HaberHayat Dergisi Haziran 2018

Page 1

Bakmaya doyulmayan kareler BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN! ERKEN YAŞTA YAPILAN SÜNNET AVANTAJLI

tEST: KİŞİLİK TESTİ

İSHAK TAŞÇI VEDAT CEYHAN FARUK TATAR SELÇUK YÖNTEM BUKET KAHRAMAN KAZIM AKŞAR ADNAN MEHMET ALİ ASLAN PINAR DİLŞEKER GİZEM COŞKUN YASMİN YÜCE EMRE SERTKAYA

HAZİRAN 2018 - 10 TL

19 MAYIS COŞKUSU Kuş Cenneti gözlemcilerini bekliyor

DİLİNİ DEĞİŞTİR DÜNYAN DEĞİŞSİN! PARKıNSON HASTALIĞINI TANIYOR MUYUZ?

sema şİmşek


2|


3|




6|


7|


8|


9|


10 |




yavuztunagrup


14 |


15 |


16 |

64

132


114

120 22

ÖZEL RÖPORTAJLAR

KÖŞE YAZILARI

HER SAYIDA

22 32 42 50 64 108 114 122 132 148 162 168

27 36 46 58 72 90 94 102 128 142 150 160 172 176

19 EDİTÖRÜN NOTU 96 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER 156 TEST

İLKAY MAVİLİ YILMAZ PROF. DR. METİN EKER AYŞENUR AKÇA UMUT KISA DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI İLKER MUTLU EMİNE KARAÇUHA YILMAZ UZM. DR. GÜLAY OĞUZ UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR KAAN ALİ KOLCUOĞLU ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN

178 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR 182 FOTOĞRAF KÖŞESİ: ORHAN NAMLI

194 204 206 208

HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT 17 |

SELÇUK YÖNTEM FARUK TATAR VEDAT CEYHAN BUKET KAHRAMAN KAZIM AKŞAR ADNAN MEHMET ALİ ASLAN PINAR DİLŞEKER SEMA ŞİMŞEK GİZEM COŞKUN YASMİN YÜCE EMRE SERTKAYA İSHAK TAŞÇI


122

42

162 SAĞLIK 30 60 146 158

ANNE VE BABA OLMAYA HAZIRLANIN PARKINSON HASTALIĞINI TANIYOR MUSUNUZ? DİYABET TEDAVİSİNDE METABOLİK CERRAHİ ERKEN YAŞTA YAPILAN SÜNNET AVANTAJLI

66 68 74 82 106 112 120 138 144 154 174

ÜÇ KUŞAĞI BULUŞTURAN GEZİ ATATÜRK’ÜN ŞEHRİNDE 19 MAYIS COŞKUSU SAĞLIKÇILARDAN İLGİNÇ TİYATRO LEZZET DURAKLARI: SEYFİ CHEF SAMSUN ENGELLERİ AŞIYOR KUŞ CENNETİ GÖZLEMCİLERİ BEKLİYOR NEFES KESEN YOLCULUK BABALAR GÜNÜ ÖZEL MESAJLARI DÜNYANIN GÖZÜ BU VADİDE ÇELTİK TOHUMLARI SUYLA BULUŞTU SOKAK RÖPORTAJLARI



YIL: 6, SAYI: 63 - Hazira 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN GENEL YAYIN YÖNETMENİ / KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ZEYNEP IRMAK ÖCAL RÖPORTAJ / HABER MEHTAP YILDIZ REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ, ÖMER SERDAR ÖZKAN SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÇAĞLAYAN BAYRAKTAR ÜMİT CEYLAN GÖKHAN UÇAROĞLU ŞULE BOZKURT

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR

DİJİTAL KANALLAR YÖNETİCİSİ SERKAN ESKALEN KATKIDA BULUNANLAR SOSYAL MEDYA UZMANLARI BARIŞ BUDANOĞLU, TAYFUR KARA, BERK ASKAR ESRA VURAL , TUĞÇE SEMİZ REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

20 |

www.haberhayat.com.tr


Canetti, Kitle ve İktidar kitabında derki; “Dansçılar sayıca yoksun oldukları şeyi yoğunluklarıyla ifade ederler; ayaklarını yere daha hızlı vururlarsa, sanki orada daha çok insan varmış gibi hissedilir... Heyecanları doruğa vardığında bu insanlar kendilerini gerçekten tek bir büyük ve güçlü varlık gibi hissederler...”

Arife akşamı erkenden yatılır bir türlü sabah olmazdı... Yatağımızın başucunda alınan kıyafetlerle uyumak ve en tatlı düşlerle uyanmak sabaha... Saçlar özenle taranır limon kolonyaları dökülürdü. El öpmeye büyüklerden başlanır mendil içinde harçlıklar alınırdı. En cömertleri torun sahibi olanlardı.

Bir yaşam alanı olan dünyamız milyonlarca yıldır bize ev sahipliği yapıyor. Saten gibi denizler, yemyeşil ormanlar, uçsuz bucaksız ovalar, zirveleri göğü kucaklayan dağlar, verimli araziler ve içinde milyarlarca insan. Ne büyük bir güç ve ne büyük bir ihtişam…

Kapı komşu ve akraba ziyaretlerine gidilir misafirler ağırlanır çeşit çeşit tatlılar yapılır ama biz yinede şekeri severdik. Bir neslin çocukları fazla şeker yemekten diş çürümeleri yaşamıştır. Birde mide fesadı...

Eski zaman hali gibi... Ramazan Bayramı yani Şeker Bayramı ile Babalar Günü’nün aynı zamanlara denk düşmesi. Ne güzel bir özlemdir o. Bayram harçlıklarını alır almaz soluğu pastanelerde almak. Ve renkli şekerlerle mutlu etmek kendimizi...

Ramazan Bayramınız şeker tadında geçmesi dilekleriyle... Baba, dedi çocuk “Kendimi ifade edemiyorum” Babası dedi ki; “Ne güzel bunu ifade edebilmen” Belirli bir yaşa kadar çocuklar babalarının çok şey bildiğini düşünür belirli yaştan sonra ise bir şey bilmediklerini. Oysa Babalar örnek model olmuştur çocuklarına. Bütün çocuklar neredeyse babası gibi olmak ister. Babalar çoğu zaman gösteremez birebir çocuklarını çok sevdiğini ve az mesafeli durur. Durur durmasına da onların sevgisi bir başkadır. İçerden ağlar babalar çocukları üzüldüğünde veya hastalandığında. Diyor ya Orhan Veli; “Serde erkelik var ağlayamam” Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü Babalar Günü. Bayram sevincini yaşarken babalarımıza bir başka sarılın lütfen. Aslında olmayan o çizgileri siz aşın. İlk adımı siz atın. Çünkü onun bir anne kadar sevilmeye ve sarılmaya sonsuz ihtiyacı var. Tüm babaların ve baba adaylarının Babalar Günü’nü kutlarım...

Saygı ve Sevgilerimle...

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr

21 |

Birlikte yaşama ve güzellikleri çoğaltma amacını, sınırları çizmek ve öldürmek için kullanmasaydık Dünya nasıl bir yer olabilirdi acaba hiç düşündünüz mü? İnsan hırsı yaşam alanlarını bu denli hızlıca tüketirken hala bir avuç bilim insanı sağlık için köklü çözümler arayışında. Doğaya veya köye dönüşlerin arttığı günümüzde insan sağlığına zarar vermeyen ahşap kullanımları artmakta… İnsan, geleceğin teminatı olan çocuklarımız için daha iyi ve daha güzel bir dünya yaratmak için çabalarken görmek lazım dönüşen zamanın sadece yerküreye değil gök küreye de ne denli zarar verdiğini. Bilinç artıyor artmasına ama zulümde aynı değerde durmak bilmiyor. Sevginin hoşgörünün vicdanın sizleri kucaklaması dileğiyle ne diyordu Canetti; “insanlar kendilerini gerçekten tek bir büyük ve güçlü varlık gibi hissederler...” eğer isterlerse ve biliyorum başarabiliriz.


u c n u y o a Ust

Usta oyuncu Selçuk Yöntem, yedi yıl aradan sonra ‘Benim Adım Feuerbach’ ile yeniden tiyatro sahnesine çıktı. 22 yıl önce de aynı oyunla tiyatroseverlerle buluşan Yöntem, Benim Adım Feuerbach’ı yeniden yorumlayarak seyirci ile buluşturmanın keyfini yaşadıklarını söyledi. Oyunculuğun yanı sıra şu sıralar “Büyük Risk” programıyla da gündemde olan ekranların

karizmatik yüzü Yöntem sizlerle…

22 |

Mehtap YILDIZ


HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Nasıl buldunuz Samsun’u? SELÇUK YÖNTEM: Samsun’a 80’li yılların sonu, 90’lı yılların başında Peynirli Yumurta adlı oyunla gelmiştim. Yıllar sonra Benim Adım Feuerbach oyunu ile tekrar Samsun’a geldim. Biletlerimizin çok önceden bitmesi, Samsun’un tiyatroya, operaya, baleye yani sanata ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Bu da tabii ki bizleri mutlu ediyor. HABERHAYAT: Benim Adım Feuerbach’ı 22 yıl aradan sonra yeniden tiyatroseverlerle buluşturuyorsunuz. Oyun aynı zamanda 6 yıl aradan sonra sahnelediğiniz ilk oyun. Neler söylemek istersiniz? SELÇUK YÖNTEM: 22 yıl çok uzun bir zaman dilimi. O yüzden Feuerbach’ı yeniden çalıştık, yeniden var ettik, yeniden yorumladık. Yorumlar hep nüansla değerlendirildi. Feuerbach, bir aktörün dramını anlatıyor. Kendisi ile hayatla baş başa kaldığı zaman, kendi yaşanmışlıklarının dezavantajlarını ortaya koyduğunda, tüm bunları çözümlemek için varoluş savaşı veren bir karakter Feuerbach. Oyun Feuerbach’ın var olması için çaba gösterdiği bir süreç içerisinde geçiyor. HABERHAYAT: Feuerbach’ı 22 yıl sonra yeniden sahneleme kararını nasıl aldınız? Bu süreç nasıl gelişti? SELÇUK YÖNTEM: 22 yıl önce oyunu çok az oynamıştık. Feuerbach, seyirci karşında yeterince olmadığı için tekrar değerlendirdik. Çok da iyi oldu. Şimdi, o zamanki seyircinin kat ve katı seyirci ile buluşuyor. O zaman 200 kişilik çok küçük bir salonda oynuyorduk. Şimdi 500,600,900 kişilik salonlarda birkaç kez oynadığımızda, 22 yıl önceki seyirci sayısına ulaşıyoruz. Bu yüzden Feuerbach ile tekrar seyirci ile buluşmak çok keyifli oldu.

HABERHAYAT: 70’li yıllarda tiyatroya başladınız, 80’li yıllarda dizilerde de yer aldınız. Tiyatrodan ekrana geçme süreci nasıl gelişti? SELÇUK YÖNTEM: Tiyatro her zaman var, tiyatronun ardından ekranda ve sinemada da yer almaya başladım. Medya geliştiğinde ve Türkiye çok iyi bir yapılanmaya girdiğinde talep başladı. Talep olunca, ekranda ve beyaz perde de yer almaya başladım. Geniş bir mecraya yayılan diziler serüveni bizim de bu serüvene katılmamıza sebep oldu. Oyunculuğumuzu her anlamda kullanmayı seviyoruz. HABERHAYAT: Şehnaz Tango, Sıcak Saatler ve Süper Baba gibi unutulmaz filmlerde yer aldınız. Birbirinden önemli projelerde yer almaya devam ediyorsunuz. O yıllarla şimdiki dönem arasında ne gibi farklar var? SELÇUK YÖNTEM: Oyunculuğa ilk başladığım dönemlerde dizilerin süresi 45 dakikaydı, şimdi 2,5 saat oldu. Aradaki en büyük fark bu. O kadar süre içinde 5 günde senaryo hazırlamak kolay değil. Senaryoda değişik varyasyonlar bulmak zorundasınız. Önceden dizi süreleri az olduğu için işler daha kreatif oluyordu.

Oyunculuğa ilk başladığım dönemlerde dizilerin süresi 45 dakikaydı, şimdi 2,5 saat oldu. Aradaki en büyük fark bu. O kadar süre içinde 5 günde senaryo hazırlamak kolay değil.


Sahnede çok değişik şeyler olabiliyor. O anı yaşarken çok komik geliyor ama anlatınca bazen komik olmuyor. HABERHAYAT: Yıllarını oyunculuğa veren Selçuk Yöntem’in hayatının dönüm noktası olan bir rol var mı? SELÇUK YÖNTEM: Her rol bizim için önemlidir. Her oyun bir diğer oyunun her dizi diğer dizinin zeminini hazırlar. Tabii ki tiyatroda da dizilerde de bu sirkülasyon arka arkaya geldi. Kurtlar Vadisi, Üzgünüm Leyla, Süper Baba ile başlayan süreçte hepsi birbirini takip etti. İyi bir şey varsa, daha sonra daha iyi bir şey geliyor. HABERHAYAT: Sahnede başınıza gelen en iyi ya da en kötü şey neydi? SELÇUK YÖNTEM: Sahnede çok değişik şeyler olabiliyor. O anı yaşarken çok komik geliyor ama anlatınca bazen komik olmuyor. Yıllar önce Oda Tiyatrosu’nda oynarken, önümdeki spot patladı ve dumanlar çıkmaya başladı. Seyircilerden biri “Yanıyoruz beyefendi” dedi. “Neresi hanımefendi” dedim. Yangın sonucu oluşan dumanları görevliler söndürdü. Bu süre zarfında hiçbir seyirci gitmedi. Duman yok olduktan sonra kaldığımız yerden oyuna devam ettik.

Her rol bizim için önemlidir. Her oyun bir diğer oyunun her dizi diğer dizinin zeminini hazırlar. HABERHAYAT: Oyunculuğun yanı sıra ilgi ile izlenen yarışma programlarını da sundunuz. Şimdilerde Milyonluk Resim ile ekrandasınız. Nasıl gidiyor yarışma? SELÇUK YÖNTEM: Çok iyi gidiyor. Yarışmalar da oyunculuğumuzun bir parçası. Her an yeni insanların, seyircinin önünde konsantrasyon yaratmak bayağı zor bir iş. HABERHAYAT: Muhteşem sesinizle şiirleri ölümsüzleştiriyorsunuz. Şiirlere sesinizle hayat vermek size neler hissettiriyor? SELÇUK YÖNTEM: Şiir duygu meselesi. İnsanlar kendi kendilerine şiir okuyup yaşamla baş başa kalıyorlar. Bir orkestra ya da bir beste ile seçilmiş şiirlerle bir konsept hazırlamanın zevki başka. İnsanların onayı ve ilgi göstermesi ise bambaşka. Onun için bu alışverişi seviyorum.

HABERHAYAT: Kuşkusuz herkes Selçuk Yöntem ile aynı sahneyi paylaşmak ister. Peki, sizin çalışmak istediğiniz özel bir isim var mı? SELÇUK YÖNTEM: İsim verirsem ismini söylemediklerim alınabilir. Biraz hayatın akışına bırakıyorum. Birlikte olmamız gereken kişiler varsa onlarla birlikte oluruz zaten. Birlikte olmak gerekmiyorsa da ona göre bir yönlendirme yaparız. Ama bir plan ve program yaparak, şu ve bu kişi ile çalışayım demek doğru olmaz. HABERHAYAT: Hollywood yapımı The Ottoman Lieytenant (Osmanlı Subayı) filminde de rol aldınız. Sizin için nasıl bir deneyimdi? SELÇUK YÖNTEM: Oradaki insanlarla tanışmak çok güzel oldu tabii ki. Yapımcılardan biri Alinur Velidedeoğluydu. Kendisi çok önemli işler yapan bir adam. Böyle bir deneyim kazanmam çok iyi oldu.

24 |

HABERHAYAT: Peki, dünya ve Türk sinemasını değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz? SELÇUK YÖNTEM: Hollywood her türlü olanağa sahip, bütün dünyaya hükmeden bir sektör. Biz de sektörleşme yolunda ilerliyoruz. Tabii bunun için daha çok yatırım yapılması daha çok destek verilmesi ve yatırımların daha evrensel bir sunumda kullanılması gerekiyor. Zamanla bunun olacağına inanıyorum. HABERHAYAT: İnternet dizileri hakkında neler düşünüyorsunuz? SELÇUK YÖNTEM: İnternet dizileri, uzun çalışma saatlerinden dolayı daha kreatif bir iş çıkarmak için yapıldı. Çok da büyük bir ilgi var. Bence giderek de büyüyecek.

HABERHAYAT: Peki, şiir yazıyor musunuz? SELÇUK YÖNTEM: Hayır, yazmıyorum. HABERHAYAT: İlerleyen günlerde sizi hangi projelerde göreceğiz? SELÇUK YÖNTEM: Şu an yarışma programım ve tiyatro devam ediyor. İlerleyen günlerde ne olacağını yaşam gösterecek. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? SELÇUK YÖNTEM: HaberHayat sayfalarından herkese sevgilerimi iletiyor, selamlarımı yolluyorum. Sanattan ayrılmayın, sanatın her koluyla ilgilenin.


25 |


İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Dilin i Değ Dün iştir, yan Deği şsin!

Sesinin Tonudur; Kelimeye Yüklediğin Anlamı Yöneten!

B

ireysel markamızı yaratmak için çıkmış olduğumuz bu yolculukta, ’Var Oluşumuzu Yansıttığımız Aracımız: İletişim’ durağındaki alacağımız yakıt henüz devam ediyor. Ve şu an her nerede ve hangi zamandaysanız, kelimelerimle gözlerinizin buluştuğu noktada merhaba.

Mutluluk tanımınız ne olursa olsun, biraz düşünürseniz kendi mutluluğunuzun ve bireysel marka yaratmanızın ardındaki sebebin ağırlıklı olarak diğer insanlarla sahip olduğunuz ilişkilerin türüne bağlı olduğunu görürsünüz. İlişkilerimizde bizi var eden aracımız iletişimdir. İletişim bilimi; iletişim sürecini üç açıdan inceler. Sözsüz iletişimimiz, kelimelerimiz, ses tonumuz. Bu yazımda buluşma noktamız; sesimizin tonu!

26 |

Sesin sözlük anlamı bir cismin, başka bir cisme değmesiyle, çarpmasıyla veya sürtünmesiyle oluşan titreşimin yarattığı gürültüdür. İletişim biçimleri içinde en gelişmiş olanı konuşarak anlaşmaktır ve bu anlaşma biçimi sese dayanmaktadır.

Sesimiz, hepimizin çaldığı enstrümanımızdır. Her birimizin hayatı tek bir kelime ile değişebilir. Lakin kelimeyi canlı kılan sesimizin tonudur. Seçtiğimiz tonlama ilişkilerimize yöne veriyor. Yunus Emre der ki: “Dil hikmetin yoludur.” Dilimizi kullanma sürecimizde, kelimelerimizin anlamını yöneten sesimizin tonudur. Sesinden memnun olmayan, sesinin tonunu yönetemeyen bireyler konuşmayı tercih etmiyor, kısa, kaçak, vurgusuz ve sessiz şekilde konuşuyor. Söylediklerini kendisi de duyamayacağı gibi, kendine güveni olmayan bir izlenim veriyor. Vurgulama olmadığında anlam da aktarılamayacağı için kelimeler değerini kaybediyor. Bu durum da bireyin markasını yönetebilmeyi olumsuz şekilde etkiliyor. Çünkü, insanlar konuşarak bilgisini, düşüncesini aktarır ve karar sağlar. Güçlü konuşma, bizi bir fark yaratma yolculuğumuzda önde ve özgür kılar. Bu yolculuğumuzda tonlamanın kişiye sağladığı faydalar oldukça fazladır. Örneğin; kalın ve tane tane olan bir ses tonunun, kişinin karar tonlarını kolaylıkla üretebildiğini, ince, tiz bir ses tonununsa karar tonunu üretemediği ve kavgacı hissi verir. Nietczhe der ki: “Bazen bir fikri sadece ifade edildiği ses tonu, bize sempatik gelmediği için red ederiz.’’


Sesimizi etkin nasıl yönetiriz? 1.Gevşeme

Beden kaslarının düzenli hareket ve egzersizlerle gevşetilmesi gerekir. Konuşma kaslara dayalı bir faaliyettir. Kasların gergin olması, sesimize keskinlik ve gerginlik olarak yansıyacaktır. Ayakta, omuzlarınızı topuklarınızla bir hizaya getirerek dik durunuz. Omuzlarınızı yukarıya doğru kaldırıp indiriniz. Önce sonra sol omuzda bu hareketleri beşer kez yapınız. Ayakta, omuzlarınızı önden arkaya, arkadan öne dairesel hareketlerle 5-6 kez çeviriniz. Alnınızı kırıştırın, gözlerinizi sıkıca kapayın, ağzınızı iyice açıp dilinizi damağınıza yapıştırın ve çenenizi kuvvetlice sıkın. Boyun hareketi için kafanızı önce geriye sonra göğsünüze doğru itin. Kafanızı sağ ve sol omuzunuza doğru döndürün.

2.Boğaz kaslarını zorlamadan çalıştırmak

Boğaz bölgesi ve kasları sesimizin tınısını oluşturur. Boğaz kaslarını çalıştırmak için aşağıdaki çalışmaları yapabiliriz: Dudaklarınızı kapatın ve ‘’ııııııımmmm’’sesini incelterek ve kalınlaştırarak söyleyebilirsiniz. Dudaklarınızı biraz açın ve ‘’a’’ sesini düz ve orta yükseklikte kesintisiz söyleyin(Aaaaaaaaaaaaaaaa) Dudaklarınızı biraz açın ve ‘’a’’ sesini inceden kalın ses perdesini yükseltip, alçaltarak söyleyin (AaaaaaAAAAAaaaaaAAAAA). Aşağıdaki ses gruplarını her birini tek nefeste söyleyin. Her nefesin son ünlülerini birkaç saniye uzatın. ‘’Mammm-Mommm-Mummm-Mimmm-Memmm-MömmmMümmm-Mımmm Mımmm-Mümmm-Mömmm-Memmm-Mimmm-MummmMommm-Mammm Nammm-Nommm-Nummm-Nimmm-Nemmm-NömmmNümmm-Nımmm Nımmm-Nümmm-Nömmm-Nemmm-Nimmm-NummmNommm-Nammm’’ Aşağıdaki ses grubunu sesten sese kayarak hiç kesintisiz, tek düze hale gelinceye kadar söyleyin. ’’OOOOOOOUUUUUUUAAAAAAAEEEEEEİİİİİİİİ’’

3.Doğru nefes alarak sesi yönetmek

Mükemmel bir ses ve konuşmak için ön şart; soluğun doğru kullanılmasıdır. Sesin mükemmel çıkışı ses çıkışı ile nefesin kullanımı arasında başarılı bir uyum oluşturulmasını gerektirir. Bu enstrümanı akort edip uygun tını, rezonans, tempo ve hızı çıkarabileceğimizi öğrenmemiz gerekir. Sesimizin yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan güç nefesimizdir. Nefes almayı, beden ve boğaz kaslarını zorlamadan iyi kullanmayı bilmek gerekir. Uzak doğu felsefesinde, nefes alıp verişin insanın karakterini belirlediği inanılır. Dengeli insanlar ağır ve dengeli nefes alırken, sinirli ve huzursuz insanlar yüzeysel, kesik kesik ve sık nefes alırlar. Nefes alırken akciğerlerimizin tamamını kullanamamamızın sebebi, akciğerlerin altındaki bel ve mide kaslarımızı kullanamamamızdan bir başka deyişle diyafram nefesi alamamamızdan kaynaklanır. Ses üretimi, akciğerlerimizden diyaframın yardımıyla boşalmaya başlayan havanın ses tellerine çarpıp onları titretmesiyle gerçekleşir. Sesin gücü ve kalitesi, akciğerlerimizden yükselip ses tellerini titreten havanın şiddeti ve kapasitesine bağlıdır. Sesimizin güçlü ve etkili olabilmesi için nefesimizin güçlü ve kontrollü olması gerekir. Bunun için diyaframın da sonlunum hareketine katıldığı diyafram nefesine ulaşılmalıdır.

Mamm

Aa

Nomm Mem

27 |

Kelimelerimizi nasıl aktarırız sorusunun cevabıdır sesimiz. Araştırmalar, insanların günlük yaşamda, birbirlerinin ne söylediklerinden çok nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir. Kelimelerde ki tonlamadır anlamı yöneten. Bu sebepledir ki konuşmada ses niteliğinin artırılması can alıcı bir konudur. İnsan sesinin üç niteliği vardır: Şiddeti (Sesin kulağımıza yaptığı etkinin büyüklüğü), perdesi (tonu, yüksekliği), tınısı (anlamı, hoşa giderliği) sesin tonu ve sesin hızı, şiddeti, tınısı, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar, sesin canlılığı gibi özellikler sesin yönetiminde kullandığımız araçlardır. Sesimiz, düşünce ve duygularımızı dışarı vurmada en önemli unsurdur. Sesimizin tonu içinde bulunduğumuz ruh halini dışarı yansıtan aynadır. Sesimiz kişiliğimiz, kimliğimiz, o anki ruh halimiz hakkında çevreye bilgi verir. Sesimizde kişilik özelliklerimiz, aldığımız eğitim, mazimiz, kültürel derinliğimiz, hayallerimiz, beklentilerimiz, moral bozukluklarımız, neşemiz ve umutlarımız gizlidir. Bu sebepledir ki Sokrates’in ‘’Konuş ki seni göreyim’’ sözü çok manidardır. Bazı karakter özellikleri sesten anlaşılabiliyor. Ürkek bir ses sahibinin çekingen, utangaç, kendine güveninin az olduğu söylerken, net ve kararlı bir ses için ise güçlü, özgüveni yüksek, lider yapılı insan sesidir diyebiliriz. Kavgacı bir insan sesini ve zarif bir insan sesinin birbirinden çok farklı olduğunu görebiliriz. Gergin ve asabi insanlar da yüksek sesle konuşurlar. Sesimizin tonunu değiştirerek; aynı kelime ile birbirinden çok farklı anlamlar hissettirebiliriz. Konuşurken kullandığımız kelimelerin içeriğine göre tonlamayı ayarlamak konuşmayı monotonluktan kurtarır, farklı ve ilgi çekici yapar. Tonlamanın tarzı, bir kelimeyi veya cümleyi soru işaretinde mi, alayda mı yoksa bir kararda mı bırakacağını belli ediyor.


Ip

Hop

It

Sıı Diyafram Nefesi Almak İçin Sol elinizi meme hizasına, sağ elinizi göbek deliğinizin altına koyup, önce nefesinizi boşaltın ve sonra burundan derin nefes alıp akciğerlerinizi havayla doldurmaya çalışın. Bu sırada omuzlarınızın yukarıya doğru kalktığını ve karnınızın şiştiğini elinizin yukarıya doğru hareket ettiğini göreceksiniz. Sonra yavaş şekilde yukarıdan aşağıya doğru bütün negatif enerjinizi boşaltıyormuşçasına ağızınızdan nefesinizi boşaltın. İki kez bu hareketi yaptıktan sonra üç saniye bekleyin. Daha sonra birkaç kez bu hareketi tekrarlayınız. Sağ elinizi karın altına koyarak nefesiniz boşalıncaya kadar kesintisiz ‘’Sıııııııııııııııııııı.’’ sesini, sonra kesintili olarak ‘’Sıı-sıı-sıı’’sesini çıkartın. Karnınızın üzerindeki eliniz itilecektir. Bu hareketi her gün 2 hafta yapın.

Bu hareket diyafram kasını çalıştıracaktır.

‘’Pıııh-Çııh-Tııh-Kııh’’ dörtlüsünü aralarda fark ettirmeden nefes alıp iki dakika boyunca tekrarlayınız. Sonra’’Ip-Iç-It-Kıh’’ dörtlüsünü aynı şekilde tekrarlayınız. ‘’Hop’’ hecesini bir solukta bağırarak söyleyebileceğiniz kadar çok sayıda söylemeye çalışın.’’Hop’’ hecesinin sayısını artırarak devam edin.

28 |

4.Beslenme ve çevresel şartlar

Sesimizin kalitesini oluştururken sıvı tüketimi önemlidir. Garcia: “Sesin tazeliği, doğal ve sağlam oluşu çok önelidir” diyor. Ses tazelik ve doğallığını kaybederse geri dönüşümü oldukça zor. Çok soğuk yiyecek ve içecekler ses tellerine zarar verir. Yediğimiz ve içtiğimiz her şey sesimizi etkiler. Özellikle asitli yiyecekler, kahve, çay, kola, çikolata gibi yiyeceklerden uzak durmalı ve bol su içmeliyiz. Alkollü içkiler damarları gevşetir, sigara mukozayı bozar. İçki ve sigara kullanmak sesin bozulmasının temel sebeplerindendir. Ve yine ses sağlığı için hava kirliliği, sigara dumanı olan yerlerde bulunmamaya özen göstermeliyiz. Kuru hava da ses organlarına (başta ses tellerimiz olma üzere, gırtlak, dil, dudaklar, damak, çene ve burun) zarar verir. Bulunduğumuz ortamın nemli olmasına özen göstermeliyiz.

5.Ses organlarımızın sağlığı sesimizin yönetiminde etkindir Ses aletlerimiz

• Gırtlak (ses krişleri) sesi meydana getirir. • Akciğer ve bronşlar (gırtlakta titreşimler yaptıran ve onu harekete geçiren) • Ağız içi (boğaz) yanaklar, dil, damak dudaklar, dişler ve burun boşlukları gelmelidir.(sesin şiddetini değiştirmeye yarayan aletlerimiz) Sesimiz tırmalayıcı, tiz, hışırtılı, burundan, boğuk, sert veya çok yumuşak ise düzeltmenin yollarını aramalıyız. Ses rezonansı, sese güzellik veren güçlü bir ses titreşim kalitesidir. Göğsümüzde, burnumuzda (et, üşüme sonucu akıntı, iltihap vb), gırtlağımızda fiziksel bir sorun varsa; rezonanssız, hışırtılı ve kısık konuşuruz. Öncelikle bu sorunu halletmemiz gerekir.

6.Ses organlarımızın eğitimi.

Düşüncelerimiz en başarılı aktarımlarda bile olduğu güzellikte anlatılamazken; bir de onu cılız, bezgin, yorgun, hasta, eğitilmemiş ses organlarıyla anlatmaya çalışmak bizi başarısız yapar. Sesimizi düzenli alıştırmalarla yönetebilir ve geliştirebiliriz.

7.Alfabeyi bilmek kadar sesleri bilmek de o kadar önemlidir

Konuşmaya derinlik kazandırmak için vurgulama ve tonlamayı öğrenmeliyiz. Aynı cümlede değişik vurgu, değişik anlamlar çıkarır. Vurgulama ve tonlama konuşmanın sanat boyutudur.

8.Uygun pozisyonda olmak

Dik duruş ve dik oturuş ses tonunuzu konuşurken olumlu yönde etkileyecektir.


Mükemmel Sesin Özellikleri

1-Sesin yüksekliği (İşitilebilirlik)

Ses dinleyiciler tarafından işitilebilecek kadar yüksek olmalıdır. Çok yavaş ya da yüksek tonlarla konuşulmamalı; ses tonu konuşulan yerin ve dinleyici kitlesinin büyüklüğüne ve özelliğine bağlı olarak ayarlanmalıdır. Herkese açık alanlarda iki kişi arasında ki konuşmaları, kişinin telefon görüşmesini yanında ki kişiler duymamalıdır. Hoparlörden yayın gibi olmamalıdır sesin yüksekliği. Ayrıca duyguların yönetilemeyişinin de en belirgin özelliklerinden biri bağırarak konuşmadır. Bağırarak konuşmak kişiyi küçültür, yok eder. Çatışmayı körükler. Etik kurallarda, zarafet kurallarında yeri yoktur.

2-Hız düzeyi

Sözlerin ve düşüncelerin, dinleyicilerin algılama hızına denk düşmesidir. Dinleyicilerin algılama hızında dakikada 125-175 kelime aralığında söylenmeli, konuşma anındaki duygulara, kişiliğe, yere ve dinleyicinin niteliğine göre değişimler göstermelidir. Heyecan, korku, telaş, öfke gibi durumlarda hız artar; sevgi, üzüntü, saygı gibi durumlarda hız azalır. Ve unutmamak gerekir ki çok hızlı konuşan insanlar çevrelerinde huzursuzluk hissine yol açtığı bir gerçektir. Ayrıca hızlı konuşan insanları dinlemek ve anlamak zordur.

3-Hoşa giderlik / Tını düzeyi

Katı, kulak tırmalayan, hırıltılı, madensel, tiz, burunsal, buğulu, çok yumuşak, gevrek, biçimden yoksun sesler, hoşa gitmeyen seslerdir. Gerilmiş bir gırtlak ve ağız, gerilmiş kaslar sesi daha delici, daha yırtıcı bir hale getirirse de hiçbir zaman daha da hoşa gidici ve güçlü kılmaz.

4-Bükümlülük/ değişebilirlik

Sesin, ton, hız ve anlam bakımından değişiklik göstermesidir. Sesimizin tonu, yüksekliği veya alçaklığı doğuştan getirdiğimiz özellikler değildir. Konuşurken sesin şiddetinde, yüksekliğinde ve konuşma adımlarında değişiklik yaparak anlatıma duygu yüklenmesidir. Sesin anlamı ile sözün anlamını birleştirmektir. Tonlama okurken ve konuşurken sesin duyguları belirtecek şekilde kullanılmasıdır. Öyle mi? Sorusuna tonlamayla değişik anlamları yüklemek mümkündür. Bu soruyu sesin şiddetinde, yüksekliği ve konuşma hızında değişiklik yaparak, büyük hayretler, şaşırarak, beğenerek, hafife alarak, alay ederek, hor görerek, sevinçle, üzülerek, çeşitli ruh hallerini yansıtacak şekilde tonlayabiliriz.

Konuşmaların samimiyeti ve inandırıcılığı tonlamadaki başarıyla yakından ilgilidir. Başarılı tonlama okuduklarımızın ve konuştuklarımızın dinlenirliğini artıracaktır. Ses çıkışı monoton olmamalıdır. Ses yüksek-alçak tonda, hızlı- yavaş arası, duraklamalı-duraklamasız, vurgulu-vurgusuz arasında değişerek çıkmalıdır. Konuşma sırasında sözcükler aynı şekilde söylenmez. Türkçede sözcükler söylenirken bazı heceler diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenir. Buna vurgu denir. Anlatımda vurgu söze duygu değeri katar; söylenen sözün daha anlaşılır olmasını sağlar ve ahengi canlandırır.

5-Telafuz (açıklık)

Anlatılanların, söylenilenlerin anlaşılması.

6-Anlamlılık:

Sesin genel olarak, dostça bir nitelik taşıması ve güven duygusu telkin etmesidir. Duygunun ve sesin birleşmesi. Ses, kelimelerdeki anlamın daha fazlasını ya da tam zıddını yansıtabilir. Shakespeare der ki: “Konuşmanızı düzeltmezseniz talihinizi zedelersiniz.” Kelimeler ne kadar yerinde ve düzgün olursa olsun; kelimeleri aktarımdaki sesimizin yönetemiyorsak etkin bir konuşmaktan söz edemeyiz. Bilgimizi, entelektüel yapımızı, karakterimizi nasıl geliştirmek için çaba harcıyorsak; sesimizi geliştirmek içinde çaba harcamalıyız. Kendimizi ifade edebildiğimiz kadarız. Ve bu süreçte varoluşumuz yansıttığımız araçlarımızdan olan ses tonumuzun önemini lütfen göz ardı etmeyelim.

Aksi taktirde, diksiyon ve vurgulama hataları, cansız ve renksiz ses tonu, tiz bir ses, kavgacı bir ifadeyle konuşmak, anlaşılamayacak kadar hızlı konuşmak, harfleri yutmak, duyulamayacak kadar kısık ses tonu, monoton bir konuşma tarzı, nefesimize otorite kazandırmamak, ağızımızı konuşurken yeterince açmamak, konuların geçiş noktasında sessiz aralar vermemek; tüm artıları eksiye döndürür. Ne söylediğiniz önemli, nasıl söylediğiniz daha önemli. Ancak diğer tarafa ne duygu yaşattığınız daha da önemli. Mevlana’nın dediği gibi: “Kelimeleri yükselt sesini değil; yağmurdur çiçekleri büyüten; gök gürültüsü değil.” “Fikirlerini tam ifade edemeyen insanlar, düşünmeyi bilmeyenlerle aynı seviyededir” diyor düşünür. Bizler kendimizi ifade edebildiğimiz kadarız. İfade eksikliği bizi yok ettiği gibi ifade gücü var kılıyor. Ve bu durumu akışa bırakamayız. Çünkü şans diye bir şey de yok. Şans; emek ve fırsatların evliliğidir. Ne dersiniz bu konuda emek göstermeye. Bu ay ki buluşmamızın son dakikalarında, bir sonraki buluşmamıza kadar size dileğim; sesinizin gücünün farkında olduğunuz ve sesinizin içindeki gizli anlamı hissedip; hissettirdiğiniz bir haziran ayı diliyorum.


LIV HOSPITAL SAMSUN İLE ANNE BABA OLMAYA HAZIRLANIN Anne ve baba adaylarının doğum öncesi, doğum ve sonraki süreçleri ile ilgili eğitim veren Liv Anne-Baba Atölyesi, 22 Mayıs Salı Günü itibariyle hizmet vermeye başladı. Büyük rağbet gören “Anne - Baba Atölyesi”nde, anneler kadar babaların da bilinçlenmesi için eğitimler hazırlandı.

“ANNE ADAYLARI KADAR BABA ADAYLARI DA BİLİNÇLENMELİ”

Liv Anne-Baba Atölyesi hakkında açıklamalarda bulunan Liv Hospital Samsun Kadın Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Seher Sarı, “Anne adaylarımızı bedensel, duygusal olarak doğuma, doğum sonrası sürece ve bebeğe bilinçli bir şekilde hazırlamak istiyoruz. Anne adaylarımız kadar baba adaylarımızın da bu sürece hazırlanması bebek ve anne sağlığı açısından çok önemli. Süreç hazırlığı ise profesyonel bir biçimde olmalı. Bu yüzden Anne-Baba Atölyemizde uzman hekimlerimiz, diyetisyenimiz, hemşirelerimiz, yoga eğitmenimiz ve psikoloğumuz eğitim verecek. Atölyemizin ilk iki hafta sürecek eğitimleri kapsıyor. Salı ve Cumartesi günleri olmak üzere, iki haftalık eğitimlerimizin sonunda nefes egzersizi ve yoga dersi olacak. Atölye eğitimleri sonunda mezuniyet töreni ile anne ve babalarımıza sertifika vereceğiz. Atölyemize katılmak isteyen anne adaylarımız, sosyal medya hesaplarımızdan bizimle iletişime geçebilir” dedi.

ANNE&BABA ATÖLYESİ’NDE HANGİ EĞİTİMLER VERİLECEK?

30 |

Anne-Baba Atölyesi’nde; gebelik döneminde ağız ve diş sağlığı, bebeklerin ağız ve diş sağlığı, gebelik dönemi cilt değişiklikleri, gebelik döneminde bebeğimiz için yararlı beslenme, emzirme döneminde beslenme şekli, gebelik evreleri, doğum süreci, normal doğum ve sezaryen doğum, normal doğumda ağrı giderme yöntemleri ve prenses doğum, sezaryen doğum ve anestezi, anne ve bebek iletişimi, baba ve bebek iletişimi, gebe ve lohusa psikolojisi, yeni doğan takibi, emzirme ve anne sütü programı ve çocuk sağlığında karşılaşılan sorunlar konuları, uzman hekimler tarafından ele alınacak ve nefes egzersizleriyle yoga dersleri verilecek.

EĞİTİMLERİ HANGİ DOKTORLAR VERECEK?

Eğitimleri Liv Hospital Samsun’dan Kadın Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Seher Sarı ve Uzm. Dr. Tolga Şişli, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği’nden Uzm. Dr. Ayşegül Elbir Şahin ve Uzm. Dr. Özen Demirbilek, Çocuk Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Gülfer Akça ve Uzm. Dr. Alper Aykanat, Diyetisyen Aysun İpek, Ağız ve Diş Sağlığı Kliniği’nden Şule Yeşil Koyun, Dermatoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Serra Hande Öcal, Emzirme Hemşiresi Sevinç Uçar Boy, Psikolog Enise Öziç ve Yoga Eğitmeni Esma Bal verecek.

ANNE-BABA ATÖLYESİ NE KADAR SÜRECEK?

İki haftalık bir program olarak hazırlanan Anne&Baba Atölyesi’nin ilk turu 2 Haziran Cumartesi Günü mezuniyet töreni ve sürpriz hediyelerle son bulacak.



Bilnet Okulları eğitim serüvenine Samsun kampüsü ile devam ediyor “Eğitim kalitemizi Türkiye’nin dört bir tarafına taşıyoruz”

B

ilnet Okulları Ceo’su Faruk Tatar, Türkiye’nin önde gelen dershanelerinde ve özel okullarında fizik öğretmenliği, fizik bölüm başkanlığı, yönetim danışmanlığı, genel müdürlük ve genel koordinatörlük görevlerinde bulundu. Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği ( TÖDER) Genel Koordinatörlüğü yapan ayrıca eş zamanlı olarak Lozan’da Dünya Eğitim Girişimcileri Birliği Türkiye Direktörlüğü’nü yürüten Tatar, 7 yıl önce Bilnet ailesine katıldı. Bilnet Okulları’nın ‘Doğru eğitimle doğru gelecek’ moddosu ile yola çıktığını söyleyen Türkiye’nin geleceğine sevdalı eğitimcisi Tatar, “Bilnet Okulları olarak, eğitim kalitemizi Türkiye’nin dört bir tarafına yaymak ve bayrağımızın dalgalandığı her noktaya eğitimde yarattığımız fırsat eşitliğini taşımak istiyoruz. Bu yolculukta yolumuz Samsun ile kesişti” dedi.

32 |

HABERHAYAT: Faruk Tatar kimdir? Nasıl bir iş ve eğitim deneyiminden geliyorsunuz? FARUK TATAR: Eğitimci bir ailenin eğitimci çocuğuyum ve aslen fizik öğretmeniyim. Üniversiteyi tamamlandıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Anadolu lisesine atanarak eğitim sektörüne giriş yaptım. Daha sonrasında ise özel sektöre geçerek, Türkiye’nin önde gelen dershanelerinde ve özel okullarında fizik öğretmenliği, fizik bölüm başkanlığı yaptım. Bu sırada fizik alanında soru bankası ve konu anlatımlı olmak üzere pek çok kitap yazdım. Kariyer yolculuğuma eğitim yönetimi, denetimi, tasarımı ve geliştirme yolunda devam ederek özel okullarda yönetim danışmanlığı, genel müdürlük ve genel koordinatörlük görevlerinde bulundum.

Eş zamanlı Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği ( TÖDER) Genel Koordinatörlüğü’nü yürüttüm. Yine İsviçre Lozan’da Dünya Eğitim Girişimcileri Birliği Türkiye Direktörlüğü’nü yürüttüm. Bundan 7 yıl önce Bilfen ailesine katıldım, kendime göre eğitim öğretim mühendisliği yürütme çalışmalarına devam etmekteyim.


Türkiye’deki tüm okullarımız A’dan Z’ye eşgüdümlü olarak ilerleyerek; aynı misyonla, aynı eğitim-öğretim anlayışıyla ve aynı destek hizmetleriyle kaliteli eğitim sunmaktadır. Bilnet Okulları olarak aldığımız sorumluluğun bilinciyle, toplumun tüm kesimlerine örnek olacak şekilde Türkiye’de büyük bir kıvılcım olmak istiyoruz.

HABERHAYAT: Şu anda Bilnet Okulları markasını tüm Türkiye’ye konumlandırıyorsunuz. Bu konuda yoğun bir çalışmanız var, özellikle Bilnet Okulları hakkında bizimle neler paylaşmak istersiniz? FARUK TATAR: Bilnet Okulları olarak, eğitim kalitemizi Türkiye’nin dört bir tarafına yaymak ve bayrağımızın dalgalandığı her noktaya eğitimde yarattığımız fırsat eşitliğini taşımak için bu yola çıktık. Bu yolculukta yolumuz Samsun ile kesişti. Bilnet Okulları olarak, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, yüzü Batı’ya dönük, her türlü bilimsel, kültürel ve sosyal yeniliğe açık vatandaşlar yetiştirerek, Türkiye’deki eğitim serüvenine Samsun Okulları Bilnet Kampüsü ile devam ediyoruz. ‘Doğru Eğitimle Doğru Gelecek’ mottosu ile yola çıkan Bilnet Okulları’nda eğitim müfredatı, sadece akademik alanda değil, kültürel ve sanatsal alanda tam donanımlı bireyler yetiştirmenin yanından, yabancı dil becerileri, yenidünyanın olmazsa olmazları; kodlama, STEM, robotik, maker gibi 21. yüzyıl ihtiyaçları doğrultusunda hazırlandı. Öğrencilerin, tüm kademelerde temel bilimlerin yanında yabancı dil, spor, kültür, sanat ve teknoloji alanlarında da kendilerini en üst seviyeye çıkaracak bir eğitim almaları hedefleniyor.

HABERHAYAT: Bilnet Okulları’nda okul öncesinden liseye kadar nasıl bir eğitim öğretim tasarımınız var? FARUK TATAR: Bugüne kadar Türkiye’de sunulan eğitim anlayışı ürün odaklıdır, velilerin ve öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmamıştır. Bilnet Okulları olarak bizler ise, okul öncesinden liseye kadar bütün tasarımlarımızın merkezine öğrenciyi, veliyi ve öğretmeni alarak ihtiyaç odaklı eğitim öğretim modeli oluşturduk. Bu tasarımı oluştururken 3 temel motto ile yola çıktık. Bu mottolar üzerine kurulu çok fazla alt kategorilerimiz olsa da 3 temel mottomuzu şu şekilde açıklayabiliriz: İlk olarak akademik bir okuluz, öğretim modelimizi akademik temeller üzerine oluşturduk. 2.’si yabancı dil eğitimine fazlaca önem vermekteyiz ve yabancı dili hayatın içinde öğrenciye sunmaktayız. Son olarak disiplinli bir eğitim anlayışla hareket etmekteyiz. Geçmişte özel okul denilince akla sadece belli bir kesimin çocuklarını gönderebildiği okullar olarak anılırdı. Artık özel okullar sadece yüksek gelire sahip kişilerin çocuklarını gönderebilecekleri okullar değildir. Çocuklarına ek eğitim öğretim hizmeti ve daha fazlasını aldırmak isteyen, ‘benim çocuğuma bırakabileceğim miras, ona verebileceğim eğitim yatırımıdır’ diyen herkesin kapısının açık olduğu eğitim kurumlarıdır. Bilnet Okulları da bu anlayışla kurulmuştur. Bizler geleceğin dünyasına çocuklarımızı kurumsal bütünlüğün ve network’ün içerisinde hazırlamak, ülkemizi geleceğe doğru adımlarla taşımak gibi değerli bir misyonu üstlendik

33 |

Eğitim sektörüne baktığınızda, kaliteli ve yenilikçi eğitimi sunabilmek artık kurumsal vizyonu ve network’ü olan markaların işi olmaya başladı. Çünkü tek başına sunulan eğitim- öğretim hizmetleri yeterli değil. Bununla birlikte 21. yüzyıla göre tasarlanmış okulların fiziksel koşulları, hizmet içi eğitimleri, veli eğitimleri, öğrenciye kazandıracağınız 21. yüzyıl becerileri gibi pek çok alanda hizmet vermek zorundasınız. Bizler de geleceğin dünyasına çocuklarımızı kurumsal bütünlüğün ve network’ün içerisinde hazırlamak, ülkemizi geleceğe doğru adımlarla taşımak gibi değerli bir misyonu üstlendik. Bilfen Şirketler Grubu ailesi olarak, yaklaşık yarım asırlık bilgi birikimimizi kısa, orta ve uzun vadede planladığımız hedeflerimizle Türkiye’nin her köşesine adım adım ulaştırmak için yaklaşık 2 buçuk yıl önce bu yola çıktık. Misyonumuz ve vizyonumuz çerçevesinde sağlıklı büyüyebilmek için diğer sektörlerden farklı olarak franchise yerine akredite açılımı ile ilerlemeye devam ediyoruz.


Eğitim sektöründe; güvenliğinden beslenmesine, eğitimden öğretime, fiziksel koşullardan öğrenciye kazandıracağınız becerilere kadar değer yaratacak farklı çalışmalar yapmadığınız sürece; ne öğrenci ne veli ne de öğretmenlerin ihtiyaçlarına cevap verebilirsiniz ve de kendilerini değerli hissettirebilirsiniz. Bu anlamda ‘’Eğitimde Marketing’’ bütünsel bir çalışmadır. Çocukları örf, adet, gelenek, görenek ve değerlerimizi unutturmadan fakat dünün eğitim modelleri yerine bugünün eğitim modelleri ile geleceğe hazırlamak için güncel yöntemlerle hareket etmek zorundasınız.

HABERHAYAT: Title olarak neden Ceo unvanını kullanıyorsunuz? Kişisel vizyonunuzu paylaşmak ister misiniz? FARUK TATAR: Türkiye’de eğitim sektöründe ‘Genel Müdür’ kavramı düzeni koruyan, kollayan ve idare eden kişi ile anlamında kullanılıyor maalesef. Fakat dünyadaki birçok sektörde olduğu gibi eğitim sektörü de kendini sürekli yenilemek ve geliştirmek zorundadır. Kurumların işleyişini her zaman bisiklete binmeye benzetirim. Eğer pedalı sürekli çevirmezseniz devrilme şansınız var. Bundan dolayı Ceo unvanı yaptığım iş ile özdeşleşiyor. Kurumu geliştiren, geleceğe taşıyan, geleceği okuyup bugüne tasarlayan ve ekibine liderlik yapan vizyon kazandıran bir title olması nedeni ve algıyı doğru yaratabilmek eğitim sektöründe ilk kez benim tarafımdan kullanılıyor.

34 |

HABERHAYAT: Son zamanlarda sizden çok sıkça duyduğumuz Eğitim Öğretim Mühendisliği kavramı var. Bunu bize açıklar mısınız? FARUK TATAR: Hızlı değişen, kendini sürekli güncelleyen, bilgiye çok rahat ulaşabileceğiniz yenidünya ile birlikte pek çok yeni kavramlar ortaya çıkmaktadır. Eğitim sektöründe de kendinizi sürekli güncellemek, ihtiyaçlara cevap verebilen hizmet kalitesi sunmak ve resmi doğru okuyup buna göre doğru tasarımlar oluşturabilmek için eğitim öğretimin de mühendisliği olduğu düşüncesini savunmaktayım.

HABERHAYAT: Türkiye sizinle birlikte Eğitimde Marketing kavramı ile tanıştı. Eğitimde Marketing nasıl yapılır? FARUK TATAR: Eğitimin her alanında olduğu gibi marketing ayağı da diğer sektörlerden farklıdır. Eğitim’de marketing bir reklam tanıtım çalışması değildir. Marketing, eğitim öğretim hizmetlerinin değer haline getirilebilmesidir. Her zaman her yerde ifade etmeye çalışırım, hatta 2012 yılında yazmış olduğum sektörde ilk ve tek olan Eğitim’de Marketing isimli kitabımda; Eğitimde PR çalışmalarının nasıl yapılacağını, sosyal medya araçlarının nasıl bu sektörde de aktif kullanılacağını ve yapacağımız her çalışmanın nasıl değer haline getirileceğini detaylı bir şekilde tek çatı altında toplamıştım. 5 yıl önce yapmış olduğumuz bu çalışmanın bugünün dünyasında ne kadar değerli ve önemli olduğunun bir kez olduğunu görüyoruz. Eğitim sektöründe; güvenliğinden beslenmesine, eğitimden öğretime, fiziksel koşullardan öğrenciye kazandıracağınız becerilere kadar değer yaratacak farklı çalışmalar yapmadığınız sürece; ne öğrenci ne veli ne de öğretmenlerin ihtiyaçlarına cevap verebilirsiniz ve de kendilerini değerli hissettirebilirsiniz. Bu anlamda ‘’Eğitimde Marketing’’ bütünsel bir çalışmadır. HABERHAYAT: Hem kişisel hem de kurumsal anlamda kısa, orta ve uzun vadedeki hedefleriniz nelerdir? FARUK TATAR: Öncelikle belirtmek isterim ki; ülkenin geleceğine sevdalı olan gönüllü bir eğitimciyim. Hedeflerinizin olabilmesi için önce vizyonunuzun olması gerekir. Ceo’su olduğum eğitim kurumumu yani Bilnet Okulları’nı kısa vadede Türkiye’de, uzun vadede dünyada oyun kurucu yapmak istiyorum. Oyun kurucu olursak, bizim çocuklarımız da oyun kurucu olurlar. Çocuklarımızın; Türkiyemizin, dünyamızın sanayisine sporuna ekonomisine, kültürüne yön veren bireyler olduğunu gördüğüm an itibariyle ben hedeflerime ulaşmış olacağım.


35 |


Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

YUH BE!.. ya da YUHH! BEEEE...

D

36 |

avranışları büyük ölçüde inanç kalıpları biçimlendirir. Tutum ve davranışlarımızın nizam kazanmasına ve beşeri ölçülere göre biçimlenmesine yönelik oto-mekanizma, sosyalitenin gerekleriyle de ayrıca karakterize olur. İnsan davranışlarının sosyal nizamına biz “görgü” diyoruz. Görgüye ilişkin kalıpsal davranış örüntülerini de “adab-ı muaşeret” olarak izah ediyoruz. Adab-ı muaşeret de ahlak şemsiyesi altında anlam kazanır. “Nerdeee o eski insanlar?!...” ifadesindeki ümitsizliğimizi besleyen bu günün dinamik güncel yaşam parselasyonu ve trafiği içinde insanlarımızın biraz daha ilkel ve görgüsüz kılan koşullardan bazılarına dikkat çekmek ve bunu özellikle, görsel algı, görsel kültür ve sanat kültürü için derinleştirmek niyetindeyim.

Kızdığımız, alındığımız, rahatsızlık duyduğumuz veya şaşkınlık derecesinde ürkütücü bulduğumuz olay, durum veya davranışlar karşısındaki tepkilerimizden biri de “yuh be!” ya da “yuuhhh! bee?” dir. “Hoşnutsuzluğumuzun sert göstergesi olarak öfkeyi de içeren bu ifade kalıbını insan çok sık kullanmaz. Ancak bunu

tahrik eden olayların sosyal alışılara aykırı pozisyonu ve şiddet derecesi, maalesef insanlık’tan bahis gündeme geldiğinde nasipsiz kalabilmektedir. Hadi hep beraber “yuh be! Ya da yuhh! beee?” diyeceğimiz örneklere dönelim. Samsun geçenlerde Türkiye turnelerini gerçekleştiren ünlü tiyatro oyuncusu Selçuk YÖNTEM’i “Benim Adım Feuerbach” oyunuyla misafir etti. Samsun “sanat seyircisi!”ni hedef alan son derece haklı bir tepkisi ile de ülke gündemine oturdu. Seyirciye “yuh bee!” diyerek maruz kaldığı saygısızlığa tepki gösterdi. Oyun esnasında sessize alınmayan bir telefonun çalması ve hatta telefonu çalan seyircinin telefonla konuşması Selçuk YÖNTEM’i öfkelendirmiş ve tepkisini bu ifade ile dile getirmiş. Sanat’a temas ya da sanat ile tümleşmek dediğimiz izleyici konsantrasyonunu maalesef kültürleştiremedik. Bu ülke genelinde böyle. Camilerde her namaz öncesi ikaz yapmak gereksinimi de alışkanlıklarımızın bir sonucu zaten. Bu bir sanatçı hassasiyetinden daha öte izleyici adapsızlığı olarak değerlendirilecek. Bence de “yuhh be!”


Bir başka örnek karayolu kenarlarındaki tabelalardır. Her beş km.de bir sizi iştahlandırıp et/köfte yemeye çağıran görsel gürültüler de bizi hem aşağılamakta, hem algımızla dalga geçmekte hem de beklentisini zihnimize çivilemek niyetini göstermektedir. Samsun sınırları içinde bu gürültülerden de kurtulduk. Yine karayolu kenarlarında geceleri rahatsızlık uyandıran bir başka gürültü de yoğun led ışıklı işletmelerdir. Madem trafikten bahsediyoruz, bir de tramvayları inceleyelim. Şehrimizde tramvaylara günlük binlerce insan biniyor. Güzergah boyunca da binlerce insan tramvaylarla görsel temas kuruyor. Maalesef bu durum reklam için müthiş bir potansiyel oluşturuyor. Samsun’daki tramvayların büyük

bölümü reklam giydirilmiş durumda. İçeriden dışarıyı görmek imkansız hale getiriliyor. Bir tür zindan içinde yolculuk etmek durumundasınız. Ayrıca tutamaklar bile reklamlarla dolu. Yani kafanızı nereye çevirseniz reklam bombardımanı ile karşılaşıyorsunuz. Mobilize reklam taşıyıcılığının Samsun’daki en metrajlı uygulamalarından günlük binlerce insanımızın maruz kaldığı görsel gürültü çok dikkat çekici boyutlardadır. “Bir kez daha yuhh be!” Tekrar sanata dönelim. 2017 Kasım ayında İstanbul Bienali’ndeydim. 6-7 değişik mekanda sergilenen sanatsal çalışmaları iki yılda bir de olsa izlemek ve içine gömülmek herkes için bir tavsiyemdir. Yoğun izleyici katılımlarının yaşandığı mekanlarda farklı tasarımlar, uygulamalar ve düzenlemeler görmek mümkün. Burada karşılaştığım bir görgüsüzlüğü sizinle paylaşmak isterim. Gençlerin daha fazla yaptığı ve aralarına yaşlı insanların da katıldığı “selfie” (özçekim) pozları oldukça rahatsız edici boyutlarda kendisini gösteriyor. Ellerinde telefonlar ile arkasını sanat eserlerine dönmüş onlarca insanın özçekim yaptığına şahit oldum. Sanata sırtını dönmek yerine yüzünü dönüp diyaloğa girmek, fotoğrafik bir görüntünün çok daha ötesindedir. Sanata temas sanat ile hem hal olmaktır. Ona saygı duymak ve ondan faydalanmaktır. Kesinlikle bir insanın arkasına paralel bir fon değildir. Gerçekten “yuhh beee! 2002 Fifa Dünya Kupası için bir içecek firmasının çektiği reklam filmi geldi aklıma. Birezilya’lı Roberto Carlos bir frikik kullanacak. Rakip Japonya ve Japon futbolculardan örülü barajdan kaleyi göremiyor. Gol atması da gerekli. Derken aklına “Japonya yolculuğunun bittiği havaalanında Japonların onları saygı ile karşılamak için eğilmeleri” geliyor. Frikik atışını yapmadan önce Japon futbolculardan oluşan barajın önünde eğiliyor. Bunu gören Japon futbolcular da mukabele için eğiliyor ve bu fırsatı yaratan Carlos topa vurup golü atıyor. Buradan çıkan birkaç sonuç var. İçecek firması reklamını yapmış oldu. Japon geleneklerine has saygı ritüeli ile dalga geçildi. Reklam bir kez daha acımasız ve yıkıcı oldu. Sonuç olarak adab-ı muaşeret ya da diğer deyişle ahlak şemsiyeli görgü kurallarının bize, sanatçıya, sanata karşı kullanılması gerektiğini anımsatmaktadır. Sanat insanın insanlığını fark etmesini sağlar, insanlığını unutmasını değil. Bir sanatçıdan duyacağımız “yuh bee!”nin önemi, ondan ziyade sanatına saygı göstermek ile ortaya çıkar. İnsanın teknoloji ile imtihanının yarattığı görsel gürültü, imtihandan başarısız olduğumuzun da kanıtlarından biri haline gelmektedir.

37 |

Samsun’dan devam edelim. Görsel kirlilikler sosyal uzayımızı büyük ölçüde rahatsız etmektedir. O kadar yoğun yaşadığımız bir algısal kirliliktir ki ben buna artık “görsel gürültü” diyorum. Malum Samsun görsel gürültülerden büyük ölçüde temizlendi. Şehir olarak kamusal alan kavramı ve içeriğiyle tanışmış olduk. Her evin dışından başlayan kamusal alan sınırı sokakları, caddeleri, parkları, karayolu kenarlarını ve hatta doğayı dahi kapsamaktadır. Bu anlamda her bina cephesi kamusal alan sınırlarına girer. Bu yüzden cephe estetiğini önemsediğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum. Ancak binaların balkonuna asılan her çamaşır ya da diğer eşyanın kamuya açık sergilere dönüştüğünü de vurgulamak isterim. Yine fotoğrafını çektiğim bir işletmenin önünde tam 11 (onbir) adet aynı duyuru ve yönlendirmeyi yapan tabelalar tespit ettim. Bir vurguyu bir kez yaparsınız insanoğlu anlar. İkinci kez yaptığınızda “senin algın zayıf anlamadın, bir kez daha gör!..” mesajı verirsiniz. Ancak 11 kez bunu görsel ve fiziksel olarak tekrarladığınızda “aşağılanmak duygumuz” aktif olur. Yine “Yuhh beee!”


Hala patlamadan korunma dokümanınız yok mu? Geç olmadan 19 Mayıs Samsun OSGB’ye başvurun!

1

9 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, patlamadan korunma dokümanının önemi hakkında açıklamalarda bulundu. Günümüzde sanayi üretim faaliyetlerinin yerleşim yerlerine kadar taşındığını belirten Özbalcı, patlamadan korunma dokümanı olmayan işletmeleri 19 Mayıs Samsun OSGB ayrıcalığını yaşamaya davet etti

coğrafyamızda çalışmalar, Avrupa Birliği organizasyonlarının ATEX direktifleri doğrultusunda 1 Temmuz 2003 tarihinden itibaren uygulanmaya konulmuştur. Patlayıcı, parlayıcı ve kolay yanıcı ortamlarda kullanılan ürünlere ve üretim yapıldığı yere alınan uluslararası sertifika ATEX sertifikasıdır. Ülkemizde ise, 30.04.2013 tarih ve 28633 sayılı resmi gazetede yayımlanan çalışanların patlayıcı ortamların tehlikelerinden korunması hakkında yönetmelik kapsamında belirtilen, 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu kapsamına giren ve patlayıcı ortam oluşma ihtimali bulunan işyerlerinde zorunlu hale getirilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri, her teftişte gerekli gördüğü bölümlere bu dokümanı hazırlanarak bölgenin güvenli olduğunun belgelenmesini istemektedir” dedi.

19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, patlamadan korunma dokümanının önemi hakkında bilgi verdi. Özbalcı, “19 Mayıs Samsun OSGB, profesyonel birikim ve çalışma gerektiren patlamadan korunma dokümanı birçok firmaya hazırlamış ve denetimlerden başarı ile geçmelerini sağlamıştır” dedi.

GÜVENLİK İÇİN GEREKLİ

38 |

Patlamadan korunma dokümanının önemine değinen Murat Özbalcı, “Günümüz teknolojisiyle hızla gelişen sanayi üretim faaliyetleri, yerleşim yerlerine kadar taşınmıştır. Parlayıcı, patlayıcı ve kolay yanıcı maddelerle plansız ve önlemsiz çalışma, hem iş yeri sahasında hem de çevrede olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu tür kimyasallarla ve patlayıcı ortam oluşturan tozlarla çalışmanın çok yaygınlaşması, beraberinde bu işlemlerin yasa ile kontrolünü getirmiştir. Yakın

Murat Özbalcı


Patlamadan korunma dokümanının amacı hakkında da açıklamalarda bulunan Özbalcı, “Patlayıcıdan korunma dokümanı hazırlamanın amacı; iş yerlerindeki patlayıcı ortamları tespit etmek, yapılan işe göre hesaplamalar yapılarak salınım noktaların ve salınım derecelerini belirlemek, tehlikeli maddenin ortama salınım miktarlarını göz önüne alarak özel alanları belirlemek ve bu alanlarda çalışanları patlayıcı ortam hakkında bilgilendirmek, bu alanlarda özel çalışma yöntemlerinin seçilmesini sağlamak. Ayrıca risk taşıyan bölgelerde özel makine teçhizat, ekipman seçimini sağlamak ve bu alanlardaki havalandırma sisteminin değerlendirilmesini yaparak, patlayıcı ortam oluşumunu bertaraf etmek ya da alınan önlemlerle minimize etmek amacıyla oluşturulan bir dokümandır” şeklinde konuştu.

Patlamadan korunma dokümanı yaptırdıktan sonra ortaya çıkacak sonuçlar, iş yerinin ne kadar güvende olduğunun göstergesi olacaktır

PATLAMADAN KORUNMA DOKÜMANI ZORUNLULUĞU

Patlamadan korunma dokümanı kurallarına uyulmadığı takdirde cezai işlem uygulandığını dile getiren Murat Özbalcı, “LPG ve diğer petrol ürünleri üretim, dolum ve dağıtım tesisleri, un değirmenleri, trafo imalathaneleri, basınçlı, yanıcı gaz tüpü depoları, elektrikli cihaz ve teçhizat imalathaneleri, fırın veya elektrostatik boya yapılan işyerleri, ham deri imalathaneleri, akü imalathanelerinin bazı bölümleri, zeytinyağı ve diğer yağ imalathaneleri, boya ve tiner imalathaneleri, kimyevi ve tahlil laboratuvarları, matbaalar, ilaç üretim endüstrisi, kimyasal madde depoları, mazot tankları, buhar kazanları ve kömür kazanları patlamadan korunma dokümanı hazırlatmak zorunlu olan bölümlerdir. Çalışanların patlayıcı ortamların tehlikelerinden korunması hakkında yönetmeliği ile zorunlu hale gelen patlamadan korunma dokümanı uygulanmaması durumunda cezai işlem uygulanır. 19 Mayıs Samsun OSGB, profesyonel birikim ve çalışma gerektiren bu dokümanı birçok firmaya hazırlamış ve denetimlerden başarı ile geçmelerini sağlamıştır. Firmalar bir patlama, yangın ya da denetim geçirmeden patlamadan korunma dokümanı hazırlatmalıdır. Patlamadan korunma dokümanı yaptırdıktan sonra ortaya çıkacak sonuçlar, iş yerinin ne kadar güvende olduğunun göstergesi olacaktır” ifadelerini kullandı.

39 |

YANGIN VE PATLAMA KONTROLÜNÜZÜ YAPTIRIN


Fatoş Sivaslı’dan bir ilk daha Sivaslı, Royal Artist’i oldu Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu Sahibi Fatoş Sivaslı, yapmış olduğu kalıcı makyaj uygulamalarında üstün başarı sağlayarak, dünyanın kalıcı makyaj alanındaki öncü markası Phibrows tarafından Royal Artist’i seçildi

K

adınları kalıcı güzellikle buluşturan Fatoş Sivaslı, Phibrows tarafından Royal Artist seçildi. Royal Artist’i olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Sivaslı, “İşime vermiş olduğum emeği Royal Artist’i olarak taçlandırmış oldum. Dün ve bugün olduğu gibi yarın da en iyi markalardan eğitim almaya ve eğitimlerim neticesinde kadınları kalıcı güzellikle buluşturmaya devam edeceğim” dedi.

BAŞARIM TAÇLANDIRILDI

40 |

Phibrows tarafından Royal Artist’i seçilmesinin işini uzmanlıkla yaptığının bir göstergesi olduğunu dile getiren Fatoş Sivaslı, “Yapmış olduğum kalıcı makyaj uygulamalarında üst düzey başarı göstererek, kısa süre içerisinde Phibrows tarafından Royal Artist unvanını almaya hak kazandım. Böylece Phibrows artistlik logosundan sonra Royal Artist’i oldum. Dünyada kabul gören markadan almış olduğum bu unvanlarla başarımın taçlandırılması onur verici” şeklinde konuştu.

KALICI GÜZELLİKTE KADINLARIN İLK TERCİHİ Güvenilir ellerde kalıcı makyaj uygulaması yaptırmak isteyenlerin ilk tercihi olduğunu söyleyen Sivaslı, “Tüm kalıcı makyaj uygularımı hijyenik ve güvenli bir şekilde uyguluyorum. Kalıcı makyaj işlemi yaptığım kadınlar, yüzlerine güzellik katan uygulamayı görmek için sabırsızlanıyor. İşlem sonrası müşterimin yüzünde gördüğüm mutluluk her şeyin ötesinde. İşlemlerimi en güvenilir ve profesyonel şekilde uyguluyorum diye kendimi geliştirme eğitimlerime ara vermiyorum. Kalıcı makyaj uygulamasını dünyada en iyi uygulayan firmalardan eğitim almaya devam ediyorum. Aynı zamanda benden eğitim almak isteyen güzellik uzmanlarına da aynı şekilde eğitim vermeye devam ediyorum. Kalıcı makyaj uygulamalarımın doğallığını artık herkes biliyor. Şehir dışındaki kadınlardan da kalıcı makyaj yapmamla ilgili yoğun istek alıyorum ve kendilerine kalıcı makyaj yapmak için bulundukları şehre gidiyorum. Bugüne kadar kalıcı güzellik uygulaması için Türkiye’nin birçok iline gittim ve gitmeye de devam ediyorum. Fatoş Sivaslı’yı tercih eden herkese teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuştu.


41 |


Prof. Dr. Vedat CEYHAN TARIMDA YAPISAL DÖNÜŞÜM GEREKLİ Tarım Ekonomisi alanında uzman olan OMÜ Rektör Yardımcısı ve Eğitim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Vedat Ceyhan, “Tarım sektörü ülkemizde dillendirildiği kadar kötü gitmiyor. Bana göre tarım sektörü, Türkiye'de halen lokomotif. Tarımda yapısal bir dönüşüm gerekiyor” dedi.

42 |

Barış Budanoğlu HABERHAYAT: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? VEDAT CEYHAN: 1968 Sakarya doğumluyum. 1989’da Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden mezun oldum. OMÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nde, 1993 yılında araştırma görevlisi olarak göreve başladım. 1993'te yüksek lisans, 1998'de de doktora eğitimimi Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nde tamamladım. 1999 yılında, OMÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’ne yardımcı doçent olarak atanıp, 2005’te de doçent unvanını aldım. 2010 yılında, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde profesörlüğe atandım. Akademik hayatım boyunca; anabilim dalı başkanlığı, bölüm başkanlığı, uzaktan eğitim merkezi müdürlüğü, meslek yüksekokulu müdürlüğü görevlerini yürüttüm. Halen, OMÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Tarım İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yapmaktayım. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kaynaklarca desteklenen araştırma projelerinde görev aldım, ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yer aldım. 15 Ağustos 2016 tarihinden itibaren de OMÜ'de Rektör Yardımcılığı görevini yürütüyorum.


‘ARKADAŞLARIM SAYESİNDE

SINAVA GİRDİM’

HABERHAYAT: Üniversite sonrasında akademisyenliğe geçiş süreciniz nasıl oldu? VEDAT CEYHAN: 1993 yılında OMÜ’ye araştırma görevlisi olmak için başvuruda bulundum. O zamanki ismiyle Devlet İstatistik Enstitüsü’nde geçici olarak çalışıyordum. Orada küçük bir ücretle hayatı idame ettirmeye çalışıyordum. Çift vasıta yapmamak için, Devlet İstatistik Enstitüsü’nden Sıhhiye’ye yürüyerek gidiyorum. Para kaynağımı düzgün kullanmak zorumdayım. Hatta şimdi akademisyen olan arkadaşlarımla bir evde kalıyoruz. Paramızın bittiği zamanlar oluyordu. Şunu özellikle söylemek isterim; 1993 yılında beni buradaki araştırma görevlisi sınavına gönderen arkadaşlarımdır. Paramı cebime koyan, geri dönüş için biletimi ayarlayan onlardır. Adil bir sınavdı, girdim, kazandım ve bugün bu noktadayım. Yaptığım işten oldukça memnunum. En sevdiğim iş, akademik çalışmalar içerisinde olmak ve bir insan yetiştirmek. Mesleğimiz, bu anlamda çok ulvi bir meslek. Bugüne kadar 5 doktora, onlarca yüksek lisansını tamamlattığım öğrencim Ve ç ok sayıda araştırmam var. Para ve mevki hırsları olan bir insan değilim, çalışmak konusunda çok hırslıyım. Burada da çalışmalarım dolayısıyla iyi noktalara geldiğimi düşünüyorum. Kendi alanım olan tarım ekonomisi alanında, Türkiye’de ilk üçe girmezsem sıkıntı hissederim. Bu konuda iyi olduğumu düşünüyorum.

'SAMSUN YAŞANABİLECEK YER' HABERHAYAT: Akademik kariyer için neden Samsun'u tercih ettiniz? VEDAT CEYHAN: Sakarya doğumluyum. Ankara'da okudum. Burayı özellikle tercih etmedim, kadro açıldığı için Samsun’a geldim. DİE'de uzmanlıkla buradaki araştırma görevlisi sınavını aynı dönemde kazandım. Akademik kariyer düşüncem olduğu için orayı bırakıp buraya geldim ve geldiğim için pişmanlık duymadım. Samsun yaşanabilecek bir yer. “Emekli olduğunuzda ne yapacaksınız?' diye sordular bana. Çok zor bir soruydu. Sakarya'da aile ilişkilerim dışında bir şeyim yok. Burada kiminle temas kurabileceğimi biliyorum. Ankara'ya gitmem için teklifi geldi, gitmedim. Muğla'dan dekanlıkla birlikte yine teklif geldi, ona da gitmedim çünkü burada mutluyum. Burada, akademik olarak tarım işletmeciliği alanındayım. Daha çok matematik modelleme çalışıyorum. Tarım piyasasındaki fiyatların nasıl oluştuğu, girdi-çıktı işlerinin nasıl organize edildiği gibi konular çalışma alanımı oluşturuyor.

Türkiye ortalaması olarak, tarım alanlarında işletme başına 6 hektar düşüyor. Avrupa ortalaması ise 60 hektar. Bir traktörün ekonomik olabilmesi için 60 hektar alanının olması gerekiyor. Biz de 20 ise dekara 2 traktör düşüyor. Böyle bir durum varken, tarımsal sanayide işlemeye uygun, ihraç edebileceğin bir ürün üretme şansınız yok. Yani, ülkemizdeki tarımın yapısal bir sorunu var. Avrupa ve Amerika'daki işletme sayısı bizden az. Bizde şu an 3 milyon 150 bin işletme var. Bu işi yapanların eğitim seviyesi düşük, sermaye seviyesi düşük. Bana göre tarım sektörü, Türkiye'de halen lokomotif. Çünkü sanayiyi geliştiren tarım. Sadece yapısal sorunların üzerine gitmediğimizi düşünüyorum. Kısa vadede sonuç alacağımız politikalara yöneliyoruz. Bütün uyarılarımıza rağmen hükümet edenler maalesef buna yöneliyor. Yapısal sorunları çözdüğümüz takdirde, tüm ürünlerde dünya devi durumuna geleceğiz. Dünyada ilk 5'teyiz diyebilirim. Bizde tarihten gelen bir tarım kültürü var. Bahsettiğim dönüşümü hızlandırır, kaliteli ürünü üretebilecek yapıya ulaşırsak, sorun ortadan kalkacaktır.

'TARIMDA YAPISAL DÖNÜŞÜM GEREKLİ'

43 |

HABERHAYAT: Bugün ülke genelinde, “Tarım bitti, samanı bile dışarıdan ithal eder hale geldik” şeklinde söylemler var. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? VEDAT CEYHAN: Türklerin en yaygın özelliklerinden biri, çok hızlı genelleme yapmaktır. Bu konuda bu yaklaşımı seziyorum ve çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Tarım sektörü, ülkemizde dillendirildiği kadar kötü gitmiyor. Sadece bir şeyde bocalıyoruz. Teknoloji çok hızlı ilerliyor, talep farklılaşıyor. Eskisi gibi ‘tarlamda ürettiğimi pazarda satayım' şeklinde olmuyor. Tüketici her geçen gün daha çok ister hale geldi. Tarım sektörünün de bu isteği karşılayacak bir organizasyona dönüşmesi lazım. Fakat genel olarak bakıldığında, bu organizasyonu yapacak işletmeler yok.


‘FINDIK, SAMSUN İÇİN ÖNCELİK DEĞİL’ HABERHAYAT: Fındık, Samsun için ne kadar önem arz ediyor? VEDAT CEYHAN: Fındık ve çay, Karadeniz Bölgesi’ne has ürünler olduğu için burada da çok konuşuluyor, ama Samsun için fındığın temel bir ürün olduğunu düşünmüyorum. Samsun için sebze yetiştiriciliği önemli, özellikle de geç turfanda olan ürünler. Böyle bir avantajımız var. Türkiye’de aynı ürünler bittiğinde, burada ürünler yeni olgunlaşıyor. Aynı şekilde, çeltik de Samsun için önemli. Biz çeltik ithal eden, ihtiyacını karşılayamayan bir ülkeyiz. Bunun yanında fındık Karadeniz Bölgesi için karlı bir ürün değil, ekonomik bir ürün. Yılda iki kez çalışıp, az sermaye ve az işgücüyle yapabiliyorsun. Fındık çok önemli bir sektör, ülkemiz için de çok önemli. Dünya ticaretinin yüzde 67’si bizde, ama ürünü sadece ham olarak satıyoruz. Biz İsviçre’ye, Almanya’ya veriyorum; o bize çikolata yapıp geri satıyor. Fındığın sanayisi gelişmiş, fakat inovasyona ihtiyacı var. ‘Kabuklu haliyle koy çuvala gönder’ devri bitti. Samsun ekonomisi tarıma dayalı, ama fındığı çok ön planda düşünmek doğru değil.

'ÖĞRENCİLER OMÜ’DEN MEMNUN'

44 |

HABERHAYAT: OMÜ'de öğrenciler için neler yapılıyor? Öğrenciler burada olmaktan, OMÜ'de öğrenim görmekten mutlu mu? VEDAT CEYHAN: Bizim mutluluk tanımımız şu şekilde: 'Öğrencilerle ilgili kararlar alırken, onların düşüncelerini alıyor muyuz? Huzurlu, güvenli bir kampüs, eğitim-öğretim ortamını sağlıyor muyuz? Öğrencileri iyi akademisyenlerle buluşturabiliyor muyuz? Dersleri piyasanın ve dünyanın gerçeklerine göre seçiyor muyuz? Öğrenciler mezun olduklarında da istihdam edilmelerine katkı sağlayabiliyor muyuz?' Bunları sunabilmek bizim için önemli. Öğrencilerin tamamının mutlu olabilmelerini sağlamak mümkün değil. Tabii ki biz, tüm öğrencilerin mutluluğu için uğraşıyoruz. Uluslararası öğrencilerimize de özel bir ihtimamla yaklaşıyoruz. Onlar eğitim-öğretim hizmetimizin dışında, kültürel hizmetler de alıyorlar. Uluslararası öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı, yaklaşık yüzde 5 civarında. Türkiye ortalaması ise yüzde 1. Bunun birçok sebebi var. Bunların yanında öğrenciler hocalarına ulaşabilmek konusunda da oldukça şanslı. Rektöre salı günleri, bana her zaman 'çat kapı' ulaşabiliyorlar. Her türlü sıkıntılarını bizimle paylaşabiliyorlar.

Gerçekten haklı oldukları bir konuyla geliyorlarsa, düzeltilmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Öğrenci memnuniyetini önemsiyoruz. Son yapılan anketlerde, yüzde 80 oranında bir memnuniyet çıktı. Tabii ki kusursuz değiliz, eksiklerimizi de biliyoruz. Bu eksikleri kapatmak için çaba sarf ediyoruz. Bunların yanı sıra iş yerinde eğitime önem veriyoruz. Kurumlara giderek, öğrencilerin iş yerinde eğitim alması için çalışıyoruz. Bunu stratejik planımıza da koyduk. Ben üniversitemizin yaşanabilir, huzurlu bir kampüs anlamında çok avantajlı olduğunu düşünüyorum. Ulaşımın genişlemesiyle birlikte bu daha da üst seviyeye çıktı. Öğrenciler memnun, hele de yabancı uyruklu öğrenciler daha da memnun.

Üniversitemizin yaşanabilir, huzurlu bir kampüs anlamında çok avantajlı olduğunu düşünüyorum. Ulaşımın genişlemesiyle birlikte bu daha da üst seviyeye çıktı. Öğrenciler memnun, hele de yabancı uyruklu öğrenciler daha da memnun.

'ÜZERİMİZE DÜŞEN NEYSE YAPARIZ' HABERHAYAT: Yeni kurulan Samsun Üniversitesi ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? VEDAT CEYHAN: Yeni bir üniversite kurulması, siyasilerin etkisinin olduğu politik bir karar. Samsun yeni bir üniversiteyi kaldırır mı bu tartışılır, ama 'Samsun'a ikinci üniversite yakışır' söylemi bana göre siyasi bir söylemdir. Beklentimiz odur ki; bu karar teknik bir çalışmaya dayansın. Yeni üniversite tematik, hızlı sonuç alıp hızlı gelişecek şekilde kurgulanır, uygun finansman ve uygun insanlarla buluşturulursa çok iyi olur. Fakat, mevcut gidişatta böyle bir yapı görmüyorum. Planlanan yapıda, OMÜ ile eş büyüklükte olacak. Kamuoyunda yer aldığı gibi, 'OMÜ' yeni üniversiteyi istemiyor' söylemlerini popülist düşünceler olarak görüyoruz. Sadece öğrenciye dayalı gidecekse, 'yeni üniversite, yeni dekan, yeni masraflara gerek yok' düşüncesinde olduk. Ama OMÜ çizgisinde olacaksa, bizim geldiğimiz noktaya gelmesi uzun zaman alacaktır. Keşke Samsun'a hızlı ilerleyebilecek tarzda tematik bir üniversite kurulsaydı. Sonuç olarak baktığımızda, bir üniversite kurulması uygun görüldü. Bize de sonuna kadar destek olmak düşer. OMÜ, doğru yanlış diye ayırmadan üzerine ne görev düşecekse yapacaktır.


45 |


zumba&

Joseph H. Pilates tarafından geliştirilen bir egzersiz sistemi olan pilates, bedeni dengede tutarak, nefes çalışmalarıyla birlikte vücuda esneklik ve güç kazandıran bir hareketler bütünüdür. Günümüzde zinde ve güçlü olmanın en çok tercih edilen yollarından biri pilatestir. Pilates’in yaratıcısı Josepsh Pilates, “Spor yapmak mutluluğun nedenlerinden biridir” demiştir. Bunun sebebi spor ya da pilates yaparken, vücudumuz endorfin denen mutluluk hormonunu salgılamasıdır. Bu hormone, deliksiz bir uyku esnasındayken salgıladığımız hormonun aynısıdır. Pilates yaparken de yaptıktan sonra da kendinizi dinç, mutlu, pozitif ve neşeli hissedersiniz. 1980’li yıllardan beri çok farklı isimlerle spor ve fitness teknikleri yaratılmıştır. Peki, pilatesin bunlardan farkı nedir? Pilates, hareketsizlikten dolayı kullanmayı bıraktığımız ve bundan dolayı pasifleşmiş olan kaslarımızı tekrar çalıştırır ve omurgamızın doğru duruşa kavuşmasını sağlar. Pilates, uzun zamandan beri bilinen ve uygulanan birçok spor dalının birleşimidir. Pilates, fizyoterapistlerinde çok sık kullandığı, doktorların da hastalarına tavsiye ettiği bir yöntemdir.

46 |

PİLATES’İN ESTETİK DURUŞUMUZA ETKİSİ Vücudumuzda kas ile yağ arasında amansız bir mücadele vardır. Genç yaşlarda insan daha hareketli olduğu, metabolizması daha hızlı çalıştığı ve böylece daha kolay bir şekilde yağ yaktığı için, vücutta rahatsız edecek şekilde yağlanma olmaz. Fakat, özellikle 38 yaşından itibaren yağ yakımı azalacağı, kas yoğunluğunda gerileme başlayacağı için vücutta yağlanma başlayacaktır. Eğer beslenme düzenimizi değiştirmez daha fazla spor yapmazsak, alınan bu kiloları vermek gittikçe zorlaşır ve ileri yaşlarda verebilmek çok daha zor olur. Vücutta ne kadar çok kas çalıştırılırsa, metabolizma o kadar hızlanır ve dolayısıyla yağ yakımı o kadar artar. Pilates’le derinlerde kalmış kasları aktive edip çalıştırıyoruz.

Daha fazla kas çalıştığı için yağ yakımı artıyor. Bunu bir de tempolu yürüyüşle desteklersek hızlı ve sağlıklı bir şekilde forma girebiliriz. Vücutta daha fazla kas çalıştırmaya başladığımızdan dolayı yağ yakmaya, vücudu sıkılaştırmaya, sırt ve bel ağrılarını azaltmaya başlarız. PİLATES’İN OMURGAYA HİSSETTİRDİKLERİ Pilates, sadece vücudun güçlenmesini sağlamakla kalmaz aynı zamanda çok daha iyi hareket etmenize de yardımcı olur. Bu yüzdendir ki; vücudunuzdaki kasların ve eklemlerin özellikle de omurga bölgesinin esnetilmesi, uzatılması ve bu bölgelerdeki baskının azaltılması, pilates metodunun temel hedefleri arasındadır. Omurganız eğilip bükülme gibi hareketleri yapabilmek için tasarlanmış mükemmel ve bir o kadar da karmaşık bir sistem olduğu gibi; aynı zamanda genel duruşunuz ve iç organlarınız için merkezi bir destek görevi de görür. Ne yazık ki; günümüzde birçok kişi omurganın doğal hareket yeteneğini destekleyen egzersizleri bilmediğinden, bu bölgenin kuvvetini ve kapasitesini kısıtlamış olur.


Son yıllarda birçok insan, başka estetik kaygılar olmak üzere pilates çılgınlığına ayak uydurmuş durumda. Peki, ne işe yarıyor bu pilates, bunca insan çıldırmışcasına pilates yapıyor ? Minik bir azınlık modaya ayak uydurmak adına yaparken, büyük bir çoğunluğumuz da estetik kaygıları için başlamıştır pilates’e. Önce denemiş bir arkadaşımızdan duyarız, ‘’Aaa inanmayacaksın ama inanılmaz inceldim, pilates mükemmel bir şey kesinlikle başlamalısın’’ Bu söylemleri birkaç kişiden daha duyduğumuzda, ilk soluğu en yakın pilates stüdyosunda alırız ve sürekliliği sağladığımızda vücudumuza olanlara biz bile inanamayız.

Pilates, ilk seansından itibaren vücut farkındalığını arttırır, kişinin her pozisyondaki dengesini sağlamasına yardımcı olur ve kuvvette artışı sağlar. Bu kas artışı, herhangi bir şişmeye neden olmaz. Dengeleyici kaslar işlev gördüğü için kas uzaması sağlanır ve bu sebeple vücudun görünümünü ve kişinin hissiyatını iyileştirir. Yaşam kalitesini üst düzeye taşır; yani bir özgüven aracıdır. Sağlık dolu günler dileyerek son cümleleri üstada bırakıyorum. Zinde kalın !

10 derste farkı hissedeceksiniz. 20 derste farkı göreceksiniz ve 30 derste tamamen farklı bir bedene sahip olma yolunda olacaksınız Joseph Pilates

47 |

Bilinen bütün faydalarının yanı sıra pilates omurga ve eklemlerinizi, güçlendirir, duruşunuzu dikleştirir ve daha uzun görünmenizi sağlar. Dik durmanız ciğerlerinizi genişletir ve diğer bütün organlarınıza görevlerini daha sağlıklı ve verimli bir şekilde yerine getirmeleri için gerekli yeri açar. Eklem yerlerinizdeki basıncın azalması size daha fazla güç, hareket kabiliyeti ve enerji verir.


Anadolu Hayat Emeklilik’le otomatik katılıma dahil olmak çok kolay Bireysel emeklilik sektörünün öncü şirketi Anadolu Hayat Emeklilik, otomatik katılım kapsamındaki pratik çözümleri ile temmuz fazında da kurumların yanında olmaya devam ediyor

T

emmuz ayı itibarıyla, toplam çalışan sayısı 10-49 aralığında olan işverenlerin emeklilik şirketleri ile sözleşme imzalayarak, çalışanlarını bireysel emeklilik planına dahil etmiş olması gerekiyor. Anadolu Hayat Emeklilik online otomatik katılım ve bordro entegrasyonu gibi hızlı ve kolay çözümleri ile işverenler ile serbest muhasebeci ve mali müşavirlerin işini kolaylaştırıyor.

ONLINE OTOMATİK KATILIM 2017 yılı başından itibaren kademeli geçiş ile uygulamaya giren otomatik katılımın beşinci fazı başlıyor. Çalışan sayısı 10 ile 49 arasında olan yaklaşık 213 bin kurumun bu fazda sisteme dahil olması bekleniyor. Otomatik katılıma ilişkin tüm süreçleri kolaylaştırmak ve hızlandırmak için yola çıkan Anadolu Hayat Emeklilik, birkaç dakika içinde otomatik katılıma giriş işlemlerinin tamamlanabildiği online otomatik katılım sayfasını, kurumların ve ayrıca serbest muhasebeci ve mali müşavirlerin hizmetine sunuyor.

TEMMUZ FAZINDA DA KURUMLARIN YANINDA Bireysel emeklilik sektörünün öncü şirketi Anadolu Hayat Emeklilik, otomatik katılım kapsamındaki pratik çözümleri ile Temmuz fazında da kurumların yanında yer alıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü M. Uğur Erkan, “Kurumlar için süreçlerini hızlı ve verimli yönetmenin en öncelikli konular arasında olduğunu biliyoruz. Bu nedenle iş ortaklarımızın otomatik katılım için harcayacakları eforu asgari düzeye indirmeyi hedefliyoruz” dedi.

48 |

KOLAY, HIZLI VE VERİMLİ 2017 yılında otomatik katılımın faaliyete geçmesiyle birlikte bugüne kadar 4 milyonu aşkın çalışanın tasarruf etmeye başladığına dikkat çeken Uğur Erkan, “Otomatik katılımın tüm süreçlerini kolaylaştırarak müşterilerin daha hızlı hizmet alabileceği bir yapıya ulaşmayı amaçlıyoruz.

Kurumlar veya serbest muhasebeci ve mali müşavirler, Anadoluhayat. com.tr internet sitesindeki “Online Otomatik Katılım” sayfasından diledikleri anda teklif alarak otomatik katılım sözleşmelerini hemen oluşturabiliyor. Ayrıca, katılımcıların bireysel emeklilik hesaplarına ilişkin tüm işlemler için kurumların bordro programları ile entegre çalışabiliyor. Otomatik katılım 2018 Ocak fazında hizmete sunduğumuz “Online Otomatik Katılım” sayfamız ilgiyle karşılandı. Kurumlar için zamanın ne derece önemli olduğunu biliyoruz. İşverenler Ocak ayında online otomatik katılım ile diledikleri yerden, diledikleri anda otomatik katılıma dahil olmanın rahatlığını deneyimlediler. Şirketimizin online entegrasyon sağladığı bordro uygulamalarını kullanan işverenler, otomatik katılım kapsamında açılan bireysel emeklilik hesaplarına ilişkin pek çok işlemi anlık olarak gerçekleştirebiliyor. Bu sayede operasyonel süreçlerde kolaylık sağlanırken, olası hatalar minimuma indirgeniyor. Anadolu Hayat Emeklilik olarak, dijital çözümlerimizle iş ortaklarımızın zaman kazanmasını hedefliyor ve otomatik katılım sürecinde yüklerini hafifletecek pratik çözümler üretmeye devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK FARKI Anadolu Hayat Emeklilik’in bireysel emeklilik ve hayat sigortaları alanlarında hizmet sunduğunu dile getiren Erkan, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Anadolu Hayat Emeklilik, 1990 yılında ‘Türkiye’nin ilk hayat sigortası şirketi’ olarak kuruldu. Halka açık ilk emeklilik şirketi olan Anadolu Hayat Emeklilik, Hayat Sigortaları ve Bireysel Emeklilik Sistemi ile en büyük fon yaratan şirket olma özelliğini taşıyor. 1 milyon 146 bini aşan katılımcı sayısıyla Anadolu Hayat Emeklilik, sistemdeki öncü konumunu korumaya devam ediyor. Sistemden emekli olan kişi sayısında da lider pozisyonunu güçlendiren şirket, sistem emeklilerinin yüzde 25’ine sahiptir. Genel Müdürlüğü İstanbul'da bulunan şirketin; İstanbul (3), Ankara (2), Adana, Bursa, İzmir, Antalya, Kocaeli ve Trabzon’da Bölge Satış Müdürlükleri ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Şubesi bulunuyor. Anadolu Hayat Emeklilik 509 kişilik direkt satış ekibi, 250’ye yaklaşan özel acentesi, Türkiye İş Bankası ve Anadolubank’ın toplam bin 500’e yaklaşan banka şubeleri aracılığıyla hizmet sunuyor.”


49 |


Payitaht Abdülhamit’in İrena’sı ve ünlülerin menejerinden özel açıklamalar

B U K E T 50 |

K

M

enajer, gazeteci, oyuncu, basın danışmanı, radyo

programcısı… Buket Kahraman. Evlilik programı sunuculuğu yaparken tanıdık onu. Birbirinden önemli dizi ve sinema filmi projelerinde yer alan Kahraman, Çılgın Dersane 3’le oyunculuğunu taçlandırdı. Şimdilerde ise beğeni ile izlenen Payitaht Abdülhamit’teki İrena rolüyle seyirci karşısına çıkan Kahraman özel açıklamalarıyla sizlerle... Mehtap YILDIZ

AHRAMAN


HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? Biraz kendinizden bahseder misiniz? BUKET KAHRAMAN: 27 yaşındayım, radyo, sinema ve televizyon okudum. İlk işim, bir TV programında evlilik programı sunmaktı. Daha sonra dizilerde oynamaya başladım. Ardından Buket Kahraman Talent adında, menajerlik ve PR danışmanlığı hizmeti verdiğim bir şirket kurdum. Mustafa Ceceli, Oğuzhan Koç, Cenk Erenin PR danışmanlığını yaptım. Nazan Öncel, Fuat Güner, Metin Özülkü, Reyhan Karaca, Burcu Güneş, Wilma Elles, Sinan Albayrak, Bülent Çolak gibi çok özel oyuncu ve müzisyen arkadaşlarımın menajerliğini yapıyorum ve yapmaya da devam ediyorum. Aynı zamanda oyunculuğa da bırakmıyorum. HABERHAYAT: Oyunculuğa olan ilginiz nasıl başladı? BUKET KAHRAMAN: Üniversite eğitimim için İstanbul’a geldim ve sektöre atıldım. Hayatımın her geçiş evresinde çok değerli insanların desteğini gördüm. Okul yıllarımda bir hocamın yönlendirmesiyle ulusal bir kanalda program sundum. Biraz tanındığım evrelerde dizilerde rol aldım. Daha sonra gazeteci ağabeyim Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Kelkitlioğlu ve eşi Deniz Kelkitlioğlu’nun hayatıma dokunması ile gazeteci kimliğimi kazandım. Ve ödüller... Magazin Gazetecileri Derneği’nden yılın en iyi gazeteci ödülü aldım. Magazin üzerine köşe yazıları yazdım. Müzik dünyasıyla tanışmamı sağlayan, PR danışmanı olmaya beni ikna eden Samsun Demir’dir. Bu özel insanların hayatıma değmesiyle kendime yeni bir alan açtım ve ilerlemeye çalıştım. 12 yaşındaydım oyuncu olmaya karar verdiğimde. Çok televizyon izlerdim. Dizi hatta magazin programlarını izler, kendimi oralarda hayal ederdim. Hayal dünyam çok ama çok kuvvetliydi. Kendime bir dünya kurardım, üç gün etkisinde çıkamazdım. Oyunculuk da o dünyanın bana yansıması oldu. Sonra bir tutkuya dönüştü. Kendime söz bile vermiştim. ‘Ne olursan ol ama oyuncu ol’diye. HABERHAYAT: Payitaht Abdülhamid dizisinde İrena karakterine hayat veriyorsunuz. Filmin kadrosuna nasıl dahil oldunuz? BUKET KAHRAMAN: Diziye İrena isminde Bulgar göçmeni bir karakter girecekti. Yapım şirketinin cast direktöründen teklif geldi. Karakter analizini okuyunca etkilendim. Bugüne kadar böyle bir karakteri hiç oynamadım. Tek bir şeyden tedirgin oldum. Diyarbakırlı biri olarak, Bulgar göçmeni karakterine görüntü olarak nasıl uyum sağlarım, inandırıcı olur mu diye düşünmüştüm. Ama aldığım yorumlar çok pozitif oldu. Hatta geçenlerde bir mesaj aldım, sosyal medyada şöyle yazıyordu: “Sizi yurt dışında görsem yabancı olduğunuzu sanırdım.” Bu mesajlar tabii ki motive ediyor. Önemli olan, rolün hakkını vermek. İrena’yı çok sevdim. Öncelikle bu rolü bana emanet eden, bana güvenen Es Film’e ve yapımcımız Yusuf Esenkal’a minnettarım.

HABERHAYAT: Payitaht Abdülhamit dizindeki rolünüz için nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? BUKET KAHRAMAN: Dönem dizisinde oynamak cidden bir ayrıcalık. Dönem kıyafetlerini üzerinize giydiğini zaman zaten hemen motive oluyorsunuz. Oynadığınız karakterle bütünleşiyorsunuz. Mesela; İrena bir şapka bir pelerin taktığı, krem papuçlarını giydiği zaman hemen Buket ile vedalaşıyor. Bunlar hazırlık sürecimde çok işime yaradı. Ama tabii ki tarihi çok sevmem en büyük avantajımdı. Tarihin en önemli dönem dizisinde oynuyorum. Dizide yer almaya karar verdiğimde hemen o dönemin kitaplarını karıştırdım. Nasıl konuşurlar, ne giyerler, nasıl düşünürler... Keşfettiğim ayrıntıları da İrena’da kullandım. Tarihsel araştırma dışında, çok çok sevdiğim kült filmlerden Amelie’den esintiler de kattım İrena’ya. Karakterin içindeki gizli çılgın enerjisi, heyecanı, Amelie’yi andırıyor.

Kendime söz vermiştim. ‘Ne olursan ol ama oyuncu ol’ diye.


Fashion TV’nin düzenlediği güzellik yarışmasına katıldım ve birinci oldum. Yarışmanın kendi özel defilesine katıldım. Ondan sonra hiç bir defileye çıkmadım. Fehim Paşa’yı oynayan Erkan Avcı da benim gibi Diyarbakırlı. Dizide onun partneri olduğum için çok şanslıyım. İnanılmaz yardımcı oluyor, çok iyi anlaştık. Bu sayede kendimi onun karşısında rahat hissediyorum. HABERHAYAT: Bir dönem magazin gündemini değerlendirdiğiniz bir radyo programı yaptınız. Sizi yeniden bir radyo programında görecek miyiz? BUKET KAHRAMAN: Alem FM’de magazin gündemini değerlendiriyor ve çok keyif alıyordum. Hem akşam gazetesindeki köşemde magazin değerlendiriyordum hem de radyoda. Şu an vaktim olsa yine yapmak isterdim. Ama programı canlı yapıyorsunuz ve her canlı yayında bulunmak zorundasınız. Hem set programım hem de menajerlik ile ilgili toplantılarım, günlük koşuşturmam o kadar yoğunki radyo programı yapacak vaktim yok. Öylesine yoğunum ki; alışveriş, kuaför ve özel ihtiyaçlarımı iki toplantı arasına sıkıştırmış durumdayım. HABERHAYAT: Geçtiğimiz senelerde Fashion TV'nin düzenlediği bir güzellik yarışmasında birinci oldunuz. Ardından Fashion Friday Party`de defileye çıktınız. Sizin için nasıl bir deneyimdi? BUKET KAHRAMAN: Çok enteresan bir deneyimdi. Yarışmaya neden katılmak istediğimi inanın hala bilmiyorum. Bir gün sabah kalktım ve yarışmaya gitmek istediğime karar verdim. Gazetede röportaj yapıyordum o dönem. Gazeteden ayrılıp yarışmaya katıldım ve birinci oldum. Yarışmanın kendi özel defilesine katıldım. Ondan sonra hiç bir defileye çıkmadım, yani modellik de yapmadım. Zaten yarışmadan döndüğüm hafta müzik sektöründe PR danışmanlığı yapmaya başladım. O günlerden tek kalan birincilik ödülüm. Arada evde gözüme ilişiyor, gülüyorum, deneyimdi diyorum.

HABERHAYAT: Peki, bir dönem dizisinde yer almak size neler hissettiriyor? BUKET KAHRAMAN: Çok heyecan verici. Bir de sanırım karakter olarak da biraz geçmişte kalmışım. En azından yakın arkadaşlarım öyle söyler. İzlediğimiz filmlerden, okuduğumuz kitaplardan, anlatılan hikayelerden hissettiğim kadarıyla gerçekten o dönemlerde yaşamak isterdim. Kendi yükünden ağır kıyafetler, utangaçlıklar, masumiyet, en çok özlem duyduğum şeyler. Geçmişe bu kadar özlem duyarken, bir dönem projesinde yer aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. En azından geçmişle yani yaşanmamışlıkla hasret giderebiliyorum. İrena sayesinde geçmişle bir bağlantı kurdum. Belki de bu yüzden oynadığım karaktere sımsıkı sarıldım.

52 |

HABERHAYAT: Peki, İrena nasıl bir karakter? BUKET KAHRAMAN: İrena, dizide bir ajan. Aslında adaletsiz düzenin, paranın, kralların dünyasına karşı fikirler geliştiren, küçük eylemler yapan Sofyalı bir kız. Ama Payitaht’a zarar vermeye çalışan kişiler tarafından oyuna getiriliyor, kötü eylemlere dahil ediliyor. İrena, bu oyunu anlıyor ama ailesini tehdit ettikleri için bir çıkış yolu arıyor. İrena’nın en büyük şansı, bu kurulan büyük oyunda Fehim Paşa ile karşılaşmak. Paşa’nın büyük aşkı, İrena’yı ve Payitaht’ı koruyor.


HABERHAYAT: Çılgın Dersane 3’de oynadığınız başrolle kendinizi ispatladınız. Sizi yeni bir sinema filmi ile beyaz perdede görecek miyiz? BUKET KAHRAMAN: Çılgın Dersane 3 sinema filmi çok özeldi benim için. İlk sinema filmimdi ve başroldeydim. Dila karakteri, bugüne kadar oynadığım karakterlerin en saf olanıydı. Kötü karakteri oynamak kolaydır. Karakterin inişleri ve çıkışları size güç verir. Ama çok durağan, saf, hareketsiz bir karakteri oynamak gerçekten zor. Karakterde tutunacağınız şeyleri, sizin keşfetmeniz lazım. Dila, bana güzel bir deneyim kattı. Çılgın Dersane çekimlerimiz çok eğlenceliydi. Antalya’da bir sürü genç oyuncu…Çekimler sonrası çok eğleniyorduk. Özellikle Serenay Aktaş ile çok eğlenirdik. Tüm oyuncular çılgındı. Yapımcı Faruk Aksoy’u biraz çıldırtmış olabiliriz. Daha sonra Bodrum Günlüğü isminde bir filmde de oynadım ama henüz vizyona girmedi. Baş Belası filminde Mesut Yar ve Ömür Gedik ile birlikte konuk olduk. İstediğim ve isteyebileceğim bir rol olursa sinema filmi çok isterim. Hatta çok beğendiğim bir film olursa direk yapımcıdan rolü isterim. Bunun utanması olmaz bende. HABERHAYAT: Hayalini kurduğunuz bir proje veya rol var mı? BUKET KAHRAMAN: İstediğim bir rolde şu an oynuyorum. Dönem işinde yer almayı çok istiyordum. Payitaht benim için özel bir proje oldu. İrena karakteri, birçok duyguyu içinde barındıran bir karakter; hem kötü hem iyi hem arada kalmışlığı var ve ben hepsini aynı anda oynamaya çalışıyorum. Bazen karakter kaydığı anlar oluyor ama yönetmenimiz hemen müdahale ediyor. Zor bir karakter. Bunun üstesinden gelmeye çalışmak, çıkan sonuç hepsi beni çok mutlu ediyor. Herhalde daha sonra kötü ama melek bir kızı oynamak isterdim. İyi bir reaksiyon alacağıma eminim. Hatta Kafka’nın Dönüşüm, Küçük Prens, Don Kişot, Madame Bovary gibi eserlerin uyarlamasında yer almak isterim. Bir de Ceren Moray ile aynı projede yer almayı diliyorum. Ceren’e çok benzetiliyorum. Hatta bir projede Ceren’le rol alacakken, dizinin yapımcısı benzerliğimizin fazla olması sebebiyle rolü bana vermemişti. O gün istedim Ceren’le beraber oynamayı. Olursa ilginç olabilir. Enteresan bir ikili oluruz gibime geliyor. Onun ünlü olduğu dönemlerde bana gelip imza istiyorlardı. HABERHAYAT: Son olarak HaberHayat okuyucularına neler söylemek istersiniz? BUKET KAHRAMAN: Tek söyleyebileceğim kalbinizin sesini dinlemeniz. Bazen gittiğiniz yol zahmetli olabilir ama gitmekten korkmayın, gidin. İstediğinizi yapın. Hata yapmaktan hiç kokmayın. Hatalar kendimizi bulmamızı sağlar.

53 |

HABERHAYAT: Güzelliği Fashion TV 2014 Güzellik Yarışması`yla tescillenen Buket Kahraman’ın güzellik sırları nelerdir? BUKET KAHRAMAN: Güzellik gören gözlerdedir derler. Öyle gördüğünüz için teşekkür ederim. Ben sade güzellikten yanayım. Günlük yaşantımda hiç makyaj yapmam. Saçımı ve makyajımı yaptığımda da abartıya kaçmam. Mesela; kuaförüme, “Saçımı yapalım ama kuaförde yaptığım belli olmasın, evde yapılmış gibi doğal olsun” derim. Bunu ilk duyan, bana alışana kadar yadırgar ama beni tanıyan ne istediğimi anlıyor. Güzellik de benim için öyle bir şey. Ne yapıyorsanız yapın ama belli olmasın. Estetiğe de bakışım aynı şekilde ama size küçük birkaç sırrımı verebilirim. Avokado yağını, haftada bir kez gece yatmadan yüzünüze uygulayın, yumuşacık bir cildiniz oluyor. Badem yağını içtiğiniz suya bir kaç damla damlatıp için, bütün vücudunuza cildinize parlaklık veriyor. Bu karışımı kaşlarınızı da sürebilirsiniz, çok iyi kaş çıkartıyor.


Sektörün yenilikçi ismi İnşaat ve tesisat malzemeleri sektöründe lider, yenilikçi ve deneyimli kuruluşlarından olan Eken İnşaat, birbirinden özel ürünleri Samsunlularla buluşturuyor

40 yıl önce Latif Eken tarafından kurulan Eken İnşaat, bugün Ümit Döngel ve Alper Sancak önderliğinde hizmet vermeye devam ediyor. Sektörün önde gelen markalarının ürünlerini bünyesinde bulunduran Eken İnşaat; batarya, küvet, kabin, vana, seramik, iltal vitrifiye, ital seramik, ital batarya ve yapı kimyasalları BUTİK PROJE Haziran ayı içersinde Eken Desing adı altında butik ürünleri gibi birçok ürünü tüketici ile buluşturuyor. sergileyecekleri yeni bir mağazayı hayata geçireceklerini belirten

Sancak, “Örnek Sanayi Sitesi’nde bin 5.200 metrekarelik alanda hizmet veren bir firmayız. Yeni işletmemizde; İspanya, Almanya ve İtalya başta olmak üzere birçok ülkenin ithal ürünlerini sergileyeceğiz” şeklinde konuştu.

İNTERNET PAZARLAMACILIĞINDA DA VARIZ

EKEN İNŞAAT AYRICALIĞI

54 |

Eken İnşaat hakkında bilgi veren Alper Sancak, “Eken İnşaat olarak; batarya, seramik, tesisat grubu, yangın malzemeleri, ısı tmasoğutma ürünleri, radyatör, panel, kombi ürünleri gibi zengin ürün gamı ile hizmet veriyoruz. ECA, Serel, Emas, Dura-Tiles, Kabinet, Turkuaz, Entegre, Say, Eren Vana, Armoni, Poelsan, Trakya döküm, Tema, Venezia, NKP, İtimat, Polimeter gibi birçok firmanın en özel ürünlerini, Eken farkıyla tüketici ile buluşturuyoruz. Hem toptan hem de perakende olarak hizmet verdiğimiz firmamızda, müşteri memnuniyeti için azami çaba sarf ediyoruz. Ürünlerimizi toptan ve perakende olarak tüm Karadeniz Bölgesi’ne ulaştırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Ürünlerini artık internet üzerinden de tüketici ile buluşturacaklarını belirten Alper Sancak, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Dön-San yapı malzemeleri adresi ile internet üzerinden de tüketicilerimize ulaşmaktayız.. N11.com ile bağlantılı olarak bir proje daha gerçekleştirdik. Ürünlerimizi internet pazarlamacılığı üzerinden en uygun fiyatlarla tüm Türkiye ile buluşturmuş durumdayız.”


55 |


Genç Adım Eğitim Kurumları, düzenlediği 19 Mayıs Gençlik Haftası Sanata Davet Gösterisi, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ve mezuniyet töreni ile adeta büyüledi

Genç Adım’dan muhteşem programlar

Genç Adım Eğitim Kurumları, düzenlediği birbirinden özel programlarla büyük beğeni toplamaya devam ediyor. Genç Adım Eğitim Kurumları; 19 Mayıs Gençlik Haftası Sanata Davet Gösterisi, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ve mezuniyet programları ile muhteşem anlar yaşattı.

EĞİTİM SANATLA BULUŞTU

Gençlik Haftası ve Sanata Davet Gösterisi programında konuşma yapan Genç Adım Eğitim Kurumları Kurucusu Ahmet Çakan, “Çok kısa bir zaman diliminde ve zor şartlarda bu güzel sanatsal çalışmayı bizlere sunan değerli öğretmenlerim Atike Çakan, Ediz Türkpençe’ye ve sanatsal yeteneklerini akademik başarı ile buluşturarak bizlerle paylaşan sevgili öğrencilerime teşekkürlerimi sunuyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır.’ Bizler ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkartacaksak, türlü bahaneleri çöpe atarak bilim ve sanata verdiğimiz önemi milletçe göstermeliyiz” dedi.

56 |

‘‘Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır.’’ Bizler ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkartacaksak, türlü bahaneleri çöpe atarak bilim ve sanata verdiğimiz önemi milletçe göstermeliyiz”


SANAT TOPLUMUN KALBİDİR

Sanatın bir toplumun kalbi olduğunu vurgulayan Çakan, “Futbol tribünlerindeki kalabalığı sanatsal gösterilerde görmeye başladığımızda, işte o zaman yüksek uygarlığın ilk merdivenini çıkmışız demektir. Sanat, bir toplumun kalbidir. Bu yüzden canlılığını hiçbir zaman yitirmemelidir. Genç Adım Eğitim Kurumları olarak, her zaman ve her koşulda sanatın ve sanatçının yanında olduğumuz gibi içinde de olacağımızı bilmenizi isterim. Samsun’da bulunan 2 özel okulumuz, 3 kurs merkezimizle 1000’e yakın öğrencimize yaptığımız ince dokunuşlarla onların yaşamına ve karakterine sanat aşkını yerleştirmeye ve onlara her türlü imkanı sunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

Samsun’da bulunan 2 özel okulumuz, 3 kurs merkezimizle 1000’e yakın öğrencimize yaptığımız ince dokunuşlarla onların yaşamına ve karakterine sanat aşkını yerleştirmeye ve onlara her türlü imkanı sunmaya devam edeceğiz

ÖĞRENCİLERİMİZİ YARINLARA UĞURLUYORUZ

Genç Adım Koleji mezuniyet gecesinde, öğrencileri başarılı yarınlara uğurlamanın mutluluğunu yaşadıklarını belirten Çakan, "Sevgili gençler, yaklaşık 1.5 ay sonra gireceğiniz üniversite sınavıyla, güzel ülkemizin farklı ve seçkin üniversitelerinde, Samsunumuzu, ailemizi ve Genç Adım Koleji'ni en iyi şekilde temsil edeceğinizden şüphem yok. Her biriniz farklı meslek gruplarıyla vatanına, milletine hizmet edecek. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, ülkemizi muhasır medeniyetler seviyesine çıkaracak olan sizlersiniz. Bugüne kadar binlerce öğrencimiz meslek sahibi oldu, binlercesi de ülkemiz üniversitelerinde eğitim hayatlarına devam ediyor. Bu sonuçlar bizlere, eğitim sektöründe var olmalıyız dedirtiyor ve çalışma heyecanımızı daha çok artırıyor" ifadelerini kullandı.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı duygu yüklü bir programla kutladıklarını söyleyen Genç Adım Koleji Müdürü Turgay Artar ise, 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basarak bağımsızlık ateşini yaktığı gün olduğunu söyledi. Artar, “1914’de başlayan Birinci Dünya Savaşı dört yıl sürdü. Trablusgarp’ta Birinci Dünya Savaşı’nda Anafartalar’da düşman güçlerini yenen Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu kurtarmak için Anadolu’ya geçmeye karar verdi. 16 Mayıs günü İstanbul’dan Bandırma Vapuru’na bindi. Vapur, 19 Mayıs sabahı Samsun Limanı’na yanaştı. Kemal Paşa ve arkadaşları Samsun’da sevinç gösterileri ile karşılandı. Burada bir hafta kalan Mustafa Kemal Atatürk, Amasya’da yayınladığı genelge ile ulusu, ülkenin bütünlüğünü, bağımsızlığını kurtarmak için birlikte çalışmaya çağırdı. 4 Eylül günü Sivas’a gitti. Sivas Kongresi’nde “Ya bağımsızlık ya ölüm” ilkesi kabul edilerek, yurt düşmandan kurtarılıncaya dek savaşmaya ant içildi. Mustafa Kemal Paşa Sivas’tan sonra Ankara’ya geldi, 23 Nisan 1920 günü Büyük Millet Meclisi’ni topladı. Meclis başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu düzenli ordular, düşmanlarla çarpışmaya başladı. Birinci İnönü, Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Savaşı sonunda yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı” şeklinde konuştu.

57 |

DUYGU YÜKLÜ PROGRAM


UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Ş

Ne Zaman İşinizi Bırakacağınızı Anlamak!

58 |

imdilerde pek sormuyorlar ama ben küçükken; okulda ve sokakta bize en sık sorulan sorulardan biri “Baban ne iş yapıyor?” idi. Verilebilecek cevaplar arasında en mağdur edici olanı “Serbest Meslek”ti. Sanki “Serbest Meslek” işinde olan insanların çocukları, “Babam işsiz.” ya da “Babam devamlı kahvede oyun oynar, iş çıkarsa çalışır.” dermiş gibi gelirdi. “Serbest Meslek” diyen de başını hafifçe önüne eğer, neredeyse utanırdı. Bazılarınızın “Hayır ben böyle değildim.” dediğini duyar gibiyim. Sözüm sizin gibilere değil, tabii ki istisna olabilirsiniz. 21. yüzyılın henüz ikinci çeyreği yaklaşırken, dünyanın serbest meslek trendinde olduğunu söylesem çok da yanılmış olmayacağım. Türkiye’de ve dünyada serbest çalışan sayısı her gün artıyor. İnsanlar artık tek bir ofiste günlerce 08.00-18.00 zaman geçirmek yerine evlerinden ve parça başı çalışmaya başladırlar. Örneğin bir tasarımcıyla çalışmak istiyorsunuz, ayda 10 tasarım yaptırabileceğiniz bir beyaz yakalı, evinden kendi işini satabilse aynı tasarım sayısı ile belki de 3-4 kat daha fazla kazanabilir, üstelik daha az mesai yaparak. İnternet ve dijital ortamların arttığı günümüzde ise aracılık maliyetleri azaldığından işini görünür hale de getirmek daha kolay bir hale geldi. Elbette bu lükse ulaşabilmek için her birimizin biraz içerik pazarlamacısı haline gelmemiz gerekiyor. Ancak planlar bir yana, gerçekler başka bir yanadır. Siz çok sayıda iş sattığınız bir anı hayal edebilirsiniz ama gerçekte hiç müşteri bulamayabilirsiniz. Size bir sır vereyim: Gerçekten içerik pazarlaması kısmına vakit ayırırsanız ve yetenekliyseniz sonuçta mutlaka müşterileriniz olacaktır. Ancak en çok yaratıcılığınıza ihtiyacınız var. Benim tecrübeme göre yaratıcılık endişe ile birlikte yan yana yürümüyor. Özellikle en rahat olduğunuz ve kendinizi en konforlu hissettiğini zamanlarda daha inovatif olduğumuzu düşünüyorum.

Eğer bir iş yerinde çalışıyorsanız ve maaşınıza bağımlıysanız, birikiminiz yoksa maaşınıza veda eder etmez tüm endişe hormonları “Aç kalacağım.” sinyali vererek vücudunuzda toplanacaktır. İşte bu yüzden endişe hormonlarınızı tüm sinirlerinize gönderen sürüngen beyninizi susturmadan başarılı olmanız pek de kolay değil. Sürüngen beynininizi susturmak ne demektir? Bu ilkel organı susturmanın en iyi yolu “Aç kalmayacağınıza” ve “Ölmeyeceğinize” dair onu ikna edebilmektir. Herkesin ihtiyaçları değişir ama önce öğrenmeniz gereken bir ayda ne kadar düşük bir gelirle geçinebileceğinizdir. Bunu öğrenmek için harcamalarınızı minimuma indirin ve bu minimumda ne kadar yaşayabileceğinizi düşünün. Sizin minimum diye belirleyeceğiniz standart en az iki yıllık olsun. Sonra size iki yıl yetecek kadar bir birikim yapın. Böylece önümüzdeki iki yıl boyunca aç kalmayacağınıza emin olursunuz. Herkese bu kadar güvenlik yetmeyebilir, onlara tavsiyem girişimcilikten ve serbest mesleklerden uzak durmalarıdır. Diğerleri ise bu kadarlık bir birikime sahiplerse bence hayat boyu mutlu olmak için şanslarını deneyebilirler.

Başarısız olursanız mı ne olur?

Eski işinize geri döner ve “En azından denedim!” dersiniz.


59 |


PARKINSON HASTALIĞINI

TANIYOR MUYUZ ?

P

arkinson hastalığı yavaş ilerleyici nörodejeneratif (beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden) bir beyin hastalığıdır. Normal olarak insan beyninde belli bölgelerde dopamin üreten beyin hücreleri (nöronlar) bulunur. Bu hücreler beynin substabsiya nigra adı verilen belli bir alanında yoğunlaşmış halde bulunurlar. Dopamin substansiya nigra ile vücut hareketlerini kontrol eden diğer beyin bölgeleri arasında mesajlar ileten bir kimyasaldır. Dopamin insanların akıcı ve koordine hareketler yapmalarını sağlar. Dopamin üreten hücrelerin %60 ila %80’i kayba uğradığında yeterli miktarda dopamine üretilemez ve Parkinson hastalığının motor belirtileri ortaya çıkar. Medicana Samsun Hastanesi Nöroloji Bölümünden Uzm. Dr. Didem Er Parkinson konusunda bilgi verdi;

PARKİNSON HASTALIĞININ SIKLIĞI NEDİR?

Parkinson hastalığı özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkmaktadır. 50 yaşından önce başlaması çok nadirdir. Erkeklerde kadınlara göre yaklaşık olarak iki kat daha sık olarak izlenmektedir. 60 yaş üzerindeki insanlardaki sıklığı %1'dir.

PARKİNSON HASTALIĞINA YATKINLIK YARATAN FAKTÖRLER NELERDİR?

Parkinson hastalığına genetik bir yatkınlığın olduğu bilinmektedir. Özellikle son yıllarda ortaya konan, bazı genetik mutasyonlara sahip kişilerde (LRRK2, α-sinüklein, parkin genleri), bu mutasyonlara sahip olmayan kişilere göre daha sık izlenmektedir. Aile öyküsü özellikle genç yaşta Parkinson hastalığına yakalanan kişilerde daha belirgindir. Bazı kimyasalların Parkinson hastalığına neden olabileceğine dair kanıtlar vardır. Bunların başında sentetik bir toksin olan MPTP gelmektedir. Bazı çalışmalarda kuyu suyu kullanımı, kırsal yaşam ve tarımda kullanılan bazı ilaçlara maruz kalan kişilerde de Parkinson hastalığına yakalanma riskinin arttığını gösterilmiştir.

60 |

PARKİNSON HASTALIĞI TANISI NASIL KONULUR?

Parkinson hastalığı tanısı klinik muayene verilerine dayanılarak konulur, tedaviye alınan olumlu yanıt tanıyı doğrulayıcı kanıt oluşturur. Parkinson hastalığı tanısını kesinleştirmek üzere herhangi bir beyin görüntülemesi veya özel bir kan tahlili yapılması zorunlu değildir. Söz konusu incelemelere hastalığın ayırıcı tanısına giren diğer nedenleri dışlamak amacıyla başvurulur.

PARKİNSON HASTALIĞI HIZLI MI İLERLER?

Öncelikle Parkinson hastalığının her hastada farklı bir seyir ilerleyeceği unutulmamalıdır. Bazı hastalarda titreme ana yakınma olurken diğerlerinde yavaşlık ya da bir kısmında dengesizlik ön planda olabilir. Bazı hastalarda oldukça yavaş bir seyir ve yıllar içinde belirtilerde çok az artış olabilir. Bunun yanında hastalığın daha hızlı ilerleyebildiği hastalarda olabilir. Dolayısıyla hastalığın ilerleme hızı konusunda bir genelleme yapmak çok kolay değildir. Bir çok Parkinson hastalığı tipi vardır ve her biri farklı seyir özelliklerine sahiptir. Bu konuda en doğru ifade Parkinson hastalığının ilerleyici bir hastalık olduğu ancak bu özeliğin kişiden kişiye çok büyük değişkenlik gösterdiğidir.

PARKİNSON HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR? 1. istirahat halinde izlenen titreme (tremor) 2. hareketlerin yavaşlaması (bradikinezi) 3. pasif eklem hareketlerini zorlaştıran kaslarda sertleşme (rijidite) 4. ayakta durma dengesinin bozulması (postural instabilite) Parkinson hastalığının motor bulguları ortaya çıkmadan bazı başka belirtiler kendini gösterebilir. Bunlar arasında ağrı, koku alma bozukluğu, REM uyku davranış bozukluğu (geceleri çok canlı rüyalar görüp, etrafındakilere zarar verebilecek vurma gibi bazı hareketlerle ortaya çıkan bir uyku bozukluğudur) ve otonomik sistem (mesane-bağırsak, tansiyon değişiklikleri gibi) bozuklukları gibi bulgular da izlenebilmektedir. Parkinson hastalığının tipik bulguları ortaya çıkmaya başladığında yürürken kolları iki yanda normal şekilde sallamama, elde, bacaklarda veya çenede istirahat döneminde titreme, mimiklerin kaybının izlendiği maske yüz belirtisi, yazının giderek küçülmesi şeklinde zor okunur bir yazıya sahip olma, göz kıpma sayısında azalma, öne eğik ve yavaş şekilde yürüme, sık düşmeler, küçük adımlarla yürüme, donup kalmalar, hareketin ve konuşma hızının yavaşlaması, yutma bozuklukları, kabızlık, cinsel işlev bozuklukları, depresyon, psikoz, hayal görme, halüsinasyon, gündüz uyuklama hali, dürtü kontrol bozukluğu, ciltte yağlanmanın artması (sebore), bunama da izlenebilir.


Günümüzde Parkinson Hastalığını tamamen düzeltecek bir tedavi yoktur. İlaçlarla hastalık belirtileri önemli oranda düzeltilebilmektedir. Kullanılan ilaçlar beyinde eksilmiş olan dopamini yerine koyar ya da onun etkilerini taklit eder. Parkinson Hastalığı’nda tedavinin amacı hastalığın seyri boyunca hastanın günlük yaşamında aktif, üretken ve bağımsız olabilmesini sağlamaktır. İlaçlar ömür boyu kullanılmalıdır. Parkinson hastalığında tedavi 3 ana başlıkta toplanabilir: Birinci sırayı ilaç tedavisi almaktadır. İlaç tedavisinden yeterli faydayı göremeyen hastalarda cerrahi tedavi uygulanabilmektedir. Parkinson hastalığı tanısı almış her hastada hastanın yakınmalarına göre destek tedavisi de düşünülmelidir.

İlaç tedavisi

İlaç tedavisinin temelini azalmış olan dopaminin yerine konması oluşturmaktadır. Dopaminin ağızdan alınması durumunda kan-beyin bariyerini geçip beyine ulaşması mümkün olmadığı için dopaminin vücutta sentezlenmesini sağlayan L-Dopa isimli molekül kullanılmaktadır.

Vücutta dopaminin arttırılması hem ağızdan alınan L-Dopa'nın dopaminden başka moleküllere yıkılmasını engelleyen, hem de vücutta hali hazırda sentezlenmiş olan dopaminin nöronlar içinde daha uzun süre kalmasını sağlayan ilaçlarla da sağlanmaktadır. Parkinson hastalığında ayrıca dopamin reseptörlerine bağlanarak dopamin benzeri etki gösteren moleküller de kullanılmaktadır. Bunlar genel başlık altında dopamin agonistleri ismini almaktadırlar. Birçok dopamin agonisti bulunmaktadır. Ayrıca özellikle titreme üzerine etkisi daha fazla olan antikolinerjikler, istemsiz hareketler üzerine daha fazla etkisi olan amantadin isimli bir ilaç da tedavide kullanılmaktadır. Parkinson hastalığında tedavi hastalığa değil, kişiye özeldir ve hastanın belirtilerinin tipine ve şiddetine göre

ayarlanmaktadır. Ne yazık kullanılan ilaçlar sadece belirti giderici ilaçlardır. Yani hastalığın yıllar içinde kötüleşmesinin izlendiği doğal seyrini değiştirmemektedir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalarda MAO-B inhibitörlerinden rasagilinin hastalığın seyrini değiştirdiğine dair kanıtlar bulunmuştur. Ağızdan alınan dopamin agonistlerinin yanısıra özellikle motor donma sorunu olan hastalarda kullanılan küçük bir pompa yardımı ile cilt altına enjeksiyon şeklinde uygulanan ilaçlar da üretilmiştir.

Cerrahi tedavi

Parkinson hastalığının cerrahisi son yıllarda giderek artan sayıda uygulanmaktadır. Buradaki hedef hastalıkta artmış aktivitenin izlendiği subtalamik nükleus, globus pallidus ve talamus'daki aktivitenin azaltılmasıdır. Bu amaçla iki yöntem kullanılabilir; birinde bu bölgeler yakılır, diğerinde ise bu bölgeye bir elektrot sokularak bir pil yardımı ile aktivitesi azaltılır. Parkinson hastalığında cerrahi ilk tedavi olarak uygulanılmaması gerektiği gibi son tedavi de değildir. Yani yatalak duruma düşmüş bir Parkinson hastası da bu tedaviden faydalanmaz. Cerrahi tedavi özellikle ilaç tedavisine iyi yanıt veren ancak ilaçların yan etkileri ya da dalgalanmalar nedeni ile etkin tedavi alamayan, 70 yaşından genç, kesin Parkinson hastalığı tanısı olan, cerrahi sonrasında iyi takip edilebilecek, ciddi psikiyatrik hastalığı ya da bunaması olmayan hastalarda düşünülmelidir.

Cerrahi, uygun seçilmiş hastalarda Parkinsonizm bulgularında yarı yarıya düşüş sağlayabilir. Bu düşüşün hayat kalitesinde de belirgin düzelmeye neden olacağı beklenen hastalarda cerrahi daha ön planda seçilmelidir.

Destek tedavisi

Destek tedavisinde olmazsa olmaz olan rehabilitasyondur. Hastalara düzenli egzersiz önerilmektedir. Ayrıca ağrı, gündüz uykululuk durumu, mide-bağırsak hareketlerinde yavaşlama, REM uyku davranış bozukluğu, kabızlık, depresyon vs. gibi Parkinson hastalığının motor dışı belirtilerinin düzeltilmesine yönelik tedaviler de uygulanmalıdır.

61 |

PARKİNSON HASTALIĞININ TEDAVİSİ NEDİR?


Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul’den modern yaşam alanları Sektörün önde gelen markalarından Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, modern yaşam alanlarını sahipleri ile buluşturuyor Hayata mutluluk katan yaşam alanlarını inşa eden Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, yapıları konforla buluşturuyor. Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, Yunus Aksu ve Hasan Düzenli ortaklığında modern mimarileri hayata geçiriyor.

HER BÜTÇEYE GÖRE DAİRELER

62 |

2005’ten bu yana Kalkanca Mahallesi başta olmak üzere birçok mevkide binlerce konut yaptıklarını dile getiren Yunus Aksu, “Kalkanca mevkiinde devam eden beş projemizi hızlı bir şekilde hayata geçiriyoruz. Her kesime hitap eden dairelerimizin birini bitirdik, YUNUS AKSU ikisi bitme aşamasına gelmiş durumda. Diğer iki projemizin temelini attık. Geniş yelpazede hizmet veren büyük bir firmayız. Birçok firma yatırım yapmak istiyor ama ürküyor. Biz, o ürken insanların sığınacağı limanız. Önemli olan, müşterilerimize elimizdeki ürünü satmak değil, onlara en doğru şekilde yardımcı olmak ve yönlendirmek. Bunun için azami çaba sarf ediyoruz. Her bütçeye göre dairemiz bulunuyor.

Müşterilerimiz, huzur ve güven içerisinde bizi tercih ediyor. Çünkü hiçbir şekilde, herhangi bir problemle karşılaşmayacaklarını biliyorlar. Yaptığımız işin arkasındayız. Yeniliklerle müşterilerimizin karşısında olmaya devam edeceğiz” dedi.

GÜVEN İNŞA EDİYORUZ Her kesime hitap eden daireler inşa ettiklerini vurgulayan Hasan Düzenli ise, “Yaptığımız konutla yapacaklarımızın teminatıdır. İnsanın güveni kazanmanın her şeyden önemli olduğunun farkında olan bir firmayız. Yıllardır, bizi tanıyan ve sonsuz güvenen müşterilerimizin referansı ile birçok yeni müşterimizle iş bağlantıları kuruyoruz. Bu güveni sağlamış olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Birinci sınıf malzeme ve işçilikle hayata geçirdiğimiz dairelerimizi müşterilerimizle buluşturuyoruz. Ev sahibi olmak isteyenlere, güvenli bir şekilde evlerini teslim ediyoruz. Bizi bilen bilir, tanıyan tanır. Artık lüks ve akıllı binalar da yapmaya, gün geçtikçe en üst kalitede hizmet vermeye başladık. Müşterilerimiz, bizi tercih ettiklerinde doğru adreste olduklarını biliyor” şeklinde konuştu.


63 |


Lise yıllarında adım attı tiyatroya Kazım Akşar. Oyuncu olduğu için 3 yıl konuşmadı babası kendisi ile. Ama o, babasının inadını yine oyunculuğu ile kırdı. 40 yılını adadığı devlet tiyatrosuna başladığı yıllarda, devlet tarafından İngiltere’ye gönderildi ve İngiltere’de önemli yapımlarda çalıştı. Duayen oyuncu Akşar’ın çoğu kişinin bilmediği bir özelliği de Atatürk’ü sahnede canlandıran ilk kişi olması. Öyle güzel taşıdı ki sahneye Ulu Önder’i, En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü. Oyunculuğunun yanı sıra yönetmenlik ve eğitmenlik de yapan Akşar ile hakkında merak edilen her şeyi konuştuğumuz keyifli söyleşi sizlerle… Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? KAZIM AKŞAR: Önce anı biriktirdiğim şehirlerden bahsedeyim. Burhaniye’de doğdum. Komşuların kapı zillerini çalıp kaçmaktan başka burası ile ilgili bir şey hatırlamıyorum. İlkokula Balıkesir’de başladım. İlk temsilime “Bir Lira”yı canlandırarak, Yerli Malı Haftası’nda çıktım. Her hafta sonu muhakkak bir filme giderdim. Filmden çıkınca da kendimi başkarakter gibi görürdüm. Taa ki, bir dahaki hafta sonuna kadar. Ardından Ankara’ya geldik. Ortaokul ve lise yıllarımın iyi geçtiğini söyleyemeyeceğim. Buna karşın, konservatuvar yıllarımı hala çok özlüyorum. Tabii ki bir tiyatro aynı zamanda da sanat aşığıyım. Kendi çapımda resim yapmaktan hoşlanıyorum. En büyük hayalim ise uçmak. Kanatlarımın olmasını çok isterdim. Martıları seyrederken onları çok kıskanıyorum. HABERHAYAT: Tiyatroya nasıl başladınız? KAZIM AKŞAR: Lise yıllarımda oyuncu olmaya çoktan karar vermiştim. Bu nedenle TRT Radyo Çocuk Saati’nin sınavlarını kazandım. Hafta sonları oynadığımız müzikli oyunlar ile tiyatroya ilk adımımı atmış oldum. Liseyi bitirdikten sonra konservatuvara girdim. O andan itibaren artık mesleğim belli olmuştu. İlk profesyonel oyunumu ise, 1979 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sergiledim.

64 |

HABERHAYAT: Babanız tiyatrocu olmanızı istememiş, onu nasıl ikna ettiniz? KAZIM AKŞAR: Aslında babamı ikna edemedim. Ben konservatuvardayken, tam 3 yıl benimle konuşmadı. 3. yılda, rol aldığım Köşebaşı adlı oyunu benden gizli seyretmeye gelmiş.

Oynadığım karakter de babası ile küserek Anadolu’ya giden bir adamı anlatıyordu. Hikayeyi bizim durumumuz ile özdeşleştirerek duygusallaşmış ve o günden sonra konuşmaya başladık. HABERHAYAT: Türkiye’deki tiyatrolar hakkında neler düşünüyorsunuz? KAZIM AKŞAR: Bildiğiniz gibi 40 yıl emek vermiş olduğum Devlet Tiyatrosu’ndan yakın zamanda emekli oldum. Bunun birçok nedeni var elbette ama burada detaylar ile canınızı sıkmayacağım. Ancak bu kurumun kendini en kısa zamanda yenilemesi ve kuruluş amacını hatırlamasını temenni ediyorum. Özel tiyatrolara gelince; bu kadar çok tiyatronun olması elbette çok mutluluk verici. Ancak, kalitenin bu durumla doğru orantılı olduğunu söylemek pek mümkün değil. Tiyatro deyince derin bir nefes alıp düşünmek, okumak, araştırmak ve daha da önemlisi ilerisi için bir adım atmak için uzun yıllar deneyimlemek çok çok önemli. Bu nedenle “iki kalas, bir heves” ile adım atmak, Türk tiyatrosunu taşımak istediğimiz nokta açısından anlamlı bir adım olmuyor.


HABERHAYAT: Oyunculuk sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? KAZIM AKŞAR: Her sektörde olduğu gibi, oyunculuk sektöründe de eğitim çok önemli. Ama son yıllarda, oyunculuk eğitiminin hiç yeterli olmadığı kanısındayım. Bu durum tabii ki oyunculuk sektörünün kalitesi ile de doğru orantılı. Bu nedenle sektörün iyi bir noktada olduğunu söylemem çok zor. Tiyatroda oyunculuk yapmanın her zaman çok daha özel olduğunu düşünmüşümdür. Dolayısıyla sektörden bağımsız olarak tiyatroda oyunculuk yapmak, sonsuza dek yeri doldurulmaz bir deneyim olacaktır.

HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne yapardınız? KAZIM AKŞAR: Oyuncu olmasaydım, orkestra şefi olmak isterdim. HABERHAYAT: Ankara Üniversitesi’nde, oyunculuk üzerine 4 yıllık eğitmenlik yaptınız. Nasıl bir dönemdi? KAZIM AKŞAR: Eğitmenlik bambaşka bir yeti istiyor. Biliyorsunuz ama aktarma konusu çok daha farklı. Bana bu görev İngiltere’deki eğitimimi tamamladıktan sonra teklif edildi. Dolayısıyla ben oradaki kazanımlarımı, Shakespeare üzerine deneysel çalışmaları aktarmak arzusu içerisindeydim. Üniversite ise daha yöresel çalışmaları ön planda tuttu. Dolayısıyla daha uzun soluklu olabilecek işbirliğimiz biraz kısa sürdü diyebilirim. HABERHAYAT: Genç oyunculara tavsiyeleriniz neler? KAZIM AKŞAR: Çok insan tanısınlar, çok gözlem yapsınlar ve fazlasıyla okusunlar. Ülkelerini ve dünyayı fırsat buldukça görmeye çalışsınlar. Yani kısaca oyunculuğun sonu yok. Dolayısıyla oyunculuğa kendilerinden ne kadar katarlarsa o kadar farklılaşacaklardır. HABERHAYAT: Tarla Kuşuydu Jüliet adlı oyunun yönetmenisiniz. Nasıl bir sezon geçirdiniz? KAZIM AKŞAR: Bu projede yer almamın en önemli nedeni, Yeditepe Oyuncuları tiyatrosunun bir ilki gerçekleştirerek, İşitme Engelliler için her oyunda tercüman bulundurması ve bu sosyal sorumluluk projesinde bir katkımın olmasını istememdi. Provaya geç başladığımız için, bu sezon yeteri kadar seyirciye ulaşamadık. Ancak oynadığımız sürece aldığımız güzel tepkiler, önümüzdeki sezonun iyi geçeceğinin sinyallerini verdi. HABERHAYAT: Birlikte çalışmayı, oynamayı istediğiniz isimler var mı? KAZIM AKŞAR: Belirli bir tecrübeden sonra, birlikte oynamaktan ziyade içerisinde yer alacağınız proje çok daha önem kazanıyor. Dolayısıyla beni heyecanlandıran her projede, tüm ülkemiz oyuncuları ile oynamaktan büyük keyif alacağım kesin. Yurt dışından hangi oyuncularla oynamak istersiniz derseniz; Al Pacino ve Judi Dench hayallerimdeki isimler. HABERHAYAT: Yeni projeleriniz neler? KAZIM AKŞAR: Yazdığım bir müzikal var. Büyük bir proje olduğu için çeşitli görüşmeler yapıyorum. Onu sahnelemek şu an için en büyük odağım. Tiyatro her sene var elbette. Bu sene, İstanbul’dan ayrılarak Akyaka’ya yerleştim. Oralarda daha lokal, tır tiyatrosu gibi daha çok halka ulaşabileceğim projeler yapmak istiyorum. Dizi konusunda da teklifler var ama sanırım dizi oyunculuğu konusunda biraz yorgunum. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? KAZIM AKŞAR: Röportaj için çok teşekkür ederim. HaberHayat aracılığı ile herkese sevgilerimi gönderiyorum.

65 |

HABERHAYAT: Atatürk’ü sahnede ilk kez canlandıran sizsiniz ama bunu pek fazla kişi bilmiyor. Bundan biraz bahseder misiniz? KAZIM AKŞAR: Evet, Atatürk’ü sahnede ilk kez ben canlandırdım. Ulu Önderin, iki ayrı dönemini ele almıştık. Benim için çok onurlu bir görevdi. O’nun heykelini sahneye getirmek değil, ruhunu seyirciye aktarmak için çok çaba sarf ettim. Her akşam seyircilerden çok olumlu tepkiler alıyordum ama bunu “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü ile taçlandırmak daha da gurur verici oldu. Bunu pek fazla kişinin bilmemesinin nedenini ise; o zamanlar sosyal medyanın bu kadar yaygın olmayıp, yazılı ve görsel basının da çok fazla ilgili göstermemesi.


Samsun Valiliği tarafından hayata geçirilen projeyle kırsalda yaşayan kız çocukları, anne ve anneanneleriyle kent merkezinde ağırlandı

S

amsun Valiliği İl Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu tarafından hazırlanan "Anne Kız Buluşması" Projesi kapsamında kırsal bölgede yaşayan 16 kız öğrenci, anne ve anneanneleriyle kent merkezinde konuk edildi. Kurulun, 16 ilçeden belirlediği, derslerinde başarılı olan ancak motivasyon ve desteklenmeye ihtiyacı olan yaşları 13 ile 15 arasında değişen 16 kız öğrenci, anne ve büyükanneleriyle kent merkezine davet edildi.

ŞEHİR TURU ATTILAR

Samsun Valiliği İl Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu tarafından karşılanan konuklara önce otobüsle şehir turu attırıldı. Kentteki tarihi mekanları görme fırsatı bulan konuklar, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 18 silah arkadaşıyla 19 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile Samsun'a gelişini simgeleyen Kurtuluş Yolu'ndaki gemiyi gezdi. Öğrenciler, anne ve anneannelerine tarihi bilgiler verdi.

ÜÇ KUŞAK BİR ARADA

66 |

Samsun Valiliği İl Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu ve Yerel Eşitlik Birimi Sorumlusu Hicran Karadoğan Kınık, kadınların yaşam kalitesini artırmak için çalıştıklarını söyledi. Özellikle sosyal projelerle kırsaldaki kadınların hayatlarına dokunduklarını belirten Kınık, "Bunun için 16 ilçede kırsal bölgede yaşayan ve okula devam eden 13 ile 15 yaş arasındaki kız çocuklarını, motivasyonlarını sağlamak için anne ve anneanneleriyle Samsun'da buluşturduk. Bu 3 kuşağı iki günlüğüne yaşadıkları günlük hayattan uzaklaştırarak birlikte vakit geçirmelerini arzuladık. İlk kez kırsal bölgeden Samsun'a gelen anneanne, anne ve torun şehrin tarihi bölgelerini gezdi" dedi.



Atatürk'ün şehrinde 19 Mayıs coşkusu Atatürk'ün şehri Samsun'da 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı renkli etkinliklerle coşkuyla kutlandı Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ayak basarak Kurtuluş Mücadelesi'ni başlattığı Samsun'da, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı coşkuyla kutlandı. ATATÜRK ANITI'NA ÇELENK

68 |

"19 Mayıs 1919, işte benim doğum tarihim" sözleriyle Atatürk'ün şehri olarak anılan Samsun'da etkinlikler, Atatürk Anıtı'na çelenk sunulmasıyla başladı. Gençlik ve Spor İl Müdürü Ahmet Güral Karayılmaz'ın çelenk sunmasının ardından, Kurtuluş Yolu'ndaki tören alanına geçildi. Burada ilk olarak 32 kadın, 108 erkeğin katılımıyla yapılan 19 Mayıs Yarı Maratonu'nun startı verildi. Yarışın başlangıç fişeği Vali Osman Kaymak tarafından ateşlendi.


100. YIL HEYECANI DUYUYORUZ

Ardından konuşan Vali Osman Kaymak, "Kudret silsilesinin son halkası olan Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayarak Aziz Türk milletinin varlığına son vermek isteyen Batı emperyalizmi, bu emelini gerçekleştirmek için 1. Dünya Savaşı’nda yaptığı gizli anlaşmalarla Osmanlı coğrafyasını kendi aralarında parçalayıp yurdumuzu işgal etti. 1453 yılından beri Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul yabancı askerler tarafından işgal edildi. Milli Mücadele'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsunlulardan gördüğü dirayet ve cesaretten örnek alarak Amasya Genelgesi ile Milli Mücadele hareketini devreye soktu. Dolayısıyla 19 Mayıs, Samsun için ayrı bir önem taşımaktadır. Milli Mücadele şehri olarak 100. yılın heyecanını şimdiden duyuyoruz. 100. yıla yakışır kapsamlı etkinlikler planlıyoruz" ifadelerini kullandı.

TÜRK BAYRAĞI KARAYA ÇIKARILDI

69 |

Kurtuluş Yolu üzerinde oluşturulan tribünler önünde halk dansları gösterisini protokol ilgiyle takip etti. Ardından, askerler tarafından Tütün İskelesi'nden Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasını temsil eden Türk Bayrağı karaya çıkarılıp, öğrencilere teslim edildi. Devir-teslim töreninin ardından Valilik önünde oluşturulan tören alanına geçildi. İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi öğrencisi Emre Can İspirli'nin okuduğu 19 Mayıs 1919 isimli şiir vatandaşlar tarafından uzun süre alkışlandı.


SELANİK'TEN TOPRAK

Konuşmanın ardından Selanik'teki Atatürk Evi'nden getirilen toprak, Vali Osman Kaymak’a teslim edildi. Balkanlardaki Türkleri temsilen bayrak takdimi yapıldı. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarına katılmak üzere bin kilometre pedal çevirerek Iğdır'dan Samsun'a gelen bisikletçiler, Iğdır Valisi Enver Ünlü'den teslim aldıkları Türk bayrağını Vali Kaymak'a takdim etti. Halk oyunları gösterileri büyük beğeni toplarken, hava merasim bölüğü selamlama geçidi yaptı.

YOĞUN KATILIM

70 |

Gençlik Hizmetleri Spor İl Müdürlüğü'ne bağlı sporcular ve farklı okullardan öğrencilerin çeşitli sporlardan yaptıkları gösterilerin ardından dağcı gençlerin Atatürk ve Türkiye bayrağı açmasıyla coşku doruğa ulaştı. 19 Mayıs Yarı Maratonu'nda derece alan sporculara, protokol tarafından madalyaların takdim edilmesiyle tören son buldu.


71 |


Doç.Dr.Gürkan Genç Dr.gurkangenc@gmail.com

HOMEOPATI

H

omeopati, ülkemizde az bilinen fakat dünyada yaygın olarak kullanılan hatta Brezilya, Hindistan, Meksika, Pakistan, İsviçre ve İngiltere gibi ülkelerde ulusal sağlık sistemi tarafından tanınan bütüncül bir tıp yaklaşımıdır.

Homeopati nedir? Homeopati, 1755-1843 yılları arasında yaşamış Alman doktor

72 |

Samuel Hahnemann tarafından gün yüzüne çıkarılmış bir yöntemdir. Hahnemann doktor olmasının yanı sıra kimya, ecza, tıbbi tarih ve dilbilim konularında da çalışıyordu. Tıp fakültesinde aldığı eğitimin hasta tedavisinde yetersiz olduğunu farkettiği için de arayış içerisindeydi. Bir tıp kitabının çevirisini yaparken, kinin zehirlenmesinin sağlıklı insanlarda sıtma hastalığına benzer hastalık belirtileri ortaya çıkardığını fark etti.

Kininin aynı zamanda sıtma hastalığına yakalanmış kişiler için bir ilaç olması, homeopatinin özünü oluşturan temeli keşfetmesini sağladı. Bir madde sağlıklı insanlara verildiğinde o insanlarda hangi hastalığa benzer belirtilere yol açıyorsa, o hastalığa gerçekten yakalanmış kişiler bu etken madde ile tedavi edilebilir. Yani, “benzer, benzeri tedavi eder”.

Homeopatik ilaçlar nasıl hazırlanır? Doğada var olan her madde (bitkiler, hayvansal dokular, mineraller, zehirler) homeopatik olarak hazırlanmak koşuluyla kullanılabilir. Peki, homeopatik ilaç nasıl hazırlanır? Her maddeye özel farklılıklar olabilmekle birlikte, temel olarak ilaçın etken maddesi ve alkol artı su karışımından oluşan bir ana tentür hazırlanır. Daha sonra bu tentürden sulandırma ve potentizasyon işlemleri ile homeopatik ilaç elde edilir. Bu sulandırmalar sonrası homeopatik tedavi için verilen ilaçta etken madde miktarı o kadar azalır ki; içinde etken madde molekülü hiç kalmaz. Bu durum homeopatik ilaçların yan etkisinin de olmamasına neden olur.


Peki, etken madde bulunmadığı halde etki görülmesi plasebo olması ile açıklanabilir mi? Dünyada homeoaptiye karşı olanlar, içinde etken madde bulunmayan

ilaçlarla tedavi eden homeopatinin etkisinin, sadece plasebo etkisi ile açıklanabileceğini savunmaktadır. Homeopatiyi savunanlar ise, homeopatinin bebeklerde ve hayvanlarda da işe yaramasının, homeopati etkisinin plasebo etkisini çok ötesinde olduğunun kanıtı olduğunu söylemektedirler.

Homeopatik yaklaşımın konvansiyonel Homeopati hergibi,şeye çare olabilir mi? tıptan farkı nedir? Her yöntemin olduğu homeopatinin de sınırları vardır. Konvansiyonel tıp, kişinin her şikayeti ya da semptomu için farklı bir ilaç kullanır. Amaç semptomun yok edilmesidir. Örneğin; baş ağrısı varsa ağrı kesici verir, tansiyonu yüksekse tansiyon düşürücü ilaç verir gibi… Aynı semptoma sahip herkes için ilaç aynıdır. Homeopati ise bütüncül bir bakış açısına sahiptir. Baş ağrısı ile birlikte, o kişinin tüm özelliklerini, şikayetlerini, yapısal ve psikolojik özelliklerini de dikkate alarak semptoma değil o kişiye özel bir ilaç seçer. Böylece semptoma neden olan kök neden ortadan kaldırılarak tam şifa sağlanır.

Homeopati, vücudun kendini iyileştirme mekanizması ile çalışır. Uzun süren, vücutta kalıcı fonksiyon kaybına neden olmuş durumlarda tedavi mümkün olmayabilir. Her durumda destekleyici olarak değerlendirilebilir.

Homeopati ise bütüncül bir bakış açısına sahiptir. Baş ağrısı ile birlikte, o kişinin tüm özelliklerini, şikayetlerini, yapısal ve psikolojik özelliklerini de dikkate alarak semptoma değil o kişiye özel bir ilaç seçer. Böylece semptoma neden olan kök neden ortadan kaldırılarak tam şifa sağlanır.

Yönetmeliği kapsamında uygulanmasına izin verilen yöntemlerden biridir. Ülkemizde, sadece sağlık bakanlığı tarafından onaylı sertifika almış hekim ve diş hekimleri tarafından uygulanabilir.

73 |

Ülkemizde durum nedir? Homeopati, Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp


Sağlıkçılardan ilginç tiyatro Samsun’da sağlık çalışanları görev yaparken yaşadıkları ilginç anılarını, bir doktor tarafından kaleme alınan tiyatro oyunu ile anlattı Patoloji Uzmanı Canan Demirci, sağlık kurumlarında hasta, hasta yakınları, doktorlar ve sağlık çalışanları arasında yaşanan, komik ve trajikomik olayları iletişim eksikliğine bağlayarak tiyatro sahnesine taşıdı. Cihangir Dülger’in yönettiği tiyatro oyununun oyuncuları doktor, hemşire, ebe, tıbbi sekreter, sağlık memuru ve personellerden oluşuyor. Hemşireler Haftası dolayısıyla Samsun Olgunlaşma Enstitüsü Çok Amaçlı Salon'da oynanan oyun seyircilerden tam not aldı.

GÜZEL BİR FIRSAT

Tiyatronun kuruluş amacından bahseden Samsun Sağlık İl Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Ali Oruç, ‘Yaptığımız etkinlikte sağlık çalışanlarımızın kendi yaşadıkları sıkıntıları ve ilginç olayları kendi dilleriyle anlatmalarını istedik. ‘Sizi siz anlatmazsanız, sizi başkaları anlatır. Ama bu anlattıkları sizin doğrularınızın yerini tutmaz’sloganıyla hareket ettik. Doktorlarımız, tıbbi sekreterlerimiz, hemşirelerimiz ve sağlık personellerimiz iş hayatlarındaki ilginç olayları burada sahnelediler. Tiyatroda herkes kendinden bir şey buldu. Sağlık çalışanları için de kendilerini anlatmak adına güzel bir fırsat oldu’dedi.

TAM NOT ALDI

74 |

Tiyatronun bir bölümünde evde bakım hizmetleri personelinin eve temizliğe çağrılması ele alındı. Vatandaşlar tarafından yanlış anlaşılan bakım hizmetlerinin konu alındığı bölüm, izleyicilerden tam not aldı


75 |


Seçkin organizasyonların ev sahibi

S

amsun’un turizm merkezi haline gelen Atakum’da, eşsiz Karadeniz manzarası eşliğinde misafirlerini ağırlayan Konaks Otel, seçkin organizasyonlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor

Konaks Otel, Samsun’un turizm merkezi haline gelen Atakum’da, Karadeniz’in eşsiz panaromik manzarasına sahip odaları ve sahil şeridine sadece 50 metre konumu ile misafirlerini ağırlamanın mutluluğunu yaşıyor. Bir otelden beklenilenin daha fazlasını misafirleri ile buluşturan Konaks Otel, eşsiz organizasyonlara ev sahipliği yapıyor.

76 |

UNUTULMAZ BİR DENEYİM YAŞATTIK

Sunmuş oldukları hizmetle misafirlerine unutulmaz bir deneyim yaşattıklarını belirten Konaks Otel Yiyecek İçecek Müdürü Uğur Keser“600 kişiye kadar ulaşabilen kapasiteli ve görüş açısını engelleyen herhangi bir kolon bulunmayan salonlarımızda; alanında deneyimli ve profesyonel ekibimiz ile eğitim, seminer ve toplantı organizasyonlarını değerli misafirlerimiz için unutulmaz bir deneyim haline getiriyoruz. Birbirinden önemli organizasyonlara imza attığımız tesisimizde, mayıs ayının ilk haftası içerisinde TRT Haber Spikeri Tijen Karaş, İşadamı ve Marka Stratejisti Özel Oytun Türkoğlu, Yrd. Doç. Dr. Diyetisyen Tuba Günebak ve Psikolog-Eğitmen Derya Yalçınkaya’nın konuşmacı olarak yer aldığı, yaklaşık 400 kişinin katılımı ile gerçekleşen Samsun Kişisel Gelişim Zirvesi’ne de ev sahipliği yaptık. Kusursuz hizmetimizle konuk ve katılımcılardan tam not almayı başardık” dedi.


EŞSİZ ORGANİZASYONLAR

Eşsiz organizasyonlara imza attıklarını dile getiren Keser, “1012 Mayıs’ta Kastamonu Kız İlköğretmen Okulu Mezunları Samsun Buluşması organizasyonunu otelimizde gerçekleştirdik. Tercihlerini tesisimizden yana kullanan değerli misafirlerimizi konuk etmenin mutluluğunu yaşadık. Misafirlerimize özel folklor ekibi ve canlı müzik eşliğinde düzenlediğimiz gala yemeğimizde, Konaks Otel mutfağının eşsiz lezzetlerini sunma imkanı da yakaladık. Ayrıca Final Okulları ve Gazi Koleji, mezuniyet ve okuma bayramı organizasyonlarında otelimizi tercih etti. Öğrencilerin, eğitmenlerin ve ailelerin duymuş oldukları memnuniyet ve teşekkürleri, bizleri sunmuş olduğumuz hizmet anlamında daha da motive etmektedir. 2427 Mayıs arasında Samsun’da düzenlenen Türkiye Küçükler Yüzme Şampiyonası organizasyonu kapsamında; Denizli, Bursa, Kayseri, İzmir ve KKTC’den gelen sporcularımızı ve antrenörlerimizi 3 gün boyunca ağırladık. Misafirlerimiz, kendilerini evlerinde hissetmenin mutluluğunu yaşadı” şeklinde konuştu.

KONAKS OTEL AYRICALIĞI

77 |

Ramazan ayı sürecinde zengin menü seçenekleri ile hizmet verdiklerini kaydeden Uğur Keser, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı süresince açık büfe iftar yemeği hizmetimiz ile hem otelimizde konaklayan misafirlerimize hem de dışarıdan katılım sağlayan misafirlerimize zengin menümüz ile hizmet etmekten büyük keyif alıyoruz. Belirtmiş olduğumuz tüm organizasyonlarda misafirlerimizin çok değerli ve motive edici yorumları, dilek ve temennileri için, kendilerine Konaks Otel ailesi olarak tekrar tekrar teşekkür ediyor, herkesi Konaks Otel ayrıcalığını yaşamaya davet ediyoruz.”


Güzel yürekler minik yüreklerle buluşuyor Gönül projeleri gerçekleştiriyoruz Trafik Hayattır, Minik Dokunuşlar Hayal Bahçesi ve Ailem Benim İçin Öğreniyor projelerini hayata geçirdiklerini söyleyen Demirci Köyü Demirci İlkokulu Öğretmenlerinden Tuğba Cebiroğlu, “Projelerin tamamı güzel yürekleri minik yüreklerle buluşturan gönül projeleri. Bu projelerin çıkış noktası doğru ve kaliteli eğitime ulaşmaktır” dedi Samsun Canik İlçesi Demirci Köyü Demirci İlkokulu Öğretmenlerinden Tuğba Cebiroğlu, birbirinden önemli projeleri hayata geçirdiklerini söyledi. Cebiroğlu, Trafik Hayattır, Minik Dokunuşlar Hayal Bahçesi ve Ailem Benim İçin Öğreniyor projeleri hakkında bilgi verdi.

KALİTELİ EĞİTİME ULAŞMAYI AMAÇLIYORUZ

Güzel yürekleri minik yüreklerle buluşturan gönül projelerini hayata geçirdiklerini belirten Tuğba Cebiroğlu, “2017-2018 eğitim öğretim yılı Samsun Maarif Hareketi etkinlikleri kapsamında; Trafik Hayattır, Minik Dokunuşlar Hayal Bahçesi ve Ailem Benim İçin Öğreniyor projelerini yürütmekteyim. Projelerin tamamı güzel yürekleri minik yüreklerle buluşturan gönül projeleri. Bu projelerin çıkış noktası, doğru ve kaliteli eğitime ulaşmaktır. Kaliteli eğitim yalnızca sınıf içinde değil, okulun tüm ortam bileşenleri ile desteklenmelidir. Dört duvar arasına hapsolmuş bir öğrenme; çocukların doğal öğrenme ortamları ve gerçek yaşam deneyimlerinden uzaklaşmalarına sebep olmaktadır” dedi.

78 |

OKUL BAHÇESİ EĞİTİMİN BİR PARÇASI

Proje çalışmaları hakkında açıklamalarda bulunan Cebiroğlu, “Okulumda 6.000 metrekarelik hiçbir amaca hizmet etmeyen boş bir alan mevcuttu. Öğrenmelerin sınıf dışına taşınabilmesine elverişli bir bahçe ihtiyacından yola çıkarak, bu boş alanı öğrencilerimle el ele rengarenk bir okul bahçesine dönüştürmeye karar verdim. Projemin amacı; okul bahçesini ‘Kesintisiz Dış Mekan’ eğitiminin bir parçası haline getirmek, okul bahçesini öğrenciler için cazip hale getirerek öğrencilerin okula karşı tutum ve aidiyet duygularını olumlu yönde geliştirmek, devamsızlık oranının azaltılmasını sağlamaktır. Ayrıca projemde öğrencilerin doğa ve çevre ile iç içe olmalarını sağlayarak, farklı bitkiler, su, hava, toprak gibi doğa ile etkileşimi sağlayıcı öğrenme yaşantılarına imkan sunmayı da hedeflemekteyim” şeklinde konuştu.

UYGULAMALI TRAFİK EĞİTİMİ

Trafik Parkuru projesinin ise şehir hayatından uzak öğrencilerin gerçek yaşam tecrübelerine imkan sunmak amaçlı hazırlandığını kaydeden Tuğba Cebiroğlu, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Trafik Eğitimi Parkuru, öğrencilere uygulamalı trafik eğitimi alma fırsatı sağlayacaktır. Bahçe düzenlemesinde mümkün olduğunca geri dönüşüm malzemeleri kullanılmasıyla; öğrencilere tüketim yerine geri dönüşümle üretim konusunda farkındalık kazandırma hedeflenmiştir. Yapılandırmacı yaklaşımda da temel alınan, her bireyin öğrenme sürecinde aktif olması, yaparak ve yaşayarak öğrenme fırsatları sunulması yollarıyla öğrenciler öğrenmeye güdülenebilecek, kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu alabilecekler ve girişimcilik özellikleri geliştirilecektir. Ayrıca proje çalışmam, Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan ‘Okullar Hayat Olsun’ projesinin okulların, velilerin, mahallelinin ve çevrenin hizmetine açılması, öğrenciler ve yetişkinler için birer 'hayat boyu öğrenme merkezi' eğlenme ve dinlenme aktivitelerine imkan veren 'yaşayan güvenli alanlar' haline dönüştürülmesi amacına da hizmet etmektedir.”



Kaptan’dan Samsun’da ilk

otomasyon showroom’u

Samsun’un ilk otomasyon firması Kaptan Otomasyon bir ilke daha imza atarak Samsun’un otomasyon showrom’unu hayata geçirdi

S 80 |

amsun’un ilk otomasyon firması Kaptan Otomasyon bir ilke daha imza atarak Samsun’un otomasyon showrom’unu hayata geçirdi. Samsun’da daha önce yapılmayanı yaptıklarını söyleyen Kaptan Otomasyon yöneticileri Onur Yegen ve Ragıp Torunuoğlu, showroom’a ilgi gösteren herkese teşekkür etti.

SAMSUN’DA YAPILMAYANI YAPTIK

İşletme içerisinde yer alan otomasyon showroom’u ile müşterilerden takdir topladıklarını dile getiren Onur Yegen, “Kaptan Otomasyon olarak, Samsun’da bir ilki daha gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Hiçbir otomasyon firmasında böyle bir showroom yok. Birçok firma, ürünlerinin fotoğraflarını gösterip işleyişini anlatarak iş yapıyor. Ama biz, hizmet verdiğimiz ürünleri işletmemizde sergiliyoruz. Müşteriler böylece ürünlerimizi net bir şekilde görebilme imkanına sahip oluyor. Bazı müşteriler otomatik kapı düşünüyor ama kendine hangi ürünün gerektiğini bilmiyor. Daha önceden yanlış ürün seçip mağdur olmuş müşterilerimiz de oluyor. Bizler kendilerine ihtiyacı olanı anlatıyoruz. Örneğin; bazı yerlerde kapının daha hızlı açılması, bazı yerlerde güvenlik açısından daha yavaş olması gerekiyor. Kullanılacak alana göre gerekli ürünü gösterip, ürünlerin avantajı ve dezavantajını anlatıyoruz. Bu işte montaj da çok önemli. En kaliteli ürün bile doğru şekilde montaj edilmediğinde çalışma işlevi düzgün olmuyor. İlgisizlikten ve bakım eksikliğinden dolayı ürünü problemli çalışanlara da destek oluyoruz” dedi.


DÜNYA MARKALARI İLE ÇALIŞIYORUZ

HERKESİ KAPTAN’A BEKLİYORUZ

Kaptan Otomasyon olarak dünyada marka olmuş firmaların ürünlerini tercih ettiklerini vurgulayan Ragıp Torunoğlu ise, “Sektörümüzde bazı firmalar, gerekli teknik altyapı ve yeterli operasyon hizmetlerine sahip olmadan, sattıkları ürünlerin imalatını ve üretimini kendilerinin yaptıklarını belirtiyor. Biz Kaptan Otomasyon olarak satışlarımızda ve projelerimizde, dünyada ve Türkiye’de marka olmuş, gerek ürün kalitesi gerek satış sonrası teknik destek bakımından en üst düzeyde hizmet veren firmaların ürünlerini tercih ediyoruz. Bu sayede müşterilerimizi hiç bir şekilde mağdur etmiyor ve uzun süreli hizmet sağlıyoruz. Maalesef ki üretim ve imalat adı altında toplama ürün satışı yapan firmalar yüzünden birçok kamu kurumu ve özel sektör zor durumda kalmakta ve fazladan harcama yapmak zorunda bırakılmaktadır. Bu yüzden, ‘üretim yapıyoruz’ diyen her firmaya aldanmamak konusunda müşterilerimizi uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Kaptan Otomasyon’da tüm ürünlerin çalışır halde yer aldığını belirten Yegen, “Showroom’umuzun bünyesinde; 90 derece kapı, bariyer, mantar bariyer, bahçe kapısı, kepenk, monoblog, panjur, fotoselli kapı, seksiyonel tip garaj kapısı sistemleri yer alıyor. Teknoloji ilerledikçe farklı ürünleri de showroom’umuza ekleyeceğiz. Amacımız, hem hizmet verdiğimiz ürünlerimizi çalışır bir şekilde gösterebilmek hem de sektörümüzü tanıtmak. Bu işe otomatik kapı hizmeti ile başladık, farklı bir dala sapmadık. Ne iş olsa yapmıyoruz sadece kendi işimizi yapıyoruz. Kaliteli ürünler kullanıyor, müşterilerimizi memnun etmek için azami çaba sarf ediyoruz. Otomasyon sistemi yaptırmayı düşünen herkesi Kaptan Otomasyon’a davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

SEKTÖRE YÖN VERİYORUZ

20 yıldır en kaliteli hizmeti vermek için azami çaba sarf ettiklerini kaydeden Torunoğlu, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Samsun’da ilk otomatik garaj kapısı satışını, 20 yıl önce 1998 yılında Kaptan Otomasyon yapmıştır. 20 yıldır müşterilerimize en iyi ürünü ve en iyi hizmeti vermek, her zaman ilk düşündüğümüz konu olmuştur. Şimdi ise, satışını yapmış olduğumuz ürünleri aktif çalışır bir durumda showroomumuzda müşterilerimizin beğenisine sunarak ilerliyoruz. Müşterilerimize ürünlerimiz hakkında yerinde bilgi verip, en doğru ürünü seçmelerinde yardımcı oluyoruz. Bu hizmetlerimizin diğer otomasyon firmalarına da örnek olacağına inanıyor, sektörümüzdeki firmaların takip ederek aynı şekilde hizmet vereceklerini umuyoruz. Hiçbir müşterinin almış olduğu ürün ve hizmetten mağdur olmamasını diliyoruz.”








Çocukların oyun atölyelerinde eğlenerek öğrendiği CS Çocuk Gelişim Merkezi ve Anaokulu’nda erken kayıt avantajları başladı

M

esleki sermayesi en güçlü okul öncesi kurum olan CS Çocuk Gelişim Merkezi ve Anaokulu’nda erken kayıt dönemi başladı. Çocukların oyun yoluyla eğlenerek öğrendiği CS Gelişim Merkezi ve Anaokulu, yeni dönemde de alanında uzman eğitim kadrosu ile birikimli ve mutlu çocuklar yetiştirmeyi vaat ediyor.

ÇOCUKLARI HAYATA OYUNLA HAZIRLIYORUZ

CS Çocuk Gelişim Merkezi Anaokulu’na ailelerin çocuklarını güvenle teslim ettiklerini söyleyen CS Çocuk Gelişim Merkezi Anaokulu Kurucularından Psikolog ve Oyun Terapisti Cansu Süren, “Kurumumuz, çocuklarımızın emniyeti ve hijyeni gözetilerek fiziksel olanakları en üst düzeyde tasarlanmıştır. 12 kişilik sınıflarda, üniversite mezunu eğitim kadromuzla hizmet veriyoruz. Her şeyden önce çocukları hayata oyunla, eğlenerek hazırlıyoruz. Sahile sıfır konumda yer alan kurumumuzda, çocukların spor aktivitelerini sahilde yaptırıyoruz. Çocuklar sahil kenarında düzenlenen aktiviteler ile hem eğlenip hem de öğreniyorlar” dedi.

88 |

ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNİ DESTEKLİYORUZ

C&S Çocuk Gelişim Merkezi ve Anaokulu’nun çocukların emniyeti ve hijyeni gözetilerek fiziksel olanakları en üst düzeyde tasarlandığını belirten Süren, “Kurumumuzun tüm olanakları çocukların gelişimi gözetilerek hazırlandı. Çocuklarımızın güvenliği ve sağlığı için her şeyi gözettiğimiz kurumumuzda, çocukların kilo ve boy kontrolleri yapıldıktan sonra beslenme uzmanımız tarafından belirlenen tarif ve yemek listesine göre günlük menümüzü hazırlıyoruz. Ayrıca uyguladığımız aile seminerlerimizle, çocukların gelişimini ailelerle işbirliği içerisinde destekliyoruz. Anaokulumuz geçen yıl hizmete girmiş olmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı ve MEB arasında

imzalanan protokolden temizlik ve hijyen kurallarına uyduğumuz için beyaz bayrak almaya hak kazanmıştır” şeklinde konuştu.

RUH VE BEDEN SAĞLIĞINI ÖNEMSİYORUZ

Öğrencilerinin bilişsel olduğu kadar ruh sağlığı bakımından da sürekli takibinin yapıldığını dile getiren Cansu Süren, “Eğitim kadromuzun çocuk psikoloğu ve çocuk ve ergen psikiyatristi gibi çocukların ruh sağlığı alanlarında uzman olmaları, kurumun öğrencilerinin bilişsel olduğu kadar ruh sağlığı bakımından da sürekli takibin yapılmasına olanak sağlamaktadır. Günümüzde özellikle çocuklarımızın mevcut sınav sisteminde sadece bilişsel becerilerine yani akademik başarılarına odaklanılmakta, ruh ve beden sağlığı önemsenmemektedir. Oysa ruh ve beden sağlığı, bilişsel başarıyı destekleyen en önemli unsurdur. Bu sebepledir ki; eğitim kurumumuz çocuklarımızın gelişimini psikolojik, bilişsel ve fiziksel olarak bir bütün olarak görmekte ve eğitim politikalarını buna göre yapılandırmaktadır. 21. yüzyıl yetkinliklerinin farkında olan eğitim kadromuz; geleceğimizi şekillendirecek olan bireyler yetiştirmenin sorumluluğunun da farkında olup, çocuklarımıza bu yüzyılın gerektirdiği tüm beceri ve donanımları kazandıracak bir eğitim sistemi olan Proje Temelli Öğrenme Modeli’ni esas alınarak eğitim vermektedir” ifadelerini kullandı.


89 |


Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

Ç

90 |

ocuklar yaz tatilini, yoruldukları uzun bir okul döneminin ardından istenilen saatte yatılabilen, öğlene kadar uyunabilen, istenildiği kadar bilgisayar başında durulabilen, kitap yüzü açılmasına gerek duyulmayan zamanlar olarak görme eğilimindedirler ve ancak bu şekilde dinlenebileceklerini düşünürler.

Aileler için ise, bu fikir çoğu zaman kabul görmez, günde belli sayfa kitap okunması, tatil ödevlerinin bitirilmesi varsa ders eksikliklerinin kapatılması, öğrenilen bilgilerin unutulmaması için ders çalışmaya devam edilmesi gerekliliği savunulur.

Bu anlamda ebeveyn ve çocuk arasında okul döneminde çözüme kavuşturulmuş ders, uyku, beslenme, bilgisayar kullanımı gibi bazı temel konuların yeniden tartışmaya açılması kaçınılmaz olmaktadır. Ailelerin çocuklarını spor aktiviteleri ve sanatsal etkinliklere yönlendirme çabaları, bilgisayar ile eve bağlanan çocuklar tarafından çoğunlukla ilgi görmemekte dolayısıyla etkinlik seçimleri yaz tatilinin diğer favori sorun alanı olarak karşımıza çıkabilmektedir. “Sıkıldım” sözünün çok daha fazla duyulacağı ve sınırların zorlanacağı, olası sorun alanlarını içinde barındıran bu dönem doğru ebeveynlik becerileri ile fırsata çevrilebilir.


ÇOCUKLAR İÇİN TÜM KURALLARIN KALDIRILMASI ÖZGÜR BİR TATİL ANLAMINA GELİR Mİ?

Zorlamak yerine özendirici hamlelerde bulunarak (basket maçına götürmek, tenis raketi almak, keman dinletisine götürmek) motivasyonu sağlamaya çalışmak en doğrusu olacaktır.

Sıkılmaya tahammül edebilmeyi öğrenmelerine fırsat verin

DERS ÇALIŞMAK, KİTAP OKUMAK KONUSUNDA EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINA KARŞI TAVRI NASIL OLMALI?

Tatil boyunca kitap yüzü açmamanın hiç akıllıca olmayacağı gibi, düşük notları veya eksikleri yüzünden kitap okumadan veya ders çalışmadan geçen her dakikanın çocuk için kâbus haline getirilmemesine de bir o kadar özen gösterilmelidir. Daha dinç olunan sabah saatlerinde, yarımşar saat kitap okuma ve derslere göz atma zamanları belirlemek, yaş grubuna uygun, keyifle okunabilecek kitaplar seçilerek okuma alışkanlığı kazanılması desteklenebilir. Bu seçimlerde ebeveyn direk belirleyici olmak yerine, çocuğuna söz hakkı verip iş birliğine girmelidir. Aksi takdirde süreç çocuk tarafından dayatma olarak algılanıp istenilen faydanım sağlanamayabilir.

Yaz kampları

Yaş grubuna uygun yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştiren aktiviteleri içinde barındıran atölye çalışmaları veya yaz kampları, evde bilgisayar başında geçen zamanı kısıtlamak için iyi bir önlem, sosyal ve bedensel becerilerin gelişimi ve yeni kazanımlar için iyi bir fırsat olabilir.

Günün tamamını etkinliklerle doldurmayın

Spor ve sanatsal faaliyetlerin hayatlara anlam katacağı, çok yönlü ve donanımlı bireyler olarak yetişmeye büyük katkı sağlayacağı doğrudur. Ancak bu durum, çocuğun motivasyonu olmadan sırf faydalı olduğu düşüncesi ile zorla bir spor veya sanatsal etkinliğe yönlendirilmeyi haklı çıkarmaz.

Diğer taraftan günün tamamına yakınının çeşitli faaliyetlerle doldurulması ve çocuğa serbest zaman bırakılmaması, kendi kendilerine kalabilecekleri, hayaller kurabilecekleri zamanın gasp edilmesi demektir. Çocuklara sürekli bir şeyler yapmak zorunda olmadıkları zamanlar sunarak kendi

kendilerine kalmalarına, biraz sıkılmalarına izin verilmeli, bu duyguya tahammül etmeyi deneyimleyerek öğrenmelerine olanak tanınmalıdır.

Sonuç:

Tatilde sabahtan akşama kadar top oyna, ye iç yat, uyu, gez, toz keyfine bak yaklaşımı çocuk için beyhude geçen bir zaman dilimi olmaktan öte bir anlam taşımaz. Sorumlulukların ve keyif aktivitelerinin dengeli bir şekilde planlandığında tatil çocuk için farklı bir anlam kazanarak önemli kazanımların edinildiği bir fırsatlar dönemine dönüşebilir. Bu da ancak çocuklarının güçlü ve zayıf yönlerini farkında olan anne babaların, ebeveynlik hünerlerini göstermesi ile mümkün olur.

91 |

Uzun ve yorucu bir yılın ardından, çocukların kendilerine hak gördükleri eğlenme ve dinlenme düzenine diretmelerine tabii ki bir noktaya kadar izin verilmelidir, ancak kurallar tamamen tedavülden kalktığında bozulan düzenin tekrar sağlanması oldukça güç olabilmektedir. Yatma saatlerindeki gecikmenin abartılması, yemek saat ve düzenlerinin tamamen değişmesi, okul açıldığında adaptasyon sürecinin uzamasına neden olacaktır. Bilgisayar başında geçirilen zaman için çocuğa sınırsız özgürlük tanınması, dinlenme niteliğinde olması gereken tatilin amacından uzaklaşarak yorucu geçmesine neden olur. Neticede kuralların bir miktar gevşetilmesine izin verilmekle birlikte, her şey serbest moduna geçilmediği konusunda net mesajlar verilmelidir. Yaz tatili kuralların esnetildiği ancak tamamen terkedilmediği bir dönem olmalıdır.


Afacan AVM, TEMA Vakfı tarafından oluşturulan 100. Yıl Kurtuluş Ormanı projesine destek verdi

K

aradeniz'in en büyük ev ve işyeri donatım merkezi Afacan AVM, doğaya verdiği destekle örnek oldu. TEMA Vakfı'nın oluşturduğu "100. Yıl Kurtuluş Ormanı" projesine destek veren Afacan AVM, öğrencilerle tohum ekme projesinde buluştu.

1919 FİDAN

92 |

Milli Mücadele'nin 100. yılında çocukların yetiştirdiği bin 919 fidanla 100. Yıl Kurtuluş Ormanı'nı oluşturma amacı taşıyan TEMA Vakfı yetkilileri, Afacan AVM'nin önünde öğrencilerle buluştu. Kazım Özdemir İlkokulu ve Malazgirt İlkokulu öğrencileri, saksılarındaki toprağa ağaç tohumu ekip yıl boyu bakmak üzere yanlarında götürdü.


KURUMSAL DESTEKÇİ Etkinlik, öğrenciler tarafından hazırlanan gösterilerle başladı. Öğrenciler, hep bir ağızdan "Atatürk çocukları" isimli şarkıyı söylerken, aynı zamanda ağacın önemine dikkat çeken pankartlar taşıdı. Etkinliğin doğa bilinci açısından önemli olduğunu vurgulayan TEMA İl Temsilcisi Leman Özay, "Afacan AVM, Tohumdan Fidana projemizin kurumsal destekçisi. Bugün dikilen fidan, her canlıya fayda sağlar. 100. yılda Kurtuluş Ormanı'nda öğrencilerimizin de bir fidanı olsun istedik" diye konuştu.

AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR

Etkinliğin sonunda TEMA Vakfı İl Temsilcisi Leman Özay, Afacan Plastik AVM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Akif Abanoz'a plaket hediye etti.

93 |

Afacan Plastik AVM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Akif Abanoz, böyle projelere destek olmaktan memnun olduklarını belirterek, "Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Mücadelesi'ni Samsun'dan başlattı. TEMA Vakfı, bize bu projeyle geldiğinde çok heyecanlandık. Bu tip sosyal sorumlulukların ufak yaşta kazanıldığını düşündüğümüz için böyle etkinlikleri destekliyoruz, ağaç yaşken eğilir. Bize bu imkanı veren TEMA Vakfı'na teşekkür ediyoruz" dedi.


Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı

Her çağdaş kadın, minimum kozmetik ürünleri kullanarak ve günlük bakım prosedürlerine ihtiyaç duymadan hoş görünmek ister. Doğal, güzel ve uygun kirpiklerin hayali, yeni nesil Yumi Lashes teknolojisi ile gerçek oluyor! Yumi Lashes, kirpik geliştirme güzellik dünyasının gerçek bir devrimidir. Sadece yetkili uzman tarafından gerçekleştirilen ve sonunda daha iri göz görünümü, kalınlaşmış, sıklaşmış kirpik ve kalkmış göz kapakları etkisi sağlayan, 5 adımdan oluşan bir prosedürdür.

Y

94 |

umi Lashes; pigment, keratin ve vitamin takviyeleriyle yapılan kirpik bakım işlemidir. Kirpiklere 2 ay süre ile ideal uzunluk, keskin kıvrım ve gözle görülür keskin dolgunluk sağlar. Yumi Lashes işlemi, her zaman mükemmel görünmek isteyen kadınlar için yine bir kadın tarafından üretilmiştir. Herkes çarpıcı bakışlar ve uzun kirpiklere sahip olmak ister. Yumi Lashes, kesinlikle zararsızdır ve geliştirilen en son kozmetik teknolojilerinin başarılı bir uyumudur. Ayrıca Avrupa ve Rus standartlarına uygundur ve güvenlik sertifikalarına sahiptir. Şu anda dünyada bu prosedürün bir benzeri yoktur. Yumi Lashes beş adımdan oluşan bir işlemdir. Her işlem, doğal kirpiklere özel malzemeler kullanılarak sadece ve sadece uzman tarafından uygulanır.Prosedürün birinci basamağında kirpiklerin komple temizlenmesi, yağlardan arındırılması, tene hoş etki yaratan, yumuşatan özel hazırlık karışımının sürülmesi ve protein ile beslenmesi yapılır. İkinci basamakta, silikonlu projektör yerleştirilir, bunun sayesinde kirpikler yukarı doğru taranır. Üçüncü etapta, kirpikler keratinle doldurulur. Dördüncü basamakta; kirpiklerin yapısını kalınlaştıran pigment ile doldurulur. Beşinci ve son aşamada; vitamin ile kirpikler beslenir. Doğal kirpiklerin kalınlaşır, beslenir, kıvrımlı bir görünüm kazanır ve güçlenir.

YARI VEYA SEMİ PERMANENTLİ RİMELDEN FARKI Yumi Lashes, 2 ila 3 ay kalıcı olur ve düzeltilme gereği duyulmaz! Kirpikler yapışmaz ve kolayca taranır, bu yüzden istenildiğinde rimel bile kullanılabilir. Bio karışımlardan farkı, Yumi Lashes ayrı ayrı içeriklerin birkaç etapta arka arkaya uygulanarak yapılmasıdır. Böylelikle, kirpiklere vitamin takviyeli bir bakım kürü uygulanmış olur. İşlem sonrası 24 saat kirpikler ıslatılmamalıdır! Kirpikler yapışkan görünebilir, çünkü keratin uygulanmıştır. İşlem sonrası kirpikler yıkanabilir ve kolayca taranabilir. Kısıtlama olarak, sadece işlem sonrası kirpiklerin 24 saat ıslatılmamasına dikkat edilmelidir. Yumi Lashes, kirpiklerde alerjiye neden olmaz, kirpiklerinizin yapısı güçlü, yumuşak ve parlak hale gelir. Yumi Lashes işlemi yapılan kirpiklerinizi her türlü kozmetik malzemelerle yıkamak mümkündür. Her türlü göz çevresi kremler kullanılabilir, her şekilde uyunabilir. Saunaya gidilebilir, denizde yüzülebilir, lens kullanılabilir ve rimel sürülebilir.

KİMLERDE KULLANILMASI SAKINCALIDIR? Göz hastalıkları olanlarda, hassas gözler ve alerji eğilimli göz hastalarında kullanılması sakıncalı olabilir.


Bebeğiniz ile en mutlu karelerinizi bize gönderin; biz de onun güzel yüzünü tüm okurlarımızla paylaşalım.

95 |

Kılıçdede Mah. Ülkem Sk. Borkonut Niş İş Merkezi İlkadım / SAMSUN (0.362) 431 30 00 (0.362) 431 99 44 (0.362) 333 34 37 info@samsunhaberhayat.com

Bakmaya doyulmayan kareler


96 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Naz YILDIZ IZ Kürşat YILD Aile: Ezdil & lamı: an Naz isminineğendirmek için b i in eyi 1. Kend işve. 2. Bir şükme. , e v il c n a ıl öz takın rmuş gibi g beğenmiyo


AH Çağan SAB ürkan Sabah & G e iy z Aile: Na h a b a Rasim S in anlamı: in m is Çağan nlik. Bayram, şe

97 |

Can Uras S Aile: Naziye ABAH Rasim Sab Gürkan Sabah & Can ismininah 1. Ruh. Hay anlamı: 3. Gönül, yaat. 2. Güç, kuvvet. Uras ismin kın dost. Saadet, muin anlamı: tluluk, talih, şans.


98 |

Bakmaya doyulmayan kareler

KİN Yade ÖZTE nur ÖZTEKİN O & Aile: Özge in anlamı: Yade ismin Hatıra.


RK Can ÖZTÜ rkan ÖZTÜRK Se Aile: Esra & lamı: an Can isminin . Güç, kuvvet. at. 2 1. Ruh. Hay kın dost. y 3. Gönül, a

99 |

Ayşe ÖZTÜ RK Aile: Esra & Se Ayşe ismin rkan ÖZTÜRK in anlamı: Yaşam, dirli k. R içinde yaşa ahat ve huzur yan.


100 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Mert KAR Samet KAR & Aile: Nihan anlamı: in in m Mert is . doğru yiğit 1. Özü, sözü n. a 2. Erkek ins


TAYİNCİ YİNCİ Rüzgar Ali & Burak TA e d n a H : e il A ı: inin anlam Rüzgar ism vir. 2. Dünya, alem. e 1. Zaman, d 3. Talih. anlamı: Ali isminin üksek. y 1. Yüce, ulu,


FENERİN BÜYÜSÜ

İlker Mutlu

H

Halkevi

alkevleri bu yazıda sadece bir simge. Onun yıllar içindeki politik dönüşümü değil, başlangıcından itibaren gençlere olan yaklaşımı, eğitici yönü beni ilgilendiren. Yazının ilerleyen satırlarında ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

102 |

Halkevleri, Kemalist devrimin halkla daha hızlı buluşmasını, memlekette yayılmasını sağlamak amacıyla 19 Şubat 1932 tarihinde resmen açılan kurumlardır. 14 kent merkezinde çalışmalara başlayıp, kısa sürede memleketin her yanına yayılmıştır. “Her halkevinde kütüphane ve okuma odası olması” gibi kuralları tüzüğünde barındıran bu kültür kurumları, bir yandan halkın aydınlanmasına öncü olurken, diğer yandan da içerdiği kol çalışmaları vasıtasıyla memlekete önemli sanatçılar kazandırmıştır. Örneğin; Sadri Alışık, Cağaloğlu Halkevi’nde tiyatroya başlamıştır. 1932-51 yılları arasında Halkevlerine ait sahnelerde toplam 386 değişik oyun sahnelenmiştir. Burada uzun uzun Halkevlerinin tarihine, kazandırdıklarına girmek istemiyorum. Dediğim gibi, Halkevi tabirinin yerine Sanat Atölyesi, Gençlik Merkezi ya da Kültür Topluluğu da diyebilirsiniz. Ama öyle ya da böyle, bu kurum bana sanatı, okumayı, düşünüp yazmayı sevdiren bir kurum olmuştur. Lisede okuduğum yıllarda Samsun Halkevi, şimdi kapalı olan ve o yıllarda çoktan üç film birden dönemini başlatmış durumdaki Sümer sinemasının bulunduğu sokak üzerindeki bir apartmanın bodrum, zemin ve asma katıydı. Dediğim gibi, beynimizi açmış, birçok konuya farklı perspektiften bakmamızı sağlamıştır. Yazarlar, şairler davet edilir, kendilerine konuşma yaptırılırdı. Hasan Kıyafet gelmişti örneğin. Bir sürü faaliyet vardı; tiyatro

yapabiliyor, koroya girebiliyor, bağlama çalmayı öğreniyor, kitap okuyordunuz. Belli günlerde film gösterimleri de yapılırdı. Bunlarda genelde kaçak elde edildiği ve zor koşullarda kaydedildiğinden sık sık takılan videokasetler kullanılırdı. Rusça ya da Almanca, şansımız varsa İngilizce ve altyazılıydılar. Film Kameralı Adam'ı (The Man with a Movie Camera, Dziga Vertov, 1929) orada izlemiştim mesela. Le Train en Marche (Chris Marker, 1971) adında muhteşem bir belgesel izlemiştim ki, Rusya'da uygulanan sinema treni deneyimini anlatıyordu. Rusya'yı bir uçtan bir uca kat eden bir trenin her bir vagonu ayrı işleme ayrılmış şekilde tam bir film stüdyosuna dönüştürülmüştü. Yolculuk esnasında çekilen filmler aynı gün yıkanıp, montajlanıyor ve trende seyredilir hale getiriliyordu. Bu gösterimler, sergiler ve söyleşiler kocaman giriş katta yapılırdı. Bodrum katta atölyeler olurdu, müzik, tiyatro çalışılırdı ve asma katta da kütüphane ve okuma, sohbet etme salonu bulunurdu. Buradaki kitapları üyelik karşılığında alabilir, okuyup geri getirirdiniz. Çay için özellikle ücret ödenmezdi ama kenarda üzerinde ‘Çay Parası’ yazan bir teneke kumbara durur, kalkarken onun içine bozuk para atardınız. En önemlisi, güzel, kaliteli dostluklar edinirdiniz orada. Şimdi bu örnek benzeri, belki başka adlarda ve başka dizaynlarda kurumların yaygınlaşmasına inanılmaz ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Samsun gibi esrarın, uyuşturucunun ve gayrı yasal pek çok şeyin gençlerin etrafında (ne yazık ki) rahatça gezindiği bir ortamda, onları okul dışında da kendilerini eğitebilecekleri ortamlara yönlendirmek, boş insandan üreten insana dönmelerini sağlamak durumundayız. İleride festival fikrini oturtacak ve ilerilere taşıyacak olan, böylece bu şehri geliştirecek ve marka haline getirecek olan da bu gençler olacaktır.

Sevgi ve saygılarımla…


103 |


Öykü Adası’nda her şey en değerli varlığınız için

‘Her şey, en değerli varlıklarımız için felsefesi ile hareket eden Öykü Adası; çocukların güvenliklerine, eğitimlerine, gelişimlerine ve beslenmelerine maksimum özen gösteriyor

11 yıldır ailelerin çocuklarını güvenle teslim ettikleri Öykü Adası, Atakum İlçesi ve Samsun merkezde bulunan iki şubesi ile hizmet vermeye devam ediyor. Okul öncesi dönemin çocuğun tüm gelişim alanlarının aktif ve öğrenme hızının en yüksek olduğu en önemli yıllar olduğundan hareketle eğitim veren Öykü Adası; başarılı, mutlu, özgür ve geleceğe güvenle yürüyen bireylerin ilk adımını atıyor.

MUTLU ÇOCUKLAR YETİŞTİRİYORUZ

104 |

Öykü Adası hakkında bilgi veren işletme sahibi Dilek Pehlivan Akyürek, “Öykü Adası olarak, 11 yıldır okulöncesi eğitimi veriyoruz. Şehir merkezinde ve Atakum’da bulunan iki şubemizle faaliyet gösteriyoruz. Atakum şubemizde 0-6 yaş, merkezdeki şubemizde ise 2-6 yaş arası çocuklar yer alıyor. ‘Her şey en değerli varlıklarımız için’ felsefesi ile hareket ettiğimiz kurumumuzda; çocuklarımızın güvenliklerine, eğitimlerine, gelişimlerine ve beslenmelerine maksimum özen gösteriyoruz. Yaşamın ilk yıllarında çocuklarımızın ne kadar başarılı olduklarının değil, ne kadar mutlu olduklarının önemine inanıyoruz. Her çocuğun tek ve özel olduğu bilinciyle çocuklarımıza yaklaşıyor; kim olduklarını keşfedip, neleri nasıl yapabilecekleri konusunda rehberlik ediyoruz. Çocuklar dışarıya çıkıp gözlem yapsınlar, yaparak yaşayarak öğrensinler istediğimiz için geziler düzenliyoruz. Okul öncesi dönemin çocuğun tüm gelişim alanlarının aktif ve öğrenme hızının en yüksek olduğu, en önemli yıllar olduğunu bilinci ile faaliyet gösteriyoruz. Bu bilinçle alanında uzman eğitim kadromuz ile velilerimizin yanınızdayız” dedi.


ÖYKÜ ADASI FARKI

Müfredattaki eğitimlerinin yanı sıra pek çok okulöncesi kurumda olmayan dallarda da eğitim verdiklerini belirten Akyürek, “Eğitim öğretim programları dahilinde dolu dolu eğitim ve öğretim veriyoruz. Birçok okulöncesi eğitim kurumunda olmayan Math and Chess, Mathazone ve çocuk yogasına da yer ver verdiğimiz kurumumuzda, önümüzdeki yıl robotik ve kodlama eğitimi de vereceğiz. Mathazone eğitiminde bir Mathazone sokağı ve bu sokakta karakterler var. Her sayının bir karakteri var ve bu karakterler sayesinde çocuklar matematiği eğlenerek öğreniyor. Math and Chess ise matematik ve satrancı birleştiren bir sistem. Math and Chess’in Karadeniz bölge temsilcisiyiz. Eğitim sırasında önce satranç takımını oluşturuyoruz sonrasında ise Math and Chess’i açıyoruz. 4 yaşta satranç tabanı oluşan çocuklar, 5-6 yaşlarında ana sınıfında Math and Chess eğitimi alıyor” dedi.

TAM ZAMANLI İNGİLİZCE EĞİTİMİ

Çocukların Öykü Adası’nda İngilizceyi yaparak yaşayarak öğrendiklerini dile getiren Dilek Pehlivan Akyürek, “Kurumumuzda tam zamanlı İngilizce eğitimleri veriyoruz. Çocuklar hem sınıf öğretmenleri hem de İngiliz Cids Akademi vasıtası ile İngilizce eğitimi alıyor. Genel olarak kreşlerde İngilizce branş dersi olarak 1-2 saattir ama biz İngilizce eğitimini tam zamanlı olarak gün içerisindeki eğitimlerimize serpiştiriyoruz. Çocukların yabancı dil eğitimindeki rol modelleri öğretmenlerdir. Öğretmenler öğrencilerin çeşitli öğrenme tiplerine hitap eden farklı oyunlarla ve sürekli tekrarlarla öğrencinin dikkatini çekerler ve öğrenmeye istekli hale gelmelerine yardımcı olurlar. Çocuklarımız, bu süreçte önce faaliyeti izler daha sonra amacı anlar ve yetişkinin konuştuğu dilden gerekli anlamı çıkarır. Bir süre sonra ana dilde olduğu gibi yabancı dili de kullanmaya başlar” ifadelerini kullandı.

Ailelerin çocuklarını emanet etikleri kurumları titizlikle araştırmaları gerektiğini dile getiren Akyürek, sadece fiziksel şartlara bakılarak çocuğun bir kuruma emanet edilmesinin doğru olmadığını vurguladı. Dilek Pehlivan Akyürek, “Veliler en değerli varlıklarını emanet ettikleri kurumları iyi seçmeliler. Kurum sahibi kişinin eğitim hayatı ve geçmişinin okulöncesi çocukları eğitmeye uygun olup olmadığına bakılmalı. Örneğin; öğretmenin ilkyardım eğitimi olup olmadığı sorulmalı. Bir çocuk boğazına bir şey takıldığında öğretmen ne yapacağını bilmeli. Öğretmenlerin akademik eğitimlerinin yanı sıra kendini geliştirmek için hangi eğitimleri aldıklarına ve donanımlarına dikkat edilmeli” ifadelerini kullandı.

NEZAKET VE GÖRGÜ KURALLARI EĞİTİMİ

Alanında uzman eğitim kadrosu ile çalıştıklarını kaydeden Akyürek, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Kurumumuza 0-2 yaş çocuklar için anne öğretmenler tercih ediyorum. Bu işte en önemli olan öğretmen ama öğretmeni yönlendiren, plan ve programlar kurumumuz tarafından hazırlanır. Kurumumuzda, eğitim programını eğitim koordinatörümüzle birlikte hazırlıyoruz. Verdiğimiz eğitimlerde nezaket ve görgü kurallarına da büyük önem veriyoruz. Çocuklar teşekkür etmek, selam vermek, eline sağlık demek, kapıyı çalarak içeri girmek gibi toplumsal normları öğrenmeye başlıyor. Bizim için önemli olan, akademik eğitimin yanı sıra çocukların mutlu, vicdanlı, özgür, kendini ifade eden çocuklar olmaları. İyi insan olsunlar, insanları ve hayvanları sevsinler. “ 105 |

VELİLER DİKKATLİ OLMALI


Engelliler Haftası dolayısıyla "Samsun engelleri aşıyor" sloganıyla yürüyüş düzenlendi 10-16 Mayıs tarihleri arasında Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde kutlanan Engelliler Haftası, Samsun'da da coşkuyla kutlandı. Engelli STK'ları ve dernekleri ile vatandaşların katılımıyla yapılan etkinlik, İlkadım İstiklal Caddesi üzerindeki Verem Savaş Dispanseri'nin önünden yürüyüşle başladı. Atatürk Anıtı'na kadar ellerinde mavi balon ve pankartlarla yürüyen gruba, vatandaşlar da destek verdi. Yürüyüş, Atatürk Anıtı'na çelenk sunulmasıyla son buldu.

EVDE BAKIM

106 |

Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Tekin Balcı ise engellilerin sosyal hayata katılımını artırmak için çalıştıklarını belirterek, "Bu haftada STK'lar ve dernekler tarafından yapılacak etkinlikleri Valilik olarak koordine ediyoruz. 'Samsun engelleri aşıyor' dedik ve Samsun'da bu anlamda çok çalışıyoruz. 10 bin 200 engelliye evde bakım ücreti veriyoruz. 2 resmi, 7 özel bakım merkezinde 740 engelliye 24 saat bakım hizmeti veriliyor. Asıl amaç, engellilerin ihtiyaçlarını karşılayıp sosyal hayata katılımını sağlamak. Engelli erişilebilirliğinin sağlanması ve istihdamının oluşturulması adına çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor" ifadelerini kullandı.

BÜYÜK İMKANLAR

Grup adına konuşan Körleri Eğitim ve Kalkındırma Derneği Samsun Şube Başkanı Rıza Apaydın, "Bu haftada engellilerin sorunları dinlenir. Çıkan 5378 sayılı yasayla engelliler büyük imkanlara kavuştu. Ancak şu anda yasanın yüzde 65'i kullanılıyor. Akraba evliliği konusuna özellikle değinmek istiyorum. Mümkün olduğu kadar akraba evliliğinden kaçınılmalı" ifadelerini kullandı.



Genç yetenek

Adnan Mehmet Ali Aslan Tiyatronun ‘Minik’inden özel açıklamalar Genç yetenek Adnan Mehmet Ali Aslan, HaberHayat okuyucularına özel açıklamalar yaptı. Tiyatroya olan ilgisi ilkokul yıllarında başlayan Aslan, şimdilerde Epizot Görsel Sanatlar topluluğunda tiyatroya devam ediyor. Tiyatro eğitimi almasına rağmen usta oyuncuların yanında alaylı olarak yetiştiğini belirten Aslan, sahnenin her alanına hakim olduğunu söylüyor. Şimdilerde Arabesk Müzikali oyunu ile tiyatroseverlerle buluşan Minik lakaplı Aslan sizlerle… Mehtap YILDIZ

108 |

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden biraz bahseder misiniz? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: 1994 yılında Karaman’da doğdum. Çocukluğumun ilk yılları, Meydan Mahallesi ile Sertavul Yaylası’nda geçti. Ailemin Karaman’a taşınmasıyla ilkokul dördüncü sınıfa kadar orada okudum. Sonra ailevi nedenlerden dolayı Mut’a geri geldim ve dedemlerle yaşamaya başladım. Beşinci sınıfı Gazi İlköğretim Okulu’nda okudum. Altıdan sekizinci sınıfa kadar da Maraşal Fevzi Çakmak Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’nda okudum. Maraşal’da eğitimime devam ederken, okulumuzun bünyesinde tiyatro kulübü elemelerini geçtim ve ilk sahnemi Gazi İlköğretim Okulu tiyatro salonunda oynadım. Tiyatroya olan ilgim ilkokul yıllarında başladı. Üniversite eğitimim sırasında, amatör tiyatrolarda küçük roller almaya başladım. Tiyatronun hayatımın bir parçası olmasını istedim ve bu işin eğitimini aldım. İstanbul Temaşa Tiyatrosu hayallerimin kapısını açtı. Şimdilerde Epizot Görsel Sanatlar topluluğunda oyunculuk yapıyorum.


Oyunda, bir kesim tarafından hor görülmüş, ötelenmiş ama hepimizin en kuytu köşelerinde bir karşılığı olan arabeski ilk defa tiyatroya taşıyan ve modern dansla birleştirerek bir ilke imza atan bir karakteri canlandırıyorum. HABERHAYAT: Oyunculuğa başladığınız yıllarda zorlandınız mı? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Alaylı bir oyuncuyum, sahnede yetiştim. İrfan Kangı, Dost Elver, Ferdi Akarnur, Ercüment Balakoğlu gibi ustalarla çalıştım. Onlardan çok şey öğrendim. Bana hem hoca hem ağabey ve arkadaş oldular. Çivi çakıp dekor da yaptım, rejide durup ses ve ışıkla da ilgilendim. Yeri geldi çaycı oldum yeri geldi sokakta broşür dağıttım. Sahnenin her alanına hakimim. ‘Arkadaşlar İyidir’ dizisi ile televizyon dünyasına adım attım. HABERHAYAT: Şimdilerde Arabesk Müzikali oyunu ile tiyatroseverlerle buluşuyorsunuz. Oyun hakkında neler söylemek istersiniz? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Arabesk Müzikali’nin senaryosunu İrfan Kangı yazdı, yönetmenliğini ise Dost Elver yaptı. Oyunda Yosi Mizrahi, Bay J, Demet Şaşmaz Levi, Dost Elver, Yasemin Hadivent, Taner Ergör, Kerem Poyraz Kayaalp, Merve Akaydın, Eray Türk, Nihan Tarhan, Soley Akça, Yücel Gökçek, Recep Bilen ve Dilan Şahin gibi isimlerle rol alıyor. Oyunda, bir kesim tarafından hor görülmüş, ötelenmiş ama hepimizin en kuytu köşelerinde bir karşılığı olan arabeski ilk defa tiyatroya taşıyan ve modern dansla birleştirerek bir ilke imza atan bir karakteri canlandırıyorum. HABERHAYAT: Oynadığınız rollerin size benzer yönleri var mı? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Tabii ki var. Rollerimin hepsinde bir şeyler yiyorum. Cips, pizza… Sahnelerimde hep yemek oluyor. Normal hayatta da yemek yemeyi çok severim.

HABERHAYAT: Peki, birlikte rol almak istediğiniz bir oyuncu var mı? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Sinema filmlerinde Tolga Çevik, Ata Demirer, Cem Yılmaz ile rol almak isterdim. Dizilerde de ise samimi olduğum arkadaşlarımla aynı projede yer almayı diliyorum. HABERHAYAT: Minik lakabı ile anılıyorsunuz. Benzetildiğiniz biri var mı? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Tabii, hep birilerine benzetiliyorum. Sen şuna çok benziyorsun onunla oynamalısın gibi birçok ismi örnek verenler var. Bazen Ata Demirer’e benzetiliyorum. Saçımı kestirdiğim ilk zamanlar Meral Okay’a da benzetilmiştim. HABERHAYAT: Komedi mi yoksa dram oynamayı mı tercih edersiniz? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Genellikle komedi işlerinde rol aldım. Benim için her ikisi de çok özel ama dram oynamayı biraz daha fazla istiyorum bu aralar. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? ADNAN MEHMET ALİ ASLAN: Hayatımda hayallerimden hiç bir zaman vazgeçmedim. Felsefi düşüncelerimin içinde hep şu sözler beni hayallerime kavuşturdu. Okuyucularınıza da hayat felsefelerimle küçük bir mesaj vermek isterim. ‘Olur mu değil, bana kim engel olacak’, ‘Kimseyi takma! Ağzı olan konuşuyor’, ‘Hayallerin var. Unutma!’ Unutmayın arkadaşlar; hayalleriniz kadar insansınız! Hayatınız; iş sahibi olup, evlenip, ev ve araba almak olmasın. Siz de insansınız, hayatın tadına bakmazsanız boşuna yaşamız olursunuz. Her zaman sevdiğiniz işi yapın.

109 |

Alaylı bir oyuncuyum, sahnede yetiştim. Çivi çakıp dekor da yaptım, rejide durup ses ve ışıkla da ilgilendim. Yeri geldi çaycı oldum yeri geldi sokakta broşür dağıttım.


Kalite kapıda başlar Otomasyon sistemlerinde güvenin adresi Arat Otomasyon

K

alite kapıda başlar anlayışı ile yola çıkan Arat Otomasyon, İlkadım Sanayi Sitesi’ndeki yeni yerinde, en kaliteli plastik kart, otomatik kapı ve kepenk sistemleri ile hizmet vermeye devam ediyor

Murat Yurt

TÜRKİYE’NİN SAYILI FİRMALARINDANIZ

1986 yılında P.V.C. kart ihtiyaçlarını sorunsuz olarak karşılamak amacıyla kurulan Arat Kart Sistemleri, ürün yelpazesini genişleterek 25 yıldır Arat Otomasyon olarak da hizmet veriyor. Fotoselli kapılar, bariyer sistemleri, döner kapı sistemleri, yana kayar kapılar ve otopark otomasyon sistemleri gibi alanlarda Türkiye’nin sayılı firmaları arasına giren Arat Otomasyon, İlkadım Sanayi Sitesi’nde 900 metrekare alana kurulu yeni işletmesinde faaliyet göstermeye devam ediyor.

Arat Otomasyon hakkında bilgi veren işletme sahibi Murat Yurt, “Çeyrek asır önce P.V.C. kart sistemleri ile hizmet vermeye başladığımız firmamızın ürün yelpazesine, otomasyon sistemlerini de ekleyerek Arat Otomasyon olarak hizmet veriyoruz. Otomasyon sistemlerinde bölgede lider konumda olan işletmemizde, P.V.C. kart ve kart sistemleri haricinde; fotoselli kapılar, bariyer sistemleri, döner kapı sistemleri, yana kayar kapılar, kepenk, endüstriyel kapı, ferforje kapı, X- ray cihazları, boy dedektörü, rooad blocker, mantar bariyer ve otopark otomasyon sistemleri gibi alanlarda faaliyet gösteriyoruz. Tüm sistemlerimizin yazılımı bize ait. Türkiye’nin sayılı firmaları arasında yer alan Arat Otomasyon olarak proje bazlı çalışıyoruz. Projelerimiz hangi şehirde ise oraya gidip tüm sistemleri en kaliteli şekilde, en ince ayrıntısını düşünerek montajını yapıyoruz” dedi.

ÖNCE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ

Kendi imalatları olan fotoselli otomatik kapılarla da hizmet verdiklerini belirten Murat Yurt, fotoselli otomatik kapı üretiminde Avrupa standartlarını yakaladıklarını vurguladı. Yurt, “Önce müşteri memnuniyeti ilkesi ile hareket ediyoruz. Projeleri en güvenli otomatik kapı, bariyer ve kepenk sistemleri ile buluşturduktan sonra da ürünlerimizin arkasında duruyoruz. Sistemlerimiz, işletmeye giren kişinin kaçta girdiği, kaçta çıktığı, hangi katta bulunduğu gibi birçok ayrıntı hakkında bilgi sahibi olunmasını sağlıyor. Herkes kapı sistemlerini iyi yapabilir ama biz Arat Otomasyon olarak, kapı sistemlerine yazılımı, otomasyonu, mekaniği, elektriği, elektroniği ekleyen Türkiye’deki ender firmalardanız” şeklinde konuştu.



112 |

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, kuş gözlemcilerini ağırlamayı bekliyor


MUTLAKA GÖRÜLMELİ Büyükşehir Belediyesi'nin girişimleriyle, Türkiye'de görülen toplam 485 kuş türünden 433'nü gören ve 431'ni fotoğraflamayı başaran yaban hayatı uzmanı ve kuş gözlemcisi Emin Yoğurtcuoğlu, Kızılırmak Deltası'nda kuş fotoğrafladı. Yoğurtcuoğlu, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ne hayran olduğunu ifade etti. Deltanın çok sayıda kuş türününe ev sahipliği yaptığına işaret ederek kuş gözlemcilerini deltaya davet eden Yoğurtcuoğlu, doğal yaşamın korunduğu daltanın mutlaka görülmesi gerektiğini dile getirdi.

PARİS'TE TANITACAK

113 |

Yoğurtcuoğlu, "Burada Samsun Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarıyla deltada doğanın korunması ve canlıların yaşamlarını sürdürmeleri için önemli adımlar atıldığını görmekten mutluluk duyduk. Kızılırmak Deltası doğa olarak inanılmaz çeşitlilikte habitatlar barındırıyor. 11 Haziran'da Paris'te bir sunum gerçekleştireceğim ve Kızılırmak Deltası'nın güzelliklerini anlatacağım" diye konuştu.


Şinanari’yi yeniden yorumladı

Ünlü şarkıcı Pınar Dilşeker, 90’lı yıllarda çıkış yakaladığı Şinanari şarkısını yeniden yorumladı. 90’lı yıllarda dillere pelesenk olan Şinanari’nin yeni versiyonu da dinleyiciden tam not aldı. Şinanari’yi bir renk katmak için yeniden yorumladığını belirten Dilşeker, müzik dünyasına asıl dönüşünün Benden Bu Kadar ile olacağının müjdesini verdi. Benden Bu Kadar’ı müzikseverle buluşturacak olmanın heyecanını yaşayan Dilşeker ile müzik çalışmalarından anneliğe kadar her şeyi konuştuk.

114 |

Mehtap YILDIZ


HABERHAYAT: Pınar Hanım nasılsınız, nasıl gidiyor hayat? PINAR DİLŞEKER: Çok şükür, her şey güzel. Sağlıklıyım, bugün de nefes alabildiğime şükrediyorum ve tabii ki yeniden sevenlerimin karşısındayım. Daha ne olsun… HABERHAYAT: Uzun zamandır yoktunuz, neden? PINAR DİLŞEKER: Aslında vardım ama ekranlardan biraz uzak kalmayı tercih ettim. Tabii bu arada konserlerim devam etti. Pek çok festivalde sevenlerimle buluştum. Herkes, “Pınar Hanım artık bir şeyler yapın, sizi ekranlarda daha sık görmek istiyoruz” diyordu. Sektör sizi bırakmadıkça, müzikten uzak kalamıyorsunuz. Biz de bu isteğe karşılıksız kalamadık ve iki şarkılık single ile yeniden merhaba dedik. Artık sık sık yeni şarkılarla ve kliplerle sevenlerimle olmaya devam edeceğim. HABERHAYAT: Geri dönüşünüz yıllar önceki şarkınız Şinanari’yle oldu. Neden? PINAR DİLŞEKER: Çünkü hala bu şarkım dillerde. Bütün konserlerde, sahnelerde okunuyor ve istek alıyor. Stadlarda da marş haline geldi. Ben de yeni bir versiyonla kliplensin, bir hatıra kalsın istedim. Bunu bir renk olarak düşünebiliriz. Esas şarkımız birkaç hafta içinde gelecek. Çocukluk arkadaşım, canım dostum of aman Nalan bana çok güzel bir şarkı hediye etti. Esas dönüş “Benden Bu Kadar” şarkımla olacak diyebiliriz.

HABERHAYAT: Nalan Hanım’dan aldığınız ikinci şarkınız ne zaman geliyor? PINAR DİLŞEKER: Evet, Nalan en güzel şarkılarından birini bana hediye etti. Kendisine çok teşekkür ederim. Hayatımda çok önemli bir yeri vardır Nalan‘ın. Şarkımız “Benden Bu Kadar”ın klibi iki haftaya kadar yayında olacak. Çok sabırsızlanıyorum çünkü gerçekten çok içime sinen bir çalışma oldu.

HER ŞEYİ ÇABUK TÜKETİYORUZ HABERHAYAT: Müzik sektörünü nasıl değerlendirirsiniz? PINAR DİLŞEKER: Hiçbir şey ilk çıkış yaptığım 90‘lı yıllardaki gibi değil. O zamanla bu zamanı kıyasladığımızda, tüketimin o yıllara göre daha hızlı ve sanal olduğunu söyleyebilirim. Çok çabuk tüketiyoruz her şeyi. Albüm ve CD satışı diye bir şey kalmadı. Yapımcı firmaların çoğu battı ya da kapandı. Artık her şey internet üzerinde yürüyor. Yeni isimler çıkıyor kimi tek şarkıyla çıkıp sonra kayboluyor, kimi başarısını doğru çalışmalar yaparak devam ettiriyor. En önemlisi, uzun yıllar kalıcı olmayı başarabilmek.

HABERHAYAT: Yeni isimlere neler tavsiye edersiniz? PINAR DİLŞEKER: Artık sektör çok daha zor, yeni isimlere daha çok çalışmak ve üretmek düşüyor. Yeni çıkan isimlerin arasında çok başarılı bulup beğendiklerim var. Özellikle Merve Özbey ve Ediz‘i başarılı buluyorum ve kalıcı olacaklarına inanıyorum. Yolları açık olsun ama sabır ve üretmek çok çok önemli.

HAYATTA YAPTIĞIM EN GÜZEL ŞEY HABERHAYAT: Oğlunuz Mert Ali ile aranız nasıl? PINAR DİLŞEKER: Mert Ali şu an 15 yaşında ve tam bir ergen. Her anne gibi benim de oğlumla çatışmalar yaşadığım oluyor ama sevgi, şefkat ve biraz da sabırla üstesinden geliyoruz çok şükür. Çok merhametli ve güzel yürekli bir çocuk… Hayatta yaptığım en güzel şey ona sahip olmak diyebilirim. Allah, güzel günlerini görmeyi nasip etsin. Vatana, millete ve ailesine hayırlı bir birey olsun inşallah. HABERHAYAT: Müziğe ilgisi var mı? PINAR DİLŞEKER: Müzikle hiç alakası yok diyebilirim. Sporcu bir yapısı var ve hayali iyi bir futbolcu olabilmek. Karar onun, o ne olmak istiyorsa hep arkasındayım. HABERHAYAT: Sosyal medya ile aranız nasıl? PINAR DİLŞEKER: Sosyal medyayı aktif kullanıyorum ama dikkat de ediyorum. Özellikle instagram’ı aktif olarak kullanıyorum. HABERHAYAT: Konser projeniz var mı? PINAR DİLŞEKER: Bayram ile birlikte koşturmaca başlıyor. Birçok festivalde sevenlerimle buluşacağım. HABERHAYAT: Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz? PINAR DİLŞEKER: Uzun bir aradan sonra tekrar müzikseverle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Yeni çalışmama büyük ilgi gösteren herkese çok teşekkür ediyorum. Herkese sevgiler…

115 |

HABERHAYAT: Klip çekimleriniz nasıl geçti? PINAR DİLŞEKER: Ekibimiz çok keyifliydi. Eyüp Dirlik, sanatçısını çok güzel motive eden, çok başarılı bir yönetmen. Kendisine sizin aracılığınızla çok teşekkür ediyorum. Şimdiye kadarki en güzel klibim oldu diyebilirim. Fotoğraflardan saça, makyajdan stil danışmanıma kadar herkesle çok güzel bir çalışma gerçekleştirdik. İyi ki varlar, hepsine çok çok teşekkürler.


Sigara

Akut Miyeloid Lösemi (AML) Sıklığını da Arttırıyor! Sigara kullanımı tüm dünyada ve ülkemizde bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Dünya genelinde her yıl 6 milyon kişi sigara ile ilişkili nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Bu sayının 2030 yılında 8 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.

S

igaranın tüm kanserlerde olduğu gibi, Akut Miyeloid Lösemi sıklığını da arttırdığını belirten Medicana Samsun Hastanesi Hematoloji Uzmanı Dr. Burak Uz sigara kanser ilişkisi konusunda bilgi verdi. Tütünün yanması sonucu sağlığa zararlı 7000’den fazla madde açığa çıkmaktadır. Sigarayla ilişkili 10 çeşit kanser (akciğer, böbrek, mesane, serviks, yemek borusu, mide, pankreas kanseri gibi) ve 18 diğer hastalık (aort genişlemesi, katarakt, zatürre, diş eti iltihabı gibi) tanımlanmıştır.

AKUT LÖSEMİ SİGARA İLİŞKİSİ

116 |

Hızlı gelişen ve birden ortaya çıkan lösemilere “akut lösemiler” denir. Erişkinlerde daha sık görülen akut lösemi türü AML’dir. Son 10 yıldır miyeloid lösemiye yol açan sebeplerden birinin de sigara olduğu düşünülmektedir. 2016 yılında İtalyan araştırmacılar tarafından yayımlanan bir derlemede (1) sigara içen erişkinlerde hiç sigara içmeyenlere nazaran AML sıklığının daha fazla olduğu belirtilmiştir. Yoğun ve uzun süreli sigara kullanımı, artan bir lösemi riski ile birliktelik göstermiştir. İlginç olarak sigarayı bırakalı 20 yıldan fazla olan bireylerde lösemi riski oldukça azalmaktadır. Erkekler, kadınlara nazaran daha riskli bulunmuş ve bu durum erkeklerin sigara içme alışkanlıklarına bağlanmıştır (yoğun ve uzun süreli kullanım).

Sigara ve lösemi ilişkisi tam olarak anlaşılamamakla birlikte nikotin ve nikotinle ilişkili bazı maddelerin hayvan modellerinde kansere yol açtığı ortaya konmuştur. Sigaranın içerdiği benzen, formaldehit veya radyoaktif bileşenlere (polonio 210) bağlı olarak kromozomal düzeyde bozukluklar meydana gelmektedir. Ayrıca immün sistemdeki ve dolaşımdaki akyuvar sayılarındaki değişiklikler de suçlanmaktadır. Koruyucu hekimlik uygulamaları ile sigaranın zararlarına dikkat çekilmelidir. Ancak bu sayede sigara ile ilişkili hastalıkların ve bunların ağır ekonomik yükünün azaltılabilmesi mümkün olacaktır. ‘’ diye belirtti.

Erkekler, kadınlara nazaran daha riskli bulunmuş ve bu durum erkeklerin sigara içme alışkanlıklarına bağlanmıştır (yoğun ve uzun süreli kullanım).


117 |


Özel Matematik Fen Bilim Anadolu Lisesi’nde (MAFEN) 4. mezuniyet coşkusu yaşandı

Özel Matematik Fen Bilim Anadolu Lisesi’nde (MAFEN) mezuniyet töreni düzenlendi. Dünya Wedding Port’ta düzenlenen 4. mezuniyet törenine Yönetim Kurulu üyeleri, öğretmen, öğrenci, veli ve yakınlarından oluşan kalabalık ve coşkulu bir davetli topluluğu katıldı.

118 |

BAŞARILARA İMZA ATACAKLAR

Tören, Özel Matematik Fen Bilim Anadolu Lisesi Kurucusu Güner Aydemir’in konuşmasıyla başladı. Aydemir, ‘Öğrencilerimizin bizlerden aldıkları eğitim ile doğruyu savunan avukatlar, adil karar veren hakimler, Hipokrat yeminine bağlı doktorlar, çalışmaları ile uluslararası başarılara imza atan mühendisler, diğer meslek gruplarında uzman bireyler olarak yerlerini alacaklarına inanıyoruz. Ulu Önder Atatürk’ün izinde ilelebet laik Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucuları ve savunucuları olacaklarına inancımız tam. Başarılarımıza katkı sağlayan özverili, çalışkan, idealist idarecilerimize ve öğretmenlerimize teşekkürü bir borç bilirim’ dedi.


ÖĞRENCİLERE HEDİYE Törende okul birincisi Selin Demirel plaketini ve çiçeğini, Kurucu Güner Aydemir’den, okul ikincisi Özge Yaren Akın, Kurucu Temsilcisi Adeviye Arslan Mert’ten, okul üçüncüsü Busenur Filiz, Okul Müdürü Naci Çılgın’dan aldı. Daha sonra idari kadro ve öğretmenler, öğrencileri başarılarından dolayı kutladı.

BÜYÜK GURUR

Sonrasında öğrenciler, mezuniyet pastalarını kesip, keplerini havaya fırlatarak geleceğe ilk adımlarını attılar. Tören bitiminden sonra tüm misafirler DJ eşliğinde eğlenerek, unutulmaz bir akşam yaşadı.

119 |

Mezun olan öğrenciler, hayat yarışının şimdi başladığını dile getirerek, okullarını başarılı ve iyi bir şekilde temsil edeceklerine inandıklarını ve bu gururu yaşatmaya devam edeceklerini dile getirdi. Diplomalarını alan mezunlar, hep bir ağızdan mezuniyet yeminlerini etti. Mezunlar, ‘Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız’dediler.


Bafralı ekstrem spor tutkunu iki genç, hayallerini süsleyen ‘Kanofest’ kampını gerçekleştirdi Bafralı yüzme antrenörü Yücel Cengiz ve voleybol antrenörü Volkan Karaman, yıllardır hayallerini kurdukları Altınkaya Baraj kapaklarından, Vezirköprü Şahinkaya Kanyonu’na kano ile gidip kamp yapma hayalini Milli Yelkenci Sanver İmamoğlu ile birlikte yaptılar.

120 |

Yücel Cengiz ve Volkan Karaman ile birlikte gençler kanolarıyla Altınkaya Barajı’ndan Şahinkaya Kanyonu’na kadar kürek çekti. 1. gün Kızılırmak Nehri Yiğitalan Mahallesi eteklerine kamp atan gençler, 2. gün ise Şahinkaya Kanyonu’nda kamp yaptılar. Kanyonun zirvesine çıkan gençler, kanyonun eşsiz görüntüsünü izleme şansına sahip oldular.



122 |


Ünlü m anken oyunc u ve m , odacı

M SE A M

ankenlik kariyeri boyunca başarılı modellerden biri olan Sema Şimşek, 1994 yılında katıldığı Best Model of Turkey yarışmasında birinci seçildi. Yarışmanın ardından ülkemizi dünya çapında temsil etme hakkı kazandı ve 1996 yılında Best Model of The World yarışmasında dünyanın en iyi dördüncü modeli oldu. Modellik kariyeri boyunca birçok ünlü markanın defilesinde boy gösteren Sema Şimşek, ardından dizilerde ve beyaz perdede de adından söz ettirdi. Kurtlar Vadisi Pusu, Yeni Başlayan Kişiler İçin Hayatta Kalma Sanatı, Dabbe 6 gibi birbirinden önemli projelerde yer alan Şimşek, şimdilerde sevilen dizi Savaşçı’da Roza karakterine hayat veriyor. Ünlü manken, oyuncu ve modacı Şimşek ile mankenlikten oyunculuğa, annelikten güzellik sırlarına kadar her şeyi konuştuğumuz söyleşinin detayları sizlerle… Mehtap YILDIZ


HABERHAYAT: 1994 Best Model of Turkey birincisi olarak 90’ların en iyi modellerindensiniz. Model olmak hayaliniz miydi? SEMA ŞİMŞEK: Modellik aklımdan hiçbir zaman geçmemişti. Hep “Manken gibi kız” derlerdi ama öyle bir hevesim hiç yoktu. Hayalimdeki meslek cerrah veya resim öğretmeni olmaktı. Her şey okulun düzenlediği defileye beni zorla manken yaptıklarında değişti. Kader diye buna derim, çünkü gerçekten aşık olduğum mesleklerden yani oyunculuk ve mankenlikten para kazandım. İşime gerçekten aşık oldum. HABERHAYAT: Hala podyuma çıkıyor musunuz? SEMA ŞİMŞEK: Evet. Çok sevdiğim tasarımcılar rica ettiğinde kıramıyor, podyuma çıkıyorum. HABERHAYAT: Oyunculuk, annelik, ev kadınlığı… En çok hangisinde iyisiniz? SEMA ŞİMŞEK: Bu konularda pek iyi olduğumu söyleyemem. Hayat bana her konuda öğretmeye devam ediyor. Ne zaman tamamlanırım bilemiyorum ama öğrenmeye devam ediyorum.

Almanya’da doğmuş ve büyümüş olmanın verdiği disiplin ve kuralcılığı taşıyan, zaman zaman otoriter, merhametli ve aşırı duygusalım. HABERHAYAT: Kendinizi nasıl tanımlarsınız? SEMA ŞİMŞEK: Sakin, uyumlu, insanları seven, insan ayırmayan, kendine her daim olamasa da etrafa her daim pozitif olan, gülmeyi seven biriyim. Almanya’da doğmuş ve büyümüş olmanın verdiği disiplin ve kuralcılığı taşıyan, zaman zaman otoriter, merhametli ve aşırı duygusalım.

124 |

HABERHAYAT: Birçok konuda kontrollü yaşıyorsunuz. Kontrollü yaşamanın iyi tarafı nedir? SEMA ŞİMŞEK: Kontrollü yaşamak yapımda var. Geleceği fazla düşünüp kurgulayan veya öngörüde bulunmaya çalışan biriyim. Bu da beni kontrollü yapıyor ama en önemlisi özgürlüğümü koruyor. HABERHAYAT: Ekranlara uzun bir süre ara verdiniz. Bu süre içerisinde neler yaptınız? SEMA ŞİMŞEK: Aslında ekranlara uzun bir ara vermedim. Dizi sektöründen biraz uzak kaldığım doğru ama bundaki tek amacım oğlumun bana en ihtiyacı olduğu dönemde yanında olabilmekti. Karakterinin şekillendiği 0-7 döneminde, doğruyu ve yanlışı benden öğrenmesini sağlamak istedim. Ama bu süreç içerisinde sinema filmleri yaptım. Terkedilmiş ilk uzun metraj filmim ama ardından Dabbe 6, Yeni Başlayanlar İçin Hayatta Kalma Sanatı gibi uzun metraj sinema filmleri ve reklam çekimlerim de oldu. Sinema bambaşka ama kamera önünde olmayı, kendimde ait olmayan duyguları o an için var edip aktarmayı seviyorum. Bu yüzden her karakteri canlandırabileceğimi düşünüyorum. Elbette projenin üstünde yoğun bir şekilde çalışarak.


125 |

Kamera önünde olmayı, kendimde ait olmayan duyguları o an için var edip aktarmayı seviyorum. Bu yüzden her karakteri canlandırabileceğimi düşünüyorum.


HABERHAYAT: Dizi oyunculuğu da yaptınız ve çok beğenildiniz… SEMA ŞİMŞEK: Sezon başında başladığım Komşular dizisi vardı fakat uzun soluklu olmadı. Ama şu an Savaşçı dizisinde yer alıyorum. HABERHAYAT: Hız tutkunuz olduğunuzu duyduk, doğru mu? SEMA ŞİMŞEK: Evet, hız yapmayı seviyorum. Ancak ve ancak yalnızken ve şehir içinde değilken hız yapıyorum. HABERHAYAT: 2001 yılında model olan Burak Hakkı’yla evlendiniz. Boşandıktan sonra ne gibi zorluklar yaşadınız? SEMA ŞİMŞEK: Boşanma, zorluklardan çok katkı sağladı. Daha özgüvenli ve güçlü bir kadın oldum.

HABERHAYAT: Oğlunuz Rüzgar’la aranız nasıl? SEMA ŞİMŞEK: Disiplinsiz sevgi başıboşluğu, sevgisiz disiplin başkaldırıyı getirir. Bu denge içinde hem anne oğul hem arkadaş hem de her şey olabiliyoruz birbirimize. HABERHAYAT: Haziran’ın üçüncü haftası Babalar günü. Babalar günü size neler hissettiriyor? SEMA ŞİMŞEK: Babasıyla birlikte olamayan biri olarak, babalar gününde çok duygulanıyorum. Babamı son nefesime kadar özleyeceğim ve seveceğim. HABERHAYAT: Özellikle kadınlar sizi çok beğeniyor ve güzellik sırlarınızı merak ediyor. Güzellik sırlarınız neler? SEMA ŞİMŞEK: Doktorum Mevlüt Dağ’ın uyguladığı bazı işlemler elbette var ama en önemlisi düzenli bir hayat ve az yemek yemek. Yaşamak için yemek yiyenlerdenim. Bu yüzden de kilom yıllardır değişmedi.

126 |

HABERHAYAT: Tarzını nasıl tanımlarsınız? SEMA ŞİMŞEK: Maskülen, sade, zarif ama hepsinin içinde yine beni yansıtan, beni ben yapan bir şey mutlaka vardır. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? SEMA ŞİMŞEK: Çok keyifli bir röportajdı. HaberHayat’a emek veren herkese çok teşekkür ederim. Tüm sevenlerime ve okuyucularınıza sevgilerimi iletiyorum.


Boşanmak beni daha özgüvenli ve güçlü bir kadın yaptı

. .. A D IN K K A H K E Ş İM Ş A SEM

hilde Kafka ………………….... Sa En sevdiğim kitap…… ruki Murakami. ……………………. Ha Oğlum/ Seven7. En sevdiğim yazar…… ……………Babam ve … … … … … … film En sevdiğim iz yaşam olmaz ………………..Müziks En sevdiğim müzisyen… kansız. im tek bir isim söylemem diyenlerden biri olarak tan ..İs bul ……………………… En sevdiğim şehir……


Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

Görünen o ki kuraklık önümüzdeki yaşamların en büyük problemi…Flora, fauna, denizin altı, yerin üstü derken hoyratça kullandığımız dünyamızda tüm canlılar için zor günler gelecek. Küresel ısınma deyince sadece güneş ısısını artıracak diye algılanıyor. Fazla su da bir kuraklık göstergesidir. Yaşanan seller ve orantısız yaşanan ısı –yağmur olayları da bunun en yakın örneği. Artık dünya nüfusu ve kentleşmenin durdurulamaz olduğu 2000’li yıllar için sürdürülebilir hayat önemli. Sürdürülebilir bir yaşam için mutlaka suyun da sürdürülebilir kullanımı gerekiyor. Herkes biliyor ki; dünyada çok ciddi bir su problemi var. İnsanlığı çok ciddi bir kuraklık bekliyor. Bunun karşısında da insanoğlu zekâsını kullanıp bir önlem almak zorunda. Özellikle 2010’lardan sonra Avrupa ve Uzak Doğu’da bu sorunu çözmek için yeni sistemler araştırıp oluşturmaya başlamışlar. Bu sistemler, sellerden ve aşırı yağıştan kirlenerek akıp giden suların tekrar kullanılabilmesi için geliştirilmiş. Bunun adına da ‘Sünger Şehirler’ deniliyor.

İçme suyunda kullanılan PPRC’ den yapılan Q-Bic Plus dedikleri tutma ve taşıma işini yapabilen, kolayca lego gibi kurulabilen bir ürün geliştirmişler. Bu ürünle, uygulama alanında hedeflediğiniz büyüklüğü, teknik standartlar dahilinde belirleyip uygulamaya geçiriyorsunuz. Su sarnıçları iki işe yarıyor. Birincisi beton yüzeylerden sel olarak akıp giden yağmur sularını biriktirip zaman içinde yavaş salınımla tekrar toprağa vererek toprak altı suyunu besleyebiliyorsunuz. İkincisi ise, biriktirdiğiniz suyu bitki ve yeşil alanların sulamasında kullanabiliyorsunuz. Örneğin; borularla sular taşımak yerine oluşturulan sarnıçtan çevresini

Susuzluk bizi bekleyen güncel tehlike…

Hızla gelişen kentleşme ve betonlaşma sonucunda suyun döngüsü de doğa da sürekli bozuluyor. Normalde yağmur direkt toprakla buluşurken, günümüz şehirlerinde toprakla buluşamıyor. Bazı yerlerde ise 100 kilometre sonra buluşabiliyor. Bu da yüzey sularının tehlikeli hale gelmesine yol açıyor. Toprakla buluşmayan su, sellere dönüşüyor ve tanık olduğumuz gibi felaketlere yol açıyor. Ülkemizde fazla uzak olmayan bir gelecekte muhtemel bir kuraklıkla karşı karşıya kalacak. Bu nedenle bugün Türkiye’de ‘Sünger Şehirler’ kurulmalı derken, bu su yönetim konseptini anlatmaya çalışmak gerek. En azından geleceğe yatırım yapıyoruz diyebiliriz.

128 |

‘Sünger şehir’ ne demek?

Bu konuya kafayı takıp meselenin çözümünü bulanlar, bizim geçmişte çok önemli kaynak oluşturan su sarnıçları kelime karşılığı olarak tam olmasa da bir çeşit su depolama sistemini gündeme almışlar. Ve ellerindeki en makul teknolojiyle pratik çözümler üretmişler.

sulayabiliyorsunuz. Bir de üçüncü olarak, gri su denilen çamaşır makinelerinden çıkan suları tekrar kullanılabilir hale getirerek park bahçe sulamada ya da şehir şebeke tuvaletlerinde tekrar kullanılabiliyor. Bu sistemler Avrupa’da var ve dünya bu sistemleri kullanıyor.


Sarnıçların beton havuzlardan farkı nedir?

Kolay kurulum ile öne çıkan Q-Bic Plus gibi ürünlerin ham maddesi, sıhhi tesisat borularında kullanılan ham maddenin aynısıdır. İnsan sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. İçme suyu borularında kullanılanın aynısıdır. Bir günde 600 tonluk bir havuz yapabilirsiniz. Çok hızlı bir şey… Tabii ki malzemeleri önceden temin ettiğiniz sürece. Ama 600 tonluk bir havuzu betonla 4 ayda zor yaparsınız. Tekrar sökülüp kullanılıyor olması ve çok hızlı olması, istediğiniz büyüklükte olması büyük avantaj. Bir de bu sarnıçların üzerinde her türlü faaliyeti sürdürebiliyorsunuz. İşlevi bittiğinde de çıkartıp başka bir yere kurabilirsiniz.

“Günümüzde kentsel alanların plansız artmasının bir sonucu olarak geçirimsiz yüzeylerin artması ciddi yağmur suyu kaynaklı sorunlar yaşamamıza neden olmaktadır. Yağmur suyunun yüzeysel akışa geçen miktarının artması, yağmur suyu geçiş süresinin kısalması, yer altı su tabakasına ulaşan su miktarının azalması, yağmur suyu drenaj altyapılarına ait yatırım maliyetlerinin artması, yağmur suyu drenajı için bütüncül stratejiler oluşturmayı bir zorunluluk haline getirmiştir. Geleneksel olarak, yağmur suyu yönetimi sadece nakil ve deşarjı sağlayan bir kentsel drenaj çözümü seçilmesi anlamına gelmektedir. Tüm dünyada kabul gören ‘Sünger Şehir’ yaklaşımı ve uygulamalarının ülkemizde yaşanan bu soruna çözüm olacağı. Sünger Şehir kavramı suyun doğal bir şekilde tutulmasını, temizlenmesini ve boşaltılmasını sağlayan ekolojik bir yaklaşımdır. Sünger Şehir, yağmur suyunu uzaklaştırmak yerine, kendi sınırları içinde kendi kullanımı için korur, depolar ve yeniden kullanıma sunar. Çatılardan ve geçirimsiz yüzeylerden toplanan yağmur suyunun, evlerde ve kamusal alanlarda yeşil alanların, site bahçelerinin sulanması, tuvalet ve banyolarda kullanılması, hatta içme suyu olarak kullanılabilecek kadar temiz olabilmesi için işlenmesi mümkündür. Kullanım miktarının fazlasını, kanalizasyon sistemine yönlendirmek yerine toprağa vererek yeraltı kaynaklarına kazandırmış olur. Doğru tasarlanmış ve uygulanmış bir Sünger Şehir, sellerin sıklığını ve şiddetini azaltır, su kalitesini artırır ve şehirlerde kişi başına düşen su kullanım miktarının azalmasını sağlar.

Yağmur sularını biriktirmenin devlet politikası olması çok önemli… Belediyeler imar planlarına bunu kesinlikle koyması lazım. Çünkü belediyelerin en büyük sorunlarından birisi kanalizasyondur ve yağıştan dolayı kanalizasyonlar yağmur sularıyla dolar ve problemler başlar. Sayısız AVM, fabrikalar, siteler yapılıyor. Artık bu yapılaşmalarda en azından yağmur suyunu sızma şeklinde bertaraf edecek ya da depolayacak sistemlere geçmeli. Bu uygulamayı yapanlara atık su ve diğer atık vergilerinden muaf tutulma gibi özendirmeler verilmeli. Hatta zorunlu olması lazım… Örneğin; beton zemini yüz dekar olan büyük bir AVM’nin yağmur suyunun toplanıp da belediyenin yeşil alanlarda kullandığını düşünebiliyor musunuz? Bütün büyük şehirlerimizde bunun gibi çok büyük beton ve asfalt yüzeyler var. Yerel yönetimlerin ve devletin diğer kurumlarının bunun ciddi bir sorun olduğunu görüp, bununla ilgili çıkardıkları yönetmelikleri uygulamaya almaları lazım.

Aslında bu kadar basit…

Özellikle büyükşehirlerdeki çevre yollarındaki büyük asfalt zeminler yeşil sulaması ve yer altı su beslemesi için mutlaka gündeme alınmalı. Zira Türkiye’de ‘Yağmur Suları Kullanma Yönetmeliği’ 23 Haziran 2017’ de çıktı. Türkiye’de yönetmelikler çıkıyor ama sorun uygulamalarda. Umarım çok geç demeden önlem alır sürdürülebilir uygulamalar ile geleceğe yatırım yaparız. Sevgiyle kalın…..

129 |

Peki, nereden başlamalı?


STEAK!

HOUSE

Bu ayki yazımda, mantar severlerin favori yemeği olan ‘Mantar Soslu Dana Bonfile’nin içeriği ve hazırlanışından bahsedeceğim. Doğan ÜYÜK Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi

Yemeğin en önemli kısmı, kaliteli ve temizlenmiş bir bonfile bulmak. Geçen ayki yazımda dana bonfile alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğinden bahsetmiştim. Bunları dikkate alarak kaliteli bir dana bonfile alarak işe başlayabiliriz.

Bunun dışında ihtiyacınız olacak ürünleri genel olarak sıralayacak olursak: ✓Mantar ✓Arpacık soğan ✓1 diş sarımsak ✓½ bardak krema ✓½ bardak süt ✓1 kaşığı un ✓Soya sosu ✓Muskat rendesi ✓Kekik ✓Maydanoz ✓Zeytinyağı ✓Tereyağı ✓Tuz-karabiber

YAPILIŞI:

Mantar sosumuzu hazırlamak için öncelikle tavada zeytinyağını kızartıyoruz. Kızarmış zeytinyağının içine doğranmış mantar, sarımsak ve soğanı atıyoruz. Mantarlar yumuşamaya başladıktan sonra içine krema, süt ve unu ilave edip karıştırmaya devam ediyoruz. Sos kaynamaya devam ettikçe kıvamı katılaşmaya başlayacak. Bu aşamaya gelindiğinde ise içerisine soya sosu, muskat rendesi ve baharatlarımızı ilave ediyoruz. Son aşamada ise, bir kaşık tereyağı ve maydanozu ilave edip sosumuzu tamamlamış oluyoruz. Etimizi her zamanki gibi bir gün önceden marine ediyoruz. Pişirme anında sıcak döküm tavada etin her iki tarafını birer dakika mühürledikten sonra, orta ateşte arzu ettiğimiz pişkinlik derecesine göre mühürlüyoruz. Etimiz de hazır olduğunu göre tabağa aldığımız bonfilenin üzerine, bol miktarda mantar sosu döküyoruz ve yemeğimiz hazır. Eğer bu zahmete girip risk almak istemiyorsanız; sizleri etin en güzelini sunduğumuz Et Atölyesi’nde ağırlamaktan mutluluk duyarız.



Türk müziginin iddialı ismi

C

umhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği devlet korosu sanatçısı Gizem Coşkun, sözü ve müziği kendisine ait olan ilk single çalışması Eyvah’ı müzikseverlerin beğenisine sundu. Türk müziğine iddialı giriş yapan Coşkun ile Eyvah’tan Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’ndaki çalışmalarına kadar her şeyi konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? GİZEM COŞKUN: 1991 Ankara doğumluyum. Liseyi Ankara’da bitirdikten sonra üniversite için ailemle birlikte İstanbul’a geldim. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı bölümü mezunuyum. Mezun olur olmaz yine İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. Haliç Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Şu an Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nda ses sanatçısı olarak çalışıyorum. HABERHAYAT: Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nda çalışmak nasıl bir duygu? Cumhurbaşkanımıza konser verdiniz mi? GİZEM COŞKUN: Prof. Dr. Nevzat Atlığ tarafından kurulan Türkiye’nin ilk devlet korosunda çalışıyorum. 42 yıllık bir kurum ve herkes çok disiplinli. Haftanın 5 günü aylık konserlerimizin provalarını yaparak çalışıyoruz. Münip Utandı’yla aynı koroda çalışmak anlatılamaz bir duygu. Her günü başka bir feyz, başka bir keyif. Klasik Türk müziği severler ne demek istediğimi anlar. Cumhurbaşkanımıza ve devlet büyüklerine birçok kez konser verdik. Böyle bir kurumda, sevdiğiniz müziği sevdiğiniz insanlarla birlikte yapmak çok keyifli.

132 |

HABERHAYAT: Cumhurbaşkanımız hangi şarkıları seviyor? GİZEM COŞKUN: Cumhurbaşkanımız en çok Göksel Baktagir’in eserlerini dinlemeyi seviyor. HABERHAYAT: Peki, müzik piyasasına girme fikri nasıl oluştu? GİZEM COŞKUN: Çok küçük yaşlardan beri müziğe ilgim var. 3 yaşındayken babamın aldığı klavye ile bütün gün kulaktan duyma melodiler çıkartır, akşam babam geldiğinde ona çalıştıklarımı göstermek için can atardım. Neşet Ertaş şarkılarını dinleyerek büyüdüm. Türk halk müziğini çok severim. Üniversitede konservatuvar bölümünü okudum. Hayatımın her döneminde Türk sanat müziği ve türküler vardı. Aklımda hiç popüler müziğe geçiş yoktu. Ta ki kendi bestelerimi yapmaya başlayana dek. Kendi müziğimi yapmaya başladığım an kendimi keşfettiğimi gördüm.

Popüler müziğe geçmeye o zaman karar verdim. Şarkılarımda yaşanmışlık var, bu yüzden insanların seveceğini düşünüyorum. HABERHAYAT: İlk single çalışmanız Eyvah’tan bahseder misiniz? GİZEM COŞKUN: Eyvah, çok kıymetli sanatçıların olduğu bir proje oldu. Şarkımı Okay Barış’a dinlettiğimde çok beğendi ve aranjesini yapmak istedi. Gece gündüz stüdyoda çalıştık ve ortaya böyle şahane bir aranje çıktı. Şarkının kahramanları; Altan Turan, Hakan Yelbiz, Ali Yılmaz, Aykut Sütoğlu, Murat Bulut ve Çağlar Türkmen. Menajerim, klibi Hasan Kuyucu’nun çekmesini tavsiye etti. Hasan’la görüştük ve klibi Santorini’de çekmeye karar verdik.


HABERHAYAT: Neden Santorini’de klip çekmek istediniz? Klip çekiminde ilginç bir olay yaşadınız mı? GİZEM COŞKUN: Şarkı, ayrılığı ve yalnızlığı anlatıyor. Vermek istediğimiz imaj, insanlardan uzaklaşmış, yalnızlığını en saf ve en sade şekilde yaşayan güçlü bir kadın imajıydı. O yüzden aklımızda klibi Türkiye’de çekme fikri hiç olmadı. Mevsimden dolayı kalabalık olmayan bir ada, biraz rüzgar ve kırmızı sahil fikri kalbimi çaldı. O yüzden klibi Santorini’de çekmeyi uygun bulduk. Sahildeki sahneleri Red Beach’te çektik. Çekim tarihlerini “sarı kum fırtınası”na denk getirdik fakat bize böyle şahane bir görsel şölen yaşatacağını bilmiyorduk. Çekim hazırlıklarını yaparken fırtına başladı, deniz inanılmaz dalgalı, sahil kırmızı, hava sapsarı ve kimse yok...Muhteşem bir ortam vardı. 7-8 saat suyun içinde kaldım, aslında donuyordum ama öyle duygusal bir manzara ve ortam oluştu ki; ekip ağlıyor ve yabancılar şarkının sözlerinden bir haberler. Böyle muhteşem bir 3 gün geçirdik Santorini’de ve güzel anılar bırakarak ayrıldık.

Kendi müziğimi yapmaya başladığım an kendimi keşfettiğimi gördüm. Popüler müziğe geçmeye o zaman karar verdim. Şarkılarımda yaşanmışlık var, bu yüzden insanların seveceğini düşünüyorum.

HABERHAYAT: Şarkı çıktıktan sonra nasıl tepkiler aldınız? Beklentilerinizi karşıladı mı? GİZEM COŞKUN: Şarkı, keşfedenler tarafından çok beğenildi. İnsanlar Eyvah’ta kendilerinden bir parça buluyor ve benimsiyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor. Hayattan hiçbir zaman uç beklentilerim olmadı. Hedeflerimi hep yüksek tuttum ama hedefe ulaşmak için hep ufak ve sağlam adımlar atmayı tercih ettim. Bu da benim için öyle bir adım. Yavaş yavaş ilerleyip insanların duygularına dokunmak ve yaralarına şifa olmak istiyorum. HABERHAYAT: Müzik piyasasını nasıl değerlendirirsiniz? GİZEM COŞKUN: Maalesef, müzikalite ve popülaritenin yer değiştirdiği ve tüketimin bolca yapıldığı bir dönemdeyiz. Çeşit fazla ama tüketim daha da fazla. Her geçen gün yer edinmenin zor olduğu bir piyasaya girdiğimi görüyorum. Bu da beni ürkütüyor ama ben gerilim severim.

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? GİZEM COŞKUN: Eyvah’a büyük ilgi gösteren tüm dinleyicilerime teşekkürlerimi sunuyorum. Herkese sevgilerimi gönderiyorum.

133 |

HABERHAYAT: Nasıl bir plan çizdiğiniz kariyerinizle ilgili? GİZEM COŞKUN: Müzik, benim hayatım. Müzik piyasasında kalıcı olmak istiyorum. Ben şarkı yazayım insanlar dinlesin, yaralarını sarsın, sevsin. Onlar tükettikçe ben daha da çok yazayım istiyorum.


Fen Bilimleri 2. kez Türkiye Şampiyonu oldu Dünya Robot Olimpiyatları (WRO)’nda yarışan Fen Bilimleri Spectrum Robotik Takımı, Kurallı Gençler kategorisinde Türkiye Şampiyonu oldu Dünya Robot Olimpiyatları (WRO)’nda yarışan Fen Bilimleri Spectrum Robotik Takımı, Kurallı Gençler kategorisinde Türkiye Şampiyonu olarak ülkemizi 18-21 Kasım’da Tayland’da yapılacak Dünya Robot Şampiyonası’nda temsil etme hakkı kazandı.

16 İLDEN 109 TAKIM KATILDI

134 |

Bilim teknolojileri ve eğlencenin bir arada olduğu Dünya Robot Olimpiyatı’nın Türkiye’deki buluşması Fuarizmir’de gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde Bilim Kahramanları Derneği ve İZFAŞ tarafından düzenlenen Dünya Robot Olimpiyatı’nın Türkiye buluşmasına, 16 ilden 109 takım katıldı. 11 takım, Tayland, Çin ve Filipinler’de gerçekleşecek uluslararası turnuvalara katılım hakkı elde etti


GENÇLER TEKNOLOJİ ÜRETTİ

Gençleri yaratıcılık, tasarım ve problem çözme becerilerini eğitici robot yarışmaları ve aktivitelerle geliştirmek için bir araya getiren Dünya Robot Olimpiyatı’nın Türkiye’deki buluşma adresi Fuarizmir oldu. “Gıda Meselesi” teması altında birleşen çocuklar, “Hassas Uygulamalı Tarım”, “Gıda Dağıtımı” kategorilerinde geliştirdikleri robotlarla oyun masalarında kendilerine verilen görevleri tamamlamaya çalışırken, açık kategoride de açlık sorununu çözmek için projeler ürettiler. Yaşları 10 ile 18 arasında değişen 304 genç bilim kahramanı, geliştirdikleri robotlar ve sundukları çözümler ile gelecek teknolojilerinin kullanıcısı değil üreticisi olacaklarını kanıtladı.

SPECTRUM CAST TAKIMI 1. OLDU

135 |

WRO 2018 Türkiye’de farklı kategorilerden toplam 11 takım, uluslararası turnuvalara katılma hakkı kazandı. Samsun Özel Fen Bilimleri Okulları Kurallı Gençler kategorisinde Spectrum Cast Takımı 1. olarak, 16-18 Kasım 2018 tarihinde Tayland’da düzenlenecek büyük finale katılma hakkını elde etti. Ayrıca Kurallı Yıldızlar kategorisinde Spectrum Navaja takımı, 40 takım arasından 4. olarak büyük bir başarıya imza attı.


Kalİtenİn adresİnden bİr mağaza daha

Borpanel Ordu'da

Borsan Grup'a bağlı Borpanel, Ordu'da ilk mağazasını açtı

136 |

Borsan Grup bünyesinde hizmet veren ve 30’a yakın ülkeye kapı, mutfak, banyo ve özel tasarım ahşap proje ürünleri ihraç eden Borpanel, Ordu'da ilk mağazasını hizmete açtı.

KALİTEYİ SUNACAĞIZ

Vessa İnşaat ve İnşaat Malzemeleri'nin işletme sahibi Settar Karaosmanoğlu yaptığı açıklamada, "Ordu inşaat sektöründe yatırımların yapıldığı bir şehrimiz. Ve oluşan pazar açığını kaliteli hizmet sunan Borpanel olarak tamamlamak istedik. Ordu'da inşaat sektörü yeni bir atılım içinde ve göç alan bir şehir haline geldi. Buna bağlı olarak şehrimizin hak ettiği kalitede hizmet sunmayı istedik. Umarız hem oluşan pazar adına hem de müşterilerimiz adına hayırlara vesile olur" dedi.


Okurlarıımızdan gelen ‘Babalar Günü’ mesajları sizlerle...


Bahar Demir’den Babası’na...

Asiye Dönmez’den Babası’na...

Babacığım... Derdimi, neşemi, sıkıntımı paylaştığım dostum, en yakın arkadaşım... iyi ki varsın. Sen olmasan, bana güven verecek yanındayken mutlu edecek kimse olmazdı. Bana gösterdiğin o sabrın, şefkatin hep benimle olsun. Senin gibi şakacı, güler yüzlü bir babaya sahip olduğum için kendimi hep şanslı hissedeceğim. Bugün başardığım ve elde edebildiğim her şeyde senin payın var. Sen hep yanımda ol bana birşey olmaz. BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN.

Canım babam, herşeyim... Allah seni başımızdan eksik etmesin. Seni çok seviyorum. Babalar günün kutlu olsun, iyi ki varsın.

Esra Vural’dan Babası’na...

Seyit Hakan Yılmaz’dan Babası’na...

Sevgin öyle derin ki babacım ben ilk defa bunu beni üniversiteye bıraktığında gözlerinin dolmasından anladım ve hatırlar mısın bilmiyorum bana çok güvendiğini ve gözün kapalı her şeyini bana emanet edeceğini söylediğin gün ben hem çok sevinmiştim hem de bu sorumluluk acaba bana ağır gelir mi diye düşünmüştüm ama hiç merak etme babacığım ben her zaman senin yanındayım ve hiçbir zamanda güvenini boşa çıkarmayacağım. Son olarak üç kız babası Enver Usta seni çok seviyorum babalar günün kutlu olsun ve iyi ki bizimlesin iyi ki benim babamsın …

Kalbi her zaman sevgi dolu kibar kucağı sıcacık annem gibi sefkatli ve anlayışlı benim için ve annem için dünyadaki en özel adam. Hastalandığımda üzüldüğümde sevindiğimde her zaman her şekilde yanımda duran hiçbir zaman sevgisini üzerimden eksik etmeyen canım babam. BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN...

138 |

İren Nur Kılıç’dan Babası’na...

Ne zaman bir sıkıntım olsa önce sen anlar önce sen sorarsın ne zaman korksam ne zaman canım sıkkın olsa sığındığım limansın. Sen nasıl da koca yürekli, güzel bir adamsın. Hani diyorlar ya bu devirde babana bile güvenmeyeceksin diye aksine ben kendimden çok sana güveniyorum kahramanım sığındığım limanım. Sana, seni sevdiğimi tam olarak hiç söyleyemedim. Aslında çok fazla sarılamadım hatta doyasıya öpmedim bile ama ben sensiz hep yarım kalırım bilirim babam babalar günün kutlu olsun ALLAH yokluğunu göstermesin iyi ki varsın...

Sinem Işıtan’dan Babası’na...

Sen ki tez canlı, panikli, sen ki kalbi merhametli biriciğim, babam... seni çok seviyorum babalar günün kutlu olsun. Prof. Dr. insan sarrafı, mühendis, mimar Sinan.


Tuğçe Semiz’den Babası’na

Babam olduğun için mutluyum, sahip olduğum en iyi arkadaşsın. Senin gibi bir babaya sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu her zaman bileceğim. Hayatımızın her anında emeği bulunan şefkatli adam. Kalbi sevgi dolu, sevecen, cömert, kibar, kucağı sıcak, anlayışlı. Bu vasıfların tümünü taşıyan tek erkek. Ben ona baba diye sesleniyorum. Benim için dünyadaki en özel erkek! Bizim bugünlere gelmemizi sağlayan ve hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz biricik babamız Allah seni başımızdan eksik etmesin ve varlığınla bize hep huzur ver. Babalar günün kutlu olsun

Eymen Ali Yıldız’dan Babası’na

Canım babacığımmm. Seni çok ama çok seviyorum. İyi ki benim babamsın. Babalar günün kutlu olsun.

Melike Batur Bal’dan Babası’na

Merve Gözütok’tan Babası’na

Sen her birimize ayrı zamanlarda verilmiş bir hediyesin. İyi ki bizim canımızsın. Babalar günün kutlu olsun. En ‘BABA’ adam. Seni çok seviyoruz.

Bugün başardığım ve elde edebildiğim her tecrübede senin payın var. Varlığınla huzur ve güven verdin hep bana birini karşılıksız sevmenin güzelliğini öğrettin. İlk adımlarımı atarken ellerimden tutuyordun. Şimdi fark ediyorum ki babacığım,ellerimi hiç bırakmamışsın. Bana her zaman sığınacak bi liman oldun,her zorlukta arkamda durdun ve her zaman en büyük destekçim sen oldun hakkını nasıl öderim bilmiyorum tek bildiğim şey; “Bir gün değil hergün senin günün..”Babalar günün kutlu olsun koca yürekli adam

Esmila Turan’dan Babası’na

Dilimin ilk söylediği, kulağımın ilk duyduğu, yüreğime kazınan ilk kelime BABA oldu. İşte o zaman yüreğime kazındı BABA sevgisi. Sen bizim evimizin çınar ağacısın Hayatımızda her daim kollarınla sarıp sarmalaman dileğiyle BABA’lar günün kutlu olsun BABACIM.

139 |

Samet Gözütok’tan Babası’na

Şimdiye kadar sana birçok konuda duygularımı belli edemediğimi biliyorum ama bu sefer, yani bu Babalar Günü’nde böyle olmasını istemedim. Ne kadar uzun zamandır sana hiç seni sevdiğimi söylemediğimi ve sana aslında gerçekten sıkı sıkı sarılmadığımı fark ettim… Eskiden birlikte yaptıklarımızı ve eğlencelerimizi düşündüm ve o günleri ne kadar çok özlediğimi hatırladım… Aslında dizinin dibinde iki yabancıya dönüşümüzü gördüm. Bu gidişata bir dur demek için de sana bu mektubu yazmaya karar verdim. Sen her zaman benim bir tanecik ve canım babam oldun. Sana sarılamasam da yanında her zaman olamasam da hatta sana sevgimi tam olarak yansıtamasam da bu hiç değişmedi. Benim babam olduğun için hep çok şanslı hissettim kendimi. Seni çok seviyorum canım babam. Babalar Günü’n kutlu olsun…


140 |


141 |


Uzm. Dr. Gülay Oğuz Psikiyatrist -Psikoterapist

“Geleceği düşünmekle o kadar meşgulüz ki bir saniye bile içinde bulunduğumuz anın tadını çıkarmıyoruz.”– Bill Watterson

B

u cümleyi hepimiz düşünmüş ve belki de dillendirmişizdir. Ama kısa bir süre sonra otomatik pilota geri döneriz. Zihnimizin “otomatik pilot” moduna girdiği ve içinde bulunduğunuz anda neler olduğunu fark etmediğiniz anlar epey fazla değil mi? İşe giderken, A noktasından B noktasına gitmekten başka düşündüğünüz bir şey yoktur. O an ne olduğunun aktif bilincinde değilsinizdir. Bazen de kitabın bir sayfasını okuruz ve daldığımızı fark edip tekrar okumak zorunda kalırız. En sevdiğiniz yemeği bir çırpıda yersiniz ama bu deneyimin tadını çıkarmaya ayırdığımız vakit çok azdır. Geçmişte veya gelecekte yaşamak, yaşadığımız anı ıskalamak, birçoğumuzun yaptığı bir hatadır. Güzel bir manzara karşısında otururken mutlu oluruz. Ama bu manzaraya bakarken, ertesi gün olacakları veya geçen hafta olanları düşünürsek mutluluk kaybolur.

142 |

Bazen düşüncelerimiz ve duygularımızın esiri oluruz. Düşünceler biz istemesek bile zihnimizde dolanır. Artık biz düşüncelerimiz olmuşuzdur. Onlar bizi yönetmeye başlar. Bazen çevremizde ve içimizde olup biteni değil, kafamızda yarattığımız yargılarımızla hareket ederiz. Her şeyi analiz ederiz, yorumlamaya çalışırız. Gözümüzle değil, beynimizle bakarız. Bu yoğun anlamlandırma çabası, aslında olan biteni hissetmememize yol açar. Yukarıda sayılanların hepsi, farkında olmamanın bir göstergesidir.


Yargısız bir şekilde Şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, Dikkatinizi toplayabilmektir (John Kabat-Zinn) Farkındalık uygulamalarının en belirgin güçlerinden birisi, sıradanı sıra dışına dönüştürmektir. Otomatik pilotunuzu kapatmaya ve anı bütünüyle yaşamaya başlamak için farkındalık (mindfulnes ) ile ilgilidir. Günümüzün yoğun dünyasında, yavaşlamak ve anın farkına varmak için biraz zaman ayırmak önemlidir. Stresli hissediyorsanız, sakin olmak ve farkındalığınızı geliştirmek için bir dakikanızı ayırmayı deneyin. Farkındalık egzersizleri, ister iş yerinde, ister arabada, ayakta ya da otururken, neredeyse her yerde, her şekilde yapılabilir. İhtiyacınız olan tek şey sessizliktir. Otomatik pilotunuzu kapatmaya ve anı bütünüyle yaşamaya başlamak için mindfulness gücünden yararlanacağız. Bunu yapmak için, hepimizin her gün yapmakta olduğu bir etkinlikle başlayacağız: Yeme. Ancak tam bir yemeği, farkındalıkla yemekten ziyade, daha kuru bir şeyle başlayacağız ‘tek bir kuru üzüm ile!’ Bu egzersize 10 dakikanızı ayırmanız yeterli ama bu süre içinde rahatsız edilmeyeceğinizden ve yalnız olduğunuzdan emin olun. Bu egzersiz için birkaç kuru üzüme (yoksa başka kuru gıdaları da tercih edebilirsiniz) ihtiyacınız olacak. Buna ek olarak, egzersiz sırasındaki düşüncelerinizi ve ne öğrendiğinizi bir kağıda not etmenizi öneririm. İlk olarak sessiz bir yerde 5 ila 10 dakika vakit geçirin. Dikkatinizi dağıtacak hiçbir unsur olmadığından emin olun. Telefonunuzu, televizyonunuzu kapatıp dikkatinizi çekebilecek her şeyi bir kenara bırakın. Gelecek birkaç dakika boyunca her gün yaptığınız bir şeyi (yeme) gerçekleştireceksiniz ama deneyiminiz her zamankinden daha farklı olacak. Niyetiniz sadece bilinçli bir şekilde kuru üzüm yemek olacak ve bu deneyimi iliklerinize kadar hissedeceksiniz. .Kuru üzümü avucunuzun içine almakla başlayın. Hayatınızda daha önce hiç kuru üzüm görmemiş gibi ona bakın. Avucunuzda tuttuktan sonra işaret ve baş parmaklarınız arasına alıp dokusunu iyice hissedin. Daha sonra tekrar avucunuzun içine alıp kütlesine odaklanın. . Şimdi kuru üzüme iyice bakıp onu en ince ayrıntısına kadar inceleyin. Kuru üzümün dokusunu ve avucunuzdaki gölgesine büyük bir dikkatle odaklanın. Çıkıntılarının ve renklerinin farkına derinlemesine varın. .Kuru üzümü parmaklarınızın arasında tutarak dokusunu daha da dikkatle inceleyin. Kuru üzümü tutan parmaklarınız nasıl hissediyor? Yüzeyindeki tüm çıkıntıları, kıvrımları hissedin. .Şimdi kuru üzümü burnunuza yaklaştırın. Nefes aldıkça, burnunuza gelen kokuları algılayın. Tam olarak algılayamıyorsanız da yargılamadan, hissedin. .Kuru üzümü yavaşça ağzınıza doğru götürün, ardından da ağzınızda neler olduğunu gözlemleyin. Belki de ağzınız salyalanacak ya da diliniz, üzüme doğru uzanacak. Kuru üzümü ağzınıza koyun ve çiğnemeden önce ağzınızdaki değişik hisleri fark edin. .Üzümü bir kez ısırın ve bunu yapmak ağzınızla dilinizi nasıl etkiliyor bir düşünün. Yeni açılan dokuları hissetmeye başlayın. Hazır olduğunuzda da üzümü yavaşça çiğnemeye devam edin ama yutmadan önce, yeniden ağzınızın, zihninizin ve vücudunuzun içine odaklanın, fark edin.

1 2 3 4 5 6

7

.Hazır olduğunuz zaman üzümü yutabilir ve değişikliklerin, hislerin, düşüncelerin, duyguların farkına varabilirsiniz. Yargılamadan, içinizde olanların farkına bütünüyle varın. Tüm bu hislerin farkına varabilmek için bir dakikanızı ayırın ve bunu yaparken gözleriniz kapalı olsun. İnsanlar, kuru üzüm tekniğine farklı farklı tepkiler veriyor. Bazıları, basit bir eylemi, çok daha anlamlı bir şeye dönüştürdüğü için ufuk açıcı bir deneyim olarak görse de bazıları da kuru üzümü bu şekilde yemenin yabancı bir his olduğunu düşündüğünden rahatsız bir yöntem olarak görüyor. Tepkiniz ne olursa olsun, bunu fark etmeye zaman ayırın ve egzersizle ilgili düşüncelerinizi not edin. Farkındalıkta, düşünce ve duygular, reddedilmemekte, yargılanmamakta, bastırılmaya ya da onlardan kaçınılmaya çalışılmamaktadır. Olumlu ya da olumsuz bütün anlık yaşantılar kabullenilmekte ve serbest bırakılmaktadır. Böylece endişe, üzüntü, kaygı, öfke gibi olumsuz yaşantılara karşı tolerans kapasitesi de artmaktadır. Farkındalık; psikoterapi içerisinde otuz yıla yakın bir süredir, düşünce, duygu ve beden duyumlarına belli bir şekilde odaklanmayı amaçlayan bir psikoterapi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bu psikoterapi yönteminin depresyon, panik atak, fobi, obsesyon, stres gibi rahatsızlıklarda etkili olduğu araştırmalarda gösterilmiştir.

Farkındalık, bir doğu felsefesidir. Sadece budizmde var olan bir felsefe değildir. Farkındalıkla ilgili tüm temel kitaplarda Mevlana ve onun anlayışına da yer verilmektedir.

Farkındalık daha varoluşçu ve hümanistik bir yöntemdir.

MİSAFİRHANE

İnsan kısmı bir misafirhane, Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, Aniden farkına varmak bir şeyin, Hepsi beklenmedik misafir. Hepsini karşılayıp eyle! Evini vahşetle süpürüp, Bütün mobilyalarını boşaltan Bir kederler kalabalığı bile gelse. Her geleni alnının akıyla misafir et. Olur ki yeni bir zevk getirmek için Boşalttılar evini. Karanlık düşünce, utanç ve garez, Hepsini gülerek karşıla kapıda Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene Kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi Öte taraftan bir kılavuz Olarak gönderildi. Mevlana

143 |

Farkındalık;


Samsun’da M.Ö. 60 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan ve insanlığın ilk yerleşkelerinden olduğu iddia edilen 'Tekkeköy Mağaraları'na, Çin başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından ziyaretçi geliyor

S

amsun’da 60 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi, Türkiye’deki en eski 3’üncü insan yerleşkesi olarak biliniyor. Karadeniz;’de ise M.Ö. insanlığın ilk yerleşkesi unvanını alan Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi, geçen binlerce yıla rağmen doğal güzelliğini korumaya devam ediyor. Paleolitik Çağ, Mezolitik Çağ ve Tunç Çağı'na ait kalıntıları içinde barındıran ve kat kat mağaralarıyla ilk katlı yerleşkeyi gözler önüne seren Tekkeköy Mağaraları, her yıl yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret ediliyor.

144 |

DÜNYADA EŞİ BENZERİ YOK

Tekkeköy Mağaraları Arkeoloji Vadisi hakkında bilgi veren Tekkeköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Şeref Aydın, ‘Burası M.Ö. 60 bin yıllık tarihe sahip olan bir vadidir. Daha da ilginç olanı burada 1718 dönemi birden görüyoruz. Dünyada eşi benzeri olmayan bir yer. Türkiye’de en eski insan yerleşkesi olan 3’üncü yer. Karadeniz’de ise insanlığın ilk yerleşkesidir burası. Bundan eski bir yer şimdiye kadar bulunmamış. Dünyadaki arkeologlar tarafından bu mağaralar çok iyi bilinmektedir. Biz de burayı hem tarihi korumak, hem de yeni nesile aktarmak için bir proje gerçekleştirdik. Arkeoloji Vadisi adıyla bu projeyi

gerçekleştiriyoruz. Burada Rumlara ait eski evler vardı. Onları restore ederek projemize başladık. Tabii koruma kurullarının onayıyla tamamen yasalara uygun olarak bu işlemleri yapıyoruz. Burada bir müze yaptık. Müzemiz otantik kafe tarzında inşa edildi ve ödül aldı. Ayrıca biz burada Türkiye’de ilk olacak olan Ekolojik Oyuncak Müzesi açacağız. İnsanlar sürekli buraya doğa ve tarihin içinde piknik yapmaya geliyorlar. Önümüzdeki yıllarda ise buraya bir Arkeolojik Park projemiz var. Burası çok ziyaret edilen bir yer. 1 buçuk yılda burayı 180 bin kişi ziyaret etti. Gelen ziyaretçilerin yüzde 30’luk kısmı ise yabancı turistlerden oluşmakta. Hatta Çin’den bile ziyarete gelenler oldu. Son yıllarda ise Irak, İran ve Azeri uyruklu vatandaşlar gelmeye başladı. Biz bundan sonraki dönemde buranın tanıtımına başlayacağız. Bu tanıtımlar sayesinde de ziyaret akımını ikiye katlayacağız’ dedi.


145 |


Opr. Dr. Adnan SAÇIN Genel Cerrahi Uzmanı

Medibafra Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Adnan Saçın ve Op. Dr. İlyas Yurtsever, diyabet tedavisinde metabolik cerrahi hakkında bilgi verdi. Cerrahi işlem sonrası iyileşmenin hastalık seviyesi, hormon düzeyleri ve ölçümlerine göre değiştiğini söyleyen Saçın ve Yurt, “Ameliyat sonrası, kilo problemi yaşayan hastalarda, kilo normal seviyeye ulaşır. Yüksek tansiyon sorunu ortadan kalkar. Böylece anti-hipertansif ilaçlara gerek kalmaz. Böbrek, göz ve karaciğer gibi organlardaki hasarlarda ciddi düzelmeler olur. Hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilir” dedi.

NEDEN AMELİYAT?

•Medikal tedaviye rağmen diyabet sürekli ilerlemeye devam eder. •Diyabet hastalığının komplikasyonları oldukça fazladır; böbrekler, gözler, sinirler, kalp ve beyin gibi organlara genellikle geri dönüşü olmayan ciddi Zararlar verir ve hatta organ kayıpları yaşanabilir. •Ameliyat yüksek şekeri kontrol altına alır. Hipertansiyonu düzeltir. Böbrekler ve karaciğer üzerine düşen yükü azaltır ve organ hasarını durdurur. Ameliyat sonrası kolesterol ve trigliserid yüksekliği ve bunlara bağlı sorunlar da ortadan kalkar. Ayrıca fazla kilolarınızdan kurtulur ve kilo kontrolü sağlamanız da mümkün olur.

146 |

AMELİYAT NEDEN YALNIZCA TİP 2 DİYABET?

Tip 2 Diyabet hastaları pankreastaki beta hücrelerinden salınan yeterli insülin seviyesine sahiptir. Ancak, bu insülin hücre düzeyinde kullanılamaz. Belirli bir düzeyin üzerinde insülin deposu ve aktivitesine sahip olmanız ameliyatın başarılı olması için gerekli en önemli faktördür. Tip 1 Diyabet hastalarında ise gerekli insülin bulunmadığından metabolik cerrahi uygulamalarından fayda görmezler.

Opr. Dr. İlyas YURTSEVEN Genel Cerrahi Uzmanı

BEN HANGİ TİP DİYABETİM? TİP 1 Mİ, TİP 2 Mİ?

Gençlerde ortaya çıkan diyabetin büyük bir bölümü tip 1 diyabettir. Erişkin yaşlarda ortaya çıkan diyabetin tiplendirilmesi için bir takım tahlil ve ölçümlerin yapılması gerekmektedir.

KİMLER TEDAVİ İÇİN ACELE ETMELİ?

•Denenen tüm tedavilere rağmen şekeri düzene girmeyenler, •3 aylık ortalama kan şekeri (HbA1c) yüksek seyredenler, •Hastalığın ilerlemesi ve ilaç/insülin tedavisinden istenilen sonucun alınamaması, •Böbreklerinizde, gözlerinizde, karaciğerinizde, ayaklarınızda ve kalbinizde ve diğer organlarınızda oluşması muhtemel komplikasyonlar için daha fazla beklemeyin.

KRİTERLER NELERDİR?

Metabolik cerrahi uygulamalarından fayda görebilmeniz için aşağıdaki 4 kritere sahip olmanız gerekmektedir: •En asgari yüzde 20, tercihen yüzde 25’lik insülin deposuna sahip olmanız ve bu deponun en az yarısının canlı (aktif) olması, •Yağ dokusu kaynaklı direnç hormonlarınızın belirli sınırlar dahilinde olması, •Akyuvarlar tarafından yapılıp, kana salınan ve pankreastaki insülin üreten beta hücrelerinde hasara neden olan bazı maddelerin negatif veya normal sınırlar dahilinde olması gerekmektedir.

METABOLİK CERRAHİ AMELİYATINDAN KESİN FAYDA GÖREBİLİR MİYİM?

Eğer test sonuçlarınız olumlu ise bu uygulamadan fayda görürsünüz.


AMELİYAT SONRASINDA HASTANEYE NE ZAMAN GELMELİYİM?

Ameliyat sonrası ilk ay, 3. ve 6. ayda hastaneye kan testi için gelmeniz gerekir. Bu sayede vücudunuzdaki gelişmeler gözlenecektir. Daha sonrasında yıllık takip programına alınmanız gerekecektir. Sonra aylık olarak düzenlenen ‘grup destek toplantıları’na katılmanız ve burada ameliyatta bulunmuş doktorlar, hastalar ve ameliyat olmayı planlayan hastalarla görüşlerinizi paylaşmanızı istemekteyiz.

AMELİYATIN DİĞER AVANTAJLARI NELERDİR?

ŞEKERDEN KURTULUR MUYUM?

Ameliyat sonrası şekerle ilgili komplet remisyon (normale dönme) şansı ameliyatına göre değişmekle beraber 8-30 yıl için yüzde 70-98 arasında değişmektedir. Bu sizin vücudunuzdaki insülin depoları, aktiviteleri ve diğer test sonuçlarına da bağlıdır. Metabolik cerrahi uygulamalarının başarı şansı yüzde 100 değildir. Ancak, takdir edilmelidir ki yüzde 70-98 aralığı da çok yüksek bir başarı şansıdır. Öte yandan ameliyattan fayda görme (kullanılan ilaç sayısında azalma, insülini bırakma veya dozunda azalma) oranı hiç tartışmasız yüzde 100’dür.

METABOLİK CERRAHİ OBEZİTE AMELİYATI MIDIR?

Hayır. Tip 2 Diyabet hastalarına uygulanabilen ameliyatlardır. Zayıf şeker hastasına, kilolu şeker hastasına ve obez şeker hastasına yapılması gereken ameliyat farklıdır.

GÜVENLİ BİR AMELİYAT MIDIR?

Güvenlidir; çünkü ameliyat esnasında kesme ve birleştirme işlemleri tek kullanımlık aparatlarla yapılmaktadır. Kullanılan bütün araç ve gereçler en son teknoloji ürünleridir. Ameliyatınızda olacak tüm cerrahi ekibi ve anestezi uzmanları uzun zamandan beri bu ameliyatları yapmakta olan deneyimli ve kendini metabolik cerrahiye adamış doktorlardır.

Kilo problemi yaşayan hastalarda, kilo normal seviyeye ulaşır. Yüksek tansiyon sorunu ortadan kalkar. Böylece anti-hipertansif ilaçlara gerek kalmaz. Böbrek, göz ve karaciğer gibi organlardaki hasarlarda ciddi düzelmeler olur. Hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilir. İdrardaki protein kaçağı durur, ayrıca kolesterol ve trigliseridler de normale döner. Ne var ki; organ hasarı çok ileri düzeyde olup, geri dönüşümsüz harabiyet ortaya çıkmışsa ameliyat sonrası daha kısıtlı bir düzelme beklenir. Tüm bunlarla beraber hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilmesi mümkündür.

HASTALIK NORMAL SEVİYEYE NE ZAMAN ULAŞIR?

Hastalık seviyesi, hormon düzeyleri ve ölçümlerinize göre değişmekle beraber 1 hafta ile 3 ay arasında normal veya normale yakın seviyeye ulaşır.

SONUÇ KALICI MIDIR?

Yapılan çalışmalarda özellikle yüksek insülin seviyelerine sahip hastalarda ameliyatına göre değişmekle beraber 8-20-30 yıl sonrasında dahi hastalığın kontrol altında olduğu görülmüştür.

AMELİYAT HİPOGLİSEMİYE (ŞEKER DÜŞMESİ) SEBEP OLABİLİR Mİ?

Ameliyattan sonra her normal insanda olduğu gibi, insülin yalnızca yemek yendiğinde artar. Hipoglisemi görülme sıklığı ameliyattan sonraki dönemde giderek azalır ve kaybolur.

AMELİYAT KİLO PROBLEMİNE ÇÖZÜM OLUR MU?

Evet. Ameliyatla normal kilonuza ulaşacaksınız. Bu kişiden kişiye değişmekle beraber 1-1,5 yılı bulabilir.

HERHANGİ BİR KOMPLİKASYON VAR MI?

Her ameliyatın bir riski vardır. Bu ameliyatlarda da herhangi bir sindirim sistemi ameliyatındaki kadar risk vardır. Toplam komplikasyon oranı yüzde 10 civarındadır. Bunlar arasında kanama, enfeksiyon, sızıntı, kaçak, apse gelişimi ve narkoza bağlı sorunlar sayılabilir.

AMELİYAT NE KADAR SÜRER?

Hastanın durumuna göre değişmekle beraber 1,5 ile 7 saat arasında değişmektedir.

Ameliyat sonrası ilk gün içinde su içebilirsiniz. Su hariç diğer sıvıların alımı ameliyattan 2 gün sonra başlar. Yarı katı ve katı yiyecek alımı ise ameliyatına göre değişmekle beraber 8.gün ile 30. gün arasında değişir.

147 |

NE ZAMAN YEMEK YİYEBİLİRİM?


P

op müziğinin güçlü sesi ve güzelliği ile dikkat çeken ismi Yasmin Yüce, ilk teklisi Geri Gelme’yi dinleyicilerin beğenisine sundu. Söz ve müziği Zeki Güner'e, düzenlemesi Hakan Yeşilkaya'ya ait olan "Geri Gelme"nin mix mastering'i Tarık Ceran imzası taşıyor. Geri Gelme’nin bir ayrılık şarkısı gibi görünse de bir aşk şarkısı olduğunu söyleyen Yüce, ilk teklisi ve müzik yolculuğu ile ilgili her şeyi HaberHayat okuyucuları ile paylaştı. Mehtap YILDIZ

148 |

HABERHAYAT: Müziğe olan ilginizi ne zaman ve nasıl keşfettiniz? YASMİN YÜCE: Müziğe olan ilgimi çok küçük yaşlarda keşfettim. Henüz çocukken, evimizde bütün gün müzik kanalları açık olurdu. Klipleri heyecanla izler, şarkıları hemen ezberledim. Misafirlerimize küçük gösteriler yapmaktan çok keyif alırdım. HABERHAYAT: İlk tekliniz “Geri Gelme”yi geçtiğimiz günlerde yayınladınız. Kıpır kıpır bir şarkı olmuş. Şarkının bir hikayesi var mı? YASMİN YÜCE: Evet, daha çok yeni bir bebek “Geri Gelme.” Şarkı, ilk bakışta bir ayrılık şarkısı gibi görünse de aslında tam bir aşk şarkısı. “Geri Gelme”de olduğu gibi ayrılıklar da bitmeyen aşklar da ritimli şarkılarda anlatmak istediğini verebiliyor. Duygusunu kaybetmemiş olması, şarkımın en içime sinen ve önemli noktalarından biri. Zeki Güner şarkıları hep duygusaldır, bu şarkıyla gelenek pek bozulmadı.

HABERHAYAT: Şarkılarınızı seçerken belirli bir kriteriniz var mı? YASMİN YÜCE: Tek bir kriterim var: Duyduğum ilk anda şarkının içime işlemesi. O öyle sihirli bir an ki; her bir zerrenizde şarkının size ait olduğunu hissedersiniz. Benim gibi bu işi yapan insanlar ne demek istediğimi çok iyi anlamıştır. Şarkı şarkıcısını da seçiyor bir nevi.


HABERHAYAT: Günlük hayatınızda kimleri dinlersiniz? Örnek aldığınız isimler var mı? YASMİN YÜCE: Ajda Pekkan, Ayten Alpman ve Sertap Erener’i çok severek dinlerim. Yabancı sanatçılardan başta Jan Werner Danielsen olmak üzere; Celtic Woman, ZZ Top, Shakira, Garou, Michael Bubble ve Ella Fitzgerald diyebilirim. Dinlemekten keyif aldığım bütün sanatçılardan kendime bir şeyler katmaya çalışıyorum. HABERHAYAT: Kendinizle ilgili “olmazsa olmaz” yani “sizi siz yapan” 3 şey nedir? YASMİN YÜCE: Pozitifliğim, inatçılığım ve araştırmacılığım. Ne olursa olsun içimde bir Poliyana var. Asla vazgeçmem ve bir şeye sararsam konunun dedektifi olurum. HABERHAYAT: Yasmin Yüce’nin bir günü nasıl geçer? Neler yapmaktan zevk alır? YASMİN YÜCE: Güne mutlaka bir fincan Türk kahvesiyle başlarım. Sosyal medyadan haberleri ve gündemi takip ederim. Spor vazgeçilmezimdir. ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ sözüne sonsuz inananlardanım. Dostlara ayrılan zamanlar sonrasında, işe sıra gelir ve uyuyana dek neyi daha iyi hale nasıl getiririm diye düşünür, tartarım ve uykuya dalarım. HABERHAYAT: Şarkı söylemeseydim kesinlik şu mesleği seçerdim, dediğiniz bir meslek var mı? YASMİN YÜCE: Kriminal araştırmacı olmayı çok isterdim. Aydınlanmamış gizli gerçekleri su yüzüne çıkarmak, sanırım şarkı söylemek kadar iyi hissettirirdi. HABERHAYAT: İleride müzikal anlamda gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı? YASMİN YÜCE: Bir müzikalde rol almak en büyük hayallerimden biri. Ülkemizde müzikal anlamda sıkıntılar yaşansa da ve çok az olsa da bir gün bu hayalimin gerçekleşeceğinden eminim.

HABERHAYAT: Aslında çok başka bir bölüm okuyormuşsunuz ama yarıda bırakarak konservatuvar sınavlarına girmişsiniz. Nasıl gelişti bu süreç? YASMİN YÜCE: Üniversite eğitimine gelene kadar bütün öğrenim hayatım boyunca müzik ve sanatla çok fazla iç içeydim. Üniversite hayatımda başka bir bölüm okurken de bu düzeni devam ettirebileceğimi düşünmüştüm. Fakat, kısa bir süre sonra müzik dışında başka hiçbir şeyin beni mutlu etmeyeceğini anlayıp, okuduğum bölümden ayrılıp konservatuvar sınavlarına girdim ve kazandım.

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? YASMİN YÜCE: Geri Gelme’ye gösterilen ilgi memnuniyet verici. Herkese çok teşekkür ederim. Yepyeni projelerle sevenlerimin karşısında olmaya devam edeceğim. 149 |

HABERHAYAT: Şarkınızın klibi de çok sevimli ve tam yaz temasına uygun bir klip olmuş. Kimlerle çalıştınız? YASMİN YÜCE: Çok teşekkür ederim. Projemize ilk başladığımızda aklımdan geçen ilk ve tek yönetmen Murat Joker olmuştu. Kendisi de beni kırmayıp büyük bir özveri ve emekle klibimize hayat verdi. Çok kalabalık ve çok tatlı bir ekibin, tüm gün durmaksızın çalışması sonucu ortaya çıktı. Görüntü yönetmenim Varol Şahin, styling Rutkay Öziş, saç ve makyaj Önder Tiryaki olmak üzere, harika isimlerle çalışma fırsatı buldum. Hepsine minnettarım.

HABERHAYAT: Geri Gelme projeniz çok yeni ama ilerleyen zamanlarda sürprizleriniz olacak mı? YASMİN YÜCE: “Geri Gelme”den sonra iki single projem daha var. Çok inandığım iki şarkı heyecanla sırasını bekliyor. Sık aralıklarla yayınlayacağım. Sonrasında bir albümle yola emin adımlarla devam edeceğim. Konser hazırlıklarım için de sıkı çalışıyorum. Sahne adına çok farklı hayallerim var.


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

S

evgili aileler, hepimiz çocuklarımızı çok seviyoruz, onlar bizim her şeyimiz...Eğitim almalarını, sağlıklı gelişim, değişim ve büyümelerini sağlamak olmazsa olmazımız. Eğitim sürecinde sınavlar ‘temel kilometre taşları’. Yakında sekizinci sınıfların gireceği sınav, daha sonra da üniversite sınavı olmak üzere belirleyici özellikte ve önemli iki sınav var. Bu nedenle sınavlara farklı bir pencereden bakmak ve bununla ilgili farkındalık oluşturmak için, siz değerli anne ve babalar ile kısa bir sohbet etmek istedik.

150 |

Fiziksel aktivite ve uyku çok önemli

Çocuklar ve ergenler, sınava hazırlık için abartılı zaman ayırmaları nedeniyle egzersiz yapmıyorlar. Bütün öğrenciler, bazı akşamlarını ve tatil zamanlarını daha fazla fiziksel etkinlikle, dışarıda oynayarak ya da arkadaşlarıyla spor yaparak geçirmeliler. Hem öğretmenler hem de ebeveynler, çocukları böyle etkinliklere daha fazla katılması için yüreklendirebilir. Çocukların okulda akademik başarı ve sınavda üretken olabilmeleri için dinlenmeleri gerekir. Sınav hazırlığı ve çalışmaya ayrılan geniş zaman dilimi nedeniyle bir diğer problem, çalışma saatlerinin genellikle çocukların uyku vaktinden alması ya da çalmasıdır. Çocuk ve gençlerin günde ortalama en az sekiz saat uyuması gerekir. Ertesi gün okulda yüzde yüz varlık gösterebilmeleri için çocukların düzgünce, nitelikli uykuya ve dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Dinlenmemiş ve sürekli enerji harcayan beden, psikolojik olarak da daha kırılgan ve duyarlı hale geldiği gibi, psikolojik iyilik hali ve kendine güvende artışı sağlayan verimlilik ve baş etme gücünde azalmaya neden olmaktadır...

Dozunda sınav kaygısı

Aslında dozunda sınav kaygısı çocuğun ya da gencin sorumluluk duygusu taşıdığının, sınavın öneminin yeterince farkında olduğunun ve sonrasındaki olası durumları optimum düzeyde yargılayabildiğinin bir göstergesidir. Bu bağlamda hafif sınav stresi güzel bir şeydir, sınav için yapıcı etkisi vardır ve katkı sağlayıcıdır. Öğrenci için uyarıcıdır, diri ve uyanık tutar, alıcıları açarak algılamayı ve sınav verimini artırır. Burada istenmeyen şey dozu aşan, abartılı, sınavda başarı koşullanmasının, aşırı hırsın yer aldığı, hedefe varmada mutlak başarının olmazsa olmaz olarak algılandığı, yaşamın tam merkezinde sınavın olduğu ve katkıdan öte yıkıcı ve örseleyici olan sınav kaygısıdır. Yıkıcı özellikli sınav travmatize eder, belirsizlik doğurur, çocuğungencin potansiyelini zorlar ve içsel çatışmalar yaşatır, tüm bunların bileşkesi strestir. Stres hali sürekli olursa hafıza zayıflar, dikkat, odaklanma ve algı azalır, ders çalışma motivasyonu kaybolur, kendine güven azalır. Sonuçta zaten var olan performans kaygısı kısır döngüye girerek daha çok artar, uyarılmışlık hali, üzüntü ile öfke arasında bir ruh hali ve depresyon kaçınılmaz olur. Sadece sınav değil, tüm yaşam olayları karşısında baş etme gücü azalır, birey enerji yoksunu ve mutsuz olur. Strese bağlı vücut direnci düştüğü için bedensel hastalıklara da açık hale gelir. Kronikleşen sınav stresinin çocuğumuzu yıpratmasına izin vermeden bunu bir fırsata dönüştürmek bizim elimizdedir. Sınavın önemli olduğu ancak her şey olmadığı penceresinden bakmayı, öğrenme stiline uygun, ilgi duyduğu eğitim programı üzerinden çalışmayı eğlenceli ve keyifli hale getirmeyi ve en önemlisi dozunda sınav stresini tehdit yerine yetenek ve becerilerini geliştirebilmeleri için onlara sunulan bir fırsat olarak değerlendirmeyi başarmalarına yardımcı olabiliriz mesela...


Sevgili aileler, çocuklarımızın sınav kaygılarında çok fazla rolümüz var. Üstelik bu kaygının ne olduğunun pek de önemi yok. Birçok kaygıda olduğu gibi sınav kaygısının temelinde de iyi niyetle, çocuklarımızı korumak amaçlı ortaya konmuş bir sürü yanlış ebeveyn tutumu yatmaktadır. Çocuklarımızın dünyaya güvenmesi, insanlara güvenmesi ve sonuçta kendilerine güvenmeleri için, sınav da dahil kaygılarını kontrol edebilmeleri için neyi nasıl söylediğimizi kulağımızın duyması gerekiyor. Kaş yaparken göz çıkarmamak için, bazen en kötüyü göze alalım. En kötüsü sınavda kötü not almak ve sınav başarısızlığı ise bunu da yaşasın, üzülsün, ama inanın daha kötü değil kendini yiyip bitirmesinden. Bırakalım çalışmasın yeterince ders, olabilecek en kötü şey nedir?”sorusunu sorup yanıtlayalım kendi kendimize. Cevabını bulup bunu davranışımızla uygulayalım, sonucun farklı olduğu görülecek belki. Hayata dokunan, hayatın dokunduğu çocuklar ve gençler yetiştirmek için yapalım bunu.

Çocuklarımızı sınav çığırtkanlığından koruyalım

Toplumca ve ailece neden çocukların sınavlarına yönelik sürekli uyarı veririz ve neden onlara sürekli kaygı mesajları iletiriz ki hep? Bu konuda biraz daha serbest bırakamaz mıyız yarının büyükleri çocuklarımızı? Bazen ders çalışmamasına göz yummamalı mıyız? Ya da kendi kendine yetecek kadar nasıl çalışması gerektiğini öğrenmesine yardımcı olmamız gerekmez mi? Biz sınava yönelik kaygı mesajları vermesek de zaten birileri nasıl olsa bizim yerimize yapacak bunu. Hele hele hayat başarısını sadece sınava endeksleyen, bunu aynı zamanda kendi başarısı gibi gören anne-babalar ve öğretmenler, hayatı sınavla özdeşmiş rol model arkadaşlar ve davranışsal uyaranlar etrafta bolca varken. En azından biz koruyalım onları. Diğer taraftan anne-baba çocuğun sınav başarısızlığını kendi başarısızlığı, kendi görevlerini yerine getirmemenin sonucuymuş gibi algılayıp suçluluk duygusu içine neden girer. Suçluluk duygusu değersiz, işe yaramaz algısı oluştur anne-babada, onları örseler, daha akılcı çözüm ve çıkış yolu bulmaları yerine agresif, tepkisel, mutsuz ve dürtüsel kısır döngünün içine doğru sürekler. Ebeveynin yaşadığı travma evde ağız tadını bozar, çabuk öfkelenme, kırıcı olma ve yaralayıcı sözler sarf etme ile giden kaotik ev ortamına zemin hazırlar. Devamında ebeveyn-çocuk etkileşimin kalitesi, pozitifliği, motive ediciliği ve yapıcılığı ciddi zarar görür.

Bu olumsuz hava gerek anne-baba, gerekse çocuk ya da gencin yaşadığı sosyal veya çalıştığı ortama istenmeden de olsa yansır, sonuçta sosyal işlevsellikler yara alır. Sınav başarısızlığına odaklanıldığında ve ebeveyn bunu kendine yonttuğunda, sonucun buralara kadar varması bir şekilde kaçınılmaz. Farkına varalım, doğru olanı yapalım Ebeveyn, çocuğun sınav ya da dersleri açısından olası çıkmazlarının olduğunun, bundan dolayı endişeli ve huzursuz olduğunun farkına varmayabilir, bu kabul edilebilir. Ancak bunu anlamak için kafa yormamak, çaba göstermemek, doğru ve akılcı gözlem yapmamak ve çocukla işbirliği içine girmemek kabul edilebilir değildir. Tam tersi yolunda gitmeyen durumlar nedeniyle akademik ve uygun iletişim performansı düştüğünde hoyratça sorgulamak, hesap sormak nesnelliği yerine, sakin bir şekilde nedenselliğe yönelik çıkarımlarda bulunmaktır asıl ve doğru olan.

Başarı koşullanması örseleyici

‘’Bu sınavlar benim geleceğimi belirleyecek. LKS’de başarılı olamazsam iyi bir lise kazanamam. İyi bir lise kazanamazsam üniversitede istediğim yere giremem. Ben de doktor olmak herkes gibi başarılı olmak istiyorum Tüm hayallerim bu sınava bağlı’’ diyen bir öğrencinin düşüncesi ve bu motivasyonu gayet doğal ve normaldir. Ancak ‘tüm hayallerim bu sınava bağlı’ koşullanması ve her şeyini bu sınava bağlaması yanlış olandır. Diğer taraftan sadece deneme sınavlarından yüksek puanlar aldığı için okulda örnek öğrenci olarak gösterilmektir yanlış olan ki bu çok yüksek başarı koşullanması ve yıpratıcı hırsı diğer çocuklara da gereksiz ve ölçüsüzce bulaştırmaktadır. Deneme sınavlarındaki yüksek puanlar ve akademik başarısı yanında öğrenci dışa dönük, etkinliklere katılan ve başarıyla yürüten, yetenekli, paylaşımcı, benlik saygısı yüksek ve sosyal birisi ise eğer, örnek öğrenci olarak gösterilmesidir doğru olan.Ebeveynler ve öğretmenler yaratıcılık, sosyalleşme ve öğrenmenin bir araya getirildiği okul sonrası deneyimlerle öğrencilerinin eğitimlerini sınavdan bağımsız bir şekilde ileri bir noktaya taşıyabilirler.

Sonuç olarak;

•Sınavı seremoni haline getirmek yerine hayatın akışında baş edilmesi gereken birçok rutin işlerden biri gibi algılama ve uygulama yönünde farkındalık oluşturulmalıdır. •Hayatla baş etmede yüksek sınav başarısının biricikliğinin olmadığı; sosyal etkileşim, yeterli benlik saygısı ve öz güven, özerk ve bağımsız davranabilme gibi niteliklerin vazgeçilmezliği unutulmamalıdır. 151 |

Sınav kaygısında rolümüz var


152 |


153 |


B

afra Kaymakamlığı ve Bafra Ziraat Odası tarafından organize edilen "Geleneksel 4. Çeltik Ekimi Festivali"nde, çeltik tohumları protokol tarafından suyla buluşturuldu

Bafra'nın Balıklar Mahallesi'nde düzenlenen etkinlikte Vali Osman Kaymak, AK Parti Milletvekili Orhan Kırcalı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin çeltik ekimi yaptı. Öğrencilerin folklor gösterileriyle başlayan etkinlikte konuşan Bafra Ziraat Odası Başkanı Osman Tosuner, ‘Bafra Ovası Türkiye’de ikinci ova ama biz bunu birinci ova yapmak istiyoruz’ dedi.

BİZİM EKSİĞİMİZ

Bafra Belediye Başkanı Hamit Kılıç, "Bafra’da çeltiği üretip eğer başka bir yerde oranın adıyla çeltiği sattırıyorsak bu bizim eksiğimiz demektir. Mutlaka Bafra çeltiği dedirtmemiz gerekir’ diye konuştu.

YÜZDE 80'İ SULANABİLİR

Çeltik ekimi hakkında bilgi veren Kaymakam Ali Fuat Türkel, ‘Bafra'da 67 bin 787 kilometrekare tarım arazisi bulunmaktadır. Bunun yaklaşık olarak yüzde 80'i sulanabilir alana sahiptir. Sulama imkanı olan arazilerde her türlü yazlık ve kışlık ürün yetiştirilmesi mümkündür’ şeklinde konuştu.

TESCİL ETTİRİLMELİ

154 |

AK Parti Milletvekili Orhan Kırcalı, ‘Ürünlerimiz kaliteli bir şekilde elde ediliyor. Ama bütün konuşmacılarımızın ortak noktası gelip Bafra pirincinin ismine takılıyoruz. Evet, biz Bafra pirincini, Bafra çeltiğini maalesef iyi bir şekilde, kaliteli bir şekilde, yüksek tonajlı bir şekilde üretiyoruz.

Ne yapıyoruz? Çuvallara doldurup başka illere, ilçelere gönderiyoruz. Biz bundan sonra çeltik ekim ve dikim alanlarında kalitenin artırılmasının yanında pazarlama tekniklerini, özellikle Bafra çeltiğiyle alakalı nasıl pazarlayabiliriz. Bafra is mini onun üzerinde nasıl tescilleyebiliriz bunun çalışmasını yapmalıyız’ dedi.


100 BİN TON ÜRETİM

GIRA STRATEJİK ÜRÜN

Vali Osman Kaymak ise, ‘Samsun olarak şunu söylüyoruz: Bafra, Çarşamba Ovalarıyla Samsun ülkenin önemli bir gıda deposu. Yıllardır ülkemizi aş olmuş, ekmek olmuş ve buradaki insanların geçimine vesile olmuş. Samsun bu potansiyelini çok daha iyi kullanmalıdır. Gelişen toplumlarda gıda en stratejik ürün haline geldi. Herşeyi bulabiliyorsunuz ama gıdayı bulamıyorsunuz. Nüfusun artması nedeniyle gıda çok önemli bir ihtiyaç. O ürünü de Allah'a şükür buralara vermiş bu nimeti. Biz de hep birlikte kurumlarımız, Tarım İl Müdürlüğümüz, Büyükşehirimiz, belediyelerimiz hep birlikte bu ovalardan katma değeri yüksek ürünler elde etmek durumundayız" ifadelerini kullandı.

Bafra Ovası denince sadece Bafra’nın Kızılırmak'ın etrafı değil, Dereköy’den başlayıp Yakakent'e kadar ediyor. Hasat döneminde çeltiği dışarıdan tüccarlar da alıp gidiyor, kendi bölgelerinde işliyor. Onun için çeltik nerede işlenirse işlensin Bafra pirinci olarak satıldığında Türkiye’de daha çok önem arz edecek.

155 |

Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, ‘Bafra Ovası son dönemde hükümetimizin yapmış olduğu ciddi yatırımlarla sulama alanlarında çok büyük yol kat etti. Doğu yakası sulama kanalları tamamlandı. Batı yakasındaki çalışmalarda belli bir seviyeye geldi. Bafra Ovası denince sadece Bafra’nın Kızılırmak'ın etrafı değil, Dereköy’den başlayıp Yakakent'e kadar ediyor. Hasat döneminde çeltiği dışarıdan tüccarlar da alıp gidiyor, kendi bölgelerinde işliyor. Onun için çeltik nerede işlenirse işlensin Bafra pirinci olarak satıldığında Türkiye’de daha çok önem arz edecek. Çünkü alınan pirincin Bafra pirinci olarak gittiğinde dikkat çekecek. Ama şimdi sadece Bafra’daki üreticilerimizin ürettikleri Bafra pirinci olarak gidiyor ama Bafra dışındaki tüccarların aldıkları pirinçler Terme’de işlenirse Terme pirinci, Çarşamba’daysa Çarşamba, Osmancık’ta ise Osmancık. Bafra’da yaklaşık yılda 100 bin ton civarında bir üretim var. Bu çok büyük bir üretim. Bunun değerlendirilmesi lazım’ şeklinde konuştu.


Hayatta her şeyi öngörmek mümkün değildir ama kendimizi ruhen hazırlama şansı bulamadığımız sürprizler, acil durumlar ve beklenmedik felaketlerle karşılaşırız. Her türlü süpriz stres yaratabilir (beklenmedik bir evlenme teklifi de, ani bir ayrılık da). Kontrol edemediğimiz ya da öngöremediğimiz çok fazla şey vardır. Bir takım huylar geliştirmemizin ve hayatımızı bazı kalıplara göre düzenlememizin nedenlerinden biri de budur.

Fırtına çıktı. Aniden bastıran sağnakta yürüyorsunuz. Son sürat koşsanız bile gideceğiniz yere beş dakka uzaktasınız. Aşağıdakilerden hangisi sizin yapacağınızı en güzel tanımlayandır ?

Büyük bir ağaç bulup yağmur dinene kadar altında beklerim. Yağmurun ne kadar süreceğini bilmiyorum. Bu yüzden gideceğim yere kadar koşarım. Şemsiyesini paylaşabileceğim biri ya da şemsiye alabileceğim bir dükkan olup olmadığına bakarım.

156 |

Çantamda daima katlanabilir bir şemsiye taşırım. Onu kullanırım.


Fırtına hayattaki beklenmedik ve kontrol edilmeyen güçleri temsil eder. Cevabınız sizinle sevdiğiniz ya da bir arkadaşınız arasında kavga bir çıktığında nasıl davranacağınızı betimler.

Büyük bir ağaç bulup yağmur dinene kadar altında beklerim:

Siz aranızdaki sorunları halletmeye geçmeden önce karşı tarafın öfkesinin dinmesini bekleyenlerdensiniz. Onların istedikleri kadar bağırıp çağırarak içlerini boşaltamasını seyredersiniz ve sonra kendi bakış açınızı soğukkanlılıkla ve tarafsız olarak sunarsız. Bazıları buna akıllıca vir yaklaşım derken diğerleri sinsice olduğunu söyler.

Yağmurun ne kadar süreceğini bilmiyorum, gideceğim yere kadar koşarım:

İçlerindekilerin hepsini döktüğünüz sürece tartışmanın sonunun ne olacağı umrunuzda değil. Sizce siz haklısınız ve tartışacak hiçbir şey yok. Eğer karşınızdaki size öfkeyle davranıyorsa siz de öfkeyle karşılık veriyorsunuz. Bağırıyorsa siz de bağırıyorsunuz. Bu sizi tartışmak için pek eğlenceli biri yapmasa da en azından nerede durduğunuzu anlamanız çok kolay.

Şemsiyesini paylaşabileceğim ya da alabileceğim bir dükkan olup olmadıgına bakarım:

Karşıtlıklar ve tratışmalar size göre değil. Bu nedenle kavga çaktığında bile siz daima karşı tarafı sakinleştirmeye çalışıyorsunuz. Ama ne yazık ki bu davranış bazen işleri daha da kötüleştirir. Zaman zaman durup fırtınayı göğüslemelisiniz.

Çantamda daima katlanabilir bir şemsiye taşırım, onu kullanırım.

157 |

Her suçlamaya verecek bir cevabınız, her yanlışınıza bir özrünüz olduğunu düşünüyorsunuz. Size göre bir tartışma atışma yeteneğinizi bilediğiniz bir gösteri, bu tavrınız başkalarına bunaltıcı gelebilir. Ama büyük olasılıkla bunun için de bir açıklamanız vardır.


ERKEN YAŞTA YAPILAN SÜNNET AVANTAJLI Çocuğun cinsel kimliğini keşfettiği Fallik Dönem olarak adlandırılan 2-6 yaş arası hariç her dönemde sünnet yapılabilir. Çocuğun cinsel organını keşfettiği bu dönemde cinsel bölgeye ağrılı bir girişim yapmak ileriki yaşlarda psikoseksüel ve psikolojik sorunlara yol açabilir. Hele bu dönemde lokal anestezi ile sünnet yapmak çok zararlı olduğunu belirten Medicana Samsun Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr.Asudan Tuğçe Çil; ‘2 yaş öncesi yaptığımız sünnet operasyonlarında, iyileşme bu dönemde daha hızlı olduğundan; çocuğun ve ailenin bu süreci daha rahat atlattığını gözlemliyoruz,bu nedenle erken dönemi tercih ediyoruz..Tüm bu yaş sınırlamalarına tek istisna, başka bir nedenden dolayı genel anestezi verdiğimiz çocuklardır. Bu hastalarda genel anestezi almışken, yapılacak işlemle birlikte sünnet yapılması düşünülebilir.’ dedi.

Bebeklik döneminde erken yapılan sünnetin avantajları neler?

Bebeklikten kastınız yenidoğan sünnetiyse (ilk 28 günde yapılan), bunun avantajları çocukluk çağı sünnetlerinden farklı değil ancak derinin fazla bırakılması, yapışıklık oluşması, sünnet hattının daralarak iyileşmesi ve ikinci bir işlem gerektirmesi gibi bir takım olumsuz yönleri de olduğundan şahsen yenidoğan sünneti yapmayı tercih etmiyoruz. Yenidoğan sünnetleri lokal anesteziyle yapılabilir ancak daha büyük çocuklarda ise genel anestezi tercih edilmelidir. Genel anestezide etki süresi en kısa anestetik madde tercih edilir ve maske anestezisi uygulanır. Çocuk uyuduğunda işlem kolay, hızlı, kanama kontrolü daha etkin olur.

Bu dönemde yapılan sünnetin üriner enfeksiyon riskini azalttığı doğru mu?

Çocukluk çağı sünnetlerinin üriner sistem enfeksiyonu, balanit, fimozis, parafimozis riskini azalttığı bilimsel yayınlarla kanıtlanmıştır.

158 |

Sünnet olmayan erkek çocuklarda olanlara göre hangi hastalıklar sıklıkla görülüyor?

Sünnetsiz erkeklerde idrar yolu enfeksiyonu, balanit, bazı cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve penis kanseri daha fazla gözükür.

Sünnet erkek çocuklarda başka hangi hastalık risklerini azaltıyor?

Sünnet penis kanserine ve HIV de dahil olmak üzere bazı cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı da korunmada yardımcıdır. Bu husus Amerikan Pediatri Akademisi ve Dünya Sağlık Örgütü’nce de Kabul görmüştür.


İnmemiş testis nedir, neden oluşur?

Anne karnındayken erkeklerin yumurtaları yani testisler gelişimlerini bebeğin karnında tamamlarlar. Hamileliğin 7.- 8. aylarından sonra da kasık kanallarından ilerleyip doğuma yakın dönemde testis torbalarına otururlar. Testislerin birinin veya ikisinin de bu torbaya oturamamasına “inmemiş testis” denir. Testislerin torbaya yerleşmeleri doğumdan sonra 4-6 ayı bulabilir. Bu aylardan sonra testisler hala torbaya inmemişlerse, yani kanalda ya da karın içerisinde kalmışlarsa cerrahi müdahale gerekir. Aile torbanın boş durduğunu kendisi farkedebilir ya da rutin çocuk sağlığı muayenesinde çocuk doktoru da bunu fark edebilir. Testisleri torbada olmayan çocuğun mutlaka kontrol altında tutulması gereklidir. Müdahale edilmeyen inmemiş testisin başlıca komplikasyonları kısırlık, kanser ve testis torsiyonudur (testisin kendi etrafında dönüp dolaşımının bozulması). Normal sperm üretimi için testislerin daha serin bir ortam olan torbalarda yer alması gerektiğinden; eğer testis kanalda ya da karın boşluğunda kalırsa ısı yüksekliğine bağlı olarak sperm üreten hücreler etkilenmeye başlar. 18 aydan sonra testisteki bozulmalar geri dönüşümsüz hale gelmeye başlar. Bu sebepten biz artık 1,5 yaşına gelmiş bir çocuğun testisinin akıbetini değerlendirip tedavi planımızı oluşturmuş oluruz. Belli bir yaştan sonra, boyutları küçük olarak karşımıza gelen inmemiş testis vakalarında testisi indirsek bile fonksiyon kaybının önüne geçemeyebiliriz. Bu hastalar ileride çocuk sahibi olmak için yardımcı üreme teniklerine ihtiyaç duyabilirler.

Peygamber sünneti nedir? Nelere yol açar ve nasıl bir tedavi uygulanır?

Halk arasında Peygamber sünnetli (Hipospadyas) veya doğuştan sünnetli olarak bilinen hastalıkta, idrar penisin alt tarafındaki bir delikten gelir. İdrar kanalı penisin ucuna kadar gelişememiş, aşağıda kalmıştır. Bu duruma peniste eğrilik de eşlik edebilir. Tedavisi cerrahidir. Cerrahi için en uygun yaş aralığı 9 ay ile 1.5 yaş arasıdır. Hastanede yatış süresi genellikle hipospadyasın tipine ve yapılan cerrahi tekniğe gore 1-10 günlük bir sürebilir.

Nasıl bir tedavi uygulanır?

159 |

Gerçek inmemiş testislerin tedavisi cerrahidir. Standart cerrahi kasıktan yapılan orşiopeksi adı verilen açık cerrahidir. Testis genelde tek seansta, bazen de karın boşluğundaysa veya damarlarının boyu çok kısaysa iki aşamada torbaya indirilir. Testisin torbanın yakın olduğu bazı durumlarda hormonal tedaviyle testislerin torbaya inmesi sağlanabilir. Ancak ilaç tedavisi, çocukların küçük yaşta cinsiyet hormonlarına maruz kalmalarına neden olur ve çeşitli yan etkilere yol açabilir. Gerçek inmemiş testisli çocuklarda asıl tedavi cerrahidir.


KAAN ALİ KOLCUOĞLU

Düşbaz

SUÇ VE

INSAN Her gün asayiş sayfalarına düşen zehir tacirleri, tecavüz haberleri, adam vurma, hırsızlık, kaçakçılık, alkollü sürücüler, vb… suçun ne derece iştah kabartan bir unsur olduğunu gösteriyor! Sevimli hayvan haberleri yapmayı kim istemez - Bu gün hiç suç işlenmedi aa hayret!.. - Halkımız bu günü de refah, huzur ve saadet içerisinde geçirdiler. - Deniz kenarında balık tutup, sevgi gölünde ördek besleyen halkımız kuşları yemleyip geleni geçeni dikizlediler... Bu arada soru neydi? Suç Suç denilen kavramın potansiyel müşterisidir insan! İnsan öldürmeye kuruludur İnsan suç işlemeye ayarlıdır İnsan zafiyetlerle ve egolarla doludur İnsan hayvandan daha tehlikeli bir yırtıcı, öldürücü ve leşçidir. Yıllardır aynı masallarla avunur entel kahve köşeleri. Ağaç yaşken eğilir ile aile çok önemli canıma, oradan çevre, aldığı eğitim, arkadaş çevresi bla… bla… Haa birde son on yılda daha fazla hortlayan meditasyon seremonisi.

160 |

- Hadi bir birimizi sevelim, öpüşün barışın… Kesmezse eğitici, cicili bicili seminerler!

- İnsanı sevin ama önce kendinizi sevmeyi onunla barışmayı öğrenin! Ha ha haha şaka değil mi bunlar? Toplumun saygı duyması ve örnek teşkil etmesi gereken Meclis çatısı altında bile bizim vekiller birbirini rezilliklerle, kepazeliklerle, iftiralarla suçlayıp karşılıklı küfürleşirken mi? Devlet heybetiyle, polis copuyla, öğretmen sopasıyla, astsubay tokadıyla korkuturken nasıl suçlu olunmaz ki? Mesela açken, mesela iyi örnekler göremezken Küfür ve kabadayılık hayatımızın bir parçasıyken Çevremiz uyuşturucuyla sarılmışken Üçe, beşe, on beşe bölünmüşken! Kışkırtılırken... Hedef olurken... Arada kalırken... Susarken... Hatta ölürken...! Mesela sosyal paylaşım sitelerinde en kanlı görüntüler paylaşılırken mi? Savaş ve şiddet çığırtkanlığı yapılırken mi? Hadi sende paylaş… Bakalım kaç gerçek Türk var? Beğenmeyen kuş olsun! Şu kadar beğeni gelmezse küserim Kim daha fazla Müslüman? Kim daha çok Türk? Kim daha fazla Atatürk’çü? ...... ....... ...........?


Gidişat beni korkutuyor… Sokaklarsa ölüme aç yan baktılar ve beli silahlı adamlar dolu. Suçu önlemeliyiz. Önce insan, insanı sevecek içinde vicdan olacak. Vicdanı olmayan bir toplumu suç işlemekten alıkoyamazsınız… Neden insan kıyımına Neden torbacılara Neden psikopatlara Neden hastalıklı bir nesil yetişmesine müsamaha gösteriliyor? Neden tek tük bir devriye aracının cılız ışıklarını görüyor ve kırk yılın başı baskın haberi izliyoruz. Bilmiyor musunuz arkanızı döndüğünüz anda silahların patladığını? Can güvenliğinin olmadığını, insan hayatının hiçe pazarlandığını?!! Sigaralıkların sarıldığını, bacak kadar çocukların satıcılar tarafından kullanılıp uyuşturucuya öyle veya böyle alıştırıldığını, delikanlı ayaklarına, adam vurmaya, dövmeye, bıçaklanmaya zorlandığını. Araba çalma, hap kullanma, bıçaklama, kafa tutma erkeklik jargonu diye yutturulurken gençlere. Halk korkudan kapı pencere açamıyor. Camına, balkonuna çıkamıyor bazı mahallelerde. Her köşe, her sokak sanki zapt edilmiş birkaç serseri ve psikopat tarafından! Korku hâkimiyeti bir avuç çoluk çocuğun elinde… Uyan devletim uyanda gör gençleri Acılı ve darmadağın olmuş aileleri de. "Anayasanın 58.maddesi; Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” Lütfen daha fazlasını, çok daha fazlasını yap ve uygula… Onları hapse düştükten sonra, “Topluma kazandırmaya çalışıyoruz gençlerimizi” ve buna benzer basın açıklamaları kulağa sadece masal gibi geliyor. İş işten geçmeden daha fazla geç kalmadan… Toplum görevini yerine getirmek için, asayişi daha iyi sağlayabilmek adına, halk adına, insanlık adına, ahlak adına, Allah aşkına artık yeter deyin… Nokta koyun…

Hoşça kalın…

161 |

Bizde sosyal Devlet sosyalliğini sadece sergi, seminer, açılış seremonilerinde göstermiyor diyerek daha fazla göğsümüzü kabartalım.


İ

ki yıl önce O Ses Türkiye'ye katılan ve birinci olan Emre Sertkaya, yarışma süresince adından sıkça söz ettirdi. Güçlü vokal tekniği ile dinleyicilerden tam not aldı ve kısa sürede geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Geçtiğimiz yıl ilk teklisi "Sevdanın Yolları"nı müzikseverlerle buluşturan Sertkaya, Yanıyor ile müzik sektöründeki iddiasını kanıtladı. Son dönemin genç ve yetenekli yorumcu, söz yazarı ve bestecilerinden Emre Sertkaya ile O Ses Türkiye’yi, hayallerini ve tabii ki Yanıyor’u konuştuk.

Mehtap YILDIZ

162 |

HABERHAYAT: Türkiye sizi O Ses Türkiye yarışması ile tanıdı. O Ses Türkiye’den önce Emre Sertkaya nasıl biriydi, neler yapardı? Yarışma hayatınızda neleri değiştirdi? EMRE SERTKAYA: O Ses Türkiye’den önce Emre bir arayıştaydı. 18 yaşında varoluşu sorgulayıp, doğup büyüdüğü memleketinden hiç tanımadığı bir şehre, İstanbul’a geldi. Hiç mecbur olmasa da kendini zorlu bir yaşam savaşının ortasına atıp yine gitarına sarıldı. Gerek sokakta, gerek cafe ve barlarda gitarıyla şarkı söyleyen, yolun nereye gideceğini bilmeden oradan oraya savrulan biriydi Emre. Yarışmadan sonraki en büyük değişimi de buydu. Ama artık önümde güzel bir yol var. HABERHAYAT: O Ses Türkiye size neler kattı? Yarışma olmasaydı, sizi nasıl tanırdık? EMRE SERTKAYA: O Ses Türkiye, müziği profesyonel olarak yapabilmem için geçtiğim ilk basamak oldu. Bana kattığı en büyük şey, gerçek bir kitleydi. O zamana dek odağı bende olmayan, dikkatlerini üzerime çekmek için uğraştığım bir kitle vardı. Birinin dikkatini çektiğimde, bir sonraki programa yanında birkaç arkadaşıyla beraber tekrar geliyordu. Hatta yarışmadan kısa bir süre öncesine kadar Beşiktaş’ta minik ama kemik bir kitlem oluşmuştu. Önceden program dediğim işe artık konser diyorum. İnsanlar beni dinlemeye, benimle bir şeyler paylaşmaya geliyor. Bu tarif edilemez bir duygu. Buna vesile olan Acun Ilıcalı’ ya, ekibine ve o süreçte bana destek olan herkese sonsuz teşekkür ediyorum. Eğer yolum böyle bir yarışmadan geçmeseydi, gitarımla, müziğimle bir şeyler anlatmaya devam ederdim. Hiçbir şeyin boşuna olmadığına inandığım bu hayatta, yüzyıllar sonra bile olsa, anlattıklarım bir şekilde bazı insanların yüreğine dokunurdu diye düşünüyorum.


HABERHAYAT: Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Şarkılarınız neyi ya da kimi anlatıyor? EMRE SERTKAYA: İnsan bir şekilde, içinde yaşadığı veya biriktirdiği duygu ve düşüncelerini dışarı çıkartmak ister. Hislerim ve duygularım bildiklerimden çok fazlaydı. Bunları ya kendi içimde bir sır gibi yaşamalıydım ya da hala sığdıramadığım dar kelimelerin ötesine götürmeliydim. Müzik hatta daha genel olarak ses, bunu başarmam için büyük bir güçtü. Sesleri ayırt etmek, her sesin kendine özgü duygusunu hissetmek, onlara anlam katmak, bu seslerin frekanslarının varlıklar üzerindeki etkisini fark etmek, duygu ve düşüncelerimi müziğime yansıtmamı sağladı. Müziğim; çocukluğumdan bu yana işittiğim, gördüğüm, yaşadığım, bağırdığım, sustuğum, ağladığım, güldüğüm yani kısacası içimde ve dışımda yaşadığım her anın bir aynası. Şarkılarım da bunlarla orantılı olarak benim, dolayısıyla insanların yaşadığı veya yaşayacağı her şeyi kapsıyor. HABERHAYAT: Farklı bir anlatım tarzınız söz konusu. Özellikle “Yanıyor” şarkısında. Hep böyle mi söylediniz şarkılarınızı? EMRE SERTKAYA: Çocukluğumdan bu yana, farklı tarzlarda, farklı dillerde, farklı kültürlere ait şarkılar dinledim, ezberledim ve eşlik ettim. En büyük avantajım taklit yeteneğim. İlkokulda ders aralarında tahtaya kalkıp okuldaki hocaları taklit ederdim. Öğretmenlerim de beni bu konuda yetenekli bulurdu. Dinlediğim şarkıları da bu şekilde taklit ederek söylerdim. Annem ve babamın dinlediği sanatçıların yeteneklerini taklit ederken, aynı zamanda sesimin potansiyelinin farkına varıyordum. Sesimi çok iyi tanıyorum. Bu en önemli tekniğim. Özgün olma aşaması da buradan itibaren başlıyor. Öğrendiğim her şeyi sentezleyip, kendi tınılarımı yaratıyorum. HABERHAYAT: “Yanıyor” klibinde oyunculuğunuzla da dikkat çekiyorsunuz. Klip için özel bir oyunculuk eğitimi aldınız mı? Biraz klipten bahseder misiniz? EMRE SERTKAYA: Klip için özel bir eğitim almadım. Tiyatroya çok ilgiliyim. Lisedeyken, okullar arası tiyatro yarışmasında, “Mansiyon En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü almıştım. Bu başarıdan sonra, Batman’da engellilere yardım amaçlı düzenlenen tiyatro oyunlarında gönüllü olarak yer aldım. Klip için de evde aynanın karşısında rol çalıştım. Klip yönetmenim sevgili Burak Kılıçkaya’nın tiyatrocu olup, perde arkasında verdiği fikirlerin etkisi de büyük. Unutamayacağım deneyimler… Mesela; klibin sonlarına doğru, yağmurun altında “Yanıyor içim” diye bağırırken, aslında soğuktan donuyordum. HABERHAYAT: En çok kimleri dinlersiniz? EMRE SERTKAYA: Genelde protest ve enstrümanların, emprovizelerin ağırlıkta olduğu tarzları dinlemekten keyif alırım. Tigran Hamasyan, Mohsen Namjoo, İbrahim Maalouf, Estas Tonne. Türkiye’den Derya Türkan, Erkan Oğur, Metin Kemal Kahraman, Ahmet Aslan ve Taksim Trio’yu beğenerek dinlediğim isimlere örnek verebilirim. Saydığım isimler, kendi alanlarında virtüöz olup, her dinlediğimde yeni bir şey öğrendiğim üstatlar. Her dinlediğimde kendilerine özgü tınılarıyla, beni ilham alacağım dünyalara götürüyorlar. HABERHAYAT: Çabuk tüketilen bir müzik piyasasında, tecrübeli isimler bile albüm yapmaktan çekinirken, 12 şarkılık bir albüm yapma kararını nasıl aldınız? EMRE SERTKAYA: Öncelikle bu konudaki cesaretinden ötürü, DokuzSekizMüzik’i tebrik etmek gerek. İnsanlığa tüketecekleri değil, paylaşabilecekleri bir şeyler vermek istedim. DokuzSekizMüzik de bana inandı. Verdikleri emekler için ne kadar teşekkür etsem az.

HABERHAYAT: Mesleki açıdan sosyal medyayı nasıl kullanıyorsunuz? Sosyal medya hakkındaki görüşleriniz neler? EMRE SERTKAYA: Sosyal medyayı konser gibi etkinliklerin tarih bildirimi için, bazı özel anlarımı ve düşüncelerimi insanlarla paylaşmak için kullanıyorum. Son zamanlarda özellikle biz sanatçıların zarar gördüğü Siber Zorbalık yüzünden, sosyal medyanın amacının dışında kullanıldığını ve insanlığı gereksiz, cahilce bir kargaşanın içine sürüklediğini düşünüyorum. Umarım birbirimizi olduğu gibi kabul etmeyi, saygı duymayı, gülümsemeyi, paylaşmayı, sevmeyi ve savaşmamamız gerektiğini öğreniriz. HABERHAYAT: Sabahattin Ali şiiri bestelediniz… Neden Sabahattin Ali? EMRE SERTKAYA: Sabahattin Ali ile lisede tanıştım. “Kürk Mantolu Madonna”yı okuyup bitirdiğim gecenin sabahı, Maria Puder’in yası ile okula gitmiştim ve 6 saat boyunca öğretmenlerden gizli gizli kulaklık takıp müzik dinlemiştim. O günden sonra, okuduğum her kitabında kendime benzettiğim bir karakter bulup, kitabın sonunda bunalıma girerdim. Aldığım şiir kitabından rastgele bir sayfa açtım. Sanki usta bana ‘yılın dersini’ vermişti. “Bütün İnsanlara” adlı şiiriyle, bütün insanlara bir ders vermişti. Bu şaheser şiiri besteleyip, albümde yer vermekten sonsuz kıvanç duyuyorum. HABERHAYAT: Bundan sonraki planlarınız neler? EMRE SERTKAYA: Bundan sonraki planlarım, hep çalışmaya ve kendimi geliştirmeye yönelik. Yaşım çok genç, hayattan öğreneceğim çok şey var. Bu aşamada beste hazırlamaya aynı zamanda yorumculuk yapmaya devam edeceğim. Yurt dışına gitme hayallerim var. Dünyayı gezmek istiyorum. Farklı ırkları, farklı kültürleri tanımayı ve onlardan farklı şeyler öğrenmeyi, gittiğim yerlerdeki sanatçılarla ortak bir şeyler yapmayı arzu ediyorum. Hayran olduğum sanatçılarla tanışmayı, onlarla müzik yapmayı diliyorum. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? EMRE SERTKAYA: Öncelikle size ve tüm HaberHayat ekibine teşekkür ediyorum. Keyifli bir söyleşi oldu. Umarım beğenilerek okunur. Herkese sevgiler…

Müziğim; çocukluğumdan bu yana işittiğim, gördüğüm, yaşadığım, bağırdığım, sustuğum, ağladığım, güldüğüm yani kısacası içimde ve dışımda yaşadığım her anın bir aynası.


TÜRKİYE’NİN CUMHURBAŞKANLARI Türkiye yeni Cumhurbaşkanını seçeceği günlere doğru gidiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, her dönemin kendine özgü toplumsal ve siyasal koşulları ile ele alınmalıdır.

En Uzun Görev - 15 yıl Atatürk En Kısa Görev - 3 yıl 159 gün Turgut Özal Erken Ayrılan - Sağlık nedeniyle Cemal Gürsel Derleme: Şakir DEMİRCİ

Atatürk ve İnönü’den sonra cumhurbaşkanlığı seçimleri askeri müdahalelere, muhtıralara, siyasal güç hesaplarına sahne olmuştur. Kimi zaman da askerlerle sivilleri karşı karşıya getirmiştir. Bazı dönemlerde uzlaşma ile seçilirken bazen de parlamento çoğunluğu ile cumhurbaşkanları seçilmiştir. Artık ülkemizde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Önümüzdeki günlerde 59 milyon seçmen sandık başına giderek yeni cumhurbaşkanını seçecektir.

Celal Bayar

Mustafa Kemal Atatürk

(29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1908)

164 |

TBMM’de 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk Cumhurbaşkanı seçildi. 1938 yılına yani ölümüne kadar meclis tarafından dört kez Cumhurbaşkanı seçilerek, bu görevi en uzun süre yürüten Cumhurbaşkanı oldu.

İsmet İnönü

(11 Kasım 1938 - 22 Mayıs 1950)

Atatürk’ün ölümü üzerine TBMM İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanı seçti. İnönü aynı zamanda CHP Genel Başkanlığı’na getirildi. İnönü’ye Milli Şef unvanı da bu dönemde verildi.

(22 Mayıs 1950 - 27 Mayıs 1960)

Çok partili siyasi yaşamın başlaması üzerine 1946’da Bayar ve arkadaşları Demokrat Parti’yi kurdular. Demokratlar 1950 seçimlerini kazanınca, Bayar 22 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanı seçildi


Cemal Gürsel

(27 Mayıs 1960 - 28 Mart 1966)

27 Mayıs 1960’da askeri müdahale sonrası Milli Birlik Komitesi’nin başına getirilen Orgeneral Cemal Gürsel, 28 Mayıs’ta Devlet ve Hükümet Başkanı yanında TSK Başkomutanlığı’na da getirildi.

Cevdet Sunay

Fahri Korutürk

(28 Mart 1966 - 28 Mart 1973)

(6 Nisan 1973 - 6 Nisan 1980)

Gürsel görevden alındığı dönemde genelkurmay başkanı olan Sunay, 1966’da emekliye ayrıldı. Ardından cumhuriyet senatosu kontenjan üyeliğine getirildi. 28 Mart 1966 günü de Cumhurbaşkanı seçildi.

Deniz kuvvetleri komutanlığından emekli olan Korutürk, Moskova ve Madrid büyükelçilikleri görevinde bulundu. 1968’de Cumhuriyet Senatosu üyesi oldu. 1973’de Cumhurbaşkanı seçildi.

Kenan Evren

1978 yılında Genel Kurmay Başkanlığı’na atandı. 1980 yılında askeri darbesi sonucu Milli Güvenlik Konseyi ve Devlet Başkanlığı yetkilerine sahip oldu. 7 Kasım 1982’de kabul edilen yeni anayasa ile Cumhurbaşkanı oldu.

Ahmet Necdet Sezer

(16 Mayıs 2000 - 28 Ağustos 2007)

1998’de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na getirilen Sezer, 16 Mayıs 2000’de Cumhurbaşkanı seçildi. 7 yıl görev yaptıktan sonra 28 Ağustos 2007’de görevini tamamladı.

Turgut Özal

(9 Kasım 1989 - 17 Nisan 1993)

1983’te Anavatan Partisi’ni kurdu. Aynı yıl hükümeti kurarak 1989’a kadar Başbakanlık yaptı. 1989’da Cumhurbaşkanı seçilerek Çankaya’ya çıktı.

Abdullah Gül

(28 Ağustos 2007 - 28 Ağustos 2014) 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşunda yer aldı. 2002’de Başbakan oldu. Daha sonra 2007’ye kadar başbakan yardımcısı ve dış işleri bakanı olarak görev yaptı. 28 Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı seçildi.

Süleyman Demirel

(16 Mayıs 1993 - 16 Mayıs 2000)

20 Ekim 1991 Genel Seçimleri sonrası Başbakan oldu. 16 Mayıs 1993’de Özal’dan boşalan Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Recep Tayyip Erdoğan (10 Mayıs 2014 -

10 Ağustos 2014’te Anayasa değişikliği gereği hal oyu ile seçilerek Cumhurbaşkanı oldu. Halen görevine devam etmektedir. 165 |

(9 Kasım 1982 - 9 Kasım 1989)


166 |


167 |


Atakum Belediye Başkanı İshak TAŞÇI HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. Atakum’da başlatmış oldukları proje atağına devam edeceklerini söyleyen Taşçı, “Karadeniz’in yıldızı Atakum’u Türkiye’nin yıldızı yapacağız” dedi. Mehtap YILDIZ

168 |

HABERHAYAT: Atakum birbirinden önemli projelerle buluşuyor. Bu projelerden biri de ilçeye yapılması planlanan Atakum Devlet Hastanesi. Çalışmalar nasıl gidiyor? İSHAK TAŞÇI: 250 yataklı ve tam teşekküllü Atakum Devlet Hastanesi’nin temeli, bu yıl içerisinde atılacak. İlçemizde yaşayan vatandaşlar, 15 Ocak 2018 tarihine kadar, en küçük bir muayene için bile Atakum dışına çıkmak zorunda kalıyordu. Sağlık Bakanımız Ahmet Demircan’ın da destekleriyle 15 Ocak tarihinde hizmete sunduğumuz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Atakum Hizmet Binası ile Atakumlular sağlık hizmetlerini kendi ilçelerinde almaya başladılar. Atakum sürekli büyüyen ve nüfusu rekor düzeyde artan bir ilçe.

Bu nedenle bu binanın da ilçemize yetmeyeceğini ifade eden Sağlık Bakanımız Ahmet Demircan, ilçemizde yeni bir devlet hastanesi yapımına karar verdi. Biz de bu hastane için arsa ürettik ve Atakum Belediye Meclisi’nden geçirdik. İnşallah 2018 yılı içerisinde ilçemizde inşa edilecek olan 250 yatak kapasiteli ve tam teşekküllü devlet hastanesi için bir ihale gerçekleştirilecek. Bakanımız Ahmet Demircan’a verdiği desteklerden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.


HABERHAYAT: Atakum projeleri ile fark yaratıyor. Bu da Atakum’u en çok göç alan ilçelerden biri haline getiriyor. Neler söylemek istersiniz? İSHAK TAŞÇI: İlçemizde sürdürdüğümüz proje atağına tam gaz devam edeceğiz. İlçemizin önemli eksikliklerini belirleyerek, bunların giderilmesi noktasında birçok çalışmaya imza attık. Rutin belediyecilik hizmetlerimiz başarıyla devam ederken, sosyal, sportif, ekonomi ve istihdam odaklı projelerle fark yaratıyoruz. Projelerimiz birçok belediyeye örnek oluyor. Hedefimiz,

Atakum’u daha da yaşanılabilir bir kent haline getirmek. Bu anlamda sürdürdüğümüz çalışmalar ve ilçemizle buluşturduğumuz önemli yatırımlarla Atakum’u, Karadeniz Bölgesi’nin yıldızı haline getirdik. Atakum Belediyesi olarak, hayalimizdeki şehir Atakum için gece gündüz demeden çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Göreve gelirken vatandaşlarımıza 55’te 55 proje sözü vermiştik. İlçemizin öncelikli eksiklerini tamamlamak üzere başlattığımız çalışmalarımızla bugüne kadar toplam 79 kapsamlı projeyi hayata geçirdik. Atakum Belediyesi olarak ilçemizi, yediden yetmişe her kesimden vatandaşımızın ihtiyaçlarına uygun projelerle buluşturuyoruz. 149 binlik nüfusuyla devraldığımız ilçemizde Atakum Belediyesi olarak, bugün yaklaşık 200 binlik nüfusun ihtiyaçlarına yanıt veriyoruz. İlçemizin hızla ilerleyen nüfusunun ihtiyaçlarını da aynı oranda artan hizmet ağımızla çözüme kavuşturuyoruz. Henüz planlama aşamasını sürdürdüğümüz birçok projemizle, ilçemizde başlattığımız proje atağı tam gaz devam edecek. İlçemiz, son birkaç yıldır Karadeniz Bölgesi’nin en çok göç alan kenti olma rekorunu elinde bulunduruyor. 4 yıl önce göreve geldiğimizde 149 bin civarında olan Atakum nüfusu, 50 bin kişilik nüfus artışıyla yaklaşık 200 bin oldu. Atakum, herkesin yaşamak istediği modern bir şehir haline geldi. Hayata geçirdiğimiz sosyal, sportif, turizm, ekonomi ve istihdam odaklı projelerle her geçen gün daha da yaşanılabilir bir kent haline getirdiğimiz Atakum’u her alanda öncü projelerle geleceğe hazırlıyoruz. Kapsamlı projeler ve önemli yatırımlarla bölgenin en yaşanılabilir kenti olmaya aday olan kentimizi, her alanda marka bir şehir haline getirme hedefiyle, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

169 |

HABERHAYAT: Atakum’un turizmine de büyük katkı sağlayan çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz… İSHAK TAŞÇI: Denizi ve doğal güzellikleriyle Atakum’un turizm potansiyelini artırmak ve deniz ile doğa turizminin vazgeçilmez bir durağı haline getirmek için çaba sarf ediyoruz. Atakum, hayata geçirdiğimiz turizm yatırımlarıyla, Karadeniz’in önemli turizm kentleri arasındaki yerini aldı. Atakum, yeşil ile mavinin buluştuğu, ender doğal güzellikleri içerisinde barındıran bir ilçe. İlçemizi ülke turizmine kazandırmak, yerli ve yabancı turizmi canlandırmak üzere hayata geçirdiğimiz projelerle, Atakum önemli bir turizm merkezi haline geldi. Atakum Belediyesi olarak hayata geçirdiğimiz Seyir Tesisi, Yayla Konaklama Tesisleri, Osmanlı Hamamları, Akarsu Rekreasyon projeleri, Yörekent Projeleri, Aqua Park, Yalı kafe gibi önemli turizm yatırımlarıyla, Samsun’un önemli turizm duraklarını ilçemize kazandırdık. Şu anda planlama aşamasında olan birçok projemiz için de gün sayıyoruz. Bu projelerimizi de tamamladığımızda Atakum, önemli bir turizm merkezi haline gelecek.


Görüşme sonunda 560 personelimizin 3 yıl boyunca maaşını Garanti Bankası’ndan alması karşılığında, 505 bin TL promosyon aldık. Kişi başı 901,78 TL’lik promosyon tutarı, işçilerimize mayıs ayında alacakları maaşlarla birlikte ödenecek. Bu vesileyle sürekli işçi kadrosuna geçen personelimize bir kez daha hayırlı uğurlu olsun dileklerimi iletiyorum. Atakum Belediyesi olarak personelimizin her zaman yanındayız.

170 |

HABERHAYAT: Geçtiğimiz günlerde işçilere promosyon müjdesi verdiniz… İSHAK TAŞÇI: Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla yasalaşan taşerona kadro sürecinde, Atakum Belediyesi bünyesinde çalıştırılan taşeron işçilerimizin, sürekli işçi kadrosuna geçişini hızlı bir şekilde tamamladık. Atakum Belediyesi, çalışanlarıyla, yöneticileriyle ve vatandaşlarıyla birlikte büyük bir aile. Daha yaşanılabilir bir Atakum için özveriyle çalışan Atakum Belediyesi, çalışanlarının her türlü imkandan en iyi şekilde faydalanmasını önemsiyorum. Bu anlamda Garanti Bankası yetkilileriyle işçilerimizin menfaati doğrultusunda yaptığımız görüşmeler sonucunda, 560 personelimize 900 TL’lik promosyon ödenmesini kararlaştırdık. Atakum’da sürdürdüğümüz çalışmaların en büyük emektarı işçilerimize verdiğimiz önemden hareketle, kanunların bize verdiği yetkiler çerçevesinde, özlük haklarının da savunucusuyuz. Bu anlamda banka yetkilileriyle sıkı bir pazarlık yaptık.

HABERHAYAT: Osmanlı Hamamları tesisini kısa süre önce hayata geçirdiniz. Tesislere ilgi nasıl? İSHAK TAŞÇI: Atakum Belediyesi Osmanlı Hamamları, bir ayda yaklaşık 10 bin kişiyi ağırladı. Atakum Belediyesi olarak ilçemize kazandırdığımız Osmanlı Hamamları, tuz odası, havuzu, saunası ve dinlenme alanlarıyla birlikte, ilçemizde yıllardır eksikliği yaşanan hamam ihtiyacını giderdi. Atakum Osmanlı Hamamları, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden izler taşıyan mimari yapısıyla, ilçe turizmine de önemli katkılar sağlamaya, daha şimdiden başladı. Vatandaşlarımızın da yoğun ilgi gösterdiği Atakum Osmanlı Hamamları, Atakum’un değerine değer katan önemli yatırımlarımız arasında yerini aldı. Tesisimiz hizmet vermeye başlayalı henüz bir aylık bir süre geçmesine rağmen, her gün yüzlerce vatandaşımızı ağırlıyor. Çevre il ve ilçelerden de yoğun talep gören Atakum Osmanlı Hamamları, hizmete girdiği günden bugüne yaklaşık 10 bin kişiye hizmet verdi. Atakum Belediyesi olarak şehrin turizmine katkı sağlayacak yatırımları hızlı bir şekilde ilçemize kazandırarak, turizm kenti Atakum’un, turistik tesisler anlamında zenginleşmesini sağlıyoruz. Hedefimiz Atakum’un, Türkiye’nin sayılı turizm kentleri arasındaki yerini sağlamlaştırmak. Bu anlamda çalışmalarımız devam edecek.


İlçemizin, çocuklar ve gençler için daha da yaşanılabilir bir hale gelmesi için ciddi ve kapsamlı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu çalışmalarımız çerçevesinde, 37 yeni çocuk parkını ilçemize kazandırdık. 23 eski çocuk parkını da baştan aşağı yenileyerek yeniden hizmete açtık. Çocuklarımızın eğitimini önemsiyoruz.

HABERHAYAT: Atakum Belediyesi’nin, kadın istihdamını hedef alarak iki yıl önce hayata geçirdiği Feretiko kursunda üretilen ürünler, görkemli defile ile görücüye çıktı. Neler söylemek istersiniz? İSHAK TAŞÇI: Osmanlıdan günümüze uzanan bir kültürel değeri yaşatırken, bu sayede kadınlarımızın istihdama kazandırılması için yeni alanlar oluşturuyoruz. Kadınların istihdama katılması, bu sayede hem ekonomik hem de sosyal olarak güçlenmesi için çalışıyoruz. 67 farklı dalda kurslar veriyoruz. Feretiko kursumuz da bunlardan birisi. İki yıl önce başlattığımız bu kursumuz için özel atölyeler kurduk. Kursiyerlerimizin, bu alanda gelişmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Bugün geldiğimiz noktada, geride bıraktığımız iki yılın son derece verimli geçtiğini görüyoruz. Osmanlıdan günümüze uzanan Feretiko kültürünün yaşatılması, kadınlarımızın istihdam içerisinde bu alanı da değerlendirmesi için attığımız bu önemli ve büyük adımın sonucunu bu akşam burada görüyoruz. Atakum Belediyesi olarak 52 eğitmenimiz eşliğinde 67 farklı dalda 3 bin 500 kursiyere eğitim veriyoruz. Hedefimiz daha çok kurs, daha çok kursiyer ve daha çok istihdamdır. Bu önemden hareketle ilçemizdeki okulların kütüphanelerini yeniledik, yeni tesis kazandırma ve onarım olmak üzere önemli yatırımlar gerçekleştirdik. Atakum Belediyesi olarak eğitimi desteklemeye, çocuklarımızın ve gençlerimizin kültürel, sosyal, sportif ve istihdam odaklı projelerle buluşturulması için çalışmaya devam edeceğiz.

171 |

HABERHAYAT: Geçtiğimiz günlerde müjdesini verdiğiniz yeni halı saha projenizden bahseder misiniz? İSHAK TAŞÇI: Atakum’a 14 halı saha ve spor tesisi kazandırdık, 15. halı sahayı Mimar Sinan İlk ve Ortaokulu bahçesine yaptıracağız. Atakum Belediyesi olarak gençlerimize ve çocuklarımıza güveniyoruz. Onlara yönelik projeler her zaman ayrıcalıklı. Atakum, nüfusu rekor düzeyde hızlı artan bir kent. Artan nüfusumuz içerisinde gençler ve çocuklar önemli bir yere sahip. Biz de Atakum Belediyesi olarak, ilçemizde yaşayan gençlerin ve çocukların vakit geçirebileceği, sportif faaliyetlerde bulunabileceği alanlar oluşturarak, göreve geldiğimizde sadece bir tane olan spor tesisi sayısını 14’e katladık. Bu sayıyı, yaz aylarında Mimarsinan İlkokulu ve Ortaokulu bahçesinde yapımını tamamlayacağımız halı sahayla birlikte 15’e yükselteceğiz. Atakum en çok gençlerin ve çocukların kenti. Bu anlayışla çalışmalarımızı, onların daha iyi şartlar altında büyümesi için gerçekleştiriyoruz.


ŞAKİR DEMİRCİ

1950’li yıllarda Hollywood’a damgasını vuran 9 kez evlilik yapan sıra dışı bir aktris. 1934-1939 yıllarında Türkiye’de yaşayan, bu dönemde Ankara’da Mustafa Kemal Atatürk ile karşılaşarak bu büyük devlet adamı ile 6 ay aşk yaşadığını iddia eden, bunu da anılarını yayınladığı Bir Ömür Yetmez isimli kitabında tekrar dile getiren Gabor, şunları ifade etmektedir: “Mustafa Kemal ile Ankara’da Karpiç Restaurant’ta karşılaştık. Bu büyük devlet adamına adeta vuruldum. 6 ay süre ile aşk yaşadık. Daha sonra komünist ile de faşist ile de evlilikler yaptım ama hiçbiri Mustafa Kemal’in yerini tutmadı, onu unutamadım” demektedir. Bir not düşülmesi gerekirse, bu ünlü sanatçının tek taraflı bir iddiasıdır.

172 |

Gabor, 1942 yılında oteller kralı Hilton ile evlenerek bu evlilik sonrası Türkiye’ye Hilton Oteli’nin açılmasını sağlamıştır. 99 yıl yaşayan Gabor, sinemanın efsaneleri arasında yer almaktadır.



174 |


175 |


176 |

ANI-NOSTALJİ

Sefa Aralan

Bu yıl da kutsal ayımız Ramazan’ı idrak etmekteyiz. Bizler hem uzun sıcak yaz günlerinde hem de lapa lapa kar yağarken oruç tutan nesillerdeniz. Hani hep derler ya; “Nerede o eski Ramazanlar” diye. Haksız da değiller bir bakıma bunu söyleyenler. Ben de şahsen, o günlerdeki Ramazanların tadı daha bir başkaydı diyorum. Eskiden şehir nüfusu az olduğundan, herkes rahatlıkla tenha Samsun cadde ve sokaklarında ellerinde susamlı pideleri ve aldıkları diğer özel iftarlıklarla mahalledeki tanıdık kişilere selam vererek ve hayırlı iftarlar dileyerek evlerine giderlerdi. Evde iftar sofrası kurulmuştur. Çeşit çeşit reçeller, zeytin, peynir, hurma, bol susamlı pide ve yollarda satılan el testeresi ile kesilmiş (O zamanlar evlerde buzdolabı olmadığından, kalıp halindeki buz, satıcılar tarafından testere ile kesilir ve bir iple bağlanarak üzerine erimesin diye hızar tozu dökülür) buzun parçacıklarıyla dolu sürahi ve bardaklarla donatılmış sofranın etrafında bütün aile fertleri, iftara 5-10 dakika kala huşu içinde topun patlamasını beklerdi. Topun patlamasıyla iftar duası okunur ve çoğunlukla hurma ve zeytinle oruçlar açılır, peşinden sıcak çorba, etli mevsim sebzeleri ile oluşan diğer yemekler yenir, bunu pilav, hoşaf ve Ramazan’ın sembolü güllaç tatlısı takip eder, böylece yemek faslı sona ererdi. Peşinden de büyüklerimiz, Ramazan’a özel teravih namazı kılmak üzere camiye giderdi. Günümüzde artık böyle bir sofrada iftar açmak pek çok insan için hayalden başka bir şey değildir. Etin kilosunun 40-50 lira olduğu, susamlı pideye Ramazan’la birlikte zam geldiği ve diğer yiyeceklere de Ramazan dolayısıyla yapılan zamları herkes görmekte ve bilmektedir. Ramazan ayı bolluk ve bereket ayı olması gerekirken, maalesef günümüzde zam ve fırsatçılar ayı şekline dönüşmüştür. Eski günlerde, Ramazan davulcuları bayram yaklaşırken bir defa gelip bahşiş alırlardı. Onlar da bu fırsatçılara dahil olmuşlar ve 10 gün arayla bir ay zarfında tam 3 defa bahşiş için kapılarımızı tokmaklamaktadırlar. Bugünkü Ramazanların en sıkıntılı zamanları ise iftar yaklaştığında yaşanan trafik karmaşasıdır. Yollarda araçlar, mehter takımı gibi iki ileri bir geri misali ilerleyebilmekte ve trafik adeta tabiri caiz ise Arap saçına dönmektedir. Bu keşmekeş içinde, ailesiyle oturup şöyle rahat bir iftar yapabilmek için vatandaşlar, telaş içinde kimi yaya kimi de arabalarıyla evlerine yetişebilmenin uğraşı içindedirler. İşte o eski günlerin trafik karmaşası olmadan, rahatlıkla yollarda yürüyerek evlerine gelen insanları hatırladıkça, bir de bugünkü telaş içinde koşturanları gördükçe o günleri özlemle anıyorum.

Esenlikler dileğiyle…



SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

12 Haziran’da Merkür Yengeç burcuna geçerek ev, aile, yuva, vatan konularında daha çok düşünmemizi sağlayacak. 29 Haziran’da bu kez Aslan burcuna geçiş yaparak aşk, eğlence ve yaratıcılığımız gibi konuları öne çıkaracak. 13 Haziran’da, Venüs Aslan burcuna yerleşerek gurur duyulacak aşkları ve sanatsal yetenekleri öne çıkaracak. Aynı gün Yeniay 22.derece İkizler burcunda doğduğunda, iletişim araçlarını ve iletişim tarzımızı yenilemek mümkün olacak. Venüs-Uranüs sert açısı bu Yeniay’a eşlik edeceği için ani ayrılıklar, aşkta şok eden güvenlik duygusunu sarsan durumlarla yüzleşmek de olası. 18 Haziran’da Neptün Balık burcunda gerilemeye başlıyor. Gerileme bağımlılıklardan arınmayı, daha gerçekçi davranabilmeyi, mistik konulara merakı ve özverili davranışlarda duraksamayı getirecek ve 25 Kasım’da sona erecek. (16-13.derece Balık, Başak, İkizler, Yay burcunda herhangi bir gezegeni veya köşe noktası olanlar etkilenecek.) 21 Haziran’da Güneş Yengeç burcuna geçerek anne, ev, bakmak ve beslemek, şefkat ve kendine dönük düşünmek kavramlarının canlandıran etkisini hatırlatacak. 26 Haziran’da Mars Kova burcunda gerileyerek enerjinin özellikle entelektüel bilgi toplamaya ve yeni keşifler yapmaya karşı enerji düşüklüğü, keşiflerle ilgili yanlış bilgilendirme, düşünce tembelliği gibi etkileriyle yoracak. 27 Ağustos’ta Mars, 28.derece Oğlak burcunda doğru yoluna dönecek.

178 |

28 Haziran’da Dolunay 6.derece Oğlak burcunda gerçekleşerek kariyer hedeflerine ulaşmayı, sorumlulukları tamamlayıp teslim etmeyi, otorite konumundaki kişilerin kayıplarını anlatacak. Dolunay-Satürn kavuşumu, geçmişten gelen engelleri yeniden gündeme getirebilir ve aynı zamanda kalıcı ve sabit bir oluşum yaratmaya zorlarken engeller çıkarabilir.


(21 mart-19 nisan) Ay ortasında iletişim araçlarınızdan birini yenilemek iyi fikir ancak ani gelir kayıpları veya işten ayrılmak projelerin sekteye uğraması gibi çıkmazlara dikkat etmelisiniz. 26’sından itibaren yöneticiniz Mars’ın gerilemesi, yorgunlukları çoğaltabilir ve sosyalleşme arzunuzu geriletebilir. Dolunay, ay sonunda kariyerinizde önemli bir sonlanma yaratacak.

İKİZLER

(21 mayıs-21 haziran) 13 Haziran’da gerçekleşen Yeniay, 8 Haziran’dan itibaren etkisini hissettirecek ve görünüşünüzü, dünyayı algılama biçiminizi etkileyecek. Tabii ki dış dünya da sizi daha farklı görmeye başlayacak. Yine de yakın çevrenizdeki sevimsizlere dikkat! Dolunay, borçlarınızı tamamlamanıza veya kredi almanıza yardım edebilir. Eski düzeninize dönmek rahatlatıcı olacak.

BOĞA

(20 nisan-20 mayıs) Yeni bir gelir kazanmak 8 Haziran’dan itibaren mümkün. Aile bireyleriyle aranızdaki soğuk rüzgarlar, sevincinizin yarım kalmasına neden olsa da mali kazanımlar mutlu edecek. Ayın sonuna doğru Dolunay, seyahatlerin ve eğitimlerin tamamlanmasını sağlayacak. Dünya görüşünüzü değiştirmek için önemli bir vesile olacak.

YENGEÇ

(22 haziran-22 temmuz) Kötü alışkanlıklarınızı bırakmak ve yeni ruhsal gelişim teknikleriyle tanışmak ayın ilk yarısında mümkün. Mali konularda avantajlı değilsiniz, arkadaşlarınız için aşırı harcama yapmayın. Mars gerilemesi aşırı borçlanmalara neden olabilir. Dolunay evlilik ve ortaklık alanınızda eski eşe veya ortağa yeniden şans vermenizi veya affetmenizi sağlayabilir.

179 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Yeni arkadaşların yaşamınıza katılması ve hayat amacınızı bulmanız ayın ilk yarısında olası. Otoritelerle ilişkileriniz sarsılabilir ve ani değişiklikler sizi şok edebilir, moralinizi yüksek tutun. Dolunay ay sonuna doğru iş ve sağlık alanınızda bir sonlanma yaratacak. Yenilikler için eskiyi feda etmelisiniz. Sağlık sorunlarınız nüksederse kesin çözüm bulacaksınız.

TERAZİ

(23 eylül - 22 ekim)

180 |

Yeni bir eğitim almaya başlamak, yeni ülkelere doğru yola çıkmak enerjinizi yükseltecek. Dostlarınız için para harcamaktan kaçınırsanız sorun yok. Keyfinizi hiçbir şey bozamaz. Dolunay, ayın ikinci yarısında ev ve aile alanınızda bir tamamlanma getirecek. Tamiratları tamamlamak, yeni eve taşınmak ve ev almak için bu uygun dönemi değerlendirin.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Yeni bir kariyer planınız varsa ay ortasına dek amacınıza ulaşacak yenilik yapacaksınız. Fakat uzaklardan gelen şaşırtıcı haberler dikkatinizin dağılmasına, enerjinizin düşmesine neden olabilir. Dolunay, aşk ve eğlence alanınızdan gülümseyecek. Eski uzun aşkların yeniden gündeme gelmesi ve mutlu sona ulaşmanız mümkün olduğu gibi engelleriniz kaldırıp yeni bir aşka başlamanız da mümkün.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) Ek gelirler kazanmak, başkalarının referanslarından yararlanmak üzere ayın ilk yarısında harekete geçmelisiniz. Otoriteler ve partneriniz güzellikleri bozsa bile sağduyulu davranışlar sizi düzlüğe çıkarabilir. Ayın ikinci yarısında, Dolunay yakın çevrenizi değiştirmeniz, reklam programınızı sonlandırmanız için bir fırsat sunacak ve emeklerinizin karşılığını alacaksınız.


(22 kasım-21 aralık) Evlenmek veya ortaklık kurmak için, yılın en iyi dönemlerinden biri ayın ilk yarısı ancak iş ve kariyer sorunlarınız sevincinizi bölebilir. Ani gelişmeler dikkatinizi başka yöne çekebilir. Sorunları ertelemeniz mümkün olmayabilir. Dolunay, mali gelirlerinizden birine veda etmenize ve eğer çalışmıyorsanız iş arayışınız varsa yeni bir işe sahip olmanıza yardım edecek.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) Aşk yaşamınızda yenilik bekleyebileceğiniz bir aydasınız. Özellikle ayın ilk yarısında ani aşklara evet diyebilirsiniz ama dikkatli olun. Yanıldığınızı anlamak kısa sürebilir veya hızla evlilik kararı alabilirsiniz. Dolunay, ayın sonlarına doğru kişisel gelişimde önemli bir adım atmamıza yardım edecek. Bilinçaltınızı temizlemeniz ve engellerden kurtulmak üzere yol açacaksınız.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Yeni bir iş veya elemanlar ya da yeni iş arkadaşları bundan böyle daha rahat etmenizi sağlamak üzere hayatınıza giriyor. Aşk alanından şaşırtıcı haberler gelebilir ve para kaybedebilirsiniz. Burcunuzda gerçekleşen Dolunay, ayın sonlarına doğru görünüşünüzü yenilemenizi ve kişisel gelişim için ihtiyacınız olanın karşınıza çıkmasını sağlayacak. En büyük engelin kendiniz olduğunu fark edeceksiniz.

BALIK

(19 şubat-20 mart) Ev almak, satmak veya taşınmak, yeni evinizi dekore etmek veya evi yenilemek gibi heyecan verici gelişmeler için ayın ilk yarısı mümkün. Dolunay, ayın ikinci yarısında eski dostlarınızı yeniden karşınıza çıkarabilir veya dostlarınızdan biriyle vedalaşmanıza neden olabilir. Arkadaşlarınızın veya yaşam amacınızın sizde yarattığı strese bir son vereceksiniz.

181 |

YAY


182 |

Rize’nin Fındıklı ilçesinde yaşayan Orhan Namlı, tabiata olan hayranlığı ve yaşadığı coğrafyanın tüm güzelliklerini bir nebze olsun yansıtabilmek adına fotoğrafçılığa doğa çekimleri ile başlangıç yapmış. Hayvanlara,bitkilere, ve nefes kesici doğa olaylarına kadrajında yer vermiştir. Bölgenin tüm saklı güzelliklerine karış karış hakim olabilmesi bize de bu manzaraları seyretme imkanı vermiştir. İşte o arşivden seçkin kareler sizlerle...


183 |

Orhan NamlÄą


184 |


185 |

Orhan NamlÄą


186 |


187 |

Orhan NamlÄą


188 |


189 |


190 |

SEZONU 2018 KOLEKSİYONU

İLKBAHAR / YAZ

Güneşin altında parlayan olmazsa olmaz tak takıştır aksesuarlar ile karşımızda. Tek renk monokrom paletin yanı sıra taze çiçek desenlerine, botanik çiçekler ve yumuşak renkler ile karışık renk tonlarında statement küpeler ile bu sezon aksesuar kullanımı çok yaygın olacak.


191 |

Yüksek sokak trendinin kahramanı arasında; püskül küpeler, kum ve pasteltonlarında yuvarlak bereler, baskılı ipek eşarp ve boyunluklar ile parlak bel çantaları yer alıyor. Sallantılı tüy küpeler, taşlarla süslenmiş tasma kolyeler, nakışlı kilitli çantalar sezonun trend ürünlerini oluştururken binici çantaları ve kalın büyük kolyeler bu baharın ilham kaynakları olacağa benziyor.


ÖZEL KOLEKSİYON

192 |

Erk ek Co cuk Go ml ek29. 95T L

BABALAR VE ÇOCUKLARINA

Babamla Ortak Noktamız Çok

LC Waikiki’nin “Babamla Ortak Noktamız Çok” sloganından hareketle Babalar Günü’ne özel koleksiyon hazırladı. Koleksiyonda erkek ve kız çocukları babalarıyla bir örnek giyiniyor. Modayı takip eden babalara geniş ürün seçenekleri sunan koleksiyon, erkek ve kız çocuklarını da unutmuyor.

Erkek Cocuk Sort-29.95_TL

Kiz Cocuk Elbise-35.95_TL


Kızlara ve kahramanlarına aynı desen

LC Waikiki’nin Babalar Günü Koleksiyonu erkek çocuklara babaları ile birebir aynı ürünleri giyebilme fırsatı tanırken kız çocuklarına da babalarının gömlek ve t-shirt desenlerinde rahat ve şık elbiseler sunuyor.

Kiz Cocuk T-Shirt-12.95_TL

Erkek Cocuk T-Shirt-29.95_TL

Erkek Cocuk T-Shirt-14.95_TL

.95_TL Erkek Cocuk Pantolon-35

TL 5_ 9 . 24 rti Sh T-

Kiz Cocuk Elbise-19.95_TL

193 |

LC Waikiki, Babalar Günü’ne özel olarak babalar ve çocukları için ortak bir koleksiyon hazırladı. “Babamla Ortak Noktamız Çok” sloganından ilham alan LC Waikiki Babalar Günü özel koleksiyonundaki t-Shirt, gömlek, pantolon ve şort modelleri, baba ve çocuklara bir örnek kombinler şeklinde tasarlandı.


HH Cemiyet

Tarihte yapılamayanı 4 yılda yaptık Basın mensuplarını iftar yemeğinde ağırlayan İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, "İlkadım’ın tarihinde yapılan hizmetlerden daha çoğunu bu 4 yıllık dönemde yapmanın gururunu yaşıyoruz" dedi İlkadım Belediyesi'nin geleneksel basın iftar programı, Ihlamur Kafe ve Restoran'da düzenlendi. İftar programına İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, Basın Yayın ve Enformasyon İl Müdürü Volkan Toptaş, Samsun Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürü Fatma Dursun Atalay, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, yaygın ve yerel medyanın temsilcileri katıldı

194 |

DOYA DOYA YAŞIYORUZ

Her gün farklı bir mahallede iftar verdiklerini söyleyen Tok, "Halkımız bu iftarlara yoğun ilgi gösteriyor. İsmine de 'Komşu İftarları' dedik. Komşu İftarları’nda dedeyle torun, gelinle kaynana ile birlikte bütün aile fertleri bir arada iftar yapıyor. İftarı her zaman aynı mahallede yaptığınızda gelen katılımcılar yüzde 80'i aynı oluyor. Biz de farklı insanlarla iftar yapmak için değişik mahallelerde iftar düzenliyoruz. Bu iftarlarımızdan birini de Ramazan'ın 11’inci gününde Yabancılar Pazarı önü Kurtuluş Yolu başlangıcında ilahi ve Kur'an Tilavetleri ile yapacağız. Bu iftarımıza da tüm hemşehrilerimizi bekliyoruz. İftardan sonra teravih programında da Türkiye'nin sevilen ve tanınan hocalarını getiriyoruz. Her akşam farklı bir camide de Kur'an-ı Kerim tilaveti yapıyoruz" dedi.


'Hayırlı olsun' ziyareti Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Başkan Yardımcıları Hacı Ahmet Ölmez ve Ahmet Şenocak ile Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Necdet Uzun, Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin'e 'hayırlı olsun' ziyaretinde bulundu

Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Hacı Ahmet Ölmez ve Ahmet Şenocak ile Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Zihni Şahin'e makamında hayırlı olsun ziyaretinde bulundu.

BAŞARI DİLEDİLER

195 |

Konukları ile bir süre sohbet eden Başkan Şahin, belediyenin yeni dönemde gerçekleştireceği çalışmalarla ilgili bilgi verdi. Adnan Ölmez, Hacı Ahmet Ölmez, Ahmet Şenocak ve Necdet Uzun ise Şahin'e yeni görevinde başarılar diledi.


HH Cemiyet

Yeşilyurt’tan çalışanlarına iftar... Başarı bizim değil, siz çalışanların

Çalışanları ile iftar programında bir araya gelen Yeşilyurt Grup Onursal Başkanı Cemal Yeşilyurt, "Bugün 2 bin 500 ton olan üretimimizi gelecek yılın sonunda günde 5 bin tona çıkarmayı hedefliyoruz. Bu başarı biz değil, siz çalışanlarımızın" dedi

196 |

Yeşilyurt Grup tarafından tüm çalışanların katılımıyla iftar programı düzenlendi. Sheraton Samsun Otel'de gerçekleştirilen iftarda çok sayıda personel yer aldı.


BU SOFRALARDA SİZLERİN ALIN TERİ VAR

197 |

İftar sonrası çalışanlarına hitaben bir konuşma gerçekleştiren Yeşilyurt Grup Onursal Başkanı Cemal Yeşilyurt, ‘Bir aile şirketi olan Yeşilyurt Grup, 100 yılı aşkın bir süredir milletimize hizmet veriyor. Elimizden geldiği kadar dürüst olmaya ve kazandığımızın hakkını vermeye çalıştık. Kazancın da helalini kabul ettik, helal olmayan kazancı da kesinlikle kabul etmedik. Sanayiye 1980'de başladık. O zamanlar günde 5 ton ve 40 ton olan sanayi üretimimizi, bu günlerde günde 2 bin 500 tona kadar çıkarttık. Önümüzdeki yılın sonunda günde 5 bin ton üretim yapmak istiyoruz. Yıllık kapasite 2 milyon ton civarında olacak. Bu başarı siz çalışanlarımız sayesinde oldu. Biz sadece ağabeylik ettik, önderlik ettik. Siz çalışanlarımız olmasaydı, bizler tek başımıza bu başarıları yakalayamazdık. Sizlere hizmetlerinizden dolayı teşekkür ediyorum. Bugünkü bu davet, Yeşilyurt’un çalışanlara verdiği değil, siz çalışanların Yeşilyurt’a verdiği davettir. Her sofrada hepinizin alın teri var. Bu yapıyı devam ettirmek istiyoruz. Allah bu birlik ve beraberliğimizi bozmasın" diye konuştu.


HH Cemiyet

‘Duvarları Yıkın’ etkinliğine tam not Özel Eğitim Okulları’ndan Altınkum Özel Eğitim Uygulama Merkezi, Engelliler Haftası dolayısıyla ‘Duvarları Yıkın Biz de Varız!’ temalı etkinlik düzenledi

198 |

Atakum İlçesi’nde yer alan Özel Eğitim Okulları’ndan Altınkum Özel Eğitim Uygulama Merkezi tarafından 10-16 Mayıs Engelliler Haftası dolayısıyla ‘Duvarları Yıkın Biz de Varız!’ temalı yılsonu etkinliği düzenlendi. Etkinlik; Atakum Kaymakamı Namık Kemal Nazlı, İlçe Milli Eğitim Müdürü Turan Coşkun, veliler ve misafirlerin katılımı ile büyük bir coşkuyla kutlandı.


Erçal’dan muhteşem iftar

Erçal Group, düzenlendiği muhteşem iftar organizasyonuyla, Samsun protokolü, çalışanları ve müşterileri ile buluştu

Hemşireler günlerini kutladı

199 |

Hemşireler, Ebeler ve Hemşireler Derneği’nin düzenlediği kahvaltı organizasyonu ile Hemşireler Haftası’nı kutladı


HH Cemiyet

Erkekliğe ilk adımı attılar

Funda-Seçkin Yıldız çiftinin oğulları Nihat ve Behram, düzenlenen sünnet töreni ile erkekliğe ilk adımını attı

200 |

Ezgililer iftarda buluştu Ezgililer Eğitim Kurumları, düzenlenen iftar yemeğinde bir araya geldi


Gürler ve Dartıcı ailelerinin en mutlu günü Hekimoğlu Grup Personel Müdürü Neslihan Gürler ile Üretim Müdürü Mehmet Dartıcı, düzenlenen masal gibi bir düğünle mutluluğa yelken açtı

201 |

Ayşe- Emrullah Gürler çiftinin kızları Neslihan ile Serpil- Mustafa Dartıcı çiftinin oğulları Mehmet, muhteşem düğün töreni ile emutluluğa yelken açtılar.


HH Cemiyet

Evliliğe ilk adımı attılar

Merve Çebi ve Tahir Torun, düzenlenen merasimle nişanlandı. Genç çiftin nişan yüzüklerini AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş taktı Ayşe ve Önder Çebi’nin kızı Merve ile merhume Zeynep ve Hasan Torun’un oğlu Tahir, Meşe Tesisleri Havuzbaşı Salonu’nda düzenlenen muhteşem nişan töreni ile evliliğe ilk adımı attı. Nişan yüzüklerini AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş’ın taktığı merasimde, Merve ve Tahir’in mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

MUTLULUKLAR DİLEDİ

202 |

Milletvekili Köktaş’ın, "Kurdeleyi kesmeyeyim böyle bağlı olarak kalsınlar" sözleri salonda alkışlara neden oldu. Çebi ve Torun ailelerinin mutluluklarına ortak olan davetlilere teşekkür eden Milletvekili Köktaş, "Merve kızımız ve Tahir oğlumuz nişanlanarak, evliliğe ilk adımlarını atmış oldular. Cenab-ı Allah tamamına erdirir inşallah. Kendilerine bu çıkmış oldukları yolda sağlık, sıhhat ve mutluluklar diliyorum’ dedi.


203 |


204 |


205 |


Leyla ile Mecnun

Sanma ki Yalnızsın

Yazar: Burak Aksak

Yazar: Elif Şafak

“Bir yanımız çöl bir yanımız deniz…”

Sana kelimelerden kaleler yaptım. Hendekli, balkonlu, eflatun bayraklı, girişi saklı kocaman kaleler. Bir odasında bıraktım yüreğimi. Merasimsiz, habersiz, tantanasız ve beklentisiz usulca düşürüverdim elimden, olur da bulursan belki sevinirsin diye, öylesine.

“Zaman döngüseldir ve farklı seçimler yapsan da aynı hayatı yaşarsın. Sana verilmiş bir ömür vardır. Bu dünyadaki zamanın bellidir. Ve her şey bir denge içindedir. Biz... Daha doğrusu ben, o dengeyi bozdum…” Yayınlandığı dönemde izleyicisini ekrana kilitleyen Leyla ile Mecnun, bu kez bambaşka bir hikâye ile sevenleriyle yeniden buluşuyor. Mecnun, İsmail Abi, Erdal Bakkal, Baba İskender, Yavuz Hırsız, Yedek Kamil, Gözlüklü Çocuk Kaan ve Aksakallı Dede bu kez bambaşka bir maceranın peşine düşüyor. O geminin geleceğine ilk günkü gibi inananların, sevdiği kızın gözlerinin içine bakarak ‘seni seviyorum’ diyemeyenlerin, kendi çölünde kaybolanların hikâyesi Leyla ile Mecnun Burak Aksak’ın kalemiyle yeni başlangıçlar için geri dönüyor.

(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 272 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Burak Aksak

Sana harflerden sarmaşıklar ördüm; geceleri gözlerini kapadığında, uyku ile uyanıklık arası o tekinsiz aralıkta durduğunda, cinlerin meşveret alanında yapayalnız kaldığında koklarsın belki, hatırlarsın diye. Sana alfabeden kaftan diktim; azametle giyesin ve hiç üşümeyesin diye, kalın kadifeden, sırma ipliklerle. İşledim üzerine isminin baş harflerini, sessiz ve derinden, kimse bilmeden, sadece Yaradan’ın duyduğu bir yemin gibi. Sana noktalardan güller, virgüllerden bülbüller, ünlemlerden yaylalar, noktalı virgüllerden dağlar ve ovalar yaptım. Her bir imla işaretini özenle ekledim isminin büyüsüne. Çünkü sevmek, yeni bir dil inşa etmek demek. İki kişilik bir dil. Çünkü aşkın olduğu yerde muhakkak kelam vardır, sessizlik değil.

206 |

(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 220 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi :Doğan Kitap


Yazar: Ahmet Ümit Acıyı gördüm. Gözlerinin ortasında bir çiçek gibi büyüyen irisin önce ağır ağır büzülmesini, ardından çığlık gibi ansızın patlamasını gördüm. Titreyen dudaklar, bal mumuna dönüşen yüzleri, çöken yanakları, irileşen elmacık kemiklerini, birer mağara gibi derinleşen göz çukurlarını, kurumuş ağızların içinde pelteleşen dilleri gördüm. Her an uyanmaya hazır o muhteşem dürtüyü bastırmak, insanlığın en masum haline, en saf doğasına dönmemek için yıllarca ihanet ettim kendime. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım. Neredeyse başaracaktım ama bırakmadılar, benim adıma onlar öldürmeye başladılar. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 400 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Everest Yayınları

Üç Kedi Bir Dilek

Yazar: Sara Şahinkanat Bu Kitabı Okuduktan Sonra Bir Kediniz Olsun İsteyeceksiniz… Beyoğlu Macerası - Bilgi Avcıları Gizli Görevde kitabıyla çocukların sevgilisi olan Sara Şahinkanat ve Ayşe İnan Alican’dan çok güzel bir kitap daha: Üç Kedi, Bir Dilek. Damda üç kedi: Piti, Pati ve Pus, sırtüstü uzanmış gökyüzünü seyrediyorlar… Peki ne bekliyorlar? Belki de bir dilekleri var yıldızlardan… Sara Şahinkanat’ın yazdığı Üç Kedi Bir Dilek’e hayranlık uyandıran resimleriyle varlık kazandıran Ayşe İnan Alican eşlik ediyor. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 32 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları

207 |

Kırlangıç Çığlığı


Kod Adı Hot Dog Vizyon tarihi :15 Haziran 2018 (1s 45dk) Yönetmen :Torsten Künstler Oyuncular: Til Schweiger, Matthias Schweighöfer, Heino Ferch Tür : Aksiyon, Komedi Ülke : Almanya

Özet & detaylar

208 |

Theo ve Luke birbirinden tamamen farklı yapıda insanlardır. Birisi işleri kaba kuvvetle çözerken diğeri ise olayları aklı ile çözmeye çalışır. Büyükelçinin kızının kaçırılması ikisinin bir araya gelmesine neden olur. Kaçırılan kızı kurtarmak için birlikte çalışmak zorunda olan Theo ve Luke zorlu bir maceraya atılır. Çünkü kızın kaçırılması basit bir fidye isteme olayından çok daha fazlasıdır. Torsten Künstler’in yönetmen koltuğunda oturduğu filmin oyuncu kadrosunda Til Schweiger, Matthias Schweighöfer, Anne Schäfer, Lisa Tomaschewsky gibi isimler yer alıyor.

Ocean’s 8 Vizyon tarihi :15 Haziran 2018 Yönetmen :Gary Ross Oyuncular: Sandra Bullock, Cate Blanchett, Anne Hathaway Tür :Komedi, Polisiye Ülke :ABD

Özet & detaylar Yönetmenliğini Hunger Games filminin senarist ve yönetmeni Gary Ross’un üstlendiği komedi ve suç filmi, Ocean’s üçlemesinden Ocean’s Eleven adlı filmin kadın oyunculardan oluşan tekrar çekimidir. Bir grup kadın suçlunun MET Ball galasını soyma planlarını aktaracak filmde Helena Bonham Carter, Anne Hathaway, Sandra Bullock, Cate Blanchett, Mindy Kaling, Rihanna ve Awkwafina gibi ismler yer alıyor.


Baba Nerdesin Kayboldum Vizyon tarihi :22 Haziran 2018 (1s 57dk) Yönetmen :Ahmet Karaman Oyuncular: Baran Akbulut, Yıldız Çağrı Atiksoy, Yiğit Kirazcı Tür :Dram Ülke :Türkiye

Araf 2 Vizyon tarihi :29 Haziran 2018 Yönetmen: Biray Dalkıran Oyuncular: Belirsiz Tür :Korku Ülke : Türkiye

Özet & detaylar

Özet & detaylar

209 |

Yönetmenliğini ve senaristliğini Biray Dalkıran’ın üstlendiği korku türündeki “Araf 2” filmi ‘DFGS’ yapımıdır.

M I Ş J R Z C O F S İ T E E I V X R Ş Ş

Z O R L A Ş T I R M A K Z P R M T M İ R

X İ G Z I A Q Ç G O K U B Ü O İ A Ö E Z

I C I D A A F H U G G O K Ü K S N H M L

W Z Q Q X R C G B D T E S H Z C Ö M Ö O

N Q L Ç M K A V İ S F Ğ N T Q K R B E C

Yıllardır sinema sektöründe çalışan ve hayallerine kavuşamayan Aşkın, babasının ölümüyle memleketine geri döner. Aşkın bir yandan babasının ölümünün acısını çekerken bir yandan da yıllar önce reddettiği hayatına geri dönmesinin yıkımını yaşar.

Ş S Y F D S A F R A N İ N F Ü U A S U Ç

K X P V I P L A L Ş M H Ç T Ö M F A W Z

R T X T O H L E N X Ş Ş W W N Ü J X İ Ğ

M E Y A G L T L İ T A L İ K Ü M Ğ Y O W

M V B V İ E Ç Ş E Y B R Z W Ü F A F R F

Y E O Ş N V D Ş Ş G Y İ A E K V X N Z R

K P F A W R V J Ö P N G D J Ş F E R T Q

O U L N Ş İ Ö I Q A E E E A K F İ Y H J

B W A F K B J R K R K L K Ğ D Ş I R A J

6 7 8 3 4 2 1 9 5

9 5 4 7 8 1 6 3 2

5 3 1 2 7 6 8 9 4

2 6 8 9 4 1 3 5 7

3 1 2 9 5 6 4 8 7 9 4 7 5 3 8 2 6 1

7 2 5 4 1 3 8 6 9 4 5 2 8 1 3 9 7 6

8 6 3 5 7 9 2 4 1 7 8 9 6 5 4 1 3 2

4 9 1 2 6 8 5 7 3 3 1 6 7 9 2 4 8 5

2 8 6 1 3 7 9 5 4 8 7 5 1 2 9 6 4 3

1 4 7 6 9 5 3 2 8 1 9 3 4 6 7 5 2 8

5 3 9 8 2 4 7 1 6 6 2 4 3 8 5 7 1 9

6 8 4 5 3 7 1 2 9

7 8 6 9 4 5 1 3 2

5 7 2 9 6 1 4 3 8

3 5 9 7 1 2 6 8 4

9 3 1 2 8 4 7 6 5

4 2 1 8 6 3 9 5 7

2 6 3 8 1 5 9 4 7

9 4 5 1 2 6 8 7 3

1 4 8 7 2 9 6 5 3

2 3 7 5 9 8 4 6 1

7 5 9 6 4 3 8 1 2

6 1 8 3 7 4 5 2 9

3 9 7 1 5 6 2 8 4

5 9 2 6 3 1 7 4 8

8 1 5 4 9 2 3 7 6

8 7 3 4 5 9 2 1 6

4 2 6 3 7 8 5 9 1

1 6 4 2 8 7 3 9 5





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.