HaberHayat Dergisi Temmuz 2018

Page 1

Bakmaya doyulmayan kareler

MURAT İKİZ TÜRKAY TEZİR MEHMET ARBEK AKAY ERKAN AYÇAM İDO TATLISES İLAYDA HANCI KENDİ YAPRAK SAYAR NİHAN AKIN SERDAR ATACAN

TEMMUZ 2018 - 10 TL


2|


3|




6|


7|


8|


9|

yavuztunagrup


10 |

98

16


62

120 114

KÖŞE YAZILARI

16 26 30 50 62 98 114 130 142 160 164

22 34 38 42 64 70 80 88 108 122 128 138 146 150 158 168 172

İDO TATLISES TÜRKAY TEZİR MEHMET ARBEK AKAY İLAYDA HANCI KENDİ YAPRAK SAYAR METİN HARA NİHAN AKIN SERDAR ATACAN ERKAN AYÇAM MURAT İKİZ

İLKAY MAVİLİ YILMAZ AYŞENUR AKÇA YRD. DOÇ. DR. NAZİYE GÜRKAN SABAH UMUT KISA DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI OSMAN KARA İLKER MUTLU EMİNE KARAÇUHA YILMAZ DOĞAN ÜYÜK UZM. PSK. SAİME ÇAĞLI KAAN ALİ KOLCUOĞLU UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR MERAL KIVIRCI ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN

HER SAYIDA 19 EDİTÖRÜN NOTU 90 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER

176 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR 180 FOTOĞRAF KÖŞESİ: BETÜL ALTAY

188 204 206 208

HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT

11 |

ÖZEL RÖPORTAJLAR


50

142

130 SAĞLIK 20 46 82 110 152

İSHAL ÇOCUKLARDA ÖLÜME NEDEN OLABİLİYOR VARİS TEDAVİSİNDE MODERN YÖNTEMLER DİYABET TEDAVİSİNDE METABOLİK CERRAHİ TATİLİN TADI KAÇMASIN ONKOFERTİLİTE

58 SAMSUN İKİ YENİ MÜZE KAZANIYOR 66 BORSAN’A İSTİHDAM ÖDÜLÜ 74 LEZZET DURAKLARI: LAVAZZA 86 SAMSUNSPOR 53 YAŞINDA 102 CANKURTARAN KOMANDOLAR 106 İŞ DÜNYASINDAN ORTAK AKIL VURGUSU 126 SAMSUNLU İKİZLER GURUR VERDİ 134 BİNLERCE KİŞİ FESTİVALDE BULUŞTU 140 15 TEMMUZ’U BÜTÜN TÜRKİYE ANACAK 156 ŞAMPİYONLAR TERME’DE KULAÇ ATTI



YIL: 6, SAYI: 64 - Temmuz 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN GENEL YAYIN YÖNETMENİ / KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ZEYNEP IRMAK ÖCAL RÖPORTAJ / HABER YASİR BABA REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ, ÖMER SERDAR ÖZKAN SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÇAĞLAYAN BAYRAKTAR ÜMİT CEYLAN GÖKHAN UÇAROĞLU ŞULE BOZKURT KATKIDA BULUNANLAR

TAYFUR KARA, BURCU DÜZGÜN ÇOBAN, KAAN ALİ KOLCUOĞLU MERTCAN İNAN, EREN YÜKSEL, BERKAY ALTAY, ÖZGE KAYA

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR DİJİTAL KANALLAR YÖNETİCİSİ SERKAN ESKALEN SOSYAL MEDYA UZMANLARI ESRA VURAL , TUĞÇE SEMİZ

REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37

YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

14 |

www.haberhayat.com.tr


Sıcak bir Temmuz ayına merhaba dedi Hayat Bir kahve molasına bir sürü düş sığdırıyorum çalışmaya verdiğim beş dakikalık arada. Düşler, düşlere karışıyor saatin tik taklarında. Klavye sesleri, çalan telefonlar, koşuşturan çalışma arkadaşları. Nasılsınız… Ne var ne yok… Uzun zamandır görüşemedik… Akşamki dizi… Maç sonucu… Kim elenir… Sesleri yankılanıyor kulağımda. Bir çocuk anne bak nasıl yüzüyorum? diye sesleniyor. İnsanlar geçiyor önümden üstlerine konuşma balonları koyuyorum. Ve devşirilen hikâyeler, evirilen hayatlarını. Eksik bir anlatıdan yarım kalan bir hikaye yazıyorum. Ne çok acı sığdırıyoruz ömrümüze. Ahmet Telli diyor ya; "Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi Beklemesini bilmiyor acalesi olan ve nedense Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok" Önce bir köpeğin vahşice işkence yapılma haberi düşüyor gündeme ardına Eylül Yağlıkara ve Leyla Aydemir cinayetleri... Türkiye ağlıyor çocuk cinayetlerine. Bu son olsun dilekleriyle her bir yandan dualar yükseliyor kalbimiz bin parça. Hain darbe girişiminde kaybettiğimiz Demokrasi Şehitlerimizi ve sınırlarımız da bekçilik ederken yitirdiğimiz can parçası evlatlarımızı rahmetle anıyoruz. Sıcak bir Temmuz ayına merhaba diyor Hayat İçimiz buruk ama yarına inançlı...

Saygı ve Sevgilerimle...

15 |

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr


TARZIYLA… DÖVMELERİYLE… DANSLARIYLA… ŞARKILARIYLA…

GÖZLER HEP ONUN ÜZERİNDE


İbrahim Tatlıses ve Derya Tuna’nın oğlu İdo Tatlıses, babası İbrahim Tatlıses’in yolundan giderek 2014 yılında müzik dünyasına giriş yaptı. İlk single’ı olan ‘Sonsuz Teşekkürler’ youtube’da tıklanma rekorları kırdı. Bir dönem DJ’lik de yapan ido, şarkılarıyla kısa zamanda kendine has bir tarz oluşturmayı başardı. Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanan genç şarkıcı, giyim tarzı ve dövmeleri ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor. İdo Tatlıses, müziğe başlama hikayesini, şarkılarını ve kendi adına merak edilen bir çok şeyi HaberHayat dergisine anlattı. Yasir Baba

HABERHAYAT: Müzik yolculuğunuz nasıl başladı? İDO TATLISES: Müzik yolculuğum nasıl başladı… Müzik yolculuğum eskiden beri vardı. Çünkü evde hep İbrahim Tatlıses vardı. Devamlı şarkılarını dinlerdik. Türkiye’nin en güzel seslerinden birini sürekli duyuyorsanız; müziğin bir kenarından tutmanız gerekiyordu. Stüdyolara giderek… Kendi kendime bir şeyler yaparak… Söz yazarak, müzik yaparak, şarkı okuyarak, yavaş yavaş müziğin içine girmiş oldum. Daha sonra aranjör olmak istedim.

Kendi yazdığım şarkıları farklı isimler seslendirsin ben de müziklerini yapayım istedim. Ama şarkıyı ben yazdığım için duygusunu da ben veriyordum ve şarkılarım istediğim gibi okunmadı. Okuyanların okuyamamasından değil bu; sadece benim istediğim gibi olmuyordu. En son “Ben girip okuyayım bari” dedim. Benim yorumum üzerine okutalım. Ben girip okuyunca da yorumumu beğendiler. “Sen neden okumuyorsun?” dediler. Daha sonra başlangıç için kendi şarkılarıma güvenemediğimden ilk olarak Yalçın Topyanak arkadaşımdan şarkı aldım ve başlamış olduk. Arkadaşıma sonsuz teşekkür ediyorum.

Şarkıları ben yazdığım için duygusunu da ben veriyordum ama şarkılarım istediğim gibi okunmadı.


HABERHAYAT: Arabesk söylememenizin özel bir nedeni var mı? İDO TATLISES: Arabeske girmememin bir sebebi yok. Benim tarzım olduğunu düşünmüyorum. Ben bana yakışan, benim okuyabildiğim, benim sevdiğim bütün tarzlarda şarkıları okumaya çalışıyorum. Çıkarmış olduğum şarkıların belirgin bir türü var mı diye bakacak olursak; “Sonsuz Teşekkürler” pop-fantaziye kaçıyor, ‘Ya da boş ver’ pop müziğe giriyor ama arada fantezi de koymuşuz. İlk çıkardığım parça fanteziymiş. Benim belirli bir tarzım olduğunu düşünmüyorum. O yüzden özellikle şunu seçtim veya neden bunu seçtim diyebileceğim bir şey yok.

“Dışardan bir etken olmazsa bizim başarımız devam eder” HABERHAYAT: Son şarkınızdan bahseder misiniz? Beklediğiniz ilgiyi gördü mü şarkınız? İDO TATLISES: Yeni single’ım “Ya da boş ver”… Derya Eroğlu şarkısı, Erdem Kınay aranjesidir. Onlar duygularını katarak yazmış. Ben de yorumlamaya çalıştım. En beğendiğim işlerimden biri oldu. İçime sindi diyebilirim. Şarkı beklediğim ilgiyi gördü. Çıkan haberleri görüyoruz. Dışarıda olanları görüyoruz. Başka bir etken olmazsa bizim başarımız devam eder. Yanlış anlamayın başkalarına bir şey söylemiyorum ama çıkan haberleri görüyoruz. Bizim de başımıza gelebilirdi. Onların da yapacak bir şeyi yok. Güzel haberler geliyor. Gördüğümüz ilgiden memnunuz.

“Ben bir şeye inanıyorsam, babamı da annemi de dinlemem, yaparım”

‘Sen’ adlı şarkımın youtube’da 100 milyon dinlenmesi beni çok mutlu etti. Bu yaz içinde sürpriz bir şarkı hazırladım.


HABERHAYAT: Müzik dünyasına girişinize babanız İbrahim Tatlıses’in tepkisi nasıl oldu? Babanızın istemediği bir projede yer alır mısınız? İDO TATLISES: Babamın olumsuz bir tepkisi olmadı. Yaptığım ilk işi bir anda çıkardım ve tepkisi güzel olduğu için hiçbir şey demedi. Babamın izin vermediği ve istemediği bir projeyi gerçekleştirir miyim? Benim aklıma yatıyorsa, ben ümitliysem, benim bir beklentim, bir hissiyatım varsa: yapacağım projeyle alakalı babama fikrini sorarım ama her zaman fikrini dinleyeceğimi söyleyemem. Sadece babamı değil; annemi de dinlemem. Ben bir şeye inanıyorsam yaparım yani.

İLK ALBÜMDE BABAM YÜZÜNDEN VETO YEDİM HABERHAYAT: İlk albümünüzü çıkarırken İbrahim Tatlıses’in oğlu olmanızın olumlu veya olumsuz bir etkisini hissettiniz mi? İDO TATLISES: Tabi ki… Ama ilk çıkardığım albümde artıları olduğu kadar eksileri de oldu. Hatta eksileri daha çok oldu. Çünkü insanların iş hayatında babanızla bir sıkıntısı olabiliyor. O yüzden siz de veto yiyebiliyorsunuz. Bunların üstesinden gelebilmek zor oldu. Zor oldu derken; kendim olduğumu kabullendirmek zor oldu. Ama bu zaten benim istediğim şeydi gerçekten. Kendim olarak yapmak istediğim bir şeydi.

HABERHAYAT: Vücudunuzda kaç tane dövme var? Dövmelere olan ilginiz nereden geliyor? İlk yaptırdığınız dövme hangisidir? İDO TATLISES: Dövmem saymadığım kadar fazla. Dövmeye olan ilgim de bir şeyden veya bir yerden geliyor diyemem. İlk dövmemi 16 veya 18 yaşında yaptırmıştım. Belki de daha küçüktüm. Hatırlamıyorum. İlk yaptırdığım dövme annemin adıydı. Eve gittiğimde babam ‘Bir tek annenin mi dövmesini yaptırdın?’ diye sordu. Ardından gittim babamın adını da yaptırdım. Ondan sonra dövme aşkım başladı.

İlk yaptırdığım dövbe annemin adının dövmesiydi…

HABERHAYAT: İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo olarak anılmak sizde bir rahatsızlık oluşturuyor mu? İDO TATLISES: Ben, İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo olarak değil de sadece İdo Tatlıses olarak anılacağım diye bir hırsın içerisine girmedim. Öyle bir şeye takılmadım hiç. Ben olduğum yerden mutluyum. Çünkü benim yaptığım iş, benim mutlu olduğum şey. İnsanların bana nasıl hitap ettiği beni nasıl andığı önemli değil. Önemli olan benim yaptığım işle, müziğimle sevmeleri. Ama yeni yapacağım işlere girişirken soyadımın ağırlığını tabii ki hissettim. Sonuçta İbrahim Tatlıses yaptığı her işte başarılı olmuş bir isim. Ben yaptığım işlerde soyadımın ağırlığına ne katabilirim diye düşünüyorum. Soyadıma katacağım her şey beni mutlu eder.

TARZIYLA MODANIN ÖNÜNDE GİDİYOR HABERHAYAT: Dikkat çekici, farklı bir tarzınız var? Tarzınızı nasıl belirliyorsunuz? İDO TATLISES: Giyim tarzımı belirlerken öyle özellikle modaya takılıp ‘aman bunu yapayım’ falan diye bir şeye girmiyorum. Giyim hırsına girmedim. 1-2 sene önce çekilmiş olan bir fotoğrafımı paylaştım. Bugün moda olmuş olan çorap çekme olayı vardı. Ben neyi kendime yakıştırıyorsam, neyi severek giyiyorsam, neyle rahat oluyorsam onu giyiyorum ve öyle dolaşıyorum. Modaya uymuyorum. Kendime moda yaratıyorum. Giyindiklerimle ben mutlu oluyor muyum, kendimi yakışıklı buluyor muyum? Elbette buluyorum. Tabii bir Kenan İmirzalıoğlu, bir Kıvanç Tatlıtuğ gibi değilim. Yani öyle böyle bir yakışıklıyım falan demiyorum kendime ama çirkin de değilim. Normal bir Türk evladı gibiyim.

HABERHAYAT: Şu sıralar elinizde bir proje var mı? İDO TATLISES: ‘Sen’ şarkımın youtube’da 100 milyon dinlenmesi beni çok mutlu etti. Bu yaz için sürpriz bir şarkı hazırladım. Çok yakında onu müzikseverlerine beğenisine sunacağım. İnşallah o da 100 milyondan fazla dinlenir. HABERHAYAT: Son olarak dergimizin okurlarına söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? İDO TATLISES: Beni dinleyen, yaptığım işleri takip eden herkesi çok seviyorum. Samsun’lu kardeşlerime sevgilerimi gönderiyorum. Ben ülkemin her köşesini çok seviyorum.


İSHAL ÇOCUKLARDA ÖLÜME NEDEN OLABİLİYOR Liv Hospital Samsun Çocuk Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Mustafa Alper Aykanat “Çocuklarda İshal” hakkında bilgilendirme yaptı.

Liv Hospital Samsun Çocuk Sağlığı Kliniği’nden Uzm. Dr. Mustafa Alper Aykanat

Öncelikle ishalin belirtilerinden bahseden Aykanat, “Gelişmiş ülkelerdeki hastaneye yatışlarınsa yüzde 10'unun, gelişmekte olan ülkelerdeki hastaneye yatışların yüzde 30 ishalli hastalıklardan kaynaklanmaktadır. İshalli hastalıklar, sadece ciddi sıvı kaybı ve ölüme yol açmakla kalmadığı gibi; aynı zamanda beslenme bozukluğu, büyüme geriliği ve gereksiz ilaç kullanımına da yol açar. Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre günde üçten fazla sulu dışkılama, sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde ise her zamankinden daha sık ve sulu dışkılama “ishal” olarak tanımlanmıştır. İshal vakalarının çoğunun nedeni virüs kaynaklı mikroplardır. Çocukluk çağında ishal, özellikle yaz aylarında sık görülür ve genellikle mide ve bağırsakları etkileyen mikroplar ile meydana gelir. Virüs kaynaklı ishal aniden başlar. İshalle birlikte kramp şeklinde karın ağrısı, iştahsızlık kusma ve hafif ateş bulguları görülür” dedi.

YAZ İSHALİNE DİKKAT!

Yaz ishali hakkında bilgilendiren Dr. Alper Aykanat, “Yaz döneminde sıklıkla karşılaşılan yaz ishali, en çok 0-5 yaş arası grubundaki çocukları etkiler. Anne sütü alan bebeklerde 6-7’den fazla; anne sütü almayan çocuklarda ise 3’ten fazla sulu dışkılama, ishal olarak kabul edilmektedir. Sık tuvalete gitme durumunda dışkılama sulu değilse; bu tablo genellikle ishal değildir. Çocuklarda ishale kusma ve ateş eşlik ediyorsa, en kısa sürede bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir. Ateşi olmayan ve kusmayan ishalli çocuklar evde tedavi edilebilir. Önemli olan çocukta sıvı kaybı olup olmadığının takip edilmesidir. Sıvı kaybını anlayabilmek için çocuğun ne kadar idrar yaptığına ve idrarında bir azalma olup olmadığına bakılmalıdır. Kimi zaman yaz ishaline kusma da eşlik edebilmektedir. İshale kusma da eşlik ediyorsa; çocuk yeterince beslenemediği ve sıvı alamadığı için vücudunda hızlı bir sıvı kaybı olabilir. Bu duruma mutlaka dikkat edilmesi gerekir” diye konuştu.

20 |

“Yılda 800.000’den Fazla İnsan Rota Virüsünden Ölüyor”

İshal vakalarında rota virüslerin sebep olduğu ölümlere dikkat çeken ile Dr. Aykanat, “Rota virüsler; tüm dünyada çocukluk çağı gastroenteritlerinde rota virüs sıklığı %25–65 arasında bildirilmektedir. Aşı ile önlenebilen en yaygın ishal nedenidir. Gelişmekte olan ülkelerde gastroenterit nedenli ölümlerin %10–20’sinden sorumlu tutulmaktadırlar.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ölümlere neden olabilir. Dünyada yılda 800 binden fazla insanın rota virüs nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir. Bu virüsten korunmada aşı yapılması çok önemlidir” şeklinde konuştu.

“Şiddetli Ve Kanlı İshal Oldukça Tehlikeli”

Kanlı ishale karşı uyaran Uzm. Dr. Alper Aykanat, “Şiddetli ve kanlı ishal ise oldukça tehlikeli ve antibiyotik tedavisi gerektiren ishallerdir. Özellikle altı aydan küçük çocuklarda görülen her türlü ishal önemlidir ve bu çocuk en kısa sürede hekim tarafından görülmelidir. İshaldeki en büyük tehlike sıvı kaybıdır. İshal olan çocuğun gözleri ve bıngıldağı çöker, dudakları ve ağzı kurur, daha seyrek ve koyu idrar yapmaya başlar, ağlarken gözyaşı akmaz ve uykuya eğilimi olmaya başlarsa önemli derecede sıvı açığı var demektir. Bu durumdaki çocukların acilen hekime götürülmesi gerekir” ifadelerini kullandı.

İshale Karşı Ne Yapılmalı?

Çocuklarda ishal durumunda yapılacaklar hakkında bilgi veren Aykanat, “Yapılan çalışmalarda anne sütü almayan bebeklerin ishale yakalanma riskinin, anne sütü alanlara göre anlamlı derece yüksektir. Bu nedenle; anne sütü ile beslenmenin sağlıklı bağırsak florasının idamesi anlamında da önemi büyüktür. İçinde kan ve mukus olan, yüksek ateş ve şiddetli karın ağrısı ile giden ishal vakalarında ise antibiyotik gerekebilir. Doktora danışmadan antibiyotik kullanılmamalıdır. Yapılan en büyük yanlışlıklardan birisi de; ishal kesici ve bulantı giderici ilaç kullanılmasıdır. Bu tür ilaçlar ciddi derecede komplikasyonlara yol açabilmektedir. Hekim önerisi olan ilaçlar dışında bilinçli ebeveynlerin yapması gereken en önemli şey ise; kaybedilen sıvının tuzlu ve şekerli sıvılarla doğal ağız yoluyla yerine koymaya çalışmak olup, ishal olmasını engellemek maksadıyla beslenmeyi bırakmak ciddi zararlar doğurur. İshal sırasında verilebilecek en uygun besinler; pirinç, patates, ekmek, yağsız et, yoğurt, sebze ve meyvelerdir. Yağlı besinler, çay, meyve suyu, kola gibi çok şeker içeren içeceklerden sakınılmalıdır” şeklinde konuştu.


21 |


İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Susma Sanatı; Sessizliğin Sesini Dinleyebilmektir

H

İnsanın kendi varlığını kabulü, en önemli sıçrayışıdır. Ve bu kabul ediş akışı bir farkındalık başlatır. Nereden geldiğini, şu an nerede olduğunu, nereye gideceğini, varoluş amacını ve varoluşta kendini var etme aracını sorgulatır. Var olmak sizin kendi elinizde. Varoluşumuzun hissettirdiği mutluluk ve heyecan, varoluşunuzu yansıttığınız iletişim aracınızı ne kadar etkin yönetebildiğinizle alakalı. e r kelimemizle, her davranışımızla

22 |

yeniden doğuyor, yeniden var ediyoruz kendimizi. Ve her bir doğum yeni başlangıçlara, bambaşka mucizelere açılan kapı. Ve kapı ‘Sen’sin. Ve kapı; önce susmakla aralanıyor. Sessizliğin sesini dinlemektir susmak. Kendine ulaşmaktır susmak. Kendine doğmaktır susmak. Sus ki; önce kendi hakikatini dinleyesin, sus ki; evrenin sesli ve sessiz sesini dinleyesin, sus ki; farkındalığın filizlensin! Sus ki; kelimelerin anlam kazansın. Hepimiz bir tohumuz, muhteşem potansiyeli barındıran. Ve kendi potansiyelimizi doğurabilmek için önce susmak gerekir.

Yazarın dediği gibi: “Ruhumuzun derinliklerinde taşırız susabildiğimizde ki asaleti. Dilin ucuna gelen onca sözü, bizi esir almasın diye o derinliklere kilitleriz. Konuşmanın verdiği tada, susarak şerbet katarız. İşte bu yüzdendir ki; konuşmak kadar susmanın da asaleti ve şerefine ermek büyük bir sanattır.’’ ‘Leyla’ya sormuşlar; -Sen mi Kays’ı çok sevdin; yoksa o mu seni? Kara gözlü, kara saçlı Leyla iç geçirdi, üzüldü.” -“Dostlar, bu nasıl bir soru, bana böyle bir soruyu nasıl sorarsınız?! Elbette ben onu sevdiğinden daha çok sevdim…’’ -‘’İyi ama Leyla, o senin için deliye döndü, çöllere düştü, adı Mecnun’a çıktı ve kurtlarla ve kuşlarla konuşur oldu…’’ -‘’İşte bakın, o gitti, bana olan aşkını ona buna anlattı. Ben ise aha şuracığımda, kalbimin içinde onun aşkını saklayıp durdum. Hiç kimseyle ne paylaştım, ne kimseye dert yandım.

Şimdi siz karar verin; o mu beni daha çok sevmiş, ben mi onu?!..’’ Güzel dost, zamansız, mekansız ve mesafesiz; gözlerinizle, yüreğimden akan düşüncelerimin göz göze buluştuğu her bir kelimemle merhaba. Bireysel markamızı yaratmak için çıkmış olduğumuz bu yolculukta, ‘Var Oluşumuzu Yansıttığımız Aracımız: İletişim’ durağındaki alacağımız yakıt, sözsüz iletişimin parçası, etkili iletişimin giriş kapısı; ‘Susma Sanatı’ ile devam ediyoruz. Kelimelerimizle mi anlatılır hep anlatılmak istenenler? Sustuğumuzda ifade edemez miyiz kendimizi? Sustuğumuzda gözlerimiz dile gelmez mi? Gözlerimiz derin derin anlatmaz mı söylemek istediklerimizi… Bir dokunmamızın binlerce söze bedel olabileceğini ve ‘Ne söylediğimiz midir izi bırakan; nasıl söylediğimiz midir?’ sorusunun cevabını, her bir davranışımızın bizi nasıl var ettiğini veya yok ettiğini, her bir davranışımızın önce kendimizi; sonra karşımızdakini nasıl etkileyebileceğimizi; bütünü nasıl yönetebileceğimizi; tüm bu kavramların içini sözsüz iletişim akışı içinde dolduracağız. Ve unutmamak gerekir ki insanlar ne söylediğinizi unuturlar; ama ne hissettirdiklerinizi asla unutmazlar. Bu durumda sözsüz iletişim sürecini yönetmekle mümkündür.

İnsanlar ne söylediğinizi unuturlar; ama ne hissettirdiklerinizi asla unutmazlar. Bu durum sözsüz iletişim sürecini yönetmekle mümkündür.


Sözsüz iletişim kelimeler olmadan mesajların gönderilmesi ve kelimelere olmadan mesajların algılanmasıdır. Kelimelerden önce konuşur sözsüz dilimiz. İnsan ilişkilerinde çok önemli bir rol oynar; şöyle ki, sözel iletişim % 7 etkili iken, sözsüz iletişimiz % 93 etkili olduğu yapılan araştırmalarda saptanmıştır. Bir önceki buluşmamızda sözsüz iletişim parçalarından ‘Ses tonumuz’ üzerinde durduk ve ‘Susma sanatı’ ile devam ediyoruz. Ve sözsüz iletişimin diğer parçaları; göz teması, başın kullanımı, dokunmak, ellerkollar-ayaklar, jest ve mimikler, beden duruşu, oturuş şekli, mekan ve mesafe kullanımı, kılık kıyafet-aksesuarlar, renkler, koku, hijyen, zaman yönetimi, zarafet ve görgü kuralları kavramlarıyla gelecek buluşmamızda devam edeceğiz. Susmak, göz önünde bulundurulması gereken önemli sözsüz iletişim süreçlerinden birisidir. Zira susmak, kurulan iletişimin süreç ve amaçlarını değiştirebildiği gibi iletişimi tek başına da güçlendirebilmektedir. Bu durum Türkçede ‘sözün bittiği yer’ olarak özetlenebilir. Susma bilgeliği, iletişim sürecinde bireyin karizmatik bir kişiliğe sahip olduğunu gösterebileceği gibi, kendisine olan güven eksikliği veya iletişime kapalı olduğunu da ifade edebilir. Susmanın anlamlandırılması birçok durum, değişik ortam ve psikolojik unsurlara bağlı olarak sınıflandırılabilir. Bizim üzerinde durduğumuz süreç susmanın asaleti. Susmanın bilgeliği. Soru sorma ve cevap verme anlarında yapılan susmaların da pek çok anlamı vardır. Konuşma anında karşımızda kişinin konuyu net anlayabilmesi için susarız. Kontrollü susma hata yapma oranımız düşürür. Susmanın anlamlandırılması güven duygusu yaratır ve verilen bilginin ikna ediciliğini artırır. Chesteron der ki; ‘’Susma, dayanılması çok güç bir hazır cevaptır.’’ Evet, susmak bir disiplindir. Susmak bilgeliktir. Susmak bir birikimin, doyumun yansımasıdır. Bilgeler insan konuşan bir varlıktır diyerek insanı diğer canlılardan ayıran, onu üstün kılan yönüne işaret etmişlerdir. Konuşma kabiliyeti bir yönüyle insan müthiş bir üstünlük sağlar. Diğer yönüyle de ağır bir sorumluluk yükler. Dile sahip olmak, konuşmayı kontrol altına almak bir disiplin, bilgelik ister. Düşünürler der ki; ‘’Susan kurtulmuştur.’’ Günümüzde adı konmamış yaygın hastalıklardan biri de boş, anlamsız ve gereksiz konuşmaktır. Lokman Hekim’e ‘’Senin hikmetin nedir?’’ diye sorulunca ‘’Ben yapmam gerekmeyen şeyi sormam, beni ilgilendirmeyen şeyin peşine düşmem.’’ diye cevap vermiştir.

Tüm bunlar demek değildir ki haksızlığa boyun eğmek veya ‘’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’. Susmak zayıflık olarak algılanamaz. Tam aksine susmak en güçlüsünde hazırcevaptır. Çünkü susmak kudrettendir. Zor iştir öfkeliyken susabilmek, haklıyken durabilmek. Böylesi durumlarda susabilmek için insanın güçlü bir kişiliğe ve özgüvene sahip olması gerekir.

Günümüzde adı konmamış yaygın hastalıklardan birisi de boş, anlamsız ve gereksiz konuşmaktır.

’’Cahil insan karşısında kitap gibi sessiz kalmak aklın zirvesidir.’’ der düşünür. Zayıf karakterli insanlar, her söze söyleyecek bir cevap bulurlar. Her durumda haklı çıkacaklarını sanırlar. Kısa vadede başarılı olduğu durumlar görülebilir. Ancak uzun vadede foyaları ortaya çıkar. Susmak tepkisizlik olarak değerlendirilemez. Ağızımızdan hoyrat sözler çıkması konuşmak sayılmamalı. Onun yerine zarif sessiz tepkiler ortaya konabilir. Anlamlı bir bakış, bir derin gülüş, vakur bir duruş binlerce sözden daha etkilidir. ‘’Az olan çoktur’’ felsefesini unutmamak gerekir. “Çok olan da yoktur.” Kontrol edilemeyen konuşma birçok problemi de beraberinde getirir, oysa sabır, sükûnet ve düşünce çözümün kendisidir.

Kontrol edilemeyen konuşma birçok problemi de beraberinde getirir, oysa sabır, sükûnet ve düşünce çözümün kendisidir.


Evrenin bizimle konuştuğunu, hayatta kaşımıza çıkan her şeyin bize mesaj verdiğini, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, tekamülümüz için gerekli olduğunu anlatır bize sessizliğin sesi. Ve her şeyden önce içimizdeki sesi dinletir bize. Kendimize ulaştırır bizi. Kendine ulaşanın farkındalığı artar.

It

Susmak, karşımızdakileri anlamak için kendimize ve muhataplarımıza fırsat sunmaktır. Susan insan anlamaya ve dinlemeye kapı aralamış demektir. İnsan susmadan, dinlemeden, düşünmeden kendisini, karşısındakileri ve evreni anlayamaz. Anlayamamak kaosu doğurur. Susmak değerimizi oraya çıkarmak için değerli bir fırsat olabilir. Susalım ki; insanlar bizi değerlendirmek için zaman ve zemin bulsunlar. Ağızımızı kapatıp ruhumuzu ve gönlümüzü açalım insanlara önce. Suskunluğun asaletini, kontrolsüzce konuşmaya tercih edelim. Bilenler konuşsun, bilmeyen sussun. Bütün mesele konuşmak ve arasındaki dengeyi doğru kurmaktır. Akıllı insanlara özgü olarak çoğu zaman susmayı ve dinlemeyi tercih etmek en doğru olandır. Gerektiği zaman özüyle, gözüyle, yüzüyle, sözüyle tepkiyi koyabilmektir. Susmak hoyrat tepkiler vermektense, asil cevaplar verebilmektir sessizce. Kimi insanlar kendini ilgilendirsin, ilgilendirmesin her şeyi sorar ve gereksiz uzun uzun konuşurlar. Bu durum hem kendilerini yorar, hem daha çok hata yapmalarına sebep olur, hem de karşı tarafı bıktırır. Günümüzde insanın en fazla zorlandığı konulardan biri, belki de en başta geleni dilini tutamamaktır.

24 |

Gerektiği yerde gerektiğince konuşmak erdemliliğin başında gelir. Dilini tutabilen kendini de tutabilir. İnsan düşüncelerine hakim olabilir, nefsini kontrol edebilir ve dilini tutabilirse sağlam bir kişi ve karakter kazanabilir. Bu şuurdaki bir insan varlığının kanunlarını ve kendini keşfetmekle hayatın amacı olan sonsuz huzur ve mutluluğun yolunu tutmuş olur. İnsanın huzur ve saadeti kendi içindedir. İç dünyamızda ki duygu ve düşünceler bedenimizin besin kaynağıdır. Ve biz bu besin kaynağına susmak kapısını geçerek ulaşabilir. Daha önce ki yazılarım da dediğim gibi her şey içeriden dışarıya. İnsanın dış şartlarını düzeltebilmesi için önce iç şartlarını iyileştirmesi gerekiyor. Dışarıda ne olup bitiyorsa için dışarı yansımasıdır. İç şartların iyileştirilebilmesi için susabilmek kendimizi, çevremizdekileri, evreni duyabilmek gerekir. Konuşarak çevremizdekilerden toplamaya çalıştığımız güzel duygular (sevda, sevgi, saygı, erdem vb) suskunluğun gizeminde saklı aslında. Unutmamak gerekir ki; cahilin kalbi dilinde, alimin dili kalbindedir. Hamzatov’un dediği gibi ‘’İnsanoğlunun konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutabilmesi için 60 yıl gereklidir.’’

Evrenin sırrı sözün gizemindedir. Çünkü her şey bir sözle var edildi. O sebeple sözün değeri çok yüksektir. Hoyrat ağızda sakız olmamalı sözler. Onun içindir ki evrenin sırrına ulaşabilme yolunda iletişimi; dilin sözüyle değil ruhun sesiyle kurmak gerekir. Bu ses içten gelen ihtişamlı bir sestir. O sesi duymak için önce susmak lazım. Sözün ve sesin esrarı sessizliğin sesinde saklı. Kelimelerinizin arasında boğulmayıp; sessizliğin sesinde ki ihtişamı yakalamanız dileğiyle. Su gibi dingin ve usulca… Su gibi latif ve aziz… Susmak güzeldir.

Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi; ‘’……susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.’’



SAMSUN NOTER ODASI BAŞKANI

TÜRKAY TEZİR Daha önce Türkİye Noterler Bİrlİğİnde çeşİtlİ görevlerde bulunmasının yanı sıra Trabzon ve Kayserİ Noter Odaları’nda başkanlık görevlerİnİ üstlenen Samsun 5. Noterİ Türkay Tezİr, Samsun Noter Odası Başkanlığı’na seçİldİ. Tezİr, Noterlİk mesleğİnİn bİlİnmeyenlerİnİ HaberHayat Dergİsİ’ne anlattı.

NOTERLİĞİN

BİLİNMEYENLERİNİ

ANLATTI

YASİR Baba

26 || 26

HABERHAYAT: Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? TÜRKAY TEZİR: 1 Aralık 1964 Ordu/Kumru doğumluyum. İlkokul, Ortaokul, Liseyi Fatsa da bitirdim. 1982 yılında girmiş olduğum Ankara Hukuk Fakültesinden 1987 yılında mezun oldum. Yozgat, Tunceli/Pertek ve Trabzon/ Köprübaşı ilçelerinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptım. Antalya/Elmalı ilçesi hakimi iken görevimden ayrılarak 19.02.1999 yılında Tunceli/Pertek ilçesinde Noter olarak göreve başladım. Giresun/Keşap, Giresun/Görele, Ordu 1. ve Kayseri 2.Noterliklerinde görev yaptım. Son olarak 16.02.2015 tarihinde başladığım Samsun 5.Noteri olarak halen görevime devam ediyorum. Mesleğimin uzun bir süresini Türkiye Noterler Birliği çatısı altında yer alan Noter Odası Yönetim kadrolarında geçirdim.

Sırasıyla Trabzon Noter Odası Başkanlığı, Samsun Odası Yönetim Kurulu Üyeliği, Kayseri Noter Başkanlığı görevlerini yürüttüm. Şu an Samsun Odası Başkanı olarak görev yapmaktayım. Evli ve 2 babasıyım.

Noter Odası Noter çocuk

HABERHAYAT: Samsun Noter Odası hakkında bilgi verebilir misiniz? TÜRKAY TEZİR: Samsun Noter Odası Türkiye genelinde hizmet veren 18 Noter Odası içerisinde büyüklükte 5.sıradadır. Samsun Noter Odasının faaliyet alanı içerisinde bulunan iller sırasıyla Samsun, Çorum, Ordu, Amasya, Tokat ve Sinop illeri olup bu il merkezleri ve bağlı ilçelerinde bulunan noter meslektaşlarımıza hizmet etmekteyiz.


NOTER OLMANIN İLK ŞARTI HUKUK OKUMAK

HABERHAYAT: Şehirlerde noter sayısı nasıl belirlenir? TÜRKAY TEZİR: Yasa gereği her Asliye ve Münferit Sulh Mahkemesinin bulunduğu yerde bir noterlik kurulur. Ancak Adalet Bakanlığı iş yoğunluğunda artış görünen yerlerde birden çok noterlik dairesi açabilir veya tersi durumlarda boş noterlikleri kapatılabilir.

NOTERLER RESMİ DAİRE SAYILIR HABERHAYAT: Noterler, devlet memuru mudur? TÜRKAY TEZİR: Noterlik dairesi resmi daire sayılır. Noterler Ceza Kanunu uygulamasında kamu görevlisi sayıldıklarından noterlerin işledikleri suçlar ve noterlere karşı işlenen suçlar özel hükümlere tabidir. Noterler tüm idari işlemlerinde Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yaparlar. İlk atama, naklen atanma, teftiş-denetim ve özlük hak ve işlemleri Adalet Bakanlığı tarafından gerçekleştirilir. Diğer taraftan Noterler serbest meslek erbabı gibi vergi ve sigorta hükümlerine tabidir. Mesleki örgütlenme olarak da Noter Odaları ve en üstte de Türkiye Noterler Birliği bünyesinde faaliyetlerini sürdürürler.

HABERHAYAT: Araç Plaka işlemleri artık noterlerde yapılıyor bu iş yoğunluğunu etkiledi mi? TÜRKAY TEZİR: Bilindiği üzere ikinci el araç satışları noterler tarafından yapılmakta iken 01.02.2018 tarihinden itibaren ARTES kapsamında kademeli olarak ikinci el araç satışına ilaveten sıfır araç tescili, ruhsat basımı, tadilat, hurdaya ayırma, trafikten çekme-trafiğe sokma vb. gibi işlemlerde artık noterler tarafından yapılmaktadır.Hukuki işlemlere resmiyet katma görevini icra eden noterlere bu işlemlerin tevdii tabii ki biz noterleri onurlandırmıştır. Emniyet Müdürlüğü gibi köklü bir kurum tarafından yapılan tescil işlemlerinin noterliklere devrinde TNB, EGM, Nüfus Müdürlüğü ile GİB sistemlerinin entegrasyonu sırasında zaman zaman aksaklıklar yaşanmasını doğal karşılamak gerekmektedir. Bu geçiş süresince sistemin düzgün çalışması, hatasız işlem yapmak ve tarafların Noterlere olan güveni pekiştirme, memnuniyetini temin noktasında her türlü özveride bulunan Noter meslektaşlarımızı ve Noterlik çalışanlarımızı takdirle anmak istiyorum. Bu arada meydana gelen aksaklıklar karşısında sabırla bizlere hoşgörüsünü esirgemeyen ilgililerimize de şükranlarımızı sunuyorum. Dolayısıyla yeni süreçte ilk defa tanıştığımız bu işlemler, noterliklerin iş yoğunluğunu işlem adedi bakımından arttırdığı gibi işleme harcanan emek ve zaman açısından da yoğunluğumuzu bir hayli arttırmıştır.Ancak sıfır araç tescil ve tadilat gibi sair işlemlerin ARTES kapsamında noterlere devrinden daha önemlisi Trafik Tescil Şube Müdürlüğünün tüm hukuki ve cezai sorumluluklarının da Noterlere devri önem arz etmektedir. Kısacası Noterler büyük bir sorumluluk devralmıştır.

27 |

HABERHAYAT: Noterler ne iş yapar? TÜRKAY TEZİR: Noterlik bir kamu hizmetidir. Noterler, hukuki güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirir ve Kanunlarla belirlenen başka görevleri yaparlar. Yapılması kanunla başka bir makam, merci ve ya şahsa verilmemiş olan her nevi hukuki işlemleri düzenliyoruz. Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi yapmak, İmza, mühür veya herhangi bir işareti veya tarihi onaylamak, örnek çıkartmak, tercüme yapmak, protesto-ihbarnameihtarname göndermek, tescili gereken işlemlerin tescili, tespit, emanet işlemleri, defter onaylamak, vasiyetname, ölüme bağlı tasarruflar yapmak, her türlü sözleşme, vekalet, mirasçılık belgesi vermek, sözleşmeler bağlamında yer alan ikinci el araç satışları ve en son tevdi edilen sıfır araç tescil işlemleri ile buna bağlı olarak her türlü tadilat vs. gibi görevleri yerine getiriyoruz.

HABERHAYAT: Nasıl Noter olabiliriz? TÜRKAY TEZİR: Noterlik Kanununa göre temel koşul Hukuk Fakültesi mezunu ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktır. Hakkında yasal engel bulunmayan ve Noterlik Belgesi olanlar Adalet Bakanlığının ilan ettiği üçüncü sınıf noterliğe müracaat edebilirler. Atama, numarası en eski o başvurmuş adaydan başlamak üzere sırayla yapılır. Noter atamalarında objektif kriter kıdem olduğu için mevcut sistemde başkaca belirleyici unsur yoktur. Noterler, Anayasa gereği 65 yaşına kadar diledikleri takdirde görevlerini icra ederler ve 65 yaşında resen emekliye sevk edilirler.


28 |

Görkem Güvendi Visual Arts


29 |


Mehmet Arbek Akay, Adolf Reichwein Gymnasium (Almanya) ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümünü bitirdi. Akay ayrıca, Sabancı Üniversitesi’nde yüksek lisans (Executive MBA) yaptı. YASİR Baba

Mehmet Arbek Akay, Adolf Reichwein Gymnasium (Almanya) ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümünü bitirdi. Akay ayrıca, Sabancı Üniversitesi’nde yüksek lisans (Executive MBA) yaptı. İş hayatına 1995 yılında reklam sektöründe başlayan Mehmet Arbek Akay, 2000 yılında metal sanayi sektörüne geçiş yaptı. Uzun yıllar boyunca üst düzey şirketlerde çeşitli birimlerde yöneticilik yapan Akay, yurt içi ve yurt dışı pazarlama, pazarlama ve kurumsal strateji yönetimi, bütünleşik planlama ve kurumsal performans yönetimi konularında kendini uzmanlaştırdı. 2015 yılından itibaren Teknik Alüminyum’da genel müdürlük görevini yürüten Akay, Samsun’un gözde şirketlerinden Borsan Kablo ‘da CEO görevine getirildi.

30 |

HABERHAYAT: Arbek Bey, sizi tanıyabilir miyiz? M. Arbek AKAY: Eğitim olarak iktisat mezunuyum, ekonomistim ama sonrasında özellikle iş hayatında üretim ve sanayinin sihrini hissederek bu tarafa yöneldim. Aslında belki de mühendis olmam gereken bir yapım olduğunu fark ettim. İlk olarak; turizm ve reklam sektörü ile tekstil sektöründe çalıştım. 2000 yılından itibaren de metal ve ağır sanayi sektöründe çalışıyorum. İhracat ve satış pozisyonlarında bulundum. Strateji yönetimi, finansal kontrol gibi birçok alanda yöneticilik yapma fırsatı buldum. Tabii burada da Türkiye’nin gelişen şirketlerinde çalıştım. Çalıştığım şirketlerin dünyaya açılması, büyümesi, kurumsallaşma sancılarını çekmesine ve o dönemde yapılması gerekenleri görme imkanım oldu. Nelerin yanlış yapıldığını nelerin doğru yapıldığını gördüm. En son Tekirdağ - Çorlu’da Teknik Alüminyum Sanayii’nin genel müdürü pozisyonunda çalıştım ve şu anda da Borsan’dayım. HABERHAYAT: BORSAN’a geliş süreciniz nasıl oldu? M. Arbek AKAY: Ben, 1997’den itibaren bir tecrübe oluşturdum.

Oluşturduğum tecrübe de şuydu: Hangi şirkette çalıştığımdan çok; kiminle beraber çalıştığıma bakmaya dikkat ettim. Kariyerimi ve geleceğimi bu şekilde tayin etmeye karar verdim. Takdir edersiniz ki; bu kararı olumsuz bir takım örnekler gördükten sonra aldım. Aynı bakış açısına sahip, uyum içerisinde çalışıp, bir şeyler öğrenebileceğim vizyon sahibi insanlarla çalışmanın en önemli şey olduğunu fark ettim. Borsan’a gelişim de bu doğrultuda oldu. Diğer taraftaki görevim devam ederken bir aracı vasıtası ile Adnan Bey ile tanıştım. Adnan Bey’in Borsan’la ilgili gelecekteki planlarını ve birçok özelliklerini, bir lider ve bir insan olarak fark ettim. Bunların benim hayata bakış açımla ve iş hayatında yapmak istediklerimle uyum içerisinde olduğunu gördüm. Bu açıkçası benim için en önemli şeylerden bir tanesiydi. Ardından Samsun’a geldim ve Borsan’ı görme fırsatı buldum. Samsun’un ve Borsan’ın gerçekten büyük bir potansiyeli olduğunu fark ettim. Bu potansiyelin açığa çıkabilmesi için yapılabilecek çok şey olduğunu anladığımda içimi bir heyecan kapladı açıkçası. Ve bu heyecanla birlikte kendimi burada buldum.


“BORSAN’I GLOBAL BİR ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORUZ” HABERHAYAT: Borsan’daki hedefleriniz nedir? Neler yapmak istiyorsunuz? M. Arbek AKAY: Borsan, 35 yıllık temelleri çok sağlam olan esaslı bir firma. Borsan’ı gelecekte daha başka noktalara taşımak istiyoruz. Borsan’ın büyük bir atılım yapma fırsatı var. Bütün temelleri hazır, yatırımdan yeni çıkmış bir firma. 3 tane fabrikayı geçtiğimiz 2-3 sene içerisinde bünyesine katmış. Bütün bunlar tabii önemli bir maliyetefor ile olmuş. Bundan sonra Borsan öncelikle bu yatırımların, kendisi ve Türk ekonomisi için geri dönüş yapmasını bekliyor. Bu anlamda, şirketi belirli bir kurumsallaşma noktasına götürmek birinci hedefimiz. Kurumsallaşma kelimesi de çok ortada dolanan bir kelime aslında. Kurumsallaşmadan kastımız şu; şirketi kişilere bağlılıktan çıkartarak sistemler, kurallar ve net rakamlar ile ölçülebilen hedeflerle daha iyi bir noktaya götürebilecek bir kültür oluşturmak. Esas amacımız bu. Yani; Borsan’ın gideceği yer; Türkiye’deki aydınlatma ve kablo sektörünün içinde bulunan yerli sermayeli firmalar arasında kalite, maliyet ve teslimat performansı olarak en iyi şirket olmak. Bu ilk adımımız. İkinci adım ise; sonrasında gelecek olan uluslararası hamleler ile Borsan’ı bir Türk şirketi olmaktan çıkartarak global, çok uluslu bir şirkete dönüştürmeye yönelik hamleler yapmak. Bunlar farklı kıtalarda, dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan bölgelerinde de olabilir. Birçok fırsat önümüzde duruyor. Oluşturduğumuz kültürü bundan sonrasında ihraç etmeyi planlıyoruz. 2021 yılı sonuna kadar kablo ve LED aydınlatma üretimi yapan Türk sermayeli şirketler arasında kalite, maliyet ve teslimat performans göstergelerinde en iyi olmak ve global bir şirket kültürüne geçmeyi hedefliyoruz.

Sanatçıların olmadığı toplumları çok monoton ve sıkıcı olacağını düşünüyorum açıkçası. Bu açıdan sanatın varlığı ve çeşitlenmesi benim için büyük bir zenginliktir. Sanatı eleştirenler var. Uç noktalarda olduğu için eleştiri oklarına maruz bırakılıyor. Ama bence sanat böyle bir şey zaten. İçinde ne kadar farklılık barındırırsa, ne kadar protesto barındırırsa, ne kadar aksilik barındırırsa o derece sanat olur ve daha değerli benim gözümde. Olabildiği kadar alışılmadık şeylerin izlerini arıyorum sanatta.

“Olabildiği kadar alışılmadık şeylerin izlerini arıyorum sanatta”

31 |

HABERHAYAT: Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanatla aranız nasıl? M. Arbek AKAY: Sanatla ilgiliyim ama vakit kısıtlılığından dolayı arzu ettiğim kadar kendime zaman ayıramıyorum. Ben sanatın her türlüsüyle ilgiliyim. Kişinin yaptığı işe saygısı ve harcadığı emeğin boyutu her anlamda kendisini gösteriyor. O anlamda üzerinde emek harcanmış her türlü sanat icrasını keyifle izliyorum. Müzikte de sadece özel bir müzik türü dinlemiyorum. Arabesk, klasik, rap, heavy metal gibi her türlü müziği keyif alarak dinleyebilirim. Sadece kendi türünün iyisi olması şartını arıyorum. Ama dediğim gibi çok fazla vakit ayıramıyorum. Sanatın toplumlar için ne kadar değerli ve önemli olduğunu burada ifade etmiş olmak istiyorum. Bence sanat kendini ifade etme biçimi. Sanatçılar, farklı olan, kurallar içinde hapsolmayan ve bunları muhtelif yöntemlerle protesto etme cesaretinde bulunan kişilerdir. Toplumu ileriye taşıyacak ve sorgulatacak etkilere sahiptirler.

HABERHAYAT: Samsun hakkındaki ilk izlenimleriniz nelerdir? M. Arbek AKAY: Karadeniz genel olarak yemyeşil. İnsanın içini açar cinsten. Bununla beraber kıyının karşısındaki dağlar nemi hapsediyor bu yüzden yazın rutubet biraz yüksek. Olsun dert değil. Samsun deniz kenarında olmasından dolayı çok özel bir şehir. Deniz kenarında yaşamak hakikatten farklı bir şey. Ben çocukluğumdan beri deniz kenarında büyüdüm, bütün tatillerimde deniz kokusuyla haşır neşir oldum. İstanbul’da okula giderken 12 sene boyunca her gün vapura bindim. Bu nedenle Samsun’da deniz olması Samsun’u benim için çok özel bir hale getiriyor. Samsun halkı da Samsun’un deniz kenarında olmasının getirdiği özel durumdan dolayı çok şanslı ve bunun farkındalar. Samsun’a müthiş yatırımlar yapılmış. Burası yadsınamaz bir güzelliğe sahip. Sahil, çok amaçlı bir hale gelmiş; denize girebiliyorsunuz, kafeler mevcut, plaj var, yürüyüş yapabiliyorsunuz, spor tesisleri yapılmış. Bunu spor yapmasanız bile dolaşırken fark edebiliyorsunuz. Tabii bunlar hep gençliğe yönelik şeyler. Önemli yatırımlar olduğunu düşünüyorum. Samsun’da eksik olduğunu gördüğüm şey ise; sanat faaliyetleri… Tahmin ediyorum bu da zaman içerisinde çözülemeyecek bir sorun olmaktan çıkar.


HABERHAYAT: İş dünyasında belirli bir tecrübeye sahip biri olarak gençlere neler tavsiye etmek istersiniz? M. Arbek AKAY: Gençlik konusu benim için ayrı, önemli bir parantez. Çok dallanıp budaklanması gereken bir konu fakat şu anda sadece iş hayatındaki boyutundan bahsedeceğim size. Bugün, bir takım araştırmalar yapılıyor ve X,Y,Z kuşaklarından bahsediliyor. Bu kuşaklardaki insanların dünyaları ve değer yargıları birbirinden farklı. Bir örnek verecek olursak; ben 1960-1980 arası doğumlular olarak, X kuşağını temsil eden bir gruptayım. Biz çocukken çikolata bulup yemek bir lükstü mesela. Her gün bulamazdık. Annemizi ikna etmemiz gerekirdi çikolata yemek için. O dönemlerde daha sanayileşme bu kadar yaygın değildi. Mesela bir oyuncak geldiğinde bize, onu bırakmadan oynanırdık. Veya telefon etmek istediğinizde santrali arayıp konuşmak istediğiniz şehrin size bağlanmasını saatlerce beklediğimiz oluyordu. Telefonla konuşma olayı bile zordu bizim kuşağımızda. İş hayatına girdiğimizde bilgisayarsız çalışan iş yerleri vardı. Telex çekmek vardı mesela? Hiç telex aleti gördünüz mü? Biz gördük… Telex aleti gören ile görmeyen arasında hayata bakış açısında bir fark var. Y kuşağı bilgisayarsız iş hayatını tanımadı.

32 |

Şunu anlatmak istiyorum bizim dünyamız ile sizin dünyanız başka dünyalar. Bunun önemi şurada ortaya çıkıyor; ben bu şirkette yöneticiyim, karar verici noktadayım. Genç arkadaşların işe başladığında bazı davranışları var. Örneğin; Y kuşağındaki arkadaşlar çalışıyoruz, bu kuşaktaki arkadaşların özelliklerinin başında ise tatminsiz olma ve çok çabuk tüketme var çünkü sanayi devrimini yaşamış, her doğum gününde 30-40 tane oyuncak gelmiş. Ama onlar oyuncak almak ve oyuncağın değerini bilme kavramını yaşamamış. Çok çabuk sıkılıyor ve zor tatmin oluyor ama bu onun suçu değil; bu yaşadığı dünya ile ilgili bir durum. Üniversiteden mezun oluyor, iş hayatına giriyor ve tabii ki bazı beklentileri oluyor ve o beklentilerin hiç biri burada yok. Çünkü biz burayı kendi dünyamıza göre kurmuşuz. Bu genç arkadaşların beklentileri ile bizim oluşturduğumuz ortam arasında bir çatışma başlıyor. Sonra genç arkadaşlar “Ben burada çalışmam” diyerek basıp gidiyor. Yine belli şirketlerde hiyerarşi çok ağır oluyor onlar için. Ağır hiyerarşiyi kaldıramıyorlar. Hem amirleri ile arkadaşlık edebilmek istiyor hem de iş ilişkilerini birlikte yürütmek istiyorlar. Yani biraz resmiyetten uzaklaşma taraftarılar. Bunlar yeniliğe açık olmayan yöneticiler tarafından yanlış anlaşılıyor ve kuşak çatışması başlıyor. Bu yöneticilere ben üzülüyorum açıkçası. Bir şirketi sürdürmek istiyorsak, bu şirketin geleceğinin yeni kuşak arkadaşların ellerinde olduğunu unutmamamız lazım.

Eğer biz onların beklentilerini anlamaya çalışıp onların mutlu olabilecekleri ortamları burada oluşturamazsak; onların arasından daha kaliteli daha becerikli olanları burada tutamayız. Ben buradan öncelikle gençlere değil, şirket yöneticilerine seslenmek istiyorum; gençleri eleştirmeyi bıraksınlar; anlamaya çalışsınlar ve şirketlerinde onlara yönelik bir dünya oluşturmaya uğraşsınlar. Gençlere yönelik mesajlarım da var; “Biz burada her şeyi isteriz ve her istediğimiz de olur” diye bir dünya yok. Bir şeyleri çok çabuk elde etmek bir kazanç değil, hayatı bir maraton olarak görsünler, 100 metre koşucusu olmasınlar. Kısa dönemde belli bir kazanım elde etmek ve belli bir noktaya gelmek hiçbir önem arz etmiyor. Önemli olan uzun dönemde nasıl bir başarı elde edecekleri. Bir diğer önerim ise kişisel gelişim. Maddi keyifler geçicidir. Manevi hedeflerden alacağınız keyfin sonu yoktur. Mesela sürekli Ferrari’ye binmekten sıkılırsınız ama manevi hedefler böyle değildir. Sabırlı olsunlar, bazı şeyleri uzun vadede elde etmeye çalışsınlar. Araştırmaya ve öğrenmeye hep açık olsunlar.


33 |


zumba&

Aynı tip egzersizlerden sıkıldıysanız; rehabilitasyon amaçlı geliştirilen, günümüzde de spor salonlarında aktif olarak uygulanan pilatesi denemelisiniz. Pilates, daha fit bir vücuda sahip olmak için uygulanan bir egzersiz topluluğu gibi algılansa da; aslında bütünsel sağlığımıza, tüm vücut sistemlerimize faydası olan bir sağlıklı yaşam kompleksidir. Pilates Nasıl Ortaya Çıktı

34 |

1880 yılında, Duesseldorf’ta doğan Joseph Pilates, çağımızın egzersiz programına adını vermiştir. Pilates, Birinci Dünya Savaşı esnasında bir askeri kampa alınır ve orada hasta bakıcılık yapmakla görevlidir. Bu esnada; askerlere de kendi sağlıklı yaşam, egzersiz teknikliklerini öğretir. Bu dönemde, halkın ve askerlerin arasında çok büyük bir grip salgını yaşanır. Ancak; Joseph Pilates’in kampındaki askerler, bu grip salgınından hiç etkilenmezler. Pilates, bu sayede kendi tekniğinin işe yaradığından emin olur ve savaş sonrasında Almanya’ya gider, tekniğini geliştirir. Böylece başta Almanya olmak üzere tüm dünyada Pilates’in tekniği yaygınlaşmaya başlamış olur. Pilates, 100 yıllık bir geçmişi olan ve asil amacı kontroloji metoduyla zihin ve beden bütünlüğünü ön gören denge, nefes ve hareket sistemlerinin sentezidir. Pilates tüm dünyada kabul gördüğü üzere fizyoterapi temelli bir rehabilitasyon yöntemidir. Bedenin dengeli tutulmasına yardımcı olan ve omurgayı desteklemekte önemli işlevi olan temel kaslar üzerine yoğunlaş ilan egzersiz programıdır. Her seviyeye uygun pilatesi standart bir fitness egzersizi olarak değerlendirmemek gerekir. Pilateste yaş sınırlandırması yoktur. Genç veya orta yaşlı olmanız veya daha önce spor yapmamış olmanız pilatese başlamak için engel değildir. Düzenli olarak yapılan pilates, bedenin daha esnek kontrollü ve konsantrasyonu yüksek olmasını sağlamaktadır.

Pilatesin 6 Temel Prensibi

1-Konsantrasyon: Pilates yaparken hareketlere yoğunlaşmak, bedenin uyum içinde nasıl çalıştığının ve hangi kasların kullanılıp hangilerinin kullanılmadığının hissedilmesi gerekir. 2. Kontrol: Pilates metodunda kontrol çok önemlidir. Kontrol için bedenin iyi dinlenmesi ve hareketlerin gösterildiği şekilde uygulanması, olası sakatlıkların önlenmesi gerekir. 3. Merkezleme: Pilates metodunda merkez; göbek, bel ve kalça çevresidir. İç organları ve omurgayı yerinde tutan kas sistemlerini içerir ve üst bedenin esnemesini, uzamasını sağlar. 4. Akıcı hareket: Hareketler acele edilmeden, her noktadan tek tek geçerek, ama aynı zamanda hiç duraksamayarak yapılmalıdır. 5. Kesinlik: Hareketler belirsizce değil; hakkı verilerek tam yapılmalıdır. Hareket sekansları birbirleri içinde ve birbirleri arasında koordine olmalıdır. 6. Nefes: Nefes alıp verme, derin nefes alıp bütün nefesi tamamıyla dışarı üflemek yoluyla olmalıdır. Böylece nefes tamamen boşaltılır ve kan temizlenmiş olur.


Pilatesin Vücut Sağlığına Faydaları

-Kas ve iskelet sistemini geliştirir. -Kasları rahatlattığı için stresten uzaklaştırır. -Pilates esnasında kişi tam olarak yaptığı harekete ve kaslarına konsantre olduğu için günlük yaşamın stresinden uzaklaşır. Pilates süresince sadece kendisine odaklanır, ruhunu dinginleştirir. -Vücudun tüm kasların dayanaklığını arttırır. Özellikle saatlerce bilgisayar başında çalışmak durumunda olan kişilerin bazı kasları hiç kullanılmadığından güçsüzleşir; rahatsızlıklar ortaya çıkar. Haftada 3 gün düzenli olarak pilates yapmak bu kasların da aktifleşmesini sağlar ve olası kas rahatsızlıklarını da önlemiş olur. -Metabolizmayı hızlandırarak kilo verme sürecini destekler. -Fiziksel dengeyi sağlar. -Dolaşım sisteminin fonksiyonlarını destekler. -Fiziksel dengeyi sağlar. -Tüm vücudun eşit derecede gelişmesini sağlar. -Kas ve iskelet sisteminde meydana gelecek sorunları, sakatlıkları, duruş bozukluklarını önler. -Özellikle sırt ve boyun ağrılarının oluşumunu engeller. -Pilates, core bölgesini geliştirir. -Zihinsel konsantrasyonu arttırır. -Kişinin atletik performansını arttırır. -Yaşam konforunu arttırır. -Zihinsel, fiziksel ve ruhsal iyileşme sağladığı için özgüveni geliştirir, kişinin mutluluk seviyesini arttırır. -Hamilelik dönemlerinde bir uzman eşliğinde yapılması halinde doğumun rahat geçmesini, anne adayının psikolojik yönden kendini iyi hissetmesini sağlar.

Gün Geçtikçe Yaygınlaşıyor

Günümüzde trend olarak gösterilen ve yapılan pilatesin gelişimi halen sürmektedir. Türkiye’nin neredeyse her yerinde pilates küçük ya da büyük çaplı olarak yapılmaktadır. Türkiye’de genç nüfusun fazla olmasından dolayı yeni trendler daha hızlı yayılıyor. Genç jenerasyonun sağlıklı ve iyi yaşam bilinirliği artmasında etkisinin çok olduğu düşünülmektedir. Pilatesin insan bedenine ve psikolojisine ne derece iyi geldiği gün geçtikçe fark edilmektedir ve her geçen gün pilates yapanların sayısı artmaktadır. Bu yöntemlerin geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyla ilgili federasyonlar tarafından projeler üretilip eğitimlerin, kursların, workshopların arttırılması gerekmektedir. Pilatesin farkı teknik ve hareketleri, her zaman bilgi birikimi yüksek ve profesyonel kişiler tarafından öğretilmelidir. Pilatesin iyileştirici ve kuvvetlendirici gücünün ortaya çıkması için bilinçli bir şekilde, uzman eğitmenlerle birlikte yapılması gerekmektedir. Doğru ve bilinçli bilgili eğitmen ile yapıldığında bedeninize ve ruhunuza ilaçtır. Sağlıklı günler…

Saatlerce bilgisayar başında çalışmak durumunda olan kişilerin bazı kasları hiç kullanılmadığından güçsüzleşir; rahatsızlıklar ortaya çıkar. Haftada 3 gün düzenli olarak pilates yapmak bu kasların da aktifleşmesini sağlar ve olası kas rahatsızlıklarını da önlemiş olur.


36 |


37 |


Yrd. Doç. Dr. Naziye

Gürkan Sabah

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

TÜP BEBEKTE YENİ YAKLAŞIMLAR

Aslında her gebelikte %50 oranında embriyolar anormal oluşabilir ve rahim içine tutunamaz. Bu doğal bir süreç. Tüp bebek tedavisinde uygulanan PGD(preimplantasyon genetik tanı) ya da CGH(karşılaştırmalı genomik hibridizasyon) denen yöntemlerde 3. gün embriyolarından alınan örneklerle yüklenecek embriyonun sağlıklı olup olmadığı belirlenebilir. Böylece sağlıklı olan embriyolar rahim içerisine yüklenir. Özellikle daha yeni olan CGH yöntemi bütün embriyolara ve bütün genetik materyale bakabilmektedir. Ayrıca uygulanan assisted hatching denen yardımcı yuvalama yöntemi ise bazı embriyoların dış kabuğunun kalın olmasından kaynaklı rahime tutunamama problemini çözmek amacıyla lazer tekniği kullanılarak bu dış çeperin inceltilmesi işlemidir. Yine son zamanlarda bebeğin rahim duvarına daha çabuk yapışmasını sağlamak amacı ile endometriuma bir çizik atılması işlemi de hastalarımıza uyguladığımız yöntemler arasında.

Bu aslında ovulasyon indüksiyonu yapılan siklusta çok fazla hormon yükünün rahim iç duvarına olumsuz etkilerinden kaynaklanabilmektedir. Bunu önlemek amacı ile elde edilen embriyolar o siklusta yüklenmeyip dondurularak bir sonraki adet siklusunda endometrium basit ağızdan ilaçlarla hazırlandıktan sonra yükleme işlemi yapılmaktadır. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. PCOS olgularında kadının pekçok yumurtası olmasına rağmen maalesef elde edilen yumurtaların çoğu kalitesiz olabilmekte ve oluşan embriyolar da bu nedenle çok kaliteli olamayabilmektedir. İnsülin direnci olan bu olgularda IVF öncesi metformin kullanımı yumurta kalitesini arttırabilir. Over rezervi düşük olan olgularda büyüme hormonu kullanımı diğer bir seçenektir. Ayrıca yine bu tip olgularda böbreküstü bezinden salgılanan DHEA hormonu içeren bazı ilaçlar yumurtalıklarda antiaging etkisi yaparak yumurta sayı ve kalitesini arttırarak gebe kalmayı kolaylaştırabilir.


Laboratuvar koşullarındaki teknik detaylar da önemlidir. Embriyoların bölünmelerini kontrol etmek amacı ile bulundukları inkübatörden her gün dış ortama alınıp mikroskopta incelenmeleri yerine yerlerinden hiç oynatmadan inkübatör içinde fotoğraflanması mümkün olabilmektedir. Bu aygıt ile dış ortamda bulunan bilgisayar ağına kurulan bağlantı sayesinde çekilen fotoğraflar bilgisayardan rahatlıkla izlenebilmektedir.Böylece embriyolar herhangi ısı değişikliklerine maruz bırakılmadan bölünmeleriyle ilgili detaylı bilgiye ulaşılabilmektedir. Myomu, kisti ya da polipi olan olgulara yaklaşım önceden olduğu gibidir. Myomun lokalizasyonuna ve büyüklüğüne göre, yumurtalık kistinin natürü ve boyutuna göre çıkarılmaları planlanır. Endometriumda polipi olan olgularda histeroskopik olarak polip çıkarılması temel yaklaşım olacaktır.

Sigaranın hem sperm hem de yumurta sayı ve kalitesini düşürdüğü kanıtlanmıştır. Obez kadınlarda VKİ (vücut kitle indeksi) arttıkça gebelik şansı da azalmaktadır. Bu nedenle tüp bebek tedavisi öncesinde sigarasız yaşam ve ideal kiloya yaklaşma amaçlanmalıdır. Son zamanlarda halk arasında adı geçen tüp bebek aşısı ise annenin kanından alınan bazı maddelerin rahime verilmesi işlemidir. Yapılan çalışmalarda bu yöntemle embriyonun rahim içine daha iyi tutunduğu gözlenmiştir. Peki bu kadar yeniliğe rağmen gebelik elde edemeyen çiftler kaç kez tüp bebek deneyebilirler? Aslında bunun bir sınırı yok. Ancak yapılan çalışmalar göstermiştir ki; %95 olguda 3 kez tüp bebek denemesinden sonra başarı şansı pek artmamaktadır.


FATOŞ SİVASLI’DAN KARADENİZ’DE BİR İLK Karadeniz'de bir ilki gerçekleştiren Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altına yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlıyor

Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, güzellikte fark yaratmaya devam ediyor. PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altına yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlayan Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, Karadeniz’de bir ilki gerçekleştiriyor. KUSURSUZ SİLME İŞLEMİ Uyguladıkları kalıcı makyajı silme işlemi hakkında konuşan Fatoş Sivaslı, “Türkiye’de PhiAcademy güvencesiyle ve PhiRemoval farkıyla eğitim alan birkaç kişiden biriyim. Yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamasını silme işlemini PhiRemoval eğitimi sayesinde cilde zarar vermeden güvenilir bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Kalıcı makyaj silme işlemlerimde, cildi tahrip etmeden sonuç veren bir ürün olan “mineral asit” kullanıyorum” dedi.

MİNERAL ASİT İLE MASAJ UYGULANIYOR Sivaslı, kalıcı makyaj silme işlemi esnasında kullandığı “mineral asit” etkisini ise şu sözlerle açıkladı: “Bu madde su gibi şeffaf bir renge sahiptir. Deri hücrelerine makine ile minik delikler açıyoruz. O bölgeye mineral asit ile masaj yapıldıkça; kullanılan madde derinin altına nüfus ederek, boya pigmentlerinin derinin üstüne çıkmasını sağlıyor. Deri altındaki boya, 48 saat boyunca akmaya devam edebiliyor. Ardından ince bir kabuk tabakası halini alıyor. Oluşan kabuk, akması biten boyayı toparlıyor. Deri altındaki süreç tamamlandığında kabuk kendi kendine düşüyor. Böylelikle herhangi bir sorun yaşanmadan silme işlemi gerçekleşmiş oluyor.”



UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Patron dediğin eğlenceli mi olur? Kendisi oldukça ciddidir. Üstelik öyle komik olup soytarı olursa kimse sözünü bile dinlemez alimallah.

Bu cümleleri okuyanların aklından iki şeyin geçmesi muhtemeldir. Birincisi; bu cümleler artık çok klişe bir hâle geldi, biz de biliyoruz liderlerin güçlü bir espri yeteneği ve eğlence anlayışına sahip olması gerektiğini. 50 yıldır aynı şeyleri söylemekten bıkmadınız mı?

42 |

İkincisi ise şu olurdu; hiç katılmıyorum, bence saygı için mesafeyi korumak gerekir. Bu da ciddiyetten geçer. Elbette her ikisinin de haklılık payı var ama birinci grupta olanlara cevabım şu: Eğlenceyi ne kadar yazsak ne kadar söylesek az yazmış, az söylemiş oluruz. O yüzden yüzü sirke satan patronları bolca gördüğümüz sürece aynı şeyleri söylemeye devam edeceğiz. Bıkmayacağız. İkinci grubun haklılık payı ise şu noktada yüksek: Eğlence ciddi bir iştir. Eğer ciddi şekilde ele alınmazsa bunun şirketinize önemli maliyetleri olacaktır. Herkes ama istisnasız herkes (patalojik olanlar hariç) eğlendikleri ve mutlu oldukları yerde çalışmayı sever. Hatta eğlenmediğiniz bir yerdeki daha yüksek ücreti, eğlendiğiniz bir yerdeki düşük ücrete bile tercih edebilirsiniz. Hâl böyleyken insanlar eğlenmedikleri bir yerde kalmak için sizden çok daha yüksek ücretler ister. Üstelik yüksek ücret alsalar bile işyerinde daha az kalmak isteyeceklerdir.


Ciddi olmak isteyen iş yerlerinin siyah ve gri renklerini kırmızı, mavi, yeşil ve turuncu gibi renklerle değiştirmeleri işyeri eğlence ruhunu biraz olsun canlandıracaktır.

Sıkı Çalış ama Sıkı Eğlen!

Büyüdükçe yetişkin kisvesi altına girip eğlenmeyi bir kenara bırakıyoruz. Eğlenme ve işin birbirinden ayrı olması gerektiğine inanıyoruz. Sanırım kültürel kodlarımızda, inşaat yapım aşamasındaki zamanını laklak ile geçiren Hacivat ile Karagöz bulunuyor. Elbette eğlence böyle olmak zorunda değil! Eğlenceyi ve şirketteki esprili ruhu harekete geçirmeyi isteyenlere birkaç tavsiyem olacak.

İşe Yeni Bir Perspektif ile Bakın!

Geçenlerde bir videoya tanık oldum. Binlerce belgeye üst üste mühür basmak çok sıkıcı bir iş olabilir ama Ankara’da bir noter çalışanı binlerce sayfayı müziğe eşlik eden ritimle mühürlemeye çalışıyordu. Videoyu “Türkülü Mühür Basma” kelimeleriyle ararsanız, bulabilirsiniz. İzlemek keyifli olabilir. Ancak kendi işinize eğlenceli bir perspektif katmanız işe yaradığı gibi başkalarının da benzeri bir perspektife geçmesini sağlayabilirsiniz. Dediğim gibi eğlence çok ciddi bir iştir. Ciddiye alsanız çok iyi olur.

Enerjik Olun!

Eğer sizin enerjiniz yerlerde sürünüyorsa kimse enerjik olmayacaktır. Yüzünüz sirke satıyorsa çalışanlarınıza sadece sirkeyi bulaştırırsınız ve sonuçta herkes depresif olur. Elbette onlar yine de eğlenmeye çalışacaklardır ama sizin olmadığınız yerlerde. Siz neden enerjinin ve eğlencenin bir parçası olmayasınız ki?

Çevrenizi Eğlenceye Uygun Tasarlayın!

Çalışma ortamı büyük fark yaratır. Renkler, değiştirilebilir eşyalar, oyuncaklar işyerinizdeki eğlence havasını artırabilir. Elbette size Lunapark inşa edin demiyoruz ama basit değişiklikler fark yaratabilir. Özellikle ciddi olmak isteyen iş yerlerinin siyah ve gri renklerini kırmızı, mavi, yeşil ve turuncu gibi renklerle değiştirmeleri işyeri eğlence ruhunu biraz olsun canlandıracaktır.

nüz Yüzü tıyorsa e sa ec sirke rınıza sad ız ve nla rsın çalışa i bulaştırı rkes sirkeyonuçta he lur. s sif o depre

Kendinizle Dalga Geçin!

43 |

İyi liderler, davranışlarıyla örnek olur. Hata yapmaktan korkan bir kültür yerine kendi hatalarınızla bile dalga geçen bir kültür geliştirin. Kendinizle dahi dalga geçebilmek size olan sempatinin artmasını sağlayacaktır.


SAMSUN'A

ESTETİK DURUŞ KAZANDIRIYOR

ALTINORDU YARIŞMA PROJESİ

S

CANİK BELEDİYESİ

KURTULUŞ YOLU

offa Peyzaj'ın çalışma alanlarından ve peyzaj mimarlığından bahseden Gedikli, peyzaj mimarlığı ekoloji, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen, insan ve fiziksel çevresini, doğal ve kültürel kaynakları, koruma ve yönetme temelinde uzlaştırıcı, sanatı, bilimi, mühendisliği ve teknolojiyi kombine eden alan planlaması, tasarımı ve yönetimi ile uğraşan meslek disiplinidir. Bu bilimsel tanım doğrultusunda amacımız oluşturulan fiziksel çevrenin, işlevsel ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Lakin ülkemizde hala bu kapsamdaki mesleğimiz bahçıvanlıkla eş değer görülmekte ve hala çevre mühendisliği ile çok karıştırılmakta olduğunu söylüyor. Bitkiler, peyzaj mimarlığının çok önemli dallarından biridir ama aslında evinizden dışarıya adım attığınız andan itibaren bir peyzaj mimarının planlama ve tasarımlarıyla karşı karşıya kalırsınız. Topluma açık yeşil sahaları, yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları, spor sahaları, yüzme havuzları, taşıt yolları otoparklar, araçlarımızın yönlenişi... Bunların hepsi peyzaj mimarlığının çalışma alanına girer" dedi.

KAMUSAL PROJELERLE BİLİNİRLİK ARTIYOR

44 |

Site-Toplu konut ve kamusal projelerinin çalışma alanlarına olan katkısında bahseden Gedikli, “Kamu kurumlarının özellikle Belediyelerimizin meydan park ve yol düzenlemeleri, Orman İşletmelerinin Milli Park ve Orman içi mesire alan düzenlemeleri,

GAZİ DEVLET HASTANESİ

GAZİ PARK

Karayolları Genel Müdürlükleri’nin yol peyzajları halka örnek olmakta. Aynı zamanda artan site, toplu konut ve bahçeli müstakil evler peyzaj mimarlığının bölgemizdeki bilinirliliğini ve ihtiyaç duyulma oranını arttırmaktadır” ifadelerini kullandı. Gedikli, “Soffa Peyzaj olarak biz; peyzaj (yapısal-bitkisel peyzaj, sulama, elektrik) proje çizimi, tecrübeli takım arkadaşlarımız ve çözüm ortaklarımız ile birlikte uygulama-bakım hizmetleri ve sert zemin malzemeleri -doğal ve yapay plak taşlar bordür ve çiçeklikler, ahşap elemanlar yanı sıra fidan-rulo ve ekme çim temini ve satışı ve de hobi olarak başladığımız ve geliştirdiğimiz terrariumlarımız ve terrarium malzemelerimiz ile Lovelet AVM showroom-proje ofisimiz ve Derecik depomuzda artan deneyimimiz ve ilk günkü heyecanımızla hizmetinizdeyiz” şeklinde konuştu.

KENTİN SİMGELERİNE ZARİF DOKUNUŞLAR

Soffa Peyzaj İşletme Sahibi Füsun Yurttürk Gedikli, site, villa ve ev bahçelerinin yanı sıra belediyeler vasıtasıyla kamusal alanlarda da peyzaj çalışmaları yapıyor. İlkadım İlçesi’nde bulunan Kurtuluş Yolu ve Adnan Kahveci Parkının, Atakum ilçesinde Adnan Menderes Bulvarı üzerinde sahil şeridinin, Canik İlçesi’nde Canik Belediyesi Meydanının peyzaj çalışmalarını yapan Gedikli, Samsun'un simge noktalarına zarif bir kent dokusu kazandırıyor.


45 |


Medicana Samsun Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölümünden Op. Dr. Murat Küsdül, varis tedavisinde modern yöntemler konusunda bilgi verdi;

Kadınlarda erkeklere oranla çok daha fazla görülen varis, en sık görülen damar hastalığıdır. Yaşın ilerlemesi ile beraber artış gösteren varis; ağrı, kaşıntı, ayak bileğinde şişme, gece krampları, yüzeysel tromboflebitler, venöz, ayak bileğinde cilt değişiklikleri ve kanama gibi şikayetlere neden olur.

VARİS NEDİR?

Varis, toplardamarların organik bir sebep olmadan genişlemesi, uzaması ve kıvrımlı hal alması olarak tanımlanır.

EN FAZLA HANGİ YAŞ GRUBUNDA GÖRÜLÜR?

Variköz venler, önemli bir sağlık problemidir. Erişkinlerdeki sıklığı değişik coğrafi varyasyonlar göstermekle beraber yaşın ilerlemesi ile giderek artar. Bacak varisleri, muayenehane pratiğinde en sık karşılaşılan damar hastalığıdır. Yetişkin nüfusun yüzde 15-20’sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat daha fazla görülürken ailesel geçiş oranı yüzde 50’den fazladır.

46 |

VARİSLER KAÇ TÜRLÜDÜR?

Varisler, primer veya sekonder olabilir. Primer varisler konusundadır. Günümüzde en çok kabul gören teori, kalıtımsal ven duvarındaki zayıflık ve venlerdeki kapakçık yetmezliği, venöz hipertansiyondur. Sekonder veya edinsel variköziteler, venöz kapakçıkların travma, derin ten trombozu veya enflamasyon gibi nedenlere bağlı hasar alması sonucu meydana gelir. Bir ekstremitede kıvrım yapmış belirgin variköz oluşumlarının yanında daha küçük çaplı telenjiektazik, retiküler tarzda oluşumlar da bulunabilirler. Bu oluşumlar elle hissedilemeyen, ciltte yüzeysel yerleşim gösteren 1 milimetre veya daha küçük çaplı mavi veya kırmızı çizgisel renk değişiklikleri olarak görülürler.

Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler. Hastadan hastaya değişmekle birlikte bir ekstremitede bu oluşumlar, birlikte veya ayrı ayrı yerleşim gösterebilirler.

Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilir.


VARİS OLUŞUMUNU KOLAYLAŞTIRAN FAKTÖRLER

VARİS HASTALIĞI VE SIK KARŞILAŞILAN ŞİKAYETLER

Hastaların en yaygın semptomları bacaklarının görüntüsünün bozulmuş olması ile uzun süre ayakta durunca ortaya çıkan bacak ağrısı ve bacaklarda ağırlaşma hissidir. Semptomlar anatomik defektin derecesiyle ili olmayabilir. Bazen hasta variköz damarı zedeleyebilir. Bu durumda belirgin bir kanama görülebilir. Bacak varislerinin bir komplikasyonu yüzeysel tromboflebittir, ciddi bir ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açabilir. Uzun süreli bacak varislerinde kronik ayak bileği şişliği, staz dermatiti ve bacak ülserleri gelişebilir. Uzun süre ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm bacak varislerinin daha semptomatik hale gelmesine neden olurlar. •Ağrı •Kaşıntı •Ayak bileğinde şişme •Gece krampları •Yüzeysel tromboflebitler •Venöz ayak bileği cilt değişiklikleri (pigmentasyon, egzama, lipodermatoskleroz ve açık yara) •Kanama

VARİS TEDAVİSİ

Varis tedavisinde amaç; yaşam kalitesini artırmaktır. Hastalık genellikle iyi huylu seyir gösterip hastaların çoğunda ameliyat gerekmez ve konservatif tedavi yöntemleriyle iyi sonuçlar alınır. Bu nedenle semptomlar, çok ciddi değilse girişimsel tedavilerden kaçınılmalıdır. Semptomlar hastanın yaşam kalitesini ciddi olarak etkiliyorsa tedavi düşünülmelidir. Bazen büyük varisleri bulunan hastalarda, kanama veya ülserasyon gibi komplikasyonlar gelişirse daha agresif cerrahi tedavi yöntemleri denebilir. Etken sebepler ortadan kaldırılmadıkça (fazla kilo, uzun süre ayakta durma, östrojen kullanımı) variköz ven oluşumunun belirli bir süre sonra tekrarlayacağı unutulmamalıdır.

Tedavi İki Başlık Altındadır

İlk olarak görünen varislere dışarıdan uygulanan lazer veya köpük tedavisidir. Bu tedavi genellikle kozmetik amaçlıdır ve derindeki damar yetmezliğine katkısı yok denecek azdır. Asıl tedavi yukarıda belirttiğimiz derindeki ve yetmezliğe sebep olan damarlara yönelik müdahaledir. Bunu tedavi etmeksizin sadece dışarıdan görünen varisleri yok etmek asla kalıcı bir çözüm olmaz ve hastalık ilerlemeye devam eder. Daha önceleri spinal anestezi ile yani belden uyuşturma sonrasında, kasık ve diz kapağı bölgesine yapılan açık ameliyatla tedavi sağlanırken, günümüzde bu tedavinin yerini kapalı yöntemler almıştır. Kapalı yöntemler olarak, lazer veya radyo-frekans yöntemi ve sonrasında geliştirilmiş olan ‘embolizasyon’ yöntemi ile hastalarımız sağlığına daha kolay kavuşmaktadır.

VARİS TEDAVİSİNDE KAPALI YÖNTEM; EMBOLİZAN AJAN TEDAVİSİ

Hastanemizde başarılı şekilde uygulanan embolizasyon yöntemi ile herhangi bir anestezi yani narkoza gerek olmadan işlem yapılmaktadır. Bacakta herhangi bir kesi olmaksızın, bir iğne ile ultrason eşliğinde diz kapağı üstünden derindeki hasta damara girilmekte ve damar içinden kasık bölgesine kadar ulaşılmaktadır. Embolizan ajan dediğimiz bir sıvının damar içine uygulanması esasına dayanan bu yöntem 1015 dakika sürmekte ve hasta müdahale sonrası yarım saat içinde yürüyerek taburcu olmaktadır.

VARİSLERDE EMBOLİZAN AJAN TEDAVİSİNİN ÜSTÜNLÜKLERİ NEDİR?

-Genel veya spinal anestezi gerektirmez. -Isıya bağlı deri, sinir hasarı ve uyuşma riskini ortadan kaldırır. -Hasta aynı gün işine ve günlük hayatına geri dönebilir. -İz bırakmaz. -İşlemden 30 dakika sonra hasta rahatlıkla ayağa kalkabilir. -İşlem yapılan damar bölgesinde kalıcı sertlik ve germe hissi kalmaz. 47 |

Epidemiyolojik çalışmalarda varis patofizyolojisinde rol oynayan birçok etken öne sürülmüştür. Bu çalışmalarda aile öyküsü (kalıtım), riskli yaşam tarzı ve sigara kullanımı, venöz yetmezlik tespit edilen hastalarda daha yüksek oranlarda saptandığı için önde gelen risk faktörleri olarak gösterilmiştir. Aile öyküsünün pozitif olduğu hastalarda, varis görülme riski 4.4 kat daha fazladır. Uzun süre ayakta kalmak ya da uzun süre oturarak iş yapmak bir risk faktörü olduğu gibi, günde 4 saatten fazla ayakta kalanlarda yüksek grade venöz yetmezlik gelişme riskini 2.7 kat artırır. •Uzun süre ayakta durmak •Hamilelik •Şişmanlık •Oturarak çalışmak •Hareketsizlik •Yaşlılık •İlaç kullanımı (Doğum kontrol hapları, menopoz döneminde kullanılan hormon replasman tedaileri)


48 |

Agromec Agroman 3d Character Model Design


49 |


TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK KADIN OFF-ROAD ŞAMPİYONU

HABERHAYAT: İlayda Hanım merhaba… Kaç yıldır off-road sporunun içerisindesiniz? Bu tutku nasıl başladı? İLAYDA HANCI: Aslında babamla başladı demek daha doğru olur. Babam, Mehmet Hancı, 2008 yılında yarışmaya başlayınca, ben de kendimi pistlerde buldum. Hemen hemen her hafta sonunu parkurlarda geçirmeye başladım. 2013 yılında ise profesyonel olarak direksiyon başına geçtim. Daha önce direksiyona geçmeyi çok istedim ama mevzuat gereği ehliyeti olmayanlar yarışçı lisansı alamıyor. Babamın Off – Road pilotu olması büyük bir avantajdı ama benim bu spora merakım ve heyecanım olmasaydı pilot olamazdım.

ÇIKTIĞI İLK YARIŞTA BİRİNCİ OLDU

50 |

HABERHAYAT: İlk yarışını hatırlıyor musun? Neler yaşamıştın? Daha sonrasında neler oldu? İLAYDA HANCI: Evet, İlk olarak 2013 yılında Karadeniz Şampiyonasına katıldım ve sınıf-2’de birinci oldum. Sonraki iki yarışı ikinci ve üçüncü olarak tamamladım ve Sınıf-2 birincisi oldum. Böylece ilk yarışımda birincilik yaşamış oldum.

Bu beni çok mutlu etti. Tabii, tek başına bir pilot bir yarışı kazanmaya yetmez; co-pilot da çok önemlidir. O dönemde copilotum, babam Mehmet Hancı’ydı ve bana çok yardımı oldu. Bunun dışında mahalli yarışlara da katılarak tecrübe kazanmaya çalıştım. 2016 senesinde ise, Türkiye Off – Road Şampiyonası’nda Sınıf1’de (S1) yarışmaya başladım ve her yarışta podyum görerek genel klasman birincisi oldum, yani şampiyon oldum. Böylece ilk kadın şampiyon olarak özel bir gurur yaşadım. 2017 yılında ise, Batuhan Korkut co-pilotluğunda, Suzuki Grand Vitara’yla Baja Turkey 2017 yarışına katıldım. 500 kilometresi özel etap olmak üzere 812 kilometrelik parkurda, ülkemizden ve 9 farklı ülkeden sporcularla rekabet ettim ve bu zorlu yarışı TH1 kategorisinde üçüncü; kadınlar klasmanında ise ikinci sırada bitirerek podyuma çıktım. 2018 senesinde ise hedefimiz 7 yarıştan oluşan Türkiye Off – Road Şampiyonası’ndaki tüm yarışlara katılmak, tamamlamak. Ayrıca Ağustos 2018’de gerçekleşecek olan uluslararası TransAnatolia’18 yarışına da katılıp ülkemizi en güzel şekilde temsil etme şansına sahip olacağım.


HABERHAYAT: Araçlarınızın bu tip kazalara karşı özel güvenlik donanımı var mı? İLAYDA HANCI: Araçlarımız ve bizler güvenliğe son derece önem veririz. Araçlarımız federasyonumuzun (TOSFED) hazırladığı teknik şartnameye uygun olmak zorundadır. Kısaca özetlemek gerekirse; tam koruma sağlayan araç içi barlar, özel yakıt tankı, yangın söndürme tertibatı ile özel yanmaz kıyafetlerimiz ve kaskımızla gereken tüm güvenlik önlemini alıyoruz. O yüzden, diğer sporlardan daha tehlikeli değil. Korkulacak bir şey olmadığını söyleyebilirim. HABERHAYAT: Off-road sporu iş hayatıyla aynı anda yürütülebilir mi? İLAYDA HANCI: Amatör olarak bu sporla ilgilenecekseniz evet yürütülebilir. Hatta bir eğitim hayatınız varsa, daha da kolay olduğunu söyleyebilirim. Ancak profesyonel olarak Off – Road pilotu olmak istiyorsanız bu oldukça zor olabiliyor. Çünkü cuma gününden başlayan ve pazara kadar süren bir süreçten bahsediyoruz. Ancak yarış sonrasında 1 hafta süren ağrılarla baş etmek zorunda kalabiliyoruz.

Tam koruma sağlayan araç içi barlar, özel yakıt tankı, yangın söndürme tertibatı ile özel yanmaz kıyafetlerimiz ve kaskımızla gereken tüm güvenlik önlemini alıyoruz.

HABERHAYAT: Yarış günü direksiyon başına geçince ne hissediyorsunuz? İLAYDA HANCI: Yarıştan önce etapları arabalarımızla geçiyoruz ve yol notu tutuyoruz. Bu yarış için oldukça önemli. O esnada “Ben bu dar yerlerden nasıl geçeceğim” diye düşünüyorum. Sonra, yarış günü gelip geri sayım bitince bunların hepsi siliniyor ve tamamen yola ve duyduklarıma konsantre oluyorum. HABERHAYAT: Off – Road yarışları daha çok erkeklerin tekelindeki bir spor dalı. Sizi nasıl karşılandınız? Tek kadın olmak zor oldu mu? Şampiyonada sizden başka lisanslı kadın pilot var mı? İLAYDA HANCI: Yok. Şampiyonada profesyonel olarak tek kadın benim. Mahalli liglerde yarışanlar var. İlk günden itibaren ben hiç yabancılık çekmedim. En ufak bir rahatsızlık duymadım. Zaten diğer pilot arkadaşlarım da birer profesyonel olduğu için eğlendiğimizi bile söyleyebilirim. HABERHAYAT: Bu spordaki hedefiniz nedir? İLAYDA HANCI: Yurt içindeki başarılarımı yurt dışına taşımak ve ülkemi ve bize inanan ve destekleyen herkesi en iyi şekilde temsil etmek istiyorum. Bunun için benimle aynı rekabetçi ruhu taşıyan sponsor firmamızın bize sunmuş olduğu olanaklar çok büyük önem ve anlam taşıyor. Bizim ilk amacımız “Rekabetçi Performansımız” ile Türkiye Offroad Şampiyonasını iyi bir netice ile bitirmek ve ardından da TransAnatolia’dan başarılı bir derece ile dönebilmek. HABERHAYAT: Son olarak biraz özel bir soru soralım. Şu an co-pilotluğunuzu yapan Batuhan Korkut, aynı zamanda nişanlınız. Batuhan Beyle nasıl tanıştınız? İLAYDA HANCI: Batuhan’la ilk olarak 2008 yılında Sinop’ta düzenlenen yarışlarda birbirimizi tanıdık ama asıl tanışmamız 2012 yılında oldu diyebilirim. İkimiz de aynı üniversitede okuduk. Bizim hayatımız tamamen yarışlardan ibaret. İlk başlarda da hep yarışlar hakkında konuşuyorduk; şimdi de hep yarışlar hakkında konuşuyoruz. Hayatımız artık yarışlar etrafında dönüyor. Bunun herhangi bir yan etkisi yok. Böylelikle birbirimize daha çok güveniyoruz.

51 |

HABERHAYAT: Pekiyi, katıldığınız yarışlarda hiç kaza yaptınız mı? İLAYDA HANCI: 2014 sezonunda 3 gün süren, toplamda 950 kilometrelik Yunanistan Rally Raid’ine katılmıştık. Türkiye’den katılan tek kişi ve yarıştaki tek kadın pilottum. Yarışın ikinci gününde büyük bir kaza sonucunda takla atmamıza rağmen aracı tamir ettirip; üçüncü gün mücadeleye devam ettik ve yarışı 16. sırada bitirdik. En büyük zorluğu ise; kalan 250 km’yi camsız şekilde yarışmak zorunda kalmamızdı. Sisli ve yağmurlu hava şartlarından dolayı çok zorluydu diyebilirim.

TEK KADIN OLMAMA RAĞMEN HİÇ RAHATSIZLIK DUYMADIM


Dalgıçlar denizde, öğrenciler kıyıda

S

amsun’da Dünya Çevre Günü etkinlikleri kapsamında ortaokul öğrencileri kıyıda, Sahil Güvenlik Komutanlığı dalgıçları ise denizde temizlik yaptı

Çevre Günü etkinlikleri kapsamında, deniz kirliliği ve deniz temizliğinin önemine dikkat çekmek amacıyla, Samsun Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından kampanya başlatıldı. Kampanya kapsamında 1 hafta boyunca ortaokul öğrencileri ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ekipleri tarafından kıyı ve deniz temizliği gerçekleştirildi.

Çünkü çevre bilincini aşılamak açısından bunu gençlerden başlatmak çok önemli. Burada Sahil Güvenlik Komutanlığımıza bağlı ekiplerimiz de var. Onlar da denizden yaptıkları aramalar ile bizlere destek verdiler. Öğrencilerimiz bugün denizden neler çıktığına şahit oldu. Böylece ilerleyen dönemlerde kendileri de bu tür kirliliklere sebebiyet vermemiş olacaklar" dedi.

25 KİLO ÇÖP ÇIKTI

Son olarak İlkadım İlçesi'nde bulunan Atatürk Ortaokul öğrencileri ile Sahil Güvenlik Komutanlığı'na bağlı ekipler, Samsun sahilinde detaylı temizlik yaptı. Öğrenciler ellerindeki çöp poşetleri ile deniz kenarında biriken atıkları toplarken, dalgıçlar ise denize atılan kirli atıkları topladı. Yaklaşık olarak 100 öğrencinin katıldığı etkinlikte, plastik, metal, tahta, cam ve sigara izmaritlerinden oluşan yaklaşık 25 kilogram çöp toplandı.

52 |

DESTEK VERDİLER

Çevre Şehircilik İl Müdürü Salih Sağır, "5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinlikleri kapsamında, farkındalık oluşturmak adına böyle bir kampanya başlattık. Bu kampanyayı özellikle öğrencilerimiz üzerinden başlattık.

Kıyı temizliği yapan öğrenciler ise denizlerin ve çevrenin temiz tutulması konusunda vatandaşlara uyarıda bulundu.


53 |


Ölümlü iş kazalarının büyük bölümü yüksekten düşme şeklindedir

19 Mayıs Samsun OSGB’ye gelin,

düşmeyin!

1

9 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, iş kazaları hakkında bilgi verdi. 19 Mayıs Samsun OSGB’de verdikleri profesyonel eğitimle ölümlü iş kazalarını engellediklerini belirten Özbalcı, “İstatiksel olarak ölümlü iş kazalarının birçoğu yüksekten düşme şeklinde gerçekleşmektedir. Yüksekten düşme şeklinde oluşan iş kazalarının büyük bölümü ise inşaat sektöründe meydana gelmektedir” dedi.

19 Mayıs Samsun OSGB, iş kazalarını en aza indirgemek için firmalara yönelik özel çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor. 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, 19 Mayıs Samsun OSGB’ de verdikleri profesyonel yüksekte çalışma eğitimleri ile ölümlü iş kaza riskleri minimize ettiklerini söyledi.

BÖLGEDEKİ TEK FİRMAYIZ

İş sağlığı ve güvenliği konusunda profesyonel eğitim verdiklerini belirten Murat Özbalcı, profesyonel iple erişim uzmanı, endüstriyel dağcı, IRATA belgeli eğitmenleri ile firmaların risklerine özel olarak hazırlanan yüksekte çalışma eğitimleri ile iş kazalarını en aza indirdiklerini dile getirdi. Eğitimi alan çalışanların iş sağlığı ve güvenliği kanunun ilgili mevzuatlarına uygun olarak sertifikalandırdıklarını belirten Özbalcı, yüksekte çalışma konusunda bölgede tek firma olduklarını vurguladı.

YÜKSEKTE ÇALIŞMA EĞİTİMİNİN AMACI

54 |

Yüksekte çalışmanın genel hususları hakkında da açıklamalarda bulunan Murat ÖZBALCI, “Yüksekte çalışmanın genel hususları, yüksekte çalışma öncesi, işin yapılma anı ve sonrası hakkında bilgilendirmede bulunmaktır. Ayrıca, yüksekte çalışmada kullanılan KKD ve teknik ekipmanlar, kullanım şekilleri, güvenli çalışma, yüksekte çalışmada en güvenli yöntemi belirleyebilme konularında teorik ve uygulamalı bilgilendirme vermektir. Yüksekte güvenli çalışma eğitimlerinin amacı, her türlü çalışma alanında çalışma ekipmanlarının doğru kullanımı, bakımı ve kontrolünü sağlamanın yanı sıra mevcut tehlike ve risklere karşı farkındalık oluşturmaktır. Eğitime katılan yüksekte çalışma personeline, yüksekte yapılan iş güvenliği bilincini aşılamaktır. Bu amaç doğrultusunda, eğitim sonunda nitelikli yüksekte çalışma personeli yetiştirmektir” ifadelerini kullandı.


EĞİTİM KONULARI TEORİK EĞİTİMLER

Yüksekte Çalışma Konularına Giriş Yüksekte Çalışma Ortamları Nerelerdir Düşme Faktörü ve Düşmenin Dinamiği Toplu Korunma Yöntemleri ve Kişisel Korunma Yöntemleri Tehlikeli ve Güvensiz Durumları Tanımlama Yüksekte Çalışma Tehlikelerinin Farklılıkları ve Organizasyonu Güvenlik ve Sağlık İşaretleri İş Kazaları Yüksekte Çalışmada Dikkat Edilecek Hususlar Yüksekte Çalışmanın Risklerinden Korunma Line-Yard ile Tırmanma Yatay ve Dikey Yaşam Hatları Üzerinde Çalışma Teknikleri Merdivenlerde Güvenli Çalışma Ankraj Belirlenmesi, Hazırlanması ve Kurulması Askı Travması ve Kazazede Yönetimi Konularında Bilinçlendirme

PRATİK EĞİTİMLER

Kişisel Koruyucu Ekipmanlarının Tanıtımı Temel Düğümler Kişisel Malzemelerin Takılması ve Kullanılması Kişisel Malzemelerin Kontrolü, Bakımı ve Depolanması Uygun Düğümlerin Bağlanması, Düzenlenmesi ve Sabitlenmesi Çalışılan Malzemelerin Sabitlenmesi Line-Yard İle Uygulama Direklerin Üzerinde Pozisyon Alma Ekipmanları Yüksekte Güvenli Çalışma Teknikleri Yüksek Çalışmalarda Uygulama Yatay Ve Dikey Yaşam Hatlarında Uygulama Yüksek Çalışmalarda Askıda Kalan Personelin Kurtarılması Kurtarma Sonrasında Askıda Kalan Personele Yaklaşım ve Uygulama

YÜKSEKLİK İHMALE GELMEZ

55 |

19 Mayıs Samsun OSGB eğitmenlerinin firmalara özel olarak hazırlanan eğitimler verdiklerini vurgulayan Özbalcı, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Şirket olarak verdiğimiz eğitimler, bir şirketin yönetici rolünü üstlenen katılımcıların, yüksekte çalışma alanlarında yapacakları denetimlerde yeterliliklerini arttırır. Ekipmanların görsel ve fonksiyon kontrollerinin nasıl yapılacağı konularında yetkinlik kazandırır. Eğitim sonunda, ölümcül riski olan yüksekte çalışma tipleri için çalışanlar, bilinçli ve eğitimli olarak iş güvenliği açısından kuralları biliyor ve hayatlarını koruyabiliyor olurlar. Eğitimler sayesinde, kazaların işletme veya kurum içerisinde tedbirsizlik sonucu meydana gelmesi ihtimali azaltılır. Yüksekte çalışma yapan personelin özgüveninin artırılması sonucu, verim ve kalitenin üst seviyeye çıkartılır. 19 Mayıs Samsun OSGB olarak, profesyonel yüksekte çalışma eğitimlerimiz için şirketimizle iletişime geçen herkese yönelik eğitimci kadromuz, ekip, malzeme ve teçhizatımız mevcuttur. İstenildiği takdirde çalışma yapılan sahaya gelinerek eğitimleri verebilmekteyiz. Bu profesyonel eğitimler, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini 19 Mayıs Samsun OSGB’ den almayan şirketlere de verilebilmektedir.’’


HAYAT KONFORUNU ARTTIRMAYA KALDE İLE DEVAM EDİYOR Sunduğu mekanik çözümlerle hayat standartlarını arttıran 2K Mühendislik, plastik boru ve tesisat sistemlerinin öncü markası Kalde ile yaptığı fabrika bayiiliği anlaşması ile müşterilerine daha iyi hizmet sunmayı planlıyor.

2

005 yılından itibaren yapı, inşaat ve endüstriyel tesisler alanlarında profesyonel bir ekiple hizmet veren 2K Mühendislik, Bosch markasının ısı sistemleri bayiliği ve Samgaz'da 2505 numaralı yetkili firma olmasının yanı sıra yapılan sözleşme ile plastik boru ve tesisat alanında Kalde fabrika bayiiliğini üstlendi.

Sektörde lider

Kaliteli malzeme ve uzman kadrolarla hizmet verdiklerini vurgulayan 2K Mühendislik Isı, Yapı ve Makine Sanayi Ticaret Ltd. Şti. işletme sahibi Murat Devrim Kumaşoğlu, 2K Mühendislik olarak Kalde'nin fabrika bayiiliğini üstlenmeleri hakkında "Kalde müşterilerinin işlerini kolaylaştıran, kullanışlı yenilikçi ürünleri, entegre çözümleri ve uygulamaları ile dünyanın lider tesisat sistemleri üreticisi haline gelerek "Kalıcı Değer" üretme hedefine ulaştı ve bu hedef doğrultusunda yeni adımlar atmayı sürdürüyor. Bu doğrultuda sürekli iyileşme felsefi ile sektöründe lider olan Kalde ile çalışmanın mutluluğunu yaşıyoruz" ifadelerini kullandı.

56 |

Kalde ile kaliteli hizmet

Kalde'nin tercih etmeleri öncelikli sebeplerinin kaliteye verdikleri önem olduğunu vurgulayan Kumaşoğlu, "Bizim tek hedefimiz; insanlara zamanında ve kaliteli hizmet verebilmek. Gerçekleştirdiğimiz projelerin ardından müşterilere sağladığımız servis hizmetinde hızlı olmayı ve kaliteyi önemsiyoruz.

Müşterilere sağladığımız servis hizmetlerinde hızlı olmayı ve kaliteyi önemsiyoruz. Servis hizmeti esnasında insanlara aynı gün içerisinde geri dönüş yapmak; mutluluklarını arttırıyor. Servis hizmetinde hızlı olabilmek başarıyı getiriyor.Bu bağlamda plastik boru ve tesisat alanında Kalde ile bir anlaşma yaptık" şeklinde konuştu.



Son yıllarda turizmin arttırılması için yeni proje geliştirilen Samsun'da, yakın zamanda iki yeni müze hizmete girecek. "Medikal Cerrahi Aletler Müzesi" olarak kullanılacak binada restorasyonda sona yaklaşırken; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın Samsun'a tahsis ettiği eski geminin müze olarak kullanılması kararlaştırıldı.

3-4 AY İÇERİSİNDE HAZIR

58 |

Samsun Valiliği ve Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin destekleriyle açılacak "Medikal Cerrahi Aletler Müzesi" için kullanılacak tarihi binada restorasyon çalışmalarında sona yaklaşıldı.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının (TCDD) Kılıçdede mevkisinde bulunan eski lokomotif tamir atölyesi binasının restorasyon çalışmalarının 3-4 ay içerisinde bitirilmesi planlanıyor. Dış restorasyonu büyük orandan biten binanın iç çalışamaları devam ediyor. Restorasyon çalışmalarının ardından açılacak olan "Medikal Cerrahi Aletler Müzesi"de Samsun'un cerrahi alet üretiminde geçirdiği aşamalar gözlemlenebilecek. Müzede cerrahi el aletlerinin yanı sıra aletlerin üretiminde kullanılan araç gereçler de sergilenecek. Türkiye'de bir ilk olacak olan müzenin alışılmışın dışındaki konsepti ile Samsunlu vatandaşların ve Samsun'u ziyaret edecek yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmesi bekleniyor.


ESKİ ASKERİ GEMİ MÜZE OLUYOR

59 |

Samsun turizmine kazandırılması düşünülen bir diğer müze ise; Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Samsun'a tahsis edilen eski gemi olacak. Mert Irmağı Plajı'nda bulunan geminin bakım onarımını Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığı birimleri yaparken; iç düzenlemeleri ise Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılacak. Gemi-müze projesi hakkkında bilgi veren Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Necmi Çamaş, "Gemiyi Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'mız Samsun'a tahsis etti. Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığı'mız tarafından yapıldı. İçinin düzenlenmesi için diğer gemi müzeleri inceliyoruz. Çalışmalarımız sürüyor. Bu yıl içerisinde müze gemiyi hizmete açmayı planlıyoruz. Açtığımızda Samsun'umuz güzel bir projeye kavuşmuş olacak" dedi.


60 |


61 |


62 |

KENDİ HABERHAYAT: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kendi kimdir? KENDİ: Merhaba… 4 Şubat, İstanbul doğumluyum. 2009 yılından bu yana profesyonel müzik kariyerime devam ediyorum ve son teklim “Sevişelim mi, Dövüşelim mi?” ile tekrar takipçilerimle buluştum. Aynı zamanda 2013 yılında kurduğum bir kozmetik şirketim var. Kendi Cosmetics çatısı altında profesyonel müzik ve ticaret hayatıma devam ediyorum.

müzik piyasasından fazlası ile uzaklaştığımı ve sevenlerime yeni bir şarkı hediye etmem gerektiğini söyledi. O sırada; şarkının söz yazarı Aysel Enez, Menajerime şarkıyı ulaştırıyor ve bana fikirlerimi soruyor. Ben şarkının günümüz ilişkilerine çok uygun olduğunu düşünüyorum ve yaz için şarkıyı 2 versiyonla hazırlıyoruz. Şarkının düzenlemeleri Barış Engürlü ve Esad Fidan’a ait.

HER ŞEY SÜRPRİZ OLDU

HABERHAYAT: Şarkınıza gelen tepkiler nasıl? Beklediğiniz ilgiyi görüyor mu? KENDİ: Çok hızlı ilerliyor! “Sevişelim mi, Dövüşelim mi?” bir slogan olduğu için sosyal medyada çokça paylaşılıyor. Bana dünyanın her yerinden instagram aracılığı ile ‘cover’lar ve videolar ulaşıyor, hemen hemen tüm eğlence mekanlarında şarkı çalınmaya başladı.

HABERHAYAT: Son tekliniz müzik piyasasına hayli iddialı bir giriş yaptı? Şarkının hazırlık süreci ve klip çekimleri nasıl geçti? KENDİ: Her şey çok sürpriz ve rüya gibiydi. Son dönemde ticari hayatıma ağırlık vermiştim, menajerim


Hayvanlara yapılan işkenceler artık sosyal medya sayesinde daha bir görünür oldu HABERHAYAT: Daha önce “artık evlenmeyi düşünmüyorum” demiştiniz. Bunları göz önünde bulundurursak; günümüz ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? KENDİ: Günümüz ilişkilerini istikrarsız buluyorum, temeli sevgi değil zaaflara ve çıkarlara dayalı. 3. jenerasyon kişilerin zaten artık kadın-erkek ilişkilerini anlamlandırabildiğini düşünmüyorum. Evlilik de artık farklı çıkarlardan ve yanlış birlikteliklerden dolayı içi boşaltılmış bir kavram.

HABERHAYAT: Bir yandan şarkıcılık, konserler, klip çekimleri... Bir yandan da iş kadınlığı... Bu yoğun tempoya nasıl ayak uyduruyorsunuz? KENDİ: Yoğun tempomun her saniyesi programlı. Programsız asla yaşayamam, ajandamda ayırdığım süre dışına taşan işi kabul etmem. Programlı ve disiplinli şekilde çalışınca her şeye zaman ayırabilirsiniz. Ekibinizin sizi iyi temsil etmesi ve yaptığı işi severek yapması kendinden çok işi düşünmesi de çok önemlidir.

HABERHAYAT: Sizin evcil hayvanlarınız olduğunuzu biliyoruz. Sosyal medyada da hayvan haklarıyla ilgili sıkça paylaşımlar yapıyorsunuz? Ülkemizde son zamanlarda hayvanlara işkence haberine sıkça rastlıyoruz? Bu konuda neler söylemek istersiniz? KENDİ: Hayvanlara yapılan işkenceler artık sosyal medya sayesinde daha da görünür oldu. Birçok belediye göz göre göre hayvanlara zulüm yapıyor, zehirliyor ya da toplayıp kırsal alanda yaşam olanağı olmayan yerlerde açlıktan öldürüyor. Öncelikle bu ülkenin üst düzey yöneticilerinin bu konuya dur demeleri lazım. Yoksa daha çok hayvan işkencesine sadece sosyal medyadan çemkirerek canımız yanarak izlemek zorunda kalacağız.

DİSİPLİNLİ ÇALIŞIYORUM HABERHAYAT: Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz? KENDİ: Şimdilerde Akyaka’dayım Kitesurf yaparak geçiriyorum. Spor ve seyahat yapmaktan keyif aldığım bir şey, bazen Instagram çekimlerim için seyahat ediyorum. HABERHAYAT: Son olarak dergimiz okurlarına, sevenlerinize neler söylemek istersiniz? KENDİ: Samsun Haber Hayat dergisi yakından takip ettiğim bir dergi. Bizleri sayfalarınızla buluşturduğunuz için ben teşekkür ederim.

HABERHAYAT: Hayvanlara işkence edenlere sizce ne gibi yaptırımlar uygulanması gerekiyor? KENDİ: Para cezasına çevrilemeyen hapis cezalarının gelmesi önemli, hükümetin bu konu ile ciddi olarak ilgilenmesi ve önerge vermesi gerektiğini düşünüyorum.

63 |

HABERHAYAT: Kısa zaman önce kozmetik sektörüne de giriş yaptınız? Bu fikir nerden aklınıza geldi? KENDİ: Parfüm ve kozmetik benim çok severek ve merak ederek “Her zaman daha iyisini bulmalıyım” mottosu ile araştırarak ürün alma meraklısı olduğum bir sektördü, hem kadın hem de şarkıcı olunca daha da dikkat ederek hatta çok severek ürünlerle ilgilendiğimi fark ettim. 2013 yılında kurduğum Kendi Cosmetics şu an 7 ülkenin raflarında satılan bir marka oldu, önümüzdeki yıllarda hem pazarımızı hem markamızı hem de ürün gamımızı büyütmek için çalışacağız.


Doç.Dr.Gürkan Genç Dr.gurkangenc@gmail.com

S

on yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de bitkisel kaynaklı tıbbi ilaç kullanımı oldukça yaygınlaştı. Bu “yeşil dalga” 1970’lerde başladığından beri giderek daha çok taraftar toplamakta. Bu sayımızda, ülkemizde de Sağlık Bakanlığı GETAT (Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp) yönetmeliği bünyesinde sertifikalı hekimler tarafından uygulanmaya başlanan fitoterapiyi mercek altına alalım. Aslına bakılacak olursa; fitoterapi hiçbirimizin yabancı olmadığı bir alan. Kışın grip olduğunda ıhlamur içmeyen ya da mide bulantısı olunca annesinin nane limon kaynatmadığı çocuk yoktur herhalde. Bitkilerin bu şekilde kaynatma ya da demleme yolu ile tıbbi amaçlı kullanımı oldukça yaygındır ve geçmişi çok eski zamanlara dayanır. Mezapotamyada bitkisel ve hayvansal ilaçlarla tedavilerin mevcut olduğuna dair Ninova Tabletleri M.Ö. 3000’ li yıllara aittir. Daha sonra Çin, Hint, Mısır uygarlıklarında bitkilerin tedavide kullanımı sürmüş ve modern tıbbın kurucusu kabul edilen Hipokrat da kitaplarında 400’ e yakın bitkiye yer vermiştir.

64 |

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1980 yılında tıbbi bitkileri “Bir veya birden fazla organıyla tedavi edici veya hastalıkları önleyici olabilen veya herhangi bir kimyasal-farmasötik sentezin öncüsü olabilen bitki çeşitleridir” şeklinde tanımlayarak bitkisel ilaçları kabul etmiştir. DSÖ 1996 yılında seçilmiş tıbbi bitkilere dair mongraflar (bitkinin yayılışı, geleneksel kullanımı, tıbbi kullanımı, yan etkileri, toksik etkileri, diğer ilaçlarla etkileşimi gibi bilgilerin yer aldığı bilimsel yayın) hazırlamaya karar verdiğinden beri 4 cilt yayınlamış ve 2010’ da da bunlara yeni bitkiler eklemiştir. Fitoterapi ve bitkisel ilaçlarla ilgili en yaygın görüşler olan “Doğaldır, o yüzden zararsızdır” veya “Faydası olmasa dahi en azından zararı olmaz” ifadeleri ne yazık ki gerçeği yansıtmamaktadır.

Eczaneler dışında çeşitli marketlerde veya aktarlarda satılan bitkisel ürünler ve gıda desteklerine ait ciddi yan etkiler hatta ölüm vakaları bildirilmiştir. Bitkisel ilacın elde edildiği bitkinin yetiştiği yer, mevsim koşulları, bitki kısımlarının toplanma zamanı gibi çok çeşitli faktörler bitkinin sahip olduğu etken madde miktarını, dolayısıyla da etkinliğini değiştirdiğinden herhangi bir yerden yada aktardan alınan bitkiye güvenerek kullanmak hiç de doğru değildir. Bunun da ötesinde tıbbi bitkilerin kurutma, paketleme ve depolama işlemlerinin standardizasyonu son derece önemlidir. Tüm bu bilgiler ışığında aktardan alınan herhangi bir ürüne güvenilemeyeceği de açıktır. Modern fitoterapik preperatlar daha çok bitki ekstrelerinden hazırlanmaktadır. Bunun temel nedeni ekstraksiyon yöntemleri ile etken maddenin moleküler ve mikrobiyolojik stabilitesinin sağlanması, verilen dozun tam olarak bilinebilmesi ve etkin etken madde konsantrasyonlarına, örneğin litrelerce bitki çayı içmek yerine, bir tabletle ulaşılabilmesini sağlamasıdır. Bitkisel kaynaklar uzun yıllardır klasik ilaçlarda da kullanılmaktadır. Örneğin hepimizin bildiği aspirin söğüt kabuğundan (Salix alba), kalp yetmezliğinde kullandığımız digital yüksük otundan (Digitalis purpurea) ve kemoterpide kullandığımız taxol porsuk ağacından (Taxus brevifolin) elde edilmektedir. Dolayısıyla fitoterapi tamamlayıcı tıp ile klasik tıp arasında bir köprü hatta klasik tıbbın kökeni olarak düşünülebilir. Avrupa Topluluğu’ nda özellikle Almanya’da bilimselliği inkar etmeden bitkisel ilaçları muhafaza etmek ve bu deneyimi modern tıpla birleştirmek için güçlü bir eğilim vardır. Bu ülkede tıp öğrencileri geleneksel tedavileri ve fitoterapiyi ders olarak alırlar. Almanya’ da fitoterapi 1960’ lardan beri yaygın olarak kullanılmaktadır ve gösterdiği gelişme Avusturya, Fransa ve İsviçre’ yi de etkilemiştir. Bitkisel ilaç pazarı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de giderek büyümektedir ve bilinçli tüketici olmak hepimizin sorumluluğudur. Fitoterapi, doğru kişi aracılığı ile doğru kaynaktan, doğru şekilde kullanıldığında bitki örtüsü son derece zengin olan ülkemizde yadsınmayacak bir tedavi yaklaşımıdır. Sağlıklı günler dileklerimle….



Borsan'a ‘istihdam’ ödülü Samsun İstihdam Buluşması, Samsun Büyükşehir Belediyesi Şehit Ömer Halisdemir Salonu’nda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Toplantıda istihdam ve iş alanları masaya yatırılırken; Borsan Grup’a da ‘istihdamın enleri’ ödülü verildi.

30 BİN İSTİHDAM

Toplantıda ilk olarak konuşan İŞKUR Genel Müdürü Cafer Uzunkaya, istihdamın insanlığın en önemli meselelerinden biri olduğunu ifade etti. Uzunkaya, “2000'li yıllarda İŞKUR, yılda 24 bin kişi istihdam ederken, şu anda sadece Samsun'da 22 bin istihdam hedefi var. İlk 6 ayda 14 bin kişi istihdam edildi, yani Samsun'da 30 bin kişi istihdam edilecek. Kadınların iş gücüne katılımı yüzde 34'ü buldu, Samsun'da bu oran yüzde 42. Kadın istihdamında Türkiye'nin oranı Samsun'u yakaladığında, Türkiye bambaşka bir noktada olacak. Türkiye son 10 yılda 7.5 milyon istihdam üretti. Avrupa ve Amerika'dan fazla bir rakam. Genç istihdamını yüzde 17'ye varan oranda artırdık" şeklinde konuştu.

ZİHNİYET DEĞİŞTİ

Türkiye'nin önemli bir dönüşüm gerçekleştirdiğini söyleyen Sağlık Bakanı Ahmet Demircan ise, "Zihniyette değişim var. 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' düşüncesini hakim kıldık. Bunun ikinci ayağı ise sistem dönüşümü. İstikrarın sarsıldığı bir ortamda, yabancı sermayeyi ülkeye getiremediğiniz gibi içerdeki sermayeyi de dışarı kaçırırsınız. Türkiye'yi istihdam alanında aydınlık günler bekliyor, bunların hepsi demokratikleşmeyle bağlantılı alanlar" diye konuştu.

SAMSUN HIZLA İLERLİYOR 66 |

Samsun'un hedeflerine hızla ilerlediğini vurgulayan Vali Osman Kaymak, "Rakamların önündeyiz.

İşsizliği önleyeceksek yapısal bozuklukları gidermek durumundayız. İlimizde iş alanları açılmalı, Samsun sağlık, tarım, spor, turizm ve sanayi kenti. Bu potansiyelleri güzel kullanırsak yeni iş alanları açılır. İş beğenmeme denilen bir husus var. İŞKUR ve halk eğitim kursları takip edilmeli. İşverenler istediği vasıfta çalışan bulamıyor, insanlar ise iş bulamıyor" dedi.


İŞSİZLİK KALKINMAYA ENGEL

2018'in ilk 6 ayında Samsun'da 13 bin kişinin işe yerleştirildiğini söyleyen İŞKUR İl Müdürü Haşim Meydan, "3 bin kişiye işsizlik maaşı bağlandı. Müdürlüğümüze başvuran insanların yüzde 68'ine iş ve aş bulundu. İşveren ve işçilerimize 71 milyon lira ödeme yapıldı" sözlerini kaydetti. Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, "Dünyadaki en önemli problemlerden biri işsizlik, bu sorunun çözümü için bir aradayız. İşsizlik, kalkınmanın önündeki en büyük engel" ifadelerini kullandı.

YOĞUN KATILIM

Toplantıya ayrıca, Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç, AK Parti İl Başkanı Hakan Karaduman, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak, Yeşilyurt Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Yeşilyurt, ilçe belediye başkanları, il kamu kurum ve kuruluşları yöneticileri, Samsun'daki oda ve derneklerin yöneticileri ile çoğunluğu kadın olmak üzere çok sayıda vatandaş katıldı.

Dünyadaki en önemli problemlerden biri işsizlik, bu sorunun çözümü için bir aradayız. İşsizlik, kalkınmanın önündeki en büyük engel

SOSYAL DEVLET

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili ve Samsun Milletvekili Erhan Usta, Türkiye'deki istihdam sorununun kalıcı olarak çözülmesi için kıdem tazminatı konusunda düzenleme yapılması gerektiğini ifade etti. Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin ise, "Günümüzün önemli problemlerinden biri işsizlik. Sosyal devlet anlayışı içerisinde üzerinden gelinmesi gereken en önemli unsur bu. Bu sorun serbest piyasanın kendi kendisine üstesinden gelebileceği bir sorun değil. Bu nedenle böylesine uygulamalar önemli" şeklinde konuştu.

ÖDÜL YAĞMURU

67 |

Konuşmaların ardından, İstihdamın Enleri Ödül Töreni gerçekleştirildi. Ödüle layık görülen Borsan Grup adına ödülü, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hacı Ahmet Ölmez aldı. Törende ayrıca, Yeşilyurt Grup, Comdata Teknoloji, Samsun Medikal Grup, Sampa Otomotiv, Yeni Mağazacılık ödül aldı. Törenin ardından İŞKUR ve TSO arasında Mesleki Eğitim ve Beceri Geliştirme İş Protokolü yapıldı.


SEZONA HIZLI BİR GİRİŞ YAPTI Konaks Otel, düğünler ve özel organizasyonlarla sezona hızlı bir giriş yaptı. Samsun’u en seçkin otellerinden Konaks Otel, huzurlu bir konaklama keyfi yaşatmanın yanı sıra muhteşem organizasyonlara da ev sahipliği yapmanın gururunu yaşıyor. Konaks Otel, şehrin önde gelen firmalarının organizasyonlarındaki ilk tercihi olmaya devam ediyor. AKS Mimarlık & Mühendislik & İnşaat ve Turizm Limited Şirketi bünyesinde faaliyet gösteren Konaks Otel’in genel müdürlüğüne turizm ve konaklama sektörünün tecrübeli ismi Akın Çınar getirildi. Daha önce Tokat’ta birçok otelde yöneticilik yapan ve son olarak Çınar, Konaks Otel’in başarı çıtasını daha da yukarıyı taşımayı amaçlıyor. Ramazan Bayramı ve seçim yoğunluğunun ardından sezona hızlı bir şekilde girdikleri vurgulayan Çınar, “Öncelikli hedefimizi sezonu dolu dolu geçirmek. Yaz sezonundan sonra da bu doluluğu 12 aya yaymayı planlıyoruz” dedi.

68 |

ALANINDA UZMAN GÜLERYÜZLÜ PERSONELLE KUSURSUZ HİZMET

Her türlü organizasyona ev sahipliği yaptıklarını belirten Çınar, “Konaklamanın dışında bir otelden beklenen kahvaltı organizasyonu, yemekli yemeksiz düğün organizasyonu, okulların mezuniyet balolarını, toplantı, eğitim, seminer, organizasyonları da gerçekleştirebiliyoruz. Otelimizde Aynı anda 1500 kişiyi ağırlayabilecek salonumuz ve 800’er kişilik 2 adet şık ve modern bir anlayışla dizayn edilmiş 2 düğün salonumuz bulunuyor. Ev sahipliği yaptığımız tüm organizasyonları herhangi bir aksama yaşamadan alanında uzman, güler yüzlü personelimizle her türlü organizasyonu kusursuz şekilde hayata geçiriyoruz. Tamamen koşulsuz misafir memnuniyeti parolası ile misafirlerimize hizmet ediyoruz. Misafirlerimize süregelen işbirliğimiz artarak devam ediyor” şeklinde konuştu. Temmuz ayı içerisinde birçok kamu kurum organizasyonlarına ev sahipliği yapacaklarını söyleyen Çınar, “Sürekli yeni misafir portföyü de ekleyerek büyük bir aile oluyoruz” ifadelerini kullandı.


69 |


Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

8. ve 12. sınıftaki genç arkadaşlarımız, yaklaşık bir yıl süresince, son yıllarda şartları oldukça sertleşen zor bir maratonu koşmak zorunda bırakılıyorlar. Cümleyi edilgen yapan gizli özne; bazen ebeveynler, çoğunlukla eğitmenler kısacası çocuğun tüm yakın çevresi... Sınavın kendisinden çok; sınava hazırlanılan yaklaşık bir yıllık süreç hem genç hem de aile için oldukça zorlayıcı. Tempo yoğun, yük ağır... Her ne kadar sistem bunu zorluyor olsa da; gençlerden istenilen şey hiç insani değil. Oldukça mekanik… Stres, öyle “Sen bizim her şeyimizsin” , “Elinden geleni yap” gibi klişeler ile kovuşturulacak gibi değil. Motivasyon için duyulan ihtiyaç “Sık dişini az kaldı” telkinlerinin çok ötesinde. Her geçen gün artan belirsizlikler ve gelecek kaygısı çocukların sadece ruh sağlığını değil; fiziksel sağlıklarını tehdit eder hale geliyor.

70 |

Çocuklarımızı sınava hazırlarken ruh sağlıklarını korumak, yapabileceklerinin en iyisini kâğıda yansıtabilmelerini sağlamak ve olası dikkat sorunlarını tedavi edip sınav kaygılarını kontrollü bir şekilde yaşantılarını sağlamak amaçıyla önlemler almalıyız.

1)Çocuğun yeterince çaba gösterememesine ve hiç hak etmediği şekilde “sorumsuz, tembel” sıfatlarıyla etiketlenmesine 2)Çabasının karşılığını alabileceği bir sınav performansı gösteremeyip ciddi bir hayal kırıklığı yaşamasına 3)Kendi çalışmalarının altında bir sınav performansı sergilemesine ve sonuç olarak potansiyelini kullanamayıp kapasitesinin altında bir yaşama razı kalması ile sonuçları ile karşılaşabiliriz.

Sınava Hazırlanırken Kaygılı Olmak, Doğal Değil Midir?

Sınav kaygısı, kişiye sınav öncesi ve sınav anında gereğinden fazla tedirginlik yaşatan, öğrenilen bilgilerin sınavda kullanılmasını engelleyen ve başarısızlığa yol açan ‘yoğun kaygı’ olarak tanımlanıyor. İnsan, doğası gereği performans ve başarı beklentisi duyulan durumlarda ‘başaramama endişesi’ yaşayabilmektedir. Bu anlamda sınava hızlanırken de kaygılanmak gayet doğal ve insanidir. Ancak artan kaygının çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığını bozacak boyutta olması ve yönetemediği stres nedeniyle sınavda bildiklerini yapamamasını “doğal Stres’’ olarak yorumlamak fazla iyimsek bir yaklaşımdır ve önlem alınmadığında hayal kırıklıklarını beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.


Sınav Kaygısını Kimler Daha Yoğun Yaşar?

Başarılı olma konusunda kendini yoğun bir şekilde şartlamış, başarısızlık korkusunun; başarma isteğinin önüne geçtiği, genel yaşam koşullarında kaygı düzeyi yüksek, ailesinde kaygı bozukluğu olan ve mükemmeliyetçi kişilik özellikleri olan ebeveynlere sahip gençler, sınav stresini yoğun yaşama konusunda risk altındadırlar.

Sınava Hazırlık Dönemi Sağlığı Ne Kadar Tehdit Edebilir ki?

Sınav tarihinden yıllar önce başlayan hazırlıklar ile günün büyük bir bölümünü ders çalışarak geçirmek ve başarıya endekslenmiş psikolojik tablo, yüksek tansiyona ve kalpte ritim bozukluklarına neden olabiliyor. Sınava hazırlık sürecinde olan bir genç, sürekli baş ağrısından yakınıyor ve algısında azalma sorunu yaşıyorsa; bu durum yüksek tansiyonla ilişkili olabilir.

Sınava Hazırlık Dönemi Bazı Psikolojik Problemlerin Oluşumuna Zemin Hazırlayabilir?

Beslenme ve Uyku Düzeninin Bozulmamasına Dikkat Edilmeli!

Sürekli masa başında çalışmak ve günlük yürüme aktivitesindeki belirgin azalma, egzersiz ve spor yapamama, stresi bastırmak için sürekli bir şeyler atıştırmak gibi bazı sağlıksız yaşam alışkanlıklarının edinilmesi bu süreçteki gençlerin sağlığı için ciddi tehdit oluşturabilmektedir. Uykuda geçen saatler, organizmanın kendini düzenlediği başta beyin ve karaciğer olmak üzere toksinlerden arındığı bir zaman

dilimidir. Özellikle sınava hazırlık dönemlerinden gençler, uyanık kalabilmek için fazla miktarda uyarıcı içeren kafeinli içecek tüketebilmekte ve yine uyarıcı etkisi nedeniyle sigara kullanmaya başlayabilmekte ya da kullanıyorsa sayısını artırabilmektedir. Sigara kullanımı; sağlıksız beslenme alışkanlığı, kafeinli içecekler, tuz ve karbonhidrat içeriği yüksek atıştırmalıklarla birleştiğinde çocuğun sağlığı için ciddi tehdit oluşmaktadır. Aileler çocuklarını dengeli beslenme ve uyku düzeninin sağlanması konusunda teşvik etmeli, ders dışında sosyal ve egzersiz aktivitelere yönlendirmeli bunları zaman kaybı olarak görmemelidir.

71 |

Artan stres, böbrek üstü bezinde adrenalin ve steroid gibi hormonların kontrolsüzce salınımına neden olabilmektedir. Bunun sonucunda çabuk sinirlenen ve tahammül yeteneği azalan gençler, yaklaşan sınav tarihi, panik halinin artmasına yol açmaktadır.


AÇILDI MÜŞTERİ ODAKLI EV AKSESUARLARI MAĞAZASI 42 yıllık tecrübesiyle inşaat sektöründe öncü olan Eken İnşaat bünyesinde açılan Eken Design, akıllı ev sistemlerinden ve aksesuar malzemelerinde dünyanın önde gelen markalarının ürünlerini Samsunluların beğenisine sunuyor. Hayatı geçirdiği projelerle alanında lider Eken İnşaat bünyesinde kurulan Eken Design, İlkadım İlçesi Hançerli Mahallesi Fatih Sultan Mehmet Caddesi’nde açılan butik mağazasında akıllı ev sistemlerini ve aksesuar malzemelerini Samsunluların beğenisine sunuyor.

DÜNYA MARKALARI EKEN DESİGN’DA

Eken Design’i Samsun’un ilk ve tek müşteri odaklı butik mağazası olarak tanımlayan Eken İnşaat firma sahibi Alper Sancak, “Eken Design, proje ürünü butik bir mağaza. Bu mağazayı açmaktaki amacımız mimar ve iç mimarlarla çalışan müteahhitlerin ev içi tasarımında kullanacakları kaliteli ürünleri rahatlıkla bulabilmeleri. Özellikle yeni akıllı ev sistemleri ile biraz daha lüks daireler, evler ve bahçelerde kullanılacak ürünleri mağazamızda bulabilirler. Biz Eken markasının çatısı altında alanımızdaki dünya markalarını bir araya getirdik. 6 tane Alman firmasının, İspanyol aksesuar firmalarının ürünlerini ve 8 tane ithal seramik markasının ürünleri mağazamızda mevcut durumda. Bunların dışında yerel markalarımızdan Akgül Seramik’in ürünleride mağazamızda bulunuyor. Kısacası çıtayı yüksek tutan müteahhitlerin tercih ettiği ürünleri elimizde bulunduruyoruz” dedi.

SAMSUN’DA İLK PROJE: BUTİK MAĞAZASI

Çalışma alanlarını geniş tutmayı hedeflediklerini belirten Sancak, Eken Design’ın farkını “Eken Design bünyesinde çalışan bir iç mimarımız olacak. Bunun yanında dışardan bir mimardan da destek alacağız. Projelerimizi kendi iç mimarımızla oluşturacağız. Mağazamızda proje odamız var. Proje odamızda, elimizdeki projelerin çizimlerini ve sunumlarını yapağız. Müşterilerimiz evlerine uygulamak istedikleri projelerini burada görsel olarak izleyebilecekler. Bu konuda Samsun’da ilk olduğumuzu söyleyebiliriz. Eken Design olarak, proje-butik mağazamızla müşterilerimize özel tasarımlar yapmayı amaçlıyor” sözleriyle açıklayan Eken Design firma sahibi Alper Sancak, mağazalarının sadece Samsun’a değil tüm Karadeniz Bölgesi’ne hitap ettiğini söyledi.



Lavazza Best Coffee Shop, Samsun'un en gözde ilçesi Atakum'un en işlek lokasyonlarından birinde bulunmasıyla, şehrin hareketlilliğinin ortasında sakin bir köşede oturup dinlenmek ve hoş vakit geçirmek isteyenler için ideal bir adres. İşletme Sahibi Esra Ocak


Karadeniz’in serin esintisini her an temaşa edebileceğiniz Lavazza'da sizi ilk etkileyen personelinin samimi tavrı olacaktır. Bu samimiyeti vakit ilerledikçe daha iyi anlayacaksınız. Lavazza seçkin personeli müşterinin rahatı odaklı tutumu, Atakum sahilinin muhteşem manzara ve hareketli insan fonunu arkanıza alarak yaptığınız sohbetlerin doyumunu arttırmanıza katkıda bulunuyor.

Lavazza'nın Karadeniz Bölgesi Franchıse'ı da olan işletme sahibi Esra Ocak ile tanışınca, Lavazza genç ve nazik personelinin davranışlarının ilham kaynağını bulmuş oluyoruz. Esra Hanım, müşterileriyle empati kurarak nelerden hoşlanmadıklarını ve kendilerini nasıl daha rahat hissettiklerini tespit etmeye çalıştığını söylüyor.

Lavazza Best Coffee Shop'u Samsun'daki tüm kafe ve restoranlardan ayıran en önemli özelliği ise tematik mutfak seçimi. Lavazza, İtalyan mutfağının eşsiz lezzetlerini Samsun'da tatma imkanı sunuyor. Bu yönüyle damak tadında yeniliklere açık, farklı lezzetler tatmaya meraklı olanlar için mutlaka uğranması gereken bir durak. Esra Hanım, Lavazza Best Coffee Shop'un menüsünde bulunan her malzemenin İtalya'dan özel olarak getirtildiğini, söylediği anda mutlulukla heyecanlanıyoruz. Bu, insana kendisini özel hissettiriyor. Sterilize edilmiş bir şekilde paketlenen malzemeler eksi 4 derecedeki dondurucularda İtalya'dan Samsun'a getiriliyor. Bu noktada şunu vurgulamamızda fayda var; Lavazza'daki her ürün halkımızın dini, örf ve geleneklerine uygun standartlara sahip. Gönül rahatlığıyla her ürünü tadabilirsiniz.


Bu güzel ayrıntıları öğrendikçe menüyü görmek için daha da sabırsızlanıyoruz. Lavazza'nın menüsünde günün her anına ve her ruh haline uygun yiyecek ve içeceği bulabilirsiniz. Örneğin; sabah işinize veya okulunuza giderken hem deniz havası alarak açılmak hem de kahvaltı yapmak isterseniz; İtalyanların en popüler sandviçlerinden

biri olan ezine peynirli foccia ile başlayabilirsiniz. Bu özel sandviçin ekmeği saf zeytinyağı ve dağlardan toplanmış taze kekiklerle harmanlanarak harlı ateşte pişirilirken; içerisine ezine peyniriyle birlikte, marine edilmiş domates ve baharatlar konuluyor. Özellikle kekiğin damakta bıraktığı tattan hoşlananların mutlaka denemesi gereken bir lezzet. Harika bir ilk öğün.

Sandviçinizin yanında dilerseniz; Türk kahvaltılarının klasiği her an taze olan çay içebilirsiniz. Ya da taze kavrulmuş kahve kokusunu alabileceğiniz Esperesso kahve alabilirsiniz.

Rahat bir hafta sonu sabahı, kendinizi şımartmak istiyorsanız; mutlaka 12 çeşit kahvaltılıktan oluşan ekspres kahvaltı tabağı ile güne dinç bir şekilde başlayabilirsiniz. Kahvaltı tabağınızın yanına alacağınız limonatalar kahvaltı keyfinizin tamamlayıcısı olacaktır. Lavazza’nın limonata çeşitlerinde taze limon tadını alacağınızı garanti edebiliriz.

Doğal metotlarda hazırlanmış limonatalar, özellikle sıcak yaz günlerinde, artan vücut ısınızı dengeleyerek içinizi serinletecek gün boyu sizi ferahlatacaktır.


İtalyan mutfağı denince akla gelen ilk şeylerden biri olan pizzayı, Samsun’da bir de Lavaza’da tatmanız gerektiğini söylememize gerek bile yok aslında. Lavazza Best Coffee Shop, pizzasının malzemelerinin tazeliği ve kolay bir şekilde ağızda dağılan ekmeği bizi en çok etkileyen kısmı oldu. Uygun fiyatıyla da dikkat çeken Lavazza pizzasını, pizza tutkunu gençlerin vazgeçilmezi olacağından şüphemiz yok.

Günün her öğününde pizza harika bir tercih olacaktır. Biz Türkler, hamur işi yemeği seviyoruz. Bu konu da İtalyanlarla da damak tadımız uyuşuyor. Etli ravyoli, işte tam bu damak tadı benzerliğini hissedileceğimiz yemeklerden biri. El açımı İtalyan mantısı olan Etli Ravyoli, pesto soslu farklı harçlarla hazırlanıyor. Üzerine dökülen domates sosu ve parmesan peyniri mantının tadını tamamlıyor. Lavazza’da Etli Ravyoliyi tadan kadınlar muhakkak tarifini isteyeceklerdir. O kadar bizden bir yemek. Söylemesi bizden…


Biraz da kahve türlerinden bahsedelim. Lavazza Best Coffee Shop, kahve konusunda oldukça iddialı. Çünkü başta işletme sahibi Esra Hanım olmak üzere, çalışan personeli kahve üzerine yurtdışında eğitim almış durumda. Esra Hanım, kahve türlerinin hazırlanışından sunumuna kadar muazzam bir titizlik gösteriyor. Lavazza’da kahveler seri üretim mantığıyla hazırlanmıyor. Her aşama manuel. Orta, hafif ve yoğun şekilde hazırlanan kahve çekirdekleri, kahve türlerinin yumuşak ve sertliğine göre özel gramajlarla sunuma hazırlanıyor. Damağınızda kahvenin tadını daha iyi hissedilmeniz için arıtma su kullanılıyor. Sütlü kahve türleri içinse; özel olarak günlük süt kullanılıyor. Esra Hanım, kahve türlerini tanıtırken, kullandıkları günlük sütlerden kendi kremalarını ürettiklerini söylüyor. Kısaca, Lavazza’da kahveleri bir köy samimiyeti ile hazırlanıyor. Huzur dolu rahat bir ortamda yapılan sohbetlerin tadı ancak özenle hazırlanmış kahvelerle katmerleşir. Lavazza’da damak tadınıza göre, kahve konusunda uzmanlaşmış eller tarafından hazırlanan kahveler, doyumsuz sohbetlerinizin vazgeçilmezi olacak.

Hafif kahve türlerinden hoşlananlar, Coppicino, Coffee Latte, Choclatte Mocha, Mocacino Caffè Mocha gibi bol sütlü kahveleri tercih edebilir. Bu kahveler aynı zamanda çikolatadan vazgeçemeyenler için birebir.

Sütten bahsetmişken; havaların sıcak olduğu bugünlerde Atakum sahilinde vakit geçirdikten sonra Lavazza’da günlük taze sütten yapılmış Milkshake’i içmek; serinlemenin ve protein takviyesi yapmanın en doğal hali. Buz küpleri ile çalkalanarak özel bir kıvama getirilerek hazırlanan Espresso Shakerato, yaz günlerinde hava sıcaklığının bunaltmaya başladığı öğleden sonraları için serinlemenin alternatif yolu.

Yaz günlerinin bir diğer içeceği ise; Küba’nın geleneksel kokteyllerinden biri olan Mojito. Taze elma, nane ve yeşil misket limonu ile sodanın karışımından oluşan Mojito, sunum esnasında içinizi ferahlatmaya başlıyor.


Dostların doyumsuz sohbetini içilen kahveler koyulaştırırken; kahvenin yanında yenilen tatlılarsa muhabbeti neşelendirir. Lavazza Best Coffee Shop menüsünde öyle bir tatlı var ki; tatlıdan alınabilecek hazzı zirvelere taşıyor. İsmindeki asalet ve zahmetli yapımıyla Maralenka… Hem kekinde hem de kremasında bal içeren bu tatlı, süt kreması, ceviz ve bal ile hazırlanan sunumuyla kendine hayran bırakıyor. Tatlısız olmaz diyenlerin mutlaka ama mutlaka denemesi gereken bir lezzet.

Marelenka’nın yanı sıra pişirme tekniği Lavazza ekibi tarafından sır olarak saklanan özel Suffle, çikolata hayranlarının vazgeçilmezi olacağı şüphesiz. Lavazza’nın yoğun çikolatalı suffle’si gizemli şeylere merak duyanlar için daha bir ilgi çekici. Ülkemizde de sıkça tercih edilmeye başlanan boya katksısız Macaron; popüler tabirle “ponçik” görüntüsüyle Lavazza’daki kız arkadaşların buluşmalarında olmazsa olmazı.

Naneli Moca; düşük kalorili Çift Shot Espresso nane likörü çikolata şurubu birleşimi ile latte türevi soğuk günlerin sıcak içeceği ferah aroması ve ağızda bıraktığı enfes kokusu ile lezzetli bir alternatif. Türk halkının son yıllardaki favori tatlılarından olan Waffle, Lavazza’da en taze meyvelerle hazırlanıyor. Lavazza Waffle’nın çikolatasında ise artık lezzetiyle dünyada bir fenomen olan nutella kullanılıyor.

Denizevleri Mahallesi Yeşilyurt AVM (Giriş Kat) | info@lavazzasamsun.com |

Espresso Energy, uyanmakta zorlandığınız sabahlarda sizin dostunuz olabilecek bir içecek. 7 gram kahve çekirdeğinin öğütülmesinin ardından 90 derece basınçlı su ile hazırlanan yoğun aromalı kahvenin enerji içeceği iler karıştırılarak oluşturulan bir lezzet. Kendinizi çok kısa sürede dinç hissetmenizi sağlıyor. Ruh halinize göre gün içinde enerjinizin azaldığını hissettiğiniz anlarda da en büyük yardımcınız olabilir. Lavazza Yesilyurt Samsun bestcoffee_lavazza_samsun


Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı

KALICI BRONZLUĞUN YOLU SOLARYUM Solaryum, genellikle bayanların vücutlarını daha bronz hale getirmek için başvurduğu, UVA ışık yollayan ve vücudu aşama aşama bronzlaştıran bir makinedir. Bunun yanında bazı cilt tedavilerinde de kullanılmaktadır. Dikkatli ve uzman kontrolünde kullanıldığı sürece bazı yararları da vardır. Solaryum, bronzlaşma dışında bazı cilt hastalıklarının tedavisinde de kullanılmaktadır. Ancak bazı kişilerin bronzlaşma sevdası cihazın ününü bu bronzlaştırma yönünde artırmıştır. Solaryum ışığı, güneş ışığı gibi D vitamini sentezinde de etkilidir. D vitamini ileri yaşlarda görülen kemik erimesi riskini en aza indirir. Bu sayede kalsiyum eksikliğinden kaynaklanan kramplarda etkilidir. Kaç seans solaryuma gireceğiniz de bu durumlara göre çeşitlilik gösterir.

SOLARYUMA NE KADAR SÜRE İLE GİRİLMELİDİR?

Bir seans çok uzun bir süre değildir. Solaryum seansları belli aralıklarla düzenlenmelidir. Bu gibi durumları solaryum uzmanlarının belirlemesi en uygunudur. Solaryum kozmetikleri güneşte; güneş kozmetikleri de solaryumda kullanılmaz. Solaryum seansının öncesinde ve sonrasında duş almak sağlıklıdır. Solaryuma özel ürünler dışında koruyucu bir madde kullanılmamalıdır.

80 |

SOLARYUMA GİRMEDEN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER NELERDİR?

Doğal yollarla bronzlaştığınız gibi bir bronzluk istiyorsanız; 6-7 seans yeterli olacaktır. Hızlı bronzlaşma için kesinlikle seans aralarını çok sık tutmak çok zararlıdır. ✓Gün içinde iki kez solaryuma girilmemelidir. ✓Cildin hassasiyeti ve rengi belirlendikten sonra solaryum derecesi ve süreleri buna göre düzenlemelidir. ✓İlk seansın süresinin 5 -6 dakika kadar kısa tutulması faydalı olacaktır. ✓Solaryumun hem etkilerini görebilmek hem de oluşabilecek zararları erken görmek önemlidir.

Sonraki seansların süreleri yavaş yavaş artırılmalıdır. ✓Solaryum kabinine girmeden önce cildinizi mutlaka makyajdan arındırmalısınız. ✓Seans sırasında kesinlikle gözlerinizi açmamalısınız ve mümkünse koruyucu gözlük kullanmalısınız. ✓Epilasyon, cilt bakımı, ağda uygulaması gibi uygulamalar ve alkol aldıktan sonra kesinlikle solaryuma girilmemelidir. ✓Lazer uygulaması yaptırıyorsanız; tedavi bitene kadar solaryum cihazına girmemelisiniz. ✓Günlük olarak kullandığınız ilaçların prospektüsünde UV ışınına karşı duyarlıdır ibaresi bulunuyorsa; solaryuma girmemelisiniz. ✓Lens kullanıyorsanız; solaryum kabinine girmeden önce çıkarmalısınız. ✓18 yaşından küçüklerin solaryuma girmesi tehlikelidir.

SOLARYUMUN FAYDALARI

✓Genellikle estetik kaygılardan dolayı tercih edilen solaryum, ciltteki akne ve sivilce izlerinin tedavisinde de kullanılmaktadır. ✓Sedef hastalığına da iyi gelmektedir. ✓Solaryum ışınları metabolizmayı güçlendirerek solunumu düzenleyerek soğuk algınlığına yakalanma riskini üçte bir oranında azaltıyor. ✓Vücudun virüslü hastalıklara karşı direncini artırıyor. Aynı zamanda solaryum, kalsiyum eksikliğinden kaynaklanan kramplara karşı da etkili oluyor. ✓Solaryum ışınları, D vitamini üretimini sağlayarak osteoporoza (kemik erimesi) karşı koruma oluşturuyor. ✓Endorfin (mutluluk hormonu) salgılanmasını sağlayan solaryum, cinsel gücü de artırıyor. ✓Kalp ve dolaşım sistemini güçlendiren ve depresyonlara karşı etkili olan solaryum, kişinin öz güvenini arttırıyor ve kendini iyi hissetmesini sağlıyor.



Opr. Dr. Adnan SAÇIN Genel Cerrahi Uzmanı

Medibafra Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Adnan Saçın ve Op. Dr. İlyas Yurtsever, diyabet tedavisinde metabolik cerrahi hakkında bilgi verdi. Cerrahi işlem sonrası iyileşmenin hastalık seviyesi, hormon düzeyleri ve ölçümlerine göre değiştiğini söyleyen Saçın ve Yurt, “Ameliyat sonrası, kilo problemi yaşayan hastalarda, kilo normal seviyeye ulaşır. Yüksek tansiyon sorunu ortadan kalkar. Böylece anti-hipertansif ilaçlara gerek kalmaz. Böbrek, göz ve karaciğer gibi organlardaki hasarlarda ciddi düzelmeler olur. Hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilir” dedi.

NEDEN AMELİYAT?

•Medikal tedaviye rağmen diyabet sürekli ilerlemeye devam eder. •Diyabet hastalığının komplikasyonları oldukça fazladır; böbrekler, gözler, sinirler, kalp ve beyin gibi organlara genellikle geri dönüşü olmayan ciddi Zararlar verir ve hatta organ kayıpları yaşanabilir. •Ameliyat yüksek şekeri kontrol altına alır. Hipertansiyonu düzeltir. Böbrekler ve karaciğer üzerine düşen yükü azaltır ve organ hasarını durdurur. Ameliyat sonrası kolesterol ve trigliserid yüksekliği ve bunlara bağlı sorunlar da ortadan kalkar. Ayrıca fazla kilolarınızdan kurtulur ve kilo kontrolü sağlamanız da mümkün olur.

AMELİYAT NEDEN YALNIZCA TİP 2 DİYABET?

82 |

Tip 2 Diyabet hastaları pankreastaki beta hücrelerinden salınan yeterli insülin seviyesine sahiptir. Ancak, bu insülin hücre düzeyinde kullanılamaz. Belirli bir düzeyin üzerinde insülin deposu ve aktivitesine sahip olmanız ameliyatın başarılı olması için gerekli en önemli faktördür. Tip 1 Diyabet hastalarında ise gerekli insülin bulunmadığından metabolik cerrahi uygulamalarından fayda görmezler.

Opr. Dr. İlyas YURTSEVEN Genel Cerrahi Uzmanı

BEN HANGİ TİP DİYABETİM? TİP 1 Mİ, TİP 2 Mİ?

Gençlerde ortaya çıkan diyabetin büyük bir bölümü tip 1 diyabettir. Erişkin yaşlarda ortaya çıkan diyabetin tiplendirilmesi için bir takım tahlil ve ölçümlerin yapılması gerekmektedir.

KİMLER TEDAVİ İÇİN ACELE ETMELİ?

•Denenen tüm tedavilere rağmen şekeri düzene girmeyenler, •3 aylık ortalama kan şekeri (HbA1c) yüksek seyredenler, •Hastalığın ilerlemesi ve ilaç/insülin tedavisinden istenilen sonucun alınamaması, •Böbreklerinizde, gözlerinizde, karaciğerinizde, ayaklarınızda ve kalbinizde ve diğer organlarınızda oluşması muhtemel komplikasyonlar için daha fazla beklemeyin.

KRİTERLER NELERDİR?

Metabolik cerrahi uygulamalarından fayda görebilmeniz için aşağıdaki 4 kritere sahip olmanız gerekmektedir: •En asgari yüzde 20, tercihen yüzde 25’lik insülin deposuna sahip olmanız ve bu deponun en az yarısının canlı (aktif) olması, •Yağ dokusu kaynaklı direnç hormonlarınızın belirli sınırlar dahilinde olması, •Akyuvarlar tarafından yapılıp, kana salınan ve pankreastaki insülin üreten beta hücrelerinde hasara neden olan bazı maddelerin negatif veya normal sınırlar dahilinde olması gerekmektedir.

METABOLİK CERRAHİ AMELİYATINDAN KESİN FAYDA GÖREBİLİR MİYİM?

Eğer test sonuçlarınız olumlu ise bu uygulamadan fayda görürsünüz.


AMELİYAT SONRASINDA HASTANEYE NE ZAMAN GELMELİYİM?

Ameliyat sonrası ilk ay, 3. ve 6. ayda hastaneye kan testi için gelmeniz gerekir. Bu sayede vücudunuzdaki gelişmeler gözlenecektir. Daha sonrasında yıllık takip programına alınmanız gerekecektir. Sonra aylık olarak düzenlenen ‘grup destek toplantıları’na katılmanız ve burada ameliyatta bulunmuş doktorlar, hastalar ve ameliyat olmayı planlayan hastalarla görüşlerinizi paylaşmanızı istemekteyiz.

AMELİYATIN DİĞER AVANTAJLARI NELERDİR?

ŞEKERDEN KURTULUR MUYUM?

Ameliyat sonrası şekerle ilgili komplet remisyon (normale dönme) şansı ameliyatına göre değişmekle beraber 8-30 yıl için yüzde 70-98 arasında değişmektedir. Bu sizin vücudunuzdaki insülin depoları, aktiviteleri ve diğer test sonuçlarına da bağlıdır. Metabolik cerrahi uygulamalarının başarı şansı yüzde 100 değildir. Ancak, takdir edilmelidir ki yüzde 70-98 aralığı da çok yüksek bir başarı şansıdır. Öte yandan ameliyattan fayda görme (kullanılan ilaç sayısında azalma, insülini bırakma veya dozunda azalma) oranı hiç tartışmasız yüzde 100’dür.

METABOLİK CERRAHİ OBEZİTE AMELİYATI MIDIR?

Hayır. Tip 2 Diyabet hastalarına uygulanabilen ameliyatlardır. Zayıf şeker hastasına, kilolu şeker hastasına ve obez şeker hastasına yapılması gereken ameliyat farklıdır.

GÜVENLİ BİR AMELİYAT MIDIR?

Güvenlidir; çünkü ameliyat esnasında kesme ve birleştirme işlemleri tek kullanımlık aparatlarla yapılmaktadır. Kullanılan bütün araç ve gereçler en son teknoloji ürünleridir. Ameliyatınızda olacak tüm cerrahi ekibi ve anestezi uzmanları uzun zamandan beri bu ameliyatları yapmakta olan deneyimli ve kendini metabolik cerrahiye adamış doktorlardır.

Kilo problemi yaşayan hastalarda, kilo normal seviyeye ulaşır. Yüksek tansiyon sorunu ortadan kalkar. Böylece anti-hipertansif ilaçlara gerek kalmaz. Böbrek, göz ve karaciğer gibi organlardaki hasarlarda ciddi düzelmeler olur. Hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilir. İdrardaki protein kaçağı durur, ayrıca kolesterol ve trigliseridler de normale döner. Ne var ki; organ hasarı çok ileri düzeyde olup, geri dönüşümsüz harabiyet ortaya çıkmışsa ameliyat sonrası daha kısıtlı bir düzelme beklenir. Tüm bunlarla beraber hastalığın vücudunuza daha fazla zarar vermesinin önüne geçilmesi mümkündür.

HASTALIK NORMAL SEVİYEYE NE ZAMAN ULAŞIR?

Hastalık seviyesi, hormon düzeyleri ve ölçümlerinize göre değişmekle beraber 1 hafta ile 3 ay arasında normal veya normale yakın seviyeye ulaşır.

SONUÇ KALICI MIDIR?

Yapılan çalışmalarda özellikle yüksek insülin seviyelerine sahip hastalarda ameliyatına göre değişmekle beraber 8-20-30 yıl sonrasında dahi hastalığın kontrol altında olduğu görülmüştür.

AMELİYAT HİPOGLİSEMİYE (ŞEKER DÜŞMESİ) SEBEP OLABİLİR Mİ?

Ameliyattan sonra her normal insanda olduğu gibi, insülin yalnızca yemek yendiğinde artar. Hipoglisemi görülme sıklığı ameliyattan sonraki dönemde giderek azalır ve kaybolur.

AMELİYAT KİLO PROBLEMİNE ÇÖZÜM OLUR MU?

Evet. Ameliyatla normal kilonuza ulaşacaksınız. Bu kişiden kişiye değişmekle beraber 1-1,5 yılı bulabilir.

HERHANGİ BİR KOMPLİKASYON VAR MI?

Her ameliyatın bir riski vardır. Bu ameliyatlarda da herhangi bir sindirim sistemi ameliyatındaki kadar risk vardır. Toplam komplikasyon oranı yüzde 10 civarındadır. Bunlar arasında kanama, enfeksiyon, sızıntı, kaçak, apse gelişimi ve narkoza bağlı sorunlar sayılabilir.

AMELİYAT NE KADAR SÜRER?

Hastanın durumuna göre değişmekle beraber 1,5 ile 7 saat arasında değişmektedir.

NE ZAMAN YEMEK YİYEBİLİRİM?

83 |

Ameliyat sonrası ilk gün içinde su içebilirsiniz. Su hariç diğer sıvıların alımı ameliyattan 2 gün sonra başlar. Yarı katı ve katı yiyecek alımı ise ameliyatına göre değişmekle beraber 8.gün ile 30. gün arasında değişir.


84 |


85 |


86 |


87 |


Osman Kara Gazeteci - Yazar

SAMSUN VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Dokuzuncu Ordu ve Mülhakatı Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından değil, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 20-24 Eylül 1924’deki Samsun’u ziyaretlerinden bir anıdır burada anlatacağım. Milli Mücadele için Anadolu topraklarına ilk adımını Samsun’da atan Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet’in ilk milli sermayeli yatırımının temelini de 21 Eylül 1924’de Samsun’da atar. Atılan temel Samsun-Çarşamba demiryoludur. Gazi Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife Hanıma 22 Eylül akşamı İstiklâl Ticaret Mektebi’nde Samsun Öğretmenler Birliği tarafından bir çay partisi verilir. Mustafa Kemal Atatürk o “En hakiki mürşit ilimdir” sözünü burada söyler. Bu söz bu kadarıyla pek bilinir de önü ve arkası, bir başka ifadeyle tamamı ve hikâyesi hemen hiç bilinmez. Bu konuşmanın tamamını değilse de önemli bölümlerini ve hikâyesini bilmekte büyük yarar var. Ben bu partiyi, bu konuşmayı ve hikâyesini 1924’de Çankaya Köşküne “mutemet” olarak adım attıktan sonra “Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne” kadar yükselen ve ölümüne kadar Atatürk’ün yanında bulunan Hasan Rıza Soyak’ın anılarından özetleyerek aktarmaya çalışacağım. Partide birkaç kadın ve erkek öğretmen, arkadaşları adına söz almış ve “çok içli, çok ateşli nutuklar vererek kendisine karşı besledikleri sevgi, hayranlık ve bağlılık duygularını pek heyecanlı ve şairane sözlerle belirtirmişler, Onun işaret ettiği yenilik ve ilerleme yolunun şaşmaz yolcuları olduklarını vatan yavrularını buna göre yetiştirmeye çalışacaklarını söylemişler.” Hasan Rıza Soyak’ın anlattığına göre “Bu sözleri dinlerken, muzaffer Başkomutanın gözleri sevinç içinde parlıyor fakat şahsına yönelik sözler söylenirken de gözlerini indiriyor, yüzü kızarıyor, sıkıldığını belli ediyor.” Konuşmacılar arasında Hamdi Bey adında bir ilköğretim müfettişi de var. Hasan Rıza Soyak, ”aşırı övgülere örnek” olsun diye onun konuşmasından bir bölüm veriyor. Şu satırlar o bölümden: “Ulu Gazi; bundan 5 yıl önceydi; 600 yıldan beri büyük bir tarih yaşayan büyük bir milletin son günleriydi. Bütün yaratıklar, bütün tabiat, bu milletin matemini paylaşıyordu. Ufuklar parçalanmış, güneş kararmış, yıldızların nuru sönmüş veya biz göz nurundan mahrum kalmıştık. Her taraf cehennemi bir sükût içindeydi. Bülbüller susmuş, baykuşların matemli sedaları kulaklarımızda uğulduyordu. Kartalların leş didikleyen gagaları beynimizde, gözlerimizde dolaşıyordu. Artık her şey bitmişti; esen rüzgâr, sahile çarpan dalgalar, bu milletin matemini hıçkırıyor, haykırıyordu. İşte o anda, o elemli kara günlerde siz Ulu Gazi, siz ey zafer nuru, siz ey Türk diyarının kıymetli ve unutulmaz kurtarıcısı, siz yetiştiniz.”

Konuşmaların sonunda Atatürk söz alır ve “çay ziyafetini hazırlayanlara teşekkür ederek” şunları söyler: “Efendiler, dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için, hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir, yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki gelişmesini kavramak, ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. 1000-2000 hatta binlerce yıl önceki ilim, fen ve lisanın çizdiği düsturları şu kadar bin yıl sonra bugün aynıyla uygulamaya çalışmak, elbette ilmin ve fennin içinde bulunmak değildir.” Burada üzerinde önemle durulması gereken hususlardan birisi Mustafa Kemal Paşa’nın sadece ilmi değil, aynı zamanda fenni de mürşit olarak belirtmesi ve bu mürşitliği sadece “maddi sahada değil aynı zamanda manevi sahada da” vurgulamasıdır. Niyeyse, bu son derece önemli ifade başı ve sonu atılarak ve adeta kuşa çevrilerek bugünlere sadece “En hakiki mürşit ilimdir” şeklinde taşınmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha sonra konuyu kendisi hakkındaki sözlere getirir ve şunları söyler: “Samimi yüreklerden taşması itibariyle bunlardan, şüphesiz, çok memnunum, mütehassısım ve müteşekkirim. Yalnız sizden olan bir kişiye sizden fazla önem vermek, her şeyi bir millet ferdinin benliğinde toplamak, yüksek bir topluluğun geçmişe, hale, geleceğe ait bütün meselelerini açıklamayı, o topluluğun bir tek şahsiyetinden beklemek elbette layık değildir, elbette lazım değildir.” “Vatandaşlar, vatanınızda herhangi bir kimseyi, istediğinizi sevebilirsiniz, kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi sevebilirsiniz; fakat bu sevgi ulusal varlığınızı herhangi bir kimseye, herhangi bir sevdiğinize vermek yoluna götürmemelidir.” “Efendiler ilham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir. Milletin müşterek arzusu, gerçek temayülüdür. Varlığımızı, istiklalimizi kurtaran bütün teşebbüs ve hareketler milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecellisinden başka bir şey değildir.”

88 |

*Hasan Rıza Soyak-Atatürk’ten Hatıralar-YKY-Say:53 ve devamı.


89 |


90 |

Bakmaya doyulmayan kareler


91 |

Ahmet Akif

YILDIZ Ahmet Akif aldun YILDIZ H Aile: Elif & in anlamı: in m Ahmet is eğer, beğenilmiş. d e Övülmey anlamı: in in Akif ism İbadetle ylu Kan. 2. elen. o s , iz m e T n 1. n, Allah’a yö meşgul ola


92 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Nazende

ALCI BALCI Nazende B Muhterem & m e ry e Aile: M mı : minin anla is e d n e z a N yapılı. Narin ince


MİRCİ Yaman DE ül & Muhammet G Aile: Nezire İ DEMİRC ı: inin anlam Yaman ism . Cesur, güçlü

93 |

Yaman


94 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Bora Ege

AZGAN Bora Ege Y Burak YAZGAN h& Aile: Gülşa nlamı: in a Bora ismin ıkan şiddetli rüzgar. ç Araziden anlamı: Ege isminini. 2. Ege denizi. 1. Veli, bilgil


Aras DOST Oğuzhan DOST p& Aile: Zeyne nlamı : in a in Aras ism ak, lu'da bir ırm o d a n A u ğ Do Aras nehri.

95 |

Aras


MİNİKLER İPEK BÖCEĞİ YETİŞTİRİYOR Samsun'da bir ilkokulun ikinci sınıf öğrencileri, sınıf öğretmenleri Seher Aygün öncülüğünde ipek böceği yetiştiriciliği projesini hayata geçirdi. Minik öğrenciler projeleri sayesinde yazı tatilinde dahi seve seve okula geldiklerini söyledi.

S

amsun'un Atakum İlçesi Kurupelit İlkokulu'nda sınıf öğretmeni olan Seher Aygün, ildeki eğitim kurumlarının performansını ölçmeyi, eğitimin niteliğini artırmayı hedefleyen "Samsun Maarif Hareketi" kapsamında ikinci sınıf öğrencileriyle ipek böceği yetiştirme projesi hazırladı. Kozabirlik Kooperatifi'nden aldığı 20 bin yumurta ile işe başlayan Aygün, okul binasında kullanılmayan bir sınıfta 24 öğrencisi ile ipek böceği yetiştirmeye başladı.

TATİLDE BİLE OKULA GİDİYORLAR

96 |

İpek böceklerinin yumurtadan çıkmasının ardından çevrelerinden topladıkları dut yaprakları ile böcekleri besleyen Aygün ve öğrenciler, yaz tatilinde de ipek böceklerinin gelişimini takip etmeyi sürdürüyor. Projenin gelecek yıl da devam etmesini isteyen öğrenciler, yaz tatilinde bile severek okullarına geldiklerini, kendileri için farklı bir deneyim olduğunu kaydetti.



Yasir Baba HABERHAYAT: Yeni albümünüz Caz Musikisi’ni kısa süre önce yayınladınız. Projeden biraz bahsetmek isteriz. Nasıl gelişti? YAPRAK SAYAR: Proje ilk olarak Washington Büyükelçiliği’nde “Ertegün Jazz Series” kapsamında verdiğimiz bir konser ile başladı. Yaptığımız müzik ve sahnede yakaladığımız birlikteliğin heyecanı beni bu projeyi bir albüme çevirme fikrine ulaştırdı. Türk müziği ve caz müziğinin birbirine herhangi bir şekilde üstünlük kurmadan harmanlanması, iki ayrı disiplinin kendinden taviz vermeden birbiriyle kaynaşması son derece riskli bir durumdu. Ortaya çıkan müzik ve tepkiler gösteriyor ki bu yeni soluk, herkes tarafından keyifle dinlenilir bir ahenge dönüştü.

98 |

HABERHAYAT: Çıkış şarkınız ‘Kara Kız’ bildiğimiz kadarıyla eski bir kanto. Caz sound’ları ile şarkı adeta baştan yaratılmış. Şarkının bir hikayesi var mı? YAPRAK SAYAR: Şarkının bendeki hikayesi şöyle; bu eseri ilk duyduğumda anda her Türk müziği eserinde alışkın olunduğu gibi ud, kanun, tambur gibi enstrümanlarla çalınarak icrasının aksine bakır nefeslilerle icra etmeyi hayal etmiştim. Bu fikrimi albümdeki tüm eserlerin aranjörlüğünü üstlenen Baki Duyarlar ile paylaştım.

Sonuç olarak onun kıymetli tecrübesi, babasından gelen Türk müziği aşinalığı ve aramızdaki muhabbetin güzelliği hislerime tercüman oldu.İyi ki; böyle hissetmişim, hayal etmişim. Bunun için doğru adrese gelmişim. Bence çok dinamik bir yorum oldu.

“Kendimi bildim bileli

şarkı söylüyorum”

HABERHAYAT: Kara Kız’ın klibini de çok beğendik. İçinde bolca dans geçen enerjik bir klip olmuş. Kimlerle çalıştınız? YAPRAK SAYAR: Klibimin yönetmeni enerjisiyle, profesyonelliğiyle kendine hayran bırakan Murat Joker. Ben aranjesi için ne hissediyorsam; eseri dinleyip benim hissettiğim dinamiğin görselini hissederek benimle aynı heyecanı paylaşan çok kıymetli bir yönetmen Joker… Gerçekten bu şarkının enerjisi ancak bu kadar güzel ekrana yansıyabilirdi. Konseptin bu hale gelmesinde büyük payı olan diğer bir isim ise; sevgili Didem Dibekoğlu. Klipte kullandığım kıyafetler, aksesuarlar ve yakaladığımız stil dahil her şey onun elinden çıktı.


HABERHAYAT: İyi şarkı söylediğinizi keşfettiğiniz ilk ana gitmek istiyoruz. Nasıl keşfettiniz sesinizi? YAPRAK SAYAR: Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. İlk olarak 8 yaşındayken ilkokulda Türk Sanat Müziği korosuna gittim. Oradaki şefimize olan sevgim ve hayranlığım bu müziği ve şarkı söylemeyi sevmeme sebep oldu. Beni ilk keşfeden profesyonel o oldu. Hatta o dönem hayatımın ilk solosunu Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapmıştım. HABERHAYAT: Şarkılarınızı seçerken belirli bir kriteriniz var mı? YAPRAK SAYAR: Elbette olması gerekir. Her zaman söylediğim bir şey var; bir solistin okuduğu eser onun kıyafeti gibi olmalıdır. Yani ses rengine, aralığına ve ruhuna giydirilmiş gibi olmalıdır ki; seyirciye de tesir etsin… Genelde beni zorlayan eserleri seslendirmeyi tercih ediyorum. Bu zorluk beni mutlu ediyor. HABERHAYAT: Eğitim hayatınızdan da bahsedelim biraz. Ne okudunuz, sonrasında nasıl gelişti? YAPRAK SAYAR: İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı ses eğitimi bölümü mezunuyum. Konservatuvardan mezun olur olmaz Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk Din Musikisi Bölümü’nde yüksek lisansa başladım. Şu an tez aşamasındayım. Konservatuvarda okurken Murat Bardakçı’nın hazırlayıp sunduğu bir televizyon programında her Cumartesi solist olarak yer aldım. 5 sene kadar süren bu program benim için bir dönüm noktası oldu. Hala daha beni oradan hatırlayıp yolda çeviren insanlar olabiliyor. Daha sonrasında da müzik hayatım TRT Türk’te her pazar canlı olarak yayınlanan bir televizyon programıyla devam etti. Kanada, Tunus, ABD, Almanya, İtalya gibi birçok yurt dışı turnelerim oldu. Şu anda da TRT İstanbul Radyosu’nda Ses Sanatçısı olarak görev yapıyorum. HABERHAYAT: İleride müzikal anlamda gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı? YAPRAK SAYAR: Yapmak istediğim çok şey var. Proje olarak ya da bir başlık altında bahsetmekte yerine şunu söyleyebilirim; İcra ettiğim müziği hem daha geniş ve genç kesime ulaştırmak, hem de müziğimizin sınırları aşarak dünyayı dolaşmasına vesile olmak istiyorum. HABERHAYAT: Yaprak Sayar günlük hayatında kimleri dinler? İdol olarak aldığınız isimler oldu mu? YAPRAK SAYAR: Günlük hayatımda o günkü ruh halime göre dinlediğim müzik tarzı değişebiliyor. Örneğin kimi zaman Münir Nurettin Selçuk ile güne başlayıp Fairuz ile devam edip Louis Armstrong ile günü kapatabiliyorum. Türk müziğindeki idollerimin başında Münir Nurettin Selçuk ve Safiye Ayla geliyor. HABERHAYAT: Şarkı söylemeseydim kesinlikle şu mesleği seçerdim dediğiniz bir meslek var mı? YAPRAK SAYAR: Sanırım şu an bir laboratuvarda farelerle ilgileniyor olabilirdim. Çünkü konservatuara girmeyi düşünmeden önce biyoloji okumak isteyen bir öğrenciydim.

99 |

HABERHAYAT: Son olarak bizleri ilerleyen günlerde neler bekliyor? Var mı yeni projeleriniz, konserleriniz? YAPRAK SAYAR: İlerleyen günlerde bu projeyle ilgili bir lansman konseri planlıyoruz. Henüz tarihler belli değil ama gündemim bir süre bu projeyle dolu olacak.


100 |

Görkem Güvendi Visual Arts


101 |


S

amsun Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda kurs gören askerlere, çatışmada yaralanan silah arkadaşlarına ilk yardım ve tıbbi müdahalede bulunmanın yanı sıra komando eğitimi veriliyor Samsun Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda ilk yardım ve tıbbi müdahalede bulunmanın yanı sıra komando eğitimi de alan askerler, muharebede Mehmetçik'e en ön saflarda ilk yardım ulaştıracak şekilde yetiştiriliyor.

ANINDA MÜDAHALE

Eğitim merkezinde daha önce Türk ordusuna yetiştirilen personele ilave olarak 2017'de çıkarılan kanunla muharebe veya operasyonel cankurtaranı sıfatları verildi. Böylece eğitim verilen askerlere muharebe yeteneklerinin yanı sıra yaralıya sıcak çatışma anında tıbbi müdahalede bulunma yeteneği de kazandırılıyor. Çatışma anında yaralının bulunduğu alana sağlık personelinin girmesinin uzun sürmesi, geçen sürede yaşam kayıplarının önüne geçilmesi amacıyla eğitimlerde "muharebe veya operasyonel cankurtaranı komando sağlıkçılar" yetiştiriliyor.

12 HAFTALIK EĞİTİM

Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Türk ordusuna sağlık personeli yetiştiren Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda eğitim gören askerlerin bir bölümü, çatışma anında "komando", yaralanan silah arkadaşlarına müdahale ederken de "doktor" oluyor. Muharebe veya operasyonel cankurtaranı adayı piyade sınıfı komando ihtisaslı uzman erbaşlar, Dağ ve Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığındaki "komando" eğitimini müteakip, 10 hafta Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, 2 hafta da Ankara'daki yüksek

teknolojili cihazlarla donatılmış Sıhhiye Simülasyon Merkezinde gerçek muharebe ortamına yakın ortamda olmak üzere 12 hafta eğitime tabi tutuluyor.


TÜRKİYE'DEKİ TEK MERKEZ

Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanı Topçu Albay Recep Ali Üstün, Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nın, Türkiye'de bu eğitimlerin verildiği tek merkez olduğunu belirterek, "Kurulduğu 1926 yılından bugüne kadar sağlık sınıfının taktiği ve tekniği konusunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her kademesindeki sağlık hizmetlerinde görev yapacak personele burada eğitim verilmektedir" dedi.

HER TÜRLÜ İLK YARDIM

Eğitimleri kapsamında muharebe alanında hizmet vermek üzere daha önce sınırlı ilk yardım ve tıbbi müdahale yetkisi bulunan "sıhhiye elemanı" uzman erbaşlar yetiştirildiğine dikkati çeken Üstün, şöyle devam etti: "Harekat alanında ortaya çıkan ihtiyaçlar nedeniyle yaralanma anından itibaren doktor veya yetkili sağlık personeline ulaştırılıncaya kadar Mehmetçik'in yanı başında bulunan, onunla aynı muharip özelliklere sahip, her türlü ilk yardım ile belirli tıbbi müdahaleleri uygulama yetkisi kazanmış Türk Silahlı Kuvvetleri'nin muharip veya operasyonel birliklerindeki sıhhiye nitelikli kadrolarında sağlık hizmeti vermek üzere görev yapacak piyade sınıfı komando ihtisaslı muharebe veya operasyonel cankurtaranı uzman erbaşlar yetiştirilmesi de hedeflenmiştir. Burada eğitim görenler, piyade sınıfı komando ihtisaslı personel olarak geldikleri Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'ndan her türlü ilk yardım bilgisini almış, belirli tıbbi müdahalelerde bulunabilen, hayat kurtaracak imkan ve kabiliyete sahip, muharebede Mehmetçik'e en ön saflarda tıbbi yardım ulaştıracak bilgiyle donatılmış, Mehmetçik'in acısını, düşmanın nefesini kesmek üzere birliklerine uğurlanmaktadır." Sahra Sıhhiye Okul Komutanlığı Öğretim Başkanı Diş Tabip Albay Güneş Şahinkesen de muharebe veya operasyonel cankurtaranı adaylarının hiçbir faaliyetin eğitimden daha önemli olamayacağından yola çıkarak eğitildiğini dile getirdi.

103 |

Mesleki Dersler Kurulu öğretmeni Tabip Albay Önder Göker ise gece gündüz ihtiyaç duyulan her alanda ilk yardım ve tıbbi müdahale yapabilme imkan ve kabiliyetine sahip personel yetiştirmeyi amaçladıklarına işaret etti.


Murat Yurt

Kalite kapıda başlar anlayışı ile yola çıkan Arat Otomasyon, İlkadım Sanayi Sitesi’ndeki işletmesinde, en kaliteli plastik kart, otomatik kapı ve kepenk sistemleri ile hizmet vermeye devam ediyor. 1986 yılında P.V.C. kart ihtiyaçlarını sorunsuz olarak karşılamak amacıyla kurulan Arat Kart Sistemleri, ürün portfolyosu genişleterek plastik kart piyasasında öncü konuma gelmeyi başardı. Seksiyonel kapılar, sarmal kepenk sistemleri, yana kayar bahçe kapıları, bariyer Sistemleri, turnike ve geçiş kontrol sistemleri, otomatik kayar kapılar ve otomasyon sistemleri alanlarda Türkiye’nin sayılı firmaları arasına giren Arat Otomasyon, İlkadım Sanayi Sitesi’nde bulunan işletmesinde faaliyet göstermeye devam ediyor.

TÜRKİYE’NİN SAYILI FİRMALARINDANIZ

Arat Otomasyon hakkında bilgi veren işletme sahibi Murat Yurt, “25 yıldır P.V.C. kart sistemleri ile hizmet vermeye başladığımız firmamızın ürün yelpazesine, otomasyon sistemlerini de ekleyerek Arat Otomasyon olarak hizmet veriyoruz. Otomasyon sistemlerinde bölgede lider konumda olan işletmemizde, P.V.C. kart ve kart sistemleri haricinde; fotoselli kapılar, bariyer sistemleri, döner kapı sistemleri, yana kayar kapılar, kepenk, endüstriyel kapı, ferforje kapı, X- ray cihazları, boy dedektörü, rooad blocker, mantar bariyer ve otopark otomasyon sistemleri gibi alanlarda faaliyet gösteriyoruz. Tüm sistemlerimizin yazılımı bize ait. Türkiye’nin sayılı firmaları arasında yer alan Arat Otomasyon olarak proje bazlı çalışıyoruz. Projelerimiz hangi şehirde ise oraya gidip tüm sistemleri en kaliteli şekilde, en ince ayrıntısını düşünerek montajını yapıyoruz” dedi.

104 |

Projelerimiz hangi şehirde ise oraya gidip tüm sistemleri en kaliteli şekilde, en ince ayrıntısını düşünerek montajını yapıyoruz

TÜM İŞLEMLERİ TEK BİR SİSTEMDE BİRLEŞTİRMEYİ AMAÇLIYORUZ

Murat Yurt, Arat Otomasyon olarak sektörlerindeki amaçları “Firmaların personel kartlarından başlayarak, kartlar için en şık aksesuarları temin etmek, bina girişlerine turnikeli, geçişkontrol koymak, otopark için bariyer koymak, toplanan girişçıkış bilgileri ile "Personel Puantajlarını" hesaplamak. Binaya gelen ziyaretçileri kayıt altına almak ve izinleri olmayan yerlere girmelerini engellemek, personelin yaka kartı ile bina içindeki kahve, çay makinesi gibi otomatları kullanmasını sağlamak, firmanın yemekhanesindeki tabldot sayılarını turnikeli kontrol ile net ve kesin belirlemek gibi işlemlerin tamamının tek bir sistem ile tamamlamak için çalışıyoruz” sözleriyle açıkladı.


105 |


Samsunlu iş dünyası temsilcileri 24 Haziran sürecini değerlendirdi. Seçim sürecinin piyasalar için zorlu geçtiğini dile getiren isimler, bundan sonrasının daha iyi yönetilmesi gerektiğini ifade etti. Gömeç, Uğurlu, Okutgen, Tan, Özden ve Uğurlu sorunların ortak akılla çözülebileceğine vurgu patı. SAMSİAD Başkanı Gömeç, MÜSİAD Samsun Şube Başkanı Haluk Tan, ORKASİFED Başkanı Emin Bahri Uğurlu, SAMSİAD Başkanı İsmail Okutgen, KARGİF Başkanı Levent Özden, SAMİKAD Başkanı Münevver Uğurlu, hem Samsun hem de Türkiye’deki sorunların çözümü için atılması gereken ilk adımın ortak aklı harekete geçirmek olduğunu ifade etti.

106 |

Samsun Genç İşadamları Derneği (SAMSİAD) Başkanı Savaş Gömeç: Savaş Gömeç: Bildiğiniz gibi seçim kararı beklediğimizden çok daha erken açıklandı. Haliyle, hazırlıksız yakalandık diyebiliriz. Zor bir süreçten geçiyoruz. Kredi garanti fonunun desteklediği ticaret kredilerimizi bile şu anda 1.90 oranında kullanmak durumunda kaldık. Bu belirsizlik, para kurundaki inanılmaz artış iş camiamızı ve ülkemizi yormuş durumda. Alışverişler, firmaların kendi aralarında yaptığı ticaret, konut, inşaat sektörü durma noktasına geldi. Her seçim öncesi böyle olur. En kısa sürede piyasaların olması gerektiği yere gelmesi konusunda talep kârız. Çünkü bu durum sürdürülebilir değil. Biz 2019 yılı sonuna kadar piyasaların dikkatli aşılması gerektiğini düşünüyoruz. Yapılacak çalışmaların üç dört kere düşünülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Seçim sonrası için moral ve motivasyonluyuz. Kredi faiz oranlarının, ticari kredilerin, devletimiz tarafından organize edilerek mutlaka normal şartlara çekilmesi konusunda çalışmalar yapılacağını düşünüyorum.

Orta Karadeniz Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (ORKASİFED) Başkanı Emin Bahri Uğurlu:İş dünyası hep ekonomi gündemde olsun ister. Maalesef son yıllarda çok sık seçim yapıyoruz. Ara ara da belirsizlikler söz konusu oluyor. Bu da tabii iş dünyasını geriyor. 2013 yılından itibaren ABD Merkez Bankası faiz artışını öngörüp parayı kestiğinde paranın bolluğu da kesiliyor. Bu kez de yumuşak karnımız olan dış borç söz konusu oluyor. Maalesef, ürettiğimiz ithalatımızın altında olduğu için biraz daha çalışmamız gerekiyor. Üretimi arttırmamız lazım. Faizler yükselince bir anda piyasa birbirine giriyor. Bunu tıptaki emboliye benzetebiliriz. Dövizin, faizin artması akış varsa bir şey değil ama hem durgunluk hem artış varsa sıkıntı doğacağı belli. Yeni sistemde biran evvel ekonomik tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorum. Gelişmekte olan ülke olduğumuz için ekonomi merkezli görüşmelerin olması lazım. Orta gelir ve orta demokrasi tuzağından kurtulmamız lazım. Bir an evvel hem ekonomik hem demokratik hem de sosyal reformlara odaklanmamız gerekiyor. Ekonominin tedavi edilmesi gerekiyor. Yoksa pıhtı atar, yazık olur.


(SAMİKAD) Başkanı Münevver Uğurlu: Seçim süreci için, ekonomi açısından zorlanmadık diyemeyiz. 2013 yılından beri bir kriz dönemi yaşıyoruz. 2008 ve sonrasında zorlanmalar devam etti. Bunda hatayı kendimizde de aramamız gerekiyor. Birlikte olursak daha iyi sonuçlar alacağımıza inanıyorum. Büyüme stratejimizi gözden geçirirsek, ekonomik ve mali disiplinin korunmasına özen gösterirsek ve reformlara da önem verirsek sanıyorum engelleri atlatacağız. Belkemiğimiz olan KOBİ’lerimize yönelik politikalar da dikkate alınmalı. Tabii tüm bunları yapabilmek için eğitimimizin düzgün olması gerekiyor. Sanayimizin gelişmesi için üretmek zorundayız. Turizmimizin de gelişmesi gerekiyor. Bunun için de markalaşma yoluna gitmeliyiz. Daha çok çalışmamız lazım. Türkiye’nin artık çözülemeyecek hiçbir meselesi yok. Her sorunun üstesinden geleceğimize inanıyorum yeter ki güç birliği olsun.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Samsun Şube Başkanı Haluk Tan: Türkiye ilk olarak başkanlık sistemi ile ilgili bir referandum yaptı ve çoğunluk başkanlık sistemine evet dediği için bu sürece girildi. Bu süreç işlerken başkanlığa evet dendiği halde sistemin eski olarak kalması bazı sıkıntıları beraberinde getirdi. Doğal olarak sürecin erken seçim ile sonuçlandırılması sağlandı. Türkiye, seçim gündemini ilk kez yaşamıyor. Bulunduğumuz bölge, konumu itibarıyla sürekli sıkıntı içerisinde. Devamlı olarak dinamik bir yapı hâkim. Belirsizliği ortadan kaldırırsanız bununla alakalı süreç aynı oranda her alana yansır. Tabii bunun içerisinde ekonomi de var. Şu aşamaya kadar dövizde ufak tefek kırılganlıklar oldu. Şu anki pozisyon, her ne olursa olsun bu kadar kritik hamlede hiç olmazsa iş dünyasını aşırı bir çarpıcı atmosferin içine sokmadan getirdi. 24 Haziran sonrası süreç, doğal olarak netleştiği için çok daha iyi bir pozisyonda devam edeceği kanaatindeyim. Belirsizlikler ortadan kalktıktan sonra piyasa bunu olumlu olarak algılayacaktır.

Karadeniz Genç İşadamları Federasyonu (KARGİF) Başkanı Levent Özden: Ben süreci, seçim öncesi ve sonrası olarak iki farklı aşamada değerlendirmek istiyorum. Erken seçim kararının ardından dolar kurundaki sert dalgalanma iş dünyasını etkiledi ve sarstı. Bizler de süreçten ciddi manada etkilendik. Piyasada bir panik, korku havası oluştu. İnsanlar tüketim alışkanlıklarını ertelediler. Yatırım yapmak isteyen yatırımını harcama yapmak isteyen harcamasını erteledi. Görüyorum ki sanayicilerimiz de dalgalanmadan etkilendi. Seçim belirsizliği ve öncesinde yaşanan ağır tahribat söz konusu bence bu, yönetilmesi çok zor bir süreç. İş dünyası büyük yara alıyor. Sonuç itibarıyla hepimiz yatırım yapmak, ülke ekonomimizi büyütmek istiyoruz. İş dünyası temsilcileri olarak canla başla çalışıyoruz. Ülkemizin geleceğine güveniyoruz ama bugün yüzde 18-20’lere kadar gelen faizler var. 2013 yılından sonra yaşananlar bizleri etkiledi. Belirsizliğin ortadan kalkmasıyla güven ortamının oluşacağını düşünüyorum. Siyasilerden beklentim, ülke menfaati için eğer yan yana gelinmesi gerekiyorsa bunu yapsınlar. Türkiye çok güçlü, ancak ağır ve güç bir süreçten geçiyoruz.

107 |

Samsun Sanayici ve İş Adamları Derneği (SAMSİAD) Başkanı İsmail Okutgen: Bildiğiniz gibi seçim sürecinin büyük bölümü ramazan ayındaydı. Ramazan ayındaki durgunluğun yanı sıra dövizin aşırı derecede artışıyla talihsizlik yaşadık. Merkez Bankası’nın müdahalede çok geç kalması piyasalarda büyük tedirginlik yarattı. Müdahale geç yapılında faiz artışı da beklenenin üstünde oldu. Bu da iş dünyasını zora soktu. Bir yıl önce yüzde 12-15 bandında olan ticari kredi faizleri bugün yüzde 25 seviyesine yükselmiştir. Bu yüksek faiz oranları işletmelerimizi zorlamaktadır. Hatta işletmelerimizin para kazanıp kar elde etmesini imkânsız kılmaktadır. Bugün, istihdam yaratan işletmeler faiz oranlarına rağmen varlıklarını sürdürmekte ve başarını şekilde devam etmektedirler. Ayakta kalabilirlerse ne mutlu. Seçim süreçlerinde insanlarda ‘seçimlerden sonra ne olacak’ beklentisi oluşuyor. Bu, her seçim döneminde oluyor. Bu düşünce piyasalarda ayrı bir durgunluk oluşturuyor. Türkiye ekonomisi için zor bir süreç bizleri bekliyor. Bu sadece iş dünyasını değil bütün vatandaşlarımızı ilgilendiriyor. Türkiye büyümesinin büyük kısmını, yurtdışından gelen sıcak parayla sağlamıştır. Bu para da en çok inşaat sektörünü büyütmüştür. Bizce yabancı yatırımcıya ihtiyacımız devam edecek. Bu nedenle güven olmalı. AB sürecinin normalleştirilmesi gerekir. Türkiye’nin komşularıyla dostça politika yürütmesi gerekiyor. Çünkü ne kadar iyi ilişkileriniz olursa o kadar turizm ve ticaret gelişir. Savaş içinde olan bir ülkeye yatırımcı da turist de gelmez. Dolayısıyla Türkiye’nin bunlara dikkat etmesi gerekiyor. Olağan üstü hal uygulamasının kaldırılması ve TBMM’nin daha etkin çalışması gerekiyor. Türkiye’nin istikrarlı kalkınması için, sürekli üretim ve istihdam sağlayan bacaları tüten fabrikaları çoğaltmamız lazım. Yeni üniversiteler açmak yerine iş dünyasının çok ihtiyacı olan, meslek liselerinin sayısını ve niteliğini arttırmamız gerekiyor. Teknik eleman yetiştirilmeli. Ayrıca Samsun’da Yusuf Ziya Yılmaz’ın başlattığı Rusya ile ilgili turizm ve ticaret çalışmalarına sahip çıkmalıyız bu konuda iş dünyası olarak çaba harcamalıyız. 24 Haziran seçimlerinin ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. ,Samsun İş Kadınları Derneği


İlker Mutlu

İ

108 |

FENERİN BÜYÜSÜ

flah olmaz bir sinema aşığı olan Henri Langlois, bu sanatın dağıtımcıların ve devlet memurlarının elinde sistematik yıkımını önlemek için hayatını verirdi. Her türde sanat, daima kendini onun önemini ve bütün bir nesil üzerindeki etkisini kabul etmeyenlerin saldırısı altında bulmuştur. Langlois’nın 1935’teki ilk gösterimlerinden, tutkulu ve geniş kesimlerin sevgisini kazanan Musée du Cinéma girişimine değin yaptıkları, Fransız Yeni Dalgası esnasındaki bütün bir yönetmen jenerasyonunu besledi ve dünyanın her köşesinden destek aldı. Onun, Cinémathèque Francaise’inin, hayranları sadece Yeni Dalga’yı değil; Hitchcock’u, Ray’i ve Welles’i de kapsıyordu. Langlois’nın gücü gaspedildiğinde, yaratıcılıklarını beslediği yönetmen güruhu onu savunarak hükümeti protesto ettiler. Hatta bu protestolar, ’68 olaylarının tetikleyicilerinden olacaktı. Buradaki alanım, Sinematek’in tüm tarihini özetlemek için yetersiz. Ancak meraklıların Langlois’nın tüm maceralarını şöyle bir taramalarını öneririm. 2. Dünya Savaşı’na girildiğinde, Nazilerden köşe bucak kaçırılarak, hem de yıllarca saklanan filmlerin ne özveriyle sonraki kuşaklara aktarıldığının hikayesi, gerçekten çarpıcıdır. Neticede buradan yetişen yönetmenler Fransız Yeni Dalgası’nı ve Cahiers du Cinéma gibi dev bir sinema dergisini yarattılar. Cinémathèque, bugün Paris’teki yerinde hala faaliyetini sürdürmekte ve sinema sevdalılarını ve profesyonellerini beslemeye devam etmektedir. 25 Ağustos 1965’de Fransız Sinematek Derneği ve Henri Langlois ile işbirliği içerisinde sinema sevdalısı genç aydınlar tarafından temelleri atılan Türk Sinematek Derneği, varlığını 1980’e kadar sürdürür. 1965 ve 1975 arasındaki on yıl, derneğin en verimli dönemidir. Sinematek Derneği, sonraki sinema eleştirisi geleneğimize öncülük eden bir yazar kuşağının oluşmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi olan Onat Kutlar, örneğin, 1967 yılında yazdığı bir makalede var olan sinemayı eleştirmekte ve alternatif sinemanın nasıl oluşturulabileceği konusunda bazı önerilerde bulunmaktadır.

Sinematek Derneği, hemen kuruluşuyla birlikte içerisinde Fransız “auteur” sinemacılarının filmleri ve özellikle o yılların en önemli Fransız Yeni Dalgası’nın Claude Chabrol, Jean-Luc Godard, François Truffaut gibi yönetmenleri ile ünlü yönetmen Luis Bunuel’in filmlerinin, Luchino Visconti, Vittorio de Sica gibi İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin ve Doğu Avrupa ülkelerinin ve Sovyetler Birliği’nin (özellikle Eiseintein ve Vertov gibi) ve Amerikan sinemasının örneklerinin bulunduğu oldukça zengin bir programla yola koyulur. Programlar Avrupa filmleriyle sınırlı değildir ve gösterim sonrası filmler tartışılır, alternatif bir sinema anlayışının nasıl oluşabileceğine kafa yorulur, bilinçli bir seyirci oluşması yönünde adımlar atılmış olur. Dernek, yayımlamaya başladığı dergilerle Fransız Yeni Dalgası’ndan İtalyan Yeni Gerçekçiliği’ne ve Brezilya’dan Cinema Nuovo akımına dek pek çok alternatif sinema hareketini ve yönetmenini okurlarına tanıtır. Haftada 3 film göstererek işe başlayan dernek, yedinci yılda bu sayıyı haftada 20 filme çıkarır. Elbette gösterilen filmlerin bazılarının siyasal içeriği nedeniyle sansürle de boğuşulur. Derneğin 10 yıl süren aktif döneminde çok önemli konuklar getirilmiş, temalı gösterimler ve söyleşiler yapılmıştır, kitaplar yayımlanmıştır. Bugün Sinematek, ülkemizde yeniden canlandırılabilir bir kavramdır. Ben Samsun’un buna aday bir il olduğunu düşünüyorum. Samsun, konumu açısından her türlü ulaşım şartına sahip olması, turistik özellikleri ve öğrenci nüfusu bakımından bu gibi girişimlere açık bir kenttir. Üniversitelerimiz ve öncelikle de genç nüfus, öğrenciler, bu konuyu aralarında değerlendirmeli ve Samsun’da bu ve benzeri faaliyetlerin önderi olmalıdırlar.


109 |


İN Sistit Bir İdrar Yolu Enfeksiyonudur Her üç kadından birinde görülen sistit yani idrar yolu enfeksiyonu, kadınları en çok rahatsız eden sağlık sorunları arasındadır. Sistit, özellikle tatil döneminde havuz veya denizde yüzme nedeniyle ve ani ısı değişikliği ile soğuğa maruz kalmasında dolayı bu koşullara duyarlı olan kişilerde daha sık ortaya çıkmaktadır.

Medicana Samsun Hastanesi Üroloji Bölümünden Op. Dr. Ahmet Gençbay

Sistinin En Önemli Belirtileri; Yanma ve Sık İdrara Çıkmadır Sistite direkt olarak yol açmasa da; bazı kişiler için özellikle tatil döneminde havuza, denize girmek, soğukta kalmak, uzun süre ıslak ortamlarda bulunmak ve cinsel ilişki sistitin oluşması için kolaylaştırıcı faktörlerdir. Bu gibi durumlarda zararlı bakterilerin idrar yolundan mesaneye (idrar kesesine) ulaşması kolaylaşır. İdrarda yanma ve sık idrara çıkmak gibi şikayetler ortaya çıkar. Bu şikayetler, en sık görülen sistit belirtileri olsa da; her zaman sistit göstergesi değildir. Aşırı sıvı, çay ve kahve tüketilen durumlarda normal olarak da sık sık idrara çıkma görülebilir. Bunun dışında az su içmeye veya aşırı terlemeye bağlı olarak da idrar miktarı azalır ve rengi koyulaşır. Bunun sonucunda idrar yapma sırasında yanma, sık idrara gitme olabilir. Bu nedenle şikayetler şiddetli değil ise; öncelikle alınan sıvı miktarını arttırmak yeterli olabilir.

Sistit Neden Olur? Kadınların idrar yolları erkeklerinkinden farklı olarak dışarıya kısa bir kanalla açılır. Bu nedenle dışarıdan mikropların girmesi daha kolaydır. Aslında vücudun dış kısmında yani vajinal bölgede genital flora denilen; belirli oranda iyi ve kötü mikropların barındığı bir ortam bulunmaktadır. Bu flora dış kapı nöbetçisi gibi kötü mikropların içeri girmesine engel olur. İdrar kesesinde ise normalde mikrop bulunmaz yani bu bölge sterildir. Dış ortamda bulunan bu mikropların idrar kesesine girmesi ve çoğalması enfeksiyona (sistite) neden olur. Özellikle genital bölgedeki tahrişler buradaki mikropların idrar kanalına girmesi kolaylaştırır. Ayrıca vücut direncinin azaldığı durumlar da enfeksiyona yatkınlığı artırabilir.

Dış ortamda bulunan bu mikropların idrar kesesine girmesi ve çoğalması enfeksiyona (sistite) neden olur.


Sık Tekrarlıyorsa Nedeni Araştırılmalı

Sistitin Tanısı Nasıl Konur?

İlk 24 saat içinde; idrar yaparken yanma ve sık çıkma gibi şikayetlerin tamamen geçmediği ya da idrar yaparken zorlanma, idrarın kanlı gelmesi, kasık ve bel ağrısı, akıntı, idrar tutamama, ateşlenme, halsizlik gibi şikayetlerin eklendiği durumlar idrar yollarında ciddi bir enfeksiyona işaret ediyor olabilir. Bu durumda mutlaka bir doktora başvurulmalıdır. Erişkin bir kadında sistit, bir yıl içerisinde 3 kez ve daha sık oluyorsa o zaman altında yatan başka nedenlerin de araştırılması gerekir.

Sistitin tanısında en önemli bulgu, anamnezdir. Hastaların çoğunda yukarıda bahsedilen şikayetlerden birçoğu vardır. Bu şikayetlerle gelen bir hastaya ilk yapılacak tetkik, idrarın mikroskobik incelenmesidir. Sistitli bir hastanın idrarında alyuvarlar, akyuvarlar ve bakteriler görülmelidir. Enfeksiyona neden olan bakteriyi tanımlayabilmek için de idrar kültürü gerekebilir. Sistite sebep olan birincil bir hastalık düşünülüyorsa hastaya üriner ultrason, İVP (ilaçlı böbrek filmi) ve sistoskopi (ışıklı bir aletle mesaneye bakma işlemi) de yapılabilir. Sistit ve altta yatan neden tedavi edilmezse; kronikleşebilir ve hastayı zayıf ve bitkin bırakabilir.

Kontrolsüz Alınan Antibiyotik Enfeksiyonu Kronikleştirir Basit bir idrar tahlili ile sistit tanısı konulabilir. Ancak özellikle sık tekrarlayan sistitlerde, mikrobun cinsinin saptanabilmesi ve uygun antibiyotiğin seçilebilmesi için idrar kültürü yapılması önemlidir. Bu aşamada yapılacak en önemli yanlışlardan biri, kontrolsüz antibiyotik kullanılmasıdır. Yanlış kullanılan ilaçlar, hem yan etkileri nedeniyle sorunlar yaratır hem de bakterilerde direnç gelişimine ve kronikleşen enfeksiyonlara yol açabilir. Komplike olan idrar yolları enfeksiyonlarında ise; daha uzun süreli tedavi ve sadece enfeksiyonu kurutmak değil aynı zamanda altta yatan nedenleri de araştırıp ortaya çıkarmak gerekir.

Tatilin Tadı Kaçmasın Sağlık için gerekli şartlara sahip olmayan havuzlar ve kimi zaman da deniz suyu idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Havuz enfeksiyonları arasında en sık rastlanan şikâyet ise “havuz sistiti” olarak gösteriliyor.

Sistit Nasıl Tedavi Edilmelidir? Bakteriyel bir hastalık olduğundan dolayı tedavide antibiyotikler kullanılmalıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar tedaviye gram negatif basillere etkili ilaçlarla başlanmalıdır. Daha sonra tedavi kültüre göre düzenlenmelidir.

Sistitten Korunmak İçin Neler Yapılmalıdır? •Günlük su alımı en az 2 litre olmalıdır. Su bakterilerin mesaneye tutunmasını engeller ve dışarı atılmasını sağlar. •Kahve, koyu çay, alkol gibi içecekler ve acılı baharatlı yiyecekler en aza indirilmelidir. Bunların mesane üzerine uyarıcı etkileri vardır. •Mümkün olabildiği kadar sık idrara çıkılmalıdır. İdrarı tutmak mesanedeki bakterilerin mesane duvarına yapışmasını ve enfeksiyon oluşmasını kolaylaştırır. •Tuvaletten sonraki temizlik doğru olmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece bakterileri idrar kanalına doğru taşımamış olursunuz. Sadece kağıtla silinmek yeterli değildir. Anal bölge mutlaka bol suyla yıkanmalıdır. Ancak aşırı hijyen takıntısı normal vajinal florayı bozabileceğinden dikkatli olunmalıdır. •Vajinal deodorant, parfümlü sabun, pudra kullanımı idrar kanalını tahriş edebileceğinden dolayı bu tür ürünler kullanılmamalıdır. •İç çamaşır tercihi doğru yapılmalıdır. Sıkı, dar pantolonlar ve naylonlu iç çamaşırları giymeyin. Bahsedilen giysiler genital bölgenin nemlilik oranını artırarak bakterilerin üremesini kolaylaştırır. •Pamuklu iç çamaşırlar tercih edilmeli ve her gün değiştirilmelidir. •Cinsel ilişkiden sonraki erken dönemde idrara çıkılmalıdır. Bu durum bakterilerin yayılmasını önlemektedir. •Menopoz sonrası dönemde östrojen kremleri kullanılmalıdır. •Özellikle yaz aylarında havuz sistitine dikkat edilmelidir. Kalabalık ve kirli havuzlara girmekten kaçınılmalıdır.


112 |


113 |


114 |

Fotoğraflar: Nihat Odabaşı


Son zamanların en popüler isimlerinden biri olan Metin Hara’nın hayatının şekillenmesinde en büyük etken ailesinin yaşadığı sağlık sıkıntıları oldu. Ailesinin yaşadığı acıların etkisiyle çıktığı içsel yolculuğu sonucu yazdığı kitaplar çok satanlar listelerinde başı çekiyor. Yazdığı kitaplar ve yaptığı konuşmalarla binlerce kişiyi kendine hayran bırakan Hara, dünyaca ünlü Brezilyalı manken Adriana Lima ile yaşadığı aşktan dolayı magazin dünyasının ilgisini üzerine çekiyor. Konuşmacı/yazar Metin Hara, başarısının perde arkasını, gelecek planları, bilinmeyen yönlerini ve Adriana Lima ile yaşadığı ilişkisini HaberHayat okuyucuları ile paylaştı. HABERHAYAT: Metin Hara’yı tanıyalım mı biraz? METİN HARA: Merhaba… Metin, aslında son derece basit yaşayan sadece hayallerini kaybetmemiş biri… Aslen hayatımı şekillendiren olaylar annemin ve babamın sağlık sıkıntıları diyebilirim. Normalde Üsküdar Amerikan Koleji’nde okuyan sonrasında Çapa’ya giren, asıl lisans mesleği “fizik tedavi” olan biriyim. Şu anda ise insanların yaşamlarını değiştirebilmek için 17 yıldır eğitimler veren, kurumsal şirketleri eğiten, iyilik projeleri üreten, 4 kitabı olan bir konuşmacı/yazarım. Ama okullar, bu sıfatlar insan hayatında önemli değil. Babamın 2 trafik kazası, 1 kanser hikayesi var… Annemin ise 5 seferlik kanser hikayesi… Aslında bütün hikaye de bu acının içinden filizleniyor. Ailem bu fırtınaların içinden geçerken ben de kendi yeteneklerimi geliştirmek zorunda kalıyorum.

HABERHAYAT: Ailenizde yaşanan bu sıkıntılar sizde ne gibi bir etki yaratıyor? METİN HARA: 17 yaşındayken her gün babamı yoğun bakımda ziyaret ederdim. Komadaki babama hep bir masal anlatırdım: “Uyanacaksın baba… Acıların bitecek… Ve söz veriyorum baba… Eğer sen uyanırsan senin can borcunu insanlığa ödeyeceğim” Ve babam uyandı. 1 yılın sonunda bebek gibi adımlar atmayı öğrendi. Ben de bu süreçten ilham alıp mühendis olmaktan vazgeçip fizik tedavi okumaya başladım. 15 yaşından beri içsel yolculuğumun bana kattıklarını tıbbın değerli bilgileriyle eşleştirmeye başladım. O günden beri 17 yıldır insanlarla kalbimdekileri paylaşma şansı yaşıyorum. HABERHAYAT: Tam olarak mesleğiniz nedir? Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? METİN HARA: Aslında bu en zor sorulardan biri… Asla bir kişisel gelişimci değilim. Kişisel gelişim bir ilgi alnına hitap ediyor. Benim anlattıklarım ruhsallıkla bilimin kavuşmasını içeriyor. Yani kişinin buna inanması/ilgi duymasının bir önemi yok. Üzerinde birçok çalışma yapılmış gerçekleri paylaşıyorum. Bazen fizyoterapist yazalım diyorlar. Tabii ki benim lisansım bu konu… Ama şu anda yaptığım mesleğin fizik tedavi olduğunu söylemek zor. Yaklaşık son 5 yıldır kimseyle birebir çalışma da yapmıyorum. Ne yazık ki eğitimlerden, etkinliklerden zaman kalmıyor. Şu an için konuşmacı/yazar diyoruz…


116 116 | |

HABERHAYAT: Kitaplarınız oldukça yüksek satış rakamlarına sahip. Bunu neye bağlıyorsunuz? METİN HARA: Emek, samimiyet, hakikat. İlk kitabım “Aşkın İstilası-Yol” 14 yıllık bir emeğin üzerine yazıldı. Benim 14 yıldır verdiğim “İllüzyonu Aşmak” adlı eğitimin kitaba yansımış hali. Benim ilk göz bebeğim. Kanserle savaşan anneciğime “Başka bir dünya sözü” verdiğim kitabım.. İkincisi ise; “Aşkın İstilası-Dem” O kitap da gerçek dünya kahramanlarından birine ithaf edildi. Tek bacağı topallaya topallaya ayağa kalkan babama… Aşkın İstilası Serisi’nin üçüncüsü de iki yıldır yazım aşamasında. 2019’da okurlarla buluşmasını istiyoruz. “Aşkın İstilası” serisi, bilimsel çalışmalarla insanları içsel yolculuğa ikna eden, duygusal hikayelerle insanların kalbine dokunan, içerisindeki pratik uygulamalarla okurun yaşamını değiştirmeyi hedefleyen bir seri.


İki ay evvel çıkan ‘İyiliğin Bilim Hali’ ve ‘İyiliğin Hareket Hali’ adlı kitaplarımız da çok satanlar listelerinde… Hem de ikisi de aynı anda… Aslında halkımızın iyiliğe ne kadar sahip çıktığının göstergesi… Bu bizleri çok mutlu eden bir haber, işaret… İyiliğin Bilim Hali: İçerisinde 210 tane bilimsel çalışma olan, aslında iyiliğin her zaman daha sağlıklı, daha değerli olduğunu gösteren kitabımız. Bu kitabın dili yalın, her sayfasında dünyanın çeşitli üniversitelerinde yapılmış çalışmalar var. Bunca vahşetin olduğu dünyada biraz olsun bir nefes olsun istedik. Hani hep duyarız ya “kötüler kazanıyor” diye… Bütün bilimsel dayanaklar tersini gösteriyor. İyiler kazanıyor… İyiliğin Hareket Hali: Bugüne kadar hep iyiyi ummaktan, iyiye niyet etmekten bahsedilip duruldu. Ama görünen o ki; bu iyi dileklerimiz çocukların kurşun yağmuruna tutulmasını engellemiyor. Ya da doğa katliamını… Biz de artık iyilik için harekete geçmek adına bir yol haritası yaptık… Bedensel sağlık, zihinsel denge, ilişkiler, ekoloji, verimlilik, içsel yolculuk ve iyilik hareketi olarak yedi ana alanda mikroeylemlerin olduğu kitabımızı inşa ettik. Buradaki eylemlerin de birçoğu bilimsel kaynaklar tarafından onaylanmış eylemler. Yani ciddi bir akıl-gönül işbirliği söz konusu… “İyiliğin Bilim Hali” ve “İyiliğin Hareket Hali” adlı kitaplarımızı alan herkes çok değerli ‘Toplum Gönüllüleri Vakfı’na yardım yapmış olacaklar. İstedik ki; kitabın kapağı her açıldığında, sayfaları her çevrildiğinde iyiliğe vesile olunsun… Umarız okurlarımız da bu niyeti hisseder, parçası olur.

117 |

HABERHAYAT: Özel hayatınızla ilgili gündeme geldiniz bu yıl çokça… İlişkiniz nasıl gidiyor? METİN HARA: Bu yıl içerisinde benim ve karşımdaki insanın hayatıyla ilgili birçok farklı haber çıktı. Bunların çoğunun gerçeği yansıtmadığını söyleyebilirim. Zaten bütün üretilen senaryoların da zaman içerisinde gerçekleşmediğini de söyleyebilirim. İlişkimizde biz çok mutluyuz. Bahsedildiği gibi hiç ayrılmadık… Hatta ben Çatalca’da inzivadayken Maldivler’de olduğum haberini bile okudum. Gülümseyip geçiyoruz. Özel hayatımla gündemde olmak benim tercihim değil. İyilik adına yapılacak onca şey varken, sarılabilecek onca yara varken kişilerin özel hayatının önemini yitirdiğini düşünüyorum. En azından yitirmesi gerektiğini… Benliğimizi bırakmalıyız aşk yolunda… Sadece aşığa değil bütün insanlığa sunmalıyız aşkımızı, gönlümüzü…


İlişkimizde biz çok mutluyuz. Bahsedildiği gibi hiç ayrılmadık… Hatta ben Çatalca’da inzivadayken Maldivler’de olduğum haberini bile okudum. Gülümseyip geçiyoruz.

Benliğimizi bırakmalıyız aşk yolunda… Sadece aşığa değil bütün insanlığa sunmalıyız aşkımızı, gönlümüzü…

HABERHAYAT: Önümüzdeki dönemlerdeki projeleriniz nelerdir? METİN HARA: Yaklaşık son beş yıldır global anlamda kalbimdekileri paylaşabilmek adına ciddi adımlar atıyorum. Bu emeklerim de filizleniyor. Geçtiğimiz ay içerisinde New York’ta iki seminer verdim. İkisi de biletleri tükenerek büyük bir ilgiyle karşılandı. Viyana’da yüzlerce ülkede yayınlanan bir ‘tedx konuşması’ yaptım. Konuşma ingilizce olduğu için yakın zamanda internette tüm dünya izleyicileriyle buluşacak. Var olan kitapların başka dillere çevrilmesi… Yeni müjdelerle duyuracağımız iyilik projeleri… Youtube için yeni videolar… Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında yapılacak organizasyonlar… Kurumsal firmaların eğitimleri… Bu yıl, artık sevgili Özgür Aras ve ekibi ile işbirliği içinde çalışacağız. Umuyoruz ki; sıfatlara kör iyilik mesajımız insanları ayırmadan herkesin kalbinde filizlenir.

Tüm insanlık olarak… Hep birlikte çalışacağız… Aşk, ilham, birlik için….


HABERHAYAT: Tüm bunların dışında, seninle ilgili pek bilinmeyen 3 şeyi bizimle paylaşabilir misin? METİN HARA: Gerçekten güzel bir soru teşekkür ederim! Bir; eski tip atari oynamayı çok seviyorum. Jeton atılan, çocukluğumuzda oynadığımız atarilerden. Çocukluğumuzda limitli jetonumuz vardı ve her zaman istediğimiz kadar oynayamıyorduk. Şimdi evimde bir tane var. Arkadaşlarım evime geldiğinde doyasıya oynuyoruz. Oynamak istemeyenleri de zorla oynatıyorum. İkincisi; ben bir Burgazada aşığıyım. Elimden geldiğince ailemle dostlarımla burada zaman geçirmeye çalışıyorum. Dev eğlence mekanları olmayan, şehrin kaosundan uzak, sınırlı sayıda restoranın olduğu bu güzel yerde denizin, dostluğun ve sakinliğin tadını çıkartıyorum. Üçüncüsü de; plak dinlemeyi çok seviyorum. Onları temizleyip, kaplarına bakmak ve o eski müzikleri dinlemek bana çok keyif veriyor. Müziğin ardındaki o emeği hissedebilmek çok güzel bir fırsat.

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? METİN HARA: HaberHayat dergisi okuyucularına, sevenlerime, hayranlarıma sevgilerimi gönderiyorum. Hepsini çok seviyorum. Lütfen, her zaman beni desteklemeye devam etsinler. Çünkü onların hepsini çok seviyorum. Tek farkımız, onlar bana söyleyemiyorlar ama ben onlara sizin vasıtanızla söyleyebiliyorum.


120 |


121 |


Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

122 |

BİTKİLER BİLİNÇLİ VARLIKLAR

Bu sayıda; biraz kimyasal, biraz fiziksel ve biyolojik çalışmaların teknik sonuçlarından elde edilen bulguların günlük yaşantımızda ne kadar fark edildiğini sorgulamak ve doğayı sadece insanoğluna hizmet etmek zorundaymış gibi düşünürsek kendisine ne kadar ihanet etmiş olacağımızı teknik bir bakış açısını göstermek istedim. Biraz fazla teknik anlatım olsa da; ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

Tüm evrenin bir bilinç tarafından kuşatılmış olduğundan söz edilirken; bitkilerin bilinçli ve akıllı varlıklar olduklarını söylemek çok zor olmasa gerek! Kaldı ki, bitkilerin bilinçli ve akıllı varlıklar olduğu sonucunu veren bilimsel çalışmalar pek yeni sayılmaz. Bu çalışmaların oldukça eskilerinden biri Darwin’in oğlu Francis ile yaptığı çalışmadır. Bu çalışmada köklerin ve kök uçlarının ışık, yerçekimi, nem oranı, atmosferik basınç ve diğer birçok çevresel faktörleri algıladıkları bulgularının yanında, ilk defa onların sezgili oldukları da öne sürülmüştür. Yaşadıkları çağa göre oldukça radikal olan bu görüşün sebebini; bitkilerin kök gelişimleri esnasında “Zekayı sorun çözme yetisi olarak tabir ettiğimizde, bitkiler sorun çözmede mükemmeldir” şeklinde açıklıyor Mancuso. Enerjilerinin büyük kısmını güneşten alan bitkiler, en iyi ışığı yakalamak için gün boyu yapraklarını hareket ettirebilirler. Bir kısım bitkiler de enerjilerinin büyük bir kısmını hayvanlardan beslenerek almaktadırlar. Günümüzde 600 adet farklı etçil bitki türü tespit edilmiştir. Av repertuarları böceklerden, farelere, hatta kuşlara kadar varabilmektedir. Bitkiler tozlaşma için de yine hayvanlardan faydalanmaktadır. Onları cezbetmek için tatlı öz suları üretebilir, harika gül kokularından çürümüş et kokularına kadar geniş bir kimyasal yelpaze ile istedikleri tozlaştırıcıyı kendilerine çekebilirler. Hatta sadece bir cins tozlaştırıcı hayvanı belirleyerek, onların dişilerini taklit edecek çiçekleri dahi oluşturabilirler. Ayrıca bitkiler kendi yırtıcıları üzerinde kullanmak için çok geniş bir yelpazede toksik bileşikler üretmektedirler. Herhangi bir saldırı durumunda da bitkiler yalnızca yenilen yapraklarından zararlıya müdahale etmektedirler. Bu konuda “Bitkiler sorunları en az eforla ve en etkili şekilde nasıl çözebileceklerse; öyle hareket ediyorlar” görüşüne yer verilmiştir Brilliat Green kitabında.

BİTKİLER BİZİ GÖREBİLİYOR Mancuso ve meslektaşları yaptıkları çalışmalarda bitkilerin kök uçlarının, hayvanların beyinlerindeki sinyaller gibi sinyaller ürettiğini ortaya çıkarmışlardır. Yani tek bir beyin yerine, bitkiler milyonlarca küçük parçalardan oluşan bir ağa sahiptir. Bu şekilde aynı zamanda herhangi bir zayıflıktan o kadar uzak oluyorlar ki; bitkiler köklerinin %90’ını kaybetseler bile hayatta kalabiliyorlar. Çalışmada bitkilerde, hayvanlardaki sinir sistemi gibi homolog bir elektriksel ve kimyasal sinyal yollama sistemi bulunduğu, ayrıca bir şekilde bitkilerin elektriksel ve kimyasal sinyalleri değerlendirerek, davranışsal bir tepki verdiği öne sürülmektedir. Son olarak, bu çalışmada serotonin, dopamin ve glutamat gibi hormonlar tespit edilmiş fakat rolleri anlaşılamamıştır. Çoğumuz bitkilerin bizleri göremediğini düşünürüz. Bazı botanikçiler buna “bitkisel körlük” tabirini yakıştırıyor. Fakat bitkiler foto-reseptörler aracılığıyla bizleri kesinlikle görebilmektedirler. Tam olarak bizler gibi resimsel olarak görmeseler de; kendilerine yansıyan farklı dalga boyundaki ışıkları algılayarak birbirinden ayırt edebiliyorlar. “Yanlarına geldiğimizde, kırmızı ya da mavi tişört giydiğimizi bile ayrıt edebiliyorlar” diyor Daniel Chamovitz, TelAviv’deki Manna Bitkisel Bio-bilimler Merkezi müdürü ve ‘What a Plant Knows’ isimli bitki farkındalığı ile ilgili kitabın yazarı. Şöyle ekliyor: “Ama onlar renkleri bizim sadece hayal edebileceğimiz şekilde görüyorlar, morötesi ve kızılötesi olarak.”


Kırpılmış halde bulunan yavşan türü boylu bir çalı olan Artemisia Tridentata’nın salgıladığı bir miktar metil jasmonat türevi salgının, Nicotiana attenuata (yabani tütün) bitkisinde savunma mekanizmasını tetikleyecek uçucu bir sinyal özelliği taşıdığı gösterilmiştir. Budanmış yavşana komşu olan yabani tütünler, kontrol grubunda olan yaban tütünlerine kıyasla savunma amaçlı olduğu düşünülen ve oksidatif bir enzim olan polifenoloksidaz enzimini yüksek seviyelerde salgılamışlardır. Bu enzimin, tütün bitkilerinin sindirilmesini engelleyen bir enzim olduğu daha sonra anlaşılmıştır. Budanmış yavşanlara komşu olan yabani tütünler ve arazideki budanmamış olanların yanındaki kontrol gruplarında üç mevsim süresince meydana gelen çekirge ve güve tırtılı zararları karşılaştırıldığında, deney grubunun seviyelerinde büyük oranda bir düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Richard Karban ve meslektaşları tarafından yapılan bu çalışma bitkilerin iletişimini bilimsel olarak güvenilir bir şekilde ortaya koyan ilk çalışmadır. Karban bu çalışma ile ilgili şunları ifade etmiştir: “Budamış olduğumuz yavşanlar ve onlara komşu olan yavşanlar da, sene boyunca daha az böcek zararı gördüler. Sanıyoruz ki; onlara komşu yavşanlar da bu olaya kulak misafiri oluyor.” Bu bulguların devamında gelen çalışmasında Karban, fenomenin ekolojik yönlerini açıklamıştır. Metil jasmonata yoğun bir şekilde maruz kalıp daha az otçul zararı görmeleri sağlanan tütünlerin daha fazla çiçeklendiği ve tohum ürettiği, ayrıca dona daha dayanıksız hale geldiklerini tespit ettiklerini belirtmiştir. Tatma ve koklama duyularımız yerine; havadaki ya da kendi üzerlerindeki kimyasalları algıladıkları ve onlara tepki verdiklerini, dokunma duyumuz yerine; bir dalın ya da kökün katı bir objeyle karşılaştığında bunu anladığını verebiliriz. Duyma duyumuz yerine ise; çok yeni bir çalışmada ortaya çıkmış olan, Missouri Üniversitesindeki bir Kimyasal Ekolojist olan Heidi Appel’ın bulgularını verebiliriz. Kendisi bir tırtılın yaprak yeme sesini dinlettiği ve aslında hiçbir zarar görmemekte olan bir bitkinin, savunma kimyasalları salgıladığını tespit etti. Yine bu konuda başka bir çalışma S. Mancuso’nun laboratuvarında yapıldı ve henüz yayınlanmadı. Toprağa gömülü ve içi aslında kuru olan bir borudan gelen su sesine, bitkilerin kökleriyle geldiği görüldü. Aynı zamanda, bitkiler kompleks bir iletişim yetisine sahiptir.

İLETİŞİM KURUYORLAR

Günümüzde bitkilerin çok çeşitli yollarla iletişim kurabildikleri birçok çalışmada gösterilmiştir. Bu yollardan en çok bilineni uçucu kimyasallarla yapılan hava yollu iletişimdir. Bunun dışında toprak altındaki mikorizal ağlar vasıtası ile elektriksel ya da biyokimyasal sinyallerle hatta titreşimler (vibrasyon, ses) ya da direkt kökler aracılığı ile yaptıkları bilinmektedir. Şimdi biraz bunlara değinelim. Hava yollu iletişimi ele alacak olursak; bitkilerin hava yollu iletişimi kendi aralarında, birbirlerinin lokasyonunu belirlemede ya da herhangi bir patojen etmenin ya da otçul zararlının uyarısını vermede kullanmakta oldukları bilinmektedir. Başka bir çalışmada parazit bir bitki olan Cuscuta pentagona’nın, sevdiği konukçu bitkilerden biri olan domates bitkisinin (Lycopersicones culentum) yerini hava yollu iletişim ya da tabiri yerindeyse koklayarak bulduğu tespit edilmiştir. Bu durum diğer hiçbir uyaranın olmaması için domates bitkisinin kokusunun ekstraktıyla tekrar denenmiş ve aynı sonuca ulaşılmıştır. Ayrıca bu deneyler camgüzeli (Impatiens walleriana) ve buğday (Triticum aestivum) bitkileri kokuları ekstraktlarıyla birlikte yeniden yapılmış ve onlarda da benzer sonuçlar alınmıştır. Dikkat çeken unsur şudur; bitki doğal olarak buğday bitkisi üzerinde yaşayamamaktadır ve buğday bitkisinin kokusundansa diğer bitkilerin kokusunu tercih etmektedir. Yine farklı bir çalışmada, bitkilerin kendilerine arız olan otçul akarlara karşı, onlara zarar verici ve uzaklaştırıcı kimyasallar salgıladıkları, bu salgıların aynı zamanda bu otçul akarların yırtıcılarını davet etmekte olduğu, aynı zamanda da etraftaki sağlıklı bitkileri de uyararak, onlar henüz saldırıya uğramamış olmalarına rağmen, onların da söz konusu akarların yırtıcılarını davet eden uçucu kimyasallar salgılamalarını tetiklediği açığa çıkarılmıştır. Buna benzer başka bir çalışmada, mısır bitkilerine lepidopterous tırtıllarının arız olması durumunda, birkaç saat içinde hasar gören mısırların etrafa yüksek yoğunlukta ve çekicilikte terpenoidler salgıladıkları gözlemlenmiş. Terpenoidler hasar görmeyen yapraklardan da salınmıştır. Buna cevaben ortama söz konusu tırtılların yırtıcısı olan arıların edildiğinde, bitkiler normalden çok daha hızlı bir şekilde çimlenmiş ve sanki rezenenin varlığından haberdarmış gibi, çimlenme evresinde çok hızlı bir şekilde büyüyerek, zayıf oldukları bu evreyi geride bırakmışlardır. Bu konuyla alakalı başka bir çalışmada mısır köklerinin tıklama sesi çıkardığı ve hali hazırda su içinde olan mısır köklerinin bile, duraksız olarak gelen 220hz frekansında olan seslere yöneldiği, aynı zamanda kendilerinin de çıkardığı tıklama sesinin bu frekans aralığında olduğu tespit edildi. Bulgular üzerine yorum yapmak gerekirse, mısır bitkisinin köklerinin, kendi aralarında koordinasyon sağlamak üzere; toprak içindeki değişkenlere göre evrimleşmiş, tepkisel nitelikte bir titreşimsel iletişim geliştirmiş olabileceği fikri doğmaktadır. Aynı zamanda bu titreşimi kök uçları çok ilkel bir sonar olarak, yön bulmada kullanıyor olabilirler. Bitkilerde ses yollu iletişimi, Mancuso’yla birlikte deneyler yürüten meslektaşı Monica Gagliano bütünsel bakış açılı bir yaklaşımla ele almaya çalışarak, bu fenomenin kritiğini yaptığı makalesinde, ekolojik ve evrimsel açıklamalarla fenomeni desteklemiş, ayrıca bitkilerin ses çıkarma mekanizmalarının henüz tam olarak anlaşılamadığına dikkat çekerek, farklı alanlardan bilim insanlarını bu konu üzerine çalışmaya davet etmiştir. Toprak altındaki iletişime bakıldığında, bilim adamları Darwin’in bulgularını günümüzde oldukça geliştirmişlerdir. Bitki köklerinin yerçekimi, nem, ışık, basınç ve sertliğin yanında; ses, azot, fosfor, tuz, çeşitli toksinler, mikroplar ve komşu bitkilerden geldiği görülmüştür.

123 |

BİTKİLERİN DE DUYULARLI VAR


BİTKİLERDE ADAPTASYON

124 |

Son olarak, birkaç bulguyla konuyu sizin kendi görüşlerinize bırakıyorum. Bitkiler de hayvanlarda bayılma etkisini anlatmadan önce, direkt kilit noktasından bahsetmek istiyorum. Bazı bitkiler, normalde bizim adaptasyon diyemeyeceğimiz kadar hızlı bir şekilde, normalde doğada karşılaşamayacağı durumlara adapte olabiliyor ve ona göre kendilerine yeni bir davranış biçimi geliştirebiliyor olabilirler. Bu çalışmanın kabulünde doğan sıkıntı tamamen kavramsal olarak görünse de, bitkinin geliştirdiği yeni davranış biçimini (spoiler) bir ay sonra bile unutmamış olması, genetik materyalinin adaptasyon sürecindeki hızı hakkındaki bilgi eksikliğimizi gidermemiz gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Muhtemelen canlı çevresindeki yeni bir etkiyi, DNA’larındaki bilgi süzgecinden geçirip, ona ilişkin bir davranış biçimini seri bir şekilde oluşturabiliyor. Ayrıca bu yeni uyaran etkisi ve kendi tepkisini hızlı bir şekilde genetik olarak kodluyor ve ona gerekli tepkiyi bir ay sonra bile unutmadan yapabiliyor ve biz bunu öğrenme olarak varsayıyoruz. Tabi ki bu şu an için, benim yetersiz genetik bilgimle, sadece zayıf bir hipotez ama benim açımdan düşünmeye değer. Bu çalışma Monica Gangliona tarafından yapılmış, ismi Mimosa pudica’da Hayvan Benzeri Öğrenme. Deney konusu olarak ‘Alışma’ kavramı üzerine yoğunlaşmış ve etkisiz ve düzenli bir uyaran üzerine bitkilerin tepkisini ölçmüş. Çoğumuzun bildiği gibi mimoza oldukça tez canlı bir bitki. Herhangi bir temasta savunma mekanizması olarak; yapraklarının turgor basıncını kontrol ederek, onları kapatıyor.56 adet mimoza ile gerçekleştirdiği deneyde 15’er saniye aralıklarla, bu bitkilerin yapraklarına su damlacıkları gelecek şekilde tasarlanmış eter gibi uyuşturucularla, tepkisiz, tabiri yerindeyse baygın hale getirilebiliyorlar.

Mimoza hiçbir uyarana cevap veremiyor ve yapraklarını kapatmıyor ya da Venüs Sinek Kapanı hiçbir avı yakalayamıyor. Yani farkındalıkları yok oluyor. Başka bir bulgu ise bitkiler herhangi bir yaralanma sonucunda, yaralanan kısımlarından bazı hayvanlar için anestetik bir etki yapan etilen hormonunu salgılıyorlar. Bitki bilimciler bu konudaki bilgilerini, yorumlayamadıkları için buna ‘plant-specific pain’ kaba bir tabirle ‘bitkisel acı’ olarak nitelendirmeyi ve bu ‘bitkisel’ ön ekini, bilim camiasında kabul güçlüğü yaratan diğer tüm; akıl, zeka, farkındalık, öğrenme ve hafıza gibi kelimelerin önüne getirmeyi düşünüyorlar. Meyvelerin olgunlaşmasında da görev aldığını bildiğimiz etilen hormonu, bazı hayvanlarda anestetik etki yapıyorsa, acaba bitki meyvesini bizim anlayamayacağımız bir şekilde uyuşturarak, yenmeye mi hazırlıyor sorusunu düşünmemek elde değil. Sanırım bunları okuduktan sonra duyduğunuz gaibden sesler ya da bu çiçeği ben böyle yerleştirmemiştim, eve birisimi girdi ben yokken gibi kendinize sorduğunuz bazı sorular için cevap bulursunuz… Sevgiyle, doğa dostu olarak kalmanız dileğimle… KAYNAKLAR: Orman ve Av Dergisi/2016

Yaralanan kısımlarından bazı hayvanlar için anestetik bir etki yapan etilen hormonunu salgılıyor


125 |


Samsunlu 6 yaşındaki ikizler Derin ve Duru Sağlam, Ordu'nun Ünye İlçesi'nde bu yıl 5'incisi düzenlenen 'En Benzer İkizler Yarışması'nda Türkiye 2'ncisi oldu

126 |

Ünye Cumhuriyet Meydanı'nda 32 ikizin katıldığı yarışmanın jüri üyeliklerini Ünye Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Ebru Çelik, Neyzen Burcu Karadağ, Ünye Belediye Başkan Yardımcısı Erhan Eren, Ünye Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Fatih İleri, Mehmet Necati Vidinli Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Öğretmeni Demet Yamak yaptı.

Yarışmada jüriyi etkilemek adına aynı saç ve aynı kıyafetli ikizlerin olması dikkat çekti.


32 İKİZ YARIŞTI 5 yıl önce Talip ve Ahmet Aydın isimli ikizlerin sosyal medya üzerinden oluşturdukları grup aracılığıyla başlattıkları etkinliğe Ünye Belediyesi'nin de destek vermesiyle geleneksel hale dönüşen "En Benzer İkizler Yarışması" bu yıl da yoğun ilgi gördü. Yarışmaya katılan 32 ikiz heyecanla ve kıyasıya yarıştı. Yarışmada jüriyi etkilemek adına aynı saç ve aynı kıyafetli ikizlerin olması dikkat çekti. Benzerlikleri ile birbirinden ayırt etmenin bir hayli zor olduğu ikizlerin arasında jüri üyeleri seçim yapmakta zorlandı.

Yarışmaya Ünye'den katılan 4 yaşındaki Berat- Miraç Cömert isimli ikiz kardeşler ise üçüncülüğü elde etti. Ünye Belediyesi'nin 7. Ramazan Etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen yarışma sonunda dereceye giren ikiz kardeşlere çeyrek lira ve ödüllerini jüri üyeleri verdi.

127 |

Yarışma sonunda Uşak'tan katılan 5 yaşındaki AynurGünnur Yüce 50 puanla birinci, Samsun'dan katılan 6 yaşındaki Derin-Duru Sağlam ikinci oldu.


STEAK!

HOUSE

Doğan ÜYÜK Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi

Öncelikle, Assado dananın kemikli kaburga kısmından yapılır. Etin yumuşak ve lezzetli olması için düve etinden yapılması işin olmazsa olmazlarındandır. Dana kaburgayı hazırlarken etin üzerindeki zar ve sinirlerin temizlenmesine mutlaka dikkat edilmelidir. Aksi takdirde; zarlar sert bir şekilde etin üzerine yapışır ve yumuşak bir et yemenizi engeller. Bir diğer önemli nokta ise; Assado’nun marine edilmesi. Ürün, mutlaka tamamen doğal sızma soğuk sıkım zeytinyağı ile marine edilmelidir. Her şeyde olduğu gibi; Assado’yu da ne kadar kaliteli ve yöresel ürünlerle hazırlarsanız, alacağınız lezzet de bir o kadar güzel olacaktır.

Assado’yu zeytinyağı, rose marine, kaya tuzu ve yöresel baharatlarla marine ettikten sonra hava alamayacağı bir şekilde fırın kâğıdı ardından da alüminyum folyoya sarıp odun ateşi fırınına atıyoruz. Pişirme işlemi esnasında, etin yüksek sıcakta değil; tam aksine 150-180 derece arasında yavaş yavaş pişmesine özen gösteriyoruz. 7-8 saat boyunca ağır ağır pişen Assado’muz, fırından çıktıktan sonra servise hazır hale geliyor. Eğer bu zahmete girip risk almak istemiyorsanız; sizleri etin en güzelini sunduğumuz Et Atölyesi’nde ağırlamaktan mutluluk duyarız.



2006 yılında ‘Terk-i Diyar’ adıyla ilk albümünü çıkaran Nihan Akın, müzik dünyasının okullu isimlerinden biri. Akın, İstanbul Üniversitesi’nde Türk Müziği Bölümü ve İstanbul Teknik Üniversitesi Müzikoloji bölümlerinde okudu.

130 |

Şarkılarının yanı sıra ses koçluğu ve konservatuar hocalığı da yapan Akın, son şarkısı ‘Duy Beni’ ile dikkatleri bir kez daha üzerine çekmeyi başardı. Müzik ritmiyle ve danslarıyla ‘Dişi Tarkan’ olarak anılan genç sanatçının kendisi ve gelecek planları hakkında bir söyleşi yaptık. Yasir Baba

HABERHAYAT: Merhabalar Nihan Hanım, sizi tanıyabilir miyiz? NİHAN AKIN: Merhaba, Beni 2006 yılında Üzgünüm ve Terk-i Diyar şarkılarımla tanıdınız. O yılın en iyi çıkış yapan şarkıcısı ödülünü de getirmişti bana bu şarkılar. Daha sonra 2008 yılında 2. albümüm ‘Başka Biri’ yayınlandı. Aynı zamanda konservatuar eğitimimden de bahsedecek olursam; İstanbul Üniversitesi Türk Müziği Bölümünde ve İstanbul Teknik Üniversitesi Müzikoloji Bölümünde okudum. “O Ses Türkiye”de ses koçluğu ve Müjdat Gezen Sanat merkezinde de konservatuar hocalığı yaptım.

O Ses Türkiye”de ses koçluğu ve Müjdat Gezen Sanat merkezi’nde de konservatuar hocalığı yaptım.

HABERAYAT: Son şarkınız ‘Duy Beni’ kısa bir sürede youtube’da tıklanma rekorları kırdı. Siz bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? NİHAN AKIN: Sözü ve bestesi bana ait bir şarkının bu kadar sevilmesi, yıllar sonra çıkardığım bir projenin hızlı bir şekilde kabul görmesi beni çok motive etti ve duygulandırdı. Bunda radyocu dostlarımın, fanlarımın ve çalıştığım ekibinde katkısı büyük. Başta aranjörüm Suat Aydoğan, proje sorumlumuz Levent Ağaoğlu ve radyo-pr ajansımız Emel Yalçın’a kalpten teşekkürlerimi borç bilirim. Bu arada, klibin yönetmenliğini de ben yaptım ilk deneyimimdi. 11. klibimde yönetmenlik koltuğunda olmak istedim ve klipte kendi ailemden kişilere, anneme, kız kardeşime ve kuzenlerime de yer verdim.


HABERHAYAT: Şarkınızın hikayesini anlatabilir misiniz? NİHAN AKIN: Tabi… Aslında ummadığım bir anda sürpriz bir şekilde gelen hediye gibi oldu. Bir kız arkadaşımın ayrılıkla biten ilişkisine dert ortağı olduğumuz sırada yaşanan hikayeden çok etkilendim ve biraz da kızdım ona yaşatılanlara… Bir anda ayağa kalkıp “Yavrum yemedi mi?” deseydin çocuğa dedim. Bunu melodisiyle birlikte söyledim. Ağzımdan dökülüverdi. Ve sonra anladım ki; bana o an ilham geldi. Hemen eve döndüm ve şarkıyı o gün tamamladım. İlahi bir durum bu, bana Allah’ın müthiş bir hediyesi bu yetenek. Şükürler olsun. HABERHAYAT: Sizi sahnede ve kliplerinizde kıpır kıpır çok enerjik görüyoruz. Gündelik hayatınızda da böyle misiniz? Nereden geliyor bu enerji? NİHAN AKIN: Aslında ben Yengeç burcuyum. Enerjim olduğu kadar diplerde de yaşayabiliyorum. Bazen çok duygusal olabiliyorum ve ben de herkes gibi karamsarlığa düşüyorum. Bu ruh hali slow besteler de üretmemi sağlıyor. Mesela yeni bir şarkı yaptım slow. Çok etkileyici olduğunu söylüyor çevrem. Bir an önce single olarak çıkartmayı düşünüyorum.

HABERHAYAT: Askerlerden sosyal medya üzerinden çok fazla destek mesajı alıyorsunuz? Bu mesajları okurken neler hissediyorsunuz? NİHAN AKIN: Evet… “Duy Beni” askerler tarafından bir anda sahiplenildi. Merak ettim başta; nasıl yayıldı ve bu kadar video, mesaj neden diye? Daha sonra bir asker kardeşimizin gönderdiği fotoğrafta şarkının içinde geçen ‘Kurtaramaz bizi bizden başkası’ sloganını gördüm. Bu cümle onları çok etkilemiş olmalı. Gurur duydum. Ve ben de onlara videolar çekip göndermeye başladım. Bu arada bir dip not sosyal medya üzerinden gelen tüm mesajları bizzat okuyup cevaplandırıyorum. Dinleyicimle sıcak temasta olmayı seviyorum özellikle instagram sayfamdan.

131 |

ENERJİK OLDUĞUM KADAR DİPLERİ DE YAŞIYORUM


‘Dişi Tarkan’ yakıştırmasını Tarkan’ın ilk kurulan ve tüm dünyada takip edilen fan sayfası koydu.

HABERHAYAT: 2009’daki son albümünüzden sonra uzun bir süre sessiz kaldınız. Bu süre içerisinde neler yaptınız? NİHAN AKIN: Aslında ben hep müzik yaptım, sahne yaptım. Güzel konserler ve kurumsal gecelerde sahne aldım. 4 tane daha single yaptım. Cover şarkılardı. Onlar da sevildi ve kulüplerde çok çaldı. Sonra, 2016 ‘da bir sosyal sorumluluk projesinin yüzü oldum. “KADINA ŞİDDETE HAYIR” için “Mor Gözyaşları” adlı bir parçaya klip çektik. Selcen Gür imzalı bu beste, medyada ve müzik camiasında çok yer aldı ve destek gördü. Youtube izlenmelerinden ve dijital mağazalardan Elde edilen gelir Kadına şiddet acil yardım hattına aktarılmaktadır. HABERHAYAT: Şu sıralar iyi bir çıkış yakaladınız. Bundan sonrası için kariyer hedefiniz nedir? NİHAN AKIN: Albüm kariyerimde 12. yıldı bu yıl. Bu sefer sözü ve müziği bana ait bir şarkıyla çıkış yapmak istedim. Ve bundan sonra da hedefim bu yönde devam etmek. Bu şarkıdan sonra çıkaracağım sarkıllarımda hazır. Ya tek tek ya da maxi single şeklinde buluşacak dinleyiciyle. Henüz karar aşamasındayız. Ama “Duy Beni” şimdilik çok iyi gidiyor.

132 |

HABERHAYAT: ‘Dişi Tarkan’ yakıştırmasını ilk ne zaman duymuştunuz. Böyle çağrılmaktan memnun musunuz? NİHAN AKIN: Aslında bunu ilk yakıştıran Tarkan’ın ilk kurulan ve tüm dünyada takip edilen fan sayfası oldu. Bu sayfayı Tarkan da takip ediyor. Sayfanın ismi Tarkancoll… Enerjimi, şarkının enerjisini, yorumumu, doğaçlama dans edişimi benzetmişler ve sayfalarında paylaşmışlar.

Buradan sıçradı ve değerli gazeteci Ali Eyüboğlu köşesine taşıdı. Daha sonra haber her yere yayıldı. Bu yakıştırması hem taşıması ağır hem de çok gurur verici… Benim önümde daha çok yol var. Tarkan benim de hayranı olduğum çok büyük bir megastar. İnşallah, Allah bana da nasip eder onun kadar çok sevilmeyi ve başarılı olmayı. HABERHAYAT: Son olarak dergimiz okurlarına neler söylemek istersiniz? NİHAN AKIN: Derginizin okurlarına ve hemşerilerime benden gönül dolusu sevgiler. Samsun ve tüm Karadeniz ‘DUY BENİ’. Ayrıca sizlere de hazırlamış olduğunuz bu güzel sorular için çok teşekkür ederim.

‘Dişi Tarkan’ yakıştırması hem taşıması ağır hem de gurur verici. Tarkan benim de hayranı olduğum çok büyük bir megastar.


133 |


Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen Samsun Gençlik Festivali, dört gün boyunca eğlence dolu bir müzik şöleni sundu.

134 |

Karadeniz’in en büyük festivali olma özelliği taşıyan ve bölgenin dört bir yanından gelen müzikseverlerle dolup taşan etkinliğe bu sene toplam 75 bin müziksever akın etti.


Festivalde, Teoman, Pentagram, Pinhani, Kurtalan Ekspres, Can Gox, Gündoğarken, Duman, Hayko Cepkin, Cem Adrian, Pamela, Pera, Sena Şener, What da Funk, Athena, Selda Baycan ve Boom Pam, Moğollar, Adamlar, Niyazi Koyuncu, Gülçin Ergül, Şebnem Ferah, Manga, Sagopa Kajmer, Umut Kuzey, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Samida ve Çamur’un da aralarında olduğu 28 sanatçı sahne aldı.


136 |


137 |


Uzman Psikolog Saime Çağlı

138 |

Kral Pygmalion, her gördüğü kadında bir kusur bulan, bu yüzden de evlenmek istemeyen aynı zamanda genç bir heykeltıraştır. Günün birinde fildişinden çok güzel bir kadın heykeli yapar. Heykelin güzelliği karşısında büyülenen Pygamalion, ona bakmaya doyamaz ve sonunda ona aşık olur. Gerçekmiş gibi her gün onu giydirir, kuşatır, pırıl pırıl deniz kabukları, renk renk taşlar ve çiçekler armağan eder, sever, okşar. Geleneksel Afrodit şenliklerinde Pygamalion, yaptığı heykelin tıpatıp benzeri bir eş vermesi için tanrıçaya yakarır. Şenlik sona erince eve, heykelinin yanına döner. Genç adam baktıkça heykelin kımıldadığını, etten kemikten gerçek bir kadına dönüştüğünü görür. Büyük bir sevinçle ona sarılır. Düşü gerçek olmuştur. Mitoloji kelimesi, Yunanca mythos (masal-hikaye) kelimesinden yapılmıştır. Mitoloji, çok eski zamanlarda yaşamış olan ulusların inandıkları tanrıların, kahramanların, devlerin ve perilerin yaşamından bahseder. Her toplumun kendine özgü bir mitolojik hikayeleri vardır ve bu hikayeler temsil ettiği topluluğun aynası gibidir. Mitler doğayı, yaşadığımız hayatı daha anlamlı kılabilmek ve açıklayabilmek adına oluşturulmuştur. Mitler ya da efsaneler, hırslarımızdan, aşklarımızdan, öfkemizden mucizelerden söz eder..Pygmalion da aşkın ve mucizenin kesiştiği bir noktada ortaya çıkmış bir öyküdür.


‘Korktuğum başıma geldi’, ‘İyi düşün iyi olsun’ gibi ifadeler hepimize çok tanıdık. Çoğu zaman bunun üzerinde fazla durmasak da aslında ‘olacakları düşüncemizle çağırmak’ bilimsel dayanağı olan bir gerçekliktir. Buna psikolojide ‘Pygmalion etkisi’ ya da daha tanıdık bir ifade ile ‘Kendini Gerçekleştiren Kehanet’ deriz. Pygmalion temel beklentilerin aşamalı olarak gerçeğe dönüşmesidir. İnsan beyni, çevre aracılığıyla her an bilgi bombardımanına maruz kalmakta bu bilgilerin çokluğu ile baş edebilmek içinse kolay ve pratik olan ‘bilişsel cimrilik’ yoluna gitmektedir. Maruz kaldığı bu uyaranlara gerektiği kadar zaman ayırmadan kestirme yolları seçer ve bilişsel bir enerji tasarrufu sağlar. Ya iyiyi ya da kötüyü seçer, birini tercih eder yani…

‘Pygmalion Etkisi’ veya ‘Kendini Gerçekleştiren Kehanet’e ilişkin günümüzde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Rosenthal ve arkadaşı Jacobson bir ilkokulda öğrencilere IQ testi yapmış ve bunlardan bir kısmını rastgele seçerek öğretmenlere bu öğrencilerin yüksek IQ‘ya sahip ve gelecek vaad eden çocuklar olduklarını söylemişlerdir. Oysa seçilen öğrenciler ile diğerleri arasında zeka açısından fark yoktur. Test sonrası geçirilen bir yılın sonunda Rosenthal, çocukları IQ seviyelerini yeniden ölçmüş ve ‘gelecek vaad ettiğini’ söyledikleri çocukların şaşırtıcı biçimde diğerlerinden daha yüksek düzeyde ilerleme kaydettiğini fark etmiştir. IQ puanları arasında 4 puanlık fark görülmüştür. Öğretmenlerin her iki grup hakkında farklı beklentilere girmesiyle ve bunu çocuklara yansıttıklarını da düşündüğümüzde öğrencilerin davranışları, motivasyonları ve zekaları bu durumdan etkilenmiştir. Özetle, ‘İnanmak başarmanın kendisi ’ olmalıdır. Kişinin kendisine duyduğu güven sürekli olarak artıp azalabilir ve bu bir süre sonra kendini gerçekleştiren kehanet haline gelir. Başarabileceğine inanan kişi başarmak için hareket eder. Karl Walenda adında bir ip cambazı senelerce başarılı gösteriler yaptıktan sonra ipten düşerek hayatını kaybetmiştir.

Ölümünden sonra eşi, Karl Walenda’nın düşmeden önceki üç ay boyunca tek düşüncesinin ipte yürümek yerine ipten düşmek olduğunu söylemiştir. Tüm enerjisini ipte yürümek yerine düşmemek için yoğunlaştırmıştır. Sonuç olarak; başarısızlıktan korkulduğunda korkulan şey olur.

Kendiniz hakkında olumsuz düşüncelere sahipseniz, diğerleri ile tam da bunu onaylatacak bir ilişki içine girersiniz. Sevilmeyen, değer verilmeyen biri olduğunuza inanırsanız; kehanetiniz gerçekleşir. Sevilmediğine inanan biri, tam da buna uygun davranacak ve çevresindekileri kendisinden uzaklaştıracaktır. Üstelik bunu bilinçsizce yapacak ve içine düştüğü duruma her seferinde şaşkınlıkla bakacaktır. ‘İyi de o da diğerleri gibi sevmedi beni, hep aynısı oluyor, kimse beni sevmiyor’ bir taraftan bu düşünce ile boğuşurken karşısındakini kendisinden nasıl uzaklaştırdığını fark edemez kişi. Kuantum fiziğinde gözlemcinin deney üzerindeki etkisi gibi psikolojide de kişinin kendi üzerindeki etkisi oldukça çarpıcıdır. Scrhödinger’in Kedisi’nde olduğu gibi kedi kutunun için de canlı mı değil mi? Kararı veren kim? Kararı her zaman siz verirsiniz… 139 |

İyi bir gününüzdeyseniz; yeni tanıştığınız bir insan, soğukkanlı biri olsa da ona karşı beklentilerinizi pozitif yönde geliştirerek sıcakkanlı, samimi ve sevecen bulabilirsiniz. Siz pozitif duygulanım içindeyken bu olumlu tavrınıza kayıtsız kalamayan karşınızdaki kişinin de ayna nöronları devreye giriyor ve size aynı içtenlikle yaklaşıyor. Böylelikle beklentiniz etkisini göstermiş ve iyi bir sonuca yol açmış oluyor.


15 Temmuz’u bütün

Türkiye anacak

140 |

Türkiye 15 Temmuz ruhunu diri tutuyor. FETÖ’cü darbe girişiminin 2. yıldönümündeki etkinlikler ve anma törenleri için hazırlıklar başladı. Meclis, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde törenler yapılacak. Camilerde sela okunacak. Demokrasi nöbetlerinde olduğu gibi meydanların dolması bekleniyor

Cumhurbaşkanlığı himayesinde, 15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası hazırlıkları başladı. Direnişin sembol mekânları TBMM, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde anma etkinlikleri yapılacak. Camilerden selâlar yükselecek, şehitler anısına mevlit okunacak. Meclis’te özel oturum yapılacak. Hain darbe girişiminin 2’nci yıl dönümünde 15 Temmuz ruhunun diri tutulması için iki koldan çalışma yürütülecek. Devlet kurumları 15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası hazırlıklarına devam ederken AK Parti’de bayram için özel bir komisyon oluşturdu.

O GECE MEYDANLAR DOLACAK Etkinliklerde meydanların yine 15 Temmuz’da olduğu gibi dolması beklenirken kalkışmayı bedenlerini siper ederek durduran şehitler de anılacak. TBMM, Boğaz Köprüsü ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde anma etkinlikleri planlanırken tüm yurtta camilerden selaların okunması öngörülüyor. Samsun’da da anmanın adresi Cumhuriyet Meydanı olacak. 15 Temmuz Demokrasi Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası hazırlıkları kapsamında Cumhurbaşkanlığı, AK Parti ve TBMM’de etkinlikler gerçekleştirilecek. Etkinliklerin şöyle olması bekleniyor:

S 1 1 K C 1 o ş M y d b G A g k v a b k o


n

nğı a

SEMBOL MEKANLARDA TÖREN 15 Temmuz direnişinin sembol mekanları olan TBMM, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde anma etkinlikleri planlanıyor. CAMİLERDEN YİNE SELâLAR YüKSELECEK 15 Temmuz gecesi yine tüm yurtta camilerden selaların okunması öngörülüyor. 81 ildeki bütün camilerde şehitler anısına mevlid-i şerifler ve dualar okunacak. Meclis’te de özel oturum yapılması planlanıyor. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı’nın koordinesinde kamuda yapılacak anmalarda kullanılacak materyaller de belirlenecek. GüNE ÖZEL LOGO TASARLANACAK Anmalarla standardizasyon sağlanması için logodan, gönder bayrağına, şapkadan tişörte, rozetten bloknota kadar bütün materyallerin ebadı, kullanılacak renkler ve yazı karakterleri tek tek tespit edilecek. Yine günün anlamına özel logo tasarımı yapılacak. Yurdun dört bir yanında düzenlenecek anma etkinleri kapsamında kurulacak sahne ve platformlar da aynı standartlarda olacak. 15 Temmuz afişleri de hazırlanacak.

15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen menfur saldırı sonucunda; Hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet dileriz. Terörün her türlüsünü şiddetle kınıyor, milli irade adına yürekten mücadele eden devlet erkanına ve aziz milletimize şükranlarımızı sunuyoruz. 141 |

k

DİRENİŞİN ŞEHİTLERİ ANILACAK Darbeye karşı bedenlerini siper eden şehitler mezarlarının yanı sıra etkinliklerle anılacak. Sergiler, paneller ve toplantılarla darbe girişimi ve milletin direnişi bir kez daha hatırlatılacak. Bu çerçevede ‘demokrasi nöbetleri’nde olduğu gibi meydanların yine dolması bekleniyor. KAHRAMANLARA VEFA Cumhurbaşkanlığı himayesindeki etkinliklerde, başta İstanbul, Ankara ve Marmaris olmak üzere o gece Türkiye’nin dört bir yanındaki kahramanlık destanları yeniden hatırlanacak.


SERDAR ATACAN 2015 yılında 16 askerimizin şehit düştüğü Dağlıca Saldırısı ve Türkiye Musul Başkonsolosu’nun terör örgütü IŞİD tarafından kaçırılması olaylarından yola çıkarak Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı olayların perde arkasına ışık tutmayı amaçlayan TİM sinema filmi sinemaseverlerle buluştu.

F

ilm, silah arkadaşlarının intikamını almak için telsizini kapatarak yola devam ve sonrasında görevden alınan Yzb. Serdar Yıldırım ve arkadaşlarının yaşadıkları travmaları, vatanperver duygularla giriştiği mücadeleyi anlatıyor. Yönetmenliğini Onur Yiğit’in yaptığı filmin başrolünde aynı zamanda senaryo ekibinde yer alan Serdar Atacan oynuyor. Ayrıca filmin kadrosunda Emre Uzun, Barış Can Sağır, Hatice Kalit, Adem Muriç’ gibi genç yeteneklerin yanı sıra dizi ve filmlerden tanıdığımız Selahattin Bel, Vural Yayan, Kahraman Tayfur, Miraç Sevsay, Fercan Bay ve Melike Balçık gibi oyuncular da bulunuyor. Vizyona iddialı bir şekilde giren filmin senaryosunu yazan ve aynı zamanda başrolünde yer alan Serdar Atacan, T.İ.M’i Haber Hayat okurları için anlattı.

142 |

HABERHAYAT: Serdar Bey, sizi tanıyabilir miyiz? Serdar ATACAN: 1981 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Aslen Yugoslavya göçmeni Boşnak bir ailenin çocuğuyum. 2006 yılından beri ihracat ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren aile şirketinde yöneticilik yapıyorum. 2017 yılında Turan Film adıyla sinema sektörüne giriş yaptım. Gençliğimden itibaren oyunculuk ve sinema filmi hayalleri kuruyordum. Bu hayalim doğrultusunda genç bir ekiple çalışıyorum.

HABERHAYAT: Filminizin hikâyesini anlatabilir misiniz? Serdar ATACAN: 16 silah arkadaşını hain bir pusuda kaybeden Özel Kuvvetlerde görevli Yüzbaşı Serdar Yıldırım, telsizleri kapatarak yaptığı operasyonun ardından görevden alınır. Ülkemiz üzerine planlanan oyunları gören devletin birimleri devletin en üst kademesinden aldığı özel izin ve emirlerle gizli bir görev için, seçkin asker ve polislerden oluşan özel bir T.İ.M‘in başına geçmesini ister. Görevi kabul eden Yüzbaşı, T.İ.M ile birlikte şehit olan silah arkadaşları, aileleri ve ülkeleri için çetin bir mücadeleye girer. HABER HAYAT: Senaryoyu nasıl hazırladınız? Serdar ATACAN: Senaryoyu yazarken ben ve ekibim yazılı, görsel ve sosyal medyaya yansıyan gerçek olaylar topluluğundan esinlendik. Senaryodaki hikâye ve hikâyeleri gerçeğe yakın bir şekilde beyaz perdeye aktarabilmek için senaryo üzerinde çok fazla araştırma yaparak hazırladık. HABERHAYAT: “T.İ.M” filminin çekimleri nerede yapıldı? Ne kadar sürede çekimler bitti? Serdar ATACAN: Filmimizin çekimleri İstanbul'da Çatalca, Arnavutköy, Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa yapıldı. Çekimleri yaklaşık 1,5 ay gibi bir sürede tamamladık.


HABERHAYAT: Filmin kadrosunda kimler yer alıyor? Filmde kim hangi karakteri canlandırıyor? Serdar ATACAN: Filmimizde birçok yeni yüzle birlikte, tiyatro ve dizilerden tanıdığımız isimler de var. Filmin başrollerinde benimle birlikte senaryo ekibimde bulunan, Emre Uzun, Barış Can Sağır'ın yanı sıra Hatice Kalit, Adem Muriç gibi genç arkadaşlarım var. Filmimizin tecrübeli isimleri ise dizi ve filmlerden tanıdığımız Vural Yayan, Selahattin Bel, Kahraman Tayfur ve Miraç Sevsay. TİM'imizin kurucusu Müsteşarı rolünde Vural Yayan, TİM'imizin baş düşmanlarından Lawrence karakterini Selahattin Bel, onun adamalarından Ahmet Bin Yasef karakterini Kahraman Tayfur ve David karakterini Miraç Sevsay canlandırdı. Bunun yanı sıra BJK Kadın Bayan Basketbol Takım Kaptanı, gerçek hayatta da eşim olan Esra Erden Atacan filmde de eşimi canlandırdı. Desteklerinden dolayı özellikle eşim olmak üzere emek veren herkese teşekkür ederim.

GENCECİK BİR EKİPLE ÇALIŞTIK

143 |

HABERHAYAT: Kamera önündekileri öğrenmiş olduk. “T.İ.M” filminin kamera arkasında kimler var pekiyi? Serdar ATACAN: Yönetmenlik koltuğunda başarılı kısa metraj filmleri ile adından söz ettiren Onur Yiğit oturuyor. Görüntü yönetmenimiz sektörün usta isimlerinden Ercan Durmuş. Senaryosunu oyuncularımızdan Emre Uzun, Barış Can Sağır ve yardımcı yönetmenimiz İsmet Müstecep ile birlikte ben yazdım. Kamera arkasına gelince yüzde yirmisi tecrübeli ve işinde çok başarı isimlerden oluşan, geride kalan yüzde sekseni ise gencecik, ilk işleri olmasına rağmen, ileride sektörde adından söz ettirecek bir ekip ile çalıştık.


HABERHAYAT: Bize biraz set atmosferinden bahseder misiniz? Çekimler sırasında oyuncular arasındaki uyum nasıldı? Serdar ATACAN: Ana karakterler yani TİM'deki arkadaşlarımız zaten filmin senaryosu beraber yazdığımız arkadaşlarımızdı. Bununla birlikte diğer oyuncularımız da bizlere çok yardımcı oldular ve uyum içinde harika bir ekiple çalıştık. Güzel bir enerji ve uyum yakaladık. Buradan tüm ekipe, oyuncularımıza çok teşekkür ediyorum. HABERHAYAT: Çekimler esnasında zorlandığınız sahneler oldu mu? Serdar ATACAN: Suda çekim yaptığımız sahnelerde zorlandık. Çünkü hava çok soğuktu. Bununla birlikte içine girmek zorunda kaldığımız su çok kirli ve bulanıktı. Ama son derece başarılı bir şekilde ve hiçbir sıkıntı yaşamadan sahneyi çektik.

SETTE DUYGUSAL ANLAR YAŞANDI HABAERHAYAT: “T.İ.M.” vatanseverlik duygularını tetikleyen bir hikayeye sahip. Çekimler esnasında filmin hikayesine etkisinden çıkamayan oyuncular oldu mu? Serdar ATACAN: Filmimizin başında şehit olan komutanımızın eşini canlandıran Melike Balçık rolden çok etkilenmişti. Hem ekibi ve hem de çekim aşamasında bizleri seyreden çevre halkını da etkisi aldığı çok duygusal anlar yaşadı. HABERHAYAT: Filminizin hedef kitlesi kimlerdir? Serdar ATACAN: Vatanını, milletini seven herkesi bu filme bekliyoruz. HABERHAYAT: Pekiyi, “T.İ.M” filminin devamı gelecek mi? Serdar ATACAN: Aslında filmin senaryosunu yazmaya başladığımızda öyle bir düşüncemiz yoktu. Dürüst konuşmak gerekirse film çekmek çok kolay değil, hem emek, hem maliyet açısından çok zor. O yüzden seyirciden olumlu bir tepkiler almanız gerekmekte, bizde bu enerjiyi seyirciden alırsak neden olmasın…

BENİM GİBİ HAYALİ OLAN İNSANLARLA YOLA ÇIKTIM HABERHAYAT: Filmin gelirini nasıl değerlendireceksiniz? Serdar ATACAN: Gelirin bir kısmını filmimiz daha proje aşamasındayken ekibim ile kararlaştırdığımız gibi üç farklı derneğe bağışlayacağız. Bunu söyleyip söylemek konusunda çok kararsızdım fakat filmden sadece maddi beklentimiz olmadığının bilinmesini istiyoruz. Bu yola gerçekten hayalim olduğu için benim gibi hayali olan insanlarla çıktım ve filmi büyük özveriyle hayata geçirdik. HABERHAYAT: Film yapım aşamasında ve sonrasında nasıl tepkiler aldınız? Serdar ATACAN: Yakın çevremizden gerçekten çok güzel tepkiler alıyoruz. Çünkü bizi tanıyan ve bilenler ne kadar zor şartlarda bu filmi çektiğimizi ve ne kadar emek verdiğimizi biliyorlar. Dürüst konuşmak gerekirse çok iyi bir iş çıkardığımızı söylüyorlar bu söylemlerde bize kuvvet veriyor.

144 |

HABERHAYAT: Bir sinema sanatçısı için en zor durumlardan biri izleyicinin filmi beğenmeyip sinema salonunu terk etmesidir. Siz, “T.İ.M” filmi yayınlandığında böyle bir durumla karşılaştığınızda tepkiniz ne olur? Serdar ATACAN: Türkiye‘de sinema izleyicisi artık çok bilinçli. Her filmin farkı bir izleyici kitlesi mevcut. Sonuçta insanlar sinemaya gitmek

için belli bir ücret ödüyorlar ve güzel bir yapım seyretmek istiyorlar. Filmimiz konu olarak sürükleyici ve seyir zevki güzel bir yapım oldu. Bununla birlikte bu film genç bir ekiple, çok emek harcanarak yapılmış bir film, zaten bunu anlayan seyircilerimiz filmin yarısında çıkacağını düşünmüyorum. Tabii beğenmeyenler olabilir ve sinemadan çıkmak isteyenler olursa da saygıyla karşılarım.

“İnsanlar sinemaya gitmek için belli bir ücret ödüyorlar ve güzel bir yapım seyretmek istiyorlar” HABERHAYAT: Hollywood başta olmak üzere batı sinemalarında vampir hikayeleri, zombi ve hayaletlerin olduğun gerilim senaryoları karşımıza çıkarken Türk sinemasında komedi ve dram filmleri dikkat çekiyor? Sizce bunun sebebi nedir? Serdar ATACAN: Vampirler, zombiler, mumyalar açıkçası bizim inanç ve kültürümüzde pek fazla yer almadığından o tarz filmler yapılmıyor olabilir o yüzden yapımcılar daha çok bizim kültürümüze uygun komedi, korku ve dram filmlerine yöneliyorlar. HABERHAYAT: Sinema izleyicisine söylemek istediğiniz? Serdar ATACAN: Tüm sinemaseverleri sinema salonlarına bize destek olmaları ve izlemeleri için bekliyoruz.


KENDİ SENARYOLARINI CANLANDIRDILAR

TİM'imizin kurucusu Müsteşarı rolünde Vural Yayan, TİM'imizin baş düşmanlarından Lawrence karakterini Selahattin Bel, onun adamalarından Ahmet Bin Yasef karakterini Kahraman Tayfur ve David karakterini Miraç Sevsay canlandırdı. Bunun yanı sıra BJK Kadın Bayan Basketbol Takım Kaptanı, gerçek hayatta da eşim olan Esra Erden Atacan filmde de eşimi canlandırdı. Desteklerinden dolayı özellikle eşim olmak üzere emek veren herkese teşekkür ederim.

HABERHAYAT: Kamera önündekileri öğrenmiş olduk. “T.İ.M” filminin kamera arkasında kimler var pekiyi? Serdar ATACAN: Yönetmenlik koltuğunda başarılı kısa metraj filmleri ile adından söz ettiren Onur Yiğit oturuyor. Görüntü yönetmenimiz sektörün usta isimlerinden Ercan Durmuş. Senaryosunu oyuncularımızdan Emre Uzun, Barış Can Sağır ve yardımcı yönetmenimiz İsmet Müstecep ile birlikte ben yazdım. Kamera arkasına gelince yüzde yirmisi tecrübeli ve işinde çok başarı isimlerden oluşan, geride kalan yüzde sekseni ise gencecik, ilk işleri olmasına rağmen, ileride sektörde adından söz ettirecek bir ekip ile çalıştık.

145 |

HABERHAYAT: Filmin kadrosunda kimler yer alıyor? Filmde kim hangi karakteri canlandırıyor? Serdar ATACAN: Filmimizde birçok yeni yüzle birlikte, tiyatro ve dizilerden tanıdığımız isimler de var. Filmin başrollerinde benimle birlikte senaryo ekibimde bulunan, Emre Uzun, Barış Can Sağır'ın yanı sıra Hatice Kalit, Adem Muriç gibi genç arkadaşlarım var. Filmimizin tecrübeli isimleri ise dizi ve filmlerden tanıdığımız Vural Yayan, Selahattin Bel, Kahraman Tayfur ve Miraç Sevsay.


KAAN ALİ KOLCUOĞLU

Düşbaz

Yukarıdaki bilgiler gazetelerin üçüncü sayfasında ya da haber bültenlerinde sıkça rastladığımız topluca nereye gidiyoruz acaba sorularıyla bezenmiş, bıktırmış, usandırmış hatta ve hatta alıştırmış durum örneklemeleridir.

“Satırla bedenini birçok parçaya ayırıp bavula koydular turist gibi gezdiler” haberi kanımızı dondurmaya yetti de artı bile. Aman Allah’ım insanın inanası gelmiyor bu yaşananlara Yüzyıllardır birbirimizi yiye yiye bitiremediğimiz bir gerçek. Savaşların sonu gelmiyor, gelmeyecekte…

146 |

Bir tarafta insanlar ölüyor diğer tarafta kansere çare aranıyor Somali de açlığa çözüm aranıyorken Suriye’de katliam! Filistin de zulüm yaşanırken öte yanda balina kurtarma operasyonları! Irakta vahşet olurken fok katliamlarına karşı savaşıyordu birileri Caretta carettalara özgürlük verilirken Greenpeace nükleere karşı eylemde. Laboratuarlarda koyun klonluyor, sıfırdan yaşam üretmeye, insan yaratmaya çalışıyoruz. Dünyanın dengesi bu diyoruz çekirdek çitliyoruz sıcak sobanın başında veya klimalı serin odalarımızda. Siyah beyaz, sıcak soğuk, gece gündüz, iyi kötü ikilemeleri yaşıyoruz, alışıyoruz… Alıştırılıyoruz…

Bir zamanlar ulusal gazetenin saygın köşe yazarlarından bir hanımefendi kendi şahit olduğu bir durumu köşesine taşımıştı. Çok kısa anlatalım; yazarımız metroya biner, boş bir koltuğa hayret ederek oturur. Sağında bir anne ve çocuk vardır. Çocuğun zihinsel engelli olduğunu ve insanların bu sebeple uzak durduğunu fark eder… Sonrası da malum Çingeneler, Romenler, Rumlar, Ermeniler diye uzayan listede ki halklara bakışımızı onları başkalaştırmamızın üzerine yorumlarda bulunur. 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre İngiltere’de işlenen nefret suçu sayısı 50 bin olarak açıklanmıştı ya bakın bizde de sanki ne güzelmiş gibi hanımefendi ‘330’ deyivermişti. 330 evet yanlış okumadınız “sadece 330” diyor hanımefendi… Düne geri döneriz ama bugüne kısa bir dip not niyetine: Kaos GL’nin 2017 nefret suçları raporuna göre 270 ihlalden 58’i

cinayete teşebbüs, fiziksel şiddet, silahla yaralama, tecavüz veya diğer cinsel saldırıları içerecek biçimdeki fiili saldırılar olarak gerçekleşti. Bu suçları içeren toplam 52 vakadan sadece 14’ü polise bildirildi, 5’i mahkemeye taşındı. 3 vakanın tanıkları polis, 5’i ise mahkeme süreçleri hakkında bilgi sahibi değildi.


Nerede kalmıştık böylesi basite indirgeyerek, hafife alarak, sanki sayı bakın ne kadar da az daha fazla işlenmeli ya da işlensin demeye çıkan cümleler kullanınca insanın nevri dönüyor. Hatırlatma yapalım 3. sayfa haberleri dediğimiz kaza, yaralama ve ölüm haberleri nefret suçları yazısıyla aynı gün dördüncü sayfayla beşinci sayfaya sıçramıştı… Birkaç örnek verelim de yalancı çıkmayalım olurda meraklısı bakmak ister. - Paşanın kızına trafikte mimardan dayak iddiası! - Karım beni dövüyor dedi kızına sığındı! - Tecavüz etmedim senaryo gereği hırpaladım! - 26 defa bıçakladı TV de onu çok severdim dedi! - Oğlunun gözü önünde karısını delik deşik etti! - Betona gömme aşk cinayeti çıktı! - Ahlak polisiyim dedi, taciz etti! Daha devam edelim mi? 330 derken o samimiyetin içinde farklı bir samimiyetsizlik gördüğümü söylemeden geçmeyelim. 330 olay, bana göre yaşanan vahşet / katliam olaylarının basına yansımamış buz dağının sadece görünen kısmı… Ayrıca yazıyı sonlandırırken bir başka nefret duygusundan zamanı çok geride kalsa da bahsetmeden geçmeyelim. Erzurum Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü M. A. beyefendilerinin faşizan söylemlerini hatırlayalım:

“Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin.” Aklımın dibe vurduğu, akıllara zarar bir durum olduğunu böylesi kıt akıllı adamları eğitimci diye getiren zihniyete yazıklar olsun diyor ve kendi adıma kınıyorum… Son söz:

Hoşça kalın...

147 |

Bireysel silahlanmaya ve şiddete hayır…


148 |


149 |


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

YANLIŞLAR-DOĞRULAR Değerli anne-babalar, canımızdan çok sevdiğimiz, gözbebeğimiz çocuklarımıza yönelik davranışlarımızda ve yaklaşımlarımızda bazen doğru bildiğimiz yanlışlar yapabilmekteyiz. Burada, bu konuda sizlerin farkındalığınıza katkı sağlamak ve az da olsa farklı bir bakış açısı oluşturmak için “tablet bilgi” formatında yanlış-doğru dizini sunmaya çalıştık. Umarım beğenirsiniz. Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle… -El becerileri iyi olmayan, sakarlığı olan çocuklara da ‘döküp saçar, iyi yapamaz’ diye sorumluluk verilmemesi ve yemeği ağzına verilmesi yanlış! Bu çocukların kendilerine güvenebilmeleri, becerilerini geliştirebilmeleri ve sorumluluk almayı öğrenmeleri için daha fazla fırsat-destek vermek ve gözlemek doğru...

150 |

MÜDAHALE ETMEK; YANLIŞ! GÖZLEMEK; DOĞRU!

-Müdahale edip fırsat vermemek yanlış! Beklemek, gözlemek, merak etmek ve hemen müdahale etmemek doğru... -Erken dönemlerde doğuştan sahip olunan yardım etme motivasyonu anne baba tarafından uygun şekilde desteklenmemesi yanlış! Çocuklarda sorumluluğun gelişmesini sağlayan en etkili yol olarak onlara başkalarına yardım etme fırsatları tanımak doğru… -Yapılmayan bir şeyin sorumluluk çerçevesinde yapılmasını çocuktan istemek yanlış! Çocuklar anne-babanın söylediklerini dinleyerek değil; onların davranışlarını gözlemleyerek öğrenirler ve çocuklar oldukça dikkatli gözlemcidirler. Birçok konuda olduğu gibi anne-babanın önce sorumlu bir birey olma konusunda çocuğa örnek olmaları doğru… -Sorumluluklarını yerine getirmemek, eve geldiğinde işinden yakınmak ve “piyangodan para çıksa da zengin olsam” demek çocukta da sorumluluk alamadan, çalışmadan kolaycılığa ve tembelliğe neden olacağı için yanlış! Anne-babanın yardım işlerinde görev almasını izlemek çocuğun bu tür işlere katılma isteğini arttıracağı için doğru…

-Çocuğun yapmadığı ve zorlandığı işlere odaklanmak, bunu sürdürmek ve olumsuz sonuçlar olduğunda sorgulamak motivasyonu azaltacağı için yanlış! Anne-baba mümkün olan en erken yaşta, çocuğa yapısı ve becerilerine uygun olabilecek bazı işleri vermeye başlaması doğru... -Çıtayı baştan yüksek tutup hemen başarmasını beklemek ve olmadığında normalize etmek yerine suçlayıcı ve her defasında eleştirel yaklaşmak yanlış! Yapmakta zorlandığı bir görevi ilk önce somut olarak göstermek ve yapmak, daha sonra birlikte yapma ve en sonunda onun yapmasını beklemek doğru… -Yapılmayan işler için tekrar tekrar hatırlatmaya devam etmek, söylenmek, nutuk çekmek ya da onun yerine yapmak gibi davranışlar, sorumluluğu anne-babanın taşımasının devamına neden olacağı için yanlış! Çocuğun bir konuda sorumluluğu tamamen üstlenmesi için o işin gerçekten ona bırakıldığını görmesini sağlamak doğru… -Ailesel geçişin yanı sıra anne-babanın çocuklarına karşı aşırı korumacı tutumu onlara dünyanın gerçekten çok tehlikeli ve güvenilmez olduğu düşüncesi ve duygusu vererek var olan korkuların pekişmesine neden olabileceği için yanlış! Güven veren bir bağlanma nesnesi kimliğiyle davranmak, bu yapılamadığında çocuk kaygıları tedavisinde tedavide ailenin de ele alınmasını sağlamak doğru... -Aman düşmesin demek, korumak ve bunun için kaygılanmak ürkek, korkak bir yapıya ve özgüven düşüklüğüne neden olacağı için yanlış! Gerekirse üzülmesine, düşmesine ve biraz canının yanıp ayağa kalkmasına fırsat vermek deneyim kazanarak düşmemesini bir şekilde sağlayacağı için doğru…


-Öfkenin bastırılması, öfke nöbetine öfkeli bir tepkiyle karşılık verilmesi ve öfkesini pekiştirecek aşırı olumlu ya da olumsuz tepkiler vermek yanlış! Nedeni ne olursa olsun; öfke nöbeti geçiren çocuğun öfkesini ifade etmesine izin verilmesi, çocuk ve anne-baba yatıştıktan sonra öfkesi hakkında konuşulması, Bu konuda destekleyici olunması ve sakinliğin korunması doğru... -Cep telefonu, tablet ve bilgisayar gibi teknolojik-dijital enstrümanların kullanımını engellemek için anne-babanın çocuklarıyla konuşmadan kendilerince yasaklama ve kısıtlama gibi ani kararlar alması yanlış! İlgili teknolojik aygıtlara kolay ulaşmasını engellemek, bu konuda uygun rol model arkadaşlarda oluşan çevresel desteği sağlamak, internet kullanımından daha fazla keyif alacağı ve yeteneğine uygun alternatif sosyal etkileşim ve fiziksek aktivite içeren etkinlikler sunmak doğru... - “Ailede en önemli ve değerli sensin, senin yerin başka, annen ve baban olarak biz sadece senin için varız” yaklaşımı bencilliğe ve bağımlı bir kişiliğe neden olacağı için yanlış! “Ailede sen de herkes kadar ve kardeşlerin kadar değerlisin, sadece değerli olan sen değilsin… Sadece aileden bir parça ve herkes gibi vazgeçilmez bir üyesi olduğunu unutma” yaklaşımı, ben yerine biz bilincini ve paylaşımcılığı geliştireceği için doğru…

“BAŞARABİLİRSİN” DEMEK; DOĞRU!

- “Çok çalışmasan da o yapar, başarırsın zaten” söylemi yanlış! “Planlı olmakla, istemekle ve çaba ile başarabilirsin’’ demek doğru… -Kötü davranışa, çocuğun yanlış yaptığı şeye odaklanmak, yaptığı hatalı ve kötü davranışa tepki vermek doğal olarak direnci, sonrasında tartışmaları ve kötü davranışları beraberinde getireceği için yanlış! Ebeveynde çocuklarının kötü davranacakları beklentisi ve duygusu olmadan, kötü davranışı yok saymak, bazen görmezden gelmek, ani tepki yerine sakinken farkındalık oluşturan ve somut olarak rol model olunan davranışlar göstermek doğru... -Çocuklarının yapmamalarını en çok istemediği davranışı aslında ebeveynlerin kendisinin yapması yanlış! özü sözü bir, kendi içinde ve kendi arasında tutarlı, kurallar ve değerler nesnelliği üzerinden mesaj vermek doğru…

DAVRANIŞLARINI ANLAMAK; DOĞRU!

-Özellikle küçük çocukların kırıp dökmeleri ve bunu agresif bir şekilde yapmalarını ebeveyni kızdıran davranış sorunsalı gibi algılamak yanlış! Çok erken çocukluk çağında bu tür hareketlerin çocuğun temel dürtülerinin bir gereği olarak düşünmek, bu davranışları keşfetmek ve anlamak için yaptıkları yönünde algılamak, gerekirse bunu uygun şekilde desteklemek doğru... -Basmakalıp davranış sergilemek, esneklik yerine sürekli katı tutum takınmak ve bazı şeyleri ‘tabu’ halinde devam ettirmek yanlış! Zaman zaman koşullara ve nedenlere göre kuralları değiştirmek, sınırların da yeniden belirlendiği bu değişiklik dönemde kargaşalarla başa çıkmak için ısrarcı olmak, çocukların bu değişime tatsız yollarla direnmesine asla vazgeçmeyeceğiniz duygusu ile yaklaşmak ve bunu uygulayarak mesaj vermek doğru… -Çocukların oyun oynamasına ve farklı oyun oynama örüntülerini sergilemeleri, eşyalara zarar verir ve insanları rahatsız eder gerekçesiyle ve dürtüsel bir şekilde engellenmesi ya da kısıtlanması hayal gücünü ve yaratıcılığını olumsuz etkileyeceğinden yanlış! Hayal edebilmek yapabilmenin temel motivasyonu, yaratıcı düşünebilmenin öncüsü ve canlılar içinde sadece insana özgü bir beyin özelliğidir ve ayrıca bütün bebekler hayal etme güdüsü ile doğarlar. Özellikle erken çocukluk döneminde çocukların oynadığı oyunlar hayal gücünü artıran özellikte ve yaratıcı olmalıdır. Her bebek ya da çocuk hayal gücü yüksek ve yaratıcı oyunlar oynayarak büyürse, yetiştiği ortamlarda ebeveynler ve eğitimciler tarafından bu yönde yeterince desteklenirse o çocuk hayatı boyunca karşılaşacağı her durumda hayal gücünü kullanarak, araştırarak çözüme ve sonuca ulaşma becerisi kazanmış olacaktır. Bu bağlamda çocukların yaratıcı ve hayal gücü yüksek oyunlar oynanmasının ebeveynler ve eğitimciler tarafından başlatılması ve bunun sürekli olmasının sağlanması bir gerekliliktir ve bunun yapılaması doğru… 151 |

ÖFKEYE ÖFKEYLE KARŞILIK VERMEK; YANLIŞ!

-Sorunlu davranışa kesitsel ve anlık nesnelliği ile bakmak, çocuğun agresif davranışı bir iletişim ve kendisini ifade etme aracı ya da kendisini savunma nedenselliği olarak görmemek yanlış! Çocuğu disipline etmeden olayın nedenini ve kötü davranışa sebep olan duyguyu ortaya koymak ve adil bir yaklaşımla sonuca gitmek doğru... -“Bu bir kazaydı ve sen vurmaktan daha doğru bir şey yapabilirdin” şeklinde yargılayıcı ve sorgulayıcı konuşmak yanlış! “Ona vuracak kadar çok kızgın olmalısın, belki sinirlenmekte haklısın” tarzında empatik bir yaklaşımla sözelleştirilen yaklaşımlar doğru... -Hemen sorgulamak, olayı kesitsel değerlendirmek ve ani duygusal tepki vermek yanlış! “Annem babam beni anlıyor, dinliyor, hemen sorgulamıyor ve yargılamıyor’’ duygusu veren, önce duyguları anlamak sonra disipline etmek prensibi doğru…


ONKOFERTİLİTE ÜREME POTANSİYELİNİN KORUNMASI ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA GÜNCEL DURUM

G

iderek artan kanser sıklığı, kanserin tedavi edilebilir bir hastalık olması ve genç yaştaki hastalarda daha sık görülmeye başlaması; genç kızların, ergenlerin ve genç kadınların üreme potansiyelini daha fazla koruma ve gelecekte çocuk sahibi olmalarına imkan tanımayı gerekli kılmıştır.

Bu nedenle cerrahi ve kemoterapi-radyoterapi tedavileri planlanan hastalarda eskiden üremenin korunması dikkate alınmaz iken; son yıllarda onkofertilite üreme fonksiyonlarının korunması konusunda gelişen bir bilim olarak ortaya çıkmaktadır.

Medicana Samsun Hastanesi Tüp bebek ( IVF ) Ünitesi Klinik Şefi Op. Dr. Şafak Hatırnaz, Onkofertilite konusunda bilgi verdi; ONKOFERTİLİTE EKİP İŞİDİR

152 |

Kanser tedavisi görecek olan hastaların özellikle genç yaştaki hastaların yönetimi tek bir branşla sınırlı değildir. Bu nedenle multidisipliner bir yaklaşım gerektiren klinik bir durumdur.

Bu yaklaşımdan psikolog, onkolog, cerrah, radyoterapi uzmanları, genetik uzmanları tüp bebek uzmanları, tüp bebek laboratuarları, jinekologlar, hematologlar ve pediatrik onkologlar ahenk içinde çalışmaları gerekmektedir. Bu şekilde multidisipliner yapıların olmadığı sağlık yapılanmalarında ‘onkofertilite’nin oturtulması pek mümkün olmamaktadır. ABD ve İngiltere, Japonya ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerde onkofertilite için gelişmiş hekim ve hasta bilgilendiren internet ağları kurularak dünya üzerinde Oncofertility Consortium oluşturulmuş ve bu oluşuma 19 ülkeden katılım gerçekleşmiştir. Bu 19 ülkeden sadece 8 tanesi ise aktif olarak katılım gösterirken; kalan 11 ülke işleyişe katılma göstermemiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere; gidilecek çok yol vardır. Her bilim dalının hastasını kendi alanında değerlendirme ve hastaya en iyi tedavi organize etme çabası üreme potansiyelinin korunmasında maalesef en büyük engel olarak durmaktadır. Yapılan anket çalışmalarında en büyük duyarlılık tıbbi onkologlarda saptanmıştır; cerrahi onkologlar ise en az hassas olarak görülmüşlerdir. Yaşanan en büyük zorluklar sadece bunlarla kısıtlı değil; aynı zamanda hasta psikolojisi, hasta yakını psikolojisi, kabullenme ve önceliklere bağlı davranışlar oldukça karmaşık bir sürece dönmektedir. Bu nedenle üreme potansiyelinin korunması için önemli bir konsültasyon mekanizmasının oluşturulması sağlanmalı ve bu konuda ilgili tüm branşlar fertilitenin korunması nosyonu edinmelidir. Bu amaçla son yıllarda yapılan bilimsel toplantılarda fertilitenin korunması konusu gündem haline gelmiş ve giderek artan bir bilinç düzeyi oluşmuştur.


Genç hasta grubunda ise yaklaşım; kanserin tipi, yerleşim yeri, yaygınlığı ve kullanılacak kemoterapi ajanının formuna ve uygulanacak radyoterapi dozuna bağlı değişiklik gösterebilir. Bazen sadece GnRH analogları verilerek yumurtalıklara zarar azaltılmaya çalışılsa bile bu çoğu zaman etkin olmamaktadır. siklofosfamid gibi alkilleyici ajanlarla yapılan kemoterapilerden yumurtalıklar çok etkilenmekte ve bazı hastalarda daha az toksik kemoterapi rejimleri uygulanabilmektedir. Hastanın cerrahi uygulama sonrası kemoterapi için bazen 42 güne kadar beklenebilen aralıklar olabilmekte ve bu dönemde ise hastalara yumurtalık uyarılması yapılarak yumurta toplanabilmekte ve yumurta dondurularak fertilitenin korunması sağlanabilmektedir. Hormon aktif tümörler için daha az yan etki yapabilecek ilaç rejimleri de mevcuttur. Hastalar evli olsa bile embriyo yerine yumurta dondurulması daha uygun olacaktır.

KANSER İLE YÜZLEŞEN ÇOCUK, ERGEN VE GENÇ YAŞ HASTALARDA ÜREME POTANSİYELİNİ NASIL KORUYABİLİRİZ?

Çocukluk çağı hastalıkları için yapılacaklar, çok önemlidir. Erkek çocuklardan testis dokusu saklanabilmesi özellikle adolesan çağ için mümkün iken preadolesan çağda bu sıkıntılıdır. Genç hastalar için sperm tahlili alır gibi örnek alınarak alınan sperm hücreleri saklanabilmektedir. Adolesan ve çocuk çağdaki kız çocuklar için ise tek seçenek yumurtalık doku saklanması olabilmektedir. Fakat bu da etik ve teknik nedenlerle oldukça zor olabilmektedir.

Alternatif olarak gelişmemiş yumurtaların alındığı ve laboratuvar ortamında yumurtaların olgunlaştırıldığı ve sonrasında yumurta dondurma işlemi yapıldığı IVM tedavisi hiç ilaç kullanmadan ve adet döngüsünün herhangi bir anında yapılabilmesi açısından bir yaklaşım olabilir. Son olarak, yumurtalık dokusunun laparoskopik olarak çıkarıldığı ve doku olarak dondurulduğu yaklaşım mevcuttur. Sonuçlar halen yüz güldürücü değildir ve bu yöntemde özellikle kanser hücrelerinin sonradan bu doku vücuda yerleştirildiğinde tekrar vücuda girebileceği ihtimali düşünülmelidir. Sonuç olarak; onkofertilite konusunda kat edilecek çok mesafe vardır ve genç yaşta kanseri yenen bireylerin ileri yıllarda bebek isteği önemli bir sosyal durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanserin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu günümüzde ise, fertilitenin korunması biz hekimlerin görevleri arasına girmiş bir durumdur. Yapılacak ülkesel boyutta organizasyonlar ve bölgesel multidisipliner merkezler ve yetkin tüp bebek merkezleri sayesinde hastalara anlamlı hizmet verilebilmesi mümkün olacaktır.

153 |

Amerika, İngiltere ve diğer gelişmiş ülkelerde onkofertilite konusunda kılavuzlar oluşturulmuş ve bilgi ve belge ağları belirlenmiş ve hasta yönetimi, takibi, uygulanacak tedaviler belli kaidelere oturtulmuştur. Multidisipliner merkezlere ulaşamayan hastalar ise, multidisipliner merkezlerle uydu bağlantılı hastanelerin haftalık görüşmeleri çerçevesinde hatalara en üst hizmet vermeyi çözmüşlerdir. Ülkemizde halen oturmuş bir onkofertilite konsepti yoktur. Türkiye, onkofertilite konusunda onkofertilite konsorsiyumuna üye 19 ülkeden biri olsa da aktif değildir. Ülkemiz, Avrupa ülkelerinin dahil olduğu FERTİPROTECT projesinde de bulunmamaktadır. Çeşitli derneklerin bununla ilgili altyapı çalışmaları olsa da; henüz kurumsallaşmış bir yapı yoktur. Fakat buna ciddi anlamda ihtiyaç vardır. Başta üniversite hastaneleri olmak üzere, eğitim araştırma hastaneleri ve multidisipliner özel hastanelerde artık onkofertilite merkezlerinin oluşması ve bunların ulusal bir ağla birleştirilmesi ve Sağlık Bakanlığı şemsiyesinde kurumsal bir kimlik kazanması ve bir kayıt altına alınması gerekmektedir. Yakın zaman içinde bu alanda çalışmaların yapılacağı gözlemlenmektedir.


154 |


155 |


Şampiyonlar Terme’de kulaç attı Terme Belediyesi olarak Uluslararası Açık Su Yarışması düzenlediklerini belirten Belediye Başkanı Şenol Kul, “Şampiyonlar, Terme’de kulaç attı. İlçemizin güzelliklerini paylaştığımız için mutluyuz” dedi. Terme Belediyesi ve İstanbul Yıldızlar Spor Kulübü işbirliği ile uluslararası "Açık Su Yüzme Yarışması" mavi bayraklı Miliç Plajı’nda yapıldı. Bin 500 ve 3 bin metrelik parkurda gerçekleştirilen yarışmaya farklı kategorilerde 200’e yakın yarışmacı katıldı. Türkiye'de yüzme sporunun öncü isimlerinden olan ve geçen yıl 94 yaşında hayatını kaybeden Nejat Nakkaş anısına yapılan yarışmalara Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, SAT Komandosu rekortmen Namık Ekin, Milli Yüzücü Dünya Şampiyonu Ahmet Nakkaş, sporcu yakınları, kamu ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve sporseverler katıldı.

ÖNEMLİ BİR SPOR

156 |

Yarışmada konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Zihni Şahin, “Spor; sağlığın yanında bilhassa gençliğimizin karşı karşıya olduğu kötü alışkanlıklar, uyuşturucu ve değişik müptelalara engel olması bakımından da çok önemli. Yüzme sporu da insan sağlığına en faydalı olan bir spor türü. Ama ben sporun her dalında yapılan çalışmaları gerçekten önemli buluyorum. Bunun için bu alanda gönüllü olarak çalışanları ve bu faaliyetlere katılanları gönülden tebrik ediyorum. Bu anlamlı uluslararası organizasyonu düzenleyen Terme Belediyesi’ni, başkanımızı ve bu turnuvada başarılı olan sporcularımızı da kutluyorum” şeklinde konuştu.


GURURLANDIM

Babası adına düzenlenen yarışa master kategorisinde dünya şampiyonu olarak katılan Nejat Nakkaş’ın oğlu Ahmet Nakkaş, “Burada babam adına düzenlenen yarışta çok güzel ve renkli bir ortam var. Kumsala bu kadar yakın çam ormanlarının arasında bu güzel doğada buluşmak bizleri çok mutlu etti. Özellikle de babamın anısına düzenlenen bu yarışmada olmak beni ayrıca gururlandırdı. Babam Nejat Nakkaş, Türk yüzme sporuna gönül vermiş ve bu sporun ülkemizdeki gelişimine büyük katkılar sunmuş ilk milli yüzücümüz. Organizasyonda emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Bir tarafta çam ormanları, yeşilin farklı tonları diğer tarafta mavinin güzellikleri ile birlikte eşsiz bir yer...

ÇOK GÜZEL BİR YER

Terme’de düzenlenen Uluslararası Açık Deniz Yüzme Yarışması’nın bir diğer konuğu ise eski SAT komandosu Namık Ekin oldu. Birçok spor dalında birbirinden farklı başarılara imza atan, 7 sualtı dünya rekorunun sahibi olan Namık Ekin, “Terme’nin bu kadar güzel bir yer olduğunu bilmiyordum. Beni buraya çağırdıkları için çok mutlu oldum. Bir tarafta çam ormanları, yeşilin farklı tonları diğer tarafta mavinin güzellikleri ile birlikte eşsiz bir yer gerçekten. Açık denizde yüzmek çok zor bir iştir, dayanıklılık gerektirir. Yarışmaya katılan bütün sporculara başarılar diliyorum” şeklinde konuştu.

GÜZELLİKLERİMİZİ PAYLAŞIYORUZ

Yarışma sonrası düzenlenen ödül törenine geçildi ve kazananlara ödülleri verildi. Yarışmacılara Terme Belediyesi tarafından Terme pirinci ile yapılan pilav ikram edildi. Öte yandan Terme Arama Kurtarma Derneği ve sahil güvenlik ekipleri tarafından üst düzey güvenlik önlemi alınarak, yaklaşık 20 tekne ile yarışlar takip edildi.

Terme’nin yemyeşil doğasının, mavi bayraklı mavi suları ile buluştuğu Miliç sahillerinde kulaç atmak sporcularımız içinde farklı bir deneyim oldu. 157 |

Yarışmayı geleneksel hale getirmek için her türlü çabayı göstereceklerini belirterek, sporculara Terme’ye olan ilgilerinden ve katılımlarından dolayı teşekkür eden Belediye Başkanı Şenol Kul, “Allah’ın bize verdiği en güzel nimetlerden biri sahillerimiz, denizlerimiz. Terme’nin yemyeşil doğasının, mavi bayraklı mavi suları ile buluştuğu Miliç sahillerinde kulaç atmak sporcularımız içinde farklı bir deneyim oldu. Yüzme yarışı için gelen misafirlerimiz ilçemize renk kattı. İnanıyorum ki gelen misafirlerimiz bizi ve bölgeyi tanıdıktan sonra gönüllü turizm elçilerimiz olacaklar. Termemizin güzelliklerini birlikte paylaştığımız için mutluyuz” diye konuştu.


Meral KIVIRCI Kurumsal İletişim Müdürü

Kadın ve Demokrasi Derneği ( KADEM )Samsun Temsilcisi

Halkla İlişkiler ve Sosyal Medya Yönetim İlişkisi

H

alkla İlişkiler ve Sosyal Medya Yönetimi özünde pek çok benzerlik barındırmasına rağmen aynı aileden doğan iki kuzen gibidir. Benzer yapıya sahip olmalarına rağmen bir o kadar da farklıdırlar.

158 |

Burada Sosyal Medya Yönetimini belki de Sosyal Pazarlama faaliyeti olarak düşünmek ve ele almak daha doğru olacaktır. Çünkü bir sosyal medya uzmanı sadece internet halkı ile doğrudan iletişim kurmanın ötesinde, ürün ve marka pazarlamasında kullanılan pek çok teknik ve taktiği de bünyesinde barındırır. Bir noktaya kadar her ikisi de ilişki yönetimi yapar. Bir iş kolu ya da marka hakkında yükselen sesleri idare etmeye ve doğru hedefe yönlendirmeye çalışır. Bu çalışmaları her ikisi de kendi stillerinde gerçekleştirir. Örneğin; sosyal medyanın operasyon alanı halkla ilişkilerden çok daha geniştir. Bu nedenle iletişime daha çok odaklanması, tutarlı ve sürdürülebilir bir karakter yapısını yaşatması gerekir. Aynı zamanda da en ince detayına kadar ölçümlenebilir. Bu da halkla ilişkilere kıyasla daha aktif olmasının yegâne sebeplerinden sayılabilir. Bloglar, micro-bloglar, sosyal ağlar, podcast’ler, web televizyonları, wiki’ler… Bu çalışmaların her biri, halkla ilişkilerin de bel kemiği olan kurumsal iletişim, topluluk ilişkileri, medya ilişkileri ve etkinlik yönetimi gibi faaliyetleri içerir. İçerik Ve Tarz Meselesi Sosyal medya hızlıdır, kısadır ve tam zamanında yapılmış nokta atışıdır. 140 harfle binbir türlü cambazlık yaparak kitlenin dikkatini çekmeye ve elinizde tutmaya çalıştığınız bir mayın tarlasıdır. Halkla ilişkilerde ise destanınızı ne kadar uzun yazarsanız, o kadar makbuldür. Ajans haberi formatında ve parçalara bölünse bile bütünü anlatabilen, bol paragraflı yazılar tercih edilir. Bir Halkla İlişkiler uzmanı, yazılı içerikleri için yaptığı uzun ön hazırlıklarını tamamlayana dek; sosyal medyacı çoktan bir sonraki trending topic’in peşine koşmaya başlamıştır bile. Yeri geldiğinde uzun ve zengin içerikli yazıların gücünü ve değerini elbette yabana atmamak gerekir ancak sosyal medyanın her duruma hızlı adapte olabilme özelliğinin markalara sağladığı büyük avantajın da hakkını vermeliyiz.

Etkinlik Düzenleme Ve Yönetme Yapıları Farklıdır

Halkla ilişkiler ve sosyal medya yönetimi arasındaki bir diğer fark da; etkinlik planlamasında ve etkinliğin yönetimi süreçlerinde karşımıza çıkıyor. Halkla İlişkiler ‘offline’da tüm süreci önceden planlar, basın bülteni yayınlar, LCV listeleri tutar, işleyişi yönetir ve basının etkinlik öncesi ve sonrasında haber yapması için çabalar. Davetlilerin o an orada ve fiziki olarak iştirak etmelerini sağlar. Oysa sosyal medya ekibinin tanıtıma katkı mücadelesi tüm süreç boyunca ve anlık iletişim üzerinden devam eder. Stratejik olarak önceden kurgulanmış internet reklamcılığı kadar, etkinlik anında orada olamayanları da dahil etmek adına pek çok kanalda gerçek zamanlı içerik üretilir ve paylaşılır. Sonuç itibariyle bu iki branşın çalışma sahaları her ne kadar birbirinden farklı da olsa; başarı ancak ikisinin omuz omuza yürümesiyle elde edilebilir.

Farklı İletişim Kanalları Kullanırlar

Halkla ilişkiler dergi, gazete, radyo ve televizyon gibi konvansiyonel iletişim metotları ve araçlarına sadık kalırken, sosyal medya uzmanları, gerçekleştirdikleri eylemin de ötesine geçerek mecranın bizzat kendisi haline gelmeyi başardılar. Artık her birimiz gerçek zamanlı paylaşımlar yapabiliyoruz ve neyi, ne zaman, nerede ve nasıl paylaşacağımıza tamamen kendi irademizle karar veriyoruz. Tabi bunun hızlı yayılan etkilerinin bilincinde olmak gerektiğini de not etmeden geçmeyelim. Bu iki branşın sağlıklı şekilde birbirine entegre edilmesi, doğru marka iletişimi kurmak isteyen şirketler için her şeyin rengini değiştiriyor. Yani insanın var olduğu her yerde yaşandığı gibi, bu da bir dayanışma işi ve takım ruhu gerektiriyor.

Strateji Esastır

Madem ortak hedefte başarı var, o halde strateji yapmak da boynumuzun borcu. Kaynakları ve iletişim kanallarını dikkatli kullanmak önemli. Herkes bir Twitter ya da Instagram hesabı açabilir fakat onu bir başarı hikâyesine dönüştürmek strateji işidir. Markaların sosyal medyayı, hem halkla ilişkiler, hem de genel anlamda iş stratejilerinin etkin bir aracı olarak görmesi ve kullanması başarının kapılarını daha hızlı aralamalarında önemlidir. O halde, tüm bu bilgiler ışığında sosyal medyayı kurum çatısı altında nereye yerleştirmek gerekir? Açıkçası henüz kendisini tam olarak konumlandırabilmiş olmasa da; yakın gelecekte sosyal medya ve sosyal pazarlama Türkiye’de de daha sofistike bir halkla ilişkiler anlayışının temel unsurlarından olacak. Asıl soru, hala konvansiyonel çizgisini koruyan halkla ilişkilerin, sosyal medyayı ne zaman ve ne kadar kucaklayacağı ve kendisini bu yenilenmenin rüzgârına ne kadar bırakabileceğidir.



BELGESEL FİLM SANATINA ADANMIŞ 25 YIL

ERKAN AYÇAM

“Bir kameram bir ben”

160 |

HABERHAYAT: Erkam Bey, bize kendinizden bahsedebilir misiniz? ERKAM AYÇAM: 1969 yılında Türkiye’de doğdum. Belgesel-film sanatına adanmış 25 yılımız var ama onun öncesinde gazeteciliğe adanmış bir ömür var. İlk haberimi 1983 yılında yazdım. KültürsporÇorumspor hentbol karşılaşmasını kaleme aldım. İlk haber zihne kazınıyor. Unutulmuyor. 1998 yılından itibaren de belgesel filmler çekiyorum. Bir kameram bir ben yaşıyoruz.

HABERHAYAT: Belgeselcilik sizin ne anlam ifade ediyor? ERKAM AYÇAM: Belgeselciliğin benim hayatımda çok farklı bir önemi var. Belgesel çekmeye başlamadan önce de gittiğim-gezdiğim yerleri kaleme alırdım. Zamanla bunu artık daha ciddi bir biçimde yapma kararı verdim. 1998 yılında ‘Amasya İktisat Tarihi’ adıyla ilk belgeselimi çektim. Ardından 1 buçuk yıl sonra ‘Zamanın Aynasında Çorum’u çektim. Eski Çorum’un gündelik yaşantısını anlatmaya çalıştım. ‘Periler Ülkesi: Kapadokya’, ‘Rüya Şehri: Ortahisar’, ‘Bakir kent: Yakakent’, ‘Bakir kent: Güzelyurt’, ‘Şiir Şehir: Türkeli’, “Şiir Şehir: Durağan” gibi bir takım belgesel dizileri yaptık. Buralarda kayda değer güzellikler o kadar fazla ki; bu kentlerin hepsinin doğal güzelliklerini, kültürlerini, mimarilerini ve giyim-kuşamlarını geleceğe aktardık. Yine, ‘Hattuşaş Ağlıyor’ ve ‘Hititlerin Başkenti: Boğazkale’ gibi tarih içerikli belgeseller çektim. Karadeniz Bölgesinde Rize’den Kastamonu’ya kadar bulunan alanda birçok ilçenin belgesel filmini çektim. Şu ana kadar irili ufaklı toplam seksenin üzerinde belgesel filmimiz vardır.

983 yılında genç yaşta gazeteciliğe başlayan Erkan Ayçam, 1998 yılından itibaren Belgesel-film yönetmenliği yapıyor. 80’nın üzerinde belgesel film çeken Ayçam, onlarca ödül aldı. Erkan Ayçam aynı zamanda Limon FM, Metropol FM, HaberaksTV gibi yayın organlarında iletişim danışmanlığı görevini üstlendi. Belgesel çekimleri esnasında birçok doğal güzelliği gün yüzüne çıkaran Ayçam, bölge turizmine de katkıda bulundu. Emektar yönetmen, belgeselciliği ve turizm konusundaki fikirlerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı.

Birçok doğal güzelliği keşfettik HABERHAYAT: Çekimleriniz için kırsal alanlarda, bakir bölgelerde çok vakit geçiriyorsunuz. Bu alanlarda hiç yeni bir şeyler keşfettiğiniz oldu mu? ERKAM AYÇAM: Çok fazla önemli doğal güzellikleri keşfettik. Son 5 yılda Türkiye belgesel film arşivine kazandırdığımız belgeseller var. Örneğin; Sinop’un Türkeli ilçesinde Çatak kanyonunda bulunan Çatak Şelalelerini keşfettik. Herkes Sinop civarında Erfelek Şelalelerini bilirken; biz, yaklaşık doğada 14 saat mahsur kalarak ve hayati tehlikeler atlatarak Türkeli’nde Çatak Takım Şelalelerinin keşfini yaptık.


Samsun halkının turizmi kabullenmesi lazım

Mesela; Bisiklet federasyonu dernekleri, klasik motorcular dernekleri temsilcileri, fotoğraflar dernekleri çağrılmalı. Turizmin gerçek aktörleri bunlardır; devlet memurları ve turizm acenteleri değil. Tabii Samsun, son yıllarda yine kabuğu kırmaya başladı. Samsun Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzerine çok güzel yatırımlar yapılıyor. Ama bunlar tek başına yeterli değil. Kentin turizmi kabullenmesi gerekiyor. Samsun’da yaşayanlar kentlerinde turistleri ağırlamanın bilincinde olmalı. Örneğin, esnaf turist ağırlamanın adabını bilmeli. Bir yabancı dil öğrenmeye gayretli olmalı.

HABERHAYAT: Sosyal medyanın, fotoğrafçılık ve turizm faaliyetlerini etkisi sizce ne derecedir? ERKAM AYÇAM: Bir kentin turizmine sosyal medyanın inanılmaz katkısı var. Sosyal medyayı iyi kullanan belediyeler ve işletmeler her zaman ön planda oluyor. Tercih ediliyorlar. Antalya’yı, Eskişehir’i, Ankara’yı sosyal medyayı iyi kullanan illere örnek verebiliriz. Karadeniz Bölgesinde ise Ordu, sosyal medyada çok güzel hamleler yapıyor. Samsun ise; sınıfta kalmış durumda. Samsun’un sosyal medyayı aktif kullanması gerekiyor. Bu da, doğa fotoğrafçılarının Samsun’un güzellikleri görüntülemesini sağlamakla olur.

Bir kentin turizmine sosyal medyanın inanılmaz katkısı var. 161 |

HABERHAYAT: Samsun’u turizm konusunda nasıl görüyorsunuz? ERKAM AYÇAM: Samsun ve çevresi için turizm konusunda gözlerimiz ve kulaklarımız ne yazık ki kapalı. Bunu biraz açmak gerekirse; Samsun’daki gezi destinasyonları sadece Tütün İskelesi, Doğu Park, Batı Park, Amisos Tepesi ve Şahinkaya Kanyonundan mı ibaret? Kesinlikle hayır. Bir kentin turizmini gelecek kuşaklara aktarmak ve o kente turist çekmek istiyorsanız o kente belgeselcileri, doğaseverleri çağırmak, dağcılık faaliyetleri, bisiklet faaliyetleri yapılmak gerekli en basit örneğinden. Bu şehirde turizm hakkında birçok çalıştay yapıldı. Bir kısmına ben de katıldım. Bu çalıştaylara katılanların yüzden 90’nı ‘657’ye tabi devlet memurları, geri kalanı ise seyehat acenteleri. Halbuki, etkili çözümler elde etmek için bu çalıştaylara tüm turizm türleriyle ilgili derneklerin ve federasyonların temsilcileri davet edilmeli.


162 |


163 |


HAVZA’DA İŞSİZLİK BİTECEK

Havza, tarihiyle ve doğasıyla Samsun’un en gözde ilçelerinden birisi. Turizm potansiyeli yüksek olan bu ilçemize birçok yatırım yapılıyor. Havza Belediyesi Başkanı Murat İkiz, HaberHayat dergisi’ne Havza’ya yapılan ekonomik ve sosyal yatırımlar hakkında çok önemli açıklamalarda bulundu. Yasir BABA

HABERHAYAT: Samsun’un birçok bölgesinde doğalgaz çalışması yürütülüyor. Havza’daki doğalgaz çalışmaları nasıl gidiyor? MURAT İKİZ: Bu yıl ilçemizin tamamı doğalgaza kavuşacak. 5 mahallemizde bazı bölgelerde doğalgaz verilmeyen sokaklarımız kaldı. İnşallah bu yıl o sokaklarımıza da doğalgazı ulaştıracağız. Bu yıl ilçemizin yüzde 100’ü doğalgaza kavuşacak. Yapılacak kazı çalışmalarının ardından halkımızın mağdur olmaması adına gerekli yol yenileme ve tamiratlarını hemen yapacağız.

İLÇEMİZİN İSTİHDAM SORUNU KALMAYACAK

164 |

HABERHAYAT: Havza’ya yapılmakta olan organize sanayi bölgesinden beklentileriniz nelerdir? MURAT İKİZ: Havza OSB’de altyapı çalışmaları tamamlandı. Kurulacak üretim tesislerinde 350 kişinin istihdam edilecek. İnşallah burada yapılacak yatırımlarla ilçemizde istihdam sorunu kalmayacak. Havza Belediyesi olarak ilçemize gelecek her yatırımcıya kapımız açık.

Havza OSB sunduğu imkanlar ile yatırımcıların gözbebeği ve öncelikli tercihleri arasında yer alıyor.


HABERHAYAT: Tersakan Irmağı aşırı yağışlar sonrası taşkın riski taşıyor. Buna karşı yapılan bir çalışmanız var mı? MURAT İKİZ: Evet, Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü’yle birlikte Tersakan Irmağı'nın ilçe merkezinden geçen kısmında taşkınlara karşın, ıslah amacıyla bir çalışma yürütüyoruz. İhalesi, 24 Ocak'ta yapıldı. İhale sonrası, ırmağın Havza otogarından katı atık arıtma tesisine kadar olan yaklaşık 1,5 kilometrelik kısmında temizleme, betonlama ve taş duvar çalışması gerçekleştirilmeye başlandı. İnşallah yakın zamanda bu çalışmayı tamamlayacağız. Bu çalışma sayesinde Boyalıca Mahallesi'ndeki tarım arazileri ve evler sel riskinden kurtulacak. Böylece özellikle aşırı yağmur yağdığında yaşanan mağduriyetler giderilmiş olacak. Islah çalışması, yaklaşık 10 milyon liraya mal olacak.

HABERHAYAT: Havaların ısınmasıyla birlikte belediyeler bölgelerindeki yol yapım çalışmalarını hızlandırır. Havza’da yol yapım çalışmalarında son durum nedir? MURAT İKİZ: Ekiplerimiz kırsal ve merkez mahallelerde çalışmalarına devam ediyor. Bu yıl 20 kadar kırsal mahallemizde yol çalışması yapılmasını planladık. 2014 yılında Büyükşehir Yasası ile mülkiyeti Belediyemize geçen ve geçtiğimiz aylarda bir bölümü çöken Göbeçioğlu Su Değirmenini aslına uygun restore ederek, turizme kazandırmak için çalışmalara başladık. Restore çalışmaları yaklaşık 1 milyon 600 bin lira tutacak. Hazırladığımız projemize finans sağlamak amacı ile Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) Samsun Yatırım Ofisine başvuruda bulunduk.

165 |

RESTORE ÇALIŞMALARI 1 MİLYON 600 BİN LİRA TUTACAK


Yapmış olduğumuz ilaçlama çalışmalarında tamamen doğaya ve doğal yaşam dengesine zarar vermeyen biosidal ürünler kullanılıyor

166 |

Yaz aylarında özel olarak ilaçlama çalışmaları yapıyoruz.

HABERHAYAT: Yol yapım çalışmaları haricinde, yaz aylarına özel yaptığınız başka çalışmalar var mıdır? MURAT İKİZ: Yaz aylarına özel olarak ilaçlama çalışmaları yapıyoruz. Ekiplerin gündüz larva ilaçlaması yaparken, geceleri ise kanatlı haşerelere karşı tüm ilçe genelinde ilaçlama çalışması yapıyorlar. İlaçlama ekiplerinin özellikle Hacı Osman Deresi ve Tersakan Irmağı yatakları ile mücavir alanlarda, ayrıca atık su kanalları ve çöp konteynırlarında çalışmalara başladı. Yapmış olduğumuz ilaçlama çalışmalarında tamamen doğaya ve doğal yaşam dengesine zarar vermeyen biosidal ürünler kullanılıyor. Halkımızdan ricamız çevrelerinde bulunan su birikintilerini bertaraf etmeleri, bahçe sulama amaçlı teneke, varil, bidon gibi yerlerde biriktirilen suların ağızlarının kapalı bir şekilde muhafaza edilmesi, çöplerini poşetleyerek atmaları, çöp konteynırların kapaklarının daima kapalı bir şekilde tutmaları gibi hususlardır.


20 YILDIR PAZAR DUA İLE AÇILIYOR HABERHAYAT: Havza, tarihiyle ve kültürüyle Samsun’un özel ilçelerinden birisi. Kendine münhasır birçok geleneği olduğunu biliyoruz. Günümüzde yaşatılmaya devam eden geleneklere örnek vermek ister misiniz? MURAT İKİZ: Birçok geleneğimiz var tabi. Bunların bir tanesine örnek verecek olursam; ilçemizde 20 yıldır salı günleri pazar duasının belediye hoparlöründen yayınlanıyor. Bu uygulama biz göreve gelmeden önce başlatılmıştı. Vatandaşlarımızın bu uygulamayı benimsediklerini görünce biz de sürdürmeye devam ettik. Haftanın salı günleri ilçemizde halk pazarı kurulur. Salı günleri sabah erkenden pazar duası yapılır. Esnafımız, pazar duası ile birlikte işe başlar. Bu gelenek 20 yıldır sürmekte ve inşallah esnaf geleneğimiz olan pazar duamızı devam ettireceğiz. Diğer pazar yerlerine de örnek oluruz inşallah.

167 |

HABERHAYAT: Havza’nın turistik anlamda da önemi büyük. Alt ve üst yapı çalışmalarını haricinde Havza’yı çevresini güzelleştirmek için yürütülen çalışmalar nelerdir? MURAT İKİZ: Amacımız termal ve tarihi ile anılan ilçemizi daha yeşil hale getirmek. İlçemizde yeşil alanları arttırmak için halkımıza ücretsiz fidan dağıtımı gerçekleştirildi. Halkımızdan isteğimiz, bu fidanları korumaları. Türk ve İslam toplumunda ağaç dikmenin önemli bir yeri vardır. Peygamber efendimiz, ‘Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin’ demiştir. Biz, çevresine bu kadar güzel bakan bir milletiz. Büyüklerimiz evlerinin etrafına fidan dikerek sadece kendileri için değil, diğer canlılar için de fayda sağlamıştır.


ŞAKİR DEMİRCİ

NATALIE WOOD

Ölüm nedeninin üzerindeki gizem ve kuşkular hala tartışılmaktadır. Cinayet mi? Kaza mı? Kesin olarak bilinmiyor. Son eşi ve büyük aşkı Robert Wagner hala suçlanmaktadır. Natalie Wood, 1981 yılında 43 yaşındayken eşinin yatından denize düşerek boğuldu. Bu trajik ölüm üzerine polis soruşturma yürüttü ama bir sonuç çıkmadı. Daha sonra dosya kapandı. Sanatçının ailesinin başvurusu üzerine, eşi Rabert Wagner yıllar sonra şüpheli kişi sıfatıyla yeniden sorgulandı. Bu sorgulamadan da sonuç alınamadı. Natalie Wood’un ölümü hala bir sır olarak kabul edilmektedir.

168 |

ÖNEMLİ FİLMLERİ: Asi gençlik Batı yakasının Hikayesi



Pratik Tarifler

Temmuz Ayında Sofranızdan Eksik Etmemeniz Gereken 6 Taptaze Yemek Temmuz da gelince iyiden iyiye tüm yaz sebze ve meyvelerine kavuştuk. Sulu sulu domateslerden ekşi bir ferahlık yaratan meyvelere kadar her şeyin en doğal ve en olgun halini bulmak mümkün artık. O zaman mutfağa tazeliği taşımanın vaktidir. Bu yemeklerin en güzel hallerini yemek istiyorsanız bu ay sofranızdan eksik etmeyin diyor ve başlıyoruz... Selin ÇETİN

Yapılışı:

Sebze Graten Malzemeler:

· 2 adet orta boy patates · 2 adet orta boy kabak · 2 adet orta boy havuç · 2 adet orta boy kırmızı dolmalık biber · 2 adet orta boy domates · 3/4 su bardağı bezelye

Beşamel sos için:

· 2 yemek kaşığı tereyağı · 2 yemek kaşığı un · 3 su bardağı süt · 1 çay kaşığı tuz · 1/4 çay kaşığı karabiber

Patates ve havuçları halka halka dilimleyin. Kabakları ikiye kesip yarım ay şeklinde doğrayın. Çekirdekli kısımlarını çıkarttığınız kırmızı dolmalık biberleri iri parçalar halinde kesin. Domatesleri dilimleyin. Havuç ve patates dilimlerini taze bezelyelerle birlikte kaynar suda kısa süre haşlayın. Suyunu süzdüğünüz sebzeleri soğuk, buzlu suya alıp şoklayın. Suyunu süzdürdükten sonra kabak ve kırmızı dolmalık biber dilimleriyle birlikte ısıya dayanıklı fırın kabına alın. Domates dilimlerini üzerine yerleştirin. Beşamel sosu hazırlamak için; tereyağını küçük bir sos tenceresinde eritin. . Soğuk sütü azar azar ekleyip, topaklanmaması için bir çırpma teliyle karıştırarak kıvam alana kadar yaklaşık 3 dakika pişirin. Tuz ve karabiberi ekleyin, karıştırın. Hazırladığınız beşamel sosu fırın kabına aldığınız sebzelerin üzerine gezdirin. Rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirip önceden ısıtılmış 200 derece fırında kızarana kadar 2530 dakika pişirin.

Yapılışı:

Soslu salatalık

170 |

Kabuğunu soymadığınız körpe salatalıkların uç kısımlarını kesin. Uzun ince şeritler halinde dilimleyin. Sosu için; beyaz peyniri küçük bir kapta ezin. Süzme yoğurt, ince çekilmiş ceviz içi ve sebze çeşni ile karıştırın. Dereotunu incecik kıyın. Ara öğünlerde sağlıklı bir atıştırmalık olarak tüketin. Kırmızısıyla iştah açar: Domates soslu top köfte

Malzemeler:

· 2 adet salatalık · 100 gram beyaz peynir · 100 gram süzme yoğurt · 1/2 çay bardağı ince çekilmiş ceviz içi · 1 çay kaşığı sebze çeşni · 4 dal dereotu


Malzemeler:

· 600 gram kıyma · 1 adet soğan · 2 diş sarımsak · 1 adet yumurta · 1 çay kaşığı tuz · 1 tutam karabiber · 1 tutam kimyon · 1/2 demet maydanoz · 2 çay kaşığı zeytinyağı

Domates Sos İçin:

· 4 adet domates · 1 çay kaşığı tuz · 4-5 yaprak taze fesleğen · 1 tutam iri çekilmiş karabiber · 1 çorba kaşığı zeytinyağı

Yapılışı:

Soğanları küp küp doğrayın. Sarımsakları bıçağın tersi ile ezerek püre yapın. Kıymayı geniş bir kabın içerisine alarak malzemeleri harmanlayın ve yoğurun. Dilediğiniz büyüklükte toplar yaparak, buzdolabında 15-20 dakika dinlendirin. Yağı kızdırın, köfteleri kızartın ve yağlarını süzmesi için havlu peçetenin üzerine alın. Isıya dayanıklı cam ve ya seramik bir kabın içerisine köfteleri dizin. Domateslerin kabuklarını soyun ve rendeleyin. Tavanın altını ısıtıp, zeytinyağını ilave edin. Zeytinyağı ısınınca rendelediğiniz domatesleri ve diğer malzemeleri ekleyerek sosunuzu pişirin. Pişen sosunuzu köftelerin üzerine kaşık yardımı ile dökün ve 170 derece fırında 10 dakika pişirip, servis edin.

Domates soslu top köfte

Yapılışı:

İyice yıkadığınız patatesleri haşlayın. Taze soğanları doğrayın ve peyniri ufalayın. Haşlanan patatesleri soyun ve yoğurun. Yumurtayı, ezilmiş sarımsağı, baharatları, nişastayı, tereyağı, peyniri ve taze soğanı ekleyip biraz daha yoğurun. Sıvıyağı kızdırın. Ellerinizi hafif ıslatıp, patatesten çok büyük olmayan parçalar koparın. Her yüzünü için 3-4 dakika kadar pişirin. Temmuz tazeliği burada da kendini gösterdi: Sarımsaklı ekmek

Patates Mücveri Malzemeler:

· 2 adet büyük boy patates · 1 adet yumurta · 1 yemek kaşığı mısır nişastası · 1 yemek kaşığı tereyağı · 1 kalın dilim beyaz peynir · 1 çay kaşığı tuz · 1/2 çay kaşığı muskat cevizi rendesi · 2 dal taze soğan · 4 yemek kaşığı sıvı yağ · 1 diş sarımsak

Sarımsaklı ekmek Malzemeler:

· 1 adet baget ekmeği · 4 diş sarımsak · 5 yemek kaşığı zeytinyağı · 1 dal biberiye · 1/2 çay kaşığı tuz · 1/2 çay kaşığı karabiber · 1/2 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri · 2 yaprak fesleğen · 1 dal taze kekik

Malzemeler:

· 3 adet yumurta · 1,5 su bardağı şeker · 3 su bardağı un · 1 paket kabartma tozu · 1 paket vanilya · 1 çay kaşığı tarçın · 5 adet şeftali · 1/2 su bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı süt

Yapılışı:

Yumurta ve şekeri mikserle çırpın. Unu eleyin, kabartma tozu, tarçın ve vanilyayı eleyin. Yumurta ve şekerli karışıma 2-3 kere de karıştırarak yedirin.

Kalan sıvı malzemeleri ekleyin. Kek kalıbını yağlayıp, unlayın. Hamuru kek kalıbına dökün ve bir kaç kez dibini tezgâha vurarak içindeki kabarcıkları patlatın. Şeftalileri temizleyin, yarım daire şeklinde dilimleyin.

Yapılışı:

Ortadan ikiye kestiğiniz baget ekmeğini verev şeklinde dilimleyin. Sarımsakları, tuz ilavesi ile havanda dövün. Ayıkladığınız biberiye ve taze çekilmiş renkli tane karabiberi ekledikten sonra havanda dövme işlemini sürdürün. Baharatlı sarımsak karışımını küçük bir kâseye alın. Zeytinyağı ile karıştırın. Karışıma rendelenmiş kaşar peyniri, incecik kıyılmış fesleğen ve kekik ekledikten sonra ekmek dilimlerinin üzerine sürün. Fırın tepsisine dizdiğiniz ekmek dilimlerini, önceden ısıtılmış 200 derece fırında 6-8 kadar fırınlayın. Sıcak olarak servis edin.

171 |

Şeftalili Yaz Keki


172 |

ANI-NOSTALJİ

Sefa Aralan

ROSSİ’NİN SÜNNETİ 1950'li yıllarda İtalyan Fahri Konsolosluğu vardı Samsun'da. Bugünkü öğretmen evinin karşısındaki büyük apartmanın yükseldiği yerde, o zamanın eşraflarından Muharrem Kefeli'ye ait bahçe içindeki iki katlı çok güzel evin bir katı konsolosluk olarak kullanılıyordu. Her gün İtalyan bayrağı asılıydı balkonun bir kenarında. Konsolosluk görevini yürüten aile, uzun seneler önce Samsun'a yerleşmiş, hatta çocuklarının ikisi de Samsun'da doğmuştu. Bu nedenle hepsi gayet iyi Türkçe konuşan ve Türk örf adetlerin iyi bilen insanlardı. Ben de tanıyordum bu aileyi; iki oğulları bir de kızları vardı. Oğlunun birinin adı Rossi diğerinin ise İtalo idi. Kız Kardeşlerine de Leyla ismini koymuştu ebeveynleri. 40-50 bin nüfuslu Samsun'da genelde herkes birbirini tanırdı. Bu aileyi de tanımayan yok gibiydi. Hele Rossi’nin pek çok Türk arkadaşı vardı. Arkadaşları tarafından da çok sevilirdi. Abisi İtalo ise İzmir'de çalışıyordu. Rossi'nin samimi arkadaşlarından ikisinden biri Soley Kırtasiye sahibi rahmetli Kutbiddin Soley ile bir zamanlar 19 Mayıs Futbol Takımının geçilmez müdafaa oyuncusu Berki Diriker ağabeyimizdi. O zamanlar Cumhuriyet meydanında belli sayıdaki taksilerden birinin sahibiydi. Anlatacağım olayı onlardan dinlemiştim. Rossi, Müslümanlığı çok seviyormuş ve bunu da zaman zaman Berki ve Kutbi abiye söylermiş. Onlarda bir gün Rossi’ye, madem bu kadar İslamiyeti seviyorsun; gel seni önce sünnet ettirelim teklifinde bulunmuşlar. 20-25 yaşlarındaki Rossi başta biraz çekingen davranmış ama Kutbi ve Berki abiler “Hiç kıvırmak yok Rossi, sünnet olacaksın ve bizim adetlerimizi sana uygulayacağız bundan kaçamazsın” deyince, Rossi sonunda sünnete razı olmuş. Ertesi gün, özel olarak terziye gidip Rossi’ye sünnet gömleği ve sünnet şapkası siparişi vermişler. Bunlar hazır olunca Rossi’yi güzelce giydirip tam bir sünnet çocuğu haline getirmişler.

O zamanların meşhur faytoncusu Recep Ağa'nın (Ben de kendisini tanırdım) faytonuna oturturlar ve kendileri de faytona binerek Samsun caddelerinde tur atmaya başlarlar. Tabii herkes Rossi'yi tanıyor faytondaki sünnet delikanlısını görenlerin kimi alkışlıyor kimi de “Bravo Rossi” diyerek kendisine moral veriyorlar. Nihayet, Rossi evde bekleyen o zamanların meşhur sünnetçilerinden Cevdet Bey'in ellerine teslim ediliyor sünnet olmak üzere. İtina ile yapılan operasyonun ardından sünnetçi evden ayrılıyor. Esas olanlar bundan sonra olmuş. Evde Kutbi abimiz Rossi’ye arkadaşlık etmek üzere kalmış. Derken akşam olunca Kutbi abi şöyle bir yorganı kaldırıp bakıyor ki her taraf kan içinde. Rossi de bunu görünce basmış narayı korkudan. Rahmetli Kutbi abi hemen Berki abiyi arıyor “Yetiş Rossi kan kaybından gidiyor her taraf kan içinde” deyince taksiye atlayıp eve geliyor. Rossi'nin biri ayaklarından biri omuzlarından tutarak arabaya bindiriyorlar. O zamanlar Samsun'da çok fazla operatör (genel cerrah) yoktu. Şimdiki Güneş Kuyumcu’nun olduğu yerdeki operatör Ali Kabalak’ı evinden kaldırıp muayenehaneye getiriyorlar ve Rossi’nin kanayan yerlerine 2-3 dikiş atıyor Ali Kabalak ve kanama duruyor. Bir hafta sonra da Rossi pantolonunu giyip sokağa çıkıyor. Kendisini görenler tebrik ediyor kimisi sarılıyor kimisi de “İşte şimdi tam erkek oldun” diyerek takılıyorlarmış Rossi’ye. Bu sünnetten sonra Rossi her konuşmasında “Artık bende yarı Müslüman sayılırım, hakikaten dünyada İslamiyet’ten temiz bir din yok” deyip dururmuş dost ve arkadaşlarına. Bir müddet sonra da Samsun'da oturan Ermeni bir ailenin kızı ile evlenmiş ve uzun seneler bir Samsunlu gibi yaşamını sürdürmüştür. Sonunda yaşlanınca İtalya'ya akrabalarının yanına göç etmiş. Bu olayı, hem rahmetli Kutbiddin Soley ve Berki abiden senelerce önce dinlemiştim. Ben de bu ilginç sünneti sizlere eski günlerin bir anısı olarak aktarmak istedim. Esenlikler dileğiyle.



174 |


175 |


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

Oldukça hareketli bir aya giriyoruz. 10 Temmuz Jüpiter durağanlaşıp ilerleyecek yani artık şansın yanımızda yer almasıyla hem ilişkilerimiz hem mali konular rahatlayacak. Başkalarının kaynaklarından daha kolay yararlanacağız. 13 Temmuz’da yengeç burcunun 20.derecesinde Güneş tutuluyor. Bu güzel ve yararlı bir tutulma. Her ne kadar Retro PlütonBlack Moon kavuşumunun Güneş’e ve Ay’a karşıt açısı nedeniyle gizli sırların açığa çıkmasıyla yıkım yaşasak da, 2 büyük üçgenle yararlılıkları zarardan daha fazla olacak. Öğretici ve aydınlatıcı yanıyla, şefkatle sarıp sarmalanacağımız ve yenileneceğimiz bu yeniay Güneş tutulması bakış açımızı da değiştirecek. Güneş tutulmaları sadece gerçekleştikleri gün değil ay boyunca etkilidir ve gelecek 6 ayı değiştirir.

176 |

Venüs-Uranüs-Satürn toprak grubu burçlarda Büyük üçgen açı yapıyor. Güneş/Ay-Jüpiter-Neptün su grubu burçlarda Büyük üçgen açı yapıyor. Bu teknik bilginin özeti şu: Toprak grubu burçların değişmesi ve eski düzeni yenilemesi için bir fırsat doğacak. Su grubu burçların yeniliği aynı zamanda büyük bir dileğin gerçekleşmesi anlamına geliyor. Diğer tüm burçlarsa bu yenilikleri doğum haritasındaki ilgili yaşam alanında gözlemleyecekler. 22 Temmuz da Güneş Aslan burcuna geçerek canlı, ego merkezli bir yaşam tarzını öne çıkartmamızı daha eğlenceli ve çocuk sevgisinin, aşkın yükselişe geçtiği bir dönemi tetikleyecek. 26 Temmuz da Merkür yılın 2. Gerileme turuna başlıyor. Ortalama yılda 3 kez gerileyen Merkür yıl boyunca 6 ayımızı gerilemenin etkisinde iletişim problemleri yaşamamıza neden olarak geçirmekte. 26 Temmuz-19 Ağustos arasında oluşacak gerileme Aslan burcunda. Yılın ilk gerilemesi Koç burcundaydı. Son gerilemede Başak/Terazi burçlarında gerçekleşecek. Aslan burcunda Merkür gerilemesi, aşk, eğlence ve çocuklarla ilgili kararlarda hata yapılmasına, sanatsal aktivitelerin ertelenmesine neden olabilir. Ayrılıkların artacağı bu evrede dikkatli olmakta ve yanlış anlamaların, alınganlıkların, aşırı saygı beklentisinin ayrılığa taşıyacağını bilmekte yarar var.

27 Temmuzun bitmesine dakikalar kala Kova burcu 4.derecesinde ay tutulması oluşarak yeniden hareketlenmemize neden olacak. Ay tutulmaları gerçekleştikleri ay boyunca etkilidir. Bu sert bir ay tutulması. Bir tam tutulma. Bu nedenle etrafında hare oluşacak ve son yılların moda değimiyle Kanlı Ay tutulması adını alacak. Bu deyimler henüz astrolojide kabul görmese de popülaritesi nedeniyle sıklıkla kullanılmaktadır. Kova burcu dostlukları, idealleri, hayat amacını, dilekleri gerçekleştirme gücünü simgeler. Dolunay-Ay tutulması sırasında Retro Mars-şanssızlıkları ve gerilemeyi anlatan Güney ay düğümü ile yaşamımızın kör noktalarını simgeleyen B.M kavuşum halinde. Önce pandoranın kutusu açılacak sonra sırlar ortaya dökülecek ve bu en değerli dostlukların bitişine, öfkenin içte patlamasına ve ideallerin değişmesine sebep olacak. Ne yaparsak yapalım sonuçta kendimizi şanssız hissedeceğimiz, seçimlerimizin sonucu etkilemeyeceği kadersel olayların yaşanacağı bu tutulmayı yararımıza çevirmek için umarsız ve geçmiş deneyimlerden yararlanmayı bilen birine dönüşmeliyiz. Dolunay-Ay tutulmasının Uranüs’le sert açısı yenilenmekte veya başımıza gelen olayın bize yenilik ve iyilik getireceğini kabul etmemekle başlayan acıyı, depresyonu ve öfkeyi anlatıyor. Yenilik yapmak istesek bile koşullar izin vermeyebilir ve koşulları değiştirecek gücü bulamayabiliriz. Gelecek 15 gün içinde koşulları sürekli gözden geçirmek bizi sonuca ulaştırabilir. Biten arkadaşlıkların, kaybolan ideallerimizin acısına odaklanmak yerine yeniye yer açtığımızı fark etmekte yarar var. SatürnUranüs arasındaki üçgen yani olumlu açı yenilik için acele etmeden sabırla ve her an değişerek, araştırarak ilerlememize yardım edecek.

İyi değerlendireceğiniz bir ay olmasını dilerim.


(21 Mart-19 Nisan) Güneş tutulması yeni bir eve taşınmanıza veya mülk edinmenize sebep olabilir. Zorunluluklar ve baskılar yaşamınıza yenilik katacak hem mali hem de duygusal durumunuza iyileşecek. Merkür retrosu aşk alanınızı 26 Temmuzdan itibaren zorlayacak. Ayrılıklar yaşanabilir. Ay tutulmasında arkadaşlardan biriyle büyük sorunlar yaşanabilir. Ya da onların başına gelen talihsizliklerde eliniz kolunuz bağlanabilir.

İKİZLER

(21 Mayıs-21 Haziran)

Mali alanda yeni başlangıçlar ayın ortasına dek mümkün. Duygusal konularda ayaklarınızın sağlam yere basacağı bir evrede olacaksınız ancak ay sonuna doğru yöneticiniz Merkür gerilemeye başlayınca yakın çevrenizle sorunlar yaşayacaksınız zira yanlış anlama ihtimaliniz yükselecek. Ay sonunda gerçekleşen Ay tutulması aşk alanınızı sarsabilir. Sevgilinizin başına gelenler üzebilir.

BOĞA

(20 Nisan-20 Mayıs) Güneş tutulması ay ortasında çevre değişikliği getirirken maddi, manevi refahı da sağlayacak. Uzaklardan gelen haberlerle gizli bilgilere ulaşacaksınız. Merkür gerilemesi evde elektronik araçların bozulmasına ve aile içinde tartışmalara neden olabilir. Ay tutulması yolculukların tamamlanmasında zorlayıcı olabilir. Şanssızlıklar kazalara neden olabilir. Biraz dikkat!

YENGEÇ

(22 Haziran-22 Temmuz)

Güneş tutulması 13 Temmuzda burcunuzda gerçekleşecek ve hayatınızı değiştirecek. Evlenebilir veya görünüşünüzü değiştirebilirsiniz. Ay sonuna doğru Merkür gerilemesiyle mali konularda çok yanlış kararlar alabilir ve özgüven kaybedebilirsiniz. Ay sonundaki Ay tutulması ek gelirlerinizden vazgeçmeniz veya hak ettiğiniz ödemeleri alamamanız ya da borçları ödeyememeniz anlamına geliyor. Dikkatli harcayın.

177 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Ruhsal gelişimde önemli bir adım atmanızı Güneş tutulması sağlayacak. Sağlık veya yakınların sağlığıyla ilgili sorunlardan köklü değişiklikler yaparak kurtulabilirsiniz. Merkür gerilemesi 26 Temmuzdan itibaren burcunuzda gerçekleşecek ve algılarınızın zayıflamasına, alınganlıkların artmasına neden olacak. Ay sonunu etkileyen Ay tutulması eşinizin durumuna üzülmenize veya eşinizin sizi üzmesine yol açabilir. Sert etkiler yaşanırken güçlü olmalısınız.

TERAZİ

(23 eylül - 22 ekim)

178 |

Kariyer alanınızda gerçekleşen güneş tutulması ay ortalarında yeni bir mevki kazanmanızı sağlayabilir. Maddi, manevi rahatlayacağınız bu evreyi iyi değerlendirin. Merkür gerilemesi 26’sından itibaren arkadaşlarla aranızda zıtlıklar oluşmasına, yanlış anlamalara neden olacak. Dostluklarınız bitebilir dikkat! Ay tutulması aşk alanınızda partneriniz veya çocuklarınız için üzücü haberler getiriyor. Güçlü durmalısınız ve motivasyonunuzu kaybetmemelisiniz.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Güneş tutulması arkadaşlık alanınızda yeni bir dosta daha kavuşmanıza veya iyi bir dostla yakınlaşmaya vesile olabilir. Yöneticiniz Merkür 26 Temmuzdan itibaren gerileyecek ve kendiniz, geçmişiniz hakkında yanlış düşünce ve duygulara sebep olacak. Kendinizi suçlama eğiliminiz yükselebilir. Ay tutulması iş alanınızda gerçekleşecek. İş arkadaşlarınızın başına gelenler üzücü olabileceği gibi işten ayrılmak veya bir hastalığınız olduğunu öğrenmek de ihtimallerden. Öfkenizi bastırmaktan uzak durun.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) Güneş tutulması unutulmaz bir seyahati, sonraları çok yararlanacağınız bir eğitim ihtimalini getiriyor. Değerlendirin. Yeni bilgilere ulaşacaksınız. Merkür gerilemesi 26’sından itibaren iş ve kariyer alanında hatalara, tahammülsüzlüklere neden olacak ve hakkınızı almak isteyeceksiniz. 27’sinde gerçekleşen Ay tutulması ise aile içinde üzüleceğiniz, öfke duyacağınız olayları ortaya çıkarırken sağduyulu kalmazsanız çarpabilir.


(22 kasım-21 aralık) Güneş tutulması ek gelirler, krediler veya piyango kazanma ihtimali sağlayacak. Mali zorlukları aşabileceksiniz. Merkür gerilemesi 26’sından itibaren seyahat ve eğitim alanında zorluk yaratacak. Yetenekleriniz hakkında yanılacaksınız veya sorunlar yaşayacaksınız. Önemli kararlar almamanızda fayda var. Ay tutulması yakın çevrenizi değiştirmenize belki çevrenizden birinin yaratacağı skandala işaret ediyor. Şaşırmak, kızmak veya hayata bakışınızı değiştirmek olası.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) İş alanınızda yeni başlangıçlar güneş tutulmasının hediyesi olacak ve müthiş bir baskıdan kurtulup nefes alacaksınız. 26’sında gerileyen Merkür ilişkilerinizde para nedeniyle yanlış anlamalara ve kırgınlıklara neden olabilir. Ay sonuna doğru gerçekleşen Ay tutulması burcunuzda öfke, şanssızlık ve hapsolma hissi yaratırken manevi gücünüzü korursanız yararlılığa dönüşecek.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Güneş tutulması evlilik ve ortaklık kararı almanıza yardım edebilir. Kendinize baskı yapmak yerine akışa bırakarak adım atmalısınız. Merkür gerilemesi 26’sından itibaren etkili. Faturaları ödemeyi unutmak ve eski cezalar can sıkıcı olabilir. Haksızlığa katlanamayacaksınız. Ay tutulması ay sonuna doğru mali konularda baskıcı ve üzücü, kayıplara neden olabilecek etkiler getiriyor. Hazırlıklı olun, birikim yapın.

BALIK

(19 şubat-20 mart) Yeni bir aşk güneş tutulmasıyla gelebilir. Arkadaşlarınızın yardımıyla biriyle tanışıp yakınlaşabilirsiniz. Merkür gerilemesi 26’sından itibaren iş ve sağlık alanında hatalı kararlara sebep olacağından dikkatli ilerleyin. Ay tutulması oldukça zorlayıcı. Ruhsal alanda gelişmek için öfkenin bedeninizde ve ruhunuzda yarattığı zararlarla yüzleşeceksiniz. Öğrenmeye açık olun.

179 |

YAY


180 |

Küçüklüğümden beri avuç içlerimde biriktirdiğim şehirden gitmek üzere başladı benim filmim. Kızım bizim bir fotoğrafımızı çek bakalım derdi babam en mutlu anlarımızda. Ben de karşılarına geçip ellerimi fotoğraf makinesi gibi tutar kendime saklardım gülümsemelerini. Sonra İstanbul’da Gastronomi bölümünü kazandığım yıl hazırlanan o devasa valizin ön gözüne evdeki perdesi yırtık eski analog makineleri ve objektifleri tıkıştırdım. Aslında odamda kitapların arasında güzel bir dekor olurlar diye düşünüyordum. Hiç bilmediğim bu şehrin sokaklarında kaybolduğum her gün, hızlı adımların arasında kimsenin farketmediği anların benim olmasını istedim.

Next Station Sirkeci dedim ve Hayyam Pasajı oldu ilk durağım oradan da film almak üzere tarif edilen yere gönderildim. Kime sorsan gösteriyormuş pamuk ticareti. Şehabettin Amca adı, bir daha unutamazsın senin o heyecanlı haline yarım gülümsemeyle bakan gözleri. İlk filmimi içine o yerleştiriyor. Sonrası kendimi bulmaya başladığım sokaklar… Sokaklara da sığamayınca seyyah fotoğrafçılık yolunda hem film sarma kolunu hem de bisikletimin pedalını çevirmeye başlıyorum. “Bir şehir Bir Yemek İki Teker” diyorum ve yemek fotoğrafçılığına el atıyorum elimin hamuruyla. Yöresel lezzetleri öğrenmek adına beş şehir ve bir sürü fotoğrafla birlikte yoluma devam ediyorum. Daha yolun başındayım biliyorum.


181 |

BetĂźl Altay


182 |


183 |

BetĂźl Altay


184 |


185 |

BetĂźl Altay


186 |

LC Waikiki denim koleksiyonunda yer alan, şehirde ya da tatilde tarzını yansıtmak isteyenler için tasarlanan şort modellerinin tarzını yansıtmak isteyenler için açık ya da koyu tonları koleksiyonda yerini aldı. Parlak detayların yanı sıra çiçek motifleri şık duruşundan vazgeçmeyenleri temsil ederken püsküllü yırtık modeller ise asi ruhunu her daim ortaya koyanlar için olmazsa olmaz! Klasik kesimleri her daim tercih edenleri de unutmayan LC Waikiki, tüm zamanların modası olan indigo mavisi katlamalı paçalı şortları da moda severlerin beğenisine sunuyor.

LC Waikiki’nin ismini ve ilhamını İstanbul’un simgesi haline gelen semtlerinden alan Bosphorus Koleksiyonu sıcak yaz günleri için tasarlanan şort modelleriyle öne çıkıyor.


187 |

Yeşilin, huzurun ve pastel tonların ışığında bir koreografi. Nehirlerin, ağaçların ve patikaların ortasında bir yaşam döngüsü enerjisini bugün içimizde hissediyoruz.


HH Cemiyet

MUHTEŞEM NİKAH Semiha- Fatih Temiz çiftinin kızları Merve ile Nuray- Ersin Toraman çiftinin oğulları Fatih, muhteşem bir törenle hayatlarını birleştirdi.

188 |

Semiha Temiz ve işadamı Fatih Temiz çiftinin organizasyon sorumlusu olan kızları Merve ile ev hanımı Nuray Toraman ve işadamı Ersin Toraman çiftinin işadamı oğulları Fatih, düzenlenen muhteşem törenle hayatlarını birleştirdi. Çiftin nikahını İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok kıyarken, şahitliklerini ise eski Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti Samsun Milletvekili Adayı Yusuf Ziya Yılmaz, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar yaptı.


YOĞUN KATILIM

189 |

Samsun Büyükşehir Belediyesi Golf Kulübü'nde yapılan nikah törenine, İl Jandarma Komutanı Ünsal Ağaoğlu, İl Emniyet Müdürü Vedat Yavuz, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Coşkun Öncel, Büyükşehir Belediyesi İmar İnşaat Daire Başkanı Kadir Koçak, Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Salih Zeki Murzioğlu, Samsun Ticaret Borsası Başkanı Sinan Çakır, Samsun Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği Başkanı Hacı Eyüb Güler, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Bölge Başkanı Temel Uzlu, SASBAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Ulusoy, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Eren Günhan Ulusoy, Bahçeşehir Okulları Karadeniz Bölge Koordinatörü Savaş Boyar, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Hacı Ahmet Ölmez ve Ahmet Şenocak, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Samsun Polis Destekleme Derneği Başkanı Tevfik Sönmez, Türk Kızılayı Şube Yöneticisi Ahmet Ali Bulut, eski Yeşilkent Belediye Başkanı Mustafa Yılmaz ile çok sayıda davetli katıldı.


HH Cemiyet

Seda ve Cem mutluluğa "Evet" dedi Erhan- Serpil Parlar çiftinin kızları Seda ile Mustafa- Hatice Demirtürk çiftinin oğulları Cem, düzenlenen muhteşem töreninde, birlikte bir ömür mutluluğa "Evet" dedi.

190 |

Samsun Model Kuyumcu sahiplerinden Erhan- Serpil Parlar çiftinin avukat kızları Seda ile Mustafa- Hatice Demirtürk çiftinin Ankara'da iş adamı olan oğulları Cem, görkemli bir törenle hayatlarını birleştirdi. Çiftin nikah törenine aileleri, yakınları ve çok sayıda davetli katıldı. Çiftin aileleri, nikah sırasında mutluluk gözyaşlarını tutamadı.


DÜĞÜN ANKARA HİLTONSA'DA

191 |

Samsun Yelken Kulübü'nde düzenlenen törende, çiftin nikahını İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok kıyarken, şahitliklerini ise Nezihe Parlar Ekincioğlu, Gökhan Fahri Yavuz, Gizem Yavuz ve Yunus Aksoy yaptı.


HH Cemiyet

Özge ve Burak Mutluluğa Yelken Açtılar Öztürk ve Yeşilyurt Ailelerinin biricik çocukları, Özge Öztürk ve Burak Yeşilyurt ömür boyu sürecek birlikteliğe imza attılar. TRT Bafra Temsilcisi ve Haberaks Tv program yapımcısı Vural Yeşilyurt ve Firdevs Yeşilyurt’un Bankacı Oğulları Burak Yeşilyurt ile Hatun Sebahattin Öztürk çiftinin kızları Bankacı Özge Öztürk Bafra Davet ve Toplantı Salonunda geçekleştirilen düğün töreniyle ile hayatlarını birleştirdiler. Burak ve Özge’yi bu mutlu günlerinde Yeşilyurt ve Öztürk ailelerinin sevenleri ve yakınları da yalnız bırakmadı.

192 |

Bafra Davet ve Toplantı Salonunda gerçekleşen düğün töreninde Çiftlerin Nikâhlarını Bafra Belediyesi Yazı İşleri Müdürü İbrahim Korukçu şahitlerin eşliğinde kıydı.Düğün törenine Bafra Belediye Başkanı Hamit Kılıç, AK Parti Bafra İlçe Başkanı Av. İbrahim Semiz, Bafra Belediye Başkan Yardımcısı Şaban Hüryaşar, Bafra Belediyesi Özel Kalem Müdürü Ali Şimşek, Bafra Belediyesi Basın Görevlisi meslektaşım Ragıp Maden Bafra’mızda bulunan siyasi Partilerin ve Sivil toplum örgüt temsilcileri, Bürokratlar, İlçe dışından gelen misafirler ile çok sayıda davetli katıldı.Yeşilyurt ailesi olarak, Bu mutlu günümüzde bizleri yalnız bırakmayan Başta Bafra Belediye Başkanımız Hamit Kılıç nezdinde Belediye personeline, bizzat katılan, telefonla arayan tüm dostlarımıza yürekten Teşekkür ediyoruz” dedi.


193 |

Kaptan Otomasyon firmasının yöneticisi Onur Yegen ve eşi İlknur Yegen’in biricik kızları Nur dünyaya geldi. Genç çiftin ilk bebekleri olan Nur, Yegen ailesinin mutluluğuna mutluluk kattı.


HH Cemiyet

BİR ÖMÜR MUTLULUĞA BİR ADIM DAHA Nil Kablo firma sahibi Zeki Kızar'ın oğlu Mazlum ile Merve Gün, düzenlenen muhteşem bir törenle evliliğe ilk adımı attı. Nil Kablo firma sahibi Zeki Kızar ile Necla Kızar çiftinin oğulları Mazlum, İsa- Saliha Gün çiftinin kızları Merve ile düzenlenen muhteşem törenle evliliğe ilk adımı attı.

SEVENLERİ YALNIZ BIRAKMADI

194 |

Çarşamba İlçesi’nde bulunan Gökçe Düğün Sarayı'nda aile arasında düzenlenen nişan törenine, AK Parti Samsun İl Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Abanoz, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hacı Ahmet Ölmez, çiftin ailesi ve dostları katıldı.


ASRIN ÇAĞAN YAŞINDA

195 |

Nur Hande Öztürk ve Oral Öztürk çiftinin oğulları Asrın Çağan’ın 1. yaş doğum günü partisini sevdikleri ile birlikte kutladı.


HH Cemiyet

Evliliğe ilk adım mutluluğu

196 |

İç Mimar Öznur Gürler ve 56'lar Yaprak Market işletme sahibi Veysel Aktaş, düzenlenen muhteşem bir törenle evlilik yolunda ilk adımı attı.

Ayşe-Emrullah Gürler çiftinin kızı Öznur ile Zelife-Ahmet Aktaş çiftinin oğlu Veysel, Atakum Grand Amisos Hotel'in havuz başında düzenlenen törenle nişanlandı. Çiftin nişan yüzüklerini Öznur Gürler'in eniştesi, Konya Hekimoğlu Grup Üretim Müdürü ve Tekstil Mühendisi Mehmet Dartıcı taktı. Törenin ardından kendileri için hazırlanan nişan pastasını birlikte kesen çift, gecenin ilk dansını yaptı.


197 |

Evliliğe ilk adımlarını atan çift, kendilerini bu mutlu günlerinde yanlız bırakmayan davetlilere teşekkür etti. Öznur Gürler ve Veysel Aktaş çifti, daha sonra davetlilerle birlikte gece boyunca gönüllerince eğlendi. Gece, hatıra fotoğraflarının çektirilmesiyle son buldu.


HH Cemiyet

Mutluluğa Açılan Yelken Medicana Samsun Hastanesi personellerinden Suna Demir ve Avukat Ertaç Durak aile arasında düzenlenen nişan töreni ile evlilik yolunda ilk adımı attılar

198 |

Sevim Demir ve Merhum Efe Demir çiftinin kızı Suna Demir ile Ümran Durak ve Arif Demir çiftinin oğlu Ertaç, aile arasında düzenlenen törenle nişanlandı. Çiftin nişan yüzüklerini Medicana Samsun Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yunus Öztürk taktı.


199 |


HH Cemiyet

TENGO 3 YAŞINDA Samsun’da yaptığı işlerle adından sıkça söz ettiren, Türkiye çapında bir marka olma yolunda hızla ilerleyen Tengo ve tengom.com, üç’üncü yılını kuruluş balosuyla gerçekleştirdi. Kuruluş Balosuna Samsun Rotary Klubü, Samikad Başkanı Münevver Uğurlu ve çok sayıda davetli katıldı.

200 |

Davete orkestrası ile birlikte jelatin grubu eşlik etti. Konukların adeta şıklık yarışına girdiği gecede sahneye daha sonra oryantel çıktı. Gecede en büyük coşku ise 10. Yıl marşının söylendiği dakikalar oldu. Ellerinde Türk bayrakları ile ayağa kalkan konuklar marşa eşlik etti.


201 |


HH Cemiyet

YONCA İLE SAMET'iN EN MUTLU GÜNÜ

Hülya- Ali Öğüten çiftinin oğulları Samet ile Naide- Hasan Kaya çiftinin kızları Yonca, düzenlenen muhteşem bir törenle hayatlarını birleştirdi.

202 |

Naide-Hasan Kaya çiftinin biricik kızları Yonca, Hülya- Ali Öğüten çiftinin Detay Ajans’ta görevli oğulları Samet ile dünyaevine girdi. Tekkeköy Belediyesi Nikah Salonu'ndaki törende çiftin nikahını, nikah memuru Fatma Korkmaz kıyarken, şahitleri ise Sedanur Aksoy ve Ebru Sevilmiş yaptı. Törenin ardından hazırlanan nikah pastasını birlikte kesen genç çift, bu mutlu gününde kendilerini yalnız bırakmayan davetlilere teşekkür etti.


Eczacıbaşı Intema Yaşam Haber Medya’da

Müzik topluluğu akşam yemeğinde bir araya geldi

203 |

DSİ Türk Müziği Topluluğu tarafından akşam yemeği düzenlendi. DSİ 7. Bölge Müdürlüğü’nde organize edilen yemekte konuşan Koro Şefi Sevtap Bayraktar, akşam yemeğine katılan herkese teşekkür etti. Bayraktar, “Devlet Su İşleri’nin bünyesindeki toplantı salonumuzda, bölge müdürümüzün izniyle, mesai saatinde kullanılmak üzere çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Çalışmalarımıza akşam 18.00’de başlıyoruz. İyi bir koro olmak için öncelikle disiplin gerekiyor. Çok özel bir mazeret olmadıktan sonra, koro üyelerimizin provalara gelmeme durumu olmuyor. Ekibimiz çalışmaları isteyerek yapıyor. Bugün akşam yemeğinde bir aradayız, katılım sağlayan herkese teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Düzenlenen akşam yemeğine HaberHayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kübra Şenocak ve koro üyeleri katıldı.


204 |


205 |


206 |

YEDİ GÜN ADASI Yazar: İperk Darga

DÜŞLER KADAR UZAKTA

Yazar: Mithat Evecen

Nerden bileceksin ki, peşinden ölesiye koştuğun şeylerin senin tutsaklığın olduğunu ya da kaybolmak için gittiğin adada kendini bulacağını... Nerden bileceksin ki, en büyük dersi küçük bir çocuktan alacağını ya da en korktuğun şeyin seni güçlendireceğini... Zeyno, genç, güzel, akıllı, başarılı bir kadındır ancak aldatılır, terk edilir, işsiz, parasız ve yalnız kalır. Hayatındaki her şey kontrolünden çıkmıştır. “Affetmiyorum, hak etmiyorum!” der kendi kendine. İntikam almak ister ama kalbi soğumuştur. Acaba bilge çocuk Ripe öğretebilecek midir ona güveni, dostluğu, koşulsuz sevgiyi? Santiago ısıtabilecek midir onun kalbini? Bu kitap kadınlara ilham verecek, belki aşk yaralarını iyileştirecek, belki de cesaret aşılayacak ama kesinlikle umutlandıracak biliyorum. Bu kitapla kendi adanızda kendi hikâyenizi yaşayacaksınız. Herkesin bir adası vardır. Kaçmak istediği, saklandığı, değiştiği... Gece kalkıp açtım bilgisayarımı ve yazmaya başladım: Yedi Gün Adası (Tanıtım Bülteninden)

Yaşamın en önemli serüvenidirt çocukluk... Çocukluk, insanın kendisini anlattığı bir masaldır bir bakıma. Bilinmezlikle başlar ve keşfedip öğrenerek devam eder. İnsan bir süre sonra büyür ve çocukluğundan hızla uzaklaştığını düşünmeye başlar. Ancak, yaş aldıkça çocukluğundaki renklerin, kokuların, tatların çağrısını yüreğinde yeniden hisseder ve o günlere geri dönmek için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk onun en uzun serüveni olacaktır. İşte bu ilk öykü kitabında Mithat EVECEN’in düşlerine girer çocukluğu; anne sevgisi, kaybedilen arkadaşlıklar, bir daha asla ulaşılamayacak kadar uzağa giden insanlar, hüzün, özlem, sevinç ve her şeyin sisler arasında bir an belirip sonra yeniden kaybolduğu günler… Farklı kültür ve kimliklerin, güneyin sıcacık ve masmavi gökleri altında buluştuğu eserde, renkli diyaloglar ve canlı betimlemelerle dikkat çeken yazarımız, büyülü yolculuğuna bizleri de çağırıyor. Bu kitap elinize ulaşmışsa eğer, kendi masalınıza doğru yola çıkmak için hazır olun!.. (Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 192 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Destek Yayınları

Sayfa Sayısı: 156 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Cinius Yayınlar


İŞTE İNSAN

Yazar: Eli Gottlieb

Yazar: Michael Moorcock

“Gerçek ve can alıcı… Sayfalardan çıkıp sizi etkileyecek olan Todd Aaron, öyle özgün ve özgür ruhlu ki, peşinden her yere gitmek isteyeceksiniz. Sadece tarafını tutmakla kalmayacak, geleceğinin kontrolünü ele geçirmesi için onunla beraber savaşacak ve direneceksiniz. Tek seferde romanı bitireceksiniz ve söz veriyorum, kitap bittiğinde Todd’u özleyeceksiniz.” “Güçlü ve sürükleyici. İnce ve nazik bir ruhun duygusal bir portresi. Bütün okurlara öneririm.” –Library Journal, starred review-

“Wells’in hiçbir zaman hayal edemeyeceği Zaman Makinesi’nin ta kendisi.” –Brian Aldiss

“Çocukluk döneminde otizm hakkında yazılan onca kitap arasından bu roman, orta yaşta otizmin nasıl olduğu konusunda ferahlatıcı ve yeni bir bakış açısı getiriyor. Zekice ve empatiyle yazılmış.” –Andrew Solomon“Çabucak okunuyor ve hikâye inanılmaz sürükleyici… Gottlieb, Todd’un iç monoloğunu büyük bir ustalıkla yazmış.” –Publishers Weekly, starred review(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 232 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Yabancı Yayınları

Nebula En İyi Kısa Roman Ödülü “KORKU OLMADAN DİN HAYATTA KALAMAZ.” Tolkien sonrası fantastik edebiyatın öncü ve en önemli yazarlarından olan Michael Moorcock yalnızca yarattığı efsanevi karakteri Elric’le değil, Yeni Dalga akımının yükselmesine sebep olan editörlüğüyle de türün kaderini doğrudan etkilemiş ender yazarlardan. Moorcock’ın kendi sınırlarını bile zorlayıp tabuları yerle bir ettiği bilimkurgu kitabı İşte İnsan ise Jungcu psikoloji temel alınarak yazılmış en cüretkâr zaman yolculuğu romanlarından biri. Tarih değişmesin diye tarihe müdahale etmenin bedeli nedir? Fikir mi gerçekliğin sebebidir yoksa gerçeklik mi fikrin? İşte İnsan, yanlış sorulara verilen doğru bir cevap. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 172 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: İthaki Yayınları

207 |

ALTIN ÇOCUK


Bende Kal Vizyon tarihi :13 Temmuz 2018 Yönetmen :Utku Uçar Oyuncular: Süheyl Uygur, Sadi Celil Cengiz, Peker Açıkalı... Tür : Komedi Ülke : Türkiye

Özet & detaylar tku Uçar’ın yazıp yönettiği Bende Kal filmi, bir berber dükkanı işleten Fikret ile bir grup arkadaşının bir olaylar silsilesi sonucu mafyayla karşı karşıya gelmesini anlatıyor. Fikret, 40 yaşlarında babadan kalma bir berber dükkanı işletmektedir. Her tıraş sonrasında antika aletlerle müşterilerine yaptığı masaj ile mahallede nam salan Fikret’in hayatı, bir sabah dükkanına gelen Taner isimli uyanık bir pazarlamacının zorla sattığı tam otomatik bir masaj aleti ile tamamen kabusa döner.

208 |

Cesedi antika bir koltuğun içine gizleyip ortadan kaldırmak isteyen üçlü, amaçlarına ulaşamadan Altan’ın adamları tarafından kaçırılıp işkenceyle konuşturulunca, gerçeği söylemek zorunda kalır. Bunun üzerine koltuğu geri almak için geri dönerler ancak koltuk düzenbaz muhtar adayı Düzgün Söğüş ile Adana’ya doğru yola çıkmıştır.

Madame Vizyon tarihi :27 Temmuz 2018 (1s 30dk) Yönetmen Amanda Sthers Oyuncular: Toni Collette, Harvey Keitel, Rossy de Palma devamı Tür Romantik, Dramatik komedi Ülke Fransa

Özet & detaylar Paris’te bir malikaneye taşınan Bob ve Anne, sosyeteden dostlarını akşam yemeğine davet eder. Çift 12 kişilik bir davetli listesi oluşturmuştur fakat son dakika eklenen bir konuk sayının 13’e çıkmasına neden olur. Bu durum uğursuzluk getirecek diye ev sahibini oldukça rahatsız eder. Sayıyı değiştirmeye karar veren ev sahibi, hizmetçisi Maria’nın da yemeğe katılmasını sağlayarak sayıyı 14’e çıkarır. Ancak önemli bir şartı vardır; Maria’nın yemek boyunca aristokrat bir zengin gibi davranması gerekmektedir. Yemek boyunca rol yapan Maria, sanat uzmanı olan konuk David ile yakınlaşınca olaylar farklı şekilde gelişmeye başlar.


209 |

P L A C E M A A T K M S E K A B M E T O B U E Z A N İ N T İ Ç E R İ E O T İ K İ L İ İ K Y A C A B A İ E T O L U R İ Ç E L K A B B K R E K A D N A A T S S T İ T E N İ S S E Z E N Milimetre (kısaltması)

İnsan kalabalığı

Bir nota

Üzüm

Kilometre (kısa)

Tanrıtanımaz Sinirli

Övme

Birleşmiş Milletler (Kısa)

Denetim

Kiloamper (kısa)

Sıva ya da boyadan önce vurulan kat

Adet

Etçil

Ezanla ilgili

Çağdaş

İç bölüm

Briçte sanzatu

K E L U N A N A T U A S T A R R A R A A S R İ Sınıf

Elbise

Apartman (kısa)

Sara nöbeti belirtisi

Türlü eğlence ve oyun kuruluşları bulunan yer Haykırma

Esir

Telli bir çalgı

Türk müziğinde bir makam

Büyükanne

Ördek

Dervişlerin çaldığı büyük tef Sinir bilimi

Kara Kuvvetleri (kısa)

Su

Bir nota

Çinko’nun simgesi

Evet anlamında ünlem

Alışkanlık, huy

Alımlılık, cazibe

Çizilerek veya oyularak açılan kertik

Kuzu sesi

Stadyum (kısa)

Yapma, etme

Kendinden beklenen yararlığı sağlayamayan

Berilyum'un simgesi Bir ülke adı

Azotlu bir madde

Huni biçiminde balık ağı

Sınır boyu

Halk dilinde iri yarı kimse

Çekişme

Gece bekçisi

Hangi şey

A A P A R K T S A K A B Z B A R N İ N E Y A M E Ç B E S T A T Ü R E T R O L K E M U E K İ A N A K K İ L İ S A Z A T L T A Ş E O N U R Avukatların meslek örgütü

Küçük bitki

İki parçadan oluşan

İnsan kaynakları (kısa)

Şüphe, kuşku

Kasabın sattığı

Olabilir

Bir tür zamk

Bir ilimiz

Berkelyumun simgesi

Mekke'deki kutsal yapı

Radyum'un simgesi

Nitelik övme

Devirler

Türk Standartları Enstitüsü (kısa)

Tarz

Alan topu

Arnavutluk para birimi

Fotoğraftaki ünlü

Bilgiçlik taslayan

Bir soru eki

Z E B E L L A

M A E T V R İ E K K S

Biyolojik olayların olduğu cansız sıvı ortam Kitap biçiminde takvim Konut

Bir nedene dayandırma İlave

A L M E A N S N A

'İnandık öyledir'

Ekilmiş olan Kakım

Elçilik uzmanı

U

Bir burç

ilavesi

Beyaz

U F Y Ü İ U P L L K Ğ F U V A J O S Ş H

G Y Ü A I C P O E I O Ç R L F Ü A Y İ L

K Z A I Y H R T V Ğ Ğ B A E A L Z İ E T

W Q W R D Ç U T H I M M T Ğ D Ş L N M Z

Ş Q S G I M K N A R E İ W I L F F Y H A

Q I X O S B Ö Ş O T Q O R G Ç E V X H Ç

İ İ T T Ü Q W G İ Ü İ I Z H S D R Ğ R Ç

M N E Y V T Ğ F P Ş G R R Ç Y Ç H Ö C Ğ

A S A D A K A T S İ Z L İ K C C Ş T Ş H

T V B Ç R R S B R F K C B A E Y A Ç T G

R A A C İ Ç I K G Y P N U N R Ç İ Ü R R

U U O K Z L D Ç X J İ Q İ Q İ K R T X F

I J A Y B N W B N R I S U K P B A K N N

Q M Ö Y F Ö U Z A K I U Ö V Y R Z Y R P

I İ İ P T W E T O F Ü P B B Ğ W Ğ O Ş O

İnce kamış

Ankara Ticaret Odası (kısa)

Bir işaret sıfatı

İnsanın kendisine karşı duyduğu saygı

1 5 9 4 2 8 3 7 6

2 7 8 1 6 9 5 4 3

2 6 4 7 5 3 1 8 9

6 3 4 5 2 8 9 1 7

3 8 7 9 6 1 2 5 4

9 5 1 7 4 3 8 2 6

6 9 5 1 3 2 8 4 7

5 8 9 6 1 7 2 3 4

7 4 1 8 9 6 5 3 2

3 2 6 4 9 5 1 7 8

8 2 3 5 7 4 6 9 1

1 4 7 3 8 2 6 9 5

4 7 2 6 8 5 9 1 3

8 1 3 9 5 4 7 6 2

9 3 8 2 1 7 4 6 5

4 6 5 2 7 1 3 8 9

5 1 6 3 4 9 7 2 8

7 9 2 8 3 6 4 5 1

9 3 6 2 4 8 1 7 5

4 8 3 1 6 5 9 2 7

5 2 1 7 6 9 4 3 8

9 7 2 8 4 3 6 5 1

7 4 8 5 3 1 2 9 6

5 6 1 9 2 7 3 8 4

1 8 3 9 2 6 7 5 4

6 5 8 2 7 4 1 3 9

4 6 5 3 1 7 8 2 9

3 4 9 6 1 8 2 7 5

2 7 9 8 5 4 3 6 1

2 1 7 5 3 9 8 4 6

8 1 2 6 7 5 9 4 3

8 3 5 4 9 6 7 1 2

6 9 7 4 8 3 5 1 2

7 2 6 3 5 1 4 9 8

3 5 4 1 9 2 6 8 7

1 9 4 7 8 2 5 6 3

Marsilya’da denize nazır bir villada yaşayan Martin ölüm döşeğindedir. Angele, Joseph ve Armand babalarının son günlerine eşlik etmek için onun yanına gelirler. Çocuklarını etrafına toplayan Martin, onlara aşıladığı ideallerin ne kadarını koruyabildiklerini anlamak için onları test eder.

Theo ve Luke birbirinden tamamen farklı yapıda insanlardır. Birisi işleri kaba kuvvetle çözerken diğeri ise olayları aklı ile çözmeye çalışır. Büyükelçinin kızının kaçırılması ikisinin bir araya gelmesine neden olur.

Deniz Kıyısındaki Ev Vizyon tarihi :13 Temmuz 2018 (1s 47dk) Yönetmen:Robert Guédiguian Oyuncular: Ariane Ascaride, Jean-Pierre Darroussin, Gérard Meylan Tür: Dram Ülke: Fransa

Kod Adı: Sosisli Vizyon tarihi : 20 Temmuz 2018 (1s 45dk) Yönetmen : Torsten Künstler Oyuncular: Til Schweiger, Matthias Schweighöfer, Heino Ferch Tür: Aksiyon, Komedi Ülke : Almanya

Özet & detaylar

Özet & detaylar





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.