Normal mİ, Sezaryen mİ? OP. DR. FURKAN KAYABAŞOĞLU
SAYI 1 • İLKBAHAR-YAZ 2015
FİLENİN SULTANI
GİZEM KARADAYI
MİRGÜN CABAS
BEKAR MUTFAĞI
MUHTAR KENT COCA-COLA’NIN ZİRVESİNDEKİ ADAM
MOTOSİKLET GÜNLÜĞÜ
FERHAT ŞAHİN
BİR ŞANS DAHA VER!
DAMLA SÖNMEZ
SİNEMANIN YÜKSELEN YILDIZI
KIYAMET SONRASI YENİ INDIANA JONES CHRIS PRATT
ANTARKTİKA GÜNLÜĞÜ
SOSYAL ŞOFÖRLER SAATLER AKILLANDI
Restoranlarda %25’e varan indirimler Vodafone Red’de Galata Muhallebicisi, Hardal, Ranchero, Egg&Burger gibi popüler restoranlarda indirim kazanmak Vodafone Red’le işte bu kadar kolay. Red’li olmak için arayın, gelelim: 0 850 250 20 55
Vodafone
RESTO
6666
Kampanya, 31.05.2015 tarihine kadar geçerlidir. Aşağıda tanımlanan katılımcılar, papyon.com adresindeki Vodafone Red anlaşmalı restoranlarda kampanyaya katılabilirler. Kampanyadan yararlanmak için aktif Vodafone Red üyesi olmanız gerekmektedir. Kampanyadan aktif tüm Red üyeleri faydalanabilir. Kampanyanın geçerli olduğu restoran listesi ve restoranlar arasında değişiklik gösteren özel fiyat uygulama (indirim) oranları papyon.com’da yer almaktadır. Kampanyadan faydalanmak için, RESTO yazıp 6666’ya SMS göndermeniz ve kampanyanın geçerli olduğu restoranlarda, telefon numaranızı ve şifrenizi POS cihazını girmeniz gerekmektedir. Kampanyanın geçerli olduğu dönem süresince kampanyaya katılım sınırı yoktur. Kampanya, seçili restoranlarda farklı kampanyalar ile birleştirilerek kullanılamaz. Yemek Sepeti ve Vodafone, kampanya koşullarını değiştirme hakkını saklı tutar. Kampanya kapsamında hizmeti ifa edecek restoranın hizmeti sağlaması sırasında doğabilecek olumsuz durumlardan Yemek Sepeti ve Vodafone sorumlu değildir.
İÇİNDEKİLER İ L K B A H A R -Y A Z 2 0 1 5
16
DAMLA SÖNMEZ
“Dünyada kötülüğün kaynağı bence korkudur.”
FOTOĞRAF: MEHMET ÇAKICI
Özel Röportajlar 22 GİZEM KARADAYI Veloybolda dünyanın en iyi liberoları arasındaki Karadayı ile bir sporcunun hayatı.
26 FERHAT ŞAHİN Sokaktan Umut Çocukları'na uzanan çarpıcı bir mücadele ve hayat öyküsü.
32 MİRGÜN CABAS Haber masasından kalkıp motosiklet ile Türkiye, Alp'ler ve Afrika'yı dolaştı.
38 MUHTAR KENT 6 yıldır Coca-Cola'nın Başkanlığını başarıyla yürüten en güçlü Türk yöneticinin sırları. İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 3
İÇİNDEKİLER İ L K BA H A R-YA Z 2 01 5
43
09
61 50
12
INTRO 09 Bana kalbini gönder: Apple Watch ve akıllı saatlerin ötesi...
İN FİLEN NI SULTA
22
GİZEM KARADAYI
4 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
12 Duygu Kuzum, insan beyni gibi çalışan işlemci araştırmasıyla öncüler arasında.
13 Oturma odanız sanal gerçeklik gözlükleriyle kusursuz bir oyun alanı haline geliyor.
14 Süper Kahramanlar çağı yeniden yükseliyor. 2020’ye kadar daha neler göreceğiz.
KILAVUZ
FİKİR
43 Bekar mutfağı:
59 Arabandaki
Bekar olabiliriz, ama makarna ve menemene esir değiliz!
boş koltuğunu arkadaşlarınla paylaş.
46 Sinema: Dünyayı değiştiren felaket filmleri Yeni Indiana Jones: Chris Pratt
48 Müzik: Mabel Matiz yeni albümüyle döndü...
50 Dünyanın Sonuna Yolculuk: Antarktika nasıl gezilir?
52 Marka ürünlerle Hipster olmak.
56 Sağlık: Doğumun normali makbul! Dr. Furkan Kayabaşoğlu
61 Milyarderler ölünce servetlerini hayır işlerine bağışlıyor. Son yardımsever Tim Cook.
62 Dünyada fark yaratmak. DentGroup’un kurucuları yurtdışı klinik yatırımlarını anlatıyor.
66 Mars’ta Kahvaltı.
PORTRE: COŞKUN ÇELER
Hayatını voleybola adamış ‘filenin sultanı’ Gizem Karadayı DG World’un sorularını yanıtladı.
11 Bir gün herkes canlı yayınlanacak: Periscope ve Meerkat.
66
DentGroup Dİş Sağ. Dan. Hİz. Tİc. A.Ş. adına İmtİyaz Sahİbİ
Efe Çelebi
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Cihan Çapan Yayın Kurulu
Neşve Çetin Kayabaşoğlu, Gökmen Yücal, Neslihan Özbek, Gülşen Akbel Yayın Danışmanı
Resul Buksur ART DİREKTÖR
Nazım Akar Edİtör
Burcu Sever Fotoğraf Edİtörü
Coşkun Çeler
tasarım ve uygulama
ikinoktaonbeş Dergi Yapım Ajansı Katkıda Bulunanlar
Ekin Sanaç (Müzik), Can Çetinkaya (İlüstrasyon), Can İnellioğlu (Yemek), Senem Erdine (Sinema), Cansu Özcömert (Grafik), İrem Arkan (Moda-Stil), Önder Durmaz (Fotoğraf) Kapak Fotoğrafı
Mehmet Çakıcı Reklam
Gülşen Akbel 0216 363 3434 Yönetim Yeri Barbaros Mah. Halk Cd. No: 63/1 Ataşehir / İstanbul Tel: 0216 363 34 34 Fax: 0216 317 06 40 info@dentgroup.com.tr www.dentgroup.com.tr Basım Yeri Ömür Matbaacılık A.Ş. Beysan Sanayi Sitesi Birlik Caddesi No: 20 Haramidere Beylikdüzü 34524 İstanbul T. +90 212 422 76 00 F. +90 212 422 46 00 info@omur.com.tr Yayın Türü 6 ayda bir yaygın süreli yayın Sayı 1 - Mayıs 2015
DG World, DentGroup'un ücretsiz kurumsal yayınıdır.
www.dentgroup.com.tr
Dünyanızı değİştİrecek bİr dergİ yapmak
B
izler diş hekimleriyiz... DentGroup çatısı altında bir araya gelmiş, hastalarına yenilikçi ve yeni nesil diş sağlığı hizmetleri sağlayan bir kurum yaratmak için yola çıkmış, deneyimli bir ekibiz. Bir sağlık kurumu olarak, bildiğiniz diş kliniklerinden ve ticari işletmelerden biraz farklıyız. Bundan sekiz yıl kadar önce, kendine özgü organizasyon yapısıyla, çalışma tarzıyla geleneksel diş hekimliğine yeni bir soluk getirmek için yola çıktık. Büyük emek verdiğimiz DentGroup, bugün altı lokasyonda hizmet veren diş klinikleri zinciri haline geldi. Hızla, ama vizyon ve değerlerimizden ödün vermeden büyüyoruz... Hatta yurt dışında klinikler açmak için çoktan kolları sıvadık. DentGroup hekimleri olarak, hastalarımızın sağlığına kavuşmalarının ötesinde, onların hayatlarına sağladığımız katkılara yakından tanık olmak, bizi her zaman heyecanlandırdı ve mesleğimize daha bir hevesle sarılmamızı sağladı... Çoğu insan, dişlerin, sağlığımızın temellerinden biri olduğunu bilse de, duygusal ve toplumsal hayatımızın önemli bir parçası olduğunu pek fark etmez. Sağlıklı dişler ve güzel bir gülüşün insan hayatını nasıl değiştirdiğini, tanık olmayanlara anlatmak, biz diş hekimleri için oldukça güç bir konu. Ama buna sayısız defa tanık olduk. Dişlerini tedavi ettirdikten sonra, hayatları değişen o kadar çok hastamız oldu ki... Evlenenler, kariyerinde yükselenler... Gülmek, çok basit bir eylem gibi görünse de yaşamın her alanında inanılmaz etkilere sahiptir. Bir bütün olarak bakıldığında güzel bir gülüşe sahip olmak, daha fazla özgüvenle, karşınızdaki insanlara verdiğinizi mesajla birlikte, hayatınızı değiştiren en temel ve doğal yeteneklerimizden biridir. Rahatça gülümseyen birinin, hayatının değişmemesi mümkün değildir. Hekimler olarak, hastalarımızın kendi dünyalarında yarattığı değişimin, milyarlarca insanın yaşadığı bu
EFE ÇELEBİ Diş Hekimi, DentGroup Yönetim Kurulu Başkanı
dünyayı da değiştirdiğini, önemli farklar yarattığını çok yakından görüyoruz. Bunun bir parçası olmaktan çok mutluyuz. Biz hekimler, işimizde uzmanız ve bu değişimi yaratmaları için hastalarımızın her zaman yanındayız. Gerçek anlamda sağlık, iş, sosyal ve hatta aşk ilişkilerinize kadar dünyanızı değiştirebilmeniz için buradayız... İşte tam da bu nedenle DG World dergisi doğdu. Kendimizi anlatmak yerine, hayatlarını ve dünyayı değiştirenleri, tüm hastalarımızla buluşturmayı hedefledik. Hastalarımıza sadece diş sağlıklarını değil, hayatlarında da büyük bir değişim yapmaları için esin kaynağı olacak, keyifle okuyacakları, hatta gülümseyecekleri bir dergi yaratmayı istedik. Umarız beğenirsiniz. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz. Hayatta fark yaratanlar arasındaysanız, sizi de DG World sayfalarında konuk etmekten mutlu olacağız. Hoş geldin DG World... Herkese keyifli okumalar diliyoruz.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 5
BURCU SEVER
• 2006 yılında Yeditepe Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Dünya Grubu’nun yayınladığı Gentilmen dergisinde muhabirliğe başladı. Ardından Doğuş Yayın Grubu’nda lüks stil dergisi Robb Report'ta editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Halen bağımsız editörlük yapıyor ve DG World’e en çok emeği geçenlerden biri.
EKİN SANAÇ
SENEM ERDİNE
CAN ÇEKİNKAYA
• On yılı aşkın bir süredir Bant dergisinin kurucu editörlerinden biri. Müzikten sanata, tüm dünyayı tarayan usta bir kalem. Sadece bu kadar değil, Kim Ki O, Soft Gates ve Oak gibi gruplarda müzik yapmaya devam ediyor. Ayrıca Moda’da Barış Açıkgöz ile Kutu Cafe’yi işletiyor.
• 17 Ekim 1970’te İzmir’de doğdu. İzmir Özel Türk Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdi. 1995 yılının Şubat ayında Sinema dergisinde çalışmaya başladı ve dergi kapanana kadar kesintisiz olarak bu derginin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 2006’dan 2013 yılı sonunda derginin kapanışına kadar yayın yönetmenliğini yürüttü. Birçok sinema festivalinde jüri üyeliği yaptı.
• 1988, Ankara doğumlu. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünü bitirdi. Son iki yıldır serbest illüstratörlük yapıyor. Türkiye, Brezilya ve Almanya’da karma sergilere katıldı. -Dünyada elinizden gelse ilk değiştireceğiniz ne olurdu? -Saatleri on yıl ileri alırdım. -En sevdiğiniz “süperkahraman” kimdir? -Beyaz Ranger.
CAN İNELLİOĞLU • 1990 yılında İzmir’de doğdu. Ailesi sayesinde Girit mutfağı içinde Ege otları ve deniz ürünleriyle büyüdü. 2009’da liseden mezun olduktan sonra makine mühendisliği ve uçuş eğitimi almak için Almanya’ya gitti. Üniversitede yalnız yaşamaya başlayınca yemeklerle ilişkisi yemenin ötesine taştı. Sporu bırakıp bir de dışardan yemeye başlayınca iyice kilo alır. Birgün fast-food’u bırakıp evde kendi yemeğini yapmaya karar verir. Bir de üzerine bunları Instagram’da @bekarevi üzerinden paylaşır. Binlerce takipçisi oluşur. Kendini geliştirmeye karar verir, hatta Michelin yıldızlı bazı şeflerin restoranlarını gezer. Sunum konusunda da iyi ilerler. Hatta yemek fotoğraflarını çekmek için evde mini bir stüdyo kurar. 6 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
-Dünyada yemeklerini en sevdiğin yabancı ülke hangisi, neden? Umami tatlara olan düşkünlüğümden dolayı, en sevdiğim mutfak Japon mutfağı. Japonların mutfak felsefesine hayranım. En taze malzemeyi mümkün olduğunca bozmadan ve onore ederek sunmaları müthiş. Bunu da büyük bir disiplin içinde gerçekleştirip kaliteyi sürdürülebilir kılmaları çok etkileyici. -Sence insanların hayatlarında mutlaka tatmaları gereken yemek hangisi? Tuna Tartar. Benim için ilk üç içerisindedir. Taze orkinos bulursanız evde yapması da çok kolay. Nasıl yapıldığını merak ediyorsanız blog’umdan (www.bekarevi. co) ulaşabilirsiniz.
_210x140 ilan.fh11 4/30/15 1:43 PM Page 1
KAMERA ARKASI GİZEM KARADAYI
MEHMET ÇAKICI
• İstanbul 1984 doğumlu. Sahne ve Gösteri Sanatları mezunu. Üniversite yıllarında performans fotoğrafı çekmeye başladı. Mezun olduktan sonra profesyonel olarak, 8 yıldır reklam ve moda alanında fotoğraf çekimleri yapıyor. -Fotoğrafçı olarak dünyada en çok kimin portresini çekmek istersiniz? Tek bir isim veremem. İngiltere'de Shakespeare Globe tiyatrosunda sergilenen oyunları canlı olarak çekmek isterim. -Bugünlerde kişisel bir fotoğraf projeniz var mı? Biraz bahseder misiniz? Kişisel projelerimden biri sahne ve performans üzerine çektiğim fotoğrafları tamamını kitap haline getirmek. C M Y
CM
MY
CY CMY
K
Gizem Karadayı’nın çekimlerini ve kamera arkasını izlemek istiyorsanız QR kodu kullanabilirsiniz.
DentGroup düzenli kan bağışını destekliyor Türk Kızılayı’na gelin kan verin; hayat kurtarın. Unutmayın; bağışlanan her kan, kurtarılan 3 can.
BAKMADAN GEÇME! Bİr gün herkes canlı yayınlanacak 11 /// BEYİN GİBİ ÇALIŞAN ÇİP 12 Hoşgeldİn sanal gerçeklİk 13 /// YENİ SÜPER KAHRAMANLAR ÇAĞI 14
Ú
Kalpten İletİşİm Yüzlerce yıllık saatler de ‘akıllı telefon’ dalgasından nasibini aldı. Akrep ve yelkovanla zamanı göstermenin ötesine taşan saatler, anlık mesajlaşmadan kalp atışlarınızı kaydetmeye, ne kadar kalori yaktığınızdan hava durumunu göstermeye, gelen telefonları yanıtlamaktan yüzlerce farklı aplikasyona ve oyunlara kadar, kolumuzda birer mini bilgisayar olmaya hazır.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 9
SAAT
Sony SmartWatch 3 250 $
A
pple şirketinin iPod, iPhone, iPad’ten sonra Watch ile yeni bir idol ürün daha yarattığından kimsenin şüphesi yok. Nasıl oldu da saatler, içine bilgisayar, cep telefonu özellikleri ve hatta kalp ritminizi bile ölçebilen acayip özelliklerle yeniden tanımlandı. Aslında Apple Watch mini dokunmatik ekranı olan bir iPad olarak tanımlanabilir. iPhone’a bağlanarak anlık olarak tüm internet ve iletişim fonkiyonlarını kullanıyor. Mesajları okumak, müzik dinlemek, hava durumunu görmek, çeşit çeşit saat arayüzleri, mini bir tablette yapabileceğiniz bir çok şeyi buraya entegre etmişler. Ancak öyle yeni özellikler düşünülmüş ki, insan gelecekte iletişim ve zaman kavramlarının nerelere varacağını hayal bile edemiyor.
SAAT ENDÜSTRİSİ PANİKTE
Apple, iPod, iPhone ve iPad ile yaptığını şimdi saat endüstrisinde yapacak görünüyor. Ünlü Swatch’un mucitlerinden biri olan Elmar Mock, “Apple Watch klasik saat endüstrisi için ciddi bir baskı yaratmış durumda. Bize doğru bir buz çağının yaklaştığını görüyorum,” diyor.
Apple Watch kalp atışlarınızı ölçüp ekranda bir animasyon haline getiriyor ve sevgilinize, arkadaşınıza anında iletebiliyor. O da aynı anda aynı şeyi yaparak, iki sevgili birbirinizin kalp atışlarını sürekli ekranda tutabiliyor. Gerçekten popüler olmaya aday bir özellik. Saatin arkasındaki kızıl ötesi sensörler kalp ritminizi sürekli ölçebiliyor. Bunun sadece eğlence ve mesajlaşmanın ötesinde sağlık endüstrisi ve ilk yardım alanında çok önemli açılımları olabilir. Kalp krizi
geçiren birine belki de anında müdahale edebilecek ve birçok hayat kurtarılabilecek. Bunun gibi saatin ekranına dokunarak arkadaşınızın saatini titreştirmek, ekrana parmağınızla bir şeyler çizerek göndermek gibi oldukça ilginç mesajlaşma imkanlarıyla saat ve telefon dünyasına yeni bir soluk geldiği kesin... İnsan bedenine entegre çiplerin artık çok uzak olmadığını söyleyebiliriz. Çipler artık tenimize dokunacak kadar yakın.
KOL SAATİNİN EVRİMİ Köstekli Saat
Köstekli denilen kurmalı saatler 19 yüzyıldan itibaren insan hayatında yerini aldı.
Kol Saati
Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren köstekli saatler insanların bileklerine yerleşmeye başladı.
Otomatik Dönem 1930’lu yıllarda otomatik denilen ve 10 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
kolunuz hareket ettikçe kendi kendine kurulan saatler görülmeye başladı.
Motorola Moto 360 250 $
LG Watch Urban
Fiyatı henüz belli değil.
Huawai Watch
Fiyatı henüz belli değil.
Kuartz Çağı
1980’lerde silikon dioksit yani bilinen adıyla kuartz ortaya çıktı. Kuartz teknolojisi akrep ve yelkovanın ötesine geçip dijital ekranlara doğru yol aldı. Casio hesap makineli saatleri çıkardı.
Samsung Gear S 1.000 TL
Sosyal canlı yayın başladı!
S
onunda bu da oldu. Sosyal medya ile herkes, her an, her yerden birbiriyle fotoğraf, video paylaşıyordu. Şimdi bununda ötesine geçtik. Twitter’ın kurucularının satın aldığı ve faaliyete geçirdiği Periscope aplikasyonu ile artık herkes canlı canlı yayında. Bir kaç ayda kullancı sayısı 5 milyonu aşan aplikasyona, bir de sıkı bir rakip geldi: Meerkat. Ünlü sanatçı Andy Warhol söyle demişti: “Bir gün herkes 15 dakikalığına da olsa ünlü olacak.” Ne kadar haklı bir söz. Sosyal medya araçlarıyla bir süredir herkes hayatını fotoğraf ve video üzerinden birbiriyle paylaşabiliyordu. Instagram, Facebook, Youtube, Twitter... Cep telefonlarıyla milyarlarca insan her an birbirine bağlı artık. Şimdi teknolojiyle sosyal medya bir adım daha atıyor. Bu belki de hepsinden daha etkili olabilir. Sosyal canlı yayın... Artık fotoğraf çekmek, mesaj yazmak, video yüklemek falan yok. Bas düğmeye tüm dünya canlı seyretsin seni. Bu durumdan en çok konser, maç gibi ortamların yayın haklarını elinde bulunduranlar rahatsız olsa da, bizim asıl korkumuz selfie dalgasının buraya bulaşması. Savulun Canlı-Selfie’ciler geliyor... iOS/ Android / Ücretsiz www.periscope.tv, meerkatapp.co
YIL: 17 SAYI: 03 KDV DAHİL 11 TL
03 OCAK 2013
ISSN 1302-7239
9 771 302
72 3003
03
BAŞARI
DUYGU KUZUM
Bİlİm ve teknolojİnİn öncülerİ arasında
D
ünyanın saygın üniversitelerinden olan MIT’nin yayımladığı Technology Review dergisi her yıl “35 Innovators Under 35” adıyla bilim ve teknoloji alanındaki gençleri liste halinde yayınlıyor. 31 yaşındaki Duygu Kuzum genç bir Türk kadını olarak listeye adını “Öncüler” (Poineers) kategorisinde yazdırmayı başardı. Hem de “nörosinaptik bilgisayar işlemcisi” geliştirme çalışmalarıyla. O da ne demeyin, okumaya devam edin... Derginin son listesinde yer alan Duygu Kuzum, halen ABD’de University
of Pennsylvania Litt Lab of Translational Neuroengineering’de insan beyninin dokusu ve sinaptik hesaplama becerisini taklit eden nanoelektronik sinaptik cihazlar üzerinde çalışıyor. Bir yandan da Stanford Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi. Duygu Kuzum, üniversiteyi Bilkent Üniversitesi’nde Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde okumuş. 2006 yılında Stanford Üniversitesi’nde Elektrik Mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora (PhD) eğitimine başlamış ve o tarihten itibaren de “brian computing” yani insan beyni mantığıyla çalışan bilgisayarlar üzerinde devam etmiş. Beynin çalışma prensibini daha iyi anlamaya çalışarak bunu bilgisayarlara uyarlamaya çalışıyor. Nörosinaptik bilgisayar çipleri
geleceğin bilgisayarlarının yapıtaşı olabilecek gelişmelerden biri olarak görülüyor. Bilgisayarlara hız ve enerji tasarrufu getirecek oldukça yeni bir alanda geleceğe yön veren çalışmalara imza atan Kuzum, ilerleyen yıllarda, Stanford’dan
meslektaşlarıyla birlikte geliştirdiği nörosinaptik bilgisayar çipi prototipini nöral implantlar ve protez cihazlara uyarlayarak insanlığa büyük bir katkı yapmaya hazırlanıyor.
bir ileri cep keyS ıl zamanda n ıl o y . M bu y 12 eçen bir filminde undu , ama irildi. i ştı. G sessiz bile bul d y e ’in lmamı e get sa da şahan ler o haplin a kanıt Filmi e dizi halin adar olma popüChalie C olculuğ k d y filmi r. ABD’ u kadar yen Wills izlenebili e n c hiç b ü komed p, zamanda u o r n I i B ç i ı nl edi s ü Inat it klı u sinemada tesp mera awke uluğ urduk. Hatta adın H c k Predest l n w a o r ir y b lo Eth kd orro h Tay film a m Zaman gezdi konuşan o o N T ve bir n bir yla of bir geri garip yı onu eresa r. Kim p i t y dge n a e E a c telef r. Düny mışla ’dan a
LER M L İ EF D N İ TES Ö N I N ZAMA orla ı veriy efa s a m lo kd Interstellar ı. ra dip ne. İl dokto akışı şaha olde oynad a n a y r e a ş l v a i n A es eb izlem filmd Ama adelik bir r bir ka
yarat doğuyor en kimd a, kim n a bir y kim kadın , k e iz. erk ilirsin b a r ı ş şa anda
vi zam gIn bir ne cana a d I OrI n syo solu i? Bir karna Reen k değil m lur? o lu yolcu rirseniz ne tik bilimi e e n v e z ag gö aslınd elişiyor. y a l O g linde teme
filmi. ruise se Tom C yolculuğu işler. Crui n m t a zam ar istila e iriliyor. d ıl uzayl ölüp ölüp e d m a l d fi lıların Uzay okuyor. a canın
TEKNOLOJİ Oculus Rift, Facebook tarafından geçen yıl satın alındı ve bu yıl tüketicilerin karşısına 300 doların altında bir fiyata çıkmayı planlıyor.
Hoşgeldİn sanal gerçeklİk
O
turma odanız artık gerçek bir oyun alanı haline geliyor. Mecazi anlamda değil, koltuktan bir yaratık fırlayıp üzerinize atılabilir, tavanda dev sürüngenler dolaşabilir, kapı açılıp içeriye terörist bir saldırı gerçekleşebilir. Ya da odanızı bir kenara bırakıp üçboyutlu bir filmin içine girip dolaşarak seyredebilir, bir oyunun içinde gerçekten hareket edebilirsiniz. Tüm bunlar bilimkurgu gibi görünse de bu yıl içinde ortaya çıkacak iki kritik ürün ile oyun ve eğlence hayatımız kökünden değişecek. Bunlardan birincisi geçtiğimiz yıl Facebook’un satın aldığı Oculus şirketinin Rift ve ikincisi Microsoft’un üzerinde çalıştığı HoloLens gözlük ve başlıkları... Teknoloji severler video gözlüklerin uzun bir süredir var olduğunu bilir. Ama bunlar ne film ne de oyun tutkunlarını memnun edemediler. Eski video gözlüklerin bir çoğu, uzun kullanımlarda kullanıcılarını hasta hissettiren, hatta migrene yol açtığı söylenen cihazlardı. Çünkü çoğunluğu oyun ve 3 boyutlu görüntüler için tasarlanmamıştı. Kafanıza uzun süre takamayacak kadar ağır, bir o kadar da pahalıydılar. Görüş açıları klasik bir televizyon ekranı izleme deneyiminin çok ötesine geçemeyecek kadar dardı.
360 derece oyun ve filmler
Neden kafanızı çevirdiğinizde geniş bir açıya bakamıyoruz? Hatta film izlerken ya da oyun oynarken gözlük kafanızdayken dönüp arakaya, yukarıya bakamıyoruz. İşte tüm bu sorulara yanıt, 1992 doğumlu Palmer Freeman Luckey’den henüz 19 yaşındayken geldi. Ailesinin garajında kendi
Microsoft’un HoloLens’i gerçek dünya ile sanal dünyayı birleştiriyor.
kendine geliştirdiği Oculus Rift adındaki sanal gerçeklik gözlüğü daha geliştirme aşamasındayken oyunseverlerin tutkusu haline geldi. Oculus’u geçen yıl 2.5 milyar dolara satın alan Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Luckey ile birlikte 10 yıl içinde 100 milyon insanın Rift satın alacağına inanıyor. 360 derece görüş, hareket sensörleri ve içindeki yazılım sayesinde kafa hareketlerini hatasız algılıyor. Görüntüyü kaymalar ve taramalar olmadan kaydırabiliyor. Bu sayede eski gözlüklerdeki baş dönmesi ve baş ağrısı gibi etkiler yaşanmıyor, saatlerce kullanılabiliyor. Kullananlar şimdiye kadar olmadığı kadar bir oyunun içinde olabildiğinizi söylüyorlar. Sinema dünyası da şimdiden hazırlıklarını yapıyor, bu tür gözlükleri destekleyen filmleri için araştırmalara başladılar. İşin özeti 3D
filmler artık yetmiyor 360 derece filmler çekilecek, gerçek dünyada gibi filmin içinde her yöne bakıp, hareket edebileceksiniz.
Hololens: Gerçek dünya yeni bir katman
Bir önemli adım da Microsoft’tan geliyor. Şirket demolarının yaptığı HoloLens adındaki gözlüğüyle Rift’in özelliklerini bir adım öteye taşıyor. Otomatik kararabilen şeffaf camlara sahip gözlükler tıpkı Rift gibi 3D ve 360 derece oyun ve filmlerde kullanılabilirken, istenildiği zaman da şeffaflaşan camlarıyla gerçek dünya ile sanal dünyayı birleştiriyor. Augmented Reality denilen bu teknik sayesinde içinde bulunduğunuz gerçek dünya üzerinde oyun oynayabilir, bilgilere erişebilir ve tüm bunlarla etkileşime geçebiliyorsunuz.
HTC Vive
Sanal gerçeklik gözlükleri HTC’nin de kolları sıvamasına yol açtı. Geçtiğimiz aylarda sanal gerçeklik gözlüğünü tanıttı. Valve şirketiyle iş birliğiyle geliştirilen ve HTC Vive, 360 derece görüş açısı sunuyor.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 13
İNFOGRAFİK
YENİ SÜPER KAHRAMAN ÇAĞI
A
vengers Ultron Çağı gişede tüm zamanların en iyi çıkışını yaparak Titanic’in elinden bir çok rekoru almayı başardı. Son yıllarda özellikle çizgi romanlardan bir çok süper kahraman sinema perdesine giriyor. Geçen yıl vizyona giren Super 6 ve Galaksi’nin Koruyucuları da ciddi başarılar
elde etti. Bilinç altında insanların bu filmlere ilgisinin altında zamanımızda süper kahramanlara duyulan ihtiyacın giderek artması olabilir mi? İşte size 2020’ye kadar vizyona girecek süper kahraman filmlerinin tam listesi. Belki sizin de dünyayı kurtaracak bir kahramana ihtiyacınız olabilir...
2015
2016
2 MAYIS
22 MAYIS
17 TEMMUZ
7 AĞUSTOS
18 ARALIK
12 ŞUBAT
25 MART
6 MAYIS
Avengers: Age of Ultron
Tomorrowland
Ant-MaN
Fantastıc Four
Star Wars VII: The Force Awakens
Deadpool
Batman Vs Superman: Dawn Of Justıce
Captaın Amerıca 3: Cıvıl War
2017
27 MAYIS
5 AĞUSTOS
7 EKİM
4 KASIM
16 ARALIK
3 MART
14 NİSAN
X-Men: Apocalypse
Suıcıde Squad
Gambıt
Doctor Strange
Yıldız Savaşları: Rogue One
Wolverıne 3
Ghost ın the Shell
5 MAYIS
26 MAYIS
2 HAZİRAN
23 HAZİRAN
17 TEMMUZ
26 TEMMUZ
3 KASIM
Guardıans of the Galaxy 2
Star Wars VIII
Fantastıc Four 2
Wonder Woman
carıbbean pırates 5
Spıder-Man
Thor: Ragnarok
2018
17 KASIM
TARİHİ BELLİ DEĞİL
23 MART
4 MAYIS
6 HAZİRAN
13 HAZİRAN
20 HAZİRAN
Justıce League Part 1
Bloodshot
The Flash
Avengers: Infınıty War Part 1
Black Panther
Marvel ve Fox yapımı gİzlİ fİlm
Spıder-Man
2019
27 HAZİRAN
2 KASIM
5 NİSAN
Aquaman
Captaın Marvel
Shazam
14 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
2020
3 MAYIS
14 HAZİRAN
Avengers: Infınıty War Justıce League Part 2 Part 2
12 HAZİRAN
3 NİSAN
19 HAZİRAN
Inhumans
Cyborg
Green Lantern
RÖPORTAJ
FOTOĞRAF
BURCU SEVER
MEHMET ÇAKICI
DÜNYADA KÖTÜLÜĞÜN KAYNAĞI BENCE KORKUDUR Şu sıralar, entrikalarla dolu dizi Güllerin Savaşı’nda zorlu bir mücadele veren Gülru karakterini canlandıran oyuncu Damla Sönmez’in kendini nasıl “canlandırdığını” merak ettik. Kıyafetleri salaş ama hayata bakışı derli toplu olan bu genç yetenek, ileride adını daha sık duyacağımızı hissettiren bir felsefeyle yaşıyor.
16 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
GÜLLERİN SAVAŞI'NIN GENÇ YETENEGİ Gerçekten şeytanın aklına gelmeyecek şeyler oluyor. Bazen senaryoyu okuduğumda, ben de merakla bunu bir sonraki bölüm nasıl bağlayacaklar diye heyecanlanıyorum. İnanılmaz bir entrika örgüsü var.
M KAPAK
Müfredatı sanatla dolu bir eğitim hayatı, Damla Sönmez’i başarılı bir oyunculuk kariyerine taşımış. Keman ve piyano eğitimleri, okul tiyatroları ve hafta sonları annesiyle gittiği çocuk oyunları… Kendini bildi bileli oyuncu olmak isteyip bunu hakkıyla başaran, hem de çok genç bir yaşta, az sayıda yetenekten biri. Fransız kadınlarına has o asil ve kadınsı duruşu tesadüf değil. Sorbone’da tiyatro eğitimi alan bir Saint Josephli. Hikâyenin geri kalanını kendisinden dinleyelim… Çok erken yaşta başlamışsınız oyunculuğa? İlk dizide oynadığımda 16 yaşımdaydım. Yönetmen Tunç Başaran ile Pertev Bey’in Üç Kızı adlı Münevver Ayaşlı’nın romanından uyarlama altı bölümlük bir dizi çektik. Zaten eğitimim süresince hep okul tiyatrosundaydım ve her sene bir oyun çıkarırdık. Bu mesleği istediğimi fark ettiğim andan beri hiç uzak durmadım, duramadım daha doğrusu. Virüs gibi bir şey oynama isteği, oyun oynama heyecanı. Bu virüs nasıl bulaştı size? Ben çocukken babam yurtdışında çalışıyordu. Annem de çalışan bir kadındı. Hafta sonlarını beraber geçirirdik. Bu zamanı, beni çocuk oyunlarına götürerek değerlendirmiş. Annem, yetişkin insanların tavşan kılığında oyun oynayarak hayatlarını geçirdiğini görünce oyuncu olmak istediğime karar vermiş olabileceğimi düşünüyor. Küçük yaştaki yönlendirmeler etkili...
Yani her proje için özel bir playlist’iniz oluyor. Birkaç tanesini öğrenebilir miyiz? Evet var, ama paylaştıkça değerini kaybediyor gibi geliyor, bu yüzden biraz kendime saklıyorum. Bazen sevdiğiniz bir şarkının video klibini izlersiniz ve umduğunuz gibi çıkmayınca şarkı da olumsuz etkilenir ya... Paylaştığınızda, diğerlerinin de duyguları etkileniyor, şarkıları bu yüzden biraz kendimde tutuyorum. Ne tür dinlersiniz genelde? Her tarz olabiliyor aslında. Enstrümantal klasik müzik parçaları bazı sahnelere çalışmamda çok yardımcı olabiliyor. Son dönemde daha çok alternatif rock dinliyorum. Beğendiğim bütün şarkılar, genelde alternatif rock çıkıyor. Ama asla şunu dinlemem dediğim bir tür yok. Bornova Bornova ile Altın Portakal, ardından da En Genç Cadı ödüllerini aldınız. Sonra Adana Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”… Son olarak da Mayıs ayında yapılan, Milano Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü aldınız. Ne hissettiriyor bu ödüller size? Ödüller çok motive ediyor, besliyor insanı. Siz bir işi çok severek yapıyorsunuz, birileri de bu işi görerek, biz de sevdik diyor. Ama bir filmi ya da oynadığınız karakteri, “bununla kesin ödül alırım” hedefine oturtamazsınız. Ödül alacağım hırsı için harcadığınız enerjiye, karakteri gerçekten hakkını vererek yaratırken ihtiyacınız var.
Ödüller çok motive ediyor, besliyor insanı. Siz bir işi çok severek yapıyorsunuz, birileri de bu işi görerek, biz de sevdik, diyor.
Müzikle de ilgilenmişsiniz uzun süre? Oyunculuğunuza neler kattı bu ilginiz? İlkokul ve ortaokul eğitimim sırasında ikişer sene keman ve piyano eğitimi aldım. Hâlâ piyanom var evde, ama müziği profesyonel olarak yapmadım. Müzikle biraz 18 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
daha, bir dargın bir barışık ilişkim var. Kariyer olarak hiç düşünmedim. Arkadaş arasında şarkı söylüyorum, ama bu kadar… Albüm düşüncesi falan yok. Bazen oynadığım filmler boyunca dinlediğim birkaç müzik parçası oluyor. Sürekli onları dinleyip motive olabiliyorum. Ağır sahnelerden önce ezberimi alırken, o müziklerle çalışıyorum. Müzik ve sinema birbirini destekleyen duyguyla ilişkili iki alan aslında.
Tiyatrodan da vazgeçemeyen bir oyuncusunuz… Tiyatro benim yaşam tılsımım, enerjimi toparladığım yer. Televizyonda her şey çok çabuk olup bitiyor. Oynayacak vaktinizin olmadığı bir oyuncağa sahip olmak gibi. Sahne önünüze geliyor ve hemen çekmek zorundasınız. Bütün yapımlar kanallara 150 dakikalık bant teslim ediyor. Delilik bir taraftan da. Bir sinema filmi aylarca çekiliyor. Biz bunu en fazla altı günde bitirmek zorundayız. İnanılmaz bir temponun içinde, “çektik bitti” modunda çalışılıyor televizyonda. Ama tiyatroda ya da sinemada size özenerek yapmak istediğiniz şey için alan yaratıyorlar.
EN ÇOK SEVDİĞİ...
İNSAN Sevdiğim çok insan var. Aile farklı tabii. Ama idolleştirdiğim kimse olmadı. Birbirimizi acımasızca eleştirebildiğimiz ve doğruları söyleyen insanlardan oluşan çekirdek bir arkadaş grubumuz var. Onların fikirlerine değer veriyorum.
KAPAK EN ÇOK SEVDİĞİ...
YEMEK Sevdiğim yemekler dönemsel olarak değişiyor. Bu aralar humusa taktım. Doğu mutfağını severim. Baharatlar ve soslar vazgeçilmezim. Tatil mekanı Asos. Kitap Siddhartha ve Bozkırkurdu’nu defalarca okudum.
Oyuncular Meryl Streep, David Thewlis ve Daniel Day Lewis. Kıyafet Salaş. Çeşit çeşit, battaniye gibi hırkalarım var. Aksesuar Banksy’nin duvar resimlerinden birinin üzerinde yer aldığı kolyem. Şehir New York. Türkiye’de İzmir.
Bir gün yazdığım şeyleri kendim çekmek isteyebilirim. Sette teknik detayları da öğrenmeye çalışıyorum.
Bu da çok mutlu edici. Hepsi benim işim. Aralarından bir seçim yapmam, ama sihirli bir değneğim olsa televizyonun çalışma şartlarını iyileştirmeyi isterdim. Yurtdışında projeleriniz var mı? Deniz Seviyesi’nin yurtdışında şansı çok açık oldu. Hâlâ festivallerde gösteriliyor. Londra’da Raindance Film Festivali’ne katıldık. Utah’da Slamdance’te ve Sundance’de gösterildi. Film oralarda gezdikçe görünürlüğünüz de artıyor. Londra’daki festival sırasında Avusturyalı bir şirketle görüşmeye başladık ama net bir şey yok henüz. Güllerin Savaşı nasıl gidiyor? Yoğun ve “entrika” dolu... Ruh olarak yorucu bir karakter. Televizyonun en zor yanlarından biri, oyuncunun seyirciyi inandırmadan önce, karakterin gerçekliğine kendisini inandırması gerekiyor. Gerçek hayatta bu dizideki karakterlerin yaşadıklarıyla bir insanın intihar etmesi ya da hastaneye düşmemesi işten bile değil. Gerçekten şeytanın aklına gelmeyecek şeyler oluyor. Bazen senaryoyu okuduğumda, ben de merakla, bunu bir sonraki bölüm nasıl bağlayacaklar diye heyecanlanıyorum. İnanılmaz bir entrika örgüsü var. Ekip birbirine çok alıştı. Herkes işe çok hakim ve bir aile gibi olduk. Bu işi daha eğlenceli kılıyor. Bu yoğun tempoyla nasıl baş ediyorsunuz? Yaptığınız özel bir şey var mı? Formunuzu nasıl koruyorsunuz? Sporla aranız nasıl? Bir dönem nefes terapisine gidiyordum. Nefes, işim için de çok önemli zaten. Bir süre sonra hayatın koşuşturmacası içinde tam ve doğru nefes almayı unutuyoruz. Bunu vücuda tekrar hatırlatmak gerekiyor. En basiti diyafram nefesi. Bebeklerin karnı şişer nefes alıp verirken, yetişkinlerdeyse üst bedene hapsolmuştur. Böyle olunca vücut rahatlatamaz kendini. Daha çok vücudumu dinlemeye başladım. Beslenmeme de dikkat ediyorum. Geçen seneye kadar hâlâ çocuk gibiydim, canım ne istiyorsa abur cubur yiyordum. Şimdi bana iyi gelecek ve kendimi kötü hissettirecek besinleri biliyorum, kendimi frenliyorum. Yoğun tempo insana, onunla baş edebilmeniz için kendinize özen göstermenizi öğretiyor. Eski bir röportajınızda bahsettiğiniz gibi “hâlâ erkek
gibi” mi giyiniyorsunuz? Çok değişmedi, ama artık elbiseler de beğenmeye başladım. Biraz dizinin de etkisiyle oldu. Buradaki tasarımcı rolüm sayesinde. Yaptığım her işte, farklı dönemlere ait kıyafetler hakkında bilgiler öğrendim. Böyle eğlenceli bir yanı da var bizim mesleğin. Deniz Seviyesi’nde yedi aylık hamile bir kadının neler yaşadığını öğrendim, Savaş oyunu ile Bosna Savaşı’nı… Şubat dizisinde ateş çevirmeyi de öğrenmiştim mesela. Başka bir hayatın ortasında insanın aklından bile böyle şeyleri öğrenmek geçmez. Karakterler arasında kendinizi yitirdiğiniz oluyor mu? Elbette nefes almak ve dinlenmek istiyorsunuz. Çünkü sürekli duygu merkezinizle yaptığınız bir iş. Ama “rolden çıkamadım” gibi durumlara pek inanmıyorum. Bu başka bir hastalık bence, böyle bir şey hissediliyorsa bu işin yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yazmakla arasınız nasıl? Yazıyorum, ama benimki biraz beyin kusması gibi. Sokakta gördüğüm ya da kafama takılan bir durumla ilgili yazıyorum. Henüz bir öyküye bağlanmamış, yarattığım karakterler de var. Bir gün onların gerçekten bir çerçeveye oturmasını ve ortaya senaryo ya da öykü gibi bir eser çıkmasını isterim. Reklamcı, fotoğrafçı ve yönetmenlerin de içinde bulunduğu küçük bir grubumuz var ve kendimize ait bir şeyler üretip internette paylaşmayı düşünüyoruz. Yönetmen olarak kamera arkasına da geçmeyi düşünüyor musunuz? Bir gün yazdığım şeyleri kendim çekmek isteyebilirim. Sette teknik detayları da öğrenmeye çalışıyorum. Hem ilgiliyim bu konuyla hem de bunları bilmem teknik ekibin işini kolaylaştırıyor. Belki bu kadar bir ilgiyle kalabilir, belki de ileride gerçekten bunları kullanmak isteyebilirim. İddialı konuşamıyorum bu konuda, zaman gösterecek. Dünyayı değiştirmek isteseniz, nasıl bir dünya olurdu? Bence sevgi duygusunun tam tersi, aslında öfke ya da nefret değil. Sevginin tersi korkudur. Korktuğumuz şeylerden nefret ediyor ya da onlara öfkeleniyoruz. İnsandan korkuyu keşke silebiliyor olsaydık, dünya başka bir yer olurdu. Kendi dünyanızda ne değiştirmek isterdiniz? Sabır eklerdim kendime. Yaradılışımda sabrın eksik olduğunu düşünüyorum.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 21
DÜNYANIN EN İYİ LİBEROSU
22 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
GİZEM
KARADAYI Son dört yıldır Vakıfbank’ta dünya, Avrupa ve Türkiye şampiyonlukları yaşayan Gizem Karadayı dünyanın en iyi liberoları arasında yer alıyor. Hayatını voleybola adamış ‘filenin sultanı’ Gizem Karadayı DG World’un sorularını yanıtladı. YAZI RESUL BUKSUR FOTOĞRAFLAR COŞKUN ÇELER
Voleybola başlama hikayenizden başlayabilir miyiz? Ben Ankaralı’yım, orada doğdum. Annem üniversite zamanında okul takımlarında voleybol oynarmış. Çok da iyi oynuyormuş. Aynı şekilde dayımda öyle, bizim aile sporcu bir aile, babam ve baba taraflarım komple pehlivan. Babamın da milli takımda güreştikleri zamanlardan altın madalyaları var. Evlenmeden önce soy ismim Güreşen’di. O da dedemden geliyor. Ailede hep sporcular olunca, benim spora yönelmem kaçınılmazdı. Ablam da voleybol oynamıştı. Sürekli onun maçlarına gider gelirdim. Sonunda ben de voleybol oynamaya karar verdim. Daha öncesinde yüzme yaptım, buz pateni yaptım. Basketbol ve tekvando yaptım. En son biraz da ablam sayesinde voleybola başladım. Profesyonelliğe geçişimiz nasıl oldu? İlk profesyonelliğe Ankara'da geçtim, o zaman altyapıdaydım. Sanırım 14 yaşındaydım. Hem küçük ve genç hem de A takımda oynama yaşım tutuyordu. Bu nedenle ilk defa TOKİ’nin A takımına çıkmıştım. Bu geçiş çok ilginç bir dönemdir. Bir yandan altyapıdaki arkadaşlarınız var, ortam çok iyi. Ama bir yandan da profesyonel hayata geçiyorsunuz ve biraz korkutucu. Çünkü çok büyük ablalarla oynuyorsunuz. Takımın en küçüklerinden biriydim. O zaman onlar 25-30 yaşlarındaydı. Aramızda oldukça yaş farkı vardı. Tabi zamanla bu korkular kayboluyor. Ama o zamanlar çok korkutucuydu. Milli Takım’a ne zaman seçildiniz? Aslında ben oldukça şanslıydım. Çünkü voleybola
başladıktan sonra, yıldız milli oldum. 14 yaşındaydım. Ardından genç milli, sonra A milli takıma çıktım. Genç ve A takımı arasında bir ya da iki yılım vardır. O iki yıl ne yaptınız? Bu hikaye çok ilginçtir. Orada da bir dönem plaj voleybolu maceram var. Milli takıma gitmeyince çok fazla zamanınız kalıyor. Üç dört ay kadar. Bu süre boyunca durmak, bir sporcu için ölüm demek. Voleybol çok nankör bir spor, bıraktığınız anda yetenekleriniz köreliyor. Bu zamanı değerlendirmek için plaj voleyboluna gittim. Okul takımlarında başladım ve bir sene kadar da profesyonel yaptım. Tam devam ettirmek isterken, milli takıma çağrılınca bıraktım. Sporcu hayatı nasıl, zor bir meslek mi? Bir gününüz nasıl geçiyor? Çok zor bir hayat. Bir kere çok disiplinli olmak gerekiyor. Disiplin bu işin temeli ve tabii ki sabır. Uyku düzeninize, yediğiniz her şeye, özel hayatınıza dikkat etmek zorundasınız. Günde yaklaşık 6-7 saat antrenman yapıyorsunuz. Sabah ve akşam iki-üç saat çalışıyorsunuz. Arada öğle uykularımız oluyor. Ben genelde yedi veya yedi buçuk gibi kalkıyorum. Kahvaltımı yapıyorum. Yumurta ve peynir ağırlıklı bir kahvaltı oluyor. Ardından antrenmana gidiyorum. Sabah antrenmanları 2.5-3 saat sürüyor. Antrenmandan sonra, eğer halter yaptıysam et yemeye çalışıyorum. Halter yapmadıysam genelde, tavuk, makarna tercih ediyorum. Ardından bir-iki saat uyku ve uyanıp akşam antrenmanına gidiyorum. O da akşam 5 buçuk gibi oluyor ve sekiz buçukta bitiyor. O saatten sonra, hafif bir şeyler yiyip biraz televizyona bakıyorum. Zaten yatma saati geliyor.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 23
SÖYLEŞİ HÜSEYİN KARADAYI’DAN SPORCU EŞİ OLMAK ÜZERİNE... İlginç bir tanışmanız olmuş? Ben voleybol ile çok ilgili değildim. Ama televizyonda gördüğümde izlerdim. Gizem’i de o zamanlarda fark ettim. Ama aklımdan evlidir diyordum. Bir gün internet sitesinde profiline rastladım ve inceledim. Bir mesaj atmaya karar verdim. Bana oldukça zaman geçtikten sonra mesaj attı. Sonunda tanışmaya karar verdik. Ardından benim doğum günümden bir gün önce buluştuk, bir yemek yedik ve öyle başladık. Sporcu eşi olmak nasıl bir şey? En büyük zorluğu benim de haftanın yedi günü spor yapmam :) Ona yetişmek ve onun kondüsyonuna ulaşmak için telef oluyorum. Sporcu eşi olunca sizin de kendinize dikkat etmeniz gerekiyor. Ama onun da beklentilerini aştığımı düşünüyorum. Ben fitness ve cross-fit yapıyorum. Gizem sayesinde oldukça toparladım.
Zor bir tempo, akşam sekiz buçukta antrenmandan çıkmak... Bütün dünyada mı böyledir? Aynen öyle. Ama yıllardır aynı programı uyguladığınız için artık alıştık. Asker gibi her gün çalışıyoruz. Herkes bayram tatillerini planlarken, eşim Hüseyin Karadayı ile antrenman programlarını okuyoruz. Biz de bayram tatili, kar tatili gibi şeyler olmaz. Lig biter bitmez milli takım kampı başlıyor. Bizde tatil programı yapmak bir hayli zor. Vakıfbank takımıyla uzun süreli bir bağınız var değil mi? Ben Ankara’da Vakıfbank’ta başladım voleybola. Yani altyapıdan yetiştim. Minik, yıldız, genç takımlarım hep Vakıfbank’tı. Sonra Türk Telekom ve Galatasaray’da oynadım. Ama tekrar Vakıfbank’a döndüm. Vakıfbank'a bir gönül bağım var tabi. Dünya ve Avrupa şampiyonluğundan biraz bahsedebilir misiniz? Siz de kişisel olarak bir çok ödüller aldınız. 2011 ve 2013’de iki kez Avrupa liginde şampiyon olduk. 2013’te Dünya Kulüpler, Avrupa şampiyonluğu olmak üzere 5 şampiyonluk birden aldık. Guiness Rekorlar Kitabı’na bile girdik. Kişisel olarak dünya ve Avrupa kupalarında en iyi libero ödüllerim var. 73 maçta hiç yenilmedik ve o sezon kulüp bazında dünyada alınabilecek tüm kupaları aldık diyebilirim. Aslında çok zor ve stresli bir şeydi. Sürekli yeniyor olmak sizi giderek strese sokuyor. O sene o kadar zor maçları çevirdik ki, bu da takımı iyice birbirine kenetledi.
VOLEYBOL OKULU AÇABİLİRİM
Gelecek hedefleriniz nedir? Avrupa’da oynamayı düşünür müsünüz? Transfer teklifi geliyor mu? Daha önce Avrupa’da oynamayı çok istiyordum. Avrupa çok 24 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
iyiydi. Ama şu anda Türkiye, dünyanın en iyi liglerden biri ve en iyi oyuncuları buraya geliyor. Şu an için yurtdışını düşünmüyorum. Peki voleyboldan emekli olacak mısınız, profesyonel oyunculuktan sonra planlarınız var mı? Son günlerde bunun üzerine düşünmeye başladım. Beni çok seven küçük voleybolcu çocuklar var. Bu bana fikirler veriyor. Gelecekte küçük voleybolcular için bir şeyler yapabilirim. Bir voleybol okulu olabilir, yaz okulu ile de başlayabilirim. İleride voleybola, kendi adımda bir okul kurarak devam etmeyi düşünüyorum. Deneyimlerimi küçüklere aktarabileceğimi ve voleybola yeni yetenekler kazandırabileceğime inanıyorum.
SÜREKLİ SELFIE ÇEKMEYE BAŞLADIM
Görünüşünüze ne kadar önem verirsiniz? Sürekli maçlarda, medyada göz önündesiniz, cilt bakımı veya özel bir bakım yapıyor musunuz? Tabi ki, aslında her maçta binlerce izleyicinin karşısına çıkıyorsunuz. Yüzlerce fotoğraf çekiliyor, medyada yer alıyorsunuz. Sporcu olsak da bir yandan kadın olarak ayrı bir dikkat gösteriyorsunuz. Benim bu konudaki en büyük faaliyetim dişlerimle ilgili oldu. Benim dişlerim böyle değildi aslında. Hüseyin ile tanıştıktan sonra beni DentGroup’tan Efe Çelebi’ye yönlendirdi. Hüseyin bu konularda çok gözlemci biridir. O ikna etti beni ve Efe bey ile tanışınca dişlerimi güvenle emanet ettim. Benim biraz fobim vardı. Efe bey, öyle güler yüzlü ve sakin yaklaşıyor ki, oraya gitmekten keyif almaya başladım. Şimdi kesinlikle kendimi ve görünüşümü çok daha iyi hissediyorum. Şunu söyleyeyim, ben dişlerimi yaptırdıktan hemen ertesi gün sürekli selfie çekmeye başladım. Buradan tekrar teşekkür etmek isterim.
DÜNYANIN EN İYİ LİBEROSU 1987 tarihinde Ankara’da doğan Gizem Karadayı, voleybola 10 yaşında Vakıfbank’ın Ankara’daki altyapısında başladı. 15 yaşında Emlak Bankası forması ile profesyonel oldu. 2003 yılında bir başka Ankara takımı olan Türk Telekom’a transfer oldu. Ardından Galatasaray’da oynadı ve son olarak Vakıfbank’a döndü. Halen Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Antrenörlük Bölümü’nde eğitimine devam ediyor. İlk kez 2008 yılında milli oldu. Voleybola başladığı ilk günden bu yana 3 numaralı formayı giyiyor. Vakıfbank formasıyla 1 Dünya Kulüpler Şampiyonası, 2 Şampiyonlar Ligi, 1 Türkiye Ligi, 1 Türkiye Kupası ve 1 Türkiye Süper Kupası Şampiyonluğu ile 1 Dünya Kulüpler Kupası 2.liği yaşadı. Türk Milli Takımı ile bir çok başarıya da imza atan Gizem Karadayı’nın bireysel ödüllerden bazıları ise şöyle: n Gençler Ligi: En İyi Oyuncu (1998) n Şampiyonlar Ligi: En İyi Libero (2011, 2013) n Avrupa Ligi: En İyi Libero (2011 – Türkiye Milli Takımı) n Dünya Kulüpler Şampiyonası: En İyi Libero (2011) n Grand Prix: En İyi Libero (2013 1. Ayak, 2013 2. Ayak)
EN SEVDİĞİ İnsan? Ailem.
Aktör/aktrist? Charlize Theron, Brad Pitt ve Tom Cruise
Yemek? Makarna
Müzisyen? Tarkan
Tatil yeri? Datça Kitap? Çok kitap okurum. Bir Geyşa’nın Anıları. Film? Gladyatör
Giyim tarzı? Spor, kot Aksesuar? Çanta ve ayakkabı Yabancı şehir? Cannes ve Roma
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 25
Bazı filmler vardır çok başarılıdır çünkü bizi çok rahatsız eder. Bir daha izlemeye cesaret edemeyiz, hatta izlemek istemeyiz ama belleğimize öyle bir kazınır ki istesek de unutamayız. İzlediklerimizin hayal bile edilmiş olması gerçeğine katlanamayız. Suratımıza çarptığı gerçekler çok acıtır. Umut Çocukları Derneği Başkanı Ferhat Şahin’in anlattıkları da aynı hissiyatı uyandırıyor insanda, insanı da “uyandırıyor” aynı zamanda… BURCU SEVER
26 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
yoruluyorsunuz, bende de o yorgunluk vardı ve bundan kaçmak istedim. Ama bu trene binerek daha büyük şiddetlere yol aldığımın farkında da değildim. Haydarpaşa’da engelli bir vatandaş vardı. Garın orda onunla oynamaya başladım. Tuttu beni denize attı. Oradaki balıkçılar beni denizden kurtardı. Gar polisi ailemi sordu. Geri gönderirler korkusuyla “Burada yaşıyorum” dedim. Sonrasında Kadıköy Yeldeğirmeni Çocuk Misafirhanesi’ne götürdüler. O zamanlar orası madde bağımlısı sokak çocuklarıyla doluydu. Bana birkaç gün bizi burada tutup sonra bizi ailelerimize geri vereceklerini söylediler. “Biz kaçacağız sen de gelir misin?” dediler. Bir akşam üzeri üç-dört kişilik bir grup kaçtık yurttan.
Beyoğlu’na gittik. Madde kullanmamı istediler, midem bulandığı için kullanamadım. Beni orada yalnız bıraktılar. Grupta kalamayacağımı söylediler, bir tokat ve hop grup dışı... İlk birkaç gün ağlayarak geçti, ama sonra 13 yıl boyunda sokakta yaşadım. Sokak ve yurtlar arasında cirit attım.
SOKAGIN HASARI COCUGU Nasıl sürdürüyordunuz hayatınızı? Sokaklarda, mağaza önlerinde yatıyor, metruk mekânlarda yaşıyorduk. Zor oluyordu, ama belli bir zaman sonra sokak size işliyor ve sokakta yaşamak konusunda kurumsallaşıyorsunuz. Nerelerde yaşayacağınızı, nerelerde dilenip ekmek
PORTRE: COŞKUN ÇELER
Umut Çocukları Derneği kurulmadan önce siz de sokakta yaşayan çocuklardan biriydiniz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? 1986 yılında, yedi yaşımdayken ben de sokaklarda yaşamaya mecbur kalan bir çocuktum. O zamanlar aile ekonomisine katkıda bulunmak için boyacılık yapmak üzere sokağa gönderiliyordum. Ağrılıyım ama Ağrı’yı hiç görmedim. İzmit’te
yaşıyorduk. İzmit’teki evden kaçtım. Okuldan sonra sokakta boyacılık yapıyordum. Bazen para kazanamıyordum, kazanamadığım zaman, hem psikolojik hem de fiziksel şiddete maruz kalabiliyordum. Tabii bu bir yere kadar böyle sürdü. Belli bir noktadan sonra sevgisizlikten dolayı bir bıkkınlık söz konusu oldu. Ders çalışamadığım için okulda öğretmenler tarafından rencide edilirken, para kazanamadığım içinde evde şiddete maruz kalıyordum. Kaçmayı düşündüm. Nereye gideceğimi de bilmiyordum. Ağabeyime söyledim, o gelmek istemedi. Bir trene atladım ve trenin gittiği yere kadar, Haydarpaşa’ya geldim. Çocuk da olsanız sevgisizlikten bir süre sonra
UMUT ÇOCUKLARI DERNEĞİ
bulabileceğinizi biliyorsunuz. Bunu öğrenemezseniz hayatta kalma olasılığınız çok düşüyor. Zaten sokakta her anı sürprizlerle dolu bir yaşam söz konusu.
yapabileceğini düşünmek sadece hayallerden ibarettir.
Ailenizin yanına dönmek istediniz mi, hiç temasınız oldu mu bu süreçte? Hiç aile ile temasım olmadı. Belli bir süre sonra tamamen dönmek istemedim. Polisten yediğiniz tokadı, isteyip de alamadığınız parayı başınıza gelen her şeyin sorumlusu olarak anne ve babayı görüyorsunuz. 13 yıllık sokak hayatımın üç buçuk yılı işlediğim suçlardan dolayı cezaevlerinde geçti. Sokakta barınabilmenizin birkaç yolu vardır. Ya cinsel istismarı kabul edersiniz ya da dilenirsiniz. Sokakta yaşayanların üniversite okuyup doktora
Sağlık problemleri yarattı mı bu yaşam? Ben de hiç olmadı. Arkadaşlardan çok ölen oldu. Bana, çok şükür temas etmedi bunlar. Kullandığı maddelerden dolayı intihar edenler, birbirlerini öldürenler ya da kazaya kurban gidenler oldu. Ben de uzun süre tiner, bally, esrar kullandım. Dokuz yıl boyunca kesintisiz... Yurtlarda bile kullandık. Sokak kültürü denen şey, seni belli bir süre sonra içinde yoğuruyor. Ateş bile yakmayı öğreniyorsunuz. Rutin yaşamda çocukları ateş kenarında uyarırlar, “cısss”
SOKAGIN LIDERLERI
Tahmini olarak istanbul’da sokakta yaşayan, 18 yaş üstü, 7 ila 12 bin arasında birey var. Ailesi tarafından çalıştırılan, dilendirilen ve geceleri evine dönen çocuk sayısı ise 1 milyonun üzerinde. Çocuk haklarından yoksun, aileleriyle birlikte yaşayan çocukların sayısıysa 2 milyonu aşkın. derler zarar görmesinler diye… Bizim yanımızda bu uyarıları yapacak insanlar olmadığı için, hatta başımızda bulunan liderler, bizden daha uzun süre sokakta yaşayan çocuklara lider derdik, daha da ötesine gitmemizi sağladığı için sokak kültürünü çok iyi öğreniyorsunuz. Çok arkadaşımız öldü, öldürüldü ya da organize suç örgütleri tarafından kullanıldı. Dernekle ne zaman tanıştınız, nasıl değiştirdi hayatınızı?
Derneğin gönüllüleriyle 1992 yılında tanıştım. Bazen bir gönüllü insan hayatında birçok şeyi değiştirebiliyor. İsmini halen hatırlarım, Fatma Hanım… Balık Pazarı’nda kumpir yemeğe götürürdü bazen beni, çok yaramaz bir çocuktum. Dernek dışında da bizimle ilgileniyordu. 1994 yılında Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği oldu adı, ondan önce çok uzun bir ismi vardı. 1996 yılından sonra Umut Çocukları Derneği. 1999’da da benim hayatımı değiştirdi. Beyoğlu Tepebaşı’nda yine İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 27
SÖYLEŞİ Bugün Türkiye’de insanların birbirlerini ayrıştırdığı, ötekileştirdiği bir iklimde büyük sitelerde yaşayanların güvenlik elemanlarına ve kameralarına harcadıkları paraları sosyal yapı için harcamış olsak zaten sorunu çözeceğiz.
madde kullanıyordum. Ali Kırca’nın ekibi gelmişti, o zamanlar onun ekibi olduğunu bilmiyordum tabi. Türkiye’nin Geleceği programı için her ilden 16 yaşlarında birer çocuk çağırmışlar. Bir tane de sokakta yaşayan istemişler. Bana gelip sordular. “Çıkar mısın programa?” dediler. Ben de “Para verirseniz çıkarım” dedim. Verdiler. Tinerimi falan sakladım, çünkü programdan sonra sokağa dönüp geri alacağım… Bunları bu kadar rahat anlatmamın sebebi, insanlara ne kadar faydalı olabileceğini bilmem. Üniversitelerde seminerlerde, hatta yurtdışında da anlatıyoruz. Yoksa bunları anlatmak elbette insanı geçmişe götürüp üzebiliyor.
Neyse, sabaha kadar süren programdan sonra ödül verdiler bana. Aldığım para ödülünü de derneğe bağışladım. Ne yapacağımı bilmiyordum o zamanlar. Sonra Tayfun Talipoğlu ile tanıştım. Sonra Türkan Saylan evlatlık aldı biraz. 1999 yılından sonra daha sosyal bir hayatım oldu. 2001 yılında bile sokaktan tam anlamıyla kurtulmuş sayılmazdım. Çok iyi niyetli insanlara verdiğim sözleri istismar etmek istemiyordum. Sokak sizin için tam olarak ne zaman bitti? 2004-2005 yıllarında bitti.10-15 yıl sokakta kaldıktan sonra birinin sizi hamama götürüp üstüne temiz kıyafet giydirmesiyle bu iş bitmiş olmuyor maalesef. 15 yıl
sokakta yaşamış birinin o sokak kültürünü, ahlakını ve ruhsal problemlerini üzerinden atabilmesi için çok iyi insanların yanında çok iyi bir şekilde yeniden yetiştirilmesi gerekli. Geriye dönük kaybedilmiş sevgi, saygı, ruhsal problemlerinin hepsinin yerine oturtulması gerekiyor. Ki, kişide bu istek var mı ya da evlendiğinde ya da çalışma yaşamında bu geçmiş yaşamlarının etkisiyle şiddet uygulayacak ya da başarısız olacak mı? Bunların hiçbiri belli değil. Onun için kısmen şahıs olarak, kısmen istek olarak ya da bu istek karşılığında birlikte mücadele olarak ele alabiliriz çözümü. En büyük etken de iyi insanların devreye girmesi. Yaptığımız araştırmalar 15 yıl sokakta kalmış bir bireyi kurtarmak için 30 yıl daha harcamak gerektiğini gösteriyor. O da ağır travma ya da ruhsal problemler söz konusu değilse. Kayıp her bir yıl için iki yıl harcamak gerekiyor.
Herkes elInI taSın altına koyMALI Yeni bir hayat, iş sunmak her şeyi çözüyor gibi algılanıyor… Bazı patronlar bizden işçi istiyor, ama “Kefil misin?” diye soruyor.
Garantileyemem ki. Ben sokaktan alıp, yemeğini, kıyafetini veriyorum. Kendimi bile garantileyemem ki. Bu adam belki hırsızlık da yapacak, arsızlık da yapacak, belki gedip birini bıçaklayacak. Ben nasıl kefil olayım bu adama. Herkes bir ölçüde elini taşın altına koyacak. Kefil olma meselelerini düşünmeden insan haklarını baz alarak, kendi insanlıklarını düşünerek bu riski alacak. Bu riski almazsa zaten yarın öbür gün, bu gelip başka bir risk olarak sokakta sana da dokunacak. Sokakta her geçen gün büyümekte olan bir ateş var. Bugün Türkiye’de insanların birbirlerini ayrıştırdığı, ötekileştirdiği bir iklimde büyük sitelerde yaşayanların güvenlik elemanlarına ve kameralarına harcadıkları paraları sosyal yapı için harcamış olsak, zaten sorunu çözeceğiz. Bir de Türkiye’de dernekçilik ve bağışçılık, bu yardımların temel noktası olarak da görülmüyor. Yandaş değilseniz derneğiniz de batıyor. Birileri bundan daha doğrusunu biliyorsa biz yeterince çalışmamışız demektir. Almanya ve Atina’da da çalıştım, sokakta da yaşadım. Bildiğimi düşünüyorum bazı şeyleri, bilmem gerektiğini de…
Yaptığımız araştırmalar 15 yıl sokakta kalmış bir bireyi kurtarmak için 30 yıl daha harcamak gerektiğini gösteriyor. O da ağır travma ya da ruhsal problemler söz konusu değilse. Kayıp her bir yıl için iki yıl harcamak gerekiyor. 28 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
PORTRE: COŞKUN ÇELER
'Zamanında ve Yerınde' projemız Cok OnemlI Dernekte nasıl çalışmaya başladınız? Sokağın eskisi olduğumuz için, akran ağabeylik söz konusuydu. Dernek yetkilileri bu akran ağabeyliğin gerekli olduğunu gördüler. Sosyal Hizmetler ile de çalıştık. Saha çalışmaları yapıp, sokaktaki çocukları gençleri bulup topluyorduk. Onlarla konuşuyorduk. Çocuklar burada yapabilir miyim, beni sıkarlar mı gibi endişelere kapılıyor. Ama kendinden büyük birinin bunu yaptığını görünce daha kolay ikna oluyor. 2008’de askerlik bittikten sonra bir şeyler yapmak istiyorduk. Hem kendimiz hem de arkadaşlarımız için. Bir medya şirketi kurma kararı aldık. Sokak Kedisi dergisini çıkardık. Burada da bize öncülük yapan destek veren çok değerli Sevda Aydın’dı. Almanya’da bu tarz dergiler varmış. Sokakta yaşayanlar dilenmeden, çalmadan dergi satarak kazanç elde edip, kazancın yarısını şirkete veriyorlar. Biz de bu sistemi Türkiye’ye taşıdık. İyi, sevgi, dostluk anlamındaki Kayra kelimesini kullandık, şirketin adını Kayra Medya yaptık. Sokakta kediler gibi yalvararak para isterdik ya da kediler gibi çöpten yerdik, ya da saklanarak çalardık. Bu yüzden derginin ismini de Sokak Kedisi koyduk. 2008 yılında dernekten, derneğin çökmek üzere olduğuna dair bir haber aldık. Tarlabaşı’nda tek odalı bir yerdi. 2010’da siz sahip çıkmazsanız kimse sahip çıkmayacak dediler. Sembolik bir genel kurul toplandı, başkan seçildim. 5-6 yıldır başkanlık yapıyorum. Ama derneğin geçmişten gelen borçlarını
SÖYLEŞİ
ÖNCE
ödemekten yorulduk. SGK ve vergi borçları için bir mülkümüzü satmak zorunda kaldık. Şu anda çok şükür hem dernek binasının bakımını yaptık, hem ihtiyaç sahiplerine hem de sokağa ulaşabiliyoruz. Maddi anlamda yetersiz olduğumuz için bütün çocuklara ulaşamıyoruz. Önceliği kendi destek isteyen, kurtuluş için basamak arayan çocuklara veriyoruz. ‘Zamanında ve Yerinde’ projemiz çok önemli. Zamanında destek verdiğiniz çocuklara ya da ailelere 3 bin liraya yardım edebiliyor ve hayatlarını rayına sokabiliyorken, geç kalınanlarda yüz binlerce lira bile çözüm olamayabiliyor.
SONRA
Yeterli sayıda gönüllünüz var mı? Yok maalesef. 55 gönüllü var. Bazı gönüllüleri biz çıkarmak zorunda kalıyoruz. Çünkü bir televizyon programında ya da gazetede görüyor bizi ilgisini çekiyor, sonra birkaç kez geliyor ve bir daha görünmüyor. Her hafta gelen üyeler çok nadir.
DentGroup bIze kurumsal anlamda destek verIyor. Derneğin yönetimine geçtikten sonra neler değiştirdiniz? Değiştirmek istediğimiz
çok şey var. Kurumsal kimliğimiz, yapımız, saha çalışmalarımız ve saha çalışmalarının ardından yapılan rehabilitasyon çalışmaları hakkında birçok şeyi değiştirmek istiyoruz, ama hepsi bizim derneğe bağlı değil. Sokaktan alınan kişinin, önce varsa ruhsal psikolojik sorunlarının ve sağlık sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Aşama aşama ilerleyip topluma uyum entegrasyonu, mesleki eğitim, geriye dönük eğitim gibi kademelerden geçilmesi gerekiyor. Bunların hepsini tek bir dernek sağlayamaz. Kurumların ortak çalışması gerekiyor. Örneğin sağlık sorunlarını ele alan bir program oluşturmaya çalıştık. Sokaktaki ihtiyaç sahibi bireyler için sağlık problemleri çok önemli. Ama çözüm sağlayamadıktan sonra bizim bu problemleri tespit etmemiz hiç önemli değil. Özel hastaneler, diş hekimleri bu bireyleri kabul etmezse, devlet destek vermezse biz bu insanların sağlık sorunlarını tespit etmekle kalırız. DentGroup bize kurumsal anlamda destek veriyor. Dar gelirli ailelerde ya da sokakta yaşayan bireylerde diş sorunları olanları tespit ediyoruz. Öncelik sırasına göre 1 ila 10 arasında derecelendiriyoruz. Sonra öncelikli olanları DentGroup’a gönderiyoruz. DentGroup hekimleri de ücret almadan bu sorunları çözüyorlar. Çözdükleri sadece diş problemleri değil aslında. Bireyin hayata bağlanma yönünde şevki artıyor. Düşünün ki diş tedavisi rutinde yaşayan insanlar için de ciddi bir sorun. Madde
SUCLU COCUK DEGIL KARDESIM, BUTUN TOPLUM YAPISI! 30 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
kullanan ve uzun süre dişini fırçalamayan bireyler çok. Bunları ehliyet alıp, bir işe soktuğunuz zaman dişlerini de yaptırdığınızda kendilerini normal ve değerli hissediyorlar. Onlara yardım eden hekim ve kuruluşlara da değer veriyorlar. Çünkü annelerinin, babalarının ve toplumun o güne kadar göstermedikleri değeri, ilgiyi görüyorlar. Başka neler yapmak istiyorsunuz? Kurumsallaşmak istiyoruz. Projeler üretmek, DentGroup ile yaptığımıza benzer başka bir proje daha hayata geçirmek istiyoruz. Bu gençlerin yasal sorunlarıyla ilgilenecek bir hukuk grubu oluşturmayı planlıyoruz. Sokakta yaşayan çocukların geçmişte işlediği suçları takip edecek avukatlara ihtiyacımız var. Çünkü çocuğu aldık sokaktan, meslek eğitimi verdik, işe soktuk, tam evlendi hayatı düzene girdi derken pat diye eline bir kelepçe takıyorlar, yıllarca cezaevi... Niye? Bilmem kaç yılında bakkaldan süt çalmışsın. Bu hiç doğru değil. İnsanlar birbirlerine şans vermeli ve yasa korumalı. İnsanlar sokakta yaşayanları ötekileştiriyor, dışlıyor, görmezden geliyor. Bu hep böyleydi. Gazetelerde “Tinerci Dehşeti”, “Tinerci Vahşeti” olarak lanse ediliyor suçlar. Bu yanlış. Meydana gelen suçlar vahşet, ama tinerci vahşeti değil. Devlet vahşeti, anne-baba skandalı, toplum dehşeti… Bu çocuk sokağa gelirken anne-baba skandalı işliyor, devlet sahip çıkamadığı noktada skandala vahşete ortak oluyor, onları görmezden toplum bireyleri de bu skandalı, dehşeti, vahşeti işliyor. Suçlu çocuk değil kardeşim, bütün toplum yapısı! Umut Çocukları Derneğİ Telefon: (0212) 571 31 42 / (0212) 297 49 11 www.umutcocuklari.org.tr
MotoSİKLET
GÜNLÜĞÜ Loş haber stüdyolarının spot ışıkları altından Afrika çöllerine uzanan bir motosiklet öyküsü...
32 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 33
SÖYLEŞİ
otora atlama M fikri hiç aklımdan çıkmıyor ki! Ama motor üzerinde program yapmak çok yorucu. Gerçekten o zaman da, yapım ekibinin olağanüstü gayretiyle bu kadar iyi olmuştu.
Mİrgün Cabas... Uzun yıllardır, haberin ve haber programlarının
aydınlık yüzü... 15 yılı aşkın bir süre Doğuş Medya Grubu’nda NTV’de görev yaptı. GQ Türkiye’nin kurucu yayın yönetmeni oldu, Milliyet’te köşe yazdı. Bağımsız televizyon haberciliği yaptı. Şimdi CNN Türk’te Her Şey adıyla hafta içi her gün program yapıyor. İki defa baba oldu. Kimi zaman acı, kimi zaman keyifli haberlerle Türkiye ve dünya tarihine tanıklık ettiğimiz bir yüz oldu. Anaakım haberlerin, klasik anchorman’leri gibi olmadığını hep hissettirdi. Sansasyonel bir çizgisi olmadı hiç. Sarışın teni ve renkli gözleri, tavırları ve ses tonu, hep bir ‘âkil adam’ tavrıyla, haber sunucusu olmanın ötesinde, eğilip bükülmeden olayların en gizli detaylarını izleyicilerin önüne sermeyi başaran usta bir gazeteci, haberci olmayı da başardı. Geçtiğimiz aylarda, konuklarından biriyle yaşadığı gerginlikte, o efsanevi sakinliğini bozmadan, bir sonraki habere geçişi uzun süre hatırlanacak.
34 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Bütün İyİ alışkanlıklarını arkadaşlarına borçlu bİrİ olarak, motosİklete de arkadaşlarım sayesİnde ve 30’lu yaşlarımda bİnmeye başladım.
Bundan bir kaç yıl önceyse, loş haber stüdyolarının spot ışıkları altındaki Mirgün Cabas’tan farklı biriyle tanıştık. Mirgün Cabas ile Her Yer adındaki programda iki arkadaşıyla birlikte motorlarına atlamış ve Türkiye’yi dolaşmaya başlamışlardı. Haber masasını motorun gidonuna taşıyan bu program, bir hayli ilgi gördü. Türkiye’nin bir çok sorununa ve haberine yerinden tanık olmamızı sağlarken, ülkenin renkli insanlarına ve mükemmel doğasını da ekranlarımıza taşıdı. İşte o zaman fark ettik ki, Cabas tam bir motor sevdalısı... Hem de 30’lu yaşlarda motosikletle tanışmış olmasına rağmen... İlk motorumu aldığımda garaja kadar bile süremiyordum, diyen Mirgün Cabas, Her Yer programıyla Türkiye’yi karış karış dolaşmasının ötesinde, Alp Dağları’ndan Afrika çöllerine uzanan bir motosiklet gezgini olup çıkmasını DG World okurları için
anlatıyor. Tabi kendi ve arkadaşlarının objektifinden nefis kareler için ayrıca teşekkür ediyoruz. Yolun her zaman açık olsun, tekerin her daim dönsün... Motosiklet ile ilişkiniz nasıl başladı? Gençlik döneminde mi, yoksa içinizde bir hevesti de son yıllarda mı gerçekleştirebildiniz? Çocukluğumda ve gençliğimde mobilete bile binmemiştim. Bütün iyi alışkanlıklarını arkadaşlarına borçlu biri olarak, motosiklete de arkadaşlarım sayesinde ve 30’lu yaşlarımda binmeye başladım. İlk motosikletimi aldığımda, motora garaja götürecek kadar bile binemiyordum... Buna rağmen 2011’de çok ilginç bir program yaptınız? Sizi o güne kadar hep stüdyoda haber masasının başında görmüştük? Bu program fikri nasıl doğmuştu? Sanıyorum bu
konsept bir ilk oldu... Aklımda motosikletle bir gezi programı yapma fikri uzun süredir vardı. O yaz, diğer programlarıma ara vermek zorunda kaldığımda kanal bunu yapmamı önerdi, ben de kabul ettim. İki iyi arkadaşım Sarper Sesli ve Fem Güçlütürk’le 10 gün içinde organize olup yola koyulduk. İki yaz üst üste Anadolu'da olağanüstü seyahatler yaptık. Hem gezi, hem kültür, hem haber programıydı, kendine özgü bir format oldu. Program bir süre sonra gezi konseptinden sanki motosiklet üzerinde bir haber programına dönüşmüş gibi oldu. Sadece gezmek, dolaşmak böyle bir ülkede size ters mi geldi biraz? Gittiğimiz yerlerden, “Burada doğa çok güzel, burada yemek içmek şahane,” diye geçmek içimize sinmezdi. Gittiğimiz her yerde, hem İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 35
SÖYLEŞİ
Bu İş bİraz bİrbİrİnİ heveslendİrme, gaza getİrme İşİ galİba. Hayal ettİğİm çok rota var. Mesela Afrİka’da üç seyahat yaptım, her seferİnde yenİ bİr Afrİka seyahatİ hayalİyle döndüm. yerel hem de ülke çapında haber değeri taşıyan pek çok şey oluyordu. Her gittiğimiz bölgede, “Burada ne haber yaparız” diye hazırlanıp yola çıkıyorduk. Mesela Hatay’da o zaman hızlanan Suriyeli göçü, Kars’ta yıkılan heykel, Karadeniz’de HES’ler ve hızlı yapılaşma karşımıza çıkan haberlerdendi. Mirgün Cabas ile Her Yer, Türkiye’ye ve Türkiye insanlarına bakışınızı nasıl etkiledi? Türkiye haber masasından görünenden farklı mı? Anadolu’da ilk seyahatim değildi. Muhabirlik yıllarım parti otobüslerinde şehirden şehire gezerek geçtiğinden Motosiklet çok bireysel bir yolculuk şaşırtıcı bir durum olmadı aracı. Yakın arkadaşlarınızla benim için. Ama motosikletle daha zevkli hale gelen bir şey. seyahat bizim için, her yerde olduğu gibi Anadolu’da da çok heyecan vericiydi. Harran’dan Gökçeada’ya, Trabzon’dan Bolu’ya, Kars’tan Nevşehir’e o kadar çok yer gördük ki, o iki sezon, bana şimdi, sanki bir rüya gibi geliyor... Bugünlerde CNNTürk’te Her Şey adında bir programla sizi yeniden stüdyoda görüyoruz. Hiç şöyle bir motora atlasam... dediğiniz oluyor mu? Yine Her Yer gibi bir program yapmayı düşünüyor musunuz? 36 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Motora atlama fikri hiç aklımdan çıkmıyor ki! Ama motosikletle program yapmak çok yorucu. Gerçekten bitirici bir iş. O zaman da, yapım ekibinin olağanüstü gayretiyle bu kadar iyi olmuştu. Türkiye’de değil ama belki yurtdışında mesela Afrika’da bir daha benzer bir iş yapmak isteyebilirim.. Motosiklet ile dünya turu yapmak gibi bir hayaliniz var mı? Mutlaka yapacağım dediğiniz bir rota var mı? Ne zaman bir motorcuyla konuşsak, hedeflerimize yeni rotalar eklenir... Bu iş biraz birbirini heveslendirme, gaza getirme işi aslında galiba. Hayal ettiğim çok rota var. Mesela Afrika’da üç seyahat yaptım, her seferinde yeni bir Afrika seyahati hayaliyle döndüm. Yeni Zelanda ve Avustralya’ya gitmek istiyorum. Uzakdoğu’da motosiklete binmeyi çok istiyorum... Her yıl bir kez Alpler’e gitmek istiyorum... Bitmez ki... Günlük olarak motosiklet kullanıyor musunuz? Tercih ettiğiniz bir motor markası var mı? Şu ara şehirde sadece scooter kullanıyorum. Emektar bir Vespam var. Hem kızlar, hem oğlunuz Civan Mert... Onlar belli bir yaşa geldiğinde motosikletle Türkiye’yi dolaşmak ister misiniz? Pek öyle bir hayalim yok doğrusu. Motosiklet çok bireysel yolculuk aracı. Yakın arkadaşlarınızla daha zevkli hale gelen bir şey. Belki ileride bizimkiler kafa dengi olurlarsa, heves edebilirim böyle bir şeye. Son olarak biraz teknik bir soru, elektrikli motosikletlere nasıl bakıyorsunuz? Yoksa illaki yanmış benzin kokusu mu? Tekerleği döndüğü sürece, benim için sorun yok.
Hayatı boyunca dünyanın onlarca farklı şehrinde farklı kültürlerde yaşadı… Tam bir dünya vatandaşı… Şimdi Coca-Cola’nın Başkanı ve CEO’su olarak Atlanta’da…
38 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Asla yalnız yemek yeme!
Altı yıldır dünyanın en büyük şİrketlerİnden bİrİ olan Coca-Cola’nın en tepesİnde bİr Türk İnsanı var. Anadolu’da büyüyüp yetİşmİş MuHtar Kent, Coca-Cola’nın formülünü sİze söylemeyebİlİr, ama yönetİcİ olarak başarısının formülünü kİmseden esİrgemİyor aslında. DG World olarak efsane yönetİcİnİn yaptığı konuşmaların İzİnİ sürüp, yönetİm sırlarının peşİne düşüyoruz... YAZI RESUL BUKSUR İLLÜSTRASYON CAN ÇEKİNKAYA
M
uhtar Kent, 1952 yılında, büyükelçi olan babası Necdet Kent’in New York’ta görev yaptığı günlerde ABD’de doğdu. Babasının görevi nedeniyle birçok farklı ülkeyi, kültürü dolaştı ve oralarda büyüdü. Yedi yıl liseyi Tarsus Amerikan Koleji’nde yatılı olarak okudu. Hem dünya hem de Anadolu kültürünün içinde şekillenen çocukluk ve gençliğinin ardından bu sefer üniversiteyi okumak için İngiltere’ye gitti. The University of Hull’da ekonomi okuduktan sonra, Cass Business School’da master yaptı. 1970’li yılların ortasıydı, üniversiteyi bitirince ne yapacağını düşünmeye başladı. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak çok karışık olduğu dönemlerdi. Sonunda şansını ABD’de denemeye karar verdi. Amerika’da bir kaç ay iş aradı. Bir gün gazete ilanında Coca-Cola’nın satış temsilcileri aradığını gördü. Hemen başvurdu ve işe başladı. Sabah daha güneş doğmadan bir Coca-Cola kamyonuna şişeleri yükleyecek ve bölgesindeki tüm marketlere dağıtmaya başlayacaktı. İşte 1978 yılında başlayan bu öykü. 30 yıl sonra Coca-Cola’nın en tepesine kadar sürecek bir başarı öyküsü olacaktır. Peki nasıl oldu da kamyonla şişe dağıtan bu 26 yaşındaki genç adam zirveye kadar çıkabildi?
Piyasa yalan söylemez
Kent yaptığı bir konuşmada o günleri şöyle anlatıyor: “Ben üniversite eğitimim bittikten sonra 1978 yılında çalışmak için gittiğim Amerika’da Coca-Cola ailesinin bir parçası olma fırsatı buldum. İlk görevime Atlanta’da başladım. Gazete ilanıyla buldum bu işi. ABD’ye 1978 sonunda gittim, cebimde İngiltere’den bir üniversitesi diploması, bir de ABD doğum belgem vardı. Yani bu ülkeye gelmemden 1,5 - 2 ay sonra iş ilanıyla başladım çalışmaya. Bu hem uzun hem de heyecanlı yolculuk bana çok şey öğretti. İşe başladığım ilk dokuz ay boyunca kamyonlarla Teksas’ta, Massahusetts’de, Los Angeles’ta dolaştım. Saat 04.00’te kalktım, kamyonlara şişeleri yükleyip marketlere Coca-Cola sattım. Kariyerime böyle başladım ve bence çok önemli olan bu ilk 9 ayı, hayatım boyunca hiç unutmadım.” Kamyonların üstünde geçen bu dokuz ay gerçekten Kent’in tüm iş hayatına damgasını vuracaktır. “Esas işin, paranın değiştiği yerdeki, o satışlarda olduğunu öğrendim. Yenilikçilik ve girişimciliğin önemini, başarılı bir ilişkiler ağını yönetmenin ne kadar kritik olabileceğini gördüm. Empati kurmanın önemini gördüm.” Başkan olduğunda her ay en az üç kere sahaya inip pazarın havasını koklamayı adet edinecektir. “Piyasa yalan söylemez, her gidişimde piyasadan yeni bir şey öğrenirim.”
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 39
YÖNETİM SIRLARI Bundan sonra iş hayatında her zaman Coca-Cola yer alacaktır. Şirkette yavaş yavaş kariyer basamaklarını tırmanırken bir dönem Türkiye’de 6 yıl Anadolu Grubu’nda görev alarak, şişeleyici bir şirkette masanın öbür tarafından da Coca-Cola’ya bakma şansı bulacaktır. Bu etkileyici kariyer yolundaki faktörler sorulduğunda şunları söylüyor: “Liderlerin farklı kabiliyetleri olmalı. Hem yönetici, hem diplomat, hem usta bir taktisyen olabilmeniz, hem de sözünüzü dinletebilmeniz lazım... Ben şahsen sözü en çok dinlenen ve en rahat ilişki kurabilen kişilerin, açık fikirli insanlardan çıktığını düşünüyorum. Zorluklarla mücadele etmeye hazır, kendi rahat bölgenizin dışında güçlüklere göğüs germeye hevesli olmak önemli. Coca-Cola’daki veya herhangi bir diğer çok uluslu şirketteki liderler, bir dünya görüşüne sahip olmak zorundadır. Sınırlar ve kültürler arasında akıcı bir şekilde hareket edebilen, güçlü iş becerilerine, küresel bir kafa yapısına sahip, farklılığı kontrol edebilme yeteneği olan herkes Coca-Cola’da başarılı olabilir.”
Asla yanlız yemek yeme
Muhtar Kent’in başarısının belki de en belirleyici özelliği ekip arkadaşları seçiminde ortaya çıkıyor. “Benim doğru zamanda, doğru pazarda, doğru ürün ve doğru fiyatta yer almak ve bütün bunları da hızlıca gerçekleştirebilmek, piyasanın ihtiyaçlarına, piyasanın dinamiklerine hızlıca yanıt verebilmek gibi prensiplerim, Coca-Cola’nın
1
Muhtar Kent bir gün yönetim kurulu toplantısına bir torba bozuk para ile gelip, şangır şungur masanın üzerine boşaltır: “İşte biz bunlardan milyarlarca dolar kazanıyoruz. Bunu unutmayın, bunlara dokunun. Nakit parayı unutursanız her şey kötüye gider. Eğer parayı fizik olarak göremezsen senin için soyut bir hale gelir.” kültüründe her zaman belirleyici olmuştur. Takım arkadaşlarımın her şeyden önce bir dünya görüşü olmasını beklerim. Coca-Cola çalışanları sınırlar ve kültürler arasında mükemmel bir şekilde hareket edebilen, Atlanta’da olduğu kadar Aşkabat’ta da rahat olabilen insanlar. İşimizi a’dan z’ye öğrenmek isteyen, Coca-Cola şirketinin duvarları dışında çarşıda pazarda oldukça fazla zaman harcayarak bilgi ve tecrübe edinmeyi isteyecek insanlar. Her şeyden önce ne mevkide olursanız olun, bunun bir takım oyunu olduğunu aklınızdan çıkarmamanız gerekiyor. Yani birbiriyle uyum içinde çalışan ve açık kartlarla oynayan, hızlı, esnek, dinamik bir ekip oluşturamadığınız takdirde başarı şansınızın oldukça az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.” Bu nedenle Muhtar Kent’i ofiste otururken bulmak bir hayli zor. Sürekli dünyayı ve pazarı geziyor. En önemlisi tüm ekibinden de aynı şeyi bekliyor. Muhtar Kent, çok kültürlülük, iş arkadaşlığı ve dostluklara çok büyük bir önem veriyor. Önce babasının görevi sebebiyle sonra da hem eğitimi hem de Coca-Cola sayesinde New York, Ankara, Ayvalık, Bangkok, Yeni Delhi, Tahran, İstanbul, Tarsus, Roma, Londra, Atlanta, Amsterdam, Viyana ve Hong Kong gibi birbirinden çok farklı şehirlerde ve kültürlerde bizzat yaşadı. “Kültürel ve sosyal anlamda her birinden parçalar taşıyorum” diyen Kent, bir etkinlikte yaptığı bir konuşmada, “Hayatınız boyunca kuracağınız ilişkileri besleyip büyütmelisiniz. Asla yalnız yemek yemeyin. Örneğin ben ofiste çok yoğun bir gün geçirirken bile mutlaka bir arkadaşımı benimle yemesi için davet ederim. Çünkü ilişkiler önemlidir. Karşısında oturan herkesten kim olursa olsun yeni bir şeyler öğrenebilirsiniz. Bugün oluşan bir tanışıklık bir yıl sonra, olağanüstü bir fırsatı yaratmanıza yardımcı olabilir.”
Doğduğun topraklarla bağını koparma
Muhtar Kent’in gençlere örnek olacak öyküsü halen başarıyla sürüyor. Üzerine daha bir çok yazı kaleme alınacak. Tüm yönetim stratejilerinin ve dünya kentlerinde geçen bir ömrün ötesinde Muhtar Kent, doğduğu topraklarla bağını halen güçlü bir şekilde 40 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
2
“Dünyanın her zaman yapıcı olarak halinden memnun olmayanlara ait olduğunu unutmayın. Yani her şey iyi bile gitse, bir parça halinizden memnun olmamayı her zaman aklınızdan esirgemeyin.”
3
“Asla yalnız yemek yemeyin.”
koruyor. Nasıl mı? Zeytin üreterek. Kent’in annesi ressam Sevim Kent, Madra ailesine mensup. Ayvalık’ta dededen zeytinyağcılık mesleğini sürdüren iki aileden biridir Madra’lar. Muhtar Kent, Madra ailesinin geleneğini Coca-Cola’daki işine rağmen devam ettiren torunlardan biri. Ayvalık’taki Kent Çiftliği’nde 7 bine yakın zeytin ağacı var. Bu ağaçlardan elde ettiği zeytinlerden soğuk sıkma organik zeytinyağı üretiyor. Kent, ürününü ‘Kontes’ adıyla üretiyor. ‘Kontes’ ise Kent’in eşi Defne hanıma hitap ettiği isimlerden biri. Muhtar Kent’in en büyük zevklerinden biri fırsat buldukça çiftliğe gidip zamanını zeytin ağaçları arasında geçirmek: “Hayatımızın çok büyük kısmı hep yurtdışında ve evimizin, dostlarımızın, komşularımızın özlemiyle geçiyor. Ama Ayvalık’a geldiğimiz her fırsatta, soluduğumuz hava, zeytinin, balığın, denizin kokusu, Ege’nin kokusu bizleri hayata ve bu topraklara bağlıyor. Üstlendiğim sorumluluklardan dolayı yurtdışında yaşasam da, her fırsatta Ayvalık’a dönüp hasret gidermeye çalışıyorum. Kendimiz ve dostlarımız için zeytinyağı üretmeye devam ediyorum.”
GENÇLERE TAVSİYELER l “Yapacağınız işe hep temelden başlayın, tutkularınızın peşinde koşun.” l “Neleri yapmayacağınıza karar verin. Eğer hayatta önünüzdeki yola odaklanmayı başarırsanız, başarıya giden yolun kısaldığını göreceksiniz. Her şeyi başarmak, her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Önemli olan, her ne yapıyorsanız, o konunun uzmanı olmayı başarmanızdır.” l “Kendinize lütfen ama lütfen vakit ayırın. Yapmayı seçtiğiniz iş, kariyeriniz tabii ki önemli. Ancak hem kendinize hem de ailenize mutlaka zaman ayırmalısınız. Sadece işe odaklı monoton bir hayattan beslenmeniz mümkün değildir. Yakıtınızın erken bitmesini de hiçbirimiz istemeyiz.” l “Hem almayı, ama onun kadar da vermeyi bilin ki, hayatınızda çok iyi bir şekilde bunlar dengelensin. Yani hem almak, hem vermek. Her zaman yardım edecek birilerini bulmalısınız.” l “Hayatınız boyuncu kuracağınız ilişkileri her zaman besleyip büyütmelisiniz.”
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 41
SİNEMA 46 /// MÜZİK 48 /// GEZİ 50 MODA 52 /// SAĞLIK 56
CAN İNELLİOĞLU
www.bekarevi.co - info@bekarevi.co
BEKAR MUTFAĞI
MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ ÖĞRENCİSİ 25 YAŞINDAKİ CAN İNELLİOĞLU, INSTAGRAM'DA "BEKAREVİ" HESABINDAN PAYLAŞTIĞI, PROFESYONEL ŞEFLERİN ELİNDEN ÇIKMA GİBİ GÖRÜNEN YEMEKLERİYLE ŞAŞIRTIYOR.
Ú İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 43
BEKAR MUTFAĞI
GRAVLAX Gravlax İskandinavların şeker, tuz ve dereotu ile taze somon balığını kürleyerek hazırladıkları müthiş bir lezzet. Geleneksel olanı sadece bu üç malzemeyi içerse bile dilediğiniz aromaları balığa işlemeniz mümkün... Hazırlaması sadece 15 dakika. Zor olan kısmı 48 saat civarı buzdolabında bekletilmesi... Gravlax’ ı Orta Çağ’ da balıkçılar kuma gömerek yaparlarmış... Grav (mezar), Lax (somon), gömülü somon gibi çevirebiliriz. Kürleme işlemi lezzet arttırma, doku değiştirme ve dayanma süresini uzatmayı mümkün kılar. Bu işlem için tuz en önemli maddelerdendir. Osmoz sonucunda mikroorganizmaların sularını azaltır ve üremelerini kısıtlar. İşlenmemiş, rafine edilmemiş, iri taneli deniz tuzu kullanmak çok önemli. Daha fazla detaya girmeden kendi yaptığım tarifi veriyorum. Damak tadınıza göre bununla oynamanız mümkün. İnternette de yüzlerce farklı tarif göreceksiniz. Üç ana malzeme tuz, şeker ve dereotu. Gerisi size kalmış...
NE LAZIM l Taze somon (fileto,
derisi üzerinde kalsın) 1:1 oranında deniz tuzu ve şeker (bazıları şekeri bir nebze fazla tutuyor, zevkinize kalmış) l Dereotu l Pancar rendesi l Misket limonu kabuğu rendesi l Yaban turpu rendesi l
SOS İÇİN l Hardal l Dereotu l Bal
Somon mümkün olduğunca taze olmalı. Şeker ve tuzu karıştırın. Varsa kılçıklarını ete zarar vermeden temizleyin. Pyrex'in içine streç film koyun. Streç filmin üzerine derisi altta kalacak şekilde somonu yerleştirin. Şimdi keyifli kısmı başlıyor... Somonun üzerine 1:1 oranında karıştırdığınız şeker ve tuzu serpin. Üzerine pancar ve yaban turpu rendeleyin. Biraz cin gezdirin. Misket limonu kabuğunu rendeleyin ve bolca dereotu ile kaplayın. Bu kadar basit... Şimdi streç film ile sıkıca sarın. Ne kadar iyi sarsanızda suyu akacaktır, bu nedenle Pyrex gibi kenarları yüksek bir kabın içerisinde buzdolabına atın. Bazı tariflerde balığın üzerine ağırlık koymanız öneriliyor. Ben iki türlü de denedim. Dilerseniz üzerine biraz baskı yapacak herhangi bir şey koyabilirsiniz. Balığın kalınlığı, büyüklüğü ve zevkinize göre kürleme süresi değişkenlik gösterebilir. Ben 400 gr somonu 48 saat buzdolabında beklettim. Kürleme işleminin sonunda balığın üzerinde kalan tabakayı yıkamadan temizleyin. Keskin bir bıçak ile 45 er derecelik açıyla ince dilimleyin. Yanında bal-hardal-dereotu karışımından bir sos yapabilirsiniz.
Bekar mutfağıNın olmazsa olmazları İyi bir şef bıçağı Et termometresi l Döküm tava l Rafine edilmemiş deniz tuzu l Blender l Mutfak robotu l Taş havan l Sos tenceresi l l
44 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Çİkolata Lav+ Frambuaz ve Mİsket lİmonu sosu
NE LAZIM l 50gr tereyağı l 4 adet sufle kalıbı l 150gr çikolata l 2 yumurta l 2 yumurta sarısı l 60gr un
SOS İÇİN l 300gr
frambuaz
l 100gr esmer
şeker
l 1 yemek kaşığı
misket limonu suyu
Öncelikle sufle kaplarının iç duvarlarına bir fırça yardımı ile tereyağı sürün. Daha sonra bir tencere üzerine oturacak boyutta ve ısıya dayanıklı bir kasenin içine çikolata parçalarını ve tereyağını koyun. Tencereye biraz su koyup altını açın ve kaseyi tencerenin üstüne yerleştirin. Kısacası “Bain-Marie” yöntemi ile suyu ısıtıp ısı transferi sayesinde yavaşça çikolatayı eritin. Eridikten sonra kenara alın ve biraz soğumasını bekleyin. Ayrı bir kasede yumurta ve sarıları çırpın. Unu ekleyin. Daha sonra erittiğiniz çikolatayı bir anda değilde adım adım karışıma ekleyin ve karıştırmaya devam edin. İyice karıştırdıktan sonra sufle kaplarına paylaştırın. Biraz soğumasını bekleyin. Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında yaklaşık 10-12 dk pişirin. Çok pişerse içindeki çikolata akışkanlığını yitirir. Fırından çıkardıktan sonra birkaç dakika dinlendirin. Dilerseniz dondurma ile servis edebilirsiniz. Ben frambuazlı sos ile sundum. Onun da tarifini veriyorum… Hepsini bir sos tenceresine alın. Orta ateşte karıştırın ve şekeri eritin. Altını kısın ve birkaç dakika daha karıştırdıktan sonra hazır.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 45
SİNEMA HAZIRLAYAN: SENEM ERDİNE CHRIS PRATT
Yeni Kamçılı Adam o mu olacak? Galaksinin Koruyucuları ile bir yıldızın doğmakta olduğunu düşünenler yanılmadı. CHRIS PRATT Hollywood’da hızla yükseliyor. Bu yaz JurassIc World’ün başrolünde izleyeceğimiz aktör yakın gelecekte daha da büyük bir sürprizle karşımıza çıkabilir.
G
uardians of the Galaxy / Galaksinin Koruyucuları’nı izlediyseniz Chris Pratt’ı hatırlayacaksınız. Sinemada hoşça vakit geçirmek isteyen seyirciye aradığını fazlasıyla veren, bu nefes kesici galaksiler arası maceranın gönülçelen başkahramanı Peter Quill’i unutmuş olamazsınız. Aktörün olağanüstü yükselişinin sırrı da bu belki. Seyircinin sevdiği ve salondan çıktıktan sonra da hatırlayacağı karakterler yaratmak en deneyimli oyuncular için bile kolay iş değilken o bunu başardı. Geçtiğimiz yıl gişede olağanüstü bir performans gösteren Galaksinin Koruyucuları’nın seyirciyle bu derece iyi ilişki kurmasında Chris Pratt’in inkar edilemez bir rolü var mutlaka. Peter Quill’i vurdumduymaz bir ergen ruhuna sahip tatlı bir serseri, içimizden biri, biraz şuursuz ve hayli komik bir süperkahraman olarak şaşırtıcı bir doğallıkla canlandırdı ve bu performansıyla sadece seyircinin değil filmi fazla ciddiye almayan eleştirmenlerin bile beğenisini kazandı. 35 yaşındaki Chris Pratt, Minnesotalı bir madencinin oğlu, yani gerçekten içimizden biri. Hollywood macerası tamamen tesadüf eseri başlıyor. Bir gün çalıştığı barda en sevdiği filmin oyuncusu Rae Dawn Chong’la karşılaşıyor. Chong ona bir kısa filminde rol veriyor. Böylece Los Angles’a gelen Pratt televizyon dizilerinde oyunculuğa başlıyor. 2009’dan beri rol almakta olduğu Parks and Recreation dizisindeki kıt akıllı, sevimli tombul Andy Dwyer karakteriyle ülkesinde hatırı sayılır bir üne kavuşuyor. Moneyball ve Zero Dark Thirty gibi filmlerdeki yan rolleri için gözünü kırpmadan onlarca kilo vermekten çekinmeyen aktör bir röportajında Hollywood’da bir yerlere gelmek için gereken buysa daha bir süre bu eziyete memnuniyetle katlanabileceğini söylemiş.
46 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
YÜKSELEN YILDIZ Tam adı Christopher Michael Pratt olan ABD'li dizi ve sinema oyuncusu 35 yaşında.
İnsanoğlu haddini bilsin! Bilimin gücünü kendi mutlak iktidarımızı kurmak için ya da herhangi yanlış bir nedenle kullanmaya kalkarsak başımıza ne işler açılacağını beyazperdede çok gördük. JurassIc Park’ta intikamını dinozorlarla alan doğa başka filmlerde başka yollarla insanlığa defalarca haddini bildirdi. İşte sinema tarihinde bunu en iyi yapan filmlerden bazıları.
Frankenstein (1931) Gerçek bir klasikle başlayalım. Mary Shelley’nin romanından uyarlanan bu filmde canavar, hantalca yürüyüşü, düz ensesi ve kafasındaki cıvatalarla canavara benzeyen Boris Karloff değildir. Gerçek canavar onu yaratan Dr. Frankenstein’dır. ‘Yaşıyor’ Yaşıyor!’ diye çılgınca haykırışı sinema tarihine geçmiştir.
The Fly / Sİnek (1986) Yönetmen David Cronenberg imzalı Sinek’in karizmatik ve eksantrik kahramanı Seth Br-undle (Jeff Goldblum), bir ışınlama deneyi yapayım derken kibirinin, sabırsızlığının ve korkaklığının kurbanı olur. Kendini bir sinekle moleküler olarak birleştirmiş olduğunu farkettiğinde artık çok geçtir.
Robocop (1987) Paul Verhoeven’in kara mizahı bilimkurgusunda öldürülen polis memuru Alex Murphy yarı insan yarı robot bir yaratık olarak hayata döndürülür. İntikam arzusuyla dolu bir adamın insanüstü güçlerle donatıldığında neler yapabileceğini dehşetle izleriz.
Akira (1988) Katsuhiro Otomo’nun yönettiği Akira, geleceğin yozlaşmış kenti Tokyo’da geçen epik bir Japon animesi. Filmde bilmadamları sorunlu bir genci tanrısal güçlerle donatırlar. Sahip olduğu güçle karanlık tarafa doğru kaymaya başlayan çocuk, Tokyo’yu korkunç bir soykırımdan kurtaracak savaşta arkadaşlarına önderlik eder.
The Planet of the Apes / Maymunlar Cehennemİ (1968) Başroldeki Charlton Heston tekinsiz atmosferi zirveye taşır. Gerçek birdenbire tüm çığlaklığıyla ortaya çıkar: Maymunların insanlara hükmettiği bu gezegen insanlığın nükleer savaşlarla yokettiği dünyadan başka bir yer değildir.
Matrix (1999) Wachowski Kardeşler'in filmleri Matrix hem sinemada hem düşünsel dünyamızda bir hayli sarsıcı bir etki yarattı. Neo olarak ikili bir hayat süren kahramanımızla birlikte bizler de yaşadığımız hayatın, kendi yarattığımız teknolojinin bize hükmetmek için kullanıldığı sanal bir gerçeklikten ibaret olabileceği gerçeğiyle ürperdik.
Terminator (1984) Arnold Schwarzenegger’in yarı insan yarı robot bir tetikçiyi oynadığı James Cameron filmi, kabaca ‘insanoğlu öyle akıllı ki sonunda mutlaka kendini yokedecek bir makine üretecek' diyen yazar Karel Capek’in tezini haklı çıkaran ve etkileyici atmosferiyle bunu seyirciye iliklerinde hissettiren modern bir klasik.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 47
MÜZİK HAZIRLAYAN: EKİN SANAÇ
MÜZİK DÜNYASINDA OLUP BİTENLER YILA DAMGASINI VURAN MÜZİK OLAYLARI, ŞARKILAR, ALBÜMLER VE SANATÇILARDAN HABERLER...
McCartney gibi üç sürpriz ismi biraraya getirdi. Rihanna’nın yeni albümünün ilk single’ı olarak yayınlanan bu çalışma, sanatçının büyük olasılıkla “R8” ismini alacak kaydı için beklentileri hoplattı.
l Mick Jagger, Şubat ayında
l Twitter, geçtiğimiz
Rolling Stone dergisine verdiği röportajda emekli olmayı hiç ama hiç düşünmediğini ve Rolling Stones olarak yeni bir albüm kaydetmeyi umduğunu söyledi.
l Mart ayında Zayn Malik’in
gruptan ayrılması One Direction hayranlarının gündemine bomba gibi düştü. Malik’in, grubuyla muazzam bir beş yıl geçirdiğini ancak kendine zaman ayırabileceği bir hayatın özleminde olduğunu açıklayan ayrılık kararı, One Direction’ın Facebook sayfasından duyuruldu. Hayranların olaya tepkisi sosyal medyayı ele geçirirken, Malik’in ilk solo albümü heyecanla bekleniyor.
l Modern müziğin beşiği
İngiltere’nin 35 yıldır süren Brit Awards geleneği 25 Şubat’ta gerçekleştirilen törenle ödülleri dağıttı. ‘En İyi Erkek Sanatçı’ ödülünü Ed Sheeran, ‘En İyi Kadın Sanatçı’ ödülünü Paloma Faith, ‘En İyi Atılım Yapan Sanatçı’ ödülünü Sam Smith, ‘En İyi Grup’ ödülünü Royal Blood, ‘En İyi Uluslararası Grup’ ödülünüyse Foo Fighters kaptı.
l 2015, ortak çalışmalar yılı olacağının sinyallerinin yılın ilk günlerinde vermişti. Billboard Top 100 listelerine 4 numaradan giriş yapan akustik pop şaheseri “Fourfive Seconds”, Rihanna, Kanye West ve Paul
senenin en çok tweetlenen sanatçılarını açıkladı. Beyoncé’nin “Beyoncé” albümü 2014’ün en çok tweetlenen albümü oldu. Katy Perry ise en çok takip edilen sanatçı unvanıyla Twitter’ın yıldızı olduğunu kanıtladı. Barack Obama’dan 10 milyon daha fazla takipçisi bulunan ve geçtiğimiz sene bu takipçilerini 13 milyon kadar arttırmış olan Perry’nin unvanını bu sene kim elinden alacak, merak konusu.
l Justin Bieber’in henüz
yayın tarihi belli olmayan yeni albümü, sanatçı tarafından “olgunlaşma”, “büyüme” ve “kaybolan umutları bulma” albümü olarak tarif ediliyor. Albümde, Amerikalı hip hop sanatçısı Kanye West ve prodüktör Rick Rubin ile çalışan Bieber’in hayranları yeni parçalar için heyecanlı bekleyişini sürdürüyor.
l Streaming servisi Spotify
ve sanatçılar arasındaki gerilim sürüyor. Spotify’ın stream başına sanatçılara ödediği 0.006-0.0084 dolarlık miktara son zamanlardaki en büyük tepki geçtiğimiz aralık ayında Taylor Swift’in lisebaşı albümü “1989”u servisten çekmesiyle gelmişti. Björk de Ocak ayında yayınlanan son albümü “Vulnicura”yı Spotify ve diğer streaming servislerinde yayınlamamayı tercih edenlerden oldu.
Dans müzİğİnİn dehası Giorgio Moroder yenİ albümle gelİyor
Dünyanın en çok sevilen elektronik müzik ikilisi Daft Punk’ın 2014 yılında ‘Yılın Albümü’ dalında Grammy’e layık görülen “Random Access Memories” albümüne katkıları, dans müzik tarihinin öncü isimlerinden Giorgio Moroder’i yeniden müzik yapmaya teşvik etti. Senelerin ardından kendini yine pikapların başında bulan usta, yeni nesil dinleyiciyle kurabildiği iletişimi o kadar ilham verici buldu ki, yeni bir albüm hazırlamak için kolları sıvadı ve bu albümün adını “74 is the new 24” olarak belirledi. Moroder’in önümüzdeki günlerde yayınlanacak albümü sanatçının 30 yıl aradan sonra gelen ilk çalışması. Moroder’in 12 şarkıya yer veren bu albüme, Britney Spears, Sia, Charli XCX ve Kylie Minogue gibi isimleri konuk ettiğini biliyoruz. 2015 yılının en heyecanla beklenen çalışmaları arasında gösterilen “74 is the new 24” için kulakları dört açmakta fayda var.
48 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
2015 müzik listelerinde gündem yaratan
Mabel Matiz özlemi “Gök Nerede” ile sona erdi
2
013 tarihli Yaşım Çocuk’un topladığı takdir ve beğeniyle haklı bir gurur yaşayan Mabel Matiz’in melodik parçaları, ayrıksı sesi ve görkemli şarkı sözleri Türkiye’de pop müziğin son yıllarda en hızlı yükselen değerlerinden. Matiz’in sahneye ilk çıktığı günden bu yana sağlam adımlarla büyüyen kitlesi heyecanlı bekleyişin ardından yeni albüm “Gök Nerede” ile Şubat ayında buluştu ve bu albümün 2015’in en çok konuşulacak kayıtlarından olacağını öngörmek güç değil. “Gök Nerede” diyerek içinde bulunulan boğucu günlerde rahat nefes almak için yeni bir gök arama hali ve hava değişikliği ihtiyacına dikkat çeken albümde birçoğu geçtiğimiz 2-3 yıl içinde yazılıp tamamlanmış 14 parça dinleyiciyi karşıladı. Nazan Öncel’in 90’lara izini bırakmış “Hadise Var” şarkısının yorumu albümün sürprizleri arasında.
Grammy Y ILD IZLA R I BECK V E SA M S M IT H
8
Beck
Sam Smith
Şubat’ta dağıtılan prestijli Grammy ödülleri bu yıl iki yıldız isme işaret etti: Sam Smith ve Beck. 90’lardaki alternatif müzik patlamasının marşı haline gelmiş “Loser”ın yaratıcısı Beck seneler içinde modern müziğin her türlü dokusunu şarkılarına yedirmeyi başararak 2010’larda basamakları tırmanmaya devam ediyor. Son albümü “Morning Phase” ile Grammy’lerde ‘Yılın Albümü’ ve ‘Yılın En İyi Rock Albümü’ kategorilerinin bulunduğu üç ödül kaptı. Beck’in melankolik pop tıngırtılarında tutunacak dal bulamamak neredeyse mümkün değil. Grammy ödül törenine asıl damga vuran isimse şüphesiz Sam Smith oldu. İlk albümle dört Grammy kapmak başlı başına heyecan verici bir hadise ve Smith, son zamanların en derinlemesine duygusal ballad icracılarından biri olarak öne çıkıyor. Sanatçı, Los Angeles’ta düzenlenen 57. Grammy ödüllerinden ‘En İyi Sanatçı’, ‘En İyi Şarkı’ (Stay With Me), ‘En İyi Kayıt’ ve ‘En İyi Pop Vokal Albümü’ dalında ödüllerle ayrılıyor.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
10 ALBÜM MARK RONSON
Uptown Special Retro soul’un büyüsüne kapılmak için Mark Ronson doğru adres. KENDRICK LAMAR
To Pimp A Butterfly Günümüz meselelerini haykıran rap müziğin geldiği en üst nokta.
PRODIGY
The Day Is My Enemy İngiltere dans müziğine yön veren ekipten, listebaşlarına vahşi bir dönüş. ED SHEERAN
X Sürükleyici ritimler eşliğinde ya da çıplak sesiyle, romantizmin yeni adresi bugün 6 milyonluk satış rakamına yanaştı.
SIA
1000 Forms Of Fear Avustralyalı sanatçıdan buram buram reggae ve hip hop kokan bir electropop çalışması. ROYAL BLOOD
Royal Blood İngiltere’den çıkan rock müziğin en yeni temsilcisinin dinleyiciyle ilk buluşması.
SUFJAN STEVENS
Carrie & Lowell Folk müziğin sevilen ismi kariyerinin en görkemli çalışmasıyla karşınızda. MADONNA
Rebel Heart Madonna’nın pop dehası 2015’te de yenilikçi ve öncü olmayı sürdürüyor.
D’ANGELO AND THE VANGUARD
Black Messiah R&B sanatçısının 14 yıl aradan sonraki muhteşem dönüşü, sahip olduğu ustalığın göstergesi. NOEL GALLAGHER’S HIGH FLYING BIRDS
Chasing Yesterday Oasis kardeşlerden büyük olanı, alternatif rock teorisini yeni grubuyla yaşatıyor.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 49
GEZİ HAZIRLAYAN: BURCU SEVER
ISSIZ KITADA DOĞAYLA BAŞBAŞA Şimdiden uyarıyoruz, bu yazı her şey dahil tatil tutkunlarına konformistlere göre değil. Kızgın kumlardan serin sulara dalmanın özlemini çekenler de okuyabilir tabii, muhtemelen hayretle, ama hayat boyu bir kez yaşanabilecek gerçek bir macera deneyimi arayanlar yeni rotalarını birkaç satır sonra keşfetmek üzereler... BURCU SEVER
K
ısa bir süre önce dünya basınında ilginç bir iş ilanı haberlere konu oldu. Önerilen iş sıradan bir posta hizmeti olsa da iş yeri oldukça sıra dışı bir lokasyondaydı. Güney Kutbu’nda, Antarktika’daki yegâne binalardan birinde çalışacak bir postacı aranıyordu. Korkutucu işsizlik rakamlarının bile insanları buraya gitmeye ikna etmekte zorlandığı bir devirde bu ıssız kıtayı, üstüne para verip, keşfe çıkan 50 binin üzerinde turist var. Onların mı bir bildikleri, yoksa bizim mi bilmediklerimiz var diye merak ettik ve araştırdık. Her şey dahil tatillerden sıkılanlar, gerçek bir macera deneyimi yaşamak isteyenler için oldukça etkileyici sonuçlara ulaştık.
50 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Dondurucu Gerçekler
Gitmeden önce kıtanın ıssızlık derecesini kavramakta fayda var. Ülke yok, hükümet yok, şehir yok, trafik yok, bina yok, insan nüfusu yok, yok da yok... Kıtanın nüfusu dönemsel olarak 1000 ila 5000 kişi arasında değişiyor. Popülasyonun tamamı bilimadamlarından oluşuyor. Kıtada sadece bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Dünya üzerinde bitki yaşamı olmayan ve kendine özgü sürüngen ya da memeli bulunmayan tek kıta. Sanılanın aksine Kutup Ayıları Güney değil Kuzey Kutbu’nun sakinleri. Antarktika’nın en ünlüleri Hollywood’da da meşhur olan İmparator Penguenleri. Kıtada 35 farklı penguen türü yaşıyor. Deniz kuşları ve ba-
linalar penguenlerle birlikte kıtayı ilginç kılan canlılardan. Fakat hiçbiri Kril kadar bilim dünyasının dikkatini çekmiyor. Kıtada yaşayan canlıların temel besin kaynağı olan bu deniz kabuklusunun dünyadaki açlığa çözüm olabileceği düşünülüyor. Buzlar bizi yanıltsa da Antarktika aslında bir çöl. Hava o kadar soğuk ki yağmur için bile uygun koşullar bulunmuyor. Kıtaya, gözle görülebilen ve milyonlarca yıl oldukları yerde kalabilen meteor taşları düşüyor. Güney okyanusu ekstrem bir doğaya sahip. Potansiyel bir kasırga denizde 18 ila 23 metrelere ulaşan dalgaları tetikleyebiliyor. Neyse ki modern teknoloji sayesinde bu dalgalara dayanıklı gemilerin batması günümüzde pek olası değil.
5 N 1 K I TA gerekiyor ki, bir hastanenin bile günlerce uzakta olduğu bir macera bu. Bu yüzden katı güvenlik kuralları ve çevre önlemleri aldıran Uluslararası Antarktika Tur Operatörleri Birliği (IAATO) üyesi firmaları tercih etmekte fayda var. Pek çok şirket uçak ve cruise seyahatlerini ortak sunuyor. Uçuşlar genellikle Santiago ya da Punta Arenas’tan King George Adaları’na yapılıyor. Bu turlar Drake Geçidi’nin çift yönlü geçildiği gidiş-dönüş cruise turlarından daha pahalı olsa da genellikle 1 ila 3 gün arasında zaman kazandırıyor. Sadece cuise turları ise en yakın kara parçası Güney Amerika olduğu için Ushuaia, Arjantin ve Punta Arenas, Şili’den yapılıyor. Drake Geçidi zorlu okyanus koşulları nedeniyle biraz sarsıntılı bir güzergâh olsa da modern teknolojiyle üretilmiş gemiler bu etkiyi en aza indirgeyebiliyor. Yine de yanınızda deniz tutmasına karşı önleyici ilaçlar bulundurmakata fayda var. Ayrıca bir yaz seyahati olsa da kış turizmine uygun kıyafet ve aksesuarlarınızı, güneş gözlüğü ve kremi de dahil, iyi bir dürbün ve fotoğraf makinesini yanınızdan ayırmayın.
NEDEN Dünya üzerinde insanoğlunun kolonileşmediği, kalıcı olarak doğasını bozmadığı yegâne yer olması bu kıtayı başlı başına bir cazibe merkezi yapıyor. Penguenlerin filmlere konu olan etkileyici yaşamına tanık olmak, balinalar ve deniz kuşlarıyla buz mavisi sularda yol almak ve de ekstrem sporları, adına yakışır ekstrem bir doğada gerçekleştirmek de fena nedenler sayılmaz. Önyargılar ve hayalgücü kaslarının zayıflığı akıllara bu seyahatin sıkıcı olacağına dair baskı yapabilir, kanmayın! Giden bir daha gitmek istiyor.
Ne Zaman Antarktika sadece yaz dönemi olan Kasım ve Mart ayları arasında ziyaret edilebiliyor. Ücretler sezon başında daha ucuz olsa da doğal yaşama dair görülecekler daha az. Antarktik buzullarını en saf haliyle görüntülemek isteyen fotoğrafçılar genellikle Kasım ayını tercih ediyor. Penguenler de kur yapma ritüelleri ve yuva kurmak için bu dönemde kıyıya geliyor ama bütün bunlar birkaç gün içinde oluyor ve buzlar pek çok bölgeye erişimi engelleyecek kadar kalın oluyor. Kışın -40 dereceye kadar düşen ısıda donarak geçit vermeyen deniz buzları bu dönemde çözülerek 14 derece sıcaklığa kadar çıkan sahil şeridine erişim sağlıyor. Aralık sonuna doğru kıtanın kuzeyindeki, Amerika’ya en yakın uzantısı olan Antarktik Yarımadası’nda yavru penguenler yumurtadan çıkmaya başlıyor. Ocak ayında yavruların beslenme şenliğine tanıklık edebilirsiniz. Şubatla birlikte penguen kolonileri ergenliğe giren genç üyeler sayesinde kalabalık, gürültücü ve oldukça kokulu bir topluluk haline geliyor. Şubat ve Mart arası balinaları görmek için de en iyi zaman. Mart ortasında artık hem penguenler hem de deniz kuşları sahilden ayrılıyorlar.
NASIL Genellikle cruise gemi turları tercih ediliyor. Antarktika seyahatinde en önemli sorun güvenlikle ilgili. Unutmamak
Ne Yapılır
Ne KADAR
Nereye gidersek gidelim konfor ve kişiselleştirilmiş deneyimler arttıkça cebimizden çıkan banknotların sayısı da artıyor. Antarktika seyahatlari de bu kurala dahil. 12 bin dolarlardan başlayan turlar, aktivitelere ve gemideki kabin tercihlerinize, yapmak istediklerinize bağlı olarak 80 bin dolara kadar çıkıyor.
Güney Kutbu’na seyahat etmek başlı başına bir macera olsa da ortalama 10-12 gün süren Antarktika turlarında vahşi doğa gözlemciliğinden fazlası da sunuluyor. Uçurtma kayağı, buzda kamp, buz tırmanışı, scuba dalışları, kano gibi aktiviteler programlara dahil ediliyor. Bölgede farklı zirvelere tırmanışlar düzenleniyor. Tepelerin ardındaki iniş noktalarında penguenleri yakından gözlemlemek, ya da helikopterlerle çıkılan (bu tarz deneyimler genellikle 80 bin doları bulan kişiye özel lüks seyahat programlarında sunuluyor) zirvelerden paraşütle serbest atlayış deneyimini de yaşamak mümkün. Buz üzerinde pratiğinizi geliştirirken, yolculuk sırasında gemide bilimadamları, yazar ve fotoğrafçıların da aralarından bulunduğu uzman ekiplerden teorik bilgilerinizi geliştirecek bilgiler alabiliyorsunuz.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 51
MODA
Bluz: Zara Ceket: Zara Pantolon: Topshop Gözlük: Rayban Ayakkabı: Converse
GİYİNMEYİ ALTÜST ETMEK Son birkaç yıldır Türkiye’de özellikle gençler arasında hızla yayılıyor. Renkli kalın çerçeveli gözlükler, dar pantalonlar, bıyık, sakal ve acayip saç stilleri… Hipster olmak için anaakım markalardan giyinmek pek makbul değil, ama bir çok ünlü markayı kombinleyip hipster gibi görünmek elinizde…
Bere: H&M Gözlük: Ray-Ban Gömlek: Zara Pantolon: Topshop Ayakkabı: HE Mango Bileklikler: Editörün
52 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Tshirt: Topshop Pantolon: Topshop Ayakkabı: Converse Çanta: Maid in Love for Mudo
HIPSTER NEDİR?
‘Hipster’ kelimesinin kökeni 1940’lara, Amerikalı siyahi caz sanatçılarına kadar uzanıyor. Sonları hippi kelimesinin de buradan kısalarak türediğini söyleyebiliriz. Yıllar içinde bugüne gelindiğinde acayip bir giyim ve yaşam tarzı haline geldi ve popülaritesi evrilerek devam ediyor.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 53
MODA
Tshirt: Topshop Ceket: Asos Şort: H&M Şapka: H&M
Bere: H&M Gözlük: Vintage Gömlek: Zara Askı: Zara Pantolon: H&M Ayakkabı: He Mango
ERKEK Bere: H&M Gözlük: Ray-Ban Atlet: Topshop Trenckot: Topshop Saat: I-Watch Bileklikler: Editörün seçimi Gömlek: Zara Pantolon: Topshop Ayakkabı: HE Mango KADIN Tshirt: Asos Gömlek: Zara Şort: Topshop Ayakkabı: Converse Çanta: Bershka
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 55
SAĞLIK
NORMAL DOĞUM MU? SEZARYEN İLE DOĞUM MU? Bu soru bİr süredİr, sadece anne adayları arasında değİl, devlet, doktorlar, hukukçular, aktİvİstler arasından cİddİ bİr tartışma konusu… Bugüne kadar bİnlerce bebeğİn doğumuna katkı sağlamış ALLE Klİnİk’ten Op. Dr. Furkan Kayabaşoğlu görüşlerİnİ sİzler İçİn paylaştı.
H
“
Op. Dr. Furkan Kayabaşoğlu
www.alleklinik.com
56 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
sadece ultrasonla bebeğin büyümesine takip etmek değil, anneyle birlikte hamilelik sürecindeki tüm bu kaygıların yönetilmesidir.”
DOĞUMUN NORMALİ İYİDİR
“Halk arasında ‘Normal doğurursan öncesinde, sezaryenle doğurursan sonrasında çekersin’ diye bir söylem vardı ki, eskiden bu çok doğruydu. Artık bu da çok değişti. Modern anestezi yöntemleri sayesinde artık neredeyse hiç ağrı çekmeden normal bir doğum yapabiliyor anne adayları. Doğum öncesi eğitimler ve nefes egzersizleri ile anneler doğum sürecine aktif katılım gösterebiliyorlar. Günümüzde sezaryen sonrası da anne adayları eskisi gibi geç toparlanmıyor. Epidural anestezi, özel dikiş teknikleri, ağrı pompaları gibi destekler sayesinde sezaryen sonrası birkaç gün içinde fiziksel olarak ayaklanmak mümkün. Böylece anneler ilk günden itibaren bebeklerinin bakımlarına ortak olabiliyor, geçmişte olduğu gibi bir hafta boyunca hastanede kalmak zorunda olmuyorlar. Hem vajinal doğum, hem de sezaryendeki olumlu gelişmelere rağmen ben, bir doğum doktoru olarak, vajinal doğum taraftarıyım. Annelerin vajinal doğum süresince yaşadıkları ve hissettikleri ile bebeğin doğumuna daha iyi motive olduklarını düşünüyorum. Ayrıca fizyolojik olarak da kendiliğinden başlamış
PORTRE FOTOĞRAF: COŞKUN ÇELER
1978’te Sakarya’da doğdu. 2002 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi ve ardından uzmanlığını kadın doğum üzerine yaptı. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde beş yıl çalıştıktan sonra tüp bebek ve laparoskopi tekniğiyle ilgili çalışmalar için Avustralya-Sidney’e gitti. İstanbul’a döndükten sonra hem Koşuyolu’ndaki kliniğinde çalıştı, hem de Amerikan Hastanesi’nde ziyaretçi hekim olarak görev yaptı. 2014 yılında Ataşehir’de ALLE Kliniğini kurdu. Butik bir hizmet anlayışı sunan ALLE Klinik bünyesinde kadın sağlığı ve tüp bebek dışında, plastik cerrahi, kozmetik dermatoloji, sağlıklı beslenme, akupunktur, psikolojik danışmanlık gibi birçok hizmet yer almaktadır.
amilelik bir hastalık değildir, aksine sadece sağlıklı kadınların yaşayacağı doğal bir süreçtir. Bu nedenle anne adaylarına hasta gözüyle yaklaşılmamalıdır. Hamilelik süresince yapılacak takiplerde annelerin bu özel dönemi en iyi şekilde geçirmeleri için onlara destek olunmalı ve bebeğin büyümesi izlenirken, annelerin de vücutlarında ve hayatlarındaki gelişim süreci iyi yönetilmelidir. Anne adayları şunun iyi farkında olmaları gerekir ki, insanoğlu ve doğum doğanın bir parçasıdır. Unutmamak gerekir ki doğum doktorları olarak sadece birkaç yüzyıldır varız, ancak insanlar on binlerce yıldır doğum yapıyorlar. Doğadaki diğer memeli canlılar gibi doğum kendi kendine yönetilebilen bir süreç. Genç ve sağlıklı bir anne adaylarının %9095’inde hamilelik kendiliğinden oluşuyor, sağlıkla ilerliyor ve doğum ile sonuçlanabiliyor. Aksi takdirde zaten neslimiz çoktan tükenirdi. Tabii ki gelişen teknoloji ve doğum doktorları sayesinde anne ve bebek ölüm oranları düşmüş, birçok sendrom bebek henüz doğmadan elimine edilebilmiştir. Anne adayları bu süreçte birçok kaygıyı taşırlar. Nasıl beslenecekleri, ne giyebilecekleri, spor yapıp yapamayacakları, seyahatlerde ve iş hayatlarında nelere dikkat etmeleri gerektiği gibi gibi… İşte hekimin görevi
3 SORU
3 CEVAP Sezaryenden sonra normal doğum yapılabilir mi? Eğer ilk sezaryenin nedeni vajinal doğumu engelleyen kalıcı bir durum ise, mesela annenin kemik yapısı darlığı gibi, kuşkusuz ki ikinci hamilelikte de vajinal doğum yapamazsınız. Ancak burada belirleyici olan bebeğin doğum tartısıdır. Daha minik bir bebek dar bir kemik yapısından da doğabilir. Sezaryen sırasında tüplerin bağlanması ile yapılan doğum kontrol yönteminin sakıncası var mıdır? bir doğumun, planlanmış bir sezaryenden çok daha üstün olduğu aşikar.”
EN ÖNEMLİ UNSURLAR GÜVEN VE SABIR
“Normal doğumunun en önemli unsurları karşılıklı güven hissi ve sabırdır. Anne-baba adaylarının beklentilerinin önceden konuşulması, süreçte yaşayacaklarının iyi anlatılması sürecin doğru yönetilmesini sağlayacaktır. İnsanlar hayatlarındaki ilk deneyimlerinde her zaman daha fazla tedirgin olurlar, bu çok doğaldır. Ama anneye yaşanacak süreci tüm ayrıntıları ile anlatıp onu cesaretlendirirseniz, sanki doğumu ilk kez yapmıyormuş rahatlığını sağlayabilirsiniz. Hamilelik boyunca iletişim içinde olacağınız anne-baba adayının güvenini kazanmanız, doğum süresince hem onların hem de sizin rahat hissetmenizi sağlar. Başarılı bir doğum doktoru sabırlı olmalıdır. Doğum süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte ortalama 12-18 saat sürmektedir. Anne-babanın önceden iyi bilgilendirilmiş olmaları, sürecin her aşamasına dahil edilmeleri onların uyumlarını arttıracaktır. Aksi takdirde sürecin uzaması ile hem aile büyüklerinin, hem de babanın kaygısı artacak ve bebeğe daha kısa sürede kavuşma isteği başlayacaktır. İşte bu noktada gereksiz müdahaleler, suni sancılar
ve hatta sezaryen ile doğum sıkça gündeme gelmektedir. Bilinmelidir ki normal doğum doğal ilerleyen bir süreçtir ve yavaş ilerlemesi beklenir. Eğer bebeğin oksijenlenmesi ile ilgili bir sıkıntı mevcut değilse, sabırla beklenmeli, yavaş yavaş ilerlemesi takip edilmelidir.”
O GÜN “BÜYÜK GÜN”
“Kadınlar daha küçük yaşlardan itibaren doğum ile ilgili negatif bir algı içinde oluyorlar. Olumsuz doğum hikayeleri, Türk filmlerindeki bağırış çağırışlar bilinç altında yer etmeye başlıyor. Toplumumuzda zorlukların ifade edilmesi için ‘doğum sancısı’ deyiminin kullanılması, ‘dokuz doğurmanın’ olumsuz algısı da dahası... Aslında doğumun gerçekleştiği gün BÜYÜK GÜN! Haftalarca, hatta bazen yıllarca bir bekleyişin sonunda bebeğe kavuşmanın, anneliğe başlamanın günü… Anne adayına bu günün güzelliğin, heyecanının iyi anlatılması, bu anları keyfini çıkara çıkara yaşaması sağlanmalıdır. Doğum yaptıkları, anne oldukları günün başkahramanı anneler ve bu fırsatı kaçırmamalıdırlar.”
ANNE NORMAL DOĞUMA ZORLANAMAZ “Sezaryen ‘anormal’ doğum demek değildir elbette. Tıbbi nedenlerle olduğu gibi annebabanın talebiyle de sezaryen yapılabilmelidir. İstemediği bir
durumda anne adayının vajinal doğuma zorlanması söz konusu olamaz. Ancak günümüzde planlı sezaryen doğum talebinin bu kadar yüksek olmasının nedeni tıbbi personel desteğinin yetersiz olması kadar anne-babanın yetersiz bilgilendirilmesidir. Aslında sezaryen ameliyatına değil, randevuyla sezaryene karşı olmak gerekir. Beklenen doğum tarihinden çok öncesinde belirlenen bir günde hamileliğin sonlandırılması bebeğe haksızlıktır. Doğa hamilelik süresini yaklaşık 40 hafta olarak belirlemiştir. Hem bebeğin, hem de meme dokularının gelişimi için bu süreye ihtiyaç vardır. Bu sürecin doktor ya da aile tarafınca keyfen kısaltılması doğru değildir. Ben sezaryen uygulamalarımda 40 haftalık sürecin tamamlanmasını, bebeğin de annenin de doğal olarak doğuma hazır olmasını mutlaka bekliyorum. Bütün anne adayların mutlu ve sağlıklı bir doğum süreci diliyorum. Vajinal ya da sezaryen, önemli olan bebeğin en ideal şartlarda ve sağlıkla dünyaya gelmesidir. Ailelerin yeterince ve doğru eğitilmeleri normal doğum sıklığının artmasını sağlayacaktır.” Dr. Kayabaşoğlu’na katkıları için teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. Önümüzdeki sayılarda farklı konularla yeniden görüşmek üzere...
Tüplerin bağlanması annenin sağlığını, menopoz yaşını ya da adet düzenini hiç bir şekilde olumsuz etkilemez, sadece gebe kalınmasını engeller. Ancak geri dönüşümsüz bir işlemdir. Bu nedenle sezaryenle beraber tüplerin bağlanması gibi bir kararın ameliyattan hemen önce verilmemesi gerekir. Eğer bu karar çift tarafından hamilelikten önce veya hamilelik süresince alındıysa, hekim bu konudaki kararlığa ikna olduysa, annenin yaşı ve gebelik öyküsü uygunsa tüp bağlama tekniği uygulanabilir. Annelik için en ideal yaş nedir? Ben aynı zamanda tüp bebek uzmanıyım. Tüp bebek uygulamaları artıyor, çünkü kadının sosyal hayattaki konumu değişiyor. Kariyer planlayan kadınların anne olma yaşı giderek artıyor. Eskiden 20’li yaşlarda doğum yapılırken, şimdi bu yaşta anne olma fikrine “cehalet” gözü ile bakılıyor. Anne olma yaşının ilerlemesiyle, yumurta yaşlanmasından dolayı kadınların hamilelik potansiyelleri azalıyor. Ayrıca tüp bebek başarı oranın giderek artması ve maliyetlerin azalması da uygulama sıklığını arttırıyor. Sanırım annelik ve kariyerin bir arada yürütülebilecek ideal yaş aralığı 30-35 gibi…
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 57
ÜCRETSİZ FOREX EĞİTİMLERİ Forex piyasasınında başarılı işlem yapmanın temeli doğru işlem stratejisi geliştirmeye bağlıdır. İntegral Menkul Değerler’in yatırımcılara sunduğu eğitim hizmetlerinden faydalanarak başarılı işlem stratejileri geliştirebilirsiniz. Eğitim hizmetlerimizin tamamı ücretsizdir. • Bireysel ve kurumsal yatırımcılara kur risk yönetimi eğitimi (hedging) • Türkiye’nin her bölgesinde eğitim seminerleri ve avantajlı hesaplar • Ofis içi birebir eğitimler • İnternet üzerinden canlı eğitimler • Tüm katılımcılara sertifika • Eğitim materyalleri
Risk almadan yatırım yapmak için ÜCRETSİZ DEMO HESAP açabilirsiniz.
İntegral Menkul Değerler A.Ş. Beşiktaş Erkek Basketbol A Takımı Ana Sponsoru
facebook.com/integralforex www.integralmenkul.com.tr
twitter.com/integralforex
İntegral Menkul Değerler A.Ş. bir ULUKARTAL HOLDİNG iştirakidir.
Artık korkun kalmadı, özgürsün...
Son yardımsever Tim Cook 61 /// Dünyada fark yaratmak 62 Mars’ta Kahvaltı 66
Sosyal şoförler damalı taksİcİlere karşı Sosyal medya ve cep telefonlarının birlikteliği çok ilginç hizmetleri hayatımıza sokmaya devam ediyor. Şimdi de otomobilinizi sosyalleştirmeye ne dersiniz. Uber ile başlayan Lyft, Sidecar, Haxi gibi örnekleri hızla yayılan uygulamalara BlaBlaCar, YolYola, Volt eklendi. Artık otomobilinizin boş koltuklarına yolcu alabilirsiniz. Hatta para bile kazanabilirsiniz...
Ú
SOSYAL TAKSİ YÜZDE 70 TEK BAŞINA n Sosyal ulaşım trendine, ekonomik ve çevre açısından baktığınızda bir çok faydası olduğu da bir gerçek. Araştırmalar otomobil sahiplerinin yüzde 70 kadarının tek başına seyahat ettiklerini gösteriyor. n Sistemi popüler hale getiren en önemli faktör, aplikasyona tanımlı kredi kartlarıyla yolcuların parası olmasa da yolculuk yapabilmeleri... Bu ücretler klasik taksi ücretlerinin çok çok altında. n Sosyal seyahatin yasal olmadığı konusunda ciddi bir lobi faaliyeti başladı. Bir çok eyalette büyük cezalar kesilirken, bazı eyaletler bu tür sistemlerin çevreci olduğu ve ekonomiye tasarruf ve verimlilik getirdiği gerekçesiyle izin verildi. Ancak özellikle Avrupa’da taksicilerin tepkisi büyük oldu.
İ
stanbul gibi bir şehirdeyseniz saatlerce trafikte kalmanız bir yana, sürekli aynı rotada tek başınıza onlarca kilometre gitmek bir hayli sıkıcı olabiliyor. Ancak her gün aynı yolu otobüsle veya taksiyle giden yüzbinlerce insana ulaşıp otomobiliniz boş koltuklarını onlara açmaya ne dersiniz? Hem sohbet edecek birilerini bulup, hem de küçük de olsa bu yolculardan para da kazanabilirsiniz. Hem arabasını başkalarına açanların, hem de boş koltuk arayanların, cep telefonlarına bir aplikasyon yükleyip şifreyle girmeleri yeterli. Çıkan haritadan o an bulunduğunuz rotada araç veya yolcu olup olmadığını hemen görebiliyorsunuz. Aslında bir tür yolculuk sosyalleşmesi denilebilir. Otomobilinizle gittiğiniz rotayı o an ihtiyacı olanlarla paylaşıyorsunuz. Hem de taksiden çok ucuz bir fiyata, hatta bazen sadece gönlünüzden geçen bir fiyata yolculuk yapabiliyorsunuz... Uber adındaki girişim ile başlayan Lyft, Sidecar, Haxi gibi internet girişimleriyle devam yeni bir ulaşım kültürü doğuyor gibi. Taksiciler doğal olarak buna isyan etseler, hatta bir çok ülke de ve ABD’de bazı eyaletlerde yasaklansa bile, teknoloji ve sosyal medyanın geldiği noktada sosyal ulaşım hızla güçlenmeye devam ediyor.
SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR VE GÜVENLİ Mİ?
Sosyal seyahat etmenin mümkün olmasının tek nedeni, üç önemli teknolojinin olgunlaşmış olması. Küresel konumlama sistemi GPS, akıllı telefonlar ve Facebook gibi sosyal medya ortamlarının yaygınlaşması. ABD’de bu sistemi yaratan şirketlerden Uber ve giderek ona rakip haline gelen Lyft kamu kesiminden cezalarla karşılaşmalarına, taksicilerin 60 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
n Norveç’te doğan Haxi, ateşe körükle gidiyor. Hack ve Taxi, yani taksileri ‘hack’leyin kelimelerinin birleşiminden oluşan bu girişim, Avrupalı taksicileri çıldırtmaya yetti.
İSTANBUL TRAFİĞİNDE SOSYALLEŞİN n Uber şirketi henüz sosyal
ulaşım servisi olmasa da lüks araç kiralama servisiyle Türkiye'ye girdi. n Taksiciler, sosyal seyahate rakip biTaksi gibi akıllı telefon tabanlı anlık taksi bulma sistemleri kullanmaya başladılar. n Yolyola.com Türkiye’deki ilk girişimlerden biri oldu. n Ardından Volt servisi thevoltapp. com geldi. n BlaBlaCar.com pazara girdi.
protestolarına rağmen giderek yerlerini sağlamlaştırıyorlar. Uber bugün 53 ülkede 200 şehre yayılmış durumda. Sermayedarların ilgisi de inanılmaz. Uber şu nda 2,7 milyar dolar yatırım alırken, Lyft daha kurulalı iki yıl olmuşken 300 milyon dolar yatırım almış durumda. Piyasa değerleri de Uber için 40 milyar dolar, Lyft için de 700 milyon dolar değer biçiliyor. İçinde GPS yani küresel konumlama sistemi olan akıllı telefonlarla araba süren
şoförler ve aynı rotada yolculuk yapmak isteyenler anında buluşabiliyorlar. Eğer yolculuk yapacaksanız, cep telefonunuzun ekranından uygun sürücülerin yerini görüp onlara çağrı yapabiliyorsunuz, sürücü de sizi onaylarsa, yol üstünde, sizi telefonundaki haritadan görüp arabaya alıyor. Burada insanlara yanlış gelen bir kaç durum var. Birincisi tanımadığınız birinin arabasına binmek ne kadar güvenli olabilir? Bunun en önemli cevabı Facebook gibi sosyal medyadan geliyor. Bu sistemde aracını kullanacak sürücüler çoğunlukla Facebook’ta arkadaş ve tanıdık çevrelerini kullanıyorlar. Ya da sosyal medya sayesinde önemli bir itibar değerlendirme sistemi çalışıyor. Yani insanlar, sürücüler, hatta yolcularla ilgili puanlamaları hem uygulama üstünde hem de Facebook gibi sosyal medya ortamlarında diğerleriyle paylaşabiliyorlar. Yani Lyft, Sidecar gibi şirketlerin kendi analizleri dışında, açık internet ortamı ve sosyal medyanın ciddi bir denetimi var. Sistem kimin kiminle, ne zaman yolculuk yaptığını takip ediyor.
Servet bağışlama yarışı sürüyor Geçtiğimiz aylarda Apple’ın yeni CEO’su Tım Cook’un servetinin büyük bölümünü yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıklamasıyla Bıll Gates’in başlattığı Gıvıng Pledge trendine uyan milyarder sayısı 132’ye ulaştı.
S
erveti 800 milyon dolar olduğu tahmin edilen teknoloji devi Apple şirketinin CEO’su Tim Cook ölümünden sonra servetinin çoğunu bağışlayacağını açıkladı. Tim Cook, Fortune dergisine yaptığı açıklamada, 10 yaşındaki yeğeninin eğitim masraflarını karşıladıktan sonra tüm servetini bağışlayacağını söyledi. The Giving Pledge denilen milyarderlerin servetlerini bağışlama yarışı Microsoft’un kurucusu Bill Gates ve Warren Buffett başlatmıştı. Bu kampanyaya göre milyarderler ölünce servetlerinin en az yarısını
TIM COOK
Warren Buffett
bağışlamayı taahhüt ediyorlar. Aradan geçen üç dört yıl içinde kampanyaya katılım tam 132 bağışçıya ulaşmış durumda. Tim Cook’un yanı sıra Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Tesla ve SpaceX’i yaratan Elon Musk, Star Wars’un mimarı George Lucas, Virgin’i kuran Richard Branson gibi isimler yer alıyor.
PAUL G. ALLEN
Apple CEO’su
Berkshire Hathaway Kurucusu
Microsoft Kurucu Ortağıydı
BARRON HILTON
G. LUCAS & M. HOBSON
BILL & MELINDA GATES
MICHAEL R. RICHARD & MARK BLOOMBERG JOAN BRANSON ZUCKERBERG Bloomberg Media
Virgin Kurucusu
Facebook Kurucusu
ELON MUSK
LARRY ELLISON
TED TURNER
800 72 .7 17.5 35.5 4.8 34.6 milyon $ milyar $ milyar $ milyar $ milyar $ milyar $
Hilton Otelleri Varisi
Lucas Stüdyoları’nın Kurucusu
Microsoft’un Kurucusu
Tesla Motors ve SpaceX Kurucusu
Oracle Kurucusu
Turner Media Kurucusu
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 61
Gıvıngpledge.org
2 .5 5 .2 79.2 13 54.3 2.2 milyar $ milyar $ milyar $ milyar $ milyar $ milyar $
Dünyada fark yaratmak Derginin mottosu kendi dünyanızı veya dünyayı değiştirmek olunca DG World’ e hayat veren DentGroup’un kurucuları, yenilikçi ve girişimci Diş Hekimi Efe Çelebi, Ortodonti Uzmanı Cihan Çapan ve Çocuk Diş Hekimi Neşve Kayabaşoğlu’na mikrofonu uzatmamak olmazdı. İşte diş kliniği alanında sağlık sektörüne öncülük eden yenilikçi modelleri, DentGroup Kıds, DentLab ve Dubai’den başlayarak dünyaya yayılacak bir vizyonun öyküsü... 62 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
Soldan sağa: Cihan Çapan, Neşve Kayabaşoğlu ve Efe Çelebi
DG ATAŞEHİR DG ACARKENT
DG BAĞDAT CADDESİ
D
entGroup 5 yılda 6 şubesiyle bir diş kliniği zinciri olarak Türkiye’de en büyükler arasına girmiş durumda. Diş klinik zincir yapısı, Türkiye’de ve dünyada sık rastlanan bir model değil, siz bunu nasıl başardınız? Efe Çelebi: Cihan ile beraber başladığımızda biz de, daha muayenehane safhasındaydık. Türkiye’nin genelinde de durum buydu. Birkaç istisna hariç kurumsal yapılanmaları bırakın poliklinikler bile yoktu. Diş hekimleri hep bireysel muayenehanelerinde hizmet veriyordu. Biz de beraber muayenehane açtık Cihan’la ve kendimize isim ararken biraz da ileriyi düşünerek DentGroup ismini koyduk. İlk poliklinik deneyimimiz Göztepe’deki klinikti. Sonra gördük ki, bu işin geleceği marka değeri olan, branşlaşmış ve her türlü hastaya hizmet verebilecek kurumsal kliniklerde.
DG GÖZTEPE Cihan Çapan: Başlangıçta Efe, daha kurumsal bir yapı istiyordu, bense daha butik bir yapılanmadan yanaydım. Bu ikisinin birleşiminden özgün bir model oluştu. Neşve’nin katılmasıyla kurumsallaşma ve markalaşma sürecimiz başlamış oldu ve klinik sayımız artmaya başladı. Neşve Kayabaşoğlu: Ben Çocuk Diş Hekimi olduğum için sadece çocuklara özel bir klinik hayalim vardı. Bu fikri Efe ve Cihan’la paylaştım, onlar da çok heyecanlandı ve Caddebostan’da DentGroup Kids olarak sadece çocuklara yönelik bir klinik açtık. Bundan sonra ciddi bir markalaşma ve kurumsallaşma faaliyetine başladık. Göztepe klinik ilk şubemiz olsa da, Ataşehir kliniğimiz kurumsal anlamda markalaştığımız ilk yer oldu diyebiliriz. Efe, Cihan ve ben DentGroup AŞ'nin temellerini Ataşehir kinikte attık ve AŞ’yi kurduk. Böylece Ataşehir klinik DentGroup’ların genel müdürlüğü oldu. Sonra Avrupa yakasındaki
DG MASLAK DG KIDS
VİZYON Türkiye’nin marka değeri oldukça yüksek olan Dubai gibi Ortadoğu ülkelerini tercih etmeye karar verdik. Hedefimiz yıl sonunda Dubai şubesini açmak. ilk kliniğimiz Maslak’ı açtık. Hemen ardından ilk franchise’ımız olan Acarkent açıldı. Ataşehir ve Maslak kliniklerimizin içinde çocuk bölümlerini de açtık. Bir nevi DentGroup Kids corner olarak düşünebiliriz. Tabi ki DentGroup Kids şubeler içinde corner olarak kalmayacak. İkinci hedefimiz tıpkı Caddebostan’da olduğu gibi Avrupa yakasında da sadece çocuklara özel bir diş kliniği açmak. EÇ: İki sene önce, marka ve hukuk danışmanları, kurumsal kimlik çalışması yapan ajanslar ile çalışmaya başladık. Ciddi bir yatırım ve zaman harcadık. DentGroup ismini 2008'den beri kullanıyoruz ama gerçek anlamda bu isimle markalaşmamız 2012'de başladı. Daha az hastaya, daha kişiye özel hizmet vererek kurumsallaşma anlayışını benimsedik. Peki bu model nasıl ortaya çıktı, nasıl çalışıyor? CÇ: Klinikleşirken butik hizmet kalitesini hep ön planda tuttuk. Bugün var olan diş polikliniklerdeki maaşlı çalışan hekim sistemi çok başarılı bir model değil. Biz, iyi hekimleri aramıza katıp onlarla birlikte klinikler açarak, sorumluluğu paylaşarak, maaşlı değil kendi işinde çalışıyormuş gibi çalışıyoruz. Yani, o kazanırsa biz de kazanıyor, kaybederse biz de kaybediyoruz. Bu modelin sağladığı sorumluluk, daha iyi çalışma azmi ve bilincini de beraberinde getiriyor. Maaşlı hekim mesai bitiminde bırakır gider. Ama kendi yatırımını da yapan ve ortağımız olan hekim, işini saat sınırlaması olmadan, elinden gelen en iyi şekilde yapıyor. EÇ: DentGroup isminin hakkını veriyor gerçekten. Bize gelen hekimler, yoluna bizimle devam ediyor. Sektörde çok zor rastlanan bir durumdur bu. Hekimler daha iyinin arayışında olduğundan ciddi bir sirkülasyon vardır. Sonunda da kendi kliniklerini açmayı isterler. Biz de bunu destekliyoruz aslında. İyi doktorlara diyoruz ki: “Kendi yerini açmanın 64 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
sıkıntılarıyla uğraşmaktansa, burada kurulu bir sistem var. Sen de gel bunun bir parçası ol.” NK: ABD’de yaygın olarak kullanılan partner’lik sistemi gibi bu aslında. İyi olan çalışanı ortak yapmak. Kendi işinin sahibi oluyor, dışarı gitmesine gerek kalmıyor. Ayrıca bu, kendilerine ve hayatlarına vakit ayırma özgürlüğü de veriyor onlara. Hekimlerimiz istediklerinde tatile gidebilme, kongrelere katılıp kendini geliştirebilme ya da saatlerini esnek olarak ayarlayabilme konforuna sahip. Onlar yokken sistem çalışmaya devam ediyor. Ama özel muayenehanesi olan hekimlerin bu lüksü olamıyor. DentGroup özgün sistemiyle sadece hastaların değil hekimlerin de ilk tercihi oldu. Bu iş modelimizin benzer bir örneği dünyada yok diyebiliriz. İşte bu farkındalıkla dünyaya da açılma kararı aldık. DentGroup hizmetlerini, standartlarını ve bakış açısını bir el kitabında yazmaya devam ediyoruz, şimdiden 400 sayfayı bulduk. Bir tür DentGroup manifestosu diyebiliriz. Altyapıdan, hekim seçimine kadar her konuda titizlikle çalışıyoruz ve sağlık hizmeti kalitesi standartlarımızı her DentGroup kliniğinde tavizsiz uyguluyoruz. Sadece ortaklık sistemi mi var? Franchise veriliyor mu? CÇ: İkisi de var aslında. Ortaklık sisteminin olduğu yerler dışında, bir de Acarkent kliniğimizde hiçbir ortaklığımız olmadan isim hakkını kullandırtıp, bu sistemi oraya entegre ettik. Ama ortaklık yapısından çok da farklı değil çalışma yapısı. Her şeyimiz aynı. Hatta orada markamızın hak ettiği şekilde temsil edildiğinden emin olmak için daha titiz bir çalışma yönetiyoruz. EÇ: Bize en çok sorulan sorulardan biri de bu modelle ilgili. Kalite standartlarımızın korunduğundan nasıl emin olduğumuz yönünde. Onlar da çok çabalıyor, biz de
klinik denetimlerimizi rutin ziyaretlerimizi, toplantı ve eğitimlerle ciddi bir emek harcıyoruz. Kalite standartlarımızı iyi koruduğumuz için hastalarımız bu ayrımı hiçbir şekilde fark etmiyor. NK: DentGroup içinde 3 arkadaşımız düzenli denetim ile görevli. Klinikleri her yönden değerlendiriyorlar. Beş farklı alanda belirli kriterlerle, tüm klinikleri 100’e yakın başlıkta denetliyoruz. İnsan kaynakları, reklam ve pazarlama, davranış standartları, laboratuvar ve tedavi odaları ve genel standartlarda kontroller yapılıyor. Her ayın ilk perşembesi klinik koordinatörleri ve hekim ortaklarımız toplanıyor. Sektör analizi, tıbbi gelişmeler ve planlama toplantıları yapılıyor. Eğitim çalışmalarımız oluyor. Peki DentGroup Kids nasıl doğdu? NK: DentGroup Kids bizim çok inandığımız bir proje. Gerek DentGroup Kids’i gerekse DentGroup Kids Corner’ların sayısını yurtiçi ve yurtdışında arttırmak istiyoruz. Corner’lar, sadece çocuklara özel diş kliniklerimizden farklı olarak bütün kliniklerimizde çocuklara özel tasarım ve ayrı bölümlerin yer aldığı bir konsept. Öncelikli projemiz ise daha önce de bahsettiğim gibi Avrupa yakasında da çocuklara özel bir DentGroup Kids kliniği açmak. İstanbul dışında tüm Türkiye’ye genişleme planlarınız var mı? EÇ: Uzak noktalarda daha çok franchise sistemiyle yer almak istiyoruz. İşletme kısmı zaman alan yorucu bir iş. Ortaklık modelinde biz bu sorumluluğu hekim adına üstleniyoruz. Hekime sadece hastaya en iyi şekilde bakma sorumluluğunu bırakıyoruz. Personel eğitiminden malzeme alımına, işe alımlardan, pazarlama işlerine kadar tüm işletme sorumluluğu bizde. Altıncı klinikten sonra bu konuda oldukça deneyim kazandık. Türkiye’den franchise teklifleri alıyoruz ve
bunları titizlikle değerlendiriyoruz. Dünyada diş hekimliğinde böyle bir model yok dediniz. DentGroup yurtdışına da açılacak mı? CÇ: Evet, böyle bir planımız var ve ilk adımı attık. Çalışmalarımız sürüyor. Aslında yurtdışı, birkaç hastamızdan gelen taleple şekillendi. Biz İstanbul dışına yoğunlaşmaya çalışırken, ilk olarak Kuzey Irak için bir şube önerisi geldi. Ama bunu değerlendirmedik. EÇ: Ortadoğu’da çalışan çok fazla Türk hastamız var. Bizi en çok onlar cesaretlendirdi. Zaten dünyaya açılmayı istiyorduk. İlk adım olarak Türkiye’nin marka değeri oldukça yüksek olan Dubai gibi Ortadoğu ülkelerini tercih etmeye karar verdik. Hedefimiz bu yıl sonunda Dubai şubesini açmak. NK: Bu bizim için ciddi bir sınav aynı zamanda. Şehir dışından önce ülke dışında bir çalışmamız olacak. Buradan edindiğimiz deneyimlerle ikinci hedefimiz olan Türk Cumhuriyetlerine yönelmek istiyoruz. Sonra da bütün büyük markalar gibi Amerika’da olmayı kesinlikle istiyoruz. Dubai’deki yatırımın büyüklüğü ne kadar olacak? EÇ: Orta büyüklükte bir klinik olacak, beş ila yedi ünite arasında olmasını planlıyoruz. Ama böyle orta büyüklükte bir klinik bile orası için büyük sayılıyor. Çünkü genellikle diş muayenehaneleri var. Orada ciddi bir rekabet var aslında. Dünyanın her yerinden gelip muayenehane açıyor hekimler. Ama biz iş modelimize ve hizmet kalitemize güveniyoruz. Tabi ki buraya göre daha büyük bir yatırım olacak. Orada her şey daha pahalı. Buradakinin iki katı diyebiliriz. Yatırımımızın 2 milyon liranın üzerinde olacağını öngörüyoruz. CÇ: Dubai’de çok sayıda Türk olması da büyük bir avantaj. Onlardan da gelen talep üzerine bölgeye yöneldiğimiz için iş modelinin orada tutacağına dair hiçbir kuşkumuz yok. NK: DentGroup Kids de yine corner olarak Dubai’deki kliniğimizde olacak. Beş veya yedi üniteden ikisini yine Kids corner olarak tasarlayacağız. Türkiye’den hekimlerle mi çalışacaksınız Dubai’de? EÇ: Hem Türkiye’den hem de Dubai’den hekimlerle çalışacağız. Orada çalışan iki Türk hekimle anlaştık bile. Uzman ihtiyacına göre buradan bir ya da iki hekim gidebilir. O bölgeyi tanıyan ve Arapça bilen yerli bir hekimle de çalışmayı arzu ediyoruz.
ÇOCUKLAR İÇİN ÖZEL KLİNİK DentGroup KIDS DentGroup Kids fikri nasıl doğdu? Neşve Kayabaşoğlu: Pedodonti eğitimim sonrasında uzun yıllar büyük hastanelerde çocuk diş hekimi olarak çalıştım. Çocuk diş hekimliğinin en büyük farkı, tedavi başarınız için çocukla iyi iletişim kurmanız gerekli. Çocukla iletişim kurabilmeniz içinse kendini güvende ve huzurlu hissetmesi gerekir. Sadece çocuklara özel klinikler açmak bu felsefeyle doğdu. Klinikler tamamen çocuklara göre dizayn edildi, içeride onların aşina olduğu çocuk müzikleri çalıyor, düzenli aralıklarla oyun alanlarındaki oyuncakları değiştiriyoruz, tedavi sırasında izlemeleri için geniş bir çizgi film arşivimiz var, tedavi sonrasında onları hediyelerle ödüllendiriyoruz... Hekimler kadar
diğer çalışan personelimizde çocuk iletişimi konusunda deneyimli. Çocukların ve ailelerin tepkisi nasıl oldu? NK: Ailelerden çok olumlu tepkiler alıyoruz. Toplumda bireylerin büyük çoğunluğunun diş hekimi korkusu var. Kendileri bile diş kliniklerine giderken zorlanan bireylerin, çocuklarını diş hekimine getirip tedavi ettirmesi onların hayatlarında da büyük bir stres oluşturuyor. Çocuklar ise özellikle daha önce kötü bir deneyim yaşamamışsa bu klinikte mutlu ve rahat tedavi oluyorlar. Bunun sonucunda da ailelerin stresi azalıyor yüzleri gülüyor. Durum böyle olunca ailelerin en çok sorduğu soru, “biz de bu klinikte tedavi olabilir miyiz?” oluyor :)
DÜNYADA BİRKAÇ ÖRNEKTEN BİRİ DENTLAB GELİYOR DentGroup olarak yurtdışı yatırımların yanı sıra, Türkiye’de de yenilikçi bir laboratuvar yatırımına hazırlanıyorsunuz? Bu yatırımın özelliği nedir, nasıl bir fark yaratacak? Efe Çelebi: DentGroup, 1 Haziran’da DentLab’i kuruyor. Batı Ataşehir’de yapım çalışmaları devam eden DentLab, tamamen yüksek teknoloji ürünü CAD-CAM cihazları, 3D yazıcılar ve porselen fırınlarıyla DentGroup hastalarına daha güzel, daha doğal gülüşler kazandıracak. Kliniklerimizde bulunan 3 boyutlu ağız içi
kameralar yardımı ile hastaların ağız içi görüntüleri alınıp, Bilgisayar Destekli Tasarım (CAD) ile onlara en uygun gülüş tasarlanacak ve bu tasarım Bilgisayar Destekli Üretim (CAM) cihazları ile el değmeden hazırlanacak, sonrasında da hastalarımızın ağzına daha az prova ve eforla takılacak. Bu sistem sayesinde hastalarımız daha kısa zamanda daha güzel gülüşlere sahip olacak. DentLab ciddi bir altyapı, bilgi ve eğitim yatırımı gerektiriyor. DentGroup haziran ayı itibariyle tüm dünyada, kliniklerinde bu sisteme sahip olan birkaç klinikten biri olacak.
İLKBAHAR-YAZ 2015 | DG WORLD | 65
SIRADIŞI
MARS’TA KAHVALTI HAYYAM'DAN GalIleo’ye, Sputnik 1’den Ay’a ayak basılmasına kadar yüzyıllardır insanoğlunun bir gözü hep gökyüzünde oldu. Uzaydaki bu maceralar sayesinde insanlığın başka dünyalara duyduğu ilgi her geçen gün arttı. Bu dünyalardan en popüleri kuşkusuz Mars gezegenidir. Modern zamanlarda da uzay ve uzaylı fantazilerimizin bir numaralı gezegeni.
O
rwell’in ünlü Mars İstilası radyo programı da gösterdi ki, Mars’ta hayat olduğuna, hatta uzaylılar olduğuna dair insanoğlunun hep bir algısı olmuştur. İşte son günlerde NASA’nın robot laboratuvarı Cruosity’nin Mars’ta su olduğunu kanıtlaması, ardından canlı hayatı olabileceğine dair önemli veriler elde etmesi, bu algının hiç de boşuna olmadığını gösteriyor. Bilim insanlarına göre, kesin olarak bundan milyonlarca yıl önce Mars’ta açık okyanuslar ve çok büyük ihtimalle temel bir canlı hayatı vardı. Son yıllardaki tüm bu gelişmeler, eskiden devletlerin tekelinde olan uzay çalışmalarına, özel girişimcilerin de dahil olmasının yolunu açtı. Ama bu girişimler klasik olarak Mars’a insanın ayak basmasının çok ötesinde, bugün kulağa çok uçuk gelen kolonileşmeyi hedefliyor olması bir hayli dikkat çekici. Belki yeni bir Kaşifler Çağı’nın eşiğindeyiz. Mars konusunda en ciddi sivil girişim, dahi girişimci Elon Musk’ın iki yıl önce açıkladığı Mars Colonial adlı proje. Projenin benzerlerinden en büyük farkı Musk’ın kendi uzay şirketi ve gemisinin olması. Musk, yaptığı bir basın toplantısında, 2025 yılında Mars’ta 80 bin kişilik bir insan kenti kurmayı planladığını açıkladı. Yanlış okumadınız on yıl sonra Mars’ta sabah kahvaltısı yapabileceksiniz. Musk’a göre her şey hazır. Gidiş dönüş sistemlerinin geliştirilmesi, Mars’ta yerleşim birimlerinin inşası ve terraforming (gezegen biçimlendirme) için 40 milyar dolar kadar bir para yetiyor. İnsanoğlu açısından bu kadar büyük bir adım için bu para, ona göre çok uçuk bir miktar değil. Hatta kişi başına 500 bin dolar bilet fiyatı koyarak Mars’a yerleşimi finanse etmeyi bile düşünüyor. Geçen yıl bu zamanlarda son bombasını patlattı. Uluslararası Uzay İstasyonu’na ilk sivil ticari uzay uçuşunu başarıyla yapan Falcon 9 roket sistemini, tek seferde 100 kişiyi ve 100 ton yükü Mars’a taşıyacak şekilde yeniden inşa edeceklerini açıkladı. Yakında bu projeyi borsaya da açmayı planlayan Musk yeni gemiye Mars Colonial Transporter adını bile verdi. Mars’ta daimi bir insan yaşamı için yapılması gereken çok şey var. Büyük tehlikeleri göze almadan başarılacak bir girişim gibi görünmese de, insanlığın geleceğine yön verecek ortak ütopyası olabilir. Şimdiden terraforming, yani gezegeni insan yaşamına uygun şekillendirmenin etik olup olmadığı tartışılsa da uzayda insan medeniyetinin Kolomb’un açtığı Keşifler Çağı’ndan büyük sonuçlar getirmesi muhtemel.
66 | DG WORLD | İLKBAHAR-YAZ 2015
MARS’A YERLEŞMEYİ PLANLAYAN İLK ‘RESMİ’ SİVİL
40 yaşındaki Elon Musk, Güney Afrika’da ırkçı çatışmaların arasında büyüdü. Üniversite için Kanada ve ABD’ye yerleşti. Bilgisayar uzmanıydı. İlk milyonlarını internet girişimlerinden kazandı. PayPal’ın ortakları arasındaydı. Sonra elektrikli otomobil şirketi Tesla Motors’u, sivil uzay şirketi SpaceX’i kurdu. “Iron Man” filmindeki Tony Starck karakterine ilham kaynağı oldu. SpaceX, Falcon roketiyle uzaya ilk sivil uçuşu yapan özel şirket ünvanını aldı. Musk, ABD’de yaratıcı girişimciliğin yükselen ikonlarından biri olarak görülüyor.
7 KAT DAHA İYİ TEMİZLİK
*
İÇİN BİRLİKTE KULLANIN DAHA SAĞLIKLI VE ** GÜÇLÜ DİŞLER!
*Sıradan manüel dış fırçası ve sıradan diş macununa kıyasla ** Plağa ve diş minesi erozyonuna karşı, sıradan diş macununa kıyasla
DÜNYADA KULLANDIĞIMIZ EN İYİ TEKNOLOJİ, ŞİMDİ TÜRKİYE'DE!