvet ve şiddete başvurma-

teydi. Bu reel-politik durum, uluslararası kurulan düzenin al-

yı geçerli tek yöntem saymıştır. Bu mevzuda da birkaç örnek

tüst olması anlamını ifade ediyordu. John Esposito’nun deyi-

verecek olursak; Amerikalıların Azteklerden birkaç gün içinde

miyle uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan bu alt-üst oluş, yeri

70 bin insanı öldürüp kellelerden koskoca bir dağ inşa edildiği-

doldurulması gereken önemli bir boşluğu da doğurmuş bulun-

ni nasıl unutabiliriz. İngilizler, sömürgeleri Hindistan’da kendi

maktaydı. Diğer taraftan tarihin bu önemli kırılma noktasında

tekstil ürünleri kullanılsın ve Hint kumaşı üretilmesin diye tam

dünyanın hemen her kıtasında yayılmış/dağılmış 2 milyara

40 bin Hintli ustanın kolunu kestiler ki bu insanlık tarihinin kay-

yakın Müslüman nüfusla, İslam’ın en kalıcı ve en güçlü ulusla-

dettiği en utanç verici barbarlıktır. Daha dün diyebileceğimiz

rarası bir güç olarak ortaya çıkması, Müslüman ülkelerin etkin,

bir zaman diliminde Bosna’da, Irak’ta demokrasi adına onbin-

aktif ve alternatif bir siyasal güç haline gelmesi sebebiyle Ba-

lerce, yüzbinlerce Müslüman katledilmiştir.

tı’nın gündemine girmiştir.

İşte bu ve benzeri örnekler de Batı’nın bilinçaltında günahkarlı-

Batı’nın uluslararası kurduğu siyasal denklemin, mevcut reel

ğına, zalimliğine ve henüz hesabı görülmemiş/yüzleşilmemiş

durumun korunması ve varlığını sürdürebilmesi için hayali

katliamlara dair hissettiği derin suçluluk duygusunun İslamo-

bir düşman, öteki üretmesi gerekiyordu. İşte tam bu sebeple

fobi’nin irrasyonel kaygılarından biri olsa gerek, diye düşünü-

Batı, İslam’ı hedef tahtasına oturtarak, Onu Batılı değerlerle

yorum. Batı işlediği suçların maddileştirilmiş bir ifadesi olarak

uyuşmayan, barbar, vahşi, kaba, aşırı, geri, çağdışı, uzlaşmaz,

bir düşman-hayalet yaratmıştır ve bu amansız düşmanla sa-

fanatik, tutucu, çatışmacı, moderniteyi reddeden, özgürlük

vaşarak arınacağını, hayatını devam ettireceğini düşünmekte-

düşmanı, kadın karşıtı, totoliter, baskıcı, diktatörlüğü yücelten,

dir; ummaktadır. Zaten soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte

kan dökücü, saldırgan, şiddet, korku ve vahşetten beslenen bir

komünist tehdidin yerini yeşil tehdidin aldığı eski NATO Genel

din olarak tanımlarken; Müslümanları da köktencilikle, Funda-

Sekreteri Claes başta olmak üzere Batılı birçok devlet adamı,

mentalistlikle vb. kavramlarla öteki olarak nitelemiştir.

siyasetçisi, medyanın önde gelen yazarları ve akademisyenle-

Müslümanlar hiçbir şey yapmasalar bile İslam’ın bir din olarak

ri tarafından gündeme gelmiştir.

bu olumsuz özellikleri başlı başına tehdit ve korku oluşturmak için yeterlidir. İslam ve Batı çatışması tözsel ve kaçınılmazdır.

Doğu Blok’unun Çöküşüyle Yeşil Tehtit Algısı

Zaten fanatik Müslümanların terörist eylemleri, İslam’ın Batı

Doğu Bloku’nun çöküşü soğuk savaşında sonun getirmişti.

hakkında düşündüklerinin açığa çıkmasından ibarettir. Şu de-

Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte ortaya çok boyutlu ve

nilebilir ki, Batı dünyasında, en azından belirli bir kesim için

38 kibrit


yası boyun eğdiğinde ise geriye ciddiye alınacak hiçbir engel kalmayacaktır. Yukarıda ifade edilen önyargıdan olacak ki, 11 Eylül saldırısının hemen akabinde saldırganların kim olduğu bilinmeden ve daha kimlikleri netleşmeden, ABD başkanı Bush’un saldırganlara karşı “haçlı seferi” (crusade) düzenleyeceklerini ifade ederek açıkça bu savaş beyanatında, saldırının şiddete yönelik boyutunu göz ardı edilerek sorgulanmadan, şiddetin dinsel içeriği ve kökenine ilişkin bir sorgulamaya dönüşmesi ve şiddete kimin yöneldiğinin vurgulanması tesadüf olmasa gerektir. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yapılan saldırıyla birlikte, Batı’da 1980’lerden bu zamana kadar geİslam’a ve Müslümanlara bakışta bir şey değişmiş değildir.

nel olarak Müslümanlar ve özelde ise İslami hareketlere yönelik

Orta Çağ’da alabildiğine teolojik bir görünüme ve söyleme sa-

alttan alta gelişen tedirginlik, kuşku ve güvensizliğin yerini bir

hip olan İslam karşıtlığı, modernizm ile birlikte revize edilmiş

İslamophobia (İslam fobisi) yada Halliday’ın deyimiyle “Müslü-

görülüyor. Kısa ve basit bir semantik revizyonla Hristiyanlık ve

man karşıtlığına” bıraktığı gözlemlenmektedir.

modernizm sözcükleri değiş tokuş edilmiştir. Batının düşünce algılama sistematiğine dikkat edildiğinde maniheist ve düalist yaklaşımlara fazlasıyla rastlanır. İslamofobi ise Batı’nın kendi dışındaki dünyayı özellikle de bir türlü tam asimile edemediği, evcilleştiremediği İslam dünyasını algılarken başvurduğu kendince rantabl ekonomik değerlendirme biçimlerinden biridir. Onlarca çeşitliliği, zenginliği içinde büyük Müslüman coğrafyasını, medeniyetini tanımaya ve anlamaya çalışmak yerine yargılamaya ve indirgemeye dayalı basitleştirmeye başvurulmaktadır. “Bunların ılımlısı da, fanatiği de bir ve aynıdır. Ortada anlayacak bir şey bulunmamaktadır. İslam her haliyle ve yorumuyla modern Batı dünyası için düşmandır.” demeye gelen bir söylem Batı toplumlarında yaygınlaştırılmaktadır. Öyle ki kimi gözlemcilere ve yorumculara göre Avrupa’da oluşmaya başlayan yeni hümanizm, meşruiyetini büyük oranda/çapta İslamofobiden almaktadır. Yine bu çerçevede İslamofobi söylemi ılımlı düşünen ve fanatizmden uzak pek çok Müslüman poli-

Müslümanlara ve İslami hareketlere karşı ABD ve Batı’da ge-

tikacı ve entellektüeli evcilleştirme, uygarlaştırma ve angaje

lişen bu tutum, tarihte eşine az rastlanır kuşku ve husumetin

etme yöntemi olarak kullanılmaktadır.

en önemli sebeplerinin başındadır. Batı medyasının İslam’ı ve Müslümanları “terörle, terörizmle”, “fanatiklik” ya da “radikal-

“Biz terörist değiliz. Batılı değerlerle hiçbir sorunumuz yoktur.”

likle” çok sık olarak yan yana hatta iç içe göstermesi gelmek-

Tutumuna mahkum etmektedir/edilmektedir. “terörist olma-

tedir. Bu konuda gerek görsel, gerekse yazılı medya organları

dığını bana ispatla/kanıtla!”, söylemi kullanılmakta, işin içine

sorumsuzca ve önyargılı bir tutum takınmışlardı.

yaşam biçimlerinin dahil edilmesi ve değerlerin provoke edil-

Batı medyasında her ne zaman Müslümanları konu alan bir

mesiyle birlikte “Bana zarar vermeyeceğini göster!” ve daha

haber verilecek olsa ekrana hep saçı sakalı birbirine karışmış,

ileri aşamada “Benim değerlerimle tam bir uyum içinde ol!”

çağdaş yaşamdan uzak, yoksul, çulsuz, kızgın, insan katleden,

stratejisi izleniyor. İslamofobi, yeni dünya düzeninin efendile-

her zaman secde eden, namaz kılan insanlar televizyon ekra-

rine problem çıkaracak muhalif unsurları tasviye eden ve aşı-

nına gelmekte. Böylece, Müslümanları günün her saatinde na-

rılıkları törpüleyen bir zımpara işlevi görmektedir. İslam dün-

maz kılan, kızgın gruplar halinde Amerikan ya da İsrail bayrağı

kibrit 39


yakmak dışında hiçbir şey yapmayan bir imajla, dünyanın her

o gün öğleden sonra “küresel/global terörizm kavramıyla ta-

yerindeki televizyon izleyicilerine, gözlerine sokarcasına defa-

nımlanmış ve bu küresel terörizme karşı ABD öncülüğünde

larca izletilmekte, servis edilmektedir.

ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir savaş ilan edilmiştir. Böylece tarihte ilk kez bir devlet “küresel terörizm”

Dolayısıyla İslam ve Müslümanlar konusunda bu tür görüş-

gibi tanımlanması ve ele geçirilmesi imkansız olan bir düşma-

ler Batılı akademik çevrelerde de oldukça yaygındır. Bu çev-

na karşı savaş açmıştır. Yine bu bağlamda Bush, Blair, Ber-

reler Müslüman toplumlar ve İslami hareketler hakkında pek

lusconi, Anzar gibi Batılı liderler saldırının hemen ardından

sağlıklı olmayan yanlış ve eksik bilgiye ve daha da önemlisi

fanatizmden, kökten, dincilikten, barbarlıktan söz ederek İs-

tarihsel arka planı olan bir önyargıya sahiptirler. Bu tür sığ yak-

lam’ı çok olumsuz, alçaltıcı, küçültücü korkunç bir fenomen

laşımlar, Müslümanlar’ın İslam’ı anlayış biçimlerini tek tip ve

olduğu göndermesinde bulunurken, diğer yandan da Avrupa

homojen bir yapı gibi mütalaa edip, sanki Müslümanlar ara-

medeniyetinin ve kültürünün erdemlerinden, gelişmişliğinden,

sında hiçbir tarihsel, kültürel, mezhepsel, etnik, siyasal, sosyal

insancıl ve adil oluşundan söz ederek bu medeniyetin “küresel

bir farklılık yokmuş gibi değerlendirmektedirler. Müslümanlığı

terör” tehditi altında olduğu ve korunması gerektiği söylemini

haricilik vari, el-Kaide, el-Nusra, Boko Haram, İşid vb. dini mo-

ön plana çıkarmışlardır. Özellikle barış seven ülkeler söylemi

tifli şiddet gruplarına indirgeyerek onlarla şiddet gruplarını öz-

bu koalisyonda yer alan ülkeleri yani Batıyı; dolayısıyla “biz” i

deşleştirmektedirler. Sanki İslam ile diğer dinler, medeniyetler,

oluştururken, bu “biz” tanımı dışında kalanlar “onlar” söylemiy-

kültürler arasında hiçbir ortak amaç ve değer yokmuş, onlar-

le de Müslüman ve Arap ülkeleri kategorize edilmiştir.

dan tamamıyla ayrı/diğer kültürlerden hiç etkilenmeyen izole bir kültürmüş gibi algılamışlardır.

Bu tür söylemler Batı kamuoyunun nezdinde, gözünde zaten kötü olan Müslüman imajını daha da kötüleştirerek, batıya

Bu bağlamda Batı; uygarlaşmış, gelişmiş, akılcı, aydınlanmış,

karşı ilan edilmiş bir cihat algısına yol açmıştır. Bu durumu

toleranslı, sofistike olarak karakterize edilirken, İslam dünyası

yani algı yanılgısını belirttikten sonra şuna da değinmeden

ilkel, kaba, barbar, aklı dışlayan, toleranssız, şiddete başvuran,

geçemeyiz. Oda terörizm gibi çok eski ve yaygın olan bir ol-

cinsler arası ayrımcılık yapan, modası çoktan geçmiş, fosilleş-

gunun herhangi bir dinle, bölgeyle sınırlandırılamayacağı ya

miş bir uygarlık, medeniyet olarak resmedilir. Müslümanlar da

da bağının kurulamayacağıdır. Herkes tarafından bilindiği gibi

şiddete eğilimli, saldırgan, tehdit eden, adam kesen, şeytani,

dünyada terörizmi bir siyaset aracı olarak kullanan her millet-

takiyyeci, terörizmi destekleyen ve uygarlıklar arası çatışma

ten, her dinden, her ırktan, her renkten, her bölgeden, her çe-

çıkaran bir unsur olarak görülüyor. Özellikle de Batı medeniye-

şit siyasal, sosyal ve ideolojik eğilimden gruplara/hareketlere

tini, yeni dünya düzenini tehdit eden bir unsur olarak görülür.

rastlamak mümkündür. Örneğin; yıllardır İRA’nın İngiltere’de, ETA’nın İspanya’da, Korsikalıların Fransa’da, FARC (halk or-

11 Eylül 2001’den Sonra İslamofobia’nın Küresel Terörle

dusunun) Kolombiya’da, Aum Shinrikyo’nun Japonya’da, 17

İsimlendirilmesi

Kasım Örgütünün Yunanistan’da, PKK’nın Türkiye’de, Taliban

11 Eylül 2001 sabahına kadar çoğunlukla “İslami radikalizm”,

ve el-Kaide’nin Afkanistan’da, Pakistan’da, bir Norveçli’nin

“İslami köktencilik/aşırılık” ya da “İslami fundamentalizm”

Norveç’te gerçekleştirdiği katliamla, Sırpların, Bosna-Her-

gibi niteliklerle isimlendirilen İslamcı gruplar, Müslümanlar

sek’te, İsrail’in Filistin’de, Çin’in Doğu Türkistan’da, S.S.C.B.’nin,

40 kibrit


Afganistan, Rusya’nın Çeçenistan’da , Suriye’de, Fransızların

dederek, onun hayatını her çeşit saldırı, tedhiş ve tecavüzden

Cezayirde, İtalyanların Libyada, ABD’nin başta Afganistan ve

korumaya çalışmıştır. Haksız yere bir insanın canına kıymayı

Irak’ta olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde gerçekleştir-

affedilmesi mümkün olmayan, Allah’a şirk koşmaktan sonra

diği katliamlardan hiçbir nitelik farkı yokken, bu söz konusu

gelen en büyük günah, suç, cürüm olarak görmüştür ve şöyle

teröristlerin, terör örgütlerinin ve devletlerin dinsel kimlikleri

buyurmuştur: Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gi-

göz ardı edilirken, onların dinleri, inançları üzerinden tartışma

bidir, bir insanı dirilten /yaşatan/yaşamasına sebep olan da

yapılmazken, Müslümanların ise dinsel kimlikleri ve değerleri

bütün insanları dirilten gibidir

üzerinden kötülenmesi, çirkin/kötü bir algı ve imaj oluşturul-

Diğer bir ayette de: Bir mümini öldürenin ebedi cehennemlik

ması, şeytanlaştırılması, Batının tarihsel önyargı ve haçlı ru-

olduğunu, meleklerin lanetinin onun üzerine olduğu ifade edil-

hundan kaynaklanmış olması kuvvetle muhtemeldir diyoruz.

miştir.

Dolayısıyla bu tür imaj bozma faaliyetleri neticesinde Müslümanlara yapılan baskı ve zulümlere diğer insanların tepkisiz,

Bu bağlamda İslam/Kur’an, her insanın, canının, malının, ak-

sessiz kalması sağlanmış hatta bu zulüm ve katliamları des-

lının dininin, neslinin/namusunun korunmasını en temel, en

tekler hale gelmişlerdir.

zaruri, en evrensel bir değer ve hak olarak görmüştür. Kuran bu evrensel değerlere yönelen her çeşit saldırıyı, fesadı, terörü

Müslümanlar dışında bir topluma, gruba, özellikle de Batılılara

kötülüğü yasaklamıştır.

bir saldırı olması durumunda kıyameti koparıyorlar, dünyayı ayağa kaldırıyorlar. (Paris saldırısı, Charlie Hebdo). Amaçları insanlığa İslam’ı ürkütücü göstererek İslam düşmanlığı, Müslüman karşıtlığı oluşturmaktır. Bugün bir endüstriye dönüşen İslamofobi, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan manzaraları, kafa kelle kesilişlerini naklen gösterip Müslümanlar aleyhine acımasızca, ahlaksızca propaganda yaparak, İslamla, Müslümanlarla ilgili korkuyu insanların yüreklerine salarak nefret aşılıyorlar. İslama ve Müslümanlara yönelik bu söz konusu algı operasyonunun hafife almamamızla birlikte güya islami gayeler

Kur’an, insanı hürriyetinden yoksun bırakmayı insanı köleleş-

bağlamında hareket ettiklerini iddia eden gruplar tarafından

tirmeyi suç telakki etmiş ve insanın insanlığını gerçekleştirme-

işlenen vahim cinayetler tablosunu da küçük bir sapkın azın-

si için her türlü bağ ve halkalardan kurtarılmasını istemiştir.

lığın eylemleri olarak geçiştirmek, göz ardı etmek de sağlıklı

Kur’an insanlığın hürriyet noktasında, Kur’an’ın hedeflediği /

değildir. Hiçbir komplekse kapılmadan bu konuda net bir tavır

arzu ettiği noktada olmadığını beyan etmiştir. Yüce Rabbimiz,

almamız gerekir. Terör konusunda en temel referans kayna-

insan hürriyetini zorunlu olan en önemli gerekliliklerden biri

ğımız olan Kur’an’ın ne söylediğini , önce biz Müslümanlara

olarak kabul ettiği için Hz. Peygambere şöyle seslenir:

sonra da medya tarafından yönlendirilmeye alışmış, araştır-

Sen mümin olmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?

ma ve soruşturma alışkanlığı olmayan tüm insanlığa; İslam’ın

Sen ancak bir hatırlatıcısın, onlara zor kullanacak değilsin.

‘öldürmeye değil, hayata çağıran’ mesajını tekrar hatırlatmak

Doğrusu size Rabbinizden açık belgeler gelmiştir. Kim görür-

gerekir diyoruz.

se kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin bekçiniz değilim.

Kuran’ın İnsana, İnsan Hayatını Ve Özgürlüğünü Hedef Alan Terör Eylemlerine Bakışı

…Eğer sen katı, kaba, merhametsiz olsaydın onlar etrafından

Kur’an, Allah’ın insanı yaratışında özen gösterdiği ve insana

dağılır giderlerdi …Bu manada Kur’an’da onlarca ayet vardır.

önem verdiği insanın en şerefli, en üstün, en mükerrem, en

Bu ayetler değil öldürmeyi, Hz. Peygamberin şahsında Müs-

değerli varlık olduğunu Onun halifelik liyakatıyla görevlendi-

lümanlara, insanlığa, nezaketi, merhameti, acımayı, insana ve

rildiğini göklerde ve yerde olanların onun emrine verildiğini

onun özgürlüğüne dokunmamayı öğretiyor/öğütlüyor.

fıtrat olarak insanın hür ve sorumlu , belirli bir amaç ve gayesi olduğunun, bütün varlıkların yüklenmekten çekindiği/kaçın-

Bu bağlamda Hz.Peygamber de “Merhamet Etmeyene Mer-

dığı emaneti yüklendiğini beyan etmiştir. Kur’an, böylesine

hamet Olunmaz” buyururken, spesifik olarak da Müslüma-

değer verdiği bir varlığın hayatını kutsal ve dokunulmaz ad-

nın Müslümanı korkutması helal değildir prensibini getirmiş,

kibrit 41


başkalarının hayatına saygılı olmayı tavsiye etmiştir. Malesef

ettiğine göre Hz.Peygamber (S.a.s) Medine’ye geldikten sonra

bugün camilerde bombalı intihar eylemlerinin gerçekleşmesi,

da bazı Hristiyan çocuklarının Yahudi dinine girdiğini biliyordu

mabedlerin tahrip edilmesi, müslümanların şapkalarını önüne

İbn. Abbas’ın bu konuda şunları söylediği rivayet edilmektedir:

alıp düşünmelileri gerekmektedir; düşünmek zorundadırlar!

Cahiliye döneminde bazı kadınların çocukları yaşamazdı. Bu

Bu konuda Hz. Peygamber söylediklerini teoriden pratiğe ge-

sebeple, eğer çocuğu yaşarsa onu Yahudi yapacağına dair

çirmiştir. Şöyle ki Hz.Peygamber fetih günü kendisine olma-

adak adardı. Sonra da Beni Nadir Yahudileri Medine’den uzak-

dık işkence ve eziyet eden, doğup büyüdüğü şehirden çıkaran

laştırılınca içlerinde Medinelilerin çocuklarından bazıları da

Mekke halkına kötülüklerini hatırlattı ve onlara sordu: Şu anda

bulunuyordu. Medineliler biz oğullarımızı bırakmayız dediler.

ne bekliyorsunuz?

Bunun üzerine: Dinde zorlama yoktur, doğru yol eğri yoldan ayrılmıştır, dileyen inansın, dileyen inkar etsin’ ayeti indi. Bu

Herkes utancından başını öne eğmiş , bunun üzerine Hz.Pey-

olay bize şunu anlatıyor: Sonradan Yahudileştirilen Medineli

gamber birkaç kişi dışında genel af ilan etmiştir. Hz.Peygam-

bu çocuklar her ne kadar Yahudi değil idiyseler de onlar gibi

berin bu psikolojik şoku , halkın zihniyetini derhal değiştirdi ve

olmuşlar, dolayısıyla Yahudi kabul edilmişlerdi

samimi bir şekilde şehir İslamlaştı. Hz.Peygamber cihadın farz olmasından ne önce ne de sonra kitap ehlinin dinine giren putperestlere Hristiyanlaşan Yahudilere yahut Yahudilik ve Hristiyanlığa giren Mecusilere engel olmamış, bunların inanç alanını ilgilendiren hususlara karışmamıştır. Yukarıda din hürriyeti ile ilgili zikredilen Bakara suresinin 256.ayetinin iniş sebebi hakkında bir rivayet daha vardır. Salim b. Afoğullarından Husayn adında ensardan birinin iki oğlu vardı. Önceleri Şam tüccarlarının telkinleriyle Hristiyan olmuşlardı. Hz peygamberin peygamberliğinden sonra Medine’ye geldiklerinde babaları onlara: vallahi sizi bırakmam, mutlaka Müslüman olacaksınız diye sataştı. Onlar da çekindiler. Üçü birlikte Rasulullah’a müracaat ettiler. Bunu üzerine bu Hz.Peygamberin Mekke halkının bağışlanabilmesi için iman

ayet indi. Babaları da onları serbest bıraktı .Dolayısıyla Kur’an

etme gibi bir ön şart ileri sürmemesi veya iman etmelerine

‘En güzel sözün yani söylemin seçilebilmesi, tercih edilebilme-

yönelik herhangi bir psikolojik veya fiziki baskı sayılabilecek

si için diğer bütün dinlerin, öğreti ve görüşlerin, söylemlerin

tutum ve davranış göstermemesi bize Hz.Peygamberin insan

kendilerini ifade edebilecek özgür bir ortama atıf yaparak: ‘On-

ve inanç konusunda insanlara duyduğu saygıyı sözde değil

lar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar’ öğüdüyle, güzel söz,

fiili bir uygulama olarak açık bir şekilde göstermektedir. Aynı

seviyeli tartışma ve hikmetle Allah’ın mesajını insanlara anlatı-

zamanda bu uygulama onun bir rahmet peygamberi olduğu-

labilecek ,ulaştırılabilecek özgür bir ortamın/vasatın hazırlan-

nun bir kanıtıdır. Şayet Hz.Peygamber herhangi bir şekilde

masını arzu etmiştir. Sağlıklı bir mukayese ortamının İslamın

baskı yapmış olsaydı, onun bu tutumu getirdiği mesajla ve

aleyhine değil, lehine olduğunu bildirmiştir. Kur’an, bireye, bire-

kendisiyle çeliştiği anlamına gelirdi. Zira Kur’an-ı Kerim Hz.

yin özgürlüğüne, özgür ortama, topluma, toplumsal güven ve

Peygamberin (Bir bekçi,’bir zorba’olmadığını görevini ancak

huzura karşı yapılan her türlü saldırıyı, kalkışmayı, terörü, zu-

‘tebliğ etmek’ olduğunu zorla baskıyla yapılan inkar ve kabul

lüm ve baskıyı adam öldürmekten daha büyük bir suç olarak

eylemlerinin Allah indinde hiçbir anlam ifade etmediğini be-

görmüştür. Toplumsal yapıyı bozan, toplumu kaosa götüren

yan etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in mesajına ilk muhatap olan

her türlü eylemi ‘fitne’ yani terör olarak nitelendirmiştir. Kur’an

Hz.Peygamber de ‘ameller ancak niyetlere göre değer kazanır’

Müslümanlardan da bireye topluma, toplumsal huzura, iş gü-

buyurur. İnsanların pratiklerinin eylemlerinin bir değer ifade

venlik ve özgürlüğe yapılan her çeşit saldırıya, teröre, fitneye,

edebilmesini niyet ve kanaat şartına bağlayan bir peygambe-

baskı ve zulme karşı savaşmalarını, mücadele etmelerini is-

rin, insanları korkutarak, tehdit ederek her türlü şiddeti ve bas-

temiştir. Aynı zamanda terör ve şiddet eylemlerini gerçekleş-

kıyı uygulayarak zoraki iman etmelerini sağladığı kanaatine

tiren gruplarla mücadelede ve savaşta aşırıya gidilmemesini

varmak Hz.Peygamberi ve onun risaletini idrak edememek ve

adaletsizlik yapılmamasını önermiştir. Hatta ele geçirilmeden

gölgelemek anlamına gelir diyoruz. Bu konuda İbni Kayyım’ın

önce kendileri silah bırakıp, pişmanlık duyarak teslim olurlarsa

verdiği şu bilgiler de inanç ve vicdan hürriyetinin tescili açı-

sırf ayaklandılar diye onlara hiçbir ceza verilmemesini tavsiye

sından çok dikkat çekicidir. Ebu Davud’un süneninde rivayet

etmiştir.

42 kibrit


kibrit 43


RÖPORTAJ

Ropörtaj: Hafız MERAL

Yrd. Doç. Dr. CÜNEYT AYDIN

İMAM HATİP GENÇLİĞİ Bizim zamanımızda tabi 96-99 yıllarından bahsediyorum, hatta 92’de geldim. Ortaokulu da sayarsak bizim zamanımızda İmam Hatip okulları parmakla gösterilen okullardı ve her hareketimize dikkat etmemiz gerektiğini söylerlerdi. Öğretmenlerimiz sizi izliyorlar özel olarak siz toplumun önderlerisiniz her hareketiniz önemli derlerdi. Dolayısıyla o şekilde yetiştik hocalarımıza o şekilde saygı duyduk. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

rum çünkü mükemmel yapamayız her şeyi. Onun haricinde

Trabzon doğumluyum. Ortaokul ve liseyi orada okudum.

sosyal bir insanım insanlarla bir arada olmayı seviyorum içli

İmam hatip lisesi mezunuyum. Üniversiteyi İzmir’de okudum.

dışlı olmayı seviyorum. Trabzonlu olduğumuz için ani sinir-

Yüksek lisansımı orada yaptım. Daha sonra öğretmen olarak

lenebiliyoruz ama o sinirimiz fazla sürmüyor kin tutmuyoruz

atandım. Batman, Ordu, Samsun’da 10 yıl boyunca Milli Eği-

bende öyleyim özetle bu kadar.

timde çalıştım din dersi öğretmeni olarak tabi dışarıdan da doktoramı yapıyordum Samsun’da. Doktoram bitince nasip

Bir İmam Hatip Lisesi mezunu ve akademisyen olarak, gü-

oldu çalıştık gayret ettik Allah da nasip etti buralara kadar gel-

nümüzde İmam Hatip okullarının konumunu nasıl değerlen-

dik.

diriyorsunuz? Bizim zamanımızda tabi 96-99 yıllarından bahsediyorum, hat-

Neşeli şen şakrak bir adamım biraz pimpirikliyim yani işi mü-

ta 92’de geldim. Ortaokulu da sayarsak bizim zamanımızda

kemmel yapmaya çalışırım. Bu biraz beni yoruyor zorlanıyo-

İmam Hatip okulları parmakla gösterilen okullardı ve her ha-

44 kibrit


reketimize dikkat etmemiz gerektiğini söylerlerdi. Öğretmen-

Şu anda İmam Hatiplileri böyle görüyorum. Bocalama içinde-

lerimiz sizi izliyorlar özel olarak siz toplumun önderlerisiniz

ler ama toparlanmaları için gayret sarf edeceğiz. Ortaokuldan

her hareketiniz önemli derlerdi. Dolayısıyla o şekilde yetiştik

başlarsa ortaokulu bitirene kadar çocuk davranışını alıyor, ka-

hocalarımıza o şekilde saygı duyduk. Yatılı okuduk zaten işte

zanıyor, yerleşiyor. Lisede zorunlu olduğu için gidiyor başka

din eğitimimizi pratik ve teorik olarak almaya çalıştık. Artık

bir okula gidemediği için istekli giden çok yok; ailede zannedi-

günümüzde döndüğümüz zaman ben mesela zümre toplan-

yor İmam Hatip okulunda okus-pokus yapınca çocuk değişe-

tılarına gidiyordum İmam Hatip okullarına. Günümüzde gitti-

cek. Bari adam olsun biz adam edemedik falan bu o zaman

ğimiz zaman artık bizim o anlayış kalmadı yani İmam Hatip

okulun kalitesini düşürüyor.

okullarında belki bu 28 Şubattan sonra bir boşluk oluştu. Orada bir nesil kaydı yani o nesil büyüdü çocuk yaptı e tabi

Geçmişten günümüzde İmam Hatip okullarının ülkemize ve

o neslin çocukları da o İmam Hatipli akrabalığı yükünü taşı-

aziz milletimize ne gibi katkıları olmuştur sizce?

yamadı. Benim okulumdan mezun oluyor mesela öğrenci-

Ben çok eski bir adam değilim belki daha yaşlı bir adam olsam

lerimiz, benden Anadolu lisesine falan gidemeyince ‘’İmam

daha rahat söyleyebilirdim ancak eskiden bildiğim kadarıyla

Hatip’e gitsin’’ diyor ailesi. Adam olsun falan ama aile eğitimi

İmam Hatip okulları toplumun manevi hayatı düzenlemek için,

olmadan baştan itibaren

dini işlerini yürütmek için ku-

okul bir insanı adam et-

rulan okullar. Çünkü cumhu-

mez! Sen temelini oluştu-

riyetin ilk kurulduğu yıllarda

rursun okul onun üzerine

bir boşluk yaşandı. Sanırım

koyar

İmam

savaş yılları zaten, yeni çık-

Hatip okullarının, bir zümre

dolayısıyla

mışlar savaştan, toplumun

toplanarak gittiğimiz za-

manevi hayatını devam etti-

man İmam Hatip okulların-

rebilmesi için o dönemde bu

da hocalar ağlıyordu. Yani

İmam Hatip okullarını kurdu-

‘’bu İmam Hatiplilerin hali

lar. Dediler ki toplumun bu

ne olacak’’ diye. Rezil olduk

ihtiyaçlarını karşılamak için

ya! Hani diyor ya muhtar

din adamları yetiştirelim bir

bile olamam rezil oldum

müddet sonra onları bir daha

artık baktıkça utanıyorsun

kapattılar sonra o boşluğu

İmam Hatipten çocuğun

tekrar yaşadılar yani rivayet

yapmadığı kötü davranış

olunur ki cenaze namazı kıl-

kalmıyor o toplumdaki şeyi

dıracak adam bulamıyorlar-

yerle bir ettiler şöyle bir

dı.

umudum var beşinci sınıftan itibaren gittiği zaman

Tamam,

bunları

kapattık

çocuk İmam Hatip’e, lisede değil de beşinci sınıftan başlayın-

ama bu cenazeleri kim kaldıracak. Dolayısıyla tekrar açma ih-

ca o biraz daha sağlam gelebiliyor. Belki bu ilerdeki 10 yıllarda

tiyacı hissettiler. Sanırım 82li yıllarda 82 anayasasında resmi

değişecek bir durum yani toparlayacaklar ama şu anda du-

ders olarak koydular okullara yani benim bildiğim çok detay-

rumları pekiyi değil.

lı araştırmamakla birlikte bir seminer vermişlerdi bize İmam Hatiplerin tarihiyle ilgili bildiğim bu kadar. Yani özellikle top-

Şunu da söylemeliyim ki iyi olan İmam Hatiplerimiz illaki

lumun bu manevi ihtiyacını dini ihtiyaçlarını karşılasın diye

vardır. Ancak özellikle ilçelerin normal İmam Hatip liselerde

kurulmuş bir okul; sistemi kuran adamın hayatını anlatmışlar

çocukların davranışları, hocalara karşı saygıları, derse katılım-

sonra toplumun o siyasi gelişimi siyasetine göre biraz dizayn

ları, o farkındalık içinde olmaları, biz toplumun manevi önde-

edildiler. Malumunuz 28 Şubatta bize denk geldi. O 28 Şubat-

ri olmalıyız diye düşünmeleri, dikkatli olmaları; bu anlayışları

ta tekrar yerle bir etmeye çalıştılar. Aradan bu vesileyle diğer

öğrencilerimizde şu anda maalesef yok. Burayı gelen öğren-

meslek okulları da katıldı. İmam Hatip maksatlı yapmışlardı

cilerde de fark ediyorum bunu ama daha iyi olacağından en

onu. Dolayısıyla şimdiki hükümette onu toparlamaya çalışıyor

azından umudum var. Beşinci sınıftan itibaren bizde gayret

bu durumu. Bu seferde çok ileri gidiyorlar diye eleştiriler var

edeceğiz tabi yetiştireceğiz inşallah.

her yerde İmam Hatip Okulu açmanın ne anlamı var diye böyle bir durumu var İmam Hatip okullarının.

kibrit 45


ve ilerde fırsatını bulunca eskiye geri dönüyor onu istekli değişmesi lazım böyle bir sorun var diye düşünüyorum. En azından sorun olabilir bunu yapan kesime karşı İmam Hatiplerde çünkü çocuğuna anlatıyor ona göre yetişiyor çocuğu yani bunlara dikkat etmek lazım; toplumun, bizim özellikle. Eğer İmam Hatip okuduğunuz yıllara geri dönme şansınız olsaydı nelerin üzerinde daha fazla yoğunlaşmak isterdiniz? Ben kendi İmam Hatip hayatımı düşündüğüm zaman yeterince iyi gittiğimi düşünüyorum. Başarılı bir öğrenciydim hocalarımla aram çok iyiydi. “Ne olabilirdi?” diye düşünüyorum imkânlarım dâhilinde ben kendim bir şeyleri daha yapardım Eski Türkiye’de İmam Hatip okullarının ve sizin de içinde bulunduğunuz öğrencilerin bir takım sıkıntıları, zorlukları vardı bunların günümüzde ne gibi etkileri var? O dönemi şimdiye kıyasla nasıl değerlendirirsiniz? O adamcağız yaşıyor mu bilmiyorum. Ben İmam Hatip lisesini bitirip üniversiteye başvuracağım sıralar müdür yardımcımızın yanında bir adam vardı. Ben hocanın yanında gitmiştim “tercihleri nasıl yapayım?” diye. O adamcağız bana dedi ki: “Delikanlı bak şu anda 28 Şubat dediğimiz dönem” - ki 99lu yılları yani başörtülülerin okula alınmadığı zamanlar, başka bir yere tercih yapamadığımız sadece ilahiyata gidersiniz başka yere giderseniz puanız kesilecek durumları, olduğu dönemlerde- Adam bana dedi ki “Delikanlı hiç enseyi karartma biz de dedi Yüksek İslam Enstitülerinde okuyorduk.” O zamanlar yaşlı adamdı, tabi bizi de öyle kapattılar, engellediler, çok zorluklar çektik” dedi. “Aranan 10 yıl kadar zaman geçti, sonra mumla aranan adamlar olduk” dedi. “O yüzden sorunlar seni ilahiyata gitmeyelim gidersek ne olacak olur olmaz mı diye düşünme. Sen kazanmışsın git okumana bak ileride göreceksin ki mum-

da ben çocuğum birilerinin bana imkân sağlaması gerekiyor. Belki farklı imkânlarım olsaydı belki daha farklı yerlere girebilirdim ama o zamanlardaki imkânlarda elimden geldiği kadar o şartlarda güzelini yaptığıma inanıyorum. Bir şeyi değiştirmezdim çünkü hocalarımla aram iyiydi arkadaş gibiydik. Hocalarla düzeni tertibi -yatılı okuduğum içinzamanında bir iş yapmaya özen gösterirdim. Okulun 2.si ya da 3.süydüm çünkü Karabük Üniversitesinde doçent olan bir arkadaşım var, sıra arkadaşımdı ikimiz çıktık oradan. Sıradan bir okuldu, yani kaliteli bir okul değildi ama gayret ettiğiniz zaman, ahlaklı hareket ettiğiniz zaman, ilerleyebiliyordun. Allah yolunu açıyor diye düşünüyorum. Hocalarımızla aram iyiydi, elimden geldiğince çalışıyordum. İmam Hatip hayatım iyi geçti benim için. Kaliteliydi tekrar geri dönsem şunu daha iyi yapardım dediğim bir şey aklıma gelmiyor. Belki matematiği daha iyi anlamaya çalışırdım. Bizim dışımızdaki etkenlerde önemli hocanın kalitesi de önemli bizim lisede kaliteli hocalarımız geldi iş işten geçti yani temeli sağlam atamdık

la arayacaklar seni” İşte şimdi ben Milli Eğitimde çalışırken din dersi öğretmeni bulamıyorlar devir imamların devri diyorum bende işte bu siyasete göre yönlendirmeler doğru değil ihtiyaçlara göre yapılsa daha iyi olur. Yani ne aşırı aşağıya ne aşırı yukarıya doğru olmuyor, hep bir taraflardan eleştiri geliyor sana. Eskiden insanların yaşadığı problemler -İmam Hatiplilerin özellikle- ebetteki o insanlar bunları unutmuyor, büyüyor, çocukları oluyor, onlara anlatıyorlar; haliyle toplumda bunu yapan kesime karşı antipati doğmasına neden oluyor. Dolayısıyla insanlar nerede okumak istiyorlarsa tabi ki devletin kanunları var, kanunlara karşı geldiğin zaman devletin gücü yerinde gereken müdahaleyi yapar. Onun haricinde bunların kafası bize uymuyor diye ne bizim bizden gibi görmediğimiz kesime karşı ne de onlar bize karşı bu şekilde yönlendirmeleri davranmaları doğru olmuyor. Çünkü o toplum onu unutmuyor

46 kibrit

Son olarak İmam Hatip gençliğine tavsiyeleriniz nelerdir, sizce nasıl bir gelecek hayali içerisinde olmalıdırlar? Ben İmam Hatip öğrencilerimizin muhakkak umutlu olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Müslüman olarak biz her za-


man umut içerisinde olmalıyız. Hep daha iyi şeyler yapacağız

bozuk olan çocuğu ama bazen geliyorsun senenin sonuna

umuduyla gitmelerini tavsiye ederim. İmam Hatipten mezun

çocuk tamamen değişmiş. Ne olduysa artık çünkü tamamen

olup da illa hoca olacağız, imam olacağız diye bir şey yok. Din-

bilinçaltına yerleşiyor.

dar bir tüccar olsunlar mesela. İlahiyat okumak istemiyorlarsa, dindar bir Türkçe Öğretmeni olsunlar. Her yaptığı işe dinini

15 Temmuz’da takdir ederseniz ki hiç umut bağlamadığımız

karıştıran, bunu bir kullanma amacı olarak değil, içinde hep

gençler, sokaklardaydılar. Belki düşündüğümüz kadar kötü

o manevi düşünceler olan bir nesil olsunlar. Benim tavsiyem

değildir olay. İçlerinden bir şey vardı elbet (aslında küllerinin

İmam Hatipli gençlerimize: Buradaki üniversite öğrencilere de

üflenmesini bekliyorlardı) olabilir. Bizim Anadolu şeyi var ya

ders anlatırken hep aynı şeyleri söylüyorum. Onlara örnek ol-

kökleri hala geliyor. Belki medyada fazla görünmüyorlar, sos-

mamız için sizin de öyle yapmanız gerekiyor.

yal medyada fazla görülmüyorlar ama toplumun çoğunluğunu onlar oluşturuyor. Dolayısıyla onların yetiştirdiği çocuklar-

Sevdikleri alanda ilerlemeye çalışsınlar ama burada aile fak-

da çocuklar ergenlik çağlarında şurada burada olabilirler. Ama

törü önemli. Bazen aile zorluyor illa ilahiyata gideceksin diye

toplumsal genler var. Toplumsal genleri değiştirmek kolay de-

ama kendi tercihleri var ise tercih edebiliyor iseler sevdikleri

ğil. Baktığın zaman dışarda hippi gibi görünüyor gençlerimiz

gerçekten yetenekli olduğu alan neyse oraya yönelmeleri. Ha-

hani bir tanesi vardı ya ’abi kusura bakma biraz pislik adam-

yatlarında mutlu olmaları için daha

larız ama bizde duyduğumuzda gittik’

önemli. Dinini yine yaşamayı öğren-

yani eleman birazda kendisinin farkın-

meye devam edebilirler. Dini illa ilahi-

da yaptığı davranışın yanlış olduğunun

yattan öğreneceksin diye bir şey yok.

farkında ama ‘içimizde hala böyle şey-

Kitaplar her yerde bilgiye ulaşmak

lere saygı var’ diyor. Bu ayyaşların yolda

için bir sıkıntımız yok.

Kuran-ı Kerim bulup, öpüp başına koymasına benzer. Sosyal medyada tele-

İlahiyata gelmek istiyorsalar illa bu

vizyonlarda çok görülmese de Anadolu

toplumun manevi önderleri, liderleri,

insanımız -ama tabanı onlar oluşturdu-

modelleri olacaklarını unutmamalı-

ğu için- bir yere el koyulacaksa ayağa

dırlar. Çocuklarımız yanlışları kabul

kalkabiliyor.

etmeleri hatalarını değiştirmeli çünkü hata yapmayacaklar diye bir şey yok.

Umudu kesmemek lazım hiçbir zaman

Anlayışla yaklaşmalı bu şekilde de-

diye düşünüyorum. En azından umudu

vam etmelerini tavsiye ederim.

kestiğin zaman daha çok kazanacağın bir şey yok umut edip de ne yapacağız

Ben bir zararını görmedim İmam Ha-

umutla mı yaşayacağız umut fakirin ek-

tiplilerin açık fikirli olmalarının. Açık

meği falan değil, öyle olsaydı Allah’u Te-

fikirli olmaları lazım, her yere bu benden değildir, bunun kafası

ala emretmezdi onu. İnsan umutlu olduğunda kaybetmeme

bana uymuyor, bana ne dememelidirler. Peygamber öyle bir

azmi buluyor kendinde. O azimle hayatına devam edebiliyor.

şey yapmadı. Herkese karşı yumuşak huylu olacaksın, alacak-

İmam Hatipli gençlerimizin bu hususta dikkatli olmaları ge-

sın çekeceksin Allah’a yönelteceksin. Zorla değil ama geldiği

rekiyor. Bizde onlara yardımcı olacağız Allah’ın izniyle daha iyi

zaman en azından güler yüz önemli. İmam Hatipli gençleri-

olacak, diye düşünüyorum. İmam Hatipler belki şuanda fazla

mizden bunu bekleriz, tabi beklemeden önce bizde onları ye-

gibi görünebilirler eskiye nazaran ama nasıl bir iş on yıllarca

tiştirmeliyiz. Kendimiz de öyle olacağız. Onlara da o şekilde

sorun olabiliyorsa, ortadan kalkması da bir on yıllar alabiliyor.

anlatacağız. Yapabildiğimiz kadar muhakkak herkesi kaza-

Yaşadıkları sorunların ortadan kalkması için biraz zaman geç-

nacağız, diye bir şart yok. Bazen hocamız derdi ki yüzde 1’e

mesi gerekiyor belki biraz daha beklememiz gerekiyor daha iyi

oynuyoruz. Bir kişiyi kurtarırsak yani kurtarmaktan kastım bir

kaliteli bir eğitim verirsek toparlayacağız diye düşünüyorum.

tane insanı bu şekilde yetiştirir yönlendirebilirsek, o da birile-

Biz kurtardık sıra sizde sahaya ineceksiniz gençler, sabır-

rini etkiler. Bir direk kurarız en azından, tuğlaları sonra buluruz

lı olacaksınız o gençlere karşı. Onlar daha çocuklar ergenlik

şeklinde. Ben hayatta her zaman umutluyum.

çağı bir köprü meselesi çocukluktan yetişkinliğe geçerken bir köprü oradan aşağı düşmemesi için biz gayret sarf edeceğiz.

Mevla’dan umut kesilmez. Öğretmenlik hayatımda bunu öğ-

Köprü altına inmemesi lazım o çocuğun yani…

rendim. Yıllarca bir çocuğu değiştiremiyorsun, davranışları

Allah’a emanet olun.

kibrit 47


GÜNCEL ROPÖRTAJ

SAHİPSİZ BİR NESİL Şakir AYDIN

Bu yazıyı; profesörler, sinirli olanlar, ciddi olduğuna inanıp da evde yatanlar, sorunlara çare aramak varken bahane arayanlar okumasın. Sadece; hadi bir şeyler yapalım diyen sancılı meraklılar okusun!

İ

mam hatip neslinin günümüz Türkiye’sine kattığı değer

hocaları yapacak bir şekilde çalışma performansı sergileye-

İmam hatip nesline ‘’ontolojik ve etimolojik’ ’bir yaklaşım

cektir.

sergilemek, mevcut okuyuculara (genele), anlaşılmamak

için büyük mücadele vermeye gerek olmadığı kanaati, ilçemiz-

Sevip de kavuşamayanlar için okunan bu şarkı, bu sefer ka-

deki mevcut durumdan okunabilir. Zaten bu yazıyı büyük ihti-

vuşanlar için okunacaktır… Ancak imam hatip neslinden bek-

malle profesörler okumayacak… ‘’Marifet iltifata tabidir, müş-

lenen bu çiçek kendi kendine açmayacaktır. Dışarıdan yani

terisiz meta zayidir’’ Anlayışından dolayı, özellikle bu ilçede

okul dışındaki sorumluluk sahibi kişilerin bu çiçeğe destek

…………. …………. Okullarının varlığından dahi haber olunmazken,

olması gerekiyor. Babalığı doyurmak, anneliği doğurmak ola-

camii avlusuna bırakılmış, üstelik şirin ama terk edilmiş olan,

rak görürsek; ‘’Armut piş, ağzıma düş’’ diye bir dünya olmadığı

sahiplendiğini iddia edenler tarafından da üvey evlat muame-

gerçeğini göz ardı etmiş oluruz. Hepimiz kendimizi hakikat

lesi gören bir takım çocuklar vardır. Adına imam hatip okulları

merkezine koyarsak, teoride ilerleyip pratikte durursak, sonu-

dediğimiz bu çocuğa sahip çıkıp büyük emekler veren Metin

muz yine ‘’malum’’ olur. Teori eksikliğine girmemenin nedeni

Karakurt hocanın emeklerini İnşallah Allah zayi etmeyecektir…

bilindik. Maşallah hepimiz, altlarından ırmaklar geçen köşkle-

Allah ondan razı olsun… Ülkemizde Müslümanlar tarafından

rin, rutubet ve nemden dolayı aldığı hasarların tamirini ihaleye

yan gözle bakılmayan -İnşallah devam eder- İmam hatip nesli

çıkarıyoruz… Yahu orada bile çalışmıyoruz; çünkü 19 Mayıs

vardır. Bu imam hatip nesli, uzun süren bir acı yoğrulmanın

hareketlerinden farklı olmayan namazımızı garanti kurtulduk

ardından tekrar gün yüzüne çıktı. Umulur ki bu nesil, acılarını

diye idrak ediyoruz. 10.000 TL vererek gittiğimiz hacda, umre-

48 kibrit


de, alt kattaki ya da yan komşumuzun açlıktan kurtulması için dua ediyoruz. Komşumuz açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınıyoruz… Başkalarını anlamak çorba ile iftar hayallerde kaldı. Ne güzel söylemiş NFK: ¬Namaz camiden çıkınca, oruç ramazan bitince, hac Kâbe’den gelince başlar… En azından bunları idrak ettiğine inanan insanların çaba göstermesi gerekiyor. Yok, eğer çaba göstermezsek: birkaç örnekle; başörtüsü zulmünden kurtulduktan sonra başörtüsüne zulmeden yukarısı Mekke aşağısı Paris, üstü Müslüman-altı süslüman’’ diye giyinme zihniyetine sahip kızlarımız, kendisine tesettürlü zannederek, üstelikte temiz bir niyetle hayatına devam eder… Bu zihin yapısının getireceği sonuç malum? Erkek çocuklarımızda; ‘’ Ayakkabının rengi kemere uydumu, hele birde sahneye çıkarken pantolonu çiviye takılan bazı ‘’sanatçı’’ müsveddelerinin kimseye takmayan hallerini, ‘’ yırtık pantolon moda’’ diye örnek alan, Facebook’da bilmem kaç beğeni, diniimanı olan erkeklerimiz türer… Yok efendim ’’şimdiki imam hatipler nerde, eski imam hatipler nerde’’ diye dövünmeyin. Ne kadar da olsa imam hatip neslinin bir ruhu var, inanın var… Onlarla beraber olan bu kardeşiniz şahittir. İmam hatip dendiğiniz zaman içinizdeki kıpırtı hayalde kalmasın. Bu umutları canlandıran tertemiz fidan onlar. Unuttuk mu yoksa? Umut, imanın çoğudur, çocuğu öldürürsek anasını ağlatırız… Bunun içindir ki, olayın/hayatın içine girmezsek, yarım duyarsak, ya’ eşek anırdı abdest bozuldu’ olur. Ya da bir-iki ağaca takılı kalıp manzarayı gözden kaçırırız… Neden bir ayet ya da hadis yazmıyorsun? Diyemeyeceğinizi bildiğim için rahat yazıyorum. Çünkü bu yazının muhatabı meyhane müşterileri, futbol hayranları vs. olmadığını biliyorum. Bize bilgi değil şu zamanda amel lazım geldiğini 33 senede (cehaletime verin) anladım. Ciltler dolusu kitap okursun okursun, sonra sancı basar pratik yoksa… Hadi! Dersin amel edelim! Bir de bakmışsın ki öğrendiğini pratiğe geçirmen gereken mevcut malzeme bu değilmiş… İlk okuduğun kitabı eline almak zorunda kalmışsın… Yazık olmuş bunca zamana ve zemine… Keşke ilk okuduğumu pratiğe dökseydim de mevcut durumun ihtiyacı olan bilgiyi raftan indirseymişim… Hayatın böyle olmadığını anladığımızda, işimize gelmezse bahane üretme mekanizmasını devreye soktuğumuz birkaç örnek vereyim: -Karşımıza zorluklar çıktığında, Allah’ın bize Güç vereceğini; çünkü bizi Güçlendirmek için zorluklar verdiği aklımıza gelmez.

-Karşımıza sorunlar çıktığında, Allah’ın bize Bilgilik vereceğini; çünkü bizi Bilgi yapmak için sorunlar verdiği aklımıza gelmez. -Karşımıza zor ve büyük işler çıktığında, Allah’ın bize Zenginlik vereceğini; çünkü bizi Zengin yapmak için zor ve büyük işler verdiği aklımıza gelmez… -Karşımıza tehlikeli işler çıktığında, Allah’ın bize Cesaret vereceğini; çünkü bizi Cesur yapmak için tehlikeli işler verdiği aklımıza gelmez… -Karşımıza sorunlu insanlar çıktığında, Allah’ın bize Sevgi vereceğini; çünkü bizi Sevgi anlayışlı insanlar yapmak için sorunlu insanları karşımıza çıkardığı aklımıza gelmez… -Karşımıza fırsatlar çıktığında, Allah’ın bizi İyi yapacağı çünkü bizi İyi yapmak için karşımıza fırsatlar geldiği aklımıza gelmez… Neremizle bakarsak, baktığımızın orasını göreceğimiz için bakış açılarımızı İslami olarak düzenlememiz gerektiği İnşallah aklımızdan çıkmaz. Mevcut Türkiye’mizde ‘’İMAM HATİP OKULLARI’’ dediğimiz bir zemin varken bunu değerlendirmeyi, aksakallı nur yüzlü dedelere zimmetlersek, en az otuz sene tekrar heba olur… Allah bu çiviyi düzeltmeyi nasip etsin, nede olsa bunun sonunda ümmet kurtulacaktır… Özgüvenimizin kaybolmaması umuduyla, Allaha emanet olun… NOT: Değerlendirme düzeyi, bilinçli ve kasıtlı hazırlanmıştır… Akademik yazı bekleyenler, Amelde meydana davet edilir…

kibrit 49


GÜNCEL ROPÖRTAJ

ÜLKEMIZDE VE İLÇEMİZDE İMAM HATİP

Serkan SOYSAL Dilovası Mehmet Akif Ersoy İHO Müdürü

İlçemizi İmam Hatip ortaokulu ihtiyacını karşılamak üzere

necip millet tarafından sonlandırıldı. Hepimizin bildiği üzere

2012/2013 eğitim öğretim yılında mevcut binasında Bismil-

bütün başlangıçlar beraberinde çözülmesi gereken bir takım

lahirahmanirahim diyerek öğrenci kabul etmeye başlayan

sorunlar getirmekledir. Ancak 4+4+4 eğitim sistemine geçiş

okulumuzun 7 şubede 214 öğrenciyle başladığı eğitim hayatı

ile başlayan İmam Hatip ortaokullarının yeniden açılış süreci,

bugün itibariyle 24 şubede 701 öğrenciyle devam etmektedir.

gerek halkımızın gerekse devletimizin ve STK’ların göstermiş

İmam Hatip okulları açıldıkları günden itibaren dini hassasiyet-

olduğu üstün gayret ve fedakarlıkların ile sorunsuz denilebile-

ler taşıyan, vatansever ve başarılı öğrenci yetiştirme düstürüy-

cek bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu saatten sonra bizler bu

le varlığını sürdürmüştür. İmam Hatip öğrencilerinin 90’lı yılla-

eğitim kurumlarında eğitimin kalitesinin artırılabilmesi için ge-

ra gelindiğinde özellikle üniversite sınavlarında göstermekte

cemizi gündüzümüze katarak çalışacağız ve Allah’ın yardımı

oldukları üstün başarılar birilerini rahatsız etti. Kesintisiz 8 yıl

ile okullarımızın yeniden zirveye taşıyacağız.

eğitim programının uygulanmaya konulması, kat sayı zulmü, vb engellemeler ile bu okulların kapısına kilit vurmaya çalışıldı.

15 Temmuz süreciğinde gördük ki hilal ve yıldızla karılmış

Amaç sadece İmam Hatip oklularının kapatmak değildi. Aynı

bu milletin mayasını asla bozamayacaklar. Onlar amacından

zamanda yeniden güçlü ve büyük Türkiye’yi engellemekti.

vazgeçmeyecekler ama bizde yetiştirecek olduğumuz İmam

1000 yıl sürecek dedikleri bu süreç yani Türkiye’yi prangala-

Hatip nesliyle onlara geçit vermeyeceğiz. Çünkü biz biliyoruz

ra bağlama sürecini daha süreci başlatanlar hayatta iken bu

ki ‘’Hak ile batılın mücadelesi kıyamete dek sürecektir.’’

50 kibrit


ROPÖRTAJ

ROPÖRTAJ GÜNCEL

BİR DAİRE DÜŞÜNÜN Hep beraber gözümüzde canlandıralım. Her saniye Allah’ı zik-

olmanın en büyük avantajı bu, bizi geleceğe ve ahirete sağlam

retmek gibi büyük bir fırsatın olduğu helal bir daire düşünün.

ayaklarla basabilen birer müslüman yapmak. Böyle güzel bir

Her adımda Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlayan,

imkan varken neden işimizi zorlaştıralım ki? Kim istemez ki

sözlerin en güzelinin duyulduğu bir daire! “Alemlere rahmet

Hz. Ali’nin dediği gibi “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi

olarak gönderilen” peygamberin hayatının anlatıldığı, bugün

olurum” dediği gibi ilim aşkıyla yanıp tutuşmayı. Bu ilmi bize

dahi “Elhamdulillah müslümanım” diyebilmemize vesile olan

aktaran öğretmenlerimiz gibi ilimle dolup harlanmak, kavrul-

onlarca peygamberin, yüzlerce sahabenin ve binlerce müslümanın onurlu mücadelesinin anlatıldığı bir daire. Tüm insanlığa gönde-

mak… Efendimize bağlığı, saygısı ve güler yüzlülüğü takdire şayan olan ve Allah katında melekler tarafından dillendirilen Hz. Hatice gibi bir

rilmiş olan Kuran-ı Kerim’in oku-

anne düşünün? Kimin düşlerinde

tulup, mealinin kelime kelime

yer almaz ki? Zor değil müslü-

anlatıldığı ve tesvirinin ya-

man zor değil!

pıldığı, biz müslümanlara en açık ve anlaşılır şekilde

Bu okuduklarınız size

nakledildiği

zor gelebilir fakat emin

bir daire. Cennete giden

yolun

olun ki zor değil. Bun-

zif-

ların temeli aile eğiti-

ti imam hatip…

minden sonra gelen

Emin olabilirsiniz

okul eğitimiyle sağ-

ki Rabbimin me-

lanabilir. Bunun için

lekleriyle

donat-

biz müslümanların

tığı bir ortamda

eğitimine İslam’a uy-

ayağınız taşa bile

gun bir yerde, imam

değmez; çünkü Al-

hatipte devam etme-

lah kullarını koruyup,

sidir hayırlı olan. Bende

gözetendir. Güzel ah-

bir imam hatip mezunu

lakın ruhumuza, ibadetin

olarak diyorum ki: imam

en güzelinin benliğimize il-

hatipte Allah’ı anmaktan, gü-

mek ilmek işlendiği bir dairedir imam hatip. Sabah “Bismillah” diye başladığımız bir günü, akşam “Elhamdulillah” diyerek bitirmenin mutluluğunu

zel ahlak yolunda ilerlemekten, faydalı ilimden, Kuran-ı Kerim’i en iyi şekilde öğretilmesinden, sıcak sohbetlerden, samimi dostluklardan, mutluluktan,

ve hazzını size nasıl anlatabilirim ki? Belki farkında değiliz

hüznün bile en güzelini yaşamaktan başka bir şey görmedim.

ama imam hatipte her gün rutin olarak yaptığımız işler birer

İmam hatipte okumak başlı başına bir lütuftur. Rabbim ta-

ibadettir. Bu daire içinde yaptığımız her iyi iş bizleri güzel ah-

rafından nasip edilmezse zaten orada olamazdım. Rabbime

lak kazanma yolunda ilerletir.

şükürler olsun bize oralarda okuma şansı ve o çatı altında bulunma şansı verdi. İnşallah rabbim ayağımızı istikamet üzeri-

Anlatılması kulağa hoş gelen birkaç şey daha nakledeyim siz-

ne sabit kılar ve yeni nesil gençlerimizinde bu istikamet üzere

lere. Mesela hangi müslüman istemezki islama uygun yaşa-

yol almasını nasip edip, eğitimlerini birer imam hatipli olarak

maya çalışan bir evlat, eş, anne, baba vs. İşte imam hatipli

tamamlamayı nasip eder.

Nazlı Can ELBİ İmam Hatip Mezunu

kibrit 51


ŞİİR ROPÖRTAJ

UTANÇ İnsanlar şiirden utanır mı? Ben utanacağım Bir kızım olacak! İsmini Halep koyacağım. Her ağladığında, Halep’i duyacağım. Utanacağım. Halep olacak kızımın adı! Dizi kanarsa eğer Kan kokacak her yer Gözlerinde korku olursa Bende korkacağım. Utanacağım. Uyurken yorganı açıldığında, Aralık ayazında Soğumuş cesetler Çürümüş bedenler Gelecek aklıma. Utanacağım. Her baba deyişinde, Babasının cesedine sarılan kız Ölü gözlerle bana bakacak Helallik isteyeceğim ondan. Ben ona değil, o bana acıyacak Utanacağım. Halep koyacağım kızımın adını Ne zaman ki serpildiğinde İffeti için intiharı seçen Kızlar gelecek aklıma. Fetvasını vereceğim. Utanacağım. Kızım öldüğünde Bende Halep’ unutacağım. İnsanlar şehrinden utanır mı? Ben utanacağım. Hafız MERAL

52 kibrit


kibrit 53


KARİKATÜR ROPÖRTAJ

54 kibrit


ROPÖRTAJ

KARİKATÜR ROPÖRTAJ

kibrit 55


KARİKATÜR ROPÖRTAJ

56 kibrit




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.