HaberHayat Dergisi - Ekim 2018

Page 1

Meşhur Menemenci Kelin Yeri

UNESCO İÇİN TİTİZ ÇALIŞMA

DİYABET KALBİNİZE DOKUNUYOR CİLT BAKIMININ PÜF NOKTALARI YAŞAM İKSİRİNİZ

HASAN TOGAR DESPINA VANDI PROF. DR. MAHMUT AYDIN CEM YENEL EŞREF ARMAĞAN CENGİZ ATEŞ ROJİN EVRENCAN GÜNDÜZ AYDIN BUĞRA GÜVEN HİLAL COŞGUN SERDAR ASLAN

EKİM 2018 - 15 TL

SAMSUN’DA 4.TARIM FUARI OMÜ’DEN İLGİNÇ PROJE

SES KISIKLIĞINA DİKKAT!

serenay aktaş


2|


3|


4|


5|



Bölge Bayii Sarpi İnş. / Soffa Peyzaj


8|


9|


144

10 |

164


106

120

16 KÖŞE YAZILARI

16 28 50 62 106 124 128 144 152 158 164 170

22 32 36 42 56 66 82 102 114 118 132 142 148 154 160 168 174

despına vandı PROF. DR. MAHMUT AYDIN CEM YENEL EŞREF ARMAĞAN SERENAY AKTAŞ CENGİZ ATEŞ ROJİN EVRENCAN GÜNDÜZ AYDIN BUĞRA GÜVEN HİLAL COŞGUN SERDAR ASLAN HASAN TOGAR

İLKAY MAVİLİ YILMAZ AYŞENUR AKÇA UMUT KISA PROF. DR. METİN EKER DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI ERKAN AYÇAM EMİNE KARAÇUHA YILMAZ DOĞAN ÜYÜK İLKER MUTLU UZM. PSK. BERİKA KABATAŞ KAAN ALİ KOLCUOĞLU UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR MERAL KIVIRCI RESUL AKÇAY ŞAKİR DEMİRCİ

HER SAYIDA 15 EDİTÖRÜN NOTU 95 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER

180 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR 186 FOTOĞRAF KÖŞESİ: MELİH USTA

190 204 206 208

HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT

11 |

ÖZEL RÖPORTAJLAR


124

152

28

SAĞLIK 58 70 86 136

ses kısıklığı bİrçok hastalığın habercİSİ YUMURTALIK KİSTLERİNE DİKKAT! NEDEN BİR PSİKOLOĞA GİTMELİYİM? DİYABET KALBİNİZE DOKUNUYOR

20 54 68 76

TEMİZ BİR SAMSUN İÇİN HAREKETE GEÇTİ UNESCO İÇİN TİTİZ ÇALIŞMA SAMSUN KADIN GİRİŞİMCİ ÜSSÜ LEZZET DURAKLARI: MEŞHUR MENEMENCİ KELİN YERİ 90 İŞTE BENİM OFİSİM: YILMAZ MOBİLYA 140 OMÜ’DEN İLGİNÇ PROJE 156 SAMSUN’DA 4. TARIM FUARI



YIL: 6, SAYI: 67 - Kasım 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI OSMAN KARA GENEL YAYIN YÖNETMENİ / KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ONUR NURDEMİR HABERLER MÜDÜRÜ ZEYNEP IRMAK ÖCAL RÖPORTAJ / HABER YASİR BABA REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, SAVAŞ ÖZYER SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÜMİT CEYLAN GÖKHAN UÇAROĞLU ŞULE BOZKURT

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR

DİJİTAL KANALLAR YÖNETİCİSİ SERKAN ESKALEN KATKIDA BULUNANLAR SOSYAL MEDYA UZMANLARI BURCU DÜZGÜN ÇOBAN,ZERRİN SOMONCU ESRA VURAL , TUĞÇE SEMİZ REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

14 |

www.haberhayat.com.tr


SaygÄą ve Sevgilerimle...

15 |

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr


16 |

Despina Vandi


KOMŞU’NUN MÜZİKLERİNİ TÜRKİYE’YE TAŞIDI Yunanistan’ın güzel sesi Despina Vandi, 7. Uluslararası Klarnet Festivali kapsamında İstanbul’da muhteşem bir konser verdi. 20 yılı aşan başarılı kariyerinde en yüksek satış rakamlarına ulaşarak haftalarca listelerde zirvede kalan sanatçı, en sevilen şarkılarını Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava sahnesinde seslendirdi. Kısa zaman içinde Türkiye’nin diğer kentlerinde de konserler vermeyi düşündüğünü söyleyen Deneyimli Sanatçı, HaberHayat Dergisi’ne özel açıklamalar yaptı. Yasir BABA

HABERHAYAT: Türkiye ile bağlarınız çok uzun yıllara dayanıyor ama İstanbul’daki ilk solo konserinizdi, öyle değil mi? DESPINA VANDI: Evet, haklısınız. 2001 yılında Gia albümüm Türkiye’de Pasion Turca etiketiyle yayınlanmıştı. “An Sou Leipo” şarkımın klibini İstanbul’da çekmiştik. Daha önce sevgili Ziynet Sali ile bir konserde şarkı söylemiştik. Geçtiğimiz aylarda Bursa’da bir solo konserim oldu. Ama Açık Hava’daki, İstanbul’da, solo konser anlamındaki ilk performansımdı. O nedenle Türkiye’ye bu gelişim benim için de özel bir anlam taşıyor.

HABERHAYAT: Konserde izleyiciler için sürprizleriniz de varmış… DESPINA VANDI: Evet! Çok sevgili müzisyen dostlarım Derya Köroğlu ve Klarnet Festivali’nin mimarı Serkan Çağrı da sahneme katıldı. Birlikte Türkçe, Yunanca şarkılar söyledik. Serkan, klarneti ile dinleyenleri coşturdu. “Telli Telli” yi, “Ola Se Thymizoun”u (Olmasa Mektubun) izleyicilerle hep birlikte söyledik. O akşam birçok ortak noktamız olduğunu, müziğin kurduğu bağ ile bir kere daha anladık.

17 |

HABERHAYAT: Konserin yankıları bize kadar ulaştı. Sizin için nasıl bir akşamdı? DESPINA VANDI: Olağanüstü... Öncesinde çok heyecanlıydım. Muhteşem bir izleyici vardı.


Müziğin insanlarla, kültürlerle köprü kurmada ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlamış olduk HABERHAYAT: Sizi Türkiye’nin diğer şehirlerinde de ve daha sık görmek isteriz… DESPINA VANDI: Ben de çok isterim! Uzun yıllardır birlikte çalıştığım Pasion Turca ve sevgili dostum Sinan ile konuşuyoruz. Çok yakın zamanda bu anlamda güzel haberler vereceğimizi umuyorum.

18 |

HABERHAYAT: Şarkılarınız birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de Türk sanatçılar tarafından seslendirildi. Şarkılarınızı başka şarkıcılardan dinlemek nasıl hissettiriyor? Yorumları nasıl buldunuz? DESPINA VANDI: Çok büyük bir mutluluk veriyor. Çok da başarılı cover’lar… Hatırladığım kadarıyla Anaveis Foties, Apapa ve Thelo Na Se Do şarkılarımı Türkçe sözlerle dinlediniz. Apapa’yı sevgili Ziynet Sali söylemişti. Hatta onun bir sahnesine ben de konuk olmuştum. O günü hala anımsıyorum. Müziğin insanlarla, kültürlerle köprü kurmada ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladığımız bir akşamdı.

HABERHAYAT: Mamma Mia turneniz nasıl gidiyor? DESPINA VANDI: Harika geçti. Önümüzdeki sezonda da devam edeceğiz. Mamma Mia benim için de çok yeni ve iyi bir deneyim oldu. Filmde Meryl Streep’in oynadığı Dona karakterini canlandırıyorum. Yeni şeyler denemeyi seven biri olarak inanılmaz keyif alıyorum. Çok kolay olduğunu söyleyemem, çok çalışmam gerekti. Çünkü bir müzikal söz konusu olduğunda sadece şarkı söylemiyorsunuz, oyunculuk yönünüzü de göstermeniz gerekiyor. Ama çok keyifli bir ekibimiz var. Gösteriler de çok ilgi gördü, kapalı gişe oynadık.


HABERHAYAT: Başarılarla dolu kariyerinizde 30 yıla yaklaşıyorsunuz. Sahneye ilk çıktığınız anı hatırlıyor musunuz? DESPINA VANDI: Elbette hatırlıyorum! Henüz daha Selanik’te üniversitede öğrenciydim. İçimde büyük bir merak vardı. Büyülenmiştim ama inceden bir korku, gerginlik de hissediyordum. Korkularımı, endişelerimi yenmek için çok uzun yıllar emek verdim. Yine de bugün bile sahneye adım atarken bir stres, heyecan yaşarım. Ama iyi ki bu işi yapıyorum. Dinleyicilerle kurduğum bağı hiçbir şeye değişmem. HABERHAYAT: Voice of Greece, Rising Star Greece gibi televizyon programlarında da yer aldınız. Kendi birikimlerinizi, fikirlerinizi paylaştınız. Yolun başındaki genç şarkıcılara ne önerirsiniz? DESPINA VANDI: Yıllar boyunca emek verdiğim bir alanda deneyimlerimi paylaşmak beni çok mutlu ediyor. Müzik ve sahne dünyasına yeni adım atacak gençlere söyleyebileceğim en önemli şey şu: Önemli olan bir hit yapmak değil, müzik yoluyla insanlarla derin bir ilişki kurabilmek. Zaten bunu yaptığınızda başarı da beraberinde geliyor.

HABERHAYAT: Türkiye’deki konserinizde sizi çok şık, kırmızı bir kostümle izledik. Stiliniz hayranlarınız tarafından da çok beğeniliyor ve takip ediliyor. Kendi koleksiyonunuzu paylaştığınız bir internet siteniz de var. Biraz bahseder misiniz? DESPINA VANDI: Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Küçük yaştan beri modaya, bir şeyler tasarlamaya çok meraklıyım. Televizyon programlarından sonra ya da konserlerde bana kıyafetlerimle ilgili çok soru soruluyordu. Ben de zevkimi, hoşuma gidenleri merak eden kadınlarla paylaşmak üzere kendi internet sitemi kurdum ve orada kendi kreasyonumu paylaşıyorum. Çok keyif alıyorum. Hatta zaman zaman İstanbul’a kumaş seçmeye geliyorum! 19 |

Müzik ve sahne dünyasına yeni adım atacak gençlere söyleyebileceğim en önemli şey şu: Önemli olan bir hit yapmak değil, müzik yoluyla insanlarla derin bir ilişki kurabilmek. Zaten bunu yaptığınızda başarı da beraberinde geliyor.


Temiz Bir Samsun İçin Harekete Geçti 15 Eylül Dünya Çöp Toplama Günü dolayısıyla tüm ülkelerde başlayan çöp toplama hareketi Liv Hospital Samsun öncülüğünde Samsun şehrinde de düzenlendi.

20 |

“Temiz bir Samsun, Temiz bir Türkiye, Temiz Bir Dünya” mottosuyla yola çıkan Liv Hospital Samsun, çöp toplama hareketi başlattı. Hareket kapsamında, Dünya Çöp Toplama Günü’nde Atakum sahilinde geniş bir katılımla çöp toplandı. Liv Hospital Samsun’un öncülük ettiğini etkinliğe Samsun Valiliği, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, Mimarlar Odası Samsun Şubesi, Çevre Mühendisleri Odası Samsun Şubesi, Suco Firması, MAFEN Eğitim Kurumları öğretmenleri ve öğrencileri, OMÜ Öğrenci Konseyi, Emniyet Müdürlüğü, Trafik Şube Müdürlüğü, Çevre Müdürlükleri destek verdi.

İSHAK TAŞÇI DA KATILDI

Çöp Toplama Etkinliğine katılan Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, “Bu büyük projede yer almak bizleri çok mutlu etti. Çevre temizliği bilinci hususunda farkındalık yaratmak için birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmek, bu projeleri hayata geçirmek çok önemli. Çöp Temizliği etkinliğine katılım sağlayan tüm vatandaşımıza ve bu organizasyonda öncü olan Liv Hospital Samsun’a teşekkür ederiz” dedi.



İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Zarafetiniz Zamansız Olsun!

Z

arafetin kendisiydi aslında varoluşunuz! Varoluşta kendimizi konumlandırdığımız nokta; ‘’Her insan vardır, tekdir ve değerlidir’’ bilincinin ışığında kendine yapılmasını istemediğini bir başkasına yapmamak gerektiği. Ve zarafetin bilinci bu konumda kendimizin farkına vardığımız an filizlenir. Zarafet; bir söz söylemenin, bir iş görmenin, bir davranışta bulunmanın inceliğidir. Ve bu incelikte ki sizin farkınızdır. Her birimiz eşsiziz ve sizin eşsizliğinizi sunuşunuzdur. Ve zarafet; sosyal yaşamda nezaketi, iş yaşamında iş etiketini, kamuda da protokol kurallarını ifade ediyor. Her birinize bütünün yararına arzu ettikleriniz ve onları seçmeyi dilediğiniz için sonsuz teşekkürler. Güzelliği, eşsizliği, inceliği harekete geçirmektir zarafet. Halil Cibran’ın söylediği gibi ‘’Güzellik, yüzde değildir. Güzellik yürekte bir ışıktır.’’ İşte bu ışıkla ışıklandırmaktır her tavrımızı zarafet. Hep beraber şu an hepimizin

hayal edebileceğinden daha zarif bir dünya yaratabileceğimizi biliyorum. Kendimizi bildiğimizde fark edeceğiz ki her birimiz özümüzde eşsiz, güzel, ince, özeliz. Kendimizin önünden kendimizi bir çekelim. Çünkü her birimiz kendimizi en iyi şekilde ifade etmeye değeriz. Hayyam’ ın dediği gibi ‘’Bir ışık daha var bu ışıklardan başka… Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye! Bir şey daha var bütün yaptıklarından başka!’’ Şimdimizin ve geleceğimizin kalitesi, toplumun algısı bizlerin daha fazla gelişim ve fark yaratmak için sürekli çabalama cesaretimize emanet. Olmak istediğiniz size doğru çıkmış olduğumuz yolculuğumuzda yol alırken; varlığımın gücüyle; varlığınıza duyduğum sevgiyle tekrar merhaba. Tarih yaşanmış geçmişimizdir. Şöyle bir atalarımızı hatırladığımızda Dede Korkut Hikayeleri atalarımızın değer verdiği motifleri işlemektedir. Bir hayat bilgisi kitabıdır. 10.yy’ da Yusuf Has Hacip tarafından kaleme alınan Kutadgu Bilig adlı eserinde ‘’Akıllıysan katıldığın her şölende yemeğini zarafetle yersin, uzanıp da kimsenin önünden lokma almayasın. Görgüsüz aptal ve kaba saba olan kişi, terbiyeli olan kişiyle karşılaştığında bocalar…’’ satırlarının bulunması millet olarak terbiye ve görgüye gösterdiğimiz değerin ifadesidir. Sosyal davranış kuralları toplumuzun gelenek ve göreneklerinden, tarihinden ve inancından temellenmiş gayri resmi

yasalar hükmünde sosyal yaşamı düzenleyici ve güzelleştirici kurallardır. Kişisel ilişkilerin her anında etkili olan bu kurallar giyim kuşamdan, yeme içmeye, sözlü, sözsüz ve yazılı ifadeye kadar geniş bir yelpazede etkinliği olan moral değerlerimizdir. Kötü huyları fethetmek istiyorsak, zarafette ısrarlı olmalıyız. Zarafet, beden dilimizin ve kelimelerimizin sunum sanatıdır. Zarafet, bireyin tüm hayatı boyunca edinmiş olduğu kültürü, bilgisi, nezaket ve görgü kurallarını hayata geçirmesi demektir. Güzel ahlakın, uyulması gereken saygının, incelikli davranışların, iyiyi niyetin harekete geçirilmesi, dışa vurum şeklidir. Zarafete kavram olarak baktığımızda Arapça bir kelime ve zarftan geliyor. Bir şeyin dış görüntüsü, kılıfı olan zarf. Aslında sahip olduğu anlam ile o kadar doğru orantılı ki yani hem içsel duygu ve düşünceler, hem de dışarı yansıttığımız davranışları kapsıyor. Farkınızdır zarafet. Size dairdir. Sihrin kaynağı zarafette gizlidir. Her tavrın zarafeti vardır.

Kötü huyları fethetmek istiyorsak, zarafette ısrarlı olmalıyız. Zarafet, beden dilimizin ve kelimelerimizin sunum sanatıdır.


Duruşun, oturmanın, kalkmanın, eğilmenin, bakışın, gülümsemenin, söz söylemenin zarafeti vardır. Sosyal yaşamda kadının feminenliğini koruması, erkeğinden centilmenliğini, asaletini göstermesidir. Nerede nasıl davranılacağını, ne ve nasıl konuşulacağını bilmek, sade ve ölçülü olmaktır. Sahici, sevgi ve barış dolu olmaktır. Birey her tavrına ve sözlerine zarafet giydirdiğinde diğer insanlar üzerinde hoşa giden bir etki uyandırır. Varoluşta her şeye bir zarafet giydirilebilir. Kuma giydirilen zarafetle nice muhteşem mimari eserler yapılabilir. Düşünce ve duygulara giydirilen zarafetle harika şiirler yazılabilir. Sese giydirilen zarafetle büyüleyici konuşmalar, muhteşem ezgiler yaratılabilir. Mermere giydirilen zarafet kıyafetiyle baş döndürücü heykeller yapılabilir. Yüreğe giydirilen zarafetle tüm kainat fethedilir. İş hayatında ise konumuna uygun hareket etmektir. Kurumsal duruş, rol ve sorumluluklarını ifade edişini, astüst ilişkisini, makam odası adabını bilmektir. Kısacası zarafet duygu ve düşüncelerde başlar, hayatın her yerinde devam eder. Hani hiç kimsenin görmez dediğiniz yerlerde bile devam eder. Taşa, toprağa, suya, bitkiye, hayvana dokunuşun bile bir zarafeti vardır. Zarafet nezaketin görünür hale gelmesidir. Zarafet incelik ve estetik duygusunu da beraberinde taşır. Zarafet para ile satın alınmaz, lakin her şeyi satın alır. Sosyal davranış kurallarını bilmek ve uygulamak, kişiye nerede ve nasıl davranacağı konusunda güven verir. Bu kurallar yaşamı kolaylaştırma, ilişkileri düzenleme işlevine sahiptir. Birey değişik ortamlarda ve farklı durumlarda ne yapacağını bilememenin tedirginliğini yaşamaz. Yasal hiçbir yaptırımı olmayan görgü kuralları çiğnendiği zaman, uyumsuz sayılan bireyler toplum tarafından dışlanır. Toplum genel görgü kurallarına uymayanlara cahil, bencil, kaba ve saygısız sıfatlarla tanımlar ve kınar. Görgü kurallarına uymak diğer insanlara saygı göstermektir ve onların duygularına önem verdiğiniz mesajını göndermek demektir. Toplum hayatının düzenlenmesinde etkili olan genel görgü kurallarına uyan kişiler; terbiyeli, saygılı ve nazik sıfatlarla tanımlanır.

Bu kurallar bireyin gelişmişlik düzeyinin de göstergesi sayılabilir. Tüm bu kurallar aslında insan olmanın temel şartıdır. Ey can okuyucu! Bakanlardan değil, görenlerden misin? Olduğu ortamı bakışınla ışıtabiliyor musun? Hani ‘’iyi ki varsın’’ der bakışını bilir misin? Ses tonuyla sevmeyi bilir misin? Yanından ayrılanda sesinin huzur çağlayan frekansı kalıyor mu? Kuracağın her kelime, sesinin her bir frekansı bir başkasının ruhunun şifasıdır. Birbirimize ihtiyacımız var.

Kendimiz!’’ Daha önce yazılarımda değindiğim gibi öncelikle ‘’Her şey seninle başlar’’ felsefesinin ışığında yol almalıyız. Dalay Lama’nın da dediği gibi ‘’Başkalarını mutlu etmek isterseniz, onlara zarif ve saygılı davranınız, kendinizi mutlu etmek isterseniz inanlara zarif ve saygılı davranınız’’ Bir toplulukta aynı statüde olan insanlardan bazıları çok sevilirken bazıları daha az sevilmektedir. Bunun nedeni, bu insanların gösterdikleri sevgi, terbiye, saygı ve zarafet seviyelerinin farklı olmasıdır. İnsanların sevilmesi, sayılması, aranılır olması zarafet kurallarını ne ölçüde bildiği ve ne kadarını uyguladığı ile alakalıdır. Size nazik ve kibar davranılmasını istiyorsanız siz de başkasına nazik ve kibar davranmak zorundasınız. İnsanı diğer biyolojik canlılardan ayıran temel özellik, toplu halde yaşaması değil, toplu halde yaşamanın inceliklerini bilmesidir.

‘’Her şey seninle başlar’’ felsefesinin ışığında yol almalıyız.

Birbirimizle varız. İnsan sosyal bir varlıktır. Varoluşumuzda var kabul görme ihtiyacı. Varoluşumuzda var aidiyet ihtiyacımız. Bu durum bizleri bir arada tutuyor. Birlikte yaşamak bir takım kuralları ve bu kurallara uyma gereğini de beraberinde getirmektedir. İnsanoğlu birlikte yaşamanın gereği olan ve toplum tarafından koyulan kurallara uymadan mutlu ve huzurlu bir hayat süremez. Birey doğası gereği değer görmek, kabul görülmek ister. Diğer insanlar tarafından değer ve kabul görmenin birinci şartı toplumun belirlediği ve birlikte yaşamayı kolaylaştıran kurallara uymaktan geçer. İnsanın özünde güzellik ve iyilik duygusu vardır. İnsan hayatı boyunca, yaradılışı gereği içindeki bu iyilik, güzellik ve asalet duygusunu beslemelidir. İnsanoğlu yaradılışına aykırı bir tutum benimsediğinde kendi mutsuzluğunun mimarı olur. O halde kendi mutluluğumuzun teminatı için her zaman zarif, kibar ve asil olmayı hedeflemeliyiz. Üstad der ki; ‘’Bu koca evrenin geliştirebileceğimizden emin olabileceğimiz bir tek noktası vardır:

23 |

Her Tavrın Bir Zarafeti Vardır


Zarif İnsanın Vasıfları

Önce hayatımızın her alanına sakinliği, soğukkanlılığı, naifliği söz, tavır ve davranışlarımıza yerleştirmemiz gerekir. An’ da olmamız gerekir. Hayat an’ da kuruluyor. An’ ının farkındalığını hissetmeyen bu incelikleri ıskalar. An’da ki duygu ve düşüncelerimizin farkında olmamız gerekir. Çünkü an’ da kurulur hayat. Duruşumuzda, yürürken, konuşurken, dinlerken, yemek yerken, işimizi; farkındalıkla eyleme geçirmeliyiz. Bir önceki buluşmamızda ‘’Duruş her şey’’ demiştim ve etkin dik duruşa dair kelimelerim, gözlerinizle buluşmuştu. Duruşumuzla gireriz zarafetin sihir yaratan dünyasına. Çok hızlı veya çok yavaş yürüyerek de zarafetimizi zedeleriz. Her bir davranışımızdaki denge ile zarafetin sihirli dünyasında yol alırız. Ve zarif insan:

24 |

1.Sözleri ve davranışlarıyla başkalarını rahatsız etmeyen insanlardır. Kendisine ve diğer insanlara saygı, sevgi, hoşgörü ve tevazu sahibidirler. 2. Samimi ve güler yüzlüdür. 3.Ölçülü ve duyarlıdır; dinlemeyi bilir ve empati yapar. 4.Ölçülü halleriyle gösterişten uzaktırlar. ‘Çok olan yoktur’ felsefesinde olduğu gibi abartılı olan her şey onun yokluğunu söyler. Giorgia Armani’nin dediği gibi ‘’Zarafet göze batmak değil, akılda kalmaktır.’’ 5.Reddederken kibar kalmayı bilendir. Reddetmeden hayır demenin en kestirme yolu ne ne yapamayacağını değil, ne yapabileceğini söylemekten geçer. 6.Teşekkür etmeyi bilen ve teşekkür etmeyi kimseden esirgemeyen insandır. Teşekkür kapıları açan sihirli bir sözcüktür. İnsanların hizmetlerini parayla satın alabilirsiniz, ancak kalplerini teşekkürle fethedebilirsiniz. 7.Zarif insan kibirli olmayandır. Büyüklenen ve değerli olduklarını kibirli edasıyla gözünüze sokan kişiler aslında içten içe değersiz olduklarının bilincindedirler. 8.Zarif insan özür dilemeyi, rica etmeyi, takdir etmeyi bilendir. 9.Diğerlerini yerli yersiz eleştirmeyendir.

10.Zarif insan kıskanmayandır. Kıskançlık elimizdekilere hor bakmak, başkalarına nasip olmuş güzelliklere isyan etmektir. 11.Utanmayı bilir. Gabriel Garcia Marquez’in de dediği gibi ‘’Ne harika! Hala yüzü kızaracak kadar zarafet sahibi.’’ 12.Zarif insan sabırlıdır, Tutarlı ve kararlıdır. Tutarlı olmamak toplumsal saygınlığı, güveni zedeler. Güven varoluş yapıştırıcısıdır. Mutluluk, başarı ve saygınlığın temelinde içte ve dışta tutarlı olmak yatar. Zarafetimiz, insan sevgimiz, saygımız zamansız ve her yerde olmalıdır. Bir gün öyle, bir gün böyle değil; bir yalan, bir doğru konuşmak değil; kelime başka, davranış başka değil; müdürüne rica edip, yönetiminde olduğun insanlara emir vermek değildir. 13.Zarif insan kaba ve alıngan değildir. Zarif insan adil olabilendir. 14. Hırs ile gayreti ayırt edebilendir. 15. Zarif insan dedikodu yapmaz, sır saklamayı bilir.

Dedikodu yapmak duygusal çöplüğe bulaşmaktır; kokarsınız. İnsanların karakteri bize davranışlarından değil, üçüncü kişilere davranışlarından anlaşılır. Dedikodu yapan insanlar; ’’İftira atmıyoruz ki olup biteni söylüyoruz’’ bahanesiyle yaptıkları çirkin işi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Dedikodu yapmak duygusal çöplüğe bulaşmaktır; kokarsınız.

An’da ki duygu ve düşüncelerimizin farkında olmamız gerekir. Çünkü an’ da kurulur hayat. Duruşumuzda, yürürken, konuşurken, dinlerken, yemek yerken, işimizi; farkındalıkla eyleme geçirmeliyiz.

İnsanların karakteri bize davranışlarından değil, üçüncü kişilere davranışlarından anlaşılır

Her bir davranışımızdaki denge ile zarafetin sihirli dünyasında yol alırız.


Zarafet Her Yerde! Bazı Zarafet Pırlantaları:

•İş yaşamında iş arkadaşlarıyla selamlaşmak •Selam nasıl verildiyse öyle alınmalı. “Merhaba” selamı “günaydın” kelimesiyle cevaplanmaz. “Nasıl gidiyor, ne haber’’, “hello”, “selam” vb. kelimeler selamlaşmada tavsiye edilmez. Bir hanım tanıdığı bir erkeği sokakta görmezden geliyorsa erkeğin hanımın önüne atlayıp “Selamsız sabahsız nereye?” cümlesi hiç şık değildir. •Ziyaretin, telefonla aramanın veya telefonda mesaj yazmanın kısa ve zamanlı olmasına özen göstermek. •Telefonda konuşurken ağızda sakız veya yiyecek bir şey olmaması gerekir. •Mahrem alan sınırı ihlal edilmemeli (0-30cm) •Tanıştırma işlemi sırasında; erkekkadına, genç-yaşlıya, ast–üste tanıştırılır. •İş yaşamında üst elini uzatırsa ast elini uzatmalıdır. Önce elini uzatanın elini çekmesi beklenmelidir. •İlk karşılaşmalarda önce kadının elini uzatması beklenmelidir. •Yürürken erkek her zaman cadde tarafında olmalıdır. •Merdiven çıkarken erkek bir adım arkada, inerken de bir adım önde olmalıdır. •Restorana girişte erkek önden gitmeli ve kapıyı açmalıdır. •Restoranda personelle göz temasıyla iletişim kurulmalıdır. •Çatal ve bıçak kullanımı dıştan içe doğru olmalıdır. •Yemeğin tadına bakılmadan tuz atılmaz. Bez peçete kucağa yerleştirilir. •Mobilyaların üzerine bardak konmaz, bardakaltlığı kullanılmalıdır. •Göz teması ve sahici bir gülümseme ile de selamlaşmayı daha etkili hale getiriyoruz. •Masada oturuyor iseniz elleriniz mutlaka masanın üzerinde olmalı. •Parmak çıtlatmamak, tırnak yememek, devamlı yüzü ellememek.

•Giyime önem vermek, giysinin mevki yer ve zamana uygun olmasına özen göstermek •Ne kadar samimi olursak olalım ziyaret edeceğimiz insanları önceden bilgilendirmeliyiz. Randevu saatine uymalıyız.

’’Sukut, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar.’’ Tüm bunları ve eklenebilecek birçok zarafet pırlantasını biliyorsunuz. Peki, şöyle bir kendimize sorsak bu pırlantaların ışığı hayatımızı aydınlatıyor mu? Bilgimizin esaretinde miyiz? Farkındalığı eyleme geçirip; bilgi hapishanesinden özgürleşiyor muyuz? Hem yolcu, hem yol gösteren, hem öğrenci, hem eğitimcisiniz bu yolculukta; Ey can okuyucu! Her birimiz düşündüğümüzden daha iyiyiz. İçimizde düşündüğümüzden çok daha fazla güzellik, incelik barındırdığımızın farkında olarak; her birinize zarafetinizi koruduğunuz ve zarafetle karşılandığınız bir yaşam diliyorum. Mevlana’ nın dediği gibi ’’Sukut, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar.’’ Ve yine denir ki; ‘’İnsanlar kılık kıyafetleri ile karşılanır, bilgi ve zarafetleri ile uğurlanır.’’ Bir yaşam bilgeliğidir zarafet. Bir yaşama sanatıdır zarafet. Ruhta yaşanan bir yaşam felsefesidir. O, kaliteli yaşamayı bilme sanatının özüdür. İnsani gelişimdir zarafet. Unutulmamalıdır ki hakikati zarafet şekillendiriyor. Uslup esastan önce geliyor. Zarafetin gerçekleri mutluluğa açılan kapının gizli anahtarıdır. Ya gerçekten kayıp anahtar zarafetse onu bulmaya ne dersiniz?

25 |

•Konuşurken karşınızdaki insana bakın ve kollarınızı kavuşturmayın. •Normal hızda konuşun ne çok hızlı ne çok yavaş. •Konuşmayı bitirirken geçerli bir neden öne sürün ve kişi ile konuşmaktan keyif aldığınızı belirtin. •Karşınızdakine iltifat ederken içten ve samimi olun. Karşılaştırma ya da değerlendirme yapmamaya özen gösterin. •İltifat aldığınızda fazla alçak gönüllü olmayın ve iltifatın gerekmediğini açıklamaya çalışmayın. Basit bir "teşekkürler" hem yeterli hem de kibarcadır. •Birisini eleştireceğiniz zaman karşınızdaki insanın duygularını göz önünde bulundurun ve kişi ile özel olarak konuşmaya özen gösterin. Yakıştırma yapmaktan kaçının ve sorunu kişiselleştirmeyin. •Birisi sizi eleştirdiğinde sakin olun. Savunmaya geçmemeye özen gösterin. Eğer kişi sizi insanların içinde ve kabaca eleştiriyor ise içgüdüsel olarak reaksiyon göstermek isteyebilirsiniz fakat en iyisi basitçe "Düşünceni özel olarak bana iletmeni tercih ederdim" deyin. •Her zaman "Lütfen" ve "Teşekkür ederim" demeyi unutmayın. •’Özür dilerim’’ cümlesini kullanmanız gerektiğinde; ardından aynı cümleyi tekrarlamamalıyız. •Öksürürken ya da esnerken ağzınızı kapatmayı unutmayın ve hemen elinizi yıkamaya özen gösterin. Bu hem görgü kuralı hem de temizlik kuralıdır. •Toplu taşımada, toplu yaşama alanlarında bağırarak telefonla konuşmamak, hoparlörle konuşmamak veya müzik dinlememek gerekir. •Görüşmelerde dikkat karşımızdaki kişide olmalı, telefonda ve çevrede değil. •Telefon geldiğinde yanımızdaki kişiden müsaade isteyerek telefona bakmalıyız. •Gereksiz yere kornaya abanmamak, başkasının çıkmasını engelleyecek şekilde arabayı park etmemek gerekir. •Toplu yaşama alanlarda bağıra bağıra sohbet etmemek, sesli kahkahalar atmamak, telefonumuzun sesinin açık olmaması, mesaj seslerinin açık olmaması gerekir. •Sakız çiğnememek, sakızı balon yapıp patlatmamak


HACAMAT HAKKINDA MERAK EDİLENLER BEST lAZER Güzellik ve Lazer Merkezi

uyguladığı etkili yöntemler ile birçok tedaviler uyguluyor

S

on yıllarda popüler olan alternatif tıp yöntemleri arasında yer alan hacamat hakkında merak edilen birçok detay var. Dr. Beste Odabaşı, vücuda birçok faydası olan hacamat ile ilgili bilgi verdi;

Tıbbi hacamat tedavisi, vücudumuzda faydalı yeni maddelerin artmasına, zararlıların da atılmasına sebep olduğu için, genel olarak ağrısız, stressiz, hastalıklardan uzak, rahat bir hayat yaşanmasına sebep olur.

Kupa Tedavisi Ve Hacamat Nedir?

Kupa Tedavisi (Hacamat) Nasıl Yapılır?

“Kan dolaşımını arttırmak ve iyileşme sağlamak için bölgesel vakum oluşturmaya dayanan köklü tedavi yöntemine kupa terapisi denir. Hastalıktan kurtulmak veya sağlığı koruma amacıyla atık maddelerin yoğun olarak toplandığı belli noktalardaki tıkanıklık, kılcal damar ve ince damarlardan kirli kanın alındığı yaş kupa tedavisi ise hacamat olarak da bilinir. Ana mekanizması kan akımının arttırılmasına dayanır. Elle yapılan masaja nazaran daha fazla kan akımı sağlanarak, hücrelerin beslenmesi artar ve karbondioksit atılması sağlanır.

Hacamat tedavisi bir nevi cerrahi müdahaledir. Kime ve nasıl yapılacağı tüm tedavi metodlarında olduğu gibi doktor tarafından belirlenmelidir. Uygulamayı, doktorun yapması gereklidir.

Elle yapılan masaja nazaran daha fazla kan akımı sağlanarak, hücrelerin beslenmesi artar ve karbondioksit atılması sağlanır.


Hangi Hastalıklara Uygulanır? •Kas-iskelet hastalıkları (bel ağrısı, boyun ağrısı, omuz ağrısı, romatizma, osteoartrit) •Bağışıklık sistemi güçsüzlüğü •Kronik yorgunluk(Halsizlik), Tembellik •Kısırlık •Prostat ve Cinsel zayıflık •Hormon bozukluk •Yumurtalık hastalıkları •Obezite •Baş ağrısı, migren •Hipertansiyon •Şeker Hastalığı •Ayak burkulması ve morarma

Hacamat yaptırmak için hasta olmak gerekli değildir. Tarama hacamatı dediğimiz hacamatta bir defosu yöntemi gibi vücudumuza bir uyanma ve hareketlilik sağlar. Düzenli aralıklarla yapılan tarama hacamatı tedavisi kronik hastalıklardan korunmanın en iyi yoludur. En iyi hacamat hasta olmadan önce yapılan hacamattır.

Hacamat Vücudun Hangi Bölgelerinde Yapılır? Genelde sırt bölgesinden uygulama yapılsa da, yaptıran kişinin hastalığına, şikayetine göre baş bölgesi ve vücudun diğer akupunktur noktalarına da uygulanabilir.

Tedavi Nasıl Bir Ortamda Yapılmalıdır? Hacamat tedavisi hekim kontrolünde yapılmalıdır. Kullanılan malzemeler kaliteli, tek kullanımlık ve steril olması gerekir. Kan hastalıklarının bulaşmaması, kişiden kişiye hastalık geçmemesi için tedbirler alınmalı. Hacamat yapan kişinin el becerisi en önemli konudur. El becerisi ile yapılan hacamatla dışarı çıkmasını istediğimiz yüzeysel toksik kan vücuttan alınır.

Genelde sırt bölgesinden uygulama yapılsa da, yaptıran kişinin hastalığına, şikayetine göre baş bölgesi ve vücudun diğer akupunktur noktalarına da uygulanabilir.

Hacamat Tedavisinin Sonuçları Tıbbi hacamat tedavisi, vücudumuzda faydalı yeni maddelerin artmasına, zararlıların da atılmasına sebep olduğu için, genel olarak ağrısız, stressiz, hastalıklardan uzak, rahat bir hayat yaşanmasına sebep olur. Bedeni rahatlayan sağlıklı insan kendisine, ailesine topluma faydalı hale gelir.”


Yepyeni bir üniversite Samsun Üniversitesi

ÖNCÜ ÖĞRENCİLER

YETİŞECEK

NİTELİKLİ

TOPLUM İÇİN ÜNİVERSİTE

‘Eğitim şehri ’ tanımı, Samsun Üniversitesi’yle ete kemiğe büründü. Şehrimizin ismini taşıyan ve 18 Mayıs’ta kurulan bu üniversite butik bir yapıya sahip.OMÜ’den geçen, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Samsun Üniversitesi’nin markası olacak. Geçtiğimiz günlerde göreve başlayan Rektör Prof. Dr. Mahmut Aydın, yepyeni bir anlayış ortaya koyuyor ve “Biz, şu ana kadar kendimizi hep öğrenci sayısı üzerinden ifade ettik. Ancak ben, öğrenci sayısı üzerinden değil ‘bizim yetiştirdiğimiz öğrenci şu alanda başarılı oldu, şu sektörün öncüsü oldu’ şeklinde ifade etmek istiyorum. Onun için de öğrenci sayısını arttırmaktan çok niteliği önemsiyorum. Sloganımız: Nitelikli bir toplum için nitelikli bir üniversite” diyor. Rektör Prof. Dr. Mahmut Aydın, rektör olduktan sonraki ilk röportajında, sorularımızı içtenlikle yanıtladı. BURCU DÜZGÜN ÇOBAN

28 |

HABERHAYAT: Yepyeni bir üniversite Samsun Üniversitesi. Öncelikle şehrimiz ve ülkemiz için hayırlı olsun… Mahmut AYDIN: Teşekkür ederim. Samsun Üniversitesi 5 Mayıs 2018’de TBMM’den geçti ve 18 Mayıs’ta resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Evet, yeni bir üniversite.

HABERHAYAT: Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden, Samsun Üniversitesi’ne geçen bölümler hangileri? Mahmut AYDIN: Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu ve Kavak Meslek Yüksekokulu. Ayrıca kanunda üç fakülte öngörülüyor. Bunlar Mimarlık ve Tasarım, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler, Mimarlık Fakültesi. Bunlar kanunda yer alan fakülteler. Bunların dışında da eğer ihtiyaç duyulursa yeni fakülteler açma imkânı söz konusu olacaktır.


HABERHAYAT: Bölümleri planlarken nasıl bir yapı oluşturmayı planlıyorsunuz? Mahmut AYDIN: Bir butik üniversite oluşturmak istiyorum. Aslında benim vizyonuma tematik üniversite daha uygun ancak şimdi hem mühendislik hem sosyal alanlar olduğu için bir butik üniversite olarak düşünebiliriz. Biz, şuana kadar kendimizi hep öğrenci sayısı üzerinden ifade ettik. Ancak ben, öğrenci sayısı üzerinden değil

“bizim yetiştirdiğimiz öğrenci şu alanda başarılı oldu, şu sektörün öncüsü oldu” şeklinde ifade etmek istiyorum. Onun için de öğrenci sayısını arttırmaktan çok niteliği önemsiyorum. Sloganımız: nitelikli bir toplum için nitelikli bir üniversite.

HABERHAYAT: Geçtiğimiz günlerde röportaj yapılan OMÜ Rektörü Sait Bilgiç, “Bazı bölümlerimiz planlı olmamakla birlikte son anda alınan bir kararla Samsun Üniversitesi’ne bağlandı. Bunlardan özellikle Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültemiz ve Sivil Havacılık Yüksekokulu ile ilgili stratejik planlarımız vardı. Biz, bu kararın ve coğrafi olarak ve hedeflerimiz bakımından isabetli olmadığını düşünüyoruz ama yine de elimizden gelen desteği vereceğiz“ ifadelerini kullanmıştı. Siz bu konuda neler söylersiniz? Mahmut AYDIN: Rektörümüz, haklı olarak bu fakülte ile ilgili planları olduğunu söylüyor. Doğrudur zaten stratejik plan her fakülteyle ilgili yapılır. Biz de aynı planı yapacağız, hedefleri devam ettireceğiz. Son dönemde bu fakülteye ciddi yatırım yaptılar bunun için de kendilerini kutluyorum. Netice itibarıyla devletin verdiği bir karar var. Bu kararın avantajları da olacaktır. Çünkü OMÜ’ de aynı zamanda Tıp Fakültesi var. Kaynak noktasında yatırım yapılamayabilirdi. Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi bizim vizyonumuz olacak. Bizi marka yapacak fakülteden söz ediyoruz. Bu alanı önemsiyoruz. Bundan dolayı da mühendislikle ilgili bölümlerin hepsini bu fakültenin bulunduğu Ballıca ’da açacağız. Bu bölümler aynı zamanda da havacılık sektörüne hizmet edecek. Bu konuda, Türkiye’de fiziki olarak en iyi imkanlar Samsun’da, o alanı etkin ve verimli kullanmak zorundayız. Orayı bir üretim kampüsü, havacılık merkezi haline getirmeliyiz. Amiral gemimiz bu fakülte olacak. O bölge teknik alanların, Canik de bize devredildiğinde, sosyal alanların ağırlıkta olduğu kampüsümüz olacak. Bölümlerin tamamı iş dünyasına hitap eder nitelikte olacak. OMÜ Rektörü Bilgiç ile ortak ifademiz: iki üniversite tek yürek. Biz bu ifadeyi fiiliyata geçireceğiz. Buna inanıyorum.

Amacımız bu şehre hizmet etmek olduktan sonra fakültelerin hangi üniversiteye bağlı olduğu çok önemli değil. HABERHAYAT: Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Uçak ve Uzay Mühendisliği Bölümü'nün geliştirdiği Kızılırmak ve Yeşilırmak roketleri ile TEKNOFEST İstanbul Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’nde roket kategorisinde ikinci olduğunu biliyoruz. Bu alanda ne gibi çalışmalar yapılacak? Mahmut AYDIN: Bu konuda da öncelikle geçmiş yönetime teşekkür ediyorum. Bu başarı, öğrencilerimizin çok zor şartlar altında çok büyük başarı sağlayabilecek kapasiteye sahip olduğunu ortaya koydu. Öğretim üyelerimizi, danışman hocamızı, öğrencilerimizi kutluyorum. Üstelik bu öğrencilerden biri Ziraat Fakültesi öğrencisi. Bu da bir ilginin olduğunu gösteriyor. Bu başarı aynı zamanda bir sorumluluk, bundan sonra ikincilik değil, birincilik olması için de motivasyon kaynağı. Burada verilen eğitim ve İTÜ arasında çok fark yok yeter ki öğrencilere o motivasyonu kazandıralım.

29 |

HABERHAYAT: Samsun Üniversitesi’nin kurulmasına neden ihtiyaç duyuldu? Mahmut AYDIN: Samsun, ulaşımı barınma imkânları çok iyi olan büyük bir kent ve aynı zamanda öğrencilere bütün imkânları sunan bir yapıya sahip. Böyle olunca da hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler tarafından tercih ediliyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin öğrenci profiline baktığımızda yaklaşık 55 bin civarında öğrenci sayısıyla bir bölge üniversitesi olduğunu görüyoruz. OMÜ daha önce kendi içinden başka üniversiteler de çıkartmıştı. Dolayısıyla böyle bir görevi olduğunu da söyleyebiliriz. Şehir batı tarafına doğru genişlerken doğu tarafına doğru da genişlemeli. Samsun’u tarif ederken kullandığımız ifadelerden biri de ‘eğitim kenti Samsun’ ifadesidir. İşte bunun altını doldurmak için Samsun’un değerli siyasetçileri ve Samsun’a katkı sunan sivil toplum kuruluşları, yeni bir üniversitenin kurulmasının Samsun için çok faydalı olacağı kanaatine hâsıl oldular. Gerekli girişimlerin sonucunda da bu üniversite hayata geçirildi. Ben eskiden beri Samsun’un bu iki üniversiteyi çok rahat bir şekilde kaldıracağı görüşündeyim. Yeter ki bu iki üniversite birbirlerini tamamlayıcı olsun. Ciddi sayıda üniversitemiz olmasına rağmen hala nitelikli insan gücüne sahip değiliz. Bizler, bunu sağlamak için plan yapmalıyız. Örneğin, Samsun’da OSB ya da sanayi sektöründe çalışan elemanlara baktığımızda küçümsemek için söylemiyorum ama Çorum’un gerisindeyiz. Samsun büyük bir kent çok daha fazla iş gücüne sahip olması gerekirken maalesef eksiklikler var. Bu eksikliklerin giderilmesi için üniversite olarak bizlerin iş dünyasına ciddi anlamda katlı sağlamamız lazım. Şuanda bölümlerin açılması aşamasındayız ve ben, bunun için Samsun’un sektörüyle görüşüyorum. OMÜ’ deki bölümleri yeniden açmamız katkı sağlamaz.


HABERHAYAT: Bu motivasyonun sağlanması noktasında eksik olan nedir sizce? Mahmut AYDIN: Artık üniversitelerin misyonunu değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz, derse giriyoruz ve öğrenciyi bilgi bombardımanına tutuyoruz. Buna gerek yok. Biz, öğrenciye o bilgiyi nasıl elde edip nerede kullanacağını göstermeliyiz. Bilgi bombardımanından ziyade rehberlik etmemiz lazım. Bu aynı zamanda da bir özeleştiri olarak düşünülebilir.

Biz, öğrenciye o bilgiyi nasıl elde edip nerede kullanacağını göstermeliyiz. Bilgi bombardımanından ziyade rehberlik etmemiz lazım.

zamanda dünyanın gözü burada. Bu coğrafya aynı zamanda dünyaya hakim olma alanı o yüzden burada gelişmemizi istemiyorlar. Türkiye son dönemde hedeflerini büyütüyor. Ayrıca, bölgesinde bir güç olan ve dünyanın acımasızlığına meydan okuyan bir lidere, vizyona sahip. Biz de bunun farkında olup daha fazla çalışmalıyız. .

HABERHAYAT: Samsun Üniversitesi nasıl bir fiziki yapıya sahip, barınma, ulaşım olanakları yeterli mi? Mahmut AYDIN: Ulaşım noktasında oluşabilecek sorunları öğrencilerimiz gelmeden çözeceğiz. Canik Kampüsü’nde yurt imkanımız henüz yok. KYK ile görüştük, orada yarım kalan yurt tamamlanacak. Bu kampüsümüze seneye öğrenci almayı hedefliyoruz. Ballıca Kampüsü alanında yurt problemimiz yok.

30 |

HABERHAYAT: Akademik kadro olarak nasıl bir yapı var? Mahmut AYDIN: Bize nakledilen kadrolar var. Örneğin, Kavak’ta 16 öğretim elemanımız var. Havacılık’ta da 20’nin üzerinde akademik elemanımız var. Kanunda da 470 civarı akademik personel öngörülüyor. Bölümler açıldıkça ihtiyaca göre yapılanma söz konusu olacak. Benim gençlerden çok fazla ümidim var. Genç bir üniversite olarak gençlerle ivme kazanalım istiyorum. Tabii, tecrübeli hocalarımızın bilgi birikimleri de çok önemli. İdari kadroyu oluştururken şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü etrafı tanıdığım için kiminle ne iş yapabilirim biliyorum. Oluşturacağımız kadroyla geleceğe çok rahat yürüyebileceğimizi ve bu üniversitenin gelecek 30-40 yılını planlayacağımızı düşünüyorum.

Umarım bizler öncülük ederiz ve bizden sonra gelecek arkadaşları bu bayrağı çok daha ileriye taşırlar. Ülkemizin artık üretime ihtiyacı var. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? Mahmut AYDIN: Zor bir dönemde göreve geldik. Yeni bir üniversite şekillendirmek çok kolay değil. Ama bunu başaracağız. Bundan sonra hedefimiz bu üniversiteyi geliştirmek. Şehirle daha fazla bir araya gelip kader birliğiyle, ülkemizi geliştirme noktasında gayret sarf etmemiz gerekiyor. Çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz ancak aynı

Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu ve Kavak Meslek Yüksekokulu. Ayrıca kanunda üç fakülte öngörülüyor. Bunlar Mimarlık ve Tasarım, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler, Mimarlık Fakültesi. Bunlar kanunda yer alan fakülteler. Bunların dışında da eğer ihtiyaç duyulursa yeni fakülteler açma imkânı söz konusu olacaktır.


31 |


zumba& YAŞAM İKSİRİ

Joseph H. Pilates tarafından geliştirilen bir egzersiz sistemi olan pilates, bedeni dengede tutarak, nefes çalışmalarıyla birlikte vücuda esneklik ve güç kazandıran bir hareketler bütünüdür. Günümüzde zinde ve güçlü olmanın en çok tercih edilen yollarından biri pilatestir. Pilates’in yaratıcısı Josepsh Pilates, “Spor yapmak mutluluğun nedenlerinden biridir” demiştir. Bunun sebebi spor ya da pilates yaparken, vücudumuz endorfin denen mutluluk hormonunu salgılamasıdır. Bu hormone, deliksiz bir uyku esnasındayken salgıladığımız hormonun aynısıdır. Pilates yaparken de yaptıktan sonra da kendinizi dinç, mutlu, pozitif ve neşeli hissedersiniz. 1980’li yıllardan beri çok farklı isimlerle spor ve fitness teknikleri yaratılmıştır. Peki, pilatesin bunlardan farkı nedir? Pilates, hareketsizlikten dolayı kullanmayı bıraktığımız ve bundan dolayı pasifleşmiş olan kaslarımızı tekrar çalıştırır ve omurgamızın doğru duruşa kavuşmasını sağlar. Pilates, uzun zamandan beri bilinen ve uygulanan birçok spor dalının birleşimidir. Pilates, fizyoterapistlerinde çok sık kullandığı, doktorların da hastalarına tavsiye ettiği bir yöntemdir.

32 |

PİLATES’İN ESTETİK DURUŞUMUZA ETKİSİ Vücudumuzda kas ile yağ arasında amansız bir mücadele vardır. Genç yaşlarda insan daha hareketli olduğu, metabolizması daha hızlı çalıştığı ve böylece daha kolay bir şekilde yağ yaktığı için, vücutta rahatsız edecek şekilde yağlanma olmaz. Fakat, özellikle 38 yaşından itibaren yağ yakımı azalacağı, kas yoğunluğunda gerileme başlayacağı için vücutta yağlanma başlayacaktır. Eğer beslenme düzenimizi değiştirmez daha fazla spor yapmazsak, alınan bu kiloları vermek gittikçe zorlaşır ve ileri yaşlarda verebilmek çok daha zor olur. Vücutta ne kadar çok kas çalıştırılırsa, metabolizma o kadar hızlanır ve dolayısıyla yağ yakımı o kadar artar. Pilates’le derinlerde kalmış kasları aktive edip çalıştırıyoruz.

Daha fazla kas çalıştığı için yağ yakımı artıyor. Bunu bir de tempolu yürüyüşle desteklersek hızlı ve sağlıklı bir şekilde forma girebiliriz. Vücutta daha fazla kas çalıştırmaya başladığımızdan dolayı yağ yakmaya, vücudu sıkılaştırmaya, sırt ve bel ağrılarını azaltmaya başlarız. PİLATES’İN OMURGAYA HİSSETTİRDİKLERİ Pilates, sadece vücudun güçlenmesini sağlamakla kalmaz aynı zamanda çok daha iyi hareket etmenize de yardımcı olur. Bu yüzdendir ki; vücudunuzdaki kasların ve eklemlerin özellikle de omurga bölgesinin esnetilmesi, uzatılması ve bu bölgelerdeki baskının azaltılması, pilates metodunun temel hedefleri arasındadır. Omurganız eğilip bükülme gibi hareketleri yapabilmek için tasarlanmış mükemmel ve bir o kadar da karmaşık bir sistem olduğu gibi; aynı zamanda genel duruşunuz ve iç organlarınız için merkezi bir destek görevi de görür. Ne yazık ki; günümüzde birçok kişi omurganın doğal hareket yeteneğini destekleyen egzersizleri bilmediğinden, bu bölgenin kuvvetini ve kapasitesini kısıtlamış olur.


Son yıllarda birçok insan, başka estetik kaygılar olmak üzere pilates çılgınlığına ayak uydurmuş durumda. Peki, ne işe yarıyor bu pilates, bunca insan çıldırmışcasına pilates yapıyor ? Minik bir azınlık modaya ayak uydurmak adına yaparken, büyük bir çoğunluğumuz da estetik kaygıları için başlamıştır pilates’e. Önce denemiş bir arkadaşımızdan duyarız, ‘’Aaa inanmayacaksın ama inanılmaz inceldim, pilates mükemmel bir şey kesinlikle başlamalısın’’ Bu söylemleri birkaç kişiden daha duyduğumuzda, ilk soluğu en yakın pilates stüdyosunda alırız ve sürekliliği sağladığımızda vücudumuza olanlara biz bile inanamayız.

Pilates, ilk seansından itibaren vücut farkındalığını arttırır, kişinin her pozisyondaki dengesini sağlamasına yardımcı olur ve kuvvette artışı sağlar. Bu kas artışı, herhangi bir şişmeye neden olmaz. Dengeleyici kaslar işlev gördüğü için kas uzaması sağlanır ve bu sebeple vücudun görünümünü ve kişinin hissiyatını iyileştirir. Yaşam kalitesini üst düzeye taşır; yani bir özgüven aracıdır. Sağlık dolu günler dileyerek son cümleleri üstada bırakıyorum. Zinde kalın !

10 derste farkı hissedeceksiniz. 20 derste farkı göreceksiniz ve 30 derste tamamen farklı bir bedene sahip olma yolunda olacaksınız Joseph Pilates

33 |

Bilinen bütün faydalarının yanı sıra pilates omurga ve eklemlerinizi, güçlendirir, duruşunuzu dikleştirir ve daha uzun görünmenizi sağlar. Dik durmanız ciğerlerinizi genişletir ve diğer bütün organlarınıza görevlerini daha sağlıklı ve verimli bir şekilde yerine getirmeleri için gerekli yeri açar. Eklem yerlerinizdeki basıncın azalması size daha fazla güç, hareket kabiliyeti ve enerji verir.


BAKIR FİDE, ÜRETİCİYE VERİM GARANTİSİ VERİYOR

Bakır Fide Üretim Tesisi hakkında bilgi veren Bakır Fide Üretim Müdürü Ziraat Mühendisi Ayşenur Yağcı, “Üreticilerimize kaliteli fideler sunabilmek için kaliteli tohumlar kullanıyoruz. Ekinlerinden daha çok meyve ve sebze alabilecekleri ürünleri tercih etmelerini sağlıyoruz. Bizim fidelerimizle üretim yapan üreticilerin ürünlerinden yüzde 99 oranında verim alabileceklerini söylüyoruz” dedi.

34 |

Son teknoloji ürünü ekipmanlarıyla üretim yapan Bakır Fide Üretim Tesisi, üreticilere verim oranı yüksek fideleri sunuyor. 2017 yılında genç iş adamı Mehmet Bakır tarafından Amasya’nın Büyük Kızılca Köyü’nde 6500 m2 arazi üzerine kurulan Bakır Fide Üretim Tesisi, uzman kadrosuyla son teknoloji ekipmanlarıyla yaptığı fide üretimiyle üreticilere kaliteli fideler sunuyor.

Her bitkiyi çimlendirme süresine göre çimlendirme odasından çıkardıktan sonra seranın içerisine alıyoruz. Bütün bakım aşamalarını yaptıktan sonra bitki, sevk boyutuna geldiği zaman fidelerimizi paketlemesini yapıyoruz ve sevk araçlarımıza yükleyerek sevkiyatımızı gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.

Türkiye’nin her bölgesine sevkiyat yaptıklarını belirten Yağcı, “Üreticilerimizin isteğine göre ürünlerini kargoyla da ulaştırabiliyoruz” şeklinde konuştu.

TEKNOLOJİK TESİSTE KALİTELİ ÜRETİM

Tesislerinin 6 milyon fide üretim kapasitesine sahip olduğunu belirten Ayşenur Yağcı, “Fidelerimizi dış ortamdan tamamen bağımsız şekilde sağlıklı koşullarda üretiyoruz. Üreticilerimizin talebine göre bütün meyve ve sebze fidelerinin üretimini yapıyoruz. Teknolojik bir tesise sahibiz. Tohumlarımız tohum makinası ile ekiliyor. Sulamamız, gübrelememiz otomasyon sistemimizle gerçekleştiriliyor. Daha sonra tohumları çimlendirme odalarına alıyoruz.

Büyük Kızılca Köyü Amasya/Merkez ​0 358 283 6061 0 555 036 8005 ​muhasebe@bakirfidecilik.com


35 |


UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Aslında iş arayan da çok, açık pozisyon da çok ama maalesef aranan yetkinlikler ile var olan yetkinlikler birbiriyle uyuşmuyor.

Akademide üzerinde çalıştığım konulardan birisi de dijital yetkinliklerdir. Ülke nüfusları ve dijital ölçekteki konumlarını, dijital okuryazarlık ve dijital cehalet arasındaki çizgi üzerinde bir yere yerleştirebiliriz.

Bugün sanıyorum derginin okuyucuları arasında üzerinde taşıdığı en az iki cihazı internete yani küresel şebekeye bağlı olmayan çok az insan vardır. Çoğumuzun üç ya da dört cihazı bile olabilir. Cevap vermeden önce dikkatle düşünün! Geleceğin çok daha dijital olacağını ve dijital dünyada önde olan şirketlerin ve ülkelerin güçleneceği öngörüsünü yaparsak sanırım pek de yanılmış olmayız. Ülkemizi; refah seviyesi, doğaya duyarlılık, insan hakları gibi konularla inceliyoruz ama Türkiye’de dijital yetkinlikler konusunun trend olduğunu hiç görmedim ve hak ettiği kadar konuşulmadığını düşünüyorum.

İşsizlik en üst düzeydeyken, şirketlerin dijital yetenekleri bulmak açısından zorda olduğunu görüyorum. Yani aslında iş arayan da çok, açık pozisyon da çok ama maalesef aranan yetkinlikler ile var olan yetkinlikler birbiriyle uyuşmuyor. Dünyada ülkeleri karşılaştırmak için farklı farklı ölçekler var. Bunlardan biri de DESI yani Dijital Ekonomi ve Toplum İndeksi. Avrupa Birliği’nin ülkelerinin her yıl karşılaştırıldığı hatta Avrupa’nın dünyadaki durumunu anlamak için karşılaştırma amaçlı kullanılan bu indeksin 2018 yılı sonuçları oldukça ilginç. Yandaki tabloda Türkiye’nin yerini görebilirsiniz.

Ülkemizi; refah seviyesi, doğaya duyarlılık, insan hakları gibi konularla inceliyoruz ama Türkiye’de dijital yetkinlikler konusunun trend olduğunu hiç görmedim ve hak ettiği kadar konuşulmadığını düşünüyorum.


Yukarıda 28 Avrupa Birliği ülkesi dahil olarak toplam 45 ülke içerisinde sondan birinciyiz. Türkiye’nin en fazla dikkat etmesi gereken alanlardan birinde bu derecede geri kalmasının kabul edilemez olması gerekir. Sanıyorum yakın zamanda politika yapıcıların gözünde konu daha trend bir hâle gelebilir.

DESI’nın içerisinde neler olduğuna biraz dönersek daha anlamlı bir görüntüye ulaşabiliriz. DESI, beş farklı alandan oluşuyor. 1. Bağlanılabilirlik – Bize daha çok bağlantı teknolojileri ve yaygınlığı hakkında bir fikir veriyor. 2. İnsan Sermayesi – İnternet kullanımına ilişkin temel ve gelişmiş beceriler, gelişim için yapılan yatırımlar. 3. İnternet Kullanımı – Ülke

vatandaşlarının içerik kullanımı, iletişim ve online işlemler. 4. Dijital Teknoloji Entegrasyonu – Kurumsal dijitalleşme ve e-ticaret. 5. Dijital Kamu Hizmetleri – Devlet ve sağlık hizmetlerinin dijitalleşmesi. Son maddede yakın zamanda önemli ilerlemeler gördük ve ilerleme de devam edecek gibi görünüyor. Kamu otoritesi özellikle Turkiye.gov.tr üzerinden önemli sayıda veri ve işlemi kamuya açtı. Şimdi soy kütüğümüzden, adli sicil kaydına, tapu kayıtlarından, sağlık verilerine kadar önemli sayıda veriye dijital olarak ulaşabiliyoruz. Benim yeni fark ettiğim bir bilgi WEBTAPU üzerinde alım-satım için vekalet bile verebiliyoruz. Görünen o ki insan sermayesi kısmında daha fazla çalışmamız gerekiyor. Özellikle Henry Jenkins’in Mac Arthur Foundation için yaptığı çalışmada ortaya koyduğu dijital yetkinlikler.

Her ne kadar DESI dijitallik için önemli bir veri gibi görünse de okul eğitimlerine özellikle çocuklardaki dijital yetkinlikleri geliştirmek için önemli kaynak ayırmamız gerektiğini gözden kaçırmamamız gerekiyor. Şirketlerin de dijital kullanımları yoğunlaştırarak sistemlerini daha güvenli ve akışkan hâle getirmeleri ve insan kaynaklarını da yeni dijital yetkinliklerle donatmamız gerekiyor. Size şöyle bir örnek verebilirim: Eğer karada yaşamaya alışkınsanız ve birden denizde yaşamanız gerekirse ortam değişikliği sizin önceliğinizi “boğulma sorunu” yapar. Çünkü suda yaşamaya alışmadınız ve koşullarınızı buna göre ayarlamadınız. Artık dijital ortamda yaşıyoruz ve teknolojik değişiklikler size zor gelmese bile çalışanlarınızı zorluyor. Onların dijital ortam ile var olma becerilerini güçlendirmek, rahatlamalarını ve fırsatları daha fazla görmelerini sağlayacaktır.


NEŞE DOLU P IR IL P IR IL BİR GELECEK İÇİN

Ö

zel Neşe Erberk Anaokulları, uyguladığı eğitim modeliyle özgüveni yüksek, yeteneklerinin farkında bireyler yetiştiriyor.

38 |

Atakum İlçesi Alanlı Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Özel Neşe Erberk Anaokulları, çocuk gelişiminde uzman kadrosu ve eğitim programıyla 0-6 yaş arası çocukları yeteneklerini keşfederek gelecek hayatına yön verecek donanımı edinmesini sağlıyor.

Tematik sınıflarıyla ve rahat kullanımlı geniş bahçe alanı ile çocukların gelişimlerini sağlayacak tüm imkanlara sahip olan Özel Neşe Erberk Anaokulları, uyguladığı eğitim modeli ile çocuklara aktivitelerle dolu zaman geçirmelerine olanak sağlıyor. Çocuklarının her anına özel önem veren Neşe Erberk Anaokulları, çocukların ulaşımını 10 yıldır kendi kurum aracı ve aynı ekiple birlikte yürütmektedir.

ÇAĞIN İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK BİREYLER 2008 yılında Samsun’da Neşe Erberk Anaokulları Kuruculuğunu yapan ve Kurum Müdürlüğünü üstlenen Okul Öncesi ve Çocuk Gelişimi Öğretmeni Nilgün Celep, okullarının faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Celep, "Yıllarca okul öncesi eğitimin içinde yer almış biri olarak meslekte edindiğim bilgi birikimi ile bu görevi üstlendim.

Türkiye'de okul öncesi eğitim konusundaki açıkların farkında olarak Neşe Erberk modeli ile çağın ihtiyaçlarını karşılayacak bireyler yetiştirme gayretiyle ülkemizin gelecek nesillerine hizmet veriyoruz" dedi.


2 YABANCI DİL, SPOR YAPMA İMKANI VE BOL ETKİNLİK 5 gün tam zamanlı İngilizce ve 3 gün Fransızca olmak üzere 2 yabancı dil eğitimi çalışması yapıyoruz. Bunun yanı sıra Ekoloji, Demokrasi ve Mutfak Etkinlikleri derslerimiz var. Ayrıca spor ve yoga çalışmaları, bale, hareket koordinasyonu, müzik ve görsel sanatlar, hazırlık sınıfı uygulamaları stem programı gibi çalışmalar ile play grup, anne-bebek oyun grupları ve hafta sonu aktiviteleri düzenleyerek çocuklarımızın zinde kalmalarına ve farklı yetenekler edinmelerine yardımcı oluyoruz” diye konuştu.

AİLELERİN DAHİL OLDUĞU BİR SÜREÇ

SAĞLIKLI BESLENME ALIŞKANLIĞI

Ayda bir Psikolojik Danışmanımız eşliğinde aile eğitimleri düzenliyoruz. Bunların haricinde yılda 4 defa ailelere portfolyo sunumu yapıyoruz. Ve yılsonu yine sadece ailelerin katıldığı yılsonu etkinliklerimiz oluyor" ifadelerini kullandı.

Çocukların sağlıklı beslenme alışkanlığı konusu özenle ele aldıklarını vurgulayan Nilgün Celep,

Eğitim sürecine velileri de dahil ettiklerini söyleyen Celep, "Yıl içerisinde sadece çocuk, aile ve öğretmenlerimizin yer aldığı programlar düzenliyoruz. Yılda 2 defa gelişim raporları düzenliyoruz. Bu raporların sonuçlarını ailelerle objektif şekilde paylaşıyoruz.

PSiKOLOJiK DANIŞMAN İLE AİLE EĞİTİMİ

İrtibat No: 0538 400 05 07

Alanlı Mahallesi 3334 SK. No:23, 3334. Sk, 55200 Atakum/Samsun

39 |

Neşe Erberk Anaokulları olarak 0-6 yaş arası çocukların kişilik gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlayabilecekleri bir ortam sunduklarını belirten Nilgün Celep, "Kurum olarak eğitim sürecimizde rotasyon sistemi uyguluyoruz. Sistemimiz gereği, çocuklarımızı farklı aktivitelerle dolu bir gün geçirmesini sağlıyoruz. Çocuklarımız, her 30 dakikada bir farklı aktivite odalarında faydalı zaman geçiriyor. Günlerini dolu dolu yaşıyor. Her sınıfımızın özel bir konsepti var. Okulumuzda Fen Bilimleri Odası, Matematik Odası, Anadili Odası, Bale ve Jimnastik Odası, Sanat Odası ve çocuklarımızın rahat edeceği büyük bir bahçe alanı var. Eğitim programımız içerisinde çocuklarımızla birlikte okuma-yazma çalışmaları, anadili çalışmaları,

"Çocuklarımıza sağlıklı beslenme alışkanlığı aşılamaya çalışıyoruz. Ayrıca haftanın belirli günlerinde yerel lezzetlerimizi de çocuklarımıza tanıtıyoruz" şeklinde konuştu.


40 |


41 |


Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

ASLINDA …! :

42 |

Kültür Ekonomisi ve Sinema 1980’li yıllardan itibaren Türk insanının alıştırıldığı yerleştirme algı sürekliliğinin günümüze kadar uzanan kalıntılarına Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun hayatiyet kazandırdığını söyleyebiliriz. Geçmişe kabaca bir göz attığımızda özellikle Amerika menşeli filmlerin günlük parselasyonları ön plandaydı. Bu parselasyonlardan önemli günlerinden biri de Pazar idi. Hristiyanların kilise günü olan pazar hem Hristiyanların hem de Müslümanların tatil günüydü aynı zamanda. 80’li yıllara ait bir Pazar gününün gündüz bölümüne ait televizyon içeriği; “Pazar Konseri, Kovboy Filmi ve rahmetli Cenk Koray’ın sunduğu tatil eğlence programı” ile tamamlamaktaydı. Burada kovboy filmlerinin ayrı bir önem ve sempati ile yıllarca takip edildiğine dikkat çekmek yanlış olmaz sanırım. Mesela kovboy filmleri ile büyüyen herhangi bir çocuk, Amerika’nın eyaletlerini tek tek sayma, olmayan tarihini ve abartılan talihini özümseme, erkek ve bayan isimlerini ayırdına varacak kadar net ezberleme gibi meşakkatli bir süreci de sözüm ona başarabilmiş oluyordu. Bize çocukken sorulan sorular arasında Amerika eyaletlerini saymak da vardı. Amerikan sinemasının ülkemize geç intikal eden filmlerinin 80’li yıllarda televizyonlara yansıyan ve en çok tekrar edeni “kovboy filmleri” olmuştu. Kovboy filmleri sayesinde Amerika, birkaç yüz yıllık tarihsel konumlandırma ve daha az yüz yıllık nüfus kapsamıyla kendi reklamını da sempatik kılacak tasarımlarla yüceleştirme gayretindeydi. Bunda başarılı da oldu. Şu ana kadar kovboy filmi seyretme alışkanlığını terk eden bir erişkin olacağını sanmıyorum. Zira bu örneklerden de biriyim… Yaklaşık kırk yıllık bir hükümranlık ve mahkumiyetin bittiğini yeni öğrenmiş bulunuyoruz.

“Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), bir geleneğe son verdi. İddialara göre, her pazar sabahı saat 09.55’te ekrana gelen kovboy filmleri artık yayınlanmayacak. 1980’li yıllardan beri yayınlanan ve “Western Kuşağı” olarak bilinen saatte artık “Ev Sineması” kuşağı yayınlanacak. Bu kuşaktaki filmlerin tamamı TRT ve Kültür Bakanlığı destekli Türk filmlerinden oluşacak” (https://www.ntv. com.tr/sanat/trtnin-kovboy-filmleri-kaldirildimi,kML2ZBmgH0KTHmDykZ8sFA 28.09.2018 tarihinde indirilmiştir)

Bir kültür yaratımının ve buna ilişkin baskın meşruiyetin sembol ülkesi ve küresel pazarı elinde bulunduran görsel yaratıcı güç olarak Amerika, eskimiş bir imaj yerleştirmesini (Türkiye için) yitirmiş oldu!?... “Vahşi Batı”yı sempatik kılmanın çabasında izlenimci klasik müzik eşliğindeki çöl görüntülerini bayağı özümsemiş insanlara Amerikan sinemasının yeni ürünler sunması da artarak devam ediyor/edecek.

Amerikan sinemasının ülkemize geç intikal eden filmlerinin 80’li yıllarda televizyonlara yansıyan ve en çok tekrar edeni “kovboy filmleri” olmuştu.


43 |

Eski Kültür Bakanımız Namık Kemal ZEYBEK’in “ahtapot” benzetmesi ile Amerika’daki Hollywood, Pentagon, Walt Disney, NASA ve benzeri müştereklerin dünyaya birlikte pazarladıkları kültür yerleştirmelerine dikkat çekmek gerekiyor. Örneğin; “NASA, 13 Temmuz 2004 tarihinde tek amacı Küresel Isınmayı incelemek olan bir uyduyu dünyanın yörüngesine yerleştirdi. Aynı amaçla uzaya iki uydu daha gönderdi. Uydular, küresel ısınmayla ilgili önemli bir sorun olan ozon tabakasını inceleyecek; ayrıca okyanusların tuz yoğunluğunu ve sıcaklığını izleyecek” (Milli Gazete, 1 Ocak 2006, Küresel Isınma ve Ekonomi başlıklı yazı) şeklindeki çalışması ve ardından Pentagon’un küresel ısınma" ile ilgili raporuna göre, “böyle bir gelişme durumunda, buz altında kalacak Finlandiya, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerin ve iklim değişiklikleri sebebiyle diğer ülkelerin halklarının tamamının topraklarını terk etmek zorunda kalmasının oluşturacağı büyük göç dalgası ulusal güvenliğe en büyük tehdidi oluşturuyor. Pentagon, Kuzey Kutbunun 1970 ve 2003 yıllarına ait uydu fotoğraflarını gösteriyor ve bunlara göre son 33 yılda kutbun %40 ının eridiğini belirtiyor. Günümüzde erime giderek artan bir hızla devam ediyor.” (Milli Gazete, 1 Ocak 2006, Küresel Isınma ve Ekonomi başlıklı yazı). Bu gazete haberinde NASA’nın “küresel ısınmanın endişe verici boyutları” na ilişkin demeçleri ve Pentagon’un çıkardığı afet haritası tüm dünyada yakından takip edildi. Bir süre sonra ise Hollywood vizyona yeni bir film sürdü. “The Day After Tomorrow (Yarından Sonra)”…

“Yarından Sonra” filminin konusu ise ilginç: Dünya, doğanın gazabına uğramaktadır. Şiddetli kasırgalar Los Angeles'ı haritadan silmiş, Yeni Delhi karlar altına gömülmüş, Tokyo devasa dolu yağışıyla yıkılırken New York ani iklim değişikliği ile dev dalgaların tehdidi altında kalmıştır. Bir iklim bilim uzmanı olan Jack Hall, dünyayı, küresel ısınmanın tetiklediği bu felaketten kurtarmak için çözüm arayışındadır (https:// www.sinemalar.com/film/1276/yarindan-sonra, 28.09.2018 tarihinde indirilmiştir.) Görüldüğü gibi ahtapotun üç kolunun işbirliği ile film endüstrisi bir ürün kazandı ve hem de Amerika’nın imajına hem de ekonomisine katkıda bulundular. Şimdi de size yine Amerika menşeli ama küresel kültür örüntülerinin reklamajını da içeren birkaç filmden bahsetmek istiyorum. Bunlardan biri “Mona Lisa Smile (Mona Liza’nın Gülüşü)” filmi. Filmin konusu: Katherine Ann Watson (Julia Roberts), 1953 yılında sanat tarihi öğretmeni olarak California’dan New England’da bulunan Wellesley Kız Koleji’ne gelir. Dönem savaş sonrasıdır. En başarılı ve en iyi öğrenciler bu okulda okusalar da, okul ve kasaba oldukça muhafazakârdır. Öğrencilerine, yürüyecekleri yolun onlara gösterilmiş olan değil, kendilerinin seçecekleri yol olduğunu anlatmaya çalışan Watson, güçlü bir muhalefetle karşılaşacaktır. (www.sinemalar.com/film/3952/mona-lisagulusu , 28.09.2018 tarihinde indirilmiştir). Bu filmde bir sanat tarihi öğretmeni vardır ve aslında öğrettiği sanat tarihi varlıklarını, eserleri ve mekanları canlı görmemiştir. Okul idaresinin hem ikazı hem de tavsiyesi ile Avrupa’yı sanatsal anlamda ziyaret etmesi ve öyle öğretmenlik yapması beklenir. Ve filmin sonunda sanat tarihi öğretmeni görevine ara vererek Avrupa seyahatini gerçekleştirir. Gerçekte “feminizm” gizli yerleştirmesi işlenen filmde dolaylı yerleştirme ise “Avrupa’nın sanat tarihsel kodlamalarıdır”. Alın size bir başka imaj yerleştirme çalışması…


Bir başka film ise “The Da Vinci Kode (Da Vinci Şifresi)” dir. Bu filmin konusu: Bir gece, Louvre müzesi müdürü öldürülmüş olarak bulunur. Bu olay üzerine ünlü simgebilim Profesörü Robert Langdon (Tom Hanks) Louvre müzesine çağırılır. Müze müdürü ardında esrarengiz bir simge dizimi ve ipuçları bırakmıştır. Kendisi de tehlikede olan Langdon, polis kriptoloji uzmanı Sophie Neveu’nün (Audrey Tautou) yardımıyla, Leonardo Da Vinci’nin çalışmalarında bir dizi akıl almaz sırrı çözer. Tüm bu sırlar onları, hayatlarını 2000 yıldır gizli kalan eski bir gizemi korumaya adamış gizli bir topluluğa götürür (https://www.sinemalar.com/film/117/da-vincisifresi , 28.09.2018 tarihinde indirilmiştir). Dan Brown’un meşhur kitabının satışını artıran film ya da filmin gişesini artıran kitap mukabelesini başarılı kılan durum, yine kültürel yerleştirmeler ile ilişkilidir. Bir başka ifade ile Da vinci Şifresi’nin gizemlilik içeren mesajlarından daha çok Fransa’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin müzelerinin reklamı ile dikkat çekmesi “dikkatlerden kaçmamalı”dır. Tom Hanks’ın başrolünü oynadığı ve Dan Brown’un kaleminden neşet bir başka film ise yine aynı amacı gündeme getirmektedir. Bu sefer “The Hell (Cehennem)” filmini örneklemek istiyorum. Filmin konusu: Ünlü simgebilim uzmanı Robert Langdon (Tom Hanks) Dante’yle ilgili ipuçları peşindeyken kendini bir anda Floransa’da bir hastanede bulur. Son birkaç günde yaşanan olaylara dair en ufak bir fikri bulunmamaktadır. Kaldığı hastanede doktorluk yapan Sienna Brooks’un (Felicity Jones) yardımıyla Avrupa’nın dört bir yanını kapsayan bir zorlu bir yolculuğa çıkarak anılarını geri getirmeye ve dünya nüfusunun büyük kısmını yok edecek bir virüsü yaymak isteyen çılgın bir adamı durdurmaya çalışacak, bir yandan kendisini ortadan kaldırmak isteyenlerden kaçacaktır (https://www.sinemalar.com/film/221125/ cehennem-2016,28.09.2018 tarihinde indirilmiştir). “Cehennem” isimli bu film ise İtalya reklamı ve tarihi mekanlarının tanıtımını gündeme getirirken bir miktar İstanbul da nasiplenmektedir.

44 |

“Aslında” diye kaleme aldığımız başlığın niyetini ve mahiyetini buraya kadar sizlere hissettirebildiğimi düşünüyorum. Çünkü coğrafya Amerika ve eylem gerçekleştirici müşterekler Amerika’nın meşhur ahtapot kolları ise, vantuzlarına yapışık kalmak kaçınılmaz görünüyor. Kovboy filmleri ile başlayan serüvenin, kendisini farklı tematik kapsamlar ile sunduğu görüntüsü veren ama aslında gizli amaçlarını bilinçaltı yerleştirmelere yansıtan filmlerin sayısının armasıyla devam ettiğine şahit olmaktayız. Tabii ki izleyerek ya da tüketerek...

“Kovboy filmleri” aslında Amerika’nın karakterini, vahşiliğini, acımasızlığını ya da (bir sigara reklam görselinde sunduğu gibi) özgürlük ve maceranın tadı’na bizi bağımlı kıldı. Ve biz Pazar günleri izlediğimiz kovboy filmleri televizyonda artık olmayacak diye üzülmemeliyiz. “Yarından Sonra” filmi ile aslında küresel ısınmadan Amerika’nın çıkarlarına ve küresel stratejik motivasyonlarına atmosferik bir giriş yaptık. Mona Lisa Gülüşü ile aslında “feminizm”e merhaba dedik ve sanatın gücü ile kadının gücünün benzerliğini reklam şahsında sorguladık. Ama Avrupa’yı gezmek koşulu ile… Çünkü Mona Lisa’nın gülüşündeki sırrı ancak esere temas ederek çözümleyebiliriz. “Da Vinci Şifresi” ile bir Hristiyanlık kutsiyetinin nesnel gizemlerine ilişkin kuşkular oluşurken aslında tarih turizmine doğru yol aldık. Benzer bir diğer film olan “Cehennem”de de aynı manzara ile karşılaşmaktayız. Aslında bizi müzelere, sanat eserlerine ve bunlara sahip ülkelere gitmeye zorlayan bir dürtü ile muhatap olmaya devam ediyoruz.

Sonuç olarak “aslı astarı” nedir? sorusuna sanat ile cevap vermenin mümkün durumlarına bu sayfalarda yer vermeye çalışıyoruz. Kısaca “kültür endüstrisi”nin de mahiyetine ciddi bakışlar gerçekleştirip, bakış açılarımızla değerlendirip bir şahsiyet izdüşümünde yargılamak yetilerine maalesef henüz hakim olamadığımızı da ayrıca deneyimliyoruz. Kültür yerleştirmelerine oldukça müsait ve çokça da muhatap olan bir ülke olarak yapacak çok işimiz var. Yeni yeni kıpırdayan “milli” ve “yerli” yapımların “milli” olabilmesi için öncelikle uluslararası olması gerekmektedir. Muharrik emareleri kendimizden neşet ettirerek küresel kültür pazarlarına katılımlar sergilemeliyiz. Aynı zamanda imaj mühendisliği ve kültür tacirliği için de yeni eylem planları ve tasarımları hayata geçirmeliyiz. Aslında Türkiye olarak kültür ekonomileri için yeterince potansiyelimiz var.



"Can Güvenliğinden Tasarruf Olmaz" 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A Sınıfı İş Güvenlik Uzmanı Murat Özbalcı, "Can güvenliğinden tasarruf olmaz" dedi. 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A Sınıfı İş Güvenlik Uzmanı Murat Özbalcı, İş Sağlığı ve Güvenliği hakkında açıklamalarda bulundu. Özbalcı, "Can güvenliğinden tasarruf olmaz" dedi.

sebebi olmaya başlamıştır. Yani yasanın çıkarılma amacına ters bir durum meydana gelmiştir. Yasa iş sağlığı ve güvenliğini zorunlu hale getirirken bilinçsiz işverenlere özet olarak ‘Siz bu canların değerini anlayamıyorsunuz; hem kendinizi hem devleti sürekli zarara uğratıyorsunuz, size bunu biz zorunlu tutacağız ve öğreteceğiz’ amacıyla çıkarılmıştır. Ancak gelinen noktada bu işverenlerin yasaya uyuyormuş gibi görünmesini sağlayacak OSGB'ler neredeyse daha tercih edilir noktaya ulaşmıştır. Yasa ilk çıktığında zaten işin öneminin farkında olmayan ‘Bir tanıdık’ vasıtasıyla bir osgb ile anlaşan ve önlem aldırmaya zorlanmayarak rahatsız edilmeyen işverenler ve farkında olmadan iyi bir osgb ile anlaşıp onun iş sağlığı ve güvenliği ekibince rahatsız edilince

"EKONOMİK REKABET OSGB SEKTÖRÜNÜ BASKI ALTINA ALDI"

46 |

"Ülkemizde 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'muz Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bu zamana kadar iş kazaları sayısında maalesef gözle görülür bir düşüş gerçekleşmedi" diyen Murat Özbalcı, "Öncelikli hedef olarak seçilmiş olan en çok ölümlü kazaların gerçekleştiği yapı işleri sektörü, ülkemizde çalışma bakanlığı müfettişlerinin haklı olarak en sık denetlediği faaliyet alanıdır. Bildiğimiz üzere müfettişlerin öncelikleri de saha risklerini yok etmektir. Özellikle son zamanlarda denetime geldiklerinde sahasında risk olan hiçbir inşaatı en azı mühürlemek olmak üzere cezasız bırakmamaktadırlar. Peki, denetimler yapı işlerinde öncelikli ise neden kaza sayısı azalmamaktadır? Yapı işlerindeki iş güvenliği sıkıntılarının hepsi diğer sektörlerde de gözlenebilmektedir. En önemli sebep, iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinin işverenlere mali yükünün azaltılması için yapılan hamlelerin abartılması olmuştur.

Ortak Sağlık Güvenlik Birimi(OSGB) sektörünün rekabet ortamına çekilmesi, iş sağlığı ve güvenliğini taşeron firma haline getirmiştir. Ekonomik rekabet iş sağlığı ve güvenliği ekiplerini baskı altına almıştır. İşine hakim iş güvenliği ekipleri önlem aldırmakta güçlük çekmeye başlamıştır. Çünkü artık piyasada ekonomik rekabet oluşmuştur. Daha az önlem talep eden, iş yerlerine daha az uğrayan ya da hiç uğramayan kısaca işini daha az yapan osgbler bilinçsiz işverenlerin tercih

çalıştığı osgb yi değiştirmeyi koz olarak kullanan sabit fikirli işverenler için gelişim olamamaktadır. Kaza olmaması geçmişte olduğu gibi sadece şansa bırakılmış durumdadır. Hukuki sorumlulukları daha da artan işverenlerin bilinçsiz yolları seçenleri, yasal yaptırımlarını maalesef hala yasa öncesindeki gibi iş kazası yaşadıklarında öğrenebilmektedirler. Çalışma sahalarındaki can güvenliği kültürü gelişimi durma noktasına gelmiştir" şeklinde konuştu.


İş kazalarının engellenebileceğini belirten Özbalcı, "OSGB’ler 6 aylık periyotlarla Çalışma Bakanlığı’nca denetlenir. Bu denetimlerde kullanılan kontrol listesinde maalesef OSGB’nin asıl faaliyet alanı olan iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili maddeler olmaz. OSGB odalarının amacına uygun kullanımı, İSG katip (iş sağlığı ve güvenliği takip izleme) programına uygun faturaların kesilip kesilmediği, SGK kontrolü, mali kontroller, firmalara ait iş sağlığı ve güvenliği belgelerinin olup olmadığı kontrol edilir. Ama hizmet verdiğiniz yerlerde “Kaç kere uzuv kayıplı veya ölümlü kaza oldu?” diye sorulmaz. Hizmet verdiği yerlerde ölümler meydana gelmiş OSGB’lerde bu denetimlerden geçebilmektedir. Yani düşünün; bir doktorsunuz her yıl size emanet 1-2 hasta öldürüyorsunuz ama bu konuda değil mali denetimden geçiyorsunuz. Bu olabilir mi? Tabi kontrol listesi uygulansın. Ama bunun yanında mutlaka ciddi kazalar soruşturulmalıdır. OSGB’ler ticari kuruluşlar değildir. Kurulma amaçları iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek için devletle ortaklaşa çalışmaktır. Yıllardır bu işin içinde olan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki hizmet verdiği yerlerde ölümlü kaza yaşanan OSGB’ler işini doğru yapmayanlardır. Çoğu faal iş güvenliği uzmanlığı ya da iş yeri hekimliği yapmayan OSGB sahipleri riskin çoğunu İSG katipte atadığı iş güvenliği uzmanlarına yüklediklerinden; işin can kısmıyla değil ticari kısmıyla ilgilenmektedirler. İş güvenliğinin bilimsel gerçeği, ‘Önlem alınırsa kaza olmaz’ olarak belirtilir.

İspatı da, İSG konusunda sistemleşmiş firmalardaki ‘0’ sıfır ölüm oranlarıdır. Örneğin aynı sektör işveren önlemlerine göre bizim gibi bir ülkede yüzlerce ölüme sebep verirken, iş güvenliği sistemini oturtmuş bir ülkede ‘0’ ölüm vermesi ancak bilimsel çalışmalarla mümkün olabilmektedir" dedi.

KİMSE CEZASIZ KALMADI

Ceza uygulamasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Özbalcı, "Kaçmayı tercih etme yollarının kapatılmaması tüm ülke üretimini olumsuz etkilemekte ve gelişmiş ülkelerin olmazsa olmazı iş sağlığı ve güvenliği sisteminden geri kalmamıza yol açmaktadır. İSG bir kültür meselesidir ve tabii ki kolayca yerleşmeyecektir. Bizim gibi ülkelerde farklı alanlardaki alışkanlıklarımızı değiştirirken de ceza uygulamaları kaçınılmaz olmaktadır. Bir zamanlar değişmesi çok zor görünen araçlarda emniyet kemeri kullanılmaması, kapalı alanlarda sigara içilmemesi, et ve balık ürünlerinin soğuk deposu olmayan araçlarla taşınmasının yasaklanması gibi uygulamalar yüksek cezalarla uygulanabilmiştir. Emniyet kemerini kullanmayıp ceza yemeyen kalmadığı gibi iş sağlığı ve güvenliği önlemleri almayanlarda cezasız kalmayacaktır. Ancak buna sevinmelidirler çünkü iş

sağlığı ve güvenliğinin yüksek cezaları dahi bir canın kaybı yanında lafı dahi olmaz. İş yerinize gelen iş güvenliği uzmanlarını dinleyin çünkü onları dinlemezseniz günü gelir savcıyı dinlersiniz. İş sağlığı ve güvenliği alanındaki durgunluğun önünü açmak gerekmektedir. Herkese kazasız, belasız çalışmalar dilerim" ifadelerini kullandı.

İş yerinize gelen iş güvenliği uzmanlarını dinleyin çünkü onları dinlemezseniz günü gelir savcıyı dinlersiniz.

47 |

KAZALAR ENGELLENEBİLİR


FATOŞ SİVASLI,

DÜNYANIN EN İYİLERİYLE BİR ARADA

K

alıcı güzellikte Samsunlu kadınların vazgeçilmez adresi olan Fatoş Sivaslı Güzellik Merkezi İşletme Sahibi Fatoş Sivaslı, güzellik endüstrisinin öncü kuruluşu PhiAcademy’nin Belgrad’da düzenlediği eğitime katıldı.

Bugüne kadar yaptığı uygulamalarla Samsunlu kadınların gözdesi konumunda olan Fatoş Sivaslı Güzellik Merkezi İşletme Sahibi Fatoş Sivaslı, PhiAcademy’nin Belgrad’da düzenlediği eğitime katılarak, Phiremoval (silme) ve Phibrows (kaş uygulaması) alanlarında PhiAcademy’nin masterlarından eğitim aldı. Fatoş Sivaslı, 3 gün boyunca süren eğitimler boyunca güzellik alanında dünyanın önde gelen uzmanlarıyla bir araya gelme, tecrübelerini paylaşma ve güzellik uygulamalarında yeni trendleri öğrenme imkanı buldu.

“EN İYİ MASTERLARLA FİKİR ALIŞVERİŞİ YAPTIK”

48 |

Aldığı eğitim hakkında konuşan Fatoş Sivaslı, “Bir yıl öncesinden belirlenmiş bir eğitimdi. 3 gün boyunca Sırbistan’ın Belgrad kentinde PhiAcademy’e bağlı dünyanın en iyi masterlarından kalıcı makyaj, kalıcı kaş uygulaması ve silme işlemleri ile ilgili eğitim aldım.

Daha önce aldığım eğitimlerin ileri seviyelerini deneyimleme imkanım oldu. Güzellik uygulamalarında ürünlerdeki yenilikleri görme, yeni metotlar öğrenme fırsatı buldum” dedi. Güzellik alanında daha iyi bir hizmet verebilmek için sürekli araştırma halinde olduğu belirten Sivaslı, “Katıldığım bu eğitimle 11 farklı ülkeden Belgrad’a gelen PhiAcademy’nin en iyi masterlerıyla tanışma, fikir alışverişinde bulunma şansı yakaladım. Uyguladığımız metotlar üzerine detaylı analizler yaptık. Benim için çok faydalı bir eğitim oldu” diye konuştu.

3 gün boyunca Sırbistan’ın Belgrad kentinde PhiAcademy’e bağlı dünyanın en iyi masterlarından kalıcı makyaj, kalıcı kaş uygulaması ve silme işlemleri ile ilgili eğitim aldım


49 |


HAYALLERİNİN PEŞİNDEN GİDİYOR “Söylediğim şarkılarla insanların hayatlarına dokunmak çocukluktan hayalim…” diyen genç sanatçı Cem Yenel, kendisini ve hayallerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı. Yasir BABA

CEM YENEL

50 |

29 Temmuz 1996 yılında İstanbul'da doğan Cem Yenel’in müziğe olan yatkınlığı daha 3 yaşındayken, anaokulunda müzik hocasının piyanoda çaldığı bir müziği doğru notalarla oyuncak piyano ile çalması ile fark edildi. Daha sonra aldığı eğitimler sonucunda profesyonel olarak, 8 yaşında piyano çalmaya başladı.

İlk olarak müzik hocasının ses rengini ve güçlü yorumcu kişiliğini fark etmesi ile okul orkestrasının solisti olurken Üsküdar Amerikan Lisesi’nde okurken de lise konserlerine devam etti. Ünlü şan eğitmeni Gül Sabar ile çalışan Cem Yenel, eğitimine Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyoloji-ekonomi çift anadal öğrencisi olarak devam etmektedir.

Okuduğu okulların orkestra solisti olma geleneğini bozmayarak Boğaziçi Üniversitesi Orkestrası BÜMK Orkestra solisti olarak devam etmektedir. 22 yaşında 20’nin üzerinde bestesi bulunan Cem’in en büyük hayali Türkiye’yi uluslararası platformlarda temsil eden Dünya çapında bir sanatçı olmak.


HABERHAYAT: Hangi okul ve hangi bölümde okuyorsunuz? CEM YENEL: Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji-Ekonomi çift anadal öğrencisiyim. HABERHAYAT: Küçükken ne olmak istiyordunuz? CEM YENEL: Şarkıcı ve limonatacı. HABERHAYAT: Küçüklüğünüze dair unutamadığınız bir anınız? CEM YENEL: 3-4 yaşındayım. Havaalanında annemle uçak saatini bekliyoruz. Sonra annem lavaboya girdi. Ben de kapıda bekledim. Çinli bir turist kafilesi geldi. 40-45 kişi varlardı. Bir tanesi benim fotoğrafımı çekti. Benim de bu durum hoşuma gitti galiba poz vermeye başladım. Birden hepsi kameralarını çıkardı, çekmeye başladılar. Bir baktım, 40 kamera bir arada beni çekiyorlar. İyice moda girdim. Annem çıkınca şok olmuştu. Enerjimi ilk fark edenler Çinliler oldu. İlk Çinliler fark etti beni. HABERHAYAT: Keşfedildikten sonra neler değişti hayatınızda? CEM YENEL: Henüz keşfedilmedim. Fark edildim diyelim... Keşfedilme önce insanın kendisini keşfetmesi ile başlıyor. Sonra insanların senin hikâyenin fark edilmesi ile devam ediyor. Ama mutlak başarı bunun için ne kadar çok çalıştığında ve sabrettiğinle doğru orantılı diyebiliriz. Profesyonel anlamda müzik yapma fırsatı buldum ki; bunun benim için önemini size anlatamam. Mikrofonlara, sahne set up’larına falan çok ilgiliyimdir. Volga Tamöz’ün bak stüdyosunda ilk şarkı söylediğimde çılgına dönmüştüm. “Beyonce de bu mikrofonla kayıt yapıyor, inanamıyorum” diye kafayı yedim. Kısaca müzik daha profesyonel bir şekilde ve daha da fazla hayatıma girdi. Volga abi “Bugün Pazar ama bir kayıt alacağız, haberin olsun planın varsa da kusura bakma” dediği zaman içimden hep “Holeeeyy be” dedim çünkü stüdyoda vakit geçirmek galiba en sevdiğim şey.

HABERHAYAT: İlgi görmek nasıl hissettiriyor? CEM YENEL: Beni birçok kişi pop müziğin yeni ‘Harika Çocuğu’ işaret ediyor. Piyasaya yeni çıkan biri olarak kalpten gelen bu övgüler beni çok mutlu ediyor ama utandırıyor da. Ama artı bir sorumluluk açısından daha iyisini yapmalıyım diye düşündürüyor ve biraz korkutuyor.

HABERHAYAT: En sevdiğiniz renk? CEM YENEL: Beyaz. HABERHAYAT: En sevdiğiniz şarkı ve nedeni? CEM YENEL: Muse-Unintended. Şarkıyı ilk duyduğumda duygusal olarak yoğun bir dönemdeydim ve şarkı çok gerçekti. Hala her dinlediğimde aroması geliyor o hissiyatın, o yüzden insanların içinde dinlemeyi pek sevmem.

HABERHAYAT: Örnek aldığınız sanatçılar… CEM YENEL: Çok fazla var. Herkeste örnek alınacak bir şeyler var bence. Türkiye’de Sezen Aksu’nun hissiyatını, Ajda Pekkan’ın sahne enerjisini, Barış Manço’nun müzikal samimiyetini örnek alıyorum. Ama Tarkan, Nilüfer, Bengü, Mustafa Sandal... Liste çok uzar. Hepsi çok örnek aldığım sanatçılar. Dünya’da bir performans sanatçısı ve bir ikon olarak Britney Spears’ın bana çok ilham verdiğini söyleyebilirim.

HABERHAYAT: Yaptığınız en büyük çılgınlık? CEM YENEL: Şarkıcı olmak. HABERHAYAT: Benzetildiğiniz biri var mı? CEM YENEL: En çok Justin Timberlake’in ilk hallerine benzetiyorlar ama bu en sevmediğim şey birine benzetilmek galiba.

Keşfedilme önce insanın kendisini keşfetmesi ile başlıyor. Sonra insanların senin hikâyenin fark edilmesi ile devam ediyor. Ama mutlak başarı bunun için ne kadar çok çalıştığında ve sabrettiğinle doğru orantılı diyebiliriz.

HABERHAYAT: Annenizin ve babanızın mesleği nedir? CEM YENEL: Annemin kadın giyim üzerine bir mağazası var, babam bir tekstil firmasında yönetici. HABERHAYAT: En büyük hayaliniz? CEM YENEL: Türkiye’yi uluslararası platformlarda temsil eden bir sanatçı olabilmek. MTV VMA’de canlı performans sergilemek. Billboard Hot 100’de 1 numaraya yerleşen bir şarkıya sahip olmak. 51 |

HABERHAYAT: Sizi tanımlayacak özellikleriniz neler? CEM YENEL: Dünyayı iyiliğin kurtaracağını düşünen ve bunun için her daim pozitif bir enerji ile kendini besleyen biriyim.Ailem, dostlarım ve müzik benim vazgeçilmezim. Ama günün sonunda en değer verdiğim şey; aynaya baktığımda hala kendimi görebiliyor olmak ve herkesin bu hayatta eşit olduğunu unutmadan yaşamak.


Doğru hareketler yaparsanız; doğru algılanırsınız ve korkmadan başarırsınız. HABERHAYAT: En çok kullandığınız kelime? CEM YENEL: Çok. HABERHAYAT: En nefret ettiğiniz kelime? CEM YENEL: Belirsizlik beni çok mutsuz eder. Bu yüzden “Bakarız”, “Olabilir” ve türevleri. HABERHAYAT: İsminizin sözlükte hangi anlama karşılık yazılmasını isterdiniz? CEM YENEL: İsmimin bir anlamı “Müjde” ve bu anlamı çok seviyorum.

olmak en büyük hedefim... Ben bir yeri işaretleyemem insanların beni güzel yerlerde olmamı işaretlemeleri tercihim olur ama sahne vazgeçilmez olacak. Hiç acelem de yok. HABERHAYAT: Piyasayla ilgili korkularınız var mı? CEM YENEL: Korkarak başaramazsınız. Cesur olmak, cesurca harekete geçmek çok önemli. Doğru hareketler yaparsanız; doğru algılanırsınız ve korkmadan başarırsınız.

HABERHAYAT: Hangi dünya starıyla fotoğrafınız olsun isterdiniz? CEM YENEL: Britney Spears

HABERHAYAT: Hayatta en çok kıymet verdiğiniz insan? CEM YENEL: Ailem. HABERHAYAT: Bugüne kadar sizi en heyecanlandıran olay? CEM YENEL: Birçok olay oldu... Volga Tamöz ile tanışma anım stüdyoda şarkımı kaydettiğim an şarkımı ilk kez radyoda duyduğum an. Süperstar Ajda Pekkan ile düet yaptığım an. HABERHAYAT: En sevdiğiniz film? CEM YENEL: The Best Offer. HABERHAYAT: En sevdiğiniz kitap? CEM YENEL: 1984, George Orwell. HABERHAYAT: Hayattaki mottonuz? CEM YENEL: Her şey bir nedenle olur. HABERHAYAT: En tuhaf özelliğiniz? CEM YENEL: Çok değişken bir ruh haline sahibim.

52 |

HABERHAYAT: En sevdiğiniz ülke? CEM YENEL: Fransa, Paris.

HABEHAYAT: Şimdiye kadar attığınız en gururlu zafer çığlığı hangi başarınıza ait? CEM YENEL: Yetenek Sizsiniz finaline kaldığımda. 14 yaşındaydım, çok güzel bir tecrübeydi. HABERHAYAT: En beğendiğiniz yeriniz? CEM YENEL: Kendimi çok fazla beğendiğimi söyleyemem. HABERHAYAT: En çok neyinizle övünüyorsunuz? CEM YENEL: Gerçekten bilmiyorum, çok övünmemeye çalışıyorum, inşallah övünmüyorumdur. HABERHAYAT: Sizi nasıl bir kadın etkiler? CEM YENEL: Kesinlikle başta soğuk ve mesafeli. Peşinden koşturan. Ve genelde sarışın. HABERHAYAT: Bugüne kadar aldığınız en iyi iltifat? CEM YENEL: “Sesin ve yorumun kimseye benzemiyor” HABERHAYAT: İleride kendinizi nerede görüyorsunuz? CEM YENEL: Saygın bir kariyere sahip

HABERHAYAT: Ajda Pekkan’la birlikte sahnede olmak size neler hissettirdi? CEM YENEL: Çok özel, çok şanslı ve sürreal. O an sanki geri kalan her şey durdu ve önemin o 3 dakika için yitirdi. Her zaman çok büyük hayranıydım, şimdi daha da büyük bir hayranıyım. HABERHAYAT: Ajda Pekkan’a sanırım size âşık oldum dediniz. Ajda Hanımın hangi özellikleri sizi bu kadar etkiledi? CEM YENEL: O doğuştan bir star. Sahne enerjisi çok kuvvetli. Enerji de beni çok etkiler. Sahne ışığı, hâkimiyeti, bakışı, sesi ve duruşu... Hepsi o enerjinin bir parçası. Ben hayat enerjisini sahiplenici tavrını kimseye benzemeyen duruşuna benim de herkes kadar âşık olma hakkım olduğunu düşündüğüm için kalbinden dilime dökülen saygı sözcüğüdür böyle büyük bir ustaya...


53 |


Samsun’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür

UNESCO için titiz çalışma

S

amsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, “Kızılırmak Deltası Kuş Cennetinin UNESCO daimi listesine alınması için yoğun bir çalışma yapıyoruz. Desteklerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza çok teşekkür ediyoruz” dedi

Kızılırmak Deltası Kuş Cennetinin UNESCO daimi listesini alınması için çalışmalar bütün hızıyla devam ediyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman başkanlığında, danışma kurulu eşgüdüm ve denetleme kurulu ile toplantısı yapılıp sorunlar masaya yatırıldı.

TÜM HAZIRLIKLARI YAPIYORUZ

54 |

Toplantı hakkında konuşan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, “İnanılarak ortak bir çalışma yürütülüyor ve çalışmalara tüm Samsun olarak sahip çıkıyoruz. Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin destek ve çabalarıyla UNESCO Dünya Mirası geçici listesine giren Kızılırmak Deltası Sulak Alan ve Kuş Cenneti, hükümetimizin açıkladığı 100 günlük eylem planına alınmıştı. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti’nin UNESCO daimi listesine alınması için alanda yapılan

uygulamalar Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a arz edilecek. Sayın Cumhurbaşkanımıza çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürümüz Mehmet Ali Kahraman Samsun’da. Önce Büyükşehir Belediye Başkanlığımızda eşgüdüm ve denetleme kurulu toplantısı yapıldı ve sorunlar ve çözüm yolları konuşuldu” şeklinde konuştu

ŞAHİN’DEN TEŞEKKÜR

Başkan Şahin, “Öğleden sonra ise ulusal ve uluslararası öneme sahip Kızılırmak Deltası Sulak Alan ve Kuş Cenneti’nin Unesco süreciyle ilgili Samsun Valiliği’nde geniş kapsamlı toplantı düzenlendi. UNESCO inceleme heyetinin ekim ayında yapacağı alan incelemesi ziyareti öncesi büyük önem taşıyan toplantı, Samsun Valimiz Osman Kaymak başkanlığında yapıldı. Toplantıya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Zennube Albayrak ile ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarından müdürlerimiz katıldı. UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici listesinde yer alan Kızılırmak Deltası Sulak Alan ve Kuş Cenneti’nin kalıcı listeye

alınması için Samsun Büyükşehir Belediyesi olarak hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda önemli adımlar atan ve çalışmalar yapan Büyükşehir eski Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz’a ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici listesinde yer alan Kızılırmak Deltası Sulak Alan ve Kuş Cenneti’nin kalıcı listeye alınması için Samsun Büyükşehir Belediyesi olarak hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.


Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Samsun Valisi Osman Kaymak, “UNESCO, bu projeye kentin inanmasını ve birlikte yol alınmasını istiyor. Toplantımız da bu açıdan önem taşıyor. Sunum ve bilgilendirmelerden sonra tüm kamu kuruluşları olarak üzerimize düşenin fazlasını yapmalıyız. Bu proje ve sürece aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde hükümetimiz de sahip çıkıyor. 100 günlük eylem planına Samsun’dan millet bahçesi ile Kızılırmak Deltası Sulak Alan Kuş Cenneti girdi. Dünya mirası alanımıza sahip çıkacak ve daimi listeye girmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Hükümet programında yer alan deltaya ilişkin yapılan uygulamalar Sayın Cumhurbaşkanımıza sunulacak” diye konuştu.

ORTAK ÇALIŞMA ÖNEMLİ

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, süreci bu noktaya getiren Samsun Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür etti. Sulak Alan ve Kuş Cenneti’nin çok sayıdaki statü ile koruma altına alındığını hatırlatan Kahraman, “Tüm kurumlarımız alanı korumaya çalışıyor. UNESCO süreciyle ilgili hükümet programına

girmesi bunun vizyon proje olduğunu göstermektir. Tüm kurumların ortak çalışacak olması da çok önemlidir. Bu noktada geleceğe dönük adımlar atılacak. Uluslararası heyetler gelerek yapılan çalışmalarla ilgili incelemelerde bulunacak. Temmuz ayında süreç netleşmiş olunacak. Elektrikli araç meselesini de kendi imkanlarımızla çözeceğiz” şeklinde konuştu.

EKİM AYINDA ZİYARET EDECEKLER

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Zennube Albayrak ise ilk UNESCO heyetinin ekim ayında Samsun’a geleceğini açıkladı. Büyükşehir Belediyesi olarak gereken tüm çalışmaları yapmaya devam ettiklerini ifade eden Albayrak, “Kızılırmak Deltası sulak alan ve kuş cennetimiz daimi listeye girdiğinde Türkiye’nin ilk doğal

miras alanına sahip olacağız. UNESCO sürecini bu şekilde takip ederken görüşmelerimizi hem UNESCO yetkilileri hem de büyükelçilik nezdinde sürdürüyoruz. Başarılı tanıtımlarla da Kuş Cennetimizi uluslararası düzeyde tanıtmayı sürdüreceğiz” sözlerini kaydetti.

Kızılırmak Deltası sulak alan ve kuş cennetimiz daimi listeye girdiğinde Türkiye’nin ilk doğal miras alanına sahip olacağız. 55 |

CUMHURBAŞKANIMIZ SAHİP ÇIKIYOR


Doç.Dr.Gürkan Genç Dr.gurkangenc@gmail.com

Kraniosakral Terapi (Osteopati)

D

ünyada, özellikle Avrupa ve Amerika başta olmak üzere pek çok ülkede sıkça başvurulan tedavi yöntemlerinden biri olan kraniosakral osteopati (KO), birçok klinik problemde başarı ile uygulanmaktadır.

Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı’nın da çabaları ile artık doktorlar tarafından yada bir osteopat uzman doktor yanında olmak şartı ile fizyoterapistler tarafından uygulanmasının önü açılmıştır. Peki nedir kranial osteopati? Pek çok kişi tarafından “kırıkçı-çıkıkçı” işi gibi zannedilse de KO bilinçli ellerde ani gelişmiş basit ağrı problemlerinden kronik hastalıklara kadar bir çok konuda yardımcı olabilmektedir. Uygulama sırasında kafa bölgesi kemikleri başta olmak üzere tüm omurga boyunca ve pelvik kemik bölgesine nazik dokunuşlar yapılmaktadır. Elle uygulanan bu yöntemin uzman kişilerce uygulandığı müddetçe herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır. Bu şekilde kaslar ve kemiklerin rahat hareketinin sağlanması otomatik olarak vücudun kendini iyileştirme mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Amaç vücut içi sıvı dengesinin sağlanması ve korunmasıdır. Vücudumuz hayatta karşılaştığı zorluklara engellere ve hastalıklara her zaman sağlıklı cevaplar vermeyebilir ve bazen bu stresler, blokaj denilen engellere yol açabilir. Bu durum vücuttaki dengeli olan sıvı hareketini bozar ve bu dengesizlik çeşitli rahatsızlıklar ile kendini gösterir.

Blokajlar rahatsızlıkları, rahatsızlıklar blokajları tetikler ve bu süreç bir kartopu gibi büyüyerek devam eder. Ta ki; bir dış etmen bu dalgayı kırana kadar. Osteopatın yaptığı kraniosakral terapi ile bu blokajların tespit edilmesi ve hafif dokunuşlar ile bunların yok edilmesi, vücudun kendi dengesinin yeniden sağlanmasıdır.

Bu işlemde yaş sınırı yoktur ve yeni doğan döneminden (Tortikolis, boyun ve kafa kemiklerinde şekil bozuklukları vs..) itibaren ileri yaşlara kadar kolaylıkla uygulanabilmektedir. Her uygulama seansı yaklaşık 40 dakika sürer uygulama sırasında ve sonrasında hastalarda gevşeme ve rahatlık hissi oluşur. Her uygulama sonrasında iyileşme hızı daha da artarak devam eder. Ortalama 4-6 seans olarak uygulanan bu yöntemde seans sayısı esas olarak şikayetin kendisine, kronikliğine ve tedaviye verdiği cevabının hızına göre değişmektedir. Uzun zamandır var olan hastalıklarda uzun süre çalışmak gerekebilir.

Uygulama sırasında kafa bölgesi kemikleri başta olmak üzere tüm omurga boyunca ve pelvik kemik bölgesine nazik dokunuşlar yapılmaktadır. Elle uygulanan bu yöntemin uzman kişilerce uygulandığı müddetçe herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır. Kraniosakral osteopati stres, anksiyete, depresyon, migren, sebepsiz baş ağrıları, omurga bozuklukları, somatik rahatsızlıklar, kronik yorgunluk, merkezi sinir sistemi problemleri, boyun bel problemleri, okul çağındaki gece terörü, uyku problemleri, dikkat eksikliği hiperaktivite gibi problemlerde hem destekleyici hem de tedavi edici amaçla güvenle uygulanabilmektedir. Vücudunuz dengede ise sağlığınız da dengededir prensibi ile çalışan bu yöntem, ülkemizde doktorların bu konudaki hassasiyet ve merakının artması ile giderek gelişmektedir. Sağlık bakanlığımızın desteği ile bu tür yardımcı destek tedavilerinin daha da yaygınlaşması ve daha çok kişinin faydalanabilmesi ümidiyle... Sağlıklı ve “dengede” günler dilerim



Ses Kısıklığı Birçok Hastalığın Habercisi Olabilir

M

Ses Kısıklığının Birçok Önemli Nedeni Vardır

edicana International Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Selami Yavuz, ses kısıklığı hakkında açıklamalarda bulundu.

Ses; günlük yaşamımızda büyük önem taşıyan, kişiler arası iletişimi sağlayan kişiye özgü bir oluşumdur. Ses hastalıklarında en sık belirti ses kısıklığıdır. Ses kısıklığı, sesin boğuk, kısık, pürüzlü, çatallı, dalgalı olması olarak tarif edilebilir. Ses hastalıklarına sesin yoğun olarak kullanıldığı meslek gruplarında daha çok rastlanır ve birçok hastalığın habercisi olabilir.

Guatr cerrahisi, kalp cerrahisi, göğüs cerrahisi gibi ameliyatlar sonrası ses kısıklığı gelişme riski vardır.

Medicana International Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Selami Yavuz, ses kısıklığı hakkında bilgi verdi;

“Enfeksiyon, alerji, sigara, reflü, öksürük, yüksek ses ile konuşma gibi nedenler ses kısıklığına neden olabilir. Guatr cerrahisi, kalp cerrahisi, göğüs cerrahisi gibi ameliyatlar sonrası ses kısıklığı gelişme riski vardır. Ayrıca nörolojik bozukluklar, psikolojik hastalıklar, genetik sendromlar, ergenlik dönemi, hipotiroidi, gebelik, yaşlılık, hipertansiyon ilaçları, hormonlar, doğum kontrol hapları, nodüller, polipler ve kötü huylu tümörler ile de görülebilir.


Uzun Süren Ses Kısıklığı Kanser Belirtisi Olabilir Ses kısıklığının başlangıcı, süresi, uygulanan tedavileri, daha önce ses kısıklığının olup olmadığı, sigara kullanımı, hastanın mesleği, sistemik hastalıkları, genetik özellikleri, geçirdiği cerrahi girişimleri, hastanın psikolojik durumu değerlendirilmelidir. Seste değişikliğe neden olabilecek burun tıkanıklığı, bademciklerde büyüklük, ses tellerinde patolojiye neden olabilen farenjit, sinüzit, alerjik rinit araştırılmalıdır. Poliklinik şartlarında endoskopik olarak ses tellerinde nodül, polip, kanser, reflü ya da ses oluşumu sırasında kapanma bozukluğu olup olmadığı değerlendirilir.

Ses kısıklığında ses istirahati önemlidir. Enfeksiyon, alerji, reflü, psikojenik ses kısıklığı gibi durumlarda ilaç tedavisi verilir. Ses telinde oluşan nodül ve polibin tedavisinde, tek taraflı ses telinin çalışmadığı durumlarda, nörolojik ses kısıklıklarında, ses teli cerrahisi öncesinde ve sonrasında ses terapisinden fayda görülebilir. Hastalığın durumuna göre botoks tedavide kullanılabilir. Ses teline cerrahi işlem gerekliyse geciktirilmemelidir. Erken evre ses teli kanserinde kısa süreli cerrahi yeterli iken ileri evre ses teli kanserlerinin tedavisinde ise evreye göre açık yada kapalı teknik cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olarak değişmektedir. Ses kısıklığı 10 günden uzun sürüyorsa mutlaka KBB doktoruna başvurulmalıdır”

Ses Kısıklığı Yaşamamak İçin Bu Önerilere Dikkat! • Ses kısıklığı ortaya çıktığında konuşmaktan çekinin. • Sigara içmeyin. • Bol su tüketin. • Acılı, baharatlı, ekşi gıdalardan ve asitli içeceklerden kaçının. • Yüksek ses ile uzun süreli konuşmalar yapmamaya çalışın. • Alkollü ve kafeinli gıdalardan uzak durun. • Tok olarak uyumayın.

Ses kısıklığı 10 günden uzun sürüyorsa mutlaka KBB doktoruna başvurulmalıdır

S e s Kısık lığı

Te d av i s i n i

H afif e Alm ayın

! |

Ses Kısıklığı Tedavisini Hafife Almayın!


60 |


61 |


DÜNYAYI PARMAKLARININ UCUYLA GÖREN ADAM GÖRME ENGELLİ RESSAM

EŞREF ARMAĞAN

E

şref Armağan. Dünyaca ünlü görme engelli ressam. Dünyayı parmaklarının ucuyla görüyor. Doğuştan kör olmasına ve hiç resim eğitimi almamasına rağmen yaptığı resimlerle bilim insanlarını hayretlere bırakan bir yetenek.

Yaşadığım dünyayı öğrenmek için yola çıktım” diyen Eşref Armağan, etkileyici hayat hikayesini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

YASİR BABA HABERHAYAT: Eşref Bey, kendinizi tanıtabilir misiniz bize. Eşref Armağan kimdir? EŞREF ARMAĞAN: Eşref Armağan, 1953 yılında İstanbul’da görme engelli olarak dünyaya gelmiş bir kişi… Yani ben.

HABERHAYAT: Biz sizi ressam olarak tanıyoruz. Yaptığınız resimler tüm dünyanın dilinde. Nasıl başladınız resim yapmaya? EŞREF ARMAĞAN: Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Engelli çocuğu olan ebeveynler, “Sen yapamazsın, edemezsin” şeklinde konuşarak çocuklarını engellemeyecekler. Birincisi bu. İkincisi ise, engelli birey eğer tüketicilikten çıkıp üretici kişi olmak istiyorsa; engellilik problemini kafasından silmesi lazım.

Bu şekilde tamamen üreticiliğe geçebilir. Kafaya taktığı şeyin zaten geriye dönüşü yok. O yüzden düşünmenin de bir anlamı yok. Bu problemi çözdükten sonra, “Ben yaşadığım dünyayı nasıl tanıyabilirim?” sorusu geliyor. Evet, ben dünyaya böyle geldim ve geriye dönüşüm yok. Gözlerim açılmayacak ve ben böyle öleceğim. Ben madem bu dünyada böyle yaşayacaksam; “Neden yaşadığım dünyayı öğrenmeyeyim?” dedim kendime. Bu büyük bir istekti. Bir şeyler yapmak isteyen kişiye bu istek, azim ve sabır lazım. Ben böyle bir insanım. Peki, anadan doğma görmeyen bir insan çevresini nasıl tanıyabilir? Ancak dokunma yoluyla tanır. Duyuyorsunuz, kokluyorsunuz, yiyorsunuz… Neyin ne olduğunu anlıyorsunuz. Söylenen şeyleri hayal edemiyorsunuz. Sadece sesini duyuyorsunuz veya kokusunu alıyorsunuz. Ama elinizle kavrayabileceğiniz şeyleri elinize aldığınızda tanıyabiliyorsunuz. Çevrenizdekilerin nasıl olduğunu, hangi renkte olduğunu, ne işe yaradığını etrafınızdaki insanlara sormak zorundasınız. Bu şekilde başladım ben ve bu duruma geldim. İlkokul eğitimim hariç farklı bir eğitimim olmadı. Hiç resim eğitimi almadım. Buna rağmen resimde perspektifi, ışığı, gölgeyi ve boyutu çözebilen görmez olarak tekim. Bunu bilim insanları söylüyor. Ben onların söylediklerini söylüyorum. Benim durumum Harvard Üniversitesi’nde incelendi.


HABERHAYAT: İnanılmaz, bu öğrenilebilecek bir şey değil! İnanılmaz bir yetenek ve dünyada tek siz varsınız… Nasıl keşfettiniz bu yönünüzü? EŞREF ARMAĞAN: Önce şunu söyleyeyim; benim göz oluşumum yok. Sol gözümde göz diye bir şey yok. Sağ tarafta küçük bir şey var ama işe yaramıyor. 4-5 yaşlarındayken, annemin ve babamın sürekli bana "dikkat et, düşme gibi” gibi uyarılar yaptığını

Bir tarafı elleyerek diğer tarafa çiziyorum. Bu şekilde birçok ünlünün portresini yaptım. Ve boyamak… Benim zihnimde renk olarak hiçbir kavram yok. Sadece neyin ne renk olduğunu öğrendim ve ezberledim. Kullanmaya gelince; renkleri bir sıraya dizdim ve 60 seneden beri aynı sırada durur. Hangi sırada ne renk var bildiğim için istediğim gibi alıp kullanarak aynı yerine koyuyorum.

fark ettim. Sonunda babama “Beni neden uyarıyorsunuz?” diye sordum. Ben bu soruyu sorunca babam hüzünlü bir şekilde oturdu ve başımı okşayarak hüzünlü bir şekilde “Yavrum, sen görmüyorsun. Bizim gözlerimiz görüyor. Bunun için seni uyarmak zorunda kalıyoruz” dedi. O zaman fark ettim ben görmediğimi. Sonra da bu şekilde dünyayı tanımaya başladım. Aklımda ressam olacağım gibi bir hayal yoktu. Ama öyle bir dereceye geldim ki; yaptığım resimler gösterdiğim zaman, “Kandırma bizi sen nasıl yaptın bunu?” diyorlardı. O zaman kendi kendime “Demek ben yapabiliyorum” dedim. Benim resim yapabilmem için parmaklarımla dokunmam lazım. Dokunduğumda çizgiyi anlamam için kağıdın veya dokunduğun şeyin üzerinde kabarma olması lazım. Kabarma olmazsa cismi anlayamıyorum. Resim yaparken bir tarafa kabarmalı cismi koyuyorum. Diğer tarafa da karton, gazete kağıtları koyuyorum. Yumuşak olsun ki; oyukluk olsun. Ben hiç kalem kullanmadım. Ellerimle boyuyorum. Çiviyle çiziyorum.

HABERHAYAT: Yardım alıyor musunuz? EŞREF ARMAĞAN: Tek başıma yapıyorum. Yeni öğrenirken soruyordum tabii. Sormadan öğrenemezsiniz. Öğrendikten sonra kendim yapıyorum. HABERHAYAT: İlk yaptığınız resim neydi? EŞREF ARMAĞAN: Kelebek… Resmi yapacağım zaman babam “Sana kelebeği bulurum ama elletmem” dedi. Nedenini sorduğumda ise, “Kelebek nazik ve küçük bir yaratıktır. Ömrü de kısa olur. Kanatlarında kısa tüyleri var. Dokunduğun zaman ölür” dedi. Sonra gitti, bir kırtasiyeden boyama kitabı aldı. Boyama kitabındaki kelebek figürünü tahtaya kazıdı. Ben de o kazımadan dokunarak ilk resmimi çizdim. HABERHAYAT: Peki, ilk serginiz? EŞREF ARMAĞAN: İlk sergim, İstanbul’da Kadıköy’de oldu. Benim menajerim bütün dünyayı dolaştırdı. Görme engellilerin derneklerinde sunumlar yaptım. Hala daha devam ediyorum.

Benim resim yapabilmem için parmaklarımla dokunmam lazım. Dokunduğumda çizgiyi anlamam için kağıdın veya dokunduğun şeyin üzerinde kabartma olması lazım. Kabartma olmazsa cismi anlayamıyorum

HABERHAYAT: Birçok yabancı kanal sizi haber yapmış diye biliyoruz. İlk nasıl buldular sizi? EŞREF ARMAĞAN: 26 sene önce Amerikalı bir kadın, beni atölyemde çalışırken buldu. “Burada bir dahi var ve ben bunu tanıtmaya geldim” dedi. İşte o kadın beni dünyaya tanıttı. Neredeyse bütün dünya kanalları benimle haber yaptılar. BBC’den tutun da The Times Gazetesi’ne kadar çıktım.

Resim yaparken bir tarafa kabartmalı cismi koyuyorum. Diğer tarafa da karton, gazete kağıtları koyuyorum. Yumuşak olsun ki; oyukluk olsun. Ben hiç kalem kullanmadım. Ellerimle boyuyorum. Çiviyle çiziyorum


HABERHAYAT: El Cezire de hayatınızı belgesel yapıyor galiba? EŞREF ARMAĞAN: Evet, 1 saatlik bir belgesel yapıyorlar. Televizyon için bayağı büyük bir çalışma oluyor. HABERHAYAT: Tabi başka bir misyon üstlenmiş oldunuz böylece… EŞREF ARMAĞAN: Ben de bir yetenek çıktı. Mesela, bir gün bir üniversitede stüdyoda çizim yapıyorum. Bu arada etrafımdakilerle konuşuyorum, farklı şeylerden bahsediyorum. Elimin çizdiğini herkes görüyor ama. Orada fark ettim, çizim yaparken hiç karıştırmadığımı. Bütün teknikleri kendim öğrendim. Discovery Channel kanalı, Toronto Üniversitesi’nde beni araştıran Dr. John Kennedy ile iddiaya girmişler. Hoca, benim her şeyi çizebileceğimi biliyor tabi. Beni İtalya’da Floransa’ya götürdüler. Orada bir bina varmış. İtalyan mimar Filippo Brunelleschi, 600 sene evvel yapmış. Bu adam üç kaçışlı perspektifi bulan kişi. Önce binayı bana ellettiler. Daha sonra maketine de dokundum. Ben binanın nasıl olduğunu hemen çözdüm. Benden üç boyutlu çizmemi istediler. Ben de başladım çizmeye. Etrafıma kalabalık doldu. Birincisini çizdim, kimseden ses yok. İkincisini çizdim. Yine kimseden ses yok. ‘Eyvah’ dedim rezil olduk. ‘Acaba bunlar benden ne bekliyorlardı?’ diye düşünmeye başladım. Daha sonra üçüncüsünü çizmeye başladım. Yine ses yok. Son çizgiyi koydum ve bir anda alkış ve ‘bravo’ sesleri duydum. O hoca, ağlamaklı bir sesle, “600 yıl önce Filippo Brunelleschi’nin yaptığı 3 bakışlı perspektifi şu anda ilk defa Eşref Armağan çizdi” dedi.

64 |

HABERHAYAT: Çok heyecan verici, çok ilham verici… Peki, ders almak için size gelen görme engelliler oldu mu? EŞREF ARMAĞAN: 25-30 yaşlarındaydım. Ayrıca eğitimim yoktu. Tanınmaya başlamıştım. O zaman Milli Eğitim’e çok yazı gönderdik. Olanaksız dediler. Beni anlamaya çalışmadılar. Ama ben denedim. Kadıköy’de Altınokta Körler Derneği’nde 15 tane üniversite öğrencisine ders vermeye başlamıştım. Eğer o fırsat verilseydi yapardım. Bundan sonra yapamam.

Ankizolon spondilit hastasıyım. Bypass oldum. Ayağımda trombosit var. Zaten doktora gidip anlatınca bunları doktor da üzülüyor. Gitmiyorum o yüzden doktora. HABERHAYAT: Eşref Bey, Samsun’da bulunma sebebiniz nedir? Bizlerle paylaşır mısınız? EŞREF ARMAĞAN: Malike Bayşu hanımefendi ve arkadaşlarının bir resim sergisi vardı. Beni de davet etmişlerdi. Sabah eşim Nilüfer Hanımla konuştuk ve gelmeye karar verdik. Hepsini çok seviyorum. Şimdi döndüğüm zaman “Yediğin, içtiğini boş ver, bize gördüklerini anlat” diyecekler ama hiçbir şey anlatamayacağım. (Gülüşmeler)


65 |


Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

Boşanmanın okul öncesi dönemdeki çocuklara etkileri

B B

oşanma; Eşler arasındaki evlilik sözleşmesinin karşılıklı sona ermesi olarak oldukça mekanik bir şekilde tanımlanabilir. Sözleşmeye sonradan dahil olan ve eşlerin birbirinden vazgeçme kararına duygusal ve sosyal gelişimi için önemli bir dönemde yakalanan evin küçük şansız üyeleri açısından bakıldığında ise bu mekanik tanım hiç kuşkusuz ki oldukça yetersiz kalmakta.

Her çocuk anne babasını birarada görmek ister. Bu bütünlüğün bozulması karşısında çocukların ne türden tepkiler verebilecekleri bilinir ve buna yönelik önlemler alınabilirse boşanma süreci çocuklar için çok daha az yıpratıcı hale getirilebilir.

Çocuk İçin Evliliği Sürdürmek Bir Hatadır.

Birlikte olmaktan mutsuz, birbirini tüketen ama çocukları için ayrılmayan bir çiftiin “Ne koşulda olursa olsun evli kalmak gereklidir” yaklaşımı ile evliliklerini sürdürmesi çocuklarına yarardan çok zarar getirir. ■ Sorunlu, çatışmalı ancak evli bir aile içinde yaşamaktansa, sağlıklı boşanma süreci geçirmiş bir anne babaya sahip olmak pek çok çocuğun ruh sağlığını daha olumlu etkiler.

Başkası Değil Sizden Ve En Kısa Sürede Öğrenmeliler:

Boşanma kararı anne ve baba tarafından alınmakla birlikte çocukların anne babalarının böyle bir tercihte bulunduğunu bilmeye hakkı vardır. Sabah kalktığında annesini evde bulamaması veya okuldan geldiğinde babasının artık o eve gelmeyeceğini öğrenmesi travmatik etkiyi arttırır. Bu nedenle boşanma kararı alan eşler bu kararı en kısa sürede tercihen birlikte bu karardan

çocuklarını haberdar etmeleri gerekmektedir. ■ Ailenin ayrılığı gizlemek için ‘baban uzağa çalışmaya gitti’ ‘seyahate çıktı’ gibi farklı bahaneler çocuğun zihnini karıştırır, çocuk-ebeveyn arası güveni sarsar ve ilişkiyi zedeler.

Belirsizlikler Azaltılmalı:

Çocuk bundan sonra aynı evde yaşamaya devam mı edecek yoksa başka bir evde mi yaşamaya başlayacağı, evi hangi ebeveynin terk edeceği, en önemlisi çocuğa kiminle yaşayacağı söylenmelidir. Çocuk artık birlikte yaşamayacağı ebeveyni hangi zamanlar göreceğini önceden mutlaka bilmeli.

Evden kim ayrılacak? Ben kiminle yaşayacağım? sorularının yanıtı çocukların en önem verdiği konu olduğundan o sormadan bu konuya fazla ayrıntıya girmeden yanıt vermeye çalışın.


Çocuğun tepkilerine hazırlıklı olun:

Çocuğun ayrılığa vereceği tepkilerin başında öfke gelir. Aslında öfke çocuğun yeni hayata uyum sürecinde yaşanması gereken bir duygudur. Öfkenin böyle bir anlam ifade ettiğini bilmeyen anne ve babalar öfkeye öfke ile cevap verirler. Bu durum çocuğun duygusal boşalımına engel olur ve dışa yansıtılamayan öfke ve kızgınlık çocuğun içine kapanmasına ve kendini toplumdan çekmesine neden olur. ■Size bağırarak öfkesini ifade eden çocuğunuzu sakin bir şekilde dinleyerek öfkesinin dinmesine, duygularını ifade etmesine yardımcı olmalısınız.

Duygularını İfade Etmeleri İçin Teşvik Edin

Çocukların duygularıyla başa çıkabilmeleri için onları açığa vurma gereksinimi içindedirler, duygularıyla yüzleşemezlerse depresyon, endişe, kişilik sorunları yaşayabilirler. Daha fazla talepkar olurlar, sürekli ilgi isterler. Yalnız kalamazlar ve kendi görmedikleri anlayışı başkalarına gösteremezler. ➢Duygularını rahatça ifade etmesini sağlayacak ortamlar sağlayın fakat ısrarcı olmayın

Her istediğini almaya her dediğini yapmaya başlamayın

Suçluluk duyguları ile çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi davranışlarına sınır konmaması oyuncak, giysi ve para ile doyurulmaya çalışılması gibi davranışlar ebeveyn çocuk arasındaki ilişkiyi temelden zedeler. ■Boşanmanın kuralların, sınırların bozulmasına yol açmamasına dikkat edin

Eski Eşinizle İlgili Suçlayıcı Tarzda Konuşmayın

Dolayısıyla çocuğun taraf tutmasını sağlamaya yönelik çabalar sevdiği ve özdeşim kurduğu kişiye karşı düşmanca davranışlar içine girmesine neden olabilir. Bu nedenle ebeveynler ve yakınları, diğer ebeveyne olan öfkelerini yansıtmamaya özen göstermeliler. ■Eski eşinizle sürtüşmeyi en aza indirin ve çocuğunuzla ilgili konularda onunla temas edebilecek yakınlıkta olmaya çalışın.

Teselliyi çocuğunuzda aramayın

Çocuğunuz sizin sırdaşınız, danışmanınız değildir. Desteğinize gereksinimi olan kişidir, destek verecek olan değil. Yaşadığınız hüznü onunla paylaşmak sorunu çözmeyeceği gibi çocuğun başetme becerilerini azaltıp yanlı hissetmesine ve sonrasında suçluluk duymasına neden olabilir. ■Çocuklar ebeveynlerin dert ortağı, arkadaşı, sırdaşı değildir. Anne babayı onarmaya çalışmak çocuklar için ağır bir yüktür.

Çocuğunuzun yaşam rutinlerini olabildiğince alıştığı biçimde devam ettirmesine gayret edin. Çocukların tepkileri büyük ölçüde ebeveynlerinin tepkilerine bağlıdır. Anne-baba kendi yaşamlarını ne kadar çabuk ve uygun biçimde düzene koyabilirlerse çocuklarda yeni düzene o kadar çabuk ve iyi şekilde alışır. ■ Günlük hayat rutininizi değiştirmeyin. Gerekirse yakınlarınızdan bu konuda yardım isteyin. Çocuğunuzun alıştığı düzenin bozulmamasına özen gösterin.

Nasıl söylenmeli

Bu konuşmayı herhangi bir profesyonel eşliğinde yapmak yerine, sadece anne ve babanın tercihen, birarada bulunarak gerçekleştirmesi en ideali olacaktır. Anne ve baba bir arada konuştuğunda konuşma hiç bir zaman bir ebeveynim hakimiyeti altında geçmemelidir. “Bu çok karmaşık ve zor bir durum. Biz de kendimizi üzgün hissediyoruz, ama toparlanacağız. Birbirimize hep saygı duyacağız.” “Üzgün olmakta, ağlamakta haklısın, bizimle aynı fikirde olmadığını biliyoruz, ancak bu bizim kararımızı değiştirmez.” Benzeri bir yaklaşım ideal olanıdır… Açıklamalar çoğunlukla çocukları tam olarak tatmin etmez ve zaman zaman sabrınızı taşıracak, öfkelendirecek pek çok soruları olur. Ancak bu soruların yanıtlarını almak çocuklar için çok önemlidir. Ebeveynlere düşen görev duygularını kısmen de olsa kontrol altına alarak bu soruları yanıtlamalarıdır.

Çocukların tepkileri büyük ölçüde ebeveynlerinin tepkilerine bağlıdır.

67 |

Diğer ebeveyne suçlayıcı yaklaşım çocukta öncelikle kendi duygu ve düşüncelerine olan güveni zedeler. Bu tür olumsuz konuşmalar çocuğun duygularını paylaşmaktan çok saklamasına neden olacaktır ve size, kendisine ve duygularına olan güvenini sarsar.


Samsun'a 'kadın girişimci üssü' Samsun Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Turan Çakır, Samsun'da kadın girişimcileri desteklemek amacıyla "Kadın Girişimcilik Üssü" kurulacağını belirterek, "Amaç, kadınların ayakları üzerinde durabilmeleri" dedi

S

amsun Büyükşehir Belediye Meclisi eylül ayı son toplantısı Samsun Büyükşehir Belediyesi Meclis Toplantı Salonu'nda Meclis Başkanvekili Turan Çakır Başkanlığında gerçekleşti. Komisyonlardan meclise havale edilen 48 maddeden ikisi oy çokluğu ile kabul edilirken, 47 madde oy birliği ile kabul edilerek karara bağlandı.

KADINLARA DESTEK

68 |

Buna göre meclis, ‘Kadın Girişimcilik Üssü’ maddesini oy birliği ile kabul ederek karara bağladı. Alınan kararın ardından Üsküdar Üniversitesi ve Samsun Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile Samsun’da Kadın Girişimcilik Üssü kurulacak. Mecliste alınan kararın ardından Kadın Girişimcilik Üssü’nün kurulma işlemine başlanacağını ifade eden Çakır, ‘Üsküdar Üniversitesi, Samsun Büyükşehir Belediyesi’ne ‘Kadın Girişimcilik Üssü’projesini teklif etti. Üniversite olarak ‘Profesyonel ve bilimsel anlamda kadın girişimcileri desteklemek istiyoruz’ diyorlar. Projedeki amaç, kadınların el becerisinden, kendi ayakları üzerlerinde durabilmeleri için Samsun’da sosyal bir faaliyet yapmak. Bu konuda bizden yardım istediler. Biz de bunu seve seve kabul ettik. Karar meclisten geçti. Üsküdar Üniversitesi ile işbirliği protokolü yapacağız. Bu proje ile onlar burada bilimsel anlamda

kendi öğretim üyeleriyle piyasanın beklentileri, kadınların sosyal hayata katılımları, iş hayatıyla ilgili kadınlara yönelik projeler hazırlayacaklar. Bizim Reşadiye Mahallesi’nde restore ettiğimiz kültürel binalar vardı. KADEM’in ve Olgunlaşma Enstitüsü'nün olduğu yerde ‘Kadın Girişimcilik Üssü’ne de bir yer tahsis edeceğiz. Buradan bütün kadınlar katkı alabilecek. Projeyi üniversite hazırlayacak, biz mekanı sağlıyoruz. Alınan meclis kararının ardından hemen protokol imzalayacağız. Onlar da yer tahsisinden sonra hemen çalışmalarına başlayacaklar’ dedi.

TEKNİK KAPASİTE ARTACAK

Türkiye’de çok önemli bir laboratuvar olma özelliği taşıyan Samsun Akredite Uluslararası Metal Metroloji ve Kalibrasyon Laboratuvarının daha işlevli bir hale getirileceğini vurgulayan Çakır, ‘Samsun Akredite Uluslararası Metal Metroloji ve Kalibrasyon Laboratuvarının Teknik Kapasitesinin Arttırılması Projesi kapsamında maddemiz var. Samsun TSO Kalibrasyon Laboratuvarı akreditasyonu olan Türkiye’nin en önemli kalibrasyon merkezlerinden bir tanesi. AB hibeleriyle yapıldı bu merkez. Orada biraz eksikler olduğu için tam faaliyete geçirilemedi. Bu eksikliklerin tamamlanması için Samsun Büyükşehir Belediyesi ve Samsun TSO, OKA’ya Samsun Akredite Uluslararası Metal Metroloji ve Kalibrasyon Laboratuvarının Teknik Kapasitesinin

Arttırılması Projesi’ni sunacağız. Yapılan proje ile eksikleri giderip, merkezin daha güzel ve eksiksiz çalışmasını hedefliyoruz’ diye konuştu.

ŞEHİDİN ADI YAŞAYACAK

Mecliste ayrıca geçen ay şehit olan Samsunlu Jandarma Uzman Onbaşı Adem Güven’in evinin bulunduğu İlkadım İlçesi Hastane Mahallesi’ndeki Çınarlı Sokağın adı, ‘Şehit Jan. Uzm. Onb. Adem Güven Sokak’ olarak değiştirilmesi maddesi de oy birliği ile kabul edilerek karara bağlandı.


69 |


K

asık ve karın ağrısı, bulantı, kusma, bayılma hissi… Pek çok kadının vücudunda varlığından bile haberdar olmadığı yumurtalık kistleri ani rahatsızlıklara neden olabiliyor. Her kadının hayatında en az bir kez karşılaştığı yumurtalık kisti, tedavi edilmediği takdirde, kısırlık başta olmak üzere pek çok ciddi tabloya zemin hazırlayabiliyor.

Yumurtalık Kistlerine Dikkat!

Medicana Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum ve Jinekolojik Onkolojik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cazip Üstün; yumurtalık kistleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Çoğunlukla rutin muayenede ortaya çıkıyor

Yumurtalık (over) kistlerinin büyük bir çoğunluğu hiçbir belirti vermez ve başka bir nedenle yapılan jinekolojik muayene esnasında tesadüfen saptanabilir. Yumurtalık kistleri, bazen sadece sağ veya sol yumurtalıkta bazen de her iki tarafta birden olabilen, bazen içi sıvı dolu kesecikler şeklinde bazen de kan veya daha yoğun içerikli olabilen ve çok çeşitli boyutlarda karşımıza çıkan oluşumlardır. Kist vakit kaybetmeden kontrol altına alınmalıdır.

70 |

Yumurtalık kistlerine bağlı kasık ağrısı genellikle çok şiddetli değildir. Oturmak, dizleri karna çekmek gibi karın içerisini sıkıştıran hareketlerde ağrı birden hissedilir.

Yumurtalık kisti bulunan hastaların bir çoğunda hiçbir şikayet bulunmayabilir. Muayene veya ultrasonografi sırasında tesadüfen de saptanabilmektedir. Hastaların birçoğunda sadece kasık ağrısı şikayeti bulunur. Yumurtalık kistlerine bağlı kasık ağrısı genellikle çok şiddetli değildir. Oturmak, dizleri karna çekmek gibi karın içerisini sıkıştıran hareketlerde ağrı birden hissedilir. Ancak kistte yırtılma (rüptür) veya kendi etrafında dönme( torsiyon) meydana gelirse bu durumda aniden başlayan şiddetli kasık ve karın ağrısı, bulantı, kusma, bayılma gibi şikayetler meydana gelebilir.


Ancak tümör belirteçleri tarama amacı ile kullanılmamalıdır. Yumurtalık kist ve kanserleri dışında bir çok nedenle yükselebilirler.

Yumurtalık (over) kistlerinin birçoğu ilaç tedavisi veya ameliyat yapılmadan kendiliğinden birkaç ay içerisinde kaybolur.

Cerrahi tedavi

Tümör belirteçleri görüntüleme yöntemlerinde kitle görüldüğünde önemlidir.

Yumurtalık kistinin tanısının konmasında nadiren de olsa ultrasonografinin dışında bazen bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MRI) ve kanda tümör belirteçleri (tümör markerları) incelenerek tedavi için bir karara varılır. Tümör belirteçlerinin yüksekliği ve diğer görüntüleme bulgularındaki kötü huylu olma olasılığının yüksek olması durumunda kistin tedavisi için operasyona karar verilmektedir.

Yumurtalık (over) kistlerinin birçoğu ilaç tedavisi veya ameliyat yapılmadan kendiliğinden birkaç ay içerisinde kaybolur. Ancak bazı kistlerde ilaç tedavisi veya ameliyat tedavisi

gerekebilir. Bu noktada kistin kendiliğinden kaybolmasını takip etmek için beklemek, doğum kontrol hapı ile tedaviye başlamak veya ameliyat kararı vermek bazı faktörlere göre belirlenir. Bu faktörler; kistin boyutu, kistin görüntüsü, kan tahlilinde belirlenen tümör markerlarının yüksekliği, hastanın hikayesi, hastanın yaşı gibi, hastanın şikayetleri gibi faktörlerdir. Yumurtalık kisti aşırı ağrıya sebep oluyorsa, yırtılma, kendi etrafında dönme gibi şüpheler varsa bu durumda kistin boyu ve özellikleri, hastanın yaşı ve diğer özellikleri ne olursa olsun genellikle ameliyat kararı alınmaktadır.

Açık Cerrahi Veya Laparoskopik Cerrahi Uygulanabilir Kanser ( malignensi ) şüphesi olan hastalarda mutlaka açık cerrahi yapılmalıdır. Ameliyat sırasında kitlenin kanser olduğu ortaya çıkar ise ameliyatın sınırlarının gerektiği kadar büyütülmesi ancak açık cerrahi ile mümkün olur. Laparoskopi iyileşme süresini kısaltması, iş ve sosyal yaşama daha hızlı dönüş imkanı tanıması gibi özelliklerinin yanı sıra; karın içi yapışıklıklara daha az sebep olmasından dolayı özellikle çocuğu olmayan hastalar için önem kazanmaktadır. Vücuttaki kesiler daha az olduğu için ameliyat izi gibi kozmetik sonuçlar açısından da avantajlıdır.Yine de cerrahi yöntemin seçilmesinde en önemli faktör,cerrahın bu iki yöntemden hangisinde tecrübeli olduğudur.

Yumurtalık kisti aşırı ağrıya sebep oluyorsa, yırtılma, kendi etrafında dönme gibi şüpheler varsa bu durumda kistin boyu ve özellikleri, hastanın yaşı ve diğer özellikleri ne olursa olsun genellikle ameliyat kararı alınmaktadır.


ACAR PETROL'DEN TAKDİR TOPLAYAN UYGULAMA

Acar Petrol, bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında bünyesinde kadın personel çalıştırmaya başladı.

A

takum'da Atakent Semtinde bulunan Acar Petrol, Opet ile devletin öncülük ettiği sosyal sorumluluk projesi kapsamsında bünyesinde 3 adet kadın personel çalıştırmaya başladı.

72 |

Samsun'da bu uygulamaya ilk katılan akaryakıt istasyonlarından biri olduklarını söyleyen Acar Petrol İşletme Sahibi Orhan Acar, "Biz Atakum Acar Petrol olarak bu tip sosyal sorumluluk projelerinin içinde yer almaya özen gösteriyoruz. Opet’in de önayak olması sonucu devletimizin de sağladığı destekle 3 adet kadın personelimizi istihdam ettik" dedi.

OLUMLU TEPKİLER ALDIK

Akaryakıt tesislerinde kadın personel çalıştırmalarıyla ilgili olumlu tepkiler aldıklarını belirten Orhan Acar, "Tesisimizde büyük değişiklikler oldu. Kadın arkadaşlarımız havamızı değiştirdi. Erkek personellerimiz için de otokontrol mekanizması oldu. Müşterilerimizden durumdan memnun. Kadın personelin çalışması müşterilerimiz tarafından çok olumlu karşılandı. Biz de bu durumdan büyük memnuniyet duyuyoruz" diye konuştu.

DÜZENLEME YAPILMASINI İSTİYORUZ

İmkanları el verdikçe istihdam olanaklarını arttırmak istediklerini anlatan Acar, "Biz daha fazla kadın personel de istihdam etmek isteriz fakat akaryakıt sektörü şu sıralar bir daralma yaşıyor. Giderlerimiz arttı. Elektrik, su, tehlikeli madde danışmanlığı, iş güvenliği danışmanlığı, iş sağlığı ve LPG Sorumlu Müdürü gibi giderlerimiz oluyor. Bu giderlerimizin hiçbirini dağıtım şirketlerinin katkısı olmuyor. Dağıtım şirketleri kâr marjı dağılımında bayileri çok ezmektedir. Ayrıca bankaların kredi kartı komisyonları da bayileri çok yıpratmaktadır. Bu neden ile Akaryakıt İstasyonları mevcut istihtam ettiği çalışanlarını da işten istemesede çıkarabilirler. Bu konuda da bazı düzenlemeler yapılması gerekmektedir." şeklinde konuştu. Akaryakıt istasyonlarının giderlerinin azalması konusunda bir önerileri olduğunu belirten Orhan Acar, "Aynı bölgede bulunan akaryakıt istasyonları arasında saat 24 ‘den sonra nöbetçi istasyon uygulamasına geçilebilir. Böylece akaryakıt istasyonları haftada en az bir kaç gece kapalı olabilir. Bizim geceleri gelirimiz azalırken, giderlerimiz kat kat artıyor. Geceleri kapalı olabileceğimiz bir düzene geçilirse; tasarruf yapabiliriz" ifadelerini kullandı


73 |


Genç Adım Fen ve Anadolu Lisesi

muhteşem bir törenle açıldı

Kaliteli eğitimin adresi Genç Adım Eğitim Kurumları'nın Fen ve Anadolu Lisesi, etkileyici bir törenle açıldı

G

enç Adım Eğitim Kurumları'nın Fen ve Anadolu Lisesi, Atakum'un Atakent semtindeki kampüsü etkileyici bir törenle eğitim hayatına başladı. Törene, Samsun Vali Yardımcısı Sezgin Üçüncü, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, Atakum Kaymakamı Namık Kemal Nazlı, Atakum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet İrfan Yetik'in yanı sıra öğrenciler ve veliler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'yla başlayan tören, Genç Adım Fen ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin İstiklal Marşı'nın on kıtasını okumasının ardından protokol üyeleri ve Kurucu Müdür Ahmet Çakan'ın konuşmaları ile devam etti.

HAKLI GURUR

Açılış töreninde konuşan Genç Adım Eğitim Kurumları Kurucu Müdürü Ahmet Çakan,”2010 yılında dershane sektörü ile başladığımız eğitim yolculuğumuz süresince binlerce öğrencimizin hayallerine,

umutlarına, duygularına, kalplerine, karakterlerine ve geleceklerine, tüm aşkımızla, sevgimizle, bilgi birikimimizle, idealistliğimizle, dokunmuş olmanın haklı gururu içerisindeyiz. Yıllarımız bu öğrencilerimizin başarılarını ve mutluluklarını paylaşarak geçti” dedi.

SAMSUN’UN EN BÜYÜK ÖZEL FEN LİSESİ

Türkiye genelinde ve Samsun’da elde ettikleri başarıların doğru yolda olduklarına dair inançlarını arttırdıklarını belirten Ahmet Çakan, “Ülkemizin geleceğine, yeni nesillerin aydınlık yarınlarına, azimle, sabırla daha çok çalışarak, evrensel değerlere sahip, hayata her yönüyle hazır, mutlu bireyler yetiştirerek, ülkemizin eğitim ve öğretim anlayışına katkı sağlamayı amaç edindik. Bu doğrultuda değişen ve gelişen eğitim sistemimizin her aşama ve kademesinde hızla yer alarak temel lise ve özel öğretim kurslarımızı açtık. Aynı heyecanla siz değerli öğrenci ve velilerimizin bizlere duyduğu güven ve destek doğrultusunda 2018-2019 eğitim ve öğretim dönemine Samsun’umuzun en büyük özel fen lisesini huzurlarınızda açıyoruz” diye konuştu.


ŞAHİN: EĞİTİMDE BAŞARI ARTTIKÇA ÜLKEMİZ KALKINACAK Törende konuşan Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, "Genç Adım Eğitim Kurumu'nun hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ülkemizde her alanda gelişme olduğu gibi eğitim alanında da gelişme var. Atakum'da sadece 72 tane özel okul olduğunu öğrendik.

Bu bize hem pozitif enerji verdi hem de mutlu etti. Devlet kurumlarının yanında özel öğretim kurumlarının da yer alması, birbirini tetiklemesi, birbiriyle yarışa girmesi çok anlamlı. Bunun Türk Eğitim hayatına da çok katkı sağlayacağını düşünüyorum. Hükümetimizin de özel okulları destekleyerek sayılarının artmasına vesile olması çok yerinde bir hareket. Çünkü eğitim, milletlerin kaderini tayin eden bir husus. Eğitim problemlerini halleden toplumlar gelişmiş, eğitim problemini halledememiş toplumlar gelişememiştir. Eğitimsiz ülkelerin kalkınması mümkün değil. Eksikler tamamlandıkça, öğrencilerimizin başarı seviyesi arttıkça ülkemiz kalkınacaktır" dedi. ÜÇÜNCÜ: BAŞARILAR DİLİYORUM Samsun Vali Yardımcısı Sezgin Üçüncü ise, "Son yıllarda özel sektörün eğitimin içinde olmasını sevinçle izliyoruz. Son yıllar büyük başarılara imza atılmakta. Özel Öğretim Kurumlarının başarıları kamunun başarılarını da arttırmakta. Rekabet halindeki eğitim sistemi ile çağdaş işlere imza

atılmaktadır. Bu vesileyle, eğitim sorumluluğunu üstlenen ve özel sektör temsilcilerine ve Genç Adım Eğitim Kurumları kurucu Ahmet Beye başarılar diliyorum. Güzel çalışmalar yapacağınıza inanıyorum. Bu eğitim sezonunda öğretmenlerimize, velilere ve öğrencilerimize başarılar diliyorum" şeklinde konuştu. ÖĞRENCİLERDEN HEDİYE Törende, Genç Adım Eğitim Kurumları öğrencisi tarafından çizilen Samsun Valisi Osman Kaymak ve Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin'in karakalem portreleri Vali Kaymak'ı temsilen Vali Yardımcısı Sezgin Üçüncü'ye ve Başkan Şahin'e takdim edildi. Genç Adım Fen ve Anadolu Lisesi'nin açılış kurdelesini protokol üyeleri hep birlikte kesti. Kurdele kesiminin ardından okulu gezen Üçüncü ve Başkan Şahin, sınıfları gezerek kurucu müdür Ahmet Çakan'dan okul hakkında bilgi aldı. Program, Genç Adım Eğitim Kurumları öğrencilerinin organize ettiği, şiir sunumu, müzik dinletisi, semazen gösterisi, halk oyunlarının ardından sonlandı.

75 |

EĞİTİM YATIRIMLARIMIZ DEVAM EDECEK Konuşmasının son bölümünde eğitim yatırımlarına devam edeceklerini vurgulayan Çakan, ailesine de verdiği desteklerden dolayı teşekkür etti. Çakan, "Bu süreç içerisinde maddi ve manevi destekleri daima üzerimde olan anneme, babama, yoğun iş temposu içerisinde kendileri ile yeterince ilgilenemediğim eşim ve çocuklarıma, yoğun mesailerimi paylaşan kardeşlerime, geçmişten günümüze Genç Adım Eğitim Kurumları'nın büyümesine ve kalitesine katkı sağlamış tüm yönetici, öğretmen ve yardımcı ortaklarıma, bana sınırlarımı zorlatan, hayallerime, umutlarıma, kalbime ve tüm duygularıma teşekkür ederim. Ve en önemlisi tüm bu güzellikleri bana yaşatan Rabbime şükrederim. İçimizdeki bu heyecan ve aşkla eğitim kalitemizi artırarak, ülkesine, milletine, bayrağına ve kültürüne sahip çıkan gençleri yetiştirmek ve onları şahsi menfaatlerine değil ülke çıkarlarına hizmet için var olmalarına aşılamaya devam edeceğiz. Bu duygularla daha çok evladımıza dokunabilmek ve ülkemizin eğitim kalitesini daha da artırmak amacıyla Samsunumuzda yapacağımız eğitim yatırımlarımıza tüm hızımızla devam edeceğiz" şeklinde konuştu.


Ben Cengiz Toprak. 1974 Samsun doğumluyum. Aslen Artvinliyim. Erken yaşlarda babamı kaybettim. Maddi durumumuz da iyi olmayınca okuma imkânım olmadı. Küçük yaşlarımdan itibaren ticaretle uğraşmaya başladım. Uzun yıllar bir ayakkabı firmasında çalıştım. Daha sonra bu işten ayrılarak restoran işine girdim. Kendime bir köfte salonu açtım. Aynı zamanda o sıralar çok değer verdiğim bir arkadaşımla ortak olarak Tüsem adlı firmamızda da çalışıyorduk. Fakat sevgili arkadaşım, ortağım Kıvanç Doğan elim bir trafik kazası sonucunda vefat etti. Arkadaşımı kaybetmek beni derinden etkiledi. Bir nevi bunalıma girdim. Tüm işlerimi devredip köyde yaşamaya başladım. 1 - 1,5 yıl yalnız başıma köyde yaşadım. Bu süre içerisinde tüm arkadaşlarım geri dönmem konusunda beni ikna etmeye çalışıyordu. Şu anda işletmemizin bulunduğu mekanı da herkesten uzak yaşadığım zaman dilimi esnasında buldum. O zaman burada eski kereste atölyesi vardı. Biz de, eşim dostum arkadaşlarımla buraya gelerek kendi halimize menemen, kavurma, çay yapıyorduk. Bu bir süre böyle devam ettikten sonra işe dönüşmeye başladı. İşletmemizi bu şekilde açmış olduk.


İşletmemizin isim babası sevgili bacanağım, can dostum Mustafa Kaçak’tır. İşletmemizi açtığımız zaman isim arayışı içerisindeyken bacanağım Mustafa, “Sen kelsin, burası da ‘Kelin Yeri’ olsun dedi. Ben de farklı olacağını düşünerek kabul ettim. İsmimiz zamanla çok tutuldu. İnsanlara farklı geldi.

En çok da benim gibi kel vatandaşlarımız sahiplendi bizi. İşletmemizin adını tescillettik. Böylece, bildiğim kadarıyla, Türkiye’nin tek tescilli keli ben oldum. Saç ektirmem için bana sponsor olmak isteyenler de oluyor ama bu teklifleri kabul etmiyorum. Kendimle barışık biriyim. Bu şekilde mutluyum.


Kelin Yeri’ne gelenler birçok antika eşyayla karşılaşıyorlar. Benim durduramadığım bir antika merakım var. Bunun eskiye duyduğum özlemden kaynaklandığını düşünüyorum.

Çocukluğumda köyümüzde aküyle televizyon çalıştıran bir komşumuz vardı. Bizim televizyonumuz olmadığı için o komşumuzun yanına gider sabahtan akşama kadar televizyon izlerdik. Eski bir televizyon gördüğümde aklıma o günler geliyor. Eski eşyalar bana

o günleri çağrıştırıyor. Antikaları bir kere toplamaya başlayınca kendimi alamadım ve işletmemiz şu anki görüntüsüne kavuşmuş oldu. İnsanların da hoşuna gidiyor. Kelin Yeri’ne geldikleri zaman kendileri eski bir köy evinde gibi hissediyorlar.

İşletmemizde eski televizyonlardan bakraçlara, radyolardan müzik aletlerine kadar birçok antika eşyayı görebilirsiniz. Otantik bir havamız var.


Yol kenarlarında bulunan restoranlara karşı insanlarımızın bir güvensizliği var. Taze yemek bulamayacaklarını düşünüyorlar. Kelin Yeri’nde böyle bir endişe yaşamalarına gerek yok.

Bizim tüm malzemelerimiz günlüktür. Mutfağımız ihtiyaçlarını çevre köylerden alıyoruz. Yetişemediğimiz noktada ise kahvaltı ürünlerinde doğallığına ve kalitesine güvendiğimiz yerli markamız Çamlıdağ’ın ürünlerini tercih ediyoruz. Yumurtalarımızı kendi tavuk çiftliğinden temin ediyoruz. Tavuk çiftliğimiz ana yolun gürültüsünden uzak kırsal bir alanda bulunuyor. Zaten yumurtamızı yemeklerimizde kullanmanın haricinde günlük olarak satıyoruz.


Müşterilerimize taze lezzetler sunmaya özen gösteriyoruz.

Her şey az az, günlük hazırlanıyor. Günlük çorbamız oluyor mutlaka. Cuma günleri lahana çorbamız çıkıyor kesinlikle. Kavurma ve pastırma çeşitlerimiz var. Kavurmamızı müşterilerimizin isteğine göre, soğuk kavurma, yumurtalı ve yumurtasız olarak hazırlıyoruz. Menemenimiz ise menümüzün başlıca yemeğidir. Menemen, bir insanın yiyebileceği en sağlıklı yemeklerden biridir. Çünkü

menemenin temel parçası domates yemek hazırlanırken kesilir. Menemenimizi yine müşterilerimizin isteğine bağlı olarak sucuklu, pastırmalı, kaşarlı, sarımsaklı ve soğanlı veya soğansız olarak hazırlıyoruz. Bunların haricinde bu aralar ‘Kelin Spesiyali’ olarak mantarlı menemen üzerinde çalışıyoruz. İsteğimiz lezzeti yakaladığımız zaman müşterilerimizin beğenisine de sunmaya başlayacağız.

Vatandaşlarımızı Kelin Yeri’nde Karadeniz Bölgesi’ne has yemeklerimizden olan muhlama ve kuymağı da yiyebilirler. Benim eşim Rizeli olduğu için muhlamamızı ve kuymağımızı bizzat kendisi hazırlıyor.


Köfte konusunda öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor; Köfte, hazırlanışında hileye en çok açık olan üründür. Bunu yemeden de kolay kolay anlayamazsınız. Hileli hazırlanmış bir köfteyi yediğiniz zamanda midenize rahatsızlık verecektir. Genel piyasa fiyatından ucuz satılan köftelerin içlerindeki malzemelerin güvenilirliği şüphelidir. Bu konuda vatandaşlarımızın dikkatli olması gerekir. Bizim köftemizin etini kendi ustamız bizzat kendi seçerek alır. Köftemiz hazırlanırken içine sadece çember yağ denilen

yağı ve çok az Trabzon ekmeği kullanıyoruz. Kuzu etimiz var. Kuzu etini doğal yağıyla sunuyoruz. Müşterilerimizi bunu yerken çekinmelerine gerek yok. Kuzu da bulunan yağ, ette olması gereken yağdır. Müşterilerimizin bünyelerine herhangi bir zararı yoktur. Kuzu etimizi de Erzurum’dan özel olarak getirtiyoruz. Tüm sağlık kontrollerinden geçmiş, gelişimi tamamlanmış, doğal olarak gelişmiş kuzuların etlerini kullanıyoruz.

Personelimizi seçerken ince eleyip sık dokuyoruz. Kendini geliştirmiş, saygılı, güler yüzlü, insan ilişkilerinde yapıcı kişilerle çalışmaya dikkat ediyoruz. Bu kriterlere uyan personel bulmakta zorlandığımız zamanlar da oluyor. Buna rağmen personel seçiminde titiz davranıyoruz.

İşletmemiz, Samsun – Ankara Karayolu’nun 30. Km’sinde Çakallı mevkiinde vatandaşlarımıza hizmet vermektedir.


Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı

Lazer Epilasyon Nasıl Daha Etkili Bir Hale Getirilir? Son zamanlarda tüylerinden tamamen kurtulmak isteyen bayanların tercihi olan lazer epilasyon uygulamaları kadınlarda %90 oranında etki gösteriyor.%10 veya %5 oranındaki kadınlarda bulunan hormon bozukluklarından dolayı yoğun kıl kökü bulunuyor.

B

ir kıl kökünü lazer epilasyon sayesinde

82 |

kurutsanız da başka kıl köklerinden farklı kılların çıkmasını engellemiyor. Lazer epilasyon vücutta istenmeyen tüylerin yok edilmesi için yapılan bir işlemdir. Lazer epilasyonun sonbahar, ilkbahar ve kış aylarında uygulanması lazer epilasyondan çok daha iyi sonuçlar alınmasına sebep oluyor. Çünkü güneş ışınları bu aylarda cilde direkt olarak vurmadığından ve terleme sorunu ile karşı karşıya kalınmadığından güneş ve terden dolayı beslenen kıl köklerinin daha hızlı yok olduğu görülebiliyor.

LAZER EPİLASYON HANGİ ZAMANLARDA VE KİMLERE YAPILAMAZ?

18 yaş altı olan hiçbir kişiye lazer epilasyon uygulaması yapılamaz. Vücudunda yanık bulunan kişilere veya vitiligo, sedef ve mantar gibi deri hastalıkları olan kişilere de lazer epilasyon uygusu tedavisi bu hastalıklardan bitene kadar yapılamaz. Akne tedavisi için ilaç kullanan kişilerde de lazer epilasyon yapılamayacağı gibi, bronzlaşmak için solaryumda kalarak cildinde yanıklar oluşmuş veya güneşten dolayı cilt yanıkları olan kişilere de uygulanamaz. Fakat cilt yanıkları tam tedavi edildikten sonra bu kişilere lazer epilasyon uygulaması yapılabilmektedir. Ciltlerindeki tüyler açık renk olan kişilerde daha az verim alındığı bilinmektedir. Fakat lazer epilasyon tekniklerinin son zamanlarda çok fazla gelişmesi nedeniyle eskiye nazaran açık renkli tüyler de çok fazla görünmeye başlamış ve etki gün geçtikçe daha fazla görülmeye başlanmıştır.

LAZER EPİLASYON KALICI MIDIR?

Tüylerinden kurtulmak isteyen kadınların da başvurduğu lazer epilasyonun yararları arasında en fazla merak edilen konu lazer epilasyonun kalıcı olup olmadığıdır. İyi bir harcama yaptırarak gerçekleştirdiğiniz lazer epilasyonun eğer daha sonradan bir hormon bozukluğu veya farkı bir hastalığa yakalanmadıktan sonra tüylerin tekrardan geri gelmesi diye bir şey yoktur. Fakat sonradan oluşan hormon bozukluklarından dolayı bazı kişilerde tüylerin hepsi olmasa da bir kısmının geri geldiği ve tekrar kişide tüylenme gözlemlendiği görülmektedir .Ancak Bu lazer yaptıranlar arasında neredeyse %1 oranında kimsede görünmektedir.


83 |


Samsunsporlu Erhan Kartal başarının formülünü açıkladı:

SABIR VE GÜVEN

H

aberaks TV'de yayınlanan 'futbol55' programına konuk olan Erhan Kartal, birbirinden önemli açıklamalar yaparken, "Çok kaliteli bir başkanımız, hocamız ve takımımız var. Biraz sabır ve güvenle hedefe ulaşacağımıza inanıyorum" dedi

FUTBOL55'E KONUK

84 |

Samsunspor'un 25 yaşındaki başarılı sağ beki Erhan Kartal, Haberaks TV'de yayınlanan futbol55 programına konuk oldu. Tuğçe Semiz moderatörlüğünde Selçuk Kaya ve Murat Sandıkçı'nın sorularını yanıtlayan Erhan Kartal, camiaya güzel mesajlar verdi. İlk olarak kendisi hakkında bilgiler veren Erhan, "Annem babam Ağrılı ama ben doğma büyüme Muğlalıyım. Futbola da Muğla'da başladım. Oradan Denizlispor'a transfer oldum. 2010 yılında profesyonel sözleşme imzaladım.

Ardından sırasıyla Kasımpaşa, Şanlıurfaspor, Alanyaspor, Gazişehir ve Adana Demirspor forması giydim. Sezon başı üst liglerden de teklifler vardı. Samsunspor hiç aklımda yoktu. Tam bir takımla anlaşmak üzereydim, Samsunspor'dan arayıp bana projeyi anlattılar, kulübün hedeflerini anlattılar. İsmail Uyanık başkanın dönüşü, Reşat Çağan hocamızın burada oluşu ve Taner hocanın da beni çok istemesi etkili oldu. Ailemle de oturdum konuştum ve buraya gelmeye karar verdik" diye konuştu.


Erhan Kartal, şöyle devam etti: “Eşimle Samsun’a yerleştim. Samsun hakkında bana bilgi veren tanıdıklarım oldu. Samsun’un güzelliklerini anlatıyorlardı ve gezip görünce daha da iyi anladım. Burası çok güzel bir şehir Kasımpaşa’dayken yöneticimiz olan Samsunlu Mustafa Aztopal ağabeyimin de Samsun’u bana çok anlattı. Burayı çok sevdim. Sessiz biriyimdir. Konuşmayı ve kalabalığı çok sevmem, evcimenimdir. Evde olmayı çok severim. Evde de genelde varsa maç izlerim yoksa eşimle birlikte dizi izliyoruz. Aile ortamını ve sıcaklığını çok seviyorum. Herkes gibi benimde hedeflerim var. Bu hedeflerime Samsunspor’la birlikte ulaşmak için geldim. 3 yıllık sözleşme imzaladım. Samsunspor başarılı olduğu an ben de başarılı olacağım ve hedeflerime ulaşacağım. Türk futboluna kesinlikle yabancı oyuncu sınırı getirilmeli. Yabancı oyunculara inanılmaz paralar veriliyor, daha sonra kulüplerimiz büyük sıkıntılar çekiyor. Bunun için altyapıya önem verilebilir. Önümüzde bir Altınordu örneği var. Her şey altyapıdan yetiştirmeyle düzelebilir.”

HÜCUMU SEVİYORUM

"Takımda herkes birbirini zaten tanıyordu. Kamplarda çok iyi kaynaştık. Takımdaşlık ve arkadaşlık çok iyi. İyi bir hava yakaladık. Tek sıkıntımız bunu sahaya yansıtamadık. Bu iyi havayı sahaya yansıtırsak sorun olmayacaktır. Her bölgede ciddi bir rekabet var. Oyuncular da bu ligin üzerinde. Erkam ağabeyle de güzel bir rekabetimiz var. Burada önemli olan 'o oynuyor' diye küslük olmaması ve böyle bir durum yok.

Ben savunmacıyım ama hücumu daha çok seviyorum. Geçen yıl Adana Demirspor'da 33 maç oynadım ve hücuma da ciddi katkı sağladım. Takım iyice oturduğunda beni de hücumda daha etkili izleyeceksiniz. Camia bize güvensin, sabretsin. Kaliteli bir başkanımız, hocamız ve takımımız var. Eyüp maçıyla çıkışa geçeceğiz ve üst üste seri galibiyetler alacağız. Bu ligde yenilebilirsin ama iyi mücadele etmen şart. Mücadele etmeden hiçbir şey olmuyor. Takımımız kalitesini Eyüpspor maçında gösterecektir. Taraftarımız bize inansın ve sabır göstersin. Takımımız iyi olacak. Taraftarımız özellikle iç sahada bizler için büyük bir itici güç oluyor."

Taraftarımız bize inansın ve sabır göstersin. Takımımız iyi olacak.

GERİYE DÜŞMEYECEKSİN

"Aslında lige iyi başladık. Amed galibiyeti ardından bu ligin iyi takımlarından Gümüşhane ile deplasmanda berabere kaldık. 1-0 öndeydik talihsiz bir gol yedik. Kazanabilirdik ama yine de puanla döndük. Bizim hesaplarımızda Sancaktepe, Eyüp ve Ankara Demir'i yenmek vardı. Sancaktepe yenilgisini nazar boncuğu olarak değerlendiriyorum. Eyüpspor ve Ankara DEmirspor maçlarını kazanarak özgüven de elde ettik. Sezona başlarken hocamız bize 'bu ligde geriye düşmeyeceksin' demişti. 'Rakipler öne geçince vakit geçirmek için her şeyi yapacaktır' demişti. Sancaktepe maçında da yediğimiz erken gol bizi kötü etkiledi. Bu lig mücadele gerektiren bir lig. Eyüp ve Ankara Demir maçlarında iyi mücadelenin karşılığını aldık. Ancak yeniden camiayı ayağa kaldıracak olan bizleriz. Bizler oyuncular olarak kendimize inanıyoruz. Sezon sonunda mutlu sona ulaşacağız."

85 |

SAMSUN’U BEĞENDİM


Özel Medibafra Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinden Psikolog Güloya Şahika Bülbül “Psikoloğa neden gidilir?” , “Psikoloğa gitmem gerektiğini nasıl anlarım?” soruları, sıkça sorulan soruları sadece bir kaçı… Herkes hayatının bir bölümünde stres, üzüntü keder ve çatışma dönemleri yaşayabilir ve bir profesyonelden yardım alıp alamayacağı konusunda zorluk çekebilir. Ülkemizde bazı terapötik müdehalelerden faydalanmaya ihtiyacı olanlar bunu anlayabiliyor veya geçiştirebiliyor. Bazıları ise sadece "deli" olanların psikoloğa gidip yardım almasını ve bu yardımı kabul etmelerinin bir zayıflık göstergesi olduğunu ya da tedavi seçeneklerinin zaman alıcı ve pahalı olabileceği düşüncelerini savunmaktadırlar. Fakat insanlar gün geçtikçe bu konu hakkında bilinçlenerek bu önyargılı düşüncelerden arınıyorlar. Bir psikolojik rahatsızlık veya bunalım/çatışma anı yaşayanlar dışında psikoloğa gidenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır ve bu terapi süreci "sağlıklı" bir birey içinde son derece faydalı olabilir.’ dedi.

86 |

‘’Psikoterapi’’ sözcüğü Eski Yunancadan gelmektedir. Ruh, can, nefes anlamına gelen ‘’psyche’’ sözcüğü ile tedavi, iyileştirme anlamına gelen ‘’therapia’’ sözcüklerinin birleşimi sonucu oluşmuştur.

PSİKİYATRİ POLİKLİNİĞİ

Psikolog Güloya Şahika Bülbül


GÜNLÜK HAYATLA BAŞA ÇIKMAK İÇİN

Psikoterapi çeşitli zihinsel hastalıklara ve duygusal zorluklara sahip insanlara yardım etmenin bir yoludur. Psikoterapi, rahatsız edici semptomları ortadan kaldırmaya veya kontrol etmeye yardımcı olabilir ve ilaç tedavisinin yanında iyileşmeye yardımcı olur. Psikoterapinin yardımcı olduğu sorunlar arasında günlük yaşamla başa çıkmada meydana gelen zorluklar; travmanın, tıbbi hastalığın veya kaybın ortaya çıkardığı durumlar( sevilen birinin ölümü; depresyon veya anksiyete gibi spesifik zihinsel bozukluklar).

Bu damgalama çoğunlukla insanların ilk etapta yardım istememesinin nedeni olabilmektedir fakat geçek şu ki terapi, kaygıdan uyuma, ilişkiden travmaya kadar birçok konuda yardımcı olan çok kullanışlı bir yöntemdir.

PSİKOTERERAPİ KENDİNİZİ TANIMANIZI SAĞLAR

Yapılan araştırmalar, terapinin insanların ruh sağlığı koşullarını yönetmelerine yardımcı olma konusunda oldukça etkili olduğunu göstermektedir ve uzmanlar tıbbı bir sorununuz olmasa bile buna yönelebileceğinizi belirtmektedir.

Kısa süreli bir psikoterapi, kişinin kendisini daha iyi tanımasına yardımcı olur. Psikoloğun desteği ile birlikte birey, günlük hayatın sancıları, iş ve özel hayat dengesi, ilişkileri, hedef ve hayalleri ile ilgili pek çok konuda bir farkındalık kazanabilir.

Psikoterapiyi başlangıç, orta ve son olarak düşünmeyin. Bir problemi çözdükten sonra hayatınızda yeni bir durumla karşılaşabilir ve son tedavi süreciniz sırasında öğrendiğiniz becerileri biraz düzeltmeye ihtiyaç duyabilirsiniz ve sonrasında tekrar psikoloğunuzla iletişime geçebilirsiniz. Elbette, psikoloğunuzu tekrar görmek için bir kriz beklemek zorunda değilsiniz. Geçen sefer öğrendiklerinizi güçlendirmek için sadece bir "güçlendirici" seansa ihtiyacınız olabilir. Bunu bir zihin sağlığı güncellemesi olarak düşünün. Sonuçta, o zaten hikayenizi biliyor. Psikoterapiyi duyduğunuzda bir akıl hastalığı ile mücadele eden insanları düşünüp yoğun ve korkutucu bir süreç olduğunu düşünebilirsiniz ama psikoterapi herkes için sayısız stil ve yöntemler barındırır. Psikotrerapi, psikoloğa gittiğinizde o koltukta oturmaktan çok daha fazlasıdır. Bir uzmanla görüşülmesi ve yardım alınması hakkında birçok damgalanmış önyargılar vardır. Duygularınız hakkında konuşmaya duyulan ihtiyaç bazen zayıf ve utanç verici bir şekilde dalga geçilecek bir şey olarak görülebilir.

‘Sorunlarımla kendimde başa çıkabilirim kendi kendimi dinlerim, psikoloğa ne gerek var?’ diyorsanız; kendinizi daha iyi anlamak için bu metotlar çok başarılı olmayabilir, yani yol kat edemeyebilir bir süre sonra tıkanma yaşayabilirsiniz. Kim olduğunuzu görmek, anlamak için kendinize baktığınızda kendinizi yine kendi gözünüzden göreceksiniz ama bu bakış açısı kim olduğunuzu, neyi neden istediğinizi, verdiğiniz tepkileri, aldığınız kararları anlamanıza yardımcı olamayacak. Bu konuda yapılabilecek en etkili şeylerden biri, aklınızdaki soruları, düşünce ve duygularınızı, güvendiğiniz birine açmanız ve bunları kelimelere dökerken kendinizi de duymanız. Genelde ilk gidilen kişi aile, arkadaş, akraba hatta komşu ile bile olabiliyor. Ancak çoğu zaman bu kişiler ya zaten sizin tarafınızdadır ve sizin duymak istediklerinizi söylerler ya da kendi telaşları içinde sizi can kulağı ile dinlemeyebilirler. Kısacası karşınızdaki kişiler öznel önyargılı olabilirler. Bir psikoloğa gittiğinizde ise sizi özen ve dikkat içerisinde dinleyerek yargılamadan kendinizi anlama konusunda yardımcı olacaktır. Bu sebeple başka şeylerde çare aramadan, sağlıklı bir zihinle, daha anlamlı bir hayat için psikoloğa gidebilirsiniz.

87 |

Birkaç farklı psikoterapi türü vardır ve bazı türler bazı problemler veya sorunlar ile daha iyi çalışabilir. Psikoterapi, ilaç veya diğer terapilerle kombinasyon halinde kullanılabilir. Psikoterapinin ne kadar sürdüğü, çeşitli faktörlere bağlıdır. Problem ya da bozukluğun türü, hastanın özellikleri ve geçmişi, hastanın hedefleri, hastanın psikoterapi dışındaki yaşamında neler olup bittiği ve hastanın ne kadar hızlı ilerleme gösterdiği vb. faktörler psikoterapi sürecini değiştirebilmektedir. Bazı insanlar sadece tek bir psikoterapi seansından sonra rahatlama hissedebilirler ve bir psikologla görüşmek yeni bir bakış açısı kazandırabilir, durumları farklı şekilde görmelerine yardımcı olabilir ve bireyde kalıcı rahatlama sağlayabilir. Bireyler başka yardım aramadan önce psikoloğa gitmekte çok gecikmemişlerse, iyi tanımlanmış bir problem üzerinde çalışılıyorsa daha kısa sürede iyileşme belirtileri gösterebilirler.




90 |


91 |


92 |


SAMSUN'UN DENEYİMLİ MOBİLYA MARKALARINDAN

YILMAZ MOBİLYA Samsun'un yerli mobilya üreticilerinden biri olan Yılmaz Mobilya, 1985 yılından beri mobilyacılık sektörünün her alanında Samsunlulara hizmet veriyor. 1985 yılında aile şirketi olarak kurulan Yılmaz Mobilya, geçen zaman içerisinde koltuk iskeleti üretiminden yatak odası Yılmaz Mobilya İşletme Sahibi İsmail Yılmaz takımlarına kadar birçok mobilya türünde üretim Hareket nerede ise biz oradayız" diye yaptı. Üretim faaliyetleri konuştu. Toplamda 2500 m2'lik alanda hakkında bilgi veren Yılmaz üretim yapan Yılmaz Mobilya'nın, Samsun haricinde Tokat, Ordu, Mobilya İşletme Sahibi İsmail Giresun ve Trabzon gibi çevre illerde Yılmaz, "İşletmemiz babam de satış ağı bulunuyor. ve amcamlarım tarafından kuruldu. İşe ilk olarak, koltuk iskeleti üretimi ile başladık. Daha sonra çekyat üretimi yaptık. 90'lı yıllarda yatak odası üretimine geçtik. Şu anda ise mobilya aksesuarlar, çalışma Samsun Mobilyacı İş Adamları Derneği (MOBİD) üyesi oldukları masaları, 2'li, 3'lü dolap belirten Yılmaz Mobilya İşletme çeşitleri ve oturma grupları Sahibi İsmail Yılmaz, "Biz Samsunlu üretiyoruz" dedi. mobilyacılar olarak üretimimizi

"İHTİSAS OSB İSTİYORUZ"

Mobilya sektöründe yılların getirdiği birikimle üretim yaptıklarını belirten İsmail Yılmaz, "Sektörde nerede ihtiyaç varsa biz de fırsatları değerlendirerek o yönde üretim yaptık.

Toplamda 2500 m2'lik alanda üretim yapan Yılmaz Mobilya'nın, Samsun haricinde Tokat, Ordu, Giresun ve Trabzon gibi çevre illerde de satış ağı bulunuyor.

arttırmak ve satış ağımızı Karadeniz Bölgesi'nin dışına taşımak için ihtisas organize sanayi bölgesi istiyoruz. Tüm mobilya üreticilerinin bir arada olduğu bir sanayi bölgesi Samsun'un kazancına olacaktır. Şu an içinde bulunduğumuz dağınık görüntüden dolayı müşteri kaçırma olasılığımız artıyor.

93 |

"HAREKET NEREDEYSE BİZ ORADAYIZ"

Üretim kapasitemizi arttırarak şehrimize ekonomik anlamda daha çok hizmet etmek istiyoruz ancak mevcut fiziki şartlarımız buna izin vermiyor. Mobilyacılara özel ihtisasa sanayi bölgesi kurulması durumunda daha çok üretim kapasitemizi arttıracağımız fiziki ortamlara kavuşmuş olacağız. Bu şekilde Samsun'umuza daha iyi hizmet vereceğiz" şeklinde konuştu.


Hızlı tren için imzalar atıldı

H

94 |

avza Belediye Başkanı Murat İkiz, ‘Yüksek Hızlı Tren projesi kapsamında Havza’da yapılacak olan Havza Hızlı Tren İstasyon Sahası ile ilgili olarak mutabakata varıldı ve imzalar atıldı’ dedi Havza Belediye Başkanı Murat İkiz, geçtiğimiz aylarda ihalesi gerçekleştirilen SamsunÇorum-Ankara Hızlı Tren Projesi kapsamında Havza’da yapılacak olan Havza Hızlı Tren İstasyon Sahası ile ilgili olarak mutabakata varıldığını belirtti. İkiz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müjdesini verdiği Yüksek Hızlı Tren projesi için geri sayımın başladığını belirtti.

CAZİBE MERKEZİ OLACAK

YER TESPİT EDİLDİ

Başkan İkiz, ‘Devlet demiryolları yetkilileri ile yapılan saha incelemesinin ardından Havza Hızlı Tren İstasyon Sahası’nın yeri tespit edildi. Yapılan tespitler ve yer incelemesinin ardından Üniversite Mahallesi’nde Havza Meslek Yüksekokulu’nun kuzeyinde yapılması planlanan Havza Hızlı Tren İstasyon Sahası için mutabakata varıldı ve konu ile ilgili olarak TCDD Etüt ve Proje Daire Başkanı Mesut Yaman ile karşılıklı imzalar atıldı. İlçemize ve Samsun’a hayırlı olsun’ şeklinde konuştu.

İkiz, yapılacak olan SamsunÇorum-Ankara Hızlı Tren Projesi ile birlikte Ankara’ya ulaşımın kolaylaşacağını dile getirerek, ‘Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın müjdesini verdiği Yüksek Hızlı Tren projesi için geri sayım başladı. Otobüs ile 6 saat civarı bir zamanda ulaşılan Ankara’ya hızlı tren ile artık 2 saatte gidilebilecek. 2023’te hizmete girecek olan Yüksek Hızlı Tren projesi ilçemize önemli katkılar sağlayacak. İnşallah ilçemizde Havza OSB’de yapılacak yatırımların ve termal turizm yatırımlarının, Yüksek Hızlı Tren projenin tamamlanması ile tam bir cazibe merkezi olacak. Yüksek Hızlı Tren projesinin Samsun’a kazandırılmasında emeği geçen ve geçecek herkese teşekkür ediyorum’ ifadelerini kullandı.

Otobüs ile 6 saat civarı bir zamanda ulaşılan Ankara’ya hızlı tren ile artık 2 saatte gidilebilecek. 2023’te hizmete girecek olan Yüksek Hızlı Tren projesi ilçemize önemli katkılar sağlayacak.


95 |

Bakmaya doyulmayan kareler


Bakmaya doyulmayan kareler

Kontaş Ailesi

ş AİLESİ KONTAŞ Nazlı & Salih Konta e ç Aile: Tuğ Çocukları: KontaŞ ra Sare ve İk


Demir Ailesi

Demir Mina Hafsa Kamil Demir & Aile: Buket anlamı: in in m is Mina ca’da “aşk” n a lm A Eski elir. anlamına g




100 |


101 |

"

"


ZAMANA DİRENEN BAŞKENT HATTUŞA BU TAŞLAR BU KAYALARA RESMEDİLEN FİGÜRLER VE TABLETLERDE ANLATILANLAR HİTİTLERİN NE KADAR MUHTEŞEM BİR UYGARLIK OLDUKLARINI GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR… Not: Yazımda ki seslenişler ve öyküler Hitit Tabletlerinden alıntıdır.

H

atti’nin büyük kralı Murşili’nin oğlu, Hatti’nin büyük kralı Muvatalli dedi ki!

Göğün güneş tanrıçası göğün kralı fırtına tanrısı Hatti ülkesinin koruyucusu olan tanrılar benim efendim olan siz beni Hatti ülkesinin hakimi yaptınız. Fırtına tanrısı efendim. Bana ışığını ver Güneş tanrıçası efendim bana sıcaklığını ver. Yanımda ol önümü aç… Hititlerin ayakları altında eskimiş bir halı… Boğazkale Ve Anadolu’nun en ince nakışlarıyla süslenmiş motifi Hattuşa. -Medeniyet beşiği -Dünya Mirası -Tanrının lütfü

102 |

Boğazkale, dünyanın en eski tarih ve kültür merkezlerinden biridir. İnsanlık tarihinin ilk çağlarından başlayarak günümüze kadar uzanan

Hitit Uygarlığı, Boğazkale’yi zengin bir kültürün mirasçısı yapmıştır. M.Ö. 1200 yıllarında Hitit egemenliği ve Hititlerin ortaya koyduğu uygarlık düzeyiyle Boğazkale uluslararası üne kavuşmuştur.

E

N AYÇAM A K R


Hitit halkının oturduğu yerleşim mekânları şehir surlarının dışında olduğu için henüz gün ışığına çıkarılamamıştır. Ve Tüm Sur Kalıntılarına Bakınca Kale Komutanının Sesi Sanki Kulaklarımızda Çınlıyor…

Anadolu’nun baştan çıkaran davetine kulak verdiğinizde sizi bekleyen soluk kesici duraklardan en önemlisi Hattuşa’dır. Topraklarında Hitit mucizelerinin cüretkârca sergilendiği adeta bir sanat galerisi görünümünde olan Boğazkale Anadolu kültür mozaiğinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Hattuşa gökte bir yıldız çölde bir vaha Anadolu’da bir şiirdir. Ve Hattuşa güzelliğini eşi bulunmaz Hitit kalıntılarından almaktadır. Ve araştırmacılara göre kazı çalışmaları en az 500 yıl daha sürecek uzun bir sürece ihtiyaç duymaktadır. Günün her saati farklı renklere bürünen Yer Kapı’dan Boğazkale’yi seyretmek tepeleri ve küçük vadileri saran Hitit kalıntılarını izlemek insana bambaşka bir huzur veriyor. Bir zamanlar milyonlarca kilometre kare toprağa ve üzerinde yaşayan insanlarına hükmeden bir imparatorluk… -Zamanının en büyük askeri gücüne sahip bir imparatorluk -Eski çağa damgasını vuran hala gizemli hala keşfedilmemiş bir imparatorluk/dönemin süper gücü Hitit İmparatorluğu… Hayal ediyorsunuz; kurulan pazarları, kervanları, tanrılarına kurban sunan insanları ellerini havaya kaldırarak tanrılarına yakaran kral ve kraliçeleri. Neresinden bakarsanız bakınız doğanın tüm renkleriyle birleşen ve birleştiği yerde ziyaretçilerinin hayranlık içerisinde bırakan Boğazkale ilçesinin tarihi değeri ve ziyaretçi sayısı her geçen gün artmakta ve önem kazanmaktadır. Hakkında her yıl ciltlerce kitap yazılan Hitit Medeniyeti, Boğazkale ve Çorum’a eşi bulunmaz bir nimet bırakmıştır. UNESCO’nun dünya kültür miras listesinde 176 sıra numarasıyla kayıtlı olan Boğazkale’de şehir surları içinde kalan kale, tapınaklar, saraylar ve yönetim binaları arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılmış ancak

-Gün batınca kent kapıları içeriden kapansın ve sürgüleri takılıp mühürlensin, gözcü kulelerinin kapıları kapatılıp süngülenip mühürlensin. Surların üzerinde oturulmasın, duvarlarda ateş yakılmasın. Kalenin içine yabancı sokulmasın.

kapıları, kabartma duvar resimleri ile nefes kesici bir yağlı boya tabloyu andırmaktadır. Boğazkale’yi “Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan masalların prenslere ve prenseslere ev sahipliği yaptığı bir rüya kenti olarak düşünebilir. Hititler ile ilgili anlatılan hikâyeleri mistik birer öykü gibi dinleyebilirsiniz.

Güneşin bir başka battığı, güneşin batışını izleyenlerin kalplerinin bir başka attığı yer; Hattuşa… Doğanın ve Hititlerin elinden her köşesinde farklı fırça darbeleriyle süslenmiş iki tepe arasına serpilmiş enteresan bir tablo Boğazkale. 4000 yıl karanlıkta kalmış bir kültürü yorumlamak ve her parçası bir yere dağılmış verilere ulaşıp Anadolu’nun büyük bir kısmından kuzey Suriye’ye kadar egemenlik kuran Hititlerden kutsal kitaplar da söz etmektedir. Hititlerin başkenti Hattuşa Boğazkale’de ören yerlerindeki kale surları, kale giriş kapıları ve duvar kalıntılarının arasında dolaştığınızda geçmişin tarihten gelen seslerini duyabilir; M.Ö 1200’lü yıllardan günümüze yansıyan sevinçleri kederleri savaşlardaki çığlıkları zafer nidalarını bu gün bile hissedebilirsiniz. Ve Hattuşili Tanrıça İştar’ın 4000 yıl öncesinden sesini duyar gibi olursunuz…

GİRİŞ/ALT SES/ERKEK SES “Bir varmış bir yokmuş” zaman Hititler zamanıymış Evlerden birinde kavga gürültü hiç eksik olmazmış… -Baba ile oğul -Koca ile karısı -Erkek kardeş ile kız kardeş her zaman kavga ederlermiş. Bu duruma çare bulamayınca bir büyücüye başvurmuşlar. Büyücü kadın onlardan kurban etmek için bir keçi istemiş… Keçiyi keserken şu sözleri söylemiş…

-Kardeşim Muvatalli tahta oturunca Hatti ülkesinin ordusunu ve arabalı savaşçılarını bana teslim etti ve yukarı ülkeyi de yönetimime verdi. Efendim tanrıça İştar beni koruması altına aldı ve karıma rüyada göründü… Şöyle dedi… Kocana yol göstereceğim ve tüm Hattuşa kocanın yanına dönecek. -Ben İştar! Bütün Hatti topraklarını Hattuşili den yana döndürdüm…

İşte ondan sonra bir daha o evde kavga sesi duyan olmamış… Evet, bizler sizlere Hititlerin gizemini anlattık… Sizler izleyip dinlediniz.

Boğazkale’nin her köşesi Tabiat Ana’nın ve Hititlerin ellerinde şekillenen vadilerle, Hititlerin kayaları oyarak oluşturduğu kale giriş

-“Kavga Ettikleri Zamanki Diller, Kötü Sözler Bu Keçi Gibi Kesilsin, Bu Keçi Nasıl Bir Daha Gökyüzünü Ve Yavrularını Görmeyecekse, Kötülükler Lanetler Bu Kimseleri Görmesin”

Ancak Sizler Hititlerin Başkenti Hattuşa’ya Gelerek Anlattığımız Büyüyü Hissetmeli Tarihin Geçmişten Gelen Seslerini Boğazkalede Duymalısınız… Bitmeyen Ve Zamana Direnen Öykü… Hattuşa


Dünya Okçuluk Şampiyonası Hyundai'in sponsorluğunda Samsun'da düzenlendi

28-30 Eylül 2018 tarihleri arasında Samsun'da gerçekleştirilen Dünya Okçuluk Şampiyonası finallerine, şampiyonanın resmi sponsoru Hyundai damga vurdu

D

ünya Okçuluk Federasyonu tarafından düzenlenen ve 2016 yılından itibaren Hyundai'in isim sponsoru olduğu Dünya Okçuluk Şampiyonası 2018'in finali Samsun'da Batı Park tören alanında gerçekleştirildi. 28-30 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen şampiyonaya dünyanın çeşitli ülkelerinden birçok sporcu katıldı.

104 |

HYUNDAİ TÜRKİYE SATIŞ DİREKTÖRÜ MR. OH, SAMSUN'DA

Hyundai sponsorluğunda gerçekleştirilen şampiyona esnasında markanın özel tanıtımı ve test sürüşü gibi aktiviteleri yapıldı. Hyundai Assan Türkiye Satış Direktörü Mr. Jaewook Oh ve Hyundai Assan Genel Müdürü Önder Göker, Dünya Okçuluk

Şampiyonası finalleri için Samsun'a geldi. Jeawook Oh ve Önder Göker, finallerde yarışan Türk ve Güney Kore Milli Takımlarına moral ziyaretinde bulundu.

KAMER OTOMOTİV'İ ZİYARET ETTİ

Hyundai Samsun Bayii Kamer Otomotiv'e de bir ziyaret gerçekleştiren Hyundai Assan Türkiye Satış Direktörü Mr Jaewook Oh ve Hyundai Assan Genel Müdürü Önder Göker, Kamer Otomotiv Satış Ekibiyle bir toplantı yaptı. Mr Jaewook Oh, Kamer Otomotiv ziyareti esnasında müşterilerle yakından ilgilenmesi dikkat çekti.


TURNUVA, 2016 YILINDAN BERİ HYUNDAİ SPONSORLUĞUNDA

HYUNDAİ SPORUN HER DALINDA DESTEK VERİYOR

Hyundai'ın birçok spor dalına destek verdiğini belirten Oğuz Kolbaşı, "Motor sporları ve futbol başta olmak üzere sporun pek çok dalında dünya çapında faaliyetler gösteren bir markayız. 2022’ye kadar FIFA Dünya Kupası ve Avrupa Kupası ana sponsorluğumuzun devam etmesinin yanında, bu yıl Avrupa’nın büyük takımlarından Chelsea, Roma, Valencia, Hertha Berlin gibi futbol kulüpleri ile sponsorluk anlaşmalarımız devam etmektedir. Bu sponsorluklarda öncelikli amacımız spora ve sporcuya destek vermek ve sporseverler ile duygusal bir bağ oluşturmaktır" diye konuştu.

"SAMSUN'UN SPOR ALtYAPISI MÜKEMMEL" Samsun'un bu tip spor organizasyonları için altyapısının yeterliliğini vurgulayan Kolbaşı, "Samsun’un tüm Türkiye ve Dünya’ya örnek oluşturacak spor tesisleri altyapısı sayesinde mükemmel bir turnuva finali organizasyonu izleme şansımız oldu. Ayrıca Kamer bayimiz çalışanları ve değerli iş adamı Sayın Kadir Apaydın’a da turnuva boyunca vermiş oldukları destekler sebebi ile teşekkürlerimizi sunarız. Ülkemiz adına, benzeri uluslararası spor faaliyetlerine yaptığımız ev sahipliklerinin ilerleyen yıllarda artarak devam etmesini ümit ederiz" şeklinde konuştu.

EV SAHİBİ TÜRKİYE DAMGA VURDU

Batı Park Açık Hava Okçuluk Sahası'ndaki organizasyona 6'sı Türk olmak üzere toplam 32 sporcu katıldı. Finallerde Türkiye'yi Samsun Okçuluk Spor Kulübü Sporcusu Fatih Bozlar, Mete Gazoz, Yasemin Ecem Anagöz, Yeşim Bostan, Demir Elmaağaçlı ve Gizem Elmaağaçlı temsil ediyor. Makaralı Yay Karışık Takımda Yeşim Bostan ve Demir Elmaağaçlı finalde Hindistan’ı 159-152 yenerek 159 puan ile Avrupa rekoru kırarak altın madalya kazandı. 105 |

Samsun'da düzenlenen organizasyon hakkında açıklama yapan Hyundai Kamer Otomotiv İnsan Kaynakları ve Halkla İlişkiler Müdürü Oğuz Kolbaşı, "Hyundai Motor Company olarak dünya çapında sporu ve sporsal aktiviteleri destekleyen bir markayız. Okçuluk da bu alanlardan birisidir. Dünya Okçuluk Şampiyonası 2016 yılından itibaren Hyundai’nin resmi isim sponsorluğu ile destek verdiği, dünyanın okçuluk sporu alanında en büyük örgütü olan Dünya Okçuluk Federasyonu’nun düzenlediği bir organizasyon. Dünya Okçuluk Şampiyonası 2018 yılında final ayağını da Samsun’da gerçekleştirdi. Turnuvada finalde yarışmaya hak kazanan tüm sporcularımızı tebrik ediyoruz. Ayrıca Hyundai Türkiye olarak turnuva finalinde üstün başarı sergileyen Türk ekibini de kutluyor, başarılarının önümüzdeki yıllarda artarak devamının geleceğine inanıyoruz" dedi.



yeş i l sahalardan dizi setlerine

SERENAY AKTAŞ

Serenay Aktaş’ın hikayesi yeşil sahalardan dizi setlerine uzanıyor. Güzelliğiyle gittiği her yerde dikkatleri üzerine çeken Seranay Aktaş, profesyonel futbolculuğun yanı sıra Muhteşem Yüzyıl gibi izlenme rekorları kıran yapımlarda da rol aldı. Survivor yarışmasına da katılan genç ve güzel oyuncu, hayatına dair birçok detayı HaberHayat Dergisi’ne anlattı.


Oyunculuk kariyerim, futbol kariyerim ve eğitimim eş zamanlı ilerledi. HABERHAYAT: Yıllardır göz önündesiniz ama okuyucularımızın sizi daha iyi tanıması için biraz eğitim hayatınızdan bahseder misiniz? SERENAY AKTAŞ: Liseye giderken son senemdi, oyunculuğa başlamıştım. Bazı dizilerde rol almaya başlayınca açık liseden bitirmeye karar verdim. Aslında oyunculuk kariyerim, futbol kariyerim ve eğitimim eş zamanlı ilerledi. Hepsini aynı anda yapmak istedim. Sette gelip, sabaha kadar test çözdüğümü sabah da sınava girdiğimi bilirim. Yaşamımın her alanında eğitime çok önem verdim. Oyunculuk anlamında da küçük küçük eğitimlerime başlamıştım. Workshoplara katılıyordum. İlk beni çok sevdiğim Hamdi Alkan keşfetti

büyük şansım oldu. 2012 senesinde Arka Sıradakiler dizisine ana cast olarak oyunculuğa başladım. Bir yandan üniversiteye hazırlanırken bir yandan oyunculuk eğitimleri almaya başladım. Oyunculuk tarzımı geliştirmek için birçok eğitim aldım. Sahada iyi bir forvet olmak için kendi kendimi daha iyisi için eğittim. The Actors Studio’dan Al Pacino‘nun oyuncu koçu Tom Brangle‘ın kamera önü oyunculuk eğitimi aldım. Şuan devam eden bir projede hayâlim olan bir polis memurunu canlandırıyorum. Babam sinema makinisti olduğu için çok şanslıydım. Çocukluğum sinemalarda makinist odasından yani babamın yanında filmleri izleyerek geçti. Çünkü çok

film izleyerek, çok gözlemledim. Bunun da bir eğitim olduğunu düşünüyorum. Şu an oyunculuk anlamında eğitimlerim devam ediyor. Merve Taşkın’dan İleri Oyunculuk Teknikleri ile ilgili eğitim alıyorum. Üniversite hayatımdan biraz vazgeçmiş gibi görünsem de ilk fırsatta eğitimimi tamamlayacağım. Psikoloji çok okumak istiyorum.

Sahada iyi bir forvet olmak için kendi kendimi eğittim


HABERHAYAT: Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? SERENAY AKTAŞ: Çok konforlu bir çocukluk geçirmedim. Her aile gibi bazı sıkıntılar yaşadık, zamanla atlattık. Babam ile birlikte annem de çalışmak zorundaydı. Bu beni çok zorladı. Annem yanımdayken bile onu özleyen bir çocuktum. HABERHAYAT: Anneniz ile sıkı bir ilişkiniz mi var? SERENAY AKTAŞ: Tabii ki birbirimize çok yakınız. Kadının ve daha birçok şeyin anlamı benim için annemdir. Ailesi ve sevdikleri için her zaman fedakarlık yapan, kendini ikinci plana atan bir kadındır. Babama, abim ile bana o kadar çok değer verdi ki, ona hayran olarak büyüdüm ve hala da hayranım. HABERHAYAT: Anneniz ile benzer taraflarınız var mı? SERENAY AKTAŞ: Annem gibi ben de bazen kendimi ikinci plana atabiliyorum. Hatta ipin ucunu fazla kaçırdığım da oluyor. Önce ailem ve sevdiklerim diyorum. Açıkçası şu sıralar bu durumun üstesinden gelmeye çalışıyorum. Oyuncu koçum bile "Serenay başkaları için yaşıyor, kendi için değil" diyor ve bana dönüp, bu senin için iyi bir şey değil, diye beni uyarıyor. Ben eskiden de bu durumun farkındaydım ama bir şey yapamıyordum. Artık bunu dengelemeye çalışıyorum. HABERHAYAT: Birkaç yıl önceye kadar futbol oynuyordunuz. Futbol ile yolunuz nasıl kesişti? SERENAY AKTAŞ: Küçükken babam beni omzunda Galatasaray maçlarına götürürdü. Futbol ile orada tanıştım. Daha sonra mahalle aralarında futbol oynamaya başladım. Profesyonel futbol hayatıma 16 yaşında başladım. Futbol benim için bir tutkuydu, hala da öyle...

Küçükken babam beni omzunda Galatasaray maçlarına götürürdü.

HABERHAYAT: Güzel bir kadınsınız. Tribünler sizi zorluyor muydu? SERENAY AKTAŞ: Çok zorlandığım günler oldu tabii... Çoğunlukla tribünden gelen sesleri duymamaya çalışıyordum. Komik şeyler de oluyordu. Mesela taç kullanmaya giderken, sırf ruj sürdüm diye "Artist misin, futbolcu musun?" cümlelerine maruz kalıyordum. HABERHAYAT: Bu kadar büyük bir tutkuyla bağlı olduğunuz futbolu neden bıraktınız? SERENAY AKTAŞ: Futbol için her zaman maddi ve manevi birçok fedakarlıkta bulundum. Emeklerimin karşılığını almayı bekledim, sabırlı davrandım. Ama istediğim gibi olmadı, geri dönüş alamadım. Oyunculuk ile tanışana kadar futbol, hayatımda hep ilk sırada oldu. Oyunculuğa küçük rollerde başladığım sıralarda futbolu ve oyunculuğu bir arada yürütebiliyordum. Muhteşem Yüzyıl ile birlikte sahnelerim artınca bunun aslında olamayacağını fark ettim. Çünkü bir gün maçta ayağımı burktum. Sette sahneyi oynarken bir anda bileğime bir acı saplandı. İşte o an ikisini birlikte yürütemeyeceğimi anladım. Görsel bir iş yapıyorum sonuçta... Maçta her şey başıma gelebilirdi. Yüzüm çizilebilir ya da daha da kötüleri olabilirdi. Bu yüzden 2014'te futbolu tamamen bıraktım.


Orada tüm duyguları dipte yaşadığınız için bir anda her şeyin farkına varabiliyorsunuz. Oturup kahve içmeyeceğiniz, sadece merhaba deyip geçeceğiniz insanlarla aynı yerde yaşamayı öğreniyorsunuz. Oradaki insanların sahteliğini bilmenize rağmen onlara karşı duruyorsunuz ve bu da size güç ve farkındalık katıyor. Tüm zorluklara karşın mutlu olmayı, sakin kalmayı ve duygularınızı tam anlamıyla yaşamayı öğreniyorsunuz. Çünkü burada yaşadığınız duyguyla oradaki bir olmuyor. Orada acının, mutluluğun ve özlemin iki katını yaşıyorsunuz. HABERHAYAT: Şu sıralar nasıl bir dönemdesiniz? SERENAY AKTAŞ: Küçüklüğümden beri hayat ve kendimle ilgili yazı yazarım. Şu sıra o dönemlerden beri farkında olduğum ama bir türlü uygulayamadığım şeylerle yüzleşiyorum. Mesela duygularımı yaşamak için kendime izin veriyorum. Bundan önce her zaman ben güçlü olmalıyım diye düşünürdüm. Evet, ben her zaman güçlüydüm ama yatağa başını koyduğu zaman 3-4 saat uyuyamayan da bendim. Artık daha rahat ve farkındalık kazanmış bir Serenay var. Haksızlık hariç her şeyi kabul ediyorum. Olumlu şeyler gibi olumsuz şeyler de insana dair ve hepsi kabulüm artık. Dünyayı değiştiremeyeceğimi anladım. (Gülüyor) Fakat ben kendimi değiştirirsem belki benim sayemde başkası da değişir diye düşünüyorum

110 |

HABERHAYAT: Oyuncu olmayı hayal ediyor muydunuz? SERENAY AKTAŞ: Hiç böyle bir hayalim yoktu. Kamera karşısına geçtiğimde "Ben oyuncu olmalıyım" dedim. Babam sinema makinistiydi. Onun yanında aksiyon filmleri izlerken oyuncu olsam değil de, şu kızın yerinde ben olsaydım ne güzel olurdu derdim. Kamera karşına geçtiğimde, oyunculuk benim için bir tutkuya dönüştü. Oyunculuğun büyüsü veya kazandırdığı şöhret için değil, bu işi sevdiğim için yapmak istiyorum dedim. HABERHAYAT: Meryem ekrana veda etti. Sizin için nasıl bir projeydi? SERENAY AKTAŞ: Çok güzel bir iş oldu. İlk bölümünden son bölümüne kadar yer aldığım ilk projemdi. Canlandırdığım karakteri de çok sevdim.

HABERHAYAT: Komiser Burcu'yla benzer taraflarınız var mı? SERENAY AKTAŞ: Bir noktada benzerliklerinizi buluyorsunuz. Tabii ki benim de Burcu'yla ortak noktalarım var. Ben onun kadar sert değilim sadece. HABERHAYAT: Survivor ile milyonların hayatına girdiniz. Seviyor musunuz orayı? SERENAY AKTAŞ: Seviyorum tabii... Orası bana çok şey kattı ama artık odağımda kariyerim var. HABERHAYAT: Neler kattı mesela? SERENAY AKTAŞ: Survivor'a ilk katıldığımda 19 yaşımdaydım. O yaşımda bile olgunlaşmamı ve farkındalık kazanmamı sağladı. Survivor, hayat deneyimi kazanmak isteyenlere çok şey katar; tabii eğer bunu gerçekten istiyorsanız...

Survivor, hayat deneyimi kazanmak isteyenlere çok şey katar; tabii eğer bunu gerçekten istiyorsanız...


Kahve telvesiyle yumurta akını karıştırdığımda da çok iyi sonuçlar alıyorum. HABERHAYAT: Saçlarınız da çok bakımlı ve dolgun görünüyor. Onlar için uyguladığınız küçük sırlarınız var mı? SERENAY AKTAŞ: Saçlarıma çok fazla işlem yaptırmamaya özen gösteriyorum.

HABERHAYAT: Peki, aynaya baktığınızda kendinizi nasıl buluyorsunuz? SERENAY AKTAŞ: Normal, eli yüzü düzgün bir insanla karşılaşıyorum. Her kadın gibi ben de ruj sürünce ve dekolteli elbise giyince kendimi seksi hissediyorum. Eşofmanlarımı giyip, saçımı tepeden topladığımda ise "Ne kadar sempatik oldum" diyorum. Güzelliğin ruhtan geldiğine inanıyorum. O an kendimi güzel hissediyorsam öyleyimdir, yüzümde bir ton makyaj olmasına gerek yok. HABERHAYAT: Makyaj yapmak için uzun saatler harcar mısınız? SERENAY AKTAŞ: Set dışında makyaj yapmayı çok fazla tercih etmiyorum. Benim için makyaj, maskara ve parlatıcı rujdan ibaret. Şu sıra marka yüzü olduğum kozmetik markasının porselen efektli fondötenini de kullanıyorum. Onu çok ince yüzüme uyguluyor ve böylece yorgunluğumu kapatıyorum. HABERHAYAT: Çok fit görünüyorsunuz. Beslenme programınızı öğrenebilir miyiz? SERENAY AKTAŞ: Beslenme programımı kendim ayarlıyorum. Balık, kırmızı et, kinoa, salata, yumurta ve peynir vazgeçilmezlerim arasında... Bunları bol bol tüketiyorum. Yoğun set günlerindeyse maalesef yediklerime dikkat edemiyorum. Bazen bilerek çok fazla yiyorum. Her öğünde fast-food yiyebiliyorum. Ama bunu iki gün yapıyorsam, diğer günler dikkat ediyorum. HABERHAYAT: Peki, sık sık cilt bakımı yaptırır mısınız? SERENAY AKTAŞ: Ayda bir kez cilt bakımına gidiyorum. Cildime doğal bakımlar da yapıyorum. Mesela yumurtanın akını yüzüme sürüyorum.

okumayı, müzik dinlemeyi veya yalnız zaman geçirmeyi tercih ediyorum. HABERHAYAT: Sokağa çıktığınız zaman insanlar sizi daha çok nereden tanıyor ve hatırlıyor? SERENAY AKTAŞ: Değişiyor diyebilirim. Futbolcu diyen de var. 2013'te Ayşe Hatun dediler, sonra Survivor sayesinde Serenay dediler. Şimdilerde ise Burcu Komiser diyorlar. Sanırım bu sürekli değişecek. Bizim kızımız Serenay olarak çok tepki alıyorum, belki de tüm projelerimizin toplam anlatımı bu oldu. HABERHAYAT: En son ne zaman aşık oldunuz? SERANAY AKTAŞ: En son aşık olduğumda çocuktum. (Gülüyor) Uzun zaman olmuş. HABERHAYAT: Hayatınızda sevdiğiniz birinin olması sizi nasıl bir kadına dönüştürüyor? SERENAY AKTAŞ: Daha sakin ve daha sorumluluk sahibi birine dönüşüyorum. Tabii herkes gibi heyecanlı, huzurlu ve mutlu da oluyorum. İlişkim için de fedarkarlık yapabiliyorum.

Günlük hayatta da birden fazla ürün kullanmıyorum. Argan yağı yeterli oluyor. Bazen de annem beni köşeye sıkıştırıp, saçlarıma zeytinyağı sürüyor. (Gülüyor) HABERHAYAT: Sizi en çok ne mutlu eder? SERENAY AKTAŞ: Sevdiklerimin mutlu olmaları ve hareket halinde olmak beni mutlu ediyor. Benim çalışıyor olmam ve sürekli bir şeylerle uğraşmam lazım. Evde oturayım, keyif yapayım gibi şeyler bana göre değil. HABERHAYAT: Bir gününüz nasıl geçiyor? SERENAY AKTAŞ: Setim çok erken olmadığında spor yaparak güne başlıyorum. Yabancı dizimin eşliğinde kahvaltımı yapıyorum. Daha sonra sete gidiyorum, uzun saatler boyunca çalışıyorum. Eve döndüğümde kitap

HABERHAYAT: Partnerinizden neler

bekliyorsunuz? SERENAY AKTAŞ: Gerçek duygularıyla hareket etmesini beklerim. Çünkü artık her şey o kadar sahte ki... Sevgi her şeye yetmiyor, ondaki gerçekliği görmem ve bunu hissetmem lazım. HABERHAYAT: Bu hayatta nelerin peşinden koşuyorsunuz? SERENAY AKTAŞ: Sevdiğim ve çalışmak istediğim şeylerin peşinden koşuyorum. HABERHAYAT: Beş yıl sonra kendinizi nerede görmek istersiniz? SERENAY AKTAŞ: Kendinden ödün vermemiş, karakterinden bir şey yitirmemiş, bu camianın sahteliklerine ve büyüsüne kapılmamış, kendi ayakları üzerinde durabilmiş başarılı bir oyuncu olarak görmek isterim.

111 |

HABERHAYAT: Bir dönem kendinizi seksi bulduğunuzu söylemişsiniz... SERENAY AKTAŞ: Bir kadın kendini seksi bulabilir ve bunu dile getirebilir. Ama ben kendimi sadece seksi buluyorum diyemem. Yerine göre seksi veya sempatik olabilirim. Oyuncu olarak bunu zaten yapmalıyım. İnsanların anlamadığı şey de bu zaten. Ben oyuncuyum ve birçok kimliğe bürünebilirim.


ÖZEL BİZİM KARDELEN ÖZEL EĞİTİM OKULLARI ZİHİNSEL EĞİTİMİN YANINDA PSİKOLOJİK DESTEK SAĞLIYOR

K

aradeniz Bölgesi’nin engellilere özel tek okulu olan Bizim Kardelen Okulları, öğrencilerinin yanı sıra öğrencilerinin ailelerine de verdiği psikolojik destekle dikkat çekiyor.

112 |

Karadeniz’in engellilere özel ilk ve tek okul olan Bizim Kardelen Okulları, öğrencilere ve ailelere verdiği psikolojik destekle hayatlarını kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Bireysel ve grup derslerimizle beraber çeşitli sosyal, kültürel etkinliklerin yanı sıra eğitimin rehberlikle iç içe olduğunu bilerek öğrencilere ve ailelere de psikolojik destek sunmaktayız Bizim Kardelen Okulları’nın rehberlik faaliyetleri hakkında bilgi veren Bizim Kardelen Okulları Rehberlik Servisi “Bizim Kardelen Okulları ailesi olarak okulumuzda eğitim gören çeşitli yetersizliklere sahip öğrencilerimizin toplumun ayrılmaz bir parçası olduğu bilinciyle gereken tüm eğitim ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bireysel ve grup derslerimizle beraber çeşitli sosyal, kültürel etkinliklerin yanı sıra eğitimin rehberlikle iç içe olduğunu bilerek öğrencilere ve ailelere de psikolojik destek sunmaktayız” dedi.


MUTLU BİR HAYAT SÜRMELERİ İÇİN ÇABALIYORUZ

113 |

Tek başına zihinsel eğitimin yetersiz olacağını belirten Rehberlik Servisi, “Psikolojik sağlamlığın yaşam problemlerine karşı önemli pozitif etkileri olduğunu görüp bu yönde hareket eden Bizim Kardelen Okulları olarak bu düşüncelerle çeşitli yetersizliklere sahip çocukları olan velilere içinde bulundukları sorunlara karşı psikolojik destek sunmak yaşamlarını daha kolaylaştırıcı bir etki sağlamaktadır. Bizim kardelen okulları rehberlik servisi olarak destekleyici programlarla problemleri en aza indirmek velilerimizin ve öğrencilerimizin mutlubir hayat sürdürmeleri için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz” diye konuştu.


Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

ÇİM BAKIMI NASIL OLMALI Ekim ayı ile birlikte kendini hissettiren sonbahar, doğada bulunan her canlıya yavaş yavaş dokunuyor. Nasıl biz kendimizi yağmura, soğuğa karşı korumaya alıyor isek doğadaki tüm canlılar aynı kalkanı kendileri için oluşturuyor.

G

üçlü olanlar kalıyor, zayıf olanlar eleniyor. Sonra sonbahar yaprakları gibi teker teker dökülüyor ifadesi ile başlayan cümleler kuruyoruz. İşte arada gözden kaçırdığımız, ertelediğimiz birçok konu bulabiliriz. Ben bu ay bahçelerde göz ardında bıraktığımız hep seneye bakarız dediğimiz, kış geçsin toparlar diye umduğumuz çimlerimiz hakkında biraz bilgi verip yorumlamanıza yardımcı olacağım.

114 |

Çim alanlar günümüz yeşil alanlarının vazgeçilmez yüzey elemanlarıdır. Peyzaj düzenlemelerinde kullanılan bütün bitkisel materyaller göz önüne alındığında, çim bitkilerinin en yaygın kullanılan süs bitkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Çim bitkilerinin kullanımı ile sağlanan estetik ve fonksiyonel faydalar ve gerekse çevreye sağladıkları faydaları göz önüne alındığında bu sonuca şaşırmamak gerekir. Bulundukları alanı mükemmel bir şekilde kaplayan çim alanlar oluşturdukları yoğun ve derin kök sistemleriyle erozyonu etkili bir şekilde önlerken, homojen görüntü ve çekici yeşil renkleriyle de peyzajın güzelliğini ve dolayısıyla ekonomik değerini arttırmaktadırlar. Estetik olarak sağladıkları katkıları yanında çim alanlar golf, futbol ve diğer spor sahaları için doğal, rahat, güvenli, dayanıklı ve mükemmel bir oyun zemini sağlamaktadırlar. Ülkemizde genel olarak peyzaj alanlarındaki çim sahalarının tesis ve bakımının hep ikinci planda kaldığını ve çim örtüsünün bir süre sonra homojenliğini kaybederek yabani otların, hastalıkların baskısıyla ve yer yer kelleşerek zaman içinde alandan yok olduğunu gözlemleriz.

Oysaki tekniğine uygun olarak ve doğru tür ve çim çeşitleri kullanılarak tesis edilmiş çim sahalar uygun gübreleme, biçim ve sulama gibi bakım programı altında güçlü çim örtüsü oluşturmak suretiyle kalitelerini uzun yıllar koruyarak kendilerinden beklenen estetik ve fonksiyonel faydaları sağlayabilirler. Çim alanların genel olarak sorunlarının nedenleri; kötü tohum, uygunsuz karışım, derin ekim, kaymak bağlama, gübre ve ilaç zararları, tuzluluk, hastalık ve zararlıların bakım faaliyetleri, yama ekimleri, gübreleme, yabancı ot kontrolü, yosun, liken ve alglerle Mücadele, sulama, biçim aralıkları, silindirleme (Bastırma) , havalandırma, hastalık ve zararlılarla mücadelenin zamanında yapılmaması, yıpranmış çim örtüsünün yenilenmemesi, organik atıkların toplanmasının gecikmesi gibi çoğunlukla iklimsel verilerin iyi değerlendirilmemesi sonucu ortaya çıkan sorunlar aslında bilinçli ve düzenli bakım ile en aza indirgenebilir.


Noksanlığı kadar aşırı kullanımı da olumsuz sonuçlar doğurur. Aşırı miktarda veya zamansız yapılan azot uygulamaları zayıf ve oldukça yüzlek köke sahip çim örtüsünün oluşmasına yol açar. Kök sistemi güçlü olmayan çimlerin ise çeşitli stres koşullarına toleransları oldukça zayıftır. Bu bakımdan kullanılan miktar ve uygulama zamanı iyi ayarlamalıdır. Azot noksanlığının tipik belirtileri sürgün büyümesinin durması, kardeşlenmenin azalması ve çim renginin açık sarı yeşile dönmesi ile ortaya çıkar. Temelde iki tip azotlu gübre formu vardır. Suda çözünen (hızlı salınan azot) ve suda çözünmeyen (yavaş salınan -bitki tarafından yavaş alınan) azotlu gübreler.

gübrelerdir. Bu gübreler düşük oranda azot içerirler, çimi yakma potansiyelleri düşüktür ancak büyük bir kısmı etkinliklerini göstermek için belirli bir sıcaklığa gereksinim gösterirler.

Hastalık Önleyecek Bakım İşlemleri

Çimlerin sağlıklı, güçlü bir şekilde büyümesine ve kendini yenileyebilmesine imkan verecek uygun gübreleme, sulama, havalandırma gibi bakım önlemlerini dikkatli bir şekilde uygulayarak hastalıkların oluşmasını önemli ölçüde engelleyebiliriz veya seyrini zayıflatabiliriz. Bu kapsamda dikkat etmemiz gereken önemli bakım uygulamaları kısaca aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.

Çim Alanların Gübrelenmesi

Suda çözünen azotlu gübreler bitki tarafından hızla alınabilen azot sağlarlar ve çimlerde tepkisini bir kaç gün gibi kısa süre içerisinde görmek mümkündür. Bu gübrelerin toprakta kalıcılıkları yaklaşık üç-dört hafta sürebilir ancak uygulama sonrası yoğun yağış veya aşırı sulama olması durumunda kolayca yıkanıp kısa sürede topraktan uzaklaşabilirler. Yavaş salınan gübreler ise toprakta parçalanması ve bitki tarafından alınması çok daha kompleks işlemlere (toprak sıcaklığı, mikroorganizma faaliyeti vb.) bağlı olduğundan bitkide tepkisi daha yavaş gelişir. Piyasada hem yavaş hem de hızlı salınan azot formunun ikisini beraberce içeren çim gübrelerini bulmak mümkündür. Bunlar her iki gübrenin avantajlarını bir araya getirip dezavantajlarını ise azaltarak oldukça etkili çim gübresi olma potansiyeli gösterirler. Ayrıca suda çözünmeyen gübreler grubu altına koyabileceğimiz bir başka azot kaynağı ise Milorganit gibi (%6 N) doğal organik

Sulama zamanı ve miktarı: Genel olarak çok az

veya çok fazla sulama sağlıksız, yavaş büyüyen, patojenlerin saldırısına açık çim yüzeyler ile sonuçlanır. İyi bir yetişme ortamında mevcut gözeneklerin yarısının su diğer yarısının hava ile dolu olması beklenir. Aşırı sulanan çim alanlarda hava ile dolu olması gereken toprak gözeneklerinin tamamı su ile dolar. Sonuç olarak oksijen yetersizliğinden dolayı çim kökleri strese girer, zayıflar ve patojen saldırısına açık hale gelir. Hastalık baskısını minimize edecek en uygun sulama zamanı ise güneş doğmadan önce sabahın erken saatleridir. Böylece gün ortasında yapılacak sulamaya göre evaporasyonla su kaybı minimum olurken, çim yapraklarının ıslak kaldığı periyod ise kısaltılacaktır. Ayrıca sabah erken saatlerde yapılan sulama ile yapraklar üzerinde sabaha doğru oluşan çiğ tanelerinin yıkanması da sağlanarak hastalık baskısı azaltılabilecektir. Çünkü şekerler bakımından zengin olan çiğ damlaları patojenleri kendine çeker ve hastalık oluşma potansiyelini arttırır.

115 |

Nasıl ki bizler sağlığımız için belli vitamin ve minerallere gereksinim duyuyorsak, çim bitkileri de sağlıklı bir büyüme ve gelişme için belirli besin elementlerine ihtiyaç duyarlar. Bitki besin maddelerinin kaynağı topraktaki organik madde ve minerallerin parçalanıp çözünmesi ve uygulanan ticari gübrelerin birikimidir. Kaliteli ve sağlıklı çim alanlar oluşturmak adına gübrelemenin ne kadar önemli olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak sorular işte bu noktada başlar; hangi gübre, ne zaman, hangi dozda ve nasıl uygulanmalı? Bu sorulara en doğru cevapları içeren gübreleme yapılmadığı takdirde çim bitkilerinin kalite ve gelişimini olumsuz yönde etkileyebileceğimiz gibi çevreye zarar verme olasılığımızda mevcuttur. Özellikle yanlış teknik ve aşırı uygulama dozları ile gübrelerin hem yüzey sularına hem de topraktan yıkanarak yer altı su kaynaklarına karışması mümkündür. Azot çim bitkilerinde sürgün ve kök büyümesini, sürgün sıklığı ve rengini, hastalık ve zararlılar ile diğer stres koşullarına dayanımı etkileyen çok önemli bir element olduğundan topraktaki azot miktarının düzenli aralıklarla takviyesi şarttır. En yüksek oranda ihtiyaç duyulan ve büyüme ve gelişme için anahtar konumundaki besin elementi olduğundan çim alanların gübreleme programları azotlu gübreler üzerine inşa edilirler.


Akşam saatlerinde yapılan sulama ise yaprakların uzun süre (bütün bir gece boyunca) ıslak kalmasına yol açar. Bütün bir akşam ve gece boyunca yapraklar üzerinde kalan su tabakası ise fungal patojenlerin çimlenmesi ve gelişmesi için mükemmel habitat oluşturur. Gübreleme: Aşırı miktarda azot buna karşın yetersiz potasyum verilen alanlarda çim bitkileri sulu ve körpe (hücre duvarları daha ince) bir çim dokusu oluşturur. Bu koşullarda çim bitkisi patojen saldırısına karşı oldukça hassastır. Potasyum noksanlığı çimlerin stres toleransını azaltır ve hastalıklara yakalanma potansiyelini arttırır. Bu bakımdan verilen azot miktarının ortalama % 50si oranında potasyum içeren dengeli bir gübreleme fungal hastalıklara daha dayanıklı bir doku oluşturmak için oldukça önemlidir. Özellikle içeriğinde yaklaşık % 30 oranında yavaş salınımlı azot içeren ve dengeli oranda potasyum ve diğer elementleri de bulunduran gübrelerin kullanımı tavsiye edilir. Ayrıca yılda sadece bir defa yüksek dozda gübreleme yerine daha düşük dozlar halinde bitkiye aralıklarla sağlanan gübreleme planı ile daha sağlıklı güçlü çim alanlar oluşturabiliriz. Dengeli bir gübreleme için toprak testi yaptırmalı ve bitkinin ihtiyaç duyduğu besin elementlerini test sonuçlarına göre çim alana uygulamalıyız. En uygun gübreleme zamanı ise koşulların kök büyüme ve gelişmesi açısından optimum olduğu zamandır. Bu bakımdan serin iklim çim türlerinde sonbahar ve ilkbahar, sıcak iklim çim türlerinde ise yaz ayları tavsiye

edilen gübreleme zamanıdır. Biçim yüksekliği: Biçim hataları çim alanlarda hastalık problemlerine sebep olan temel etmenlerdendir. Özellikle çim biçim makinalarının bıçaklarının keskin olduğundan emin olunmalıdır. Biçim makinesinin körleşmiş bıçakları düzgün bir kesim yerine, dokuyu gereksiz parçalayarak aşırı zedeler ve oluşan yara dokuları ise fungusun bitki dokusuna rahatça ulaşabileceği giriş kapılarını oluşturur. Genellikle çok kısa biçilen çimler, daha uzun biçilen çimlere göre stresli koşullara daha hassastır ve hastalık baskısı karşısında kendini yenileme oranı oldukça düşüktür. Bu nedenle her bir çim türünde, kullanım amacı ve mevsimleri de göz önüne alınarak tavsiye edilen biçim yüksekliklerine uyulmalıdır. Bir ev bahçesinde bermuda ve Japon çimi için optimum biçim yüksekliği 2.5-5 cm olabilir. Buna karşın Festuca arundinacea (kamışsı yumak) için ideal biçim yüksekliği 5-7,5 cm’dir. Serin iklim çim türleri yaz aylarında biraz daha uzun biçilerek, yüksek sıcaklık stresinin olumsuz etkileri azaltmalı ve böylece hastalıklara biraz daha dirençli hale getirilmelidir. Ayrıca her biçim sonrası kullanılan ekipmanların bıçaklarının yıkanması ve eğer alanda hastalık var ise çim biçim artıklarının toplanarak alandan uzaklaştırılması iyi bir önlemdir.

Toprak drenajı ve hava sirkülasyonu:

116 |

Yoğun kullanıma bağlı olarak sıkışmış topraklar, sulama sonrası uzun süre ıslak kalırlar bu durum ise nemli ve havasız koşulları seven toprak kökenli fungal hastalıkların oluşmasına yardımcı olur. Bu nedenle çim alanlar yılda en azından bir defa havalandırılarak drenaj kapasitesi arttırılmalı ve böylece toprak gözenekleri ile atmosfer arasında iyi bir hava alışverişi sağlanmalıdır. Özellikle ağaç ve çalılarla çevrili zayıf bir hava sirkulasyonuna sahip çim alanlarda fungal hastalıkların görülme sıklığı daha fazladır. Böyle alanlarda, hava sirkulasyonunu arttıracak ve ekstra güneş ışığının çimlere ulaşmasına izin verecek şekilde ağaçlarda taç kaldırma ve seyreltme budamasının yapılması tavsiye edilir.

Keçe tabakasının kontrolü:

Keçe (thatch) tabakası çim alanlarda, toprak yüzeyinde zaman içinde biriken ölü ve canlı bitki dokularının (yaprak kınları, sapları ve kökleri ) karışımından oluşan organik bir katmandır. Bu katmanın aşırı birikimi ise, hastalık patojenleri için mükemmel bir habitat oluşturur. Diğer koşullarında uygun olması durumunda bu tabakada yaşayan funguslar hızlı bir şekilde gelişerek bitkiyi enfekte ederler. Çim alanların çoğunda bu tabakanın 1.3 cm ve golf sahaları green kısmında ise 0.75 cm den daha fazla birikimine izin verilmemelidir.

Aşırı biriken bu tabakanın uygun zamanda toprak yüzeyinden temizlenmesi ile pek çok hastalığın görülme sıklığı azaltılabilir. Bu işlem için uygun zaman serin iklim çim türlerinde sonbahar ve sıcak iklim çim türlerinde ise yaz aylarıdır. Bu amaçla verticut makinaları (düşey bıçaklı makinalar) ve/veya havalandırma amacıyla kullanılan özleme makinaları (core cultivation) ile keçe tabakası alandan uzaklaştırılır. Bu işlem ardından yapılacak kumlama ile çimlerin güçlenmesi ve özellikle fungal kök çürüklüğüne karşı dayanımları arttırılır. Küçük ev bahçelerinde ise en azından çim tırmıkları kullanılarak bu tabakanın azaltılması yoluna gidilebilir. Bu tür teknik bakım detayları profesyonel çözüm olarak düşünülebilir. Bir uzmandan bilgi almak her zaman en kısa çözümdür.


Ocak;

Bu ay içerisinde çim alan bakımı için yapılacak pek bir işlem yoktur. Yalnızca çim üzerine dökülen kurumuş yapraklar temizlenmelidir. Ancak donmuş çimlerin ve alanda oluşan göllenmelerin üzerinde yürünmemesi, dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır.

Şubat; Çim bakım işlemlerinin yavaş yavaş başladığı bir zaman dilimidir. Bu ay içerisinde çim alan üzerinde ilaçlama yapılabilir. Ekim yapılacak alanlarda zemin hazırlığına başlanabilir. Şubat ayı sonunda ekim yapmaya başlanabilir.

Mart; Çim alan çalışmalarının başladığı aydır. Çimlerin gelişmeleri hızlanır ve büyümeye başlar. Çimin gelişmesini engellememek nedeniyle çimin üzeri tırmıklanarak kurumuş yapraklar ve yabancı maddeler uzaklaştırılmalıdır. Çim alanda yabancı otlarla mücadele çalışmaları bu ay içerisinde yapılabilir. Ancak biçim sırasında çimin zarar görmemesi için zeminin kuru olmasına özen gösterilmelidir.

Ekim ayı içerisinde dökülen yapraklar çimin üzerinden temizlenmediği takdirde mantarlaşma oluşumu görülür.

Nisan; Bu ay içerisinde aktif çim alan bakım işlemleri hız kazanır. Çimde su ihtiyacı belirir ve çim alanların 2-3 günde bir sulanması gerekir. Yaz gübrelemesi için en uygun dönemdir. Azot esaslı Amonyum Nitrat içerikli gübreler önerilmektedir. Ancak yaz gübrelemesinde göz önünde bulundurulacak en önemli husus; çimin altı aylık bir aktif yaşamsal döneme girecek olmasıdır. Bu nedenle çimin bu dönemde besin ihtiyacına cevap verecek kontrollü salgılama yapabilen hümik asit katkılı gübreler önerilmektedir. Bu ay içerisinde çim biçimine belirli aralıklarla ( on-on beş günde bir ) devam edilmelidir. Ayrıca bu ayın ortalarından sonraki dönem çim ekim işleri için en uygun dönemdir. Mayıs;

Yabancı ot mücadelesi bu ay içinde de yapılabilir. Ayrıca Mayıs ortalarına kadar ekim işlemlerine devam edilebilir. Çim biçme aralığı daha kısaltılmalı ( yedi-on günde bir ) ve çim kesim boyu daha da artırılmalıdır.

Ekim; Bu ay içerisinde yapraklarda

kuruma ve dökülme görülür. Bu yapraklar çimin üzerinden temizlenmediği takdirde mantarlaşma oluşumu görülür. Ayrıca çimin dip kısmında toprak yüzeyinde keçeleşmeler görülür ve sonuç olarak çim alanda onarımı imkansız kelleşmeler meydana gelir.

Kasım;

Çim alan bakım işlemleri duraksama dönemine girer. Ayrıca çimin üzerine; alanda oluşabilecek donlardan ve soğuklardan korumak ve bitkinin besin ihtiyacını düzenlemek amacıyla sterilize edilmiş yanmış elenmiş ahır gübresi serilmelidir.

Aralık; Bu ay içerisinde yapılacak pek bir iş yoktur. Bu ayda alet ve ekipmanlar bakıma alınmalıdır. Ayrıca donmuş veya ıslak çim üzerinde gezilmemesine özen gösterilmelidir.

Haziran;

Hava sıcaklığının iyice artması dolayısıyla bu ay içerisinde sulama günlük olarak yapılmalıdır. Ancak sulama işinde en önemli husus; gün içerisinde güneş ışığının etkisinin az olduğu saatlerde yani sabah 05:00 - 08:00 arası veya akşamüzeri 18:00 - 21:00 saatleri arasında yapılmasına dikkat edilmelidir.

Temmuz;

Bu ay içerisinde biçim ve sulamaya devam edilmelidir. Ayrıca daha önce gübreleme yapılamamışsa ve alanda yeteri kadar su varsa bu ay içerisinde de gübreleme yapılabilir.

Ağustos;

Temmuz ayında yapılan çalışmaların aynısı yine bu ayda da yapılmaktadır. Eğer tatil vs. nedenler dolayısıyla çim alan ihmal edilmiş ve çim de sararmalar oluşmuşsa çim kısa olarak biçilmeli ve sulamaya devam edilmelidir.

Eylül; Bu ay esas çim ekimi için en uygun aydır. Ayrıca kış gübrelemesine bu ayda başlanabilir. Çim örtüsünün olduğu yerlerde solucanlar; toprakta belirmeye başlar. Bu nedenle uygun nitelikteki ilaçların toprağa uygulanması gerekmektedir.

Güzel çimleriniz olması dileğim ile… Kaynak: *Landschoot, P. (2012). Managing turfgrass diseases. College of Agricultural Sciences,Agricultural Research and Cooperative Extension, Pub.code: AGRS-101, *Martinez , A., Pearce, M. ve Burpee, L. (2009). Turfgrass Diseases in Georgia: Identification and Control. The University of Georgia Cooperative Extension, Bulletin no:1233 *Doç.Dr. Songül Sever Mutlu, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Akdeniz Üniversitesi

117 |

Genel olarak aylara göre bir program yapmak istenirse aşağıdaki gibi bir bilgilendirmenin işinize yarayacağını düşünüyorum.


YERLİ KESİM ETİN LEZZETİ ET ATÖLYESİ’NDE Yıllardır Samsunlulara en kaliteli et ve et ürünlerini sunan Etaş markasının içinden doğan Et Atölyesi, yerli etler kullanılarak hazırladıkları menülerle fark yaratıyor. Samsun'da steakhouse denince akla gelen ilk adres olan Et Atölyesi, mutfağında kendi üretim çiftliklerinde yerli besicilik ve yerli kesim ile üretimini yaptıkları etleri kullanıyor. Et Atölyesi'nin en büyük farkının yerli besicilik olduğunu vurgulayan Et Atölyesi İşletme Sahibi Doğan Üyük, "Et Atölyesi olarak, etlerimizi Anadolu'nun yerli büyükbaş hayvanlarının beslendiği çiftliğimizden tedarik ediyoruz. Kendi tesislerimizde, bir kurum veteriner hekimimiz bir de Tarım İl Müdürlüğü tarafından atanan veteriner hekimimiz olmak üzere iki uzman denetiminde kesiyoruz" dedi.

HİJYENİK ORTAM, SIKI DENETİM

Etlerin kesiminden sunumuna kadar geçen sürede tüm aşamalarına hijyenik bir ortamda işlendiğini belirten Doğan Üyük, "Et Atölyesi'nde sıkı denetim altında kesilmiş yerli üretim etler kullanıldığı için, bugüne kadar insanlarımızın sağlığını olumsuz etkileyecek bir duruma rastlamadık. Gerekli denetimlerimiz daima yapılmaktadır" diye konuştu.

118 |

Alanında eğitim almış, tecrübeli personelle çalıştıklarını vurgulayan Üyük, "Müşterilerimiz bize güven duyuyor. Bu güven ile yüksek standartlarda kaliteli hizmet vermeye devam ediyoruz. Birçok resmi kurumun ve çeşitli derneklerin iş ve toplantı yemekleri için Et Atölyesi'ni tercih etmesi bu güvenin göstergesidir" şeklinde konuştu.



120 |


121 |


Cilt Bakımının Püf Noktaları

U

Profesyonel cilt bakımı hizmeti ile cildin P.H'ını düzenlenmesine, gözeneklerin temizlenmesine ve sıkılaşmasına yardımcı olan Best Lazer, taptaze canlı bir görüm kazanmanızı sağlıyor.

yguladıkları profesyonel cilt bakımı ile cildin ph dengesinin düzenlemesine yardımcı olduklarını belirten Best Lazer Güzellik Uzmanı Dilek Çirtmen, “Bu sayede bağışıklık sistemini zayıflamasının, hormon dengesinin bozulmasının ve enerji seviyenizin düşerek kendinizi yorgun hissetmenizin önüne geçmeyi amaçlıyoruz” dedi.

CİLT BAKIMI NASIL YAPILIR?

122 |

Sağlıklı bir cilt bakımının nasıl yapılması gerektiği hakkında da konuşan Güzellik Uzmanı Dilek Çirtmen, "Cildimizin canlılığı, parlaklığı ve diriliği en önemli sağlık göstergelerindendir. Dolayısıyla 20'li yaşlardan itibaren her kadının temizlik, bakım ve koruma amaçlı olarak ayda bir kez cilt bakımı yaptırması çok faydalıdır. Sağlıklı bir cilt bakımı yaklaşık iki saat sürer ve bu süre içinde sıra ile süt ve tonik ile temizleme, peeling, ozon artı buhar, serum ve ampul emilimi yüz masajı, maske,

yüksek frekans ve kremleme işlemi uygulanır. Bu uygulamalar ile cilt temizlenir, tıkalı gözenekler açılır, kan dolaşımı hızlandırılır, cilt ölü hücre ve siyah noktalardan arındırılır. Nem depo edici ve hücre yenileyici işlemlerle taptaze canlı bir görünüm ortaya çıkar" ifadelerini kullandı.

Nem depo edici ve hücre yenileyici işlemlerle taptaze canlı bir görünüm ortaya çıkar


Altın taç uygulaması ile kırışıklıklarınızdan daha konforlu ve zahmetsiz şekilde kurtulabilirsiniz

Dilek Çirtmen bakımlı bir cilde sahip olmak için yapılması gerekenleri ise, "Özellikle yaz aylarında kozmetik kullanımını azaltılmalıdır, günde 2 litre su içilmeye özen gösterilmeli, düzenli cilt bakımı yaptırılmalı, sigara içilmemeli, aşırı güneşlenilmemeli ve yatmadan önce mutlaka makyaj temizlenmeli" sözleriyle açıkladı.

ZAMAN MAKİNESİ İLE GENÇ KALMANIN KONFORUNU YAŞAYIN

Samsun’da sadece Best Lazer’de bulunan, cilt ve vücut bakımında kullanılan Zaman Makinesi’nin işlevleri hakkında da konuşan Çirtmen, “Zaman Makinesi ile altın taç, ultrasonik temizleme (su peeling), diyatermi odaklı RF(yüz germe), diyatermik kontraksiyon(yüz kaslarının toparlanması), selülit tedavisi, bölgesel incelme, kolkarın sarkmalarında toparlanma ve fizyoterapi gibi uygulamalar yapılıyor. Zaman Makinesi'nin Samsun'da sadece Best Lazer'de bulunduğunu belirten "Genelde kadınlarda yaşa bağlı olarak özellikle yüzde gerginlik kayıpları olur. Buna istinaden kolajen azalır, yüzde sarkmalar olur. Vücudumuzu sıkılaştırmak için nasıl spor yapıyorsak Zaman Makinesi'yle de y apılan işlemleri yüzümüzde uygulanan bir jimnastik olarak görebiliriz.

Üç aşamada uygulanır. Isıtma, parçalama ve kasma gibi. Hastanın bazı belirgin çizgileri vardır. Yanak bölgesinde, kaş ortasında lazonapiyel dediğimiz yerler vardır. Bunlarda da etkilidir. Zaman Makinesi ile yapılan uygulamaların için 8 ile 10 seans arasında sürmektedir" dedi. Çirtmen, ayrıca Zaman Makinesi içerisinde bulunan ve ince kırışıklıklar tedavisinde, sigara kullanımına bağlı olarak dudak üstünde oluşan çizgilerin tedavisinde, göz çevresinde oluşan kaz ayakların tedavisinde ve sivilce izi tedavilerinde kullanılan altın taç uygulamasını özel olarak dikkat çekerek "Altın taç uygulaması Samsun'da sadece Best Lazer'de yapılıyor. Altın taç uygulaması ile kırışıklıklarınızdan daha konforlu ve zahmetsiz şekilde kurtulabilirsiniz" ifadelerini kullandı. Best Lazer olarak hijyeni çok önemsedikleri belirten Çirtmen, "Uygulamalarımızda kullandığımız cihazlardaki aparatlar tek kullanımlıktır. Hastaya özel tek kullanımlı örtüler kullanıyoruz. Hijyen konusu bizim için çok önemli" şeklinde konuştu.

Uygulamalarımızda kullandığımız cihazlardaki aparatlar tek kullanımlıktır. Hastaya özel tek kullanımlı örtüler kullanıyoruz.

Kale Mah 19 Mayıs Bulvarı Yuvam Apt. No:31/A K:3 D:5 İlkadım/ Samsun

T: 0362 431 53 63 www.drbestlaser.com

123 |

BAKIMLI BİR CİLT İÇİN NELER YAPILMALI?


İstanbul Teknik Üniversitesi Ses Eğitimi mezunu olan ve yıllardır sahnelerde yer alan Cengiz Ateş, ilk çalışması “Unutturmam” ile tüm dijital platformlarda yerini aldı. Şarkısı kısa sürede müzik platformlarında çok dinlenen yakışıklı sanatçı ile bir söyleşi yaptık.

124 |

HABERHAYAT: Kısaca Cengiz Ateş kimdir? Müzikal kimliği nedir? CENGİZ ATEŞ: Cengiz Ateş, yaklaşık 20 senedir profesyonel olarak şarkı söyleyen, İTÜ Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi mezunu ses sanatçısıdır.

HABERHAYAT: “Unutturmam” adıyla ilk projenizi yeni yayınladınız. Neden bunca yıl beklediniz? Bekleme sebebiniz neydi? Engelleriniz mi vardı? CENGİZ ATEŞ: Ben bunu beklemek olarak görmüyorum. Her zaman bu duruma hazırlanan ve müziğin içinde olan bir adamdım. Ben şuna inanıyorum; Bu işte başarılı olmak için doğru ekiple, doğru zamanda çalışmak da çok önemli.


HABERHAYAT: Oğuzhan Koç, İrfan Özata ve birçok popüler isim yakın arkadaşın... Destek oluyorlar mı? Ortak proje hedefleri var mı? CENGİZ ATEŞ: Fettah Can, Oğuzhan Koç, Eser Yenenler ve İrfan Özata gerçekten her zaman desteklerini yanımda hissettiğim özel insanlardır. Ortak proje hedefi şu an yok. Fakat zaman ne gösterir bilinmez. HABERHAYAT: Klipte motosiklet kullanıyorsun. Motosikletlere merakın var mı? Klipin hikâyesi nasıl ortaya çıktı? CENGİZ ATEŞ: “Dört teker bedenini iki teker ruhunu taşır” diye bir motorcu sözü var. Gerçekten çok doğru. Motosiklet tutkudur ve kolay kolay vazgeçilmez. Klipin hikâyesi, sevgili yönetmenimiz Evren Arasıl’ın hikayesi… Kendi ruhunu bulmuş, kendine güvenen ve yüklerinden kurtulmuş bir adamın hikayesi. HABERHAYAT: Cengiz Ateş’in bundan sonraki en büyük hedefi nedir? CENGİZ ATEŞ: Benim bugüne kadar ki en büyük hayalim Beyaz Show’a katılmaktı. Tam o hayale yaklaşmışken Beyaz Show artık yayınlanmıyor. Umarım tekrar başlar ve ben de hayalime ulaşırım.

HABERHAYAT: İlk şarkının sözleri farklı bir isme ait. Kendi şarkılarını kendin yazıp bestelemeyi düşünüyor musun? CENGİZ ATEŞ: ‘Unutturmam’ sevgili Onur Koç’a ait bir şarkı. Kendi şarkılarımı da yazıp besteleyerek insanların beğenisine sunma gibi bir düşüncem var. HABERHAYAT: Sahte tıklanmalar, sahte listelerle çok karşılaşıyoruz. Manipülasyonlar, adaletsizlik söz konusu müzik sektöründe. Bu durum seni üzüyor mu? Senin fikrin nedir? CENGİZ ATEŞ: Ne yazık ki böyle bir şey var. Ve ne yazık ki; bunu bazı sanatçılar ve müzik şirketleri yapıyor. Kendini kandırmaktan başka bir şey değil bu. Böyle bir tercihle kalıcı olmak da mümkün değil. Arkasında durduğun, inandığın projelerde böyle sahteliklere ihtiyacın olmaz. Gerçek dinleyici hak ettiği yere taşıyor. HABERHAYAT: Düet yapmak istediğin, mutlaka birlikte bir şarkı söylemeliyiz dediğin bir kadın sanatçı var mı? CENGİZ ATEŞ: Bunu bugüne kadar hiç düşünmemiştim. Şimdi düşününce hayalini kurduğum iki isim olabilir. Birincisi tabii ki Sezen Aksu. İkincisi de Hande Yener. Bir Türk Müziği eserini düet yapmak çok güzel olurdu. HABERHAYAT: Son olarak dinleyenlerine, takipçilerine ne söylemek istersin? CENGİZ ATEŞ: Bana kulak verin. Size anlatacağım daha çok şey var.

“Dört teker bedenini iki teker ruhunu taşır” diye bir motorcu sözü var. Gerçekten çok doğru. Motosiklet tutkudur ve kolay kolay vazgeçilmez 125 |

HABERHAYAT: Şehirlerde müzik açısından “efsaneler” vardır. Bursa’da senin sahnen de çok konuşuluyormuş. Şimdi bir risk alarak, kitlenin sınırlarını genişletmeyi çekmeyi planlıyorsun. Korkuyor musun ya olmazsa diye? CENGİZ ATEŞ: Yaklaşık 20 senedir sahnede geçen bir zaman var. Bu da size tecrübe katıyor. İnsanları daha iyi çözüyorsunuz. Sizi dinlemeye gelen insanları çözdüğünüz zaman da onları şarkılarla nasıl mutlu edeceğinizi biliyorsunuz. Sizi dinlemeye gelen insanları mutlu ederseniz; onlar da sizin hakkınızda hep iyi şeyler konuşurlar. İnsanın kendini geliştirmesi için kesinlikle risk alması gerekir. Fakat ben bunu bir risk olarak görmüyorum. Hatta bunca zaman Bursa seyircisine şarkı söyleyerek onların gücünü ve desteğini arkamda hissediyorum. Bursa insanı, şehirlerinde yetişmiş sanatçılara ve sporculara her zaman destek vermişlerdir. Hiç korkmuyorum çünkü bu çok uzun bir yolculuk. Bu yolda sizi üzecek ve planlarınızın aksine giden olumsuzluklar da olabilir. Fakat yılmadan, kendinize olan inancı kaybetmeyerek yola devam etmek gerekir.


MESLEKİ YETERLİLİK BELGESİ İLE ÇALIŞMA HAYATINIZ DAHA GÜVENLİ MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi hakkında bilgi veren Ata Belgelendirme İşletme Sahibi Zehra Özkan, Mesleki Yeterlilik Belgesi'nin avantajlarını anlattı. MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi tanımını yapan Ata Belgelendirme Zehra Özkan, "MYK tarafından yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarınca, yetki kapsamlarında yer alan ulusal yeterlilik(ler)de tanımlanmış esaslara göre yürütülen ölçme değerlendirme faaliyetleri sonucunda başarılı olan bireyler için düzenlenen ve bireyin söz konusu ulusal yeterlilikte belirtilen öğrenme kazanımlarına (bilgi, beceri ve yetkinlik) sahip olduğunu gösteren belgelerdir. Kalite güvencesi sağlanmış ve uluslararası personel belgelendirme standardına göre akredite edilmiş bir sistem aracılığıyla tarafsız, tutarlı, âdil ve güvenilir şekilde yapılan ölçme değerlendirmeler sonucunda başarılı olan bireylere MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi düzenlenir" dedi.

126 |

ÇALIŞANLAR VE İŞVEREN İÇİN AVANTAJLARI Özkan, Mesleki Yeterlilik Belgesi'nin çalışanlar için avantajlarını, "Ulusal yeterlilikler temel alınarak yapılan ölçme değerlendirme sonucunda alınan belge, kişiye bir işe başvururken sahip olduğu bilgi, beceri ve yetkinlikleri sergileme olanağı vermektedir. Ulusal yeterlilikler yaygın ve informal öğrenmenin tanınmasına imkan verdiği için bireyler kişisel gelişimlerini daha çeşitli ve esnek yollarla sağlayabilirler.

Mesleki ilerleme yolları daha açık hale geldiğinden kariyer hareketliliği desteklenmektedir" sözlerinde açıklarken; işverenler için sağladığı avantajları ise, "İşverenler mesleğin gerektirdiği nitelikli ve belgeli iş gücüne daha kolay ulaşabilmekte ve teşvik imkânlarından yararlanabilmektedir. Çalışan personeline aldırdığı takdirde 12 ay yeni istihdam ettiği personel belgeli ise 54 aya kadar sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutar işsizlik sigorta fonundan karşılanır.

İşin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip, değişen koşullara ayak uydurabilen kişilerin istihdam edilmesi işverenin rekabet gücünü artırmakta, doğru insan kaynağı planlaması ile zaman ve para kaybı engellenmiş olmaktadır. Nitelikli iş gücü istihdamının yaygınlaştırılması, tüketiciye sunulan ürün ve hizmetin kalitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır" sözleriyle açıkladı.

Nitelikli iş gücü istihdamının yaygınlaştırılması, tüketiciye sunulan ürün ve hizmetin kalitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır


MYK MESLEKİ YETERLİLİK BELGESİ ZORUNLULUĞU NEDİR? Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunluluğunu hakkında bilgi veren Zehra Özkan, "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilerek 6645 sayılı kanun numarası ile yasalaştı. Kanun 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanununda da önemli değişiklikler yaptı. Bu değişikliklerin en önemlilerinden biri şüphesiz çalışma ve iş dünyasını yakından ilgilendiren belge zorunluluğu getirilen meslekler olmuştur. Kanuna göre; “Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğlerin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanununda düzenlenen esaslara göre Mesleki Yeterlilik Belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamayacaktır" ifadelerini kullandı.

25.05.2015 tarihinde yayımlamış olduğu ilk tebliğ ile 81 meslekte belge zorunluluğu başlatılmıştır. Bu kapsamda söz konusu tebliğ ekindeki listede belirtilen mesleklerde MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunlu hale getirilmiştir. İşbu Tebliğin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra MYK Mesleki Yeterlilik Belgesi olmayan kişiler bu mesleklerde çalıştırılamayacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı iş müfettişleri tarafından yapılan denetimlerde ilgili mesleklerde belgesiz çalışan tespit edilmesi halinde işveren veya işveren vekiline belgesiz çalışan kişi başına 627 TL idari para cezası uygulanması hükme bağlanmıştır. Belge zorunluluğu olan mesleklerde sınavlara girip belge almaya hak kazanan kişilerin, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmiş limitler dâhilinde sınav ücretlerinin tamamı ile belge masraf karşılıklarının tamamı 2019 yılının sonuna kadar İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanmaktadır" dedi.

HANGİ MESLEKLER İÇİN MYK MESLEKİ YETERLİLİK BELGESİ GEREKLİ?

İstiklal Mah. Atatürk Bulvarı No: 118 / 1 Tekkeköy SAMSUN T: 0362 270 50 91 F: 0362 270 50 92

127 |

Mesleki yeterlilik belgesi şartı aranacak meslek grupları hakkında bilgi verenAta Belgelendirme İşletme Sahibi Zehra Özkan, "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının


ALTERNATİF MÜZİĞİN SEVİLEN İSMİ

ROJİN

18. SANAT YILINI ALBÜMLE TAÇLANDIRDI Türkiye’de alternatif müziğin öncü isimlerinden Rojin, 3 yıllık bir aranın ardından yeni albümü “ROJİN-2018” ile tekrar hayranlarının karşına çıktı. Biz de HaberHayat Dergisi olarak, sevilen sanatçı Rojin’le yeni albümünü konuştuk. Yasir BABA

128 |

HABERHAYAT: Yeni albüm çalışmanız tekrar hayırlı olsun. Biraz bahsedebilir misiniz albümden? ROJİN: Teşekkür ederim. 3 yıl aradan sonra yeni bir heyecan, doğum, coşku, sergi, sevgi… Ne derseniz! Her üretim, her melodi daha güzel bir hayatı ve umudu temsil eder.

9 şarkıda dokuz doğurdum diyebilirim. Şu anda lohusa dönemindeyim. Şarkılarla ilgili tepkiler geldikçe lohusalığım geçecek. Hiç hamilelik yaşamamış birinin böyle benzetme yapması ne kadar doğru bilmiyorum ama her albüm bir doğum süreci benim için. Yedinci çocuğumu doğurdum. Bu ilk özgür seçim albümü oldu. Çünkü birçok esere ekibim karar verdi. Ben de sevdiklerimden seçtim. Çok dokunaklı, isyanlı, coşkulu, deli, danslı bir albüm oldu. Favorim ‘Duyun Beni’ isimli parça. Müziği bana, sözleri Alpaslan Akdağ’a ait. Gerçekten bir Ahmed Arif kalemi var onda. Albümün en romantik parçası ise; ‘Lı Biramıni’. Bir de hayranlarıma bir sürprizim var. Çok bilinmeyen bir Ahmet Kaya şarkısı olan ‘Yalan da Olsa’ yı da okuduk. ‘Zaman Sızım’ ise hayatın tekrarının olmadığını anlatan bir parça. ‘Ha Gule’ çok eski klasik bir eser. Ona remiks yaptık. Zazaca şarkımız ‘Ceneka’nın da bir normal versiyonunu bir de remiks versiyonunu hazırladık.


HABERHAYAT: Rojin-2018 albüm ismi nasıl oluştu? ROJİN: Aslında en büyük neden albümün adına hangi şarkının adını koysak diğerine haksızlık olacaktı. Çünkü bütün şarkılara çok güveniyoruz. En iyisi “Rojin 2018” diyelim dedik. 18 yaş reşit olma yaşı. 18. sanat yılım. Geride bıraktığım 18 yılın ardından şu anda o zamanki aklımı beğenmediğim bir dönemdeyim. Hayatın her anının değerini dostumun sevdiklerimin değerini anın değerini son damlasına kadar bildiğim bir dönemdeyim. HABERHAYAT: Albüm fotoğraflarınız çok marjinal. Nasıl oluştu bu fikir? ROJİN: Hayatta her zaman değişikliğin iyi geldiğini gördüm. İçeriğimi değiştirip geliştirmeyi seviyorum. Mayolu fotoğraflarım konuşuldu ama ben hiç yapmadığım, hiç giymediğim bir şeyi giyinmedim. HABERHAYAT: Tiyatro geçmişiniz de var. Biraz bahsedebilir misiniz? ROJİN: Tiyatro benim ilk aşkım. Şarkıcı olmak için değil oyuncu olmak için evden kaçtım. Ve bu işin eğitimini almak için her şeyi göze aldım. Büyük bir savaş verdim. Ankara Devlet Konservatuvarından iyi derece ile mezun oldum Devlet Tiyatrosu’nda 30’a yakın oyunda oynadım. Başrolde oynadığım oyunlar oldu. Fransa’da yaşayan ünlü bir yönetmenden film teklifi aldım. Sinema filminde oynamak için istifa ettim. “İnsanın karakteri kaderidir” denir ya; kaderine boyun eğen bir karakter olamadım. Ana dilimle ilgili çok hassas bir durumdu. Fransız filmi sanıp hoşlarına gitmişti. İzin verdiler. “Aa ne güzel bir Fransızca filmde oynayacaksın, tebrikler” sözlerinden sonra Kürtçe bir aşk filmi olduğunu duyunca izin verilmedi. Kaç ay uğraştım izin için. Sonunda sinema filmini tercih ettim ve istifa ettiğim. Binadan çıkarken ayağımı paspasa sildim. Çünkü ayrımcılık hele bir dil üzerinden yapılan ayrımcılık ilkellikti. İlkellik de cehalet ve vahşetti. Paspasta kaldı onlar. Postayı koydum. Şimdi düşünüyorum da; oyunlar bitmez ama uğruna oyunculuk kariyerimi bitirdiğim film bir defa çekilecekti. O an çok nettim. Hiçbir zaman kararlarımda brüt olamıyorum. HABERHAYAT: TV ya da sinema yapımında yer almak istiyor musunuz? ROJİN: Çok ilginçtir; bütün röportajların en baba sorusu bu. Bu ülkede TV ya da sinemada yer almak istemeyen kimse var mı? Çok enteresan hepimiz dışa dönük insanlarız; oynamak istiyoruz görünmek istiyoruz. Ancak bir işi erbabına bırakmak; o işin en iyisinin ortaya çıkacağının göstergesidir.

Tabi müzik, tiyatro, dans hepsi iç içe. Görsel sanatlar kardeştir. Bu nedenle müziği de dansı da tiyatroyu da birbirinden ayrı düşünemiyorum. İyi bir projede oynamayı çok isterim tabii. O kadar oyunculuk geçmişim var. Müthiş bir haz çok özlüyorum. HABERHAYAT: Beraber oynamak istediğiniz bir oyuncu var mı? Nasıl bir projede oynamak isterdiniz? ROJİN: Morgan Freeman ve Merly Streep ile oynamak isterim. Merly Streep gözleriyle, kalbiyle oynayan, dengesini iyi kuran, karakterin matematiğini iyi çözen bir oyuncu. Onunla oynamak bir oyuncuya çok şey katar diye düşünüyorum. HABERHAYAT: Sosyal sorumluluk projelerinde çok yer alıyorsunuz. Var mı yeni bir proje? ROJİN: Sosyal sorumluluk projeleri yapmaktan, ardım etmekten mutlu oluyorum. Yardım etmenin insan ruhuna, kalbe beyine, damar hastalıklarına daha nice rahatsızlığımıza çok iyi geldiğini düşünüyorum. Doktor değilim ama bunu yaşadım. En büyük mutluluk birinin acısını sıkıntısını paylaşmak, yanında olmak. Gözlerindeki enerji mutluluk sizi akraba yapıyor. Çünkü kendinizden bir şeyler veriyorsunuz; Zaman, enerji, finans, güç… O da hayata daha çok sarılıyor, güven duyuyor. Ne büyük mutluluk! Somut olarak bir şeyler yapıyorsunuz. Pratikte bunu yapmak dünyanın en büyük huzuru,mutluluğu... Kendimi çok sorguluyorum. Bu sevilme isteği midir? Bu sorunun cevabı hep şu oluyor; Çok büyük yoksulluktan gelip sonradan yoksul olmayan insanlar her zaman yardım etmekten mutlu olurlar. Onların yoksulluğu sadece görüntüdedir, ruhu zengindir. HABERHAYAT: Müzik sektörünü şuan nasıl değerlendiriyorsunuz? ROJİN: Dijitalin elinde maskara olduk. İnsan sevdiği işi yaparak nasıl bu kadar mutsuz olur. Eskiden cd basılırdı, kaç sattığını bilirdin. Şimdi “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” gibi bir durum var. Nietzsche gibi teknolojiye karşı olasım geliyor. Tıklama var, takipçi satın alma var, var da var! İnsan bu adaletsiz ortama hayret ediyor. Bir şarkısı var; bir milyon tıklaması var. Enteresan şeyler… Ama müzik tıpkı dizilerdeki gibi sürekli gelişiyor güzel bir noktada hem diziler hem müziğimizin çeşitliliği ve zenginliği ile iyi bir noktada. Negatif değilim bu konuda.

Sosyal sorumluluk projeleri yapmaktan, yardım etmekten mutlu oluyorum. Yardım etmenin insan ruhuna, kalbe beyine, damar hastalıklarına daha nice rahatsızlığımıza çok iyi geldiğini düşünüyorum. Doktor değilim ama bunu yaşadım. En büyük mutluluk birinin acısını sıkıntısını paylaşmak, yanında olmak. Gözlerindeki enerji mutluluk sizi akraba yapıyor. Çünkü kendinizden bir şeyler veriyorsunuz; Zaman, enerji, finans, güç… 129 |

HABERHAYAT: Klip çalışması olacak mı? ROJİN: Muhteşem bir klip çekeceğiz. Danslı post-modern bir iş olacak. Tarlabaşı’nda çekmeyi düşünüyoruz. Rengarenk bir klip olacak. Yazın ruhunu yansıtan bir klip bir de hayranlarımızın talebine göre ikinci klipi çekeceğiz. Şimdiden ipucu veriyorlar. “Şahit Çamlıca” ve “Duyun Beni” arasında gidip geliyoruz.


İLKADIM’DA ENGELSİZ YAŞAMA ÖRNEK HİZMETLER… İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, tüm hizmet alanlarında engellilere engelsiz bir yaşam sunmak için çalıştıklarını belirtti

130 |

Engelli bireylerin her zaman yanlarında olduklarını belirten İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, hizmetlerini engellilerin beklentilerini bilerek şekillendirdiklerini söyledi. Sorumlu belediyecilik anlayışı ile tüm engelleri kaldırmayı amaçladıklarını dile getiren İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, “Hayata geçirilen tüm projelerde engellilerin ihtiyaç ve beklentilerini göz önünde bulundurarak hareket ediyoruz. Engelli kardeşlerimiz ve yakınları, kendilerine değer verildiğini, her zaman yanlarında olduğumuzu bilsinler. Biz şunu çok iyi biliyoruz; Önemli olan yüreklerin engelli olmaması, önemli olan kalplerin, gönlümüzün engelli olmamasıdır" dedi.

bir diğer ilk de Türkiye'de ilk olarak engelli vatandaşlara İlkyardım Kursu oldu. İlkadım Kent Konseyi AB Proje, ARGE ve İnovasyon Çalışma Grubu ve Samsun Engelliler federasyonunun katkılarıyla Samsunda faaliyet gösteren çeşitli engelli derneklerinden 42 engelliye İlk Yardım Temel Uygulamaları Eğitimi verildi.

İLKADIM’DA ENGELSİZ HİZMET BİNASI Engellilere yönelik çalışmalarına her koldan devam edilerek hizmet binalarında engelli belediye personelleri ve vatandaşları için engelli asansörleri, engelli rampaları yapıldı. Önlerindeki engellerin birer birer kaldırıldığı kurum ve hizmet alanlarında engelliler işlerini rahatlıkla görebilme imkânına kavuşturuldu. Öte yandan belediyeye ait yapılan yeni hizmet binasının giriş katına engelli ve yaşlı vatandaşların kullanımı için yürüyen merdiven yapılıyor.

TÜRKİYE VE SAMSUN’DA İLK UYGULAMALAR BAŞKAN TOK’TAN

“HAYATIN HER ALANINDA ENGELLERİ KALDIRIYORUZ”

Belediye olarak yapılan tüm hizmetlerde engellilerin yaşamlarını kolaylaştırıcı faaliyet ve çalışmalar yaptıklarını ifade eden Başkan Erdoğan Tok, Samsun’da ilk engelli şarj istasyonunu engellilerin kullanımına açtı. Engelsiz Yaşam Merkezi önünde kurulan şarj istasyonu sayesinde akülü araç kullanan engelli vatandaşlar bu imkândan 7 gün 24 saat faydalanabilirken

Sosyal Belediyecilik anlayışı doğrultusunda engelli bireylere akülü araç, tekerlekli sandalye ve işitme cihazı gibi çeşitli yardımlar yapılmasına önayak olan İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok; “Engelli vatandaşlarımızın önündeki engelleri kaldırmak bizlerin hem insani hem de yönetici olarak görevimizdir. Bu doğrultuda Derebahçe Mahallesi’ne

yapılan Aynur Dağdemir Engelsiz Parkımızda engelli çocuklarımız için özel tasarlanmış oyun alanları ve oyun aletleri ile çocuklarımızın güzel yüzlerini güldürmeyi amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra yapımı devam eden İlkadım Koşu Yolu ve Yaşam Parkuru projemiz engelli bireyler düşünülerek hayata geçiyor. İçerisinde sportif, sosyal ve dinlenme alanların olduğu yürüyüş ve yaşam parkurunda engelli rampaları, engelli lavabo ve tuvaletleri ve 2 adet engelli şarz istasyonun da yer alacağı projemizde engelli vatandaşlarımız için engelleri kaldırıyoruz. Öte yandan engelli kardeşlerimizin hayata tutunmalarında büyük rol oynayacak mesleki kariyerlerinde yeni kapılar açmak amacı ile engelsiz yaşam merkezinde oluşturulan sınıflarda E-KPSS’ye katılacak memur adayları için ücretsiz hazırlık kursları açıyor, her yıl açılan kurs sayesinde başarı ile sınavı geçen engelli bireylerimizin devletin değişik kademelerinde görev almalarını sağlıyoruz” şeklinde konuştu.


131 |


İlker Mutlu

132 |

SİNEMADA TÜRLER-2

KOMEDİ

K

omediler bizi en bunaldığımız anlarda tekrar tekrar hayata döndüren inanılmaz katalizörlerdir. Bizim sinemamızda da en fazla tutulan, her daim izleyici çeken türün komedi olması boşuna değil. Benim gibi 70’lerin başında doğanlar, komediyle TRT ile tanıştılar elbette ilkin. TRT tek kanallı dönemde kuşak halinde kısa komedi klasikleri yayınlardı sık sık. Lorel-Hardy, Buster Keaton, Harold Lloyd, Charlie Chaplin daha beş yaşındayken ezbere bildiğimiz isimler haline geldiler.

TRT'nin ilk dizileri de çoğunlukla komediydi. Özellikle yıllarca süren ve asla seyircisi azalmayan, hatta sinema filmi bile yapılan (Zeki Ökten, 1975) Tekin Akmansoy'lu Kaynanalar dizisi insanları ekran başına çiviliyordu. Hababam Sınıfı serisi daha çıktığı yıldan başlayarak gerek tek kanallı televizyonda, gerekse sonraki yıllarda özel kanallarda en fazla gösterilen filmlerdi. Bir dönem televizyon Kemal Sunal filmlerinden geçilmiyordu. 90’larda art arda diziler de yaptı.

Saygılar Bizden, Şaban Askerde, Şaban ile Şirin, Bay Kamber dizileri severek izledik. Büyük ihtimalle televizyonda yayınlandıkları için kendisini fazlaca dizginliyordu Sunal, çünkü bu dizilerin hiçbirinde sinema filmlerindeki performans yoktur. Belki Zeki Ökten faktörlü Saygılar Bizden hariç. Orada bir mübaşiri canlandırıyordu oyuncu ve dizi yargı sistemimiz üzerine etkili tespitlerde, eleştirilerde bulunuyordu.

Hababam Sınıfı

Kemal Sunal’lı, Zeki-Metin’li filmler çok önemlidir. Bunlar yıllarca Türk Sineması’nı ayakta tuttular, hiç seyirci kaybetmediler. Sunal’ın Şaban’lı filmleri ve ZekiMetin’in bol kaçma kovalamacalı ikili filmleri bir yana, en bayıldığım, bizim seyircinin de en fazla ilgi gösterdiği yapımlar, kalabalık kadrolu Arzu Film işleriydi.

Bu filmler benim Adile Naşit ile Münir Özkul’un gerçek hayatta da karıkoca olduklarını zannetmeme neden olmuşlardı yıllarca! İnanılmaz sevimlilikte ve o ekol bittikten sonra bir daha bir araya gelemeyecek kadrolarla filmler yaptılar. Bugün neredeyse her repliğini ezbere bildiğimiz, televizyon karşısında o kanaldan bu kanala zap yaparken sadece müziklerini dahi duyduğumuzda takılıp kaldığımız filmlerdi onlar. Tosun Paşa (Kartal Tibet,1976), Süt Kardeşler (Ertem Eğilmez, 1976), Şaban Oğlu Şaban (Eğilmez, 1977), Mavi Boncuk (Eğilmez, 1975), Salak Milyoner (Eğilmez, 1974), Köyden İndim Şehire (Eğilmez, 1974)… Liste böylece uzayıp gider ve geniş kadrolu Arzu Film komedileri ustanın vasiyet filmi Arabesk (1988) ile son bulur. Bu filmler sadece oyuncularının daha da ünlenmelerini sağlamamış, Yavuz Turgul, Kartal Tibet, Ergin Orbey, Zeki Alasya gibi yeni yönetmenleri de sinemamıza kazandırmıştır.

Sinemanın daha icadında, komedi faktörü devreye girmişti. Lumiere kardeşlerin 1800’lerin sonunda ürettikleri kısa filmlerden biri, bir bahçıvanı kandırarak, onun hortumla ıslanmasına neden olan bir çocuğu hikaye ediyordu ve muhtemelen o dönem seyircisini yerlere yatırmıştı. Bizde çekilen ilk konulu filmlerden olan, Şadi Karagözoğlu’nun Bican Efendi serisi, bir nevi Şarlo uyarlamasıydı.


Sessiz sinema döneminde en çok tutulan iki tür korku ve komediydi. Çünkü ikisi de seyirciyi doğrudan, en kolay şekilde etkiliyordu. Mack Sennett, 1908’den itibaren oyuncu, yönetmen ve yapımcı olarak yüzlerce film üretecek, Charlie Chaplin gibi pek çok komedi yıldızının piyasaya girmesini sağlayacaktı. Chaplin, bir ekoldü elbette ama aynı dönemin oyuncuları olan Harold Lloyd ve Buster Keaton atlanmamalı. Bunların üçünü de (ve tabi ki LaurelHardy ikilisini) bizlere TRT tanıtmıştı. Her birinin kendi tarzı olan, modern komedi sinemasının doğuşundaki yerleri yadsınamaz bu oyuncular, filmlerin sesiz olmasından dolayı, bütün dünyada anlaşılıp, sevildiler. ‘20lerden itibaren perdede boy göstermeye başlayan ekol sahibi ayrı bir grup da, bizde Üç Ahbap Çavuşlar diye bilinen, hatta Groucho adlı olanına Arşak Palabıyıkyan diye ad takılan Marx Kardeşler’di. Bunlar, sinemaya absürdü getirmişlerdi. İnanılmaz enerjik bir oyun gücüne ve uyuma sahiptiler. 1910lardan itibaren oyunculukta boy gösteren Amerikalı W.C. Fields, 1937’de sinemaya başlayan İtalyan Toto ve 1930’da ilk ürünlerini vermeye başlayan Fransız Fernandel, ayrıksı, pek de yakışıklı olmayan tipleriyle, kendilerine özgü oyunculuklara sahiptiler ve hayli ünlendiler.

Arşak Palabıyıkyan!

Bu ekoller, zaman zaman yeni yıldızcıkları da parlatıp söndürerek, sessiz sinemadaki üstünlüklerini 1930lara kadar sürdürdüler. Sonra sesli sinema geldi ve kendi yıldızlarını yaratmaya başladı. Müzikal komediler yaygınlaştı. MGM, Warner Bros gibi büyük şirketlerden gelen Golddiggers ve benzeri türde yapımlar, Ginger Rogers, Dick Powell gibi dans eden komedyenlerle tanıştırdı bizi.

Pembe Panter’de Peter Sellers

A Nous la liberte (Modern Zamanlar’ın montaj sekansını hatırlayın) ‘40larda Hollywood, komediye gaz verdi ve yeni yıldızlar, yeni çiftler piyasaya sürüldü. Gary Cooper, Cary Grant, James Stewart gibi yakışıklı komedyenler, Abbott ve Castello gibi yeni ikililer, Catherine Hepburn & Spencer Tracy romantik ikilisi derken, Frank Sinatra & Gene Kelly ikilisinin George Sidney, Stanley Donen gibi yönetmenlerin rejisinde çektikleri müzikal komediler de sayıca artmaya başlamıştı. ‘50ler, Soğuk Savaş’ın da başlaması nedeniyle, korku sinemasının atağa geçtiği yıllardı gerçi. Bununla beraber, Yaz Bekarı, Bazıları Sıcak Sever, Roma Tatili, Erkekler Sarışınları Sever gibi incelikli komedileri artık Billy Wilder, William Wyler gibi usta yönetmenler çekmeye başlamıştı. Müzikal komedi de ‘50lerde Yağmurda Dans gibi bir başyapıt verdi.

Yağmurda Dans

‘60lar Peter Sellers adında bir komedyeni dünya sinemasına hediye etti. Doktor Garipaşk, Pembe Panter gibi yapımlar, sanatçının ününe ün kattı. Keza oyuncu yönetmen Mel Brooks da 1963’teki Yapımcılar’dan başlayarak Hollywood endüstrisini hicveden pek çok yapıma imza attı. Jack Lemmon ile Walter Matthau, The Odd Couple ile müthiş bir çift yarattılar. A Funny Thing Happened on the Way to the Forum (Richard Lester, 1966) ve The Great Race (Blake Edwards, 1965) gibi filmler, kalabalık kadrolu çılgın güldürülerin önünü açtı. Aynı formül, ‘70lerde korku filmlerine uyarlanacaktı.

‘70lere Monty Python, National Lampoon serileri ve Mel Brooks güldürüleri damgasını vuracaktı. Sellers’li Pembe Panter serisi devam ederken, M.A.S.H. gibi, yine kalabalık kadrolu bir film, Vietnam Savaşı’na getirdiği eleştiriyle akıllarda yer edecekti. Rocky Horror Picture Show, kısa zamanda kültleşecek bir müzikal korku komedisiydi! Jackie Chan'in komedi soslu karate filmleri yapardı. Bunlar genelde birbirinin aynıydılar, ama ilgi çekerdi. Chan’in yıldızlaşmasında büyük payları vardır. İtilip kakılmaktan bıkan genç, genelde sarhoş ve hayli ihtiyar olan gelecekteki ustasıyla karşılaşır ve başlarda küçümsediği bu adamdan filme de adını veren, Drunken Master (WooPing Yuen, 1978), Dragon Fist (Wei Lo, 1979) gibi yöntemler öğrenirdi.

Jackie Chan, Master'da.

Drunken

1980 tarihli Cazcı Kardeşler (The Blues Brothers, John Landis), komedi sineması tarihinde bir aşamaydı. Arzu Film'den alışık olduğumuz kalabalık güldürüleri aratmayan oyuncu kadrosuyla (James Brown, Cab Calloway, Ray Charles, Carrie Fisher, John Candy, Twiggy, John Lee Hooker, hatta yönetmenler Steven Spielberg ve Frank Oz filmde arz-ı endam eylemekteydiler) hiç kesilmeyen aksiyonuyla, mimiksiz oynayarak bile seyircinin yerlere yatırılabileceğini ispatlayan Dan Aykroyd-John Belushi ikilisiyle bizi bambaşka bir komediyle tanıştıran bu müzikal hala büyük bir keyifle izlenebilir.

133 |

Bican Efendi

Dünyanın 2. Savaş’a gittiği ‘30lu yıllar boyunca, Avrupa sineması da hayli palazlandı ve özellikle Fransız sineması, güçlü komedi yapımları sunmaya başladı. Zaten Chaplin de ustası olarak Rene Clair’den bahsediyordu. Bir komedi müzikal olan À nous la liberté (1931), katıksız bir başyapıttır ve Chaplin’in Modern Zamanlar’ına esin kaynağı olmuştur.


ağrılar giren, onlardan beklemediğimiz derecede incelikli Three Idiots (Rajkumar Hirani, 2009) ve PK (Hirani, 2014) istisna. Gerçi Bollywood, şarkılı filmlerinin en dramatiklerinde dahi komedi sosunu ayarlı ayarsız kullanır, ama tümüyle komedi olan ve ele aldıkları konularda vurucu şeyler söyleyen komedileri yeni yeni görmeye başlıyoruz.

Cazcı Kardeşler

134 |

Aynı yıllarda Polis Akademisi serisi geldi. Seri, uçuk karakterleriyle güldürüyordu, fakat esprileri seviyesizdi. Cazcı Kardeşler'den sonra en az onun kadar güldüren filmler ZAZ ekibinden gelmiştir: Airplane! (1980), Top Secret! (1984), Naked Gun serisi (1988, 1991, 1994). Bunlar yer yer kaba espriler içermekteydiler, ama her biri sinema tarihine selamlar çakan ince nüktelerle örülüydü. Kronolojiden sapıp, değinmediğimiz kısmın bir dökümünü yapalım. Fransız komedileri ilginçtir. Louis de Funes filmleri bazen itici gelebilir, ama Jacques Tati çok iyidir. Jour de Féte (1949), Les Vacances de Monsieur Hulot (1953), Mon oncle (1958), Playtime (1967), Traffic (1971), her birini kendisinin yönettiği ve ayrıksı, sessiz başkarakter Mösyö Hulot'ya hayat verdiği klasiklerdir. Yine bahsettiğim dönemde kalabalık kadrolu İngiliz Ealing komedileri vardı ve bunları özellikle Alec Guinness'in muhteşem oyunculuğu sürüklüyordu. Ladykillers (Alexander Mackendrick, 1955), The Man in the White Suit (Mackendrick, 1951), The Lavender Hill Mob (Charles Crichton, 1951) bu dönemin iyi seçimleridir. Sonra her zaman bizim Yeşilçam Sinemasıyla paralellikler yakaladığım İtalyan Sinemasından Marriage Italian Style (Vittorio de Sica, 1964), Divorce Italian Style (Pietro Germi, 1961), After the Fox (de Sica, 1966) gibi klasikler vardır. Roberto Benigni'nin Life is Beautiful'ı (1997) komedi dozu yüksek bir dramdır ve çok etkileyicidir.

Woody Allen de iyidir, ama insanı kahkahalara boğan Sleeper (1973), Zelig (1983), A Midsummer Night’s Sex Comedy (1982) gibi filmlerine rağmen hala bir komedi değil, dram yönetmenidir. Nitekim Match Point (2005) gibi nitelikli gerilimler kotararak başka türlere hâkimiyetini de ortaya koymuştur.

Jacques Tati

Neticede bizim seyircinin komedi birikimi (erişimle ilgili bir sorun bu) çoğunlukla Amerika ve Avrupa kıtalarıyla sınırlı kalmıştır. Tabi 80lerde bizde çok tutulan bir seriye dönüşen Afrika filmi The Gods Must Be Crazy (Jamie Uys, 1980), polisiye ve Yakuza filmleri ile tanıyıp sevdiğimiz Japon oyuncu-yönetmen Takeshi Kitano'nun Getting Any? (1994) gibi az sayıdaki komedisi ve Hindistan'dan gelen ve izlerken gülmekten karnımıza


135 |


D İ YA B E T E Z İ N İ B L A K R O Y U N U K DO

Medicana International Samsun Hastanesi Kardiyoloji Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Kenan Durna, diyabet ve kalp rahatsızlıkları konusunda bilgilendirmede bulundu.

2

1. yüzyılın en büyük sağlık sorunlarının başında hiç kuşkusuz diyabet ve kalp rahatsızlıkları geliyor. Öyle ki; önümüzdeki 10 yılda dünyadaki her 100 kişiden 4’ünün diyabet hastası olacağı tahmin ediliyor. Bu artışın en önemli sebepleri ise şehir yaşamının beraberinde getirdiği sağlıksız beslenme, hareketsiz bir hayat ve sonucunda ortaya çıkan fazla kilolar. Ayrıca 45 yaşın üzerinde olmak, genetik faktörler, bozulmuş açlık kan şeker düzeyleri ve gebelik diyabeti de uzun dönemde diyabet hastası olma riskini artırıyor.

136 |

Diyabet hastalığı erken dönemde teşhis edilmez ve doğru bir şekilde tedavi edilmezse, görme kaybı, böbrek yetersizliği ve kalp krizi gibi ciddi sorunlara neden olabiliyor. Medicana International Samsun Hastanesi Kardiyoloji Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Kenan Durna; diyabetin kalp sağlığı üzerindeki etkisi ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi;

“Diyabet hastalığı uzun dönem kontrol altına alınmadığında damarlarda yıllar içinde sertleşme meydana geliyor. Damar sertliği bu hastalarda kalp krizini beraberinde getiriyor.

Ateroskleroz denilen damar sertliği yani damar tıkanıklıkları diyabet kaynaklı kalp hastalıklarının başını çekiyor. Diyabet, endotel denen damar içindeki hücre örtüsünün yapı ve fonksiyonunu bozduğundan damar sertliği daha hızlı ve kolay oluşuyor. Tüm vücut damarlarında daralmalar oluşuyor. Damar daralmaları kalpte meydana geldiğinde krize, boyunda inme ve felçlere, böbrekte ciddi kontrolsüz yüksek tansiyona, bacakta ise, ayak ve bacak kesilmesine kadar gidebilen kanlanma bozukluklarına neden olabiliyor.

Diyabet hastalığı uzun dönem kontrol altına alınmadığında damarlarda yıllar içinde sertleşme meydana geliyor.


Özellikle fast food’tan uzak durulması, karbonhidrat içeriği yüksek besinlerin mümkün olduğunca az tüketilmesi, şeker içeriği yüksek gazlı içeceklerden uzak durulması ve düzenli spor yapılması gibi basit önlem ve alışkanlıklar uzun dönemde diyabet riskini önemli oranda azaltıyor.

Tedavisi çok daha komplike olan bu hastalıkların önüne geçebilmek için öncelikle şeker hastalığının tanısının erken dönemde konulması gerekiyor. Sonrasında ise düzenli diyet ve doktor tavsiyesinde alınan ilaçlarla kan şekerinin ideal düzeyde tutulması şart. Ayrıca tansiyon ve kolesterol seviyelerinin kontrol altına alınması ve sigara içilmemesi de alınması gereken önlemler arasında yer alıyor. Diyabetli hastalarda yüksek tansiyon ve kolesterol sağlıklı insanlara oranla çok daha önemli. Diyabet zaten atardamarlarda yapı ve fonksiyon bozukluğuna neden oluyor. Buna kolesterol yüksekliği ve yüksek tansiyon gibi ek risk faktörlerinin eklenmesi, damar sertliği riskini çok arttırıyor. Koroner kalp hastalığı risk faktörlerinin sayısı arttıkça da hastalık riski yükseliyor.

Oranları Düşürmenin Yolu Çocuklara Doğru Beslenme Alışkanlığı Kazandırmak Diyabet Hastalarına Bypass Ve Stent Çok Sık Uygulanıyor Diyabet hastalığı olanların yılda en az bir kez kalp kontrolünden geçmesi, rutin muayene, EKG, kan tahlilleri ve gerekli görüldüğünde ekokardiyografi ve efor testi ile değerlendirilmeleri birçok hastalığın önüne geçilmesinde önemli bir etken. Diyabet kontrol altına alınamadığında damar hastalığının ilerlemesi kaçınılmaz hale geliyor. Özellikle diyabet hastalarında koroner kalp hastalıkları çok daha sık görülüyor ve dolayısıyla da bypass ameliyatları çok daha sık uygulanıyor. Ayrıca diyabet hastalarında sık olarak stent uygulamalarına da gerek duyuluyor.

Diyabet hastalığının görülme oranlarındaki önlenemez yükselişe dur diyebilmek için anne babaların beslenme ve fiziksel aktivite konusunda çocuklarına örnek olması gerekiyor. Özellikle fast food’tan uzak durulması, karbonhidrat içeriği yüksek besinlerin mümkün olduğunca az tüketilmesi, şeker içeriği yüksek gazlı içeceklerden uzak durulması ve düzenli spor yapılması gibi basit önlem ve alışkanlıklar uzun dönemde diyabet riskini önemli oranda azaltıyor.”

137 |

Düzenli Diyet Ve Takiple Diyabet Kontrol Altına Alınıyor


138 |


139 |


OMÜ'den

ilginç proje Bu kenevirden uyuşturucu yapılamayacak

O

MÜ, esrar yapılan kenevir bitkisinin uyuşturucu etkisini ortadan kaldıracak bir proje başlattı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selim Aytaç tarafından kenevir bitkisindeki 'esrar' miktarının azaltılmasını sağlamak için yürütülen ıslah projesi sonucunda Türkiye'de kenevir tarımının yaygınlaştırılması hedefleniyor.

ÜRETİM ARTACAK

140 |

2013 yılında Türkiye'de kenevir üretiminin iyice azalması üzerine harekete geçen OMÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Selim Aytaç,

TÜBİTAK tarafından da desteklenen esrar miktarı azaltılmış kenevir ıslah projesini hayata geçirdi. Bu yıl ikinci yılına giren projenin olumlu yönde sonuçlanması halinde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte Türkiye'de kenevir üretiminin artırılması hedefleniyor.

KENEVİR DIŞLANMAMALI

Kenevirin konfeksiyondan izolasyon malzemesine kadar en az 3 bin maddeyle birlikte değerlendirilebileceğini belirten Doç. Dr. Selim Aytaç, kenevir tarımından birim başına elde edilen gelirin birçok tarım ürününe göre daha karlı bir ürün olduğunu söyledi.

Esrar maddesi yüzünden kenevirin dışlanmaması gerektiğini vurgulayan Aytaç, kullanım alanına göre bunun değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Bu yıl ikinci yılına giren projenin olumlu yönde sonuçlanması halinde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıyla birlikte Türkiye'de kenevir üretiminin artırılması hedefleniyor.

Türkiye'de 140 bin dekar kenevir tarımı yapılmaktaydı. Bu günkü kenevir tarımı 200 dekar alanda yapılmaktadır.


Kenevir en az 3 bin üründe değerlendirilebilir. 2 bin 999 tane faydası, 1 tane zararı var. O zarar yüzünden de keneviri suçlu yapmayalım.

ESRAR MADDESİ OLMAYACAK

Kenevirin lif bitkisi olduğunu belirten Aytaç, "Sapının kenarında bulunan kabuklarından lif elde edilmektedir. Amerika ve Afrika pamukları Anadolu'ya gelmeden önce; Anadolu'da bütün kıyafetler kenevir ve keten esaslı yapılmaktaydı. Kenevir Anadolu'nun eski bitkilerindendir. Kenevirin tohumlarında yağ bulunur. Tohumundaki yağ çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Aynı zamanda dişi kenevir bitkilerinin çiçekli kısımlarından esrar da elde edilmektedir. Bu nedenle uyuşturucu bitki kapsamındadır ve kontrole tabi bir bitkidir. Bu özelliğinden dolayı zaman zaman dışlanmış bir bitkidir. 1990'lı yıllardan itibaren esrar baskısı yüzünden tarımı azalmıştır. Bir zamanlar Türkiye'de 140 bin dekar kenevir tarımı yapılmaktaydı. Bu günkü kenevir tarımı 200 dekar alanda yapılmaktadır. Hatta 2013 yılında 10 dekara kadar düşmüştür. 2013 yılından bu yana bir takım farkındalık oluşturacak faaliyetlerle kenevir tarımını artırmaya başlamış olduk" dedi.

Esrarı azaltılmış kenevir üzerinde çalıştıklarını dile getiren Aytaç, "İkinci sezonumuzu yaptık. Üç sezon daha çalışma yapacağız. Ümitvar sonuçlar elde ediyoruz. Esrar içermeyen Türkiye kenevir tiplerini ortaya koyacağız. Yakın gelecekte esrar maddesi olmayan kenevir çeşitlerimiz çıkacaktır. O zaman daha temiz bir üretimle, üretimini yaygınlaştıracağız. Avrupa'da ve Türkiye'de kenevir üretiminin artmasının sebebi; kenevirin sadece ip olarak değil konfeksiyon ve kıyafetlerin yapımıyla ilgili tekniklerin gelişimidir. Eskiden üretim ve hasat tamamen insan gücü ile yapılmaktaydı. Fakat son yıllarda kenevir hasadı makineler yardımı ile yapılabilmekte. Mekanizasyon geliştikçe kenevir tarımının artacağını düşünüyoruz. Birçok tarım ürününe göre kenevirin birim alanından daha fazla gelir elde edilmektedir. Tabi kenevirin katma değerini artıracak tesislerin yapılması gerekiyor. Türkiye için kenevir önemli bir bitkidir. Kenevir birçok tarım ürününe göre daha temiz bir üretimle üretilebilmektedir.

Kenevir, tarım ilacı kullanılmasını fazla gerektirmez. Bu önemli bir faktördür. Yabancı ot ilaçları kullanılmasına gerek yoktur. Kendi gücüyle yabancı otları baskılayarak kendisinden sonra ekilecek bitkilere temiz bir tarla bırakır. Oksijen üretiminin bol olması bakımından çevre dostu bir bitkidir" şeklinde konuştu.

KENEVİRİN SUÇU YOK Kenevirin faydalı bir bitki olduğunu belirten Aytaç açıklamasını şöyle tamamladı: "Araştırmalarımızın sonuçlarını yayınladıktan Türkiye'de kenevir tarımı, esrarı olmayan çeşitlerle yapılırsa masum bir üretim tarzına girmiş olacaktır. O zaman üretimin daha yaygınlaşacağını düşünmekteyiz. Tabii kanunların da buna müsaade etmesi gerekiyor. Kenevir bitkisi masum bir şekilde burada durmaktadır. İnsanoğlu bunu faydalı işlerde kullanırsa faydalı bir bitkidir. Kenevir en az 3 bin üründe değerlendirilebilir. 2 bin 999 tane faydası, 1 tane zararı var. O zarar yüzünden de keneviri suçlu yapmayalım. Suçlu olan insanlardır. Kenevirin herhangi bir suçu yoktur." 141 |

KONTROLE TABİ BİR BİTKİ


Uzm. Klinik Psk Berika Kabataş

İLİŞKİ BAĞIMLILIĞI

B

142 |

ağımlılık denilince ilk akla madde, kumar bağımlılığı gelebilir. Aslında ilişkideki bağımlılıkta en az diğerleri kadar sorun teşkil etmektedir. İlişki bağımlılığı, partnerine karşı konulmaz bir şekilde duyulan istektir. Partnerini terk etmek istese de bırakamaz çünkü o ilişki olmadan kişi bir hiç olduğunu düşünür. Partnerine bağımlı olan kişiler, ona ulaşamadıklarında fazla takıntı yapıp daha çok ilgi beklemektedirler. İlişkinin başlarında daha mesafeli olabilirlerken zaman geçtikçe ona olan bağımlılıkları artar.

Sağlıklı bir ilişki kurduğumuzda, o ilişkinin devamını sağlamak için bazı şeylerden vazgeçebiliriz. Vazgeçtiğimiz şeyler bizi biz yapan şeyler değildir. Yani birbirimizin inançlarını, duygu ve düşüncelerini değiştirmeye çalışmak yerine saygı duyduğumuz zaman sağlıklı bir ilişki ortaya çıkar. İlişkide kişilerden biri, diğerini üzmemek ve yitirmemek adına kendi öz değerlerinden vazgeçiyorsa, onsuz olmanın yok olmak olduğunu sanıyorsa, yaşamını ona göre düzenliyorsa ilişki bağımlılığından söz edebiliriz. Bağımlı ilişkilerde, bir tarafın sürekli aldığı, öteki tarafınsa hep verdiği bir dengesizlik ön plandadır. Sadece tek bir

tarafın önemsendiği bir ilişki, sağlıksız bir ilişkidir. Bazı durumlarda ise her iki kişi de birbirine bağımlı olur ve bu kişiler yaşama sebeplerinin partneri olduğuna inanır. Bu tip ilişkilerde kişiler partneri olmadan yaşayamayacağını düşünür, ondan bağımsız bir eylem gerçekleştirmek istemez, partnerini herkesten kıskanır. Partneri ile olumsuz bir durum yaşadığında dünyası başına yıkılır ve büyük tepkiler verirler. Birbirine bağımlı olan partnerlerin ilişkisi asla sağlıklı ve tatmin edici bir boyuta ulaşamamaktadır.

"İlişki hayatımız için önemlidir ama hayatımızın merkezinde rol almamalıdır" Bağımlılık gizli bir yetersizlik duygusudur. Fiziksel ve zihinsel olarak yeterli olsa bile, kişinin yetersiz hissetmesi ve yetersiz olduğuna inanmasıdır. Bağımlılığın temel düşüncesi olarak terk edileceği endişesi, ilişkiye zarar gelecek kaygısı ile ilgili senaryolar, kişinin kafasında dönüp dolaşır. Kişi kaybetme kaygısının gerçeğe dönüşmemesi için partnerini hemcinslerinden uzak tutmaya çalışır. Partnerini kendinden üstün gören, özgüveni eksik kişilerde sorunun kökenlerine baktığımız zaman ilk çocukluk dönemlerinde anne ve çocuk arasında kurulan güvenli ya da güvensiz bağ ile ilişkili olduğunu görürüz. Anne ile güven bağları sağlam olan çocuğun ileriki yaşantısında daha sağlıklı ilişkiler yaşadığı gözlemlenmektedir. Tersi durumda, güven bağları sağlam olmayan çocuklar ileride bağımlı kişilik yapısına sahip olabilir ve sosyal

hayattan kopuk sadece partnerine bağımlı biri haline gelirler. Bunun sebebi hala doyurulmamış benlik sevgisini tamamlamaya ihtiyaç duymalarıdır. Bu kişiler partneri ile tartışma ya da ayrılık yaşadığında, acısını çok daha fazla yaşarlar. Yoksunluk hisleri sonucu, kaygı bozukluğu, öfke kontrol bozukluğu ve depresyona yatkın hale gelip intiharı bile düşünebilirler. İleri boyutları bağımlı kişilik bozukluklarında görülür. İlişki bağımlılığı son zamanlarda ilişkilerde yaşanan en büyük sorunların başında yer alıyor. İlişki bağımlılığı, hem bağımlıyı hem de bağımlı olunan kişinin hayatını kabusa çevirebiliyor.

İlişki bağımlılığından kurtulmak için neler yapılmalıdır?

-Bağımlı kişinin kendini yetersiz hissetme duygusunun partneri ile ilgili olmadığını fark etmesi gerekir. -Bağımlı kişi sorunun kendisinden kaynaklandığını kabul etmelidir. - Bağımlı kişi tek başına kaygılarının üstesinden gelemeyebilir bu gibi durumda yardım alması gerekmektedir. -Psikoterapi ile tedavi süreci hızlanabilir. -Özgüven kazandıran bireysel çalışmalar ile desteklenebilir. İlişki bağımlılığı tedavi edilebilir bir durumdur. İlişki bağımlılığı olan kişinin, öncelikle bağımlılığını kabul etmesi gerekir. Bu süreçte psikoterapi desteği oldukça faydalıdır. Kendi yaşantımıza odaklandığımızda ve ihtiyaçlarımızın farkına vardığımızda zamanla daha sağlıklı ilişkiler kurmaya başlarız.



144 |

EVRENCAN GÜNDÜZ

“SOKAKTAKİ İNSANLARI HAYATI PAYLAŞMAYA DAVET EDİYORUM”

K

üçük yaşlarından itibaren müzikle ilgilenmeye başlayan Evrencan Gündüz, 16 yaşından itibaren sokak müzisyenliği yapmaya başladı. Enerjisiyle zaman içinde hayran kitlesini genişleten Evrencan, festivallerde ve konserlerde kendine yer bulmaya başladı. Kısa zamanda kendinden söz ettiren Genç Sanatçı, HaberHayat Dergisi’nin sorularını yanıtladı

Yemek yemeyi de spor yapmayı da ayrı ayrı çok sever.

Yasir BABA - Mertcan İNAN HABERHAYAT: Evrencan Gündüz kimdir? EVRENCAN GÜNDÜZ: Evrencan Gündüz, önceki nesillerin de yaptığı gibi, kendi neslinden sonrasına müziğini, sevgisini ve kültürünü kendi tarzıyla, kendi titreşimiyle aktaran ve umarız ki; uzun yıllar aktaracak olan bir müzik adamıdır. Bunun dışında ailesini ve dostlarını sever.

HABERHAYAT: Müzisyen bir babanın oğlusunuz. Babanızla ilişkiniz nasıldı? Müzik yapmanızda etkisi oldu mu? Hikayenizi bizimle paylaşır mısınız? EVRENCAN GÜNDÜZ: Babam müzik yaptığım, daha doğrusu müziğe başladığım yıllarda, müzikal yolcuğumda öncülük etmedi. Lise yıllarında bana hediye ettiği bir gitar var.

Sonrasında her yaz beraber geçirdiğimiz zamanlar süresince, müzikal yolculuğumu ve sahne tecrübemi arttırarak bana çok yardımcı oldu. Geriye kalan kısım sokaklarda geçti. Asıl orada piştim. HABERHAYAT: Kariyerinize babanızın gölgesini hissetmeden ilerliyorsunuz diyebiliriz. Nasıl oldu bu? Neler söylemek istersiniz bu konuda? EVRENCAN GÜNDÜZ: Asım Can Gündüz bir sevgi yoludur. Bu yolun gölgesi sizi ancak serinletir ve sakinleştirir. Gölge altında kalmak ya da kalmamak, söylenenlere kulak asmak ya da asmamak sanatçının kendisiyle alakalıdır. Ben aslında sahnede olduğum her an babamın hayat anlayışının bir parçası olarak ordayım. Yolumuz ayrı ama amaçlarımız aynı. Sevgi.


HABERHAYAT: Etkileyici bir sesiniz var. Çok genç yaşta harika işler başardınız. İlerisi için planlarınız nelerdir? EVRENCAN GÜNDÜZ: İleride kendimi sınayacağım bir dönüşüme girmek istiyorum.

Ve bu dönüşümün bir kısmı da yurtdışında olacak. Ülkem ile bağımı hiç bir zaman koparamam ama çok geç kalmadan şansımı yurt dışında da denemek istiyorum. HABERHAYAT: Kimleri dinliyorsunuz? Çalışmalarına hayran olduğunuz sanatçılar var mı? EVRENCAN GÜNDÜZ: Tabi ki var; Sattas Reggae Band… Şu zamanlarda bizi gururlandıran gruplardan Sena ve Gaye Su’da kendi yolunu çizmiş yeni kadın sanatçılar. Balina Grubu, Adamlar son izlediğim alternatif gruplar. Kendilerini tebrik ediyorum. Son olarak sesimizi duymasa da PJ Morton, Lenny Kravitz, D’angelo ve John Mayer’a bana kattıkları için minnettarım.

HABERHAYAT: Konserlerinizde atmosfer nasıl oluyor? Hayranlarınızla iletişiminiz nasıl? EVRENCAN GÜNDÜZ: Konsere gelen misafirlerimiz ve devamlı gelen artık ailemiz dediğimiz kişiler ne kadar iletişime açık ise konserimiz o kadar iyi geçiyor. Biz kalan kısmı hallediyoruz. Böyle özetlenebilir. Seyircinin konsere gelme amacını ve müzik algısını toparlamak bir saatimizi değil de, 30 dakikamızı aldığında, zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz halde oluyoruz. Ve bu durumlarda bir buçuk saatlik bir konser, birden iki saate hatta daha da uzun bir eğlenceye bir festivale dönüşüyor. Hepimizin hayatı zor ve konsere de gelsek maalesef kafamızda sadece konser olamıyor. Günlük sorunlardan kurtulup konsere odaklanabildiğimizde her şey daha kolay ve zevkli hale geliyor. Ancak bugüne kadar verdiğimiz tüm konserlerimiz son derece zevkliydi. Ya açıklaması zor… Bir konsere sizi de bekleriz. Öylesi daha sağlıklı.

Sokak konserlerini insanlar için yapıyorum. Sokaktan geçen insanları birlik ve beraberliğe, çekimser olmamaya, hayatı paylaşmaya davet ediyorum. Hatta bir keresinde çaldığım binanın üst katından şarkı isteği gelmişti. Çok sevinmiştim. Ve en sonunda kazanılan parayı bağışlıyorum. En güzel alkışlar da orada geliyor.

145 |

HABERHAYAT: İstanbul’da Kadıköy sokaklarının müdavimleri sizin yüzünüze çok aşina. Sokakta müzik yapmak nasıl bir duyguydu? O günlerden kalan enteresan bir hatıranızı anlatır mısınız? EVRENCAN GÜNDÜZ: Duyguydu... Hımm… Aslında İstanbul da olduğum zamanlar halen bunu yapmaktayım. Yani geçmişte kalan bir şey değil. Sadece geçimimi sağlamak için hobim, “iş” haline geldi. Yani öyle söylüyorlar ama benim için halen her şey rüya gibi geliyor. Artık sokak konserlerini insanlar için yapıyorum. Sokaktan geçen insanları birlik ve beraberliğe, çekimser olmamaya, hayatı paylaşmaya davet ediyorum. Hatta bir keresinde çaldığım binanın üst katından şarkı isteği gelmişti. Çok sevinmiştim. Ve en sonunda kazanılan parayı bağışlıyorum. En güzel alkışlar da orada geliyor.


SAMSUN’DA EN KALABALIK KONSERLERİMDEN BİRİNİ YAPTIM HABERHAYAT: Samsun’da da bir konser vermiştiniz. Samsun’u hakkında izlenimleriniz nelerdir? Gezme imkanı buldunuz mu? EVRENCAN GÜNDÜZ: Maalesef Samsun’u gezecek hiç vaktim olmadı. Samsun gerek ülkemiz gerekse benim için en özel kentlerden biri. Cumhuriyetimizin temel taşlarından biri Samsun’da karaya çıkılarak atıldı. Gezme ve öğrenme işi, bir daha ki gelişime inşallah. Ancak Samsun’da verdiğimiz konser o güne kadar verdiğim en kalabalık konserlerden biriydi. Seyirci inanılmazdı. İlgi ve alakaları, en çok da çabaları bizi onurlandırdı. Samsun’da konserimize neşe katan herkese çok teşekkür ederim.

146 |

HABERHAYAT: Sizce, Türkiye’de gençler yeteneklerini gösterme imkanı bulabiliyor mu? Gençlere gelişimleri için destek veriyorlar mı? EVRENCAN GÜNDÜZ: Ufak, ufak başladı denebilir. Ancak toplam içindeki payları çok düşük. İnanılmaz yetenekte insanlar var ve biliyorum ki; sadece pop ya da rock müzikte değil türküde, alternatif müzikte, sanat ve batı müziğinde hiçbir ülkenin sahip olamayacağı kadar çok yeteneklerimiz var. Ancak yollarını açmakta zorlanıyorlar. Konser imkanları kısıtlı. Özellikle belediyelerimizin düzenlediği festivaller büyük bir artı değer yarattı. Artık festivallerde daha fazla genç yeteneğe yer verilmeli ve en azından bölge sanatçılarına özen gösterilerek onların yollarının açılmasına katkı sağlanmalı.

Müzikal üretimini bırakmış, kendini tekrarlayan sanatçılar yerine, sesi ve enstrümanı ile bu ülkeye yeni değerler kazandıracak ya da sahip olduğu değerleri tekrar yazarak, söyleyerek anımsatacak, taş gibi çalan yetenekli gençlere yer verilmeli.

Buradan o gençlere sesleniyorum; Kimse size yardımcı olmayacak. Bu dönemde kendi videolarınızı ve kendi kayıtlarınızı yapabilen ve en az bir enstrümanı rahatça çalabilen donanımlı ve hızlı sanatçılar olmanız gerekiyor. Sosyal medyanız için destek alın ve asla ve asla ve asla beraber saatlerce her türden müzisyenle “jam” yapmayı ihmal etmeyin. (Jam: müzisyenlerin hiç bir şey düşünmeden o an ki akışta çıkardıkları doğaçlama müzik) Bu dönemde sanatçıların şirkete değil, şirketlerin sanatçılara ihtiyacı var. Yüzbinlerce kaset satma macerası sona erdi. Her hangi bir şirketle uzun kölelik anlaşmaları imzalamayın. Her şeyi kendi imkanlarınızla kendiniz yapmaya çalışın. Sadece üretin ve hazır olduğunuzda paylaşın. Bırakın takipçileriniz sizi talepleriyle yaşadığı şehirlere getirsinler.

HABERHAYAT: Son olarak dergimiz okurlarına neler söylemek istersiniz? EVRENCAN GÜNDÜZ: Hepinize sevgilerimi yolluyorum. Konserimize katılıp bu yazıyı okuyanlara hem teşekkürlerimi hem de sevgilerimi yolluyorum. İlk defa karşılaştıklarımıza da umarım bir gün sizinle de, severek yaptığım sanatımı paylaşabilirim diyorum Siz o zamana kadar gönüllerinizi sıcacık tutun. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.


147 |


KAAN ALİ KOLCUOĞLU

Düşbaz ANLATIYORUM AMA SEN DUYMUYORSUN Bir psikiyatri koltuğunda buluyorum kendimi “Anlat” diyor doktor “anlat…” “Ya da sonsuza kadar sus” diye içimden mırıldanıyorum Ne anlatayım veya nasıl seni hiç tanımıyorum ki İnsan yakınlarına hatta en yakınına bile anlatamazken anlatsa bile yabancı kalırken cümlelere sen beni nasıl tanımlarsın üç beş kelimeyle Ya ben nasıl özetlerim serçelerin soğuktan donarak öldüğünü, kedinin kırık ayağını, dilencinin gözlerindeki açlığını, şehit anasının dramını, yanında vurulan arkadaşının korkmuş yüzünü Anlat… Oysa anlatacak ne de çok şeyim var Yalanlar, kandırmalar, korkular Köşe başından gelen kepenk sesini Gereksiz korna seslerini İş makinelerini Zırlayan veletleri Özlediğini söyleyen delikanlıyı bende diye geçiştiren gamsızlığa vurmuş kızı… Gazoz kapaklarını, kuma, toprağa, değmeye hasret gitmiş ayaklarımı

148 |

Anlat… Sen anlatır mıydın? Anlatmaktan yorgun anlaşılmamaktan susmuş, sessizliğine kapanıp

kelimelere boğulmuşken mi? Rahipler miydi konuşmama yemini edenler? Yoksa onlarda mı fark etmişlerdi bu dünyanın üç kuruştan mezatta gittiğini Belki de bütün bildikleriniz yanlış ha Erdem kelimeleri fısıldarken çaldığınızdan olmasın sakın Namaza dururken şeytanla işbirliği yapmak veya Korkmak mesela ani seslerden günahtan sakınmadan işlemek suçu fütursuz Anlat… Yoruldum da mı susuyorum acaba? Yazmanın başı, dinlemenin omzuna daha henüz vakit varken oysa Tabuta da konduramıyor insan kendini Kefen, mezar ve hiçlik hesabı yaparken dağıtıp toplayamadığım hayat! Kafamın içi karmakarışık susmak düzlemiyor yaşantımı Acırken canım buz kesmeli bir yanım Duygularım sıcak ama pencere açık kalmış olmalı bedenimde bir ürperti Anlat… En baştan mı? Biraz geç kalmadık mı konuşmaya? Hikaye tam olarak nerde başladı? Anımsamak güç belki de işime gelmiyor Hep kaçamak cevaplar bir ara konuşuruz


Sabahlar konuşur geceden kalan ekşimsi tadın gırtlağında bıraktığı tadı Pişmanlıklar arası ve unutulmaya yüz tutmuş hatalar silsilesini de Çıkan dünyanın çivisini yerine çakmaya çalışan parmaklarını kanatırcasına çabalayan adamlar görüyorum Suskun, susmuş Kiraz mevsimi de geçti Güzdeyiz şimdi Kışın yakındır düşmesi Hep geç kalınmışlık ve konuşma balonları var insanların tepesinde Oysa bir sükûta ne yaprak ne rüzgâr saklar kendini fısıldamaktan

Anlat… Anlatıyorum ama sen duymuyorsun Yılardır anlattıklarımı duymayan diğerleri gibi

Güneş yakıyordu... Aldırmadı Sigara yakacaktı vazgeçti Yürüdü adı bile kalmadı yolcunun…

O vakit dinle…

Sustu yol boyu İçindeki sövgü yeterince konuşmuştu Parayla satın alınan demokrasilerden geçti önce Har vurup harman savrulan hayatlardan Haytalıklardan, yalandan, dolandan

Yolcu gider adı bile kalmaz diye düşündü delikanlı Sıcak bir yaz günü hastanede hasta numara sırası beklerken Sonra karşıda ki alımlı iki güzel kızı kesti en çapkın bakışlarıyla Kızlar onu fark etmedi bile sıcaktan Güneş yakıyordu… Hasta bakıcılar gölgede sigara tellendiriyordu Güneş yakıyordu… Sıradaki kadınlara bakıyordu diğer kadınlar Gördün mü? Ne kadar zevksiz dedi Çirkin olan daha az çirkin olana Güneş yakıyordu… Güvenlikteki bıçkın delikanlı gür sesiyle Tekerli sıraya girin… Dedi; bozmadan sırayı… Güneş yakıyordu… Sıraya girildi, söylenenlerin homurdanma sesleri arasında zaten koyun gibiyiz... Dedi delikanlı sesini duyurmaktan ürkek biz! Dedi Neyse… Diye küçülürken Üç nokta koydu sözüne, bıçkın güvenlikçinin gözlerinden kaçırırken kendini Güneş yakıyordu... İlaç kokuları ter kokularına karışırken adam saatine baktı Yelkovan yine yenikti akrebin 12 ile olan sevişmesine 12! Dedi akrep yelkovanın rötarlı gelişine Güneş yakıyordu… Hasta nerede? Dedi sırası gelene fişleyen kadın dışarıda oturu..yor .. yaş..lı.. da sözüne; gelsin… Emriyle Kadın apar topar alındı yerinden Getirildi fişleyen kadının önüne Yaşlı falanda değildi kadın 72 sinde ya vardı ya yoktu Tamam dedi fişleyen kadın, fişledi hastayı Güneş yakıyordu... Hava bir garip... Dedi delikanlı başka bahara kalsın iyileşmek ölmeden önce

Gülene ah etmekten, terini döktüğü topraklardan yetiştiremediği fasulyeden geçti Sonra bankaların dokunulmaz zırhlarından geçti bir mızrak boyu Fişlendi, fişlenmekten geçti! Elini cebine attı 1 TL… Milyarlık yatlardan, katlardan, avare düşlerden geçti Yürüdü yol boyu bir simit tokluğuna Doymaktan geçti kedi mırıltılarına Doymadı Saatin kadranı onu gösteriyordu ondan geçti Hızlıca yol aldı Alabildiğine kaçmak isterken bu şehirden binalardan geçti içinde vitrin süsü duranların bakışlarıyla Göze göz dişe diş temaslardan Kalabalıklardan, yalnızlıklardan geçti Bir durak beklemesinde yaşadı acemice bu hayatı Otobüse bindiğini düşledi Elini koyacak bir yer bulamayan teyzemin bir zamanlar boyu yetmeyen küçüklüğünden geçti Aldırmadı söylenmelere Görmedi serseri bakışları Kaçıncı durakta indi kim bilir Kaçıncı kez Kaç-lardan kez-lerden geçti… Bir otobüste düşledi kendini gidemediği tüm uzaklara Gitmekten geçti Sıvası dökülüyordu dokunduğu şeylerin Dokunmaktan geçti Boyalı bir yaşamı siyah yaşamaktan geçti Bir sese irkildi Kapısı açıldı otobüsün Kim bilir bindi mi? Hoşça kalın…

149 |

Bir ara… Aslında konuşmaya değil verilen bir ara; yaşadığımız hayata Kiminin vazgeçiş kiminin yeni başlangıçları Ölen, doğan, seven, terk edilen, yeniden seven ve sevilen Sonra içilen, içilen…


İstenmeyen Tüylerden Kurtulmanın En Pratik Yöntemi

Lazer Epilasyon

Dermaform Güzellik Merkezi İşletme Sahibi Güzellik Uzmanı Arzu Açıkgöz, lazer epilasyon hakkında bilgi verdi.

D

ermaform Güzellik Merkezi İşletme Sahibi ve Güzellik Uzmanı Arzu Açıkgöz, lazer epilasyon hakkında bilgi verdi. Açıkgöz, “Lazer Epilasyon, vücutta istenmeyen tüylerin yok edilme yöntemidir. Lazer epilasyon denildiğinde ilk uygulamadan itibaren kıl yapılanmasında gözle görülür bir azalma olur. Lazer epilasyon işleminde gerçekleşen şey; kıl köklerine ışın gönderilmesi sonucu kıl moleküllerinin patlamasıdır” dedi. Lazer epilasyon uygulamasının insan sağlığına bir zararı olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Arzu Açıkgöz, “Sağlığa hiçbir zararı yoktur. Hijyenik koşullarda uzmanlar tarafından uygulanmalıdır. İstenmeyen tüyler için çok etkili ve pratik bir yöntemdir. 20 yıldır dünya genelinde kullanılan yaygın bir yöntemdir” diye konuştu.

HERKESTE UYGULANABİLİR

150 |

Lazer epilasyon kıl dönmesi rahatsızlığı için etkili bir yöntem olduğunu belirten Açıkgöz, “Uygulama vücudun hemen hemen her bölgesinde yapılabilir. Uygulama öncesi görüşmelerde vücudun genetik kıl yapısına bakılır ve buna göre uygulamada izlenecek yol belirlenir. Serum aralıkları uygulanacak protokole göre değişiklik gösterebilir. Kıl yoğunlukları azaldıkça seans aralıkları artmaktadır. Gelişen teknoloji ile artık hem kadınlar hem de erkekler istenmeyen tüylerinden acı çekmeden kısa sürede kurtulabilir” şeklinde konuştu.

Gelişen teknoloji ile artık hem kadınlar hem de erkekler istenmeyen tüylerinden acı çekmeden kısa sürede kurtulabilir


151 |


SAMSUN’DA BULUNAN ANKARA OPERASI’NIN TECRÜBELİ İSMİ

AYDIN BUĞRA

GÜVEN

10. yılını kutlayan Samsun Devlet Opera ve Balesi, “ Il Signor Bruschino” adlı komik opera eseriyle 2018-2019 sezonunun ilk prömiyer eserini sahneye koydu. Eserin Rejisörlüğünü üstlenen Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçılarından Aydın Buğra Güven, sahneledikleri eseri ve Samsun hakkındaki izlenimlerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı. Yasir BABA HABERHAYAT: Merhaba, öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz? Aydın Buğra Güven kimdir? Nerede eğitim almıştır? Ne zamandır bu mesleği yapmaktadır? AYDIN BUĞRA GÜVEN: H.Ü. Ankara Devlet Konservatuarı’nda eğitim gördüm. 20 yıldır Ankara Operası’nda görev yapmaktayım. 7 yılı konservatuar eğitim olmak üzere toplam 27 yıldır bu işin içerisindeyim.

152 |

HABERHAYAT: Daha önce hangi eserlerin rejisinde yer aldınız? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Öncelikle ben aslen Opera Şarkıcısıyım. Ankara Devlet Operasında Kolist ve Solist olarak 10 yıl görev yaptıktan sonra reji masasında görev almaya başladım. Reji masasında ilk olarak Kondüvit (Sahne Amiri) olarak bulundum. Daha sonra Rejisör Yardımcılığı yaptım. Rejisör Yardımcılığı yaptığım dönemde yurtdışından Ankara’ya gelen rejisörlere tercümanlık ve asistanlık yapıyordum. Rejisör Yardımcılığı, insanı rejisörlüğe taşıyan bir süreç. Doğruyu ve yanlışı gözlemliyorsunuz. Size fırsat verildiğinde ise edindiğiniz birikimle yol alıyorsunuz.

Şu anda Rejisörlük yapmaktayım. Rejisörlük yaparken opera şarkıcısı olmanın çok faydasını gördüm. Operada bağlayıcı hususlardan birisi müziktir. Operada bir tiyatro oyununda olduğunuz kendi inisiyatifinize göre hareket etmeniz mümkün olmuyor. Müzikle beraber hareket etmeniz gerekiyor. Operada bizi bağlayan bir şef var aşağıda. Bir opera şarkıcısı olarak rejisör yaparken; şarkıcının hissiyatını anlayabiliyorum. Bunu anlayabilmem de işlerimizi kolaylaştırıyor. Birçok farklı temalı konsept konsere imza attım.Ankara Opera ve Balesi’nde görev aldığım ilk oyun da; Aliş’le Maviş isimli bir çocuk oyunuydu. Bu oyun ilk Samsun Opera ve Balesi’nde sahnelenmişti. Daha sonra Ankara Opera ve Balesi’nde revize edilerek tekrar sahnelendi. HABERHAYAT: IL Sinyor Bruschino komik operası ne kadar sürede sahneye koyuldu? Eserin çıkış aşamasında oyuncularla yaşadığınız anılar var mı? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Bu eser Türkiye’de ilk defa 27 yıl önce İstanbul Opera ve Balesi’nde sahnelendi. Daha sonra 20162017 sezonunda da Ankara Opera ve

Balesi’nde sergilendi. Bu yıl itibariyle de dönüşüm eseri olarak Samsun’a geldi ve Samsun Operası’nda sahneleyeceğiz. Bir opera eserini sahneye hazırlarken; ilk olarak yönetim, ses renklerine göre oyuncuların hangi rolü oynayacağını belirler. Oyuncular, rollerini aldıktan sonra bireysel çalışmalara başlarlar. Bir sonraki aşamada piyanistlerle beraber çalışırlar. Bu arada eserin dekoru da hazırlanır. Bu yaklaşık 15-20 gün sürer. Piyanistlerle çalışmaların ardından orkestra çalışmasına geçilir. Son olarak ise benim yönetmen olarak oyuncularla çalışmalarım başlar. 1 ay boyunca günde 6 saatte çift prova ile çalışırız. Bir eserin hazırlanması ise ilk aşamadan son aşamasına kadar 3 ay sürer ve sonunda seyirciye sunulacak hale gelir.


“SAMSUN’DAN ÇANTAMDA GÜZEL ANILARLA AYRILACAĞIM” HABERHAYAT: Samsun Opera ve Balesi 10. Yılını kutluyor. Siz de bu sanat sezonunun ilk prömiyerinin rejisörlüğünü yapıyorsunuz. Yaptığınız işe daha fazla sorumluluk yüklendiğini düşünüyor musunuz? Bu durum sanat hayatınızı ne şekilde etkiliyor? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Bu benim için büyük bir onurdur. Çok büyük bir teveccühtür. Bunun üzerime daha fazla sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. HABERHAYAT: Eser, 1800’lerin başında sahneye koyulmuş fakat siz kostümleri 1970’lerin modası kullanmayı tercih etmişsiniz. Özel bir sebebi var mıdır? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Eserimiz, Rossini isimli bir opera dâhisinin eseri… Kendisi bu eseri 21 yaşındayken yazmış. Toplam 39 tane eseri var. Bu eserlerin 4 tanesi komik opera eseri…

Bizim sahneleyeceğimiz eser de; bu 4 eserden sonuncusu… 4 kardeşin en küçüğü yani. Eser, ilk defa günümüzde 207 yıl önce icra edilmiş. Eserin güncelliğini kaybetmeyen bir konusu var. İnsan doğasına, egosuna ve düşmanlık kavramları üzerine kurulu bir teması var. İki düşman ailenin birbirini seven çocuklarının hikâyesini anlatıyor. Karışan kimlikler üzerine kurulu tipik bir komedi. Eser, konusu ve mesajlarıyla günümüzde de kendine yer bulan zamanlar üstü, zamansız bir operadır. Biz de hikayede zamandan ve mekandan bahsedilmemesinden faydalanarak eseri 1970’lere taşıdık. Son zamanlarda birçok insanın geçmişe duyduğu özlem artıyor. Bu insanlardan biri de benim. Günümüzde bir Retro tutkusu var. Hikayeyi 1970’lerin renkleriyle ve modasıyla süsleyerek izleyicileri 1,5 saat boyunca hayattan koparmak istedik. Geçmiş yıllara hasreti olan herkesi kısa bir süre olsa da; o yıllara götürmeyi ve o günlerin renklerini ve kokusuyla tebessüm etmeyi hedefledik. Geçmişi özleyen herkese hediyemizdir. HABERHAYAT: Türkiye’de toplam 6 tane opera bulunmakta bir tanesi de Karadeniz Bölgesi’nin incisi olarak Samsun’da, Samsun şehrinin opera ve baleye ilgisini nasıl buluyorsunuz. AYDIN BUĞRA GÜVEN: Samsunlularla ilk defa açılış konserinde karşılaştım. Opera’mızın açılış konseri gerçekten çok iddialı bir konserdi ve seyirci nefes almadan izledi. Konserin sonunda alkışlar susmadı. Bir gösterinin bitiminde seyirci direkt üstünü giymeye meylediyorsa bu gösteriden tatmin olmadığının göstergesidir. Ama sizi alkışlıyorsa ve sahneye tekrar çağırıyorlarsa bu gösterinin beğenildiği anlamına gelir. Ben, Samsun halkının bu konuda çok ilgili ve meraklı olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca Opera binamız ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Bence bu bina Samsun için bir nimet. Türkiye’de opera binası olarak tasarlanıp operaya hizmet veren tek bina bu. Bu çok değerli bir şey. Samsunluların kendi sanatçılarını yetiştirebilmesi için acil bir şekilde klasik müzik, tiyatro ve bale eğitimi veren bir konservatuarın kurulması gerektiğini inanıyorum. HABERHAYAT: Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Samsun’a ve Samsun Operası’a hayran kaldım diyebilirim. Samsun’dan çantamda güzel anılarla ayrılacağım.

153 |

HABERHAYAT: Samsun Opera ve Balesi’nin eserlerinde daha önce yer almış mıydınız? AYDIN BUĞRA GÜVEN: Bu benim Samsun’a ilk gelişim. Birkaç aydır buradayım. İlk izlenimlerim harika. Ben Samsun’a bayıldım. Samsun, tertemiz bir şehir ve ulaşım çok kolay. Özellikle Atakum’a gittiğiniz zaman kendinizi bir Avrupa kentinde gibi hissediyorsunuz. İnsanının da naif bir karakteri var. Samsun Opera ve Balesi’nden bahsedecek olursak; Burada çok istekli ve özverili bir ekip var.


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

EĞİTİM DÖNEMİ: UFAK DOKUNUŞLAR HATIRLATMALAR

D

eğerli anne-babalar eğitim dönemi başladı, hayırlı olsun. Yeni eğitim ve öğretim döneminin bütün çocuk ve gençlerimize başarı ve mutluluk getirmesi en büyük dileğimiz, onların mutluluğu ve başarısı hepimizin ortak arzusu... Bu amaçla eğitim süreci ile ilişkili bazı ufak dokunuşlar ve hatırlatmalar yapmak istedik.

154 |

Ders başarısızlığı zekadan bağımsız olabilir Ders ya da akademik başarı öğrencinin, ebeveynin ve öğretmenin en çok istediği şey... Ama başarı ya da başarısızlık çocuğun gerçek kapasitesini göstermeyebilir. Çocuğun dikkatini sürdürme ve odaklanma sorunu, bazı alanlarda (okuma, yazma, matematik)

öğrenme güçlüğü, sınav-performans kaygısı ve plan-program yapmada ve uygulamada beceri eksikliği gibi nedenlere bağlı olarak potansiyel ve kapasite verime yansımayabilir. Nedene yönelik inceleme ve değerlendirme için gerçek ve doğru uzmana başvurmak, çözüm için söylenen önerileri yerine getirmek yapılması gereken şeydir.

Dikkat eksikliğinde asıl sorun gereksiz düşüncelerle baş edememektir Dikkat eksikliği olan çocuklar ilgisini çeken ve keyif aldığı konularda dikkatini uzun süre toplayabilir ve sürdürebilirler, dikkat sorunu yaşamazlar. Asıl dikkat sorunu zorunlu ödev ve görevleri yaparken görülmektedir. Dikkat eksikliği olan çocuk, aklından geçen düşünceleri, o sırada başka şeyler yapma isteğini frenlemekte zorlanır. Fakat çocuk, ilgisini çeken bir aktiviteyle uğraşırken, aklına durdurulması gereken eğlenceli başka bir fikir gelmediği için uğraştığı aktiviteye çok uzun süre devam edebilir.

Dikkat eksikliği olan çocukların esas sorunu, bir göreve odaklanamamak değil; aklına gelen diğer fikirleri durduramamaktır. Zorunlu iş ya da ödevlerde bireyin aklına durduramayacağı düşünceler çok daha fazla geleceği için dikkat dağılması ve dikkati sürdürememe olasılığı çok daha fazla olacaktır.


Okul döneminin başlamasıyla sosyal baş etme, iletişim kurma-sürdürme ve davranışlarını düzenlemede yapısal çıkmazları ve zorlukları olan çocuklarda kendine güven eksikliği ve sosyal içe çekilmede artış olması kaçınılmazdır. Bu durum sosyalleşme yeteneğinin gelişmesine fırsat vermeyecek şekilde internet bağımlılığına neden olabilmektedir. Sonuçta okulun başlamasıyla birlikte artan internet kullanımı sosyal içe çekilme, sosyal fobi ve sonrasında depresyon için bir ipucu ya da belirti olabilir.

Okul reddi ve okuldan kaçma aynı şey değildir Okul reddi acil bir durumdur, hemen çözülmesi gerekmektedir. Okul reddinde okula gidişin artırdığı bir kaygı genellikle vardır, bu ayrılık kaygısı, sosyal fobi, özgül fobi (bir öğretmene ya da derse karşı) ve kaygılı uyum bozukluğu şeklinde olabilir. Ancak okulun ve dersin önemini fark etmede ve okula gitmek istemede sorun yok gibidir, ayrıca gidememenin getirdiği bir huzursuzluk hali de vardır. Yine okuldan kaygıya bağlı kaçınma davranışı söz konusudur ve dikkat çekme gibi ikincil kazançlar olmaktadır. Okulu asma ya da okuldan kaçma daha bir ciddi davranış sorunudur. Kötü arkadaşlar edinme, riskli davranışlarda bulunma, sigara, alkol ve madde kullanımı gibi ciddi kontrol ve destek gerektiren durumlarla birlikte olma olasılığı yüksektir. Okulun, dersin önemi ve ders başarısızlığı ile ilgili herhangi bir kaygı genellikle yoktur.

Ödül ile rüşveti ayırt edelim Çocuk ya da genç ile ders çalışmada ve sınav başarısında her defasında ona bir somut ödül vermek ya da verileceğini taahhüt etmek ödülden öte bir rüşvettir. “Öğrencilik onun işi ve bunu kendisi için yapmaktadır”,

bu duyguyu ve yaklaşımı içselleştirmesi sağlanmalıdır. Rüşvet gibi ödül verilirse bir taraftan ödülün değeri ve özgül ağırlığı azalacak, diğer taraftan her gayreti ve başarıyı pazarlık konusu yapmak bir öğrenilmiş davranış ve alışkanlık haline gelecektir. İyi ve doğru davranışlarda, planlı çalışma ve başarıda ödül vermek tabi ki yararlı bir geri bildirim yöntemi, fakat bunu çocuğunuzun akademik performansını birebir kontrol etmek için kullanmanız sizin ve onun zararına olacaktır. Ayrıca ödül gayret ve başarıyla orantılı olmalı, ekonomik kullanılmalı ve birden tüketilmemeli, sonuçtan çok gayrete yönelik olmalıdır.

olmazdır. Görüldüğü gibi ebeveyn ve eğitimci başarıda önemlidir, ancak sadece katkı düzeyindedir. Temel belirleyici çocuk ya da gencin kendine özgü yetenekleri, gayreti ve başarıyı içselleştirmesidir, yani başarı tamamen onun eseridir. Özellikle öğrencinin başarısını kendi başarısı gibi düşünen bazı değerli öğretmenlerimizin ve okullarımızın bu algıları hiç doğru değildir.

Öğrencinin başarısı kendisine aittir

Dozunda okul ya da ders stresi belki de itici güç

Varsa gayreti ve yeterli ilgisi ailenin çocuğunun başarısında katkısı yadsınamaz. Ayrıca eğitimcinin öğrencinin yeteneğine uygun ve yeterli destek sistemlerini sağlamada, iletişim ve akademik sorunsalının nedenselliği üzerinden çözüm bulunmasında, farklı yetenek ve bilgi kazanımlarını artırmada rolü olmazsa

Belirli bir olay karşısında baş etme yöntemlerimizin yetersiz kaldığı durumlarda strese gireriz. Yapıcı olan yıkıcı olmayan stres iyidir, adrenalini artırır, dikkat, odaklanma ve algılamayı artırır. Diğer taraftan dozunda ders ve ya da sınav stresi öğrencinin dersinin-sınavının önemini fark ettiğinin, bu konuda motivasyonun ve sorumluluk duygusu içinde olduğunun göstergesidir.

Öğrencilerin sınavlardaki başarılarını kendi başarıları olarak algılayan sistem çocukları yarış atı gibi ders çalışmaya zorlayan ve sadece sınav başarısını ‘biriciklik’ ve ‘kendilik değeri’ kriteri olarak gören bir yaklaşımın ürünüdür. Bir çocuk ya da genç sırf kendi olduğu için değerlidir, sadece sınavda başarılı olduğu için değil...

Unutmamalıyız

ki; belirli orandaki stres bizim itici gücümüzdür ve bizi olumlu etkiler. Aşırı düzeye ulaşmış bir stres ise bedensel ve ruhsal olarak bizi yıpratır. Stresin bizi yıpratmasına izin vermeden bunu bir fırsata dönüştürmek ise bizim elimizdedir. Özellikle gençlerin stresi tehdit yerine ders ve sınav başarısı başta olmak üzere yetenek ve becerilerini geliştirebilmek için kendilerine sunulan bir fırsat olarak değerlendirmeleri stresi yenmelerine yardımcı olacaktır. 155 |

Okul dönemi internet kullanımında artış sosyal içe çekilme belirtisi olabilir


SAMSUN’DA 4. TARIM FUARI DÜZENLEDİ “SAMSUN YENİDEN FUAR ŞEHRİ OLUYOR” Samsun 4. Tarım Fuarı'nında konuşan Samsun Valisi Osman Kaymak, "Samsun yeniden fuar şehri oluyor" dedi Samsun Tarım, Hayvancılık ve Teknolojileri Fuarı’nın bu yıl 4.cüsü düzenledi. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Karadeniz Salonu'nda düzenlenen törende konuşan Samsun Valisi Osman Kaymak, Samsun’un tekrar fuar şehri olduğunu dile getirdi.

ALLAH'IN LÜTFU

156 |

Vali Kaymak, fuarların şehirler için önemli olduğunu belirterek, "Bulunduğumuz coğrafya Allah'ın lütfu. Samsun potansiyeli çok yüksek bir şehir ancak bunu daha iyi kullanmalı. Samsun artık göç almaya başladı. İnsanlar gıdaya muhtaç. Geleceğin önemli ürünü gıda. Biz Bafra ve Çarşamba ovaları gibi iki önemli gıda deposuna sahibiz. Ayrıca Samsun, fuar kenti özelliğini geri kazanıyor. Bu fuarlar sektörlerine büyük ivme kazandırıyor. Samsun’da bugüne kadar çok güzel şeyler yapılmış ama biz de var olan şeylerin üstüne daha iyi olarak ne koyabiliriz diye çalışıyoruz.

Bu fuarın, Samsun ve ülkemiz tarımı açısından olumlu yansımalarının olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.

İHRACAT ARTMALI

AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş, kalkınmada tarımın önemine dikkat çekerek, "Fuarlar üreticiyle tüketiciyi bir araya getiren, teknolojinin, maliyetin konuşulduğu organizasyonlar. Üretim maliyetlerini düşürmek ve ihracat rakamlarını artırmak zorundayız. Hükümet olarak tarıma ve hayvancılığa büyük destekler verdik ancak ikisinin de olması gereken düzeyde olmadığını üzülerek söylemeliyim. Bu kadar desteğe, bu kadar ucuz krediye, teknolojiye ve lojistiğe rağmen hala hayvancılık sektöründe istediğimiz noktada değiliz. Bunların etki analizlerini çok iyi yapıp ortaya koymamız gerekir. Verdiğimiz kredi ve destekler yerli yerinde kullanılıyor mu yoksa bir dönem kullanılıp, atılıyor mu diye takibinin çok iyi yapılması lazım.

Özellikle tarımcıların bunu çok iyi takip etmesi gerekiyor. Biz bir çarkın dişlileriysek, bütün paydaşlarıyla birlikte bu çarkı en verimli ve en sağlıklı bir şekilde çalıştırmak için herkesin taşın altına elini koyması gerekir” dedi.

FUARCILIKTA SAMSUN MODELİ

TÜYAP Anadolu Fuarları A.Ş. Genel Müdürü Cihat Alagöz, Samsun fuarlarının Türkiye'ye örnek olduğunu vurgulayarak, "Bu yıl güzel bir geleneğin devamını getiriyoruz, bu fuarımızda Çarşamba'yı onur konuğu seçtik. Türkiye'de fuarcılıkta Samsun konuşuluyor. Sektör paydaşlarını bir araya getirdik. 109 yabancı iş insanını fuar boyunca Samsun'da misafir edeceğiz. Turizm potansiyelini gösterebilme açısından faydalı olacak. Tarım fuarı, Türkiye'de sayılı fuarlardan biri haline geldi" ifadelerine yer verdi


ÇARŞAMBA KİVİ MERKEZİ

Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar, fuarda onur konuğu olarak bulunmaktan duydukları memnuniyeti belirterek, "Fuarın onur konuğu olarak yer almaktan dolayı mutluyuz. Samsun ovalarıyla önemli bir merkez. Tarihini doğru değerlendirerek geleceğe taşıma iddiamız var. Katılımcılar, Samsun'u, Çarşamba'yı bilen, tarım sektörü içinde önemli isimler. Çarşamba Ovası, 60 bin hektar ekili alana sahip. Ovanın 3'te 2'sinin fındıkla kaplı olduğu mevcut durumda, drenaj ve sulama yapısı yeniden değerlendirilmeli. Yeni üretim alanları belirlemeye çalışıyoruz, bu kapsamda Çarşamba kivi merkezi haline geldi" diye konuştu.

Türkiye'de tarım sektörü de sorunlara sahip. Kırsal nüfus azalıyor ve yaşlanıyor. Önümüzdeki en büyük fırsat teknoloji. Fuarın en önemli özelliği tarımla uğraşan insanları teknolojiyle bir araya getirmesi. Bu fırsatları değerlendirdiğimizde tarımımızın daha da ileriye gideceğine inancımız tam.

SAMSUN ÖNDE GELİYOR

KIRSAL NÜFUS YAŞLANIYOR

Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Günhan Ulusoy, tarımın gittikçe önem kazandığını ifade ederek, "Önümüzdeki 30 yıl içerisinde dünyada gıda ihtiyacı 2 katına çıkacak.

Temsilcisi olduğum un sektörü 2003 yılında dünyanın 24’üncü ihracatçısıyken, 2014 yılından beri dünya birincisi ve tonajını 16’ya katladı. Böyle bir artışın sebebi erişim, lojistik ve teknolojiyi iyi bir şekilde kullanmaktır. Tarımda da bunun hızla gerçekleşeceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

YOĞUN KATILIM

Törenine ayrıca, Samsun Vali Yardımcısı Hasan Öztürk, Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Mehmet Kundak, ilçe belediye başkanları, ilçe kaymakamları, kamu

kurum ve kuruluşlarından yöneticiler ile sektör temsilcileri katıldı. Konuşmaların ardından protokol üyeleri açılış kurdelesini kesti ve fuar alanını gezdi.

HABER MEDYA'YA YOĞUN İLGİ

TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Fuaye Alanı'nda bulunan Haber Medya Grubu standı, protokol üyelerinin uğrak noktası oldu. Samsun Valisi Osman Kaymak, Bafra Belediye Başkanı Hamit Kılıç, Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar, Haberaks TV yayınına katılırken, AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ise Haber Radyo canlı yayınından Samsunlulara "Merhaba" dedi. Protokol üyeleri ziyaretin ardından Haber Medya çalışanları ile hatıra fotoğrafı çektirdi.

157 |

Samsun Tarım ve Orman Müdürü Nail Kırmacı ise tarımın stratejik olduğunu belirterek, "Tarım ve Orman Bakanlığımız, stratejik önemi büyük tarımı sürdürülebilir politikalar üretmek için çalışmakta. Tarım fuarları için bakanlığımız akla gelebilecek tüm faaliyetleri yapıyor. Tarım sektöründe en önde olan şehir Samsun. Tarım fuarları teknolojik gelişmelerin doğrudan ulaştırılmasında etkili, bu nedenle destekliyoruz" ifadelerine yer verdi.


HİLAL COŞGUN TÜRK HALK MÜZİĞİNE YENİ BİR SOLUK GETİRECEK İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Ses Eğitimi alan Hilal Coşgun, ilk şarkısı ‘Köz’le müzik piyasasına adım attı. “Sesi Çok Güzel” ve “O Ses Türkiye” gibi popüler müzik yarışma programlarında da boy gösteren Genç ve Güzel Sanatçı ile bir söyleşi yaptık. Yasir BABA

158 |

HABERHAYAT: İlk çalışmanız hayırlı olsun, yeni şarkınız “Köz” ün hikayesi nedir? Şarkı çıkarma fikri nasıl gelişti? HİLAL COŞGUN: Çok teşekkür ederim. Amin, inşallah. Aslında 1 senedir bir Single yapmak istiyordum. 8-9 ay önce internetten anonim eserleri araştırmaya başlamıştım. Başta Türkü olsun dedim. Hem tarzım hem de anonim türkü bulmak daha kolay. Çünkü işin içine eserin sahibi girdiğinde aynı anda hem işin maddi anlamı hem de izin işleri giriyor. Sabah akşam araştırmaların sonucunda çok değerli İş Adamı, müzisyen ve şair olan Fatih Aydın’ın şarkıları ve albümleri çıktı önüme. Daha önce hiç dinlememiştim. Hepsini dinledim. Albümündeki bütün şarkılarının söz ve müzikleri kendine ait. Hepsini çok beğendim. Ama gözüme ve gönlüme takılan kendisinin de klip çektiği ‘Köz’ şarkısı oldu. Dinledikçe sevdim, sevdikçe benimsedim, benimsedikçe de inandım. Gerçekten çok zor bir şey herkese hitap edebilecek bir şarkı bulabilmek. Aileme ve arkadaşlarıma dinlettim; çok sevdiler, çok beğendiler. Böyle geri dönüşler aldıkça daha da rahatladım. Sonra sahibini yani Fatih abiyi aradım, durumu anlattım, şarkının ücretini sormak için ,hiç beklemediğim bir nezaketle “iyi karar ver, seç iki tane istediğini oku ama değiştirmeden ücrete hiç gerek yok sizin gibi yetenekli pırlanta öğrencilerin önü açılsın bir nebze katkım olsun” dedi, bu cümleler aklımdan hiç çıkmayacak. Çok teşekkür ettim, hayallerime bir adım daha yaklaştığımı hissettim. İstanbul’a gittim Fatih abinin iş yerine anlaşmalar yapıldı, Muvaffakatnameler imzalandı, izinler verildi. Fatih ağabey “Sana ve yaşına yakışır bir aranje yaptır” dedi ve ben de aynı şekilde düşünüyordum.

Eskişehir de yaşayan müzisyen çok değerli çok yetenekli arkadaşım Can Gülca’nın stüdyosunda onun düzenlemeleriyle şarkıya başladık, çok değerli müzisyenler güzel gönülleriyle şarkıma eşlik etti. Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinin elleri değdi, şarkı bambaşka şahane bir hal almaya başladı. Stüdyoya şarkımın son okumalarına gitmeden bir gün önce maalesef çok ciddi bir trafik kazası geçirerek ölümden döndüm. Ertesi günü o travmayla stüdyoya girip şarkıyı okudum. Çok üzüldüm çok yıprandım, ama hep sabır ve şükür ettim. Bana kapıları açanın bu olduğunu düşünüyorum sabır ve şükür. Hayatımda hiç bir zaman isyan etmedim. O geçirdiğim ağır kazadan hiç yara almadan kurtulmanın, hayatta olmanın ve nefes almanın değerini çok daha iyi anladım, hep şükrettim. Kazanın travmasını yavaş yavaş atlatırken klip için araştırmalara başladım ve bu sefer de kapısını çaldığım çok değerli ve işinde bir numara olan canım yönetmenim Erkan Nas oldu. Aklımdakileri hayata geçirebilmek adına çok destekçi ve yardımcı oldu. Ona da sonsuz teşekkür ediyorum. Fazla bir süre geçmeden klip çekimi oldu. Her saniyesi özenle titizlikle çekildi ve çok içime sindi. Tam aklımdaki gibi bir klip oldu. Daha sonra şarkımız yine emekleri geçen Özdemir plak etiketiyle Netd ‘de müzikseverlere sunuldu. Bu projemizden sonra şöyle güzel bir Türk halk müziği eseri gelebilir, sürpriz olsun.


HABERHAYAT: “Sesi Çok Güzel” yarışmasında Koçunuz Sibel Can’dı. Sibel Can’dan bir destek gördünüz mü? Görüşüyor musunuz? HİLAL COŞGUN: 3 yıl önce FOX TV’de yayınlanan “Sesi Çok Güzel” adlı yarışma programında Sibel Can’ın ekibindeydim. Gecenin halk oylamasında birincisi, jüri oylamasında ikincisi oldum. Sibel Can ile de yarışma dışında bir görüşmemiz olmadı. Destek anlamında da bir şey olmadı. HABERHAYAT: Türk Halk Müziği sanatçısı olarak mı adlandırılmak istiyorsunuz, türkücü mü, arabeskçi mi? Hilal Coşgun ’un tarzı nedir? HİLAL COŞGUN: Tarzım okulumda da branşım olduğu üzere Türk Halk Müziği… Dolayısıyla her ne kadar her türlü parçayı okusam da Türk Halk Müziği sanatçısı olarak çağrılmak isterim.

HABERHAYAT: İTÜ Devlet Konservatuarında eğitim almaktasınız. Hocanız ise THM sanatçısı usta isim Zara. Zara’yı örnek alıyor musunuz? Sesleriniz de benzetiliyor, Zara hakkında neler söylemek istersin? HİLAL COŞGUN: Evet İTÜ de Ses Eğitimi son sınıf öğrencisiyim. Zara Hocamız, şu an okulumuzda eğitim vermiyor. Okuldaki ilk yılımda Master Class adı altında seçili öğrencilerin oluşturduğu ustalık sınıfı Türk Halk Müziği Repertuarı dersimize girmişti. 1 ay boyunca özel ders işledik. Birlikte hem solfej yaptık hem eserleri söyledik. Zara Hocam, küçüklüğümden beri örnek aldığım tek sanatçıydı. Hep onun gibi naif ve güçlü bir sanatçı olmak isterdim. Hayranıyım. Dolayısıyla 1112 yaşlarımda başlayıp bütün müzik türlerini ondan dinlemiştim. Türk Halk Müziği, Sanat Müziği, Arabesk, İlahi…. Yıllardır öyle bir oturmuş ki kulağıma, neredeyse entonasyonlarım bile aynıydı. O benim en sevdiğim rol modelimdi. Üniversiteye başlayacağım zaman O’nun

bir kere olsun görebilmek hayalimdi. Hep dua ediyordum. İTÜ Devlet Konservatuarı Ses Eğitim Bölümünü kazandığımda Zara Hocamızın Master Class ders afişini görünce dizlerimin titrediğini hatırladım. İlk kez dersine girdiğimde gözlerim dolmuştu. Çok farklı bir histi. Her hafta birlikte şarkılar türküler söyledik bu muhteşem bir şanstı. Dersimizin dışında kendi hayat tecrübelerini de anlattı. Öyle yakındık ki; hoca gibi değil bir abla gibi yaklaştı. Ellerini sırtımdan hiç çekmedi. Sesimi çok beğenirdi. Okulun ilk yılı sesimi arkadaşlarım sesimi Zara’nın sesine benzettikleri için ara sıra beni Zara diye çağırıyorlardı. Bu durum bir noktaya kadar hoşuma gitse de endişe veriyordu. Sonuçta herkesin kendi kişiliği, karakteri olmalı. Güzel bir sesim vardı ama kimliği yoktu. Ayrıca Zara da aynı okuldaydı. Çok büyük bir sanatçı sonuçta. Bu benzetmeleri duyarsa tepkisi ne olur bilemedim. Benden duymasının en doğrusu olacağına inandım. Bir mektup yazarak bir akşam Zara Hocama verdim. Ertesi gün, mektubumu okuduğunu ve durum yanlış anlamayacağını söyleyerek bana destek verdi. Birlikte derslerimiz bittiğinde “Bazılarınızla daha sonra tekrar görüşeceğiz” diyerek veda etti. Ve benimle birlikte 4 kişiyi i TRT Müzik’te Klarnet Sanatçısı Serkan Çağrı ile Sonsuz Şarkı adlı programında konuk etti. Bütün desteklerinden dolayı çok minnettarım ona. HABERHAYAT: O Ses Türkiye yarışmasına katılmışsınız. O sahneye çıkmak sizde büyük heyecan yarattı mı? İyi ki yarışmaya katılmışım diyor musunuz? Kimin takımındaydınız? Hilal Coşgun: Evet 3 yıl önce O Ses Türkiye maceram oldu. Tabi ki de çok heyecanlıydım neticede çok büyük ve çok profesyonel bir platform. Kendi isteğimle değil babamın isteğiyle katılmıştım. Okulda okuduğum zaman içinde öyle yarışmalara pek merakım yoktu. Ama iyi ki katılmışım diyorum. Yarışacağım gün herkesin TV karşısında beni beklemesi de ayrı bir heyecan. Ayrıca o şahane orkestrayla çalışmak harikaydı. Tarık Sezer ve orkestrası hepsi birbirinden üstat. “Ve bir fırtına tuttu” bizi türküsüyle yarıştım. 2 jüri üyesi dönmüştü; Gökhan Hakan Özoğuz ve Sibel Can. Ben yine ilk yarışmada takımında olduğum sanatçıyı Sibel Can’ı seçmiştim. Kendi memleketimde, Bilecik’te çok büyük yankılar uyandırdı. Bu gibi durumlarda hemen haberimi yaparlar. Desteklerler beni.

HABERHAYAT: İlk projeniz daha çok taze ama ikinci projenizi hazırlıyor musunuz? Ne yapmak istiyorsunuz bundan sonra? HİLAL COŞGUN: Evet ilk projem daha yeni. Şu an zaten okuyorum. Zaman ne getirir bilmiyorum. Konserlere, programlara çıkıyorum zaten. Bundan sonra kesin şu şekilde devam edeceğim diyemem ama şunu söyleyebilirim; içinde olurken mutlu olduğum projelerde yer alıp, okurken hakkını verebileceğim parçalar söylemek istiyorum. HABERHAYAT: Türkiye en çok şarkısını söylemek istediğiniz besteci kim? Neden? HİLAL COŞGUN: Duygu insanı olduğum için Yıldız Tilbe’nin şarkılarını söylemek isterdim. Bazılarının da anısı var ben de. Dinlerken de, söylerken de iliklerime kadar hissediyorum. Kendi şarkımmış gibi sahiplenip karşımdakine de o anı yaşatıyorum.


Meral KIVIRCI

İletişim ve Medya Uzmanı

Kadın ve Demokrasi Derneği ( KADEM )Samsun Temsilcisi

BEDEN DİLİ VE İLETİŞİM

İ

letişim bir bilgi alışverişi değildir. Verilen bilgiyi etkileyen duygu ve davranışın oluşturduğu farklı bir bütündür. İletişim kişiye değil, kişiyle yapılır. Paylaşım ve karşılıklı iletişimi gerektirir. Sözlü ve sözsüz iletişim işaretleriyle bir bütündür. İletişimin sözel olmayan öğeleri beden dili ve ses tonudur. Beden dili ve ses tonu, kişinin tarzını, tavrını ve söylenenin algılanış biçimini belirler.

Doğrudan Göz İlişkisi

Bir kişiyle konuşurken dikkat edilecek en önemli noktalardan biri, nereye baktığınızdır. Doğrudan konuştuğunuz kişiye bakmak, karşınızdaki kişiye samimiyetinizi iletmenize yardımcı olur ve mesajınızın etkisini artırır. Yere bakarak veya gözlerinizi kaçırarak konuşmanız, karşınızdaki kişinin üstünlüğünü kabullenme olarak yorumlanacaktır.

Beden Dili

Beden dili insanlık tarihi açısından en eski iletişim aracımızdır. Beden dili duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. İnsanların yüz yüze kurdukları ilişkide, kelimeler %10, ses tonu %30, beden dili %60 önem taşır.

Beden Dili Öğeleri

■Beden duruşu Jestler ■Mimikler Göz teması ■Başın kullanımı Ayakların kullanımı ■Oturmak için seçilen yer Oturma biçimi ■Mesafe ■Giyim Kullanılan aksesuarlar ■Bakım ve makyaj

Doğrudan göz ilişkisi kurmak ve sürdürmek konusunda aşırılığa kaçmamak gerekir. Sürekli olarak bir insanın gözlerinin içine bakmak hem o kimsede rahatsızlık doğurur, hem de gereksizdir. Doğrudan göz ilişkisi de zamanla geliştirilebilir.

Bunun için, dikkatinizi göz temasınıza yöneltmeniz ye birisiyle konuşurken, gözlerinizi kullanış biçiminizin farkında olmanız gerekir.

Beden Duruşu (Postür)

İnsanlar birbirleriyle ilişkilerinde çok farklı beden duruşları içindedir. Biriyle çok özel bir konuyu görüşen kişi hafifçe öne eğilir. Çocuğa eğilerek konuşan yetişkin, karşısında işbirliğine çok daha yatkın bir çocuk bulacaktır. İlişkide olduğu kişiyi doğrudan karşısına alan ve dik bir beden duruşuna sahip olan kişi, mesajına güvenli bir özellik katmış olacaktır. İki büklüm, boynu bükük, "süklüm püklüm" beden duruşları ne kadar hatalıysa, omuzları geriye atılmış, göğüs dışarı çıkmış, baş yana eğilmiş, meydan okur, savaşa davet eder türdeki beden duruşları da aynı ölçüde hatalıdır. Başı ve bedeni dik tutarak konuşmak ve dinlemek, dikkat ederek zamanla beden duruşunu güvenli tavır yönünde geliştirmek mümkündür.


Üzüntünün veya kızgınlığın gülümseyen bir ifadeyle, sevincin çatık kaşlarla ifade edilmesi uygun düşmez. Güvenli bir ifade, verilen mesajla uyum içindeki bir ifadedir. Öfkeli bir mesaj veya memnuniyetsizlik en açık olarak donuk bir ifadeyle verilebilir.

Ses Tonu, Şiddeti ve Konuşmanın Akıcılığı Mesafe ve Bedensel Temas

Mahrem mesafe, herkesin tipik olarak asansörde yaşadığı, tanımadığınız insanlarla yakın olduğunuzda rahatsızlık duyacağınız mesafenin ölçüsüdür. Hangi toplumda olursa olsun mesafe, insan ilişkilerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bir insana çok yakın oturmak veya ona yakın durmak, elini omuzuna, sırtına koymak, koluna, eline değmek iki kişi arasındaki ilişkiye belirli bir özerklik, yakınlık ve sıcaklık katar.

Yakınlık isteği içinde olmayan kimse ise rahatsızlık duyar ve savunucu olur. Bu sebeple böyle bir yakınlık girişiminden önce, bu yakınlığın karşıdaki kişi tarafından nasıl değerlendirileceğini sözlü olarak ölçmekte yarar vardır. Karşıdaki kişinin koyulan mesafeyi veya bedensel teması nasıl algıladığına dikkat edilmesi gerekir.

Aksi takdirde ortaya rahatsızlık verecek yorumlar ve istenmeyen sonuçlar çıkması kaçınılmaz olur.

Jestler

Uygun ölçüde ve uygun şiddette yapılan jestler bir konuşmaya güç katar. Bu konuda dikkat edilmesi gereken, jestleri konuşmadaki eksik kelimeleri tamamlayacak bir araç olarak kullanmamak, yabancı dile hakim olmayan birinin ifadesini elleriyle tamamlaması gibi bir duruma düşmemektir. Bundan başka sert ve sinirli jestlerin, dinleyenlerde rahatsızlık doğurduğu

unutulmamalıdır. Rahat, sakin ve yumuşak jestler, konuşmacının kendine güvenini, konuştuğu konuya hakimiyetini ortaya koyduğu yönünde yorumlanmaktadır.

Mimikler

İnsan ilişkilerinde hiçbir şey, belki yüz ifadesi kadar önemli ve anlamlı olamaz.

Ses tonunun kullanılma biçimi, sözlü ilişkinin hayati bir parçasıdır. Tek heceli bir kelime, örneğin "git" kelimesi, söyleniş biçimine bağlı olarak pek çok anlama gelebilir. "Git" vardır, "seni bir daha görmek istemiyorum" anlamına gelen; "git" vardır, "kal, hiç gitme” anlamına gelen. İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan en küçük gerginlik, kendini önce ses tonunda ortaya koyar. Büyük çoğunlukla gündelik ilişkilerde canlı, neşeli, enerjik bir ses tonu, insanlar üzerinde olumlu etki bırakır. Ancak ortada bir gerginlik ve sorun varsa ses tonunun yumuşak ve sakin olması çatışmayı önler ve işbirliğini kolaylaştırır. Monoton, dinleyende bıkkınlık yaratan, kolayca dikkatin dağılmasına sebep olan bir konuşma üslubuyla kişi ortaya ne kadar orijinal fikirler koysa da ikna edici olmakta güçlük çekecektir. Sert ve kesin konuşma biçimi, çoğunlukla dinleyenlerde savunuculuğa sebep olur ve rahatsızlık doğurur. Ayrıca sesine özür diler gibi bir ton veren kişilerin, karşısındakiler tarafından istekleri kolayca geri çevrilir veya söyledikleri önemsiz olarak görülür. Duygu ve düşüncelerinizi olumlu yönde geliştirebilmek için beden dilinizin sunduğu imkanları kullanabilirsiniz. Dünyada tekrarlanamayacak tek şey ilk izlenimdir. Bu sebeple beden dilini hayat amaçları doğrultusunda düzenlemeyi öğrenmek, büyük önem taşır.


162 |

DERLEYEN: ŞAKİR DEMİRCİ

İşte Samsun’un

ünlüleri


163 |


SERDAR ASLAN ARTIK KENDİ SÖZLERİNİ KENDİ SESLENDİRECEK Birçok ünlü isme söz yazarlığı yapan Serdar Aslan, “Aşkından Bir Anı Tut” isimli ilk single çalışması ile kariyerine farklı bir boyut kazandırdı. HaberHayat Dergisi olarak, Serdar Aslan ile yeni şarkısı ve gelecek hedefleri hakkında söyleşi yaptık. Yasir BABA

HABERHAYAT: Bize öncelikle biraz kendinden bahseder misiniz? Aslında söz yazarı kimliğinizle bilenler çok iyi biliyor ama bilmeyenler için soruyoruz kimdir Serdar Aslan? SERDAR ASLAN: Beni takip eden insanlar, beni müzik sektöründe Gökhan Tepe, Funda Arar, Gökhan Türkmen gibi popüler ve sevilen isimlerin seslendirdiği şarkılarımdan tanıyorlar. Şarkı yazıp bestelemek dışında tiyatro, dizi ve reklam müzikleri yapıyorum. Aynı zamanda müzikle ilgili kendimi bildim bileli çeşitli mecralarda sahne performansları yapıp şarkı söylüyorum. Genel olarak geniş bir çalışma yelpazesi olan bir müzisyen cümlesiyle tanımlayabilirim kendimi. Şimdilerde de yaptığım şarkıları kendim seslendirdiğim projenin ilk adımı olan “Aşkından Bir Anı Tut” u yayınladım ve bununla ilgili çalışmalara devam etmekteyim.

164 |

HABERHAYAT: ‘Aşkından Bir Anı Tut’ ilk single çalışmanız. Çok iddialı bir giriş yaptınız sektöre. Peki, neden şimdi? SERDAR ASLAN: ‘Aşkından Bir Anı Tut’ şarkısının ve genel olarak Serdar Aslan projesinin iddiası; İçimden gelen ve gerçek duygularımı içeren şarkılarımı kendi çapımda olabilecek en iyi müzikal sunumla dinleyenlerle paylaşmak. “Neden daha önce değil de şimdi?” sorusunun matematiksel bir cevabı yok aslında. Ama her daim hayalini kurduğum ve çalışmalarını sürdürdüğüm bu projenin şimdi başlamasının sebebi; profesyonel olarak start almamızı tetikleyen dokunuşu yapan sevgili dostum Burak Tınaz’la bir araya gelmiş olmamız diyebiliriz.


HABERHAYAT: Şarkıda ve klipte belli ki güçlü bir ekip çalışmış arkanızda, kimler onlar? Anlatır mısınız biraz? SERDAR ASLAN: Bu şarkının düzenlemesini, müzik sektöründen çok iyi tanıdığım ve işlerine hayran olduğum müzisyen dostum Serkan Ölçer yaptı. Kayıt sırasında sadece Türkiye’de değil, dünya çağında takipçileri olan Volkan Öktem, Eylem Pelit, Tunç Çakır gibi büyük isimlerle birlikte çalıştık. Gökhan Türkmen’in yapım şirketi olan GTR Müzik yapımcılığımızı üstlendi ve kayıtlar GTR Deney Evi stüdyolarında yapıldı. Gökhan Türkmen vokal koçluğu yaptı. Birçok sanatçı arkadaşım da fikirleriyle destek verdi. Klipe gelince… Çekimleri İstanbul ve Bodrum’da gerçekleşti. Yine hayranı olduğum, çok yetenekli ve güzel oyuncu, canım dostum İpek Karapınar klipte bana eşlik etti. Yönetmenimiz Hakan Demir ve 16 kişilik ekibi ile birlikte emek verdiğimiz klip 4 Eylül’de izleyiciyle buluştu. HABERHAYAT: Serdar Aslan artık sektörde. neler bekliyor bizi yeni şarkı hazırlıkları var mı? SERDAR ASLAN: Yeni şarkılarla ilgili çalışmalara başladık bile. Bu proje ile ilgili ortalama 3 ayda 1 yeni bir şarkı bekliyor olacak dinleyenleri. Bununla birlikte Serdar Aslan YouTube kanalına birçok sürpriz içerik hazırlamaktayız. Bir yandan da sahne performansları yapmaya da devam ediyor olacağız. HABERHAYAT: Sosyal medya ile aranız nasıl? Serdar Aslan’ı her an sosyal medyadan takip edebiliriz miyiz? SERDAR ASLAN: Herkesin bildiği gibi artık sosyal medya hayatın her alanında çok etkin bir mecra. Ben de gerek eğlence, gerekse iş amaçlı birçok sosyal medya aracını kullanmaktayım. Beni sosyal medyadan takip edebilirsiniz. HABERHAYAT: Kendinizde çok sevdiğiniz ve eleştirdiğiniz keşke böyle yapmasam dediğiniz özellikleriniz var mı? SERDAR ASLAN: İnsan hayatta edindiği tecrübelerle bazı yaptıklarından memnun olurken bazılarından pişmanlık duyabiliyor. Kendimi tanımak ve beni ben yapan şeyleri sevmeye çalışmak farkındalığıyla bakıyorum konuya. Bir örnek verecek olursam; sevmediğim ve zararını gördüğüm, öte yandan iyileştirmeye çalıştığım bir öfke kontrolü sorunum var sanırım.

HABERHAYAT: Klip çekimleri nasıl geçti? Klip gününün detaylarını anlatır mısınız? SERDAR ASLAN: Klip çekimlerinin Bodrum ayağı çok eğlenceli ve bir o kadar stresli, yorucu bir tatil gibiydi. İş ve eğlencenin bir arada yaşandığı 5 günlük dolu dolu bir süreçti. Hem çalışma arkadaşlarım hem de canım İpekciğimle birlikte bir sürü anı biriktirdiğimiz muazzam bir süreç. İstanbul’da ise kapalı mekan çekimleri yapıldı.

Örneğin, bir muhasebeci kendisiyle baş başa kaldığında ruhunu iyileştirmek için vergi iadesi zarfı doldurmaz. Onunki bir meslektir. Mesleğini severek yapma durumu başka tabii. Sonuç olarak ben müzik yapıyorum ve yaptığım müzik insanlar tarafından değer görüyor olmasının mutluluğu en büyük motivasyonlarımdan biri. Tabii bir de geçim derdi var öyle değil mi? Bu yüzden yaptığım müziğin sektör içinde maddi karşılığının olması bu döngünün bir parçası diyebiliriz.

HABERHAYAT: Şarkı çıktıktan sonra değişen bir şey oldu mu hayatınızda? Aileniz ve yakın çevrenizin tepkileri nasıldı? Olumsuz tepkiler de aldınız mı bu süreçte? SERDAR ASLAN: Şarkı çıktıktan sonra hayatımda bir değişiklik olmadı aslında. Çok daha fazla çalışmak, daha fazla emek, daha fazla yorgunluk, daha fazla uykusuzluk dışında tabii. Dinleyenlerden, yakın çevrem ve ailemden gelen güzel tepkilerin verdiği mutluluk çok motive edici. Öte yandan kesinlikle gerçek fikir ve yorumlara ihtiyaç duyulan bir durum bu. Genel olarak geri dönüşler çok olumlu. Ben kendimi anlatıyorum şarkılarımla ve bu birileri tarafından sevilebilir de sevilmeyebilir de. Yaptığınız iş sevilsin istersiniz doğal olarak. Ancak insanlar sevsin diye kendim olmadığım suni bir şey paylaşmak, beni ben olmaktan çıkarır ve o sevginin içini boşaltır diye düşünüyorum. Şarkılarımı sevenlere de sevmeyenlere de selam olsun.

HABERHAYAT: Serdar Aslan’ı dinleyicileri ve sevenleri nerelerden takip edebilirler, sosyal medya hesaplarını paylaşır mısınız? SERDAR ASLAN: Projelerim, etkinlikler ve güncel haber ve videolar için sosyal medya hesaplarımdan beni takip edebilirsiniz. Yakında da youtube için özel projelerim olacak. Bununla ilgili de bilgileri daha sonra sizlerle paylaşacağız.

HABERHAYAT: Müzik; hayatınızın tam olarak neresinde ve nasıl konumlandırırsınız? SERDAR ASLAN: Müzik benim hayatımla hep içi içe. Her ne kadar meslek olarak adlandırılabiliyor olsa da işin özünde müzik sizin için bir tutku değilse müzik yapamazsınız.


166 |


167 |


RESUL AKÇAY Vak’a – Nüvis

Futbol’a dair bir şeyler

O

nsuz bir dünyanın nasıl olduğunu hayal ettiniz mi hiç? Bu sorunun yanıtını bulmak kolay değil. Sporun atası olarak bilinen Atletizm başta olmak üzere icat edilip, kurallara bağlanan branşlar içerisinde en çok ilgi göreni olan futbol, bir yaşam biçiminden öte adeta yaşamın ta kendisi.

ve filozof Albert Camus’un futbola dair düşüncesi “En iyi bildiğim şeyler ahlak ve yükümlülüklerdir, bunu da futbola borçluyum” olmuştur. “Futbol sadece basit bir oyun değildir, futbol devrimin silahıdır” söylemiyle oyuna siyasal bir bakış yüklemiştir, Küba Devrimi’nin unutulmaz lideri Che Guevara. Tıpkı “Futbol, ezilen halkların mutluluğudur” diyen, futbolculuktan sonra siyasete atılan ve ülkesi Liberya’nın devlet başkanı olan, George Weah gibi. Siyahi yıldız Samuel Eto’nun taraftarlarına yaptığı konuşma

Kimine sorarsanız futbol bir bilim, bir din, bir inanç. Milyonların gönül verdiği, kitleleri peşinden sürükleyen insanlığın en büyük buluşlarından biri. Simon Kuper’in kitabına verdiği isim gibi, “Football Against The Enemy” yani Türkçesi “ Futbol Asla sadece Futbol Değildir” İnsanoğlunun “top” sevdası tarihi kayıtlara bakılırsa, oldukça eskilere dayanıyor. Dünyanın ilk uygarlıklarından biri olarak kabul edilen Mısır’da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanıyor. Hatta 2500 yıl öncesinden kalma, 7,5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar günümüzde kimi müzelerde sergileniyor.

168 |

Futbol büyük bir dünya ve bu dünyanın içinde bir şekilde yer alanların oyun hakkındaki düşünceleri adeta atasözü niteliği taşıyor. Bu ay ki yazımda Futbol Literatürüne mal olmuş sözlerden bir demet sunmak istedim.

da az biraz siyasi mesaj kokuyor. Ülkemizde de oynayan Eto’nun bu söze çok anlamlı; “Ben size gol sözü vermiyorum. Ama ertesi gün bir “beyaz” gibi yaşamak isteyen “siyah” kadar koşacağım sahada”

30 yıl gibi uzun bir süre Alman Milli Takımını çalıştıran Sepp Herberger futbol için “Top yuvarlaktır ve oyun 90 dakika sürer. Gerisi teorilerden ibarettir” diye düşünse de, Polonyalı futbol insanı Kazimierz Gorski’nin bakışı “Top yuvarlaktır ve iki kale vardır” olmuştur.

Günümüzün en önemli teknik adamlarından Jose Mourinho’nun sözü sosyal bir mesaj içeriği taşıyor. Bir maç sonrası kendisine yöneltilen,”Takım yorgun muydu ?” sorusuna verdiği yanıt; ”Yorgun mu? Günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euroyla evine dönen baba yorgun olur, biz değil.”

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Absürdizm akımının öncülerinden, varoluşçuluk meraklısı, ünlü Fransız yazar

Çek futbolun dünyaya armağan ettiği Pavel Nedved “Bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır” sözüyle futbola onurlu bir getirmiştir.


Ünlü bilim adamı B.Priestley’in bakış açısı çok farklı. “Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet’in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur” Futbol ile ilgili söylemleri kadın ve cinsellik üzerine kuranların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. İtalyanların siyahi oyuncusu Mario Balotelli’den tebessüm ettiren bir söz;

“ İki aydır kadın futbolu izliyorum. Henüz golden sonra formasını çıkaranı görmedim” Alın size bir Alex Ferguson klasiği daha. “Futbol istatistikleri mini eteğe benzer. Birçok şeyi gösterir ancak asıl merak edileni göstermez” Sir’den farklı bir bakış açısı. Futbol tarihinin en önemli isimlerinden biri olan, Kuzey İrlandalı George Best, “Eğer bana "Dört kişiyi çalımladıktan sonra 30 metreden Liverpool’a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı, yoksa Miss World’ü yatağa atmak mı?" diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. Şanslı biri olarak her ikisini de yaptım. Ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde” demiştir. İtalya futbolunun ünlü golcüsü Jose Altafini, Golsüz maçı, öpücüksüz sekse benzetir. İtalya demişken oradan devam edelim.

Çizmenin komik başbakanı Silvio Berlusconi, kendisinden beklenen bir laf etmiş ve demiş ki, “ Futbol kadın gibidir, anlaşılmaz” Vallahi billahi ister kabul edin ister etmeyin esaslı bir kelam velhasıl. Kadın ve futbola burada nokta koymak isterim. Şüphesiz söylenenler fena değil ancak bu satırları karalayan biri olarak kendimce seçtiklerimi sona bırakmak isterim. Bunlar benden size gelsin. Tanrı futbolu gökte oynamamızı isteseydi, oraya da çim koyardı. (Brian Clough) Benim için iyi insan olmak, iyi futbolcu olmaktan daha önemlidir. (Lionel Messi) İyi teknik direktör olmak için iyi futbolcu olmaya gerek yok. Hiçbir iyi jokey öncesinde at değildi ( Arrigo Sacchi) Futbol ölüm kalım meselesi değildir. Daha da önemlisidir. Gökyüzünü futbol ölüm kalım meselesi değildir. Daha da önemlisidir. Gökyüzünü hedeflersen, tavana ulaşırsın. Tavanı hedeflersen, yerde kalırsın. (Bill Shankly) Futbol basit bir oyun. Zor olan, basit futbolu oynamak. (Johan Cruyff ) Taç çizgilerinin ötesinde hiçbir şey yoktur. ( Jacques Derrida) Yazımı Arjantinli şair Carlos Ferreira'nın 1978'de Arjantin'de yapılan dünya kupası için şiir ile tamamlayayım. En kötü tarafı sonuydu. Onursuz ve şaşkın halde o cesetler geri dönüyordu. Nehir yataklarına, toplu mezarlara.. Başlarını sallayarak ve unutuş şarkıları söyleyerek. Ve biz oradaydık.. Davullarımız, delicesine terleyen bayraklarımız ve altüst olmuş bir dünyayla...

169 |

Ya, ömrünü teknik direktörlüğe adamış, bu sayede “Sir” ünvanı almış Alex Fergusan’a ne demeli? Şaşırtıcı bir durum ama galiba biraz da ironi yapıyor. Sizler katılırsınız bilmem ama tecrübeli hoca futbolu “Allahın belası bir şey” olarak görüyor.


170 |

TEKKEKÖY BELEDİYE BAŞKANI

HASAN “EĞİTİME 13 MİLYON TL TOGAR YATIRIM YAPTIK”

T

ekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, HaberHayat Dergisi’nin sorularını yanıtladı. Togar, yaklaşan yerel seçimler öncesi 4,5 yıllık yönetimleri boyunca Tekkeköy ilçesi için yaptıkları çalışmaları anlattı. Yasir BABA

konforlu, standartların üzerindeki yollarla buluşturmayı başardık. İlçemizin dört bir yanını tesisler ve parklarla donattık. Hizmetin en iyisini en kalitelisini vatandaşlarımıza ulaştırabilmek için bilişsel alt yapımızı çağın her türlü imkanlarını kullanarak donattık. Gençlerimizin, çocuklarımızın boş vakitlerini değerlendirecekleri, spor yapacakları eğitim kültür merkezleri ve spor tesislerini her bölgemize kazandırdık. Hanımların eğitim ve diğer tüm faaliyetleri için kullanacakları hanımlar konakları ile mahallelerimize mahalle sakinlerinin ortak kullanımları için köy konakları yaptık. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımızın her türlü gereksinimlerini giderdik. İlçe halkımız ile istişareler ve ortak akıl çerçevesinde herkesin talep ettiği, herkesi kucaklayan hizmetleri birliktelik ruhu içerisinde hayata geçirdik. Bizleri başarıya götüren ve hizmetlerimizin tüm kesimler tarafından takdir görmesinin en büyük dayanağı da bundan kaynaklanmaktadır. HABERHAYAT: Merhaba Hasan Bey, ilk olarak Tekkeköy Belediyesi olarak gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerini özetler misiniz bizlere? HASAN TOGAR: Bugün ilçemizin geldiği gelişmişlik düzeyi tüm ilçe halkının ortak başarısıdır. İlçemizi dört yıl sonra ziyarete gelip sokaklarımızda, caddelerimizde gezen kişiler bu gelişimi, değişimi ve büyümeyi daha iyi görüyorlar. Özellikle ‘Yol medeniyettir’ anlayışı çerçevesinde yaz kış dur durak bilmeden çalışıp çabalayarak yol konularındaki çalışmalarımız ile kırsal mahallelerimizi bile ilçe merkezimizdeki modern,

‘Yol medeniyettir’ anlayışı çerçevesinde yaz kış dur durak bilmeden çalışıp çabalayarak yol konularındaki çalışmalarımız ile kırsal mahallelerimizi bile ilçe merkezimizdeki modern, konforlu, standartların üzerindeki yollarla buluşturmayı başardık.


İlçemizin her bölgesinde farklı malzemeler kullanarak sürdürmüş olduğumuz yol çalışmalarının yanında özellikle sıcak asfalt çalışmalarımıza bu sene biraz daha eğildik. Ulaşım ağının en büyük dayanağı olan yollarımızda yürüttüğümüz çalışmalarımız ile en ücra bölgelerimize bile en kısa sürede ulaşmayı başardık. Artık ilçemiz bölgenin en gelişmiş, modern ulaşım ağına sahip yerleşim yeri konumuna geldi. Bunun yanında beton, stabilize, taş parke gibi farklı malzemeler ile yürütülen yol çalışmalarımız da devam ediyor.

HABERHAYAT: Tekkeköy’de son yıllarda birçok eğitim kurumu yapılıyor. Bu noktada sizin Tekkeköy Belediyesi olarak eğitime yönelik faaliyetleriniz nelerdir? HASAN TOGAR: Özellikle son dört yıl içerisinde aydınlık yarınlarımızın asıl sahibi çocuklarımızın çağın bilgi, beceri ve birikimi ile donatacak fiziki mekanların sayısını üç kat arttırdık. Yeni yapılan bütün binalar fiziki yapısı, donanımı ve işlevselliğiyle çağın tüm gereksinimlerini bünyesinde barındırıyor. Örf ve adetlerini bilen, vatan millet sevgisiyle ahlaki ve dini duygularla yoğrulan gelecek nesillerin yetişeceği yeni eğitim öğretim kurumlarının ilçemizde inşa edilmesi için elimizden gelen tüm imkanları seferber ederek üstün çaba sarf ediyoruz.

Eğitimde marka şehir olma hedefiyle çıktığımız yolda, çalışmaların artık meyvelerini toplamaya başladık. Evlatlarımıza, gençlerimize, yarınlarımıza bırakacağımız en büyük miras, yapacağımız en güzel ve en önemli yatırım eğitimdir. İlçemizde 4 yıl içinde dev eğitim yuvaları yükseldi. 7 okulun inşaatları da tüm hızıyla devam ediyor. Bunun yanında gençlik merkezimizde öğrencilerimize ve gençlerimize hizmet verirken, yine ilçemize yeni eğitim öğretim kurumları kazandırmak için çalışmalarımız sürüyor. İnşallah ilerleyen günlerde ilçemize bir de fakülte kazandıracağız. Tekkeköyümüz tüm donanımları, yeterlilikleri ve paydaşları ile fakülte kurulması için hazır durumda. Bizlerde böyle bir girişimde her türlü imkanlarımızı seferber etmeye hazırız. Eğitim alanında yapılacak her türlü yatırıma destek vermeyi gelecek adına bir borç olarak görüyoruz ve ona göre hareket ediyoruz. 171 |

HABERHAYAT: ‘Yol Medeniyettir’ anlayışınızı benimsediğinizden yola çıkarak Tekkeköy’de yaptınız yol yapım çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? HASAN TOGAR: Göreve geldiğimiz günden bu yana yol yapım çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz. Fen İşleri Müdürlüğümüze ait tüm iş makinelerimiz ve ekiplerimiz görevi ilk devraldığımız günden itibaren aralıksız çalışmalarını sürdürüyor. Özellikle alt yapı, kanalizasyon, yağmur suyu, içme suyu, aydınlatma, doğalgaz gibi çalışmaları tamamlanan yollarımızın üst yapı çalışmalarını yaparak modern, standartların üzerine çıkartmaya devam ediyoruz. Dört yıldır aralıksız ekiplerimiz yollarda seferber oldu. İlçe tarihinin en köklü en kapsamlı çalışmaları ile ilçemizin çehresini değiştirmeyi başardık. Hafta sonları dahi tüm ekiplerimiz büyük özveri içerisinde vardiyalı olarak çalışıyor. Yine ilçemizin her köşesinde yeni imar yolları açarak yeni yerleşim yerlerinin oluşmasını ve ilçemizin farklı bölgelere doğru büyümesini sağladık.


EĞİTİME BÜYÜK YATIRIM Eğitime bugüne kadar tahsisler ve diğer çalışmalar dahil yaklaşık 13 milyon TL yatırım yaptık. Eğitim öğretim kurumlarının, okulların yapılabilmesi için yer tahsisi, imar düzenlemesi gibi çalışmaların yanında okullarımızdan gelen talepler doğrultusunda eğitim yuvalarımızın fiziki ve teknolojik ihtiyaçlarını giderdik. Boya, badana, tadilat, bakım onarım işlerini yaptık. Okullarımızın bahçelerini ve çevrelerini düzenleyip peyzajını yaptık. Öğrencilerimizin okul kıyafeti, kırtasiye gibi okul ihtiyaçlarını karşıladık. Geleceğimizin önündeki en büyük engel olan cehaletin yıkılması ve yok edilmesindeki en büyük silah eğitimdir. Bu anlayış çerçevesinde yolumuza devam ediyoruz. Çocuklarımız artık her türlü donanıma sahip eğitim yuvalarında çağın gerekliliğine uygun bilgiyle donatılarak geleceğe hazırlanıyor. Tekkeköy eğitim konusunda alt yapısı güçlü ve adından söz ettiren bir ilçe haline gelmiştir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi çağın gerektirdiği şekilde donatarak şehrine, ülkesine, milletine faydalı, başarılı bireyler olarak yetiştirmek en büyük hedefimizdir. İlçemizden bugün olduğu gibi bugünden sonrada her türlü sınavlarda dereceye giren öğrenciler yetişmeye devam edecek. Bizlerde eğitim için çocuklarımızın daha iyi şartlarda eğitim öğretim görebilmesi için her türlü çalışmayı destekleyip, yeni projeler üretmeye, tüm imkanlarımızı seferber etmeye devam edeceğiz.

172 |

HABERHAYAT: Eğitime destek faaliyetlerinin yanında çocuklar ve gençler için neler yapıyorsunuz? HASAN TOGAR: Sosyal belediyeciliği her alanda gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Üzerimize düşen görevleri yaparak, halkımızın her durumda yanında yer alıyoruz.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da çocuklarımızı hastanede hijyenik ortamda uzman doktorlar ve sağlık ekipleri tarafından sünnet işlemini yaptırdık. İhtiyaç sahibi olsun olmasın, yaklaşık 250 evladımızı aynı ortamda buluşturmak ve o mutluluğa ortak olmak için geleneksel hale gelen sünnet şölenimizi gerçekleştiriyoruz. Bu sosyal hizmetlerin yanı sıra birçok sosyal hizmeti daha ilçemize sunuyoruz. Sünnet olan tüm çocuklarımızın ayakkabısı, gömleği, pantolonu, pelerini, şapkası, asası başta olmak üzere tüm kıyafetleri ile sünnet için gerekli tüm ihtiyaçlarını ve masraflarını karşıladık. Bu güzel anı unutulmaz yapmak için geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da sünnet şöleni düzenleyerek evlatlarımızın erkekliğe ilk adım attığı bu mutlu anlarında çocuklarımız ve ailelerinin duygularına ortak oluyoruz.

HABERHAYAT: Sünnet Şöleni dışında gerçekleştirdiğiniz sosyal belediyecilik faaliyetleri var mıdır peki? HASAN TOGAR: Göreve geldikten sonra yaklaşık 4 yıl içerisinde 400 ailemize içerisinde hiçbir insani yaşam şartının olmadığı evlerini yenileyip, 60’ın üzerinde prefabrik konut, 300’ün üzerinde betonarme yapıyı tamamlayıp, sıcacık yuvalarında yaşamalarına imkan sağladık. Bu ilçe sınırları içerisinde kaymaktan bilgilerini aldığımız 600 küsur ailemize sürekli ve düzenli olarak gıda yardımında bulunuyoruz. 150’ye yakın yaşlımıza her gün aş evinden yiyecek alıp yemelerine yardımcı oluyoruz. Hasta nakil araçlarımızla hastalarımızı kapısından alıp, istedikleri hastaneye ulaşımlarını sağlıyoruz. Yine aynı zamanda yaşlı ve engellilere evde kuaförlük hizmeti veriyoruz. Bunun gibi birçok hizmeti yine sosyal belediyecilik adına ilkleri yapıyoruz.

HABERHAYAT: Peki, Kadınlara yönelik çalışmalarınız var mıdır? HASAN TOGAR: Kadınların taleplerini değerlendirerek ilçemize güzel eserler kazandırdık. Özellikle hanımların her türlü aktiviteleri, eğlenceleri, günlerinin yanında eğitim, spor ve çeşitli kurslardan yararlanacakları mekan eksikliğini gidermek için harekete geçtik. Biliyoruz ki topluma yön veren kadındır. Kadın bir anne, bir eş ve her başarılı erkeğin arkasındaki en büyük dayanaktır. Her alanda öncü olan hanımlara ne yapsak az. İlk olarak onlara ait tesislerin sayısını arttırmaya karar verdik ve tesislerimizi yaparak hizmete sunduk. Kadınlara özel iki konağımızı hizmete açtık. İçerisinde kurs ve eğitim odaları, kreş, sıbyan okulu, kafeteryası, mescidi, özel günler için salonu ile altında fitness ve spor salonu olan hanımlar konaklarımız bölgedeki büyük eksikliği ortadan kaldırdı. Kutlukent Bölgesindeki Haymeana Hanımlar Konağımız ile Aşağıçinik bölgemizdeki Zübeyde Hanım Hanımlar Konağımız özellikle yeni eğitim öğretim yılında kadınlara yönelik halk eğitim kursları ile dolup taşacak. Kadınlar, kurslardan ve eğitimlerden ücretsiz yararlanır iken çocukları da sıbyan okulunda veya kreşte vakit geçirecekler. Her alanda büyük bir eksikliği kapatan hanımlar konaklarımız ilçemize hayırlı olsun. Aşağıçinik Hanımlar Konağımızı diğer hanımlar konağımızdan ayıran en önemli nokta ise önünde bulunan kır düğün salonu ve yanındaki spor alanıdır. Aşağıçinik bölgesindeki düğün, nişan, sünnet gibi daha birçok eğlence ve etkinliğin açık alanda yapıldığını hesaba katarak ve daha önce evlerin önündeki açık alandaki eğlencelerde yaşanan can kayıplarını düşünerek böyle bir çalışmayı hayata geçirdik. Aşağıçinik bölgemiz ve yakın çevresindeki mahallelerimizdeki bayanlar burada boş zamanlarını değerlendirmenin yanında spor ve kurslar ile çeşitli eğitimlerden ücretsiz yararlanabilecekler. Yine hanımlar konağımızda internet ve kütüphanemiz de var. Anneler çocuklarının araştırmalarını ve ödevlerini burada yapabilecek.


HABERHAYAT: Sorunları yerinde dinlemek için ziyaretler gerçekleştiriyor musunuz? HASAN TOGAR: Biz, vatandaşlarımızın ve esnafımızın her zaman yanında olduk ve olmaya da devam ediyoruz. Her gün bir başka mahallemizde, bir başka sokağımızda, çarşımızda vatandaşlarımız ve esnafımız ile bir araya gelerek, hasbihal edip ilçemiz için güzel fikirler ortaya koyuyoruz. Halkımızın sorunu ve derdi bizim sorunumuz, derdimizdir. Dertlerini derdimiz, üzüntülerini üzüntümüz, mutluluklarını mutluluğumuz bilerek paylaşıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerde en küçük sorununu bile kısa zamanda çözüme kavuşması noktasında hemen ilgili birimlere gerekli talimatları veriyoruz. Makam odasında oturup dışa kapalı görmeden, yaşamadan, tespit etmeden talimat vermek yerine birebir halk ve esnaf ziyaretleri yaparak çalışmalarımızı yürütmek daha olumlu sonuçlar doğuruyor. Her türlü çalışmanın yanında Sosyal Belediyeciliğin tüm gereksinimlerini ve sorumluluklarını yerine getirerek ilçemizi herkesin istediği hale getirdik.

Bu çalışmalarımız ve hizmetlerimiz bundan sonraki süreçte daha da artarak devam edecek. Yoğun mesaimiz içerisinde her fırsatta vatandaşlarımız ve esnafımızla bir araya gelip onlara kulak veriyoruz. Bugüne kadar yaptığımız gibi bugünden sonraki süreçte de çalışmaları halkımız ve esnafımız ile beraber istişare edip, ortak kararlar sonucu hayata geçirmeyi sürdüreceğiz. Bizim için herkesin fikri değerli ve önemli. Bugünden sonra da esnaf ve vatandaşlarımıza yönelik ziyaretlerimize aralıksız devam edeceğiz.

HABERHAYAT: İlçenizde yürütülen Osmanlı Hamamı projesinde son durum nedir? HASAN TOGAR: Osmanlı Hamamı inşaatımızda artık sona yaklaşıyoruz. İlçemize birçok farklı alanda kazanım sağlayacak olan bu projemiz, Tekkeköy İlçemizde yıllar önce var olan ve kaybolan bir eserin tekrar canlanmasını sağlayacak. Geçmişte ilçemizde bir hamam varmış zamanla yok olmuş. Hamamlar, biz Türklerin kültürü ile özdeşleşmiş yapılardır. Hamamımız sadece yıkanılan yer olarak görülmemeli. Burası aynı zamanda şifa kaynağı ve kültürel, sosyal paylaşımların yapılacağı örf ve adetlerin yaşatılacağı yerlerdir. Bunların dışında yine yerli yabancı birçok insanın dikkatini çeken ve turizm yönünden büyük önem arz eden yapılardır. Tekkeköy Osmanlı ve Selçuklu izlerini taşıyan önemli bir yerleşimdir. Geçmişe baktığımızda Tekkeköy’ün ismini aldığı rivayet edilen Şeyh Yusuf Zeynuddin Hazretlerinin tekkesi etrafında hamam olduğu bilinmektedir. Yani yakın tarihe baktığımızda bundan 50 yıl öncesine kadar burada bir

hamamımız varmış ancak zamanla yok olmuş. Bugün burada yapılan hamamımız ile yıllar önce yok olan bir değeri tekrar ilçemize kazandırmış olacağız. Hamamımızın kaba inşaatı tamamlandı ve artık ince işçiliğine başlandı. Bir an önce bitirilmesi için herkes elinden geleni yapıyor. İnşallah bu yıl sonunda hamamımızın inşaatı tamamlayarak hizmete açacağız.

HABERHAYAT: Sözlerimizi tamamlarken son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır? HASAN TOGAR: Biz, halkımızın taleplerini karşıladıktan sonra hep yeni hedeflere ulaşmaya çalışıyoruz. Her zaman çıtayı daha da yükseltiyoruz. Belirlenen hedeflere ulaşınca yeni hedefler belirleyerek, çıtayı daha da üst seviyelere taşıyoruz. Burada en büyük dayanağımız ve kaynağımız gücümüzün kaynağı vatandaşlarımızdır. Birlikte az zamanda çok işler başardık. Bundan sonra da aynı kararlılık ile hız kesmeden hizmet üretmeye devam edeceğiz. İlçemizi, şehrimizi ve ülkemizi el birliği ile sorumluluk bilinci içerisinde 2023, 2053, 2071 hedeflerine taşıyacağız.

en büyük dayanağımız ve gücümüzün kaynağı vatandaşlarımızdır. 173 |

HABERHAYAT: Vatandaşlarla iletişiminiz nasıl? Sıkıntılarını, sorunları dinlemek için neler yapıyorsunuz? HASAN TOGAR: Göreve geldiğimizde belediyemizde olmayan ve büyük eksiklik olarak gördüğümüz birçok uygulamayı hayata geçirdik. Bunlardan bir tanesi de halk günlerimiz. Belediye başkan yardımcılarımız ile birlikte her hafta haftanın ilk iş günü olan pazartesi günleri düzenlediğimiz halk günlerimizde birebir vatandaşlarımızı dinliyoruz. Biz görevi devraldığımızda halkımızın taleplerini şikâyetlerini bildireceği başkanla ve yönetim kadrosuyla bire görüşüp kararlar alacakları bir zaman dilimi yoktu. Hemen bir çözüm merkezi oluşturduk. Vatandaşlarımız bizlere her zaman her yerde ulaşıp dertlerini, sıkıntılarını şikâyetlerini ve taleplerini çok rahat bir şekilde iletebiliyordu. Ama kendilerine belediyede ayrılmış bir vakit istiyorlardı. Biz de halkımızın talebi doğrultusunda halk günlerimizi uygulamaya koyduk. Halkımız hiç randevu almadan, gelip doğrudan bizlerle görüşerek taleplerini ve şikayetlerini bize ileterek, birlikte çözüm yolları buluyoruz. Ayrıca birlikte yeni hedefler belirliyoruz. Onların fikirleri, düşünceleri, talepleri doğrultusunda güzel işler yapmayı başardık. Rabbim bizlere daha nice yararlı hizmetler, projeler, çalışmalar yapıp hizmete sunmamızı ve halkımızla birlikte açılışlar yapmamızı nasip etsin.


ŞAKİR DEMİRCİ

DIANE KEATON

F

ransis ford coppola’nın Dillere destan baba filminde oynayan ve Annie Hall filmi ile oscar alan sanatçı Sinema eleştirmenleri tarafındanSalonlara en çok yakışan kadın olarak tanıtıldı

Woody ellen’in büyük aşkı Los angeles Lakers’in ateşli taraftarı Romantik ve komedi filimleri’in oyuncusu Dram filimlerinde aranan yüz 1946 da Los angelesde doğdu Babası İrlanda asıllı bir amerikalıdır. Müzik ve sinema düşkünü bir annenin kızıdır

174 |

Tv dizilerinde oynamısdır Brodwayda müzikallerde oynamıştır.

Wood allen’den sonra AL Pacihino ile ilişkisi olmuştur. Worren Beaty aşk yaşamıştır. Medya’da filimleri ile Hem olumlu hem olumsuz eleştiriler almıştır. Filimleri Marvin’in Odası Annie Hall Baba Büyük düğün Mutlu Yıllar Açıklama: Geçen sayımızdaki yazımızda julia christie yanlışlıkla julide olarak yazılmıştır okyucularımızın hoşgörüsüne sunarız.



Ekim Ayıyla Birlikte Soframıza Daha Çok Konuk Olacak

6 Taptaze Tarif Eylül ayının çok kısa sürdüğünü, hop diye geçip gittiğini düşünüyorsanız üzülmeyin hemen öyle. Mis gibi ekim ayının gelişine sevinin onun yerine. Çünkü bu ayda yeni sebze meyveler de çıkacak sahneye. Soframız daha bir zenginleşecek. Özlediklerimize kavuşacağız kısacası. Var mı ötesi? Selin ÇETİN YAZICI

Palamut tava Malzemeler:

· 2 adet palamut · 1 su bardağı mısır unu · 1 yemek kaşığı un · 1 tatlı kaşığı tuz · 1 çay kaşığı karabiber · 3 su bardağı kızartma yağı

Yapılışı:

Palamutları iyice temizleyin ve halka halka doğrayın. Süzgece koyun ve iyice suyu ve kanı süzülünceye kadar bekletin. Kızartma yağını, kızartma yapacağınız tava veya tencerenin içine dökün ve iyice kızmasını bekleyin. Buzdolabı poşetinin içine un, mısır unu ve baharatları ilave edin. Suyu süzülen balıkları buzdolabının içine atın ve ağzını kapatarak, unun ve baharatların balıkların bütün yüzeyini kapladığına emin olun. Kızgın yağda iki yüzü de iyice pişinceye kadar kızartmaya devam edin. Kızaran palamutları kağıt havlu yardımıyla fazla yağını süzmesi için bir tabağa alın ve bu tabaktan servis yapın.

Patates Muffin Malzemeler:

· 2 adet orta boy patates · 2 adet yumurta · 1 yemek kaşığı mısır nişastası · 2 yemek kaşığı sana margarin · 1 tatlı kaşığı sıvı yağ · 1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri · 3 dal taze soğan · 1 adet kırmızıbiber · 1 çay kaşığı tuz · 1/2 çay kaşığı karabiber

176 |

Yapılışı:

Patatesleri iyice yıkayıp rendeleyin. Sıvı yağı ve margarini tavada kızdırın ve rendelenmiş patatesleri tavaya atın. 10-15 dakika kadar rendelenmiş patatesleri soteleyin. Bu arada tuzunu ve biberini de ekleyin. Hafif kızaran patatesleri soğumaları için kenara alın. Fırını 200 derecede ısıtın. Muffin kaplarını iyice yağlayın. Soğuyan patateslerin üzerine yumurtaları ve mısır nişastalarını ekleyip iyice karıştırın. Muffin kaplarının içerisine çanak olacak şekilde pendelenmiş patates harcını yerleştirin. 15 dakikalığına fırına atın. Taze soğanı ince ince, biberi küp küp doğrayın. 15 dakika sonra çanakların içerisine rendelenmiş kaşar, taze soğan ve biberleri de koyup tekrar fırına verin. Üzerleri kızarana kadar 10-15 dakika daha pişirin.


Yapılışı:

Mantarları incecik akan suyun altında yıkayın, varsa topraklarından arındırın. Daha sonra iyice kurulayın. Ardından mantarları uzunlamasına orta kalınlıkta doğrayın. Soğanların kabuklarını soyun. İnce piyazlık bir şekilde doğrayın. Tavukları da ince ince doğrayın. Bir kabın içerisine alın. 1 diş sarımsak, biraz zeytinyağı, 1 çay kaşığı tuz ve karabiberle harmanlayın. Bir tavanın içine zeytinyağını ve soğanları alın. Üzerine şeker ilave edin ve karamelize olana kadar iyice kavurun. Ardından içerisine sarımsağı ezip ilave edin. Biraz daha kavurun. Doğradığınız mantarları azar azar soğanların üzerine ilave edin. Suyunu bırakmaması için orta ateşte pişirin. Ayrı bir tavada tavukları az yağda kavurun. Mantarlar iyice pişince tuz ve karabiberini ekleyin. Ayrı bir yerde pişirdiğiniz tavukları bu karışımın içerisine alın. Yemeğinizi kapağı kapalı bir şekilde birkaç dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın ve servis edin. Afiyet olsun.

Mantar Kavurma Malzemeler:

·200 gram kültür mantarı ·2 adet tavukgöğsü ·1 diş sarımsak ·2 adet soğan ·3 yemek kaşığı zeytinyağı ·2 çay kaşığı şeker ·2 çay kaşığı tuz ·2 çay kaşığı karabiber

Ayva Dolması Malzemeler:

·4 adet orta boy ayva ·1 adet kuru soğan ·200 gram az yağlı kıyma ·3 yemek kaşığı zeytinyağı ·1 çay bardağı pirinç ·1 adet orta boy limon ·1/4 demet doğranmış maydanoz ·2 su bardağı sıcak su ·2 yemek kaşığı üzüm pekmezi ·1 çay kaşığı tuz ·1/2 çay kaşığı karabiber

Kereviz Mücver Malzemeler:

·2 adet orta boy kereviz Yaban Kup ·1 adet orta Mersinli boy patates ·5-6 dal taze soğan ·5-6 dal dereotu ·2 adet yumurta ·4 yemek kaşığı un ·1 çay kaşığı tuz ·1 çay kaşığı karabiber ·1 çay kaşığı pul biber ·4 yemek kaşığı zeytinyağı

Yapılışı:

Kerevizleri ve patatesi soyup rendeleyin, fazla suyunu sıkın. Taze soğan ve dereotunu ince ince kıyarak kereviz ve patateslere ekleyin. Yumurta, un, tuz ve baharatları ekleyip güzelce karıştırın. Sıvı yağı geniş bir tavaya alarak kızdırın. Hazırladığınız karışımdan kaşıkla alarak kızgın yağa bırakın ve hafifçe bastırarak şekil verin. İki tarafını da güzelce kızartıp afiyetle tüketin.

Sap kısımlarını aldığınız ve üst kısımlarını kapak şeklinde kestiğiniz ayvaların iç kısımlarını bir oyacak yardımıyla boşaltın. Taban kısımlarını delmemeye özen gösterin. Kararmaması için taze sıkılmış limon suyu ilave ettiğiniz suda bekletin. Kıymalı iç harcı için; kuru soğanı küçük küpler halinde kesin. Bol suda yıkadığınız pirinçlerin suyunu süzdürün. Pirinç, doğranmış kuru soğan, maydanoz, zeytinyağı, tuz, karabiber ve kimyon ilavesiyle karıştırın. Limonlu suda bekleyen ayvaları fazla suyunu süzdürüp fırın tepsisine yerleştirin. İç kısımlarını hazırladığınız kıymalı iç harçla doldurun. Sıcak suyu üzüm pekmeziyle karıştırıp kenar kısmından fırın tepsisine alın. Ayva dolmalarını önceden ısıtılmış 180-200 derece fırında 30 dakika kadar pişirin. Dereotuyla süsleyip sıcak olarak sevdiklerinizle paylaşın.

177 |

Yapılışı:


178 |


179 |


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

Ayın ilk yarısında ortaya çıkan sorunlar ikinci yarıda sürpriz bir şekilde çözümlenmiş olacak.

180 |

1 Ekimde Plüton Retro hareketine son veriyor ve baskısını arttırarak Oğlak burcunda ileri harekete geçiyor. Köklü değişiklik yapılmalı aksi halde yaşam çok zorlayıcı olacaktır. 5 Ekim’de Venüs Akrep burcunda gerilemeye başlayacak. Venüs aşk, sevgi, estetik ve güzellikle mali avantajları simgeler. Ekim sonuna dek Akrep burcunda gerileyerek, tutkunun en derin haliyle tanışmamıza, sevgiden kuşkulanmamıza ve ekstra gelirler kazanma, miras vs konusunda avantajı kaybetmemize neden olacak. Venüs gerilemesi Kasım ayında Terazi burcunda devam edecek 16 Kasım da son bulacak. 9 Ekim de yeniay sert bir şekilde Terazi burcunun 15. Derecesinde gerçekleşerek ilişkileri sorgulamamıza neden olacak. Dış dünyadan gelen baskılar ilişkiler açısından zorlayıcı olacak ve yeni bir yaşam biçimine başlanacak. 24 Ekim de dolunay sürprizler getiriyor. Uranüs-dolunay kavuşumunu Satürn de destekleyecek. Kimileri için şok haberler, kimileri açısından sürpriz haberler anlamına gelecek.


(21 Mart-19 Nisan) Venüs gerilemesi mali sorunlar yaratabilir. Ödemelerin aksaması can sıkıcı olabilir. Ayın ilk yarısında otoritelerin baskısıyla evlilik ve ortaklık ilişkinizi gözden geçirecek, ayın ikinci yarısında sürpriz mali gelirler kazanmaya başlayacaksınız. Sağlam bir kariyer planı yapmalısınız. Böylece uzun süreli gelirler elde edebileceksiniz.

İKİZLER

(21 Mayıs-21 Haziran) Sağlık ve ruh sağlığınıza dikkat etmeniz gereken bir aydasınız. İş alanınızda istediğiniz dekorasyonu yapmak mümkün olmayabilir. Ayın ilk yarısında aşk yaşamınızda kaos oluşabilir ve yüzleşmeler yaşanabilir. Ayın ikinci yarısındaysa ruhsal gelişime öncelik verecek sürpriz bir şekilde haklılıklarınızı anlayacaksınız. Farkındalığınız yükseliyor.

BOĞA

(20 Nisan-20 Mayıs) Yöneticiniz Venüs evlilik ve ortaklık alanında gerilerken, ilişkileriniz ayrılık aşamasına gelebilir. Tutkunuzu taze tutmaya çalışmalısınız. Yeniay zorunlu yeni işler almanıza, kariyer alanında köklü değişikliklere neden olacak. Ayın ikinci yarısındaysa görünüşünüze ve dünyayı algılama biçiminize yenilik katacaksınız. Uzak bir yere yerleşmek veya eğitim hayatına başlamak olası.

YENGEÇ

(22 Haziran-22 Temmuz) Aşk alanınızda oluşan Venüs gerilemesinden en fazla etkilenecek burçlardan birisiniz. Derinliği tanıyacak ve acıyı tadacaksınız. Gerilemenin size öğretmek istediği şeyler var. Eski sevgiliye kavuşmak da mümkün. Yeniay yeni bir yuvaya taşınma zorunluluğu getirirken, dolunay dostlarınızla sürprizler yaşamanızı sağlayacak.

181 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Ev ve yuva alanında sevgisiz hissedeceğiniz bir ay yaşayabilirsiniz. Dekorasyonla ilgilenmemeli, önceliği yakın çevrenize vermelisiniz ki değiştireceksiniz. İş veya sağlık nedeniyle yeni bir çevreye taşınabilirsiniz. Ayın ikinci yarısındaysa kariyerinizle ilgili sürpriz gelişmeler bekleyebilirsiniz. İş yaşamınızda diisplini ve düzeni sağlamak mümkün olacak.

TERAZİ

(23 eylül - 22 ekim)

182 |

Mali alanda sorunlu bir ay yaşanabilir. Büyük alışveriş veya estetik değişiklikler yapmamalısınız. Yeniay yenilenmenizi sağlayacak ancak üstünüzdeki aile baskısı da artıyor. Evle ilgili sorunların çözümü köklü değişiklik yapmak. Dolunay kredi ödemelerinizi tamamlamanıza yardım ederken, evle ilgili sorunların çözümünüde sağlayacak.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Yakın çevrenizle ilişkinizde tahammülsüzlükler gözlemlenebilir. Çvere değişikliği için doğru ayda değilsiniz. Yeniay yeni gelirler sağlayacak zira çocuklarınızla ilgili köklü değişiklikler yapmak zorundasınız. Dolunay da uzak yolculukları yada eğitiminizi tamamlama fırsatı bulacaksınız. Sürprizler sürekliliği olan yaratıcı projeler veya aşk getirebilir.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) Görünüşünüzü değiştirmek, estetik çabalar veya aşk yaşamınızda tutkuyla bağlanmak bu ay yapılmaması gerekenler listenizde olmalı. Tam tersine hafiflikle ve sevgiyle ilgili düşüncelerden uzak kalarak geçirmelisiniz. Sevgi anlayışınızı sorgulayacağınız bir aydasınız. Ayın ilk yarısında iç dünyanız ve ruh sağlığınız sarsılabilir ikinci yarı da evlilik veya ortaklık kararı alabilirsiniz.


(22 kasım-21 aralık) Geçmişinizle ilgili duygulanımlar yanlış bir noktaya sürükleyebilir. Kötü alışkanlıklarınızı gözden geçirmeniz gereken bir evredesiniz. Ayın ilk yarısında yeni arkadaşlar yaşamınıza katılacak ve mali sorunların çözümü için yardımcı olacak. Ayın ikinci yarısında iş alanında sürpriz gelişmeler yaşayacaksınız ve parayla ilgili dertlerinizi çözeceksiniz.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) Kariyerinize karşı tutkunuzu kaybedeceğiniz sevimsiz duygular hissedeceğiniz ve eski yöneticilerinizle yeniden çalışmak isteyeceğiniz bir aydasınız. Ayın ilk yarısında uzaklara taşınmayı seyahati veya eğitim almayı planlayacak, ikinci yarısında ev ve yuvanızda özel değişiklikler yaparak sorunları çözeceksiniz. Ruh sağlığınıza dikkat etmeli kötü alışkanlıklardan iradenizle kurtulmalısınız.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Arkadaşlıkların sorgulanacağı ve eski dostlarla yeniden buluşulacağı bir dönemdesiniz. Kariyerinizle ilgili zorunlu yenilikler yapabilirsiniz. Kendinize aşırı baskı yapmaktan kaçının. Ayın ilk yarısında mali konularda köklü değişikliklere ihtiyacınız olacak. İkinci yarısında ise sürpriz aşklar veya bebek haberleri yada yeni projeler yaşamınızı şenlendirecek.

BALIK

(19 şubat-20 mart) Seyahatler veya medya çalışmaları ay boyunca ilginizi çekmeyecek. Sakin ve dinlenme pozisyonunda kalmalısınız. Yeniay ek gelirler kazanmanızı sağlarken, arkadaşların yaratacağı zorluklarla baş etmek için köklü değişiklikler yapacaksınız. Ayın ikinci yarısında yakın çevreniz sürpriz bir şekilde değişebilir. Güvenilir dostlar hayatınıza dahil olacak. Sorunlar çözülecek.

183 |

YAY


Okulun tatil olduğu, sorumluluklarımızın olmadığı ve güneşin doğuşundan batışına kadar zamandan başka bir şeyinizin olmadığı o uzun yaz günlerini hala hatırlayabiliyor musunuz? Oynamak ve macera için zaman, gezinmek ve hayal kurmak için zaman. Çocukça eğlencelere harcanan saatler… Uçurtma uçurmak… Bulutları seyretmek… Balonlar yapmak… Yeniden bir çocuk olduğunuzu ve böyle bir yaz gününe döndüğünüzü ve çayırda köpükten baloncuklar yaptığınızı hayal edin. Aşağıdakilerden hangisi hayalinize en fazla uyan tanımdır?

1. Üflediğiniz balonlar gökyüzüne doğru yükseliyor. 2. Plastik bir halkadan yüzlerce baloncuk üflüyorsunuz. 3. Kocaman tek bir balon üflemeye odaklandınız.

184 |

4. Üflediğiniz balonları rüzgar arkanıza taşıyor.


Yanıt: Üflediğiniz parıltılı balonlar umutlarınızın ve düşlerinizin sembolüdür. Tanımını yaptığınız görüntü umutlarınızın ve düşlerinizin nasıl gerçekleşeceğini düşündüğünüzü gösterir.

1. Üflediğiniz balonlar gökyüzüne doğru yükseliyor: Düşlerinizi ulaşılamaz ve elde edilemez, sizden rüzgarda kaçan köpük balonları olarak görüyorsunuz. Belki de çok fazla şeyi çok çabuk istiyorsunuz ya da mümkün olmayan bir fanteziye takıldınız. Durum her neyse rüyalarınız ile gerçek arasındaki uçurum çok büyük. Başkalarına geleceğe dair planlarınızı sevdiğinizi söylerseniz bile içinizde bir yerlerde bir ses size bu rüyaların ne kadar kırılgan ve uçucu olduğunu söylüyor. 2. Plastik bir halkadan yüzlerce küçük balon üflüyorsunuz: Siz gönlünüzü kolayca elde edilebileceklere vermişsiniz: Yeni giysiler, bir araba, erkek ya da kız arkadaş. Sizin düşleriniz akıllıca ve erişebileceğiniz bir yerde. Hayatta en çok neyi istediğinize karar verin ve onun için çalışın. Eğer her şeyin peşinden aynı anda giderseniz ellerinizin boş kalması ihtimali yüksektir. 3. Kocaman tek bir balon üflemeye odaklandınız: Sizin tüm hayatınızı yönlendiren tek bir önemli düşünüz ya da amacınız var. Bu isteğe sıkıca sarılın ve amacınıza ulaşmak için çalışın. 4. Üflediğiniz balonları rüzgar arkanıza taşıyor:

185 |

Geçmişteki gerçekleşmemiş düşlerinizin hayal kırıklığı sizi hala etkiliyor. Ancak düşlerin ardından gitmek ve bazılarını yolda kaybetmek geleceğe yönelik yeni düşler kurmak için sadece bir eğitimdir. Düş kurmaktan korkmayın, hiç kaybetmeyenler sadece hiç denemeyenlerdir.


Melih Usta 186 |

Türkiye’nin 65 şehrini otostop aracılığıyla gezdi. Yollarda olduğu süre içerisinde fotoğraf çekti, kısa öyküler ve iki roman yazdı. İlk ‘Baz Laneti’ adlı romanı 2015 yılında okuyucuyla buluştu. İlk ‘Eskici Dükkânı’ adlı fotoğraf sergisini Piazza AVM’de açtı. İkinci romanını yayım sürecine hazırlamakta ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenim hayatına devam etmektedir.


187 |

Melih Usta


188 |


189 |

Melih Usta


190 |


191 |

Melih Usta


HH Cemiyet Kara'ya hayırlı olsun ziyareti Canik Belediye Başkan Yardımcısı Alican Usta ile Canik Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Musa Öztürk, Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara'ya yeni görevi dolayısıyla hayırlı olsun ziyaretinde bulundu Canik Belediye Başkan Yardımcısı Alican Usta ile Canik Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Musa Öztürk, Haber Medya Grubu'nun Borkonut Niş'teki çalışma ofislerinde Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara'yı ziyaret etti.

Başarı dilediler SMMMO Onursal Başkanı Mali Müşavir Ahmet Ayvalı ve SMMMO Yönetim Kurulu Üyesi Mali Müşavir Adnan Demir, Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara'ya yeni görevi dolayısıyla hayırlı olsun ziyaretinde bulundu SMMMO Onursal Başkanı Mali Müşavir Ahmet Ayvalı ve SMMMO Yönetim Kurulu Üyesi Mali Müşavir Adnan Demir, Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevine getirilen duayen gazeteci Osman Kara'ya hayırlı olsun ziyaretinde bulundu.

Kara'ya ziyaretler sürüyor Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlenen Osman Kara'ya tebrik ziyaretleri sürüyor

192 |

Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Kara, CHP eski İl Başkanı Aylin Tat, Atakum Esnaf Kredi Kefalet Kooperatifi Başkanı Metin Sinecek, Yazar Ali Kayıkçı, Edebiyatçı Yazar Halistin Kukul, Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Şefi Nihat Gönül, Samsun Boğaziçi Okulları Müdürü Hacı Abuzer Sürücü ve Samsun Boğaziçi Okulları Yabancı Dil Bölüm Başkanı M. Necdet Keleşoğlu'nu ağırladı.


Başkan Şahin'den övgü Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, Borsan Kablo fabrikasına gerçekleştirdiği ziyarette, cari açığın ancak Borsan gibi yerli üretim yapan firmalarla kapanacağını ifade etti Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanı Zihni Şahin, Tekkeköy Organize Sanayi Bölgesi'ndeki Borsan Kablo fabrikasını ziyaret ederek, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak ve Borsan Kablo CEO'su Arbek Akay ile görüştü. Başkan Şahin, yerli üretimin önemine vurgu yaparak, "Cari açık ancak Borsan gibi yerli üretim yapan firmalarla kapanır" dedi.

GURUR DUYUYORUZ

Ziyarette konuşan Başkan Şahin, uzun süredir Borsan'ı ziyaret etmek istediğini belirterek, "Dostumuz, kardeşimiz Adnan beyin işletmesini uzun zamandır ziyaret etmek istiyorduk. Yerel işletmelerimizin moral bulması gerekir. Ülkemizde ne olursa olsun, yerli üretim sürekli olarak artış göstermeli ancak bununla kalkınabiliriz. Sizlerin ihracat yapması bizleri hem gururlandırıyor hem de döviz taşıyor. Hep ithal ürünleri alarak kalkınmamız mümkün değil. Allah sizleri muvaffak etsin, yolunuzu açık etsin" ifadelerini kullandı.

YERLİ ÜRETİME İHTİYAÇ VAR

193 |

Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez ise ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, "Sayın Başkanımızı misafir etmekten dolayı mutluyuz. Kendisinin geçmişten beri üretime olan desteğini biliyoruz. Cumhurbaşkanımızın yerli üretime yönelik açıklamaları çok doğru ve ülkenin ihtiyaç duyduğu bir proje. Biz de bu doğrultuda İtalya'daki kablo fabrikamızı Samsun'a taşıdık. 16 tane yeni teşvik açıklandı, çok olumlu bir karar. Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu şeyin yerli üretim olduğunu biliyoruz" sözlerini kaydetti.


HH Cemiyet Başkan Karaduman’ın yeğen dünya evine girdi

AK Parti Samsun İl Başkanı’nın yeğeni Kadir Karaduman ile Tuğba Karahan dünya evine girdi. Çiftin nikahını Canik Belediye Başkanı Osman Genç kıyarken, evlilik cüzdanını Samsun Milletvekili Fuat Köktaş verdi.

194 |

AK Parti İl Başkanı Hakan Karaduman'ın yeğeni Kadir Karaduman ile Tuğba Karahan evlendi. Canik Belediye Başkanı Osman Genç'in kıydığı nikâhta çiftin nikah şahitliklerini Milletvekili Köktaş, Başkan Karaduman ve belediye başkanları yaptı. Milletvekili Köktaş, evlilik cüzdanını gelin Tuğba hanıma verirken genç çifte mutluluk diledi. Nikah merasiminde davetlilerle yakından ilgilenen Başkan Hakan Karaduman, "Çiftimize mutluluk diliyorum. Rabbim sağlıklı, huzurlu uzun ömür nasip etsin. Nikah merasimimize katılan herkese çok teşekkür ediyorum" dedi.


Sude ve Erdal'ın en mutlu günü Üçel Otomotiv'in sahibi Erol Aydın ve Zehra Aydın çiftinin kızları Sude ile Kamile-Recep Akmehmet çiftinin oğulları Erdal, düzenlenen muhteşem törenle dünya evine girdi Üçel Otomotiv'in sahibi Erol Aydın ile Zehra Aydın çiftinin kızları Sude ile Kamile-Recep Akmehmet çiftinin, gıda sektöründe çalışan oğulları Erdal, düzenlenen nikah töreniyle dünya evine girdi.

NİKAHI BAŞKAN GENÇ KIYDI

195 |

Lovelet AVM içerisinde yer alan Dünya Wedding Port'ta gerçekleşen törene Canik Belediye Başkanı Osman Genç de katıldı. Nikahı kıyan Başkan Genç, genç çifte mutluluk dileğinde bulundu. Çok sayıda davetlinin katıldığı törende çiftin nikah şahitliklerini Yol-İş Samsun 2 Nolu Şube Başkanı İbrahim Uzun, Elif Hilal Korkmaz, Rahime Saraç, Cemal Cahit Akdeniz, Enver Sinan Bardak ve Şener Aydın yaptı. Kıyılan nikahın ardından genç çift ilk dansı gerçekleştirdi. .


HH Cemiyet

Haber Medya’nın Sevilen İsmi Dünya Evine Girdi

196 |

Merhum gazeteci Ferruh Çetin ve merhume Süreyya Çetin'in, Haber Medya Grafik Servisi'nde görev yapan kızları Selin ile ZehraNecati Yazıcı’nın Agromec Grafik Tasarım ve Otomasyon Sorumlusu oğulları Musa, muhteşem bir törenle dünya evine girdi


197 |


198 |

HH Cemiyet


199 |

Samsun Gazeteciler Cemiyeti'nin kurucularından, merhum gazeteci Ferruh Çetin ve merhume Süreyya Çetin'in, Haber Medya Grafik Servisi'nde görev yapan kızları Selin Çetin ile Zehra-Necati Yazıcı çiftinin Agromec Grafik Tasarım ve Otomasyon Sorumlusu oğulları Musa Yazıcı yaşamlarını birleştirdi.


200 |

HH Cemiyet


201 |


HH Cemiyet Kızlarının nikahında yeniden evlendiler Samsun'un Salıpazarı İlçesi'nde 9 yıl önce boşanan çift, barıştıktan sonra, kızlarının nikah töreninde aynı masaya oturarak yeniden evlendi.

Samsun'un Salıpazarı İlçesi'nde 9 yıl önce boşanan çift, barıştıktan sonra, kızlarının nikah töreninde aynı masaya oturarak yeniden dünya evine girdi.

BARIŞIP EVLENDİLER

Yaklaşık 9 yıl önce boşanan iki çocuk sahibi Feruze Özeren ve Ahmet Tekin, bir süre önce kızları Merve'nin isteği üzerine barıştı. Feruze Özeren ve Ahmet Tekin, kızları Merve ve Murat Tekin'in nikah törenine katılarak yeniden evlendi. Kuaför Vural Yener oğlunun Doğum Gününden

Evliliğe ilk adımı attılar SEVENLERİ YALNIZ BIRAKMADI Dursun Ali-Hadice Çebi çiftinin oğulları Burak Deniz ve merhum Kemal-Hatice Aygün çiftinin kızları Setenay ile evliliğe ilk adımı attı

202 |

Dursun Ali-Hadice Çebi çiftinin Samsun SGK Bölge Müdürlüğü'nde görev yapan oğulları Burak Deniz, merhum Kemal-Hatice Aygün çiftinin kızları Setenay ile önceki gün düzenlenen törenle nişanlandı.

Çarşamba Dikbıyık Otluk Köyü'nde açık havada gerçekleştirilen nişan merasimi ile genç çift, evliliğe ilk adımı attı. Çiftin nikah yüzüklerini eski Kazımkarabekir Mahallesi Muhtarı Hamit Eyili takarken, çifte bir ömür boyu mutluluk diledi. Nişan törenine çiftin aileleri, sevenleri ve çok sayıda davetli katıldı.


Sonsuz mutluluğa "Evet" Vildan-İrfan Sivri çiftinin oğulları Samet Sivri, Erbil ailesinin biricik kızları Yasemin Yılmaz ile dünyaevine girdi. Çift, 08.08.2018'de düzenlenen törenle sonsuz mutluluğa "Evet" dedi. Vildan-İrfan Sivri çiftinin oğulları eski futbolcu, özel sektörde görevli Samet Sivri, Erbil ailesinin biricik kızları kurumsal bir firmada yönetici olarak görev yapan Yasemin Yılmaz ile Samsun Büyükşehir Belediyesi Anakent Sosyal Tesisleri'nde düzenlenen muhteşem törenle dünyaevine girdi.

Emine - Hasan çiftinin tek kızları Zeynep Özsoy ve Şaduman - Ali çiftinin biricik oğlu Burak Oktav evliliğe ilk adımı attılar.

Muay Thai antrenörü olan Zeynep Özsoy ve Güvenlik Görevlisi olan Burak Oktav ve Samsun'un Tekkeköy İlçesi Kababürük Mahallesi'nde gerçekleşen nişan töreni ile evliliğe ilk adımlarını attılar. Çiftin nişan yüzüklerini Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Tokar taktı. Çift, en özel anlarını akrabaları ve ailesi ile bol bol fotoğraf çekerek ve oynayarak kutladı.

203 |

Evliliğe İlk Adım


204 |


205 |


Sıradaki Teşekkürüm Bana Yanlış Yapanlara Yazar: Nilgün Bodur Her güne gülümseyerek başlamak için bir sebep bulmak, canınızı sıkanları umursamamanız gerektiğini hatırlamak, standart kusursuz hayatlar yerine kendi hayalinizi yaşamanın o kadar da zor olmadığını fark etmek, kendi değerinize, sağlığınıza, huzurunuza sahip çıkmak, herkese yetmek, her işe yetişmek her zaman kolay değil belki. Ancak bir yol arkadaşı elinizden tutarsa başka... Hayatı boyunca biraz daha fazla kahkahanın peşinde koşan, anılar biriktiren, hayaller kuran, yorulup tökezledikçe yeniden ayağa kalkmaktan usanmayan, geleceği hep umutla bekleyen, gözyaşına da, hatalarına da sahip çıkan, neşesinden kolay kolay vazgeçmeyen bir kadının hikâyesi bu. Herkese tanıdık gelecek.

(Tanıtım Bülteninden)

206 |

Sayfa Sayısı: 236 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Artemis Yayınları

Üç Kız Kardeş

Yazar: İclal Aydın Bir zamanlar, bir ülkenin en güzel denizine bakan bir evde üç kız kardeş yaşardı. İsimleri Türkân, Dönüş ve Derya idi. Babaları Sadık Bey ve anneleri Nesrin Hanım’la birlikte geceleri kucak kucağa oturur, gelecekte onları bekleyen şahane yılların hayallerini kurarlardı. Ve zamanın ilaç olmadığı bir yara var mıydı dünyada? Ayvalık’ın denize uzanan taş sokaklarından, nice yaşamlar görüp geçirmiş zeytin ağaçlarından, hayatın kaynağından akan suyundan, eski evlerinden doğmuş bir aile hikâyesi Üç Kız Kardeş. Bir mutsuzluk hikâyesi değil; neşeli günleri yâd ede ede iyiliğe dönüşün hikâyesi. İyileşmenin yolculuğu…

(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 372 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Artemis Yayınları


Kırlangıç Çığlığı

Yazar: Kristin Hannah

Yazar: Ahmet Ümit

Liam yalnızca eski kocasının ismine tepki veren karısını hayata döndürmek için her şeyi göze alarak Julian’ı kasabaya çağırır. Birlikte kurdukları o sıcacık aile ortamının acı verici sırlarla dolu olduğunu öğrenmek Liam’ı paramparça eder. Hayatlarına giren bu yeni gerçekle birlikte umutlar, acılar ve hayal kırıklıkları birbirine karışacak, bazı şeyler sonsuza dek değişecektir. Gümüş Gözyaşları, aşk uğruna her şeyini riske atmaktan çekinmeyen sıradan bir adamın hikâyesini anlatırken evliliğe ve bağlılığa dair dokunaklı ve akıllardan çıkmayacak bir portre çiziyor.

Anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır.

“Bu kitap bir mücevher! Hannah hikâyenin ana fikrini kusursuz bir temele oturtmuş ve satır aralarında anlatmak istediği her bir duygu damlası için derinlemesine düşünmüş.” -San Jose Mercury News“Bir çırpıda okunacak türden bir kitap… Elinizden bırakamayacaksınız. Bu hikâye sizi hem ağlatacak hem gülümsetecek.” -New York Post(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 336 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Pegasus

Çığlık değil, ürperiş değil, evet, nereden geldiğini bilmediğim o vahşi iniltiyi kalbimin derinliklerinde duydum. Soluksuz kaldım, boğazım kupkuru, alnım ateşler içinde, tuhaf bir hülyaya kapılmışım gibi sürüklendim o dipsiz boşlukta. Hayatın en karanlık sırrıyla yüzleştim. Karanlığın her aşamasından geçtim, akan kanın sesini duydum, ölümün serinliğini damarlarımda hissettim. Geçmişin kamburunu çoktan söküp attım sırtımdan. İnsanın insanı öldürdüğü o ilk ânı gördüm, katilin zafer haykırışını, kurbanın korku çığlığını işittim. İşte bu yüzden geri döndüm... (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 400 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Everest Yayınları

207 |

Gümüş Gözyaşları


Bir Yıldız Doğuyor Vizyon tarihi : 19 Ekim 2018 (2s 16dk) Yönetmen : Bradley Cooper Oyuncular: Lady Gaga, Bradley Cooper, Sam Elliott Tür : Dram, Romantik Ülke : ABD

Özet & detaylar Jackson Maine, kariyerinde düşüş gösteren bir müzisyendir. Henüz keşfedilmemiş genç bir yetenek olan Ally ile tanışır ve ikili arasında tutkulu bir aşk başlar. Ally’nin yeteneğinin farkedilmesi için çalışan Jason onu sahnenin büyülü dünyası ile tanıştırır. Kısa süre sonra ise Ally artık ünlü bir müzisyen olmuştur. Kendi kariyerini Ally’nin gölgeisnde bırakan Jason, kaybolan ihtişamını geri kazanmaya çalışır. Ama bu sandığı kadar kolay olmayacaktır.

208 |

Filmin başrolünde oynayan Bradley Coooper, aynı zamanda yönetmen koltuğunda da oturuyor. Lady Gaga’nın başrolü paylaştığı filmde ayrıca; Sam Elliott, Andrew Dice Clay, Rafi Gavron, Michael Harney gibi oyuncular da yer alıyor.

Bebek Geliyorum Demez Vizyon tarihi : 26 Ekim 2018 Yönetmen : Hakan Ciga Oyuncular: Başak Parlak, Ali İl, Cezmi Baskın Tür : Komedi Ülke : Türkiye

Özet & detaylar Bebek Geliyorum Demez, hayallerinin peşinden koşan genç bir kadının hamile olduğunu öğrenmesiyle birlikte değişen hayatını konu ediyor. Beste, başarılı bir plaza çalışanıdır. Kocası Alper ile mutlu bir hayatı olan Beste’nin en büyük hayali ise yazar olmaktır. Fakat bir gün öğrendiği bir haber tüm hayatını altüst eder. Hamile olduğunu öğrenen genç kadın başlarda bu durumdan pek de memnun olmaz. Bebek ile birlikte hayallerinden vazgeçmek zorunda kalacağını düşünen Beste’nin bu süreçteki en büyük destekçisi eşi, ailesi ve yakın arkadaşları olur. Bol sürprizli, duygusal ve birbirinden komik olaylar eşliğinde bir hamilelik geçiren Beste, bebeği ile birlikte hayallerine kavuşabilecek mi? Yönetmen koltuğunda Hakan Ciga’nın oturduğu filmin başrolünü Başak Parlak ve Ali İl üstleniyor. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Cezmi Baskın, Asuman Dabak, Seray Gözler, Sema Atalay, Mehmet Ali Kaptanlar, Feride Çetin, Melih Selçuk ve Serkan Acay gibi isimler yer alıyor.


209 |

L T D A V E D K Ç A R A R P A N İ L A Z D A İ C A K K A T O S İ M A N İ N A R T İ S A T İ A R I B P A M İ A T L S A S I H A Z

Araba markası

Biricik

Çağrı kağıdı

Tarihte Bulgar krallarına veriln ünvan

Bir tür bıçak Hoş, güzel

Risk

Ara yerde

Ürkü

Benekli sansar türü

Kafkasya'lı bir halk

Rus dilinde evet

Alamet

Bir başkent

Gösteriş, çalım

Eksi uç (fizik)

Bir nota

Bağlantısız

Engel

Haykırma Duman lekesi

TAPA

Çevik

Anaarı

Malı en az kullanma süresi

Yemeklik bir bitki Tanrı

Soru

Bölüm, kısım

Nazi hücum kıtası

F

Fotoğraftaki ünlü

Arap alfabesi harfi

C V T İ Y E A M A B M İ A D A K I K

Yemek koyulan kap

Bir bağlaç Erkek yardımcı

Büyük kara parçası

Uzağı iyi göremeyen

Bir tür balıkçı kayığı

Saç ve elleri boyamakta kullanılan toz

Bir yağ bitkisi Sirke özelliği olan Açık

A Y A N

K A N O L A

Avrupa'da bir halk Merkezden uzak, kıyıda kalmış

S A P A Nyobyum’un simgesi

Ç T E T İ K K A R A B A S M A N A N B P E T S T A T N İ I T I R E M A P L A J E E S E E R A A K O L A R İ P E N E E T R M E C E İ R A N Arnavutluk başkenti Tıp bilgisi

Et satan kimse

En kalın erkek sesi

Manganezin simgesi

Ayırt etme

Kasabın sattığı

Basımevi

Gökkuşağı

Stadyum (kısa)

M A T B A A

Nikel'in simgesi

Güzel koku

Telefonda arayanları kaydeden cihaz

Bagırsaklar (Eski dil)

Uyuşturucu bir madde

Kumsal

Tavlada üç sayısı

Engel

K E Y T A K U A L A L Kalite Kıyı

Ayakkabı çekeceği

Muğla ilçesi

Bir bağlaç

N İ T E L İ K

A K E S R A R L A A Y

Bir ilimiz

Güvenlik kuvvetlerinin bulunduğu konut Rütbesiz asker

Bir tür kumar Bir nota

A A R G T A U L İ

Yaban koyunu

Kimsesiz, zavallı Yazıklar olsun!

Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi

A

Bir ülke adı

Derviş

Arapça'da isimler

Anadolu Ajansı (kısa)

U Ö P N V D E G A J M A N U O L G U N M

B T I O C B G T M E P Ğ M K Ü R S Ç H D

Ş Z Y D U İ B J R T T F Ü H Ö K L O P Q

A C İ L E N Ş W H S R I A N U Ö İ O I R

A W U Z Ö A D I D K U B L M T G X Ğ N K

Ö D I B S Y P Ş O İ B A R Z H D E W Ü R

E F D V R H S T N E N U U L B H U O K F

G R O Y A İ F Z E D J Q W W K C N K R L

G E F O S K Ğ Ğ Ü I G S C Z M J C U E Z

S B Ü Ü U R O I O N A Ü D U M S P S Ö S

V N O L D A Z D A H S G Y O X T Q P M D

C A E Ö E Z Z Q Ğ S N Ü D İ S Q O O Ş V

N D Q I Ö C A V E N B İ Z M M L K K B N

M Ş O W L H W A X N D X M C T İ U U İ Z

Ü S D F T G Ğ I O Ö P Ö Ğ Ş N X R S T E

Arapçada ben Tembih sözü

Kalsiyum simgesi

7 6 9 3 2 5 1 4 8

4 1 8 3 7 5 9 2 6

1 3 5 8 4 9 6 2 7

2 7 5 6 9 1 4 3 8

8 4 2 1 7 6 9 3 5

9 3 6 4 8 2 5 7 1

4 5 8 7 3 1 2 9 6

1 8 3 5 2 7 6 4 9

3 2 7 6 9 4 8 5 1

7 2 4 1 6 9 8 5 3

9 1 6 2 5 8 4 7 3

5 6 9 8 4 3 7 1 2

6 9 4 5 1 7 3 8 2

8 5 2 7 3 6 1 9 4

2 7 1 4 8 3 5 6 9

6 9 1 2 5 4 3 8 7

5 8 3 9 6 2 7 1 4

3 4 7 9 1 8 2 6 5

5 4 6 3 1 8 9 7 2

9 2 4 7 8 5 1 3 6

7 8 1 9 4 2 6 5 3

6 3 8 1 4 2 9 7 5

3 9 2 7 6 5 4 1 8

7 1 5 6 3 9 2 8 4

9 1 7 2 5 4 3 8 6

4 6 9 8 5 1 7 2 3

8 2 3 1 9 6 7 4 5

3 7 2 9 6 4 8 5 1

4 6 5 8 7 3 1 2 9

5 8 1 2 7 3 4 6 9

6 7 9 5 8 1 2 3 4

2 4 6 5 9 7 3 1 8

1 3 8 4 2 9 5 6 7

8 9 7 3 1 6 5 4 2

2 5 4 6 3 7 8 9 1

1 5 3 4 2 8 6 9 7

Karlar Prensi Elliot, hayallerinin peşinden koşan minyatür at Elliot ve arkadaşı Hazel’in maceralarını konu ediyor. Minyatür bir at olan Elliot, rutin yaşantısından oldukça sıkılmaktadır. Evcil bir hayvan çiftliğinde yaşayan Elliot, amcası ile birlikte çiftliğin keçilerini gütmektedir.

Ölümsüz olan genç bir kadın, otuzlu yaşlarındayken hamile olduğunu öğrenir. Hayatını değiştirecek bu haberi öğrendiğinde ölmek üzere olan ikiz kız kardeşini aramaya başlar. Filmin senarist ve yönetmenliğini Burak Çevik üstleniyor.

Karlar Prensi Elliot Vizyon tarihi :19 Ekim 2018 (1s 30dk) Yönetmen :Jennifer Westcott Oyuncular: Josh Hutcherson, Samantha Bee, Morena Baccarin Tür :Animasyon, Aile Ülke : Kanada

Tuzdan Kaide Vizyon tarihi :19 Ekim 2018 (1s 10dk) Yönetmen :Burak Çevik Oyuncular: Zinnure Türe, Dila Yumurtacı, Esme Madra Tür :Dram Ülke :Türkiye

Özet & detaylar

Özet & detaylar





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.