HaberHayat Dergisi Aralık 2018

Page 1

Aralık 2018 - Sayı 69 Fiyatı: 15 TL

Röportajlar Eli Türkoğlu Ekin Uzunlar Micheal Kuyucu Zeynep Talu Münevver Uğurlu

Samsun Sinema Topluluğu

SAMSUN’UN YETİŞTİRDİĞİ DEĞERLİ SANATÇI

ÜNAL YETER aralık 2018

Sosyal Medyada Son Durum Lınkedın In Facebook Out

Samsun’un Kültür Hayatına Yeni Bir Soluk

1


2

aralÄąk 2018


3

aralÄąk 2018


4

aralÄąk 2018


5

aralÄąk 2018


6

aralÄąk 2018


7

aralÄąk 2018


8

aralÄąk 2018


9

aralÄąk 2018


10

aralÄąk 2018


11

aralÄąk 2018


ARALIK 2018

79

içindekiler

Ünal Yeter

RÖPORTAJLAR 18 Eli Türkoğlu 44 Zeynep Talu 56 Michael Kuyucu 73 Ekin Uzunlar 79 Ünal Yeter

aralık 2018

96 Münevver Uğurlu

12

96

Münevver Uğurlu


23

İlkay Mavili Yılmaz

107

Serkan Eskalen

56

Michael Kuyucu

44

Eli Türkoğlu

KÖŞE YAZILARI 23 İlkay Mavili Yılmaz

104 Resul Akçay

34 Doğan Üyük

108 Ercan Yılmaz

38 Erkan Ayçam

133 Zekeriya Çavuşoğlu

48 Mahmut Çakır 76 Fatoş Sivaslı 84 Meral Kıvırcı 92 İsmail Tokalak

aralık 2018

100 Serkan Süren

13


66

Benim Mekanım

92

İsmail Tokalak

BU SAYIDAKİLER 66 Benim Mekanım – Yurdakul Kumaş 112 Sosyal Medya 116 Samsun Sinema Topluluğu 122 Kadraj 128 Kültür Sanat

aralık 2018

135 Bakmaya Doyulmayan Köşe

14

122

Serkan Suntay

128

Kültür Sanat


15

aralÄąk 2018


Yıl: 6, Sayı: 69 - Aralık 2018 Bölgesel Süreli Yayın

Sahibi Haber Gazetecilik, Reklamcılık, Yayıncılık Sanayi Ve Tic. Ltd. Şti. Adına İcra Ve Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara Reklam ve Pazarlama Direktörü Mehmet Ali Yelkovan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Onur Nurdemir Haberler Müdürü Zeynep Irmak Öcal Röportaj / Haber Yasir Baba Reklam Tasarım Selin Çetin, Savaş Özyer Satış Destek Şefi Yalçın Özen

Satış Destek Sorumlusu Şükran Akçay Reklam Danışmanları Hakan Kaya Gökhan Uçaroğlu Şule Bozkurt Hukuk Danışmanları Av. ilker Çağlarırmak, Av. Gizem Kurtuluş Av. Ali Fuat Bodur Dijital Kanallar Yöneticisi Serkan Eskalen Yönetim Yeri Kılıçdede Mah. Ülkem Sok. Borkonut Niş İş Merkezi No: 8/B Samsun Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 Abone Ve Dağıtım Tel: 0 (362) 431 30 00 Baskı Salmat Basım Yayıncılık Ambalaj San.ve Tic.ltd.şti Dağıtım Hüseyin Uyanık Gazete Dağıtım

aralık 2018

®

16


Merhaba sevgili HaberHayat okurları, Bildiğiniz üzere dergimiz bir değişim sürecinden geçiyor. Geçen ay yenilenen tasarımımız ve içeriğimizle ilk kez karşınıza çıkmıştık. Çok güzel geri dönüşler aldık. Sizden gelen olumlu geri dönüşler bizi onore etti. HaberHayat Dergisi olarak, bizim için siz değerli okurlarımızın, takdirini almaktan daha büyük bir başarı ve motivasyon kaynağı yoktur. Bu destekle içinde bulunduğumuz revizyon sürecinde daha güzeli ve daha iyiyi yakalamak için daha da büyük bir gayretle hareket edeceğiz. 2018 yılı hem dünya hem de ülkemiz için yoğun geçti. Haber Medya Grubu da bu yoğun gündemi tüm yayın organlarıyla sıcağı sıcağına takip etti. Bizim beklentimiz bu yoğun sürecin dünya, ülkemiz ve ülkemizin güzel insanları için en olumlu şekilde seyretmesidir. 2018’de yaşanılan tüm sıkıntılar, acılar uzağımızda kalsın ve yaşanılan mutluluklar, huzur dolu günler her zaman hayatımızda olsun. 2018’in son ayında gelecek güzel yıldan bahsetmişken eski yılbaşı günlerini anımsamamak ne mümkün… Evlerde ve sokaklarda muhteşem bir coşku yaşanır, o akşam için en güzel yemekler hazırlanır, aile üyeleri sofrada yerini alırdı. Şarkılar söylenir, tombala oynanırdı. İnsanlar birbirine yılbaşı tebrik kartı yollardı. Bir günlüğüne tüm hüzünlerin yerini sevinç alırdı. Tek kanallı günlerde yılbaşı gecesi programı heyecanla beklenirdi. Televizyonu olmayan ev ahalisi, komşuya gidip yılbaşı coşkusunu birlikte yaşardı. Paylaşınca güzeldi mutluluk, naif sevgilerin zamanıydı, bir lokma ekmeği paylaşır cinsten sevgiler, sevdalar, kardeşlik… Tabiri caizse o gün tüm insanlık eğlenceye doyardı. Eskiden mi güzeldi her şey ? Güzelleştiren biz miyiz eski ya da yeni günleri ? O eski coşku, heyecan ve mutluluğu yakalamak zor değil. Geçmiş yıllar hafızalarımızda ve anılarımızda en güzel yerdeler. Bir yıla daha veda ederken, bir yılı daha anılarımıza eklemişken dergimizde başlatmış olduğumuz değişim sürecini yeni yılın ilk aylarından itibaren tamamlayacağız. Geçmiş yıllarda olduğu gibi naif, sevgi dolu, olumlu bir süreci el ele verip başlatmış bulunuyoruz. Her yenilik bir heyecan getirir. Biz de yenilenmenin heyecanını yeni yıl heyecanıyla harmanlıyoruz. Bu vesileyle, temennimiz 2019’un sizi sevgiyle kucaklaması, ülkemizin ve dünyamızın barışla yoğrulmasıdır. Umuyorum ki gelecek güzel günlere siz okuyucularımızla her daim birlikte yürüyeceğiz,

Saygı ve sevgiyle…

Mehmet Ali Yelkovan

Satış ve Pazarlama Direktörü

aralık 2018

daima bizi takip etmeniz arzusu içindeyiz. Biz, Türkiye insanları birlikte mutlu, birlikte güzeliz. Ülkece,başarı merdivenlerini teker teker çıkacağımız günlerin geleceğine olan inancımız sonsuz. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de dediği gibi “Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” Sevgi, saygı ve güzelliklerle geçsin ömrünüz bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle…

17


O ŞİMDİ KENDİ ÖYKÜSÜNÜ YAZIYOR

ELİ TÜRKOĞLU RÖ

POR TAJ

Yasir BABA Fotoğraf: Eymen Özdemir

Tuğçe Kandemir’le yaptığı düetin ardından bir anda büyük bir hayran kitlesine kavuşan Eli Türkoğlu, Altın Kelebek Ödülleri’nde “En İyi Çıkış Yapan Solist” kategorisinde finale kaldı.

aralık 2018

Adeta müzikle büyüyen Genç Yetenek, müzik dünyasındaki ilerleyişini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

18


ELİ TÜRKOĞLU: 3 yaşında şarkılar söyleyerek tanıştım. Ailem bunu o yaşlarımda fark etmiş. Hatta ses kayıtlarımı bile almışlar. Sonrasında kendimi sürekli geliştirdim. Kendime bir şeyler kattım ve müzik tutkum oluştu. Gitar ve Piyano çalmayı kendim öğrendim. Konservatuvara gidiyordum Azerbaycan’da. Dondurdum ama devam edeceğim. HABERHAYAT: Tuğçe Kandemir’le beraber “Bu Benim Öyküm” şarkısını yaptınız ve youtube’da 140 milyon izlenmeye ulaştı. Böyle bir şeyi hayal ediyor muydunuz? ELİ TÜRKOĞLU: Aslında etmiyordum. Evet, çok sevileceğinden emindim ama bu kadar etki yaratacağını ve yılın şarkısı olacağını hiç düşünmemiştim. Tüm dinleyenlere, fanlarıma ve şarkıyı sevenlere teşekkür ederim. İlk çıkış şarkısının bu kadar başarılı olması, ikinci proje için çok daha fazla çalışmam gerektiğini gösterdi. HABERHAYAT: İlk solo çalışman “Yokluğun Ertesi” Gözde Ançel ve Buray şarkısı… Nasıl tanıştınız bu isimlerle? Şarkının oluşum sürecinden bahseder misiniz? ELİ TÜRKOĞLU: Nasıl ifade etsem bilemedim… Hani bir şarkıyı dinlersiniz ve burnunuzun direği sızlar ya, hah işte öyle! Yapımcım Serkan Bey, şarkıyı dinlettiğim an direkt “Bu şarkıyı ben söyleyeceğim”

dedim. Burada bir kez daha Buray ve Gözde Ançel’e şarkılarını bana emanet ettikleri için teşekkür ediyorum. Çok büyük bir emek ve çalışmanın sonucu… Tüm ekibime ve özellikle yapımcılarım Serkan Bey’e ve Samsun Bey’e, basın danışmanım Tuğçe Keloğlu’na çok teşekkür ederim. HABERHAYAT: Peki kimleri dinliyorsunuz? Bu aralar özellikle takip ettiğiniz birileri var mı? ELİ TÜRKOĞLU: Bir Azerbaycan Türk’ü olarak Türkçe şarkıları çok seviyorum. Yeni çıkan tüm çalışmaları dinliyorum, araştırıyorum. Benim müzikte sınırım yok! İbrahim Tatlıses de dinliyorum Şebnem Ferah da. HABERHAYAT: Bir de sizin gırtlak oyunlarınız var. Bir kesim tarafından çok beğeniliyor… Hiç olumsuz tepki aldınız mı bu konuda? ELİ TÜRKOĞLU: Hiç olumsuz tepki almadım. Hatta geçtiğimiz günlerde bir programda seslendirdiğim “Yorgun Yıllarım” şarkısı youtube’da kısa sürede trendlere girdi, çok şaşırdım. Siz de beğeniyorsanız ne mutlu bana. HABERHAYAT: İdolüm dediğiniz sanatçı ya da sanatçılar var mı? ELİ TÜRKOĞLU: İdolüm yok! İlham aldığım biri de yok. Çok klasik bir yanıt olacak ama yolun çok başındayım. Kendimi yetiştirmek ve geliştirmek adına çok çalışıyorum. Artık kalıcı olmak çok zor. Kalıcı olmak için bir savaşçı gibi çalışıyorum.

HABERHAYAT: Kimlerle düet yapmak isterdiniz? ELİ TÜRKOĞLU: Benim çıkışım düet bir şarkıyla oldu, biliyorsunuz. Bundan sonra düetlere pek sıcak bakmıyorum. Solo ilerlemek istiyorum ancak eğer “Yapacak olsan kimle düet yapmak istersin” diye soracak olursanız; Demet Akalın’la düet yapmak isterdim eski bir arabesk şarkıda. HABERHAYAT: Pantene Altın Kelebek Ödülleri’nde “En İyi Çıkış Yapan Solist” kategorisinde finale kaldınız, neler hissediyorsunuz? ELİ TÜRKOĞLU: Heyecanlıyım. Hatta çok heyecanlıyım! Hak eden kazansın. Diğer aday arkadaşlarım da çok başarılı… Ödül kime giderse gitsin böyle önemli bir ödül töreninde finale kalmak gurur verici. Çok mutluyum! HABERHAYAT: Eli Türkoğlu’nun bundan sonraki hedefi nedir? ELİ TÜRKOĞLU: Hedefler, planlar çok. Önemli olan hayata geçirebilmek! Sürpriz olsun… Bir proje albümünde ben de bir şarkı seslendireceğim, çok heyecanlıyım. Onun dışında youtube için sürprizlerim olacak. “Yokluğunun Ertesi” daha çok yeni. Duruma göre, Ara vermeden yeni bir şarkı gelebilir 2019’da. aralık 2018

HABERHAYAT: Merhaba Eli Bey, ilk olarak müzikle nasıl tanıştığınız anlatır mısınız?

19


GÜZELLIK UZMANI FATOŞ SIVASLI’DAN BIR İLK DAHA

Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı, bir ilke daha imza atarak dünyanın en iyi kirpik bakım markası Yumilashes’in Kirpik Bakım Eğitmeni olarak eğitim vermeye başladı.

aralık 2018

Samsun’da kalıcı güzellik deyince akla gelen ilk akla gelen ilk isim olan Fatoş Sivaslı bir ilke daha imza attı. Fatoş Sivaslı, dünyanın en iyi kirpik bakım markası olan Yumilashes keratin Kirpik Bakımı eğitmeni olarak Karadeniz Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi illeri, Antalya ve İstanbul’da güzellik sektörü temsilcilerine eğitim vermeye başladı.

20

Sivaslı, bu kapsamda 11 Aralık tarihinde Diyarbakır’da, 20-21 Aralık tarihinde Antalya’da eğitim programı düzenleyecek. Ayrıca Sivaslı, Karadeniz Bölgesi’ndeki tüm illerden gelecek talepler doğrultusunda Samsun’da Fatoş Sivaslı Güzellik Merkezi’nde eğitim programı düzenleyecek. Verdiği eğitimler hakkında konuşan Sivaslı, “Bu eğitimler ile güzellik uzmanlarımız salonlarına gelen müşterilerine daha kaliteli ve kapsamlı hizmet verme imkanına sahip olacaklardır” dedi.


21

aralÄąk 2018


KOKU ! MASALLARDA SONSUZA DEK SÜREN AŞKTIR… İlkay Mavili Yılmaz

Zamana ve mekana bağlı kalmaksızın merhaba…

aralık 2018

Koku aşk gibidir. Koku bir beste gibidir. Zamansızdır. Zihin unutur, koku hatırlatır. Ne dersiniz zamansız olmaya? Hiç düşündünüz mü nasıl kokuyorsunuz? Önce mis gibi temiz kokmak ve temizlik üzerine giydirilen o doğru kokuyu bulmak gerekir. Ve bunun için de emek gerekir. Yoksa beğeni mi, aşk mı diye karışır. Kokunuz sizin tamamlayıcınız, sizin imzanızdır. Kokunuz kim olduğunuzu anlatır ya da kim olmak istediğinizin altını çizer. Kokunuz sizin mutluluğunuzdur! Ya da mutsuzluğunuzdur!

22

Başka hiç kimse senin gibi olmadı ve başka hiç kimse senin gibi olmayacak; sen eşsizsin ve benzersizsin. Bunu kabul et, bunu sev ve bunu kutla. Ve o kutlamada başkalarının eşsizliğini ve benzersizliğini görmeye başlayacaksın.


Kokuların inandırıcılığı vardır İnsanın içgüdüsel davranışlarından biri ise sevdiği kişiyi koklamasıdır. Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler. Beş duyumuzdan biri olan koklamanın etrafı tanıma, tehlikeyi sezme ve olaylarla kişileri hatırlamadaki yeri tartışılmaz. Ayrıca insan ırkının devamlılığı açısından büyük bir rol oynamaktadır. Koku duyusunun kaybına Anosmia adı verilir. Koku alma duyusunun olmaması iştah ve libido kaybı ile koku hatıralarından kaynaklanan depresyona neden olabilir. Anosmia, kimi zaman Alzheimer

ve Parkinson hastalıklarının erken belirtilerinden de olabilir çünkü bu iki hastalığın da nedeni Limbik Sistemle ilgili sistemlerin dejenerasyonudur. Aslında koku, en savunmasız algımızdır denilebilir. Diğer bütün duyu sistemleri izin isterler! Diğer duyular beynimizdeki hipotalamusa bir sinyal göndermek ve beynin geri kalanına bağlanmak için izin isterler. Ancak koku ile ilgili bilgileri taşıyan sinirler asla izin almazlar. Doğrudan bilinçaltını etkilerler. Durağan bir yaşam tarzı içinde günde yaklaşık 18.000 kere, biraz cevval ve hareketliysek de 23.000 kere nefes alıyoruz. Bu nefes almalarda çok çeşitli koku kaynaklarından moleküller burnumuza giriyor. Varoluşun en muhteşem kokusu Varoluşun en muhteşem parfümü bebek kokusu, taze biçilmiş çim kokusu, insanın ruhunu ele geçiren taze çiçek kokusu, yağmur sonrası toprak kokusu. Koklar koklar ruhunu temizlersin. Geriye pırıl pırıl bir mutluluk bırakır. Fırından çıkmış taze ekmek, taze kek, kurabiye kokusu sarıp sarmalar bizi; iştah artırır; daha da ötesi sevgiyi, şefkati, anneyi, anne anneyi hatırlatmaz mı bize. Kahve

kokusu, hatırlatmaz mı bize sımsıcak bir dostu, hoş sohbetleri! Vanilya kokusu huzur vermez mi bize? Farklı kokularda ki mumları yaktığınızda alıp götürmez mi bizleri farklı dünyalara? Sordum: ‘’En sevdiğin koku nedir?’’ dedi: ‘’Tuhaf gelecek ama bebek kokusu…’’ Eğer elinize minik bir yavru almış ve o minik bebeği güzelce koklama şansına eriştiyseniz, bahsettiğimiz karşı konulamaz derecedeki hoş ve tatlı kokuyu biliyorsunuz demektir. Şefkat kokusu diyorum, öz kokusu diyorum ben bu kokuya. Bilim insanları bunu alışılmadık bir benzetmeyle açıklıyor: ‘’Bebek kokusu, insan beynindeki zevk ve ödül merkezlerini tıpkı çok aç birinin karnını doyurması gibi uyarıyor.’’ Frasnelli de “Farklı kokuların duygu, öğrenme ve hafıza merkezlerini uyarması gibi, bebek kokusu da ödül merkezini uyarıyor” diyor. Bu kokunun sebebi anne karnında bebeğin tüm vücudunu saran, çoğunlukla bebeğin saç kısmında gördüğümüz beyazla sarı arası renkteki “vernix caseosa” isimli tabaka ve siz düşündünüz mü en sevdiğiniz koku hangisidir? O sevdiğiniz koku sizi nerelere götürüyor? O kokuyu nasıl anlamlandırıyorsunuz?

aralık 2018

Bir kere geldiğimiz bu dünyada eşsizliğimizi yönetirken olmak istediğiniz size doğru çıkmış olduğumuz bireysel marka yönetimi yolculuğunda muhteşem bir durakta yakıt almak için durduk: Koku! Koku bireysel markanızın bir bileşenidir. Tercih etmenizi veya tercih edilmenizi sağlar. Koku nasıl göründüğünüzün, nasıl davrandığınızın önüne geçer. Mis gibi kokmak! Ne dersiniz mis gibi kokmaya? O kokuyu önce kendinizin içine çekmeye.

23


aralık 2018 24

Koku sizi mutlu olduğunuz ana taşır

Ve parfüm

Parfümü nereye sürmeli?

Herhangi bir yerden aldığınız koku sizi bir filme, çocukluğunuza, mutlu olduğunuz bir ana taşır. Beynimiz aldığı bir koku ile bize belli bir zaman ve mekanı tekrar yaşatarak hatıralarımıza geri dönmemizi sağlayabilir, Buna ‘Prout Etkisi’ denir. Fransız yazar Marcel Proust, bir romanında hafıza ile kokuyu ilişkilendiren ilk kişi olduğu için bu ismi almıştır. Koku duyusu sevdiğiniz ya da unuttuğunuz anılarınızı canlandırabilir. Görme duyusun dışında hiçbir duyu organı duygularla bu kadar bağlantılı değildir. Koku tanışma ve değerlendirme evresinde gözün algıladığı tüm özelliklerden daha çok net algı oluşturur.

Onun siluetini görür görmez vuruldunuz. İsmini duyduğunuzda yüzünüz aydınlandı, gözleriniz parladı ve onu kokladığınızda aklınızı başınızdan aldı. Kimden mi bahsediyorum elbette parfümünüzden. Coco Chanel ne güzel söylemiş: ‘’Birisinin yanından uzaklaştığınızda, hatta yaşamından gittiğinizde, ardınızda bırakabileceğiniz en önemli izinizdir parfümünüz.’’

Tenimde o, kıyafetlerimde o, her yerde o… Kokunuz sizi anlatan enstrümandır. Chanel der ki’’ kokunuzu öpülmek istediğiniz yere sürün.’’ Parfüm sıcaklık ve hareketle yayılır. Vücudunuzda özellikle sıcak ve atar damarların geçtiği bölgelere, kanınızın pompalandığı noktalara sürdüğünüz parfüm siz harekete geçtikçe kokunuzun etrafa sizi daha çok sizi anlatmasını sağlar. Göğüs arası, ense, kulak arkası, şakaklar, boyun, bilek ve dirsek içi, diz kapağı arkası ve kürek kemiği gibi.

Vermiş olduğum eğitimlerde sorarım sözsüz iletişim sürecini anlatırken. Sözsüz iletişim araçlarını sayarım ve derim ki ’’ Biri var ki hepsinden daha etkili; o bu listede yok. Akın doğrudan bilinçaltını etkiler. Onun negatif olduğu yerde diğerlerinin hiç birinin doğru olmasının bir anlamı kalmaz. Nedir? ’’ Bir süre sessizlik kaplar mekanı. Cevap: Koku! Evet karşımızdaki çok güzel konuşuyor; bilgili de; çok da hoş görünüyor. Ve kokusu negatif! Ne görüntüsünü görür; ne söylediğini duyarsınız. Burun deliklerinizi kapatmak ister; oradan kaçmak istersiniz. Ve akılda kalan o negatif koku olur. Gülümsemek deriz; öneminden önce ki yazılarında değinmiştim. Ve kokan bir ağız, çürük dişlerle gülümsemenin de ne anlamı olabilir ki?

Parfüm zamansızdır, modası geçmez, masallarda ki sonsuza dek süren aşktır. Parfümünüz teninizden daha da yakındır size. Karakterinizi yansıtıyorsa, size potansiyelinizi hatırlatıyorsa, özgüveninizi hatırlatıyorsa, yüzünüzü gülümsetiyorsa, sürdüğünüz anda kokuyu kendinize dair hissediyorsanız o doğru kokuyu buldunuz demektir. Tıpkı hayatınızın aşkını bulduğunuz gibi.

Hem kadın hem erkeğe dair çok şey anlatır parfüm. Varoluşa en güzel armağanlardan biridir. Hisleri anlatmanın en güzel yollarından biridir koku. Müzik gibi, şiir gibi, hatta daha da öte.

Kokunun mevsimi vardır, hayatın olduğu gibi: ilkbahar, yaz, sonbahar, kış. Vanilya, bergamot, yasemin ağacı, amber, misk kış kokularıdır. İnsanın içini ısıtmaya yeter. Kış mevsiminde yaz mevsimine göre daha güçlü koku alırız.

Parfümün sadece tene sürüldüğünü düşünüyorsanız yanılırsınız. Parfümünüzü önünüzde ki havaya sıkıp kokunun içinden geçin. Böylece binlerce parfüm molekülü vücudunuzun ve kıyafetinizin her yerine konacaktır. Siz yürüdükçe ve hareket ettikçe koku molekülü de sizinle beraber hareket edecek ve mis gibi kokmanızı sağlayacaktır. Siz insanların yanından yürüyüp geçtikten sonra imzanız olan kokunuz kalacaktır. Çünkü direkt bilinçaltını etkiler. Ve parfümünüzün ucunda kalan son damlasını da işaret parmağınızla burnunuzun altına sürün ve o muhteşem kokuyu önce kendiniz koklayın. Uzun bir süre o kokuyu hissedeceksinizdir. Evet, öncelikle kendiniz için sürülmeli parfüm. Öncelikle kendi gönlünüzü feth etmelidir. Dışarıya çıkarken değil, sabah kalktığınızda önce o büyüleyici kokuyu kendiniz duymanız için. Sonra siz yürüdükçe havaya yayılan kokuyu hissetmek için insanlar gözlerini kapamalı. Sonra derin bir nefes alırken insanlar yüzlerinde tatlı bir tebessüm oluşmalı. Kokunuz sizin mührünüzdür. O yüzden bırakın başkaları gibi kokmak istemeyi, size özgü olması için çabalayın. Farklı kokuları keşfedin. Karakterinizin tarzınızın kokusuyla buluşmasına izin verin. Benim için parfüm dinginliğin kokusudur.


Doğru kokuyu bulmak için önce kendini tanımalı insan, kendine yolculuk yapmak önemli. Karakteriniz, kişiliğiniz, hayat felsefeniz, ten renginiz, yeme alışkanlıklarınız, stilinize kadar pek çok sizin doğru parfümü bulmak sürecinde etkili. Parfüm notalardan oluşur. Bestedir parfüm. Her bir parfümün 3 aşaması vardır. Tıpkı bir öykünün bir romana giriş, gelişme ve sonucu gibi. Sabreden sonuca ulaşır. 1.Nota: Parfüm teninizle buluştuğunda ki ilk 15 dakika içinde kokladığınızda ki kokudur. İlk Hoş geldin kokusudur. 2.Nota:1.notanın dağılmasından sonra 20 dk. ve 1 saat içinde aldığınız kokudur. Parfüm artık size daha çok alışmıştır. 3.Nota: Esansına göre değişim göstermekle beraber parfümü sürdükten 2 saat sonra bu notayı duymaya başlarsınız. Genelde 2.nota ile karışan, birbiri içinde kaybolan bu koku parfümün temelidir, karakteridir, özüdür. Bu nota ne kadar kaliteliyse parfüm o kadar kalıcıdır. Nasıl parfüm alınır? 1. Parfümünüz sizi yansıtsın. Kokuyu kendiniz seçin, başkalarının sizi etkilemesine izin vermeyin. Başkaları sürmeyecek o kokuyu.

2. Üzerinizde başka bir kokunun olmadığına emin olun. 3. Parfümünüzü kıyafetinize veya teninize sıkın. Tester kâğıdına değil, saat ya da takı takmadığınız kolunuzu tercih edin. Bileğinizin iç tarafına sıkın. 4. Kokunuz önce sizin özgüveninizi artırmalı. Kullandığınızda kendinizi iyi hissediyorsanız doğru kokudur. 5. Her seferinde tek bir parfüm deneyin. Kahve koklamayı unutun. 6. Parfümü sıkar sıkmaz hemen koklamayın, ovalamayın. 7. Kokuyla kendiniz arasında bir bağlantı kurun ve sık sık değiştirmeyin. 8. Kokunun üstüne yatın. Acele etmeyin. Hemen almayın. Mağazadan çıkın denediğiniz kokuyla 6-8 saat geçirin. Beğeni ve aşkı birbirine karıştırmayın. Zaman ilerledikçe kokuyla aranızdaki bağ kuvvetleniyorsa; koku sizin gönlünüzü feth etmiş demektir. 9. Moda parfümlerden uzak durun. Size özeli bulmak için emek sarf edin. Siz gidersiniz kokunuz kalır. Parfüm aşk gibidir, aceleye ve zorlamaya gelmez. Acele etmeyin parfümü bulmak için. Kokular duygularımızı etkiler, duygularımız da koku seçimimizi, tıpkı aşk gibi. Sabırlı olun. 10 dk. ya da bir kâğıda sıkılan parfüm

sizi nasıl yansıtabilir ki? Bu durum çölde hayatınızın aşkını bulma olasılığı ile aynı. Belki de olabilir; lakin zar atmak gibidir? 10. Parfümünüzün kokusu sizin önünüze geçmesin. 11. Parfümünüz önemli bir aksesuardır. Giydiklerinizle bağdaşmalı. Parmak arası terliklerle yoğun baharatlı bir koku nasıl bağdaşabilir. 12. Tarzınız spor ise toprak ve limon ağırlıklı, baskın ve güçlü bir kişilik yapınız var ise canlı renkler giymeyi seviyorsanız odunsu kokuları tercih edebilirsiniz. Ve bir ay sonra ki buluşmamıza kadar doğada ki muhteşem kokuları hissettiğiniz, bu hissedişte varoluşun kutlamasını yaşadığınız anlar diliyorum. Ve parfüm! Coco Chanel der ki: ‘’Parfüm kullanmayan bir kadının geleceği yoktur.’’ Parfüm ruhunuzu yansıtır. Zengin ve keşfedilesi. Hiçbir koku bir başkasında sizde koktuğu gibi kokmayacak bunu hatırlayın. Eşsizliğinizi yansıtan doğru kokuyu bulmanız dileğiyle. Unutulmamalıdır ki koku her şeyden öte Öz’den gelir. Öz’ün temizliğinden. Sonra bedeninizin temizliği ile devam eder. Ve sonra ruhunuzun ve bedeninizin kendine yakıştığı kokuyla sonsuza dek sürecek aşk başlar. Mis kokulu kalın… Mutlu kalın…

aralık 2018

Aşk ya da parfüm

25


aralık 2018

Hilas Termal Otel Açıldı

26

Haber: Buğra Can PAZARLI

Samsun’un Ladik ilçesinde bulunan Hilas Termal Otel ve Spa’nın 3 Kasım 2018 tarihindeki açılışı protokol ve bölge halkının yoğun katılımı ile gerçekleştirildi.


PROTOKOLÜN İLGİSİ YOĞUN OLDU

Ladik Akdağ Yatırım Turz. İnş. San. ve Tic. A.Ş yönetim kurulu başkanı Zafer Dilmen, “Uzun ve özverili bir çalışmayı geride bırakarak bugünlere getirdiğimiz projemizle ilgili büyük mutluluk ve gurur içerisindeyiz. LAYSİAD ile başlayan Ladik ekonomisine ve istihdamına katkı vermek için kurulan dernek faaliyeti, bu açılışta ilk etabı 20 Milyon TL olan yatırımı tamamlamış bulunmaktadır. Böylece ilçenin en önemli değerlerinden olan tarihi 500 yıla dayanan termal su kaynağı Ladikli iş adamları tarafından ekonomiye kazandırılmıştır. Projenin devamında otelimizin karşısında bulunan 100 dönümlük arazi satın alınmış olup Ladik’e değer katarak, yatırımlar kapsamında 300 adet villa,200 odalı 5 yıldızlı otel projesi hayata geçirilecektir” dedi.

Ladik Belediye Başkanı Selim Özbalcı, “Hamam ayağı kaplıcaları uzun yıllar Ladik ilçesine ve çevresine hizmet vermiş, Evliya Çelibi’nin Seyahatname adlı eserinde yer almış suyumuz şifa kaynağıdır. Tüm hastalıklara, huzur arayanlara ,sivilce, egzama gibi rahatsızlıkların tedavisine yardımcıdır” diye konuştu. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, “Samsun denizi, yaylası, doğal ve tarihi zenginlikleri ile ilimiz turizm adına önemli potansiyele sahiptir. Bu anlamda yapılan yatırımların karşılık bulacağına gönülden inanıyorum. Samsun’a 6-7 yıl önce çok sayıda otel yapıldığında ‘’oteller mezarlığı’’ olacak deniyordu. Ama bugün oteller ihtiyaca cevap vermiyor. Kaplıcaların artması durumunda Samsun’da kaplıca turizmden önemli bir pay alacaktır” şeklinde konuştu.

aralık 2018

Samsun’un Ladik ilçesinde düzenlenen açılış, Ak Parti Çevre Şehir Ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan, Samsun Valisi Osman Kaymak, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, Ladik Belediye Başkanı Selim Özbalcı,21.22.23. dönem Amasya Milletvekili Akif Gülle ve bir çok önemli ismin katılımı ile gerçekleşti.

27


SAĞLIK TURİZMİNDE DÜNYADA 3.SIRADAYIZ

aralık 2018

Ak Parti Çevre Şehir Ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan, “Böyle bir yatırımı öncelikle hayal eden sonra gerçeğe dönüştürme iradesini gösteren bu iradeyi ve projeyi destekleyen ona kıymet veren ve hakikaten gerçeğe dönüşmesinde büyük emekleri olan herkese teşekkür ediyorum. Ladik doğal zenginlikleri, tabiat varlıkları ve gelecek vaat eden turizm potansiyelleri ile çok önemli bir ilçemiz. Bu potansiyelleri dile

28

getirmek yerine onları somut projelere dönüştürmek onları halkın kullanımına kazandırmak elimizde. Bugün en büyük örneklerinden biri olan projenin açılışını gerçekleştireceğiz. Jeotermal kaynaklarımızı sağlık ve turizmde çok farklı bir noktaya getirilmesi hususunda son dönemde çok farklı çabalarımız var. İşte bu nedenden dolayı sağlık turizminde Dünya’da 3.sıradayız ve hızla gelişiyoruz.2023 deki hedefimiz ülkemize 2 milyon turistin sağlık hedefiyle gelmesi. Ucuz ve kaliteli hizmet sağlamayı hedefliyoruz’’ ifadelerini kullandı.


seferler başladı. Önümüzde ki sene içinde 100.yıl kutlamaları için ciddi bir hazırlık içerisindeyiz, tüm Türkiye Samsun’u konuşacak. Bu tesise emek veren herkesi tebrik ediyorum. Tesisimizin Samsun’a, ülkemize, bölgemize hayırlı olmasını diliyorum” dedi. Açılış konuşmalarından sonra protokol tarafından kurdele kesilerek açılış yapıldı. Davetliler odaları, aile banyolarını ve kafeteryayı gezerek daveti sonlandırdı.

OTELİMİZ ADINI SU PERİSİNDEN ALIYOR İsmimizin mitolojik bir tarihi vardır. Hilas ‘’su perisi’’ anlamına gelmektedir. Otelimizde 50 standart, 1 engelli, 10 suit oda ve 6 adet özel aile banyosu bulunmaktadır. Otelimiz erkek ve kadın olmak üzere 2 ayrı kür merkezi ve 300 kişilik restoran,150 kişilik kafeteryaya sahiptir.

aralık 2018

Samsun Valisi Osman Kaymak, “Çok ciddi bir tesisin açılışını yapıyoruz, burası için tarihi bir gün. Bu bölgenin sularının şifalı olduğunu fakat tesislerin yetersiz olduğunu duyuyorduk. Hep söylediğimiz gibi Samsun turizm kenti, sanayi kenti, tarım kenti ama biz bu olanakları tam manasıyla gerekli ölçüde kullanamıyoruz. Havza kaplıcaları gereken ilgiyi görmüyor, Samsun’un turizm potansiyelini çok iyi değerlendirmesi açısından Ortadoğu ülkelerinden direkt Samsun havalimanına

29


30

aralÄąk 2018


31

aralÄąk 2018


MENÜSKÜS YIRTIĞI İLE DİZ KİREÇLENMESİ ARASINDAKİ SIRLI YOLCULUK Op. Dr. İsmet AKÇAY Atasam Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı

MENÜSKÜS NEDİR?

aralık 2018

Diz eklemi içinde iki adet menüsküs bulunmaktadır. Menüsküs diz içine gelen basınç ve yük dağılımını dengeli bir biçimde dağıtan, benzetme kullanır isek, araç amortisörlerine benzeyen elastiki kıkırdaklardır.

32


Diz eklemimiz içinde pürüzsüz kıkırdak yüzeylerinin uyumlu çalışmasında da görev sahibi olan menüsküsler, genç insanlarda daha elastiktir. Yaş ilerledikçe sertleşme belirginleşir. Günlük yaşamda daha hareketli olan, genç ve spor yapan insanlarda menisküs yırtığı görülürken, ilerleyen orta yaşlarda da yırtık görülmesi hiçte az oranlarda değildir. MENİSKÜS YIRTIĞINDA DİZDE BELİRTİLER NELERDİR? Menüsküs yırtığında dizde ağrı, hareket etmede ve yürümede zorluk, şişlik gibi belirtiler görülür. İLK ANDA NE YAPILMALI? Dizde ani şişlik, ağrı, yürüme zorluğu gibi belirtilerin ortaya çıkmasıyla, ilk olarak dinlenme haline geçilmeli, diz üzerine buz tatbiki yapılarak derhal doktor muayenesi için hastaneye başvurulmalıdır.

TEŞHİS VE TEDAVİ Uzman doktorun detaylı diz muayenesini takiben, grafi ve MR tetkikleriyle teşhis yapılacaktır. Her hastalıkta olduğu gibi, menisküs yırtıklarında da zaman geçirmeksizin başvuru yapılması, tedavinin başarı oranını artırmada olumlu rol oynar. Ani yırtılmalar sonrasında hekime danışılmaksızın kendi kendine ilaç kullanımı, görülen belirtilerde kısmi düzelme sağlasa bile, esas sorunun kaynağı olan yırtılmış menüsküs, genellikle yırtık halde kalır. Tedavinin ameliyatla yapılması durumunda, hasta açısından son derece konforlu ve yaşam kalitesini sekteye uğratmayacak olan kapalı ameliyat biçimi (Artroskopi) uygulanır. Dize iki adet giriş yapılarak ameliyat gerçekleştirilir. Halk arasında da kansız ve bıçaksız yöntem olarak bilinir. Birkaç gün içinde hastanın yürümesi sağlanarak rutin günlük işlerini yapması sağlanabilir.

PEKİ, MENİSKÜS YIRTIĞI İLE DİZ KİREÇLENMESİ BİRİBİRİYLE ALAKASI NEDİR? Son yıllarda tıpta ileri teknolojinin kullanımı ile insan vücudu ile ilgili bilgi birikimlerimiz gün geçtikçe artmakta. Eskiden neredeyse işlevi ile ilgili bilgilerde bile tartışma olan menüsküs ve dizin içyapısı hakkında, bugün çok daha fazla bilgi sahibiyiz. Hastaya en az zararı vererek yaptığımız ameliyat-tedavi yöntemleri artık daha popüler halde. Menüsküs yırtığı için yapılan Artroskopik ameliyatlar yaklaşık 15-20 dakikalık süre içinde yüksek başarı ile yapılabilmekte. Yüksek başarıyı sağlayacak başlıca etmenler, erken başvuru, erken teşhis, zamanında-doğru cerrahi müdahale. Geç kalınmış, üzerinden aylar yıllar geçmiş yerinden ayrılma yapmış menüsküs yırtığı, dizin pürüzsüz kıkırdak yüzeylerinde sürtünme - sıkışma ile aşındırma yapmakta, kireçlenmenin ilk safhaları başlayabilmektedir. Hasta için kolay olarak atlatılabileceği bu sorun, kartopunun çığ halinde dönüşmesi misali tedavisinin daha zor olacağı hale gelmektedir çoğu zaman.

aralık 2018

MENİSKÜS SADECE SPORCULARDA MI YIRTILIR?

33


BEEF FAJITA

aralık 2018

Dünya mutfağının en sevilen lezzetlerinden biri olan Fajita, gelen olarak Meksiya yemeği olarak bilinse de aslında bir Tex-Mex yemeğidir. Tex-Mex ise, Texas ve Meksika kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Amerika ve Meksika sınırında yer alan Teksas ve Arizona eyaletlerinde yaşayan Meksikalılar tarafından yapılan yemeklere verilen addır.

34

İlk Fajita 1973 yılında Houston’da Ninfa’s adlı bir restoranda denenmiş. Fajita İspanyolcada şerit anlamına geliyor. Kömürde pişirilen bifteklerin şerit şeklinde kesilmesiyle yapılan bu yemeğe bu nedenle Fajita adı verilmiş.

Doğan Üyük Et Atölyesi Kebep & Steak House İşletmecisi

Bu kadar tarihsel bilginin ardından yemeğin hazırlanışına gelelim. Fajita’nın eti olarak marine edilmiş ve 3-4 gün hava almadan dinlendirilmiş kontrfile kullanıyoruz. Garnitürü olarak ta Kırmızı, Yeşil ve Sarı Kalifornia biberler jülyen şekilde doğranır. Önceden ısıtılmış Wok tavada sotelenir. Bu karışımın içine yine Julyen şekilde doğranmış kırmızı soğanlar ilave edilir. Bu sırada etimiz ise ızgara da pişirilir. Çeşitli baharatlarla garnitürün lezzetini taçlandırdıktan sonra önceden ısıtılmış kızgın döküm lava garnitürler dökülür. En son olarak ta etimizi Julyen şekilde doğrayıp garnitürün üzerine ekliyoruz. Fajitanın yanına da ısıtılmış tortilla ekmeği serilir ve hazırladığımız ranch ve salsa soslarından ilave edilir. Size de bu muhteşem lezzeti deneyimlemek kalır. Unutmayın! En iyi yemek neredeyse en parlak gülüş oradadır…


35

aralÄąk 2018


Samsun’da modanın kalbi Simay’da atıyor

aralık 2018

Samsun’da modanın kalbinin attığı adres Simay Moda, birbirinden şık abiye tasarımları ile göz kamaştırıyor

36


5. ŞUBE DE AÇILDI 7 yıldır en şık abiyeleri Samsunlularla buluşturduklarını söyleyen işletme sahibi Müberra Beyaz Kılıç, “Simay Moda olarak, 4 olan şube sayımızı Gazi Caddesi üzerinde açtığımız yeni şubemizle 5 çıkardık. 5 şubemiz ve 10 bin çeşit ürünümüzle hizmet veriyoruz. Her türden abiyelere yer verdiğimiz işletmemizde, günlük giyim çeşitlerimiz de bulunmaktadır. Farklı modelleri müşterilerimize sunabilmek için, Samsun’la çalışmayan firmalarla çalışıyoruz. Ürünlerimizi Ankara, İstanbul ve İzmir’de yer alan firmalardan getirtiyoruz. Bazı firmaların Samsun’daki bayiliğini yapıyoruz. Özellikle tasarım ürünlere imza atan firmalarla çalışıyoruz” dedi. YÜZDE 50 İNDİRİM FIRSATI Yüzde 100 müşteri memnuniyeti ilkesi ile çalıştıklarını vurgulayan Müberra Beyaz Kılıç, “Abiye ve günlük kıyafetlere yer verdiğimiz iletmemizde, çanta çeşitleri ile de hizmet vermeye başladık. Çanta modellerimizle ürünlerimizi bütünleştiriyor, şık kombinler ortaya çıkıyoruz. Ayrıca tüm özel günlerde de indirimlere yer veriyoruz. Bizi tanıyan, farkımızı bilen özel müşteri grubumuz var. Henüz Simay Moda farkını yaşamamış müşterilerimizi mağazalarımıza bekliyoruz” şeklinde konuştu.

aralık 2018

Birbirinden şık abiye kıyafetleri ile hayranlık uyandıran Simay Moda, Samsun’da modanın öncüsü olmaya devam ediyor. Göz kamaştıran abiyelerin yanı sıra şıklığı bütünleyen çanta çeşitleri ve günlük kıyafet ürünleri ile de hizmet veren Simay Moda, kadınların şıklığına şıklık katıyor.

37


GEZGİN KİTAP SİVAS DİVRİĞİ İLÇESİNDE…

ZAFER ŞEHRİ

aralık 2018

Pontus Kralı Mitridat Divriği bozkırında Romalı Pompei ile çetin bir savaşa tutuştu ve kaybetti. Pompei savaşı kazanmanın sevinciyle şehre NİKOPOLİS yani zafer şehri adını verdi. Bu tarihten sonra varlığını günümüze kadar sürdüren Divriği, Anadolu’daki tüm uygarlıkların izlerini taşıyarak zengin bir kültürün mirasçısı oldu.

38

Erkan Ayçam


Önce Divriği Ulu cami ve darüşşifasını izlersiniz, ardından kanyon boyu gezinirsiniz, hemen aşağıda birbirini kovalayan ve ırmak boyunca devam eden tren raylarını kat ettikten sonra dinlenmek için Tarihi Divriği ev ve konaklarında yorgunluğunuzdan arınırsınız. Her biri sanat şaheseri olan bu Türk evleri gerek tavan işleme ve süsleme detayları, kapı kolları, tokmakları ve bağlantı detaylarıyla bu günün beton kozalarının aslında bizi nasıl hapis ettiğini anlamaya başlarsınız.

Evliya Çelebi ‘nin dilinden… “Üstad… Bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakş bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır...”

1228’den itibaren Anadolu bozkırından tüm dünyayı sanatsal aydınlığıyla aydınlatmaya başlamış enteresan bir tablodur Divriği Ulu Cami. Mengücekoğulları hükümdarı Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah ve eşi Melike Nereden bilebilirdi ki yaptırdıkları şaheserin bir dünya mirası olabileceğini? “Baş mimar Ahlatlı Hürrem şah ve ekibinde ki diğer ustalar 15 yılda tamamlayarak Divriği’nin boynuna bir gerdanlık gibi asmıştır Divriği Ulu cami ve Darüşşifa’sını. Divriği Ulu cami ve Darüşşifa güzelliğinin yanı sıra Anadolu’nun sayılı müzik ve su sesiyle tedavi yapılan şifa merkezlerinden birisi idi. Öyle muazzam bir teknikle yapılmıştı ki deprem olması olasılığı bile göz ardı edilmemişti. Binanın dengede durup durmadığını belirlemek için dönen bir kolonun 1938 depremine kadar döndüğü, depremden sonra mekanizmasının kırıldığı ve içine kilitlendiği söylenmektedir. 4 kapı! Şifahane Taç kapısı, Kuzey Taç Kapı, Batı Taç Kapı ve Şah Mahfili Taç Kapısı. Her biri birbirinden farklı eşsiz bezemelerle göz kamaştıran bir mimarlık ve mühendislik harikası 4 kapı! Taş işleme sanatının en nadide eserlerini oluşturan yapıyı diğer eserlerden ayıran bir başka özellik de taşın içerisine taş yerleştirilmiş olmasıdır. Bu şaheser kapıları izlediğiniz de kendinize bir taş ancak bu kadar

işlenebilir diyorsunuz. O günün teknik bilgi, araç ve gereçleri ile bu eserlerin nasıl yapıldığı sorusu insanın zihnini zorluyor. Tam da bu noktada hayranlık uyandıran farklı desenler incelendiğinde şekil ve mana ilişkisi kendini belli ediyor.

Divriği sokaklarında hemen her sokakta karşılaştığınız kerpiç evler bir konak edasıyla karşınızda bir tablo gibi sizi kendilerine hayran bırakıyor. Sivas’tan çıkıp uzunca ve dolambaçlı yollardan Divriği’ye geldiğinizde sizi karşılayan bu eşsiz manzaralar albümü tüm yorgunluğunuzu alıyor. Kent merkeziyle sınırlı kalmayan bu harikalar silsilesi Divriği’nin köylerinde, dağlarında, havasında, suyunda ve misafirperver insanlarında bol bol mevcut.

Divriği; Örneğin cami içinde ki mihrapta ki Sivas’ın boynunda ki kolye. süslemelerde göz hizasından sonra başlayan desenlerde kalp ilk katta boş ÖLMEDEN ÖNCE MUTLAKA GÖRÜLMESİ olarak simgelenmiş, ikinci katta kalpler GEREKEN KENT. dolu olarak desenlenerek kalbin mana ve iman ile dolup bir başka kata terfi edişini, 3 kademede ise insanın mana ve iman ile dolup olgunluk ferahlık katına erişini simgeleyen birçok şifreli bezemeler kendini göstermiştir. Şifreler silsilesi sadece bezeme, desen ve nakışlarda değildir. Batı kapısında ikindi vaktinde beliren silüette , ellerini kavuşturmuş ve ayakta namaz kılan bir erkek gölgesi insanı adeta büyülüyor. O gölgeyi gördüğünüzde aklınızda sorular yumağı düğümleniyor. Şu sonuca varıyorsunuz. Bu yapıyı inşa eden zanaatkâr sadece mimaride değil, ışık ve gölge konusunda da muazzam bir deha. Dünya sinemayı keşfetmeden Anadolu’da bir usta ilk gölge oyununu tüm insanlığa Divriği’den armağan etmiştir. Caminin tavanından ana gövdesine kadar tüm yükü bu taşların 8 asırdır nasıl taşıyabildiğini sorgulayın, sanatsal içerik taşıyan minber, Darüşşifa’da yer alan havuz, ses akustiği, kubbeler, kapılar ve hemen yanı başında düşman caydıran kale ve kalenin üzerinden Divriği’ye baktığınızda ki hazla, kalenin hemen arka tarafında yer alan eşsiz kanyon ve dağ manzarası, sizi peşine takar ve sürükler. Uçma hissi kaplar bedeninizi. aralık 2018

Divriği Ulu cami ve Darüşşifa 1985 yılında UNESCO’ nun Türkiye’den 358 referans numarasıyla Dünya Mirasına kabul ettiği ilk mimari yapıdır.

Evlere dışarıdan baktığınızda bu yaşam mekânlarının nefes alan ve nefes veren yapılar olduğunu, yapımında kullanılan malzemelerin tamamen doğal malzemelerden oluştuğunu görüyorsunuz.

39


TIKALI BACAK VE BEYİN DAMARLARINDA AMELİYATSIZ TEDAVİ İMKANI Medicana Samsun Hastanesi Kardiyoloji Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Yazıcı stent uygulamaları konusunda bilgi verdi; “Uygun Hastalarda Stent Uygulamaları ile Ameliyatsız Damar Periferik Damar Tıkanıklıkları

Belirtiler

Periferik ( çevresel ) damar hastalığı (PDH ) kalbi besleyen koroner damarlar dışındaki damarların besledikleri organlara yeterli kan götüremeyecek şekilde daralmasına veya tıkanmasına denmektedir.

En sık şikayet edilen konu, ağrıdır. Ancak ağrıların da özellikleri vardır. Tıkanma olan kişiler, belirli mesafe yürürken ağrı oluşmaktadır. Tıkanıklık arttıkça yürüme mesafesi daha da kısalmaktadır. Genelde kramp şeklinde kendini belli etmektedir. Ancak 2-5 dk dinlendikçe sorun geçmektedir.

aralık 2018

Risk Faktörleri

40

Diyabet, uzun süreli hipertansiyon uzun süreli lipid metabolizması bozukluğu, ailesel aterosleroz (damar sertliği) hikâyesi, gut hastalığı, hareket azlığı ve nikotin bağımlılığı risk faktörleri arasında sayılmaktadır. Ayrıca PDH koroner arter hastalığı olanlarda kalp krizi geçirmiş ya da kalıcı felç atakları geçirmiş kişilerde daha sık görülmektedir.

Tanı Yöntemleri Nabız Kontrolü ve fizik muayene yanında Doppler Ultrasonografi, MR Anjiyografi, Bilgisayarlı Tomografi ile anjiyografi ve klasik anjiyografi incelemesi gerekmektedir.


Tedavisi

İnme ( felç ) nedir?

Tanı Yöntemleri;

Risk azaltılması ve eşlik eden hastalıkların yanında,hastanın yaşam kalitesini ve hayati tehlike ile uzuv kaybı tehlikelerinin olup olmadığına göre aşağıdaki tedavi uygulanmaktadır.

Beynin bir bölgesine giden dolaşım birkaç dakikadan daha fazla kesildiğinde o bölgedeki beyin hücrelerinin tahrip olmasıyla hastada görme, konuşma, vücudun belli bölgelerindeki hareket ya da his kaybı gelişmektedir. Altta yatan hastalık hali geçiciyse yarattığı belirtiler de geçici olmaktadır ve bu duruma Geçici İskemik Atak denmektedir.

Klinik muayenenin yanı sıra Doppler Ultrasografi ,MR anjiyografi,CT anjiyografi,konvansiyonel anjiyografi gibi yöntemler kullanılmaktadır.

Risk faktörleri azaltılabilir Yürüme egzersizi İlaç tedavisi Girişimsel Radyolojik Tedavi PTA (Balon anjiyoplasti, PTA+Stent implantasyonu) Trombolitik (Pıhtı eritici tedavi) Balon anjiyoplasti Balon anjiyoplasti+stent implantasyonu Karotis Arter Hastalıkları

Karotis ( boyun ) tıkayıcı arter hastalığı Karotis damar hastalığı boynun her iki yanından seyrederek, kafatasına giren ve beynin her iki yarım küresini beslemekle yükümlü olan karotis atardamarlarının daralması ve tıkanması sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Medikal Tedavi: Risk yöntemiyle eşlik eden hastalıkların tedavisi, kan sulandırıcı tedavi ve damar genişletici ilaçların verilmesiyle yapılmaktadır. Girişimsel Tedaviler: Sadece karotis damarı daralmış ancak tam olarak tıkanmamış damarlara uygulanmaktadır. Tıkanmış olan karotis damarına herhangi bir müdahaleli tedavi uygulamaya gerek duyulmamaktadır.

Belirtileri; En sık görülen belirtiler; Etkilenen karatoid damarın karşı tarafında kol ve /veya bacakta kuvvet,his ve hareket kaybı,aynı tarafta geçici veya kalıcı görme bozukluğu atağı,bayılma,bilinç kaybı,yüz felci ve konuşma bozuklukları olarak sıralanmaktadır.

aralık 2018

Medikal Tedavi

41


Zeynep Talu ve Barbaros Unutulmaz Parçaları İçin Bir Araya Geldi

aralık 2018

RÖ POR TAJ

42

Yasir BABA Fotoğraf: Zeynel Abidin AĞGÜL

Türk pop müziğinde hit olmuş yüzlerce şarkının sözlerine imza atan Zeynep Talu, farklı türlerdeki geniş repertuvarıyla canlı müzik sahnelerinin aranan solistlerinden Barbaros ile bir araya gelerek müzikseverleri 70’li yıllardan günümüze uzanan müzikal bir yolculuğa çıkarıyor. Türk pop müziğinin efsane söz yazarı, annesi Çiğdem Talu’dan aldığı müzikal mirası başarıyla taşıyan Zeynep Talu ve Barbaros, ‘Talu Şarkıları’ isimli projelerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.


ZEYNEP TALU: Bugüne kadar annemin şarkıları da benim şarkılarım da albümlerde, sahnede, müzikal oyunlarda, dizilerde, birçok değişik projede kullanıldı ancak Talu şarkılarını bir araya getiren bir proje hiç yapılmadı. Bir süredir böyle bir proje yapmayı düşünüyordum. Aslında bu bana göre annemle benim hayatımızın, hayal dünyalarımızın, yaşadıklarımızın ya da yaşayamadıklarımızın bir özeti... Önceleri bunu bir albüm haline getirip sonra sahneye taşımayı düşündüm. Ancak daha sonra Talu şarkılarını ve şarkıların hikâyelerini canlı bir performansla dinleyicilerle paylaşmanın daha enerjik olacağına inandım. Sahnede bu şarkıları çok iyi bir şarkıcı dostumla paylaşmanın keyifli olacağını düşündüm ve Barbaros’u aradım.

BARBAROS: Ben, çıkaracağım yeni single’ım üzerinde çalışırken Zeynep beni aradı ve kafasında tasarladığı projeyi telefonda anlattı heyecanlı heyecanlı. O kadar güzel anlattı ki, daha o an beni içine çekmişti projenin. Sonrasında buluşup hemen şarkıları seçtik, üstüne de seçtiğimiz şarkılarla ilgili gerçek, yaşanmış hikâyelerin anlatımını beraber belirledik. Birbirimizi iyi tanıyan, seven, elektriği çok tutan insanlarız. O nedenle sahnede gerçekten çok keyif alıyoruz ve bizim enerjimiz sanırım seyirciye de yansıyor.

HABERHAYAT: 800’den fazla şarkının sözlerini yazdınız ve birçoğu da çok önemli sanatçılar tarafından seslendirildi, hit oldu… Yani aslında biz sizi söz yazarı kimliğinizle tanıdık… Peki, şarkı söylemek sizin için nasıl bir deneyim? Nasıl hissediyorsunuz sahnede? ZEYNEP TALU: Ben çok iyi hissediyorum, sahnede olmaktan son derece keyif alıyorum. Bugüne kadar çeşitli akşamlarda, arkadaşlarımın sahnelerine konuk oldum, bana “hadi bir şarkı söyle” dediklerinde hiç ikiletmeden hemen söylerim. Bir de ben bu şarkıları zaten yıllardır söylüyorum. İşte yazarken, sanatçılara verirken, onlarla çalışırken… E, neden ben bunları insanların gözlerinin içine bakarak söylemeyeyim ki dedim. Ayrıca söz yazmak tabii ki çok yalnız, tek başına olmayı gerektiren bir süreç. Bu biraz da ağır bir yük. Böyle bir ekiple, insanların arasında bir şeyler yapmak da bana çok iyi geldi doğrusu… Onun için de çok mutluyum.

aralık 2018

HABERHAYAT: “Talu Şarkıları” projesi nasıl doğdu? Nasıl bir araya geldiniz?

43


HABERHAYAT: Sizi de sahne performanslarınızdan, birçok dilde şarkıyı içeren geniş repertuvarınızdan tanıyoruz ve seviyoruz. Talu şarkıları sizin için ne anlam ifade ediyor? Nedir Talu şarkılarını farklı kılan? BARBAROS: Benim hep özendiğim ve istediğim bir şeydi Çiğdem Talu şarkıları söylemek… Çünkü küçüklüğüm, gençliğim öyle geçti, o şarkılarla büyüdüm. Barış Manço, Erol Evgin, Sezen Aksu… Bu isimlerle büyüdük. Talu şarkıları da hep çok özel ve bugünden ayrı tuttuğum şarkılar… Benim hayatımda çok özel yeri olan şarkılar… Sadece benim de değil… Bu topraklarda yaşayan herkesin kendinden bir şeyler bulduğu şarkılar… Bence Talu şarkılarının özelliği az ve sade yazılıp bir o kadar da derin ve çok fazla şeyin anlatılabilmiş olması. HABERHAYAT: Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da, Okan Bayülgen’in açtığı Dada Salon Kabarett’de sahne aldınız. Nasıl bir akşamdı? ZEYNEP TALU: Dada tabii çok ilginç bir yer. Bu projeyi insanlarla nerede buluştursak diye düşünürken, Dada’yı gidip görünce çok hoşumuza gitti. O kadar özel bir mekân yapmış ki Okan hakikaten… İnsanların hem eğlenebileceği, hem oturup müzik dinleyebileceği… Çok şık, samimi, İstanbul’da bir benzeri olmayan bir mekân… Dolayısıyla çok heyecanlı ve mutluyduk. Salon dolu doluydu, muhteşem bir izleyici vardı. Dostlarımız da yanımızdaydı. Gerçekten bizim için de unutulmaz bir akşam oldu. BARBAROS: Ben açıkçası projenin oraya biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. Müzik, teatral öğeler, kabarede yapılan ufak atışmalarla dolu bir şov olduğu için mekânın ruhunu iyi yansıttı. İzleyenlerle birlikte şarkıları hep birlikte söyledik. Zaten hepsi ezbere bilinen şarkılar… HABERHAYAT: Bu projenin devamı gelecek mi? Müzikseverler sizleri Türkiye’nin başka kentlerinde de izleyebilecek mi? BARBAROS: Elbette. Hedefimiz, bu projeyle Türkiye’yi dolaşmak, belki kim bilir, yurtdışından isimlerle düetler yapmak. Bir de bu şarkılarından bazılarını seçip değişik isimlerle bir düet-proje albümü yapma hayalimiz var. Bunun üstünde çalışıyoruz.

aralık 2018

ZEYNEP TALU: Sahne olsun, albüm olsun aralıksız devam edecek. Projemize uygun her ortamda, her şehirde dinleyicilerle bir araya geleceğiz. Talu Şarkıları o kadar uzun bir liste ki… Söyleyecek, paylaşacak çok şarkımız var.

44


45

aralÄąk 2018


aralık 2018

Egzerfiz’den 2.Yıl Kutlaması

46

Samsun’un ilk ve tek Omurga Sağlığı Merkezi ve Pilates Salonu ‘Egzerfiz’ muhteşem bir organizasyonla 2. yılını kutladı. İlkadım’da Kılıçdede Mahallesi’nde Abdülhakhamit Caddesi(56’lar) üzerinde bulunan Samsun’un ilk ve tek Omurga Sağlığı Merkezi ve Pilates Salonu ‘Egzerfiz’, 2. yılını muhteşem bir organizasyonla kutladı. Yoğun bir katılımla gerçekleşen kutlamada Egzerfiz’in kurucuları olan Fizyoterapist Sibel Yıldız Pehlivan ve Uzm. Fizyoterapist Tuğba Özbek, günün anlam ve önemine binaen birer konuşma yaptı.

3 BOYUTLU SKOLYOZ EGZERSİZLERİ

MESLEKTAŞLARIMIZA ÖNCÜ OLDUK

Konuşmasında Uzm. Fizyoterapist Tuğba Özbek, “Bizi yalnız bırakmayıp gelen tüm misafirlerimize teşekkür ederiz. Bu 2 yılda çok önemli başarılara imza attık. Omurga duruş bozukluklarıyla ilgili güzel sonuçlar aldık. İşte tam da bu başarılar sebebiyle adımız kulaktan kulağa hızla yayıldı. Bize ulaşabilen kişi sayısı her geçen gün artarak devam etti. Omurga bozukluğu olan hastaların birçoğu skolyoz tanısıyla bize gelirken, bir kısmı kifoz bir kısmı da lordoz tanısıyla geldiler. Bu süreçte Samsun’da çok fazla skolyoz hastası olduğunu görmüş olduk. Hastalarımızın büyük bir kısmı teşhisi konmuş ve doktor yönlendirmesiyle bize tedavi olmaya gelenlerdi. Diğerleri ise merkezimizde pilatese başladıktan sonra skolyoz şüphesiyle doktora yönlendirdiğimiz ve teşhisi konan hastalardı. Bu iki grupla, Egzerfiz bünyesindeki fizyoterapistlerimizin eşliğinde her hafta düzenli bir şekilde “3 Boyutlu Skolyoz egzersizleri” yaparak olumlu sonuçlar aldık. Şimdi sağlıklı omurgaları var ve bize teşekkürlerini iletiyorlar. İşte işimizin bizi en çok mutlu eden ve şevke getiren kısmı da bu” dedi.

Skolyoz konusuna özellikle dikkat çektiklerini belirten Özbek, “Ulaşabildiğimiz yerlerde teşhisi konmamış ya da tedavisi yapılamayan kimse kalmasın istiyoruz. Samsun’da skolyoz tedavisini yapabilen tek kurum olarak, iyileşmeleri için biz her zaman varız. Ayrıca, önemli bir noktaya daha dikkat çekmek isterim ki; Skolyoz hastalığı çoğunlukla ergenlik çağındaki (11-15 yaş) kız çocuklarında görülmekle birlikte daha küçük ya da daha büyük yaşlarda da görülebilir. ‘Belli bir yaştan sonra ilerlemez ya da iyileşmez’ gibi bilgiler çok eskiden kalan ve yanlış bilgilerdir. Yani bilinenin aksine her yaş grubunda skolyoz görülebilir ve tedavi edilebilir. Bu yıl bizi ekstra mutlu eden bir konu da; Egzerfiz, Samsun’da fizyoterapistlerin açtığı ilk ve tek kurumken, diğer meslektaşlarımızın da girişimiyle kurum sayısı 3’e çıktı. İyi ki en baştan cesaret edip bu yolu açmışız ve fizyoterapist arkadaşlarımıza güven verebilmişiz. Bu sebeple de çok mutlu ve gururluyuz” diye konuştu.


KLİNİK PİLATES EĞİTİMİNDE ETKİLİ SONUÇLAR Fizyoterapist Sibel Yıldız Pehlivan ise Egzefiz’i kurmanın kendileri için gerçekleştirdikleri bir hayal olduğu söyleyerek başladı. Pehlivan, “Başta bir pilates salonu olarak işe başladık. Amacımız, halkımızın güvenli egzersiz yapabilmesiydi. Çünkü sakatlık yaşamadan spor yapmanın herkesin hakkı olduğuna inanıyoruz. Bunu da ancak bir sağlık uzmanı eşliğinde başarabilirlerdi. İyi bir fizyoterapist olabilmek için aldığımız tüm eğitimlerimiz sayesinde birçok hastalığı biliyoruz ve hangi hastalıkta hangi egzersizler yapılabilir ya da yapılamaz hakimiz. Bu bilgilerimiz ışığında kişilere özel programlar çizerek Klinik Pilates Eğitimi vermeye başladık. Romatizmal hastalıklar başta olmak üzere birçok kas ve eklem ağrısı olan hastalarda çok etkili sonuçlar aldık. Ağrıları azaldı ve iyilik halleri arttı. İlk açıldığımız günlerden itibaren bize gelmeye başlayıp halen bizden vazgeçemeyen üyelerimiz oldu” ifadelerini kullandı.

“İNŞALLAH 20. YILIMIZI DA KUTLARIZ”

ÇEKİLİŞE YOĞUN İLGİ

Verdikleri hizmetlerin pilatesle sınırlı kalmadığını vurgulayan Pehlivan, “Pilates, reformer pilates, hamile Pilatesi, yoga, hamile yogası, manuel terapi, craniosacral terapi, fascia gevşetme, masaj, manuel lenf, drenajı, reflexoloji, kupa, sülük, hacamat gibi birçok hizmet sunuyoruz. Ve şimdi 2.yılımızı kutluyoruz. İnşallah 20. yılımızı da kutlarız. Fizyoterapist olarak çıktığımız bu yolda, geçirdiğimiz bu 2 yılda yeni fizyoterapistler istihdam ederek devam ettik. Her geçen yıl ailemiz büyüdü ve güçlendi. Bizi büyüten ve bize destek olan herkese teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız” şeklinde konuştu.

Misafirlerin yoğun tebriklerini kabul eden fizyoterapistler Tuğba Özbek, Sibel Yıldız Pehlivan, Seray Baysal, Merve Yahyaoğlu hep birlikte 2.yıl pastalarını kesti. Pasta kesiminin hemen ardından ise büyük ilgi gören bir çekiliş gerçekleştirildi. Çekilişte çıkan talihli misafirlerine “diyetisyen hizmeti, detoks paketi, masaj, tiyatro bileti, kuaför hizmetleri, altın takı, et mangal, menemen” gibi birçok hediye dağıtıldı.

Kılıçdede Mah. Abdulhakhamit Cad. Göçmenler Apt. No:18 Kat:5 İlkadım/Samsun (56’lar Orkide Eczanesi arası sağdan 2.apartman)

aralık 2018

Telefon: 0552 245 9272 www.egzerfiz.com

47


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk Psikiyatri & Çocuk Hastalıkları Uzmanı

aralık 2018

ÇOCUK EBEVEYN ÇATIŞMASI

48

Çatışma tarafların istekleri ve gereksinimlerinin birbirleriyle örtüşmemesi durumudur. Bu normaldir, doğaldır Çünkü kişilerin ya da çocukların istek ve gereksinimlerinin tamamen örtüşmesi söz konusu bile olamaz. Çocukta bireyselleşme ve anne-babadan ayrı, kendine özgü bir kişilik ve inisiyatif kullanma becerisinin gelişimine katkı sağlayacağı için çatışma bazen gerekli de olabilir

Bazen ebeveyn-çocuk çatışmasında istekler ve gereksinimler yerine inançlar ve içselleştirilmiş değerler çatışır. Böyle çatışmaların güç savaşı ve inatlaşmaya dönüşmesi olasılığı yüksektir. Çatışma tüm çocukluk dönemlerinde görülse de özellikle bireyselleşme, özerk davranma ve ayrılma örüntülerinin pik yaptığı 2-4 yaş arası ve ergenlik dönemlerinde daha yoğun yaşanmaktadır. “Beni rahat bırak, karışma bana, benim sorunum”

Çatışma olsa da aslında önemli olan ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkinin kalitesi ve işlevselliğidir ve bu çatışmanın nasıl çözüleceğidir. Çatışmada kaybeden kaliteli ilişki olmamalıdır. Eğer çatışma güç savaşı haline gelmişse ya da güç savaşı sonrası çatışma ortaya çıkıyorsa, dayatma ve zorbalık varsa bedensel ve konumsal olarak güçlü olanın kazandığı, bir tarafta patronun kim olduğunun belirlendiği, diğer tarafta kaybedenin ve örselenenin olduğu, sonrasında kin ve intikam duygusunun kısır döngü halinde süreğenleştiği bir tablo kaçınılmazdır. Bu durumda ilişki zedelenir. Diğer taraftan çatışma; ilişkinin kalitesinin ve sağlamlığının denenmesi, hataların ve kendilik farkındalığının keşfedilmesi ve ilişkilerin daha da güçlenmesi için bir fırsattır.

Ebeveyn-çocuk çatışması nedeni olarak Anne-Baba çatışması Yapılan çalışmalar ebeveynler arası ilişkinin niteliği ile ebeveyn-çocuk ilişkisinin niteliği arasındaki pozitif ilişkileri desteklemektedir. Bura da belirleyici olan ailelerde ebeveynler arasında çatışmalar yaşanıp yaşanmamasından daha çok, ebeveynlerin bu anlaşmazlıkları nasıl yönettikleridir. Ebeveynler arası çatışmaların çocuklar üzerindeki etkilerinin tümünün olumsuz olamayacağı, hatta bazı ebeveynler arası çatışmaların çocukların psikososyal gelişimi için yararlı olabileceği, ebeveynlerin anlaşmazlık sürecinde kullandıkları farklı çatışma çözüm strateji ve taktiklerinin çocuklar tarafından içselleştirildiği ve sorunla baş etme

becerilerini artırdığı söylenebilir. Diğer taraftan ebeveynler arası çatışmaları yıkıcı ve yapıcı yönetimi olmak üzere iki temel kategoride sınıflandırmak daha uygundur. Ebeveynler arası çatışmanın yıkıcı yönetiminde, ebeveynler çocuklarda olumsuz duyguların artmasına neden olan fiziksel saldırganlık, ayrılık tehdidi, hakaret, sözel ya da sözel olmayan düşmanlık, anlaşmazlığı sürdürme, savunmaya geçme, kaçınma vb. çatışma çözüm taktiklerine başvururlar. Burada çocuğun örselenmesi, iletişim kurmada ve sosyal baş etmede çözüme yönelik uygun stratejiler kullanma yerine öfkeyi ve saldırganlığı seçerek uyum sorunu yaşaması olasılığı daha yüksektir. Ebeveynler arası çatışmanın yapıcı yönetiminde ise anne-babalar çocukların olumlu duygusal tepkiler göstermelerini kolaylaştıran çatışma taktiklerini (işbirliği, birbirini desteklemek, birbirine sıcaklık göstermek, özür dilemek, sorunu çözmek, uzlaşmak vb.) kullanmaktadırlar ve bu yaklaşım tarzı çocukta uyum sorunu yaşatmayan sosyal iletişim ve zorluğu çözme becerisine katkıda bulunur.


Ebeveynler çocuğun sorun ya da olumsuz davranışları karşısında ve kendi istediklerini çocuğa yaptırmada bazen tehdit, ceza verme, fiziksel müdahale ve duygusal ihmal ya da istismar (hakarete varan söz söyleme ya da sevgisiz duygu) yöntemlerini kullanmaktadırlar. Bu yaklaşımlar çocuğun korkak- ürkek olmasına, kendilik değerlerinin gelişmesine ve öz denetim geliştirememesine neden olarak sonuçta pasif bir kişilik yapısı, pasif-agresif davranışları ve her defasında ebeveyne karşı duyulan kin ve nefret sonucu sürekli çatışması olan bir çocuk profili oluşmaktadır. Böyle aile yapıları ‘ebeveyn merkezli’, fazla koruyucu, müdahaleci ve otoriterdir, kazanan ebeveyndir kaybeden çocuktur. Hep kaybeden çocuğun hakkını savunmada ve kendisini ifade etmede ‘çatışma’ yolunu seçmesi de beklenen bir durum olsa gerek. Diğer taraftan çocuğa sınır koyamayan, her dediğini yapan, engellemeyen ve yerine getiren ailelerde roller değişmiştir, çocuk anne-baba rolünü oynamaktadır, kendi dediğini ısrarla yaptırmak için çatışmayı bir enstrüman ya da silah olarak kullanmaktadır. Anne çocuğun davranışlarını değiştirmek yerine onun istekleri doğrultusunda kendilerini değiştirirler. Burada ‘çocuk merkezli’, yıpranmış-örselenmiş bir aile, doyumsuz ve bencil bir çocuk vardır, kaybeden hep ebeveyn kazanan ve ‘kral’ olan hep çocuktur. Aslında doyumsuzluk ve bencillik ebeveyne karşıdır daha çok ve çocuğun ileride ailesinden özdeşimle içselleştirdiği inanç ve değerler sonucunda sınırlarından ve kendisinden vazgeçen ve boyun eğen bir kişiliğe doğru ilerlemesi de neredeyse kaçınılmazdır. Çözüme yönelik ne yapalım Sevgili aileler sorun size ait değil de çocuğunuz, öğretmeni ya da arkadaşı gibi diğer kişilere ait ise bunu kendi

sorununuz gibi algılayıp sorunun merkezine kendinizi koymayın. Bazen sorun kime ait ise onu iyi dinlemek, bunun için ya da başka paylaşımlar için vakit ayırmak, sizin tarafınızdan önemsendiği duygusunu onun tarafına geçirmek yeterli olabilecektir. Çatışan tarafların çatışma yerine herkesin kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebildiği ve herkesin dinlendiği, kaybedenin olmadığı bir ortamı ve yaklaşımı oluşturmaları ‘çözüm odaklı’ ve yapıcı olacaktır. Burada ‘yenilgi’ duygusu yoktur, kazanan ebeveyn-çocuk ilişkisidir, aslında bir yerde çocuktur kazanan... Çünkü düşünme ve sorun çözme becerisi, öz saygısı, kendisine güveni ve baş etme gücü artacak, sınırlarından ödün vermeyen, boyun eğmeyen, diğer taraftan bencil ve çıkarcı olmayan bir karakter kazanılmış olacaktır. Empati yapmak-anlamak Ebeveyn çatışmadan önce sorgulamalı, sorgulamanda önce ise empati yapmalıdır. Çocuğun çıkmazlarının farkına vararak ‘haklısın, kimse olsa böyle yapardı’, ‘bunu yapmak zor, seni anlıyorum’, ben de senin gibiyken istemezdim böyle şeyleri’ gibi ifadeler doğru iletişim kurmanın yolunu açar. Ayrıca fikirlerin ve seçeneklerin ortaya konulmasına, ortak karar alınmasına ve ortak paydada buluşulmasına neden olur ve böylece çatışma iklimi oluşmaz. Kesitsel bakmamak, seçenek sunmak Genellikle olan şudur; çocuk ya da genç sorunlu bir davranış sergiler, isteklerini kabul ettirmeye çalışır ya da denileni yapmak istemez ise o sırada hemen bir güç savaşı başlar, karşılık söylemler, gerginlikler, sesini yükseltmeler, bağırmalar ve öfkelenmeler, bazen fiziksel güç kullanmalar… Bunun yerine ilk önce ‘bunu düşünelim, değerlendirelim, şu zamanda konuşalım’ demek, ön yargısız-sakin yaklaşmak ya da her iki tarafın sakinleşmesi için konuyu ertelemek, olumsuz duruma

kesitsel bakmak yerine öncesi ve olası sonuçlarıyla birlikte bütüncül yaklaşmak, istekler karşısında keskin bir şekilde ‘olmaz-olur’ demek yerine daha esnek yaklaşarak alternatif sunmak, emretmek ve komut vermek yerine çocukla birlikte karar vermek, her konuda onun düşüncelerini sormak... Bunları deneyin, çatışmama adına işe yarayacaktır. Beyin fırtınası-İnovasyon Ebeveyn bir konu ile ilgili fikirlerini tartışmadan ve yargılamadan çocuğun ya da gencin yeni ve yaratıcı fikirlerini ve düşüncelerini ortaya koymasına fırsat vermelidir. Beyin fırtınası yaratıcı, yenilikçi düşünme ve davranışlar ile aile içi karar almada ve sonuca giden fikir üretiminde çok etkili bir yöntemdir. Gerek çocuğun gerekse ebeveynin yaratıcı düşünme gücünü geliştirmeye ve sonrasında fikir alışverişinde bulunmalarına yöneliktir. Çatışmaya olanak tanımayan bir tarafı vardır. Klişe ve işe yaramayan yaklaşımlar yerine farklı, değişik, yeni fikirler ve davranışlar geliştirmek ve bunları uygulamak (inovasyon) çatışmasızlık ortamına zemin hazırlamaktadır. Böylece daha önce çatışma nedeni olan çözülmemiş sorunsalı çözmek veya daha önce karşılanmayan ihtiyaçlara cevap vermek mümkün olabilecektir. Zaten var olan ancak bazen işe yarayan ya da yeterli düzeyde hedefi yakalayamayan davranışları yeniden dizayn edilerek toplumsal ve bireysel gereklere göre yeniden yapılandırılması ve güncellenmesi değişen çağdaş yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Sonuç Olarak; Çatışmak yerine çatışmamak daha kolay. Merkezde hem ebeveyn hem anne varsa, hem korumayan-müdahale etmeyen hem de sınır koyabilen-seçenek sunan bir yaklaşım varsa ve bu yaklaşımlar tutarlı bir şekilde süreklilik gösteriyorsa başka bir şeye hacet kalmayacaktır. Çatışmadan önce tartışmak, tartışmadan önce düşünmek, işin esprisi bu.

aralık 2018

Geleneksel ebeveyn yaklaşımları

49


aralık 2018

50


51

aralÄąk 2018


52

aralÄąk 2018


53

aralÄąk 2018


aralık 2018

SANATI SEVEN, ÜRETKEN BİREYLER ATAKUM YETENEK KURSU’NDA

54

Her seviyede resim ve müzik eğitimleri Atakum güzel sanatlar yetenek kursu'nda

Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, her grubunda öğrenciler için resim ve müzik branşlarında eğitim veriyor.


YETENEK SINAVLARINA HAZIRLIK Kurs günlerini yaş ve seviye gruplarına göre düzenlediklerini belirten Bostancı, “Kurslarımız yaş ve seviye gruplarına göre süre ve gün farklılıkları göstermekle birlikte, okul döneminde, ağırlıklı olarak hafta sonu eğitimleri ağırlıklı ilerlemektedir. Çocuk grupları haftada bir gün ve ortalama 1,5 saatlik eğitimleri kapsamakta iken, Güzel Sanatlar Lisesi, Fakülte ve Konservatuar yetenek sınavları hazırlık eğitimlerimiz haftada 2 tam günü kapsamaktadır. Sınav tarihine 2 ay kala ders günleri haftada 4 güne çıkartılarak ücretsiz olarak program ilavesi gerçekleşmektedir. Çocuk gruplarında 20 dakikalık ücretsiz tanıtım derslerimiz bulunmaktadır” diye konuştu. VELİLERİMİZ ÇOK BİLİNÇLİ Samsun’un kültür-sanat konusunda vizyonu olan şehir olduğunu söyleyen Bostancı, “Velilerimizi, çok bilinçli. Sanat eğitiminin çocuklarının zeka gelişimine katkısının farkındalar. Avrupa`yı ve dünyayı takip ediyorlar. Biz de sürekli olarak velilerimiz, sanat eğitiminin önemi hakkında elimizden geldiğince bilgilendiriyoruz. Aramızda bir güven var. Biz de bundan güç alarak bu yıl öğrenci sayılarını yüzde 50 oranında arttırmayı hedefliyoruz” şeklinde konuştu.

Cumhuriyet Mahallesi 99. Sokak 12/A 55200 Atakum/Samsun Tel: (0362) 439 00 79 instagram: @atakumguzelsanatlar facebook: @atakumguzelsanatlar

aralık 2018

Milli duygulara bağlı, dünyaya ve insanlara fayda sağlayan, üretken, yaratıcı ve özgün bireyler yetiştirme hedefiyle hizmet veren Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu, resim ve müzik branşlarında özel kurslar düzenliyor. Atakum Güzel Sanatlar Yetenek Kursu’nda verilen eğitimler hakkında konuşan Serdar Bostancı, “Sınıflarımız 11 kişiyi geçmeyecek şekilde MEB formatına uygun, çocuklarımız için güvenli ve ferah bir atmosfer oluşturacak tarzda tasarlamaya çalıştık.Kurguyu, geçen yıl plastik sanatlar zemininde resim ve tasarım disiplinleri çerçevesinde oluşturduk. 4-6, 7-9, 10-12 yaş grupları ile Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Eğitim Fakültelerine yönelik hazırlık eğitimleri ana işlerimizdi. Bu yıl, gelen talep üzerine Müzik branşında da eğitim alt yapımızı oluşturma düşüncemiz var. Bakanlığa program talebini yaptık. Resim eğitimlerinin yanı sıra, piyano, yan flüt, gitar, keman, tulum ve kemençe gibi müzik disiplinlerinde de çocuk, yetişkin ve gençlere eğitimlerimizi genişleterek vermeyi planlamaktayız” dedi.

55


MıCHAEL KUYUCU

MERAK EDİLEN HAYATLARA IŞIK TUTUYOR

RÖ POR TAJ

Müzik eleştirmeni Doç. Dr. Michael Kuyucu’nun sunduğu ‘Müziğin Kilometre Taşları’ programıyla aynı ismi taşıyan kitabının üçüncüsü okuyucuyla buluştu.

aralık 2018

Müzik camiasının duayen isimlerinin hayatlarının bilinmeyen yönlerini aydınlatan Müziğin Kilometre Taşları -3; müzikseverler, müzik eğitimi alan gençler ve müzik endüstrisinde çalışan tüm amatör ve profesyoneller için hayat dersleri veriyor.

56

Ortaya koyduğu eserle gelecek nesillere rehberlik eden Doç. Dr. Michael Kuyucu, kitabını HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

Yasir BABA


HABERHAYAT: Merhabalar Michael Bey, öncelikle bizimle röportaj yaptığınız için teşekkür ederiz. İlk olarak sizi kendi ağzınızdan tanıyabilir miyiz?

HABERHAYAT: Kitabınızı hazırlama süreci boyunca birçok hayat hikayesinin detaylarına şahit oldunuz. Sizi en etkileyen hayatlar hangisiydi?

Micheal KUYUCU: Merhabalar, asıl ben bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Ben uzun yıllardır radyo ve televizyon programcılığının yanı sıra müzik eleştirmenliği ve yöneticilik yapan bir müzik aşığı insanım diyebilirim. Aynı zamanda üniversitelerde doçent öğretim üyesi olarak ders veriyorum ve CRI TÜRK adlı medya grubunun CEO’luğunu yapıyorum. Bir yandan mutfaktayım diğer yandan ise vitrinde. Böylece medya ve müzik dünyasındaki tüm gelişmeleri bire bir hem akademik hem de sektörel anlamda gözlemleme imkanı buluyorum.

Michael KUYUCU: Şunu söylemem lazım, pek çok kişinin hayat hikayesini araştırdım okudum sonrasında da o okuduğum hikayelerin sahipleri ile birebir görüşmeler yaptım. Bu görüşmelerin bir bölümünü CRI TÜRK’teki radyo programımda bir bölümünü dijital platformlarımızda yayınlandım. Herkesin hayat hikayesinden bir ders çıkarttım. Çünkü her hikayede bir hayat dersi var. Özellikle müzisyen ve sanatçıların iniş ve çıkışları beni çok etkiledi. Hayatın iniş ve çıkışlardan ibaret olduğunu bir kez daha anladım diyebilirim. Bu kitapta her sanatçı ile ilgili kronolojik bir akış var. Okuyucu okurken hem zaman yolculuğuna çıkıyor hem de bu zaman yolculuğunda insanların kaderlerinde nelerle karşılaşabileceklerini görüyor.

Michael KUYUCU: Bu kitap daha önce yayınlanan ‘Müziğin Kilometre Taşları 1 ve 2’nin devamı niteliğinde. Bir akademik ve sektörel müzik araştırması. Aslında bu kitap biraz da müzik tarihine arşiv belge niteliğinde bir katkı sağlamayı amaçlıyor. Müziğe 1970’li yıllardan günümüze kadar damgasını vuran solist ve müzisyenlerle gerçekleştirdiğimiz mülakatların derlenmesi sonucunda ortaya çıkan ve müzikte bugüne kadar duyulmamış hikaye ve olayları anlatan bir kitap oldu. Müziğin yirmi tane kilometre taşıyla çok özel röportajlar yaptık. Onlara bilinmeyenleri sorduk ve meraklıları için bunları derledik.

HABERHAYAT: Kitabınızda müzik dünyasından önemli isimlerin ‘yükseliş ve çöküş’ hikayeleri var… Aslında kitap müzik dünyasına yeni girecekler için rehber olacaktır diyebilir miyiz? Michael KUYUCU: Kesinlikle diyebiliriz, çünkü benimle konuşan sanatçılar çok samimi bir biçime hatalarını ve pişmanlıklarını da anlattılar. Bu çok etkileyici bir şey. Burada o sanatçıların anlattığı ‘keşke’ler hem müzik aşıkları için hem de müzik dışında olanlar için önemli mesajlar içeriyor. Bu kısa hikayeler de herkes kendisine bir kıssadan bir hisse çıkartacak.

aralık 2018

HABERHAYAT: Müziğin Kilometre Taşları isimli kitabınızın 3.üsü çıktı. Bu kitabınızda okuyucuyu ne gibi sürprizler bekliyor?

57


aralık 2018

HABERHAYAT: Müzik dünyasına girmek isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

58

Michael KUYUCU: Maalesef bugün müzik dünyasına girmek kolaylaşmış gibi gözükse de aslında zorlaştı. Bunun en büyük nedeni müzik üretenlerin kendilerini gösterme konusunda yaşadığı zorluklar. Belki evet, sosyal medya var, internet var bazı şeyleri sunmak daha kolay ama rekabet çok büyük. Böyle bir rekabet içinde şarkı sunmak, şarkıcı sunmak çok ciddi yatırımlar gerektiriyor. Bu yatırımın yarısı üretim yatırımının getirdiği maliyet diğer yarısı ise tanıtım maliyeti. Şarkınızı en iyi biçimde yapsanız bile onu tanıtmak için maddi ve manevi anlamda çok ciddi eforlar harcamanız lazım. Öyle bir hale geldi ki müzik endüstrisi paranız yoksa hiçbir şey olamıyorsunuz. Bunun için işin

bu yönü çok zor. Benim tavsiyem; namuslarıyla, iyi kaliteli müzik yapmak isteyen gençler sabırlı olsunlar. Çok büyük hayallere kaptırmasınlar kendilerini çünkü sektörde ki her yüz ürünün doksan tanesi çöpe gidiyor. Bu trajik anlamda psikolojik yaralanmalara neden olabiliyor. HABERHAYAT: ‘Müziğin Kilometre Taşları’yla Türk müzik dünyasına geçmişten günümüze ışık tutuyorsunuz. Bu doğrultuda müzik dünyasının mevcut durumu ile geçmiş arasında bir karşılaştırma yapacak olursanız, neler söylemek istersiniz? Michael KUYUCU: Geçmiş müzik endüstrisinde sanat daha ön plandaydı. Bugün ise müzik arka planda pazarlama ön planda. Kalite yerlerde sürünüyor, eskiden bir şarkı için aylarca emek harcanırken şimdi

şarkılar birkaç saatlik stüdyo çalışmaları ile hazırlanıyor. Müzik işçiliği yok oldu. Fast food müzikler öne çıktı. Örneğin yetmişlerin ve seksenlerin müzikleri ile iki binli yılların müzikleri arasında çok ciddi farklar var. Ruh gitti ve en önemlisi teknolojik gelişmeler ile kapitalizmin dominant olması müziğin çıkarlara hizmet etmesine neden oldu. Artık insanlar müziği para ya da şöhret olmak için bir araç olarak kullanıyor.


Michael KUYUCU: Bunun nedenleri arasında teknolojide yaşanan değişim, müziğin dijitalleşmesi ve toplumsal hayatta yaşanan değişimler diyebiliriz. Teknoloji müziğin üretimini orkestralardan bilgisayarla soktu. Müziğin dijitalleşmesi albüm, cd, kaset satışlarını yok etti ve müziği MP3lere mahkum etti. Toplumsal anlamda yaşanan değişimler ise tüketim toplumunun öne gelmesi ile beraber müzik sadece hızlı tüketilen bir hamburger gibi oldu. Oysa müzik eskiden bir aşçının mutfağında saatlerde üzerinde çalışıp pişirdiği bir yemek gibiydi. HABERHAYAT: Müzik dünyasının ilerleyişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Nereye doğru gidiyor sizce? Michael KUYUCU: Az önce anlattıklarıma bakınca müziğin bugün pek iyi bir yerde olduğunu söyleyemem. Hızlı tüketilen bir maddeye döndü, değeri kalmadı,

görsel yönü ön plana geldi artık klipsiz şarkının değeri yok nerdeyse. Nereye doğru gidiyor dersek, kötü olsa da bugün durum aslında beş on sene içinde kalitede artış olacak, olmak zorunda. Çünkü yeni nesil bu fast food müziği sevmiyor, onlar daha alternatif işler dinliyor, nostalji müziğini seviyor. Bu zamanla kendisini daha da hissettirecek ve iyi müzik yapmayanlar yavaş yavaş piyasadan yok olup gidecekler. HABERHAYAT: Yeni dönem şarkıcılarından sizleri heyecanlandıranlar var mı? Michael KUYUCU: Yeni dönem şarkıcılar içinde Aleyna Tilki’yi ilk günden beri destekliyorum. Emrah Karaduman ile çok özel bir ikili oldular. Son yaptıkları işler çok başarılı. Bunun dışında başarılı işler yapan var ama Aleyna ile Emrah bir tık yukarıda duruyorlar. Ticari işler yapsalar da kaliteden ödün vermiyorlar. Tabii ki Mustafa Ceceli, Sinan Akçıl, Soner Sarıkadayı gibi isimleri de anmadan geçemem bu isimler çok iyi işlere imza atmış durumdalar.

aralık 2018

HABERHAYAT: Son yıllarda toplumun genelinde geçmiş dönemlerin müziklerine karşı ayrı bir ilgi var. 70lerin, 80lerin ve 90ların şarkılarını kafelerde, sokaklarda sıkça duyuyoruz. Yoğunlaşan bir özlem var sanki… Sizce bunun nedeni nedir?

59


EMSAL DOĞAN AVRUPA TECRÜBESİNİ SAMSUN’A TAŞIYOR

aralık 2018

Güzellik uygulamalarının öncü markası Emsal Doğan Güzellik Merkezleri, Karadeniz Bölgesi’ndeki ilk şubesini Samsun’da açtı.

60


Güzellik uygulamaları alanındaki başarılarıyla Avrupa’da adından söz ettiren Emsal Doğan tarafından kurulan Emsal Doğan Güzellik Merkezleri, Karadeniz’deki ilk şubesini Samsun’da açtı. Atakum’da Ömürevleri mevkiinde bulunan Emsal Doğan Güzellik Merkezi, son trend güzellik uygulamalarını Samsunlu kadınların hizmetine sunuyor. İstanbul’da Nişantaşı, Etiler ve Bağdat Caddesi gibi semtlerde bulunan şubelerinin ardından Türkiye’nin birçok ilinde de yer alan Emsal Doğan Güzellik Merkezleri, Karadeniz Bölgesi’ne Samsun’dan giriş yaptı. HER ŞUBEDE YÜKSEK KALİTE HİZMET Samsun şubenin bir franhcishe olmadığını belirten işletme sahibi Murat Yılmaz, “Samsun şubemiz, direkt merkezimize bağlı bir şubedir. Türkiye’nin her yerinde aynı kalitede hizmet vermeyi amaçladığımız için franhcishe konusunda hassas davranıyoruz. Samsun, Karadeniz Bölgesi ve Türkiye için büyük bir öneme sahip. Biz de, Emsal Doğan markası olarak Karadeniz Bölgesi’ne Samsun’dan giriş yaptık. İlerleyen zamanlarda Trabzon başta olmak üzere diğer illere de Emsal Doğan markasını taşıyacağız”

aralık 2018

dedi.

61


62

aralÄąk 2018


UZMAN KADRO, YETKİN ÇALIŞANLAR Emsal Doğan’ın Avrupa’da takdir toplayan güzellik uygulamalarındaki tecrübelerini Türkiye’ye taşıdığını vurgulayan Yılmaz, “Emsal Doğan, zaten protez tırnak ve kalıcı makyaj uygulamaları konusunda Almanya’da birincilik ödülleri almış bir isim. Biz de Emsal Doğan markası olarak uzman kadro, yetkin çalışanlar ve güçlü çözüm ortakları ile kaliteli hizmeti şimdi Samsun’daki kadınlara sunmaya başladık” diye konuştu. Yaptıkları uygulamalar hakkında da bilgi veren Yılmaz, “Türkiye’ye microbliding kaş uygulamasını getiren kurum olarak microbliding uygulaması, ipek kirpik, cilt bakımı, epilasyon, protez tırnak, kalıcı oje, manikür ve pedikür işlemlerini yapıyoruz” ifadelerini kullandı.

EMSAL DOĞAN KİMDİR?

Türkiye’de Emsal Doğan adıyla

Almanya doğumlu olan Emsal Doğan,

markalaşan güzellik merkezleri, birçok

güzellik alanındaki eğitimini de

ünlü simanın güzellik konusunda

yine aynı ülkede tamamladı. Protez

başvurduğu ilk isim adres oldu.

tırnak, kalıcı makyaj, ipek kirpik ve

Bugün Türkiye’nin birçok ilinde Emsal

microblading uygulamalarında uzman

Doğan Güzellik Merkezleri kadınların

kadrosu ile hizmet veren Emsal

hayatlarını güzelleştirmeye devam

Doğan, Avrupa’nın en gözde güzellik

ediyor.

merkezlerinden Almanya’nın Stuttgart kentindeki Beverlyhills Nagel Studio

Bunların yanı sıra başarılı

isimli güzellik merkezlerini İstanbul

uygulamalarıyla sektöründe öncü

Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda

konumda bulunan Emsal Doğan, Emsal

açtığı Güzellik Merkezi’yle Türkiye’ye

Doğan Acedemy’de güzellik uzmanı

taşıdı. Emsal Doğan, tarafından

olmak isteyen adaylara eğitim veriyor.

Almanya’da kendi geliştirdiği uygulama ve yöntemler ile öne çıkmıştır. Protez tırnak, kalıcı makyaj ve microblading uygulamalarını, uzmanlığını ve tecrübelerini müşterilerine aralık 2018

üst düzeyde sunmaktadır.

63


aralık 2018

YENİ TREND İÇİN LİDER MARKA

64

www.yurdakulkumas.com


1998 yılında Türkiye’de ev tekstili ve tasarımın merkez olan İstanbul Manifaturacılar Çarşı’sında kurulan Yurdakul Kumaş, dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen markalarının en son kreasyonlarını müşterilerine sunmaya özen gösteriyor.

Firmaları hakkında bilgi veren Yurdakul Kumaş Firma sahibi Recep Yurdakul, “1998 yılında İstanbul Manifaturacılar Çarşı’sında kurduk firmamızı. 2015 yılının Nisan ayında ise memleketimize ve Karadeniz Bölgesi’ne iyi bir hizmet sunman için Samsun’da showroom açtık. Recep ve Mehmet Yurdakul kardeşler olarak hayallerimizi kendi memleketimizde gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Samsun’da satış ofisimizi açtığımız günden bu yana yıllık yaklaşık 200 bin metre kumaş satarak toplamda 780 bin metre kumaş sattık. Firmamız hedeflerine yenilerini ekleyerek yoluna devam edecektir” dedi.

aralık 2018

2010 yılından itibaren sektöründe karar verici etkisi sahip olan Yurdakul Kumaş, 2015 yılından itibaren Samsun’da açtığı showroom’la Samsun’u ve Karadeniz Bölgesi’ni sektörünün en kalite ürünleriyle buluşturuyor.

65


Yurdakul Kumaş Satış Pazarlama Sorumlu Mehmet Yurdakul ise firmalarının ürün çeşitlerinden bahsetti. Yurdakul, “Ürünlerimizi bağımsız test kuruluşlarının sonuçlarını dikkate alarak müşterilerimize sunuyoruz”

“Anti bakteriyel ürünler, leke tutmaz ürünler, easy-clean ürünler, dokuma kadife ürünler, dokuma keten ürünler, pamuk ürünler, ithal ürünler ve tarz kumaşlar ürünlerimiz vardır”

aralık 2018

CAT

66


DUKE - Keten

DALLAS

EYLÜL

GARBOFR

DIŞEPS

“İthal edilen ürünlerde gramaj kontrollerini bizzat firma sorumlularının titizlikle yapmaktadır. Bu da kaliteye verdiğimiz önemin bir göstergesidir”

İPEK - Sertex

MİTRA - Kadife

NUBUK

PAVENA MARIA

ZONE - Su İticili

VOLGA

VARAK BASKI

ATLAS FAREL

SATRUN

www.yurdakulkumas.com

aralık 2018

TAY TÜYÜ

“Ürün kalitesinde gösterdiğimiz hassasiyet firmamızın sektörde dikkat çeken gelişmelere ışık tutmasına sebebiyet vermiştir. Bölgesel fuarlarda sergilediğimiz ürün yelpazesi Karadeniz Bölgesi’nde olduğu gibi ülkenin genelinde rakipleriyle arasında satış farkının değişmesinin bir göstergesidir”

67


Yurdakul Kumaş Satış Pazarlama Sorumlu Mehmet Yurdakul ise firmalarının ürün çeşitlerinden bahsetti. Yurdakul, “Ürünlerimizi bağımsız test kuruluşlarının sonuçlarını dikkate alarak müşterilerimize sunuyoruz”

“Yaptığımız anketlerle bölgede hissedilen tedarikçi eksiğinin amatör bir çalışmasıyla tamamlanmayacağını görerek; kurumsal ve prensipli bir satış politikasıyla ürün satışlarında lider konuma erişmiş bulunmaktayız”

aralık 2018

“Firmamızın bu satış becerisi, sektör analizi yapan kuruluşların ve çeşitli grupların dikkatini çekti. Bunun sonucu Yurdakul Kumaş, yılın en iyi satış rekor ödülünü, yılın en yenilikçi firması ödülünü, yılın en iyi iletişim ödülü başta olmak üzere birçok alanda ödül ve tebriklere uygun görüldü”

68


“Yurdakul Kumaş olarak 2019 ve 2020 hedeflerimizi büyütmüş bulunmaktayız. Bu kapsamda bir Yurdakul Kumaş markası olan THE PERDE EXCLUSIVE markamızın marka tescilini almış bulunmaktayız. İkinci bir marka ile elit ürünlerimizi perde ve tül ile buluşturarak yeni bir konsept mağaza tasarımıyla müşterilerimizin karşısına çıkmayı hedefledik. Yurdakul Ailesi olarak sizlerle iletişime geçmenin ihtimalini her platformda denemeye devam edeceğiz”

KOBE - Saten

ADRES: Yeni Mahalle Gülsan Sanayi Sit. Millet Cad. No: 25/1 Canik/SAMSUN Tel/Fax: 0 (362) 228 31 55

facebook: Yurdakulkumas instagram: Yurdakulkumas

aralık 2018

E-mail: mehmet@yurdakul.com www.yurdakulkumas.com

69


KARADENİZ MÜZİĞİNİN SEVİLEN İSMİ KUZEYİN KRALI EKİN UZUNLAR

Karadeniz müziğinin sevilen yorumcusu ve aynı zamanda kemençe virzütörü Ekin Uzunlar, kısa süre önce yeni single’ı ‘Hüznün Gemileri’ dinleyicisiyle buluştu. Ceceli Müzik etiketiyle çıkan şarkı, Dijital platformlarda yayınlandığı ilk günden itibaren üst sıralarda kendine yer buldu.

aralık 2018

Yaptığı müzikle milyonların beğenisini kazanan Başarılı Sanatçı, gelecek hedeflerini, hayallerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

70

RÖ POR TAJ

Yasir BABA Fotoğraf: Celal Canik


HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz?

HABERHAYAT: Kariyer hedefleriniz

HABERHAYAT: Peki, size neden ‘Kuzeyin

Ekin Uzunlar kimdir?

nelerdir?

Kralı’ diyorlar?

EKİN UZUNLAR: 1991 İstanbul Bakırköy

EKİN UZUNLAR: Müziğimi daha büyük

EKİN UZUNLAR: Yakın arkadaşlarım

doğumluyum. Babam Arnavut göçmeni,

kitlelere ulaşmasını sağlamak ilk hedefim.

bana “Kral naber? Kral nasılsın?” derlerdi.

annem Trabzon Çaykaralıdır. Küçük

Anonim şarkılarımızı modern müzikle

Kısacası Kral diye hitap ederlerdi. Sosyal

yaşlarımda kemençe ile tanıştım ve

birleştirip farklı kitlelere de müziğimi

medyada ‘North Team’ adında bir grup

bunun yanında tiyatro, spor uğraşmak

dinletmek istiyorum. Hedeflerimi dikkatli

var. Orda da bana ‘Kuzeyin Kralı’ demeye

çok hoşuma gidiyor.

ve emin adımlarla gerçekleştirmek

başladılar. Konserlerimde Game of

istiyorum.

Thrones dizisinin müziğini de çalmaya

çalışmalarınız var mı? EKİN UZUNLAR: Evet söz ve beste

HABERHAYAT: Kemençeyle caz yapmak nereden aklınıza geldi?

başlayınca ‘Kuzeyin Kralı’ sözü lakap olarak kaldı bende. Bazı dinleyicilerimiz konserlerde pankart olarak açmaya

çalışmalarım oluyor ama bu zamana

EKİN UZUNLAR: Ben sadece Karadeniz

başladı. Bu durum da çok mutlu ediyor

kadar yaptığım şarkılarım genellikle

müziği dinlemiyorum. Dünya müziğini de

beni.

çok sevdiğim dostlarımın ve annemin

çok fazla takip ediyorum ve dinliyorum.

eserleri. Ben genellikle enstrümantal

Enstrümanımı ve kendimi geliştirebilmek

besteler yapıyorum ve bunları da albüme

adına farklı müzikler de dinlemem

saklıyorum. En son yaptığım bestelerden

gerektiğini düşünüyorum.

bir tanesi “Son Bir Kez” eseridir. Çok fazla söz ve beste yapıyorum ama bunların içerisinden en iyilerini bulmak için çabalıyorum.

EMİNEM’LE DÜET YAPMAK İSTERİM”

Bir gün evde kendi başıma kemençe çalarken “Blues, jazz ve county music türlerini neden kemençemizle yapmıyoruz” diye düşündüm. Ve çaldığım şarkıyı instagram’a koydum. Milyonlar izledi bu videoyu.

aralık 2018

HABERHAYAT: Söz ve beste

71


HABERHAYAT: Kimlerle düet yapmak istersiniz? EKİN UZUNLAR: Sezen Aksu ve Tarkan’la düet yapmak çok isterdim. Yabancılardan da Eminem’le düet yapmak isterdim. Onun RAP müziği ile farklı bir şeyler ortaya çıkabilirdi. HABERHAYAT: Kemençede kendi stilinizi oluşturdunuz. Artık kemençe çalmaya başlayan gençler ilk sizi örnek alıyor. Bunun için bir şeyler söylemek ister misiniz? EKİN UZUNLAR: Ben de kemençeye başlarken birçok ustamızın çalış stiline özendim. Onlar gibi çalmaya çalıştım. Fakat belli bir süreden sonra artık kendi çalma stiliniz ortaya çıkıyor ve onun üzerine konsantre oluyorsunuz. Tabii, kendi çalış tarzımı oluşturmak uzun bir emek gerektirdi. Kemençeyle standart çalma tarzından ziyade farklı olarak ne yapabilirim diye çok düşündüm ve denedim. Bu da bana popülerlik getirdi. Kemençe ile ilgilenen gençler beni örnek almaya başladılar. Bunu, bana gelen mesajlardan ve konserlerimde tanıştığım insanlardan anlıyorum. Bu durum inanılmaz bir mutluluk ve güç veriyor bana. HABERHAYAT: Yakın zamanda hayata geçirmeye düşündüğünüz projeleriniz var mı?

aralık 2018

EKİN UZUNLAR: Evet, geçtiğimiz günlerde ‘Hüznün Gemileri’ adlı bir single çıkardım. Daha sonrası için de bir albüm projem var.

72


EKİN UZUNLAR: Samsun’dan konuşmamız gerekirse… Samsun milli mücadelenin başladığı topraklardır Samsun. Her gelişiminde mutlu ve gururlu oluyorum. Samsun tarih bakımında çok geniş bir tarihe, coğrafya bakımından ise çok güzel bir coğrafyaya sahip. Sahili, doğası, kültürü, yemeği… Çok güzeldir Samsun’un. Özellikle Bafra pidesini çok severim. Kültüre ve sanata çok önem veriyor Samsun. Ben iki kere Samsun’da konser verdim. Bu iki konserimde de mutlu oldum. Çok güzellerdi. Samsun’da arkadaşlarım var. Onların yanına gittiğimde genelde Atakum sahile gidiyorum. Çok güzel bir sahili var Atakum’un. Samsun kendini her sene geliştirmeye devam ediyor. Diğer Karadeniz şehirlerinden de bahsedecek olursak… Onların da kendine has kültürleri, yemekleri ve gelişimleri var. Karadeniz sahili boyunca her bir saatlik yolculukta kültür de değişiyor, dil de değişiyor. Karadeniz zaten anlatmakla bitmez. Benim için çok farklıdır Karadeniz. HABERHAYAT: Gelecek yıllarda müzik yapmak haricinde farklı alanlarda kendinizi denemeyi düşünür müsünüz? Oyunculuk gibi mesela…

Ekin UZUNLAR: Zaten oyunculuk eğitimim var. Taksim Pera Güzel Sanatlar Lisesi’ni bitirdim. 3 yıllık bir tiyatro deneyimim var. Birçok tiyatro oyununda görev aldım. Trabzon’da çekilen bir yöresel filmde başrol oynadım. Güzel bir teklifler olursa, neden güzel bir dizide veya filmde rol almayayım? Küçüklükten beri tiyatroyla uğraşıyorum. Bu oyunculuk yönüm müziğime güzel bir şekilde yansımış durumda. Bunu sahnede şarkılarımı söylerken, arada dinleyicilerle sohbetim esnasında tiyatral yeteneğimi taklit yeteneğimi de sergilemiş oluyorum. HABERHAYAT: Son olarak, dergimiz okurlarına neler söylemek istersiniz? Ekin UZUNLAR: Öncelikle derginize beni layık görüp röportaj yaptığınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bunun yanı sıra topraklarınıza, kültürünüze, Anadolu’ya sahip çıktığınız için çok çok teşekkürlerimi sunuyorum. Bu tür dergiler kesinlikle herkesin eline ulaşacaktır. Her okuyan kendine bir pay çıkaracaktır. Yaptığınız iş profesyonelliktir. Bu işi bir sonraki nesle bırakmak profesyonelliktir. Son olarak gençlere şunu söylemek istiyorum; bir şeyleri başarmak istiyorlarsa önce inansınlar, sonra çalışsınlar, son olarak da dua etsinler.

aralık 2018

HABERHAYAT: Karadenizlisiniz. Daha önce muhakkak Samsun’a gelmişsinizdir… Samsun ve diğer Karadeniz kentleri hakkında düşünceleriniz nelerdir?

73


aralık 2018

KALICI GÜ ZEL LIK İÇIN…

74

Tüm güzellik uygulamaları gibi kalıcı makyaj da profesyonel ellerde yapılması gereken bir uygulamadır. 17 yıllık deneyimim ve güzellik alanındaki yenilikleri yakından takip eden hizmet anlayışımla, güvenilir ve kaliteli güzellik uygulamalarını kadınlarla buluşturuyorum. Kadınlar çok hassas bir işlem olan kalıcı makyaj uygulamasını, kesinlikle uzman ellerde yaptırmalılar. Gerek kullanılan ürünler gerekse de işlem yapan kişinin uzmanlığı, yaptırılan işlemin en iyi şekilde uygulanması için çok önemli etkenler. Fatoş Sivaslı olarak, yıllardır verdiğim güzellik hizmetlerinde en doğru uygulamayı yaptım ve işimin en iyisi olabilmek için her geçen gün kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Avrupa standartlarında sahip profesyonellik ve kalite ile uyguladığım kalıcı makyaj uygulaması işime verdiğim önemin ve salonumuzun kadınların uğrak yeri olmasının en önemli sebeplerinden. Dünyaca ünlü güzellik uzmanı Branko Babic’in sektöre yön veren güzellik firması PhiBrows’un zorlu eğitimini başarı ile tamamlayarak, PhiBrows dünya

haritasında yer alma hakkını kazanmam da uygulamalarımdaki profesyonelliği kanıtlar niteliktedir. GÜVENİLİR ELLERDE KALICI GÜZELLİK Branko Babic’in sektöre yön veren güzellik firması PhiBrows’un zorlu eğitimini başarı ile tamamlayarak, PhiBrows dünya haritasında yer alma hakkını kazandım. Eğitim sırasında, çeşitli ödevlerden oluşan zorlu levelleri başarıya tamamlayarak, firmanın logosunu kullanma ve PhiBrows dünya haritasında yer alma hakkını elde ettim. PhiBrows microblading uygulamasında hiçbir problem yaşanmıyor ve kalıcılık uzun ömürlü oluyor. Türkiye’deki mikroblading uygulamalarında kullanılan bıçaklar, çok fazla hasar bırakabiliyor. PhiBrows microblading uygulamasında ağrı ve acı hissedilmiyor, işlem yapılan bölgede herhangi bir deformasyon ve kanama olmuyor. Uzmanlık gerektiren kalıcı makyaj uygulamasını yaptırmak isteyen herkes gönül rahatlığı içerisinde salonumuza gelebilir

Fatoş Sivaslı


75

aralÄąk 2018


SAMSUN’UN YETİŞTİRDİĞİ DEĞERLİ SANATÇILARDAN

aralık 2018

Babamın Ceketi, Bizans Oyunları, Aile Arasında gibi sevilen sinema filmlerinde yer alan ve şu sıralar Güldür Güldür Show ekibinde bulunan Samsunlu sanatçı Ünal Yeter, HaberHayat Dergisi’ne konuğu oldu.

76

ÜNAL YETER Yasir BABA

Ünal Yeter oyunculuk hayatı, Türk seyircisinin mizah algısını gibi konularda özel açıklamalar yaptı.


ÜNAL YETER: ‘77 Samsun doğumludur. Çocukluğu ve gençliği Samsun’da geçmiştir. Samsun’daki hemen hemen tüm amatör ve profesyonel tiyatro gruplarıyla çalışmıştır. Sonrasında Ankara Üniversitesi’nde oyunculuk okumuş, bir kaç yıl Ankara Devlet Tiyatrolarında çalışmış, seslendirme işiyle uğramıştır. En sonunda İstanbul’a göçmüş; hali hazırda oyunculuk, seslendirme, yazarlık gibi işler yapmaktadır. Evlidir ve bir tane kızı vardır. Ünal Yeter budur. Böyle tanıtınca pek de heyecanlı bir hayatım olmamış gibi, ama heyecanlı kısımları da var(gülüyor) HABERHAYAT: Samsunlusunuz. Memleketinizle aranız nasıl? Samsun deyince aklınızda neler canlanıyor? ÜNAL YETER: Kıymalı pide. Çiftlik Caddesi. Doğupark. Deniz kıyısında sırtını denize dönerek oturan insanlar. Sevgilileri sopayla ayıran zabıta. Samsun Oda Tiyatrosunun kapatılması. Gazi Sahnesinin kapatılması... Samsunla ilgili

aklımda canlanan kötü anılar, güzel anılardan daha fazla. Çocukluğumuzdaki fuarları unutmuyorum ama. Oda Tiyatrosunun gıcırdayan kulisinde heyecanla sahneye çıktığım zamanları da unutmuyorum. Bana sadece iyi oyuncu olmayı değil, iyi insan olmayı öğreten bütün ağabeylerime, ablalarıma selam olsun. Atatürk Parkı civarındaki Kültür Bakanlığı kitaplarını satan küçük dükkanı da unutamam. İlk kitaplarımı satın aldığım yer. Umarım hala oradadır.

tiyatro İkinci Kat’ta harika bir ekiple Işıltılı Haşereler isimli bir oyun oynuyoruz. Eğer ayarlayabilirsek Samsun’a da turneye gelmek istiyoruz. Gelecek ile ilgili planlara gelince... Yaptığım hiç bir planı tutturamıyorum ben. Plansız biri olmak istemezdim doğrusu, ama sanırım öyleyim.

Samsun’a çok sık gelemiyorum doğrusu. Ancak her yıl KATİB (Karadeniz’e kıyısı olan Tiyatrolar Birliği) tarafından düzenli olarak yapılan Tiyatro Köyüne katılmaya çalışıyorum. Ayrıca önemli organizasyonlar için fırsat bulabilirsem geliyorum yine. Gelmişken kıymalı pide olsun, döner olsun; yemeden dönmüyorum.

ÜNAL YETER: Uyduramıyorum. Bazen sadece sürükleniyorum. Aynı anda hem televizyona hem tiyatroya hem seslendirmeye yetişmek; üstelik her birinin takvimini diğerine uydurmak büyük mesele benim için. İşimin yoğunluğu nedeniyle ailemi de ihmal etmek istemiyorum. Hepsine yetişmeye çalışmak çok yorucu... Tabii oyunculuk mesleğinde, her zaman yoğun bir tempoda çalışılmadığını da hatırlatmak isterim. Bazen işler bir durur, siz aylarca hiçbir şey yapmadan oturursunuz. O yüzden bu tempodan şikayet etmek yerine şükrediyorum.

HABERHAYAT: Hangi projelerle uğraşıyorsunuz şu aralar? Gelecek planlarınız nelerdir? ÜNAL YETER: Şu aralar güldür Güldür Show için provalar devam ediyor. Ayrıca

HABERHAYAT: Yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Nasıl ayak uyduruyorsunuz bu yoğunluğa?

aralık 2018

HABERHAYAT: Ünal Bey, öncelikle sizi kendi ağzınızdan tanıyabilir miyiz? Ünal Yeter kimdir?

77


aralık 2018

“ Aslında komedi bilinçli bir seçim değildi. İstanbul’a ilk geldiğim zamanlarda, bulabildiğim tüm işlerde çalıştım. İçlerinde dramalar da vardı, komediler de... Kariyer planlaması yapacak durumda değildim. Tek derdim, kiramı ödeyebilmekti. Yıllar sonra baktığımda derdimin hala kira ödemek olduğunu görüyorum. ”

78


ÜNAL YETER: Oyuncu olmasaydım, başka bir işe yaramazdım. Hayatta kalabilmek için çalışırdım elbette, ancak hiç bir işi böyle severek yapamazdım. Geçinmek için çalışmakla, sevdiğin şeyi yaparak geçinmek aynı şey değil bana göre. Ancak son yıllarda bir şeyler yazmayı da çok heyecan verici buluyorum. Yakın bir zamanda, yazdığım bir çocuk oyunu İzmir Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmeye başladı mesela. Çok merak ediyorum; nasıl bir gösteri olacağını. Ayrıca zaman zaman dizi de yazıyoruz bir arkadaşımla. Yazdıklarının başkaları tarafından izlenmesi, insanların yazdıklarından etkilenmesi fikri çok acayip geliyor bana. Yine de oyunculuk hala ilk sırada. HABERHAYAT: İzleyici sizi daha çok komedi türündeki yapımlardan tanıyor… Kariyerinizde komedinin önemli bir yeri var. Bu bilinçli bir yönelim mi yoksa kendiliğinde gelişen bir süreç mi? ÜNAL YETER: Aslında komedi bilinçli bir seçim değildi. İstanbul’a ilk geldiğim zamanlarda, bulabildiğim tüm işlerde çalıştım. İçlerinde dramalar da vardı, komediler de... Kariyer planlaması yapacak durumda değildim. Tek derdim, kiramı ödeyebilmekti. Yıllar sonra baktığımda derdimin hala kira ödemek olduğunu görüyorum. Bizim piyasamız bir süreklilik, iş garantisi, emeklilik gibi güvenceler sunmadığı için hala bulabildiğim tüm işlerde oynamaya çalışıyorum. Bana gelen işlerin çoğu da komedi türünde oluyor... Zaten, oyunculukta sizin neler yapabileceğinize

bakmazlar pek. Televizyonda daha önce ne yapmışsan, yine onu yapmanı isterler. Ben de daha çok komedi yaptığım için şimdi yine komedi yapmamı istiyorlar. Döngü bu kadar basit aslında. Şöyle bir örnek vereyim: Geçenlerde, beni tiyatroda izleyen bir seyircim, sahnede ağlamama çok şaşırdığını söyledi. Çünkü beni sadece komedyen olarak yazmış kafasına, belli. Hâlbuki benim mesleğim oyunculuk. Ben okuldan Shakespeare oynayarak Çehov oynayarak mezun oldum. Benim işim, bana verilen her rolü oynamaya çalışmak. Komedi değil diye reddettiğim bir işim olmadı yani. HABERHAYAT: Sizce, Türk insanının mizah algısı nasıl? Nelere gülüyor izleyici? ÜNAL YETER: Bu fazla kapsamlı bir soru benim için. Ancak gözlemlediğim kadarıyla şunu söyleyebilirim; biz eskiden daha zekice şeylere gülerdik sanki. Çünkü sıkı bir mizah geleneğimiz vardı. Ancak gözde bir tüketim toplumuna dönüştüğümüz için mizahımız da hızla tüketilen bir sosyal ürüne dönüştü. Burada niyetim yeni gelen kuşağı kötülemek değil elbette. Çünkü televizyonların asıl hedef kitlesi onlar değil. Onların anne ve babaları. Yeni nesil, televizyona sadık değil zaten. Onlar istedikleri her şeye, istedikleri anda ulaşabiliyorlar. Kimse onları akşam saatlerinde televizyon karşısında tutamaz. Bence mizahı besleyecek olan asıl kuşak arkamızdan geliyor. Yani bu röportaj yayınlandığı zamanda bile bu cevap çoktan eskimiş olacak.

HABERHAYAT: Güzel bir aileniz, dünyalar tatlısı bir de çocuğunuz var. Baba olmak sizce nasıl bir duygu? Baba olduktan sonra neler değişti hayatınızda? ÜNAL YETER: Baba olmak, hayatımda yaptığım en zor iş. Bir çocukla ilgilenmek, onunla zaman geçirmek, oyun oynamak, etkinlikler yapmak... Bazen diyorum ki içimden; ver eline tableti, sussun. Yapmamaya çalışıyorum tabii. Kızımın hak ettiği zamanı ona sunmak istiyorum. Deniz doğduğunda, eşim de ben de iki yıl iş yapmamayı göze almıştık mesela. Bir çocuğa bakmak için bir köy lazımmış derler ya; bir kasaba bile az geliyormuş, onu gördük. Bir de eşyalarının düzgün durmasına alışık olan benim gibi biri için, evin savaş alanına dönmesini görmek çok üzücü. Tavsiyem; bakamayacağınız, birlikte oynayamayacağınız, masal okuyamayacağınız bir çocuğu dünyaya getirmeyin. HABERHAYAT: Çocuğunuza nasıl bir dünya bırakmak istersiniz? ÜNAL YETER: Ekonomik ve sosyal güvencesi olsun, iyi eğitim alsın, bir patlamada, ihmal sonucu gelişen bir kazada yitip gitmesin, kendisini özgürce ifade edebilsin, cinsiyeti yüzünden başına bir bela gelmesin... Yani her çocuğun hak ettiği gibi bir dünya olsun. Fazlasını beklemiyorum. İnsan gibi yaşanacak bir gezegen, benim için yeterli. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mıdır? ÜNAL YETER: İlginize çok teşekkürler. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

aralık 2018

HABERHAYAT: ‘Hiç bu mesleği yapmasaydım’ dediğiniz oluyor mu? Oyuncu olmasaydınız ne iş yapardınız?

79


Onkoplastik Meme Kanseri Cerrahisi

aralık 2018

Eskiden meme kanseri ameliyatlarında memenin tamamı alınmaktaydı. Bu durum hem hastanın beden bütünlüğünü bozmakta, hem de hastada ruhsal bir travmaya yol açmaktaydı. Artık onkoplastik cerrahi sayesinde tümöral kitle, etrafında yeterli genişlikte sağlam doku ile beraber geniş olarak eksize edilmekte, oluşabilecek deformite aynı seansta uygun plastik cerrahi yöntemle giderilmektedir. Bu sayede hem kanser cerrahi olarak tedavi edilmekte, hem de hastanın bedensel bütünlüğü ve kozmetik görünümü korunmaktadır. Bu durum hastanın yaşam kalitesini arttırdığı gibi tedaviye olan uyumunu da arttırmaktadır.

80

Medicana Samsun Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünden Op. Dr. Ali Arslan onkoplastik meme kanseri cerrahisi konusunda bilgi verdi;

Onkoplastik meme kanseri cerrahisi, memede büyük veya yaygın tümörü olan hastalarda geniş meme dokusu eksizyonu sonrası uygun plastik cerrahi yöntemlerle oluşabilecek deformitenin önlenmesi ve memenin kozmetik açıdan düzgün bir görünüme kavuşmasıdır. Yöntem onkolojik cerrahi ve plastik cerrahi yöntemlerinin birleştirilmesiyle uygulanmaktadır. Onkoplastik cerrahi yöntemlerinde cerrahi sonrası oluşabilecek deformitenin engellenmesinde ya hastanın kendi vücut dokuları kullanılmakta ya da memeye bazı implantlar eklenmektedir. Onkoplastik meme kanseri cerrahisi, meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda, daha kanser yokken bile uygulanabilmekte ve olası meme kanseri gelişiminin önüne geçilmektedir. Ünlü Hollywood yıldızı Angelina Jolie de bu ameliyatı olmuştur.


Meme kanseri hastası, memesinin tamamını veya bir kısmını kaybedecek olmasından dolayı ruhsal bir travma yaşar. Onkoplastik meme kanseri cerrahisinin önemli bir amacı da uygun kozmetiğin sağlanmasıyla bu ruhsal travmanın minimum düzeye çekilmesidir. Kısacası onkoplastik meme kanseri cerrahisi, onkolojik prensiplere en uygun cerrahiyi yapmayı ve en iyi kozmetik sonucu elde etmeyi hedefler. Onkoplastik meme kanseri cerrahisi hangi durumlarda yapılmalıdır? Güvenli sınırlar ile çıkartılması olanaksız olan veya ciddi deformite yaratacak olan büyük tümörler, yaygın ductal karsinoma in situ, lobüler karsinoma, multifokal tümörler, neoadjuvan tedaviye kısmi yanıt veya hiç yanıt vermeyen tümörlerde onkoplastik cerrahi uygulanmalıdır.

Onkoplastik meme kanseri cerrahisinin avantajları nelerdir? Burada, hastadan geniş bir meme dokusu çıkarılmasına rağmen memenin normal kozmetik görünümü korunmaktadır. Hatta bazı hastalarda eskisinden daha iyi kozmetik bir görünüm sağlanmaktadır. Modern meme kanseri cerrahisinde amaç, meme kanserini tedavi ederken meme kaybına yol açmamaktır. Onkoplastik cerrahi sayesinde bu sağlanmaktadır. Meme kanserinin cerrahi tedavisinde son yüzyılda yaşanan değişim nelerdir? Bunu günümüze doğru şu şekilde sıralayabiliriz: 1-Radikal Mastektomi, 2-Modifiye Radikal Mastektomi, 3-Meme Koruyucu Cerrahi, 4-Onkoplastik Meme Kanseri Cerrahisi. Onkoplastik meme kanseri cerrahisinde uygulanan teknikler nelerdir? Onkoplastik meme kanseri cerrahisinde daha iyi bir meme görünümü elde etmek için aşağıdaki tekniklerden biri kullanılır: 1-Glandüler yer değiştirme(kaydırma) teknikleri: Hastanın geri kalan sağlam meme dokusunun uygun bir kısmının cerrahi sonrası oluşan boşluğa kaydırılmasıdır. Buna töropotik mamoplasti de denilmektedir. 2-Volüm doldurma(replasman) teknikleri: Çok geniş eksizyonlarda, deri koruyucu mastektomi( meme başı ve areola

korunarak veya korunamadan) sonrası uygulanmaktadır. Burada uygun kozmetiği sağlamak için ya dışarıdan bir implant yerleştirilir ya da hastanın kendine ait(otolog) bir doku( Latissimus dorsi kası, Transversus abdominus kas flebi v.b.) kullanılır. 3-Kontrolateral Meme Simetrizasyonu; Kanser saptanan memeye yapılan onkoplastik cerrahi ile uygun kozmetik görünüm sağlandıktan sonra oluşan asimetrinin giderilmesi için sağlıklı olan diğer memeye uygulanan cerrahi mamoplasti girişimleridir. Onkoplastik meme kanseri cerrahisi kimler tarafından yapılmalıdır? Seviye-I Rekonstrüktif Meme Kanseri Cerrahisi her genel cerrahi uzmanı tarafından kolaylıkla uygulanabilecek bir cerrahidir. Ancak Seviye-II ve Seviye-III Rekonstrüktif Meme Kanseri Cerrahisi için, genel cerrahi uzmanının Onkoplastik Meme Kanseri Cerahisi kursu ve eğitimi almış olması gerekir. Onkoplastik meme kanseri cerrahisi sonrası süreç nasıldır? Cerahi sonrası hasta en fazla 2 veya 3 gün hastanede yatırılıp taburcu edilir. Kemoterapi ve radyoterapi gibi gerekli olan ek onkolojik tedavilerini alır. Belli periyotlarla düzenli olarak hekim kontrollerine devam eder.

aralık 2018

Onkoplastik meme kanseri cerrahisinin amacı nedir? Bütün meme kanseri cerrahisi yöntemlerinde olduğu gibi burada da amaç; tümörlü dokuyu memeden uzaklaştırmak, nüksü azaltıcı önlemleri almak, hayatta kalma süresini mümkün olduğunca uzatmak ve en önemlisi de memede normal kozmetik görünümü sağlamaktır.

81


Meral Kıvırcı İletişim ve Medya Uzmanı

Marka İletişiminde Dil, Ton ve Stil Meral Kıvırcı

aralık 2018

Çoğunlukla, işin sonlarına yaklaşıldığında düşünülmesi gereken bir mesele olarak bakılsa da, içeriğin aktarım şekli marka iletişimi ve içerik pazarlama gibi konularda, içeriğin kalitesini ve hedef kitleyle doğru etkileşimi belirleyen en önemli faktörlerden biridir.

82

Geç kalınan aksiyon neticesinde marka imajında oluşabilecek olan zararın ötesinde, işin mali boyutunda da yük olarak geri dönebilir. Bu sebeple içeriğin aktarım biçimini etkileyen – daha doğrusu – belirleyen içerik dili (voice), tonu (tone), stili (style) ve alakalı konuların, içerik üretimine başlanmadan önce belirlenmesi, sürecin net ve tutarlı bir rehber üzerinde işletilmesi, kullanıcıyla kurulacak olan iletişimin sağlığı açısından en yapıcı hareket olur. Öncelikle, bir ürün ya da hizmet olması fark etmeksizin, marka olarak

tanımlayabileceğimiz bir varlığın, iletişim stratejisinin tamamını ya da büyük bölümünü oluşturan içeriğinin neden dil, ton ve stil konusunda referans olacak bir rehbere ihtiyacı olduğu konusuyla başlayalım. Başından sonuna üzerine iyice düşünülmüş, net ve tutarlı bir iletişim dili stratejisiyle markaya farklılaşma ve güçlenme imkanı kazandırılır. Farklı formatlar, kanallar, mecralar vs. üzerindeki içeriğe ortak bir buluşma noktası kazandırılıp, iletişimdeki tekillik ve tutarlılık sağlamlaştırılır. Aksi durumlardan kaynaklanan dağınık iletişimin ve vakit kaybının önüne geçilir. Bu da finansal getirinin en önemli ayaklarından birini oluşturur. Marka iletişimiyle ilgili üçüncü parti gruplarla çalışırken, stratejinin anlatılması ve anlaşılması konusunda kolaylık sağlar.

Hedef kitlenize uygun, onlarda karşılık bulma ihtimali yüksek bir içerikle iletişime devam etmenizi sağlar ve markalaşma konusunda başarıya ulaşmanın kapısını aralar. Yaratılan içerik değerlendirilirken elde bir referans noktası olması gerekir. Ve o referans noktası, işte bu rehberdir.


Peki, bu öğelerin içerik bazlı iletişim ve markalaşma noktasında gerekliliğinden sonra, şu soruya gelelim: Marka iletişiminde kullanılan içerik dili, bu dilin tonu ve stili arasındaki farklar nelerdir? Yani, uzaktan bakıldığında birbirinden çok da farklı olmayan bu üç kavramı birbirinden ayıran özellikler nelerdir ve bunları neden farklı kavramlar olarak ele almamız gerekir. Madde madde ilerleyim.

Ton (tone)

Dil, markanın kendine özgü ve ayrıştırıcı konuşma sesini ifade eder. Voice olarak ifade edilse de, Türkçe ’de dil olarak ifade etmek daha kapsayıcı ve daha az kafa karıştırıcı olacağından bu yazıda bu tanımı kullanmayı uygun buldum.

Adından da net olarak anlaşılacağı üzere ses tonunu ifade eder. Marka iletişimi ve içerik konusunda bunun karşılığı, kullanıcıyla olan iletişimin hangi durumda nasıl bir tonla sağlanacağı sorunsalıdır. Hedef kitlenin belli bölümüyle iletişim kurmaya çalışırken, özel bir durum karşısında kullanılacak olan spesifik ton, empati duygusunu kuvvetlendirerek, kitleye güven duygusu aşılanmasında büyük önem taşır.

Bu dilin karakteri, hızı, ritmi ve kelime dağarcığı bu başlığın kapsama alanına girer. Ciddi ya da gayriciddi mi olacağı, kısa ve net mi yoksa uzun ve ağdalı mı olacağı, basit ve herkes tarafından anlaşılmak gibi bir derdi mi olduğu ya da yalnızca belli bir zümre tarafından anlaşılabilmesini sağlayacak spesifik ve uzmanlık gerektiren bir konuşma şekline mi ihtiyaç duyduğu, markanın iletişim dilinin (voice) kapsamı içinde belirlenir. Dili belirlemede ve şekillendirmede önemli noktalardan biri, iletişim kurulacak olan hedef kitlesinin belirlenmesinin ardından, bunların özelinde yaratılacak kullanıcı profil temsilleriyle (persona), seslenilecek olan kitlenin cisimleştirilmesidir. Bu şekilde karşıda biri varmışçasına rahat bir iletişim imkanı elde edilmiş olur.

Stil (style) Stil ise görünümle alakalıdır. Malzemenin nasıl göründüğünü, yani içeriğin nasıl yazıldığını belirler. Yazım karakterleri, belli kelimelerin yazım şekilleri, gramer ve imla, kısacası kağıt üzerindeki yazının görsel olarak nasıl bir tecrübe yaşatacağı sorusuna dair her şey içeriğin stili ile alakalıdır. Kavramlar arasındaki bu ayrımlar bilinerek ve dikkate alınarak oluşturulacak olan içerik ve iletişim stratejisi zaman içinde fazlasıyla problemden, iş yükünden, karışıklıktan, yanlış anlamalardan kurtulunmasını sağlayarak, markanın kullanıcı üzerinde tutarlı ve devamlılığı olan, ihtiyaç duyulduğu anda, ihtiyaç olunan haliyle orada bulunabilen bir varlık hissi vermesine yardımcı olacaktır.

Son olarak, şunu da ekleyebiliriz. Burada ileri düzey edebi bir yazarlık söz konusu olmasa da, yazarlık konusunda bahsedilen kimi noktaların marka iletişim stratejisi, marka sesi ve bununla paralel olarak içerik oluşturmada geçerliliğini koruduğunu unutmamak ve bu konuda genel geçer şu iki noktayı dikkate almak gerekir. Karakter her zaman yazarından izler taşısa da, bir noktadan itibaren yazardan bağımsız bir varlık halini alır. Bunu marka iletişimine uyguladığımızda markanın sesinin, yazarından ziyade kendi sesi olduğunu ve bu sebeple, yazardan bağımsız belli bir doğrultuda ve tutarlılıkta ilerlemesinin en doğrusu olacağını unutmamak gerekir. Yazma deneyimi kişinin hayat algısından, tecrübelerinden, yaşadıklarından, hissettiklerinden, karakteriyle alakalı herhangi bir noktadan bağımsız düşünülemez. Marka sesi, tonu, stili konusunu ele alırken de bunu akıldan çıkarmamakta fayda vardır. Markanın geçmişi, prensipleri, hayata baktığı nokta, bunları etkileyen, daha doğrusu bunlar oluşturulurken üzerine düşünülmesi gereken konulardır.

aralık 2018

Marka dili (voice)

83


REMAX NEDİR ? Remax 1973 yılında Amerika’da kurulmuş dünyanın en ileri franchising sistemidir. Bu system, Kuzey Amerika, Avrupa, Güney Amerika, Avusturya ve Asya’da yayılmış ve hızla büyümektedir. Remax bugün 105’den fazla ülkede 7000 ofis, 100000’i aşkın Gayrimenkul Danışmanı ile uluslararası düzeyde faaliyet gösteren dünyanın en büyük gayrimenkul kuruluşudur. Ülkemizde 1997 yılı sonu faaliyete geçen Remax Türkiye, şu anda 275’I aşkın ofis ce 3.700’ü aşkın Gayrimenkul Danışmanı ile profesyonel hizmet vermektedir.

aralık 2018

Öyle Bir İşiniz Olsun ki, - Yüksek Gelir Getirsin, - Dünyanın en saygın markasıyla anılsın, - En son teknolojiyi kullansın, - İçinde profesyonellik bulunsun, - Başarısı ispatlanmış bir sistemin parçası olsun, - Sürekli eğitimlerden faydalanmanıza imkan sağlasın - Ülkemizin en bakir ve büyük pazarında maksimum kazanç elde etsin.

84

Hakan YAVUZ Re/max Mina Broker - Owner

Gayrimenkul Danışmanları Remax sayesinde diğer başarılı danışmanlarla aynı ortamda çalışmaya ve kendi işlerini minimum riskle kendilerini idare etmeye başladılar. Remax Gayrimenkul Danışmanları aldıkları sürekli eğitimlerle sektörde deneyim, satışlarda başarı kazanırlar. Ofis sahipleri ofislerdeki Gayrimenkul Danışmanlarına yol gösterici ve lider olarak yaklaşır. Yüksek kalitede bir ofis ortamı sunar ve birlikte yaşama yönelirler. Bir Remax Gayrimenkul Danışmanı sadece kendi bölgesinde (Samsun’da) değil Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde gayrimenkul pazarlayabilir. Remax Gayrimenkul Danışmanı olmanın farkı, - Saygınlık - Remax ofisi için paylaşım sistemleri ile maksimum kazanç, - Pazarlama desteği - Sürekli akademik eğitimler, - Profesyonellik - Marka Farkındalığı

- Remax’lılara özel CRM programı, özel ağ, - Dünyanın bir numaralı Gayrimenkul Şİrketi ile çalışma, - Müşteriler için internet sitesi: www.remax.com.tr - Bilgiyi ve portföyü uluslararası paylaşma imkanı, - Ödüllendirme – Motivasyon, - Denenmiş ve başarısı ispatlanmış sistem, - Dünya markası ayrıcalığı, - Profesyonellerle çalışma imkanı, - Yurtiçi ve yurtdışı kongre ve seminerlerle katılma , - Remax Gayrimenkul Rehberi


85

aralÄąk 2018


86

aralÄąk 2018


87

aralÄąk 2018


88

aralÄąk 2018


89

aralÄąk 2018


Silahlı Terör mü Yoksa Gıda Terörü mü Daha Çok İnsanın Ölümüne Neden Oluyor

aralık 2018

Dünyanın hiçbir ülkesinde gıdaların tam olarak denetlenebilmesi için sağlıklı işleyen bir sistem oluşturulamamıştır. Topraktan sofraya gelene kadar büyük oranda denetim eksikliği olan gıdalar insanlar için gizli bir teröre dönüşmüş, hayati tehlike arz etmektedir.

90

İsmail TOKALAK


Amerika’da Sayıştay (Government Accountability Office/GAO) 2008 Raporu’na göre, gıda ve ilaçların kontrolünü yapmakla görevli FDA, Amerika’da hızla yaygınlaşan gıda firmalarının ürünlerinin kontrolünü yeteri şekilde yapamamakta, gıda etiketleri üzerindeki bilgilerin ne kadar sağlıklı olup olmadığı konusunda bile bir garanti verememektedir. ABD’de gıda güvenliği bu durumdaysa siz bizim ülkemizin durumunu düşünün.

İşlenmiş paketlenmiş ve Fast food gıdaların insan, özellikle çocuk sağlığına ve gelişimine olumsuz etkisi hakkında birçok bilimsel araştırma mevcuttur. Amerika’da dünyanın en meşhur fast food restoranı McDonald’s, Amerika’daki aşırı şişmanlığın nedenlerinden biri olmasından ve gıdalarının sık sık tüketildiği takdirde sağlık açısından tehlikeli olacağına dair uyarılarda bulunmadığından ilk defa Kasım 2002 yılında (New York City’s U.S Courthouse) mahkemeye verilmişti.

Türkiye’de gıda sektörünün % 70’i kayıt dışı üretim yapanların elindedir.1 Ankara Ticaret Odası’nın 12 yıl önce (Ekim, 2006) hazırlattığı rapora göre, Türkiye’de yılda tüketilen 1 milyon ton etin yarısının ya kaçak ya da kayıt dışı olduğu ortaya çıkıyordu.2 Bugün durum daha vahimdir. Şarbon hastalığı teşhisinin bile kamuoyundan saklandığı bir ülkede gıda güvenliğinden bahsetmek çok zordur.

Yaşadığımız çağda dünyada insanlığı ve doğayı bekleyen en yakın tehlike; büyük finansal krizlerden, doğal felaketlerden, biyolojik silahların kullanılmasından ya da nükleer bir savaşın çıkmasından daha çok bütün boyutlarıyla çevre kirliliği ve bunun sebep olduğu iklim değişikliği, genleri değiştirilerek doğal olmayan metotlarla üretilen GDO’lu gıdalar, gıdalarda kullanılan binlerce katkı maddesi, zirai ilaç, kimyevi gübrenin kapsamlı bir testten geçirilmeden piyasaya sunulan ilaç ve türevleri, kısaca modern teknoloji insan sağlığı ve doğa üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.

1- Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri Birliği (SETBİR) Başkanı Erdal Bahçıvan ile söyleşi, Hürriyet 13.10.2008 2- 2008 Hayvancılık Sektörü Raporu’na göre de kaçak et oranı % 25. Yine bu rapora göre İstanbul’da kesilen etin % 60’ı kaçaktır.

aralık 2018

Dünyada çoğunlukla mineral, vitamin oranları sıfır olan fakat şeker olanı yüksek olan başta ekmek olmak üzere beyaz undan yapılan mamüller büyük çoğunluk tarafından tüketilmektedir. Yalnız tek başına beyaz undan yapılmış ekmek şeker hastalığı, aşırı şişmanlık dahil bir çok hastalığı tetiklemekte insanın temel besin maddesi adeta kitle imha silahı gibi vazife görmektedir.

91


aralık 2018

Bu tip ürünlerin tüketilmesi sonucu ortaya çıkan sağlık sorunları ve hayat kayıpları, terör ve savaşlar nedeniyle ortaya çıkan hayat kayıplarının çok üzerindedir. İnsanoğlu tarımsal ve endüstriyel sistemde yaratılan üretim şekliyle kendi kendini zehirleyen biyolojik bir silah yaratmış bununla beraber yaşamaya kendisini mahkum etmiş durumdadır. Öncelikle bu biyolojik silahtan korkmalıdır. Bu biyolojik silah her yıl milyonlarca kişiyi öldüren, hasta eden çevre kirlenmesi yanında gıda ve ilaç terörüdür. Bunun önüne geçmek her geçen gün gittikçe zorlaşmaktadır. Çünkü her gün yüzlerce yeni toksinli kimyasal tarım, gıda ve ilaç endüstrisine kontrolsüz bir şekilde katılmaktadır. Bunların tam olarak denetlenmesi ve kontrolü artık imkansız hale gelmiştir.

92

11 Eylül olayını dışarıda tutarsak Amerika dışında bulanan askerler hariç Amerika’da ve Avrupa’da sivil halktan senede 100 kişi dahi silahlı terörden hayatını kaybetmemektedir. Bunun yanında yalnız reçeteli ilaçlardan Amerika’da senede hayatını kaybedenlerin 100 binin üzerinde olduğunu, ilaçların yan etkilerinden tekrar hastalananların da 2 milyondan fazla olduğunu belirtiyor.1 Gıdaların, ilaçların, çevre kirliliğinin sebep olduğu hastalanma ve hayat kayıplarının sayıları kesin verilememektedir fakat bu tahminlerin bile çok üzerindedir. 300 milyon nüfuslu Amerika’da her sene 75-76 milyon kişi gıda zehirlenmesine maruz kalmaktadır. Bu resmi rakamdır, gerçek rakam bunun çok üzerindedir. Gelişmekte olan ülkelerde bu tip sağlıklı veriler yoktur fakat bu ülkelerdeki gıda zehirlenmeleri kesinlikle nüfusa oranla daha fazladır.

1- Lazarou J. Pomeranz BH, Corey PN: Incidence of adverse drug reactions in hospitilized patients. The Journal of the American Medical Association (JAMA) 1998;279:1200


Binlerce yıldır toplumun büyük kısmının maruz kaldığı şiddet ve adaletsizlik çağımızda yeni formlar içinde varlığını sürdürmektedir. Bugün şirketler diktası altında pazarlanan serbest pazar, liberal ekonomi dayatmasının yarattığı acımasızlık ve adaletsizliğin dünyayı nasıl yok etmeye doğru ittiği ortaya konulmalıdır. Özellikle gıda, ilaç ve endüstriyel atıkların insanlara ve çevreye verdiği zararların çok azı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Bunların büyük bir kısmı halktan saklanmakta, medyaya dahi yansımamaktadır. Medyaya haber veren belli başlı ajanslar da belli güçlerin elinde olduğu için insan sağlığına zararlı olsa dahi küresel sermayenin çıkarlarına dokunan haberlerin çoğu bu ajansların filtresinden geçememektedir. Bu tip kitaplarda yazmak, tamamen bağımsız bir konumda olmanın yanında cesaret isteyen bir iştir.

1- Friedrich Schiller: Şair, oyun yazarı, tarihci olup 18. yüzyılda ortaya çıkan aydınlanmanın ve f elsefe akımının en büyük düşünürlerindendir. “Power is the most persuasive rhetoric.”

Güçlüler her zaman her yerde hakim olduğu gibi her zaman haklı konumda olup halkı da ellerinde tuttukları her türlü etkileme kanalıyla inandırabilmektedirler. Alman düşünür Friedrich Schiller’in (17591805)1 18. yüzyılın sonlarında söylediği gibi “Güç en ikna edici konuşma sanatıdır.” Bu bugün de geçerlidir. Artık etkili konuşmalara ek olarak; medya, lobiler, değişik yönde propagandalar, reklamlar, filmler ve bilimsel gerçekleri çarpıtmalar halkı inandırmak için hep güçlülerin kullandığı araçlar olmaktadır. Bundan dolayı tarih boyunca gerçekler hep çıkarların ve karların gölgesinde kalmıştır.

aralık 2018

Bu toplumdan saklanan, adını bile kimsenin telaffuz etmediği, çoluk çocuk ırk renk ayırmadan herkesi hedef alan ve şirketlerin daha çok para kazanması uğruna görmemezlikten gelinen bu gizli terör; kitle imha silahına dönüşmüştür. Bu terörün içinde çok büyük bir insan ve doğa sömürüsü de vardır. İnsanlar, onların sağlıkları ve doğa korunmak isteniyorsa demokrasi adı verilen sistemin öncelikle büyük şirket diktatörlüğünün egemenliğinin sultasından kurtulması ve bir avuç şirketin değil halkın egemenliğinde gerçek bir demokratik düzen sağlanması gerekmektedir.

93


94

aralÄąk 2018


SAMSUNLU KADINLARA İLHAM VEREN İSİM

aralık 2018

MÜNEVVER UĞURLU

95


RÖ POR TAJ

Röportaj: Burcu DÜZGÜN ÇOBAN Fotoğraf: Pirsu DÜZGÜN

aralık 2018

Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Malumunuz ekonomide olumsuz bir tablo var. Bu tablonun düzeltilebilmesi adına atılan adımlar söz konusu. Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı kapsamında da çalışmalar sürdürülüyor. Enflasyonla mücadele noktasında da çeşitli indirimler yapıldı. Tüm bu gelişmelerle ilgili siz neler düşünüyorsunuz?

96

Münevver UĞURLU: Bizler çok önemli bir coğrafi bölgede yaşıyoruz. Tarihimiz, yer altı zenginliklerimiz, mücadele gücümüz her biri ayrı ayrı çok değerli. Ülke olarak hep göz önündeyiz. Bizler, yıllardır olduğu gibi mücadelemize devam edeceğiz. Bundan önce de ‘kriz’ olarak ifade edebileceğimiz sıkıntılı dönemleri yaşadık. Bu durum yalnızca ülkemiz için de geçerli değil diğer ülkelerde de benzer durumlar yaşanıyor. Ancak bizler, millet olarak kendimizi muhafaza edebilen bir yapıya sahibiz. Mücadelemizi verir bunları da rahatça atlatırız. Tabi ki büyüklerimizden öğrendiklerimizi kullanacağız. Ama gelişime de ayak uydurmak zorundayız. Bunun sonucu olarak kadınların ekonomiye katkısı gündeme geldi. Bu olmazsa olmaz. Bizler çalışkan, gayretli insanlarız. Şuan güç birliği yapmamız gerekiyor. Bu güç birliği beceri ölçüsünde sağlanacağı için eğitim büyük öneme sahip.

İş kadını Münevver Uğurlu, Samsunlu iş kadınlarını bir araya getiren ve ilham olan çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Güç birliği vurgusu yapan Uğurlu’dan kadınlara mesaj var: Muhakkak çalışın ve en iyisi olmak için gayret sarf edin. Samsun İş Kadınları Derneği’nın başkanlığını yapan Münevver Uğurlu, hem kadınların iş dünyasında yer almalarını hem de ekonomiyi hakkındaki görüşlerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.


Münevver UĞURLU: Kadınlarımız muhakkak çalışmalı ve yaptıkları işin en iyisi olması için gayret sarf etmeliler. Yapılan güzel işi sunmak da yapmak kadar önemli. Yapılan güzel işin ekonomiye yansıyabilmesi için yöntem gösterdik diyebilirim. Bu eğitim dört gün sürdü. Devamının gelmesi noktasında da girişimlerimiz olacak. Kalkınma Ajansı çok özverili çalışıyor, bu durum bizi çok mutlu ediyor. Ayrıca belediyelerimiz de bizimle birlikte. Amacımız üretime katılan kadınların işlerini sürdürebilmeleri. Samsun’da çok güzel bir birliktelik var bize düşen de çalışmak. Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: KOSGEB ve İŞKUR destekli iş planı eğitimleri yaptığınızı biliyoruz. Bu tür çalışmalar devam edecek mi ve nasıl fayda sağlıyor?

Münevver UĞURLU: Bu eğitim de dört günlüktü. Çalışmanın ikinci etabı da kasım ayında gerçekleşecek. KOSGEB destekli İŞKUR Eğitimi yaptık. Bu çalışma 25 kişilik bir grupla yapıldı ve ortaya çok güzel planlar çıktı. Bildiğiniz gibi sağlanan destekler, hibeler var. Bunlara ulaşmak için de belli şartları yerine getirmek gerekiyor. Burada iş planı devreye giriyor. Çok bilgili, başarılı olabilirsiniz ama pratik başka oluyor. En zayıf halka olmamak için eğitimlerimizi düzgün şekilde yapmalıyız. Bu eğitimlerin sürdürülebilir olması da çok önemli. Bu çalışma kapsamında pazarlamadan tutun da rekabet konuşlarına kadar birçok konu ele alındı. Çok keyifli bir çalışmaydı ve ben yarar sağladığını düşünüyorum. Gençlerin yaptığı çalışmalar beni gururlandırıyor onlara çok güveniyorum.

aralık 2018

Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Çalışmalarınızda çeşitli kurum, kuruluşlarla işbirlikleri yaptığınızı biliyoruz. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansıyla da medyada itibar yönetimi eğitimi yaptınız. Bu çalışmaya neden ihtiyaç duyuldu, eğitimin içeriğinde neler vardı ve amaca ulaşıldı mı?

97


98

aralÄąk 2018


Münevver UĞURLU: Bizler bu panellerde sorunları ve çözüm yollarını masaya yatırıyoruz. Amacımız gençleri heveslendirmek. Ülkemizdeki rol modelleri şehrimize davet ediyoruz. Yurtiçi ve yurtdışında yaptıkları çalışmalarla kendilerini kanıtlamış insanlar çalışmamıza gönüllü olarak katılıyor. Bu anlamda Samsun’da da büyük değerlerimiz olduğunu ifade etmek isterim. Önümüzdeki günlerde de rol modellerimizi gençlerle buluşturmaya devam edeceğiz. Bu çalışma sayesinde rol modellerimiz büyük bir motivasyon kaynağı oluyor. Rol model olarak çalışmalarımıza katılan isimlerle sonrasında da irtibat halende oluyoruz. Danışıyor, fikir alıyoruz. Ben çalışmalarımızın tamamında sosyal sorumluluk anlayışını da çok önemsiyorum. Bilinçli şekilde gelişmek zorundayız başka çaremiz yok. Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Pratik ve teorik arasında ciddi farklar olduğunu, işi öğrenebilmek için yapmak gerektiğini biliyoruz. Siz de bu amaçla bir çalışma yürütüyorsunuz. Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Sanayi ile nasıl bir çalışma söz konusu?

Münevver UĞURLU: Öncelikle şunu belirtmek isterim ki teknik elemana çok ihtiyacımız var. Ara eleman dediğimiz kavram vasıfsız eleman anlamına gelmiyor. Okullarımızdaki bilgilerin uygulamaya dökülmesi için stajın büyük önemi var. Kişi mutlaka emek vermeli öğrenme başka türlü olmuyor. Bizler de üniversitemiz ve sanayicilerimizin desteğiyle teknik geziler düzenliyoruz. Bu geziler istihdam için de vesile olabiliyor. Gençlerimiz unutmamalı ki herkesin yapacak bir şeyi var. Yeter ki istesinler, çalışarak dinlensinler. Teknik gezilerde amacımız gençleri üretime heveslendirmek. Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Bir fikri olan, evde küçük üretimler yapan, iş dünyasına katılmak için imkan bulamayan kadınlar olduğunu biliyoruz. Bu kadınlar bir yol göstericiye ihtiyaç duyabiliyor. Mentörlük anlamında nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? Münevver UĞURLU: Mentörlük çalışmalarımızın başlangıcında ‘Okullar Hayat Bulsun’ projesinin olduğunu söyleyebilirim. Milli Eğitim’in bu çalışması sayesinde okullar hakikaten hayat buldu ve boş kalmadı. Kadınlarımız birçok konuda bilgilendirildi. Bizler de bu çalışmalara katılıyor ve halk eğitimlerle birlikte eğitimler yapıyoruz. Kadınlarımıza kimi konularda teknik destek gerekebiliyor, çalışmalarla bu da sağlanmış oluyor. Konumuz eğitim ve istihdam ama sosyal konularda da uzmanlardan destek alıyoruz.

Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Röportajımızın başından bu yana yaptığınız çalışmalarda çeşitli işbirlikleriniz olduğunu gördük. Bu birlikteliği nasıl sağlıyorsunuz? Münevver UĞURLU: Bu birlikteliğin çalışmalarımızın ürünü olduğunu söyleyebilirim. Hep daha fazlasını düşünüyor, bunun için çaba sarf ediyoruz. Birlikte çalıştığımız kişilerin, kurumların da çok özverili olduğunu söylemeliyim. Onların özverileri olmasa çalışmaları bizler de yapamayız. Şehir olarak şanslıyız ve birlikte çalışmaktan da mutluyuz. Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: Son olarak neler söylemek istersiniz? Münevver UĞURLU: Önce kendimizi, çevremizi tanıyarak yola çıkmalıyız. Envanterlerimiz çok önemli Samsun gelişen bir şehir. Bu şehirde yaşamak ve onu geliştirmek adına bir şeyler yapmak gerçekten gurur verici. Ülkemiz için de aynı şeyi söylemek mümkün. Mutlaka birlik olmalıyız. Geçmişe olduğu kadar geleceğe de borcumuz var. Her anımızı çok iyi değerlendirmeliyiz. Gelecek nesillere en iyisini aktarmamız gerekiyor.

aralık 2018

Burcu DÜZGÜN ÇOBAN: İş dünyasına katılmak, ya da bir şeylere cesaret edebilmek için bazen bir rol modele ihtiyaç duyabiliyoruz. Siz de yaptığınız çalışmalarla rol model olabilecek insanları gençlerle bir araya getiriyorsunuz neler yaşanıyor o buluşmalarda?

99


ÇOCUKLUK ÇAĞI DEPReSYONU Serkan Süren

Ne zaman büyüdün de depresyona girdin? Üzülmeye yetişkinken mi başlarız… Hayal kırıklıklarımızı, isteklerimizi ertelemek zorunda kalmalarımızı yetişkin yaşlarda mı ilk kez deneyimleriz… Çocuk ruhu üzülmez mi, üzülse de hemen unutur mu, istekleri basit olduğu için hüzünleri de yüzeysel midir? Kardeşi doğduğunda ikinci plana itilme hissini anlamlandırma çabası basit midir onun için… Ailenin haklı nedenleri olsa dahi, anlam veremeyeceği gerekçelerle okulunun, öğretmeninin, yaşadığı sosyal çevrenin değişmesine alışmak kolay mıdır? Anne babası arasındaki kronik çatışmalara sürekli maruz kalan ve kendini ifade edemeyen çocuğun korkusu o an ile sınırlı mıdır sizce? Ağlayınca geçer, kaybolur mu gözyaşları gibi… Ölüm kavramına daha henüz tam olarak anlam verememişken, büyükanne büyük babayı kaybetmenin hissettirdiği çaresizlikle baş etmek, terk edilmişliği anlamlandırabilmek, özlemle baş edebilmek… İstediği oyuncak alınmadığı zamanki his kadar yüzeysel ve geçici midir sizce… En önemli ihtiyacı ailesi ile birlikte huzurlu bir şekilde zaman geçirip oyun oynamak iken, titiz annesinin yatak, kıyafet düzenini her şeyin üzerinde görmesine, çok yoğun çalışan babasının ona zaman ayıramamasına alışması kolay mıdır peki?

aralık 2018

İyi getiremediği notları yüzünden anne babasının gözünde bir numara olduğu düşüncesine gölge düşmesinin getirdiği hayal kırıklığını taşımak sadece birazcık mı incitir onu sizce…

100


30-40 yıl öncesine kadar bilim dünyasında çocukların depresyon geçirip geçirmediklerine yönelik şüpheler var iken, artık günümüzde yaşam olaylarına karşı çocukların hüzünlerinin sığ veya geçici olmayıp, onları depresyona sokacak düzeyde yoğun olarak hissedilebileceği ve okul öncesi de dahil olmak üzere tüm yaş gruplarındaki çocukların depresyona girebileceği son dönem yapılan bir çok bilimsel çalışma ile net olarak gösterilmiştir. Hangi Çocuklar Depresyon Açısından Risk Altındadır? Çocuklarda depresyon açısından en önemli risk, anne veya baba da psikiyatrik bir hastalığın (m. depresyon, panik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu) olmasıdır. Anne babada psikiyatrik hastalık varlığı iki farklı yol ile çocukta depresyon riskini arttırmaktadır. 1.Genetik yatkınlık: Anne ya da babada özellikle de majör depresyon var ise, çocuğun depresyona girme ihtimali

belirgin olarak arttığı gibi, belirtiler daha erken yaşta ve daha şiddetli olmaktadır. 2.Olumsuz sosyal çevre: Anne ya da babanın ruh sağlığının bozuk olması genetik yatkınlığın yanı sıra; çatışmalı aile ortamına, ebeveyn çocuk arasında sağlıksız etkileşime, çocuğun ihmaline hatta fiziksel duygusal istismarına neden olarak depresyon riskini arttırmaktadır. Anne baba psikopatolojisi dışında en önemli depresyon nedeni hiç şüphesiz stres verici diğer yaşam olaylarıdır. Boşanma, kardeş doğumu, ev okul sosyal ortam değişimi, fiziksel bir hastalığın olması, anne babada fiziksel bir hastalığın olması çocukluk çağı depresyonu için risk teşkil eder. Çocuklarda Depresyon Belirtileri Nelerdir? Depresyon ya da psikiyatride ki ismiyle “Majör Depresif Bozukluk (MDB)”, okul öncesi çocuklarda; üzgün görünme, mızmızlanma, ağlama, oyuna ve etkinliklere ilgisizlik, kilo almama şeklinde; okul çağı çocuklarında belirgin olarak üzgün görünme, sık ve kolay ağlama,

hırçınlık, huzursuzluk gibi belirtilerle, ergenlik döneminde ise erişkinlere daha benzer şekilde karamsarlık, mutsuzluk, hayattan keyif alamama ve düşük benlik saygısı gibi belirtiler şeklinde ortaya çıkar. Okul öncesinde dönemde depresyonun nedeni çoğunlukla anneden herhangi bir nedenle uzun süre ayrı kalma veya iyi bakım görememedir. Bu yaş grubunda sözü ifade gelişmediği için yüz ifadesi, beden duruşu ve ses tonu önemlidir. Uyku bozuklukları, gece korkuları, yeme sorunları ve kilo alamama belirginleşir. Okul çağı çocuklarında sözel iletişim olanakları daha iyi kullanabildiğinden duygular daha iyi ifade edilmeye başlar. Ders başarısında düşme, yaşıt ilişkilerinde bozulma, ilgi ve etkinliklerde bozulma şeklinde ortaya çıkar. Ergenliğe doğru düşük özgüven ve azalmış benlik saygısı daha yoğun olarak hissedilmeye başlar ve bu dönemde internet ve madde bağımlılığı, intihar düşüncesi ve girişimi ile polikliniğe başvurulur görülür.

aralık 2018

Çocuklarda Depresyon Görülür Mü?

101


102

aralÄąk 2018


High Frekans

aralÄąk 2018

.. Yuksek Frekans

103


Şu futbol dedİklerİ…

Resul AKÇAY / Vak’a Nivüs

İnsanoğlunun “top” sevdası tarihi kayıtlara bakılırsa oldukça eskilere dayanıyor. Dünyanın ilk uygarlıklarından biri olarak kabul edilen Mısır’da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanıyor. Hatta 2 bin 500 yıl öncesinden kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar günümüzde kimi müzelerde sergileniyor.

aralık 2018

Dünyanın düzenli ordu sistemini ilk kuran topluluklarından olan Çin’de de M.Ö 2500 yıllarında askerlere, yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmeleyerek geçirme talimi yaptırıldığı yine bugüne kadar ulaşan tarih bilgileri arasında mevcut. 2. ve 3. yüzyıllarda da Çin’de 40 metre genişliğindeki bir alanda deri topla oynanan “Tsu-Chu” adlı bir oyunun varlığından söz ediliyor. Bu oyundaki amaç ise topa ayakla vurarak belirli bir hedefi vurmaya çalışmak.

104

Orta Asya’da…

Eski Yunan da…

Birçok Türk tarih uzmanına göre ise, futbolun anavatanı “yine Orta Asya”. Hem de öyle askerlere talim amaçlı falan değil, bizim şimdiki piknik eğlenceleri gibi... Orta Asya Türkleri’nin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları söyleniyor.

Yunan kültüründe “episkyros”, Romalılarda ise “Harpastum” adı verilen oyunlarda da belli bir alanda kenarda çizgileri olan bir yerde yine bir hedefe top ayakla gönderilmeye çalışılıyordu. Hatta Harpastum, birçok tarih uzmanına göre günümüz modern futbolunun temeli olarak kabul ediliyor. Ayakla olduğu gibi, elle de oynanabilen Harpastum’da amaç; önce topu kapmak, sonra da el ve ayak vuruşları ile rakip savunma alanına götürmek.

Tabii tüm bunlar söylentiden ibaret değil. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat’it Türk›ünün birinci cildinde, Hıtay-ı Name ve Baybars Tarihi kitaplarında, Eski Türkler’in futbol oyununun çok benzeri olan “tepük” oyununu oynadıkları belirtiliyor. Hem de yazılı olan bilgilere bakılırsa, tepüğün o günlerdeki kuralları günümüz futbol kurallarına büyük paralellik gösteriyor. Topa elle dokunmanın yasak olmasının yanısıra oyun belirli bir alan içinde sınırlanıyor ve faullü hareketler tespit ediliyor.

Kuralları oldukça sert olan oyun, Romalı askerlere savaş taktiklerini daha kolay uygulama ve manevra yeteneklerini geliştirme imkanı sağlamış. Harpastum’da ilerideki üç oyuncu, topu rakip çizginin ötesine taşımakla görevli “hücum hattı”nı oluştururken, hemen geride kalabalık bir “destek birliği” ve en geride de kale çizgisini koruyacak “muhafızlar” yer alıyordu. Kimbilir belki de futbolun kimilerince bir “savaş” gibi görülmesinin temelinde yatan da budur.


Ardından Romalılar’ın bu oyunu İngiltere’ye götürdüğü ve İskoçya ile birlikte oyunun orada genişlediği düşünülse de kimi kaynaklara göre İngilizler›in futbolla tanışıklığı çok daha eski. 12. yüzyılda halk ve soylular tarafından çok sevilen oyunun zamanla kasabalar, köyler arasında büyük bir rekabete dönüşmesi ve kamu düzenini bozmaya başlamasıyla 13 Nisan 1314’te Kral II. Edward’ın emriyle futbol tüm ülkede yasaklanıyor. Futbol kötülenip, futbol oynayanlar aşağılansa da İngilizlerin tutkusu sürüyor. İtalya›ya sığınmış olan Kral II. Charles taraftarları olan soylular, İngiltere›ye döndükten sonra İtalya›da gördükleri «Giyoca Del Calcio”yu yaymaya başlıyor. Tıpkı Eski Türkler’de tepmek, tekmelemek anlamını taşıyan “tepük” gibi “calcio” sözcüğü de İtalyanca›da tepmek, tekmelemek anlamını taşıyor. Daha birçok medeniyette yuvarlak bir topa ayakla vurmak suretiyle oynanan değişik oyunların kayıtlarına rastlansa da bildiğimiz futbolun bugünkü haline en yakın şekli 17. yüzyıl İngiltere’sinde veriliyor. Futbol 18. yüzyılda atağa kalkıyor ve kitleleri daha o günlerden

peşinden sürüklemeye başlıyor. O yıllarda İngilizler›in baş sporu Rugby. Daha sonra bu oyundan esinlenerek futbol ortaya çıkıyor ancak Rugby’den kalma bir alışkanlık olsa gerek o dönemlerde elle oynamak serbest... 1841 yılında futbol topunun tam küre biçiminde olması benimseniyor. 1848’de ise “Cambridge kuralları” adı altında futbol kuralları toplanıyor ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge’de ögrenciler arasında oynanıyor. 7 yıl sonra futbolu ilk kez yurtdışında oynamayı akıl eden İngilizler bu “hastalığı” Almanlar’a da bulaştırıyor. 1857 Sheffield Club, ilk futbol kulübü ünvanını kazanırken, sporun hızla yayılması üzenire İngiltere Futbol Federasyonu’nun kurulmasına karar veriliyor. Modern futbolun ilk kuralları federasyonun doğuşuyla birlikte koyulmaya başlıyor. Topun ağırlığı, takımların onbir oyuncudan oluşması, yasak hareketler, sahanın büyüklüğü gibi ayrıntılar kayda geçiriliyor.

literatürdeki yerini alırken 1899’da maçın süresi 90 dakika, saha ölçülerinin 118.4 x 91.4 metre olması kararlaştırılıyor. 1891’de Yeni Zelanda, 1893’te Arjantin, 95’te Şili, İsviçre ve Belçika, 98’de İtalya, 99’da Hollanda ve Danimarka, 1900 yılında ise Almanya ve Uruguay kendi federasyonlarını kuruyor. Bugün 200’den fazla ülkeyi bünyesinde barındıran FIFA’nın temeli ise 1904 yılında atılıyor. FIFA tarafından düzenlenen ilk Dünya Kupası (Jules Rimet Kupası) maçları, 1930 yılında Uruguay’da yapılıyor ve aynı yıl Dünya Kupası karşılaşmalarının Olimpiyat Oyunları arasında dört yılda bir oynanması kararlaştırılıyor. 1954 yılında kurulan Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA)’nın düzenlediği Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 1956 yılında, Avrupa Kupa Galipleri Kupası ise 1963 yılında oynanmaya başlıyor.

İlk resmi maç 1866’da Sheffield ile Londra arasında oynandıktan sonra imparatorluğun zirvesindekiler kendi adlarına maçlar düzenliyor ve futbolun önlenemez yükselişi başlıyor. 1871’de kalecinin topu elle tutması, 1875’te kalelere üst direk konulması ve topa kafa ile vurma izni, 1876’da ise korner atışları kabul ediliyor. Penaltı kuralı 1891 yılında

aralık 2018

İngiltere de…

105


GAST RO NO MI TU RIZ MI

Executive Chef Ercan Yılmaz

Gastronomi dendiğinde aklımıza ilk yeme içme sanatı tanımı gelse de esasen daha derin bir anlamı : İçinde kimya, edebiyat, biyoloji, tarih, felsefe, sosyoloji, tıp, beslenme ve ziraat gibi alanlarla doğrudan ilgili disiplinler arası sanat ve bilim dalıdır. Anlamı hali hazırda derin olan gastronominin turizm potansiyeli işi daha da derinleştirir. Peki Gastronomi Turizmi nedir ve potansiyelin yeterince farkında mıyız ? Gastronomi turizmi, yeni, farklı bir yiyecek ve içecek deneyimi yaşamak için insanda seyahat motivasyonu yaratan ve seyahat güdüsü davranışlarına önemli ölçüde etkisi olan gastronomi hareketliliğidir. Bölgeye özgü yemeklerin sunulmasını, bölgenin kültürel kimliğini ve mirası yansıtır. Yiyecek üreticilerini, yemek festivallerini, restoranları ve yiyecekle ilgili özel alanları ziyaret etmek, bununla birlikte özel bir yemeği tatmak, yemeklerin farklı üretim süreçlerini görmek veya ünlü bir şefin elinden yemek yeme aktivitelerini kapsadığı gibi, bir yemeğin üretilmesini görmek amacıyla da yapılabilmektedir. Burada en çok dikkat edilmesi gereken temel unsur ; bölge halkının yerel ürünleri sahiplenmesidir.

aralık 2018

Bu deneyimleri yaşarken konaklama, transfer gibi turizm faaliyetlerini kullanıyor olması sonucu yapılan turizm çeşididir. Ülkemizde özellikle “Anadolu Mutfağı” ve “Osmanlı Mutfağı”nı deneyimlemek isteyenler için Gastronomi Turizmi yapılmaktadır.

106

Son yıllarda popüleritesinin artmasının yanı sıra çok eskiye dayanan bir olgudur. Binlerce yıl önce ipek yoluna verilen önemle birlikte baharatlara, zeytinyağına ve şaraba ulaşmak için büyük çaba harcayan insanların yerini,

dünya üzerindeki geniş bir yelpazeye yayılan restoran tercihleriyle dikkat çeken modern gezginler aldılar. Gastronomi turizmine önem veren ülkeler, yöresel ve geleneksel turizm ürünlerine pazar imkanı arttrır. Turistler gittikleri destinasyonlarda konakladıkları işletmelerde yöresel lezzetleri aramaları gastronomi turizminin gelişmesine zemin hazırlar. Bu nedenle turizmle ilgili tüm kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile birlikte çalışarak ilgili bakanlıkların teşviki ile gastronomi turizmine verilen öneme dikkatin çekilmesini sağlamalıyız. Unutmayalım ki “Gastronomi Turizmi” bir şehrin markalaşmasına en büyük etkendir. Bunun farkında olmak yetmiyor, bir ürünü pazarlayabilmek için ürünü iyi etüt edip ve anlatmak da aynı ehemmiyeti taşır. Gastronomi turistleri deneyimledikleri farklı lezzetlerin “nasıl yapıldığını” da öğrenmek istiyorlar. Bu bağlamda yemeklerimizin tatlarından memnun kalsalar da “nasıl pişirdiğimiz” konusunda yeterince bilgi alamadıklarını belirtiyorlar.

Özetle yiyecek ve turizm arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde kurulmasını sağlayarak yalnızca ekonomik değil, yerel kimliğin ve kültürün güçlenmesine de katkıda bulunmalıyız. Yöresel kalkınmayı destekleyen politikalar ile gelecek kuşaklara aktarım ve devamlılığının sürdürülmesini amaç edinmeliyiz.Böylece hem istihdam yaratıp hem de tarihsel ve kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunmus olacağız.


Karadeniz Bölgesi’nin jeopolitik konumu gereği verimli topraklara sahip olması işimizi kolaylaştırıyor ancak farkındalığımız eksik. Bu farkındalığı önce eğitim kurumlarında nesillere aktarıyor olmalıyız. Bölge halkının bilinclenmesine, kooperatifleşmesine yerel yönetimler de destek olmalı. Adeta bir yol haritası oluşturup destinasyonlar belirleyip eğitimler vermeliyiz. Teknik ve teorik her şeyi barındırmalı bu eğitimler.Heyecanı ve inancı eksiltmeden hep daha ileriye bakmalıyız. Üretim yapmalı ve sürdürülebilir kaliteye ulaşmak için çok çalışmalıyız. Bunları biliyor muydunuz ? Gastronomi turistlerinin, normal turistten bir buçuk kat daha fazla harcama yaptığını Turistlerin en sevdiği yemeklerin başında et ile yapılan yemekler olduğunu Her üç gastronomi turistinden biri tatil için gittiği bölgede bulunan restoranları araştırdığını

Yaklaşık 300 çeşit yiyecek içecek ve tatlı çeşidiyle Türkiye ve Dünya’da ünlenen, UNESCO tarafından Dünya’daki dokuz Gastronomi Şehri’nden biri olarak ilan edilen Gaziantep’te tatilini geçiren her üç turistten biri, Gaziantep’in UNESCO tarafından gastronomi şehri olarak seçildiğini bildiğini belirtiyor Alaçatı Ot Festivali için 1000 tur otobüsü ve 1 milyondan fazla ziyaretçi gittiğini

aralık 2018

Her iki kişiden biri ise bölgenin mutfak kültürü ve zenginliğini araştırdığını

107


Yeni Medya Gravitasyonu: Linkedin IN – Facebook OUT Merhaba. Ben Serkan Eskalen. Bundan sonra her ay HaberHayat dergisinin yenilenen yüzü ve içeriği ile birlikte sizlerle olacağım. ‘Yeni Medya Gravitasyonu’ adlı köşemde her ay dijital ve sosyal medya alanında farklı ve güncel konu başlıkları ile sizleri ağırlayacağım. Bu köşemde bu zamana kadarki deneyim ve tecrübelerimin yanı sıra dijital iletişim sektöründeki gelişmeleri, yeni nesil medya düzeni ve sosyal medya iletişimi kapsamında yazılarımı sizlere sunacağım. İlkyazımın başlığı: Linkedin IN – Facebok OUT. Bu başlığı atmamdaki neden bazı özelliklerin mecranın dinamiklerine uyan bir formatta olmadığından ve bilgi ve nitelik noksanlığının yitirilmesinden. 2003 yılında kurulan Linkedin, iş dünyasından insanların ne yaptıklarını görmenizi, onlarla güçlü bağlar kurabilmenizi, liderle ve ceo’lar la iletişime, etkileşime geçmek ve kendi sektör alanlarınızla ilgili paylaşımlarda

aralık 2018

bulunabilmenizi sağlayan bir iş platformu olarak ortaya çıkıyor.

108


Facebook’u zaten anlatmaya gerek yok. Komik ve ilginç bir videonuz varsa oraya aitsiniz demektir. Bir de kedili video çok önemli. Yazımın konusu dâhilinde asıl gelmem gereken nokta; Facebook’un son yapmış olduğu özelliklerinden biri iş başvurusu yapma özelliğini devreye soktu. Yani Facebook’tan marka ve firmalar artık iş başvuruları alabilecekler. Otomatik gönderi özelliğinde kullanıcılar form doldurup ve CV’lerini ekleyerek iş başvurusu yapabilecekler. Hatta bazı firmalar bu kapsamda bu tür gönderi içeriklerini paylaşmaya başladılar. Ancak bu özelliği kullanan bir kişi olarak pekte verimli olmadığını söylemek isterim. Çünkü facebook’tan insanların iş aramasına yönelik bir ciddiyet yok.

Online CV’niz gibi düşünebileceğiniz Linkedin sayfanızda eğitim bilgilerinizden iş tecrübelerinize, hobilerinizden başarılarınıza pek çok bilginiz bulunuyor ve bu bilgiler işverenlerin ilgisini çekebilir ve size ‘Linkedin’ sayfanız aracılığıyla ulaşabilir. Bu yüzden Linkedin sayfanızı güncel tutmak özellikle iş arayan biriyseniz sizin için oldukça önemli. Ayrıca, Linkedin sizin profilinize uygun olan iş ilanlarını listeleyerek size seçim yapma konusunda kolaylıkları da sağlıyor. İşe gireceğiniz zaman şirket hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak isteyebilirsiniz. Böyle bir durumda da şirketin Linkedin sayfasına girip hakkında merak ettiklerinizin bir kısmını öğrenebiliyorsunuz veya kimlerin bu şirkette çalıştığını görebiliyorsunuz. Linkedin’ı kullanmak sizin profesyonel markanızı geliştirmenizi sağlayacak ve işe alım aşamasında insan kaynakları tarafından arama motorunda arandığınızda üstte çıkan hesabınız sayesinde iyi bir izlenim kazandıracaktır.

Gelen CV’lerde bilgi yoksunluğu ve ciddiyetsizlik gırla! İsmini bile yazmadan gönderilen CV’ler, boş başvuru gönderen, ön yazı yazmayan ne için başvurduğunu bilmeyen kişiler…

Öncelikle oyuna gelmeyin! Ne oyunu derseniz kuracağınız cümleler, yazılar ve paylaşımlar linkedin’da kötü bir izlenim yaratıp kariyerinize etki edeceğinizi unutmayın. Diğer sosyal medya platformları için de bu durum geçerli olsa da Linkedin’da pek bir etkili. Aşağıda linkedin’da iş bulmak için altın değerinde tüyoları bulabilirsiniz.

aralık 2018

Facebook genellikle komik, ilginç ve propaganda video ve içeriklerin merkezi konumunda ilerlemesiyle iş ve iş bulma kurumluğuna soyunmasına bir anlam veremedim. İnsan Kaynakları’nın da bu duruma pek ciddiye alacağını da sanmıyorum. Çünkü Linkedin platformu bu kapsamda öne çıkan bir mecra. Gerçi son zamanlarda Linkedin’da eskiden insan kaynakları uzmanları iş teklifleri yapardı şimdi ise artık insanlar iş arıyorum diye yazarak duyuru yapıp elden ele yayma derdindeler. Gelinen nokta da farklı olsada iş bulma ve sektörü online olarak en iyi şekilde anlama ve anlatma sanatı Linkedin’da. İnsan Kaynakları üssü artık Linkedin’da toplanıyor. Neden? Jobvite’ın araştırmasına göre işe alım uzmanlarının %93’ü Linkedin’den faydalandıyormuş. İşe alımlarda stalk’lama ilk linkedin’da başlar, twitter’da ne yazdığına, instagram’da ne paylaştığına, facebook’ta neye güldüğünüze.

109


Linkedin’da İş bulmak İçİn altın değerinde tüyolar:

• Bulunabilirlik: Eğer ilgi alanınızdaysa tanımadığınız kişileri eklemekten çekinmeyin, özellikle işe alım profesyonelleri ile birinci dereceden bağlantılar kurun. En çok aramayı onlar yapıyor. • Kim olduğunuza karar verin: Aramalarda çıkmak için profil metinlerinde işinizle ilgili temel terimleri kullanın. Nasıl bilinmek istediğinizi profilinizde iyi doldurun. • İlham alın: Size benzer profilleri inceleyin, anahtar kelimeler için fikir alın.

aralık 2018

• Kendinizi anlatın: Kendinizi ve iş alanınızı en iyi şekilde anlatın. Ziya gibi değil ama.

110

• Güncel olun: Telefonunuz çalmıyorsa ya da mail / mesaj gelmiyorsa ya bir

yerde hata yapıyorsunuz ya da sektör kötü ya da siz yeterince iyi değilsiniz demektir. Profilinizi düzenleyin, güncel tutun ve içerikler yayınlayın. Ancak ne olur günaydın, hayırlı cumalar ya da karikatür gibi paylaşımlar linkedin’da yapmayın! İşle ilgili olmayan her şeyi facebook ve instagram’a bırakın. • Özel URL: Size özel URL almayı unutmayın: Özel alınmış, isminizi yansıtan bir Linkedin URL adresi, hem özgeçmişiniz hem de kartvizitinizde etkileyici olacaktır. Linkedin’de de profilinizin hemen fark edilmesine sebep olur. • Profil ziyareti: Fotoğraf, başlık ve referanslarda yapacağınız küçük iyileştirmelerle profilinize gelenlerin sayısını da artırabilirsiniz. Mesela: Fotoğraf eklemek görülme ihtimalinizi

14 kat artırıyor. Tatil ya da parti selfie’si koyacaksanız hiç koymayın daha iyi. Profilinizdeki fotoğraf ilk izlenim açısından çok önemli. • Referans ve tavsiye: Tanımadığınız insanlardan referans ya da tavsiye istemeyin. Özgeçmişinizde yer verdiğiniz deneyimleri ve yetkinliklerinizi ispatlamak için kullandığınız «recommendations” (tavsiyeler) bölümü önemlidir. Ama sizi tanımayan insanlardan bu bölüm için destek isterseniz hem elde edemezsiniz hem de onlar üzerinde kötü bir izlenim bırakabilirsiniz. Ayrıca lütfen ‘iş arıyorum yeter artık intihar edicem’ gibi uzun ve acıklı gönderiler linkedin’da yazmayın. Profesyonel dışı ve arabesk hareket etmeyin.


• Aktif olun: Linkedin’de paylaşım ve yorum yapmak görünürlüğünüzü artırır. Görüşlerinizi ve yorumlarını belirtmekten çekinmeyin, diyalog kurun ve iletişime geçin. Belki hayalinizdeki x şirketin y müdürüne asla ulaşamıyorsunuzdur iş için bir gönderi yorumunda y müdürü ile orta noktada buluşmak yeni bir işe girişmede etkili bir yol açabilir. Taktikleri iyi kullanın.

Ayrıca harıl harıl linkedin’de iş bulucam diye önünüze gelen İnsan Kaynakları çalışanını ya da müdürünü eklemektense yönetici pozisyonunda olanlar ile içinde bulunduğunuz veya bulunmak istediğiniz sektörde yer alan İK’cılarla bağlantı kurmaya çalışmanız daha doğru olacaktır. Bunlara ek olarak Facebook, Instagram gibi Linkedin’de kaç tane arkadaşınız/ takipçiniz olduğu ilk bakılan nokta değil. Linkedin’de tanıdık tanımadık herkesle bağlantı kurmaktansa, gerçekten sizinle alakalı olacak kişilerle bağlantıda olmanızda fayda var. Özetle, sosyal medya mecralarını en doğru şekilde lehinize kullanmak sizin elinizde. İmkânları doğru zamanlama ile doğru üslupla kullanmak ve daha akılcıl yer almak belki de hayatınızın fırsatlarına açılan kapıların anahtarını verir.

Serkan Eskalen Dijital İletişim Uzmanı www.serkaneskalen.com

aralık 2018

• Profiliniz eksiksiz olsun: İşe alım insanları bir aday üzerinde saatlerini harcamaz. Sadece Linkedin’de 433 milyon üye mevcut. Sizi saniyeler içinde değerlendirecekler. Ve elemeye tam doldurulmamış profillerden başlayacaklarından emin olun. Eğitim bilgilerinizi, iş deneyimlerinizi, sertifika bilgilerinizi, yazılarınızı ve başarılarınızı mutlaka ekleyin. Dolu dolu bir profil olsun. Ancak mantıklı olacak şeyler dahilinde.

111


Samsun’un Kültürel Hayatında Bir Kilometre Taşı: Haber: Yasir BABA

Samsun Sinema Topluluğu... Samsun’da bir grup sanatsever tarafından kurulan Samsun Sinema Topluluğu, düzenlediği film izleme etkinlikleriyle Samsun’un kültürel hayatına yeni bir soluk kazandırıyor.

Samsun Sinema Topluluğu, Samsun’da sinema salonlarında kendine pek yer bulamayan sanat filmlerini izlemek isteyen sinemaseverin bir araya gelmesiyle kurulmuş bir grup. Farklı yaş ve meslek gruplarından birçok Samsunluyu içinde barındıran grup, ücretsiz film gösterimleri düzenliyor. Hiyerarşik bir yapıya sahip olmayan grup, tamamen sanatseverlik ve gönüllülük üzerine kurulu. Çarşamba akşamları izlenecek filmler, topluluğun sosyal medya gruplarında, grup üyeleri tarafından ortaklaşa belirleniyor. Film izlendikten sonra, filmi öneren grup üyesi tarafından film hakkında kısa bir brifing veriliyor. Daha sonra tüm katılımcılar, filmin kendilerine hissettirdikleri/düşündürdükleri hakkında tartışıyorlar.

aralık 2018

Ortak noktaları sinema ve sanat olan bireylerden oluşan grubun etkinlikleri, tamamen karşılık sevgi, saygı ve hoşgörünün hakim olduğu bir ortamda gerçekleşiyor. Gün içinde farklı hayatlar yaşayan, farklı işlerle uğraşan, farklı yaş gruplarında bulunan insanlar kimliklerden arındırılmış bir ortamda sinema ve hayat hakkında konuşuyorlar.

112


Güven Soner, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi. Samsun Sinema Topluluğu’nun ilklerinden. Soner, Samsun’da mevcut sinemalarının tamamının AVM’lerin içinde yer aldığını ve bu sinemalarda tüketim toplumun bir gereği olarak gişe filmlerine yer verildiğini söylüyor. Sanat filmi izlemek için Ankara’ya gittiğini söyleyen Soner, kendi gibi sanat film izlemek isteyen birkaç arkadaşıyla birlikte Samsun’da sanat filmi izleyebilmenin yollarını aramaya koyulmuş. Soner, bu arayışlarını “Samsun’da da Sanat filmi izleyebilmek için ‘Başka Sinema’ yetkilileriyle görüştüm. Bir süre uğraştan sonra Lovelet AVM’nin içinde bulunan Cinejoy’la ‘Başka Sinema’ filmlerinin gösterimi konusunda anlaştık. Ve film gösterimlerine başladık. Samsun’da gösterime gelen filmlere gelen bir kitle oluştu. Daha sonra kendi aramızda filmleri sadece izleyip dağılmak yerine bir de izlediğimiz filmlerin üzerine konuşalım düşüncesi ağır bastı. Bunu birkaç kere yaptık. Fakat, Cinejoy’da vizyon filmlerinden yer bulmakta zorlanıyorduk. Ayrıca filmlerin üzerine konuşmak için uygun bir bulmak konusunda da sıkıntılar yaşamaya başladık” ifadelerini kullanıyor. Bu noktada grubun yardımına Pera Sanat yetişmiş. Ve kendilerine haftanın bir günü istedikleri filmin gösterimi yapıp üzerine tartışabilecekleri bir salon tesis etmiş. Uzun süre Pera Sanat’in bünyesinde film gösterimi yapan grubun, şehirdeki tanınırlığı da bu süreçte daha artmış. Gösterimi yapılacak filmlerin duyurularının yapılması ve yeni film önerileri sunulması için oluşturulan mesajlaşma grubu, sessiz sedasız bir şekilde büyüyerek yaklaşık 250 kişiye ulaşmış.

Film gösterimlerini Pera Sanat’ta yapıldığı süre boyunca sadık bir kemik kitleye ulaşan Samsun Sinema Topluluğu, ilerleyen zamanda kendisine yeni bir mekan aramak zorunda kalmış. Bu defa da durakları 56’lar semtinde bulunan Siyah Beyaz Cafe olmuş. Şu ana kadar her zor anlarında sanata destek veren birilerini bulabilen grup, şu anda da film gösterimlerini Siyah Beyaz Cafe’de bünyesinde ücretsiz olarak devam ediyor. Her çarşamba günü akşam 7.30’da bir araya gelen grup, filmleri izleyerek tartışmaya devam ediyor. Kısa zaman önce 1. yaş gününüm kutlayan Topluluk, bugüne kadar 50’nin üzerinde film gösterimi gerçekleştirmiş durumda. “ÇARŞAMBA SABAHLARINA BİR BAŞKA UYANIYORUM” Başlığa taşıdığımız bu sözün sahibi grubun kadim üyelerinden Sınıf Öğretmeni Özgür Taş’a ait. Taş, Samsun Sinema Topluluğu’nun aydınlanma derdi olan insanları buluşturduğunu söylüyor ve ekliyor; “Ben çarşamba günleri, yeni bir şeyler izleyeceğim, yeni bir şeyler öğreneceğim. Yeni insanlardan yeni şeyler dinleyeceğimin heyecanıyla uyanıyorum. Yaşadığımız aydınlanma kaygısı beni çok heyecanlandırıyor. Samsun Sinema Topluluğu’nda kendimiz için bir şeyler yapıyoruz. Bu Topluluk, geceyi bölen bir ses oluyor” Samsun Sinema Topluluğu’nun bir diğer öğretmen müdavimi Mustafa Hachasanoğlu, meslektaşını destekleyerek “Burası insan olma kaygısı güden insanların bir araya geldi bir ortam. Biz burada bir sinema kültürü yaratmaya çalışıyoruz. Çünkü filmler artık çok kolay ulaşılabilen şeyler. İstediğiniz filmi izlemeniz için evinizde internetin olması yetiyor. Biz sinema ve sanat konusunda kendine yeni bir şeyler katma hevesi olan insanlara ulaşmanın peşindeyiz” diyor.

SAMSUN’UN KÜLTÜREL CANLILIĞI... Sohbetimiz bir süre sonra Samsun’un kültürel canlılığına geliyor. Herkes, Samsun’un kültürel aktivite çeşitliliğinin zayıflığından dert yanıyor. Bu noktada söze, grubu belki de sinema alanında en tecrübeli ismi olan ve Haber Gazetesi’nde ve HaberHayat Dergisi’nde sinema ve sanat üzerine yazdığı yazılarla ve sivil toplumda gösterdiği çabayla bilinen İlker Mutlu giriyor. Mutlu, önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Samsun kentlilik olgusu tamamlayacak kültürel canlılıktan yoksun. 70’li yıllardan beri üniversitesi olması rağmen üniversitesinin şehre kültürel bir canlılık katamadığı bir şehir Samsun. Üniversitemiz şehirle bütünleşemiyor. Türkiye’nin farklı şehirlerinde üniversiteler kentlerinde film festivalleri dahi düzenlerken; biz Samsun’da malesef böyle bir katkıyı göremiyoruz. Üniversiteler, şehre kültürel canlılık katar. Biz Samsun’da maalesef bu katkıyı göremiyoruz. Samsun bir üniversite kenti olamıyor” Mutlu, film gösterimlerine dönem dönem üniversite öğrencilerinde geldiğini söyleyerek, Samsun’da var etmeye çalıştığımız bu kültürün üniversiteliler arasında da yayılması için çaba harcadıklarını belirtiyor.

aralık 2018

PEKİ, SAMSUN SİNEMA TOPLULUĞU NASIL OLUŞTU?

113


İlker Mutlu

SİNEMADA TÜRLER-3

WESTERN aralık 2018

Amerikan sineması, western türüne indirgenemezse de bu tür, Amerikan sinemasına özgüdür ve onun en önemli simgesidir. Daha neredeyse sinemanın Amerika’daki emekleme çağından başlayarak günümüze dek ayakta kalmış bir tür olarak, bütün dünya sinemasını etkilemiş olduğu öne sürülebilir. Bu sinema, Amerika‘da iç savaşın sona erdiği 1865 yılı ile 19. yüzyıl sonları arsında, ülkede kanunsuzluğun yaygın olduğu bölgeleri ele alır. A.B.D. tarihinin önemli bir kesitini teşkil eden kovboy serüvenleri,

114

hem tüm dünyada ziyadesiyle sevilmiş, hem de yapımcılara hayli kar sağlamıştır. 1950’li yıllara kadar bu filmlerin başrol oyuncuları kaliteliydi ve tipe gidiyordu, ancak sonrasında yıldız sistemi çökünce, tür eski rağbeti görmemeye başlamıştı. Otuzlu yıllardan itibaren elde edinilen müthiş ticari başarı, bu türün sağlıklı bir yapı üzerine kurulduğunu göstermektedir. 1930’ların western tarihindeki önemi, sesin türe çok şey katmasıdır.


Westernin ilk örneği daha 1903 yılında yapılan Büyük Tren Soygunu’dur (The Great Train Robbery, Edwin S. Porter). Ama türün gerçek başlatıcısı Thomas Harper Ince‘dir. 1926’da oyuncu olarak sinemaya giren JohnWayne, türün en büyük yıldızıdır ve neredeyse 1979’daki ölümüne dek, aralıksız oyunculuğa devam etmiştir. Onun oynadığı, 1939 tarihli Posta Arabası (Stagecoach, John Ford) western türünün ilk önemli klasiklerinden biri sayılmaktadır.

Stagecoach (1939) Benim jenerasyonumun western sevdalısı olmasında TRT’nin pazar sabahları geleneksel hale getirdiği Kovboy Filmleri Kuşağı’nın katkısı büyüktür. Böyle tematik şeyler vardı tek kanallı, siyah-beyaz TRT yıllarında. Haftada bir gün Türk Filmi, pazarları Western, ne bileyim, salıları klasikler gibi. Renkli dönemde de sürdü bu. Çarşambaları Erman Şener’in Çarşamba Sineması’nda filmden önce konuk sohbetleri eşliğinde yerli filmler verilirdi. Atilla Dorsay’ın Alin Taşçıyan’la birlikte sunduğu, yabancı sinema üzerine bir program da yine haftada bir, cumaları yayınlanırdı. Cumartesileri Vecdi Sayar’ın İki Film Birden’i olurdu. Tema olarak, konu olarak, içerik olarak eşleşen filmleri gösterirdi peş peşe. İşte Kovboy Filmleri Kuşağı da öyle bir kuşaktı ve henüz sinemayı tanımayan, küçük yaştaki bizler için muazzam bir eğlenceydi. Bu filmlerde gördüklerimiz, Kızılderililerle beyazların mücadeleleri, ıssız kasaba sokaklarında yapılan düellolar, sokak oyunlarımıza ilham verirdi. John Wayne filmi çok oynardı. Richard Widmark’lı, Randolph Scott’lu filmlerdi. Errol Flynn vardı sonra. Gary Cooper’ın oynadığı Kahraman Şerif (High Noon, Fred Zinnemann, 1952) vardı. Anlayacağınız genelde eski, klasik westernlerdi bunlar. Belki Leoneleri de ilk o yıllarda izlemişizdir, ama spagetti western seyrek çıkardı.

High Noon (1952) Yine de bunların çoğu Hollywood işi, beyaz westernlerdi. O çocuk oyunlarımızda Kızılderililer hep düşmandı çünkü. Öyle işlemişti beynimize. Unforgiven’ın (John Huston, 1960), Little Big Man’in (Arthur Penn, 1970) gösterilmesi çok sonralara rastlamış olmalı. O dönemde o günleri yerlilerin bakış açısıyla anlatan bir film verildiğini hatırlamıyorum. Tell Them Willie Boy is Here’ı (Abraham Polonsky, 1969) da televizyonda, ama renkli dönemde izlemiştik örneğin.

Tell Them Willie Boy is Here (1969) O günlerde izlediğimiz western filmleri ve televizyonda çıkan Bonanza, Smith ve Jones gibi kovboy dizileri, sonraki yıllardaki beğenilerimizi şekillendirmiştir. Güney’in Çirkin Kral dönemi filmlerinde western öğeleri sıkça kullanılır. Keza Tarantino da, en şehirli filmlerini bile western geleneğinden gelen unsurlarla cilalar. Son yıllarda westerne takılıp kalması da bundandır.

Smith ve Jones

aralık 2018

The Great Train Robbery (1903)

115


Bonanza

Gerçi Kevin Costner’ın hem başrolünü oynayıp, hem de yönettiği Dances With Wolves (1990) müjdelemişti bu işi, ama sinemanın kapılarını yeniden türe açması, eskinin efsane kovboyu Clint Eastwood’un 4 Oscarlı, dünyanın pek çok festivalinden adaylıklar, , ödüller alan, artık klasikleşmiş, geniş kadrolu filmi Unforgiven (1992) ile oldu. Filmin benim kuşağımın üniversite yıllarına denk gelen gösterimi, öldü sanılan türü bir anda diriltti ve ardından tür Tombstone (George P. Cosmatos, 1993), Maverick (Richard Donner, 1994), Geronimo: An American Legend (Walter Hill, 1993), Bad Girls (Jonathan Kaplan, 1994), Wyatt Earp (Lawrence Kasdan, 1994), Last of the Dog Man (Tab Murphy, 1995), Wild Bill (Walter Hill, 1995), Wild Wild West (Barry Sonnenfield, 1999) gibi örneklerle hayatını devam ettirdi.

‘80lerdeki video furyası esnasında etrafı bir sürü klasik spagetti western kaseti kaplamıştı. Django’yu (Sergio Corbucci, 1966), Sabata’yı (Sabata, Gianfranco Parolini, 1969 ve Return of Sabata, Gianfranco Parolini,1971), Sergio Leone’nin Dolar Üçlemesi’ni (A Fistful of Dollars, 1964, For A Few Dollars More, 1965 ve The Good, The Bad, and the Ugly, 1966), hatta yerli westernlerin çoğu örneğini (Küçük Kovboy (Guido Zurli, 1973), Ringo Kid (Zafer Davutoğlu, 1967), Red Kid (Aram Gülyüz, 1970 ve 1974 (Atını Seven Kovboy adıyla)), Zagor Kara Bela (Nişan Hançer, 1971) gibi) o günlerde gördük. Neticede, spagetti westernlere harikadır. Ama spagetti western tadındaki, bunlara göndermelerle dolup taşan filmlere daha da bayılırım. Bizde Yılmaz Güney yapardı böyle filmleri. Derken 70lerde furya halini alınca Bilal İnci’nin, Yılmaz Köksal’ın, Cüneyt Arkın’ın oynadığı westernler sardı etrafı. Özellikle Yılmaz Köksal’lı Çeko’nun (Çetin İnanç, 1970), oynadığı dönemde sinemalarda kapı baca bırakmadığı söylenir.

aralık 2018

Bizimkiler haricinde son zamanlarda seyredip de büyük keyif aldığım iki spagetti western yorumu var: Biri 1975 yapımı Hint klasiği, yaklaşık 3,5 saatlik süresiyle İyi, Kötü, Çirkin’le yarışan Sholay / Ateş (Ramesh Sippy, 1975); diğeri ise 2014 yapımı Arap filmi, konusu Hicaz demiryolu etrafında geçmesiyle Osmanlı’yı, dolayısıyla bizi de ilgilendiren Theeb / Kurt (Naji Abu Nowar, 2014). Bunlar mutlaka bulunup izlenmeli. Westerni sevin sevmeyin, bu iki ayrıksı yapımdan keyif alacağınızı garanti ederim.

116


117

aralÄąk 2018


aralÄąk 2018

serkan Suntay

118


aralık 2018

1992 Ankara doğumluyum. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Biyoloji bölümünden lisans eğitimimi tamamlayarak mezun oldum. Ankara’da tatil yıllarında başlamış olduğum fotoğrafçılığa üniversite yıllarımda da devam ettim. Yeniliğe ve araştırmaya açık biri olarak, kendimi geliştirip fotoğrafçılık konusunda ilerledim. Portre çekimlerinin yanı sıra doğa çekimlerine ilgim oldukça yüksek. Farklı ülkeler gezerek, saklı güzellikleri fotoğraflamak hayallerim arasında. Malta’da bulunduğum dönemde makinem ile gezebildiğim yerleri, görebildiğim manzaraları fotoğraflamak orada geçirdiğim zamanı daha değerli kıldı. Arşivimde ki fotoğrafların bazılarını sizinle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

119


120

aralÄąk 2018


121

aralÄąk 2018


122

aralÄąk 2018


123

aralÄąk 2018


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA

Kayıp Kız (Gone Girl) Sinan Çeçen

Sinema tarihi boyunca romanların beyaz perdeye uyarlanması sıkça karşılaşılan bir durum. Eski romanların uyarlanmasının yanı sıra, son zamanlarda “bestseller” kitaplar Hollywood sinemasının gözdesi durumunda. Çok satan kitapların özellikle genç kesim arasında büyük hayran kitleleri yarattığı düşünülünce, ticari olarak oldukça akıllıca bir hamle olarak duruyor bu durum. Fight Club, Se7en, The Game gibi filmler ve House of Cards dizisiyle önemli işlere imza atan Fincher, Gone Girl’den önce yine başka bir “bestseller” kitap olan “Ejderha Dövmeli Kız”ı beyaz perdeye uyarlamıştı.

Başrollerinde Ben Affleck ve Rosamund Pike’ı gördüğümüz film, vizyona girdiği tarihte en çok konuşulan filmler arasına girmişti. Nick ve Amy çiftinin evliliklerinin beşinci yıl dönümü hiç de beklendiği gibi geçmeyecektir. Amy’nin kaybolması üzerine başlayan polis soruşturması ilerledikçe tüm suçlama okları Amy’nin kocası Nick’i gösterir. Son zamanlarda evliliklerinde yaşadıkları sorunlar, polisin bütün şüphesinin Nick’in üzerinde toplanmasına neden olur. Medya olaya büyük bir ilgi gösterince, olayın yankıları tüm ülkede duyulmaya başlar. Filmin sonuna doğruysa, aslında olayların tahmin edilenden farklı olduğunu anlaşılır.

aralık 2018

Daha önce çektiği polisiyelerle adından başarılı bir şekilde bahsettiren David Fincher, bu filmde de yeteneklerini ortaya koyuyor. Sahne geçişlerinin ustalığı, sinematografideki başarı, yönetmenin filme büyük özen gösterdiğini ortaya koyuyor.

124

Bir kitabı, özellikle çok satan bir kitabı, sinemaya uyarlamak her zaman, her yönetmen için zordur. Filmi beyaz perdeye tam olarak aktarabilmek, olay örgüsünü başarılı bir şekilde kurabilmek ve hikaye ilerledikçe artan karakterleri, gidişatı bozmadan filme yedirebilmek ustalık isteyen bir iş. Neyse ki bu özelliklerin hepsi David Fincher’da mevcut. Yönetmenin ustalığının yanı sıra iki başrol oyuncusu Ben Affleck ve Rosamund Pike’ın oyunculuğu da seyirciyi büyülüyor. Özellikle filmin ikinci yarısında Pike, göz dolduran oyunculuğuyla adeta sahnelere renk katıyor. Ben Affleck ise David Fincher’ın bu filminde oynayabilmek için kendi çekeceği filmi ertelemesinin hakkını sonuna kadar veriyor. Hasılı, yönetmenliği de oyunculuğu da oldukça başarılı bir polisiye film, olarak film arşivindeki yerini alıyor.


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA BU AYIN FİLMLERİ AQUAMAN (28 Aralık 2018) Yönetmen: James Wan Oyuncular: Josan Momoa, Amber Heard, Willem Dafoe, Nicole Kidman Tür: Fantasik, Aksiyon, Macera Arthur Curry kendiyle ilgili büyük bir gerçeği keşfetmiştir. Kendisi okyanuslar altında inşa edilen Atlantis krallığının tahtının varisidir. Ancak Aquaman’in sinsi yarı-kardeşi Orm, Atlantis tahtını istemektedir. Arthur Curry, nam-ı diğer Aquaman, kendisine kalan mirasa sahip çıkmalı ve halkının başına geçmelidir. Yoksa kendi hayatının yanı sıra sevdiği kişiler de büyük bir tehlikeyle yüz yüze gelmek zorunda kalacaktır. Bu yolculukta Arthur kendiyle yüzleşmenin yanı sıra, bir kral olmaya layık olup olmadığını da keşfetmek zorundadır... Gerilimin ustası ünlü yönetmen James Wan’ın yönettiği filmin başrolünde Jason Momoa yer alıyor. Filmin kadrosunda; Aquaman’in yardım eden, Atlantis tahtının danışmanı Nuidis Vulko rolünde Oscar adayı usta oyuncu Willem Dafoe, Atlantis’in kraliçesi Mera rolünde güzel yıldız Amber Heard, Aquaman’in kötü kalpli yarı-kardeşi ve Atlantis’in kralı Orm rolünde, “Korku Seansı” evreninin Ed Warren’ı, Watchmen’in Nite Owl’u Patrick Wilson, Aquaman’in annesi kraliçe Atlanna rolünde Oscar ödüllü oyuncu Nicole Kidman, intikamcı Black Manta rolünde Yahya Abdul-Mateen II ve Atlantisli kabile Xebel’in lideri Nereus rolünde Dolph Lundgren de yer alıyor..

ÖLÜMCÜL MAKİNELER (7 Aralık 2018) Yönetmen: Christian Rivers Oyuncular: Hera Hilmar, Hugo Weaving, Robert Sheehan Tür: Bilimkurgu, Macera

aralık 2018

Medeniyeti yok eden büyük felaketin ardından yıllar geçmiştir. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. İnsanlar kendilerine yeni bir yaşam biçimi geliştirmiştir. Yeryüzünde hareket eden büyük şehirler, daha küçük olan kasabaları vahşice yağmalamaktadır. Tom Natsworthy, yürüyen büyük şehirlerden olan Londra’nın alt sınıfındandır. Tehlikeli kaçak Hester Shaw ile karşılaşan Tom Natsworthy artık hayatta kalmak için savaşmak zorundadır. Bu iki farklı insan hayatın değişmesine neden olan bir ittifak kurar.

125


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA BU AYIN FİLMLERİ ÖRÜMCEK ADAM: ÖRÜMCEK EVRENİNDE (14 Aralık 2018) Yönetmen: Bob Persichetti, Peter Ramsey devamı Oyuncular: Shameik Moore, Jake Johnson, Hailee Steinfeld Tür: Animasyon, Aksiyon Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde, dünyayı kurtarmaya çalışan Brooklyn’li genç Miles Morales’in hikayesini konu ediyor. Peter Parker ve diğer birçok “alternatif” Spider-Man ile birlik olan Miles, dünyayı kurtarmak için zorlu bir mücadeleye atılıyor. Orijinal seslendirme kadrosunda Shameik Moore, Jake Johnson, Hailee Steinfeld, Nicolas Cage, Liev Schreiber, Lily Tomlin, Mahershala Ali, Brian Tyree Henry ve John Mulaney gibi isimlerin yer aldığı animasyon türündeki filmin yönetmen koltuğunda Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman oturuyor.

BUMBLEBEE (22 Aralık 2018) Yönetmen: Travis Knight Oyuncular: Hailee Steinfeld, John Cena, Jorge Lendeborg Jr. Tür: Aksiyon, Macera, Aile, Bilimkurgu

aralık 2018

1980’li yıllarda tek başına kalan Bumblebee henüz çok gençtir. Nereye gideceğini bilemeyen ve kimsesi olmayan sarı autobot Bumblebee 1987 yılında sürekli kaçmakta ve saklanmaktadır. Bu süreçte güvenli liman olarak sakin bir Kaliforniya sahil kasabasına sığınmıştır. Charlie ise 18 yaşına basmak üzere olan bir genç kızdır. Bir gün Bumblebee’yi harap halde keşfeder. Çalışma ihtimali olan bir külüstür gördüğünü zanneden genç kadın onu tamir etmek için kolları sıvar. Bumblebee’yi atölyesine götüren ve üzerinde çalışmaya başlayan Charlie, amacına ulaştığında ise bu arabanın sıradan bir “tosbağa” olmadığını keşfeder. Bumblebee ile arkadaşlık kuran Charlie, en yakın arkadaşına dönüşen autobotu peşindeki decepticonlardan koruyabilmek için onunla birlikte bir maceraya atılacaktır

126


KÜLTÜR SANAT

SİNEMA Samsun’da İnsan Hakları Film Günleri… 7-8 ve 11 Aralık 2018 tarihlerinde Samsun, ‘İnsan Hakları Film Günleri’ne ev sahipliği yapacak. İnsan Hakları Film Günleri, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) bünyesinde faaliyet gösteren Samsun AB Bilgi Merkezi ve Toplum Gönüllüleri Vakfı İğne Deliği Gençlik Merkezi ortaklığıyla gerçekleştiriliyor. Film gösterimler Atakum’da İğne Deliği Gençlik Merkezi’nde olacak.

“Con Fuoco” müzik grubu ve Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçıları, dünya müziklerinden seçtikleri geniş repertuvarlarıyla, müzik şöleni sunmaya hazırlanıyor. Türkü, tango ve etnik müziklerin yanı sıra, ünlü operalardan sevilen arya ve düetlerin seslendirileceği “Bizden Size” konseri, 1 Aralık 2018 Cumartesi akşamı Aydın Gün Sahnesi’nde sanatseverleri bekliyor. Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçıları Feryal Türkoğlu (Soprano) ve Ferda Yetişer’in (Mezzo-Soprano) yorumlayacağı eserlere, Ankara Devlet Opera ve Balesi Piyanisti Malahat İsmayilova ile birlikte “Con Fuoco” piyonolu quintet grubu üyeleri, Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi A. Özge Erdem (Keman) ve Aslı Gültekin (Viyolonsel), Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestra Sanatçısı Çise Korkmaz (Keman) ve Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı Öğretim Görevlisi Yeliz Özkaya (Viyola) eşlik edecek.

KÜLTÜR SANAT

opera

İlk konserini Samsun’da gerçekleştirecek olan Con Fuoco müzik grubu ve ADOB solist sanatçılarının yer alacağı konser, dünya müziklerinden sevilen eserlerle sanatseverleri doyumsuz bir müzik yolculuğuna çıkartacak. İki bölümden oluşacak konserde; Anadolu’dan Kafkasya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya birçok kültüre ait müzikler, sanatçıların yorumuyla hayat bulacak. “Bizden Size” konseri 1 Aralık 2018 Cumartesi günü saat 20:00’de Aydın Gün Sahnesi’nde gerçekleştirilecek. Konserin biletleri Samsun Devlet Opera ve Balesi gişesi ve www.biletiva. com adresinde satışa sunulmuştur. SAMDOB gişesi hafta içi 10:0018:00 saatleri arası, temsil günleri saat 20:00’e kadar açık.

aralık 2018

DÜNYA MÜZİKLERİ SAMDOB’DA

127


CELAL KARACA İLE EDEBİYAT NÖBETİ

İstanbul’da yaşıyordu. Uzakta da olsa yüreğinin bir yanı Samsun’daydı galiba. Samsunlu sanatçı dostlardan adını sık sık duyuyordum. Demelerine çok çalışkan, araştırıcı, tuttuğunu kopartan, edebiyat aleminde herkesle çok iyi ilişkiler kurabilen, herkesi tanıyan, herkesin tanıdığı bir kişiydi. Ama bir türlü bir araya gelip de söyleşi olanağı bulamamıştım onunla. Merak etmiyordum desem yalan olurdu hani. Şans bu ya, ne zaman Samsun’a yolu düşse benim il dışına çıkasım olur bir araya gelemezdik.

Zekeriya Çavuşoğlu

Samsun Öğretmenevi’nde dostlarla buluştuk bir gün. Aralarında daha önceden tanımadığım kişiler de vardı. Selam, hoş beş derken saçına bıyığına hafifçe kırlar düşmüş, yuvarlak yüzlü, kalın çerçeveli gözlükleriyle, ufacık tefecik, orta yaşlarda esmerce birini: “Bu da Celal Karaca…” diye tanıttıklarında doğrusu biraz hayal kırıklığı yaşadığımı söylemeliyim. Öyle ya İstanbul’da yaşayan bu adamın eli Türkiye’nin her yanına uzanmıyor muydu? Bizim edebiyat derslerinde coşkulu bir biçimde hayranlıkla inceleyip öğrencilerimize aktardığımız yazar ve şairlerle, o koca koca söyleşileri yapan adam değil miydi? Bu işi yapacak adamı şöylesine iyice bir boylu boslu bir adam bellemiştim, karşıma ufacık tefecik bir adam çıkmıştı. Yahu bu kadar işi, bu ufacık tefecik adam nasıl başarıverirdi?

aralık 2018

Bir süre devam etti şaşkınlığım. Kararlıydı konuşurken. Hoşuma gitti.

128

Dünyanın en zor işi bir edebiyat dergisi çıkarmaktır, inanın. Başıma geldi de biliyorum yani. 1989/91 yılları arası “Samsun Sanat” diye bir dergi çıkarma serüvenimiz olmuştu. O gün bu gün “Hadi gel…” diyenlere sırtımı dönüp hep

duymazdan gelmişimdir onları. Ama Celal Karaca denen bu ufacık tefecik adam kararlı bir sesle ve de ikirciklenmeden, çok kolay bir işten söz ediyormuşçasına: “Bafra’ya dönmeyi ve orda bir edebiyat dergisi çıkarmayı düşünüyorum.” demesi mi? Aha bir deli daha, deyip ayağa fırladım. Kim ne derse desin delileri çok severim. Hatta biraz daha ileri gideyim bari. İddia ediyorum, bu koca dünya, ekseni etrafında kazasız belasız dönebiliyorsa işte bu çok özel deliler sayesindedir. Tuttum bu adamı. Evet Celal Karaca derler bu çok özel deli Bafra’ya yerleşti ve o dergiyi ‘’Edebiyat Nöbeti” çıkarttı. İki koca yıl da tıkır tıkır yürüdü dergi. Şimdi Bafra’da çıkan Türkiye çapında tanınmış, değerli bir dergimiz var. Bu aralar Celal Karaca’ya bakıyorum da “Yahu bu dostuma haksızlık etmişim o zamanlar. Baksanıza boyu posu da o kadar kısa değilmiş…” diyorum kendi kendime. Çoktandır onunla bir söyleşi yapmalıyım diye düşünüyordum. Onu, Samsun’da bir kafede sıkıştırıp söyleşiyi tamamladım.


CK/ Evet, vardı. İstanbul’da ve de ülkemizin değişik köşelerinde çıkan dergilere yayınlanmak üzere yazılarımı gönderirken bu düşünce hep aklımdaydı… Ama bunu İstanbul’da başarabilmem çok zordu tabi. Zaten İstanbul’dan ayrılıp Bafra’ya yerleşme gibi bir düşüncem de vardı. Bafra’ya taşınmadan bu konuda oradaki arkadaşlarla da bu konuyu devamlı gündeme tuttuk. Bafra’ya geldiğimde bir edebiyat dergisi çıkartıp çıkartamayacağımız hakkında telefonlarla ve mesajlarla sürekli düşünce alış verişinde bulunduk. İstanbul’da bir bakkal dükkânım vardı. Özel nedenlerden dolayı burayı kapatıp daha huzurlu ve sakin bir ortama taşınmam gerekiyordu. Bafra benim doğduğum ve özlemini içimde hep büyüttüğüm topraklar. Bir gün oraya dönmek arzusuyla geçmişti onca yıllarım. Şimdi zamanı gelmişti galiba. Karar verdim, dükkânımı devrettim ve Bafra’da aldım soluğu. Artık kafamı birazcık olsun durultup arındırma zamanıydı. İstanbul’un karmaşa dolu, gürültülü yaşamından kopup basit bir yaşam sürdürme amacıyla yola çıkmıştım. Öyle de oldu. Daha yeni evime yerleşmeden dergiyi çıkartabilmek için arkadaşlarla buluşup daha o ilk günlerde düşünceyi eyleme dökmek için çalışmalara başlamıştık. Z.Ç/ Bu konuyu Bafra’daki sanatçı dostlarından hangisiyle ilk kez konuştun? C.K/ İlk olarak Semrin Şahin’e açtım konuyu. Aslında yüz yüze bir tanışıklığımız yoktu onunla. Ben bir dergi canavarı sayılırım. Geçmişlerden günümüze uzanan dergiler serüveninin en yakın tanıklarından biriyim. Yaklaşık altı yüz küsür derginin öncelikle ilk sayıları olmak üzere çoğu arşivimde vardır. Yani Türkiye’de çıkan bütün dergilerle yakın bir tanışıklığım var. Günümüzde çıkan dergilerin birçoğunda da Semrin Şahin’in öykülerini zevkle okuyan ve beğenenlerdendim. Yani belki yüz yüze değil ama dergiler aracılığıyla sıkı bir dostluğumuz vardı. Öykü diline anlatımına ve öykülerini kurgulayış biçimine hayrandım. Öykü kitabı elime geçtiğinde özgeçmişinde Bafra’da öğretmen olarak bulunduğunu öğrenince çok sevindim tabi. İşte birlikte dergi çıkartabilecek bir arkadaş sana, düşündüm sevinçle. İnternet ve telefon aracılığıyla ulaştım ona. Bafra’da bir dergi çıkarma düşüncemi açtım ona. Önceleri pek aklına yatmadı bu düşüncem galiba. Gerçekten de alabildiğine meşgul bir insandı. Okul bir yandan, ev, eş, çocuklar bir yandan, okuma, araştırma, dergilere öyküler yetiştirme, programlara katılma… vb. Hani:”Başımı kaşıyacak zamanım yok…”derler ya tam da o cinsten. Neden yalnızca bu değildi tabi. Derginin niteliği, hitap edeceği kesim, ürünlerin kalitesi gibi soru işaretleri de onu bu düşünceden uzak tutuyordu. Edebiyat alanında çevrem oldukça genişti. Ülkemizin çok önemli yazarlarından ve şairlerinden rahatlıkla ürün alabilecek samimiyetlerim vardı. Semrin Hanım’ı, derginin ulusal düzeyde, çok kaliteli bir nitelikte çıkartılacağı konusunda ikna ettim. Böylelikle ilk adımımızı atmış olduk. Z.Ç/ Peki sonrası nasıl geldi? C.K/ Bafra’ya yerleşmem bu konuyla daha yakından ilgilenmemi sağladı. İlk işimiz dergiyi birlikte çıkartabileceğimiz yol arkadaşlarımızı saptamak oldu. Dergiyi

BASED(Bafra Kültür ve Sanat Etkinlikleri Derneği bünyesinde çıkartmayı kararlaştırdık. Dernek adına Murat Mollaoğlu üstlendi derginin sahipliğini. Ben de sorumlu yazı işleri müdürü ve yayın kurulu üyesi olarak görev aldım. Editörümüz Semrin Şahin, görsel tasarım Süleyman Felamur, kapak Onur Kırkaç olarak belirlendi. Yazı Kurulu üyelerimiz de: Semrin Şahin, Esra Deniz Karagöl, Fatma Hatun Esen, Erdoğan Kurt, M.Uğur Şahinol, Kamil Dikmen ve Celal Karaca olarak saptandı. Yorucu bir çalışma döneminden sonra ilk sayımızı çıkarttık.

dergiyi ona götürdüğümde çok sevinmişti. Sözün özü o dönemin koşullarında hatırı sayılır bir dergi olarak göze çarpıyordu bu dergi.

Z.Ç/ Peki ilk sayı umduklarınızı karşılayabildi mi?

Z.Ç/ Başarmak ne söz, hem de fazlasıyla dostum. Birinci yıl dönümü sizi nerelere götürüyor, en azından gelen ürünler konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz, gelecekle ilgili neler düşünüyorsunuz?

C.K/ İlkler hep sıkıntılı olur bilirsin. Bizim de ilkimiz biraz sıkıntılı oldu tabi. Biçim, kapak düzeni, iç sayfalar vb. dilediğimiz gibi oldu. İçerik açısından biraz sıkıntılar yaşadık. Övgüleri bir tarafa koyarsak, şikayetlerin çoğu ulusal yazarlarımızın kitaplarından alıntıladığımız şiir ve yazılar konusunda oldu. Aslında biz de bu konuda şikayetçiydik; ama elimizden de bir şey gelmiyordu. Kendilerine ulaşıp şiir ya da düzyazıları istediğimiz çoğu sanatçı dostumuz çok yoğun olduklarını belirterek şimdilik kaydıyla kitaplarını adres gösterdiler bize. Derginin son hazırlıkları bitmişti ve de yapılacak bir şey yoktu. Bizde verilen adresten yani kitaplardan birkaç alıntı yaptık. Doğal olarak kimsenin gözünden kaçmadı bu. Daha sonraki sayılarda bu yanlışa bir daha düşmemeye çalıştık. Eleştirilerin bu konu dışına kaymasına bakılırsa da başarılı olduk sanırım. Z.Ç/ Az da olsa yazım yanlışları da eleştiri almıştır sanırım. C.K/ İlk sayıda evet, ama sonraki sayılarda bunu en aza indirdik sanırım. Z.Ç/ Öyle ya da böyle ilk göze çarpan nedense bu noktalama ve yazım oluyor. Her şeyi en mükemmel hale getirseniz de kimse ona kulak asmayıp ufacık tefecik yanlışları dillerine doluyor. Birinci sayıdan sonraki bu düzelmelere ben de tanık oldum. Bugün EDEBİYAT NÖBETİ, yerel değil ulusal bir yayın olarak gurur duyulacak bir konumda. Tabi ben de bu derginin bir yazarı olarak gurur kısmında alabildiğine bir tat alma konumundayım. Daha önce bir edebiyat dergisi çıkarmanın ne çetin bir iş olduğunu ta, 1990 yılında yaşamış biri olarak sizleri kutlamaktan başka elimden bir şey gelmiyor. C.K/ Teşekkür ederim. İnsan yaptığı işin meyvelerini görünce gerçekten mutlu oluyor. Hele bir de değerini bilen sizin gibi sanatçı dostlar da varsa tadına doyum olmuyor. Z.Ç/ Evladınızla ne kadar övünseniz azdır Celal Bey. Sizi ve derginin çıkışında emeği dokunan tüm dostları da kutluyorum. Ha, aklıma gelmişken Bafra’da daha önce çıkmış dergiler var mıydı? C.K/ Epeyce aradık, taradık yalnızca bir dergiye rastladık Zekeriya Bey. Halk Evleri Bafra Şubesi yayın organı olarak çıkan bir dergiydi. 29 Ekim 1935yılında ilk sayısı çıktı bu derginin. ‘’Altın Yaprak’’ adını taşıyordu. Yirmi altı sayıdan sonra yayın yaşamına son verdi. İlginç, ilginç olduğu kadar da iyi bir dergiydi ‘’Altın Yaprak’’. O dönemin çok önemli kalemleri bu dergiye şiir ve düzyazılarını gönderiyordu. Örneğin Abdulkadir Demirkan adlı bir şairi birazcık irdeleyecek oldum ardından Vedat Türkali gibi koca bir değer çıkmasın mı? Meğer ilk şiirlerini bu adla Altın Yaprak’ta yayınlıyormuş. Birkaç yıl önce bu

Z.Ç/ Peki başka bir yayına rastlamadınız mı? C.K/ Hayır. Temmuz 2016 yılında EDEBİYAT NÖBETİ’ni yayınladık. Demek oluyor ki dergi girmeyen bir ilçede kocaman bir kültür ve edebiyat dergisi yayınlama göz karalığını gösterdik. Zordu, sıkıntılıydı, yorucuydu; ama başardık sanırım.

C.K/ Kendi doğum günümde böylesine mutlu olmamıştım inan. Sen de dedin ya bir çocuğun doğumu gibi bir şey bu. Doğuyor, gaga, gugu derken bakıyorsun bir yıl geçmiş. Seneler arttıkça daha da içselleşiyorsun onunla. Yaşam nedenlerinden biri olup çıkıyor işte. Bu gidiş bizi nereye götürüyor, dedin. Ne bileyim gittiği yere kadar diyeyim bari. Ama kolay kolay da vazgeçeceğimi sanma. Bunun ucu açık. Tüm Türkiye’nin kitapçılarının raflarında yerini alsa kötü mü olur yani? Olmaz tabi. Yaşaması için abone sayısını artırmak gerekli. Şöyle ya da böyle okumayı zevk edinenlere kaliteli bir dergi olarak sunmanın daha iyi yollarını bulmalı ve maddi sıkıntıları aşma yollarını aşmalıyız. Sen de bilirsin. Dünyanın en kaliteli dergisini de çıkarsan satılmadıktan sonra ne değeri var. Neyse gelelim dergimize gelen ürünler konusuna. Artık erginliğimizi kanıtladık galiba. Türkiye’nin her yanından sayısız yapıt geliyor önümüze. Seçerken sıkıntı çekiyoruz anlayacağın. Artık her yazının ve şiirin damıtılmış olanını alıyoruz dergimize. Sıkı bir elemeden geçiriyoruz her birini yani. Bu da ulusal düzeyde değerimizi daha bir yukarılara doğru taşıyor. Şu anda dergimizin bir sayısı matbaadayken, gelecek iki sayısı da hazır olarak masanın üzerinde duruyor. ZÇ/ Ne güzel. Bir şeyi de unutmadan sorayım. Dergi yayın yaşamına başladığı bazı kişilerle devam etmiyor galiba. Sonraki sayılarda adlarda bazı değişiklikler gördüm. C.K/ Haklısın. Değişiklik yalnızca derginin yayın sahibi bölümünde oldu. Nedenleri pek önemli değil. Yayın sahibi hanesine de zorunlu olarak Celal Karaca adını yazmış olduk. Diğer dostlarla güzel ve anlayışlı bir ortamda çalışıp dergimizi daha da ileri taşımak için gönülden bir savaşım veriyoruz. Z.Ç/ Bu güzel ve anlamlı çabanızda sizlere başarılar diliyorum. Ekleyeceğin bir şeyler varsa ekleyebilirsin. C.K/ Teşekkür ederim. Tek dileğim dergi okuyucularına ulaşsın ve yoluna devam etsin. Ben ve arkadaşlarım adına sana saygı ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

aralık 2018

ZÇ/ İstanbul’dan Bafra’ya dönmeye karar verdiğinde böyle bir dergi çıkarma düşüncen var mıydı?

129


aralık 2018

Sare Kontaş

130


aralık 2018

İkra Kontaş

131


132

aralÄąk 2018


133

aralÄąk 2018


134

aralÄąk 2018


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.