SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
BU SAYIDA
ALEVÝLÝÐÝN ANAYASASI
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Dedeler Kurultayýnda Konuþma: Mürþid-i Kamil’e Varýp El Almayan Dede Olamaz AHMET KOÇAK Ali Doðan Hakk’a Yürüdü FÝKRET OTYAM Çýnçýn Baðlarý’nda Aþýklar Þenliði ESAT KORKMAZ Aleviliði Yaratan Koþullar - Aleviliði Yaratan Ýnsanlar - Bölüm II ÝSMAÝL KAYGUSUZ Aleviliðin Ýslam Dýþý ve Ýslam Öncesi Kaynaklarý - Bölüm II ÝSMAÝL METÝN Âþýk Ali Metin Dede Hakk’a Yürüdü HAÞÝM KUTLU “Alevilikte Irkçýlýk ve Kincilik” ya da Lütfi Kaleli’ye Saygýlarla MURTAZA DEMÝR Ayrýmcýlýða Son Verin AHMET KOÇAK ABF Ýkinci Genel Kurulu HASAN HARMANCI Aleviliði Saran Paranoya Ýdelojisi VAHAP ERDOÐDU Anglo-Amerikan Emperyalizminin Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam - Bölüm II DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin Ý. CEM ERSEVEN Hacýbektaþ Türk-Ýslam’aTeslim LÜTFÝ KALELÝ Çaðdaþ Türk Roman ve Öyküsünde Aleviler - Ý. Cem Erseven’in Kitabý Üzerine ALÝ BALKIZ Ali Doðan’ýn Alacaklarý KAZIM ENGÝN Haydi Karanlýktan Aydýnlýða KAZIM ENGÝN Devlet Bakaný Doðru Söylemiyor RIZA AYDOÐMUÞ Ýbadet mi? Buyrun Camiye ALÝ AKSÜT Yusuf Güvercin ile Söyleþi
AYLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli
FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3 EKÝM 2005 SAYI: ISSN 1304-986
9 771304 986000
15
Özde Alevi felsefesinde ve inancýnda “yaradýlýþ” yoktur; varlýða geliþ, varlaþma, varoluþ vardýr. Ne var ki varoluþ tasarýmlarý “yakýn çaðlar”da derlendiði için tektanrýcý dinlerin etkisiyle “yaradýlýþ” tasarýmlarý durumuna dönüþmüþtür. Ancak “örtü” kaldýrýldýðýnda Alevi özgün tasarýmlarýnýn ipuçlarý rahatlýkla gözlenebilir.
Varoluþ Çevrimi Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni Alevi felsefesi, Tanrý-doða-insan iliþkisini: Tanrý’dan çýkýp yeniden Tanrý’ya dönen bir çevrim üzerinde açýklar. Tanrý’nýn kendi özünden fýþkýran, taþan ýþýðýn dönüþümler geçirerek ve bu yolla kendi kendine “yabancýlaþarak” evrende, gözle görülebilir biçimler aldýðýný savunur. Tanrý, madde ve eþyanýn; hareketin, hareket soyutlamasý olarak zamanýn var olmasýndan önceki mutlak yokluk/hiçlik durumunda, kendi kendisinin tanrýsý iken, insanlar için düþünülmesi/algýlanmasý “güç” bir öze sahipti. Mutlak yoklukta/hiçlikte, yokluðu/hiçliði tartýþmak “anlamsýz” olduðuna göre, bu aþamada bir “tanrý” varlýðýndan söz etmek Alevi felsefesi açýsýndan üretici deðildir. Çünkü Tanrý bu konumda, kendi kendisinin bilincinde; kendi içindeki sonsuz olanaklarýn, yeteneklerin ve güçlerin ayrýmýnda deðildir. Çevrimin hareket ettirici ilkesi olan “güzelliðin görülmeye eðilimi” sonucu Tanrý, sonu olmayan bir yokluðun/hiçliðin içinde kendine bakacak göz ve vecde gelecek bir gönül istedi; iþte ýþýksal taþma bu gereklilikle baþladý. Bu gerekliliðin belirmesi ile mutlak yokluk/hiçlik, “olanaklý” yokluk/hiçlik durumuna dönüþtü. Tanrý, kendi kendisiyle ilk kez yabancýlaþtý; kendi bilincine ilk kez vardý; evrenin, bütün ruhsal ve maddesel þeylerin yaratýlmasý için gerekli kaynaðý içinde taþýdýðýnýn ayýrdýna ilk kez ulaþtý. Kiþilik kazandý; önce Tanrý iken þimdi “Hak, Hakikat, Gerçek” ya da “Aþk” oldu. Daha sonra ilk yabancýlaþma kademesi olan Hakk’tan; Tanrý’nýn ilk belirme aþamasý olarak algýlanan ve tüm diðer þeylerin onun aracýlýðýyla yaratýldýðý kabul edilen ilk akýl (akl-ý evvel) yaratýldý ve böylece çevrimin, kutsal kökenden (âlem-i gayb) duyularla algýlanabilir / bilgiyle ulaþýlabilir dünyaya (âlem-i þühud) inen alçalan eðrisinin (kavs-i nüzul) hareketi baþlamýþ oldu. Ardýndan sýrasýyla ve her adýmda Tanrý’dan uzaklaþacak biçimde; akl-ý evvel’e verilen bilgilerin belirme aþamalarý olarak algýlanan meleklerin, ermiþlerin, inananlarýn, inanmayanlarýn, cinlerin/þeytanlarýn, hayvanlarýn, bitkilerin ve doðal elementlerin aklý; bu dokuz akýldan kaynaklanan ruhlarý yaratýldý. Tanrý Hak olup “gizilgüç” kazandýktan sonra dönüþümler geçirerek, kendisinden daha az þeyler içeren/daha az kendisi olarak beliren aþamalara doðru yol alýp doðal elemente/saf cevhere deðin indi. Böylece inançta “varoluþ çemberi” olarak algýlanan çevrimin, kutsal kökenden çýkýp görünür evrene doðru inen alçalan eðrisi’nin hareketi tamamlanmýþ oldu. Alevilik-Bektaþilik felsefesinde varoluþ çemberinin bu ilk yarýsý, tümüyle bir inanç ürünüdür. Düþünceci-idealizm zemininden kaynaðýný alýr. Platon’un idealar-gölgeler/kopyalar tasarýmýnýn deðiþik bir anlatýmýndan baþka bir þey deðildir. Bâtýni bilince öncelik vererek açýklanan ve geçici görünür gerçekler olarak algýlanan nesnel dünyaya göre deðiþmez, kalýcý ve ebedi bulunan bu idealist yan/idealizm; felsefede öncel/yaratýcý görünmesine karþýn, bilimsel bir kaygý gütmeksizin nesnel sürecin/maddeci düþünce temelinin bir gerekçesi, onu haklý, gerekli ve zorunlu kýlmanýn bir “aracý” olmak üzere gönül meþrebine uygun biçimde sonradan kurgulanmýþ bir inanç yaratýsýdýr. Aleviler-Bektaþiler, “zâhiri düþünmenin”/”zâhiri koþullanmanýn” ötesinde, doðal süreci/insan eylemini kutsamak üzere yarattýklarý kendi idealizmlerinden, tartýþmaya kapalý sonuçlar çýkarmaya kalkýþýrlarsa, dünya görüþlerini “baþ aþaðý” çevirmiþ olurlar. Alevilik-Bektaþilik felsefesinde çevrimin ikinci yarýsýný, yani Hakk’tan en uzak nokta olarak beliren doðal element/saf cevherden çýkýp, yabancýlaþma sürecinden “uzaklaþacak/her adýmda daha çok Tanrý’nýn kendisi olacak” biçimde dönüþümler geçir(Devamý 2. Sayfada)
¸ E SERÇESM
(Baþtarafý 1. Sayfada.)
Varoluþ Çevrimi erek kutsal köken’le buluþmayý amaçlayan yükselen eðri’nin hareketi oluþturur. Varoluþ çemberi’nin yükselen eðrisi bütünüyle materyalizm zemininde/maddeci düþünce temeli üzerinde yürür; inançta, Tanrýsal özün görünüþe çýkan bir yaratýsý olarak görünmesine karþýn gerçekte, Ortaçað koþullarýnda bu yaratýyla kutsanmak zorunda kalýnan bir öncel/yaratýcý’dan baþka bir þey deðildir. Bir idealizm-materyalizm bileþimi olan Alevilik-Bektaþilik felsefesinde, alçalan eðrinin sonu ve yükselen eðri’nin baþlangýcý olarak beliren doðal element/saf cevher ya da bunun aklý, ruhu; Tanrý’nýn da “tanrýlýðýný yapamayacaðý” bir yabancýlaþma aþamasýný simgeler. Çünkü, doðal element/saf cevher, yabancýlaþmanýn son halkasýdýr; en az Tanrý’dýr. Felsefi boyutta doðal element/saf cevher “dört öðe” ile temsil edilir: Bunlar su, hava, ateþ ve topraktýr. Bu baðlamda, idealizmden materyalizme kýrýlan, Tanrý’nýn bilgisi/yönlendirmesi dýþýnda ve kendi yasalarý/kurallarý içinde geliþim/deðiþim-dönüþümlerle adým adým “yabancýlaþmadan” uzaklaþan bir sürecin baþlangýcý olur. Bu süreç Aristoteles’in “potansiyellikaktüellik” tasarýmýnýn deðiþik bir anlatýmýdýr. Varoluþ çemberi’nin yükselen eðrisi’nin dönüþümleri giderek soyuttan somuta doðru evrilir. Her þeyin dünya çevresinde döndüðü algýsýyla beslenen ve bir çember yayýný izleyen hareketin soyutlanmasý olarak bilince çýkan zaman sürecinde; dokuz ruh, dokuz akla verilen bilgilerin görüntülerinin belirdiði tanrýsal mekânlar olarak Atlas, Burçlar, Zühal, Müþteri, Merih, Güneþ, Zühre, Utarit ve Ay biçiminde somutlanýr. Dokuz gök katý’ndan genelde evrende, özelde ortamda; nesnel süreci/yaþamý önceleyen nitelikler olarak sýcaklýk, soðukluk; kuruluk ve yaþlýk belirir. Bu dört öðe ile dört niteliðin iliþkisinden üç âlem, yani cansýzlar âlemi, bitkiler âlemi ve hayvanlar âlemi ortaya çýkar. Hayvanlar âlemi, çevrimde dokuzuncu ve son çevrim kademesi olarak beliren, derece derece yükselerek Hakk’a ulaþan eksiksiz/olgun/yetkin insaný temsil eden insaný kâmil aþamasýyla son bulur. Tanrý kendisini doðal elemente/saf cevhere, yani su, hava, ateþ ve topraða, koþutunda sýcaklýk, soðukluk, kuruluk ve yaþlýða taþýmakla bir bakýma, varlýðýný da yadsýmýþ olur. Gizilgücünü kendi içinde taþýyan bir önceki konaktan/aþamadan/basamaktan bir sonraki konaða/aþamaya/basamaða geçen nesnel süreci, yönlendirmek þöyle dursun, onun nasýl olduðunu bilmekten bile acizdir. Deyim yerindeyse Tanrý, bir “dünya” cahilidir. Cahili olduðu bu “dünyayý” tanýmak/bilmek, kendi “cehaletine” son vermek için Tanrý, tanrýsal özü en çok içeren yani en çok Tanrý olan insana gereksinim duyar; genelde insan, özelde kâmil insan aracýlýðýyla inançta, geçici görünür gerçekler dünyasý olarak kutsanan, gerçekte ise varlýk ve olgu anlamýnda maddi özellikler gösteren öðelerden oluþan bir nesnel süreçten baþka bir þey olmayan bu dünyayý tanýma/bilme olanaðýna kavuþur. Ð
2
“Çýnçýn Baðlarý’nda Âþýklar Þenliði 6 Temmuz 1963 Cumartesi Saat 21 Büyük Sinema’da 7 Temmuz 1963 Pazar Saat 21 Safa Sinemasý Programý Yöneten: Fikret Otyam” Fikret Otyam Vay Allahsýz, vay peygambersiz, vay kitapsýz, acýmasýz zaman, nasýl da geçmiþ/geçivermiþ o koca 42 yýl!. Hani gazetelerde okur, TV’lerde seyredersiniz, “çöp adam” “çöp kadýn”lar vardýr, ne bulurlarsa týkarlar evlerine, muhterem Baþvezirim Recep Tayyip Erdoðan’ýn çok, ama çok kullandýðý bir sözcük vardýr, “açýk ve net olarak söylüyorum” diye, bendeniz açýk ve net olarak söylüyor ve dahi yazýyorum, þu satýrlarýn yazarý da tastamam bir “çöp adam”dýr, gerçeðe kocaman bir Hüüü!.
Kabri Nur Ola 1944 yýlýnda yeni bir pansiyona taþýndým, Dolmabahçe’den Teknik Üniversite’ye çýkan o muazzam merdivenlerin solunda ünlü Ekselsiyor Apartmaný’nýn bitiþiðinde biraz da harap “Mabeyinci Emin Bey Apartmaný”na. Zemin katý Boðaz’dan Marmara’ya kadar bigüzel gören. Bir süre bu zemin kat, sonra dördüncü kat, yaþamýmýn en keyifli/unutulmaz yýllarý... Mabeyinci Emin Bey’in iki kýzýndan “Ayþe Teyze”nin dairesinin bir odasý benim, oðullarý Mahmut ve Kadir oda komþularým. Üçüncü katta Emin beyin öteki kýzý bir yarbayla evli “Hatice Teyze”. Mahmut ve Kadir emekli subay Ahmet Selahattin Bey’e eniþte diyorlar, benim de oldu,
Sayý 15
¸ E SERÇESM
onlar gibi “Selahattin Eniþte” diyorum can-ý yürekten ve zamanla pansiyon mansiyon kalmadý evin üçüncü oðlu olmuþtum. Resim boyalarýmý taþýdýðým ahþap çantamýn kapaðýndaki çengel düþmüþ, hani tavla kutularýndakiler gibi. “Eniþte” dedim, “napacaz, þuna bak.” Baktý, odasýna çaðýrdý. Oda bir âlem, ne kadar Bafra sigara kutusu varsa dizelenmiþ, kenarlarýnda eski yazýlar, rakamlar, kimilerinde içindekinden bir örnek tutturulmuþ; onlara baktý baktý, birisini çekip aldý, karýþtýrdý içindekilerini ve benimkinin aynýsýný buldu ve pür dikkat vidaladý, bir kaç kez denedi, “al bakalým ressam bey” dedi kývançla. Odasýndaki o kutularý/torbalarý merak eder dururdum, aman yaradaným neler neler yoktu!. “Yahu eniþte, nedir bunlar naapacaksýn bu kadar zýmbýrtýyý” deyince çantayý gösterdi, “gördün ne iþe yaradýðýný” dedi ve ekledi: “Bana lazým olmazsa baþkalarýna olur.” Ýþte kanýma giren de bu sözler oldu, “bana lazým olmazsa baþkalarýna olur!” Yýllardýr þaþmaz biçimde uygularým bu güzel ve faydalý sözcükleri. Evde bu “çöp adamlýðýmdan” en fazla yakýnan da Filiz Sultan’dýr, o atar, ben bulur, yýkar, saklarým, “bana lâzým olmazsa baþkasýna olur” diye. Ve oluyordu da, nur içinde yat, “Eniþte Ahmet Selahattin komutan, nur içinde yat..”
Dosyalar.. Dosyalar.. Ve Dosyalardan Birisini Açanda 1979 yýlýnda göçtüðümüz Gazipaþa (Antalya) ilçesinde Filiz, zeytin tatlandýrmayý da öðrendi, meyva ve süt bol. Peynirler.. Reçeller.. Kara ve yeþil zeytinler, mihmanlara sunuyoruz kapýdan uðurlarken, bir nevi diþ kirasý babýnda!. Peynir mi helal olsun, zeytin mi bin kere helal olsun, reçel mi en helalinden, ama olanlar o yoklukta titizlikle biriktirdiðim kavanozlara/teneke kutulara oluyor; “bakýn” diyorum, “içindekiler helal olsun, afiyetle týkýnýn ama kavanozumu geri isterim” Filiz apaçýk ayýplýyor, kaþ/göz çare olmayýnca ve elbette yazdým bunlarý en “açýk seçik” biçimde!. Ýstanbul’da Bebek’te ortak sergimiz var, kucaðýnda bir bebe, orta halli bir vatandaþ boynuma sarýldý candan. “Baba” dedi, “emanetin var, arkadaþa teslim ettim.” Emanet mi? Bir çuval dolusu “Oralet” kavanozu, okurum/sevenim kahveciymiþ, yazýmý okuyunca biriktirmiþ!
Þu Suyu Muhakkak Ýçeceksin! Galeriye geldim, yönetici arkadaþ bir bardak su uzattý, “baba bu suyu muhakkak içeceksin!” Zorladýlar, kaymak gibi!.. Gülüþmeler sürüyor, “Ýyi suya hasret kaldým” demiþtim bir yazýmda, Ýstanbullu bir sevenim Sarýyer’den bir bidon o caným sudan getirmiþ, “suyu boþaltýn, bidonumu verin” demiþ, nereye boþaltacaklar onca suyu, tuvalete dökmüþler bana bir bardak ayýrýp!
Haydi Onun Hali Vakti Hoþ Deðil, Ya Arman? Arman Polat/Ýrma Polat çok, ama çok sevdiðimiz bir Ermeni aile, OMO ortaklarýndan diyelim. Her Ýstanbul’a geliþte Ýrma dostlarý/dostlarýmýzý çaðýrýr en has Ermeni mezeleri ve yiyecekleriyle Nahl Suresi 67. Ayeti bi güzel yerine getiririz, Yetmez, Ýstanbul’dan Gazipaþa’ya hareket ederken Bebek’teki evlerine uðramamýz þart koþulmuþtur. Gazipaþa yaðmurunda giymem için lastik çizme/iþçilerin giydiði muþamba ve bidonla çamaþýr suyu, iþte o bidon bagaja konulurken Arman býyýk altýndan gülümser ve yakýnýr: “Gitti bizim bir bidon!” Hep birlikte gülüþürüz. Çöp adam Fikret Otyam’ýn çalýþma odasýnda elliye yakýn naylon torba/dosyalar/yedi sekiz büyük kutu müzik kaseti; o torbalardan birisine göz atarken -ara sýra eskiye dönüp o günleri yaþamak için yaparým bu iþielime basýlý bir duyuru geçti. Tastamam 42 yýldýr bunu da saklamýþým bir sadýk çöp adam olarak, helal olsun bu cana!. Bu el ilanýnda bir de fiyat var: Tanesi 25 kuruþ.. Ýki de reklam alýnmýþ baský parasýný karþýlamak için zaar.. Ön sayfada bir de þiir Mevlana Hazretleri’nden.. Demek ki geceleri düzenleyenler daha Hazret-i Ali’yi/Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’yi, nice ulularý, diyelim Pir Sultan Abdal’ý, Ruhsati’yi/Karacaoðlan’ý ve ayni beyin ve yürekleri anýmsamayýp sarýlmýþlar bir baþka hazrete!. Bunun ayrýmýna 42 yýl sonra vardým desem kýnar mýsýnýz? Ya da deðinmiþim de hýr çýkmamasý için sineye çekmiþim, Göktanrý sizi inandýrsýn anýmsamýyorum..
Âþýk Ali Ýzzet Özkan Bu güzel ozanýmýzýn evine de gitmiþtim üç beþ kez, birisinde ona çalýnan "türkü aþýrma" suçlamasýna yanýt almak için, nasýl, ama nasýl kahrolduðunu þu anda bile yaþýyorum, sonunda haklýlýðý çýkmýþtý ortaya ama O, bunun acýsýyla Hakk’a yürüdü.
Ekim 2005
Mezar-ý Þerif ve Kerbelâ 1964 ve 1971 yýllarýnda uzandým bu topraklara ve “mekân”lara. Ankara, Çorum, Samsun, Gümüþhane, Erzurum, Doðubeyazýt, Bazargân kapýsýndan Maku, Hoy, Tebriz, Zanjan, Tahran, Damghan, Sabzever, Niþabur, Meþhed.. Ýmam Rýza burada yatýyor, hile ile girebildik yanýna! Yanýmýzda Ýsveç televizyonundan Barbro vardý. Meþhed Radyosu müdürü ki aslýnda SAVAK yani Ýran gizli servisinden, ilk iþi boynumdaki fotoðraf makinalarýný, ses alma araçlarýný eliyle çýkarýp arabasýnýn bagajýna kilitledi ve Barbro’ya “Çadýri” giydirdik, salt gözleri açýk! Bizlerse sýký sýký tembihliydik, kesin olarak hangi dil olursa olsun konuþmamamýz için ve ziyaretim bu koþullarla gerçekleþmiþti!.. Oradan ver elini Tayabat, Ýslam Kale kapýsýndan Afganistan topraklarýna.. Herad, Þindand, Dilaram, Giriþk, Kandahar, Kalat.. Gazni.. Ýþte tarihi Kabil kenti. Oradan Bamyan, Doþi, Çarukar ve Celalabat oradan da Kunduz ve nihayet bir ulu insanýn yattýðý Mezar-ý Þerif’e. 1971 yýlýnda yine düþürdüm yolumu oralara, önce Kerbalâ’ya, oradan da yine Mezar-ý Þerif’e. Kerbela Belde Polis Müdürü Yüzbaþý Nazým Mustafa kente giriþte Karakol’un dýþ kapýsýnda selama durmuþ karþýlamýþtý, “Hoþ geldin mihman” diyerek, bizzat getirdi Hazret-i Hüseyin’in yattýðý mekâna ve sormuþtum merakla: “Nazým Mustafa can, acaba fotoðraf ve filim çekebilecek miyim?” Þaþýrarak yanýtlamýþtý: “Elbette, evindeymiþsin gibi!” Ýþte Meþhed ve Kerbela farký!
Þimdi Sözüm Serçeþme’cilere” Hep yazar ve söylerim yirmi, yirmibeþ milyon olduðu öne sürülen bu toplumun dergisidir Serçeþme, onlarýn dili, gözü, kulaðý, “çerað”ý binbir sýkýntýyla çýkarýlan ve yaþatmaya çalýþýlan! Bu güzelim, ýþýk dergisinin kaç sattýðýný deðil, kaç kiþiyi aydýnlattýðýný yazmaya utanýyorum ve gerçeðe Hü diyorum! Bu dergi, Alevilerin/Bektaþilerin sesidir en hasýndan ve yalansýz/dolansýz ama gel gör ki bu toplum kendi kendisini kasýyor bin hayret -sanki öte yandan kasýlmasýnýn en hayýncasý uygulanan kýsma/kýsmalar yetmezmiþ gibidüþünebiliyor musunuz? Ýnsan bindiði dalý keser mi, akýl mý bu? Ama Alevi canlar ayda üç milyona kýyýp bu kesmeye/kesmelere karþý duramýyor/durmuyor! “Mehel” demeye kimin dili/yüreði varýr?
Bir Önerim Var Kerbelâ’da, Hazret-i Hüseyin’in makamýnda renkli ve sesli görüntüler almýþtým Süper 8 film makinamla 1971’de, bu gerçekten “nadide” görüntüleri bikez Ulusal Kanal’da göstermiþtim. Seyredenler haber saldý ki “oraya gitmiþ/girmiþ gibi olduk.” Teknoloji deðiþti bu filmi ve renkli fotoðraflar CD’ye alýnsa bir mersiye, bir türkü gibi daðýtýlýp varsa canlarýn evlerine, iþ yerlerine ve azýcýk geliri de þu derginin biraz daha yaþamasý için harcansa!. Sahibi olarak can-ý yürekten “Helal Olsun” diyorum. Kimileri “mallarý” için Helal Gýda’lar kuruyor, bizimki elbette “mal” deðil, bir gazete, bir güzel belgedir. Bu iþ nasýl olur, yaþama nasýl geçirilir bunu dergi yöneticilerine ve tüm Alevi canlara býrakýyorum. Bu can var, sizler de var mýsýnýz?
Ýki Can Dostum Hakk’a Yürüdü Kasým Yeþilgül’ün Paris’teki kapýsýný çalsam “Evde yoklar” ve ülkesine gelemeyecek bikez daha! Þimdi o çok sevdiði, uðruna acýlar çektiði, çektirildiði ve son olarak getirildiði bu topraklara, Ankara’da kavuþtu topraðýna... Antalya Hacý Bektaþ Veli Cem ve Kültür Evi’nin temeline harcý ilk o koydu, küreði bana verdi ve bir dostluk böyle baþladý Ali Doðan canla, artýk Ankara’ya varanda kapýsýný çalsam “Evde yoklar” bir þairimizin dizesindeki gibi! Alevi hoþgörüsünden yoksun bir hocanýmýn yüreði sýzladý mý bu can için sarfettiði yersiz/haksýz/saygýsýz sözlerini anýmsayýp? Acep Ýstanbul Kapalýçarþý’da Yemen kýnasý var mý? Ýnsanlar ölür, yaptýklarý kalýr yadigar iyi/kötü! Her iki can da iyilikleriyle yaþayacak sevenlerinde. Sevgili Melikof Ana, acýnýza katýlýyorum o pamuk ellerinizden saygýyla, sevgiyle, özlemle öperim, baþsaðlýðý dilerim. Doðan ailesi, acýnýz acýmdýr, sizler saðolun.
Serçeþme’nin notu:
Sevgili Fikret Otyam’ýn önerisi baþýmýz, gözümüz üstüne! Önerisini gerçekleþtirmek için elimizden gelen hizmeti yapacaðýz.
3
¸ E SERÇESM
Aleviliði Yaratan Koþullar, Aleviliði Yaratan Ýnsanlar Bölüm - II Esat Korkmaz
Alevilik Yapýlanýp Biçimleniyor Önem sýrasý ve etkinliði kimi yazarlarca farklý görülmekle birlikte Anadolu Aleviliði genelde çaðdaþý durumundaki þu kaynaklardan beslenmiþtir: Orta Asya’dan gelen Türk boylarý Horasan’dan geçerek Anadolu’ya geldiler. Horasan yolunu izledikleri için bunlara “Horasan erenleri” dendi. Hacý Bektaþ Horasan erenlerindendi ve Baba Ýlyas-ý Harosani’nin taraftarlarýndan biriydi. Doðal olarak öncelikle Þii etki’ye karþýn eski Türk geleneklerinin, törelerinin egemen olduðu Babailik’ten etkilendi. Siyasal eþitsizliðe duyarlýlaþmýþ kýrsal kesimde hýzla yayýldý. Daha sonra Þii etkinin aðýrlýkta olduðu Ahiliði kendi içinde özümsedi. Kimi Ahi erkâný, Bektaþilik inancýna eklendi. Ahilik, her þeyden önce, Asya’da uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum örgütlenmelerinin baðrýnda yeþeren, ama Anadolu’da uygar eþitsizlikçi toplum deðerleri ortamýnda filizlendirilen bir örgüttür. Yukarý barbarlýk konaðýný aþarak yerleþik yaþama geçen Türkmenlerin, Türklerin, kente sokulan komünal deðerlerin yediciliðinde yarattýklarý dayanýþmacý, paylaþmacý yatkýnlýðýn ürünüdür. Asya’dan kopup gelen eþitlikçi donanýmlý, dayanýþmacý, paylaþmacý insan yýðýnlarý, insanlýk yaþý çok yüksek olan Anadolu topraðýnda; yine ayný yatkýnlýk kanalýnda, bir köle dini olarak doðan ancak, zamanla egemenin ilahi bir ideolojisi durumuna düþen Hýristiyanlýða muhalefet ederek kendine yer edinmiþ bu topraðýn yerlisi insanlarla buluþtu; bir devlet dini olarak doðan Ýslamlýða inançsal, sýnýfsal açýdan baþkaldýran Ýslam’ýn içindeki Ali yandaþlarýyla kaynaþtý. Bu buluþup kaynaþmayla genelde, Ortaçað’ýn temel üretim aracý olan toprak, otlak zemininde, çarpýcý geliþmeler oldu: Hz. Muhammet’i mürþit, Hz. Ali’yi rehber ve Hacý Bektaþ Veli’yi pir kabul eden; Arap Yarýmadasý’nda yeþerip, Ýslam Ýmparatorluðu’nun büyümesine koþut olarak Arap ve Arap olmayan halklarýn memnuniyetsizliðiyle beslenip büyüyen geleneksel baþkaldýrýyý, hoþgörü temeli üzerinde yeniden yorumlayýp Ýslamlýk öncesi Türk kültürüyle yoðuran, Anadolu’ya özgü dinsel-siyasal-düþünsel bir inanç sistemi olarak Alevilik-Bektaþilik yapýlanýp biçimlendi. Özelde ise kentlerde; zanaat, esnaf zemininde, üretimi ve bölüþümü düzenleyen, Alevilik-Bektaþiliði yaratan kaynaklarýn Arap kanalýnda örgütlenip Anadolu’ya sokulan fütüvvet, uygarlýk öncesi eþitlikçi insanlýk deðerlerinin kuþatýcýlýðýnda yeniden yorumlanarak, yine Anadolu’ya özgü dinsel-siyasal-ekonomik bir iþ, uðraþ örgütü olan Ahilik yaratýldý. Bâtýn kanalýnda yapýlanan bu iki oluþuma koþut olarak Sünni egemenin ve Moðol’un “beþinci kolu” gibi davranan Mevlevilik, kentlerde örgütlendi. Mevlevi kuþatma, kýrda etkili olamadý; topraða, otlaða sokulamadý; sömürünün dayanýlmaz boyutlara ulaþtýðý siyasal eþitsizliðe duyarlý kýrsal kesimde hýzla yaygýnlaþan Alevilik-Bektaþiliðe ulaþamadý
Cemalettin Çelebi’nin Torunu Ali Hadi Ulusoy’un Oðlu 1954 - 57 Dönemi Demokrat Parti Tokat Milletvekili 1969 - 73 Dönemi Birlik Partisi Tokat Milletvekili
Yusuf Ýzzettin Ulusoy 1921-15 Ekim 2005
Hakka Yürüdü. TBMM’de yapýlan törenin ardýndan Hacýbektaþ’ta topraða verildi.
4
ama kentlerde Ahiliði, zaman zaman önemli “kirlenmelere” uðrattý. Bütün bunlara karþýlýk Mevlevilik, Alevi-Bektaþi ve Ahilerin, Selçuklu, Moðol egemenine karþý ortak mücadelelerini kýrmaya yetmedi. Osmanlý döneminde egemenin, baðlýsý durumundaki tarikatlarýn, mezheplerin yalnýzca adý deðiþti; baþkaldýrý kanalýnda deðiþen bir þey olmadý; AleviBektaþi, Ahi dayanýþmasý sürdü. Bu yolda, yönde o günlerden bu yana, Sünni kuþatma, Sünnileþtirme çabalarý, sona ermiþ deðildir. Sayýsýz yanlý yazar-araþtýrmacý Bâtýni bir örgüt olan Ahiliði, Anadolu Aleviliðini yaratan insanlarla ayný kökenden gelenlerin kent koþullarýnda yarattýðý bu örgütü, bu örgütün insanlarýný, Sünni anlayýþýn daracýk, karanlýk dünyasýna çekmek için ellerinden geleni yapýyorlar. Bu noktada azýmsanmayacak bir baþarý da saðlamýþ durumdalar. Bugün bu anlayýþa dur demek zamaný gelmiþtir. Anadolu halkýnýn tarihini yeniden yorumlamak; insan üretici gücü baðlamýnda Aleviliði yaratanlarla Ahiliði yaratanlarýn ayný deðerlerle insana, çevreye ve dünyaya baktýklarýný, ayný inancý paylaþtýklarýný, ayný hoþgörüyle beslendiklerini kanýtlamak; Ahiliði ve Ahileri, Sünni kirlenmiþlikten kurtarmak, onlarýn sýnýfsal kimliklerini, neye karþý kimlerle taraf olduklarýný gözler önüne sermek; bu yolla oynanmak istenen oyunu, oyunlarý bozmak gerekmektedir. “Alevilik-Bektaþilik mi Ahiliði yaratmýþtýr, yoksa Ahilik mi AlevilikBektaþiliði?” ya da “Alevilik Ahiliktir; Ahilik Aleviliktir”, “Ahilik, Aleviliðin bir türevidir” vb. fazla taraf kokan yüzeysel kestirimlerle tartýþmayý üretici kýlmak olanaklý deðildir. Doðru olan, anlaþýlmasý, bilinmesi gereken Ahiliðin bir Alevilik yaratýsý ya da türevi olarak deðil, Aleviliði yaratan insanlarla köken ortaklýðý olan, ayný deðerler tarafýndan eðitilen, ayný kolektif bilincin taþýyýcýlarý durumunda bulunan insanlarýn, hemen hemen ayný zaman aralýðýnda kentlerde yarattýklarý bir örgütlenme olduðunun bilince çýkmasýdýr. Hangisi hangisini etkilemiþtir, sorusuna gelince, temel olan karþýlýklý etkileþimdir. Ancak, ille de bir öncelik saptanacaksa bu öncelik Ahilere verilmelidir. Bu yaklaþýmda bir çýkmaz varmýþ gibi görülebilir. Asya’dan göç eden yýðýnlar önce Anadolu’nun topraðýný, otlaðýný, daðýný, taþýný doldurdu, sonra da kentlerini. Kaybedecek daha az þeyi ya da mal varlýðý “taþýnabilir” olduðu için öncelikle yerini yurdunu terk eden ve Ahilerin “öncülleri” olarak yorumlanabilecek olan Asyalý göçmenler Anadolu’nun kýr insaný, tarým üreticisi, hayvan çobaný olunca, kendisine yakýn, özümseyebileceði yeterince olgunlaþmýþ kurallar bulamadý. Bunu bir süreç içerisinde, çeþitli kaynaklardan beslenerek aðýr aðýr gerçekleþtirdi. Buna karþýn, kaybedecek daha çok þeyi ya da mal varlýðý “taþýnamaz” olduðu için daha sonralarý iyice umarsýz kalýnca yerini terkeden Asyalý göçmen, Anadolu’nun kent insaný, esnafý, zanaatkârý olunca kendine yakýn, özümseyebileceði, yorumlayabileceði, yeterince olgunlaþmýþ, örgütlü duruma gelmiþ Fütüveti buldu. Bu nedenle Ahilik, AlevilikBektaþilikle zamandaþ olmasýna karþýn, daha çabuk kurallandý. Bu baðlamda, öncelikli etkilenme Alevilikten Ahiliðe doðru deðil, Ahilikten Aleviliðe doðru olmuþtur, Alevilik-Bektaþiliði etkileyen “öncü kol” rolü oynamýþtýr, denilebilir Bektaþiliðin kitle tabanýný oluþturan Anadolu insaný, kaynaktan getirdiði çoktanrýlý döneme iliþkin deðerlerini, geleneklerini, törelerini terk etmedi ya da edemedi. Önceki ile sonraki arasýna da bir birlik, bütünlük oluþturdu. Bir yandan Anadolu Ýlkçaðý’ndan gelen düþünceleri kendinde özümserken; diðer yandan, göçer yaþamdan yerleþik yaþama yeni geçmiþ insanlarýn dünyayý bir yorumlamasý olarak beliren son tektanrýcý din Ýslamlýðý Bâtýni açýdan sorguladý; onu dönüþüme uðrattý. Dönüþüm sonunda vahyi ve vahye baðlý kimlikleri yadsýyan bir “akýl dini” yarattý; bu felsefi dinden baþka bir þey deðildi. Bektaþilik XV. yüzyýldan baþlayarak Þii öðelerin egemenliði altýnda eski Anadolu inançlarýnýn yeni bir senteze ulaþtýðý Hurufilik’ten etkilendi. Uðradýklarý zulüm ve baskýdan kurtulmak için Anadolu’ya, Bektaþiliðe sýðýnan Fazlullah’ýn müritleri, Rumeli dahil hemen her yere göçerek oralara Hurufiliðin esaslarýný taþýdýlar. Bu eylemleriyle tektanrýcý dinlerin, özellikle Ýslam’ýn felsefeleþtirilmesine önemli katkýlar verdiler: XVl. yüzyýlýn baþlarýndan baþlayarak Ýslam’ýn felsefeleþmesine koþut olarak kolektif bir Türkmen tavrý olarak ortaya çýkan Kýzýlbaþlýk, Bektaþiliðe kesin damgasýný vurdu. Adama muhabbet, yani insaný sevme, ýþýða
Sayý 15
¸ E SERÇESM
muhabbet, yani doðaya ve insana dirilik veren özü sevme ve deme muhabbet, yani insanýn öðrenme-öðretme gücünü sevme ilkelerinin kuþatýcýlýðýnda, halkýn siyasal özlemleri öne alýnarak gerçekleþtirilen Kýzýlbaþ isyan, Bektaþiliðe günümüze kadar gelen biçimini verdi.. Tarikat adap ve erkâný, Kýzýlbaþ yöntemlerden derinden etkilendi. Görüldüðü gibi Anadolu Aleviliði bir “günde” doðmuþ deðildir. Geliþimi yüzyýllar sürmüþ; oluþumunda birçok evreler yaþanmýþtýr. Bu bakýmdan onu birkaç kiþinin bir “kafa ürünü” saymaktan öte Anadolu insanýnýn bir bilinç birikimi olarak görmek gerekir. Bu noktada genellikle yanýlmalara yol açan bir olguyu tartýþmak istiyorum: Kimi araþtýrýcýlarýn savlarýnýn tersine Ýslamiyet-öncesi Asya halký, genelde yerleþik yaþama geçmiþ deðildi. Yani uygarlaþma sancýlarýna henüz yakalanmamýþtý. VII. yüzyýl’a adým atarken Anadolu yerleþik halký, uygar olmamanýn deðil, tam tersine “uygar olmanýn” sancýlarýný yaþýyordu. Medeni insanýn en büyük zaafý olarak yaþama geçen tektanrýcý inanç “illetine” çoktan tutulmuþtu. Son tektanrýcý dinin yaratýcýlarý olarak tarih sahnesine çýkan Araplar ise yerleþik yaþama ve uygarlaþmaya yeni adým atmýþ olmanýn “karmaþasý” içindeydiler. Dünü temsil eden Bedevi ülküsü yabancýlaþmýþ, yarýný temsil eden yerleþik yaþam deðerleri henüz egemenlik kurabilmiþ deðildi. Orta Asya halklarýna gelince; onlar, uygar olma ve uygarlaþmanýn biraz “gerisinde” ancak, bu sürece bir sýçrama platformunda bulunuyorlardý. Saf kandaþlýðýn ve sýnýfsýzlýðýn bir ölçüde çözülmesine karþýn, ilkel kolektivizm ülküsü henüz yabancýlaþmýþ deðildi. Özgürlük, doðruluk, eþitlik ve yiðitlik kapsamýnda özetlenebilecek olan “barbar insanlýk durumu” deðerlerinin güdücülüðünde bir kabile, kavim demokrasisi, bir þefler aristokrasisiyle belirgin bir “askeri demokrasi” yaþanýyordu. Arap Yarýmadasý’nda somutta yaþanan bir olgu olmaktan çýkmýþ olan ve ancak sözel gelenekte Bedevi ülküsü olarak öne çýkarýlan ilkel eþitlikçi deðerlere öykünülürken, Orta Asya topraðýnda bunlar yaþamýn içindeydi. Bu nedenle Orta Asya insanýnýn “barbar” deðerlerine “öykünmek”, onlarý yaþanan andaki deðerlerden “daha ileri” bir aþamada görmek, tam bir yanýlsamadýr.Tersi doðru olsaydý insanlýðý medeniyet-öncesi “ilkel sosyalizme” döndürmek gerekirdi. “Barbarlýk insanlýk durumu”, uygarlaþma yolundaki her halkýn geçmek zorunda olduðu “zorunlu” bir aþamadýr. Bu aþamayý daha ileri bir toplum örgütlenmesi olarak görmek/algýlamak; “barbar” deðerlerin yaþanan anda “çözücü, çözümleyici” olduðunu kabul etmek demektir. Yaþadýðýmýz sýnýflý toplumda ezilen sýnýf insanýna “modern kimlik” önermek yerine “barbar” olmayý; ezilen sýnýf ideolojisi yerine sýnýfsýz Asya toplumunun, yani kandaþ toplumun düþünce yapýsýný önermek demektir. Ýnsanlýk durumu bakýmýndan “gerilikle” övünmek, tarihi çarpýtmak demektir. Olmasý/algýlanmasý gereken uygarlýk-öncesi “ilkel eþitlikçi deðerlerle” yaþanan andaki toplumsal muhalefet deðerlerinin buluþmasýný saptamak, yakalamak ve bunun gerçekleþmesine çalýþmak olmalýdýr. Bu kapsamda uygarlýða gelinceye deðin insanlýðýn ürettiði “ilkel kolektivizm deðerleriyle” günümüz toplumunda geleceði temsil eden “sýnýf deðerleri” arasýnda bir “ara halka” oluþturan; barbar deðerleri onurlandýran ve onlarý modern kimliðe aktaran; oluþturduðu isyan ideolojisiyle “barbar” olmayý deðil toplumcu olmayý, sýnýfsýz toplumun, kandaþ toplumun ideoloji-öncesi düþünce yapýsýný deðil, toplumculuðu öneren Alevilik-Bektaþiliði anlamak, onu yerli yerine oturtmak bugünün aydýný için yaþamsal bir görevdir. Alevilik-Bektaþilik, Ortaçað karanlýðýnda son tektanrýcý din olan Ýslamiyet’i felsefeleþtirerek geleceði aydýnlatacak bir “ýþýk” olarak belirmiþ; taraftarlarý, birey deðerlerinin ve toplumsal mücadelelerin aðýrlýklý taþýyýcýlarý olarak yaþanan somutta, toplumu ileriye götürecek kimliklerin arayýcýlarý olagelmiþtir. Bu anlamda inancýný, tüm manevi deðerlerini aklýný kullanarak, yaþama yordamýný onurlandýracak, kucaklayacak biçimde yeniden üretmiþtir. Geleceðe yönelik bir “ýþýk” olarak beliren kimliðini, Sünni Ortodoksluða, bu inancý ideoloji edinmiþ egemen sýnýflara karþý mücadele koþullarýnda “toplumsal memnuniyetsizlikle” birleþtirmiþ ve bu kanalda modern kimlikle buluþmuþtur. Bugün ülkemiz özelinde insanlýk kazanýmý olarak ne varsa onun elde edilmesinde, Ortaçað deðerleriyle yaþamsal bir mücadeleye giren ve bu mücadeleyi günümüze taþýyan AlevilerinBektaþilerin payý yadsýnamayacak denli büyüktür. Demek ki Alevi olmak, Bektaþi olmak ve Alevilik-Bektaþilik, bir Ortaçað kimliði deðildir. Tam tersine Ortaçað koþullarýnda egemen Ortaçað kimliðine karþý doðup biçimlenmiþ; kendisini sürekli yenileyerek günümüze taþýnmýþ, modern, çaðdaþ bir kimliktir. Bu kimlik felsefenin temeline; 1- Dünyayý “taþýyan” ve “koruyan”; 2- Kendini aþarak Tanrý’yla bütünleþmek için düþüncelerinde son derece cesur ve “kural yýkýcý” olan; 3- Fiziksel sorunlarýný dinsel dogmalarýn dýþýnda çözmeye çalýþan; 4- Bedenini ve dünyasal yaþamýný “cendereye” alan her türlü baskýyý kýran; 5- Düþünen, üzülen, doðru yaptýðý gibi yanlýþ da yapan: 6- Öldüðünde sadece düþünceleri yaþayacak olan; 7- Kendini yenileyen, özsaygýsýný yitirmeyen; 8- Kendi kendisinin efendisi ve tanrýsý olan; 9- Kendi kendisinin yaratýcýsý, þekillendiricisi, kanun koyucusu olan bir insanýn yerleþtirilmesini zorunlu kýlar. Görüldüðü gibi Alevilik-Bektaþilikte birey “yapýcý-yaratýcý bir yýkýcýlýk” içindedir. Buna “yýkýcý yaratýcýlýk” diyebiliriz.
Ekim 2005
ALÝ DOÐAN 10 Aðustos 1929-15 Kasým 2005
Ali Doðan Hakk’a Yürüdü Alevi hareketinin öncülerinden, Hacý Bektaþ Veli Anadolu Kültür Vakfý Genel Baþkaný, Alevi Bektaþi Federasyonu Onursal Baþkaný Ali Doðan’ý 15 Kasým 2005 günü yitirdik. Ali Doðan, 10 Aðustos 1929 yýlýnda Sivas’ýn Ýmranlý ilçesine baðlý Arýk köyünde doðdu. 1960 yýlýnda baþladýðý iþ yaþamýna ölümüne dek devam etti. 1963 yýlýnda Hacý Bektaþ Turizm Tanýtma Derneði’nin kuruluþu ile baþlayan Alevi hareketinin, günümüze kadar süren mücadelesinin her aþamasýnda yer aldý. Baðýmsýz derneklerin bir araya gelerek merkezileþmesi için büyük çaba ve emek sarfetti. Ülkede Alevi-Bektaþi inancýna ve inanç sahiplerine yapýlan baský ve kýyýmlara karþý çýktý, hukuksal mücadele yürüttü. Bu nedenle de arkadaþlarýyla birlikte yargýlandý. Ömrünün elli yýlýný Alevi-Bektaþi hareketinin geliþmesi uðrunda harcayan Ali Doðan, Birlik Partisi ve Demokratik Barýþ Hareketi ile siyaset alanýnda de yer almýþtý. Ali Doðan, Ekim ayýnda yapýlan kongreye kadar ABF’nin Genel Baþkanlýðýný yürüttü. Saðlýðý bozulduðu için kongrede aktif görev almayan Ali Doðan, oybirliðiyle ABF Onursal Genel Baþkanlýðý’na getirildi. 15 Kasým günü yitirdiðimiz Ali Doðan’ý, 17 Kasýmda Vakýf binasýnýn önünde yapýlan cenaze töreniyle son yolculuðuna uðurladýk. Törene birçok dernek ve siyasi partinin temsilcileri katýldý. Törenin baþýnda AABK Genel Baþkaný Turgut Öker, ABF Genel Baþkaný Selahattin Özel, HBVAKV Genel Baþkan Yardýmcýsý Müjgan Gürbüz birer konuþma yaptýlar. Ali Doðan’ýn yaþamýndan ve savaþýmýndan, onurlu ve yýlmaz kiþiliðinden ve Alevi hareketine yaptýðý katkýlardan kesitler aktardýlar. Cenaze töreni, Hüseyin Gazi Metin Dede’nin uyguladýðý Alevi-Bektaþi erkânýna göre yapýldý. Cenaze törenine katýlan yaklaþýk iki bin kiþi Ali Doðan’ý alkýþlarla yýllardýr yöneticiliðini yaptýðý Vakýf’tan son yolculuðuna uðurladý. Daha sonra sevenlerinin eþliðinde Karþýyaka mezarlýðýna defnedildi. Ahmet Koçak
5
¸ E SERÇESM
Aleviliðin Ýslam Öncesi ve Ýslam Dýþý Kaynaklarýna Ýliþkin Kýsa Deðinmeler Bölüm - II Ýsmail Kaygusuz
Alevilik ve Mazdekizm Ýran ve Azerbaycan’da Alevi topluluklarýn yükselttiði ihtilalci inanç ve düþüncelerin kaynaðý hiç kuþkusuz Mazdekizm, yani Mazdek inancýydý. “Ýslam Ýmparatorluklarý Tarihinde Ýktidar Mücadeleleri ve Aleviliðin Doðuþu”1 kitabýmýzda geniþçe incelediðimiz gibi, Sasaniler döneminde Ýran’da “Neþeli Din” anlamýna gelen Hürremdin denirdi. Arapça ise Hürremiye. Altýncý yüzyýlýn ilk yarýsýnda Ýran’da ortaya çýkmýþ olan Mazdekizm üç aþamalýdýr. 1957’lerde “Mazdek” adlý kitabýnda Klima, Sasani tarihi ve Orta Doðu dinleri kapsamý içerisinde incelediði Mazdekizmi, din ve inanç örtüsü altýnda sosyal bir hareket olarak açýklamýþtýr. O, Mazdek’i bir sosyal reformcu militan, Sasani kralý Kawa’yý (488-531) da bu hareketi kendi yönetimsel çýkarýna çevirmeye çalýþan enerjik ve muktedir bir siyasetçi olarak deðerlendiriyor. Bandad oðlu Mazdek’in özel yaþamý hakkýnda fazla bilgi yoktur. Mazdekizm inancýnýn daha çok toplumsal, ekonomik ve teolojik yönleri Sünni heresiyograflar tarafýndan kendi anlayýþlarýna uygun parça bilgiler halinde günümüze gelmiþtir. Bu bilgilerin Ýbn al-Mukaffa (ö.760) tarafýndan Arapça’ya çevrilmiþ olan Hüdayname (Mazdekname) adlý yapýttan kaynaklandýklarý anlaþýlýyor. Hem heterodoks Ýslam’ýn oluþmasýnda ögesel katkýlarýný, hem de Ýran’daki inanç örtüsü altýndaki toplumsal muhalefet ve baþkaldýrý hareketlerini daha iyi anlamak bakýmýndan Mazdekizm’i kýsa da olsa tanýtmakta yarar görüyoruz. Mazdekizm, kimi araþtýrmacýlara göre kökeni ÝÖ 6.-7. yüzyýla inen Zerdüþt dininin, kimilerine göre ise üçüncü yüzyýlda Mardin çevresinde ortaya çýkan Mani dininin heterodoks, yani aykýrý inancýdýr. Kýsacasý Mazdekizm, her ikisinden de ögeleri alarak oluþmuþ; toplumsal, siyasal ve ekonomik içerikli kuramsal bir inanç sistemidir. Ta’alibi’de þu tanýmlamayý görüyoruz: “Mazdek diyordu ki: ‘Tanrý topraktan yiyeceði ve tüm gereksinimleri, halk onlarý aralarýnda eþit bölüþsün diye yaratmýþtýr. Hiçbir kimse diðerinin payýndan fazlasýný alamaz. Ýnsanlar birbirlerine karþý yanlýþ davranmýþ ve biri diðeri üzerinde egemenlik kurmuþ. Kuvvetli zayýfý ezmiþ; hem malýný hem de yaþama hakkýný elinden almýþ… Herkesin varlýk bakýmýndan eþit olmasý için, kesinlikle birinin ortaya çýkýp zenginden alarak fakire vermesi gerekiyor. Herkim olursa olsun, kimsenin bir baþkasýndan daha fazla varlýk, mal-mülk ve kadýna sahip olmaya hakký yoktur’.” Mazdekizm’in toplumsal, siyasal ve ekonomik kuramlar geliþtirerek oluþturduðu yaþam biçimi ve felsefesiyle, içinden çýkmýþ olduðu egemen devlet dini Zardüþt-Mazda inançlarýna aykýrý olmasý yüzünden baskýya uðramýþtý. Sasani yönetimindeki Ýran’da bulunan çok sayýda Kutsal Ateþ (Zerdüþt) tapýnaklarýný ve tapýnaklara ait geniþ arazileri kullanan Rahipler sýnýfý, hem toprak sahipleri dikhanlar, hem de Ýran sarayý üzerinde etkiliydiler. Mazdek’in inançsal öðretisinin “insan eþitliðini, topraðýn ve gelirinin ortaklaþa kullanýlmasý, varlýðýn bölüþülmesi” gibi komünistik ilkeleri dayatmasý, elbetteki bu kesimlerin çýkarlarýna aykýrýydý. Zerdüþt rahipleri Mazdekler’e “Zýndýk” diyorlardý. Daha sonra Abbasi Sünni ulemasý ve hatta Osmanlý Þeyhülislamlarý dahi ayný deyimi kullanacaktýr Aleviler için. Firdevsi, bu inancýn ahlak felsefesi üzerinde daha ileri birkaç ayrýntý vermektedir: “Ýnsanlar, gýpta, azap, öç, yoksulluk, hýrs gibi beþ þeytan tarafýndan doðruluktan uzaklaþtýrýlýr. Bunlarý yenmek ve iyi bir inanç yolunda yürümek için zenginlik ortak ve kadýn-erkek eþit haklara sahip olmalý...” Bu kýsa ayrýntýlarda söz konusu olan, Mazdek kozmolojisinde Zerdüþt ve Mani dinlerinde olduðu gibi bazý kötü ahlak alýþkanlýklarýný, karanlýðýn þeytanlarý olarak kiþileþtirilmesidir.2 Mazdek inancýnda iki öncül ya da baþlangýç ilke vardýr: Aydýnlýk (Iþýk) ve karanlýk. Iþýk bilgiyi, duyguyu, düzenlenmiþ olaylar ve özgür iradeyi tanýmlar. Baþka bir deyimle bütün bunlar ýþýkla, aydýnlýkla saðlanýr. Karanlýk ise bilgisizliktir, körlüktür ve yönü bilinmeyen tesadüfi olaylardýr ya da bunlarýn yaratýcýsýdýr. Mazdekizm’de üç asýl öge vardýr: Su, ateþ ve toprak. Iþýðý ve ondan oluþanlarý yaratan Tanrý, karanlýðý ve ondan olanlarý yaratan þeytandýr. Krallar Kralý olarak nitelendirilen Mutlak Tanrý en üst dünyadaki tahtýnda (kursu) oturur. Onun önünde dört kuvvet vardýr: 1) Yargýlama (Temyiz), 2) Anlayýþ-Anlama (Fahm) 3) Saklama-koruma (Hýfz),
6
4) Sevinç-keyif (Sürur) Krallar Kralý, bu kuvvetleri önündeki þu dört kiþiye vermiþtir: 1) Mobada mobad (Baþ yargýç), 2) Herbad (Anlamayý, fehmi yönlendiren) 3) Serpahhad (Baþkumandan), 4) Ramishgar (Sevinç, eðlence üstadý). Bu dört gücün sahipleri, on iki ruhsal gücün çevirdiði dairenin içindeki yedi vezirle dünyayý yönetirler. Bu dört güç, yediler ve on ikiler bir kiþide toplandýðý takdirde, o kiþi tanrýlaþýr ve artýk dinsel görevlere baðlý kalýnmaz. Mutlak Varlýk, mutlak adýný (Ýsm-i Azam) oluþturan harflerin gücüyle krallýðýný sürdürür. Bu harflerden bazý þeyler anlayacak duruma eriþen insanlar, büyük sýrrý (Sýrr-ül ekber) keþfetmiþ olurlar. Bundan yoksun olanlar körlük, bilgisizlik, sýkýntý-kasvet ve ihmalkarlýk içinde kalacaklardýr.3 E.Yarshater, Newbakhti, Ýbn al-Nadim, Makdýsi ve Þehristani’den derlediði bilgilerden ayný makalesinde Mazdekizm’in genel bir özetini çýkarmýþtýr: “Kozmoloji: Aydýnlýk ve karanlýðýn iki baþlangýç ilkesi olduðu inancý ve ýþýðýn biçiminin silinmiþi karanlýk Teoloji (Tanrýbilim-Ýlahiyat): Tanrýnýn ilahi takdir, mutlak gücünü yadsýma. Bütün peygamberler, veliler ve meleklerin görünüm alanýna çýkýþýndaki esas birlik… Gaybý bilme veya tanrýsal önderlerin dönüþü. Dinin özü olarak Ýmam’ýn tanýnmasý. Kutsal yazýlarýn içsel (batýni) anlamý olduðu. Tanrýsal ruh olarak Ýmamlarýn (daha sonra Ebu Müslim gibi) yeniden doðuþuna inanma. Eþetoloji (Ölüm sonrasý bilimi): Kýyamet günü, ölümden sonra dirilme ve son yargýlamayý yadsýma. Gerçek kýyamet gününün anlamý ise, yeniden doðuþ ve ruhun baþkasýna geçmesidir (reincarnation). Etik (Ahlak kural ve anlayýþlarý): Haksýzlýða baþkaldýrý-isyan zamanlarý dýþýnda kan dökmenin kesinlikle yasak oluþu. Geniþ baðlýlýk çerçevesi içinde bireysel din görüþlerine hoþgörü. Baþkalarýna iyi dilekte bulunma, yardým etme. Baþkalarýna zarar vermeksizin her türlü zevki tatma, eðlenme. Ritüel (Tapýnma etkinliði): Ýç ve dýþ temizliðe önem verme. Baðlýlýkand içme ve evlilik törenlerinde, inançsal-ruhsal liderleri kutsama, toplantýlarýnda þarap ve ekmek kullanma.”4 Ebu Müslim’le birlikte Ýran’da baþlayan Heterodoks Ýslam, yani Alevi toplumsal baþkaldýrý hareketlerini, Batýlý Ýslam araþtýrmacýlarý üçüncü dönem ya da Mazdeki halk hareketlerinin üçüncü aþamasý olarak deðerlendiriyorlar. Oysa ne Sunbat, ne Mukanna, ne de Babek-ül Hürremi hareketlerini hiçbiri de tam bir Mazdek hareket deðildir. Kabul etmek zorunda olduðumuz Ýslamî siyaset örtüsü, bu söylemi engellemektedir. Zaten Engels’in “Köylüler Savaþý”nda dediði gibi: “Sýnýf mücadelelerinin o çaðda dinsel nitelik iþareti taþýmalarý, çeþitli sýnýflarýn çýkarlarý, ihtiyaç ve taleplerinin dinsel perde ardýna gizlenmesi iþin aslýndan hiçbir þey deðiþtirmez ve çaðýn koþullarýyla açýklanabilir… Genel feodalizme (yönetime) yöneltilmiþ bütün saldýrýlarýn, her þeyden önce kiliseye karþý olacaðý, bütün devrimci toplumsal ve siyasi öðretilerin de ayný zamanda ve esas dinbiliminden sapmýþ mezhepler olacaðý açýktýr. Ortaçað boyunca koþullara göre kah mistik biçimde, kah açýk mezhep biçiminde, kah silahlý ayaklanma biçiminde ortaya çýkýyordu.”5 Buradaki sýnýfsal mücadeleler de, önderlerin adýna baðlý ‘açýk mezhep biçiminde’ baþlayýp, ‘silahlý ayaklanma biçimine’ dönüþerek, genelde bu bölgede (Mazdek aðýrlýklý) heterodoks Ýslam (Alevilik) örtüsü altýnda sürdürülmüþ halk hareketleriydi. Bu hareket Ýslam’ýn Ýran’a giriþiyle baþlýyor, Aslýnda Sasani krallýðýnýn yýkýlýp, Halifelik (Ortodoks Ýslam yönetimi) egemenliðinin baskýsý kendisini tam hissettirmesinden itibaren baþlamýþtý. Ýran’daki halklar zaten baský ve cizye yüzünden görünüþte Ýslam olmuþlardý. E.Yarshater, “Mazdekizm” adlý incelemesinin baþlarýnda “üçüncü dönem Mazdekî hareketler Ýslam’ýn Ýran’a girmesiyle baþlýyor” diyordu. Bir süre sonra düzeltiyor: “Sasani iktidarýnýn yýkýlmasý ve Zerdüþt tapýnaklarýnýn gücünün sürekli zayýflamasýyla Mazdekler yeniden nefes alma fýrsatý buldular. Ýlk yüzyýl içerisinde bunlarýn eylemleri üzerinde kaynaklar susmaktadýr” dedikten sonra, þöyle bir açýnýmý getiriyor:
Sayý 15
¸ E SERÇESM
“Ancak aþýrý Þiilerin (Heterodoks Müslümanlar, yani Aleviler-ÝK) karakteristik inanç ögeleriyle sýk sýk baðlar kurarak açýklamaya giriþiyorlar. Þöyle ki: Tanrýsallýðýn peygamberlere ve imamlara geçmesi (incarnation, hûlul), ruh göçü inancý (reincarnation, tenasuh), gaybý, geleceði bilme (occultation, gayb), Ýmamýn geri yaþama dönüþü (recat) ve kutsal yazýlarýn, Kuran’ýn içsel (ésotérique, batýni) anlamlarýnýn olduðu ve onlara baþvurma inancý Mazdeklerinkiyle aynýdýr… Þehristani’ye göre çeþitli isimler taþýyan bu aþýrý Þiilerin Ýslam’la ilgisi yoktur, Mazdekîydiler: Bunlar Ýsfahan’da Hürremiye ve Kudakiye; Rey’de Mazdakiyye, Sunbadiye; Azerbaycan’da Dhaküliye; bazý yerlerde Muhammiriye (Kýzýl sarýklýlar); Transoksiyan’da Mubayyida (Beyaz giyimliler) adlarýyla anýlýyorlardý.”6 Görülüyor ki, Aleviliðe girmiþ olan bu ögeler Zerdüþt ortodoksizmine, yani Mazda inancýna ait deðil Mazdekizm ile doðrudan iliþkilidir.
Alevilik ve Hýristiyanlýk Heterodoksizmi (Polikiyenizm-Bogomilizm-Katarizm) Bu bölümde, Hýristiyanlýk heterodoksizmi üzerinde yazdýðýmýz geniþ bir makalemizin sonundaki özeti sunmakla yetineceðiz..
1.
Hýristiyan heterodoksizmi ve sapkýnlýðý olarak adlandýrýlan Polikiyenizm, Bogomilizm ve Katarizm, çok az deðiþiklik ve farklýlaþmalarla birbirlerini izleyen ayný Ýkilemci (dualist) inancýn biçimlenmeleri, yani Neo-manikeizm’dir.
2. Bu Ýkilemci inanç sistemlerinde ruhsal alemi, göksel evreni ve melekleri yaratan Ýyi Tanrý; yeryüzünü, maddeyi, insanlarý ve hayvanlarý yaratan ise Satanel, Satan, Samail, vb., adlarla anýlan Þeytan’dýr. Þeytan meleklerin baþý, Tanrýnýn oðlu ya da kardeþi olarak gösterilir. Tanrý ile kendisini bir tutmak isteðinden ötürü ‘meleklerle yaptýðý savaþta yenilerek’ göklerden kovulmuþtur. Bu baþ Melek Mikail’in yönettiði göksel savaþýn, Ýmam Bakýr (ö.734/35) ve Cafer (ö.765) çevresinden Ebul Hattab (ö. 783?) tarafýndan yazýlmýþ ve Aleviliðin ilk yazýlý kaynaklarýndan Ummu’l Kitab’da geniþçe yansýtýlmýþ ve “Göksel Adem ve yersel Cebrail sýfatlarý taþýyan Salman’ýn Azazil (Þeytan) ile savaþlarý” olarak görülmektedir. Ayný yansýma baðlamýnda, Kaygusuz Abdal’ýn (14/15. yüzyýl), “bir Rumlu (Anadolulu) derviþ olarak Þeytanla karþý düþsel ‘Heyhat Sahrasý’nda yaptýðý kavgalarýný” ‘Kitab-ý Miglate (Mugalata)’ yapýtýnda görüyoruz. 3. Ýsa Tanrýnýn oðlu deðil, onun kalbinden çýkmýþ ve büyük melek Mi-
kail’e emanet edilerek yeryüzüne gönderilmiþ Söz’dür (Kelam -Logos). Yeryüzünde insan görünüþüne bürünen Ýsa, Þeytan ile savaþarak insanlarý kurtarmýþtýr. Ummu’l Kitab’taki Salman’ýn, büyük kýyamet meleði Mikail’in rolünü üstlendiði söylenebilir. Burada Salman gerçekten, bazen örtülü, ama daha çok açýk biçimde mutlak Tanrýlýðý temsil eden büyük göksel prenstir; Tanrýnýn Kapýsý (Bab) ve Örtüsüdür (Hicab). Ama bir Ýkinci Tanrý (Deuteros Theos) gibi görülmekte. Belki sadece, Tanrýnýn Salman’daki açýnýmý (mazharý) ile iliþkilidir. Onun da ötesinde, buradaki Salman’dan bir yani ‘Göksel Ýnsan’ (Anthropos céleste) yaratma olayý vardýr Tanrý þöyle seslenmektedir: “Ey Salman! Sen benim kapým ve kitabýmsýn… Sen benim adaletimsin (hakkým-hukukum doðruluðumsun)… Sen benim resulüm, elçim ve tahtýmsýn… Sen benim ve ben senin koruman altýndayým… Benim ruhum senin örtünle (hicab) görünüm alanýna çýkar… Ben senin Efendinim ve sen inananlarýn Efendisisin… Sen bütün göklerin ve yerlerin Efendisi, Sultanýsýn…”7
Meleklere Adem’e secde etmelerini emreden sadece melek Mikail deðildir. Ayný zamanda melekler, bizzat onun (Salman’nýn) önünde de secdeye kapanmalarý buyruðunu almýþlardýr.8 Olay, dönüþümden dönüþüme (devri daimden devri daime) yankýsýnýn yeryüzüne çarpýttýðý bir drama, ‘Gökyüzündeki prologos’ olarak yazýlýr. Peygamberliðin bütün devrini düzenleyen Yedi Devir (dönüþüm) ile Salman’ýn Yedi Savaþýmý arasýnda hem zaman birlikteliði, hem de ilk örnek olma iliþkisi vardýr. Devrimizin þafaðýnda, Ýblis-Ahriman yersel Adem’e karþý, Azazil’in
Ekim 2005
göksel Adem Salman’a karþý saldýrýsýný tekrar ettirir. Küçük dönüþümlerin her biri, Tam Dönüþüm içine kaydedilir; kendi sýrasýnda Ýblis ve onun lanetli takýmýnýn varlýðýný dener.9
4. Kendilerini gerçek Hýristiyan gören bu Ýkilemciler, Ortodokslarýn Kutsal Ruh-Ýsa-Meryem üçlü inancýný, Kiliselerini, Haçputu ve Aziz ikonalarýný (tasvirleri) reddederler. 5. Onlara göre insan ruhu Tanrýný soluðu ve ondan bir parçadýr. Madde olan bedenin ölmesiyle Ruh özgür kalýr ve Tanrý ile birleþerek sonsuz kurtuluþa ulaþýr. 6. Neo-Manikeizm’de kilise örgütü ve rahipler yoktur. Toplu tapýnma-
larý, inançsal törenleri sýradan bir müminin evinde ya da bu toplantýlar için hazýrlanmýþ sade ve geniþ avluda yapýlýrdý. Aleviliðin de hiçbir kolunda Ortodoks Ýslam’ýn tapýnaðý olan Cami yoktur; toplu tapýnmalarý olan Görgü Cemi, bir talibin uygun geniþlikte olan evinde ya da ortaklaþa yaptýrýp Cem ya da Meydan Evi adýnýn verdikleri geniþ ve sade, bitiþik ya da ayrý mutfaðý ve abdesthanesi bulunan bir avludan ibarettir. Ýsmaililer de ‘Gat Ganga’, Ehli Hakçý (Ali Ýlahici) Alevilerde ‘Camaathana’ denmektedir.
7. Ýncelediðimiz Ýkilemci inanç topluluklarýnda birbirinden kopmayan üç toplumsal tabaka -sýnýf deðil- vardýr: Birincisi, yaþamlarýný tapýnma ve zikirle geçiren, her türlü bedensel zevklerden kendini arýndýrýp nefsini ýslah etmiþ; madde ile ilgisini sýfýr denecek düzeye indirmiþ Perfectii (Kamil insanlar, mükemmeller). Bunlarýn sayýlarý fazla deðildir; bunlar topluluðu konuþmalarý-vaazlarýyla eðiten, yerleþim birimlerinde belirli sayýlarda gruplara inançsal önderlik eden kiþilerdir. Kesinlikle et ve hayvan ürünleri yemez ve evlenmezler. Hiçbir canlýyý incitmezler. Baþlýðýyla baþlarýný ve zayýflýktan incelmiþ yüzlerini kapatan siyah uzun siyah pelerinleri sýrtlarýnda sürekli zikir yaparak dolaþýrlar, kendilerini gizlemezler. Duvar diplerinde, dört yol aðzýnda, bazen yýkýntýlar arasýnda tapýnýrlar, yatarlar. Bu kiþilerin bakýmýný kendisine baðlý müritleri yapar. Müritler bu Kamillerin önünde diz çökerek dua ederler; çünkü onlarýn aracýlýðýyla dualarýnýn, dileklerinin Tanrýya ulaþtýðýna inanýrlar. Polikiyenizm/Bogomilizm’de Perfectus’lara (çoðulu Perfectii) yani Kamillere, “dede, büyükbaba” anlamýna gelen “Did”, adý verilmekteydi; Bulgar Bogomilleri ise “Djado” demekteydiler. Hem inançsal iþlev hem de sözcük anlamý göz önünde tutulduðunda ve bir de fonetik yakýnlýðýna bakýlýrsa, Alevi topluluklarýn inanç önderleri “Dede”nin bu sözcükten gelmiþ olduðu düþünülebilir. Did yahut Djado’larýn Strainiks ya da Starsi sin (=filius maior/büyük oðul-aðabey) ve filius minor/küçük oðul-kardeþ adlarýný taþýyan yardýmcýlarý vardý. Kamil ya da mükemmel Bogomiller, gündüz yedi, gece beþ kere duaya otururlar; yalnýz kendileri için deðil, cemaat için dua ederlerdi. Ayný inançsal hizmetleri yerine getiren kadýn Did’ler ya da Perfectae, yani Kamil Kadýnlar da vardý. Ýkinci toplumsal tabaka büyük çoðunluðu oluþturan sýradan inananlar, yani Polikiyen, Bogomil ve Katar inançlý nüfus. Bunlara kesinlikle evlilik yasaðý yoktur; tek eþli ve en fazla iki çocuk sahibidirler. Bireyler topluma bir kötülük getirmeyecek, zarar vermeyecek kadar varlýk sahibi olabilirler. Üzerlerinde yaþadýklarý ve iþledikleri topraklarýn ortaklaþa sahibi ve herkes birbirine eþittir; kimsenin kimseye üstünlüðü yoktur. Sýradan Ýkilemci inanç mensubu insanlar, çevresi surlarla çevrili kent ve kasabalarýný korumaktan sorumluydular. Çoðunluðu savaþçý olmakla birlikte, sadece inançlarý ve yaþadýklarý topraklarý, yerleþim birimlerini savunmak için savaþmaktaydýlar. Ölüm ve öte dünyaya inanmadýklarý için korku bilmiyorlardý. Toplumlarý dýþýnda bulunduklarý ve kendilerini güvende duymadýklarý zaman inançlarýný gizler, bir Ortodoks gibi Kiliseye gitmekten çekinmezler. Onlarýn tüm biçimsel tapýnmalarýný boþ ve anlamsýz bulduklarý için sadece taklit ederek takiye yaparlardý.10 Polikiyen inançlýlarýn, kendilerini gizleyip Ortodokslar gibi görünme uygulamalarý olan bu takiye sisteminin, onlarla iliþkileri olduklarý varsayýlan Ebul Hattab ya da Maymun al Kaddah(?) tarafýndan Ýmam Bakýr ve oðlu Ýmam Cafer Sadýk’a önerildiðini düþünmekteyiz. Ayrýca bu heterodoks Hýristiyanlar, birey olarak çok bilgili ve çabuk uyum saðlayan kiþilikler olarak tanýnýyorlardý. (Devamýý 8. Sayfada)
7
¸ E SERÇESM
ANONÝM - AYDIN TÜRKMENLERÝ
Torlak Kemal Aðýdý Aydýn ellerinde ceran gezerdi Analar al yeþil tuðra bezerdi Bacýlar tuðraya sedef düzerdi Sedefin üstüne ayet yazardý Ýriþ pirim iriþ, gör ki olaný Kurtar muhanetten elde kalaný Baþparmak üstünde bir bulut aðdý Bulut deðil de bir koca aðdý Alazlanýp gelen billah ceraðdý Ýrahmet çekildi, ok, cýda yaðdý Ýriþ koç yiðidim uðrular geldi Uðrunun soluðu baðrýmý deldi Kýlýç üþürürdü, beyi sultaný, Atýný koþturdu veziri haný Bizde helal ettik bu kuþça caný And verdik yoluna, dökeriz kaný Ýriþ Dede Sultan kavgaya iriþ Ýndi can günüdür gazaya iriþ Aydýn'da Ortaklar, Karaburun da Kýlýç ceran oynuyor kýnda Bir elim harmanda bir elim kandý Kanara kurarýz biz de yakýnda Ýriþ pirim iriþ, gör ki olaný Kurtar muhanetten elde kalaný Sultanoðlu leþkerine buyurdu Buyruðunu dört bir yana duyurdu Kýlýç çaldý ana, ebe savurdu Yalým esti her yanlarý kavurdu Vur yoldaþ vuralým, kavga günüdür Ahýrý evveli, gine ölümdür Sultana paþadan muþta salýndý Leþker ortasýnda ziller çalýndý Dedemin baþýna ferman kýlýndý Bir seher vaktiydi kaddi alýndý Sesimi banlasam varabilemez Gayri benim yüzüm gülebilemez Ýsmail Özmen’in “Alevi-Bektaþi Þiirleri Antolojisi” adlý eserinden alýnmýþtýr. Bu aðýtla ilgili yazarýn notu þöyledir: Aðýdý söyleyen belli deðil. Aydýn Türkmenlerinin ortak aðýdý.
(Baþtarafý 7. Sayfada)
Aleviliðin Ýslam Öncesi ve Ýslam Dýþý Kaynaklarýna Ýliþkin Kýsa Deðinmeler 8. Sekizinci yüzyýlda Malatya’nýn kuzeyinde Arguvan, Arapkir, Kemaliye ve baþkent yaptýklarý Tefrike’yi (Divriði) içine alan bir devlet kurmuþ olan Polikiyen’lerde ve Orta Fransa’daki kale kentlerde yaþayan Katar’larda üçüncü toplumsal tabaka askeri yöneticilerdi. Büyük (olasýlýkla) askeri yöneticiyi aralarýndan seçiyorlardý. Did’ler bu yöneticiye öðütlerde bulunarak yardýmcý oluyor; ayrýca onlarýn synekdemoi, notarioi adlarýný taþýyan yardýmcý “yol arkadaþlarý, hesap ve yazýþmalarla uðraþan görevlileri” vardý. Yöneticilerin dýþsal görünüþleriyle sýradan inananlarýn aralarýnda hiç fark yoktu.11 9. Bu Ýkilemci inanç topluluklarýnýn tapýnma törenlerinin bütün ayrýntýlarý bilinmiyor. Özellikle Katarlardan gelen bilgilere göre, topluluðun mensubu olmak için iki aþama ve Kamil olmayý denemek için de bir üçüncü aþama daha vardýr: a) Servitium (kölece baðlýlýk, hizmet etme), adayý uzun süren zor sýnavlar ve eðitimden geçirerek günahlarýndan arýndýrma, hazýrlýk dönemi, b) Convenientia (ikrar verme, andlaþma yapma, uygun görme), bir Did baþkanlýðýnda ve kadýn erkek yetiþkin müritlerin tanýklýðýnda inanca kabul törenidir. Adayýn gerek Ortodoks iken ve gerekse uzun hazýrlýk dönemindeki kusur ve kabahatlerinin, günahlarýnýn itirafý, yargýlama Did’in ve cemaatin önünde yapýlýr; týpký Alevi-Bektaþi Görgü cemlerindeki Ýkrar verme ve Dar’a durma benzeri. c) Consolamentum (Teselli etme, avutma), yani Ýnsan-ý Kamil, Perfectus olmayý deneme aþamasý. Bu, sýradan inananlar için, tek tek kiþinin en olgun yaþa ulaþtýðýnda, çoðu kez ölüme yakýnlaþtýðýnda ve hatta ölüm anýnda yapýlan inançsal törenlerdir. Ýsteðe mi baðlý yoksa zorunluluk mu, kesin bilinmemekle birlikte, çok zorlu bir ritüel olarak görülür. Kiþinin yaþam boyu yaptýklarýnýn ortaya dökülmesi ve piþmanlýklarýyla ruhunun arýnmasý bakýmýndan uzunca süren bir teselli törenidir ve beden topraða karýþtýðýnda, temiz bir ruhla Tanrý ile birleþme, ona ulaþma tesellisidir. AleviBektaþi inancýnda Hakka yürüyen bir can için, bedeninin topraða gömülmesinin ardýndan yapýlan “Dar’dan indirme” töreninin amacý da, onun ruhunun aslýna, özüne yani Tanrýya dönerken tüm dünyasal kötülük ve kabahatlerinden arýnmasý içindir.12 Bu töreninin çoðunlukla sonu ölümdür. Pek az da olsa hayatta kalanlar Kamiller arasýna katýlýr ve ömrünün geri kalan kýsmýný tüm ailesi ve yakýnlarýný terk ederek onlar gibi yaþamayý ve inançsal görevlerini yerine getirmeyi, topluluðuna önderlik-öðretmenlik yapmayý sürdürür. Eðer bu aþamada yasak ya da günah sayýlan iþ yaparsa, müritleri ondan ayrýlýp bir Kamil Bogomil, yani Did seçerler; týpký Alevilerde ‘düþkün’ sayýlan Dede’yi taliplerinin terk edip baþka birine talip olmasý gibi… NOTLAR:
1 2 3 4 5 6 7 7 9 10
Ýstanbul, 2005, s. 96-106. Ehsan Yarshater, “Mazdakism”, Cambridge History of Iran, Vol. 3 (2), Cambridge, 1983, s. 991-998. E. Yarshater, Agy, s.1008. Agy. Friedrich Engels, Köylüler Savaþý, Ýstanbul, 1987; Agy, s.61-62. Ehsan Yarshater, Agy, s. 1001. Ummu’l Kitab, s. 172. Agy. s.143; Kur’an, 7:11. Henry Corbin, Temps Cylique et Gnose Ýsmaelienne, Paris- l982, s. 187. Alexius I Komnenos’un (1081-1118) buyruðuyla yazmýþ olan keþiþ Eutymios Zigabenos’un Dogmatica Panoplia’sýndan aktaranlar: G. Ficker, Die Phundiagiagiten, s. 92.; J. Ivanov, Livres et légendes bogomiles, s. 78. 11 Chistopher Frayling, Strange Landscape, A Journey Throuhg The Middle Ages, BBC Books. London, 1995, s. 83. 12 Mircea Eliade, Histoire des Croyances des Ýdées Religieuses III (De Muhammed a l’age des Réformes), Paris, 1983, s.196-198.
Cem TV Deneme Yayýný Baþladý Uydu televizyon yayýnlarýný izleyebilen okuyucularýmýz, deneme yayýnýný izlemek için alýcýlarýný
TÜRKSAT 2A (1C) uydusuna çevirmeli ve aþaðýdaki ayarlarý yapmalýdýr:
FREKANS: 11,757 SEMBOL: 2962 POLARÝZASYON: VERTICAL FEC: 3/4 8
Deðerli bilim kadýný ve Alevilik araþtýrmacýsý Ýrene Melikoff, damadý Kasým Yeþilgül’ün mezarý baþýnda. Acýsýný paylaþýyoruz.
Sayý 15
¸ E SERÇESM
ÇAMÞIHLI ÂÞIK ALÝ METÝN DEDE 2 KASIM TARÝHÝNDE ÝSTANBUL’DA HAKK’A YÜRÜDÜ.
Alev Almýþ Ateþ Daha Söner mi? Çamþýhlý Âþýk Ali Metin Dede Ýsmail Metin Seksen iki yýllýk ömrünün yetmiþ yýlýný Aleviliðe adayan Âþýk Ali Metin, söylediði “Haydar Haydar” da, Deli Derviþ’in bu sazla yarattýðý bir onun günümüze taþýnmasýna hizmet eden sayýlý ozanlarýmýzdan biriydi. parçadýr. Çamþýh’da, 1924 yýlýnda dünyaya geldi. Soyu, Kara Halil Baba (KarabaÂþýk Ali Metin’in saza tezeneyi tellerin altýndan yukarý doðru vurur, ba), Karakesici (Bostancý Baba, Þemsettin Sultan) ve Ahmet Yesevi’ye perdelerdeki parmaklarý ile de telleri çekerek sazýnda acýklý bir ses çýkadayanan ailesi, Divriði ve Kangal bölgesindendir. Büyük dedelerinden rýrdý. Sazda perde sayýsý az olmasýndan dolayý perde aralýklarý geniþ olHüseyin Abdal, Sivas, Tokat, Malatya bölgeleduðu için parmaðýný, tel üzerinde ileri geri kayrinde Alevi örgütlenmesini yürütmüþ, yine büyük dýrarak sesi zenginleþtirirdi. Onun eline aldýðý saz, dedelerinden Büyük Mahmut Aða, Sivas ve Ma- Ak meleðim göç eylemiþ yurdundan bu çalýþ þekli ile ayrý bir ses çýkarýrdý. latya bölgelerinde Osmanlý’ya karþý Alevi isyaný Âþýk Ali Metin’in en büyük özelliði sesiydi. Havalanmýþ minnet etsem iner mi? sürdürmüþtür. Can çýkmazsa unutulmaz bu tenden Çok istisnai bir sese sahipti. Türküyü söylerken Anadolu’da Cumhuriyet, Osmanlý’nýn külleri boðazýndan ayrýca bir de inleyen bir týný duyulurAlev almýþ ateþ daha söner mi? üzerinde filizlenirken Haydar Aðanýn bir oðlu du. Sesindeki bu özelliði, bulunduðu ortamdaki Dertli olanlara elbet zor gelir dünyaya geldi. Çamþýhlýlarýn lideri Hacý Aða, çobütün insanlarý etkilerdi. Ölene kadar sesindeki bu Geniþ dünya tek baþýna dar gelir cuða amcasý Ali Aða’nýn ismini verdi. Ali Aða, özelliði devam etti. Sesindeki o tizlik, o hassaslýk, Ellere yaz bahar bana kar gelir Haydar Aða’nýn babasý ve Hacý Aða’dan önce o incelik kaybolmadý. Ben yanarým eller beni kýnar mý? Çamþýhlýlarýn lideriydi. Osmanlý ile yaþamýþ olDedelik açýsýndan da Âþýk Ali Metin çok duðu gerginlikten dolayý daha otuz yaþýnda iken önemli bir yere sahipti. Bir köprü görevi gördü. Metini’yem daha giymem allarý ölmüþtü. Eski Çamþýhlý dedelerden aldýðý Aleviliðin geleViran olsun Çamþýhý’nýn elleri Âþýk Ali Metin daha doðar doðmaz saz ile taneksel yapýsýný kaybetmedi, günümüze taþýdý. Sele verem daðý taþý çölleri nýþtý. Ali Aða’nýn sazý duvarda asýlýydý. AðladýDedelik için gitmediði köy kalmadý. Bütün büyük Aklý olan bu dünyaya kanar mý? ðýnda sazý önüne koyup, sazýn sesi ile sustururlarcemlerde hep O arandý. Dedeliði bir vazife olarak dý. Oynamak istediðinde, sazý eline verirler onungördü, bir militan gibi yaptý. Hayatýnda en önemla oynardý. Dört beþ yaþýna gelene kadar saz ile et ve kemik gibi olmuþli yere Aleviliði koydu ve ölene kadar onun için uðraþtý. Seksen yaþýntu. On yaþýna geldiðinde artýk saz çalýp türkü söylemeye, on iki yaþýna dayken dahi, yirmi yaþýndaki delikanlý gibi yorulmadý, býkmadý. geldiðinde ise meclislerde kendisini dinletmeye baþlamýþtý. Çok özel bir Âþýk Ali Metin’in özgünlüðü, erdemini muhafaza etmesiydi. Kiþisel yeteneðe sahip olduðu o yaþta belli olmuþtu. bozulmalarýn had safhaya ulaþtýðý günümüzde, Âþýk Ali Metin tek bir Âþýk Ali Metin çocukluðundan beri meclislere girer, konuþulanlarý yanlýþ bile yapmadý. Binlerce köy gezdi, yüz binlerce insanla senli benli dinlerdi. Çocuk yaþýndan baþlayarak Alevilik ve Çamþýh kültürü konuoldu. Hiçbir kiþi Âþýk Ali Metin’in dedelik yaþamýnda yanlýþ yaptýðýný sunda bilgi sahibi oldu. Oniki yaþýnda Çamþýhlý Dedelerle talip köylerisöylememiþtir. ne gitmeye baþladý. Ýlk zamanlar yetkin Çamþýhlý Dedelerin yürüttüðü Âþýk Ali Metin 1960’lý yýllarýn baþýna kadar Çamþýh’ta yaþadý. Bu Cemlerde, Dedenin yanýna oturup, cemi, muhabbeti izlerdi. Kendisine dönemde dede olarak Sivas’a baðlý Kangal, Divriði, Þarkýþla, Malatya’ya fýrsat verildiðinde bir iki nefes söylerdi. baðlý Akçadað, Arguvan, Hekimhan ve Tokat’a baðlý Zile bölgelerine O kadar güzel sesi ve saz çalýþý vardý ki çok kýsa sürede cemlerde gitti. Altmýþlý yýllarýn gurbet furyasýnda O da Ýstanbul’a göçtü. Þiþli’nin özlemle beklenen birisi oldu. Özellikle Ýmam Hüseyin ve Ehlibeyt üzeriarka mahallelerinde bir gecekondu yaparak oraya yerleþti. ne yazýlmýþ aðýt ve mersiyeleri yanýk sesi ile söyleyip cemdaþlarý gözyaþO dönemde henüz teypler çýkmamýþtý, plak çalan pikaplar vardý. Âþýk larýna boðuyordu. Ondört, onbeþ yaþlarýna geldiðinde artýk cemlerde zaAli Metin de ülkemizin dört bir yanýnda dinlenen çok sayýda plak yaptý. kirlik yapmaya, onsekiz yaþlarýna geldiðinde ise tek baþýna cem yürütÜlkenin dört bir yanýnda ve yurt dýþýnda konserler verdi. meye baþladý. Bu dönemde TRT’de görevli olan ve halk müziðinde otorite sayýlan Âþýk Ali Metin daha yirmi þaþýna gelmeden isminin baþýna “Âþýk” Nida Tüfekçi ile tanýþtý. Nida Tüfekçi, onun saz çalýp türkü söylemesine kelimesini ekleterek âþýklýk unvanýna eriþti. Âþýklýk, Alevilikte alýnmasý hayran kaldý, bir daha yanýndan ayýrmadý. zor bir unvandýr. Onun döneminde saz çalan, türkü söyleyen binlerce kiþi Âþýk Ali Metin plaklar doldurup, konserler veriyordu, ama yeterince vardý, ama Âþýk olarak anýlanlarýn sayýsý azdýr. Âþýk Ali Metin bu yola para kazanamýyordu. Kazandýðý para ile ailesini zor geçindiriyordu. Hadedelik yapmak için çýkmýþ, sesinin ve sazýnýn güzelliði ve kendi besyatýný güvenceye almak için bir devlet iþi aradý. Baþta Nida Tüfekçi teleri onu dedelik yaparken âþýk unvanýna eriþtirmiþti. Âþýk Davut Sulari olmak üzere çok kiþinin karþý çýkmasýna raðmen, Âþýk Ali Metin iþe ve Âþýk Daimi de dedelik yaparken Âþýklýk unvanýna eriþmiþlerdi, ama girdi. Bundan sonra þehir dýþý ve yurt dýþý konserlerine gidemez oldu. onlar Hakk’a yürümüþlerdi. Ali Metin dedelikten Böylece aktif sanatçýlýktan uzaklaþtý. gelip Âþýklýk unvaný kazanmýþ yaþayan son kiþiyEmekliði de 1980’li yýllara, Oniki Eylül Dardi. besi sonrasýna denk geldiði için uzun yýllar dedeÂþýk Ali Metin’in baðlamasý, günümüzde kullik yapmasý ve saz çalýp türkü söylemesi engellanýlan baðlamalardan farklýydý. Çamþýh Baðlalendi. Buna raðmen gizli gizli dedelik yapmaya masý olarak bilinen bu baðlamanýn da perde sayýsý devam etti. günümüzdeki kadar çok deðildi. Saza, Oniki Âþýk Ali Metin yirminin üzerinde plak dolÝmam aþkýna on iki perde takýlýrdý. Âþýk Veysel de durdu, yirmiye yakýn da kaset yaptý. Bunlarýn bu sazý çalardý. Âþýk Veysel’in hocasý da Çamþýhçoðu, Kerbela, Ýmam Hüseyin ve Ehlibeyt mersilý Dede Ali Aða idi. Ali Aða, Sivrialan köyüne gityeleridir. tiðinde, talibi olan Ahmet’in gözleri görmeyen Âþýk Ali Metin, Alevilik öðretisi üzerine “Aleoðlu Kör Veysel’e bulduðu bir kütüðü oyarak saz viliðin Yolu” adlý bir de kitap yazdý. Kitabýnýn biyapmýþ ve ona saz çalmayý öðretmiþti. Daha sonra rinci baskýsý 1995 yýlýnda Ýstanbul’da çýktý. Ýkinci Âþýk Veysel, dedelerle birlikte köyleri gezerek baskýsýný 2003 yýlýnda Çamþýh Hüseyin Abdal cemlerde zakirlik yapmýþ, Çamþýh türküleri Derneði yaptý. söyleyerek âþýklýk unvanýný kazanmýþ, zamanla Âþýk Ali Metin’in çoðunluðu deyiþ, mersiye, kendi eserlerini söylemiþti. aðýt türünde olmak üzere üç yüz dolayýnda türküÂþýk Ali Metin’de on iki perdeli sazý Çamþýh sü mevcuttur. dedelerinden Battal Aða’dan öðrendi. Onun baðBu türkülerinden iki yüze yakýnýný kendisi lamasýný daha eskilerde Celal Aða, ondan önce de besteleyerek okudu. Birçok türküsü baþka sanatDeli Derviþ çalarmýþ. Ali Ekber Çiçek’in çalýp çýlar tarafýndan seslendirildi.
Ekim 2005
9
¸ E SERÇESM
Þ
“Alevilikte Irkçýlýk ve Kincilik” ya da Lütfü Kaleli’ye Saygýlarla Haþim Kutlu
ahsen tanýma olanaðým olmadý. Ancak, özellikle Sivas Katliamýndan sonraki günlerde ve takibeden yýllarda, adýna sýk sýk rastladýðým Sayýn Lütfü Kaleli’yi, hep “Alevi önde geleni” olarak tanýdým!.. Basýndaki yeri hep böyleydi çünkü. Sýrf bu nedenle bile olsa, rastladýðým her yerde yazýlarýný okudum. Ýçinden geçmekte olduðumuz yýl içinde, Alev Yayýnevi tarafýndan yayýmlanan, “Kýzýlbaþ Kadýn” baþlýklý kitabýma iliþkin olarak Sayýn Kaleli, bir deðerlendirme yazýsý hazýrlamýþ ve yazý Serçeþme dergisinin 12. sayýsýnda yayýmlanmýþ. Yaptýðý deðerlendirmelerin, daha ilk satýrlarýndan anlaþýldýðý kadarýyla, o da beni takip etmektedir, ama hakkýmda ilk defa yazmaktadýr! Son zamanlarda, en son söylemem gerekeni ilk baþta söylemeyi tercih eder oldum. Bu baðlamda, Sayýn Kaleli her ne kadar beni “Kürt ýrkçýsý” olarak görüp, kitabý yazýþ tarzým açýsýndan “itici” bulsa da, kitabýmý baþtan sona okuyup bilgi soframa bir lokma sunma lütfunde bulunduðu için kendisine teþekkür ediyorum. Kendisinden Hak razý olsun diyorum. Deðerlendirmesine gelince: Sayýn Kaleli’nin her biri birer satýrdan ibaret de olsa, kitabýmdaki bilgilerden çok þahsýmla ilgili yaptýðý deðerlendirme ve nitelemelerde, örneðin “ýrkçý” gibi nitelemeler yapmýþ olmasaydý, ileri sürdüðü görüþlerin her sözcüðü için, birçok yönden, birçok yanýt vermem olanaklý olduðu halde, böyle bir yazýyý kaleme alma gereði duymazdým. Belki, olsa olsa ortak dostlar aracýlýðýyla teþekkür eder geçerdim, hepsi o kadar. Bu baðlamda Sayýn Kaleli’nin özellikle beni göstermek istediði yer ve adlandýrmalarla baðlantýlý olarak, bir iki nokta üzerinde durma gereði duydum. Yukarýda da iþaret ettiðim gibi özellikle þu “ýrkçýlýk” nitelemesi üzerinde durmak istiyorum. Kuþkusuz, ýrkçýlýk nedir, ne deðildir; hangi durumda bir kiþiye ya da gruba ya da örgüte veya partiye “ýrkçý” nitelemesi yapýlabilir; bunun ideolojik politik baðlamda, teorik analizine girecek deðilim. Bunu, bir “Alevi önde geleni”ne karþý saygýsýzlýk olarak görürüm!. Oldukça kabalaþtýrýlmýþ bir genel taným yaparak söyleyeceklerimi aktaracaðým, ama ondan önce de söyleyeceklerim var. Þöyle var: Sayýn Kaleli, kendi vurgulamasýyla, “arý duru” bir Türkçe’ye çok özen gösterdiði için olacak belki de kendince bana eleþtirisinin birkaç yerinde dil bilgisi dersi verme gereði duymuþ. Þu mahut “ýrkçýlýk” nitelemesi olmasaydý, gerçekten de bu gibi eleþtirileri salt dilbilgisi kurallarý baðlamýnda ele alýp görmek, benim için de kaçýnýlmaz olurdu. Ama Sayýn Kaleli þahsýma yönelttiði “ýrkçý” nitelemesini bu gibi eleþtirilerin ardýna gizleyerek söylemiþ durumda. Bu nedenle de dilbilgisi üzerine belirttiklerinden iki tanesiyle ilgili düþüncemi söyleme gereði duyuyor ve geçiyorum.
S
ayýn Kaleli’nin belirttiði gibi kitapta inatla ve ýsrarla “Alavi” kavramýný kullanýyorum. Çünkü, uluslararasý literatürde doðru kullaným; “Alawi” olarak belirtilmektedir ve ben bunun ilk farkýna varanlardaným. Alawi kavramýný Kýzýlbaþ Kadýn’da deðil, diðer kitaplarýmda açýkladým. (Bakýnýz: Alawiydiler Hem de Kýzýlbaþ, Belge Yayýnlarý; Kýzýlbaþ Alevilikte Yol-Erkan-Meydan, Kaldýraç Yayýnlarý; Ateþin ve Güneþin Yeryüzündeki Tezahürü Olarak Bozatlý Hýzýr) Diðer yandan, Kýzýlbaþ Kadýn’da “inatla ve ýsrarla” deðil, “özellikle ve özenle” kullandýðýmý söylediðim ise “Alavi” kavramý deðil “Kýzýlbaþlýk”týr. Bizzat Sayýn Kaleli’nin kitaptan aktardýðý paragrafta da bu görülmektedir. Ama ne beis, Sayýn Kaleli bu sözcüðü, kavram olarak deðil, mahalli bir aðýz olarak görüyor. Dahasý, “arý duru” Türkçe’nin bir aðzý, bir mahalli söyleyiþ tarzý olarak görüyor. Oysa, ister “Alevi” olarak söylensin, isterse baþka türlü, sözcüðün kendisi Türkçe bile deðildir. Ayný baðlamda, babanýn kýz kardeþi “hala” sözcüðü ile devam eden bir þeyin, durumun, halin ifadesi olarak “hâlâ” sözcüðünü birbirinden ayýrt edecek olan imla kuralý üzerinde duruyor ve benim ikinci sözcük için (a) harfi üzerinde þapka kullanmadýðýmý ileri sürerek eleþtiriyor. Bana dilden haberin yok, ama boyundan büyük iþler karýþtýrmýþsýn demiyor da iþte böyle ifade ediyor!.. Þu kadarcýk basit bir gerekçeyi Sayýn Kaleli’nin kendisi de bilmesi gerekirdi: Hafýzam beni yanýltmýyorsa 1960’lý yýllarýn sonuna doðru, Türk Dil Kurumu, Arapça-Farsça sesleri belirtmek için “a, i, u” gibi kimi sesliler üzerinde þapka kullanýlmasýný zorunlu olmaktan çýkarmýþtý. O gün bugündür, örneðin “kar” deðil de “kâr” mý; ya da “hala” deðil de
10
”hâlâ” mý kastedildiði, cümlenin taþýdýðý anlama göre ayýrt edilmektedir, ama dileyen þapkalarý da kullanmaktadýr. Ne var ki Sayýn Kaleli’nin derdi bu deðil. O eleþtiriyi buralardan örerek beni ýrkçýlýk kapýsýna kovalamak istiyor. Ama bu çabasýnda, Kürtçe’nin geçtiði her yer ve durumda, kendisinin içinde bulunduðu ruh halini ele veriyor. Þimdi bunu göreceðiz ve bu baðlamda, þu mahut ýrkçýlýða gelmek istiyorum. Sayýn Lütfü Kaleli’nin de bu güne kadar hiç dikkatini çekmeyen ve hatta bilgisi dahilinde bile olmayan bir düþüncemi açarak, ýrkçýlýk konusundaki düþüncelerimi söylemek istiyorum.
B
ugüne kadar, kitaplarým da dahil olmak üzere, tüm teorik çalýþmalarýmda, özellikle Kýzýlbaþ Alevilikle ilgili çalýþmalarýmda, hep kenarýndan köþesinden dolaþtýðým, ancak, son iki yýldýr “din” ve “ulus” hakkýnda bir biçimde açýmlamaya çalýþtýðým bir düþüncem var. Hem anlamaya, hem de anlatmaya çalýþýyorum. Bu düþünceme göre, Sayýn Kaleli, bugüne kadar ister egemen olsun, isterse egemenlik dýþý olsun öðrendiðimiz bütün “Din”ler, sadece ilahiyattan oluþmadýðý gibi, “Ulus” ya da “millet” kavramýndan öðrendiklerimiz de din dýþý deðildir; bizatihi dindir. Yani, ulusçuluk modern toplumun dinidir. Bunu söylemek istiyorum. Her ikisi için genel bir niteleme yapacak olursam, bizim bugüne dek din olarak tanýdýklarýmýz, örneðin Yahudilik, Hýristiyanlýk, Müslümanlýk, vb., bunlar, “Ümmet Din”dirler ve kapitalizm öncesine aittirler. Ve de tabii ki, Allah adýna politik alanýn tamamýný kapsamaktadýrlar, yani devletin bizzat kendisidirler. Kapitalizminki ise “Millet” ya da “Ulus Dindir”. Ulusçuluk da kendisinden önceki dinler gibi politik alanýn, yani devlet denilen olgunun, tamamýný ifade etmektedirler ve birey açýsýndan onun dýþýnda bir var oluþ yoktur. Aralarýndaki tek fark þudur: Birisi, Tanrý adýna tanrýsal bir düzeni, sistemi öngörür; Ulusçuluk ise para adýna, sermaye adýna bir düzeni öngörür. Neden böyledir? Kuþkusuz bu sorunun yanýtý verilmelidir, ama baþlý baþýna bir konudur ve yeri de burasý deðildir. Bana gelince, Sayýn Kaleli, yaþamýmýn hiçbir yerinde “Ümmet Din”den olmadým, ama adý “demokratik” bile olsa ya da bu “Enternasyonalizm” olarak onurlandýrýlmýþ da olsa, yaþamýmýn önemli bir bölümü, “Millet Din”e bulaþtý. Son onbeþ yýlým millet dinin etkisinden ve tahribatýndan arýnmayla geçmektedir. Ulaþtýðým noktanýn özetidir bu. Ne var ki, ne denli radikal biçimlerle Alevi olduðunuzu ifade ederseniz edin, daha “Alevi inancý” diye söze baþladýðýnýz ve kendinizi bir inanç olarak tanýmladýðýnýz andan itibaren, bana göre egemen “ulus dinin” bir bileþeni olmaktasýnýz. Daha da önemlisi, bunu görememekte ve “Türkçülüðü” de, “Kürtçülüðü” de sevmediðinizi söylemektesiniz. Ben, “hal diliyle halleþiyorum” Sayýn Kaleli. Ve hal tercümeme de devam ediyorum. Irkçýlýk, benim pozitifini bile dýþlamaya çalýþtýðým “Millet Din”in negatif ucunu oluþturur. Bir an için bu dýþlamayý bir kenara koyarak düþündüðümüzde de ýrkçýlýk, soy-boy olgusunu da aþarak, ýrkýn üstünlüðü iddiasýna ulaþýr. Hal böyle olunca, basit bir baðlamda, bir ulusun kendisini sevmesi ve kendisinden söz etmesi ýrkçýlýk olmaz. Irkçýlýk, kendine, ulusuna, ulusunun mensup olduðu ýrka tanýdýðý hiçbir hakký, üstünlüðü, yeteneði bir baþkasýna tanýmamasý olarak kendini açýða vurur. Dahasý onlarý aþaðýlamasý, onlara düþmanlýk beslemesi olarak tezahür eder. Bir kere ulus dediðiniz þeyi, dile, etniye, dine, vb., göre tanýmladýnýz mý, hemen bir ulus ile “öteki” arasýna bir fark koymuþ oluyorsunuz. Bu durumda, altta kalanýn caný çýksýn oluyor ve ister istemez, yol emri, caný çýkandan yana olmayý hükmediyor. Örnek olsun, benim kitabýmda yer yer sözünü ettiðim, halk baðlamýnda “Türk” deðil, Türkçülüktür ve tam da ifade ettiðim özellik üzerine oturduðu için olumsuzlama hedefime girmektedir. Kaleli ise Türkçülüðü olumsuzladýðým yerde bana Türk düþmanlýðý yaptýðýmý söylüyor ve Kürt ýrkçýlýðýyla suçluyor. Kitabýmýn kapsadýðý tarihsel alan bakýmýndan buna en elveriþli bulduðum Kürtçe’den ve Kürt halkýnýn tarihsel yaþamýndan hareket ettim. Bunu da hem önsözde hem de birkaç dipnotta özellikle belirttim. Kürt halký eksenli hareket ediyor olmamdan dolayý Sayýn Kaleli, bana “çubuðu fazla büktüðüm” þeklinde bir eleþtiri yapmýþ olsaydý, sanýrým epeyce yerinde olurdu, doðru da olurdu. Çünkü, kitabýn hazýrlanýþ tarihi dikkate alýndýðýnda kitap, ta Ýttihat ve Terakki döneminin beylik teorisi
Sayý 15
¸ E SERÇESM
MUHYÝDDÝN ABDAL
Lütfü Kaleli
Ölmeden Ölüp Dururuz Doðruya nazar eyleriz Biz eðri nazar bilmeyiz Nakd ile pazar eyleriz Veresiye pazar bilmeyiz
Haþim Kutlu olarak devam edegelen ve 1984’ten sonrada Alevilik üstüne çalýþma yapanlarýn yüzde doksanýnýn ortak paydasý olan, “Alevilik Türklüktür. Kürt Alevi olamaz; Kürt Þafii’dir” söyleminin bütün bir Alevi camiasýný kuþattýðý bir ortamda yazýldý ve yazýk ki bu salgýna, iki elin de deðil, kendimin de içinde olduðu, bir elin parmaklarý sayýsýnda aydýn/yazar karþý koydu. Kaçýnýlmaz olarak bu tepki kitabýma da yansýdý. Bunu inkâr edemem. Ama ne Lütfü Kaleli’nin bu bazda bir yaklaþýmý var, ne de konu budur. Sayýn Kaleli, kitabýmýn neresinde Kürt adý geçmiþ ve hangi cümlesinde Kürtçe’den söz edilmiþse müthiþ itici bulmuþ ve rahatsýz olmuþtur. Bu baðlamda da beni ýrkçý olarak adlandýrmýþtýr. Fakat ben Anadolu ve Mezopotamya’nýn onbin yýllýk geçmiþini önüne koyan ve çalýþmasýný bu yönde yapan bir insaným. Bu uzun ve ince geçmiþi anlamanýn en iyi yollarýndan birisi de yaþayan en eski dillerdir. Tercih ettiðim dil pekala Ermenice de olabilirdi. Süryanca da olabilirdi. Lazca da olabilirdi, ama Kürtçe oldu. Sayýn Kaleli’nin öfkesi bunadýr. Benim için söylediklerinden çok, söylemedikleri önemlidir. Ve söylediklerinin arkasýnda yüklüdür bu. Sayýn Kaleli’nin oldukça “arý duru” bir Türkçe ile önce bilimsel bilgi ve belgeden söz edip arkasýndan, keyfince beni ýrkçý ilan ettikten sonra, “Aleviler yetmiþ iki millete bir nazar ile bakar” diyerek, “ne Türkçülüðü sevdim ne de Kürtçülüðü sevdim” demesi, boþ ve anlamsýz bir söz olarak kalmaktadýr. Çünkü, bir yandan bir türlü ne anlama geldiðini anlamadýðým 72 millete bir nazar ile baktýðýný söyleyeceksin, ama hak sahibinin hakkýný vermekten de imtina edeceksin! Bu anlaþýlýr gibi deðil.
E
rkâný koyan yol ulusudur. Bir Rýzalýk Þehri erkânýdýr: Senin dýþýndaki, ister “Ümmet Din” toplumu olsun, ister “Millet Din” toplumu olsun fark etmez, eðer bir haksýzlýða maruz kalmýþ ise, eðer bir maðduriyet ve mazlumiyet yaþýyorsa, sen ondan olmasan bile ondan olacaksýn ve hak sahibinin hakkýný vereceksin. Sivas Katliamý’ndan beri Kaleli’yi izlerim, “Türkü de Kürdü de severim ama” diyen Kaleli’nin, maðdur ve mazlum yönünden hiçbir açýklamasýyla karþýlaþmadým. Bir Rýzalýk Þehri evladý olarak, hak sahibinin hakkýný teslim etmesi için ondan ya da bundan olmasý gerekmiyor, olduðu þey bol bol yetiyor ona zaten!.. Yazýsýnýn bir yerinde, “peki Zazacayý ne yapacaksýn” diye soruyor; ve ilave ediyor, “keþke” diyor, “kitabýn tamamýný Kürtçe yazsaydý Haþim Bey, Kürt okuru açýsýndan daha iyi bir iþ yapmýþ olurdu.” Sözün burasýnda bilmediði bir þeyi daha söyleyeyim Sayýn Kaleli’ye: Bir Kürt çocuðu
Ekim 2005
olarak dünyaya geldim Sayýn Kaleli, ama tek kelime Kürtçe bilmem. Kürtçe bilseydim hiç tereddüt etmezdim, yazardým. Kürtçe kavramlarý kullandýðým için küçümsediðiniz o kitabýn bir baþka özelliði de bu. Kürtçe kavram ve sözcüklerin hepsini, kitabýn diðer konularý gibi, adeta bir “arkeolojik kazý” yaparak buldum. Deyim yerinde ise eðer, Alevilikle baðýný keþfettim; bu baðý da kurduðumu sanýyorum. Hazýrlamaða çalýþtýðým ikinci cilt bu yönden on yýllýk bir birikimi ardýna alarak gelecek. Yine ayný þekilde, soruþturmalarýmda ve ev taramalarýmda karþýlýk olarak bulduðum Zazacalarý da yanlarýna iliþtirdim. Bana, “Zazacayý ne yapacaksýn” diye sormuþsunuz. Faydasý olur mu bilmiyorum, ama belirteyim: On bin yýllýk Anadolu’yu bilmek isteyenlere, dahasý özellikle Hititleri bilmek isteyenlere -en iri Akademisyenler de dahil- naçizane tavsiyemdir, Zazaca öðrensinler. Bu noktadan hareketle birileri çýkýp ulusçuluk yapacaksa, o benim dýþýmda bir olay olur sadece. Hal tercümesini gereðinden fazla uzattým sanýyorum. Sonuç olarak, ýrkçýlýk bir yana, ne “Ümmet Din”den, ne de “Millet Din”den olduðumu belirttim. Ola da, “Peki sen nesin” diye soracak olursanýz Sevgili Kaleli, belirteyim: Rýzalýk Þehrindenim ve bu bana fazlasýyla yetiyor. Aþk ile !... Gerçeðe Hü!..
Biz ol mekanda ölürüz Emr ile bunda geliriz Nakdi kamilen alýrýz Gaybe intizar bilmeyiz Haktýr sevdiðimiz bizim Haktýr övdüðümüz bizim Boyun eðdiðimiz bizim Haktan özge yar bilmeyiz Biz bu mülke gelip dururuz Ölmeden ölüp dururuz Yar'la yar olup dururuz Arada aðyar bilmeyiz Sazýmýzý ele aldýk Koþmamýzý çala geldik Namusumuz yere saldýk Biz aþýkýz ar bilmeyiz Aþk ile meydana geldik Nazarla divana geldik Pervaneyiz yana geldik Zincir ile dar bilmeyiz Evvel ahir yar kuluyuz Haydarý kerrar kuluyuz Ezelden ikrar kuluyuz Müminiz inkar bilmeyiz Muhiddin Abdal coþunca Mevci deryayý aþýnca Aþk önümüze düþünce Hiç sabr u karar bilmeyiz
BALIM SULTAN Yok ise özünde Hakk’ýn gevheri Hak ile Hak oldum deme ha deme Ýkrarýdýr insana kendi rehberi Ýkrarsýza meyil verme ha verme
Þah-ý Merdan
Eþin yoldaþýn boþ lafý denerim Ben özümü dâr ile zor da sýnarým Marifet çeraðýn fitilinde yanarým Beyhude meydana gelme ha gelme
Evvel baþtan Muhammed'e salavat Arif isen bu manayý ver imdi Þeriattýr, tarikattýr, marifet Hakikatten bize haber ver imdi
Kimisi tüy kadardýr yoktur pahasý Kiminin Erciyes’e taydýr darasý Benliðin o tartýda yoktur faydasý Engin ol sevi sele verme ha verme
Yahþilerle konuþ yaramazdan kaç Ma'rifetin varsa gel gevherin saç Al bu dört kilidi dört kapuyu aç Ev içinde bize haber ver imdi
Þer ile Hak Meydaný kurulmaz Yalan meydanýna sofra serilmez Ýkrarsýz rýzasýz lokma yenilmez Lokmaný münkire verme ha verme
Dikensiz develik nereden bitti Bu dört kilid anýn dibinde yitti O ne nesne idi cihaný yuttu Cihaný yutandan haber ver imdi
Verdiðin sözü tamamet yetir Her iþin sonunu hayýrla getir Dâr-ý Mansur’da olmuyor hatýr Hatýra rüþvet verme ha verme
Þâh-ý Merdan gibi ere tapanýn Kim idi bekçisi ö dört yapunun Muhammed bekçisi o dört kapunun Ev içinde bize haber ver imdi
Daylemi’yem Hak için ar etmem Zalime can için ah-u zar etmem Kýzýlbaþým ne gam kasavat etmem Ayrýlýp dosttan yâda gitme gitme
Balým çoklar ile sohbet edübdür Bu yola erkâna emek verübdür Gidin görün pirim nerde durupdur Pir olduðu yerden haber ver imdi
11
¸ E SERÇESM
Devlet Organlarýný ve Ýdare Makamlarýný, Yurttaþlar Arasýnda Ayýrýmcýlýða Son Vermeye Çaðýrýyoruz! Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eðitim Vakfý Çankaya Belediye Baþkanlýðýna, Ankara, 8 Kasým 2005 Bilindiði üzere Çankaya ilçemizde yüzbinlerce Alevi yurttaþýmýz yaþamaktadýr. Ve yine bilindiði gibi Alevilerin inanç mekâný (mabedi) Cemevidir. Ýnanan Aleviler bakýmýndan vazgeçilemez bir sorumluluk olan Cem Erkânýnýn yürütülmesi Cemevinde ve Dede önderliðinde mümkün olmakta ve Alevi yolunun-inancýnýn gereði ancak bu þekilde yerine getirilmektedir. Çankaya Ýlçe sýnýrlarý içinde yaþayan bunca Alevi nüfusa karþýn Cemevi sayýsý sadece sekiz tanedir. Ve bunlar derme çatma, alelacele koþullarda yapýlan yetersiz, bakýmsýz ve birçok yönden eksiði olan mekânlardýr. Bu yüzden ilçemizde inançsal gereksinimimize gereði gibi yanýt verecek ölçü ve konforda ve kendi kendini finanse edebilecek donanýmda iki adet Alevi Ýnanç Merkezi’ne ihtiyaç duyulmaktadýr. Anayasanýn “deðiþtirilmesi teklif edilemeyen” II. maddesi Devletimizi, “... demokratik, laik, ve sosyal bir hukuk devletidir.” þeklinde tanýmlamakta, X. maddesi ise, “... herkes dil, ýrk, cinsiyet, siyasi düþünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayýrým gözetmeksizin kanun önünde eþittir. Hiçbir aileye, zümreye ve sýnýfa imtiyaz tanýnamaz. Devlet organlarý ve idare makamlarý ... kanun önünde eþitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadýrlar.” diyerek, yürütme ve idare makamlarýna “devletin laik-demokratik karakterli olduðunu ve bu yüzden yurttaþlara eþit davranýlmasý gerektiðini” emretmektedir. Anayasamýzýn da emrettiði gibi, demokratik çoðulcu toplumlarda alt kimlikler farklýlýklarýný bir üstünlük vesilesi olarak niteleyemez, devlete ve topluma dayatamaz, ayrýcalýk-imtiyaz isteyemezler. Oysa ülkemizde baþta hükümetler, idare makamlarý ve belediyeler inanç söz konusu edilince, bundan sadece Sünni Mezhebinin ihtiyacýný anlamakta, inancýný Sünni yorum doðrultusunda yerine getiren yurttaþlarýmýza büyük “imtiyazlar” tanýmakta ve onlardan yana “taraf” olmaktadýr. Örneðin, özellikle bu hükümetin yetkilileri kent merkezlerinde bulunan son derece kýymetli kamu arsalarýný, yasal olup olmadýðýna bile bakmaksýzýn cami derneklerine rüþvet gibi daðýtarak, bu arsalar üzerine yapýlan binalarýn ticaret ve siyaset merkezine dönüþmelerine göz yummakta, hatta teþvik etmektedir. Alevilerin eþitlik ve adalet istemlerine “Sünni refleks” gösteren ve bu talepleri bin yýl öncesinin Emevi anlayýþýna özgü bir tavýrla düþünmeden reddeden ayný yetkililer, Anayasal eþitlik ilkesini çiðnemekten de öte geçmekte, haklarýný ve hadlerini bir hayli aþarak “Cemevinin mabet olmadýðýný” iddia edebilmektedirler. Özellikle yurtdýþýnda olmak üzere göz boyamak ve muhataplarýný aldatmak için, sýk sýk, “demokrasi, insan haklarý, inanç özgürlüðü ve medeniyyyetlerin buluþmasýndan” söz eden Sn. Baþbakan, sýra Alevi yurttaþlarýn “eþitlik ve inanç özgürlüðü istemlerine; Alevi-Sünni eþitsizliðinin kaldýrýlarak onlarýn kardeþçe ve eþit koþullarda buluþmalarý” talebine gelince bütün bu söylediklerinden dönerek varlýðýmýzý inkâra, hatta Ýstanbul Karacaahmet’te olduðu gibi mabedimizi yýkmaya kalkýþmaktadýr. Böyle vahim, mezhepçi ve ayýrýmcý uygulamalar içinde olan bir hükümetin, demokrasiye saygýsýný ve farklýlýklarý kucaklamasýný beklemek olasý mý? Hükümet, salt manevi dünyamýzý inkâr etmekle yetinmiyor, devlet memuru sýnavlarýnda din ve mezhep bilgilerine yer veriyor, “sözlü mülakat” sorularýnýn neredeyse tamamýný dini konulardan seçiyor ve bu sýnavlar insanlarýn kariyer, bilgi ve deneyimini deðil, kökeninin deþifre edilerek dýþlanmalarýnýn bir aracý olarak kullanýyor. Kendilerine oy vermeyen Alevilerden öç alýr gibi, onlarý cezalandýrmak istiyor ve bunu gerçekten yapýyor! AKP’li belediyeler de hükümeti örnek alarak, çoðunluk oylarýyla eþitlik, adalet ve etik kurallarý çiðniyor, büyük bir pervasýzlýkla ayýrýmcý kararlar alýp uygulamaya koyuyor. Örneðin baþta Ýstanbul ve Ankara olmak üzere çok sayýda belediye, neredeyse tüm yeþil alanlara birer Cami yapýlmasý kararý almýþ, Cami yapmýþ veya inþaat izni vermiþlerdir. Bunlardan biri de gerçekten bir Dünya kenti olan ve bir bakýma tüm insanlýðýn kültür mirasý sayýlan Ýstanbul’umuzun en eski semtlerinden Göztepe Parký’na Cami yapýlmasý kararýdýr. Oysa Göztepe’de neredeyse her yüz metrede bir cami bulunmakta ve o bölgenin sakinleri böyle bir gereksinimden söz dahi etmemektedirler. Buradaki asýl niyet ibadet deðil, büyük merkezlerde en kalýcý þekilde var olmak amacýyla kamu alanlarýna el konulmasý, buralarýn gasp edilmesidir. Büyük kentlerin kýymetli rant alanlarý, Cami ihtiyacý adý altýnda ve “al gülüm, ver gülüm” anlayýþý içinde taraftarlara “inanç sermayesi” olarak hibe edilmektedir. Söz edildiði ve yakýnen bilindiði gibi, Alevilerin Cemevi gereksinimi ise gerçektir: Son derece de ivedi ve zaruridir. Çok haklý olarak, “burasý
12
laik bir ülkedir. Sizin dini ihtiyacýnýz belediyeyi ve devlet kurumlarýný neden ilgilendirsin. Laik devlet sistemine ve yasalara karþýn kamu arazisini size nasýl tahsis edelim?” diyebilirsiniz. Ancak, onbinlerce kamu arazisi ve yeþil alanýn, yüzlerce pazaryeri ve sosyal donatý alanýnýn ya cami dernekleri tarafýndan iþgal edilmesi ya da belediyelerin din istismarý yapan yetkilileri tarafýndan dincilere peþkeþ çekilmesi karþýsýnda bu söyleminizin bir deðeri kalmamýþtýr. Laikliðin varlýðýndan söz etmek artýk bize de gülünç gelmektedir. Laikliðe, laik ve çaðdaþ yaþama gereksinim duyan herkesin sahip çýkmasý gerekirken öyle olmamýþ, dinci geliþme, deðiþim ve tehditten medyamýz, aydýnlarýmýz, üniversitelerimiz, Atatürkçü, sosyal demokrat ve liberallerimizin kalýcý, etkili ve organize bir itirazýna rastlanamamýþtýr. Bu durum Alevi camiasýnda, “laiklik, laiklik diyerek direnmemizin ve bedel ödememizin bir yararý yoktur” kanaatinin tartýþýlmasýna ve taraftar bulmasýna neden olmuþtur. Bu yüzden, cumhuriyet döneminde kazanýlan çaðdaþ deðerlerin korunup-geliþtirileceðine olan umudumuzu büyük ölçüde kaybetmiþ durumdayýz. Ýtiraf edelim ki laiklik yandaþlýðý, çaðdaþ Türkiye sevdasý, Atatürk ve kurumlarýný sahiplenme bilinci Alevilerin çok sayýda acýsýna, ateþlerde yakýlmasýna, devlet olanaklarýndan dýþlanmasýna neden olmuþ, “odacý, kapýcý ve iþsizliðe mahkum olmak” gibi acý ve trajik bir gerçekle karþýlýk bulmuþtur. Geleceðe olan umudun umutsuzluðu dönüþtüðü bu noktada kendimizi sorguluyoruz. Aleviler kendilerini, kendilerinden baþka hiç kimseye anlatamýyor. Seslerini duyuramýyor: Sorunlarýný çözemiyorlar!.. Yanlýþýmýz ne? Kültür, inanç ve geleneðimize sahip çýkarak mý yanlýþ yaptýk; yoksa laiklik, çaðdaþlýk, yurtseverlik ve ilericilikten yana duruþumuzla mý!.. Vakýf Yönetim Kurulumuz, “hiç deðilse küçük bir ölçekte de olsa eþitlik saðlanabilir mi” düþüncesiyle tüm resmi devlet kurumlarýný Anayasamýzýn 10. maddesinin eþitlik ilkesine uygun davranmaya davet etmektedir. Bu yüzden Ýstanbul Belediyesinin “Göztepe Parký’ný Cami alanýna çevirme kararýný” örnek alarak ve o karardan yola çýkarak, Çankaya Belediyesi’nden Seðmenler Parký ve Dikmen Vadisi’nde bulunan yeþil alan içinde beþ biner metrekare ölçülerinde iki adet Cemevi arsasý talep etmeye karar vermiþtir. Belediyenizin, istenilen arsalarý Vakfýmýza bila bedel tahsis etmesi durumunda proje ve inþaat giderleri Vakfýmýzca karþýlanacaktýr. Ýnanç Merkezimizin ihtiyaç gösterdiði giderlerin karþýlanmasý ve tesisin kendisini finanse etmesi bakýmýndan hastane, süpermarket, çok katlý otopark, alýþveriþ merkezleri, saz, söz ve semah kurslarý, Alevilik ve Dede Yetiþtirme Enstitüsü, vb., Alevi yolunun tüm ihtiyacýný karþýlayacak þekilde projelendirilecek ve inþa edilecektir. Belediyenizden eþitsizliðin çözümü konusunda her türlü yardýmý istemek hakkýna sahip olduðumuzun bilincindeyiz. “Hem Müslümanlýk, hem inkârcýlýk; hem demokratlýk, hem ayýrýmcýlýk olur mu?” sorularýný bizimle birlikte sormanýzý, konunun takipçisi olmanýzý istiyoruz. Ýstemimizi hükümetin inkârcýlýðýna, idare makamlarýnýn korkaklýk ve cehaletine dayandýrarak reddetmeyeceðinize inanmak ve size güvenmek istiyoruz. Göztepe, Ankara, (Çankaya ilçesinde yüzlerce kamu arsasý cami için ayrýlmaktadýr ve sizin için güzel kanýt budur.) Ýstanbul ve daha onbinlerce il ve ilçemizde kamu arazilerine cami yapýlmasý kararý doðruysa, bizim istemimiz de en az onlar kadar doðrudur, meþrudur, helaldir: Deðilse hepsi de kötüdür, haramdýr, laiklik düþmanlýðýdýr!.. Ve tüyü bitmedik yetim hakkýnýn siyasi taraftara peþkeþ çekilmesidir! “Bana var, sana yok! Çünkü ben çoðunluðum: Devlet olanaklarý da benim iradem altýnda!” gibi adaletsiz, sakat ve bayaðý bir anlayýþ ne demokratiktir ne de insani. Þayet yasalarda bir Cemevi engeli varsa (ki, bu yorum yetkililerin iþine gelmektedir.) bunu kim çözecek? Hükümet çözmüyor: “Ýnancýnýzý da, mabedinizi de tanýmýyorum: Buyurun camiye” diyor. Bu durumda demokratik süreci iþletmekten ve hükümeti her alanda sýkýþtýrmaktan baþka çözüm olmadýðý kanaatindeyiz. Bizler talepte bulunacaðýz, idare makamlarý, belediyeler, DKÖ’ler demokratik ve eþitlikçi duruþ sergileyecekler, kamuoyu konuyu en kapsamlý þekilde tartýþacak, saðduyu iþletilecek ve soruna yasal çözüm üretilecektir. En doðal insan hakký için dahi iç gerilimi, kargaþayý veya AB üzerinden gelen baskýyý bekleyip sonra harekete geçmek, pek de onurlu bir davranýþ olmasa gerek. Yukarýda belirtilen görüþlerimiz doðrultusunda, istemimizle ilgili olumlu bir karar üreteceðinize olan inancýmýzla arz ederiz. Saygýlarýmýzla, Murtaza Demir Vakýf Baþkaný
Sayý 15
¸ E SERÇESM
ABF’nin Ýkinci Olaðan Genel Kurulu Yapýldý Ahmet Koçak ABF’nin Ýkinci Olaðan Kurulu 15 Ekim 2005 tarihinde Ankara Hacý Bektaþ Veli Vakfý salonunda yüz civarýnda delege ve misafirin katýlýmýyla yapýldý. Kongre saat onbirde bir dakikalýk saygý duruþundan sonra baþladý. Daha sonra bir kadýn ile bir erkek can Tahtacý Semahý’ný sergiledi. Ardýndan Kâmil Ateþoðullarý divan baþkanlýðý için tek aday olarak gösterildi ve oy birliði ile bu göreve getirildi. Ateþoðullarý kýsa bir teþekkür konuþmasý yaptý ve Genel Kurulun Gündemi’ni okudu. Hastalýðý nedeniyle Genel Kurula katýlamayan Genel Baþkaný Ali Doðan’ýn yerine açýlýþ konuþmasýný Genel Sekreter Atilla Erden yaptý: “Derneklerimizin bir üst kurumu olan Federasyonumuz, kuruluþ amaçlarýný, program ve tüzüðünü çok açýk ve net olarak belirtmiþtir. Kýsaca özetlersek ana amacýmýz, hedefimiz Alevi-Bektaþi kültürel kimliðine sahip çýkmak; onu korumak, gelecek nesillere aktarmaktýr. Tüzüðümüze göre derneklerimize onsekiz yaþýný bitirmiþ olan TürkKürt, Alevi-Sünni, Çerkez-Laz herkes üye olabilir. Bu bakýmdan þunu hemen vurgulamak zorundayým. Derneklerimiz veya Federasyonumuz birer dinsel veya mezhepsel kurum veya dernek deðildir. Hiçbir þekilde dinsel veya mezhepsel bir mücadelenin içinde deðiliz. Biz, bilhassa Federasyonumuz, bize baðlý derneklerimiz olarak doðrudan doðruya demokratik kitle örgütleriyiz. Ve bizim özgün Alevi-Bektaþi kültürümüzde bu toplumun geleceði için aydýnlýk yarýnlara ýþýk tutan bir yapýdýr. Bu yapýya sahiplenmek için kurulduk. Yoksa din mezhep kavgasýnda deðiliz. Ne yazýk ki yüzyýllardýr Anadolu’daki mücadelelerin hepsini bizlere din kavgasý, mezhep kavgasý diye aktardýlar. Babalýlar Ýsyanlarýný, Celaliler Ýsyanlarý’ný, Kýzýl Deli Ýsyanlarý’ný, saymakla bitmez, hep din, din, din diye yutturdular. Oysa arkada bir siyasi gerekçe, ekonomik gerekçe, bir paylaþým sorunu, aydýnlanmadan yana ve karþý olanlar arasýndaki sorun mevcuttu. Bunlarý kulak ardý ettiler, kitaplara, eðitim sistemimize koydurtmadýlar. Ben Celali Ýsyanlarý’nýn Anadolu’da bir halk ayaklanmasý olduðunu ancak üniversitenin son sýnýfýnda duydum. Tarih kitaplarýnda bize bin beþyüzleri parlak devir diye okuttular. Oysa Anadolu hallaç pamuðu gibi atýlmýþ, her köy en az beþ defa yer deðiþtirmiþtir. Üç kiþi yan yana gelince dördüncünün malýný, beþincinin ýrzýný alýp getirmiþtir. Anadolu köylerinin tarihine bakarsanýz, beþ defadan aþaðý yeri deðiþmemiþ bir köy bulamýyorsunuz. Böyle bir mücadelenin içindeyiz yoksa mezhep kavgasýnda deðiliz. Buna raðmen o yüzyýllarca süren suçlama devam etmekte, en çirkin þekliyle. Kestiði yenmezden baþlayýn da, ana-bacý dinlemez, bölücü, isyankâr, hain... Ýþin acýklý tarafý, kendi içimizden bir canlarýn da beynini yýkadýlar. Onlar da bu kervana katýlmaya baþladýlar. ...
Ekim 2005
Toplum yapýmýzý iyi deðerlendirebilmek için, kültürel geliþmemizi iyi anlayabilmek için, geriye dönüp tarihimize bakmak gerekir.” Daha sonra AABF baþkaný Turgut Öker konuþtu, Aleviler “bizim ibadet yerimiz cemevleridir” derken, ülkeyi yöneten güçlerin camiyi adres gösterdiðini dile getirdi, devletin asimilasyon politikasýna dikkat çekti: “Geçmiþte daðlara çekilerek kendini koruyan Aleviler bugün metropollerde inancýný yaþatamýyor. Bizlerin asimilasyon alanlarýna karþý çok ciddi mücadele vermemiz gerekiyor” Alevilerin içinden çýkan aydýnlarýn sorunlara karþý ilgisiz kaldýðýný, mücadelenin dýþýnda olduðunu belirterek, þunlarý söyledi: “Aydýnlarýmýz bu davaya sahip çýksa mücadelemizde daha fazla yol alacaðýz. ... Toplumun beklentilerine uygun çalýþmayý yapacak kadrolarý yetiþtirmeliyiz. Þeriatçý güçler düþünsel düzeydeki tartýþmalarla Aleviliði boðmaya çalýþýyor. Tuzaklarý görüp kendimize bir çizgi belirlemeliyiz” Söz alan konuklar CHP Ankara Milletvekili Bayram Meral, eski milletvekili Ayþe Gürocak, EMEP Genel Baþkan Yardýmcýsý Haydar Kaya, Ýmranlýlar Derneði’nden Mehmet Ali Yaðýz da birer konuþma yaptýlar. Konuklarýn konuþmasýnýn ardýndan raporlarýn okunmasý ve oylanmasýna geçildi. Saat 13:30’da ara verildi. Ýkinci oturumda söz delegelerdeydi. Az sayýda delege kýsa konuþmalarla çalýþmalara yönelik görüþlerini dile getirdi. Tüzük deðiþikliðinin okunmasý ve kabulünden sonra, genel kurul Ali Doðan’ý oy birliði ile Onursal Baþkan ilan etti. Genel Kurul tarafýndan görevlendirilen bir komite tarafýndan hazýrlanan sonuç bildirgesi okundu ve oylandý. Bildirgenin okunmasýndan sonra seçimlere geçildi. Oylamada 87 geçerli oy kullanýldý. Çarþaf liste yöntemiyle yapýlan oylamalar sonucu Genel Yönetim Kurulu’na, Denetleme Kurulu’na ve Disiplin Kurulu’na seçilenler belirlendi. Dilek ve temenni konuþmasýnýn ardýndan Hüseyin Gazi Metin Dede’nin verdiði hayýrlý ile genel kurul sona erdi. Bir gün sonra yapýlan GYK toplantýsýnda seçilen üyeler aralarýnda görev bölüþümü yaptý. Selahattin Özel, Genel Baþkanlýða, Atilla Erden ve Ali Kenanoðlu Genel Baþkan Yardýmcýlýklarýna; Fevzi Gümüþ Genel Sekreterliðe seçildi. Mehmet Uzuner Genel Sayman, Hüseyin Yýldýrým Genel Örgütlenme Sekreteri, Tekin Özdil Eðitim Bilim Sekreteri, Servet Demir AB Ýliþkiler Sekreteri, Turan Eser Basýn Yayýn Sekreteri seçildi. Genel Yönetim Kurulu’nun diðer üyeleri, Kamil Ateþoðullarý, Ercan Geçmez, Muhterem Aktaþ, Ergül Þanlý, Kelime Ata, Neþe Ceyhan, Abbas Tan ve Kazým Genç oldu.
13
¸ E SERÇESM
Aleviliði Saran Paranoyak Ýdeoloji Hasan Harmancý Beyinlerinin yýkanmasýyla, eðitim ve Ýslamî alternatiflerle doyurulmalarý yanýnda kendilerinden sonraki kuþaklara bireysel özgürlüklerinin de avantajlarýný kullanarak, gelenekten uzaklaþma/yabancýlaþma duygulasonucu Aleviler felsefi deðer olarak kabullenmeye baþladýklarý fatarýný göstermemelerine neden olmuþtur. Ýnançsal ve kültürel sorumluluklist/kaderci tutum yüzünden yozlaþmýþlardýr. larýnýn hesabýnýn sorulmayacaðý güveniyle hareket edilmesi sonucu, öðEdebiyat, sanat, politika ve eðitim aracýlýðýyla ortaya çýkan ideolojik retisel anlamda genel bir yozlaþma ve kimliðe yabancý kuþaklarýn oluþçözümleme Alevilerin örgütlü kesimleri dýþýnda kalanlarý dönüþtürmüþmasýna neden olunmuþtur. tür. Bu nedenle kurulan bu yeni hükümetler aracýlýðýyla Aleviliðe karþý Aleviliðin bu durumuna herkesin bildiði praksis sorunsalý anlamýnda Dar’ül Harb’te olan Ýslam, Dar’ül Ýslam’a geçme önerisinde bulunmakÇin örneðini verebiliriz. Feodal dönemde Çin’de her köylü ekilebilir toptadýr. ‘Ayný dinin kardeþleriyiz’, ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben de Aleraklarýný çoðaltmak için arazisinde bulunan aðaçlarý kesmektedir. Bu neviyim’ gibi kavramlara sýðýnmak, ‘Alevilerin ibadet yerleri camilerdir…’ denle kýsa bir süre sonra -þimdi daha iyi anladýðýmýz- sel baskýnlarýnýn diyebilmek bu yaklaþýmdan baþka bir þey deðildir. Alevi örgütleri Aleviarttýðý bir coðrafya konumuna gelir Çin. Kiþisel liði özgün haliyle býrakmak yerine sen Alevi deEvlerine Kuran asan, yarar umma ve toplumun ortak deðerleri doðrulðilsin ben ‘öz Aleviyim’ tartýþmasýnýn içindeyken, tusunda hareket etmeyen Çinliler kýsa zamanlý Alevilik çoktan Kuran’da anlatýlanlara uyumlu bir Cemevlerinde namaz kýlan, avantajlar kazanacaklarýný düþünürken daha inanç olmaya yol almaktadýr. Her ne kadar ‘Alevilik Muhammed’in sözlerini büyük ve dönülmez felaketlerle yüz yüze kalmýþÝslam dýþýdýr’ tartýþmasý ortaya atýlsa da evlerine Cemevlerine asan, lardýr. Bu örnek yaklaþým þunu gösterir ki, bireysel Kuran asan, Cemevlerinde namaz kýlmaya baþlaevinde Mevlüt okutan praksis her koþulda toplumsal duyarlýlýk dikkate yan, Kuran ve Muhammed’in sözlerinden alýntýlarý cenazesini Ýmamla kaldýran, alýnarak gerçekleþtirilmelidir. Aksi takdirde insan Cemevlerine özlü sözler olarak asan, evinde Mevkültürel birikim ve deðerlerde geriler veya yozlüt okutan ve cenazesini Ýmamla kaldýran, ‘Bozatlý Aleviler yeni bir kutuplaþmanýn laþýrsa baþkalarýnýn baskýnlarýna açýk hale gelir. Hýzýr yardýmcýn olsun’ demek yerine ‘Allah yartemelini atmaktadýr Alevilerin kentte yaþarken göremedikleri bu dýmcýn olsun’ diyen, Ramazan’da oruç tutan, Raolduðu gibi Neo-Liberal politikalara yakýn ve sempatik kalmalarý da yamazan Bayramý’ný gerekçe gösterip Tanrý dilekli tebrik kartý ve cep teleþamlarýnýn kesitsel olarak toparlanmasý uzun zaman alacak bir çölleþmefonu mesajý, mail yazan bir topluluk olmaya dönüþen Aleviler kendi ye uðramaktadýr. aralarýnda yeni bir kutuplaþmanýn temelini atmýþ görünmekteler. Yeniçað düþüncelerinin güzel ve baþarýlý yaný hepimizin gördüðü gibi Aleviler Ortaçað karanlýðý yaþanýrken hümanist ve insan temelli öðher bireyin kendi yetenek ve becerileriyle baþbaþa kalmasýdýr. Artýk koretileriyle tüm inanç deformasyonlarýna karþý direnmeyi baþarýrken, yalay ve geleneksel zorunlulukla boyun eðmeyecek ve güdülemeyecektir. kýn çaðdan baþlayarak felsefi ve kurumsal zafiyete uðramalarý sonucu, Buna karþýn birey, yaþam biçimini, kültürel ve politik belirlenimini güçlü Aleviliði Kuran’ýn öngördüðü þeriatý yaþam biçimi ile iliþkilendirmeye kiþisel bir birikimle tamamlamak zorundadýr. Her alanda kamusal bir birbaþladýlar. Kurumlarýnýn ve kurum önderlerinin Ýslam’a açýk çalýþmasý liktelik oluþturma gücü ve birlikteliði yaratamayan bireylerin tutunacakyanýnda politik yapýlanmadaki muhafazakar - liberal yenilenme de Alevilarý saðlam bir kurumsal kimlik ve ruh da bulmalarý zorunludur. Çünkü lerin yeni bir ruhsal ve kültürel þekillenmeye kaymasýna neden olmaktayaþamlarýna ait olan biteni anlamak ve aktarmak zorundadýrlar. Anlamak dýr. Bunu, bilim ve inanç iliþkisini kuramamayla iliþkilendirebilmek mümda yetmez, kendini geliþtirmek, zorluklarý yenmek ve engelleri aþmak kündür. Bilimsel düþünme ile inançlarýnýn doðasal çeliþkilerindeki beszorundadýrlar. Bunun için dayanacak ve güvenecek temel bir ilke ve lenme eksikliði çözülmelerini açýk hale getirmektedir. Bu anlamda Ortatemel bir örgütsel mekanizma gereklidir. Ne yazýk ki Aleviler için bu çað’da herkesten önce baþardýklarýný Modern çaðda baþaramamaktalar. alan kiþilerin tek baþýna baþarabilecekleri nesnel ve nicel bir durum taþýGeçmiþlerine bakma zahmetinde olmayan bir topluluk konumunda sürükmamaktadýr. Alevi kimlikli bireyler deðiþimi kültür birikiminden uzak lenmeyi tercih ediyorlar. Hafýzalarýný kaybetmiþçesine tarih dýþýnda kalhatta eleþtiren olarak, bakarak çözmeye çalýþmýþlardýr. malarý, atalarýnýn modern çaðda temsilcileri olmalarýna engel olmaktadýr. Cumhuriyetle birlikte kendileri için geliþtirilen proje kapsamýnda beklenildiði gibi Paranoyak bir ideolojik yanýlsama ile bir yandan laik Birey Olma Sorunu ve Laiklik bir tutum içine girmekte bir yandan da dinsel sembol ve duygularýyla birlikte katý doðmalar dünyasý olan Sünni Ýslam formlarýna uyum saðlamaBu, Alevilik ve Aleviler için yepyeni bir yaþam biçemiydi. Herkes, topya çalýþmaktadýrlar. Bu nedenle de kültürel modernlik açýsýndan akýlcý lumsal yaþamda ‘yetki, ödev ve sorumluluk’ yüklenerek, herhangi bir dünya görüþlerinde çatýþmalar ve çarpýklýklar meydana gelmektedir. Bikimse olmaktan çýkýp, ‘belirli bir kiþi’, bir ‘birey’ oldu. Birey olmak, reysel kiþi haklarý ve demokratik geliþmeye ve seküler deðiþime kendi eriþkin olmak, yaþamýna yön verebilecek güce kavuþmak, baþkasýnýn içlerinde ruhsal olarak ulaþamamaktadýrlar. Ýç hoþgörüsünü yetirmiþ topgözetiminden kurtulmaktýr. Her birey, toplumsal iliþkilerinde ise gözetim lumlarýn birbirlerine kin duymalarý, ortak düþüncelerini geliþtirmelerine altýnda olduðu dönemlerdeki gibi ne Dede’nin tebaasý, ne de dinsel kuolanak vermemektedir. Deðer yargýlarýný baþka inanç formlarýyla tamamrumlarýn edilgin bir üyesidir, ‘sözde’ kendi yaþamýndan sorumlu etkin lamaya çalýþmalarý, ithal etme güdüsüyle hareket etmelerine neden olbir ‘yurttaþ’ konumuna gelmiþtir. Göreli olarak, özgür ve sorumlu bireymaktadýr. Kendileri üretemedikçe/üretmekten kaçýndýkça ithal etme lerin oluþturduðu bu yeni birliktelik, gerçek toplum olma yolunda önemmantýðýyla hareket ettiklerinden, eksik kaldýklarýnda politik argümanlali bir aþama olarak karþýmýza çýkmasýna karþýn bir ayaðý eksik ve çözümrýn da yardýmýyla kolayca Ýslamî deðerleri kabullenmekteler. Hiç üretmesüzlük olmuþtur. Yenidünya düzeninin dayattýðý küreselleþme dinamiði den tüketmek esir olmayý doðal hale getirmektedir. Kültürel kabulleniþle içinde kültürel yapýlanma ihtiyacý artýnca aidiyet duygularý konusunda birlikte her seferinde yeni transferler daha olaðan ve kolaycýlýkla kabulruhsal ve örgütsel sorunlar Alevi bireylerin ve çok zor koþulda sürmeye lenilmektedir. Aleviliðin ne olduðu konusunda birikimsel eksiklik, tarihçalýþan Alevilik kurumlarýnýn kapýsýný çalmýþtýr. Alevilerin, laikliðin gelerini de doðru okumalarýný engellemektedir. Güçlü Ýslamî akademik veritirdiði özgürlükten yararlanma çabalarý evrensel insan olmak çabaler ve yazýlý tarih Alevilerin önüne zorunlu bir set çekme uðraþýndayken, sýyken, yaþadýklarý inançsal katliamlar sonucunda laikliðin yaþamlarý bir yandan kolaycýlýðý seçen ve politik ve ekonomik beklentilerle hareket için vazgeçilmez bir kavram olduðunu düþünmeye baþlamýþlardýr. Ancak eden çeþitli Alevi aktörler bu hezimetin kapýsýný sonuna kadar içten zorLaiklik kavramýnýn aslýnda kendilerini özgür ve eþit görmeye ve gösterlamaktadýr. meye yetmediðini zamanla görmüþlerdir. Laiklik kavramýnýn sýðýnma Muhammed’in biyografik bilgisinden kendisine pay çýkarma yolunamacýyla bir beklenti mi yoksa bilinçli/bilinçsiz Alevilere savundurulda dinsel þecere iliþkisi kuran Alevilik, doðal olarak Ýslam’ýn mezhep kumaya çalýþýlan bir kimliksel denge ürünü mü olduðu tartýþmalýdýr. ram ve kurallarý içinde kendisine misyon yaratmaktadýr. Kültür ve tarih Son zamanlarda Alevilik kökenli dergilerde dosya konularý oluþturubirlikteliðini Þiilik ve Sünnilik kategorisi çözümlemesiyle kabullenen larak çeþitli alan ve kavramlar konusunda, Alevilik açýsýndan görüþ ve Alevilik, etrafýndaki Ýslam dýþý yargýlarýn getirdiði baskýlarla hareket düþüncelerin tartýþýlmasý yeni Alevilik yaþam felsefenin nasýl geliþeetmektedir. ceðine açýk kapýdýr. Eksiklerine ve geç kalmýþlýðýna karþýn hem akademik anlamda sivil kuruluþlar biçiminde Alevilerin hâlâ devletlerden, sistemAlevilerde Praksis Sorunu den baðýmsýz yol arama çabasý bu yapýlanmanýn da elzemliðini göstermektedir. Bu durum ayný zamanda felsefi anlamda bir çözümleme, yeniAlevi bireylerin kente özgü özgürlük alanýyla, Aleviliðin öðretisel hoþlenme beklendiðinin de göstergesidir. Yaþam biçimi olarak kamusal iþlegörüsünü birleþtirerek oluþturduðu kiþisel praksis Aleviliðin daðýlmasýnvini yerine getirebilen Aleviler kültürel deðerlerinin hak talepleri ve yada görece etkin olmuþtur. Bireylerin, zaten kentte iþlemeyen kurumlarý
14
Sayý 15
¸ E SERÇESM
þama alaný bulmasý açýsýndan belli eþzamanlý (senkronik) bir bakýþ açýsýnýn arayýþýndadýrlar. Bunun altýnda yatan baþka bir þey de, Alevilik açýsýndan Alevilik sisteminin, yapýsal anlamda kurumlarýnýn boþluðunu yaþamasýdýr. Hiçbir sistem, yapý eksikleriyle süremez. Bütün unsurlarýnýn bir arada olmasý gerekiyor sistemin yaþayabilmesi için. Alevilikteki siyasal, inançsal ve kültürel yaþayamamayý, daralmayý bu açýdan da deðerlendirmek gerekir.
SEYÝT NESÝMÝ
Ýlahi
Ýslamî Paradigma Yolculuðu Toplumun içinde bazý kesimlerin oportünist bir tutum içinde olmalarý bir kýsmýnýn ise hayranlýk içinde olmalarý Alevilerin yaþam düzeylerinde bir duraksama yaratmaktadýr. Özellikle 13. yüzyýldan 16. yüzyýlýn sonunu kadar süren Aleviliðin ‘altýn çaðý’ nostaljisiyle birçok fikirde yaþanan geliþmeyi bu güne taþýyamamalarý son iki yüzyýlda kültürel ve inançsal DNA’nýn bozulmasýný getirmiþtir. Doðuþ anýndan baþlayarak seküler bir köktenciliði tercih eden bir öðreti sýnýflamasýna sahip olan Alevilik, bugün ne yazýk ki söylemde öne çýkarmasýna raðmen seküler formasyonunu yitirmiþtir. Güçlü kalýp iliþkileri içerisinde hareket ettiði düþünülen Aleviliðin sýrsal epistemisi sadece psikolojik olarak koruyup savunabilmektedir. Köken duygusundan uzaklaþmýþ maneviyatýný dinsel deðiþtirme, inançsal soðuma ve kanaat geliþtirememe noktasýnda yeni dönemde sürekli tekrara dönüþtürmektedir. En belirgin ve en basit düþünce hareketlerinde bile öðretinin felsefi yansýmasý yerine Ýslamî argüman ve felsefi bakýþ açýsý kullanýlmaktadýr. Hacý Bektaþ Belediyesi’nin daðýttýðý kitap ve geçtiðimiz sayýlarda eleþtirdiðimiz ve çözümlemeye gittiðimiz çalýþmalarda bu anlayýþý kolayca görmek mümkündür. En büyük cesaret de bunu Hacý Bektaþ Belediyesi’nin Alevilere Alevi öðretisini yeniden kodlayarak ve Ýslamî dairecilerin beklediði gibi ve tatta ‘ücretsiz’ daðýtmasýdýr. Bu anlamýyla Alevilik, zamanýn iktidar, kader ve görsel ideolojik dayatma avcýlarý ve iþgüzarlarý elinde kullanýlýp durmaktadýr. Alevilik, Batýlýlaþma ve Ýslamlaþma arasýndaki kavgada ülkenin genel durumu çerçevesinde Ýslamî bir bakýþ açýsýný (paradigma) yüklenmeye ve solumaya baþlamýþtýr. Serçeþme’nin sihirsel gücünü kullanmamasý veya yitirmiþ olmasý, öðretinin canlý bir organizma gibi Alevilerin belleklerini ve duygularýna çözüm üretmemesi kuþkusuz bu durumun en önemli sorundur. Dünyayý algýlamadaki modern tutumlarýný, toplumu yönlendiren modern aygýtlara kaptýrmasý sýð ve uyumsuz bir Alevilik düzeneðine destek olmaktadýr. Devletin oluþturduðu ideolojik paranoya da rakip ideolojilerin güdümü ve ideolojik baskýsý altýnda ezilmektedir. Çaðýmýzýn üretim iliþkileri ekseninde, kentleþme düzeneði çerçevesinde geleneðe yaftalanmaya, uydurulmaya çalýþýlan yeni fikirler bilinç dýþý bir batýlýlaþma güdüsüyle Müslümanlaþmaya biraz daha ayak uydurmaktadýr. Her toplumun tarih kültürü ve politik kültürü yanýnda öðrenme kültürünü de ayakta tutmasý ve geliþtirmesi gereklidir. Alevilikte öðreti kurumlarýnýn çökmesi/iþlememesi özellikle kendi gelenek ve tarih birikim ve tecrübesini gelecek kuþaklara aktarmasýna engel olmaktadýr. Tarihsel olarak bilinç ve belleðini yenileyen toplumlar aidiyet duygusunu güçlü tutar ve politik hedefler koymada rahat olurlar. Düþünme kapasiteleri daha güçlü hareket eder ve ayný zamanda kimliklerinin sosyal olarak korunmasýný saðlarlar. Öte yandan eðitim yaþýnda olsun olmasýn çocuklarýný ve ergenlerini besleyemeyen toplumlarýn akýl yollarýnda doðal olarak oynamalar olacaðý gibi aidiyet duygularý güdükleþir. Kültürler arasý karþýlaþtýrmalar yapmaya kalkarsak; Alevilerin kadim kültürlerinin, kendi neolitiklerinin basmakalýp kavramlaþtýrmalarýný kurtaramadýkça, doðal güç ve birikimleriyle geliþtirmedikçe Alevilikteki uyanýþ ve “kendi kaderini tayýn” edebilmeleri mümkün deðildir. Zincirlerini yetirme duygusu Alevileri batýya yönlendirmekten daha çok içinde yaþam savaþý verdikleri “Ýslam dairesi”nin anti-demokratik baský ve þiddet ve iktidar gücüyle iþbirliðine gitmektedir. Yaþam biçimi, düþünce þekliyle, gelenek algýlayýþý açýsýndan tutarsýzlaþan toplumlarda kültürel kod ve iþaretlerin gücünü yetireceði aþikardýr. Düzen tabusu ve fobisinin eylemsizleþtirdiði felsefelerin düþünme biçiminde ve insani hedeflerinde ve toplumsal ‘bir olma’da paranoyak bir hayat tarzýný seçmesi çok kolaydýr. Anlam iliþkisi doðrudan kurulmasa da kültür ve ideoloji her zaman siyasal bir güç ve güç karsýsýnda parçalanma ve kalýp deðiþtirme ya da direnme getirmektedir. Alevilerin son dönemlerde kendilerine seçtikleri bu din deðiþtirme pozisyonlarý, yabancýlaþma duygularý içinde bünyeleri kabul ettikçe Ýslam’a karþý bir modern tüketici olmalarý ayný akýlla tartýþmalarýný getirmektedir. Alevilik çalýþan bir araþtýrmacýnýn veya düþünürün Alevilik anlatýrken Ýslamî örnekler seçmesini ve tarih birikimini ayný kulvarda ayný sacayaðý ile ölçmesi yoksa nasýl açýklanabilir. Hoþa gitse de gitmese de Aleviliðin sarfettiði bunca felsefi yolda geleceðini kurmayý amaçladýðý insani hak düzeni yeni dünyalar adýna Ýslam’ý keþfetmesinden baþka bir yol deðildir. Olaya salt kuramsal bakmaktan vazgeçip sokaktaki Aleviliðin iþinde, aþýnda, eðitiminde, günlük hayat döngüsünde karþýlaþtýðý kitlesel görüntüyü kendisine ve “Müslüman kardeþine” nasýl kekeleyerek anlattýðýný nasýl açýklayabiliriz. Yaþadýðý psikolojik þiddeti gündelik hayatta sürdürmesini, ahlaki kural ve çatýþmasýný, öteki olmaktan kendisini cismani olarak kurtaramayýþýný ne ile sorgulayabiliriz. Alevi olmaktan kaynaklanan ve içinde yaþadýðý topluma uyum saðlamada yaþadýðý ve tasarý olarak aklýnda ürettiði þahsi hikayesini baþka bir akýl ortamýnda nasýl savunduðuna bakmak lazým. Burada kendisinin ve baðlý olduðu toplumsam kesimin çoðalttýðý paranoyak görüntüyü görmek gerek. Bütün bu davranýþlar Alevilerin kiþisel anlamda kendilerini dönüþtürmek için teorik yeniden yapýlanmaya bellek edinimine ihtiyaç duyduklarýný göstermektedir.
Ekim 2005
Bende sýðar iki cihan, ben bu cihana sýðmazam Gevher-i lâmekân benem, kevn ü mekâna sýðmazam Arþ ile ferþ ü kâf ü nun bende bulundu cümle çün Kes sözünü vü epsem ol, þerh ü beyana sýðmazam Kevn ü mekândýr ayetim, zatýdürür bidayetim Sen bu niþan ile beni bil ki niþana sýðmazam Kimse güman ü zann ile olmadý Hakk ile biliþ Hakk'ý bilen bilir ki ben zann ü gümana sýðmazam Surete bak ve mâniyi suret içinde taný kim Cism ile can benem veli cisme vü cana sýðmazam Hem sedefem hem inciyem, haþr ü Sýrat esinciyem Bunca kumaþ ü raht ile ben bu dükkâna sýðmazam Genc-i nihan benem ben üþ, ayn-i ayan benem üþ Gevher-i kân benem üþ, bahre vü kâna sýðmazam Gerçi muhit-i âzamem, âdem adýmdýr âdemem Tur ile kün fekân benem, ben bu mekâna sýðmazam Can ile hem cihan benem, dehr ile hem zaman benem Gör bu latifeyi ki ben dehr ü zamana sýðmazam Encüm ile felek benem, vahy ile hem melek benem Sureti gör beyan ile çünki beyana sýðmazam Zat ileem sýfat ile, gülþekerem nebat ile Kadr ileem berat ile, beste dehana sýðmazam Nâre yanan þecer benem, çarha çýkan hacer benem Gör bu odýn zebanesin, ben bu zebane sýðmazam Þehd ile hem þeker benem, þems benem, kamer benem Ruh-u revan baðýþlaram, ruh-u revana sýðmazam Tir benem, keman benem, pir benem, civan benem Devlet-i cavidan benem, ine vü âna sýðmazam Gerçi bugün Nesimi’yem, Haþimiyem, Kureyþiyem Benden uludur ayetim, ayete þana sýðmazam
Foto: Kýlavuz Bakýr
15
¸ E SERÇESM
10-11 KASIM TARÝHÝNDE ÝSTANBUL’DA, KARACAAHMET SULTAN DERGÂHI’NDA TOPLANAN BÝRÝNCÝ DEDELER KURULTAYINDA YAPILAN KONUÞMA
Mürþid-i Kâmile Varýp El Almayan Dede Olamaz Ýsmail Kaygusuz Dedeler, Babalar, Anabacýlar, Seyyidler, Ulu Seyyid Ocaklarýnýn temsilcileri, hazýr Erenler, Canlar, Cümlenize saygýlar-sevgiler sunuyor, aþk ile niyaz ediyorum!
mak istiyorum. Bu belge Amerikan üniversitelerinden birinde çalýþan genç bir araþtýrmacý dostumuz tarafýndan bulunup incelenerek yayýna hazýrlandý. Belki de bugünlerde bir bilimsel dergide yayýmlanmþtýr. Yukarýdaki cümle de buradan alýnmýþtýr.
“Zîrâ üstât nutkunda buyurupdur ki üstât nefes, tarîkat imândýr. Pîrlik, mürebbîlik da’vâsýn kýlan cândan ol kadar kemâl-i ma’rifetullâh gerekdir ki tâlibi zulemât-ý cehliyyeden kemâl-i nûrlarýna irþâd Ben buraya bir dede olarak ya da neslinden geldiðim için övündüðüm, ide. (Çünkü Üstad nutkunda þöyle buyurmuþtur: Üstad nefestir, mutluluk duyduðum, 1205 yýlýnda Diyar-ý Rum’a (Anadolu’ya) girmiþ, tarikat imandýr. Pirlik ve mürebbilik 1224’de kendi adýný taþýyan Zaviye’yi kuriddiasýndaki canda öylesine tanrýsal muþ olan ulu atamýz Ali soylu Þeyh Hasan Pir, Dede, Seyyid hatta rehber, mürebbi bilgi/irfan gerektir ki, talibi bilgisizlik Onar Ocaðýnýn temsilcisi olarak katýlmak “davasýn kýlan candan ol kadar karanlýðýndan olgunluk nurlarýna/ýþýðýna cesareti gösteremem. kavuþtura.) Zira erenler nutkunda buyukemal-i marifetullah gerektir ki talibi Burada bir parantez açayým: Þeyh Hasan rupdur ki bir mürebbi tahsil ile mürþid Oner Zaviyesi, bugün elimizde bulunan ve zulemat-ý cehliyyeden ola yoluna, sahlaya þeytan þerrinden 1983 yýlýnda yayýnlamýþ olduðumuz bir kemal-i nurlarýna irþad ede” dinini, imanýný (Çünkü erenler nutkunda vakýf belgesiyle kurulmuþtur. Zaviyenin, Yani bu iddiada bulunan canlarda, öylesine buyurmuþtur ki, bir mürebbi/rehber tahBüyük Ocak ve evladý Þeyh Bahþiþ’in sil, yani eðitim-öðretim sayesinde adýlarýný taþýyan iki Tekke-Cemevi tam 781 bilgi, irfan geliþmiþliði gerektir ki, kazandýðý bilgi ile yolun aydýnlatýcýsý yýldýr biçimi bozulmadan ayakta durmaktalibi bilgisizlik karanlýðýndan olur, o zaman dinini ve imanýný þeytanýn tadýr. Ve hala içlerinde Alevi inancýnýn toplu olgunluk nuruna kavuþturabilsin. kötülüklerinden koruyabilir) ve meþayitapýnmasý, ibadeti olan Görgü Cemi yapýlhir emridir ki mürebbi oldur ki müþkil maktadýr. Cemevi’nin ibadet yeri olmadýðýný hall ide ve musahib oldur ki evliyanýn emriyle yol vara. Bir mürebbi söyleyen inkarcý Diyanet fetvacýlarýna bir kere daha duyurulur! ki müþkil hall itmez pirliðe lâyýk degül ve bir musahib ki tarikat Konumuza dönersek, kendimde Ali Yolu’nu sürdürecek yetkiyi de, emriyle yol varmaz, musahibliðe lâyýk olmaz. (Ve þeyhler buyurur ki, yolun kurallarýný açýklayýp uygulayacak, yürütecek donanýmý da mürebbi sorunlarý çözmeli, musahip ise evliyanýn (velilerin) emri ile göremiyorum. Zira önce yolumuzun kurallarýný, kendi nefsimde uyguyola varmalýdýr. Bir mürebbi müþkül çözemez ise, pir/üstad olmaya, layabilecek erdeme ulaþamamýþ olduðumun bilincindeyim ve bunu sortarikat emriyle yola varmayan musahip de musahipliðe layýk gulamak zorundayým. deðildir.) Ýmdi cehd idüp gönli gözi hanedan ocaðýnda olan karEvet, on beþ yýldýr Alevilik araþtýrmalarý içerisindeyim; bu alanda daþlar bu mahalde özin bir pir-i kâmile yetürüp tahsil-i ma’rifetullah çoklarýnýn ulaþamadýðý kaynaklara ulaþýp, onlarý deðerlendirerek yorumidüp kemale iriþüp mertebe-i cehliyyede kalmayasýz. Ed-du’a. (Þimdi ladýðým onlarca kitap yayýnladým. Ama ben kendimi dede ilan edip taliey gönlü ve gözü ehlibeyt hanedanýnda olan kardeþler, çabalayýnbime, “ Bu yol ateþten gömlektir, demirden leblebidir yiyemezsin; gelme gayret edin, özünüzü bir pir-i kâmile ulaþtýrýn, maarifetullah bilgisini gelme, dönme dönme, gelenin caný dönenin malý!” nasýl diyebilirim? kazanýp, kemale erin; cahillik mertebesinde kalmayýn. Dua.) Ben o ateþten gömleði giyebilecek, demir leblebiyi yutabilecek; kýsacasý Ali Yolu’nun sýrrýna ermiþ ve onu sürdürecek olgunluða eriþmemiþsem (Mektubun gönderildiði kiþi:) Evlâd-ý budâla-ý Hakk ... Seyyid Yusuf nasýl telkinde bulunabilirim? (Mektubu yollayan:) Bende-i Þah-ý Velâyet, Seyyid Bâki, Evlâd-ý KutBuna eriþmiþ dede bile gesin, dile gelsin; elini deðil ayaðýný öpmeye bü’l-Ârifîn Sultân Hacý Bektaþ-ý Veli (Þah-ý Velayet bendelerinden, hazýrým. Ariflerin Kutbu Sultan Hacý Bektaþ-ý Veli’nin soyundan, Seyit Baki) Pir, Dede, Seyyid hatta rehberlik, mürebbilik, “davasýn kýlan candan Görüldüðü gibi mektup, ariflerin ulusu ve bilimlerin serçeþmesi ol kadar kemal-i marifetullah gerektir ki talibi zulemat-ý cehliyyeden Sultan Hacý Bektaþ Veli evlatlarýndan Bagdad ya da Kerbela’da bulunan kemal-i nurlarýna irþad ede”; yani bu iddialarda bulunan canlarda, öyleHacý Bektaþ Dergahýnýn baþýndaki Seyyid Baki tarafýndan yazdýrýlmýþtýr. sine tanrýsal bilgi/irfan geliþmiþliði-geniþliði gerektir ki, talibi bilgisizlik Ayný zamanda Seyyid Yusuf’un otuz altý yýl önce almýþ olduðu Ýcazetkaranlýðýndan olgunluk nurlarýna/ýþýðýna kavuþturabilsin. name’nin de yenilenmesi yönünde göndermeler bulunmaktadýr mektupta. Demek ki, “ben dedeyim, ben seyidim” demekle olmuyor; mürþid-i 1527-28’de Hacý Bektaþ Evladý ve Dergahýnýn postniþini Kalender kamile varýp, ondan el almak, “kemal-i marifetullah” ile donanmak Þah Çelebi ayaklanmasýnýn kanlý bir biçimde bastýrýlmasýndan sonra gerek. sürgüne uðrayan Hacý Bektaþ Veli Ocaðý Seyyidleri baþka belgelerin de Size buradan 1624 tarihinde yazýlmýþ ve Irak’taki bir dergahtan Doðu gösterdiði gibi, Ulu Pir’in adýna Kerbela’da kurduklarý Dergahtan, Anadolu’da bir Seyyid’e gönderilmiþ bir mektubun son paragrafýný oku-
I
16
Sayý 15
¸ E SERÇESM
Anadolu’nun çeþitli bölgelerindeki Seyyid ocaklarýndan Dedelere, huzurda kazan kaynattýrýp cem tutturarak, “çerað ve post” ile birlikte icazetname vermiþlerdi. Bu bir çeþit, o dedenin yolu sürdürmeye ehil olup olmadýðýnýn sýnanmasý ve ehliyetininin kanýtlanmasýydý. Bir eðitimden geçmesi gerekliliðini göstermektedir. Ali yolunu sürdürecek bir dede için, kazanýlmasý gereken bilgiler ve uyulmasý gerekli olan ilkelerin özüdür yukarýda verdiðim belgede geçenler. Zaten dedelik yapacak, seyyidin, babanýn insaný kamil kiþiliði kazanarak yolu yürütmesi, “el ele, el Hakka” ilkesine uyarak gerçek Er’in, Mürþid-i kamilin eteðinden tutup, ondan el almasýna baðlý olduðu “Buyruk” ve “Erkannameler”de de vurgulanmaktadýr. Günümüzde bu manevi yapýlanma ya da donanýmýn yaný sýra, bir dedenin yaþadýðý çaðýn bilgilerinden haberli olmasý için araþtýrma ve inceleme yapacak kadar yöntem öðrenmesi gerekir; Üniversitenin en azýndan felsefe, sosyal bilimler, teoloji fakültelerinden birini bitirmiþ olmalýdýr... Dede ve babalarýn talip içine çýkýp yolu sürdürmesi, Görgü Cemi yürütebilmesi için önce kendisinin baðlý bulunduðu Pir huzurunda musahibiyle birlikte dar-didar olmasý, sorgulanmasý, arýnýp-paklanmasý zorunludur. Onlarýn görgüsünü yapan Pir konumundakilerin de Hünkar Hacý Bektaþ dergahýndaki büyük Mürþid ile müþkülünü halletmesi, kazan kaynatýp, çerað yakarak post yeniledikten sonra icazet almasý sözkonusudur. Türkiye nüfusunun üçte birini oluþturan Alevi-Bektaþi inanç toplumunun inançsal temelde birliðinin saðlanmasý, dernekler ve vakýflar, diðer kitlesel örgütler aracýlýðýyla olmayacaðý artýk iyice anlaþýlmýþ durumdadýr. Bu birliðin, Hacý Bektaþ Veli Dergahý çevresinde toplanarak saðlanmasý kaçýnýlmazdýr. Öyleyse Ulu Dergah’a toplum olarak sahip çýkýp, oranýn tarihsel iþlevine kavuþturulmasý gerekir. Bunun için de Hacý Bektaþ Seyyid Ocaðýna geleneksel baðlýlýðýn “el ele, el Hakk’a” ilkesi çerçevesinde yeniden iþlerliðe kavuþturulmasý zorunludur. Ancak bu inançsal hiyerarþik yapýnýn (Dede-Baba, Pir,Mürþid) iþletilmesi, Alevi-Bektaþi topluluklarýnýn yaþadýðý bölge ve ülkelerden gelecek olan seyyid ocaklarý temsilcileri dedeler ve babalar arasýndan bir Yüksek Dergah Kurulunun seçilmesiyle gerçekleþtirilmelidir. Ve bu Kurulun Dergah Postniþinin baþkanlýðýnda çaðdaþ demokrasi kurallarý çerçevesinde çalýþmasý saðlanmalýdýr. Dede yetiþtirilmesi, Dedelere icazetname verilmesi ve hatta Hacý Bektaþ Ocaðýndan postniþin seçilmesinden de bu kurul sorumlu olmalýdýr. Alevi-Bektaþi toplumunun inançsal baðlamda birlik ve beraberliðinin gerçekleþmesinde çok önemli olduðunu düþündüðüm bu konularýn görüþülüp tartýþýlarak hayata geçirilmesi için, önümüzdeki Dedeler Kurultayýnýn Hacý Bektaþ ilçesinde toplanmasýný öneriyorum.
II Türkiye Birinci Dedeler Kurultayýna bir yazarýnýz olarak katýlýrken, elbette söyleyecek bazý sözlerimiz de olacaktýr. Hollanda’da toplanan Dedeler Kurultayý, bazý çevrelerin “Alevilik Ýslam dýþýdýr ve kendine özgü inançtýr; din deðil, kültürdür vb.” saçma iddialarýna haklý tepki olarak bir Alevilik tanýmlamasýna gitme zorunluðu duydu. Alevilik de Sünnilik ve Þiilik de Ýslam dininin birbirinden farklý yorumlarýdýr. Ancak Sünnilik-Þiilik aralarýndaki bir çok farklýlýklarýna raðmen Ýslam dininin biçimsel, zahiri/dýþsal kurallara baðlanmýþ yorumudur. Yani Kuran ayetlerinin dýþsal yorum ve uygulanmalarý biçimsel tapýnmalara indirgenerek kurallaþtýrýlýp deðiþmezlik kazandýrýlmýþ olmasýdýr. Alevilik ise Ýslam dininin, dolayýsýyla dinin kutsal kitabý Kuran ayetlerinin tevil-mecazi, yani derinliklere inen içsel/batýni yorumudur. Ama bununla da yetinilmemiþ Ýslam dýþýndaki baþka dinsel ve felsefi inançlardan da bazý ögeler alarak onlarý sinkretize ederek, yani baðdaþtýrýp bütünleþtirerek kaynaðýna yabancýlaþtýrmýþ ve özümsemiþtir. Çoðu birbiriyle çeliþen altý, yedi taným içinde en olumlusu olmasýna raðmen bu tek tanýmda takýlýp kalýrsak herkes kendi tanýmýnýn peþinden koþar. Çünkü Alevilik dinsel inanç temelli toplumsal, felsefi ve ahlaksal/etik bir olgudur. Bu demektir ki, bu alanlarda da tanýmlar üretilebilir. Hollanda Alevi Vakfýnýn düzenlediði Dedeler Kurultayý’ndan çýkan taným, eksikleriyle birlikte inançsal baðlamda Anadolu’da yaþayan Aleviliðin tanýmýdýr. Ýran’da, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve EndonezyaLombok adasýndaki, Yemende’ki, Irak, Suriye-Lübnan’daki hatta Adana ve Hatay’daki yaþayan Alevilik inancýný da bu sloganlaþtýrýlan tanýmlama kapsamaz. Ama, “bizi Anadolu’da yaþayan Alevilik ilgilendirir, onlardan bize ne?”dersek -ki böyle dememek gerekir-, o zaman Aleviliði dar bir bölgeye sýkýþtýrmýþ ve evrenselliðine zarar vermiþ oluruz. Bir tanýmda uzlaþmakla Aleviliði bir kalýba sokmak ve o tanýmlamanýn ötesindeki yaklaþýmlara sýrt çevirmek, bence Aleviliðin özüne aykýrý düþer. Çünkü gerçekte Aleviliðin tanýmý, tarihsel konumundan tutunuz,
Ekim 2005
Alevi-Bektaþi inanç toplumunun inanç temelinde birliðinin saðlanmasýnýn, dernekler, vakýflar ya da kitlesel örgütler aracýlýðýyla olmayacaðý artýk anlaþýlmýþtýr. Bu birliðin, Hacý Bektaþ Veli Dergahý çevresinde toplanarak saðlanmasý kaçýnýlmazdýr. Ulu Dergah’a toplum olarak sahip çýkýp, oranýn tarihsel iþlevine kavuþturulmasý gerekir. dinsel inanç, toplumsal, siyasal ve felsefi inanç ve düþünce baðlamlarýnda, hukuksal duruþ ve adalet anlayýþý içeriðiyle, öyle bir-iki paragrafa deðil birkaç sayfaya sýðmaz… Bir panelde söylediðimiz gibi, gerçekte güncel sorunumuz, on dört yüzyýldýr süregelmiþ Aleviliðin tanýmlanmasý tartýþmalarý olmamalýydý. Ýçinde bulunduðumuz sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarda bilim ve iletiþim çaðýna uygun olarak inancýmýzý/Aleviliðimizi nasýl yaþayabileceðimize ve birliðimizi nasýl saðlayacaðýmýza kafa yormamýz gerekiyor. Ancak resmi çevrelerden tutunuz, Diyanetten, Ýlahiyattan, sözde Marksist ve milliyetçi çevrelere kadar dayatýlan tanýmlamalar gösteriyor ki, bu tartýþmalar bir süre daha devam edecektir. Alevilik batýni Ýslam olarak, Tanrýyý insanda ve insaný Tanrýda görme, yani Tanrý-Ýnsan Birliði anlayýþý ve tapýnma ritüelleri baðlamýnda Sünni-Þii inancýna aykýrý gerçekliði ve onun dýþýnda olmasýyla kuþkusuz kendine özgüdür. Ama Aleviliði dolaylý ya da dolaysýz biçimlerde Ýslam dinini dýþýnda göstererek, özgün bir inanç söylemi dayatýlmasý tamamýyla yanlýþtýr, tutar tarafý yoktur. Onun özgünlüðü Batýni Ýslam oluþundan kaynaklanmakta; yani dogmatik þekilciliði, tarihsel baskýcýlýðý, baðnazlýðý, çaðdýþýlýðý ve cihad terörizmiyle Ýslam olarak tanýnan ve tanýtýlan Ortodoksizme aykýrýlýðýndan dolayýdýr. Alevi-Bektaþi toplumu, inancýný özgürce ve ayrýntýlý uygulamalarýyla yaþamak ve yüzyýllarýn baskýlarýnýn ve gizlenmelerinin acýsýný çýkarmak istiyorsa bu sosyo-psikolojik olgudur, uymak zorunluðu vardýr; inancýna yeni yakýþtýrmalarla yaklaþamazsýnýz. Çünkü bu toplum, üçüncü halife döneminden itibaren Ali ve Ehlibeytin tanrýsal öz taþýdýðýna ve soylarýnýn kutsallýðýna inanarak, Ýslam dinini, batýni anlamda algýlamýþ. Tarih boyu Ýslamý, imparatorluk yönetimlerinin resmi dini olan Ortodoks Ýslama aykýrý ve tam muhalif biçimde yorumlarken, yaþadýðý bölgelerdeki çaðdaþý ya da eski dinsel ve felsefi inançlardan ögeleri özümseyip zenginleþtirdiði kendi farklý Ýslamýný, atalarýndan-dedelerinden miras almýþlardýr. Bu koskoca toplumla alay edercesine, siz Ýslam deðilsiniz, Ýslam dýþý ve kendine özgü bir inanca sahipsiniz, üstelik sizin inancýnýz Alevilik Ýslamdan önce de vardý nasýl ve hangi bilimsel gerekçelerle diyebiliyorsunuz? Artýk bu yanlýþ ya da kasýtlý çýkýþlarýn yarattýðý birlik bozucu tartýþmalara nokta koymak gerekir. Bunlarý yazýp çizenleri, ortalýða yayanlara yanlýþlarýný kabul ettiremezsiniz, ancak onlara gerçekten söyledikleriyazdýklarý doðruymuþçasýna inananlarý kurtarmanýn yolu Alevilik inancýný, Alevilik ve Ýslam tarihini doðru anlatmaktýr. Bu savlarý ileri sürenlerin tutunduklarý gerekçeleri açýklayýp, nasýl tersyüz ederek yorumladýklarýný onlara göstermek gerekir. Gerçeðin demine hüü, mümine ya Ali! Kov-gaybetten koru bizi Hünklar Bektaþ Veli!
17
¸ E SERÇESM
Anglo-Amerikan Emperyalizminin Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam Radikalizmi Bölüm - II Vahap Erdoðdu
2. Müslüman Kardeþler: Hasan el Banna, Seyyid Kutb
yorlardý. 1949’da Banna, öldüðünde Mýsýr’a yayýlmýþ iki bin þubesi olan ve bu þubelere baðlý 300 bin ile 600 bin arasýnda “kýz kardeþ” ve “birader” üyesi bulunan bir örgüt gücüne ulaþtý. Banna hiçbir zaman politik gücü ele geçirmek gibi bir amacý olmadýTürk Kurtuluþ Savaþý, Doðu’nun ezilen halklarý için büyük bir esin kayðýný söylemiþti. Tek amacýnýn eðitim olduðunu öne sürüyordu. Ona göre naðý olmuþtu. Ama Ýslam dünyasýnda Mustafa Kemal hareketinin eðer halk Ýslam’ýn ruhunu kavrar ise, Mýsýr þiddete gerek kalmadan, kenyankýlarý farklý oldu. Laik Türkiye Cumhuriyeti, bir diliðinden bir Ýslam devletine dönüþmüþ olacaktý. Bu kesimin gözünde Ýslam’dan uzaklaþýp cahiliye dönedevlet Altýn Çaðýn benzeri bir devlet olacaktý. Banna Bu anlatýlan mine dönüþtü. Hele de halifeliðin kaldýrýlmasý, Ýslam “Allah hedefimiz, Peygamber liderimiz, Kuran anasenin hikayendir. dünyasýnda büyük fýrtýnalarýn kopmasýna neden yasamýz, cihad yolumuz ve Allah davasý yolunda ölolmuþtu. Ýslam dünyasý yetim kalmýþtý. Ýngiltere mek en yüce ülkümüzdür” diyordu. Banna bu amaKarl Marks tarafýndan kýþkýrtýlan Suud ve Þerif Hüseyin’in halicýný gerçekleþtirmek için hedeflerini altý alt baþlýk felik mirasýna konma çabalarýnýn yanýnda, Hindisaltýnda toplamýþtý: tan, Mýsýr gibi ülkelerde de Ýslamcýlar arasýnda halifeliðin yeniden ger1. Kuran çaðýn koþullarýnda yorumlanacak, çekleþtirilmesi arayýþýna girenler vardý. Bu arayýþ içerisine girenlerden 2. Ýslam uluslarýnýn birliði saðlanacak, biri de Mýsýrlý Hasan el Banna idi. 1923’te Mýsýr’da kabul edilen laik 3. Yaþam standardýnýn yükseltilmesi, sosyal adaletin saðlanmasý gerAnayasa’dan hiç de memnun kalmayan Banna, bir yýl sonra halifeliðin çekleþtirilecek, Mustafa Kemal tarafýndan kaldýrýlmasýný kabul edilemez buluyordu. 4. Cehalete ve yoksulluða karþý mücadele edilecek, Ýslam dünyasýndaki en köklü reformcu oluþum Mustafa Kemal ön5. Ýslam topraklarýnýn yabancý egemenliðinden kurtarýlmasý gerçekderliðinde gerçekleþtirilen Türkiye Cumhuriyeti olmuþtu. Kemalist Türleþtirilecek, kiye çaðdaþ bir devletin özgür yurttaþlarýný yaratmakla kalmýyor, laiklik6. Ýslamcý barýþ ve kardeþlik bütün dünyaya yayýlacaktý. le dini, bireyin kiþisel inancý olarak özgürce yaþamasý için bütün tarikat, Müslüman Kardeþler, Almanya’daki Nazi örgütlenmesinden esinlentekke, zaviye, þeyh ve yobazlarýn tasallutundan kurtararak, özgürleþtirimiþlerdi. Aslýnda Arap dünyasýndaki Yahudi düþmanlýðý, Müslüman Karyordu. Dahasý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, Ýlahiyat Fakülteleri (Daha deþlerin Nazizme karþý sempati ile yaklaþmalarýna neden oluyordu. sonra her iki kurum da devletin kanatlarý altýnda bir mezhebin resmi Nitekim, Genç Mýsýr’ýn Yeþil Gömlekliler Partisi’ne katýlan Ýslamcýlar, sözcüleri haline dönüþtüler.), Kuran’ýn Türkçeleþtirilmesi gibi giriþimleraþýrý milliyetçi gruplarýn liderleriyle birlikte, 1936’da Almanya’daki Nazi le Ýslam’ý biçimsel ritüellerden kurtarýp, inançsal zenginliðine yönlendiGençlik Örgütü’nün Nurnberg’deki toplantýsýna “kardeþ örgüt” olarak riyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal, Ýslamcýlarýn gözünde baðýþlanamaz katýldýlar. bir düþman olarak kalacaktý. Türkiye Cumhuriyeti kurulduðu ilk günden Hasan el Banna 1936’da yayýmladýðý manifestosunda “bilimsel ve beri, Ýslamcýlarýn hedefi oldu. Yalnýzca Ýslamcýlar da deðil, onlarýn arkadinsel eðitimin” önemini vurguluyor, Ýslam’ýn bütün dinlerden üstün sýnda duran Anglo-Amerikan emperyalizminin de hedefi olmuþtu. meziyetleri olduðu belirtilerek Ýslam anlayýþýnýn yerleþmesiyle, Ýslam’ýn Öte yandan, Ýslam dünyasýndaki ulusalcý, laik, demokrat kesimler Keilk günlerine ulaþýlacaðýný öne sürüyordu. O nedenle laikliðe þiddetle malist hareketi çok yakýndan ve hayranlýkla izliyorlardý. Afganistan’da karþý idi. Laiklik Ýslam’ýn dinden uzaklaþmasý demekti. Manifesto siyaEmanullah Han, Ýran’da Rýza Pehlevi, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki devsal partilerin yasaklanmasýný, Ýslam ideolojisiyle donanmýþ bir ordunun rimci oluþumlarý adeta kopya ederek uyguluyorlardý. Ankara-Tahran-Kakurulmasýný öneriyordu. Bu ordu cihad ordusu olacaktý. Bir halifelik bil hattý üzerinde kurulacak laik, devrimci bir ittifakýn kalýcýlýðý, yalnýzçatýsý altýnda Müslümanlarýn birleþtirildiði bir devlet oluþturulacaktý. ca Orta Doðu’nun deðil, bütün bir Ýslam dünyasýný da deðiþtirebilecek Ýslamcý bir temel eðitim verilecek, kýzlara ayrý bir müfredat uygubir oluþum olacaktý. lanacaktý, Kuran ezberletilecekti. Cami ile okullar iþbirliði içinde olacakTunus’ta Habip Burgiba, bir Ýslam ülkesi olarak dünyanýn gözünde lardý. Arapça ve Ýslam tarihi temel eðitim politikasý olmalýydý. Basýn ve aþaðýlanan Tunus’un bu gerilikten tek kurtuluþ yolunun býkmadan, usaneðlence yaþamý kontrol edilmeli, içki, kumar, fahiþelik yasaklanmalý, madan çalýþmak olduðunu savunmuþ, bunun kýlýçla yapýlan cihad gibi bir evlilik ve çocuk doðumu özendirilmeliydi. cihad olduðunu vurgulayarak, cihadda askerler nasýl oruç tutmuyorlarsa, Aslýnda Banna’nýn söylediði yeni bir þey yoktu. Öteden beri Ýslam iþçilerin de oruç tutmamalarý yolunda ulemadan fetva almýþtý. dünyasýnda süregelen Ýslamcý yaklaþýmýn yinelenmesiydi. Pakistanlý Bu oluþumlarý önlemek için Ýngiltere hemen iþin baþýnda harekete gazeteci ve politikacý Seyyid Abu Ala Mavdudi (1903-1979) Ýslam’ýn geçti. Hindistan misyonunda görevlendirilen ünlü Albay T. E. Lawrence büyük tehdit altýnda olduðu, yok olma tehlikesiyle karþý karþýya bulunçantasýna doldurduðu paralarla “Kerim Þah” adý altýnda bir Arap din uleduðu savýyla ortaya çýkmýþtý. Bunun için gerçek Müslümanlarýn kenara masý kimliði ile Afganistan’a geçti. Peçesini atarak Afgan kadýnýn kurtuçekilmemeleri, politikayý baþkalarýna býrakmamalarý gerektiðini luþu için savaþým veren Kraliçe Süreyya’nýn fotoðraflarýný montajla soysavunuyordu. La dini (dinsiz) laiklere karþý mücadelenin acil olduðunu duktan sonra çoðaltýp camilerde ve aþiret üyeleri arasýnda daðýtýlmak söylüyor, Tanrýnýn yasalarýna karþý gelenlerle mücadele etmenin yalnýzüzere, para çýkýnlarýyla birlikte Afgan kabile reislerine ulaþtýrdý. Halký ca bir hak deðil, bir görev olduðunu savunuyordu. “iffetsiz” kadýnýn “dinsiz” kocasý Krala karþý ayaklandýrdý. Kral tahttan Mavdudi’ye göre, Ýslam Marksizm gibi, faþizm gibi, devrimci bir indirilerek, yerine Ýngilizci biri getirildi. Ýran’da mollalar harekete geçiideolojidir. Bir farkla ki, Marksizm ve faþizm insaný köleleþtirirken, rildi, kuzeyde Kürtler, güneyde Araplar kýþkýrtýldý. Türkiye’deki Ýslamcý Ýslam Tanrýdan baþka hiç bir güce teslim olmaz. Demokrasi toplumu ayaklanmalar desteklendi. Hindistan’da 1926 yýlýnda kurulan Tebliði Cekaosa, hýrsa, çete yönetimine yol açar. Kapitalizm sýnýf savaþýmýný kýþkýrmaat kýsa sürede yaygýnlaþarak etkili bir örgüt haline geldi. Mýsýr’da týr, bütün dünyayý bir bankerler kliðine baðýmlý kýlar, komünizm ise insaMüslüman Kardeþler örgütü oluþturuldu. nýn kiþisel giriþimciliðini, bireyselliði yok eder. Bütün insanlýðýn hayrýna Mýsýr’ýn Süveyþ Kanalý kýyýsýndaki Ýsmailiye kasabasýnda Hambeli olan, iktidarý ele geçirmek için cihad yolunun seçilmesidir. Cahiliyeyi tarikatýna mensup orta halli bir aileden gelen Hasan el Banna (1906ortadan kaldýrmak için Muhammed nasýl savaþtýysa, bugünün cahiliyesi1949), matematik eðitimi almýþtý. Hasan el Banna genç bir öðrenci iken ni yok etmek için de silahlý mücadeleye hazýrlanmak gerekir. Vehhabilerin Arap Yarýmadasýndaki fetihlerinden çok etkilenmiþ, AfgaMavdudi, Mýsýr’daki Müslüman Kardeþler örgütüne benzer bir örgüt, ni’nin düþüncelerini benimsemiþ ve bu düþünceleri çevreye yaymaya Cemaat-ý Ýslamiye’yi kurmuþtu. Mavdudi, ulusalcýlýðýn putperestlikle eþ baþlamýþtý. Vehhabilerin Arap Yarýmadasýndaki baþarýsýný Mýsýr’da da olduðunu, sahte tanrýlara tapýnmak olduðunu savunmuþ, Batý tipi demokyinelenmemesi için bir neden yoktu. Ýsmailiye’de matematik öðretmenlirasiyi reddederek, “teo-demokrasi” diye bir kavram da ortaya atmýþtý. ðine baþlayan Banna, burada, 1928’de Müslüman Kardeþlerin ilk çekirMavdudi’nin görüþleri 1951’den itibaren Mýsýr’da yayýlmaya baþladý. dek hücresini oluþturdu. Mavdudi’nin bu görüþleri, Müslüman Kardeþleri büyük ölçüde etkileBanna, Nazi kahve renkli gömleklilere yakýnlýk duyuyordu. Taraftarmiþti larýný spor yapmaya, kumar, faiz, içki ve evlilik dýþý cinsel iliþkiden uzak 1938’de kuruluþun üyeleri taburlar halinde örgütlendi. Her tabur iþçitutmaya çalýþýyordu. Banna taraftarlarýna “kardeþliðin” dinsel amaçlý ler, öðrenciler, iþ adamlarý ve serbest meslek mensuplarý olarak üç grupolduðunu vurguluyordu. Aile, klan, grup ve taburlar þeklinde örgütlenitan oluþuyordu. Her grup haftada bir kez bir araya geliyor ve sabaha
18
Sayý 15
¸ E SERÇESM
kadar ibadet ediyorlar, eðitmenlerden dersler alýyorlardý. 1943’te taburlar on kiþilik “aileler” halinde örgütlendi. Aileler haftada bir toplanýyordu. Aile bireylerinin alkol, kumar, vb., gibi kötü yola sapmalarý yasaklanmýþtý. Evli çiftlerden yalnýzca biri örgüte katýldýðýnda evlilikleri sayýlmýyordu. Aileler taburlara, taburlar da merkez karargâha baðlý idiler. Biraderler her cami inþaatýnýn yanýna erkek ve kýz okullarý açýyorlardý. Ayrýca oluþturduklarý izci örgütlenmeleriyle gençlerin fiziksel ve politik yetenekleri geliþtiriliyordu. Bu gençlik kuruluþlarý Ýkinci Dünya Savaþý döneminde Mýsýr’ýn en güçlü gençlik örgütleri haline geldi. Biraderler iþçiler için gece okullarý, sivil hizmet sýnavlarýna hazýrlamak için dershaneler açýyorlardý. Öðrencileri sýnavlara hazýrlýyorlardý. Merkezlerde hastaneler, kýrsal bölgelerde klinikler açmýþlardý. Kendi iþçi sendikalarýný oluþturuyor, kendi fabrikalarýný, matbaalarýný, dokuma, inþaat ve mühendislik iþletmelerini kuruyorlardý. Rakip olarak gördükleri Suud rejimini sözde Ýslamî olduklarý, özde ise Ýslamlýktan uzaklaþtýklarý yolunda eleþtiriyorlardý. Hýrsýzlarýn ellerinin kesilmesi, zina yapan kadýnlarýn taþlanarak öldürülmesi Müslüman Kardeþler tarafýndan kabul edilmemiþti. Müslüman Kardeþlerin dýþardan gelecek düþmana karþý tepkileri Ýslam içindeki “iki yüzlüler”, “hainler” ve “havariler” karþýsýndaki tepkilerine kýyasla daha yumuþaktý. Mýsýr’daki modernistler ve solcular ana hedef seçilmiþti. Sol milliyetçilere karþý savaþmak için Ýngilizlerle iþbirliðine girdiler. Banna Kahire’deki Ýngiliz Konsolosluðu’nda “Þark Danýþmaný” olarak çalýþan Ýngiliz Ýstihbaratýndan Albay Clayton’la yakýn iliþki içinde idi. Hýzla büyüyen örgüt, toplum içinde yaygýnlaþtýkça, siyasal talepler de aðýrlýk kazanýyordu. Karþýtlarý Müslüman Kardeþleri, “devlet içinde devlet” olarak eleþtiriyorlardý. Örgüt bütün çalýþmalarýna Ýslamî anlayýþlarýnýn damgasýný vurmuþtu. Bu boyutlara ulaþmýþ bir örgütlenme gücüne sahip olmalarýna karþýn Banna, Mýsýr’ýn Müslüman bir devlet haline dönüþtürülmesinin zamanýnýn gelmediðini savunuyordu. 1943’de örgütün bin kiþilik “gizli cihaz” (cihaz-ül sýrrî) adý altýnda vurucu bir güç oluþturduðu biliniyordu. Müslüman Kardeþler 1945-1948 arasýnda planlý bir terör kampanyasýna giriþtiler, milliyetçi ve solcu liderlerine karþý suikastlar düzenlediler. Tiyatrolarý, sinemalarý bombalýyor, Yahudilere saldýrýyorlardý. Amaç hükümeti olaðanüstü hal ilan etmeye, Anayasayý askýya almaya zorlamaktý. 1947’de Birleþmiþ Milletler, Filistin’i resmen parçalayarak, yüzde 55’ini Siyonistlere verdi. Bir yýl sonra Yahudiler topraklarýn yüzde 76’sýný ele geçirdiler. 14 Mayýs 1948’de Ýsrail Devleti ilan edildi. Birkaç dakika sonra ABD Ýsrail’i resmen tanýdý. Batý Yakasý, Ürdün topraklarýna katýldý. Gazze Þeridi Mýsýr’ýn askeri denetimine verildi. Filistin Devleti artýk yüz binlerce Filistinlinin gönlünde ve kafasýnda kalmýþtý. Topraðýndan sökülüp atýlmýþ, aþaðýlanmýþ bu halk, gönlünde ve kafasýndaki Filistin’i geçekleþtirmek için imanýný ve bedenini bomba yaparak umutsuzluðunu umuda dönüþtürmeye çalýþtý. 1969’da Baþbakan Golda Meir “Filistinli diye birileri yok”, ardýndan gelen Baþbakan Levi Eshkol “Nerede bu Filistinliler? Ben buraya geldiðimde, 250 bin Yahudi olmayan insan yaþýyordu. Hiçbir deðeri olmayan bir çöldü burasý.” diyorlardý. Baþbakan Menahem Begin onlarý “iki ayaklý canavarlar”, Baþbakan Yitzhak Þamir onlarý “ezilmesi gereken çekirgeler” olarak tanýmlýyordu. Böylesine aþaðýlanarak çaresizlik içine itilen bir halk, kurtuluþunu umutsuzluðun karanlýk sularýnda arayacaktý. Bir zamanlar laikliðin önemli bir mevzii olan Filistin giderek Ýslam radikalizminin verimli bir kaynaðý olacaktý. 1948’deki savaþta, Ýsrail devleti Arap ordularýný yenince, 720 bin Filistinli zorla topraklarýndan sürüldü. Bu yenilgiden sonra “tek yolun” bireysel terör olduðu düþüncesi oluþmaya baþladý. Bu görüþün fikir babalarýndan biri de Enver Sedat idi. “Ölüm Birliði” adýyla da bir örgüt kurmuþtu. Örgüt Süveyþ Kanal Bölgesi’ndeki Ýngiliz yöneticilerine ve iþbirlikçilerine karþý yönlendirildi. Bu örgütlerin yanýnda saraya baðlý Yeþil Gömlekliler, Vafd’a baðlý Mavi Gömlekliler de kendi ölüm timlerini kurmuþlardý. Müslüman Kardeþler 1948 yýlýnda tanrý adýna cinayetlerini yoðunlaþtýrdý. Sloganlarý “aðýzlar susturulunca, silahlar konuþur” idi. “Allahsýz materyalistlere karþý” amansýz savaþlarýnda, 1948 Mart’ýnda ünlü bir yargýç olan Ahmet El Hazinder, 28 Aralýk 1948’de de Baþbakan Muhammed el Nukrasi öldürüldü. 1949’da ise Banna, Genç Müslümanlar Birliði’nin yakýnýnda, sokakta kurþunlandý. 1952’de Nasýr bir darbe ile iktidarý alýnca, Müslüman Kardeþler Ýslam devletinin kurulduðuna inanýyorlardý. Nasýr bunlara karþý hoþgörülü davranmýþtý. Balayý uzun sürmedi. Nasýr ödünsüz laik bir rejim benimsemeye, özellikle de Ýngiltere’ye karþý tavýr almaya baþlayýnca, Batýlý istihbarat birimlerinin denetimindeki Biraderler, harekete geçti. Kahire’deki iþ merkezlerini ateþe verdiler, sokakta dolaþan sevgililere, barlardan çýkan insanlara ateþ açtýlar. Özellikle Nasýr’ýn Süveyþ Kanalýný devletleþtirmesinden sonra, direniþlerini yaygýnlaþtýrdýlar. 1954’te darbe giriþiminde bulundular. Ýngilizlerle iþbirliði içerisindeki bu giriþim, baþarýsýz-
Ekim 2005
lýkla sonuçlandý. Liderlerinin büyük bir bölümü Suudi Arabistan’a kaçtý. Suudlar bunlara okullarda ve üniversitelerde iþ verdiler. Binden fazla Birader tutuklandý, lider konumundaki altý kiþi idam edildi Nasýr’ýn ölümünden sonra iktidara gelen Sedat da eski bir Müslüman Kardeþler üyesi idi. Askeri Akademiyi ele geçirmek için çaba gösteren Müslüman Kardeþlerin Akademi hücresinde çalýþmýþtý. Sedat’ýn Nazi Almanlar hesabýna da çalýþtýðý bilinmekteydi. Sedat iktidara gelir gelmez, Nasýr’ýn izlemiþ olduðu “tarafsýz” politikalar hemen terk edildi. “Açýk kapý” siyaseti benimsenerek ABD politikalarý uygulama alanýna konuldu. Nasýr döneminde hapsedilen Müslüman Kardeþler örgütü üyeleri serbest býrakýldý. Örgüt El Dava (Çaðrý) adlý yayýn organlarý ile düþüncelerini yayýyorlardý. Tirajý 78 bin olan El Dava kendine dört “düþman” seçmiþti: Batý Hýristiyanlýðý, komünizm, “Atatürk’ün laikliði” ve Siyonizm. Bütün haber ve yorumlar bu dört düþman temelinde oluþturuluyordu.1 Okullarda örgütlenerek solcu ve Nasýrcý öðrenciler baský altýnda tutuldu. Üniversiteliler için yaz kamplarý kurarak, buralarda dini ve bedensel eðitimler veriliyordu. Kadýnlarýn, erkeklerin kendilerine özgü kýyafetleri vardý. Kýz öðrenciler türban, uzun kara pardösüler giyiyorlar, bunlarý Ýslam’a dönüþ, benliðine dönüþ olarak, kendilerini ötekilerden ayýran üniformalar olarak kabul ediyorlardý. Üniversitelerde güçlendikçe örtünmeyen öðrencilere saldýrýlar baþladý. Sokaklarda, meydanlarda, umuma açýk yerlerde toplu namaz gösterileri, Hýristiyanlara, sinemalara, tiyatrolara saldýrýlar baþladý. Özellikle cuma namazlarý propaganda amaçlarý için etkili olarak kullanýlýyordu. Elli bin kiþiye varan toplu namazlar sonrasý “Mýsýr kadýný Müslüman’dýr, Firavunlarýn, piramitlerin, sinemalarýn, tiyatro gösterilerinin ülkesi deðildir... Mýsýr çýplak kadýnlarýn deðil, ilahi yaþamýn öngördüðü örtünen kadýnlarýn ülkesidir.” sloganlarý ile sokaklara yayýlýyorlardý.2 Ýslam radikalizminin en etkili ideologlarýndan biri de Seyyid Kutb’dur (1906-1966). Öðretmen eðitimi alan Kutb, Eðitim Bakanlýðýnda müfettiþlik yaparken Amerika’ya gönderilmiþtir. Kutb, Müslüman Kardeþler örgütüne 1951 yýlýnda katýlmýþtýr. Bu tarih ABD’den dönüþünün bir yýl sonrasýdýr. Kendisi bu tarihi, “1951’de doðdum” diye niteler. Nasýr’a yapýlan baþarýsýz suikasttan sonra tutuklanýr ve 25 yýl ceza alýr. 1964’te Irak lideri Abdul Salem Arif’in aracýlýðý ile serbest býrakýlýr. 1965’te ikinci bir suikast giriþimi sonunda idama mahkum edilir ve 1966’da idam edilir. Kutb iki kitap yazmýþtýr, Fi zila-ül Kuran (Kuran’ýn Gölgesinde) ve Ma alim fi-l tarik (Yoldaki Kilometre Taþlarý). Kimileri ikinci kitabý Lenin’in Ne Yapmalý ve Marks-Engels’in Komünist Manifesto’suna benzetirler. Banna ile yaþýt, Mavdudi’den üç yaþ küçük olan Kutb da Afgani’nin düþüncelerini savunuyordu. Tanrý’nýn katýnda yalnýzca Müslümanlarýn deðil, bütün insanlýðýn kurtuluþunun Ýslam’da olduðu görüþünü temel almýþtýr. “Batý taklitçiliði” hepsinin de sýk sýk kullandýðý temel söylemlerden biridir. Komünizm, faþizm, kapitalizm gibi Ýslam da bir yönetim biçimidir. Ötekiler insanýn gerçekleþtirdiði sistemler olmasýna karþýn, Ýslam Tanrý’nýn öngördüðü düzendir. Bu baðlamda demokrasi, özgürlük kavramlarý da anlamsýz, yapay kavramlardýr. Kuran’ý rehber edinen biri bütün bu kavramlarýn üstündedir. Devletin Ýslam devleti, yasalarýn þeriat yasalarý olmasý gerektiði yolundaki deðiþmez anlayýþlarý nedeniyle Batý ile büyük sorunlarý olmamýþtýr. Batýnýn bilimine, teknolojisine karþý olmamýþlardýr. Batýnýn kapitalist ekonomik sistemini de yadsýmamaktadýrlar. Karþý olduklarý Batýnýn laik, demokratik hukuk devleti anlayýþýdýr. Asýl savaþým, bu deðerleri benimsemiþ içerdeki karþýtlarýna, kendi rejimlerine karþý verilen savaþýmdýr. Bu karþýtlar “dönektir”. Döneklere karþý verilecek savaþ, inanmayanlara, Müslüman olmayanlara karþý verilecek savaþýmdan daha acýmasýz ve daha þiddetlidir. Çünkü inanmayanlar, Müslüman olmayanlar Ýslam’ýn özünü, ruhunu, yaþamadýklarý için, göremezler, bilemezler. Ýslam’ý görüp yaþadýkça, onun yüceliðini kavrayýp kabul etme fýrsatý vardýr. Oysa “dönekler” bunlarý bildikleri halde sapmýþlardýr. Bunlarý ýslah etmek mümkün deðildir. Sapkýnlarýn öldürülmeleri vaciptir. Kutb’a göre insanlýk, týpký Ýslam öncesinde olduðu gibi, cahiliye dönemini yaþamaktadýr. Ona göre dünya ölçeðinde çatýþma Ýslam ile cahiliyeyi yaþayan “ötekiler” arasýndadýr. Cahiliyenin insanlarý hayvandan farklý deðildir, yerler, içerler, seks yaparlar. Daha da beterdirler, çünkü Tanrý’ya karþý gelirler. Hele de Ýslam olduðunu öne süren toplumlar daha da kötüdürler. Batý, “hayvani þehvet, aç gözlülük ve bencilliðin hüküm sürdüðü büyük bir genelevdir.” Batýya, Yahudilere deðil, Mýsýr ve öteki Ýslam yöneticilerine saldýrmak gerekir. Kim halkýný dininden uzaklaþtýrarak yönetir ise, “o bir Yahudi ajanýdýr”. Nasýr onun gözünde bir Yahudi ajanýdýr. Kutb’a göre, Yahudiler ve Batýlýlar, Ýslam’dan kurtulmak için Atatürk’ü iktidara getirdiler, öteki Müslüman devletler Türkiye’nin girdiði yola girmeyince, Nasýr’ý desteklemeye çalýþtýlar.3 (Devamýý 20. Sayfada)
19
¸ E SERÇESM
ÝRFAN ERTEL
(Baþtarafý 19. Sayfada)
Barýþ Sergisi
Anglo-Amerikan Emperyalizminin Ýdeolojik Aracý Olarak Ýslam Radikalizmi
10-25 Aralýk tarihleri arasýnda DMS Sanat Galerisinde görülebilir. Osmanaða Mah. Mühürdar Fuat Bey Sok. No 12 Kat 3 Kadýköy-Ýstanbul
YUNUS EMRE
Aþk Oduna Yananlarýn Bir sâkiden içtim þarap Arþtan yüce meyhanesi Ol sâkinin mestleriyiz Canlar anýn peymanesi Bir meclistir meclisimiz Anda ciðer kebap olur Bir çeraðdýr bunda yatar Güneþ anýn pervanesi Aþk oduna yananlarýn Külli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez Hiç belirmez zebanisi Andaki mest olanlarýn Olur Enelhak sözleri Hallac-ý Mansur gibidir En kemine divanesi Yunus bu cezbe sözlerin Cahillere söylemegil Bilmez misin cahillerin Nice geçer zamanesi
20
Kutb, laiklerle dindarlarýn ayný toplumda bir arada yaþayamayacaðýný söylüyordu. Bu nedenle de, Müslümanlarýn laik devlete karþý baþ kaldýrmalarý gerektiðini savunuyordu. Demokrasi da ona göre Batý icadýdýr, ulusçuluk da. Ýslam’ý yozlaþtýrmak için kullanýlmaktadýr. Esas olan Ýslam dünyasýnýn bir halife yönetiminde bir araya getirmektir. Dünya ümmeti ýrka, ulusal deðerlere deðil, yalnýzca inanca dayanmaktaydý ve dünya inananlar ve inanmayanlarýn iki ayrý dünyasý deðil. Bütün dünya inanmayanlarla dolu olduðu için dar-ül harp’týr, cihat bütün dünyayý kapsar. Seyyid Kutb, etkilendiði Cemalettin Afganî gibi hiç evlenmemiþtir. Kutb’da karþý seks bir tür sabit fikir haline gelmiþtir. Kadýn onun gözünde, içselleþmiþ bir mal, erkeðin kutsal dokunulmazlýðýnda bireyselleþtirilmiþ bir yaratýk olarak kabul edilmiþtir. Yalnýzca ona ait olan, onun dýþýndakilerden saklanmýþ bir varlýktýr kadýn. Bu görüþ Ýslamcýlar arasýnda oldukça yaygýndýr. Bizde Saidi Nursi, Fetullah Gülen de ayný görüþtedirler. Bu anlayýþa göre bu dünyada böyle bir kadýna sahip olabilmek için tam anlamýyla Ýslamcý bir topluma, cahiliyeden arýnmýþ bir topluma gerek vardýr. Yoksa öteki dünyada 72 huri ile ebedi mutluluðu beklemek gerekir. Her þehit bu hakka sahiptir. Onlara göre örtünmeyen bir kadýn, “canlý bir þehvet” davetiyesidir. “Bu ahlaksýz kadýnlarýn çýplak bedenlerinden fýþkýran ihtiras alevleri insanlýðý yakarak küle çevirecektir.” Kutb “insanlýk bugün büyük bir genelevde yaþýyor” diyor. Bunu kanýtlamaya “basýna, filmlere, moda gösterilerine, güzellik yarýþmalarýna, dans evlerine, þarap barlarýna, yayýn istasyonlarýna bakmak yeter.”4 Bugün olduðu gibi, dün de, Ýslamcýlar Batýnýn bilimsel ve teknolojik olanaklarýndan yararlanmýþlardýr. Ýslam radikalizminin fikir babalarý, Afganî, Muhammet Abdu, Seyyid Kutb, Mavdudi gibi ideologlar, fenne, teknolojiye karþý olmadýklarýný vurgulanýþlardýr. Hasan el Banna da bu düþünceleri savunan bir matematik öðretmenidir. Saidi Nursi ve Fetullah Gülen de bu görüþtedir. Yeri gelmiþken radikal Ýslamcýlarýn büyük bir çoðunluðunun geleneksel Ýslamcý eðitimden geçmemiþ olduklarýný da vurgulamak gerekir. Köy ya da kasaba kökenli, orta ve alt sýnýflardan gelen, daha çok bilimsel ve teknik (týp, mühendislik gibi) yüksek okullardan mezun ya da öðrenci olan, eðitim düzeyi yüksek kimselerdir. Ancak Ýslamcýlarýn en belirleyici özelliði, bilimsel ilerlemeler de dahil, her þeyi Ýslam’da aramaktýr. Bütün kapýlar Ýslam dýþýndaki dünyaya kapatýlmýþtýr. Çünkü dýþ dünya küfrü, cahiliyeyi temsil eder. Felsefe dýþ dünyanýn icadýdýr ve Ýslam’ý bozmak, insanlarý Kuran’dan ayýrmak için icat edilmiþ þeytani bir düþünce sistemleri bütünüdür. Hele de materyalist felsefe, Ýslamî anlayýþa doðrudan yöneltilmiþ bir dünya görüþüdür. Ýslam düþüncesinde þüphenin yeri yoktur. Tanrýnýn varlýðýndan, Kuran’ýn içeriðinden “þüphe” edilemez. Kuran doðrudan Tanrýnýn sözleri olduðuna göre, Tanrý insanoðluna gerek olan her þeyi Kuran’da söylemiþtir. Söylenecek “yeni” bir þey yoktur. Çünkü Kuran zaman ve mekanýn dýþýndadýr. O nedenle akýl imandan sonra gelir. Çünkü iman ilahidir, akýl insanidir. Ýmanýn kontrolünde olamayan akýl þeytanidir, insaný küfre götürür. Bu görüþler Ýbn Hanbel’in görüþleridir. Hanbel, Kuran’ýn Tanrýnýn varlýðý ile var olduðunu savunmuþtur. Buna karþýlýk Muttezile ve bu arada Abbasi Halifesi Mütevekkil, Kuran’ýn yaratýldýðýný söylüyordu. Hanbel bu görüþlerinden ötürü Mütevekkil tarafýndan hapsedilmiþti. Bilimsel ve teknolojik geliþmeler, dünyevi geliþmelerdir. Esas olan Kutb’a göre manevi ilerlemedir. Bunun tek yolu ise Ýslam’a sýký sýkýya sarýlmak, Ýslamcý bir yaþam tarzý yaratmaktýr. Manevi deðerler topluma kazandýrýlmadýkça, “ilim ve fen þeytani nitelik kazanýr, küfre ulaþýr.” Kutb’un idamýndan sonra, iki militan grup ortaya çýktý. Hizb-ut Tahrir örgütünün üyesi Salih Sýrriyya önderliðindeki Müslüman Kardeþler örgütü daha da azgýnlaþmýþ, terör ve þiddet tek savaþým yöntemi haline gelmiþtir. Askeri Akademiyi ele geçirme giriþimi ve 1981’de Enver Sedat’ýn öldürülmesi bu grup tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Sedat’ýn yerini alan Hüsnü Mübarek af çýkarmasýna, pek çok ödün vermiþ olmasýna karþýn, terörist hareketlerin önüne geçememiþtir. 1987’de eski Ýçiþleri Bakaný Hasan Abu Bava’yý ve haftalýk dergi al-Mussava’nýn baþyazarý Nabavi Ahmet’i öldürdüler. 1990 Ekiminde Parlamento Baþkaný Rýfat Mahcub’u, 1992’de laikliði savunan Faraj Fo öldürüldü. 17 Kasým 1997’de Luksor’da 58 turist ve dört Mýsýrlý öldürüldü. Ýkinci grup Þükrü Mustafa (1942-77) önderliðinde Cemaat-ül Müslimin örgütünü oluþturdular. Tarým eðitimi gören Mustafa cemaatini camilere göndermiyordu. Ýki bin kadar üyesi bulunan cemaat okumuþlardan oluþuyordu. Ancak hiçbiri mesleðinde çalýþmýyor, kol emeðine dayanan iþlerde çalýþýyorlardý. Evlilikte resmi nikah geçerli deðildi. Evli çiftlerden biri cemaate katýlýrsa evlilikleri geçerli deðildi. Ev kiralarý Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan gelen paralarla karþýlanýyordu. Mýsýr’daki yönetimi cahiliye olarak niteleyen Mustafa, ülkenin yabancýlar tarafýndan iþgal edilmesi halinde, “Yahudiler veya baþkalarý gelirse, Mýsýr ordusuyla birlikte savaþmayacaklarý, daha güvenli bir yere çekileceklerini” söylemiþtir. Ýslam dünyasýnda daha çok Orta Doðu bölgesinde kümelenen ve Suud Krallýðý ve Arap Emirliklerince desteklenen bu örgütler, deðiþik adlar almýþ olsalar da ideolojik kökenleri ve siyasal amaçlarý yönünden büyük bir benzerlik içindedir. Örneðin 1952 yýlýnda Filistinli Taki el-Din-el Nabhavi tarafýndan kurulan ve uzun süreden beri ayný ad altýnda Türkiye’de de faaliyetlerini sürdüren Hizb-ut Tahrir örgütü de Ýslam’ý bir halifelik çatýsý altýnda toplamayý temel hedef olarak seçmiþ, laiklik ve demokrasinin yeminli düþmaný bir örgüttür. NOTLAR
1 2 3 4
Karen Armstrong, The Battle for God (Allah Ýçin Savaþ), s. 290. Agy, s. 295. Agy, s. 244; Fi Zilal el Kuran, c. II, s. 1113, 1132, 1164. Agy, s. 240.
Sayý 15
¸ E SERÇESM
ELDEN ELE, KULAKTAN KULAÐA BÝR ZÝNCÝR OLUP ULAÞMALI BU GERÇEKLER
Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin! Bu mektup Tekirdað F tipi tecrit hücF tiplerindeki tecrit uygulamalarýrelerinde tutuklu bulunan devrimciler Tekirdað F Tipi Hapishanesi’nden Devrimci Tutsaklar ný daha da uzatabiliriz. Hem de sayfa“Hapishanelerde Neler Oluyor? Bilmek Hakkýnýz!” tarafýndan yazýlmýþtýr. Belki az çok larca. Ama gerek yok. Sanýrýz aktartanýyorsunuz, belki de hiçbir fikriniz kampanyasý çerçevesinde gönderdikleri bir mektupla dýðýmýz bu birkaç madde bile yeterinyok. Belki de yaþamýnýzýn bir dönece anlatýyor tecridi. hepimize çaðrýda bulunuyor. minde bizlerle kesiþti yollarýnýz, belki Ve þimdi yeni Ceza Ýnfaz Kanunu bir arkadaþýnýzdan biliyorsunuz ya da (CÝK) ile bütün bu yaþadýklarýmýz, bir akrabanýzdan dolayý tanýyorsunuz bizleri. maruz kaldýðýmýz tecrit iþkencesiyle sessiz sedaBu mektupta asýl yazacaklarýmýza geçmeden sýz hücrelerimize gömülmek istemiyoruz. Yeni önce bir de biz kýsaca tanýtalým kendimizi. KimiCÝK’in tek bir maddesi deðil, baþtan sona bütün miz onsekizindeyiz, kimimiz elli yaþýný geçtik. maddeleri incelendiðinde tecrit iþkencesinin, Kimimiz iþsizdik, kimimiz mühendis; kimimiz hukuksuzluðunun yasal uygulamalar haline getiriþçi, memur; kimimiz öðrenci, iþportacý, esnafýz. ildiði görülecektir. Bu mektubu, bilmediðiniz, Neden burada yattýðýmýzý da, neden hapishanede duymadýðýnýz ya da þimdiye kadar da yanlýþ bilgiolduðumuzu, “suç”umuzu da bilmek hakkýnýz. lendirildiðiniz F tipleri, tecrit ve Yeni CÝK konuKimimiz sendikalarda, derneklerde, meslek odasunda gerçekleri bir de bizden öðrenin diye yazlarýnda örgütlendik; kimimiz gecekondu yýkýmladýk. rýna direndik; kimimiz polisin terörüne, baskýsýna, Ama sadece bu gerçekleri bilesiniz, öðrenhukuksuzluðuna karþý boyun eðmedik, karþý koyesiniz diye deðil. Bu gerçekleri baþkalarýna da akduk. Ancak hepimiz, IMF’nin, Dünya Bankatarmanýzý istiyoruz. F tiplerindeki tecride ve bu sý’nýn sömürü politikalarýna, AB’nin ve ABD’nin tecridi yasal bir uygulama haline getirecek olan kuklasý haline gelen, ulusal onurumuzu ayaklar yeni CÝK’e karþý çýkmanýzý istiyoruz. altýna alan iktidarlara karþý çýktýk. Haklarýmýz ve Ýsterseniz önce dile getirdiðimiz bu gerçekleri özgürlüklerimiz için mücadele ettik. Sonuçta araþtýrýn, soruþturun; biz burada söylediðimiz her buradayýz. cümleyi dilerseniz belgelerle, tanýklarla kanýtlaAsýl konumuza gelelim. F tiplerini ne kadar yabiliriz. Bize yazmanýz, sormanýz yeterli. Ancak biliyorsunuz? Tecrit iþkencesi nedir, hiç duybu söylediklerimizin gerçek olduðuna inanýr, ikna dunuz mu? Bilmiyoruz... Ama Almanya’daki olursanýz bir sorumluluk da yüklenmiþ olacakNazi kamplarýný duymuþsunuzdur. Ya da sýnýz. Her þeyden önce vicdanen, adalet duygubugünün dünyasýnda ABD’nin Guantanamo’daki nuza karþý bir sorumluluktur bu. Kendinize karþý hapishanesini veya Irak’taki Ebu Gureyb hapisduyduðunuz ya da duyulmasýný istediðiniz sayhanesi’ni mutlaka duymuþ olmalýsýnýz. Ýþte gýnýn zedelenmemesi için bu sorumluluðu yerine ülkemizdeki F tiplerinin de o Nazi kamplarýndan, getirmelisiniz. “Bana ne” dediðinizde bilin ki, en Guantanamo ve Ebu Gureyb’lerden farký yoktur. baþta insanlýðýnýzdan bir þeyler kaybetmiþ olacakTürkiye’deki F tipleri 19 Aralýk 2000’de sýnýz. Biliyoruz, belki aðýr bir itham oldu ama ne yirmi sekiz tutuklunun yakýlarak, kurþunlanarak yazýk ki böyle olacaktýr. Düþünün... Ve unutöldürüldüðü, yüzlercesinin yaralandýðý “Hayata mayýn, 20 Ekim 2000’de F tipleri ve tecride karþý Dönüþ” operasyonunun ardýndan açýldý. Beþinci baþlatýlan ölüm orucunda þimdiye kadar 119 inyýlýna giren F tiplerindeki uygulamalar þöyle: san öldü. Altý yüzden fazla insan sakat kaldý. Ve beþinci yýlýnda halen sürüyor bu direniþ. Halen F tiplerine gelen herkes daha önce elle ve elekölüm döþeðinde tecridin kaldýrýlmasý için direnentronik cihazlarla defalarca aramadan geçirilmeler var. Belki ilk defa duydunuz, belki de görmek, sine raðmen giriþte atlet ve külotunuz da üzeriduymak istemediðiniz bu gerçekle bir kez daha nizde kalmayacak þekilde çýrýl çýplak soyulur. karþýlaþmýþ oldunuz bu satýrlarla. Sonuç olarak Dayatýlan bu onursuz ve ahlaksýz aramaya Desen: S. Erek, 1983, Siyasi Tutuklulara istesek de istemesek de, bir direniþ yöntemi direnirseniz, dayak yersiniz. Özgürlük Serisinden olarak doðru ya da yanlýþ da bulsanýz, ölümlerin Hastane ya da mahkemeye gidip gelirken daha yaþandýðý ve devam ettiði gerçektir. Ve bilirsiniz ki, kimse durduk yerde hapishaneden çýkmadan gidiþte BEÞ, dönüþte beþ kez olmak üzere tam ölmez, ölemez. Tecrit denilen politikanýn nasýl bir þey olduðunu anlaon kez aramadan geçirilirsiniz. manýz için hatýrlatmak istedik bunu da. Kaldýðýnýz hücreler tek ya da üç kiþiliktir. Tek kalýyorsanýz hiç kimseyle, üç kiþi kalýyorsanýz yanýnýzdaki iki kiþi dýþýnda -gardiyanlar hariçBu Mektubumuzla kimseyle konuþamaz, kimsenin yüzünü bile göremezsiniz. Hastane ve mahkemelere götürülürken bile hücrelere bölünmüþ araçlarla götürüBir Zincir Oluþturmak Ýstiyoruz. lürsünüz. Tecrit denilen karanlýk kuyuda boðulmak istenenleri boðdurmamak için Mahkemeye sunacaðýnýz el yazýsý savunmanýz önce hukuki bir bilgi ve uzatýlan bir zincir olsun bu. Bu zinciri oluþturmak için mektubumuzun yetkiye sahip olmayan gardiyanlar tarafýndan denetlenir. Gardiyanlar fotokopilerini çekerek tanýdýklarýnýza, eþinize dostunuza postalayabilirtarafýndan “sakýncalý” bulunmaz ve “olur” denilirse dilekçenizi mahkesiniz; mektubumuzu internet ortamýnda daðýtabilirsiniz; sendikacýysanýz meye ulaþtýrabilirsiniz. Yoksa el konulur. ya da bir dernekteyseniz panonuza asabilirsiniz; gazeteciyseniz köþe Avukatýnýzla görüþmeye giderken yanýnýza kaðýt kalem almanýz nizde yer verebilirsiniz, haber yaptýrabilirsiniz; ev kadýnýysanýz misafiryasaktýr. Hücrenizden en fazla elli adým uzaklýktaki avukat görüþüne gilerinize okutabilirsiniz; esnafsanýz iþyerinize asabilirsiniz; milletvekiliyderken, gidiþ ve dönüþte tam üç kez aranýrsýnýz. seniz meclis kürsüsünden okuyabilirsiniz; bu mektubu bir gazete ya da Bir haksýzlýða uðradýðýnýzda verdiðiniz dilekçenin akýbetini biledergide okuduysanýz kupürü kesip cüzdanýnýza koyup yakýnlarýnýza mezsiniz. Ýþleme konulup konulmadýðýný öðrenmek için bile dilekçe okutabilirsiniz... üstüne dilekçe yazmak zorundasýnýz. (Ek bilgi: Dört yýldýr F tiplerinden Kýsacasý sözlü ya da bu haliyle yazýlý olarak elden ele, kulaktan kuverilen onbinlerce suç duyurusu dilekçelerine raðmen ne uygulamalar laða bir zincir olup ulaþmalý bu gerçekler. Ýnsan düþüncesinin baský ve deðiþmiþtir, ne de keyfi dayatmalarda bulunan tek bir görevli cezalanzorla yokedilmesine karþýysanýz, iþkenceye, haksýzlýklara ve adaletsizlikdýrýlmýþtýr. Keza gelen ve giden mektuplarýmýzýn da akýbeti belli olmaz, lere karþýysanýz, insanýn sadece mezarda yalnýz kalabileceðine inanýyortýpký dilekçelerimiz gibi...) sanýz ve tecrit denilen bu silahýn bir gün size de yönelmesini istemiyorsanýz Bu Zincire Bir Halka da Siz Ekleyin! Acil ve hayati rahatsýzlýklarý nedeniyle revire çýkmak isteyip de “dokF tiplerinde tecridin kaldýrýldýðý, ölümlerin durdurulduðu günlerde tor çarþýda”, “doktor uzmanlýk sýnavlarýný kazanýp gitti” cevaplarýyla görüþmek umuduyla hoþça kalýn. doktor yüzü görmeden ölenler veya bizzat “doktor” tarafýndan hastalarýn Diren, Reddet, Hayýr De! kovulmasý F tiplerinin “sýradan” olaylarýdýr.
Ekim 2005
21
¸ E SERÇESM
Hacýbektaþ Türk-Ýslam’a Teslim Ýlhan Cem Erseven ierseven@mynet.com Ali Rýza Selmanpakoðlu yönetiminde Hacýbektaþ Belediyesi geçen yýl Hacý Bektaþ Veli’yi Anma etkinlikleri için kýrk sorudan oluþan bir kitapçýk yayýnlatýp daðýttý. Kitapçýðý, Gazi Üniversitesi’ne baðlý Türk Kültürü ve Hacý Bektaþ Veli Araþtýrma Merkezi’nin eski müdürü Prof. Dr. Alemdar Yalçýn ve ekibi hazýrladý. Bu yýl Hacý Bektaþ Veli Dostluk ve Barýþ Ödülü büyük olasýlýkla bu katkýsýndan dolayý Prof. Yalçýn’a verildi(1). Ne diyelim, ödülü verene ve alana hayýrlý olsun! (Bkz.: Serçeþme’nin 13. sayýsýndaki yazým.) Sayýn Selmanpakoðlu, kitapçýða yazdýðý önsözde Aleviliði dar kapsamda ve Ýslamî zeminde tanýmlamýþ: “(Alevilik) Hz. Ali’yi sevmek ve onu sevginin ve hoþgörünün sembolü olarak kabul etmektir. Bu sevginin kaynaðýnýn üç önemli nedeni vardýr. Birincisi Hz. Ali’nin Hz. Muhammet tarafýndan yetiþtirilmesi, damadý olmasý ve Hakk’a yürümeden önce Hz. Peygamber tarafýndan halife olarak vasiyet edilmesine karþýn ilk halife yapýlmamasý ve uðradýðý haksýzlýðýn kabul edilmezliðine olan inançtýr.”(s: 5) Ayný þeyi, Baþbakan R.Tayyip Erdoðan da söylüyordu. Karacaahmet Dergâhý Cemevi’ni yýktýrmaya çalýþýrken,“Hz. Ali’yi sevmek, Alevilikse, ben de Aleviyim” demiþti. Yakýnlarda da tekrarladý. Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in damadý olmasý ve “Halife” olarak vasiyet edilmesi, günümüz Anadolu Aleviliðine ne katký saðlamýþtýr? Hz. Muhammed’in damadý olmasý, Anadolu Aleviliði için bir “övünç” kaynaðý deðildir. Ýslam dünyasýna da pek bir katkýsý olmamýþtýr. Hz. Peygamber’in “damadý” ve “Halife”si olmasý, namaz kýlarken sinsice öldürülmesini de önlememiþtir. Salmanpakoðlu’na göre ikinci neden þudur: “Hz. Ali’nin Kuran’ý ve Ýslamiyet’i en iyi ve doðru olarak yorumlamasý ve Kuran’ýn özünü ve ruhunu öne çýkarýrken þekilcilik üzerinde durmamasýdýr. Bu tutumun özellikle Türklerin geleneklerine uygun bir kolaylýk getirmiþ olmasýdýr.” Buradan ne anlaþýlýr? Hz. Ali, Kuran’ý yorumlamýþ ve düzenlemiþtir. Oysa günümüzde ne bir Alevi Dedesinin elinde, ne de Ýslam ülkelerin herhangi birisinin arþivinde böyle bir Kuran vardýr. Aleviler, Kuran’ýn bozulduðuna, “Ali ile Ehlibeyt ile ilgili bölümlerin çýkarýldýðýna, halifelerin kendi çýkarlarýna uygun bölüm ve ifadeler eklediklerine” inanýrlar. Kuran’ý yeniden düzenlemeye çalýþmasýndan kastedilen, Þerif erRadi (ö. 406/1015) tarafýndan derlenen ve Hz. Ali’ye maledilen özlü sözlerinin yer aldýðý Nehc-ül Belaga adlý kaynaksa, bu da doðru bir referans deðildir. Kuran’ýn özünü ve ruhunu öne çýkarýrken Hz. Ali’nin þekilci olduðunu görmek için Nehc-ül Belaga’ya bakmak yeterlidir. Örneðin þu sözler, bunu açýkça belirtir “Savaþ (cihad), Ýslamýn en yüce rüknüdür… Ve namaz kýlmaktýr, çünkü bu dinin esasýdýr.” “Sakýn kadýnlara danýþma, onlarýn reyleri zayýftýr, azimleri gevþektir.” “Namaz her temiz kiþinin Tanrýya yaklaþmasýdýr. Hac, her zayýfýn savaþýdýr. Her þeyin zekatý vardýr, bedenin zekatý da oruçtur.” “Kuran’ýn ipine sarýl, onu kendine öðütçü bil, tam helalini helal taný, haramýný haram.” “Bil ki sen ahiret için yaratýldýn, dünya için deðil. Yok olmak için halkedildin, kalmak için deðil. Ölüm için varsýn sen, yaþamak için deðil.”(2) Hz. Ali’nin bu sözlerinden hangisi, Anadolu Aleviliðine denk düþmektedir? Kitapçýk Dört Kapý kavramýný açýklarken, “Þeriat Kapýsý”ný Sünni bakýþ açýsýyla yorumlamýþtýr: “Birinci kapý (aþama) Þeriattýr: Bu aþamada Ýslamiyet’i kabul etmek, Hz. Peygamber’i ve Hz. Ali’yi sevip saymak, Kuran’ý Hz. Ali’nin yorumladýðý gibi akýl ve ilim yoluyla anlamak, Hz. Ali’yi sevgi ve hoþgörünün sembolü olarak görmek.” Bu, Sünni Þeriat tanýmlamasýdýr. Alevilik-Bektaþilikte, “þeriatýn tanrýsal kaynaklarý, doðrudan doðruya insan olarak Muhammet’in içgüdüsel zekasýnýn, sezgisel aklýnýn ürünleridir.”(3) Yalýn anlatýmla, Þeriat Kapýsý, insan-ý kâmil aþamalarý sýralamasýnda ilk sýrada yer alan, insanýn kendi kendini eðitmesi evresidir. Buyruk’a göre bu Kapý’da insan
22
okur-yazar olmalýdýr. Ancak okuyan, okuduðunu anlayabilen, dünyayý ve toplumu algýlayabilen, tanýyabilen kiþi sorunlara çözüm bulabilir. Þeriat Kapýsý’nýn On Makamý þöyledir: Ýman etme, Ýlim öðrenme, Ýbadet etme, Haramdan uzaklaþma, Ailesine yararlý olma, Çevreye zarar vermeme, Peygamberin emirlerine uyma, Þefkatli olma, Temizliðe özen gösterme ve Yaramaz iþlerden sakýnma.(4) Sormak gerekir, bu iki anlatýmýn iliþkisi var mý? Makâm’lardan iþinize geleni alýp Sünniliðe uygun bir taným yapmak konuyu çarpýtmaktýr. “Ýman etme” makamý, Tanrýnýn birliðine, meleklerine, peygamberlerine inanmak demek deðildir. Bu “zâhiri” anlamýdýr. Onun bir de “bâtýni” yönü vardýr ki Bektaþilikte aslolan budur. Batýni anlamda iman etme, “Mürþit önünde, yol’un bütün kurallarýna uyacaðýna söz verme; bu inancýný ikrara baðlama; gönül yoluyla Hakk’a iliþkin anlamý, sezgiyi/bilgiyi” yakalamaktýr.(5) “Ýbadet etme” makamý ise, zâhiri anlamda, belli zaman ve biçimlerle Tanrýya yakarmadýr. Bâtýni anlamda ise: “Her an Tanrýyý gönlünde taþýma; bu yolla sürekli namazda olma. Ýnançta gönül, hem Tanrýnýn evi hem de tanrýsal olana ulaþma aracý olan gönül bilgisinin, sezgisel aklýn birikmiþ biçimidir.Emek vererek yaþanarak elde edilen gönül bilgisi ile Tanrý’yý her an kendi evinde konuk etmek, gerektiðinde O’nunla söyleþmek, namaz anlamýnda asýl ibadet olarak algýlanýr.”(6) Namaz sözcüðüne takýlýp “Bektaþilik de namazý öneriyor” varsayýmýnda bulunamayýz. Vurgulanan namaz kavramý, Alevilerin cemevinde halka oluþturacak biçimde düzen alarak ve Tanrý’nýn yansýmasý olarak algýlanan didara (yüze, birbirinin cemaline) dönerek kendini Tanrý’ya teslim etmesidir. Alevilik ve Bektaþilikle ilgili kavramlarý, Sünni Ortodoks Ýslam anlayýþýna göre tanýmlarsak, Aleviliði ve Bektaþiliði öz benliðinden uzaklaþtýrmýþ ve yönünü þeriata çevirmiþ oluruz. Bu, inanç kültürümüzü yozlaþtýrmak olur. Gelelim sorulara. Ýlk soruda Aleviliðin tanýmý þöyle yapýlmýþ: “Alevilik, Ýslam öncesi ve sonrasý kültür ve inançlarý uzlaþmacý bir þekilde kendine has özellikleriyle bünyesinde toplayan bir Ýslami inanç ve kültür olgusudur.” Aleviliði, “Ýslamî” olarak gören bu yaklaþým yanlýþtýr. Alevilik tümüyle Ýslamî deðildir, ancak bünyesinde Ýslamî motifler de taþýyan Anadolu’ya özgü bir inançtýr, kültür olayýdýr. Dördüncü soruda, Alevilik ve Bektaþilik inancýnýn özünün “Ýslamiyet” olduðu, Kuran’a dayandýðý vurgulanmaktadýr. Oysa Alevilik ve Bektaþiliðin temelinde “insan” vardýr. Hünkâr’ýn dediði gibi, “Okunacak en büyük kitap insandýr.” Evet, Aleviler, Bektaþiler hiçbir zaman Kuran’ý yadsýmamýþlardýr, ancak biçimsel olarak bakýp “tefsir” ya da “Türkçe meali”ni yapmamýþlardýr. Akýl ve mantýk süzgecinden geçirmeye, yani Kuran’ý Natýk’a inanýrlar. Bu yaklaþýmla Tanrýyý özünde bulur, “vahdeti vücut” olur. Kitapçýkta yazýldýðý gibi olsaydý, Aleviler, camiden çýkmazdý. Yüzyýllar içinde zulüm ve katliamlara uðramazdý. Beþinci soruda Dört Kapý kavramý açýklanýrken, “Tarikat Kapýsý” da Sünnice açýklanmýþ. Tarikat Kapýsý, Kuran’ýn asýl bâtýn anlamýna ulaþmak için tutulan yolun adýdýr.Tarikat Kapýsý’nda yer alan on makam Ýslam dininin kendine özgü ahlaksal kurallarý deðildir. Tüm dinlerde, inançlarda yer alan kurallardýr. Bu basamaklarý tümüyle Ýslamiyet’e mal etmek yanlýþtýr. Alevilik-Bektaþilikte Tarikat Kapýsý: “Bir pirin, mürþidin Hakk’a ulaþmak için Ýslam dinini yorumlayarak oluþturduðu, kendine özgü kurallarý, ilkeleri ve törenleri bulunan bir inanç yoludur. Bir gönül yolu olarak algýlanmasýna karþýn diðer yandan, yaþanýþýnda, kendini bir örgüt olarak dayatan Sünni þeriata karþý konumlanan ve devletin/dinsel Ortodoks özkaynaðýn uzaðýnda adam yetiþtiren bir okuldur. Bu anlamda yeri geldiðinde savunma yapan, yeri geldiðinde mücadele veren Bâtýni bir kurumdur.”(7) Türk-Ýslam sentezinin apaçýk sýrýttýðý soru maddesi ise dokuzuncu sorudur. Burada, “Alevilik-Bektaþilik Ýslamiyetin dýþýnda bir inanç mýdýr?” diye sorulmakta ve hemen, “Alevilik-Bektaþilik kesinlikle Ýslam dairesinin içindedir” diye kestirilip atýlmaktadýr. Gerçekte Alevilik-Bektaþilik ise “Türk kültürünün Ehlibeyt sevgisi ile harmanlanmasý sonucu ortaya çýkan, Ýslam’ýn inanca dair temel ilkelerine ters düþmeyecek biçimde þekillenen” bir yorumu deðildir. “Cem
Sayý 15
¸ E SERÇESM
erkânýnýn yürütülmesi sýrasýnda birçok Kuran-ý Kerim ayetine dayanýlýr ve bu ayetler esas alýnarak” yürütülür savý da bilerek yapýlan bir çarpýtmadýr.(8) Alevilik-Bektaþilik, Ýslam dairesi içinde sýnýrlý deðildir. Böyle olduðu savunuluyorsa, Dedelik kurumunu, müsahipliði, semahý, cem törenini, baðlamayý, zakiri, deyiþ ve nefesleri, Ýslam dairesinin neresine koymalýyýz? Bunlardan hangisi, Ýslam ülkelerinde, örneðin Hz. Ali’yi baþ tacý yapan, Ehlibeytçi Caferi mezhebine göre ibadetlerini yerine getiren Ýran’da var? Durum böyleyken Alevilik ve Bektaþiliði Ýslam’ýn içinde saymanýn anlamý var mý? Bu ýsrarcý yaklaþýmýn altýnda, Alevileri zorla caminin içine sokma, bin yýllardýr sürdüre geldikleri inanç ve yaþam biçimlerini yok sayma, daha ötesi “Ýslamî çizgi içinde ehlileþtirme” politikasý yatmaktadýr. Üzücü olan bu asimilasyoncu politikaya, bazý Alevi-Bektaþi kurum temsilcilerinin ve yerel yöneticilerin destek olmasýdýr. Yüzyýllardýr süren Anadolu Aleviliðini yozlaþtýrma kampanyasýna böyle gönüllü katýlmak döneklik deðil midir? Biz, “Alevilik-Bektaþilik Ýslamýn dýþýndadýr” demiyoruz. Bunu dersek, Hz. Ali’yi, Ýmam Hüseyin’i, On Ýki Ýmamlarý, “Allah-MuhammedAli” üçlemesini, Kerbela olayýný, Cem töreninin anayasasý sayýlan “Buyruk”un sahibi Ýmam Caferi Sadýk’ý, Muharrem Orucunu nereye koyacaðýz? Bunlarý, Ýslam dýþý inançlardan hangisinin içine yerleþtirebiliriz? Aleviliði ve Bektaþiliði, kesin bir çizgiyle ayýrýp ne tümüyle Ýslam’ýn dýþýnda diyebiliriz, ne de Ýslam’ýn içinde diyerek kendimizi Sünni Ortodoks inanca þirin gösterebiliriz? Alevilik, Dedesiyle, zakiriyle, semahýyla, deyiþleriyle, cem töreniyle yaþaya gelmiþtir ve yaþayacaktýr: Yaþayan Alevilik, Anadolu Aleviliðidir. Bu saatten sonra Aleviliðe ve Bektaþiliðe “yeni don biçme”nin hiçbir anlamý yoktur. Hele Türk-Ýslam Sentezi kafasýyla -kafasýzlýðýyla da denilebilir- yeni “tez”ler üretip sunmak, kafalarý karýþtýrmaya, Aleviliði gericiliðe ortak etmeye çabalamaktan baþka bir þey deðildir. Kitapçýk onuncu soruya yanýtýnda, “Alevi-Bektaþiliðin baþka dinlerden etkileniþini istismar ederek Alevilik-Bektaþilik olgusunu Ýslamiyet’in dýþýnda görmek de çok yanlýþ ve kasýtlý bir saptýrmadýr” demektedir(9) Bu tümden yanlýþtýr ve asýl “kasýtlý saptýrma” burada yatmaktadýr. Neymiþ Alevilik Ýslam’ýn içinde deðildir diyenlerin kastý? Boþ konuþmalarla kafa bulandýrmak istemeyenler bu soruya açýk yanýt vermek zorundadýr. Anadolu Aleviliði, Anadolu’da oluþmuþ bir sentezdir. Bu sentez, Uzak-Doðu inançlarýndan, Þamanlýktan, Antik Anadolu dinlerinden, Hýristiyanlýktan izler taþýr. Kuþkusuz Ýslam’dan da çeþitli unsurlarý içine katmýþ ve kendine özgü senkretik bir yapý oluþturmuþtur. Aleviliðin, insanlar, dinler, sýnýflar, ýrklar arsýnda ayrým yapmamasýný, 72 millete bir gözle bakmasýný ve zulme ortak olmamasýn saðlayan bu sentezdir.(10) Kitapçýk 33. soruda Alevi-Bektaþiliðin, Maniheizm ve Budizmden etkilenmediðini söylüyor. Gözle görülür benzerlikleri ise “paralellik” diye geçiþtirmeye çabalýyor. Bu yazarlar, “Eline, Beline, Diline Sahip Ol” ilkesinin Maniheizm’deki “Üç Mühür” kavramýndan kaynaklandýðýný nasýl bilmezlikten gelirler?(11) Ayný biçimde, “Dört Kapý” kavramýnýn temelini, Budizm’in “Dört Raslayýþ” teorisi oluþturmaktadýr.(12) Son olarak, 37. soruda, þöyle diyorlar: “Gerek Hacý Bektaþ Veli, gerekse Pir Sultan Abdal, insancýl, hoþgörülü, barýþçýl ve demokrat þahsiyetlerdir. Siyasal ideolojilerle Anadolu Alevi-Bektaþiliðinin inanç boyutunu birbirine karýþtýrmamak gerekir. Çünkü siyasal ideolojiler güncellik taþýrlar ve zamanla anlayýþlarýn deðiþmesi ile deðiþirler. Oysa inançlar insanlarýn kalbinde ve beyninde binlerce yýl yaþarlar.” Hünkar Hacý Bektaþ Veli ve ulu ozan Pir Sultan Abdal kendi hallerinde yaþayan, günlerini ibadetle geçiren, saygýn kiþiler olarak tanýtýlmýþlar. Gerçek öyle midir? Hacý Bektaþ Veli, Anadolu’ya geldiði sýralarda ortaya çýkan Babalýlar Ayaklanmasýnda (1240), kardeþi Menteþ’le birlikte yer aldýðýný ve kardeþinin ayaklanma sýrasýnda öldürüldüðüne hiç deðinmemiþler. 16. yüzyýlda Osmanlýnýn Hýzýr Paþa’sýna karþý çýkan ve “Gelin canlar bir olalým Münkire kýlýç çalalým Yoksulun hakkýn alalým Tevekkel tü ta’alallah.” diyen Pir Sultan Abdal’ý nasýl olur da döneminin olaylarýna siyasal açýdan bakmamýþ göstermeye çalýþýrlar? Her ikisi de siyasi mücadele
Ekim 2005
gütmüþlerdir. Hiç biri dergâha kapanarak sabahtan akþama dek dua edip, namaz kýlmamýþtýr. Pir Sultan Abdal, ibadet ettiði için mi asýldý? Öyle olsaydý, Pir Sultan’ýn nefesleri bugüne dek gelmez, cemlerde, mitinglerde, çeþitli toplumsal etkinliklerde söylenmezdi. Onun nefesleri siyasi içerik taþýdýðý için hâlâ marþ olarak gümbür gümbür söyleniyor. Hacý Bektaþ Veli’nin sözleri de siyasi içerik taþýdýðý için bugün evrensel bir mesaj olarak kabul ediliyor. Bunlarý görmezlikten gelip Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’yi ya da Pir Sultan Abdal’ý iyi bir Müslüman gibi göstermenin anlamý yoktur. Bu, “iyi niyetli” de deðildir. Sonuç olarak, bu kitapçýk satýr aralarýna yerleþtirerek Türk-Ýslam Sentezi düþüncelerini “Alevilik, Bektaþilik budur” diye dayatmak istenmektedir. Devletin, Alevi-Bektaþileri “asimile” ederek “Ýslamî” çizgide “hizaya getirme” çabasýna Hacýbektaþ Belediye Baþkaný Sayýn Selmanpakoðlu da destek vermiþtir. Umarýz Selmanpakoðlu, gelecek yýl “Alevinin Namaz Kitabý” ile baþlayan bir dizinin basýlýp, daðýtýlmasýna destek olmaz.
DÝPNOTLAR 1. Ýsmail Kaygusuz Serçeþme’nin 4. sayýsýnda bu kitap projesinin arka planýný tüm çýplaklýðýyla anlatmaktadýr. 2. Erdoðan Aydýn, “Aleviliði Ne Yapmalý?”, Pir Sultan Abdal Dergisi, sayý: 59, 2005, Ankara. 3. Esat Korkmaz, Dört Kapý Kýrk Makam, Þahkulu Sultan Külliyesi Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Araþ. Eðit. Ve Kült. Vakfý Yayýnlarý, 1995, Ýstanbul. 4. Korkmaz, Agy. 5. Korkmaz, Agy. 6. Korkmaz, Agy. 7. Korkmaz, Agy. 8. Sorularla Alevilik- Bektaþilik, Hacýbektaþ Belediyesi Yayýnlarý, 2004, s: 22, soru: 9. 9. Agy. s: 23, soru:10. 10. Reha Çamuroðlu, Günümüz Aleviliðinin Sorunlarý, Ant Yayýnlarý,1992, Ýstanbul. 11. Ýlhan Cem Erseven, “Budizmde ‘Dört Raslayýþ’ Kavramý ile Bektaþilikte ‘Dört Kapý’ Olgusu”, Nefes Dergisi, 1994, Ýstanbul. 12. Ýlhan Cem Erseven, “Budizm ve Bektaþilikte Ortak Motifler”, Bilim ve Ütopya, Aðustos 1996, sayý:26, Ýstanbul.
Çaðdaþ Türk Romaný ve Öyküsünde
Aleviler Ýlhan Cem Erseven ISBN 975-335-052-X 15 x 23 cm 328 sayfa 15 YTL Haziran 2005
Alev Yayýnlarý Tel/Faks: +90 (0)212.519 56 35 www. alevyayinlari.com TOPLU ALIMLARDA %40 ÝNDÝRÝM YAPILIR 23
¸ E SERÇESM
Avrupa Birliði’nin Türkiye Ýlerleme Raporu Aleviler Üzerine Ne Diyor?
D
in özgürlüðü bakýmýndan hem yasal mevzuatta hem de uygulamada Ekim 2004’ten beri yalnýzca sýnýrlý bir ilerleme saðlanmýþtýr. Dernekler yasasýndaki iyileþtirmelere karþýn mevcut yasal çerçeve hala dini topluluklara, dinlerini koruyup geliþtirmek üzere tüzel kiþiliði olan dernekler kurma hakkýný tanýmamaktadýr. Uygulamada Müslüman olmayan dini topluluklar önemli sorunlarla karþýlaþmaya devam etmektedir: Tüzel kiþilikleri yoktur, mülkiyet haklarý sýnýrlandýrýlmýþtýr ve vakýflarýnýn yönetimine müdahalelerle karþýlaþmaktadýrlar ve kendi din adamlarýný eðitmelerine izin verilmemektedir. Sünni Müslüman olmayan Alevi toplumu, ibadet yerlerinin tanýnmasý, ilgili devlet kuruluþlarýnda temsil edilmeleri ve zorunlu din dersleri kapsamýnda zorluklarla karþýlaþmaya devam etmektedirler. (Sayfa 30)
M
üslüman olmayan topluluklarýn durumu açýsýndan henüz bir deðiþme olmamýþtýr. Özellikle Alevilerin bir dini topluluk olarak resmen tanýnmamasý sürmektedir ve Diyanet içinde resmen temsil edilmemektedirler. Hâlâ ibadet yerlerinin açýlmasýnda zorluklarla karþýlaþmaya devam etmektedirler -onlarýn ibadet yeri olan Cem evlerinin yasal statüsü yokturve yetkililerden mali kaynak almamaktadýrlar. Ocak 2005’te Alevi toplumunun Ankara’da bir Cemevi inþa etmesine, cemevi bir ibadet yeri sayýlmadýðý gerekçesiyle izin verilmemiþtir. Alevilerin istemlerini giderek artan ölçüde dile getirmelerine karþýn yetkililer, özellikle Diyanet, mevcut uygulamalarý deðiþtirme gereðini kabul etmemektedir. (Sayfa 31-32)
A
levi çocuklar, onlarýn özgüllüklerini kabul etmeyen okullarda, zorunlu Sünni din eðitimine tabi tutulmaktadýr. Zorunlu Sünni din eðitimi konusunda bir Alevi çocuðun ailesinin Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi nezdinde açtýðý dava hâlâ sürmektedir. Þubat 2005’te Milli Eðitim Bakanlýðý, zorunlu din eðitiminin önümüzdeki yýldan baþlayarak Alevilik ve Hýristiyanlýk ve Musevilik gibi diðer inançlarý da içereceðini belirtmiþtir. (Sayfa 32)
24
ÝLHAN CEM ERSEVEN’ÝN YENÝ ÇIKAN KÝTABI
Çaðdaþ Türk Romaný ve Öyküsünde Aleviler Lütfi Kaleli 2 Ekim 2005
Y
azlýktan dönüp Alev Yayýnevi’ne uðradýðýmda, benim “Ýslam’da Kadýnlar, Cihat-Þeriat-Reform” (Haziran 2005) adlý kitabým ile sevgili dost Ýlhan Cem Erseven’in “Çaðdaþ Türk Romaný ve Öyküsünde Aleviler” (Haziran 2005) adlý kitabýný gördüm. Hem kendi adýma, hem de Erseven adýna sevindim. Günümüz koþullarýnda kitap yayýnlamak artýk bir sorun. Bu sorunu sevgili Erseven, önsözünde þöyle belirtiyor: “Dosyanýn yazýmýný Eylül 2001’de bitirdim. Basýlmasý için Ýstanbul’da Alevilik ve Bektaþilik ile ilgili basým/yayýn yapan önemli saydýðým saygýn yayýnevlerine baþvurdum... Kimileri ekonomik sorunlarý nedeniyle basamayacaðýný, kimileri bir-iki yýl sonra yayýn programýna alabileceklerini söylediler. Bir kýsým yayýnevleri ise, ‘Ýlgili uzman arkadaþlar inceliyor’ bahanesiyle dosyayý ellerinde tutup, ýsrarlý sormam sonucu utanma(!) belasýna geri verdiler. Holdingleþmiþ bir yayýnevi de, Alevilik konusunda uzman sayýlan ve dost olduðunu sandýðým bir yazar arkadaþýmýn ‘basýlamaz’ diye rapor vermesi üzerine basmadý...” Böylece dört yýl geçiyor aradan ve Alev Yayýnevi gerçekleþtiriyor bu iþi... Kitabýna büyük bir emek vermiþ Erseven. Benim görmediðim, adlarýný bile bilmediðim birçok kitabý bulmuþ, incelemiþ, titiz bir çalýþmayla doðrularý ve yanlýþlarýyla okuyucuya aktarmýþ. Eminim ki Aleviliði konu alan ve Erseven’in de ulaþamadýðý daha birçok kitap vardýr. Nitekim komþu hakkýný gasp edip mahkemede inkâr eden; ama Cem’de komþu rýzasýný alamadýðý için suçunu itiraf edip cezasýna razý olan Alevi canlarýn yaþam öykülerini anlatan, benim 1972 yýlýnda yayýnladýðým “Görgü” adlý romanýma da sevgili Erseven ulaþamamýþtýr. Bunu bir örnek olsun diye anýmsattým sadece... Erseven’in incelemeye aldýðý kitaplarý, okuyucular da bilsinler diye þu sýralama ile veriyorum: Aleviliði Eksen Alan Romanlar: Yusuf Ziya Bahadýnlý: Güllüceli Kazým, 1965. Ümit Kaftancýoðlu: Yelatan, 1972. Lütfi Kaleli: Kardeþlerin Kini, 1976. Erhan Bener: Elifin Öyküsü, 1980. Hasan Kýyafet: Ali Ali, 1985. Ýlhan Önal: Üç Nesil, 1987. Ýsmail Kaygusuz: Savaþlý Yýllar: Son Görgü Cemi-I, 1991. Ahmet Ümit: Bir Ses Böler Geceyi, 1993. Aleviliði Yan Konu Olarak Alan Romanlar: Sadri Ertem: Çýkrýklar Durunca, 1931. Kemal Tahir: Rahmet Yollarý Kesti, 1957. Fakir Baykurt: Kaplumbaðalar, 1967. Yaþar Kemal: Binboðalar Efsanesi, 1971. Yýlmaz Güney: Soba, Pencere Camý ve Ýki Ekmek Ýstiyoruz, 1977. Latife Tekin: Berci Kristin Çöp Masallarý, 1984, Süleyman Çiltaþ: Binboðalý Kökçüler, 1993. Vedat Türkali: Güven-II, 1999. Ayþe Kulin: Köprü, 2001.
Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþleyen Romanlar: Kemal Bilbaþar: Cemo, 1963, Memo-I, II, 1966-1968. Mustafa Yeþilova: Kopo, 1976, Karasu, 1981. Ali Aslan: Serçe, 1988. Haydar Iþýk: Dersimli Memik Aða, 1990. Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar: Yakup Kadri Karaosmanoðlu: Nur Baba, 1922. Refi’ Cevad Ulunay: Mermer Köþkün Sahibi, 1959. Musahipzade Celal: Mum Söndü, Oyun, 1930. Türk Öyküsünde Aleviler: Ömer Seyfettin: Harem, 1918. Sabahattin Ali: Hasan Boðuldu, 1943. Yusuf Ziya Bahadýnlý: Ýtin Olam Aðam, 1964. Haldun Taner: “Kantar Katibi Ali Rýza Efendi”, “Ablam”, Þiþhane’ye Yaðmur Yaðýyordu, 1970. Ümit Kaftancýoðlu: Hakullah, 1972, “Almanya Dönüþü”, Çarpana, 1975; “Yat-Kalk”, Dönemeç, 1976; “Ali Dârý’nda”, “Karakazan-Þeydullah”, Ýstanbul Allak Bullak, 1983. Ýnci Aral: Kýran Resimleri, 1983. Osman Þahin: Son Yörük, 1992. Ali Balkýz: “Ceviz Aðacý”, Bütün Ülke Yeþil Vadi, 1999; “Dilbaðý” “Delikli Taþ”,.Dilbaðý, 1999. Alevi-Bektaþilere en çok hakaret içeren kitaplarýn baþýnda Nur Baba romaný ile Mum Söndü oyunu gelmektedir. Nur Baba’yý didikdidik eden Erseven, bir yerde þunlarý söylüyor: “Görüldüðü gibi Macid’in anlatýmlarýndan ve gözlemlerinden bir Bektaþi ayini ‘ayin’ olmaktan çýkýp ayyaþlýðýn son noktaya vardýðýný ve kadýn erkek iliþkilerinin ‘tarikat kardeþliði’ sýnýrlarýný aþýp ahlaksýzlýðýn, serkeþliðin ve cinselliðin kendini daha iyi gösterdiði bir seremoniye dönüþmüþtür... Bu romaný ilk kez okuyanlar açýsýndan bakýldýðýnda, Bektaþiliðin; ayyaþlarýn, sarhoþlarýn, fahiþe ruhlu kadýnlarýn savunulduðu, davranýþlarýnýn hoþ görüldüðü bir öðreti; dergâhlarýn da içki içilen ve seviþilen bir meyhane olduðu sonucu çýkmaktadýr... Tüm bu içkili muhabbetlerde, kara sakallý, çirkin suratlý bir tekke derviþinin, Nur Baba’nýn, Bektaþi babasý kisvesi altýnda kendine yarattýðý cennette, ‘nasip almak’ için dergâhýn kapýsýna gelen ve içeri giren Nigar Haným’la olan ‘aþk-ý muhabbet’lerine de bir göz atmak gerekir. Çünkü adýný Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’den alan Bektaþilik öðretisinin hoþgörü, sevgi, kardeþlik içeren ilkelerinin nasýl çiðnendiðini, çirkinlik ve ahlaksýzlýða kadar nasýl uzandýðýný görürüz.” (Sayfa: 177). “Oysa Bektaþilikte ‘nasip alma’ böyle deðildir. Alevi-Bektaþilerde ‘Ýkrar verme’, yani ‘Nasip alma’ eylemine ‘Miraç’ denilir. Bu ise, yeni bir yaþama geliþin, doðuþun baþlangýcýdýr; yani yeni bir yolculuða atýlan ilk adýmdýr. Bu yeni doðuþ, anasýz-babasýz dünyaya ikinci kez geliþ demektir. Mürþit,
Sayý 15
¸ E SERÇESM
Baba, Rehber, Ana yerindedir. Ýkrar ve Nasip alma, ‘Hak-Muhammet-Ali’ye ikrar verip iman ederek, bütün günahlara tövbe edip, eline-diline-beline sahip olarak yaþamak’ demektir... Kýsaca Nasip alma, bir çeþit ant içme törenidir...” (Sayfa: 181). Mum Söndü oyununda bu çirkinlik ve hakaretler daha da boyutlanýr; tarih boyunca söylenegelen “Cemlerde horoza mum söndürtüp ana-bacý tanýmadan herkes tutuðunu becerir” iftirasý, ne yazýk ki oyun olarak ülkenin her bölgesinde sahnelendi... Bu oyun, benim gazetecilik yaptýðým 1960’lý yýllarda “Türk Kadýnlar Birliði Malatya Þubesi” tarafýndan Malatya’ya da getirildi. Ankara Mithatpaþa Tiyatrosu’na baðlý Yýlmaz Guruda Topluluðu, 15 Þubat 1966 akþamý devletin resmi kurumu olan Sümerbank Fabrikasý salonunda oyunu sahnelemeye baþladý... Malatya Alevileri adýna, Dernek Baþkaný Abbas Önen’in önderliðinde dört kiþilik heyet olarak Vali Ali Rýza Aydos’u makamýnda ziyaret edip tepkimizi gösterdik. Ne yazýk ki Vali Bey, “Bu bir sanat eseridir, yasaklayamam!” diyerek tepkimizi dikkate bile almadý. Biz de 16 Þubat 1966 tarihli dilekçemizle Savcýlýða suç duyurusunda bulunup oyunun yasaklanmasýný istedik, ama bir sonuç alamadýk. Ben, 18 Þubat l966 tarihli gazetemde “Hortlatýlmak Ýstenen Zihniyet” baþlýklý makalemde oyun yazarýný, oynayan ve oynatanlarý da bunlara göz yuman devlet yetkililerini de kýnamakla baþ baþa kaldým... Mum Söndü oyunu için Erseven diyor ki: “Þimdi sormak gerekir: Gerçekte Bektaþi tekkelerinde böylesine yüz kýzartýcý; Babalarýn, Dedelerin, Derviþlerin kendi cinsel arzularýný tatmin etmek için böyle bir ortamýn saðlandýðý ve tekkelerin asýl amacýný býrakýp bu tür amaçlar için kullanýldýðý görülmüþ müdür? Fakat nedense kimi aydýn geçinen yazarlarýmýz, roman ve oyun tekniði içerisinde sözde Bektaþiliðin gerçekte ne olduðunu anlatmak gibi bir gerekçe ileri sürseler de, yazdýklarýnýn satýr aralarýnda usta bir kývraklýk ve söz cambazlýðýyla Bektaþiliði ve ayný zamanda Aleviliði (özellikle Kýzýlbaþ sözcüðünü kullanmaktan daha çok zevk alarak) kötülemekten, karalamaktan, Sünni inanç karþýsýnda küçük düþürmekten geri kalmýyorlar.” (S. 225-226). Bilerek veya bilmeyerek yapýlan bu tür yanlýþ yayýnlar, Osmanlý döneminden gelen Þeyhülislam fetvalarýyla da buluþunca, Sünni kesimde Alevi-Bektaþileri aþaðýlamalara ve düþman tavýrlar sergileyen fanatiklerin ise, soykýrým yapmalarýna bile yol açmaktadýr. Bunun bir diðer nedeni de baskýlar yüzünden asýrlardýr daðlarda kapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm edilmiþ olan Alevilerin, kendilerini kent yapýsýnda da gizlemeleridir. Memursa, terfi edememek korkusuyla; esnafsa, ekmek kapýsýnýn kapanmasý endiþesiyle kendilerini gizlemektedirler. Nitekim Kardeþlerin Kini romanýnda bir gazeteci olan Latif bile Aleviliðini gizleme gereðini duymaktadýr... Erseven, bu konuya, Kaygusuz’un Savaþlý Yýllar romanýndan yaptýðý bir alýntýyla deðiniyor ve de Alevilerin ibadetindeki saflýðý, arý ve duruluðu özetle þöyle gösteriyor: “Resmi mezhebe aykýrý olan ‘ibadetleri’ her dönemde yasakladýðýndan ve baskýdan dolayý, gizli ‘ibadet’ yapmayý kendilerine ilke edinmiþler. ‘Ýbadet de gizli, kabahat da gizli’ diye bir de özdeyiþ söylenir aralarýnda. ‘Ýbadet’ gizli ama bu ibadete katýlmak
Ekim 2005
için hiçbir kabahat gizli kalamaz. Onlardan arýnýlmasý, açýklanýp ortaya dökülmesi gerekir. Görgü Cemi, öyle camilerde arka arkaya sýralanýp, birbirine arkasýný dönerek anlamlarýný bilmedikleri dualarý okumaya benzemez. Duyarak, hissederek, anlayarak, dinleyerek ‘tapýnýlýr’. Günahlardan arýnýp durularak Hakk’a, halkla birlikte gidilir... Sevgide bütünleþir, insanlaþtýrdýklarý Tanrý ile sevgi bahçesinde bir can, bir vücut olurlar. Günahlarýný baðýþlasýnlar diye ‘Tanrý’ya koþmazlar...” (Sayfa: 291). Hakullah romanýnda, inançlý saf insanlarý sömüren kimi dedeleri eleþtiren Kaftancýoðlu’nu haklý bulan Erseven, bu konuda bir özeleþtiri yapmayý da uygun buluyor: “Kars yöresi Alevilerin Dedeye olan katý baðlýlýklarýný, inançlarý uðruna kendilerini soyan, hakullah denilen hizmet parasýný zorla toplayan Dedelere karþý tavrýný; gerçek bir Dedenin nasýl olmasý gerektiðini yalýn bir dille anlatmaktadýr. Gözlemleri yerinde ve gerçekçidir. Okuduðumuzda ister istemez, Aleviliðin bir çýkar ve geçim yolu olduðunu, olaylarýn örtüsü içinde halimize gülünecek ve aðlanacak durumlarýn da var olduðunu görürüz. Daha doðrusu Kaftancýoðlu, bu çalýþmasýyla Alevilik konusunda fazla bir þey vermeyen bir cahil Dedenin elinde, varýný yoðunu veren saf, körü körüne inanmýþ Alevilerin gözlerini açmalarý için rehber olmaktadýr...” (Sayfa: 188). Ele alýnan roman ve öykülerin genelinde Alevi-Sünni çatýþmalarý, kimilerinde abartýlarak, kimilerinde objektif anlatýmlarla verilmektedir. Kýz alýp vermelerdeki katý tutumlar nedeniyle yaþanan olaylar, iki kesim arasýnda gerginlikler yaratmaktadýr. Sünnilerin Aleviler için, “Allahsýz, kâfir, gâvur, ana-bacý tanýmaz Kýzýlbaþlar!” gibi aþaðýlayýcý suçlamalar yapmalarýna karþýn; Aleviler de Sünniler için, “Muaviye-Yezit tohumu katiller!” gibi suçlamalarda bulunarak; Hz. Ali’ye, Hz. Hüseyin’e ve Hz. Muhammed’in soyu olan Oniki Ýmamlar ile tarih boyunca onlarý sevenlere karþý uygulanan haksýzlýklar ile kýyýmlar dile getirilir... Erseven, Alevi kimliðine yakýþýr olgunlukta hem tarihi bilgiler, hem de birbirini yeterince tanýmayan Alevi-Sünni toplumuna birbirlerini tanýmalarý baðlamýnda bilgiler aktararak barýþ çaðrýsýnda bulunuyor; böylece bir daha Kahramanmaraþ, Çorum, Sivas, Malatya, Gazi katliamlarýnýn yaþanmamasýný diliyor... Bu kýsa yazýda kitabýn tümünden alýntý, yapýp söz etmem olasý deðil. En iyisi tümünü okumak... Ben sevgili Ýlhan Cem Erseven’i böylesine kapsamlý bir çalýþmasýndan dolayý yürekten kutluyorum ve bu kitabýn Alevi-Sünni canlar tarafýndan mutlaka okunmasýný diliyorum...
ABKF Basýn Açýklamasý Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’ndan sorumlu Devlet Bakaný Mehmet Aydýn’ýn CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öðüt’ün soru önergesine verdiði yanýtta, “Cemevleri ibadet merkezi deðildir.” demesi ve daha önce Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý Necati Tayyar Taþ tarafýndan Alevilerin ibadet yeri olan cemevleri için “Cemevi cümbüþ evi” deðerlendirmesi, bizce kapsamý, içeriði ve yöntemleri çok iyi bilinen inkâr ve asimilasyon politikasýnýn yansýmasýndan baþka bir þey deðildir. Bu tavýr ve söylem üstelik yeni deðildir, asýrlardan beri devam etmektedir. Bir inancý tanýmlamak, ibadet yerinin neresi olduðunu belirlemek öncelikle o inancý yaþayan insanlara ait bir haktýr. Bu hakký, ne siyasal iktidarlar, ne devlet ne siyasetçiler ne de bilimsel kisve ile ortaya çýkan profesör unvanlý kiþiler kullanabilir. Eðer, tanýmlama herhangi bir inanca mensup kiþilerin dýþýndaki kiþi ve kurumlar tarafýndan yapýlýyorsa, bu en temel insan hakký ihlali anlamýna gelmektedir. Sayýn Mehmet Aydýn ve profesör unvanlý kimi akademisyenler de gayet iyi bilmektedir ki, Aleviler camiye gitmemekte, camiyi ibadet merkezi görmemektedirler. Alevi köylerine yapýlan camiler de 12 Eylül askeri darbesinin Alevileri Sünnileþtirme operasyonlarýnýn ürünüdür ve 12 Eylül döneminde inþa edilen camilerin hiçbiri Aleviler tarafýndan kullanýlmamaktadýr. Aleviler eðer ibadetlerini yapmak istiyorsa, kadýnýyla erkeðiyle, oðluyla kýzýyla birlikte cemevine gitmektedir. O halde bu gerçekliði inkâr etmek ne anlama gelmektedir? “Cemevleri ibadet yeri deðildir” söyleminin arkasýnda AKP iktidarýnýn AB ile müzakere sürecinde Alevilere uygulanan inkârcý ve asimilasyoncu politikalarýn üzerini örtme çabasý yatmaktadýr. Avrupa’da özgürlükçü bir tablo çizen ancak Türkiye’de kendi yurttaþýna karþý bütün antidemokratik yüzünü gösteren AKP, “Cemevleri ibadet yeri deðildir” diyerek, laik bir devlet yapýlanmasý içerisinde varlýðý tartýþmalý Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’ný meþrulaþtýrmaya çalýþmakta, Alevileri “Sünni Ýslam” dairesine sokarak, Alevilerin taleplerine set çekmek istemekte, liselerde okutulacaðý söylenen Alevilik dersleriyle de “Zorunlu Din Dersleri”nin en temel insan haklarý ihlalini gizleme çabasý içine girmektedir. Hükümetin 2005-2006 öðretim yýlýnda lise ders kitaplarýnda Alevilik derslerine yer verileceði iddiasý gerçeði yansýtmamaktadýr. Brüksel’e iyileþtirme olarak sunulan lise ders kitaplarýna Aleviliðin girdiði bilgisi yalandan ibarettir. Ders kitaplarýnda Aleviliðin temel inanç felsefesine yer verilmemekte, dedelik kurumuna, cem ibadetine ve cemevlerine hiç atýfta bulunulmamaktadýr. Ders kitaplarýna devletin resmi söylemi egemendir ve bu anlayýþ gereði Aleviliðin temel kurumlarý reddedilmekte, içi boþaltýlmýþ, tarihsel ve sosyolojik gerçekliðe uymayan, Sünnileþmiþ bir Alevilik yaratýlmak istenmektedir. Oysa, Aleviliðin Anadolu’ya özgü bir inanç olduðu, Alevilerin ibadetlerinin baþýnda cem törenlerinin yer aldýðý, cem törenlerinin dedeler aracýlýðý ile cemevlerinde kadýn-erkek birlikte semah eþliðinde yapýldýðý bilgisini içermeyen bir Aleviliðin, Alevilik sayýlmasý mümkün deðildir. 5 Kasým 2005
Selahattin Özel ABKF Genel Baþkaný
25
YUNUS EMRE
Derviþlik Dedikleri Derviþlik dedikleri Hýrka ile taç deðil Gönlün derviþ eyleyen Hýrkaya muhtaç deðil Hýrkanýn ne suçu var Sen yoluna varmazsan Vargýl yolunca yürü Er yolu kalmaç deðil Dirsin þeyhin aþkýna Yalýn ayak baþ açýk Er var dirlik dirilmiþ Yalýn ayak aç deðil Durmuþ marifet söyler Erene Yunus Emre’m Yol eriyle yoldadýr Yolsuza yoldaþ deðil
Evvel Menem Âhir Menem Evvel menem âhir menem Canlara can olan menem Azýp yolda kalmýþlara Hazýr medet eren menem Bir karara tuttum karar Benim sýrrýma kim erer Gözsüz beni nerde görer Gönüllere giren menem Kün deminde nazar eden Bir nazarda dünya düzen Kudretinde han döþeyip Aþka bünyad uran menem Düz döþedim bu yerleri Baský kodum bu daðlarý Sayvan gerdim bu gökleri Yeri sonra düren menem Halk içinde dirlik düzen Dört kitabý doðru yazan Ak üstüne kara dizen Ol yazdýðý Kuran menem Dost ile birliðe yeten Buyruðu ne ise tutan Mülk bezeyip dünya düzen O bahçývan hemen menem Ben bu yere buyurunca Yeryüzüne gün urucak Ulu deniz mevc urucak Gemiye yol bulan menem Diller damaklar þaþýran Aþk kazanýný taþýran Hamza’yý Kaf’tan aþýran O aðulu yýlan menem Yunus deðil bunu diyen Kendiliðidir söyleyen Mutlak kâfir inanmayan Evvel âhýr zaman menem
26
Ali Doðan’ýn bir etkinlikte halkýn karþýsýna son çýkýþý. Aðýr hastayken Kasým ayý baþýnda Kasým Yeþigül’ün cenazesinde Ali Doðan’ýn arabadan iki canýn yardýmýyla iniþi, koltuklarýna girilerek yürümesi ve bir sandalyaya oturarak cenazeyi izleyiþi tüm hazýr bulunan canlarýn içine iþleyen bir vefa ve direnç örneðiydi.
Ali Doðan’ýn Alacaklarý Ali Balkýz Kimi ömürler vardýr ki biz geride kalanlar için hüzündür. Hoþ; bu onlarýn ne umurundadýr, ne de farkýndadýr. Ne anlamlý olmak gibi bir dertleri olmuþtur, ne de çabalarý... En doðal halleriyle haklarýnca, hukuklarýnca yaþayýp gitmiþlerdir kendilerince. Hayatý nasýl algýlamýþ, anlamlandýrmýþ, ölçüp biçmiþlerse öyle yaþamýþlardýr. Elbette; bu biz geride kalanlara göredir. Zira kim der ki yaþarken; aman geride kalanlar ardýmdan þöyle böyle düþünsünler... Ben nasýl olsa þu gün, yýl sonra çekip gideceðim. Bari þunlarý þunlarý býrakayým geride kalanlara. Alýp götürdüðü ne ki býraktýklarý bunlar þunlar ola... Geldim geçtim iþte... Bir avuç soðuk su içtimse bir pýnardan; bir gelincik kokladýmsa bir yamaçta; bir dostu selamladýmsa bir yol aðzýnda yeter bu... Ne istedi de þu ömür veremedim?... Ne istedim de alamadým?... Hep istediðini veririz de ömrün; o hep eksik kalýr nedense. Hangi ömürdür ki o; evet her istediðimi aldým diyebilsin... Artýk alacaðým kalmadý diye düþünsün. Kaldý ise de Cemal Süreyya misali “üstü kalsýn” desin. Ali Doðan insanoðlu türünün böyle bir evladýydý. “Üstü kalsýn” diyenlerden. O böyle de dese; biz bunu “tahsil edin” diye anlarýz. O kadar çok alacaðý vardý ki bu devletten; muhasebeciler yaza yaza bitiremez, avukatlar dava aça aça baþedemez. Ne defterlere sýðar ne kitaplara... Gider kitabelere konu olur. Sonra da mahþere kalýr. Dava divanda görülür olur. Sahi böyle mi isterdi Ali Abi?... Böyle isteseydi eðer; ne Hacýbektaþ’a giderdi, ne Abdal Musa’ya, ne Pir Sultan’a, ne Hamzababa’ya... Ne de Kayseri’ye?... Ne Sivas için aðladýðý olurdu, ne de deprem bölgesinde çadýr kurduðu? Ne Bir Mayýs mitingine inerdi, ne de Hüseyin Gazi’ye çýktýðý?... Hele de “adýmýz için” ise bir mahkeme; dedesi Pir Sultan’ýn öðrettiðince dikilir günümüz kadýsýnýn karþýsýna; “Ýþte þu yaþýmdayým, ben adýmý biliyorum da; siz neden bilmiyorsunuz? Öðrenin artýk” der miydi?... Böyle isteseydi eðer; yetmiþ altý yýllýk o kýsacak ömrüne; bunca insan sevgisini, hoþgörüyü, alçakgönüllülüðü, bilgeliði, yiðitliði, yorulmazlýðý, 27 Mayýs’ý, 12 Mart’ý, 12 Eylül’ü sýðdýrabilir miydi?... Birlik Partisi’ni, Hacý Bektaþ Vakfý’ný, ABKB’yi, ABF’yi yaþayabilir miydi? Kurup geliþtirip, “üstünü tahsil edin” diye býrakýr mýydý?... Tüm bunlar yetmezmiþ gibi bir de futbol meraký olur muydu?... Öz çocuklarý bir yana; belki onlardan daha da öz, milyonlarca çocuðu; baba, dede, amca olur muydu?... Aile içinde kimsenin hakkýný kimseye yedirir miydi?... Kendine býrakýlsaydý eðer; o arsayý avuç avuç topraklara bölüp pay etmez miydi?... Alibaba’daki cemevinde lokma yemeden gider miydi?... Ali Abi alacaklý gitti bu dünyadan. Onun alacaklarýný tahsil etmek bizlere düþüyor. Lakin bir de tehlike var orta yerde; ya bir de miras kavgasý çýkarsa?... Ýþ. “sen - ben” davasýna dökülürse?... Ali Abi o zaman ölür iþte... Ne istediði belliydi bu hayattan, ona ne katmak istediði de... Bunu en yakýnlarý biliyor. Ya bilmezden gelirlerse... Ne düþündüðü belliydi, düþleri de... Ya unutulursa?... Ali Abi gerçekten ölür o zaman. Onu öldürme deðil, yaþatma zamaný oysa. Yaþatmak ise alacaklarýnýn tahsili ile mümkün ancak. Terekesine mutlaka yazmýþtýr; Diyanet’ten, Milli Eðitim’den, Baþbakanlýk’tan, Ýmar Müdürlüklerinden, Anayasa’dan ne kadar alacaklý olduðunu. Yeter ki okumasýný bilelim. Hem bize öðretmemiþ miydi o, okumayý yazmayý... Nur içinde yatsýn diyemiyorum, zira o ýþýktý. Iþýktan geldi ýþýða gitti. Þavký bu dünyaya vurdu.
Sayý 15
¸ E SERÇESM
Haydi Karanlýktan Aydýnlýða Kazým Engin Susurluk’un ateþi bazýlarýna göre küllenmeye yüz tutmuþken, bu kez Hakkari’nin Þemdinli ilçesinde Susurluk benzeri yeni bir çete kendini gösterdi. Þemdinli’de iki buçuk aydýr tam onyedinci bombalý saldýrý yaþandý. Daha evvel kamuoyuna “Yüksekova Çetesi” olarak yansýyan organize suç iliþkileri anlaþýlan yeniden iþ baþýnda. 9 Kasým’da, Þemdinli’deki Umut Kitapevi’ne bombalý bir saldýrý yapýldý. Eylemi gerçekleþtirdiði iddia edilen üç kiþiyi, halk yakaladý. Bu kiþiler yakalanacaklarýný anlayýnca Mehmet Aðar’dan yardým istemiþler. Aðar televizyondan bunu teyit etti. “Emniyet’ten olduklarýný” söyleyen bu kiþiler vatandaþlar tarafýndan linç edilmekten polislerin yardýmýyla kurtuldu. Vatandaþlar, bu kiþilerin kullandýklarýný söyledikleri bir arabayý da polise teslim ettiler. Savcý Harun Ayýk ve Hakkari Milletvekili Esat Canan gözetiminde, arabada keþif yapýldý. Keþif esnasýnda, keþif mahallinde bulunan kalabalýða iddialara göre panzerlerden ateþ açýldý ve bir vatandaþ hayatýný kaybetti. Keþif sonucunda varýlan bilgiler insanýn tüylerini diken diken eder nitelikteydi: Araba, Jandarma’ya kayýtlýydý ve JÝT (Jandarma Ýstihbarat Teþkilatý) timleri tarafýndan kullanýlýyordu. Yakalanýp polise teslim edilen kiþiler de bir subay, bir astsubay ve bir uzman çavuþtan oluþan JÝT’in sivil ekibiydi. Keþif yapýlan arabada; üç Kalaþnikof tüfekle bunlara ait onbir þarjör ve çok sayýda mermi, MKE yapýsý iki adet el bombasý, bombalý saldýrýya uðrayan kitapevinin adýnýn yazýlý olduðu ve üzerinin kýrmýzý kalemle çizildiði bir isim listesi, bir jandarma baþçavuþuna ait görev kartý, Þemdinli ve Hakkari’nin haritalarý ile çok sayýda ev ve iþyerinin krokisi de bulundu. Tüm bu bilgi ve geliþmeler; Yüksekova veya Susurluk Çetesi’nin yeni bir versiyonuyla karþý karþýya olduðumuzu göstermektedir. Bu nedenle, olayýn her yönünün titizlikle incelenmesi gerekir. Bu incelemeyi yaparken, þu hususlara dikkat edilmelidir: Her þeyden önce, olayýn hemen akabinde, CNN Türk’te canlý yayýna katýlan Hakkari Valisi Erdoðan Gürbüz’ün vermiþ olduðu “Güvenlik güçlerinin bu iþle iliþkisinin olmasý mümkün deðil. Böyle bir þey olabilir mi?” türünden demeç adeta olayýn soruþturulmasýnda hedef saptýrýr nitelikteydi. Bu demeç gerçeði engellemeye dönük olduðu gibi ayrýca hukuk devleti yöneticisine yakýþmayan bir tutumdur. Alelacele böyle bir savunmaya girme ihtiyacý duyan Vali kimleri korumaya kalkýþmaktadýr? Bu ülkede insanlar yeri geldiðinde devletin “Ben devletim istediðim her hukuksuzluðu yaparým” tarzýnda onlarca örneði hafýzalarýndan silmemiþlerdir. Þu anda ülkemizde ne Avrupa Birliði ne þu ne bu, bundan daha önemli bir konu yoktur. Eðer devletin güvenlik güçlerinden bazýlarý, bir ilçeyi bombalayacak kadar gözü kara bir þekilde hukuku rafa kaldýrmýþlarsa, bu ülkede yaþayan hiç kimsenin can güvenliðinden söz edilemez, demokrasiden söz edilemez, hukuktan söz edilemez. Yarýnlarýmýz karanlýk demektir. Susurluk Çetesi, Yüksekova Çetesi, korucu cinayetleri ve baðlý olduðu iliþkiler açýða çýkarýlsaydý bu günkü durum olmazdý. Karanlýða karþý, karanlýklar aydýnlansýn diye yapýlan “Iþýk Söndürme” eylemleri bu gün bunlarý yaþamamak içindi. Maalesef Meclis soruþturmasý sonucu varýlan bilgi ve belgelerin dahi üzerine gidilmeyerek derin iliþkiler ört bas edildi. O zaman da olaylarýn göbeðinde Mehmet Aðar var idi. Þimdi de olaylarý yapanlar olduðu iddia edilen kiþiler Mehmet Aðar’ý arayýp yardým istiyorlar. Dikkat edilirse Mehmet Aðar ekibi hâlâ devletin en önemli kilit noktalarýnda görev yapýyor. Yani aslýnda Aðar “Devlet içinde devlet” gibi güçlü maþallah! Hükümetin açýklamalarý olaylarýn üzerine gidileceði ve açýða çýkarýlacaðý yönünde. Ýyi de o zaman Hakkari Valisi’nin açýklamalarýna ne demeli? Bence bu hükümetin geleceði bu olayý ne kadar aydýnlatacaðýna baðlý. Bu ülkeyi ne kadar sivilleþtireceðine baðlý. Yoksa Avrupa Birliði nutuklarý atarak bir arpa boyu dahi yol alýnamayacaðýný herkes idrak etmelidir. Muhalefetin özellikle CHP’nin bu olay karþýsýnda takýnacaðý tavýr da kendisi açýsýndan belirleyici bir etki yapacaktýr. Susurlukçularýn ve versiyonu organize iliþkilerin karþýsýnda ne kadar saðlam durursa o kadar demokrasi adýna güven verebileceðini unutmamalýdýr. Bu karanlýðý aydýnlatmak için bir dakika bile beklemeye kimsenin hakký yoktur!
FÝKRET OTYAM
Boyalarla 60 Yýl FÝLÝZ OTYAM
Fotoðrafta 30 yýl Tezgahta 25 Yýl Sergi 3 ile 22 Aralýk tarihleri arasýnda Cream Art Gallery’de izlenebilir. Kuruçeþme Caddesi 19/A Beþiktaþ - Ýstanbul
KAYGUSUZ ABDAL
Adem Dedikleri Bu adem dedikleri El ayakla baþ deðil Adem manaya derler Suret ile kaþ deðil Gerçi et ü deridir Cümlenin serveridir Hakk'ýn kudret sýrrýdýr Gayre bakmak hoþ deðil Adem manayý mutlak Ademdir nutk-ý Hak Ademden gafil olma Nefsi de serkeþ deðil Ademdedir külli hal Ýlm ü hikmet güft ü kal Adem katýnda alem Dane-i haþhaþ deðil
Baþta gençlik olmak üzere tüm aydýnlar, emekçiler, iþçiler, memurlar, AlevilerBektaþiler, aydýnlýk bir Türkiye için Baþbakanýn verdiði sözü tutmasýný ve Þemdinli olayýnýn sorumlularýnýn yargý önüne çýkarýlmasýný bekliyor..
Ekim 2005
Adem odur ey hoca Gýdasý mana ola Maksud ademden ahi Hayal ile düþ deðil Kendi özünü bilen Maksudun bulan kiþi Hakk'ý bilen doðrudur Yalancý kallaþ deðil Bu Kaygusuz Abdal’a Aþýk demen dünyada Nakþ ü suret gözetir Maksudu nakkaþ deðil
27
Devlet Bakaný Mehmet Aydýn Doðru Söylemiyor! Kazým Engin Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Genel Sekreter Yardýmcýsý Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatýlmasýna ve Türbedarlýklarla (Türbede Hizmet Edenler) Birtakým Unvanlarýn Men ve Ýlgasýna Dair Kanun. No: 677; Tarih: 13 Aralýk 1925.
Madde l - Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakýf suretiyle, gerek mülk olarak Þeyhinin tasarrufu altýnda, gerek diðer suretlerle tesis edilmiþ bulunan bilumum tekkeler ve zaviyeler, sahiplerinin diðer þekilde temellük ve tasar ruf haklan baki kalmak (baþka maksatlar için kullanýlmak) üzere kâmilen kapatýlmýþlardýr. Bunlardan mevzu usulü dahilinde halen cami veya mescit olarak kullanýlanlar ipka edilir.
Bilûmum tarikatlarla, Þeyhlik, Derviþlik, Müritlik, Dedelik, Seyitlik, Çelebilik, Babalýk, Emirlik, Naiplik, Halifelik, büyücülük, üfürükçülük, falcýlýk ve gaipten haber vermek ve murada kavuþturmak maksadýyla nüshacýlýk gibi unvan ve sýfatlarýn istimaliyle, bu unvan ve sýfatlara ait hizmet ifa ve kisve iksâsý (elbise giyilmesi) memnudur.Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Selâtine (Padiþahlara, Sultanlara) ait veya bir tarikata (dini tarikata) ve yahut cerri menfaate (çýkarcýlýða) müstenit olanlarla, bilûmum sair türbeler mesdut (kapatýlmýþ) ve türbedarlýklar mülgadýr. Kapatýlmýþ olan tekke ve zaviyeleri veya türbeleri açanlar veya bunlarý yeniden ihdas edenler veya tarikat âyini icrasýna mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarýdaki unvanlarý taþýyanlar veya bunlara mahsus hizmetleri ifa veya kýyafeti iksâ edenler (elbise giyenler) üç aydan eksik olmamak üzere hapse ve elli liradan aþaðý olmamak üzere para cezasýna çarptýrýlýrlar. Madde 2 - Ýþbu kanun neþri tarihinden muteberdir. Madde 3 - Bu kanunun icrasýna Vekiller Heyeti memurdur.” (Düstur, Tertip No: 3, cilt 7, s. 113.) Devlet bakaný Mehmet Aydýn mecliste bir soru önergesine verdiði yanýtý 677 sayýlý kanuna dayandýrmýþ. Yukarýda bu kanunun tamamýný aktardým. Mehmet Aydýn þöyle diyor: “677 sayýlý Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlýklar ile Bir Takým Unvanlarýn Men ve Ýlgasýna Dair Kanun’da camiler ipka edilmiþ olup, bazý kisvelerin giyilemeyeceðine dair kanunun tatbik suretini gösterir nizamnamede ise mabetler (ibadethane) her din ibadetine mahsus ve usule uygun olarak teessüs etmiþ olan kapalý mekanlar þeklinde tarif edilmektedir. Ýslam dininin ibadetine mahsus ve usulüne göre açýlmýþ cami ve mescit haricindeki yerlerin ise, Müslümanlar için ibadethane olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadýr.” Sayýn Devlet bakaný bu kanunun çýktýðý tarihten bu güne kadar yaþanan geliþmeleri ve çýkan yasa deðiþikliklerini görmezden gelmektedir.Aþaðýdaki bilgiler ise sayýn Mehmet Aydýn’ý yalanlamaktadýr . TÜSÝAD’ýn yaptýrdýðý Türkiye’de demokratikleþmenin geldiði durum ile ilgili araþtýrmada çok ilginç gerçekler ortaya konulmuþtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý içeriðinde inanç özgürlüðü, her türlü dinsel inanca sahip olabilmeyi ya da hiçbir dinsel-tanrýsal inanca sahip olmamayý kapsar ve korur. Anayasa’nýn 24. maddesinin 1. ve 3. fýkralarý þöyle der: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir (...). Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katýlmaya, dini inanç ve kanaatlerini açýklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayý kýnanamaz ve suçlanamaz”. Anayasa Mahkemesi de bir kararýnda þöyle demiþtir: “Laik devlette herkes dinini seçmekte ve inançlarýný açýða vurabilmekte, tanýnmýþ olan din ve vicdan özgürlüðünün sýnýrlarý içerisinde serbesttir. Hiçbir dine itikadý olmayanlar için de durum aynýdýr” (E. 1986/11). Yargý mercileri de inançlar konusunda dikkatli olmuþ, koruyucu kararlar almýþlardýr. Anayasa Mahkemesi’nin, Türk Ceza Kanunu’nun semavi olan ve olmayan dinler ayrýmý yapan ve yalnýz birinci kesime
28
yönelik saldýrýlarý cezalandýran hükümlerini inanç özgürlüðüne de aykýrý sayýp iptal eden kararý buna bir örnektir (E. 1986/11). Daha sonra yapýlan yasa deðiþikliðiyle bu hata giderilmiþ, bütün din ve inançlar bu anlamda korunma altýna alýnmýþtýr (3369-20.5.1987, RG.26.5.1987-19471). Yargýtay da, Yehova Þahitleri’nin inanç ve ibadet özgürlüklerini Anayasa güvencesi altýnda sayan kararýyla ayný yönde davranmýþtýr. (9. Ceza Dairesi, E: 1985/2623) Ancak, ilk bakýþta edinilen bu izlenimleri derinleþtirmek gerekir. Ýnanç özgürlüklerine hukuk ve yasa eliyle haksýz müdahalenin en az iki önemli örneði vardýr. Birincisi, zorunlu din dersleridir, Ýkinci örnek, 5 Mayýs 1972 tarih ve 1587 sayýlý Nüfus Kanunu’nun 43. maddesinin 1. fýkrasýnýn kiþinin “dininin” nüfus kütüðünde gösterilmesini bildiren hükmüdür. Burada, Anayasanýn yukarýda anýlan, “Kimse (...) dini inanç ve kanaatlerini açýklamaya zorlanamaz” hükmüne açýk bir aykýrýlýk söz konusudur. Ne var ki, Anayasa Mahkemesi iki kararýnda bu hükmün Anayasaya aykýrý olmadýðý sonucuna varmýþtýr (E. 1979/9 ve E. 1995/17). Bundan böyle bu hükmün etkisizleþtirilmesi ancak yasama eliyle olabilecektir. Ýbadet özgürlüðü konusunda Anayasa’nýn çizdiði çerçeve, ibadet, dini ayin ve törenlerin Anayasa’nýn 14. maddesine aykýrý olmamak þartýyla serbest olduðudur (Madde 24/2). Bütün hukuk düzenlerinde buna benzer kayýtlamalar vardýr. Türkiye’de dinsel uygulamalarýn çerçevesi esnetilmiþ, bir anlamda “liberalleþme” gerçekleþmiþtir. Bazý ibadethanelerin baþka amaçlarla kullanýlmasýna (2845–15 Kasým 1935) son verilmiþ, hac ziyaretleri kolaylaþtýrýlmýþ, ezan dili eski haline getirilmiþ, türbeler yeniden ziyarete açýlmýþ, inanç boyutunu aþmamak kaydýyla tarikatlar Yargýtay tarafýndan anayasal güvence altýnda sayýlmýþ (9. Ceza Dairesi, 1985/2623), bunlar toplumsal ve hatta siyasal hayata yeniden dönmüþlerdir.”Gizli ayin” baskýnlarýna dayanak gösterilen Türk Ceza Kanunu’nun 163. Maddesi ile 6187 sayýlý Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunmasý Hakkýnda Kanun yürürlükten kaldýrýlmýþtýr (12 Nisan 1991). Cuma namazý izni konusunda ise, kamu hizmetini aksatmama koþuluyla sýnýrlý bir fiili serbestlik durumu doðmaktadýr. Ýbadet özgürlüðü konusundaki sorunlar, ibadete zorlanmama ilkesinin bazý yöneticilerce çiðnenmesi þeklinde belirmektedir. Ancak bu yoldaki eylemler yasadan kaynaklanmamakta, aksine yasalara ters düþmektedir. Þimdi bu gerçekler ýþýðýnda Devlet Bakaný Mehmet Aydýn’ýn açýklamalarýna tekrar bakalým. Hiç de doðrularý söylemediði ve durumun kendinin anlattýðý gibi olmadýðý aþikardýr. Anayasanýn inanç özgürlüðüne izin verdiði ama uygulamada yürütmenin bu yasalara riayet etmediði apaçýk ortadadýr. Anlaþýlan bu hükümetin de inanç özgürlüðü ve Cem Evi konusunda bilinen inkarcý ve katý Sünni tutumu terk etmeye niyeti yoktur. Yapýlan göstermelik sözüm ona “özgürlükçü” açýklamalarýn kýrýldýðý , ortaya çýktýðý nokta Cem Evi konusudur. Devlet Bakaný, þöyle diyor:
Asýl olan yürütmeyi elinde bulunduran gücün niyetidir. Niyetin ne olduðu belli olmuþtur. Ýnkarcýlýk ve asimilasyoncu politika devam ettirilecektir.
“Cumhuriyetin kuruluþunda itibaren Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý bu çizgide bir kamu hizmeti anlayýþýný sürdürdüðü içindir ki toplumumuz birlik ve bütünlük içinde mezhep ve meþrep tartýþmalarýnda uzak bir þekilde varlýðýný devam ettire gelmiþtir.” Bu söz de diðeri gibi düpedüz gerçek dýþý bir beyandýr. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, Cumhuriyet’in kuruluþundan itibaren tüm yurttaþlara eþit ve ayný mesafede hizmet etmemiþtir. Sadece “Sünni vatandaþlarýn Hanefi mezhebine” hizmet ne zamandan beri eþit kamu hizmeti olmaktadýr? Bu ifade sadece Alevilere ait deðildir. Sünni kökenli bir çok duyarlý ilahiyatçý-aydýn insanlar dahi bunu söylemektedirler. Ayrýca Camilerin resmi mabet sayýldýðýna dair net bir metin de bulunmamaktadýr. Son düzenlemeyle “inanç merkezi” adý altýnda genel bir ifade kullanýlmýþtýr ve bu Alevilerin Cem evlerini de kapsamaktadýr. Ama yukarýda da deðindiðim gibi asýl olan yürütmeyi elinde bulunduran gücün niyetidir. Niyetin ne olduðu belli olmuþtur. Ýnkarcýlýk ve asimilasyoncu politika devam ettirilecektir. Diyanet Ýþleri Baþkaný’nýn ve Devlet Bakaný’nýn eþ zamanlý açýklamalarý ise bu konuda ne kadar örgütlü davrandýklarýný göstermektedir.
Sayý 15
¸ E SERÇESM
Aleviler, Ýbadet mi? Buyrun Camiye...
HÜSEYIN ÇIRAKMAN
Rýza Aydoðmuþ 7 Kasým 2005 Ýnkârcý ve asimilasyoncu anlayýþ, hayatýn her alanýnda Alevilere Sünniliði dayatmaya devam ediyor. Aleviler, ibadet için cemevi dýþýnda cami, kilise ve havrayý mekân eylememiþlerdir. Zira kendine has bir inanç ve kültürdür. Aksini iddia etmek yalancýlýktýr, inkârcýlýktýr. Devlete egemen anlayýþ Alevi gerçeðini, onun inancýný ve ibadetini icra ettiði cemevi olgusunu kabul etmiyor. Ýbadet olacak ise benim ibadetim (Sünnilik)gibi olmalý ve onun icra yeri de camidir; Ýslamiyeti kabul etmenin yolu onun beþ þartýný yerine getirmekten geçer diyor. Alevilik, Ýslam’ýn alt kimliðidir ve ibadet yeri de camidir diyen Diyanet Ýþleri Baþkaný Ali Bardakoðlu’na sormak gerek; Anadolu’da hangi Alevi köyünde (12 Eylül paþalarýnýn zorla yaptýrdýklarý hariç) yüzyýllýk cami vardýr? Peki eskilerden cami yok ise bu insanlar nerede-nasýl ibadet yaptýlar? Biz biliyor ve diyoruz ki; Alevilerde cami olmadý ve inandýklarý ibadetlerini de cemevlerinde yaptýlar. Bu, dün de böyleydi bugün de böyle. Bu gerçeði kabullenmek ve saygý göstermek zorundasýnýz. Bu zorunluluk, bir arada barýþ içersinde kardeþçe yaþamanýn gereðidir. Aleviler, 72 millete ayný nazarda baktýðýndan Sünnilerin de ibadetine, þekline karýþmaz ve kutsadýklarý mekânlara saygýlýdýr. Ayný saygýyý da diðer inanç gruplarýndan bekler. Aleviler, benim ibadet yerim cemevidir; cemde dede, saz, ozan, semah ve kadýn erkek bir aradadýr, inancýmýn merkezinde de “insan vardýr” der. Devlet kurumu olan Diyanet iþleri baþkanlýðý ve onun baþkaný Alevi inancýna da cemevine itiraz ediyor ve Batý’nýn dayatmasý(!) tespitini yapýyor. Batýda suçlu aramak yerine, aynaya baksalar yorulmayacaklar. Alevilerin sorunlarýnýn AB sürecinde gündeme gelmesinden huzuru kaçanlar, utanmasalar Alevilerin vatan sevgisini sorgulayacaklar. Ýnanç, bireye özeldir; kiþi kime nasýl inanýyor, ona bir baþka kiþi ve kurum müda-
Kafa Kirli El Kirli
hale edemez, etmemelidir. Alevilerin neye nasýl inandýklarý artýk bir muamma deðil, biliniyor. Devlet, bile bile “hayýr” diyor ve itiraz ediyor; benim izin verdiðime belirlediðim þekilde inanacaksýn. Bu müdahaleci, inkârcý ve asimilasyoncu anlayýþ ve uygulama “laik” olduðunu anayasasýna yazmýþ bir ülkede büyük bir çeliþkidir. Mevcut AKP iktidarý inanç özgürlüðünü sadece kendileri ve þeriat özlemcileri için istiyor. Zaten, demokrasiyi de ileride inilecek trene benzetiyorlar. Sözde inanç özgürlüðünü savunan takiyyecilere soruyoruz; Aleviliði neden kabul etmiyorsunuz? Cemevlerine yasal statü tanýnmasýný neden engelliyorsunuz? Alevileri, Diyanet hutbeleriyle-zorla camiye sokmak için neden çaba içersindesiniz? Alevilerin inancýna neden müdahale ediyorsunuz? Hani nerede sizin inanç özgürlüðü savlarýnýz? AKP’lilerin inanç özgürlüðünden kastý; þeriatýn önünde küçük kýymýk vari yasal engellerin aþýlmasý çabasýdýr, samimiyet beklentimiz de yok. Aleviler, bu takiyyeci ve baðnaz anlayýþý çok iyi tanýr. Baðnazlýk, Alevilere çok acýlar çektirmiþtir; kendi ibadetini bile Alevilere baský ve kýyým için alet etmekte beis görmemiþtir. Ramazan ayýnda herkesi oruca zorlar, yaptýrýmlarda bulunur. Ülkede yaþayan milyonlarca Alevi yok farzedilir, gündelik hayat Sünni inanca göre düzenlenir. TBMM’de bile oturumlar iftar saatine göre düzenlenir oldu. AKP iktidarý Avrupa Birliði’ne girmek için sözde can atýyor. AB platformunda özgürlükçü, hoþgörülü söylemler, Türkiye’de inkar ve asimilasyon. Bu ikiyüzlü politikalarýn ipliði çoktandýr pazarda. Ýnkâr politikalarý toplumlara yarar getirmemiþ, bedeli aðýr olmuþtur. Alevilerin, asimilasyona karþý çýðlýðýna kulaklarýný týkayanlar, toplumsal barýþa engel oluþlarýyla anýlacaklardýr.
Hep güçlü olanlar suyun baþýnda Kaynak kirli, çeþme kirli, göl kirli Her mevsimde baharýnda kýþýnda Dere kirli, tepe kirli, sel kirli Sýfýrlara düþtü siyasi ahlâk Görebiliyorsan gözünü aç, bak Alýnmaz olduysa rüþvetsiz bir hak Vicdan kirli, kalem kirli, kol kirli Nasýl gerçekleþmiþ hayaller düþler Her zaman bunlarýn lehine iþler Niçin aydýnlanmaz karanlýk güçler Dosya kirli, evrak kirli, el kirli Ülkemizde dürüst insan yok deðil Eyi amma kirli kadar çok deðil Ýnsan hakký yenilecek hak deðil Aðýz kirli, dudak kirli, dil kirli Deterjan getirsek yýldýzdan, ay'dan Okyanusu aktarsalar uzaydan Yýkansalar geçmez bu kötü huydan Ayak kirli, bacak kirli, bel kirli Hayali ihracat, Ýlksan’la ÝSKÝ Birbirine karýþtý yeniyle eski Bunlarý yaptýran þampanya, viski Yatak kirli, çarþaf kirli, çul kirli Temiz toplum için temiz yürekler Hâkimden halkýmýz hükmünü bekler Üçayaklý sehpa diksin direkler Kazanç kirli, yaþam kirli, öl kirli Bekle Çýrakman’ým, kim kimi aklar Kýlýflar içinde minare saklý Varsa hak, adalet alýnýr haklar Takým kirli, arma kirli, yol kirli
Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibi Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurt içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyucusunun özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zorluklarý birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.
Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlar ile nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz. Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone olmaya, abone yapmaya, temsilcilik görevini üstlenmeye, bulunduklarý yöreye derginin toplu getirtilmesini, elden daðýtýlmasýna el vermeye çaðýrýyoruz.
BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR: Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Darmstad Hüseyin Akýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat Bican +49.170.751 25 35; Gladbach Behçet Soðuksu +49.173.510 03 54; Hamburg A. Varol +49.172.453 14 62; Hanau Kemal Nayman +49.173.667 72 91; Kassel Hüseyin Öztürk +49.162 153 33 20; Kiel Erdoðan Aslan +49 174 484 18 34; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 01 95; Stuttgart Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat +43.650 841 55 99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Kanada: Toronto Ahmet Akkuþ +1.416.652 98 54; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 96 33 44; Hollanda: Schieadam Halil Cimtay +31 619 92 22 84; Gelderland Ali Rýza Aðören; +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr +41.78 808 40 07.
Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi 0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Ankara: Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen 0532.313 87 78; Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37; Antalya: Merkez Gülçin Akça 0532.282 72 80; Burdur: Merkez Mehmet Turan
Ekim 2005
0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin Özdil 0546.237 32 96; Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu 0532.254 26 06; Gaziantep: Merkez Hüseyin Keskin 0537 242 38 42; Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan 0326-614 26 50; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 73 79; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75; Beyazýt Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42; Fatih Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12; Kadýköy Kazým Erol 0533 556 33 86; Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09; Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410 51 79; Soðanlýk Hasan Harabati 0532.787 70 98; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ 0535.491 07 58; Yenidoðan Salih Arslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar 0532.512 59 62; Konya: Beyþehir Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin 0544.217 98 05; Nurhak Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Samsun: Terme Emrah Çolak 0542.341 33 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas Ahmet Aykut 0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 63 75; Zonguldak Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532 740 42 50.
29
¸ E SERÇESM
Avrupa’da Bir Baðlama Piri
ÝBRETÝ
Dost Ýle Seviþtik Sevabýmýz Var Dünya cennetinin bir köþesinde Dost ile seviþtik, sevabýmýz var Ýçerek mest olduk biz neþesinden Elestten yýllanmýþ þarabýmýz var Nerde gerçek insan varsa yârimiz Gerçekler uðruna bütün varýmýz Dönmeyiz bu yolda gitse serimiz Bütün insanlýða hitabýmýz var Çoktan sürüklendik bu maceraya Gerdanýmýz taktýk zülf-ü Leyla'ya Sorgu sualimiz kalmaz ukbaya Þimdiden görülmüþ hesabýmýz var Hakk'ý hazýr bildik, eyledik þükür Bizlere ne hacet duayla zikir Ne sorarsa sorsun Münkirle Nekir Onlara verecek cevabýmýz var Ýbreti, aþýkýz olmaz arýmýz Gerçekler yoluna koyduk serimiz Hak, adalet bizde, yoktur zorumuz Dersimiz aþk, canlý kitabýmýz var
Efendim Her neyi gördükçe kaþlarýn yýkma Ne suçum varsa bildir efendim Hata eyledimse kusura bakma Düþtümse elim tut, kaldýr efendim Nedir bu keman kaþ, nedir bu gözler Açtýðý yaralar durmadan sýzlar Hatýrdan çýkmýyor o þirin nazlar Ya kurtar, yahutta öldür efendim Gün güne arttýrdýn derdi sýzýmý Açmaz oldum hiçbir yana gözümü Kýþ eyledin baharýmý, yazýmý Bilmem ki bu nice haldir efendim Gayrilere sýrrým açamaz oldum Bal, þerbet verseler içemez oldum Kýrdýn kanadýmý, uçamaz oldum Ýster aðlat, ister güldür efendim Sensiz gam kederdir her geçen günüm Niçin iþitmezsin feryad-ý ünüm Benim Kâbem sensin imaným, dinim Ýbreti kapýnda kuldur efendim
Yusuf Güvercin ile Söyleþi Ali Aksüt Uzun, ince ve zor bir yol olan Anadolu Aleviliðinin pirlik kapýsýnda yol gösteren Baba Tahir Üryan der ki: “Biz hem ýþk ehliyiz hem aþk ehli Iþk ve aþk birdir, özü nurdur” O ýþýktan var olan aþkýn tadýný bilen Harabi Baba, Tahir Üryan’dan neçe sonra : “Henüz Allah ile cihan yoð iken Biz onu var edip ilan eyledik Hakk’a layýk bir mekân yok iken Alýp hanemize mihman eyledik.” diyerek yolu insana götürür. Söz binlerce yýlýn olgunluðunda sloganlaþýr “Benim Kabe’m insandýr”a dönüþür. O insanlarýn içinden bir Derviþ Ruhullah çýkýp, eline baðlamasýný alýr. O sazla: “Niyaz ehlindeniz zannetme zahid Meþhur-u cihandýr nazýmýz bizim Sözümüz mutlaka canana ait Enel Hak çaðýrýr sazýmýz bizim.” der. Anadolu Aleviliði; günümüze, âþýklarýn içine dört kitabý sýðdýrdýklarý deyiþler ve nefesler ile ulaþmýþtýr. O kelam ehli insanlar “harabat ehlinin bülbülleri” olup, “Hak kelamýný halka” ulaþtýrmýþlardýr. Ýki araçlarý vardýr. Dilleri ve baðlamalarý. Dil ile teli “yolun yolcusu” ile buluþturan âþýklarýn ellerindeki “baðlama”nýn ustalarýndan birinin adý da Yusuf Güvercin’dir Her inanç öðretisi, sembolleri ve uygulamalarý (ritüel) ile yaþar. Alevi ritüellerinin özünü Cem oluþturur. Gerek Cem içinde gerekse dýþýnda Alevinin bilgi birikim özlem ve düþüncelerini dýþa vurduðu, dilinin yoldaþý “Telli Kuran”ý, baðlamasýdýr. Baðlama yalnýz Anadolu Alevisinin deðil, kendisine komþu her inancýn insanýnýn da çalgýsýdýr. Bu felsefe ile yola çýkan Yusuf Güvercin, yolu sevgiden geçen her insanýn elinde bir baðlama olsun diye alýn terini dut çanaklarýnýn üzerine döküyor.
Darmsdat-Gross-Zimmern de oturan Yusuf Güvercin kim diye kendisine sordum. Horasan’dan yola çýkan, ýþýk erenleri yani âþýklardaným. Ýnancýn tüm güzelliklerini þahsýnda toplamýþ Horasan Hozat-Malatya yolu ile Hasan Badrýk (Fethiye) köyünün yurt tutup Derviþ Alioðlu Tamburi-Gazelhan Hüseyin Güvercin’in oðluyum. Ali’den Veli’ye ulaþan çizgiyi dedem Derviþ Ali: “Cahil insan yapacaðý iþi çabuk yapamaz Tüccar olsa mallarýný erbabýna satamaz Çiftçi olsa üçünü bilip de beþ’e katamaz Muariftir, marifettir bu dünyanýn temeli Hep okumak olmalýdýr insanlýðýn emeli.” sözleri ile dile getirmiþtir. Bu yolu sürdürmenin erdemine inananlardaným. Nasýl bir kültür seni Yusuf Güvercin etti? Gözlerim dýþ dünyaya da iç (Batýni) dünyaya da Fethiye (Hasan Badrýk) köyünde açýldý. Cemlerin gizemli, erdemli havasýnda deyiþlerin nefeslerin, gücü ile içi sevgi, saygý dolu muhabbetlerinde sýcak, kucaklayan havasýnda büyüdüm.Daha çocuk iken duvarda sýralý olan baðlama, tambur cura sazlarý ile tanýþtým. Babam bana sürekli olarak sazlara elimi vurmamam gerektiðini söylüyordu. Bunun gizli bir özendirme taktiði olduðunu büyüdükçe öðrendim. Ben baðlamayý öðrendikçe yasaklar özendirmeye dönüþtü. Bana, çalmadan önce baðlamayý öpüp baþýma koymamý öðretti. Uzun bir süre sonra baðlamanýn rasgele her yerde çalýnmamasý gerektiðini öðrendim. Yörende nasýl bir müzik ile tanýþtýn? Senin üzerindeki etkileri ne oldu? Fethiye köyünde elimde baðlama ile büyürken Malatya yöresi türküleri, Arguvan aðzý türküler ile deyiþ ve nefeslerle tanýþtým. Yaþamýmýn
YUNUS EMRE
Yalan Dünya Yürü yürü, yalan dünya Yalan dünya deðil misin? Yedi kere ýssýz kalýp Dolan dünya deðil misin? Ateþ býraktý özüme Dumaný girdi gözüme Bu gözle bu gün yüzüme Gülen dünya deðil misin? Yalan dünya, yalan dünya Yalan dünya deðil misin? Muhammed'i bir top beze Saran dünya deðil misin? Hasan ile Hüseyin'i Alan dünya deðil misin?
30
Sayý 15
¸ E SERÇESM
içinde tümünün de özel ve ayrý bir yeri var. Yedi yaþýmdan sonra Ankara’ya geldim. Alevi kökenli olup deðiþik kentlerden Ankara’ya gelen ailelerin yerleþtiði varoþlardan Tuzluçayýr’da yaþadým.
Kurucular arasýnda eþim ve ben de yer aldýk. Çalýþmalarýmýzý kararlý olarak sürdürüyoruz. Bu örgütlenme çocuklarýmýza inançlarýný öðretebilmek için gereklidir. Dileðimiz kurumlarýmýzda Alevi inancýnýn, ibadetinin, muhabbetinin daha yaygýn öðretilmesidir. Bu konuda herkese çok iþ düþüyor. Baðlama bizleri inancýmýza, kültürümüze baðlayan önemli bir araçtýr. Ýþlevi ve etkisi azýmsanmayacak kadar büyüktür.
Almanya’ya ne zaman geldiniz. Almanya da ne iþ yaptýnýz? 1970 yýlýnda Almanya’ya geldim. 15 yaþýnda idim. Almanya da sanat okulu, marangozluk, torna, bölümlerini 1979 yýlýna kadar okudum.
Güzel ve donanýmlý bir baðlama atölyen var. Konuyla ilgili diyeceðin baþka bir þey var mý ?
Almanya’ya gelir gelmez müziði niye denemediniz? Babam Ankara Gençlik Parký’nda. Halk müziði çalýp söylüyordu. Ayrýca Ankara Radyosu’nda da yöresel sanatçý olarak çalýp söyleyen biri olduðu için çevrede tanýnýyordu. Ben de Ankara’da çalýp söylemeyi geliþtirdim. Daha da olgunlaþtým. Almanya’ya gelir gelmez bizlerden Anadolu ezgileri duymak isteyen bir kitle ile buluþtuk. Çevremizde köyüne, kentine, ailesine, kültürüne hasretlik duyan insanlar vardý. Arz talep oluþtu. Gelir gelmez çalýp söylemeye devam ettim. Bir grupla mý çaldýnýz yoksa bireysel mi çalýþtýnýz? Önce bireysel olarak çalýþtým. Daha sonra babam Hüseyin Güvercin, amcam Ýhsan Güvercin, Derdiyok Ali Ekber Aydoðan ile birlikte lokallerde (Türkü bar gibi) müzik çalýþmalarýmýz oldu. Almanya’da kalýcýlýðýmýzý anlayýnca da 1979 yýlýnda “Güvercinler” müzik grubunu kurdum. Bu vesile ile müzisyen sýfatý olan ilk Türklerden birisi oldum. Yaklaþýk 25 yýl Güvercinler müzik grubu olarak çalýþtýk. Güvercinler müzik grubunun bir albümü oldu mu? Evet “Daðlar” adlý bir albümümüz oldu. Usta parçalarýný okudum. Halk müziðine kendi yorumlarýmýzý katýp yine halka sunduk. Bu vesile ile Avrupa’nýn her yerinde aðýrlýklý olarak düðün ve gecelere katýldýk. Müzik dýþýnda baþka neler yaptýnýz? Gittiðimiz yerlerde dinleyicilerimiz elimizdeki çalgýlarý satýn almak istiyordu. Bu sýk sýk tekrarlanýnca bir arz talep olayýnýn varlýðýný anladým. Darmstadt-Gross-Zimmern de kendi evimdeki iþyerimde saz yapmaya ve satmaya baþladým. Zaten uzun yýllar saz konusunda araþtýrmalarým olmuþtu Biraz konuyu açar mýsýn? Baðlama, teknesi dut aðacýndan oyulan, gürgen kapaðý, döþü çam aðacýndan olan üç, beþ, yedi, dokuz telli olabilen, kiraz kabuðundan mýzrap (tezene) ile çalýnan perdeli bir çalgýdýr. Ben bu çalgýyý Anadolu’da yetiþmeyen aðaçlarla da buluþturdum. Örneðin, Kanada çamýný baðlamanýn kapaðýnda kullandýk. Neden buna benzer deðiþikliklere ihtiyaç duydun? Batýlýlar klasik gitarlarda Kanada çamýndan kapak kullanýyordu. Bu da farklý bir týný veriyordu. Baðlamada denedik, olumlu oldu. Sürdürüyoruz.
Ekim 2005
Duygularýn ve gözlemin için teþekkür ederim. Yaptýðým iþin toplumsal boyutunun bilincindeyim. Ýþimden sanatsal mutluluk duyuyorum. Yaptýðým her baðlama pýrýl pýrýl bir Anadolu genci ile eski, kadim ve köklü bir inancý buluþturuyor. Bu mutluluk da bana yetip de artýyor. Baþka? Yine Karaaðaç familyasýndan abanoz, Palizandar, Vengi, Gül Aðacý bunun gibi deðiþik aðaçlarý baðlamanýn tekne ve kolunda kullandýk. Uygulamalarýmýz beðeni kazanmýþ olacak ki baðlamacýlar tarafýndan çok tutuldu. Bu da bizi yeni arayýþlara yönlendirdi. 1985’lerde birkaç saz getirip satýyorduk. Gördük ki ciddi bir ilgi var. Profesyonelce çalýþmaya baþladýk. Baðlamanýn baðlama karakterini bozmadan günün koþullarýna göre donattýk. Sahnelerde çalýnabilen profesyonel bir enstrümana dönüþtürdük. Dönüþümde baðlama bir þey yitirdi mi ne oldu? Bilakis bizleri de çalanlarý da mutlu etti. Týný zenginliði de hayli arttý. Deyiþleri, nefesleri, aðýtlarý, öykülü, coþkulu, acýlý bin bir türküyü söylerken bizlere eþlik eden baðlama için yeni kurgularýnýz var mý? Baðlama zaten kendisi zengin bir saz. Dokusunu bozmadan geniþ kitlelerle buluþturmak için çalýþmalarýmýz var. Almanya’da yaþayan gençlerimizin ilgisi nasýl? Baðlamaya nasýl bakýyorlar? Bir ara kültürel bir yozlaþma yaþadýk, deðerlerimizi koruyamadýk. Ancak kýsa sürede toparlandýk. Anadolu’nun deðerlerini yaþatmada Avrupa’daki Alevi kültür merkezlerinin büyük rolü oldu.Gençlerimiz buralarda folklor çalýþmalarýna katýldýlar. Ýnançlarýný, semahlarýný öðrendiler, saz kurslarý yaygýnlaþtý. Hem kötü alýþkanlýklarla tanýþmadýlar hem de güzel þeyler öðrendiler. Alevi kurumlarý ile baðýnýz olduðunu biliyorum anlatýr mýsýnýz? 1975’li yýllarda Almanya’da “Yurtsevenler” örgütlenmesi ile yola çýktýk. Daha sonra Sivas olaylarýnýn ruhumuzdaki açtýðý yara ile Alevi örgütlenmesinin yaygýnlaþmasýnýn gereðine inandýk. Kitlenin beklentisi de o yönde olunca kurumlarý çoðalttýk. Bulunduðumuz bölgede (Darmstadt) Alevi Kültür Merkezi’ni kurduk
Ne diyelim? Hizmetin Hak için olsun caným kardeþim Yusuf Güvercin. Ben de size ve baðlama seven dostlarla beni buluþturan Serçeþme’ye ve siz Ali Aksüt’e bir baðlama teli inceliðinde teþekkür ediyorum. Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar, abone bedelini aþaðýdaki adrese yollayabilir: Avrupa Baþ Temsilciliði Tel: +49.179.107 88 56 Hüseyin Akýn Postbank Kontonummer: 826 857 303 Bankleitzahl: 25 01 00 30
SERÇESM ¸ E Yýllýk Abone Bedeli
Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 Euro Ýngiltere 40 Sterlin Adý Soyadý Kuruluþ Telefon - Ýþ Telefon - Ev Telefon - Cep Faks E-posta Posta Adresi Sokak No Semt - Ýlçe Posta Kodu Þehir - Ýl/Eyalet Ülke Abone bedelini Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti adýna Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki formu okunaklý doldurun ve ödeme dekontu ile birlikte bize fakslayýn: +90.(0)212.519 5635
31
SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
FRANSA’DA KARA-DERÝLÝ GENÇLER AYAKLANIRKEN, ÞEMDÝNLÝ’DE ORTAYA ÇIKAN PROVOKASYON GÖSTERÝYOR KÝ
Paris – Þemdinli Ekseni Alevilerin de Ýçinden Geçiyor Esen Uslu
T
ürkiye’de Alevi-Bektaþi hareketi, özellikle de demokratik dernekler kendi gündemlerine aþýrý yoðunlaþmýþ olduðu için Paris’ten baþlayarak bir yangýn gibi Fransa iþçi kentlerini saran yangýna yeterince dikkat etmedi. Fransa’da geceler boyu kara derili binlerce genç sokaða döküldü, polisle çatýþtý ve yüzlerce araba ateþe verildi. Ýkiyüzlü politikacýlar, olaylarýn önünü almak için bir çeþit sýkýyönetim ilan etmekten baþka bir çare bulamadý. Gözdaðý vermek için hak-hukuk tanýmaz uygulamalarla göçmen ve mülteci gençlerin sýnýrdýþý edilmesi baþladý. Politikacýlarýn “toplumun irini” olarak nitelediði bu gençlerin baþýna gelenler, “hürriyet, eþitlik, kardeþlik” sloganýný dünyaya armaðan etmiþ Fransa’nýn günümüzde nereye vardýðýnýn en güzel örneðidir. Müslüman gençler, Fransa toplumunda en aðýr ayrýmcýlýkla karþý karþýyadýr. “Huzuru koruma” gerekçesiyle sürdürülen polis saldýrýlarýnda “suçluluðu varsayýlan” zanlýlar olarak en aðýr baskýlarla karþý karþýyadýr. Bu gençlerin çoðu, Kuzey Afrika ülkelerinden gelmiþ Müslüman ailelerin çocuklarýdýr. Son yýllarda terörün kaynaðý olarak görüldükleri için üzerlerindeki baský kat be kat artmýþtýr. Toplumun en alt sýnýfýný oluþturan bu göçmen gençler, eðitim, iþ, konut, kendini ifade etme özgürlüklerinden yoksun olarak banliyölere (bizim gecekondu mahallelerini anlayýn) hapsedilmiþlerdir. “Toplumsal yardým” denilen, asgari geçim için devletin verdiði paradan baþka gelirleri yoktur. Eðitim alýp, iþ bulma olanaklarý yoktur. Durumlarýnda bir iyileþmede beklenmemektedir. Modern tüketim toplumunda iyi yaþamýn simgesi olarak görülen arabalarý yakmalarýnýn altýnda bu ayrýmcýlýk ve dýþlanma yatmaktadýr. Sorulduðunda, “okullar hiçbir þeye yaramadýðý için yakýyoruz” diyorlar.
K
Ayrýmcýlýk, Zorbalýk Demektir
im Fransa’da yaþanan bu olaylarla Þemdinli’de olanlarýn arasýndaki baðlantýyý görmezden gelebilir? Devletin, “teröre karþý savaþ” gerekçesi ardýna gizlenerek Kürt halkýna ve gençlerine uyguladýðý ayrýmcýlýk ortadýr. Eðitim, iþ, saðlýk ve kendini ifade etme özgürlüðünün önüne dikilen engeller ortadadýr. Ýstatistikler çok açýktýr: Bölgede ya da göç ettiði büyük kentlerde Kürt gençlerinin uðradýðý ayrýmcýlýk, zorbalýkla iç içe yürümektedir. Hakkâri’deki mülklerden Ýstanbul boðazýndaki villalardan aldýðý oranda vergi istemeyi bilen devlet, Kürt gençlerine eðitim hakký, iþ hakký, anadilini kullanma hakkýný tanýmamayý hak bilmektedir.
Nerede ayrýmcýlýk varsa, orada haksýzlýk ve zorbalýk da vardýr. Þemdinli’de yaþanan bombalama olaylarýnýn altýnda, devletin en üstünden en altýna kadar uzanan bir hukuksuzluk sýrýtmaktadýr. Hem de “arsýz arsýz” sýrýtmaktadýr, çünkü gizli-açýk cunta çaðrýlarý yapan cumhuriyet aydýnlarý baþta olmak üzere koca bir koro, bu zorbalýðý haklý göstermek için hizmet yarýþýna giriþmiþtir. Ayrýmcýlýðý ve zorbalýðý destekler duruma düþmek bir aydýn için ayýptýr, ancak ayrýmcýlýðý zorbalýkla sürdürmek çabalarý ve bu çabalara destek olmak sorunlarýn çözülmesini saðlamadýðý gibi en aðýr tepkileri de beraberinde getirme tehdidini içinde taþýr. Gözümüzün önünde yaþanan bu olaylar karþýsýnda, demokrasiden yana, haksýzlýða uðrayanlardan yana tavýr almak gereklidir, çünkü yalnýz bu tavýr Alevi-Bektaþilerin gerçek çýkarlarýndan yana tavýrdýr.
P
Ayrýmcýlýða Karþý Demokrasi
ekiyi de Fransa’dan Þemdinli’ye uzanan ayrýmcýlýk ve baský ekseni neden Alevileri ilgilendirsin? Çünkü Aleviler-Bektaþiler de benzer bir ayrýmcýlýkla karþý karþýyadýr. Onlara uygulanan ayrýmcýlýðýn din-mezhep-inanç-kültür temelinde olmasý, onlarýn en aðýr ayrýmcýlýklarla karþý karþýya olduðu gerçeðini deðiþtirmiyor. Daha geçenlerde Saðlýk Bakanlýðý’nda iþe alýnacaklara mezheplerinin sorulduðu ve buna göre uygulama yapýldýðý gazetelere yansýdý. Þemdinli’den Fransa’ya uzanan bu eksen Alevileri-Bektaþileri de “boydan boya kesmektedir.” Ama bu eksenin sivri ucu büyük kentlerde gecekondulara sýkýþmýþ, eðitim ve iþ alanýnda ayrýmcýlýða uðrayan AleviBektaþi emekçi gençlerin göðsüne dayanmaktadýr. Ýster kara-derili ya da kara-kafalý Müslüman göçmen diye uygulansýn isterse Kürt olmak nedeniyle uygulansýn, isterse dinsiz-Kýzýlbaþ diye uygulansýn devlet eliyle sürdürülen ayrýmcýlýk her yerde ayný sonuçlarý vermektedir. Ayrýmcýlýk en aðýr baský ve zorbalýðý, baský ve zorbalýk da biriken tepkilerin patlamasýný getirmektedir. Olaylarýn kanýtladýðý bir baþka gerçek þudur: En aðýr baskýlar karþýsýnda ayrýmcýlýða uðrayanlarýn tek baþýna tepkileri sonuç vermemektedir. Deðiþim için tepkilerin ayný kanalda toplanmasý gerekmektedir. Alevi-Bektaþiler bu gerçeði görmeli ve “yalnýz benim için demokrasi” beklentisini bir yana býrakarak, tüm ezilenler ve ayrýmcýlýða uðrayanlar için en kapsamlý demokrasi istemini yükseltmelidir.
Alýnganlýk - Açýklýk Geçen ayki yazýmda, Alevi-Bektaþi demokratik örgütlerinde demokratik iç iþleyiþ yoksunluðunun baskýya vardýðýný yazmýþtým. Buna örnek olarak PSAKD Sultanbeyli Þubesi’nde Genel Merkez yöneticilerinin bir davranýþýna deðinmiþtim. PSAKD Genel Merkez yöneticileri bu yazý üzerine önce Genel Yayýn Yönetmenimizi aradýlar. Konuyu o günlerde Ankara’da bulunan Yazý Ýþleri Müdürümüzle de konuþtular. Her iki yöneticimiz de kendilerine, itirazlarýný ve görüþlerini yazýlý olarak iletebileceklerini ve bunlarýn aynen yayýmlanacaðýný belirttiler. PSAKD yöneticileri ayrýca beni de telefonla aradýlar, yazýma yönelik bir dizi itiraz getirdiler. Ben de itirazlara karþý görüþlerimi belirttim, ama ikna edici olduðumu sanmýyorum.
Yazýmýn “örgütün iç iþlerine karýþmak” olduðu iddiasýný ise tümüyle reddettim. Tüm Alevi-Bektaþileri ilgilendiren ve derneklerin iç yaþamýnda demokrasi çerçevesine sýðmayan davranýþlarý sergileyen ve eleþtiren yazýmý, nasýl örgütün içiþlerine karýþma olarak algýladýklarýný anlamadýðýmý da belirttim. Serçeþme’nin yayýn ilkelerinden biri, kiþisel ve örgütsel çekiþmelere yer vermemektir. Bu konuda da son derece titiz davranmaktayýz. Ancak genel ve tüm Alevileri ilgilendiren bir eleþtiriyi bu çerçevede görmek doðru deðildir. Yoldaþlar genel kurula hazýrlýk döneminde olduklarý için alýnganlýk göstermekte kendilerini haklý görebilir, ancak “açýklýk kendi açtýðý yarayý kendi iyileþtiren bir kýlýçtýr” sözü de bizim özdeyiþimizdir.