Sercesme Sayı 11 Haziran 2005

Page 1

Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 1

SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

ALEVÝLÝÐÝ TERÝMLERLE DÜÞÜNMEK

BU SAYIDA ÝSMAÝL KAYGUSUZ

Cem’in Tarihsel Gerçekliði... AYHAN AYDIN Ahmet Hezarfen’in Ardýndan AHMET KOÇAK Ahmet Hezarfen Hakka Yürüdü

FÝKRET OTYAM Kerbelâ, Zulme Karþý Baþkaldýrýdýr ESAT KORKMAZ Alevilik-Bektaþilikte Ruh Tasarýmý HASAN HARMANCI Sol Aleviliðe Bað mýdýr? HAÞÝM KUTLU Devlet Kaynaklý Bilgiden Arýnmalýdýr VAHAP ERDOÐDU Reformculuðun Doðuþu - Bölüm II LÜTFÝ KALELÝ Birden Çok Kadýn Almak ÝSMAIL ÖZMEN Tasavvuf Aynasýnda Vahiy Olgusu AHMET KOÇAK Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni ERDAL ZEKÝ ASLAN Ýslamiyetten Önce Araplar - I BURHAN KOCADAÐ Anadolu Aleviliði AHMET KOÇAK Sýddýk Doðan’la Söyleþtik BERRÝN SULARÝ Anýt Mezarlar Yapýldý KATRE CAN Köklü Fidan Kesildikçe Varolur SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ HBVKTD Aydýn ve Denizli Þubelerinin Düzenlediði Konferanslar Denizli’de Öncülerle Sohbet Antalya Abdal Musa KD’nin düzenlediði Cem ve Yöre Taramasý

AYLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 2300 Yayýn Türü: Yerel - Süreli

FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3 HAZÝRAN 2005 SAYI: ISSN 1304-986

9 771304 986000

11

Uyarmasý gereken aydýnýn uyumuþ ya da uyutulmuþ, Sen ise uykudasýn; Uykudaki uyuyaný nasýl uyandýracaðýz?

Öðreti Olarak Alevilik Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni Alevi öðretisi, dört öðe-dört nitelik üzerine yapýlanan, “atomculuðun” yeni bir yorumu biçiminde algýlanan ve kendini tasavvuf zemininde “ruh tasarýmý” olarak dýþa vuran bir öðretidir. Alevilikte doðasal çevrim, “varlýða geliþ” ve “varlýktaki deðiþim-dönüþüm”le açýklanýr. Tasarým gereði, “nesneye yönelme”, felsefenin temel eðilimi durumundadýr. Nesne, ister düþünce evreninde olsun, isterse “duyulur” evrende bulunsun, bilgiye kaynak oluþturan ve belli nitelikler taþýyan bir “varlýk”týr. Alevi felsefesinde “varlýða geliþ” ve varlýktaki deðiþim-dönüþüm, “dört öðe öðretisi” ile açýklanýr: Temel düzeyde ele alýndýðýnda varlýk, “dört öðe”den, yani su, hava, ateþ ve topraktan oluþur; bu dört öðe “önsüz-sonsuzdur”; bu dört öðenin çeþitli oranlarda bir araya gelmesinden ve bu anda dört öðe’nin “yapýmýna” giren niceliklerin “karþýlýklý” yer deðiþtirmesi ile “görünüþteki” varlýklar belirir. Algýyla kavradýðýmýz nesnelerin, kendileri baþka bir þeye indirgenemeyen, varedilemeyen ve yokedilemeyen dört temel öðenin çeþitli oranlarda bir araya gelmesiyle oluþmasý, “varlýða gelen” nesnenin “yoktan varedilemediðini” kanýtlar; onun varlýða gelmesi, doðmasý bir bileþim iken; yok olmasý ise bir “ayrýþmadan” baþka bir þey olmayacaktýr. Alevilikteki bu tasarým “felsefeden” yola çýkar, giderek bir kuram durumuna dönüþür. Þöyle bir soru yöneltilebilir: “Alevilik ciddi kuramsal bir öðreti midir? Yoksa akýl dýþý, sorgulama dýþý bir kurgu mudur?” Bunu anlayabilmek için doða bilimlerinin ve Aleviliðin “bilgi üretimini” nasýl yaptýðýna bakalým: Doða bilimlerinde doðal görüngüler, bir “atom içi” süreçler kuramý çerçevesinde açýklanýr. Sözgelimi; elektronlarýn atom çekirdekleriyle iliþkisi, Güneþ çevresinde dönen gezegenler “örneðindeki” gibidir. Alevilikte ise doðal görüngüler, doðaya dirilik veren “can” çerçevesinde açýklanýr. Bu “can”, ruh olarak algýlanýr. Buradan þöylesi bir sonuca ulaþabiliriz: Alevilikteki “ruh tasarýmý” ile doða bilimlerindeki “atom tasarýmý” arasýnda “yapýsal” bir benzerlik bulunmalý ki “bilgi üretimleri” benzer olsun. Alevilikte “ilk akýl” (akl-ý evvel), kendisini “evrensel ruh” biçiminde dýþa vurur. Bu baðlamda “ilk akýl”, varlýðýn oluþturucu özüdür; bütün “hareketlerin, hareket baþlýðý altýnda toplanan bütün olaylarýn; ayrýþmanýn, birleþmenin, türlenmenin ve düþünmenin” baþlýca kaynaðý “ilk akýl”dýr. Bu nitelikleri nedeniyle ilk akýl, “diriliði” olan, etkili, üstün nitelikli, yaþatýcý-geliþtirici bir “erk”tir, ya da “erk” biçiminde “görünüþe çýkan” harekettir. Demek ki Geciktik, Özür Dileriz “ilk akýl” soyut deðil “somuttur, yani maddeseldir”. Ancak onun maddesi, bizim duyu organlaSevgili Canlar, rýmýzla algýlama sýnýrlarýmýzýn üstünde olduðu Serçeþme’yi olanaksýzlýklara için “sonuçlarý” dýþýnda kendisini “algýlayamakarþýn on sayý düzenli çýkarmayý yýz”. Ýlk aklýn somutluðu, özellikle “vahdet-i baþardýk. Ancak elinizdeki sayý ekonomik nedenle bir ay gecikti. mevcut” anlayýþýnda açýkça gözlenir: Çünkü, Gecikme nedeninden dolayý vahdet-i mevcut’ta ilk akýl, “kutsal gerekçesitüm canlardan özür diliyoruz. Bir ni”, kendisine verilen bilgilerin ya da kendisindaha tekrarlanmamasý için hepide varolan “gizil” güçlerin görünüþe çýkmasýnmiz üzerimize düþeni yapacaðýz. da, yani “nesnelleþmesi”nde bulur. Tanrýsal akýl Ahmet Koçak gibi gözüken “ilk akýl” nesnelleþince “insan ak(Devamý Sayfa 2’de.)


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 2

¸ E SERÇESM

Kerbelâ, Zulme Karþý Baþkaldýrýdýr

(Baþtarafý 1. Sayfada.)

Öðreti Olarak Alevilik lýna”, daha doðrusu soyut insanýn “toplumsal aklýna” dönüþüverir. Anlaþýlacaðý gibi Aleviliðin ruh tasarýmýnda “maddeci” bir yan vardýr: “Maddesel,” yani “somut” olduðu için ruh ya da ruhsal varlýklar da týpký gördüðümüz ve duyu organlarýyla algýladýðýmýz “nesneler” gibidir. Bizim görmüyor ya da duyu organlarýyla algýlayamýyor olmamýz, ruhun “maddeselliðini” ortadan kaldýrmaz. Ürettiði sonuçlarla biz onu “somut” olarak algýlarýz. Demek ki ruh da herhangi bir “nesne” gibi atomlardan kuruludur: Atomlardan kurulu bir “bütün”dür demek daha doðru. “Dirilik” denilen þey ruhu oluþturan atomlarýn “birleþmesinden” oluþur; “ölüm” ise bu atomlarýn “daðýlmasý-ayrýþmasý” anlamýna gelir. Bu nedenle “dirilik” bir birleþme, “ölüm” ise bir “çözülme”dir. Anadolu Aleviliðinin ruh tasarýmý, “varlýk”tan esin alan ancak akýl yürütme yoluyla “kurgulanan” düþsel tasarýmýn “tasavvufi maya” olarak kullanýldýðý bir “maddeci” tasarýmdýr. Bu tasarýmda “birey”, “toplum” ve “doða” gibi somut kimlikler, doðasal ve toplumsal nesnel geliþim sürecinin “bir parçasý” olarak açýklanýr. “Ben”,”Tanrý”, “Hak” gibi soyut kimlikler, görünmeyen ancak görünen nesneleri kuran atomlardan kurulu “nesnelerin” nesnelleþmesiyle/doðalaþmasýyla açýklanýr. Demek ki doða bilimlerinin “bilgi üretim süreci” ile bir “felsefi din”, bir “bilgelik öðretisi” olan Aleviliðin “bilgi üretimi” arasýnda “tasavvufi” kutsanmýþlýðýna karþýn, onu “bilimsel” bir kuram durumuna yükselten bir “koþutluk” bulunmaktadýr. Bu koþutluk gereði Aleviler-Bektaþiler metafiziðin tersine: Doðayý; nesne ve olaylarýn rastlantýsal bir yýðýný olarak deðil, birbirine organik olarak baðlý ve baðýmlý nesne ve olaylarýn bir bütünü olarak görür. Doðanýn; hareketsizlik ve deðiþmezlik içinde deðil, her an deðiþip yenileþen ve geliþen bir süreç içinde olduðunu ileri sürer. Geliþme sürecinin; basit bir büyüme süreci olmadýðýný, “niceliksel” deðiþmelerden “niteliksel” deðiþmelere sýçramalarla geçen bir süreç olduðunu savunur. Geliþmenin; alttan üste doðru sarmal bir geliþim izleyerek gerçekleþtiðini, nesne ve olaylarýn içindeki “çeliþmelerden” doðduðunu savlar. Diðer yandan “idealizmin” tersine: Maddenin bilinçten “önceliðini ve baðýmsýzlýðýný”, hareket eden olaylarýn “hareket eden maddenin” farklý biçimleri olduðunu, olaylarýn ve nesnelerin baðlýlýklarýyla baðýmlýlýklarýnýn maddenin “geliþme yasasý” gereði olduðunu, evrensel geliþmenin bu “yasaya” göre oluþtuðunu ileri sürer. Evrenin ve yasalarýnýn bilinebileceðini, bilgi sürecinin evrensel yaþamla birlikte “pratikle doðrulanarak sonsuza deðin geliþeceðini belirtir.

DUYURU Feyzullah Çýnar’a ait belge ve fotoðrafý olan ya da anýlarýný yazmak isteyen canlarýn dergimizle iliþkiye geçmelerini bekliyoruz. Hüsniye Çýnar - Serçeþme Dergisi

2

Fikret Otyam Bir Alevi canýn iþyerinde, gözüm iliþti; içim bir hoþ oldu, “nasýl olur”, dedim kendi kendime “Nefes yeniden çýkar da haberim olmaz?” imzalara baktým “Fikret Otyam/ Erdoðan Alkan/ Lütfi Kaleli/ Burhan Kocadað/ Ýsmet Zeki Eyüboðlu/ Cemþit Bender/Metim Demirtaþ/ Hayri Dede/ Murat Küçük/ Zeki Onaran/ Esat Korkmaz/.” “Ayýn Dosyasý: Kerbelâ Olayý” yazýyor Nefes’in tepesinde. “Aylýk Siyasi Kültürel Dergi Yýl: 3, Sayý: 31, Mayýs 1996, Fiyatý: 60.000 Tl ( KDV Dahil)” Baktýðýmý gören arkadaþým “Sana getirdim” dedi, sen de vardýr ama, ola ki..” 1996!. Zaman nasýlda geçiyor? Nefes, Esat korkmaz canýn yönetiminde harika bir dergiydi, “Yezit”ler den deðil, içeriden kesildi/ kestirildi nefesi! Çare tükenir mi? tükenmez! Ýþte elinizde tuttuðunuz Serçeþme aydýnlatmayý sürdürüyor. Gözlüðü takýp yazýmý okumaya baþladým iþim görülürken. Ýçlendim, gönlüm elvermedi, uzun da olsa Serçeþme’nin “vefalý” okurlarý okusun dedim, sonlardan kýsalttým biraz, bir göz atar mýsýnýz gözlüklü/gözlüksüz, eyvallah!. Ýlk sayfada, bir camaltý resimden esinlenip yaptýðým kocaman bir tablonun siyah beyaz fotoðrafý var, “Ya Ali Ya Hasan Ya Hüseyin” adlý, 1965 yapýmý, severek ama çok severek yaptýðým ve satmadýðým bir çalýþmam... Yazýmýn baþlýðý: “Günümüzün Kerbelâ olaylarý” “Dal boyunda nazar kýlmýþ dedesi Su içmeyip þehit olan Hüseyin” “Boynumda fotoðraf makinalarý tekrar bindim arabaya, ne ki kýlýksýz dört kiþi, arabanýn etrafýný sardý, arabayý kullanan Ýbrahim El Dakuki’nin kimliðini istediler benim de pasaportumu! Baðdat...1972 yýlýnýn Mayýs ayýnýn ilk günü. Çok güzel bir havuzdu alanýn ortasýnda. Belki yüz tane büyük toprak küp, hesaplý biçimde üst üste konmuþ, her birinden sular fýþkýrýyor, inip birkaç kere fotoðrafýný çekmiþtim. O kýlýksýz adamlar da Ýbrahim’in isteði üzerine kimliklerini çýkardýlar, kýlýk deðiþtirmiþ dört siyasi polis!.. Ýbrahim El Dakuki’nin biraz telaþlandýðýný anýmsýyorum. Ýbrahim, benim bir devlet konuðu olduðumu, kendisinin de bakanlýðý adýna mihmandarlýðýmý yaptýðýný uzun uzun anlattý. Mesele anlaþýldý, adamlar, havuzun yakýnýnda kralýn bir sarayýnýn fotoðrafýný çektiðimi sanmýþlar, notlar aldýlar ve kimliklerimizi iade ettiler, yola koyulduk. 1 Mayýs Bayramý kutlanýyor Baðdat’ta, akýl almaz bir þamata!... Tarifsiz bir heyecan içindeyim, sarý sýcakta asfalt yol neredeyse eridi eriyecek! Haritama bakýyorum, Mahmudiye’yi geçtikten sonra Hilla’ya uðramadan Ýskenderiye ve Müseyyen’e varýrsýnýz, daha sonra gideceðimiz yer, þehitler diyarý Kerbelâ... Stenli askerler yola dizilmiþler, durmamýzý iþaret ettiler, sonra arabadan indirildik, stenleriyle karþýdaki karakolu iþaret ettiler, namlular bize çevrili, yürümeye baþladýk! Dev bir subay iniyordu karakolun merdiveninden biz ona o bize yaklaþtý ve hiç beklemezken selama durdu: “Men, Kerbelâ Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa...Hoþ gelmiþsen, emir almýþam hep yanýnda olacaðým þimdi emret, hizmete hazýr ama önce bir yorgunluk çayýna buyrun!” Ýbrahim El Dakuki de kendini tanýttý iþte o anda Kerbelâ Belde Polis Müdürü nazým Mustafa kollarýný açtý, “Ýbrahim” dedi, boynuna sarýldý, okul arkadaþlarý yýlar sonra böylece buluþtular!

Ý

Ýbrahim El Dakuki

brahim El Dakuki, Ankara Irak Basýn ve kültür Ataþesi idi. Yazar, þair ve halkbilimi araþtýrmacýsý. Altý yýl süren güzel bir dostluk kurmuþtu Ankara’da aslen Kerkük’lü. Ne ki Baðdat’a atamasý çýkmýþtý, “Bir gün, yakýn zamanda Irak’a geleceksin, seni ben gezdireceðim” demiþti. Ve kýsa bir zaman sonra Irak’tan resmi bir çaðrý gelmiþ, kendimi Baðdat Havalimaný’nda bulmuþtum, Ýbrahim sarýlmýþtý boynuma. Kral gibi aðýrlanýyordum. Þimdi, Saddam Hüseyin’in sað kolu olan Tarýk Aziz yine bakandý, ziyaretimiz sýrasýnda Ýbrahim, beni gezdirebilmek için bakandan özel izin istedi. Uzun konuþmalardan sonra gerekli izni almýþtý. Bakan, benim bir gazeteci olduðumu, kendisinin ise müsteþar!.. Ancak müsteþar düzeyinde bir konuða mihmandarlýk yapabileceðini hatýrlatýnca, Ýbrahim de bakana, “O, inanýnýz bakan düzeyinde bir Türk gazeteci ve sanatçýdýr” demiþ, bunu sonradan öðrenecektim.

Ö

Kerbelâ’ya Gidiyoruz.

nümüzde, üzeri kýlýflý, makineli tüfeði olan ve dört-beþ askerin bulunduðu bir araç vardý ve Kerbelâ Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa yol boyu anlatýyordu etrafýmýzý, boynumdaki çeþitli makinelerle ardý ardýna fotoðraf çekiyordum. Onlarý býrakýp sinema makinesine sarýlýyordum, ekrana kubbeleri sarý sarý ýþýldayan bir yapý girmiþti, ellerim titriyordu, her halde burasý diyordum kendi kendime, evet burasý, Hz. Muhammed’in torunu, “Gönüller Sultaný” Hz. Ali’nin oðlu Þehit Hüseyin’in mekânýydý. “Ömer’in tesiriyle Ebubekir’e biat olundu. Görülüyor ki halifenin intihabýnda temeyülatý umumiyenin tabii temerküzünden ziyade þahsi tesir tespitiþekletmiþtir. Resüllulahýn vefatýndan yirmi beþ sene kadar bir zaman sonra âlemi Ýslamiyet içinde Ýslam’ýn en büyük zevatýndan ikisi karþý karþýya iddiayý hilafetle arkalarýndan sürükledikleri, ayný din ayný ýrktaki insanlarý kanlar içinde býrakmakta beis görmediler. En nihayet hilesinde muvaffak olaný, saf ve nezih olanýný maðlup ve evlad ve ayalini mahvu periþan eyledi ve bu suretle hilafet unvaný altýndaki imareti Ýslamiyet’i yine hilafet unvaný altýnda saltanatý Ýslamiyeye tahrif etti. Saltanatý Emeviye, büyük istilalar yapmakla beraber baþtan nihayete kadar hunin ve elim vekayý ile ancak doksan seneyi doldurabilmiþtir.”

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 3

¸ E SERÇESM

Bu sözleri bazý Alevi canlarýn bikez daha okuyup, üzerine düþmelerini niyaz ederim! O büyük, o eþsiz yüce insan Mustafa kemal (Atatürk) 1338 (1922)’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kerbelâ olayýný böyle yorumluyordu. Nazým Mustafa arabadan iner inmez, bazý Aleviler kendisini “askerce” selamlýyor, resmi giysililer ise “hazýrola”geçiyorlardý ve sayýlarý da bir hayli idi.

Dizlerimde Derman mý? Dizlerimin dermaný kesildiðini bugün gibi anýmsýyorum, yorgunluktan mý acep? Hayýr. Büyük bir kapýdan avluya girdik. Heyecanla sordum. “Nazým Mustafa can, acaba fotoðraf ve film çekebilecek miyim?” Belde Polis Müdürü Nazým Mustafa can gözüyle ve hayretle baktý: “Nasýl? Elbette! Kendi evindeymiþ gibi!” Avlunun etrafý livan ve hücrelerden oluþmuþ.Çiniciliðin en güzel örnekleri. Aralarýnda siyah çinilerden oluþan Kuran ayet ve sureleri uzayýp gidiyor. Ýnsanlar.. Livanlar önünde... Hücreler içinde. Rüya gibi kadýnlar, siyah çadýrlarýn içinde, elleri yüzleri açýk. Seyyidler etrafýmýzý sardýlar, hoþ geldiniz diyorlar, biraz tedirgin... Belde Polis Müdürünün mihmandarlýk ettiði bu kara makas deðmemiþ pos býyýklý zat kim ola?.. Mihman... Mihman... Mavi, sarý yeþil Osmanlý mavisi... çiniler çiniler...siyah yazýlar. Nazým durdu, ellerini açtý, “dua edelim” dedi. Duaya durduk. Biraz sonra, nice “canlar” arasýnda O’nun yüceliðini, acý ölümünü dinlediðim, milyonlarca insanýn O’nun için hâlâ “kanlý gözyaþý” döktüðü þehit Hüseyin’in yattýðý yere girecektim. Ýki kapý vardý. Altýn ve gümüþ ve bugün dahi yeniden yapýlmasýný aklýmýn almayacaðý ninelerle seyrine doyum olmayan bu nakýþ cümbüþünün, insanoðlunun nice hünerinin “Sanatýn doruðuna ulaþtýrdýðý” iki kapý. Üzerinde kalýn bir cam var. Altýnlar soluk ýþýkta bile parlýyor, mermerlerin damarlarý bu güzelliklere bir baþka güzellik katýyor ve içerden yakarýþlar, feryatlar geliyordu ve iki kumru bunlara sanki eþlik ediyordu ve güvercinler. Ýnsanlar, kuþlar aðlýyordu. Bir dakika sonra içerideyim. Kubbe, kýrýk aynalardan gümüþlendi, sandukanýn bulunduðu yerin üstünden bir nur yaðmuru, anlatýmsýz renklere dönüþüp iniyordu gümüþ ve oyma sanatýnýn en güzel örneði sanduka. Rengarenk avizelerden süzülen ýþýklar, yine kýrýk aynalarla bezeli kubbeye vuruyor, yine ýþýk, yine renk olarak düþüyordu sandukalarýn üzerine.

Ve Ýnsanlar Ve insanlar, mýrýltýlarla, gözyaþlarýyla, ellerini, yüzlerini, gözlerini sandukaya sürüyor, sürüyor, dönüyorlardý dört tarafý.. Bu insan selinin içinde buldum kendimi, katýlývermiþtim aralarýna... Ses alma aracým açýktý. Sanki kolumdan tutup insan selinden ayrýlacakmýþým gibi bir duyguya kapýlmýþ, bu doyumsuz sevgi, ýþýk, nakýþ cümbüþünden bu caný yoksun kýlacakmýþ gibi her þeyi, ama her þeyi bir anda yutarcasýna görmek, belleðime nakþetmek istiyorum. Boynumdaki fotoðraf makineleri bir o yana bir bu yana sallanýyor, bu arada denk geldiðinde deklanþöre basýyor, boynuma asýlý mikrofondan yürek parçalayan yakarýþlar, sanki bir senfoni gibi kahve renkli þeride geçiyor. “Bu Ýmam Hüseyin’in çocuklarýdýr, Ali Ekber ile Ali Asgar. Burada yatmýþlar. Ýmam Hüseyin orada yatmýþ. Burada, özü için ölen askerleri yetmiþ iki kiþiydiler... On Muharremde, bunlar da Hüseyin için þehit olmuþlardýr... Burada yatan þahýs... Habibi Muzahir... Bu þahýs. Hz. Hüseyin’in alemdarýydý.. Yani bayraktarý... Harp ettikleri esnada bayraðý, at üzerinde kaldýrmýþtý... Yani Müzahir’in oðlu Habib.. Bu köþe, Hazreti Hüseyin’i kestikleri yerdir.” Tek tek anlatýyor Nazým Mustafa can, o kendine has Türkçe’siyle. Burasý, her yaný mermer bir bölüm. Bir seyyid ayakta duruyordu. Yine dualar edildi, gözyaþlarý dökülüyordu asýrlar sonra Þehit Hüseyin’e ve yakýnlarýna, diðer þehitlere…Kýrk gün sonra getirdiler, 20 seferde... Onun için 20 seferde, bütün...Türkiye’den...Ýran’dan...Afgan’dan... Hind’den... Suriye’den... Lübnan’dan... Irak’ýn bütün köþelerinden buraya gelir, yani baþýn döndürüldüðü gün... O gün Kerbelâ’nýn nüfusu bir milyondan fazla olur... Çoluk çocuk gelir, herkes... “Þurada ne yazýyor Nazým can?” “Yazýyor...Kale seydin kavneyn...Hüseyin...Minni vane Hüseyin...Yani?.. Yazmýþ...Hazret Peygamber...Yani Peygamber efendimiz..diyor...Hüseyin bendendir...Ben Hüseyin’denim... yani Ýmam Hüseyin’i bu kadar severdi...” Türbenin kýble tarafýnda anlatýmsýz güzellikte tezyinat var... Giriþin iki tarafýnda iki minare, bunlar da altýnlý.

Haziran 2005

Nazým can anlatmaya devam ediyor: “...Peygamber’in torununun baþsýz cesedinin gömüldüðü Kabr al Hüseyin adý verilen yer, zamanla Þii’ler için vazgeçilmez bir ziyaret mahalli oldu..... Halk arasýnda, Hüseyin’in türbesi civarýnda gömülenlerin cennete gideceði inancý hakim. Bu nedenle birçok yaþlý ve sakat ziyaretçi, hayatlarýnýn son günlerini yaþamak üzere bu türbe civarýna gelir veya ölürler buraya nakledilerek türbe civarýna defnedilirler...” Daha sonra, biraz ötede Hüseyin’in üvey kardeþi Abbas’ýn da türbesini ziyaret ettik. Bu türbe de sevgi doluydu. Ýþleme, nakýþ, renk cümbüþü sanat doluydu. Arkama dönüp bir daha baktým türbeye. Ýran’da Irak’ta, Türkiye’nin çeþitli bölgelerinde çoðu kez sabahlara dek O’nun için mersiyeler, deyiþler, yakarýþlar, öyküler derlediðim, insanlarýn yüreðinde onulmaz bir acý olarak duran Hz. Hüseyin’e.. O’nun mekânýna. Ýnsanlar, taa dýþ kapýya kadar geri geri çýkýyor, kapýya yüz sürüp ellerini açýyorlardý göðe doðru… Gözleri yaþlý nice insan, bir yudum suya hasret kýldýrýlýp öldürülen Hüseyin ve yakýnlarý þehitler için asýrlardýr dualarýný eksik etmiyor, sevgisi asýrlardýr insanlardan insanlara geliyordu gözyaþlarý eþliðinde. Bu, salt acýma deðil, haksýzlýða, zulme karþý tepkidir… Ýsyan yani, tarifsiz bir sevgiyle karýþýk.

Ýki Kere Ölen Adam 1 Mayýs 1972, saat 12.30 sularýnda, bizim gittiðimiz, istikamette, üzerinde tabutlar olan araçlar da Necef’e yol alýyordu!.. Anlatýmsýz bir sýcak ortalýðý kavuruyor, kimi zaman toprak, kimi zaman bozuk, kimi zaman gýcýr gýcýr asfalt yol üzerinde, ta karþýlarda yerden bir þeyler yükseliyordu, suyumsu... Oraya yaklaþtýðýmýz zaman bu su görüntüsü veren þey, ýslak gibi görünen þey daha, daha ileriye gidiyor ve çiðneyemiyorduk bu ýslakýmsý þeyi!. Yolun saðýnda ve solunda baþýboþ develer, kara kýl çadýrlarda rüya gibiydi!.. Kimi zaman tam görünüyor, kimi zaman dumanlarýn arasýna giriyordu ve duman deðildi bu aslýnda.. Sýcak, sadece sýcak ve sýcaðýn etkileri... Yani serap... Výv, výv diye geçiyordu, üzeri tabutlu araçlar... Kamyonlar, taksiler, minibüsler...Výv výv diye geçiyordu, sýcaðýn içinden, hýzla... Ölüler geçiyordu Necef’e doðru... Biz de gidiyorduk Necef’e sýcaktan kavrularak... Otomobilin pencereli sýký sýkýya kapalýydý, açmamla bir alev doluyordu, kavurucu, piþirici... Ölüler gidiyordu Necef’e araçlarla. Yolun solunda, Necef’e yakýn, kalabalýk vardý... Ýki araç çarpýþmýþ.. Ýçinde Pakistanlý üç kiþinin olduðu, araç Necef’ten gelirken, direksiyondaki sýcaktan uyumuþ mu ne, Necef’e tabut götüren, ölü götüren bir araçla ölümlü bir þekilde çarpýþmýþ... Ölüler vardý yerde... Tabuttaki ölü de parçalanmýþtý ve adam iki kere mi ne ölmüþtü böylelikle? Trafik ilgilileri, Necef Belde Polisi yetkilisi ölülerin ve paramparca olmuþ insanlarýn baþýndaydý... Yine de ölüler gidiyordu Necef’e araçlarýn üzerinde, tabutlar... Tabutlar...Bir zehirli kýlýç darbesiyle öldürülecek ehl-i sünnete göre dördüncü halife Hz. Ali’nin türbesi Necef’tedir. Ali evlatlarý vasiyet ederler ki, öldükleri zaman O’nun yanýna, Necef’teki “Vadisselam”a “Barýþ Vadi”ne gömüleler... Barýþ Vadii’nde sayýsýz ölü, sayýsýz mezar var... Zengin ölülerin türbeleri var, ötelerde Hz. Ali’nin vasiyeti üzerine gömüldüðü kabri vardýr... “Beni gusl ettikten sonra bir tabut gelecek. Beni ol tabuta koyunuz. Ol tabutun ön tarafý tutulmuþtur. Siz arka tarafý tutunuz. Tabut hangi mekânda durursa orada zemini kazýnýz. Ol mahalde bir taþ çýkar. Bani ol arada defnediniz ve kabrimi zeminle beraber düzleyiniz” Gün gelecek, kabrin olduðu yede Harun Reþit, bakýmýna doyum olmayan türbe yaptýracak ve bu can dahi 1972 yýlýnda, aðzým bir karýþ açýk, elimde, içinde renkli filmler olan film ve fotoðraf makineleriyle, ses alma makinalarý saatlerce huþû içinde seyredip, þaþkýnlýðýmdan yerdeki ulu kitaplara basarak, dolaþacak, ulu kitabýna bastýðým adamdan özür dilerken, “isteyerek basmadýn ki, neden özür dilersin” sözünü duyacaktým.

Hazreti Ali’nin Türbesinde... Necef’in bir adý da Meþhed-i Ali’dir. Hila’nýn güneyinde yetmiþ dört bin nüfuslu eski bir kent. Araba yavaþ yavaþ ilerliyordu çarþý içinden... Film çekiyorum... Eski ve bir tuhaf yapýlar, evler, dükkânlar... Pencereler kafesli, saçaklar ve tarihten önce kalmýþ bir hava bu evlerde, dükkânlarda... Çoðu kerpiç ve tahta karýþýmý, evlerin...Yýllar önce hatta asýrlar... Kufe civarýnda kuruldu bu kent... Emeviler zamanýnda Halife Ali’nin gömüldüðü yer gizli tutulDevamý 4. sayda

3


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 4

¸ E SERÇESM

Baþtarafý 3. sayda

duðu için çeþitli görüþler ortaya atýldý, anlaþamadý tarihçiler bu konuda... Bazý tarihçiler Ali’nin mezarýnýn Necef’te olmadýðýný da ileri sürdüler. Buradaki mezarýn Âdem Yahut Nuh Peygambere ait olduðu söylentileri de çýktý... Necef’te Hz. Ali’nin mezarý üzerinde deðerli halý ve perdelerle süslü büyük türbe. Musul Haldani Hükümdarý Ebülheyca tarafýndan yaptýrýldý. Þii Büveyhi Hükümdarý Adududdevle de, burada bir türbe yaptýrdý... Necef, 1052’de Baðdatlý tutucular tarafýndan yakýldý. Selçuklu hükümdarý Melikþah ve veziri Nizamülmülk, Ali ve Hüseyin’in mezarlarýný ziyaret ettiler. Ýlhanlýlar devrinde kente Fýrat üzerinde bir kanal açtýrýldý 1263’de... Kýsa bir süre týkanmýþtý bu kanal, Þah Ýsmail emir buyurdu ki kanal temizlene...1534’de Kanuni Sultan Süleyman kutsal yerleri dolaþtý, ziyaret etti. 1573’de yeni bir kanal açtýrýldý, bu kanal da týkandý... Bu sefer imdada Abdülhamit II, yetiþti. Buraya Veri el-Þeyh ve El Haydariye kanallarýný armaðan etti. Osmanlý devleti yönetimi sýrasýnda kent Kerbelâ Sancaðý’na baðlý bir ilçe merkeziydi. Birinci Dünya Savaþý’nda Ýngilizler burayý da iþgal etti, sonra Irak devleti sýnýrlarý içine alýndý. Ve milyonlarca insanýn ulu bir kiþisi Hz. Ali’nin türbesinin kapýsýna geldiðimiz zaman, resmi polis görevlisine selam duruyordu, soluk haki elbiseli erler ve bazý siviller... Kerbelâ Polis Örgütü yetkilisi, çekinerek, fotoðraf çekebileceðimi bildiriyordu! “Kendi evin gibi istediðin gibi çek fotoðraf...” Etrafýmýzý Seyyidler alýverdi, Belde Polis Görevlisi’ne saygýlýydýlar... Daha önce “sýký bir tedbir”in alýndýðýný görmemek için “saf” olmak gerekirdi...Türbeye yaklaþmýþtýk. Kapýda durduk ve dua edildi... Sonra ayakkabýlarýmýzý verdik... Kapýda, kapýnýn kenarýnda, duvar dibinde aðlayan, düþünen, yemek yiyen, uyuyan insanlar vardý... Bir kadýn, siyah abasýnýn içinde, altýn gümüþ ve mine karýþýmý bir sanat þaheseri olan kapýyý öpüyor, ellerini açýp dua ediyordu... Mor dövmeli yüzü acýlýydý, gözlerinden yaþlar iniyordu...Türbenin içinden birbirine karýþan sesler, feryatlar, aðlamalar geliyordu dualara karýþan... Tuhaf bir duygu içindeydim. Ýran’da Meþhed’de Ýmam Rýza’nýn türbesine giderken de ayný duygularý taþýmýþtým... Anlatýlamaz... Hakkýnda ciltler dolusu kitap okuduðum, menkýbelerini iþittiðim, saz eþliðinde yüceliðini dinlediðim milyonlarca insanýn sevgilisi Hz. Ali’nin sandukasý karþýmdaydý... Tavan, bugün yapýlmasý sanýrým zor olan ekleme ufak aynalarla aþaðý doðru bir ýþýk nuru saçýyor, rengarenk ampuller, çiniler, altýn ve gümüþ þaheserleri nakýþlar, seyrine doyum olmayan yazýlar, avizeler, hatta dev vantilatörlerin gür gür dönüþü, altýn kaplama. Gümüþ nakýþ, eskimek bilmeyen o kahverengi aðaç tabut, parmaklýklar ve bu parmaklýklara uzanan eller, dudaklar, gözyaþlarý, dualar insanýn nefesini kesmeye yetiyor ve artýyordu... “Fikret Bey, mümkün mertebe insan tasviri alma..” Kýrmýyordum, bana bu olanaðý tanýyan dostun isteðini. Yaþlý seyyidler, görevliler pek hoþ bakmýyorlardý, biraz da bundandý objektifi baþka yönlere çeviriþim... Elimde ses alma makinesi, boynumda üç ayrý kamera, öte elimde film makinesi, aðzým açýk, þaþkýnlýk içinde bu, tadýna eriþilmesi güç güzelliðin hangisini saptayacaðýmý bilemez dalaþýyordum... Ali canlarý yerlerdeydi... Önlerinde kutsal kitap ve kitabýn hemen “Turba” namaz taþlarý Kerbelâ topraðýndan yapýlan... Sivil resmi polis eþliðinde, iþimi çabuk bitirmeye çalýþýyor, durmadan, ardý ardýna deklanþöre basýyor, mikrofonu uzatýyor ve film kamerasýnýn düðmesine basýp, o güzel þeyleri saptayan cýzýrtýsýný dinliyor, ayný anda “Ya elimden alýrlarsa bunlarý” diye düþünüyordum...Korktuðum baþýma gelmedi... Bize eþlik eden polis görevlisi, elinden geldiðince çalýþmalarýmý kolaylaþtýrýyordu... Rehber seyyidlerin öylesine, ara sýra sýkýntýlý bakýþlarýna raðmen... Dýþarý çýktýðým zaman ter içinde kalmýþtým, içerinin o tuhaf serinliðine raðmen ve bir adam, yerlere uzanmýþ insanlarý dürtükleyip çýkarýyordu, baðýrarak ve ara sýra elindeki sopayla dürterek!.. Yüzlerce çift ayakkabý arasýnda bizimkini buluverdi adam, elindeki çengelli sýrýða taktý, ayakkabýlarý uzattý! Necef’in çoðu yeri savaþtan kalma gibiydi...Yeni yollar, yeni alanlar açmak için yýkýlýyordu eskiler, buraya da el atýlmýþtý...

Vadisselam...Barýþ Vadii... Necef’te bizim bildiðimiz mezarlara benzemeyen ucu beli olmayan bir mezarlýk var... Vadisselam, yani Barýþ Vadii diyorlar...Mezarlar iç içe, yan yana, ardý ardýna, bitiþik... “O kadar çok ölü geliyor ki, artýk yeni mezara yer kalmadý gibi... Dehlizler var, bu koca mezarlýðýn çeþitli yerlerinde, buralardan gömülür ölüler, bu dehlizler törenle býrakýrlar ve örterler dehliz aðzýný... Aþaðýsý dehlizdir...” dedi mihmandarým. Þoförümüz Ali, “Babamý geçen hafta burada gömdük... Bir ziyaret edeyim” dedi ve uzaklaþtý. Sonra yol boyu anlatmaya devam etti törenlerini...

4

Hz. Ali’nin türbesinin dýþýnda iskeleler kurulmuþtu... Kimbilir, asýrlardýr kaçýncý kez onarýlýyordu! Necef’li bir zengin onarýmý üzerine almýþtý... Altýn kaplamalar dahil!

Sen de Sev Hz. Muhammet, ileride üçüncü imam olacak torununu kucaðýna almýþtý... Mescitteydi...Hüseyin doðduðu zaman sað kulaðýný ezan, sol kulaðýna kamet okuyan dedesinin sakalýný okþuyordu. Hz. Muhammet, Hüseyin’in aðzýný aðzýna almýþ “Allahým” demiþti... “Allahým, ben seviyorum bunu. Sen de sev...” Boynundan öperdi her daim. “Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim... Allah sevsin Hüseyin’i seveni.” Ýnsanlarýn eþitliðine çalýþan, gönlü yüce, yoksulluklarýn koruyucusuydu, birlikçiydi, dirlikçiydi... Muaviye, Hicret’in 54 yýlýnda (664-665) oðlu Yezit’i kendisine veliaht olarak atadý... Çoðu kiþi razý olmadý, Hüseyin de... Bi’at etmediler. Muaviye ölünce oðlu Yezit yerine geçmiþti... Tek isteði Hüseyin’in kendisine bi’at etmesiydi. Medine Valisi Velid’e, Mekke Valisi Amr’a buyruk üstüne buyruk salýyor, bi’at etmeyenlerin boyunlarýnýn vurulmasýný emrediyordu. Hüseyin emri bildirene: “Ey Emir, biz nübüvvet Ehl-i Beyt’iyiz, risalet madeniyiz. Yezit’se suçlara bulanmýþ bir kanlýdýr. Benim gibi birinin ona biat etmesine imkan yok” yanýtýný verdi..”. Hüseyin, Medine’de rahat edemeyeceðini anlayýnca Mekke’ye gitti. Iraklýlar yalvararak çaðýrýyorlardý O’nu. Baþka imam tanýmayacaðýz, diyorlardý. Bunun üzerine Hüseyin, amcasý oðlu Müslim’i Kufe’ye gönderdi... Bunu duyan Yezit, hileyle, Kufelileri kandýrdý...Ve sonunda, yani savaþta Müslim bozuldu, þehit oldu.

Ýlk Kuvvet... Yezit’in bin kiþilik ordusu O’nu ve yakýnlarýný Irak’a yakýn bir yerde karþýladý. Yezit’e bi’at etmesini istediler. Mektuplar geldi. Mektuplar gitti.. Ýstediðinden caymýyordu Yezit... Hüseyin, son mektubunu attý elinden, “Mahlulün rýzasý için yaradanýn gazabýný satýn alan kavim kurtulamaz”dedi. Yezit’in yaya-atlý otuz bine yakýn cengâveri Kerbelâ yakýnýnda toplandý. Öncüler, Hüseyin’in ve adamlarýnýn biat etmesini yeniden istedi; Basra Valisi ve Ehl-i Beyt’in baþ düþmanlarýndan Ziyad oðlu Ubeydullah’ýn, emriyle beþ yüz kiþilik bir kuvvet Fýrat’ý muhasara etti... Bir katre su verilmeyecekti Ehl-i Beyt canlarýna, bir damla...Emir, bir zalimin emriydi...

Savaþ Ertesi gün savaþ baþladý. Hüseyin, tarifsiz acýlar içinde ashabýnýn teker teker þehit olduðunu görüyordu. O þehidin baþýndan bir diðerine koþuyor, onlarý kanlý kanlý çadýra taþýyor, bir yenisine bakýyor, didiniyordu çaresizlik içinde...Çadýrlarda çocuklar, kadýnlar susuzluktan kývranýyordu, Kerbelâ, peygamber sülalesinin feryatlarýyla inliyordu... Ýnsanlar deðil, çöl de yanýyordu...Öte yandan Fýrat’ý tutan askerlerin atlarý. Yani Yezit’in askerlerinin atlarý korkunç sýcak altýnda Fýrat sularýnda serinliyordu!...Ortanca oðlu Zeynelabidin aylardan beri çektiði sýtmanýn yeni bir nöbetine tutulmuþ, inliyordu: “Su, suuu...suuu... Bir yudum su..” Hüseyin, oðlunu avutmuþ, “Sabah oluyor ya Zeynelabidin... Sabret” demiþ ve oðlunu yakarýþýný duymamak için oradan uzaklaþmýþ ve kardeþi Abbas’ýn çadýrýna giderek, yeteri kadar adam alýp Fýrat’tan bir kýrba su getirmesini istemiþti.Elli bir cengâver, Ehlibeyt seveni çarpýþa çarpýþa kýrbalarý doldurmuþ ve savaþ alanýna getirmiþti. Günlerden beri çöl yazýda susuzlukla da savaþan, kývranan insanlar kýrbalara saldýrmýþ, büyükler haklarýný kadýnlara ve çocuklara baðýþlamýþtý... Onlar sadece dudaklarýný ýslatmakla yetinmiþlerdi... Hüseyin, Yezit’in komutaný Ömer ile yeniden görünüþ, O’nu inandýrmaya çalýþmýþtý: Ama her þey çaresizdi, Fýrat’ta kuvvetler çoðalmýþ, bir yudum su verenin kellesinin giderileceðini bildirmiþti. Beri yanda çadýrdakilerin susuzluðu son haddine varmýþtý, kývranýyordu insanlar... Kerbelâ çölü yanýyordu Ehlibeyt ile beraber... Muharrem’in sekizinci Çarþamba günü ve gecesi de böyle geçti. Ertesi günü Ömer’in komuta ettiði Yezit kuvvetleri savaþa baþlamýþtý. Atlar dizi dizi dizilmiþti. Savaþ geleneklerini bozan Yezit kuvvetleri Ehlibeyt canlarýnýn atlarýný ayaklarý altýnda parçalamak için bir düzene girmiþlerdi. Hüseyin, sevenlerini toplamýþ, Kerbelâ’nýn kana boyanacaðýný, kendisi için buna hakký olmadýðýný söylemiþ, isteyenin gidebileceðini ve gönül komayacaðýný söylemiþ ama bir kiþi bile uymamýþtý bu uyarýya.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 5

¸ E SERÇESM

Ve savaþ baþlamýþtý... Bir avuç can, ordularla cenk ediyordu... Ortaya çýkan savaþçýlar kýlýçlarla vuruþuyor, birbirlerine naralar atarak meydan okuyordu... Ehlibeyt canlarý gidiyordu tek tek...Vuruþuyorlardý yiðitçe, ama hepsi yararsýzdý, canlara kýyýlacaktý tek tek.. Bir þilte üzerinde yatan Zeynelabidin’in sesi soluðu kesilmiþti artýk, susuzluktan...Ötede bir yaþýnda bir bebek, Hüseyin’in oðlu Ali Asgar, o minicik elleriyle bir þey tutuyordu, ara sýra aðzýna götürüyordu; bu, susuzluðunu gidersin diye anasýnýn verdiði bir taþ parçasýydý!.. Bir yanda ölüm savaþý, öte yanda ölüm susuzluðu.. Amca Abbas, dayanamayýp sürmüþtü atýný Fýrat’a doðru... Bir kýrba su doldurmuþtu ölümü göze alýp... Cenk ede ede kendi alanýna doðru geliyordu, pusudaki bir Yezid bir kýlýç darbesiyle, Abbas’ýn kavisler çizen kýlýçlý sað kolunu uçurmuþtu! Kalkan tutan sol koluyla su kýrbasýný bacaklarýnýn arasýna sýkýþtýrmýþ, bir süre önce yanýndayken ‘Ya kahramam amca, bir yudum su, bir yudum su...’ diye inleyen Hüseyin’in kýzý Sakine’ye su yetiþtirmek için tüm acýlarýný unutmuþtu... Fakat ikinci bir kýlýç darbesi ile sol kolunu da Kerbelâ çölüne düþürmüþtü! Abbas atýný mahmuzlamýþ fakat bu sýrada bacaklarýnýn arasýnda bir serinlik hissetmiþti, bu kýrbadan geliyordu ve tek bir ok kýrbayý da delmiþti... Abbas, o anda atýndan yuvarlandý...

Hüseyin... Olanlarý acýyla seyreden Hüseyin atýný sürmüþ ve Abbas’ýn yanýna gelmiþti... Artýk dayanamayan Hüseyin “Ýþte þimdi bel kemiðim kýrýldý” diyerek hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþlamýþ, Abbas’a son diyeceklerini sormuþ, þu cevabý almýþtý: “Beni çadýra götürme... Sakine’ye söz verdim su getireceðim diye”. Sonra da ruhunu teslim etmiþti. Ardýndan Hüseyin’in onsekiz yaþýndaki oðlu Ali Ekber de diðerleri gibi savaþa savaþa can vermiþti çöl yazýnda. Hüseyin, son görevini yapmak için mini mini Ali Asgar’ý eliyle havaya kaldýrmýþ ve karþýya haykýrmýþtý: “Ben Halifeniz Yezit’e biat etmediðim için kanýmý helal biliyorsunuz. Fakat bu, bir yaþýndaki çocuk masumdur... Peygamberinizin torunudur...O’na olsun acýyýp bir yudum su veriniz...” Yezit’in komutaný Ömer, en ünlü niþancýsý Harmele’ye ‘Sustur þunu’ diyerek Hüseyin’i iþaret etmiþti ve gerilen bir yaydan fýrlayan ok, güneþ altýnda pýrýl pýrýl parlayan bebek Ali Asgar’ýn boynunu delip geçiverdi! Hüseyin, acýlar içinde seslendi, “Sað kalan tek oðlum Ali Zeynelabidin’e iyi bakýn, bu vasiyetimdir” demiþ, atýný savaþ alanýna sürmüþtü... Karþýsýna çýkan iki kiþiyi kýlýçlayan Hüseyin, atýný Fýrat’a sürmüþ, bu arada Yezit kuvvetleri çadýrlarý sarmýþtý... Çadýrlardan feryatlar yükseliyor, kýzgýn çöl yazýda iyice þahlanan atlarýn kiþnemeleri feryatlara karýþýyordu. Hüseyin bu sýrada geri döndü, kuvvetler daðýldý... Kimse çýkamýyordu karþýsýna, ikindiye kadar devam etti bu durum... Karþý tarafýn da maneviyatý bozulmuþtu... Herkes bu iþi baþkasý yapsýn diye beklerken Ömer, yine Harmele’ye emir vermiþ, tereddüt ettiðini görünce “Ya Harmele’ demiþti... “Ya Harmele... Bir yaþýndaki çocuklarý öldürmekten çekinmiyorsun da Hüseyin’e ok atmaktan mý korkuyorsun?” Harmele yayýný kaldýrmýþ, niþanýný almýþ ve fýrlayan ok, Hz. Muhammet’in torunu Hüseyin’in aðzýna saplanmýþtý!...Bunu baþkalarý da izlemiþ ve üzerine saldýran kana susamýþlar mýzrak ve kýlýçlarla Ýmam Hüseyin’i yere serip delik deþik etmiþlerdi... Hüseyin’e son darbeyi vuracaklarýn elleri havaya kalkýyor, yapamýyorlardý yapacaklarýný, son olarak yapacaklarýný... Acý acý bakýyordu Hüseyin bunlara. Þimr adlý Yezit mensubu hançerlerini Hüseyin’in boynuna dayadý ve Hüseyin, “Haydi, ne duruyorsunuz?” dedi, “Haydi ne duruyorsunuz kes, tam ceddim Muhammet’in öptüðü yerden kesiyorsun...” Þimr, Hüseyin’in bakýþlarýný görmemek için, O’nu ters çevirmiþ ve arkadan kesmiþti. Günlerden Cuma idi ve kitaplar bu tarihi 12.10.680 olarak yazar...

Bu Günün Petrolü: Zemzem Zaman zaman düþünürüm, eðer Hz. Muhammet, Medine’ye dönerken Gadiri Hum’da verdiði hutbede, “Cenab-ý Hak, benim Mevla’m (büyüðüm) dür. Ben de bütün müminlerin Mevla’sý, yani büyüðüyüm. Ve ben kimlerin büyüðü isem Ali de onlarýn büyüðüdür.” buyurmasýydý. Hz. Muhammed’in yakýnlarý yani Haþimiler, Hz. Ali’nin halifeliðini bekliyorlardý. Halife olan Ebubekir’e biat etmek belli ki kabulü zor durumdu, nitekim isyanlarý belirlemiþlerdi: “Ali’den baþkasý halife olamaz. O halife olmadýkça da kýlýçlarýmýzý kýnýmýza sokmayýz, kimseye bi’at etmeyiz.” Ali birlikçiydi. Hz. Ali’nin birlikçiliðine ilk canlý örnek: “Ümmetin icmali ile verilmiþ karara muhalefet hatadýr.” Bu sözle biat saðlanmýþtýr. Ali geçim sýkýntýsý içindedir, kimileri gibi hiçbir nimetten yararlanma yoluna gitmemiþ, çekildiði inzivada kendini Kuran’ýn toplamasýna vermiþtir. Ýkinci birlikçiliði, Ömer’e de biat etmesi! Hýrstan uzak bir insan. Kendi yoksulluðuna raðmen daha yoksularý koruyan, kollayan... Üçüncü birlikçiliði, Halife seçilen Osman’a da ilgi ve yardýmlarýný esirgememesi... Osman’ýn halifeliðiyle Emevilerin saltanatý iyice kendini göstermiþ, Haþimiler bir kenara itilmiþ, ikiliðin tohumlarý, meyvelerini vermeye baþlamýþtýr. Yýllar sonra Hicret’in 34. Milad’ýn 656 yýlýnda halkýn ýsrarlý istemiyle halifeliði kabul etmiþti Ali... Ve insanlarý rüþvetçilerden, çýkarcýlardan, zulümcülerden kurtarmak ilk iþi olmuþ, düzenleri bozulanlar karþý duruþa geçmiþlerdi. Kitaplar çeþitli tarihler düþüyor: Hicret’in kýrkýncý yýlý. 9 Kasým 661... 24 Kasým 661... 22 Ramazan, Ali’nin göçüþü... Oðullarý Hasan ve Hüseyin’e son sözlerine bakalým: “...Ya Hasan... ya Hüseyin. Size mertlik ve faziletten ayrýlmamanýzý öðütlerim. Zalimlere bile zulmetmeyiniz. Muhammet ümmeti arasýnda nifak çýkarmaktan sakýnýnýz.” Ve Allah’ýn rýzasýna nail Ali, öldüðü zaman ardýnda sadece 600 dirhem býrakmýþtý! ”

Haziran 2005

CEMAL YEÞÝL

Erenler Þöyle bir yokladým ezelden beri Nice þere meydan olduk erenler Yine de geçmedik edep erkândan Ýkrâr verip ikrâr aldýk erenler Kâmil Mürþit ile yola gireli Dostun cemaline secde kýlalý Özümden Hâkk’ý bulduk bulalý Mansur ile dâr’a durduk erenler Hiç gitmedik iki yüzlü kadýya Dost ile müþküle dönmüþüm diye Halimi arz ettim pirim Veli’ye Cem olduk bir yerde çözdük erenler Çok Hýzýr paþalar ferman yazdýlar Asýldý Pir, Nesimi’yi yüzdüler Kerbela’da bize mezar kazdýlar Daha dün Sivas’ta yandýk erenler Göç göç oldu bizi sür eylediler Bühtan edip yolu sarp eylediler Nice meydan gördük harp eylediler Hak uðruna cenge girdik erenler Bir nazarda baktýk bütün âleme Herkes ahvalini yazmýþ kaleme Yazamadýk bizi biz bir kelime Mihmani’yim dile geldik erenler

ÞEMÞÝK, KÜRECÝK VE AKÇADAÐ’DAN GÖÇ EDENLERE

Çaðrý Malatya ili, Akçadað (Arða) ilçesi, Kürecik nahiyesine baðlý Þemþik (Þamîþkân) köyünde dünyaya geldim. Bu köy ve çevresi üzerine bir kitap hazýrlýyorum. Osmanlý döneminde ya da sonradan Þemþik, Kürecik ya da Akçadað’dan göç eden aileler hakkýnda bilgi topluyorum. Bana gereken bilgiler þunlar: Göç eden ailelerin soyadlarý; Hangi aþiret ya da kabileye baðlý olduklarý; Göç ettikten sonra nereye yerleþtikleri ve Þimdi yaþadýklarý yer. Çalýþmama katkýda bulunmanýzý dilerim. Yardýmlarýnýz için þimdiden teþekkürler.

Þahin Aydýn

Postfach 100124 46201 Bottrop Almanya Tel: 00.49.2041.693 954 Faks: 0180506033406811 Cep tel: 00.49.179 426 2483 e-posta: info@sahinaydin.de internet: www.sahinaydin.de

5


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 6

¸ E SERÇESM

PÝR SULTAN

OLMAYINCA Viran bahçelerde bülbül öter mi Gönül eðlencesi gül olmayýnca Merhemsiz çið yara piþer biter mi Bir gerçek veliden el olmayýnca Nefse uyan Hakk'a uymuþ deðildir Gaziler namazýn kýlmýþ deðildir Bu gezen abdallar derviþ deðildir Arkasýnda hýrka þal olmayýnca Tabibsiz yaraya merhem sarýlmaz Mürþit olmayýnca pîre varýlmaz Yüz bin tabur kursan Yezit kýrýlmaz Eli Zülfikâr'lý Al'olmayýnca Bu aþk meydanýnda bir divan olur O meydana düþen nevcivan olur Ýtikatsýz talip boþ kovan olur Výzýlar arýsý bal olmayýnca Deðme arif bunu böyle bilemez Bilse de yinede ârif olamaz Her dede ölüyü diri kýlamaz Hünkâr Hacý Bektaþ Vel'olmayýnca Ýki melek gelir sual sorarlar Döker burcunu da gevher ararlar Bir kýlýn üstüne köprü kurarlar Geçemezsin Hakk'a kul olmayýnca Pir Sultan'ým baþtan dalga aþýrýr O dalgadýr âþýklarý coþurur Her bildiðin rehber çið mi piþirir Yanýp ateþlere kül olmayýnca

HÜSEYÝN ÇIRAKMAN

Kumrular Aðacýn dalýna konmuþ yanyana Sevgiyle yaslanmýþ durur kumrular Özünü özüne katmýþ can cana Bir birine buse verir kumrular Sýmsýký sarýlmýþ eþi eþine Tünemiþ bir dala garip baþýna Yanaðý yanaðýna döþü döþüne Kanadýn eþine vurur kumrular Bir sessizlik hüzün çökmüþ üstüne Erkek baba güven vermiþ dostuna Ne güzel yatmýþlar dalýn üstüne Dünyayý toz pembe görür kumrular Sizin evden seyredelim onlarý Hatýrýma geldi acý baðlarý Bizlerde yaþadýk ayný çaðlarý Ýnþallah murada erer kumrular Bahar havasýna neþe katmýþlar Sevgiyi beraber alýp tatmýþlar Onlar birbirine gönül etmiþler Kereme muhabbet verir kumular

6

Alevilik-Bektaþilikte Ruh Tasarýmý

A

Esat Korkmaz

Aynaya bakýp ruhlarýn muhabbetini izleyebilenler ya da bu muhabbete katýlabilenler, kendini yetiþtirmiþ demektir.

levilik-Bektaþilikte; evrenin içinden geldiðine inanýlan, hareket eden doðanýn kendisi olarak önsüz-sonsuz bir enerji biçiminde algýlanan, eyleme yönelerek doða ya da doða parçalarý kimliðinde görünüþe taþýnan ve onlara dirilik, devinim kazandýran tanrýsal öz, ötesinde, insanýn içinden geldiðine inanýlan, hareket eden beynin kendisi olarak önsüz-sonsuz bir enerji biçiminde algýlanan, eyleme yönelerek beden kimliðinde görünüþe taþýnan ve ona dirilik, devinim kazandýran tanrýsal öz, “ruh” olarak algýlanýr. Demek ki gövdenin ya da nesnenin “görünmeyen” yanýna, bâtýnýna “ruh” adý verilir. Ruhun kaynaðý gövdemizi, bedenimizi ya da nesneyi oluþturan “maddenin” kendisidir, yani canlýnýn ya da cansýzýn “maddesi”dir. Doðal olarak bir “ruhsal” gerçeklikten önce bir “fizyolojik” ya da “nesnel” gerçeklik vardýr. Daha doðrusu “ruh” denilen þey, insan baðlamýnda, “kendi kendisiyle iliþkisinde ya da kendi içgüdülerinin yöneliminde, yani kendini bilme sürecinde hareket eden beynin kendisi”dir. Ruh, “hareket eden beynin” kendisi olarak doðar, geliþir ve “ölür.” Felsefi tasarýmda zâhir bâtýndan ayrýlmaz: Zâhir (þeyin biçim olarak algýlanan görünen kýsmý), bâtýna ulaþmayý saðlayan bir “araç”týr. Bu “aracý” kullanmasýný öðrenmek durumundayýz. Yine zâhir hangi “madde”den kurulmuþsa, bâtýn da ayný “madde”den kurulmuþtur; zâhir hangi “yasa”ya baðlýysa bâtýn da ayný “yasa”ya baðlýdýr. “Ruh” da, “Tanrý” da gövdenin ya da doðanýn görünmeyen yanýnýn “kimliklendirilmiþ” biçimleridir; kimlikler “eyleme” geçince gövde ve doða, görünüþe taþýnýr; demek ki gövde de, nesne de özünde bir “ruh”tur, bir “Tanrý”dýr. Ruhun ya da Tanrý’nýn görünmüyor olmasý, onlarýn “nesnelliðini” ortadan kaldýrmaz. Doðayý iki bölüme ayýrabiliriz: canlý doða ve cansýz doða. Cansýz doðada “ölüm” yoktur; canlý doðada ise “ölüm” vardýr. Canlý doða doðar, geliþir ve ölür; bu süreç “önsüzden-sonsuza” uzanýr; canlý doða ölünce cansýz doðanýn, yani ölü doðanýn bir “parçasý” olur; ölümsüzleþir, çünkü ölü doðada “ölüm” yoktur; kendi bilincinin sözcülüðünü yapamasa da “yanýlmazlýk” vardýr. Beyin sezgisel zeminde kendine yönelirken “iç duyum” yöntemini uygular. Sezginin penceresinden bakýldýðýnda yaþamýn ve bütün gerçekliðin bir “oluþ”, “varlýða geliþ” olduðu algýlanýr. Gerçekte bedenler, nesneler deðil “eylem, hareket” vardýr; gövdeler, nesneler bu hareketle, eylemle “görünüþe” çýkmýþ varlýklardýr. Tasavvufi tasarýmda “tanrýsal esin”, “tanrýsal öz” olarak algýlanan ruh, bilgisini “gövde” yoluyla, bu gövdenin dýþ dünyayla iliþkisi yoluyla edinir. Görüldüðü gibi “iç duyum” ya da “içe bakýþ” sonuçta “dýþ duyum” tarafýndan biçimlendirilmektedir. Bu baðlamda iç duyum, “düþüncenin kendi üzerine dönmesi, zihnin içeriðinin düþüncede yansýmasý”dýr. Zihnin, kendi iþlemlerini ele almasý sonucu doðan “içerikler”, iç duyumun ürettiði “veriler”dir. Kiþi sezgisel zeminde “iç duyum” yöntemiyle “kendini bilmek” eylemine baþladýðýnda önce kendine, sonra kendinden doðaya yönelir; karþýsýnda “beden” ya da “nesne”yi bulur: Bu “nesne” ya canlý doðayý, özelde hisseden doðayý ya da cansýz doðayý, özelde hissetmeyen, ölü doðayý temsil eden “somut” bir varlýktýr. Canlý ya da cansýz doðanýn kökeni “sürekli hareket” içinde bulunan bir “erk”ten kaynaklanýr; bu “dirilik” kazandýran bir güçtür. Bu gücün önsüzden sonsuza doðru akýþýnda cansýz doðada bir “nesnel süreç”ten, canlý doðada ise bir “yaþam”dan söz edilir. Kiþi kendine yönelince, içini, ruhunu “dölleyerek” doðayý “dolaysýz” temsil eden ve ruhundan daha “bilge” olan “bedenine” atlar; bedeninin “bilgeliði”yle örtüþür; kendini “ebedi” kavramlarýn “zorbalýðýndan” özgürleþtirir. Bunu gerçekleþtirirken, doðasýnýn (bedeninin) bilincinde olmadýðý yönlerinin yönlendirmesiyle oluþan olumsuzluklarýný ortadan kaldýrýr. Bu o kiþinin ya da o kiþinin ruhunun, kendi bedeninde “ölümsüzlüðe” kavuþmasýdýr; “ölmeden evvel ölmesi” ya da “yaþarken dirilmesi”dir. Kendinden çevresine yönelince karþýsýnda doðayý bulur: Doðada bulunan bütün öðeler, bu öðelerden oluþan bütün nesneler “diri”dir; bu nedenle doðanýn bütünü de “diri”dir. Ona dirilik kazandýran “doðanýn ruhu”, “doðanýn caný” ya da “doðanýn aklý”dýr. Bu ruh, bu can, bu akýl doðanýn bütünündedir; belli bir yerde deðildir; sýnýrsýzdýr, sonsuzdur: Maddenin içinde onu yönlendiren bir “erk” niteliðindedir. Bu “erk”in en üst kimliði olan Tanrý, “doðanýn aklý” ya da “doðanýn doðasý”dýr. Ancak doða, kendi bilincinin sözcülüðünü yapamaz; bir “bilinçsizlik” durumu söz konusudur. Demek ki Tanrý da kendi bilincinin sözcülüðünü yapamaz, o da “bilinçsizlik” durumunda bulunur. Kiþi canlý doðanýn temsilcisi olarak kendini bilmek eylemine geçip ölmeden evvel ölerek ölü doðayla bütünleþtiðinde doðanýn sözcüsü olur, Tanrý’nýn sözcüsü olur; doðanýn ya da Tanrý’nýn bilinçsizlik durumu, yani kendini ifade edememe durumu sona erer; bir kez daha ölmeden evvel ölür ya da yaþarken dirilir; insan, “Konuþan Tanrý” olarak dünyalaþýr. Doðal olarak Aleviliðin anladýðý Tanrý ile Ýslamlýðýn ya da Hristiyanlýðýn kabullendiði Tanrý birbirine “benzemez”. Alevilikte Tanrý iki niteliðiyle tanýmlanýr: a) Bedenin, varlýðýn bâtýnýnda “keþfedilen”, algýlanan ve açýklanan “soyut” varlýk, b) Bu soyut varlýðýn “oluþ” niteliði kazanmasýyla yani eyleme geçmesiyle “somut” duruma gelen nesne, beden. Görüldüðü gibi bir Alevi inançtan “medet” umsa da (tasavvufi tasarýmýn mantýðý gereði) özünde asýl “belirleyici” olan “þeyler”in kaynaðý üzerine tasarým yapmak zorundadýr. Kendini ortodoks inanç alanýnýn “dýþýna” taþýyarak gerçekleþtirilen ve “masalsýz” olarak sunulan bu nesnel tasarýmlar; kendini, doðayý ve toplumu sorgulayýcý insanýn “pusulasý”dýr.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 7

¸ E SERÇESM

Sol Aleviliðe Bað mýdýr? Hasan Harmancý

A

levilik-Bektaþiliðin son yýllarda kendisini en çok örgütlediði alan siyasettir. Tüm dünyada olduðu gibi küreselleþmenin sistematik olarak tetiklediði ve Aleviliðin de etkilendiði ve ilgilendiði bir alandýr siyaset. Toplumsal oluþumlarýn, politikasýz oluþturulamayacaðý bilinen bir gerçektir. Anadolulu toplumlar, insanlýðýn grupsal olarak kendisini yönettiði ilk andan beri politikayý bilmekte ve politik öngörüler geliþtirmektedir. Özellikle toplumsal dönüþümlerin yönetimsel görüngüsü Anadolu’yu bu anlamda belirlemiþtir. Ýlkelliðin neredeyse hiç yaþanmadýðý bu topraklarda kültürel birikimler arasýnda yaþamýný kuracaðý politikalarý nasýl belirleyeceðini bilmiþtir insanlýk. Bu kültürel devamlýlýðýn siyasal ve sosyal sürüþünün bir boyutu da insani politikadýr. Alevilik çerçevesinde deðerlendirdiðimizde ise özellikle adsal anlamda topluluk bilinciyle hareket etmeye baþlandýðý 1200’lü yýllardan beri kendisine farklý topluluklar tarafýndan dayatýlan çok þeye karþý, yaþayabileceði bir siyaset güderek yanýt vermiþtir. Kimi zaman bunu doðrudan eline silah alarak gerçekleþtirmeye çalýþmýþ, kimi zaman ise sanatla, edebiyatla, inançla yapmýþtýr. Yarattýðý toplumsal kurumlarý da bu alanlarla besleyen Alevilik birçok farklý kültürel birikime de bu anlamda kapý açmýþ, koruyucu ve hoþgörülü olmuþtur. Özellikle Hacý Bektaþ’ýn oluþturduðu topluluk -yol sahibi- olma bilinci önemli bir sýçrama yaratmýþtýr. Yaþadýðý dönem içinde Alevilik- Bektaþilik anlayýþýnýn kurumlaþmasýný, merkezileþmesini saðlayan bir bilinçle hareket etmesi ve ardýllarýna sürebilecekleri kendine has bir kentsel “yol” býrakmasý Hacý Bektaþ’ý önemli kýlmýþtýr ý Hacý Bektaþ’la baþlayan ve yerleþik, deðiþmez külliye merkezli bu “Serçeþme” anlayýþý Aleviliðin kurumsal anlamda belli bir disiplin yaratmasýnýn altyapýsýný oluþturmuþtur. Anadolu’da yer yer merkezi , silahsýz güç odaklarýyla, otoritelerle çatýþarak veya savaþarak kendini besleyen Bâtini anlayýþlarýn -tekkevari olsa da- en geliþmiþini yaratýlabilmiþtir. Hacý Bektaþ’ý izleyenler tarafýndan kurumsallaþtýrýlan Alevilik öðreti sistemi, Osmanlý devlet siyasetine yön vermenin yanýnda uzunca bir süre askeri ve politik olarak da sisteminin sürmesini saðlamýþtýr. Yönetsel anlamda özellikle ekonomik dayatmalarýn Alevilere yönelmesiyle birlikte farklý bölgesel anlayýþlar yaratýlmasý, Osmanlý ekonomik sisteminin ve inançsal “cihatçý” tarzýyla mücadele etmesine yardýmcý olmuþtur. Tarih bilgisi vermek ve bunu makale arasýnda eriterek aktarmak zor olacaktýr. Tüm Alevilik- Bektaþilik çalýþanlarý buna hak vereceklerdir. Ancak günümüz durumunu kýsmi bir sosyolojik ve antropolojik tartýþmaya açabiliriz. Bunu 2004 tarihli bir araþtýrma1 ile açmak daha pratik ve örneklem açýsýndan kolay olacaktýr. Bunu yaparak ayný zamanda bu tür çalýþmalarýn Alevilik- Bektaþilik boyutunu nasýl bir noktada görmek istediklerini de irdeleme þansýmýz doðmaktadýr. Elbette bunu bir tartýþma platformu olarak deðerlendirip belli bir düzeyde kalarak sürdürmek görevimiz olmalýdýr. Özellikle bir çalýþmayý eleþtirmek hiçbir sonucuna katýlmamak olarak deðerlendirilmemelidir. Bu tür çalýþmalarýn -özellikleanketlerle yapýlanlarýn, Aleviler tarafýndan da -ankete katýlýrken dahi- ihmal edildiði ve farklý politikalara bilinçli veya bilinçsiz çekildiði bilindiðinden, sorunu çok taraflý olarak düþünmek durumundayýz. Aleviliði din sosyolojisi çerçevesinde “anlamaya ve açýklamaya çalýþan bir araþtýrma olan” Sünköy çalýþmasý kendisinden elli yýl önce yapýlmýþ olan N. Erdentuð’un çalýþmasý da2 dikkate alýnarak yapýlan bir çalýþmadýr. Ancak ayný köy üzerine yapýlan çalýþmalarýn sorularý ve çýkarýmlarý arasýnda fark bulunmaktadýr. N. Erdentuð’un araþtýrmasý daha çok Sünköy üzerine bir monografi çalýþmasý. Y.M. Keskin’in çalýþmasý ise Sünköy’ün sosyo-kültürel deðiþimi üzerine. Ancak daha çok dini bir çerçevede deðerlendirerek tanýmlar ve sorular oluþturmuþ. Bunu da din sosyolojisi yönünden deðerlendirdiði için yaptýðýný belirtmektedir. Akademik olan her iki çalýþma da bilimsel yöntem ve teknikler kullanmýþtýr. Bu çalýþmalarý karþýlaþtýrmak ve elli yýl arayla yapýlan iki çalýþmayý karþýlaþtýrmak ayrý bir çalýþmanýn konusudur. Biz her iki çalýþmayý da dikkate alarak konumuz açýsýndan Keskin’in çalýþmasý üzerinde duracaðýz.

A

Kýrsal Kesim Aleviliði Sorularý

nket formunda “herhangi bir idari veya siyasi yönü yoktur” ibaresi yer almasýna raðmen Keskin, her anket sorusunun deðerlendirme kýsmýna siyasi çözümlemeler eklemiþtir. Yer yer de doðrudan ankete ek olarak karþýlýklý görüþmelerden elde edilen baþý sonu belli olmayan “iþe” gelen alýntýlar eklenmiþ durumda. Bu alýntýlar kimi yerlerde çok kez de tekrarlanmýþtýr. Sorular içinde Ýslami söylemin egemen olduðunu görmek ise daha da þaþýrtýcý. Örneðin; “Aþaðýda sayýlan ibadetlerden hangilerini ne sýklýkla yerine getirmektesiniz” sorusunda; “Muharrem orucu tutmak, Hýzýr orucu tutmak, Cem Ayini’ne katýlmak gibi

Haziran 2005

þýklarýn yanýnda, Namaz kýlmak, Ramazan orucu tutmak” gibi þýklarýn olmasý bunun en açýk göstergesidir. Aldýðý yanýtlarý bilen bir pozisyonda hazýrlanmýþ ankete eklenen deðerlendirmeler ise daha ilginç. Birbirine benzer birçok görüþmeyle elde edilen bilgi Ýslami bir karakterde deðerlendirilmektedir. Örneðin, “Sürekli düþkün olanlar ise, ‘yol düþkünü’ kabul edilerek, topluluk dýþýna itilir. Bunlar, Kur’an’da evlenilmesi yasak olanlarla evlenenler, ikrardan dönenler ve zina yapanlardýr” diyor yazar. Baþka bir örnek yine; “Saha araþtýrmamýzý gerçekleþtirirken, imkanlarýn elverdiði ölçüde araþtýrma sahasýndaki toplumun en önemli dini uygulamalarýndan bir kýsmýna (Muharrem Orucu, adak kurbaný ve mevlid gibi) bizzat katýlarak….” gibi cümle içinde yer verilen ancak anket sorularý içinde yer verilmeyen Aleviliðe ait olmayan “mevlid” gibi kavramlarý da Aleviliðin bir parçasý olarak göstermeye çalýþýyor. Sünköy’de katýldýðýný söylediði bir mevlidi aslýnda birçok kavramý açýkladýðý gibi açýklayabilirdi. Örneðin; Alevilerde mevlid olmadýðý halde, sonradan yerleþmiþ bir ritüel olduðunu söyleyebilirdi. Ancak yazar Ýslam dairesini tamamlayan unsurlara ulaþmak istediði için bunu aktarma ihtiyacý duymuyor ve Aleviliðe sýzan ve yozlaþtýran kavramlarý Aleviliðin ritüellerinden biriymiþ gibi saymayý tercih ediyor.

A

Sol Deðerler, Aleviler ve Anket

levilik olgusunu ankete taþýdýðý sorusunda, “Alevi-Bektaþi olgusuna yüklenen anlam açýsýndan oluþturduðu, ‘ayrý bir din, Ýslami bir mezhep veya tarikat, Ýslamýn özü, bir düþünce veya yaþam biçimi’ gibi sorularýn anket yanýtlarýný deðerlendirdikten sonra, Yaþlý deneklerin aksine, Aleviliði Ýslam dairesi dýþýnda varsayma, bunun yerine, onu, bir inanç ve yaþama sistemi olarak algýlama eðiliminin 40 ve daha aþaðý yaþlardaki denekler tarafýndan oldukça kabul görmesi, Alevi-Bektaþiliðin bu yaþ grubundakiler tarafýndan dinsel bir olgu olmaktan daha çok siyasi (ideolojik) bir olgu olarak algýlanmasýna baðlanabilir.” yorumuyla, gençlerin nasýl baktýðýnýn bu anket çerçevesiyle ilgisi olmamasýna karþýn aktarmadan geçemiyor. Yazar bilimsel sýnýrlarda kalacaðýný ve “siyasi yön” oluþturmayacaðýný belirtmesine karþýn, baskýn bir deðerlendirmeyi tercih ediyor. Araþtýrmanýn deðerlendirme kýsmýnda, Alevilik ve Sünnilik çerçevesinde ele alýnan sorular, okuma yazmasý olmayan, az olan veya en fazla ortaokulu bitiren yaþlý kuþaðýn anket yanýtlarýný destekleyen ifadelere yer verilmiþtir. Ancak eðitim seviyesi yüksek ve -okuma yazmayý boþ verinüniversite bitirmiþ bulunan insanlarýn Aleviliðe bakýþlarýný ideolojik bir çerçevede deðerlendirmiþtir. Yine yazar çalýþmasýnda Alevi-Bektaþi olgusuna yüklenen anlamý grup içi dinamikler çerçevesinde deðerlendirdiðinde özellikle “1980’li yýllarýn sonu ile ve 1990’lý yýllarýn baþlarýndan itibaren” Alevilik-Bektaþilikle ilgili yaþanan enformasyon yoðunlaþmasýný deðerlendirirken özellikle bu dönemi yaratan Alevi-Bektaþi örgütlerini suçlar bir açýyla yaklaþmaktadýr. Genelde “Alevi Uyanýþý”, “Aleviliðin Kurumsallaþmasý” olarak görülen dönemin özellikle yeniden Alevilik açýsýndan dinin, tarihin, çaðdaþ siyasi dönüþümlerin tartýþýlmasýný spekülatif, ideolojik ve siyasi açmaz olarak deðerlendirmektedir. Alevi örgütlerinin kurucularýnýn çoðunun “1980 öncesi ülke gündemini hayli meþgul eden sað-sol kutuplaþmalarýnýn genelde solunda yer alan eski Marksist’lerden müteþekkil olup (Kaynak olarak A.Yalçýnkaya’nýn Alevilikte Toplumsal Kurumlar adlý kitabýný göstererek) çoðunluðu AlevilikSünnilik arasýndaki mevcut farklýlýklarý bir ‘sýnýflar arasý mücadelenin dýþa vurumu’, bir “muhalefet hareketi” ya da “bir yaþam biçimi ya da kültürü”, “toplumsal bir baþkaldýrýnýn ideolojisi” veya bir “düþünce veya yaþam biçimi” biçimindeki deðerlendirmelerini sol ideolojik karmaþanýn yansýmasý olarak deðerlendirmektedir. Çalýþmaya akademik olarak yaklaþtýðýný belirten Keskin, bu deðerlendirmesinin ardýndan, “Aleviliðin Ýslam dairesinin dýþýnda düþünülmesinin imkaný bulunmamaktadýr” biçiminde tanýmlayarak araþtýrma sahasýnda da “toplum üyeleriyle” yaptýðý söyleþilerde “aklý selim sahibi Alevi temsilcileri” ile yukarýdaki kanýya ulaþtýðýný iddia etmektedir. Yazarýn çalýþmasýnýn birçok yerinde olduðu gibi Sünniliðe yüklenen anlam kýsmýnda da ankete katýlanlarýn özellikle gençlerin ‘Sünniliði “Kur’an ve sünnete dayalý katý bir þeriat anlayýþý” þeklindeki taným denemesinin en fazla 31-40 ve daha düþük yaþ grubundaki denekler arasýnda raðbet görmesidir. Kanaatimizce bu durumu, söz konusu yaþ grubundakilerin yaþlý gruba göre, çaðdaþ ideolojileri (daha sol ideoloji) daha açýk olmalarýný baðlamak daha uygun düþmektedir’ biçiminde yorumlarla Aleviliði ve bunun yanýnda Sünniliði oradan da genel olarak Ýslamý, dinleri ve farklý dünya görüþlerini tartýþan dinamik, bilinçli kuþaðýn gö(Devamý 8. Sayfada)

7


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 8

¸ E SERÇESM

ALÝ ULVÝ ÖZTÜRK

2 Temmuz Hüzünlerimle göm beni oðul, alýp götüreyim tüm aðularý, aksýn ölü bedenimden topraða. Acýlarýmla göm beni kýzým alýp götüreyim tüm acýlarý sancýsýz dönsün dünya. Baþucumdaki taþ Sivas karasý Ayakucumdaki Maraþ, Çorum, Gazi. Karalarýmla göm beni topraðýna ýslat gözün yaþýyla mezar topraðýmý. Kansýn Sivas yanýðý bedenim Akarsu’larýna. Aðla, akýt yüzyýllarý, Özlem’i Hasret’i Metin ol, bu kaçýncý ölümüm Asým Sen koy topraðýma beni unutma. Sen sula yüreðimdeki Çimen’i Aðla semah dönen minik kuþa Güneþ doðacak kirpiklerin arasýna Doðacak hesabýný çoktan ödediðim alýn yazýma Kin tutarým minik kuþ semah dönen seni vurana Kin tutarým minik kuþ türkü diyen seni yakana. Yanýyorum, yanýyoruz oðul Aydýnlýk olacak yurdumun Göðü, topraðý, insaný. Iþýsýn yeþersin filiz versin. Fidan’lar büyüsün serçe yavrularýna yuva Yanýyorum, yanýyoruz kýzým, Bilim ve gerçek anlý açýk uzansýn güneþe gökyüzüne... Galip gelsin insanlýk galip gelsin yürek. Yandý göð ekinimiz harman vakti gelmeden. Bu yangýn sevda yangýný deðil, Bu yangýn yürek yangýný Bu yangýn Kerbelâ yangýný Madýmak’ta yansa da ateþler, Öyle bir ateþ verdim ki Dost ve düþman yüreklere... Bir taraf intikam yeminlerinde, Bir taraf hain gülse de Yeniden doðarýz küllerimizde, Olup çelik kanatlý kuþlar. Yeniden doðuyoruz yüzyýllardýr, Kýzýlýrmaða akmýyor mu turnalar, Yeniden doðuyor iþte Pir Sultan’lar. Yandýk yanýyoruz. O günlerden bugünlere. Kýrklar kere kýrklar olduk, Dem tuttuk bir üzüm tanesinde. Daha nice yüzyýllar þavkýyacak ýþýðýmýz, Dolanacak Sivas’larda. Bizi ateþe verenler, mesala düþünüzde göreceksiniz bizi, Mansur’un kesik kolu Zülfikâr olup dolanacak baþýnýzda. Apansýz bir ateþin içinde bulacaksýnýz kendinizi. Hiç olmayan insan yanýnýzdan tutuþturacaðýz sizi Yürek yangýnlarýmýz yakacak, göz yaþlarýmýzda boðulmadýysanýz hâlâ, yürek yangýnlarýmýz yakacak hepinizi... Ýstanbul 2005

8

(Baþtarafýý 7. Sayfada)

rüþ açýsýný daraltmaya çalýþmaktadýr. Araþtýrmasýnda yine Sünnilik ile ilgili kalýp yargýlar bölümünde Sünnilere iliþkin geliþtirilen kalýplardan birisi olan “Þeriatçý” taným denemesinin çoðunlukla eðitim düzeyi yüksek olan Aleviler tarafýndan daha sýklýkla kullanýldýðýný belirtmektedir. “Söz konusu önyargý kalýbýnýn en çok, üniversite mezunlarýnca kullanýlmasýný, bu gruptakilerin büyük bir kýsmýnýn sahip olduðu sol ideolojinin, hakim kültüre (Sünnilere) karþý geliþtirdiði söylemin bir yansýmasý olarak algýlamak yanlýþ olmasa gerek” çözümlemesiyle neredeyse anketin içinde çýkan aklýndaki “Ýslam dairesi” kavramýyla – ne olduðu anlaþýlmasa da – çakýþan her tür söylemin özellikle 40 yaþ altý ve sol söyleme dayandýðýný ve bundan dolayý da aslýnda Keskin’in hazýrladýðý ankete –bizce- gençlerin tesadüfen katýlmasýnýn kendisi için bir þansýzlýk olduðu görülmektedir. Yaþlýlarda Aleviliðin Ýslamiyet olarak algýlanýþý yüksek, genelde ise farklý. Alevi yaþlýlarda yozlaþma ve Sünniliðe benzeme sözkonusu iken, gençler kentsel, kültürel, inançsal, siyasal ve benzeri Aleviliðe ait sorunlarý yaþadýklarý için dinamik ve sorunlarla birlikte çözümleri de bilmekte ve tartýþabilmektedirler. Gençlerin yozlaþmaya karþý duruþlarý Sünniliðin kurumsallaþmýþ boyutu karþýsýnda Aleviliðin nasýl bir tavýr izlemesi gerektiðini daha iyi bilmelerinden dolayý -Sünni aðýzla konuþan Dedelerin ezbere tekerleme söyler gibi ürettikleri Ýslami kavramlara karþýn- Aleviliði yeni bir biçimlendirmeye gitmeleri yazarý birçok yönden etkilemiþ görünmektedir. Özellikle gençlerin eðitim düzeylerinin yüksekliðinden dolayý “dini referans” kaynaklarý -Ýslam dahil- tartýþabilmeleri Aleviliðin özsel olarak her þeyi aklýn süzgecine taþýmasý olarak deðerlendirilmelidir. Yazar için bu karmaþayý görmemesi onun özellikle Sünnilikle Aleviliði karýþtýran Dedelerin, bazen okuma- yazma dahi bilmeden geleneksel Aleviliði kendince yeniden Kurani bir söylemle tanýmlamaya çalýþtýðý ve yozlaþtýrdýðý bir dille Sünniliðe kattýðý boyutu daha çok ele almakta. Örneðin: Ýbrahim Özer Dede’nin (Sünköy’de yaþayan) “Alevi gençlerin inançsýzlýða sürüklenmesinin, biz Dede’lerin de bir takým kabahati varsa da, en önemli nedeni 68 Kuþaðý’nda aramak gerekir.” ifadelerini büyük bir memnuniyetle ve genel Aleviliðin özeleþtirisi olarak dikkate almaya çalýþmaktadýr. Alevilik öðretisinin kurumsal yozlaþmasýnýn kentleþme boyutunu da çeþitli yerlerde dikkate alarak çalýþmasýnda ele alan Keskin için sol ideolojik deðerleri yargýlayan ve eleþtiren bir sonuca ulaþtýðýnda bütün çalýþmasýnda olduðu gibi genel sonuca ve suçlayýcý tanýmlamalara gitmektedir. Günümüz Alevilik anlayýþýnda yeni elle tutulur ifadeler yaratmak yerine Din Sosyolojisi çalýþmasý olarak deðerlendirdiði anket çalýþmasýný “Yapýsal- fonksiyonel (Ýþlevsel) kuramýn yaklaþým, anlamý ve açýklamalarýný temel almakla birlikte yorumlayýcý ve sosyoloji geleneði içinde yer alan Etnometodolojiden de yararlandýðýný belirtmesine karþýn” analizlerinde kuþak çatýþmasý, bilinç, aydýnlanma, yeniden düþünme gibi noktalardan bakmak yerine Aleviliðin namaz ile niyaz benzeþmesi yanýnda aslýnda çok da ilgilendiði baþka bir olgu bulunmamaktadýr. Ýslamý öðretme çabasý özellikle eðitimde ters tepmektedir. Ýslam’ýn Alevileri Sünnileþtirme çabalarý –Feedback anlamýnda– istenen noktaya gelmemesi Alevi bir ailenin her koþulda çocuklarýný farklý yönlendirdiðinin görülmesi yazara göre “orta ve yüksek öðrenimlerini zorunlu olarak þehirde tamamladýklarý düþünüldüðünde, þehirleþmenin ve bunun sonucunda da modern eðitimin, sözkonusu toplumun inanç öðelerini ihmal etme tutumlarý üzerinde ne derece olumsuz etkilere neden olduðu sonucuna götürmektedir.” Alevilere Kuraný Kerim’in öðretilememesi yazarý özellikle araþtýrma yaptýðý köy gençlerinin aydýn, kendilerini ortaya koyabilir olmasý noktasýnda tehlikeli bir durum olarak görmektedir. Yine kentsel, sosyo-kültürel deðiþim sürecinin “Alevi-Bektaþi topluluklarý’nýn inanç sistemleri ve müesseseleri üzerinde bir takým sarsýntýlarýn meydana gelmesine neden olmuþtur. Bu durum, daha çok genç kuþaklarda, özellikle þehirlerde yüksek tahsil gören ve birtakým din karþýtý ideolojileri benimseyenlerin çok olduðu kesimlerde, daha açýk bir þekilde kendisi göstermektedir.” ifadesiyle Alevilerin töresini bozan kesimin “yüksek tahsil gören” aydýnlarýn suçu olduðu görülmektedir. Yine Ýbrahim Özer Dede’nin sözleriyle yola çýkarak “Günümüzde Aleviliðin artýk adý kalmýþ. Özellikle gençler için, artýk hiç bir þeyin önemi yok. Hele, On Ýki Eylül öncesi sola kayanlarýn Aleviliðe vurduðu darbeyi hiç kimse vurmadý...” kanýsýný öne çýkarmasý yine gençlerin Aleviliði ne hale getirdiðini destekleyen “önemli” deðerlendirmeler olmaktadýr. Fýrat Üniversitesi Bilimsel Araþtýrmalar Yönetim Birimi tarafýndan desteklendiði belirtilen bu çalýþmanýn Alevi kitledeki siyasallaþmanýn özellikle sola meyilli kýsmýnýn Aleviliði yozlaþtýrdýðý, kirlettiði bir boyuta doðru çekilmesi akademik çalýþmanýn sonunda beklenen bir sonuç olmasa gerek. Yine yaþlýlarýn Alevi gençlerin zorunlu din dersi karþýsýndaki durumu, Aleviliðin Diyanet’te temsili, Alevi kimliði gibi önemli sorunlara duyarsýz ve daha çok olana yamanma tavrýna karþýn gençlerin bu kurumlarýn kaldýrýlmasý ve toplumsal, siyasal deðiþiklikle beraber Aleviliðin var kýlýnmasý çabasý Keskin tarafýndan anlaþýlamamakta ve yargýlanmaktadýr. Keskin’e göre, “Ýslam þemsiyesi altýnda yer alan Sünni Alevi eðilimler, daha ziyade birbirini anlamaya, bilgilenmeye yöneldikleri takdirde köklü anlaþmazlýklar ortadan kalkacaktýr. Bu yöneliþ ayný zamanda milletleþme sürecini de hýzlandýracaktýr.” Bu ifade yazara göre, “Aleviliðin Sünnilikle bütünleþmesinde Hüseyin Özer Dede’nin -anket içinde yapýlan mülakatýnda ifade ettiði gibi- hepimiz Müslüman’ýz. Hepimiz Allah’ýn kulu, peygamberin ümmetiyiz. Kitabýmýz bir.” sonucuna ulaþarak, “deðiþim sürecinde kýrsal kesim Aleviliði” ve örnek köy olarak aldýðý Elazýð’ýn Sünköy’ü anket çalýþmasýnda vardýðý sonuç, bir önyargýyý besleme amaçlýdýr. Genel olarak Alevilerin kýrsal kesimde yaþadýklarý dinsel sorunlar yerine onlarýn nasýl daha çok Sünni kavramlar kullanýlarak Alevilik sembollerinin Ýslam dairesi içinde yer alacaðýnýn projesi olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Keskin, Ýslam’ýn “amentüsü” diye bilinen imanýn esaslarýný hiçbir þekilde yerine getirmeyen Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, ahiret ve kader anlayýþý birbirinden farklý olan iki farklý inancýn birbiriyle nasýl namaz ve niyaz arasýnda ortaklaþa denge kurabileceðinin peþinden koþmaktadýr. Keskin’e göre, yine Hüseyin Özden Dede’nin ifadeleriyle yola çýkarsak Allah, peygamber ve Kur’an öne çýkarsa Alevilerin de Bektaþi’lerin de Sünni-Alevilerin de, farklý Alevilerin de hiç bir bütünleþme sorunu kalmayacaktýr.

P

Anketin Öðrettikleri

ostmodernizmin, evrenselci modernizmin bakýþýný meþru olmaktan çýkartýrken doðrusal ve mutlak doðrular olarak öne çýkartýlmýþ olan inançlarla toplumsal düzenin “rasyonel” biçimde planlanmasý ne yazýk ki mümkün görünmemektedir. Kültürel söylemlerin postmodernist, kü-

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 9

¸ E SERÇESM

resel bu yeni süreçte, yeniden tanýmlanmaktadýr. Farklýlýklarýn ve heterojenliðin özgürleþtirici güç olarak öne çýktýðý süreçte inançlara güvensizliðin felsefi pragmatizme dönüþtüðü süreçte köy yaþamýnýn kentsel izdüþümler altýnda ezilmesinin evrensel bir dil kullanarak toplumu üst anlatýlarýnýinançlar baþta olmak üzere- günlük yaþam yargýsý olarak deðerlendiren ve totaliter bir fetiþist tutumla yaþayan “Alevi aklýný” manipulasyona açýk bir kendiliðindenlikmiþ gibi göstermesi bilim ve felsefe sýnýrýnda çözülemeyen bir sorundur. Ancak hâlâ, Keskin’in yaþadýðýna inandýðý metafizik iddialarýnýn süren, boþ ve Aleviliði de kapsayan eksik ve nüktevi hayal resimleridir kurduðu. Anket çalýþmasý içinde formülasyonunu kurduðu “öteki’ni” anlatmaya çalýþtýðý, algýlamaya çalýþtýðý modernitenin hayat çözümlemesiyle, inançlarýn hayat kurmasýný ayný evrenin düzlemi içinde güvenilebilir bütüncül bir kaos olmaktan öteye götürememektedir. Tarihsel süreklilik içinde bir dizi parçalanmýþ ve çeþitli yönleri olumsuz ya da iç içe geçmiþ farklý inançlarýn geçmiþ köprüsüyle kendisini korumaya çalýþan ve ayný zamanda kopuþ yaþamaya çalýþan “deneyimsel” bir öðretinin Aleviliðin, genel olarak Bâtini felsefi inançlarýn- aslýnda Keskin’ ve benzerlerinin “ölüm kampýna” almaya çalýþtýðý bir inancý nasýl kendince projelendirebileceðinin yoludur. Aleviliðe daha çok Ýslam karþýsýnda, Ýslami bilgi birikimi cephesinden bakarken; vahþi, ilkel, boþ inanç, acýnacak toplumsal enerjiye sahip, kendi aklý eksik ve Ýslami deðiþmez öze uymayan karakterde ve Ýslami kimliði yýkýcý bir boþ tanýmlamanýn serzeniþini kurmaktadýr satýr aralarýnda. Yazar için eski dünyanýn küllerinden yeniden yaratmaya çalýþtýðý ve din sosyolojisinde kullanýlan Rousseau deðiþtirdiði, Descartes’in ünlü söylemi olan “Düþünüyorum, öyleyse varým” düþüncesini “Hissediyorum, öyleyse varým” biçiminde kavramaya çalýþan bir aklýn “öteki”nin dizginlenebileceðinin çeliþkisi üzerine kurmaya çalýþýyor kitabýnýn deðerlendirme kýsmýný. Akademik destek alarak hazýrladýðýný iddia ettiði çalýþmasý aslýnda muhafazakârlýðýn, gelenekçiliðin, Aleviliðin uymayan simgeleri çerçevesinde Ýslamiyet’e nasýl entegre edilebileceðini hem de taþralý bir etnosantrik pozisyonla geliþtirmeye çalýþmaktadýr. Gerilimi olabildiðince Aleviler içinden, arka plandan ön plana çekerek Alevilerin bütünsel olarak güçlü kesimi olan yaþlýlarýyla, dinamik kesim olan ve özgün ve özgür gençleriyle deðiþmeyen coðrafyasýnda çatýþmaya çekmekte. Alevilerin “anonim kimliklerini” çeþitli araçlarla kamuoyuna taþýyan Keskin temel dönüþümünü neredeyse Alevi gençlerin “Komünist Manifesto” dýþýnda hiç bir þeyi görmeyen yüzlere sahip olduðunu tetiklemektedir. Alevi yaþayýþý içinde son dönemlerde geliþmeye baþlayan burjuvai anlamda yabancýlaþma dikenini Alevilerdeki Dede- talip iliþkisini dahi zedeleyecek ve yaþamýn, Alevilik kavramýn dýþýna çýkaracak -zaaflara dönüþtürecek- bir toplumsal zorlamaya çekmektedir. Kitle içinde ikircikli gibi görünen ancak, popüler kültür bütünleþmesinin yarattýðý ve geleneksel çatýþmanýn doðal olduðu popvari tarih ifadeleri içinde Aleviliðin metropolitan söylemlerle, postmodern kalýplar ve planlar çerçevesinde “Ýslami daire”de olmasý, geleneksel, klasik, kentsel deðerlerin aktifleþtirilmiþ, taktiksel enerjisiyle boðdurulmaya çalýþýlan metavari bir inanç olarak görmektedir. Son dönemlerde özellikle devletin yapmaya çalýþtýðý ve Alevileri de kitle tüketimi açýsýndan günümüz rejimsel rengi içinde kapitalist standartlaþtýrma çeliþkisinde yeniden Aleviliði tartýþmaktadýr. Toplumsal dalgalanmanýn kentsel, tüketim iliþkisi içinde geliþen kaygýlarý içinde pazara dönüþen Alevilik özellikle yazar için son 20 yýlýn kültürel, ekonomik ve politik kökenler açýsýndan “örgütlenme” biçimi dahil olmak üzere ( Alevi vakýf ve derneklerin) yarattýklarýný gerici bir atmosferle yýkmaya çalýþmaktadýr.

A

Alevi Gençlerin Gücü

leviliðin dinamik ilerici kuþaðýnýn Alevilik için oluþturmaya baþladýðý -geçici görünse degeniþletilmiþ teorik çalýþmasýnýn Alevi inancýnýn geleneksel boyutuyla stratejik açýdan sorunlu görünmesine karþýn kurumsal deðerler ve dünya sisteminin yeniden oluþan “melezleþme” sürecinde ciddi bir ilerleme gücü olduðu ortadadýr. Ýlerleme sadece teknolojik olarak düþünülmeyeceði için insani deðerlerin birikimini kendi içinde –grafiksel olarak düþünmemek kaydýyla– örgütlü toplum modeline doðru sembolleri “kirlense” de kolektif gücünü kullanmaya, inançsal ve kolektif heyecanýný toplumsal formasyon açýsýndan geliþtirmeye devam etmektedir. Alevilik bugün iniþli çýkýþlý “mistik” bir birikime sahip olsa da astroloji, mitoloji ve farklý inançsal semboller ve göstergeler kullansa da hem ekonomik anlamda, hem de farklý inanç ve kültürlerle evrensel deðerler açýsýndan rekabet edebilir’ bir gelecek birikimine sahiptir. Özellikle inançsal felsefi akrabalýðý açýsýndan yerel kültürel deðerlerle kýrsal veya kentsel, anaerkil veya ataerkil, cemaatsel veya kimliksel, kültürel olsun kamusal bir verimlilik göstermektedir. Yetiþen yeni Alevi kuþaklar, misyonlarýnda “iniþli-çýkýþlý” geçiþler yaþasalar da eylemsel anlamda teorilerini destekleyen patlama noktalarýna sahiptirler. Özellikle Alevilerin son dönemlerde mimari açýdan Cemevleri konusundaki yenilikçi tutumlarý yasal anlamda zorunlu din dersleri ve Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’na karþý tutumlarý, Alevi kimliði ve Alevilerin laiklik anlayýþýný dayatmalarýnýn taban bulmasý güçlü müdahale planlarýnýn göstergesidir. Aleviliðin kültürel anlamda kitlesel güce sahip olmasý tartýþtýðýmýz kitabýn yazarý Keskin’in etkilediði gibi içeriden olsun, dýþarýdan olsun Aleviler üzerinde hesapçý politika, inanç vb. güçlerin karþýsýnda çekirdek bir alternatif geliþtirmektedir. Tarihi açýsýndan yeterince yargýlanmýþ olan Aleviliðin son dönemlerde bu tür “bilimsel”, “akademik” anlamda tartýþýlýyor, araþtýrýlýyor gibi gösterilmesine karþýn aslýnda Alevilik tabusunun hâlâ Ýslam içindeki çatýþmalý, çýplak duruþunun bir yandan ticarileþtirilmesi, bir yandan doðrularýnýn teslim alýnmasý sürecinin devamý ve tekrarýdýr. Keskin istiyor ki Aleviler sembollerini, ütopyalarýný Ýslam içerisine yönlendirsinler. Kentsel modernizmin gelenekleri yutmaya baþladýðý bir süreçte Aleviliðin Ýslam içerisine sýðýnarak tuhaf bir ezansal ve namazi dekorasyon, kod ve semboller üçgenine katýlsýn. Keskin’in çalýþmasýnda ortaya çýktýðý gibi amaç bu çalýþmalarda Alevilik, Ýslam’ýn kitabi kalýplarý ve imajsal verileriyle taban tabana mekânsal, akýlsal ve kültürel anlamda uyum saðlasýn.

KAYNAK

1 2 3

Pir Sultan Abdal’ýn, Þah Hatai’nin ve Þeyh Bedreddin’in kendine has hareketleri baþta olmak üzere Celali Ýsyanlarýný ve benzerlerini ayýrmamak gerek. Yahya M. Keskin, Deðiþim Sürecinde Kýrsal Kesim Aleviliði- Elazýð Sünköy Örneði-, ilahiyat Yay., Ankara 2004, Nermin Erdentuð, Sün Köyü’nün Etnolojik Tetkiki, AÜ DTCF Yay. Ankara 1959.

Haziran 2005

BÝR KASET

Yusuf Gül’den Üzülme Yusuf Gül, TRT Gençlik Korosu ile baþladý. On bir yýldýr ayný kurumda müzik yapmanýn yanýnda kiþisel olarak da eserler vermeye devam ediyor. Telden Dile 1, Telden Dile 2, Bir Ömre Türkü ve Sevdanla Çýktým Yola albümlerinden sonra Gül beþinci albümünü yayýnladý. Usta iþi eserlerle çýkardýðý yeni albümünde son zamanlarda çok denenen týnýlarla çýkýyor karþýmýza. Albümünde M. Eroðlu, Melüli, Ýbreti, Micrumi, Pir Sultan Abdal’ýn eserlerini kullanmasý zor ve iddialý bir yol denediðinin göstergesi. En zor olan usta iþi eserleri tekrara kaçmadan yorumlamaktýr. Yusuf Gül sesinin ayrýcalýðýný ve müzik birikimini kullanarak, bildiðimiz týnýlarý yeniden sunuyor. Son albümünde seçtiði eserlerle müzik kariyerinde aldýðý mesafe belli olan Gül çaðýmýz sorunlarýný da iþlediði çalýþmalar yapmýþ. Söz ve müziði kendisine ait olan “Üzülme”adlý eserinde insanýn gözpýnarlarýnýn dibinde aðlamaklý bir hüzün býrakan, genzini yakan ama umut da veren bir çýðlýk düetiyle çýkýyor karþýmýza. Gülay’la yorumladýðý bu eserinde, Gül; “National Geographic TV bir Afgan kýzýnýn fotoðrafýný gösterdi. Kýzýn gözleri çok güzeldi, resmi çeken gazeteci Afgan kýzýn savaþtan sonraki halini gösterdi, yaþlanmýþ, çok yýpranmýþ… Bundan etkilenip yazmýþ olduðum bestemdir diyor.” Bir sanatçýnýn en önemli görevi gördüðü ayrýntýlarý yorumlama görevini çaðý ve sonrasý için sürdürmesidir. Gül, küreselleþmeyle bütün dünyanýn ortak kaderini gözleriyle anlatan ve yansýtan bir kadýnýn ruhsal ve bedensel yansýmasýnýn sorumluluðunu yerine getiriyor. Savaþýn acýsý baþka nasýl anlatýlýr ki zaten. Anadolu topraklarýnda yaþamý sorgulamanýn mümkün olduðunu gösteriyor. “Yokluk senin peþinde mi Ekmeðinde aþýnda mý Baharýnda kýþýnda mý” Güzel ritmik sözler olarak düþünmeyin, ezginin gücü boðazýnýzda düðümler oluþturuyor. Uluslararasý kadýn hareketinde yer alan Alevi kökenli birkaç kadýn üyesinden birisi olarak tanýdýðýmýz Yaþar Seyman’a ait olan sözleriyle “Zazam”adlý çalýþmasý da farklý bir tat katmýþ albüme. “Zazam zazam zazam Söyle nedir cezam Ben þimdi zazasýz Derdimi kime yazam” ASC’den çýkan Yalancý Bahar & Üzülme albümünün akýllarda kalacak ezgiler taþýdýðýný görmek sevindirici. Heyecanýnýn devam etmesi dileðiyle Yusuf Gül’e albümünde baðlamalarýyla destek veren M. Eroðlu ve O. M. Öztürk ve diðer emeði geçenlere teþekkürler… Hasan Harmancý

9


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 10

¸ E SERÇESM

DERVÝÞ KEMÂL ÖZCAN

Kýzýlbaþ Alevi Hareketi Devlet Kaynaklý Bilgiden Arýnmalýdýr

Hacý Bektaþ-ý Veli Size sesleniyorum ey Hacý Bektaþ Veli, Sülb-ü Ahmed-i Muhtar, veçhi Cenabý Ali. Yüreðim huzur buldu, seni sevdim seveli, Lütfet bir kez göreyim doðal mühürlü eli… Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Dinine, imanýna Hak dediðim merhaba

Haþim Kutlu

Muhammet’le Ali’den aldýn gerçek dersini, Bir gezip dolaþtýn dört kapýnýn hepsini. Horasan’dan Urum’a duyurmuþtun sesini, Derdime iksir yaptým ben senin nefesini... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Kitab-ý Kur’anýna Hak dediðim merhaba Gerçekleþtirmek için en büyük emelini, Gelip Urum’a attýn Türk’lüðün temelini. Türk halkýna uzattýn kerametli elini, O tarihte gündeme getirdin Türk dilini... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Dostuna, yarânýna Hak dediðim merhaba Doðuþtan lekesizdi tertemiz özün senin, Talib-i âþýkana kýbleydi yüzün senin. Yediyüz yýl sonrayý görürdü gözün senin, Dinleyenler anlardý, Türkçeydi sözün senin... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Diline, lisanýna Hak dediðim merhaba Gelmiþ geçmiþ âlimler senden ilham aldýlar, Senin bilgeliðine hepsi hayran kaldýlar. Zamanla bu âlimler birer mucit oldular, Sayende bu dünyaya ünlerini saldýlar... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Ýlimle, irfânýna Hak dediðim merhaba (...) Faziletler cem olup vücut bulmuþlar sende, Erdemli kiþiliðin ilgi yarattý bende. Arý gibi bal yapmak istedim peteðinde, Bir elim ellerinde, bir elim eteðinde... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Destine, demanýna Hak dediðim merhaba Yoluna girmek için arzeyledim halimi, Bir rehber-i kâmile verdim iki elimi. Kutsal kemerbest ile baðladýlar belimi, Bühtan yapmasýn diye lâl ettiler dilimi... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Cem’ine, meydanýna Hak dediðim merhaba Dahil-i derðah olup, aþk ile ikrar verdim, Kurbanýmý týðlayýp, meydana sofra serdim. Ölmeden evel ölüp Hakk’ýn sýrrýna erdim, Sana þükürler olsun, cemâli didar gördüm... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Yoluna, erkânýna Hak dediðim merhaba Soylusun, erdemlisin, Pirisin Erenlerin, Derdi, gamý kalýr mý cem’ine girenlerin. Muradý hasýl olur gönlünü verenlerin, Tümüne selam olsun, yolunu sürenlerin... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Canýna, canânýna Hak dediðim merhaba Derviþ Kemal yazmýþsa, bu senin sayendedir, Biz gibi acizlere ilhamý verendedir, Affetme gücü sende, kusur yükü bendedir, Derdim çoksa gam yemem, çünkü derman sendedir... Merhaba ey yüce pir, çok sevdiðim merhaba Derdine, dermanýna Hak dediðim merhaba Uzunköprü, 2 Aðustos 1983

10

Bir halk için en büyük felaket, tarihlerinin düþmanlarýnca yazýlmýþ olmasýndadýr. Tombe

B

ilim adamý Tombe’nin, tarihsel belleði yok edilmiþ halklar için son derece öðretici bir uyarýsý vardýr. O, bu uyarýsýnda, “bir halk için en büyük felaket der, tarihlerinin düþmanlarýnca yazýlmýþ olmasýndadýr.” Tombe’nin bu uyarýsý, ülkemiz tarihinin en kadim toplum kategorisi olan biz Kýzýlbaþlar açýsýndan elli kez daha önemli olarak önümüze çýkmaktadýr. Çünkü, hem kapitalizm öncesi ümmet devletlerin (dinlerin), hem de kapitalizm dönemi ulus devletlerin (dinlerin), düzen içine çekmek istedikleri, bunun mümkün olmadýðý yer ve durumlarda da yok saydýklarý temel toplum kategorisi olmuþlardýr. Özellikle Anadolu-Mezopotamya coðrafyasý açýsýndan ele alýndýðýnda, söz konusu olgu, tarih boyunca, bu yönden sayýsýz katliam ve kýrýmýn yaþandýðý görülmüþtür. Kadim Kýzýlbaþ hareketindeki sürek, egemen dinlerdeki, ayný baðlamda devletlerdeki sürek ölçeðinde kýrýmý ve katliamý getirmiþtir. Otantik yapýsý tümüyle daðýtýlmýþ olmasýna karþýn, varlýðýný bir biçimde devam ettiren Kýzýlbaþ Alevi topluluðunun sistem içine çekilmesi, sistemlerin basit bir bileþeni konumuna getirilmesi isteði son bulmamýþ, günümüzde de devam etmektedir. Bu noktada, karþýlýklý duruþ, Ýslamiyet için ne ise Hýristiyanlýk için de ayný olmuþtur Yahudilik için de. Hepsinin Kýzýlbaþ Aleviler örneði bölgenin tekmil doðal toplum süreklerine karþý tavýrlarý hep ayný olmuþtur. Çünkü onlar egemendirler ve devlettirler. Doðal toplum ise Devlet dýþýdýr, sistem dýþýdýr. Bu gün, kendini bilmek, bilince çýkartarak, siyasal ve hukuksal alanda kendisi için hak talebinde bulunmak üzere hareket eden, Kýzýlbaþlar yönünden, karþý karþýya kalýnan politika ve uygulamalar, yine ayný mahiyettedir. Fakat görülen odur ki katliam ve kýrýmlarýn en katmerlisi toplumsal zihinlerde, belleklerde gerçekleþtirilen katliam ve kýrýmlardýr. Bunun en temel göstergesini yaþamakta olduðumuz tarihsizlikte görmekteyiz. Tarih belleði, egemen devletlerin sultasý altýndadýr. Son on beþ yýllýk mücadelenin esasýný, toplumumuzun yitirilmiþ tarihsel belleðini yeniden canlandýrma çabasý oluþturmaktadýr. Kolay olmamýþtýr ama yine de küçümsenmeyecek ölçekte yol alýnmýþtýr. Verilen uðraþ sonucundaki kazanýmlarýmýza ayaklarýmýzý saðlam basarak, üzerimize örtülen inkâr küllerini ayýklama gayretinden geri durmamak zorundayýz. Bir toplum eðer

yeniden kendisini bulmak istiyorsa yapacaðý en temel görevlerin baþýnda gelmektedir bu. Her tarihsel uðrakta da görüldüðü üzere, kadim doðal toplum süreði, ne zaman kendine gelse ve kendini bilme özgürleþme isteði duysa, egemenlerin katliam ve kýrýmlarýnýn yaný baþýnda, asimilasyon politika ve uygulamalarý hazýr beklemektedir. Her dönemde, hizmetlerine koþturduklarý düþün ve kalem erbabý hazýr ve nazýrdýr yaný baþlarýnda. Bunlarýn içinde en tehlikeli olanlar da Kýzýlbaþ Alevi toplumundan transfer ettikleridir. Biz bu gibilere öteden beri asimilasyonun köprübaþlarý demekteyiz. Bu toplumun deðerlerini istismar ederek peþlerinden sürüklerler. Egemen düzenin alimleriyle ulemalarýyla kol kola sefer halindedirler. Bu toplumu içten fethetmek üzere yýðýnla misyoner kollarý sývamýþtýrlar. Ünlü 28 Þubat harekatý sýrasýnda Ýran Cumhurbaþkaný Hatemi’nin, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaþkaný Demirel’e yazdýðý mektup son derece öðreticidir bu yönden: “Bu Kýzýlbaþ Aleviler” diyor Hatemi, “tarih boyunca bölge ülkelerinin baþýna beladýr. Ya bunlarý asimile edip düzen içine çekiniz ya da izin veriniz biz yapalým bunu. Biz bir hayli deneyimliyiz bu konuda.” Misyonerlik ve bu baðlamda asimilasyon konusunu, gündemimize aldýðýmýz bu süreçte, Kýzýlbaþ Alevi hareketini olduðu kadar bir parçasý olduðumuz genel Alevi-Bektaþi hareketini de bu noktada uyarmak durumundayýz. Tombe’nin uyarýsýna büyük anlam vererek, son bir kez daha bitirmek üzere harekete geçen ve tarih bilincinin karartýlmasýný saðlamak üzere meydanlarýmýza boca edilen, inkârcý tarih anlayýþlarýný, meydanlarýmýzdan süpürmek durumundayýz. Geçmiþle doðru tarzda buluþulacaksa, en temel görevlerden birinin bu olduðu bilinmek durumundadýr. Ýkincisi ve en önemlisi, bir tek tarih yazýmýnýn mümkün olmayacaðýný bilerek, tarih yazýmlarýnýn resmiyetlerin, bir baþka deyimle, siyasi alan sultasýnýn dýþýna çýkarma uðraþýsý vermeliyiz. Tarih çalýþmalarýnda hiçbir tarihçi, kendini herhangi bir baský altýnda hissetmemesi gerektiði gibi, yaptýðý çalýþmalarýn sonuçlarýndan da hiçbir þekilde zarar görmemelidir ve bu nedenle tarih konusu týpký din, dil, etniside vb konular gibi “kiþiye özel alan” konusu olmalýdýr. Devlet bu alanlardan elini çekmelidir. Bu bizim öznel kaygýlarýmýzdan kaynaklanan bir istek deðil, burjuva devlet yapýsýnýn baþlangýç-

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 11

¸ E SERÇESM

HAÞÝM KUTLU

Gerçeðe Hû! ta öngördüðü en temel dayanaklarýndan biridir. Ýþine geldiðinde iþine gelen konuyu politika dýþý iþine gelen konuyu politikanýn kendisi gibi ele almak olmaz, ki Türkiye Cumhuriyeti devleti baþýndan beri bu sakat iliþkiyle malûldur. Din, dil, etniside gibi birçok konu nasýl devletin asli unsurlarý olarak devlet olmuþlarsa ve politikanýn doðrudan konusu olmuþlarsa Tarih de öyledir. “Türk Dil, Tarih kurumu” resmi tarih öðretisinin üretildiði temel yapýlardan biridir.

Rengini Açýða Vuranlar Son yirmi yýlda yapýlan tarih çalýþmalarýnýn ezici çoðunluðu kaynaðýný, Tombe’nin sözünü ettiði daðarcýktan almaktadýrlar. Bu tarih yazýmýnda ilk gibi görünenlerin birçoðu bu gün yerlerini ve renklerini de açýða vurmuþ durumundadýrlar!. Birçoðu Ümmet-Ulus Din’in içimizdeki ayaklarý olarak yol yürütüyorlar. Kimisi MHP, kimisi CHP vb. elbiselerini giymiþ olarak!.. Bunlar biliniyorlar ama henüz bu etki en baðýmsýz çalýþýyor gibi görünenlerimiz de de sürmektedir bir biçimde. Ýþte bu, kaygý vericidir ve üzerine gidilmesi gerekir. Özellikle þu noktalarda gidilmesi gerekmektedir: Birincisi: Güncel Alevi Bektaþi hareketi, genel yapýsý itibariyle politik bir harekettir ve hukuksal çerçevede demokratik anayasal hak talebiyle politika meydanýndadýr. Hareketin bu özelliði, zorunlu olarak devletle bir biçimde iliþkilenmeyi beraberinde getirmektedir ve bu doðaldýr. Doðal olmayan ise Alevi Bektaþi hareketi, kendi öz kimliðini belirlerken, devletle sorunun doðasý gereði iliþkilenmesini bu alana da yansýtmasýdýr. Gerek kimliðin tanýmlanmasýnda gerekse tarihselliðin ele alýnmasýnda devlet endeksli yaklaþýmdan bir türlü sýyrýlamamaktadýr. Büyüðünü görünce kendisini ayaða kalkmak zorunda hisseden genç örneði. “Kutsal Devlet”ya da “Devlet Baba” anlayýþý öylesine zihinlere kazýnmýþtýr ki bir çoðumuz bunun farkýnda bile deðildir. Siyasal ve hukuksal alanda zorunlu iliþkilenmelerin sanki her alanda da iliþkilenmeyi getirmesi zorunluymuþ gibi bu etkinin çekim alanýndan sýyrýlmak mümkün olmuyor. Ama sýyrýlmadan da özgürleþme olmayacaktýr. Bu hem Kýzýlbaþ geleneðinin bir gereðidir hem de modern insan olmanýn bir gereðidir. Bu ruhsal þekillenme bile, tarihsel bakýmdan yaþanýlan asimilasyon politika ve uygulamalarýnýn derin etkisi nedeniyledir ve bu müthiþ bir darlýktýr. Diðer yandan bu darlýðý besleyen ve kýþkýrtan ise hiç kuþkusuz devlettir. Devletin yukardan beri ifade etmeðe çalýþtýðýmýz yapýsal özelliðinin kavranýlamamasý, tekmil yanýlgýlý yaklaþýmlarýn da esas kaynaðýdýr. Ýkincisi: Tarihselliði ve toplumsallýðý dar bir alana hapsetmesi, onun hem kendisini hem de iliþkilendiði resmi yapýlanmalarý doðru kavramasýný engellemektedir. Çünkü, temel olan kendisini doðru tanýmak ve tanýmlamaktýr. Ölçü bizzat kendisidir. Kendisini sýnýrlý ve göreceli bir alanda tanýmladýðý ölçüde ve kendisinin hem tarihselliðini hem de toplumsallýðýný doðru tarzda analiz edip kavramadýðý ölçüde, iliþkilendiði hiçbir yapýyý doðru kavrayamaz. Güncelliði bakýmýndan, ana gövdesi itibaribariyle kendisi, siyasal bir harekettir. Siyasal

Haziran 2005

alanýn konusu olaný, bakýyorsunuz, “inanç” olarak tanýmlayarak yol alýyor. Ýnanç dediðiniz yerde “din” konuþuluyor ve doðal olarak ilahiyat konuþuluyor. Maddi ve manevi oluþu itibariyle koskoca bir toplumsal yapýlanma, “Allah-Pir-Cemevi” iliþkisine indirgeniveriyor. Her þey bundan ibaret kabul edilmiþ oluyor. Diðer yandan, bir kere alan böyle zemine düþürüldüðünde ve baðlý olarak ilahiyat konuþulduðu yerde, çoðu kere de ilahiyatçý olmadýðý için abese kaçan þekilde, kiþi kendisini Ýslami verilerle sýnýrlýyor ve Ýslami öðelerle kendisini açýklamaya çalýþýyor. Ýslamý da doðru dürüst bilmeden yapýyor bunu. Daha birkaç zaman önce Ýslami verilerin bittiði yerde “Türklük” öðeleri sýralanýyordu. Þükür o bir ölçüde aþýldý. Oysa, gerek tarih yazýmýmýzda gerekse toplumsal belleðimizi geliþtirmede, öz etkinliðimiz bakýmýndan, maddi ve manevi varlýðýmýzýn tamamýna yayarak kendimize bakmak durumunda olduðumuzu gözden kaçýrmamalýyýz. Toplum olarak baðýmsýzlaþmaya çalýþtýðýmýz ve varlýðýmýzý olduðumuz gibi ortaya koymaya ve kabul ettirmeye çalýþtýðýmýz bu süreçte, konu varlýk ya da yokluk derekesinde önemlidir. Çalýþmalarýmýzda, temel istem, kendimizin olduðu kadar devletin ve etkisinin de baðýmsýzlaþmasý isteðidir. Devlet olgusunun cumhuriyet pelerinlisinden kaçýp cüppelisine düþmek olmaz. Türkiye Cumhuriyeti devlettir ama sözünü ettiðimiz Ýslamiyet de devlettir. Kýzýlbaþ topluluðu ne dünkü devleti ne de bu günkü devleti kabul etmemiþtir. Devlet olgusunu kabul etmemiþtir. Kuþkusuz otantik yapýsýyla etmemiþtir. “Biz Emevilikten gelen Ýslam deðiliz ve bu Ýslamdan hiç olmadýk” demenin baþkaca bir sosyal toplumsal karþýlýðý yoktur. Tarihsellik ve toplumsal bellek açýkça kendisini bu noktaya endekslemelidir. Böyle hareket ettiðinde bize göre büyük Hünkar'ýn, Ne ararsan kendinde ara þeklindeki tarihsel çaðrýsý meydanýmýzdaki yerini bulabilir ve tarihin kaydettiði bedelgâhlarýna ancak bu þekilde doðru bir cevabýn sahibi olabilir.

Ýnkâra talimi kullukta yarýþýr Harami sofrasýnda lokma kapýþýr Hem cahil cühela söze karýþýr Yalan makamýna pervahým yoktur-sevdiðim Ýnsan olmuþ þu insanýn kurdu Yalan dolan her meydaný sardý Dinime küfreden softanýn merdi Dinli hemi dinsiz þiþinen çoktur-sevdiðim Ýnsan ol hem insanýn carýna yet Kârin insan olsun budur hizmet Zorda darda varolmaktýr marifet Marifet ehline kurbaným çoktur-sevdiðim Meydan açtým Hakk’a erek benim Soya tapmam yola sürek benim Daylemi’de seðiren yürek benim Cüppeye secdem niyazým yoktur- sevdiðim

Serçeþme Yýllýk Abone Bedeli Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 Euro Ýngiltere 40 Sterlin Adý Soyadý Kuruluþ Telefon - Ýþ Telefon - Ev Telefon - Cep Faks E-posta Posta Adresi

Bin Yýllýk Gerçek

Sokak No

Önünde on bin yýllýk Anadolu ve Mezopotamya gerçeði durmaktadýr ve bu gerçeðin en temel varisidir. “Kur’an Hz. Muhammed’e inmiþtir ama Muhammed Kur’an’a sýðmamýþtýr.” Eðer sýðsaydý Hadisler olmazdý!. Alevilik ise temel olarak, dünyasal gerçek Ýnsandan hareket etmiþ ve okunacak en büyük kitap insandýr demiþtir. O halde, Din ve diyanete sýðdýrmaya çalýþmak boþunadýr bu yolaðý. Ne demiþti koca Hünkâr: “Ne ararsan kendinde ara Mekke’de, Kudüs’te Haç’ta deðil.” Tam da kýyým ve katliamlarý takip eden ve böylesi bir daðýlma ve yýlgýnlýk ortamýnda yapýldý bu davet. Hem tarihseldi hem de muthiþ stratejik. Yoðun asimilasyon politika ve uygulamalarýnýn eþlik ettiði kaçýþ öneminde yapýlan Hünkâr çaðrýsý günümüze ýþýk tutuyor. Kimse kendi gerçeðinden sinikçe kaçamaz kaçmamalýdýr. Gerçeðe Hû!

Kaynamaz kazaný ne yobazdýr Ham ervaha meydaným yoktur- sevdiðim Tükürsen yüzüne nazý niyazdýr Merdi nadana eyvallahým yoktur-sevdiðim

Semt - Ýlçe Posta Kodu Þehir - Ýl/Eyalet Ülke Abone bedelini Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti adýna Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki formu okunaklý doldurun ve dekont ile birlikte bize faks ile iletin: +90.(0)212.519 5635 Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar, abone bedelini aþaðýdaki adrese yollayabilir: Avrupa Baþ Temsilciliði Tel: +49.179.107 88 56 Hüseyin Akýn Postbank Kontonummer: 826 857 303 Bankleitzahl: 25 01 00 30

11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 12

¸ E SERÇESM

Reformculuðun Doðuþu ve Laikliðin Kaynaðý* Bölüm - II Vahap Erdoðdu

R

eform hareketinin lideri Luther, dünyevi tinde çalýþacaklar yetiþtiriliyordu. Sömürge yögerçekliðin ruhsal gerçekliðin tümü ile netimine karþý en ufak bir kýpýrdanýþ, kukla karþýtý olduðunu savunuyordu. O nedenle yönetimle iþbirliði içerisinde þiddetle bastýrýlýkilise ile devlet birbirlerinin alanlarýna yordu. 1923-1952 döneminde yapýlan 17 seçikarýþmadan, baðýmsýz olarak hareket etmin tümünü Ýngilizlere karþý olan Vafd (Halk) meliydiler. Luther, siyasetin laikliðini dindar olmanýn partisinin kazanmýþ olmasýna karþýn ancak beþ bir seçeneði olarak görüyordu. Ýnançlý bir din adamý kez kýsa sürelerle iktidara gelebildiler. Ötekileolarak, din ile siyasetin devlet ile kilisenin ayrýlýðý derin hepsinde Kral ve Ýngilizlerin baskýsýyla iktimek olan laikliðin Hýristiyan inancýnýn arýndýrýlmasý darlarý önlendi. bakýmýndan zorunluluðunu vurguluyordu. Luther, bu Osmanlýnýn I. Dünya Savaþý’nda yenilip pardüþüncelere Roma Katolik Kilisesi’ne olan nefretinin çalanmasýyla Suriye, Irak, Filistin eyaletleri de bir sonucu olarak ulaþmýþtý. sömürgecilerin boyunduruðu altýna girmiþti. BaKalvin ve Zwingle gibi reformcular ise Luther’in þa geçirilen kukla yönetimler, sömürge politikabu yaklaþýmýna karþý çýkýyorlardý. Onlara göre Hýristilarýnýn uygulayýcýlarý olarak kendi halklarýnýn yanlar inançlarýný manastýrlara çekilip, inzivaya kapandemokratik taleplerini görmezlikten geliyorlardý. mak yerine toplumsal yaþama ve politikaya katýlarak ifade etmeliydiler. Kalvin’e göre emek ve çalýþmak 3-Cihad Dini Ýslam kutsaldý. Ona göre Tanrý yarattýklarýnda görülebilirdi. Muhammed tanrý buyruðunu bütün insanlara O nedenle astronomi, coðrafya, biyoloji alanlarýndaki teblið etmek üzere tanrý tarafýndan görevlendiçalýþmalar Tanrý’ya olan inancý güçlendirirdi. Kalrilmiþti. Ýslam bütün evrenin dini olacaktý. Bu vinciler dindarlýklarýnýn yanýnda, çok iyi bilimci de baðlamda cihad, Ýslam’ýn temel koþullarýndan oluyorlardý. Örneðin Polonyalý astronom Nicolaus biri idi. Din için kutsal savaþýn (cihad) Ýslam Copernicus (1473-1543) bilimin insanlardan daha ilahi dininin dünyayý ikiye ayýrdýðý bir anlayýþýn olduðunu söylüyordu. kaçýnýlmaz sonucudur. Birincisi, Ýslam dünyasý Reform hareketinin önderi Luther, düþünsel olarak Martin Luther’in ünlü vaazý (dar al-Ýslam), yani barýþýn ve Ýslam Hukukunun son derece tutucuydu. Dinden reform yapmak gibi bir hüküm sürdüðü dünya, ikincisi Ýslam’ýn dýþýndaki (dar al-harb) dünya. amacý da yoktu. Hýristiyanlýðýn ilk dönemlerindeki aslýna dönüþ amaçDaral-harb için ölenler þehittir ve doðrudan cennete gider. lanmýþtý. Luther, kendisinden sonra gelen reformcular gibi, hem devrimYedinci yüzyýldan 17. yüzyýlýn sonuna kadar Ýslam, Arap yarýmadaci hem de tutucu idi. Bu reformcular Tanrý’ya olan açlýklarýný, öteki sýndan batýda Pirenelere dayanmýþ, doðuda Filipinlere dek uzanmýþtý. Kýinsanlara karþý duyduklarý nefretle dengeliyorlardý. Papa’dan, Türklerlýç zoruyla gerçekleþtirilen bu yayýlma Viyana önlerinde durdurulabildi. den, Yahudilerden, kadýnlardan ve baþkaldýran köylülerden nefret ediBu tarihten sonra Ýslam gerilemeye baþladý. 1970’lere kadar süren bu düyordu. Bütün bunlar Tanrý ile kulun arasýna giriyor ve Tanrý ile doðrudan þüþ, petrol, aþýrý nüfus, göç ve köktendincilikle diriliþe geçti. iliþkiye engel oluyorlardý. Tanrý’nýn mutlak egemenliðini saðlamak için, Esas olarak Ýslam, tek tanrýlý dinlerin en sonuncusu olmasý nedeniyle her yolu deneyerek kötülükleri ve bu kötülüklerin kaynaðýný yok etmek Ýsa’dan yedi yüzyýl sonra, bir baþka anlatýmla, insanlýk tarihinin göreceli gerekliydi. Ýncil insanlarýn anlayabileceði dile çevrilmeliydi. Böylece olarak daha geliþkin bir aþamasýnda ortaya çýkmasý nedeniyle, toplumsal Tanrý ile, onun emirleriyle kullar aracýsýz yüz yüze gelebileceklerdi. Lutolduðu kadar, ideolojik olarak da öteki tek tanrýlý dinlerden daha rasyoher, Aristo’dan nefret ediyor, Erasmus’tan iðreniyordu. Ona göre akýl ve neldir. Hýristiyanlarýn tanrýsý, erildir. Ýsa’nýn babasýdýr ve göklerde yaþar. akýlcýlýk insaný Tanrý’dan uzaklaþtýrýyor, onu sonunda Tanrý-tanýmaz Ýslam’ýn tanrýsýnýn cinsiyeti yoktur. Evrenin her yerinde, aðaçta, çiçekte, yapýyordu. Böylece Luther akýl ile inancý ayýran ilk laik Avrupalý oldu. taþta, suda, ateþte, insanda vardýr. Bu Tanrý’ya dönüþ dinin dünya iþlerinden arýndýrýlýp, salt ilahi bir dünHz. Muhammed anasý belli babasý belli bir “insandýr”. O göklerde yaya taþýnmasý, kendiliðinden laisizmi de birlikte getiriyordu. Benzer bir dolaþan, mucizevi bir yaþam süren peygamberlerden farklý olarak, öteki laisizm anlayýþý, Ýmam Cafer ve kimi Ýslam düþünürlerinde de görülmekinsanlar gibi yaþayan, geçimini saðlayan aile babasý sýradan bir insandýr. tedir. Siyasetin laikleþmesi, dindar olmanýn bir baþka yolu idi. Tanrý buyruklarýný Cebrail kanalýyla insanlara ileten, iletilenleri çevresiÝncili Latince’den ilk çeviren de Luther idi. Ýncil’in Avrupa dillerinde ne aktaran bir aracý, bir elçidir yalnýzca. O tanrýnýn emirlerini insanlara basýlýp geniþ yýðýnlara daðýlmasý matbaacýlýðýn yaygýn hale gelmesinin iletmekle görevlendirilmiþtir. Ýnsanlar, bu emirler uyarýnca tanrýnýn teknedeni idi. Batý’nýn tarým topluluðundan sanayi toplumuna dönüþmesi liðine, en son peygamber olarak Muhammed’in tanrýnýn elçisi olduðuna Yeni Dünya’nýn yaðmalanmasýyla baþladý. Bu yaðma Tanrý adýna yerli inanacaklardýr. Kur-an tanrýnýn sözleridir. Ýnsanlar tanrýnýn bu buyruklahalkýn kültürleri ile uygarlýklarýyla yok edilmesi pahasýna gerçekleþtirilirýna göre hareket etmeliler. En son peygamber olarak Muhammed’e gönyordu. Sanayi toplumuna dönüþüm, giderek artan pazar arayýþlarý yanýnderilen Kur-an eksiksiz ve mükemmeldir. da, köklü toplumsal, siyasal, düþünsel ve dinsel deðiþimleri de zorunlu Kuran’ýn tebliðcisi olarak Muhammed’in söyledikleri ve yaptýklarý kýlmýþtý. Avrupa’da üçyüz yýlý kapsayacak olan kanlý, sancýlý ve savaþým(hadis) Kuran’ýn emirleri ile birlikte insanýn bu dünyada yaþamasýnýn kolarla dolu Siyasal devrimler dönemi baþladý. Ýngiltere ve Fransa gibi þullarýný ve ölümünden sonra cennete gitmenin yolunu (þeriat) gösterir. demokratik devrimlerini tamamlayan ülkeler güçlendi, güçlendikçe de Muhammed’in yaþadýðý dönemde þeriatýn kurallarý yorum getirmeyegeleneksel toplumlar bunlarýn karþýsýnda direnemez oldu. Avrupa’nýn cek kadar açýk ve nettir. Hadisler þeriatýn yolunu aydýnlatýr. Kuran peylaik, demokrat olmayan toplumlarý bu geliþmelerin gerisinde kaldýlar. gamberin ölümünden 30 yýl sonra Halife Osman tarafýndan derlenerek Kendi pazarlarý doygunlaþtýkça yeni pazarlar gerekiyordu. 1830 ile bir kitap haline getirilmiþtir. Bu süre Ýslam’ýn bir devlet biçimi olarak 1915 arasýnda Cezayir, Aden, Tunus, Mýsýr, Sudan, Libya ve Fas Avruoluþtuðu bir dönemdir. Þeriatýn koþullarý (insanýn insanlarla, insanýn tanpalýlar tarafýndan sömürgeleþtirildiler. Bu sömürgelerin tümü Müslürýyla olan iliþkileri) deðiþmektedir. Ortaya çýkan yeni durumlarda þeriata man’dý. Sömürgelerden saðlanan hammaddeler Avrupa sanayisini besliuyumun yolu, benzeþtirme (kýyas) ve akýl yürütme (içtihat) olmuþtur. yor, üretilen mamul maddeler sömürge ülkelerin pazarlarýna rekabet edeZaman içerisinde içtihatlarda ki farklýlýklar mezhepleri doðurdu. meyecekleri fiyatlarla geri dönüyordu. “Benden önceki peygamberler yalnýzca kendi topluluklarýna göndeSüveyþ Kanalý’nýn açýlmasý Mýsýr’ýn yýkýmý oldu. Kanal Mýsýr’ýn toprildiler, ben bütün insanlýk için gönderildim” diyor bir hadis. Ýþte bu raðýnda onun emek ve mali gücü ile açýlmýþtý. Yalnýzca Kanal þirketi Avnedenledir ki bir cemaate gönderilen emirler zamanla ya yanlýþ yorumlarupalýlarýndý. Ýngiltere þirket çýkarlarýný koruma gerekçesiyle Mýsýr’ý nýyor ya unutulmuþ oluyor yada özü çarpýtýlýyordu. Son peygamberin iþgal etmiþti. Yapýlan demiryollarý Mýsýr’ýn pamuðunu, tarým ürünlerini gönderilmesinin nedeni de budur. Bütün insanlýða gönderilen en son peySüveyþ yoluyla Avrupa’ya taþýyordu. Yerli halk giderek yoksullaþýyordu. gamber tanrýnýn emirlerinin doðrudan aktarýcýsýdýr ve bu emirler olduðu Yerli Hýristiyanlara yönelik açýlan misyoner okullarýnda sömürge hizme-

12

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 13

¸ E SERÇESM

gibi doðru bir biçimde aktarýlmýþtýr. O nedenle Ýslami tebliðler hem “evrenseldir”, hem de ebedi olarak deðiþmeyen doðrulardýr. Böylece Ýslam Ümmeti de evrensel olacak ve öteki ümmetlerin yerini alacaktýr. Evrensel olduðuna göre , ümmetin bütün bireyleri, kültürleri, ýrklarý, renkleri ne olursa olsun, ayný hak ve sorumluluklara sahip eþitlikçi ve bir bütünlük içerisindedirler. Ýslam gerçeði karþýsýnda, deðiþik inançta olanlar bile, bu bütünlük (ümmet) kapsamýndadýr. Ama Ýslam bu bütünlüðünü uzun süre koruyamamýþtýr. Uygulanan politikalar ve Ýslam anlayýþýna yaklaþým farklýlýklarý peygamberin ölümünün ardýndan ayrýþmalara neden olmuþtur. Ýlk ayrýlýk haricilerle baþ göstermiþtir. Esas ayrýlýk ise, peygamberin yerini alacak halifenin kimliði konusunda ortaya çýkmýþtýr. Daha sonralarý derinleþen bu ayrýlýk, Ýslamiyet’i Þiilik ve Sünnilik olarak iki ana mezhebe bölmüþtür. Ayrýlýk bununla da kalmýþtý. Þiilik, Ýsmailik, Nusayrilik, Dürzilik, Alevilik gibi tarikatlara bölündü. Daha Ortodoks sayýlan Sünnilik de Hanifilik, Hambelilik, Malikilik gibi mezheplere bölündü. Bu ayrýlýklara karþýlýk hepsi de Muhammed’in ümmetinden sayýlýyor, Ýslam birliði içerisinde bir arada yaþýyorlardý. Öte yandan Ýslam, kendinden önceki tek tanrýlý dinleri ve peygamberleri “hak” sayýyor ve ümmeti içerisinde bu dinden olanlarýn kendi inançlarýný yaþamalarýný, kendi kural ve geleneklerini sürdürmelerini hoþgörü ile karþýlýyordu. Þeriat insanlara tanrýnýn emirleri doðrultusunda nasýl yaþamalarý gerektiðinin kurallarýný, yasalarýný koymuþtu. Yanlýþ yapanlar cezalandýrýlýyordu. Þeriatý korumak, yanlýþlarý cezalandýrmak, ümmeti düþmanlara karþý korumak, Ýslamiyet’i yaymak için savaþmak (cihad); bütün bunlar için güçlü bir otoriteye, yani güce gerek vardý. Bir baþka anlatýmla, Ýslamiyet, devlet olmadan varlýðýný sürdüremezdi. Bu siyasal eylem ayný zamanda tanrýya hizmet etmek anlamýna geliyordu. Siyaset, dinin bir parçasý, tanrýya yakýnlaþmanýn bir yolu idi.1 Aslýnda, Ýslamiyet’i, öteki dinlerden, Muhammedi öteki peygamberlerden ayýran budur. Bu baðlamda Ýslamiyet ayný zamanda bir devlet biçimi, Muhammed de peygamberliðinin yanýnda bir devlet adamýdýr. Ýster Þiilikte olsun, ister Sünnilikte olsun, siyasal iktidar, Ýslam inancýnýn en temel öðesidir. Þiilik devlet baþkanlýðýnýn (halifeliðin) peygamber soyundan gelmesi gerektiðini savunurken Sünnilik, halifeliðin, ümmetin seçtiði yada atadýðý kiþiler olacaðýný savunmuþtur. Halife, peygamber adýna onun iþlevlerini, iktidarýný yürütür. Esas iktidar tanrýnýn elindedir. Liderler tanrý adýna ümmeti yönetirler. Yöneticinin iyi yada kötü olmasý önemli deðildir. Halifenin elinde ne tanrýnýn yasalarýný yapma gücü vardýr, ne de bu yasalarý teblið eden peygamberin gücü. O, yalnýzca tanrýnýn iradesini temsil eder. Þeriatýn toplum üzerindeki egemenliðini saðlar. Savaþta ve barýþta ümmete önderlik eder, vergi toplar, yasalarý uygular. O, ayný zamanda ümmete imamlýk eder. Bu baðlamda, tanrý adýna, peygamberin temsilciliðini yürütür. Bu nedenle de yalnýzca tanrýya ve vicdanýna karþý sorumludur. Ümmetin görevi ise kayýtsýz þartsýz itaattir. En kötü yönetici bile, yöneticisizlikten yeðdir. Yönetici, ümmetin önde gelenlerine (þura) danýþmalýdýr. Onlarýn önerilerini ve nasihatlerini dinlemelidir. Ýslam, Avrupa’dan ayaðýnýn kesilmesinden sonra dünya nüfusunun üçte birini kucaklayan en büyük güçtü. Ýslam uygarlýklarýn geliþtiði merkezleri elinde tutuyordu. Orta Doðu, Asya ve Afrika’nýn büyük bölümü Ýslam’ýn egemenliði altýnda bulunuyordu. Onaltýncý yüzyýlýn baþýnda üç büyük Ýslam imparatorluðu vardý. Küçük Asya, Anadolu, Irak, Suriye ve Kuzey Afrika’yý elinde tutan Osmanlý Ýmparatorluðu; Ýran’da hüküm süren Safavi Ýmparatorluðu ve Hindistan’ý elinde tutan Moðol Ýmparatorluðu. Her üç imparatorluk da birbirlerinden farklý Ýslami bir anlayýþ sergiliyorlardý. Moðollar hoþgörülü, felsefi rasyonalizme eðilimli, Müslüman olmayanlarla iyi iliþkiler kuran bir politika izliyorlardý. Talan, yaðma, yýkýp yakmaya dayalý bir imparatorluk kurmuþlardý. Þamanizm ile Ýslami “felsefeyi” birleþtiren bir inanç taþýyorlardý. Timur ehlibeyt sülalesinden geldiðini öne sürmüþtü. Anadolu’yu istila ettiklerinde Alevilere hoþgörü ile baktýklarý bilinmektedir. Safaviler Ýran’da bir Þii Ýmparatorluðu kurmuþlardý. Þah Ýsmail’in kurucusu olduðu Safavi Ýmparatorluðu Þiiliði ilk kez resmi devlet dini haline getirmiþti. O zamana dek Þiilik daha çok sýnýrlý bir seçkin kesimin inancý olarak yaþatýlýyordu. Þiilik Sünniliðe kýyasla daha rasyonel, daha entelektüeldi. Bu nedenle de belirli bir seçkinler grubunun dini olmuþtu ve politikanýn dýþýnda kalmýþtý. Þiiler Sünni kaynaklý, Kuraný akla dayandýrmaya çalýþan “Mutazile” tarikatýna yakýnlaþmýþtýr. Önceleri Þiilik Araplar arasýnda, Irak’ta ortam bulmuþtu. Çoðunluðu Kerbela ve Necef’te kümelenmiþlerdi. On dokuz yaþýndaki Þah Ýsmail Safevi sofizmi yaymaya baþlayýnca Sünni Ýran ona kucak açtý. Þah Ýsmail 1501’de Tebriz’i alýnca, resmi din olarak Þiiliði ilan etmiþti. Yedinci Ýmam soyundan geldiðini öne süren Þah Ýsmail, çaðýna göre serbest düþünceli, sanata ve felsefeye önem veren bir kiþi idi. Hatayý mahlasýyla yalýn bir Türkçe kullanarak yazdýðý þiirler Anadolu Aleviliðinde kalýcý etkiler býrakmýþtý. Ýslam’ýn en büyük imparatorluðunu ise Osmanlýlar kurmuþtu. Safaviler gibi Osmanlýlar da Moðollarýn yerlerinden koparýlarak savaþçý Alpler tarafýndan, “gaza” ile kurulmuþ bir devletti. Orta Asya geleneklerini Ýslam ile kaynaþtýran bu göçebeler Anadolu’ya yaptýklarý akýnlarda, hoþgörülü davranýþlarý ve yerel despotlara karþý savaþýmlarý ile yerli halkýn destek ve sempatisini kazanmýþlardý. Ýslam coðrafyasý geniþledikçe deðiþik kavim ve kültürlerle karþýlaþmýþ, devletin iþlevi ve buna baðlý olarak da þeriatýn kapsamý deðiþmiþtir. Ama devletin ve onun yönettiði toplumun maddi-manevi bütün faaliyetleri tanrýnýn emirleri (Kuran) doðrultusun de ve þeriatýn sýnýrlarý içerisinde yürütülmüþtür. Toplumdaki bütün kötülükler, sorunlar bu çerçeveden uzaklaþtýðý ölçüde artmýþtýr. Bunlarý gidermenin yolu yeni çareler, yeni yollar aramak deðil, tersine Kuran’a ve þeriata geri dönmektir. En ideal Ýslam devleti peygamber ve ardýndan gelen halifelik döneminde yaratýlmýþtýr. Bu dönem altýn çað olarak adlandýrýlýr. Bir hadise göre peygamber kendi döneminin en iyi yönetim biçimi olduðunu, onu izleyen yönetimin ikinci en iyi yönetim olacaðýný, daha sonraki yönetimlerin giderek kötüleþeceðini söylemiþtir. Bu kötüye gidiþ her yüzyýlda bir gelecek olan bir yenileþtirici (müceddit) tarafýndan toplumu Ýslam’a yönlendirecek ve Ýslami düzeni yeniden kurarak, önlenecektir.

KAYNAK 1 Ibn Taymiyya, Al-siyasa, Albert Haurani, Arabic Thought ýn the Liberal Age, s.4. * Reformculuðun Doðuþu ve Laikliðin Kaynaðý baþlýklý yazýnýn ilk bölümü dergimizin 10 sayýsýnda Ilýmlý Ýslam ya da Ýslam Radikalizmi baþlýðýyla yayýnlanmýþtýr.

Haziran 2005

BÝR KÝTAP

Ýslam’da Kadýnlar! Cihat-Þeriat-Reform Lütfi Kaleli

Alev Yayýnlarý ISBN 975-335-051-1 / 15 x 23 cm / 216 sayfa

LÜTFÝ KALELÝ’NÝN ÖNSÖZ’ÜNDEN

Ýslâm’da kadýnýn yerini saptamak hiç de zor deðildir. Bu konuda referansýmýz, Kuran ayetleri ile Peygamber sözleridir. Biz de, reddi mümkün olmayan bu kaynaklara baþvurarak Ýslâm’da kadýnýn yerini görmeye ve göstermeye çalýþtýk: Kadýný “fitnesi büyük, uðursuz; domuz ve eþek gibi namazý bozan hayvanlar” düzeyinde gören; onu “pis” sayan; “eksik akýllý” ve “eksik dinli” kabul eden Ýslâm þeriatý, kadýnýn Hac, Oruç ve Namaz gibi dini görevlerini hayýzlý olduðu sürece yerine getirmesine engel olmaktadýr. Kadýný tesettürle kapatýp evde köle gibi çalýþtýran; yanýnda yakýný olan bir erkek bulunmadan sokaða çýkmasýný ve de okur-yazar olmasýný bile yasaklayan erkeðe tanýnan üstünlükle kadýnýn bir meta gibi kullanýlmasýný saðlayan; abdesti ve namazý bozucu gördüðü kadýnýn elini dahi sýkmayý günah sayan; hülle yöntemiyle kadýnýn onurunu ayaklar altýna alan; boyun eðmeyen kadýna þiddet uygulayan, dahasý öldüren bu Ýslâm þeriatý, insanlýk dýþý çok ilkel bir anlayýþtýr. … Bu arada Ýslâm’da cennetin ve cihadýn da önemini irdelemek gereðini duyduk: Cahil býrakýlmýþ, aç ve sefil yaþayan insanlara ... öte dünyada öylesine mutlu bir yaþam sunulmaktadýr ki … þartlandýrýlan cahil insanlar, din adýna cihat etmenin ... kaçýnýlmaz bir görev olduðunu kabullenerek ölümü pahasýna savaþa atýlmaktan ve masum insanlarý dahi öldürmekten çekinmemektedirler… Ýnsan haklarý baðlamýnda Ýslâm’ýn þeriatýný masaya yatýrrken; 21. yüzyýlda Ýslâm’da bir reform yapýlmasýnýn kaçýnýlmaz olduðunu da bu kitapta tartýþmaya açtýk.

13


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 14

¸ E SERÇESM

Birden Çok Kadýn Almak Lütfi Kaleli Eðer yetim kýzlar hakkýnda adaleti koruyacaðýnýzdan korkmazsanýz, sizin için uygun olan kadýnlardan ikiye, üçe, dörde kadar nikahlayýn. Eðer bu durumda adaleti gözetemeyeceðinizden korkarsanýz, bir tek kadýnla ya da elinizin altýnda bulunan cariyelerle yetinin. Ýþte bu yol, adaletten sapmamanýz için en uygun yoldur. (Nisa: 3) Ýslam’da dördü aþmamak koþuluyla birden çok kadýn ile evlenmek, bir emir deðil, ihtiyaç duyulmasý halinde bir izin ve ruhsattýr. Erkeðin güçlü ve istekli olaný, birden çok evlilik yapabilir. 1 Peki bir erkek, kadýnlar arasýnda adaleti koruyabilir mi? Bu mümkün deðildir. Eðer kadýnlar cahil deðillerse ve de dinsel kýskaç altýnda kadere rýza göstermiyorlarsa, kumalý yaþamý asla kabullenmezler. Her ne denli özen gösterseniz de, kadýnlar arasýnda adaletli davranmaya asla güç yetiremezsiniz. O halde kadýnlarýnýzýn arasýnda birisine fazla yönelip de diðerini itilmiþ konumda askýya alýnmýþ býrakmayýn. Eðer haksýzlýktan sakýnýrsanýz, tanrý baðýþlayýcý ve merhamet sahibidir (Nisa: 129.) Tanrý böyle demesine raðmen Ýslamcý erkekler çok eþli yaþamayý tercih ediyorlar, zavallý kadýnlar da erkeðe boyun eðip kumalý yaþama rýza gösteriyorlar: “Din için bu dünyaya ölmeye geldik!” diyerek dinsel bazda örgütlenen Aczmendilerin lideri 60’lýk Müslüm Gündüz, kýzý yaþýndaki 24’lük Fadime Þahin ile Ýstanbul’da basýlýp tutuklanýnca, yiðitlenerek “Hapisten çýkýnca kadýn sayýsýný dörtleyeceðim!” diye haykýrmýþ idi.. Sorgulamada anlaþýldý ki Müslüm Gündüz’ün Elazýð’da bir resmi nikâhlý, bir de imam nikâhlý iki karýsý varmýþ; fakülte mezunu Fadime Þahin ise karý olarak kullandýðý üçüncüsü imiþ... Ýstanbul’un Tuzla beldesinde 60’lýk bir Þeyh, yaþlarý 18 ile 25 arasýnda deðiþen zavallý 15 genç kadýnla tam bir harem hayatý yaþarken yakalanýnca, görüldü ki bu þeyh de dini kullanarak hazine arazilerini kapatýp çiftlik kurmuþ ve tam bir cennet yaratmýþ bu dünyada kendisine... Ýstanbul’da bilgisayar operatörü olarak çalýþan 17 yaþýndaki bir kýz, 42 yaþýnda 5 çocuk babasý Siverek’li bir adama nikahsýz olarak kaçmýþ idi. Araþtýrma sonucu görüldü ki adamýn iki eþi de resmi nikahsýz yaþamayý kabullenmiþ bir zavallý idi... Bunlara zavallý diyoruz da, peki Prof. ve doktor olarak ayný haltý iþleyenlere ne demeliyiz? Prof. Dr. Servet Rüþtü Karahan, 25 yýl nikahlý yaladýðý ve 2 erkek çocuk edindiði ilk eþi Hatice Karahan’ýn üzerine bir doktor olan Vildan Aða’yý ikinci eþ olarak imam nikahlý alýp 7 yýl içerisinde bir kýz çocuðu da ondan edinmiþtir. AKP iktidarý da onu bu baþarýsýndan (!) dolayý SSK Genel Müdürü yaparak ödüllendirmiþtir... Oysa Türk Ceza Kanunu’nun 237’nci maddesi, evli olduðu halde imam nikâhlý ikinci eþ alan erkeðe de, bilerek o erkekle evlenen kadýna da 6 aydan 3 yýla dek hapislik cezasý öngörmektedir. Ama bu yasayý ipleyen kim? Bu yasa o denli iplenmiyor ki Hülya Avþar da, Seda Sayan da nikahsýz iki karýlý yaþayan Siverekli adamý ve eþlerini televizyon programlarýna çaðýrýp þov yaparak, türlü ev araç ve gereçleri hediye ederek nikâhsýz ve de kumalý yaþamý adeta özendiriyorlardý da yasa uygulayýcýlarýnýn kýlý bile kýpýrdamýyordu... Bunlar, Türkiye gibi laik demokratik bir ülkede yaþayan acý gerçeklerden sadece birkaçýdýr. Çok eþli yaþamýn alabildiðine serbest olduðu Suudi Arabistan’dan ise sadece bir örnek vermek isterim. 30-Aralýk2004 tarihli Vatan gazetesinde çýkan haber þöyledir: Suudi Arabistan’da 64 yaþýndaki Salih el-Sayeri, 50 yýldda 58 evlilik yaptý. Yaþýyla ayný sayýda evlilik yapmayý hedefleyen Salih el-Sayeri, ‘Ýdeal eþ 14 yaþýnda olmalýdýr. Ýslam’da ayný anda 4 evlilik serbest, ben de bu kuralý bozmadan evliliklerimi yapýyorum’ diyor. Ýlk evliliðini 14 yaþýnda yapan Salih el-Sayeri, yýlda bir dördüncü karýsýný deðiþtiriyor...

Ýyi Kadýn Erkeðe Boyun Eðendir. Erkekler, kadýnlarý gözetip kollayýcýdýrlar. Çünkü Tanrý, erkekleri daha üstün kýlmýþtýr. Erkekler, mallarýyla kadýnlara nafaka/yiyecek saðladýklarý için onlar üzerinde hakimdirler. Ýyi kadýnlar, kocalarýna boyun eðen, saygýda kusur etmeyen: Tanrý’nýn kendilerini koruduðu gibi, karý-koca arasýndaki gizliliði koruyan uysal kadýnlardýr. Kocalarýna itaat etmeyen; baðlýlýk göstermeyen; sadakatsizlik, serkeþlik, namussuzluk etmelerinden korktuðumuz kadýnlara önce

14

öðüt verin, sonra onlarý yataklarýnda yalnýz býrakýn. Yine yola gelmezlerse onlarý evden uzaklaþtýrarak cezalandýrýn. Eðer yine uslanmazlarsa dövün. Bunun üzerine size boyun eðer saygýlý davranýrlarsa artýk baþka yol aramayýn. Tanrý yücedir ve büyüktür. (Nisa: 34.)

Kadýný Kullanma ve Boþama Kadýnlar sizin tarlanýzdýr. O halde tarlanýza dilediðiniz þekilde girin ve ekin. Ancak nefisleriniz için önceden onlara bir þeyler gönderin (Bakara: 223.) Ey Peygamber! Eþlerine þöyle söyle: -Eðer þu iðreti dünyada hayatýný ve onun süsünü istiyorsanýz, haydi gelin size boþanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest býrakayým. Yok eðer Tanrý’yý, resulünü ve ahret yurdunu istiyorsanýz, bilin ki Tanrý, sizin güzel düþünüp güzel hareket edenlerinize büyük ödül hazýrlamýþtýr. (Ahzap:28,29.) Boþanmýþ kadýnlar kendi baþlarýna üç hayýz (adet görme) ve temizlenme süresi beklerler. Eðer Tanrý’ya ve ahret gününe inanmakta iseler, Tanrý’nýn onlarý rahimlerinde yarattýðýný saklamalarý kendilerine helal olmaz. Kocalarý bu süre içinde herhangi bir þekilde barýþmak isterlerse, eþlerini geri almaya herkesten daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadýnlar üzerinde meþru haklarý olduðu gibi, kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Ancak erkekler, kadýnlar üzerinde bir derece daha üstündürler. (Bakara: 228.) Boþanma iki kezdir. Ondan sonra ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle serbest býrakmak gerekir. Onlara verdiðimiz þeyleri geri almanýz size helal deðildir. Ancak erkekle kadýnýn Tanrý’nýn sýnýrlarý korumada endiþe etmeleri hali baþkadýr. Eðer erkekle kadýnýn ilahi sýnýrlarý koruyamayacaðý endiþesine düþerseniz, o zaman kadýnýn verdiði fidyeyi serbest býrakmada ikisi için de bir günah yoktur. Bu konudaki hadis þöyledir: Kadýnlarýnýzý, ancak zina nedeniyle boþayabilirsiniz. Kocalarýna, kendilerini boþatan veya kocalarýndan ayrý yaþayan kadýnlar, ikiyüzlü bozguncularýn ta kendileridir. Kocasýndan boþanmak isteyen kadýna, Tanrý, cennet kokusunu haram kýlmýþtýr.

Hülle ile Kadýný Aþaðýlama Bütün bunlarýn ardýndan yine erkek kadýný (üçüncü kez) boþarsa, kadýn bir baþka kocaya varmadan artýk ilk eþine helal olmaz. Ýkinci erkek eðer kadýný boþarsa ve de ilk erkekle kadýn Tanrý’nýn sýnýrlarýna uyup onu koruyabileceklerine inanýrlarsa, birbirleriyle tekrar evlenmelerinde bir sakýnca ve günah yoktur. Ýþte bunlar anlayýþlý insanlar için Tanrý’nýn koyduðu sýnýrlardýr. (Bakara: 230.) Hadisler þöyle; Talak (þöyle ya da böyle yaparsam karým boþ olsun, gibi sözlerle yapýlan yemin) üzerine, ancak münafýk (bozguncu, ikiyüzlü) olan kiþi yemin eder. Üç talak ile boþanan kadýn, baþka bir erkekle evlenip boþanmadýkça, birinci kocaya helal olmaz. Ýkinci koca, kadýnýn balýndan; kadýn da erkeðin balýndan tatmadýkça (yani cinsel iliþkide bulunmadýkça) o kadýn, talakla boþayan birinci erkeðe helal olmaz. Ayþe anlatýyor: Allah’ýn Resulü’ne þöyle soruldu: -Adamýn biri karýsýný boþadý. Karýsý da bir baþkasýyla evlendi. Ancak, evlendiði bu ikinci kocasý, zifafa girdikleri halde cinsel iliþkide bulunamadý ve boþadý. Þimdi bu kadýn, ilk boþandýðý kocasýyla evlenebilir mi? Allah’ýn Resulü, þu yanýtý verdi: -Ýkinci koca, kadýnýn balcaðýzýndan, kadýn da ikinci kocanýn balcaðýzýndan tatmadýkça (ikisi arasýnda fiili cinsel iliþki gerçekleþmedikçe) o kadýn, ilk kocasýyla evlenemez. Hadis: Nikahlanýp evlenerek çiftleþip kurduðunuz aile yuvanýzý, talak ile yýkmayýnýz! Talak’ýn gümbürtüsünden arþ-ý ilahi (Tanrý katý) titrer. Bu talak uygulamasý; genelde-kadýn erkek, özelde ise kadýn için son derece onur kýrýcý bir uygulamadýr. Sözde bu uygulama ile erkeðin karýsýný boþamasý zorlaþtýrmak istenmektedir, ama kadýn büsbütün aþaðýlanmaktadýr. Ýnsan haklarý baðlamýnda bu uygulama asla kabul edilemez...

KAYNAK 1Diyanet Ýþleri baþkanlýðý’nýn görüþü, 19 Nisan-1998, Hürriyet.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 15

Tasavvuf Aynasýnda Vahiy Olgusu Ýsmail Özmen

V

ahiy sözcük olarak bir tür “esinleme”dir. Gizli olanýn açýklanmasýný belirtir. Yani, Tanrý’nýn bizzat kendisini ve amaçlarýný açýklamasýna iþaret eder. Esinleme olmaksýzýn Tanrý bilgisi olmaz. Genel olarak bu açýklama, Tanrý’nýn kendini her þeyde bizzat açýkladýðý görüþüne dayanýr. Tanrý, iþaretini ve mührünü her þeyin üzerine basmýþtýr. Evren, dünya, tarih ve insanlýk doðasý, Tanrý açýklamalarýnýn “görünüþleri”dir. Gerçeklerin Tanrý’da sürekliliðinin bir iþareti olan vahiy, insanla Tanrý arasýndaki özel iletiþim yollarýndan biridir. Bazýlarý esinlemeyi bir tür “yaþam biçimine” indirgerler. Bu görüþ, Tanrý’yý bu dünyanýn her yerinde mevcut olma düzeyine indirgediði için eleþtirilmiþtir Bazýlarý ise dinin bu yolla, yani “esinleme” ile insanlarýn belirli biçimde davranmalarýný saðlamak, belirli bir yaþam biçimini izlemeleri için onlarý teþvik etmek üzere öyküler anlatma yolunu seçtiðini, yöntem olarak esinlemeyi (vahyi) kullandýðýný öne sürerler. Barth’ýn “fideizm” ifadesinde görülen vurgulama, esinlemede zorunlu ve merkezi öðelerdir; onsuz Tanrý bilgisi elde edilemez. Ayrýca, mutasavvýflar, her þeyin Allah'ýn adlarýnýn ve sýfatlarýnýn bir tecellisi, bir mazharý olduðunu anlatmak için birçok benzetmeler yapmýþlardýr. Bunlardan biri de ayna ile ilgili olandýr, bu benzetmeye göre; Allah, karþýlýklý konmuþ “yokluk aynasýna” bakan bir varlýk gibidir. Bu karþýlýklý aynalar ortadaki varlýðýn “sonsuzca” görüntüsünü verirler. Ortadaki varlýk, aynalarýn önünden çekilirse aynalar “bomboþ” kalýr. Bunu, somut olarak gösterebilmek için, mutasavvýflar, karþýlýklý aynalarýn ortasýna bir de “mum” koyarlar, böylece aynalardan yansýyan pek çok mum görüntüsü belirir, ancak ortadaki varlýk halindeki “gerçek mumu” kaldýrdýðýnýzda, görüntülerin hepsi yok olur. Ýþte, Tanrý ile yaratýlmýþlar âlemi arasýndaki iliþki gizemciler tarafýndan böyle anlatýlmaya çalýþýlýr. Bu “ayna-mum” olgusuna yukarýda bir nebzecik deðinildi. “Vahiy” olgusuna gelince, yukarýda kýsaca deðindiðimiz bu kavramý yeterli biçimde ve derinlemesine çok yönlü inceleyip anlatmak konumuz dýþýnda kalsa bile, yine de iþe bir nebze dokunmakta yarar görüyoruz. Bunu þöyle bir alýntý yaparak ifade etmeye, açýklamaya çalýþalým: Burada bir sual akla gelir. Çünkü Kur’an fahr-ý kâinat Efendimize Cebrail vasýtasýyla ayet ayet þu kadar sene zarfýnda inzal olmuþtur. Fakat Kur'an, Ramazan-ý Þerif'in Kadir gecesi “Resulullah'ýn vücudu nuranisine cümleten ve birden” indi. Ve dünyaya Peygamberimiz geldikten sonra da “Melek Cibril vasýtasýyla kýrk yaþlarýnda, vak'alarýn halli için vücud-u unsuriyyesine ayet ayet, yani kýsým kýsým nazil olup inmiþtir. Hatta bir defa Resul-ullah Cebrail A.S'ya ‘Kur’an’ý nereden getiriyorsun?” buyurmuþlar. Bunun üzerine Cebrail AS perde-yi, müsa'ade-i Resul-ullah'tan sonra, kaldýrýp bakýnca, o vakit Resul-ullah'ýn vücud-u nuraniyyesinden alýp vücud-u unsuriyyesine getirdiklerini Resul-u Ekrem'e arzeder (1). Cebrail’e manalar bildirilmiþtir. Lafýz sonradýr. Aþk ilk olandýr, giz bilginin içindedir, hepsi binanýn sahibinden sorulur. Tasavvuf

Haziran 2005

vahyin varlýðýný, Tanrý ile iletiþim kurma yollarýndan biri olduðunu kabul eder. Kullanýlan ölçü biçimi bu ve benzerleridir. Özü budur. Görülüyor ki, burada, “mecâzi” ile “hakiki” kavramlarý iç içe girerken Kur'an'ýn anlamlarýný da etkiler. Böylece zâhir ile bâtýna ulaþma yolu açýlmýþ olur. Buna göre, bilginin de mecâzi olaný, hakiki olaný vardýr diyebiliriz. Dahasý gizemciler bunu böyle kabul ederler. Bu olguda Cebrail, Kur’an’ý levh-ý mahfuz’dan alýp Nur-u Muhammed’e taþýyarak getirmektedir. Sözünü ettiðimiz simgesel anlatým böyle cereyan etmektedir.Yol açýlmýþtýr. Ama burada, bizim bildiðimiz düz klasik mantýk ile us meclisten kovulmuþ, onlarýn yerini eskilerin vahiy dedikleri esinleme almýþtýr. Oradaki aþk bilgisi kavramýnýn içeriðinde ne vardýr? Özü, biçimi, kapsamý nedir? Aþkýn denizinde sevgi sularý doludur, oluþturuculuk vardýr. Vahiy suyun yüzündedir. Aþk yapýcýdýr, yýkýcý olamaz. Sevgi sevilenin oluþumuna katkýda bulunabilmektir. Sevgi büyük bir güdü, ulu bir güçtür. Kutsaldýr (ilahidir). Öyleyse her þey “oluþturanda, oluþan da, oluþ da” O dur. (Semme veçhullah)'dan yola çýkan Hallac-ý Mansur giderek sonunda “Enel Hakk'a” varýr. Bu sevgi tasavvufta “muhabbet” olarak ifade edilir. Muhabbet derin sevgidir, içi Allah ile doludur, güven yoludur. Korku ise yalnýzca sevgiyi kaybetmedir, sevgisizliktir. Ýnsan yaratýcý kudretin bir uzantýsýdýr (ilahi nefha). Buna sevgi ile varýlýr. Bir anlamda bu, insan ile Allah'ýn ezeli anlaþmasýdýr, yani zaman ötesi bir ahdleþme'sidir. Kur'an buna “Misak ve Ahd” diyor (bkz. Araf 171-173; Bakara 27; Taha. 115). Büyük Mutasavvýf Cüneyd el Baðdadi (ölüm 298/910) tarafýndan bu sistem insanýn bireysel, toplumsal ve evrensel tüm iliþkilerinin temeli sayýlmýþtýr. Ýþte tasavvufun bu aynasý, insaný ve evreni tüm boyutlarý ile gerçeði bütün incelikleriyle, dipsiz derinlikleriyle, sonsuz geniþliðiyle, yücelerin yücesi yüksekliði ile görür ve gösterirken; insana, O'nu yani Tanrý'yý bulmak, O'na varmak için kendi iç dünyasýndaki varlýðý görüp, öðrenerek bütün boyutlarýyla kendini tanýma; kendini bildiði takdirde de bütün evreni bilme, tanýma, öðrenme olanaðý saðlamaktadýr. Ýnsan tasavvuf yolculuðuna, bu düþünce ve niyetlerle çýkar. Böylece insan “Allah'ýn ahlâký ile ahlâklanmýþ olur.” Tasavvufun son sözü budur. Yaratýcý ile insan soyu arasýnda ezelden (öncesizden) ebede (sonrasýza) deðin sürecek bir pakt (misakanlaþma) zaman dýþýnda, kavram aþamasýnda, tüm insanlar henüz ruhken o evrede yapýlmýþtýr. Böyle kabul edilir. Bir baþka açýdan baktýðýmýzda Misak keyfiyeti, biri ezelde, diðeri ölüm sonrasýnda yer alan iki metahistorik olgu arasýna yerleþtirilmiþ bir simgeler dizini olarak görülür. Bunlardan ilki, yaratýcý ile insan arasýnda “Bezm-i” Elest'te yapýldýðýna inanýlan anlaþma (pakt)dýr. Buna göre, Tanrý, her þey kavram evresindeyken bütün ruhlarý bir mecliste toplayarak (Birabbüküm) “ben sizin Rabbi'niz deðil miyim?” diye sorduðunda bütün ruhlar bu görkemli güzelliðin karþýsýnda vecd içinde, sevgi ile dop-dolu ve esrük bir tarzda titreyerek “kalubele” (evet evet) demiþlerdir. Diðer sözleþme ise, bu paktýn bir tür muhasebesi olan “haþr” nitelendirmesidir (2) yani ölümden sonra, ikinci kez dirilip, bir araya gelme, toplanma ve ulu divanda hesap

BÝR KÝTAP Ýslam ÝmparatorluklarýTarihinde Ýktidar Mücadeleleri ve

Aleviliðin Doðuþu Ýsmail Kaygusuz Su Yayýnlarý 13,5 x 21 cm, 288 sayfa ISBN 975-6709-44-8

15 YTL

vermedir. “Haþir,” Müslümanlýðýn temel inançlarýndan biridir. Bu inanca göre, her kul ölecek kýyamet günü dirilecek, toplanýp Tanrý divanýnda hesap verecektir. Buna haþr dendiði gibi ba’s da denir. Tanrý, Kur’an’da, tersini düþünenlere “Biz birinci yaratýþtan âciz olduk mu ki?” (Kaaf suresi 5) diye yanýt verir. Çürümüþ insan kemiklerini elinde ufalayarak “Bunlara kim can verecek?” diye yeniden dirilmeyi mümkün görmeyenlere ise yine Kur’an’da “Önce yaratan, onlarý gene diriltecektir” der (Yasin suresi 77-78). Bir baþka ayette “O, yaratýr, O’nun için birinciden daha kolaydýr” bu derken, herhangi bir þeyin ikinci kez yapýlmasýnýn birinciden daha kolay olacaðý anýmsatýlmaktadýr. Haþri, yadsýyanlar olduðu gibi, cismânî ya da ruhânî olduðunu ileri süren kelâmcýlar da vardýr. Bazýlarýna göre, ana karnýnda olmak ölmektir, doðmak ise yeniden dirilmektir. Haþýr, ikinci yaratýlýþta bu doðmaya verilen addýr. Mýsýrlý Zunnûn, “vahyin arý kovanýndan getirdiðin en saf süzme bal, sevgimi arýttý ve besledi beni” derken, bakýn koca Yunus Emre nasýl sesleniyor: “Beni bende demen bende deðilim Bir ben vardýr bende benden içeri” Böylece insanýn görünen yönleri ile içinde gömülü görülmeyen, ilk baþlangýca deðin uzayýp giden yönleri de olduðunu vurgulayan bir sezgi denizinde yüzerken bu olguyu anlatmaya çalýþýr.

KAYNAKLAR 1 Mevlana Celâlettin-i Rumi, akt.Mustafa Kara,Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi s. 302. 2 Ayni eser s:303.

15


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 16

¸ E SERÇESM

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA

Cem’in Tarihsel Gerçekliði, Sosyo-Ekonomik ve Psikolojik Ýþlevleri Üzerinde Kýsa Deðerlendirme Ýsmail Kaygusuz Bu teblið, Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý Genel Merkezi’nin 2-3 Nisan 2005 tarihinde düzenlemiþ olduðu “Alevilerde Cem, Cenaze Kurban Gibi Toplantý ve Ritüellerinin Uygulanýþ Biçim ve Ýþlevleri Sempozyumu”na sunulmuþtur.

I) Tapýnmanýn Genel Tanýmý ve Alevi Tapýnma Anlayýþý Tapýnma sosyo-psiklojik anlamda, toplumun üst yapýsýný oluþturan deðerler ve kültür kat(man)larýndan din ve dinsel inançlarýn temel öðesidir; bireyin Tanrýsýna yaranmasý, yani kendisini iyi bir kul olarak kabul ettirebilmesi için açýða vurduðu davranýþ ve eylem biçimlerinin tamamý olarak tanýmlanabilir. Birey bunlarý uygularken, Tanrýya kendini daha yakýn duyumsayarak, kazandýðýný düþündüðü yücelikle içsel ya da ruhsal dünyasýný doyurduðu gibi, yaþadýðý toplumda bir üst kiþilik belirlemesi yapar. Ýbadet, ibad (kullar) tarafýndan yapýlan ritüellerin genel adý oluyor; bu etkinliklerin en açýk belirleyicisi de “dua etme/niyaz etme, yalvarma/yakarma,çaðrý” anlamlarýna gelen salat sözcüðü Kur’an’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen hiç bir açýklama yoktur. Ortodoks Ýslam’da tapýnma bireyseldir; inananlar korkulan Tanrýnýn zulmünden korunmak, yalvarýp yakararak baðýþlanmak ve ödüllendirilmek ister. Bu inancýn Tanrýsý, iyiliði de kötülüðü de verir; Sözde kulunu sýnamak adýna insana hem kötülük yaptýrýr, günah iþletir ve hem de iþlediði günahtan ötürü cehennem ateþinde yakar! Bu ibadet anlayýþý ve bu türden tapýnmalar bekleyen bir Tanrý inancýyla, Aleviliðin, yakýndan uzaktan bir iliþkisi yoktur. Hacý Bektaþ asýl tanýmý yapmýþtýr: “Ve insanoðlu için önemli olan ibadet, doðruluk ve insaný sevmektir” (Makalat, s. 73). Alevi canýn Rahman’ý da Kur’an’ý da insandýr; Gördüðüne tapar, hayale deðil. Bunu biz deðil aþýklarýmýzozanlarýmýz söylüyor: 19.yüzyýlda Türabi inancýný; “Kuranidir sözümüz Rahmanidir yüzümüz Hakk’ý görür gözümüz Aldanmayýz hayale” Biçiminde açýklarken, 13. yüzyýlýn sonlarýnda bilge Yunus ‘enelhak’ makamýndan þöyle seslenmiþti: “Mülk yaratýp dünya düzen ol bahçevan heman benem Halk içinde dirlik düzen dört Hünkar kitabý doðru yazan Að üstüne kara düzen ol yazýlan Kur’an benem... Kafirdürür inanmayan evvel ahir heman benem...” 20.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, daha dün Ýbreti’nin dilinden ve sazýnýn tellerinden dökülenler de aynýdýr: “Gayip lazým deðil nideriz lafi Mevcut gördüðümüz bizlere kafi Sevgi ab-ý hayat safidir safi (...) Hakký ispat edip Kamil Ýnsan’da Onu pek yakýndan gördük inandýk (...) Minareye çýkýp bize baðýrma Haberimiz vardýr saðýr deðiliz Sen kendini düþün bizi kayýrma Allah’la biz ayrý gayrý deðiliz Bu, fiziksel ya da biyolojik birliktelik deðil, tanrýsal özün insanda saklý oluþudur. Bu öz Ýmam Ali’de, Ehlibeyt beþlisinde, Ýmamlarda büyük velilerde tecelli ettiði gibi, insan-i Kamil’de, insanlýða hizmet eden her gerçek insanda görünüm alanýna çýkar. Yine Hacý Bektaþ Veli Makalat’ýnda daha açýk biçimde vurgulamaktadýr: “Eger muhiblere sorsalarkim, Tanrýyý nice bildiniz. Pes, muhibler cevap verelerkim, kendü özümüzden bildik ve hem kendü özümüzü Çalap Tanrýdan bildik ( yani,kendi özümüzde Tanrýyý, Tanrýda da kendimizi bildik, onunla bir bütünüz)… (agy, s.32, 36).”

16

Ve Kaygusuz Abdal’ýn dediði gibi, “Eþya-yý mahluk Halik’ten ayrý degüldir (yani yaratýlmýþ nesnelermaddeler, yaratýcýsýyla birdir; ayrý olamaz...”. Alevi inançlý bireyin tapýnmasýnda, kendisi ile Tanrýsý arasýnda içinde yaþadýðý toplum var, halk var, insan var. Yine kendisinden baþlayarak, onlara karþý görev ve sorumluluklarýný yerine getirmiþ olmasý ve insanlarla sevgi, yardýmlaþma, paylaþým temelinde iliþkilerini düzenlemesiyle Tanrýyý memnun edeceði ve ona daha yakýn olacaðý anlayýþý vardýr.

I-A) Alevi Toplu Tapýnmasý Cem’in Kökeni (Kýrklar Meclisi ve Miraç) Bilindiði gibi Görgü Ceminin bir diðer adý da Kýrklar Cemi’dir. Alevi inanç geleneði, Görgü Cemi’nin kökenini Muhammed Peygamberin Miraç’tan döndüðünde Kýrklar Cemi’ne alýnýþýna baðlamaktadýr. Sünni ve Þii geleneðinde Mirac olgusunun, biçimi ve sayýsý üzerinde çok sayýda rivayet vardýr. Biri Mekke, diðeri Medine’de olmak üzere en az iki kez Muhammed’in Miraca çýktýðýndan tutunuz da, Peygamberin, “ikisi Mekke’de, 118’i Medine’de” olmak üzere tam 120 kez Mirac yaþadýðýna dair bir hadisten bile söz edilmektedir. Kuran’ýn XVII. ve LIII. surelerinin sadece iki ayetinde geçen Miraç olayýnýn Alevi-Bektaþiler tarafýndan anlatýlýþý da yapýlan yorumu da Sünni ve Þiilerinkinden çok farklýdýr. Cebrail Tanrýnýn kendisine görünmek istediði haberini getirir. Yýldýrým gibi hýzlý uçan kanatlý at, Burak’a binerek göðe yükselir. Muhammed kendisini Kudüs’de Süleyman Peygamberin tapýnaðý (Kuran’da Mescidül Aksa adý geçmektedir) üzerinde uçarken bulur ve nurdan bir merdiven görür. Ve merdivene týrmanarak Tanrýyla buluþmaya çýkar. Yedinci kata çýktýðýnda, Tanrý katýna varmadan önüne heybetli bir arslan dikilir, bu Ali’dir. Kükrer býrakmaz onu. (Ýmamlardan rivayet edilen Þii Mirac anlatýlarýnda da Peygamberin çeþitli biçimlerde Ali ile karþýlaþmasý vardýr; ama sadece Anadolu Alevi geleneðinde Ali’yi arslan donunda gördüðü alatýlýr) Peygamber arslandan çekinir; mühür yüzüðünü (hatem) aðzýna vermesini fýsýldar kulaðýna Cebrail. Ýmam Cafer Sadýk Buyruðu’nda ve birçok ozanýn “miraçname” adý verilen nefeslerinde ayrýntýlarýný bulabiliriz. Muhammed Miraç dönüþünde Kýrklar sohbetteyken kapýlarýný çalar. Burada geçtiði anlatýlan konuþmalarý ve arþ-ý ala’da, yani göðün en yüksek katýnda geçen bu metafiziksel olaylarý Dede’lerden dinlememiþ, ya da Buyruk’tan okumamýþ Alevi can yoktur. Kýrklar Meclis’inde Ali çýkarýp yüzüðünü (hatem) geri verince, Muhammed onun büyüklüðünü tasdik edip “Ey ashaplar, gerçek Ali’dedir; Ali’ye varýn, ondan isteyin dileklerinizi” der. Kýrklar ikrar verip ikiþer ikiþer musahib tutarak, Ali’ye talip olurlar. Muhammed de Cebrail’in rehberliðiyle Ali ile kardaþlýk olur. Yer gökle, Cebrail Adem peygamberle, Muhammed Ali ile musahiptir artýk. Alevi inanç söylenceleri arasýnda çok önemli bir yeri olan bu göksel Kýrklar Meclisi olgusu, Peygamberin Ýslam’ý yaymaya ve yaþatmaya çalýþtýðý Mekke dönemindeki kendisine baðlý ilk kýrk inananla yaptýðý gizli toplantý ve tapýnmalarýn, toplum bilincinde kutsanýp mitoslaþtýrýlmasýdýr. Bunun Ýlk örneðini VIII.y.y ortalarýnda Ýmam Muhammed Bakýr ve Cafer Sadýk döneminde yazýlmýþ Ummu’l Kitab’da görüyoruz; Adem yaratýlmadan önce (yaratýlýþ ötesinde) Tanrý’nýn kendi nurundan yaptýðý ve kendi tahtýnýn en yakýnýndaki kubbeye yerleþtirdiði Ehlibeyt beþlisi dýþýnda, onlara baðlý ve 12 nakib, 28 necib tanýmlamasýyla (kýrklar), 1000 renkli Beyazlýk denizinde yaþayan, farklý renklerde nurdan ruhsal varlýklar olarak burada geçen Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar vb. verilen adlar göstermektedir ki bunlar, Peygambere ilk inanan gerçek Kýrklardan baþkasý deðildir. Mekke’de ilk Ýslam topluluðunun tapýnma yeri yoktu. Ýbn Hiþam’ýn (ö.828) Siyar-ý Nebi’’sine (s. 159, 190) göre, 1 Ýslam Peygamberi yakla-

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 17

¸ E SERÇESM

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA þýk 13 yýllýk Mekke döneminde, ancak yarýsýnda tamamladýðý kadýnlý erkekli kýrk kiþilik inananlarýyla kendi evinde, Mekke’nin en dar ve gizli sokaklarýnda bulabildiði uygun bir mekanda ya da bir maðarada tapýnma düzenlemeye baþlamýþtýr. Miraçla birlikte geldiði bildirilen akþam, gece ve sabah olarak Tanrýya dua etmeyi, (salatý) anlaþýlýyor ki, putperest Mekkelilerin aðýr baskýlarý yüzünden, kendilerini güvenceye aldýklarý zamanlarda akþamdan baþlayarak sabaha kadar toplu tapýnma biçiminde yerine getiriyorlardý. Bilginler Miraç olgusu ya da mucizesi tarihinin, Muhammed’in peygamberliðinin VI.yýlý ya da Hicret’ten IV yýl önce olmasý gerektiði üzerinde anlaþýrlar. Birincisi, 616 yýlý Kýrklarýn, yani ilk Ýslamlarýn sayýsýnýn katýlan bir kiþi ile kýrka tamamlandýðý tarihtir. Artýk Kýrklar Meclisi kurulmuþtur. Yukarýda söylenen gizli yerlerde geceleri cem olup, hem gizlice ibadetlerini yapýyor hem de gündüz bulabildikleri, çeþitli biçimlerde saðlayabildikleri günlük yiyecek ve içeceklerini paylaþýyor. Kuþkusuz yarýnki yaþamlarý ve Ýslam’ý yayma hizmetlerinin planlarý da konuþulup tartýþýlýyordu. Bu kýrký tamamlayan kiþi Khattab oðlu Ömer idi. Ýbn Hiþam’ýn kitabýndan baþka, Ýkhvan as-Safa’da (IV.Risale 16.kýsým) dahi þu kýsa açýklama vardýr:

sikasý”nýn ikinci maddesiyle, tarihe mal olmuþtur. Demek ki asýl zorunlu, yani farz olan, yazýya geçirilmiþ bulunan tapýnma “kardeþlik” tutmaktý. Bu kardeþlik, Medine toplumunun sosyo-ekonomik koþullarýnda, tapýnma törenlerinin bir parçasý olarak, ortak çalýþýp, kazancý ortaklaþa kullanmak temelinde ömür boyu ailecek sürdürülecek yol ve inanç kardeþliðiydi. Ortodoks tarihçilerin “Muahat Akdi” (Kardeþlik Anlaþmasý) adýný verdikleri bu tören, Alevi toplu tapýnmasý Görgü Cemi’nin en önemli kurumu Musahipliðin kökenidir ve kesintisiz ayný ilkeler baðlamýnda “ikrar verme, yola girme yada yol kardeþi olma” ritüelleriyle günümüze deðin sürmüþtür. Muhammed Hamidullah kardeþlik uygulamasýný þöyle anlatýyor:

“Peygamber ilk kez misyonu ve propaganda eylemine Hatice ile baþladý, sonra vasisi Ali, dostu Ebubekir, Malik, Abuzer Þuayp, Bilal, Salman, Mikdad, Cubeyr, Ammar, Basir ve diðerleriyle, bir kadýn 39 erkekten oluþan bir topluluk (Alevi inanç geleneðinde bu sayý 19 kadýn 21 erkek olarak gösterilmektedir) oluncaya kadar sürdürdü. Peygamber, ya Abu Cehil’in ya da Ömer’in din deðiþtirerek Ýslam’ýn güçlendirilmesi için Tanrýya yalvardý ve kýrk kiþi oldular: o zaman yüce davayý açýða vurdular (izharu d-dava)...”2

Profesör olayý sadece bir “ekonomik çare” gibi gösterip, kardeþlik tutmayý ilk Ýslam cemaatinin toplu tapýnmasýnýn bir öðesi olduðunu görmek istemiyor. Her ne hikmetse Ortodoks Ýslam bilginleri, Muhammed Peygamberin her önemli kararý ve eylemini Tanrý’dan aldýðý ayetlere baðlarken bu çok önemli ritüeli bir antlaþma maddesi olarak deðerlendiriyorlar. Neyse ki yazar, kardeþlik uygulamasýnýn yýllarca sürdüðü gerçeðini saklayamýyor. Bu ritüeller Ýslam’a giriþ, aydýnlatýcý din kurucusunun huzurunda, ikrar verme/baðlanma/ant içme töreniydi ve de biçim ve öz olarak Alevi-Bektaþi inancýnda uygulanan Musahipliðin ilk örneðidir. Ayný zamanda bir çeþit mal ve can ortaklýðýnda güvenceye alýnmýþ, toplumsal ve ekonomik baðlamda kurumlaþtýrýlmýþ olduðu kadar inanç ve yol kardeþliðidir. Örnek olarak verilen Mekkeli ticaret adamý Abdurrahman Avf ve Hattap oðlu Ömer ile kardeþleþen iki Medinelinin içtenlikle benimseyip her þeylerini bölüþmeye hazýr olduklarýný görmekteyiz. 4 Bazý kaynaklarda farklý sayýlar verilmesine raðmen, bilinen odur ki, Muhammed Peygamber 13 yýllýk Mekke döneminde Ýslam’a çevirebildiði 70’in biraz üzerinde Mekkeli Müslüman ile Medine’ye göç etmiþti. Yine her iki tarafta baba, oðul kardeþ ve akrabalarýn bulunduðu Bedr savaþýna katýlan Müslüman erkek sayýsýnýn yetmiþ olduðu bilinmektedir. Böyle olunca ilk kardeþlik tutan muhacir ve ensar’dan Müslüman sayýsý 150 civarýndaydý. Bu ilk toplanma, “cem” olma (toplanma) yerinin adý cami deðil, mescid (secde edilen, niyaz yapýlan yer) idi. Bu sýrada küçük Kuba mescidinden sonra daha geniþ bir avluya sahip Medine mescidini yaptýrmýþ ve ilk geniþ toplu tapýnma kardeþlik ritüellerini, yani musahipliði burada gerçekleþtirmiþ bulunuyor. Alevilerin tapýnma yeri olan Cemevi, bu ilk mescidin iþlevlerini hala sürdürmektedir. Muhammed’in Hakka yürümesiyle birlikte ikrarlarýný bozan ve kendilerini halife ilan edenler tarafýndan meclis daðýtýldý. Üyelerinin bir kýsmý gaspçý yönetimin yanýna geçti, Salman, Abu Zer, Kamber, Mikdad, Bilal vb. sadýk kalanlar ise sürgünden sürgüne uðrayarak yaþadýlar. Fatima’yý ayný yýl kaybeden Ali’ye ise 24 yýl boyunca tam bir gözaltý yaþatýlmýþtý. Gerek Kýrklar Meclisini ve gerekse Muhammed’in Medine’de gerçekleþtirdiði inanç ve yol kardeþleri topluluðu uygulamasý IX.yy. ortalarýna doðru ilk kez Basra’da “Temizlik Kardeþleri” (Ýkhvan-as Safa) adýyla örneklendi. Ýmam Cafer’in oðlu Ýmam Ýsmail soyundan bir gizli Ýmama baðlýydý bu gizli topluluk. Bir giriþ töreniyle güvenilir, sýnanmýþ adaylar kardeþler topluluðuna kabul ediliyordu. Yaklaþýk iki kuþak boyunca süren bu topluluk, birisi geniþ bir özet olmak üzere 53 Risale’den oluþturulmuþ ve dönemin dünyasýnda bilinen tüm bilim ve felsefeleri, din ve inançlarý hakkýnda ayrýntýlý bilgiler içeren dünyanýn ilk ansiklopedisini hazýrlayýp yayýnlayarak kendi kendini feshetti. Temizlik Kardeþleri’nin öngördüðü toplum tasarýmý, ruhsal yaþamýn, cennette ölümsüzleþen sonsuzluk hedefi üzerine kurulmuþ mükemmelliðe ulaþmasý için tüm özellikleriyle cennetin nesnelleþmesi, dünyaya taþýnmasýdýr.

Ýlk Kýrklar arasýnda adý geçen sahabilerden Ebubekir ile Ömer’in Ummu’l Kitab’taki 12 Nakib ve 28 Necib arasýnda adlarý bulunmamaktadýr. Ayrýca Kolayni Usul-i Kafi’ eserinde, Ýmam Bakýr’ýn Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar Yesari gibi birkaçý dýþýnda, diðer sahabilerin dinin kurucusu Dede’sine ihanet ettiklerini söylediðini yazmaktadýr. Ömer bin Khattab, aþaðýda göreceðimiz gibi, Medine’de ilk toplu tapýnmada, -isterseniz ilk Cem’de diyebilirsiniz-, ikrar verip Ensar’dan biriyle yol kardeþi (musahip) olmuþtu. Ancak Ebubekir ve Ömer, ikisi de Peygamber’in cenazesini bile kaldýrmadan verdikleri ikrarlarýndan döndüler. Kýrklar Meclisi, etkinliklerini ve toplantýlarýný gizli yürüterek Yesriblilerle iliþkiler geliþtirmiþti. Mekke gibi zengin ticaret toplumunun, kutsal inançlarý ve tüm deðerler sistemini altüst eden Ýslam dininin bu ilk mensuplarý, elbetteki gizli bir örgüt gibi çalýþacaktý. Bu baðlamda araþtýrmacý ve tarihçilerin, olayýn bu yönünü görmek istemeyip, Kýrklar Meclisi’ni ya toptan yadsýmalarý, ya da hayali “göksel meclis” gibi deðerlendirmelerini doðrusu yadýrgýyoruz. Bu gizli meclis, özellikle Mekke ticaret aristokrasisi dýþýndaki yoksul kabile mensuplarýný, Bedevileri ve yerli-yabancý emekçi köleleri Ýslam’a çekebilmeleri için, yeni ve eþitlikçi, paylaþýmcý bir sistemi öngören inanç ve toplu tapýnma kurallarý yaratmýþlardýr; Ýslami söylemle Peygambere vahiy yoluyla inen ayetlerin istedikleri ve öngördükleri düþünce ve eylemleriydi. Bu bir avuç insan, din kurucusunun önderliðinde ve kendilerini güvencede tutacak bir hizmet daðýlýmý çerçevesinde, gizlice toplanýp, tapýnýyor; konuþup, tartýþýyor ve kendi kendilerini eðitiyorlardý. Öbür yandan Hicret (göç) etmeye karar verdikleri, Yesrib (Medine) tarýmla uðraþan bir kabileler konfederasyonuydu ve topraðý ortak kullanýyorlardý. Ayrýca bazý kabileler Musevi olduðu gibi aralarýnda yaþayan Hýristiyanlar da bulunuyordu. Bu nedenlerden dolayý, sýðýnma durumunda kalacaklarý bu topluma uygun deðerler de geliþtirmeliydiler. Böylece “Kýrklar” söylencelerinde günümüze kadar ulaþan (simgesel) bir üzüm tanesini kýrka bölmek ya da ezip þerbet yaparak, kýrk kiþinin tatmasýný saðlayacak bir bölüþümcülük ve birine neþter vurulunca hepsinde ayný acýyý duyuracak, kan çýkartacak kardeþlik ortamý oluþmuþ olan bu meclis Medine’ye taþýnýp, daha da geliþtirildi.

I-B) Medine’ye Göç, Tapýnma Yeri ve Kardeþlik Tutma Muhammed peygamber 622 yýlýnda Medine’ye, 12’sini nakib (vekil) olarak orada dini yayma hizmeti için gönderdiðinden Kýrklardan 28’ine ek olarak son birkaç yýlda Ýslam’a yeni kazandýrdýklarýyla birlikte 70’in az üzerinde Mekkeliyle göç etmiþti. Burada ilk iþ olarak tapýnmalarýný yapmak ve her türlü toplumsal, ekonomik ve güvenlik sorunlarýný konuþmak için geniþ bir avlu yaptýrdý. Muhammed Mekke’den gelen tüm Müslümanlarla (muhacir), bir yýl önce gönderdiði 12 kiþinin Medine’de Ýslam’a çevirdiði yerlileri (ensar) burada kardeþleþtirdi. Ünlü “Medine Ve-

Haziran 2005

“Mekkeli muhacirler için Hz. Peygamber bir genel toplantý tertipledi. Bu toplantýda her çalýþan, eli iþ tutan Medineli Müslüman’ýn (Ensar), bir Mekkeli Müslüman’ý (Muhacir) “kardeþ edinmesi” teklifinde bulundu (Muahat Anlaþmasý). Buna göre iki tarafýn aile mensuplarý, bu suretle ortaklaþa çalýþacak, kazanacaklar ve hatta öz kardeþler, yeðenler ve baþka akrabalar bertaraf etmek suretiyle birbirlerinin mirasçýsý olacaklardý. Bulunan bu çare, bu usul senelerce devam etmiþ…”3

“Bunun için Dünyayý ve insanlýðý bozulmaktan ve bozan kuþaklardan (baþ hedef Abbasiler olmak üzere tüm baskýcý yönetimlerden) kurtarmak gerekir”. Ancak bu alanda baþarýlý olmak için de “din ve inançlar konusunda bilinçli ve gerçek bilimleri özümsemiþ bu alanlarda yetiþmiþ eðitimli, deneyim sahibi kardeþlere (Ýkhvan) gereksinim vardýr ve dinler, ancak mensubu topluluklarla karþýlýklý konuþup tartýþmak ve yardýmlaþmakla yüceltilebilir” (Ris. I.100, 140; Ris. IV.126) (Devamý 17. Sayfada)

17


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 18

¸ E SERÇESM

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA (Baþtarafý 16. Sayfada)

Ve ikrar verip musahip tutanlar, yol oðlu-yol evladý olurlar. Bu baðlamda “Yola Giriþ” ya da “Ýkinci Doðuþ” Olarak Musahipliði tanýmlayan Ýlk yazýlý kaynak ise erken (proto) Ýsmaililere dayanmaktadýr. 879 yýlýnda Güney Arabistan’a gönderilmiþ ilk Ýsmaili daisi Mansur el Yemen (ölm. 914) olarak bilinen Ýbn Havþab’ýn, “Kitab al-alim wa’l-Ghulam (Bilgin ve Öðrencisinin Kitabý)” adý altýnda yazdýðý, Ýsmaili Aleviliðine giriþin ilkelerini belirleyen yapýtta yola giriþi, “yeni bir isimle, ikinci ya da yeniden doðuþ” olarak tanýmlandýðýný görüyoruz

II) Cem ve Erkanlarý ya da Tapýnma Kurumlarýnýn Dünü ve Bugünü

B

aþtan belirtelim: Alevi-Bektaþi Cem ve erkanlarýnýn günümüze ulaþan uygulanmakta olan ritüellerinin çoðu, Anadolu Aleviliðinin XVI.y.y yarattýðý büyük Kýzýlbaþlýk siyasetinin ürünü olan Ýmam Cafer Sadýk Buyruðu kitabýnda biçimlendirilip bazý genel kurallar çerçevesine sokulmuþ. Çok kullanýlan bir söylemle “baþýmýz Buyruða baðlanmýþ”týr. 13. yüzyýlda Hacý Bektaþ Veli ’nin düzenlediði düþünce ve inanç ilkelerine, dönemin (16.yy.ýn) sosyal, ekonomik ve siyasal koþullarýna uygun olarak açýlým saðlanmýþ; bu ilkeler geliþtirilmiþ ve yeni eklemlemelerle deðiþimlere uðratýlmýþtýr. Ýmam Cafer Buyruðu’nda Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr: “Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler) melek, Müslimleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cenet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri cennet esvabýdýr...Pirlerin mürþitlerin evleri Mekkeleridir. Onlarý ziyaret edenler bin bir kere hacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...” Bu inanç anlayýþý Ortodoks Ýslam’a tamamýyla aykýrýdýr. Çünkü Alevilik, içinden çýkmýþ olduðu Ýslamiyet’i batini/tevil yorumlarýyla þeriat karmaþasý ve doðmalarýndan arýndýrýp, akýlcý bir anlaþýlýrlýk içinde, birçok inanç ve felsefeleri de özümseyerek, toplumsal kurumlar biçiminde geliþtirip yaþama geçirmiþtir. Bu kurumlar Alevi-Bektaþi toplumunun sosyal, ekonomik, adli ve ahlaki gereksinimlerini eþitlik ve paylaþýmcý ilkeler çerçevesinde karþýlayabilen bir iç yönetim ve yaþam düzeni oluþturmuþtur. Alevi-Bektaþi inanç toplumu, Ýslam dinini kendisi gibi algýlayýp ve kendisinin tapýnma biçimlerini uygulamadýðý için dinsiz sayan; Ýslam dýþý ve kafir görerek katlini vacip sayan baskýcý Þeriat devletlerinin adalet sistemlerine, yani kadýsýna-kudatýna güvenmediði için kendi adalet düzenlerini de yaratmýþlardý. Þeriat temelli egemen yönetimlerin tüm baský ve zulümlerine, resmi din dayatmalarýna, iþte bu, nesnel dünyaya yönelik tapýnma kurumlarýyla yarattýklarý düzen sayesinde göðüs gererek varoluþlarýný sürdürebilmiþtir. Cemler Ýki Ana Bölümde Ýncelenmelidir: I. Görgü Cemi/Ayn-i Cem ya da Cemleri; ikrar verme-musahiplik cemi, görülüp-surulma/baþokutma cemi, düþkün kaldýrma ve yaþamsonu dardan indirme cemleri, bir diðer deyiþle bu erkanlarýn uygulandýðý cemler Görgü Cemi’dir. II. Muhabbet Cemleri/Eðitim–öðretim amaçlý temsili cemler (Abdal Musa Kurban Cemi, Hýzýr Cemi, Koldan Kopan erkaný/gençleri yetiþtirme, On iki Hizmet görme temsili eðitim cemi...

II-A) Cemde Görülüp/Sorgulanma/Baþokutma Erkaný; Manevi Temizliðe Ulaþma Ya da Düþkün Sayýlma “Görgü ve ayn” sözcükleri eþ anlamlý ve “göz ve görmek”le ilgilidir. “Ayin” sözcüðünün ses benzerliðiyle birlikte taþýdýðý anlam aðýr bastýðýndan ötürü “Ayin-i Cem” kavramý kendini kabul ettirmiþ, Bu yüzden Cemler sadece dinsel baðlamda deðerlendirilmiþ. Bunun böyle olmadýðýný en güzel biçimde Hatayi þu dizelerle veriyor: “Murtaza Ali’dir pirimiz bizim Göregeldiðimiz sürer gideriz Kýrklar’dan ayrýlmýþ sürümüz bizim (...) Cennet cehennnem korkusun çekmeyiz Burda sorulmuþtýr sorgumuz bizim Kazancýmýz meydana getiririz Eksiðimiz var ise bitirürüz Aþna meþrep evinde otururuz...(yani huyunu-husunu tanýdýðýmýz dostlarla birarada bulunuruz Ý.K.)” On iki hizmet sahibi canlar tek tek dar’a durup, dualarýný alarak hizmetlerinin baþýna geçmesiyle Meydan açýlýr ve Görgü Cemi baþlamýþ

18

olur.. Bu Cem’e girmeye musahip olmuþ canlarla, genellikle o günlerde musahip olacak adaylar hak kazanmýþtýr.Birer tapýnma kurumu ya da ritüeller topluluðu olan Cem erkanlarýnýn her biri baþlý baþýna bir söyleþi, konferans konusudur. Bu nedenle sadece Görgü Cem’indeki GörülüpSorulma’ ile Musahiplik uygulamasýna kýsaca deðineceðiz: Genellikle Görgü’ye her keresinde iki musahip, eþleriyle/bacýlarla birlikte dört can olarak dar meydanýna çýkar. Ayaklar yalýnayak, baþlar açýktýr; bacýlar neçek indirir, yani baþörtülerini, yazmalarýný omuzlarýna düþürürler. Bellerine kemerbest baðlamýþ, ayaklarý mühürlü (sað ayaðýn baþ parmaðý solunkinin üzerinde) Pir huzurunda, yani Ali Meydanýnda Mansur Darý’na dururlar. Rehber Dar’da bulunan canlarýn saðýna geçip Meydan’a niyaz/secde ettikten sonra þunlarý (gülbenk) söyler: “Allah Erenler! Bu canlar; Muhammed-Ali divanýnda, erenler meydanýnda, Pirin huzurunda elimiz erde, yüzümüz yerde, özümüz dar’da; erenlerin Dar-ý Mansur’unda canýmýz kurban, tenimiz tercüman diyorlar. Bu fakirlerin elinden, dilinden aðrýnmýþ-incinmiþ can karýndaþ varsa dile gelsin, bile gelsin! Haklý hakkýný dilesin. Bu canlar ‘haklýdan ve Hak’tan gelen hakkýma razýyým’ derler, Allah Eyvallah!” Postta oturan Dede onlara bu ilk hayýrlýyý, yani duayý verdikten sonra dar’daki talipleri sorgulamayý ve telkinlerini sürdürür: “Eyvallah kapýsýndasýnýz; döktüðünüz varsa doldurun, aðlattýðýnýz varsa güldürün, yýktýðýnýz varsa kaldýrýn! Doðru gez, dost gönlünü incitme. Pirine mürþidine teslim-i rýza ol! Söyledikleriniz meydanýn, sakladýðýnýz sizin olsun! Dil verdik konuþasýnýz, el verdik tutasýnýz, göz verdik göresiniz! El gövdenin kaþýndýðý yeri bilir; doldurun döktüklerinizi, güldürün aðlattýklarýnýzý...” Cem’deki canlarýn hepsi birbirine eþit ve yol bacýsý/kardeþidir. Cem’de ana-baba, karý-koca, kan baðý, bacý-kardeþ ayrýcalýðý yoktur. Kardeþ kardeþin, oðul babanýn ve baba oðul’un, kadýn kocasýnýn ya da koca karýsýnýn yanlýþlarýný kusur ve kabahatlerini Meydan’a dökebilir. Kendisine yapýlan bir haksýzlýðýn bedelini isteyebilir. Dede böyle bir durumda, tanýklarýyla birlikte onlarý da dar’a çekerek dinler, yüzleþtirir. Dede yargýç örneði sorgulama yaparken, Cem’de bulunan tüm canlar, erler ve bacýlar eþit oy sahibi bir çeþit adalet heyeti/jüri durumundadýr ve son yargýyý bu Cem erenleri verir. Saklanmýþ bir yüz kýzartýcý suçu, ya kendisi itiraf eder ya da oradaki canlardan biri ortaya korsa dar’daki kiþi düþkün sayýlýr; eðer verilecek düþkünlük cezasýný çekmek istemez ya da dayanamazsa Cem’den çýkarýlýr. Aðýr cürüm, zina vs. gibi toplumca kýnanan baðýþlanamayacak suçlar iþlemiþ, haksýz yere eþini boþamýþ ve nikahlý kadýn kaçýrmýþ kimseler zaten düþkündür; yedi yýl boyunca Cem’e alýnmadýðý gibi toplumdan da tamamýyla dýþlanmýþlardýr. Yasal cezalarýný çektikten sonra da Cem’e alýnmak için Dede’nin verdiði ve Cem erenlerin onayladýðý Düþkünlük cezasýný çekmesi gerekir. Bu kiþilerin musahipleri de düþkün sayýlýr, yol kardeþi olarak görevini yapmadýðý ve musahibinin yaptýklarýna engel olmadýðý için. Dar’da sorgulananlardan biri yada birkaçý, bazý canlara karþý kabahatli, haksýz bulunursa, onlar tarafýndan baðýþlansa yada zararlarý karþýlansa bile, cemaatin keseceði cezayý ödemek zorundadýr; maddi durumuna göre ondan Cemde hazýr bulunanlar için bir kurban kesmesi, sofra açmasý, lokma dökmesi vb. taleplerini yerine getirirler. Bu cemaatin “edeperkan duruþ” hakký, yani görülen canlarýn ayakta dar’da kaldýklarý sürece onlarýn da diz üzerinde oturarak dar çekmelerinin karþýlýðýdýr. Eðer Cemaat toplu halde, “biz Þah’a kadar razýyýz, Hak da razý olsun!” diye üç kez seslenirse, Dede dualarýný vererek dar’daki canlarý indirir. Talibin görülmesi sitemden (tarýk altýndan) geçirilerek tamamlanýr. Görgüden geçen talipler manevi temizliðe ulaþmýþ ve tüm saflýðýyla gönül huzuru içinde Hak lokmasý yemeðe hak kazanmýþtýr.

II-B) Dün Bunlar Aynen Uygulanýyordu, Ya Bugün? Þimdi soralým: Görgü Cemi kurulsa, bu kurallar çerçevesinde görülüp sorulacak talip var mý dersiniz? Hangimiz –eðer varsa- musahibimizi ve eþlerimizi yanýmýza alýp, Hak Meydaný’na çýkarak Pirin ve Cemaatin huzurunda özümüzü dar’a çeker; yaptýðýmýz yanlýþlarý, iþlediðimiz kabahatleri, yalanlarý ve kötülükleri meydana döküp hesabýný verebiliriz? Veremeyiz. Babalarýmýz, dedelerimiz ve atalarýmýz; onca yasaklayýcý baský ve zulümlere karþýn, kar kapýyý kesince, gecenin karanlýðýnda doðanýn güvencesine sýðýnarak, kýþ mevsimi boyunca Cem’lerini gizlice eksiksiz yapýyor, toplu tapýnmalarýný kesintisiz uyguluyorlardý. Dedelerimizden biri bu dünyaya geri gelse, yolumuzun erkanlarýna göre topumuzu “düþkün” sayýp, hepimizi “düþkünlük darý”ndan geçir-

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 19

¸ E SERÇESM

ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA/ALEVÝLÝKTE CEM-CENAZE-KURBAN 2-3 NÝSAN 2005 ANKARA mek isteyecektir. Bir patron bir büyük iþ adamý baþý açýk, belinde kemerbest, yalýnayak ayaklarý mühürlü Mansur dar’ýna duracak ve: “Ben bu büyük varlýðý, bu sýnýrsýz sermayeyi iþçimin, çalýþanlarýmýn emeklerinin artýk deðeriyle elde ettim. Onlarýn emeklerinin tam karþýlýðýný vermedim. Muhammed Ali divanýnda, Hak Meydanýndayým. Boynum kýldan incedir Pirimin huzurunda; malýmla canýmla meydandayým, haklý hakkýný istesin. Verilecek her türlü cezaya razýyým, Allah Eyvallah” mý diyecek? Demez. Bir talip Pir huzuruna çýktýmý; bunlar sorulur ve hak sahipleri hakkýný ister. Oysa resmi din konumundaki Ortodoks Ýslam, yani Sünnilik de Þiilik de, “bu serveti sana veren Cenab-ý Allahtýr; senin kýsmetini levh-i kalemde alnýna yazmýþtýr...”diyor. Bu inanç ve anlayýþ kuþkusuz ona daha yakýn gelecektir. Öyleyse bu kiþilerden taliplik de Dedelik de bekleyemezsiniz; o yerini bulmuþ, öz çýkarlarýna uygun olan resmi inancýn yanýndadýr, yine çýkarlarý gereði, kendisine “büyük Alevi iþ adamý, Alevi patron, tanýnmýþ Alevi büyüðü ya da dedesi” denilmesine de bir itirazý olmaz. Hatta bu doðrultuda Alevi toplumunun önderliðine de soyunur... Bunlar ozanýn dediði gibi, asla “Kýrklarýn Cemi’nde dar’e düþ ol”amazlar. Dar’a düþmek, nara (ateþe) düþmek olur, yapamazlar. Oysa Görgü cemleri ortamý, Alevilerin hem yaþam düzenini hem de biçimini belirlemiþtir. Aleviliðin “eline, beline ve diline sahip ol” ahlak kuralýndan daha önemli ilkesi “malý mala, caný cana katmak”týr, yani sevginin sonsuzluðunda bütünleþerek, malý-mülkü birleþtirip ortaklaþa kullanmak ve eþitlik (koþullarý) içinde yaþamak!

semahýyla yaþadýðý coþku içinde vereceði psikolojik dinginlik ve iç huzuru ölçümünün sýnýrý yoktur.

Sonuç Olarak Alevi-Bektaþi toplu tapýnmasýnda “Düþkünlük” kapsamýnýn da daraltýlmasý zorunluluktur. Topluma veya bireylere karþý, yüz kýzartýcý yada aðýr suçlar iþlemiþ, çeþitli nedenlerden ötürü eþinden boþanmýþ taliplere aðýr “düþkünlük darý çektirilmesi” ya da kýsa ve uzun süreli, “yola alýnmamasý, toplumdan tamamýyla soyutlanmasý” gibi bir çeþit maddi-manevi iþkenceden geçirilmesi biçiminde cezalandýrmalar uygulanamaz.. Çaðdaþ laik ve demokratik devletin ceza yasalarýnýn iþlevlerini Cem erkanlarý her hangi bir biçimde üstlenmemelidir. Ama kuþkusuzdur ki AleviBektaþi canlar, “döktüðünü doldurmuþ, yýktýðýný yapmýþ, aðlattýðýný güldürmüþ, aðrýttýðýndan-incittiðinden razýlýk almýþ, kendi nefsi dahil herkesle barýþýk” olarak Cemlere girmek ve iþlevleri daraltýlmýþ da olsa tüm tapýnma ritüellerini bu koþullarda yerine getirmekle yükümlüdür. Bu gün Alevi-Bektaþi inanç toplumu olarak bu baðlamda birlikteliðimizin ve deðiþim kararlarýnýn merkezi Serçeþme Hacý Bektaþ Veli’nin Dergah’ýdýr. Hünkar’ýn gösterdiði “bir olalým, iri olalým, diri olalým” hedefine ancak bu gerçekleþtiðinde ulaþabiliriz, inanç yapýmýzý ve erkanlarýmýzý onunla yeniden tanýmlayabiliriz. Hüü, gerçeðin demine! Tüm canlara aþk-ý niyazlarýmý sunuyorum!

II-C) Musahiplik Ritüellerine Kýsa Bir Bakýþ: Kökeninden baþlarda söz ettiðimiz musahiplik törenini musahip tutma darý çerçevesinde toparlayýp özetlersek: Rehber ya da mürebbi musahip olacak çiftleri, her bakýmdan gerektiði gibi hazýrlamýþtýr. Genellikle “ölmeden önce ölmeyi” simgeleyen, kefene dolanmýþçasýna ak bezlere sarýlýdýr Meydan’a geldiðinde. Ayaklarý yalýnayak, baþlarý açýktýr. Bellerinde, kemerbest (belbaðý) vardýr. Rehber, canlarý eþiðe niyaz ettirir. Ýçeri girip, dedenin huzurunda “Mansur darý”na dururlar. Pir: “Ey talipler bu bir uzak yoldur, gelemezsiniz! Gelme gelme, dönme dönme! Gelenin malý, dönenin caný! Bu yol demirden yay, oddan gömlektir giyemezsiniz, gidiniz!” dedikten sonra, onlar geri gider; eþiðe varýp, gene gelirler. Bu durum, üç kez tekrarlanýr. Musahiplik, yola girerken malýný mülkünü, kendine ait olan her þeyini meydana koyup, ortaklýða sunmaktýr. Dede, yüzüstü yatar durumda, yani eþleriyle “Fazlý darý”ndaki musahip canlarýn üzerlerine örtülü kefeni simgeleyen akbezi kaldýrýr, bir gülbank okur. Böylece yola girmiþ, ikrar vermiþ bu canlar, edeb-erkân durumunda, yani “Nesimi darý”ndadýr þimdi. Artýk zakirlerin musahiplik üzerine söyledikleri nefes ve düvazlar dinlenir. Arkasýndan yeni yola girmiþ canlarýn, tarýk altýndan geçmelerinden sonra, dolularý içilecek ve kestikleri kurban lokmalarý yenilecektir...

II-D) Cem Erkânlarýnýn Ýþlevsel Nitelikleri Azalmýþ, Deðiþmiþ Bulunmaktadýr Musahipliðin inanç baðlamýnda tasarlanmýþ toplumsal ve ekonomik yaptýrýmlarý, günümüzün sýnýflar arasý çeliþki ve uçurumlarýn derinleþmiþ olduðu toplumlarýnda tüm deðerleriyle bugün uygulamaya konulamaz, hayata geçirilemez. Özellikle, malvarlýðýný ve kazancý “yol kardeþiyle” paylaþma ve ortaklaþa kullanma yaptýrýmýnýn uygulanmasý, burjuva kapitalizminde ve günümüz küresel kapitalistleþme süreci koþullarýnda kuþkusuz olanaksýzdýr. Yaþanmakta olan sosyo-ekonomik düzen; bireysel mal edinme-servet sahibi olma ve sýnýrsýz kazanç tutkusunu körükleyerek, Alevi toplumunun tarihsel eþitlikçi ve insan sevgisine dayalý “ben”likten uzak paylaþýmcý ortak bilincini yok olma sýnýrýna getirmiþtir. Kentleþme sürecinde zaten Cem Erkanlarýnýn adli ve ekonomik iþlevleri kendiliðinden simgesel iþlerliðe dönüþüp ahlaki boyutta ilerliyor, inanç öðeleri tabanýnda sosyo-psikolojik iþlevleri aðýrlýk kazanmýþtýr. Kapitalizmin sýnýfsal katmanlarýnda kaçýnýlmaz olarak yer almýþ Alevi-Bektaþi inançlý toplum kesimleri, musahipliðin en azýndan birlik beraberlik, yardýmlaþma, insan severlik, alçakgönüllülük, kimseye zarar vermeme, herkesi eþit görme, kardeþçe davranýþ vb. moral deðerlerini önde tutmayý unutmamalýdýr. Emekçi sýnýfsal konumlarý bu deðerleri yaþatmaya elveriþlidir. En azýndan Musahipliðin gerçek anlamý sýkça vurgulanýp kavratýlarak, sadece bu sosyo-psikolojik baðlamda biçimsel de olsa uygulanmasý, toplumsal saðlýðýmýz için çok önemli ve yüksek deðerde bir kazançtýr. Ayrýca Hak-Muhammed–Ali huzuru kabul edilen Dar Meydanýnda simgesel sorgulanmanýn bile, tevhidi, düvazimamý

Haziran 2005

NOTLAR; 1

2 3 4

Aktaran Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, “Three Times Salat or Du’a”, www.ismaili.net ) Yves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents, Alger, 1973, s.373) Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuð, Resulullah Muhammed, 1992, s. 102-103 Engineer, Asghar Ali, The Origin and Development of Islam 1988, s. 97, 99105)

KAYNAKÇA:

Abdülbaki Gölpýnarlý, Yunus Emre ve Tasavvuf, Ýstanbul-1961 Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal'ýn Mensur Eserleri, Ankara- 1983 Al Shahristani, (Arapça'dan Çev. Jean-Claud Vadet),Kitab Al-Milal Les Dissidences de l'Islam, Paris-1984 Asgar Ali Engineer, The Origin and Development of Islam, New Delhi- 1988 Asghar Ali Engineer, The Islamic State, Delhi (India)- 1994 Aziz Yalçýn, Makalat-ý Hacý Bektaþý Veli, Ýstanbul-1993 Cahit Öztelli, Bektaþi Gülleri, Ýstanbul-1985 Celaleddin Ulusoy, Yedi Ulular, Ankara- tarihsiz D.Sourdel, “La Politique Religieuse du Calife abbaside al Mamun'', REI XXX (1962) Ebu Cafer Muhammed b. Yakub b. Ýshak el Kulayni, çev. Vahdeddin Ýnce, Usulü Kafi Cilt I, Ýstanbul, 2002 Farhad Daftary, The Ismailis, Their History and Doctrines, 2.Baský, Cambridge University Press -1992 G.Hossein Sadiki, Les Mouvements Religiues Iraniens in IIer et IIIme Siecles en Iran, Paris-1939 Henry Corbin, Temps Cyclique et Gnose Ismailienne, Paris-1982 Ýmadeddin Nesimi, (Haz: Hüseyin Ayan) Nesimi Divaný, Ankara-1990 Ýmam Caferi Sadýk Buyruðu, (Haz: Heyet) Ýst. 1989 Ýsmail Kaygusuz, Alevilikte Dar ve Dar'ýn Pirleri, Ýstanbul-1993 Ýsmail Kaygusuz, Musahiblik, II.Baský, Ýstanbul-2004 Ýsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut, Ýstanbul, 2004 Julius Welhausen, (Almanca'dan Çev.: Prof. Dr. Fikret Iþýltan), Ýslamiyetin Ýlk Devrinde Dini-Siyasi Muhalefet Partileri, Ankara-1989 al-Kashi, Abu Amr Muhammed b. Umar, Ikhtiyar Ma‘rifat ar-Rijal, ed.Hasan alMustafawi, Mashad, 1348/1969 Marshal G.S. Hodgson, The Order of Assasins (The Struggle of the Early Nizari Ýsmailis Against the Ýslamic World), Netherland (Mouton Co.)-1955 Muhammed Hamidullah, Çev. Salih Tuð, Resulullah Muhammed, Ýstanbul, 1992 Mümtaz Ali Taceddin S. Ali, Three Times Salat or Du’a, www.ismaili.net ) Richard Bell, The Origin of Ýslam, London, 1968 Sadeddin N. Ergun, Bektaþi Þairleri ve Nefesleri 1-2, Ýstanbul-1955 W. IVANOW, "Notes sur l'Ummul-Kitab", Revue des etudes Islamiques, 1932, s.419-482; "Ummul Kitab", Der Islam 23 (1936) Yves Marquet, La Philosophie Des Ikh wan al-Safa, etudes et documents, Alger, 1973.

19


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 20

¸ E SERÇESM

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

Serçeþme Etkinlikleri

HBVKTD DENÝZLÝ MERKEZ ÞUBESÝ

Konferans

Esen Uslu Serçeþme Nisan ayýnýn son haftasýndan baþlayarak Mayýs ayý boyunca her hafta sonu AleviBektaþi örgütlerinün düzenlediði bir etkinliðe katýldý. Genel Yayýn Yönetmenimiz Esat Korkmaz, 7 Mayýs’ta Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Aydýn Þubesi’nin düzenlediði bir konferans verdi. Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Denizli Þubesi 14 Mayýs’ta bir Panel düzenlemiþti. Panele Esat Korkmaz’ýn yaný sýra Atilla Erden de konuþmacý olarak davetliydi. Ancak Atilla Erden bir saðlýk sorunu nedeniyle yolculuk yapamayýnca, bu etkinlik de bir konferansa dönüþtürüldü. Bu etkinlik sýrasýnda, yöredeki tarama ve örgütlenme çalýþmalarýna öncülük eden Tekin Özdil ile görüþme olanaðý bulduk. Yörede cem yürüten Sultan Ana ile tanýþtýk, muhabbet ettik. Antalya Abdal Musa Kültür Derneði, 11 Mayýs’ta temsili bir “Kýrklar Cemi” düzenlemiþti. Konuþmacý olarak Fikret Otyam, Ali Aksüt, Esat Korkmaz davetliydi. Cemi yöneten Mehmet Turan Dede, Derneðin rehber ve Baþkaný ile birlikte Esat Kormazý da kendi yanýnda oturmaya davet ederek onurlandýrdý. Antalya Abdal Musa Kültür Derneði, 21-22 Mayýs tarihlerinde Toros’larda dað ve yayla köylerindeki Alevi-Bektaþiler arasýnda yürüttüðü tarama çalýþmasýna Serçeþme dergisinin de katýlmasýný istedi. Büyükköy’de yaþayan Aleviler ve Toroslar’da aðaç kesiminde bulunan bir Tahtacý Alevi obasý ziyaret edildi. Dönüþ yolu üzerinde Korkuteli’nde yaþayan canlar ziyaret edildi. Bu sayfalarda örgüt yöneticilerinin etkinliklerde yaptýklarý konuþmalardan ve canlarla yapýlan sohbetlerden yerimiz ölçüsünde seçkiler sunuyoruz. Gözlemlerimiz arasýnda sevindirici olduðu kadar üzücü olanlarý da var. Denizli’de Cem yürüten bir Anamýzýn olmasý çok olumlu bir olgu olarak deðerlendirdik. Buna karþýn Sultan Ana’nýn konumuna ve cem yürütmesine tepki duyanlarýn varolmasý ise beklenen bir olumsuzluk. Buna karþýn Esat Korkmaz, Antalya’da Büyükköy’de uzun yýllar Dikme Dedelik yapmýþ canýmýza, “bir kadýnýn cem yürütmesine ne dersin” diye sorduðunda, bu canýmýzýn hiç tereddütsüz verdiði, “bu çok iyi bir þeydir” demesi ise Alevi toplumunun bilgeliðini ve olgunluðunu yansýtýyordu. Sünni baský altýnda, özellikle bilinen karaçalmalar karþýsýnda, musahipliðin Alevliðin en çok aþýnan kurumlardan biri olduðunu gözlemledik. Hem Korkuteli’nde ilçe merkezinde yaþayan ve Sünni çevre içinde yaþama-çalýþma zorunda olan canlar arasýnda, hem de Tahtacýlar arasýnda bu konudaki bilgi, görgü ve erkân eksikliðini, hatta çarpýk ve yanlýþ bilgilenmeyi gördüðümüzde doðal olarak üzüldük. Gittiðimiz yörelerdeki örgütlerde hem rutin, ama iyi yapýlmazsa etkinliklerin baþarýlamayacaðý küçük görevlerde, hem de etkin ve sorumlu yönetici görevlerde, canla baþla ve baþarýyla çalýþan çok sayýda Alevi kadýný görmemiz ise en sevindirici gözlemimiz oldu.

20

Þube Baþkaný Hasan Erden’in Açýþ Konuþmasýndan HBVKTD AYDIN MERKEZ ÞUBESI

Konferans Þube Baþkaný Sümran Ünaldý’nýn Açýþ Konuþmasýndan Yozluðun, yobazlýðýn, iþsizliðin, adaletsizliðin, haksýzlýðýn, hukuksuzluðun yaþandýðý günümüzde tavýrlarýný insan haklarýndan, adaletten, haktan, hukuktan, laik cumhuriyetten yana koyarak, onurlu bir yaþamýn mücadelesini verebilenler, merhaba, hoþ geldiniz… Alevi toplumu baþka inanç sistemlerinin egemen olduðu coðrafyada yaþamýþtýr. Bu yaþam gereði kimliklerini saklamak, gizlemek, bazý semboller ya da terimlerle ifade etmek durumunda kalmýþtýr. Alevi erkân ve yolunu günümüze kadar taþýyan dedelik kurumu da, “Alevi bilgisi çok aðýr, çok önemli bir yük olduðu için ehil olmayanlara verilemez” gerekçesiyle Alevi inanç sistemini gizli tutmuþtur. Bu tavýr, Alevi toplumunun kapalý bir toplum, Alevi inanç sisteminin de gizli bir inanýþ gibi görünmesine neden olmuþtur. Bu tavýr, Alevi inanç sisteminin yozlaþmadan günümüze kadar taþýnmasýna önemli deðeri katmýþ olmasýna karþýn, bazý araþtýrmalarýn yanlýþ mecralara sürüklenmesine, Alevi toplumunun bazý anlamsýz, yanlý ve maksatlý sorularla karþý karþýya kalmasýna da neden olmuþtur. Bugün bizleri bir araya getiren neden bu eksikliði gidermektir ... Hep birlikte Alevliði doðru öðrenmek anlamýnda, bilgilenmektir. Aydýn Konferansýnda derneðin eski ve yeni yöneticileri, yaþlýlar ve gençler bir aradaydý

Deðerli canlar, hoþ geldiniz der, saygýlarýmý sunarým. Aleviler demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin savunucularýdýr. Hele laiklik biz Aleviler için vazgeçilmezdir. 26-27 Mart 2005 tarihinde Alevi Bektaþi Federasyonu’nca Ankara’da gerçekleþtirilen Birinci Alevi Konferansý’na DÝSK, KESK, Türk-Ýþ, Eðitim Sen, Ýnsan Hakký Derneði ve Ýnsan Haklarý Vakfý gibi örgütlerin genel baþkan düzeyinde katýlmalarý, konferansý daha da anlamlý kýlmýþtýr. Konferansta çýkan sonuç bildirgesinde ... zorunlu din derslerin kaldýrýlmasýna yönelik bir imza kampanyasý baþlatýlmasý kararý çýkmýþtýr. Kampanya 20 Nisan 2005’te baþlamýþtýr ve 12 Eylül 2005 tarihinde sonlandýrýlacaktýr. Aleviliðin salt bir din ya da mezhep olarak deðerlendirilmesi, bu deðerlendirmeyi yapaný yanýltýr; Aleviliði anlaþýlmaz kýlar. Oysaki Alevilik bir kültür, bir felsefe ve tarihsel olaylarýn bulunduklarý coðrafyadaki oluþumudur. Özünü yitirmeden geliþmeye, yenileþmeye açýktýr. Din, dil, ýrk ve mezhep ayrýmýna karþýdýr. Merkezinde insan ve sevgi vardýr. Baðnazlýðý reddeder; akla, mantýða, bilime önem verir. Bu nedenle zorunlu din derslerinin kalkmasýný istiyoruz. Eðitimin dinselleþmesine, bilimden uzaklaþmasýna karþýyýz. Zorunlu din derslerinin kaldýrýlmasý sorunu, sadece Alevi-Bektaþilerin meselesi deðildir; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti özlemi duyan tüm demokrat aydýn ve ilericilerin de görevidir. Anadolu’da harmanlanan tüm kültürler hepimizindir. Kültürler var olma nedenimizdir. Sizlere koca Yunus’un sevgisi, Pir Sultan Abdal’ýn direnci, Hacý Bektaþ Veli’nin inancý, Atatürk’ün düþüncesiyle saygýlar sunuyorum. Denizli Konferansýnda açýlýþta katýlanlara kulak abdesi veren canlarýmýz

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 21

¸ E SERÇESM

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

DENÝZLÝ’DE ÝKÝ ÖNCÜ ÝLE SOHBET ETTÝK

Cem Yürüten Sultan Ana Sultan Ana: On beþ on altý senedir bu hizmeti sürdürüyorum. Babam da dedeydi. Kayýnpederim de. Cemlerde büyüdüm. Cem yönetiyorum. Görgü yapýyorum. Esat Korkmaz: Veliyettin efendi ile görüþtünüz mü? Sultan Ana: Efendimi bu yýl Ankara’da iki kez gördüm. Bu sene Efendim evine erken geldi. Ben de biraz hastaydým, doktoruma gitmiþtim. Doktorum, ‘ben seni Efendimin yanýna götüreyim Ana’ dedi. ‘Yormayacaksam gidelim’ dedim. ‘Yok’, dedi, ‘yormaz!’ Veliyettin efendiler de yeni gelmiþler, daha evi filan düzenlememiþlerdi, kulaklarý çýnlasýn. ‘Bu sene erken geldim, saðuk, kar çok Hacýbektaþ’ta’ dedi. Davet etti, ‘Burada kalalým’ dedi. O zaman doktor can, ‘Hayýr, bende misafirler Efendim, sað olun’ dedi. O gece oturduk, gece yarýsýna kadar konuþtuk. Ýkinci gidiþimde ise Ýstanbul’a gidiyordu. Az görebildim Onu çok seviyorum. O da bana çok destek veriyor, sað olsun.

Denizli’de ilk kez Tekin Beyle tanýþtýk ve o beni destekledi. Daha önce benim hizmetim çoktandýr sürüyordu, ama derneðin bilgisi yoktu. Tanýþtýktan sonra tüm yöneticiler beni desteklediler.

Sultan Ana yürütteceði bir ceme bizi davet etmeye söz verdi. O cemden izenimlerimizi sizlere daha sonraki sayýlarda sunacaðýz.

DENÝZLÝ’DE FEDERASYONUN BÖLGE TEMSÝLCÝSÝ TEKÝN ÖZDÝL’LE SOHBET

Kapsamlý Yöre Taramasý Her Örgütün Asli Görevidir ortak iradesinin temsilcisi olarak görmüyor. Kadýn olarak görüyor. Kadýn olarak gördüðü zaman da, bir Alevinin gözündeki kadýn deðil de, cinsellik açýsýndan kadýn olarak görmek aklýna geliyor. Bu nedenle Sultan Ana’nýn öne çýkmasý çok da iyi oldu.

Gençliðe Güvenmek

Sultan Ana Dikme dedeler, yani dedelerin gelemediði zamanlarda, ortamý idare edebilecek, sorulan sorularý yanýtlayabilecek kiþilerdir. Bazý yerlere dede iki sene, dört sene gelmeyebiliyor, bu durumda dikme dede vekâlet ediyor. Sultan Ana’ya karþý çýkan böyle birisi var, ‘post elden gidiyor’ diyor. Sünnilerde bir direnç vardýr, ulema sýkýþtýðý zaman ‘din elden gidiyor’ diye baðýrýr. Bizim dedelerimizin de bir kýsmý, doðru fikirlerle, uygulamalarla karþýlaþtýklarý zaman, ‘post elden gidiyor’ diye feryada baþlýyorlar. Bizdeki bu direnç de Sünnilerdeki o direncin bir benzeri. Köyde bir amcamýz var, ‘Kadýndan dede mi olur’, ‘kadýna niyaz mý olur’, ‘kadýnýn eli mi öpülür’ gibi Alevilik felsefesiyle hiç uyuþmayan þeyler söylüyor. Sanki Sünni bakýþla, kadýn eli deðdiði zaman abdesti bozulacakmýþ gibi konuþuyor. Karþýsýndakine kâmil insan, mürþit gözüyle bakmýyor. Postta oturaný o toplumun

Haziran 2005

Derneðe gidip gelenlerin yüzde sekseni üniversite gençliðidir. Türkiye’de hiçbir Alevi derneðinde yapýlmayan bir þeyi yaptýk. Kuruluþtan bu yana, ilk sene hariç, üniversitelerin açýldýðý günden baþlayarak, kapandýðý güne kadar düzenli Pazar söyleþileri yapýyoruz. Bu söyleþilerin iki, üç ay önceden konusu, konuþmacýsý belli. Demokratik kitle örgütlerine, partilere duyurularýný asýyoruz. Çok çeþitli konularý kapsýyoruz. Örneðin, geçtiðimiz günlerde birinin konusu Ýnsan Psikolojisi ve Hitabet idi ve konuþmacý da bir doçent doktordu. Konuþmacýlarý aydýn demokrat kiþilerden özenle seçiyoruz. Demokratik kitle örgütlerinin önderlerini, kendi mesleðinde katký yapabilen insanlarý çaðýrýyoruz. Gençlerin salondan gelen sorularýný ayrýmsýz yanýtlýyoruz. Toplantýlarda tartýþma ortamý sýnýrsýzdýr. Hakaret ve saygýsýzlýk içermediði müddetçe hiçbir fikrin bu salonda konuþulmasýna yasak koymuyoruz. Fikrine güvenen savunur. Bu konu burada konuþulmaz diye bir þey yok. Alevi toplumunun doðru fikirlerden korkusu yoktur. Alevilik senkretiktir, baðdaþmacýdýr, diyoruz. Eðer bize söylenen fikir doðruysa, benimseriz. Gençliðe güvenmek gerek. Ýnanç önderliði ayný zamanda fikirlerin taþýyý-

cýsý olmak demektir. Gençlerin beynin meþgul eden sorunlara yanýt getirren, bu anlamda felsefe ve kültürümüzü yeni nesillere aktaran inanç önderlerimiz ve örgütlerimiz taþýyýcýlýk görevinin önemli bir parçasýdýr.

Tarama Görevi Taþýyýcýlarýn rolü kadar derleme de önemli. Dedem Hakk’a yürümeden önce anlattýðý iki hikaye vardý. Baþka hiç kimseden duymamýþtým. Sonra da hiçbir yerde duymadým. Her gidiþimde diyordum ki, bu hikayeleri bu sefer teybe alayým. Ben kaydedemeden dedem Hakk’a yürüdü. Sonraki yýllarda bunlarý ne bir kitapta okudum, ne de baþka birinin anlattýðýný duydum. Þimdi bin pismaným. Artýk kim bana böyle bir haber getirirse, peþinde koþuyorum, kayda geçirmek için çabalýyorum. Bunlarýn içinde felsemizin örnekleri yatýyor. Bunlarýn taranmasý, derlenmesi ve çözümlenmesinin yapýlmasý gerekiyor. Bulduklarýný açýp bakýyorsun içinde bir hazine, koca bir dünya yatýyor. Her örgüt yöresindeki Alevi varlýðýný tanýmalý. Bunun için tarama yapmak en önemli görevlerden biri. Her örgüt bu konuda en az bir kiþiye görev vermeli. Geçen sene çocuklarý da aldým, bir köy, iki köy derken derleme yaptým. Tek tek her insanla konuþmak gerek. Bu alan çalýþmasý çok önemli. Ayrýca diðer veri kaynaklarý da taranmalý. Yöredeki tüm kaynaklarý taradýk. Bu daha çok sayýda kiþi tarafýndan düzenli olarak yapýlýrsa, önemli bir birikim saðlanacaktýr.

21


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 22

¸ E SERÇESM

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

ANTALYA ABDAL MUSA KÜLTÜR DERNEÐÝ’NÝN DÜZENLEDÝÐÝ

Temsili “Kýrklar Cemi”ne Katýldýk

Baþkan Gülçin Akça’nýn Açýþ Konuþmasý Dostumuzla beraber, yaralanýr kanarýz Her nefeste aþk ile yaradaný anarýz, Erenler meydanýna vahdet ile gir de gör Kýrk budaklý þamdanda kýrkýmýz bir yanarýz Sevgili Cem Erenleri, Bizlere her zaman destek veren dostlarýmýza teþekkür ediyoruz. Birlik ve beraberliðe çok gerek duyduðumuz þu günlerde, derneklerimizin önemi daha bir artmaktadýr. Derneklerimizi çoðaltarak, daha geniþ kitlelere ulaþabiliriz. Kültürümüz büyük bir bahçedir. Derneklerimiz bu sevgi bahçesinin barýþ çiçekleridir. Ýsimlerimiz farklý da olsa, tavrýmýz birdir. Düþmanýmýz kindir, sevgidir yolumuz bizim. Bu cehalet yaktý gitti milleti Gelin buna çare bulalým canlar Silelim gönüllerden kini nefreti Sevgi, saygý ile dolalým canlar

çiçeðimiz. Bunu biliyorum, bunu bildiðim için de dernek faaliyetlerinden uzak kaldým, ama Anadolu insanýndan uzak kalamadým. Daha gidilmedik köyler var. Yazýlmadýk þeyler var. Bir deli derviþin gitmesi lazým, oralara bir þeyler yapmasý lazým. Eksik olur, noksan olur, ama o ... çiçeðin köküne bir damla su verenlerden birisi de biz oluruz diye oralara gittim. Trakya’da, Dimetoka’da türbesi olan Seyid Ali Sultan’ýn, Kýzýldeli’nin dergâhý etrafýnda toplanmýþ canlarý gezdim, 69 köy. Tire’den yola çýkan, karýlarýmýzýn al yanaðýndan gayrý, dünya malýnda her þeye ortaðýz diyen, yüzyýllar ötesinden koca Þeyh Bedreddin’in ardýllarýný gezdim. Çanakkale’den gelirken baktým Kazdaðlarý’na. Sarýkýz dedi ki, Aksüt benden Antalya’daki canlara selam götür. Manisa’da Karaca Ahmet’in makamlarýndan bir tanesi var, Horozköy’de. Alibey’de Abdal Musa Cemi yapýyorlardý, Ali Aksüt gelmiþ dediler. Bir güzel muhabbet yaptýk. Karaca Ahmet kulaðýma bir þeyler fýsýldadý. Þeyh Bedreddin’in annesini, babasýný özleyince gittiði Tire’ye geçtim. Canlarý gördüm, Çaylaklarýn köylerine uðradým. Harmandalýlar’ýn Akhisar’da Saruhanlý’da köylerine uðradým. ... Hacý Bektaþ diyor, “yola birlikte gidilir.” Ayný çatýnýn altýnda el ele yürüyen dostlar olarak görürsem sizleri gözlerim açýk gitmeyecek.

Onurlu bir yaþam felsefesinden Barýþ, huzur doðar her ilkesinden Der Dertli Divani Þah nefesinden Sevgi türküsünü çalalým canlar

Ali Aksüt’ün Konuþmasýndan

Mehmet Turan Dede Cemi yönetmek için erenlerden rýza aldýktan sonra yaptýðý, meydan açýþ konuþmasýndan:

Kimse boþ laflarla nara atmasýn Nefsine uyup da gönül yýkmasýn Her kafadan ayrý bir ses çýkmasýn Özde sözde bir olalým canlar

Sözlerime son verirken ... yolu sevgiden geçen tüm dostlarýmýza, derneðimiz adýna saygýlarýmý sunuyorum.

“Ya Paþam” dedim, “kaç tane Alevi var Türkiye’de?” Þöyle saðýna soluna baktý arabanýn içinde, “Otyam, 7-8 milyon var” dedi. 61’de 7-8 milyon, 2005’te 20 milyon olsun. Bunun on milyonu okuma yazma bilmez. Beþ milyonu bilmez de, ulan, bir milyonu da mý bilmez? En güzel Alevi-Bektaþi dergileri, kitaplarý kaç satýyor? Yok, biz Alevi milleti okumuyoruz. … Þimdi yeni bir dergi çýkýyor, Serçeþme diye. Ali aþkýna el kaldýrýn, kimler okuyor? Kaç kiþi okuyor bakýn, [el kaldýranlarý sayarak] iki… üç… beþ! Bu ayýp bana yeter. Demek benim yazýlarýmý sevmiyormuþsunuz. Aslýnda sizin hiç ayýbýnýz yok, baðýþlayýn beni....

Fikret Otyam’ýn Konuþmasýndan Karanlýkta þöyle bakýyorum, er kiþiler biraz az. Her zaman söylerim þu Kýzýlbaþ milletinde akýl yok. Ne iþiniz vardý bu Allahýn sýcaðýnda burada? Bakýn bu akþam Kanal D veriyor, Galatasaray-Fenerbahçe maçý var. Bütün Türkiye orada, siz buradasýnýz. ... Efendim, ben de akýlsýzým; benim ne iþim var burada? Üstelik yezitlerin en yezidi benim. ... Ben bu Kýzýlbaþ milletinden þikayetçiyim. 61 yýlýnda Hü Dost diye bir dizi hazýrlýyorum Cumhuriyet gazetesine. Rahmetli Cemal Gürsel’de canlardandý, takip ettim, Gölbaþý’nda yakaladým. “Sen” dedi, “ne peþimde dolaþýyorsun?”

Bu mekan erenler meydaný, bu meydan canlar meydaný, bu meydana özünde karasý olan, içinde nifak yarasý olan ne gelir, ne katýlýr. Cemimiz, “Kýrklar Cemi” temsili olarak gerçekleþtirilecek. … Bizim muhabbetimiz ibadettir. Biz ibadeti canlarýn bir araya gelip, gönüllerince Hakk’ý arama, halkta Hakk’ý bulma yolunda yaptýklarý muhabbette buluruz. O nedenle muhabbet gönülleri birlemeden yapýlmaz, yapýlamaz. ...Gönül birliði gülbengini vermeden önce, ne güzel þeyler söylemiþler hem bu yolun pirleri, hem de kurtuluþ ve aydýnlanma erleri… Ýnsanlarýn, bir arada olmak gereksinimi duyduklarý her yerde, gönüllerinin de, yüreklerinin de, amaçlarýnýn da bir olmasýný yeðlemiþ o büyük usta ne güzel söylemiþ: “Yaþamak, birer birer Ve hep beraber Sevinçli bir destan okur gibi, Ve hep birlikte ipekli bir kumaþ dokur gibi yaþamak Yaþamak bir aðaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeþçesine” Ruhu þad olsun sevgili Nazým Hikmet ustanýn.

Birkaç aydýr buradan ayrýydým, ama gönlüm ayrý deðildi. Anadolu’muzun dört bir yanýnda bu ülkenin dörtte birini teþkil eden canlar yaþýyor. ... Yaylalarý süsleyen Yörüklerden, Ege’de Harmandalý dönen zeybeklere; Teke yöresinin isyancý Kýzýlbaþlarýndan, þu yörenin güzelim Abdallarýna varýncaya kadar, bu topraðýn insanlarý, bu toprakta yetiþmiþ her çiçek bizim

22

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 23

¸ E SERÇESM

SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ Ð SERÇEÞME ETKÝNLÝKLERÝ

ANTALYA ABDAL MUSA KÜLTÜR DERNEÐÝ ILE BÝRLÝKTE ANTALYA ILÝNDE YÖRE TARAMASI

Güzel Ýnsanlar ve Yitirilmekte Olan Deðerler

Büyükköy eski cemevinde Dikme Dede, üç etekli kýzýmýz ve rehber canlar

Büyükköy’ülü Canlarý Ziyaret Ettik Antalya yöresindeki taramaya Dernek Baþkaný Gülçin Akça, zakirler Süleyman Demir ve Mehmet Ali Çaðlak ile birlikte çýktýk. Ýlk olarak Büyükköy’e, dernek yöneticilerinden Bahri Yumak’ýn evine indik. Korkuteli sýnýrlarý içinde, Toros daðlarý arasýnda Hacý Bekar yaylasýnda kurulu köyde Aleviler Sünnilerle birlikte yaþýyor. Bahri canýn, Çalý Baba’nýn yanýbaþýnda kurulu evinde soluklandýk. Köye yeni ve görkemli bir cemevi yapýlmýþ. Geniþ ve yüksek meydaný, mutfaðý ve hizmet tesisleri var. Çelik çatýlý binanýn inþaatý büyük ölçüde bitmiþ ancak içi henüz tamamlanmamýþ. Köyde Aleviliðin yaþamasýnda büyük hizmet görmüþ eski cemevini, köyün eski dikme dedesi Hüseyin Ekiz can ve günümüzdeki rehber Mustafa Yaðmur can gezdirdi. Bir yaný topraða gömülü ve giriþi güvenceye alýmýþ muhkem bir yapý olan eski cemevinin yeri ve duvarlarý el dokumasý halýlarla kaplý. Rehber bize gözcü makamýndan baþlayarak tüm makamlarý, postlarý ve her birinin pirini ayrýntýlarý ile anlattý. Dikme dedeyle birlikte cemde uyguladýklarý usul ve erkanlarý uygulayarak gösterdiler. Esat Kormaz ve dernek yöneticilerinin sorduklarý sorularý yanýtladýlar, bilgilendirdiler. Esat Korkmaz’ýn usuller ve erkanlar üzerine anlattýklarýn dikkatle dinlediler. Kendilerini hiç ziyaret etmeyen dernek yöneticilerini kýnadýlar. Genç bir kýzýmýz, yerel kadýn giysilerini giyindi. Üçeteðinin arka ortasýna iþlenmiþ hayat aðacý nakýþýný, bu konuyu daha önceki bir çalýþmasýnda ele almýþ olan Esat Korkmaz’a özellikle gösterdi. Sonra Hüseyin Ekiz canýn evinde tarihi halý ve kilimler arasýnda soluklandýk. Yol uzun, iþ çok dedik, canlara doyamadan ayrýldýk.

Toroslar’da Bir Tahtacý Obasýna Konuk Olduk Toroslarda çam ormanlarýnda maktada olan Tahtacý obalarý olduðunu ve Abdal Musa Derneði yöneticilerinin onlarla iliþki kurduðunu duyduðumuzda çok sevinmiþtik. Bizim geleceðimizi duyduklarýnda buyursunlar bizim halimizi de görsünler demiþler. Yolumuzu ikinci konak olarak onlarýn obalarýna çevirdik. Ana, baba, oðul, gelin ve yeni doðmuþ torundan oluþan Efendi ailesini kesimde bulduk. Ana toruna, gelin çalýþan Efendi ailesi ve canlarý Toroslarda “davulsuz-düdüksüz” mengi oynuyor

Haziran 2005

erkeklere bakýyordu. Efendiler de diðer canlarla birlikte kesim, biçme, soyma, kütük çekme ve istif iþleriyle uðraþýyorlardý. Bizi görünce her iþi býraktýlar. Aldýlar, yükseðe kurduklarý obalarýna götürdüler. Aðýrlamak, yemek çýkarmak için ellerinden geleni yaptýlar Mersin, Merkez’e baðlý Kuzucu Belen köyünden, Toroslarda sekiz Sünni köy içinde tek olan bir Alevi köyünden geliyorlar. Ýþleri nedeniyle yýlýn böyük bölümünde o orman senin, bu makta benim dolaþýyorlar. Neredeyse yirmi beþ yýldýr cem görmemiþler. Cem semahlarýný bilmiyorlar. Ama dýþarý semahlarý denen, mengiyi düðünde-dernekte oynuyorlar. Gösterin bize dedik, “yahu, düdüksüz-davulsuz mengi oynatýyorsunuz, bize deli derler” deseler de bizi kýrmadýlar. Önce erkekler, sonra ailece oynayarak mengiyi gösterdiler. Sohbet sýrasýnda, “sizde müsahiplik nasýldýr” diye sorunca, bir soðukluk oldu. “Bizde müsahiplik yoktur, iyi gözle de bakmayýz” diye yanýtlayýnca, meraklandýk; daha ýsrarla sorduk. Uzun yýllar cem tutmayan, görgü yapýlmayan yörelerinde, Sünnilerin alýþýldýk “mum söndü” kara çalmalarýnýn baskýsý altýnda müsahiplik kurumunun, geleneksel olarak bu kuruma çok deðer veren, aþina ve peþine gibi daha üst biçimlerini uygulayan Tahtacýlarca bile yanlýþ anlaþýldýðýný üzülerek gördük. Esat Korkmaz kendilerine uzun uzun müsahipliðin ne olduðunu, kaynaðýný, toplumsal anlamýný açýkladý. Sonra rýzalýk alýp ayrýldýk.

Korkuteli’nde Ýsa Kavak Cana Konuk Olduk Geri dönüþ yolunda son konaðýmýz Korkuteli’nde ticaretle uðraþan Ýsa Kavak canýn evi oldu. Uzun süren yoðun çalýþma döneminin yorgunluðuyla bir gün olsun evinde dinlenmek isterken, üzerine biz geldik. Buna karþýn Alevi konukseverliði ve candanlýðý ile karþýlandýk. Ýsa can bize yörede görgünün yalnýz musahibi olan evli çiftler arasýnda yapýldýðýný ve bekarlara, yabancýlara kapalýlýðýn sürdüðünü anlattý. Hemen müsahiplik törenlerini sorduk. Anlatmaktan kaçýndýðýný gözleyince, sorularýmýzý derinleþtirdik. Bu kapalýlýk kaygýsý, sözünü sakýnma nereden geliyor diye irdeledik. Gördüðümüz Ýsa canda da, konuþtuðumuz pek çok canda olduðu gibi Alevi örgütlerinin yöneticilerine karþý kýrgýnlýk, kýzgýnlýk ve güvensizlik olduðu. Yýllar boyunca kimse kapýlarýný çalmamýþ. Bir tek Ali Aksüt hariç. Hiç bir yönetici gelmemiþ. Bir de yerel bir gazete çýkarma giriþimine abone toplayanlar gelmiþ. Canlar abone olmuþ. Sonra ne gazete gelmiþ, ne de bir ses çýkmýþ. Ýsa canýn ve eþinin anlattýðýna göre, canlarýn dedeleri felç geçirmiþ, dört yýldýr talip üzerine gidemiyormuþ. Yerine ne oðlunu ne de baþkasýný yetiþtirmediði için görgü yapýlamaz olmuþ. Yenge, “maddiyat aðýr bastý, töre unutuluyor” dedi. Sünnilerin aðýr bastýðý bir ortamda, genellikle ticaretle geçinen canlarýn en büyük dertlerinden biri haftada bir Cuma bile olsa camiye gitme zorunda kalmalarý. Cenazeler de büyük sorun. Cenaze kaldýracak yetkinlikte bir dede yok. Kendi yýkadýklarý cenazeyi, eve çaðýrdýklarý cami hocasý dualýyor. Sonra kendi usulleriyle gömüyorlar. Ailenin oðlu askerden yeni gelmiþti. Ona askerde bir ayrýmcýlýkla karýþýlaþýp karþýlaþmadýðýný sorduk. Orduda hala süren içler acýsý uygulamalardan örnekler verdi. Ýyi yetiþmiþ, Alevilik-Bektaþilik felsefesini içiine sindirmiþ, geleceðe güvenle bakan gençler gördük. Ýsa candan duyduðumuz sitem, her gittiðimiz yerde karþýmýza çýktý. Alevi örgütlerinin ve özellikle yöneticilerin yöre tarama, iliþki kurma, bilgi ve hizmet götürme iþlevini daha kapsamlý olarak yerine getirmesi zorunlu. Yapýlan cemlere ve etkinliklere çevredeki Alevileri katma açýsýndan eksiklik hissediliyor. Umarýz bu tarama bu açýdan yararlý olur.

23


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 24

¸ E SERÇESM

SULTANBEYLÝ PÝR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEÐÝ

Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni

P

Ahmet Koçak

ir Sultan Abdal Kültür Derneði Sultanbeyli Þubesi “Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni”ni 29 Mayýs 2005 Pazar günü coþkuyla gerçekleþtirdi. Saat on iki-on dokuz arasý yapýlan programýn sunuculuðunu Radyo Barýþtan Hüseyin Kelleci yaptý. Etkinliðin açýlýþ konuþmasýný yönetim kurulu adýna Dernek Þube Baþkaný Sadegül Çavuþ yaptý. Sadegül, konuþmasýnda da gördüðünüz gibi Sultanbeyli’de cemevi yapmak için burada ki yönetici arkadaþlar, çok sýkýntýlý günler yaþamýþlar. Ýki yýldýr adliye koridorlarýnda hukuk savaþý vermiþler. Bu durum halen devam etmektedir. Sadegül Çavuþ ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði adýna bugüne kadar açýlmýþ olan 54 ayrý dava kazanýlmýþ olmasýna raðmen, Cemevi yýkýmý için açýlan sekiz dava halen sürmektedir. Sultanbeyli Belediyesi ve Sultanbeyli Ýþadamlarý Derneði Yönetim Kurulu tarafýndan açýlan bu davalarýn beþinci duruþmasý 20 Haziran saat on’da Sultanbeyli Adliyesinde yapýlacaktýr. Sadegül Çavuþ’un haricinde etkinliðin içeriðine yönelik PSKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Ýsviçre ABF Genel Baþkaný ve ABK ikici Baþkaný Ýsmail Ataþ, ABF Yönetim Kurulu Üyesi ve Hubyar Kültür Derneði Genel Baþkaný Ali Kenanoðlu, Milletvekili Ali Rýza Gülçiçek de birer konuþma yaptýlar. Derneðin bugüne kadar ki çalýþmalarýna ve etkinliðin gerçekleþmesine katký sunanlara birer Plaket verildi. Plaket verilenler: Serçeþme Dergisi’nden Esat Korkmaz (adýna Ahmet Koçak), Hacý Bektaþ Veli Dergâhý Postniþini Veliyettin Ulusoy (adýna Ergül Þanlý), AABK Gen. Bþk. Turgut Öker (adýna Ýsmail Ataþ), Ali Kenanoðlu (Hubyar Kültür Derneði Genel Baþkaný), Engin Polat (adýna ÇYDD Sultanbeyli Þube Baþkaný Sabri Yýldýz), Mehmet Çamur (Þahkulu Sultan Dergahý), Radyo Barýþ’tan Ali Rýza Erkan (adýna Ýsmail Pehlivan) Milletvekili Ali Rýza Gülçiçek, Elif Bolat (Maraþ’lý, 85 yaþýnda olan Elit Bolat. Cemevi yerinin ilk yapýldýðý günlerde yýkým tehlikesine karþý gece gündüz eve gitmeden günlerce nöbet tutmuþ). Etkinlikte sýrasýyla sahneye çýkan sanatçýlar Sevcan Orhan, Ahmet Þahin, Gülcihan Koç, Ali Ekber Eren, Tolga Sað, Dertli Divani, Ulaþ Özdemir, Feyzullah Ürer sevilen halk türkülerini seslendirdi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneði Sultanbeyli Þube Semah Ekibi de etkinlikte çeþitli yörelerin semahlarýndan bir demet sundu. Kardeþçe Birlikte Yaþama Þöleni ülke içinde yaþayan farklý inanç gruplarýnýn birbirine karþý hoþgörülü olasýný temenni eden bir etkinlik oldu. Etkinliði organize eden arkadaþlarý can-ý gönülden kutlarýz.

Sadegül Çavuþ’un Konuþmasý 12 yýldan beri Pir Sultan Abdal Kültür Derneði Sultanbeyli þubesi faaliyet yürütmektedir. Bu çerçevede gerek üyelerimizin gerekse de üye olmasa da Pir Sultan felsefesine gönül baðý ile baðlanan yada sempati duyan yurttaþlarýmýzýn da taleplerini karþýlamaya çaba göstermekteyiz. Ýlçemiz sýnýrlarý içinde inancýmýzýn gereklerini yerine getirebileceðimiz bir Cemevimiz yoktur. Kamuoyunda uyum yasalarý diye bilinen, ve çeþitli deðiþikliðe iliþkin 4928 sayýlý kanunun 9. maddesi ile 3 Mayýs 1985 tarihli ve 3194 sayýlý imar kanununda yer alan, "cami" ibaresi "ibadet yeri" olarak deðiþtir-

24

ilmiþ ve ‘Ýl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alýnmak ve imar mevzuatýna uygun olmak koþuluyla ibadethane yapýlabilir’ ibaresi eklenmiþtir. Bu yasal ve toplumsal dayanaklarýmýzla beraber, 29 temmuz 2003 tarihinde 11160 imza toplayarak ilçemiz sýnýrlarý içinde yer alan 1325 no’lu parselin derneðimiz adýna ibadethane/Cemevi yeri olarak tahsis ve tescil edilerek imar planýnýn bu doðrultuda deðiþtirilmesini talep ettik. 29 aðustos 2003 tarihinde Saadet Partili belediye baþkaný Yahya Karakaya’nýn bize verdiði cevapta ise, Söz konusu yerin Cemevine ayrýlmasý mümkün deðil, imar mevzuatýna aykýrý diyerek reddetti. Belediyeden olumlu bir cevap alamayýnca 10 Mayýs 2003 tarihinde, tüm olumsuzluklara raðmen görmüþ olduðunuz 50 metrekarelik bu gecekonduyu ve morgu yapabildik. Mahkeme kararýyla tescil ettirerek tapuyu aldýk. Benim adýma ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði adýna açýlmýþ olan 54 ayrý davayý da kazandýk. 11 Haziran 2004 tarihinde tekrar imza toplayarak, mahkeme kararýyla almýþ olduðumuz bu yerin cemevi ibadethane olarak ayrýlmasýný, imar planýnda deðiþiklik yapýlmasý talebinde bulunduk. Yeni seçilen AKP’li belediye baþkaný Dr. Allattin Ersoy tarafýndan 17 haziran 2004 tarihili cevabýnda, bahsedilen yerin Ýski Dere Mutlak Korumada kaldýðý bahanesiyle talebinizi yine reddetmiþtir. Oysa bahsedilen yerde devletin okullarý, onlarca Cami ve yüzlerce ev var. Tüm bunlar yetmezmiþ gibi birde Ocak 2005 tarihinde yeni Islah imar planýna göre belediye tarafýndan Cemevimizin yeri park alaný olarak ayrýldý. Ýtiraz dilekçemize karþýlýk belediyenin 12 Mayýs 2005 tarihinde verdiði yanýt (18 gün önce) ‘ibadet yeri fonksiyonu verme imkanýmýz yoktur’ diyerek yine reddetti. Bilgi edinme hakkýmýzý kullanarak, Cemevlerinin yasal statüsü hakkýnda Diyanet iþleri baþkanlýðýndan bilgi istedik. Diyanet iþleri baþkan vekili Mehmet Görmez imzasýyla yapýlan açýklamada þu ifadelere yer verildi. ‘Sizler Müslümansýnýz, Müslümanlarýn ibadet yeri cami ve mescittir. Cemevleri ibadethane deðildir’ yanýtýný verdi. Biz Türkiye Cumhuriyetinde asli unsur olan Alevilerin, bugün Hýristiyanlarýn, Yahudilerin ibadethaneleri yasal olarak kabul edilmiþken cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmemesini anlamýyoruz. Aleviliði yaþatmak yarýnlara gelecek kuþaklara taþýmak, evrensel boyutuyla dünyayý kucaklama noktasýnda bizleri ýsrarla yok sayan; gerici, yobaz, baðnaz, düþünceye karþý inatla iki yýldan beri adliye koridorlarýnda ki hukuk savaþýmýz devam etmektedir. Olumsuzluklarý tersine çevirebilen, direnebilen, en küçük katkýda mutlu olmasýný bilen, gerçekçi, tarafsýz, en önemlisi de geleceði bugünden görebilen kadrolarý, dava adamlarýný iþ baþýna getirmek zorundayýz. Bu vasýflara sahip kadrolar yaratmak, biz ve bizim gibi düþünenlerin en baþta gelen görevleri olmalýdýr. Bu kavramý iyi anlayýp, ona göre hareket etmeliyiz. Þu konu bir kez daha net olarak bilinmelidir ki Aleviler demokrasinin, laikliðin, cumhuriyet deðerlerinin, aydýnlýk, çaðdaþ ve insanlarýn insanca yaþadýðý bir Türkiye’nin yýlmaz savunucusudurlar. Bu doðrultuda üzerlerine düþeni yapmýþ ve yapmaya hazýrdýrlar. Ýstemleri tüm ülke insanlarýnýn iyiliði, dostluðu ve kardeþliði içindir. Bu doðrultuda farklýlýklarýmýzýn bir zenginlik olduðu bilinciyle tüm insanlara kucak açmaktadýrlar. Kellemize hançer vurulsa da, boynumuza kement asýlsa da, dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan’ anlayýþýný eðer bir araya getirebilirsek, Banazlý Koca Haydar Pir Sultan’ýn kararlýlýðý ile yürüyebilirsek, ülkemizin bütün sorunlarýný çözebileceðimize inanýyorum. Bu inançla, bu yolda bir kez daha Sultanbeyli’den, Hak-Muhammet-Ali, Hünkar Hacý Bektaþ’ý Veli’yi seven tüm insanlara sevgi ve saygýlarýmý sunuyor, aydýnlýk bir bakýþ açýsýna sahip olmanýza yetecek kadar güneþ diliyorum.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:01

Page 25

¸ E SERÇESM

KERBELÂ: TARÝHÝN DÖNÜM NOKTASI

Ýslamiyetten Önce Araplar Bölüm - I

A

rap halklarý Ýslam dininden çok önce tanýnýyorlardý. Araplar iki ana kola ayrýlmýþlardý. Bu kollardan ilki yada daha doðru bir deyiþle ilk topluluk Kahtaniler (Arab-ý aribe) olarak adlandýrýlýyorlardý. Halk ve dini gelenek Kahtanileri Hz Nuh’a baðlýyorlardý. Hz. Nuh’un oðlu San’ýn soyundan geldikleri iddia ediliyordu. Ýkinci kýsým Araplar ise Arabistan’nýn kuzeyinde yaþýyorlardý. Halk bu topluluðu Adnaniler adýný vermekteydi. Adnaniler Hz. Ýbrahimin oðlu Hz. Ýsmaile baðlanmaktaydý. Bu nedenle halk bu topluluða Ýsmaililer adýmda uygun buluyordu. Adnaniler ayrýca Arabý Müstaribe saný veriliyordu. Kahtaniler yani Arab-ý Müstaribeler asýl Araplar olarak kabul edilirken Arab-ý Müstaribe olarak adlandýrýlan Adnaniler ise sonradan Araplaþanlar olarak kabul ediliyorlardý. Adnaniler kuzey Arabistanda ayrýca orta Arabistan ile bu bölgelerin devamý olan Necef çevresinde yaþýyorlardý. Güney Arabistan bölgesi Yemen ve daha iç bölgelere kadar uzanmaktaydý. Daha önce uygarlýk alanýna çýkan Arap topluluklarý birçok devletler kurma baþarýsýný göstermiþlerdi. Güney Arabistan Araplarý Yemen bölgesinde ünlü Nebati Krallýðýný kurdular. Tanýnmýþ kraliçeleri Zenobe (Zeynep) büyük ün kazanmýþtý.Güney Arabistanda Kahtani Araplarý Himye, Seba ve Kehlan devletlerini kurmuþlardý. Sen-a ve Sebe bu devletlerin en tanýnmýþ kentleri idi. Filistin dolaylarýnda Enbat devleti de bu kurulan politik birlikler arasýndaydý. Adnaniler yani Kuzey Arabistan Araplarý da Ad ve Semud gibi tanýnmýþ Arap toplumlarý olarak benimsenmiþlerdir. Ýslam uygarlýðýndan çok önce Kahtani Araplarý Himye ve Kehlan devletlerini ayrýca Arap devletlerinin en tanýnmýþlarýndan olan Nebatilerin kurmuþlardýr. Nebatilerin baþkenti Patra (Petra) idi. Bu arada yine Araplarýn kurduðu devletlerin Amelika kavmi ile baðýný ve bunlarýn Arap halklarý arasýndaki yerini de belirtmemiz gerekir. Güney Arabistan Araplarý yavaþ yavaþ o parlak günlerinin ardýndan zayýflayýp güçlerini yitirdiler ve tarih sahnesinden silindiler.

Orta Arabistan’da Doðan Ýslam

O

rta Arabistan Hicaz ve çevresini kapsýyordu. Kuzey Araplarý, yani Adnaniler bu bölgeye egemen idi. Güney Arabistandaki Himya Arap krallýðý 6. yüzyýla kadar yaþamýþ, daha sonra daðýlmýþ, M.S. IV. yüzyýlda ise tekrar yýkýlmýþtý. Yemenden Orta Arabistan ve Hicaza kadar yayýlýp gerilerken yine Yemenden doðup Hicaz ve Orta Arabistan bölgesine uzanan Kinde Kabileler birliði kýsa sürede daðýlýp gitti. Bir daha tarih sahnesine çýkmamak üzere ortadan kalkýp yok oldular. Araplardan Hýristiyanlýðý seçenler, Gassaniler devletini kurdular. Gassaniler, orta Arabistan Araplarýnýn (Bedevilerin) doðu Romaya yani, bilinen adýyla Bizans Ýmparatorluðuna karþý yürüttükleri çapuka akýnlarýný önleme çabasý vermiþlerdir. Bu dönemde Lahimi Kabileler birliði de önemli bir devlet olarak görünmekteydi. Lahimi ailesinin öncülüðü altýnda

Haziran 2005

Erdal Zeki Aslan Her kabilenin deðiþik putlarý vardý. En büyük Arap tanrýsýnýn adý Allahdý. Ancak bunun Ýslâmiyetin tek tanrýsý olan Allah ve onun algýsý veya anlayýþý ile uzak ya da yakýn hiçbir iliþkisi ve baðlantýsý yoktu. Sasani Ýmparatorluðunun yandaþý olan baþkenti El-Hira þehri olarak adlandýrýlan yöreyi merkez edinen Arami kökenli Hristiyan kabileler birliði idi. Yukarýda vurguladýðýmýz gibi Lahim yada Lahimi Krallýðý Sasani yandaþýydý. Ancak Kinda (Kinde) ve Gassaniler gibi güçlü deðildi. Bir Arami acem (Fars) birliðine dayanmaktaydý. VI. yüzyýl da bu devletler yok olup tarihin karanlýðýna karýþtýlar. 525 yýlýnda Yemennin Habeþiler tarafýndan iþgal olunduðu görüldü. Kinde Krallýðý 529 yýlýnda son buldu. Habeþistan 535 yýlýnda Orta Arabistana saldýrdý. 570 de ise, Hicaza kadar uzandýlar. Ancak 572 de Sasaniler onlarý Yemenden uzaklaþtýrdýlar. 584 yýlý geldiðinde Gassaniler artýk Romalýlarýn desteðini kaybetmiþlerdi. 602 Lahimler devleti Sasanilerce yok edildi. Bu dönemde yalnýzca Hicaz bölgesindeki Mekke Araplarýn en görkemli kenti olarak parlýyordu. Gerçektende Hicaz bölgesinin en güçlü kenti Mekke þehri idi. Hicazda Araplarýn merkezi olmuþtu. Mekke her yýl yapýlan panayýrlarla ve Araplarýn geleneksel dinlerinin Hac merkezi olmasýyla ünlü bir kentti. Mekkede II. güçlü aile en saygýn ve en önemli topluluðu oluþturuyordu. Bu aileler Ben-i Haþim (Haþimi) ve Ben-i Ümmiye (Emeviler) idi. Emeviler ile Haþimilerin akrabalýklarý vardý. Ayný zamanda birbirlerine düþmanlardý. Kýsaca bu durumu özetleyelim. Emeviler Haþimilerin yeðeni, Haþimiler de Emevilerin amcasý idi. Kureyþ kabilesi MS. V.Yüzyýl’dan itibaren Kâbenin sahibi ve koruyucusu olmuþtu. Kabilenin baþýnda Kusay adlý bir kiþi bulunuyordu. Bu kiþi dürüst ve namuslu biriydi. Kusayýn Abdimenaf adýnda bir oðlu doðdu. Abdimenafda babasý Kusay gibi çalýþkan, onurlu ve haktanýr bir kiþi oldu. Abdimenafýnda Haþim ve Abdi Þems adlý iki oðlu vardý. Bunlardan Haþim, Abdi Þemse göre daha yetenekli ve çalýþkandý. Haþim, Kureyþ kabilesi tarafýndan çok sevilmekteydi. Kardeþi Abdi Þemsin ise Ümmeye adýnda bir oðlu doðmuþtu. Ýþte bu Ümmeye çocukluðu ve gençliðinden itibaren amcasý Haþime karþý büyük bir kýskançlýk, kin ve nefret duygularý beslemekteydi. Ümmeye babasý Abdi Þemsin vefatýný takibeden yýllar içerisinde büyük bir servete sahip oldu. Amcasý Haþim ile karþý karþýya geldi. Ümmeyenin bu tavrý yüzünden Haþim huzursuz oluyordu. Sonunda yeðenine þöyle bir öneride bulundu. Kureyþ ileri gelenlerinin gözetiminde bir yarýþma düzenleyelim, yarýþmayý kim kazanýrsa, Kâbenin yönetimi onda olsun dedi. Ümmeye bu öneriyi kabul etti. Yarýþma Ümmeyenin maðlubiyeti, amca Haþimin galibiyeti ile sonuçlandý. Yarýþmayý kaybeden Üm-

meye ve onun torunlarý bu maðlubiyeti unutmadýlar. Haþim ve onun soyuna hep kin duydular. Burada anlattýðýmýz Ümmeye yani Emeviler Muaviyenin ve Yezidin atalarý olan kiþilerdir. Haþim ise, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt-in atasý olan þahýstýr.Tek bir cümle ile tekrar özetlersek Emeviler, Haþimilerin yeðenleri, Haþimiler ise Emevilerin amcalarýydýlar. Tarihin akýþý öyle bir geliþti ki, Emevilerin bu kini hiçbir zaman bitmedi. Hz. Muhammedin karþýsýnda Ebu Sufyan, Hz. Alinin karþýsýnda Muaviye, Hz. Hüseyinnin karþýsýnda ise, Yezid bu olay nedeni ile yer aldýlar. Elbetteki anlatýlan bu öykü gerçeði yansýtsa da sorunu anlatmakta yetersizdir. Haþimi–Emevi mücadelesinin sosyo ekonomik ve düþünsel temelleri vardýr. Ancak konunun geniþliði nedeniyle ayrýntýya girmiyoruz. Kureyþ kabilesi bir boylar birliði idi ve 10 boydan oluþuyordu. Bu boylar sýrasý ile þunlardý: Ben-i Haþim (Haþimiler) Ben-i Ümmeye yada Ümmeye (Emeviler) Ben-i Nevfel Ben-i Abd’dâr Bunlar en tanýnmýþ boylardý. Bu boylarýn yanýnda daha zayýf 6 boy bulunmakta idi. Þimdi bunlarý da belirtelim. Ben-i Esed Ben-i Teym Ben-i Mahzum Ben-i Cumh Ben-i Ady Ben-i Sehm Ýþte bu boylar Kureyþ Kabileler birliðini oluþturuyordu. Yoksul aileler kýzlarýný diri diri topraða gömüyor, zengin aileler ise, kýzlarýný koruyup gözetiyordu. Her kabilenin bazý görevleri vardý ve buna uyuyorlardý. Kureyþ Araplarý ve Hicazýn diðer Arap kabileleri Gazve adýný verdikleri seferlere çýkarlar yaðmalarda bulunurlardý. Araplar yalnýzca yaðma yapmazlar, ticarete de büyük önem verirlerdi. Araplarda gezgin halk þairleri kabile kabile gezerek yaþadýklarý aþklarý bir çalgý eþliðinde dile getirirler, bununla övünürlerdi. Arap kadýnlarý ticaret yaparlar, büyük kervanlarý yönetirlerdi. Örnek vermek gerekirse, Ebu Sufyannýn eþi Hind çok zengin bir kadýndý. Hz.Muhammedin eþi Hz.Hatice ise deve kervanlarýna sahipti. Deve hem dayanýklýlýðý hem de yük taþýma kapasitesi nedeniyle Arabistanda ticaretin dinamosu iþlevini görüyordu. Kadýnlar geçici evlilikler yapabilirler, özel yaþamlarýnda özgür davranýþlar sergileyebilirlerdi. Elbette ki burada söylediklerimiz zengin ve soylu kadýnlar söz konusu olsa da doðru olan ve tarihsel olarak yaþanan gerçek budur. Araplara dinsel yönden bakýldýðýnda ise özetle þunlar söylenebilir. Ateþe, taþa, suya ve bunun gibi birçok varlýða tapan Araplar Laat, Manat ve Uzza gibi tanrý ve tanrýçalara taparlardý. Ayrýca Araplarda putlara tapmak dinlerin temeli idi. Her kabilenin deðiþik putlarý vardý. En büyük Arap tanrýsýnýn adý Allahdý. Ancak bunun Ýslâmiyetin tek tanrýsý olan Allah ve onun algýsý veya anlayýþý ile uzak ya da yakýn hiçbir iliþkisi ve baðlantýsý yoktu.

25


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 26

¸ E SERÇESM

Ahmet Hezarfen’in Ardýndan Ayhan Aydýn

Ahmet Hezarfan 1920-2005 Savaþýmýmýzda Yaþayacak Padiþaha bile minnet etmeyendi ki, kula asla ama asla boðun eðmeyen, herhangi bir menfaat için birine dil dökmeyen, yenilmez bir yüreðe sahipti. Her zaman namerdin karþýsýnda olmuþtu. Her zaman haklýnýn, ezilenin, mazlumun yanýnda olmuþtu. Pislik dediði, insanlýða kara çalan gericilerin, barbarlarýn, emek sömürücülerinin, dünyayý kan gölüne çeviren emperyalist sistemlerin karþýsýnda, daima dimdik ayakta durmuþtu. Ahmet Hezarfen’i geçirdiði ani rahatsýzlýk sonucu kaybettik. Kendisiyle ilgili; Yaþamý, Görüþ ve Düþüncelerini derlediðim ve Alev Yayýnlarý arasýnda çýkarmaya birlikte karar verdiðimiz ve bu konuda Ahmet Koçak’la da üçlü bir görüþme yaptýðýmýz, kitabýn basým hazýrlýðý içindeyken geçirdiði ani rahatsýzlýk sonucu maalesef, bu büyük insaný kaybettik. Bir büyük acý tüm içimi kapladý, beni yaktý, kavurdu. Zaman zaman çeþitli rahatsýzlýklarý nedeniyle tedavi görse de; kalp yetmezliði, tansiyon, prostat gibi bazý hastalýklarý olsa da, en son Dursun Gümüþoðlu’yla birlikte 21 Mayýs 2005, cumartesi günü toplam dört saatlik bir çalýþma birlikteliðinden de yine bir aradaydýk. Bizi yine her zamanki bilgelik ve sevecenlikle karþýlayan Hezarfen’in, 22 Mayýs’ta geçirdiði ani kriz sonucu hastaneye kaldýrýlan bu büyük insanýn kalbi, 27 Mayýs tarihinde durdu. Bazýlarý için büyük umutlar doðuran ama kendisi için hayatýnýn belki de en zor yýllarýnýn yaþanmasýna sebep olan, 27 Mayýs’ýn yýldönümünde, yani yine tarihi bir günde vefat etmiþti. Sevenlerinin kalbinde hiçbir zaman silinmeyecek izler býrakarak sonsuzluða uðurladýðýmýz Ahmet Hezarfen; yeri gerçekten doldurulamayacak bir örnek insan olarak hatýrlanacak, eserleriyle, görüþ ve düþünceleriyle, örnek kiþiliðiyle hep bizlerle yaþayacak. Atalar ruhuna kavuþan ruhu huzur bulsun! Kainatý gerçek anlamýyla aydýnlatan; bilgelerin, erenlerin, alperenlerin yanýndaki yeri hazýr ve nazýr olsun! Iþýðý hep bizlerin üzerinde olsun!, diyoruz.

Ahmet Hezarfen Üzerine... Anýlar canlandý birden benliðimde. Onunla ilgili binlerce güzel andan, güzel anýdan bahsetmek gerekir belki. O büyük bir tevazuya sahip olmasýnýn yanýnda esprili bir kiþiliðe de sahipti. Hiç kimseyi kýrmamasýnýn yanýnda ince nükteleriyle, olumsuzluklarý da eleþtirmesini çok iyi bilirdi.

26

Oldukça zeki olmasýnýn yanýnda, alçakgönüllülüðü hiç kimsenin gözünden kaçmayan Ahmet Hezarfen, yýllarýn, acýlarýn, yokluklarýn olgunlaþtýrdýðý kiþiliði ve karakteriyle çevresindekilerden hemen ayrýlan bir yapýya da sahipti. Padiþaha bile minnet etmeyendi ki, kula asla ama asla boðun eðmeyen, herhangi bir menfaat için birine dil dökmeyen, yenilmez bir yüreðe sahipti. Her zaman namerdin karþýsýnda olmuþtur. Her zaman haklýnýn, ezilenin, mazlumun yanýnda olmuþtur. Pislik dediði, insanlýða kara çalan gericilerin, barbarlarýn, emek sömürücülerinin, dünyayý kan gölüne çeviren emperyalist sistemlerin karþýsýnda, daima dimdik ayakta durmuþtur. Doðayý çok sevmiþtir. Çiçekleri, aðaçlarý, tarlalarý... insana huzur veren, hayat veren, bereket kaynaklarýný gözü gibi korumuþtur. Bu arada kedilere ve köpeklere de özel bir sevgisi vardý. Çok yetenekli bir insan olarak yeri gelince taþýn suyunu çýkarýp, elinin emeðiyle de hayatýný kazanmýþ, eþini ve çocuklarýný aç koymamýþtýr, namerde muhtaç etmemiþtir. O sadece bir fikir iþçisi, emekçisi; o sadece emektar bir aydýn, yazar deðil; ayný zamanda gerçek anlamýyla bir iþçi ve köylüdür de. Hiçbir zaman da bu kimliðini saklamamýþ, bilakis her zaman bu yönleriyle övünmüþtür. Çevirisini yaptýðý Bulgaristan’daki faþist cezaevlerinin tarihini anlatan Faþizmin Zindanlarýnda eserinde olduðu gibi; her zaman gericilerin, ýrkçýlarýn karþýsýnda; ilerici güçlerin, halkýnýn yanýnda yer almýþtýr. Emekçi halk kitlelerinin kurtuluþunun eðitimden, kültürden geçtiðini çok iyi bilen bir insan olarak Ahmet Hezarfen’in en büyük tutkusu okumak olmuþtur. O edebiyat eserlerine çok önem veren; roman, hikaye ve þiiri de çok seven bir kiþiydi. Türk ve dünya tarihi en çok sevdiði konulardý. Onun hiçbir zaman tam bir karamsarlýða büründüðünü görmedim. Mutlaka ama mutlaka sabýrla, daha mantýklý açýlýmlarla, umut dolu bir geliþmenin ve geleceðin olacaðýna inancýný hep muhafaza ederdi. En sýkýntýlý günler de bile mutlaka, o sýkýntýnýn çözümünün akýl ve mantýk yoluyla bulunacaðýný, düþünmenin ve sabretmenin bunun en iyi ilaçlarý olduðuna inanýrdý. Gerek dünyayla ilgili yaþananlar, gerek iþle ilgili, gerek kitaplarla ilgili her konuda sorunlarý, problemleri realist bir þekilde deðerlendirip, çok akýlcý yorumlarda bulunurdu. Onunla nice toplantýlarýn yapýmýnda, planlanmasýnda da bir aradaydýk. Yunanistan’daki Kýzýldeli (Seyyid Ali Sultan) Dergahý’na beraber yaptýðýmýz gezi de çok verimli olmuþtu. Bu gezinin onun üzerinde derin etkileri olduðunu, bu geziye katýlabildiðine çok sevindiðini, özellikle ailesinden edindiðim izlenimler sonucu rahatlýkla söyleyebilirim. Seksen beþinde bir delikanlý olarak, bu artýk benim son önemli ziyaretim, dediði bu her yönüyle tarihi gezimizde de gördüðüm gibi, o tüm benlik duygularýndan soyutlanmýþ, bir insan-ý kamil olarak, gerçek erenlerin izine katýlmýþtý. Ahmet Hezarfen; gerek tarih bilgisi, gerek yurtsever bir aydýn olarak gezi boyunca karþýlaþtýðýmýz kimi olumsuzluklarý deðerlendirmesiyle, ne derece ayrýcalýklý bir kiþi olduðunu bize göstermiþ oluyordu. 17 Nisan 2005’de, Kýzýldeli Sultan Dergahý avlusundaki tarihi dut aðacýnýn altýnda, Ajans 21 Çekim Ekibi’nin kameralarýna, 593 yýl önce Þeyh Bedreddin’in kazasker olarak imza attýðý Kýzýldeli Dergahý’na iliþkin tarihi bir belgeyi okurken ki duygu seli ve sonsuz bir kývanç içindeki coþkusu hafýzamdan silinmeyecek en tarihi anlardan birisi olarak benimle birlikte yaþayacaktýr. O yaþama, tarihe, gerçeklere, insana inanan ama gerçekten inanan bir insandý. Erenlerin izinde, erenlerin yolunda, ýþýðýnda hep güzellikler bulan, bir toplum önderi olarak hep doðrunun yanýnda yer almýþtý. Haksýzlýða uðrayanýn yanýnda, zarar görse bile doðruyu söyleme dürüstlüðünde gerçek bir aþk insanýydý Ahmet Hezarfen. Herkesle, her þeyi paylaþmayan bir kiþiliðe sahipti. Çok konuþmazdý zaten. Hele insanlar arasýnda dirhemle konuþur, bol bol dinlerdi. O çok tutumluydu. Her yönüyle tutumluydu. Tek bir kaðýt parçasýný ziyan etmezdi. Hiçbir zamanýný boþa geçirmezdi. Her zaman dilimini deðerlendirirdi. Sürekli okurdu, araþtýrýrdý, yeni þeyler öðrenmek isterdi. Az ama öz konuþurdu, yani konuþma konusunda da çok tutumluydu. Hiç kimseye bir rahatsýzlýk, zarar vermek istemezdi. Son derece kibardý. Son derece anlayýþlýydý. Þu ana kadar hiçbir kimsenin kalbini kýrdýðýný, bir baþkasýný gücendirdiðini duymadýk. Nihayetinde o da bir insandý. Onun da çok sevdiði, pek sevmediði insanlar vardý. Ama hiçbir þekilde insanlara hakaret etmezdi. Sevenlerinin gönlünde taht kuran Ahmet Hezarfen, gerçek anlamýyla burada sýralayamayacaðýmýz kadar çok meziyet sahibi, gerçek bir deðer olarak ölümsüzler arasýna karýþmýþ, bir ýþýk olarak evrende sürekli insanlarý, insanlýðý aydýnlatmaya devam edecektir. Anýsý önünde saygýyla eðiliyoruz.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 27

¸ E SERÇESM

ÝÞÇÝ SINIFININ VE ALEVÝ-BEKTAÞÝLÝÐÝN ÇALIÞKAN ERÝ

Ahmet Hezarfen Hakk’a Yürüdü Ahmet Koçak

Kitaplar

K

alp yetmezliði, tansiyon gibi hastalýklarý nedeniyle 22 Mayýs Pazar günü rahatsýzlanan Hezarfen, Kadýköy Siyami Ersek Hastenesi, Yoðun Bakým ünitesine kaldýrýlmýþtý. Burda bir süredir tedavi gören deðerli yazar, Osmanlý tarihi belgeleri araþtýrmacýsý, çevirmeni Ahmet Hezarfen, 27 Mayýs 2005 cuma günü Hakk’a yürüdü. Yazar için 28 Mayýs 2005 Cumartasi günü saat, 13.00’de Cem Vakfý Genel Merkezi Yenibosna Cem Kültürevi’nde bir cenaze merasimi yapýldý. Törene Cem Vakfý yöneticileri, þube baþkanlarý, bazý yazar-araþtýrmacý dostlarýyla, dedeler, babalar, ailesi ve Hezarfen’in sevenleri katýldý. Cenaze merasiminde Ayhan Aydýn ve Sadýk Göksu Ahmet Hezarfen’in yaþamý, çalýþmalarý, kiþiliði üzerine birer konuþma yaptýlar. Daha sonra Ahmet Hezarfen’in naþý, uzun süredir yaþadýðý Küçüksu’daki evininin önüne götürüldü. Burada komþulardan ve sevenlerinden helallik alýndý. Ýkindi vakti Küçüksu Hacý Zihni Camii’ne getirilen Ahmet Hezarfen’i burada da sevenleri yalnýz býrakmadý. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayýnlarý, Serçeþme Dergisi, Aydýnlýk Dergisi, Ýþçi Partisi, Þahkulu Sultan Dergahý, Beykoz Belediye Baþkaný ve TKP’den temsilcilerin de katýldýðý cenaze namazýndan sonra, eller üzerinde en son görev yaptýðý Defterdar Emin Paþa Ýlkokulu önüne getirilen Hezarfen için burada bir dakikalýk saygý duruþunda bulunuldu. Ahmet Hezarfen’in naaþý dostlarýnýn, ailesinin, sevenlerinin omuzlar üzerinde Anadolu Hisarý’ndaki ebedi istirahatgahý olacak mezarlýða götürüldü. 1989 yýlýnda vefat etmiþ olan ilk eþi Ayþe Hezarfen’in yanýna defnedildi. Hatýrasý önünde saygýyla eðilirken, yayýnlanan ve yayýnlanmasýný umduðumuz diðer eserleriyle sonsuza kadar yaþayacaðýna inancýmýzý belirtiyoruz.

D

Ahmet Hezarfen Kimdir?

oðum yeri, Bulgaristan’ýn Razgrad Ýlçesi’ndeki Yunus Abdal (Yonkovo) Köyü’dür. Nüfus cüzdanýnda doðum tarihi 9 Aðustos 1921 olarak yazýlsa da, yaþ haddinden emekliye ayrýlma zamaný gelince bir yýl daha çalýþmak için, 1985’te mahkemeye baþvurarak yaþýný asýl doðum yýlý olan 1920’ye göre bir yýl küçültmüþtür. Türk ve Bulgar ilkokullarýný bitirdikten sonra 1934-37 öðretim yýllarýnda Razgrad Rüþtiye’sinde (Ortaokul) okudu. 1938 yýlý kaçak ya da gerek pasaportla Türkiye’ye göçme yolu ararken II. Dünya savaþý çýktý. Göçemeyince, Þumnu’daki Nüvvab medresesine 4. sýnýftan yazýldý, 1938-43 öðretim yýllarýnda okuyarak mezun oldu. 1943/1944’te okulun Ali (yüksek ) kýsmýný okumak için yazýlsa da mali durumunun yetersizliði nedeniyle köyündeki Türk ilkokulunda öðretmen olarak çalýþmaya baþladý. Ýki yýl öðretmenlikten sonra askere gitti. Ýþçi-asker (trudovak) olarak Balçýk, Þumnu ve Süleymanlýk (Spasovo) askeri çiftliklerinde bir yýl çalýþtý. 1946/47 öðretim yýlý Silistre Ýlçesi Kýzýlburun Rüþtiyesi’nde, sonraki yýllarda kendi köyü olan Yunus Abdal Rüþtiyesi’nde yýlýna kadar öðretmen olarak 1951 yýlýna kadar Türk azýnlýðýn eðitimine ve kültürüne hizmet etti. 26 Ocak 1951’de ailece Türkiye’ye göçtü. 1952/53 öðretim yýlýnda Isparta Ýli’nde Ýslamköy Ýlkokulu’na öðretmen olarak atandý. Ayný ilin Sütçüler, Hamidiye ve Hamallar ilkokullarýnda çalýþýrken çocuklarýný okutmak için Eþkiþehir’e göçtü. Eskiþehir ilinin Nemliköy, merkeze baðlý Ertuðrul Gazi ve Tepebaþý ilkokullarýnda görev yaptý. Ýþçi partisinin kurucularýndan Mehmet Ali Aybar ve Cemal Hakký Selek'le tanýþtýktan sonra Ýþçi Partisi’nin kuruluþ çalýþmalarýna katýldý. 1963 yýlýnda Komünist Parti kurmaktan, idam istemiyle yargýlandý. Bu suçtan sýyrýldý, ama komünist propaganda yapmaktan bir yýl ceza aldý. 1964 yýlýnda, sekiz ay kadar Eskiþehir Cezaevinde yattý. Bu cezadan sonra meslekten men edildi. Siyasi nedenlerle Bolu Ýli Yýðýlca’ya nakil edildi. Bolu Ýli’nin Selamlar, Ardýçdibi köyleri ilkokullarýnda çalýþýrken saðlýk nedeniyle naklini Ýstanbul’a istedi. Ýstanbul’da Anadoluhisarý Defterdar Mehmetbey Ýlkokulu ve Paþabahçe Ýlkokulu’nda çalýþýrken, 1986’da yaþ haddinden emekliye ayýrdýlar. Emekli olduktan sonra 1986’dan, 1991 yýlýna kadar, Ýstanbul-Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi’nde Osmanlýca’dan yeni yazýya çevriler yaptý. 1992’den, 1995’e kadar DÝSK’te; 1996’dan bugüne de Cem Vakfý’nda araþtýrmacý olarak çalýþtý. Osmanlýca yanýnda Bulgarca, Makedonca ve Esperanto dillerini bilen Hazerfan, bu dillerden çeviriler de yapmýþtýr. Ayrýca 1983’te Edirne Eðitim Yüksek Okulu’nu bitirmiþti. Þikayetim Hakk’a kula deðil ki Bir zalim sevdaya düþürdü beni Can dostum dururken ele deðil ki Aþýlmaz daðlardan aþýrdý beni Mecbur etti beni vefasýz yara Yaktý bu sinemi ateþe nara Hallac Mansur gibi düþürdü dara Sevda kazanýnda piþirdi beni Çok hayaller kurdum gerçek olmadý Artýk bu gönlümde umut kalmadý Gönlüm sevdi ama murat almadý Gerçek hedefimden þaþýrttý beni Doðmaz bu gönlümün sevda güneþi Yýllardýr dinmedi gözümün yaþý Bak ne hale koydun Garip Bektaþ’ý Deryadan deryaya taþýrdýn beni Erzurumlu Âþýk Garip Bektaþ

Haziran 2005

Ahmet Hezarfen’in Yapýtlarý Ho Amca (Ho Chi Minh), Esperanto’dan Çeviri (Muhsin Yürük’le), Habora Yay., Ýstanbul, 1969 Faþizmin Zindanlarýnda, Bulgarca’dan Çeviri, (Zad Jeleznite Reþetki-Bulgaristan’da Faþist Cezaevler Tarihi, Yazar Kosaþki), Bilim Yay., Ýstanbul, 1980 17-20. Yüzyýllarýnda Osmanlý Devletinde Esnaf, Ýstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odalarý Birliði, Ankara, 1999 Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi 1. Cild, Tarih Vakfý Yayýnlarý, Ýstanbul, 1999 Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 1. Cilt, Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000 Japonya (Tarih Tezi Iþýðýnda), Hikmet Kývýlcýmlý, (Osmanlýca’dan Çeviri), Tarih Bilimi Kitaplarý, 2000 Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 2. Cilt, Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2002 Osmanlý Arþivi’nde Mühimme ve Ýrade Defterlerin’de Aleviler-Bektaþiler, (130 Adet Orijinal Belge - Osmanlýca), Karacaahmet Sultan Kültür Derneði, Ýstanbul, Ekim 2002 Osmanlý Belgelerinde Dersim Tarihi, Etik Yayýnlarý, Ýstanbul, Mart 2003 Osmanlý Belgelerinde Diyarbakýr Tarihi, Etik Yayýnlarý, Ýstanbul, Haziran 2003

Dergi Makaleleri Yön, Ant, Türk Solu, Yarýna Doðru, Tarih ve Toplum, Toplumsal Tarih, Belgelerle Türk Tarihi, Cem, Karacaahmet, Þahkulu, Hacý Bektaþ Veli, Yol, Kimlik ve Tarih (Ýdentitat und Geschichte-Almanya), Kuvvayi Milliye, Kaynak, Mütefferika, Munzur.

Gazete Makaleleri Yeni Iþýk (Sofya), Halk Gençliði (Sofya), Anayurt (Ankara), Demokrat Isparta, Türk Gücü (Eskiþehir), Sakarya (Eskiþehir), Kervan (Ýstanbul), Niðde, Balýkesir, Beykoz, Balýkesir Politika, Niðdemiz Gazetesi.

Ansiklopedilere Katký Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi ile Ýstanbul Ansiklopedisi’nde Bulgaristan ve Bulgarlara iliþkin yazýlarý vardýr. Atatürk’ün Bütün Eserleri (Kaynak Yay.) hem danýþman ve birçok belge çevirisi vardýr.

Basýlacak Yapýtlarý Katip Çelebi’nin Fezlekesi, Çeviri, Mühimme Defterinden Belgeler, Kaynak Yayýnlarý. Rumeli ve Anadolu Ayan ve Eþkiyasý, 3. ve 4. Ciltler, Kaynak Yayýnlarý. Kýzýldeli (Seyyid Ali Sultan) Dergahý’na Ait Belgeler. Osmanlý Arþiv Belgeleri Iþýðýnda Anadolu Ve Rumeli’deki Aleviler Bektaþiler. Anadolu ve Rumeli’de 16.-20. Yüzyýllarda Zanatkar, Esnaf, Çiftçi, Irgat, Vergi Toplayanlar ve Tümünün Belini Büken Kapitülasyonlar ve Dýþ Güçler. (5 Cilt) Deliorman, Razgrat, Þumnu, Yunus Abdal Köyü, Yabanabad Kazasý Araþtýrmalarý. Tarihin Ýzinde, Dergi Yazýlarý.

27


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 28

¸ E SERÇESM

ALMANYA’DA YAÞAYAN SANATÇIMIZ

Sýddýk Doðan’la Þöyleþtik Ahmet Koçak Bize kendinizi tanýtýr mýsýnýz?

B

en Adýyaman Gölbaþý, Aþaðý Nasýrlý köyünde doðdum. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre matematik öðretmenliði yaptým. O günkü koþullardan dolayý yurtdýþýna çýktým. Yirmi üç yýldýr yurtdýþýnda yaþýyorum. Çocukluk yýllarýmda baðlama çalmaya, on iki-on üç yaþýndan itibaren þiir yazmaya baþladým. O yýllarda radyodan Hacý Taþan, Neþet Ertaþ, Arif Sað’ý dinliyordum. Baðlama çalmamda bunlar etken oldu. Okul yýllarýnda baðlama çalmayý ilerlettirme imkaným oldu. Yurtdýþýnda da tümüyle müzikle ilgilenmek zorunda kalmamdan dolayý, bu iþi ilerletme çabasý içerisine girdim. Orda müzik eðitimi (çok sesli müzik-armoni) aldým. Ve 1978 yýlýndan beri Berlin Merkez Belediyesi’nin 4000 öðrencisi, 400 öðretmeni olan müzik okulunda öðretmenlik yapýyorum. Almanya’da aldýðýn bu eðitim yapmýþ olduðun eserlerin yorumlanmasýnda da dikkat çekiyor.

B

en çok sesli müzik eðitiminin yaný sýra, ses tekniði üzerine de çalýþma yaptým. Ýnsanýn boðazýnda ses telleri, kalçadan enseye kadar ses kanallarý var. Bu eðitim tiyatroda da, spikerlikte de var. Burada (Türkiye’de-AK) diyafram diyorlar. Tam karþýlýðý karýn sesidir. Bunlarý kullanarak söylendiðinde detone (ses kaymasý-AK) ortadan kalkýyor. Sesler daha duygusallaþýyor daha içten geliyor. Ben bunun eðitimini aldým. Önemli olan bunlarý kullanarak söylemek. Bu yüzden türküleri hem kalýn ses hem ince sesle okuyabiliyorum. Ses aralýðým aþaðý yukarý dört oktav. Bunun bana faydasý türkü söylediðim anlarda türküleri hiç zorlanmadan, rahatlýkla söyleyebilmemi yani hareket alanýmý geniþletiyor.

Ý

Halk müziði denince ozanlýk, aþýklýk geleneði ilk akla gelen þeyler. Bu konudaki görüþlerinizi öðrenmek isteriz.

nsanýn bir içindeki dünyasý, birde dýþýndaki dünyasý var. Bana göre insanýn içindeki dünya, dýþarýdaki dünyadan daha derin. Ýnsan o içindeki dünyadaki duygularý herhangi bir þekilde dýþarý vuruyor, hissettikleri þeyleri anlatýyor. Renklerle anlatýnca resim çýkýyor, sözlerle anlatýnca þiir çýkýyor ve seslerle anlatýnca müzik çýkýyor ortaya. Ýnsanýn doðuþundan bu yana çevresiyle iletiþim içindeki hissettiklerini herhangi bir þekilde yansýtmýþ. Bir arada yaþayan toplumlar, daha sonra bunu yansýtmak içinde birbirine yakýn olmuþ. Kendine özgün müzik aletleri geliþtirmiþ, kollektif bilinci geliþtirmiþ. Biz buna son biçimiyle halk müziði diyoruz. Her ulusun kendi halk müziði var. Bizde (diðer toplumlarý fazla incelemedim ama) türküler giderek sadece eðlence aracý deðil, o toplumun herhangi bir þekilde kontrol etme ve toplumu yönlendirme, kendi içerisinde sanki yaþamýn kurallarýný türkülerle belirleyip daha ileri boyutlara taþýmak için böyle bir formasyon üstlenmiþ. Yetenekli, toplumda bu formasyonu üstlenen (müziðe karþý, söz söyleme yeteneði olanlar) insanlar, bir taraftan toplumun duygusal ihtiyaçlarýný dile getirmiþler. Bir taraftan da o toplumda sosyolojik görevler (toplumu yönlendirme, o topluma bilirkiþi olma, danýþýlan kiþi olma) üstlenmiþler. Bunlara biz ozan diyoruz. Çalýp söyleyen, topluma bir þeyler anlatan, kötülükleri yok etmeye, iyilikleri çoðaltmaya çalýþan insanlar. Bu tabi giderek küçük toplumlardan büyük toplumlara geçtikçe o toplumlarýn, o uluslarýn veya o bölgelerin kiþiliði biçimine dönüþüyor. Günümüzde yapýlan beste müzikler hakkýnda düþündüðünüzü anlatýr mýsýnýz? Sizin yaptýðýnýz bu müziklere halk müziði mi diyeceðiz, ne diyeceðiz?

B

en yüz sene öncesinde yaþasaydým, bu üretimle o yörenin halk ozaný olurdum. Þu an ozaným demek haddimiz deðil. O dönemdeki ozanlar da beste yaptýlar. O da besteydi. Ama o söylenen türkü, halk içinde söylendikçe olgunlaþýyor, arýndýrýlýyor. Eðer müzikte, sözde uymayan biçimler varsa giderek dilden dile söylene söylene olgunlaþýyor, o yörenin kiþiliðini yansýtan bir unsura dönüþüyor, anonimleþiyor.

tartýþmasý çok anlamlý deðil. Bu tür tartýþmalarý býrakmak gerekiyor. 50100-1000 sene önce yaþayan insanlar o dönemin duygularýný, sorunlarýný anlatan türküler yazdýlar. Þimdi de bu dönemin sorunlarýný, koþullarýný anlatan, duygularýný yansýtan besteler yapýlmasý gerekiyor ki bir süreklilik, devamlýlýk olsun halk geleneðinde. Hep geçmiþte söylenenleri tüketerek olmaz. Gelecek kuþaklara ne aktaracaðýz. Bu dönemden bir þeyler aktarmak gerekiyor. Bu sadece bir görev olarak deðil tabi. Ben onu sevdiðim için, içimde biriken duygularý, etkilendiðim þeyleri müziðe, söze döküyorum. Bu ilerde insanlarýn ortak duygularýný yansýtýnca kabul görüyor. Yansýtmazsa dar bir çerçevede kalýyor. Bu anlamda bestelerin yapýlmasý gerekiyor. Bu durumda geleneksel müziðin oluþum süreci tamamlandý demek mi gerekiyor? Bundan sonra üretilen eserlerin gelenekselleþme þansý olmayacak mý?

M

üzik, kültür bir üst yapý kurumudur. Bunun alt yapýsýnda -bir binayý düþünün temelinde- tarih var, coðrafya var, o dönemde yaþanan tarihsel olaylar var, toplum psikolojisi var. Örneðin 1900’lere bakýyorsunuz savaþ türküleri, savaþa karþý türküler çýkýyor. 1980’lere geliyorsunuz, bakýyorsunuz cezaevi türküleri çýkýyor. Yani her döneme özgü yapýlan, o dönemi yansýtan eserler oluyor. Bu bana göre þöyle: Onu deðiþtirme yada yönlendirme þansýmýz yok. Geliþen toplumsal olaylar, toplum psikolojisi nasýl bir konuma sürükler müziði, onu bilemiyoruz. Ama ben geleneksel müziði, o yörelerin müziðini sanki bana binlerce yýl öncesini anlatan bir tarih görüyorum. O türküler o anlamda çok büyük bir lezzet veriyor. Ama þu andaki yapýlan biçimiyle gelecek kuþaklara ne kadar, nasýl aktarýrýz onu kestirmek çok zor. 1950’lerdeyken þunu bilmek çok zordu veya bilebilir miydik: 1960’lar olacak, 1970’ler olacak, köyden kente büyük bir göç olacak, eski geleneksel yapý kýrýlacak, eski müzik köyde kalacak, kente uyum saðlayamayacak. Varoþlardan o dönemin koþullarýný, acýlarýný yansýtan arabesk ortaya çýkacak. Daha sonra yavaþ yavaþ giderek (1980’lerde), batýnýn da propagandasýyla pop müziði aðýrlýk kazanacak. Gençler artýk hiçbir þey düþünmeyen, sorunlarý düþünmeyen, müziði sadece eðlencelik olarak gören bir yapýya bürünecek. Daha sonra 1990’larda bu duruma insanlar, toplum, hatta gençlerde þunu diyecek. Nereye gidiyoruz? Silkinme dönemi. Ondan sonra bakýyorsunuz, halk müziði kasetleri, yöresel kasetler tekrar gündeme giriyor. Onlar tekrar ele alýnýyor. Bazýlarýna katkýda bulunarak, gitar katýlýyor, ney, kaval geliyor üst üste. Önceden bunlar yoktu. Bunlar gündeme geliyor. Eski geleneksel türküler ve yeni yapýlan türküler bu çerçeve içersinde yeniden topluma sunuluyor. O anlamda dediðim gibi, bu bir sosyolojik geliþme, tarihsel konumla da ilgili, toplumun yaþadýðý psikolojik durumla da ilgili. Yirmi sene sonra nasýl olur, bilemiyorum ama nasýl olursa olsun ben þunu savunuyorum. Geleneksel müzikle, o binlerce yýl birikilen bir damla bal gibi olan müzikle fazla oynamamak gerekiyor. Yapmak isteyen arkadaþlar bu dönemde bence döneme özgü yeni besteler üretmeye çalýþsýnlar. O besteleri yeni forumlarla sunmaya çalýþsýnlar. Eski biçimle çok fazla oynayýnca; dað baþýndaki bir kulübenin üzerine beton kalýbýný dökmüþ gibi bir þey oluyor. Çökertme, onu tümden bozma tehlikesi de var.

Tarihsel derinlik içinde süzülüp geliyor, gelenekselleþiyor. Tabii süzülüp geliyor bir lezzet kazanýyor. Þu anda maalesef o þansýmýz yok. Ben bugün söylüyorum, yarýn milyonlarca insan duyabiliyor. Albüme giriyor veya notaya anlýyor. Onun için fazla deðiþme þansý yok (elli sene sonra ne olur bilemiyorum). O anlamda þu andaki beste mi, türkü mü

28

Ý

Günümüzde ne yazýk ki, bahsettiðin tehlike var. Türkülerin, deyiþlerin sözlerinde, müziklerinde ve yorumlanmasýnda ciddi bozulmalar söz konusu, bunu gözlemliyoruz. Sonuçta yapýlanlarla halk müziðine ciddi zararlar verdikleri bir gerçek. Senin bu konuda tespitlerin var mý?

nsan iþin içinde olursa kafa yoruyor. Niye böyle, ben ne düþünüyorum, nasýl olmasýný isterdim. Bu anlamda tabii her konuda þundan yanayým. Her insan, sadece sanatçýlar deðil, bir þeylere taraf olmalý.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 29

¸ E SERÇESM

Bir þeylere karþý çýkýyorsanýz, size ters geliyorsa karþý çýkabilmelisiniz. Söyleyebilmelisiniz onlarý. Bu toplumsal bir görevdir. Bu anlamda bir sanatçý olmaya çalýþan, sanat yapmaya çalýþan bir kiþi olarak da bu konuda kafa yormaya çalýþýyorum. Bir þeyler üretmeye çalýþýyorum. Benim gözlemim þu: Daha öncede söyledim. Müzik bir üst yapý kurumu. Bunun altýnda sosyolojik geliþmeler, tarihsel geliþmeler, toplum psikolojisi var. Bu anlamda toplumun bastýðý taban kültürdür. O taban yavaþ yavaþ sarsýlmaya baþlayýnca, bozulmalarda baþlýyor. Özellikle yurtdýþýndan gelen (özel TV’lerin çoðalmasýyla birlikte) kaynana gelin, pop yarýþmalarý, vb. gibi programlarýn olmasý bir özgürlük ortamýymýþ gibi gözüküyor. Son zamanda, özellikle gençlerde müziði sadece eðlenme aracý, bir meta, para kazanýlan, kullanarak bir yere varýlan bir araç olarak görme yaygýnlaþtý. Kolay yönden köþe dönme bir amaç haline geldi. Futbolcu olup yirmi yaþýnda milyarder olacaksýn. Ya da üç þarký ezberleyip bedenini, bir yerlerini de göstererek (sakatatçýlýkta yaparak) hiçbir altyapý ve birikim olmadan çabucak, ucuz, kestirme yollardan bir yerlere ulaþacaksýn. Eskide gençlik örgütleri vardý, siyasi kuruluþlar, dergiler, üniversite gençliðinin sosyal aktiviteleri vardý. Toplumu etkileyen en azýndan belirli bir kesimi yönlendirebilecek toplumda denge unsuru olabilecek kurumlar vardý. Maalesef son 20-30 yýlda o eski sosyolojik yapý bozulunca, bu kurumlar tümüyle ortadan kalkýnca, sanki biranda toplumun ayaðýnýn altýndaki kilim çekildi. Bir kýsmý eski yapýya (hem siyasi hem kültürel olarak) tutunabilenler diri olarak kaldýlar ayakta. O yapýyý kaybedenler, yeni bir yapýyý oluþturacak güçte, birikimde, bilgi birikiminde olmayýnca iyice dejenere oldular. Birincisi bu. Ýkincisi bu toplumsal bozulmanýn müziðe yansýmasý. TV’lerde, yeni albümlerde, kuruluþlar arttýkça çabuk tüketilmesi gerekiyor bir þeyin. Çabucak beste yapýlýp piyasaya çýkmasý gerekiyor. Bu konuda da en kolay þey nedir? Var olan türküleri alacaksýn, herkesin bildiði türküleri, yeni bir þeyler ekleyeceksin. Satacaksýn onlarý, para kazanacaksýn ve bir yerlere geleceksin. Bunu kontrol eden bir kurum da yok. Örneðin Beethoven, Mozart, Çaykovski’nin bir eserini alýp bozamazsýnýz siz. Birileri dur baklalým der. Sahibi var çünkü. Halk türkülerinin sahibi kim? Halk! Onun sahip çýkmasý lazým. Tabii bir de çaðdaþ toplumda bir kural var: Üreticinin denetleyicisi tüketicidir. Aslýnda toplumun burada sahip çýkmasý, tavýr koymasý gerekiyor. Onun, kendi deðerlerinin bozulduðunu kullanýldýðýný hissettiði anda, en azýndan albümleri almayarak, boykot ederek onun yayýlmasýný önleyebilir. Bu bir tavýrdýr. Bence en etkili tavýr budur. Halk Müziði sanatçýlarýn örgütsüzlüðü özellikle bunda çok büyük bir etken. Gerçekten ciddi bir örgütlenme olsa kendi aralarýnda etkileþim olacak. Daha diri kalýnacak, kimsenin morali bozulmayacak, ümitsizliðe kapýlmayacak, bir bilgi iletiþimi olacak. Üçüncüsü de çok sesli müzik yapan sanatçýlara (Türküler bence çok sesli olmalý. Ýnsan tek boyutlu bir yaratýk deðil.) çok sesli, ayný anda birçok þeyi düþünen, düþünebilen, hissedebilen yapýya sahip sanatçýlara önemli görev düþüyor. Hele hele þu günden sonra. Çünkü tüm dünya müziklerini dinliyor, gitardaki, piyanodaki týnýlarýn tadýný alabiliyoruz. Oradaki çoksesliliði hissedebiliyoruz. Bu yapýlacak yeni bestelerde kullanýlabilir. Halk müziðini iyi bilen, halk müziði sanatçýlarý eðer böyle çalýþ-

malardan yola çýkarlarsa o zaman daha saðlýklý olur. Halk müziðini bilmeyenler, halk müziðini sadece bir basamak olarak kullanýnca bozulmalar (dejenerasyon) oluyor. Yurt dýþýna çýkmadan önce derlemecilik yaptýðýnýzý biliyoruz. Malatya yöresinin türküleri üzerinde çalýþmalar yaptýnýz. Bu birikiminizden yola çýkarak, kýsaca derlemeciliðin tarifini yapar mýsýnýz?

S

on 50-60 yýlda TRT gibi kültür iþlerini yürüten kurumlarýn oluþmasýyla, halk kültürlerinin araþtýrýlmasý da yapýlýyor. Onlarýn gidip köylerde, o yörenin ozanlarýnda, aþýklarýnda, türkü icracýlarýnda; o yörenin aðýtlarýný, kýna havalarýný, halaylarýný, manilerini öyküleriyle banda alarak getirilip notaya alýnýp, arþivlenmesine derleme deniyor. Benim çok sevdiðim bir söz var. Bir Alman bestekar “müzisyen sadece müzikten anlýyorsa o, müziði de anlayamaz” diyor. Derleme yapan insan (ya da kurum) gittiði yörenin tarihsel, coðrafi, ekonomik yapýsýný, çevreyle olan iletiþimini de öðrenmek zorunda. Ondan sonra derlediðiniz türkünün tahlilini iyi yapabilirsiniz. Son olarak bize yurt dýþýndaki müzik çalýþmalarýndan bahseder misin?

W

eding Armoni orkestrasýyla (Berlin’de birkaç tane büyük orkestra var, bu da onlardan birisi) birlikte çalýþmaya baþlamýþtýk. 93 yýlýnda Hollanda da bir müzik festivali yapýldý. Her ülkeden bir orkestra çaðrýldý. Bizim okulun direktörü de çok etkin bir insandý. Almanya adýna bizim orkestrayý önerdi. Yoðun bir çalýþma sonunda Hollanda’ya gittik. Bir hafta boyunca, konserler ve TV programlarý yaptýk. Ve böylece orkestra kalýcýlaþtý. Orkestrada yaklaþýk seksen kiþi var. Bunlarýn yarýsý Alman müzisyenlerden, yarýsý Türk, karma bir orkestra. Bu çalýþmayý yaparken, ortak deðerlerde kaynaþmayý saðlamaktý amacýmýz. Bundan yola çýkarak çok büyük projeler içerisinde yer aldýk. Bundan iki sene önce Berlin Parlamentosu önünde (Alman TV’si ikinci kanalýnda canlý yayýnlanan) Berlin Filarmoni orkestrasýyla bizim orkestra konser verdik, on binlerce insan ve TV’leri baþýnda milyonlarca insana. Daha sonra Avrupa müzik akademisyenleri, üniversitenin kürsü baþkanlarý, profesör ve doçentlerin yaptýðý bir kongre vardý, Almanya’nýn Leipzig kentinde. Kongre üç gün sürdü. Bir gününü bize ayýrmýþlardý. Bizim orkestrayý yöneten þefle birlikte bu çalýþmalarý anlatan bir günlük seminer verdik orda. Bu orkestranýn küçük bir bölümüyle Ankara’ya ve Ýstanbul’a TV programlarýna geldik. Ben þuna inanýyorum. Uluslar arasýndaki dostluklar mutlaka kültürden geçecek. Halk müziðinin uluslararasý boyuta taþýnmasý da bu açýdan önemli. Yüz sene önce bir köyde yapýlan bir türkü, komþu köyleri etkileyebiliyordu. Þu anda insanlar, artýk sadece bir ülke deðil, tüm dünyadaki toplumlarýn müziklerini ayný anda duyabiliyor, hissedebiliyor. Onlarýn güzelliklerini alabiliyor, müzik aletlerinden faydalanabiliyor. Bu aslýnda çok güzel bir þey uluslarýn kardeþliði adýna. Teþekkürler… Not: Bu söyleþi, Anadolu’nun Sesi radyosunda yaptýðým Gezgin adlý programdan kýsaltýlarak alýnmýþtýr.

Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibi Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurt içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyucusunun özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zorluklarý birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.

Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlar ile nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz. Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone olmaya, abone yapmaya, temsilcilik görevini üstlenmeye, bulunduklarý yöreye derginin toplu getirtilmesini, elden daðýtýlmasýna el vermeye çaðýrýyoruz.

BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR: Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Darmstad Hüseyin Akýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat Bican +49.170.751 25 35; Gladbach Behçet Soðuksu +49.173.510 03 54; Hamburg A. Varol +49.172.453 14 62; Hanau Kemal Nayman +49.173.667 72 91; Kassel Hüseyin Öztürk +49.162 153 33 20; Kiel Erdoðan Aslan +49 174 484 18 34; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 01 95; Stuttgart Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat +43.650 841 55 99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Kanada: Toronto Ahmet Akkuþ +1.416.652 98 54; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 96 33 44; Hollanda: Schieadam Halil Cimtay +31 619 92 22 84; Gelderland Ali Rýza Aðören; +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr +41.78 808 40 07; Norveç: Dramman Hasan Bulut +47.9803 7761. Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi 0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Gümüþhacýköy Feruz Oruç 0542.664 35 14; Ankara: Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen 0532.313 87 78; Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37; Antalya: Merkez Gülçin Akça 0532.282 72 80; Burdur: Merkez Mehmet Turan 0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin

Haziran 2005

Özdil 0546.237 32 96; Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu 0532.254 26 06; Gaziantep: Merkez Hüseyin Keskin 0537 242 38 42; Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan 0326-614 26 50; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 73 79; Acýbadem Koray Berktaþ 0533.244 61 25; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75; Bahariye Zehra Ünder 0533.722 03 91; Beyazýt Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42; Fatih Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12; Kadýköy Kazým Erol 0216.347 14 41; Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09; Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410 51 79; Soðanlýk Hasan Harabati 0532.787 70 98; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ 0535.491 07 58; Yenidoðan Salih Arslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar 0532.512 59 62; Konya: Beyþehir Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin 0544.217 98 05; Nurhak Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Nevþehir: Hacýbektaþ Erhan Çetin 0536.426 94 33; Samsun: Terme Emrah Çolak 0542.341 33 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas Ahmet Aykut 0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 63 75; Zonguldak Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532 740 42 50.

29


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 30

¸ E SERÇESM

Davut Sulari ve Edibe Sulari Anýt Mezarlarý Yapýldý Berrin Sulari Bir sözümüz vardýr ya “artýk ölsem de gam yemem” derler. Halamýn mezarýný da ölümünden on iki yýl sonra, babasýyla birlikte anýtlaþtýrarak yaptýrabilmiþ olmanýn mutluluðunu, ancak böyle ifade edebilirim.

Davut Sulari

DAVUT SULARÝ

Benim kurbanlarým Elde düðün bayram benim neyime Benim kurbanlarým çok evvel oldu Sorayým fakire bir de beyime Demi devranlarým çok evvel oldu Eller güler oynar içim kan aðlar Âlem al yeþilde can kara baðlar Deðiþti asýlar silindi çaðlar Meydaný meydaným çok evvel oldu Davut Sulari'yem çaðladým aktým Riyakâr kullardan nefretten býktým Þöhret kalasýný kökünden yýktým O ahdý peymaným çok evvel oldu

Duyuru Serçeþme’nin Yazý Ýþleri Müdürü Ahmet Koçak’ý Çarþamba günleri saat 15:30 - 17:00 arasýnda Marmara bölgesinde ve internette ANADOLU’NUN SESÝ RADYOSU’nda (92.9 FM) Gezgin programýnda dinleyebilirsiniz.

30

Soyunun, Ýmam Musa-i Kazým’ýn torunu Ýbrahim Mükerrem’in oðlu Seyit Mahmut Hayrani Veli’ye dayandýðý rivayet edilen Davut Sulari, l925 yýlýnda Erzincan ili Çayýrlý ilçesinde Baba Veli ve Cezayir Ana’dan doðdu. Yörenin büyükleri ve baðlý bulunduðu Kureyþan Ocaðý pirleri tarafýndan sýnava tabii tutuldu, el verildi ve dedelik görevini üstlendi. On yedi yaþýnda pir elinden bade içerek mest-i elest oldu, âþýklýk sýfatýna erdi Bir Hak aþýðý, halk aþýðý olan Davut Sulari, genç yaþýndan baþlayarak sazý elinde kimi zaman yaya, kimi zaman atla Anadolu’yu karýþ karýþ gezdi. 1948 yýlýnda Muzaffer Sarýsözen’le tanýþtý. Sarýsözen ve Ulvi Cemal Erkin’den nota dersleri alarak, 1949 yýlýnda Ýstanbul Radyosu’na mahalli sanatçý olarak girdi. Bu çalýþmasýný 1963 yýlýna kadar sürdürdü. 1949 yýlýnda ilk plaðý olan “Kýz Senin Derdinden Derbeder Oldum”un piyasaya çýkmasýndan sonra Davut Sulari bütün Türkiye’nin tanýdýðý, herkesin sesine ve sazýna hayran kaldýðý bir sembol haline geldi. Birçok ünlü sanatçý, Sulari’nin sesini örnek aldý, hatta taklit etti. Kendisi de birçok ozana ustalýk yaptý, yol gösterdi. Davut Sulari, 1985 yýlýnýn Ocak ayýnda, Erzurum Âþýklar Bayramý sýrasýnda rahatsýzlanarak Hakk’a yürüdü. Bence bedeni toprak olana dedem Davut Sulari, býraktýðý muhteþem eserlerle ve Alevi kültürüne ve düþüncesine yaptýðý katkýlarla adýný tarihe altýn harflerle yazdýrarak hala yaþayan bir ozandýr. Dedemim vefatýndan bu yana hayalim, ona adýna yakýþýr bir anýt yapmaktý. Sað olsun

küçük oðlu yýllar önce dedemin mezarýný yaptýrmýþtý. Benim hayalimdeki anýt gecikse de, bir görevi yerine getirmiþti. Ancak, Çayýrlý’ya mezarý ziyaret giden herkes, beni gördüðü yerde, ‘Baba Davut’un mezarý öyle olmamalý, ona yakýþýr bir anýt olmalý’ diye eleþtiride bulunmaktaydý. Bu eleþtiriler yoðunlaþýnca kendi kendime, ‘Evet Berrin, henüz geç deðil, bu anýtý yaptýrmalýsýn’ dedim. Ne pahasýna olursa olsun, bu hayalimi gerçekleþtirmeye karar verdim. Bu benim ona olan gönül borcumdu. Onun torunu olmam, ona sahip çýkmam sadece türkülerini söylemek anlamýna gelmemeli. Onu kavramak, onu her yönüyle bir bütün olarak onu algýlamak gerekir. Ben de içinde olmak üzere tüm halk müziði sanatçýlarý, dedeme ve onun gibi Alevi-Bektaþi kültürüne hizmet etmiþ nice ozana sahip çýkmalýdýr. Onlarýn deyiþler, nefesleri ve türküleriyle isimlerini duyuran biz sanatçýlar, o ozanlarýn, âþýklarýn emeklerinin hakkýný vermeliyiz.

Edibe Sulari Edibe Sulari, 1955 yýlýnda Âþýk Davut Sulari’nin en küçük kýzý olarak dünyaya geldi. Ýlkokulu Çayýrlý’da okudu. Erzurum Ebe Okulu’na devam ederken, babasýnýn kendisini konserlere yanýnda götürmeye baþlamasýyla sanat hayatýna atýldý. Evli ve üç çocuk annesi olan Edibe yaþamýný Ýsviçre’de sürdürmekteydi. Evlendikten sonra Ýsviçre’ye yerleþmesi, onu bir süre için müzikten koparmýþ olsa da yüreðinde o ateþ hiç sönmemiþti. Yeniden sanat hayatýna dönüþünü 1985 yýlýnda çýkardýðý “ Bugün Bayram Günü Derler” albümüyle yaptý. Ama ne acýdýr ki, Türkiye tarihine yazýlan kara leke “2 Temmuz Sivas”ta, týpký diðer can kardeþleri gibi tek suçu bizim türkülerimizi söylemek olan Edibe Sulari de o uðursuz otelde kara bir dumanla yok olup gitti. Ben ve bizler onlardan aldýðýmýz o ýþýkla devam ediyoruz. Dvet, “Onlar Iþýk Oldular”, önümüzü görmemizi ve bilinçlenmemizi saðladýlar.

Anýt Mezarlar Anýt mezarlar, Nevþehir Taþý diye bilinen ve el emeðiyle þekil verilen taþtan yapýldý. Altý aylýk çalýþmayla projeyi hazýrlayan mimar can, bu makamlara Sulari mahlasýný taþa iþleyen bir anýtýn yakýþacaðýna beni ikna etti. Anýt mezarlarýn yapýlmasýnda Çayýrlý Ýlçesi Belediye Baþkaný Sayýn Fevzi Kýlýç’ýn desteðini göz ardý etmek mümkün deðil. Dedemin ve halamýn yattýklarý mezarlýkta çevre düzenlemesi baþlatan ve bu çalýþmalarý hala sürdürmekte olan Sayýn Kýlýç’a, belediye çalýþanlarýna ve Çayýrlý halkýna gösterdikleri destekten dolayý teþekkürü bir borç biliyorum. Artýk mutluyum ve huzurluyum. Bir torun ve bir yeðen olarak bu iki ünlü isme, dedeme ve halama hizmette bulunmanýn güzelliðini yaþýyorum. Dedeme hizmeti devam ettirmeye kararlýyým. Dedemin hizmetinde geleceðe yönelik çalýþma ve hazýrlýklarým sürüyor. Onun torunu olmak bir insana bahþedilecek en güzel onur. Soyadýný taþýyor olmaktan gurur duyuyorum. Ýyi ki var olmuþsun, var etmiþsin.

Sayý 11


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 31

¸ E SERÇESM

SÝNAN CEMGÝL MEZARI BAÞINDA ANILDI

Köklü Fidan Kesildikçe Varolur Sinan Cemgil’i Yoldaþlarý Anlattý Katre Can

S

inan Cemgil ve yoldaþlar ölüm yýldönümlerinde 31 Mayýs 2005’de yoldaþlarýnýn Karacaahmet Mezarlýðýnda yaptýðý bir anma toplantýsý ile anýldý. Anma Ufuk Karakoç’un, Ruhi Su’nun Mahsus Mahal adlý eserini ve Nazým Hikmet’in bir þiirini okumasýyla baþladý. Sonra Tuncer Tümer katýlýmcýlarý saygý duruþuna davet etti: “Okunan eserler Sinan Cemgil’in çok sevdiði eserlerdi. Nazým’la ne kadar yakýn olduðunu hepimiz biliyoruz. Ben þimdi Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoðan ve bugüne kadar kaybettiðimiz bütün þehitlerimiz için bir dakikalýk saygý duruþuna davet ediyorum.” Saygý duruþundan sonra Tuncer Tümer, konuþmak isteyenlere söz verdi. Bazý konuþmalardan seçki bölümler þöyledir: 78’liler Giriþimi Adýna Hasan Fýrat: “31 Mayýs 1971, otuz dört yýl önce katledilen yoldaþlarýmýz Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoðan ve Kadir Manga’yý anýyoruz. Hem uluslararasý çapta hem Türkiye’de altmýþlarda yükseliþe geçen sol iklimin temsilcileri olan üç yiðit yoldaþýmýz Nurhak’ta katledildi.(…) Yoldaþlarýmýz emperyalizme, emperyalizmin iþbirlikçilerine, despot devlete karþý halk için mücadelenin içinde oldular.(…) Gerek 12 Mart darbesi gerekse darbeden sonra yükselen halk hareketinin nedenleri içinde yoldaþlarýmýzýn büyük katkýsý vardýr.(…) Kýzýldere’nin, Nurhak’ýn ve daha birçoðunun katliam olduðu sýr deðil. (...) Hem 12 Mart’ta, hem 12 Eylül’de darbecilerin halka ve devrimcilere karþý iþledikleri suçlarý yargýlayamadýk.” Orhan Ýyiler: “Bize hiç kimsenin söyleyemeyeceði kadar doðrularý mezarlarýndan haykýrarak söylüyorlar ve gösteriyorlar. Sokrates’ýn bir dizisindeki sözü de unutamýyorum. “Þimdi ölüler yaþayanlardan daha diri”... Bize býrakýlan miras ... þudur: “Kardeþliðin, eþitliðin, barýþýn, ekmeðin ve özgürlüðün dünya burçlarýna tekrar dikilebilmesi!” … Bize hayatýn gerçek felsefesini aktaranlar, mücadelenin damýtýk felsefesini verenler 68’in öldürülmüþ, þehit olmuþ yiðitleridir. .... Ýdam sehpasýnda o haykýrýþ “yaþasýn Türk ve Kürt halklarýnýn birliði. Kahrolsun Amerikan emperyalizmi. Yaþasýn Marksizm ve Leninizm” diyenlerin doðrultusunda hepimiz mücadeleyi büyültmek zorundayýz.” Atilla Keskin: “Sinan’la 63’lerden 70’lere kadar belli bir süreci birlite yaþadýk. Sinan’ý ne zaman anýmsasam hep gülerek anýmsarým. ... Sinan’ýn o güzel gülümseyen yüzünü tekrar bugün canlandýrmak için bir anekdot anlatmak istiyorum.(...) Ýstanbul’dayýz. Birlikte, sanýyorum Caddebostan’ýn arka taraflarýnda idi, yýkýlan evlerine gidiyoruz. Her tarafa apartmanlar dikilmiþ, ama orda bir tane konak kalmýþ. Eski Ýstanbul evlerinden. Yýkýlmaya yüz tutmuþ duruyor öyle bahçenin, güllerin içinde. Dedim ki, “yahu hocam nasýl direnmiþ þu ev,” “Direniriz direniriz hocam, bizim aile zaten hayatý boyunca direnmeye alýþýktýr” dedi. Bekir Harputlu: “Sinan’ý ben tanýdýðýmda, okula geldiðimde sanýyorum 1965’ti, Ortadoðu’da. Atmýþ altý ve altmýþ yedi yýllarýnda ... Sinan’ýn ilk geldiði günü hatýrlýyorum. Tabii belli bir mirastan, Cemgil mirasýndan

Ertuðrul Kürkçü

gelmiþti. Orta Doðu’ya geldiðinde Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye oldu. ... 31 Mayýs 1971. Camiden aldýk Sinan’ý buraya -mezarlýða- kadar yürüyerek getirdik. Çok ilginç bir þey vardý Sinan’da. Yüzlerce insan yürüyordu tam arkamýzda. Üç-dört kilometre tanklar, toplar ve ordu komutanlarýný dahi ayaðýna kadar getirtmiþti.” Ertuðrul Kürkçü: “Yolda gelirken konuþuyorduk Hasan’la, Ataol’la. ‘Ortadoðu Teknik Üniversitesi’ndeki devrimci harekette fazladan bir enerji var.’... Ben bu enerjinin bir bölümünün, hatta büyükçe bir bölümünün Sinan’da olduðunu düþünüyorum. Kendi kiþisel tarihime bakarak bunu söyleyebilirim. Ben 1966 yýlýnda okula girdim. Yol arayýþýnda bir genç insandým. Tam bilmiyordum ne olacaðým? Bu kadar çok inanmýþ, o kadar çok ciddi, sanki baþýnýn üstünde bir haleyle gezen insan birden okuduðum okulda beliriverdi. Dediler, Sinan Cemgil’dir. Adnan bey’in oðlu. Sinan’da hepimizden fazla olanýn bir de bu olduðunu düþünüyorum. ... Sinan’ý ilk dinlediðim form’u hatýrlýyorum, tamam dedim yolumu buldum bu adamý takip edeceðim artýk. ... Bir gün dediler Sinan çaðýrýyor görüþmemiz lazým. Boykotlar yapýlmýþ, iþgal tamamlanmýþ Sinan kaçak artýk. Ve Sinan büyük bir maceradan söz etti. Sanki bir efsaneyi tekrar etmeyi planlýyor. Yarý masalsý geldi bana, ama kapýldým. Gerilla mücadelesi baþlayacak. 1969’da Sinan’ýn kafasýnda vardý artýk...” Halil Çelimli: “Yaþamak için bir tek Sinan Cemgil’in arkadaþý olmak bile yeterli. ... Sinan’ýn yakýn arkadaþýyým. Düþünüyorum nedir bu, Sinan’ý Sinan yapan? ... Sinan yaþamýmda beni hâlâ etkileyen, etkilemeye devam eden bir insan. Sinan benim arkadaþým, yoldaþým ve hocam. Bakýnýz üç þeyi ayný anda söylüyorum. Hemen, hemen ayný yaþlardayýz Sinan’la. O 1944 doðumlu, ben 1946 doðumluyum. ... Komer olayýnda Sinan baþtan aþaðý bizimle beraberdi. Yalnýz býrakmadý hiçbir zaman. Sinan’da tepeden týrnaða bir insanlýk vardý. ... Sinan’dan hâlâ çok alacaðýmýz dersin olduðunu düþünüyorum.” Mete Ertekin: “ODTÜ’nün iþgalinde Sinan’la bir gece devriye dolaþýyoruz. Merkezi ýsýtma sisteminde iþçilerin arasýnda bir yabancýya rastladýk. ... Üstünü aradýðýmýzda üzerinden baþta Sinan Cemgil olmak üzere Hüseyin Ýnan ve ... dört tane öldürülmesi gereken arkadaþýn isim listesi çýktý. Ne yapacaðýz bu adamý diye düþündük. Ayakkabýlarýný çýkarttýk, çoraplarýný, elbiselerini aldýk. Soðuk kýþ günüydü, dedik “hemen buradan uzaklaþ git; gidene kadar da seni gözleyeceðiz”. Sinan “gördün mü adamlar bizi tek, tek avlamak istiyorlar” dedi. Bunlarý hepimiz çok iyi biliyorduk o dönem ... Sinan’ýn ve diðer arkadaþlarýmýzýn ölüm haberini, Mamak’ta aldýk. Nazif diye bir Alevi gardiyan vardý. Bizimle arasý çok iyiydi. Kese kaðýdýnda bir þeyler getirdi bize, “içindekileri boþ verin gazeteyi okuyun” diye. Gazeteden yapýlmýþ bir kesekaðýdý, o kesekaðýdýnda okuduk..”

Nurhak Daðý

Halil Çelimli

Nurhak daðý senin yüce baþýnda Aðustosta duman olur kar olur Meri keklik kayalarýn baþýnda Öter dertli dertli intizar olur Hani benim uzun boylu Sinan’ým Yüreðime ateþ düþtü yanarým Yiðit yiyen daðlar sizi kýnarým Bundan böyle dönmek bize ar’olur Der Mahzuni fermanýmýz yazýlýr Mezarýmýz uca daða kazýlýr Elbet düzen böyle gitmez düzelir Köklü fidan kesildikçe var olur

Haziran 2005

31


Sercesme 11-2.qxd

15.07.2005

15:02

Page 32

SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

TÜRKÝYE’YE DEMOKRASÝ AVRUPA BÝRLÝÐÝ’YLE GELECEK HAYALÝ ÇÖKERKEN

Alevilerin Ýstemlerini “AB’ye Göre Saptamak” Sonuç Vermez

T

Esen Uslu

ürkiye’de demokrasinin geleceðini Avrupa Birliði’ne giriþ sürecinde yapýlacak zorunlu deðiþikliklere baðlayanlar, Avrupa Birliði çevresinde yaþanan bir dizi geliþme ile hayal kýrýklýðýna uðradý. Kýsa süre içinde birbirinin ardýndan Fransa ve Hollanda’da yapýlan referandumlar Avrupa Birliði Anayasa’nýn açýk farkla reddedilmesi ile sonuçlandý. Almanya’da Sosyal Demokratlar, kýrk yýldýr kaleleri olan Kuzey Ren Vestfalya’da bölgesel seçimleri kaybetti. Sözde “Türk Dostu” Þansölye Gerhard Schröder, bu yenilgi karþýsýnda federal hükümet için bir erken seçim çaðýrmak zorunda kaldý. Bu seçimi kaybetmesi ve yerine Hýristiyan Demokratlarýn sözde “Türk Düþmaný” lideri Angela Merkel’in gelmesi olasýlýðý doðdu. Zaten daha kýsa bir süre önce de Katolik Kilisenin baþýna bir baþka sözde “Türk Düþmaný” Alman, Papa olarak seçilmiþti. Abartmalar, yanýlsamalar bir yana bu deðerlendirmeler, halkýmýzda yaygýn olan kendi kendini aldatmaktan öteye anlam kazanmaktadýr. Geliþme, Türkiye’nin AB üyeliði pazarlýðýnýn gündemin gerilerine düþmesine yol açmaktadýr. Temmuz ayý ile birlikte Avrupa Birliði’nin döner Baþkanlýðýný altý ay için üstelen Ýngiltere Baþbakaný Tony Blair’in üzgün ruhlara su serpen “geniþlemeye devam” açýklamalarýna karþýn, Avrupa Birliði’nin önümüzdeki döneme yönelik siyasi gündemi alt üst olmuþ ve belirsizliklerle dolmuþtur. Bu durumdan en çok etkilenecek ülkelerin baþýnda Türkiye gelmektedir. AB’nin motoru durumundaki ülkelerde ekonomik durgunluk ve gerileme yaþanýrken; Euro diðer uluslar arasý para birimlerine karþý aþýrý deðerlenirken; yükseklik iþsizlik sürerken; sanayinin Çin’e ve Uzak Doðu’ya doðru yer deðiþtirmesi sürerken, AB’de dikkatlerin geniþlemeye ve siyasi biriliðe deðil; daha acil görülen ekonomik konulara yoðunlaþacaðý görülmektedir. Ekonomik konular arasýnda AB bütçesi üzerinde anlaþmak, üye ülkelerin bu bütçeye yaptýklarý katkýlar ve bütçeden aldýklarý paylar üzerine yürütülecek pazarlýklar daha da öne çýkacak gibi görünüyor. Avrupa iþçi sýnýfýnýn kazanýlmýþ haklarýnýn nasýl geri alýnacaðýnýn hesabý aðýr basýyor. Bu koþullarda bazý Alevi-Bektaþi örgütü yöneticilerinin, Türkiye’nin Ekim ayýnda baþlayacak olan üyelik görüþmelerden önce Avrupa Birliði’nin de “bastýrmasýyla” kazanýlabilecek haklar olarak gördükleri konularda bir ilerleme beklemenin olasýlýðý hýzla ortadan kalkmaktadýr. Þimdi Alevi-Bektaþi örgütlerinin çalýþmalarý tümüyle bu hedeflere yönlendirmenin zararlarý daha iyi görülecektir.

Aleviler Gerçeklere Gözlerini Kapatamaz

K

onularý sýnýrlamak, “öncelikle ve yalnýz benim çýkarlarým” diyen “azýnlýk kafasý”yla Alevi-Bektaþi hareketini, “kendi” sorunlarýymýþ gibi görülen ve gösterilen dar hedeflere hapsetmeye çalýþmaktýr. Ancak, bu sorunlarýn çözümüne yönelik istemleri, “yetkili ve etkili devletûlar” tarafýndan “kabul edilebilir” hale getirmek için içlerini boþaltmak, kaçýlýnmaz olarak en gerici güçlerle uzlaþmaya çabalamak demektir. “Devletin verdiði zorunlu din dersleri kaldýrýlsýn, seçmeli hale getirilsin”, sloganý bu kafanýn en güzel örneklerinden biridir. Bedelsiz, eþit, demokratik, laik, bilimsel ve kaliteli temel eðitim istemi kolay gerçekleþir bir hedef olarak görülmemektedir. O zaman istemlerimizi, AB’nin iteklemesiyle yetkili ve etkili devletimizce kabul ettirilebilir sanýlan, daha sýnýrlý istemler olarak öne sürmek gerekir diyorlar

Ancak bu sýnýrlý istemin, Alevilerin-Bektaþilerin, “kalu beladan beri” bildiði, tanýdýðý devletten, Alevilere Aleviliði öðretmesini istemek demek olduðu unutulmaktadýr. Bu devletin, bugün ilkokul öncesi çocuklarýn bile dini eðitimle yetiþtirilmesini yasa haline getirmeye çalýþmakta olduðu unutulmaktadýr. Bu devletin Alevilere nasýl bir Alevilik öðreteceðine gözler kapanmaktadýr. Bu devletin tarihindeki Alevi kýrýmlarýný, daha dün Sivas’ta yakýlanlarý, Þah Hatayi’nin “Yandý vücudum kül oldu / Ta kalu beladan beri” dediði gibi, seyrettiði unutulmaktadýr. Ama gerçeklere gözlerini kapatmak, onlarýn sonuçlarýndan kurtulmaya yetmez. Bunlara gözlerini kapayanlar, Ýranlý Þii gericilerin ülkemizin yöneticilerine, “Ülkenizdeki Alevileri madem siz Sünni yapamýyorsunuz, býrakýn biz Þii yapalým” demesinin altýnda yatan gerçekliðe gözlerini kapatmýþ olur. Alevilik-Bektaþilik içe kapalý küçük köy üretmenleri topluluklarýnýn, göçerlerin, yörüklerin inancý, yaþam biçimi ve kültürüdür. Devletle iliþkisini en aza indiren içe kapalý toplumsal doku sayesinde bugüne gelebilmiþtir. Kapitalizmin köy topluluðunu ve kapalý yaþantýyý silip geçen; eski köylüleri, göçerleri, kentleþmeye, iþçileþmeye zorlayan etkileri karþýsýnda Alevilik-Bektaþilik yok olmama savaþý vermektedir. Böyle ciddi bir tehditle karþý karþýya olan Aleviliði-Bektaþiliði devlete teslim etmek, onun bir an önce yok edilmesini istemekten baþka bir anlama gelmez.

Aleviler-Bektaþiler Laik Demokrasi Ýstiyor

P

ekala, Aleviliðin-Bektaþiliðin yok edilmesini önlemeye yönelik doðru demokratik siyasi istemleri neler olabilir? Örneðin eðitim alanýnda Alevi-Bektaþilerin istemi, devletin dinden ve din eðitimden elini çekmesi; dinin ve dini kurumlarýn devlet eðitiminden kovulmasýdýr. Bu istem, laikliðin ilk adýmlarýndan biridir, demokrasinin olmazsa olmaz koþuldur. Alevi-Bektaþiler, eðitim alanýnda kapsamlý demokrasi ve laik bir istem yükseltmek zorundadýr. Devletin din eðitiminden çekilmesi ve dinin de devletten kovulmasýný, diðer demokratik-laik istemlerden kopararak istemek de olanaksýzdýr. Bu istem, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kaldýrýlmasý; devlet bütçesinden din iþlerine pay ayrýlmamasý; dini vakýf ve kuruluþlarýnýn gelirlerinin denetim ve vergilendirilmesi; özel sermaye vakýflarý eliyle elde edilen dini eðitim ayrýcalýklarýn kaldýrýlmasý gibi bir dizi istemle baðlýdýr. Yalnýz din eðitimi üzerine istemlerin gerçekleþmesi istemek, “bizim istemlerimiz gerçekleþsin, bu düzenin ezdiði baþka kesimlerin demokratik istemleri ne olursa olsun” demek de olanaklý deðildir. Aleviler-Bektaþiler tüm demokratik istemleri kendi istemleri gibi canla baþla savunmalýdýr. Kendi istemlerini bu genel çerçeve içine oturmak, bu genel çerçevenin diðer istemlerini de içine sindirmek, benimsemek zorundadýr. Doðal olarak bu kapsamlý istemler kolay elde edilir istemler deðildir. Ancak, bunlarý kazanmak kolay deðildir diye, Türkiye’de yaþayan Alevi-Bektaþilerin istemlerini, kapsamlý demokrasi istemi yerine, Avrupa Birliði çevrelerinde kabul göreceði umulan “azýnlýk kafasý” ile dar çýkarlarla sýnýrlandýran yaklaþým sanýldýðý gibi sonuç alýcý deðildir. Tam tersine, bu yaklaþým aslýnda Aleviliðin-Bektaþiliðin kaderini düþmanýna terk etmek demektir. Bu nedenle günümüzde “azýnlýk kafasý”, dar kafalý ve kýsa vadeli çýkarlar peþinde koþan, kendini AB’ye beðendirmeye dayanan yaklaþýmlar Alevi-Bektaþi hareketine ciddi zararlar veren bir gericiliðe dönüþmektedir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.