Bakmaya doyulmayan kareler
4|
5|
8|
9|
10 |
11 |
142
14 |
124
106
72 KÖŞE YAZILARI
20 64 72 106 114 124 138 142 152 156 160
28 42 52 62 70 82 96 120 126 132 140 146 150 158 164 168
YILMAZ MORGÜL ŞİMAL KUŞUM AYDIN HAKAN GERÇEK SEVİL UYAR KİMYA GÖKÇE AYTAÇ FATMA AYNUR GÖKÇEK SELÇUK BALCI HATİCE ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU ZİHNİ ŞAHİN
İLKAY MAVİLİ YILMAZ KERAMİ GÜRBÜZ PROF. DR. METİN EKER UMUT KISA DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ Uzm. Klİnİk PsK. MİNE AKTAŞ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI MERAL KIVIRCI UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR PSK. DAN. BURÇİN TÜRKKÖYLÜ RESUL AKÇAY KAAN ALİ KOLCUOĞLU ÖZLEM BAŞOĞLU ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN
HER SAYIDA 19 EDİTORÜN NOTU
98 LEZZET DURAKLARI: SİNİ SOFRAM 172 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR
176 HH SEZON
180 FOTOĞRAF KÖŞESİ:
186 204 206 208
RUVEYDA ALTAY KARAKAYA HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT 15 |
ÖZEL RÖPORTAJLAR
20
152
SAĞLIK
16 |
68 86 110 128 144
KIŞA GİRERKEN SAĞLIKLI BESLENME REHBERİ YENİ DOĞAN SARILIĞI NEDİR? BAŞ AĞRISI TEDAVİ YÖNTEMLERİ SİNÜZİT KIŞ BOYU KABUS OLMASIN BAŞ AĞRISINDA BÜYÜK OKSİPİTAL SİNİR BLOKAJI
156
24 26 36 38 46 56 60 66 76 88 90 94 134 136
GÜVENLİK DANIŞMANLIĞI SAMSUN ŞIRNAK VEFA HATTI ERKEKLERE TAŞ ÇIKARTIYORLAR TÜRKİYE’NİN İHRAÇ ETTİĞİ İLK UÇAK FATOŞ SİVASLI GÜZELLİK SALONU 1 YAŞINDA HAYAL KURUN VE PES ETMEYİN MİLYON DOLARLIK MÜCEVHERLER SERGİDE ATAKUM DOWN KAFE’YE ÖDÜL SAMSUN’A ÖNDERLİK EDİYOR DERGİLİK’TE HABERHAYAT İMZASI BORSAN’A YOĞUN İLGİ İLKADIM’DA DUYGU DOLU GECE 2017’NİN ARDINDAN SOKAK HAYVANLARI İÇİN KONSER
YIL: 5, SAYI: 58 - Ocak 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN EDİTÖR / GÖRSEL YÖNETMEN KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ONUR NURDEMİR RÖPORTAJ / HABER MEHTAP YILDIZ YASİN SARIKAŞ REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ, İBRAHİM DALGIÇ SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA RABİA SÜRÜL ÜMİT CEYLAN
HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR
KATKIDA BULUNANLAR ZEYNEP IRMAK ÖCAL , ZERRİN SOMUNCU, BARIŞ BUDANOĞLU REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com
DAĞITIM YAYSAT
18 |
www.haberhayat.com.tr
- Bilmiyorum... Gördüklerimi anlamıyorum bile... Kan görüp duruyorum her yerde. Yanımda bir ayak gördüm... Her yer kan gölü gibi oldu. Sonra 8 yaşında bir çocuk vardı. Orada öylece yatıyordu. Edward Casey Sherman ve Dave Wedge'in yazdığı Boston Strong: A City's Triumph Over Tragedy adlı kitaptan uyarlama olan orijinal adıyla ‘Patriots Day’ yani ‘Kara Gün’ filminin başrollerini Mark Wahlberg, Kevin Bacon paylaşıyor. 15 Nisan 2013 günü Boston"da maraton esnasında patlatılan iki bomba sonrasında yaşanan olayları anlatıyor. 2017’nin son gecesi kendi televizyon kanalımız Haberaks başta olmak üzere birçok kanal Almanak yapmıştı ve mutlu tablo sayısı o kadar azdı ki. Geçen seneye sığan fazlaca ölüm ve kayıplar doldurmuştu rakamları. Hele de yılbaşı gecesine düşen Reina katliamı. 39 kişinin yaşamını yitirdiği kabus dolu o gece. Bir daha yaşanmaması dilekleriyle artık yeni bir yıldayız hepimize sağlık mutluluk ve barış diliyorum. Haber Hayat 2018 yılının ilk sayısını fazlasıyla mutluluk doldurdu. Haber Medya Grubu bünyesinde faaliyet gösteren HaberHayat Dergisi, 2,5 milyon kişinin indirdiği bir uygulama olan Turkcell Dergilik platformuna hızlı bir giriş yaptı. Turkcell Dergilik'te yer almaya başladığı günden bu yana uygulamanın gözdesi haline gelen HaberHayat Dergisi'nin Aralık 2017 sayısı, kullanıcılar tarafından 10 binin üzerinde indirildi. Sonsuz teşekkürler… Bu gururla daha keyifli bir sayı olsun istedik ve Ocak sayımıza “Özel Bebek” sayfası koyduk. Artık profesyonel fotoğrafçı eşliğinde size özel çekimler ve anılarınız hayat buluyor. Bunun için bizlere ulaşmanız yeterli. Sürprizler bu kadar değil elbette gerisi içerikte keyifli okumalar dilerim. Hoşça kalın ...
Saygı ve Sevgilerimle...
19 |
kubrasenocak@habergazetesi.com.tr
Türk Sanat Müziğinin Usta Yorumcusu Yılmaz Morgül O, Türk sanat müziğinin duayen isimlerinden biri. Eşsiz sesinin yanı sıra jüri üyesi, şov programı sunucusu, survivor olarak da karşımıza çıkan Yılmaz Morgül’ü şimdilerde tiyatro sahnesinde görüyoruz. Yaptığı her işin altından başarı ile kalkmayı bilen Türk sanat müziğinin usta yorumcusu Morgül’ün en önemli özeliği ise hayatını vakıf çalışmalarına adamış olması. Türk sanat müziğini en güzel şekilde icra eden, sanat müziğini genç nesillere aktarmak için var gücüyle çabalayan Morgül, HaberHayat’a özel açıklamalarıyla sizlerle…
20 |
Mehtap YILDIZ
20 yıldır 228’in üzerinde sağlık kurumu, sosyal kurum, vakıf ve derneklerle ilgili çalışmalar yürütüyorum. Hem gönüllüyüm hem de bir fiil çalışanım. HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Nasıl buldunuz Samsun’u? YILMAZ MORGÜL: Konserlerim için Samsun’a daha önce de gelmiştim. Fakat o gelişlerimde, şehri gezme imkanı bulamamıştım. Bu kez uçaktan iner inmez, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldiği Bandırma Gemisi’ni görmek istedim. Daha sonra Samsun’a ilk ayak bastığı yer olan iskeleye gittim. Kendisinin ve silah arkadaşlarının heykelleri ve müzedeki fotoğrafları karşısında çok etkilendim, ağladım. Özelikle caddelerde, altın varak süslü çerçevelerdeki Cumhuriyet ve Atatürk dönemine ait fotoğrafların tanık olarak kullanılması, beni çok etkiledi. Samsun’un, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna göstermiş olduğu bu büyük onur karşısında çok etkilendim. Buna büyük katkı sağlayan Yusuf Ziya Yılmaz’a çok teşekkür ederim.
HABERHAYAT: Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında önemli çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz. Sakın Diyorum Sakın tiyatro oyununun da sosyal sorumluluk projeleriyle ilgili önemli bir işlevi var. Bu konuya değinir misiniz? YILMAZ MORGÜL: 20 yıldır 228’in üzerinde sağlık kurumu, sosyal kurum, vakıf ve derneklerle ilgili çalışmalar yürütüyorum. Hem gönüllüyüm hem de bir fiil çalışanım. Türkiye’de ayak basmadığım nokta kalmadı. Bu yardım konserlerini sadece Türkiye genelinde değil, Avusturalya, Amerika ve Avrupa’nın her ülkesinde gerçekleştiriyorum. Yapmış olduğumuz konser çalışmalarında elde edilen gelirlerle hastaneler, okullar, yurtlar, kimsesiz çocuklar için barınma evleri yaptırıyoruz, hastanelere laboratuvarlar, diyaliz makineleri alıyoruz. Bugüne kadar binlerce engellimize akülü sandalyeler aldık. 20 yıl boyunca hep kirada oturdum çünkü dünyada kiracı olduğumuzu biliyorum. Bana ait hiçbir şey yok bende. Ses, sanatsal özellikler her şey Allah’a ait. Ona kavuşana kadar dünyada yer almamı istiyorsa alırım. Sonuna kadar insan olduğumun bilinciyle Allah’ın bana nasip etmiş olduğu ses ve diğer yeteneklerimi bu çalışmalara aktarıp, toplumun kanayan yaralarına merhem olmaya çalışıyorum.
20 yıl boyunca hep kirada oturdum çünkü dünyada kiracı olduğumuzu biliyorum. Bana ait hiçbir şey yok bende.
21 |
HABERHAYAT: “Sakın Diyorum Sakın” tiyatro oyununu sahnelemek için Samsun’dasınız. Oyundan biraz bahseder misiniz? YILMAZ MORGÜL: Sanat hayatımın çeşitli dönemlerinde Nejat Uygur, Gazanfer Özcan, Levent Kırca, Gönül Ülkü ve Oya Başar’dan oyunculuk dersleri almıştım. Ahmet Çevik, Sakın Diyorum Sakın tiyatro oyununda yer almamı teklif ettiğinde, dünyanın ilk sanatı olan tiyatroya, insanlarımızın daha fazla ilgi göstermesini istediğim için kabul ettim. Tiyatroya ilgi çoğalsın, Ahmet Çevik gibi değerler daha fazla bilinsin, tanınsın istediğim için böyle bir teklifi geri çevirmedim. Projeyi kabul etmemin bir diğer sebebi de insanları güldürmeyi çok sevmem. Bunun için bir komedi oyununda oynamak istedim. Oyunun isim babası da benim. Sakın Diyorum Sakın insanlık, ikili ilişkiler, sahtekarlık ve iki yüzlülük olarak nereye geldiğimizi sorguluyor. Oyunda tüm bunlara ‘dur’ anlamında ‘sakın’ kelimesini kullanıyoruz.
HABERHAYAT: Türk sanat musikisini en güzel şekilde icra eden sanatçılarımızdan birisiniz. Müzik yolculuğunuz nasıl başladı? YILMAZ MORGÜL: Ailemde çok müzisyen olduğu için müziğe olan ilgim küçük yaşlarda başladı. En büyük dedemiz, Türkiye’nin ilk olimpiyat şampiyonu Necati Morgül, babam enstrüman sanatçısı aynı zamanda gemiciydi. Babaannem ud çalıyordu. Halam, Hacettepe Üniversitesi Müzikoloji Bölümü’nde öğretmenlik görevini sürdürüyor. Müzikle aramın çok iyi olması genetik yapıdan. 4,5 yaşından beri şarkı söylüyorum. 9 yaşında müzik eğitimine başladım. Hala eğitimim bitti, demiyorum çünkü sanat musikisi çok derin bir okyanus, binlerce eser var. Konservatuvarlar, musiki cemiyetleri, özel dersler derken Elveda İstanbul albümüyle tanınmaya başladım. Ardından diğer albüm çalışmaları geldi.
22 |
HABERHAYAT: Türk sanat müziğinde fazla albüm çıkmıyor. Türk sanat müziğinin gidişatını nasıl buluyorsunuz? YILMAZ MORGÜL: Türk sanat müziği bizim öz müziğimiz. Öz müziğimize, geleneğimize, göreneğimize sahip çıkmamız gerekmektedir. Ama maalesef artık Türk sanat müziği albümleri yapılmıyor. Türk sanat müziğine gönül vermiş insanların sayısı, bir elin beş parmağını geçmemektedir. Muazzez Abacı, Zeki Aytunç ve İnci Çayırlı gibi yaşayan efsaneler var ama devamı gelmiyor. TRT kurumumuzda Türk müziği koroları var ama oralardan star çıkmıyor. En son 40 yıl önce Muazzez Abacı ve Emel Sayın çıkmış. Onlar dev bir star haline geldiler ama son 20 yıldır ülkemizde batı kökenli pop var. Geçtiğimiz günlerde, O Ses Türkiye yarışmasında Gökhan Özoğuz, “Bir gün Türkiye’de herkes rock söyleyecek” dedi. Ben de Yılmaz Morgül Şov’da, “Burası Türkiye Cumhuriyeti. Halk müziği ve sanat müziği gibi öz müziğimiz var. Siz bir gün Türk sanat müziği söyleyeceksiniz” dedim. Türkiye’de herkes Türk sanat müziğini ve Türk halk müziğini bilir. Bugünkü pop adı altında yapılan şarkıların tamamı da pop saundunda arabesktir. Neden bir şarkı üretemiyorsunuz da Türk sanat müziğinin en önemli en değerli eserlerini, cover adı altında yeniden yorumlamaya çalışıyorsunuz? Bazı pop sanatçıları kesinlikle Türk sanat müziği okumasın. Çünkü onlarda ne böyle bir ses ne de doğuştan bir hançere bulunmamaktadır. Türk müziğini katlediyorlar. Yılmaz Morgül böyle bir şey söylemiş, ben aksini savunuyorum, diyen biri varsa da benimle aynı sahnede yer alsın.
HABERHAYAT: Türk sanat musikisini günümüzde en iyi kimler icra ediyor? Müzik yolculuğunuzda Türk sanat müziğinde örnek aldığınız isimler oldu mu? YILMAZ MORGÜL: Rahmetli Hocam Müzeyyen Senar, yaşayan efsane Mustafa Sağyaşar ve Zekayi Tuncay’ı çok seviyorum. Çok değerli yorumcumuz, bestecimiz Muazzez Abacı’ya aşığım. Muazzez Abacı’nın, bir bankanın kültür yayınları için yapmış olduğu albümleri dinleyerek büyüdüm. HABERHAYAT: Sizin için Türkiye’nin yeni Zeki Müren diyorlar. Bu benzetme ile ilgili ne düşünüyorsunuz? YILMAZ MORGÜL: Zeki Müren’i de rahmetle anıyorum. İnsanlar “Siz Türkiye’nin Zeki Müren’isiniz “diyor. Bu halkın teveccühü, insanların bana yakıştırdığı güzellik. İcra ettiğim müziğin değerleri olarak onları yaşatmaya çalışıyorum. Her albümümde, mutlaka bir Zeki Müren şarkısı okumaya çalışıyorum. HABERHAYAT: Bir dönem Dominik’in zorlu şartlarında survivor olarak da karşımıza çıktınız. Nasıl bir deneyimdi sizin için? YILMAZ MORGÜL: Survivor hayatımda katılamayacağım tek televizyon programıydı, çünkü Survivor döneminde Yılmaz Morgül Şov adlı müzik eğlence programı yapıyordum. Acun Ilıcalı toplantıya çağırıp, Survivor yarışmasına katılmamı teklif ettiğinde, “Hiçbir zaman kabul etmeyeceğim tek program, imkansız, Survivor’a katılamam. Programı hiç seyretmedim” dedim. Neden? dedi. Ben program yapıyorum, dedim. Çünkü haftada bir gün TV 8.5’te Yılmaz Morgül Şov isimli canlı yayın programım var. Haftada 3 gün sosyal vakıf derneği için Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde hiçbir ücret almadan konser veriyorum. Acun, “Sayın Morgül, çalışmış olduğunuz yüzlerce vakfın arasında 38 tane çocuk sağlığı vakfı varmış. Biz sizi bu çocuk vakıflarının temsilcisi, rengi olarak Survivor’a davet ediyoruz. Yarışmada birinci kim olursa olsun, onun alacağı ücretin yarısını bu vakfa aktaracağız” dedi. Bu noktadan sonra benim için aklan sular durdu, teklifi kabul ettim. Survivor yarışmasına katılarak hem çocuklar için bir şeyler yapmış hem de Acun Ilıcalı gibi çok değerli bir şahsiyet tanımış oldum. Babamı 5 yaşında kaybettim. Kimseden görmediğim babalığı Acun Ilıcalı’dan gördüm. Acun Ilıcalı benim mahşer kardeşimdir. İnsanları yakından tanımak gerekiyor. Üç bine yakın insana iş imkanı sağlıyor. Kendisine, “Keşke ben de sizin gibi işveren olsam da yüzlerce, binlerce insanın geçimini sağlasam” dedim. Onu çok takdir ediyorum. HABERHAYAT: Survivor şartlarında zorlanmadınız mı? YILMAZ MORGÜL: Türk sanat müziği sanatçısıyım. İstanbul beyefendisiyim ama sporcu bir aileden geliyorum. Ailemde milli güreşçiler, milli boksörler, maratoncular var. Ben de çocukluğumdan itibaren bu yarışmalarda yer aldım. Güçlü bir beden yapım var. Belki de neslimin son örneklerinden biriyim. GDO’lu yiyecekler yememiş, bu yüzden sağlıklı bir bedene sahip biri olarak, sporcu kimliğim zaten vardı. Bu durumun yarışmada çok katkısı oldu. Survivor’a hazırlık yapmadan gittim. 20 yaş kuşaklarının karşısındayım. Yarışmacıların hepsi farklı kültür ve yapılardan geldikleri için anlaşabileceğim insanlar değildi. O yüzden, kendi barakamı kendim yaptım ve onlardan ayrıldım. Survivor dünyanın en zor yarışması. Gücümle oradaki genç yarışmacıları yenmeyi başardım. Aslında Survivor’a sonuna kadar devam edebilirdim.
HABERHAYAT: Peki, Survivor’a neden devam etmediniz? YILMAZ MORGÜL: 72 kilodan 58 kiloya düştüm. Ödül kazanamadığımız için haftalarca aç kaldık. Takımda herkes Hindistan cevizi yiyordu, ama ben yiyemiyorum. O yüzden, sadece suyla yaşıyor gibiydim. Kemiklerim sayılır olmuştu. HABERHAYAT: Rising Star Türkiye’de Jüri üyeliği de yaptınız. Özellikle şıklığınız ve özel tasarım gözlüklerinizle dikkatleri üzerinize topladınız… YILMAZ MORGÜL: O gözlüklerin hepsi benim tasarımım. Sanatın her dalını çok seviyorum. O bir şov programıydı. Gözlüklerim ve kıyafetlerimin dışında konuşulması gereken bir şey de bir jüri üyesi olarak gerçeklerin yanında olan beyanatlarda bulunmamdı. Örneğin; bir yarışmacı geldiğinde onu güzelliği ya da yakışıklılığı ile değil; sesi, eğitimi, şarkı söyleme yeteneğine göre değerlendiriyordum. Yeri geldiğinde de “Bu sesiniz sadece hobiniz olsun, ekmeğinizi lütfen bugüne kadar kazandığınız işten kazanmaya devam edin” demiş ve çok alkış almışımdır.
HABERHAYAT: Müzik sektörünü nasıl değerlendirisiniz? YILMAZ MORGÜL: Müzik dünyası günden güne kurumsal olarak çöküyor. Telif hakları ödenmediği için sanatçılar çok zor şartlar içerisinde yaşıyorlar.
Sanat camiasının, sürekli ekranlarda görünen 20-25 kişiden oluştuğu zannediliyor. Oysa gerçek sanatçılar, bu sanattan haberi olmayan magazinsel figürler yüzünden işsiz kalıyor, sanatlarını icra edemiyor. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? YILMAZ MORGÜL: HaberHayat dergisi aracılığıyla bütün okurlarınıza kendi felsefemi söylemek istiyorum. Herkes bedeninde 3 tane ot yetiştirsin. Birinci ot ‘çok da tındın’ otu. Yani hiç kimsenin etlisine sütlüsüne karışmamak, yargılamamak, kınamamak, dalga geçmemek, umursamamak anlamına gelmektedir. İkinci ot ‘sana ne, kime ne’ otudur. Sen önce kendine bak, başkalarına yorum yapmaya hakkın olmadığını gör anlamına gelir. Üçüncü ot ise ‘he he ‘otu. 1 avuç çok da tındın, 5 avuç sana ne, kime ne otu, 1 avuç ise he he otu olacak. Bu üç otu yetiştirirseniz çok huzurlu ve mutlu olabilirsiniz. Dünyada hiç kimse kalp kırmasın, hayatları boyunca inançlı olsunlar. Huzurlu ve sağlıklı yaşamanın ana kuralı kesinlikle ama kesinlikle kimseyi kırmadan yaşamaktır.
23 |
HABERHAYAT: İlk Yılmaz Morgül’den bugüne neler değişti? YILMAZ MORGÜL: 20 yıldır, değişen bir Yılmaz Morgül yok. Yola ilk çıktığımda heyecanım nasılsa, bugün de aynı şekilde sanatımı icra ediyorum. Müzik yolculuğumda ilk günden beri beni yok etmeye çalışan, çocukluğumda hayran olduğum ama müzik dünyaya girdikten sonra hayranlığımı kaybettiğim kişiler oldu. Bana yapılanlar karşısında sukut- ı hayale uğradım, ama yine de saygıda kusur etmedim. Atatürk diyor ki: “Sanatçı, alnında ışığı ilk hisseden insandır.” Bu şu demektir: Hangi ülkenin sanatçısıysanız o ülkenin bütün hayat şartlarını, yaşam koşullarını bilmelisiniz. Bu ülkede asgari ücret nedir, insanların yaşam standartları nelerdir? Bunu bilmek lazım. Sizi alkışlayan, bir noktaya getiren insanların karşısına lüks evlerinizi, garajınızdaki klasik ve spor otomobilleri sergileyerek insanlarla alay edemezsiniz. Yıllar içerisinde bunları gözlemledim. Ben sanatçıyım, diyen hiç kimsenin halkın karşısında bunları yapmaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Yıllardır kirada oturuyorum. Kredi çekip kendime stüdyo daire almayı düşünüyorum. Yerleşik şeylere sahip olmak umurumda değil. Sadece Allah’ın yanına iyi bir kul olarak gitmek istiyorum. “Bu dünyada ne yaptın?” diye sorduklarında, bu yaptığım güzel şeyler karşıma çıksın istiyorum.
TEHLİKELİ MADDE GÜVENLİK DANIŞMANLIĞI 19 Mayıs TMGDK Yönetim Kurulu Üyesi ve Çevre Mühendisi Melike Özdemir, tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı hakkında bilgi verdi. Tehlikeli madde güvenlik danışmanlığı konusunda profesyonel bir şirketten hizmet almak gerektiğini vurgulayan Özdemir, 19 Mayıs TMGDK’nin deneyimli kadrosu, sektördeki bilgi ve tecrübesi ile işletmelere ve çalışanlarına sorunsuz, güvenilir, kaliteli bir hizmetin kapılarını açtığını söyledi. Tehlikeli madde güvenlik danışmanı ne demektir? Tehlikeli madde güvenlik danışmanı, son dönemde popülaritesini arttırmış bir meslektir. Tehlikeli madde güvenlik danışmanı tehlikeli maddeleri taşıyan, gönderen, paketleyen, yükleyen, dolduran ve boşaltan işletmelerin yapmış oldukları işlemleri; insan sağlığına, diğer canlı varlıklara ve çevreye zarar vermeden, güvenli bir şekilde taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yapmaları için işletmelere yardımcı olmak amacı ile istihdam edilecek veya hizmet alınacak, Ulaştırma Bakanlığı tarafından yetkilendirilen gerçek kişiye denilmektedir. Tehlikeli madde güvenlik danışmanları, tehlikeli madde taşımacılığı süresinde yer alan ve bir yıl içinde net elli ton ve üstü miktarlarda işlem yapan, gönderen, paketleyen, yükleyen, dolduran ve boşaltan olarak faaliyet gösteren işletmeler ile toplam araç kapasitesi elli ton ve üzerinde olan taşımacılık işletmelerinde görev alır.
24 |
Hangi işletmeler bir danışmandan hizmet almak zorundadır? 19.04.2017 tarihli 30043 sayılı resmi gazetede yayınlanan tebliğe göre; tehlikeli madde taşımacılığı sürecinde yer alan ve bir takvim yılı içerisinde net 50 ton ve üstü miktarlarda işlem yapan işletmeler ile miktarına bakılmaksızın virüsler (tıbbi atıklar), patlayıcı maddeler gibi çok tehlikeli maddelerle iştigal eden işletmelerin, tehlikeli madde güvenlik danışmanından hizmet almaları zorunludur. Toplam araç taşıma kapasitesi 50 ton ve üzerinde olan taşımacılık işletmelerinin, kamu kurum ve kuruluşlarının, perakende satış yapan akaryakıt, LPG, CNG ve LNG istasyon işletmeleri ile LPG, CNG tüp satışı yapan işletmelerin, liman tesisleri ile hava yolu kargo terminallerinde tehlikeli maddelerle iştigal eden işletmelerin ve karayolu taşıma yönetmeliğine göre K1, K2, C1, C2, L1, L2, R1, R2 yetki belgesine sahip olup, tehlikeli maddelerin karayoluyla taşınması hakkında yönetmelik kapsamında faaliyet gösteren taşımacıların, 01.01.2018 tarihinden itibaren tehlikeli madde güvenlik danışmanından hizmet almaları zorunludur. İşletmelerin kendi bünyesinde TMGD istihdam etmesiyle bir TMGDK firmasından hizmet alması arasında ne gibi farklar vardır? Teorik olarak TMGD bulundurmakla yükümlü firma açısından herhangi bir fark olmasa da pratikte profesyonel bir şirketten hizmet almak işletme açısından daha avantajlıdır. Dışarıdan TMGD hizmeti alındığında zorunluluklara uyulmaması veya yükümlülüklerin yanlış yorumlanması durumunda doğacak maddi zarardan, TMGD hizmetini sunan şahıs ya da firma sorumlu olacakken; işletmenin kendi istihdam ettiği TMGD’den kaynaklanabilecek problemlerde işletme tüm yükümlülüğü üstüne almış durumdadır. Öte yandan dışarıdan hizmet alındığında, hizmet alınan firmanın sektörel tecrübe ve bilgisi çeşitlilik sahibi olacağı için çözüm üretme ve değişken koşullara karşı daha tedbirli olma yetisi, tek bir firmaya hizmet vermekte olan TMGD’den daha gelişmiş olacaktır. Mali olarak da bünyenizde bir danışman istihdam etmek istediğinizde onu tam zamanlı olarak SGK
meslek koduyla sigortalamak mecburiyetindesiniz. Bir TMGDK’dan hizmet aldığınızda firma kendi bünyesinde sigortalı danışmanı sizin için görevlendirip bu hizmet karşılığında da size fatura kesmektedir. Bu kolaylıkların yanında 19 Mayıs TMGDK’nin işletmelere sağladığı diğer imkanlar ve hizmetler nelerdir? Öncelikle işletmelerin mevcut yoğunluğu içerisinde güncel mevzuatları takibi oldukça zor olmaktadır. Bizler bu noktada devreye girip, tehlikeli madde taşımacılığına ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuatta yapılan değişiklik ve güncellemeleri yakinen takip ediyoruz ki her 2 yılda bir düzenli olarak mevzuat yenilenmektedir. Yaptığımız saha ziyaretleri ile riskleri tespit edip bunları minimize etmek için gerekli tavsiyelerde bulunuyoruz. İşletmenin iştirak ettiği tehlikeli maddelere ilişkin ADR zorunlulukları ile bu maddelerin taşınması, yüklenmesi ve boşaltılmasında uyulması gereken kurallara ilişkin prosedür, talimat ve kontrol listelerini hazırlıyoruz. Ayrıca mevzuat uyarınca zorunlu olan yıllık faaliyet raporlarını ve kaza raporlarını hazırlayarak idare tarafından hazırlanan sisteme girişlerini gerçekleştiriyoruz. görevleri tehlikeli maddelerin taşınması ile ilgili olan çalışanların alması zorunlu kılınan genel bilinçlendirme eğitimi, göreve özgü eğitimi kapsayan ADR farkındalık eğitimlerini gerçekleştiriyoruz. Ayrıca işletmenin taşıma esnasında kullanması gereken ambalaj, tank, ünitelerin Bakanlık tarafından istenen kıstaslara uygun şekilde temini, taşıma esnasında araçta bulunması gereken teçhizatın belirlenmesi, ambalajlar için tehlike etiketleri ile araçlar için tehlike ikaz levhaları ve turuncu plakaların takılması hususunda işletmelere rehberlik etmekteyiz. Tüm bunların yanında 19 Mayıs TMGDK olarak, tüm danışmanlarımız 1. Seviye Yangın Eğitmeni sertifikasına sahip olup, yetkin şekilde yangın ve acil durum eğitimleri vermektedir. Sonuç olarak, 19 Mayıs TMGDK, deneyimli kadrosu, sektördeki bilgi ve tecrübesi ile işletmelere ve çalışanlarına sorunsuz, güvenilir, kaliteli bir hizmetin kapılarını açmaktadır.
fabrikaları, pamuk fabrikaları, pamuk artığı, ıslak mendil fabrikaları, krom, tava, çaydanlık, tencere fabrikaları, mum fabrikaları, kurşun fabrikaları, naftalin fabrikaları, nikel fabrikaları, sigara fabrikaları, fare veya böcek ilaçları fabrikaları, PVC fabrikaları, zift, katran, çimento, yapıştırıcı fabrikaları, kağıt fabrikaları, çelik fabrikaları, ambalaj üretim tesisleri, tutkal fabrikaları, ayakkabı boyası fabrikaları, kot taşlama tesisleri, lastik fabrikaları ve daha birçok üretim, taşıma ya da depolama işlemi yapan firmaların pek bilinmemesine rağmen TMGD bulundurma zorunlulukları vardır. Tehlikeli madde güvenlik mevzuatı kapsamında, ulaştırma bölge müdürlükleri tarafından firma denetimleri hız kazanmıştır. Yönetmelikte yer alan cezalar danışman bulundurmamakla başlayıp, faaliyet belgesi, taşıma evrakı, işaret ve plakalar, izin belgeleri, talimatlar, araç uygunluğu, sertifikalı ambalaj kullanmama gibi birçok kalemde olup hepsinin merkezinde TMGD hizmeti almama yatmaktadır. Bir işletme için tüm bunların 1 aylık cezası 10 bin TL. gibi bir rakama tekabül etmekte uygunsuzluğun devam ettiği her ay için de katlanarak artmaktadır. Şunu unutmayınız; önlemek ödemekten daha ucuz ve kolaydır. Siz de önleminizi almak için geç olmadan detaylı ve ücretsiz bilgilendirme hizmetimizden faydalanın.
25 |
MAYIS Genel olarak TMGD çalıştırması gereken firmalar Boya, vernik, emaye, renklendirici, lake, cila, parlatma sıvısı, dolgu ve sıvı vernik, bazı parfümeri ürünleri, gübre, tarım gübreleri, tarım ilaçları, hastanelerin bir çok bölümü( ilaç, röntgen, emar, radyoloji, tıbbi atık, laboratuvar), av bayileri, maden ocakları, laboratuvar işleten her yer, atık tesis işleten her yer, arıtma tesisi işleten her yer, alkollü içki, her türlü içki fabrikası, asit fabrikaları, kimya işletmeleri, akü üretim tesisleri, plastik malzeme üretim tesisleri, pil- batarya üretim, dağıtım, satış şirketleri, florasan ampül üretim- depolama, yangın söndürme cihazı üretim, dolum ve taşıması, belediyeler, asfalt tesisleri, hava yastıkları üretim, dağıtım ve depolaması, araç yağı, hidrolik üretim tesisleri, yemek yağı üretim tesisleri, kapasitör, elektrik, çift katmanlı trafo üretim, dağıtım, depolama, kömür ocakları, kireç ocakları, altın madenleri, nükleer santraller, barut, fişek ve kurşun, kurusıkı mermi üreten, taşıyan, boşaltan yerler, yem fabrikaları, bor, boya, neft, tiner, bally üretim, depolama, havai fişek, işaret fişeği üreten, dağıtan, depolayan, cila, demir-çelik fabrikaları, temizlik ürünleri fabrikaları, fosfor üretimi, jelatin üretimi, folyo üretimi, kozmetik ürünleri imalatı, kalay fabrikaları, demir fabrikaları, civa fabrikaları, silikon fabrikaları, asit fabrikaları, buz fabrikaları, kauçuk fabrikaları, kibrit fabrikaları, kolonya fabrikaları, soda fabrikaları, meşrubatlı (asitli) içecek
www.19mayistmgdk.com
Samsun-Şırnak vefa hattı Ulusoy Un Onursal ve Kurucu Başkanı Fahrettin Ulusoy, Yargıtay Onursal Üyesi Kemal Karacan ve 9 kişilik arkadaş grubu, Samsun’da görev yapan ve ŞırnakÇakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanlığı’na tayin edilen Tuğgeneral Ercan Yaşin’i ziyaret etti Ulusoy Un Onursal ve Kurucu Başkanı Fahrettin Ulusoy, Yargıtay Onursal Üyesi Kemal Karacan ve 9 kişilik arkadaş grubu, 1 Ağustos 2015-1 Ağustos 2016 tarihleri arasında Samsun İl Jandarma Komutanı olarak görev yapan 2016 Ağustos’ta tuğgeneral rütbesine terfi ederek Şırnak- Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanlığı’na tayin edilen Ercan Yaşin’i ziyaret etti.
TUĞGENERAL YAŞİN'E PLAKET
Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Geliş ve Cizre Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Süleyman Çağlı tarafından karşılanan grup, daha sonra Cizre’de bulunan Nuh Peygamber Mezarı ve birkaç tarihi ve turistik mekanı ziyaret etti. Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanlığı’nı ziyaret eden grup, Tuğgeneral Ercan Yaşin’e plaket takdim etti.
BAŞKANIN EVİNDE YEMEK
26 |
Grup daha sonra akşam yemeği için Başkan Osman Geliş’in evine geçti. Düzenlenen yemeğe Vali Mehmet Aktaş, Belediye Başkanlığı'na kayyum olarak atanan Vali Yardımcısı Turan Bedirhanoğlu, Acar Grup Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Acar’ın yardımcısı Yahya Acar ve vatandaşlar katıldı.
Dolu dolu bir gün geçiren grup, ertesi gün de Ticaret ve Sanayi Odası’nı ziyaret etti. Belediye tarafından yaptırılan 83 dönümlük alanda oluşturulan piknik alanı ve çocuk parkı ziyaret edildi.
İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com
Kendimizi Tanımak Yolculuğu; Var Mısınız Kendinizden Özünüzü Doğurmaya? İki genç balık beraberce suda yüzüyorlarmış. Yüzerlerken karşıdan gelen yaşlıca bir balıkla karşılaşmışlar. Yaşlıca balık ‘’Su, nasıl? ‘’diye sormuş. Genç balıklar selam verip geçmişler. Bir süre sonra biri diğerine sormuş ‘’Su’da neyin nesi?’’ Evet, burada sözü edilen su; ‘kendimizi tanımak okyanusu’ dur. Gurdjieff şöyle der: “İnsanlar uyumaktadırlar ve bunu kabul etmezler. ” O halde uykuda olduğumuzun “farkındalığına” varmakla işe başlamalı. Kendimizi tanımak okyanusumuzda suyun farkında mıyız? Okyanusumuzun derinliklerinde alabildiğine yüzebiliyor muyuz? Keşfedebiliyor muyuz muhteşem güzelliklerimizi? Kendimizi tanımak uyanıştır. ‘’Yalnız bir kere dilsiz kaldım, biri bana, ‘Kimsin sen?’ diye sorduğunda’’ diyor Halil Cibran.
28 |
Virginia Satir diyor ki: ‘’Kim olduğunuz hakkında sizi heyecanlandırmak istiyorum… Hayatınızda daha neler olabileceğini görmelisiniz. Şu an olduğunuz yerden sizi çok daha ileri götürebilecek ilhamı vermek istiyorum’’ diyor. İşte bu cümle özetliyor; yüreğimde mayalanan tüm kelimelerimin amacını. Olmak istediğiniz Siz’ e doğru çıktığımız ‘Bireysel Marka Yolculuğumuz’ keyifle devam ederken İmaj Yönetimi durağındaki keşfimiz devam ediyor. Puzzle'nın parçalarından olan Kendimizi Tanımak aynamızda kendimizi keşif ortaklığımızda merhaba. Öyle ki bu ayna da kendimizi keşfettiğimiz oranda; diğer aynalardaki ( Kendimiz Olmak, Olumlu Düşünmek, An’ da Olmak, Olayı Bütünüyle Görebilmek, Özgüven, İletişim Becerileri, Dinleme Yönetimi, Empati, Zaman Yönetimi, Kaynaklı Düşünmek, Dijital İmaj Yönetimi) keşfimiz etkin olacak. Her hakikat onu açığa çıkartan ‘Ben’ in yansımasıdır. Ben kimim? “Sen” zannettiğin biri olarak yaptığınız ettiğiniz şeyler sizin kim olduğunuzu anlatmıyor. Kendinizi tanımak zorundasınız. Var mısınız yeni bir yılın ilk günlerinde içinize doğru bir yolculuk yapmaya. Kendinizden özünüzü doğurmaya; yepyeni bir Sen’e merhaba demeye ne dersiniz? Özünüzün penceresinden kendinize baktığınızda gördükleriniz belki de yeniden doğumunuz olacak. Kendimizi keşfedip tanıdıkça hayata yüklediğimiz anlam artacak. Bambaşka mucizelere tanık olacağız. Kendinizi tanıyor musunuz? Savaşlar, insanlar arası çatışmalar ve insanın iç çatışmaları, hepimizin aynı maddeden yapıldığımız ve aynı
madde olduğumuz anlayışıyla çözülebilir. Ve bu anlayışı edinmek kendini tanımakla başlar. Siz her şeyden önce bağlantısal bütünsel gerçeklik içinde ‘ben’ siniz. Siz ‘Biliş’ siniz. Bilinçsiniz; seçim yapabilme eylemisiniz, Siz içsel dinginliksiniz. İçsel dinginlikle teması yitirdiğinizde, kendinizle teması yitirirsiniz. Kendinizle teması yitirdiğinizde, kendinizi dünyada kaybedersiniz. İçsel dinginliğimizin yolu kendimizi tanımakla; özümüzü keşfetmekle başlar. Dinginlik nedir? Dinginlik bizim asli doğamızdır. Dinginlik bizim özümüzdür. O bu sayfadaki tüm sözcüklerin algılanıp düşüncelere dönüştüğü içsel alan; farkındalıktır. Bu farkındalık olmadan hiçbir algılama, hiçbir düşünce, hiçbir dünya olmazdı. Siz bu bedendeki farkındalıksınız. Dışsal gürültünün karşılığı içsel düşünce gürültüsüdür, kendini tanımamaktır. Dışsal ahengin karşılığı içsel dinginliktir. Gerçekte kim olduğunuzu bildiğinizde, kalıcı ve canlı bir huzur hissedersiniz. Siz onu sevinç ya da mutluluk olarak adlandırabilirsiniz, çünkü mutluluk budur; son derece güçlü canlı bir huzur. O kendinizi yaşamın forma bürünmeden önceki özü olarak bilmenin sevincidir. Bu ‘Var’ lığın, gerçek kimliğiniz olmanın sevincidir. ‘Var ’ lık şimdi tüm tamlığıyla zaten sizin içinizdedir. Kendimizi; özümüzü keşfetmek; ne heyecan verici bir yolculuktur. Kendini tanımak uzun bir yol; kendini bilme, bulmak, idrak etme yoludur. Bu yol gelişim, değişim ve yaratım yoludur. ‘’Bilge kendi mutluluğunun efendisidir’’ diyor Plautus. Kendini tanımak; bir bilgelik yoludur. Bu söz bize; ne istediğini bil, kendi potansiyelini, kendi farklılığını, sınırlarını ve zayıflıklarını bil, diğer insanların gözünde ne olduğunu bil, kendi isteklerinin ve niyetlerinin farkında ol, etrafında olup bitenlerin farkında ol, her alanda farkında oluşunun derecesini artır demektedir. Kendini tanımak esaretten kurtuluş; özgürlüğe varışın yoludur. Liderliktir kendini tanımak. Işığın savaşçısıdır kendini tanıyan kişi; önce kendisini ışıtır; sonra çevresine ışığı yayar. Davranışların ve oluşturduğu etkileri farkında olur ve bu durumu kontrol eder.
Bilmezlik bilmenin yolunu açar, bilmekse öğrenmek demektir. Eylemsiz bilim ve söylev hiçtir. Kendini tanımak yolu ışığın savaşçısının eyleme dönüşen yoludur. Yaşam dengedir. Denge içimizden dışarıya doğrudur. Merkezinizi içinize alın. Her şey içerden dışarıya doğrudur. Varoluşta kendimizi nasıl ifade edeceksek, seveceksek, öveceksek, eleştireceksek, değiştireceksek; içeriden dışarıya doğrudur. Dışarıda olup biten ne varsa içimizin dışarı yansımasıdır. ‘’Kendini tanı’’der Sokrates. Eflatun ‘’Kendini bil’’ der. Yunus Emre ‘’İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen. Ya nice okumaktır’’ der. Kendimizi tanımakla başlar her şey. ‘Kendin Ol’makla devam eder. Kendiniz olun, kendi gerçeğinizle uyumlu olun hem içinizde hem de dışınızda. Ünlü Alman düşünürü Goethe'ye göre; ‘’Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımaktır.’’ Ve kendini tanıma zorlu bir süreçtir. Dürüstlük, çaba, gelişim, süreklilik ve vakit gerektirir. Bunların hepsi bir insan için en değerli nitelikler arasındadır. Kendini tanımak isteyen insan büyük bir azim ve kararlılıkla kendi üzerinde çalışmalıdır. Çünkü siz yaşamınızın koşullarını yeniden düzenleyerek değil, en derin düzeyde kim olduğunuzu idrak ederek huzura kavuşursunuz.
Evet, hepimiz bir dilenciyiz aslında; cebimizde dünyanın en pahalı elmasından daha değerli kendi potansiyelimizin farkında değiliz. Ve farkında olmadığımız; değerlendirmediğimiz ‘potansiyelimiz’ cebimizde ölüp gidiyoruz. Potansiyelimizin farkında olmak bizi dilenci olmaktan kurtarır. Kendimizi tanımak; potansiyelimizin ve potansiyelimizi nasıl kullanıp geliştireceğimiz bilmektir. Kendimizi tanımak; duygularımızı tanımak, duygularımız ve bilinçli düşüncelerimiz ile aklımızı kullanmak; karşılaştığı sorunları sahip olduğumuz farkındalıkla nasıl dönüştürebileceğimizi ve zayıf yönlerimizi bilmek. Farklılıklarımızın farkında olmak. An ’daki duygularımızı tanıyıp kontrol edebilmektir. Gordon der ki; ’’İnsanların duyguları soğana benzer, kat kattır. Dıştaki duyguları soyduktan sonra en içteki soruna inilir.’’ Bir insana negatif bir tepki gösterdiğimizde, tepkinizin asıl nedeninin o anki durum olmadığını; durup düşündüğünüzde görünen durum altında çok daha farklı bir sebebin bizi beklediğini göreceğiz. Tepkilerimizi, duygularımızı yönetebilmek için kendimizi tanımak gerekir. Kendini tanımak ölçülü olabilmenin yoludur.
Hepimiz kendimize “Ben kimim, varoluşumun anlamı ne, nasıl biriyim, neler yapabilirim?” gibi sorular sormuşuzdur. Zaten bu tür soruları kendimize hiç sormamışsak, kendimizi tanımaya ve anlamaya da henüz başlamamışız demektir. Fiziksel, duygusal, ve ruhsal boyutlarıyla insan bir bütündür. Bu boyutlardan sadece birinde bile dengeyi sağlayamazsa kaos gelişir. Bu kaosun ve mutsuzluğunun sebebinin kendisinden kaynaklandığını bilmez. İnsanın yaşam alanını dört birbirine bağlantılı bölümde inceleyebiliriz; 1.Bireyin hem kendisinin hem de başkasının bildikleri. 2.Kendisinin bildiği, başkasının bilmedikleri. 3.Kendisinin farkında olmadığı, başkasının farkında olduğu. 4.Ne kendisinin, ne de başkasının farkında olmadıkları.
Bir gün bir soyguncu, dünyanın en pahalı elmasının peşine düşmüştür. Elmas bir müzede korunmaktadır. Soyguncu günlerce dünyanın en pahalı elmasının nasıl çalabileceğine dair en ince ayrıntısına kadar planlamasını yapmıştır. Derken soygun günü; soygun saatinde tam elması eline aldığı andan itibaren alarm öter. Soyguncu önde; güvenlik görevlileri arkada hızlı koşturmaca başlar. Kovalamaca şehrin dar arka sokaklarına kadar ilerlemiştir. Bu uzayan kovalamaca sırasında soygun elindeki elması; yolun kenarından kendinden habersiz kıvrılmış uyuyan dilencinin hırkasının cebine bırakıp; koşmaya devam eder. Ve çıkan çatışmada soyguncu ölür. Diğer taraftan ertesi sabah dilenci hırkasının cebinde dünyanın en pahalı elması ile uyanır. Ve cebindeki elmastan habersizdir. Ve hayatı boyunca dilenmeye devam eder cebindeki elmastan habersiz. Ve dilenci öldüğünde yırtık hırkası çöpe atılır; cebindeki elmastan habersiz…
Buzdağının görünmeyen tarafını görebiliyor muyuz? Görebilmek, yüzleşebilmek kendimizle; acıtır, çaba ister, sabır ister, emek ister. Bir karar aldığınızda ya da bir fikir geliştirdiğinizde nedenini bildiğinizi düşünürsünüz. Ama yanılıyorsunuz. Gerçek şu ki; zihinsel faaliyetlerimizin çoğu aslında bilinçli düşünce seviyesinin altında gelişir. Bilinçaltı kodlarımızın farkında mıyız? Davranışlarımızın nedeni zannederiz ki buz dağının görünen kısmı. Oysa asıl neden buzdağının görünmeyen suyun altındaki bölümdür. Evet, buzdağının görünmeyen tarafını görebiliyor muyuz? Görebilmek, yüzleşebilmek kendimizle; acıtır, çaba ister, sabır ister, emek ister. Kendi kusurumuzu göremeyip, mazeretlere sığınıyoruz. Bir başkasının kusurunu ise görür, genişletir, görmeyene gösteririz de. Eve kusuru düzeltebilmektir, burada marifet; insan olabilmek. Bu durum bilimin ötesinde ilim ister. Ve ilim dünyasının kapısı ‘Kendini tanımak’tır. Sadece buzdağının görüne kısmını kendimizi tanımak zannedersek, Haluk Akçam’ın dediği gibi: “Eğer sadece notaların yerini öğrenmekle, piyanonun başına geçtiğiniz an Chopin’in Mazurkalarını çalabileceğinizi zannederseniz, sonunda kendi kulaklarınızı da tırmalayan bir tangırtı çıkar ortaya.” 29 |
İnsanlara ‘’Kendinizi tanıyor musunuz?’’ diye sorduğumuzda, çoğunun vereceği yanıt genellikle, ‘’Tabi ki tanıyorum’’ olur. Oysa burada tanımak kavramı ile insanların belirttiği 1. ve 2. maddelerdir. Kendini tanıma, insanın psikolojik ve fiziksel açıdan kendinde olanları bilmesi, kendinde olanların farkında olması ve bunları doğru değerlendirmesi ile ilgilidir. Bir insanın fiziksel özelliklerini, duygularını, düşüncelerini, istek ve gereksinimlerini, güçlü ve zayıf yönlerini, amaç ve değerlerini, yeteneklerini ve becerilerini tanıması ve bunların farkında olmasını; eyleme dökmesini ifade eder. Kendisini iyi tanıyan bir insan yaşayacakları karşısında neler hissedeceğini, neler düşüneceğini ve nasıl davranacağını olacağa yakın öngörebilir.
Nasıl Kendimizi Tanıyacağız?
Buzdağının suyun altında kalan bölümünü keşfetmek yolundaki aşamalarımız:
1.Bilinçlenmek;
Bilinçlenme aşaması, sorunları ve durumları netleştirme aşamasıdır. Kendimizi tanımak için, öncelikle negatif veya pozitif yönlerimizle yüzleşmek gerekir. Kişinin kendisiyle yüzleşip; sorun tespitidir. Başkalarının düşüncesine saygı duymanız gayet doğaldır. Fakat onların istediği gibi hareket etmek zorunda değilsiniz. Çevrenizdeki insanların size söylediklerine, bütünün hayrına geçerli nedenlerle karşı çıkabiliyorsanız; bu durumda onlardan farklı hareket edebilecek bir bireysiniz demektir. Bu size daha fazla şey öğrenme olanağı ve hedeflerinizi yakalama fırsatı sunar. Kötü alışkanlıklarınız varsa (Sigara, alkol, aşırı yemek yeme vb. )varsa neden vazgeçemediğinizi sorgulayın. Kendini tanıyan; özünü doğuran birey tüm kötü alışkanlıklardan; bahanelerden özgürleşir. Özümüz hiçbir maddenin bağımlısı değildir. Özümüzün içindedir dinginlik. Ve yine pozitif özelliklerimizin farkında olup; daha da geliştirmek ve uygulamak; bilinçlenme aşamasının bir başka yüzüdür. 2.Kendinize zaman ayırın; sessizliğinizi dinlemek için ortamlar (Uzun yürüyüşler, meditasyon, doğayı gözlemlemek, kitap okumak, sosyal aktivite vb.) yaratabiliyor muyuz?
4.Yazmak; ‘Günlük’ tutabiliyor muyuz? 5.İçinde bulunduğunuz bağlantısal bütünsel gerçekliğin farkında mıyız ve ağda kimler var?
Çevrenizdeki insanlar; arkadaşlarınız, aileniz; onlarla neler konuştuğunuz, zamanınızı nasıl geçirdiğiniz, bir arada oluş amacınız, sizin kim olduğunuza dair bilgiler verir. Bu süreçte şu soruları soralım kendimize; İşbirlikçi miyiz? Açık fikirli miyiz? Açık fikirle bakabiliyor muyuz durumlara? Destekleyici miyiz? Gerek duyulduğunda orada olan mıyız? Nasıl bir dinleyiciyiz? Kendimizi ifade edebiliyor muyuz?
6.Geribildirim alıyor muyuz (Anne-baba, İyi niyet ve tecrübesine güvendiğimiz dost ve arkadaşlarımızdan görüş alıyor muyuz)?
7.Bağlantısal bütünsel gerçeklik içinde olduğumuzun farkında mıyız?
Her şey içinde bulunduğu ağ ile anlamlı; kendi içinde ve varoluşta bağlantısal bütünsel gerçeklik içinde olduğumuzu bilmeliyiz. Yaprak olduğumuzun farkında olarak, ormanın bütününü görebiliyor muyuz?
8.Var oluş amacımız, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz?
Mutluluğa, başarıya, ölüme yüklediğimiz anlam üzerinde düşünelim!
3.‘An’da kendimizi gözlemliyor muyuz?
30 |
Soralım kendimize ‘’şu an hangi ruh halindeyiz?’’ Kendimizi tanımak için dışardan da şahit konumunda kendimizi gözlemlememiz gerekiyor. Gözlem, size hayatınızdaki olaylara yargılamadan, değer biçmeden, anlam yüklemeden ve tercih yapmadan bakma deneyimi sağlar. Zihnimizin (düşünceler, duygular, duyumlar, çağrışımlar) içerdiklerinin gözlemcisi olarak, biz zihnimizin içerdiklerinden daha fazlasıyız. Gözlem, kendisini sık sık hırpalayan düşüncelerden, hislerden, duygulardan ve duyumlardan daha fazlası olan bir benliğin deneyimlenmesine yol açar. Kendimizi tamamen deneyime kaptırdığımızda, karanlığın ışığına alışırız ve karanlığın ışığında ne kadar yol alabiliriz ki? Bir parçamızı gözleme taşıdığımızda, gözlem güneş gibi ışıtır deneyimi; yolları görürüz, ışıklı geniş yollar… Gözlemlemeyi öğrenmek, manzaranın tamamını görmemizi sağlar. Gözlem, kemikleşmiş inanç ve bakış açılarımızın hapsinden kurtarır manzaranın tamamını. Gurdijieff’in işaret ettiği gibi ‘’Bir şey kendi kendini gözlemleyemez. Kendisiyle özdeş bir şey, kendisini göremez. Çünkü kendisinin aynısıdır. Kendisinin aynısı olan bir şey, olasılıkla kendisinin dışında, kendisini gözlemleyeceği bir bakış açısına sahip olamaz’’. Reaksiyonlarımı gözlemleyip onlara tanıklık etmeye başlayabilirsek, daha özgür ve huzurlu hissederiz kendimizi. Hareketlerimizi gözlemleyebilirsek, onların ötesine geçebiliriz. Bir an olsun duygularımın ve düşüncelerimin dışında var olduğumu kavradığımda, benim üzerimde daha az etkileri olur. Soralım kendimize; ‘‘Kabul ediyor muyuz kendimizde gözlemlediklerimizi?’’ Kabul etmediğimiz hiçbir negatif özelliğimizi değiştiremediğimiz gibi; kabul etmeden pozitif özelliklerimizi de geliştiremeyiz.
Soralım kendimize ‘’Yaşamımızın anlamı’’ nedir?
Sabah uyandığınızda, sizi yataktan heyecanla çıkaran şey nedir? Yaşam enerjimizi nerden alıyoruz? Hayatımıza yön veren önceliklerimizi biliyor muyuz? Hayat ağacımız olan değerlerimizin ve amacımızın farkında mıyız? Hayallerimizle besleniyor, hedeflerimizle güçlü tutuyor muyuz kendimizi? Potansiyelimizin farkında mıyız? Güçlü ve gelişmeye açık yönlerimizi biliyor muyuz? Kendimizi güdüleyen ve etkileyen faktörleri biliyor muyuz? En büyük korkularımız en güçlü özlemlerimiz neler? Ne yaparken zamanımızın geçtiğini anlamıyoruz? Huzur kavramından ne anlıyoruz? Huzurun kaynağı ne? Şu an neredeyiz? 1 yıl sonra ve ardından 10 yıl sonra kendimizi nerede görüyoruz. Tüm bu bilgiler bize kendimizle ilgili bilgiler verir.
Reaksiyonlarımı gözlemleyip onlara tanıklık etmeye başlayabilirsek, daha özgür ve huzurlu hissederiz kendimizi.
En son kendinize ne zaman ‘’Seni seviyorum’’ dediniz? Dışarıda olup biten her şey, içerde olup bitenin dışarı yansımasıdır. Biz kendimizi sevmezsek; kim bizi sevebilir. Biz kendimizi sevmezsek kimseyi sevemeyiz; bizde olmayan bir duyguyu başkasına veremeyiz. Kendimizi sevmeden başkasını sevdiğimizi düşünmek; sevdiğimizi zannetmektir, bağımlılıktır.
‘’İlk önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz bütün görkemleri ve hatalarıyla’’ der Jack Lennon. Özünde hepimiz sevgi dolu varlıklarız. Yargılar giriyor, koşullanmalar giriyor, acı deneyimler giriyor. Sevmek bir olma halidir. Sevmek bir sonuç değil. Var Oluş halidir. Sürekli devam eden bir haldir. Kabul halidir. Nefes alır verir gibi sevgiyi yaşamalıyız. Beden, ruh, karakter, düşünce, kusur ve güçlü yanlarımızı kabul etmeliyiz.
Sevmek mi? Nasıl? Yaşamda var olan her şeyden bağımsız. İlk olarak kendimizi sevmek; sonra da her şeyle bir olduğumuzu hissetmektir gerçek sevgi. Ego demek ben demek; egonuz yürekten yukarıda olursa gaddar olursunuz; egonuz yürekten aşağıda olursa köle olursunuz. Evet yürek kadar ego ile kendimizi sevmek. Kendimizi sevme hali doğamız olunca dış dünyada yansımasını bulacaktır. Kendimize değer vermek; kendimizi sevmenin hayata yansıyan yüzüdür. En sinsi düşman değersizlik hissidir.
10.Duygularımı yönetebiliyor muyum?
Davranışlarım mantıklı mı yoksa duygulu mu? Kendimizi tanımak, duygularımızı yönetebilmektir. Kendi duygularımıza anlamalıyız. Biz kendimize inanmadan, anlamadan, başkalarının bizi inanmasını ve anlamasını nasıl bekleyebiliriz. Duygularımızı anlamadan hayatımızı, olaylara bakış açımızı nasıl yönetebiliriz. Kendimizi tanımak bedendeki ihtirasın; nefretin, öfkenin, kıskanmanın ve her türlü uç duygunun kontrol edilip yönetilmesidir.
Gökkuşağının renkleri gibi hayatımızdaki duygularımız. Duygularımızı yönetebilmektir buradaki asıl sır. Farkındalığınıza hangi düşünce ulaşırsa ulaşsın, kendinize, “O düşünce nereden doğuyor?’’ diye sorun. Duygularınızı yönetebilmekteki diğer sır, o duygunun var olduğunu kabul etmektir. Kabul etmediğiniz hiçbir duyguyu yönetemezsiniz. Kısa bir örnekte diyelim öfkelendiniz. Şöyle bir düşündüğümüzde, görünen sebep midir sizi öfkelendiren. Kendi eksikliğimiz; haksızlığımız, üste çıkma çabası gibi nedenler olabilir mi? ‘Korkuyorum’ düşüncesini ele alalım. ‘Korkuyorum, çünkü…’ her ne ise bu düşünceyle özdeşleştiğiniz dakikada, tüm psikososyal reaksiyonlara sahip olursunuz. Ve zihniniz size neden korktuğunuza dair binlerce yanıt verir. Korkularımızın çoğu öğrenilmiş korkulardır. Evet, nazikçe gözlerimizi kapatalım ve bu düşünce her geçişinde kendimize, ’’Bu düşünce nereden doğuyor?’’ diye sormaya başlayalım.
11.Öğrenilmiş çaresizliklerimiz var mı?
Öğrenilmiş çaresizlik hangi alanda olursa olsun bireyin bir şey yapamayacağına inanması durumudur. Kötü deneyimler ve negatif söylemler karşısında bireyin şartlanması, bireyin ileriki davranışlarını etkiler. ‘’Hayatınız bir film olsaydı filminizin ismi ne olurdu?’’ Soralım kendimize şöyle bir hayatımıza bakıp. Eylem yoksa; gelişim bir rüyadır. Ve eylem ’kendini tanımakla’ başlar. Bir kere geliyoruz bu hayata ve mutluluğu hak ediyoruz. Size bir tüyo vereyim. Ben mutluluğu buldum. İnsanlar hep mutluluk arayışındalar. Mutluluk kendi içimizde; kendimizle barışık olmakta. Ön koşul kendimizi tanımakta. Yaşamı sorgulamaya, düşünmeye, kendimizi tanımaya başlayınca bambaşka güzelliklerin keşfinde oluruz. Bu da bizi içten dışa geliştirir. Bakış açımızı geliştirir. Kendimizi tanımak güneşi içimizden başlayarak tüm dünyamızı aydınlatır. Kendini tanımak hakikati aramaktır; yolda olmaktır. Kişisel mikro kozmosun enginliğini tanımayı içeren bilimdir. Kozmos sürekli genişler. Dolayısıyla sonu olan bir bilim değildir. Kaostan kozmosa, karanlıktan aydınlığa doğru, eşsiz bir insan olarak bağlantısal bütünsel gerçeklik içinde; ışığa birlikte yürüdüğümüz bu yolda; ‘kendinizden özünüzü doğurduğunuz’ yeni bir yıl diliyorum. Özünüzün ışığını yansıtarak; dostça kalın…
31 |
9. Kendimizi seviyor muyuz?
32 |
yavuztunagrup
33 |
yavuztunagrup
34 |
yavuztunagrup
35 |
yavuztunagrup
Pide işine giriştiler Erkeklere taş çıkartıyorlar Samsun'da devam eden Mesleki Eğitim Mutfağımdan Geçiyor (MEMGE) kursunda, genellikle erkek mesleği olarak bilinen pidecilik kursuna katılan 3 kadın, hünerlerini sergiliyor Samsun'da Lokantacılar, Tatlıcılar, Pastacılar Odası öncülüğünde, İlkadım Belediyesi'nin katkılarıyla devam eden Mesleki Eğitim Mutfağımdan Geçiyor (MEMGE) projesinde aşçı ve pasta yardımcılığı, pideci ve servis elemanı 62 kursiyerden 13'ü pidecilik kursu görüyor
13 KURSİYERİN 3'Ü KADIN
36 |
Pidecilik kursundaki 13 kursiyerin 3'ü ise kadın. Esmer Kızılkaya (34), Meryem İşler (28) ve Büşra Özkan (25); genellikle erkek mesleği olarak bilinen ve belki de bugüne kadar Samsun'da hiçbir kadının yapmadığı pideciliği mesleğini, tüm hünerlerini sergileyerek öğreniyor ve adeta 'kadınlar da her işi yapar' dedirtiyor.
TAVSİYE ÜZERİNE GELDİM
MEMGE kursuna arkadaşının tavsiyesiyle geldiğini belirten Meryem İşler, "Başarılı ve güzel bir kurs olduğu söylendi. Buraya geldiğimde pidecilikte boş yer olduğu söylendi ve ben de açıkçası biraz tereddüt ettim. Hamur açmak, pideyi fırına sürmek konusunda endişe taşıyordum. Fakat korktuğumuz gibi olmadı. İrfan hocamızın sayesinde birçok şeyi öğrendik. İlk günle bugün arasında büyük bir fark var. O zaman korkularımız vardı ama bu işi yapabileceğimizi öğrendik. Zamanla yaptıkça daha çok yatkınlık kazanıyoruz" diye konuştu. Esmer Kızılkaya ve Büşra Özkan da kursta olmaktan duydukları memnuniyeti ifade etti.
HANIMLARA TALEP VAR
37 |
Oda Başkanı İsmail Balcı ise, ilk kursun başarıyla tamamlandığını ve gelen talepler üzerine ikinci kursu açtıklarını belirterek, "İşyerlerimizin en büyük sıkıntısı yetişmiş eleman. Bunu gidermek istiyoruz. Kursumuzda her mesleği yapabilecek eleman yetiştiriyoruz. Kursumuzda 3 hanım pidecimiz var. Bugüne kadar kendi işyerlerinde pidecilere yardım eden hanımlarımız hariç hiç hanım pideci görmemişsinizdir. 'Elinin hamuruyla' derler, demek ki bu iş aslında hanım işi. Biz denemek istedik. Onlar da biraz tereddüt ettiler ama şimdi bu işi yapabileceklerini gösterdiler. Mekan sahipleri erkek de kadın da pide ustası bulabilecek. Hatta şu anda bazı resmi kurumlarımızdan hanım pidecilerimize talep de var. Bu destek devam ederse bayan pidecilerimizi mekanlarda göreceğiz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin ihraç ettiği ilk uçak 72 yıl sonra prototipi yapıldı Samsun'da radyo kontrollü uçak kursuna katılan üniversite öğrencileri, Türk Hava Kurumu Uçak Fabrikası'nda 1945 yılında hava ambulansı olarak geliştirilen ve Danimarka'ya ihraç edilen THK-5A modeli uçağın prototipini hazırladı
Y
üksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Karadeniz Yurdu'nda kalan öğrencilerin yer aldığı, radyo kontrollü uçak kursunda, tarihteki başarıya atıfta bulunuldu. THK Uçak Fabrikası'nda 1945 yılında, kısıtlı imkanlarla yürütülen uçak geliştirme projeleri kapsamında hava ambulansı olarak geliştirilen ve Danimarka'ya ihraç edilen THK-5A modeli uçağın prototipi, gençlere Türkiye'nin havacılığıyla ilgili bilgi sahibi olmaları için yaptırıldı.
GEÇMİŞ-GELECEK KÖPRÜSÜ
Kurs Eğitmeni Cihan Alsoy, Türkiye'de geliştirilen ve ihraç edilen bir uçağın 72 yıl sonra prototipini yapmanın kendileri için önemli olduğunu söyledi. Ondokuz Mayıs Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde öğrenim gören ve Karadeniz Öğrenci Yurdu'nda kalan 16 öğrencinin katıldığı model uçak kursunda, geçmiş ile gelecek arasında köprü oluşturmaya çalıştıklarını belirten Alsoy, kursa katılan öğrencilerin tasarladıkları uçakları yaptıklarına işaret etti.
38 |
İMKANSIZLIKLARA RAĞMEN...
Havacılık sektöründe geçmişte, yaşanan imkansızlıklara rağmen yakalanan başarının gençlere hatırlatılması için THK-5A modelinin prototipinin yapılması için harekete geçtiklerini anlatan Alsoy, şunları dile getirdi: "Kredi ve Yurtlar Kurumu Samsun İl Müdürü İsmail Hakkı Kasapoğlu'nun desteği ile yurt bünyesinde model uçak ve pilotaj atölyesi kurduk. Yurtlarda kalan bütün öğrencilerin eğitimlerinin dışında kişisel gelişimlerine katkı sağlamayı amaçladık. Öğrencilere geçmişte uçak yapan Türkiye'nin uçaklarını tanıtmak istedik. Havacılık sektöründe geçmişte yaşanan imkansızlıklara rağmen yakaladığımız başarımızı, gençlerimize hatırlatmak amacıyla 72 yıl aradan sonra THK-5A modelinin prototipini yaptık. Hem öğrencilerin kişisel gelişimine katkı sağlamak hem de geçmişte havacılıktaki başarılarımızı hatırlatarak geleceğe katkı sağlamak istedik."
İHRAÇ EDİLEN İLK UÇAK
Türk Hava Kurumu Uçak Fabrikası tarafından yürütülen uçak geliştirme projeleri içinde ulaştığı başarı ile ayrı bir yeri olan THK5A'nın, yokluk içinde başlayan bir mücadelenin ürünü olarak ortaya çıktığını vurgulayan Alsoy, şu bilgileri aktardı: "THK-5A hafif nakliye uçağı olmuştur. THK- 5A ihracatı yapılan ilk Türk uçağı unvanına da sahiptir. Danimarka'ya ihraç edilen uçak burada ambulans, posta uçağı olarak kullanılmış. Bir defaya mahsus olarak mahkum nakli amacıyla da kullanılmıştır. İlk ihraç ettiğimiz uçak olan THK-5A'nın bilinmesini istedik. Bu nedenle de bundan esinlenerek kursumuzda 2 metre boyunda bu uçağın radyo kontrollü modelini yaptık.'' Kursa katılan öğrenciler ise, 72 yıl önce üretilen bir uçağın prototipini yaparak uçurmanın kendilerini duygulandırdığını ifade ettiler.
39 |
Gülümseten Lezzetler Yenilikçi reçetelerle müşterilerini gülümseten lezzet çeşitliliği sunan Paşafırını, pastane ürünlerinin yanı sıra tadına doyulmaz yemekleri ile de fark yaratıyor.
1
995 yılından bu yana pastanecilik sektöründe faaliyet gösteren Paşafırını, 30. şubesi ile Samsun’da hizmet vermeye başladı. Pastane ürünlerinin yanı sıra dünya mutfağından lezzetleri de müşterileri ile buluşturan Paşafırını, dünyadaki sektörel gelişmeleri yakından takip ederek, dinamik ve yenilikçi üretim konsepti ile müşteri memnuniyeti sağlamaya devam ediyor.
BAŞ DÖNDÜREN LEZZETLER
Paşafırını hakkında bilgi veren Paşafırını Samsun Şubesinin Sahibi Arif Başar, “20 yılı aşkın süredir pastanecilik alanında faaliyet gösteren Paşafırını, 2009 yılı itibariyle Paşafırını markası altında şubeleşmeye başlayarak, İstanbul’un hemen her semtine ismini duyurmuştur. Bugün Türkiye, Avrupa ve Katar'da bulunan 30 şube, 700’den fazla özel reçeteli ürün ile hizmet veren Paşafırını’nın 30. şubesini Samsun'da açmaktan çok mutlu ve gururluyuz. İşletmemizde değerli şeflerimiz ve personelimiz ile birlikte en yüksek kalite ve hijyen standartlarında baş döndürücü lezzetleri servis etmeye, her daim güler yüzle hizmet vermeye gayret gösteriyoruz” dedi.
40 |
30 şube, 700’den fazla özel reçeteli ürün ile hizmet veren Paşafırını’nın 30. şubesini Samsun'da açmaktan çok mutlu ve gururluyuz
Değerli şeflerimiz ve personelimiz ile birlikte en yüksek kalite ve hijyen standartlarında baş döndürücü lezzetleri servis etmeye, her daim güler yüzle hizmet vermeye gayret gösteriyoruz”
EN TAZE PASTANE ÜRÜNLERİ
Yüksek hijyen standardı ile hizmet verdiklerini belirten Başar, “İşletmemizde, en taze pastane ürünlerini müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Pastanecilik sanatında, usta ellerle kaliteli malzemenin buluşması lazım ki ürünlerimizi tadan herkes içtenlikle gülümsesin. Bu mutluluğu sağlamak, lezzet, kıvam, koku, doku ve rengin tam olması için her zaman yüksek kaliteli hammaddeler kullanıyoruz. Son derece lezzetli ürünlerimizde kullanılan malzemeler, İstanbul'da bulunan üretim merkezimizde dikkatle ve özenle seçilmekte, son derece hijyenik ortamda üretilmektedir. Ürünlerimizde hazır krem şanti yerine özel olarak hazırladığımız kremaları kullanıyoruz. Daha az bakteri ürettiği ve daha lezzetli olduğu için, ürünlerimizde yüzde 80 oranında kömüş sütüne yer veriyoruz. GDO olmayan ithal unla hazırladığımız ürünlerimizde kullandığımız çikolatayı, Belçika’dan özel olarak getirtiyoruz” şeklinde konuştu.
DÜNYA MUTFAĞINDAN LEZZETLER
Paşafırını’nda pastane ürünlerinin yanı sıra dünya mutfağından lezzetleri de müşterilerin beğenisine sunduklarını söyleyen Arif Başar, “İşletmemizde sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği servisi de yapıyoruz. Special kahvaltımız ve paşa kahvaltımız damaklarda benzersiz tat bırakıyor. Özellikle kuymağımız ve meşhur Sarıyer böreğimiz, müşterilerimizin tatmalarını istediğimiz lezzetlerimiz arasında yer alıyor. Tava, makarna ve ızgara çeşitlerimiz, sadece Paşafırını’na özel olarak ürettirdiğimiz kızarmış mantımız lezzet severlerden tam not alıyor” ifadelerini kullandı.
TOPLU YEMEK VE ORGANİZASYONLAR
Müşteri memnuniyeti için azami çaba sarf ettiklerini söyleyen Başar açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “450 metrekarelik 3 katlı geniş ve ferah bir alanda hizmet veriyoruz. İşletmemizde; doğum günü, toplantı, iş yemekleri, gün, nişan gibi toplu yemeklere ve organizasyona da ev sahipliği yapıyoruz. Çocuk oyun alanlarının da bulunduğu işletmemizde, aileler lezzetlerimizi tadarken; çocuklarını, çocuk gelişimi eğitimini tamamlamış ablalara güvenle emanet edebiliyor. Çocuğunun oyun alanındaki her anını cam duvardan rahatlıkla gören ebeveynlere ise sadece masasına sunduğumuz lezzetlerin tadını çıkartmak kalıyor.”
Ellialtılar Caddesi
41 |
Bahçelievler Mahallesi İstiklal Caadesi No: 170/19 İlkadım/ SAMSUN Telefon: 0362 502 22 72 samsunellialtilar@pasafirini.com.tr
KERAMİ GÜRBÜZ
O “TİP” !... “Serseri; hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok; / Feylesof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok! / Şimdi Allah’a söver... Sonra biraz bol para ver; / Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!” diyordu Mehmet Akif.
42 |
Bu dizeleri döneminin meşhur şairlerinden biri için kaleme aldığı iddia edilse de üstat her dönemde yaşayan bir “tip”i tarif eder gibidir. O “tip” her yerde, her ortamda, hemen her kitle örgütünde karşınıza çıkabilir. Belli bir dünya-ahiret görüşü yoktur. Bulunduğu konuma, teneffüs ettiği konjoktüre göre tavrını, duruşunu belirler. Her boyuttaki kaba girmekte ve girdiği kabın şeklini almakta mahirdir. Gündüz camide hemen imamın arkasında, gece meyhanede olabilir. Darbe dönemlerinde esas duruştadır, sular durulduğunda ise herkesten daha demokrattır. Dinî anlayışın revaçta olduğu dönemlerde sünnete uygun sakallıdır, şartların değiştiği ara dönemlerde bıyıklar da dahil sinek kaydı traşlıdır.
Bu “tip” hiç kaybetmez. Dünyaya elinde alacak senetleri ile doğmuş gibidir. Kiminin parasını, kiminin itibarını, kiminin de sosyal çevresini kullanır. Ama asla borçlanmaz. Nadiren borçlandığı görülse bile, bilin ki kaz gelecek yerden tavuğu esirgemediğindendir. Allah vergisi koku alma yeteneği vardır. Sosyal ve siyasal havayı koklamakta üstüne yoktur. Halkın teveccühünü kazanacak siyasi partiyi tespit etmekte ve hemen bu siyasi partinin başköşesine konmakta üstüne yoktur. Siyasi partinin işlevini tamamladığının ve siyaset sahnesinden çekileceğinin kokusunu aldığında orayı ilk terk eden yine o olacaktır. Satmayacağı hiçbir insan, ihanet etmeyeceği hiçbir değer yoktur. Tek bir değeri, sadece bir tane vazgeçilmezi vardır. O da, “ene”sidir. Bugün siyasetin de sivil toplumun da kurumsallaşamamasındaki sebeplerden biridir bu “tip”. Çünkü bu “tip”ten hemen her siyasi oluşumda ve hemen her sivil toplum örgütünde fazlasıyla bulunmaktadır.
O görev verilmesini, teklif edilmesini beklemez… Layık olsun olmasın her göreve taliptir, gerektiğinde koparır alır. Özgün bir projesi, elini taşın altına koyacak kadar cesareti yoktur. Zaten, olmasına gerek de yoktur. Nasıl olsa, birileri bu görevleri yapacak, hazret ise hazıra konacaktır. Ömrü boyunca beş kişilik piknik organizasyonu dahi yapmamıştır ama hiç çekinmeden milyonluk kentleri idare etmeye kalkar.
Garip olan, bu “tip”e hemen her dönem ve ortamda teveccüh gösterilmesidir. Teveccühün ise iki sebebi var : Birincisi, siyasi ve sivil toplum yapılanmalarında hizmet eden idealist insanların sessizliği, ikincisi ise siyasi ve sivil toplum yapılanmalarında lider/ yönetici konumundakilerin büyük çoğunluğunun bu “tip”in yalakalıklarını iltifat zannetmeleridir.
En çok çekindiği, sakındığı güneş ışığı ve şeffaflıktır. Bu yüzden ilişkilerini kapalı kapılar ardında ve çok derinlerde yürütür. Kullandığı en etkili yöntemler, dost göründüklerine karşı “yalakalık”, yanına yaklaşamadıklarına karşı “fis-kos” ve “çamur atma”dır. Çıkarı olduğu müddetçe atmayacağı takla, yapmayacağı numara yoktur. Ama bir çıkarı bitmeye görsün o zaman muhataplarına takla attırır.
Bu “tip” siyasetin de sivil toplum yapılanmasının da yumuşak karnıdır. Kurumsallaşma yönünde ciddi adımlar atmak isteyen siyaset ve sivil toplum organizasyonları işe bu “tip”ten arınarak başlayabilirler. Tabii, başarabilirlerse…
43 |
Ali Doğan’dan özel açıklamalar
Ali DOĞAN HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? ALİ DOĞAN: 1984 yılının mart ayında Samsun’da doğdum. Orta öğretimimi, rahmetli babamın memuriyeti gereği İzmir’de, liseyi ise yine memleketim Samsun’da 19 Mayıs Lisesi’nde okudum. Uzun süre Samsunspor’da futbol oynadım; süper genç, B genç ve PAF takıma kadar kulübün formasını terlettim. Futbol yaşantıma üniversitesi eğitimim sebebi ile ara verdim, sonrasın da futbolu maalesef bıraktım. Ardından profesyonel iş hayatına başladım ve güzel eşim Gözde ile evlendim. Mutlu evliliğimize geçen yıl kızımız Güneş katıldı. HABERHAYAT: Rok Madencilik ve İnşaat’ta hangi departmanda çalışıyorsunuz? Yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? ALİ DOĞAN: Candemir markasında pazarlama ve reklam müdürlüğü görevindeyim. Şu anki çalıştığım şirket olan Rok Madencilik ve İnşaat’ın markalarından biri olan Candemir, demir-çelik ve hazır beton sektöründe faaliyet gösteriyor, ben de bu ekibin bir parçasıyım. Son derece rekabetçi olan bu sektörde, iş hayatıma profesyonel olarak devam ediyorum. Çalıştığım şirket, pek çok farklı alanda faaliyet gösteriyor. Şirketin farklı markalarında ve kuruluşlarında görev yapan arkadaşlar ile aramızda çok güzel ilişkiler ve değerli fikir alış verişleri oluyor. Bu ortam kişisel gelişimimiz için olumlu bir hava oluşturuyor.
44 |
Rok Madencilik ve İnşaat’ın 2007’de yaklaşık 8 kişi olan personel sayısı, bugün 100’ün üzerine çıkmış durumda. Yatırım yaparken risk almaktan korkmayan, kriz dönemlerinde dahi yatırımlar yapan bir şirket ve yönetime sahibiz. Bunun karşılığını da sahada alıyoruz. Sürekli gelişen ve büyüyen bir firmayız. Yolumuza hız kesmeden devam ediyoruz. Ben de bu büyümeye katkı sağlamaya devam etmek istiyorum. Ülkemiz ve şehrimizde ticaret hacmi her geçen gün gelişiyor, ben de kendimi yenileyerek uzun yıllar bu büyümeye ayak uydurmak ve sürdürülebilir bir başarı hedefliyorum.
Rok Madencilik ve İnşaat’ın markalarından biri olan Candemir’in Pazarlama ve Reklam Müdürü Ali Doğan, HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. Rok Maden ve İnşaat bünyesinde çalışmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirten Doğan ile şirket bünyesindeki faaliyetlerini ve başarısını konuştuk.
HABERHAYAT: Üniversite öğreniminiz spor alanında bitirmenize, uzun yıllar profesyonel olarak futbol oynamanıza rağmen farklı bir alanda kariyer yaptınız. Sizi buna iten şey neydi? ALİ DOĞAN: Üniversitesi öğrenimimi beden eğitimi bölümünde tamamladım. Ancak öğretmenlik veya spor ile ilgili bir kariyer tercih etmedim. Karakterimin rekabetçi ve zorluk seviyesi yüksek sektörlere daha uygun olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden futbolcu olmakla ilgili bir kariyer düşünmedim.
Karakterimin rekabetçi ve zorluk seviyesi yüksek sektörlere daha uygun olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden futbolcu olmakla ilgili bir kariyer düşünmedim.
HABERHAYAT: Rok Madencilik ve İnşaat ile çalışma kararı aldığınızda tereddüt yaşadınız mı? ALİ DOĞAN: Kariyerimin ilk günlerinde yabancı olduğum bu sektörde başarılı olmanın kendim için çok büyük bir sınav olduğunu düşünüyordum. Ancak gerek yöneticilerimin doğru yönlendirmeleri gerekse kendi karakterimi yansıtabilmem ve samimi çalışma ortamımız sayesinde, bugün kendimi sektörde sevilen bir figür olarak görüyorum.
Başarımızın sırrı, büyük ölçüde çalıştığımız firmalarımızın katkıları.
HABERHAYAT: Rok Madencilik ve İnşaat olarak çok güzel işlere imza atıyorsunuz. Firmanızın bu kadar tercih edilmesinin bir sırrı var mı? ALİ DOĞAN: :Çalıştığımız müşterilerimiz ve tedarik zincirinde olduğumuz şirketler vizyonumuza büyük katkı sağlıyor. Onlara en iyi hizmeti vermek isterken, gelen talepler sayesinde her geçen gün kendimize yenilikler katıyoruz ve gelişiyoruz. Başarımızın sırrı, büyük ölçüde çalıştığımız firmalarımızın katkıları. Samimiyetin ve ikili ilişkilerin ticarette çok fazla önem arz ettiğini düşünüyoruz. Müşterilerimizin bizi tercih etme sebeplerine ikili ilişkilerimiz, güler yüzümüz, müşteri odaklı çalışmamız, fiyat politikamız, zamanında teslimat ve satış sonrası takibimizi de ekleyebiliriz. Ama başarımızın sırrı her şeyden önce marka güvenilirliğimiz.
“
Kariyerimin ilk günlerinde yabancı olduğum bu sektörde başarılı olmanın kendim için çok büyük bir sınav olduğunu düşünüyordum.
Ülkemiz ve şehrimizde ticaret hacmi her geçen gün gelişiyor, ben de kendimi yenileyerek uzun yıllar bu büyümeye ayak uydurmak ve sürdürülebilir bir başarı hedefliyorum.
45 |
HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? ALİ DOĞAN: Keyifli sohbet için öncelikle sizlere, çalışma arkadaşlarıma ve tedarikçisi olduğum şirketlere çok teşekkür ederim. Umarım bu yıl ülkemiz ve tüm dünya için olumlu ve hayırlı geçer.
Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, düzenlenen muhteşem kokteyl partisi ile 1. yaşını kutladı 20 yıldır güzellik alanında verdiği hizmetle adından söz ettiren Fatoş Sivaslı, geçtiğimiz yıl Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu’nu hizmete açtı. Kaliteli hizmeti ile kısa sürede fark yaratan Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, 1. yaşını düzenlenen muhteşem bir kokteyl partisi ile kutladı.
YENİLİKLERİ TAKİP EDİYORUZ
Yenilikleri sürekli takip eden bir güzellik salonu olduklarının altını çizen Sivaslı, “Tüm güzellik işlemlerinde en kaliteli hizmeti verebilmek için azami çaba sarf ediyoruz. Salonumuzda kalıcı makyaj, lazer epilasyon, solaryum, ağda, manikür, pedikür gibi birçok güzellik işlemine yer veriyoruz. Özellikle kalıcı makyaj ve silme işlemi uygulamalarında sürekli olarak eğitimlere katılıyor aynı zamanda eğitim veriyorum. Samsun dışında da İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon gibi birçok ile kalıcı makyaj uygulaması yapmak için gidiyorum” şeklinde konuştu.
46 |
BİRİNCİ YIL HEYECANI
Bir yılda güzellik alanında uzun bir yol kat ettiklerini söyleyen Fatoş Sivaslı, “Geçen yıl hizmete açtığımız güzellik salonumuzun, birinci yaşını kutlamanın heyecanı içerisindeyiz. Bir yıldır güzelliğine güzellik katmak isteyen kadınların ilk tercihi olduk. Bu süre zarfında desteğini sürekli yanımda hissettiğim sevgili eşim Reşit Sivaslı başta olmak üzere, tüm ekip arkadaşlarıma ve bizleri yalnız bırakmayan tüm müşterilerimize çok teşekkür ediyorum” dedi.
FATOŞ SİVASLI PHİBROWS DÜNYA HARİTASINDA
Güzelliği profesyonellikle buluşturduklarını söyleyen Fatoş Sivaslı, “Çağın gerektirdiği standartlarda hizmet vermek için kendimi sürekli yeniliyor ve geliştiriyorum. Yıllardır kendimi geliştirmek, güzellik alanındaki yenilikleri yakından takip edebilmek için eğitimler alıyorum. Araştırmalarım sonucunda uluslararası
yaşında standartlarda kalıcı makyaj eğitimi veren PhiBrows ile karşılaştım. Birkaç ay önce Antalya’ya eğitim programı açan PhiBrows firmasından eğitim aldım. Eğitim sırasında çeşitli ödevlerden oluşan zorlu levelleri başarıya tamamlayarak, firmasının logosunu kullanma ve PhiBrows dünya haritasında yer alma hakkını elde ettim” ifadelerini kullandı.
47 |
Borel Tekno Elektrik A.Ş. Samsun Bulvar Mağazası'nın açılışında izdiham yaşandı
Borel Tekno Elektrik A.Ş. Samsun Bulvar Mağazası, sektörün önde gelen üreteci firma sahipleri ve yöneticileri ile çok sayıda ilden gelen bayilerin katıldığı törenle açıldı.
TRAFİK AKSADI 48 |
Yeni bir konseptle kurulan Borel Tekno Elektrik A.Ş. Bulvar Mağazası'nın açılışında yaşanan izdiham yüzünden zaman zaman trafikte aksamalar meydana geldi. Açılış için gönderilen çiçekler ise 100. Yıl Bulvarı'nın her iki yanına taştı.
GURUR YAŞIYORUZ
Açılış konuşmasını yapan Borel Yönetim Kurulu Başkanı Selami Tarım, "Zonguldak'tan Erzurum'a, Nevşehir'den Samsun'a kadar 32 vilayetteki değerli müşterilerim, kendi illerinde en önde gelen değerli dostlarım ve meslektaşlarım, hepinize bu anlamlı günde yanımızda olduğunuz için teşekkür ediyorum, hoşgeldiniz. Sektörümüze, bir konsept mağaza anlayışı içerisinde Samsunumuza renk getirmek, diğer arkadaşlarımıza örnek olmak ve bu konuda bir misyonu tamamlamak üzere güzel bir mağaza kazandırdığımıza inanıyorum. Sizlerin de gezerken göreceği gibi bu mağazanın ardında büyük bir emek yatıyor. İnşallah bölgemize bu tip güzel mağazalar kazandırmaya devam edeceğiz. Biz bunun öncülüğünü yapmış olmanın gururunu yaşıyoruz. Samsunumuza hayırlı uğurlu olsun" dedi.
HASRET GİDERDİLER
Konuklara, Bafra nokulu ve kaymaklı lokumununun ikram edildiği açılışta, sektörün tanınan isimleri de birbirleriyle hasret giderme imkanı buldu.
ALLAH AYIRMASIN
Mağazanın açılışında konuşan İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, bütün konukları selamladıktan sonra 34 yıldır birbirlerinden ayrılmadan ortaklıklarını sürdüren Selami Tarım, Selahattin Köroğlu ve Sebahattin Köroğlu'nu kutladı. Başkan Tok, "Kardeşler arasında bile kurulan ortaklıklar bu kadar sürmüyor. Allah ayırmasın ve hayırlı kazançlar versin" dedi. İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, açılış kurdelasını Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin ve firmanın ortaklarıyla birlikte kesti. Açılış törenine, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Ahmet Ölmez ve Ahmet Şenocak, Haber Medya Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Bafra Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Göksel Başar, Ulusoy Un Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Ulusoy, Afacan AVM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Akif Abanoz ve Karadeniz Bölgesi'nin önde gelen işadamları katıldı.
Duygulandıran hediyeler Minik öğrencinin askerler için yaptığı kekin üzerine yapıştırdığı not duygulandırdı
B
afra Kızılırmak Anaokulu öğrencileri; "Çocuk Kalbimle Askerime Uzanan Eller Projesi" kapsamında hazırladıkları yiyecek, tıraş köpüğü, kolonya gibi kişisel bakım malzemesi ve mektupları Hakkari Dağlıca'da vatani görevini yapan askerlere gönderdiler.
OLDUKÇA İLGİ GÖRDÜ
Gönderilen kolilerde ayrıca; ana sınıfı öğrencilerinin dilinden yazılmış mektuplar, elleriyle yaptıkları sanat etkinlikleri, dayanıklı yiyecek malzemeleri (tatlı-tuzlu kurabiyeler) ve öz bakım gereçleri (atkı, eldiven, bere, iç çamaşırı, çorap, tıraş materyalleri) yer aldı. Okul öncesi öğrencilerin vatani değerler geliştirilmesi, okul ve aile iş birliği düzeyinin arttırılması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde zor koşullar altında vatani görevini yapan askerlere destek olunması amacıyla hazırlanan projeye minikler oldukça ilgi gösterdi. Minikler mutfağa girerek anneleriyle birlikte kurabiye ve kek yaptılar.
ASKERLER İÇİN KURABİYE
3,5 yaşındaki Elif Buğlem Soyuğur'un, annesiyle birlikte kurabiye yaparken çekilen görüntüleri oldukça ilgi çekici. Askerler için kurabiye yaptığını belirten minik Elif, askerleri çok sevdiğini anlatıyor. Bir başka öğrenci Elif Sena Yama'nın askerlere gönderdiği kek üzerine iliştirdiği not ise çok anlamlı cümlelerden oluşuyor. Notun başında, Hüseyin Nihal Atsız'ın Kahramanlık şiirinden, "Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık... Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık. Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık; Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir" şiiri yer alıyor.
50 |
Daha sonra kendi duyguları kekin üzerindeki nota annesine yazdıran Yaman, "Kahraman askerlerimiz oldukça huzurlu sofralar, gülen çocuklar var, iyi ki varsınız. En sevdiğimiz keki sizin için zevkle yaptık. Afiyet olsun" duygularını ekleyerek keki askerlere gönderdi. Askerler için titiz bir hazırlık yapan diğer minik öğrenciler ise askerlere selam gönderdi. İlk olarak Hakkari Dağlıca Karakoluna gönderilen sevgi kolileri daha sonra sırasıyla, Şırnak’ın İdil ilçesi Özbek Karakolu’na, Van Merkez Hudut Tabur Komutanlığı’na, Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı’na gönderilecek.
51 |
Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
SİNEMASALLAMAK: Tiraj’in Trajikomik Halleri
K
ültürel dönüşümler ve dinamiklerin mevcudiyeti kadar hayatiyetinin de büyük oranda görselleştirildiği bir çağda yaşıyoruz. Kültürü kendi ideolojisi ve tasavvurlarını meşrulaştırma alanı olarak gören bir postmodern dünya, aynı zamanda, meşhurlaştırmanın da motivasyonlarını önemseyen tacir kimliği ile sanatı taşeron kılma gayretindedir. Kültürel ekonomiler kendi yarattığı kültürel yeni potansiyellerden beslenmekte, kültürel metinleri ya da sanat eserlerini “değer”i ile “eder”i arasında sıkıştırmakta ve yeni stil yaratımlarını kutsamaktadır. Diğer bir deyişle kültür “fetih” ile “işgal” arasındaki ayrımın küresel anlam kargaşasını insanileştirmek için yeni bir sosyoloji yaratmaktadır.
Yeni dünya sosyolojisinin masallar üretmedeki deneyimini tesirli hale getiren kültürel ve sanatsal vasıtaları söz konusudur. Bu bağlamda 20.yüzyılın kanıksanmış anatomisiyle sinema her zaman ön planda olmuştur/olmaya devam etmektedir. Ancak kültürün en tesirli öğelerinden biri olan sinemayı konuştuğumuz bugünlerde çok daha dikkatli olmak durumundayız.
52 |
“Mağara alegorisinden beyazperdeye kadar görselliğin tüm etkileşim süreçleri hakkında malumat sahibiyiz. Görselleştirmenin tarihi, sinemanın tarihinden daha uzun olabilir. Ama büyülü yüzeylerden büyülü fenerlere, sihirli renklerden sihirli kutulara kadar film, kendi karanlık mekanı içinde hep aydınlık bir evren kurgulamıştır/kurgulayacaktır. Görüntünün görselliğe terfi etmesini mümkün kılan ve kurguyu yanılsama yerine gerçeğe monte eden gücü ile
sinema, algı, yorum ve paylaşımın yoğun konsantrasyonunu bir ilişkiler ağına dönüştürmektedir. Sinemanın gücü ile orantılı tesiri ayni zamanda eğitici olmaktadır (M.Eker-4. Malatya Film Festivali açılış Konuşması-2013)". Yukarıda çerçevelenen ideal bir sinema kapsamı gerçekten mümkün müdür? Yoksa daha şaibeli ve şüpheli bakmamızı zorlayacak nitelikte sicili bozuk bir görsel bombardımana mı maruzuz? Bu temasları güçlü kılacak elimizde ne tür deliller mevcuttur? Sinema izlemenin ironik ve sloganlaşmış detayında olduğu gibi “maksimum” ya da tirajın hezimete dönüşmüş haliyle “minimum” kıstaslar nelerdir?
İlk olarak kabaca bir anatomi sunmaya çalışmakta yarar görüyorum. Sinema algımızı ve sinemasal iştiraklerimizi üç sınıfa bölelim: 1.Amerikan Sineması ve simgesel ifadesiyle “Hollywood”, 2.Amerikan sineması dışında kalan Hint-Avrupa ve diğer kırıntılar, 3.Türk sineması ve simgesel ifadesiyle “Yeşilçam”. Amerikan sinemasının genel amacı tirajdır. Kitle kültürü tacirliğinin Hollywood bürosu, sektörel hüviyetine ilave ettiği kültürel (de)formasyon ile niyeti besbelli gayreti niyetiyle hallice küresel bir kapsam ile ticaret yapmaktadır. Ve bunu büyük oranda sistematik işbirlikleriyle gerçekleştirmektedir. Nasıl mı? Yıllar önce Amerika Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) yetkilileri “küresel ısınma” ile ilgili endişelerini önce vizyona soktular, ardından “The Day After Tomorrow (Yarından Sonra)” filmini vizyona soktular. Bu işbirliği ile dünyaya söz konusu filmi ilgi ile izlettiler. Benzer örnek Maya takvimi ile ilişkilendirilen “2012” için de verilebilir. Çoğaltmaya da gerek yok zaten. Herkesin müşahade ettiği ama mücahede edemediği bir olgu, sinemanın masallarıyla hemhal olmak.
Türk sinemasına baktığımızda ise farklı bir tablo ile karşılaşmaktayız. Türk sinemasında tiraj daha çok trajikomik hallerde. Trajedi ile komedinin izdivacından genellikle komedi dünyaya gelmekte. Amerika örneğinde olduğu gibi yerli yapımların tirajı genellikle birkaç milyon doları aşmayacak sabitliklerde geziniyor. Seyirci sayısı 4 milyonu geçmiş ise müthiş bir “gişe” memnuniyeti ve teferruat avuntusu. Türk sinemasında son yıllarda en çok izlenen filmler sıralamasında “komedi” trajik biçimde önde gitmektedir. Dikkat ederseniz bir, iki, üç, dört ve beşincisi çekilen filmlerin sayısı azımsanmayacak miktardadır. Ha bir de ikicisi ile başlangıç yapan komedi filmimiz bile olmuştu. Ne kadar da kendisiyle barışık ancak niyetiyle karışık yapımlarımız var. Mesela en son vizyona giren iki yerli yapıma odaklanarak “Ayla” ile “Aile Arasında” arasındaki çekişmenin galibini ilerde takip edelim. “Ayla”, “Kabadayı” ve “Babam ve Oğlum” filmlerindeki tematik başarıyı, seyirci sayısı olarak bu filmleri zorlayan veya geçen komedi filmlerinde göremiyoruz. Komedi filmlerimiz “tematik” kurgu başarısını maalesef gösteremiyorlar. Bunun tek amacı “güldürmek” olan bir vizyondan kaynak aldığını hatırlayarak, düşündürmeyi unutturmasında hissedebiliriz. Gözlemlenen problem ise, “montaj”, “eklenti” veya “bağlantısızlık” ile bezenmiş bir komedi örüntüsüdür diyebiliriz.
Komedilerimizde “espri” yoktur. Espri, ruh ile ilgili demektir. Ruh’a hitap eden, ruhu okşayan, iç dünyamıza ulaşan tesiri ifade eder. Spiritüel (ruhsal), ispirto (uçucu sıvı) aynı kökten gelir. Nedense biz, bir düşünce, fikir ve ruhsal teması anlamlandıran espri sözcüğünü “gülünç” diyerek komikliğe tahvil edip duruyoruz. Anlık doyumlar ve reaksiyonların birkaç kahkaha ile sonlandığı komedi filmlerinin algısal süreci, Batı’nın aksine bizde oldukça genelleşmiş bir sektöre ve indirgenmiş oyuncu kalitesine teslim edilmiş tekrar projelerinin işgaliyle sürmektedir. Arada kalan Hint-Avrupa sektörel sinemasında faktörel nitelikleri besleyecek donanım devreye sokulmuş değildir. Hollywood karşısında asimetrik kıvrımlarıyla Hint Bollywood sineması; kısmen sosyal ve psikopatik kapsamlarıyla Alman sineması; Romantik ve irdeleyici rahatsızlığıyla Fransız sineması; Ameraikan yapımlarına benzemek isteyen tematizmi ile İngiliz sineması; ve diğerleri kendi çöplüğünü kaptırmama savaşındalar. Sinema, sinemasal karakterinden hem ödün vererek hem de ödünç gelecekçiliği kullanarak masallar yaratmaya devam etmektedir. Ülkemizin sinemasallamak üzere projelendirdiği/projelendireceği başlıkların ve içeriklerin değişmeyeceği/ değişemeyeceği gerçeğini “gerçekçi” görmek durumundayız. Açıkça söylemek gerekirse benim gibi her pazar sabahı bozmadığım kırk yıllık gelenek olan “kovboy” filmi izleme ısrarıma direnemeyen aile fertlerim şunu gayet iyi biliyorlar: Alışıların huy olarak kritikleştiği bir sadakat, anlamını dönüştürdüğü yeni potansiyelleri ile bizden daha fazla çocuklarımızı hedef alan gelecek elli yıllar için iki meşguliyet sunuyor: “Yabancılar bizi avuturken yerliler bunu komedi zannettiriyor”. Yani, ironi ile karışık ütopyalar meşguliyetine dahil olduğumuz tirajın trajikomik manipülasyonlarına ait deformasyonu ciddiye almıyoruz… Yukarıdaki son cümle lütfen sizi fazla yormasın…
53 |
Netice itibariyle Amerikan sinemasının maksimum hedefleri 2-3 Milyar dolarlık hasılatlar, minimum hedefleri ise bu tirajı tutturamamak. Son yılların ilk 20 Amerikan yapımı filmlere baktığımızda neredeyse hapsinin “bilim kurgu ve bilgisayar destekli” olduğunu görüyoruz. Bazıları bir milyon dolar bütçeli olurken bazıları çok daha miktarda milyon dolarlarla somutlaşmakta. “Fantazya yaratımının sınırları yaratıcılığın sınırlarıyla koşuttur” koşullaması ile milyonlara hitap eden marjinal projeleri normal algı sınırlarına pompalamaktadırlar. Bir başka ifadeyle benzerleriyle yekvücut karakterizasyon, sadece zaman farkından müteşekkil “farklılık” algısıyla zihinlerimizi “işgal” etmektedir. Hedef her zamanki gibi dünya gezegeninin kitlesidir.
Golf Sahası Yapmak Bizim İşimiz Türkiye'de ilk kez bir yerel yönetimin yatırımıyla faaliyete giren ve dünyanın deniz dolgusuyla oluşturulan ilk golf sahası olan Samsun Golf Kulübü'nün altyapı işlerini üstlenen Erkanlar Hafriyat sektöre yön veren projeleri hayata geçirmeye devam ediyor EN BÜYÜK ROL MST İŞ MAKİNALARININ
Erkanlar Hafriyat Sahibi Temel Erkan ve Samsun Golf Kulübü Green Keeper’ı İlker Kizir Samsun Golf Kulübü projesinin yapım ve altyapı aşamalarında karşılaştıkları güçlükleri nasıl aştıklarını ve projenin son durumu hakkında bilgi verdiler.
Deniz dolgusu ile oluşturulan bir zemin üzerinde çalışma yapmanın zorluklarına değinen Erkan, “Karadeniz’in incisi Samsunumuza kesinlikle çok yakışan bu projeyi de Samsun Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yürüttük. Gerçekten içimize sinen bir sonuç aldık. Bu kadar önemli ve zor bir projenin hakkını vererek üstesinden gelmemizde en büyük rol MST iş makinalarınındır. Deniz dolgusuyla oluşturulan bir zemin üzerinde çalışmak çok farklı bir durum. Sağlıklı bir altyapı için çok küçük detaylara dikkat ederek çalışmanız gerekiyor. MST iş makinaları sayesinde ince işçilik gerektiren bütün detaylar yapılan plana uygun bir şekilde halledildi. Samsun bu değere sahip çıkmalı” dedi.
SAMSUN İÇİN BÜYÜK ŞANS
54 |
GİRİŞİMCİ, YENİLİKÇİ VE GELİŞİME AÇIK
Samsun’a katma değerlerinden biri olan Samsun Golf Kulübü’nü Samsun halkına kazandırılmasına büyük rol oynayan Erkanlar Hafriyat Sahibi Temel Erkan, “Samsun Erkanlar Hafriyat olarak maksimum müşteri memnuniyetini sağlamayı, mevcut imajımızı ve firmaların bize olan güvenini diğer firmalara da yaymayı, memnuniyetlerini kalıcı dostluğa dönüştürerek, samimi güvenilir profesyonel bir hizmet sunmayı prensip edinmiş bir firmayız. Daima girişimci, yenilikçi ve gelişime açık kimliğimizle kendimizi yenileyerek kalitemizi daha da yükseltmek ve uzmanlaştığımız hafriyat ve inşaat sektöründe imza attığımız kaliteli ve güvenilir projelerle ismini ve sektördeki yerini sağlamlaştıran firma olmak öncelikli amaçlarımızdandır” şeklinde konuştu.
golf mimarı Kevin Ramsey'in tasarladığı tesis, modern bir fitness salonunu ve dünya mutfağının bütün lezzetlerinin tadılabileceği restoranı da içinde bulunduruyor. Şu an gidişat çok iyi. Kış sezonu olmasına rağmen büyük talep var. Yaz aylarında daha da yoğunlaşacak. Bu da heyecanımızı artırıyor. 9 ayda profesyonel 250 sporcu gelip golf oynadı. 85 öğrencimize de eğitim veriyoruz. Bu sayı okulların kapanmasıyla daha artacak. Şimdiden müracaat edenlerin sayısı giderek artıyor. Herkesin oynayabilmesi için halka açık bir saha olan sahada fiyatlar, diğer kulüplere göre çok düşük. Herkes ders alıp oynayabilir. Vatandaşlarımız antrenman toplarını kiralayıp dilediği kadar oynayabilir. Burası Samsun için büyük bir fırsat. Samsun yurt içi ve yurtdışından gelecek golfseverler için zorlu ama kusursuz bir tesis kazanmış oldu. ” ifadelerinde bulundu.
KARADENİZ'İN İLK MODERN TESİSİ
Türkiye Golf Federasyonu'nun da büyük önem verip desteklediği Samsun Golf Kulübü’nün Green Keeper’ı İlker Kizir,” Her özelliği ile göz kamaştıran bir tesis yaptık. Zorluğu seven profesyonel golfçüler için Karadeniz'in ilk ve tek modern links golf sahasına sahip bu kulüp, 3 bin metrekarelik kapalı alanıyla misafirlerine benzersiz deneyimler sunuyor. USGA standartlarına uygun olarak ünlü
Samsun’a kazandırılan golf sahasının Samsun adına büyük bir şans olduğunu vurgulayan Kizir açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “ Uluslararası standartlara uygun olarak hazırlanmış Avrupa’nın en zorlu parkurlarından biri olan Samsun Golf Sahası, ilk kez yerel bir yönetimin girişimiyle yapılmış olan golf sahası olma özelliği taşıyor. Bu Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın gerçekten ileri görüşlülüğünü ortaya koyan bir durum. İnsanlar ilk etapta Atakum’un en değerli arazilerinden birine yapılan bu golf sahasını yadırgamıştı. Ancak yapılan yatırımın artılarını ve eksileri teraziye koyduğunuz zaman gerçekten akıllıca bir yatırım olduğunu anlıyorsunuz. Golf, getirisi en yüksek spor dallarından biri. Bunun yanında Samsun Golf Kulübü bünyesinde ciddi anlamda bu sporu meslek olarak yapmayı hedefleyen öğrenciler de bulunuyor. Yani hem ekonomik anlamda hem de geleceğe yapılmış bir yatırım olarak Samsun’a kazandırılan bu tesis Samsun için çok büyük bir şans.”
55 |
H
Hayal kurun ve asla pes etmeyin Haberaks TV’de yayınlanan İşte Samsun programında konuşan Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, “Hayalsiz yaşam olmaz ama sadece hayal kurarak da olmaz. Harekete geçilmeli ve pes edilmemeli” dedi
ÜRETMEK ZORUNDAYIZ
56 |
Lovelet Sahnesi'nde yayınlanan ve Haberaks TV Genel Yayın Müdürü Sinan Sallabaş'ın moderatörlüğünü yaptığı programda konuşan Ölmez, "Sanayici ve üniversite işbirliğini çok önemsiyorum. Üniversitelerde teorik eğitimler veriliyor ama tecrübe kazandırılamıyor. Bizler de yetkin insan kaynağına ulaşmakta zorlanıyoruz. Bizim işimiz eğitim vermek değil, üretim yapmak" ifadelerini kullandı.
Haber Medya Grubu ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi işbirliği ile üniversitede verilen bilginin iş dünyasındaki karşılığı üzerine düşüncelerin tartışıldığı İşte Samsun programının bu haftaki konukları Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez ve OMÜ Rektör Yardımcısı Mustafa Kuran oldu.
SON SINIF ÖĞRENCİLERİ ÖNEMLİ
Okullarda verilen eğitimin iş hayatında yeterli olamadığını belirten Ölmez, "Öğrencilere tavsiyem; önlerindeki ortalama aktif 50 yılı güzel değerlendirmeleri. Önceliğiniz hemen maaş olmazsa işin pratik tarafını da edinebilirsiniz. Bir beyaz yakalı mühendisin verimli hale gelmesi yaklaşık 2 yıl, bunun da işverene maliyeti 60-70 bin lira. Yatırım yapmak işverenler için de çok kolay değil. Bu nedenle son sınıf öğrencilerinin pratik tecrübesi olması bizim için çok önemli" şeklinde konuştu.
50 ÜLKEYE İHRACAT
Borsan Grup olarak birçok sektörde faaliyet gösterdiklerini belirten Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, "2009 yılında kurumsallaşma çalışmalarına başladık. 6 sene önce 50 ülkeye ihracat yapan, Türkiye'nin ilk 500 sanayi kuruluşundan biri olduk. Daha eğitimli insanları nasıl kadromuza katarız hesabını yaptık" dedi.
TECRÜBESİZ ELEMAN MALİYETLİ
Şirketlerinde 250 beyaz yakalı mühendis çalıştığını vurgulayan Ölmez, "Yeni mezunlarımızla uzun vadeli sözleşme yapamıyoruz, iki sene sonunda gitmek isteyenler olabiliyor. Bütün ihtiyaçları tecrübesiz elemandan karşılamak ise işveren için çok masraflı" diye konuştu.
YETKİN İNSANA ULAŞAMIYORUZ
Öğrencilerin okulun son dönemlerinde "Eyvah okul bitiyor" telaşına kapıldığını söyleyen Ölmez, "Okul bize teorik olarak öğrenmeyi öğretiyor, tecrübe konusunda çok eksik kalıyor. Yetkin insan kaynağına ulaşmakta sıkıntı yaşıyoruz. İhtiyacımızın yarısını yeni mezun öğrencilerden karşılıyoruz ancak bu da bizim için sıkıntı olabiliyor. Okulda öğrenci teorik eğitimini alırken, özellikle son sene pratik eğitim de almalı" şeklinde konuştu.
ÖĞRENCİLERDEN KARŞILIYORUZ
Son sınıf ve mezun öğrencilere çok önem verdiklerini hatırlatan Ölmez, "5 eleman ihtiyacımız olursa 10 mezun öğrenci alıyoruz. Başka sanayicilerin de bu düşüncede olduğunu biliyorum. Biz öğrencilere stajları karşılığında ödeme yapmak konusunda çekinmiyoruz, çünkü okul bittiğinde daha büyük masrafların bu şekilde önünü alabiliriz. Yeni yaptığımız yatırımlarla, elektrik-elektronik ve makine mühendisliği alanında eleman ihtiyacımız doğdu" ifadelerini kullandı.
HAYAL KURMADAN OLMAZ
OMÜ ile fikir alışverişinde bulunduklarını kaydeden Ölmez, "OMÜ'nün 58 bin öğrencisi olduğunu öğrendim. Muazzam bir potansiyel. Yetişmiş eleman bulmak çok zor. Bize gelen öğrencilerden normal bir insanın iş hayatında yapması gereken şeyleri bekliyoruz, kimseden şapkadan tavşan çıkartmasını istemiyoruz. Çalışma isteklerini bize göstermeli ve olabildiğince hızlı öğrenmeye çabalamalılar" ifadelerine yer verdi.
STAJLAR PROSEDÜR OLMAMALI
Mevcut eğitim sistemi nedeniyle öğrencilerin genellikle hiç tecrübesiz iş hayatına atılmak durumunda kaldıklarını belirten Ölmez, "Stajlar Türkiye'de prosedür tamamlamak olarak görülüyor. Şirketlerimizde ben buna izin vermiyorum. Yaz tatilinde 1 ayı işini öğrenmek için kullanmak çok zor değil. Sanayiciler buna izin vermemeli, öğrenciler de bunu istememeli. Çünkü stajını bir zorunluluk hali içerisinde yapan öğrenci, burada edinmesi gereken tecrübeleri deneyim edemiyor" diye konuştu.
TEORİK BİLGİ PARAYA DÖNÜŞMELİ
OMÜ Rektör Yardımcısı Mustafa Kuran ise "Üniversitelerde üretilen teorik bilginin, paraya ve üretime dönüşmesi gerekli. Artık üniversiteler ürettikleri bilgi ile şehrin refahına katkıda bulunuyor. Son yıllarda dünyadaki gelişmeler ile birlikte üniversitelerde bilim insanlarının kendi istedikleri araştırmaları değil, toplumun ve sanayicinin ihtiyaç duyduğu alanlarda araştırma yapması gerekiyor. Zira ancak bu şekilde dünya ülkeleri ile rekabet edebiliriz. Bu rekabette bize bilgi gerek ve bunun yeri de üniversiteler" dedi.
AR-GE İÇİN 10 MİLYON LİRA
Üniversite'de kuluçka merkezleri kurduklarını ifade eden Kuran,"Öğrencilerimizin fikirlerinin peşinden koşmaya çalışıyoruz. Şirket nasıl kurulur, nasıl işletilir gibi incelikleri ve bu sürecin püf noktalarını öğretiyoruz. Aynı merkezde fikirlerini ürüne dönüştürebilmeleri için öğretim üyelerimizi de motive etmeye çalışıyoruz. Üniversitemizin eğitim kalitesini artırmak için yılda yaklaşık 10 milyon lirayı AR-GE projelerine harcıyoruz" ifadelerine yer verdi.
57 |
OMÜ, MUAZZAM POTANSİYEL
Okula yeni başlamış bir öğrenciye ayıracakları vaktin, şirketlerinde mesai kaybına sebep olacağını ifade eden Ölmez, "Yeni öğrencilere 5-6 saat şirketlerimizde eğitim vermenin karşılığında, elemanlarımızın en az 2-3 saat işten uzak kalacağı sonucu çıkıyor. Bu da bizim için zorlu bir durum ortaya çıkarır" dedi. Öğrencilere tavsiyede bulunan Ölmez, "Hayal kurmak lazım, hayalsiz yaşam olmaz ama sadece hayal kurarak da olmaz. Harekete geçilmeli ve pes edilmemeli" diye konuştu.
Reklamda ilkleri Samsun'da yaptık
P
uzzle Ajans yetkililerinden Emre Şensoy, reklam konusunda ilkleri Samsun'a getirdiklerini belirterek, "Karadeniz'de en yüksek teknolojiye sahip makinelerimizle müşterilerimize en kaliteli hizmeti en kısa sürede veriyoruz" dedi Puzzle Ajans Tasarım ve Reklam Atölyesi, yaklaşık 14 yıldır Samsun'da reklam alanında hizmet veriyor. Emre Şensoy, Burak Şensoy, Necdet Şensoy ve Tarık Kahraman'ın yönetiminde sektöre ayrıcalık katan Puzzle Ajans; bünyesinde bulundurduğu tasarım atölyesi, kesim alanı ve imalathanesiyle reklam konusunda faaliyet gösteriyor.
KALİTELİ HİZMET
Reklam sektöründe süregelen hizmetlerin dışında alanın tamamında faaliyet gösterdiklerini belirten Emre Şensoy, "Karadeniz Bölgesi'nin tamamında ve Doğu ve İç Anadolu'nun bir kısmında faaliyet gösteren ve kurumsal firmalarla çalışan bir ajansız. Hibrit teknolojiye sahip baskı makinemiz rulodan ruloya ve sert zemine baskı yapabilme özellikleriyle bölgede tekiz. Açık havada, bilboard ve raket baskıda müşterilerimize en kaliteli hizmeti en kısa sürede veriyoruz" ifadelerini kullandı.
SAMSUN'DA ÖNCÜ
Puzzle Ajans'ın 14 yıllık bir aile şirketi olduğunu vurgulayan Şensoy, "11 yıllık süreçte tasarım ajansı olarak çalışıyorduk, 3 yıl önce ise bunların yanında üretime başladık. Karadeniz'in tamamında ve Doğu ve İç Anadolu'nun bir kısmında faaliyet gösteren ve kurumsal firmalarla çalışan bir ajansız. Müşteri portföyümüz ulusal bazdaki firmalar ve kamu kurumları. Samsun'da alanımızda öncüyüz" şeklinde konuştu.
UYGUN FİYATLARA KALİTELİ HİZMET
Reklam sektöründe yelpazelerinin çok geniş olduğunu ifade eden Şensoy, "İşimizin yüzde 60'ını matbu, katalog ve ajans hizmetleri oluşturuyor. Baskı sistemleri konusunda yeni bir yatırım yaptık. Uygun fiyatlara yüksek kaliteli işler yapıyoruz. Reklamla ilgili yelpazemiz çok geniş, reklamın başından sonuna her türlü hizmeti veriyoruz. Ajansımız, marka danışmanlığı ve sosyal medya planlaması konularında öncü konumda. Kurumsal kimlik ve logo hazırlanması konusunda önemli bir yere sahibiz" sözlerini kaydetti.
YURT DIŞINDA VARLIK GÖSTERİYORUZ
Puzzle Ajans ve yatırım ortağı 3 şirketle beraber hareket ettiklerini belirten Şensoy, "Gürcistan Batum'da da çözüm ortaklarımız var. Fransa, Almanya ve Bulgaristan'daki firmalarla çalışıyoruz. Avrupa'da bir markaya ait 11 fabrikada çatı reklamı çalışması yapacağız. Toplam 4 firma ve proje ortaklarıyla 40 çalışanımızla sahada hizmet veriyoruz. İstanbul Topkapı İnci Matbaacılar Sitesi'nde ortaklık girişimindeyiz" dedi.
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE VARIZ
İmalathanelerinde 2017 model makineler kullandıklarını vurgulayan Şensoy açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:"Yeni aldığımız hibrit teknolojili UV makinemiz ile inşaat alanında da müşteri kitlemizi büyüttük. İnşaat sektöründe verdiğimiz cam baskı, 3D ıslak zemin ve barisol germe tavan uygulamaları ile müşteri portföyümüzü genişlettik. Saatte 450 metrekare solvent baskı yapabilen, 8 kafalı bir makineyi bünyemize kattık. Görme engelli alfabesi yapabiliyoruz, doğal taşlara baskı yapıyoruz. Kompozit levhalara ahşap desen yapabiliyoruz, harf ve tabela imalathanesine sahibiz."
Milyon dolarlık mücevherler sergide Samsun’da düzenlenen “Alışveriş Şenliği’nde” milyon dolarlık mücevherlerin de bulunduğu birçok ürün sergilendi Başarılı Kadınlar Platformu (BİKAP) tarafından düzenlenen Alışveriş Şenliği, Samsun Büyükşehir Belediyesi Ömer Halisdemir Çok Amaçlı Salon'da açıldı. Birçok girişimci kadın ve firmanın boy gösterdiği şenlikte, değeri milyon dolarları bulan mücevherlerin yanı sıra el emeği ürünler de sergilendi.
ÜNLÜ MARKALAR VAR
60 |
BİKAP kurucuları, yaptıkları şenlikle kadınların ekonomiye olan etkisini göstermeyi amaçladıklarını ifade ederek, “BİKAP olarak amacımız bir sürü girişimci kadınlara fırsat oluşturarak, yaptıkları ürünleri sergilemesidir. Bunlarla ilgili talebi karşılamak için platformu kurduk. Şu an bulunan sergimizde çok ünlü markalar var. Çok önemli bir pırlanta şirketi de burada. Yaklaşık 2 milyon dolarlık mücevherleri burada sergiliyorlar. Samsunlu hanımların büyük ilgisini bekliyoruz. Ekonomiyi canlandırmak ve kadınlara ön ayak olmak için buradayız” dedi.
STK'LAR DESTEK VERDİ
Yapılan şenliğin güzel geçmesini ve seneye daha büyüğünü yapmayı amaçladıklarını vurgulayan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, “Başarılı İş Kadınları Platformunun Anadolu turneleri dolayısıyla uğradıkları Samsun’da ev sahipliği yapıyoruz. Herkesin gördüğü gibi çeşitli işlerde işlerinde başarılı olan hanımefendiler, işleriyle ilgili, yaptıkları ürünlerle ilgili ve firmalarının ürettikleri ürünleri burada küçük stantlarda tanıtıyorlar ve satıyorlar. Önceden rezervasyonları yapıldı ve platformları hazırlandı. Samsunlu başarılı iş kadınlarının katılmasıyla platform daha da gelişti. İnşallah umduklarını bulurlar. Ziyaretçi sayısının çok olmasını bekliyorum. Bazı STK’lar da bu işe destek oldu. Bu sene elde edilmiş sonuç organizasyonu yapanları mutlu eder ve seneye daha büyüğünü yaparız diye umuyorum” diye konuştu
Kadınların istihdama katılması noktasında belediye olarak özel bir çaba sarf ettiklerinin altını çizen Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, “Samsun, çok güzel bir organizasyona ev sahipliği yapıyor. BİKAP’ın önderliğinde yaklaşık 55 girişimci kadının katılımıyla güzel bir sergi açıldı. Biz de Atakum Belediyesi olarak, Atakum Kültür, Sanat ve Eğitim Merkezi (AKSEM) bünyesinde el emeği üreten hanım kardeşlerimizin ürünlerini burada sergiliyoruz. Atakum Belediyesinde kadınlara yönelik olarak pozitif bir ayrımcılık uygulamasıyla ortaya çıkan ürünlerin meyvesini bugün burada almaya çalışacağız” şeklinde konuştu.
61 |
55 GİRİŞİMCİ KADIN
UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı
Siz performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?
B
irçok şirket kurumsallaşma yolundayken geleneksel yıllık değerlendirmeler üzerinden ilerlemeye çalışıyor. Hatta aile şirketleri bile bu tür performans değerlendirme sistemlerini faaliyete geçiriyor. Ancak gelişmiş birçok şirket çoktan bu geleneksel sistemlerden ayrılmaya başladı. Bu eski sistemlerdeki değerlendirme yapıları sizce personelin davranış değişikliğini sağlıyor mu? Kurumsallaşma yolunda atılması gereken adımlardan biri sizce bu mu? Gelişmiş şirketlerdeki bu tür eski sistemler yenileriyle değiştiriliyor. Çünkü yıllarca denenen ve yılda bir gözden geçirmeye dayanan bu yapıların pek de faydası olmadığı hatta daha çok zarar getirdiği düşünülmeye başlandı. Artık yeni sistem Gerçek-Zamanlı-İleriBildirim.Esnek yapılar yaratmak için iki tür temel değişikliğe ihtiyaç var. Bunlardan ilki hangi yöne doğru baktığınız, diğeri ise ileriye doğru bakan kişinin yetkinlikleri.
Önemli olan sadece neyi ilettiğiniz değil aynı zamanda nasıl ilettiğinizdir. İletişiminizin kalitesi aldığınız sonuçlarda ve bu sonuca ulaşırken çalışanların nasıl hissettiğindedir. İletişim becerileri genellikle iletişim becerisi yüksek olmayan kişiler tarafından “Ben zaten çok iyiyim.” cevabıyla tepki bulur. Tam da bu cevap güçlü farkındalıklara ihtiyaç duyulduğu mesajını verir. Özellikle yöneticilerinizi geliştirmek için doğru zamanda yapacağınız yatırımlar şirketinizi doğru yere taşıyabilir.
1) İleriye Doğru Bakmak Ne Demek?
Bir an için hayal etmenizi istiyorum. Bir çalışanınız var ve yeni bir müşteri olan Ahmet Bey’e yeterince ilgi göstermemiş. Siz de bu durumdan rahatsızsınız. Personele geri bildirim verdiğinizde nasıl bir mesaj iletebilirsiniz. “Ahmet Bey’e düzgün davranmadın, bana nedenlerini açıklayabilir misin?” Bu ifade bir geri bildirim ifadesidir ve geçmişi konu aldığı için ne yaparsanız yapın içerisinde suçlama barındıracaktır. Üstelik genellikle “Düzgün Davranma” eyleminin içeriği net değildir. İleriye bakan ifadeye şu örneği kullanabiliriz. “Ahmet Bey’e önümüzdeki yıl yapacağımız tüm teslimatlarda önceden bilgi verebilirsen müşterimiz çok memnun olabilir.” İkinci ifade geri bildirimden çok ileri bildirim adını taşıyor. Geçmişe değil geleceğe bakıyor. Aradaki fark çok basit gibi gelebilir ama deneyin, çalışan üzerindeki etkisi çok daha pozitif olacaktır. Üstelik bu bildirimi yapmak için bir yıl bekleyip değişik ifadeleri arka arkaya sıralamak yerine anlık olarak iletebilirsiniz.
2) İleriye Doğru Bakan Kişinin Yetkinlikleri
62 |
Önemli sayıda yönetici çalışanlarına kendilerini nasıl geliştirecekleri konusunda yön göstermek yerine, suçlamayı, yargılamayı ve belki de çalışanlarının işlerinden soğumasını sağlayabiliyor.
Bir gün bir Genel Müdür, finans yöneticisine “Çalışanlarımıza eğitim aldırmamız gerekli, bunun için plan yapmalıyız.” dediğinde finans yöneticisi cevap verir. “Ama bu yüksek bir maliyet, biz bu yatırımı yaptıktan sonra gelişip şirketimizden ayrılırlarsa ne olacak?” Genel Müdür cevap verir. “Haklısın, peki ya gelişmezler ve şirketimizden de ayrılmazlarsa ne olacak?” Yukarıdaki kıssadan hissenin en önemli kısmı cehaletin bedelinin ne olduğudur. Elbette çalışanlarınızı ve yöneticilerinizi geliştirmek için harcadığınız her kuruş size fayda olarak dönmeyecek. Sanırım eğitim maliyetleri de reklam maliyetlerine benziyor. Ünlü Amerikan pazarlamacı John Wanamaker’ın “Reklama harcadığım paranın yarısı boşa gidiyor, biliyorum. Ama hangi yarısının boşa gittiğini bilmiyorum.” demiştir. Eğitim harcamaları da böyledir, bir kısmı elbette boşa gidiyor ama hangi kısmı olduğunu bilmek pek kolay değil. Buradaki asıl soru hangisinin bedeli daha düşük: Cehaletin mi yoksa eğitimin mi?
63 |
Şarkıları, besteleri ve yorumuyla büyük beğeni toplayan
ŞİMAL Şarkıları, besteleri ve yorumuyla büyük beğeni toplayan Şimal, yepyeni çalışması Ucuz Roman’ı müzikseverlerin beğenisine sundu. Sesiyle olduğu kadar güzelliğiyle de dikkat toplayan yetenekli şarkıcı ile yeni çalışması Ucuz Roman’ı ve müziği konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sevilen şarkıcı Şimal sizlerle… Mehtap YILDIZ
64 |
HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? Biraz kendinizden bahseder misiniz? ŞİMAL: İstanbul Şişli doğumluyum ama İzmir’de büyüdüm. Evin en küçük ve inatçı kızıyım. Sabah uyandığında çok gergin, kahvaltıdan sonra dünyanın en tatlı insanı oluyorum.
HABERHAYAT: Müzik yolculuğunuz nasıl başladı? ŞİMAL: Aklımın, sesimin güzel olduğunu fark edemediği altı yaşlarında, her aile buluşmalarında annem ve ağabeyim şarkı söyletirdi. Çok büyük bir alkış kopardı. Bu ilkokul hatta ortaokul ve lise çağlarına kadar sıçradı. Üniversitede turizm ve rehberlik bölümü gibi müzikle ilgisi olmayan bir bölümde eğitim aldım. Annemin altın bilezik sevdasından konservatuvara gidemedim. Ama iyi ki de okumuşum. Üniversitede çok söz ve beste yazdım. Bazı hocalarım, gün içinde neler yazdığımı merak ederlerdi. Dersten sonra ya da teneffüste bir araya gelirdik, yazdıklarımı dinlerlerdi. Mezun olduktan sonra anneme, “ Bu diplomam! Ben artık hayallerime, gerçekten mezun olmak istediğim yere ‘müziğime’ gidiyorum” dedim. Ardından İstanbul’a geldim ve profesyonel müzik hayatına adım attım. HABERHAYAT: Müzikle ilgilenmeye başladığınızda tarzından etkilendiğiniz isimler oldu mu? ŞİMAL: Kendi ruhuma ait müzik yapıyorum. Genelde başarılı bir iş çıkartıyorsanız, bir başka başarılı sanatçıya benzetiliyorsunuz. Bu da çok normal ve gurur verici. Esinlenme söz konusu değil, fakat bir Sezen Aksu şarkısını dinlerken beste yapmak çok daha ilham verici olabiliyor. Bu kaçınılmaz bir gerçek. HABERHAYAT: Yeni single’ınız Ucuz Roman nasıl oluştu? Kimlerle çalıştınız? ŞİMAL: Radyo PR’ımı yapan, canım dostum, Refik Sarıöz gönderdi şarkıyı bana. Ucuz Roman’ın söz ve müziği Oğuz Yılmaz’a ait. Oğuz Yılmaz, son dönemlerin en iyi bestecilerinden biridir. Şarkıyı birkaç kez dinledim ve beni inanılmaz çeken bir şey hissettim dinlerken. Sesime de çok yakışınca şarkı benim oldu. Şarkının aranjesini Alper Atakan yaptı.
HABERHAYAT: Sahnede Şimal ‘in repertuarında neler var? ŞİMAL: Repertuarımızda yok yok. Türk sanat müziğinden, Türk halk müziğine, arabesk, rock her şey mevcut. İzleyicilerimizi müziğe doyurmadan göndermiyoruz. HABERHAYAT: Sektörle ilgili kaygılarınız, korkularınız var mı? ŞİMAL: Her sektörde olduğu gibi bu sektörde de sıkıntılar var. Bunların bilincindeyim ama korkum yok. Elimde söz yazmak, beste yapmak gibi çok önemli bir silahım olduğunu düşünüyorum. HABERHAYAT: Güzellik sırlarınız var mı? Formunuzu nasıl koruyorsunuz? ŞİMAL: Güzel olmak için bir çabam ve iddiam yok ama sağlıklı olmak için inanılmaz bir mücadelem var. Bir kere zihin olarak iyi bakıyorum kendime. Kendimi öncelikle içeriden besliyorum. Ardından spor, sağlıklı ve doğru beslenme olunca da her şey tamam oluyor. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? ŞİMAL: Son olmasın söylediklerim ve sorduklarınız. Hep beraber çok çok sohbet edip en güzel anlarımızı paylaşalım. Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Gönlüm
HABERHAYAT: Müzikseverler büyük oranda sizi Ferman’la birlikte tanıdı. Daha önce neler yapıyordunuz? ŞİMAL: Yıllardır sahne üstündeyim. Aslına bakarsanız bu süreçte çok özel isimlerle çalıştım. Mustafa Ceceli, Taşkın Sabah, Fettah Can, bana müzikal anlamda çok şey kattı. HABERHAYAT: Söz yazarı ve besteci kimliğinizle de dikkat çekiyorsunuz. Söz ve bestelerinizi yaparken nelerden esinleniyorsunuz? ŞİMAL: Empati duygusunu çok yoğun yaşayan biriyim. Her kim olursa olsun gözlerinin içine bakarak, başrole kendimi koyarak, can-ı gönülden dinlerim. Onlar kadar üzülür, benim başıma gelmiş gibi çare ararım. İnsanları düşünürken gönlümü çok yoruyorum. Gönlüm de beni besteyle rahatlatıp ödüllendiriyor. Devam gönlüm… HABERHAYAT: Peki, imzanızı taşıyan şarkıları kimlerin okumasını istersiniz? ŞİMAL: Çok çok kişi var. Ama illa ki bir örnek vermek gerekirse Ebru Gündeş diyebiliriz. HABERHAYAT: Müzik kariyerinizdeki hedefleriniz neler? ŞİMAL: Saygınlık en büyük hedefim.
HABERHAYAT: Sosyal medya ile aranız nasıl? Sahte tıklanmalar ile ilgili neler düşünüyorsunuz? ŞİMAL: Sosyal medyayla aram çok iyi. Tüm güzel anlarımı, bazen kabullenemediklerimi, kısacası her ruh halimi paylaşabildiğim bir alan. Birçok şey öğreniyorum. Tıklanma alsan da radyoda şarkıların çalınmıyorsa olmaz. Ne kadar tık aldığın bir gündemdi. Haber değeri oluyordu ama bitti. Radyo çok önemli.
65 |
HABERHAYAT: Yeni müzik çalışmalarından hangilerini beğenerek dinliyorsunuz? ŞİMAL: Aranjesini Alper Atakan’ın yaptığı, Ziynet Sali’nin “Ağlar mıyım?” şarkısını çok sevdim. Hatta sahnemde repertuarıma aldım. Ersay Üner’in İki Aşık parças çok severek dinlediğim şarkılar arasında.
Atakum Down Kafe’ye ödül Atakum Belediyesi tarafından down sendromlu gençlerin sosyal hayata ve istihdama kazandırılması amacıyla hayata geçirilen Down Kafe, “Yılın Farkındalık Yaratan Projesi” seçildi Atakum Belediyesi tarafından hayata geçirilen ve kısa süre içerisinde tüm Türkiye’nin ilgisini üzerine çeken Atakum Down Kafe, Samsun Yazarlar Derneği (SAY-DER) tarafından “Yılın Farkındalık Yaratan Projesi” seçildi. Atakum Belediyesi olarak ilçede yaşayan dezavantajlı grupların her zaman yanında olduklarını ifade eden Belediye Başkanı İshak Taşçı, Samsunlu vatandaşların da sahip çıkarak destek verdiği projenin Türkiye’ye örnek olduğunu belirtti.
HEDEF; DEZAVANTAJI AVANTAJA ÇEVİRMEK
66 |
Atakum Belediyesi'nin hayata geçirdiği sosyal sorumluluk projelerinde öncelikli hedefin, ilçede yaşayan dezavantajlı gruplar olduğunu söyleyen Başkan Taşçı, "İlçemizde yaşayan hiçkimsenin, dezavantajlı durumda kalmaması için çalışıyoruz. Bu kapsamda birbirinden önemli sosyal sorumluluk projelerini hayata geçiriyoruz. Down sendromlu gençlerimizin de başta sosyal hayat olmak üzere, kültürel, sportif, istihdam odaklı projelerle buluşmasını, göreve geldiğimiz günden bu yana önemsiyoruz. Atakum Down Kafe, bu önemden ve farkındalıktan hareketle hayata geçirilmiştir. Hayata geçirdiğimiz tüm projeler gibi Down Kafe de başta Atakumlu hemşerilerimiz olmak üzere bütün Samsun’un sahiplenmesiyle birlikte Türkiye’ye örnek olan bir proje haline geldi” diye konuştu.
DÜNYAYA BAKIŞLARI DEĞİŞİYOR
Projelerin hayatlara dokunduğunu ve özellikle engelli bireylerin topluma kazandırılması adına başarılı sonuçlar elde ettiğini yakından takip ettiklerini belirten SAY-DER Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Seven, "Atakum Belediyesi, hayata geçirdiği projelerle ilçenin çehresini değiştirdi. Belediyecilik hizmetlerinde sosyal, kültürel ve sportif alanda ortaya konulan çalışmalarla fark yaratan Başkan Taşçı’yı kutluyoruz. Sosyal sorumluluk projesi olarak hayata geçirilen Atakum Down Kafe'de çalışan melek yüzlülerin gözlerindeki mutluluğu hissedebiliyoruz. Atakum Belediyesi, hayata geçirdiği bu proje ile melek yüzlü çocuklarımızın dünyaya bakışını değiştirdi. Bu anlamda Samsun Yazarlar Derneği olarak Atakum Down Kafe projesine “Yılın Farkındalık Yaratan Projesi” ödülünü vermeye karar verdik. Başkan Taşçı’ya bir kez daha teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.
67 |
Kışa Girerken Sağlıklı Beslenme Rehberi Bağışıklık sistemini güçlendirmek için hangi besin gruplarını tüketmeliyiz?
Kış aylarının en büyük özelliği hiç kuşkusuz ki kendine özgü hastalıkları da beraberinde getirmesi. Soğuk algınlığı, grip, bronşit gibi birçok hastalığın görülme sıklığı bu aylarda artıyor. Dolayısıyla vücudu hastalıklardan korumakla görevli bağışıklık sisteminin aylarca sürecek savaşı da yazın bitmesiyle başlıyor. Havaların serinlemeye başlamasıyla birlikte bağışıklık sisteminizi de güçlendirmeniz büyük önem taşıyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin en etkili yolu da yeterli ve dengeli beslenmekten geçiyor. Karbonhidrat, protein, vitamin, mineral ve yağdan oluşan besin gruplarını, günlük ihtiyacınız kadar dengeli almak, enfeksiyonlardan korunmak için büyük önem taşıyor. Peki kışın ne tür besinleri, ne miktarda tüketmeniz gerekiyor, hangi besinleri sık tüketmek bağışıklık sistemini artırıyor? Bu soruların yanıtını Medicana Samsun Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. F. Hüban Gönülol ‘dan aldık.
Bağışıklık sisteminde vitamin ve minerallerin önemi büyüktür. Son yıllarda yapılan araştırmalar, antioksidan vitaminlerin (A, C, E vitaminleri) bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve hücre zararı, doku hasarına yol açan serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırdığını göstermiştir.
A vitamini güçlü bir antioksidandır
A vitaminini nasıl tüketmeliyiz? Yumurta, süt, balık, ıspanak, havuç, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidandır. Vücutta savunma sisteminde görev alır, lenfosit yapımı ve antikor oluşumunu arttırır böylece enfeksiyonlara karşı vücudu korur. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için koyu yeşil yapraklı sebzeler sık tüketilmeli, her gün 3-4 adet kuru kayısı yenilmeli, haftada 1-2 kez yumurta tüketilmeli ve aynı zamanda kaliteli protein içeriğinden dolayı düzenli süt ürünleri ve süt tüketilmelidir.
C vitaminini doğal yollardan almak için hangi besinleri tüketmeliyiz? Önemli antioksidanlardan bir diğeri de C vitaminidir. C vitamini virüs engelleyicidir, vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar, vücudu bakteri toksinlerinden korur, savunma sistemini güçlendirir. Yeşil biber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içerir.
C vitamini virüs engelleyicidir, vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
E vitaminini ne kadar tüketmeliyiz?
Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, kurubaklagiller, tahin gibi besinlerde bulunan diğer bir antioksidan da E Vitaminidir. E vitamini de güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminde görevlidir. Yemeklere sıvı yağ koymak, haftada 2 kez kurubaklagil tüketmek, haftada 2-3 kez 6-7 fındık, 2-3 ceviz tüketimi ile E vitamininin yeteri kadar tüketimi sağlanabilir.
Yemeklere sıvı yağ koymak, haftada 2 kez kurubaklagil tüketmek, haftada 2-3 kez 6-7 fındık, 2-3 ceviz tüketimi ile E vitamininin yeteri kadar tüketimi sağlanabilir.
Soğuk havalarda yağ tüketimini nasıl ayarlamalıyız? Yağ tüketiminin miktarı ve çeşidi bağışıklık sistemi üzerinde etkilidir. Günlük tüketilen yağ miktarının fazla olması bağışıklık sisteminin baskılanmasına sebep olur. Bu yüzden yağ tüketimi kısıtlanmalı, kızartma, kaymak, cips, pasta, krema gibi yağlı besinleri tüketmekten kaçınılmalıdır. Balık, balık yağı, fındık ve cevizde bulunan omega-3 yağ asitleri ise antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Ayrıca zeytinyağı, fındık yağı gibi sıvı yağlarda bulunan omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler. Bu yüzden haftada 2 ya da 3 kez balık, 6-7 fındık, 2-3 ceviz tüketilmesi, zeytinyağlı salata ve sebze yemeklerinin her gün düzenli yenmesi önerilmektedir.
Probiyotik ürünler yararlı mıdır?
Probiyotikler: Bağışıklık sisteminin uyarılması, barsakların enfeksiyonlara karşı korunması, immünoglobilinlerin (savunma sisteminde görevli) yapımının artırılmasına, immünoenflamatuar hastalıkların önlenmesinde etkilidir. Probiyotik içeren besinlerin (yoğurt v.b.) düzenli tüketilmesi vücut açısından yararlıdır.
Besinlerin dışında vitamin tabletleri kullanmak gerekli mi?
Vitamin - mineral tabletlerinin sağlığı korumak için doktorun önerisi dışında kullanılması yanlıştır. Çünkü bazı vitaminler vücutta depo edilmektedir. Fazla kullanımı karaciğerde fazla depolanmasına ve böylece vücuda toksik etki yapmasına yol açabilmektedir. Ayrıca vitaminlerin fazla alınması böbrek taşları gibi sağlık problemlerine neden olabilmektedir. Doğal besinlerden alınan vitamin ve minerallerin vücuda yararlılıkları daha fazladır. Ayrıca doğal besinlerden sadece vitamin değil aynı anda posa, karbonhidrat, vitamin gibi çeşitli besin gruplarını da bir arada alabilmekteyiz. Doktora danışmadan sürekli vitamin kullanımı doğru değildir.
Dikkat edilmesi gerekenler •Gün içerisinde tüketilen karbonhidrat, yağ, protein, mineral ve vitaminlerin dengeli ve yeterli tüketilmesi önemlidir. •Kızartmalar, kaymak, pasta, börek gibi hamur işleri, cips, krema, sakatat, salam, sucuk gibi yağ içeriği yüksek gıdaların tüketimi sınırlandırılmalı, ızgara, buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri kullanılmalıdır. •Çay ve kahve yerine C Vitamini içeren kuşburnu, ıhlamur, adaçayı gibi bitki çayları tüketilmelidir. •Vücuttan toksik maddelerin uzaklaştırılması için 2-2.5 litre su tüketilmelidir. •Haftada 3 gün düzenli egzersiz yapılmalıdır. •Her öğünde salata ve sebze tüketilmelidir. •C Vitamini yüksek miktarda içeren turunçgiller, yeşil biber, karnabahar, ıspanak, roka, tere gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler ve meyveler düzenli tüketilmelidir. •Haftada 2-3 kez düzenli balık tüketilmelidir. •Yumurta, süt, yoğurt, peynir, et grubu gibi yüksek protein içeren gıdaların düzenli tüketimine özen gösterilmelidir. •Haftada 2 kez mercimek, barbunya, nohut gibi kurubaklagiller tüketilmelidir.
Doç.Dr.Gürkan Genç dr.gurkangenc@gmail.com
YENİ TREND: SAĞLIK İÇİN FONKSİYONEL TIP VE KORUYUCU HEKİMLİK
Son yıllarda giderek yaygınlaşan, bütüncül tıp yaklaşımı diye bir tanımlama var. Bu yaklaşımda hasta tüm yönleri ile ele alınıyor. Mevcut şikayeti yanında saçma olan ya da olmayan tüm şikayetleri değerlendiriliyor. Örneğin bir migren hastasını ele alalım; gece uykusu nasıl? Barsak fonksiyonları nasıl, her gün tuvalete gidebiliyor mu?, gün içerisinde olaylara verdiği yanıtlara ve aklınıza gelen tüm semptomlara önem verilerek hasta değerlendiriliyor ve tedavisi bu şekilde düzenlenir. Fonksiyonel tıp yaklaşımında özellikle yapılmaya çalışılan hastalığın yaptığı şikayetin değil, temelindeki problemin giderilmesidir. Örneğin; parkinson hastalığında dopamin denilen bir maddede eksiklik vardır ve tedavi bu maddenin yıkılmaması üzerine oturtulur. Fonksiyonel tıp, burada dopamin denilen maddenin yapımını azaltan bir durum mu var, diye araştırır ve gereken koenzim ve kofaktörlerin (vitamin ve mineraller gibi) eklenmesi ile klinik düzelmede destek sağlanmaya çalışılır.
70 |
Bu sistem mutlaka hasta olmakla değil, koruyucu hekimlikte hangi vitamin minerallerin kullanılması gerektiği ile de ilgilidir. Gereken besinlerin zamanında ve yeterli düzeyde alınması ile hastalıkların ortaya çıkması önlenebilir ya da hızlı bir şekilde hastalığın bertaraf edilmesi sağlanabilir. Her açıdan risk azaltılabilir. Günümüzde insanlar hastalandıkları zaman ancak sağlıklarını düşünür hale geldiler. Ancak sağlık elden gittikten sonra bazen yapılabileceklerin sayısı oldukça azalabiliyor. Bu nedenledir ki koruyucu hekimlik hasta tedavi etmekten daha fazla özen istiyor. Gereken vitamin ve minerallerin zamanında ve yeteri kadar alınması, beslenmenin düzenlenmesi, intolerans yaşanan gıdaların diyetten çıkarılması ile sağlık üst düzeye çıkarılabiliyor ve hayattan optimal düzeyde zevk alınabiliyor. Örneğin; vücutta 300’den fazla enzimin çalışmasını sağlayan bir mineral olan magnezyumu ele alalım.
Çeşitli zamanlarda (özellikle magnezyum içeren besin ile bilinçli beslenilmiyorsa) magnezyum takviyesi alınması ya da bu tür yiyeceklere yönelinmesi kronik yorgunluk sendromundan ağrı problemlerine, barsak fonksiyon bozukluklarından solunum problemlerine kadar birçok konuda rahatlama sağlamaktadır. Basit önlemler ile hayatınızda büyük değişimler yakalayabilir ve belki de yapmak istediklerinizi daha kolay yapabilirsiniz. Ancak her kişinin kendine özgü ve özel bir beslenme listesinin olması, eksik olduğu düşünülen besinlerin de ona özel olarak ayarlanıp verilmesi de unutulmaması gereken bir konudur. Mesela; kişiye magnezyum verirken, buğday intoleransı yada allerjisi olan birine bu yiyecekleri önermeniz kişiyi daha yorgun, daha ağrılı bir hale sokacaktır. Dolayısı ile organ ve vücut fonksiyonlarının korunması, daha kaliteli çalışması için kişiye özel diyet ve desteklerin ayarlanması mümkün ise doğal yollardan değilse ilave destekler eşliğinde bu düzenlemenin yapılması önem taşımaktadır. Son söz; kişiye özgü, vitamin ve mineral takviyeleri ile desteklenen, hastalanmadan beslenmesi optimal şartları sağlar hale getirilen bireyler olmanız, sağlıklı kalmanız dileğiyle..
71 |
Eğlence ve televizyon dünyasının renkli ismi
KUŞUM
72 |
AY DIN Sahne kişiliği ve şarkıları ile 90’lardan gelen bir ikon olan Kuşum Aydın, HaberHayat okuyucularına özel açıklamalar yaptı. Uzun süren sessizliğini yeni şarkısı Çika Çika ile bozan Kuşum Aydın lakaplı Aydın Muharrem Uğurlular ile sektörden neden uzak kaldığından pişmanlıklarına, estetiklerinden yeni projelerine kadar her şeyi konuştuk. Eğlence ve televizyon dünyasının renkli ismi Kuşum Aydın sizlerle… Mehtap YILDIZ
HABERHAYAT: “Mutlu Yıllar Kuşum” adı ile çıkardığınız albümden sonra lakabınız “Kuşum Aydın” oldu. Albümü çıkardığınızda isminizin “Kuşum” olarak etiketleneceğini tahmin etmiş miydiniz? KUŞUM AYDIN: Albümüm çıktığında lakabımın ‘Kuşum’ olacağını hatta o zamana göre bir milyon CD ve kaset satacağımı hiç düşünmedim. Şarkının sevileceğini muhakkak ki düşünüyorduk ama fenomen olacağını, aradan 20 yıl geçmesine rağmen ‘Kuşum’ lakabı ile anılacağımı hiçbir zaman düşünmedim. Benim için de müthiş bir sürpriz oldu. Ama çok güzel ve çok keyifli oldu. Çünkü çok sevimli bir lakap. Memnunum, mutluyum. Hayatımın sonuna kadar bu böyle sürecek. Çünkü Kuşum Aydın denildiğinde beni daha net tanıyorlar. “Tahmin ediyor muydunuz?” derseniz gerçekten etmiyordum. HABERHAYAT: Çalışmalarınıza uzun bir süre ara verdiniz. Ekranlara ara vermeniz 'Kuşum Aydın bitti' şeklinde yorumlandı… KUŞUM AYDIN: Bu camiada, dedikodu çıksın da biri hakkında kötü bir haber yayalım, diye bayılırlar. Onun için de ekranda görünmeyince “Aydın yok” denildi. Her insanın hayatında sustuğu dönemler olur. Sustuğum dönemler oldu ama bu durum bitmek demek değildir. Harika şarkılarla muhteşem bir dönüş yaptım. O dedikoducuların ağızlarının kapandığını zannediyorum. Herkesin “Aydın yok” dediği zamanlarda ben yine çalışmalarıma devam ediyordum. Yine haberlerim çıkıyordu. Görmek isteyen gördü, istemeyen görmedi. Sadece ekranda olmamanın dez avantajını yaşadım. İnsanları ekranda olmaya alıştırınca, izleyiciler ekranda görmediklerinde böyle bir şey oluyor. Aslında çalışmalarım yine aynı şekilde devam etti. Onun dışında farklı bir şey yapmadım. Ailemde kayıplar yaşadım, anneannem ve babam öldü. Çok üzüntülü günler geçirdim. Bu dönemde çalışmayı tercih etmedim. Yurt dışına gitmek istedim. Biraz kendimi dinledim, benim için iyi de oldu. Kötülüklerden uzaklaştım. O dönemde daha sakin düşünüp geleceğim için daha iyi kararlar verme fırsatı da buldum. İnsan bazen bir durumun içinde olduğunda bazı şeyleri göremiyor maalesef. Hatalarını da göremiyor. Bu yüzden dinlenmek benim için çok iyi oldu.
HABERHAYAT: Dönüşünüz muhteşem oldu. ‘Çika Çika’ çok sevildi. Neler söylemek istersiniz? KUŞUM AYDIN: Evet, Çika Çika radyolarda, gece kulüplerinde sıkça çalan, çok sevilen, çok oynanan, kına gecelerinin, düğünlerin vazgeçilmez şarkılarından biri oldu. Özellikle kına gecelerinde şarkının “Hele hele bakın, hele şu gelene” kısmında, müstakbel gelinin süzüle süzüle sahneye girmesi moda oldu. Çika Çika benim için çok çok güzel bir dönüş oldu. Ayla Çelik bu konuda benim için çok vakit harcamış, değerli dostlarımdan biri. Metin Arolat ve Demet Akalın da öyle. Benim için dostluklarını gösteren kişiler oldular. Geri dönüş şarkımda, manevi desteklerini hiç esirgemediler. Benim için koşturdular, bu çok önemli. Bu dönemde kimsenin kimse için yapmadığı bir şey. Verdiğimiz emeğin karşılığını alıyoruz. Bundan sonra durmayacağız. Şimdi yeni bir proje var. Projenin içinde 90’lı ve 2000’li yılların başındaki şarkılar bulunuyor. Bu şarkılardan bir tanesi de benim şarkım. Yeni bir versiyonla Kuşum şarkısını dinleyici ile buluşturacağız. Artık hiç durmak yok.
Çika Çika radyolarda, gece kulüplerinde sıkça çalan, çok sevilen, çok oynanan, kına gecelerinin, düğünlerin vazgeçilmez şarkılarından biri oldu. Özellikle kına gecelerinde şarkının “Hele hele bakın, hele şu gelene” kısmında, müstakbel gelinin süzüle süzüle sahneye girmesi moda oldu
73 |
Artık hiç durmak yok
HABERHAYAT: Bir röportajınızda yer verdiğiniz "Türkiye beni ‘Kuşum Aydın’ olarak tanıdı ama o kuş öldü, kartal doğdu. Artık herkes benden korksun" ifadenizi biraz açar mısınız? KUŞUM AYDIN: Bu tamamen bir benzetme. Bu hayatın içinde o kadar çok şey görüyorsunuz ki gördüğünüz şeylerin sonucunda çok sevinçler, çok da kırgınlıklar yaşıyorsunuz. Kuşun pençeleri küçüktür ama kartalın büyüktür. Ben de pençelerimi büyüttüm. Artık eskisi gibi her şeye kanmıyorum her şeye inanmıyorum her dost görünene sarılmıyorum, güvenmiyorum. Bu ifademle bunu kastettim. Biraz daha piştim, biraz daha dikkatli davranıyorum. Dostlarımı çok aza indirdim. Aradan uzun bir zaman geçince anlıyorsunuz ki düşmanlarınız varmış. Benim gibi hayatı, insanları, doğayı ve hayvanları seven, küçücük bir karınca ile bile konuşup onu sevmeye, irtibat kurmaya çalışan, hep mutluluktan bahseden bir kişinin düşmanları olduğunu gördüm ve çok şaşırdım. O yüzden pençelerimi büyüttüm, buna mecburdum. Böyle yapmasaydım, bu piyasada bu saatten sonra kalmam söz konusu olamazdı. Tamamen düşmanlar için söylenmiş bir söz.
74 |
HABERHAYAT: Estetiklerinizle de çok konuşuldunuz. Bu konuda hiç sorun yaşadınız mı? KUŞUM AYDIN: Estetikle ilgili şansız bir şey yaşadım. Suratım dolgulardan alerji oldu. O yüzden yüzüm bozuldu. Eskisi gibi fotojenik pozlar veremiyorum. Ama yapılacak bir şey yok. Bu da benim için bir deneyim oldu. Yüzüm yaptığım işte çok önemli ama bozuldu. Ortada felaket bir durum yok. Sadece dolgulardan dolayı sorunlu bir suratım oldu. Dolguların çıkarılması ile ilgili sorun yaşadım. Yaşadıklarımı herkes görsün, herkes bilsin diye çok kez anlattım. Alerjisi olan kişiler, özellikle dolgu yaptırırken, ciltlerine bir şeyler enjekte ettirirken mutlaka daha önce testlerini yaptırsın. Aksi takdirde işlemden 3 sene sonra bile yüzlerinde bir reaksiyon görebilirler. Bunu yaşamam gerekiyormuş, yaşadım. Yapabilecek bir şey yok. Tabii ki üzülüyorum bu konu ile ilgili. Ama böyle nefes almaya mecburum.
HABERHAYAT: Tüm sorulara açık yüreklikle yanıt veren dobra bir kimliğe sahipsiniz. Dobralığınız sektörde sıkıntı yaşamanıza sebep oldu mu? KUŞUM AYDIN: Dobralığım hiç sıkıntı yaşamama sebep olmadı. Çünkü her zaman kendimle ilgili dobra oldum. Başkalarına herhangi bir söylemde bulunmadım. Hiçbir zaman yalan söylemedim ve hiçbir zaman dobralığı küstahlığa çevirmedim. Sanat hayatımda pek polemiğim olmamıştır. Olduğunda da üslubumla cevap vermişimdir. Çok sinirlendirseler de yine de çizgimin dışına fazla çıkmamaya gayret ederim. Televizyon programları yaptığım dönemde de yalan söylememeye çok dikkat ettim. Samimi oldum. “Nasıl bu kadar sevildin?” diyorlar. Kendim gibi davrandım, neysem oyum. HABERHAYAT: “Bir çocuğum olabilir” diye açıklama yaptınız… KUŞUM AYDIN: Evet, gerçekten bir çocuğum olabilir. Bu konunun üzerine çok düştüm. Üniversite yıllarında İsviçre’de bir arkadaşımla flört dönemim oldu, bir arkadaşlık yaşadım. Beraber Türkiye’ye geldiğimizde arkadaşlığımız devam etti. Türkiye’den son kez ayrıldığında bana, “Bir çocuğumuz olacak, İsviçre’ye gidelim ve orada hayata devam edelim” dedi. O dönemler şimdiki gibi değildi. Böyle şeyleri ailenize pat diye söyleyebilme lüksünüz yoktu. Şimdi aileler bu konularda konuşabileceğiniz anlayıştalar ama o dönemlerde maalesef böyle değildi. Kız arkadaşım gitti ve bir daha da kendisine ulaşamadım. Bulmak için elimden geleni yaptım. Ama maalesef izini kaybettim. Konu bundan ibaret. Gerçekten bir çocuğum olabilir. Ama Avrupalıların anlayışı, tavrı, şekli çok değişik olduğu için “Çocuğun babası varsa onu bulalım, gösterelim” demiyorlar. İnsani yönleri bizler gibi değil, daha katılar.
HABERHAYAT: Sahne kişiliğiniz ve şarkılarınızla 90’lardan gelen bir ikonsunuz. Sahneleriniz ve albümlerinizin yanı sıra reality show, evlilik programları ve eğlence programları da yaptınız. Çalışmalarınız aynı şekilde devam edecek mi, hayranlarınıza farklı sürprizleriniz var mı? KUŞUM AYDIN: Hemen hemen bütün televizyon şovlarını yaptım. Sahne zaten benim işim. Sahne konusunda tevazu gösteremeyeceğim. 90’lı yıllardan bugüne gelen bütün sanatçılara sahneyi öğrettim, diyebilirim. Fark ettirmeden ya da gelip bizzat sahnemi izlemişlerdir. Bazıları rica edip bazıları gizli gizli repertuar almıştır. Sahne konusunda hiçbir zaman tevazu göstermem çünkü bu konuda en iyi benim. Sahnemi bu yıl ilk defa Tuğba Yurt ve Hande Ünsal görmeye geldi. Tuğba Yurt sahne sonrasında, “Evet, sizi biliyorduk ama boşuna Aydın olunmuyormuş. Bunu sahnenizi seyredince anladık” dedi. Çok teşekkür ediyorum böyle iyi niyetli, samimi, dürüst olan pırıl pırıl gençlere. Allah başarılarını daim etsin. Süper olsun işleri. Bundan sonraki hayatıma birçok şey sığdırmak istiyorum. Sinema filmi, tiyatro... Şu an haftada bir gün Radyo Ritm’de çarşamba günleri bir radyo programım var. Sahne alıyorum, haftada bir gün televizyon programım var. Hepsini severek yapıyorum. Muhteşem gidiyor. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? KUŞUM AYDIN: HaberHayat’ta bu ay da bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz. Hepinize başarılar diliyorum. Her şey gönlünüzce olsun. Umarım işleriniz hep yolunda gider. Bol ve bereketli olur sizin için. Sevgilerimi sunuyorum. Umarım size keyifli bir röportaj sunmuşumdur. Teşekkür ederim, saygılarımı ve sevgilerimi sunarım. Herkese mutlu yıllar…
75 |
HABERHAYAT: Yıllarca feminen yanınızla sahne aldınız. Bu kadar feminen olmanızı aileniz nasıl karşıladı? KUŞUM AYDIN: Bu duruma siz feminen diyebilirsiniz, ben çok kibar diyebilirim. Ailem bu konuda bana hiçbir şey demedi, çünkü bu söylenecek bir şey değil. Onlar beni kibar olarak gördü. Bu tabii ki insanların kendi bakış açısı. Ben kendimi çok çok kibar biri olarak nitelendiriyorum. Hiçbir zaman sert, maço görünümlü bir erkek olamadım. Kibar, daha parlak, daha feminen görünümlü bir erkek oldum. Ailem yanlış algılamadı, bu durumdan gayet memnundu. Aileme yakışır bir şekilde bu işi yaptım. Onlara kötü laf getirmedim. Dostlarım da benden memnundu. Bu konu ile ilgili bir şikayetleri olmadı.
Samsun'a önderlik ediyor Sheraton Samsun Oteli, Valilik tarafından "Mavi Yıldız" ile ödüllendirildi. Törende konuşan Vali Osman Kaymak, "Sheraton, Samsun'a önderlik ediyor" dedi kapsamında mevzuata uyan işletmeleri ödüllendiriyoruz. Samsun turizmden yeterli payı alamıyor, daha fazla turist çekmeliyiz. Sheraton, Samsun'a bu konuda önderlik ediyor" ifadelerini kullandı.
Samsun'da faaliyet gösteren gıda işletmelerinde gıda denetimi için yapılan rutin kontroller neticesinde, Sheraton Grand Samsun Oteli, Samsun Valiliği tarafından ödüle layık görüldü. Samsun Valiliği tarafından başlatılan "Mavi Yıldız" projesinde, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Samsun Büyükşehir Belediyesi, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası, Samsun Pastacılar, Tatlıcılar, Esnaf ve Sanatkarlar Odası temsilcilerinden oluşan komisyon oybirliği ile Sheraton Samsun Oteli'nin Mavi Yıldız ödülünü almaya hak kazandığına karar verdi.
76 |
DAHA FAZLA TURİST GELMELİ
Otelin Kızılırmak Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde konuşan Samsun Valisi Osman Kaymak, "Gıda zehirlenmelerinin sebebi üretim-tüketim zincirinin iyi takip edilememesi. Samsun'da ilgili birimler gıda güvenliğini çok önemsiyor. 2015'te başlatılan bu proje
GIDA DENETİMİ ÖNEMLİ
Samsun Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Nail Kırmacı, bakanlık tarafından kanunlar uyarınca denetimler yapıldığını vurgulayarak, "Gıda denetimi çok büyük önem arz ediyor. İlimizde 12 bin 115 gıda işletmesi var. Bu yıl 16 bine yakın denetleme yaptık. 2 bin 700 numune aldık ve 124 firmaya 841 bin lira para cezası uyguladık. Gıda güvenliğini önceleyen Sheraton'a teşekkür ediyorum" dedi.
HİJYEN PROBLEMİ KALMAYACAK
Samsun Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Sefer Arlı ise, "Sağlık için gıda hijyeni önemli. Her tesis Mavi Yıldız kazanmak için yarışa girerse şehirde gıda hijyeni problemi kalmayacaktır" diyerek Sheraton Otel'e teşekkür etti. OMÜ Rektör Yardımcısı Mehmet Kuran da "Güvenilir ve sağlıklı gelecek için sağlıklı ve doğru gıda önemli. İlimizdeki kamu kurum ve kuruluşları gıda denetimi konusunda önemli adımlar atıyor. Sheraton Otel, gıda hijyeni ve birçok konuda Samsun'a öncülük ediyor" ifadelerini kullandı.
Bebeğiniz ile en mutlu karelerinizi bize gönderin; biz de onun güzel yüzünü tüm okurlarımızla paylaşalım.
Kılıçdede Mah. Ülkem Sk. Borkonut Niş İş Merkezi İlkadım / SAMSUN (0.362) 431 30 00 (0.362) 431 99 44 (0.362) 333 34 37 info@samsunhaberhayat.com
Bakmaya doyulmayan kareler
Bakmaya doyulmayan kareler
Gulnihal
ÜREL Gülnihal G l Uğur Güre & h a lş ü G : Aile mı: minin anla Gülnihal isnı. 2. Gül ağacı. 1. Gül fida
Defne
DIZ Defne YIL aner Yıldız T & ız d ıl Y Şenol Aile: Ceren in anlamı: şen, yapraklan in m is e fn e ti D rı çiçek ve liminde ye Akdeniz ikyüzleri parlak açık saağaç. sert ve üst n defnegillerden bir i) güzel kokaki adı Daphne (Dafn Mitolojide
80 |
Bakmaya doyulmayan kareler
Nil Beril
akas AKAS Mustafa M Nil Beril M & s a k a M k Öztür Aile: Asiye n ır’dan geçe nlamı: ıs a M in . 2 in n m a is y u Nil lan, sevgi d ir. 1. Sevmiş odökülen meşhur neh e Akdeniz’ in anlamı: Beril isminklanmış. Arınmış, a
81 |
N akır SEVE Gökhan Ç n Emre Seve & e z m a G : Aile mı: k han. minin anla Gökhan is akanı, gök gibi büyü Göklerin h in anlamı: gri benekli gözleri in m is ır k a Ç avi renkli, m i, s im v a M olan kişi.
Mine AKTAŞ Yaşam Danışmanlık Merkezi Kurucu & Yöneticisi Uzman Klinik Psikolog
YENİ YILDAN YENİ BİR YAŞAM MI BEKLİYORUZ?
Kocaman bir yıl daha geride kaldı. Adeti bozmayalım ve yeni yılla ilgili yazımızı yazalım. 2017 yılına girerken ne çok planlar yapmıştık. Bir sürü şeyi değiştirecek, yaşamımıza yenilikler katacaktık. Ne oldu peki? Acısıyla, tatlısıyla; hayallerimizle, hayal kırıklıklarımızla, gülüşlerimizle, ağlamalarımızla kocaman bir yıl daha geride kaldı. Geride kalan sadece takvim sayfalarından eksilen günler değil elbette.
82 |
Farkında mısınız? Yılda iki kere yaşamımızın muhasebesini ve planlamasını yaparız genellikle: 1. Yeni yıla girerken. 2. Doğum günlerimizde. Kum saati misali her yeni yılda, her doğum günümüzde tekrar en baştan sıralarız hayallerimizi, umutlarımızı, çocuksu bekleyişlerimizi... Hiç vazgeçmeden, hiç umutsuzluğa kapılmadan… Uygulama adına kendimize defalarca sözler verdiğimiz listeler hazırlarız. Ve her yıl, tamam geçtiğimiz süreçte yapamadım ama bu yıl kesin yapacağım diye düşünürüz. Şimdi bile 2018 yılı makus talihimi yeneceğim ve beklentilerimin gerçekleşeceği yıl olacak, diye düşünüyor olabiliriz. Merak etmeyin, yalnız değilsiniz! Sizin gibi düşünen milyonlarca insan var. Hayatımızın rutin akışı içinde zaman zaman böylesi duraklara ihtiyacımız var aslında. Belki bir an için de olsa durup nefes almak, yaşantımıza farklı bir yön verebilmek, zamansızlık ya da başka nedenlerden dolayı sürekli ertelediklerimizi bir an önce hayata geçirebilmek adına.
Belki de sıradanlaşan hayatımızı daha aktif ve coşkulu hale getirebilmek için… Ama neden her ne olursa olsun bu duraklar gerçekten de önemli ve gerekli… İşte şimdi o duraklardan birindeyiz. (Doğum günü 1 Ocak olanların ne yazık ki bir tane durağı oluyor. ) 2017’ye bir bakalım. Olumlu ya da olumsuz yaşadıklarımız geride kaldı. Bu yılda yaşadığımız bazı şeylerin etkisi belki de bir ömür sürecek. Bu yıl evlenmiş olabiliriz. Bu yıl boşanmış da olabiliriz. Ya da çocuğumuz olmuş olabilir, bizim için önemli bir yakınımızı ebediyete uğurlamış da olabiliriz. Yeni bir aşk kapımızı çalmış da olabilir, uzun süredir hayatta ayrılmam dediğimiz sevgilimizden de ayrılmış olabiliriz. Ve daha sayamadığım ama bizi bir ömür boyu etkileyecek durumlar yaşamış olabiliriz. Sanırım yaşadıklarımıza biraz yukarıdan bakmak ve onları büyük pencereden görmek gerek. Neden? Ders almak için. Geçmişteki kayıplarımızdan aldığımız dersleri kayıp olarak değil de gelecekteki kazançlarımızın temelini olarak diye düşünmek daha sağlıklı. Yoksa yaşamı boşa yaşıyormuşuz gibi gelir bize. Kendimiz şapkamızı önümüze almazsak yaşam bize al ve düşün diyebiliyor. O halde biz şimdi alalım şapkamızı önümüze. Beklenmedik zamanda yakalanmamak adına. Hadi geride bıraktığımız yıl içerisinde yaşadıklarımızı değerlendirelim. Bu değerlendirmeyi başkalarıyla paylaşmanıza gerek yok. En güzel tarafı da bu belki. Siz bileceksiniz ve kimsenin gözünde olumsuz etki bırakmayacaksınız. Gelişmek için değişmek şart. Değişim olmadan gelişim olmuyor ne yazık ki. Ve önemli olan eksikliklerimizin olması değil, eksikliklerimizin farkında olmamız. Farkındalık çok önemli. Sonrasında da eksikliklerimizi tamamlamaya çalışma çabamız.
Hayata hiç isyan etmeyin! Öncelikle şunu kabul edin, hayat adil değil. Hiçbirimiz, hiçbir canlı eşit yaratılmadı. Başımıza gelenler de eşit değil. Önce hayatın adil olmadığını kabul etmelisiniz. "Guguk Kuşu" filmini hatırlarsınız. Film bir akıl hastanesinde geçiyordu. Jack Nicholson, akıl hastanesinde hastaların hayatlarını renklendirmeye çalışan, onların mutlu olmasını için çeşitli eylemler yapan, kendilerine dönmelerine çabalayan sıra dışı McMurphy rolündeydi. Sıradanlığa, rutine, statükoya karşı koyan McMurphy Hastalardan birisi de hiç konuşmayan Kızılderili şef. Film boyunca McMurphy şefi konuşturmaya, onunla iletişim kurmaya çalıştı. Filmin bir sahnesinde McMurphy hastalarla banyodaki ağır bir mermer çeşmeyi yerinden kımıldatmak için iddiaya girmişti. Bahis oynamışlardı. McMurphy bütün gücü ile bir iki kez mermeri yerinden oynatmak için hamle yapmış fakat başaramamıştı. Hiç bozuntuya vermeden silkinip, "En azından ben denedim" demişti. " Ben denedim... " Hüzünlü biten filmde fark yaratmanın statükoya, renklerin griye yenildiğini görmüştük. McMurphy yaşayan ölü haline getirilmişti. Ancak son bölümde bir kişi hayatında fark yaratmıştı. McMurphy'nin istediğini yapmıştı. Şef, mermer bloğu yerinden söküp pencereye fırlatmış ve özgürlüğe doğru yola çıkmıştı. Denemiş ve başarmıştı...
83 |
Peki, kaç kişi bunu yapabiliyor? Ya da yapmak için çaba sarf ediyor? Hepimiz yaşamdan bir şeyler bekliyoruz. Yaşamda en iyisini hak ettiğimizi düşünüyoruz. Ancak hiç soruyor muyuz kendimize, peki ben yaşama ne veriyorum diye? Bir büfeye gittiğinizde bile alacağınız bir tane sakız için bedel öderken, manevi değerlerin neden bedelini ödemeden hazır bir şekilde bize gelmesini bekliyoruz? Farkındalık demişken biraz bu konuyu derinleştirelim: “Bir fabrika sahibi, fabrikada çok değer verdiği kol saatini kaybeder. Yoğun arama çalışmaları sonuç vermeyince, ödül vereceğini duyurur. Bunu duyarak fabrikaya gelen küçük bir çocuk, patrona saatini bulabileceğini söyler. Patron ise yoğun koşturmacasının arasında, çocuğun ortalıkta dolaşmasını istemez. Üretimin yapılmadığı ve herkesin gittiği bir gün gelmesini tembihler. Çocuk patronun sözüne uyar ve dediği gün yeniden fabrikaya gelir. Fabrika sessizdir, çalışanlar evlerine gitmiştir. Saatin kaybolduğu kata girer. Etrafı kolaçan eder ve on dakika sonra elinde saatle patronun yanına koşar. Kaç gündür, onca adamla saati arayan ve bulamayan patron şaşkındır. Çocuğa bunu nasıl başardığını sorar. Çocuğun cevabı ise manidardır. Sadece saatin tik tak’larını dinlemiştir.” Kıssadan hisse hesabı, hayatımızı düşünelim mi şimdi? Farkındalık, tüm duyularınız açık olarak yaşadığımız anın içinde olmak olarak açıklanabilir bence. Hepimiz günlük hayatın gürültüsüne kendimizi o denli kaptırıyoruz ki, etrafımızda olan tik takları duymuyoruz. Tıpkı kendi iç sesimizin ve hatta öz değerlerimizin tik taklarını duymadığımız gibi… Gün içinde yaptığımız işleri düşünün; işte yaptıklarımızı, evde yaptıklarımızı… Bunların o kadar büyük bir kısmı farkında olmadan oto pilota bağlı olarak yapılan işler ki. Hangimiz ütü yaparken, araba kullanırken ya da merdiven çıkarken yaptığımız eylemi düşünerek ve farkında bir şekilde yapıyoruz. Hemen hemen hiçbirimiz. Farkındalık sizi bu oto pilot eylemlerden uzaklaştıran ve o ana odaklanmanızı öneren bir düşünce sistemi. Yaşadığımız andan ziyade geçmişe ya da gelecekte olmasını istediğimiz şeylere odaklanıyoruz. Farkındalığın bizlere önerdiği, aklınızın nelere takılıp gittiğini farkına varmak ve kendinizi, konsantrenizi bu ana odaklamak. O zaman yaşadığımız anın içinde oluruz. Çoğumuz gece yatağa yattığımızda o gün olan ya da geçmişte olan şeylerle mücadele ediyoruz. Hiç aklımıza gelmeyecek şeyler geliveriyor. Uykuya dalana kadar beynimiz inanılmaz bir hızla ve tamamen geçmişle ya da gelecekle meşgul oluyor (Özellikle de geçmişle).
Bu düşüncelerin bir kısmı bizleri strese sokuyor, canımızı sıkıyor, geçmişte yaşadığımız olumsuzlukları düşününce tekrar üzüntü yaşatıyor. Böyle zamanlarda ana odaklanmak ve düşüncelerimizi odaklayabilmek bizlere daha geniş, objektif ve gerçekçi bir bakış açısı sağlar. İşte farkındalık bizlere bunu sağlıyor. En basiti kahve çay içerken içtiğimiz çaya ya da kahveye odaklanabiliriz. Geçenlerde bir mekanda otururken şöyle bir etrafıma baktım. Bir sürü insan tek başına gelmiş, kahve, tatlı almış vakit geçiriyor… Ama hepsi telefonda, internette, facebook’ta... Bir yandan kahvelerini içiyorlar, bir yandan da akıllı telefonun ekranından gözlerini ayırmıyorlar. Bir tanesinin bile içtiği kahveyi ya da yediği tatlıyı farkında olarak tükettiğinden şüpheliyim. Severim ben tek başına yapılan kahve keyiflerini. Eğer tek başınıza bir kahve keyfi yapacaksanız, size tavsiyem en azından 5 dakika boyunca kahvenize odaklanmanız. Yoksa ne içtiğinizi anlarsınız, ne yediğinizi. Nasıl mı yapacaksınız? Kahveyi elinizde tutun. Parmaklarınızda hissettiğiniz sıcaklığı fark edin. Kokusunu içine çekin, ilk yudumu alırken yine yavaşlayın ve ağzınızda bıraktığı tada odaklanın. Bu tadın nesini seviyorsunuz? Acılığını, şekerli olmasını, telvesini, kokusundaki huzuru. Yutarken boğazınızdan geçişini fark edin, boğazınızda bıraktığı sıcak hisse odaklanın. Nasıl tükettiğinizi farkında bile olmadığınız kahveyi içerken yavaşlayın, hani video görüntülerini yavaşlatma modu vardı ya onun gibi düşünün. Ve attığınız her adımı farkına varın. İnanın içtiğiniz kahvenin tadı bile değişecektir. Bunları neden söyledim. İşte yaşam da farkında olmadan geçip gidiyor yanımızdan, sağımızdan, solumuzdan… Gayret etmek, farkına varmak ve değişmek için yepyeni bir fırsat daha kapımızda. Sevgimizle onurlandırdığımız, etrafımıza aşkla baktığımız her gün; bu sesleri duyacağımız anlar bizi kucaklayacak. Yeni yıllar, yeni umutları da beraberinde getirsin istiyoruz. Ancak farkında olmadan ya da bazen farkına vararak, yaşamımızda yenilikleri istediğimiz halde geçmişe takılıp kalabiliyoruz. Ne için? Kim için? Yalnızca kendi hırsımıza yenik düştüğümüz için mi? Hazmedemediğimiz, hak etmediğimizi düşündüğümüz olaylar olduğu için mi? Geri adım atmamak için mi? Geri adım atınca ya da özeleştiride bulunduğumuzda bu bir zayıflıkmış gibi algılanıyorsa takılı kalır, aşamayız. Sınırlarımızın da farkına varıp kabullenmemiz gerekiyor. Biz süper kahramanlar değiliz. Her şeyi mükemmel yapamayabiliriz. Herkes bizi sevmeyebilir de (ki herkes sizi seviyorsa orda da bir sorun var demektir aslında… Bu sonrasında ayrıntılı işlenecek bir konu olsun…) Önemli olan insanın öz eleştiri yapacak gücü ve cesaretinin olması. Dedim ya sonuçları kimseyle paylaşmayabilirsiniz. Siz bilin yeterli.
Hayat hepimizin avuçlarının içinde, kiminin nasır tutmuş parmaklarında Siz gerçekten denediniz mi? Yoksa pencereden hayatı mı seyrediyorsunuz? Hayata Windows XP'den, plazma TV’den, akıllı telefonun ekranından mı bakıyorsunuz? Oysa hayat hepimizin avuçlarının içinde, kiminin nasır tutmuş parmaklarında. Kiminin boyalanmış ellerinde, kiminin gömleğinde ki ter kokusunda ama hayat her zaman avuçlarımızın içinde. Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada var. Bir şeyler denerken başarısız olabilirsiniz. En azından denerken, başarısız olmuş olursunuz. Bu hiç denememekten, "Deneseydim ne olurdu?" kaygısından, içinizdeki eziklik, pişmanlık duygusundan binlerce kat daha iyi bir duygudur. Deneyen, sorgulayan bir insan artık çekingen, içe dönük, başarısız olma korkusu ile kavuğuna çekilmiş, içi kurumuş ceviz benzeri ruhlardan olmayacaktır. Onlar artık özgürdür. McMurphy'nin mücadeleci ruhuna sahip olabiliriz. Bu filmi izlemediyseniz, mutlaka izleyin. Filmdeki rollerden hangisini hayatınızda oynuyorsunuz düşünün. Beğenmiyorsanız rolünüzü değiştirin.
* Anneniz, babanız sağ ise siz bu dünyada nadir kişilerden birisiniz. * Paraya ihtiyacınız yokmuş gibi çalışın. * Kimse sizi üzmemiş gibi sevin. * Kimse sizi seyretmiyormuş gibi dans edin. * Kimse sizi dinlemiyormuş gibi şarkı söyleyin. Umutlarınızı ve yaşamınızı yeni bir yılın dönümüne saklamayın. Her gün yeni bir yılın başlangıcıdır aslında. Her gün içinde bizim bilmediğimiz bir çok sürpriz yaşar. Öncelikle ‘keşke’leri atın bir kenara. Ne kazandırdı ki şimdiye kadar ahlanmak vahlanmak size. Hiçbir şey. Sizi yıprattı, sizi ve sevdiklerinizi üzdü. Umudunuzu elinizden almaya çalıştı sinsice. Hata yapmaktan bu yılda korkmayın. İnsan hata yaparak hatasızlığı öğreniyor daha doğrusu az hata yapmayı öğreniyor. Kendinize hata yapma şansı da verin. Bu dünyadaki varlığınızın, dostlarınızın var olmasına bağlı olduğunu, bazen bir çiçek ya da küçük bir tatlı sözle bile kırık bir kalp tamirinin mümkün olduğunu, özür dilemenin, teşekkür etmenin ve şükretmenin "erdem" olduğunu asla unutmayınız. Ve Her sabah uyandığınızda "Bugün yine çok güzelsin hayat. Her şeye rağmen..." demeyi ihmal etmeyiniz.
Güneş, her sabah yeniden doğuyor. Gün, her şafakta nice umutlara gebe şekilde ağarıyor ve siz, eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz. Yeter ki Unutmayınız! 2018 yılı size hiçbir şey getirmeyecek. 2018 gülümseyin. Yeter ki bu gün benim günüm diyerek kalkın yılında siz ne isterseniz onu yaşatacak, onu sunacak size. Yıllara anlam yüklemektense kendi içimizde var olan yatağınızdan. * Eğer bu sabah hastalıklı değil de sağlıklı uyanmış iseniz, bir hafta güçlere yönelmemiz daha iyi olmaz mı? Yeni umutlara, sonrasını göremeyecek olan bir milyon insandan daha şanslısınız. yeni heyecanlara, yepyeni güzelliklere merhaba demek * Bir savaş tehlikesi ile işkence görmek ihtimali ile sağ kalma için; daha çok sevmek ve sevilmek, daha çok umutlanmak korkusu ile karşı karşıya değilseniz, 500 milyon insandan daha için işte bir fırsat. Kendinize, yaşama ve sevdiklerinize bol iyisiniz. * Buzdolabınızda yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz, basınızı sokup bol vakit ayıracağınız bir yıl diliyorum… uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanların çoğundan Mutlu ve sağlıklı bir yeni yıl dileğiyle…
84 |
daha zenginsiniz. * Bankada ve cüzdanınızda para varsa dünyanın en imtiyazlı yüzde 8'i arasındasınız.
YENİDOĞAN SARILIĞI NEDİR?
Samsun Liman Hastanesi Çocuk Patolojik (Tedavi edilmesi Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden gereken) sarılığın özellikleri; •İlk gün ortaya çıkması, Uzm. Dr. Halide Genç, yenidoğan •Maksimum total bilirubin sarılığı hakkında bilgi verdi. Genç, düzeyinin term bebeklerde >12mg/d “Hiperbilirubinemi (Yenidoğan sarılığı) olması, •Direk bilirubin düzeyinin 2mg/dl sık görülen zararsız bir yenidoğan üzerinde olması, problemidir. Bilirubin pigmentinin •Günlük bilirubin artışının 5mg/dl ciltte birikmesi sonucunda sarılık üzerinde olması, •Saatlik bilirubinin artışının anemili kliniği meydana gelir. Bu durum, bebeklerde >0,5 anemisiz bebeklerde hayatın ilk 2 haftasında hastaneye >1mg/dl olması, yeniden yatışın en sık nedenidir” dedi. •İlk 24-48 saat sonunda TSB’ de hızlı
Yenidoğan Sarılığı
Sarılık yaşamın ilk haftasında; •Zamanında doğan bebeklerde yüzde 60, •Erken doğan bebeklerde yüzde 80 oranında görülür.
86 |
Bununla beraber ciddi ve tedavi edilmemiş yenidoğan sarılığı nörolojik hasar bırakır. Günümüzde, yenidoğanın hastaneden erken taburcu edilmesi, yenidoğan sarılığının hastanede değil ayaktan izlenmesi durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle tüm sağlık çalışanlarının, sarılık izlem ve tedavi ilkelerini bilme ve uygulama sorumluluğu vardır.
yükselmesi, •Hemoliz bulguları.
Tüm bu çabalarda amaç, bilirubin düzeylerinin aşırı yükselmesini önlemek ve nörolojik hasar riskini ortadan kaldırmaktır. Fizyolojik sarılık terimi; Total Serum Bilirubini (TSB) “normal sınırlar” içinde olan bebeklerdeki sarılık için kullanılır. Fizyolojik sarılıkta yaşamın 3. ve 5. günlerinde TSB düzeyi en yüksek seviyelerine çıkar. Yenidoğan bebeklerde sarılık tedavisi için yaşa göre TSB düzeyi, oransal dağılımı gösteren nomogramlar (35>hafta) aşağıdadır.
Erken başlangıçlı anne sütü ile beslenememe sarılığının, mama ile beslenenlere göre 3-6 kat fazla riski vardır.
Sarılığın nedenleri çoktur. Ana hatları ile sarılığın mekanizması:
•Aşırı miktarda bilirubin yapımı ki bundaki neden bebek kan hücrelerinin; kan uyuşmazlığı ve benzeri nedenlerle fazla miktarda hemolizi sonuçu dolaşıma karışmasıdır. •Karaciğerdeki bilirubinin vücuttan atılmasını sağlayan enzimlerin bozukluğudur. Sık karşılaşmayız. •Bilirubin pigmentinin vücuttan atılmasını sağlayan mekanizmalardaki eksiklerdir. Bu eksikler: o Bağırsak tıkanıklığı, o Anne sütü sarılığı, o Prematüre, o Doğumsal metabolik hastalıkları durumlarında görülür.
Anne Sütü Sarılığı:
Anne sütü alan bebeklerin yüzde 6,8’nde, sebebi açıklanamayan hiperbilirubin gelişmektedir. (TSB>15mg/dl) • Erken başlangıçlı anne sütü sarılığı • Geç başlangıçlı anne sütü sarılığı - Erken başlangıçlı anne sütü ile beslenememe sarılığının, mama ile beslenenlere göre 3-6 kat fazla riski vardır. Bunun nedenleri yetersiz kalori alımı, dehidrasyonu, mekonyumu pasajında gecikmedir. Tedavisi erken ve sık beslenme, anne sütü devamı, annenin emzirme konusunda eğitimi, ilk günlerde yakın ağırlık kaybı izlemi ve mama ile takviye yapılmasıdır. - Geç başlangıçlı anne sütü sarılığında, TSB 4. günde artmaya başlar. 10-15 günlerde15mg/dl ulaşır. 3-12 haftalarda normal düzeye düşer ve nedeni bilinmemektedir. Tedavisinde anne sütünün kesilmesi önerilmez. Emzirmeye devam önerilir. Fototerapi verilebilir.
vücudun aşağı bölümlerine kadar ilerler. o Yüz 5mg/dl o Göğüs 10 mg/ dl o Karın 12 mg/dl o El-ayak 15 mg/dl • Göz yanılır. Sarılığın görsel değerlendirmesi güvenilir değildir. Mutlaka TSB ölçümü yapılmalıdır.
Tedavide Amaç;
• Ciddi neonatal hiperbilirubinemi sıklığını azaltmak, • Bilirubin ensefalıpatisini ortadan kaldırmak, • Kernikterus (Nöronal incinme+ beynin sarıya boyanması durumudur) Sağlıklı, hemolizi olmayan, zamanında doğan bebeklerde 25mg/dl’ye kadar kernikterus çok nadir görülen bir durumdur.
• Bilirubin düzeylerinin görsel değerlendirmesinin güvenilir olmadığı bilinmelidir. • Bilirubin düzeylerinin, bebeğin saat olarak yaşına göre değerlendirilmesi gerekmektedir. • Gebelik yaşı 38 haftanın altında ve anne sütü ile beslenenlerde hiperbilirubinemi gelişme riski daha yüksektir. • Sarılıklı yenidoğan gerektiğinde fototerapi veya kan değişimi ile tedavi edilmelidir. • Bilirubin seviyesi arttıkça sararma öncelikle yüzde görülür. Ciltteki sarılık sefalopedel bir dağılım göstererek giderek
87 |
Tedavi İzlem İlkeleri:
10 BİN ÜZERİNDE İNDİRME Haber Medya Grubu bünyesinde bulunan HaberHayat Dergisi, Aralık ayındaki indirme sayısıyla yer aldığı Turkcell Dergilik uygulamasına damga vurdu
HaberHayat Dergisi; yaşam, kent, GURUR YAŞATIYOR ve dinamik çalışanları ile mesai saati gözetmeden magazin, kültür, sağlık, güzellik, moda, Genç okuyucularına hizmet sunan Haberhayat Dergisi, Kübra astroloji, cemiyet hayatı ve birbirinden Şenocak'ın editörlüğünde, muhabirler Mehtap Yıldız ve Sarıkaş; grafikerler Selin Çetin, Elif Yıldız ve İbrahim önemli isimlerle gerçekleştirdiği özel Yasin Dalgıç ile bünyesinde bulunduğu Haber Medya Grubu'na röportajlarıyla okurlar tarafından ve Samsun'a gurur yaşatıyor. büyük beğeni toplamaya devam ediyor.
10 BİN ÜZERİNDE İNDİRME
88 |
Haber Medya Grubu bünyesinde faaliyet gösteren HaberHayat Dergisi, 2,5 milyon kişinin indirdiği bir uygulama olan Turkcell Dergilik platformuna hızlı bir giriş yaptı. Turkcell Dergilik'te yer almaya başladığı günden bu yana uygulamanın gözdesi haline gelen HaberHayat Dergisi'nin Aralık 2017 sayısı, kullanıcılar tarafından 10 binin üzerinde indirildi.
89 |
BORSAN'A YOĞUN İLGİ Yeni kurulan Borled ile birlikte 5 fabrikanın ürünleriyle A-Tech Fuarı'na katılan Borsan, ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü 33 yıllık tecrübesini "Borled" markasıyla yerli üretim aydınlatma ürünlerine taşıyan Borsan Grup,Ankara'da düzenlenen akıllı bina teknolojileri ve elektrik sektörü üreticilerinin katıldığı A-Tech Fuarı'nda,Türkiye ve yabancı ülkelerden gelen müşterileriyle buluştu.
90 |
3 YIL ÜRETİCİ GARANTİSİ VEREN İLK ŞİRKET
Fuar gördükleri ilgiden memnun olduklarını belirten Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Borled'in 15 bin metrekarelik yeni fabrikada üretime başladığını ve 1 yıllık çalışmayla sadece Türkiye'de değil, dünyada 75 farklı ülkede pazarların araştırarak yoğun talep gören ve kalite seviyesi yüksek ürün çeşitliliğinin belirlendiğini belirterek, "Mevcut üretimlerde yenilikler yapılmasının yanı sıra LED teknolojisiyle üretilen armatürler hazırlandı. LED ürünlerinin Türkiye’deki üretimine Kasım 2017’de başlayan Borled, sektörde bu ürün grubuna 3 yıl üretici garantisi veren ilk şirket oldu. Aralık ayında satışına başlanacak olan LED ürün grubu, 2018 yılında ihracat yaptığı 75 ülkede de satışa sunulacak" dedi.
BORLED MARKASI GÖRÜCÜYE ÇIKTI
Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, akıllı bina teknolojileri ve elektrik sektörünün üretici, dağıtıcı ve kullanıcılarını bir araya getirmesi nedeniyle A-Tech 2017 Fuarı’nı önemsediklerini ve üretim yapan Borsan Elektrik, Borsan Kablo, Borsan Yılka Kablo, Borpanel ve Borled'le birlikte 5 fabrikanın ürünleriyle fuarda yer aldıklarını ifade etti. Ölmez, ilk kez Borled markasıyla görücüye çıkaracakları LED ürün grubunun fuardaki en büyük heyecanları olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Ekonomi Bakanlığımızın Temmuz 2017'de yayımladığı genelge ile ithalatta, özellikle Uzakdoğu menşeli ürünlerde, TSE üzerinden denetim ve kontrolleri ciddi bir şekilde artırması sektör ve yerli üretici açısında çok olumlu bir gelişmeydi. İthal ürünlerin artık sıkı denetimden geçirilmesi ve bitmiş ürünlerin ithalatında uygulanan ilave vergi, bizim gibi yerli üreticileri motive etti. Bu motivasyon ile zaten hedefimiz olan yerli LED ürün imalatı planlamamızı hızlandırdık. Yoğun çalışarak planlarımızın kısa zamanda hayata geçmesini sağlayan tüm mesai arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Borled markası altında üretimini gerçekleştirdiğimiz ürünlerin sağlayacağı tasarrufla Türkiye’nin verimli doğal kaynak kullanımı yaklaşımına önemli katkı sağlamayı hedefliyoruz."
A-Tech Fuarı'nda, Borsan Grup ürünlerinin gördüğü ilgiden memnun olduklarını belirten Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, 33 yıllık sanayi tecrübelerini yeni atılımlarla taçlandırarak, istihdama ve ülke ekonomisine vermeyi sürdüreceklerini de sözlerine ekledi.
91 |
ÜLKE EKONOMİSİNE KATKIMIZ SÜRECEK
Lezzeti huzurla birleştiren adres
Gemi Restaurant
92 |
Büyüleyici deniz manzarası, birbirinden leziz yemekleri, kaliteli ekibi ve maksimum güvenlik anlayışı ile Samsunlulara hizmet vermeye başlayan Gemi Restaurant, yeni vizyonu ve yeni konsepti ile kendine hayran bırakıyor 15 Aralık’ta açılışını gerçekleştiren Gemi Restaurant, en ayrıntısı incelikle düşünülerek hazırlanmış yeni dizaynı, güler yüzlü ekibi ve birbirinden lezzetli yemek seçeneklerinin yanında haftanın 7 günü sunduğu canlı müzik imkânı ile Samsunlulara hizmet veriyor.
GERÇEK KALİTE GEMİ’DE İki ayı aşan bir süredir restorasyon süreci atlattıklarını dile getiren İşletme Müdüresi Gamze Güven, “2 ay süren bir restorasyon süreci geçirdik. Ama verdiğimiz emeğin karşılığını sonuna kadar aldığımızı düşünüyorum. Samsunlulara, gerçek kaliteyi hissedebilecekleri bir mekan tasarladık. Mekanı restore ederken mekanın sahibi Ahmet Kabadayı ile en küçük detaya bile dikkat ettik diyebilirim. İnce eledik sık dokuduk. Her ayrıntıyı özenle hazırladık. Bunun yanı sıra alanında uzman, oldukça deneyimli bir personel kadrosu oluşturduk. Gerek salon personeli, gerekse mutfak personeli olsun her biri alanlarında uzmanlaşmış, yaptıkları işin tüm inceliklerine hakim olan insanlar. Geçtiğimiz Aralık ayının ortasında açılışımızı gerçekleştirdiğimizden bugüne, ağırladığımız tüm müşterilerimizden tam not aldık. Bu sonuç, hem sarf edilen emeğin karşılığı hem de ne kadar doğru tercihler yaptığımızın kanıtı oldu” şeklinde konuştu
BENZERSİZ LEZZETLER
Sahip oldukları konum ve verdikleri hizmet ile sektöre yeni bir soluk getirdiklerini ifade eden Güven, “ Misafirlerimizin denizin üstünde aynı hizmeti alabilecekleri turizm işletme ruhsatına sahip, saat sıkıntısı olmayan bir adres daha yok. Bu anlamda Samsun’da hatta Karadeniz Bölgesi’nde tekiz diyebilirim. Mutfağımızda yok yoktur. Birbirinden leziz mezeler, eşi benzeri olmayan ızgara çeşitleri, en taze balık çeşitleri, parmak ısırtan ara sıcak çeşitleri, sofranın olmazsa olmazı salata çeşitleri ve tatlı çeşitleri ile müşterilerimize benzersiz deneyimler yaşatıyoruz. Lezzetli yemeklerimizi müzik ziyafeti eşliğinde müthiş Karadeniz manzarası ile misafirlerimizle buluşturuyoruz. Kısacası keyifli bir anı için gereken her şey Gemi’de. Misafirlerimiz bizi tercih ettiklerine pişman olmayacaklar” dedi.
HER GÜN CANLI PERFORMANS
Haftanın tüm günleri canlı müzik performansı eşliğinde hizmet verdiklerini dile getiren Güven, “ Her gün saat 16.00 ile 02.00 saatleri arasında müşterilerimize hizmet veriyoruz. Ayrıca haftanın tüm günleri canlı müzik performansı ile müşterilerimize keyif dolu anlar yaşatıyoruz. Önümüzdeki günlerde fasıl programının ardından ana sahne için sürpriz bir isimle Samsunluların karşısında olmayı planlıyoruz. Tüm Samsunluları benzersiz lezzetlerimizi tatmaya bekliyoruz. İddia ediyoruz Samsunlular Gemi Restaurant kalitesinin farkına vardıktan sonra bir daha vazgeçemeyecekler” ifadelerinde bulundu.
f f /gemisince1948 93 |
Yeni Sahil Yolu Samsunport Liman Girişi (Tarihi Yalova Gemisi) SAMSUN 0 (532) 066 09 01 ı 0 (362) 435 77 78
İlkadım'da duygu dolu gece
İ
lkadım Belediyesi tarafından Hz. Mevlana'nın 744. Vuslat yıldönümü nedeniyle düzenlenen 'Tasavvuf Musikisi ve Sema Töreni'nde duygu dolu anlar yaşandı
İlkadım Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu işbirliğiyle düzenlenen programda, Mevlana anıldı. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki geceye, Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, İlkadım Belediyesi Başkan Yardımcısı Musa Yüksel, birim müdürleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
GÖNÜLLER COŞTU
Mevlana'nın düğün gecesi olarak adlandırılan Şeb-i Arus merasiminin ilk bölümünde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı Ömer Faruk Belviranlı ilahiler okudu. Tevhîd Zikri'nin de yapıldığı gecede, tevşih, naat, durak, ilahi, nefes gibi dini müzik formları ile birlikte oluşturulan repertuvarda sanatseverler unutulmaz bir gece yaşadı.
SEMAZENLER BÜYÜLEDİ 94 |
Programın ikinci yarısında 7 bölümden oluşan sema töreni icra edildi. Saz heyeti ve törene katılanlar yerlerini alarak semazenbaşı eşliğinde tüm semazenler sema meydanını selamladı.
Daha sonra semazenler bir eli aşağı, bir eli yukarı tutarak sema töreniyle manevi yolculuğa başladı. Gecenin ahengi ile manevi bir haz yaşayan davetliler, sema gösterisini büyük bir hayranlıkla izledi. Mevlana’nın vuslata yürüyüşünün 744. seneyi devriyesinin manevi ikliminde Samsunluları eşsiz bir programla buluştuğu gecenin sonunda, İlkadım Belediyesi Başkan Yardımcısı Musa Yüksel tarafından Ömer Faruk Belviranlı’ya tablo hediye edildi.
95 |
Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı
HEP EĞLENCE HEP DERS, NE KADAR EĞLENCE NE KADAR DERS Okullarda birinci yarıyılın sonlarına yaklaşıldığı şu günlerde, sömestr tatilinin nasıl geçirilmesi gerektiği, hem basın hem de aileler tarafından cevabı aranan soruların başında gelmekte.
E
n ideal tatil nasıl olmalı sorusunun tek bir doğru yanıtı olması için, bütün ailelerin benzer ekonomik koşullarda, çoğu çocuğun benzer akademik başarıda ya da tüm anne babaların benzer kişilik özellikleri ve gelecek planlarına sahip olmaları gerekirdi.
Sayılan temel niteliklerde ortak bir paydanın olmaması nedeniyle, tek bir doğru arayışı yerine, genellenebilir evrensel gerçeklerden, her ailenin kendine has çıkarımlar yapması en ideal olanıdır. Bu açıdan bakıldığında “Kalk artık televizyonun başından, yeter artık bırak şu tableti, biraz soru çöz eksiklerini tamamla’’ argümanlarının dışına çıkamayan ebeveynler için, yarıyıl sürecinin tatil olmaktan çıkıp işkenceye, dinlendirici olmayı geçip oldukça yıpratıcı bir sürece dönüşebilir. Bu söylenenden, çocukların yatma kalkma saat ve düzenlerinin tamamen bozulmasına müsaade edilmesi, elektronik eşyalar ile saatlerce zaman geçirilmesine göz yumulması veya hiç kitap yüzü açılmamasına seyirci kalınması anlamı çıkarılmamalıdır.
96 |
Yatma kalkma saatlerindeki gecikmelere tolerans gösterilmeli, ikinci döneme başlarken bocalanılmayacak ölçüde serbestisite sunulmalı.
Gece geç saatlere kadar bilgisayar, TV ve telefon ile meşguliyetin önlenmesi ön koşulu ile tatilde çocukların bir iki saat kadar geç yatmasına izin verilebilir. Bütün düzenin bozulması anlamına gelmeyecek bu tutum ile okul zamanlarındaki yatma kalkma saatlerinin tatilde aynen uygulanmasının, çocuk tarafından cezalandırıcı bir davranış olarak algılanmasının da önüne geçilmiş olur. Hep eğlence hep ders ne kadar eğlence ne kadar ders… Tatilin kısalığı dikkate alındığında, tüm akademik açıklıkların bu sürede kapatılmaya çalışılması ile istenilen sonuca ulaşılamayacağı gibi tatilin eğlence kısmının da ihmal edilmesine yol açabilir.
Özellikle zorlanılan derslerde, gün içerisinde beynin en dinç olduğu zaman diliminde (sabah kalkıp kahvaltı yapıldıktan sonraki bir saat süresince) çalışmak ağır bir ders yükü anlamına gelmez. Günün diğer saatlerinde ders çalışılması için baskı kurulmayıp, çocuğun bireysel hobilerine yönelik aktivitelere izin verilmesi uygun olacaktır.
✓Çocuklar oynayarak, koşarak, hareket ederek dinlenirler. ✓Hareket etmek yerine koltukta uzanarak dinleneceklerini sanmak, evde soğuktan koruyarak onları dinlendirmeye çalışmak, aşırı koruyucu ebeveynlerin düştüğü büyük bir yanılgıdır. Etkinliklerin ev dışı ve ailecek katılımlı olarak planlanması, çocuğu elektronik kölelikten uzaklaştıracağı gibi hem sosyalleşme hem de aile içi bağların güçlenmesi gibi ikincil kazançları da beraberinde getirecektir.Düzenli bir spor etkinliğine başlangıç için iyi bir fırsat olabilir. Spor etkinlikleri, çocuğun hem fiziksel hem sosyal gelişimine katkı sağlama, hem de dikkat arttırıcı birçok doğal kimyasalın beyindeki üretimini hızlandırma potansiyeline sahiptir. Dövüş sporları da dahil olmak üzere; bir eğitmen öncülüğünde yürütülen bu tür düzenli spor etkinlikleri, evin önünde top oynamanın çok ötesinde fayda sağlar. (disiplin, yenilgiye tahammül edebilme, kazanmayı ve kaybetmeyi takım arkadaşları ile paylaşabilme vs). Çocuğun bireysel yetenekleri ve kendi arzuları ışığında bir spor aktivitesine yönelimin sağlanması bu dönemdeki önemli bir kazanım olarak değerlendirilebilir.
Kötü gelen karneye çocuğum üzülmesin diye hiç tepki vermemeli miyiz?
Başarısız bir karneye anne baba tarafından verilecek uç tepkiler, çocukta karamsarlık, umutsuzluk, asilik, hırçınlık ve umursamazlık gibi davranışsal bozulmalara neden olabilir. İkinci dönem okul başarısı ve gayreti daha da düşebilir. Genetik olarak yatkın kimi çocuklarda okul fobisi, akut stres bozukluğu gibi tıbbi tanılar gelişebilir. İstenilen şekilde gelmeyen bir karneye en ideal tepki, olumsuz sonucun nedenlerine yönelik öğretmen ve ailenin baş başa verip neyin eksik olduğunu soğukkanlı bir şekilde değerlendirmesi olmalıdır. Yeterince gayret etmemenin altında dikkat eksikliği bozukluğu, iyi çalışıldığı halde yükselmeyen notların altında özgül öğrenme güçlüğü, konuyu bilip sınavlarda yapamamanın altında anksiyete bozukluğu veya performans anksiyetesi gibi tıbbi müdahale gerektirir durumlar olabilir.Bu farkındalığa sahip olmadan, ön yargılı davranıp başarısız notları çocuğun sorumsuz, umursuz veya tembel olması ile açıklanmaya kalkılırsa ciddi bir yanılgıya düşülebilir. Çocuğa hiç hak etmediği olumsuz duygular yaşatmamak, iyi anne baba olmakla, iyi anne baba olmak ise bilinçli ve farkındalığı yüksek bireyler olmakla mümkündür.
97 |
Düzenli bir spor etkinliğine başlangıç için iyi bir fırsat olabilir. Spor etkinlikleri, çocuğun hem fiziksel hem sosyal gelişimine katkı sağlama, hem de dikkat arttırıcı birçok doğal kimyasalın beyindeki üretimini hızlandırma potansiyeline sahiptir.
98 |
99 |
100 |
101 |
102 |
103 |
104 |
35 yılı tiyatro sahnesinde geçen usta oyuncu
Mehtap YILDIZ
Ekranların sevilen dizilerinden Kalp Atışı’nda doktor Sinan rolüyle hayranlarının karşısına geçen sevilen oyuncu Hakan Gerçek, tiyatro oyunlarına da ara vermeden devam ediyor. 35 yılı sahnelerde geçen usta oyuncu, Cemal Süreya şiirlerinden yola çıkarak hazırladığı Üstü Kalsın tiyatro oyunu ile Samsunlu şiir ve tiyatroseverlerle buluştu. Muhteşem performansının ardından sahne terini atmadan röportaj verme mütevaziliğini gösteren değerli oyuncu ile keyifli ve öğretici bir söyleşi gerçekleştirdik.
106 |
HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Üstü Kalsın tiyatro oyununu ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi Samsun’da da sahnelediniz. Çok güzel bir performanstı. Daha önce Samsun’da sahne almış mıydınız? HAKAN GERÇEK: Daha önce Samsun’a oyun sahnelemek için gelmedim. Gezmek amaçlı gelmiştim. İlk kez bir tiyatro oyununu sahnelemek için Samsun’a geldim. HABERHAYAT: Cemal Süreya şiirlerinden yola çıkarak hazırladığınız Üstü Kalsın adlı oyunla tiyatroseverlerle buluşuyorsunuz. Oyundan biraz bahseder misiniz? HAKAN GERÇEK: Aslında Üstü Kalsın’a oyun değil ‘gösteri’ diyorum. Üstü Kalsın, Cemal Süreya’nın şiirleri ve düz yazılarından oluşmuş bir gösteri. Türkiye’nin birçok iline gidiyoruz. Şiire ve gösteriye olan ilgi çok güzel. 7-8 kez gelenler var.
HABERHAYAT: Kaç sezondur devam ediyor ‘Üstü Kalsın’? HAKAN GERÇEK: Altı sezondur devam ediyor. HABERHAYAT: Cemal Süreya’nın şiirlerinden başka, eserlerini sahneye koymayı düşündüğünüz bir şair var mı? HAKAN GERÇEK: İstanbul’da İş Sanat Merkezi’nde on dört senedir değerli tiyatro oyuncusu arkadaşlarımızla her ay bir şair okuması yapıyoruz. Her sezon değişik şairlerin şiirlerini sahneye taşıyoruz. Her gösteride başka bir müzisyen arkadaşımız oluyor. Tiyatro Gerçek bünyesinde şu anda böyle bir proje düşünmüyorum. Ama yaparsam daha dramatik daha oyun tarzında bir şey yaparım.
HABERHAYAT: Peki, neden Cemal Süreya şiirleri? HAKAN GERÇEK: Tiyatro Gerçek’te biyografi olarak ilk Van Gogh’u sahneye taşımıştım. Ardından ikinci bir biyografiyi daha sahnelemek istedim. Nazım Hikmet’in şiirlerini tiyatro sahnesine taşımak istemedim. Orhan Veli’yi rahmetli Müşfik Kenter hoca yıllarca tiyatro sahnesine aktardı. Ben Onun üzerine Orhan Veli’yi tekrar sahneye taşıyamazdım. Bana en yakışan şair Cemal Süreya idi. Hayata bakış açısı, çocukluk yılları, gençliği ve kadına yaklaşımı çok başka. Biz sadece şiirlerini sahneye taşıdık. Dersim yılları, göç yılları, sürgün edilmesi aynı zamanda trajik. Çok başka türlü çocukluk yaşayan bir adam. Hayatı çok ilgimi çekti. Nazım Hikmet ve Orhan Veli’yi sahneye taşımak kolay, Cemal Süreya ise daha zor.
HABERHAYAT: Bu oyunla bir kez daha edebiyatın sanatı beslediğini de görüyoruz… HAKAN GERÇEK: Tiyatronun kökü şiirdir. Zaten tiyatro bir şiirdir. O yüzden tiyatro ve edebiyat iç içe öğeler. Yani birini diğerinden ayıramayız. Tiyatronun kökeninde şiir olduğu için de tabii ki her zaman edebiyatla kol kola. Tiyatronun en büyük özelliği resimle, müzikle ve görsel olarak da birçok sanat dalıyla, dansla, ritimle iç içe olması. O sebeple tiyatro oyunu yapmak ya da tiyatroyu sahneye taşımak çok önemli ve çok keyifli. Tüm sanat dallarını kullanabiliyorsunuz.
HABERHAYAT: Sahneleyeceğiniz oyunlar için metin aramaktan öte; edebiyat ve şiirle olan bağınız nasıl? Hangi tür eserleri okuyorsunuz? HAKAN GERÇEK: Fazlasıyla oyun okuyorum. Hemen hemen bütün şairlerin eserlerini okurum. Ama oyun bulmak için daha çok oyun okuyorum. Hem Türk edebiyatını hem de dünya edebiyatını vaktim olduğunca takip ediyorum. Bu beslenme olmazsa zaten işimizi yapamayız. HABERHAYAT: Müşfik Kenter’in asistanlığı, onlarca tiyatro oyunu, sahne dersleri, seslendirme, okuma geceleri ve kendi tiyatronuzu kurmanız... Bu mücadele hakkında neler söylemek istersiniz? HAKAN GERÇEK: Hayatımın bir yanında tiyatro varsa diğer yanında televizyonla ilgili dizi, sinema filmi ve seslendirme mutlaka oluyor. Çok yoğun ve yorucu oluyor ama çok keyifli. Zamanım dolu dolu geçiyor. Bu durum çok sevmekten de kaynaklanıyor. Yoğun çalışmanın beni ayakta tuttuğuna inanıyorum. Bu dallardan biri eksik olabilir ama tiyatro olmazsa olmaz. Zaten sahnede performans sergilemek çok ayrı bir şey. Tiyatrolarımızı sürdürebilmek için ben de diğer arkadaşlarım gibi ekranda da yer alıyorum. Ama bu tempodan çok mutluyum. HABERHAYAT: Peki, Tiyatro Gerçek’ten bahseder misiniz? HAKAN GERÇEK: 2008 yılında Kenter tiyatrosunda oynuyordum. Birden bire biyografi ve portreler üzerine tiyatro yapmak istedim. Sonra kendi tiyatromu kurmak, daha bağımsız daha özgür olmak istedim. Tiyatroya gerçek anlamda gönül veren her oyuncu kendi tiyatrosunu kurmak ister. Biraz ‘kendim uçayım’ dedim. Tiyatro Gerçek’teki çalışmalarımız çok güzel gidiyor.2008 yılından bu yana 5-6 tane oyun yaptık. En uzunu da Van Gogh’tu. 9 yıldır devam ediyor. HABERHAYAT: Sizce Türk halkının tiyatroya bakışı nasıl? HAKAN GERÇEK: Son dönemlerde salonlar daha dolu, iyiye gidiş var.
Tiyatroya gerçek anlamda gönül veren her oyuncu kendi tiyatrosunu kurmak ister
107 |
HABERHAYAT: Üstü Kalsın gösterisinde nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? HAKAN GERÇEK: Cemal Süreya şiirlerini ve düz yazılarını tiyatro sahnesine taşıma fikrimi, öncelikle oyunun düzenlemesini yapan arkadaşımız Atilla Birkey’e söyledim. Kendisi başta bu fikre çok sıcak bakmadı, “Yapamayız” dedi. Ben de kendisine, “Senden hayatına dair bir oyun istemiyorum. Sadece Cemal Süreya’nın şiirlerinden oluşan bir gösteri yapmak istiyorum” dedim ve Atilla’yı ikna ettim. Ardından böyle bir metin ortaya çıktı. Hazırlık sürecinde Cemal Süreya’nın eşi ve arkadaşları ile irtibata geçtik, hayatına dair çok yazı okuduk, çok inceledik. Onun hakkında birçok biyografi okudum. Çünkü tiyatro çalışmasından önce Cemal Süreya’yı tanımak ve bilmek gerekiyordu. Şiir öyle bir şey ki herkes okuduğundan farklı bir şey anlayabilir. Bu yüzden aslında çok ortada bir alan. Araştırmalar ve provalar gibi alt yapı çalışmalarının ardından böyle bir gösteri ortaya çıktı.
HABERHAYAT: Kalp Atışının Sinan’ı… Babasının gölgesindeki Doktor Sinan, her oyuncunun oynamak isteyeceği tarzda kötü bir karakter... Kötü huylu karakteri canlandırmak sizi etkiliyor mu? HAKAN GERÇEK: Biz oyuncuyuz, işimiz bu. Van Gogh’da bir ressamı oynuyorum. Üstü Kalsın’da şiir okuyorum. Başka oyunlar da sahneliyor, gösteriler yapıyoruz. Önemli olan aklınızı ve yüreğinizi iyi kullanmak. Aklınızı iyi kullandığınız, rol ve gerçeği ayırt edebildiğiniz zaman hepsi bambaşka karakterler. “Etki altında kalıyorum” diyen bir oyuncu değilimdir. HABERHAYAT: Peki, günlük yaşamınızda ‘Doktor Sinan’ olarak nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? HAKAN GERÇEK: İnsanlar televizyon programlarını, dizileri gerçekten çok izliyor. Dizideki karakterle bütünleşir, kendini o karaktere yakın hissederse bizlere biraz şaka biraz ciddi dizideki karakterimizle yaklaşıyorlar. Bunlar sanatçıyı besleyen güzel şeyler. HABERHAYAT: Tiyatro oyuncularının ekranda yer alması konusunda neler düşünüyorsunuz? HAKAN GERÇEK: Bence bu çok doğal, bizim işimiz oyunculuk. Ekran oyunculuğunu da tiyatro oyuncularının yapması gerekir. Kamera önünde oyunculuk sergilemek ile tiyatro tabii ki farklıdır. Kamera karşısında farklı bir bakış açısı ile tiyatroda çok daha farklı bir bakış açısı ile oynuyorsunuz. Çünkü sekanslardan oluşan bir şeydir televizyon. Tiyatro öyle değildir, er meydanıdır. Sadece sinema ve televizyonda yer alan çok değerli oyuncular da var. İkisini çok ayırmıyorum. Oyunculuk oyunculuktur.
108 |
HABERHAYAT: Hakan Gerçek’in hayattaki dinamikleri, bir oyuncu olarak beslendiği noktalar neler? HAKAN GERÇEK: İyi gözlemlemek. En başta kendini iyi gözlemlemek. Etrafına iyi bakmak, görmek, okumak, en önemlisi de çalışmak.
HABERHAYAT: Projelerinizle ilgili bilgi verir misiniz? HAKAN GERÇEK: Vakitsizlikten dolayı yapmayı düşündüğüm yeni bir proje yok şu anda. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? HAKAN GERÇEK: Samsunlular bizi yalnız bırakmadı. Herkese çok teşekkürler. Umarım Van Gogh oyunlumuzla da Samsun’a geliriz.
Önemli olan aklınızı ve yüreğinizi iyi kullanmak. Aklınızı iyi kullandığınız, rol ve gerçeği ayırt edebildiğiniz zaman hepsi bambaşka karakterler.
109 |
BAŞ AĞRISI TEDAVİ YÖNTEMLERİ
BOTOX, GON BLOKAJI
Uzm. Dr. Enfal Zeynep Sezer
Uzm. Dr. Ahmet Yılmaz
Samsun Özel Medibafra Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Ahmet Yılmaz ve Uzm. Dr. Enfal Zeynep Sezer, migren hastalığının botoks tedavisi ile kontrol altına alınabileceğini söyledi. Botoks’un migren tedavisinde uygulanması ile ilgili bilgi veren Yılmaz ve Sezer, kronik migren tedavisinde botoks uygulanmasının güvenilir olması için, işlemin bir nöroloji uzmanı tarafından yapılmasının büyük önem taşıdığını belirtti.
Kas ve Sinir Hastalıkları Merkezi (Nöromusküler Hastalıklar), Nöroloji
“Zonklayıcı”, “Baş içinde ateş topu varmış” hissi yaratan bir ağrı olan; çoğu zaman bulantı, kusma, ışığa veya sese karşı aşırı hassasiyet ile birlikte gelen migren, fazla endişeye sebep oluyor. Çünkü uzun süre aç ve susuz kalmak, uyku düzenindeki değişiklikler en önemli migren tetikleyicileri arasında yer alıyor. Ancak migrenin botoks ile tedavisi, bu hastalar için yeni bir çözüm yolu olabilir.
Migren ağrısı kontrol altına alınabilinir
110 |
Kişilerde baş ağrısı şikâyetlerini arttıran uygun tedavi yöntemi ile tüm baş ağrısı tiplerinin kontrol altına alınabileceği artık biliniyor. Örneğin; ayda 3’ten fazla atak geçiren, ağrı kesici ile tedaviye yeterli cevap alınamayan migren hastalarında atakların oluşmasını engellemeye yönelik botoks tedavisi, bu koruyucu tedavilerin arasında öne çıkıyor.
Uzun süre aç ve susuz kalmak, uyku düzenindeki değişiklikler en önemli migren tetikleyicileri arasında yer alıyor.
Kronik Baş Ağrılarında İğne Tedavisi (Gon Blokajı)
Baş ağrıları toplumda çok sık rastlanan bir rahatsızlıktır. Baş ağrısının birçok çeşidi vardır. Bunların en çok bilineni migren ve gerilim tipi baş ağrılarıdır. Baş ağrıların tedavisi, öncelikle nöroloji uzmanlarınca yapılmalıdır.
Hastalarımızın memnuniyeti yüzde 85 ile yüzde 100 arasındadır. Botoks migren tedavisinde nasıl kullanılmaya başlandı?
Yüzdeki kırışıklıkları yok etme amacı ile ‘botulinum toksini’(botoks) yaptıran migrenli hastaların baş ağrılarının azaldığının fark edilmesi, migren tedavisinde botoks kullanımının yolunu açtı. Yapılan araştırmalar 3 aydan fazla bir süre boyunca, ayda 15 ya da daha fazla gün, migren karakterinde baş ağrısı olarak tanımlanan kronik migren tedavisinde botoks uygulamasının etkili olduğu gösterdi. Bu etkinin, botoks’un sinir sonlanma bölgelerinde bazı nörotransmitterlerin salınımını engellemesi yoluyla inflamatuvar ağrıyı önlemesinden kaynaklandığı düşünülüyor.
Migren tedavisinde botoks; alın, şakaklar, ense ve boyun bölgesine uygulanıyor.
Kozmetik amaçla sadece yüz bölgesinde uygulanan botoks, migren tedavisinde bundan farklı olarak alın, şakaklar, ense ve boyun bölgelerinde belirli noktalara deri altına botulinum toksini iğne ile verilerek uygulanıyor. Çoğu durumda uygulamaların etkisi yaklaşık 3-4 ay süreceğinden, tedavinin devamı için tekrarlanması gerekiyor. Güvenilir olması için nöroloji uzmanı tarafından uygulanmalı… Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’den sonra ülkemizde de onaylanmış olan kronik migren tedavisinde botoks uygulanmasının güvenilir olması için, bir nöroloji uzmanı tarafından yapılması büyük önem taşıyor.
Kozmetik amaçla sadece yüz bölgesinde uygulanan botoks, migren tedavisinde bundan farklı olarak alın, şakaklar, ense ve boyun bölgelerinde belirli noktalara deri altına botulinum toksini iğne ile verilerek uygulanıyor 111 |
Baş ağrısı tedavisi bazen de aile hekimi, dahiliye veya beyin cerrahi uzmanları tarafından da tedavi edilebilmektedir. Çoğunlukla da ağrı kesiciler ile baş ağrısı tedavisi yapılmaktadır. Ağrı kesiciler baş ağrısının kalıcı olmasına sebep olabilmektedir. Aşırı ağrı kesici kullanımına bağlı kronik baş ağrılarına rastlanabilmektedir. İşte baş ağrısı kronikleştiği zaman tedavisi zorlaşmaktadır. Bu durumda botox ile baş ağrısı tedavisi veya iğne tedavisi(Gon blokaj) yapmak gerekli olabilmektedir. Bu, başın ve ensenin bazı noktalarına, sinirlerin çıktığı yerlere, özel bir ilaç enjeksiyonu ile yapılır. İşlem, enjekte noktalarını bilen bir nöroloji uzmanı tarafından yapıldığında başarı şansı çok yüksektir. Hastalarımızın memnuniyeti yüzde 85 ile yüzde 100 arasındadır.
Eşsiz organizasyonların adresi, Tanem Catering Modern ve kaliteli hizmet anlayışı ile sektöre ayrıcalık katan Tanem Catering, benzersiz organizasyonlara ev sahipliği yapıyor 2013 yılında faaliyete geçen Tanem Catering, özel olarak hazırlanan lezzetli mönü seçenekleriyle birçok kurumsal firmaya ve özel sektör müşterilerine hizmet veriyor. Hizmet ağını her geçen gün genişleten Tanem Catering; düğün, nişan, doğum günü, yıldönümleri, şirket yemekleri, iş toplantıları, basın tanıtımı, kokteyl gibi birçok organizasyona da ev sahipliği yapıyor.
KUSURSUZ ORGANİZASYONLARIN EV SAHİBİ
Organizasyon faaliyetleri hakkında bilgi veren Tanem Catering Yönetici Müdürü ve Gıda Mühendisi Filiz Yankutan, “Tanem Catering, kurulduğu günden bu yana 1000 metrekarelik özel olarak tasarlanmış yapısı ile Samsun’da yerleşke olarak en büyük ve düzenli tek fabrika olma özelliğini göstermektedir. Self servis restoranlardan resmi davetlere, cafe satış noktalarından konuk ağırlama ve otomatlara kadar uzanan geniş bir yelpazede üstün hizmet sunmaktayız. Ayrıca düğün, nişan, sünnet, açılış, özel bayii toplantıları, mangal ağırlıklı piknik ve açık hava organizasyonlarında da en güzel hizmeti veriyoruz. Cemiyet toplantılarında özel ve elit müzik grubumuz, ses ve sahne düzenimiz ile müşterilerimize kendini özel hissettiriyoruz. Farklı beklentiler ve özel sunumlarda oldukça iddialı olan catering firmamız; muhteşem mekan süslemeleri ve profesyonel kadrosu ile de adından sıkça bahsettirmektedir” dedi.
112 |
KOŞULSUZ MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ
Tanem Catering’in yasalarca belirtilen bir yemek üretim fabrikasında olması gereken bütün şartlara sahip olduğunu belirten Yankutan, “İşletmemizde, her ürün grubunun hazırlanması için özel hazırlık odaları ve her ürün grubunun depolanması için
de ayrı soğuk hava ve kuru gıda depoları mevcuttur. İnsanların bilmediği bir sektör olan hazır yemek sektöründe, kapılarımızı müşterilerimize sonuna kadar açarak, bu konuda ne kadar dikkatli ve kendine güvenen bir firma olduğumuzu ispat etmiş bulunmaktayız. Toplu yemek gereksinimi olan iş merkezleri, fabrikalar, okullar, hastaneler, bankalar, sanayi kuruluşları gibi kurumların ihtiyaçlarını karşılamakta, gıda konusundaki deneyimimizi müşterilerimize sunmaktayız. Bu deneyimlerle müşterilerimizin asıl ihtiyaç ve beklentilerine odaklanıp, her zaman kaliteli hizmet vererek koşulsuz müşteri memnuniyeti sağlamaktayız” şeklinde konuştu.
GÜVENLİ GIDA ÜRETİMİ
Müşterilere ve hizmet kalitesine verdikleri önemi güvence altına aldıklarını söyleyen Yankutan açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “ İşletmemiz TSE-EN-ISO 9001: 2008 Kalite Yönetim, TSEISO-EN 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi, TSE-ISO-EN 14001:2004 Çevre Yönetim Sistemi, TSE İSG OHSAS TS 18001: 2014 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi sertifikalarına sahiptir. Güvenli gıda üretiminin sağlanması amacıyla, tüm üretim süreçlerinde hammadde temininden başlayarak; menü planlama aşamasından servis aşamasına kadar olan tüm proses
basamaklarındaki uygulamaları kontrol altında tutuyoruz. Hizmet verdiğimiz tüm birimlerde çevresel etkinin azalması, atık yönetimi ve geri kazanım uygulamaları için gerekli çalışmaları yürütüyoruz. Tüm çalışanlarımıza güvenli bir çalışma ortamının sağlamak amacıyla; faaliyet alanlarının iyileştirilmesi, personele gerekli olan eğitimlerin verilmesi ve önleyici faaliyetlerin yürütülmesini sağlıyoruz."
tüm üretim süreçlerinde hammadde temininden başlayarak; menü planlama aşamasından servis aşamasına kadar olan tüm proses basamaklarındaki uygulamaları kontrol altında tutuyoruz
113 |
114 |
Ekranların sevilen oyuncusu tescilli güzel
2
006 yılında katıldığı Miss Model of Turkey yarışmasında Türkiye birincisi olan Sevil Uyar, bir yıl sonra Çılgın Dershane Kampta filmi ile beyazperdeye başrol oyuncusu olarak merhaba dedi. Birçok film ve dizide yer almanın ardından tiyatro çalışmalarına hız veren sevilen oyuncu, artık ekranlarda daha sık yer almak istediğini söylüyor. Hayalinin sitcomda tipten tipe girmek, aksiyon, macera ve polisiye filmlerinde izleyici ile buluşmak olduğunu belirten tescilli güzel Sevil Uyar, hakkında merak edilen her şeyi HaberHayat okuyucularıyla paylaştı.
115 |
Mehtap YILDIZ
HABERHAYAT: Biraz kendinizden bahseder misiniz? SEVİL UYAR: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Muhasebe Bölümü mezunuyum. 5 kız kardeşin en küçüğüyüm. Aydınlıyım, Rodoslu dedenin torunuyum. 6 yaşındayken babamı kaybettim, belki de bu yüzden ayakları yere daha sağlam basan biriyim. En büyük hayalim oyuncu olmaktı. Bu hayalimi gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. 3 yıldır evliyim. Hem ev hanımlığı hem de oyunculuğu birlikte yürütüyorum. Sevil Uyar, dürüst, alçak gönüllü, sadık, hırslı, azimli, güçlü, sevecen, sıcakkanlı, doğruluğuna inandığı her şeyde dik başlı, inatçı, inandığı her işte başarılı olmayı kendini hedef seçen, sabırlı, mütevazi biridir. Yani Sevil Uyar’ı tanımak için yaşamak lazım. HABERHAYAT: Neler yapıyorsunuz son zamanlarda? Yeni projeleriniz var mı? SEVİL UYAR: Tiyatro oyunumuz hala devam ediyor. 7 yıldır birçok tiyatro oyununda yer aldım. Tiyatro her zaman hayatımda olmalı. Çünkü tiyatro benim için aşk, adrenalin… Görüşme aşamasında olduğum, incelediğim birkaç proje var. Bu yıl da yine tiyatro oyunu teklifi aldım, fakat yeni bir oyuna başlamak istemiyorum. Çok iyi bir oyun teklifi gelirse diziyi de aksatmayacağım şekilde kabul edebilirim. Çünkü bir dizide yer almak, ekranlara dönmek istiyorum. Ayrıca kültür sanat programı sunmak ile ilgili görüşmelerim devam ediyor. Hayalini kurduğum tek kişilik bir tiyatro oyunu projem var. Oyun ile ilgili senaristle görüşmelerim sürüyor. Kısmet olursa bu hayalimi gerçekleştirmek istiyorum.
116 |
HABERHAYAT: 2006 Miss Model of Turkey birincisi olarak dikkatleri üzerinize çektiniz. Türkiye güzeli seçildiğinizde neler hissettiniz? SEVİL UYAR: O anlar unutulmaz, yaşanır. Ayaklarımın yere basmadığı, kanatlarımın havalandığı zamanlardı. 2004 yılında Miss Turkey güzellik yarışmasına katıldım ve 5. oldum. 3 yıl Neşe Erberk ajansına bağlı olarak çalıştım. 2006 yılında Miss Model Of Turkey’de 1. seçildim. Böylelikle hayallerime bir basamak daha yaklaşmıştım. 2009 yılında Nelson İmaj Modeli oldum. HABERHAYAT: Peki, oyunculuğa nasıl başladınız? Hangi projelerde yer aldınız? SEVİL UYAR: Oyunculuk her zaman hayalini kurduğum bir meslekti. Bu hayalime Miss Turkey yarışmasında derece almakla ilk adımı attım ve teklifler gelmeye başladı. Ardından Miss Model of Turkey yarışmasında 1. olduğumda, bu hayalime tamamen kavuşmuş oldum. İlk dizim Aşk Oyunu. İlk oyunculuk eğitimimi Ayla Algan’dan aldım. Daha sonraki yıllarda Meltem Cumbul "Eric Morris"taktiği ve Şahika Tekand tiyatro okulunda eğitim aldım. Hayallerime teker teker kavuşmaya başlamıştım. Şanslı olduğum dönemlerdi ve yorulmak bilmiyordum, çünkü işimi çok seviyordum. 2007 yılında hem Çılgın Dershane Kampta filminde başrolde oynadım hem Yalan Dünya’da "Gökhan Özen”le başrolü paylaştım. Ayrıca Star TV’de "Zoom"adlı magazin programını sunuyordum. Tabii bu arada reklam çekimi ve modellik de yapıyordum. Tüm bunların yanı sıra Atina, Paris, İtalya’dan ve Fashıon Look ajansından modellik teklifi almıştım. O dönem Türkiye’de yoğun çalıştığım için sadece Atina’ya gidebildim. Ama pişman değilim, çünkü o zaman kendime “Türkiye’de mi yurt dışında mı kariyer düşünüyorsun?” diye sordum ve ülkemi tercih ettim. Çünkü oyunculuk yapmak TV’de olmak istiyordum.
HABERHAYAT: Çok güzel başarılara imza attınız. Bir sırrınız var mı? SEVİL UYAR: Her zaman kendi doğrularımı, iç sesimi dinleyerek ilerlerdim ve hiç kimsenin desteği ya da torpille bir şeyler yapmadım. Şans yanımda oldu. Her zaman doğru yolda, hayalimin peşinden koştum. Hiç şaşmadım, ne ün ne şöhret ne de para beni iç sesim, karakterim ve aklımdan alıkoymadı. Kendimi ve ne istediğimi çok iyi biliyordum. Bu yüzden ilerlemem de kolay oldu. Tabii zorlu, zahmetli, yorucu bir iş ama ben çok seviyorum. HABERHAYAT: Son yıllarda tiyatro oyunlarına ağırlık verdiniz. Nasıl gidiyor? SEVİL UYAR: 7 yıldır tiyatro oyunlarında oynuyorum. "Seninle Evlenir Miyim?" oyunumuzdan ödül aldık. Bu oyuna, gazeteci arkadaşımın “Benim sevdiğim bir dostum” dediği Barbaros Uzuner’le tanıştırmasıyla başladım. Barbaros, komedi yazmayı düşünüyormuş. Beni tanıdıktan sonra Cansu karakterine yer verdi oyunda. Barbaros’la iyi ki tanışmışız, iyi ki bu rolü yazmış. Tiyatroda inanılmaz beklemeğim bir başarı elde ettim. Komedi oynamayı çok seviyorum. Şoför Şaban’dan, yaşlı kaynanaya, tiki kızdan Rus kıza kadar birçok rolde oyunculuğumu tatmin ediyorum. HABERHAYAT: İlk tiyatro oyununuzda hangi rolü canlandırmıştınız? SEVİL UYAR: İlk tiyatro oyunumun adı Engelsizsiniz. Oyunda sağır, dilsiz, görmeyen bir karakteri oynamıştım. Bu rol için engelliler okuluna gittim, işaret dilini öğrendim. Onları izledim, empati kurmaya çalıştım. Osman Bey’deki kör sokak çalgıcılarını izledim. Çünkü oyunda kör şarkıcıyı oynamıştım. İlk sahne tozunu, Erol Günaydın sahnesinde tattım. Daha sonra Bar tiyatrosunda oynadım. Tecrübe kazanmak için Old City’de “Arapsaçı” komedi oyununda yer aldım. HABERHAYAT: “Seninle Evlenir Miyim?" oyununuza ilgi nasıl? SEVİL UYAR: Oyunumuz beklediğimden fazla olumlu tepkiler alıyor. Bu da beni daha çok hırslandırıyor. Birçok şehirden oyunu sahnelememiz için talep geliyor. Takdir seyircinin, gelip izlesinler.
117 |
Her zaman doğru yolda, hayalimin peşinden koştum.
HABERHAYAT: Tiyatro oyuncusu olmayı seçerken tereddütleriniz oldu mu? SEVİL UYAR: Tiyatro zor bir sanat, seyircilerin karşısına çıkıp oynamak, ezberi unutmak, beğenilmemek gibi birçok korkum oldu. Tiyatro diziye benzemiyor. Daha zor ve cesaret istiyor. Bu yola girdim ve çok da sevdim. Bırakmaya da niyetim yok. Keşke daha önce başlasaydım. Komedi oynamak zor. Komedi oynamak için içten gelen bir yetenek olması gerekir. Sonradan öğrenilmez, karakterlerle bütünleşip, içselleşip, kendinden de bir şeyler ekleyerek doğaçlama da yapmak gerekir. HABERHAYAT: Tiyatro sizin için ne ifade ediyor? SEVİL UYAR: Tiyatro bence aşk, heyecan, adrenalin, hayatım… HABERHAYAT: İzleyicilerden oyunculuğunuzla ilgili nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? SEVİL UYAR: Oyunculuğumu çok beğeniyorlar. Hatta Barbaros’un bir arkadaşı “ Aynı konservatuvarda mı okudunuz?” diye sormuş. Kimisi de tiyatroya çok yakıştığımı ve devam etmem gerektiğini söylüyor. Gelen tepkiler çok iyi. Yıllardır tiyatrocuymuşum gibi çok iyi yorumlar ve övgüler alıyorum. Bu beni tiyatro aşkıma daha çok bağlıyor. HABERHAYAT: Bir röportajınızda artık zengin ve kötü kız rollerinden sıkıldığınızı söylediniz. Peki, nasıl bir rolde oynamayı arzuluyorsunuz? SEVİL UYAR: Komedi filmlerinde karakter oyuncusu olmak, sitcomda tipten tipe girmek, aksiyon, macera, polisiye filmlerinde psikopat ya da ajan gibi rollerde yer almak isterim. HABERHAYAT: Mesleki alanda şu anda bulunduğunuz konumu nasıl değerlendiriyorsunuz? SEVİL UYAR: Hak ettiğim yerde olmadığımı düşünüyorum. Bunda tiyatroya ağırlık verince ekrana ara vermemin de etkisinin olduğu kanaatindeyim. 10 yıldır çalışıyorum. Çok iyi rollerde oynadım. Şu an geçmişe bakınca birçok projede oynadığımı, hayallerime her anlamda kavuştuğumu düşünüyorum. Ama çok daha iyi projelerde yer almak istiyorum.
118 |
HABERHAYAT: Güzellik sırlarınız neler? SEVİL UYAR: Güzellik içten gelen bir şey. Pozitif olmaya çalışıyorum, negatif insanlardan ve stresten uzak yaşıyorum. Rutin bakımların haricinde ekstra bir şey yaptırmıyorum. Sıkı spor yapıyorum, sağlıklı besleniyorum.
HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz? SEVİL UYAR: Aşçı olmak isterdim. Çünkü yemek yapmayı çok severim. Gezgin ya da kaşif de olabilirdim. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? SEVİL UYAR: HaberHayat’a emek veren herkese, bu kadar güzel bir dergiyi okuyucu ile buluşturdukları için tebrik ediyorum. Ayrıca tüm okuyucularınıza ve beni beğenerek takip edenlere sevgilerimi iletiyorum.
SEVİL UYAR HAKKINDA...
119 |
r ………....Aşk ve guru En sevdiğim film…… …….....Nankörlük ve yalan En çok etkilendiğim şeyazları....Nane şekeri Çantamın olmazsa olm……......Kırmızı En sevdiğim renk……...............Boğa Burcum………............………....Saçlarımı siyaha çevirmek Aldığım en yeni karar kı…........Ezhel “imkansızım” En çok dinlediğim şar
Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı
KALICI
YAJI MAK LAMALAR UYGU
Kalıcı makyaj kaş, kirpik ve dudak bölgelerine oldukça sık uygulanan ama bunların dışında da pek çok bölgeye uygulanabilen bir yöntemdir.
K
alıcı makyaj uygulaması, bölgenin renk tonuna uygun pigmentlerin derinin hemen alt kısmına enjekte edilmesiyle tamamlanır.Uygulama, sürekli olarak makyajlı görünmek isteyenlerin en sık başvurduğu yöntemlerden biridir.
KALICI EYELİNER UYGULAMASI
Kalıcı makyaj uygulamalarında eyeliner makyajı çok daha dikkat ve özen isteyen bir işlemdir. Tam kirpik dibinden istenilen incelikte ve uzunlukta eyeliner uygulaması yapılır.
KAŞ İÇİN KALICI MAKYAJ
Kaşları şekilsiz, dağınık veya az olan kişilerin tercih ettiği ya da kaşları çok hızlı uzayanların kalıcı çözüm istemesi üzerine yapılan bir uygulamadır. İlk olarak ten rengi ve saç rengine uygun olan pigment belirlenir. Bu şekilde en doğal görüntü sağlanır. Uygun olan pigment uygulama iğnesi veya kalemi olarak adlandırılan cihaza alındıktan sonra işlem başlar. Kaşların çıkış önünden başlanarak son uzama noktasına kadar düzgün bir biçimde uygulanır. Kaş bitimine dek bu uygulama devam eder. Her iki kaş da birbirine eşit olduğunda, işlem iki hafta sonra yapılacak olan son uygulamaya kadar bitmiş sayılır. İki hafta sonra bu uygulamanın yeniden tekrar edilmesinin sebebi hem renk tonunun uyup uymadığını kontrol etmek hem de olası bir renk açılması varsa rengin üstünden yeniden giderek kalıcılığını sabitlemektir.
120 |
DUDAK İÇİN KALICI MAKYAJ
Dudaklara uygulanan kalıcı makyaj, kaş ve eyeliner makyajından farklı olarak daha fazla renk seçeneğine sahiptir. Dudağın doğal tonlarına yaklaşılmak istense de isteğe göre senenin trend olan ruj renklerine uygun olarak da gül kurusundan mora kadar pek çok farklı renk seçeneği uygulanabilir. Genellikle tercih edilen renkler ise gülkurusu, pembe alt tonlu nude renkler ve kırmızıdır. Dudak çizgisinden başlanarak dudak iç kısımlarına kadar devam eden bu makyaj uygulaması aynı zamanda dudağa dolgunluk da kazandırmaktadır.
Kalıcı eyeliner makyajında istenilen her renk uygulanabilmektedir. Genellikle siyah renk tercih edilse de kahverengi ve lacivert eyeliner da tercih edilen diğer renkler arasındadır. Kalıcı eyeliner makyajı, makyaja yeni başlayan ve eyeliner sürmekte zorluk çeken kişiler için de oldukça pratiktir.
KALICI MAKYAJI KİM YAPABİLİR?
Kalıcı makyaj uygulamaları, uygun ortamlarda tercihen steril güzellik salonları gibi işletmelerde ve yetkin kişiler tarafından yapılmalıdır. Sertifikalı kalıcı makyaj kurslarından gereken belgelere sahip kişiler tarafından yapılması gerektiği gibi, uygulayacak kişinin estetik ve güzellik anlayışı, simetri algısı ve el becerisi de oldukça önem taşımaktadır.
KALICI MAKYAJDAN SONRA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Kalıcı makyajın başarısı, yapacak kişinin becerilerine bağlı olduğu kadar, uygulama sonrası gereken bakımın düzenli ve doğru şekilde yapılmasıyla da doğrudan ilişkilidir. Örneğin; en sık yapılan kalıcı makyaj uygulaması olan kaş kontörü uygulamasından hemen sonra, birtakım yara kremleri ve nemlendirici özellikli kremlerle, makyaj uygulaması yapılan bölge sürekli olarak ortalama olarak 4-5 gün boyunca nemli tutulmalı.
121 |
STEAK!
HOUSE
e m ş i P Et i r e l e c e r e D
Doğan ÜYÜK
Son dönemlerde sektörde oldukça popüler olan konulardan birisi de et pişme dereceleri. Yurt dışında oldukça yaygın olan etin pişkinliğinin kişinin isteğine göre ayarlanması, ülkemizde son yıllarda uygulanmaya başladı. Böylece az pişkin et seven kişi pembemsi ve sulu bir et yiyebilirken, çok pişmiş et seven kişi de arzu ettiği ete ulaşabiliyor.
Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi
Etlerin doğru miktarda pişirilmesi, etin kalitesi kadar önemli bir aşamadır.
122 |
Etlerin pişkinliği ne olursa olsun, mutlaka yüksek ısıda mühürleyip lezzetini içine hapsediyoruz. Etler istenilen oranda pişirildikten sonra, etlerin içindeki suyun etin içine homojen olarak dağılması için, birkaç dakika sıcak dinlendirmede bekletip ardından servis ediyoruz.
!
Genel olarak et pişirme derecelerini beş bölüme ayırıyoruz. Az pişmiş etten iyi pişmişe doğru derecelendiriyoruz. Az pişkin ette dış kısmında pembesi içeri doğru kırmızı et görüntüsü olurken, lezzeti ve suyu tamamen içinde saklı kalıyor. Pişkin ette ise etin dokusu kaybolarak suyunu ve lezzetini bir nebze kaybediyor. Bizim misafirlerimize önerimiz etin orta pişkin olması oluyor. Orta seviyede hem etin pişkinliği ideal seviyeye geliyor hem de suyu ve lezzeti etin içinde kalıyor.
Az orta pişmiş et: Et, mühürleme işleminin ardından birkaç dakika daha pişirilip dinlendirmeye alınır. Pembemsi bir görünümdedir. Oldukça yumuşak ve lezzetlidir. Orta pişmiş et: Et mühürleme işleminin ardından orta derece ateşte yaklaşık beş dakika daha pişirilir. İç kısmı pembemsi dış kısımlara doğru hafif kahverengi bir renk alır. Sulu ve yumuşak kalır. Orta iyi pişmiş et: Et, mühürleme işleminin ardından kısık ateşte yaklaşık sekiz dakika daha pişirilip servis edilir. Et ve dış kısmı kahverengidir. Suyu bir miktar içinde kalır. İyi pişmiş et: Et, mühürleme işleminin ardından on dakikadan uzun bir süre daha pişirilmeye devam eder. Etin içinde hiçbir pembelik kalmaz. İçindeki suyunu kaybeder.
Tomahawk Steak
Dananın antrikot ve döş kısmının bulunduğu birleşimden elde edilen birinci sınıf etten yapılır. Ülkemizde otoman steak olarak da bilinen bu yemeğimiz oldukça rağbet görmektedir. Etlerimizi uzun süre ıslak marinede dinlendirip yumuşaması ve lezzetini içinde tutmasını sağlıyoruz. Etimizin kalitesi ve lezzetinin dışında bu ürünü diğerlerinden ayıran özelliklerinden birisi de sunumudur. 600650 gram ağırlığında olan bu eti yüksek ateşte mühürme işleminin ardından mutfak şefimiz eşliğinde flambe arabası ile masa başında, misafirlerimizin arzusu doğrultusu pişirip alevlerle görsel şölene dönüştürüyoruz. Etimizin yanında kaşarlı patlıcan, ızgara patates, kaşarlı mantar, kapya biber ve garnitürlerimizle sunumuzu tamamlayıp, değerli misafirlerimize sunuyoruz.
123 |
Az pişmiş et: Et, kısa süreli mühürleme ile pişirilip ardından dinlendirmeye alınır. Etin içi kanlı, dış yüzeye doğru pembesi bir görünüm alır. Etin içi yumuşak ve sulu kalır.
Başarılı oyuncu Kimya Gökçe Aytaç
M
edcezir dizisi ile oyunculuk kariyerine adım atan Kimya Gökçe Aytaç, Rüzgarın Kalbi, Kertenkele, Böyle Bitmesin, Zeyrek ile Çeyrek, Kariyer, Vezir Parmağı, İdeal Koca, Sevgili Karım gibi birçok dizi, sinema filmi ve tiyatro oyununda yer aldı. Son dönemlerin ilgi ile izlenen dizisi Ufak Tefek Cinayetler’de Sude karakterine hayat veren başarılı oyuncunun oyunculuk serüveni ile başlayan söyleşimiz hayvan sevgisine kadar uzandı. Mehtap YILDIZ
HABERHAYAT: Biraz kendinizden bahseder misiniz? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: 1990 doğumluyum, eğitimci bir ailenin küçük kızıyım. Babam matematik öğretmeni, annem okul müdürü, ablam ise bir üniversitede film tasarımı bölümünde öğretim üyesi. Böyle bir aile tablosunda, oyunculuğa gönül kaptırmış biri Kimya Gökçe Aytaç. Hayvanlara, doğaya, yaşamına dahil olan tüm güzelliklere aşık, hayatın pozitif tarafında var olmaya ve bunu yaymaya çalışan biriyim.
124 |
HABERHAYAT: Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: İzlediğim her şeyi taklit etme güdüm, çocukluğumdan beri oyun aracımdı. İlerleyen zamanda bu başka bir hal aldı. Büyüdükçe, oyunculuğun derinliğini fark etmeye başladım ve oyunculuğa daha da aşık oldum. Bir karakteri anlamak, kendini onunla bütünleştirmek, o karaktere bürünmek, hayattaki birçok şeyi farklı taraflarından gözlemlememi sağladı. Kendimi bildim bileli oyunculuk hayatımdaydı. Çocukken tiyatrolarda yer aldım. İlk dizi deneyimim çok erken yaşlarda başladı. Lise yılarında bile oyuncu olacağımı bilerek yoluma devam etmiştim.
HABERHAYAT: Şu an Ufak Tefek Cinayetlerde rol alıyorsunuz. Nasıl gidiyor dizi? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Ufak Tefek Cinayetler’e konuk oyuncu olarak dahil olmuştum. O sırada diğer dizi görüşmelerimiz devam ediyordu. Sonrasında Ufak Tefek Cinayetler’e devam kararı alındı. Canlandırdığım Sude karakterinin çok yoğunluğu olmasa da bu dizi benim için senaryosu, kadrosu ve ekibi gereği çok önemli bir yere sahip. İzleyenler de takdir edecektir ki çok kaliteli bir iş. Dizideki ekiple 20 Dakika ve Medcezir’den sonra üçüncü projem oldu. Dizi çok güzel gidiyor, izleyici tarafından sevildi. HABERHAYAT: Oyunculuk sektörüne yeni adım atan gençlere neler tavsiye edersiniz? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Kesinlikle kolay bir sektör değil. Bir yere gelebilmek, gerçekten bir şeyler öğrenmek için çok çaba gerekiyor. Eğitim çok önemli. Konservatuvar eğitimi almadım ancak bu işe gönlümü kaptırdığımdan beri eğitim almaya başladım. Tek bir yerden değil, farklı yerlerden farklı ekollerden eğitim aldım. Bence bu çok önemli. Tek bir ekole ya da metoda bağlı kalmadan her şeyi öğrenmek, size uygun olan yolu benimsemek gerektiğine inanıyorum. Ve hiçbir zaman “Ben oyuncu oldum” dememek gerekiyor. Çünkü bu öğrenmenin bitmediği andır.
Gün geçtikçe kötülüğün çoğaldığı bu dünyada hayvanlar ve çocuklar için, dünyayı daha güzel hale getirmek uğraşımız olmalı. Birkaç enstrümanım var. Çalmayı bilmesem de boş zamanlarda kendi kendime öğrenmeye çalışırım. Yetişkin oyuncaklarım onlar diyebilirim.
HABERHAYAT: Hayvanlarla ilgili yönünüz... KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Ailemin anlattığı, hatırlamadığım yaşlarıma dair bazı hikayeler var. O zamanlardan belliymiş, hayvanlara bu kadar düşkün olacağım. Çocukların girmeye korktuğu evlerin ya da balkonların altlarına girip, mahsur kalan hayvanları kurtarırmışım. Çocukluk arkadaşlarım sosyal medyadan, “Hep okula farklı cinste hayvanlar getirirdin. Hayvanları bu kadar çok sevip ilgileneceğin o zamanlardan belliydi” diye mesaj atıyorlar. Şu an 3 kedim, 1 köpeğim var. Biraz daha gücüm olduğunda, sokak hayvanları için çok fazla şeyler yapmak istiyorum. Gün geçtikçe kötülüğün çoğaldığı bu dünyada hayvanlar ve çocuklar için, dünyayı daha güzel hale getirmek uğraşımız olmalı. HABERHAYAT: Güzellik sırlarınız neler? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: “Ne yerseniz osunuzdur” diye bir söz vardır. En önemsediğim konu bu sanırım. Fast food’tan uzak dururum, salata bağımlısıyım. Sağlıklı yemekler yemek gerekir ama uykunun ve sporun da sağlık açısından değeri tartışılmazdır. Makyaj yapmayı çok sevmem, yapmam gerektiğinde naturel haliyle yaparım. Eğer düzgün yaşıyorsan o tüm haline yansır. Modayı çok takip etmem. Yakışmayan, postürüme uymayan bir kıyafeti moda diye giymem. Kendi modamı kendim yaratırım. Tam bir kova burcuyum. HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Çocukluktan beri, oyunculuktan sonra istediğim ikinci meslek veterinerlikti. Hayvanların acısına derman olmak isterdim. İletişim konusunda yetenekli olduğuma inanıyorum. İletişim temelli işlerde de başarılı olabilirim. Şu an oyunculukla birlikte, organizasyon işlerini de zevkle yürütüyorum.
HABERHAYAT: Bu zamana kadar aldığın en önemli tavsiye nedir? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Birinden aldığım değil de uyurken bilinçaltımın kendi kendine söylediği bir sözle uyandım ve mottom oldu. Bu söz, “Önemli olan yolun nereye gittiği değil, önemli olan yolda olmak”tır. HABERHAYAT: Oyunculuk kariyerindeki hedefleriniz neler? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Hedeflerimin bir sınırı yok çünkü bu sonu olan bir yol değil. Her zaman bir şeyler öğreneceğiniz, öğrenmenin bitmediği bir yol. Hedefim gerçekten iyi bir oyuncu olmak ve hayat verdiğim karakterleri bana özgü bir şekilde sunabilmek. HABERHAYAT: Son olarak HaberHayat okuyucularına ve hayranlarınıza neler söylemek istersiniz? KİMYA GÖKÇE AYTAÇ: Öncelikle HaberHayat’ta emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Herkese sevgilerimi gönderiyorum. Yeni yılın sağlık, huzur ve barış dolu bir yıl olmasını diliyorum.
125 |
HABERHAYAT: Boş zamanlarını nasıl geçirirsiniz? KİMYA GÖKÇEK AYTAÇ: Her zaman yapacak çok işim oluyor. Boş zamanım var, diyemem ama kendime ayırdığım zamanlarda okumayı, araştırmayı ve öğrenmeyi seven, idealist bir yapım var. Bir şeyler yazmayı çizmeyi severim.
Meral KIVIRCI Kurumsal İletişim Müdürü
Kadın ve Demokrasi Derneği ( KADEM )Samsun Temsilcisi
İletişim Projeleri Sektörleri Güçlendiriyor İtibar… Büyülü bir kelime… İş dünyası için önemli bir açılım… Kuruluşlar için her şeyin temeli bir olgu… Bireyler için de en az kuruluşlar kadar önemli bir nitelik… Zaten kuruluşları da yönetenler bireyler değil mi? İtibar, hedef kitleler ve sosyal paydaşlar nezdinde yaratılan algıyı oluşturuyor. Yöneticiler bilmelidir ki, bir şirket sağladığı pozitif itibar sayesinde, müşterilerinin, çalışanlarının, hizmet sağlayıcılarının ve yatırımcılarının birinci tercihi haline gelir. Kuruluşların devamlılığı ve karlılığı, birkaç kaynaktan aldığı desteğe dayanır. Bu kaynaklar; çalışanlar, müşteriler, yatırımcılar ve toplum. Kısaca; - Kişiler şirkete katılmak ve çalışmak için ikna olmalıdırlar. - Müşteriler şirketin sağladığı hizmeti almayı istemeliler. - Yatırımcılar kredi sağlamak için cesaretlendirilmeliler. - Toplum şirketi kabullenmelidir. Bir şirketin sağladığı itibar; karlılığını ve nakit akışını arttırır, rekabet karşısında bir bariyer görevi görür ve de krizlere karşı koruyucu kalkan olur. İtibarı Nasıl Yöneteceğiz? İtibar yönetmenin bazı aşamaları var. Ayrıcalık / Farklılık: Şirketler kaynak sağlayıcıların akıllarında ayrıcalıklı bir yer edinmelidir. Odaklanmak: Şirketler ana bir temaya odaklandıklarında daha kolay gelişir. Bu nedenle iletişiminizin odak noktası olacak bir fikir seçin. Tutarlılık: Şirketler iletişim aktivitelerinde ve iş aksiyonlarında tutarlı davranmalılar. Kurum Kimliği: Özgünlük, şirketlerin kuvvetli itibar yaratmalarını sağlar. Reklam ve halkla ilişkiler, kurum kimliği ile aynı çizgide olmalıdır. Şirketler iş prensiplerini, ana amaçlarını ve destekledikleri değerleri tanımlamalıdır. Şeffaflık: Şirketler ticari işlerinde sağladıkları şeffaflık sayesinde daha güçlü itibar sağlayabilir. Şeffaflık iletişim gerektirir. İyi itibar, bir tehdit veya acil durumda kısaca kriz karşısında, şirkete krizi kontrol altına alabilmesi için önemli bir zaman ve avantaj kazandırır. Kuruluşlar için en önemli yanı da bu olsa gerek. Çünkü kriz zamanları sıkıntılı zamanlardır. Böyle olunca, itibar endeksinin üstüne oturarak, krizi yönetmek çok büyük avantaj sağlamaktadır. İtibarı yüksek bir kurumun sözcüsü, her zaman daha avantajlı konumdadır. Ama bu avantajı yakalamak da kendiliğinden olmuyor.
Yıllar boyu yapılan iletişim yatırımları, krizdeki sıkıntılı dönemleri rahat atlatılabilecek ortamı hazırlıyor. Kriz dönemlerinde, medya karşısına çıkan sözcünün sahip olması gereken bireysel nitelikleri de oldukça önemli. Güvenilir Olma: Bunun anlamı, doğru konuşmak için danışabileceği bir arka planı veya mevkisinin olması, ağırlığını ima eden görünüşünün olması ve bu iki unsuru destekleyecek iletişim kabiliyeti. Şeffaflık: Sözcüler kesinlikle açık konuşmalıdır. Pratik bilgiler ve doğru hareketlerle güven tazelenir. Vücut Dili: Kriz zamanında güçlü vücut dilinin prensibi, keskin olarak hedefe odaklanmaktan gelir. Duruş, güçlü göz teması ve pozitif jestler, doğru ve güvenli iletişim, temel niteliklerdir. Çevre: Vücut dilinin prensibi çevresini kontrol ederek doğru mesajla iletişime geçeceğini garanti etmek için çabalamak. Kişisel Stil: En etkili sözcülerin kişiliklerin stillerini ve karizmalarını gösteren kişilerin olduğu açıktır. Kriz gösterisi için doğru zaman değildir, ama etkili sözcü daha kolay hatırlanır, bu da iyi bir şey. İnternet ve sosyal medya, başarılı kriz iletişiminde her geçen gün giderek artan bir rol oynuyor. Yöneticiler itibar konusuna her geçen gün daha fazla önem vermeye başlıyorlar. İletişim çalışmalarının son noktası itibarı oluşturuyor, ama bu çalışmalar da yıllar boyu sürebiliyor. Sektörlerin İletişim Yatırımları Şirketlerin bireysel itibarları kadar, içinde bulundukları sektörlerin itibarları da en az şirketler kadar önem taşıyor. Bu nedenle de sektör örgütleri var. Kurumların bütününü ilgilendiren konularda ve sektörün tamamını içeren durumlarda, sektörel hareket etmek, sektör örgütünün etrafında birleşmek hatta kenetlenmek kuruluşlara güç veriyor. Temel standartların oluşumunu sağlıyor. Toplu hareket etmenin, sektörün gücünü diğer sektörlere, kamuoyuna hatta yönetimlere anlatabilmek, sektörün ilerlemesini sağlıyor. İletişim Projeleri Sektörleri Güçlendiriyor İletişim, her sektörü ilgilendiriyor. İletişime önem vermeyen sektörler, aslında rekabette de geri kalıyor. Bütün sektörlerin, iletişime dönük çalışmalarını, kendi sektörleri içinde paylaşmaya ve sektör dışına aktarmaya ihtiyacı var. Böyle olunca, sektörlerinin gelişimi ve ülke ekonomisinden daha büyük pay almaları, yatırıma yönelmeleri ve istihdam güçleri daha da artacaktır. Bütün beklentimiz, iş dünyasındaki bütün yöneticilerin iletişim faaliyetlerine yatırım yapmaları. Yöneticiler bilmeli ki, iletişim hem kendi kişisel kariyerleri hem de kuruluşlarının gelecek tasarımı için önemli bir fırsat. Bu fırsat ipini göğüslemek yöneticilere düşüyor.
127 |
Sinüzit Kış Boyu Kabus Olmasın Sinüzit yüz kemiklerinin içerisindeki boşlukların iltihaplı doku ile dolmasından ortaya çıkan hastalıktır. Burun tıkanıklığı, sarı-yeşil renkte burun akıntısı, geniz akıntısı, baş ağrısı ve koku almada güçlük ile kendisini göstermektedir. Medicana Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Suat Albayrak sinüzit belirtileri, tedavisi ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.
Sinüzit Nasıl Oluşur ?
128 |
Sinüsler; burun çevresindeki kemiklerin içerisinde yer alan hava boşlukları olarak tanımlanır. İnsanda beş çift sinüs mevcuttur. Bunlar; •Yanak sinüsleri (maksiler sinüsler), •Alın sinüsleri (frontal sinüsler), •Gözler arasındaki sinüsler (ön ve arka etmoid sinüsler) •Geniz bölgesindeki sinüsler (sfenoid sinüsler) Bebek ve çocuklarda sinüslerin, erişkinlerdeki görünümü alması, havalanarak gelişmesi 12-14 yaşlarında büyük ölçüde tamamlanmaktadır. Ancak son şeklini almaları 22-24 yaşlarında olur. Sinüsler normal salgı (mukus) oluşturan burun, sisteminin bir parçasıdır. Normal olarak burun ve sinüsler günde yaklaşık olarak yarım litre mukus salgılar. Üretilen mukus burun örtüsü (mukoza) üzerinde hareket ederek toz parçacıklarını, bakterileri ve diğer havayla taşınan partikülleri süpürür ve yıkarlar. Daha sonra bu mukus geriye boğaza süzülür ve yutulur. İçindeki parçacıklar ve bakteriler mide asidi tarafından parçalanır. Birçok insan bunun farkında değildir çünkü normal bir vücut fonksiyonudur. Sinüzit; burun etrafına yerleşmiş sinüsleri döşeyen mukozanın iltihabını belirten genel bir tanımdır. Sadece sinüs mukozasının tutulup burun mukozasının etkilenmediği bir durum söz konusu olamayacağı için günümüzde sinüzit terimi yerine “ rinosinüzit” terimi kullanılmaktadır. Genel olarak sinüzitler, döşeyici mukozanın ürettiği mukusun (sümük) buruna boşaltılamaması sonucu oluşur. Buna neden olan üç temel faktör bulunmaktadır. •Sinüslerin buruna boşalma kanallarının (ostium) tıkanması, •Mukusu sinüsler içinde aktif olarak ostiumlara taşıyan sisteminin (muko silier aktivite) bozulması, •Mukus içeriğinin ya da kıvamının değişmesi. Bu faktörlerden bir ya da fazlasının mevcudiyetinde sinüslerde biriken mukus içinde bakterilerin çoğalması sinüzite neden olmaktadır. Sinüzit genellikle aşağıdaki gibi sınıflandırılır: •Akut sinüzit •Kronik sinüzit •Subakut sinüzit •Rekürren( tekrarlayan) akut sinüzit •Kronik sinüzitin akut alevlenmesi
Islak Saç Sinüzite Neden Olur Mu?
Genel olarak sinüzit belirtileri bu şekilde tanımlanabilir; •Geceleri veya sabaha karşı ortaya çıkan inatçı öksürük, •Sarı-yeşil renkli koyu kıvamlı burun akıntısı, •Göz çevresinde basınç hissi, •Nefeste kötü koku, koku alma bozukluğu, mide bulantısı ve/veya kusma, •10-14 günden fazla süren soğuk algınlığı (nezle/grip), bazen hafif ateş yükselmesi, •Burun tıkanıklığı ve horlama, •Geniz akıntısı ile birlikte bazen boğazda yanma, •Davranış değişiklikleri, •Uzun süre geçmeyen baş ağrısı
Sinüzit Baş Ağrısı
Sinüzitin belirtileri kişiden kişiye değişir. Genelde insanlar başı veya yüzü ağrıdığında sinüzit olduğunu düşünürler, oysa sinüzit kendisini ağrı ile çok az fark ettirir. Sinüzitte ağrı oranı yüzde 5 civarında seyreder. Sinüzitte daha ön planda olan şikâyetler, burun tıkanıklığı, sesteki bozulma, yüzde dolgunluk hissi ve burun akıntısı olarak biliniyor.
Sinüzit Nedenleri
Sinüzitin pek çok farklı nedeni olmakla birlikte en sık görülen nedenleri şöyledir; •Viral üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) : Sinüzitin en sık nedenidir. Nazal mukozanın viral enfeksiyona bağlı ödem ve inflamasyonu ile sinüs boşalma kanallarının tıkanması, aynı zamanda üretilen mukusun ostiumları tıkayacak şekilde koyu kıvamlı olması sinüsler içinde salgı birikimi ve oksijenlenmede bozulmaya neden olur. Bu aşamayı takiben ikincil bakteriyel çoğalma ile sinüzit oluşur. •Alerjiye bağlı sinüs ostiumlarını tıkayan mukoza ödemi ikinci önemli sinüzit nedenidir. •Burun içi eğrilikler (septum deviasyonu), •Polipler, •Burun eti büyümeleri (konka hipertrofileri) gibi sinüs boşalma kanallarını daraltan ya da tıkayan anatomik patolojiler •Özellikle çocuklarda görülen büyümüş geniz etleri •Yüzme veya uçak yolculuğu esnasında oluşan basınç değişiklikleri ostiumların kapanmasına yol açar. Sinüzit, hipertansiyon ve romatizmadan daha fazla görülmekle birlikte yaşam kalitesini şeker hastalığı ve kalp hastalıklarından daha fazla bozmaktadır. Yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da olumsuz etkileri vardır. Sinüzit; burun tıkanıklığı, alın bölgesinde ağrı, halsizlik ve yorgunluk, gece ağzı açarak uyuma, horlama gibi sorunların yanı sıra mide, bağırsak ve akciğer sorunlarına da zemin hazırlıyor. Bu nedenle sinüzite neden olan etkenler ve sinüzit mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Islak saç ile dışarı çıkmanın ya da duş sonrası saçları kurutmamanın sinüzite neden olup olmayacağı halk arasında en sık merak edilen konulardan biridir. Burnunda alerjisi veya polipleri olan veya alerjiye bağlı burun etleri büyüyen kişiler ıslak saçla dışarı çıktığında bu kişinin burun mukozası sıcak-soğuk değişimi esnasında alerjik olarak şişeceğinden ve sinüslerin delikleri kolayca kapanacağından sinüzit olma riskleri artar. Bu bilgi, kişinin saçını kestireceği, kısa saçla bu riski ortadan kaldıracağı anlamına gelmez. Bu, sıcak-soğuk değişimi ile ilgili bir problemdir ve herkeste görülebilir fakat genel olarak burunda bunu kolaylaştırabilecek bir yatkınlık veya hastalık varsa daha sık karşılaşılır.
Halk arasında baş ağrısının en önemli nedenlerinden biri de sinüzit olarak bilinmektedir. Sinüzit oldukça şiddetli ve hayat kalitesini etkileyen bir ağrıya neden olabilir. Burun çevresindeki hava dolu boşluklar olan sinüslerden köken alan baş ağrısı nedenleri kısaca; •Mukozal temas yüzeyleri ve vuran ağrılar •Havalanma yetersizliği sonucu oksijensizlik veya negatif basınç •İltihabi dokuların(polip) çevre dokulara basıncı sonucu ortaya çıkanlar şeklinde sıralanabilir. Birçok sinüs hastalıklarında birden fazla sinüsün hasta olması doğaldır. Dolayısı ile ortaya çıkan şikayetler, bir ve birden fazla sinüsün oluşturduğu bir bütün olacaktır. Bunun yanı sıra yansıyan ağrı fenomeni de işe karışır. Yanak bölgesi sinüslerinde ağrı, sinüs bölgesinden üst dişlere doğru ilerler. Ağrı bazen elmacık kemiği, geniz ve alın bölgesinde duyulur. Kronik sinüzitlerde ağrı, genel kanının aksine daha az rastlanan bir belirtidir. Yanak sinüsünün habis tümörlerinde ağrı ancak ileri devredeki bir şikayet olabilir. Yanak sinüslerinin kistleri de ağrı nedenidir. Kistler büyüyüp sinüsün içini kapladığında özellikle sinüs ağızlarına yaptıkları baskı ile ağrı nedeni olurlar. Ağrı genellikle şiddetli olup yanak bölgesinden taşarak alın sınırlara kadar dayanır. Gözyaşı salgısında artma ve burun tıkanıklığı vardır. Burun kökü sinüslerinin akut enfeksiyonlarında aynı taraf burun kökü ve gözler arkasında ağrı vardır. Nadiren tek başına bulunur. Genellikle yanak ve alın sinüziti beraberinde pansinüzit şeklinde mevcuttur. Osteoma denilen selim tümörleri de başlangıçtan itibaren ağrı yapmaları ile tanınır. Alın ağrılarında genellikle alın bölgesi sinüzitleri çok sorumlu tutulur. Halbuki alın sinüsü ağzının anatomik özelliğinden dolayı boşalmasının kolay olması, alın bölgesi sinüzitlerinde ağrının çok olmamasını sağlar. Burun sinüsleri arasında özellikleri yönünden en az tartışması yapılmakla beraber,
hala klinik bulguları yönünden hakkında son söz söylenmemiş olanı kafa tabanı sinüsleridir. Birçok şikayet ve hastalık hala kafa tabanı sinüzitlerinin sorumluluğuna sığınmaktadır. Akut enfeksiyonunda kafa arkası baş ağrısı, alın ve iki taraflı şakak ağrısı, omuza, dişlere, damağa ve buruna yayılan ağrı, ense sertliği, geniz arkası ağrısı, unutkanlık ve dalgınlık görülebilir. Sinüs içerisinde bulunan hava teorik olarak dışarıda bulunan hava ile aynı atmosferik basınçtadır ve basıncın dengelenmesi, sinüs ağızlarının normal geçirgenlikleri ile ilişkilidir. Bu ilişkinin bozulması sinüsteki hava basıncının dış ortama göre fazla ya da eksiklik göstermesi gibi bir oluşuma neden olur. Bunun pratik sonucu bir ağrının ortaya çıkmasıdır. Özellikle sinüs içindeki hava basıncının azalması ile beraber olan “vakum sinüzit” ve “vakum baş ağrısı” adı verilen bir oluşumdan söz edilmektedir. Bu durum; ya sinüs ağzının herhangi bir nedenle tıkanması ve içindeki gazların mukoza tarafından emilmesi sonucu olarak ya da dış atmosferik basınç değişikliklerine uyum sağlamaması sonucu olabilir. Sinüs ağzının iltihabi, alerjik ve tümöral oluşumlar sonucu tıkanması ve hava geçirgenliğine mani olması ile açıklanmaktadır. Sinüs ağzının açılması ağrıyı ortadan kaldırır.
Sinüzit Tedavisi
Sinüzit doğru tedavi edilmediğinde kronik farenjit, kronik gastrit, reflü, göz çevresi enfeksiyon ve apseleri, menenjit, beyin apsesi gibi çok ciddi hastalıklara neden olabilir. Sinüzit tanısı kulak burun boğaz muayenesi ve endoskopik muayene, direkt grafi ve sinüs tomogrofisi yöntemleri ile konulur. “Akut”, “Subakut” ve “Kronik” olarak sınıflandırılan hastalıkta; akut sinüzitler yaklaşık 4 hafta sürer. İlaç tedavisiyle ya da kendiliğinden geçer. Subakut sinüzit bir geçiş evresidir. Bu evrede akut sinüzit iyileşmemiş; kronik sinüzit ise tam olarak oluşmamıştır. Kronik sinüzit ise yaklaşık 3 aydan uzun sürmektedir. Öncelikle antibiyotik tedavisi uygulanır. Eğer sinüzit kronikleşmişse yani ilaç ile tedavi edilemiyorsa sinüzit ameliyatı gündeme gelebilir.Kronik sinüzit hastalarına “Endoskopik Sinüs Cerrahisi” ya da uygun görülen hastalarda “Balon Sinoplasti Cerrahi” yöntemi uygulanabilmektedir. Endoskopik sinüs ameliyatında sinüslerin doğal kanallarını tıkayan polip veya diğer anatomik bozukluklar düzeltilerek sinüslerin kanalları açılmaktadır. Fakat bu yöntem daha uzun iyileşme dönemi gerektirir. Komplikasyon riski açısından dikkatli ve özenli yapılması gereken bir ameliyattır. Balon sinoplasti daha güncel bir yöntemdir sadece yüz, alın ve geniz bölgesindeki sinüslere uygulanmaktadır. Hastanın bu yöntem için uygunluğu doktor tarafından belirlenmelidir. Bu tedavi ile hasta aynı gün taburcu edilmekte, ertesi gün işine dönebilmekte ve hastanın doğal anatomik yapısı bozulmamaktadır.
129 |
Sinüzit Belirtileri
Çocuklarda Sinüzit Tedavisi
Çocuk sinüzitlerinde sinüslere yönelik ameliyat gerektiren durumlar, ilaç tedavisine dirençli olan vakalardır. Sinüzit nedeniyle göz etrafında oluşan iltihaplanma tedavisinde de ameliyat önemli bir seçenektir. Kronik sinüzit ile birlikte geniz eti olan veya sık bademcik enfeksiyonu geçiren çocuklarda, geniz eti ve gerektiğinde bademciklerin alınması tek başına kronik sinüziti tedavi edecek bir yöntem değildir, buna yardımcı bir tedavi de uygulanmalıdır. Uygun zamanda verilen ilaç tedavisi ile gereken durumlarda yapılan geniz eti ve bademcik ameliyatlarına rağmen iyileşmeyen kronik sinüzitlerde tercih endoskopik sinüs ameliyatıdır. Bu ameliyattaki en önemli amaç, sinüs ağızlarının açılmasını sağlamak ve sinüslerin içini temizlemek olmalıdır. Eğer çocuğa uygun en önemli tedavi seçeneği ameliyat ise bu vakit kaybedilmeden yapılmalıdır.
Sinüzitten Korunma Yolları
Tedavi edilse de tekrarlayabilen bir hastalık olan sinüzitin oluşumunun nasıl engellenebileceğini bilmek büyük önem taşır. Sinüzitten korunmak için bu tavsiyelere uyulması önerilmektedir; •Gribal enfeksiyon mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmelidir. •Enfeksiyon süresince burun daima açık tutulmalıdır. Bunun için okyanus sularını kullanmak ya da denize girmek sinüslerin boşalması açısından yararlıdır.
Evde bir su bardağının içine bir çay kaşığı tuz, yarım çay kaşığı karbonat karıştırılarak hazırlanan sıvı ile burun içi yıkanabilir. Bunlar gribal enfeksiyonlarda sinüslerin dolmasını engelleyecektir. Burnu açık tutmak için ayrıca mentollü, okaliptus buharı yapılabilir. •Dışarı, ıslak saçla çıkmamaya önem verilmelidir. •Direkt rüzgara maruz kalınmamalıdır. •Alerji tedavisi ihmal edilmemelidir. •Burun kemik eğrilikleri, burun etlerinin büyüklük ve şişliği tedavi edilerek ortadan kaldırılmalıdır.
Sinüzit Hastalığında Bilinen Yanlışlar!
Halk arasında sinüzite iyi geleceği düşünülen bazı yöntemler hayati birtakım sonuçlara neden olabilir. Sinüzite iyi geldiği düşünülen bazı doğal tedaviler, bitkisel tedaviler çok riskli olabilir. Sinüzite iyi geldiği düşünülen bitkiler buruna sıkılmamalı. Aksi taktirde kullanılan bitki, burnun arkasından alt solunum yoluna doğru akarsa bir gırtlak ödemine neden olarak hastanın hayatını kaybetmesine sebep olabilir. Burun süratli sümkürülmemeli, çok şiddetli sümkürmelerde burundaki enfeksiyon kulağa gidebilir. Bu durum ise orta kulak iltihabı ile sonuçlanabilir
Tedavi Edilmeyen Sinüzit Ciddi Sonuçlar Doğurabilir
130 |
Bu durumda sorun kronikleşebiliyor ve istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin sinüs enfeksiyonunun çevreye yayılması sonucu menenjit, beyin apsesi veya görme kaybı oluşması gibi! Oysa ki sinüsteki enfeksiyonlar çevre yapılara yayıldığı takdirde ciddi tablolara yol açabiliyor.“ Sinüs boşluklarının çevresinde, göz ve beyin yer alıyor. Dolayısıyla sinüs enfeksiyonu çevreye yayıldığında yüz kemiklerinde osteit denilen iltihaplanmalara, göze yayıldığında körlüğe kadar giden durumlara ve beyne yayıldığında menenjitten beyin apsesine kadar birçok ciddi soruna neden olabiliyor. Dolayısıyla sinüzit problemi olan hastaların mutlaka bir doktora başvurmaları ve tedavilerini aksatmamaları çok önemli.
131 |
Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı
ÇOCUK VE ERGENLERDE OBEZİTEYE PSİKİYATRİK YAKLAŞIM
Obezite Bir Ruh Sağlığı Problemi Midir?
Sıkıntı oluşturan ve kişisel işlevleri bozan, klinik olarak gözlenebilir bir grup semptom veya davranış ‘Ruh Sağlığı Bozukluğu’ olarak tanımlanabilir. Obez birey, fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı olabiliyor. Obezitede depresyon genellikle damgalanma-etiketlenme sonucu oluşmaktadır. Obezitede saptanabilir türde işlev bozukluğuna işaret eden ruhsal bozukluk davranışları olmayabilir. Obezite hastalarındaki her davranış, ruhsal veya bilişsel (mental kapasite) bozuklukla ilişkili değildir. Diğer taraftan psikiyatrik hastalıklarla obezitenin yüksek oranda komorbidite göstermesi, obezite psikiyatrik hastalıkların seyrini ve tedaviye cevabını olumsuz yönde etkilemesi, obezite ve psikiyatrik hastalıklar arasında nedensel ilişkinin varlığı, hiç olmazsa bazı koşullarda obezitenin sadece metabolik bozukluk olmayabileceği bir ‘ruhsal bozukluk’ olarak ele alınabileceğini de düşündürtecektir.
132 |
Obezitenin Nedenleri
Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkisi yadsınamaz düzeydedir. Dengesiz beslenme, hızlı ve az çiğnemeli yeme davranışı obeziteyi arttırır. Anne sütü ile beslenen çocuklarda beslenme kontrolü çocukta olduğu için biberonla beslenen çocuklarda obezite riski fazla olabilir. Bu bireylerin sosyal fobi, sosyal içe çekilme davranışı sergileme ve bu yapıda olma olasılığının yüksek olması; hareketsizlik, enerji harcamamaya bağlı olarak obeziteyi artıracaktır.
Obez çocuklarda düşük benlik saygısı, yanlış, çarpık beden algısı ve depresif ruh hali; sosyal içe çekilme ve hareketsizliği artırarak obezite yönünde bir kısır döngü oluşturabilecektir. Depresyon, zeka geriliği, otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi eşlik psikiyatrik ve gelişimsel hastalıklar obezite için tetiği çeken nedenler olabilir.
Obeziteye Yol Açan Diğer Olası Nedenler
Erken çocukluktan itibaren tek düze beslenmeye koşullanma. ✓Ebeveynin (annenin) yanlış öğrettiği beslenme inançları (çok iyi yemezsen büyüyemez, hasta olursun). ✓Bağlanma nesnesinin (anne) bebeğin duygusal ipuçlarına uygun karşılık verememesinin ileride duygusal açlığın yeme ile doyurulması riskini artırması. ✓Ebeveynlerin beslenme ile ilgili yanlış rol model olmaları. ✓Ebeveynin ve çocuğun edimsel koşullanması (istediği yemeğin yapılması çocuk için, çocuğun bu şekilde iyi yemesi anne için büyük ödüldür). ✓Ebeveynin pozitif pekiştirici davranışları (yeter ki yesin…ne isterse yaparım). ‘Koşullu öğrenilmiş davranış’ olarak stresli, gergin, üzücü olaylarda oral doyumla rahatlamanın olması ve beynin neresi olursa olsun ‘beyin dopamin düşüklüğü’nün fazla yemek yemeye meyili artırması. Özellikle ‘ödül merkezi’ olmak üzere beyinde ‘dopamin’ düzeyini artırmak ve bu şekilde haz ve keyif almak için belki de ‘yeme bağımlılığı’ şeklinde sık ve fazla yemek yenilmesi.
Obeziteye Eşlik Eden PsikiyatrikDavranışsal Bozukluklar
1. Depresif bozukluk. 2. Sosyal kaygı bozukluğu-sosyal içe çekilme. 3. Düşük benlik saygısı-azalmış saygı görme. 4. Yaygın kaygı bozukluğu. 5. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu 6. Uyarılmışlık hali-davranış bozukluğu. 7. Bedene yönelik obsesif takıntı -saplantılar (beden dismorfik bozukluğu) 8.Otizm-mental retardasyon. 9. Kontrol edilemeyen yeme davranışları (sebep, birliktelik). 10. Tıkınırcasına yeme bozukluğu. 11. Gece yeme sendromu-bozukluğu
Obezite - Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Obezlerde, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) sıklığı normal kilolulara göre fazla iken, DEHB’de vücut-kitle indeksi yüksekliği (Obezite riski) oranı normal olgulardan daha yüksektir. DEHB kliniğinin şiddeti obezite riski ile doğru orantılıdır ve yıkıcı davranım bozukluğu olan DEHB olgularında obezite riski daha yüksektir. DEHB olan çocuklar olmayan akranlarına göre daha fazla haz aracı olarak gıda yeme eğilimindedir. DEHB olgularında ‘yeme kontrolünü kaybetme’ ve ‘beslenme ve yemek yeme hayatımın merkezinde’ duygusu, DEHB olmayanlardan fazladır ve bu onları çok huzursuz ve mutsuz etmektedir. DEHB’li çocuklarda diğer ödüllerden daha çok ‘yenilebilir ödüle’ ertelenme tahammülsüzlüğü vardır. DEHB’li obezler, DEHB olmayan obezlere göre daha ölçüsüz ve kontrolsüz yemek yiyebilmektedir. DEHB’ li çocukların DEHB olmayanlara göre daha fazla bilgisayar oyunları, TV programları ve video seyretmesi sonucu oluşan ‘kısıtlı fiziksel aktivite’ obezite riskini artırmaktadır. ‘Dopamin ya da dopaminerjik aktivasyon azlığı’ DEHB olgularında ve çok yiyen obezlerde ortak bulgudur. DEHB olgularında bağımlı gibi yeme, DEHB olmayanlardan belirgin derecede yüksektir. DEHB ilaç tedavisi iştahı azaltır, beyinde dopamini artırıp yeme davranışının kontrolünü sağlar, ödül gereksinimini düşürerek yemeyi ve bu şekilde bir nevi yeme bağımlılığını azaltır. Sonuçta DEHB olgularında obezite azalır.
8) Erken çocukluk döneminde bağlanma nesneleri dışında uygun rol modeller bulma (kreş ortamı vs.), 9) Ebeveynlere de uygun rol modeller ve yapılandırılmış ortamlar sağlama, 10) Erken dönem çocuklarında bireyselleşme ve özerkliğinin sağlanması, 11) Anne-çocuk arasında ‘güvenli bağlanma’yı sağlama, uygun özdeşim kurma süreçleri için gerekli davranışçı önerilerde bulunulması ve farkındalık yönünde çocuk-ergen ruh sağlığı uzmanı desteğinin alınması, 12) Eşlik eden dürtüsellik, yürütücü fonksiyonları ve ödül sistemini yeniden düzenlemeye yönelik tedavi ve yaklaşımları, 13) Eğer varsa DEHB ilaç tedavisi, 14) Stresli ortamları, sosyal içe çekilmeyi azaltma, 15) Eşlik eden depresyonun farkına varma, varsa tedavisini sağlama. Sonuç Olarak ➢Obezitenin ruhsal tarafı üzerinde düşünmek uyumu arttırıcı ve yeniden kilo almayı engelleyici obezite tedavisinde anahtar hedef faktör olabilir. ➢Obezite psikoeğitimi vermek ve farkındalığı sağlamak öncelikli yaklaşım olmalıdır. ➢Aile terapisi ve uygun rol model yapılandırması tedavi motivasyonunu artıracaktır. ➢Yemek yemeyi artıran depresyon, sosyal içe çekilme ve dürtüsellik tedavi edilmelidir. ➢Bunun için eşlik edebilecek depresif bozukluk, DEHB belirlenmeli ve tedavi edilmeli, ödül sistemi yeniden düzenlenmelidir. ➢Ayrıca sosyal beceri ve kendilik algısını olumlu yönde artırmak için yapılandırılmış sosyal-aktivite ortamları sağlanmalıdır. ➢Böyle olduğunda obez çocukların benlik saygısı ve otonomik kontrol artacak, olumsuz duyguları azaltmaya ve bağımlılık şeklinde ödül sistemini doyurmaya yönelik yemek yeme davranışları azalabilecektir.
1) Aile terapisi (anne-baba ve diğer olası rol modeller), 2) Ailesel, çevresel uygun rol model olma yaklaşımlarının artırılması, 3) Obezite farkındalığını ve kontrolünü sağlayan psikoeğitim, 4) Empatik, motivasyonel yaklaşımlar, 5) Yanlış inançları sorgulatmak, kaldırmak, 6) Sosyal beceri yaklaşımları, psikososyal destek yapılandırılmış ortamlar sunulması, 7) Koruyucu olarak psikoeğitim: erken dönem çocuk beslenmesi ve bebeğin duygusal ipuçlarını doğru algılamayı artırmaya yönelik,
133 |
Obezitede Psikiyatrik Çözüm Önerileri
‘nin
ARDINDAN ŞUBAT OCAK 39 Ölü ya Saldırı: ı 1 : Reına’ Şansal Tutukland s ro a b 3 : Bar 2 Şehit ’de Saldırı: i Envantere Girdi 5 : İzmir ğ iyade Tüfe 7 Ölü 11 : Milli P o Uçağı Düştü: 3 rg a K k r 16 : Tü efat Etti k Atilla V Etti 21 : Ayber efat Cavcav V 22 : İlhan
9 : Ru sya 21 : Öm , 3 Türk Askerin iŞ er 28 : Pola Halisdemir Da ehit Etti vası Baş tlı Darb lad e Girişim i Davası ı Başladı
NİSAN
MART avası Başladı
da FETÖ D 7 : Malatya’ l’de Kaza: 7 Ölü : 7 Ölü egö 7 : Bursa İn ece’de Helikopter Düştü ildi m k ış çe k D ınır ı Ed 10 : Büyü llanda’dan S o H a, Kaybetti ay K lu Hayatını 11 : Bakan ğ o ip al T n i Tayfu Erdi 21 : Gazetec arekatı Sona H ı an k al K betti 29 : Fırat Hayatını Kay e p te ça k A 31 : Halit
134 |
MAYIS
Üye Oldu den AK Parti’ye azada Hayatını 2 : Erdoğan Yeni sı yet Başsavcı K ri hu um C li iz 10 : Den Kaybetti tti l Hayatını Kaybe i Taşındı 11 : İbrahim Erka eynel Bey Türbes Z ki ’te yf ke an 24 Ölü 12 : Has tobüsü Devrildi: O r Tu te is’ ar m Yargılanıyor 13 : Mar Konseyi’ Üyeleri lh Su tta ur ‘Y e unu Elde Etti 22 : Sözd 2. Şampiyonluğ e st Ü st Ü ş ta ik er Şehit 28 : Beş ter Düştü: 13 Ask op ik el H ’ta ak 31 : Şırn Ölü ar Saldırısı: 100 31 : Kabil’de İntih
4 : İdlib’e Kimyasal Bo 7 : ABD, Şaryat Ha mba: 100’den Fazla va Üssü’n Ölü 16 : Türkiy üV e Referan duma Git urdu 18 : Tunce ti li’d 19 : Bülen e Helikopter Düştü tK : 12 Asker Şehit 22 : Zong ayabaş Vefat Etti uldak’ta M in ib üs Uçuru 10 Ölü ma Yuvar landı: 23 : Vakıfb ank Kadın V o leybol Ta Dünya Şa kımı, Avr upa ve 26 : Emniy mpiyonu Oldu ette 9 Bin 103 Polis Açığa Alı ndı
HAZİRAsuNTarafından
lin Komşu 12 : Küçük Cey Öldürüldü Berberoğlu’na 14 : CHP’li Enis ası 25 Yıl Hapis Cez 79 Ölü Binada Yangın: tlı Ka 24 a d ’ ra nd Lo : 14 anbul’a , Ankara’dan İst 15 : Kılıçdaroğlu Yürüdü l Milli ndalye Basketbo 30 : Tekerlekli Sa nu yo Şampi Takımı, Avrupa
TEMMUZ
5 : ABD U çuşlarda Elekt ron 5 : Porteki zli Pepe, Beşik ik Cihaz Yasağını Kaldırdı taş’ta 11 : Fikret H akan Hayatın ı Kaybetti 15 : TBMM ’de 15 Temmu z Özel Oturu 15 : Fatih Ter mu Yapıldı im ve Damat ları Mekan B 18 : İstanbu astı l’a Rekor Yağış 19 : Harun Kolçak Hayat ını Kaybetti 22 : Sualtı H okeyi Milli Tak ımı Dünya Şa mpiyonu
AĞUSTO S
1 : Akın cı Hava Ü ssü Davası 4 : A M Başladı. illi Futbol T akımı Tek Direktörü n ik Mırcea 11 : Eren Bülbül, Tra Lucescu. bzon’da şe 22 : Rıza hit düştü Ka 25 : Arak yaalp Dünya Şamp iy an’da Katl onu Oldu iam. . 27 : Vata n Şaşmaz O te l O dasında Öldürüld ü.
EKİM
kul Hayatını Kaybetti 3 : Gazeteci Doğan Yurda Kaybetti 6 : Şerif Mardin Hayatını teminde İmzalar Atıldı Sis ma un 12 : S-400 Füze Sav ğı’na Ali Erbaş Atandı 16 : Diyanet İşleri Başkanlı ı 19 : TEOG Sınavı Kaldırıld nlığı’ndan İstifa Etti şka Ba İBB 22 : Kadir Topbaş Meclisten Geçti 23 : Sınır Ötesi Operasyon lık Referandumu 25 : Kuzey Irak’ta Bağımsız 3 Kişiyi Öldürdü, 28 : Emrah Serbes Kazada Teslim Oldu
KASIM
re Saldırı 8 Kişi Ölü ’da Gazile ra a k n A eprem: 34 etti : D 4 a d ın ır an Sın ı Kayb 12 : Irak- İr ymanoğlu Hayatın m Başladı le ü la S pte U şı 18 : Naim de Tek Tü ’n li e n ü T 305 Ölü 22 : Ovit iye Saldırı: m a şladı C a d ’ Davası Ba uşmada b 24 : Mısır ra r a Z a l Dur e Rez 28 : ABD’d lusu Hırvat Genera ç u S ş 29 : Sava k Öldü Zehir İçere n’i İşgal Davasında Gökçe 29 : Sabiha Müebbet Sanıklara
ARALI K
1 : Re za Zarra Konuld b ve 22 Yakının u ın Mal V 6 : Be arlıkların şiktaş, Ş a El a mp 6 : Tru mp’ın K iyonlar Ligi’nd u e Grupt 11 : İTO düs Kar an Lider arın B Çıktı 13 : İİT aşkanı İbrahim a Protestolar Doğu K Ç a ğ la r H u 16 : Yav d a uz Yılm üs’ü Filistin’in B yatını Kaybetti az Haya a ş kenti O tını Kay larak Ta betti nıdı
135 |
EYLÜL
ı İlan Etti ağımsızlığın ne Ateş Açıldı: 58 Ölü B a y n lo a at vali 1 : K Müzik Festi betti ta s’ a eg V s a 2 : L ını Kay labani Hayat Sanıklara Müebbet 3 : Celal Ta da n sı a imi Dav ldı 4 : Suikast T aşvurularını Askıya A B e piyonu 8 : ABD Viz li Takımı Avrupa Şam il M ra Müebbet 9 : Ampute nda Sanıkla sı a av D l a g 10 : İBB’yi İş irdi eri İdlib’e G 12 : Türk Ask Sınavını Getirdi KS 76 Ölü 12 : ÖSYM Y alı Saldırı: 2 b m ı o B a d ’ u l Altına Ald 15 : Mogadış ük’ü Kontro k er K i i, d er ir çl eç 16 : Irak Gü Kanaması G aykal Beyin ı B ld iz tı en za D U : 6 1 aha . defa 3 Ay D k: 7 Ölü 5 L A H O : 7 1 öçü İstifa Etti Madende G 17 : Şırnak’ta e Başkanlık Görevinden tifa Etti ltep revinden İs 23 : Recep A aşkanlık Gö B k çe k ö G 28 : Melih
Sokak hayvanları için konser Samsun'da hayvanseverler, sokak hayvanlarına yardım için düzenlenen konser etkinliğinde buluştu Samsun’da hayvansever vatandaşlar, sokak hayvanlarına yardım amaçlı düzenlenen konserde bir araya gelerek yardım topladı.
DEVAMI GELECEK
Etkinliği eşiyle birlikte düzenleyen Ercüment Gündüz, “İnsanları sokak hayvanları konusunda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz. Özellikle kış günlerinde sokakta yaşayan dostlarımıza faydalı olabilmek adına bu etkinliği düzenledik. Bir mama standı açarak buraya katılan duyarlı insanların vasıtasıyla gücümüz yettiğince sokak hayvanlarının yanında olacağız. İlk defa böyle bir etkinlik yapıyoruz fakat yeterli duyarlılığı sağlamak adına devamını getirmeyi planlıyoruz” dedi.
MAMADAN ÖNCE SEVGİ
136 |
Aç bir sokak hayvanının mamadan önce sevgi istediğini ifade eden Gündüz, “Bazı insanlar sokaklarda hayvan gördükleri zaman yolunu değiştiriyor. Bunun önüne geçmek ve sevgiyle yaklaşabilmeyi insanlara anlatabilmek adına buradayız. Katılan herkese teşekkür ediyoruz” dedi.
137 |
Samsun’un Kadın Gazisi Fatma Aynur Gökçek
“KIBRIS BARIŞ HAREKATI’NDA BİZ KADINLARDA VARDIK” Samsun’un kadın gazisi Fatma Nur Gökçek, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşadıklarını HaberHayat okuyucuları ile paylaştı. Kıbrıs Barış Harekatı’nda ülke olarak büyük başarıya imza attığımızı belirten Fatma Nur Gökçek, “Kıbrıs Barış Harekatı’nda biz kadınlar da vardık” dedi. Şakir Demirci
HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Uşaklıyım. Çocukluğum hemşire olma hayali ile geçti. Kendi kararımı kendim verdim. Ailemde yardımcı oldu. Askeri bursla okudum. İstanbul Aksaray’daki Kızılay Hemşirelik Okulu’nda çok güzel günlerimiz oldu. Çok değerli arkadaşlıklar edindim.
HABERHAYAT: Nasıl oldu, nasıl gittiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Kıbrıs II. Barış Harekatı başlayınca gece üçte Genel Kurmay Başkanlığından görev emri geldi. Yazıda 12 saat içinde birliğimize katılmam emrediliyordu. Birliğim Taşucun’daki 28. Tümendi. O zaman uçak, özel araç yoktu. Otobüsle Mersin’e gittim, oradan Taşucu’na geçtim.
HABERHAYAT: Göreve nerede başladınız? FATMA AYNUR GÖKÇEK: İlk görev yerim Samsun’du. Tayinim, Samsun Askeri Hastanesi’ne çıktı. Genç bir kızken Samsun’a geldim. Baktım, harika bir Karadeniz kenti. Burada yaşarım, dedim. Göreve başladım.
HABERHAYAT: Ailenizden ayrılırken ne hissettiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Bugünkü gibi hatırlıyorum. Oğlum Hüseyin 6 yaşındaydı. Ayrılırken ağlamaya başladı. Ayrılık çok zor oldu ama bu görev herkese nasip olmaz. Ben her zaman bundan gurur duydum. “Sana oyuncak getireceğim” diye ayrıldım oğlumdan. Eşim Bahattin Gökçek, o yıllarda Adeka ilaç fabrikasında baş eczacısı idi o da bana çok destek verdi.
138 |
HABERHAYAT: Kaç yıl görev yaptınız? FATMA AYNUR GÖKÇEK: 22 yıl çalıştım. İmkanlar şimdiki gibi değildi. Severek, özveri ile çalıştım. Benim mesleğim insan sağlığını ilgilendiren bir meslek. Fedakarlık yapmadan bu meslek yapılamaz. HABERHAYAT: Kıbrıs’a gitmeniz nasıl oldu? FATMA AYNUR GÖKÇEK: 20 Temmuz’da 1974 Kıbrıs Barış Harekat’ı başladı. Ordumuz soydaşlarımıza yardım etmek, onların haklarını korumak için Kıbrıs’a gitti. Ülkemiz olağan üstü günlerden geçiyordu. Anlaşma sağlanamayınca ağustos ayında ikinci harekat başladı. Ben ikinci harekata katıldım.
HABERHAYAT: Taşucu’ndan Kıbrıs’a nasıl geçtiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Bir hafta Taşucu’unda çadırlarda bekledik. 3 askeri hemşireydik. Bu heyecanı, mutluluğu, onuru paylaştık. Emir geldi çıkarma gemisi ile adaya geçtik.
HABERHAYAT: Sizi nereye götürdüler? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Girne’ye geçtik. Hemen bir sahra hastanesi kuruldu. Boş evleri ve okulları kullandık. Girne’deki Halil Akçiçek Hastanesi’nde görev yapıyorduk. Sürekli ameliyatlar yapıyorduk.(Askeri doktor Halil Akçiçek, bir gece araç mayınına çarparak parçalandı ve şehit oldu ) HABERHAYAT: Siz cephe gerisinde miydiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Evet, cepheden çok yoğun hasta geliyordu. İlk müdahaleden sonra ağır hastaları Ankara’ya sevk ediyorduk. 24 saat çalışıyorduk. Ben acil servisteydim. Girne’de 7 ay hastanede kaldık. Su sorunu çok büyük problemdi. HABERHAYAT: Sadece askerlere mi hizmet verdiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Önce askerlere hizmetle başladık. Daha sonra Kıbrıs halkı da hastaneden hizmet aldı. Çok değerli dostluklar kurduk, Kıbrıs Türkleriyle.
HABERHAYAT: Dönüşünüz nasıl oldu? FATMA AYNUR GÖKÇEK: 7 ay sonra tayin emrim yeniden Samsun Askeri Hastanesi’ne oldu. Geriye askeri uçakla döndük. Konfor nerede koltuk bile yok. Beni pilot kabinine aldılar. Ankara Etimesgut’a indik. Hepimiz gözyaşlarıyla toprağı öptük. Vatan toprağı başka bir şey, kutsal.
HABERHAYAT: Samsun’a dönünce neler yaşadınız? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Samsun’a evime dönünce akşamları tüm odaların ışıklarını yakardım. Kıbrıs’ta aylarca karanlıkta yaşayıp, ışığa hasret kalmıştık. Bir ay evimin tüm ışıklarını yaktım. HABERHAYAT: Görev verilse yine gider misiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Savaşa karşıyım ama vatan görevi olduğu için yine giderim. HABERHAYAT: Emeklilik ne zaman gerçekleşti? FATMA AYNUR GÖKÇEK: 22 yıl üzerinden 1987 yılında Samsun Askeri Hastanesi’nden emekli oldum. Emeklilik yaşamında Kıbrıs’la bağlarımı kesmedim. Her yıl bir hafta Kıbrıs’a giderim. Kıbrıs bizim ikinci vatanımız, vazgeçmek mümkün değil. Türkiye’den Kıbrıs’a gidip yerleşen dostlarım var. Aslında onlar Kıbrıslıydı. Savaş sırasında Türkiye’ye yerleşmişler, barış harekatı sonrası ise Kıbrıs ‘a dönmüşler. HABERHAYAT: Hastaneye hiç yaralı Rum askeri getirildi mi? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Cepheden yaralı Rum askeri de getiriliyordu. Biz insan olarak her türlü müdahaleyi yaptık. Sadece yaralı Rum askeri değil, Girne’deki Rumlar da hastaneye geliyordu. İnsanlığımızı yaptık, onlara da sağlık hizmeti verdik. HABERHAYAT: Son olarak ne söylemek istersiniz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin. Kıbrıs’ta da Türkler ve Rumlar barış içinde yaşasınlar. Barıştan daha güzel bir şey yok.
139 |
HABERHAYAT: Ailenizle haberleşebiliyor muydunuz? FATMA AYNUR GÖKÇEK: Şimdiki gibi telefon, faks gibi iletişim araçları yoktu. Mektuplarla haberleşiyorduk. Mektup şimdilerde maalesef tercih edilmiyor ama değerini bizim kuşağımız çok iyi bilir. Şimdiki kuşaklar sanal ile iletişimde.
PSK. DAN. BURÇİN TÜRKKÖYLÜ
Ç
oğu ebeveyn çocuklarını sever ve onların güzel bir çocukluk geçirmesini ister. Ama bu durum karışık ebeveyn-çocuk ilişkileri, dinamikleri yüzünden soruna dönüşebilir. İstenmeyen davranışlara nasıl tepkiler verilmesi gerektiği konusunda bazen aileler karmaşa yaşayabilir. Zaman zaman çocukların istenmeyen davranışları arttığında, ebeveynlerin duygu ve tepkilerini kontrol etmesi de zorlaşabilir. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde, özellikle istenmeyen davranışlar konusunda tutarlı olabilmek önemlidir.
140 |
İSTENMEYEN DAVRANIŞLAR
Çocuklar başkalarının ilgilerini çekmekten hoşlanır ve bu ilgi çeken davranışları sürekli tekrarlama eğilimindedir. Zaman zaman bu ilgi azarlamak, kızmak gibi olumsuz bir ilgi de olsa sonuçta çocuk ilgiyi üzerine çekmiş olur. Başkalarının onlara seslenmesi, yapma demesi, uyarması hatta bağırması çocuk için yine de ilgi görmektir. Bu tür davranışlar, istenmeyen davranışı ortadan kaldırmadığı gibi tekrarlanma ihtimalini de artırır. Bu gibi durumlarda istenmeyen davranışı göz ardı etmek daha ekili bir disiplin yöntemi olabilir. Göz ardı edilecek davranışı seçerken dikkatli olunmalıdır. Çok fazla istenmeyen davranış varsa bunların hepsi için göz ardı tekniğini aynı anda kullanmak doğru olmaz. Bir-iki davranış seçildikten sonra, çocuğun çevresindeki herkes seçilen davranış için ortak tavır sergilenmelidir. Göz ardı tekniğinde tutarlılık çok önemlidir. Çocuk istenmeyen davranışı sergilediğinde olumlu ya da olumsuz mesaj verilmez, yüz ifadesinin de nötr olması gerekir. O sırada başka şeyle ilgilenilebilir, ortamdan uzaklaşılabilir. Başlangıçta göz ardı edildikçe, çocuk bu istenmeyen davranışını artırarak sergileyebilir. Bu aşamada kararlılık ve tutarlılık çok önemlidir. Çocuk olumsuz davranışına
AİLE EĞİTİMİ beklediği ilgiyi görmedikçe anne-babanın sınırlarını fazlasıyla zorlayabilir. Bu duruma öncesinde hazır olmak ve kararlılığı sürdürmek gerekir. Çünkü en kritik dönemde pes edilirse, çocuk yine istediği ilgiyi elde etmiş olur. İstenmeyen davranış azaldığında ya da ortadan kalktığında ise hemen çocuğun yanına gidilip olumlu ilgi gösterilmelidir. Böylece olumlu davranışlarla da ilgi görebileceğini anlamış olur. Göz ardı etme yöntemi uygulanırken başkalarına ya da kendine zarar verme, çalma, yalan söyleme gibi davranışlar seçilmemelidir. Çünkü bunlar ya hemen müdahale gerektirir ya da daha planlı şekilde kontrol edilmelidir.
OLUMLU DAVRANIŞLAR
Çok fazla eleştiri alan çocuklar, özgüvenleriyle ilgili problem yaşayabilir. Olumsuz davranışlar sebebiyle pek fazla övgüyle karşılaşmayan çocuklar ilgi görmenin başka yollarını bilmiyor olabilir. Çocuğun olumlu davranışlarına odaklanmak hem bu davranışların pekiştirilmesini hem de çocuğun farklı şekilde de ilgi görebildiğini anlamasını sağlar. Olumlu davranışlarla yeterince ilgi gören çocuk, dikkat çekmek için olumsuz davranışlara gerek duymaz. Örneğin; söylenme, bağırma gibi olumsuz davranışlar göz ardı edilirken; çocuğun isteklerini düzgün şekilde ifade etmesi hemen fark edilip övülmelidir. Ancak övgü için seçilen ifadelerde de son derece dikkatli olunmalıdır. “Harikasın, mükemmelsin” gibi övgüler çocuğa her zaman en iyi olması gerektiğini düşündürebilir. Övgü için davranışın kendisini seçmeye çalışın. “Muhteşemsin” yerine “Odanı çok hızlı toplamışsın” gibi ifadelerle davranışa odaklanmaya dikkat edin. Övgüler “Sonunda ödevlerini bitirebildin” gibi olumsuzluk hatırlatan, imalı ifadeler yerine “Zor bir ödev olmalı ama bitirmeyi başardın” gibi motive edici mesajlar içermelidir.
Belirli bir davranışın yerleşmesi için övgü kullanılırken, başlangıçta o davranışı her sergilediğinde çocuk övülür. Davranış yerleşmeye başladığında ise her seferinde değil aralıklı şekilde övülerek pekiştirmeye devam edilir.
SINIRLAR
Çocuklar sınır kavramıyla genellikle okul çağında karşılaşırlar. Okul çağına kadar sınırlarla tanışmamış bir çocuk için, okul düzeni kabusa dönüşebilir. Çünkü okul ortamı, çocuğun özgürlüğünü engellemiş bir yer olarak çocuğun karşısına çıkar. Evde belirlenecek sınırlarda anne-babanın işbirliği içinde olması önemlidir. Babanın “Hayır” dediği bir isteğe, çocuk çok ısrar ettiğinde anne izin verirse, tutarsızlık ortaya çıkar. Bu şekilde çocuk, yeterince ısrar ettiğinde isteğine izin verileceğini öğrenir. Bu gibi tutarsızlıkların önüne geçmek için, ev içindeki sınırlar ve kurallar tüm aileyle birlikte belirlenebilir. Bu kural ve sınırlar belirlenirken çocuğu da sürece dahil etmek, çocuğun sorumluluk almasını sağlar. Hangi kuralın neden konduğu ve bu sınırlara uyulmadığında sonuçlarının neler olacağı, çocuğun da yer aldığı toplantılarda belirlenmelidir. Çok fazla kural koymak kafa karışıklığına sebep olabilir. Bu yüzden önem durumuna göre kuralları elemek gerekir. Kural ve sınırlar, az sayıda ve net olmalıdır. Herhangi bir sınırla ilgili esneme yapılacaksa bu durumla ilgili öncesinde çocuğa bilgi verilmelidir. Bilgi verilmeden sınırı aşmasına izin verilirse, çocuk sınırların her zaman net olmadığını düşünebilir. Özetle, istenmeyen bir davranışta olumsuz da olsa ilgi göstermeye devam etmek yerine, göz ardı yöntemiyle disiplini sağlamaya çalışabilirsiniz. Olumlu bir değişiklik gördüğünüzde ise aşırıya kaçmadan övgüyü kullanmayı ihmal etmeyin.
141 |
Karadeniz’in hırçın çocuğu
Selçuk Balcı Müziğe olan sevdası çok küçük yaşlarda başlayan, sevdalı gönüllere dokunan sözleri ve kadife sesiyle insanların kalbine dokunan, Karadeniz’in hırçın çocuğu Selçuk Balcı HaberHayat Dergisi’ne özel açıklamalarıyla sizlerle… Yasin Sarıkaş
HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Samsun’a ilk gelişiniz mi? Şehrimizi nasıl buldunuz? SELÇUK BALCI: Hoş bulduk. Atamızın şehri olan Samsun’a ilk gelişim değil. Hatta sık sık geliyorum diyebilirim. O yüzden çok yabancısı değilim. Samsun sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda gelişmiş büyük bir şehir. Aynı zamanda Ulu Önder Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini başlattığı şehir olan Samsun’da bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
142 |
HABERHAYAT: Peki Selçuk Balcı’nın müzik ile yolu ne zaman kesişti? Nasıl başladı bu sevda? SELÇUK BALCI: Aslında çocuk yaşlarda bağlamayı elime almıştım. O zamanlar Rize’de yaşıyordum ve bizim evde sürekli Türk Halk Müziği dinlenirdi. Babam bize daha çok halk müziğini yani türküleri aşılamıştı. Yıllarca bağlamaya yoğunlaştım. Rize’den Ankara’ya taşındıktan sonra belki de memleket özlemiyle kemençeye merak sardım. Lisede kemençeyi elime aldım. Ondan sonra da hiç bırakmadım. HABERHAYAT: Müziği iş olarak mı görüyorsunuz? SELÇUK BALCI: Tabii ki yalnızca iş olarak görmüyorum. Müzik her şeyden önce bir sevda, bir tutku. Yani para kazanırsın ya da kazanmazsın ama müzikle uğraşan da başka hiçbir şey ile doğru dürüst ilgilenemiyor.
HABERHAYAT: Peki gelelim okul yıllarına. Selçuk Balcı nasıl bir öğrenciydi? SELÇUK BALCI: Okul yıllarında çok başarılı olduğumu söyleyemem. Hayatımda okuldan çok müzik ön planda oldu her zaman. Şu anda ise konservatuara devam ediyorum. HABERHAYAT: Bestelerinizde en çok neye önem veriyorsunuz? SELÇUK BALCI: Ben yaptığım bestelerde daha çok aşk ve sevda sözlerini tercih ediyorum. Samimiyet, sıcaklık ve yalınlık ön planda oluyor bestelerimde. Kısacası içine duygularımı katmadığım bir beste yapmak pek bana göre değil.
İçine duygularımı katmadığım bir beste yapmak pek bana göre değil. Samimiyet, sıcaklık ve yalınlık ön planda oluyor bestelerimde.
HABERHAYAT: Selçuk Balcı’nın kariyerinde ulaşmayı amaçladığı hedefi nedir? SELÇUK BALCI: Daha ünlü olmalıyım ya da şu noktada olmalıyım gibi hedeflerim yok. Daha güzel imkânlarla konser vermek istiyorum. Bu işler dışarıdan göründüğü kadar kolay değil ne yazık ki. Ekonomik etkenler, ülke gündemi, konser iptalleri ki bizim ülke gündeminden dolayı 20 konserimiz iptal oldu, bu durum bizi oldukça zorluyor. HABERHAYAT: Dinleyici kitleniz genelde gençlerden oluşuyor değil mi? SELÇUK BALCI: Konserde çoğunluğunun gençlerden oluşmasıyla birlikte tüm yaş aralıklarına hitap ettiğimi düşünüyorum.
HABERHAYAT: Siz kendi türkülerinizle bizlere hayaller kurduruyor, yüreklerimizi kanatlandırıyorsunuz. Bizi sesi ve tınısıyla aşka yaklaştıran Selçuk Balcı’nın özel dünyası nasıl? SELÇUK BALCI: Özel dünyam müzikten ibarettir. Ben müziğe aşığım. Yani ben beste yaparak mutlu oluyorum ve müzikle ruhum da doyuma ulaşıyorum.
HABERHAYAT: Sevgili Selçuk Balcı, son olarak HaberHayat Dergi’si okurlarına ve hayranlarınıza ne söylemek istersiniz? SELÇUK BALCI: İnsan sevgilerini ve müzik sevgilerini içlerinde taşısınlar. Müzikle kalsınlar. Dünya halklarının kardeş olduğunu hatırlasınlar. Barış, sevgi ve hoşgörü içinde yaşamalarını diliyorum.
HABERHAYAT: Peki şarkı sözlerinin hepsini siz mi yazıyorsunuz? SELÇUK BALCI: ‘Deniz Üstünde Fener in ‘ sözleri bana ait. Söz yazarlığından çok beste yapmakla ilgileniyorum . HABERHAYAT: Karadeniz müziği yapmanıza rağmen ülkemizin her tarafında dinleniyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz? SELÇUK BALCI: Farklı etnik kökenlere sahip olsak da duygusal insanlarız. Yüreklere hitap ederek ve ortak tınıyı yakalayarak başardığımızı düşünüyorum. Açıkçası yaptığım müziği etnik müzik sınıfına koymuyorum. HABERHAYAT: Müzik tarzınızla ilgili rock, özgün, etnik gibi birçok tanımlama var. Peki, siz tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? SELÇUK BALCI: Aslında benim müzikte duruşum protest müzik olarak tanımlanabilir. HABERHAYAT: Müzik sektöründe başarılı olmak için sizce neler yapmak gerekir? SELÇUK BALCI: Bence başarılı olmak için her zaman yeniliğin peşinden koşmak ve alışılmışın dışına çıkmak lazım. Ancak bu şekilde özgün ve orijinal bir eser ortaya çıkartabilirsiniz.
HABERHAYAT: İki albümünüz var. Sevenlerinizin merakla beklediği konulardan biri yeni albüm. Yakınlarda yeni albüm haberi var mı peki? SELÇUK BALCI: Repertuar çalışmalarımızı yapıyoruz. Eserler oluşmaya başladı. Tarih tam belli olmamakla birlikte en kısa zamanda dinleyicilerimize muhteşem bir albümle yeniden merhaba diyeceğiz.
143 |
HABERHAYAT: Siz hayalinizi gerçekleştirmeye yani sanatçı olmaya ne zaman karar verdiniz? İlk adımı nasıl attınız? SELÇUK BALCI: Aşama aşama gerçekleşti diyebilirim. Çok amatörce bir başlangıçtı aslında. Sosyal medyada videolarımın yayınlanmasıyla başladı, insanlar kendi evlerinde söylüyormuşum gibi dinledi ve çok sevdi. Hiç unutmuyorum ilk albümü yaptığımda çok tepki almıştım, amatör kayıtların daha iyiydi şeklinde. Benimsenmesi zaman aldı.
Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Didem Er
T
oplumda kadınlarda 20-40 yaşları arasında sık görülen, yaygın bir sağlık problemi olan migren hastalığı ‘oksipital blokaj’ yöntemi ile tedavi edilebiliyor. İlaçlar etkili olamadığında ve baş ağrıları günlük yaşam aktivitelerini etkilemeye başladığında, migren tedavisi için alternatif bir çözüm olan oksipital blokaj yönetimi etkili bir çözüm yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda sadece ilaca cevap vermeyen migren ağrılarında değil, aşırı ilaç kullanımına bağlı baş ağrısı olan hastalarda, servikojenik baş ağrısı, küme baş ağrısı ve oksipital nevraljide oksipital sinir bloğu ile değişen oranlarda olumlu yanıt alındığı gösterilmiştir. Medicana Samsun Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Didem Er, baş ağrısında büyük oksipital sinir blokajı konusunda bilgi verdi.
Oksipital Blokaj Nasıl Uygulanır?
Oksipital Blokaj Nedir?
Migren proflaksisinde (önleyici tedavide) kullanılan ilaçlar ağrı sıklığı, şiddet ve süresini ortalama yüzde 40-70 azaltmaktadır. Bu durumda en az 6 ay ilaç kullanmak gerekir. Oksipital blokajda da ortalama yüzde 50-70 azalma sağlanmaktadır ancak hastalar ilaç kullanmadan, 1 - 3 uygulama sonrası tedaviden fayda görmektedirler.
144 |
Oksipital blokaj, başın ağrı duyusunu algılayan kısmın anestezik maddelerle blokajı ve sinirin uyarılabilirliğinin azaltılmsı işlemidir. Bu yöntem sayesinde, ağrıya neden olan sinir sistemindeki ağrı duyusu bloke edilir ve dolayısıyla ağrı kesilir.
Tedavinin uygulanması kolay olup hasta oturur durumda iken başının arka kısmındaki büyük oksipital sinir alanına, çok ince bir iğne ile lokal anestezik madde enjekte edilir. Lokal bir yöntem olan oksipital blokaj tedavisinde; ensede 4-5 saat süren uyuşma dışında bir sıkıntı yaşanmamakla beraber, nadir olarak baş dönmesi ya da boyun ağrısı gelişebilir. Genellikle sistemik etkileri olmayan güvenli lokal bir tedavidir. Etkinliğinin görülmesi için gereken süre beş dakika kadar kısadır
Oksipital Blokaj Uygulaması Migren Rahatsızlığına Kesin Çözüm Mü?
145 |
RESUL AKÇAY Spor Yazarı
ATATÜRK’ÜN GÖZÜYLE BASIN VE SPOR
146 |
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün basın ve spor ile ilgili düşünceleri ve öngörüleri, aradan geçen onca zamana rağmen kıymetini hala koruyor. Derin manalar ihtiva eden, geleceğe ışık tutan, tutmaya da devam edecek yüksek öngörüye sahip bu sözleri sizlerle paylaşmak istedim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çeşitli toplantılarda bir vesile ile basın hakkındaki söylemleri şunlar: -Basın milletin umumi sesidir. Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan müşterek yönde yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. ( 1922) -Türkiye basını, milletin geçek ses ve iradesinin belirleme yeri olan Cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale meydana getirecektir. Bir fikir kalesi, düşünüş kalesi. Basınla ilgili kişilerden bunu istemek cumhuriyetin hakkıdır. (1924) -Özel amaçla yayın yapan bazı gazetelerin, halkın çoğunluğu üzerinde yaptığı tesir her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir. (1924) -Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi görüşlerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi görüşlerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile bu kusuru düzeltecek etken ve araç, asla mazide zannolunduğu gibi basın hürriyetini kayıtlayan bağlar değildir. Aksine basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir. (1924) -Cumhuriyet devrinin kendi düşünce ve ahlakıyla donanmış, basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. (1925)
-Tıbbî bir hıfzıssıhha olduğu gibi, toplumsal bir hıfzıssıhha da vardır. Her ikisi aynı kurala dayanır. Maddi mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi, manevi mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat şahsın vücudunda cismani bir sıhhat yaratmak mümkün olduğu gibi, toplumsal bünyede de manevi bir sıhhat yaratmak ve bu suretle bir direnç zemini hazırlamak mümkündür. (1930)
Cumhuriyet devrinin kendi düşünce ve ahlakıyla donanmış, basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir. (1925)
Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılamaz. İdrak ve zeka, ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamaz. Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda da ahlaklısını severim.
147 |
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün spor ve sporcu sağlığı ile ilgili düşüncelerine dönemin ünlü pehlivanlarından Kurtdereli Mehmet’e yazdığı mektupla başlamak gerekirse; -Seni cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım. Parlak başarılarının sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: “Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve milletin şerefini düşünürüm !” Bu dediğini, en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek ilkesi olarak kaydediyorum. Bununla senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun olduğumu anlarsın. (1931) -Her çeşit spor faaliyetlerini, Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır. (1937) -Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılamaz. İdrak ve zeka, ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamaz. Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda da ahlaklısını severim. -Türk sosyal bünyesinde spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yükseltmeyi düşünürken, sadece gösteriş için herhangi bir yarışmada kazanmak emeliyle bir spor çizmezler. Esas olan, bütün her yaştaki Türkler için beden eğitimini sağlamaktır. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir. (1937) -Kendine inkılabın ve inkılapçılığın çeşitli ve hayati vazifeler verdiği Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman, üzerinde dikkatle durulacak milli meselemizdir. (1937) -Türk’e ev ve bark olan her yer; sağlığın, temizliğin, güzelliğin, modern kültürün örneği olacaktır. (1935)
148 |
149 |
KAAN ALİ KOLCUOĞLU Düşbaz
N E L İ GEÇ
T İ S N TRA LAR T A Y HA
En sevdiklerimden… Bayılırım… Parasız yatıp parayla kalkma ümidi besleyen bir ülkenin neferi Zenginin parası züğürdün çenesi çekişmesinin anlatıcısıyım. İşim gücüm budur benim…! Arada Orhan Veli gibi: gökyüzünü boyarım ben, bakarsınız ki; Ölüm, açlık, yalnızlık!.. Görmeyen sobe… Mavi çoktan ölmüş!.. Kar yağıyor ardımıza Yüzüm, gözüm, ellerim kan içinde!.. “Ellerimi kestin ellerimi, ellerim kan içinde Yüreğime akan kanlardan sen sorumlusun Gidersen gidişine üzülmem bile, benim derdim ellerimle!..”
150 |
Olmadık zamanda Ah bir zengin olsam daba… daba… daba şarkıları söylerim deli niyetine… Hep kapalı gişe… Kıskanırım kıskançlıktan, hasetten çatlarım… Kim bilir beni kim korur yalandan dolandan?!! Açsam kime ne? Açlığım kabul göre!.. Yol bilmem yordamsa o da ne? Ne intihar show’cusu ne eylem pazarcısıyım…! Açlık sınırı çizgisinde bir garip Bektaşi sırattan ince urgandan kalın. Kalın fırçayla köşe kesilmez hele kesme değilse..! Bu da böyle biline. Hikmetinden sual olunmaz amma…
Görmez miyiz şehrimin insanlarını zamanın yağ gaz kuyruklarının modasının geçtiği güne uyanıp cami önlerinde, yemek sıralarında belediye kapılarında dilenirken…! Görmez miyiz iddia, at yarışı, piyango, sayısal oyunlarının her gün sahiplerini zengin etmesini… Ve bilmez miyiz ki çuvalda bir pirinç tanesi olduğumuzu…! Fakir umudu işte… Ya tutarsanın falına yatarız her gece… Birde tuttu mu? Allah aşkına… Yattığın ranza aşkına… Bırakmaz… Gözü döner insanın… Dinden de çıkar imandan da! Aman eksik kalsın, bulaşmasın zillet… Bu yaştan sonra ne karı boşanır ne üstüne kıymet… Birilerinin sol yanını acıtır. Oysa benim; Bir değirmenci gelir aklıma un döven… Tarlada çapayla kasketli amcam… Kaporta altında bir çocuk… İnşaat tepesinde usta… Takada balıkçım… Fındık toplar gelin kız, tütün dizer ninem… Amele yanığıdır Anadolu’mun yiğidi… Koyun otlatır çoban Ali… Kavalı da bir çalar ki sormayın… O önde biz arkada salına salına Yatarız sonra koyun koyuna… Yatarız yatmasına da…!
Kapı önümüz leş gibiydi nereye bassak b..k götürüyordu perdeyi örttük, görmemek için... Görmedik!.. Elimizdeki şişeyi denize atarken küfrettik, denizi dolguyla dolduranlara... Marifet bildik!.. Kenar mahallenin burunları akan çocukları çıktı karşımıza ansızın, ardımıza bile bakmadık onlar burunlarını kollarına sürerken...
Dilencilerin önündeki paranın hesabını yaptık acaba ne kadar kazanıyorlar diye... Kem gözlere zarar... Şeytan kulağına kurşun…
Hep bir yanı yaralı sevdalara tutkun… Henüz kirli el, kirli siyaset bulaşmamış günlerin özlemiyle Mafyanın el tetik gezmediği, Kadınların vurulmadığı, Çocukların gelin olmadığı, 15 yaşındaki delikanlıların ölüme davet etmediği günlerin içinde nasılda sevdik biz bu kenti…
Düşmez kalkmaz bir Allah’tı bilemedik… Heykelleri oyuncak biblolar gördük fotoğraf çekinerek poz verirken kırmak fiiline karıştık...
Kimdi sahibi kentin ve ne zaman oturmuştu Kaf dağının zirvesine Ve ona bizi yabancı kılan bu kente bizi gittikçe uzaklaştıran neydi?
Kırdık… Kırıldık… Yıktık… Yıkıldık…
Neylerin tükendiği artık sorulacak soruların kalmadığı bir tünelin ucunda görünen ışık mı yanılttı bizi…
Biz bu kenti nasıl sevdik?!! Sevicilerin öznesinde ararken kaybettiğimiz değerleri Otuz beş gruba ayrılmış bulduk inandığımız kentin insanlarını...
Biz; dedik “aydınlık yarın, belki de yarından da yakın” Ama bilmeliydik ki kent kendini sevmeyeni taşımaz, barındırmazmış…
“Dinler insanları ayırır, inanç birleştirir!..” Toplanmaz artık, dağılmaktan...
Bu yüzden bazen uzak kalanlar şiirlere, yazılara, fotoğraflara bezediler Samsun düşlerini…
Ve umursamazlar… Pespaye bir bıkkınlıkla bakışın ardı da yoktur imanı da… Cumanın hocasıysa kazanın müdavimi!.. Oysa sevmeler yakışırdı bu kente…
Olmasını istedikleri kentlerini ve asla bir daha bir an öncesini bulamadıkları bu kenti sahi biz nasıl sevdik? Hoşça kalın… 151 151 ||
İğrendik… Öteledik… Düşmedi bir türlü yolumuz köprü altına Transit geçti uzak yolcular!..
HATİCE e l g n i S İ R E L N HÜZÜ SATTIM
“İner misin? Çıkar mısın?” isimli yarışma programında, müzik dalında birinci seçilerek profesyonel müzik hayatına adım atan Hatice; Farfara, Emiceoğlu Dursun, Kiraz, Kezban Yenge, Çıt Çıt gibi birçok hit parçaya imza attı. Şimdilerde yeni single çalışması “Hüzünleri Sattım”ı müzikseverlerin beğenisine sunan sevilen şarkıcı Hatice ile müzik yolculuğunu ve projelerini konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Mehtap YILDIZ
HABERHAYAT: Kendinizden biraz bahseder misiniz? HATİCE: İzmir doğumluyum, 7 kardeşli bir ailenin kızıyım. Ailem hala İzmir’de yaşıyor. Ben işim dolayısıyla İstanbul’da ikamet ediyorum. Kendisiyle barışık, insanları seven, olduğu gibi davranan, iyimser, hoşgörülü, yardımsever, yalana tahammülü olmayan biraz da takıntılı biriyim. Fazla düzenliyimdir. Her şeyim saatlidir. Spora düşkünlüğümle bilinirim. Haftanın hemen hemen 6 günü spor yaparım. Yemek yemeği çok severim.
152 |
HABERHAYAT: Müziğe ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? HATİCE: Klasik olacak ama özellikle ilkokul yıllarımda, ders aralarında öğretmenlerimin ısrarı üzerine şarkı söylerdim. İlerleyen yaşlarda akrabalarımın düğünlerinde şarkı söylemeye başladım. Böylelikle hem onları hem de kendimi mutlu ediyordum. Bu şekilde tecrübe de edinmiş oldum. İyi ki hayatım da müzik var. HABERHAYAT: “İner misin? Çıkar mısın?” isimli yarışma programında müzik dalında birinci seçilmeniz müzik hayatınızı ne şekilde etkiledi? HATİCE: O yarışmada iki birincilik aldım. Finalde başarısız oldum, çünkü benden daha eğitimli, sahne duruşu olan, fazlasıyla sahne tozu yutmuş yarışmacılar vardı. Böyle olduğu için de hırslandım. Çünkü asla başarısızlığa tahammülüm yok, ya hep ya hiç mantığı önceliklerim arasında. Bir musiki cemiyetinde ses eğitimi aldım. Hem alaylı hem okulluydum. Günümüzde eğitim şart.
HABERHAYAT: Bir anda müzik tarzınızı değiştirip pop söylemeye karar verdiniz? Nasıl gelişti bu süreç? HATİCE: Aslında öyle değil. Bu sektöre 1999 yılında pop sound olan işlerle adım attım. İlk 3 albümüm bu yöndeydi. Türküydü ama zeminine baktığımızda teknik olarak poptu. Bu çalışmalardan sonra rahmetli eşimin anısına yaptığım “Bir tanem” albümü ortaya çıktı. Pop fantezi bir albümdü. İçinde rock şarkı bile vardı. Yani yaptığım yapıtlarda pop sound hep vardı. Son 7 yıldır tamamen pop şarkılardan oluşan çalışmalar yapıyorum. Bu kostümü kendime çok yakıştırıyorum.
Son 7 yıldır tamamen pop şarkılardan oluşan çalışmalar yapıyorum
HABERHAYAT: Son çalışmanız Hüzünleri Sattım nasıl ortaya çıktı? Kimlerle çalıştınız? HATİCE: Şarkının aranjörlüğünü Taylan Kaya, klip yönetmenliğini ise Erkan Nas yaptı. Söz ve müziği Nicolas Joya ait. Son iki single’da kendisiyle çalışıyorum. Kalemini, duygusunu beğendiğim, yetenekli biri. Böyle konularda bencil ve kendini üstün görmeye gerek yok. Evet, ben de besteciyim ama bazen yeteneklere yol açmak gerekir. Sektörün taze kana ihtiyacı var. Kapalı alanda çekim yapma kararı verdik. Klip günü hava yağmurlu olunca verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu gördük. Hava çok soğuktu ama kalpte iş aşkı olunca soğuk, kar, kış fark etmiyor. Klibin yapımcılığını ise Şeker Yapım üslendi.
HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? HATİCE: Hayatta yaptığımız her şey iyi ya da kötü hatıralarda kalır, önemli olan yapılan emeklerin birileri tarafından görülüp takdir edilmesi. Beyaz sayfalarınızı sözlerimle karalama fırsatı verdiğiniz için sizlere ve beni her daim destekleyen, görmediğim ama kalplerine dokunduğumu düşündüğüm tüm sevenlerime kucak dolusu sevgiler. Mutluluk en çok insana, bizlere yakışır… Sevgiler.
HABERHAYAT: Şarkı seçimlerinizi neye göre yapıyorsunuz? HATİCE: Şarkıyı ilk dinlediğimde bana iyi geliyorsa onaylıyorum. Kendi yaptığım şarkılarda da durum değişmiyor. Tutacak şarkının yapımı bende 5 dakikayı geçmiyor. Üzerinde çok çalıştığım şarkıları es geçiyorum, çünkü duygusu yarım kalıyor. Müzik öyle bir şey, aşk yaşamak lazım. HABERHAYAT: Müzik camiasına adım attığınız günden bu yana hayatınızda neler değişti? HATİCE: Daha çok sevenim daha çok dinleyenim var. İnsanların dışarda beni görüp birbirlerine omuz atmalarına hem çok gülüyor hem de gurur duyuyorum. Çünkü rahmetli babamın isteyip de yarım bıraktığı müziği ben tamamladım. HABERHAYAT: Sektöre yeni adım atanlara tavsiyeleriniz var mı? HATİCE: Olmaz mı? Piyasa çok zor, çok çalışmak gerekiyor. Üretmek, hatta fazla üretmek, pes etmemek gerekir. HABERHAYAT: Sosyal sorumluluk projelerine katılıyor musunuz? HATİCE: Elimden geldiğince katılıyorum. Keşke daha çok olsa, katılsak ve elimiz her yere yetişse. Batı, doğu, güney, kuzey, nerede kimin ihtiyacı varsa ulaşsak. Sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü olmayı çok isterim.
Rahmetli babamın isteyip de yarım bıraktığı müziği ben tamamladım
HABERHAYAT: Güzellik sırlarınız neler? HATİCE: Spor yapıyorum, bir bebek gibi yaşıyorum. En geç gece 10.00’da yatarım. Sabah 7.00’de ayaktayım. Tabii ki ara ara güzellik bakımlarına da gidiyorum. HABERHAYAT: Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Sizin için 2017 nasıl geçti? HATİCE: Bu yıl benim adıma çok iyi geçti. İnşallah 2018 yılı hepimize önce sağlık getirsin, zaten gerisi hallolur. Yeni yıl ülkeme barış ve huzur getirsin, artık kadınlarımız zarar görmesin.
153 |
HABERHAYAT: Hayata geçirmeyi planladığınız projeleriniz neler? HATİCE: Sağlam bir proje olursa sinema film ya da komedi düşünüyorum. Çünkü tiyatral yeteneğim fazlasıyla iyi. Bir dizi projem var. Görüşmeleri devam ediyor, senaryo okuyorum. İnanırsam TV’de bir sürprizim olabilir. Önümüzdeki yıl sevenlerimle sahnede buluşmaya devam edeceğim. Ölmeden önce müzik kariyerimle alakalı düşündüğüm birkaç şey daha var. O da bana kalsın, top secret.
?
Kişiliğiniz nasıl 1. Kendinizi ne zaman en iyi hissedersiniz?
6. Bir sosyal etkinliğe katıldığınızda…
(a) Sabahları (b) Öğlenden sonra ve akşama doğru (c) Gecenin ilerleyen saatlerinde
(a) Herkes sizi fark edecek şekilde gürültülü bir giriş mi yaparsınız? (b) Sessiz bir giriş yapıp etrafınızda tanıdığınız birilerine mi bakınırsınız? (c) Çok sessizce girip kimsenin sizi fark etmemesine mi gayret edersiniz?
2. Nasıl yürürsünüz? (a) Hızlı ve uzun adımlarla (b) Hızlı ve kısa adımlarla (c) Normalden yavaş ve etrafa bakınarak (d) Yavaş ve başı eğik (e) Çok yavaş 3. İnsanlarla konuşurken… (a) Kollarımı göğsümde katlamış olarak dururum (b) Ellerimi sıkarım (c) Bir veya iki elimi belime koyarım (d) Konuştuğum insanlara dokunur veya ittiririm (e) Kulağımla oynar, çeneme dokunur veya saçımı düzeltirim 4. Dinlenirken nasıl oturursunuz? (a) Dizler katlanmış ve bacaklar birbirine bitişik olarak (b) Bacaklar çaprazlanmış olarak (c) Bacaklarımı uzatarak (d) Bir bacağımı altıma katlayarak 5. Çok hoşunuza giden bir şey olduğunda ne yaparsınız? (a) Büyük bir kahkaha atarım (b) Gülerim ama fazla sesli değil (c) Bir kerelik gülerim (d) Sessizce gülümserim
7. Çok zor bir işe dikkatinizi vermişken rahatsız ediliyorsunuz. Ne yaparsınız? (a) Bölünmeyi memnuniyetle karşılarım (b) Aşırı derecede rahatsız olurum (c) Belli olmaz. Bu iki uç arasında değişken davranışlar gösteririm 8. En çok hangi rengi seversiniz? (a) Kırmızı veya portakal rengi (b) Siyah (c) Sarı veya mavi (d) Yeşil (e) Koyu mavi veya mor (f) Beyaz (g) Kahverengi veya gri 9. Yatakta uyumadan önceki birkaç dakikada… (a) Sırt üstü yatıp uzanırsınız (b) Karnınızın üstüne yatıp uzanırsınız (c) Hafif kıvrılmış olarak yan tarafınıza yatarsınız (d) Başınızı bir kolunuzun üzerine koyarsınız (e) Başınızı yorganın altına kapatırsınız 10. Rüyanızda genellikle…
154 |
(a) Düşersiniz (b) Kavga eder veya tartışırsınız (c) Birilerini veya bir şeyler ararsınız (d) Uçar veya yüzersiniz (e) Genelde rüya görmezsiniz (f) Rüyalarınız daima hoştur
İŞTE SONUÇLAR!
Cevabınızın karşısına gelen puanları toplayın B
C
D
E
F
G
31 - 40 PUAN: İnsanlar sizi mantıklı, ihtiyatlı, dikkatli ve pratik birisi olarak görürler. Sizi zeki, yetenekli ve hünerli ama alçak gönüllü olarak tanırlar. Çok hızlı arkadaşlık kurmayan, ama arkadaşlarına karşı çok sadık olan ve onlardan da aynı şeyi bekleyen birisiniz.
B 4
C 6
D
1
A 2
41 - 50 PUAN: İnsanlar sizi taze, canlı, çekici, eğlendirici, pratik ve daima ilginç birisi olarak görürler; her zaman ilgi odağı olan ama çok aşırıya kaçmayacak kadar da dengeli birisi.. İnsanlar sizi ayrıca iyiliksever, düşünceli, anlayışlı ve kendilerini neşelendiren ve rahatlatan birisi olarak tanırlar.
2
6
4
7
2
1
3
4
2
5
7
6
4
4
6
2
1
5
6
4
3
5
51 - 60 PUAN: İnsanlar sizi heyecan verici, havai, düşüncesiz yapıda, doğal liderlik özellikleri olan, her zaman doğru olmasa da hızlı karar veren birisi olarak tanırlar. Seni cesur, maceraperest birisi olarak tanırlar; her şeyi bir kez denemek isteyen, macera yaşamak için fırsatları kaçırmayan birisi.. Yaydığınız heyecandan dolayı insanlar sizinle aynı iş yerinde yaşamaktan zevk alırlar.
6
6
4
2
7
6
2
4
8
6
7
5
4
3
9
7
6
4
2
1
10
4
2
3
5
5
60 PUAN VE ÜZERİ: İnsanlar sana kırılgan bir eşya muamelesi yapıyorlar. Kibirli, bencil ve aşırı baskın birisi olarak görülüyorsun. İnsanlar size hayranlık duyup sizin gibi olmak isteyebilirler ama size her zaman güvenmezler ve sizinle çok yakın ilişkide olmaktan kaçınırlar.
E
F
2
G
PUANINIZ
1
1
TOPLAM
155 |
A
Ankara’dan Hollywood’a büyük bir başarı hikayesi
Aclan
Büyüktürkoğlu
Holywood’da film çeken ilk Türk
Ankara’da dünyaya gelen Aclan Büyüktürkoğlu, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda görevlendirilerek Devlet Tiyatroları sanatçılığına kabul edildi. California Instute of Fine Arts’tan burs kazanarak iki ayrı dalda yüksek lisansını tamamlayan, Los Angeles’ta Acting Clan adlı oyunculuk stüdyosunda sinema ve tiyatro oyunculuğu dersleri veren Büyüktürkoğlu, Hollywood’da çekilen ilk Türk filmi olan Meleğin Sırları’nı yönetti. Şimdilerde ise Filmstar Gösteri Sanatları Merkezi’nde sinema oyunculuğu ve senaryo yazarlığı dersleri veren Aclan Büyüktürkoğlu, HaberHayat’a özel açıklamaları ile sizlerle… Özlem Başoğlu
156 |
HABERHAYAT: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden bahsedebilir misiniz? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: 1966 tarihinde Ankara’da doğdum ve hayatımın en güzel günlerini burada geçirdim. Ankara huzur bulduğum nadir şehirlerden. Gördüğüm en derli toplu yaşam merkezi. Öğrencilerle dolu, sanatın kalbinin attığı Başkent’te bulunmak, sanatseverlere ve gençlere faydalı olabilmek için buradayım. Ankara’dan çok önemli isimler yetişti. Derli toplu bir şehir olduğu için sanat aktiviteleri de değerlerinin karşılığını alabiliyor. Hacettepe Üniversitesi, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda görevlendirilerek Devlet Tiyatroları sanatçılığına kabul edildim. 2004 yılında Devlet Tiyatroları’ndan istifa ettikten sonra Los Angeles’ta çalışmalarına devam ettim ve California Instute of Fine Arts’tan bir burs kazanarak iki ayrı dalda yüksek lisansını tamamladım. ABC televizyon dizisi için “Lincoln Lights”, Fountain Theater için “A Taxi to Jennah”, Stage 52 tiyatrosu için “Josephine” adlı eserlerde oyuncu olarak rol aldım. “Pirates of the Caribbean 3” filminde seslendirme yaptım. Film çalışmalarımın yanı sıra Los Angeles’ta Acting Clan adlı oyunculuk stüdyosunda sinema ve tiyatro oyunculuğu dersleri verdim. Hollywood’da çekilen ilk Türk filmi olan Meleğin Sırları’nı
yönetmenliğini üstlendim. Kültür sanat konusunda Ankara’da iyi bir potansiyel var. Yıllarca Los Angeles’ta yaşadım. Öğrendiğim onlarca bilgiyi ve beceriyi paylaşmalıydım. İşte bu yüzden Filmstar Gösteri Sanatları Merkezi Oyunculuk Stüdyosu’nu Ankara’da açtım. HABERHAYAT: Yurt içi ve yurt dışındaki festivallerle ilgili bir plânınız ya da bir hayaliniz var mı? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Festivallerle ilgili herhangi bir planım yok. Önce projeleri tamamlamak, ondan sonra projelerin çeşitli festivallere uygunluğunu değerlendirip ona göre planlama yapmak lazım. Hayalim; sadece Amerika’da değil, dünyanın birçok ülkesinde, bizlerin rahatlıkla, güvenle, büyük bir başarıyla birçok işi, en önemlisi sanatla ilgili işleri başarabilmemiz. Bunu yapabilecek kapasitede ve çapta insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Sadece biraz cesaret gerekiyor, tabii bununla birlikte yabancı dil de gerekiyor. Ama en önemlisi maddi olanak tabii ki. İşte bu hayalin hayal olarak kalmasının en önemli nedeni, insanların maddi sıkıntılar yüzünden umutsuzluğa kapılmaları. Bu konuda yapılabilecek çok bir şey yok ama bu benim hayallerimden biridir. HABERHAYAT: Sizce Türk ve Hollywood sineması arasındaki farklar neler? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Bu soru aslında sorulurken bile insanı gülümseten bir soru. Teknoloji tabii ki. Ama bunun öncesinde öykü anlatma denilen şeyin bizde hala net anlaşıldığını düşünmüyorum. Tuvalet esprileri, küfürleri, birtakım kaba saba figürleri; içi dolu felsefi derinliği, duygusal yoğunluğu ve bir derdi olan, anlatmak istediği öyküyü bütün temel ögeleriyle ve boşluklar olmadan anlatan bir öyküye tercih eden, bir seyirci kitlemiz var ne yazık ki. Zaten fark burada başlıyor. Oyuncu kalitesi de önemli. Şu anda tiyatro kökenli birçok oyuncunun bir araya gelip oynadığı filmler var. Bunların bazıları gerçekten sinema oyunculuğunu daha iyi kavramış ve anlamış olduğu için daha ikna edici ve sarsıcı performanslar sergiliyorlar. Ama bir kısmı hala tiyatro gibi sinema yaptığı zaman ki, bunu çok Hollywood da göremezsiniz, bu çok irkiltici oluyor. Fakat buna alışmış gözler, özellikle Türk seyircisi, tiyatro gibi hatta bu müsamere gibi oyunculuğu sinemada gördüğü zaman yadırgamıyor. Buna alışmış göz var. Öykü anlatma, profesyonel yaklaşım, yapımın matematiksel işleyişi, sistemi, filmin çekilme yöntemi, setlerin hazırlanışı ve oyuncularla olan iletişim, uygulama, montaj teknikleri, çekim teknikleri, dijital uygulamalar evet bunlar büyük fark. Biz de bunlar henüz yeteri kadar gelişmiş değil diye düşünüyorum.
Birisinin başarısını yok varsaymak, görmezden gelmek yerine, sanatsal başarısını takdir edip birlikte yeni şeyler başarmak benim hayallerimden biri.
HABERHAYAT: Ankara’dan Hollywood’a herkesin hayallerini kurduğu bir biyografi sizinkisi? Neler söylemek istersiniz? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Evet, devlet tiyatrolarından Ankara’dan başlayan bir yolculuk, Los Angeles’tan sonra, tekrar Türkiye’de devam ediyor. Bunun içinde devlet tiyatrolarındayken Trabzon’da yaptığım staj da var. Evet, bir gün insanın kafasına bir şey koyup “Ben bunu yaparım” deyip, gidip yapıp gelmesi önemli bir şey. Ama bunu göz ardı edecek bir kitlenin olduğunu da söyleyebilirim. Görmezden gelen, yok varsayan bir kitle. Sizi olduğu gibi kabul edebilen ve her şeyi ile “Vay be helal olsun adama, ne iyi iş başarmış ya da en azından denemiş” diyebilecek cesaretteki insanlar, hayal ettiğim insanlar. Yani birisinin başarısını yok varsaymak, görmezden gelmek yerine, sanatsal başarısını takdir edip birlikte yeni şeyler başarmak benim hayallerimden biri. Bu herkesin hayali. Yurt dışında işler yapmak isteyenler hayallerinden vazgeçmesinler. En azından denesinler. HABERHAYAT: Mad Academy ile yaptığınız atölyeden bahsedebilir misiniz? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Bu hareketi, son derece önemli bir girişim olarak nitelendiriyorum. Sürekli olması gerektiğini düşündüğüm bir çalışma bu. Çünkü birçok insan gerek işleri dolayısıyla gerek bulundukları ortam nedeniyle ya da seyahat etme güçlükleri yüzünden almak istedikleri eğitimi, ulaşmak istedikleri hedefleri, merak ettiği şeyleri sadece internet ile sınırlı olarak elde edebiliyor. Oysa mobil olabilen bireylere ulaşmak ve yüz yüze paylaşımda bulunmak çok daha zengin bir deneyim. Bu sinema, kişisel gelişim veya senaryo yazımı ile ilgili olabilir. Böyle bir oluşum içinde olmaktan keyif alıyorum. Katılımcılarla, kişisel gelişim anlamında farkındalık yaratabilecek hatta kendi hayatımızdan birçok öykü ile kendi farkındalığımızı kendi keşiflerimizi yapacağımız bir çalışma olacak. Heyecanla ve sabırsızlıkla buluşma gününün gelmesini bekliyorum. HABERHAYAT: Türk sinema ve tiyatrosunda düzeltmek istediğiniz bir şey olsa bu ne olurdu? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Bizim sinemamız da tiyatromuz da potansiyeli çok büyük çok güzel ve çok başarılı işlerin yapıldığı bir alan. Düzeltmek istediğim bir şey olsa, çalışma saatlerinde (sinemada özellikle) daha planlı, programlı yönetmenlerin; yapım aşamasında neyin, ne zaman, ne şekilde, kim tarafından, hangi saatler arasında çekilebileceğini belirleyebilecek kapasitede bir yapımcının ya da yapım şirketinin var olmasını sağlamak gibi çok teknik olan şeyleri değiştirmek isterdim. Bunun yanı sıra tabii ki sinema sektöründe ve özellikle özel tiyatrolarda, sanatçının ve tüm emek verenlerin beslenmesi gereken şeyleri yaşayabilmesi için karnın doyması gerekiyor. Karnı aç olan bir insanın yaptığı iş her ne kadar yaratıcı bir iş olsa da bir süre sonra bundan hayır gelmeyeceği gibi sanatçının kafası da karışabiliyor. Aslında sanatçı, sanat, tiyatro ve sinema uygulayıcılarına olanak sağlayan, ödemeler yapabilmesini arzu ederdim.
HABERHAYAT: Sizi sinemaya yönelten en önemli şey nedir? Sinema sektöründe karşılaştığınız güçlükler neler? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Beni sinemaya yönelten en önemli şey, öykü anlatmak ve anlattığım öykülerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak. Karşılaştığım güçlükler, her meslekte olduğu gibi teknik sorunlar ya da insan engeli yani rekabet. Tabii rekabet bu tür mesleklerde bir hayli fazladır ama bazen rekabetin dozu kaçtığında, orada şaşkınlık yaşanabiliyor. Kararını insan olarak kalmaya mı, yoksa rekabetin bu insani olmayan tarafını mı desteklemek gerektiğini sorgulatıyor. Ben hep insan tarafında kalmayı tercih ediyorum. Rekabetin bu insani olmayan yanı her meslekte olabiliyor. Bunun dışında çok fazla bir güçlükle karşılaştığımızı söyleyemem. Türk sineması açısından değerlendirecek olursam, seyirci filme girerken afişte tanıdık bir yüz, tanıdık bir isim var mı ona bakarak sinemaya giriyor. Dolayısıyla önemli, güçlü isimlerle çalışmak zorunda kalmak iyi bir şey değil. Kaldı ki birçoğu benim arkadaşımdır. Belki de ben kendimi zorluyorum. İşin kolayına kaçmaktansa, bir sürü tanınmamış insanla, yeni yüzle, yeni yeteneklerle bir araya gelip çalışmak daha içime siniyor. Birinci filminde bir sürü tanıdık, meşhur insan oynuyor, diyeceksiniz. Evet, birinci filmde gerçekten öyle oldu. Bunun tabii ki faydaları ve katkıları da oldu ancak ikinci filmimde, hiç isim olmayan kişilerle çalıştım ve bunun pazarlama aşamasında ne kadar güçlükler yarattığını gördüm. Sadece Türk sinemasında değil dünya sinemasında da tanıdık isim olmayan filmlere gitme oranı daha düşük. İnsanlar alışık olduğu, bildiği şeyleri daha güvenli buluyor. HABERHAYAT: Sinemayı kariyer olarak tercih etmeyi düşünenlere önerileriniz nelerdir? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Çok özel ve çok güzel bir meslek sinema ve tiyatro. Sanatın tüm dalları öyle. İçinde bulunduğumuz koşullarda ne yazık ki bire bir meslek olarak seçebilmek için biraz iddialı. Çok büyük başarılar elde edip rahat yaşam alanları yaratabileceğimiz zamana kadar mutlaka bir yan meslek edinmek gerekiyor. İnsanların sinema ve tiyatro ile ilgili tutkuları varsa, bunları mutlaka hayata geçirmek için bir şeyler yapmaları gerekir. Ancak onları hayatta tutacak, ayakta tutacak, karınlarını doyuracak bir yan meslek edinip, gerekirse sinemayı ve tiyatroyu ikinci meslek olarak seçmeliler. “Bundan para kazanmak önemli değil, ben ne olsa yaparım, önemli olan sanatı yapmak icra etmek” gibi bir düşünce varsa bu da çok güzel. Çok onurlu bir düşünce. Fakat belli bir süre sonra, insanın bir takım güdülerini örseleyip zorluklar karşısında, yaratıcılık başta çok güçlü ve zenginken, sonra artık keyif verici olmayan bir şekle dönüşebilir. İyi eğitimler alınmalı, eğitimleri kimin verdiği çok önemli isimlere gitmek yerine, gerçekten içi dolu bilgiler aktarabilen insanlar varsa onları bulmaya çalışmak gerekir. İyi bilgi, çok uygulama ve yan meslek edinme özetle söylemem gereken şey. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Bu güzel röportaj için öncelikle size ve tüm HaberHayat Dergisi çalışanlarına çok teşekkür ederim. Tüm takipçilerime HaberHayat okurlarına “sanatsız kalmayın” diyorum. 157 |
HABERHAYAT: Peki, dünyada hangi ülkelerin sinemalarını takip edersiniz? Beğendiğiniz yönetmen ve oyuncular kimler? ACLAN BÜYÜKTÜRKOĞLU: Bu tür sorular beni pek mutlu eden sorular değil. Aslında şu şudur ve bu budur demeyi hiç sevemedim. Çünkü bu bana biraz ayırt etmek gibi geliyor. Ayrıca herkes bir tane şeyi çok doğru düzgün yapıyor olabilir ama ben hep aynı şeyi yemek zorunda değilim. Dolayısıyla ben bin tane film seyrediyorsam, bin yönetmenin adını da saymak isterim. Öykü anlatmaya yeltenmiş ve başarı ile anlatmış herkes benim gözde yönetmenimdir. Bu kişilere kapı açabilmiş ve dünyaya duyurabilmiş her ülke benim gözde ülkemdir. Dolayısıyla “Şunu beğeniyorum şu ülkenin sineması harika” gibi havalı sözler söylemek istemiyorum.
ÖZLEM BAŞOĞLU Samsun Devlet Opera Balesi Çocuk Korosu ve Balesi Koordinatörü
Piyano çalsın zeki olsun
A
158 |
raştırmalara göre, küçük yaşta piyano çalmaya başlamak zihinsel gelişimi olumlu yönde etkiliyor. Bir piyano görüp de tuşlarına basarak farklı sesler çıkarmaktan hoşlanmayan çocuk neredeyse yok gibidir... Piyano çalmaya başlayan bir çocuk için piyanosu, basit bir müzik aletinden çok daha fazla şey ifade eder. Çünkü o her çocuğun kendini anlatabileceği eşsiz bir araç... Uzmanlar piyano çalmanın saymakla bitmeyen artıları olduğunu vurguluyor. Kendine olan güveni artan çocuk, aynı zamanda en çok ihtiyacı olan şeye kavuşuyor, yani farkediliyor. Bunun dışında son zamanlarda Amerika'da yapılan bir araştırmanın ortaya çıkardığı sonuçlar da piyano ve zeka arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koydu. Fizikçi Gordon L. Shaw ve psikolog Frances H. Rauscher'in 78 çocuk üzerinde yaptığı araştırmaya göre, okul öncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların zihinsel yapısını geliştiriyor ve bu çocuklar öncelikle matematik ve fen dallarında olmak üzere pek çok alanda diğerlerine göre daha başarılı oluyor. Deney küçük çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin zekanın gelişiminde aynı etkiyi yaratacağı belirtiliyor. Çoğu piyano öğretmeni, piyanoya küçük yaşta başlanması konusunda hemfikir. Çocuğun küçük yaşta öğrendikleri hem daha iyi yerleşiyor hem de zihinsel gelişimine katkıda bulunuyor. Ayrıca yaş büyüyüp, gençlik yılları başladıkça okul ve kulüp aktiviteleri, sevgililer, bilgisayar oyunları, diskolar, seyahatler gibi pek çok etken çocuğun ilgi alanının dağılmasına ve yeteri kadar olaya konsantre olamamasına neden oluyor. Ama piyano ve müzik sevgisi çocuğun ruhuna küçük yaşta işlendiğinde, sonradan gelen tüm aktiviteler ikinci derecede önem taşıyor. İster ünlü bir piyanist olsun, isterse piyanoyu bir hobi olarak devam ettirsin, piyano çalacak olan çocuğun yaşının çok ilerlemeden piyano başına oturması öneriliyor.
ÖĞRETMENİN ÖNEMİ
Herşeyde olduğu gibi piyano eğitimine verilen tepki de çocuktan çocuğa büyük farklılıklar gösteriyor. Kimileri sabırlı ve çalışkan olurken, kimi çocuk da çok kabiliyetli olduğu halde çabuk sıkılabiliyor. Bu konuda ailelere düşen görev özellikle küçük yaşlardaki çocukları gereksiz yere hırpalamamaları. Yani olayın kilit noktası çocuklara aşırı yüklenmemekte. Her çocuk mükemmel piyano çalacak diye birşey yok. Zaten müzik eğitimi alması için çocuğun ille de çok yetenekli olması gerekmiyor. Ama bir virtüöz olmasalar bile piyano çalan çocukların ileriki yaşamlarında pek çok alanda daha başarılı olacakları, algılama ve öğrenme kapasitelerinin artacağı, koordinasyon kurma yeteneklerinin ve yaratıcılıklarının gelişeceği de gözden çıkarılmaması gereken gerçekler arasında... Bu yeni girişimdeki en önemli unsurlardan biri hiç kuşkusuz çocuk ve piyano öğretmeni arasında kurulan ilişki. Piyanoya yeni başlayan bir çocuk için en önemli ders, piyano ve öğretmeniyle tanıştığı ilk ders... Öğretmen kendini çocuğa nasıl tanıtırsa, sonraki dersler de o yolda devam ediyor. Piyano öğretmenleri bir sanat öğretmeni olarak, çocuğun müziksel potansiyelinin açığa çıkmasına yardımcı oluyor. İşte bu nedenle de çocuğun kendini öğretmenin yanında rahat hissetmesi, onun kendisini anladığına inanması gerekiyor. Öğretmenler biraz da öğrencilerin yaşına göre davranmak zorunda. Küçük çocuklara ders veren bir öğretmenin çocuğun limitlerini iyi algılayarak gereksiz yere zorlamaması gerekiyor. Çocuğa piyano çalmanın nasıl eğlenceli olabileceğinin öğretilmesi şart. Öğrenciler, yaşları büyüdükçe öğretmenden ona saygı duymasını ve doğru ile yanlışı kendisine göstermesini bekliyorlar. Öğretmen gerçekten çok önemli, çünkü öğrenme isteği, öğretmenin öğretme isteği ile çok yakından ilgili.
159 |
Bafra’yı 2023’e hazırlıyoruz
Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. Bafra’daki değişim ve dönüşüm hakkında bilgi veren Şahin, 2018 yılında çok daha büyük projeleri hayata geçireceklerini söyledi. Toplumun tüm kesimleri için ‘Bir belediyeden daha fazlası’ anlayışı ile çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Zihni Şahin, “Baframızı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef gösterdiği Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023’e hazırlıyoruz” dedi.
160 |
Mehtap YILDIZ
HABERHAYAT: Öncelikle son dönemde ülkemizin ve tüm müslümanların gündeminde olan ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi kararına değinerek söyleşimize başlayalım. Bafra olarak siz de bu karara karşı çıkan gösteriler düzenlediniz. Neler söylemek istersiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Kudüs, vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayılan bir şehirdir. Müslümanların ilk kıblesi ve harem mescitlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa'yı bağrında barındırdığından dolayı da İslam'da ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Kudüs, 1517 tarihinde Osmanlı toprağı olmuş ve huzur içinde 400 yıl geçirmiştir. 1917 tarihinde İngilizlerin eline geçmiş, 1967 yılında İsrail tarafından Doğu Kudüs işgal edilmiş, 1980 yılında ise Doğu ve Batı Kudüs birleşik İsrail şehri ilan edilmiş buralara İsrailliler yerleştirilmiştir. Tüm bu haksızlıklara rağmen ABD Başkanı Donald Trump, İslam dünyasından gelen tüm tepkilere karşın, Kudüs’ü İsrail’in resmi başkenti olarak tanıdı ve Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınacağını açıkladı. Son yıllardaki tüm gelişmelere baktığımızda, Türkiye ve İslam düşmanlığı açık bir şekilde ortadadır. Bizim tavrımız işgale, haksızlıklara, İslam ve insanlık düşmanlığına karşıdır. Bizim protestomuz her şeyde Birleşmiş Milletler kararlarını dayatanların şimdi bu konudaki karara aykırı tavırlarıdır. Bizim tavrımız savaş provokasyonları yapanlara, kan ve gözyaşından beslenenlere, Türk Milletine saldıranlara karşıdır.
HABERHAYAT: Bafra’da modern teknolojiyle hizmet veriyorsunuz... ZİHNİ ŞAHİN: Teknolojik çalışmalarla Bafra’nın çirkin görüntüsüne son verdik. Kurduğumuz modern asfalt şantiyesi ve plenti tesislerini şehrin dışına taşıdık. Tesislerimiz saatte 80 ton asfalt üretme kapasitesine sahip olmasıyla birlikte, asfalt işlerinde dışa bağımlılığa son vermiş olduk. İlçemiz merkezinde 450 kilometre yol var.
HABERHAYAT: Belediye olarak özellikle asfalt ve yol çalışmalarına ağırlık verdiniz. Çalışmalarınızdan bahseder misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Bafralı hemşehrilerim her zaman hoşgörülü, mütevazı, nazik ve gerçekten çok samimi. Hemşehrilerimle karşılıklı olarak güçlü bir bağımız var. Bundan çok mutlu oluyorum. İlçemizin problemlerini çözmeye çalışıyoruz. Özellikle asfalt ve beton yol çalışmalarına yoğunluk verdik. Önemli bir mesafe kat ettik. Daha fazlasını yapacağız. İlçe merkezimizde yol problemi kalmayacak. Yeni mahallelerimizde ise satıh kaplama asfalt ve beton yol yapacağız. 2018 yılında pek çok önemli proje ve hizmeti de vatandaşlarımızın kullanımına sunacağız.
HABERHAYAT: Göreve geldiğiniz günden itibaren, belediye araç filosunda da büyük bir yenilenmeye gittiniz. Filonuzun güçlenmesi çalışmalarınıza nasıl katkı sağladı? ZİHNİ ŞAHİN: Göreve geldiğimizde sadece asfalt şantiyesi ve plenti tesisleri değil, iş makinesi ve araçlarımızda ekonomik ömrü tamamlanmış olduğundan çok ciddi bakım ve onarım masrafları vardı. Dolayısıyla da hizmet kalitesi çok düşmüştü. Asfalt yapmak için gerekli olan iş makineleri kiralanıyordu. Biz, asfalt serme makinesi, 3 adet silindir, asfalt bakım ve onarım aracı, kamyonlar ve çeşitli iş makineleri alarak bünyemize kattık. Böylelikle hem araç kiralamaya son verdik hem de kiralamaya verilen paralarla kendi araçlarımızı aldık. Ayrıca iş makinesi ve araç filomuz ve kapasitemizi yüzde 80 oranında artırmış olduk. Dolayısıyla yaptığımız bu yatırımlar sonucunda ilçemizde 9 yılda 30 yılda yapılandan daha çok asfalt yaptık.
Bu çalışmaların neticesinde doğalgaz ilçemize geldi ve hat döşeme çalışmaları başladı. Akabinde belediye olarak biz de rotamızı buna göre çizdik ve bu süre zarfında yeni iş makineleri, araç ve ekipmanlarını belediyemize kazandırarak hazırlığımızı yaptık. Doğalgaz kazılarının akabinde asfalt şantiyemiz ve plenti tesislerimiz, yeni iş makinelerimiz ile birlikte dışa bağımlılığa son vererek kendi hizmetimizi kendimiz üretmeye başladık.
161 |
HABERHAYAT: Kırsal Kalkınma Merkezi projeniz hakkında bilgi verir misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Tarıma ve çiftçilere destek vermek, yeni mahalle yerleşim birimlerinde ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları iyileştirmek amacıyla belediye bünyesinde Kırsal Kalkınma Merkezi kuracağız. Kırsal Kalkınma Merkezi ile bir tarım ve hayvancılık şehri olan Baframızda bu potansiyelleri daha verimli hale getirmeyi hedefliyoruz. Bu yapı ayrıca, önümüze hedef olarak koyduğumuz Bafra Tarım Tekno Parkımızın da altyapısını oluşturacak. Sürdürülebilir tarımsal üretime destek sağlayacak ve bilgiye ulaşımı kolaylaştıracak bu merkez ile gıda, tarım ve hayvancılıkta yenilikçi çözümlerin gündeme gelmesini sağlayacağız. Teşvik ve desteklerden haberdar etmek, kurumlar arası diyaloğu ilerletmek, bilgi paylaşımında bulunmak, bilimsel yayınları ulaştırmak gibi çalışmaları da hayata geçireceğiz.
Yeni mahalle olan köylerimizde birlikte hizmet alanımızda 2 bin 500 kilometrelik bir yol ağına sahibiz. İlçemizin doğalgaza kavuşması için bakanlarımız, milletvekillilerimiz, il ve ilçe başkanlarımız kısacası siyasi irademiz ile yoğun bir çalışma yaptık.
HABERHAYAT: Baskı beton ve kaldırım çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Baskı beton yol ve kaldırım çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmalarımız hemşerilerimiz tarafından takdir ediliyor. Ayrıca çalışmalarımızda engellilerimizi düşünerek hareket ediyoruz. Belediye Caddemiz ve Kadı Çeşmesi istikametinde çalışmalarımızı tamamladık. Çalışmalarımız Alaçam, Yaşar Doğu ve Tekel Caddemizde devam edecek ve ilçemizin pek çok yerinde bunu yaygınlaştıracağız. Kaldırım genişletmeyi kısa mesafeli ve zaten tek araç geçebilecek yerlerde yapıyoruz. Daha önce vakıf iş hanı önünde şimdi ise kadı çeşmesi önünde kaldırımları genişlettik. Buralar kısa mesafelerdir ve şimdi araç parkı olmuyor. Kaldırımları genişlettiğimiz diğer yerlerde ise iki sıra park yapılması engelleniyor.
162 |
HABERHAYAT: Birçok projeyi hayata geçirdiniz ama her şeyden önce sosyal belediyecilik anlayışı ile hizmet ediyorsunuz… ZİHNİ ŞAHİN: Sosyal belediyeciliğe büyük önem veriyoruz. Çalışmalarımızı aileleri rencide etmeden yapıyoruz. Gerçekten çok ciddi olarak mağdur ve yardıma ihtiyaç olan ailelerimiz var. Muhtarlarımız ve vatandaşlarımız da bizleri bilgilendiriyor. Tadilata ihtiyacı olan okul, cami, sağlık ocağı ve lojmanlar vardı. Bu konularda da duyarlı davrandık. 16 mahalledeki yardıma muhtaç 12 ailenin evlerini tamamen yeniledik. Ayrıca 4 cami lojmanının, 1 okul, 1 sağlık ocağı ve 1 gasilhanenin bakım ve onarımları gerçekleştirildi.
HABERHAYAT: Hayata geçirmeyi planladığınız çocuklara teknoloji evinden bahseder misiniz? ZİHNİ ŞAHİN: Alparslan Türkeş Parkı'nda Bilgi ve Teknoloji Evi kuracağız. Bu çalışmamız sayesinde çocuklarımızı sokağın olumsuz ortamından güvenli ve kontrollü bir ortamda, ders çalışmalarını, kitap okuma alışkanlığı kazanmalarını, boş vakitlerini yararlı bir şekilde değerlendirmelerini, sosyal alanda yeteneklerini geliştirebilmelerini amaçlıyoruz. Toplumumuzun tüm kesimleri için, 'Bir belediyeden daha fazlası' anlayışı ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Diğer proje ve hizmetlerimiz de kısa sürede hayata geçecek.
163 |
HABERHAYAT: Bafra 2023 yolunda hızla ilerliyor. 2023 yılında nasıl bir Bafra göreceğiz? ZİHNİ ŞAHİN: Baframızı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın hedef gösterdiği Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023'e hazırlıyoruz. Bu hedeflere 'Biz Bafra olarak büyük bir aileyiz' anlayışı ile ulaşacağız. Bu anlayışla hareket ediyoruz. İlçede ortak akıl ile 5 ana hedef belirledik. Bunlar tarım, sanayi, eğitim, turizm ve kentleşmedir. 2023 yılında Bafra olarak karma ve medikal organize sanayi bölgesini tamamlayarak sanayi, yeni sebze ve meyve toptancı hali, Sera OSB ve Tarım Tekno Parkı ile tarım, Bafra Kızılırmak Üniversitesi ile üniversite, turizm altyapısını tamamlayarak turizm şehri olacağız. Sosyal donatılarımız, Kızılırmak sedde projesi, ulaşım, yeni oto gar, kültür merkezi, BAKDEM, Kent ormanları ve yeni yeşil alanları ile kentleşme hedefine tamamen ulaşmış bir şehir haline geleceğiz. Bu konularda önemli adımlar attık. Atmaya da devam ediyoruz ve 2023’e emin adımlarla ilerliyoruz.
SİNEMANIN ŞAKİR DEMİRCİ
UNUTULMAYAN PORTRELERİ -12 CLAUDİA CARDİNALE
İsmail Hacıoğlu, Fahriye Evcen ile birlikte çevirdiği Sinyora Enrica filmi ile Türkiye’nin tanıtımına katkısı olan bir sinema yıldızı. 70. Cannes Film Festivali’nde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türkiye’yi ve Türk sinemasını tanıtım amaçlı stant açıldı. Bu stantta, Claudia Cardinale için resepsiyon verildi. Kültür Bakanlığı tarafından Türk ve dünya sinemasına katkıları nedeniyle onur plaketi takdim edildi.
164 |
İtalyanların favori kadını Brigidte Bardot’un İtalyan versiyonu ülkesinin sembolü olan bir film yıldızı, 1999’dan bu yana UNESCO iyi niyet elçisidir. 1939 yılında Tunus’ta Sicilyalı bir gömen ailenin çocuğu olarak doğdu.1957 yılında Tunus’da düzenlenen bir güzellik yarışmasında, en güzel İtalyan kızı seçildi ve ödül olarak Venedik film festivaline götürüldü. Orada herkes güzelliğine hayran kaldı ve sinemaya ilk adımını attı. 17 yaşından itibaren sinemanın içinde olan sanatçı, ünlü yönetmenler Visconti, Federico Fellini ve Sergio Leone ile çalıştı. Cardinale sosyal açıdan aktif ve siyasi yanları olan bir insandı. Arap ve Tunus kökenli kadınları hiç unutmadı. Onların sorunları için mücadele etti. 60’lı yılların dünya sinemasında sembol isimlerden biri olan sanatçı, az da olsa film çekmeye devam etmektedir. Filmleri: Goha, Batıda Kan Var, Profesyoneller, Leopar, Pembe Panter.
166 |
167 |
168 |
ANI-NOSTALJİ
Sefa Aralan
İyi ki doğdun HABER Gazetemiz Haber’in 13. yaşı muhteşem bir geceyle kutlandı. Bu nedenle birinci doğum günü yazdığım 30.11.2006 tarihli yazımı sizlerle paylaşmak istedim. 27 Kasım 2005 Büyük Samsun Oteli salonlarını dolduran insanlar bir doğumun heyecanı içindeydiler… Hepsi de ismi daha önceden belirlenmiş HABER’in dünyaya gelişini merakla bekliyorlardı. Çocuk, Maşallah o kadar sağlıklı doğmuştu ki tam bir tosuncuktu adeta… Önce emekledi, sonra tay taya kalktı ve 1 yaşına girmeden de dimdik ayakta durabildiğini göstermişti tüm sevenlerine. İşte bu çocuğun doğum gününü kutladık Pazartesi Gar Restoran’da hep birlikte. 1. yaşın verdiği tazelik ve sevimlilikle tüm çalışanları kucaklamışlardı HABER’i doyasıya… Bir yıl gibi kısa bir zamanda o kadar geniş bir aile oluşmuştu ki, HABER’in etrafında, bu birlik ve beraberliğin uzun yıllar süreceği görülen muhteşem tablodan anlaşılmaktaydı… 18 yaşındaki çizerimiz genç Aytek’ten 70 yaş merdivenlerine adım atmış bendenize kadar herkes aynı mutluluğu paylaşmaktaydı bu gecede… HABER’in 1. yaş günü pastasını kesenler arasında, büyük babaları olarak bana da yer vermelerinden dolayı HABER ailesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Benim için gerçekten mutluluklarla dolu bir geceydi bu… HABER’in yayın hayatına girmesinde büyük emeği geçenler bu işin gerçek ustalarıydı. Samsun halkına dolu dolu bir gazete sunabilmek için gece gündüz demeden çalışmışlardı bu uğurda… Bu deneyimli insanlar sayesindedir ki HABER, daha 1. yaşında Samsun basınındaki gerçek yerini alarak liderlik koltuğuna oturmuş ve en çok okunan gazete olmuştu. Bu gazetenin bir köşesinde Pazartesi ve Perşembe günleri sizlerle buluşmaktan ayrı bir mutluluğu da bendeniz yaşamaktayım. Okuyucularımdan aldığım olumlu mesajlar bana bu yolda daima destek olmuştur. Bizlere gayet samimi bir ortamda neşe dolu bu geceyi yaşatanlara tebrik ve takdirlerimi sunuyorum. HABER’in nice nice yıllarda da bu yaş günlerini kutlayacağına içtenlikle inanmaktayım.
Bu vesile ile bir kere daha diyorum ki “İyi ki doğdun HABER” Esenlikler dileğiyle.
Pratik Tarifler
Ocak Ayında Tüm Şifasıyla Mutfağınıza Girmeyi Bekleyen 5 Taptaze Yemek Tarifi Mutfakta dört mevsim en taze yemekleri yapmayı sevenler, olabildiğince doğal beslenmeye özen gösterenler toplanın, ocak ayında da mutfakları tazelikle dolduruyoruz. Şifa olsun! Selin ÇETİN
Zencefilli Havuç Çorbası Malzemeler:
· 2 yemek kaşığı zeytinyağı · 2 adet soğan · 5 adet havuç · 1 adet patates · 2 adet küp şeker büyüklüğünde taze zencefil · 5 su bardağı su · 1 tatlı kaşığı tuz · 1 tatlı kaşığı iri çekilmiş karabiber
Yapılışı:
Soğanı yemeklik doğrayın. Patates ve havucu da aynı büyüklükte garnitürlük boyutunda olacak şekilde doğrayın. Zeytinyağını derin bir tencerede kızdırın. Soğanları kavurun. Patates ve havucu da soğanlarla beraber kavurmaya devam edin. Sarımsak ve zencefili aynı havanda döverek ezin. Soğan, patates ve havuca zencefil ve sarımsağı ilave edin. Tuz ve karabiberi de ilave ederek kaynamaya bırakın. Havuç ve patates iyice yumuşayınca el blenderı yardımıyla çorbayı pürüzsüz bir kıvama gelinceye kadar çekin. 5-6 dakika daha kaynamaya bırakın. Altını kapatın ve kekik, biberiye veya dereotuyla servis edin. İşte bu kadar, afiyet olsun!
Yapılışı:
Pırasalı Köfte
Pırasaları güzelce yıkadıktan sonra ince ince kıyın. Ekmekleri blenderde ufalayın. Pırasayı, ufalanmış ekmekleri, kıymayı ve baharatları bir kaba alarak yoğurun ve 12 parçaya bölerek şekil verin. Bir tavaya 2 yemek kaşığı sıvı yağ ekleyip kızdırın. Köfteleri tavaya yerleştirerek her iki tarafını da 5-10 dakika orta ateşte kızartın ve sıcakken afiyetle tüketin.
Malzemeler:
· 300 gram kıyma (tercihen yağlı) · 1 adet pırasa · 2 dilim bayat ekmek · 1 diş sarımsak · 1 çay kaşığı tuz · 1 çay kaşığı karabiber · 1 çay kaşığı kimyon
Malzemeler:
· 6 adet milföy hamuru · 5-6 adet pazı yaprağı · 1 tatlı kaşığı tuz · 1 çay kaşığı karabiber · 1 çay kaşığı pul biber · 2 adet yumurta sarısı · 1 yemek kaşığı zeytinyağı
Yapılışı:
Milföy hamurlarının buzlarının çözülmesi için kullanmadan yarım saat önce dolaptan çıkartın. Ayıklanmış, temizlenmiş pazı yapraklarını ısınmış zeytinyağı ve tavada kavurun. Pul biber, tuz ve karabiberle lezzetlendirin. Fırını 180 dereceye ayarlayın. Milföyleri hafif unlayarak düzgünce oklava yardımıyla inceltin. Milföy hamurlarını çapraz olarak ortalayarak kesin. Hazırladığınız iç harcı yerleştirin ve üçgen şeklinde kapatın. Yağlı kağıt serili tepsiye dizin. Yumurta sarılarını çırpın ve böreklerin üzerine sürün. 10 dakika börekler iyice kızarana kadar pişirin. İşte bu kadar, afiyet olsun!
Pazılı Börek Yapılışı:
Hamsi Tava
Hamsileri yarım saat suyun içinde bekletin ve temizleyin. Bir kase un, mısır unu ve tuzu kaşık yardımıyla karıştırın. Buzdolabı poşetine un, mısır unu ve tuzu koyun. Hamsileri içine atın ve tamamen unla kaplanana kadar elinizle karıştırın. Kızartma yağının iyice ısınmasını bekleyin ve hamsileri iyice kızarana kadar kızartın. İşte bu kadar, afiyet olsun! Bol yeşillik bol limon yancısı olsun.
Malzemeler:
· 1 kg. hamsi · 1 kase un · 3 yemek kaşığı mısır unu · 1 yemek kaşığı tuz · 5 su bardağı kızartma yağı
Limonlu Kurabiye Malzemeler:
· 6 adet havuç (rendelenmiş) · 2 diş sarımsak · 1,5 su bardağı süzme yoğurt · 3 yemek kaşığı sıvı yağ · 1 çay kaşığı tuz
Yapılışı:
Fırını 160 derecede ısıtın. Bir kapta un, kabartma tozu ve tuzu birleştirin. Başka bir kapta tereyağ ve şekeri krema kıvamına gelene kadar bir mikser yardımıyla çırpın. Yumurtaları teker teker ekleyin ve her eklemeden sonra iyice karıştırın. Peynir, limon suyu ve limon kabuğu rendesini de ekledikten sonra iyice karıştırın. En son kuru malzemeleri de ekleyin ve un gözden kaybolana kadar karıştırın. 2 tane fırın tepsisine pişirme kağıdı serin. Kurabiye hamurunda 2 yemek kaşığı kadar parçalar koparıp yassılaştırarak fırın tepsisine dizin. Önceden ısınmış fırında 15 dakika pişirin.
SU KARAKUŞ
BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com
Ocak ayına umutlarla, yenilik dilekleriyle girdiğimiz gibi, 3 önemli gökyüzü hareketi sayesinde hareketli ve hızlı bir başlangıç yapacağız. 2 Ocak’ta Uranüs durağanlaşacak ve 4 Ocak’tan itibaren ilerlemeye başlayacak. İlişkileri düzeltmek, işleri toparlamak ve bekleyen her şeyin hareket kazanması bu sayede mümkün olacak. Ekonomik gelişmeleri de Ocak ayında bekleyebiliriz. 16 Ocak’ta Jüpiter-Plüton arasında yüzleri güldürecek bir açı gerçekleşecek ve birbirini destekleyen bu 2 gezegen şans sayesinde köklü değişiklikler yapmamızı sağlayacak. Özellikle kariyer ve para konusunda beklentileri gerçekleştirebileceğiz. 17 Ocak’ta gerçekleşen Yeniay Oğlak burcunun 26.derecesinden gülümseyecek. Yeniayın Marstan alacağı destekle yenilikleri hızlandırması, Uranüs sert açısıyla bir anda şok eden olayların gerçekleşmesini, dikkatin dağılmasını veya yeniliklerin teknolojik eksiklikler nedeniyle engellenmesini getirebilir, dikkatli olmakta fayda var. Her koşulda kariyer alanında yenilik yapmak mümkün olabilir.
172 |
31 Ocak’ta Aslan burcunun 11.derecesinde oluşan Ay tutulmasında Jüpiter ve şans noktası sahnede olacağı için eksiklerin tamamlanması, uzun zamandır istenen bebeğin müjdesinin alınması, yeni ve eğlenceli bir yaşam biçimine geçmek ya da aranılan aşkın bulunması, ruh eşini tanımak gibi avantajlar getirecek. Ay tutulması bu kez korkutmak değil destek vermek istiyor. Değerlendirebilenlere tabii.
KOÇ
(21 mart-19 nisan) Ocak başından itibaren yeniliklerinizi planlayabilir, bekleyen her konuda ilerleme kaydedebilirsiniz. Çalışkanlığınızla göze girebilirseniz ekstra gelir kazanma ihtimaliniz yüksek. Özellikle ay ortasında. Ve yeni sorumluluklar almaya hazırsanız yeni bir teklifle kariyerinizde büyük bir aşama kaydedebilirsiniz. Öte yandan şöhret yolu ay sonunda tutulmayla birlikte açılıyor. Değerlendirmelisiniz.
İKİZLER
(21 mayıs-21 haziran) İdeallerinize ulaşmak ve sıradışı gruplarla iletişimde olup biraz daha sosyalleşmek için ayın başından itibaren fırsatları değerlendireceksiniz. İş alanında ortaya çıkan şans kısa zamanda büyük paralara dönüşecek ve köklü değişiklikler yapabileceksiniz. Ay ortasında ek gelir kazanma fırsatını mutlaka değerlendirin. Şanslı bir başlangıç yapabileceksiniz. Ay sonundaki tutulma şöhrete giden basamakları bir anda tırmanmanızı sağlayacak. Kitap yazmak için iyi bir evre.
BOĞA
(20 nisan-20 mayıs) İç dünyanızdaki bekleme ve erteleme eğilimi yeni yılla birlikte bitiyor ve yeniden harekete geçiyorsunuz. Eğitim veya ticaret alanında köklü değişiklikler size iyi gelecek ve ay ortasında rahatlayacaksınız. Yeniay yeni bir yurt dışı seyahatini çağrıştırıyor. Ay sonunda evinizin satışı veya yeni bir kiracı bulmak gibi arayışlar son bulacak.
YENGEÇ
(22 haziran-22 temmuz) Kariyerinizle ilgili durağanlık ayın ilk haftasında sona erecek ve aksiyon alacaksınız. Ay ortasında evlilik ya da ortaklık ilişkiniz için bir fırsat doğacak köklü bir değişiklikle yalnızlığa veda edeceksiniz. Yeniay yeni bir yaşam evresi için fırsat niteliğinde. Ve ay tutulması ayın sonuna doğru finansal yaşamınızda aradığınızı bulmanızı sağlayacak.
173 |
YÜKSELEN BURCUNUZU OKUMAYI UNUTMAYIN
SU KARAKUŞ
BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com
ASLAN
(23 temmuz-22 ağustos) Kent değiştirmek, medya çalışmalarına başlamak gibi beklentilerinizi ayın ilk günlerinden itibaren gerçekleştirebilirsiniz. Olaylar kendiliğinden gelişecek ve karşınıza çıkan fırsatları değerlendirebileceksiniz. Aileniz hem yeniliklerde hem de iş alanında sizi destekleyecek ve ay ortalarında istediğiniz köklü değişikliği yapabileceksiniz. Üstelik iş alanında yenilikler ve yeni başlangıçlarda heyecan verici olacak. Tutulma burcunuzda gerçekleşirken görünüşünüzü değiştirecek, farkındalığınızı yükseltecek.
TERAZİ
(23 eylül - 22 ekim)
174 |
Evlilik veya ortaklık ilişkinizde belirsizlikler varsa ayın ilk haftasından itibaren netleşecek. Ay ortasında birikimlerinizi iyi bir yatırıma yönlendirip mülk sahibi olma şansı bulacaksınız. Eşya yenilemek ve yeni bir eve taşınmak da aynı zamanlarda mümkün. Ay biterken hayatınızda olması gereken yeni insanlarla tanışıp aradığınıza ulaşacaksınız.
BAŞAK
(23 ağustos-22 eylül) Ekstra gelirler kazanmayı uzun zamandır istediniz ve bekledinizse ayın ilk haftasından itibaren ertelenen tüm fırsatlar tekrar karşınıza çıkacak. Yaratıcı projelerinizi ay ortasında sunabilecek ve tanınma şansınızı iyi kullanacaksınız. Yeni bir ilişkiye başlama ihtimaliniz yine ay ortasında mümkün. Ve ay tutulması kişisel gelişim tekniklerinden birinde uzmanlaşmanızı sağlayacak.
AKREP
(23 ekim-21 kasım)
İş yaşamınızla ilgili beklentileriniz neredeyse suya düşmüş gibiydi ancak ayın ilk haftasından itibaren yeniden gündeme gelecek ve düşleriniz gerçekleşecek. Ay ortasında yakın çevrenizde köklü bir değişiklik yapacak ve pozitif bir alana geçeceksiniz. Yeni bir çevrede var olmak size iyi gelecek. Kariyerinizle ilgili önemli bir sonlanmayı ay sonunda rahatlıkla yapacaksınız.
YAY
(22 kasım-21 aralık) Aşk yaşamınızda hareket ayın ilk haftasında başlayacak ve her şey tam istediğiniz gibi yolunda gidecek. Ay ortasında mali konularda köklü değişiklik yapmanızı sağlayacak bir içgüdü doğru anda doğru yerde bulunmanızı sağlayacak. Yeni bir geliri yine ay ortasında elde edeceksiniz. 26 sından itibaren daha enerjik ve hırslı hissedeceksiniz. Ay sonundaki tutulma kursları tamamlayıp sertifika almanızı sağlayabilir.
KOVA
(20 ocak-18 şubat) Çevreniz ayın ilk haftasından itibaren değişecek ve daha fazla tanınmak için orijinal fikirlerinizi eyleme dönüştüreceksiniz. Kariyer alanınızdaki şansı ay ortasında iyi kullanmalısınız. Böylece büyük değişimi başlatacaksınız. Yeni ruhsal gelişim tekniklerini hemen araştırmaya başlamalısınız. 20 sinden itibaren daha canlı ve neşeli görünecek, ay sonundaki tutulmayla ilişkilerinizi gözden geçireceksiniz.
OĞLAK
(22 aralık-19 ocak) Ev ve aile yaşamınızda belirsizliklerin hakim olduğu evre sona eriyor ve ayın ilk haftasından itibaren evde istediğiniz yenilikleri yapabileceksiniz. Ay ortasında bir kutlama veya parti arkadaş çevrenizin tamamen değişmesiniz sağlayacak. Yenileneceksiniz. Ay sonundaki tutulma borçlardan ve hastalıklardan kurtulmanıza yardım edebilir.
BALIK
(19 şubat-20 mart) Mali konularda gelişmeler ayın ilk haftasından itibaren başlayacak ve fırsatları değerlendireceksiniz. Yurt dışından kimi dostların katkılarıyla ay ortasında ideallerinizi değiştirecek yeni arkadaşlar kazanacaksınız. 26’sından itibaren kariyeriniz için para harcayacak. Ay sonundaki tutulma sayesinde iş hayatınızla ilgili işe yaramayan kişi ve çabaları artık üstünüzde bir yük olarak taşımayacaksınız.
175 |
YÜKSELEN BURCUNUZU OKUMAYI UNUTMAYIN
Mango-Mont-449.99TL
2018
alışveriş zamanı
Vepa'62--Lookbook
Mudo-Kazak-299.00TL
176 |
Mango-Etek-139.99TL Hotic-479.20_TL
alışveriş zamanı İÇİNİZİ ISITACAK KIŞ MODASI
Vepa'62-799.00_TL
Ac ce sso riz e-E ldi ve n6 4.9 9_ TL
Ac ce sso riz e1 35 .00 _T L
Mudo-Yilbasi Butigi
Mango-Kazak-179.99TL
Vepa'62--Lookbook
Hotic-79.00TL
Mudo-Eldiven-49.95_TL
177 |
LC Waikiki-Eldiven-29.95TL
178 |
2018 kış koleksiyonu için en doğru aksesuar çeşitleriyle anında tak & takıştır
Kışlık ürün koleksiyonunda ise tüm örgü ihtiyaçlarınızı karşılayacak etkileyici modeller karşımıza çıkıyor. Ultra büyük atkılar, kalın blok renkli ve kareli desenli atkı alternatifleri sizleri bekliyor. Suni kürk atkılar ise her modaseverin tutkusu olmaya devam ediyor. Büyük pon pon detaylar ise bereleri süslemeye devam ederken; bu senenin ana şapka kategorisini metalik, yıldız detaylı bereler dolduracağa benziyor.
BURGU SAÇ İLE MODAYI YAKALA
Kadınların güzel gösteren en önemli unsur saçlarıdır. Özellikle son yıllarda farklı saç tasarımlar, renkler ve modeller saç trendlerinin önemini arttırdı. Bu moda akımında ön plana çıkan saç modellerinden biri de burgu saç oldu.
179 |
SEZONDA BURGULAR
Ruveyda Altay Karakaya
180 |
Samsun ve çevre illerde, doğum ve bebek fotoğrafçılığı hizmetlerini yürütmekteyim. Hem doğum sırasında ve sonrasında en özel, en duygusal anlara şahit oluyor, hem de stüdyoda bebek ve çocuk konsept fotoğrafçılığı yaparak onlara eşsiz bir anı bırakıyorum.Bana göre fotoğraf sadece karşınızda duran cismi kopyalamaktan ibaret değil o anı sadece durdurup saklamak değil, görülmeyeni de görmektir...Zihinde canlanmış olan bir imgenin peşine düşmektir. Hayal gücü ve hisler burada en önemli faktördür.Eserlerimde aynı anda onlarca his yüklüdür ve her seyreden kişide ayrı duygular uyandırmaktadır.Alanımda farklı
bir soluk, kaliteli bir bakış yaratmak adına işe koyuldum.Asıl mesleğim hemşirelikti fakat sanata olan eğilimim 4 yıl önce beni doğum fotoğrafçılığı serüvenine sürükledi.Temel ve ileri düzey fotoğrafçılık ve son olarak yenidoğan fotoğrafçılığı alanında eğitimler aldım,bebek stüdyomun ise 2.yılı.Şimdiye dek doğa fotoğrafçılığı ve dağcılığa ilgi duymakta bu alanda 2010’dan bu yana faaliyet göstermekteydim.Ülke genelinde turistik faaliyetler ve fotoğrafçılık aktivitelerinde sık sık yer aldım.Sokakta, kalabalıkta ve doğa ile başbaşayken anı yakalamak bana hep büyük keyif verdi. Benim gözümle hayatın içinden ve doğadan kesitleri seyrinize sunuyorum…
181 |
Ruveyda Altay Karakaya
182 |
183 |
Ruveyda Altay Karakaya
184 |
185 |
Ruveyda Altay Karakaya
HH Cemiyet
Haber'e Ziyaret Eski Samsun Vali Yardımcısı Mustafa İngenç, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'u ziyaret etti
186 |
Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'u ziyaret eden eski Samsun Vali Yardımcısı Mustafa İngenç, Haber Medya Grubu bünyesinde hizmet veren Haber Gazetesi, Haberaks TV, HaberHayat Dergisi ve Haber Radyo'nun çalışmalarını yerinde inceledi. Mustafa İngenç, "Haber Medya Grubu, teknolojik altyapısı ile Türkiye'nin gururu durumunda" dedi
BAŞARI DİLEDİ
Haber Medya Grubu'nun teknolojik alt yapısının Türkiye ortalamasının oldukça üstünde olduğunu ifade eden İngenç, 'Haber Medya, profesyonel kadrosu ve teknolojik açıdan Türkiye'ye örnek bir konumda. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum" dedi.
Piri Reis Haber'de Samsun Piri Reis Anadolu Lisesi öğrencileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti
187 |
Samsun Piri Reis Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti. Alan öğretmenleri Handan Çelik ve Emel Akyıldız öncülüğünde çalışma ortamlarını inceleyen 10. sınıf öğrencileri, Haber Medya Grubu'na hayran kaldı.
HH Cemiyet Hasan Basri Kurt Haber'de AK Parti Milletvekili Hasan Basri Kurt, yerli otomobil üretimine talip olan Samsun'un tanıtımını Ankara ve İstanbul'da sürdürdükleri süreç arasında saha çalışmalarını sürdürdüğü Samsun'da Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti. AK Parti Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurt, TBMM'de bütçe görüşmeleri arasında saha çalışmalarını sürdürdüğü Samsun'da Haber Medya Grubu'na ziyarette bulundu. Kurt, ziyaretinde Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ve Haber Medya Haber Müdürü Onur Nurdemir ile bir süre görüşerek gündemi değerlendirdi.
BTP'den Haber'e Ziyaret Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Basından Sorumlu İl Temsilcisi Sadık Altay ve parti temsilcileri Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'u ziyaret etti
188 |
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Basından Sorumlu İl Temsilcisi Sadık Altay ve parti temsilcileri Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti. Konuklar, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ile bir süre sohbet ederek BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleme aldığı "Hoş Geldin Atatürk" kitabını hediye etti.
Bahçeşehir'den Haber'e övgü
Bahçeşehir Koleji'nin Avrupa'nın dünyanın en büyük eğitim kurumlarından biri olduğuna dikkat çeken Durgun, "Eğitim kurumumuzun 48 ilde 101 kampüsü var. Washington, Batum, KKTC ve Berlin'de üniversitesi bulunan Bahçeşehir Koleji, Türkiye'de 8 adet bulunan fen ve teknoloji lisesinden birine sahip" dedi. Bahçeşehir Koleji ekibi, Haber Radyo'da Cumhur Kocaoğlu'nun programına da konuk oldu.
189 |
AVRUPA'NIN EN BÜYÜKLERİNDEN
Samsun Bahçeşehir Koleji yetkilileri Kübra Erkan, Figen Ergül ve Yasemin Durgun, Haber Medya Grubu'nun Türkiye için büyük bir değer olduğunu ifade etti. Bahçeşehir Koleji Kurumsal İletişim yöneticileri Kübra Erkan ve Figen Ergül ile Kurumsal İletişim Uzmanı Yasemin Durgun, Haber Medya Grubu'nu ziyaret ederek, çalışmalar hakkında bilgi aldı. Haber Medya Grubu'nun Türkiye için büyük bir değer olduğunu ifade eden eğitimciler, başarılı çalışmaların devamını diledi.
HH Cemiyet
OMÜLÜLER BORSAN'DA OMÜ Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği 4. sınıf öğrencileri, Borsan Kablo fabrikasını ziyaret etti Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Çevre Mühendisliği Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yüksel Ardalı'nın da yer aldığı teknik gezide 4. sınıf öğrencileri Borsan Kablo fabrikasındaki üretim sürecini yerinde gördü. Ziyarette, öğrencilere fabrikada bulunan mühendisler ve İş Güvenliği Uzmanı Süleyman Durgunderya tarafından üretim prosesi, üretim sonucu oluşan atıklar, sanayideki çevre bilinci ve iş güvenliği konuları ile ilgili detaylı bilgi verildi.
190 |
OMÜ Çevre Mühendisliği Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yüksel Ardalı ise teknik gezinin, öğrenciler ve kendileri açısından faydalı olduğunu söyledi.
Tengo Organizasyon usta oyuncuları ağırladı
5 kardeşin manevi ortaklığında kurulan ve her geçen gün büyüyerek gücünü ortaya koyan Tengo ve tengom.com, organizasyon sektöründe de adından söz ettiriyor. Yılmaz Morgül, Ahmet Çevik, Özgür Özgülgün gibi oyuncuların yer aldığı “Sakın Diyorum Sakın” adlı tiyatro oyununu Samsunlular ile buluşturan Tengo Organizasyon, usta oyuncuları ağırlamanın gururunu yaşadı
RE-MEDEA Haber Radyo'da
Samsun ve bölgenin en prestijli radyo istasyonu Haber Radyo sanata katkı sağlayan destek yayınlarına devam ediyor. Haber Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cumhur Kocaoğlu’nun stüdyo konukları Kadri Özcan’ın kaleme aldığı RE-MEDEA oyununun yönetmeni Hakan Alkan, Karma Sahne’nin sanat yönetmeni Metin Piyale ve oyunun yönetmen yardımcısı Emrah Güven oldu.
191 |
Samsun ve bölgenin en prestijli radyo istasyonu Haber Radyo'nun son konuğu Kadri Özcan’ın kaleme aldığı RE-MEDEA oyununun yönetmeni Hakan Alkan, Karma Sahne’nin Sanat Yönetmeni Metin Piyale ve oyunun yönetmen yardımcısı Emrah Güven oldu
192 |
HH Cemiyet
Haber Medya’da 13. yıl coşkusu
193 |
194 |
HH Cemiyet
195 |
196 |
HH Cemiyet
197 |
HH Cemiyet
Sinan Akçıl coşturdu Ünlü pop sanatçısı Sinan Akçıl, Yeşilyurt AVM'de Samsunlularla buluştu
“Poyraz Karayel
Küresel Sermaye” rüzgarı
“Poyraz Karayel Küresel Sermaye” filminin Samsun Galası, filmin ünlü oyuncu kadrosuyla yapıldı
198 |
3 sezon boyunca izleyici ile buluşan ve ekranlarda fenomen haline gelen Poyraz Karayel dizisi, “Poyraz Karayel Küresel Sermaye” filmi ile aynı enerjiyi sinemada devam ettiriyor. Galaya, Celil Nalçakan, Cem Cücenoğlu, Deniz Barut gibi ünlü oyuncular katılım gösterdi. Samsun'da olmaktan büyük keyif duyduklarını belirten oyunculara Lovelet ziyaretçilerinin ilgisi yoğundu.
2018’İN İLK NİKAHI Gönül Semiz ile Emrah Özkan’ın hayatlaırnı birleştirdiği nikah töreninde çiftin nikahını Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar kıydı. Kıyılan nikah 2018’in ilk nikahı oldu
199 |
Kılıç Nakliyat Yönetim Kurulu Başkanı Aslan Kılıç ve Eşi Kader Kılıç 14. evlilik yıldönümünlerini düzenlenen organizasyonla kutladı.
HH Cemiyet
Ödüller sahiplerini buldu... Amatörde muhteşem gece
200 |
Samsun Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu ile Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü tarafından "Samsun 2017 Sporun En’leri" ödül töreni düzenlendi. Törende çeşitli branşlarda yerel ve ulusal organizasyonlarda dereceye giren 47 sporcuya ödül verildi
201 |
202 |
HH Cemiyet
Yeşilyurt'ta kutlama Mağazacılar Günü, Yeşilyurt AVM'de bu yıl da tüm mağaza çalışanlarının katılımıyla gerçekleşen kahvaltı organizasyonu ile kutlandı Türkiye’de, perakende-mağazacılık sektöründe çalışanların onurlandırılmalarını ve onlara teşekkür edilmesini amaçlayan ve bu yıl 5. kez düzenlenen Mağazacılar Günü, Yeşilyurt AVM yönetimi ve tüm mağaza çalışanlarının katıldığı kahvaltı organizasyonu ile kutlandı.
Balkan Şampiyonası’nda 1. olarak Türkiye adına altın madalya kazandı. Samsun Polis Gücü Sporcusu ve Tevfik İleri İmam Hatip Ortaokulu 8. Sınıf Öğrencisi Edanur Çelik, Edirne’de düzenlenen 19. Balkan Şampiyonası’nda tekvando dalında 44 kiloda rakiplerini yenerek, şampiyon oldu. Daha önceden miniklerde Türkiye 1.’liği, yıldızlarda ise Türkiye 3.’lüğü bulunan Edanur Çelik, Balkan Şampiyonası’nda da finalde Sırp rakibini 14-5 yenerek şampiyon oldu.
203 |
Samsunlu Tekvandocu Balkan Şampiyonu Oldu
204 |
205 |
Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler Yazar: Haemin Sunim Kendini yaşam boyu değişim yolculuğuna adayan Budist öğretmen Haemin Sunim, muhteşem illüstrasyonlarla dolu çoksatan bu farkındalık rehberinde bize iş hayatında yaşadığımız hayal kırıklıklarından aşkta ve ilişkilerdeki tutumumuza kadar her konuda spiritüel tavsiyeler veriyor. Haemin Sunim’in, modern hayatın bir parçası haline gelen stres kaynaklarına yönelik basit ve içten öğretileri, sınırları ve zamanı aşarak yavaşlamanın verdiği gücü ve huzuru anımsamamızı sağlıyor. (Tanıtım Bülteninden)
206 |
Sayfa Sayısı: 288 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Pegasus
Sakıncalı Çökelek
Yazar: Atilla Taş
“Müthiş bir kara mizah fırtınası! Felsefi bir Jackie Chan filmi gibi, aksiyon dolu ve komik! ‘Boğazına dursun ham çökelek’ten, Dostoyevski’ye selam duran Sakıncalı Çökelek’e geçiş umut ve sevinç veriyor.” - Murat Menteş“Taş, yerinde ağır. Atilla Taş, yeni yerinde daha da ağır.” - Vedat Özdemiroğlu“Atilla Taş’la Spinoza konusunda görüş ayrılığı içinde olduğumuzu öğrenmek beni sarstı. Neyse ki, geri kalan konularda tam bir fikir birliği içindeyiz. Kitap çok güzel, gelsenize.” - Onur Ünlü(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 224 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Karakarga
Baba Vanga
Yazar: Devrim Altay Dünyanın En Büyük Kahini Artık Herkes Geleceği Bilecek 30 Ocak 1911’de bir Osmanlı vatandaşı olarak dünyaya gelir. Çocuk yaşlarda bir fıtrtınayla sürüklenir ve gözlerini kaybeder. II. Dünya Savaşı’nın başında, 1941 yılında, Vanga’nın paranormal yetenekleri iyice ortaya çıkar. İnsanlara kimsenin bilemeyeceği bilgiler vermeye başlamıştır. Kaybolan bir eşya veya evcil bir hayvanın yerini söylemekte, hastalar için tedavi edici bitkileri önermektedir. İnsanlara savaşın o zor günlerinde ihtiyaç duydukları iyimserliği ve inancı aşılamış ve evine gelen kimseyi geri çevirmemiştir. (Tanıtım Bülteninden)
İmzalı - Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Yazar: İlber Ortaylı
“Tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran veya büyük tehlikelere mâni olan liderlere her memlekette rastlamak mümkün değildir. Atatürk dünya tarihinin nadiren gördüğü bir dehadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, hiçbir mağlup milletin direniş göstermediği zamanda siviller ve askerlerle dünyaya meydan okumuştur.” -İLBER ORTAYLI (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 480 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Kronik Kitap
207 |
Sayfa Sayısı: 336 Baskı Yılı: 2017 Yayınevi : Alter Yayınları
Deliha 2 Vizyon tarihi :12 Ocak 2018 Yönetmen :Gupse Özay Oyuncular: Gupse Özay, Derya Alabora, Esin Eden Tür :Komedi Ülke : Türkiye
Özet & detaylar
208 |
Temiz kalpli ama bir o kadar da deli dolu olan ve sürekli başına dert açan Zeliha aşk hayatını bir kenara bırakıp artık kariyer yapmanın yolunu arar. Hayallerinde aşçı olmak vardır. Gittiği birçok iş görüşmesinden hayal kırıklığı ile dönen Zeliha’nın şansı sonunda döner ve şık bir restoranda iş bulur. Artık Zeliha’da iş dünyasına adımını atmıştır. Büyük umutlarla çalışmaya başlayan Zeliha, hayalini kurduğu şeylere ulaşabilecek midir? Filmin senaristliğini yapan ve başrolünü üstlenen Gupse Özay, aynı zamanda yönetmen koltuğunda da oturuyor.
Labirent: Son İsyan Vizyon tarihi :26 Ocak 2018 Yönetmen :Wes Ball Oyuncular: Dylan O’Brien, Kaya Scodelario, Thomas Brodie-Sangster Tür :Bilimkurgu, Macera Ülke : ABD
Özet & detaylar Thomas ve arkadaşları Labirent’ten kurtulmalarının ardından hapsoldukları tesisten kaçmayı başarmış ve dünyayı pençesinde tutan acımasız organizasyon W.I. C.K.E.D.’e direnen isyancı grup Right Hand ile bir araya gelmeyi başarabilmişlerdir. Ancak Teresa’nın ihaneti sonucu grup kendini bir kez daha W.I.C.K.E.D.’a karşı mücadele ederken bulmuş, bu mücadele sırasında Minho’nun, organizasyon tarafından yakalanmasını engelleyememişlerdir. Minho’yu kurtarmak için yola çıkan Thomas ve arkadaşları organizasyonun peşine düşer. Bu uğurda aldıkları kararlar yalnızca arkadaşlarının değil, dünyanın da kaderini değiştirecektir.
Daha Vizyon tarihi : 12 Ocak 2018 (1s 57dk) Yönetmen : Onur Saylak Oyuncular: Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck, Tuba Büyüküstün Tür : Dram Ülke : Türkiye
Özgürlüğün Elli Tonu Vizyon tarihi : 9 Şubat 2018 Yönetmen : James Foley Oyuncular: Dakota Johnson, Jamie Dornan, Eric Johnson Tür : Erotik, Dram Ülke : ABD
Özet & detaylar
Özet & detaylar
209 |
Hakan Günday’ın ‘Daha’ adlı romanının beyazperde uyarlaması olan filmin yönetmen koltuğunda Onur Saylak oturuyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Ahmet Mümtaz Taylan, Erkan Avcı, Selim Bayraktar, Pervin Bağdat, Selen Öztürk gibi oyuncular yer alıyor. K T M E T E K A D O K V A R B A Y A R H İ M A M A A A N A N D R N A K D L A İ Y F İ N A A M A Ş R A B L A R A R K C A D I Z E R
R M T A S
M P A O R T A T N O İ N
İ D B E R A E U Ö Z
E B E L İ K A O R T M A İ S S I L T İ
P A M K T A B N A
N T B E L İ Y A F U K A R R T P A E R A A T T İ L A A A K İ N P İ K S A A P R İ Y A A O H O K U N M S A L A Ç A A K E K İ M T K A L E R K İ
M A H A R E T M E M L E K E T T A K
K U V C T E D E B İ U Ğ Y Y T F Z Y V Ö
İ L H X Y A Q O E O F J D I İ İ Ü A E I
R Z A İ I V N D N Ş V O R B Y X D Z O M
E F L A M A L E N W M Y T A A E B Ç Ğ E
M G E Ç O B Ç A G Y L U R U T E T L E G
Jamie Dornan ve Dakota Johnson, dünya çapında çok satan “Elli Ton” fenomeninin üçüncü bölümünden uyarlanan “Özgürlüğün Elli Tonu” filminde Christian Grey ve Anastasia Steele rolleriyle geri dönüyor.
İ İ T E R I H Ö Z T N E M M R I N Ü İ P
T J İ Ğ F D S L C Ç T V E D O F S Ğ N İ
R D R Ş N T Z Y D E W K A Ğ A A Ğ T C Z
E Z U Ş E M K V T W P I M T Ğ R B N I O
N A H R P N Y M H R O K K U A E L B U L
G T İ Z E A E E Ğ A I X H K I N W P İ E
İ Ş Y Ş D K M S Ş S B V S Y W J İ H K J
P I E S E M E E M L A V İ B Q İ Ş Ç E B
A M X G Ü Q X L T L S N N R İ T Ç B L T
K I S Ş O Ö P E Y A R A S A A E N B Q E