Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 1
SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
BU SAYIDA
ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR
HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I FÝKRET OTYAM Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Olur? ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan ve Bitki Tapýmý - Bölüm III ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik Ne Ýslam’ýn Dýþýdýr Ne De Ta Kendisidir - Bölüm II LÜTFÝ KALELÝ Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüzü Yumaya Geldik ALÝ BALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor VAHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm I HASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi Sorunu ve Alevilik ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - III HÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor... ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi Ayaklanmasý ALÝ AKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði Etkinliði BÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn Açýklamalarý RIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemeler LÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin Kültüründen Geliyor AHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek Geceleri ZAFER DOÐAN Buca’da Birlik Cemi ÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara
AYLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli
FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3 OCAK 2006 SAYI: ISSN 1304-986
9 771304 986000
18
Alevilik Bir Hümanizmdir
Aleviliði özümsemiþ bir kimse, sistemdeki çürümenin kokusunu alýr .
Esat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni
A
nadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist(1) bir evren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelektüel ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn ve yaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir din aracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Aleviler; tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýp” gökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldan inanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþan insaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðu topraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu. Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onu bir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorunlarýna akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devletin ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabaný yakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerlerinin taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðý hümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti. Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruklarýna göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcý insaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlumlar katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýn yerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýni felsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu durumuna geldi. Batý’da burjuva hümanizmi(2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýnda Aleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin(3) kuþatýcýlýðýnda insanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeriatçý dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuva sýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerini bayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insanlýðýn son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi(4) en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu. Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halk memnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumuna getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algýladýklarý hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilen kýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek için ödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedrettin’in, “Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda buluyordu. (Devamý 2. Sayfada)
ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ. TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝN ELÝMÝZDEN GELENÝ YAPIYORUZ. CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 2
¸ E SERÇESM
(Baþtarafý 1. Sayfada)
Alevilik Bir Hümanizmdir Alevi hümanizmi bugün: Ortaçað’dan günümüze feodal deðerlere/kurumlara karþý verdiði kavganýn, bu yolda kazandýðý deneyimlerin güvencesinde; kendisini geleceðe hazýrlýyor. Kendisine yardýmcý olacak toplumsal dinamikler özlenen toplu davranýþý yaratamamýþ olsalar da Aleviler; mistisizmlerinde “ters” duran gerçekleri ayaklarý üzerine “oturtarak” tarihin nesnel yasalarýný, insanýn özgürce geliþebileceði ve insanlýðýn hýzla ilerleyebileceði insanlýk çaðýna geçiþin maddi koþullarýný yakalama uðraþýnda kararlý gözüküyor. Ýnsaný aþaðýlaþtýrarak, uþaklaþtýrarak hümanizmi boðmaya çalýþan sistemin da yatmasýný; insanýn insaný sömürmesine son verecek asýl kimliði, emekçi kimliðini-halk kimliðini öne çýkararak-onurlandýrarak çözmeye çalýþýyor. Talihin hep talihliden yana güldüðü bu toplumsal “cangýl”da Aleviler; inadýna aklýnýn yolundan yürüyerek, insaný, okunacak en büyük kitap olarak algýlayarak, idealizmini çaðdaþ insaný okþayacak bir “damak tadý”na dönüþtürerek, geniþleyen akýl alanýnda toplumcu hümanizmin tohumlarýný ekiyor. Görüldüðü gibi Alevilik, doðaüstü ya da ötesi bir gücü, anlayýþýnýn merkezine koymaz. Tam tersine þeriattan özgürleþilerek kazanýlan nesnel-toplumsal zeminde, insaný merkeze alýr. Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliðin insansal-toplumsal zeminidir. Bu anlayýþý Aleviler dünden bugüne taþýmýþtýr. Bu nedenle bir Alevi ben hümanistim diyorsa ayný zamanda laikim demek zorundadýr.
NOTLAR: 1
2
3 4
2
Hümanizm, insaný ve temel insansal deðerleri her þeyin üstünde gören, insanlýk sorunlarýna akýlcý çözümler bulmayý amaçlayan, insanýn her yönden geliþmesini temel ilke edinen bir öðretidir. Dilimize “insancýlýk” olarak girmiþtir. Geniþ anlamda hümanizm, tarihsel süreçte “insaný insan etme” çabalarýnýn bir ürünü olarak algýlanýr. Ýnsanýn yaratýcý güçlerinin geliþtirilmesini, onu özgür ve gönençli kýlmayý ve her bakýmdan yükseltip ilerletmeyi dile getirir. Tarihsel süreç içinde hümanizm, Batý’nýn bize öðrettiði kadarýyla birbirinden farklý üç biçim gösterdi: Ýlkçað hümanizmi, burjuva hümanizmi ve toplumcu hümanizm. Alevilik ise “belletilenin” dýþýnda Ortaçað’da yaþama geçmiþ, “insanýn yeniden kendini ele geçirmesini ve doðayla bütünleþmesini saðlayan, insanlýða kesin kurtuluþu getirecek toplumsal-nesnel koþullarý sergileme çabasýna giren” bir hümanizmdir. Burjuva hümanizmi Rönesans’la baþladý. Antikçað yapýtlarýný meydana çýkararak bilimi kilise baskýsýna karþý savunma ve geliþtirme amacýný güttü. Dünyanýn insan eliyle deðiþtirilebileceði inancýný, insan sevgisinin ve insana saygýnýn temeline koydu. Ýlkçað hümanizmi; insanýn bedensel ve ansal yeteneklerinin eðitimle geliþtirilmesini amaçladý. Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarýna dayandý. Ýnsanlýk çaðýna geçiþin nesnel koþullarýný sergiledi ve yasalarýný açýkladý. Hümanizmin taþýyýcýsý olarak algýladýðý toplumsal insaný, yabancýlaþma kaynaðý olarak yaþama geçen üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine karþý örgütleyerek insanýn kendini yeniden ele geçirmesini saðladý.
HATUN KÝÞÝLER ER KÝÞÝLERÝN ÖNÜNDE MÝ, ARKASINDA MI NAMAZA DURMALI? HANGI DURUÞ HAYIRLARA VESÝLE OLUR YA DA TAM TERSÝ? MÜFTÜ BUYURDU: “CUMA, KADINLARA FARZ DEÐÝL. EVLERÝNDE KILSINLAR”.
Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Farz Olur?
PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN KABRÝNE SAHÝP ÇIKAN VE OL SAYEDE TÜM MÜSLÜMANLARI BÝGÜZEL SÖMÜREN SUUDÝ’LER ÞEYTAN ÝLE ANLAÞMALI MI? Fikret Otyam
IMF
ile baðlara kopardýk, artýk ekonomik yönden tastamam özgür ve baðýmsýzýz! Kýbrýs’ta çözüm, bizim isteðimiz doðrultusunda sonuçlandý, yedi düvel KKTC’ni tanýdý! Ýþsizlik sorunu çözüldü, son sayýmda bir milyon üç iþsiz kaldýðý anlaþýldý! Memurlara yedi maaþ ikramiye önümüzdeki hafta daðýtýlacak. Emekçilerin ücretlerine ay baþýnda seyyanen yediyüzbinellialtý lira zam gerçekleþti! Türk Hava Yollarý yeni yapýlanmayla bundan böyle gecikme yaþamayacak. Ekmek fiyatlarý 500 gram üzerinden bütün yurtta 20 kuruþ! Ülkenin ve AKP’nin baþýna iþler açan Maliye Bakaný Unakýtan Yüce Divan’da! Yapýlan araþtýrmalar sonuç verdi, Ýstanbul’da 1.178 binanýn yarýsý çürük çýktý. Kentteki binalarýn yüzde 71, 4’ünün kolonlarý “kabul edilebilir en düþ beton kalitesi”nin altýnda! Yüzde 16’sý Konya’da durduðu yerde çöken Zümrüt Apartmaný’yla ayný durumda! Recep Tayyip Erdoðan, müjdeledi: “Bütün bu binalar Allah’ýn izni ve Peygamberimizin kavliyle üç ayda yenilenecektir” dedi ve en büyük müjdeyi verdi: “On gün sonra Avrupa Birliði’ne tam üyeyiz!.”
Gel Gör Ki! Gel gör ki sorun/sorunlar bitmiyor! Tüm iþler düzelmiþken Müslüman inançlý hatunlarýmýzýn, içlerinde Baþbakanýn çok saygýn ve becerikli bir danýþmanýnýn muhterem refikalarý hatun, cuma namazýný baþý açýk eda etmesi ülkeyi birbirine kattý! Bu caiz mi, deðil mi? Ülke yediye bölündü! Malum, havalar rezalet, kar-kýþ fýrtýna. Ama son zamanlarda zaar evde olanak bulamayan hatunlarýmýz camilere koþtular, koþtular ama er kiþiler camileri doldurduðundan naþi onlara da dýþarýda karýn üzerinde namaz kýlmak düþtü! Allah’ýn evinde kadýnlara yer vermeyen er kiþiler koyunlarýna aldýklarý hatunlarýný þu zemheride cami meydanýnda ibadet etmeyi reva gördü! Hele hele bir müftü efendi hazretleri de fetvayý verdi: “Cuma kadýnlara farz deðildir. Evlerinde kýlsýnlar.” Düþündüm taþýndým, valla dedim kendi kendime, müftü efendi hazretlerinin elbette bir bildiði vardýr, koca müftü kadýn ayrýmcýlýðý yapar mý? O kadýnlar ki cennet onlarýn ayaklarýnýn alýndaymýþ kitaba göre! Müftü amcaya göre Allah’ýn evinde Cuma namazý kýldýrýlmayanlarýn ayaklarý kutuplarýn içinde! Reva görülen bu, iyi mi?
Ey Ýnanmýþ Hatun Kiþiler Birleþiniz! Ýnanmýþ kadýnlarýmýza düþen bu aþaðýlamaya karþý birleþmektir; baþta müftü amcanýn refikalarý olmak üzre tüm inanmýþ kadýnlarýmýz da onlarý Cuma dahil yataklarýndan uzaklaþtýrmalý. Bu, Allah’ýn gazabý deðil, inanmýþ hatunlarýn gazabý olarak Ýslam Tarihi’ne geçmeli! Bir baþka sorun da Allah’ýn evinde hatun kiþilerin er kiþilerle saf tutmalarý! Bir baþka durum vaziyetlere göre hatun kiþiler ön saflarda namazlarýný eda edip edemeyecekleri! Bu çok ciddi bir sorundur kanýmýzca. Zira er kiþiler bunu kabul edebilir mi üstün yaratýklar olarak? Ederlerse hayýrlara mý vesile olur yoksa hayýrsýzlýða mý? Namaz sýrasýnda namazý bozacak durum vaziyetleri mevzubahis olur mu? Gel de çýk iþin içinden!
Çözüm! Bu çok ciddi bir sorundur diyorum, sorunu ortaya atýp çözüm bulmamak da çözüm deðildir, aslýnda çözümsüzlüktür! Önerim þu: Diyanette para tonlarca, deraðap harekete geçip her mahalleye yeteri kadar “Hatunkiþiler Cami” inþa ettirmeli. Orada yapýlacak dükkânlara da pedikürcü, manikürcü, kuaför, güzellik salonlarý, giyim dükkânlarý, pastaneler, çay evleri açýlmalý ki camilere bir gelir olsun. Ýster tapýlsýn, ister yapýlmasýn, erkek inanmýþlar ve camilerin selâmeti babýnda en hayýrhah çözüm bu naçiz kulunuzun önerisidir. Özgür hatunlar sözüm ona Amerika buyruklu bir tarikatýmsý giriþimmiþ! Olabilir, ABD þu dipsiz dünyada en büyük dostumuz ve müttefikimizdir elhamdüllüllah: Bakarsýnýz yol tastamam açýlýnca dinen ve ilmen gecelikle de namaz kýlmak 21. yüzyýlda en doðal ve yerinde bir haktýr da derler,.derler mi derler görür bakýn!
Þeytan Nedir ve Suudilerle Bir Ýliþkisi Akrabalýðý ya da Kan Baðý Var mý? Kâbe’de sayýsý bilinmeyen þeytan varmýþ ve Müslüman din kardeþlerim ellerine taþlarý alýp o þeytaný yani Suudilerin þeytanlarýný bigüzel taþlarlar Hacc zamaný.. Þeytan bu, o da boþ durmaz mukabele-i bilmisil, nefsi müdafaa babýnda harekete geçer, tutturabildiði kadar Müslüman caný alýr er kiþi hatun kiþi, yaþlý genç demeden! Bu karþý duruþta üçyüzden fazla ölüm saptanmýþtýr bu
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 3
¸ E SERÇESM
seferinde. Peygamber efendimizin (SAS) makamýna sahip þu Suudiler, O’nun sýrtýndan milyonlarca lira kazanýrlar da inanmýþlarýn saðlýðý ve esenliði için diþe dokunur önlem almazlar bitürlü, varsa yoksa para para para! Suudiler, Müslümanlar için tedbirlidir, örneðin Türkiye’den þu kadar, Yemen’den þu kadar inanmýþ alacaðýz bu yýl deyip “kontenjan” koyarlar!. Diyorum ki inþallah yanýlýyorumdur neden olmasýn, Suudi þeytanlarý onlarla acaba gizli bir anlaþma mý yaptýlar, onlar Suudilere “sizlerden þu kadarý bizi taþlarsa biz de karþýlýk olarak þu kadarýnýn canýna çeþitli vesilelerle öte dünyaya sevk edeceðiz” falan mý dediler? Ýnanýyorum böyle gizli, çok gizli bir “ittifak” vardýr. Orada bu nedenle canýndan olan din kardeþlerimiz, týpký “Kuþ Gribi” itlâfýnda olduðu gibi çukurlara yalap ediliyorlar, ne üzerinde bir yazý ne de Huvel Baki!
Þu Þeytan Denilen... Suudilerin þeytaný malûm, demek ki her Müslüman ülkenin þeytaný/þeytanlarý vardýr, Müslüman olduðumuzu göre bizim de þeytanlarýmýz vardýr, aksini kimse öne süremez! Suudi þeytaný, Türk þeytaný, Afganistan þeytaný gibilerine herkesin þeytaný kendine. Suudilerinki hariç, çünkü onlarýn þeytaný Müslüman ülke ayrýmý yapmaz, önüne geleni anýnda þeytan taþlama sýrasýnda isimsiz topraksýz eder/ediverir ve bu ölüler üzerinden de milyarlarca lira kazanýr! Evet Suudilerin, kendi þeytanlarýyla anlaþmasý vardýr bu gizli sanýlan anlaþma geçen Hacc’da artýk gün yüzüne çýkmýþtýr.
Þeytan Üzerine Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 1969 basýmýnýn 696. sayfasýnda çok uzun bilginin baþýnda þeytan þöyle özetleniyor: “Melek iken Âdem Peygamber’e secde etmediði için gökten kovulduðuna ve o zamandan beri insanlarý kötü yollara çekmeye çalýþtýðýna inanýlan kötü ruh.” Þeytan arabasý / Þeytan azapta gerek / Þeytan dürttü / Þeytan kulaðýna kurþun / Þeytan minaresi (Hani en ufak fýrtýnada ya da sallantýda yerle bir olan minareler var ya belki bu minare budurFO) / Þeytan örümceði / Þeytan týrnaðý / Þeytan þalgamý / Þeytan tersi... gibilerine..
Aklýn Yolu Bir Ýmiþ... Niye taktým þu Þeytaný kafama? Açýklýyorum, Genel Yayýn Yönetmenimiz sevgili Esat Korkmaz dostum, 797 sayfalýk bir eser yazdý. Anahtar Kitaplar Yayýnevi de bastý bu güzel/yararlý/çok önemli kitabý; ne mi, “Alevilik ve Bektaþilik Terimleri Sözlüðü”.. Ne mutlu bu satýrlarýn yazarýna, kitabýn kapaðýnda adýný “Turna Semahý” koyduðum tablom var. Esat Korkmaz yine ayný çapta bir çalýþma daha yapmýþ, bugün yarýn elimizde olacakmýþ bu da Þeytan üzerine, iyi mi? Emeðinin adý “Þeytan Tasarýmlarý Terimleri Sözlüðü”. Hani bir deyimimiz var, “Hacý bekler gibi”, bu can da yine yedi yüz bilmem kaç sayfalýk kitabý dört gözle bekliyorum.
AÞIK NESLÝ
Ektiðin Hasýlý Biçebildin mi? Talib ne durursun döner bu devran Gözünü gafletten açabildin mi? Benliði terk edüb nefsin öldürüb Meskenet yurduna göçebildin mi? Cömertlik edüb malýna kýyýp Melâmet hýrkasýn eðnine giyib Dünyanýn varlýðýn yokluða sayýb Namus ile ardan geçebildin mi? Hakikatýn sahrasýnda yaylayub Ýnüp aþkýn deryasýný boylayub Þu dünya fýrsatýn mizan eyleyüb Zâhiri bâtýndan seçebildin mi? Ulu sular taþkýn akar bulanýr Sefer arzu eden umman dolanýr Ab-ý hayat çeþmesinden sulanýr Muhabbet gölünden içebildin mi? Nesli bu dünyaya ayaktan geçüb Hakikatle konub hak ile göçüb Marifet tohumun tarlaya saçub Ektiðin hasýlý biçebildin mi? 17.-18. yüzyýl Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi Cilt.3 Ýsmail Özmen
Ýran ve Rusya Doðal Gazý Kutuplardan da Kesmiþ!. Doðalgaz aslýnda bir “Þaytangazý” bu cana göre. Bu “Þeytangazý” en yakýn iki komþumuzda Iran ve Rusya’da... Ýstedikleri an kesiveriyorlar, donduruyorlar insanlarý; bakýnýz bu iki ülkenin yaptýðýna, kutuplara þeytangazýný kestiler, Eskimolar ol nedenle buz evlerde yaþýyorlar, sizce de öyle deðil mi? Hüseyin Gül, 18 Þubat 2006, Selçuk-Ýzmir Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Selçuk Þubesi Kurucu Üyesi
DUYURU Artýk eðitime önem vermeyi ve topluma kiþisel katký yapmayý ilke edinmiþ bir gazetemiz var. Gazetemiz sanal dünyadan gerçek dünyaya katkýda bulunmayý amaçlýyor. Internet adresimiz: www.hacibektaslilar.com. Küreselleþen dünyamýzda, her konuda bilgi alýþ veriþinde bulunarak adým atmak için Suluca Karahöyük Gazetesi aracýlýðýyla engelleri aþalým ve üzerimize düþeni yaþama geçirelim. Tün canlarý üzerimize düþeni yapamaya çaðýrýyorum.
Özkan Zileli E-posta: zileliozkan@hotmail.com Ýnternet: zileliozkan.sitemynet.com
Ocak 2006
3
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 4
¸ E SERÇESM
Asya’da Hayvan ve Bitki Tapýmý Bölüm - III Esat Korkmaz
A
“kadýn” donuna bürünür. Yine bir Baþkýrt söysya algýsýnda “kuðu”, temizlik, mutlulencesinde, yaþlý bir adamýn oðlu bir “suluk ve saf genç kýzlýk simgesidir. Asya tasarýmlarýnda “hayvan”, perisi” ile evlenir: bir süre sonra “kurbaða Göksel kökenli olduðuna inanýlan ve kendisinden türenildiðine inanýlan, derisi”nden yapýlmýþ giysilerini yaktýðý için kendisinden türenildiði kabul edilen hayvan“ana” kimi kez “baba” kimliðiyle “su-perisi kýz” onu terk eder. Adam “su-periatadýr ya da þamanýn Gök ya da Yeraltý yolcukýz”ýn “evi” olarak algýlanan “göl”e gider; luðunda, sýk sýk donuna büründüðü, yardým belirgin “ata”dýr. gölde, “silkinerek” genç güzel kadýnlara aldýðý ya da koruyucu ruh olarak seçtiði düþdönüþen sekiz “kaz” görür. Kadýn-kuþ sel hayvandýr. dönüþümünü vurgulayan bir Yakut mitolojisinde, Üçüncü Gök’te bir tanDünya mitolojisinde “kuðu” kutsal olarak nitelenir ve saygý görür. rýnýn “göçmen” kuþlarý toplayýp bir topluluk kurduðu anlatýlýr. Yedi genç Kuðu motifi beyazlýðýn ve temizliðin simgesidir. Evlenmemiþ bakire kadýn ve kýzlarý, “insan” olmak ve “çocuk doðurmak” üzere “turna kýzlarýn, Lotus gölünde kuðuya dönüþerek yüzmeleri, Hint mitolojisinde kuþu” donuna bürünüp Dünya’ya inerler. ayrýcalýklý bir yere sahiptir. Orta Asya Türk mitolojisinde de kuðu motiEr-Töþtük destanýnda “Kuðu Gölü” söylencesi, eski tasarýmlardaki fi yer yer aðýrlýklýdýr: Kuðudan türediklerine inanan topluluklar, kuðuya betimlemelerin kimilerinin “silinmesi”, kimilerinin “tersine dönüþüve kuðuyu simgeleyen motiflere büyük saygý duyarlar. Yakut mitolojimü”yle verilir: Kýyýlarý ýþýklý mitolojik bir göl vardýr. Cinlerin ve perisinde, Ayýsýt, kuðuyla simgelenir. Kýrgýz Manas Destaný’nda, Manas’ýn lerin kýzlarý altý ayda bir çýlgýnca eðlenmek için buraya gelirler. Kýrk niþanlýsý Ayçörek, düþmanlarýný korkutmak için kuðuya dönüþür. bakire ve kýrk genç kýz, kýrk gün boyunca eðlenip hoþça vakit geçirirler. Asya mitolojilerinde kuðunun dönüþüm ürünü olan “kaz”, erkekliðin, Kýrkbirinci gün, seksen güzel “uçup” gider. Ýçlerinden biri “Serin Ay” evliliðin ve baþarýnýn simgesi düþsel kuþtur. Þamanýn Gök ya da Yeraltý adýný da taþýyan “Ay Salkýn”dýr; eþi benzeri olmayan bir güzeldir; “ýþýðýn yolculuðunda en sýk donuna büründüðü, yardým aldýðý ya da koruyucu kýzý” olarak algýlanýr; geleceði görür, olacaklarý altý ay öncesinden bilir. ruh olarak seçtiði kutlu hayvan ya da Gök yolculuðundan dönüþte þamaBir çadýrda sekiz gün boyunca Er-Töþtük’ü bekler; sonunda Er-Töþtük nýn ve ona eþlik eden göksel ruhlarýn bindiði mitolojik hayvandýr. gelir; eðlenirler ve birilikte olurlar. Genç kýz gebe kalýr. Bir gün büyük bir fýrtýna kopar ve kýz “görünmez” olur; kimse nereye gittiðini bilmez. Söylencede “giysilerin çalýnmasý”, “kuðu” ya da “kaz” silinmiþmiþ Kuðu ya da Kaz durumdadýr. Ama genç kýzlarýn uçtuklarý belirtildiðine göre dolaylý olarak “kuðu” ya da “kaz”ýn varlýðý anýmsatýlýr. Iþýk daha önceki tasarýmu nedenle Altay tasarýmlarýnda “döngü” oluþturan diðer hayvan larda “erkek” ve”dölleyici” idi, burada kýzla özdeþleþtirilerek “tersine “kuðu” ya da “kaz”dýr: Söylenceye göre, bir erkek bir göl kenarýdönüþüm”le “kadýn” ve“döllenen” durumunu almýþ. na iner; giysilerini kýyýya býrakmýþ kadýnlarýn yüzmekte olduðunu Kuðu Gölü söylencesi o denli yaygýnlaþýr ki Sibirya’nýn Altaylý görür. Oyun olsun diye kadýnlardan birinin giysilerini çalar; derken kaolmayan halklarýna kadar ulaþýr. Samoyedlerde bu söylence þöyle anladýnlar “kuðu” ya da “kaz” olup uçup gider. Yalnýzca giysilerini çaldýðý týlýr: Karanlýk ormanýn içinde büyük bir göl vardýr. Yaþlý bir kadýn, “Eðer kadýn kýyýda kalýr. Erkekle evlenir ve ona erkek bir evlat verir. Daha bu göle yaklaþýrsanýz yedi kýz giysilerini çýkaracak ve yüzmeye baþlayasonra “kuþ giysilerine” yeniden kavuþur ve kaçmayý baþarýr. Söylencecak. Bu kýzlardan birinin giysilerini alýn ve saklayýn”, der. Erkekler bu deki “kuðu” ya da “kaz”lar, göksel kökenli “kuþ-kadýnlar”dýr; doðurgan öneriyi dinlerler. Çýplak kalan kadýn giysilerini saklayan erkeðe, giysiortam olarak su, “doðanýn rahmi”dir. Demek ki “kuðu” ya da “kaz”, lerini geri verirse kendisiyle evleneceðini söyler. köken mitlerinde “ata” kapsamýnda “ana-hayvan”dýr. Çukcelerde biraz farklý bir çeþitlemesi vardýr: Bir erkek çocuk göle Ayný döngünün bir parçasý olarak algýlanan Mançu köken söylencegider; gölde giysilerini kýyýya býrakan kýzlar ve sayýsýz martý vardýr. sinde “kadýn-su-ýþýk” birlikteliði özellikle belirleyicidir: Söylenceye Çocuk genç bir “martý-kýz”ýn giysisini saklar. “Martý-kýz” onunla evlenir göre, üç göksel kökenli bakire bir gölde yýkanmaktadýr. Derken kutsal ve on iki çocuk verir. Burada “kuðu” ya da “kaz”ýn yerini “martý” almakbir “saksaðan” bu üç bakirenin üstüne “kýrmýzý” bir meyve býrakýr; en tadýr. Pek çok topluluk kültüründe, özellikle Rus halk kültüründe küçükleri bunu yer ve gebe kalýr. Gölde yýkanan üç bakire, “saksaðan”la kazlarýn ya da kuðularýn yerini “güvercinler” alýr. iliþkilendirilerek “göksel” kökenli olduklarý vurgulanmak istenir. “Su” Köken mitleri dýþýnda “rehber” hayvan olarak da önemli iþlevler üstyine doðurgan ortam anlamýnda “doðanýn rahmi”dir. “Kýrmýzý meyve” lenir “kuðu”; Asya Türk akan toplumlarýnda bunu kanýtlayan sayýsýz ýþýkla baðlantýlandýrýlýr ve ýþýk, üç bakirenin “beyaz” teniyle simgelenir. söylence vardýr. Yenisey Havzasý’nda, kuðularýn týpký kadýnlar gibi “ayBu nedenle “kuþ-kadýnlar” çoðunlukla beyaz renkle belirgin kuþ “donlabaþý” gördüðü inancý bugün bile sürmektedir. Hayvanla özdeþleþebilmek rýna” bürünürler. için fizyolojik olarak kimi “ortak” yanlarýn bulunmasý gerekir “kaygýsý” Yine ayný döngünün bir baþka çeþitlemesini Buriyatlarda görüyoruz: böylesi bir inancý yaratmýþtýr diyebiliriz. Söylenceye göre bir adam Bir avcý, bir gün, bir göl üzerinde üç güzel kuðu görür; bunlarý izler; orduya gider; yolda atý yorulur. Derken bir “kuðu”ya rastlar. Kuðu onu kadýn “donuna” büründüklerini gözler. Avcý, “kadýn-kuðular”dan birinin kanatlarýna alýr ve anasýna-babasýna yetiþtirir. tüylerini çalar; tüylerini yitiren “kadýn-kuðu” uçamadýðýndan avcýnýn Kuðunun kadýn ya da kadýnýn kuðuya “dönüþmesi” çok eskilere eline düþer. Avcý, kuþu yakalar ve onunla evlenir; kuþ avcýya altý çocuk dayanýr: Ýranlý kahraman “Efrasiyab” soy geleneði Turan soy geleneðine verir. Daha sonra tüylerine kavuþur, kuðuya dönüþüp uçup gider. Bir baðlanmak istenirken, örneðin “Buku Han” Efrasiyab ile özdeþleþtirçeþitlemede söylencenin son bölümü farklý anlatýlýr: Avcýyla evlenen ilirken Efrasiyab’ýn kýzý “kaz”a dönüþür. Yani soy dönüþümüne, “hay“kuðu-kadýn”, eski giysilerini hatýrlar ve kocasýna nereye sakladýðýný van-ata” dönüþümü eþlik eder. Kaþgarlý, aðaç kabuðuna “kaz” dendiðini sorar. Kendisini ve çocuklarýný artýk terk etmeyeceðini düþünen koca, belirtiyor: Burada da benzer bir durumu gözlemliyoruz: “Aðaç-ata” ile eski giysilerini geri vermeyi kabul eder. Süslenmek bahanesiyle eski “hayvan-ata” özdeþliði vurgulanmak isteniyor. giysilerini giyen kadýn “kuðu”ya dönüþür ve duman deliðinden uçarak “Dede Korkut Kitabý”nda “kadýn-kaz” kimliklendirmesine iliþkin, havalanýr. Havada yükselirken geride býraktýklarýna þöyle seslenir: “Siz bizleri bu tasarýmlarla buluþturan göndermeler vardýr: Örneðin Türklerin Yeryüzü’ne aitsiniz ve Yeryüzü’nde kalacaksýnýz; ben Gök’ten indim ve Ýslamiyet’e giriþ sürecinde Azrail’e direnen bir kahraman olarak oraya çýkmam gerek.” Buriyat mitolojisinde, kýzlardan birinin ayaklarýnalgýlanan ve Ýslamiyet’e yönelik Türk tepkisinin simgesi durumunda dan yakalayarak annesinin kaçmasýna engel olmaya çalýþtýðý anlatýlýr: bulunan Deli Dumrul þöyle seslenir: “Ey oðlum ve kaza benzeyen Kýzýn elleri “isli” olduðu için artýk kuðularýn ayaklarý “siyah”týr. akarým.” Yine Uruz’un çobanýnýn koyun sürüsü daðýlýr; çoban, sürübaþý Uzak geçmiþten yakýn geçmiþe doðru “köken mitleri” kimi kez ayrýntekeyi aramaya koyulur. Tekeyi ararken “kanatlý” diþi perilerle karþýlaþýr. tý kimi kez önemli sayýlabilecek deðiþimlere uðrar: Bu köken miti de Kepeneðini üzerlerine atar ve birini yakalar; yakaladýðý “kýz-kuþ” ile sayýsýz çeþitlemeyle ayný deðiþime uðramýþtýr denilebilir. Örneðin bir arzuyla birleþir. Daha sonra “kýz-kuþ” uçup havalanýrken çobana þöyle Baþkýrt masalýnda söyle bir anlatým vardýr: Kocasýnýn yokluðunda genç seslenir: “Çoban! Yýlýn sonunda bende bir ‘emanet’in olacak. Gel! Onu kadýn giysilerini çýkarýr ve “çamcabalýðý” gibi suda yüzmeye baþlar. al!” Bir yýl sonra çoban ayný yere gelir: “Kadýn-kuþ” bir “toprak Dadýsý, genç kadýnýn giysilerini alýp giyer ve artýk geri vermek istemez. yýðýný”ný göstererek “emanet”ini ona teslim eder. Bu toprak yýðýnýn Çýplak olmaktan utanan genç kadýn, orada bulduðu baþka giysileri giyer içinde bir çocuk vardýr ve yalnýzca tepeyi delerek doðabilecektir. Bu ve “kaz” donuna bürünüp uçar. Bir sürü maceradan sonra “kadý-kuþ”, bir çocuk Tepegöz’dür. aðaca konar ve aðaçtan inmeye baþlar; indikçe “kadýn-kuþ” donundan
B
4
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 5
¸ E SERÇESM
BÝR KÝTAP
Kazakistan, Saymalýtaþ vadisinden, dalgalar üzerinde yüzen bir su kuþunu gösteren bir kaya resmi. Kazerman kenti yakýnlarýnda 3-4 bin metreye eriþen yüksek nehir vadisinin yedi kilometrelik bir bölümünde yüz binin üzerinde kayaya oyulmuþ resim olduðunu Servet Somucuoðlu tarafýndan yazýlan ve resimlenen bir makeleden öðreniyoruz. Bakýnýz: Atlas Dergisi, 153. sayýsýnda, Aralýk 2005, s: 44-63.
Ansiklopedik
Þeytan Tasarýmý Terimleri
Sözlüðü Esat Korkmaz Anahtar Yayýnlarý Ocak 2006 ISBN 975-8612-34-4 16 x 23,5 cm boyutunda 782 sayfa, 40,00 YTL
Yaþam Aðacý Asya algýsýnda “aðaç”, önsüz-sonsuz olarak algýlanan ve canlý varlýk türlerinin oluþumuna katýlan kurucu öðe, kurucu ilkedir ya da tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “yaþam nedeni”dir. Yaþam aðacý, Asya varoluþ ve türeme tasarýmlarýnda, tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen, genellikle “ana”, kimi kez hem “ana” hem de “baba” olarak algýlanan bitki–atadýr. Altay tasarýmlarýnda “doðurmayan doða” olanaksýzlýk, “doðuran doða” ise olanaklýlýktýr. Bu türden tasarýmlarda aðaç, “doðuran doða”yý simgeler. Köken mitleri arasýnda “yaþam aðacý” döngüsü önemli bir yer tutar: Varlýk kaynaðýnýn aðaçtan gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarýnýn temel tasarýmlarýndan biridir. Temel söylencelerden biri þöyledir: “Karakurum’un biri Tuðla (Tola), diðeri de Selenga adýný taþýyan iki ýramaðý Kamlançu denilen bir yerde birleþiyordu. Bu iki ýramak arasýnda iki aðaç vardý, birinin adý ‘kusuk’ olup çamý andýrýyordu, ama yapraklarý kýþlarý selvininkine, meyveleri ise gerek biçim gerek tat bakýmýndan ‘þiguza’ya benziyordu, diðer aðaca ise ‘toz’ (kayýn aðacý) diyorlardý. Bu iki aðaç arasýnda yükselen yýðma toprak üzerine gökten bir ýþýk düþtü. Bu yýðama toprak gün geçtikçe büyüdü. Bu garip sahneyi gözleyen Uygur kavimleri þaþkýnlýk içinde kaldýlar; bu tepeciðe saygý ve alçakgönüllülükle yaklaþtýklarýnda þarkýyý andýran uyumlu sesler iþittiler. Ve her gece bu tepecik otuz adým uzaðýna kadar bir ýþýkla kaplandý, günün birinde ayný doðum anýndaki gebe bir kadýn gibi tepeciðin içinden bir kapý açýldý ve içeride her birinde bir çocuðun oturduðu çadýra benzer beþ ayrý tepecik olduðu görüldü. Her çocuðun aðzýnda gereksinimi olan sütü saðlayan bir tüp sallanýyordu… Kavmin önde gelenleri bu mucizeyi görmeye geldiler, saygý duyduklarýný ve boyun eðdiklerini göstermek için de önlerinde diz çöktüler. Rüzgâr üzerlerinde estiðinde çocuklarýn gücü arttý ve hareket etmeye baþladýlar. Sonunda tepeciklerinin dýþýna çýktýlar ve sütannelere emanet edildiler, bu arada halk onurlarýna törenler düzenledi. Kýsa bir süre sonra çocuklar sütten kesildiler ve konuþmaya baþladýlar. Çocuklar ebebeyinlerini sordular. Halk da iki aðacý gösterdi. Çocuklar bu iki aðaca yaklaþarak, saygýlý çocuklarýn ebebeyinlerine itaat etmeleri gibi itaat ettiler. Aðaçlarýn boy verdiði topraða da saygý gösterdiler. Aðaçlar (…) konuþtular. O bölgenin tüm kavimleri çocuklarý görmeye geldi ve kral çocuklarýna sunar gibi saygýlarýný sundular. Ayrýlýrken çocuklara isim taktýlar: Büyüðüne Sungur Tegin, ikincisine Kotur Tegin, üçüncüye Tükel Tegin, dördüncüye Or Tegin ve beþinciye de Buku Tegin adýný verdiler. Halk bu alýþýlmadýk þeyleri gördükten sonra bu çocuklardan birini þefleri ve krallarý yapmaya karar verdi; çünkü bunlar Tanrý tarafýndan gönderilmiþ olmalýydýlar. Buku Tegin’in gerek hatlarýnýn güzelliði gerekse yargý ve zeka açýsýndan diðer çocuklardan üstün olduðunu gördüler. Ayrýca bu çocuk deðiþik halklarýn dilini ve yazýsýný biliyordu. Sonradan hepsi hemfikir olarak onu kendi hanlarý yaptýlar.”
Altay Daðlarýnda Pazarýk Kurganýnda bulunan ahþap oyma kurt baþý “ongan”lar. “Ongan”ýn Þorlarýn köken hayvanlarýnýn heykellerine verdikleri ad olduðunu öðrendiðimiz bu kapsamlý ve resimli makaleyi mutlaka okumanýzý öneririz.
Ocak 2006
Özcan Yüksel-Sinan Anadol, “Efsanenin Coðrafyasýnda Büyük Keþif: Ergenekon Þor Türkleri, Atlas Dergisi, 154. sayý, Ocak 2005, s. 58-88
Bu mitoloji de belki “ilk biçimi”nden bir ölçüde uzaklaþmýþ olabilir: Örneðin Hitaylar’daki “kozmik dað”ýn iþlevini burada “aðaç”, daha doðrusu “iki aðaç” üstlenmiþtir. “Ýki ýrmaðýn birleþmesi” olgusunda, birinin “diþil”, diðerinin “eril” olarak algýlanmasýdýr bir bakýma ve “birleþme” noktasý “yaratýcý” kaynak durumundadýr.
ÞEYTAN tasarýmý, bir “karþý-tasarým”dýr; yani, iyiliðe karþý “kötülük” tasarýmýdýr. “Ýyilik”, iyilik üretme konusunda “yeteneksiz” olduðuna göre, bu konuda daha “yetenekli” olan “karþýtý”nýn içinden çýkmak durumundadýr: “Kötülük”, iyiliðin “lokmasý”dýr; açýktýr ki Þeytan ya da Satan, iyiliði “beslemek”, ona lokma olmak, onu büyütmek zorundadýr. Böylesi bir tasarýmda Þeytan ya da Satan, hemen hemen tüm olumlu ve güzel þeylerin yaratýcý kaynaðý olarak karþýmýza çýkar. Acý varsa, sýkýntý varsa, ötesinde kötülük varsa ya da bunlarýn kimliklendirilmiþ biçimi anlamýnda Þeytan/ Satan varsa, gelecek var demektir. Ýlksel tasarýmlarda insanlýk bunu görmüþ ve Satan’ý ya da Þeytan’ý bu anlamda kimliklendirmiþtir. Özellikle tektanrýcý dinlerle insan, kendi bedeninden ve doðadan koparýlýnca acýyý, sýkýntýyý ve kötüyü temsil eden Þeytan ya da Satan, “önsüz-sonsuz ve mutlak” bir “Kötü” olmuþtur. “Kýsýrlaþtýrýldýðý” için iyiliðe, güzelliðe “lokma” olma olanaðý elinden alýnmýþtýr. Bu durum insanýn düþünsel tasarýmlarýnda ve davranýþlarýnda büyük bir “yabancýlaþma” getirmiþtir. Bu diyalektiðin yadsýnmasý, akýldýþýlýk alanýna taþýnýlmasýdýr; akýldýþýlýk alanýnda, “kara” bir nihilizmdir. Böylesi bir “akýlcýlýk” gerçekten “can sýkýcý.” La Vey, tasarýmýný bu “can sýkýcýlýk” üzerine yapýlandýrýyor; Þeytan’ý ya da Satan’ý, insaný “ödüllendiren” bir “ödüllendirici” olarak öne çýkarýyor. La Vey, Þeytan’ýn ya da Satan’ýn “kökenine” ineceðine, “iyiliðe lokma olma” yeteneði elinden alýnmýþ, “kötülük üreten kötü” durumundaki Þeytan ya da Satan’ý, tasarýmýnýn kahramaný yapýyor. Günümüzün Þeytan ya da Satan tapýmýný, yalnýzca “karanlýkçýlýðýn”, batýl inancýn ya da sýradan aptallýðýn bir “yansýmasý” olarak algýlamak, gerçeði tam olarak kavrayamamak anlamýna gelir. Þeytan ya da Satan tapýmýný yaratan asýl neden, adaletsiz bir düzen ve çalýþma koþullarýna karþý isyandýr. Ne var ki ilksel Þeytan/Satan tasarýmlarýna “karþýt” olarak Þeytan’ýn/Satan’ýn yapýsýndaki “karþýtlýk” ortadan kaldýrýldýðýndan bu kimlik, adaletsiz bir sisteme ve çalýþma koþullarýna karþý ezilenleri kurtuluþa taþýyacak baþkaldýrýyý örgütlemekten “mahrum” kalýr. Tasarým gereði Þeytan/Satan, “tersiz” ekmeði, spekülasyonun, uyuþturucu ticaretinin, kaçakçýlýðýn, fahiþeliðin ve hýrsýzlýðýn temsilcisi olur; daha doðrusu kolay kazancýn tanrýsýdýr Þeytan ya da Satan; güncellersek tembelliðin, sahte olanýn, baþtan savmanýn, kültürsüzlüðün ve provokasyonun tanrýsý olup çýkar. Geçmiþte umudun tanrýsý olan Þeytan ya da Satan, bugün umutsuzluðun tanrýsýdýr. Ýnsanlýk kazanýmlarýný “yiyip tüketen” ve onlarý “kara kazanýmlar” durumuna dönüþtüren “kývrak bir zeka”nýn kimliklendirilmiþ biçimidir.
5
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 6
¸ E SERÇESM
BÝRGÜN GAZETESÝ’NDE YAYINLANMAYAN ALEVÝLÝKLE ÝLGÝLÝ SÖYLEÞÝ
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir; Ýslam’ýn Diðer Dinsel ve Felsefi Ýnançlarla Baðdaþtýrmacý Bâtýni Yorumudur Bölüm - II Ýsmail Kaygusuz 3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda ne düþünüyorsunuz?
A
levilik bir Ýslamî inanç sistemi olarak evrenseldir, ne belli bir bölgenin ve ne de belirli bir etnik grubun ya da ulusun inancý deðildir ki, etnik kimliði olsun. Özde ayný olmakla birlikte farklý kollar ve adlar altýnda Balkanlar’dan, Anadolu ve Ortadoðu’dan, Afrika’dan, Orta ve Güney Asya’ya ve Endonezya’m kadar çok çeþitli ülkelerde Alevilik inancý, Ortodoks Ýslam’ýn (Sünnilik ve Þiiliðin) dýþýnda aykýrýlýðýný, yani Ýslam heterodoksizmini yaþamaktadýr. Aleviliðin etnik kimliði yoktur; bu inanca baðlý olan bireyin Alevi inanç kimliði vardýr. Çünkü Alevilik inancýný yaþayan Türk, Kürt, Arap, Arnavut, Fars, Tacik, Afgan, Hint, Sasak, vb. çeþitli etnik kökenden topluluklar bulunmaktadýr. Türkiye Cumhuriyeti, 2005 Avrupa Birliði Türkiye Ýlerleme Raporu’nda isimlendirildiði üzere “Sünni olmayan Müslüman topluluk Aleviler”i resmen tanýmamakta ve Alevilik inancý ve kimliðini anayasal güvence altýna almamakta ýsrar ediyor. Bu, devleti yönetenlerin büyük ayýbý ve yirmi milyonu aþkýn bir büyük inanç topluluðu için dayanýlmasý güç bir zulümdür. 9 Kasým 2005 tarihli Ýlerleme raporuna düþülen not Türkiye Cumhuriyeti için hiç de iyi bir not deðildir:
Deðerli Canlar, Aralýk ayýnýn ortalarýna doðru, bir süredir Alevilik üzerinde söyleþiler dizisi yayýnlamakta olan Birgün gazetesinden Gülþen Ýseri aþaðýdaki sorularý göndererek, herhangi bir koþul ileri sürmeksizin bunlarý yanýtlamamý istedi. Aleviliðe iliþkin görüþlerini bildiðimiz gazetenin, doðrusu kendilerinden farklý düþünenlere de sayfalarýný açma demokrasi anlayýþýna sahip olduðunu umuyordum. Kuþkusuz söyleþiyi yayýnlama haklarý olduðu kadar, yayýnlamama haklarý da vardýr; örneðin yazýnýn uzunluðu, içeriði, gazetenin kurallarýna ve siyaset anlayýþýna aykýrý bulunmuþ olabilir. Ama bu sorulara kendilerinin anlayýþýna uygun yanýt vermem herhalde beklenmiyordu... Ýki bölüm halinde verdiðimiz yanýtlar çoðunluk kendi makale ve kitaplarýmýzdaki görüþlerimizin yinelenmesidir. Ancak toplu halde özetlenmiþ olmasý baðlamýnda yararlý olur düþüncesiyle tamamýný ekte veriyorum. Ýsmail Kaygusuz
Milyonlarýn baðlý bulunduðu ve inandýklarý her þeyi batýl ve sapkýnlýk gördüðü ve inanç olarak kabul etmediði için baþkan Bardakoðlu Alevilik “kültürel eðilimdir inanç deðildir, kültürel ögelerin belirgin olduðu bir anlayýþtýr” diye her demecinde yineledi, durdu. Bir yazýmýzda þunlarý söylemek gereði duyduk: “Bizi ve inancýmýzý kafanýza ve keyfinize göre tanýmlama hakkýný size kim verdi? Hangi ahlak ölçüsüne sýðar bu? Alevi yazar ve araþtýrmacýlar: ‘Sünniler camide dedikodu yapmak ve birbirini çekiþtirmek için toplanýyor; namaz dedikleri de eðilip doðrularak, yere uzanarak yaptýklarý bir takým jimnastik hareketleridir. Bu nedenle Sünnilik bir çeþit bireysel ve toplumsal kültürel alýþveriþtir’ biçiminde tanýmlamalar yapsa tepkiniz ne olur ? Doðrusu bu bir merak konusudur!” 5. Diyanetten Beklentileriniz Nelerdir?
Bu soruyu yöneltmiþ olmanýz beni tanýmadýðýnýzý ve bu güne kadar, özellikle Diyanet konusunda yazdýklarýmýzý okuma fýrsatý bulamadýðýnýzý gösteriyor. Öyle sanýyoruz ki, tamamý Diyanet’e, onun varlýðý, iþleyiþi ve baþýndakilere karþý yazýlmýþ yazýlarýmýzdan oluþturduðumuz “Alevilik, Diyanet, Siyaset” kitabýmýzý da görmemiþsiniz. Diyanetten hiç bir beklentimiz yoktur ve olamaz. “Nüfusu 12-20 milyon arasýnda tahmin edilen Bu soruyu, Diyanet Ýþleri Baþkaný ile Alevilik Alevilerin, bir inançsal topluluk olarak restanýmýnda buluþanlara, bunu benimseyenlere sormen tanýnmamýþ olmasý sürmektedir.” (s.35) mak gerekir. Çaðdaþ-laik-demokratik bir devletin, öz sis“Türkiye’de Sünni olmayan büyük Müslüman temini belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi vartopluluk Alevilerin statü sorununda hiçbir dýr, fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde, ilerleme olmadý.”(s. 154). Birgün’ün Sorularý laiklik kavramýnýn özüne ve anlamýna aykýrý, ‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapýsý içinde 1. Aleviliðin Ýslam içinde olduðunu 4. Alevilik Din ve Kültür Arasýna Sýkýþmýþ inatla sürdürülmekte ve ýsrarla savunulmaktadýr. söylüyorsunuz, peki Aleviliðin Durumda mý? Kýsacasý çaðdaþ demokratik devletin olmazsa olÝslam dýþýnda olduðunu bir çok yazar Ýnanç (inanma/iman), din demek deðildir; dinin mazý, sosyo-politik anlamda bir laiklik yoktur kitaplarýnda belirtiyor ve bunu þamanlara içinde inanç vardýr, ama inancýn içinde her zaman Türkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygukadar dayandýrýyor; siz bu konuda din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime, lamasý içindedir; bu din Ortodoks Ýslam’ýn, yani ne düþünüyorsunuz? sanata da inanmak baðlanmak vardýr. Dikkat Sünniliðin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mez2. Aleviliðin doðuþu neden Hz Ali? edilirse din ve iman kavramlarý hep ayrý kulhebin inanç sistemi ve þer’i ilkelerini, Ýslam lanýlýr. Alevilik de baþlý baþýna din deðil, dinsel dininin kendisiymiþ gibi anlatmakta ve ilkokul3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda inanç yaný aðýr basan sosyal, felsefi ahlaksal dan üniversiteye kadar eðitiminin yapýlmasýna ne düþünüyorsunuz? inanç sistemidir; kiþisel ve toplumsal yaþama aracý olmaktadýr. Diyanet Ýþleri, resmi bir devlet 4. Alevilik din ve kültür arasýna biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana) kurumu olarak, 79 yýldýr büyüye büyüye ‘devlet sýkýþmýþ durumda mý? sahiptir. Aleviliðin bir yere sýkýþmýþlýðý sözkonuiçinde, sýnýrsýz olanaklarý,vakýflarý, bütçesi ve 5. Diyanetten beklentileriniz nelerdir? su deðildir. Aleviliði bir “kültürdür, kültürel kadrolarýyla bir din devleti’ gibi siyasete egemen anlayýþtýr” diye tanýmlamak doðru olamaz. Çok olmuþtur; toplam nüfusun üçte birini oluþturan 6. Ýslam’ýn þartlarýný yerine getirmeyen yanlýþ bir kullanýmdýr. Çünkü “kültür” sözcüðü Ýslam Heterodoksluðuna baðlý, yani Alevi, topluAleviliðe Ýslam içi demek gerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sýnýrlarý içemunun inancýný Ortaçaðýn din devletleri anlayýþý ne kadar doðru? risindeki din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatçerçevesinde deðerlendirmektedir. Kendine özgü sal, felsefi, ahlaksal, vb. birçok kavramlarý içinde barýndýrýr. Bu tanýmlabir Tanrý anlayýþý ve ibadet kurumlarýyla bir Ýslamî inanç ve felsefi sismanýn benimsenmesi demek, tapýnma törenlerimizin tüm ögelerini “folktem olan Aleviliði kabul etmemekte ve bazen Hanefi mezhebinin bir lor, halk oyunlarý, eðlenceden” ibaret olduðunu kabul etmektir. Zaten tarikatý olarak tanýmlamakta, dolayýsýyla bu mezhebin ilkelerine uymayý ibadet mekanýmýz olan cemevine “cümbüþ evi” demiyorlar mý? Bu taným dayatmakta. Bunu benimsetemeyeceðini anlayýnca “inanç deðil, resmi görüþtür, devletin Aleviliðe bakýþ açýsýdýr Anadolu’ya özgü bir kültürel anlayýþtýr” tanýmýnda karar kýldý. “Aleviliðin, inanç deðil Anadolu’ya özgü kültürel bir anlayýþ Baðnaz ve katý anlayýþa sahip bir Diyanet’te ne yazýk ki, Alevilerin olduðunu” Diyanet Ýþleri baþkaný Prof. Bardakoðlu ilk kez göreve temsilini isteyenler bulunmaktadýr. Diyanette temsilini isteyenler de Aleatandýðý günler söylemiþti. Garip deðil mi arkasýndan bir süre sonra, viliðin ortodokslaþmasýna, yani asimilasyonuna hizmet etmektedirler. Diyanete karþý olduklarýný ve kaldýrýlmasýný söyleyen bazý kitle örgütleri Abbasi heresiyograflarý, Osmanlý Þeyhülislamlarý Aleviliði, “aþýrý, ve vakýf yöneticileri tarafýndan ayný tanýmlar kabul gördü ve yinelenmsapkýn inanç veya sapmýþlarýn inancý” anlamlarýnda “guluv, rafýzilik, eye baþladý. Diyanet’le bu görüþ noktasýnda birleþtiler. Bu nasýl açýklanýr zýndýklýk”, vb. sýfatlarýný kullanýyor, ama bir ‘inanç’ olduðunu söylüyorbilemeyiz. lardý. Ayný ortaçað anlayýþýný sürdüren Diyanet ise bu sýfatlarý açýktan
6
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 7
¸ E SERÇESM
söyleyemiyor; oysa biz, Sünni ve Þiiliðin (Ortodoks Ýslam’ýn) katý dogmalarýný oluþturan Þeriatýn sapkýný olmayý hakaret deðil, onur kabul ederiz. Ancak daha kötüsünü yapýyor; varlýðýna yönelik tehlike gördüðü için, Aleviliði bir inanç olarak kabul etmeyip Ýslam dini ile baðýný kesme ve 1350 yýllýk bir Heterodoks Ýslam (Batýni Þiilik/Alevilik) tarihini reddetme gayreti içine girmiþtir, kendisine Alevilerden de yandaþ bularak. Öbür yandan temsil ettiði mezhepsel Ýslamlýðý (Hanifi þeriatýný) dayatýp, kendisine “ben Müslüman’ým diyen camiye gelsin, beþ þartý yerine getirsin” diyerek misyonerlik görevi yükleniyor dinsel eðitim öðretim ve yayýnlarýyla. Devletin ve toplumun çaðdaþlaþmasýnda Diyanet Kurumu’nun asla yeri olamaz. Bir tek yolu vardýr çaðdaþlaþmanýn: Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýný ve ona baðlý yan kuruluþlarýn tümünü devletin resmi yapýsý içinden ve eðitim sisteminden çýkartýp, her türlü finans desteðini keserek inananlarýnýn maddi ve manevi yönetimine vermek! Çaðdaþ devletin üç temel taþý olan “laiklik, çoðulculuk ve demokrasi”yi yýkmaya yönelik dinsel ve inançsal kýþkýrtýcý siyaset söylemleri ve eylemlerini, aðýr yasal yaptýrýmlarla denetim altýnda tutarak; her türlü inançlara eþit uzaklýkta durup, inananlarýn inançlarýný, bu baðlamda her türlü düþünce açýklamalarýný ve tapýnmalarýný özgürce yapmalarýný saðlayýcý önlemler almak. Yukarýda adý geçen kitabýmýzda bu baðlamda sunduðumuz bir öneriyi ve gerekçelerini burada yinelemekte yarar görüyoruz: “Çaðdaþ devletin gerçek görevi, en baþta dinin ve dinsel tapýnmalarýný düzenlenmesini, kýsacasý din iþlerinin yürütülmesini devlet hizmeti olmaktan çýkartarak, bireyin din ve vicdan özgürlüðünü güvence altýna almaktýr… Devletin din iþlerine müdahalesi yalnýzca, dinsel düþünceler ve uygulamalarýn, devlet ve toplumun yaþamýný yoketmeye/yýkmaya yönelik eyleme dönüþmesi sýrasýnda olmalýdýr. Ancak, din ve inançsal sorunlarýn bu aþamaya gelmeden çözümü için, Türkiye’de yaþayan tüm din ve inanç topluluklarýnýn, çoðunluða göre deðil eþit bir biçimde, temsil edildiði ve bu temsilcilerin dönüþlü olarak toplantýlara baþkanlýk yaptýðý ‘Din ve Ýnançlar Yüksek Kurulu’ gibi bir hakemlik kurumu oluþturulabilir. Yýlda en fazla iki kere ya da gerekli olduðunda toplantýlar yaparak sorunlarýn çözümüne katkýda bulunur. Bu çeþit bir kurumun oluþturularak Cumhurbaþkanlýðýna baðlý olarak çalýþmasý saðlanabilir…” Yine baþka bir yazýmýzda dediðimiz gibi, Diyanet’in yeniden yapýlandýrýlmasý adýna atýlan ve atýlacak her adýmda, Türkiye tipi laikliðin sýnýrlarý daha da daralacaktýr. Diyanet kurumuna, hangi anlamda ya da hangi baðlamda olursa olsun konulan her taþ, laik-demokratik-çaðdaþ devlet yapýsýndan sökülüp alýnmýþ demektir, böyle biline! Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýný, yarý özerklik vererek yeniden düzenleme dahil, çaðdaþlýk yorumuyla yeniden yapýlandýrma giriþimi, devlet içindeki bu teokratik yapýnýn kat be kat güçlendirilmesi demektir. Biz bu “yeniden yapýlandýrma”yla çaðdaþlaþtýrma düþüncesinin ardýndaki anlayýþlarý, Alevi toplumuna olduðu kadar, laikliðe ve demokrasiye hazýrlanan yeni tuzaklar olarak görüyoruz. Aslýnda Devlet Bakaný’nýn çaðdaþ bir yasayla Diyanet’i çaðdaþ yapýya kavuþturulacaðý demecinin ardýnda, ABD emperyalizminin “Büyük Doðu Projesi” siyaseti çerçevesindeki “Ilýmlý Ýslam”a uyum çalýþmalarýnýn bir parçasý olduðu gerçeði yatýyor. Ýþte bizim Diyanet’ten beklentilerimiz bunlar! 6. Ýslam’ýn Þartlarýný Yerine Getirmeyen Aleviliðe Ýslam Ýçi Demek Ne Kadar Doðru? Ýslam’ýn tek temel koþulu Tanrýnýn birliði ve Muhammed’in onun elçisi olduðuna inanmak, tanýklýk etmektir. Sadece bu temelde ortodoks ve heterodoks Ýslam birleþir. Alevi inancýnýn Þii ortodoksizmi ile paylaþtýðý nokta ise Ali’nin veliliðine, Tanrý dostu oluþuna ve Ehlibeytin (Muhammed, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin) kutsallýðýna inanmak. Ýslam’ýn hepimize öðretildiði biçimde Kuran’da belirlenmiþ beþ vakit namaz, bir ay oruç, yýlda bir kez hac, zekat vb. beþ-altý þartý (altýncýsýný Þiiler ekler) þart yoktur; ortaya çýktýðý çaðýn sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarý içinde bireyin ve toplumun din ve inanç çerçevesinde yaþamýný ve her türlü iliþkilerini düzenleyen yüzlerce (toplumsal, ahlaksal, vb.) rasyonelirrasyonel kurallar vardýr ve hepsi de Ýslam’da uyulmasý gereken koþul-
Ocak 2006
lardýr. Bunlarýn da yer ve zamana uyum saðlayacak biçimde yorumlanarak yenilenip, düzenlenmesine Kuran izin verir. Heterodoks Ýslam, yani Alevilik inancýnda bu uyumu, Peygamberliðin (nübüvvet) yerine koyduðu Velilik (velayet) sýrrýný taþýyan ya da bu makamý temsil eden dönemin Ýmamý, diðer adýyla Velisi saðlar; kurallarý deðiþtirir, çaðýnýn koþullarýna uygun akýlcý biçimde yorumlar. Alevilik, Ýslam imparatorluklarý tarihi boyunca (Zeydi, Karmati, Fatými, Alamut-Nizari vb. devlet ve iktidar olma süreçleri dýþýnda) hep muhalif topluluklarýn dinsel inancýnda bu reformist uygulamalarý gerçekleþtirilmiþtir. Anadolu’da yaþayan AleviBektaþilik inancýnýn Hacý Bektaþ Veli’nin Makalat’ýnda belirlenmiþ ve Buyruk metinlerinde ayrýntýlanan, olgun insan (insan-ý kâmil) mertebesine ulaþmak için inanan insanýn geçmesi ve uymasý gereken dört kapý ve kýrk makamýn kurallarý bunu açýkça göstermektedir. Ýslam’ýn çýktýðý dönemin düzenleyici kurallarý (Þeriatý) geliþen çaðlar içinde bilim ve akýl çerçevesinde terkedilmiþtir. Ortodoks Ýslam’da geliþme tersine olarak dine, akýl dýþý ve yönetici sýnýflarýn egemenlik çýkarlarýna uygun sokuþturmalar da sözde “yenilik” adýna yapýlmýþtý. Adlarýna ehlisünnet mezhepleri kurulmuþ kiþiler dahil olmak üzere bütün fakih ve müçtehitler zihinsel emeklerini halifelerin, sultanlarýn emirlerin, kýsacasý egemen yüksek yönetici sýnýflarýn çýkarlarý doðrultusunda kullanarak tefsirler (Kuran yorumlarý) yapmýþ, hadis derlemiþ-üretmiþ (Ýkinci Abbasi halifesi, bugünün deyimiyle bir hadis üretme bürosu kurdurmuþtu) ve dini, çeþitli uygarlýk, inanç, bilim ve felsefeyle karþýlaþtýrarak deðiþen toplumsal koþullara göre deðil, efendilerinin erklerini güçlendirecek biçimde kirletmiþlerdir. Ýþte tarih içinde dine karýþmýþ ve Ýslam dini olarak algýlanan, geleneksel dogmalar böylesine bilinçli sokuþturulmuþ. Sonra da içtihat kapýlarýnýn kapandýðýný ilan edilerek reformlarýn önü kapatýlmýþtýr. Al-Kolayni (ö.940) Usul al-Kafi eserinde anlattýðýna göre Ýmam Cafer Sadýk (ö.765), Abu Hanife ve arkadaþlarýný göstererek “Tanrýnýn dinine engel olan kimseler iþte bunlar; Allah’tan bize verilmiþ velilik ve yol göstericiliðimize ve açýkçasý kitaba, Allah’ýn dinine engel olanlar iþte bunlardýr” sözünü herhalde boþuna söylememiþtir. Ýslam’ýn þartlarýndan en önemlileri olarak bilinen (Namaz ve Hac) koþullarýndan kýsa örneklemelerle açýklamalarýmýzý sonlandýralým: Önce Namaz (Farsça), yani Salat’dan sözedelim: Ýslam’daki salat (tapýnma, dua), vakit ve cenaze namazý vb. biçimlenmeleri mezheplerin kendileri yaratmýþtýr. Kuran’ýn hiçbir yerinde kesin vakitlere, yer ve biçimlere baðlanmýþ tapýnma yoktur: “Gerçek olan, bir Müslümanýn günde elli ya da beþ vakit namaz kýlma zorunda olmasý deðil, fakat ‘Tanrýyý sýk sýk düþünmesidir’ (Kuran, 33:41). Yine Kuran’da yazýlý olduðu gibi, ‘Tanrýyý ayakta dururken, otururken ve yatarken’ (Kuran, 3:188) ve hatta ‘yaya yürürken ve at üstündeyken anýmsamalarý, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ýn hiçbir yerinde günde beþ kez ibadet etmek için açýk bir emir yoktur. Ayrýca sonraki Ortodoks Ýslam’ýn beþ vakit namaz reçetesinin kesin olarak Muhammed yaþarken saptandýðýna dair bir kanýt da yok. Ölümünden sonra ilk yüzyýl içerisinde düzenlenmiþtir.” Salat sözcüðü Kuran’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen hiç bir açýklama yoktur. Sadece facr (sabah), maghrib (günbatýmý, akþam) ve isha (yatsý) vakitleri için bazý dolaylý göndermeler ya da söylemler vardýr. Peygamberin dünyadan göçüþünden 150-160 yýl sonra zuhr (öðle) ve asr (ikindi) vakitleri eklenerek Abbasi yönetimi (fýkýhçýlarý) tarafýndan beþ vakit resmileþtirilmiþtir. Bu dönemde Abbasi din bilginleri hadisler ürettikleri ve þeriat yasalarý (fýkýh) külliyatý çýkardýklarý dönemde üç vakit duaya öðle ve ikindi eklenerek beþ vakit salat olarak son biçim verildi. Ýbn Hajar Hadis Külliyatýnda anlattýðýna göre, Abu Darda bir misyoner görevi üstlenerek Baðdad’dan, üç vakit olarak bilinip uygulandýðý Medine’ye geldi; beþ vaktin nasýl kýlýnacaðýný Medinelilere gösterdi ve Baðdad’a döndü. Gerekçesi de Peygamberden iki vakit daha eklenmesini rivayet etmesiydi. Oysa buna karþýlýk, Abu Davut ve Nissai, Ammara bin Ruveba’nýn Muhammed peygamberin “sabahleyin ve akþam Tanrýya salat eda eden, dua eden mümünin cehenneme gitmeyeceðini” söylediði de rivayet edilmektedir. Büyük Hadis toplayýcýla(Devamý 8. Sayfada)
7
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 8
¸ E SERÇESM
(Baþtarafý 7. Sayfada)
DERVIÞ BABA
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir
Aðladýlar Þah Hüseyin’e Ali Fatima’nýn nazlý çiçeði Yolundu gülzardan güller aðladý Dedesi Muhammed’in gözbebeði Þah Hüseyin’im diyen diller aðladý Ölüm döþeðinde çað’rýp yanýna Muaviye dedi Yezid oðluna: “Hasan’ý ben yedim Hüseyin sana” Duyan iþiten kullar aðladý O Yezid ki Þam’a halife oldu Medine valisine buyruk saldý Þah Hüseyin’ý biata zorladý Bu zulmü gören gözler aðladý Göçedip bir sure Mekke’de kaldý Ali ailesi kedere daldý Küfeliler gel diye haber saldý Ona mektup yazan eller aðladý Duydu ki Amr ibn ül-As geliyor Bilenmiþ bir kýlýç, ölüm geliyor Þah Hüseyin orayý terkediyor Arkasýndan Mekkeliler aðladý Akrabalar çocuklar ve kadýnlar Yanlarýnda elli dört savaþçý var Küfe’ye doðru çekmiþler katar Eðlendiði konaklar yollar aðladý Küfe yolunun tam ortasýndaydý Müslim’in katlinin haberin aldý Üzüldü sýzlandý, yoldan kalmadý Ayaðý altýnda çöller aðladý Hür bin askerle peþinde idi Dört bin Kerbela’da onu bekledi Fýrat’a ulaþmasý engellendi Baðrý yanan kýz gelinler aðladý Dönek Küfeliler utanmadýlar Yezid’in ordusunda yer aldýlar Sözde Ali Þiasý müslümandýlar Ali’yi candan sevenler aðladý Celal Abbas o ne yiðit eridi Aldý kýrbalarý suya yürüdü Kestiler kollarýn’ yine durmadý Kýrbadan dökülen sular aðladý Savaþan güçler genelde eþittir Ýnsanlýk tarihi hiç görmemiþtir Beþ bin zalim yetmiþ mazlum ne iþtir Tarihteki tüm dengeler aðladý Ýmam Al’ Asgar’ý havada tuttu Ona Ýbn-i Sad’dan su talep etti Zalim su yerine bir ok göndertti Masumun boðaz’na, yaylar aðladý Eli silah tutanlar þehit oldu Hüseyin tek, asker içine daldý Mübarek bedeni çok yara aldý Düþtü topraða yerler aðladý
Þimr lain geldi oturdu göðsüne Kesti kafasýný aldý eline Onlar nasýl Ýslamýz der kendine Peygamberini sevenler aðladý Derviþ Baba lanet ehl-i Yezid’e Bizim tevellamýz ol Ehl-i Beyt’e Tam yetmiþ üç þehit, o susuz çölde Aþura gününde tarih aðladý 30 Ocak 2006, Londra
8
rýndan Buhari ve al-Müslim’de salat ve vakitlerine iliþkin birbirinden farklý yorumlar bulunmaktadýr. Ortodoks Ýslam’ýn koþullarýndan biri olan Kabe’nin ziyareti ve Hacca gitmenin zorunlu olmadýðý, hatta gereksizliði üzerinde batýni ya da batýni olmayan birçok tanýnmýþ mutasavvýf düþünce ve davranýþlarýyla görüþler belirtmiþlerdir. Yorumsuz olarak bazý örnekler verelim: Ýlk kadýn mutasavvýf Basralý Rabia (Ö.801), Kabe’yi ziyaretinde baðýrarak þu sözleri söylediði anlatýlýr: “Sadece taþtan ve tuðladan yapýlmýþ bir ev görüyorum; bunlarýn bana ne yararý var!” Vasit kentinde Mazda (Zerdüþt), Kudüs’te ise Hýristiyan topluluklarý arasýnda yaþamýþ ve Karmatilerle iliþkisi olan Hallac-ý Mansur (Ö.920), “Kabe’nin yýkýlmasý ve Hac tapýnmasýný müslümanlarýn kendi evlerinde yapmasý gerektiðini” öðretiyordu Koyu ortodoks, ehli sünnet inancýný kesin kurallara baðlayarak yeniden hayat kazandýrýp yükselten ve Batýni düþmaný Ýmam Gazali (Ö.1111) bile Mekke’ye yaptýðý bir seyahat sýrasýnda; Kabe’ye ve hac ziyareti ile birleþtirilmiþ paganizm törenleri ve hacýlarýn Siyah taþ için gösterdikleri putataparlýk saygýsýný artan bir þaþkýnlýkla seyretmiþ. Bunlarýn Ýslam’ýn tektanrýcý inanç ve anlayýþýyla uyuþmadýðýný yazmýþtýr. Sufilerden Þibli (10.yüzyýl) eline alev alev yanan bir odun almýþ sokaklarda koþuyor ve “Kabe’yi yakmaya gidiyorum!”diye baðýrýyormuþ. Neden yakmak istediðini sorduklarýnda: “Böylece Müslümanlar Kabe’nin yeri ile deðil, sahibi (Tanrý) ile daha fazla ilgilenirler” diye yanýtlar. Þemseddin Muhammed Tebrizi (Ö.1247/8) Makalat’ýnda þöyle diyor: “Her þey insana fedadýr, insansa kendisine diyor; Arþa gitsen de faydasý yok, yedi kat yerin dibine girsen de. Gönle, gönül sahibine yar olmak gerek. Bütün peygamberlerin, erenlerin, temiz erlerin çalýþýp can vermeleri bunun içindir, bunu arýyorlardý. Bütün alem bir kiþidedir. Ýnsan kendisini bildi mi, her þeyi bildi demektir... Kabe dünyanýn ortasýndadýr. Bütün alem halký yüzlerini ona çevirir. Fakat þu Kabe’yi ortadan kaldýrdýn mý, birbirlerinin gönüllerine secde ettikleri meydana çýkar. Onun secdesi bunun, bunun secdesi onun gönlünedir.” Görüldüðü gibi Þems, secdenin-tapýnmanýn insana ve insan gönlüne olmasý gerektiðini söylüyor. Bunun gerçek olmasýný da Kabe’nin ortadan kalkmasýna baðlýyor. Sonra Kabe’yi ziyaret etmenin anlamsýzlýðý üzerine Þemseddin Makalat’ta Bayezid Bistami’den bir öykü anlatýyor: “Tanrý rahmet etsin, Beyazid hacca gidiyordu. Adetiydi, hangi þehre varýrsa önce þeyhleri ziyaret ederdi. Bir þehre vardý, oradaki büyük bir þeyhe gitti. Þeyh, Bayezid’in hacca gittiðini öðrenince, ‘zahmet etme dedi, etrafýmda yedi kere dön. Kemerindeki paralarý da bana ver, yürü git memleketine. Ey Bayezid, Kabe Tanrý evidir, ama þu gönlüm de Tanrý evi. Yalnýz o evin de, bu evin de Tanrýsýna hamdolsun; o ev kurulalý Tanrý içine hiç girmedi. Halbuki bu ev yapýldýðý günden beri, Tanrý bu evden hiç çýkmadý’. Bunlarý duyan Bayezid Bistami adamýn dediklerini yerine getirip, evine geri döner.” Kabe ve hac konusunda en akýlcý ve nesnel dünyaya dayalý sözler söyleyen Hacý Bektaþ Veli olmuþtur: “Ve hem beyt-ül mamur (yedinci katta bulunduðuna inanýlan Cennet köþkü) var, Kabe var. Lakin gönül ikisinden dahi yeðdir… Ýnananýn gönlü Kabe’ye benzer. Kabe’ye varan ayaðý ile yürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakký batýldan seçmektir…Ve hem yoldan taþ arýtmak, Kabe’de Arafat’ta taþ atmaya, kendi nefsini, (kötü) heveslerini depelemek ise Kabe’de kurban kesmeðe benzer” Þemseddin Tebrizi’nin Kabe’nin ortadan kaldýrýlmasý gerektiði anlayýþý, 10. yüzyýlda Kabe’den Siyah taþý (Hacer-ül Esved) söküp götüren ve yirmi bir yýl (930-951) baþkentleri al-Ahsa’da tutan Karmatiler ve kendi dedesi Nur Al-Din Muhammed II (1166-1210) zamanýndaki Nizari ÝsmailiAlevilerin Kýyamet inancýndan gelmektedir. Alamut Ýsmaililiðinin Kýyamet dönemi inanç ve felsefesini içeren Abu Ýshak Kuhistani tarafýndan 1200 yýlýnda yazýlmýþ Haft-i Bab-i Baba Sayyidna yapýtýnda, Tanrýnýn bilinemeyeceði ve ulaþýlamayacaðýný ileri sürmenin kafirlik olduðu yazýlýdýr. Kabe’yi ve tapýnaklarý ona ulaþmak için araç olarak kullanýlmasýna da þiddetle karþý çýkýlýr. Þimdi biz size soralým; acaba yukarýda adlarýný verdiðimiz en tanýnmýþ zahirin ve batýnin bilginleri olan mutasavvýflar Ýslam’ýn dýþýnda olduklarý için bu Ýslam’ýn hac þartýný reddetmiþ, eleþtirmiþ yerine getirmemiþler? Hayýr, ama onlarýn yorumuna göre Kabe insandýr, hac etmek bir gönül yapmaktýr; secde de insanadýr, çünkü Tanrý insanda, insan Tanrýda mevcuttur, birbirinden ayrý gayri deðildir. Alevilerin Tanrýya tapýnma törenlerinin ve kurumlarýnýn, Ortodoks Ýslam’ýn bu deðiþmez kalýplara sokulmuþ tapýnma eylemleriyle özde olsun, biçimsel olsun bir yakýnlýðý yoktur ki, kabul etmedikleri þartlarý yerine getirsinler. Ama Muhammed’in Kýrklar meclisli, musahip kardeþli, eþitlikçi ve paylaþýmcý; tanrýsal demokrasi ve adaletin uygulandýðý Medine Ýslamlýðýný yer ve zaman koþullarýna uygun geliþtirerek uygulamýþ ve yaþadýklarý inancýn Ýslam’ýn özü olduðuna inanarak tarihsel zulüm ve baskýlara direnmiþlerdir. Ýmam Cafer Buyruðu’nda toplu tapýnmalarý Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr: “Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler) melek, müslümleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cennet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri cennet esvabýdýr...Pirlerin mürþidlerin evleri Makkeleridir. Onlarý ziyaret edenler binbir kere hacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...” Alevilerin yerine getirdikleri ve uyguladýklarý kendi inandýklarý Ýslam’ýn, yani Sünnilik ve Þiiliðe aykýrý olan Ýslam’ýn koþullarýný yerine getiriyor ve öbürlerine inanmýyorlarsa, onlara uymaya zorlanamazlar. Ayrýca yukarýda kýsaca deðindiðimiz, kaynaklar ve kanýtlara dayalý tarihsel ve bilimsel gerçeklikler de onlarý haklý kýlýyor. Ancak Alevi-Bektaþiler hiç bir zaman da Sünni ve Þiilere, kendi inandýklarý batýni Ýslam’ýn koþullarýný neden yerine getirmediklerini sorgulamamýþ ve saygýlý davranmýþtýr. Ayný saygýyý onlardan da beklemeye haklarý vardýr.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 9
¸ E SERÇESM
Ýmam Ali Naki ile Ýmam Hasan-ül Askeri’nin yattýðý ve Ýmam Muhammed Mehdi’nin sýr olduðu Irak’ýn Samara kentindeki Askeri Türbesine Aþure Gününde yapýlan bu saldýrýyý UNUTMA!
Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak?!..
D
Lütfi Kaleli, 12 Þubat 2006
animarka basýnýnda çýkan Ýslam PeygamSünni Muhammet ümmeti olan saldýrganlar 2004 Tepkilere biz de katýlýyoruz. beri Hz. Muhammed’i terörist gösteren ve 2005 yýllarýndaki Aþure Günü’nde de bombalý karikatür, Ýslam dünyasýnda tepki alýnca saldýrýda bulunarak Irak’ta ve Pakistan’da 300 doAncak Muhammet ümmetinin bu kez düþence özgürlüðü baðlamýnda Danimarka layýndaki Þii Muhammet ümmetini katletmiþlersöz ve davranýþlarýyla basýnýný destekleyen on Avrupa ülkesindeki bazý di... ölçülü olmalarýný, basýn organlarý da ayný karikatürü yayýmlayarak Peki bu nasýl Muhammet ümmeti olmak ki, tepkileri doruklaþtýrdýlar… Hz. Muhammed’in en sevdiði ve abasý altýna alýp hiç kimsenin inancýna saldýrarak Kan akýtmadan, can almadan gösterilen tepki“Ýþte benim Ehlibeytim bunlardýr” dediði Hz. Fahakaret etmemelerini lere biz de katýlýyoruz. Ýnanç önderi sayýlan hiçbir tima-i Zehra’yý, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ý, Hz. Hüve kan akýtmamalarýný Peygamberi çirkin söz ve davranýþlarla küçük düseyin’i ilk aþamada katledip, daha sonra soyunu salýk veriyoruz… þürmeyi asla kabul etmiyoruz... sürdüren On Ýki Ýmamlar ile onlarýn bendeleri olan “Hizbullah gelecek, sizi bulacak!” sloganý ataAlevi-Bektaþi ve Þiileri, hem de en acýlý günlerak azgýnlaþan Muhammet ümmetinin de söz ve davranýþlarýyla ölçülü rinde yas tutarken katlediyorlar?.. olmalarýný, hiç kimsenin inancýna saldýrarak hakaret etmemelerini ve kan Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Baþkaný Bülent akýtmamalarýný salýk veriyoruz… Arýnç ise, yaptýðý açýklamada yas-ý matemde olan Alevi-Bektaþi ve Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammed’in ümmeti sayanlar, MuÞiilerin “10 Muharrem Aþure Günü”nü kutlayýverdi! hammed’in Ehlibeytine ve onlara gönülden baðlý olanlara saygý duymuBunlarýn geldikleri yere bakarsak, Peygamber’in sevgili torunu Hz. yorlar, onlarý katletmekten geri durmuyorlar... Hüseyin ne zaman, nerede ve kim tarafýndan, niçin þehit edildiðini, MuEhlibeyt’e yönelik ilk katliamý, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüdüðü harrem Orucu’nun ne amaçla tutulduðunu, Aþure Günü’nün neyi ifade yýl olan 632’de, Halife Ebubekir’in buyruðu ile Fedek Hurmalýðý’nýn ettiðini bilmemelerine þaþmamak gerek. elinden alýnmasýna direnen sevgili kýzý Fatima-i Zehra’yý zor kullanarak Bunlar, þeriatýn “kanlý mý kansýz mý?” geleceðinin hesabýný yapan ölümüne neden olan Ömer gerçekleþtirdi. Ýkinci katliam, 661’de Halife siyasi babalarý Necmettin Erbakan okulunda yetiþtiler. Refah Partisi ile Hz. Ali’yi zehirli hançerle þehit eden melun Mülcem ile gerçekleþtirildi. iktidara geldiler. Adalet Bakanlýðý koltuðuna oturan Þevket Kazan, 12 Üçüncü katliam, 670’de Hz. Hasan’ý, karýsý Cüde’ye zehirlettiren fitneci Þubat 1997 günü yaptýðý konuþmasýnda Alevilere “Mum Söndü” hakareMuaviye tarafýndan ve dördüncü katliam ise halife makamýnda oturup tinde bulundu. Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptýðý Muhammedi Ýslam’ý Emevi Ýslam’a dönüþtüren melun Yezid’e biat konuþmada Alevilere “Sapýk” demekten kendini alamadý. 1994 yýlýnda etmediði için 10 Ekim 680 günü Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in 72 sahabeÝstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’na seçilen ve Karacaahmet siyle beraber þehit edilmesiyle gerçekleþtirildi. Daha sonra Emevi Cemevi inþaatýný dozerlerle yýktýran Recep Tayyip Erdoðan, 2003’de hükümranlýðý ile Abbasiler döneminde On Ýki Ýmamlar’ýn hançerlenerek Baþbakan olunca, devlette kadrolaþma politikasýyla Diyanet Ýþleri Baþveya zehirlenerek katlediliþleri tarih sayfalarýnda yer aldý. Osmanlýlar kanlýðý’na getirdiði Ali Bardakoðlu, “Cemevleri ibadet yeri deðildir” döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaþiler, yine kendilerini dedi. Yardýmcýsý Tayyar Taþ ise “Cemevleri Cümbüþ Yeridir” demek suMuhammed’in ümmeti sayanlar tarafýndan aþaðýlanarak türlü hakaretretiyle Alevi.-Bektaþilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendilere ve kýyýmlara uðradýlar… sinde buldu… Bu acý kýyýmlar tarih sayfalarýnda kalmadý; günümüze dek uzandý ve Bunlarýn Muhammet ümmetinden olmalarý sahtedir. Gerçekten Mu9 Þubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aþure Günü’ndeki Yas-ý hammet ümmeti olanlar, Muhammed’in sevgili Ehlibeytine saygýlý olurMatem törenine bomba ile saldýran Muhammet ümmeti Sünniler; Pakislar, canlarýna kastetmezler ve onlarýn yolunu sürdüren Alevi-Bektaþilere tan’da 22, Afganistan’da ise 3 Þii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu kin kusmaz hakaret etmezler.
Ocak 2006
9
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 10
¸ E SERÇESM
SERÇEÞME’NÝN BÝR ABDALI
Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüz Yumaya Geldik. Mehmet Turan
Y
ürekler birlikte çarpar; çocuklukla gençlikle ve yaþanýlan zamanla. Hepsi iç içedir, birbirinin ardasý olmasýnýn yaný sýra, deðiþik evrelerdir ve bir harmandýr yaþam. Elimizde oynadýðýmýz parmak geçirme ipinden tutunda, kendi yaptýðýmýz oyuncaklar ve yarattýðýmýz oyunlara deðin. Eskilerden ne oyuncak kaldý ne de oyun. Çaput toplar, telden yapýlan çemberler, arabalar ve neler, neler. Ne kadar basit de olsa kendi üretimlerimiz, bizden önceki çocuk arkadaþlarýmýzýn ürettikleri yarattýklarý ve bizlere armaðan, emanet býraktýklarý. Ki, onlar babalarýmýz dedelerimiz dedelerimizin dedeleri. Analarýmýz nenelerimiz ve onlarýn analarý neneleridir. Þimdiki zamana bakýyoruz, zamaneye; hazýr oyuncaklar hazýr oyunlar. Bilgi çaðý tamam da getirisi ne ola ki. Üretimden yoksun bir dönem, kendisi olmaktan uzak, yapýlmýþ ve oluþturulmuþlarýn rayýnda gidilen bir yol ve de yozlaþmalar, bana mý öyle geliyor yoksa bilmem amma, yüreðimdekileri paylaþmaya çalýþýyorum sizlerle. Yol düzenimizdeki gidiþ de ayný akýþ içerisinde. Yolumuz AlevilikBektaþilik de ayný biçime dönüþtü neredeyse. Yaratýmlar, özden gelenler, yürekteki ve gönüldekinden süzülenler ve süregelmiþ, sürgidenler de öyle bir yozlaþma içerisinde sanýyorum. Dedelerimiz, babalarýmýz, taliplerimiz, canlarýmýz kendi yol özleri olan düstur ve geleneklerini yürütmekten uzaklaþmýþlar sanki. Birilerinin kendilerine vurguladýðý, kurguladýðý Alevi Bektaþi gelenek ve düsturlarýný uygulamanýn doðru olduðunu düþünmekte, bunlara yönelip, bunlarý doðru görmekte ve bunun hazýrcýlýðýna konmakta. Sanki öðretiyi, pirden aldýðý sözlü anlatýyý olduðu gibi aktaran âþýklardan, ulu ozanlardan, atadan deðil de, dýþýmýzdan aktarýlan verilerden, pek çoðu yalan yanlýþ kaynaklardan öðrenme ve yürütme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire. Çaðdaþ ve aydýn düþünürlerin anlatýlarýna, öðretilerine gereksinimimiz olduðu gerçeðini yadsýmamamýz, bunlarý göz önüne almamýz gerekliliði konumuzdan ayrý. Ancak bunlarýn doðru olduðunu hemen kabullenip geçmiþi göz ardý etme, sýrlamanýn ve sýrlanmanýn gerçeklerini öteleme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire. Yozlaþtýrma amaçlý, asimile amaçlý, yanlý ve yönlü, güya bilgi kaynaklarýndan söz ediyoruz burada. Ve yine ayný amaçlý, uygulamalarý kastediyoruz. Ve yine bu kaynaklardan yararlanmama; yolu, salt atadan gördüðüyle sürdürme amacý güttüðümüzü de sandýrmasýn sizlere. Ýnancýmýzýn özüyle-saptýrmalarý, âþýklarýn gerçek sözüyle-çarptýrmalarý henüz tam ayýrt edemeyiþimizin yürekteki sýzýsý bu. Hiyerarþik düzende de böyle olmuþ durum. Dedelik, babalýk, ocak ve talip iliþkisi. Pirimiz Hünkâr Bektaþ Veli’den gelen o güzelim düzenin ve zincirleme yapýnýn bozulduðu, Kalender Çelebi sonrasý dönem, bu bozukluk ve kopuklukla sürmüþ günümüze deðin. Her ne kadar bazý ocaklarýmýz bu zinciri bozmadan “El ele el Hakk’a” yollarýný yürütmeye çalýþmýþlarsa da, pek çok ocak ve bu ocaklarýn dedeleri, talipleri uzaklaþmýþlar Serçeþme’den. Kendi baþlarýna, ocak ateþi sürdürmüþler. “Benim babam senin babaný döver, benim dedem senin dedenden üstündür” çocukluðu ya da cahilliði sarmýþ Anadolu ocaklarýmýzý. Ama bilinesi gerçek, hepsinin Anadolu Aleviliði/Bektaþiliði önadý ile bir noktada ve bir ocakta birleþtiðidir ve canlarýmýz bunun farkýna varacaklardýr besbelli. Çünkü Anadolu Alevi/Bektaþiliði’nin bu güne aktarýlan düstur ve erkânýnýn ocaðý da, kökeni de Hünkâr Hacý Bektaþ Veli ocaðýdýr. Ve bu öðretinin Pir’i de o Hünkâr’ýn ta kendisidir. Felsefenin kökeni ise kadimdendir. Sonunda “Enel Hak” gerçeðini bulmuþ olan felsefe, Hak’tan beri vardýr. Çünkü kadimde Hak vardýr. Çünkü vardan varoluþ Hak’tandýr.
Düstur ve Erkânýnýn Ocaðý Alevi/Bektaþi felsefe ve inancý; Ýmam Aliyel Murtaza’da, ona yüklediði yüceliði, “Aliliði”, cüretkârlýðý, akýl ve mantýðý, özüne aktarýr özümser. Ýmam Hüseyin de boyun eðmemeyi, (biat etmemeyi) günümüze taþýr. Selman da “Pak” týr. Mansur da “Hak”týr. Âlem de yerdir, göktür sonsuzcasýna. Ve çünkü Hünkâr bunu böyle söyler, kadimden aktarýlan sezgisel zincirin aktarýcýsýdýr çünkü. Öncesindeki pirlere, âþýklara, ozanlara kulak vermiþ, ve sonrasýndaki âþýklara ozanlara salýk göstermiþtir düþünce muhabbetinin deryasýný. Himmeti hazýr, keremi var ola. Bu anlayýþý paylaþmaya çalýþtýðýmýz ocak hizmetlileri ile uzun süre bir araya geldik, 2003 yýlýndan 2004 yýlýnýn Eylül ayýna kadar pek çok kez birlikte muhabbetleþtik söyleþtik ve toplantýlar yaptýk yöremizdeki dedelerle, rehberlerle, yol âþýklarýyla.
10
Isparta yöresi canlarýmýz toplandýk pek çok kez, birlik amaçlý, dirlik amaçlý. Bu muhabbetlerden çýkan bir sonuç var idi. Bir olmak, bir noktada birleþmek! Sonuca baðladýk kendimizce bu iþi ve de “doðrusunu yaptýk diye düþünüyorum.” Hep birlikte Hünkâr ziyaretine karar verdik. 2004 yýlý Ekim sonunda hep birlikte çýktýk ziyaret yoluna, Hünkâr diyarýna. Elbette bu ilk ziyaretimiz deðildi pirimize. Önceleri ferdi olarak çok kez yüz sürmüþtük o eþiðe. Ancak bu seferki farklýydý,
Hep Birlikte Hünkâr Ziyaretine Hünkâr Hacý Bektaþ Veli evladý ve Postniþinimiz Veliyettin Ulusoy Efendi’ye önceden haber vermiþtik ziyaret isteðimizi ve buluþma randevusunu almýþtýk. Isparta Hacý Bektaþ Kültür Derneði’nden gece çýktýk yola. Sabahýna Hünkâr diyarýna ulaþtýk. Kýsa bir istirahattan sonra Veliyettin Efendimizle buluþtuk Hacýbektaþ’ýn giriþindeki evinde. Sabah kahvaltýsýnda söyleþtik, kendi düþüncelerimizi aktardýk kendisine ve akþamýna gönül kurbanýmýzla birlikte uzunca bir muhabbet dönemi ki, sabahýn beþine deðin. Misafirhanesinde hep birlikte serdiðimiz yataklarýmýzda dinledik yeri ve dinlendik. Ertesi gün beraber dolaþtýk Hünkârýmýzýn makamýný, Kýrklar Meydaný’ný, Âþýklar Yolu olarak yeni adlandýrýlmýþ Çilehane Tepesi’ni. Güzel olmuþ yeni yapýlandýrýlmasý oralarýn. Veysel ile Pir Sultan’la, Yunus’la, Mahzuni’yle ve Hünkârýmýzla sazlaþtýk söyleþtik. Deliktaþ’tan geçtik, rahatlattýk gönüllerimizi. Ayný gönül coþkusuyla Hünkâr’a gelen, dost ziyaretçilerle söyleþtik oralarda. Ve ayný haz ve özle ayrýldýk Hünkâr diyarýndan. Arabamýzdaki muhabbet gýrla, giderken de gelirken de. Kimler mi vardý arabamýzda? Isparta Gönen’den Yunus Emre Türbesi hizmetkârý, Mustafa Özgün Dede; Isparta Merkez Yakaören Köyü (önceki adý Ýlavus’tur) Aslanbaba Türbesi hizmetkârý Hüseyin Dönmez Dede; Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý hizmetkârý Niyazi Sefer Dede; Merkez Çünür Mahallesi’nden Ýbrahim Eser Dede; Gönen’den Mustafa Dedenin rehberi, yolun gönül caný Kamil öðretmen; gönlünü bizlere katýp, rahatsýzlýðý nedeniyle ziyaretimize katýlamayan Yakaören Köyü Ýsmail Baba Türbesi hizmetkârý, Turan Oduncu Dede’nin rehberi Zeynel can; Hacýbektaþ’ tan yöremize gelen Seyit Güvenç Dede’nin Gümüþgün köyümüzdeki rehberi Kadir Tekin can -ki kendisi gittiðimiz arabayý yola revan edendir- ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý hizmetkârý Mehmet Turan Dede (fakir) birlikteydik, yoldaydýk, muhabbet gýrla. Aksaray’da telefon ettik Fikret Otyam Usta’ya, yýllar önce babasý “Mülazým-ý sani Vasýf Bey” (ki Ýsmet Paþa sýtmaya tutulduðunda ona ilacýný yapandýr ve Paþa’nýn silah arkadaþýdýr.) nam-ý diðer Koca Vasýf tarafýndan çalýþtýrýlan eczanenin yerini sorduk kendisine. Hayat Eczanesi, ama yeri bilinmemekte tam olarak. O zamandan bu zamana çok deðiþmiþ Aksaray’ýn anatomisi de. Bulamadýk. Ama adlarýna ve aþklarýna birer dolu aldýk, kulaklarý tekrar tekrar çýnlatýldý Fikret Baba’nýn. Aþk olsun Fikret Otyam Baba. Koca Vasýf þad ola. Ve çok konuþmakta Niyazi Dedemiz. Aþkýndandýr, gönül coþkusundandýr. Niyazi Dede’nin çok konuþmasýndan -ki yüreðinden gelmektedirdolayý bir iddiaya girildi Niyazi Dede’yle Hüseyin Dede arasýnda. Niyazi Dede Konya’ya kadar konuþmadan gelirse bir dolu alacak Hüseyin Dede. Konuþmayý çok seven, þiirlerini bizlerle paylaþmanýn güzelliðinden kendini alamayan Niyazi Dede sustu ki ne susma. Kendisi için cehennem azabýyd, ama niyetliydi, konuþmayacaktý. Konuþmadý da Konya’ya kadar. Sorulara cevap bile vermedi, mimiklerinin dýþýnda. Sayesinde bir dolu kazanmýþ olduk Hüseyin Dede’den. Ve aldý Hüseyin Dede. Çok aradýk Konya’da dem satýcýsýný, Tebrizli Þems’i de ziyaret ettikten sonra bulduk. Ve paylaþtýk birer katre yol boyunca. Muhabbet gýrla.
Mürþit Huzurunda Dâr’a Durduk Dönüþümüzün ardýndan birlik muhabbetlerimiz devam etti canlarýmýzla. Yöremize davetlemiþtik Veliyettin Efendi’yi. Bizleri ziyareti bir yýl sonraya denk geldi. Isparta S. D. Üniversitesi’nin düzenlemiþ olduðu Uluslararasý Bektaþilik ve Alevilik Sempozyumu’na davetli idi. Can dostum Dertli Divani ile birer gün arayla geldiler Isparta’ya. Ýlk günün akþamýnda Divani canla birlikte Baladýz’da oturduk, dostlarýmýza ve bizlere unutulmayan bir gece muhabbeti yaþattý sazýyla sözüyle Divani can. Ve ertesi günür ak-
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 11
¸ E SERÇESM
þam Veliyettin Efendi de geldiðinde beraber sürdürdük muhabbeti Gönen’de. Gece Divani gardaþý yolcu ettik Ankara’ya. Sempozyum bitiminde Veliyettin Efendi, iki gün daha konuðumuz oldu. Ve Gönen Cemevinde önceden hazýrlýðýný yaptýðýmýz cemimizi gerçekleþtirip, Pirim Hünkâr Bektaþ Veli adýna, Mürþidimiz Veliyettin Efendi huzurunda kendi ocaklarýmýzýn hizmetini yürütme desturunu alýp, birlikte görgüden geçtik. Özümüzü dâr’a diktik canlar huzurunda. Gönen Yunus Emre Ocaðý Dedesi Mustafa Özgün, Yakaören Aslanbaba Ocaðý Dedesi Hüseyin Dönmez, Yakaören Ýsmail Baba Ocaðý Dedesi (önceki ziyaretimize katýlamayan canýmýz) Turan Oduncu, Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý Dedesi Niyazi Sefer ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý Dedesi, fakir Mehmet Turan. Gönül birliði ile gerçeðe, hüü! Cemimizin ertesi günü Veliyettin Ulusoy Efendi’yi, en kýsa zamanda yeniden muhabbetleþebilmek dileðiyle, bir dahaki görgü dönemimize deðin uðurladýk Ankara’ya.
B
u gönül birliði ve görgü hizmetimizin hemen arkasýndan, yaralandý yüreðimiz. O güzelliðin üç ay sonrasýnda Hakk’a uðurladýk 79 yaþýnda Niyazi Sefer Dede’yi. Yaþýnýn ve yaþadýklarýnýn farkýnda olan, Alevi-Bektaþi yolaðýnýn gerçekçi felsefi yapýsýna vakýf, bilinçli bir can idi Niyazi Sefer Dede. Canlarla paylaþtýðý muhabbetlerini þiirlerine dökmüþtü. Ve kitabýna adýný veren þiirinde þöyle sesleniyordu Dedeoðlu: Ýnsan okunacak kitap, Oku okuyabilirsen. Bu söz cahillere hitap, Oku okuyabilirsen. Ýnsan ilmin deryasýdýr, Kâinatýn aynasýdýr, Dört kitabýn atasýdýr, Oku okuyabilirsen. Bu âlem insana yardýr, Ne ararsan insandadýr, Ýnsan baþtan baþa sýrdýr, Oku okuyabilirsen. Cehalet en büyük derttir, Gaye kendini bilmektir, Ýlim tükenmez servettir, Oku okuyabilirsen. Ýnsan Hak’ka giden kapý, Özünde ara bul Hakk’ý, Dedeoðlu sen de oku Oku okuyabilirsen. Gönül onunla daha çok muhabbet dönemi geçirmek, dem sürmek isterdi muhakkak, ama Hak’ka yürüdü Niyazi Dede; adý ve dizeleri kaldý yadigâr. Kitabýndan bir þiiri daha süslesin yazýmýzýn sonunu. Aþk ile Niyazi Dede, aþk ile canlar. Softa bizi halka kötü tanýtma, Ýnsanlýk yolunun türabýyýz biz. Batýl mezheplerle halký uyutma, Tanrý’nýn konuþan kitabýyýz biz. Dinin sýrlarýna dahi vakýfýz, Gerçek insanlýkta Ali þahýmýz, Batýl inanç ile yatýp kalkmayýz, Ýnsanlýk yolunun imamýyýz biz. Ýnsanlar duvara secde eder mi? Tavaf için boþ binaya gider mi? Dedeoðlu insan gönül yýkar mý? Hakk’ýn mukaddes bir binasýyýz biz.
Ocak 2006
Selmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor Ali Balkýz Hünkâr diyordu ki: “Ev içindeki düþmandan kork.” 22 ÞUBAT 2006 günü ATV’de “Siyaset Meydaný” adlý tartýþma programýnýn konusu; “Aleviler ve Alevilik” idi. Programa davet edilenlerin kimler olduklarý, hangi duyarlýlýklarla seçildikleri ve neler konuþtuklarý elbette önemliydi. Zira bu program, 24 Eylüle 1994 tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn 15 yýl sonraki tekrarýydý sanki. Alevilerin; sorunlarýnýn, taleplerinin ve özlemlerinin dillendirilmediði, daha çok kimin Müslüman olduðuna dair yarýþmanýn yaþandýðý bir program oldu bu da. 15 yýl önceki Siyaset Meydaný’nýn konuklarýndan olan Ýstanbul Belediye Baþkaný, bugün Türkiye’nin Baþbakaný’dýr. O gün Karacaahmet Dergâhý’nýn duvarlarýna dozerlerle dayanýrken; “Burasý Hayvan Kesme Yeri” diyordu, bugün ise “Cümbüþevi” diyor. O gününün Ýzzettin Doðan’ý bugün biraz daha ilerlemiþ olmalý ki; Alevilik sýfatýnýn önüne “Ýslâm” sözcüðü ekledi. “Alevi Ýslâm” diyor. Neye dayanarak, hangi gerekçelerle, hangi tarihsel, sosyolojik, teolojik, felsefi olgularla olduðu meçhul... Daha doðrusu kendine göre. O gün Süleyman Ateþ vardý programda, bugün ise Lütfi Doðan. Gelecekte de Ali Bardakoðlu olacak. Zira Alevilik ve Aleviler hakkýnda hüküm yürütmek Diyanet Ýþleri Baþkanlarýmýzýn aslî (!) görevlerindendir. Gerçek amaçlarýnýn ne olduðu malûmdur. Lütfi Doðan hiç gizlemedi niyetini: “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” dedi. Onun için olmalý; Hacýbektaþ Dergâhý’nýn kalbindeki Osmanlý Camisi az geliyor olmalý ki; Hacýbektaþ’ta yeni bir cami yaptýrmak için para topluyor millet. Kayseri’nin ve Ardahan’ýn Alevi yerleþim bölgelerine yeni yeni camiler inþa ediliyor. Alevi köylerine ses düzenekleriyle naklen ezan sesleri yayýnlanýyor. Hâl böyleyken; 22 Þubat tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn konuklarýndan biri olan Sn. Selmanpakoðlu (Belediye Baþkanýmýz) ne diyor? Üstelik Alevilik-Ýslâmiyet iliþkisi sorulmuþken. Þunlarý diyor: “Almanya-Türkiye Alevi Federasyonlarý ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Aleviliði kendilerinin temsil ettiklerini söylediler. Alevilik Ýslâm dýþýdýr dediler. Ben görüþmeler yaptým. Þakir Keçeli ve ADD ile açýklama yaptýk. Türkiye’nin bölünmez bütünlüðüne dikkat çektik. Basýnda yer aldý. Avrupa’da Heterodoksi dediler. Tüm bunlar ABD, Irak’ý iþgal ederken oldu. Aralýk 2004’te AB, Aleviler azýnlýktýr dedi. Alevilik Ýslâm dýþýdýr diyenler demeliler ki; biz TC’ye baðlýyýz. Atatürk’le onun resimleriyle sorunumuz yoktur.” Selmanpakoðlu, kendisine öyle bir soru sorulmamýþken, tartýþmanýn bütünü içerisinde de bu konu hiç gündeme gelmemiþken; üstelik suçladýðý örgüt temsilcilerinden herhangi biri de stüdyoda deðilken; neden ýsrarla ýsýtýp ýsýtýp bu konuyu gündeme getirir? Ayrýca bilmez mi ki, adýný andýðý örgütlerin, Atatürk’le, onun ilkeleri ve devrimleriyle asla bir sorunlarý yoktur. Atatürk onlar için antiemperyalist Kurtuluþ Savaþýnýn bir numaralý önderidir. Hilafeti tarihin çöplüðüne atan kimsedir. “Kul” yerine “Yurttaþ” sýfatýný hâkim kýlandýr. Aleviliðin Ýslâm içi mi olduðu, olmadýðý mý ya da ne denli etkilendiði konusu ise akademik bir konudur. Bu tartýþmaya karþý çýkmak yerine özendirilmelidir. Durum bu iken; Sayýn Belediye Baþkanýmýz tüm Türkiye’ye seslenme olanaðý bulmuþken; konu da “Alevilik ve Aleviler” iken, ve de Hacýbektaþ ilçesinin onca sorunu varken, en önemlisi de; o suçladýðý örgütler; “Hacýbektaþ Dergâhý Hacýbektaþlýlara býrakýlmalýdýr.” diye kampanyalar düzenlerlerken; neden bunca sorunu (Diyanet Ýþerli Baþkanlýðý’nýn durumu, laiklik, zorunlu din dersleri, Alevi köylerine cami yapýlmasý, Hacýbektaþ’a yeni yeni camiler yapma giriþimleri, vb) gündeme getirmek yerine, Aleviler arasýndaki tartýþmalarý, “fýrsat bu fýrsat” deyip gündeme getirir? Sahi amacý nedir? Kime hizmet etmektedir? Kime? Hemen yanýnda oturan; “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” diyen Lütfi Doðan’a dönüp: “Hocam, önerinizi saygýyla karþýlýyoruz. Çok teþekkür ederim. Üstü kalsýn. Ama bilin ki biz Aleviler var olduðumuzdan bu yana hiç camiye gitmedik, hiç Ramazan orucu tutmadýk, bizim cemevimiz var, cem yaparýz, Muharrem orucu tutarýz.” diyeceðine, bunun yerine Alevi örgütlerine saldýrýyor. Bunu nasýl açýklayabiliriz? Nasýl yorumlayabiliriz? Nasýl anlayabilir, kabullenebiliriz? Aslýnda Sn. Baþkaný þu iki yýllýk icraatlarýndan tanýyoruz. Bir üç yýl daha da tahammül edeceðiz. Tabii bu orada Fetullah Gülen’e, Mehmet Þevket Eygi’ye, Namýk Kemal Zeybek’e, Mehmet Aðar’a Dostluk ve Barýþ Ödülü vermezse!.. “Sözüm meclisten dýþarý” Hünkâr diyordu ki; “Ev içindeki düþmandan kork.” Hep korkageldik. Korkmayý sürdürelim. Zira korkmayan önlem almaz. Dost kim, dost görünen kim ayýrt edemez. Bu vesileyle bir kez daha gördük ki; Siyaset Meydaný ayný Siyaset Meydaný, Ali Kýrca ayný Ali Kýrca... Tek yanlý, devlet (sistem) yanlýsý, resmi görüþ sahibi kiþilerin propaganda taarruzu, asimilasyon gayreti devam ediyor Siyaset Meydaný aracýlýðýyla. Konu buraya gelmiþken; henüz test yayýnlarý aþamasýnda olan Su, Düzgün ve (ve hatta) Cem TV’nin kýymetini bilelim. Bu kanallarda kimse bizleri birbirimizle kavga ettirmeyecek. Tuzak sorularla, söz kesmeler, azarlamaya varan tavýrlarla olumsuz resimler vermeye zorlamayacak. Bu kanallar henüz doðum aþamasýndayken bile holding medyasýnýn “Aleviler ve Alevilik” konusuna ilgi duymalarý bilelim ki yol kesme, izleyici çekme gayretlerinden baþka bir þey deðildir.
11
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 12
¸ E SERÇESM
Humeyni Radikalizmi Bölüm – I ran islamiyeti kýlýç zoruyla kabul etmiþti. ÝslaIsfahan’a taþýdýktan sonra, Türkmen etkisi azalýrken, Lanet olsun bu dünyaya miyet öncesi çeþitli inançlarýn ve kültürlerin Arap kökenli Þii mollalarýn yönetimde etkisi artmaya harmanlandýðý tarihsel bir birikimin zenginbaþladý. Mollalar kadýlýk yapýyor, evlilik-boþanma Lanet olsun þu zamana liðine sahipti. Ýsa’dan önce yedinci ile onuncu iþlerine bakýyorlar, halka dini inançlarýnda önderlik Lanet olsun bu yazgýya yüzyýl arasýndaki bir dönemde doðmuþ olan ediyorlardý. Mollalar yönetimde etkileri olan, mülk Zerdüþtlük Ýran’da yaygýn bir kabul görmüþtü. Zer- Þu yabanýl Araplar beni zorla sahibi, bir tür ruhban sýnýfýný oluþturuyorlardý. düþt anlayýþýna göre, insanýn kutsal görevi dünya Abbas güçlü bir merkezi hükümet kurdu. Tahtýnýn Ýslam yapmak için geldiler. üzerinde toplumsal adaleti saðlamak yolunda çaba geleceðini güvenceye almak için, büyük oðlunu ölFirdevsi, Þahname göstermesidir. Ýnsan iyi ile kötünün ezeli savaþýmý dürdü, ikinci oðlunun gözlerini oydu. içerisinde hapsedilmiþtir. Yaþarken gösterdiði düþünAbbas’ýn torununun torunu, Þah Sultan Hüseyin, ce, söz ve davranýþýna göre, insan, cennetin ya da cehennemin sonsuzmollalarýn desteði ile tahta oturdu. Ama gene mollalarýn desteðindeki luðuna gidecektir. isyanla devrildi. Bu kargaþadan yararlanan Sünni Afganlar Ýsfahan’ý ele Ýran’da doðup geliþen bir baþka dinsel-siyasal hareket de Mazdakgeçirip kenti yaðmaladýlar, Þah Sultan Hüseyin’i yakalayarak öldürdüler. çýlýktýr. Ýsa’dan sonra 5. yüzyýlýn baþlarýnda Sasani soylularýna karþý Safavi hanedanlýðý böylece son bulmuþtu (1722). Anarþi ve kargaþa içinHorasan’lý Mazdak’ýn liderliðinde bir isyanla baþlayýp, soylularýn müdeki Ýran’da mollalar da etkisizleþmiþti. Ancak yüzyýlýn sonuna doðru cevherlerini meydanlara yýðýp yakan bu hareket, kötülüklerin mal mülk, yeniden güç kazanmaya baþladýlar. On dokuzuncu yüzyýlda güçleri yenizenginlikten kaynaklandýðýný öne sürerek bir tür ilkel komünizmi savunden þahlarý devirecek düzeye ulaþmýþtý. muþlar ve bu inançlarýný bir süre de hayata geçirmiþlerdir Kýrk sekiz yýllýk yöntemi sýrasýnda Ýngiliz þirketlerine, Yahudi banGerek Zerdüþtlük, gerekse de Mazdakçýlýk, daha sonra Ýslam içerikerlere ülke kaynaklarýný rehin veren Nasýr Aldin, tütün tekelini Ýngilizsinde geliþen bâtini tarikatlarýnýn felsefi içeriðine önemli katkýlar saðlalere verince, Molla Hasan Þirazi’nin boykot çaðrýsýna, Hýristiyan ve mýþlardýr. Yahudiler de dâhil, bütün Ýran halkýnýn yanýnda, Þah’ýn eþleri de uymuþ, Araplar Ýslamiyeti kýlýç zoruyla yayýyorlar ve çok kan döküyorlardý. tekel sözleþmesi iptal edilmiþtir (1891). 1906’da kabul edilen Anayasa Ýran’da çok kan dökülmekle de kalmadý, Ýran kentleri yaðmalandý, ve ilk parlamento yine bu mollalarýn desteði alýnarak gerçekleþtirilmiþtir. kütüphaneler ateþe verildi, sanat eserleri tahrip edildi. Ancak köklü ve 1798’de Napolyon Mýsýr’ý iþgal ederken Ýngiltere’nin Hindistan sözengin bir kültürü olan Ýran, Ýslamiyet üzerinde etkisini gösterdi. mürgesine göz koymuþtu. Bu nedenle de Ýran onun için önemli idi. Rus Ýranlýlar daha çok Ýslamiyet içindeki hâkim mezheplere karþý olan Çarý ile de anlaþarak, Çardan destek sözü almýþtý. Ancak, Ýngiltere, özelmezhep ve anlayýþlara yakýnlýk duyuyorlar ve bu tür mezhep ve anlalikle Ýran Körfezini çök önceden güvence altýna almýþtý. Ama Napolyýþlarda kendi kültürel varlýklarýný koruyabiliyorlardý. Hüseyin evladýný yon’un bu manevralarýna karþý Ýran ile yeni bir anlaþma imzalamayý da Sasanilerin varisi sayýyorlar, Ehlibeyt’in hakkýný korumak için Araplara ihmal etmedi (1801). Ýran’ýn Ýngiltere’den yana tavýr almasý karþýlýðý, direniyorlardý. Ali’nin oðlu Hüseyin’in son Sasani hükümdarý Yezdi-curÝngiltere Ýran’a askeri ve teknik yardým yapacaktý. d’ün kýzýndan olan çocuklarýný Ýranlýlar, Abbasilere karþý harekete zorBu arada misyonerler de Ýran’da boþ durmuyorlardý. 1811’de Doðu luyorlardý. Bunu bilen Abbasi halifesi Me’mun, Ali oðullarýndan Ali Hindistan Þirketi’ne baðlý kilise temsilcisi Henry Martyn önderliðinde Rýza’yý kendinden sonra halife olmak üzere veliaht yapýp kýzýný da ona , bir grup Þiraz’da ilk misyonerlik üssünü kurmuþ ve Ýncil’in Acemce’ye ama daha sonradan Ali Rýza’ya zehirli üzüm yedirerek öldürdü.1 çevrilmesine baþlamýþlardý. ABD misyonerlerinin de bu bölgeye ilgisi Özellikle Ýran, Hint, Yunan, Yahudi ve Hýristiyanlýk fikir ve akýmlaayný döneme rastlar. Ýlk ABD misyonerlerinin Ýran’a geliþ tarihi 1834’tür. rýnýn karþýlýklý etkileþimleri, sonradan Ýslamiyet’in de gelmesiyle ulaAmerikalý misyonerler 1871’de okul ve hastane açmaya baþladýlar. Anaþýlan yeni sentezler, bu bölgede tasavvuf düþüncelerinin doðmasýna ve dolu, Ýran, Suriye ve Filistin’de faaliyete geçen misyoner okullarý, önce kýsa zamanda yaygýnlaþmasýna neden oluyordu. Iran önce Yunan, daha Müslüman olmayanlarý (Ermeni, Rum, Yahudi, vb) eðitiyorlardý, daha sonra Roma ve Bizans’la, çok sýký siyasal, sosyal ve ticari iliþkiler içerisonra Müslüman çocuklara da bu okullarýn kapýsý aralandý. sindedir. Yüz yýllar boyu süren bu iliþkiler karþýlýklý kültür etkileþimleriOn dokuzuncu yüzyýlýn baþýndan beri Ýran Rusya ve Ýngiltere arasýnni de birlikte getirmiþtir. Köprülü bâtýni kültürünün bu sentezlerden doðda çýkar alaný olarak paylaþýlmýþ, kapitülasyon haklarý saðlamýþlardý. Bu duðunu yazmaktadýr.2 ayrýcalýklar sonucu, Avrupa mallarý Ýran pazarýný istila etmiþti. Ýran yerli Bâtýnilik (Ýslam rasyonalizmi), varlýklarý zamanýn müspet bilimlerine sanayi yok edildi. Ýran’dan Avrupa’ya afyon, pamuk ve halý ihraç edileuygun olarak yorumluyordu. Batini görüþüne göre her þeyi yöneten akýlbiliyordu. l850’lerin sonlarýna doðru, Hindistan ile Ýngiltere arasýndaki dýr. “Ýnsan-ý kâmil” denilen üstün bir akýl vardýr. Peygamber bir “insan-ý iletiþimi kolaylaþtýrmak için Ýngilizler Ýran telgraf tekelini ele geçirdiler. kâmildir”. Peygamberin mucizesi yoktur. Kuran Tanrý’nýn deðil, Pey1847’de Ýngiliz Baron Julius de Reuter, demiryolu, tramvay, maden iþletgamber’in sözleridir. Peygamber’in aklýnýn dýþa vurumudur. Peygamber, mesi, bütün sulama iþleri, ulusal bir banka ve öteki sanayi iþletme haklaCebrail dedikleri akýldan taþan bilgileri anlatým biçimine sokmuþtur. rýný almýþtý. Þah’ýn eþinin baþýný çektiði ulema buna karþý direndi, bu “Þüphesiz Kuran bir elçinin sözüdür”3 ayeti de bunun kanýtýdýr. Peyayrýcalýklarý veren Baþbakan Mirza Han istifa etmek zorunda kaldý. Ama gamber halký yönetmek için akýldan taþan bu bilgileri zâhiri bir biçime bu tür direniþler kalýcý sonuçlar veremiyordu. Yüzyýlýn sonuna doðru sokmuþtur. Bâtinilikte dýþ görünüþ çirkindir. Ýslamýn dýþ görünüþü de Ýran ekonomisini tümüyle denetim altýna alan Ýngiltere ve Rusya, politik çirkindir. Aslolan bâtýndýr, zâhir deðil. geliþmeleri de tümüyle belirler hale gelmiþti. Bâtýnilik Arap istilasýna bir tepkidir ve o yüzden de Ýranlýlar ve Türk1908’de Ýran’da petrol bulundu. 1909 yýlýnda Anglo-Iranian Petroller arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Son derece gizli olarak çalýþtýklarý için, eum Company (Ýngiliz-Ýran Petrol Þirketi) kuruldu. Petrol Ýngilizlerin Batýniler kendi aralarýnda çok sýký kurallar ve denetim kurmuþlardýr. Ehli eline geçmiþti. Ýngiltere’ye karþýtý gössünnete karþý olduklarý için hep yasaklanmýþ, kötülenmiþlerdir. Kimi teriler düzenledi. Ýngiltere’ye karþý koþullarda da bu baskýlardan kurtulmak için Ýslam akidelerine baðlý yeni Amerika’dan ve Rusya’dan yardým issentezler oluþturmuþlardýr.4 tendi. Rusya devrim öncesi kargaþasýný Çoðunluðu Sünni olan Ýran’da, Þiiliði resmi din olarak kabul ettiren yaþýyordu, Amerika ise, bölge politikaÞah Ýsmail, daha çok Türkmenler arasýnda etkiliydi. Kendisi de bir Türksýný Ýngiltere politikalarýnýn yedeðinde men olan Þah Ýsmail, Türkçe nefesleriyle Horasan’dan Anadolu’ya, orageliþtiriyordu. dan Balkanlara kadar, Türkmen boylarýný etkilemiþti. Bu gün de Alevi Ýran toplumunda mollalarla esnaf ve geleneðinin içinde Hatayi olarak bilinen Þah Ýsmail’in önemli bir yeri sanatkârlar iç içe yaþýyordu. Akrabalýk vardýr. Mistik kiþiliðiyle 12. Ýmam’ýn habercisi olarak kabul görüyordu. iliþkilerinin yanýnda, ekonomik ve Ortodoks Þiiler onu Þii saymazlar. Çünkü onun bâtýnilik kültüründen toplumsal iliþkiler de bu kesimleri birkaynaklanan sufi yaklaþýmlarýnýn Arap kökenli ortodoks Þiilikle baðbirlerine yaklaþtýran nedenlerdi. Çarþýdaþýr yaný yoktu. Dönemin pek çok siyasal-toplumsal hareketle önderi cýlar (bazarî) adý verilen bu kesimler, gibi, Þah Ýsmail’in de Ehlibeyt kanýndan geldiði söylenir. Ýran’ýn politik yapýsýnda da önemli rol Bugünkü Ýran Þiiliði Þah Ýsmail’in yeðeni Abbas (1588–1629) döneoynamýþlardýr. Ýran’ýn Anayasasý ve minde biçimlenmiþtir. Abbas, Safavilerin baþkentini Tebriz’den parlamenter sisteme geçiþi bu grubun
12
Sayý 18
Musaddik, hapiste torunuyla
Ý
Vahap Erdoðdu
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 13
liberallerle birlikte harekete geçmesiyle gerçekleþmiþti. Musaddýk’ýn Ulusal Cephesi de laikler, liberaller, komünistler ve çarþýcýlarýn birlikte oluþturduklarý bir hareket olacaktý. 1921’e doðru Ýran tam bir kargaþa içerisindeydi. Ýngilizler Bolþevik devriminin Ýran’a uzanacaðý korkusuyla, Kazak askerleri komutaný Albay Rýza’yý Tahran’a yönelttiler. Tahran’da hükümeti düþüren Rýza, yeni oluþturulan ordunun komutaný oldu. Baþkaldýran Kürt ve Arap aþiretlerini ezdi. Kýsa sürede baþbakanlýða yükselen Rýza, 1925’in sonunda parlamento Türk kökenli Kaçar Hanedanlýðý’na son verince, Þah unvanýný aldý. Rýza’nýn Þahlýðýna kadar uzanan yolun açýlmasýnda da mollalarýn etkili olduklarýný belirtelim. Ülkenin iki büyük dini lideri Rýza’ya itaat etmenin “dinsel görev” olduðu fetvasýný vermiþlerdi. Oysa Rýza Þah’ýn kafasýnda çok baþka þeyler vardý. Kapý komþusu Türkiye’nin yeni atýlýmlarýný hayranlýkla izliyordu. Ýki ülkenin karþýlaþtýklarý sorunlarda da benzerlikler vardý. Rýza Þah da ülkeyi kargaþadan kurtarmýþtý. O da monarþiyi yýkarak parlamenter demokrasi sistemini gerçekleþtirmek istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, yabancýlarýn etkisinden kurtulmuþ, baðýmsýz bir ülke, Arap kültüründen arýnmýþ kendi kültürünü yaþayan, geliþtiren bir ülke olmak istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, Batýlý bir topluma dönüþünce, yaþamakta olduðu bütün sorunlardan kurtulabileceðine inanýyordu. Rýza Þah önce güçlü bir ordu kurdu. Ardýndan hukuk sistemini deðiþtirerek mollalarýn kadýlýk olanaðýný ortadan kaldýrdý. Avrupa hukuk sisteminin kabulü ile mollalar yalnýzca evlenme ve boþanma iþleri, vb gibi iþlerle yetkili olacaklardý. Böylece mollalarýn çok önemli bir ekmek kapýsý kapatýlmýþ oluyordu. Kadýnlarý erkeklerle eþit kýlan yasalar, Müslüman olmayanlarý Müslümanlarla eþit sayan yasalar, zorunlu soyadý yasasý (kendisi Pehlevi soyadýný aldý), dini vakýflarýn denetimi, gelirlerinin devlete bildirilmesi zorunluluðu, ruhban sýnýfýnýn önemli gelir kapýlarýný kapamýþ oluyordu. Bu durum, yoksulluðun aðýr bastýðý mollalardan oluþan bir iþsizler ordusu yaratmýþtý. 1935 yýlýnda Avrupalýlar gibi giyinme zorunluluðu, mollalarýn sarýklý cübbeli dýþarýda dolaþmalarýnýn yasaklanmasý, Kâbe’ye hac ziyaretinin yasaklanmasý, ardýndan da kadýnlarýn çarþafla sokaða çýkma yasaðý, mollalarý sokaða dökmek için yeterli neden olmuþtu. Rýza Þah, bu direniþleri zor kullanarak bastýrýyordu. Rýza Þah daðýlýp parçalanmakta olan Ýran’ý bir ulus devlet haline getirmek için büyük çabalar gösteriyordu. Çay ve þekere tekel koydu. Sanayileþme çalýþmalarý baþlattý, demiryolu aðýný geliþtirdi, saðlýk ve eðitimde önemli reformlar gerçekleþtirdi. O zamana dek ilköðretim din adamlarýnýn elinde idi ve ilköðretime Kuran öðretimi ile baþlanýyordu. Ülkedeki tüm yabacý okullarý devletleþtirdi. Kadýn ve erkeklerin eþit koþullarda ve birlikte eðitim gördüðü ilk üniversiteyi açmýþ, eðitim için yurtdýþýna öðrenciler göndermiþti. Ýlköðretimin zorunlu hale getirilmesi, kýz ve erkek çocuklarýn ayný sýnýfta birlikte eðitim görmeleri, yine Rýza Þah tarafýndan gerçekleþtirilmiþti. 1930’larýn sonuna doðru kentlerin çoðu elektriðe kavuþmuþtu. Ancak okuma ve yazmayý bir Kazak subayý iken, kendi kendine öðrenmiþ olan Rýza Þah’ýn uygulamaya koyduðu ulusalcý politikalar, Ýngiltere gibi, Ýran’da büyük çýkar aðlarýný kurmuþ olan ülkeleri rahatsýz ediyordu. Ýngiltere’nin baskýsýna karþý ABD’nin desteðini saðlamak için, ABD petrol þirketi Standard Oil’e imtiyazlar vermesi de Rýza Þah’ý kurtarmaya yetmedi. Almanya’dan destek saðlama arayýþýna girdi, baþarýlý olamadý. Sonunda, Alman yandaþlýðý gerekçe gösterilerek, Ýngiltere tarafýndan tahttan indirildi ve Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi. Yerine oðlu Rýza oturtuldu. Yeni Þah Ýngilizlerin her dediðini yapan bir kukla olmaktan öte gidemiyordu. Ýran halký açlýk ve yoksulluk içinde yaþarken, dünyanýn en kârlý þirketi olarak Ýran’ýn petrolünü dünya pazarýna süren Anglo-Iranian Petrol Þirketi imtiyaz alanlarýný daha da geniþletmek için hükümetleri deðiþtiriyor, parlamentoyu isteði doðrultusunda yapýlandýrabiliyordu. Ýranlý yetkililer petrol rafinelerine giremiyor, hesaplarýný, defterlerini denetleyemiyor, petrol alanlarýnýn yakýnýna bile yaklaþtýrýlmýyorlardý. 1945’de Azerilerin bir bölümü baþkaldýrarak Sovyet sistemine geçmeleri, 1946’da Kürtlerin devlet kurma giriþimleri, Ýran’da ulusalcý duygularý kabartmýþ, Ýngiliz-Amerikan kuklasý konumundaki Þah’a karþý tepkileri artýrmýþtý. Musaddýk’ýn önderliðinde ulusalcý güçlerin artan etkinlikleri karþýsýnda Ýngilizler, fazla direnememiþlerdi. Ýran ulusalcýlarý Ulusal Cephe adý altýnda Musaddýk önderliðinde iktidara geçince petrolü millileþtirmiþti. Bu olay, yalnýzca Orta Doðuda deðil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin de ilk adýmý oluyordu. Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve suikastlar zincirinin ilk halkasý, Musaddýk’ýn traji-komik bir darbeyle iktidardan uzaklaþtýrýlmasý ile baþlayacaktý. Olayýn bir baþka yaný da, Humeyni iktidarýnýn ilk tohumlarýnýn bu dönemde atýlmýþ olmasýydý. Bundan sonrasýný CIA belgelerine dayanarak hazýrlanmýþ ABD kaynaklý kitaplardan özetleyerek verelim:
Ocak 2006
15 Aðustos 1953 gece yarýsý. Saray Muhafýz Alayý Komutaný Nimetullah Nasiri cebine koyduðu Þah’ýn Musaddýk’ý azleden mektupla birlikte birkaç askeri kamyon dolusu askerle Genelkurmay Baþkaný Taki Riyahi’nin oturduðu evin kapsýný çaldý. Evde hiç kimse yoktu. Albay cipine bindi, Musaddýk’ýn evine yöneldi. Demokratik yoldan iktidara gelmiþ olan Baþbakana Þah’ýn azil emrini teblið edecek, eðer uymaz ise, onu tutuklayacaktý. Albay Nimetullah bunlarý kendi baþýna kotaracak yetenekte birisi deðildi. Bu plan CIA ve Ýngiliz Gizli Servisinin aylarca önceden baþlayan çalýþmalarýnýn uygulamaya konulmasýydý. Darbe ABD Baþkaný Eisenhower ve Ýngiltere Baþbakaný Churchill’in ortak emirleriyle planlanmýþtý. Geçtiðimiz yüzyýlýn baþýndan beri Ýngiliz Ýran Petrol Þirketi (AIOC) Ýran petrolünün üretimi ve pazarlamasý konusunda tekel kurmuþ bulunuyordu. Ýngiltere’nin dünyadaki bu en karlý þirketi Musaddýk tarafýndan ulusallaþtýrýldý. Hemen ardýndan Ýran Körfezinde Ramadan’daki ayný þirketin dev petrol rafinerisini de kontrol altýna aldý. Ýngilizler çýlgýna döndüler. Önce Uluslararasý Mahkeme’den ve Birleþmiþ Milletler’den Musaddýk’ýn cezalandýrýlmasýný istediler. Ardýndan donanmayý Ýran Körfezi’ne gönderdiler, daha sonra da Ýran ekonomisini felce uðratacak ambargo uyguladýlar. Halkýnýn gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddýk inatla direndi. Ýngiltere Ýran’ý iþgal etmek istedi, ABD Baþkaný Truman’dan destek alamayýnca bu planýndan vazgeçmek zorunda kaldýlar. Ýki seçenek kalmýþtý, ya Musaddýk’ý kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýracaklardý. Ýngiliz ajanlarý darbe için harekete geçti. Bunu öðrenen Musaddýk Ýran’daki Ýngiliz Büyük Elçiliði’ni kapattý. Bütün Ýngilizler Ekim 1952’de sýnýr dýþý edildi. Yeniden Truman’a baþvuran Ýngilizler darbeyi CIA ile birlikte gerçekleþtirmek istediler, ancak Baþkandan yine destek görmediler. Kasým 1952’de Eisenhower baþkan seçilince iþler deðiþti. Seçim kampanyasý sýrasýnda Ýngiliz Gizli Servisi’nin yöneticilerinden Christopher Montague Woodhouse, CIA ve Dýþiþleri ile görüþmek üzere ABD’ye gitti. Oradaki görüþmelerinde gerçek gerekçelerini gizleyerek, Ýran’ýn komünist rejime kaydýðýna muhataplarýný inandýrmaya çalýþtý. Woodhouse beklediðinden de yüksek bir baþarý saðlamýþtý. Yeni yönetimin Dýþiþleri ve CIA’nin baþýna geçecek olan Dulles kardeþler bu söylenenlere inanmaya hazýrdýlar. Onlara göre ABD saflarýnda kararlýlýkla saf tutmayanlar düþman saflarýnda yer almýþ sayýlýrdý. Geniþ petrol rezervleri, Sovyetlerle olan uzun sýnýrlarý, güçlü bir komünist partisi ve ulusalcý bir baþbakanýyla Ýran, kýsa sürede komünizmin kucaðýna düþebilirdi. Ocak 1953’te Eisenhower Beyaz Saray’da göreve baþlayýnca, Dulles kardeþler ilk iþ olarak Musaddýk’ýn devrilmesini gündemlerine aldýlar. Bu hükümet darbesi konusunda CIA için de bir ilk olacaktý. Operasyonu gerçekleþtirmek üzere, Orta Doðu konusunda oldukça deneyimli CIA’nýn Asya ve Orta Doðu bölümü Þefi, Baþkan Theodore Roosevelt’in torunu 36 yaþýndaki Kermit Roosevelt görevlendirildi. Temmuzda Beyrut’a uçan Roosevelt, oradan araba ile Suriye ve Irak çöllerini aþarak Ýran sýnýrýnda içeri girdi. Ajanlarý tarafýndan kiralana Tahran’daki bir villada iki hafta sýký bir çalýþma yaptý. Ýngilizlerin daha önceki çalýþmalarý sonucu basýndan, subaylardan, politikacýlardan, yeraltý dünyasýndan ve mollalardan oluþan bir þebekeyi hazýr bulmuþtu. CIA bunlara aylýk maaþ ödüyor, karþýlýk olarak da hemen her gün Musaddýk’ý suçlayan yalan haber üretiyorlardý. Þah’ýn Musaddýk’ý azlettiði, yerine Emekli General Fazullah Zahýdi’yi atadýðý haberlerini yaydýlar. CIA Zahidi’ye 100 bin dolardan fazla para vermiþti. Sokak serserilerine ellerine tutuþturulan Þah fotoðraflarýyla Musaddýk’a karþý, Þah lehine sokak gösterileri düzenletildi. Basýndaki Musaddýk karþýtý yazýlar artmaya baþladý. Yazýlarda Musaddýk’ýn yalýzca komünist eðilimde olmadýðýný, tahta göz diktiði, Ýsrail’in desteðinde ve hatta Ýngilizlerin adamý olduðu yolunda doðrudan CIA tarafýndan hazýrlanan haberler iþleniyordu. Bu haberlerin imalatçýsý Richard Cottam o günleri anlatýrken Tahran’daki gazetelerin beþte dördünün kontrolleri altýnda olduðu ve yazdýðý her yazýnýn hemen ertesi günü Ýran gazetelerinde yayýmlandýðýný belirterek, hedeflerinin Musaddýk’ý “komünist iþbirlikçisi bir fanatik” olarak tanýtmak olduðunu söylemektedir.5 Bütün bu kirli iþleri yürütürken Roosevelt’in önünde temizlemesi gereken bir pürüz daha vardý. Kiþiliksiz, pýsýrýk Þah’ýn elinden Musaddýk’ý (Devamý 14. Sayfada)
13
Nasýri, Þah’ýn Musaddiki azleden fermanýyla
¸ E SERÇESM
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 14
¸ E SERÇESM
(Baþtarafý 13. Sayfada)
azlettiði ve yerine General Zahidi’yi atadýðýna iliþkin bir kaðýdýn altýna imza atmak. Ama Þah, halkýn bir kahraman olarak kabul ettiði Musaddýk’tan çekindiði için imzalayamýyordu. Þah’ý etkileyecek kiþileri devreye sokmak gerekiyordu. Bu kiþilerin baþýnda Þah’ýn ikizi Prenses Eþref geliyordu.
Musaddik (saðda) Amerikan ve Ýngiliz Büyükelçileriyle
Uyuþturucu dâhil her türlü kirli iliþkileri nedeni ile Ýran’da barýnamayýp yurtdýþýnda yaþayan Prenses’e ulaþmak zor olmadý. Paris kumarhanelerinin ve gece kulüplerinin bu seçkin müþterisi, CIA’nin Ýran’daki seçkin adamlarýndan Esadullah Raþidiyan tarafýndan telefonla arandýðýnýn ertesi günü Amerikan ve Ýngiliz ajanlarýndan oluþan bir heyet tarafýndan ziyaret edildi. Heyetin baþýndaki Ýngiliz ajan Norman Darbyshire bir mink kürk manto ile hatýrý sayýlýr miktardaki para paketini yanýna almayý ihmal etmedi. Hediyeleri görünce, Darbyshire’ýn deyimiyle “gözleri parlayan” Prenses Tahran’a uçmayý kabul etti. Prenses evlilik adý Madam Þefik olarak bir pürüz çýkmadan Tahran’a indi. Baþýnda Þah onu kabul etmedi, ama saraydaki ajanlarýnýn çabalarý ile görüþme 29 Temmuz gecesi yapýldý. Ama Þah’ý ikna edemedi. Bu haber duyulunca þiddetli protestolar oldu ve Prenses arkasýna bakmadan, aceleyle Avrupa’ya döndü. Roosevelt General H. Norman Schwarzkopf’a yöneldi (Birinci Körfez Savaþýnda, Çöl Fýrtýnasý Harekâtýnda da bu adý sýk sýk duyacaktýk). General 40’lý yýllarda Ýran’da seçkin bir alayýn komutanlýðýný yapmýþ, Þah’a yakýn bir gizli servis kurarak elemanlarýný yetiþtirmiþ ve Þah’ýn saygý duyduðu biriydi. CIA generale “örtülü bir görev” verdi. General Lübnan, Pakistan ve Mýsýr’a görüþmeler yapmak için ziyaretler yapacaktý. Geçerken de Ýran’a uðramýþ olacaktý. Ýran’a bir kaç çanta dolusu milyonlarca dolarla gelmiþti. Roosevelt’le görüþtükten sonra, operasyonun elebaþlarýyla bir araya geldi, dolarlarý bunlara daðýttý. Þah’ý aradý ve 1 Aðustos günü sarayýn büyük bir salonunda baþ baþa görüþtüler. Þah hâlâ korkuyordu. Ama yumuþama yoluna girmiþti. Roosevelt’in kendisinin görüþmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeliydi. Ýran’da olduðu, hele de Þah’la iliþkide olduðu duyulacak olursa, her þey altüst olurdu. Ama baþka seçenek de yoktu. 2 Aðustos günü en yakýn adamý Esadullah Raþidiyan’ý saraya gönderdi. Raþidiyan kardeþler Ýngiliz Ýstihbarat örgütünün Ýran’daki kilit adamlarýydý ve bu üç kardeþe her ay 10 bin Sterlin para ödüyorlardý.6 Mesaj kýsaydý. ABD ve Ýngiltere darbe hazýrlýyorlardý, engel olunmamalýydý. Þah’a baþýný endiþeyle sallamak düþtü. Roosevelt, Rosenkrantz kod adýndaki adamý ile “bir Amerikan yetkilisinin Eisenhower ve Churchill adýna gizli bir görüþme” yapma isteðini Þah’a iletti. O gece yarýsý bir araba Roosevelt’in kaldýðý villaya gönderildi. Tebdili kýyafet içindeki Roosevelt arabaya bindi battaniyeyi üzerine çekerek yere uzandý. Sarayýn giriþ merdivenlerinde Þah konuðunu bekliyordu. Arabanýn kapýsýný açan Þah karþýsýnda daha önceleri baþka kimlikle tanýdýðý Roosevelt’i buldu. Roosevelt, Ýran’da Amerikan ve Ýngiliz gizli servisleri adýna bulunduðunu, bunun kanýtýný da Þah isterse, BBC’in ertesi geceki yayýnýndan öðrenebilirdi. Churchill BBC’nýn “þimdi gece yarýsý” biçimindeki kapanýþ anonsunun, “þimdi tam gece yarýsý” anonsu ile deðiþmesini saðlamýþtý. Þah ikircikli tavrýný sürdürünce, Roosevelt kaþlarýný çatarak Musaddýk’ýn iktidarda kalmasýnýn “Ýran’ýn komünistleþmesine ya da ikinci bir Kore olmasýna yol açacaðý” Batý’nýn bunu kabul edemeyeceðini söyledi. Þah’ýn, gücünü pekiþtirecek bu darbeye yardýmcý olmasý gerektiði, yoksa Ýran’dan ayrýlacaðýný, baþka planlar hazýrlanacaðýný da sözlerine ekledi. Þah bunlarý sessizce dinlemekle yetindi. Ertesi gece buluþmaya karar vererek ayrýldýlar. Roosevelt Þah’la görüþmelerinde, “elinin altýnda 1 milyon dolar, iþinin ehli, son derecede profesyonel örgütçü bir kadro bulunduðunu”, bunlarýn “broþür daðýtmak, sokak gösterileri düzenlemek, muhalefeti örgütlemek, vb” konularýnda usta olduklarýný eklemeyi de unutmadý. Ajax
14
Operasyonu dört koldan yürütülecekti. Camilerde, sokaklarda, Musaddýk’ýn popülaritesini yýpratacak bir kampanya yürütülecek, Þah yanlýsý subaylar bir bildiri ile Musaddýk’ý azledecekler, sokak çeteleri sokaðý ele geçirecekler ve son olarak da General Zahidi ortaya çýkacak ve Þah’ýn baþbakanlýk teklifini kabul ettiðini ilan edecektir. Sonunda Þah fermaný imzalamayý kabul etti, ancak imzaladýktan sonra hemen gizlenecek bir yer bulmalýydý. Hazar kýyýsýnda sarayýn av evi olarak kullanýlan yer seçildi. Ýþler kötüye gittiðinde Kraliçe ile birlikte Baðdat’a kaçmak üzere bir uçak hazýr olacaktý. Ertesi sabah bir CIA kuryesiyle saraya gönderilecek olan fermanlarý imzaladýktan sonra Þah sarayý terk edecek ve gizleneceði yere gidecekti. 9 Aðustos sabaha karþý yapýlmýþ olan bu görüþme, son görüþme idi. Roosevelt Baþkan Eisenhower’ýn özel mesajýný majestelerine sunmuþtu: “Tanrýdan Majestelerine yardýmcý olmasýný dilerim. Pehlevilerle Roosevelt’in ortak çabalarý bu küçük sorunu çözemiyorsa, hiçbir yerde umut kalmadý demektir. Bu iþin üstesinden geleceðinizden hiç kuþkum yoktur.” Roosevelt villasýna döndüðünde saat sabahýn beþi olmuþtu. Keyifle yataðýna girdi. Bir süre sonra uyandýrýldýðýnda bir terslik olduðunu öðrendi. Ýmza almaya giden kurye eli boþ dönmüþtü. Þah sarayý terk etmiþti. Bunun üzerine Albay Nasýri’nin Hazar kýyýsýna uçmasý kararlaþtýrýldý. Gece geç saatlere kadar Nasýri’den bir ses çýkmamýþtý. Gece yarýsýna doðru imzalar Roosevelt’e ulaþtýrýldý. Hava koþullarý nedeniyle Nasýri’nin uçaðý kalkamamýþ, fermanlar kara yolu ile gönderilmiþti. Roosevelt hemen harekete geçmek istiyordu, ama arada perþembe ve cuma vardý. Bunlar tatil günleriydi. Adamlarý tatil günleri harekete geçmelerinin doðru olmayacaðýný söylediler. 15 Aðustos cumartesine ertelediler. Bu arada sokak gösterileri yoðunlaþtýrýldý, basýnda Musaddýk’a saldýrýlar þiddetlendirildi. Tudeh (Ýran Kitle Partisi) adý kullanýlarak yayýnlanan sahte bildiri ve broþürlerle Musaddýk’a karþý çýkan ya da çýkacak olan mollalar tehdit ediliyor ve mollalarýn önde gelenlerine, kiþilere Tudeh adýna yapýlan telefonlarla ölüm tehdidi yaðdýrýlýyordu. Bu mollalarýn birkaçýnýn evleri önünde patlangaç patlatýldý. Bütün kampanya Musaddýk’ýn komünistlerle iþbirliði yaparak, ülkeyi komünizme teslim edeceði stratejisine oturtulmuþtu. Her þey yolunda görünüyordu. 14 Aðustosta, CIA Merkezinden Ajax Operasyonu’nun tamamlanmasýnýn ardýndan Hükümeti kuracak olan General Zahidi’nin kullanýmýna verilmek üzer 5 milyon dolarýn hazýr bulundurulmasýný isteyen telgrafý çektikten sonra, Amerikan Elçilik binasýndaki üssüne çekilen Roosevelt, 15 Aðustos gece yarýsýnda Albay Nasýri’den telefon bekliyordu. Albay Nasýri Genel Kurmay Baþkanýný evinde bulamayýnca, yanýndaki birlikle Baþbakan Musaddýk’ýn oturduðu eve yöneldi. Kapýnýn önüne geldiðinde orada pusu kuran askerler tarafýndan sarýlarak tutuklandý. Roosevelt gibi, Þah da radyodan baþarý haberini boþuna beklediler. Sabahýn ilk saatlerinde radyolarda, Musaddýk’ýn kendi sesinden Þah ve “yabancý unsurlar” tarafýndan tertiplenen komplonun baþarýlamadýðý ilan ediliyordu. Halk sokaða dökülmüþ Þah aleyhine, Musaddýk lehine coþkulu gösteriler yapýyordu. Komplo baþarýya ulaþamamýþtý. Þah uçaða atlayarak eþiyle birlikte Ýran’dan kaçtý. Churchill, “bir damla petrol, bir damla kanla eþdeðerlidir” demiþti. Þeytan’ýn kanla dansý daha yeni baþlýyordu. Gerçekten de cumartesi yaþanýlan baþarýsýz darbe giriþiminden hemen sonra, acele Ýran’ý terk etmesi istenen Roosevelt pes etmemiþ, ikinci bir giriþim için harekete geçmiþti. Iran halkýnýn çok büyük bir bölümünü arkasýna almýþ olan Musaddýk liderliðindeki Ulusal Cephe’nin içersinde bulunan mollalarýn cepheden koparýlmasý çalýþmalarýný hýzlandýrmak gerekiyordu. Genç Ruhullah Humeyni ve birkaç yandaþý dýþýnda, hepsi cepheye katýlmýþlardý. Bunlarýn en etkili olaný Ayetullah Kaþani idi. Kaþani’nin babasý I. Dünya Savaþýnda Ýngilizlere karþý savaþýrken ölmüþtü. Kendisi de II. Dünya Savaþýnda, Müttefiklerin Ýran’ý iþgali sýrasýnda Ýngilizlere karþý savaþmýþ, Ýngilizler tarafýndan esir kampýnda tutulmuþtu. Þah onu susturmak için sürgüne gönderilmiþ, Beyrut’ta iken büyük bir halk desteðiyle Ýran Meclisi’ne seçilince, Þah dönüþüne izin vermek zorunda kalmýþtý. Tahran’da karþýlamaya gelen büyük kalabalýða seslenirken Musaddýk ve Ulusal Cepheyi gerçek yurtseverler olarak selamlamýþtý. Kaþani Iran sömürgenlerden kurtulduktan sonra islami bir nizam kurulabileceðini savunuyordu. Kaþani Meclis baþkaný seçilince, Ýngilizler ve Amerikalýlar General Zahidi ve Ýngilizlerin gözde ajanlarý Raþidian kardeþler kanalýyla iliþkiye geçmiþlerdi. ABD, seçkin diplomatý Harriman’ý Ýran’a göndermiþ; Harriman, Kaþani ile evinde görüþmüþtü. Ýngilizlere ateþ püsküren Kaþani oklarýný Musaddýk’a çevirdi. Karþýtlarýný sindirmek için silahlý çeteler oluþturdu. Baþbakan Razmara’yý öldüren islamcý fanatik Halil Tahmasibi için meclisten af çýkardý. Öte yandan, Raþidian kardeþlere baðlý þebeke, Ýran’daki kargaþayý artýrmak için devlet yetkililerinden birini kaçýrma planý hazýrladý. Dýþiþleri Bakaný Fatimi veya Genel Kurmay Baþkaný General Riahi hedef seçilmiþti. Bu kiþiler iyi korunduklarý için Tahran Polis Þefinde karar kýlýndý. General Mahmut Afþartus’u tanýyan tertipçilerden biri onu evine
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 15
davet etti ve eve gelen General Afþartus kaçýrýlarak öldürüldü. General Zahidi de suçlananlar arasýnda idi. Zahidi Ayetullah Kaþani’nin korumasý altýnda Meclise sýðýndý. Musaddýk’ý destekleyen Meclis üyeleri Kaþani’yi Meclis Baþkanlýðý’ndan düþürdüler. Ýngiltere’nin Ýran’daki ajaný Robin Zaehner Londra’ya gönderdiði raporda bütün bunlarý “tertipleyen ve yönetenlerin Raþidian kardeþler” olduðunu bildiriyordu.7 Gazeteler ve dini liderler Musaddýk’ýn kellesini istiyorlardý. Baþarýsýz darbenin ardýndan geri çaðrýlan Roosevelt gitmemiþti. Ýran’dan ayrýlýnca bütün bir ajanlar aðý baþsýz kalacak, halkýn büyük çoðunluðunun desteðini arkasýnda bulan Musaddýk duruma hâkim olacaktý. Pazar günü Zahidi ve öteki kilit adamlarýyla buluþan Roosevelt, Þah’ýn imzalamýþ olduðu fermanlarý çoðaltarak halka ve ordu birliklerine daðýtýlmak üzere ajanlarýna verdi. Pazartesi günü gazetelerde çýkacak olan baþlýklarý hazýrladý. Gazeteler, Musaddýk’ýn Þah’ýn tahtýna geçmek istediðini ama yurtsever subaylarýn bunu önlediðini yazacaklardý. Doðruyu yazan gazeteler ise azýnlýktaydý. Roosevelt elçiliðin askeri ataþesi General Robert McClure’den darbeye katýlacak bir kaç askeri birlik bulmasýný istedi. Generalin tanýdýðý pek çok Ýranlý subay vardý. Ýran Genel Kurmay Baþkaný ile iþe baþladý. Darbeye katýlmasa da, etkisizleþtirilmesini düþünüyordu. Birlikte birkaç günlüðüne kent dýþýnda balýða çýkmayý önerdi. Kabul görmeyince, sesini yükselterek Þah’a baðlý kalmasý gerektiði uyarýsýný yaptý. Karþýlýk olarak Amerikan generaline kapý gösterildi. Ardýndan Ýsfahan’a gönderildi. Orada komutanlara fermanýn kopyasýný göstererek, darbeye katýlmalarýný istedi. Komutan emirleri Amerikalýlardan deðil, Ýranlýlardan alacaðýný söyleyerek tersledi. Ýki yerden de eli boþ dönünce, Baþkentteki küçük karakollarý dolaþtý. Komutanlara para verdi, baþarýlýnca vaatlerde bulundu. Ýki küçük birliðin komutanýndan söz aldý. Bir sonraki adým, sokakta kargaþa yaratmaktý. Bunun için Amerika da CIA’de eðitilmiþ iki adamý, Celil ve Keyvani’yi görevlendirdi. Kenar mahallelerdeki iþsiz güçsüz takýmý toplanacak, Musaddýk ve komünizm lehine sloganlar atýlacak, vitrinler kýrýlacak, sokakta geçenler dövülecek, camilere ateþ açýlacaktý. Bunun için iki ajana 50’þer bin dolar verildi. Ertesi sabah kentin varoþlarýndan harekete geçen gruplar, Musaddýk lehine sloganlar atarak kent merkezine doðru yürüdüler. Gruplara bir þeyden habersiz Musaddýk taraftarlarý ve Tudeh taraftarlarý da katýlýyordu. Parlamento Alanýna ulaþtýklarýnda kalabalýk on binleri bulmuþtu. Alanda bulunan Þah’ýn heykeli yýkýldý. Musaddýk polise göstericilere müdahale etmemeleri emrini vermiþti. Zahidi, oðlu Ardeþir, emekli hava generali Hidayetullah Gilenþah ve Raþidiyan kardeþler ABD elçiliðine gizlice getirilerek Roosevelt ile bir toplantý yapýldý. Bu toplantýda sokak gösterilerinin yoðunlaþtýrýlmasý kararlaþtýrýldý. Roosevelt, Büyükelçi Loy Henderson’a Musaddýk’la görüþmesi talimatýný verdi. Salý günü gösteriler daha da yoðunlaþtý. Dükkânlar yaðmalandý. Ayný gün ABD Büyükelçisi Mussadýk’ý ziyaret etti. Elçi, hükümetinin Þah’ý Ýran’ýn resmi lideri olarak kabul ettiklerini söyledi. Musaddýk, ülkesinden kaçan Þah’ýn ülkesini temsil edemeyeceðini söyleyince, Elçi Muhammed’in de Mekke’yi terk ettiði, ama sonra daha güçlü olarak geri döndüðünü anýmsattý ve hemen asýl konuya girdi. Amerikalýlarýn rahatsýz edildikleri, telefonlar edilerek tehdit ve aðýr küfürler edildiðini, telefonu açan çocuklara bile çok aðýr küfürler edildiðini, arabalarýnýn farlarýnýn kýrýldýðý, lastiklerinin indirildiði, çizildiði, bu durumda Hükümetinin ABD yurttaþlarýný geri çaðýrabileceðini söyledi. Musaddýk üzgün ve mahcup bir tavýrla polis þefini aradý, sokak gösterilerine artýk bir son vermenin zamaný geldiði talimatýný verdi. Amaca ulaþýlmýþtý. Polis acýmasýzca Musaddýk yandaþlarýnýn çoðunlukta olduðu göstericilerin üzerlerine saldýrmýþ, ardýndan her türlü sokak gösterisi yasaklanmýþtý. Bu yasak Musaddýk’ý en etkili silahý olan halk desteðinden yoksun býrakýyordu. Þah lehine, Musaddýk aleyhine büyük bir gösteri yapmanýn tam sýrasýydý Ajanlar hemen harekete geçti. Mollalara harçlýklarý daðýtýldý. l9 Aðustos Çarþamba sabahý Roosevelt özel kurye ile Kaþani’ye on bin dolar gönderdi.8 Beyinsiz Þaban, Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’ýn çevresindeki eski güreþçiler, atletler, cambazlar, kumarbazlar, genelev kadýnlarýndan oluþan bir grup hazýrlandý, CIA’dan gelen paralar daðýtýldý.9 Bu grup, 19 Aðustos sabahý, karnaval havasýnda gösteriler yaparak, kenar mahallelerden kent merkezine hareket etti. Kýrsal kesimden parayla devþirilmiþ aþiret üyeleri, imamlar, mollalar, sokak kabadayýsý Beyinsiz Þaban’ýn adamlarý, kahvehanelerden toplanan iþsiz güçsüz takýmý “Kahrolsun Musaddýk, yaþasýn Þah!” sloganlarý ile yürümeye baþladýlar. Müdahale eden kimse yoktu. Musaddýk yandaþlarý yasaða uyarak dýþarý çýkmamýþlardý. Grup hükümet binalarýna, Musaddýk yanlýsý gazeteleri yaðmaladýktan sonra, Musaddýk’ýn kaldýðý eve yöneltilerek, ev kuþatýldý. Kapýlar kýrýlarak ev yaðmalandý, yakýldý. Musaddýk kaçýrýlarak kurtarýlmýþtý. O gün üç yüz kiþi ölmüþtü. Ölen kimi sivillerin ceplerinde Roosevelt’in adamlarýnýn daðýttýðý 500 riyallik banknotlar çýkýyordu. CIA’nýn ilk darbesi baþarýlmýþtý.
Ocak 2006
Beyinsiz Þaban, Þah yanlý bir gösteride
¸ E SERÇESM
Zahidi baþbakan oldu. Roosevelt’in en yakýn iki adamý hükümete bakan olarak girdiler. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar gönderdi. Ayrýca þahsýna da bir milyon dolar gönderildi. Muhammed’in soyundan gelen Dýþiþleri Bakaný Fatimi idam edildi. Iran-Ýngiliz Petrol Þirketi yeni kurulan uluslararasý þirketler birliðinde yüzde 40 pay aldý; beþ Amerikan Þirketi yüzde 40 aldý; yüzde 20 de Shell ve Fransýz petrol þirketine verildi. Yüzde 60 pay karþýlýðý olarak ÝngilizÝran Þirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr Ýran ile Þirket arasýnda yüzde elli-yüzde elli bölüþülecekti. Þirketin adý Ýran Ulusal Petrol Þirketi olarak kaldý. Gene þirketin defterlerini denetleme yetkisi Ýran’a verilmemiþti. Gene hiç bir Ýranlý üst yönetimde yoktu. Raþidiyan kardeþler Ýngiliz ajanlýðý görevini sürdürürlerken Þah’ýn yakýnlarý olarak büyük servet ve itibar kazanmýþlardý. Albay Nasýri general yapýldý ve ünlü Savak’ýn baþýna getirtildi. Þah bile onu tutuklatýp hapse attýrmak zorunda kaldý. Humeyni ihtilalinden sonra hapisten alýnýp, kurþuna dizildi. Beyinsiz Þaban’a altýn sarýsý bir Cadillac araba verildi. Belinde iki tabanca ile Tahran sokaklarýnda caka satarken, dövülecekler, kaybedilecekler ya da baþka türlü iþlemler için Savak’ýn iþareti yetiyordu. Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’a Þah birer çiftlik hediye etti. Tayyip ayný zamanda baþkente vergiden muaf muz ithal tekeli ile evinin alt katýný seraya dönüþtürecek donatýmýn saðlanmasýyla ödüllendirildi. Sarayýn en seçkin bahçelerinde yetiþtirilen meyvelerin beþ yýllýk ilk alýcýsý olma ayrýcalýðýný da Tayyip’e vermiþti.10 Ama ayný Tayyip, 1963’te Humeyni’nin tutuklanmasý sonucu adamlarýný Humeyni’yi desteklemek üzere sokaða döktüðü gerekçesiyle Nasýrullah tarafýndan kurþuna dizildi. Bu kolay baþarýnýn ardýndan CIA, ABD politikalarýný belirleyen merkez olmuþtu. Dünyadaki politik geliþmeleri ABD politikalarý doðrultusunda oluþturmanýn en etkin ve en ucuz yolu bu tür komplolar olmuþtu. Ýran’da gerçekleþtirilen darbenin ertesi yýlý Guatemala’da Baþkan Jacobo Arbenz’i devirerek ülkeyi yüz binlerce insanýn yaþamýna mal olan bir iç savaþa sürükledi. Sonraki yýllarda CIA, Küba, Þili, Kongo ve Vietnam’da liderlerinin öldürülmesi ya da devrilmesi için bir dizi eylemlere giriþti. Roosevelt büyük baþarýsýndan ötürü göðsüne takýlan övünç madalyasýyla Gulf Oil’in baþýna geçti. Churchill 1953 yýlý Nobel Edebiyat ödülüne layýk görüldü. Eisenhower kendi adýný taþýyan doktrinini uygulamaya koydu. Þah, Ýngilizlerin yanýnda Amerikalýlarýn da desteðini alarak Ýran halký üzerindeki despot yönetimini daha da pekiþtirdi. Mollalar onu Ýran’dan kaçýrýncaya dek, halkýna yaptýðý zulmünü sürdürdü.
NOTLAR:
1 Þemsettin Günaltay, “Selçuklularýn Horasan’a Ýndikleri Zaman Ýslam Dünyasýnýn Siyasal Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu”, Belleten, Cilt VII, a. 25, s. 61. 2 Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutassavýflar, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý, Anakara, l966, 2. Basým. 3 Kuran, 69. Sure, Ayet 40. 4 Ýslam Ansiklopedisi, c. 2, s. 339–340. 5 Stephen Kinzer, All The Shah’s Men (Ýng.: Þah’ýn Bütün Adamlarý), John Wiley, 2003, s. 6. 6 Agy, s. 151. 7 Agy, s. 159. 8 Agy, s. 178. 9 Christopher de Bellaigue, In the Rose Garden of the Martyrs (Ýng.: Þehitlerin Gül Bahçesinde), HarperColins, Londra, 2004, s. 173. 10 Agy, s.174.
15
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 16
¸ E SERÇESM
Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi Bölüm - I Haþim Kutlu
K
bu güzergâhtan yürüyenlerin tarih içinde ýzýlbaþ Alevilikte (Alevi = Elevi = “Mezhebimizi ne sorarsýn be birader uðradýklarý her durakta, kendine özgü koþullarElawi = Alawi = Iþýk, aydýnlýk, ateþ), farkýndalýk’ýný biraz canlý Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr” la çevrimlenen her tarihi evrede ona uygun muhtevalar, ona uygun biçim ve adlandýrmalar tutan her “Yol Evladý” bilir ki, KýKul Nesimi almýþ da olsa, “Yol” gerçekliði deðiþmemektezýlbaþlýktan söz edildiði her yerde, dir... onu nitelerken, din ya da mezhep ya da inanç gibi kavramlardan çok, Nasýl ki içinden geçmekte olduðumuz tarihsel uðrak noktasýnda adý “Yol” kavramý kullanýlýr. Daha doðrusu, daha öncesine gitmeðe gerek Kýzýlbaþ Aleviliktir ve geçmiþe ucu açýk bir güzergâhla baðlýdýr; kimseyok, son dört ya da beþ asýrlýk sürecin Âþýklýk geleneðine bakan her innin kuþkusu olmasýn ki Yol’un geleceðe yönelik ucu da açýktýr. Daha san, Âþýklarýn ait olduklarý yapýyý açýklarken kullandýklarý esas kavramýn sonra açýklayacaklarým da göz önünde bulundurulduðunda, insanlýk, “Yol” olduðunu görürler ve bu son derece harika bir seçimdir. tarihin belli bir evresinde uðradýðý “yabancýlaþma” ve “doðal güzerSöze “Yol” kavramýyla girmem nedensiz deðil. Kýzýlbaþ Aleviler olagâh”tan sapmaya önünde sonunda son vermeyi baþaracak ve bu güzrak, sözgelimi bundan on beþ yýl önceki, konumda deðiliz. Hem kendiergâhta buluþacaktýr. Evveli baþtan kendini bilmeme; ikincisi, “Yol”u mizi tanýmak ve tanýdýðýmýz þeyi bilgiye dökmek bakýmýndan hem de bilmeme nedeniyle içinden geçmekte olduðumuz uðrakta görülen örgütlenmek ve maddi ve manevi etkinliðimizi yeniden yaþama durdurdaðýnýklýk, baþka baþka din ve tarikatlara savruluþ, kimilerinde “acaba mak bakýmýndan, on beþ yýl öncesinden daha anlamlý bir yerdeyiz ve Aleviliðin geleceði olacak mý” kaygýsýný yaratmaktadýr. Bu kaygý bana daha anlamlý birikime sahibiz. En azýndan önümüze çýkan her sorunda göre boþunadýr. önce birbirimizin gözüne bakýp ne diyeceðimizi kestirmeðe çalýþmak durumundan, birilerinin bir diðerlerine göre yanlýþ görülse bile anýnda verebileceði bir cevabý var artýk. Herkese Ýhtiyacýna Göre Ýlkesi Evrenseldir “Kendini bilme” deyimi, Alevilikte baþlý baþýna bir öðretidir ve tabii ki ahlaki bir öðreti deðildir. Ya da ahlaki olanla sýnýrlandýrýlamaz. Maddi ve Yol Kadar Kadimdir ve manevi etkinliðin tamamýna iliþkin öðretinin ana halkasýný oluþturur. Sosyal-toplumsal baðlamda Kýzýlbaþlýk, kadim “Ortaklýk Toplumu” Her edinimin yürüyeceði yol güzergâhý ve ulaþacaðý her merhale hedeolarak tarih sahnesindeki yerini alýr. Âlem olarak, On Ýki Âlem’den finde, “Kendini Bilme” edinimi vardýr. Bu baðlamda, genel eðilimini sapDünya’ya baðlý olarak ortaya çýktýðý anlayýþýyla hareket eden bu toplutadýðým geliþmenin bu aþamasýnda açýktýr ki, “kendini bilme” yolundaki luk, baþlangýcýndan itibaren, dünyanýn doðal yasalarýný keþfetmeye, farkýndalýk’ýmýz, yeni aþamayý gerçekleþtirmenin eþiðindedir. Yolun aþýonunla kendisi arasýnda bað kurmaya çalýþmýþtýr. Dünyanýn da diðer lacak ve bir üst evrede yeniden kendini üretecek kýsmýna girebilmek için, Âlemler gibi kâinata, Evrene baðlý bir temel yasa üzerine hareket ettiðibirikim, kendine uygun çözümleyici anahtarlara, kavramlara, kategorileni gören kadim topluluk insaný, “Kendini Bilmek”, “Doðayý Bilmek” ve re gereksinim duyar. Zaten eðer yeni bir evreye aþma, tespiti doðruysa, “Evreni Bilmek” þeklindeki üçlü bilgi kapýsýný kadim öðretisinin temesözünü ettiðim kavramlar, kategoriler ya da anahtarlar da ortaya çýkmýþ line koymuþtur. Ona göre bu üçlü bilme kapýsý arasýnda müthiþ bir illiyet demektir. ve özdeþlik vardýr. Kendinin varlýk ve hareket yasalarýný, doðanýn ve Bir baþlangýç olmasý bakýmýndan gelinen aþamanýn temel özelliklerievrenin varlýk ve hareket yasalarý olarak görmüþ, “Kendini Bilme” ereðinin ana hatlarýný birkaç ara baþlýkla ifade etmeye çalýþacaðým. Kavramlar ni tekmil bilmelerin merkezine oturtmuþtur. Onun yolu ya da onun dini; ve anahtarlar ise anlatýmýn içine serpiþtirilecektir. Yöntem olarak insanbu nedenle, bir “Ýnsan Yolu/Dini”; buradan hareketle bir “Doða Yolu ya lara kalýp sunmaktan elimden geldiði kadar uzak durmaktayým. Çünkü da Dini”; ve nihayet buradan da hareketle bir “Evren Yolu ya da Dini” Kýzýlbaþlýk hiçbir kalýba, hiçbir tanýma, hiçbir karara, bu baðlamda dine olarak biçim ve öz kazanmýþtýr. ve diyanete sýðmaz. Sýðdýðýný sananlar ise artýk Kýzýlbaþ deðil baþka bir Bu baðlamda, telakkisini ya da düþünme þeklini, mantýðýný bu zemiþeydir!.. ne oturtan, dünyayý, evreni ve nihayet kendisini bu zeminde algýlayýp, Bu açýklamadan sonra baþladýðým yerden devam etmek istiyorum: anlayýp açýklama yolunu benimseyen bu topluluk, Sosyal-toplumsal düzenini de bu temelde inþa etmiþtir. Yol, Bir Süreði, Bir Geçmiþi ve Bir Geleceði Ona göre, “Güneþin altýndaki hiçbir þey hiç kimsenin deðildir, herkesindir. Yetmiþ iki topluluk, onsekiz bin âlem bu zeminde, ihtiyacýna göre Anlamlandýrýr yaþar. Ýhtiyacýna göre hakkýný alýr.” Ýhtiyaç sahipleri bir tekmil “Hak”týrYukarda, Âþýklýk geleneðinde, Âþýklarýn, ait olduklarý yapýyý tanýmlamak lar ve “Can”dýrlar. Ayný Âlem üzerinde olduklarý için de ayný özdendirler için kullandýklarý esas kavramýn “Yol” olduðunu ve bunun son derece have kardeþtirler. rika bir seçim olduðunu belirttim. Harikadýr, çünkü kavramý tayin eden Yol’un bu özelliðini dünden bugüne sürek halinde belirleyen çok sazihniyet, “Marifet Makamý”nýn hüner sahibi bilgeliðine dayanýr ve bu, yýda, kavrama ulaþmak mümkündür. “Rýzalýk Þehri”, “Ocak”, “Ýmece”, baþka bir halin dýþavurumudur. Kýzýlbaþ Aleviliðe giriþ yapmanýn ya da “Kom”, “Komal”, “Mir-Miri” gibi kavramlar, hep bu süreði ve bu topüye olmanýn temel tanýmý, “Yola Girmek” olarak verilir. Bu bile süreði lumsal zemini anlatan kavramlardýr. Tabii ki bu kavramlar otantik olarak anlamlandýran son derece önemli bir tanýmlama örneðidir. Yol’a, yolun kadim tarihe deðil yakýn tarihine iliþkindir. bir yerinden Yolcu olarak katýldýðýnýzý belirler ve bu ifadede Yolculuk, “Yol” gibi daha kapsayýcý olan, kesintisiz bir süreði belirleyen bir sonsuzluk ereðine doðru yol alýr. “Ölüm ölür biz ölmeyiz” diyen günükavramýn yanýnda, daha dar ama içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk müz Yol Âþýðý, iþte bu süreðe iþaret eder. Çünkü “Hakk’a Yolculuk” sükavrayýþýnýn ürettiði bir kavram olarak “Din” kavramýný da kullandým. reði, geçmiþten geleceðe “don deðiþtirerek” kesintisiz sürer. Çünkü din ve devletin tarih sahnesinde yer alýþlarý, ayný tarihsel sürece Eðer “Yol” kavramýnýn baþýna sözgelimi, kýsa, uzun, ince, geniþ, vb., denk gelir ve birbirlerinin varlýk nedeni olarak belirirler. Bu baðlamda, sýfatlar getirilmemiþ ve “Yol” çýrýlçýplak “Yol” olarak kullanýlmýþ ise eðer din, insanýn siyasi ve ruhani etkinliðinin tamamýný ifade edecek þe“Yol” kavramý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kesintisizliði, bir süreði kilde ortaya çýkýyorsa -ki çýkýyor- o halde din, devlet aygýtýnýn bir kuruifade eder. Tabii ki “Yol” bir duruþu deðil bir yürüyüþü, bir hareketi, mu deðil bizzat kendisidir. Onu “inanç” olarak tanýmlamak suretiyle, devinimi de ifade eder. Niçin? “Kamâlata giden yol” budur da onun siyaset dýþý ilan eden, modern toplum dini olan milliyetçiliktir. Günüiçin!.. Erenler bu yüzden; müzün tekmil analizlerini ise Millet Dinin kavramlarý ve mantýðý belirlemektedir. Bir baþka açmaz da buradadýr. “Âlemde meþhûd olan bu devran Kýzýlbaþ Alevilik için, hemen üstte, bir doða dini olarak kendini açýða Tekâmül içindir kemale doðru” vuran “Yol”un sahipleri, “sosyal-toplumsal düzenlerini de bu temelde inþa ettiler” derken de kastettiðim þey buydu. Kýzýlbaþlýk da din olarak buyurmuþlardýr. tanýmlandýðý ölçüde, Kýzýlbaþlýðýn maddi ve manevi etkinliðinin tamaBu baðlamda, Kýzýlbaþ Alevilik bir “Yol”dur ve gerisinde býraktýðý mýný kapsayan organizasyonun yani devletin adýdýr. Bir farkla ki o, “devgeçmiþ, insanlýðýn yaþama duruþu kadar eskiye gider. Bu nedenle, let olmayan devlet”tir. Çünkü sözcüðün siyasi ve ideolojik anlamýyla Kýzýlbaþlýktan söz ettiðimiz her yerde; “Kadim”likten ve yine bu baðlamdevlet, hangi biçimle ortaya çýkarsa çýksýn, bir sýnýf çýkarý olarak kendida, insanlýðýn bu güne kadar ürete geldiði bir ayrý ama kendine özgü ni açýða vurur. Kýzýlbaþlýk ise sýnýfý deðil sýnýfsýzlýðý, özel mülkü deðil uygarlýk çizgisinden söz etmekteyiz. Kuþkusuz ki gerideki ucu açýktýr ve
16
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 17
¸ E SERÇESM
Bu oluþum ise adýna milliyetçilik ya da ulusçuluk denilen Modern Din’in genel karakterini vermektedir. Modern toplumun dini, Ulus ya da Millet Din’dir ve en asli görevi, bir akýl dini (rasyonalizm) olarak sözünü ettiðim meþruiyeti saðlamaktýr.(***)
ortaklýðý tanýmlar. Bu yüzden de, anlatýlanýn anlaþýlmasý için örnek olsun diye “devlet” dedim, ama sýnýfsýzlýða ve ortaklýða dayandýðý için de “devlet olmayan devlet” dedim. Bu oluþumun yine bir diðer doðru tanýmýný Kýzýlbaþlýðýn kendisi vermiþtir, “Rýzalýk Þehri”!.. Bundan böyle “devlet” yerine “Rýzalýk Þehri”ni kullanacaðým.
Erkek, Sýnýf, Devlet ve Þiddet Modern Toplumun Baþlangýcýdýr ve Tarihsel Sapmanýn Adýdýr Konumuzla ilgili bilim dallarýyla uðraþanlar, insanýn tarihini beþ milyon yýl olarak belirliyorlar. Ýki ayaklarý üzerine doðrulan insanýn, tarihsel yürüyüþünün günümüze ulaþtýðý süreci ise yaklaþýk bir milyon yýl olarak bildiriyorlar. Gordon Childe, ateþin keþfedilmesinin tarihini iki yüz bin yýl olarak belirtse de, Beka vadisinde çýkartýlan bir ocak kalýntýlarý, ateþin günümüzden 800 bin yýl önce bilindiðini ortaya çýkartmaktadýr.(*) Ýster 200 bin, ister 800 bin olsun fark etmez, ateþin kontrol altýna alýnmasý insan için bugünkü aya gitme eyleminden daha aþaðý ve daha küçük bir eylem deðildir ve ateþin kontrol altýna alýndýðý tarih, bugünkü tarihle az zaman da deðildir. Bu süre zarfýnda, insanlýk acaba kaç büyük uygarlýðýn sahibi oldu? Bu sorunun yanýtý doðru dürüst verilmemiþtir. “Uygarlýk” denilen insanlýk etkinliðini, yazýnýn icadýyla baþlatan zihniyet, ayný uygarlýk dizgesinin kapitalist aþamasýna iliþkindir. Onun ideologlarýnýn, söyledikleri þeydir. Dikkate alýnsýn ya da alýnmasýn, en basitinden günümüze bir biçimde ulaþmayý baþarmýþ Çin’in, Çin Hindi’nin, “Latin Amerika” diye tanýmlanan kadim Aztek, Maya ve Ýnka ülkesinin ve nihayet Mýsýr ve Mezopotamya’nýn piramitleri baþka dilden konuþmaktadýrlar. Açýktýr ki doðru tarzda çözümlenmeyi beklemektedirler. Bunu þunun için ifade ediyorum: Yeraltýndan çýkartýlan bilgiler, bugünkü uygarlýk bilgisinin verilerini altüst etmeye devam ediyor. Týpký kâinatýn bilgisine iliþkin ulaþýlan noktanýn, henüz deryada damla olmadýðý gibi. Kadim Kýzýlbaþ Aleviliðin ürettiði birçok kavram, kiþisel düþüncem odur ki, “Hiyeratik”(**) anlamlar içermektedir ve insanlýðýn kadim geçmiþine yollama yapmaktadýr. Bu baðlamda görülen ve sezilen odur ki içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk süreci (içinde kimilerine göre birkaç yýl, kimilerine göre yetmiþ yýllýk bir “sosyalizm” de olsa) kapitalist format içinde kalan ve yaþanýlan bir uygarlýk düzeyidir. Bu uygarlýk, cins olarak erkeðin devir alýp getirdiði, maddi ve manevi etkinliði bakýmýndan hangi isimle adlandýrýlmýþ olursa olsun, hangi kutsallýkla kutsanmýþ olursa olsun, erkek damgasýný taþýyan bir uygarlýktýr. Cins egemenliði, sýnýf egemenliði, þiddet ve devlet egemenliði süreði olarak günümüze gelen ve günü belirleyen uygarlýk!.. Bu uygarlýk düzlemi ise bu günkü tarihle altý, yedi bin yýldan öteye geçmez. Geçtiði yerde de henüz bir baþlangýç olma belirtilerini veya bir baþka deyimle geçiþ süreci iliþkilerini kapsamaktan baþka anlama gelmez. Ýnsanlýk, þiddeti, sömürüyü ve özel mülkü erkekle tanýdý ve bütün bu olgular, erkek bir kimlikle örgütlü düzeye ulaþtýlar ve tanrýsal olarak kutsandýlar. Kapitalizm, bunu en yaygýn ve en örgütlü bir temele oturttu. Devlet, ister köleci bir devlet, isterse feodal bir devlet olsun, ister “Çok Tanrýlý” isterse “Tek Tanrýlý” olarak betimlensin, devletler, “Tanrýlar ya da Tanrý Devletleri” olarak kutsandýlar. Tabii ki erkek olarak kutsandýlar. Kapitalizm, bütün bu süreçlerin tamamýný “Akýl Dýþý”lýða iteleyip üstünü örterken, erkek cins adýna bütün zamanlarýn en akýl dýþýlýklarýný “Akýl” olarak koydu ve insanýn kendine, insanýn insana, insanýn dünyaya ve kâinata, ondan hareketle, adý edilen uygarlýk sürecinin bütün zamanlarýnda görülmedik bir þekilde yabancýlaþmasýnýn kapýsýný araladý. Bilimi, doðal sürecinden kopartarak bu yabancýlaþmanýn örtülmesine koþturdu. Bunu ne kadar yoðun ve yaygýn gerçekleþtirdi ise o denli, tarihsel sapmanýn erkekçil karakteri, onunla birlikte insanlýðýn tanýþmaya baþladýðý þiddet ve onun en örgütlü biçimleri, özel mülk ile birlikte sömürün koruyucusu ve kollayýcýsý olarak devlet, o denli anlaþýlmaz oldu. Ýnsana, doðaya ve evren gerçekliðine en aykýrý, en akýldýþý bu insan edinimi, müthiþ bir akýl ustalýðý olarak ortaya kondu ve aklý meydandan kovalayarak, akýl devleti oldu. Böylece müthiþ bir meþruiyet kazandý.
Ocak 2006
Kýzýlbaþlýk Kadim Uygarlýk Çizgisinin Varisi Olarak Devam Eder Yukardan beri, epeyce kaba olarak yaptýðým açýklamalardan anlaþýlacaðý üzere insanlýk, adý edilmemiþ iki uygarlýk düzeyine sahip olarak bu güne gelmiþtir. Birinci ve kadim olaný; insanlýðýn yabancýlaþma denilen olguyla tanýþmadýðý; ne yaþamýnda ne de sözcük daðarcýðýnda þiddet, mülk, sömürü, devlet, demokrasi, adalet ve ahlak gibi ne yaþam tarzýnýn ne de kavramlarýn olmadýðý; “Doðal Düzen” olarak tanýmlayabileceðimiz bir uygarlýk çizgisidir. Diðeri ise, erkek cins hükümranlýðýyla baþlayan ve kapitalizm ile bugünkü düzeyini alan; þiddetin, sömürünün ve mülkün egemen olduðu; egemenliðin devlet olarak gerçekleþtiði; insanýn insana, insanýn doðaya ve evrene yabancýlaþmasýnýn en uç noktaya ulaþtýðý uygarlýk çizgisidir. Bu ikincisini bugüne taþýran tarihsel insan etkinliði, tarihcil Mezopotamya’nýn ve Mýsýr’ýn tapýnaklarýnda baþlatýldý. Bu tarihten sonra bizzat “Tapýnak = Ta-Penak” kavramýnýn kendisi bile anlam deðiþtirdi. Diþil bir format içinde “Ürün üretilen ve sunulan yer” anlamý taþýrken Tapýnak, bu tarihten sonra cinsiyet deðiþtirerek, “Tanrýlara hamd-ü sena edilen ve yakarýlan yer” anlamýna kullanýldý. Bu çizginin ulaþtýðý her çöküþ ve bunalým noktasýnda, adýna Peygamber denilen uyarýcýlar ve haberciler, “yoldan saptýnýz” diye tarih sahnesine çýktýlar ve sapmayý “Yol”a girmeye çaðýrdýlar. Kadim Kýzýlbaþlýk ise, geçmiþin devam eden özü ya da çekirdeði olarak yürüyüþe devam etti. Kýzýlbaþlýkta ne dün ne de bugün peygamberlik kurumu bulunmadýðý gibi sýnýfsal anlama gelebilecek bir ayrýcalýklý þahsiyet, soy ve boy da yoktur. Ama adýný ettiðim ve süreç içinde egemen hale gelen sapma dinlerinin ve ayný anlama gelmek üzere devletler güzergâhýnýn içinden, sözünü ettiðim tapýnak süreðinin devamcýlarý olarak Peygamberler çýkmýþtýr. Ancak her Peygamber bu sapmaya karþý tutum alarak kendini ifade etmiþtir. Bu nedenle de sonunda hüsrana uðramýþ da olsalar, ilk inanýrlarý ya da dayandýklarý temel güçler hep bu “Ortaklýk Toplumu” insanlarý olmuþtur. Bu özellik kimseyi yanýltmamalýdýr. Bu geleneðin etkisiyle olacak bu gün bile Kýzýlbaþ süreðinde bu peygamberler süreði, bizzat kendileriyle sýnýrlý kalacak þekilde sahiplenilmiþ, ama kendilerinden sonra devam eden süreçler hep reddedilmiþtir. Örnek olsun, Ýbrahim için de böyledir, Ýsa için de, Muhammed için de. Kadim Ortaklýk Toplumu yapýlanmalarý doðal olarak, çýkýþlarý itibariyle bu Peygamberlerden yana oldular, onlara güç ve destek verdiler, ama Bu Peygamberler süreði hiçbir zaman Ortaklýk Toplumundan yana olmadý. Yukarda “yanýltmamalýdýr” derken kastým budur. Ýnsanlýk sözünü ettiðim yabancýlaþmanýn sultasýndan çýktýðý ölçüde, farkýndalýk’ýný geliþtirecektir. Bunu geliþtirdiði ölçüde erkekle baþlayan þiddet, sömürü ve mülk dünyasýnýn hükümranlýðý daralmaya baþlayacaktýr. Þimdilerde, hele de Türkiye gibi doðuya özgü yapýlanmasý nedeniyle en özgür olan devlettir. Devletlerin özgürlüðüne sýnýr koyarak ve giderek de onun özgürlüðüne son vererek insanlýk özgürleþecektir. Kýzýlbaþlýk Yolu, insanlýðý bu güzergâha çekebilecek en kadim yollardan biridir ve daha öðrenilecek çok þey vardýr. (Devam edecek)
SERÇEÞME’NÝN NOTLARI:
(*) Gordon Childe’ýn çalýþmalarýný Türkiyeli okuyucuya tanýtan 1965 yýlýnda yayýmlanan “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adlý kitabýyla Dr. Hikmet Kývýlcýmlý olmuþtur. Onun ölümünün ardýndan, daha sonra Türkiye Sosyalist Ýþçi Partisi’ni (TSÝP) kuracak olan “Doktorcu” grup bu kitabýn yayýmlanmasýnda yarar gördü. Grubun yayýn iþlerini üstlenmiþ olan ve daha sonra ,1993’te genç yaþta Hakk’a yürüyen Mehmet Filiz’in yönettiði Odak Yayýnlarý, Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” adlý kitabýnýn Türkçe çevirisini 1974 yýlýnda yayýmladý. Kitap daha sonra baþka yayýnevlerince birkaç kez daha yayýmlandý. (**) Hiyeratik: Eski Yunanca’da kutsal anlamýna gelen “Hieros”tan. Eski Mýsýr’da kutsal metinlerin yazýlmasý için kullanýlan yazý türü ile günlük yazý türünün birbirinden farklý olduðunu belirten bu deyim, günümüzde “kutsallýkla ilgili” anlamýna kullanýlýr. (***) Yazarýn deðindiði “Milliyetçilik modern toplumun dinidir” kavramý okuyucuya yabancý gelebilir, çünkü ezber bozmaya yönelik bir çalýþmayla ortaya konmuþtur. Bu kavram üzerine daha geniþ tartýþma için Demir Küçükaydýn’ýn Kasým 2004’te Araf Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanmýþ “Tersinden Kemalizm (Ýsmail Beþikçi Eleþtirisi) Alevilik, Din Bilim ve Politika Üzerine” adlý kitabýna bakýlabilir. Ayrýca bu kitabýn metni KöXüz Dergisinin internet sitesinden de indirilebilir: http://www.koxuz.biz/download/besikci.pdf.
17
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 18
¸ E SERÇESM
Edebiyatýmýzda Modus Vivendi(*) Sorunu ve Alevilik Hasan Harmancý
S
ðünü ve edebiyatýn da insan merkezli edebi kaygýlar duyon zamanlarda Alevilik kategorik olarak tartýþmak yerine egemen ideolojik dayatmanýn parçasý biçitýðýmýz bir alan oldu. Ancak Alevilik ile ilgili minde devam ettiðini göstermektedir. Kuþkusuz, bunu çalýþmalara nasýl bir boyut katacaðýmýz tüm edebiyatýn bütünü açýsýndan söylemek mümkün olmaaraþtýrma kesimleri arasýnda bir sorun olmaya makla beraber, içinde inançsal deðinilerin de yer aldýðý devam ediyor. Birileri bu iþe bir yerden baþlaedebiyat ürünlerinde bu zaafýn ortaya çýktýðý da bir germalýydý. Baþlandý da. Ýlhan Cem Erseven bunu ilk olmaçektir. Özellikle son yýllarda, Ýslami kalýplarýn her alanda nýn getirdiði sorunlara raðmen baþardý. Yýllardýr tartýþtýðýolduðu gibi edebiyatta da baskýn olmasý bunun göstergemýz soruna bir baþlangýç noktasý koydu. Ýþte tartýþabilesidir. Erseven, çalýþmasýnda, yazarlarýn da içinde oldukceðimiz bir alan. Çaðdaþ Türk romaný ve öyküsünün çalarý inanç kültürünün felsefi terminolojisinin ve inanç içi lýþma alanlarýný birçok açýdan tartýþmamýza karþýn Alevidil jargonunun kullanýldýðý tespitine ulaþmaktadýr. liðe bakýþ açýsý noktasýnda hep yok saydýk. Kadýn, þiddet, siyaset, tarih, dönemin toplumsal sorunlarý, kentleþme, göç ve daha nice konular. Ancak Alevilik, birçok alanda Yazýnýmýzýn Sýratý Anadolu olduðu gibi bu alanda da ele alýnmaz bir tabu olarak kaldý. Erseven’in çalýþmasý bu anlamda tartýþmak ve çalýþmak Bütün ele aldýðý çalýþmalara raðmen bu alanýn hakkýyla isteyenler için bir kaynak ve yol sunacaktýr. ele alýnmadýðýný belirten Erseven; “Aleviliði ve BektaÝlk olanýn cesareti yanýnda baþarýsý ve sorunlarý da þiliði, asal ve yan konu olarak iþleyen roman öykülere olacaktýr doðal olarak. Aslýnda sorunun kendi alanýnda ciddi anlamda rastlamak olasý deðil…” Yazarýn ele aldýðý tartýþýlmasý, politik, inançsal ve kültürel deðerler açýsýn- Çaðdaþ Türk Romaný ve kaynaklar, belki Alevilik-Bektaþilik açýsýndan yeterli dan gündemde duruyor olmasý, bu kitabýn deðerini ve zadeðil. Ancak Türkiye yazýn dünyasýnýn yeni yeni geliþmÖyküsünde Aleviler, manlamasýný bize daha çok gösteriyor. Aleviler açýsýndan eye ve çeþitlenmeye baþladýðýný düþündüðümüzde yeterÝlhan Cem Erseven li saymak gerek. Edebi türler içinde sözlü geleneðe baðlý konuþmayanýn kalmadýðý bir dönemde, ne yazýk ki çoðu Alev Yayýnlarý yaþamýný sürdürmüþ bir öðreti geleneðine sahip olan bu ifadeler ancak bu kitapta tartýþýlan roman kahramanlarýÝstanbul, 2005 alanýn, þiir ve baðlý alanlarla yetinmesi ve ‘sýrcý’ bir içenýn uzaklýðýnda gündeme geliyor. Kitaplarýn çoðu taraflý rikle hareket etmesi bu, konunun geç iþlenmesine ve kimi noktalarda da ve Aleviliði anlatmaktan çok, genel bakýþ açýsýyla deðerlendirilmesi günkarþýt ve sorunlu iþlenmesine neden olmuþtur. Alevi kökenli yazarlarýn deme geliyor. Araþtýrmacýnýn tüm kitaplarý taramasý mümkün olmamakmetinlerinde, Aleviliði ve sorunlarýný anlatmaya, Sünni kökenli-Alevi la beraber raflarda çok da yerini alamayan kitaplara ulaþmasý da eminim olmayan demek istiyor- yazarlarýn ise taraflý ve daha çok karalayýcý bir ki zor olmuþtur. Baþta da belirttiðimiz gibi ne sahaflarda, ne kitapçýlarda üsluba sahip olduðunu dile getiriyor. ne de kütüphanelerde Aleviliði kapsayan bir roman kategorisi söz konusu Özellikle 1970 sonrasýna ait romanlarda, Alevilikle ilgili gözle görüdeðil. Bu araþtýrmanýn böyle bir yol açmasý mümkün olacak mý zaman nen ve diþe dokunur metinlere rastlandýðýný belirten Erseven, çalýþmasýgösterecek. nýn roman bölümünü; “Aleviliði Eksen Alan Romanlar”, “Aleviliði Yan Erseven, araþtýrmasýna konu olarak otuz dokuz roman, on iki öykü ve Konu Olarak Alan Romanlar”, “Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþbir oyun ele almýþ. Ele aldýðý romanlar, öyküler ve oyunun “Çaðdaþ Türk leyen Romanlar” ve “Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar” baþlýklarý altýnRomaný ve Öyküsü” olduðu biçiminde bir baþlýkla okuyucu karþýsýna çýkda topluyor. Oyun olarak Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyununu masýna karþýn, çoðu yakýn dönem deðil; daha çok ilk dönem ve ayrý bir ek bölüm olarak iþleyen yazar, “Türk öyküsünde Aleviler” baþlýðý 1960–1980 dönemlerini kapsayan eserleri içermektedir. Bunun böyle altýnda ise, yazar adýna göre eserleri tek tek iþliyor. Araþtýrmasýný bir de seçilmesinde en büyük neden ise Alevilikle ilgili sorunlarýn, anlatýlarýn konularýna göre iþleyen Erseven, bakýþ açýsýný ve yargýlarýný daha çok bu daha çok bu dönemlerde ortaya çýkmasý ve iþlenmesidir. Çaðdaþ roman bölümde ifade ediyor. ve öykülerin bir kaçýný ancak konu olarak iþlerken çoðuna ya deðinmekÇalýþmasýnda Aleviliði bilmeden konu olarak seçen yazarlarýn eksikle yetinmiþ, ya da dokundurma veya bir tespite ulaþmak için araç olarak liklerini ve hatalarýný da tartýþan Erseven, Alevilik çerçevesinden yola kullanmýþ. “Edebiyat, derin hisler uyandýran duygu, düþünce ve hayalçýkarak toplumsal bir birlikteliði, ayný topraklarda bir arada kültürleri lerin dil aracýlýðýyla güzel, etkili ve belli bir þekil içerisinde anlatýmýdýr.” birbirlerini tanýmasý, aradaki inanç çatýþmalarý ve karalama kaynaklarý(Güzel, 2004: 29) Bu anlatým gücüyle dili birleþtirdiðinizde edebiyatýn nýn bu romanlarda nasýl incelikli olarak öne çýktýðýný da gösteriyor. Rookuyucu üzerindeki etkisinin bilimsel bir çalýþmadan daha etkili olabileman ve öykülerden alýntýlar yaparak bir anlamda özetler de sunan Erseceðini düþününce, edebi eserlerle anlatýlan bir konunun daha kolay ve ven, olaya bakýþlarý, ara soru ve açýklamalarla deðerlendiriyor. Yazarnasýl anlaþýlacaðý kolaylaþýr. Okuyucu ayný zamanda eserde, “bir eser larýn konuya bakýþ açýlarýný da irdeleyerek genel Aleviliðe bakýþlarýný da içerisinde sanatkarýn ideallerini, hayat dünyasýný, deðer yargýlarýný, tek tek tartýþýyor. Kitap ya da yazarlar açýsýndan ara tanýmlar ve çýkarýmdiline getirdiði zenginlikleri ve duygularýný ahenkli bir bütün halinde larda bulunuyor. Örneðin Hasan Kýyafet’in ‘Ali Ali’ adlý kitabýný deðergörür” (Güzel, 2004: 29) Bu muhtevanýn insan üzerindeki etkisini gören lendirirken kimi yerde çözümlemelerin ulaþtýðý nokta olarak; “Yazar, Erseven, bunun önemine kitabýnýn giriþ bölümünde deðiniyor: “Yazara sorunun çözümüne idealist bir açýdan yaklaþmýþtýr.”(s. 314) ya da devada burada, tüm bu olgularý ustaca yapýtýnda iþlemek, sunmak düþer. Bu mýnda bir açýklamanýn yarattýðý ifadeyi; “Nedense burada Kiyafet, devanlamda, bir toplumun edebiyatýnýn yalnýz yazýnsal deðil, toplumsal rimciliði biraz etik çizginin dýþýna çýkarmýþ görünmektedir”(s. 315) dedeðeri de vardýr” (Erseven, 2005: 5). Devamýnda Erseven, “Yazýlan bir mektedir. Konu Alevilik olunca, siyaset, kültür, inanç ve daha birçok öykü, roman ya da oyun, içinde bulunduðu ülkenin, konu edindiði halkyönü bir arada ve hýzlý bir toplumsal yaþam denklemine göre taramak tan çok yazarýn içinde yaþadýðý kendi toplumunun gerçeklerini dile gerekiyor. getirir.” Burada kavramlara bakýþý üzerinde durmamýzýn nedeni, Erseven’in bu tartýþmayý, araþtýrmayý neyi göz önüne alarak hazýrladýðýna, Zamanýn Deðiþmeyen Dili onun tasarýsýyla ulaþmak için ele aldýk. Asýl konumuz olan yapýtlarýn Kimi eserde sýnýf, kimi eserde inanç, kiminde de ekonomi ve göç ile deðerlendirilmesine, bu bakýþ açýsýnýn anlaþýlmasý ile daha doðru ulaþkarþýlaþýlan sorunlar, tartýþmanýn konusu olarak öne çýkýyor. Yan konu mak mümkün olacaktýr. veya içerik olarak Türk edebiyat dünyasýnýn sonuçta Alevilik çerçeveAlevilik ile ilgili çeþitli bilgilere de ulaþabileceðimiz kitapta araþtýrsinde olaðan bir seyir yerine belli duyarlýlýk payesiyle iþlendiðine dikkat masýna konu olan kitaplarýn, Alevi yazarlar tarafýndan yazýlmasýyla Aleçekiyor, Erseven. Kitaplarda konu olarak Kýzýlbaþlýk kavramý çeþitli vi olmayan yazarlar tarafýndan iþleniþ biçiminin çok farklý olduðu ve anlamlara gelebilecek biçimlerde kullanýlýyor. Alevilerin nasýl insanlar bunun da Türk edebiyatýnýn belli bir olgunluðu yakalayamamasý ve olduðu gibi sorulara cevap arandýða dikkat çekiliyor. Alevi olmanýn yukarýda Güzel’in, edebiyat tanýmýndaki özelliklerinin, yazýnýmýzda ne kadar da önemli olduðunu göstermektedir. Erseven, “Alevi inanç kültükolay tanýmlarýndan birinin de, E. Bener’in “Elif’in Öyküsü” romanýnda rünün, Türk yazarlarý ya da eleþtirmenleri tarafýndan belli bir kabul yer alan, “namaz kýlmamak Alevilik” olarak tanýmlanýyor. Yine Sadri görmemesi halinde ortaya, belli bir kalýba oturtulmuþ Sünni inançlý Ertem’in, “Çýkrýklar Durunca” romanýnda yer aldýðý gibi, “katlý vacip insan profili edebiyata yansýmýþtýr” (s.6) tespitine ulaþmasý, Anadolu’da zýndýklar” gibi kavramlarla tarihte egemen söylemin tekrarýnýn yer aldýðý oluþmuþ olan inançsal ve edebi daralmanýn, sýkýþmanýn da hala sürdütaným ve þiddet bir arada hatýrlatýlmaktadýr.
18
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 19
¸ E SERÇESM
DEYLEMÝ (HAÞÝM KUTLU)
A
nadolu’da birikmiþ her türlü farklý bakýþ açýsýný, romanlarda ve öykülerde bulmak mümkün. Aleviliðin genel ifade sorunu yaþadýðý topraklarda bir de entelektüel birikimin, bu birikimi sorun olmaktan çýkarmak yerine kurgularda yer vermesi, belleklerin olumsuz yenilenmesine taraf olmaktadýr. Aleviliðin çok yönlü canlý bir kültür atmosferine sahip olmasý ve tarihsel çatýþmalarda inananlarý yanýnda felsefi olarak da mücadele konumunda olmasý, sorunun sosyal olarak yaþamasýný getirmektedir. Roman ve öykülerde de süren bir mücadelenin yansýmasýdýr aslýnda kitap boyu karþýmýza çýkan, Aleviliði iyi ve insani bulanlarla, Aleviliði inançsýzlýk ve kötü karakter olarak tanýmlayanlarýn mücadelesi. Ne yazýk ki nesnellikten çok çeþitli yollarla toplum içindeki yaralý bilincin derinleþmesine katkýdan baþka bir durum olarak deðerlendirmek mümkün olmuyor böyle olunca. Felsefi birikime sahip olmayan edebiyatçýlar, özellikle birçok alanda olduklarý gibi tartýþmak ve yeni çözümler üretmek yerine, çoðunlukla fantezi düzeyinde kalmakta ve toplumun paranoyak halinin tekrarýndan baþka bir geliþim saðlayamamaktadýrlar. Yazýn bilincinin, tarihe, insanlýða katký sunmasýndan çok ideolojik bir duvar olmasý çoðu yerde daha bir açýk yüreklilik olarak görülmektedir. Roman ve öykülerde sergilenen tutum, kitabýnýzýn okunma kapasitesini de belirler. Bu kaygýlar edebiyat dünyasýnýn kaygýlý bir edebi söyleme zorlanmasýný da getirmektedir. Daha dikkatli bir gözle bakarsak, “Türkiye’de kültürel ortamýn böylesine þekillenmesinde, siyasal sistemin, medyanýn biçimlenmesinde olduðu kadar bunlardan baðýmsýz düþünemeyeceðimiz öykücünün de romancýnýn da bundan payýna düþeni yaþadýðýný görürüz. Ancak, düþündürücü olan bir sanatçý birikimi ve tavýr alýþý içerisinde öykücünün, romancýnýn, þairin bunun böyle olmamasý gerektiðine iliþkin kayýtsýzlýðý, pasif duruþudur.” (Turan: 2004, 19). Anlatý kültürüyle kendini sürdüren bir topluluk olan Aleviler, bir bilgiyi böylesi bir özelliklerinden dolayý birden fazla yolla anlatabilirler. Bu nedenledir ki, “Yol bir sürek bin bir” biçiminde kavramlaþmýþtýr. Toplumun kendi hikayelerine, mitlerine ve bunlara baðlý olarak kahramanlara sahip olmasý ve bunlardan edindiði köken fikrini sürdürmesi olaðanlaþýr bu nedenle. Kendi önderlerini belli bir inanç motifiyle süslemesi yazýlý kültüre sahip olan toplumlardan daha olaðan bir boyut kazanýr. Ýnanç içinde ‘aziz’ bir süsleme veya yükleme olaðanlaþýr. Yaþam biçimini de oluþan azizlerin ahlaki öðreti formlarý ile halk hikayelerinin ayný formda erimesi yazýma dökülen anlatýnýn da dilden kolayca akmasýný saðlar. Alevi öðretisinin þiirde baþarýlý olmasýný da bu çerçevede deðerlendirmek gerek. Roman ve öykü öncesinde yazýlý olmasa da açýk bir fikir edinmemize yarayan nüvelere sahip olmasý ve yorumlama da muhalif bir çizgi taþýmasý kaleme dökülen dilin oynamasýna ve kendi içinde çoðul bir sese sahip olmasý yanýnda öðretiyi kirleten ve baltalayan karþý deyim ve anlamlandýrmalarýnda olmasý mümkündür. Birçok noktasýnda grup davranýþý ile karþýlaþtýðýmýz Alevilik söylem ve hikmetlerinin kökene ne kadar yakýn veya uzak olduðunu bilmek mümkün deðildir. Buna karþýn siyasal- toplumsal bir amaca hizmet etmesi olaðanlaþýr. Ayný zamanda bunun karþýtýný da yaratmasý birikimlerin sürekli muhalefetleri nedeniyle sarmal olarak güçlü biçimde topluma karþýlýklý olarak yayýlýr. Erseven’e bir katkýyý da burada R. Girard’dan sunalým. “Romantik Yalan ve Romansal Hakikat” adlý çalýþmasýnýn sunumunda, Orhan Koçak’ýn, Girard’ýn ‘ressentiment’ kavramýyla oluþturduðu edebiyat çözümlemesine ayný kitabýn önsözünde yaptýðý katkýya yer vermek doðru olacaktýr. Koçak, Girard’ýn, ressentiment’in, (tartýþýlan kavramsal karþýlýklarýndan; “küçültme ve deðersizleþtirme itisi” anlamýný dikkate aldýk) “Ýlk olarak, ressentiment’in, bir baþkasýna karþý gösterilen belirli bir duygusal tepkinin tekrar tekrar yaþanmasý ve deneyimlenmesidir… Duygunun ve ‘tepki verdiði’ durumun sadece zihinsel bir anýmsanýþý deðildir burada söz konusu olan; duygunun kendisinin yeniden yaþanmasý, baþlangýçtaki duygunun yeniden deneyimlenmesidir…”. Devamýnda, “Bu psikolojik dinamit, bir siyasal grubun siyasal, anayasal ya da geleneksel gücü ile fiili gücü arasýndaki uyumsuzlukla doðru orantýlý biçimde yayýlacaktýr. Sadece siyasal olmakla kalmayýp toplumsal da olan ve mülkiyet eþitliðine doðru giden bir demokraside, hiç deðilse sosyal ressentiment pek yaygýn olmayacaktýr… Öyleyse ressentiment’in en güçlü olduðu toplum bizimki gibi bir toplum olmalýdýr: yaklaþýk olarak eþit haklarýn (siyasal ve diðer haklar) ya da biçimsel toplumsal eþitliðin iktidar, mülkiyet ve eðitimde büyük fiili eþitsizlikle elele gittiði bir toplum… Burada, bireylerin karakter ve deneyimlerinden baðýmsýz bir biçimde, toplum yapýsýnýn kendi içinde güçlü bir ressentiment yükü birikmiþtir.” (Girard: 1999, 16–17) Her toplumun yaþam biçimi içinde kolayca görebileceðimiz bu kavramsallaþtýrmayý, Erseven’in ele aldýðý eserlerde görmek mümkündür. Girard’ýn bakýþ açýsýný -teorik çözümleme olarak- görememekle birlikte, bu çalýþmada, bu yöndeki tutumun, edebiyatýmýzda nasýl sürdüðünü görmek mümkündür. Erseven’in bu çalýþmasýndan yola çýkarak Girard’ýn deyimiyle edebiyat alanýnda da bir ‘modus vivendi’ sýnýrýnda olduðumuz, daha anlaþýlýr biçimde görülebilmektedir.
KAYNAKLAR: Girard, René (2001). Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Metis Yayýnlarý. Güzel, Abdurrahman (2004). Dini Tasavvufi Türk Edebiyatý, Akçað. Turan, Metin (2004). Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatý, Ürün Yayýnlarý.
Bizim Yolumuz Ne yemin et ne de yalan söyle Böyle buyurdu bizim ulumuz Kýldan ince kýlýçtan keskin Yutulmaz leblebidir bizim dolumuz Senin yükün senindir tartý bilirsen Kendi karaný kendi elinle silersen Nefsin için her ne dilek dilersen Ukbada bile olur bizim sonumuz Beli dedik bizden önce gelene Özünü hakka kurban edene Güruhu Naciye'den sýr doðana Ta ezelden Kâbe oldu yolumuz Melanet meydanýndan erkân silinsin Derviþlik makamýna postlar serilsin Münkir olan her kapýdan sürülsün Dar-ý Mansur’da kýrýk olur boynumuz Daylemi’yem ben benden sorulsun Bir kolum Hind’den ötelerden derilsin Ýster alýnsýn kellem ister vurulsun Serilmez hiç bir ipe bizim unumuz
Can Cemale Çevrilir Ayini cemde cem olmuþ canlar Öz köze dönmüþ can cemale çevrilir Açýlmýþ meydan görülmüþ rahman Can cana secdede dilim söze çevrilir Pençeler sazda bülbül avazda Sakiler mest olmuþ irfanda sazda Özüm Mansur’da ten niyazda Çark-ý pervaneler nura çevrilir Lütfetti aldým dostun lokmasýn Rýzalýk meydaný naçar kalmasýn Birliðe yetenler ayrý durmasýn Gönüller þad oldu meyler çevrilir Daylemi’yem dinle dostun sözünü Acý söz dostundur çevirme yüzünü Can kulaðýný aç kem etme özünü Bal arýda arý kovanda bala çevrilir
Alev Yayýnlarý Toplu Sipariþlerde Yüzde Elli Ýndirim Yapýlýr
Haþim Kutlu
Kýzýlbaþ Kadýn
Mayýs 2005, ISBN 975-335-050-3 15 x 23 cm, 256 sayfa 12,00 YTL
Alev Yayýnlarý,
NOTLAR:
(*)Modus Vivendi: Latince, güçlüklere raðmen birlikte yaþama yolu.
Ocak 2006
Divanyolu Cd. No 54, Erçevik Ýþhaný 102 34110 Eminönü, Ýstanbul T/F: 0212.519 5635 www.alevyayinlarý.com
19
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 20
¸ E SERÇESM
Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý Bölüm - III Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi
Ý
Tasavvufta Bilinçaltý
nsanoðlu yaþamý boyunca hep saptadýðý bir noktayla Kaos’a düzen verip Kosmos’u yaratýrken gündelik yaþamý içinde açtýðý ritüel parantezleriyle Köken Zaman’a ve Kozmik Zaman’a girip çýkar ve oradan da gerçek zamana döner.Aslýnda bu bir kimlik sorunudur. Ýþe evren ölçeðinde bakýldýðýnda, küçücük bir varlýk olan insanoðlunun, gerçek zamaný ve uzamý var ederek gönlünün ve bilincinin derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm burasýdýr” diye baðýrmakta olduðunu görürüz. Bunun için her mitolojinin zaman ve uzam algýsý, o kültürün ana mayasýný oluþturur.Tasavvufta da bu böyle oluþup geliþmiþtir, yadsýnamaz. Aslýnda mitolojilerde yer alan figürler insanlýk kültürünün, ilk þafaðýnda ilk ýþýk belirdiðinden bu yana biriktirilmiþ arkaik ögelerin, toplu düþlemlerin, ya da insan ruhundaki oluþma ve geliþme evrelerinin de bir anlamda “kollektif kiþileþtirilmesi” sonucunda ortaya çýkar. Ýþte mitoloji ve söylenceler bir anlamda insanlýk kültürünün gerçek bilinçaltýný oluþtururlar. Bu baðlamda mitoslar, içerdikleri çeþitli tarihsel, toplumsal, dinsel ve kültürel yansýmalarýn yaný sýra insanlýk durumlarýna iliþkin bir toplu bellek görevi de üstlenmiþlerdir. Zaman süreci içinde bakýþ açýlarý ve deðer ölçüleri deðiþtikçe anlatýlar da deðiþir, verilir, çevrilir, antik bir kazý alanýndaki gibi kültürel katmanlar halinde üst üste yýðýlýr.Farklý kültürlerin mitolojileri iç içe geçmeye, baðdaþtýrmacýlýðýn da etkilemeleri sonucu yeni birleþimler üretmeye baþlar.Tasavvufta da durum hemen hemen aynýdýr. Böyle bir çizgi izleyen kültürel coðrafyalar, kozmik zaman ve uzam içinde þekillenerek belirli kimlikler kazanýr. Aslýnda mitoslarýn oluþturduðu mitolojiler tarihsel zaman ve uzamla deðil, kozmik zaman ve uzam algýlarýyla tanýmlanýrlar. Her uygarlýkta, “hatýrlanamayacak deðin eski” mitolojik zamaný gerçek tarihsel zamana baðlayan bir imgelemem köprüsü vardýr. Mezopotamya, bu imgelemem köprülerinden en önemlisini oluþturur. Üç büyük kitaplý din, bu köprünün altýndan geçen kutsal ýrmaklarýn sularýyla beslenir, zaman sürecinde bir uygarlýktan, bir kültürden, bir dinden, bir inançtan diðerine aktarýla aktarýla, farklý kozmolojiler, mitolojiler, kutsal metinler içinde yeni deðerler, yeni anlamlar yüklene yüklene çokkatlý, çokanlamlý hale gelerek simgelerin anayurdu olan inanç sistemleri yanýnda, sanatýn bütün alanlarýndaki þiirsel yaklaþýmýnýn da ana eksenlerinden birini oluþturur. Bizce bu ana eksenlerden biri de tasavvuftur. Tasavvuf, bir sevgi yumaðýdýr.Sevgi ruhlar arasý benzeþmelerden oluþan kaynaþmalardan ibarettir.Bir suyu bir suya karýþtýrýnca ayýrtmak olanaksýzdýr. Aslýnda öz olarak sevgi de öyledir.Ama tatmayan bilmez. Tasavvufta temel amaç, insana “Allah’ý görüyormuþ gibi yaþama” disiplini kazandýrmaktýr. Bir baþka anlatýmla kiþiliðe, “siz O’nu görmeseniz de O’nun sizi gördüðü” bilincini yüklemektir. Yani size, “þah damarýnýzdan daha yakýn” bir Kudret’le sürekli birliktesiniz, “nerede olursanýz olun, sizinle birlikte olan” bir Varlýk var onu hissetme, algýlama, sezme, tüm yaþamýný O’nunla birlikteliðin duyarlýlýðý içinde yapýlandýrma bilinci edinme disiplin ve terbiyesi verme varýlmak istenilen en son duraktýr. Bir baþka anlatýmla sûfî, ânlarýn farkýnda olmak ve her aný Allah’ýn huzuruna çýkabilecek bir güzellikte duyabilme bilinci ve disiplini edinmek, her aný Allah için seçmektir. Bir baþka söyleyiþle sûfî, bu gücü ve disiplini edinebilmek için; seher vakti uyanýr, gecenin en seçkin saatinde Rabbi’nin huzuruna durarak, O’na olan ahdini, O’nunla varolduðu bilincini yeniler. Gönlünü ve bilincini baþka güç odaklarýnýn etkisinden arýndýrýr, tevhid bilinciyle donanýr, her gece özgürlük bilincini bir kez daha yeniler, sonra kendi içine döner, içini yeniden dokumaya baþlar, içi gönlü ve beyni-bilinci demektir. Kalbini ve dimaðýný avcunun içine alýr, onlarýn her dokusuna ulaþacak biçimde kiþiliðini arýndýrma eylemine soyunur, tevbeye-istiðfara sýðýnýr, böylece sýrlarýný Rabbi ile paylaþarak O’nun huzurunda temiz bir yaþama söz verir. Sonra ahiret bilgisini yenileyerek mahþer ortamýna gider-gelir.Yaþam kitabýna bir de mahþer aydýnlýðýnda bakar. Ellerinin, ayaklarýnýn, gözlerinin, kulaklarýnýn yani tüm duyu organlarýný sorgular, acaba elleri temiz mi, acaba gözlerinde kirlenme var mý, paçalarýna çamur sýçramýþ mý,bütün bunlar dünya karanlýðýnda deðil, mahþer aydýnlýðýnda net görülecek þeylerdir. “Ölüm gündemi” sûfînin her gün soluk alýþ-veriþlerinde duyduðu bir gerçekliktir. Sonra Hz.Peygamber’le birlikte olur, yan yana, karþý karþýya gelir, sonra kiþiliðinin O’na (s.a) yakýþýp yakýþmadýðýna bakar. Sonra ondan bu
20
yana geçen “Allah dostu” diye nitelendirilecek insanlarýn yanýnda durur, insanlýðýnýn ve Ýslamlýðýnýn onlarla benzeþip benzeþmediðine, örtüþüp örtüþmadeðine bakar, bu çerçevede, gönül terbiyesiyle ilgilenen, kalbî kývamýndan emin olduðu Allah dostunu anýmsar, onunla yan yana durur, benzeþme, örtüþme ve ayrýþmalarýný denetler. Bütün bunlar seher donanýmý kapsamýndadýr. Gündüz, iþ hayatý demektir, sûfî de iþ yapar,mesleði vardýr, dünyadan el etek çekmemiþtir, “hiç ölmeyecek gibi” dünya iþlerine sarýlýr, dünyayý imar gibi bir sorumluluk taþýr, bunlarý yerine getirir, öfkeyi dizginler, kötülüklerden, hileden, aldatmalardan uzak durur. “Allah’la birliktelik bilinci”nin asýl sýnanacaðý alan günlük yaþamdýr.Zaman öldürmek olmaz, ölü zamanýn hesabý verilir. Özetle sûfî her anýný hep diri yaþamak zorundadýr, her aný ve her davranýþýn niteliðini ve düzeyini seçerek yaþamalýdýr. Çünkü bunlar “Allah dostu” olabilme ufku ve içeriði taþýmalýdýr. Sûfî günü bitirip, ölümden izler taþýyan uyku için yastýða baþýný koyduðunda, bir ömrü bitirir gibidir ve o ölçüde hesap vermeye hazýr bir Yaþam Kitabý’na sahip olmak ister. “Ýþte Rabbim bana verdiðin emanet, onu arý-duru sana getirdim” diyebilmelidir. Sûfîlerin kökleri ilke uzanan ortak yaþam biçimini özetledik. Aslýnda Müslümanlýk da bu deðil midir? Sûfi için amaç, “Allah dostlarý” çizgisinde olmaktýr. Ýnsanlýk, sözünü ettiðimiz bu uygarlýk geliþiminin bir tür baskýsý olan bireyleþmenin, bireysel düþünce sisteminin giderek öne çýkmasýyla kolektif figür daðýlýmý sürecine girer.Tasavvufun özünde gizli teatral sanat, zaman süreci ve yoðun birikim karþýsýnda giderek, imgelemde de kolektif figürler, toplu temsiller yerini daha akýlcý ve tarihî ifadelere býrakmýþtýr. Böylece tasavvuf, diðer sanatlar gibi dýþ alana çýkarak dünyevileþmiþtir. Yine de Jung’un çok ilginç saptamasýna göre, tasavvufun ve dünyevî sanatlarýn kalýcý büyülerini sürdürebilmesi, etkisini kuþaktan kuþaða aktarabilmesi için insan bilincinin doðmasýnda etken olmuþ, folklorda ve ritüellerde yaþamýný hâlâ sürdüren temel ve arkaik yapýlarla, yani “ilk örnekler”le baðýný korumasý, koparmamasý gerekir. Burada sanat ve tasavvuf, kendini “tarihsel zaman” içine yerleþtirdiðinde de mitoslarýn “kutsal ve döngüsel zaman”ýndan, arkaik kökenlerden beri süregelen simge birikimlerinden yararlanmayý sürdürür. Aslýnda arkaik düþüncenin, kozmik gerçekliðin çeþitli düzeylerini birleþtiren sentetik yapýsý simgeyi yetkin bir anlatým aracý haline getirmiþtir. Tasavvuftaki bu simge zenginliðinin temelinde öncelikle, arkaik düþüncenin “Yer” ile “Gök” arasýnda kurduðu denklikler sistemi yatar.Bu baðlamda yeryüzünde gördüðümüz her þey, yani insana ve tarihsel zamana iliþkin her þey “Ýlk Görünen Gerçekliði”n ötesinde onun çaðrýþtýrdýðý yeni anlamlar yüklenmiþtir.Daha açýkçasý bu anlamlarý yüklendiði ve tasarlanmýþ Makrokozmos ilk örneklerinin yeryüzü yansýmalarý olarak deðer kazandýðý oranda tarihsel zamanýn, gündelik yaþamýn ötesine geçip, kutsal, dolayýsýyla mutlak ve gerçek zamanýn, gerçeðin bir parçasý olabilir. Kozmik merkezler olarak da algýlanan uzamlarýn, dahasý evin, sunaðýn, tapýnaðýn, sarayýn, en önemlisi de kentin kutsanmasý, dahasý insanýn o mekanlarda ritüelleriyle, ilahileriyle kendine özgü bir mikrokosmos yaratarak, evrensel düzeni bir anlamda kopyalamasýnýn nedeni budur. Ýnsan, saptadýðý bir noktayla, bir merkezle Kaos’a düzen verip Kosmos’u yaratýrken, gündelik yaþam içinde açtýðý ritüel/bayram paranteziyle de Köken Zamaný’na, Kozmik Zaman’a, Gerçek Zaman’a döner. Aslýnda bu bir kimlik sorunudur. Evren ölçeðinde küçücük bir varlýk olan insanýn, gerçek zamaný ve uzamý var ederek, ruhunun ve bilincinin derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm budur” þeklinde seslenmesidir. Her mitolojinin zaman ve uzam algýsý kültürün ana mayasýný oluþturur. Ama biz yine de bu konua þunu sorabiliriz: Bütün olanlar karþýsýnda, duygu ve düþüncelerimizin dizgini kimin elinde? Hepimiz kendi aklýmýzýn buyruklarýna göre hareket ettiðimizi sanýrýz; oysa bu koskoca bir aldatmacadýr. Ýngiltere’nin önde gelen sinirbilimcilerinden David Oakley ve Peter Halligan bilincin kurallarýný yeniden ele alýp inceledi.Bilinçli olmak ne demektir, bilinçsizlik neyi ifade eder, düþünce ve davranýþlarýmýzdan bizzat kendimiz mi sorumluyuz gibi sorulara yanýtlar arayan ve beynin belirli bölgesinde araþtýrmalar yapan nöropsikologlar davranýþ ve algý yeteneðimizin beynin bilinçsiz kýsmý tarafýndan yönetildiðini ortaya koydular. Ne var ki, düþünce ve duygular gibi bir üst düzey zihinsel faaliyetler için bunun geçerli olmadýðý fikri yaygýndýr. Pek çok insan ve
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 21
¸ E SERÇESM
bilim adamý bunlarýn bilinçli bölgeden çýktýðýný sanýr. Geleneksel olarak bilinç ürünü olduðu düþünülen düþünce, fikir, duygu, inanç, tutum ve davranýþlarýn týpký algýlamada olduðu gibi, bilinçsiz bir sürecin sonucunda ortaya çýktýðý bu bilim adamý araþtýrýcýlar tarafýndan ileri sürülmektedir. Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde bu konuyu araþtýran Jeffrey Grey, bilinç zihinsel iþlemlerin sonuçlarýný etkileyemez, çünkü çok geç bir tarihte ortaya çýkar demektedir. Oysa herkes zihinsel faaliyetlerinin denetimini elinde tutuðunu sanýr. Bir sonraki davranýþýmýzý, ne yapacaðýmýzý bilmek, ne söyleyip ne yazacaðýný kesin biçimde tahmin etmek olanaksýzdýr. Bütün bunlar bu konuda yapýlan deneylerle sabittir. Psikolog Peter McKellar: “Önce gözlerimi kapar beklerim. Daktilom önümde öykü karakterlerinin zihnimde canlanmasý ve harekete geçmesi için zaman tanýrým. Öyküyü önceden satýr satýr düþünemem” Peki kurgu nasýl geliþir? Bu sorunun yanýtýný þöyle verebiliriz: “Denek çocuk öyküsü yazarý Blyton’un beyni karakterleri bilinçli bölümün dýþýnda yaratýyor. Blyton düþünceler, konuþmalar, hatta espriler oluþtuktan sonra bunlarýn farkýna varýyor. Bizim görüþümüze göre, konuþma, yazma ve beynin diðer bilgi iþlem faaliyetleri beynin bilinçsiz bölümünde meydana gelir. Kendiniz ve dünya ile ilgili bilinçli deneyim oluþumu bu aþamadan sonra ortaya çýkar. Bizim kurduðumuz modelde beynin bu ‘bilinçsiz’ kýsmýna Düzey 2 adýný veririz.Bu düzeyin içinde mutlaka bir karar verme mekanizmasý, yani merkezi idari yapý (MÝY) yer almaktadýr. MÝY beynin herhangi bir zamanda gerçekleþtirdiði en önemli iþlevi tanýmlar; ayni zamanda beynin durumunu en iyi þekilde tanýmlayan bilgiyi seçer.Ýþte ancak bu aþamadan sonra bilgi, bilinçli deneyimlerimizden oluþan Düzey 1’e dahil edilir.Þu anda rahatsýz bir koltukta oturduðumuzu ve bir konuþmayý dinlediðimizi farzedelim. Konuþma ilginç ise konuþmacýnýn ses tonunun, neler söylediðinin ve belki de konuþmacýnýn çevresinde olup bitenlerin farkýnda olursunuz. Bütün bunlar Düzey 2’de gerçekleþen iþlemlerin bir ürünüdür. MÝY bunlarýn içinden önemli gördüðünü Düzey 1’e postalar, dolayýsýyla siz de bunlarý deneyimlerinize dahil edersiniz. Ayni zamanda Düzey 2, rahatsýz sandalye, odanýn havasý, dýþarýdan karýþan sesler, arkamýzdaki kiþilerin fýsýltý ile sürdürdükleri sohbet ile ilgili bilgileri de iþlemden geçirir. Bütün bunlar konuþma dinleme iþlevi ile doðrudan iliþkili olmadýðý için MÝY bunlarý Düzey 1’e atmaya gerek görmez ve siz bunlarýn farkýnda olmazsýnýz. Öte yandan eðer konuþma sýkýcý ise, MÝY sandalyeden kaynaklanan sýkýntýyý giderici çözümlere öncelik verir ve siz sandalyenin ne kadar rahatsýz olduðunu fark edersiniz. Daha dramatik olarak arkanýzdaki sohbette adýnýzýn geçtiðini duyarsanýz konferans ile ilgili tüm baðlarýnýz kopar, tüm dikkatinizi arkadaki konuþmaya verirsiniz. Ancak bu durumda ‘siz’ arkadaki konuþmayý dinlemeyi bilinçle seçmiþ olmazsýnýz. Bu bilgi MÝY tarafýndan Düzey 2’den Düzey 1’e ‘kapý dýþarý edildiði’ için farkýna varýrsýnýz. Kapý dýþarý edilme konuþma ve yazma þeklinde kalabalýklarda da ortaya çýkabilir veya tümüyle duygu ve düþünce þeklinde kiþisel bazda görülebilir. Bu kapý dýþarý edilen bilgiler, ister kalabalýklarda, istek kiþisel bazda olsun kendisine özgü bir yapýya sahiptir. Bunlar her zaman ‘burada ve þimdi’ye aittir ve kiþinin kendisiyle ilgilidir. Davranýþlar, özellikle kiþinin kendisinden kaynaklanýyorsa istemli olarak tanýmlanýr. Kapý dýþarý etme iþleminde herhangi bir düþünce, fikir, inanç, tutum ve davranýþ ‘sizin’ olabilir ve özgür iradeye baðlý olarak ortaya çýkar. Bu baðlamda bilinç ve özgür irade kavramýný bilimsel platforma oturtmak zor olabilir, çünkü pek çok insan düþüncelerinin kendi bilinçlerinin bir ürünü olduðunu sanmaktadýr. Düzey 1’in içeriði ‘ikinci el’ olsa bile, bunlar ‘sizin’ tarafýnýzdan ‘birinci el’ olarak algýlanýr. Fakat günlük deneyimlerinizden uzaklaþýp, hipnozun etkileri üzerinde kafa yorarsak, bilincimizin içeriðini kontrol ettiðimizi sanmanýn ne denli yanýltýcý olduðunu anlayabiliriz. Kolay hipnotize olan insanlarda körlük, saðýrlýk, felç ve aðrýya duyarsýzlýk gibi duygularý aþýlamak kolaydýr. Sydney’de Richard Bxyant ve Kevin McConkey adlý psikologlar hipnotizma yoluyla körleþtirilmiþ insanlarýn görsel bilgiye yanýt verdiðini keþfettiler.
Ocak 2006
Hipnozun, hipnozu uygulayan kiþinin telkinleri gibi bir dýþ uyarýnýn etkisiyle MÝY’in karar verme sürecini etkilediði düþünülüyor. Hipnotik körlük gibi durumlarda, hipnozcu MÝY’i ikna ederek görsel bilginin Düzey 1’e kabulünü engeller. Hipnoz altýndaki kiþi görmediðini iddia etse de, uygun bir dille ikna edildiði zaman görme yetisi yerine gelir. Bunlar hipnotik olarak görme yetilerini yitirdikleri zaman bile görsel sinyallere yanýt verdikleri için, Düzey 2 hâlâ ilgili bilgiyi iþleme sokuyor olabilir. MÝY yalnýzca bunlarý bilinç düzeyine dahil edeceði verilerin içine sokmaktan vazgeçmiþtir. Sonuç olarak kiþi görsel sinyali algýlamaz ve dürüstçe ‘hiçbir þeyi görmediðini’ ifade eder. Bilincin pek çok yönü ile bir önceki ‘bilinçsiz’ iþlem düzeyinin ürünlerini temsil ettiði 1879 yýlýnda Leipzig’de ilk psikoloji laboratuarýný kuran Herman von Helmholtz ile Wilhelm Wundt pek çok zihinsel faaliyetin solunum, sindirim ve dolaþým sistemlerinin fizyolojik iþlemlerinden farklý olmadýðýný fark ederek bütün bunlarýn insan bilincinin dýþýnda otomatik olarak oluþtuðunu, ancak pek çok kiþi bilinçli deneyimlerle desteklenen zihinsel faaliyetlerin bir üst düzey etkisi altýnda olduðunu sanýyor ise de, psikologlar ayni görüþte deðiller. Onlarýn kurduðu modele göre bilinçle gerçekleþtirilmiþ her þey daha önce bilinçsiz düzeyde alt yapýsýný oluþturmuþ, daha sonra Düzey 2’nin seçilmiþ ürünleri ve Düzey 1’in içeriði tek bir unsurdur ve ayni þeydir. Bunlarýn aralarýndaki tek fark, bu ürünler seçilir seçilmez kapý dýþarý edilir ve bilinçli davranýþlarýn bir parçasý haline gelirler. Düzey 1’deki bilinçli davranýþlar daha ileri bir iþlemden geçmez veya doðrudan baþka iþlemleri etkilemez. Yalnýzca Düzey 2’nin bir sonraki güncel olaylarý ile yer deðiþtirir. Öyleyse bilincin iþlevi nedir? University of West of England’dan Susan Blackmore’un belirttiði gibi bilincin belirli bir iþlevi yoktur, yalnýzca ‘þu anda benim nasýl olduðum’ ile ilgilidir. Ancak bu bilincin hiçbir iþe yaramadýðý anlamýna gelmemeli. Bizim davranýþlarýmýza koþut olarak baþkalarý bizim hakkýmýzda fikir sahibi olur. Karmaþýk bir sosyal yapý içinde hayatta kalmak için bu imajýn mümkün olduðunca tutarlý ve mantýklý olmasý gereklidir. Toplum ayrýca davranýþlarýmýzýn sorumluluðunu da taþýmamýzý talep eder. Son olarak Düzey 2’de oluþan düþünce ve duygular, Düzey 1’e kabul edildiði zaman ‘ben düþünüyorum’, ‘ben hissediyorum’ þeklinde ifade edilir. Düzey 2 tutarlý bir kiþilik ifadesinin yaratýlmasýndan ve sürdürülmesinden sorumludur. Bunu yapmak için, biyografik bellek þeklinde kapý dýþarý edilenlerin izini sürmesi gerekir. London School of Economics’den psikolog ve felsefeci Nichas Humprey, güçlü bir kiþilik ifadesinin diðerlerini anlamakta ve diðerlerinin de bizi anlamasýnda temel oluþturduðunu ileri sürer. Dýþ dünyaya gösterdiðimiz kimliðimiz Düzey 2 tarafýndan yaratýlmýþ bir kurgu, Düzey 1’de edindiðimiz deneyimlerdir. Hanover, Darmouth College’dan sinirbilimci Michael Gazzaniga’ya göre bilincin bir iþlevi de güvenilir bir ‘sözcü’ gibi davranmasýdýr. Bunu elde etmek için Düzey 1’de üretilenlerin daha önce dýþarý atýlan malzeme ile uyumlu olmasý gerekir. Benlik kavramýna baðlý olarak, Düzey 2 davranýþlarýmýz kontrolümüz altýnda olduðuna iliþkin bir yanýlgýya zemin hazýrlar. Genellikle istemli davranýþlarýmýza özgür irademizin yol açtýðýný düþünürüz. Bu bir yanýlgýdýr. Burada önemli olan, Düzey 2’yi kabul edip karar verme aþamasýnda ‘benlik’ kavramýný bu düzeye dahil etmeyi öðrenme gerekliliðidir. Belki de hepimizin bilmesi gereken, ‘Ben’in bilinçaltýmýzda yanlý ve taraflý ‘daha büyük bir ben’in parçasý olduðunu kabullenmektir. Kendimizi, içimizdeki ‘ben’in bilinçli olduðu konusunda kandýrmaktan vazgeçmeliyiz. Pek çok açýdan bu ‘ben’, beynimizin bilinçaltý bölgesinde oluþan olaylarý gösteren veya kaydeden bir gösterge ve kayýt cihazýdýr.”1
NOTLAR: 1 Reyhan Oksan, Kaynak: New Scientist, 18 Kasým 2000.
21
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 22
¸ E SERÇESM
Müjdeler Olsun, Dinimiz de Yenileniyor... Fakat... Hüseyin Ýlbey
K
uran’da binbeþyüz yýldýr duran kadýnlarýn dövülebileceðiyle ilgili ayetlerin ifade ettiði anlamý, dinine baðlý, iyi/has Müslüman olduðu anlaþýlan bir kiþinin, diðer kullar da okuyup öðrensinler, onlar da has Müslümanlardan olsunlar, bazen gerektiðinde de karýlarýný dövsünler diye yazdýðý bir kitaba almasýyla; bu kitabýn da, zaten birinci görevi vatandaþý has Müslüman yapmak olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (ya da Vakfý) yayýnlarýndan çýkmýþ olmasýyla, ufacýk bir kýyamet kopmuþ oldu... Bu olaðan Ýslamî bilgiyi ve kitabý haber yapan basýn mensuplarýyla, haberin ardýndan kýyameti koparan cazgýrlar, anlaþýlýyor ki, Kuran’ý okumamýþlar... Bu konuyu haber yaparak güya, “Aaa, ne çaðdýþý bir anlayýþ, ne ayýp bir davranýþ!” demeye getiriyorlar... Terbiyesizliðe, haddini bilmezliðe bak sen... Yüce Allah, Cebrail’in eline verip özenle indirdiði; biz kullara aynen iletsin diye Hz. Peygamber’e teslim ettiði ayetlerini düzenlerken size mi danýþacaktý? “Ey (erkek) kullarým, size, þu þu durumlarda karýlarýnýzý, fazla yara bere izi býrakmadan pataklama hakký ve yetkisi veren bir ayet hazýrladým. Bir itirazýnýz varsa, þimdiden söyleyin... Binbeþyüz yýl sonra gazete haberi yaparak, televizyonlarda tartýþarak, kem-küm ederek, hele hele yorumlamaya kalkýþarak cehennemlik olmayýn, baðýþlamam ha!” mý diyecekti yani? Binbeþyüzyýl önce kimse itiraz etmemiþ ya da itiraz edenler olmuþsa bile icabýna bakýlmýþ, þöyle ya da böyle, itiraz edecek kimse býrakýlmamýþ... Ayrýca da, erkek milleti olarak elinize böyle muhteþem bir hak ve yetki geçmiþ, tepe tepe kullanacaðýnýza, kalkmýþsýnýz, “Böyle gerilik, böyle çaðdýþýlýk mý olur?” diyorsunuz... Bu laflarý, baþta benim karým olmak üzere, baþý kabak, ayaðý postallý feminist karýlar söylese anlarým da, size ne oluyor? Müslüman’sanýz, alýn önce Kuran’ý þöyle iyice anlaya anlaya okuyun. Deðilseniz, size ne baþkasýnýn Allah’ýndan, Kuran’ýndan, ayetinden, hadisinden, sünnetinden? Ýndirdiði bütün kitaplarýndan anlaþýldýðý gibi, kendisi de erkek olan Allah, erkek kullarýna karýsýný da dövdürür, kýzýný da, baldýzýný da, hatta ardýna erkek takarak getiren mahalle aþiftesini de... Biraz daha burnunuzu sokarsanýz sizi de dövdürür diyeceðim, ama siz dövülmeyi öpün de baþýnýza koyun... Tanrý’ya þirk koþmaktan, müþrik olursunuz ki, “Haram aylar geçince, müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün” (Tevbe Suresi, 5. Ayet) cezasýna uðrarsýnýz. Ýyi niyetli bir insan olduðumdan, Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet Nuri Yýlmaz’ý uyarmak istiyorum... Bir insan, bir eðitimci olarak, korku denen illetin insaný ne hazin durumlara soktuðunu biliyorum. Bu adamcaðýzýn son yýllarda içine düþtüðü telaþ içimi paralýyor... Acaba neyi kaybetmekten korkuyor? Baþýnda durduðu, tarihin en büyük þeriatçý örgütünü mü? O örgütün sahip olduðu, miktarý ve cüssesi belli olmayan, en büyük holdinglerden daha büyük menkul ve gayrýmenkul devini mi? Aslýnda onun da, söz konusu kitabýn yazarý gibi iyi, has bir Müslüman olduðuna inanýyorum... Çekirdekten yetiþerek geldiðine göre (melül mahzun duruþu ve gözleri de çekirdekten yetiþerek geldiðini gösteriyor), baþta Kuran olmak üzere, hadis, sünnet gibi Ýslam’ýn temel kaynaklarýný biliyordur. Fakat son yýllarda, örneðin 28 Þubat’tan sonra, acayip laflar etmeye baþladý... Ettiði sözleri buraya tek tek yazýp yanýtlamaya kalksam, ortaya esaslý bir komedi çýkacaða benziyor. Çýkarsa çýksýn diyemiyorum, yerim dar... Þimdi gelin de yutun þu sözleri:
1. “Ýslamiyet’i hurafelerden temizleyeceðiz”: Binbeþyüz yýldýr acaba
Ýslamiyet’e ne kadar hurafe karýþtý? Þu anda Ýslamiyet olarak bildiðimiz bilgi ve uygulamalarýn ne kadarý hurafe? Siz hurafe olarak saptadýklarýnýzý temizlediðinizde, “sel geldi süpürdü, rüzgâr aldý götürdü”, tümden ayazda kalmayalým? 17 Aðustos depremine çadýr ve ekmek bulamayan bir devlet, yaratacaðýn din iman depreminde þapa oturursa günahý vebali senin boynunda kalýr, bil... Ayrýca, “Zaten dinin kendisi hurafedir” diyen “edepsizleri” ne yapacaksýnýz? Bu durumda, yapacaðýnýz iki þey var: Laik TC Devleti adýna ya dinin hurafe olmadýðýný kanýtlayacaksýnýz ya da “din hurafedir” diyen zýndýklarý temizleyeceksiniz. Temizlik iþini taþeron olarak Hizbullah’a, Taliban’a filan havale de edebilirsiniz...
2. “Bu bir reform hareketi deðil. Dinde bir deðiþiklik, bozukluk yok.
Reform, bir þeyin aslýnda deðiþiklik yapmaktýr. Biz dinin aslýnda deðiþiklik yapmak istemiyoruz.”: Bu sözlerdeki kafa karýþýklýðýný ve mugalâtayý anlayan öne çýksýn, uygun yerine törenle laik devlet madalyasý takýlacaktýr! Bu kadar gelenek göreneðe bulanmýþ, temizlenme ihtiyacý doðuracak kadar hurafe karýþmýþ bir din nasýl deðiþmemiþ, bozulmamýþ, tertemiz
22
kalmýþ oluyor? Þimdi Mehmet Nuri Bey eline cýmbýz ya da kürek ve týrmýk gibi alet edevat alacak, Ýslamiyet’i tertemiz edip ilk haline getirecek... Bu temizlik iþinin bir kýsmýný da Fethullahçýlara, Hizbullah’a ve diðerlerine havale edin...
3. “Hadisler
ayýklanacak”: Yüzyýllar önce Buhari ve Müslüm gibi âlimler bu iþi yapýp selamete erdirdiler diye biliyorduk... Demek ki sahte hadisler de ortalýkta cirit atýyormuþ... Yeniden ayýklayalým derken bizi hadissiz ve sünnetsiz de býrakmayasýnýz, aman ha! Valla bu milletin ne yapacaðý belli olmaz, hadissiz ve sünnetsiz kalýnca tutar, misvaký býrakýp diþlerini fýrçayla temizlemeye, faiz yemeye, fotoðraf çektirmeye, radyo dinleyip televizyon seyretmeye, barlarda þarký türkü okumaya baþlar... Tövbe tövbe...
4. “Kuran
yeniden yorumlanacak”: Asýl korkum buydu... Kuran’ýn yeniden yorumlanmasý! Bunu söyleyenin bir Ýslamiyet cahili olduðuna kalýbýnýzý mühür olarak basabilirsiniz... Kuran’ý yorumlamak kimin ne haddine? Býrakýn böyle bir þeye kalkýþmayý, bunu aklýnýn ucundan geçirmek bile müþrikliktir... Kuran doðrudan doðruya Tanrý’nýn sözüdür. Apaçýk ve nettir. Anlaþýlsýn ve uyulsun diye gönderilmiþtir. Ezeldir ve ebeddir, belli bir zaman ve çað için deðil, kýyamete ve kýyamet sonrasýna kadar hükümrandýr. Belli bir ýrka ve kavme deðil, bütün insanlýða indirilmiþtir. Yorumlanamaz, yoruma tabi tutulamaz, çünkü her yorum farklý bir anlama ve uygulama demektir ki, bu da farklý inançlar, yani farklý dinler demektir. Oysa Ýslamiyet tektir, baþka Ýslamiyet yoktur, olmayacaktýr. Kuran bir bütündür, eksiklikten, zaaftan uzaktýr, tamdýr, eksiksizdir, kâinattaki bütün bilgiyi ve hikmeti kapsamaktadýr... Bu yüzden de son kitaptýr, baþka bir kitap indirilmeyecek, baþka peygamber gönderilmeyecektir... Dediklerimde bir yanlýþlýk, eksiklik var mý? Sonra, Kuran herkese indiðine göre, herkes de yorumlamaya kalkarsa, örneðin ben de yorumlamaya kalkarsam, “deh babam deh, yandý gülüm keten helva”... Kuran yorumlanmaya baþlanýrsa ortaya çýkacak belalara bakýn siz... Denilecektir ki, þu þu þu ayetler, o zamanýn bilgilerine, kültürüne, gelenek göreneklerine vs. göre indirilmiþtir... Þimdi bilgiler deðiþti, gelenek görenekler deðiþti, insanlar ve toplumlar deðiþti, bilim teknoloji geliþti... Öyleyse þu þu ayetler, özellikle de toplumsal yaþam ve iliþkileri düzenleyenler, artýk ihtiyaca ve deðiþen bunca þeye cevap vermiyor... Bunu diyebilir misiniz, diyebilecek misiniz, ey Diyanet’in melül mahzun bakýþlý Baþkaný? Bana göre bu ayet, falanca vatandaþa göre de þu ayet “artýk eskimiþe benziyor, zaten çoktan kendiliðinden kadük olmuþlar, resmen de yürürlükten kaldýrýlmalarý gerekir” denirse ya da Galatasaray Meydaný’nda toplanýp koro halinde dersek ne yapacaksýnýz? Bu yoksul ahalinin tek besin, esin ve kesin kaynaðý olan dinde, bir de bakmýþsýnýz ki Kuran 15–20 sureye, 300–500 ayete inivermiþ... Ki zaman, þartlar, insanlar, toplum, bilgi ve teknoloji giderek artan bir ivmeyle deðiþtiðine göre, 15–20 yýl sonra yeni bir yorum daha, kaldýk mý tümden Kuran’sýz ve dahi cýscýplak dinsiz ve imansýz! Tövbe, tövbe… “Kuran’ýmý yorumlayabilir, benim þu þu ayetlerimi, Resulümün de þu þu hadis ve sünnetlerini yürürlükten kaldýrabilirsiniz” diye, Cebrail Ekspres Kargosu’yla Tanrý’dan gelmiþ yeni bir tebligat, genelge, KHK gibi bir belge görmezsem, ölürüm de buna izin vermem... Ýþte böyle sevgili komþular... Ýþler ve gidiþler pek iyi görünmüyor, deðil mi? Bence en has Müslümanlardan biri olarak damlarda çürüyen Aczmendi Þeyhi Müslüm ve yine bana göre en has Müslümanlardan biri olarak hakkýnda davalar açýlan, sorgulara uðrayan Dilipak, bu konuda acilen görüþlerinize, irþadýnýza ihtiyacým(ýz) var... Aman n’olur, bir iyilikte bulunun da tez davranýn, bizi bunalýmda, M. Nuri Bey Baþkan’ý sýkýntýda býrakmayýn... Siz de beni dinleyin M. Nuri Bey Baþkan’ým, aklýnýzý baþýnýza toplayýn, bize bir iyilikte bulunun, hadisleri ayýklama, Kuran’ý yeniden yorumlaya kalkýp bu milleti dinden imandan yoksun býrakmayýn... Kuran’ýn deðil bir ayetine ve anlamýna, kýlýna dokunamazsýnýz kýlýna... Sizi gidi cehennemlikler sizi... Yapacaksanýz cennetlik bir iþe sývanýn: Oturun, Kuran’ý eksiksiz, olduðu gibi, öyle mealdi, yorumdu diyerek, hecin devesi gibi geveleyip durmadan, ne demiþse harfi harfine Türkçe’ye, Kürtçe’ye ve mutlaka Lazca’ya çevirin... Din resmen elden gitmeden, elimizi tez tutalým, cümlenize selamünalleyküm, aleykümselam, vesselam!.....
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 23
¸ E SERÇESM
Kalender Çelebi Ayaklanmasý Ergül Þanlý
B
Osmanlý ordusu savaþ için saraydan çýkýyor. Nusretname, 16. yüzyýl, detay
alým Sultanýn ölümü üzerine, Hacý Bektaþ Veli postuna kardeþi Kalender Çelebi geçiyor. (1476–1528) Otuz dokuz yaþýnda postniþin olan Kalender Çelebi kültürlü, þair tabiatlýdýr. Postniþinliðinin ilk on bir yýlýnda sessiz bir hayat geçiren Kalender Çelebi’yi 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’a karþý büyük bir ayaklanmanýn baþýnda görüyoruz. Çok þiddetli biçimde Patlak veren ve hýzla yayýlan bu ayaklanma sarayý telaþa düþürüyor. Osmanlý devletinin en güçlü hükümdarý Kanuni Süleyman sadrazam Ýbrahim Paþayý büyük bir ordu ile Ýsyancýlarýn üstüne gönderiyor. Karaman, Sivas Dülkadir vilayetleri askerleriyle de güçlendirilen Ýbrahim Paþa’nýn ordusu ilk karþýlaþmada darmadaðýn oluyor. Kalender Çelebi isyaný, Osmanlý yazarlarýnýn çoðunun iddiasýnýn tersine, ekonomik nedenlere dayanýyordu. Kanuni Süleyman tahta geçtiði zaman para darlýðýna bir çare bulmak üzere arazi yazýlmasýný yenilemiþti. Bu iþlem keyfi tutumlarla sürdürülüyor, itiraz edenlere cezalar veriliyordu. Týmarlý sipahilerinin ve köylülerin zararlý çýktýðý bu arazi yazýmý, ülke çapýnda geniþ olaylar çýkmasýna neden oldu. Ayaklanmanýn tabanýný Bozok, Sivas, Maraþ Adana ve Tarsus köylü Türkmenleri oluþturmakla beraber, ayaklanmaya bir o kadarda Alevi-Bektaþi olmayan sipahi ve köylü katýlmýþtý. Bozgun üzerine Sadrazam Ýbrahim Paþa Kalender Çelebi safýnda bulunan týmarlý sipahilerle gizli iliþki kurdu, hepsinin arazisini geri vermeyi kabul etti ve onlarý köylü-Türkmen isyancýlardan ayýrmayý baþardý. Böylece ikinci karþýlaþmada Kalender Çelebi ordusu bozuldu ve kendiside baþý kesilerek öldürüldü. Osmanlý tarihinin en büyük köylü ayaklanmasý olan Kalender Çelebi kýyamý Bu biçimde sonuçlandýktan sonra Anadolu köylüsü bir daha baþ kaldýramayacak þekilde ezildi. Kalender Çelebi ayaklanmasýný Osmanlý yazarlarý “Kýzýlbaþ Ayaklanmasý” olarak nitelendirmektedirler. Kalender Çelebi ayaklanmasýnýn tarihsel nedenlerinden biri de, Yavuz Selimin Anadolu’nun çoðu Türkmen Halkýna karþý giriþtiði kanlý kovuþturma hareketidir. Bu yöntem, yatýþtýrmak þöyle dursun, yýkýcýlýk ve soygun olaylarýný doðal hale getiren sürekli karýþýklýklar yaratmýþtýr. Ölümünden sonra Kalender Çelebi, büyük kardeþi Balým Sultan’ýn türbesinde topraða verilmiþtir. Cemalettin Çelebinin “Müdafaa” adlý kitabýný yazmasýna yol açan geliþmelerin kökeni 1552 yýlýna dayanýr. Kalender Çelebi ayaklanmasýndan sonra Alevi-Bektaþi toplumunun içine ikilik sokmak ve Hacý Bektaþ Veli soyunun halk üzerindeki etkinliðini yok etmek amacýyla Hünkârýn mücerret olduðu söylentisi çýkarýlýyor. Ayaklanmadan önceki üç asýrda böyle bir düþünce yok ama Alevi-Bektaþi toplumunun Hünkârýn soyu çevresindeki güçlü birlikteliði Osmanlýyý korkutuyor. Bunun sonucunda Dergâha 1552 yýlýnda Sersem Ali Baba isminde birisi atanýyor. Dergâhta evlenmemiþ derviþler yetiþtirilmeye baþlanýyor. Hatta dönem dönem Nakþibendî þeyhleri yollanýyor. Bu tarihten sonrada Hacý Bektaþ evli idi deðildi tartýþmalarý zaman, zaman alevlenerek günümüze kadar sürmüþtür. Ayrýca Osmanlý yeniçeri ordusuna yetiþtirilmek üzere getirilen devþirmelerin (feth edilen ülkelerden toplanan gayrimüslim çocuklarýn) yetiþtirilmesini de dergâhýn üzerine yüklenmesi (bilindiði gibi yeniçeri askerlerinin savaþtýðý sürece evlenemeyecek olmasý) da bunun üzerine tuz biber olmuþtur. Anadolu’da bazý ocaklarda kendi çýkarlarý doðrultusunda ocaðýmýzýn itibarý artar ümidi ile Hacý Bektaþi Velinin evlenmemiþ olduðu fikrini
benimsemiþlerdir. Ama çoðunluk Osmanlýnýn bu kasýtlý politikasýna alet olmamýþlar, Hünkâra verdikleri ikrardan dönmemiþlerdir. Anadolu’nun yüzde seksene yakýn Alevi-Bektaþisi halen serçeþme olarak Hacý Bektaþ evlatlarýný ve Dergahý görürler ve onlara görülmeden onlardan icazet almadan talip üzerine gitmezler.
Osmanlý Kaynaklarýnda Kalender Çelebi Ayaklanmasý
1. Solak-Zade Tarihi (Solak-Zade Mehmed Hemdemi Çelebi) Velayet-penah Hacý Bektaþ Veli evladýndan ve o hidayet hangahýnýn çocuðu olarak geçinen Kalender adlý kötü yollu bir aþýk, bazý bedbahtlarýn ve divane-meþreplerin iðvasýyla baþýna pek çok fesat ehlini topladý. Etraf ve eknaftan parasýz pulsuz buruniler, abdal torlaklar ve dinsiz meþrepliler ile mezhepsizler, pek çok kötülük severler ile birlikte onun yanýnda toplandýlar. Bunlarýn otuz binden fazla olduðu anlaþýldý. Ýki ordu kahramanca vuruþtular Allahýn hikmeti ve inayeti ile Padiþah hazretlerinin askerleri periþan düþtü, Karaman beylebeyi Mahmut paþa, i Alanya beyi Mustafa Paþa ile birkaç ileri gelen kimse þehit oldular. Bütün torlaklar küllüyetli silahlar haymeler aðýrlýklar ve çadýrlar sahiplendiler çýplak iken giyinip kuþandýlar. Bundan sonra Dülkadir taifesinin þerirleri ve eþkiyalarý da kalendere katýlýnca askerin sayýsý hesaba gelmez oldu….
2. Müneccim Baþý Ahmed Dede (Sahaif-ül Ahbar Fi Vekayi-ül A’sar) Hacý Bektaþ Veli soyundan Kalender adýnda biri çýkýp, saltanat iddiasýnda bulunup nevbet çaldýrdý. Etrafýna kalenderilerden, Anadolu mülhitlerinden ve Türkmen müfsitlerinden büyük bir kalabalýk topladý. Yapýlan savaþta Kalenderin adamlarý Mahmut Paþayý, Alanya Beyi Sinan Beyi, Amasya Emiri Koçu Beyi, Birecik Emiri Mustafa Beyi ve birçok ileri gelen beyi ve komutaný þehit ederek Osmanlý ordusunu yendiler. Bu olaydan sonra Kalenderin þöhreti her tarafa yayýldý Dülkadiroðullarýnýn çoðu onun tarafýna geçti.
3. Tarih-i Peçevi (Peçevi Ýbrahim Efendi) Hacý Bektaþ Veli torunlarýndan Kalender O kadar güç ve itibar kazandý O kadar kalabalýk bir topluluðun baþý oldu ki böylesi þimdiye kadar hiçbir asiye nasip olmuþ deðildi. Iþýk abdal diye anýlan ne kadar inancý ve eylemi bozuk var idiyse yanýna toplanýp yirmi otuz bin kadar eþkýyadan oluþan büyük bir çete meydana geldi. Bunlarýn yakalanmalarý için Padiþah Sadrazam ve baþkomutan Ýbrahim Paþayý görevlendirdi. Yapýlan çarpýþmada eþkýya üstün geldi. Karaman Beylerbeyi Mahmut Paþa, Alanya Beyi Sinan Paþa, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi Mustafa Bey, Anadolu Týmar Defterdarý Nuh ve Karaman Defter Kethudasý Þeyh Mehmet þehit düþtüler.
4. Tabakat-ül Memalik ve Derecet-ül Mesalik (Celalzade Mustafa) “Hacý Bektaþ’ýn adýný duymayan bir Müslüman hemen, hemen yok gibidir. Bu adam için saðlýðýnda tekkeler ve öldükten sonrada adýna türbe ile birçok tekke ve imaretler yapýldý ve bu müesseseler için birçok yerler hediyeler vakfedildi. Ne fayda ki bu tekkeler sonradan fesat ocaðý oluverdi. Nitekim bu müesseselerin baþýnda oturan Kalender isminde bir budala kendi ayarýnda olan bir sürü cahilleri tekke içinde azgýnlýða teþvik etmeye kalktý. Günün birinde tekkedeki derviþler Kalenderin sancaklarýný kaldýrdýlar. Davullar, boynuzlar çaldýrarak içlerindeki fesadý dýþarýya verdiler. Kalender civar taraflarý yaðmalamaya baþladý. Bunlarýn mezhebince her kadýnla temasta bulunmak kendileri için helaldir. Sünnilerin kanlarýný akýtmak günah deðildir. Sözün kýsasý bunlar yollarý tuttular. Gelen geçeni soydular. Ortalýðý kasýp kavurdular.
5. Büyük Osmanlý Tarihi (Jozef Von Hammer) Hacý Bektaþ sülalesinden Kalender-oðlu bayraðýnýn altýnda birkaç bin derviþ abdal kalender ile serserilerinden birçok kiþi toplanmýþtý. Rum, Anadolu, Diyarýbekr Beylerbeyinin birbirini müteakip, ettikleri muharebelerde Asiler gâh maðlup gâh galip oldular Rumeli Beylerbeyi Yakup, Kalende’re maðlup olduðu gibi Kalender de Pasin Ovasýnda Hüsrev Paþaya bozularak Kara Çayýrda Anadolu Beylerbeyi Behram Paþadan intikam alýp onu Tokat’a ilticaya mecbur etmiþti. Daha sonra Behram Paþa kendisine katýlan Karaman Halep Beylerbeyi ile Kalender’le giriþtiði þiddetli muharebede gene yenilerek birçok þehit verdiler.
Ocak 2006
23
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 24
¸ E SERÇESM
Çanakkale Pir Sultan Derneði ve Etkinlikleri Ali Aksüt 4 Þubat 2006, Çanakkale Ýki kýtada topraðý, iki denize kýyýsý ve boðazý ile ünlü bir ilimiz Çanakkale. Hemen hemen her ilimiz gibi Çanakkale ili de deðiþik inanç ve kültürlerin buluþtuðu ve barýþýk yaþadýðý bir yerleþim yeri. Çanakkale ilinde yirmi kadar yerleþim yerinde yörede ‘Türkmen’ diye adlandýrýlan Alevi inançlý insanlar yaþýyor. Türkmen diye tanýmlanan Alevi yerleþim yerleri: Çanakkale Merkez Ýlçe Akçeþme Köyü, Civler Köyü Kemerdere Mahallesi, Çiftlikdere Köyü, Denizgöründü Köyü, Dörtyol Köyü (bir mahalle), Fevzi Çakmak (Mazýlýk) Köyü, Fevzi Çakmak Köyü Damyeri Mahallesi, Elmacýk Köyü, Elmacýk Köyü Deðirmendere Mahallesi, Kayadere Köyü, Kayadere Köyü Atikhisar Mahallesi, Kepez Beldesi (bir mahalle), Ýntepe Beldesi Yeni Mahalle, Ayvacýk Ýlçesi; Merkez Çiftlik Mahallesi, Güzelköy, Uzunalan, Bahçedere, Kýztaþý, Mehmetalan Köyleri. Bayramiç Ýlçesi, Merkez Aþaðý Karýncalý Mahallesi, Karýncalý ve Koþuburun Köyleri. Ezine Ýlçesi, Derbentbaþý ve Çepni Köyü. Çanakkale Türkmenlerinin büyük çoðunluðuna yörede Çiçili adý veriliyor. Çiçili, Ceceli sözcüðünün dönüþümü ile oluþmuþ bir sözcük. Ceceli/Cecelü Türkmenleri Beðdili Türkmenlerinden olup Halep’te zorunlu iskâna tabi tutulmuþ Dulkadýr Türkmenleridir. Rakka, Sivas, Adana, Ýçel, Aksaray, Nevþehir ve Çorum çevresine de daðýlmýþ bir topluluktur. Çanakkale’nin Fevziçakmak köyü ve etrafýndaki yerleþimlere Mazýcý köyleri adý verilmektedir. Mazýcý bazý kaynaklarda bir oba adý gibi topluma sunulsa da coðrafi terimdir. Mazýcý bir oba adý deðildir. Çanakkale Türkmenleri içerisinde yine Beðdili Oymaðý’nýn bir obasý olan Araplý topluluðunun üyeleri de bulunmaktadýr. Çanakkale Türkmenleri cemleri düzgün yürütülürken aþinalýk, peþinelik, müsahiplik gibi inanç gereklerini yerine getirirlermiþ. Ancak bu gün Anadolu Alevilerinin yaþadýðý tüm sorunlarý Çanakkale Türkmenleri de yaþýyor. Ana sorun ya dede yokluðundan ya da var olan dedelerin eðitim eksikliðinden kaynaklanýyor. Uzun süre cemlere ara veren dedeler cem yürütebilmek þöyle dursun baðlý olduklarý ocaðý ya da ocaklarýnýn nerede olduðunu bile unutmuþlar. Çoðu dedelerin elinde cem için en iyi yol gösterici kaynak olan ‘Buyruk’ bile bulunmamaktadýr. Muharrem orucu az sayýda insan tarafýndan da olsa tutulmakta Aþure ise yöre Sünni inançlý insanlar tarafýndan da yapýlmaktadýr. Yörede geniþ katýlýmlý görgü cemleri yapýlmamakta, cem deyince akla musahip edinenler için yapýlan kýsa soluklu cemler akla gelmektedir. Zaten Çanakkale merkez dâhil hiçbir yerleþim yerinde cemevi yoktur. Bu yöreyi tanýma ve gezmeye gelen Antalya Abdal Musa Derneði Semah Ekibi Çiftlikdere ve Kayadere köylerinde semah dönüp deyiþler söyleyip dostluklar kurduktan sonra Çiftlikdere köylülerinden de cemevi yaptýracaklarýna dair söz almýþlardýr. Çanakkale Türkmenleri için ‘Büyük Bayram’ Hýdrellez kutlamasýdýr. O güne ihtimamla hazýrlanmakta üç gün boyunca köylerde kutlama ve bayramlaþma devam etmektedir. Hýzýr Ýlyas söylencesi Çardak’ta Kumdili söylencesi adýyla yaþatýlmaktadýr. Canlý ve yaþayan en önemli sembol ise Sarýkýz ve Kaz Daðý’dýr. Yöre halký inanç konusunda bilgi açlýðý içerisindedir. Asimile olmamanýn yolunu cemlerin süreklilik kazanmasýnda görmektedirler. Görsel yayýnlarýn çoðalmasý asimilasyonun hýzýný kesecektir. Çanakkale’de Kaþýkçý Dede, Sarý Dede, Arslanca Dede, Cýlbak Baba, Kýzlar Ziyareti, Gelibolu’da Bayraklý Baba, Fikirli Sinan, Þerbetçi Baba gibi yerler kutsal deðerler olarak yaþatýlmaktadýr. Yöre Alevileri dýþardan gelen Alevi canlarýn da desteði ile Pir Sultan Abdal Derneði’ni erkence kursalar da ilkeli, disiplinli, kararlý örgütlenmede yol almýþ sayýlmazlar. Ýnançlarýndan doðan boþluðu doldurmak,
24
yeniden yapýlanmak, çocuklarýna kültürlerini miras býrakmak adýna Dernek çalýþmasýna çok az insan katýlmakta, tüm iþler gönüllü iyi niyetli özverili birkaç kiþiye kalmaktadýr. Bu insanlar da ne yaptýklarýnýn bilincinde tüm olumsuzluklara karþýn inançla ve bilinçle çalýþmaktadýrlar. Derneðe geniþ kitle desteði henüz saðlanamamýþtýr. 2005 yýlý dernek çalýþmalarý açýsýndan olumlu geçmiþtir. Benim Çanakkale’ye geldiðim dönemde baþkan olan Metin Mutlu ve arkadaþlarý bir yýllýk bir çalýþma programý oluþturdular. Bu program çerçevesinde yirmiye yakýn yerleþim yeri ziyaret edildi. Ali Aksüt ve Metin Mutlu her yerleþim yerinde Aleviliðin dününü ve bu gününü anlattýlar. Yapýlan konuþmalarýn ardýndan yöre sanatçýlarýndan Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, Serkan Karatepe, Ýbrahim Topalsoy katýlýmcýlara deyiþ ve nefeslerden örnekler sundular. 13 Ocak 2005 günü Belediye Sosyal Tesislerinde Ali Aksüt ‘Anadolu Aleviliðinin Dünü, Bugünü ve Felsefesi’ konulu bir söyleþi yaptý. Bu geniþ katýlýmlý söyleþinin ardýndan 4 Haziran 2005 günü Akçeþme köyüne kýr gezisine gidildi. Mart 2005 de Güzelyalý Adelya Otel’de canlar bir yemekte bir araya geldiler. 16 Aralýk günü Þine Belediye Sosyal Tesislerinde Grup Anadolu Ekspres, Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, Özkan Karaman ile Þenay Bulut adlý sanatçýlarýn katkýsýyla bir türkü gecesi yapýldý. Dernek benzeri çalýþmalar yaparak bir boþluðu doldurmaya çalýþýyor. Alevi dernek ve vakýflarý bilinçli, ilkeli donanýmlý dedelerle canlarý düzenli bir biçimde buluþturuncaya dek Çanakkaleli Türkmenlerin de sorunlarý yerinde sayacak. Çanakkale Alevilerinin inanç geleceði kendi ellerinde. Ya çocuklarýna bir inanç býrakacak zemini yaratacaklar ya da yok olacaklar. Dilek ve çabalarýmýz iyi olmasýndan yana…
Esat Korkmaz Çanakkale’de Yazdýðý yirmiyi aþkýn kitabýndan tanýdýðýmýz, gönül aynasýndan tasavvuf balkýyan bilinç ile özdeþleþmiþ adeta bir mistik sözlüðe dönüþmüþ, Esat Korkmaz, 4 Þubat 2006 günü Çanakkale Pir Sultan Abdal Derneði’nin giriþimi ile yöre canlarý ile buluþtu. Salonu dolduran canlara Esat Korkmaz’ý Ali Aksüt tanýttý. Bu tanýtýmýn ardýndan Alevi deyiþ ve nefeslerinden örnekler sunmak üzere Þenay Bulut, Mustafa Esen, Özcan Karaman, geldiler. Kýsa bir dinletinin ardýndan Korkmaz uzun soluklu ama sýkmayan bir söyleþi yaptý. Aleviliðin tarihsel ve inançsal boyutlarýný, inanç sembollerini, deðiþmez deðerlerini, olmazsa olmazlarýný, neler yapýlmasý gerektiðini, örgütlenmenin neresinde bulunduðumuzu, sorumluluklarýmýzý sýraladýktan sonra, ‘Bizler yalnýz Alevilerin deðil tüm toplumun sorumluluðunu taþýyan bir inanç mensubuyuz’ diyerek canlara sorumluluklarýný da hatýrlatarak sözünü bitirdi. Dernek baþkaný Metin Mutlu’nun Korkmaz’a ve kitleye teþekkürünün ardýndan, canlar standa konulan tüm kitap ve takvimleri satýn alarak çaðdaþ bir söyleþi dinleyicisi örneði sergilediler. Yarýnlarýný bilinçleri ile kuracaklarýna inanmýþ canlar görme mutluluðu ise bizlere kaldý.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 25
¸ E SERÇESM
AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU
Basýn Açýklamasý 24-25 Aralýk 2005, Hollanda
A
vrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluþturan Almanya, Fransa, Avusturya Ýsveç, Norveç, Ýsviçre, Belçika, Danimarka ve Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonlarýný, Alevi kadýnlarýný, Avrupa gençlerini ve Avrupa Alevi Dedeler Kurumunu temsil eden 82 delegenin katýldýðý “Avrupa Alevi Konferansý” 24 ve 25 Aralýk 2005 tarihlerinde Hollanda’nýn Amsterdam kentinde gerçekleþti. Türkiye Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Baþkaný Selahattin Özel’in de katýldýðý konferansta Alevi hareketinin Türkiye ve Avrupa boyutundaki durumu, yeni dönem hedefleri deðerlendirildi. AABK, ortak bir duruþtur! AABK, Alevi tarihinde ocaklarýmýzýn, pirlerimizin, ozanlarýmýzýn ve öðretimizin tarihsel duruþuna ve birikimine denk düþen ve yirmi yýllýk Alevi hareketinin birikimine katký sunan inanç önderlerimizin kadýnlarýmýzýn ve gençlerimizin göstermiþ olduðu özveri ve çabalarýna ortak bir ürün olarak olmuþtur. AABK, Avrupa’daki Alevi hareketinin birliðinin oluþmasýnda Türkiye’deki Alevi hareketinin güçlenmesinde ve Alevi toplumumuzun istem ve taleplerinin dile getirilmesinde ve kazanýmlara dönüþmesinde ciddi bir rol oynamýþtýr. Kadýnýn Türküsü, Bin Yýlýn Türküsü, 1. Alevi Konferansý’nýn toplanmasý, Aleviliðin uluslararasý planda tanýnmasýnda ve kabul görmesinde, Türkiye’de Alevi kimliðinin güçlenmesi sürecinde Sivas, Erzincan, Tunceli bölgelerinde Cemevlerimizin oluþmasýnda, Alevilere yönelik asimilasyon çabalarýnýn yoðunlaþtýðý, AKP hükemetinin inkarcý ve takkiyeci tutumlarýna karþý “Alevilerin Ýnanç Merkezi Cemevleridir” kampanyasý, zorunlu din derslerinin kaldýrýlmasý kampanyasý, Alevilerin dedeleriyle, örgüt yöneticileri ve ozanlarýyla katýlým gerçekleþtirdiði Muharrem Sohbetleri yayýnlarýn yapýlmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda belirleyici rol oynamýþtýr. Çaðdaþ, demokratik, laik ve farklý kimliklerin kendini özgürce ifade ettiði bir Türkiye’nin Avrupa topluluðuna katýlma sürecini desteklemiþ kampanyalar yürütmüþ ve bu sürecin baþarýya ulaþmasý için daha aktif tutum sergileme kararý almýþtýr. Bu kazanýmlarý elde eden Konfederasyonumuza, yöneticilerimize yönelik saldýrýlar içten ve dýþtan, dýþgüçlerin saldýrýlarý artmýþtýr. Konferansa katýlan delegeler ve Konferansýmýz bu saldýrýlara karþý, örgütümüzün birliðini ve güçlülüðünü yöneticilerine sahip çýkarak, bunu ortak bir irade olarak vurgulamýþtýr. Son dönemlerde Avrupa’da sosyal haklarýn kýsýtlanmasýný, ýrkçý hareketlerin yükselmesini, fundementalist hareketlerin teröre yönelmesini ve toplumlar arasý diyalogun þiddet çözme yöntemlerini büyük bir kaygýyla izlemektedir. Alevi Toplumu öðretisi gereði sürekli evrensel deðerlere baðlý kalmýþtýr teröre olaylara, þiddete, ýrkcý ve gerici düþünce akýmlarýna karþý durmuþtur. Ülkemizde olduðu gibi Avrupa’da da barýþý, diyalogu, sevgiyi, eþitliði, doðayla insanýn arasýndaki uyumu savunmuþtur. AABK, önümüzdeki dönemde þu hedefleri önüne koymuþtur :
1.
Avrupa’da sosyal ve politik süreçlerde bir aktör olmayý hedefler bunun için siyasal süreçlere katýlmayý ve etkilemeyi bir görev bilir. Bunun için, insanlýðýn mutluluðu ve toplumsal ilerlemeyi hedefleyen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri inançlar arasý diyalogun geliþmesine katýlýp diðer inanç kurumlarýyla iliþkileri daha yoðunlaþmasý ve güç birliðinin oluþmasýný hedefler.
2.
Avrupa ve Türkiye’de sosyal kazanýmlarýn elde edilmesi demokrasinin, eþitliðin, barýþýn, sosyal adaletin saðlanmasý için daha aktif bir rol oynamayý görev bilir.
3.
Alevi toplumunun taleplerinin dile getirilmesi kazanýmlara dönüþmesi ve öðretimizin tanýtýlmasý için elimizdeki iletiþim ve medya araçlarýnýn güçlenmesini hedefler.
4.
Diplomatik çalýþmalarýmýzý güçlendirmek ve projeler bazýnda Brüksel’de bir temsilcinin oluþmasýný karar altýna alýr.
5.
Önümüze bu hedeflerin yaþama geçmesi için Konfederasyonumuzun ve bütün Alevi örgütlerimizin kurumsallaþmasýný bir zorunluluk olarak görür. Bunun için Alevi toplumumuzun oluþturan bütün kesimlerin en geniþ katýlýmýný hedefler. Kadrolarýn oluþmasýný, eðitim çalýþmalarýný güçlendirmeyi hedefler. Maddi olanaklarýn rasyonel kullanýlmasýný ve yeni olanaklarýn elde edilmesi için projeler geliþtirir.
6.
Alevi deðerlerinin tanýtýlmasýnda sanatsal ve kültürel çalýþmalarý güçlendirmesini bu alanlardaki aktörlerin harekete katký sunmasýný bir görev bilir.
7.
Ýkinci Olaðan Genel Kurulumuzun bütün Alevi dinamiklerinin temsil edildiði, musahip güçlerin, uluslararasý planda ve Türkiye’de siyasi partilerin bilim adamlarýnýn sivil toplum kuruluþlarýnýn basýn ve medyanýn, deðiþik inanç kurumlarýnýn katýlýmýnýn saðlandýðý bir platform tarzýnda, temsil etkisinin büyük olduðu bir yerde gerçekleþtirmeyi hedefler. Konferansýmýz, öðretimizin temel felsefesi olan “Bir olalým, Ýri olalým, Diri olalým” þiarý doðrultusunda örgütlülüðümüzün güçlenmesi ve önümüze koyduðumuz hedeflerimizi gerçekleþtirilmesi için Alevi toplumunu, dostlarýmýzý, dedelerimizi, kadýnlarýmýzý, gençlerimizi ve aydýnlarýmýzý harekete destek vermeye davet eder.
Ocak 2006
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU
Basýn Açýklamasý 31 Ocak 2006, Ankara AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný, Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini söyledi. AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný, Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini söyledi. Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Sekreteri Fevzi Gümüþ, Örgütlenme Sekreteri Hüseyin Yýldýrým ve Genel Yönetim Kurulu Üyesi Kamil Ateþoðullarý’ndan oluþan heyet, bugün AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’i ziyaret etti. Heyet, ziyarette, Alevilere yönelik hak ihlallerini gündeme getirdi. Heyet, Kayseri’nin Ýðdeli köyüne köylülerin istememesine raðmen zorla cami yapýldýðýný, ayrýca merkezi sistemle ezan dinletildiðini dile getirdi. Ziyarette, cemevlerine yasal statü verilmemesi, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý ve zorunlu din dersleriyle ilgili konular da gündeme geldi. ABF yöneticileri ile yaklaþýk bir saat görüþen AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, Alevilerin durumunu, doðru standartlar içinde inanç özgürlüklerini kullanmasýný takip ettiklerini belirterek, “Bunlarý yerinde izledik. Sorunlarýnýzýn standartlarýmýza uygun çözüme kavuþmasý için gerek yerinde gerekse birebir görüþmeler yapýyoruz” dedi. Hükümetin Aleviliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný, her inanç grubunun kendi inancýný tanýmlama hakký bulunduðunu vurgulayan Kretschmer, “Alevilere kamu hizmetlerinde ayrýmcýlýk uygulanmasý uluslar arasý standartlara aykýrýdýr. Din derslerinde verilen eðitimde rahatsýzlýðýnýzý doðru buluyoruz. Bu konuda en azýndan AB standartlarý yakalanmalý. Her inanç grubu kendini anlatabilmeli. Din dersleri en azýndan seçmeli olabilir” dedi. Diyanet Ýþleri Teþkilatý’yla ilgili Aleviler arasýnda farklý görüþler bulunduðunu, bazý Alevi örgütlerinin Diyanet Ýþleri Teþkilatý’nýn kaldýrýlmasýný isterken, bazý Alevilerin temsil hakký istediðini dile getiren Kretschmer, “Bana göre laik bir ülkede diyanet olmaz” diye konuþtu. Ziyarette Kretschmer, Hacý Bektaþi Veli Kültür Vakfý’nýn 18 Þubat’ta yapacaðý aþure etkinliðine de davet edildi. Kretschmer, programýnýn uygun olmasý halinde aþure daðýtým törenine katýlacaðýný bildirdi.
25
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 26
¸ E SERÇESM
Ölümünün 21. Yýlýnda Hasretle Andýðýmýz
Davuz Sulari Babanýn Yattýðýn Yer Iþýk Olsun
DAVUT SULARÝ
Hilafetçi Vatandaþtan oy almaya Gelecekmiþ hilafetçi Bir erkeðe dört tane avrat Verecekmiþ hilafetçi Afyon Eskiþehir gözler Konya Adana da özler Her ilimiz bunu izler Erecekmiþ hilafetçi Bir erkeðe dört tane hatun Verecekmiþ hilafetçi Beþ yüz sene gerisin geriye Gidecekmiþ hilafetçi Kilidi Cennette kalmýþ Anahtarý emre almýþ Softanýn birisi vermiþ Açacakmýþ hilafetçi Bir kocaya dört tane avrat Verecekmiþ hilafetçi Yetmiþ huri hizmetini Kýlacakmýþ hilafetçi Çarþaf peçe giydirecek Sulari der ayrýlacak Gericilik uyduracak Þer atçýymýþ hilafetçi
Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemer… Rýza Aydoðmuþ, 12 Þubat 2006 “Artistlik Yapma Lan!” Ülkenin Baþbakaný, arzuhalini anlatmakta olan vatandaþýna sinirlenip “Artistlik yapma lan!” diyor. Sadece bu kadar mý? Devamla, “anamýzý aðlattýnýz baþbakaným” diyen ayný vatandaþa “ananý al git buradan” diyor. Vatandaþ, aðýz dalaþý yaptýðý köylüsüyle, trafikte yol önceliði için tartýþtýðý bir baþkasý veya çocuklarý yüzünden kapýþtýðý kapý komþusuyla deðil, Baþbakanla konuþtuðunun farkýnda; ama ülkenin Baþbakaný halkýn ve medyanýn huzurunda oturduðu Baþbakanlýk makamýný unutup, nezaket kurallarýndan uzak bir üslup ile vatandaþý azarlayýp, sokak aðzý ile hakaret etti. Baþbakanýn kavga eder bir üslupla vatandaþýna hakaret etmesini evde ailesiyle TV de izleyen okul çaðýndaki çocuklara bu haber keþke kýrmýzý noktalý verilseydi. Çünkü eðitim çaðýndaki çocuklar Baþbakaný örnek alabilirler. Sorunlarý konuþarak, tartýþarak, demokrasi içinde çözüm aramak yerine “kaba kuvvet” ile halletmeyi bir yöntem olarak tercih edeceklerdir. Çocuklar da, ABD askerlerinin kendi askerlerinin baþýna çuval geçirdiðinde kedi olmayý, vatandaþýna karþý da aslan kesilmeyi çok matah bir þey sanacaklar. Ne yazýk ki bu davranýþ kötü bir örnektir. Danýþýlmayan “danýþman”lar, bir ara Baþbakanýn kulaðýna “baþbakan” olduðunu dengine getirip de fýsýldasalar.
“Trabzonlularýn Silah Sevgisi Bölgemizde PKK’yý Durdurdu” Yukarýda ki veciz (!) söz, son aylarda “linç kültürü”nün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý Trabzon Ýlimizin basireti tartýþýlan valisine ait. Anayasasýnda “hukuk devleti” olduðu yazýlý Türkiye Cumhuriyetinin valisi, hukuksuzluðu, mafya ve çeteciliði özendiriyor. Trabzon’da terörü önlemiþ (!) olmanýn çözümünü, sivil vatandaþýn silahlanmasýna baðlamasý karþýsýnda, böyle çok filmler seyrettirilmiþ, aðýr bedeller ödettirilmiþ ve hala unutmamýþ olduðumuzu söyleyebilirim. Devlet, kendi güvenliðini meþru güvenlik güçlerince saðlar; çaðdaþ, hukuk devletlerinin örgütlenmesinde genel kabul böyledir. Görev ve yetkileri kanunlarca belirlenmemiþ hiçbir güç bu görevi devralamaz. Meþru olan güçler yerine gayri meþru unsurlar devreye girerse, 12 Eylül öncesinde olduðu gibi sivil faþistler ülkeyi kan gölüne çevirirler. O yýllarda devleti yönetenler, sivil faþist örgütlenmeyi “güvenlik güçlerimize yardýmcý kuvvet” diye açýklamýþlardý. O yardýmcý kuvvet (!) Kahramanmaraþ, Sivas, Çorum ve Malatya’da Alevi kýyýmlarý ve ülkenin her yanýnda da binlerce yurtsever, ilerici ve devrimcinin katlini gerçekleþtirdi. Doksanlý yýllarda “bin operasyon”larýyla öðünenler, Susurluk’ta kamyona tosladýlar. Malum Mercedes’ten asfalta saçýlan kirli iþlerin arkasýnda görüldü ki, bu sayýn vali gibi bir anlayýþla, devletin kimi güvenlik (!) iþleri baþka unsurlara devredilmiþ. Devletin, derin ve kirli iþlerine karýþanlar/karýþtýrýlanlar yargý önüne çýkarýlýp, hesap sorulabilseydi, vali bugün hukuksuzluðu özendiren açýklamayý yapamazdý. Ülkemizdeki barýþ ve kardeþliðin kök salmasýna ne hazindir ki bu çirkin anlayýþ ve uygulamalar engel olmakta, sabote etmektedir. Devlet içindeki bu anlayýþ, ülkemizde yaþanan kirli savaþýn, yolsuzluðun ve yokluðun da sorumlusudur. 12 Eylül Cuntasýndan yargý önünde hesap sorulmadýkça , yapanýn, çalanýn, yolanýn, kýyanýn yanýna kar kaldýkça, bu tip provokatif çýkýþlar olacaktýr.
“Efendi, Bu Senin Deðil, Diyanetin Ýþi” HACI BEKTAÞ VELÝ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI
Kültür Sanat Etkinlikleri Alevi Düþünce Atölyesi 3 Mart, Cuma, 18:30-20:00 Ýsmail Metin Derdimend, Alevi Müzik Kültürü 10 Mart, Cuma, 18:30-20:00 Dertli Divani, Dedelik ve Cem 17 Mart, Cuma, 18:30-20:00 Atilla Erden, Anadolu Aleviliðinin Oluþum Süreci ve Bugünü 18 Mart, Cumartesi, 14:00-16:00 Ali Balkýz, Alevi Kimliði ve Siyasal Oluþumu 24 Mart, Cuma. 18:30-20:00 Kamil Ateþoðullarý, Avrupa Birliði Sürecinde Alevi Örgütlülüðü 31 Mart, Cuma, 18:30-20:00 Ýsmail Metin, Dedelik ve Cem Sokullu Cad, Ýðde Sok. No 24 06460 Dikmen/Ankara Tel:0312.478 22 60
26
Yine, ülkemizde baþbakanlýk makamýnda oturan AKP’li R. T. Erdoðan’ýn, açýklamalarýna inciler dökmek, pot kýrmak, gaf yapmak, çam devirmek mi denir, bilinmez; ama aklýna ve aðzýna her geleni söylediðine tanýk oluyoruz. Konu yine siyasal Ýslamcýlarýn, kadýnlarýn baþýna taktýrdýklarý simge “türban”. Seçim meydanlarýnda, Türkiye’yi mollalarýn ülkesine benzetecek uygulamalarý gerçekleþtirme vaadinde bulunan baþbakan, iki ileri bir geri mantýðý ile zaman zaman çýkýþlar yapýyor ve kamuoyu tepkisine göre de vaatlerini/icraatlarýný gerçekleþtiriyor veya öteliyor. Bazen öyle ileri gidiyor ki, ülkedeki sistemin çaðdaþ hukuk mu þeriat mý olduðu konusunda halka çeliþki yaþatýyor. Baþbakanýn aðzýndan çýkan sözler, çaðdaþ cumhuriyetin baþbakanýna ait olamaz dedirtecek türden. Türban konusunda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin verdiði nihai karar karþýsýnda, “o konuyu bir de ulemaya sormak lazým, konuyu en iyi onlar bilir” diyen baþbakan, Danýþtay’ýn kamu çalýþanlarýnýn kýlýk kýyafetleri ile ilgili verdiði karar sonrasýnda da efelenip, Danýþtay’a, “efendi, bu senin deðil, Diyaneti iþi” diyerek, sosyal hayatýmýzýn düzenlenmesi iþini dinsel kurumlara havale etmekteki ýsrarýný sürdürüyor. Baþbakanýn sandýðý gibi ülkemizin çimentosu “din” deðil, çaðdaþ hukukun kurallarý ve laikliktir. Asýl korunmasý gereken hukuk kaleleri ve laikliktir. Yobazlýðýn, insanlýk için ne tür bir felaket olduðu gerçeðini her gün görüp, tanýk olmaktayýz. Çaðdaþ bir sistemde insanca yaþamak için bu kalelere var gücümüzle sahip çýkmalýyýz.
Karikatür Bahane, Þeriatçý Þov Þahane Dünya gündeminin ilk sýrasýný hala meþgul eden “karikatür” bahaneli kriz artarak, þeriat gösterileri ile devam ediyor. Karikatür, geçtiðimiz eylül ayýnda yayýnlanmýþ; ama siyasal Ýslamcýlar yeni idrak edip, milyonlarca inançlý insaný sokaða döküp, her yaný kýrdýrýp, yaktýrýp, yýktýrýyorlar. Þeriat ile yönetilen ülkelerdeki tepki, çaðdaþ yaþam özleminde olan insanlarý ürkütücü düzeyde. Türkiye’de de irtica yanlýsý radikal Ýslamcýlar, AKP iktidarýnýn uygulamalarýndan yüreklenerek, son iki haftadýr Cuma namazýndan sonra “karikatür” bahanesiyle cami önlerinden baþlayarak, kentleri savaþ alanýna çeviren bir gösteri yarýþýna girdiler. Vurma, kýrma, dökme yanýnda Konya’da görevini yapan bir bayan gazeteci de “kot pantolonlu” olduðu için tartaklandý. Dünyadaki þeriatçýlar gösterileri bir yarýþ havasýna soktular ve nerede duracaðý da belli deðil. Camilerden yeþil bayrak ve flamalarla çýkýp, çaðdaþ bütün deðerlere ve laikliðe saldýrýyorlar. Hatta yüzü kar maskeli bir mürteci “camileri þenlik alanýna dönüþtüreceðiz” diyerek, eylem stratejilerini de açýklamýþ oldular. Alanlarý dolduran mürteciler, karikatürü bahane edip, þahane saldýrý/þovlarýna baþladýlar. Bu þovda hedef, laik cumhuriyet.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 27
SERÇESM ERÇESM E ¸¸ E S
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin Kültüründen Geliyor
A
Devriye
Lütfi Kaleli, 8 Þubat 2006
lan araþtýrmalarý her gün biraz daha geniþleyince, bazý tabular yýkýlmakta ve elde edilen yeni belgelerle tarihi bilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu deðiþikliklere ayak uyduramayanlar ise geliþmenin gerisinde kalmakta ve geliþenlerin buyruðunda yaþamaktadýrlar. Deðiþim, geliþmenin önkoþuludur. Ýlkel toplumdan uygar topluma geçiþteki deðiþimler, bugünkü teknolojiyi yaratmýþtýr. Bilim çaðýný yaþadýðýmýz þu günlerde daha da deðiþerek ilerleyen teknoloji, akýl almaz bankalara imza atmaktadýr. Tanrý, ‘aklýný kullansýnlar, abat olsunlar’ diye insanlara en büyük nimet olarak akýl vermiþtir. Tarih sürecinde görülmüþtür ki, aklýný kullananlar, aklým kullanmayanlara her zaman üstün gelmiþtir. Anadolu Alevi inancý, Ýslam dini içerisinde þeriatçý Sünni inanca karþý bir muhalefet olarak kendisini ifade etmektedir. Bu nedenle de egemen Sünniler tarafýndan Aleviler her zaman horlanmýþ ve çoðu zaman da kýrýmlara uðramýþlardýr. Kendilerini kýrýmlardan korumak için kýrsal alanlarda kapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm olan Aleviler, inançlarýný sözlü gelenek ve göreneklerle sürdürmüþlerdir. Bu süreçte uygulanan baskýlarýn etkisiyle inançlarýný deðiþtirenler de olmuþtur... Þair ve araþtýrmacý yazar Dursun Özden, 2005 yýlýnýn Haziran ayýnda Çin Halk Cumhuriyeti Sinciang Özerk Bölgesi’nde yaþayan Uygur Türkleriyle buluþmuþ; elde ettiði bilgileri ve belgeleri resimleriyle beraber “Uygur Karýzlarýna Yolculuk” adlý kitabýnda toplayarak Kaynak Yayýnlarý (Ocak 2006) arasýnda okurlarýna sunmuþtur. Bu kitaptan öðreniyoruz ki, Cem töreni ve Semah dönme Ýslamiyet sonrasý Alevilerin inancýnda yer almamýþtýr. Bunlar beþ bin yýl öncesine dayanmaktadýr. “Bu nasýl olur?” diye tepki vereceklere derim ki, sabit düþünceli olmayýnýz, deðiþiniz ve gerçekleri görünüz. Þimdi Sayýn Dursun Özden’in hoþgörüsüne sýðýnarak bundan yaptýðýmýz alýntýlarý hiçbir müdahale ve yorum yapmadan sizlerle paylaþmak istiyoruz: “Urumçi Müzesi’nde þu bilgileri öðreniyorum: 13 milyar yýl önce güneþ ve 45 milyar yýl önce de dünya diye bir þey yoktu. Üç milyar yýl önce dünya, tek anakara parçasýydý. Bir buçuk milyar yýl önce denizde görülen tek hücreli ilk canlý ile baþlayan yaþam serüvenimiz; Çin’in Yunnan eyaletindeki Yuanmou bölgesinde bulunan, 1,7 milyon yýl önce yaþamýþ ve iki ayaðý üzerinde durabilen ilk insan olan ‘Yuanmou adamý; Pekin’in güneybatýsýnda Zhoukoudian bölgesinde bir maðarada 600 bin yýl önce yaþamýþ, basit aletler yapan, kullanan ve ateþi yakan ilk insanlardan olan ‘Pekin adamý’; 60 bin yýl önce Orta Afrika’da yaþamýþ ve Avustralya’daki Aborijinlerin atasý olan ‘San Buþmanlar’; 15 bin yýl önce Asya’da Altay Daðlarý’nda yaþamýþ olan ‘Köktürk adamý’; MÖ 21. yüzyýlda yaþamýþ ‘Xia hanedaný’ ve MÖ 16. yüzyýlda yaþamýþ ‘Shang hanedaný’nýn ardýndan Sincang-Uygur bölgesinde uygarlýk kurmuþ Türk hanlýklarýndan ‘Kankýnlar’ bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüþler. Önce Animizm, Manihaizm ve ardýndan da Kam (Þamanizm) inancýna sahip olan bölge halký, bin yýl aþkýn bir zaman da Budizm ve Totem inancýnýn etkisinde kalarak ölülerini özel fýrýnlarda yakmýþlardýr. Þimdi de sürüyor bu uygulama. Aslýnda ölü yakma ve küllerin havaya savrulmasý, Saman geleneðinde de vardýr. Þifacý ve büyücü kutsal analarýn yönettiði törende, Gök Tanrý’ya eriþmek için bir yoldur bu...” (s. 57) “Orta Asya’da uygarlýk yaratan Türklerin tarihi hakkýndaki yeni belgeler, bir bir su yüzüne çýkýyor... Ýþte bunlardan biri, Türkolog Prof. Dr. Zhaýýg Dingjing, araþtýrmacý David Levis Williams, arkeolog Jean Paul Roux ve gezgin Servet Somuncuoðlu’nun çalýþmalarýný doðrulayan yeni bulgular ýþýðýnda ve Hint Veda metinlerinde de yer alan Orta Asya uygarlýðý ve Þaman Türk kültürü üzerine Çinli, Rus, Fransýz ve Hint arkeologlar, antropologlar ve baþka bilim adamlarýnýn, 1991’de baþlattýklarý çalýþmalar 2000 yýlýnda sonuçlandý. Bu bulgu ve belgelerde; Orta Asya’da Tanrý Daðlarý’nýn batýsýnda 4000 metre yükseklikte bulunan ve 5000 yýl önce (MÖ 3000) Þaman Türkler tarafýndan yapýldýðý belgelenen Saymalýtaþ kaya resimlerinde çizilen Þaman desenleri, tekerlekli araba, Büyük Ayý Takýmyýldýzý, Kam dansý yapan Þifacý Þaman Ana, Gök Tanrý’ya yakaran kuyruklu insanlar, yýlan baþlý gamalý haç, hayvan figürleri, cinsel öðeler, uzay haritasý ve yüzlerce resim, bilim adamlarý tarafýndan uygarlýk harikasý olarak deðerlendiriliyor. Tüm bu gerçek belgeler; Manas Destaný, Orhun Yazýtlarý ve Dede Korkut kitabýnda yazýlanlarla bire bir örtüþüyor...” (s. 47) “Orta Anadolu’da Niðde’ye baðlý Ulukýþla’nýn (Ulukýþlak) Altay köyü halký, Orta Asya Altay Daðlarý bozkýrlarýndan 1911’de baþlayýp 1955’te sona eren uzun bir göç yolculuðundan sonra buraya yerleþti. Bu göç, Karýzcý Altaylýlarýn Asya’dan Anadolu’ya son göçüydü... Bu göç öyküsünün ilki, 8. yüzyýlda baþladý ve sonra Asya’da Göktürklerin daðýlmasýndan sonra kardeþ kavgalarýyla sürdü. Uygurlar karþýsýnda yenilen ve batýya doðru göç eden ilk Karluk boyu, ‘Türkmen-Türk-Manend-Trkwnm’ adýyla Karatay Daðý çevresindeki geniþ arazileri yurt edindi, Oðuz Yabgu devletinin kuruluþ öyküsü böyle baþladý. On birinci yüzyýldan itibaren Orta Asya Cend ve Mangýþlak bölgesinden çýkýp Horasan’a, oradan da dünyaya daðýlan Oðuz Yabgu devletinin Salur, Salgurlu, Sungurlu kollarýnýn Çovdur, Iðdur, Buruncuk ve Abdal boylarý ile diðer Oðuz boylarý Türkistan, Kuzeydoðu Ýran ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya (Devamý 28. Sayfada)
Ocak 2006
HAMDULLAH ÇELEBÝ (1767–1836)
Dinle gel beni aslaným Kimse bilmez sýrda idim Davud oðlu Süleyman’ým Bir zaman mühürde idim Nuh ile gemiyi çattým Deryada gözcülük ettim Bunlarýn çarýna yettim Çaðýrana orda idim Nice geldim nice gittim Ker gibi daðlar erittim Hud kavmini irþad ettim Musa ile Tur’da idim Eyub ile çektiðim yarý Sinem oldu pare pare Yakup ile düþtüm zâre Yusuf’la kuyuda idim Ahsen-i takvimde herdem Vücuda geldim âneden Bir hoþ kokulu nergisten Selman’la birlikte idim Hýzýr ile alem gezdim Hemi gördüm hem belledim Kudret ilmin ezberledim Ricâl-i gayibde idim Dört kitapta ayan idim Hem din hem iman idim Ýncil Tevrat Kuran idim Müminle niyazda idim Muhammed Resul’e yettim Bin bir kelam sohbet ettim Miracda yoluna yattým Hâtem alan þirde idim Kýrklarda Ali göründüm Kudretin eli göründüm Gün oldu veli göründüm Ezilen engürde idim Ayet-i Kurba’da beyan oldum Gâhî sýrr-ý nihân oldum Horasan’dan sökün geldim Urum’da hünerde idim Bir tarik koydum Urum’a Kimse ermedi sýrrýma Mürsel’im geldi yerime Kadýncýk’la Hürrem idim Balým Sultan olup geldim Muhibbana ilim verdim Tarik-i nâzenin getirdim Akpýnar zemzemde idim Evvel Ali ahir Veli Cümle erler dedi beli Belli ettim doðru yolu Bi ism-i Hayder’de idim Hamdullah’ým gelip gitti Nicesi güman’a battý Cümlemizi irþâd etti Gök eþik’te Pir’de idim
Kaynak: Ýsmail Özmen, Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi, Cilt.3
27
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 28
ÞÝRÝ (BEKTAÞ ÇELEBI, 1710-1761)
Devriye Cihan var olmadan ketm-i Âdem’de Hak ile birlikte yekdaþ idim ben Yarattý bu mülkü çünkü o demde Yaptým tasvirini nakkaþ idim ben Anasýrdan bir libasa büründüm Nar ü bâd ü hâk ü abdan göründüm Hayr-ül beþer ile dünyaya geldim Adem ile bile bir yaþ idim ben Ademin sulbünden Þit olup geldim Nuh-u Nebi olup Tufana girdim Bir zaman bu mülke Ýbrahim oldum Yaptým Beytullahý taþ taþýdým ben Ýsmail göründüm bir zaman ey can Ýshak Yakub Yusuf oldum bir zaman Eyyub geldim çok çaðýrdým el’aman Kurt yedi vücudum kan yaþ idim ben Zekerriya ile beni biçtiler Yahya ile kaným yere saçtýlar Davut geldim çok peþime düþtüler Mührü Süleymaný çok taþýdým ben Mübarek asayý Musa’ya verdim Ruh-ul Kudüs olup Meryem’e erdim Cümle evliyaya ben rehber oldum Cibril-i Emin’e saðdaþ idim ben Sulbü pederinden Ahmed-i Muhtar Rehnümalarýndan erdi Zülfikar Cihan varolmadan Ehlibeyte yar Kul iken zat ile sýrdaþ idim ben Tefekkür eyledim ben kendi kendim Mucize görmeden imana geldim Þah- ý Merdan ile Düldüle bindim Zülfikar baðladým týð taþýdým ben Sekahüm hamrinden içildi þerbet Kuruldu ayn-ý cem ettik muhabbet Meydana açýldý sýrrý hakikat Aldýðým esrarý çok taþýdým ben Hidayet iriþti bize Allah’tan Biat ettik cümle Resullullah’tan Haber verdi bize seyrifillahtan Þah-ý Merdan ile sýrdaþ idim ben Bu cihan mülkünü devredip geldim Kýrklar meydanýnda erkâna girdim Þahý velâyetten kemerbest oldum Selman-ý Pâk ile yoldaþ idim ben Þükür matlabýmý getirdim ele Gül oldum feryadý verdim bülbüle Cemolduk bir yere Ehlibeyt ile Kýrklar meydanýnda farraþ idim ben Ýkrar verdik cümle düzüldük yola Sýrrý faþetmedik asla bir kula Kerbela’dan Ýmam Hüseyn’le bile Pâk ettim dânemi gül taþýdým ben
(Devamý 28. Sayfada)
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin Kültüründen Geliyor geldiler. Doðudan batýya açýlan bu uzun göç öyküleri hep yaþandý... Asya’dan Anadolu’ya son Karýzcý ailelerinin göçü ise, hiç kuþkusuz acýlý ve uzun bir destan özelliðinde olan Altaylýlarýn maceralý yolculuðudur...” (s. 83-84) “Karýzcý gelenek ve göreneklerinin yaný sýra folklorik ve zengin mutfak kültürü ile de Anadolu yaþamýna benziyor. Karýzcýlarýn kullandýklarý deyimler ve sözcükler Uygur Türkçesidir.” Ve çoðu Anadolu’da da deðiþik söylernlerle kullanýlmaktadýr. Örnek vermek gerekirse bazýlarý þöyledir: “Apirin okýmak: Aferin demek. Ataklýk: Ünlü. Baca: Bacanak. Bazir: Pazar. Beþ; Baþ. Bezi: Bazý. Boyunturuk: Boyundunýk. Bölüvetmek: Bölmek Cýlvý: Cilve. Çatak: Çatlak. Çeç: Saç. Çýrað; Çýra. Derya: Deniz-Nehir. Etivar: Ýtibar. Hemmisi: Hepsi. Haný: Hane. Heyvetli: Heybetli, Görkemli. Hiyal; Hayal, Ýþik: Eþik. Ýþret: Eðlence. Kârhane: Ticarethane. Kelmek: Gelmek. Kilin: Gelin. Köhne: Eski. Lekin: Lakin. Men: Ben. Mehman: Misafir. Mehsetli: Maksatlý. Mertlik: Cömertlik-Yiðitlik. Neðmi: Naðme. Okutucu; öðretmen. Okucu: Öðrenci. Oltýrmak: Oturmak. Semirmek: Þiþmanlamak. Sýrlý: Gizli. Sorýmak: Sormak. Þerin: Þirin-Sevimli-Tatlý. Taam: Yemek. Tirek: Direk. Turfan: Turfanda-Taze...” (s. 17-18) “Karýz, imece sistemine benzer kolektif üretim ve yaþam tarzý, binlerce yýldýr uygulanmýþ sosyal bir doku. Örneðin: Karýzcýnýn erkek çocuðu doðduðunda isminin sonuna ‘can’, kýz çocuðunun isminin sonuna ise ‘gül’ sözcüðü ekleniyor. Tursuncan, Mehmetcan ya da Arzugül, Badegül... gibi. Karýzcýlar, yemekli ve eðlenceli dost toplantýlarýna ise ‘Cem’ diyorlar. Urumçi’deki bir lokantada yapýlan yemekli eðlencede, Karýzcýlara Semah gösterisi yapmanýn coþkusunu yaþadým...” (S. 35)
“Çin’de Semah Dönmek; Baþkent Urumçi ya da Turfan’da cadde ve sokaklar açýk hava lokantasý gibi dolup taþýyor. Gün batýmýnda baþlayan yemekli toplantýlar, caddenin çevresindeki yüksek apartmanlarýn bir ucundan öbürüne uzanan tel üzerinde akrobasi gösterileri yapan, ellerinde denge çubuklarý olan ve hiçbir güvenlikleri olmayan biri kýz iki göstericiyi heyecanla izleyenler, bir yandan da yemeklerini yiyor ve içkilerini yudumluyorlardý. Renkli ýþýk gösterileriyle süren sokak etkinlikleri, ses sanatçýlarýnýn gizemli ve hoþ seda þarkýlarýyla sürdü. Ardýndan baþlayan danslar sýrasýnda sunucunun, ‘Aramýzda, devletimizin davetlisi olan önemli bir konuðumuz var. Kardeþ yurdu Türkiye’den gelen çok muhterem þair ve araþtýrmacý yazar Tursun Beyi buraya davet ediyoruz!’ demesi üzerine, cadde ortasýnda kurulu masalarda yemek yiyen ve eðlenen yüzlerce Sincianlý can coþkuyla, Türk ve Çin bayraðýnýn bulunduðu bizim masaya bakarak yoðun bir alkýþ tuttular. Büyük coþkuyla çýktýðým sahnede önce, Çinlilerin Fener Bayramý’nda oynadýklarý geleneksel ejderha dansý ve Þaman ateþ dansýnýn ardýndan halay çekmeye baþladýk. Sahnedeki onlarca genç dansçý ile birlikte Semah dönmenin içsel coþkusunu yaþadýk...” (s. 53) “Turfan’da son Karýzcýnýn evindeki yemek ziyafeti, Karýzcý güzeli rehberim sevgili Arzugül’ün balköpüðü rengindeki çekik gözlerinden þavkýyan sevgi yüklü dost ve konuksever gülümsemeler +48 derecede çalýþmanýn tüm yorgunluðunu unutturacak güzellikte idi... Konuktan önce sofrada yemeklere hiç kimsenin el uzatmamasý, sýrasýyla uzun bir söylevden sonra fondip olarak içilen içkiler (kýmýz) ve yemek sonrasý yapýlan sembolik dualar, bir baþka (bize hiç de yabancý olamayan) geleneði çaðrýþtýrýyordu...” (s. 39) Evet, bunlar bize hiç de yabancý deðildi. Çünkü Aleviler bin yýldýr Anadolu’da kadýn-erkek ayýrýmý yapmadan, herkese Can deyip eþitliði saðlamalarýyla, Cem evlerinde yaptýklarý On Ýki hizmetli Cem törenleriyle, saz çalýp deyiþler söyleyerek Semah dönüþleriyle, sofrada Dede destur vermeden yemeðe kimsenin el uzatmamasýyla, yemek öncesi ve sonrasý yaptýklarý dualarýyla, Dem alýþlarýyla bu geleneði yaþatýyorlardý... Bizlere tarihteki geçmiþimizi tanýtan Sayýn Dursun Özden’e teþekkür ediyor, deðiþimden uzak duran sabit düþünceli insanlara Özden’in kitabýný okuyup bilgilenerek iyilikten, güzellikten ve barýþtan yana deðiþmelerini salýk veriyorum...
Þu fena mülküne çok gelip gittim Yaðmur olup yaðdým ot olup bittim Urum diyarýný ben irþat ettim Horasandan gelen Bektaþ idim ben Gâhî nebi gâhî veli göründüm Gâhî uslu gâhî deli göründüm Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm Kimse bilmez sýrrým kallâþ idim ben Þimdi hamdülillah Þiri dediler Geldim gittim zatým hiç bilmediler Sýrrýmý kimseler fehmetmediler Hep mahluk kuluna kardaþ idim ben
28
Sn. Dursun Özden kendi fotoðrafýyla Çin’de semah dönerken
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 29
¸ E SERÇESM
¸ E SERÇESM OKUYUCULARININ KATKISIYLA ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR
HALK OZANI DAVUT SULARÝ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI
Davut Sulari Anma Gecesi Ahmet Koçak Halk Ozaný Davut Sulari ölümünün yirmi birinci yýldönümünde sevenleri tarafýndan anýldý. Cem TV, Radyo Barýþ, LG Prodüksiyon ve Þiþli Belediyesinin katkýlarýyla gerçekleþen Davut Sulari’yi Ama Konserini sanatçý torunu Berrin Sulari düzenledi. Konserin yapýldýðý salon Þiþli Belediyesi tarafýndan bedelsiz tahsis edildi. Konsere katýlan sanatçýlar da ücret almadýlar. Anma gecesi bir ücretsiz halk konseri olarak yapýldý. Konseri yaklaþýk bin kiþi izledi. Konserin açýlýþ konuþmasýný Berrin Sulari yaptý. Sulari konuþmasýna geceye katký yapan kurum ve kiþilere teþekkür ederek baþladý ve þöyle dedi: “Gelenek ve göreneklerimiz âþýklarýmýz, ozanlarýmýz tarafýndan taþýnmaktadýr. Onun için bütün ozan ve âþýklarýmýza sahip çýkalým. Ozanlara sahip çýkmak yalnýz eserlerini okumakla olmaz, onlar her defasýnda isimlerini dile getirerek sahip çýkýlabilir.” Yoðun iþlerinden dolayý konsere katýlamayacaðýný duyuran Þiþli Belediyesi Baþkaný Sarýgül adýna Yardýmcýsý Tayfun Kahyaoðlu kýsa bir konuþma yaptý ve “Sanatçýlarý öldükten sonra deðil, yaþarken sahiplenmek gerekir” dedi. Daha sonra konuþma yapmasý için sahneye davet edilen Erzincan, Çayýrlý Belediye Baþkaný Fevzi Kýlýç þunlarý söyledi: “Yirmi bir yýl önce aramýzdan ayrýlmýþ ozanýmýz için bugünkü yaptýðýmýz anma geç kalýnmýþ bir anmadýr. Umarým bundan sonra daha çok etkinlikler yaparak ozanýmýzýn tanýtýmýný daha iyi yaparýz” Kýlýç, Çayýrlý’da yapýlan Davut Sulari Kültür Parkýný bitirmek üzere olduklarýný söyleyerek konuþmasýný bitirdi. Kýlýç Kaymakamý Abdülvahap Karakaþ’ýn geceye yolladýðý mesajý da okudu. Konuþmalarýn ardýndan Davut Sulari’nin hayatýný anlatan bir sinevizyon gösterisi yapýldý. Ardýndan anma konserine katkýlarý olan kurum ve kiþilere teþekkür plaketleri verildi. Etkinliðin ikinci bölümünde, sanatçýlar Davut Sulari’nin sevilen eserlerini seslendirdi. Sahneye sýrasýyla Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç, Erdal Erzincan ve Arif Sað çýktýlar. Sanatçýlara da konserin anýsýna birer plaketleri verildi. ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, PSAKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Cem Vakfý Genel Baþkaný Ýzzettin Doðan, Ýstanbul Milletvekilleri Berhan Þimþak ile Ali Rýza Gülçiçek geceye katýlamadýlar, ancak gönderdikleri mesajlar okundu. Konsere son anda yetiþen Þiþli Belediye Baþkaný Sarýgül’de kýsa bir konuþma yaptý ve “dil, din, inanç, mezhep farký gözetmeksizin bütün insanlarýmýzýn kardeþlik içerisinde yaþamasýný dilerim. Televole deðil halk kültürüne hizmet etmekten onur duyuyorum” dedi.
Davut Sulari’yi Anma Gecesine sanatçýlarýmýz Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç, Erdal Erzincan ve Arif Sað katýldýlar.
Ocak 2006
Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme canlarýn özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir ve zorluklarý birlikte aþma gücüne dayanýr. Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes, deyiþ bekliyor. Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya, canlarý abone yapmaya, yörelerine derginin toplu getirtilmesine ve elden daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.
TEMSÝLCÝ CANLAR YURTDIÞI Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29 Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56 Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35 Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54 Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62 Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91 Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20 Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34 Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95 Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70 Avusturya: Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99 Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12 Fransa: Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44 Hollanda: Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84 Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19 Ýngiltere: Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808 Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07 Kanada: Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54
YURTÝÇÝ Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14 Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13 Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25 Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37 Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78 Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.282 72 80 Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17 Denizli: Merkez Tekin Özdil . . . . . . . . . 0546.237 32 96 Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03 Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06 Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77 Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50 Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23 4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79 Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75 Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14 Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42 Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56 Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12 Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86 Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09 Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79 Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98 Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58 Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09 Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar . . . . . . . . 0532.512 59 62 Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06 Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91 Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05 Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99 Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03 Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79 Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54 Urfa: Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47 Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75 Zonguldak Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50
29
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 30
¸ E SERÇESM
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU BASIN AÇIKLAMASI
Gazi Katliamýný Unutmadýk, Çorum’u, Maraþ’ý, Sivas’ý unutmadýðýmýz gibi... Selahattin Özel, Genel Baþkan, 11 Mart 2006 SIVAS KATLIAMÝNDAN iki yýl sonra, 12 Mart 1995 yýlýnda, Ýstanbul Gazi Mahallesinde bir katliam gerçekleþti. Bu katliamda 23 kiþi öldürüldü ve 600 kiþi yaralandý. Toplumun belleðinde derin iz býrakan bu katliamýn failleri 20 polis memurundan 18’i ilk duruþmada serbest býrakýldý, ikisi ise adam öldürme suçundan dolayý sadece 1 yýl 8 ay ceza aldý. Katliamcýlarýn lehine iþleyen bu süreç ve karar, Aleviler tarafýndan Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne yapýlan baþvuru ile tekrardan gündeme gelecektir. Gazi katliamý on birinci yýlýný doldurdu. Gazi davasýnýn on bir yýllýk süreci “seyyar mahkemelere” dönüþtü. Takibinin engellenmesi için dava Ýstanbul'dan Trabzon'a taþýndý. Dava sonunda yirmi polis memurundan ilk duruþmada serbest býrakýlan on sekizi beraat etti, kalan iki polis memuru ise adam öldürme suçundan dolayý 1 yýl 8 ay ceza aldý. Gazi davasýnda “tavize yer yok” diyen aileler, davayý AÝHM'e taþýdýlar ve dava, AÝHM'de kabul edildi. Siyasi iktidarlar bu katliamýn hesabýný vermekten kaçmýþlar, yargýya müdahale etmiþlerdir. Gazi olaylarý resmi aðýzlarýn iddia ettiði gibi, “sol güçlerin bir provokasyonu” ya da “kýþkýrtmasý” deðildir. Bu katliam, devlet güvenlik güçlerinin, ýrkçý ve gerici kesimlerin Alevilere ve Gazi'de yaþayan halka
yönelik planlý saldýrýsýydý. Çünkü, katliam çetelerin, yeþillerin, cirit attýðý bir dönemde gerçekleþtirildi. Gazi Mahallesi, bilinçli olarak seçilmiþ bir mahalleydi, burada yoðun olarak Alevi nüfus yaþýyordu ve Aleviler, kendi inanç ve kültürlerini yaþatmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý. Nitekim katliamda Alevilerin ibadet yeri olan cemevi ve Alevilere ait iþyerleri hedef seçilmiþtir. Amaç çok belliydi. Amaç, Alevi-Sünni çatýþmasý yaratmak, halký birbirine düþman etmek, demokratik hak ve talepleri bastýrmak, daha eþit ve özgür bir ülke düþünü karartmak, Alevi hareketinin önünü kesmek, toplumu þiddetle sindirmekti. Bizler, özgür, inancýmýzý, öðretimizi yadsýmayan, demokrasi mücadelesinde yer alan, farklýlýðýmýzý Anadolu insanýnýn ortak deðeri ve zenginliði olarak gören, gerçek anlamda demokrasiden yana olan tüm güçlerle yürüyeceðiz. On birinci yýlýnda Gazi katliamýný unutmadýk. Çorum, Maraþ, Sivas katliamlarýný unutmadýðýmýz gibi... Alevi Bektaþi Federasyonu olarak kamu vicdanýnda hala kanayan yara olan ve gerçek failleri bulunmayan ancak bizce malum olan Gazi katliamýný bir kez daha kýnýyor ve bu davanýn takipçiliðinden vazgeçmeyeceðimizin bilinmesini istiyoruz.
OZAN HELALÝ (ÝMAM POLAT)
Yola Böyle Gidilir mi
Buca’da Birlik Cemi Zafer Doðan
Bin bir türlü özür ile Bizim yola gidilir mi Haset küfrü inat ile Kýrklar cemi sürülür mü Ali baba dinle beni Soruyorum senden seni Sürdüðümüz kýrklar cemi Buna hile katýlýr mý Çekeceðim seni dar'a Sen seni sende ara Kalbinde var ise kara Böyle yola gidilir mi Haklý söz söyledim sana Adem isen kýzma bana Mahrum kalýrsýn didara Kýzan adem sayýlýr mý Hak peygamber bizde bulup Amma kimde bilmem kayýp Ele dile bele sahip Olan candan ayrýlýr mý Er olan haktan ayrýlmaz Ayrýlan hakký bulamaz Muhiben küsülü gezemez Gezen muhib sayýlýr mý Helali'den size bunca Git eðril doðru doyunca Bizim yolumuz kýldan ince Ehli olmayýnca girilir mi
30
“Her nesnede Hak eseri Gören canlara aþk olsun Caný seri hak yoluna Koyan canlara aþk olsun! CEM ayini Alevi-Bektaþi toplumunun en önemli toplumsal tapýnç kurumlarýndandýr. Toplum Cem’de toplanýr, bir araya gelir, bir olur. On Ýki Hizmet yerine getirilir. Düvazimamlar, deyiþler okurun. Dualar verilir, semahlar dönülür. Eþit oranda daðýtýldýktan sonra, Cem’i yürüten dedenin desturuyla lokmalar yenir. Cem toplumun biraradalýðýnýn garantisi olmuþ, dökülen-kýrýlan, küsen varsa, dar’a durularak toplanmýþ, birleþtirilmiþ ve barýþtýrýlmýþtýr. Gerek duyulmuþsa, verilen cezalarla toplum iyileþtirilmeye çalýþýlýþtý. Yargýlama adil olunca -çünkü yargýlamalar ve kararlar dedenin öncülüðünde, ama katýlýmcý yöntemle yapýlýyor- sonuçlarý da insani olur. Böylece toplumsal dayanýþma ve sevgi doruða çýkar. Güven yeniden yeþerir. Hacý Bektaþ Kültür ve Tanýtma Derneði Buca Þubesi’nin öncülüðünde düzenlenen Birlik Cemi, bu yöredeki Alevi toplumunun ceme duyduðu yüksek özleme tanýklýk etti. Derneðin Cem salonunda gerçekleþen Birlik Cemi’ne katýlým oldukça yüksekti. Yaklaþýk bin beþ yüz canýn katýldýðý ceme, Ýzmir’in diðer ilçe ve semtlerinden de katýlým oldu. 22 Ocak Pazar
akþamý yapýlan ceme her can lokmasýyla geldi. Ayrýca dernek yönetiminin hazýrladýðý lokmalar hep birlikte yendi. Cem’i Veli Baba (Ozan Dertli Divani) yönetti. Veli Baba, Cem’e bir gün önce yürüttüðü Bursa’daki cemden gelerek katýldý. Bu yoðunluðuna raðmen Cem’i baþarýyla yürüttü. Ýlgi ile dinlendi, muhabbetle karþýlandý. Cem, On Ýki Hizmetin yerine getiriliþinden itibaren, yapýlan tüm içerik ve anlamlarýyla Veli Baba tarafýndan açýklanarak gerçekleþtirildi. Okunan deyiþ ve düvazimamlarla katýlan canlarý coþturup duygulu anlar yaþattý. Semahçýlarýn dedenin önündeki dönüþleri eve yeldirmeleri ise Cem’in doruða ulaþtýðý anlar oldu. Daha sonra Cem birlenip, mühürlenince, Veli Baba’nýn verdiði desturla lokmalar yendi. Ayrýlýk aný geldiðinde, dedeyle ve birbirleriyle halleþen-helalleþen canlar, Cem’den huzur ve sevgiyle ayrýlarak evlerine döndüler. Böyle bir Cemi düzenleyip, canlara bu ortamý yaþattýklarý için Baþkan Yazgülü hanýmýn kiþiliðinde Hacý Bektaþ Veli Derneði Buca Þubesi yöneticilerine tebriklerimizi ve aþk-ý niyazlarýmýzý sunuyoruz.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 31
¸ E SERÇESM
Gözlerinde Kara Perde Olanlara
TESLÝM ABDAL
Ünsal Öztürk “Unuttum din diyanet kalktý benden Bu ne mezhepdürür dinden içeri” Yunus Emre
D
ersim Kerbelâ’dan çok daha vahimdir. Çok daha aðýr sonuçlarý olmuþtur. Alevi halk kýrýlmýþtýr, daðýtýlmýþtýr. Ancak Aleviler Dersim için aðlamazlar. Gözyaþý dökmezler. Dizlerine vurmazlar. Çektikleri acýlarý dile getirmezler. Korkarlar. Onlar Hüseyin için aðlarlar. Döþlerini döverler. Yas tutarlar. Oruç tutarlar. Karalar baðlarlar. Sakallarýný kesmezler. Hüseyin için aðlamanýn hiçbir sakýncasý yoktur. Teþvik edilmektedir. Ama Dersimliler, Aleviler kendileri için, anne babalarý, dedeleri, nineleri için; genç kýzlarý, gelinleri için aðlaþmaya, dizlerini dövmeye, oruç tutmaya, o kara günleri anmaya baþlarlarsa baþlarýna neler geleceði bellidir. Alevilerde yol bitmiþtir, tükenmiþtir. Düðünlerde, sünnet düðünlerinde, türkü barlarda, televizyon ekranlarýnda, deyiþler söylenmekte, semahlar dönülmektedir. Seyirciler alkýþ tutmaktadýrlar. Gizli toplantý çarþýya pazara düþmüþtür. Cem adý verilen tiyatro gösterilirine katýlanlar saz çalýp, semah dönüp 12 Ýmam’a aðlamaktadýrlar. Kuran okumakta, Mevlit düzenlemektedirler. Kravatlý imamlar ne kadar Müslüman olduklarýný anlatmaktadýrlar. Yol kesilmiþ, cem daðýlmýþtýr. Cemevi denilen yerlerde kapýlarda duran imam-dedeler genç kýzlara baþlarýný baðlamalarýný emretmektedirler. Alevi halký gericileþmiþtir. Kravatlý dedeler önlerine mikrofonu koyarak dizlerinin üzerinde oturmakta, ileri geri sallanarak, kutsal bir hava içerisinde Ýslam’ý anlatmaktadýrlar. Tepelerinde artýk elektrik ampulü yanmaktadýr. Mum, çerað söndürülmüþtür, yanmamaktadýr. Büyük salonlarda yaþlý baþlý kiþiler dizlerinin üzerinde oturmaktadýr. Dizleri aðrýmakta, sýk sýk diz deðiþtirmektedirler. Bir kiþi de çýkýp “Kaðný dönemi geçti. Þimdi modern insanlar masalarda yemek yiyor, koltuklarda oturuyor. Cem evlerini modern hale getirelim. Koltuklar koyduralým” dememektedir. Allah’a yerde sürünerek mi ulaþýlmaktadýr? Koltuklarda adam gibi oturulsa, insanlar birbirlerine sokulmasalar Allah’a ulaþýlmaz mý? Köyler daðýlmýþ, büyük þehirlere, Dünya’ya çýkýþ yapýlmýþtýr. Cemin özü bitmiþtir. Cem demek sorgu-sual demektir. Sorgu-sual demek yaþamýn ilk baharýdýr, yeniden doðmak, hayata yeniden baþlamak demektir. Aradaki sorunlarýn çözülmesi, toplumun yenilenmesi, kýrgýnlarýn-küskünlerin barýþmasý demektir. Doðanýn yeniden uyanmasý gibidir. Artýk komþular bile birbirlerini tanýmýyor. Kimisi þu þehirde, kimisi bu köyde. Sorgu-sual bitmiþtir. Kravatlý dede gözlüklerinin üstünden bakarak yerde, dizinin üzerinde oturan insanlara cami imamýna benzettiði sesiyle “Birbirinizden razý mýsýnýz?” diye üç kere sormaktadýr. Üç kere “Razýyýz” cevabýný almaktadýr. Bu þekilde sorgu-sual tamamlanmýþ olmaktadýr. Sonra Hz. Hüseyin için 12 Ýmamlar için aðlamaya baþlanmaktadýr. Cemin özü sorgu-sual midir, Ýmamlara aðlamak mýdýr? Kravatlý dede talipleri, talipler dedeyi, talipler birbirlerini tanýyamamaktadýr artýk. Sahne kurulmuþ, modern aletlerin ýþýðý altýnda din için aðlaþmaktadýrlar. Sýr unutulmuþtur. Zâhiri-bâtini gibi parlak kavramlar kullanýlarak yol kaybedilmiþtir. “Her þeyin insanda olduðu”, “Ne aranýrsa insanda aranacaðý” unutulmuþtur. Hak Ehli Erenleri dinlerin serçeþmesi deðildir. Bilimin serçeþmesidir. Tek veya çok hiçbir dinle ilgileri yoktur. Sýr damladadýr. Damlanýn içindedir. Anne baba arasýndaki su damlasýnýn içindedir sýr. Cennet eþlerin evi, huri kadýndýr. Ahiret düþüncesi, cennet-cehennem düþüncesi yoktur. Ýnsan vardýr. Yardým Ali’den, Veli’den istenir. Dersim’de, 38’de yardýma kimse gelmedi. “Yetiþ ya Ali” dendi, Ali gelmedi. Hüseyin de gelmedi. Düzgün Baba gelmedi. Her yerde hazýr olan Hýzýr gelmedi. 38’de gelmedi, ne zaman gelecek? Dersim dara düþmüþtü, sýkýþmýþtý. Çýkýþ yolu yoktu. Yer gök bomba, kurþun kaynýyordu. Çaðýrýlanlar gelmedi. Hz. Hasan’ýn da Hz. Hüseyin’in de gelmeyecekleri bellidir. Hasan’ý eþi zehirleyip öldürdü, yardýma ihtiyacý vardý. Hüseyin Kerbelâ’da katledildi, Yezit ordularý tarafýndan, yardýma ihtiyacý vardý. Oysa Hasan’ý Hz. Muhammet, Hüseyin’i de Cebrail tutuyordu. Yardýmlarýna gitmediler. Onlarýn alýnyazýlarýný Allah yazmýþtýr. Neden yanlýþ yazdý? Neden onlarýn ölümünü yazdý? Din tabudur. Eleþtirilemez, doðruluðundan kuþku duyulamaz kurallar toplamýdýr. Özgür düþünce ile dinler arasýnda çatýþma vardýr. Dinlerin eleþtiriye tahammülü yoktur. Duygular, düþünceler pranga altýna alýnmýþtýr. Aleviler Hacca gitmez, namaz kýlmaz, oruç tutmaz. Ama Müslüman olduklarýný söyleyenler vardýr. Güya dinleri, Kuran’ý bâtýni yoruma tabi tutuyorlarmýþ. Bâtýni olsun, zâhiri olsun, yol yoka çýkmaktadýr. Ýslam’ýn içi dýþý tartýþmasý gereksiz bir tartýþmadýr. Ýspat edilmesi gerekmez. Hz. Ali’nin hutbeleri var. Namaz kýlacaksýn, Oruç tutacaksýn, Hac’ca gideceksin diyor. Cuma namazlarýný kaçýrmayacaksýn diyor. Müslüman’san eðer Hz. Ali’nin dediklerini yap! Deðilsen iki yüzlü olma!
Ocak 2006
Devlet Sofrasýna Elim Sunamam Aþnamdan ayrýldým yamandýr halim Adettir aþýkýn hali böyl’olur Yar aklýmý aldý çevirdi yolum Mecnun dedikleri deli böyl’olur Þu aþkýn ateþi baðrýmý yaktý Ah ile feryadým göklere çýktý Gözlerimden yaþ yerine kan aktý Yaz bahar eyyamý seli böyl’olur Teslim Abdal ben bu yoldan dönemem Pirimi dünyada elden salamam Devlet sofrasýna elim sunamam Saadetlü Hünkâr’ýn kulu böyl’olur
Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi Cilt.3 Ýsmail Özmen
¸ E SERÇESM YILLIK ABONE BEDELÝ Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50 Ýngiltere £40 Türkiye’den abone olmak isteyen canlar lütfen abone bedelini bir postaneden Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu, varsa Faks numaranýz ile E-posta adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak, kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu içeren Posta Adresinizi okunaklý olarak yazýn ve ödeme dekontunuz ile birlikte büromuza fakslayýn: +90.(0)212.519 5635 Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar, abone bedelini aþaðýdaki adrese yollayabilir: Avrupa Baþ Temsilciliði Tel: +49.179.107 88 56 Hüseyin Akýn Postbank Kontonummer: 826 857 303 Bankleitzahl: 25 01 00 30
31
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 32
SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
MÝLLÝYETÇÝ MÝTLER ÝLE ÜMMETÇÝ GERÝCÝLÝKTEN BÝRÝNÝ TERCÝH ETMEK ZORUNDA DEÐÝLÝZ
Gericiliðin Alternatifi Var mý? Esen Uslu
A
levi-Bektaþi örgütlerinin genel kurullarýný toplarken, örgütlerin dikkatleri içe dönmüþken ülkemizde önemli geliþmeler yaþandý. Bunlarýn baþýnda Þemdinli olaylarý yer aldý. Devlet güçlerinin, devlete yardýmcý olmaya gönüllü olmuþ ya da parayla tutulmuþ gayrý resmi güçleri nasýl kullandýðý bir kez daha gözler önüne serildi. Devlet alýþýlmýþ refleksini gösterdi. Halkýn tutup, güvenlik güçlerine temsil ettiði zanlýlar korundu. Olayýn üstünü örtme, unutturma ve çarpýtma çabalarý baþladý. Yakalananlarýn telefonla Mehmet Aðar’ý aradýðý ve olayýn duyulmasý üzerine Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn yakalananlardan birini “iyi çocuk” olarak tanýdýðýný belirttiði basýna yansýtýldý. AKP hükümeti de yöreye bir Meclis Komisyonu yollanarak soruþturma baþlattý. Sonra bu soruþturmanýn verilerini de kullanan Van Savcýlýðý bir Þemdinli Ýddianamesi’ni hazýrladý. Ýddianame ile Kara Kuvvetleri Komutaný için Genelkurmay Baþkanlýðý’na suç duyurusunda bulunuldu. Eski Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn yolsuzluk davasýndan hüküm giymesinin ardýndan gelen bu olay “cihet-i askeriye”nin sivil yardakçýlarýna aþýrý geldi. “Ordu ve adalet bir tanedir, aman yýpratmayalým”dan baþlayarak, hükümeti orduya karþý sivil darbe yapmakla suçlamaya dek varan sözde gericilik karþýtý bir söylem baþlatýldý. Bu devletçi-milliyetçi söyleme, kendini “solcu” göstermeye çalýþan milliyetçi-ýrkçýlar sahip çýktý. Kürt ve Ermeni düþmanlýðý ile karýþýk ABABD karþýtý bu sahte sol görüþ anti-emperyalist olduðunu öne sürmektedir. Siyasi Ýslam karþýtý olarak laiklik savunucusu kisvesine bürünmektedir. Bu milliyetçi, ýrkçý ve saldýrgan karma söylem giderek eylemlilik de kazanmakta. Ermeni ve Kürt sorunlarý üzerine yapýlan konferanslarýn kapýlarýnda bu söylemin nasýl bir eyleme dönüþtüðü görüldü. Çanakkale Savaþlarý’nýn yýldönümü geliyor. Günümüzün ortamýnda çarpýtýlmýþ bir milliyetci Çanakkale edebiyatý Alevi-Bektaþilerin üzerine çullanacak. Alevi-Bektaþiliði Türk-Ýslam Sentezi’ne yamamak isteyenler yanýnda bu sahte sol söylem de yerini alacak. Alevi-Bektaþi örgütlerinin yöneticileri bu koronun saldýrýlarýna karþý durmaya hazýr olmalýdýr.
Çanakkale Savaþlarý Bu söylemin ana çarpýtmalarýndan biri Kurtuluþ Savaþý’nýn Çanakkale’de baþladýðýdýr. Bu tez, neredeyse bir “gerçeklik” olarak kabul görmektedir. Bazý ilerici Alevi-Bektaþiler bile bu edebiyata kapýlmýþtýr. Ama milliyetçi-ýrkçý yalanlarýn aldatýcýlýðý uzun sürmez. Unutmayalým, Birinci Dünya Savaþý emperyalist ülkeler arasýnda bir paylaþým savaþýdýr. Paylaþýlanlardan biri de Osmanlýdýr. Ama Osmanlý Ýmparatorluðu saldýrýya uðramamýþtýr. Tam tersine, Osmanlý Ýmparatorluðunu yönetenler Almanya yanýnda savaþa girebilmek için bir oldu-bitti düzenlemiþlerdir. Ýki Alman gemisine sancak çekip, mürettebatýna fes giydirerek, Rusya’nýn Karadeniz’deki liman kentlerine saldýrtmýþlardýr. Özcesi, Osmanlý Ýmparatorluðu yaðmadan pay kapmak için savaþa bilerek ve isteyerek girmiþtir. Ýttihat ve Terakki paþalarýnýn gözleri, “kendilerinin” saydýklarý ve “kaybedilmiþ” gördükleri Mýsýr’ý, Balkanlarý ve Kafkaslarý, Türkistan’ý, Kýrým’ý kazanmaya dikilmiþtir.
Ancak Osmanlýnýn emperyalist hiyerarþi içindeki yeri, Almanya ile Avusturya-Macaristan Ýmparatorluklarýnýn kurduðu baðlaþýklýða ancak “yamak” olmaya yetmektedir. Bu nedenle, savaþ boyunca Osmanlý silahlý gücü Almanlarýn komutasý altýnda kalmýþtýr. Çanakkale’de savaþan Osmanlý Ordusu da Alman Generali Liman von Sanders’in komutasýndadýr. Mustafa Kemal ise onun yedek tümeninin komutanýdýr.
Size Ölmenizi Emrediyorum! Çanakkale üzerine sürdürülen “milliyetçi-devletçi” söylemde Mustafa Kemal’i yücelten sözlerden baþka söz duyulmaz. Özellikle, Mustafa Kemal’in savaþýn en kritik anýnda, kilit rol oynayan bir alaya verdiði “size savaþmanýzý deðil, ölmenizi emrediyorum” emrine pek sevdalýdýrlar. Bu emrin onlarýn aðzýnda bir “kahramanlýk menkýbesi” haline getirilmesi, yüz binlerle insanýn kýrýldýðý savaþta, her komutanýn cephede açýlan gediði doldurmak için askerlerinin cesetlerini kullandýðý gerçeðini gizlemekten baþka bir amaca hizmet etmez. Bu ordularda, askeri kýrdýrma yarýþýnda rütbe ne kadar yüksekse, o kadar baþarýlý olunur. Savaþ boyunca baþarý gösterilen tek cephe gibi göründüðü için “milliyetçi-devletçi-solcu” söylem Çanakkale edebiyatýna pek meraklýdýr, ama Osmanlý ordularýnýn Kafkaslarda, Irak ve Süveyþ cephelerinde, Galiçya’da baþýna gelen yenilgi ve kýrýmlara hiç deðinmez. Savaþýn sonu ise bellidir. 1915 yýlý “Çanakkale Geçilmez”dir, ama 1918 yýlýnýn sonunda Mondros Mütarekesinin ardýndan, o zýrhlýlar Dolmabahçe önünde demirlemiþtir; Ýstanbul ve kýsa bir süre sonra Anadolu iþgal edilecektir. Kurtuluþ Savaþý ise ondan sonra baþlayacaktýr ve Osmanlýyý tarih sahnesinden silecektir.
Milliyetçi Mitler – Dinci Safsata Yerine kurulan Cumhuriyet ise taze baþlangýç olmaktan pek memnun deðildir. Bu nedenle, Cumhuriyet kurumlarý tarihlerini eskiye götürmeyi marifet bilir ve bu çaba kendilerine tarih uydurmaya kadar varmýþtýr. Bu, bir yanýyla dýþarýda yaþanan hýzlý kapitalist geliþme karþýsýnda geri kalmanýn yarattýðý aþaðýlýk kompleksinin bir sonucudur. Ama bu sahtecilik çabasý, milliyetçi, ýrkçý ve komþu ülke halklarýna düþmanlýðý körükleyen bir anlayýþýn toplumda yer bulmasýnýn da yolunu döþemiþtir. Kara Kuvvetleri kuruluþunu MÖ 209 yýlý Hun Baþbuðu Mete Han’a dayandýrýr. Deniz Kuvvetleri kuruluþunu 1081 yýlýnda Çaka Bey’in Ýzmir’de donanma yaptýrmasýyla baþlatýr. Cumhurbaþkanlýðý forsundaki yýldýzlar tarihte kurulduðu iddia edilen 16 “Türk” devletini temsil eder. Daha çok sayýlabilir, ama bu abartýlý ve yapmacýklý yaklaþýmlar, ýrkçý-milliyetçi devletçiliðimize özgü “devlet ve tarih yaratma” mitleridir. Ama bu mitlerin bilimsel geçerliliði, ancak dinci gericiliðin “yaratýcý tasarým” safsatasý kadardýr. Aleviler-Bektaþiler bu gerici, milliyetçi mitler ya da dinci safsatalardan birini tercih etmek zorunda deðillerdir. Onlarýn özledikleri toplum düzenini ve demokrasiyi tarif eden Cafer-i Sadýk Buyruðu’nda yer alan “Rýzalýk Þehri” anlayýþýna sahip çýkmalarý yeterlidir.