HaberHayat Dergisi Kasım 2018

Page 1

Kasım 2018 - Sayı 68 - Yıl 6

1


Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.

Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benimduygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.

2


Kasım 2018 - Sayı 68 - Yıl 6

ATATÜRK’ÜN BİLİNMEYEN YÖNLERİ “Ara”mızdan Ayrıldı “Ara Güler”

Beyazperdenin Sempatik İsmi

Burak Alkaş

SAMSUN’UN EMLAK DURUMU

Röportajlar - Zihni Şahin - Yusuf Güney - Güler Yücel - Mehmet Yıldız - Mira

3


4


5


6


7


8


9


10


11


Kasım 2018 içindekiler

96

10 Kasım özel Atatürk Köşesi

RÖPORTAJLAR 16

Yusuf Güney

30

Mehmet Yıldız

44

Güler Yücel

75

Zihni Şahin

86

Burak Alkaş

115 Mira

77

Zihni Şahin


38

Ara Güler

88

16

Burak alkaş

Yusuf Güney

44

Gürel Yücel

KÖŞE YAZILARI 22

İlkay Mavili Yılmaz

80

Mine Aktaş

34

Ayşenur Akça

92

Fatoş Sivaslı

42

Hakan Yavuz

94

Doğan Üyük

48

Erkan Ayçam

102

Doç. Dr. Yetkin Bulut

56

Meral Kıvırcı

112

Uzm. Dr. Mahmut Çakır

58

Umut Kısa

118

İlker Mutlu

64

Saime Çağlı

126

Zekeriya Çavuşoğlu

74

İsmail Tokalak

134

Utku Türkmeneri


60

Benim Mekanım

30

Mehmet Yıldız

BU SAYIDAKİLER 38

”Ara”mızdan Ayrıldı

60

Benim Mekanım Mavanti Moble

96

Atatürk’ün Bilinmeyen Yönleri

120

Kültür Sanat

128

Kadraj – Şafak Yıldız

124

Şafak Yıldız.

118

Kültür Sanat


15


Yıl: 6, Sayı: 68 - Kasım 2018 Bölgesel Süreli Yayın

Sahibi Haber Gazetecilik, Reklamcılık, Yayıncılık Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti. Adına İcra Ve Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak Reklam ve Pazarlama Direktörü Mehmet Ali Yelkovan Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Onur Nurdemir Haberler Müdürü Zeynep Irmak Öcal Röportaj / Haber Yasir Baba Reklam Tasarım Selin Çetin, Savaş Özyer Satış Destek Şefi Yalçın Özen

Satış Destek Sorumlusu Şükran Akçay Reklam Danışmanları Hakan Kaya Gökhan Uçaroğlu Şule Bozkurt Hukuk Danışmanları Av.ilker Çağlarırmak Av. Gizem Kurtuluş Av.Ali Fuat Bodur Dijital Kanallar Yöneticisi Serkan Eskalen Yönetim Yeri Kılıçdede Mah. Ülkem Sok. Borkonut Niş İş Merkezi No: 8/B Samsun Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 Abone Ve Dağıtım Tel: 0 (362) 431 30 00 Baskı Salmat Basım Yayıncılık Ambalaj San.ve Tic.ltd.şti Dağıtım Hüseyin Uyanık Gazete Dağıtım

®


Merhaba, Değerli HaberHayat okurları, sizleri çok büyük bir heyecanla selamlıyorum. Dergimizin Kasımsayısından itibaren artık birlikte olacağız. Dergimiz için yeni bir dönem başlıyor. Bu sayımızdan itibaren sizleri bazı değişiklikler bekliyor olacak. Tasarım ve içerik olarak artık yepyeni bir HaberHayat Dergisi bulacaksınız. Daha dolu içeriklerle dahazarif bir tasarımla karşınızda olacak HaberHayat Dergisi. Dergimizdeki en önemli değişikliklerden biri, artık iki kapakla çıkacak olmamız. Ana kapağımızda her zaman olduğu gibi ulusal boyutta sanat, edebiyat, siyaset, spor ve ekonomi dünyasından seçkin isimlere yer vermeye devam edeceğiz. İkinci kapağımızda da; Samsun’un bürokrasi, siyaset ve iş dünyasından çok değerli isimleri ağırlayacağız. Samsun’un gündemini bu sayfalarda belirleyeceğiz. Ayrıca, dergimizde yeni bölümler ve yeni yazarlar sizleri bekliyor olacak. Alanlarında uzman yazar kadromuzla düşün dünyalarımızda yeni ufuklar açıyor olacağız. Dergimizde yer vereceğimiz yenibölümler ile de, elinizden düşüremeyeceğiz, kültürel anlamda kendinizi doyuracağınız bir dergi çıkarmayı hedefledik. HaberHayat, yeni tasarımıyla ise yepyeni bir görünüme sahip olacak. Bu kapsamda, dergimize yeni ebatıyla daha hoş bir görünüm kazandırmayı amaçladık. Öte yandan sayfa tasarımlarımızı daha modern bir çizgiye taşımayı denedik. Amacımız göz yormadan kolaylıkla okunacak bir dergi ortaya koymaktı. Değişim süreçleri her zaman zorlu olur. Biz de, geçirdiğimiz değişim süreci içerisinde bazı zorluklarla karşılaşıyoruz. . Karşılaştığımız zorluklarla yılmadan mücadele ederek, Samsun’un ve Türkiye’nin yazındünyasına katkıda bulunmak için tüm çabamızla çalışacağız. İlerleyen sayılarda daha özgün, daha dolu, daha modern bir HaberHayat Dergisi’yle karşılaşacaksınız. Esenlikle kalın…

Mehmet Ali Yelkovan

Reklamve Pazarlama Direktörü


YUSUF GÜNEY

Yepyeni Projelerle Geri Dönüyor

RÖ POR TAJ

Müzik dünyasının sevilen ismi Yusuf Güney, uzun bir aranın ardından “Yaradanım” isimli şarkısıyla sevenleriyle buluşuyor. Aynı zamanda bir televizyon programı yapmaya hazırlanan Güney, birbirinden özel açıklamalar yaptı. Yasir BABA

HABERHAYAT: Merhabalar Yusuf Bey, ilk olarak şunu sormak istiyoruz; biz, genç yaşınızda pazarlama müdürlüğü yaptığınızı öğrendik. Kurumsal iş dünyasında kısa sürede böyle bir başarı yakalamışken neden müziğe yöneldiniz? YUSUF GÜNEY: Rafet el Roman’la tanışmam ciddi bir etken oldu. Daha sonra, bu işten keyif alıp müziği tamamıyla benimseyip, yaşamımda bundan sonra yer olacağını inandığım bir görev haline geldi ve bir anda tüm hayatimi müziğin içerisinde buldum. HABERHAYAT: Son zamanlarda müzik dışında siyaset ile de gündeme geldiniz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile beraber çekildiğiniz bir kareyi instagramda paylaştıktan sonra çok eleştiri aldınız… Sizce, sanatçı siyasetin içinde yer almalı mı? YUSUF GÜNEY: Bir sanatçının kendi ülkesinin cumhurbaşkanı ile resim çektirmesinin nasıl bir eleştiriye açık tarafı veya yanlış olabilecek durumu vardır? Benim için en önemli olan unsurlar milletim ve devletimdir. Sanatçı olarak, her zaman devletimizin yanında olmak zorundayız. Ayrıca milletimiz ve vatanımız için nasıl faydalı olabileceğimizin yollarını aramalıyız. Sanat hayatımızı da buna göre yaşamalıyız.

18


19


YUSUF GÜNEY

RÖ POR TAJ

HABERHAYAT: Asker ve polisimize yaptığınız yardımlar ile de çok takdir topladınız vatan konusunda duyarlı bir sanatçısınız… YUSUF GÜNEY: Bizim kahraman kardeşlerimizin göstermiş olduğu fedakârlıkların yanında benim yaptığım onca konserin lafı bile olamaz. Sadece ben değil, bütün sanatçı arkadaşlarımızın Mehmetçiğin moral ve motivasyonuna katkı sağlamalarını rica ederim. HABERHAYAT: Yeni şarkınız ‘Yaradanım’dan bahsedelim biraz da... Nasıl tepkiler aldınız dinleyicilerinizden? YUSUF GÜNEY: Uzun bir suredir beklenen bir şarkıydı. Daha yeni olmasına rağmen her kesimden yoğun bir ilgi gördü. Eleştiriye açık olmama rağmen henüz olumsuz bir tepki almadım. Bu da beni çok mutlu ediyor. HABERHAYAT: Yeni bir albüm gelecek mi yakın zamanda? YUSUF GÜNEY: Şubat ayı için bir albüm hazırlıyorum.

20

HABERHAYAT: Son zamanlarda seyrek olarak şarkı çıkartmaya başladınız bunun özel bir nedeni var mı? Müziğe aramı verdiniz? YUSUF GÜNEY: Ara vermedim. Bu aralar televizyon projeleri ile içli dışlı olmaya başladım. Yapımcılığına soyundum. Artık sevenlerimizin karşılarına televizyon programları ile de çıkmaya başlayacağız. HABERHAYAT: 2008 yılında ilk çıkış parçanız Aşk-ı Virane ile zirve olmuştunuz devam eden süreçte kendi objektifinizden müzik kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? YUSUF GÜNEY: 2008 benim için hayatimin zirvesiydi. Dönüm noktası olmuştur. O tarihten itibaren sevenlerime en duygulu şarkıları yapmak için çok çalıştım ve daha da çalışacağım. Herkesin kariyerinde inişler ve çıkışlar vardır. Benimkinde de öyle oldu ama günün sonunda sevenlerimin hala kalbindeysem ki; gördüğüm kadarı ile öyle… Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Kariyerimin en güzel noktasındayım diyebilirim.


HABERHAYAT: Genellikle müziğiniz ile gündem oldunuz. Hiçbir sansasyonel olay içerisinde görülmediniz. Özel hayatınızda sakin biri misiniz? YUSUF GÜNEY: Bu tamamen benim yasam. Tarzımdan kaynaklanan bir şey… Ben tamamen sessiz sakin, kendi kabuğunda olan, işinde gücünde olan bir insanım. Sevdiğim dostlarım ile zaman geçirmeyi severim ve hobilerimle kendimi mutlu etmeye çalışırım. Bunun dışında sevenlerim karşısına başka bir şey ile çıkmak istemem. Allah da yasatmasın. HABERHAYAT: Geleceği yönelik nasıl planlarınız var? Sıradaki müzikal çalışmalar neler? YUSUF GÜNEY: Şubat-Mart aylarında inşallah 10 şarkılık bir albümün çıkarmak için hazırlık aşamasındayım. Bunun yanı sıra, Tat Müzik ekranlarında “Müzik Mutfağı” adı altında yemek-müzik programı hazırladım. Kasım ayında sevenlerim ile buluşturuyorum. Televizyon programları ile devam ederek yepyeni projeler ile karşınıza çıkacağım.

HABERHAYAT: Neye takıntılı olursunuz? YUSUF GÜNEY: Yalan söyleyen, dürüst olmayan ve olduğu gibi görünmeyen insanlara takıntılıyım. HABERHAYAT: Müzik dünyasında yaşanan gelişmeleri takip ediyor musunuz? YUSUF GÜNEY: Müzik dünyasını elbette kendimce takip etmeye çalışıyorum. Yeni çıkan şarkıları, projeleri ve trendleri elimden geldiğince takip ediyorum. HABERHAYAT: Son olarak okurlarımıza ve fanlarınıza neler söylemek istersiniz? YUSUF GÜNEY: Onlar benim olmazsa olmazlarım… Benim hayatımda her zaman özel bir yeri olacak. Her daim yanımda olan tüm fanlarıma ve sevenlerime özellikle de YGFC’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

21


BİLİNÇLENDİRMEK EN BÜYÜK GÖREVİMİZ”

MEME KANSERİ’NE KARŞI SEN DE ŞARKI SÖYLE! Liv Hospital Samsun Meme Kanseri Farkındalık Ayı sebebi ile “Meme Kanseri’ne Karşı Birlikte Şarkı Söylüyoruz” konseri düzenledi.

Meme Kanseri’ne dikkat çekmek isteyen Liv Hospital Samsun; Meme Kanseri savaşçıları, Samsun Klasik Türk Müziği Korosu Sanatçıları ve Liv çalışanlarından oluşan bir koro kurdu. 26 Ekim Cuma Günü konser veren “Kanserle Savaş Korosu” büyük ilgi topladı. Koro dinletisi öncesi düzenlenen kokteylde KETEM bilgilendirme standı kurarken, Liv Hospital Samsun tarafından hazırlanan “Şarkını Söyle” platformunda ikramda bulunuldu pembe kurdela dağıtıldı, ayrıca misafirler “Korkma, Bana Olmaz Deme, İhmal Etme, Kendini Muayene Et, Kontrollerine Zaman Ayır” mesajları bulunan kartlarla fotoğraf çekimleri yaptırdı. İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Müdürü Dr. Selam Arslan dinletiye katıldı.

“HALKIMIZI

22

Dinleti öncesi konuşma yapan Dr. Selami Arslan, “Meme Kanseri’nin farkında olmak, kapıyı çalmadan kontrelleri yaptırmak çok önemli. Halkımızı bilinçlendirmek biz sağlık kurumlarının en büyük görevlerinden. Mutlaka yıllık kontrolleri yaptırmalı, kendinizi muayene etmelisiniz. Liv Hospital Samsun’un düzenlediği Meme Kanseri’ne Karşı Hep Birlikte Şarkı Söylüyoruz organizasyonu gibi yapılan etkinlikler bir ses olmak, farkındalık yaratmak için büyük önem taşıyor. Böyle bir etkinliğe konuşmacı olarak katılmaktan mutluluk duyuyorum, bu anlamlı günde bir araya gelmemize vesile olan, Meme Kanseri için bu organizasyonu düzenleyen Liv Hospital Samsun ailesine teşekkür ediyorum” dedi.


“HER MEME KANSERİ’NİN BİR GEÇMİŞİ VAR” Etkinliğe konuşmacı olarak katılan VM Medical Park Samsun Hastanesi Onkoloji Kliniği’nden Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Gül, “Hiçbir Meme Kanseri vakası bir anda olmuyor, her vakanın bir geçmişi var. Sağlıksız hayat, düzensiz beslenme, zararlı ve hazır besin tüketimi, günlük egzersizden uzak bir hayat tüm bu saydığım faktörler kanserlerin tetikleyicisidir. Gelin her yere arabayla gitmek, katları asansörle çıkmak yerine yürüyelim; temiz yiyelim sağlığımıza önem gösterelim. Her dikkatli davranış daha çok sağlığımızı garantilemektir. Meme Kanseri risklerini azaltmak sizin elinizde, kendinizi kontrol edin, muayene edin ve lütfen kontrolleri ihmal etmeyin. En önemli şeylerden

biri moral, motivasyon bu hastalıklarda. Çünkü hastalıkların psikoloji ile ilgisi büyük. Bugün de bir araya gelme amacımız gibi gelin hep birlikte şarkılar söyleyelim. Bu anlamlı farkındalık etkinliği için Liv Hospital Samsun ailesine teşekkür ederim, Meme Kanseri’nden korkmuyoruz, kansere karşı hep birlikte şarkılar söylüyoruz!” diye konuştu.

“KİŞİLERİN MORAL MOTİVASYONU SAĞLANMALI” VM Medical Park Samsun Hastanesi Çocuk Hematoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Davut Albayrak, “Kanser hastalıklarında erken teşhis çok önemli. Bu hastalıklar toplumumuzda travmatik olarak karşılanıyor aslında böyle olmamalı, bu şekilde olduğu sürece kanser hastalarının motivasyonu hep düşük

olacaktır. Böyle olduğu sürece kişilerin moral, motivasyonu sağlanması zor olmaktadır. Aksine toplumumuza kanser hastalıklarının korkulacak bir hastalık değil alt edilebilir bir hastalık olduğu bilincini vermeliyiz. Bunun için farkındalık yaratacak etkinlikler; özellikle Liv Hospital Samsun’un şarkılarla türkülerle düzenlediği gibi organizasyonların yapılması moral motivasyon için mutlaka çoğaltılmalı. Böyle bir dinletiye ev sahipliği yapan Liv Hospital Samsun’a teşekkür ediyoruz” şeklinde açıklamada bulundu. Dinleti, Liv Hospital Samsun Genel Müdürü Akif Kırbaş ve İşletme Müdürü Fatma Tan Dürüst’ün sanatçılara, koro üyelerine ve konuşmacılara çiçek takdiminin ardından tüm Liv Hospital Samsun ailesinin sahneye çıkıp son şarkıyı hep birlikte seslendirmeleri ile son buldu.

23


GİYİNMEK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR! 24

İlkay Mavili Yılmaz Eğitim Koordinatörü – NLP Uzmanı

IŞIĞINIZI YANSITIN! Giyinmek kendini ifade etmektir. Giyinmek bir sanattır, hem sizin ruhunuza hem de sizi görenlerin gözlerine ve ruhuna iyi gelir. Güzel bir dış görünüş sessiz bir tavsiye mektubudur. Dış görünüş önemli değil diye düşünen var mı? Gerçekten önemli değil olsaydı uğur böceğini sevdiğiniz gibi; hamam böceğini de severdiniz. Olmak istediğiniz ‘Siz’e doğru çıkmış olduğumuz Bireysel Marka Yönetimi yolculuğumuzda eşsizliğimizin doğumu devam ederken; Sözsüz iletişimin araçlarından ‘kıyafet ve aksesuar yönetimi’ durağında yakıt almak için durduk. Zamana ve mekana bağlı kalmaksızın merhaba! Yazdığım her kelimem kendi değişim rüzgârına kapılmanız ve esintinizin gücünü artırmak için. Günün herhangi bir anında; metroda, otobüste, iş yerinde öğle arasında, bir doktor muayene sırasında beklerken, belki bir dinleme anınızda çayınızı veya kahvenizi yudumlarken bulunduğunuz yere ve yaşadığınız zamana konuk oluyorum. Bu dergi kelimelerimi, zamana ve mekana bağlı kalmaksızın sizlerle buluşturuyor.

Hiç düşündünüz mü ‘’Nasıl görünüyorsunuz?’’ En iyi görünen halinizi yakalamaya ne dersiniz? Kıyafetler ve aksesuarlar konuşur. Önce kendimize; sonra bizi gören herkese! Görüntü yönetimi her şeyden önce insanın kendisinde huzur ve emin olma duygusu yaratır. Görünüm ilk izlenim için %97 belirleyicidir. Görünümünüz logonuzdur. Ambalajımızdır. Ve unutulmamalıdır ki her şey içerden dışarıya doğru tamamlanır. Görüntü karakter, bilgi ve sevgi üzerine temellendirilmelidir. Yoksa en ufak bir darbede yıkılan karton kahramanlardan bir farkımız kalmaz. Evet, şıklık üzerinizde ki kıyafetten çok bir kişilik meselesidir. Nasrettin Hoca diyor ki ’’Ye kürküm ye’’ haklı tabi ki ilk izlenim de; lakin nereye kadar! Rumi’nin de dediği gibi ‘’İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır; görgüleriyle uğurlanır.’’


Şıklığın markası değil; tarzı vardır. Çok para ile stil sahibi olunmaz hatırlayın.Chanel der ki ’’Moda geçer, stil kalır.’’ Stil modayı kendinizin yönetmesidir. Saint Laurent’in şu sözünü sürekli hatırlamak gerekir; Bu bir moda değil tarz işidir. Moda gelip geçicidir. Ama stil sonsuza dek kalıcıdır.’’

1.Dekolte aman dikkat! 2.Zamanına göre giyin. Yazlık ve kışlıkları karıştırmamak; mevsimine göre giyinmek önemli. 3.Yerine göre giyin. Anahtar kelime, ‘’Nerede’’. Yaptığınız işe, içinde bulunduğunuz sektöre, pozisyonunuza ve hedeflerinize uygun giyinin. Profesyonel yaşamda görüntünüz mesajınızın önünde frapanlık, seksüalite, avamlık çağrıştırarak çıkmamalı. Ve yine şıklık bir davete, spora gider gibi gidilmemesidir. 4.Yaşına göre giyin. 5.Şıklığın markası değil; tarzı vardır. Çok para ile stil sahibi olunmaz hatırlayın. Chanel der ki ’’ Moda geçer, stil kalır.’’ Stil modayı kendinizin yönetmesidir. Saint Laurent’in şu sözünü sürekli hatırlamak gerekir; ’Bu bir moda değil tarz işidir. Moda gelip geçicidir. Ama stil sonsuza dek kalıcıdır.’’ Stil, modayı, estetiği kendince yorumlamak, karakter süzgecinden geçirmek; farklı ve özgün olabilmek, bizde olanı özgüvenle yansıtma biçimidir. Stil modadan etkilenir, lakin moda olan her şeyi benimseyip giymek değildir. Stiliniz yenilikçi mi, yaratıcı mı, klasik mi, spor mu, etnik mi, romantik mi olduğunuzu ortaya koyar. 1.Reklam panosuna dönmeyin. Reklam panosunu andıran logolu tişörtler, gözlükler, kravat, gömlek, ayakkabı ve kocaman tokalı kemerler. Giydiğiniz kıyafetin markasını kendinize saklayın. Marka logosu bir şıklık göstergesi değildir. Şıklığın markası değil tarzı vardır. Profesyonel Yaşamda Kıyafet ve Aksesuar Yönetiminde İmaj Kırıcılar Farklı desenli kıyafetleri karıştırmak, beyaz çorap, göğüs kıllarının gözükmesi, dar giysiler, boyasız ayakkabılar, takım elbise altında

spor ayakkabısı, yırtık, sökük kıyafetler, kaçık çorap, gömlek ve pantolon ceplerinin dolu olması, cüzdanın pantolonun arka cebinde olması, Kravatın Duracağı Yeri Bilmemesi, Yırtık Sökük, Rengi Atmış Giysiler yüzük parmağı dışında kullanılan yüzükler, abartılı ses çıkaran kolye ve küpeler, görünen yerde dövme, hızma, hal hal, mini etek; dekolte kıyafetler, toka, sandelet, açık bilekten bağlı ayakkabılar, hayvan desenli giysiler, plastik saatler, boyasız ayakkabılar, üzeri yazılı sloganlı tişörtler, açık renk giysi de özel çamaşırların belli olması, ceket, mont, kaban, vs. üzerinize oturmaması, kemerleriniz ayakkabı renginde olmalı. Tshirtlerin göbeğinizi sarması, enine çizgili kıyafetler (sizi şişman gösterir) ve daha birçok ayrıntı. Ve kalite bu ayrıntılara gösterdiğimiz ödünsüz özendir.

Kıyafet ve aksesuar seçimindeki küçük detaylar, sizi olduğunuzdan daha ince, uzun ve zarif gösterebilir. Nasıl mı? 1. Boyun, el ve ayak bileklerinizi açıkta bırakın. 2. Bayanlar, şifon, ipek, kaşmir gibi ince ve yumuşak dokulu kumaşları tercih edin. 3. Etek yerine, tek parça elbise giyin. 4. Ekose ve kareler sizi olduğunuzdan kalın ve kısa gösterir. Boyuna çizgili parçaları tercih edin. 5. Bayanlar, büyük çanta kullanın. 6. Vücudu çorap gibi saran kıyafetleri tercih etmeyin. 7. Bayanlar, nude (ten rengi) ayakkabı giyinin

Var olmak güzedir. Her insan parlamak, ışıldamak ister. Giydiklerimiz üzerimizde hayat bulmalı. Kıyafetlerimiz, aksesuarlarımız, kokumuz, makyajımız doğal bir parçamız olmalı, ışığımızı yansıtmalı. Moda geçer, stil kalır. Yol almak sürecinde işin sırrı bütünü yönetmektir. Stil bütündür. Yani kıyafetler tam, saç, makyaj, kişisel bakım, postür, konuşma, oturma, kalkma, yürüyüş, aksesuar ona eşlik etmiyorsa zihinlerde yer edilen bir stilden bahsedemeyiz. Stil karakterimizin, kişiliğimizin ve hayat duruşumuzun uyum, estetik ve ahenkle dış dünyaya yansıması demektir.

8. Monokrom yani tek rengin gölgelerini giyin. Siyah etek, siyah çorap ve siyah ayakkabı gibi. 9. Pantolonunuza ütü çizgisi yapın. 10. Ceket giydiğiniz zaman saçlarınızı boyun bölgenizde toplayın, ensenizi açın. 11. Bayanlar, V yaka tercih edin. 12. Bayanlar, aksesuarlardan yani işçi arılarınızdan destek alın. Uzun kolye ve fularlar kullanın. 13. Rengi kıyafetten ziyade aksesuarlarda kullanın. 14. Karışık ve büyük desenler yerine düz ve çizgili olanı giyin. 15. Pantolon ve ayakkabınız aynı renk olsun. 16.Erkekler takım elbisede siyah ve siyahi laciverti tercih edin. Açık gri takım elbise giymeyin. 25


Güçlü görsel kimlik için 10 tüyo 1.Kendinizi yansıtın. 2.Unutmayın, sevimlilik görüntüden üstün; açık; olumlu tutum. 3.Saçınızı ihmal etmeyin. Dee Meyers’in dediği gibi:’’ İnsanlar saçınızı incelemeyi bitirmeden; söylediğiniz hiçbir şeyi dinlemezler.’’ 4.Beden dili vasıtasıyla güç ve özgüven yansıtın.

belirlemesine izin vermeyin, kıyafetlerin “Sizin” değerinizi yansıtmasına izin verin. Şıklığın üzerinizdeki kıyafetten çok, kişilik meselesi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Kasma yapmaz, kat kat olup toplanmaz. Pantolonun paça boyu çok önemli. Paçalar ne çok kısa ne de çok uzun olup yığılma yapmamalı, ayakkabı tabanından 1-2 cm yukarıda bitmeli.

Kıyafet Ve Aksesuar Yönetimin De; Kendini Tanı

Giyimde Robin Hood Formülü İlk Adım: kamufle et

1. Aşamada aşağıda ki soruları cevaplamalıyız; - Ben kimim - Nasıl bir sosyal çevrem var

5.Görsel bir alamet-i farikanız olsun. 6. Sesinizi geliştirin.

- Ne tür bir iş yapıyorum? (Resmi bir ortam mı; daha rahat giyinilen bir ortamda mı çalışıyorum?

7.Modayı harfiyen takip etmeyin. -Beni neler mutlu ediyor? 8.Tutarlı olun.

İkinci Adım: güzel odaklan Örneğin beliniz kalın ve göbeğiniz var diyelim; kemer takıp çok dar kıyafetler giyip dikkati üzerinize çekmek yerine, o bölgeyi dökümlü ve asimetrik uzun parçalarla kamufle edin, yani gizleyin. Kalın bölgeleri kamufle etmenin en basit yolu; Koyu düz renk, akışkan kumaşlar, asimetrik, verev ya da dik çizgileri tercih etmek yani kesimler ve renklerle optik illüzyon yaratmaktır.

- Nasıl görünüyorum? 9.En iyi özelliğinizi vurgulayın. 10. Giyim tarzınızı iletişim için kullanın. Zira atalarımızın dediği gibi: ‘’Bir çivi yüzünden bir nal; bir nal yüzünden bir at; bir at yüzünden bir süvari, bir süvari yüzünden, bir savaş kaybederiz.’’ En güzel giysiniz öz güveniniz, en güzel aksesuarınız gülüşünüz ve en güzel ayakkabınız da zarafetiniz olduğu bilinciyle; iyi görünmenin kuralı kendini tanımak, vücudunu tanımak, öz güven inşası, doğru postür ve sonrada kıyafetlerinizin üzerinize tam olmasıdır. İnsanlar daha iyi görmek için değil daha çok parlamak için ışığa koşarlar. Daha çok parlamak için kıyafetiniz ışık olsun. ‘’Kimde muhteva (içerik) şekilden ağır basıyorsa yontulmamıştır. Kimde şekil muhtevadan ağır basıyorsa o yüzeye insandır.Kimde muhteva ve şekil aynı ağırlıktaysa o seçkin insandır.’’Konfüçyüs’ ün sözleriyle vedalaşırken; bir sonra ki buluşmamıza kadar seçkin kalın. ve unutmayın ki seçimleriniz stilinizi, stiliniz sizi yansıtır.’’

Kıyafetlerimiz davranışlarımızla, gideceğimiz yerle, değerlerimizle, hedeflerimizle bütünleşince anlam kazanır. Kıyafetlerimizi gideceğimiz yere; hedeflediğiniz Siz ’e uyumlu olmalı. Seçimizi yaparken sosyal ve iş yaşamınızı, olmak istediğiniz Siz’ i düşünün. Kıyafetlerin değerinizi

26

2. Aşamada aşağıda ki soruları cevaplamalıyız; - İş hayatımdaki hedeflerim ve amaçlarım neler? - Sosyal hayatımda ki hedeflerim ve amaçlarım neler? - Nasıl görünmek beni mutlu eder? Bu soruları yanıtlamak ve aradaki farkı görebilmek önemli. Çünkü Stil, bizde olanı dış dünyaya yansıtma biçimimizdir. 1. Kendinizi sevin; Çok zayıf veya kilolu olmak dünyanın sonu değil. Kendinizde beğendiğiniz yönleri ön plana çıkarın. 2. Kendiniz olun. Taklitlerden kaçının. Kopyadan orijinal olmaz. Bir kere geldiğiniz bu dünyada kendi eşsizliğinizi yansıtmak varken; başkası olmaya çalışmak kendi özünüzün intiharı değil de nedir? 3. Her şeyin başı öz saygı. 4. Vücut şeklini ve tipini tanıyın, vücut ölçünüzü bulun. Vücut şeklinizi ve tipinizi bilmek, fit görünmek ve bedeninizdeki güzel yönleri daha öne çıkarmak demektir. Kıyafetleriniz vücudunuza uyumlu olmalı. Aynaya baktığınızda kıyafet ‘tam bana göre’ demeniz demektir. Fışkıran ve taşan noktalarınız olmaması demektir. Mesela fit olmakla, dar olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Doğru ceketin içinde rahatsınızdır.

Kıyafet ve aksesuar seçiminde ki küçük detaylar, sizi olduğunuzdan daha ince, daha genç, enerjik ve zarif gösterebilir. 1. Cildinize, dişlerinize özen gösterin. İçten gülüş en güzel aksesuardır; tekrar hatırlatmak istedim. 2. Ruh, kalp, akıl ve beden bütündür. Ruhunuzun bedeninizi yakalamasını bekleyerek; kendinize özen gösterin. 3. Duruş her şey. Doğru duruş ve postürün önemini her daim hatırlayın. 4. Şıklığın kuralı basit: Az olan çoktur felsefesi. Çok olan da yoktur. Kuantum fiziğine göre atomun % 99. 9’u boşluktur. Ve her şey atomdan oluşmaktadır. Tasarımın altın kuralı bir şeye vurgu yapmak istiyorsan etrafında ki boşluğu artır. Ne kadar yalınsa o kadar etkili olur. Yalınlık doğruluğun mührüdür. Yalın olsun, ama anlamlı olsun. Leonardo da Vinci’nin dediği gibi ‘’Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir’’


Can Yücel’in dediği gibi; ‘’Boş ver yaşı başı Gönlün ne kadar şık ondan haber ver? Şöyle atıp koyu grileri sabahtan, Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?

Mükemmeli yakalayacağım diye ne kadar abartırsanız o kadar çok verdiğiniz mesajdan uzaklaşırsınız. Anahtar Kelime “Sadelik” 1. Renklerin etkisini es geçmeyin. Renkleri oluştur. Renklerin dili. Chanel’ in dediği gibi ‘’Dünyada ki en güzel renk, üstünüzde en iyi durandır.’’ Herkes her rengi kullanabilir, ama önemli olan ‘’Hangi tonu’’ sorusunun yanıtını bulabilmektir. Doğru renk yoktur; doğru ton vardır. 2. Kumaşını seç. Her şey kumaşla başlar. Doğru kumaş doğru giyinmenin ilk adımıdır. Kumaşa, dikişe ve ütüye özen gösterin. Dikişi kötü bir kıyafetin iyi görünmesi mümkün değildir. Bir kıyafetin kalitesini belirleyen şey o kıyafetin kumaşı, dikişi, kullanılan aksesuarların kalitesi ve kalıbıdır. Tıpkı ten uyumu gibi doku uyumu önemli. Kumaşları tanıyıp; doğru kumaşı seçebilmek gerekir. Doğru kumaşları birbirleriyle kombinlemek de önemli. 1. Gardrop detoksu Stili bir puzzle gibi düşünürsek, en önemli parçalardan biri de gardrobunuzdur. Gardrobunuzu da Ben AŞ.’nin yatırımı gibi düşünmek yerinde olur. Unutmayın ki kendinize yaptığınız yatırım gelecekte ki sizi belirler. Gardrobunuz da zamansız

ve klasik parçalar bulunsun. Bu nedenle alışverişinizi aceleye getirmemek gerekir. Akıllı yatırım için kendinizi, sosyal ve iş hayatınızı, stilinizi ve ihtiyaçlarınızı iyi analiz etmek gerekir.

şey aksesuarlardır.’’ Bütünü zirveye taşıyan detaylardır. İşçi arıların çok sade bir elbiseyi bambaşka bir havaya sokma güçleri vardır. İşçi arılar ekonomiktir, üreticidir, candır.

5N1K: Yani NEYİ alıyorum, NEYLE giyeceğim, NE İÇİN giyeceğim, NEREDE giyeceğim, NE ZAMAN giyeceğim’ Ve K… Kimin için değil! Elbette önce kendim için. K yani KAÇA.

Can Yücel’in dediği gibi; ‘’Boş ver yaşı başı Gönlün ne kadar şık ondan haber ver? Şöyle atıp koyu grileri sabahtan, Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?’’

Gardrop tıkış tıkış olmamalı. Göremediğiniz bir kıyafeti yaşamınızda kullanmazsınız. Sadık dostlarınız: ceket, elbise, pantolon. Bunların her sezon kullanılabilen, modası geçmeyen parçalar olması gerekir. Örneğin siyah elbise ya da siyah takım elbise. Tek bir hamleyle şık görülmenin en kolay yollarından biridir. Karl Lagerfeld de ‘’Bir kadın, siyah elbise ile asla fazla veya az şık giyinmiş olmaz’’ diyor. Siyah elbise zamansız ve şıktır. Anahtar Kelime ‘’Zamansız’’ 1. İşçi Arılarımız: Sadık dostlara eşlik eden, tamamlayıcı aksesuarlardır. Chanel’ in de dediği gibi ‘’Gelişinizi müjdeleyen ve gidişinizi geciktiren görünmez ve nihai

Kıyafetlerinizi aksesuarla güçlendirin. Aksesuarlarınız sizi anlatır. Saatiniz, gözlüğünüz, kemeriniz, ayakkabınız, fularınız, çorabınız, kravatınız, mendiliniz, kolyeniz, bilekliğiniz, küpeniz, kemeriniz, kol düğmeniz, düğmeniz vb. Herhangi birinin yaymış olduğu enerji bütünün enerjisini değiştirebilir. Oscar Wilde der ki ‘’İyi bağlanmış bir kravat hayata atılmış ilk ciddi adımdır.’’ Mesela düğmelerin kalitesi ceketin kalitesinin göstergesidir. Mesela burnu çok yuvarlak ya da küt olan ayakkabılar sizi kısa ve kalın gösterecektir. Veya bacak boyunuzun daha uzun görünmesini sağlayacak işçi arımız Nude ayakkabıdır. Veya aynı elbise veya aynı takım elbise ile üç farklı siz! Değişen sadece işçi arılarınızdır. 27


28


29


MUCİZEVİ KÜÇÜK İĞNELER VİTAMİN ENJEKSİYONU “Cildimiz vücudumuzun en büyük organı olup bizim de en değerli giysimizdir. Canlı bir yapı olduğu için beslenmeye ihtiyacı vardır. Düzenli ve yeterli uyku, yeterli su içilmesi, dengeli beslenme, güneş ve sigaradan kaçınma ve gerektiği kadar nemlendirme cildimizin olmazsa olmazları. Bunun yanında ihtiyacı olan maddelerin cilt içine enjeksiyonları ile ek bakım sağlanmış olur. 30

Medikal Estetik Uzmanı Dr. Beste Odabaşı vücuda yapılan vitamin enjeksiyonu hakkında bilgi verdi;

HA BER


29

BESTE ODABAŞI HABER

Depo halde uygulanan çoklu vitamin, mineral tuzları, çapraz bağları olmayan hyalüronik asitler, amino asitler, glikoz, antioksidanlar sayesinde ihtiyacı olan maddeler verilmiş olur. Böylece cilt nemlendirilmesi, sıkılaşması, netlik ve parlaklık kazanması, yaşlanmaya karşı dayanıklılığı arttırılmış ve sağlanmış olur.

VİTAMİNLER Cildin pigment ve yaşlılık lekelerini açan, yenileyen C vitamini, Kırışıklıklara karşı E vitamini, Yaşlanma sürecini yavaşlatan A vitamini, Hücre yenilenmesini sağlayan B3 ve B9 vitaminleri sayabiliriz.

KİMLERE UYGULANABİLİR, İŞLEM SIKLIĞI NEDİR Her yaş grubuna ve her cilt yapısına güvenle uygulanabilir. Kişinin cilt yapısına göre ve yaşına göre uygulama sıklığı değişkenlik gösterir.

MİNERALLER Mineraller vücudumuzda vitaminler ile çalışırlar. Güzellik söz konusu olunca, öne çıkanlar; çinko, silis, selenyum ve kükürttür. Bunların haricinde kalsiyum, magnezyum ve bakır da güzellik için faydalı minerallerdir.

VİTAMİN AŞISI (YÜZ MEZOTERAPİSİ) HANGİ AMAÇLARLA UYGULANIR Çevresel faktörler ve güneşin etkisiyle nemini kaybetmiş, gözenekleri genişlemiş, sarkmaya eğilimli ve hassaslaşmış ciltlere önerilir. Güneşe ve solaryuma çok sık maruz kalan, genetik olarak kuru cilde sahip olan, sigara ve/veya alkol kullanan, yoğun çalışma temposu nedeniyle cildine özen gösteremeyen kişiler mezolift yani yüz mezoterapisi uygulamasından yararlanırlar.

HYALURONİK ASİT Cildin yeniden nemlendirilmesi ve gençleştirilmesini sağlar. Vitamin iğnesi ya da Yüz Mezoterapilerinde genellikle hyaluronik asit bulunur. Hyaluronik asit, mezoterapi içeriklerinde farklı oranlarda kullanılabilir. AMİNO ASİTLER Peptitler; antibakteriyel, antibiotik ve iltihap önleyici etkiye sahip amino asitlerdir. Peptitler kırışıklıkların düzeltilmesi olarak kullanılır. Bazı peptidler cildi nemli tutar, bazıları sıkılaştırır. Kozmetiklerde ismi yaygındır.

VİTAMİN AŞISI HANGİ BÖLGELERE UYGULANIR Yanaklar, alın, göz kenarları, dudak üstleri, çene, boyun ve dekolte bölgesine olduğu gibi el üstlerine uygulanır. Başka başlıklar altında Saç dökülmesini önlemek için ve vücutta bölgesel incelme, selülit tedavilerinde de kullanımını bulabilirsiniz.

GIDI VE YANAK YAĞLANMALARINDA MEZOTERAPİ Çene altındaki yağ dokusu fazlalığı çoğunlukla yağ ya da genetik olgulardan oluşan rahatsız edici bir durumdur. Cildin yaşlanmasından dolayı çene altında görünen bu yağ dokusunun daha sarkık görünmesine neden olur. Yanaklardaki aşırı yağlanma, yüzün çene hattının kaybolmasını, yüzün geniş görünmesini ve şeklinin deforme olmasını sağlar. Bu problemlerde mezoterapi yöntemi ile uygulanan içerikler kullanılır. Çene altındaki yağların bulunduğu bölgeye küçük miktarlarda enjeksiyonlar ile yağ erimesi sağlanabilir. Hekim tarafından poliklinik ya da hastane şartlarında yapılır. Enjeksiyonlar 10 gün aralıklarla ortalama 5 seans uygulanır. Uygulamadan sonra normal hayata geçilir”

31


“SAMSUN’DA ÇOK ÖZEL BİR TİYATRO SEYİRCİSİ VAR” MEHMET YILDIZ RÖ POR TAJ Haber: Yasir BABA Fotoğraf: Yasir BABA

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? MEHMET YILDIZ: 1976 yılında doğdum. Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölümü mezunuyum. 2000-2001 yılından beri Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyorum. Sanatçıyım. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde Geleneksel Türk Tiyatrosu Tipleri üzerine yüksek lisans eğitimi aldım. Evliyim. 2 tane çocuğum var. Tiyatro oyunculuğunun yanında rejisörlük yapıyorum. Oyun oynamaktan keyif alıyoruz ama yönetmenlik de bizim için ayrı keyif. Tiyatro sanatçıları alarak bizler hayata dair, gündeme dair, yaşadığımız şeylere dair söyleyecek bir sözümüz varsa; bunu tiyatro yönetmenliği ile yapabiliriz. Çünkü oyuncu olarak biraz yönetmene bağlıyız. Çünkü reji yönetmenin, hayal dünyası yönetmenin, onu kurgulandığı dünyada, onun bulduğu metin üzerinden insanlara, hayata söylemek istediğim bir mesaj var. Bunu da yönetmenlik, rejisörlük koltuğunda yapabilirsin.

32

Erzurum Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Mehmet Yıldız, Reşat Nuri Güntekin’in unutulmaz eseri Hülleci’yi sahnelemek için Samsun’da. Kasım ayında sahnelenecek Hülleci Oyununu HaberHayat Dergisi’ne anlatan Tecrübeli Sanatçı, tiyatro ve televizyon dünyasıyla ilgili dikkat çeken açıklamalar yaptı.


HABERBHAYAT: Peki, Yönetmenlik mi oyunculuk mu? MEHMET YILDIZ: Bunlar o kadar ayrılmaz ki; sahnede bir bütünsünüz. Sahnede mutlusunuz. Sahnede oyun oynamaktan keyif alıyorsunuz. İnsanlara sesinizle, nefesinizle, bedeninizle duygunuzla bir şeyler anlatıyorsunuz. Bu çok keyifli bir şey ama diğer taraftan da şu var; hayata dair, yaşanmışlıklara dair bir şeyleri de rejisörlük yaparak anlatabiliyorsunuz. Öyle bir çıkmazı var. Ne oyunculuk ne de yönetmenlik gibi politik bir cevap da vermek istemiyorum ama… Sahnede oyunculuk olarak mutluyum. Sahnede oyuncu olarak heyecanımın duygumun, sesimin seyirciye ulaşması beni mutlu ediyor. Haz duyuyorum. Ana mesleğim o. Sanatçıyım/ Oyuncuyum ben. HABERHAYAT: Kaç seneden beri rejisörlük yapıyorsunuz? MEHMET YILDIZ: 2009’dan beri oyun yönetiyorum. Her sezon olmasa da 2 yılda bir 3 yılda bir oyunlar yönetiyorum. Sadece Devlet Tiyatrosu’nda da değil; özel tiyatrolarda da oyunlar yönetiyorum. HABERHAYAT: Samsun’da bulunma nedeniniz nedir? MEHMET YILDIZ: Samsun’da 6.cısı düzenlenen Tiyatro Köyü’ne katıldım. Karadeniz Tiyatro Birliği’nin (Katip)’in düzenlediği Tiyatro Köyüne katıldım. Bu tiyatro köyünde ‘Geleneksel Türk Tiyatrosu Metinlerine Çağdaş Yorumlar’ üzerine bir reji atölyesi yaptık. Yaklaşık bir 10-15 kişi katıldı. Samsun’dan ve civar illerden tiyatro yapan veya yapmak isteyen kişilerdi bunlar… Bu noktada onlarla bu çalışmayı yaptık; zaten KATİB’in yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımız Amasya Üniversitesi’nin düzenlediği tiyatro günlerinde Hakan Kolap’ın yazdığı ve benim yönettiğim ‘Koleksiyoncu’ adlı oyunu seyrettiler. Biz orada açılış oyunuyduk. O oyunu seyrettikten sonra böyle bir şeye karar verdiler. Geçen mayıs ayında böyle bir şeye karar verdik. Temmuz ayının son haftasında Atakum Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi’nde bu atölye çalışmasını düzenledik. Sonra da burada arkadaşlarımızla tanıştık. Kaynaştık. ‘Hülleci’ oyununu da çalıştık. ‘Hülleci’ oyunu geleneksel Türk Tiyatrosu ögeleri kullanılarak yazılmış güzel bir komedi. Ben de 2015 yılında Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda ‘Hülleci’ oyununu yönetmiştim. O yüzden burada da anlattım. Böyle bir oyun, böyle bir reji yapılarak düzenlenebilir. Hala günümüze söylediği çok şey var. Özellikle kadın sorunu üzerine… Kadının boşanmasının bir erkeğin dudağından çıkacak ‘boş ol’ kelimesine bağlı olmaması gerektiğini belirtiyor. Resmi nikahın sebebi önemini anlatıyor. Boşanmaya iki tarafından karar vermesi gerektiğini vurguluyor. Bu noktada özel bir oyun. Günümüze söylediği hala çok şey var. Hülleci’yi burada(Tiyatro Köyü) çalışmıştık.

Sonra özel bir tiyatrodan Cumhur Bey ve Metin Beyle böyle bir çalışmaya girdik. Oyuncularımız Samsunlu. Samsun’da tiyatroculuk yapan, öğretmenlik yapan, kendi özel işinde çalışan olmak üzere geniş yelpazesi olan bir ekibimiz var. HABERHAYAT: Samsun’daki Tiyatro Dünyasını nasıl buldunuz? MEHMET YILDIZ: Ben zaten Devlet Tiyatrosu’nun turneleri kapsamında Samsun’a geliyordum. İyi bir seyircisi var. Samsun’daki özel tiyatrolar ve Samsun’da tiyatro yapan insanlar, çok iyi oyuncular ve bundan da öte çok iyi bir seyirci yetiştirdiği bir gerçek. Bu noktada Samsun’daki özel tiyatroların önemi ve değeri çok büyük… Bizim ekibimizde çok geniş bir yelpazeden oluşuyor. Farklı meslek gruplarında bulunan ağırlıklı olarak orta yaşlı ve haliyle deneyimli bir tiyatro ekibimiz var. Oyuna hazırlanırken birbirimizin deneyimlerinden yararlanıyoruz. Ben, Hülleci Oyununu zaten üç yıl önce hem oynayıp hem de yönetmiştim. Burada da, Samsun’daki ekibimizle beraber sahneye taşıyacağız. Kasım ayının ilk haftası bir aksilik olmaz ise prömiyer yapacağız.

HABERHAYAT: Bir sanatçı gözüyle Samsun basınını ve Haber Medya Grubunu nasıl değerlendiriyorsunuz? MEHMET YILDIZ: İlk geldiğimde, ‘Bu kocaman lüks binanın bodrum katında bir yerle’ karşılaşacağımı düşündüm. Ama sonra bu binanın 2 katının tamamen Haber Medya Grubu’nun olduğunu gördüm. Bakınca, Haber Radyo’nun ayrı teknolojiyle donandığını, Haberasks TV’nin stüdyolarının çok güzel dizayn edildiğini gördüm. Haber Gazetesi ile HaberHayat Dergilerinin kendilerine özel ayrı ayrı yerleri olduğunu öğrendim. Çok şaşırdım ve bunu beni binayı gezdiren arkadaşla da paylaştım. Çünkü biz hemen hemen her ilde bu tarz programlara ve söyleşilere katılıyoruz. Gerçek manada derme çatma oluşturulan ve tüm birimlerin bir arada olduğu kuruluşlar görüyoruz. Bu manada Haber Medya Grubu’na ve bu işin arka planında olanları gerçekten tebrik ediyorum. . Yerel bir kuruluş olmalarına rağmen bu özellikleriyle ulusal olmayı bence fazlasıyla hak ediyorlar.

HABERHAYAT: Oyundan biraz bahsedebilir misiniz? MEHMET YILDIZ: Oyun aslında Cumhuriyetin ilk yıllarında bir devlet politikası olarak yazılmış. Kadına değer verilmesi, resmi nikahın anlatılması için… Devlet, yeni kurulan bir Cumhuriyetin ne demek olduğunu anlatmak için tanınmış yazarlarına bu tür şeyler yazdırıyordu bir politika. Hülleci de o dönemde yazılan bir oyun. Kadına Medeni Kanunu’la verilen eşit hakların anlatılması amaçlanmış. Oyunun en güzel tarafı, hikayenin tamamen bu coğrafyanın hikayesi olması… Orta oyunu tipleri sahnede, geleneksel bütün öğeler kullanılmış. Aynı zamanda Batı tarzı komedi tekniğiyle yazılmış. Dolantı komedisi diyoruz biz buna. Başarmak çok bunu. Zaten bunu başarınca da Reşat Nuri Güntekin oluyorsunuz. Reşat Nuri Güntekin dediğimizde aklımıza onun meşhur romanları geliyor ama o aslında çok büyük bir tiyatro yazarıdır. Balıkesir Muhasebecisi ve Hülleci bunlara örnektir. Ayrıca kendi yazdığı romanlarını da yine kendisi tiyatro oyununa çevirmiştir. Güntekin, tiyatroyu çok sever. Hülleci’de asla dinsel öğelere ve imamlara yönelik bir eleştiri söz konusu değil. Oyunda Sadece sahte bir imam var. Oyun, “Sahtelere inanmayın, ihtiyacınızı devletin yetiştirdiği imamlarla giderin mesajı veriyor” Bu bakıma özel bir oyun.

33


HABERHAYAT: Samsun hakkındaki İzlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız? MEHMET YILDIZ: Cumhuriyetin kuruluşuna giden ilk adımın atıldığı 19 Mayıs 1919 tarihi Samsun’a çok katıyor. Bunun yanında Samsun’un sanat dünyasının büyüyor olması… Özel tiyatroların Samsun’un kendi sanatçılarını ve güzel seyircilerini yetiştirmesi… Eminim devletin birçok kurumu buna destek veriyordur. Ayrıca ulaşım açısından tramvay da bu şehre çok şey katıyor. Öte yandan maalesef Samsun’u son zamanlarda üçüncü sayfa haberlerinde sıkça görmeye başladık. Büyümeden kaynaklı yaşanan göçün verdiği kötü etkileri neticede bunlar. Keşke olmasa ama maalesef oluyor. Onun dışında çok keyifli ve güzel bir şehir Samsun. HABERHAYAT: Türkiye’de tiyatro ve dizi oyunculuğunu nasıl değerlendiriyorsunuz? MEHMET YILDIZ: Bu ikisini birbirinden ayıramayız. Çünkü her ikisi de özünde oyunculuk. Şimdi tiyatro eğitimi almış biri dizide oynamasın mı? Ya da hiç tiyatro eğitimi almamış bir kişi sahneye çıkmasın mı?

34

Şöyle bir gerçek var ama; televizyon dünyası olaya biraz kapital bakıyor. Belki öyle de olmalı; bu konuya pek hakim değilim. Yani şampuanı, kremi, parfümü vb. satmak için o mecrayı kullanmak zorunda. Tiyatro bu noktada ayrılıyor. Tiyatro kendi inandığı duyguyu düşünceyi fikri anlatan bir sanat. Peki, bizler dizi sektöründe olmalı mıyız? Evet, olmalıyız. Çünkü bizler sinemadan, televizyondan kazandığımız paraları yine tiyatroya yatırıyoruz. Yüzlerini dizilerden çok iyi tanıdığımız birçok insan, zaten ya Şehir Tiyatrolarında ya da Devlet Tiyatrolarında varlar. Buralarda olmasalar bile, İstanbul’da kiraların çok yüksek olduğu semtlerde bulunan tiyatrolarda sahne, dekor ve oyuncu parasına aktarıyorlar. Bundan dolayı tiyatro eğitimi almış sanatçıların Türkiye’nin en ücra şehirlerine tiyatroyu taşıyabilmeleri adına dizi ve sinema sektöründe olmaları gerekiyor. Televizyon programlarına ulaşma çok kolay. Evinizde en rahat kıyafetleriniz üzerinizdeyken bir kumanda yardımıyla dünyayı karşınıza alıyorsunuz. Bir tıkla her şey önünüze geliyor. Bu zamanda bunun önüne geçilemez. Buraya yer almayalım, etmeyelim diyemeyiz. Dünya bunu gerektiriyor.

Diğer taraftan, geçen yıl Devlet Tiyatrolarında resmi rakamlara göre 2 milyonunun üzerinde bilet satıldı. Televizyonun getirmiş olduğu rahatlığa rağmen oluyor bu. Tiyatro, belirli bir zaman ve masraf gerektirmesine rağmen bu ülkede durmaz, ilerler. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı? MEHMET YILDIZ: Öncelikle beni konuk olarak davet ettiğini için Haber Medya Grubu’na ve Samsun HaberHayat Dergisi’ne çok çok teşekkür ederim. Gerçekten çok güzel dizayn edilmiş bir ortamda çok güzel insanlarla dolu bir yer. Profesyonel bir tiyatro oyuncusu olarak, bu işi profesyonelce yapan sizlerle daha çok iletişim kuracağız, daha çok birlikte çalışacağız. Aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağlayacağız ki; toplum olma özelliğimizi kaybetmeyelim. Kadınlara daha çok önem vereceğiz. Onların anaç ruhlarını, anne olduklarını unutmayacağız. Çünkü toplumu geliştirenler kesinlikle kadınlardır. Kadın gelişirse toplum gelişir. Ve hep tiyatro izleyeceğiz. Hep elimizden geldiği kadarıyla hep tiyatronun içerisinde olacağız.


35


TÜM DÜNYADA SON DÖNEMLERİN EN “TREND” KAVRAMLARINDAN BİRİ DE TREND Hayatımızı trendlere göre şekillendiriyor, “trendsetter”ların bir dediğini iki etmiyoruz. Modadan sinemaya, dekorasyondan mimariye kadar hayatın hemen her alanında yükselen trendleri yakalamaya, uygulamaya çabalıyoruz. Ayşenur Akça

Siz de bugünlerde anti-aging programlarına katılıyor, detoks kürleri yapıyor ve ekolojik ürünlerle mi besleniyorsunuz? Ya da evinize hırsızları polise bildiren akıllı cihazlar mı yerleştiriyorsunuz? O zaman ya sağlıklı yaşam ya da yüksek teknoloji trendinin etkisi altında kaldınız demektir... Çünkü hepimiz trendlerin peşinde savrulup gidiyoruz. Trendleri yakından takip etmeye, yakalamaya, uygulamaya çalışıyoruz. Müzikte, sinemada, giyimde, yeme içmede yaptığımız birçok egzersiz eğilimin ne olacağına karar verenler ne diyorsa onu benimsiyoruz.Pilates tüm vücudu içeren egzersizler yaratmak için zihin ile vücudu bir araya getirir. Her egzersiz nefes, düzgün duruş ve verimli hareket modellerine dikkat edilerek gerçekleştirilir. Pilates kalbi güçlendirir, dengeyi geliştirir, koordinasyonu artırır ve stresi azaltır. Egzersizler 7’den 70’e herkes için tatmin edici, etkili ve uygundur. Pilates daha iyi hareket etmeyi öğrenme üzerine odaklanır, bu nedenle faydaları günlük yaşamda hissedilir.Pilates fitness merkezlerinde, özel stüdyolarda, rehabilitasyon kliniklerinde, hastanelerde hasta veya son derece formda olan her tür müşterinin sağlığını ve refahını geliştirmek 36

üzere kullanılmaktadır. Günden güne daha fazla insanın katımlıyla, Pilates gelişmeye ve gücünü daha iyi kullanarak, daha kolay ve zarafetle hareket etmek isteyen herkesin ihtiyaçlarına göre evrim geçirmeye devam etmektedir.Pilates metodu bütünsel sağlığa giden yolu göstermektedir. Bilinçsizce tekrar edilen fiziksel bir egzersiz türü değildir. Pilates sağlıklı yaşama bütünsel bir bakış ve yaşam boyu gelişim yöntemidir. Pilates, Kontroloji Yoluyla Yaşama Dönüş adlı kitabının ilk paragrafında şöyle yazmıştır; “Fiziksel zindelik mutluluk için ilk gereksinimdir. “Bizim fiziksel sağlık anlayışımız, gündelik ve rutin işlerimizi içten gelen bir tat ve zevk duyarak, doğal, kolay ve tatminkar bir şekilde yapabilme kabiliyetine sahip, zihni kuvvetli ve bütün kısımları eşit ölçüde gelişmiş bir vücuda erişmek ve bu vücudu korumaktır.”


Joseph Pilates, egzersizlerini şöyle tanımlamıştı: “Sadece üç derste farkı hissedecek, on derste farkı görecek ve 20 derste tamamen farklı bir vücuda sahip olacaksınız”. Pilates egzersizlerinin amacı; karın ve sırt bölgelerini eşit oranda güçlendirip, vücudumuzun üst kısmında sağlam bir iskelet oluşturmaktır. Pilatese göre vücut merkezi, derindeki kaslarla bel kemiğine en yakın kaslardan oluşur. Klasik egzersizlerde zayıf kaslar zayıflama, güçlü kaslar güçlenme eğilimindedir. Bu da dengesiz adale yapısına, kronik bel ağrısı ve sakatlıklara yol açabilir. Pilates’te kas yapısı bir bütün haline getirilir. Kilo vermeseniz de ince görünürsünüz. Sakatlanmaları zorlaşır. Dayanıklılık artar, metabolizma hızlanır. Her 10 kişiden 8’i, yaşamının bir döneminde, iskelet ve kas sistemi sorununun etkisi altında kalıyor. Omurganın düzgün kullanılmadığı, vücut dengesinin bozuk olduğu oturuş şekilleri, duruş bozuklukları, yanlış oturuş pozisyonlarında uzun süre kalınması ve tekrarlanan hareketler; kaslarda gerilme, yorgunluk ve stres giderek ağrılı kas spazmlarına yol açıyor. Sonucunda kişilerde sırt ve boyun ağrıları şikayetleri ortaya çıkıyor. Kimler Yapabilir? Pilates egzersizleri her yaştan insanın rahatlıkla uygulayabileceği bir egzersiz sistemdir. Ayrıca Pilates egzersizleri engelli bireyler adapte edilebilir böylece fiziksel ve zihinsel rahatlama, uyum ve vücut farkındalığı sağlanabilir. Dansçılar ve sanatçılar tarafından özellikle tercih edilmektedir çünkü kas gelişimini sağlarken kasları kalınlaştırmadan sıkı bir görüntü sağlamaktadır.Ayrıca Pilates

duruş bozukluklarının tedavisinde, esneklik kazanmada ve denge gelişiminde, sakatlık rehabilitasyonunda etkili olarak kullanılabilmektedir.Hamile kadınlarda konsantrasyon ve nefes çalışmalarından programlı olarak yararlanabilirler. Pilates haftada 4 gün ve 30 dk düzenli uygulanarak, dayanıklılığı, vücutla ilgili farkındalığı ve kas kuvvetini arttırmaya yarayan bir egzersiz yöntemidir. -Hareketler akıcı, nefes alıp vermekle kombine ve temel sutunu bozmadan yapılır. -Dansçılarda, tenis, yüzme ve beyzbol gibi sporlarda çok faydalıdır. -Kronik bel ve boyun problemi olan hastalarda ağrıların ciddi derecede azalmasını sağlar ve problemin nüks etmesini önler. Çağımız toplum hayatında, günlük iş temposundan doğan asosyalleşme ve yabancılaşma sorunlarına hareketsizlik de eklenince “OBEZİTE”, “modern insanın” önemli bir sorunu haline geldi. Uzun ve stresli çalıma saatlerinde bilgisayar başında kahve ve kek eşliğinde sürdürülen ofis hayatı bu konuda etkili oldu. Tüm iletişimini bilgisayarlar ve cep telefonları aracılığı ile sürdüren çağımız insanını her pazartesi günü başlamayı planladığı diyet reçeteleri de kurtaramadı.Sanayi toplumunun bu sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla sunulan karmaşık sosyal faaliyetler de pek faydalı olmadı. Sistem insanları salata ile beslenmeye teşvik ederken her gün mantar gibi biten fast-food zincirleri etkisini daha da arttırarak yeni beslenme alışkanlıklarını bizim gibi ülkelere de pazarlar duruma geldi. Batının sağlıksız beslenme alışkanlıklarının yanında tüm bunlara reçete olabilecek. Pilates gibi yöntemleri de öğrendik. Ancak pek

çok şeyi araştırıp öğrenmek yerine kulaktan dolma bilgiler ile öğrenmeyi alışkanlık edinmiş toplumumuz, bu konuda da ne yazık ki ikinci yöntemi tercih etti. Herkes birden bire pilates uzmanı kesildi. Spor salonu açmak, zayıflama kampları düzenlemek ve tabi ki Pilates bu konudan bir haber insanların elinde bir rant aracına dönüştü.Gündelik yaşantımızda yaptığımız her hareketleri gerek kontrollü gerekse kontrolsüz tamamını pilates bünyesinde toplarsak hem fiziksel anlamda hem de ruhsal yönden daha fazla ilerlediğimizi görmemiz mümkün olabilir. Egzersizlerimizde öncelikle bedenimizin tüm kontrolünün bizde olması gerekir. Örnek verecek olursak karın bölgemizi çalıştırdığımız bir egzersizde bacaklarımıza tam hakim değilsek ve kontrolümüz dışına çıkarsa karın bölgemize yaptığımız egzersizden tam verim almamış olacağız. Bunun diğer bir nedeni ise aynı anda zihnimizide kontrol altına alamamızdır. Bedeni kontrol altına almanın diğer bir yolu ise nefestir. Aslında egzersizin temelini olışturan faktördür.Bu nedenle nefesimizi her aldığımızda ve her nefes tutuşumuzda aynı zamanda da irademize hakim olmuş oluruz. Doğru ve derin nefes almayı tamamen öğrendiğimizde biliriz ki gevşemeyide öğrenmiş oluruz. Bir başka değişle nefes alıp verme bir gevşeme yolu olduğu gibi gevşeme egzersizleri içinde, egzersizin büyük bir parçası olarak da kullanılacaktır.Pilates’e göre: devamlı, düzenli ve akılcı bir şekilde yapılan vücut geliştirme sayesinde günlük işlerimizi daha kolay, daha doğal ve daha doyurucu bir hale getirmek mümkündür. Pilates’ in özünde, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşama ulaşmanın ve yaşamdan maksimum doyum kazanmanın ipuçları olduğu unutulmamalıdır. Pilatesli günler 37


İŞ KAZALARININ YAŞANMAMASI İÇİN DENETİME HAZIR OLUN A Sınıfı İş Güvenlik Uzmanı Murat Özbalcı, iş sağlığı ve güvenliği denetimlerinin gerekliliği hakkında konuştu. Özbalcı, iş dünyasının denetimlere her an hazır olması gerektiğini vurguladı. Yasir BABA ÜLKEMİZDE DENETİMLER SEVİLMEZ “Denetimler bizim içindir” diyen Özbalcı, “İş dünyası, çalışma hayatının yetkililerce denetlenmesinin sıklaştığının farkında. Özellikle yapı işleri sektöründe denetim geçirmeden neredeyse hiçbir proje tamamlanmıyor artık. Geçmiş tarihlerde neredeyse sadece şikâyet üzerine yapılan denetimler artık bir program dâhilinde yapılmakta. Örneğin, son denetim programı Samsun İlinde yapı işleri sektöründe yapıldı. Hepimiz biliyoruz ki; ,ülkemizde genel olarak ceza korkusu ile denetimlerden çekinilir, istenmez. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği konusunda hesap verme pratiğinin henüz gelişmediğinden bu konu özel olarak istenmez. İşverenler bu yeni konunun inceliklerine henüz tam hakim olmadıkları ya da olamadıklarından iş sağlığı ve güvenliği denetimleri istenmeyen denetimlerin üst sıralarındadır” şeklinde konuştu.

HA BER EN BÜYÜK SORUN STANDART EKSİKLİKLERİ Standart eksikliklerinden dolayı denetimlerden hoşlanılmadığını söyleyen Özbalcı, “Bilenler bilir; bizim meslekte yan inşaata/ fabrikaya denetim gelmişse hemen bir hareket başlar daha önceden yapılmış uyarılar gözden geçirilir eklenecekler varsa irdelenir ve hafifte olsa bir toparlanma olur. Moral arayışı için ‘Bize de gelirse çok ta kötü değiliz değil mi hocam? gibi sorular sorulur Ancak müfettiş beyler ve bayanlar iyi insanlar olsa da istenmezler. Çünkü kimse denetlenmeyi sevmez. Genelde bu konuda kendine güven azdır. Oldukça denetime tanık olmuş bir uzman olarak müfettiş denetimlerindeki en büyük sorunun standart eksikliği olduğunu söylemek zorundayım. Yapılan denetimlerin kişilerin ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olmasına göre değişmemesi gerektiğini düşünüyorum. Standartın denetmenlerin kişiliklerine veya psikolojisine göre değişebiliyor olmaması gerekir. Bu olgunun sahadaki yansıması, denetimlerin gerginliğini artırabilen bir unsur olmaktadır” diye konuştu.

38


UYUM SÜRECİ BİTTİ

DENETİME HER AN HAZIR OLUNMALI

İş sağlığı ve güvenliği yasasında uyum sürecinin bittiğini söyleyen Özbalcı, “6331 ilk yasalaştığı dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, denetimlerinin hedefinin ceza değil işverenleri bilinçlendirmek olduğunu açıklamıştı. Bu dönem belki de hedeflenen sürenin de üstünde sürdü hatta öyle bir noktaya geldi ki; denetimlerin ceza getirmediği sadece uyarı olduğu fikri yaygınlaşmaya başladı. Ancak son dönemlerde yaptırımlar başladı para cezaları, iş yeri mühürleme gibi uygulamalarla karşılaşan işverenler biraz da şaşkın bir biçimde denetimden çekinen kimliğine geri döndürdü. Artık yaklaşık 6 yıllık iş sağlığı ve güvenliği yasasına uyum ve tanıtma sürecinin sonuna gelinmişti, cezalar gelmeye başlamıştı” dedi.

İş yerlerinin denetimleri için her an hazır olması gerektiğini hatırlatan Özbalcı, “Aslında hiçbir ceza iş kazalarının getireceği sonuçlardan daha ciddi olamaz. Her işyeri her işveren her an denetim gelecekmiş gibi hazır olmalıdır. Denetime hazır olmak iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı önlemleri almış olmak demektir. Bütün önlemlerin mevzuatlara göre alınmış olması demek aynı zaman da bir talihsizlik eseri oluşabilecek bir kazada hukuk önünde de sağlam olmak demektir. İşveren, üzerine düşenler görevleri yerine getirdikçe yasalarla kendisine sağlanmış olan, iyi niyetsiz ve kurallara uymamakta direnen çalışanlara yaptırım uygulama hakkını da rahatça uygulayabilmektedir. Sağlık ve güvenlik kurallarının aslında kendisi için olduğunu

bilen çalışanlarda iş yerlerine olan saygısı ve bağlığı da arttığı bilimsel ispatlanmış bir gerçektir. Bizden daha gelişmiş ülkelerde devlet denetimleri işverenin kendisi tarafından davet edilmektedir. Hatta birçok toplumda iş sağlığı ve güvenliği ekiplerinin çalışmaları dahil tüm iş yerini saha ve evraksal denetime tabi tutup bir müfettiş geldiğinde veya daha kötüsü bir iş kazası olduğunda ne gibi sorunlar olabileceğini işverene raporlayan gizlilik ilkesine bağlı özel bağımsız denetim kuruluşları da bulunmaktadır. Denetimlerden çekinerek huzurlu bir yaşam sürdürmek mümkün değildir. En doğru yol her zaman hazır ve sağlam olmaktır. Herkese kazasız belasız çalışmalar dilerim” ifadelerini kullandı. 39


‘ARA’MIZDAN AYRILDI Ara Güler... Türkiye’nin görsel tarihine büyük katkı bırakan usta yetenek. Yakın tarihimize çektiği fotoğraflarla adını yazdıran duayen foto-muhabiri Ara Güler, 17.Ekim.2018 tarihinde aramızdan ayrıldı. Biz de, sizler için Ara Güler’in hayatını ve başarılarını derledik.

40


1928’de İstanbul’da doğdu. 1951 yılında Getronagan Lisesinden mezun oldu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalıştı. Yine aynı yıllarda Muhsin Ertuğrul’un açtığı tiyatro kurslarına devam etti. Amacı rejisör veya oyun yazarı olmaktı.

Dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısı Gazetecilik yaşamına 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Bu yıllarda Ermenice gazete ve edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlandı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam ediyordu. 1961 yılına kadar Hayat dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak çalıştı. 1961’de İngiltere’de yayınlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı.

Fotoğrafları Fransa, ABD ve Almanya’da

ASMP’ ye Türkiye’den tek üye Aynı yıl ASMP’ye (Amerika Dergi Fotoğrafçıları Derneği) kabul edildi ve bu kuruluşun Türkiye’den tek üyesi oldu. Fotoğraf dünyasının çok önemli yayınlarında fotoğrafları kullanıldı, kendisinden bahsedildi. ABD’de, Almanya’da, Paris’te çeşitli sergiler açtı. Bu arada, Bertrand Russel, Winston Churchill, Arnold Toynbee, Picasso, Salvador Dali gibi birçok ünlünün fotoğrafını çekti, röportajlar yaptı. 1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin foto muhabirliği dalındaki birincilik ödülünü aldı.

1980’de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılık tarafından kitap haline getirildi. 1986’da Hürriyet Vakfı’nca basılan, Prof. Abdullah Kuran’ın yazdığı Mimar Sinan kitabını fotoğrafladı. Bu kitap 1987’de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı. 1989’da Hil Yayınları Ara Güler’in Sinemacıları kitabını yayınladı. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları, 1992’de Fransa’da Edition Arthaud, ABD ve İngiltere’de Thomas and Hudson, Singapur’da Archipelago Press tarafından Turkish Style başlığıyla, Fransa’da ise Albin Michel yayınevi tarafından Demeures Ottomanes de Turquie adıyla yayınlandı. Dünya Şirketler Grubu 1994’te Eski İstanbul Anıları, 1995’te Yitirilmiş Renkler kitabını yayınladı. Ana Yayıncılık ise 1994’te Bir Devir Bçyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun ve 1995’te Yüzlerinde Yeryüüz adlı kitapları yayınladı. Ara Güler’in fotoğraflarının büyük bir bölümü Fransa, ABD ve Almanya’da çeşitli müzelerde sergilenmektedir.

41


Ödülleri 1979 - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Birincilik Ödülü (foto muhabirliği dalında) 1999 - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen “Burhan Felek” basın hizmeti ödülü 2000 - Fransa Légion d’honneur nişanı 2004 - Yıldız Üniversitesi fahri doktora unvanı 2005 - Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü 2008 - İstanbul Fotoğraflarıyla İstanbul Turizm Özel Ödülü 2011 - Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü

Kitapları Fotoğraflar (Karacan Yayınları, 1980, İstanbul) Ara Güler’in Sinemacıları (Hil Yayınları, 1989, İstanbul) Sinan, Architect of Soliman the Magnificient (Editions Arthaud, 1992, Paris; Thames and Hudson, 1992, Londra ve New York) Living in Turkey (Albin Michel, 1993, Paris; Thames and Hudson, 1993, Londra ve New York; Archipelago Press, 1993, Singapur); Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul) Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun (Ana Yayıncılık, 1994, İstanbul) Yitirilmiş Renkler (Dünya Yayıncılık, 1995, İstanbul) Yüzlerinde Yeryüzü (Ana Yayıncılık, 1995, İstanbul) Ara Güler’in 70. yaşgünü için özel olarak yapılan Ara Güler’e Saygı kitabı (YGS Yayınları 1998, İstanbul, Hamburg) Babil’den Sonra Yaşayacağız, (Kısa Hikayeler, Aras Yayınevi, 1996, İstanbul) İstanbul des Djinns (Fata Morgana, 2001, Montpellier, Fransa) Yeryüzünde Yedi İz (Yapı Kredi Yayınları, 2002, İstanbul) 100 Yüz (Yapı Kredi Yayınları, 2003, İstanbul); Retrospektif – 50 Yıl Fotojurnalizm (YGS Yayınları, 2004, İstanbul, Bremen) Ara Güler (Antartist Yayınları, 2005, İstanbul) 42

Ara’dan Yetmişyedi Yıl Geçti (Fotografevi Yayınları, 1. Baskı 2005, İstanbul)


43


SAMSUN’DA GAYRİMENKUL SEKTÖRÜNDE GELİŞMELER VE DEĞERLENDİRMELER

Hakan YAVUZ Re/max Mina Broker - Owner

Samsun’da 13 yıldır gayrimenkul sektöründe faaliyet göstermekteyiz. Uluslararası profesyonel kimlikte gayrimenkul danışmanlığı yapıyoruz. Remax Mina kaliteli profesyonel hizmetin tek adresidir. Bu yazımda sizlere Samsun’da gayrimenkul piyasasındaki bazı gelişmelerden bahsedeceğim.

GAYRİMENKUL PİYASASINA GENEL BAKIŞ Türkiye genelinde gayrimenkul sektöründe faiz oranlarının yükselmesiyle birlikte kredili satışların düştüğü gözlenmektedir. Yeni yapılan konutların maliyetlerinin ve konut satış fiyatlarının artmasıyla birlikte konut sektörü biraz durağanlaştı. Bu sistemin aşılabilmesi için doların yükseldiği pozisyonlarda döviz bürolarında dolar alışları gerçekleşmektedir. Doların düşmesiyle birlikte dolar bozduran yatırımcılar gayrimenkule yönelmektedir. Sektörün düzelebilmesi için bankaların 0.98 faiz oranında anlaşmalı krediler sağlamaktadır. Bunlar müteahhit bazında çalışmalarda görülmektedir. Fakat sektörün en büyük sıkıntısı yüksek faiz oranlarıyla birlikte konut sektörünün kredili işleyememesidir. Bunun hallolması için banka mevduat oranlarının da öncelikle düşmesi gerekir. Emlak sektöründe canlılığı yaşamak ve yaşatmak istiyorsak; banka faiz oranlarının düşmesini bekleyeceğiz.

44

Faizlerin yüksek olduğu Türkiye’de şu an için gayrimenkul için fırsatların değerlendirildiği alıcıların kuvvetli olduğu bir dönem içindeyiz. Gayrimenkul sektörü her şeyden önce fiyatların gerilediği bir dönemin içine giriyoruz. Gayrimenkul sektöründe fiyatların düşmesi şuan da %30 oranına yaklaşmıştır. Bu oranların daha da düşeceğini tahmin etmiyoruz. Çünkü bu oranların düşmesiyle birlikte çok farklı durumlar olacaktır. Neler olacaktır peki? Bankaların gayrimenkul sektöründe hacizli mallarının artmasına sebebiyet verilebilir. Bu yüzden bankaların gayrimenkullerinin bir an önce stoklarının erimesi gerekiyor. Para piyasalarında gelişmekte olan ülkelerini birçoğunda olduğu gibi bizim ülkemizde de bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıların aşılması için el birliği ile çalışacağız. Bunu yapabilmek için bizler Remax Mina Uluslararası Profesyonel Gayrimenkul Danışmanlık hizmetleri çatısı altındaki bu sektör de iyi işler başardık ve başarmaya da devam edeceğiz. Biz gayrimenkulde alım satım işine aracılık etmekteyiz. Vatandaşlarımız, mutlaka gayrimenkul firmaları olarak bizlere danışmalarında fayda var. Neden? Çünkü biz portföy yönetiyoruz. Bize danışmadan karar verilmemesi gerekir. Çünkü bir firmaya danışan her


SAMSUN’DAKİ GELİŞMELER Birazda Samsun’da gelişmekte olan bölgelerden bahsedelim. Atakum Sahili ve Adnan Menderes yolu son yıllarda, son derece prim yapıyor. Miami sahilinin bir benzeri olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bizler gayrimenkul sektörü temsilcileri olarak sahilin çok önemli bir hal alacağına inanmaktayız. Atakum Balaç Bölgesindeki yüksek yapıların kontrol edilebilir hale gelmesi gerekir. Çünkü Balaç Bölgesinde bulunan yüksek katlı binaları şu an doluluk oranına ulaşmıştır. Bu konuda yeni yapılacak projeler de bazı sıkıntılar yaşanabilir. Bu sıkıntıların alışabilmesi Samsun’un coğrafi yapısındaki gelir seviyesine bakıldığında bu kadar çok fazla konutların olası yereldeki alıcıların daha fazla alternatif sunmasına vesile olmaktadır. Taflan, İncesu ve Dereköy Bölgeleri doğalgaza kavuşmasıyla birlikte çok farklı bir hal aldığını görmekteyiz. İLKADIM, CANİK VE TEKKEKÖY’DEKİ SON DURUM İlkadım Bölgesinde ise Duruşehir çok hareketli bir bölge haline geldi. Merkezdeki yapılaşmanın eski olması ve 56’lar Bölgesindeki kentsel dönüşüm çalışmalarıyla birlikte gayrimenkuller eski ve yeni yatırımcılarına para kazandırmaktadır. Bu çok olumlu bir

gelişmedir. Canik Bölgesinde de yeni üniversitenin açılmasıyla hareketlilik yaşanacaktır diye düşünüyorum. Tekkeköy Bölgesi de gelişen bir bölge. Lojistik köy bir artı sağladı. Tekkeköy’de konut sektöründe de yavaş yavaş açılımlar yapılıyor. Bu bölgeye Devlet Hastanesi’nin gelmesi, çevresine çok artı sağlayacaktır. Ayrıca tersanenin OSB alanına çevrilmesi ise organize sanayiine yatırımcıları açısından farklı alternatifler sunacaktır. GENEL DEĞERLENDİRME Genel yapıya baktığımız zaman Samsun’un son derece güzel bir arsa potansiyeli mevcuttur. Arsalar çok geniş. Özellikle Atakum Bölgesi müthiş derece de gelişme sağlamaktadır. Atakum Bölgesindeki bu gelişim ile gayrimenkul fiyatları 200 bin TL ile 2 milyon TL değişmekledir. Atakum Bölgesinde en çok 1+1 , 2+1 , 3+1 ve 4+1 konut üretilmiştir. Öğrencilerin bol olduğu Atakum Bölgesinde 1+1 konutların fazlalaşması satışları zorlamaktadır. Rezidans satışları bundan 5 yıl önce çok rahat yapılmaktayken şu an, 1+1 rezidans satışlarının zorlandığı görülmektedir. Çözüm nedir? Bu konuda gayrimenkul sektörü ile ilgili çözüm; bankadaki menkullerin gayrimenkule dönüşmesi olmalıdır. Bu dönüşümü yapabilmemiz için de bankadaki paranın dışarı çıkması

gerekir. Şu an mevcut tek sıkıntı; bu paranın dışarı çıkmıyor olmasıdır. Yani; 1- Türkiye de faiz oranlarının yüksek olması… 2- Dolar piyasasında dolar alıcılarının beklentileri… Şu an parası olan için gayrimenkul almanın dönemi. Neden? Faizler düştüğü zaman bu gayrimenkuller bu kadar net fiyatlarda bulunmayacaktır. Yani fiyatların bugün %30 - %40 seviyesi oranında bir azalma var. Nakit paranın gücü var ve bunu değerlendirmekte fayda var diye düşünüyorum. Son olarak yabancı yatırımcılardan söz etmek istiyorum. Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve Yemen gibi ülkelerden gelen yabancı yatırımcılar, Samsun’a mutlaka yatırım yaptıklarını görüyoruz. Bu durum devam da edecektir. Burada, ilerde belki bu insanların kendilerinin yaşayacağı bir yaşam alanları olacaktır. Bunlar da Samsun’a artı kazandıracaktır ve turizm için iyi gelir sağlayacaktır. Ayrıca çok önemli bir konudan bahsetmek istiyorum size. Gayrimenkul sektöründe kendi işini kurarak kendi işinin patronu olacak, insan ilişkileri iyi, pozitif, dinamik ve sahada çalışmayı seven iş ortaklarına ihtiyaç vardır. Bu konuyla ilgili de bizimle irtibata geçmelerini temenni ediyorum.

45


GÜLER YÜCEL MODERN TÜRK ŞİİRİ’NİN ÖNCÜ ŞAİRLERİNDEN CAN YÜCEL’İN RÖ SEVGİLİ EŞİ POR TAJ

Röportaj : Salih Temiz Fotoğraf : Murat Okay

Ressam, Şair. 84 yaşında ve halen Datça’daki evinde Can Yücel’in anılarıyla birlikte yaşıyor. Datça’lılar ona “Güler Ana” diyor. Bizler Can Yücel’e “Can Baba” dediğimiz gibi. Güler Yücel ‘e çok ilginç ve bir o kadar eğlenceli bir söyleşi yaptık. Belki de Can Yücel ile ilgili ilk kez öğreneceğimiz, bilgiler bunlar. Bu ilginç söyleşiyi zevkle okuyacağınızı düşünüyorum.

46


HABERHAYAT: Beni Kabul ettiğinize inanamıyorum Güler Hanım. Çok heyecanlıyım şu an, zaten hava çok sıcak bir de bu heyecan, terden sırılsıklam oldum. (Kahkahalarla gülüyoruz). GÜLER YÜCEL: Niye? Ben huysuz biri değilim… Çok gelen giden oluyor, yoruluyorum, artık eskisi kadar çekemiyorum. Can’ın hayranları hep kapının önünde. HABERHAYAT: Can Yücel’in eşi olur da eli kalem tutmaz mı? GÜLER YÜCEL: Tutar. Ben duygularımla yazarım. HABERHAYAT: Sever miydiniz, aşık mıydınız Can Baba’ya? GÜLER YÜCEL: Valla ben aşk lafını sevmiyorum. Ben bunu şu kadına sordum, (komşusu Ayşe Hanımı gösteriyor) kocası için bu senin neyin diye sordum bana “O benim hem yastığım hem yorganım yorganım” diyor. Aşk budur işte. Bundan daha güzel aşk kelimesi olur mu? HABERHAYAT: Sevgi bu kadar güzel anlatılabilir mi? GÜLER YÜCEL: Bana bunları, insanlarım anlatıyor, bunları kaleme alıyorum. Bunların resimlerini yapıyorum. Komşularım Ahmet ve Ayşe. Ayşe ne diyor Ahmet için, “o benim hem yastığım hem yorganım” diyor. İşte aşk budur.

47


HABERHAYAT: Can Yücel’le 1956 yılında evlenmişsiniz, 1999 yılına kadar birlikte uzun bir evlilik yaşamı. Ne kadar güzel bir ömür… GÜLER YÜCEL: Valla o kadar da güzel değildi! (Kahkahalar) Bir sürü kavgalar olurdu. Ayşe bunları bilir. AYŞE: (En yakın komşusu ) Ben duyardım, görürdüm. HABERHAYAT: Bir birini çok sevenler çok kavga yaparlar ama. GÜLER YÜCEL: Valla bilmiyorum biz çok kavga ederdik. HABERHAYAT: Can Yücel aksi bir adam mıydı? GÜLER YÜCEL: Aksiydi değil mi? (Ayşe’ye Soruyor).

48

Herkes eve giremezdi. Arkadaşlarını kahvede ağırlardı. Orada otururlardı. Can’ın iki vasiyeti vardı, onu söyleyeyim. Birincisi; benim adımı karhaneye koymayın diye, hani adımı dükkan mükkan gibi yerlere koymayın yani karhanelere. İkincisi de, yerli tohum

bankası kurun, yerli tohum yapalım onları çoğaltalım derdi. Bu bizi bağımsız yapar derdi. HABERHAYAT: Peki Güler Anneciğim, Can Baba size hiç şiir yazdı mı? GÜLER YÜCEL: Aaa, bütün şiirlerini bana yazdı. Başkasına yazabilir mi? (Gülüşmeler) HABERHAYAT: Var mı başka şansı yani. Yüzü sizden başkasını görmedi mi? GÜLER YÜCEL:(Gülerek) Görmüştür herhalde. Bana göstermemiştir. HABERHAYAT: Biz erkek milleti, arada bir bakarız ama. GÜLER YÜCEL: O yok yok. Can öyle değildi. Tek eşliydi. İşi bulandırmak istemiyordu. HABERHAYAT: Biz Karadenizliler hovardalık deriz. GÜLER YÜCEL: Orta Karadenizlidir. Hasan Ali Bey Görele’lidir. Milli Eğitim Bakanlığı yaptı, babasıdır. Can iyiydi. Yine dünyaya gelsem Can’ı seçerdim, daha

iyisini bulamadığım için yoksa bulsam evlenirdim.(Kahkahalar) Ama ne var biliyor musun? Ben şeyi severim, bir kere Can çok dürüsttü. Erkek de dürüstlük çok önemlidir. İkincisi, Can alavere dalavere sevmezdi, netti, dobraydı. Sözünü esirgemezdi. Ne bileyim bende herhalde güzeldim. (Gülüşmeler)


HABERHAYAT: Ama siz hala çok güzelsiniz.

GÜLER YÜCEL: Yapardı tabii ki… (Gülüşmeler)

HABERHAYAT: Şiir Okuyor musunuz?

HABERHAYAT: Hayır bence o kuru bir tehditti. Kadınları ikna etmek çok zordur.

GÜLER YÜCEL: Hayır. Can şiir yazardı, ben miir yazıyorum.(Gülüşmeler) O şiir yazıyorsa, bende miir yazayım dedim. HABERHAYAT: Al işte sana bir kavga. Bazıları kavga eder tencere tava kırar, ama sizinkinden şiir kitabı çıktı. GÜLER YÜCEL: Evet evet… (Gülüşmeler) HABERHAYAT: Neden Datça. Bu gelme fikri sizden miydi? GÜLER YÜCEL: Hayır. Can buraya geldi, çok beğendi. O zamanlar İstanbul’dayız. Önemli projelerimiz vardı. Ben Kalkınma Vakfında çalışıyorum. Datça’ya yerleşelim dedi. Benim ne işim var orda dedim. Sen gelmezsen ben oraya giderim başka bir karı bulurum dedi. (Gülüşmeler) Çünkü ne biliyor musun buraya dul karılar çok geliyor koca bulmak için.

GÜLER YÜCEL: İyi de Can’la yaşayacak karı da… HABERHAYAT: Can Baba gibi sizde çok dobra dobrasınız. GÜLER YÜCEL: Başka türlüsü sahtekârlıktır. İnsanlara bakıyorum dürüst değiller. İyi yaşadık Can’la. Can’ın insanları hep burada. Evin etrafını gördün. Can’ın çok seveni varmış. Neden biliyor musun, Can hep dürüsttü. İyiydi hayat, Can iyiydi. GÜLER YÜCEL: Nerede çıkacak bunlar?

GÜLER YÜCEL: Hadi gidelim Samsun’a. (Ellerinden sevgiyle öpüyorum Güler Yücel’in. Buğulu yaşlı gözleri pırıl pırıl parlıyor.) HABERHAYAT: Rahatsızlık verdiysem çok özür dilerim. GÜLER YÜCEL: Yok Canım. HABERHAYAT: Çok teşekkür ediyorum. GÜLER YÜCEL: Hoş Geldiniz.

(Bu söyleşinin daha geniş televizyon versiyonunu Aralık ayında Haberaks Tv’de Çavuşoğlu ile Samsunda Sanat programında izleyebilirsiniz.)

HABERHAYAT: Samsun Haberaks Televizyonunda Zekeriya Çavuşoğlu ile Samsunda Sanat Programında, ayrıca Haber Hayat dergisinde. GÜLER YÜCEL: Samsun güzel bir yer galiba değil mi? HABERHAYAT: Hadi götüreyim sizi.

HABERHAYAT: Yapar mıydı peki?

49


GEZGİN KİTAP

SİNOP’UN DURAĞAN İLÇESİNDE

SAKLI CENNET DURAĞAN

Her Saklı Bir Gün Mutlaka Gün Yüzüne Çıkar Anadolu’m. Nakış nakış işlenmiş her bir yanı… İlmek ilmek teğerlenmiş her bir köşesi Anadolu’nun gizli nakışlarından bir tanesi Durağan… İç Anadolu’dan Doğal Limanı olan Sinop’ a gelen yolların hepsi VezirköprüDurağan-Boyabat çizgisinden geçmektedir. Sinop’ tan Anadolu’ ya da yollar bu çizgi üzerinden geçmektedir. Bu yollar Selçuklular ve Osmanlı’lar döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde önemini koruyan tarihi yollar durumundadır.

yeşil bitki örtüsü, tertemiz havası ve henüz keşfedilmeyi bekleyen doğal güzellikleriyle Durağan kelimenin tam anlamıyla Kuzey Anadolu’nun saklı cennetlerinden birisidir.

Erkan Ayçam

Tarih boyu önemli uygarlıkların konup göçtüğü Durağan sadece bir durak noktası değildir. Çevresinde ki dağları, tepeleri sarıp sarmalayan

İlçe merkezinde bulunan kervansaray hem ilçeye adını vermiş, hem de çok önemli konukları ağırlamıştır. Selçuklu ordularının buraya karargâh kurmaları ve çevre savaşları ile ilgili hazırlık yapmaları Durağan’a ayrıcalık kazandırmıştır. İlçenin en önemli tarihi eserlerinden olan Durakhan Kervansarayı 1265 yılında pervane oğulları zamanında, pervane muidu’d-din Süleyman tarafından yaptırılmıştır. 1989 yılında restore edilen tarihi han, yerli ve yabancı turistler için ilgi çekici bir yer haline dönüşmüştür.

50


İsmail Bey Camii wKasabanın en büyük ve en eski camisidir. 1867 tarihinde Osman oğulları zamanında yapılmıştır. Durakhan kervan sarayının hemen yanındadır. Caminin iç bölmelerinde bulunan minber, kürsü ve diğer ahşap aksamlarındaki el oymaları ahşap oyma sanatının en seçkin örneklerindendir. Terelek Kaya Mezarı ve Ambar Kaya Mezarı İlçeye yakın mesafelerde bulunan Kaya mezarları içerinde en önemlileri Terelek Kaya Mezarı ve Ambar Kaya mezarlarıdır. M.Ö 6. ve 7. yüzyıllarda yapıldığı sanılan bu kaya mezarları Hititlere bazı kaynaklarda ise Paflagonyalılar’a ait olduğu belirtilmektedir. Candaroğulları zamanında yapılan Yağbasan Türbesi 1395 yılına tarihlenen en eski tarihi eserlerdendir. Buzluk Yaylasında bulunan kalfet camisinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte mimari açıdan ağaç ayaklar üzerinde düz ahşap kertme olarak inşa edilmiştir.

Durağan’a 25 km mesafede yer alan Karataş Köyü şelalesi ve diğer şelaleler turistik değer taşıyan önemli doğal oluşumlardandır. Özellikle Karataş Köyü şelalesi farklı yapısıyla Türkiye’de sayılı şelalelerdendir. Durağan’ da 200 Yıllık Geçmiş

Durağan’ın Eşsiz Güzellikleri Yukarılardan aşağılara bakın ya da aşağılardan yukarılara bakın baktığınız her yerde Durağan’ın eşsiz güzellikleriyle karşılaşacaksınız. Adadağından Durağan manzaraları, Akkır Mesire yerinin havası, Durağan’ın hemen yanı başında adeta içinde yer alan ikiz göletleri, ilçenin ekonomisini besleyen yemyeşil pirinç tarlaları, Yaylalarda bulunan ilginç ağaç oluşumları, Kızılırmak Kanyonu, çok yakında tüm Türkiye’ye can verecek Durağan ve Boyabat hidroelektrik santralini çevreleyen doğal oluşumlar, Gökırmak’la Kızılırmak’ın Durağan yatağında birleştiği noktada yarattığı renkli hayat cümbüşü ve daha birçok güzellik sizleri kendine hayran bırakır.

Çevresinde birçok güzellikleri saklayan Durağan’da 200 yılı aşkındır yapılan dokumacılık bu gün hala devam etmektedir. Evlerde kurulu dokuma tezgâhları, renk renk duyguları gelecek kuşaklara taşımaktadır. Dokunan ürünler gerek yurt içinde, gerek yurt dışında ilgi görmektedir. Durağan’ da Son Zanaatları Yine çok eskiden beri yapılan kalaycılık ve bakırcılıkta Durağan’da son 2 usta bu önemli zanaatları yaşatmaya çalışmaktadır. Alevlerin içerisinde bakıra kalay çeken bu ustalar artık türlerinin son örneği olmaktan da üzüntü duymaktalar. Durağan sürprizlerle dolu bir kenttir. Mahalle aralarında sepet yapan romanlar, artık hiçbirimizin evinde olmayan rengârenk beşikler, tahta siniler bu kentte görebileceğiniz enteresan görüntülerdir. Gezgin kitap Durağan da durakladı. Sizler için saklı cennetin kapılarını araladı. Siz de bilirsiniz ki kitaplara ve fotoğraf karelerine her şeyi sığdıramazsınız. Durağan muhteşem doğal güzelliklerin cüretkarca yaratıldığı bir kent. Bu yazıyı okuyan sizler gezi duraklarınıza Durağan ilçesini mutlaka ekleyiniz. Bizden söylemesi.

Buzluk Mağarası İlçe merkezinden ayrılıp, yüksek rakımlara tırmanmaya başladığınızda sizi karşılayan ilk yer Buzluk Mağarasıdır. Durağan’ın en enteresan turistik gezi noktalarından birisi olan mağara Buzluk yaylası yangın gözetleme kulesinin hemen yanı başındadır. Bölgede buzdolapları kullanılmazken buradan buz çıkarılarak, yaz aylarında içme sularını soğutmada kullanıldığı ve 1960’lı yıllara kadar çıkarılan buzlar ilçe merkezine getirilip pazarda satıldığı söylenmektedir. İlçede ilginç sarkıt ve dikitleri bulunan başka mağaralarda bulunmaktadır. Uçsuz bucaksız çam ormanlarının arasından geçip Geyikardıcı suyu mevkiine geldiğinizde oluklardan akan buz gibi sular ve ağaçların sizi içine hapsettiği mesire alanı ve oksijen başınızı döndürür ve ağaçların arasından şelvelenen güneş ışıklarının seyri sizi dinlendirir. Durağan’dan yükseklere başınızı alıp gitmek istediğinizde, sizi karşılayacak o kadar çok güzellik var ki ister otomobille isterseniz sırt çantasıyla gelin haftalarca gezebileceğiniz kadar özel doğal güzellikler mevcut…

Durağan Evlerinin Eşsiz Mimarisi İlçe merkezinde ve köylerde bulunan durağan evleri ilginç mimari tarzlarıyla Türk sivil mimarisi açısından önem arzetmektedir. Henüz adından bahsedilmeyen Durağan evleri çok yakında yerel yönetiminde girişimleriyle görücüye çıkmaya hazırlanıyor. Şifalı otların çiçeklerin ve ağaçların olduğu bir coğrafya da şifalı bal olmaz mı ? Yarışmalarda tadı ve doğallığıyla dereceye giren Durağan Balları tam bir şifa kaynağı olarak Durağanı çevreleyen köylerde üretilmektedir. 51


ACAR PETROL KADIN ÇALIŞANLARI İLE TAKDİR TOPLUYOR

52

Atakum’da Atakent Semtinde bulunan Acar Petrol, Opet ile devletin öncülük ettiği sosyal sorumluluk projesi kapsamsında bünyesinde 3 adet kadın personel çalıştırmaya başladı. Samsun’da bu uygulamaya ilk katılan akaryakıt istasyonlarından biri olduklarını söyleyen Acar Petrol İşletme Sahibi Orhan Acar, “Biz Atakum Acar Petrol olarak bu tip sosyal sorumluluk projelerinin içinde yer almaya özen gösteriyoruz. Opet önayak olması sonucu devletimizin de sağladığı destekle 3 adet kadın personelimizi istihdam ettik” dedi . OLUMLU TEPKİLER ALDIK Akaryakıt tesislerinde kadın personel çalıştırmalarıyla ilgili olumlu tepkiler aldıklarını belirten Orhan Acar, “Tesisimizde büyük değişiklikler oldu. Kadın arkadaşlarımız havamızı değiştirdi. Erkek personellerimiz için de otokontrol mekanizması oldu. Müşterilerimizden durumdan memnun. Kadın personelin çalışması müşterilerimiz tarafından çok olumlu karşılandı. Biz de bu durumdan büyük memnuniyet duyuyoruz” diye konuştu.

Sosyal sorumluluk projesi kapsamında kadın personel çalıştırmaya başlayan Acar Petrol, müşterilerinden takdir topluyor.

DÜZENLEME YAPILMASINI İSTİYORUZ İmkanları el verdikçe istihdam olanaklarını arttırmak istediklerini anlatan Acar, “Biz daha fazla kadın personel de istihdam etmek isteriz fakat akaryakıt sektörü şu sıralar bir daralma yaşıyor. Giderlerimiz arttı. Elektrik, su, tehlikeli madde danışmanlığı, iş güvenliği danışmanlığı gibi giderlerimiz oluyor. Bu giderlerimizin hiçbirini dağıtım şirketlerini katkısı olmuyor. Bu konularda bazı düzenlemeler yapılması gerekiyor” şeklinde konuştu. Akaryakıt istasyonlarının giderlerinin azalması konusunda bir önerileri olduğunu belirten Orhan Acar, “Şehir merkezlerinde bulunan akaryakıt istasyonları arasında nöbetçi istasyon uygulamasına geçilebilir. Böylece akaryakıt istasyonları haftada en az bir gece kapalı olabilir. Bizim geceleri gelirimiz azalırken, giderlerimiz kat kat artıyor. Geceleri kapalı olabileceğimiz bir düzene geçilirse; tasarruf yapabiliriz” ifadelerini kullandı.


53


TAM DİŞSİZ AĞIZLARDA İMPLANT TEDAVİSİ Tüm dişlerini kaybetmiş hastalar bundan 20- 30 yıl öncesine kadar takıp çıkarmalı protezlerle tedavi edilmekteydi. Günümüzde implant teknolojisinin ilerlemesiyle takıp çıkarmalı protezler tarih olmaya başladı.

Dişsiz ağızlarda implant uygulamasının çeşitli şartları vardır. Hastanın genel sağlık durumu bunların başında gelir. Herhangi bir kronik hastalığı bulunmayan ağız hijyen eğitimini alan sigara kullanmayan hastalarda implant uygulaması çok başarılı sonuçlar vermektedir. Sistemik hastalığı bulunan(şeker, tansiyon , kalp gibi..) hastalarımıza da implant uygulaması doktoruyla görüşüldükten sonra yapılabilir.

54

İmplant uygulamalarındaki biz hekimler açısından en önemli parametre yeterli kemik kalınlığı ve yüksekliğidir. Uzun süre dişsiz kalan hastalarda, uzun süreli hareketli protez kullanan hastalarımızda kemik dokusunda rezorbsiyonlar (erimeler) görülmektedir. Bu tip hastalarımızda ilave cerrahi işlemlerle; hayvansal kaynaklı ya da hastanın kendi kemik dokusundan kemik parçaları ile implant uygulayacağımız alanlara kemik dokusu ilavesi yaparak tedavi yapabilmekteyiz. Doğru uygulama ile ve doğru ağız bakımı ile bu tip hastalarımızda da sonuçlar çok başarılıdır.

Medicana Samsun Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümünden Dt. Necati Ünyeli dişsiz ağızlarda implant tedavisi konusunda bilgi verdi;

Tam Dişsiz Ağızlarda Kaç Adet İmplant İle Tedavi Yapılabilir? Bu konu tamamen hastanın kemik dokusunun yeterliliği ile alakalıdır. Hekiminiz ağız içi ve radyolojik(röntgen) muayeneden sonra kaç implantla sizi tedavi edeceğine karar verir. Bu tek çene için minimum 4 maksimum da 8 implantla ağız rehabilite edilebilir. İmplantlar yapıldıktan sonra üst yapı rehabilitasyonu yine yapılan implantlara göre değişkenlik gösterebilir. İmplant üstüne yapıştırma ya da implant üstüne vidalama olmak üzere iki çeşit yöntem vardır. Vidalama yöntemi son zamanlarda daha sık kullanılan bir yöntem olmuştur. Hastanın implant çevresini iyi temizleyememesi protezde oluşan kırıklar gibi durumlarda vidalı protezler rahatça sökülüp sıkıntılar giderilip tekrar protez implantlara bağlanabilmektedir. Yapıştırma yönteminde herhangi bir sıkıntı oluştuğunda sökmesi implantlara ve proteze bazı zararlar verebilmektedir. En ideal protez uygulaması her çene için 6 implant üstüne birbirinden ayrı

3 köprü şeklinde vidalı sistemlerdir. Yıllık kontrollerde protezler sökülüp implant çevresi dokular kontrol edilip ileride geri dönüşümü olmayan sorunlar oluşmadan problem erkenden önlenebilir. Eğer hastanın kemik yapısı ince ve yüksekliği düşükse yine 6 implant üzerine tüm dişler birbirine bağlı da rehabilite edilebilir. Bu sayede kısa ve ince koyduğumuz implantlar birbirinden destek alarak hastamıza sorunsuz bir kullanım sağlayabilir.


Tam dişsiz ağızlarda en çok rastladığımız konu sinüs boşluklarının implant yapacağımız bölgeye çok yakın olmasıdır. Bu durumlarda sinüs lifting dediğimiz sinüs kaldırma operasyonu yapılmaktadır. Bu operasyonun dezavantajı bekleme süresidir. Yeterli kemik olduğu durumlarda hastamız iki ayda protezine kavuşurken bu operasyon sonrası hastamız 6 ay gibi bir süre beklemek durumunda kalabilmektedir. Tam dişsiz ağızlarda sabit protezle tedavi hasta konforu açısından mükemmele en yakınıdır. Hasta kendi dişleri gibi protezini hemen kullanmaya başlayabilir. Hareketli protezlerde olduğu gibi alışma süresi yoktur. İstediği her şeyi yiyebilir. Bakımı kolay estetiği tatmin edicidir. Tam dişsiz ağızlarda yapılan implant tedavisi üzerine sabit protezlerde üstyapı olarak da bazı seçenekler vardır. Hasta doğala en yakın diş rengi ve görüntüsü istiyorsa zirkon altyapılı porselen diş tavsiye etmekteyiz. Bu seçeneğin ekonomik dezavantajı vardır. Ancak metal destekli porselenden çok daha estetik ve doğal durmaktadır. Tam Dişsiz Ağızlarda En Az İmplantla Nasıl Tedavi Yapılabilir? Daha önce de söylediğim gibi sabit protezlerde minimum 4 implant üstü vidalı protez uygulamaları yapmaktayız. Bu tip protezlerde 2. büyük azı dişi

yapılmamaktadır. Ancak bu hasta için yemek yemekte ya da estetik açıdan herhangi bir dezavantaj oluşturmamaktadır. Bu konuyu hastamızın tercihine bırakıyoruz. 4 implant üstü sabit protezler yine kemik dokusunun yetersizliğinde tercih edilmektedir. Bu tip protezler yine vidalama yöntemiyle ağıza sabitlenir ve hastanın yılda bir hekimine mutlaka görünmesi gerekmektedir. Bu yöntemin ekonomik boyutu diğer sabit protezlerle neredeyse aynıdır. Vidalama sistemi ayrıca pahalı olduğu için mecbur kalınmadıkça 4 implant üstü sabit protez hastalarımıza sunduğumuz bir seçenek değildir.

Diş hekimliğinde implant tedavisi büyük ilerleme sağlamıştır. Artık gelinen noktada implant uygulaması yapılamayacak hasta kalmamıştır. Hareketli protezlerin kullanım zorlukları hastalarımıza büyük problemler yaşatırken implant tedavisi ile hastalar kendi dişlerinin rahatlığına ve estetiğine kavuşturulmaktadır. Verdiğimiz bilgiler genel bilgilerdir her hasta farklı her vaka farklıdır. En doğru en ekonomik tedaviyi sizlere her zaman biz hekimler sunarız. Her tedavinin avantajları dezavantajları bulunmaktadır. Bu konuları hekiminizle konuşmalı size en uygun tedavi seçilmelidir.

Tam Dişsiz Ağızlarda En Ekonomik İmplant Tedavisi Nedir? Tam dişsiz ağızlarda en ekonomik tedavi sabit değil yine haraketli protezlerle yapılmaktadır. Yaptığımız protez takıp çıkarmalıdır. Hastamıza iki implant üstüne yaptığımız tedavi hastamızın protezinin daha iyi tutunmasını ,dil hareketi ,konuşma mimikleri ,hapşırma, yapışkan gıdalar tüketme gibi hareketli protez düşmanı durumlardan hastamızı kurtarmak için yapılan bir tedavidir. Hastamıza öncelikle 2 implant yapılır 2 ay süre beklenir daha sonra normal hareketi protez yapılarak implantlara bağlanır. Bu tip tedavide proteze tutuculuk sağlanır hasta protezini her yemekten sonra çıkarıp temizler ve tekrar takar.

55


ATAKUM GÜZEL SANATLAR YETENEK KURSU GELECEĞİN SANATÇILARINI YETİŞTİRİYOR Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, resim ve müzik alanında verdiği kurslarla bir yandan gençleri Güzel Sanatlar Fakültelerinin yetenek sınavlarına hazırlarken bir yandan da Samsun’un sanat dünyasına yeni değerler kazandırıyor. Haber: Yasir BABA 2017 yılında sanatçı, tasarımcı ve akademisyen Serdar Bostancı tarafından Samsun’un Atakum ilçesinde kurulan Özel Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, resim ve müzik alanlarında seviye kursları veriyor. Özel Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu’nda verdikleri eğitimler hakkında bilgi veren Serdar Bostancı, “Plastik sanatların resim ve tasarım alanında ve çeşitli müzik branşlarını bünyesinde barındıran kursumuz, odağına öncelikli olarak çocuk ve gençleri alarak, eğitimlerini multidisipliner çerçevede ‘milli duygularına bağlı, üretken, yaratıcı ve özgün bireyler yetiştirme’ misyonu ile ele almaktadır” dedi. HER YAŞ GRUBUNDA ÖZEL EĞİTİM

56

Kadrolarında bulunan Eğitim Fakültesi mezunu ve Pedagojik Formasyona sahip eğitmenlerle hizmet verdiklerini belirten Bostancı, “Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, çocuk ve gençlerin uzamsal zekasını geliştiren ve akademik başarısına katkı sağlayan eğitimlerini, en fazla 11 kişiden oluşan uygulama atölyelerinde 4-6, 7-9, 10-12 yaş seviye grupları ile Güzel Sanatlar Lisesi, Üniversitelerin Sanat, Tasarım ve Müzik bölümlerine yönelik eğitimlerini, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak sürdürmektedir” diye konuştu.

BİRÇOK DİSİPLİNDE KAPSAMLI EĞİTİMLER Özel Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, Resim alanında, “Karakalem, İmgesel, Suluboya, Kuru boya, Pastel, Akrilik, Yağlıboya, Üç boyutlu çalışmalar, Temel Desen, İleri seviye desen, Artistik Desen, Kolaj, Ebru, Karışık teknik eğitimleri; Müzik alanında ise; Piyano, Yan Flüt, Keman, Klasik Gitar, Kemençe, Akordiyon, Tulum ve konservatuar sınavlarına yönelik eğitimler veriyor.


57


KULAKTAN KULAĞA PAZARLAMA

(MORD OF MOUTH - WOM) NEDİR?

Meral Kıvırcı İletişim ve Medya Uzmanı

Ağızdan ağıza pazarlama, kısaca, tüketicilerin marka/ürün/hizmet/şirket hakkındaki düşüncelerini çevrelerine aktarmasıdır. Kelebek etkisi ile çok fazla kişiye, çok fazla uzağa gidebilir bu yolla markanız. Hele hele iletişim araçlarının çılgınlığa döndüğü bu günlerde. Tabi ki sadece olumlu düşünceler gitmiyor kulaktan kulağa, hatta ben Türk toplumu olarak olumsuz görüşlerimizi daha çok yaydığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla ağızdan ağıza pazarlama, bir taşla binlerce kuş vurmak anlamına gelebileceği gibi ya da bir taşla binlerce kuş öldürmek anlamına da gelebilir.

Neden Diğer İnsanların Tavsiyelerini Dinleyelim Ki?

Kulaktan Kulağa İletişimin Sınıflandırılması Nasıl Olur?

George Silverman, Walter J. Carl ve Dave Balter’a göre kulaktan kulağa iletişimin temelini oluşturan ‘başkalarının tavsiyelerine göre hareket etmenin nedenleri şunlardır:

Word of Mouth Marketing Birliği (WOMMA)’e göre kulaktan kulağa iletişim, organik ve inorganik olmak üzere ikiye ayrılır. Bu ayrım, müşterinin markayı ağızdan ağıza ile doğal olarak yayması ya da markanın bunu bilerek müşteriye yaptırmaya çalışmasına göre yapılır. Organik KKİ, insanların marka hakkındaki görüşlerini kendiliğinden çevresiyle paylaşmasıdır.

1. İnsanlar sevdikleri insanların dediklerine inanırlar. 2. Bire bir deneyim paylaşma mekanizması vardır; bu nedenle birinin yaşadığı deneyimi anlatması ile diğer kişi dolaylı yoldan o deneyimi elde etmiş olur. 3. Hedeflenen tüketiciye en kişisel şekilde yaklaşma imkanı verir. 4. Deneyimleyen tüketici yorumlarını direk olarak paylaştığı için diğer potansiyel tüketicilere zaman kazandırır.

58

İnorganik KKİ ise, insanların olumlu paylaşımlarını çevresiyle paylaşma süresini hızlandırmaya yönelik kampanyalardır. Bu Ayrım İletişimin Kimden Kime Doğru Olduğuna Göre DE Yapılabilir Mİ? 1- Uzmandan uzmana verilen olumlu ya olumsuz tavsiyeler en önemlileridir. Çünkü uzmanlar saygı görür, daha çok dinlenirler ve genelde daha çok kişiye ulaşırlar, yani az sayıda gerçekleşen bu durum, ilerde çok daha fazla kişiye yayılacaktır.

2- Uzmandan vatandaşa verilen olumlu ya olumsuz tavsiyeler de çok önemlidir. Çünkü ciddiye alınırlar. 3- Vatandaştan vatandaşa verilen tavsiyeler daha az önemli olsa da daha çok gerçekleşeceği için önemlidir. Sonuç olarak ağızdan ağıza pazarlama yöntemleri esnaf lokantalarının duvarlarından, bloglara / chat programlarına / şikayet sitelerine / billboard’lara / IRC odalarına taşınsa da mantık aynıdır; Ağızdan ağıza pazarlama, bir taşla binlerce kuş vurmak anlamına gelebileceği gibi ya da bir taşla binlerce kuş öldürmek anlamına da gelebilir.


59


ÖKÜZ NE KADAR GÜÇLÜ OLURSA OLSUN FAREYİ YAKALAYAMAZ Hui-Tse, Chuang-Tse’e şöyle dedi; “Hiçbir marangozun inşaatta kullanılabilecek ahşap haline getiremeyeceği büyük bir ağacım var. Onun dalları ve gövdesi o kadar çarpık ve sert ki her tarafı budaklar ve çıkıntılarla kaplı. Ev yapmak isteyen hiçbir inşaatçı kafasını çevirip bu ağaca bakmıyor bile. Senin öğretilerin de aynı bu ağaç gibi, faydasız ve değersiz. Bu nedenle hiç kimse onları takip etmez, bomboş bilgilerin var.”

60

Umut Kısa

“Bildiğin gibi Chuang-Tse” diyerek konuşmasına başladı Hui-Tse, “Bir kedi avını yakalamakta çok yeteneklidir. Yere doğru çömelir, her neyin peşindeyse ona doğru sıçrayabilir. Fakat dikkati avına odaklandığında, bir ağ ile kolayca yakalanabilir. Öte yandan, büyük bir öküz kolayca yakalanamaz veya üstesinden gelinemez. Bir öküz gökyüzünde ulaşılamaz. Bir bulut ya da arazide sağlam bir kaya gibi durur. Ama öküzün tüm gücüyle bile bir fareyi yakalayamazsın. Ağacının ahşap olarak kullanılamayacağı nedeniyle şikâyet ediyorsun. Fakat onun gölgesinden faydalanabilirsin ya da dallarının altını barınak olarak kullanabilirsin. Görünüşüne ve karakterine hayran olabilirsin. Bir baltanın tehdidi altında yaşamadığına göre onun varlığını da kimse tehdit edemez. O sana faydasız gibi görünüyor çünkü onun gerçekte faydasını göremiyorsun ve olmadığı bir şeye dönüştürmeye çalışıyorsun.” Hikâye oldukça keyifli ama bizim durumumuzla da bir ilişkisi var. Çalışanların çoğu farklı yeteneklere sahipler ama bazen işin niteliğine farklı bir açıdan bakmak o işi, birinin daha farklı yapabileceği bir hale getirebilir. Bunun için en önemli şeylerden biri birlikte olduğunuz insanlara gerçekten tanımak için bakmaktır. Başka türlü onları gördüğümüzü zannederiz ama göremeyiz. Eğer ekibinizde ya

da evinizde var olan yetenek havuzunu ve bu havuzun farklı perspektiflerden görünüşünü tam olarak fark etmiyorsanız kendi güçlü yanlarınızı da bilmiyorsunuz demektir. Bunun sözde kolay olduğunu ama gerçekte bu kadar kolay olmadığını biliyorum. Ancak bir liderin ya da bir ebeveynin gerçek işi nedir ki? Ekibinde ya da ailesinde olan biteni gözlemleyerek onlar için en doğru kararları vermek değil midir en önemli işi? Belki çoğumuzun “eğitimli bir gözlem” yapmaya yeterli vakti yok. Ama bu vakti ayırmadığımız sürece de hiçbir zaman gelişim için vakit bulamayacağız demektir. Size önerim hem çalışanlarınıza hem de çocuklarınıza belirli aralıklarla “Hangi yetenekleri gözden kaçırıyorum?” sorusunu sorarak bir daha bakın. Ya da bir çalışandan vazgeçmek üzere olduğunuzda “Neyi kaçırıyorum?” diye kendinize sorun. Belki her zaman başka bir cevabınız olmayabilir ama yine de farklı bir perspektifi denemiş olursunuz. Liderlik, farklı kaynakları farklı şekilde kullanabilme becerisi ile direkt bir ilişki içerisindedir.


Neşe Erberk Anaokulları’nda Kasım Ayı Dolu Dolu Geçecek Uyguladığı eğitim modeli ile yeteneklerinin farkında, kendine güvenen bireyler yetiştirmeyi hedefleyen Neşe Erberk Anaokullları, kasım ayını öğrenciler ve aileleri için düzenleyeceğini programlarla dolu dolu geçirecek.

Çocukların eğitim sürecine aileleri de dahil eden Neşe Erberk Anaokulları, kasım ayı boyunca öğrenciler ve aileleri için çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Kasım ayı etkinlikleri hakkında açıklama yapan Neşe Erberk Anaokulları Samsun Kurum Müdürü Nilgün Celep, “2018-2019 Eğitim Öğretim yılı ile birlikte eğitim adına attığımız adımları güçlendirerek, aldığımız sorumluluğu, gerek eğitim içeriğiyle, gerek aile içi ilişkinin beslendiği kanalları geliştireceğine olan inancımızla bu sene AÇEV (Anne Çocuk Eğitimi Vakfı)’nın eğitim programlarından olan BADEP( Baba Destek Programı) ile babaların eğitimini destekliyoruz. Bu kapsamda, babalara 13 hafta sürecek ‘Babalık Semineri’ düzenliyoruz” dedi. TEMA ETKİNLİKLERİNE DEVAM EDİYOR Celep, “Bunu yanı sıra Eğitim öğretim döneminin başladığı günden bugüne kadar interaktif veli eğitimleri Okul Psikolojik Danışmanımız Leyla Murat tarafından 45 günde bir gerçekleştirilmektedir. Kasım

ayının eğitim konusu Anne-Baba tutumları olarak belirledik. Aynı zamanda okul olarak TEMA üyesi bir okuluz tema uygulamalarını, eğitimlerini de yerine getirmekteyiz. Bunların paylaşımı noktasında da paylaşımlarımız olacaktır” diye konuştu. NEŞE ERBERK’TE ÇOCUK HAKLARI ŞENLİĞİ “20 Kasım Çocuk Hakları Günü etkinlikleri kapsamında, 20 Kasım haftası boyunca öğrencilerimizle geçen sene olduğu gibi bu sene de “Çocuk Hakları Şenliği” düzenleyeceğiz” diyen Nilgün Celep, “Okul Psikolojik Danışmanımızın hazırladığı, disiplinler arası olarak ele alınan tema çerçevesinde hafta boyunca özenli etkinliklerin uygulanması için hazırlıklar devam ediyor. Yapılan tüm etkinliklerde hedefimiz tema olarak çocuk haklarını ele alacak oyunlarla, şarkılarla, sanat, drama etkinlikleriyle öğrencilerimizin kendi haklarına dair var olan farkındalıklarını destekleyecek çalışmalar gerçekleştirmek” şeklinde konuştu.

61


EVİNİZ İÇİN YEPYENİ BİR BAŞLANGIÇ

www.mavantimoble.com 62


SAMSUN’DAN YURDUN DÖRT BİR YANINA HİZMET MAVANTİ MOBLE Samsun’un yerli mobilya üreticilerinden Mavanti Moble, Türkiye’nin dört bir yanına hizmet veriyor. HABER: Yasir BABA FOTOĞRAF: Şükrü Berk ASKAR 1994 yılında 80 m2 alanda kurulan Mavanti Moble, müşteri memnuniyetine bağlı kaliteli hizmet anlayışıyla çağın gerektiği gelişimi göstererek bugün 3000 m2’lik alanda hizmet veriyor. Mavanti Moble, Samsun’da başladığı yolculuğuna günümüzde Karadeniz Bölgesi’nin tamamına, Doğu Anadolu Bölgesi ve Ege Bölgesi’ne hizmet veriyor. Kuruldukları günden bu yana kaliteden ödün vermeden üretimin ağının en başından ürününün müşteriye ulaştığı ana kadar aynı özenle çalıştıklarını belirten Mavanti Moble Firma Sahibi Orhan Akar, yakın zaman içerisinde İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerine de hizmet vermeye başlayacaklarını söyledi. 6 AYDA BİR YENİ MODELLER Mobilya modellerinin tasarımında sektörün öncüsü olmak çalıştıklarını belirten Orhan Akar, “6 ayda bir yeni ürünler üretiyoruz. Kalitemizden taviz vermeden yenilikçi anlayışla hareket ediyoruz. Yeni modellerimizi fuarlarda sergiliyoruz. 4 yıldır Samsun’daki Mobilyacılar Fuarı’na katılıyoruz. Kaliteli ürünleri piyasa koşullarında uygun

fiyata Müşterilerimiz modern tasarım anlayışımızdan ve hizmet kalitemizden memnun oldukları için bizi tercih ediyorlar” dedi.

konuştu.

Aralıksız çalışarak üretim kapasitelerini arttırmayı planladıklarını söyleyen Akar, “Firmamızı ailemizin 2.kuşağına taşımayı hedefliyoruz. Bunun alt yapısını hazırlayıp zamanı gelince bu nöbeti devredeceğiz” diye konuştu.

Aynı zamanda Samsun Mobilyacı İş Adamları Derneği(MOBİD) üyesi olan Orhan Akar, “MOBİD olarak mobilyacı iş adamlarını bir araya getirmek ve ortak hareketle daha iyi hizmet verebilmek için çalışıyoruz. Mobilya sektöründe bütünleşmeyi sağlayarak yaşanan sıkıntıları gideceğimize inanıyoruz. Bu konuda hedeflerimizin başında şehrimize tüm mobilya imalatçılarının bir arada olduğu ihtisas organize sanayi bölgesi kazandırmak. Bunun için gerekli adımları atacağız ve birlik beraberlik içinde atılımlar yapacağız” dedi.

OĞULCAN AKAR: BÜYÜK DÜŞÜNÜYORUZ Mavanti Moble’ın 2.kuşak temsilcisi olacak olan Yasin Oğulcan Akar, “Biz bir aile şirketiyiz. Ben, çocukluğumdan beri buradayım. Sanayide büyüdüm diyebilirim. Sürekli çalışma halindeyiz. Bu işin imalatından muhasebesine, pazarlamasına kadar her alanıyla ilgileniyorum. Aynı zamanda Ticaret Bölümünde okuyorum. ‘Büyük konuşmuyoruz, büyük düşünüyoruz’ ilkesiyle elimizden geldiği kadarıyla hizmet etmeye devam edeceğiz. Mobilyaya olan ihtiyaç bitmez. Sektörümüzün önü açık. Adımlarımızı sağlam atarak ilerleyeceğiz” şeklinde

“MOBİD OLARAK İHTİSAS OSB İSTİYORUZ”

Fabrika:Örnek Sanayi Sitesi 3.Blok No:19 Kutlukent/Samsun Tel/Fax :+90 362 266 78 76 GSM: +90 544 844 78 76 info@mavantimoble.com

63


HELEN

ÜTOPYA 64


POWER

PÄ°ERRE 65


ALAZZO

LUCCA 66


ZENİT

FOCUS

CATHERİNE

MISTY

SANDRO

INFINITY

VALENTE

67


PSİ KOLO JİK SAĞ LAM LIK.

Saime Çağlı

“Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasılsa dayanabilir.” Nietzsche

Psikolojik dayanıklılık, bireyin günlük yaşamını etkileyen önemli bir özellik ve stresle başa çıkmada gerekli bir beceri olarak kabul edilmektedir. Stresle uygun şekilde başa çıkamadığımızda, uzun dönemde yaşamdan zevk alamama ve sosyal yaşamdan uzaklaşma gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir.

68

Hepimiz zaman zaman var olan düzen içerisinde, uyumun bozulduğu birtakım sıkıntılar ile karşılaşırız. Özellikle de değişen dünyayla beraber kişiler, kendilerini doğrudan etkileyen psikolojik sorunlarından daha çok bahsetmeye başlamıştır. Korku, yalnızlık, depresyon, stres, sosyal fobi, tükenmişlik, yabancılaşma, rekabetçilik, benmerkezcilik, yalıtılmışlık gibi. Kaygılı kişilik özellikleri, sağlık problemleri yaşama, kendine güveninin az olması, kendini ifade etmekte zorluk yaşıyor olması, stresle baş etme mekanizmalarını etkili kullanamaması, benzer şekilde içinde bulunduğu çevre ile ilgili yaşadığı sorunlar, ebeveyn-çocuk ilişkisinin sağlıklı kurulamaması, aile içi şiddet, işsizlik vb. nedenler de bireyler ile ilgili risk faktörleri olarak karşımıza çıkar.

İnsanlar psikolojik dayanıklılık açısından farklılık göstermektedir. Aynı olay farklı kişileri aynı düzeyde etkilemez. Psikolojik dayanıklılık, zorluklarla karşılaşıp, bu zorluklardan önemli hasar almadan hatta güçlenerek çıkan insanın sahip olduğu özelliktir. Örneğin travma yaşayan insanların %50’sin de Akut Stres Bozukluğu gelişirken bu kişilerin yarısı bir ay içinde iyileşiyor. Travma yaşayanların yaklaşık %12’si ise iki yılsonunda bile Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı alabiliyor. Ne oluyor da bazı insanlar yaşam olaylarından daha fazla etkileniyorlar? Aslında diğer soru daha anlamlı. Nasıl oluyor da bazı insanlar zorluklardan daha az olumsuz etkileniyorlar? Bu kişileri dayanıklı kılan nedir?


Kimler Dayanıklı Kimler Değil? Bazı insanlar acılarla sadece daha iyi baş edip üstesinden gelmiyorlar, bu yaşantıyı kendilerini olgunlaştıran ve geliştiren bir şeye dönüştürmeyi de başarıyorlar. Buna “psikolojik büyüme” deniyor. Bu kişiler yaşadıklarına bir anlam verip, yaşadıklarını deneyim ve tecrübeye çeviriyorlar. Psikolojik dayanıklılığa sahip olan kişiler, pasif bir biçimde olayların dışında kalmadan günlük olaylara dahil olurlar, günlük olaylarda amaç ve anlam ararlar. Güçlüklerle karşılaştıklarında mutsuzluk hissetmek yerine olayları etkileyecek, değiştirmeye çalışacak biçimde davranırlar. Görüldüğü gibi, psikolojik stres her zaman her yerde var. Bundan kaçınmaya çalışmamız tabloyu daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Peki, kendimizi bu risklerden nasıl koruyacağız? Öncelikli olarak, sağlıklı uyumu ve kişinin yeterliliğini geliştiren önlemler almak zorundayız. Kişinin içinde bulunduğu çevrede koruyucu faktörlerin varlığı, bir taraftan problemi ortaya çıkmadan önlemeyi ve bir problem davranışın oluşumunu azaltmayı sağlarken; diğer taraftan var olan sorunun etkisini azaltarak duygusal ve fiziksel iyi oluşuna katkıda bulunacak davranışları, tutumları ve bilgileri güçlendirmesine yardımcı olarak, zorluklar karşısında ayakta kalmasını sağlar. Erken gelişim dönemlerinin temel görevi duyguların düzenlenmesi ve bağlanmanın oluşması olduğu için anne-bebek arasında güvenli bağlanma gerçekleştiğinde, birey yaşamı boyunca strese dayanma gücü kazanmaktadır. Bowlby’e göre güvenli bağlanma ilişkisi çocuğun çevresini öğrenmede kullanabileceği ‘güvenli bir temel’ ve tehlike anında korunabileceği ‘sağlam bir sığınak’ sağlayarak, kendisi ve diğerleri hakkında olumlu düşünceler benimsemesini, yeterlilik duygusu ve kendilik-saygısı edinmesini olanaklı kılmaktadır. Duygularını düzenleme ve

uyum sağlama yetisini güçlendirerek bireyin sorunlarla başa çıkmasında yeterli donanımı sağlamaktadır. Psikolojik dayanıklılıktan bahsedilirken iki temel özelliğinden bahsedilir. Bunlardan ilki; olumsuzluklara karşın umut edilenden fazla düzeyde gelişim sağlayan kişilerin ayağa kalkmalarını kolaylaştıran bireysel bir yeteneğe sahip olunması, İkincisi, stresli yaşam olaylarında bireyin hızlı bir biçimde uyum sağlama becerisi olarak vurgulanır. Bu güç, bireyin sahip olduğu gizli güçtür. Bir anlamda bireyin yaşadığı stresli olaydan önce zaten kendisinde var olan yeteneklere ve davranış şekillerine tekrar dönebilme yetisidir. Psikolojik sağlamlıkta mizah, hem gülünçlüğe sebep olan bir şeyin tanımını içermekte hem de gülünç olan bir şeyi görebilme, algılayabilme ya da anlatabilme yeteneğini ifade etmektedir. Mizah, direnme ve başa çıkma kuvveti geliştirir, sağlık ve iyilik halini yükseltir, sosyal ilişkileri güçlendirir ve iletişimi geliştirir. Öyleyse mizahın stresli durumunun kendisini değiştirmek için kullanılması mümkündür. Hayata daha iyimser bakan kişilerin psikolojik dayanıklılığı daha yüksek. Değiştirilemez hayat olaylarını kabul etmek dayanıklılığımızı arttırıyor. Sorunlar olduğunda çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemek de dayanıklılığımızı arttırıyor. Yaşadıkları zorluklara karşı kurban rolüne girmeyip, hayatının sorumluluğunu alarak mücadele etmek de dayanıklılık ile ilişkili…

Özetle; -Esnek kişilik yapısında kişiler iş ve sosyal çevrelerinden kopuk olmayan - Olaylara daha geniş açıdan bakabilen - İyi iletişim kuran - Rekabet, saldırganlık, gibi durumlarını kontrolde tutabilen - Yaşamdan ve insanlardan olumlu beklentileri olan - Gelecek planları bulunan - Mücadele ve değişiklikten zevk alan - Aşırı mükemmeliyetçi olmayan -Yaşam olaylarını kendilerini dönüştürecek fırsatlar olarak gören -Yaşam karşısında seçimler yapacağının bilincinde olan kişiler daha dayanıklıdır… Ünlü Varoluşçu Terapist Victor Frankl, her çağın kendine ait ortak bir nevrozu olduğundan ve her çağın bununla baş edebilmek için kendi psikoterapisine ihtiyaç duyduğundan bahsederken kendi oluşturduğu Varoluşçu Terapisinde, mizahın gücünden söz ettiği gibi, yaşadığımız olumsuz deneyimlere anlam kattığımızda bunlarla baş edebileceğimize vurgu yapar. Çok güzel bir örnekle de anlatır bunu; ‘Nazi kamplarında zor koşullara artık dayanamayacağına karar veren esirler, kendilerine beslenmeleri için verilen kabı tuvalet kabı olarak, tuvalet için verilen kabı da yemek kabı olarak kullanamaya başladıklarından çok kısa bir süre sonra ölürler’ der… Kamptan sağ kurtulanlar, yemek için verilen kapta yemek yiyenler olmuştur, Frankl da bu kamptan sağ kurtulanlar arasındadır ve hayatta kalmak için bir seçim yapmıştır. Psikolojik sağlamlık hayatta kalmamızı kolaylaştır. Türümüzün devamı için de bu gerekli değil mi?

69


borkonut reklam

70


71


DİKKAT! TIKAYICI UYKU APNE SENDROMU (OSAS) HASTALIĞINI HİÇ DUYDUNUZ MU?

Hepimizin az çok bildiği, tanıdığı hastalıkların dışında, yakalandığımızı bile bilemediğimiz hastalıklar da var. Uyku apne sendromu (OSAS)’da bunlardan biri... Aşağıdaki soruların çoğuna “evet” diyorsanız; tıkayıcı uyku apne sendromu hastası olabilirsiniz Horluyor musunuz? Uykuda nefesiniz duruyor mu? Uykuda boğuluyor gibi oluyor musunuz? Nefes darlığı hissiyle uyanıyor musunuz? Uykunuzu alamadan mı uyanıyorsunuz? Sabahları ağız kuruluğu, boğazınızda rahatsızlık hissediyor musunuz? Gece sık tuvalete gidiyor musunuz? Gün içinde uykunuz geliyor mu? Sürekli yorgun mu hissediyorsunuz? Konsantrasyon güçlüğü çekiyor musunuz?

Lütfen vakit geçirmeden uyku hastalıkları merkezimize başvurun.

72


UYKU APNE SENDROMU NEDİR? Uykuda aşırı horlama, yeterli ve rahat soluyamama, hatta zaman zaman nefes durması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Yaklaşık her 100 kişiden 5 ile 9’unda uykuda nefes durması görülür. HORLAMA (UYKU APNE SENDROMU) HANGİ CİDDİ SAĞLIK PROBLEMLERİNE YOL AÇABİLİR? Unutkanlık, dikkat eksikliği Yüksek tansiyon Kalp krizi Kalp ritim bozukluğu Beyin damarında tıkanıklık sonucu felç Şeker hastalığı kontrolünün zorlaşması Cinsel performansta azalma Araba kullanırken veya dikkat gerektiren iş yaparken Uyuklama sonucunda trafik ve iş kazaları UYKU APNE SENDROMU KİMLERDE SIK GÖRÜLÜR? Erkeklerde (menopoz sonrası eşitlenir) İleri yaşlarda (40-60) Kilo fazlalığı olanlarda Boyun çevresi kalın olanlarda Sigara içenlerde Sakinleştirici, anti-depresan, uyku ilacı vb. kullananlarda Burun veya boğazında nefes almayı zorlaştırıcı bir Durum bulunanlarda (burun kemiği eğriliği, iri Bademcik ve adenoid vb.)

UYKU APNE SENDROMU TANISI NASIL KONUR? Uyku laboratuvarında bir gece uyku çalışması (polisomografi) yapılarak tanı konur. Uyku çalışması sırasında vücudunuza yapıştırılan elektrotlar yardımıyla uyku durumunuzu ve nefes alış verişinizi, kalbinizin ritmini, kan oksijen düzeyinizi izleyen cihazlar sayesinde uykunuzda gelişen anormallikler takip edilir. Özel olarak geliştirilmiş bilgisayar programları kullanılarak elde edilen veriler analiz edilir ve bir yandan tanı konurken bir yandan da tedavi seçenekleri belirlenir. UYKU APNE SENDROMU NASIL TEDAVİ EDİLİR? Kilo vermek yarar sağlayabilir. Uyku ilacı kullanılıyorsa, uykuda solunumu etkilemeyen ilaçlar kullanılmalıdır. Cerrahi olarak düzeltilebilecek bozukluklar tedavi edilir. Uyurken horlamayı azaltıcı pozisyon alınır. Ağız içi cihazlar denenebilir. Uykuda havayolunu açık tutan hava basıncı uygulaması (CPAP) yapılabilir.

KALİTELİ BİR UYKU İÇİN NE YAPMALISINIZ? Dinç ve sağlıklı hissetmeye yetecek kadar uyuyun. Uyku zamanını düzenli tutmaya çalışın, hafta sonları da dâhil olmak üzere her sabah aynı saatte uyanın. Uyumak için efor sarf etmeyin. Uykunuz geldiğinde yatağınıza gidip, 20 dakika içinde uyuyamadığınız takdirde yatağınızdan çıkıp başka bir odaya geçin. Sadece uykunuz geldiğinde tekrar yatağınıza geri dönün. Tercihen yatağa gitmeden 4-5 saat önce sabah veya öğleden sonra düzenli egzersiz yapın. Öğle yemeğinden sonra yatıncaya kadar kafeinli içeceklerden uzak durun. Sigara içmeyin, bırakıyorsanız geceleri içmeyin. Aç olarak uyumayınız, hafif şekilde atıştırın. Yatak odasındaki ses, ısı, ışık gibi uykunuzu etkileyecek çevresel faktörleri uygun hale getirin. Endişe ve sıkıntılarınızı gece yatağınızda düşünmeyin. Yatağınızı özellikle uyumak için kullanın, yatağınızda kitap okumayın, televizyon seyretmeyin. Gün boyunca kestirmeyin, uyuklamayın.

73


74


75


İsmail Tokalak

ABD Başkanı Abraham Lincoln(1809-1865) ile Başkan John F. Kennedy (1917-1963) arasında inanılmaz benzerlikler var; -Her ikisi de özel sermayenin arkasında oldu ABD Merkez Bankası’na ve onun sahip olduğu güce karşı çıkıyordu.

-Lincoln ve Kennedy Cuma günü suikaste uğramışlardı. -İkisi de kafasından vuruldu.

-Lincoln’ü öldürdüğü iddia edilen John Wilkes 1839, sözde Kennedy’i öldüren Lee H. Oswald 1939 doğumlu idi.

-Abraham Lincoln milletvekili olarak 1846’de Kennedy 1946’ da seçilmişti.

-Lincoln’in sekreterinin ismi Kennedy, Kennedy’nin sekreterinin ismi(soyadı) Lincoln idi.

-İkisi de büyük güçlerin diğer taşeronları tarafından mahkemeye çıkartılmadan önce öldürüldüler.

-Lincoln’den ve Kennedy’den sonraki ABD Başkanı olanların soyadı aynı idi. Johnson

-Lincoln Kennedy adlı tiyatroda, Kennedy Lincoln marka arabada vuruldu.

-Yerine geçen Başkanların biri Andrew Johnson 1808’de diğeri Lyndon Johnson 1908’de doğmuştu.

-Lincoln’dan sonra Başkan olan Andrew Johnson ile Kennedy’den sonra Başkan olan Lyndon Johnson’un suikastlarda parmağı olduğu Lincoln ve Kennedy’’nin eşleri tarafından ileri sürülmüştü.

- Lincoln ve Kennedy’nin isimleri yedi harften ibaretti. - İkisinin ölümünden sonra da yerlerine bir Güneyli başkan atandı -Her ikisini de öldürdüğü iddia edilen kişiler Güney’liydi.

76

-Lincoln’nin ve Kennedy’nin hanımları Beyaz Sarayda iken birer çocuklarını kaybetmişlerdi.


BAŞKAN ŞAHİN ÖĞRETMENLİK YILLARINI ANLATTI

Kasım ayı içerisinde bulunan Öğretmenler Günü vesilesiyle siyasetçi kimliğinin yanı sıra Matematik Öğretmeni olan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin ile öğretmenlik yıllarına dair çok özel bir söyleşi yaptık.

77


Başkan Şahin, öğretmenlik anılarını HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

RÖ POR TAJ HABERHAYAT: Öncelikle söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Sizin, başkanlığın haricinde bir de öğretmen kimliğiniz var. Öğretmen olmaya nasıl karar vermiştiniz? Anlatabilir misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Rica ederim. Tabii... Lisede okurken öğretmenlerimiz ile iyi bir diyaloğumuz olmuştu. Sevdiğimiz öğretmenlerimizin davranışları bizi etkiledi. Bizde de öğretmen olma tutkusu oluştu. Neticesinde liseyi bitirince, öğretmen olmak bize de nasip oldu. Bursa Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümünü kazanmıştık. Mezun olduğumuzda da öncelikle Erzincan Endüstri Meslek Lisesi’nde göreve başladık. Erzican’ın ardından Bafra’da Atatürk Ortaokulu’nda ve Bafra Lisesi’nde görev yaptım. Daha sonra şartlar öyle gerektiği için istifa edip dershane kurarak hizmet verdik. 78

HABERHAYAT: Öğrencilerinizle aranızdaki bağ nasıldı? ZİHNİ ŞAHİN: Öğrencilerle hakikaten çok güzel bağlar kurduk. 23,24 yaşlarında göreve başladığımızda aşağı yukarı bizim yaşlarımızda öğrencilerimiz vardı. Bize çok yakınlık gösteriyorlardı. Çok güzel diyalogumuz vardı. Ve inanın, genç yaşımıza rağmen öğrencilerimiz 100 metreden bizi gördüğü gibi önünü düğmeleyip hazır ola geçiyorlardı. Çünkü insanlara karşı sevgiyle yaklaşınca onlarında size karşı yaklaşımları farklı oluyor. Öğretmenlik yaptığım ilk yerdeki öğrencilerim hala ararlar. En az 10-15 tanesinin numarası telefonumda kayıtlıdır. Sürekli Erzincan’a davet ediyorlar. İnşallah ben de fırsat bulduğum bir boşlukta ziyaretlerine gideceğim.

Yasir BABA Fotoğraf: Volkan ŞENAL

Dershanede çalıştığım yıllarda da binlerle ifade edilecek kadar çok öğrencim oldu. Hepsi üniversite mezunu. Öğrencilerimin arasında 500’un üzerinde doktor, 1500 kadar mühendis ve öğretmen var. Mesela Bafra’daki avukatların yarısı benim öğrencim. Bunun haricinde Ankara, İstanbul, Bursa, Tekirdağ’da avukatlık yapan öğrencilerim var. HABERHAYAT: Öğretmen olmak nasıl bir duygu? ZİHNİ ŞAHİN: Öğretmenlik gerçekten çok önemli bir meslek. Peygamber mesleği… Özellikle öğrencilerle güzel diyaloglar kurduğunuz zaman;


anlatılmayacak kadar tadı farklı. Bilhassa Samsun’da katıldığım programlarda, gittiğim her yere birçok öğrencim geliyor ve bundan çok mutlu oluyorum. Gittiğimiz yerlerde öğrencilerimizin beni karşılamaları, “Hocam” deyip yanıma gelmeleri son derece güzel oluyor. Hatta bazen vekillerimizle birlikte olduğumuz zamanlarda öğrencilerim gelip elime sarılınca, vekillerimiz kıskanıyor. Ben de, “Siz de öğretmen olsaydınız” şeklinde espri yapıyorum.

HABERHAYAT: Direkt insanların hayatına olumlu yönde etki ediyorsunuz… ZİHNİ ŞAHİN: Tabi, tabi! Tekrar bir meslek seçecek olsam tekrar öğretmen olurum. Ama belki Matematik Öğretmeni olmazdım. Sosyal yönümüz olduğundan dolayı Sosyal Bilimler alanında Tarih veya Edebiyat okumak isterdim. Nasip Matematik Öğretmenliği okumamız oldu. Dershanecilik dönemimde ise hep yöneticilik yaptığım için bütün öğrencilerle diyaloğum oldu.

Öğretmenler, toplumu şekillendiren ve yönlendiren en önemli etkenlerden. Ben de topluma böyle bir hizmette bulunduğum, katkı sağladığım için çok mutluyum. Mesela dershane döneminde özellikle neredeyse 7/24 çalışıyordun diyebilirim. Sosyal hayatımız yoktu. 22 yıl boyunca dershanecilik yaptım ve hiç pişman değilim. Topluma için bir şeyler yapınca mutlu olursunuz. O bakımdan Türk Eğitim hayatında insan yetiştirmede her yönden katkı sağladığım için her zaman mutlu oldum.

HABERHAYAT: Sizce, öğretmen nasıl olmalı? ZİHNİ ŞAHİN: Devletimizin, yöneticilerimizin öğretmenliğe çok önem vermesi, seçici davranması gerekir. Öğretmenlik sadece puan alınarak değil; insanı sevmekle, fedakarlıkla yapılmalı. Bilinçli olmalı. Çünkü öğretmen, öğrenciye ders verip çıktığı zaman çok etkili olamaz. Öğrenciyle diyalog geliştirmeli, onlara değer vermeli, problemlerini dinlemeli ve çözmeli. Öğrenciye elinden geldiği kadar sahip çıkmalı. Bunlar olursa

öğrenci öğretmeni baş tacı eder. Biz de bunu yapmaya gayret ettik. Zaten bizim siyasete girmemiz de yaptığımız bu çalışmalar neticesinde oldu. HABERHAYAT: Öğretmenler, görev aldıkları sınıflarda/okullarda öğrencilerin sorumluluklarını üstleniyorlar. Siz de yıllarca bu sorumluluğu üstlendiniz. Şu anda da Büyükşehir Belediye Başkanı olarak bir şehrin sorumluluğunu üstlenmiş durumsanız. İki mesleği de yapmış biri olarak; Belediye Başkanlığı ile öğretmenliğin benzeyen yanlarını ile farklılıklarını değerlendirir misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Öğretmenliğin insan ilişkilerimize çok faydası olmuş olabilir. Tabi, insanlarla iyi ilişki kurma konusunda Allah’ın insana verdiği bir özellik de olabilir. Biz, doğal yapımız gereği insanlara önem veren ve onlara faydalı oldukça mutlu olan bir anlayışa sahibiz. Öğrencilerle, velilerle kurulan ilişkiler ile vatandaşlarla kurulan ilişkiler birbirinden çok farklı olaylar değil diye düşünüyorum. 79


HABERHAYAT: Öğretmenlik yaptığınız yıllara dair bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Sayısız anımız var. Bunların hepsi hafızamda yer alıyor. Unutmak mümkün değil. Her evladımız çok kıymetli. Hayatım bunlar içindi. Öğrencilerim benim her zaman gururum kaynağım olmuştur. Bu anılarım içinden sizlerle unutamadığım iki anımı paylaşmak istiyorum. Köyüm Uluağaç Mahallemizden ayrılmış ve komşu mahallemiz olan Yeşilköy Mahallemizde çalışarak okuyan bir öğrencimiz vardı. Babası yoktu ve bakkalda çalışıyordu. Bakkalın sahibi olan değerli bir insanımız da “Bu evladımız için çocuğum gibi seviyorum, ona güveniyorum” diyordu. Evladımız M.Y. ortaokul 1.sınıfta kalmıştı. Çocuğumuzu yanımıza aldık. Ortaokuldan itibaren eğitimin her safhası ile ilgilendik.

80

Evladımız Tıp Fakültesini kazandı. Okulunu başarı ile bitirdi ve doktor oldu. Bir de kızımız vardı. Ortaokuldan itibaren dershanemizde öğrencimizdi. Lise son sınıfa kadar dershanemizden eğitim aldı. Dershaneler için başarılı öğrenciler önemlidir. Ama son sınıfta bizden ayrılarak özel bir eğitim grubuna katıldı. O grupla çalışma sonrasında bir üniversite kazanamadı. Bize geldi. Biz yanımıza aldık. Kızımız E.M.’nin eğitimi ile ilgilendik. Her öğrencimize sağladığımız tüm imkanlarımızı ücretsiz bu sevgili gencimize de sağladık. HABERHAYAT: Öğretmenler Günü vesilesiyle öğretmenlere bir şeyler söylemek ister misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum. Hocalarım ellerinde öpüyorum.Bu arada Ortaokulda Fen

Öğretmenimiz vardı; Şermin Günal. Hatta bir keresinde seçim çalışması yaparken karşılaşmıştık. Görünce çok duygulanmıştı, ağlamıştı. Ben de duygulanmıştım tabi. Fen Öğretmenimiz vardı; Şeref Acerel. Matematik Öğretmenimizdi. Bu hocalarımın ellerinden öpüyorum. Diğerlerine ulaşamadık ama hepsinin isimleri aklımızda. Bütün öğretmenlerimin öğretmenler gününü tebrik ediyorum. Ellerinden öpüyorum. HABERHAYAT: Öğrencilere neler söylemek istersiniz peki? ZİHNİ ŞAHİN: Öncelikle öğrencilerimiz olan öğretmenlerimiz de var. Onların da gözlerinden öpüyorum. Öğrencilerin de öğretmenlerinin kıymetini bilerek, onlardan azami derecede faydalanmaları noktasında gayret göstermeleri ve onlarla iyi diyalog kurmalarını tavsiye derim.


81


Farkliliklari Kabullenmek Ya Da Kabullenmemek Böyle bir dünyada yaşamak ister miydiniz? Bana sorarsanız; ben “Kesinlikle hayır” derim. Aslında böyle bir dünya da yok zaten... Şimdiye kadar olmadı, umarım bundan sonra da olmaz. Yaşadığımız bu dünyada her birey bir başkasından farklı. Farklı düşünüyor, farklı konuşuyor, farklı tepki gösteriyor, farklı üretiyor, farklı yaşıyor. Dünyayı monotonluktan kurtarıp, yaşanılır duruma getiren, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu yücelten de zaten bu farklılıklar aslında.

Mine Aktaş

Bir an düşünün dostlar… Çevremizdeki insanların hepsi aynı şeyleri düşünüyor, aynı şeyleri konuşuyor. Hoşlandığımız ya da nefret ettiğimiz şeyler hep aynı… Ortaya bir sorun çıktığı zaman herkes hep birlikte aynı çözüm yolunu öneriyor. Gelecek hakkında herkes aynı beklentilere sahip. Tüm öğrenciler aynı kavrama düzeyine sahip. Aynı öğrenme stilleri ile öğreniyorlar. Okulda tüm öğretmenlerin kullandığı strateji ve yöntemler aynı. Sınavlarda hepsi aynı matbu cevapları yazıp, aynı notları alıyorlar. İşyerlerinde, yollarda, marketlerde, eğlence yerlerinde kısaca her yerde herkes ve her şey birbirinin aynı… 82

Peki, biz bu gerçeğin, gerçekten farkında mıyız? Ne yazık ki; çoğu zaman değiliz. Bazen edindiğimiz yanlış deneyimlerin etkisiyle, bazen düşünmeden tepki vererek ve çoğu zaman da duygularımızın aklımızın önüne geçmesini engelleyemediğimiz için; bu gerçeği çoğunlukla göz ardı ediyoruz. Herkesin bizim gibi düşünmesini, bizim gibi tepki göstermesini, bizim gibi hareket etmesini bekliyoruz. Bu olmayınca da çoğunlukla ya içimize kapanıyoruz ya da tepkimizin dozunu artırarak karşımızdakini baskı altına alıyoruz. Sonuçta, ya kendi kendimizle ya da birlikte yaşadığımız insanlarla anlaşmazlığa düşüyoruz. Hatta daha da ileri gidip kavga edebiliyoruz.


O Halde Ne Yapmalıyız Da Hayatı Çekilmez Duruma Getiren Yıkıcı Çatışmalardan, Anlaşmazlıklardan Kendimizi Korumalıyız? Bu Konuda Sihirli Bir Reçete Var Mı?

Çocuklarımıza da yapıyoruz bunu ve bu yolla onlara da öğretiyoruz. Sınıftaki en çalışkan arkadaşı gibi olmasını bekliyoruz. Amcasının çocuğunu örnek gösteriyoruz. Komşu çocuğunu övüp duruyoruz onunla sohbet ederken… Kendisinin gibi davranmasının ona zarar vereceği mesajını iletiyoruz aslında. Ve çocuklarımız kendileri olmaktan korkarak eli-ayağına dolaşarak yaşamaya başlıyorlar. Tabi ki üst üstte de hata yapıyorlar. Kendileri ve ideal diye gösteriler insanlar arasında sıkışıp kalıyorlar. Hem kendimiz hem de çocuklarımız için hayatı çekilmez hale getiriyoruz. O halde ne yapmalıyız da hayatı çekilmez duruma getiren yıkıcı çatışmalardan, anlaşmazlıklardan kendimizi korumalıyız? Bu konuda sihirli bir reçete var mı? Yıkıcı çatışmalar ve anlaşmazlıklardan korunmanın sihirli bir reçetesi ne yazık ki bu güne kadar yazılmadı. Ancak bununla birlikte bazı temel ilkelere uygun hareket edildiğinde farklılıkların, uzlaşma, dostluk, yaratıcılık ve sinerji ile sonuçlanmasının olanaklı olacağı birçok araştırma ile ortaya konuldu.

Farklılıklardan kavga değil de zenginlik yaratmanın ilk adımı, onu reddetmek yerine kabul etmektir. (Sanırım reddetmek kabul etmekten daha kolay geliyor insanlara) Bunu farklılıkların doğanın ve onun en güçlü varlığı olan insanın temel özelliği olduğunu, farklılıkları yok etmenin insanları yok etmek anlamına geleceğini, bunun da mümkün olmadığını aklımızdan çıkarmayarak başarabiliriz. Bu noktada bir başka gerçeği daha hatırlamak işimizi kolaylaştırabilecektir. O da; bireysel farklılıklar karşısında başkasından değil de kendimizden sorumlu olduğumuz, dolayısıyla başkalarını değil de kendimizi değiştirmeye çaba göstermemizin daha doğru olacağıdır. Kendimizi kontrol edebilme, değiştirebilmenin en kolay yolu; kendimizi ve farklılıklar karşısındaki tutumumuzu tanımaya çalışmaktır. Ben kimim? Nelerden hoşlanıyorum? Nelerden hoşlanmıyorum? Başkalarıyla ortak yanlarım neler? Onlardan ayrılan yanlarım neler? Başkalarından farklı olduğum konularla onlarla nasıl etkileşim içinde oluyorum? Farklı görüş ve düşünceler karşısında nasıl davranış gösteriyorum? Bu davranışlarımla hangi sonuçlara ulaşıyorum? Ulaştığım sonuçlar beni ne kadar mutlu ediyor?

Karşımdaki insanı ne kadar mutlu ediyor? Beni ve çevremdekileri ne kadar rahatsız ediyor? Bu güne kadar farklılıklar karşısında gösterdiğim tutumların sonuçları neler oldu? vb. gibi soruları cevaplandırarak bunu başarabiliriz. Kendimizi ve farklılıklar karşısındaki tutumumuzu bilmemiz, bizi çoğu zaman farkında olmadan gösterdiğimiz yanlış ve ani tepkilerden koruyarak, farklılıklar karşısında daha akılcı davranmamıza yardım edecektir. Bu da farklılıklarla dolu bir dünyada mutlu olmayı başarabilmemizi kolaylaştıracaktır. Eğer, evde anne ve babalar; okullarda öğretmen ve yöneticiler; işyerinde iş görenler ve patronlar; maçlarda izleyici, yollarda sürücü kısaca insanlar olarak kavgasız yaşamak ve mutlu olmayı istiyorsak; önce insan olduğumuzu ve dolayısıyla farklı olduğumuzu kabullenmeliyiz... Bireysel farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmalıyız… Sonra da kendimizi bilmeliyiz. Yoksa mutluluğun yazılmış bir reçetesi henüz ne yazık ki bulunamadı. Dostlukla…

83


AQUAPEEL İLE DERİNLEMESİNE CİLT BAKIMI Best Lazer Güzellik Merkezi Güzellik Uzmanı Dilek Çirtmen, cilt bakımında Aqua peel uygulamasını anlattı;

84

“Aqua peel uygulaması su basıncı ve vakum gücü kullanılarak medikal bir cilt bakımı sistemidir. Cildin kontrolsüz bir hasar görmesini engelleyerek derinlemesine bir temizlik ve dezenfeksiyon sağlamak amaçlanmaktadır. Herhangi bir cerrahi müdahaleye gerek olmaksızın, ağrısız ve acısız bir şekilde ciltteki gözenekleri açma, siyah noktaları ve akneleri yok etme, hafif kırışıklıkları düzeltme, yoğun nemlendirme gibi cilt temizleme ve bakımlarını 15-20 dakika gibi kısa bir sürede yapar.


AQUA PEEL İŞLEMLERİ

AQUA PEEL’İN FAYDALARI NELERDİR?

1. Adım – Temizleme & Peeling

Gözle görülür kırışıklıkların, aknelerin ve daha fazlasının giderilmesini sağlar,

AquaAHA, içeriğinde düşük oranda AHA (Alfa Hidroksit Asit) bulunan solüsyon ile AGUAPEEL cildin ihtiyacına göre 5-10 dakika uygulanır. Ölü dokuların temizlenmesi ve gözeneklerin açılmasını sağlar. 2. Adım – Ekstraksiyon AquaSA, içeriğinde düşük oranda bulunan SA (Salisilikasit) solüsyon ile AQUAPEEL Cildin ihtiyacına göre 5-10 dakika uygulanır. Cildin alt katmanlarına kadar salisilik asitin emilmesini sağlar. Birçok iltihabı cilt rahatsızlığına sebep olan çoğu bakteri ve parazitlerden cildin temizlenmesini sağlar. 3. Adım – Hidrasyon & Beslenme AquaSA, İçeriğinde düşük oranda bulunan SA (Salisilikasit) solüsyon ile AQUAPEEL Cildin ihtiyacına göre 5-10 dakika uygulanır. Cildin alt katmanlarına kadar salisilik asitin emilmesini sağlar. Birçok iltihabı cilt rahatsızlığına sebep olan çoğu bakteri ve parazitlerden cildin temizlenmesini sağlar.

Pürüzlü cildin iyileştirilmesine yardımcı olur, Tıkalı gözeneklerin açılmasını sağlar, Tek seferde temizleme, peeling, ekstraksiyon, hidrasyon ve antioksidan sağlar, Çok kısa bir sürede cildin yenilenmesini ve gençleşmesini sağlar.

SUYLA GELEN BİR BAŞKA DOKUNUŞ SU PEELİNG Yüksek frekanslı ultrason dalgaları ile cilt yüzeyindeki ölü tabakanın su yardımıyla temizlenmesi, bu derinlemesine yapılan temizlik sonraki aşamalar içinde bir hazırlık niteliğindedir. Aynı zamanda cilt bakımında kullanılan hücre yenileyici, akne oluşumunu azaltıcı vb. içeriklerin, ultrason yardımı ile cilt altı dokularına iletilmesini sağlar”

85


SAĞLIKLI BEBEK YETİŞTİRMEK İÇİN EVEBEYİNLERİN YAPMASI GEREKENLER Sağlıklı bebek yetiştirmek her annenin ve babanın hayalidir. Ebeveynler doğum anından itibaren bebeğin sağlıklı olarak gelişmesi için her şeyi yaparlar. Ancak bunun için bazı önemli detaylarının bilinmesi gerekir. Bir bebeğin sağlıklı olabilmesi için 0-3 yaş arası çok önemlidir. Bebekler beyinlerinin büyük bir kısmının gelişimini bu dönemde tamamlar. Hatta beyinleri yetişkinlerin büyüklüğüne 3 yaşına kadar ulaşabilir. Bu nedenle bu dönemde yapılacak her hata ileride çocuğunuzun kişiliğini ve sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyecektir. Özellikle kesintisiz uyku, sağlıklı beslenme ve iyi bakılma gibi durumlar sağlıklı bir bebek yetiştirebilmeniz için oldukça önemlidir. Bebeğinizin sağlıklı olup olmadığını anlayabileceğiniz ve onu sağlıklı olarak yetiştirebileceğiniz önerilere bir göz atalım; Sağlıklı bir bebek yetiştirmek için yapılması gerekenler nelerdir? • Bebekler uyuyarak büyüdükleri için kesintisiz bir gece uykusu en az düzenli ve sağlıklı bir beslenme kadar önem taşır. • Bebeğinizin sağlıklı ve kaliteli şekilde uyuyabilmesi için en kaliteli bebek bezini kullanmanız gerekir. Altının ıslaklığından rahatsız olmayan bebekler kesintisiz olarak uyuyacak ve sağlıklı büyüyecektir. • Sağlıklı bebek yetiştirmek istiyorsanız onu sevdiğinizi göstermeniz gerekir. Ona yumuşak

86

bir ses tonuyla şarkılar söyleyebilir, hikayeler anlatabilir ve dokunarak sevginizi hissettirebilirsiniz. • Anne sütünden sonra bebeğinizi sağlıklı beslenmeye alıştırarak, küçük yaşta bu alışkanlığı kazandırabilir ve gelişimine büyük ölçüde katkı sağlayabilirsiniz. • Hisleri çok kuvvetli olan bebeklerinizi eşinizle tartıştığınızda, üzüldüğünüzde ve ağladığınızda bunu mutlaka hissedecektir. Bu nedenle eşinizle kavga ederken ya da tartışırken, bu durumu bebeğinizin duymadığından emin olmalısınız. • Her bebek kendine göre farklı gelişim gösterecektir. Ancak kendi bebeğinizin gelişim için bir pedagogdan yardım alabilir ve gelişimini bir uzman yardımı ile takip ederek, doğru şekilde yönlendirebilirsiniz. • Sağlıklı bebek için gelişimi takip edilmelidir. Bu nedenle bebeğinizin gelişimini mutlaka 3 ayda bir takip edin ve bir yere not alın. • Kaygılı, takıntılı ve huzursuz bir bebek istemiyorsanız ona korumacı davranmayın. Kaygılı ve takıntılı olmamak, onun öz güvenli yetişmesini sağlayacaktır çünkü bebekler gelişim döneminde çevresindeki insanları örnek alırlar. • Bebeğinizin nasıl yaşayacağına ve ne yapacağına siz karar vermeyin. Onun kendini yönetmesine izin verin.


Bebek bakımda püf noktalar nelerdir; • Yeni doğmuş olan bebeğinizin emzirme düzeni olmayacaktır. Onu her ağladığında emzirmeniz gerekir. En sağlıklı emzirme yöntemi iki memeden eşit olarak emzirmedir. • Bebeğinizi bir göğüsten yaklaşık olarak 20 dakika emzirmeniz gerekir. Çünkü ilk 10 dakikadan sonra gelen süt yağlı olur ve bebeğinize doygunluk hisse verir. • Bebeğiniz, ilk 4 ayında günde 8 ile 10 kez arasında dışkılayacaktır. İlk aylarda bebeğinizi yalnızca anne sütü ile beslediğiniz için dışkısı cıvık ve yeşil olacaktır. Katı gıdaya geçtiğinizde dışkının rengi kahverengiye döner ve koyulaşır. Bu dönemde bebeğinizin altını her açtığınızda pişik önleyici kremler ya da el yapımı zeytinyağı kullanmanız gerekir. •İlk aylarda bebeğinizin altını sık sık değiştirmeniz gerekir. Eğer huzurlu ve sakin bir bebek istiyorsanız, beslenmeden ya da uyumadan önce mutlaka altını kontrol etmeli ve bezini sık sık değiştirmelisiniz. Aynı zamanda poposunu havalandırmanız da bebeğinizin mutlu olmasını sağlayacak ve çeşitli cilt problemleri ile karşılaşmanızı önleyecektir.

• Bebeğinizi doğduğu andan itibaren çeşitli hastalıklara ya da ateşlenmeye maruz kalabilir. Ona şuruplarını rahatlıkla içirebilmek için ilaç kaşıkları alın. • Bebeğinizin saç bakımını yapabilmek ve başında oluşabilecek konak hastalığını önleyebilmek için fırça tarak seti alın. Bu setin içinde yumuşak saç fırçası ve tarak olduğundan emin olun. • Bebeğinizin ateşini kolaylıkla ölçebilmek için dijital vücut termometresi alın. • Göbek bağının bebeğinizi rahatsız etmesini önlemek ve bezini rahatlıkla değiştirebilmek için bebek bağı bandı alın. • Bebeğinizin rahat nefes almasını sağlamak, burnunu içinde biriken mukozayı temizlemek ve rahat uyumasını sağlamak için bir burun aspiratörü edinin. • Bebeğinizin altını temizleyebilmek ve gerektiğinde pratik olarak kullanabilmek için ıslak mendil alın. Ancak bu mendillerin içinde parfüm, alkol ve paraben olmamasına önem verin.

• Bebek bakımında püf noktalar konusunda merak edilen en önemli nokta göbek bağı bakımıdır. Bebeğiniz için göbek bağı kullanmayın ve göbeğini etrafını ve göbek bağının alt kısmını sürekli temiz tutun. Temizlik için alkollü bir steril gazlı bez ile temizlemeyi deneyin. Bebeğinizin göbek kordonu 7 ile 14 gün arasında düşecektir. Düştükten sonra kanamalar nadir de olsa görülebilir. Küçük lekelenme şeklindeki kanamalar dışındaki kanamalarda mutlaka doktorunuza danışmanız gerekmektedir. • Yeni doğan bebeğinizin banyosunu yaptırmadan önce göbek kordonunun düşmesini beklemeniz gerekmez. Göbek bağı düşmeden bebeğinize banyo yaptırmak isterseniz eğer banyodan sonra göbek kordonu ve etrafını iyice kurulamalısınız. Özellikle yaz aylarında bebeğinizi belli aralıklarla (3 günde 1) yıkamanız, bebeğinizin daha huzurlu olmasını ve rahatlamasını sağlayacaktır.

• Bebek bakımında püf noktalar konusunda önemli olan bir diğer nokta tırnak bakımıdır. Bebeğinizin tırnaklarının bakımını, ona özel bir tırnak makası ile yapabilir ve tırnaklarını köşelerini yumuşak bir törpü ile düzeltebilirsiniz. Bebek bakımı için gerekenler listesi; • Bebeğinizin altını temizleyebilmek için temizleme havluları alın. • Yeni doğan bebekler ilk 3 ay kusacağı için ağız silme mendilleri alın ve bebeğinizin yanından ayırmayın. • Bebeğinizin boyuna ve kilosuna göre seçilmiş olan iyi markaya sahip bebek bezi alın. (bknz: Bebek bezi seçiminde dikkat edilmesi gerekenler) • Bebeğinizin altını kolaylıkla değiştirebilmeniz ve etrafın kirlenmemesi için alt değiştirme yatağı ve örtüleri alın.

• Temizleme pamukları, bebeğinizin burnunu ve kulaklarını temizleyebilmeniz için kolaylık sağlar. Bu nedenle bebekler için özel olarak üretilen temizleme pamuğu alın. • Pişik kremi bebek bakımı için gerekenler listesinin önemli bir elemanıdır. Bebeğinizde pişik oluşmasını önlemek için iyi bir markanı pişik kremini tercih edebilirsiniz. • Bebeğinizin cildine zarar vermeyen, onun gözlerini yakmayan hem vücut hem de saç için kullanılabilen, nemlendirici özelliği olan ve bebeğinizin saç derisine uygun olan şampuan ya da sabun tercih etmelisiniz. Sabun tercih ediyorsanız; defneyaprağı ile yapılmış ya da zeytinyağlı olan ev yapımı özel sabunlar kullanmanızı tavsiye ederiz. Bu sayede bebeğinizin cildini sürekli olarak nemli tutabilirsiniz. 87


BURAK ALKAŞ

Bu Kez Beyaz Perdede Güldürecek Daha önce Pis Yedili’de ‘Orço’ karakteri ve Yeşil Deniz’de ‘Müezzin Cemil’ karakterine hayat veren Burak Alkaş, oyunculuğuyla Türk izleyicisini kendine hayran bırakmıştı.

88

Alkaş, bu kez beyaz perdede yakın geçmişte yaşanan “Çiftlik Bank” dolandırıcılığından esinlenerek hazırlanan ‘Çiftlik Bank- Tosun Firarda’ filmiyle sevenlerinin karşısına çıkıyor. Yetenekli oyuncu, yer aldığı sinema filminde oyunculuk hatıralara ve aile hayatına dair birçok konu hakkında HaberHayat Dergisi’ne konuştu.

RÖ POR TAJ

Yasir BABA Fotoğraf: Eren YİĞİT


HABERHAYAT: Öncelikle ‘Çiftlik Bank- Tosun Firarda’ filminiz hayırlı uğurlu olsun. Kasım ayında vizyondasınız. Bizi neler bekliyor filmde? BURAK ALKAŞ: Teşekkür ederim. Ailecek gelip, izleyip, gülüp eğleneceğiniz bir film bekliyor sizleri. Tabii konu Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen ‘Çiftlik Bank’ olayı olunca insanlar istemez düşüneceklerdir; “mağdurlarla mı eğleneceğiz, neresi komik?” diye. Çiftlik Bank olayı başlı başına trajikomik bir olay. Tabii mağdurlar açısından büyük bir trajedi, farkındayız. Skandalın perde arkasını izleyicilere göstererek halkı bilinçlendirmeyi de amaçladık. Bu filmle izleyiciye “Gelin, görün, gülün ama bu tarz tuzaklara bir daha düşmeyin’’ mesajını vermek istiyoruz. Biz bu filmde insanların dolandırılmasından bir komiklik çıkarmadık. Dolandırılan insanlarla herhangi bir şekilde dalga geçme, onları ‘ti’ye alma gibi bir durum da söz konusu değil. Tamamen yaşanan olaydan esinlenerek yazılmış bir senaryoyu canlandırdık. Gülüp-eğleneceksiniz dememdeki kastım; bu hikayedeki kahramanın (Cenk’in) başından geçen olaylara güleceksiniz. HABERHAYAT: Binlerce kişinin dolandırıldığı ‘Çiftlik Bank’ skandalını beyazperdeye taşıyorsunuz. Nasıl tepkiler alıyorsunuz? BURAK ALKAŞ: Ön yargı ile yaklaşan çok insan oldu. Para veririz, filme gideriz, kapkara bir ekran çıkar karşımıza diye espri de yapıyorlar. (Gülüyor) Dolandırıcının filmi mi yapılırmış, diyen de var. Evet, yapılır. Dünyada bunun pek çok örneği var. En bilinenlerinden biri Leanardo Di Capriyo ve Tom Hanks’in oynadığı; ‘Sıkıysa Yakala’ (Catch Me If You Can) Adam bütün bankaları dolandırıyor. FBI ajanlarıyla kedi fare oyunu oynuyor. FBI dahil kime de; siz nasıl bizi dolandıranların filmini yapıyorsunuz, demiyor. Ya da bir seri katilin hayatı film oluyor. Hiç kimse de kalkıp; “Sen o kadar insanı öldürmüş birinin neden filmini yapıyorsun?” diye sorgulamıyor. Çiftlik Bank trajedisinden esinlenerek yazılmış senaryoyu komik bir şekilde beyaz perdeye taşıdık. Herkesin eğleneceği komik bir film yapmaya çalıştık. HABERHAYAT: Bu ilk sinema filminiz değil mi? Projeye nasıl dahil oldunuz? BURAK ALKAŞ: Filmin yapımcısı ve yönetmeni İsmail Hakkı Koç, filmde benim oynamamı istemiş. Geldi, tanıştık, beni ikna etti. Parayı peşin verdi, ben de oynadım. (Gülüyor) HABERHAYAT: Canlandırdığınız ‘Cenk’ nasıl biri? BURAK ALKAŞ: Canlandırdığım Cenk karakteri, saf, temiz kalpli, kendi halinde yaşayan, parayla pulla pek bir işi olmayan, sosyal medyadan tanıştığı Amerikalı bir kız ile beraber olma hayalleri kuran iyi niyetli bir Anadolu çocuğu.

89


HABERHAYAT: Oyunculuk yapmaya nasıl karar verdiniz? BURAK ALKAŞ: Hayalim futbolcu olmaktı. Ortaokul/ lise dönemlerimde İzmirspor’da oynuyordum. Ayağımdan bir sakatlık geçirdim. Uzun bir müddet maçlara çıkamadım. Sonrasında hep düz koşu yaptım. O dönem hoca değişti ve yeni gelen hoca kadroya almadı beni. Sakatlık geçirdiğim dönemlerde de İzmir İnönü Lisesi’nde okul tiyatrosu çalışmaları yapılıyordu. Ben de tamamen derslerden kaçmak için o çalışmalara katılıyordum. Hocamız da Levent Ulukut’tu. Şimdi, İzmir Devlet Tiyatroları Müdürü. Sağ olsun; kendisi benim yeteneğimin olduğunu, oyuncu

90

olmam gerektiğini, bu mesleği seçmem gerektiğini defalarca söyledi. Bizde de az biraz yetenek varmış ki; bu mesleği seçtik. Sonra da konservatuara girdim zaten. HABERHAYAT: Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra Ali Poyrazoğlu Tiyatrosuyla oyunculuğa başladınız. Böylesine usta isimlerle çalışmak nasıldı, size neler kattı? BURAK ALKAŞ: Müjdat Gezen Konservatuarı’nda çok büyük, çok kıymetli hocalardan ders aldık. Gerek sahne dersleri olsun gerek diğer dersler olsun hep babalar girerdi derslerimize.

Rahmetli Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Aliye Uzunatagan, Göksel Kortay, Şebnem Sönmez, Engin Alkan, Toktamış Ateş, Emre Kongar ve daha sayamadığım çok kıymetli hocalardan ders aldık. Mezun olduktan sonra profesyonel olarak ilk kez saygıdeğer usta Ali Poyrazoğlu’nun tiyatrosunda sahneye çıktım. Ali Poyrazoğlu Türk tiyatrosunun büyük ustalarındandır. Biz de onun yanında çırak olarak işe başladık. Ustamız öğretti, biz aldık. Ustamıza laik çıraklar olmaya çalıştık. Hem hayatla ilgili hem oyunculuğa dair okullarda öğretilmeyen püf noktaları öğrendik.


HABERHAYAT: Ali Poyrazoğlu ile ilgili bir anınızı okumuştum. Telefonda size peşinizden koşamayacağını, söylemiş. Nasıl oldu anlatabilir misiniz? BURAK ALKAŞ: Ali Hoca, yazın Bodrum’da Kabare yapacağını söylemişti. Rahmetliler Ferdi Özbeğen, Bülent Kayabaş ve Deniz Akkaya, Özdemir Çiftçioğlu gibi isimler vardı kadroda. Beni de alacağını söyledi. Provalar başladığında “Sana haber vereceğim, şimdi ne halin varsa gör” dedi. Ben de kapmışım rolü nasıl böbürlene böbürlene dolaşıyorum etrafta, anlatamam. Bir de yazın üç ay doluyuz. Para kazanacağız. Ona da seviniyorum. Ben bir taraftan hayaller kurarken diğer taraftan da hocanın aramasını bekliyorum. Aradan 1 ay geçti hocadan ses soluk yok. Baktım beni aramayacak; bari ben arayım, dedim. “Hocam, provalara

ne zaman başlıyoruz” dedim. “Ooo abi biz provaları bitirdik, Bodrum’dayız” dedi. Tabi ben şok oldum. “Hocam bana rol vermiştiniz, provalar başladığında seni arayacağım demiştiniz” dedim. Hayatımda hiç unutamayacağım bir şey söyledi: “Abi tiyatro mu senin peşinden koşacak; sen mi tiyatronun peşinden koşacaksın?” dedi. Suratıma telefonu kapattı. Sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada. Atladım otobüse Bodrum’a gittim. Geçtim karşısına “Hocam, özür dilerim. Benim tiyatronun peşinden koşmam lazım. Bakın geç de olsa koşup geldim” dedim. Bütün rolleri dağıttığını, provaların bittiğini söyledi Ali Hoca. “Ama en kötü ihtimal arkadan geçen adam yaparım seni” dedi ve bastı gitti.Hayatımın en büyük dersini o gün aldım. Ve o gün bugündür hep tiyatronun peşinden koştum. 91


HABERHAYAT: Pis Yedili’nin Orço’su, Yeşil Deniz’in Müezzin Cemil’i hala hafızalarda… Şimdi de Çiftlik Bank’ın ‘Cenk’i… Böylesine farklı karakterleri canlandırmak zor mu? BURAK ALKAŞ: Eğlenceli bir şey bence. Yani her filmde, dizide birbirinden farklı karakterlere hayat veriyoruz. Bir önce oynadığım karakter diğerine benzememeli. O yüzden; oynayacağım karaktere çok çalışıyorum. Diğer oynadığım karaktere benzer bir şey gördüğüm anda hemen değiştiriyorum. Bir konuşma ekliyorum, yürüyüş ekliyorum. Bu da çalışmayı eğlenceli hale getiriyor.

92

HABERHAYAT: Hep hayalini kurduğunuz, zorluklarla açtığınız, okulunuz Temaşa Sanat’tan bahsedelim biraz da… BURAK ALKAŞ: Bence konservatuardan mezun olan herkesin böyle sanat merkezleri açması lazım. Çünkü hiçbir akademik eğitimi olmayan kişiler, tiyatro sahnesine adım atmamış, hiçbir oyunda oynamamış oyun yönetmemiş, yöntem bilmeyen, tiyatro hakkında üç beş kelimeden fazla konuşamayacak kişiler kurslar açıyorlar. Sonra da tiyatroya sinemaya meraklı yetenekli gençlere tabiri caiz ise saçma sapan şeyler öğretip, onların paralarını alıp, o gençleri sanattan soğutuyorlar. Ben

de, az da olsa bu merdiven altı kursların önüne geçebilmek için İzmir’de Temaşa Sanat Tiyatro Sinema Akademiyi kurdum. Şimdilik oyunculuk alanında dersler veriyoruz ama amacımız burayı gelecek yıllarda bir sinema akademisine dönüştürmek. Bunun için çalışmalarımda var.


HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne yapardınız? BURAK ALKAŞ: Futbolcu olamazdım sakatlanmıştım, galiba serseri olurdum. (Gülüyor) HABERHAYAT: Birlikte çalışmayı, oynamayı istediğiniz isimler var mı? BURAK ALKAŞ: Geoffrey Rush, Christoph Waltz, Al Pacino… (Gülüyor) Türkiye’de o kadar iyi oyuncular var ki; şimdi birinin ismini söylemek diğerine saygısızlık olur. Ben bütün iyi oyuncularla çalışmak isterim. Çünkü daha öğrenecek çok şeyim var. HABERHAYAT: Mesleki alanda şu anda bulunduğunuz konumu nasıl değerlendiriyorsunuz? BURAK ALKAŞ: Daha yolun başındayım, çıraklık dönemlerimi yaşıyorum.

Rahmetli Bülent Kayabaş’ın bir lafı vardı. Derdi ki; Bu mesleğin ilk 40 yılı çok zordur.

HABERHAYAT: 2016 yılında kızınız Destina dünyaya geldi. Baba olmak hayatınızda neleri değiştirdi?

HABERHAYAT: Güzel giden bir evliliğiniz var, bunu neye borçlusunuz? Bu sektörde evli olmak, evliliği yürütmek zor mu?

BURAK ALKAŞ: Hayatım daha da renklenmeye başladı. Tanımadığım, taklidini yaptığım duyguların gerçekleriyle karşılaştım. Örneğin; özlemek... Kızım olmadan önce bende tanımlı olan özlem aslında öyle bir şey değilmiş ben onu özlemek zannediyormuşum. Doğrusunu kızım olduktan sonra deneyimleyerek öğrendim. Daha birçok duygu yeniden yazılmaya başladı. Yaşadığım şehir de değişti. Kızımı İstanbul da büyütmemek için doğduğum şehre, İzmir’e yerleştim.

BURAK ALKAŞ: Karşılıklı anlayışa ve en önemlisi saygıya borçluyuz. Karşınızda kim olursa olsun saygıyı yitirdiğiniz an her şey biter. HABERHAYAT: Bu sektörde olup da evlilik yürütmek zormuş gibi mi geliyor insanlara? BURAK ALKAŞ: Evlilikler sektörle alakalı değil ki… Sen sektörle değil, sevdiğin insan ile evleniyorsun. Çalıştığı işi yaşadığı şartları, hayatı bilerek isteyerek evleniyorsun. O yüzden suçu sektöre değil ilişkiyi yürütemeyenlere bağlamak lazım.

93


KIŞ MEVSİMİNDE CİLT BAKIMI Kış aylarında soğuyan havaya karşı deri, vücut ısısının kaybolmaması, azalmaması için kan dolaşımını azaltır, ter ve yağ bezlerimiz daha yavaş çalışır. Kan dolaşımı yavaşladığında, cildin gereksinim duyduğu antioksidanları ve besleyici maddeleri alması zorlaşır. Cilt kuruluğu başlar, cilt yağ kaybeder. Tüm bunların birleşimi ise, cildin hassaslaşmasına, dış etkilere karşı kendini koruyamamasına yol açar. Ciltte kaşınma, kızarma ve renk değiştirmeler görülür. Lipid bariyeri dediğimiz koruyucu tabaka incelir. Cildin esnekliği azalır. Çatlamalar, pullanmalar görülür. Belirtilen etkileri gösteren cildin erken yaşlanma süreci başlar. Eğer kışın cilt bakımına dikkat edilmezse; kırışıklık, çatlama, sarkma, leke gibi problemlerin yanı sıra cildin üstü giysiler, ter ve yağ salgısı ile sürekli örtülü kalmasından dolayı yağ bezi hastalıklarının (akne, sebore, milium kistler) artmasına neden olabilir. Yüz ve vücudumuzda kurumaya engel olmak amacıyla nem bazlı ürünler kullanılmalıdır. Nem bazlı ürünler cilde nem yükler, elastikiyet toparlar, kolajen dokuyu destekler.

94

Kışın cildiniz pul pul dökülüyorsa; bunu fondöten ile kapatamazsınız. Aksine fondöten sürerek daha kötü görünmesine neden olursunuz. Yüzünüze düzenli olarak peeling yapmalı, zengin içerikli bir gece kremi kullanmalısınız. Mümkünse nemlendirici içeren, leke önleyici, anti-aging etkili, güneş korumasını iyi yapmalısınız. Unutmayın kış aylarında güneş aktivitesinin az olduğu bir dönemde peeling uygulanmanız daha doğru olacaktır. Kışın banyo süreniz 15 dakika olmalıdır. Aşırı sıcak duş, 15 dakikadan sonra cildinizin lipid tabakasını (nemin tutulduğu yağ asitleri kompleksi) ele geçirmeye başlar, cildi hassaslaştırır. Cildinizdeki doğal yağların yok olmasına neden olur. Kılcal damar çatlamaları başlar. Bu nedenle kış aylarında banyo yaparken sıcaklığı düşürün ya da banyonuzun süresini kısaltın. Daha sonra

Fatoş Sivaslı Güzellik Uzmanı

çok iyi kurumasına dikkat edin. Islak kalan cilt de cilt kuruluğuna sebebiyet verebilmektedir. Sert sabunlar, cilt kuruluğunu arttıran faktörler arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, PH değeri yüksek olan kimyasallar da cilt kuruluğunun nedenleri arasında yer almaktadır. KIŞ MEVSİMİNDE GÜNEŞ KORUYUCUNUN ÖNEMİ Cildimiz yaz mevsiminde yoğun güneşli havalarda olduğu gibi kış mevsiminde de güneş koruyucuya ihtiyaç duyar. “Kışın kullanmaya gerek yok zaten güneş fazla etkilemiyor” diye yaygın düşünce var. Rüzgarlı, bulutlu havalarda, karlı ortamlarda da güneş yine zararlı ultraviyole ışınlarını yayıyor. Bu ışınlar zararlı etkenlerini kışın da gösteriyor. Bu nedenle koruyuculara kışın da devam edilmeli, ara verilmemeli. CİLT VE VİTAMİNLER Dengeli beslenmeliyiz. Her çeşit vitamini almalıyız. Sebzeler, meyveler bunlar çok önemli. Yağ oranı yüksek gıdalardan uzak durmalıyız. Bol su içmeliyiz. Su, cildin nemlenmesine katkıda bulunur. A VİTAMİNİ: Cildin onarılmasını ve yenilenmesini sağlar. Cildin kurumasını engelleyerek nem kaybı olmaması için çalışır. B VİTAMİNİ: Bu vitamin cildin rengini geliştirir, korur ve cilt lekeleriyle savaşır. C VİTAMİNİ: Cildin parlak ve canlı olmasında rol oynar. Ayrıca bu vitamin diş eti ve göz sağlığında etkilidir. Vücudu enfeksiyonlara karşı korur. E VİTAMİNİ: Yaşlanma belirtileri ile mücadele eden vitamindir. Doğal antiaging etkisi vardır KURU VE HASSAS CİLTLER İÇİN NE YAPMALI? Nem kaybı olan, bakımı düzenli yapılmadığında pul pul dökülmeye meyilli, yaş ve çevresel faktörlerin etkisiyle canlılığını kaybedip solgun ve

yorgun bir hal alabilecek hassasiyeti olan cilt tipidir. Kullanmış olduğumuz Kapex Proline kuru ve hassas cilt serisi; Nem yüklemesi yapar, elastikiyet kaybını önler, kolajen dokuyu aktif tutarak cilt mikro floresanını harekete geçirir, kök hücreyi korur ve hassas dokuyu yeniden canlandırarak sağlıklı bir görünüme kavuşmasına neden olur. -Derma kozmetik nem bazlı ürünler kullanılmalıdır. - Kesinlikle sabun, şampuan, köpük vb. Kozmik ürünler kullanılmamalıdır. PH seviyeleri uyuşmadığı için ciltte hassasiyet meydana gelir. - Kuru ciltler yağlı ciltlere göre daha hızlı nem kaybeder ve hızlı kırışmaya meyillidir. Cildin ihtiyacına göre 30 yaşından sonra nem bazlı anti-aging serisi ürünler kullanılmalıdır. - Cilt günde en az 2 kere gündüzgece olmak şartıyla temizlenmeli ve nemlendirilmeli. - Bol bol su içilmelidir. Sigara, alkol, yoğun makyaj ve yanlış kozmetik ürün kullanımı da tüm cilt tiplerini olumsuz yönde etkiler. CİLT BAKIMINDA LİFTİNG UYGULAMASI Yüz yaşlanmasında temel problem cilt dahil olmak üzere kaşlar, yanaklar, boyun gibi tüm yumuşak dokuların yer çekimi ile aşağı doğru sarkmasıdır. Cildimiz, bizi dış etkenlere karşı koruyan doğal bir örtümüzdür. Cildimiz, aşırı stres gibi dış etkenlere karşı farklı tepkiler gösterir. Cilt, kendisini yenileyemezse parlaklığını, canlılığını kaybeder. Böylelikle yüz çizgileri derinleşir, cildimiz yorgun ve donuk bir hal alır. Cilt bakımında yapılan lifting uygulaması, gevşemiş ve sarkmış yüz kaslarının sıkılaşıp, gerdirilmesi ve cildin doğal sağlıklı, taze dokusunun ortaya çıkarılması için uygulanan bir yöntemdir.


95


DUBAİ STEAK Adını ihtişamlı Dubai Kulelerinden alan ve misafirlerimizde oldukça merak uyandıran yeni ürünümüz Dubai Steak’in oluşum sürecini bu ayki yazımda sizlere aktaracağım.

Ürünümüz ana lezzeti olan antrikota değinecek olursak, orta yağlı ve dryage dolabında dinlenmiş etlerimizi 500’er gramlık parçalar halinde hazırlıyoruz. Ardından etlerimizi ince dilimler haline getiriyoruz. Dilimleme sırasında eti yırtmadan tek parça olarak kesmek çok önemli çünkü eğer et parçalanırsa pişirme sırasında suyunu bırakabilir. Etlerimizi ızgarada pişirdikten sonra, cheddar peyniriyle birlikte sunuma özel hazırlanmış servis tahtamızdaki şişe takıyoruz. Dubai Steak’in servisini mutfak şefimiz, özel olarak masa başına gelip istediğiniz pişkinlik derecesine göre tekrar kızgın tereyağlı tabakta pişirip servis sürecine devam ediyor. Etleri dilimledikçe üzerine özel olarak hazırlattığımız tamamen doğal saf tereyağından ekleyerek etin lezzetini taçlandırıyor. Sebze garnitür, patates kızartması ve soslu ekmeğimizle birlikte siz değerli misafirlerimize ürünü sunuyoruz. Bu muhteşem deneyimi yaşamınız için sizleri Et Atölyesi’ne davet ediyoruz. 96

Doğan Üyük Et Atölyesi Kebep & Steak House İşletmecisi


97


ATATÜRK’ÜN BİLİNMEYEN YÖNLERİ “Ata” lafını sevmezdi

“Atatürk” lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal’de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine “Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

98


için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti. Tam bir salon beyefendisiydi En sevdiği dans valstı. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi. Gömleklerinin tümü beyazdı Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre’de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu’nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı. Lacivert takım elbise giymezdi Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi. En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır.

Yabancı dile meraklıydı

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi. Başucu kitabı Çalıkuşu’ydu Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin´in ünlü “Çalıkuşu” romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu. Kabul salonundaki at yavrusu Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. “Fox” adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayakucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi

99


Milli Mücadelenİn Temeli

I. Dünya Savaşı nihayete erdiğinde Mondros Ateşkes antlaşması imzalanması ile vatan topraklarını paylaşılacaktı. Fakat duruma el koyan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak milli mücadelenin temellerini attı. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açılmasına önder olan Mustafa Kemal Meclis tarafından da Hükümet Başkanı seçildi. 5 Ağustos 1921’de yine Meclis tarafından Başkomutan seçildi. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasındaki büyük emeklerinden dolayı Gazilik unvanı ve Mareşallik rütbesi ile şereflendirildi.

100


Atatürk Soyadı 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu. 1934 yılında Gazi Mustafa Kemal’e meclis “Atatürk” soyadını lâyık gördü. 10 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda hayatına veda etti. Tüm ülkeyi yasa boğdu. Ancak inkılapları ve ülkemize kazandırdıklarıyla kalbimizde sonsuzluğu ulaşmış bir liderdir.

101


AĞRISIZ GELİŞEN GÖZ TANSİYONUNA DİKKAT Göz içi basıncın sık artması nedeniyle görme sinirinin zayıflayıp kurumasına neden olan göz tansiyonu, tedavi edilmezse görme kaybına yol açabilir. Bu nedenle önceden teşhisi ve tedavisi büyük önem taşıyan hastalığın, ağrılı ve ağrısız olarak gelişen iki türü mevcuttur. Ağrılı olarak gelişen göz tansiyonu, yarattığı ağrı şikayeti sebebiyle de tanıyı daha kolay hale getirir. Ancak ağrısız ve sinsi bir şekilde gelişen ve gözde herhangi bir belirti vermeyen göz tansiyonu, kişinin uzun süre hastalığını bilmeden yaşamasına neden olabilir. Önlenebilir bir hastalık olan göz tansiyonu, ağrısız olarak geliştiğinde ve görme sinirinde herhangi bir zayıflık yaratmadığında önceden fark edilmesi güçtür; bu hastalık çoğunlukla 40 yaş ve sonrasında gelişebileceğinden en fazla 40 yaşından sonra gözlerde bir şikayet olmasa da mutlaka uzman bir göz hekimine başvurulması ve iki yılda en fazla bir göz muayenesinde tansiyonu için göz tansiyon ölçümlerin yaptırılması gerekir. Hastalıkta erken tanının önemi büyüktür; geç kalınması durumunda ise, geri dönüşü olmayan görme kaybına neden olmaktadır. SARI NOKTA TEDAVİSİNDE, DÜZENLİ KONTROLLER ÖNEMLİ

EN ÖNEMLİ KÖRLÜK NEDENLERİ Çoğu kişi, ancak sağlık sorunları katlanılamaz hale gelince doktora gider. Oysa diyabetten hipertansiyona, kalp rahatsızlıklarından beyin tümörüne, migrenden tiroide, sinüzitten sinirler üzerinde oluşan hastalıklara kadar birçok rahatsızlık gözlerdeki belirtiler ile teşhis edilebilir. Bu hastalıkların teşhisinde geç kalınması; hastalığın ilerlemesine ve gözlerde çeşitli tahribatlara yol açarak görmede azalmaya hatta kalıcı görme kaybına neden olabilir.

102

Göz hekimine acil başvurmayı gerektiren belirtiler konusunda Medicana Samsun Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümünden Op. Dr. Nurcan Gürkaynak bilgi verdi;

Sarı nokta hastalığı, retinanın sarı nokta bölgesinde harabiyet yaratarak görme kaybına neden olabilen önemli bir göz hastalığıdır. Orta ve ilerlemiş düzeylerde kırık görme ve/veya bulanık görme gelişir. Bu hastalığı olan kişiler; araba kullanma, okuma, TV seyretme gibi gündelik pek çok işi yapmakta problem yaşarlar. Sarı nokta hastalığı, sıklıkla ailesinde bu hastalığa daha önce yakalanmış olan, sigara kullanan ve 5055 yaşını geçen ileri yaştaki kişilerde görülür. Aynı zamanda obezite ve yüksek-lipid kolestrol ile yüksek kol tansiyonu da bu hastalığın oluşumunda risk faktörleri arasındadır. Hastalığın yaş ve kuru olarak isimlendirilen 2 tipi vardır. Kuru tip sarı nokta hastalığı daha yavaş seyrederken yaş tipte daha hızlı bir ilerleme görülür. Sarı nokta hastalığı, erken dönemlerde çok fark edilmeyebilir. Bu nedenle 50-55 yaşından sonra mutlaka rutin bir göz muayenesinin yapılması ve retinanın dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekir. Düzenli takip gerektiren bir göz hastalığı olan sarı noktada, hastalığın teşhis ve takibinde göz anjiyosu ve retina tomografisi çekilmesi önemlidir. DİYABETE BAĞLI GÖZ HASTALIKLARINDA ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ Günümüzde en önemli körlük sebeplerinin başında diyabete bağlı göz hastalıkları gelir. Yüksek kan şekeri ve kan basıncı, en çok retinada hasar ve yırtılmalara, daha çok ilerleyen yaşta görülen hastalıklar olmasına karşın genç yaşta katarakt ve glokom vakalarına yol açabilen çok ciddi bir rahatsızlıktır. Şeker hastalığı olan kişiler, diyabetin erken dönemlerinde herhangi bir görme şikayeti olmadan yaşayabilirler. Ağrısız ve belirti vermeden ilerleyen bir hastalık olan diyabetik retinopati, zamanla gözün retina tabakasında oluşan kanama ve ödem ile kendini gösterir. Bu durum, hastanın görme keskinliğinin azalmasına ve hastalığın ileri evrelerinde ani görme kayıplarına neden olur. Diyabetik Retinopatide erken teşhis ve doğru tedavi, görme kaybını büyük oranda engeller. Kişide şeker hastalığı var ise, görme ile ilgili sikayeti olsun ya da olmasın senede en az bir


ÜVEİT HASTALIĞI BELİRTİLERİ Behçet hastalığı, çeşitli bakteri, virüs, parazit ve mantarlar, tüberküloz, bağışıklık sistemi hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve göz travmaları gibi pek çok farklı hastalığın yol açabildiği bir göz hastalığı olan üveit, bazı durumlarda hiç belirti vermezken bazen de bir takım şikayetlerle kendini gösterir. Gözün içindeki damar tabakanın iltihabı sonucu ortaya çıkan üveit hastalığının ilk belirtileri; gözde kanlanma, göz küresi ve çevresinde şiddetli ağrı, ışığa karşı hassasiyet, görmede bulanıklık ve azalma ile gözde kızarıklık ve yaşarma şeklinde şikayetlerdir. Her durumda üveit, kesinlikle önemli ve acil müdahale gerektiren bir hastalıktır. Tedavinin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerleyecek ve göz bebeğinde şekil bozukluklarından katarakta, göz tansiyonu yüksekliğine kadar kalıcı hasarlar bırakabilecektir. Tedavide öncelikli hedef, iltihabın kontrol altına alınarak görme kaybının önlenmesi ve göz çevresi ile küresinde oluşan ağrının ortadan kaldırılmasıdır. Üveit hastalığı bulunan kişilerin sıkı takibi önemlidir; hastalık tekrar edebileceğinden, kontroller düzenli olarak gerçekleştirilmelidir. RETİNA YIRTIĞI (DEKOLMANI) TEŞHİS VE TEDAVİSİ Her yaşta görülebilen ancak orta yaş ve üzerinde daha sık görülen retina yırtılması (retina dekolmanı) mutlaka tedavi edilmesi gereken bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmediği takdirde körlüğe sebebiyet verebilecek olan retina yırtıkları, miyoplarda ve yakın aile bireylerinde retina yırtığı olan kişilerde çok daha sık görülür. Ancak göze gelen darbeler ve travmalar da sebep olabilirken; hastalık bebeklerde dahi görülebilmektedir. Göz dışından belli olmayan retina yırtığı, gözbebeğini büyüten bir damla damlatıldıktan sonra oftalmoskop ismi verilen bir alet aracılığı ile teşhis edilir. Hastalar gözlerinde bir sorun olduğunu genellikle siyah noktacıklar ve

ışık çakmaları görerek hissederler. Bu evrede hastanın hiç vakit kaybetmeden bir göz hekimine muayene olması önemlidir. Çünkü retina dekolmanı zaman geçtikçe ve ilerleme gösterdikçe merkezi görmenin kaybolmaya başladığı bir hastalıktır. Vitrektomi operasyonu ve lazer tedavisi, retina dekolmanı hastalarının tedavisinde %90 başarı sağlar. İLERİ YAŞTA GÖZ TANSİYONU (GLOKOM) RİSKİNE DİKKAT Tedavi edilmediğinde sonucu görme kaybına kadar giden glokom (göz tansiyonu), çok yaygın bir göz hastalığıdır. Hastalığın ilerlemesi ile görme yetisinin kaybolması, bu hastalıkta göz içerisindeki sıvı basıncının görme sinirlerine zarar verecek seviyede yüksek olmasındandır. İlerleyen yaş, şeker hastalığı (diyabet), hipotiroidizm (guatr) genetik yatkınlık, sigara kullanımı, uzun süreli kortizon tedavisi, göz yaralanmaları, yüksek–düşük kan basıncı kişide glokom (göz tansiyonu) riskini artıran faktörler arasındadır. Hastalığın ilk evrelerinde genellikle çok fazla bir belirti görülmez. Ağrı ve görme kaybı olmadığından şikayete sebebiyet vermez. Bu nedenle 40 yaşından sonra özellikle de bu risk faktörlerine sahip kişilerin senede en az bir kez göz muayenesi yaptırması erken teşhis ve tedavi için büyük önem taşır. Glokom, herkeste görülebilen bir göz hastalığıdır ve görme kaybını engellemenin tek yolu erken tanıdır. KERATOKONUS Keratokonus, gözün en ön kısmında bulunan saat camı şeklindedir. Saydam tabakanın incelmesi, bombeleşmesi veya dikleşmesi şeklinde tanımlanır. Hastalık tedavi edilmezse ya da ilerlemesi durdurulmazsa ileri derecede görme kaybına neden olur. Özellikle de gözlük numarası yüksek düzeyde olan ve her kontrol muayenesinde

astigmatik kırma kusuru artan kişilerde bu hastalığa sık rastlanıyor. Keratokonus 15’li yaşlarda başlıyor ve 10 yıl içerisinde hızlı ilerleme gösteriyor. Basit miyopi gibi normal bir kırma kusuru olan kişilerde 18 ile 25 yaşları arasında gözlük numaralarının durduğunu, buna karşın ilerlemenin 25 yaş sonrasında da devam etmesi halinde akla bu hastalığın getirilmesi gerekiyor. Özellikle 18 yaşından sonra da ilerleyen bir kırma kusurunuz varsa hatta bu kusur gözlük ile tam düzeltilemiyorsa siz bir keratokonus hastası olabilirsiniz. Tedaviye başlanmazsa görme düzeyi giderek azalır. Son aylarda gözlük derecenizin hızla artmasından ve gözlük takmanıza rağmen net görememekten şikâyetçiyseniz en kısa zamanda göz uzmanına başvurup ayrıntılı muayene ve özel tetkikler yaptırmanız gerekmektedir. GÖZ ENFEKSİYONLARI Göz enfeksiyonları en sık karşılaşılan kırmızı göz sebebidir. Göz ön yüzeyindeki konjonktiva tabakasının yoğun damar ağı sebebiyle göz aşırı kızarık ve ağrılı bir hal alabilir. Burada sorun çoğunlukla bakteriyel sebeplidir. Ve bakteriyel enfeksiyonlar temasla bulaşabilmektedir. İlk olarak hastanın diğer gözüne bulaşır. Sonrasında hastaya yakın temasta bulunan diğer kişilere de geçebilmektedir. Daha az sıklıkla gördüğümüz viral enfeksiyonlar çok daha tehlikelidir. Çünkü çok kolay bir şekilde bulaşabilir ve salgınlara neden olabilmektedir. Göz ön yüzeyi kornea tabakasında da tutulum yapabilmektedir. Her türlü göz hastalığı ve enfeksiyon varlığında mutlaka göz doktoru kontrolü olunmalıdır. Muayene olmadan eczaneden ilaç alıp kullanmak bazen hastalığın daha da artmasına neden olmakta ve gözde görme kayıplarına sebep olabilmektedir

103


Samsun ve Turizm Doç. Dr. Yetkin Bulut Samsun coğrafi olarak birçok ile kısmet olmayacak kadar güzelliğe ve avantaja sahip bir şehir. Kara, demir, deniz ve havayollarının tamamı ile ulaşımın rahatça sağlanabileceği ve aynı anda bu 4 ulaşım şeklini de kullanabilme olanağına sahip bir kent. Benzer şekilde turizm değerlendirmesi yapıldığında da 17 ilçeyi aslında 17 farklı ürün şeklinde değerlendirmek mümkün. Bu bağlamda her ilçenin kendisine özgü değeri ve ön plana çıkacağı bir markası mevcut. Bafra ve Terme sadece pide ile değil tarihi ve coğrafi özellikleri de ön plana çıkarılabilecek değerlere sahip. Samsun’un turizm gelirlerini ve gelen turist sayısını artırmak için bazı öneriler şunlar olabilir:

104


•Bir turizm envanter çalışması yapılmalı. Bu sayede şehirde turizm değeri taşıyan ve turistik ürün haline getirebilecek değerler ortaya çıkarılmış olunur. • Turizm ile ilgili bir master plan yapılması lazım. Bu plan içinde ne zaman hangi faaliyetlerin yapılması gerektiği ayrıntılı şekilde ifade edilmesi gerekir. • İlimizin turizm haritası ortaya çıkarılması gerekli. Bu harita fiziksel olarak yapılması gerektiği gibi dijital ortama muhakkak aktarılması gerekir. • Samsun’un turizm değerlerinin ve Samsun’u tanıtan tüm değerlerin hepsinin dijital ortama çok dilli olarak aktarılması. Örneğin ilimize tedavi amaçlı gelmek isteyen bir kişi ilimizde bulunan hastaneleri, gezilecek yerleri, yenilecek tüm yemeklere kadar ulaşabileceği bir web sitesinin yapılması gerekir. Bu sayede gelecek kişi ulaşabileceği tüm verilere kolay bir şekilde ulaşabilir. Oluşturulacak olan web sitesinin çok dilli olması gerekli. Başta İngilizce ve Almanca olmak üzere Rusça, Çince, Arapça gibi ilimizin hedef pazarında yer alan ülkelerin dillerinde olması gerekli. • Yapılacak olan web sitesi ios ve android gibi işletim sistemlerinde çalışabilir olması gerekli. Benzer şekilde her iki işletim sisteminde çalışacak uygulamaların hayata geçirilmesi gerekli. • Dünya artık teknolojiyi çok ciddi bir şekilde kullanıyor. Bu bağlamda sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik son dönemde karşımıza çıkan çok önemli realiteler. Bu bağlamda şehrimizin de maskotu olan

Çakır belki artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik uygulamaları desteklenerek tıpkı bir rehber olarak tasarlanabilir. Çakır ya da yaratılan karakter uygulama açıldığı zaman şehri tanıtmaya başlar ve uygulamayı kullanan kişiye rehberlik eder. • İlimizde Samsun turizminin gelişmesine katkı sağlamayı amaç edinen birçok sivil toplum kuruluşu olmakla birlikte “birlikten kuvvet doğar” felsefesini benimsemiş bir çatı platformunun kurulması gerekli. Bu platform dernek yerine bir vakıf ya da herkesin ortaklık payının olduğu bir şirket şeklinde olmalı. Bu sayede herkes bu oluşuma en fazla katkıyı vermek isteyecektir. • Samsun’un her ilçesi başlı başına bir ürün niteliği taşıyor. Bu bağlamda her ilçeyi simgeleyen hediyelik eşyaların ortaya çıkarılması ve bu eşyaların satışa sunulabileceği yerlerin oluşturulması gerekli. Hediyelik eşyalar ortaya çıkarılırken söz konusu ilçenin halk eğitim merkezleri, belediye ve ilgili paydaşların da katkıları ile hediyelik eşyaların ne olduğu ortaya çıkarılabilir ve bundan sonra da bölgedeki kadınlar ve dezavantajlı grupların da sisteme dahil edilmesi ile üretimleri gerçekleştirilir. Bu sayede ilçenin de ekonomisi canlanmış olur. • Samsun’da ele alınması gereken bir diğer konu da festivaller. Şehrimiz festival kültürüne yabancı olmayan ve geçmişinde de festivallerin yapıldığı bir kent. Bu bizim için çok büyük bir avantaj. Bu avantajı iyi kullanmak gerekli. Her ilçenin yapabileceği birçok festival var. Bu festivallerin bir planlama dahilinde yapılması gerekli. Festivaller ile ilgili olarak yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutlarda

katılımcı profilleri ile desteklenmeli ve her yıl bu aktivitelerin ziyaretçi ve iştirakçi sayısının artırılması sağlanması şehre katkı sağlayacaktır. • Şehrimizin geçmişten gelen bir diğer avantajı ise fuar kültürü. İlimizde fuarlar geçmişte çok sayıda gerçekleşmiş. Şehre kazandırılan fuar merkezi ile fuarcılık manasında şehir eski günlerine geri dönmeye başlıyor. İlimizde düzenlenen fuar sayısı artırılır ise şehre gelen yerli ve yabancı turist sayısı artar. Elbette şehre doğrudan ulaşım imkanlarının artması bu sayının artmasına kaldıraç etkisi yapacaktır. • Kiosk kullanımının artırılması şehrin turizmine katkı sağlayacaktır. Burada şehrin tespit edilen noktalarına kiosk’ların konulması yerli ve yabancı ziyaretçilere fayda sağlayacaktır. Örneğin havalimanına bu şekilde bir kiosk konulması ile şehre gelen kişilerin şehir ile ilgili birçok bilgiyi buradan edinmesi sağlanabilir. Üstelik yapay zeka gibi teknolojik unsurlar ile birleştiği zaman akıllı rota uygulamaları eklenebilir ve ziyaretçiye şehirde kalacağı süreye bağlı olarak alternatiflerin sunulması söz konusu olabilir. Şehrin turizm gelirlerinin artırılması için yapılması gerekenler sadece bunlar ile sınırlı değil. Tüm paydaşların katkısının sağlaması ve beraber hareket etmesi gerekli. Benzer şekilde yerel halkın da turizm konusunda bilgi ve bilinç düzeyinin artırılması ile turizm gelirlerinin sürekli artması ve turizm gelirinin 12 aya yayılması söz konusu olabilir.

105


Canik Basket iddialı

106

Türkiye Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nde Samsun’u temsil eden Samsun Canik Belediyespor Bayan Basketbol Takımı Süper Lig’deki 7. sezonunda da iddialı. Lige iyi bir başlangıç yapan mavi-beyazlı ekip, yeni başarılara imza atmak istiyor.


107


Samsun Canik Belediyespor Bayan Basketbol Takımı, 7. sezonda mücadele edeceği Türkiye Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nde bu sezon da büyük başarılara imza atmak istiyor. Samsun Canik Belediyespor Kadın Basketbol Takımı, ligin ilk iki haftasını galibiyetle kapattı. Mavi-beyazlı ekip, ligin ilk haftasında evinde ağırladığı Kırçiçeği Bodrumspor’u mağlup etmeyi başarırken, ikinci hafta deplasmanda İstanbul Üniversitesi’ni 7666 mağlup etti. SÜPER LİG’DE 7. SEZONU

108

Canik Belediyesi olarak eğitim, kültür, sanat kadar spora da önem verdiklerini belirten Kulübün Onursal Başkanı ve Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Bayan Basketbol Takımımız şehrimizin dışa, dünyaya açılan yüzüdür ve şehrimizin tanıtımına katkıda bulunmaktadır. Samsun’u Süper Lig’de temsil eden Samsun Canik Bayan Basketbol Takımımız, bu bakımdan şehrimizin önemli bir markasıdır. Samsun’u en üst ligde 6 yıl başarıyla temsil eden takımımız, bu yıl da inşallah 7. sezonunda başarılı olacaktır” dedi.


BASKET TAKIMI MODEL OLUYOR

ŞEHRİ TANITIYOR

Canik’in sporda artık marka haline geldiğine de işaret eden Başkan Genç, “Ben takımımıza yeni sezonda da güveniyorum. Lige iyi bir başlangıç yaptılar. Samsun Canik Bayan Basketbol Takımımız gençler için, özellikle genç kızlarımız için model oluyor. Yüzlerce genç kızımız Hasan Doğan Spor ve Eğitim Merkez’inde baskete yazılıyor. Bu bakımdan ayrı bir onur ve mutluluk yaşıyoruz” diye konuştu.

Samsun Canik Belediyespor Kadın Basketbol Takımının dünyanın her yerinde şehrin tanıtımına katkı yaptığını ifade eden Başkan Genç, “Spor dünyanın her tarafında ilgiyle takip edilen, kitleleri peşinden sürükleyen bir dal. Bu yıl maçlarımızı Mustafa Dağıstanlı Spor Salonu’nda oynuyoruz. Tüm Samsunlu hemşehrilerimizi Süper Lig’de şehrimizi temsil eden takımımıza sahip çıkmak üzere maçlara davet ediyorum” şeklinde konuştu. 109


110


111


FATOŞ SİVASLI’DAN TÜRKİYE’DE BİR İLK Haber: Yasir BABA

Güzellik alanında yaptığı uygulamalarla Samsunlu kadınların vazgeçilmez tercihi olan Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı, başarılarına bir yenisini daha ekledi. Sivaslı, kalıcı makyaj silme işlemlerinde PhiRemoval Royal Artist’i oldu.

BU BAŞARI BENİM İÇİN HAYAL Başarısı hakkında konuşan Sivaslı, “Bu benim için hayal bile değildi. Mutluluktan uyuyamadım diyebilirim. Bu noktalara kadar gelmek hiç kolay olmadı. Öncelikle bugüne kadar her daim arkamda olan, bana sonsuz güven veren ve sabır gösteren 20 yıllık eşime çok teşekkür ediyorum. Ayrıca hayatımı değiştiren benim insan meleğim Funda Elez’e çok teşekkür ediyorum.

Güzellik alanında dünyanın en iyi teknik olan phibrows tekniğini bana sabırla ve sevdirerek öğretti. Daha sonra Phiremoval eğitimi almam için ısrarcı oldu. Benim için Phiremoval Artisti olmak bile hayalken, bugün Türkiye’nin ilk ve tek Phiremoval Royal Artisti oldum. Buna vesile olan Funda Elez’e çok teşekkür ediyorum” dedi.

Uyguladıkları kalıcı makyajı silme işlemi hakkında konuşan Fatoş Sivaslı, “Türkiye’de PhiAcademy güvencesiyle ve PhiRemoval farkıyla eğitim alan birkaç kişiden biriyim. Yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamasını silme işlemini PhiRemoval eğitimi sayesinde cilde zarar vermeden güvenilir bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Kalıcı makyaj silme işlemlerimde, cildi tahrip etmeden sonuç veren bir ürün olan ‘mineral asit’ kullanıyorum” dedi. MİNERAL ASİT İLE MASAJ UYGULANIYOR Sivaslı, kalıcı makyaj silme işlemi esnasında kullandığı “mineral asit” etkisini ise şu sözlerle açıkladı: “Bu madde su gibi şeffat bir renge sahiptir. Deri hücrelerine makine ile minik delikler açıyoruz. O bölgeye mineral asirt ile masaj yapıldıkça; kullanılan madde derinin altına nüfus ederek, boya pigmentkerinin derinin üstüne çıkmasını sağlıyor. Deri altındaki

boya, 48 saat boyunca akmaya devam edebiliyor. Ardından ince bir kabuk tabakası halini alıyor. Oluşan kabuk, akması biten boyayı toparlıyor. Deri altındaki süreç tamamlandığında kabuk kendi kendine düşüyor. Böylelikle herhangi bir sorun yaşanmadan silme işlemi gerçekleşmiş oluyor”


113


STIGMA (ETİKETLEME-DAMGALAMA) Stigma (farklılık ve eksiklik varmış gibi etiketleyerek dışlama, damgalama) özellikle ruhsal bozukluklara ve ruh sağlığı bozulmuş kişilere dönük olarak işleyen bir baskı mekanizması olarak daha çok kullanılmaktadır ve bunu yapan güç sahipleri bu mekanizmadan kendilerini muaf tutmaktadır. Aslında bu bir toplumsal zorbalıktır. Kendi etiketlenmesinde başkasını öne sürerek öz savunma ve koruma gereksiniminin neden olduğu bir zorbalık…

Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk Psikiyatri & Çocuk Hastalıkları Uzmanı

Stigma ya da etiketleme toplumsal öğrenilmiş davranış ya da klişeleşmiş kültürün kuşak ötesi aktarılan, incitici ve ötekileştiren, ruhsal yönü daha ağır basan zorbalığıdır. Aslında etiketleyen kişi ya da topluluk kendi normal dışı farklılığının getirdiği huzursuzlukla baş etmek için kendi sorunsalını daha nitelikli, dürüst, hedefleri olan ve üretken kişilere projekte etmede (yansıtmada) ve onları güçsüzleştirmede bir enstrüman olarak kullanmaktadır stigmayı. Mücadele etmede zorlandıkları ve onlar kadar olamadıkları kişileri hak etmedikleri şekilde engellemek ve motivasyonunu kırmaktır stigma… Aslında ince hesaplanmış, legal olmayan, rekabeti ve en iyinin olmasını sevmeyen bir tarafı vardır. Genellikle sadece kendi çıkar ortamını oluşturmaya yönelik kullanılır stigma.

114

Hak edilenin elde edilmesini engelleyen, bireye nerdeyse yaşam ya nefes alma hakkı tanımayan, alternatif olarak normal dışı yollara zorlayan, toplumsal barışı, ruhsal sadeliği ve zindeliği ciddi örseleyen ve terörist meyillere kapı açan çok kötü bir şeydir stigma.

Çok kolaydır etiketlemek… Merak etmek, gözlemlemek, paylaşmak, anlamaya çalışmak destek vermek ve bireyi kazanmak yerine damgalamak, şans ve fırsat vermemek. İşin kolayıdır. Stigma var olan gizli yeteneğin ortaya çıkmasını engeller. Genç kendisini gösterme fırsatı elde edemez. Özellikle sosyal fobisi olan ve toplumsal iletişim bozukluğu yaşayan gençler kaygının potansiyel ve kapasitesini verime yansıtmasını engellemesine kurban gidebilirler, motivasyonları azalabilir ve üst üste geldiğinde düşük benlik saygısı kaçınılmazdır. ‘O zaten hep böyle, yine yaptı yapacağını, bunu yaptığına şaşırmadım, yapsaydın şaşırırdım, sana güvenende kabahat’ şeklinde stigma kokan ifadeler kendisine güveni ve sosyal içe çekilmesini daha çok pekiştirir gencin. Bunun yerine daha iyi yapması için somut olarak gösteren, fark etmesini sağlayan, bunu birebir ve sohbet şeklinde yapan destek sistemlerini oluşturmak, daha çok enerji harcanmasını gerektiren ancak işin sonuca giden ve doğru olan tarafı stigma daha oluşmadan…

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve özel öğrenme güçlüğü olan çocukların davranış sorunları, öğrenme örüntülerinin istikrarsızlığı ve yetersizliği, sosyal becerilerinin ve öz denetimlerinin yeterince iyi olmaması az görülmeyen yapısal çıkmazları ve zorluklarıdır. Ancak bunun suçlusu onlar değil! Böyle olmalarına neden olan beyin mekanizmasını onlar istemediler. Destek vermek ve sorunsalın nedenselliği üzerine kafa yormak yerine, bunları bilerek yapıyorlarmış gibi sorgulayarak, hesap sorarak, dışlayarak ve suçlayarak ceza vermenin adıdır stigma. Aslında bunun “Senin burnun niye büyük?” ya da “Boyun niye kısa?” gibi sorgulamak ya da sormaktan hiçbir farkı yoktur. Aslında örneğin özel öğrenme güçlüğünün öğrenme istikrarsızlığı ve sosyal baş etme yetersizliği yanında kimsenin başaramadığını başarmak, düşünemediğini kompleks şekilde düşünmek gibi yetenekleri varken. Stigma yerine bu taraflarını görelim, buradan yakalım lütfen…Okulda Stigma


Yeter ki; biraz hareketli, itiraz eden, sorgulayan, derste konuşan, hafif kontrolsüz ol. Ya da derslerin biraz kötü olsun, eğitim verenlerin kafasındaki şablona biraz uymamış ol. Birazcık da bunu sürekli yap. ‘‘Çocuğunuzun çaresine bakın, bu yaptığı ilk değil, yine o yapmıştır (yapmadığı halde), sen ne biçim çocuksun (herkesin içinde)’’ şeklinde stigma yaklaşımları hemen hazırdır. Bir de çekinikliği var. Hakkını savunamıyor. Ders başarısı da düşükse, yani güçlü tarafları da yeterince yoksa devamlı üzerine git; stigmayı olabildiğince pekiştir, işi çetrefilli, içinden çıkılmaz hale getir, nefes almasına bile fırsat verme! ‘Düşene bir de sen vur’ misali… Bunu arkadaşları yapabilir. Ancak değerli eğitimcilerimiz buna fırsat vermeyelim. En azından pekişmesini ve sürekliliğini engelleyelim. Kendisinin her haliyle önemli olduğunu hissettirelim. Yetersizliklerini ve sorunlarını sınıfta arkadaşlarının içinde yüzüne vurmak, uyarmak onu hedef göstermektir, bir şekilde etiketlemek, ‘sen busun’ demektir. Bunun yerine birebir konuşarak farkında olmasını sağlayan sohbetler yapalım, yapıcı olalım. Evde Stigma Sevgili anne- babalar her çocuk bir değildir; kardeşlerine ya da arkadaşlarına mutlaka benzemek, onlar gibi olmak zorunda değil. Hep aynı olmadığı halde, iyi şeyler de yaptığı halde hep aynıymış gibi algılayarak ve yaptığı güzel şeyleri görmeyerek farkında olmadan çocuğumuzu damgalayabiliyoruz. Çocuğumuzun yeteneklerini ve çıkmazlarını iyi bilelim. Yani onu iyi ölçüp biçelim, ona göre elbise dikelim ki; ona diktiğimiz elbise ona tam olsun. Kendimize göre çocuğu ölçmeden elbise dikersek o elbise çocuğa olmayacaktır. Sonrasında bunun suçlusu çocukmuş gibi davranıp topu ona atmayalım, dışlamayalım ve onunla güç savaşına

girmeyelim. Onu sadece kendisi olduğu için sevmek, çocuğa göre yaklaşım göstermek ve özelliklerine göre davranmak ideal ebeveynliktir, unutmayalım. Psikiyatrik Tedavi Ve Destekle İlişkili Stigma Ülkemizde psikiyatrik destek almak, özellikle ilaç tedavisi kullanmak sanki bir suç! ‘’Bulaşma ona, zaten ilaç da alıyor, deli o, psikiyatriye gidiyor’’ şeklinde dışlama ya da etiketleme ruhsal durumlarda çok daha fazla ve kolay olmaktadır. Kültürümüz ve kuşak ötesi aktarılan değerlerimiz ne hazindir ki ruhsal desteğe ve tedaviye hep mesafelidir, tedavi alanları hep dışlayıcıdır. Ruhsal hastalıkların fiziksel hastalıklardan hiçbir farkı olmamasına ve çağdaş toplumlarda psikiyatrik danışmanlık almak entelektüel düzey göstergesi olarak algılanıp değe görmesine rağmen ülkemizde durum bu… Özellikle okulda ya da sınıfta basit bir dikkat ilacı alan çocuk etiketlenip sorunluymuş ya da deliymiş gibi yaklaşım görüyor. Bunun üzerinden abartılı ve doğru olmayan yorumlar, yanlış ve eksik bilgiye dayalı konuşmalar aslında çocuğunun gereksinimi olan aileleri yıldırıyor, aklını karıştırıyor ve destek alma motivasyonlarını ortadan kaldırıyor. Ayrıca bırakın uzmanı olmayı konuya tamamen yabancı olan (buna bazı gazete köşe yazarları da dahil) kişiler bu konuda etiketleyici, doğru olanı yapan ve uygulayan kişileri sorgulayıcı ve tamamen yanlış yönlendirici konuşmaları ve müdahaleleri rahatlıkla ve fütursuzca yapabilmekteler ne yazık ki… Özellikle otistik özellikler gösteren çocukları ‘otizm hastalık, bozukluk değil, farklılıktır’’ şeklinde farklılaştırmak tam bir stigmadır. Çünkü otizm farklılık değil normalin bir varyantıdır.

Çözümü Var Kişilerin kendi yeteneklerinin farkına varması ve bunu en üst düzeye çıkarmayı hedeflemesi, mutlu birey ve mutlu toplum düzeyinin yakalanması. Çalışanın ödüllendirildiği ve cezalandırılmadığı bir yaklaşım kültürü ve bunun uygulanması. Zorluklar ve yetersizlikler ile baş etmede telafi aracı olarak stigmanın kullanılma gereksinimini ortadan kaldıracaktır. Kişilerin farklılığını, farklı düşünme ve davranışı normalin varyantı ya da zenginlik olarak gören bakış açısı stigmanın belki en iyi ilacı. Ön yargısız gerçeği öğrenme gayreti içinde olmak, araştırmak, bilginin doğrusuna sahibi olmak için okumak stigmayı çok kolay yok edecektir belki; belki de tek başına empati yapmak bunun için yeterli olacaktır. Çok zor değil, çok kolay. Sadece bakış açısını değiştirmek, normalize etmek, koşulsuz ve yönlendirilmeden düşünmek. Kendi olduğu için sevmek, öyle kabul etmek, çocuğu ya da genci artıları ve eksileriyle bir bütün olarak görmek, yeteneklerinin farkına varmak, onun üzerinden gitmek, başardığında ve iyi şeyler yaptığında dillendirmek, yeterince başaramadığında ve olumsuz durumlarda gerekirse bunu yok saymak kim bilir belki stigmanın düşmanıdır. Sonuç: o bireyi kazanmak, topluma kazandırmak, güçlü kılmak, üretken yapmak. Bu şekilde kendimizi ve herkesi mutlu etmek. Herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim… Önümüzdeki yazımızda buluşmak dileğiyle…

115


116


MÜZİK DÜNYASININ YENİ İSMİ ‘MİRA’ “İDOLÜM JENNIFER LOPEZ” RÖ Seyhan Müzik etiketiyle çıkarttığı Mutsuz Şirin adlı şarkısı, sesi ve güzelliğiyle de merak uyandıran Mira, müzik dünyasında kalıcı olmak istiyor. Klipi Youtube’da 1 milyonun üzerinde dinlenen Güzel Sanatçı ile yeni şarkısı ve gelecek planları üzerine bir söyleşi yaptık.

POR TAJ

Yasir BABA Fotoğraf: Serdal Demirci

117


HABERHAYAT: Merhaba Mira Hanım, nasılsınız?

HABERHAYAT: Sizce, popüler olmak mı? Medyatik olmak mı?

MİRA: Çok teşekkür ederim gayet iyim.

MİRA: Bence, İkisi de… Ama dengede tutmak önemli. Aslında kalıcı olmak daha iyi…

HABERHAYAT: İsminizin anlamı nedir? Çok değişik değil mi? MİRA: Kuyruklu yıldız anlamında…

HABERHAYAT: Asla yapmam dediğiniz bir albüm türü var mı?

HABERHAYAT: ‘Mutsuz Şirin’ adında yepyeni bir şarkıyla çıktın şarkı hakkında detay verir misiniz?

MİRA: ‘İyi bir müzisyenseniz her tarzda yapmalısınız’ her tarzda yapmalısınız diye düşünüyorum.

MİRA: Birçok şarkı dinledim. Lakin bu şarkı tam bana göre dedim. Çünkü beni anlatıyordu, ruh halimi yansıtıyordu. İlk dinlediğim de tam olarak bunu düşünmüştüm.

HABERHAYAT: Sahneleriniz var mı? Nasıl gidiyor? Sahnelerinizde nasıl bir repertuarınız var?

HABERHAYAT: Peki klip çekimleri nasıl geçti? MİRA: Sormayın; hem yorucu hem de keyifli geçti. Birçok sanatçı 1-2 kıyafetle çekim yapar. Ama ben konseptler gereği 7-8 defa kıyafet değiştirdim. Ona göre saç makyaj yapıldı. Sonunda yatağa yatarak yönetmenim Caner Erzincan’a “Yeter” diyerek isyan bayraklarını çektim. (Gülüşmeler) Akbaba Peri Köşk’te çektik. HABERHAYAT: Peki biraz sizi tanıyalım istiyoruz. Müzikle yollarınız nasıl kesişti? MİRA: Bu tutku ben de çocukluğumdan beri vardı. Müziği çok seviyorum. Küçük yaşta piyano çalmaya başladım. HABERHAYAT: Müziği seçtiğinde ailenin tepkisi ne oldu? MİRA: Annem de babam da hep desteklediler. Bence, özellikle aile desteği çok önemli bu sektörde. HABERHAYAT: Kendi besteleriniz var mı? MİRA: Var İleride paylaşacağım. Hatta birçok sürprizim var diyebilirim. HABERHAYAT: Günümüzdeki müzik sektörünü nasıl buluyorsunuz? MİRA: Haksız rekabet var. Paran varsa insanlara ulaşman daha kolay olabiliyor. Doksanlarda sesler yarışırdı şimdi ise para oldu. Maalesef müzisyen olarak sıyrılmaya çalışacağım. HABERHAYAT: Şimdilerde hayatımızın vazgeçilmez parçası olan sosyal medya senin için ne kadar önemli? MİRA: Çok önemli! Bence olmazsa olmaz. Ben de sosyal medyayı iyi kullanıyorum. HABERHAYAT: Şu sıralar dinlediğiniz ilk beş şarkı nedir diye soracak olursak… Top 5’iniz nedir? MİRA: Tek idolümü, büyük hayranı olduğum, danslarına güvendiğim Jennifer Lopez’i dinliyorum. HABERHAYAT: Dünyaya tekrar gelseniz hangi mesleği yapmak isterdiniz? MİRA: Yine müzik, yine müzik… Müzikle uğraşırdım. 118

MİRA: 90’lar, günümüz, yabancı… Her türden söylüyorum. Şarkı söylemeye aşığım. HABERHAYAT: Yakın gelecek için ne tür projeleriniz var? MİRA: Hiç durmadan single yapmak, üretmek var aklımda.

Bu tutku ben de çocukluğumdan beri vardı. Müziği çok seviyorum. Küçük yaşta piyano çalmaya başladım.


119


SİNEMADA TÜRLER

3 120

BİLİM KURGU

İlker Mutlu Bilimkurgu sineması, çok nevi şahsına münhasır bir türdür. Müptelası çoktur, ama sevmek çoğu zaman belli şartları gerektirir. Has bilimkurgu için söylüyorum bunu elbette. Yoksa kırma bilimkurguların hayranları için türün fanatiği diyemeyiz. Bunlar, asıl hayranı oldukları türün bir alt versiyonu olarak bu kırma filmleri tutarlar. Örneğin uzaylı istilası filmleri korku unsurlarından dolayı çekici bulunur. Invasion of the Body Snatchers (Don Siegel, 1956) böyle bir filmdir. Eser o derece etkiliydi ve öyle ilgi uyandırdı ki, daha sonra dört uyarlaması daha yapıldı.

Invasion of the Body Snatchers

Metropolis

Turist Ömer Uzay Yolunda

18. yüzyılda bilim ve teknoloji hızla gelişir ve modernlik alıp başını giderken, bu durum insanlar üzerinde hayli etki bırakarak, onları daha geniş düşünmeye itti ve edebiyatta pek çok bilimkurgu örneği bu dönemde ortaya kondu. Sinemanın1895’te hayatımıza girişiyle birlikte bilimkurgu uyarlamalarına ilg duyulmaya başlandı elbette. Hatta sinemanın ilk klasiklerinden biri olan Melies’nin Le Voyage dans La Lune’si (Aya Seyahat, 1902) bir Jules Verne uyarlamasıydı. 1920’li yıllarda bu türün örnekleri çoğalmaya başladı. 1. Dünya Savaşı sonrası teknolojinin başına neler getireceğini anlayan insanların bu korkusundan beslenen ürünler yapmaya başladı sinemacılar. Fritz Lang’ın 1927 tarihli Metropolis’i bu anlayışın en ünlü ve önemli örneğidir.

Bilimkurgu daha çok dizilerle girdi bizim kuşağın hayatına. Uzay 1999 (Space 1999, 1975-77), Uzay Yolu (Star Trek, 1966-69) gibi insanı ekran karşısına bağlayan diziler gösterilirdi. Sonradan Savaş Yıldızı Galaktika (Battlestar Galactica, 1978-79) dizisi gelip “Saylonlular”ı bizle tanıştırdı. Uzay Yolu o derece popülerleşmişti ki, bizimkiler bir Turist Ömer versiyonu yapmışlar ve böylece serinin en tutulan, kültleşen halkasını üretmişlerdi: Turist Ömer Uzay Yolunda (Hulki Saner, 1973)!

Bu dizilerin tutmaması mümkün değildi. Bir kere karakterleriyle çekiciydiler. Leonard Nimoy’un Uzay Yolu’ndaki sivri kulaklı Vulkanlı Mr. Spock karakteri bile tek başına o dönemi simgelemeye yeterlidir. Tabi, bu diziler bilimkurgu öğelerinden çok içerdikleri gizemli maceralarla ilgi çekmekteydiler. 70lerin sonu, 80lerin başında Isaac Asimov ve Erich von Daniken gibi yazarların uçuk bilimkurgu romanları bizde popülerleşmeye başlamıştı. O dönemin benzersiz çocuk sergisi Milliyet Çocuk’ta Flash Gordon çizgi romanı yayınlanırdı. Michael York’un başrolünde oynadığı Logan’s Run (Michael Anderson, 1976) bir klasikti ve tek kanallı siyah beyaz televizyonda gösterilmişti. Sonra sinemada Superman’i izledik. Efektleri dönemine göre hayranlık uyandırıcıydı.


Superman Ancak bu ve benzeri filmler bir bilimkurgu hayranı olmama yol açmadılar. Yıllar sonra izlediğim Solaris (Andrei Tarkovsky, 1972), Stalker (Tarkovsky, 1979), 2001: A Space Odyssey gibi bilimkurgu klasikleri bende hayranlık uyandırdılar elbette, ama The Time Machine (George Pal, 1960) (Aynı adlı bir dizi de vardı TRT’de, hayal meyal hatırlıyorum), Planet of the Apes (Franklin J. Schaffner, 1968) gibi kırmalar beni bir anda ele geçiren klasiklerdi.

de üstlenir. Carpenter filmlerinin müziklerini kendi yapmaya profesyonel hayatı boyunca devam edecektir ve bu ona hayli ekonomi sağlayacaktır. 60.000 dolarlık kısıtlı bir bütçeyle bir uzay ve yaratık filmi yapmak gibi uçuk bir maceraya atılan ikili, aksayan yönleri aslında komedi yapma niyetiyle yola çıktıkları görüşüyle savunulsa da, yine de hayli başarılı bir sonuç elde etmiştir. İnsanoğlunun evrenin en ücra noktalarına hükmetmeye başladığı bir gelecekte geçen öyküde akıllı silahlarla donatılmış uzay gemisi Dark Star’ın mürettebatı yirmi yıldır devam eden bir görevdedir: Stabil olmayan gezegenleri bulup yok etmek! Çeşitli olaylar sonucu gemiye bir yaratık sızar ve olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır. Mürettebat gemide oluşan sorunları çözmeye ve yaratıktan kurtulmaya çalışırken, akıllı silahları yöneten, 2001: A Space Odyssey’deki HAL benzeri bilgisayar, olayı çözmek için gemiyi patlatması gerektiğine karar verir! Ekip, patlamaya hazırlanan bombayı ikna etmeye çalışırken, onu manuel olarak devre dışı bırakmayı deneyenler olur. Sonuçta bomba ikna olmaz ve “Let there be light!” (Işık olsun!) diyerek patlar. Balon benzeri bir jel şeklinde tasarlanan garip yaratık, gerçekten de insanı tebessüm ettirmektedir. Ama geleceğin iki muhteşem sinema adamından pırıltıları filmin her anında bulmak mümkündür.

Planet of the Apes Bilimkurgunun o kırma yapımların ötesinde, sinema tarihine damgasını vurmuş örnekleri, daha sinemanın emekleme ) çağında verilmeye başlandı. Le Voyage dans La Lune’den bu yana Steampunk, Siberpunk, Kıyamet Sonrası, Kılıç ve Gezegen, Uzay Operası gibi alt türler yaratarak büyümeye, ilerlemeye devam ediyor. Derken 70lerin sonunda Star Wars (Yıldız Savaşları, George Lucas, 1977) girdi hayatımıza. Girişiyle uzay filmlerindeki anlayışı tümüyle değiştiriverdi. İlk Yıldız Savaşları’nın popülaritesi üzerine Flash Gordon (Mike Hodges, 1980), Dune (David Lynch, 1984) gibi filmler çekildi. Hatta bizde Cüneyt Arkın-Aytekin Akkaya ikilisini buluşturan, bugün kült mertebesine ulaşmış, uzay sahneleri için Star Wars’tan bolca parça montelenmiş, ilginç bir film yapılmıştır: Dünyayı Kurtaran Adam (Çetin İnanç, 1982)!

Dünyayı Kurtaran Adam Yıllar geçtikçe kültleşmiş iki bilimkurgu filmi de, Forbidden Planet (Fred M. Wilcox, 1956) ve Fantastic Voyage’dır (Richard Fleischer, 1966). Ama sonradan Alien serisini yaratacak ekipte yer alacak Dan O’Bannon ile John Carpenter’ın, artık klasikleşen Alien’in öncülü sayılabilecek hikâyesiyle de vurucu olan, ikilinin Güney Kaliforniya Üniversitesi’ndeki bitirme ödevleri Dark Star’ın (Carpenter, 1974) yeri ayrıdır! Filmin müziğini Carpenter yapar ve O’Bannon kurgunun yanı sıra başrolü

Dark Star Bugün ilk etkisini sürüdüren bilimkurgular ne yazık ki bu türün has örneklerinden çok, benim ‘kırma’ tabir ettiğim örnekler. Invasion of the Body Snatchers, Planet of the Apes, Total Recall (Paul Verhoeven, 1990), Starship Troopers (Paul Verhoeven, 1997), Outland (Peter Hyams, 19981)... Liste böyle uzayıp gidiyor. Ama bu listeye sızan mücevher bir saf bilimkurgu, daha doğrusu onun uzaylı filmi alt türü örneği var ki, sanırım ömür boyu ondan vazgeçemeyiz: E.T. (Steven Spielberg,1982

121


KÜLTÜR SANAT

KİTAP

Düşerken : Tarık Tufan Bir sabah kimselere bir şey söylemeden, göç vaktini kaçırmış, suskun, yorgun ve kederli bir kırlangıç gibi alıp başını uzaklaştı. Biraz daha bekleseydi kanatlarında o dermanı bulamayacaktı. Umut niyetine sırtında taşıdığı bir çift kanat, zaman geçtikçe zayıflayacak, gitgide çürüyecek ve ruhunu zehirleyen bir belaya dönüşecekti.” Düşerken, başka dünyalardan bir kadınla bir erkeğin zamansız karşılaşmasını ve giderek karmaşıklaşan yol hikâyesini anlatıyor. “Nereye?” diye düşünmeden gitmek isteyenlerin varabilecekleri tek yer geçmişleridir.

Barbar Modern Medeni İbrahim Kalın İbrahim Kalın, dinamik bir yapı olan “medeniyet” kavramının asırlar boyunca geçirdiği değişimleri ve Batı düşüncesindeki aslî mânâsından zamanla uzaklaştırılarak sömürgeciliğin öncü kuvveti olarak kullanılmasını, Batı’da 19. yüzyılın sonundan itibaren görülen “insanat bahçeleri” rezaletlerine kadar ayrıntıları ve örnekleri ile beraber anlatıyor; medeniyet, barbarlık ve modernite arasında asırlar boyunca kurulan bağlantıları naklederken barbarlığın “modernleşme” ve “ilerleme” adına aldığı yeni şekillerini inceliyor, sonra “medeniyet” kavramının tekrar inşasının artık bir zaruret hâline geldiği gerçeğini gözler önüne sererek “Batı’nın medeniyet adına söyleyecek sözünün tükendiğini, İslâm dünyasının ise söyleyeceği sözü aradığını” ifade ediyor.

Tarık Tufan’ın çok katmanlı kurgusu ve ustalıklı anlatımıyla gün yüzüne çıkan Düşerken, uyumsuzluğun, arayışın, kapanmamış yaraların ve bir diz i keskin hesaplaşmanın romanı…

122

100 Soruda Milli Mücadele : Ali Satan Doç. Dr. Ali Satan, Cumhuriyet tarihi ile ilgili kıyıda kalmış bilgileri derliyor ve yeni bir tarih penceresi açıyor.100 Soruda Millî Mücadele adlı bu çalışmasında, Kurtuluş Savaşı’nın safahatını kronolojik olarak anlatıyor. Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan Millî Mücadele dönemi hakkında piyasada mevcut hamaset dolu kitapların aksine akademik bilgi ve belgelere dayanarak hazırlanan bu kitap özenle seçilmiş ve merak uyandırıcı 100 soru ve bunlara verilen dikkat çekici ve doyurucu bilgileri içeren cevapları akıcı bir üslupla okuyuculara aktarıyor.

Saftirik Greg’in Günlüğü-13 : Jeff Kinney, Elif Okan Gezmiş (Çevirmen) Bir nesil arkadaşlığı, bir kitabı paylaşıp okumaktan keyif almayı Saftirik’le öğrendi. Jeff Kinney’nin olay yaratan ve yayımlandığı 50’den fazla ülkede satış rekorları kıran Saftirik Greg’in Günlüğü serisinin son kitabı Eridik Bittik! bütün dünya ile aynı anda Türkçede! “Jeff Kinney, JK Rowling’le birlikte artık gezegendeki en çok satan çocuk edebiyatı yazarlarından biri.” - Independent –


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA BU AYIN FİLMLERİ Çift’lik Bank: Tosun Firarda Filmin Konusu Geçirdikleri trafik kazasının ardından tesadüfen hastanede aynı odaya alınan Cenk ve Tosun, burada aylarca beraber kalıp arkadaş olunca, dışarı çıktıklarında da aynı eve taşınırlar. Son derece kurnaz ve üçkağıtçı olan Tosun, kazada el ve kollarını kullanma yetisini yitirdiğinden, bütün işlerini saf ve iyi niyetli Cenk’e yaptırmakta, onu kendi vücudunun bir parçası gibi kullanmaktadır. Telefonda gördüğü çiftlik oyunundan esinlenerek bu işten parayı kazanmayı düşünen Tosun, Cenk’in de yardımlarıyla Çift’lik Bank’ı kurar ve paralar akmaya başlar. Tür: Komedi Vizyon Tarihi: 16 Kasım 2018 Yapımı: 2018 - Türkiye Süre: 90dk Yönetmen: İsmail Hakkı Koç Senaryo: İsmail Hakkı Koç Yapımcı: İsmail Hakkı Koç Oyuncular: Burak Alkaş, Fercan Bay, Burak Yerlikaya, Duygu Özlen,Kadir Gültekin, Alisha Rene

Tutsak Film Konusu Ünlü soprano Roxanne Coss (Julianne Moore), Güney Amerika’da zengin bir sanayici olan Hosokawa’nın (Ken Watanabe) davetiyle özel bir konser vermektedir. Ancak içeri sızan silahlı kişiler, içeridekileri rehin alır. Gerillalar, tutuklu olan yakınları ve diğer gerillaların salıverilmesini istemektedir. Coss ve diğer üst düzey rehineler ölüm kalım savaşının ortasında kalır, ancak gerilla-polis pazarlığı ilerledikçe, gerillalarla rehineler arasında bir bağ kurulmaya başlayacaktır. Orijinal İsmi:Bel Canto Tür: Dram , Gerilim Vizyon Tarihi:2 Kasım 2018 Yapımı:2018 - ABD Süre: 102dk Yönetmen: Paul Weitz Oyuncuları: Julianne Moore,Ken Watanabe,Christopher Lambert Demián Bichir,Sebastian Koch,Tenoch Huerta Elsa Zylberstein,Olek Krupa,Thorbjørn Harr Melissa Navia, Ryo Kase 123


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA BU AYIN FİLMLERİ Çakallarla Dans 5 Film Konusu Hapisten çıkan, ancak birbirlerine 100 metreden fazla yaklaşmaları mahkeme kararıyla yasaklanmış olan arkadaşlar, bu yasağı delmek için her türlü çabayı sarf etmektedir. Bu sırada Kayınço Gökhan’ın yıllar önceki bir ilişkisinden Leyla (Naz Çağla Irmak) adlı bir kızı olduğu ortaya çıkar. Leyla, zengin çocuğu Sinan’la (Uraz Kaygılaroğlu) beraberdir, kızının bu antipatik adamla birlikteliğini kabullenemeyen Gökhan, arkadaşlarıyla birlikte kızını sevgilisinden ayırmaya karar verir, ancak malum yasaktan dolayı bu hiç kolay olmayacaktır. Tür: Komedi Vizyon Tarihi: 8 Kasım 2018 Yapımı: 2018 - Türkiye Oyuncular: Şevket Çoruh, Murat Akkoyunlu, İlker Ayrık,Timur Acar Didem Balçın, Çağla Irmak, Ali Barkın Bürkan Uraz Kaygılaroğlu, Şebnem Dönmez, Ceyhun Yılmaz Hakan Bilgin, Hande Katipoğlu

Her Şey Seninle Güzel Film Konusu Deniz (Burcu Biricik) unutmayı başaramadığı büyük aşkı Emre’yi (Mert Fırat) kaybetme tehlikesinin iyice kendini hissettirdiğini görünce İzmir’e gider. Emre’nin gönlünü çalabilmek için rekabet halinde olduğu Melisa (Hazar Ergüçlü) tahmin ettiğinden çok daha zorlu bir rakip olarak karşısına çıkınca, en zor zamanlarda hep fikirlerine başvurduğu Bulut’tan (İlker Aksum) yardım ister. Tür: Romantik Vizyon Tarihi: 16 Kasım 2018 Yapımı: 2018 - Türkiye Yönetmen: Cem Karcı Oyuncular: Burcu Biricik,Mert Fırat,Hazar Ergüçlü, İlker Aksum

124


KÜLTÜR SANAT

TİYATRO

DÜŞEVİ OYUNCULARI BİR KADIN UYANIYOR OYUNU İLE PERDE AÇTI!

Bu sene 20. Yılını kutlayarak, Karadeniz Bölgesindeki en uzun soluklu özel tiyatro olmanın kıvancını yaşayan Düşevi Oyuncuları sezona hızlı bir başlangıç yaptı. Oyunun Kadrosu BİR KADIN UYANIYOR adlı Sevilay SARAL’ın yazdığı, Aysel YILDIRIM’ın yönettiği , Ferda KAYNAR oynadığı oyun, gerçek yaşanmış bir hikayeden yola çıkılarak yazıldı. Bir kadının evliliği sürecinde, kocası ile yaşadıkları değişimi ve başından geçen tatsız olayları anlatıyor. Toplumumuzda Kadın Olmak ve Bedel Ödemek olguları üzerinden bizim için sıradanlaşan, ama insanların ömür diye yaşadıkları acıları çok akıcı, kimi zaman traji-komik bir dille anlatmış yazar Sevilay SARAL. Yönetmen Aysel

YILDIRIM ise bu oyunda daha önce oyuncu olarak bulunduğu için değişik bir reji mantığı geliştirmiş. Aysel YILDIRIM çok başarılı bir tiyatro insanı ,2018 yılında Ermeni yazar Zabel YESAYAN’ın hayatının anlatıldığı “ZABEL” adlı oyunla “Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri”ninde Tiyatro dalında “En Başarılı Kadın Oyuncu”, Direkler arası Tiyatro Ödülleri’nde de İstanbul’da En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini aldı. Ferda KAYNAR ise 20 yıllık bir oyuncu. Kimya Bölümü Mezunu, Üniversite Tiyatrosundan sonra 1998 yılında Düşevi Oyuncuları ile profesyonel oldu. Sahnedeki olağanüstü enerjisi zaman içerisinde çeşitli ödüller almasını ve dizi filmlerde oynamasını sağladı. Ferda KAYNAR “Bu oyunda oynamak beni çok heyecanlandırıyor. Düş kurmayı unutmayan, ama erkek masallarına da kanmayan kadınların

olduğu bir dünya istiyorum ve bunun için bir oyuncu olarak elimden geleni yapacağım ” dedi. Oyun, hikayesini anlatan bir kadın ,yazar ve oyuncunun bir araya gelip; saatler süren söyleşilerinde ortaya çıktı. “Uyanmak kavga etmek, hiç durmadan kavga etmektir kardeşim.Dinlenmek hakkım olsa da, uyumak haram. Bir gün yorulur vazgeçersem eğer, Uyanışım da biter o zaman”

Cem KAYNAR Düşevi Oyuncuları Genel Sanat Yönetmen

125


KÜLTÜR SANAT

TİYATRO

Tiyatro Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Cumhur KOCAOĞLU Mehmet YILDIZ’ın Samsun’da bir amatör tiyatro için oyun yönetmesinin önemine vurgu yapıyor. “Gençlerden kurulu bir kadromuz var. Aralarında ilk defa sahneye çıkan insanlar da mevcut. Hocamız Erzurum Devlet Tiyatrosu görevinden vakit ayırıp bizlerle beraber oldu. Deneyimli bir Yönetmen tüm oyuncular için bulunmaz nimet. Oyuncularımızın gelecekte de tiyatro ile ilgilerinin devam etmesi açısından profesyonel bir gözün ve eğitimin ne kadar önemli olduğunu bilerek kendisini Samsun’a davet ettik. Adımız amatör ama anlayışımız profesyonel. Umarım bu kadro ile daha büyük işler başaracağız.” Kasım ayında seyircisi ile buluşacak oyunun sahneleneceği yer Lovelet Tiyatro sahnesi. Sezon sonuna kadar oyun devam edecektir.

“Tiyatro Tiyatro Samsun 2018-2019 tiyatro sezonuna Reşat Nuri GÜNTEKİN’in yazdığı “HÜLLECİ” adlı oyun ile hazırlanıyor.” 2017-2018 sezonunda Cumhur KOCAOĞLU’nun yazdığı “NEYE NİYET KİME KISMET” adlı oyunla Lovelet sahnesinde gösterimlerini yapan grup yeni sezonda edebiyatımızın büyük isimlerinden Reşat Nuri GÜNTEKİN’in yazdığı “HÜLLECİ” adlı oyunla tiyatro severlere merhaba diyecek.

126

Tiyatro Kum her yıl yaptığı gibi bu yıl da ‘‘uygulamalı tiyatro ve yaratıcı drama kursları’’nı Erhan BAŞOĞLU eğitmenliğiyle katılımcılarına ücretsiz sunarak geleceğin oyuncu ve seyircisini hazırlıyor. 2018-2019 tiyatro sezonunda, kurslardan yetişen oyuncularının yeni oyunlarını hazırlama eylemine geçtiler. Bu sezon, kurslarından yetişen oyuncularından İsmail YILDIZ, Adil TÜRKOĞLU, Buğra DEDE’nin yazdıkları oyunlarla sezona hazırlık uğraşındalar.

YAZAN-SAHNEYE KOYAN: İsmail YILDIZ OYUNUN ADI: Güzel Kafalar Oyun, Medeni Kanunun kabulünden evvel İstanbul’un fakir OYNAYANLAR: mahallelerinden birinde geçer. Geçinmekte zorlanan fakir bir Büşra Nur KESKİN, Furkan GÜREL,Muhammet Fatih KILINÇ, Sait ailenin ayakta kalmak için düştükleri çaresiz halleri komedi ALBAYRAK, diliyle seyirciye aktarır. Oyunda geçen “Hülle” kelimesi ise; Sena UYGUN, Tuba KARTAL,Tuğba ŞAHİN boşanan çiftlerin yeniden evlenebilmesi için takip etmeleri gereken yolun Medeni Kanundan evvel nasıl işlediğini gös-İlk insan hiç çocuk olmamış mı? termektedir. Mevcut toplumsal normların nasıl yanlış yorum- Ne yapalım? Bir de onun büyümesini mi bekleyelim? landığını ve ortaya çıkan karmaşanın komedi diliyle aktarıldığı - Niye öyle diyorsun. Belki de bütün suç ilk insanın bir oyundur “HÜLLECİ”. Çağdaşlaşma yolunda yürüyen genç hiç çocuk olamayışıdır?... Cumhuriyetin ilk ve özgün dolantı komedilerinden biri olarak kabul edilen oyun toplamda 13 oyuncuyla kalabalık bir kadFarkında olmaya fırsat bulamadığımız yokuş aşağı son süratle ilerroya sahip. leyen günümüz yaşamında kendini ve dünyayı anlamaya çalışan genç bir insanın kayboluşunu ve edilgen hayatının fantastik sürükleOyunun Yönetmenliğini Erzurum Devlet Tiyatrosu’ndan nişini konu alıyoruz. Bir insanın aklından neler geçer? Neler geçmeOyuncu-Yönetmen Mehmet YILDIZ üstleniyor. Geleneksel lidir? Hangisi doğrudur, hangisi haklıdır çelişkilerinin? Hayatımızda Türk Tiyatrosu üzerine kurduğu oyunun izleyiciye iyi geleceolan insanlar aklımızdakilerle ne kadar örtüşür ya da aklımızdakiler ğini ve keyifli bir seyrin seyirciyi beklediğini söylüyor Mehmet hayatımızda mı var olur? Bir anne oğlunu ne kadar sever? Her evlilik YILDIZ. Herşeyiyle bizden bir oyun HÜLLECİ. Dönemin Franaşkla mı ilgilidir? Kanunlar kurallar kimin içindir? Bunun gibi birçok sız dolantı komedilerine nazire yapıyorcasına Türk usulü bir soruyu gülerek güldürerek düşünmeye düşündürmeye çalışan oyudolantı. numuza seyirci olmanız dileğiyle...


127


ATAKUM GÜZELLEMESİ Sırtını yasladığı yüksecik bir tepeden bakarsanız, cennetin dünyaya vuran doyumsuz aksini görürsünüz. Nazlı bir gelin gibi sessiz ve ürkektir. Deniz okşar ayaklarını, kumsallar ürperir belli belirsiz, adımlar yeni aşklara yelken açarlar. Doyumsuz bir nefestir o. Denizden tepelere doğru esen tatlı bir ağustos rüzgarı saçlarınızı okşar. Doya doya çekin ciğerlerinize, o nefes tüm zehirleri, tüm sıkıntıları silip atacaktır bedeninizden. Ru-hunuz tepeden tırnağa yeniden dirilecektir, daha bir tutkun bakacaksınızdır yaşama. Sahil boyunca uzayıp giden ıslak kumsallar, sabahtan akşama dek seven özleyen, yaralanan, yüreklerin çiziktirilmiş izlerini taşır .

uyuyan kumsallar boyu paramparça olmuş kalpler yazılar, işaretler ‘’ gitme kara kız …” çığlık ve yangın ne kadar kentlensek de gayrı ayrılma vaktidir… Böylesine tanımsız tutkuların, sevdaların, özlemlerin tanığıdır kumsallar. Ayşelere, Ezgilere, Büşralara iliştirilmiş; Onurlar, Giraylar, Buraklar… Hepsi de akşamdan sabaha Karadeniz’in o kabına sığmayan köpüklü dalgalarıyla bir güzel silinir, temizlenirler. Her gün doğumu yeni aşklara gebedir. Sahiller boyu nakış nakış işlenen yeni sevdalarınvazgeçilmez nağmeleri yeniden iliştirilir, yaşamın o doyumsuz yapraklarına… İnsanıyla, doğasıyla, deniziyle; geçmişi ve geleceğiyle özeller içinde en özel olmanın adıdır

128

Zekeriya Çavuşoğlu

Atakum... Bir sevdadır; şairlerin gönül imbiklerinden damıtılmış, dumanı üstünde tüten en taze, enanlamlı dizelerdir. Adına şiirler yazılır. Adına şarkılar bestelenir. Sahil boyunca tüm gönüllerin en duyarlı dizelerinden süzülmüş aşkın şarkıları dillendilir. En dokunaklı, en neşeli ya da en mutlu ezgilerle süslenir ışıl ışıl geceler. Gün düşer denize. Atakum alev alır. Gök mavinin yüreği üstüne tüneyen ateş rengi bulutlar el ederler zamana… Kafelerde , müziğin ve çoşkunun rengarenk cümbüşüyle harmanlanır akşamlar. Sesler yükselir gönüller dolusu : “

Şu Metris’in önü bir uzun alan/ Bir tek seni sevdim gerisi yalan. “Karadeniz’in coşkun dalgaları alır gider başını. Bir motor sesi gelir uzaktan. Alıterinin kokusu buram buram siner geceye... ‘’Gâh çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi / Gâh inerim yeryüzüne seyreder alem beni “ türküsü tok bir dost ünleyişiyle alır götürür sizi uzaklara. Acaba dersiz, Nesimi Atakum’u görseydi, başka cennet düşler miydi?


Halk iskelesi gece gündüz istim üstünde. Kadın, erkek ya da çoluk çocuk , ayrım yok. Ellerde balık oltaları… Hani “Gönül ne kahve ister, ne, kahvehane ; gönül sohbet ister kahve bahane.” örneği… Maksat Atakum‘un nefesini solumakta, onunla hem nefes olmakta. Oltada balık olsun, olmasın ne çıkar. Geceleri, insan nüfusunun kat be kat arttığı sahil gezi yolu rengarenk ışıklı bir ortamın sihirli duygularıyla gönülleri okşar. Yazmakla anlatılamaz. Atakum. Gözlerinizle görmeden, kulak verip dinlemeden, ellerini tutmadan yaşayamazsınız Atakum‘u. Bin bir sevdayı gönlünde barındıran Samsun kentinin o güzelim boynuna takılmış mücevherlerle süslü paha biçilmez değerde bir kolyedir o… Atakum, bir ülkü, bir aşk, bir yaşam biçimidir. Çağdaş ve uygar yarınlarımıza

uzatılan yeni tomurcuklanmış güzeller güzeli bir goncadır. Onu sevmek ve kollamak aşkın ve aşıklığın şanındandır. Gelecekte çocuklarımıza bırakacağımız bu güzel cennet bahçesini büyük bir kıskançlıkla koruyup kollamak hepimizin boynunun borcudur. Yad eller değmesin, kuruyup kocaman çimento yığınları haline gelmesin diye… Bir şiirse Atakum, bu şiiri yazan da okuyan da önemsenmelidir. Atakum ilçesinin kurucu belediye başkanı Sayın Metin Burma, gönlünü, emeğini vererek ve alın terini dökerek bu şiiri oluşturdu. Bizler okuyor, yaşıyor, tadına varıyoruz. Bu şiir, daha çok dize götürür. Yazana da, okuyup anlayana, koruyup kollayana da minnet duyar, saygılarımızı sunarız. Yeter ki adı aşk olsun, uğruna ter dökülsün, emek verilsin… Yani sözün özü, Atakumlu olmak böyle bir şey işte…

Atakum göz mavisi yaprak yeşili kırmızı gül sen serin rüzgâr güneşin doğuşu gönül gönül çırpınan deniz ve senin için yaşayan biz sen ben ve biz mavi gök mavi deniz ve yeşili ağaçların bir bahar akşamı duyumsayıp soluk alış verişlerini nasıl da mutlu olduk bilseniz. ey tepelerden denize doğru esen rüzgâr mutluluğun beşiğinde uyuyan deniz ey atakum’un sımsıcak gönlü sevgiyle açılan elleriniz yüreğimde sizin için yer çok çekinmeden girseniz 129


Şafak YILDIZ

1987 Bursa Doğumlu Dijital Fotoğraf Sanatçısıdır.Farklı yer,zaman ve mekanda çekilen fotoğrafları bir araya getirerek kurgusal bir dil oluşturuyor. Var olmayan ama var olmasını istediği mekanlar tasarlıyor. Gerçeküstü görüntüler elde edip kurgularını gerçek bir fotoğraf karesi gibi işliyor. Temelde basit sıradan nesneleri,objeleri kullanarak izleyiciyi şaşırtan çalışmalar üretiyor. Çalışmalarında en çok dikkat ettiği konu;Fotoğraf çekimi öncesindeki hazırlıkların ve farklı yerlerde çekilmiş olan görsellerin tek karede birleştirilmesi işleminin gerçekçi görünmesini sağlamak. 130


131


132


133


134


135


Utku TÜRKMENERİ Uzman Klinik Psikolog/ Psikoterapist

PSİKOTERAPİ LÜKS DEĞİL, İHTİYAÇTIR!

136

Sevgili HaberHayat okurları, sizlere merhaba diyerek bu güzel dergide ilkyazıma başlıyorum. Sizlere kalemim yettiği kadar psikolojiyle ilgili çeşitli bilgilendirmeler, güncel konular, merak edilenler, yetişkin, çocuk ve aile konularında yazılarımı paylaşmak istiyorum. Uçsuz bucaksız bir alan olan psikoloji insanın olduğu her davranışta, her düşüncede, işte, evde, genel prensipte temel değerler taşıdığını bilmekteyiz.


Psikoterapi, konuşma ile yapılan ve bizlerin terapötik ilişki olarak açıkladığı, katılımcının danışan olarak adlandırıldığı ve yapan uzmanın terapist olarak adlandırıldığı bir görüşme sürecidir. Çok geniş bir kavramı ve çok geniş ekolleri yani yöntemleri bulunmaktadır. Psikoterapi’nin hikayesi uzun yıllara dayanmaktadır. Psikoterapi günümüze kadar gelişerek ve yeni yöntemler, teknikler kendine katarak ilerlemiş bir ‘farkındalık’ sürecidir. Bu süreçte çevremizde bazı kişilerden duyduğumuz espri niteliğinde de olsa “psikolog sadece dinler!” tutumundan çok uzakta bir durumdur. Ruh sağlığı alanında uzman bir kişinin psikoterapi yapması genel kaynaklarda geçmektedir. Bu kişiler teori, kendini tanıma ve süper vizyon süreçlerini tamamlamış olan IFP (Avrupa Psikoterapi Federasyonu) eğitim

standartlarına uygun eğitim saati, danışan görme süreci ve ekollerine uygun terapistlerdir. “Terapist kimdir?” sorusu her ekolün kendine ait standartlarıyla ayrıca değerlendirilmektedir. Sizler de psikoterapi hizmeti almak istiyorsanız, psikoterapi eğitimlerini görmek isteyebilirsiniz. Uzun psikolojik süreçlerden ve belirli tekniklerden geçen yani psikoterapist olan bir klinisyenden hizmet almanızı tavsiye ederim. Psikiyatrist ve Klinik Psikologlar kliniklerde, danışmanlık merkezlerinde profesyonel olarak çalışmalarını sürdürmektedirler. Psikolog, Psikolojik Danışman vb. unvanlarına sahip lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi alan kişilerde bu sürece önemli katkılar sağlamaktadırlar. Kendi iş alanları farklı olup da kısa süreli eğitimler alarak bu hizmeti vermeye çalışan kişiler psikolojinin alt alanlarını, teorilerini, pratiklerini, bilimsel değerleri, literatürü ve psikolojik danışmanlık süreçlerine hakimlik konusunda çelişki yaşamaktadırlar. Bu konu hakkında hizmet aldığınız kişiye uzmanlık alanları hakkında bilgilendirme isteyebilirsiniz. “Psikoterapi mi? İlaç mı?” sorusuyla sıklıkla karşılaşmaktayız. Bu konuda terapistin, danışanın değerlendirilmesinden sonra uygun yöntemin seçilmesiyle gerçekleşir. Klinik Psikologlar ilaç tedavisi uygulamamaktadırlar. Terapistler, danışana uygun terapi ekolünü uygulayabilmektedirler. Klinik Psikologlar haricen gerekli gördükleri danışanlarını psikiyatriste yönlendirebilirler. Danışana göre ve terapistin ekolüne göre dinamik, kısa süreli, bilişsel davranışçı, varoluşçu ve hümanisttik terapi ekolleri bulunmaktadır. Terapi sürecinin haricinde psikolojik danışmanlık, psikolojik testlerin uygulanması gibi tekniklerde bulunmaktadır. Psikolojik testler ise uzmanın eğitim aldığı alanlarda; projektif, zeka, nöropsikolojik ve kişilik

testleri olarak gruplandırılmaktadırlar. Psikoterapistler; yetişkin, aile ve çocuk olarak ayrı kategorilerde danışan kabul etmektedirler. Psikoterapi’ye gelen kişiler ikiye ayrılmaktadır. Kişisel gelişimleri için hizmet alanlar ve psikolojik sorunları için hizmet alanlar olarak adlandırılırlar. Sıklıkla karşılaşılan “deli” damgalanması artık günümüzde demode olmuştur. Psikolojik danışmanlık hizmeti her yaştan ve her meslekten kişilere uygun bir süreçtir. Psikoterapi bir lüks değil, herkesin yararlanabileceği bir ihtiyaçtır. Psikoterapistler sizlere ‘akıl verme’ veya sizleri ‘yönlendirme’ yapmadan objektif bakış açısıyla değerlendirip, etik ilkeler çerçevesinde psikolojik teknikleri uygulayıp, analiz etmektedirler. Bu sebeple psikolojik sorunlarınızı veya kendi kişisel gelişiminizi geçiştirmek veya önemsememek, ileride çeşitli sorunları beraberinde getireceği zorlu bir süreci sizlere getirebilir. İhtiyaç duyduğunuz takdirde, ertelemeden bu konuya adım atmanızı tavsiye ederim. Psikoterapinin güncel tanımıyla ilgili kısaca bir giriş yaparak anlatmaya çalıştım ve diğer yazılarımda psikoloji penceresinden bakarak çeşitli konular hakkında yorumlarımı sizlere paylaşmaktan zevk duyacağım. Her zaman söylerim; en iyi yatırım, kendinize yaptığınız yatırımdır.

137


138


139


140


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.