HaberHayat Dergisi - Ağustos 2018

Page 1

BÖLGESEL AŞIRI TERLEME KADERİNİZ DEĞİL!

SAMSUN SEMALARI RENGARENK fındıkta hasat zamanı

MUTLU ANNELER İÇİN

ŞENOL KUL İsmaİl uyanık CEM KAYNAR rüya önal MİNE KURTOĞLU ALİ YAĞCI NUR CENNET

AĞUSTOS 2018 - 10 TL

yazlık sinema keyfi yanlış ayakkabı seçimine dikkat!

HANDE ÜNSAL


2|


3|


4|


5|




8|


9|


10 |

142

16


26

120 108

KÖŞE YAZILARI

16 26 50 50 108 122 142 154 158

22 30 36 46 58 66 78 94 100 116 130 134

rüya önal İsmaİl uyanık CEM KAYNAR İLAYDA HANCI HANDE ÜNSAL MİNE KURTOĞLU ALİ YAĞCI NUR CENNET ŞENOL KUL

138 146 158 164 168

İLKAY MAVİLİ YILMAZ AYŞENUR AKÇA UMUT KISA PROF. DR. METİN EKER DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI ERKAN AYÇAM İLKER MUTLU EMİNE KARAÇUHA YILMAZ RESUL AKÇAY PSK. DANIŞMAN BURÇİN TÜRKKÖYLÜ TAŞTAN KAAN ALİ KOLCUOĞLU UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR MERAL KIVIRCI ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN

HER SAYIDA 19 EDİTÖRÜN NOTU 88 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER

172 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR 178 FOTOĞRAF KÖŞESİ: YÜKSEL ASLAN

184 204 206 208

HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT

11 |

ÖZEL RÖPORTAJLAR


154

122

SAĞLIK 20 GEBELİKTE ŞEKER HASTALIĞI 40 YANLIŞ AYAKKABI SEÇİMİ DÜZ AĞRILARINA NEDEN OLUYOR 62 BEBEĞİNİZİ NASIL EMZİRMELİSİNİZ? 104 BÖLGESEL AŞIRI TERLEMENİZ KADERİNİZ DEĞİL! 150 BAŞ VE BOYUN KANSERLERİNDE ERKEN TEŞHİS

50

34 42 54 70

SAMSUN SEMALARI RENGARENK SAMSUN’DA YAZLIK SİNEMA KEYFİ FINDIKTA HASAT ZAMANI SAMSUN’DAKİ YABANCI ÖĞRENCİLERE TÜRK GECESİ 72 LEZZET DURAKLARI: CİĞERCİ HAMZA 80 ÇOCUKLARA AT SEVGİSİ AŞILIYOR 92 MAKASINI KANSER HASTALARI İÇİN KULLANIYOR



YIL: 6, SAYI: 65 - Ağustos2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN GENEL YAYIN YÖNETMENİ / KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ZEYNEP IRMAK ÖCAL RÖPORTAJ / HABER YASİR BABA REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÜMİT CEYLAN GÖKHAN UÇAROĞLU ŞULE BOZKURT

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR

DİJİTAL KANALLAR YÖNETİCİSİ SERKAN ESKALEN KATKIDA BULUNANLAR SOSYAL MEDYA UZMANLARI TAYFUR KARA, BURCU DÜZGÜN ÇOBAN, ESRA VURAL , TUĞÇE SEMİZ EREN YÜKSEL,ÖZGE KAYA

REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

14 |

www.haberhayat.com.tr


SaygÄą ve Sevgilerimle...

15 |

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr


‘SİCCİN’LE BEYAZPERDEYE GERİ DÖNÜYOR

RÜYA ÖNAL 2

006 yılında vizyona giren ‘Sınav’ filminde okulun asi kızı ‘Gamze’ karakteri ile Türkiye seyircisinin hafızalarında yer eden Rüya Önal, ‘Siccin 5’ filminin başrolü ile beyaz perdeye geri dönüyor.


Kendiside sıkı bir korku filmi hayranı olan Önal, yeni filmi ile korku filmi tutkunlarının beğenisini kazanmayı hedefliyor. Başarılı oyuncu ile korku filmleri ve yeni filmi ‘Siccin 5’ hakkında konuştuk. Yasir BABA HABERHAYAT: Rüya Önal'ı kısaca bize tanıtabilir misiniz? RÜYA ÖNAL: 1985 Eskişehir doğumluyum. 3 çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. 2002'den bu yana oyunculuk yapıyorum. Çeşitli ekiplerle çalıştım. Şu an ise İstanbul Halk Tiyatrosu oyuncusuyum. Evliyim, hayvan ve doğa aşığıyım. HABERHAYAT: Bugüne kadar hangi projelerde yer aldınız? RÜYA ÖNAL: İrili ufaklı rollerle birçok projede yer aldım. Ama hafızalarda "Sınav" sinema filmi ile yer ettiğimi düşünüyorum. Sonrasında 3 yıl Okan Bayülgen ile çalıştım. Koyu Kırmızı, Sensiz Olmaz ve İntikam yer aldığım diziler arasında. HABERHAYAT: Korku filmleri hakkında görüşleriniz nelerdir? RÜYA ÖNAL: İyi bir korku filmi izleyicisiyimdir. Eskilerden izlemediğim kalmadığı için yenileri sıkı bir şekilde takip ediyorum. Korkunun her türünü izleyebilip, psikolojik korkudan etkilenen birisiyim. İyi işlenmiş bir kötü karakter ve kurbana inandırıcılık da ekleyebiliyorsanız benim için korku başlayabilir. HABERHAYAT: Korku filmi izlemeyi sever misiniz? RÜYA ÖNAL: Sevdiğim anlaşılmıştır herhalde.

KORKU FİLMİNDE OYMAMAK KOLAY DEĞİL HABERHAYAT: Korku filminde oynamak nasıl bir duygu? RÜYA ÖNAL: Siccin 5'i baz alarak söylüyorum "Hiç kolay değil". Ara bir duygu yok nerdeyse. Gerçek hayatta yaşamadığımız ve deneyimlemediğimiz duyguları en pik noktada vermeniz gerekiyor. İnandırıcılığınızı bir an bile kaybetmemeniz gerekiyor. Yoksa film bir anda komediye kayabilir. Öyle bir ince çizgi. Bunların doğrultusunda zorlayıcı ama bir o kadar da keyif verici bir duygu. HABERHYAT: Çekimler nasıl geçti, zorlandığınız sahneler oldu mu? RÜYA ÖNAL: Yapım ve yönetmenin hemen hemen her projesinde çalıştığı bir ekibimiz vardı. O yüzden herkes ne yapması gerektiğini biliyordu. İşi ve insanları severek çalıştığım samimi bir ortam vardı, ayak uydurmam hiç zor olmadı. O nedenle çekimler huzurlu oldu ve göz açıp kapayıncaya kadar geçti diyebilirim. Zorlandığım sahneler elbette oldu. Özellikle etki altına girdiğim ve nefesimle oynadığım sahnelerde tekrarlarla beraber gücümün tükendiği anlar oldu. HABERHAYAT: Siccin 5 Nevşehir'de Karain Köyü'nde çekildi, bu köy ile ilgili gitmeden önce bir bilginiz var mıydı? "Kanserli Köy" olarak bilindiğini öğrendik, ne dersiniz bu konuda? RÜYA ÖNAL: Bu projeden önce hiçbir bilgim yoktu. Ne zaman ki Alper Mestçi ile görüştük ve senaryonun çıkış noktasının bu köy olduğundan bahsetti, ben de öyle öğrendim ve araştırdım. İlginç tabi. Gittiğimizde de gördük ki; köyde sadece bir iki hane kalmış hayatını devam ettirmeye çalışan. Korku filmi ruhuna hitap eden mekan haline gelmiş bir köy.

HABERHAYAT: Siccin 5'te canlandırdığınız karakter hakkında bilgi verebilir misiniz? RÜYA ÖNAL: Babası yıllar önce oğlu tarafından öldürülünce yavaş yavaş aklını yitiren bir anne, kocası kaybolmuş bir yenge ve hastalıklarla boğuşan bir yeğenle birlikte yaşayan ve çalışarak onlara bakan bir kız Azra. Geçmişte yaşadığı bu olaylar zinciri günümüzde tekrar karşısına çıkar ve onu etkilemeye başlar.

İrili ufaklı rollerle birçok projede yer aldım. Ama hafızalarda "Sınav" sinema filmi ile yer ettiğimi düşünüyorum.


Babası yıllar önce oğlu tarafından öldürülünce yavaş yavaş aklını yitiren bir anne, kocası kaybolmuş bir yenge ve hastalıklarla boğuşan bir yeğenle birlikte yaşayan ve çalışarak onlara bakan bir kız Azra. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? RÜYA ÖNAL: Var aslında. Benim gibi korku filmi sever birisi iseniz, kaliteli yerli korku filmlerine bir şans verin derim.

HABERHAYAT: Azra karakterine nasıl hazırlandınız? RÜYA ÖNAL: Özel bir hazırlık süreci olmadı açıkçası. Senaryoyu okuyup Alper Hoca'nın da ne istediğini çözümledikten sonra Azra karakteri hazırdı. HABERHAYAT: Çekimler sırasında ilginç durumlar ile karşılaştınız mı? RÜYA ÖNAL: İşte beklediğim soru… “Kapılar bir anda çarptı ve tuhaf sesler duyduk” demek isterdim… Ama olmadı… Sıkıntısız çektik ve döndük. HABERHAYAT: Alper Mestçi ile çalışmak zor muydu? Alper Mestçi hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? RÜYA ÖNAL: Alper Mestçi ile çalışmak zor değildi, Alper Mestçi filminde oynamak zordu. Her ne kadar korku filmi izleyicisi olsam da, yerli korku filmleriniz izlemiyordum açıkçası. Film, bana ilk geldiğinde bu yüzden biraz ön yargılı yaklaştım. Baktığınızda birçok korku filmi çekiliyor ülkemizde. Ama bunların kalitesi ve inandırıcılığı tartışılır. Ama Alper Mestçi ismini duymamla beraber menajerim Ebru Küçükakar'ın da desteğiyle ilk adımımı attım projeye. Karşılıklı anlaşmamızdan sonra onu bir de sinema dilini anlamalıydım. Hemen Siccin serisi ile işe başladım ve izledikçe ön yargımdan utandım. Gerçekten çok etkilendim. "Böyle işler mi yapılıyormuş bizim ülkemizde" dedim. Bana geç kalmış bu aydınlanmayı yaşattığı için kendisine teşekkür ediyorum. Sette iletişimimiz gayet iyiydi. Ne istediğini ve nasıl korkutacağını çok iyi bilen ve oyuncularına çok iyi aktaran bir yönetmen.

Alper Mestçi ile sette iletişimimiz gayet iyi, ne istediğini ve nasıl korkutacağını çok iyi bilen ve oyuncularına çok iyi aktaran bir yönetmen.



GEBELİKTE ŞEKER HASTALIĞI Liv Hospital Samsun Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği’nden Uzm. Dr. Esra Tutal “Gebelik Şekeri” hakkında bilgilendirdi.

Annenin yüksek kan şekeri erken doğumu tetikleyebileceği gibi bebeğin aşırı büyük olması erken doğum kararının alınmasına neden olabilir.

Solunum sıkıntısı (respiratuar distres sendromu)

Gebelik Şekeri Nedir?

Tutal, “Gebelik şekeri (gestasyonel diyabet), gebelik sırasında tespit edilen kan şekeri yüksekliğidir. Yaklaşık her 10 gebeden 1’i gebelik şekeri tanısı almaktadır. Gebelik şekeri riskinin yüksek olması neye bağlı? Şu durumlar gebelikte şeker hastalığı gelişme riskini arttırır; Ailede şeker hastalığı olması (anne, baba veya kardeşler), gebelikten önce kilolu olmak,4500 gramdan daha ağır bebek doğurmuş olmak, öncesinde erken doğum yapmış olmak, gebelik öncesi gizli şeker hastalığı (pre-diyabet),25 yaşın üzerinde gebe kalmak, polikistik over sendromu (PKOS). Hiç risk faktörü olmadan da gebelik şekeri gelişebileceğini unutmayın” dedi.

Gebelik şekeri teşhisi nasıl konur?

Esra Tutal gebelik şekeri teşhisi hakkında, “Genellikle gebeliğin 24. ve 28. haftaları arasında konur. Önceden gebelik şekeri geçirdiyseniz veya doktorunuz riskli olduğunuzu düşünüyorsa 13. haftadan önce de testler yapılabilir. Gebelik şekeri taraması, oral glukoz tolerans testi (şeker yükleme testi olarak bilinir) ile yapılır. 50 gram glukozlu içecek içildikten 30 dakika sonra alınan kan düzeyine bakılır. Test sonucu anormal ise 100 gram glukoz ile tekrar test yapılır” diye konuştu.

Gebelik şekerinin anne ve bebeğe zararları nelerdir?

Gebelik şekerinin anne ve bebeğe verdiği zararlara dikkat çeken Tutal, “Gebelik şekeri annede yüksek tansiyon hastalığı gelişme riskini arttırır. Ayrıca bebekte yeni doğan döneminde hipoglisemi (şeker düşüklüğü) ve yeni doğan sarılığı risklerini arttırır. Bebeğe verdiği zararlar; Bebeğin fazla kilolu olması (makrozomi)… Anne kanındaki yüksek şeker bebeğe geçerek bebekte aşırı miktarda insülin üretilmesine bu da bebeğin aşırı büyümesine neden olur. Aşırı büyük olan bebeklerin doğum travmalarına maruz kalma ihtimalleri artar. Erken doğum…

Gebelik şekeri olan annelerin bebeklerinde doğum erken olmasa bile akciğer gelişimi yetersiz olabilir ve bebek doğduğu zaman nefes almakta zorlanabilir. Düşük kan şekeri (hipoglisemi) Kan şekeri kontrolsüz olan annelerden doğan bebeklerde doğum sonrası kan şekeri düşebilir. Çok ciddi düşüşle bebeğin havale geçirmesine neden olabilir. Derhal kan şekerinin yükseltilmesi gerekir.

Obezite ve tip 2 diyabet…

Gebelik şekeri olan annelerden doğan bebeklerde yaşamlarının ileri dönemlerinde obezite ve tip 2 diyabet hastalığı gelişme riski artmıştır. Anneye verdiği zaralar; Yüksek tansiyon ve preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)… Gebelik şekeri, hem yüksek tansiyon riskini arttırır. Ayrıca, hem anne hem de bebeğin hayatını tehlikeye sokan preeklampsi riskini arttırır.

Gelecek yaşamda diyabet…

Gebelik şekeri geçirdiyseniz, bir sonraki gebelikte de muhtemelen gebelik şekeri olacaksınızdır. Ayrıca yaşınız ilerledikçe tip 2 diyabet hastası olma ihtimaliniz de artacaktır. Gebelik şekeri geçiren kadınların yaşam tarzlarında yapacakları sağlıklı değişimler, örneğin sağlıklı beslenme ve egzersiz gibi, onların gelecekte şeker hastası olma ihtimallerini azaltır” şeklinde konuştu.

Gebelik Şekeri Tedavisi Nasıl Olur?

Tedavi konusunda bilgilendiren Uzm. Dr. Esra Tutal, “Tedavide öncelikle diyet tedavisi ve beraberinde parmak ucundan kan şekeri takibi gerekir. Diyetle kan şekeri kontrol altına alınamayan hastalarda insülin tedavisi gerekir. Doğum sonrası kan şekeri ölçümüne bir süre daha devam edilmelidir. Doğumdan yaklaşık 2 ay sonra şeker yüklemesi yapılarak şekerin tamamen normale döndüğünden emin olunmalıdır. Daha sonra her 2-3 yılda bir diyabet riskinin değerlendirilmesi gereklidir. Bu hastalığın tedavisi Endokrinoloji ve KadınDoğum uzman hekimlerince yapılmaktadır” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.



İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Davranışlarımızın, kelimelerimizden daha yüksek sesle konuştuğu dünyadan merhaba! Farkında mısınız? Beden diliniz kelimelerinizden önce konuşmaya başlıyor ve düşündüğünüzden çok daha fazlasını söylüyor! Nasıl mı? Bu ay ki buluşmamızda köprümüzü bu sorunun cevabını oluşturan kelimelerle inşa ettim.

22 |

Beden gözle görülen ruhtur. Ve ruh gözle görülen beden. Ruhumuzun kıyafetidir de diyebiliriz bedenimize. Bedenlerimiz tam anlamıyla bir şaheser. Varoluşun en yakınına yaklaştığımız yerdir beden. Üstadın dediği gibi; “Bedende okyanusun suları var. Yıldızların ve güneşin ateşi var. Hava var; bedenin topraktan yoğrulmuş. Beden tüm yaratılışların en büyük gizemi… Bedenin gizeminde, bilincin tapınağı yer alır. İnsan bir kez içindeki bilince kavuştu mu; o insan sonsuzluğun anahtarını elde etti demektir.’ İletişim kavramını ‘varoluşumuzu yansıttığımız aracımız’ olarak tanımlamıştım daha önceki yazılarımda. Ve varoluşta kendimizi ifade ettiğimiz kadarız. Kendimizi etkin ifade edebilmemiz yaşamımızın her alanına yansır. Bu sayede daha heyecanlı kariyer fırsatlarının, güven veren tutarlı dostlukların, huzur veren ilişkilerin, daha kazançlı işlerin tadını çıkarırız. Bir kere geldiğimiz bu dünyada her birimiz alametifarikamızla birer markayız. Her birimizin hakkıdır; marka olduğumuz hatırlamak… Neden bu hakkı kendimizden esirgeyelim ki? Asıl doğum kendi potansiyelimize hizmet etmeyi seçmekle başlıyor ve bu potansiyelimizi iletişim becerimizle yansıtmakla devam ediyor. İletişim süreci içinde kelimeler dedik ve sonrasında sözsüz iletişim süreci içinde sesimizin tonu ve susma sanatı üzerine buluştuk daha önceki yazılarımızda. Marvin Karlins ‘’Ne düşündüğünü görüyorum’’ diyor. Düşüncelerimiz ve duygularımız konuşmaya dökülmeden, beden onları gösteriyor. Ve şimdi görünen düşünce; beden dilimiz üzerine kelimelerim, gözlerinizle buluşuyor. Bu nokta da gözlerinize ‘’Kelimelerime, hoş geldiniz’’ diyerek sesleniyorum.

Görünen düşünce genel bir kavramdır. Bilgi iletiminin görülen ve hissedilen yoludur. Bu kavramın içine davranış bilgileri, dokunma, beden donatıları (mücevher-kıyafetaksesuar, mücevher, dövme), hijyen-koku, mekan kullanımı, zaman yönetimi, nezaket ve görgü kurallarını koyabiliriz. Sözel olmayan davranışlar kişilerarası iletişimin takriben % 97’lik bölümü oluşturmaktadır. Bazı özel durumlarda %100’e kadar ulaşmaktadır. Sözel olmayan davranışlar, çoğu zaman ifadeler olarak geçer. Çünkü bize kişinin gerçek ve duygu ve düşüncelerini ifade eder. Sözel olmayan iletişimimiz kendimizle veya karşımızdakiyle her an devam etmektedir. Ne kadar farkındayız bu sürekliliğin? Bu sessiz yönetimde ne kadar ustayız?

İLK İZLENİMİ BEDEN DİLİ VERİYOR

El sıkma tarzınız kendinize olan güveni yansıtıyor olabilir mi? İnsanların sizinle bağlantıya girmesi için teşvik ediyor veya bağlantıdan alıkoyuyor olabilir mi? Beden diliniz kelimelerinizi destekliyor mu? Yüz ifadeniz nasıl bir duygu yansıtıyor çevrenize? El hareketlerinizin karşı tarafa ne söylediğini duyuyor musunuz? Duruşunuzun sizi depresyona soktuğunu veya depresyondan çıkarabileceğini biliyor musunuz? İnsanların sadece ne söylediklerine değil, nasıl söyledikleri daha çok etkilemez mi sizi? Gözlerinizle kulaklarınızın duyduğundan daha fazla hakikati keşfettiğinizi düşündünüz mü? İnsanlar istediklerini söyler, ama sadece istedikleri gibi görünemezler. Bedenimizin ‘Doğrucu Davut’ olduğu aklınıza geliyor mu? Sözlerin hesaplanarak saklanabildiği halde; beden dilinin hiçbir şekilde saklanamadığını, sürekli seslendiğini duydunuz mu? Beden dilimizin karşı tarafa sinyal vermeden önce kendimize sinyal verdiğini, öncelikle kendi düşünce ve duygu durumumuzu inşa ettiğinin farkında mıyız? Bir daha belki de yakalayamayacağımız o ilk karşılaşmamızdaki ilk izlenimde beden dilimizin %97 etkili olduğunu biliyor muyuz?


Bu soruların ışığında ilerlerken; öncelikle mutluluğumuzu ve hüznümüzü kendi ellerimizle hazırladığımızı unutmamamız gerekiyor. Sözümüz, sesimiz ve görünümümüzle çevremizdeki insanların ruh halini etkileriz. Tabi öncelikle kendi ruh halimizi etkiyoruz. İletişimde bulunduğumuz kişiler, kendilerinde bırakmış olduğumuz etkiye göre bize karşılık verirler. Bumerang etkisi gereği olumlu etki bırakırsak olumlu; olumsuz etki bırakırsak olumsuz karşılık görüyoruz. Dolayısıyla insanların tavrı bizden menkuldür. Bu arada Çiçero’nun sözü “Kötü huyları fethetmek istiyorsanız nezakette ısrarlı olunuz’’ cümlesinin önemine değinmek istiyorum. Kabalığın nezakete eninde sonunda yenileceğine inanmaktayım. Herhangi minik bir davranışımızın tüm kültürümüzün; yaşantımızın sözcüsü olduğunu hatırlamak gerekiyor. Herkes kendine yakışan gibi davranır, kendi yaşamını yansıtır. Aksi takdirde kurban rolüne geçmiş oluruz. Duygularımız, düşüncelerimiz, bilincimiz karşı tarafın yönetimi altına geçmiş olur. Ne söylediğimiz mi; nasıl söylediğimiz mi? Dikkat ederseniz bizi etkileyen karşımızda kişinin ne söylediğinden çok; nasıl söylediği, bakışı, enerjisi, duruşu, bedenini kullanma şekli. Düşündüklerimiz bedenimize; bedenimize yaptıklarımız da düşüncelerimize dönüşür. Hissettiğimiz gibi davranmaktan çok, davrandığımız gibi hissederiz. Bu sonuca da o durum ve kişi hakkındaki düşüncelerimiz sebep olur. Yani bir anlamda beden dilimiz, zihnimizden geçen düşüncelerimizdir. Beden dilimiz nerede, kiminle ve hangi ruh halinde olduğumuza göre anlam taşır. Bu sebeple beden dilinde tek bir hareketten yola çıkarak o hareketi anlamlandırmaya çalışmak yanlış olur. Bir davranışa anlam yüklemek için diğer beden mesajlarını da değerlendirmemiz yerinde olur. Özgün ve etkin beden dili, parçalarının toplamından çok daha fazlasını ifade etmektedir. Beden dilimiz ile ilgili söylemek istediğim önemli bir ayrıntı da; ‘Doğrucu Davut’ olduğudur. Hislerimizi kelimelere dökerken zihin saklayıp dilden çıkartmadığı halde, bedenimiz hisleri saklamaz. Hatta bas bas bağırır. Yalan konuşuyor diye. Beden dilini çözmüş insanlar, karşı tarafı daha etkin tanırlar ve bu şifreleri ilişkilerinin yönetiminde kullanabilirler. Bir başka önemli ayrıntı ise beden dilimizin karşı tarafın duygularını yönetmeden önce; kendi duygu ve düşüncelerimizi yönettiği gerçeğidir. Beden dili benliğini şekillendiriyor. Vücut dili başkalarının bizi nasıl gördüğünü etkilemesinin yanında kendimizi nasıl gördüğümüzü de şekillendirir. Atalarımız “Kişiler görüntüleriyle karşılanır ve bilgileriyle uğurlanır” derler. Bu cümle bize ilk intibaının ne kadar önemli olduğunu anlatır. İlk intiba ön yargılara gebedir. İlk izlenimde %97 etkili olan sözsüz iletişimimizi ne kadar etkin yönetiyoruz? Sonrasında bu önyargıları değiştirmek çok zaman alabiliyor. Evet, davranışlarımız; göz temasımız, içten gülümseyişimiz, el sıkışma tarzımız, bedenimizin yönü ve duruşu, kıyafet tarzımız, nasıl koktuğumuz; kültürel birikimimizi, öz saygımızı, özgüvenimizi, kim olduğumuzu, varoluşa saygımızı karşı tarafa yansıtmaktadır.

UNUTULMAZ ETKİNİN YOLLARI

Kendinizi unutulmaz kılmanın yollarının 1. maddesi: Karşınızdakinin gözlerinin içine bakarak, gövdeniz karşınızdakine dönük ve adınızı söylerken anlaşılır ve net bir şekilde konuşmak. İlk izlenimler 10 saniye ve 4 dakika gibi kısa bir zamanda oluşmakta. Ne yazık ki, çoğu zaman ilk izlenim için ikinci bir şansımız olmayabiliyor. Sürekli farklı insanlarla karşılaşabileceğimiz bu dünyada; ne dersiniz her an ilk izlenime hazırlıklı olmaya? Walters diyor ki; “Hayatınızda birkaç kez, kaderinizin bıraktığınız izlenime bağlı olduğunu söylemek melodramatik olmaz”.

Kaderimiz, iyi bir izlenim bırakabilme yeteneğimize bağlı dediğimizde belki baskı içinde hissedeceksiniz kendinizi; lakin bir düşünelim, insanlar üzerinde bıraktığımız etkiyi nasıl yönettiğimizi! Ve bu etkinin bize geri dönüşünü! Yüzümüz ile başlarsak; söz konusu duygular ve düşünceler olduğunda, yüzümüzü zihnimizin tuvali olarak görebiliriz. Hissettiklerimiz bir gülümseme, kaş çatışı ya da ikisi arasında kalan sınırsız mimikle tam olarak iletilebilir. Yüz ifadelerimiz her şeyden önce evrensel dil olarak hizmetimizdedir. İnsan yüzü çok geniş bir ifade yelpazesine sahiptir (mutluluk, neşe, üzüntü, şaşkınlık, acı, kıskançlık, korku, tiksinti, öfke, utanç, ilgi, ilgisizlik vb. evrensel olarak tanımlanmış ifadelerdir.) İnsanların yüzünde on binden fazla ifade görülebildiği tahmin edilmektedir (Ekman,2003,14-15) Ve bakışlar; ‘Dikkat sessiz iltifattır.’ Bir anlık göz teması sizin mizacınızı karşı tarafa hissettirir. Güzel, içten bir yürekten sinyal alan göz, içindeki parıltıyla, kalbi neşe içinde dans ettirir. Emerson’un dediği gibi “Doğadaki en harikulade şeylerden biri, bir bakıştır. Bakış konuşmadan üstündür; kimliğinizin bedensel sembolüdür”. Eğitim sunumlarımda biriyle konuşurken onun gözlerinin içine bakarak konuşarak konuşmanın ne kadar hayati bir önem taşıdığın üzerinde sıklıkla duruyorum. Gözlerine bakarak konuştuğumuzda bakışımız “Sen varsın, senin farkındayım, değerlisin” diyor. Karşınızdakinin gözlerine bakarak konuşmadığınızda sözleriniz havada kalır, inandırıcılığını kaybeder. Bakışlarını kaçıran, sizinle konuşurken etrafına bakınan insanlar güven uyandırmazlar. Lafın üçte ikisini göz dinler. Konuşurken karşınızdakinin gözlerine bakmak onu dinlediğinizin, onu kimlik bazında kabul ettiğinizin, saygınızın ifadesidir. Göz temasından kaçınırsanız; karşı tarafa “Kendime güvenim yok, tedirginim veya sakladığım şeyler var” ifadesi verirsiniz. Olumlu bir iletişim için sürenin üçte ikisi kadar göz göze gelinmesi gerekir. Ve bu süreçte öncelikle ölü balık gibi bakmamak gerekir. Bakışlar karşımızdakine iç dünyamızdan mesajlar aktarır. Her zaman öncelikle var olmanın şükrüyle dünyaya ve insanlara bakmak gerekir. Konuşurken gözlerinizi yukarı kaldırmanız düşündüğünüz anlamına gelir. Gözleri aşağı doğru yöneltmek korku, suçluluk veya boyun eğme mesajları içerir. Büyüyen gözler merak ve konu ile ilgi olduğunuz anlamına gelir. Bakışlarda içtenlik olmalıdır. İnsanlara küçümser bakışla bakan şahısların eğitimsiz ve görgüsüz olduğu düşünülür. Gözü dikip ayırmadan bakmak da agresif ve baskınlık kurma ifadesi verir.

Mutluluğumuzu ve hüznümüzü kendi ellerimizle hazırladığımızı unutmamamız gerekiyor.


EN GÜZEL AKSESUARIMIZ; GÜLÜMSEME

Gülümsemek; evrensel selamlamaktır. Evrensel olarak ‘hoş geldin’ demektir. Gülümsemek, birine kendini evde hissettirecek şekilde yüzünüze yansıyan ışıktır. İnsanların günlerini bir tebessümle aydınlatırsanız; siz de nereye giderseniz gidin evinizde hissedeceksiniz. Siz gülümserseniz insanlar size cevap vermekte zorlanmazlar. Gülümsemek, iyi bir ilk izlenim bırakmak ve gittiğiniz her yerde hoşça karşılanmanız için gerekli ilk beş adımın kısaltmasıdır. Çekici, etkin ve yetkin yapar. Güven verir, insan ilişkilerini kolaylaştırır, saldırganlığı yatıştırır, özgüveninizi gösterir. Unutmamak gerekir ki; en güzel aksesuarımız gülümsememizdir. ‘Her şey sizinle başlar’ sloganımın ışığı ile yapıyorum tüm sunumlarımı. Siz gülümserseniz insanlara size gülümseyecekler. Gülümsemek bulaşıcıdır. Biz karşımızdakini gördüğümüze memnun hissi vermiyorsak; onların da bizi gördüğüne memnun olmalarını bekleyemeyiz. Memnuniyetin muhteşem bir yansımasıdır gülümsemek. Gülümseyerek öncelikle kendi ruh halinizi iyiye doğru değiştirir; sonra karşınızdakiler istemsiz de olsa aynı şekilde karşılık verirler. Pozitif bir iletişim kurma yolunda kalpten gülümsemek ilk adımdır. Addison der ki; “Güneş ışığı çiçekler için ne ise, gülümsemek de insanlık için odur” Gülümseyerek insanları ısıtmaya ne dersiniz. Tabi ki; önce kendi içimiz ısınıyor gülümserken. Tüm bunlar gerçek gülümseme içindir. Gerçek bir gülümseme esas olarak iki kasın harekete geçmesi ile olur. Ağızımın köşelerinden elmacık kemine kadar uzanan zygomaticus majör ve gözleri çevreleyen orbicularis oculi. Bu kaslar çift taraflı olarak harekete geçtiğinde, ağızımın köşelerinden yükselmesini, göz kenarlarımızın buruşmasını ve bunun sonucunda sıcak bir gülümsemenin oluştuğu görülür. Sahte gülümsemede ise dudak köşeleri risorious olarak bilinen kas sayesinde yanaklara doğru gerilir. Duygu yoksunluğu içindeyken gerçek bir gülümseme gerçekleştiremeyiz. “Mış” gibi olur. Önce içtenlik ve duygu diyoruz. O muhteşem gülümsemeyi tamamlayan diğer iki madde ise; beyaz ve temiz dişler ile ferah bir ağız kokusu diyoruz.

24 |

It

Ve ‘Ben buyum’ diyen ah o ellerimiz! Bütün bilinçaltı malzemeyi ortaya koyarlar. Ellerimizin yüze bedene dokunuşu kaygılı olduğumuzu gösterir. Eller tüm gerçeğimizi ihbar eder. Dikkat edelim; kaygılı insanların eli yüzüne gider. Ellerin cepte olması büyük saygısızlık, vurdumduymazlık veya serkeşlik olarak kabul edilir. Yine iş dünyasında da üst makamların yanında elin cebe girmesi, sunum yaparken elin cepte olması uygun davranışlar değildir. Ellerin huzursuz bir şekilde devamlı bir şeylerle meşgul olması, saçla oynaması, gözlük düzeltmek, bıyık veya sakal sıvazlamak, yüzle oynamak, yüzdeki ve eldeki yaralarla uğraşmak, tırnak yemek, kulak ve yüzdeki herhangi bir yeri kaşımak uygun davranışlar değildir. Elleriniz hep görünür olmalı. Konuşurken avuç içlerinizi gösterin. Bu durum şeffaf, açık, samimi, uzlaşmacı olduğunuzu, anlattıklarınıza güvendiğinizi gösterir. Ellerin yumulmuş olması kişinin sinirli ve kavga etmeye hazır olduğunu gösterir. Ellerin belde tutulması, saldırı, meydan okuma, üstünlük taslama olarak algılanabilir. Olumsuz bir harekettir. El sıkışmak ya da sıkışmamak! Nasıl tokalaşmak? Neden tokalaşıyoruz? El sıkışmak karşı tarafla aramıza köprü kurar. Dokunmak, konuşarak elde edemeyeceğimiz, tanışmamızı sağlamlaştıran fiziksel bir bağ yaratır. Birbirimize bağlanmanın somut yoludur. Acemiliğimizi yok ediyor. Diğer insanın ne yapacağı ile ilgili tereddüt etmek yerine, iyi bir başlangıç için girişi siz yapın. Eli sıkıca kavrayarak karşı tarafın gözlerinin içine bakmak, samimi ve özgüvenimizin sağlam olduğunu karşı tarafa hissettirir. Eğer karşıda ki adını söylediğinde gözlerinin içine bakmıyorsak adını hatırlayamayız.

Çünkü yüzüyle ismi arasında bağlantı kurmadık. Dahası çevremize bakınıyorsak samimi olmadığımızı, onu geçiştirdiğimizi düşünür ve güven oluşturmaz. Tokalaşmak mecazen tam anlamıyla karşımızdakine ulaşmamızı sağlar. Öne doğru eğilmek bedenimizin “Sana odaklanıyorum, şu an tüm dikkatim sende” demesidir. Tokalaşmak bir yarış değildir, bitmek bilmeyen ölümcül kavrama da değildir. Tek ve güçlü bir tutuş yeterlidir. Tokalaşmak elin ucundan olmamalıdır. Bu tokalaşmaya ölü balık tokalaşması diyoruz. Bireyin kendine güvenmediğini veya karşı tarafı önemsemediği gibi hisler uyandırır. El sıkışırken kaşınızdakinin elini yukarı çevirin. Bu hareketin anlamını bilsin veya bilmesin karşınızdaki sizin için değerli olduğunu hissedecektir. Tokalaşırken kendi eliniz üstte veya karşı tarafın eli üste olduğunda güç kavramı ortaya girebiliyor. Ve asla otururken tokalaşmayın. İnsanların ellerini sıkarken lütfen gözlerinin içine bakın. Kendisiyle tanıştığınıza gerçekten memnun olduğunuza inanacaklardır. Avucun aşağı doğru bakması, avuç içini aşağı doğru bastırma üstünlük sağlama, kontrol etme, otorite olarak algılanabileceği gibi, muhatabında direnç yaratan olumsuz hareket olarak da algılanabilir. El eğer yüzü, ağzı kapatıyorsa; endişe, şüphe, yalan söylemek olarak algılanabilir. Bu hareketi konuyu değiştirme, sesin çatallanması, ellerle buruna dokunma ya da kaşıma, gözün ovuşturulması yalanı desteklemektedir. Karşımda ki ne diyor? Kapalı avuç: Ya olacak, ya olacak! Kenetli eller: Olumsuzluk, hayal kırıklığı Yukarı kenetli eller: Olumsuzluk artıyor Bir elle diğer bileği tutma: Olumsuzluk, sıkıldım Arkada eller: Aşırı özgüven, meydan okuma (elimde silah var) İki elin parmak uçlarında birleşmesi: Ben her şeyi biliyorum Ellerin saklanması: Yalan, rahatsızlık, utanma Yüze dokunan eller ne diyor? Çeneye dokunursa: Alsam mı acaba? Eller yanakta, ağız açıkta, işaret parmağı beyni gösteriyor: Anlattıkları mantıklı galiba.. Tüm eller yanakta: Off, ne zaman kesecek? Sadece işaret parmağı dudakta: Bir şeyler söyleyeceğim ama söylesem mi? Tüm el ağzı kapatıyor, başparmak yukarı: Kesinlikle katılmıyorum. Ellerin birbirine yavaşça sürtünmesi: Olumsuz düşüncelerim var bu konuda… Başın konumu Hafif yana yatık: Ama lütfeeennnn! Gıdığını gösterme: Ben üstünüm Baş öne eğik: Ben sana gösteririm veya diğer vücut hareketlerine göre değerlendirildiğinde utanma olarak da algılanabilir Gözler dudaklar arasına bakıldığında: İletişim Dudaklar boyun arasına bakıldığında: Flört Dudaklar ağzın içinde kaybolmuş: stres, endişe Yukarıda ifade ettiğim tüm hareketlere yönelik anlamlar için tekrar altını çizmek istediğim konu her şey bir bütün olarak sergilenirse karşı tarafa o etkiyi bırakır. Bu arada kültürlerarası yaklaşım dediğimiz sürecin içinde tokalaşma kuralları değişebilmektedir. Bedenimizde milyonlarca hücre varken ifadeler bu kadar sınırlı olabilir mi? Bir sonraki buluşmamızda bedenimizi başka ifadeler hissettiren davranışlarıyla ve beden donatılarıyla devam edeceğiz. Beden dilinin yani insanların tek sözcük etmeden düşüncelerinin nasıl ilettiklerinin gizemlerini keşfetmek herhangi bir sosyal durumu ve kendini yönetmenin en güçlü adımlarından biridir. İnsan düşünceleri, hissettikleridir. Düşünceler ve duygular görmeye değer. Tüm bu fark edişlerin etrafımızda ki dünyaya bakışımızda; çok derin ve anlamlı bir boyut katacağına inanıyorum.

Hanımeli çiçeğini parçaladığımız da; onu oluşturan tüm kimyasalları tespit edebiliriz. Lakin ne canlılığı, ne güzelliği, ne kokusu kalır. Sadece parçalarının toplamından ibaret değildir çünkü. Bütün her zaman parçalarının toplamından daha fazlasıdır. Parçaları ifade eder, ama daha fazlasıdır. Ruhu vardır. Bedenimiz her bir hücremizin yaydığı frekansların bütününün toplamından fazlasıdır. Bedenimiz sadece bir hücre, bir organ, bir davranış değildir. Ruhu vardır. Ve anahtar; her bir parçamızın, eylemimizin ve birbirleriyle etkileşimlerinin farkında olarak; ruhumuzla bağlantıda olmak… Farkında ve bağlantıda; dostça kalın…



EFSANE BAŞKAN GERİ DÖNDÜ

İSMAİL UYANIK

“İkinci ligde kalmaktan coşku duyan bir takım olmayacağız…” İsmail Uyanık… Her Samsunsporlu için özel bir anlam ifade eden kişi… Efsane başkan. Yarım asırlık kulübe en zor gününde geri dönerek ateşten gömleği üzerine giydi. Taraftarın büyük desteğini arkasına alarak Samsunspor’u eski şaşalı günlerine geri döndürmek için kolları sıvadı. 13 yıl aradan sonra 3. kez başkanlık koltuğuna oturan Uyanık, Samsunspor’un durumunu ve hedeflerini HaberHayat Dergisi’ne anlattı. Yasir Baba


HABERHAYAT: Samsunspor tarihinde önemli bir yeriniz var. Taraftar sizi çok seviyor. Samsunspor’un en zor döneminde başkanlık koltuğuna geri döndünüz ve gelir gelmez birçok ziyaret yaparak çalışmaya başladınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu ziyaretleri? İSMAİL UYANIK: TFF 2'nci Lig’de mücadele edeceğiz kulübün arkasında, kentin ciddi bir desteği var, arkamızdaki bu destekle, kulübü hak ettiği yere getireceğiz. Göreve geldiğim günden bu yana, Vali, Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanlarını zaman zaman ziyaret ediyorum. Ben çok moral aldım. Bizim zamanımızda eskiden, böyle Samsunspor sevgisi ile dolu başkanlar yoktu. Başkanların odalarında hem formalar hem de amblemler olduğunu görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Hepsi ilçelerine sportif anlamda yatırımlar yapıyor. Takımımızın arkasında kocaman bir şehir, yöneticileri ve taraftar var. Burada başarmamak mümkün değil. Samsunspor, Samsun’un en büyük kazancıdır. Takımımız bugün siyasileri ve kentin yönetimini kazanmıştır. Samsun’da artık bir yardımlaşma geleneği var. Son derece önemli olan bu durum bizleri mutlu ediyor.

HABERHAYAT: Sıkıntılı bir sürecin içinden geçiyor takım. Siz, Samsunspor’un geleceğini nasıl görüyorsunuz? İSMAİL UYANIK: Düştüğümüz yerden kalkmak bizim gibi futbol şehri için hiç zor değil. Birlik ve beraberlik içinde olmamız lazım. Bunu başarmamız gerekiyor, başaramazsak işimiz zor. Aldığım hava çok olumlu herkes bize güveniyor ve inanıyor. Bizlerde onların güvenini boşa çıkarmamak için çalışıyoruz. Samsunspor hak ettiği yere gelecektir. Yeter ki el ele verelim. Yeni bir yola çıktık, tertemiz bir sayfa açtık, Bütün herkesi bir arada tutan Samsunspor aşkıdır. Bu kulüp amatöre dahi düşseydi gönlünde Samsunspor’u yaşatan bu kadar genç, kaliteli ve iş adamının bulunduğu kulübün batması mümkün değildir. Samsunspor, yanlışlıkla yolunu kaybedip kenar mahalleye düşmüş zengin çocuğu gibi oldu. Bu ligde durmamız zaten mümkün değil. Eski deyimle Samsunspor’u kimse üçüncü ligde olarak görmüyor. Ligin adı 2. Lig ama aslında 3. Lig. Kimse bizi buralara layık görmüyor"


BAŞKANLIĞA DÖNMEMİN SEBEBİ TARAFTARDIR

28 |

HABERHAYAT: Başkanlığa geri dönmenizde neler etkili oldu? İSMAİL UYANIK: Kendi hayatımda hep bir hayal kuruyordum. Bir gün Samsun’a gelip yarım kalan hayalimi tamamlamak. Bu gönül borcunu bir şekilde ödemek istiyordum. Senelerin birikimini maddiyatla güçlü bir şekilde destekleyip, Samsunspor’a geçmişte getiremediğimiz noktalara getirmek gibi bir hayal. Bir türlü bu olanağı sağlayamadım dediğim bir noktada Yüksel Yıldırım’ın bu noktadaki performansı ve kulübümüzün küme düşmesi bizi bu noktayla getirdi. Samsunspor'u eski günlerden daha güçlü bir şekilde ayağa kaldıracağız. Bu enerjiye sahibiz. Kulübümüz bundan sonra kimseye el açmayacak. Taraftarımıza bundan sonra kombine satmak için gideceğiz. Belediye Başkanlarımıza, siyasetçilerimize maddi problemler için gitmeyelim. Bizlere altyapı tesisleri yapmaları için gidelim. Artık onları bir para ağacı olarak görmek, sürekli olarak onlardan bir şeyler istemek duygusundan vazgeçip şirketleşmek istiyoruz. Bu kulübü borçsuz, kimseye el açmayan kendi inisiyatifi tarafından yönetilebilir bir kulüp olduğunu herkese göstermek istiyoruz. Şirketleşme amacımız budur. Biz bir plan çerçevesinde hareket edeceğiz ve sonuçta hedefimize varacağız.

HABERHAYAT: Taraftarın ve camianın transfer konusunda büyük beklentileri var. Transfer çalışmaları nasıl gidiyor? İSMAİL UYANIK: Transferde beklentilerin farkındayız. Bu işe hayatımızı koyduk. Dolayısı ile başarılı olmak zorundayız. En küçük hataya tahammülümüz yok. Çünkü bedelini ağır öderiz. Bir taraftar Samsunspor’un ödenmesi gereken ciddi borçları var. Bir yandan bu borçlarla ilgili çalışma yaparken, diğer yandan da hatasız kadroyu kurmak için çalışıyoruz. Boşa atılacak bir kuruşumuz yok. En iyisini yapmak zorundayız. Kendi içimizde bir program yaptık ve bu programı aksatmadan yürütüyoruz.

Günü gelen futbolculara ödemelerini yapıyoruz. Oyuncular kalacak ya da gidecekse de masaya avantajlı oturmak istiyoruz. Tecrübelerimiz var ve bunları kullanacağız. Doğruları yaparsak, başarı kendiliğinden gelecektir. Kimse “Samsunspor gelmiş, buyur geç” demeyecektir. İddialıyız ama buna göre hareket etmemiz gerekiyor. Buraya gelmemizin nedeni taraftardır. 13 yılda en önemli unsur taraftar oldu. Başkanlığa geri dönmemin sebebi de taraftardır. Onlar kulübün gerçek sahipleridir. Bizimle yürümek isteyene kapımız hep açık olacak. Kimseyi yönlendirmemize, şekillendirmemize gerek yok. Herkes üzerine düşen görevi yapacaktır. Biz bir yola çıktık. Eminim ki; yalnız yürümeyeceğiz. Bu kulüp en çok oynadığı lige, Süper Lige çıkacaktır. Bunu kısa sürede yapacağız, bunun için çalışıyoruz. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? İSMAİL UYANIK: Alışık olmadığımız bir sudayız, bu suda timsahlar bizi boğmak isteyecektir. Samsunspor bu suya alışmayacaktır. İkinci ligde kalmaktan coşku duyan bir takım olmayacağız…


29 |


zumba&

Pilates; kadın-erkek her yaştan insan için ideal bir egzersiz sistemi olmakla beraber, özellikle hamileliğin ilk aylarından son ayına kadar kadını doğuma hazırlayan, kadını hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan güçlendiren doğum sonrasında da tekrar eski formuna hızla dönebilmesini sağlayan mükemmel bir egzersiz sistemidir. "Hamile Pilatesi" uygulayan hamilelerin, denge konusunda daha başarılı olduğu görülmektedir. Özellikle normal doğum yapacak kadınlar için vücut dengelerini düzenli şekilde kontrol altında tutabilmek çok önemlidir. Düzenli şekilde pilates yapan anne adayları, doğum sırasında bebeği itme ve nefes kontrolü süresinde, diğer kadınlara oranla daha avnatajlıdır Anne adayının beden kontrolünü fark ederek güven duyması hamilelik süresinde önemli bir adımdır. Pilates, hamilelik boyunca yer çekimi sebebiyle bebeğin aşağı doğru inerek pelvik bölgeye baskı uygulamasını engeller ve anne adayının rahat bir hamilelik geçirmesini sağlar. Bu durum, hem annenin hem de bebeğin rahat hareket etmesine yardımcı olur. Pilates sırasında salgılanan hormonların bebeğe olumlu etkileri vardır. Her hamile kadının pilates sırasında yapabileceği hareketler farklıdır.

30 |

Normal şartlarda pilates yaparken dikkat edilmesi gereken hareketler, hamilelik döneminde de geçerlidir. Hamileler, hamilelik süresi boyunca yüzükoyun yapılan pilates hareketlerini değil,

bunların yerine geliştirilen alternatif hareketleri yapılabilir. Zira her vücudun hamileliği karşılama direnci farklıdır. Bu tarz durumlarda uzman eğitmen, ilave egzersiz aparatları ile aynı harekete denk gelecek farklı hareketler yaptırabilmelidir. Hamilelik döneminde anne adaylarının yaptığı pilates egzersizleri sırasında serotonin, endorfin gibi mutluluk hormonları salgılanır. Bu hormonların etkisi anne adayını olduğu kadar bebeği de olumlu etkiler.


Sırt ve bel ağrıları indirgenerek bu alanların güçlenmesine olanak sağlar. Hamilelerin pilates ile karın kasları gelişerek, bebeğin doğum kanalına ulaşması kolay hale gelebilecektir. Yapılacak nefes egzersizleri de doğumda yapılması gereken nefes egzersizlerinin alıştırması olacak ve bu sayede kontrollü nefes çıkışları ile doğuma destek sağlanacaktır. Bacaklarda ve kollarda meydana gelebilecek yoğun şişliklerin azalmasına yardımcı olabilecektir. Doğum sonrası süreç içinde olumlu dönüşümü olacak, doğumdan sonra vücut yenilenecek, karın bölgesi daha çabuk toparlanabilecektir.

Hamilelerde doktor anne adayının ve bebeğin sağlığı açısından pilates yapmasında herhangi bir sakınca görmediği sürece; 16. haftadan başlayıp doğuma kadar olan süreçte, uzman eğitmen eşliğinde haftada 2 kez düzenli olarak yapılmalıdır. Sonuç olarak; aslında doğum ve arkasında gelen annelik, her kadının yaşamak isteyeceği ve bilinçli bir şekilde yaklaşılırsa büyük mutlulukları beraberinde getiren, kadınlara verilmiş en güzel armağandır. 31 |

Mutlu anneler sağlıklı bebekler için ‘Pilates’ şart.


ATA BELGELENDİRME MESLEKİ YETERLİLİK BELGENİZİ ALDINIZ MI? Ata Belgelendirme, TÜRKAK ve MYK onayıyla inşaat sektöründe yer alan 12 meslekte (iş kolunda) düzenlediği sınavlar ile çalışanlara mesleki yeterlilik belgesi vermektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çıkardığı tebliğ ile tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarda kategorize edilen meslek kollarında Mesleki Yeterlilik Belgesinin zorunlu hale getirilmesinin ardından kurulan Ata Belgelendirme, inşaat sektöründe yer alan 12 meslek grubunda çalışanlara düzenlediği sınavlar ile Mesleki Yeterlilik Belgesi veriyor. Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) ve Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından yetkilendirilmiş kurumlar arasında Karadeniz’deki ilk yetkilendirilen Belgelendirme kuruluşu olan Ata Belgelendirme, Ahşap Kalıpçı, Alçı Levha Uygulayıcısı, Alçı Sıva Uygulayıcısı, Betonarme Demircisi, Betoncu, Duvarcı, İnşaat Boyacısı, Isı Yalıtımcısı, İskele Kurulum Elemanı, PVC Doğrama Montajcısı, Seramik Karo Kaplamacısı ve Sıvacı iş kollarında Ulusal Meslek Standartları (UMS) ve Ulusal Yeterliliklere (UY) uygun sınav ve belgelendirme yapmaktadır.

İNŞAAT SEKTÖRÜNDE 12 MESLEK GRUBUNDA YETERLİLİK BELGESİ

32 |

Samsun’un Tekkeköy ilçesi Kirazlık mevkiisinde bulunan merkezlerinde yazılı ve uygulamalı yeterlilik sınavları düzenlediklerini belirten Ata Belgelendirme işletme sahibi Zehra Özkan, Mesleki Yeterlilik Belgesi hakkında “Mesleğinde yetkin ve yetkin olmayan personeli en kolay ayırma yöntemi Mesleki Yeterlilik Belgesinin olup olmadığını sorgulamaktır. Belgesi olan kişi kamera karşısında o işi yapabileceğini yeterliliğini kanıtlamıştır. Bu belge tüm dünyada geçerlidir. Belgesiz personelin çalıştıkları iş kollarında yetersiz kaldıkları durumda bazı sorunlar oluşabiliyordu. Devlet, bunların önüne geçebilmek için tehlike iş tanımı bulunan sektörlerde mesleki sınıflandırılmalar yaparak her meslek grubunu çalışanının kendi meslek grubunda yeterliliğini belgelendirmesini zorunlu hale getirdi.

Belgesiz çalışanınız olduğunda hem firmaya hem de çalışana ceza uygulanmaktadır. Ayrıca Devlet belge isteyen kişilere teşvik uygulamaktadır. Biz de, Ata Belgelendirme olarak, 2017 yılından kurulduk TÜRKAK ve MYK tarafından mesleki yeterlilik sınavları için yetkilendirilmiş kurumlardan Karadeniz de ki ilk kuruluşuz. İnşaat sektöründe 12 meslek dalında mesleki yeterlilik sınavları düzenliyoruz. Sınavlarımız MYK onaylı sınav yapıcılar tarafından uygulanmaktadır. Yazılı ve uygulamalı şekilde yapılan sınavların tamamı kamera kaydı altında yapılmaktadır” şeklinde konuştu. Zehra Özkan, uygulama sınavları için kendi bünyelerinde bulunan sınav alanlarının Ata Belgelendirme’nin farkını ortaya koyduğunu vurguladı.

KALİTELİ İŞLER ARTACAK

Mesleki Yeterlilik Belgelerinin geçerlilik sürelerinin Ulusal Meslek Standartları (UMS) ve Ulusal Yeterliliklere (UY) de belirtildiğini ve meslek grubuna farklılık göstermekte olduğunu söyleyen Özkan, “Belgelerin geçerlilik süresi ilgili standartta belirtilmekte olup genellikle 5 yıldır, herhangi bir meslek grubunda belge alan kişinin belgesine sahip olduğu mesleği aktif olarak yapıp yapmadığını kontrol edilmesi amaçlanmıştır. Yeterlilik Belgesine sahip olduğunu mesleğini yaptığını belgelendiren çalışanlar 5 yılın sonunda belgesini sınavsız güncelleyebilmektedir. 5 yıllık süre zarfı içerisinde de Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun kuruluşumuza gözetim görevi vermiştir. Belge verdikten 18 ay sonra çalışanın işi doğru şekilde yapıp yapamadığını Kuruluşumuzun kontrol etmesi gerekmektedir. Belge almak için başvuru yapanlar bir kere sınav ücreti yatırdıktan sonra 3 kez belge edinme sınavına girme hakkı kazanıyorlar. Bu 3 sınavdan birinde başarılı olmaları halinde sınav ücretleri devlet tarafından geri ödenmektedir” dedi. Mesleki Yeterlilik sınavlarının meslek grubuna göre tek kişilik veya grup için açıldığını ifade eden Özkan, Mesleki Yeterlilik Belgelerinin hayatımıza katacaklarını “Mesleki Yeterlilik Belgesi sayesinde İşveren kendi elemanına belge aldırıp çalışmaya devam ettirirse 12 ay, yeni işe aldığı personel belgeli personel ise 54 ay SGK işveren katkı payı Devlet tarafından ödenmektedir. İşveren bu şekilde ciddi devlet yardımından yararlanır” ifadeleri ile açıkladı.


33 |


34 |

Samsun'un Bafra İlçesi'nde ikincisi gerçekleştirilen Uluslararası Kapıkaya Doğa Sporları Festivali'nde 366 paraşütçünün atlayışı gökyüzünü renklendirdi.

D

Doğal güzelliği ile dikkati çeken Bafra İlçesi’ne bağlı Kapıkaya ve Asarkale Mahallesi’ndeki festivale katılanlar, çadırlarıyla kamp alanını doldurdu. Yaklaşık bin 600 sporcunun katıldığı ve dört gün süren festivalde, yamaç paraşütünden dağcılığa, su sporlarından bisiklet turuna pek çok aktivite gerçekleştirildi.

ATLAYIŞ HEYECANI Paraşütle atlayış, model uçak yarışmaları ve birçok gösterinin gerçekleştirildiği festival, yurt içi ve dışından sportif havacılık meraklılarına ev sahipliği yaptı. Türkiye'deki havacılık kulüplerinden 350 ve yurt dışından 16 sporcu olmak üzere 366 paraşütçü festivalde atlayış gerçekleştirdi. Doğaseverler, Altınkaya Barajı'nın doğal güzelliğine karşı yapılan atlayışları, Kapıkaya kayalıkları üzerinden, tehlikeye aldırış etmeden ilgiyle izledi.


DAHA GÜÇLÜ HAZIRLANACAĞIZ Gösterileri takip eden AK Parti Genel Başkan

Yardımcısı Çiğdem Karaaslan, su sporlarının yapıldığı alanda eşi Direnç Karaaslan ve kızı Sare ile tekne gezisi yaptı. Karaaslan, yaptığı açıklamada, kendisini çok renkli bir fotoğrafın içinde hissettiğini belirterek, "Bu festivalden etkilenmemek mümkün değil. Muhteşem bir manzarası var. Festivale dünya çapından birçok sporcunun katılması da sevindirici. Festivalin ikincisi olmasına rağmen böyle bir katılım olması gelecek yıllarda bu festivale daha güçlü hazırlanmamızı sağlayacak" dedi.

DÜNYA SAMSUN'U KEŞFETTİ Samsun'un dünyaya tanıtılmasında festivalin önemli bir rol

35 |

oynandığını ifade eden Karaaslan, "Samsun tarihi, kültürü ve doğal güzellikleriyle harika bir şehir. Samsun'u dünyanın keşfettiği bir organizasyon. Gökyüzünde paraşütler uçarken, baraj gölünde de çeşitli su sporları etkinlikleri yapıldı" diye konuştu.


UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Ne Kadar İyi Bir Mentor Olursunuz? Sizin hiç harika bir mentorunuz oldu mu? İş yerinden olması gerekmiyor. Harika mentorların bir şekli ya da pozisyonu yoktur. Her şekilde ve durumda karşınıza aniden çıkabilirler. Belki bir arkadaşınız, yoldaki bir taksici ya da belki babanız…

36 |

Mentorluk harika bir şey! Başka birinin hayatına dokunmak ve gelişimine destek vermek paha biçilmez. Aynı sizin hayatınızda birilerine minnettar olabileceğiniz gibi birileri de size karşı şükran dolu olabilir. Bu paranın, kariyerin; maddi unsurların çok daha ötesinde bir şey. Elbette sizin istediğiniz şey de başka birinin hayatına dokunmak ise… Gelin mentorluğun ne olduğu ve nasıl harika bir mentor olunabileceği hakkında konuşalım. Hangi şartlar ve yetkinlikler size bu konuda destek olabilir? Açık söylemek gerekirse bunun pek de bir okulu olduğu söylenemez. Hatta uzun süre bir kitabı bile yoktu. İyi bir mentorluk kitabı arıyorsanız Lory A. Fischler, Lois J. Zachary tarafından yazılmış “Güçlü Başla” adlı kitabını öneririm. Okursanız elbette iyi bir mentor olmak için ilk adımı attınız demektir. Ancak aşağıda listelediklerimi dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Sizin harika bir mentor olmanızı sağlayabilirler. Her mentorluk ilişkisine farklı bir şekilde yaklaşın. Mentorluk verdiğiniz kişiyi iyi tanımaya çalışın. Nasıl bir tarzı var? Ne olursa ona faydalı olacak? Gerçekte her birimiz, birbirimizden farklıyız. Siz, mentorluk verdiğiniz kişinin tarzını unutup sadece kendi tarzınıza odaklanırsanız maalesef pek fazla ilerleyemezsiniz. Beklentilerinizi en başta karşılıklı olarak belirleyin. Ne olursa her iki tarafta hem keyifle ilerleyecek hem de sonunda boşa vakit kaybı olmayacaktır? Mentorluk verdiğiniz kişiyle samimi bir şekilde ilgilenin. Gösterdiğiniz ilgi samimi olmazsa birlikte yol almanız pek mümkün olmayacaktır. Tavsiye vermeye başlamadan önce mentorluk alan kişiyi yeterince tanıdığınıza ve detayları dinlediğinize emin olun. Unutmayın sizin ne kadar bilgili olduğunuzu bir başkasına göstermeniz önemli değil. Mentor, mutlaka mentorluk alana odaklanmalıdır.

Egonuzu terbiye etmekte zorlanıyorsanız mentorluğa soyunmayın! Duygusal zekânızı yükseltmek için elinizden geleni yapın. Bu konuda kitaplar okuyabilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz. Bazılarınız “Benim ihtiyacım yok!” diyebilir ancak hepimizin ihtiyacı var. Kendinizi geliştirmek için Travis Bradberry’nin Duygusal Zekâ 2.0’ını ya da Daniel Goleman’ın Duygusal Zekâ kitaplarını önerebilirim. Travis Bradberry’nin kitabı ek olarak size duygusal zekânızı test edebileceğiniz online bir test ve videolarla desteklenen kısa bir eğitim programı da sağlamaktadır. Mentorluk alan kişinin anlattıklarını ve düşündüklerini tahmin etmeye çalışmayın. Herhangi bir düşünceniz olursa direkt olarak sorun ve cevabını ondan dinleyin. Hatalarınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Hatalarınızın sizi ne kadar güçlendirdiğini görmelerini sağlayın. Böylece o da kendi hatalarından dersler çıkarabilir. Başarıları mutlaka kutlayın. En küçük başarı bile kutlandığında alışkanlık haline geliyor. Mutluluk yaratan her şey alışkanlıkları besler. Sorunları kısa vadede değil uzun vadeyi düşünerek çözmeye çalışın. Günlük sonuçlar uzun vadeli gelişimi destekleyemeyecektir. En önemlisi de kendi yapmadığınız bir şeyi önermeyin. Örnek olun ve davranışlarınıza yansıtın. Hatta bazen uygulamadığınızı fark ettiğiniz şeyleri, siz de kendi davranış setinize ekleyin. Böylece beraber gelişebilirsiniz.


37 |


Ölümlü iş kazalarının büyük bölümü yüksekten düşme şeklindedir

19 Mayıs Samsun OSGB’ye gelin,

düşmeyin!

1

9 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, iş kazaları hakkında bilgi verdi. 19 Mayıs Samsun OSGB’de verdikleri profesyonel eğitimle ölümlü iş kazalarını engellediklerini belirten Özbalcı, “İstatiksel olarak ölümlü iş kazalarının birçoğu yüksekten düşme şeklinde gerçekleşmektedir. Yüksekten düşme şeklinde oluşan iş kazalarının büyük bölümü ise inşaat sektöründe meydana gelmektedir” dedi.

19 Mayıs Samsun OSGB, iş kazalarını en aza indirgemek için firmalara yönelik özel çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor. 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, 19 Mayıs Samsun OSGB’ de verdikleri profesyonel yüksekte çalışma eğitimleri ile ölümlü iş kaza riskleri minimize ettiklerini söyledi.

BÖLGEDEKİ TEK FİRMAYIZ

İş sağlığı ve güvenliği konusunda profesyonel eğitim verdiklerini belirten Murat Özbalcı, profesyonel iple erişim uzmanı, endüstriyel dağcı, IRATA belgeli eğitmenleri ile firmaların risklerine özel olarak hazırlanan yüksekte çalışma eğitimleri ile iş kazalarını en aza indirdiklerini dile getirdi. Eğitimi alan çalışanların iş sağlığı ve güvenliği kanunun ilgili mevzuatlarına uygun olarak sertifikalandırdıklarını belirten Özbalcı, yüksekte çalışma konusunda bölgede tek firma olduklarını vurguladı.

YÜKSEKTE ÇALIŞMA EĞİTİMİNİN AMACI

38 |

Yüksekte çalışmanın genel hususları hakkında da açıklamalarda bulunan Murat ÖZBALCI, “Yüksekte çalışmanın genel hususları, yüksekte çalışma öncesi, işin yapılma anı ve sonrası hakkında bilgilendirmede bulunmaktır. Ayrıca, yüksekte çalışmada kullanılan KKD ve teknik ekipmanlar, kullanım şekilleri, güvenli çalışma, yüksekte çalışmada en güvenli yöntemi belirleyebilme konularında teorik ve uygulamalı bilgilendirme vermektir. Yüksekte güvenli çalışma eğitimlerinin amacı, her türlü çalışma alanında çalışma ekipmanlarının doğru kullanımı, bakımı ve kontrolünü sağlamanın yanı sıra mevcut tehlike ve risklere karşı farkındalık oluşturmaktır. Eğitime katılan yüksekte çalışma personeline, yüksekte yapılan iş güvenliği bilincini aşılamaktır. Bu amaç doğrultusunda, eğitim sonunda nitelikli yüksekte çalışma personeli yetiştirmektir” ifadelerini kullandı.


YÜKSEKLİK İHMALE GELMEZ

19 Mayıs Samsun OSGB eğitmenlerinin firmalara özel olarak hazırlanan eğitimler verdiklerini vurgulayan Özbalcı, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Şirket olarak verdiğimiz eğitimler, bir şirketin yönetici rolünü üstlenen katılımcıların, yüksekte çalışma alanlarında yapacakları denetimlerde yeterliliklerini arttırır. Ekipmanların görsel ve fonksiyon kontrollerinin nasıl yapılacağı konularında yetkinlik kazandırır. Eğitim sonunda, ölümcül riski olan yüksekte çalışma tipleri için çalışanlar, bilinçli ve eğitimli olarak iş güvenliği açısından kuralları biliyor ve hayatlarını koruyabiliyor olurlar. Eğitimler sayesinde, kazaların işletme veya kurum içerisinde tedbirsizlik sonucu meydana gelmesi ihtimali azaltılır. Yüksekte çalışma yapan personelin özgüveninin artırılması sonucu, verim ve kalitenin üst seviyeye çıkartılır. 19 Mayıs Samsun OSGB olarak, profesyonel yüksekte çalışma eğitimlerimiz için şirketimizle iletişime geçen herkese yönelik eğitimci kadromuz, ekip, malzeme ve teçhizatımız mevcuttur. İstenildiği takdirde çalışma yapılan sahaya gelinerek eğitimleri verebilmekteyiz. Bu profesyonel eğitimler, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini 19 Mayıs Samsun OSGB’ den almayan şirketlere de verilebilmektedir.’’

EĞİTİM KONULARI Yüksekte Çalışma Konularına Giriş Yüksekte Çalışma Ortamları Nerelerdir Düşme Faktörü ve Düşmenin Dinamiği Toplu Korunma Yöntemleri ve Kişisel Korunma Yöntemleri Tehlikeli ve Güvensiz Durumları Tanımlama Yüksekte Çalışma Tehlikelerinin Farklılıkları ve Organizasyonu Güvenlik ve Sağlık İşaretleri İş Kazaları Yüksekte Çalışmada Dikkat Edilecek Hususlar Yüksekte Çalışmanın Risklerinden Korunma Line-Yard ile Tırmanma Yatay ve Dikey Yaşam Hatları Üzerinde Çalışma Teknikleri Merdivenlerde Güvenli Çalışma Ankraj Belirlenmesi, Hazırlanması ve Kurulması Askı Travması ve Kazazede Yönetimi Konularında Bilinçlendirme

PRATİK EĞİTİMLER

Kişisel Koruyucu Ekipmanlarının Tanıtımı Temel Düğümler Kişisel Malzemelerin Takılması ve Kullanılması Kişisel Malzemelerin Kontrolü, Bakımı ve Depolanması Uygun Düğümlerin Bağlanması, Düzenlenmesi ve Sabitlenmesi Çalışılan Malzemelerin Sabitlenmesi Line-Yard İle Uygulama Direklerin Üzerinde Pozisyon Alma Ekipmanları Yüksekte Güvenli Çalışma Teknikleri Yüksek Çalışmalarda Uygulama Yatay Ve Dikey Yaşam Hatlarında Uygulama Yüksek Çalışmalarda Askıda Kalan Personelin Kurtarılması Kurtarma Sonrasında Askıda Kalan Personele Yaklaşım ve Uygulama

39 |

TEORİK EĞİTİMLER


Yanlış ayakkabı seçimi diz ağrılarına neden oluyor

Op. Dr. Yılmaz Şahin, “Ön diz ağrıları, aslında diz yakınmalarının önemli bir kısmını oluştururlar. Özellikle sporcularda diz kapağına aşırı bir yük biner. Bu aşırı yüklenme diz kapağının altındaki kıkırdak ve altındaki kemiğe aşırı yük bindirir ve ağrıya neden olur. Fakat bu bulguların çıkması için mutlaka sporcu olunması gerekmez. Ev hanımlarından ofis çalışanlarına kadar çok geniş bir yelpazede de bu tür ağrılar görülür. Hastalarda merdiven iner-çıkarken, oturup kalktığımızda diz bükülü pozisyonda uzun süre oturulduğunda ağrı olur. Eğer günün birinde yukarıdaki pozisyonlarda ağrınız başlarsa neden olan hareketi yapmaktan vazgeçip dinlenin ve bir basit ağrı kesici alın ve buz yapın. Eğer 1-2 güne kadar geçmezse ve tekrarlıyorsa diz konusunda deneyimli bir ortopediste başvurun” dedi.

DİZ AĞRILARININ TANISI NASIL OLUR? Op. Dr. Yılmaz Şahin

40 |

Çevremizde çoğu kişinin diz şikayetlerinden yakındığını duyarız. Bu yakınmalar sadece sporcuları değil; ev hanımlarından ofis çalışanlarına kadar geniş bir kitleyi kapsıyor. Medicana Samsun Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü Uzmanlarından Op. Dr. Yılmaz Şahin ön diz ağrıları, tanı ve tedavisi konusunda bilgiler verdi.

Şahin, “Tanı için; hasta öyküsü ve muayene sonrası ön diz ağrılarının nedenlerini ve ciddiyetini tespit için çeşitli radyolojik incelemeler gerekir. Tedavi; ön diz ağrısının nedenine göre biçimlendirilir. Tendon, yaralanma, aşırı yüklenme-antrenman kökenli ön diz ağrılarında öncelikle dinlenmebuz-elastik bandaj-yukarıda tutma uygulanır. Arkasından egzersiz çalışmaları yapılır. Diz kapağı pozisyonunun bozukluğuna bağlı ön diz ağrılarında daha uzun ve zorlu bir süreç vardır. Öncelikli tedavi fizyoterapi ve egzersiz tedavisidir. 3 ay sonunda fizyoterapiye cevap vermeyen vakalarda cerrahi tedavi seçenekleri gündeme gelir’’ diye konuştu.

DÜZENLİ EGZERSİZ YAPIN

Ön diz ağrılarından korunmak için günlük yaşamda neler yapılması gerektiğine değinen Op. Dr. Yılmaz Şahin; “Öncelikle formda kalın. Genel vücut kondisyonunuzu koruyun. Fazla kiloların olmaması dize binen yüklerin aşırı olmamasını sağlar. Bunun için düzenli egzersiz yapın. Egzersiz öncesi 5 dakika ısının, uygun ayakkabılar ile spor yapın. Diz etrafı kasları için germe egzersizleri yapın. Temponuzu yavaş yavaş arttırın; egzersiz yoğunluğunu aniden aşırı bir biçimde arttırmayın. Dizinize aşırı yük bindiren egzersizlerden uzak durun. Diz bölgesindeki kireçlenmenin en önemli sebebi genetik yatkınlık, aşırı kilo ile kötü ve dikkatsiz aktivite yapılmasıdır. Yükü dizleri ile kaldıran meslek grupları ile ısınmadan bilinçsizce yapılan spor ve uzun süre yanlış ayakkabı kullanımı sonucunda bu sorun ile birlikte ayak ve ayak bileği problemleri ortaya çıkabilmektedir. Kireçlenme dizin iç bölümünde ya da diz kapağında görülmektedir. Diz bölgesindeki kireçlenme sonucunda hastanın bir süre sonra merdiven inip çıkması ve oturup kalkması zorlaşır. Kireçlenme deneniyle hareket kabiliyeti düşer. Hastalar, bu sorun nedeniyle eklemlerinden gelen çıtırtı sesinden rahatsız olmaktadır. Menüsküs yırtığı ya da eklem faresine bağlı gelişen diz kilitlenmeleri sonrası oluşan ani düşmeler kalça kırıklarının nedenidir. Kalça kırıkları, yaşlı hastalarda hayati tehlikesi olan bir yaralanmadır” şeklinde konuştu.


41 |


Samsun’da yazlık sinema keyfi…

42 |

Samsun’da İlkadım Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Açık Hava Sinema Festivali’ne yoğun katılım oldu. Açık havada film izleme fırsatı bulan vatandaşlar, nostaljik bir keyif yaşadı.


lkadım Belediyesi THM Korosu birbirinden güzel eserleri seslendirdi.

FİLM ÖNCESİ KONSER

Festivalin ilk gününden itibaren binden fazla sinemasever, aileleri ile Bulvar AVM Meydanı'nı doldururken, film gösterimi öncesi İlkadım Belediyesi THM Korosu birbirinden güzel eserleri seslendirdi. Ardından İlkadım Belediyesi Tiyatro Okulu tarafından yapılan etkinliklerle minikler doyasıya eğlendi. Her akşam gişe rekoru kırmış filmlerin gösterimde olduğu festivalin ilk akşamında 'Ailecek Şaşkınız' Samsunluların beğenisine sunuldu.

İLGİYE TEŞEKKÜR

43 |

2005 yılında Belediye Başkanlığı döneminde Karadeniz’de ilk defa Açık Hava Sinema Festivali'ni gerçekleştirdiklerini belirten Başkan Erdoğan Tok, “15 gün boyunca her akşam bir mahallenin parkında vatandaşlarımızla sinema etkinliği ile buluşmuştuk. Bu yıl ise bu projemizin devamı niteliğinde Bulvar Alışveriş ve Yaşam Merkezi ile işbirliği içerisinde açık hava yaz sinema etkinliğimizi 1 hafta boyunca bu alanımızda gerçekleştirdik. Burada her akşam halk müziği dinletisi, çocuklarımıza yönelik eğlenceli aktiviteler, ücretsiz ikramlarımız ve gişe rekoru kırmış sinema filmleri ile sizlerin huzurunda olduk. Maksadımız, çocuklarımızın aileleriyle birlikte tatil döneminde eğlenceli vakit geçirmesi, aynı zamanda nostaljik bir ortamda kültürel ve sosyal faaliyetlerle çocuklarımızın, gençlerimizin gelişimlerine katkıda bulunmak. Başta bu projeyi birlikte yürüttüğümüz Bulvar Alışveriş ve Yaşam Merkezi yöneticilerine ve katılımları ile bizleri mutlu eden siz değerli ailelerimize çok teşekkür ediyorum" dedi.


44 |


45 |


Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

“KOÇ”UM BENİM!... 1970’ler Amerika’sında 54 bölüm çekilen ve 1980’li yıllarda da ülkemizde yayınlanan “Beyaz Gölge (The White Shadow)” dizisinde ünlü aktör Ken Howard, “koç Reeves” tiplemesi ile karşımıza çıkmıştı. Dağınık karakterli, isyankar, sıra dışı, kolay eğitilemeyen çoğunluğu zenci bir gurup lise öğrencisinin basketbol koçluğunu yapan Howard, aynı zamanda ülkemizde de basketbol sporunun sevilmesini sağlamıştı. Ben de evimin bahçesindeki çınar ağacına kendi elimle tahtalarını çaktığım, dörtgenlerini odun kömürü ile çizdiğim ve hatta çemberinin filesini bile sık sık modelini değiştirerek ellerimle ördüğüm basketbol potam, köyümün ilk potası olma özelliğine sahipti.

Amerikan ırkçılığının finalize olduğu, zencilere bakışın giderek yumuşadığı 1970’li yıllarda yayına giren bu dizinin hem Amerika’daki zencilere ve diğer göçmenlere hem de dünyaya mesajı “beyaz gölge” olmuştu. Koç Reeves şahsında ırkçılık konusunda zencileri, yerlileri ve göçmenleri takip eden koç’un rengi beyazdı. Bu beyaz koç, tıpkı beyaz saray imajında olduğu gibi ırksal üstünlüğün de simgesi olarak, beyazların ya da Amerika Birleşik Devletleri’nin “dünyanın koçluğu”na soyunmasına delil teşkil etmekteydi.

46 |

“Teslimiyet”in ve “temsiliyet”in sloganlaştığı Beyaz Gölge dizisi ile biz, “koç” kavramına alıştık. Sportif anlamdaki koç’luk giderek sosyallleşti ve ekonomik, politik, sanatsal ve hatta yaşamsal kimliklere büründü. Bireyler, giderek “yaşam koçu”, “para koçu”, “sanat koçu” ve benzeri temsiliyetlere teslim oldu. Kendi iradesini silikleştirerek başkasının iradesine ve dolayısıyla idaresine muhtaç hissettirildi.

Söz konusu durumun ortaya çıkmasını ve bunun beslenmesini muharrik kılan yukarıda zikrettiğimiz dizideki koç Reeves değil tabiki. Özgürlükçü, rekabetçi ve projektif fütürizmin (gelecekçi yönsemeler) fırsatçı bireylerini konumlandıran neoliberal küresel politikalar, aynı zamanda, bireyselliği de deforme ederek pedagojik problematik haline sokmuştur. Ve biz hala bu kördüğümün umutsuzluğuna ilişkin sarmalda güçlü bireyler yetiştirdiğimiz yalanına sığınıyoruz. Çağdaş yaşam için bir kılavuz ihtiyacı, öncelikli olarak “ihtiyacı” kabullenmek ile başlıyor. Çağdaş yaşamın kendinden menkul ve kıymet atfettiği bir konformizmi (kalıpsal uyum zorlamaları) söz konusudur. Bugün için birey, bireyselliğin kalıplarına sıkıştırılarak sözüm ona daha çağdaş kılınmaya çalışılıyor. İradi ve idari zihinselliğine müdahaleler gerçekleştiriliyor. Söz konusu operasyonların bilimsel metodolojiler ve kapsamlar oluşturduğu iddia ediliyor. Uzman kişiler aslında kendisini “uzman kişilik”ler olarak takdim ediyor. Uzmanlık ironisinde “kişilik tacirliği” meşru kılınıyor. Maalesef bugünün en trajik vahametlerinden biri olan cemaatçilik ya da cemaat mensubiyeti de bu kapsamda aktif oldu. Adeta bir gölge misali takipçilik ısrarı ve karakter inkarı ile “beyaz” sayfalar vaadindeki beyaz gölgeler ile kuşatılmaya başlandık. Bir kamuflajın ve manipülasyonun yeni operasyonel kılavuzu olarak “koçluk” müessesesi, yeterlik, yetkinlik ve ardından yetki donanımları ile etrafımızı sardılar.


“Benlik” ise, sizin başkalarına takdim ettiğiniz toplamdır. Sizi siz yapan toplam, varlığınızın gayesi, iradenizin özgürlüğü ve kendi kendini idarenizin yetkinliği anlamında bir karakterizasyondur. Kendi kendini bilmektir. Kişi, birey olarak bireyselliğinden sorumludur. Potansiyellerini ve kapasitesini nesnelleştirmesi için mesleki örgütlenme içindeki rolünün bilincinde olan birey, kalite ve karakteri için ayrıca bir mesai harcaması gerekliliğine ilgisiz kalmalıdır. Strateji, liderlik, performans, deneyimin dönüşümü ve her şeyin ekonomiye tahvil edilmesi anlayışı ile pazarlanan kimliklerin değeri, ederi oranındadır. Belki de gizli kalan unsur, “benlik değerinin kimlik ederi ile kıyaslanmasına olanak tanıyan ve adına çağdaş yönsemeler denilen bu profesyonel tacirliğin profesyonel bireyler yaratamadığı” tespitidir. Sonuç olarak “Koç Reeves”lar bizim “beyaz gölgelerimiz” değildir, biz de “gölgesiz” değiliz zaten. Gölgeler karartılıdır, karadır. Bizim yansımızdır, iz düşümümüzdür. Benlik inşası için “kimlik profilleri destesinden birini çekip alnınıza yapıştırmanızı sağlayacak “koç”larımızın kılavuzluğu, bir “beyaz gölge” olmaktan öteye geçmeyecektir. “Ben!” öyle düşünüyorum… Üçüncü soru: Beyaz gölge ile kara gölge arasındaki farkı “her şeyde kara çıkan bahtım, karpuzda ak çıktı” ifadesi ile nasıl çözümlersiniz?

47 |

Size bir soru sorarak konuya derinlikli bakmaya çalışalım. “Kimlik ile benlik” arasındaki fark nedir? Bugün için nasıl bir cevap kurgulamak mümkündür? “Kimlik”, öncelikli olarak bir kanıt ya da ispat nesnelliği ile çıkar karşımıza. Menşe, aidiyet, temsiliyet gibi sizi fiziksel profillerde toplumsal kılan emarenin belgeselliğine ilave olarak kimlik, bir soruya verilen cevaptır. Karakterinizin, niteliklerinizin, savunularınızın ve inançlarınızın toplamından müteşekkil varlığınızı başkalarının tarif ve tasnifine, konumlandırmasına ve yerleştirmesine izin vermenizdir. Bir başka ifade ile kimlik, başkalarının gözünde sizin ne olduğunuzdur. Başkalarının kompoze ettiği ve koşullarının ekolojik içeriklerle beslendiği bir kişilik yerleştirmesidir. “Benlik” ise, sizin başkalarına takdim ettiğiniz toplamdır. Sizi siz yapan toplam, varlığınızın gayesi, iradenizin özgürlüğü ve kendi kendini idarenizin yetkinliği anlamında bir karakterizasyondur. Kendi kendini bilmektir. Yunus Emre’de “ilim kendin bilmektir” ifadesi, Matrix filminde geçen kahinin mutfağında asılı “kendini bil (temet nosce)” yazısı ya da Maslow’a göre “kendimizi bildiğimiz ve yaşamımızı yönetebildiğimiz takdirde daha sağlıklı ve üretken oluruz” betimlemesi, benlik üzerine yeterli bir nihayeti ortaya koymaktadır. Yukarıdaki sorumuzun cevabı zihninizde kısmen oluşmaya başlamıştır. Kimlik, sizin dışınızdaki iradenin size yüklediği ve sizin katkınızı bazen önemsemeyen bir yerleştirme karakter iken benlik, tamamıyla sizin kendinizi ifade ediş biçiminiz ve nesnelleştirdiğiniz karakterinizdir. O zaman ikinci soruya geçeyim. Koçluk müessesi bir “kimlik” operasyonu mudur yoksa “benlik” operasyonu mudur? Zor bir soru. İlk önce neden operasyon ile eylem niteliği betimlediğime değinmemde yarar var. Müdahil ve kılavuz unsurlar ile insana yönlendirilen tüm niyetlerin kuşku ile karşılandığı bir çağın mensubu olarak, içinde ekonomik gerekçe hissi olmayan hiçbir işlemin gerçek amacına ulaştığını düşünemiyoruz. Yani bilim, sanat, teknoloji evrenselliğinin ekonomi küreselliğinde yaşadığı dönüşümün tahvil edilebilir maddiliği olası süreçleri de biçimlendirmektedir. Maalesef kapitalizmin ve liberalizmin görünmeyen çıktılarını hissetme kabiliyetine de sahip olarak, insanoğlunun nasıl bir sosyal pedagoji ile sınandığını anlayabiliyoruz. İnsan iradesinin ipotek altına alınmasının ve manipülasyonlara duyarsız kılınmasının sadece ekonomik nedenleri ile sınırlı olduğunu söylemiyoruz. Cazibe unsuru olarak tercih edilen ekonomik gerekçe, doğrudan ya da dolaylı olarak “koçluk” müessesinin uzun çubuğun ucunda sallandırdığı masum olmayan hedeftir. Bu anlamda zaten kapitalist kimlikli ve süreçli hedeftir. Cazibe kılavuzluğu olarak sözüm ona “profesyonel destek” amacını güden “kimlik tacirleri”, benliğinizden uzaklaşmanıza da ayrıca katkı sağlamaktadırlar. Çoğu koçun farkında bile olmadan manipüle ettiği benlik karakterizasyonu, itibar mühendisliğinin sizin üzerinizdeki tahakkümü ve telkinleri olarak neredeyse müfredatlaştırılmış durumdadır. Her şeyden önce benliğinizin başkası tarafından ipotek altına alınması, size sunulan kişilik tacirliğinin tahakkümüne girmenizi ve itaat mecburiyetine üste para vererek teslim olmanızı gerektirmektedir.


Bilnet Okulları, 21.yüzyılın dünya vatandaşlarını yetiştirme yolunda Bilfen Şirketler Topluluğunun yeni okul markası olarak, eğitimde daha fazla fırsat eşitliği yaratabilmek ve kaliteli eğitimi birçok noktaya ulaştırmak amacıyla yola çıktı. Bu amaçla öğrencileri, öğretmenleri ve velilerini merkeze koyup ihtiyaçlar çerçevesinde oluşturduğu eğitim modeliyle büyüyen Bilnet Okulları, Samsun’da bulunan kampüsünde anaokulu, ilkokul ve ortaokulu ile eğitim vermeye başlıyor. 2018-2019 Eğitim – Öğretim yılında mevcut okulların yanı sıra açılacak hem merkez kampüsler hem de akredite okullarla birlikte yerleşke sayısını 21’e çıkartan Bilnet Okulları, anaokulundan liseye kadar her seviyede eğitim vermeye başlıyor. Bilnet Okulları, yayıncılıktan toplu yemek hizmetine, servis taşımacılığından tekstile kadar birçok alanda markalaşmış olan Bilfen Şirketler Grubunun markalarından destek alıyor.

48 |

Bilnet Okulları, ‘Doğru Eğitimle Doğru Gelecek’ mottosu ile çağın eğitim stratejileri, teknoloji ve yöntemlerini kullanarak geleceğe yön verebilen evrensel düşünebilen ilgi yetenek ve hedeflerine uygun Atatürk ilke inkılaplarına bağlı mutlu ve üretken bireyler olarak yetiştirme vizyonuna sahiptir.

Bilnet Okulları, eğitim müfredatını sadece akademik alanda değil, kültürel ve sanatsal alanda tam donanımlı bireyler yetiştirmenin yanında; yabancı dil becerileri, yenidünyanın olmazsa olmazları, kodlama, STEM, robotik, maker gibi 21. yüzyıl ihtiyaçları doğrultusunda hazırladı. Öğrencilerinin, temel bilimlerin yanında; yabancı dil, spor, kültür, sanat ve teknoloji alanlarında da kendilerini en üst seviyeye çıkaracak bir eğitim almalarını hedeflemektedir. Anasınıfından itibaren yaşayan bir İngilizce öğretimi uygulayan Bilnet Okulları, okulun her noktasını dil etkinliklerinde kullanarak İngilizce konuşabilen öğrenciler yetiştirmenin yanında ikinci yabancı dil olarak da Almanca dersleri vermektedir. Bilnet Okulları Samsun Kampüsünde görsel sanatlardan müziğe, spor aktivitelerinden laboratuvar çalışmalarına, bilişimden robotik etkinliklere, bireysel çalışmalardan BHS (Bilnet’te Her gün Sınav)’a, hayvanat bahçesinden hobi bahçesine kadar birçok etkinlik verilmektedir. Devam eden kayıt avantajları hakkında detay bilgi almak için Bilnet Okulları Samsun Kampüsü ile iletişime geçebilirsiniz.


49 |


SAMSUN’UN TİYATRO EMEKÇİLERİNDEN

CEM KAYNAR

Eğitim hayatını tamamladıktan sonra Devlet Su İşleri’nde işçi olarak çalışmaya başlayan Cem Kaynar, DSİ bünyesinde işçi tiyatrosu kurulmasına yardımcı oldu. Tiyatroya tutkuyla bağlı olan Kaynar, Belediye Konservatuarı’nda eğitim aldıktan sonra birçok oyunda oynadı. Genç yaşta kendi tiyatrosunu kuran Kaynar, Samsun’un sanat dünyasında kendisine önemli bir yer edindi. Emektar sanatçı tiyatroyu, Samsun’un ve Türkiye’nin tiyatroya bakışını değerlendirdi. Yasir BABA – Mertcan İNAN Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Reis Bey’ adlı bir oyunu vardı 3 perdelik bir oyundu ve ona gitmiştik henüz küçüktüm. 1.perdeyi ve 2.perdeyi izledik ama 3.perdeyi geç oldu diye izleyemedik ve kalktık fakat oradaki ortam, ışıkların yavaş yavaş sönüşü, koku, insanların sahnede oluşu hep aklımda kaldı. Sonrasında DSİ de amatör olarak tiyatro yapmaya başladık ama ardından bu işi profesyonelce yapmak istediğim için okulunu okumam gerektiğini anladım ve belediye konservatuarında okudum 4 sene. 91 Senesinde Ferhan Şensoy’un “Kahraman bakkal süper markete karşı” adlı oyunla başladım sonra 1998 de tiyatromu kurduğumda ilk o oyunu oynadım. Belediye tiyatrosunda bir takım oyunlar oynadım, Atakum Belediyesi’nde Tomurcuk Tiyatrosu vardı; orada oynadım. 20 yıldır da kendi tiyatromda oynuyorum. 50 küsur oyunda oynamışlığım var ama kaç kez sahneye çıktınız derseniz o sayılamaz işte. HABERHAYAT: Yetenek hamurdan mı gelir yoksa çalışma ile elde edilebilir mi? CEM KAYNAR: Yetenek diye bir şeyin olduğu doğru bu genetik ile ilgili bir şey. Fakat yeteneğin geliştirilmesi ve farklılaştırılması çok önemlidir bunun içinde eğitim şarttır.

50 |

HABERHAYAT: Cem Kaynar kimdir? CEM KAYNAR: Samsun doğumlu. İlk, orta ve lise tahsilini kadar Samsun’da yapan, halk oyunlarına merak salan ve uğraşan sonrasında ise Devlet Su İşlerinde işçi olarak göreve başlayan ve DSİ’de işçi tiyatrosunun kurulmasında yardımcı olan, ardından belediye konservatuarını bitiren 28 senedir tiyatro ile iç içe bir vatandaşım. HABERHAYAT: Bugüne kadar kaç oyunda rol aldınız? Ve neden tiyatro diye sorarsak… CEM KAYNAR: Genelde böyle sahnede birilerini izlersiniz ve imrenirsiniz. Oda tiyatrosunun yeni açıldığı 80’li yıllarda,

HABERHAYAT: Sizce, iyi bir oyuncuda olması gereken özellikler nelerdir? CEM KAYNAR: İyi bir oyuncu önce kendisini tanımalıdır. Yaşadığı toplumu tanımalıdır, iyi bir analiz yeteneğine sahip olmalıdır. Hissiyatı kuvvetli olmalı ve kendini geliştirmeye açık bir yapıya sahip olmalı, çağdaş bir kafası olmalı. HABERHAYAT: Tiyatro üzerine eğitimler veriliyor mu? CEM KAYNAR: Tiyatro mesleki bir şey fakat Türkiye’de sektörleşmiş bir şey değil maalesef. Belediyelerin eğitimleri mevcut ama bunun yanında eski yöntemlerle eğitimlerde mevcut yani ustanın çırağa el vermesi gibi aslında. “Beni izlersen ve dinlersen görür ve öğrenirsin gibi.”


HABERHAYAT: Tiyatro için ne lazım? CEM KAYNAR: Bununla ilgili İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun “Öz Tiyatro Kuramı” içerisinde çok güzel şeyler anlatmıştır. Tiyatro yapmak için dekor lazım, kostüm lazım, makyaj lazım, aksesuar lazım, tekst lazım, seyirci lazım, ışık olmadan olmaz mesela eski antik yunan çağlarında güneş doğduğundan 3-4 saat sonra oyun başlardı akşam güneş batana kadar devam ederdi arada küçük molalar olurdu. Olmazsa olmazlar ise 1 oyuncu 1 seyircidir. Bunların ortak özellikleri nelerdir peki? İnsan olmaları… İnsan olmazsa sanat olmaz.

HABERHAYAT: Sizce, Türkiye’de yazar sıkıntısı var mı? CEM KAYNAR: Elini sallıyorsun yazara değiyor diye bir durum yok tabi ki sıkıntı var ama misal İngiltere de rakamı sallıyorum mesela 2 milyon kişi doğrudan,10 milyon kişi dolaylı olarak tiyatrodan ekmek kazanıyor. En basitinden Tiyatro bileti aldığınızda köprü geçişi yüzde 50 ucuz oluyor mesela, sen tiyatroya hizmet ettiysen diğer hizmetler ucuzlaşıyor böyle olunca tiyatroya rağbet artıyor. Tiyatronun reklamı her yerde yapılıyor İngiltere’de, ama Türkiye’de böyle değil. HABERHAYAT: Türkiye’de sanatın özgür olduğunu düşünüyor musunuz? CEM KAYNAR: Sanatın en önemli özelliği takdir edilebildiği yerde başlar. Hatalar olabilir, yanlışlar olabilir ama bizde bu duruma anlayış maalesef yeteri kadar yok. Sanatçı, çıkıp demokrasi kriterleri içerisinde, kimsenin hakkına tecavüz etmeden istediğini yapabilir sanatçı. Çünkü buna hakkı vardır. Türkiye’de henüz bir Rönesans gerçekleşmediği için yeterli özgürlük söz konusu değil diyebiliriz. Bakarsanız; Türkiye’deki üstatlar kendilerine sanatçı demezler oyuncu derler. Sanatçılık ayrı bir şeydir. İzafi bir kavram. Sanat ölçülemez. Adam 30 yıldır tablo yapıyor, bu sanat mıdır değil midir? Bilemezsiniz sanat görecelidir.

HABERHAYAT: Samsun’un tiyatroya bakışı nasıl? CEM KAYNAR: Türkiye gibi bakıyor. Samsun için kimse yobaz bir şehir diyemez ama kimse çok demokrat bir şehir de diyemez. Samsun çok sanatsever bir şehir değildir; ama aynı zamanda sanatçısını hiçbir zaman elinin tersiyle iten, tiyatro izlemeyen bir şehir de olmamıştır. Türkiye’nin genelindeki problemlerin çoğu Samsun’da da hâsıl oluyor. Yer-mekan sıkıntısı, doğru oyun seçimi, insanların içinde bulundukları sosyal problemler… Ama bu kadar zorluk içerisinde dahi Türkiye ortalamasına göre Samsun’da çok tiyatro var. Devlet tiyatrosu buraya gelip haftada 1 oyun getiriyor ve sahneliyorlar. Hepsini hesapladığımızda ayda 10 bin – 15 bin kişi tiyatro izliyor.

HABERHAYAT: Gençlere ne tavsiye edersiniz? CEM KAYNAR: Ben tiyatro kurduğumda 26 yaşındaydım. Şu an 46 yaşındayım. Bu 20 yıl zarfında çok insan geldi gitti. Bir gün birisi gelip “Ben tiyatrocu olmak istiyorum” dediğinde ciddiye alıyordum ama artık almıyorum. “Sen tiyatro izledin mi?” diye sorduğumda; “evet Nejat Uygur’u izledim” dedi. Sonrasında öğrendim ki; televizyonda izlemiş. Daha tiyatronun ne demek olduğunu bilmiyor. Öncelikli tavsiyem şu; yapacağınız işin ne olduğunu araştırın. Bunu hobi olarak mı yoksa meslek olarak mı yapmak istediğinize karar verin. Önemli olan ne istediğini bilmek. Konservatuarlar niye orada olduğunu bilmeyen mutsuz çocuklarla dolu. Onlardan biri olmamak asıl amacınız olsun.

Yapacağınız işin ne olduğunu araştırın. Bunu hobi olarak mı yoksa meslek olarak mı yapmak istediğinize karar verin. Önemli olan ne istediğini bilmek. Konservatuarlar niye orada olduğunu bilmeyen mutsuz çocuklarla dolu. Onlardan biri olmamak asıl amacınız olsun.

51 |

HABERHAYAT: Geleneksel Türk Tiyatrosunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CEM KAYNAR: Geleneksel demek var olmuş ve devam eden anlamına gelir bu bir ritüeldir. Geleneksel Türk tiyatrosu deyince kabaca akla orta oyunu, meddah, karagöz ve Hacivat gelir en başta. Bunların ortaya çıkması için bir yaşanmışlık gerekir. Türkiye’de gerçek anlamda bir Rönesans yaşanmadığı için biz birçok kültürle bir araya gelip genişlemişiz. Bu genişleme döneminde bir yerden gölge oyununu almışız mesela onu kendi kültürümüzle harmanlamışız. Orhan Gazi’nin camii yaptırırken 2 tane duvar ustası olan Karagöz ve Hacivat’ın camiinin inşaatını geciktirmesi ve sonuç olarak kellelerinin vurulması. Esas var oluşu çocuklara değil büyüklere oynanan bir oyundur aslında. Her şekilde iktidar kim olursa olsun muhaliflerdir mesela bugünkü iktidar gitti yerine yeni iktidar geldi gene muhaliftir. Her zaman eleştirir. Karagöz aslında kötü vicdanlı bir adamdır toplumun cahil kesimini temsil eder. Yarım anlayan, anladığını anlatamayan ve yanlış anlama yaşatandır Karagöz ve komiği de bu şekilde çıkar. Hacivat ise toplumun daha okumuş aydın kesimini yansıtır. Eskiden bir mum ışığı kullanılırmış ama şimdi 3 boyutlu görseller ve devasa ekranlar var tabi bununla yarışamıyorlar ve işin içine farklı şeyler katıyorlar mesela Barış Manço figürü Cem Karaca figürü konuluyor halbuki herhangi bir alakası yok ve zamanla yıllar içinde Karagöz-Hacivat çocuklara oynanan bir oyun haline geliyor. Toparlarsak geleneksel Türk tiyatrosu önemlidir.


YAŞAYAN MEKANLARIN ANAHTARI EKEN DESIGN’DA 42 yıllık tecrübesiyle inşaat sektöründe öncü olan Eken İnşaat bünyesinde açılan Eken Design, dünyanın önde gelen markalarının ürünlerini Samsunluların beğenisine sunuyor. Hayata geçirdiği projelerle alanında lider Eken İnşaat bünyesinde kurulan Eken Design, İlkadım İlçesi Hançerli Mahallesi Dikmen Caddesi’nde(Liv Hospital karşısı) açılan butik mağazasında danışmanlık, projelendirme ürün seçimi, montaj ve uygulama hizmetleriyle anahtar teslimi projelerle mekânlara kişilik kazandırarak müşterilerinin tüm beklentilerini eksiksiz karşılıyor.

52 |

DÜNYA MARKALARI EKEN DESIGN’DA

Eken Design’i Samsun’un ilk ve tek müşteri odaklı butik mağazası olarak tanımlayan Eken İnşaat firma sahipleri Ümit Döngel ve Alper Sancak, “Eken Design, proje ürünü butik bir mağaza. Bu mağazayı açmaktaki amacımız mimar ve iç mimarlarla çalışan mütehahhitlerin ev içi tasarımında kullanacakları kaliteli ürünleri rahatlıkla bulabilmeleri. Biz Eken markasının çatısı altında alanımızdaki dünya markalarını bir araya getirdik. Alman firmalarının ve İspanyol firmalarının ürünlerini ve ithal seramik markasının ürünleri mağazamızda satışa sunuyoruz. Bunların dışında yerel markalarımızdan ‘Duratiles’in ürünleri de mağazamızda bulunuyor” dedi.

SAMSUN’DA İLK PROJE: BUTİK MAĞAZASI

Çalışma alanlarını geniş tutmayı hedeflediklerini belirten firma sahiplerinden Alper Sancak, Eken Design’ın farkını “Eken Design bünyesinde bir iç mimarımız olacak. Bunun yanında dışardan bir mimardan da destek alacağız. Projelerimizi kendi iç mimarımızla oluşturacağız. Mağazamızda proje odamız var. Proje odamızda, elimizdeki projelerin çizimlerini ve sunumlarını yapacağız. Müşterilerimiz evlerine uygulamak istedikleri projelerini burada görsel olarak izleyebilecekler. Bu konuda Samsun’da ilk olduğumuzu söyleyebiliriz. Eken Design olarak, tarzını evine yansıtmak isteyen herkesi dünyadaki en son trendlerle ve en yeni modellerle bir araya getiriyoruz. Eviniz için hayal edebileceğiniz her şeyi sizin için tek bir çatı altında topluyoruz. Yerli ve yabancı markaları cazip fiyatlara sunuyoruz. Konuttan villa projelerine, hastaneden iş merkezlerine, otellerden okullara ve AVM’lere kadar uzanan geniş yelpazemizle tüm saygın projelere toplu satış, ürün tedariki ve danışmanlık hizmeti vereceğiz” sözleriyle açıkladı. Sancak, mağazalarının sadece Samsun’a değil tüm Karadeniz Bölgesi’ne hitap ettiğini söyledi.


53 |


Fındıkta hasat zamanı başlarken

kim ne diyor? Üretici: 15 TL’nin üzerinde olmalı Fiskobirlik: 14 TL’den aşağı olmaz Ziraat Odaları: Mağduriyet yaşatılmamalı

F

Fındıkta hasat mevsiminin gelmesiyle birlikte gözler her yıl olduğu gibi TMO ve Fiskobirlik’e çevrildi. Fiskobirlik Başkanı Lütfi Bayraktar, fındık piyasasında güvenli bir ortam oluşması gerektiğini vurgularken alım yapacaklarını işaret etti. Bayraktar, fındık fiyatları içinse, Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (FİSKOBİRLİK) “Fındık fiyatı “14 liradan aşağı Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Bayraktar, fındıkta piyasanın olmayacak” şeklinde konuştu. mutlaka üretici ve tüketici açısından güvenlikli bir ortama kavuşturulması gerektiğini belirtti.

PİYASADAN MUTLAKA FINDIK ALINMASI GEREKİYOR FİSKOBİRLİK: 14 LİRADAN AŞAĞI OLMAZ Bayraktar, geçen yıl TMO'nun yaptığı gibi devletin FİSKOBİRLİK veya başka bir kurum aracılığıyla mutlaka piyasadan fındık alması gerektiğini ifade ederek, fındığın çok olduğu yıllarda özellikle piyasanın regüle edilmesi, dolayısıyla fiyatın dengede tutulması gerektiğini vurguladı.

ALSIN, ÇÜRÜTSÜN MÜ?

54 |

TMO'nun geçen yıl piyasadan fındık aldığını ve şu anda piyasaya fındık sattığını anımsatan Bayraktar, şöyle devam etti: "Bir müdahale kurumu kastıyla üreticiyi korumak amacıyla fiyatı dengede tutmak isteyen bir kurumun, piyasadan fındık aldığı sene o fındığı o sene içerisinde tekrar piyasaya sürmesi hiçbir anlam ifade etmez. Bunun aslında piyasayı düzenleme açısından hiçbir anlamı yok. Alsın çürütsün mü hayır çürütmesin, fındık çok olduğu sene tutsun, az olduğu sene piyasaya sürsün."

Bayraktar, fındıkta piyasa güvenliğine işaret ederek, “Fındık piyasasında güvenli ortam gerekiyor. Fındıkta piyasanın mutlaka üretici açısından da tüketici açısından da güvenlikli bir ortama kavuşması lazım. Diyelim ki alt limit 14 lira, bilmeli ki üretici fındık az olsa da çok olsa da fiyatı 14 liradan aşağı olmayacak. Üst limit 16 lira diyelim ki tüketici de bilmeli ki fındık az olsa da çok olsa da fiyat 16 liradan yukarıya geçmeyecek” değerlendirmesinde bulundu. Lütfi Bayraktar, bunun rekoltenin yüksek olduğu yıllarda müdahale alımıyla düşük olduğu yıllarda da alınan fındıkların piyasaya tekrar verilmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.


FİYATLAR AÇIKLANMALI

ÜRETİCİ: 15 TL’NİN ÜZERİNDE OLMALI

Fındık hasadına başlayan üreticiler ise fındık fiyatlarının 15 TL’nin üzerinde olmasını istediklerini söylediler. Fındık hasadına başladıklarını ifade eden üretici Hüseyin Özgöller, “1 ay kadar bahçelerimizde fındığımızı toplayacağız. Fiyatının ise 15 TL olmasını bekliyoruz. Fındığın hakkı bu rakamdır. Fiyatın daha da aşağılarda olması bizleri düşündürür ama onlar da fiyatları verirken iyi düşünsünler. Ailecek fındık bahçelerinde bu sıcak hava şartlarında mahsulümüzü topluyoruz. Fındığımız kalite bakımından bu yıl çok güzel. Tüm üreticileri hayırlı ve bereketli sezon diliyorum” dedi.

Bunların yanı Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu üyeleri ise daha önceki yıllarda fındık alımı yapan Toprak Mahsulleri Ofisi’ne seslenerek fındık fiyatlarının açıklanmasını gerektiğini söyledi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Yönetim Kurulu Üyeleri Hasan Kozoğlu ve Arslan Soydan, Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) üretici harmana fındığını dökmeden alım kampanyası ve fiyatını açıklaması gerektiğini söyledi. "Bölge milletvekillerimiz konuyla ilgili Ankara'da görüşmelerini sürdürmekte. Önümüzdeki günlerde üretici fındığını harmana getirene kadar Toprak Mahsülleri Ofisi'nin alım kampanyasını ve fiyatını açıklamasını bekliyoruz. Şu anda serbest piyasa fiyatlarına baktığımızda, levant kalite fındık 8-9 lira bandında. Bu da üreticilerimiz tarafından kabul görülen bir fiyat değil. TMO tarafından üreticiyi memnun edecek bir fiyatının acilen açıklanması zarurettir. İnşallah en kısa zamanda TMO alım kampanyası ve fiyatını kamuoyuyla paylaşacaktır" dedi.

SESİMİZİ DUYSUNLAR

FİSKOBİRLİK’E SAHİP ÇIKILMALI

Fındık piyasası hakkında konuşan Giresun Ziraat Odası Başkanı Nurettin Karan, Fiskobirlik’in alım kararını doğru bulduğunu belirterek, "Fındıkta tekelleşmenin önüne geçmek için Fiskobirlik'e sahip çıkmalıyız" dedi. Karan, "Fiskobirlik, üreticinin bir kuruluşu değil de, sanayi kuruluşu gibi algılanıyor. Üretici Fiskobirlik'i tercih edecek mi? Artık Fiskobirlik'e emanet fındık da verilebiliyor. Üretici fındığını önce emanete verip sonra Fiskobirlik'e satarsa güzel olacağını düşünüyoruz" sözlerini kaydetti.

BELİRSİZLİK VAR

Nurettin Karan ayrıca Lisanslı depo konusunda belirsizlikler olduğunu söyleyerek "Giresun'da lisanslı depo yeni kuruldu. TMO, alımların bir kısmını lisanslı depo üzerinden gerçekleştirdi. Bu hamle depoları çalışır hale getirdi. Lisanslı depo kriterleri, TMO'nun kriterlerinden daha zorlu. Uzun vadede bunu test etmeliyiz. TMO Ordu'daki fındığı Giresun'daki lisanslı depolara aktarmıştı. TMO, alım yapmazsa lisanslı depoların nasıl çalışacağı konusu belirsiz" ifadelerini kullandı.

MAĞDURİYET YAŞATILMAMALI

Soydan, fındık rekoltesinin geçen yıla oranla düşük gerçekleşeceğine dikkat çekerek, "Bu yıl sahil bandı başta olmak üzere rekolte ciddi oranda düşük. Bazı bölgelerde 700-800 rakımda fındık var, 400-500 rakım ve aşağısında ise geçen yıla oranla neredeyse yüzde 80 yok. Hatta bahçesine girmeyecek üreticilerimiz dahi var. Bu rekolte ve fiyatlar karşısında TMO fiyat açıklamazsa, üretici bugünkü yani 8-9 liradan ürününü satmak zorunda kalacaktır. Bu da üreticinin aleyhine, alıcıların lehine olacaktır. Üreticiye bir mağduriyet yaşatılmaması lazım. TMO 20 Temmuz'a kadar Giresun kalite fındığı 13.25 liradan, levant kalite fındığı ise 12.25 liradan sattı. Bunun altında bir fiyat açıklanacak olması doğru olmaz" diye konuştu.

FIRSATÇININ İŞİNE YARAR

TZOB Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Kozoğlu ise, TMO'nun bir an önce piyasaya girmezse fırsatçılara gün doğacağını ifade etti. Kozoğlu, "Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak fındık maliyeti, artı enflasyon farkı ve üretici refah farkı hesaplanarak bir fındık fiyatı verilmesini istiyoruz. Geçen sene bir kilogram fındığın maliyeti 9.90 kuruş idi. Bu yıl rekoltenin de düşük olduğunu göz önünde bulundurursak maliyet daha da artacaktır. Eğer TMO bir an önce devreye girmezse bu durum fırsatçıların işine yaracaktır" dedi.

55 |

"Bu yıl fındıktan beklentimiz çok yüksek" diyen Semra Özgöller ise “Biz üreticilerin beklentisi 15 TL’dir. Yetkililer sesimizi duysun. Bu sıcak havalarda o düşük fiyatları açıklayan yetkili ağabeylerimiz gelsinler çalışsınlar bizlere hak vereceklerdir. Fiyat beklentimizi duysunlar” ifadelerini kullandı.


KALICI GÜZELLİĞE KAVUŞMANIN SAMSUN’DAKİ ADRESİ

Fatoş Sivaslı Kadınları kalıcı güzellikle buluşturan Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, Avrupa standartlarında PhiBrows tekniğiyle yaptığı kalıcı makyajlarla fark yaratıyor. Fatoş Sivaslı, Samsun’un yanı sıra İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Trabzon, Batman ve Mardin illerinde müşterine en iyi şekilde hizmet veriyor. Avrupa standartlarında PhiBrows tekniğiyle yaptığı kalıcı makyajlarla, kadınları kalıcı güzellikle buluşturan Fatoş Sivaslı, profesyonelliği teknolojik donanımla bir araya getirerek farkını ortaya koyuyor. Modern teknolojiyi yakından takip eden Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu Sahibi Fatoş Sivaslı, dünyaca kabul gören güzellik eğitimlerini başarıyla tamamlamanın ve kalıcı güzelliğe yön vermenin gururunu yaşıyor.

AĞRISIZ VE ACISIZ KALICI MAKYAJ Dünyanın önde gelen kadın makyaj akademisi PhiAcademy’nın uzmanlarından Branko Babic’in sektöre yön veren güzellik firması PhiBrows’u zorlu eğitimini başarı ile tamamlayan Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı, PhiBrows dünya haritasında Royal Artist olarak yer alma hakkını kazandı. Ağrısız ve acısı kalıcı makyaj uygulamasını yaptığını belirten Sivaslı, “Tüm kalıcı makyaj uygularımı hijyenik ve güvenli bir şekilde uyguluyorum. Kalıcı makyaj işlemi yaptığım kadınlar, yüzlerine güzellik katan uygulamayı görmek için sabırsızlanıyor. İşlem sonrası müşterimin yüzünde gördüğüm mutluluk her şeyin ötesinde.

FATOŞ SİVASLI FARKI

Eyeliner uygulamalarında yapılacak yanlışların oluşturacağı tehlikelere dikkat çeken Sivaslı, “Yanlış yapılan eyeliner uygulanmasının geri dönüşü çok zor oluyor. Kalıcı eyeliner uygulamasının yaklaşık yarım saat içinde tamamlanması gerekmektedir. Aksi takdirde iki göze yapılan uygulama aynı olmayacaktır. Saatlerce tekrar edilen kalıcı eyeliner uygulaması istenilen sonucu vermez. Bunun için işlemin uzman ellerde yapılması gerekmektedir. Salonumda yaptığım tüm kalıcı işlemleri, müşterilerimin rahatlıkla görebileceği alanda uyguluyorum. Böylelikle müşterilerim; ağrısız, acısız, kanamasız olarak gerçekleştirdiğim işlemleri rahatlıkla görebiliyor. Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu’nda kalıcı güzellik uygulaması yaptıran ve işlemden memnun kalmayan hiçbir müşterim olmadı. Kalıcı makyaj işlemini yaptıran kadınlar, işlemin bitmesi ve değişen ifadesini bir an önce herkesin görmesi için adeta sabırsızlanıyor. Yaptığımız her uygulamanın düzenli kontrollerini yapıyoruz, tüm işlemlerimizin arkasındayız” diye konuştu.

56 |

KARADENİZ’DE BiR iLK

İşlemlerimi en güvenilir ve profesyonel şekilde uyguluyorum diye kendimi geliştirme eğitimlerime ara vermiyorum. Kalıcı makyaj uygulamasını dünyada en iyi uygulayan firmalardan eğitim almaya devam ediyorum. Aynı zamanda benden eğitim almak isteyen güzellik uzmanlarına da aynı şekilde eğitim vermeye devam ediyorum. Kalıcı makyaj uygulamalarımın doğallığını artık herkes biliyor. Şehir dışındaki kadınlardan da kalıcı makyaj yapmamla ilgili yoğun istek alıyorum ve kendilerine kalıcı makyaj yapmak için bulundukları şehre gidiyorum. Bugüne kadar kalıcı güzellik uygulaması için Türkiye’nin birçok iline gittim ve gitmeye de devam ediyorum. Fatoş Sivaslı’yı tercih eden herkese teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

PhiAcademy farkıyla aldığı PhiRemoval eğitimi sayesinde kalıcı makyaj silme konusunda da uzmanlaştığını vurgulayan Sivaslı, “PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından, silme kusturma tekniği ile istemeyen dövmelerden ve kalıcı makyajdan kurtulmak artık çok kolay” ifadelerini kullandı. Sivaslı açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Türkiye’de PhiAcademy güvencesiyle PhiRemoval farkıyla eğitim alan birkaç kişiden biriyim. Karadeniz’de bu hizmeti veren tek kişiyim. Kalıcı makyaj silme işlemlerimde cilde zarar vermeden, cildi tahrip etmeden sonuç veren bir ürün olan “mineral asit” kullanıyorum. Bu madde su gibi şeffaf bir renge sahiptir. Deri hücrelerine makine ile minik delikler açıyoruz. O bölgeye mineral asit ile masaj yapıldıkça, kullanılan madde derinin altına nüfus ederek, boya pigmentlerinin derinin üzerine çıkmasını sağlıyor. Deri altındaki boya, 48 saat boyunca akmaya devam edebiliyor. Ardından ince bir kabuk tabakası halini alıyor ve o kabuk, akması biten boyayı toparlıyor. Deri altındaki süreç tamamlandığında kabuk kendi kendine düşüyor. Böylelikle herhangi bir sorun yaşanmadan silme işlemi gerçekleşmiş oluyor.”


57 |


Doç.Dr.Gürkan Genç Dr.gurkangenc@gmail.com

A

kupunktur, 5000 yıllık geçmişe sahip bir uygulama olup birçok hastalıkta ve klinik problemde kullanılmaktadır. Zayıflama da bu klinik problemlerden biridir. Akupunktur kilo kontrolünde etkin role sahip olan bir uygulamadır. Bu uygulama ile iştah kontrolü sağlanması, açlık krizlerinin ve hipoglisemi ataklarının önüne geçilmesi, diyet yaparken sıkça görülen enerji düşmesi, depresyon gibi durumların yaşanmaması ile diyetin sağlıklı bir şekilde yapılması sağlanabilmektedir.

Birçok kişi zayıflama konusunda akupunkturun etkisini yanlış bilmektedir. Genelde insanlar “Akupunktur yapılırken diyet gerekiyor mu ki?” şeklinde, bir önyargı ile akupunkturu bir çeşit “liposuction method” gibi değerlendirmektedir. Ancak ne yazık ki; hem pasta yiyip hem zayıflama şansı akupunktur dahil hiç bir metot ile mümkün olamamaktadır.

Hem pasta yiyip hem zayıflama şansı akupunktur dahil hiç bir metot ile mümkün olamamaktadır.

Zayıflama metotları arasında en sağlıklı ve kolay akupunkturdur denilebilir. Çünkü akupunktur, bedenin normal fizyolojisini bozmadan bedene destek olur. Günümüzde sıklıkla baş vurulan yöntemlerden zayıflama hapları, bitkisel çaylar ve cerrahi seçenekler direkt vücudun işleyişine müdahale ettiklerinden belli komplikasyonlara da neden olabilirler. Hızla zayıflamasonrası kilo alımı, bazı vitamin ve minerallerin eksikliklerinin görülmesi bu komplikasyonlardan en hafifleri arasındadır. Oysa akupunktur tamamen ‘non invaziv’ yani bedenin bütünlüğüne etkisi olmayan bir yöntemdir. Akupunktur uygulaması yeme alışkanlığının değiştirilmesinde kişiye en büyük destektir.

Akupunktur, bedenin normal fizyolojisini bozmadan bedene destek olur.


Akupunktur uygulaması sırasında beslenme konusunda kendinizi eğitmezseniz, bunu bir hayat felsefesi haline getirmezseniz; kilo alırsınız.

AKUPUNTUR TEDAVİSİNİN ARDINDAN KİLO ALINIR MI? Akupunktur ile zayıfladıktan sonra kilo alınıyor mu? Bu soru ile sıkça karşılaşırım. Bu soru ile gelen bir kişiye ilk olarak şu soruları yöneltiyorum: ■ Diyetisyen ile çalıştınız mı? ■ Çalıştığınızda kilo verdiniz mi? ■ Diyetisyen ile çalışmayı bıraktığınızda kilo aldınız mı? Bu soruların hepsine ‘evet’ demeyen hasta hiç gelmedi bu zamana kadar. Ardından tekrar soruyorum, ‘O sırada akupunktur yaptırdınız mı?’ diye. Kısaca diyet sonrasında eski metot beslenmeye devam eder, akupunktur uygulaması sırasında beslenme konusunda kendinizi eğitmezseniz, bunu bir hayat felsefesi haline getirmezseniz; kilo alırsınız. Burada amacımız size sağlıklı beslenmeyi göstermek, nelere dikkat edeceğinizi,

nelerin size zarar verdiğini nelerin faydalı olacağını ortaya çıkarmak ve sağlıklı zayıflamanızı sağlarken akupunktur uygulaması sonrasında da tekrar kilo almamanız için neler yapmanız gerektiğini hayat rutininize oturtmaktır. Bu şekilde olduğunda akupunkturdan sonra zayıflamak değil kilo almak garip bir durum olacaktır. Akupunktur, zayıflamanın sağlanmasında, zayıf kalmada bir araçtır. Aracınıza binin, strese girmeden, yorgunluk hissetmeden, depresyona girmeden, şekeriniz düşmeden açlık hissetmeden hedefinize ulaşın. Konforlu zayıflama için gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz yan etki şansı olmayan tek işlem akupunkturdur. Her yaş grubunda rahatlıkla kullanılan bu metodun uygulanması sırasında çoğu zaman ilave şikayetlerin de kaybolması çok sık gözlenir. Örneğin, migren ağrıları, sırt bel ağrılarında azalma, adet düzensizliklerinin düzelmesi, uyku problemlerinin kaybolması gibi birçok problem de akupunktur sırasında düzelmekte, sayılırsa bunlar yan etki sayılabilmektedir.

Konforlu zayıflama için gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz yan etki şansı olmayan tek işlem akupunkturdur.




BEBEĞİMİ NASIL EMZİRMELİYİM? Doğanın bir mucizesi olan anne sütü, yeni doğan bebeğin tüm besin ihtiyacını karşılamakla kalmıyor, ileride sağlıklı bir yetişkin olmasında da rol oynuyor. Ancak bebeğin bu mucizeden en iyi şekilde faydalanabilmesi için emzirme doğru yapılmalı.

Medıcana Samsun Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Prof. Dr. Sabri Acar ile anne sütü ve emzirme konusunda tüm annelere rehber olacak bir dosya hazırladık.

Doğumun ardından bebek ne zaman beslenmeye başlanmalı?

Bebeklik dönemi dediğimiz ilk iki yıl boyunca bebek için beslenmede en önemli gıda anne sütüdür. Bu dönemdeki beslenme, çocukluk çağının diğer dönemlerinden farklıdır. Bebek normal doğmuş ise doğumu izleyen ilk yarım saat içinde, mümkünse çıplak bir şekilde, anne vücuduna temas etmeli ve anne memesine tutulmalıdır. Bu işlem sezaryenle doğumlarda 1-2 saat gibi biraz daha geç olabilir. Böylece anne ile bebek arasında psikolojik bir bağlantı kurulmuş olmakta, bebek tarafından anne meme başlarının uyarılması ile prolaktin (süt salgılayan hormon) üretilmeye başlanmış olur.

İlk süt çok koruyucu

62 |

Bebekler ne kadar sıklıkta beslenmelidir?

İlk kez bebek sahibi olan annenin sütü 24 saat içinde tam olarak gelmeyebilir. İkinci güne kadar uzayabilir. Ancak yine de anne bebeğini emzirmek için gayret sarf etmelidir. İlk günlerdeki süt koyudur ve miktarı azdır ancak bebeğin mikroplara karşı korunmasında oldukça faydalıdır. İlk günlerde anne, bebeğine alışana kadar 1-2 saatte bir; hatta her ağladığında emzirmelidir. Anne, bebeğinin ne zaman acıktığını ilk birkaç ay içinde öğrenir ve emzirme aralıklarını 2-3 saatte bir (küçük prematüre bebeklerde daha sık) olarak ayarlar. İyi beslenen bir bebek özellikle geceleri 4-5 saat hiç uyanmadan uyuyabilir. Uyandırıp beslemeye gerek yoktur. Bebek acıktığında ağlar ve anneyi uyandırır. Anne tecrübe kazandıkça bebeğinin ne zaman acıktığını, ne zaman emeceğini hisseder. Çalışan ve işi icabı bebeğini emziremeyen annenin sütü önceden sağılabilir ve dondurulmadan buzdolabında 24 saat hatta 48 saat bekletilip gerektiğinde ısıtılarak bebeğe verilebilir.


Anne sütünün yeterli olup olmadığı nasıl anlaşılır?

Bebek, iki aylık olana kadar günde 8-12 defa besleniyorsa, emme sırasında yutma hareketlerini sık sık yapıyorsa, yeterli miktarda idrar çıkarıyor, bezini ıslatıyorsa, günde 5-6 kez normal kıvamda kaka yapıyorsa, günde 20-30 gram (ayda en az 600-900 gram) kilo alıyorsa, annenin memelerinin emzirme öncesinde dolgunsa ve emme bitince boşalıyorsa anne sütü yeterli oluyor demektir. Bebeğe iki yıla kadar anne sütü verilebilir. Tabii, bu sürede annenin bebeğini emzirmek için zamanı uygun olmalı, sütü yeterli olmalı, bebeğin gelişimi her yönüyle sağlıklı olmalıdır.

Anne bol sıvı almalı

Anne sütünün bol olması için nelere dikkat etmeli?

Anne bebeğini sık sık emzirmeli. Günde en az 2-3 litre su başta olmak üzere meyve suları, ıhlamur, ayran, çorba gibi sıvı gıdalar almalı. Stresten ve gaz yapıcı gıdalardan uzak durmalıdır.

Anne sütü ile beslenen bebekler daha zeki olurlar. Anne sütü ile beslenmenin faydaları nelerdir?

Altı ay ek gıda gereksiz Bebeklere ek gıda verilebilir mi?

Eğer bebek boy ve kilo olarak normal gelişimini sürdürebiliyorsa, anne bebeğini emzirmek istiyorsa, annenin sütü yeteri kadar varsa ve emzirmek için bir engel yoksa altıncı aya kadar ek gıda vermeye gerek yoktur. Ancak anne sütü azalmış veya bitmişse; ailenin ekonomik gücü hazır mamaları almaya yeterli değilse ve çocuk gelişemiyorsa, ek gıdalara erken başlanabilir.

Anne sütünün verilemediği durumlar nelerdir?

Anne ağır kalp, akciğer, karaciğer, epilepsi, böbrek kanser hastası ise ve ilaç alıyorsa, anne psikoz veya depresyonda ise, memesinde belirgin iltihap varsa, bebeğe anne sütü vermek uygun değildir.

İlk 6 ay boyunca sadece anne sütü ile beslenen bebekler, tüm besin ve sıvı ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Anne sütü bebeği enfeksiyonlara karşı korur, bebeğin bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. İshal, kabızlık ve diş çürümeleri daha az görülür. Beyin gelişimi daha iyidir. Anne sütü ile beslenen bebekler daha zeki olurlar. Bebeğin boy ve kilo gelişimi daha iyidir. Anne sütü alan bebekler, alerjik hastalıklara karşı da korunur. Ani bebek ölüm oranları daha düşüktür. Anne sütü ekonomiktir, ucuzdur, hatta parasızdır, temizdir. Hazırdır ve ısısı uygundur. İçindeki demirin emilimi daha fazladır. Emziren annelerde meme ve rahim kanserleri daha az görülür. Emzirme süresince anne gebelikten korunur. Anne ile bebek arasında ruhsal bağlantı daha kuvvetlidir.

63 |

Bebek normal doğmuş ise doğumu izleyen ilk yarım saat içinde, mümkünse çıplak bir şekilde, anne vücuduna temas etmeli ve anneye tutulmalıdır.




Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

TRİCHTİLLOMANİA TRİKOTİLOMANİ (TTM)

Neden saç yolup, tırnak yeriz? Kişinin kendi vücuduna yönelik sonunda vücut bütünlüğünün bozulması ile sonlanan tekrarlayıcı davranışlarda bulunması, psikiyatri literatürünün son yıllardaki en popüler konularından birisidir. Bu durumla ilişkili bir grup hastalık Beden Odaklı Tekrarlayıcı Davranışlar (Body-focused repetitive behavior (BFRB)) olarak adlandırılır. Stresli bir dönemde ortaya çıkıp sonrasında alışkanlık haline gelen kişinin boş zamanların çoğunu işgal eden bu davranış paterni, kişinin istese de kontrol edemediği bir hal aldığında yaşam kalitesi için ciddi bir tehdit haline gelebilmektedir. Ebeveynler için çoğunlukla endişe kaynağı olabilen tırnak yeme ve tırnak kenarlarını koparma bu spektrumun en meşhur üyesidir. Eş zamanlı başlayan diş gıcırdatma, alt ıslatma olmadığı takdirde tırnak yeme davranışı, çocuğun bir şeyden çok etkilendiğini veya içine attığı bir problemi olduğunun göstergesi değildir. Bir psikiyatrik hastalığın başlangıcı olarak kabul edilmez. Yani bilinenin aksine görüntü kirliliği dışında kişiye bir zararı dokunmaz, sürekli uyarıp kızarak evladınızla arayı bozmaya değmez. Yanak mukozasını ısırma, parmak kıtlatma, deri yolma, yara koparma beden odaklı tekrarlayıcı davranış spektrumunun diğer üyeleridir ve yaşam kalitesini bozma ihtimali daha yüksektir. Bu spektrum içinde 'Trikotilomani(TTM)' olarak adlandırılan diğer bir durum vardır ki; açıkçası bunlar kadar masum değildir. Ancak yaşayan bilir... Hayat kalitesi için en büyük tehdidi oluşturur. Yaşayanın bilmediği ise bu durumun bir tedavisi olduğu, utanılacak, saklanacak bir şey olmadığıdır.

Kendi vücudumuza yönelik tekrar eder şekilde zarar verici davranışlarda bulunmak ve bunun zaman içinde kontrolden çıkıp alışkanlık haline gelmesi psikiyatri literatüründe beden odaklı tekrarlayıcı davranışlar (Body-focused repetitive behavior (BFRB)) olarak adlandırılır.

TTM sıklığı

Saç koparma antik çağlardan beri bilinen bir durum olmakla birlikte “TTM” terimi ilk kez, Fransız dermatolog Henri Hallopeau (1889) tarafından kullanılmıştır. “Saç yolma davranışı”, Homeros, William Shakespeare gibi birçok yazarın eserlerinde hüznün ve kederin bir yansıması olarak gösterilmiştir. TTM son yıllarda ilgi odağı olmaya başlasa da; aslında günümüze kadar az sayıda araştırmanın yapıldığı, ihmal edilmiş bir bozukluktur. Son yirmi yılda yapılan araştırmalar, TTM'nin sanıldığından çok daha sık görüldüğünü, ergen ve genç erişkin nüfusun ortalama %0,6-3.4’ünü etkilediğini ortaya koymaktadır.

TTM Başlangıç Yaşı

Ttm çoğu zaman ergenlik döneminde (11-13 yaş arası) başlangıç gösterir. Azınlık bir grupta bebeklik döneminde 18 ay civarı gözlenebilmektedir. Bebeklik dönemi TTM bebeğin kendisini rahatlatmak için yaptığı bir alışkanlık bozukluğu olarak kabul edilir. Parmak emme, sallanma gibi davranışlarla sık birliktelik gösterir. Çoğunlukla yatma zamanlarında görülür. Gidişatı oldukça iyidir, çoğu zaman kendiliğinden düzelir. Ergenlik döneminde başlayan tip ise kendiliğinden düzelmeyen daha dirençli ve kronik gidişatlı bir bozukluktur.


TTM’nin Alp Tipleri Mevcuttur

Trikotollomani herkeste aynı şekilde seyreden bir bozukluk olmayıp otomatik yolma ve odaklanılarak yapılan yolma olmak üzere 2 alt tipte ayrılır. Odaklanmış tipte; birey dikkatini ve zamanını özel olarak saç yolmaya ayırır. Otomatik tipte ise birey başka şeylerle meşgulken ve sıkıldığında saçını yolar. TTM olgularında genellikle bu iki tip saç yolma beraber görülür.

Trich (Saç)

Tilo (Yolma)

Mania (Cinnet)

Saçlar genellikle tek tek çekilerek koparılır. El ile saçlar yoklanarak; kalınlık, kısalık, kıvrıklık, sertlik vs. gibi özellikler bakımından farklı olan saç teli bulunur. Koparılan saç teli; çöpe atılabilir, dudaklar veya burun deliklerinin önünde dolaştırılabilir, koklanabilir, ısırılabilir, çiğnenebilir veya yutulabilir.

Sosyal Yaşamı Kısıtlar

Çoğunlukla kişiler açıklık olan alanlarını bir şekilde saklamaya çalışırlar. Şapka, bere gibi aksesuarları kapalı alanlar da dahil olmak üzere kafadan çıkarmayarak, kaş boyama, takma kirpik kullanma gibi kozmetik önlemler ile durumu kamüfle etme çabası gösterirler. Bu saklama ve saklanma stratejileri sonucunda, benlik saygıları düşer, toplumsal etkinliklerden uzak durmaya çalışırlar ve en nihayetinde psiko-sosyal işlevselliklerinde belirgin bozulmalar olur.

Trikotilomani

Benlik saygısında düşüklük, toplumsal ilişkilerde belirgin kısıtlılık, yüksek komorbidite oranı, medikal komplikasyon olasılığı, işlevsellik düzeyinde ciddi bozulmayla gidebilen önemli bir bozukluktur.

Can Yanması Beklenilen Bir Durumdan Haz Alınması

En çok saç olmak üzere vücuttaki herhangi bir bölgedeki (kaş, kirpik, sakal vs.) kılların, o bölgede kıl kalmayacak şekilde tekrar tekrar koparılmasıdır. Vücudun hemen her bölgesinde gözlense de en sık hedef seçilen alan saçlı deridir. Bu bölgeyi kaş ve kirpikler izlemektedir. Olguların yarıdan fazlasında iki veya daha fazla bölge beraber etkilenmektedir. Kişi bu davranışı engellemek için çaba gösterse de başarılı olamaz. Koparma davranış esnasında acı duyumsanması beklenirken ilginç olarak kişi haz duyar, doyum hisseder ve rahatlar. Davranış sonrasında derin bir pişmanlık hissedilse de bu pişmanlık yolma davranışının tekrarlamasını önlemez. Kişi davranışı tekrarlamak için yoğun bir zorlantı hisseder. Stresli dönemlerde artıp, etraftakiler (özellikle anne, baba, yakın arkadaşlar) yapma" dedikçe inadına yapma seklinde bir karşılıklı anlayışsızlık geliştirir.

Sonuç

Kronik gidişatla nükslerle seyreden TTM sanıldığından daha sık rastlanan, yaşamın tüm alanlarında çok yoğun bir işlevsellik kaybına neden olabilen önemli bir sağlık sorunudur. Günümüzde kişiler bu durumun bazen bir hastalık olduğunu bilmedikleri için bazen de utanıp çekindikleri için tedavi arayışına çoğunlukla girmezler ve ne yazık ki; tedavisi mümkün olan bu durumun ağır sosyal ve psikolojik sonuçları ile kendi başlarına mücadele etmek zorunda kalırlar. TTM’de en büyük ihtiyaç bu duruma karşı farkındalığın arttırılarak kişilerin etkin tedavi yöntemleri ile tanıştırılmasıdır.


2K MÜHENDİSLİK İLE MAHMUT BARAN İNŞAAT ARASINDA

DEV ANLAŞMA

Samsun’da mekanik tesisat ve iklimlendirme alanında güvenilir ve başarılı olan 2K Mühendislik şirket sahibi makina mühendisi Murat Devrim Kumaşoğlu ile yine inşaat alanında muhteşem projeleriyle samsun mimarisine önemli katkılarda bulunan Mahmut Baran İnşaat şirketi sahibi Mahmut Baran arasında mekanik tesisat işbirliği protokolü imzalandı. Özellikle Atakum ilçesinde yapımı devam etmekte olan Carpediem Villaları, Loca Ofis, İskele Evleri, Marina Loft Evleri ve Akvaryum Evleri gibi konforlu projeleri ile dikkat çeken Mahmut Baran, tedarikçilerini ve hizmet satın aldığı tüm birimleri işinin ehli profesyonel firmalardan seçtiklerini belirterek 2K Mühendislik ile yapılan bu işbirliğinin kendileri için önemli olduğunu söyledi.

68 |

Yapılan işbirliği sözleşmesinde 2K Mühendislik ile Mahmut Baran İnşaat arasında, tüm projelerin yerden ısıtma tesisatlarını, vrf

klima tesisatlarını, kazan dairesi kaskat sistemlerini, pis su, temiz su tesisatlarını, yangın tesisatlarını, havalandırma tesisatlarını ve doğalgaz tesisatlarının yapım işlerini taahhüt ederek protokol imzalandı. Konuyla ilgili açıklama yapan 2K Mühendislik şirketinin sahibi Murat Devrim Kumaşoğlu “Mahmut Baran Şirketi’nin Samsun’da önemli bir marka olduğunu, bu tür projelerde ekiplerinin saha kontrollerine, teknik detaylarına daha fazla dikkat ettiklerini ve bu firma ile çalışmanın haklı gururunu yaşıyoruz” dedi. Her iki taraf birbirlerine hayırlı olsun dileklerinde bulundu.


69 |


Samsun’daki yabancı öğrencilere

70 |

Samsun’da düzenlenen ‘Türk Gecesi’ etkinliğine katılan 20 farklı ülkeden 24 uluslararası öğrenci için geleneksel ‘kına gecesi’ düzenlendi. Renkli anların yaşandığı gecede yabancı öğrenciler, Türk kültürüyle ilgili hünerlerini sergiledi.

‘Türk Gecesi’ Cumhurbaşkanlığı himayelerinde Yunus Emre Enstitüsü ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) işbirliğiyle gerçekleştirilen, Türkçe Yaz Okulu etkinlikleri çerçevesinde Samsun’da misafir edilen 20 farklı ülkeden 24 uluslararası öğrenci için 'Türk Gecesi' tertip edildi.

TURİSTİK GEZİ TURLARI

OMTEL Otel'de düzenlenen programa ABD, Arjantin, Bahreyn, Bhutan, Bangladeş, Brezilya, Endonezya, Guatemala, Hindistan, İtalya, İngiltere, Japonya, Kenya, Kolombiya, Libya, Peru, Portekiz, Singapur, Sierra Leone ve Şili’den gelen öğrenciler katıldı. 21 günlük Samsun programı çerçevesinde öğrenciler, turistik gezi turları ve kültür sanat etkinlikleri yapılan programda ve Bafra Belediyesi'nin düzenlediği Kapıkayafest Doğa Sporları Kültür Festivali'nde yer aldı. Son olarak ise Türk kültürünü tanıtmak amacıyla önemli bir program organize edildi.


MEHTER AŞKI

Dünyanın farklı coğrafyalarından gelen öğrencilere Türk kültürüne ait unsurların sergilendiği program, uluslararası öğrenciler ve davetliler tarafından ilgiyle takip edildi. OMTEL Otel'de gerçekleştirilen programda ilk olarak mehter takımı sahneye çıktı. Öğrenciler tarafından büyük bir ilgiyle takip edilen mehter takımı, icra ettiği marşlarla misafir öğrencilere coşkulu bir gece yaşattı. Mehter marşına hayran olan Bahreynli öğrenci Hasan Abdulla ise mehteran eşliğinde Plevne Marşı'nı okudu. Programın son kısmında ise kültürümüzün en önemli örnekleri arasında yer alan kına gecesi etkinliği yabancı öğrenciler tarafından gerçekleştirildi.

SAMSUN'U TANITACAKLAR

Program hakkında bilgi veren Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi ve OMÜ Türkçe Müdürü Dr. Ömer Saraç, "Yunus Emre Enstitüsü ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi iş birliği ile gerçekleştirilen Türkçe Yaz Okulu etkinlikleri çerçevesinde, Samsun’a gelen uluslararası öğrencilerimiz ile birlikte bu etkinliği gerçekleştiriyoruz. Amacımız, öğrencilere sadece Türk dilini öğretmek değil, Türk örf ve adetlerini de öğretmektir. Buradaki öğrenciler kendi ülkelerine gittiklerinde hem Samsun’un hem de Türkiye'nin tanıtımını yapmada önemli katkı sağlayacaklardır" dedi.








Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı Sadece Bayanlara Özel

YAZIN BRONZLUĞUN KEYFİNİ YAŞAYIN

Y

aza ışıl ışıl bronz bir ciltle girmek artık kolay. Solaryum sayesinde yaz gelmeden parlak bir cilde sahip olunabilir. Brozlaşma, güneş veya solaryumdan kaynaklanan ultraviyole ışınlar ile cilt renginin koyulaşmasıdır. Solaryum da, Latince ‘sol’ (güneş) kelimesinden kök almakla birlikte güneş odası anlamına gelir. Solaryum cihazlarında bulunan ultraviyole ışık kaynakları ile ışınlama yapılarak bronzlaşma sağlanır. Solaryum makineleri ile cilde temas eden ultraviyole ışınlar, cildin katmanlarında ilerler. Cildimizin üst tabakası olan epidermisin yüzde 5’ i melanosit adı verilen hücrelerden oluşmaktadır. Kısa dalga boylu UV ışın (UVB) ile bu melanosit hücreleri uyarılır. Uyarılan melanositler melanin üretimi yapar. Pembemsi renkteki melanin, cildin üst katmanına doğru ilerler. Bu esnada dalga boyu uzun olan UVA ışını ile melanin oksidasyonu gerçekleşir ve rengi koyulaşır, kahverengi olur. Bu koyulaşma cildin UV ışığına karşı kendini doğal korumasıdır. Cildin üst tabakası epidermisteki germinatif hücreler sürekli üretilir, yaşlı hücreleri yavaş yavaş yukarı doğru iter; bu yaşlı hücreler de cildin sert katmanını yani ölü epidermisi oluştururlar. Bu döngü yaklaşık 1 ay sürer. Yeni oluşan hücreler, cildimizdeki melanin yüklü hücrelerin yerini alır, ölü hücreler atılır. Bu nedenle rengimiz solar ve açılır.

NEDEN SOLARYUMU TERCİH ETMELİYİZ?

Solaryum, deriden organizmaya yayılan ışık, beyindeki fiziksel oluşumları düzenler, oksijen alımını hızlandırır ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. ■Vücutta D vitamini üretimi güneş veya solaryum ışığı ile gerçekleşir. D vitamini Osteoporose’ a (kemik erimesi) karşı korur ve kemikler kalsiyum ile güçlendirilir. ■Işık beyindeki gülme merkezini harekete geçirir ve pozitif enerji dışarı çıkar. Gülmenin şiddeti arttıkça stres azalır. ■Ciltte akne ve sivilceye iyi gelir. ■Sedef hastalığı ve nörodermit gibi bazı cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılır.

■Güneş ışığının insanlar üzerinde son derece olumlu psikolojik etkileri vardır. Yapılan araştırmalara göre intihar vakalarının en çok güneşin az gözlendiği kış aylarında olduğu saptanmıştır. ■Kan daha fazla oksijen taşır, daha fazla kalori harcanır ve kandaki yağ miktarı azalır. ■Alyuvarlar güçlendiği için enfeksiyonlara daha kolay karşılık verir. ■Endorfin yani mutluluk hormonu salgılanmasını sağlar.

CİLT TİPLERİ

Her cilt tipi solaryuma veya güneşe aynı tepkiyi vermez. Dünyada fitzpatrick sınıflandırması adı altında 6 adet cilt tipi kategorize edilmiştir: Tip I: Göz rengi açık, saç rengi sarı veya kızıl olup; çoğu zaman alerji ve çil de bulunmaktadır. Güneşe karşı hassas ciltli kişilerdir, bronzlaşmadan kızarırlar. Tip II: Göz rengi açık, saç rengi sarı veya kumral olup beyaz tenli ve güneşe karşı hassas ciltli kişilerdir, önce kızarırlar sonra hafifçe bronzlaşırlar. Tip III: Saç rengi kumral olup, göz rengi her renk olabilen normal ciltli, güneşe karşı hassasiyeti az kişilerdir. Güneşte önce kırmızımsı yansa da sonra bronzlaşır. Orta Avrupa ve Asya tipi olarak adlandırılırlar. En sık rastlanan cilt tipidir. Tip IV: Göz ve saç rengi siyah veya kahverengi olan esmer, buğday tenli; hassasiyeti çok az olan kişilerdir, daima bronzlaşırlar. Akdeniz, Asya ve İspanyol tipi olarak adlandırılırlar. Tip V: Hintliler, Orta Doğulular ve Latinler bu gruba girer, güneş hassasiyetleri yoktur, kolay bronzlaşırlar. Tip VI: Afrikalılar, Afrika kökenli Karayipliler ve Avustralya yerlileri bu gruba girer, siyah ırktır. Güneş hassasiyetleri yoktur, kolay bronzlaşırlar.

Solaryuma girecek kişilerin solaryum danışmanının yönlendirmesi ile cilt tipine uygun solaryum kabini ve seans süresi seçmesi, uygun solaryum kozmetiği kullanması çok önemlidir. Cilt tipine göre uygun süre ile solaryuma girip kademeli olarak artırılır.



Belaruslu gelin çocuklara at sevgisini aşılıyor Ülkesi Belarus'ta atlarla küçük yaşlarda ilgilenmeye başlayan 30 yaşındaki Aleksandra Güdek, bir Türk iş adamı ile evlendikten sonra yerleştiği Samsun’da da atlara olan sevgisinden vazgeçmedi. Güdek, Samsun Büyükşehir Belediyesi Atlı Spor Tesisleri’nde çocuklara at sevgisini aşılamaya çalışıyor.

ATINI YANINDA GETİRDİ

Atlarla 3 yaşında tanışan ve bir daha ayrılmayan Aleksandra Güdek, sonraki yıllarda dresaj (at terbiyesi) eğitimi aldı. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra at sahibi olan Güdek, atlarla ilgilenmekten hiç vazgeçmedi. Belarus'ta tanıştığı Türk iş adamı ile 5 yıl önce evlenen ve Samsun'a yerleşen Güdek, atı "Maestro"yu da ülkesinde bırakmadı.

Çocuklarda kas ve kemik yapısını şekillendiren bir spor. Çünkü hareketli bir canlının üzerinde oturma, üzengiye basarak yapılan ritmik hareketlerle bacak, kalça, sırt kaslarına kadar pek çok kas çalıştırıyor

80 |

O BİR GÖNÜLLÜ

Atı "Maestro"ya Samsun Büyükşehir Belediyesi Atlı Spor Tesisleri'nde bakan Güdek, gününün büyük bölümünü burada atıyla ilgilenerek geçiriyor. Güdek, atıyla zaman geçirmesinin yanı sıra tesislere gelen çocuklara da gönüllü olarak at sevgisini aşılamaya çalışıyor.


ATLAR HUZUR ANLAMINA GELİYOR KADINLAR ATÇILIKLA UĞRAŞSIN Aleksandra Güdek, yaptığı açıklamada, atlarla arasında çocukluktan başlayan bir dostluk İSTİYORUM bulunduğunu söyledi. Bütün yaşantısını atlar üzerine kurduğunu dile getiren Güdek, atını da Belarus'tan Samsun'a getirdiğini, çocuklara at sevgisi aşılamaya çalıştığını vurguladı. Gününü atlarla geçirdiğini dile getiren Güdek, "Atlara bir kere dokununca bir daha kopamıyorsunuz. Onların gözüne bir kez baktığınızda, ona bir kez dokunduğunuzda, onunla yol almaya başladığınızda hayatınız değişiyor. Atlar huzur, öz güven, sabır anlamına geliyor. Bir yaşam tarzı oluyor" ifadelerini kullandı.

Atının beslenmesinden tımarına, binilecek hale getirilmesine kadar her türlü işi tek başına yaptığını anlatan Güdek, "Ata bir anne şefkati ile yaklaşıyorum. Onlar yavrum gibi geliyor. Onların da bana yaklaşımı son derece yumuşak. Kadınların atçılıkla uğraşmasını çok istiyorum. Bununla ilgili de gayret gösteriyorum. At insanı rahatlatıyor, insandaki bütün stresi alıyor" dedi.

BÜTÜN VÜCUDU ÇALIŞTIRIYOR

Güdek, at binmenin tüm vücudu çalıştıran bir spor olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Çocuklarda kas ve kemik yapısını şekillendiren bir spor. Çünkü hareketli bir canlının üzerinde oturma, üzengiye basarak yapılan ritmik hareketlerle bacak, kalça, sırt kaslarına kadar pek çok kas çalışıyor. Çocuklar daha hızlı denge öğreniyor. En önemli unsurlardan biri de doğru oturuş. At üstünde dik durmak, duruş bozukluklarını da düzelten bir durum. Bu nedenle çevremdeki bütün çocukların atlarla tanışmasını, ilgilenmesini istiyorum."

81 |

Atlara bir kere dokununca bir daha kopamıyorsunuz. Onların gözüne bir kez baktığınızda, dokunduğunuzda, onunla yol almaya başladığınızda hayatınız değişiyor.


82 |


HEDEF 81 İL Mobilya sektöründeki deneyimiyle alanında Samsun’da zirvede olan Eker Kanepe, tüm Türkiye’ye açılmayı hedefliyor.

2

000 yılında Eker Mobilya adını taşıyan aile şirketinin içinden doğan Eker Kanepe’nin Yönetim Kurulu başkanı Fahrettin Eker, mobilyacılıkta bölgenin önemli markalarından biri olma hikayelerini, “İlk olarak 4 kardeş bir araya gelerek 1978 yılında Eker Mobilya adıyla sektöre giriş yaptık. 2000 yılına kadar Eker Mobilya çatısı altında imalat ve ticaret faaliyetlerimiz yürüttük. 2000 yılında ağabeyimiz Recep Eker, Recep Eker Oturma Grupları adıyla; biz ise Eker Kanepe adıyla yolumuza devam etme kararı aldık. O tarihten itibaren ağabeyimiz Recep Eker, kendi kategorisinde büyük adımlar atarak ilerledi. Biz de aynı şekilde kendi imalat alanımız olan yatak, baza ve kanepe üretiminde sağlam adımlar attık” sözleriyle anlattı.

Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin EKER Eker Kanepe adıyla 500 m2’lik bir alanda 6 çalışanla ile yola çıktıklarını belirten Fahrettin Eker, “Bugün imalat alanımızı 5000 m2’ye, çalışan sayımızı ise 55 çıkarmış durumdayız. 18 yılda Samsun’da iyi bir yere geldiğimizi düşünüyoruz. Markamızın adını tescillemiş durumdayız. Karadeniz Bölgesi’nde birçok şehre dağıtım ağımız var. Hedefimiz Türkiye’nin 81 iline Eker Kanepe adını taşımak… Böylece marka olarak Samsun’umuza bir ivme kazandırmak istiyoruz” dedi.

İHTİSAS ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ İSTİYORUZ

Aynı zamanda Mobilyacı İş Adamları Derneği (MOBİD) Başkanlığı görevini de üstlenen Eker Kanepe Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Eker, “Türkiye’nin tamamına üretim yapabilmek için belirli imkanlara sahip olmak gerekiyor. Bizim de bu noktada hedeflerimiz var. Samsun’da bizim markamız gibi üretime 200m2’lik alanlardan başlayarak Samsun’u aşmış diyebileceğimiz markalar var. Bizlerin, Türkiye tamamına üretim yapabilmek için öncesinde altyapıyı oluşturmak adına belirli projeleri var. Şehrimize mobilya alanında bir ihtisas sanayi bölgesi kurma hevesimiz var. Bu konuda siyasi büyüklerimizle, bürokrasideki yetkililerle bir araya gelerek projelerimizi anlatacağız” diye konuştu. Sivil toplum kuruluşlarından ve bürokrasiden destek beklediklerini söyleyen Eker, “İhtisas organize sanayi bölgesini Samsun’a kazandırarak arkadaşlarımıza yardımcı olmak istiyoruz. MOBİD Başkanı olarak Samsun’a böyle bir hizmeti kazandırabilirsek; ben hayatım boyunca bundan onur ve gurur duyarım” şeklinde konuştu.

Kendi imalat alanımız olan yatak, baza ve kanepe üretiminde sağlam adımlar attık

83 |

Tekkeköy ilçesi İlkadım Organize Sanayi Bölgesi’nde 5000 m2 üzerine kurulu imalat tesislerinde ürettiğini yatak, baza, kanepe ve oturma grubu takımları ile mobilya alanında Samsun’da öncü konumda olan Eker Kanepe, Türkiye’nin 81 ilinde var olmayı hedefliyor.


84 |


85 |


86 |


87 |


88 |

Bakmaya doyulmayan kareler


89 |


Bakmaya doyulmayan kareler



Samsun'un İlkadım İlçesi'nde kuaförlük yapan 33 yaşındaki Hüseyin Alkan, sosyal medya hesabından başlattığı kampanya ile pek çok kanser hastasının yüzünü güldürmeyi başardı.

Makasını kanser hastaları için kullanıyor

KAMPANYA BAŞLATTI

Alkan, yaptığı açıklamada, kanser hastalarına psikolojik destek sağlamak için böyle bir çalışma yapmaya karar verdiğini belirtti. Kemoterapi tedavisi gören hastaların saçlarının döküldüğünü, bunun da hastalarda ve yakın çevresinde moral bozukluğu yarattığını ifade eden Alkan, şöyle devam etti: "Bir müşterimin lösemi hastası olan kızının saçlarını kesmeye gittiğimde yaşadıklarım beni çok etkiledi. Saçları dökülen kanser hastalarının yaşadıkları psikolojik tahribatı azaltmak, onları mutlu etmek için gerçek saçtan peruk yaparak hediye ediyorum. Hastaneye gittiğimde çok uzun saçları olan müşterimin saçlarını dibinden keserken çok üzüldüm. Saçları kesilen müşterim, 'Saçlarım uzayana kadar bir daha aynaya bakmayacağım' dedi. Bu sözü beni çok etkiledi. Kestiğim saçları peruk haline getirdim. Birkaç gün sonra hastamın ziyaretine giderek peruğu başına taktım. Çok sevindi. Bu olayın ardından da bütün saçları dökülen kanser hastaları için kampanya başlattım."

Kısa sürede çok sayıda gönüllü, saçını bağışladı. Saçlarını bağışlayan büyük, küçük herkes saçları ile birlikte güzel duygularını da yazıp saçlarına iliştirip gönderiyor. Bugüne kadar 40 küçük hastaya peruk sağlayarak onların yüzünün gülmesine neden olduk. Bu hastalığın en büyük ilacı moral. Peruk bu nedenle sihirli bir ilaç. Hasta, 'Peruk alın' diyemiyor, bazen aklına bile gelmiyor. Bir peruk sadece hastayı değil, tüm ailenin moralini düzeltiyor. Çoğunlukla hastanın çevresi talepte bulunuyor. İlk geldiklerinde çekiniyor ve utanıyorlar. Perukları ücretsiz vereceğimize inanmıyorlar. Peruğu takıp çıktıklarında çifte mutluluk yaşıyorlar. Saç bağışı yapmak isteyen yüzlerce kişi var. Bu mutluluk verici ancak peruk isteyen hasta sayısına göre saç alıyoruz. Yaptırdığım perukları kendi işletmemde buraya gelen hastaların ten rengine, yüz hatlarına uygun olanın seçim uygulamasını yapıyoruz. Onların yüzünün gülmesi bizim de yüzümüzü güldürüyor."

92 |

Samsunlu kadın kuaförü Hüseyin Alkan, 2 yıldır sürdürdüğü kampanya ile müşterilerinden ve bağışçılardan ŞİMDİ YÜZÜ GÜLÜYOR sağladığı saçları Hüseyin Alkan'ın kampanyasını öğrenerek Yakakent ilçesinden hasta torununu getiren peruğa dönüştürerek MORALLERİ DÜZELTİYOR Yaklaşık iki yıldır sosyal medya hesabından Pervin Kılınç ise şunları kaydetti: "Torunumun kemoterapi nedeniyle kampanyayı yürüttüğünü anlatan Hüseyin öğretmeni kampanyayı sosyal medyadan saçları dökülen kanser Alkan, kanser hatalarına peruk sağlamak öğrenmiş ve bizi haberdar etti. Kızımı için gönüllülerden saçlarını bağışlamalarını kanserden kaybettim. Ardından 12 yaşındaki hastalarına hediye istediğini aktardı. İş yerine gelen müşterilerinin torunumda da hastalık olunca çok zor günler ediyor. ve kampanyaya destek olan kadınların saçlarını geçirdim. Bir de torunumun saçları dökülünce, alarak özel tasarım peruklar dönüştürdüğüne işaret eden Alkan, şunları söyledi: "Kanser hastalarına orijinal saçtan peruk sağlamak için çalışıyorum.

arkadaşlarını bile görmek istemedi. Ancak şimdi Hüseyin Alkan Bey'in sayesinde yüzü gülüyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum."


93 |


GELECEĞİN DOĞA SPORLARI MERKEZİ OLMAYA NAMZET BİR CENNET KÖŞESİ

E

N AYÇAM A K R

GEZGİNKİTAP

TÜRKELİ

K

aradeniz’in kıyısında keşfedilmemiş bir cennet. Dağları saran yeşil bitki örtüsünün içerisinde bakir şelalelerin saklı olduğu, yaban hayatıyla, şehir yaşantısının iç içe geçmiş türlü türlü hallerini yaşayabileceğiniz ender yerlerden birisi. Burada hayata güneşin doğuşuyla başlayıp, denizin koynuna dalabilir. Kent sokaklarında gezip, aynı saat içerisinde gürleyerek akan şelalelere ulaşabilir. Sisli dağlar arasında maceracı ruhunuzu tatmin edebilir ya da denizden binlerce metre yükseklikte yemyeşil çimenler ulu gürgen ağaçlarının arasında doğal meditasyon yapabilirsiniz. Kente nereden bakarsanız bakınız olağanüstü güzellikteki manzara kareleri sizi kendisine hayran bırakmakla kalmaz. Sizi kendisine çağırır. Yukarılara doğru tırmanıp ormanlık seki yollarda ilerlediğinizde bir kaybolma hissi kaplar içinizi. Gittikçe gitmek, daldıkça dalmak ormanın derinliklerine… Engelleri aştıkça yeni engelleri aşma güdüsü, ormanın sesini çalan şelalelerin dinlendirici türküsü eşliğinde sislerin içinde kâh kaybolmak kah sulara dalmak, şelaleye karışıp akmak hissi. Bu belgeseli izleyen sizler; bir kenti gezmek ve gezerken türlü türlü hissedişler içerisinde olmak istiyorsanız?

Köpük köpük dalgalarında saklı Denizkızlarının türküleri Sabah seyrinde kızıl güneşin raksı Türkün yurdudur Türkeli Yaylası şifa ağaçları göğe hiza Dağlar içinde gürül gürül şelaleler İnsanı hoştur bilmez riya Sırtını yaslamış Anadolu’ya İsfendiyar Denizi bereketli halkı gurbetçi Meyvesi sebzesi doğal lezzetli Düğünü derneği her daim renkli Karadeniz’de cennettir Türkeli…

Bir gökyüzü, binlerce yeşil…


belgeselci@hotmail.com

Burası Türkeli Türkeli, Türk fetihlerinden sonra içinde yaşayan halk için ebedi yurt haline gelmiştir. Bu bölge fetih edildikten sonra bir daha Türklerin elinden çıkmamış, düşman işgali yaşamamış nadide yurt köşelerinden biridir. Anadolu'nun Karadeniz'e açılan önemli ticaret yollarında biri olan Sinop’un en bakir turistik kentlerinden birisi olan Türkeli, sahip olduğu turistik değerlerle ilgili tüm övgüleri hak etmektedir. İlçenin arkasında bir küheylan gibi şaha kalkan İsfendiyar dağları silsilesi ile Türkeli, Sinop’un en yüksek rakımlı tepesini olan ( 1856 ) Hacıağaç Kayalığına sahiptir. Dağları sarıp sarmalayan ormanlık bitki örtüsü ve dev gürgen, kayın, çam ağaçlarının içerisinde saklı henüz keşfedilmemiş şelaleleri ile Türkeli kısa bir zamanda Türkiye’nin önemli doğa turizm merkezlerinden birisi olmaya adaydır. Öyle ki; Türkeli’nde ormanların içerisinde saklı mağaralar (Handere, At sökü, Buzluk, Aydın mağaraları), bol oksijenli yaylalar, harikulade bitki örtüsü, av turizmine müsait yaban hayatı varlığı, kirlenmemiş tertemiz denizi, ilginç kaya oluşumları, deniz ürünlerinin bol çeşitliliği ve leziz meyveleri ile enteresan bir kenttir. İlçenin zengin ormanlarında bolca kestane ağaçları bulunmaktadır. Ve kestane ağaçlarının bolluğu nedeniyle Türkeli kestane balları haklı bir üne sahiptir. Çevrede bol miktarda bulunan deniz ürünleri de önemli geçim kaynaklarındandır. Pek çok türde balık bulunmakta ve avlanmaktadır. Sabahın ilk ışıklarıyla denizin masmavi sularına açıldığınızda denizden karaya gördüğünüz panoramik görüntüler, Deniz ol, balık ol, martı ol at kendini denize dizelerini hatırlatıyor. Siz bu duyguları taşırken toplanan ağlardan çıkan taptaze balıklar ise iştah kabartıyor. Türkeli ilçesinin hemen arka bahçesinde engebeli yolları aşıp zirveye ulaştığınızda sizi karşılayacak birçok yayla ve yayla yerleşimi bulunmaktadır. Hacı ağaç, Çatak, Gölet, Koru yaylası, Yamalıgöl, Araplar yaylaları bunlardan sadece bir kaçıdır. Özellikle Koru yaylasında sonbaharda menderesler görülmeye değerdir. Yaylalara çıktığınızda gördüğünüz mağaralar, yayla evleri, kaya oluşumları ve daha birçok görüntü bir sinema filmi seyrediyormuşçasına size keyif verir. Köylerde bulunan kestane, çam ve gürgen ağaçlarından inşa edilmiş kertme ahşap evler yüzyıla yakındır hala ilk günkü gibi ayakta durmaktadır. Bu eski evlerin içinde asılı fotoğraflardan ise hala anılar sevinçler hüzünler canlı bir yaşam cümbüşünün içinde sizlere aktarılmaktadır.

Doğa turizmcilerin uğraş adresi olacak 2009 yılında ilk keşif çalışmaları yapılan Çatak Takım Şelaleleri tek bir kanyonda irili ufaklı 54 adet şelale barındırmaktadır. Kanyonu kesen diğer dere yataklarında ki şelaleler ile birlikte bu sayıyı 80 şelalenin üzerine çıkmaktadır. Ve Keşfedilmeyi bekleyen daha birçok şelaleler ve mağaralar bulunmaktadır. Ancak yapılan girişim ve çalışmalar sayesinde Çatak Kanyonu Tabiat Parkı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. İlk olarak 2018 yılı 11 Ağustos tarihinde yapılan Türkeli Doğa Sporları ve Tırmanış Şenlikleri ile yakın zamanda Türkeli’ni doğa turizmcilerinin, dağcıların kaya tırmanışçılarının mağaracıların yarasa uçuşu yapan adrenalin turizmcilerinin ve deep water “deniz içi kaya tırmanışı yapmak isteyenlerin, trekking, hiking ve kanyoning yapmak isteyenlerin Karadeniz’de ki en önemli uğrak noktalarından birisi olmaya namzet bir kenttir Türkeli. Yazın sahilleri dolduran tatilciler, gurbetçiler tertemiz Türkeli sahillerini doldurur. Yayla şenlikleri, düğünler yapılır. Yaz mevsimi bitip kış mevsimi geldiğinde yazın coşkusunun yerini bembeyaz bir kar örtüsü alır. Yeşiller adeta beyaza boyanır. Şu bir gerçek ki ister yaz ister kış mevsimi gelin Türkeli sizi her zaman farklı güzelliklerle karşılamaya hazırdır. Sizlere Türkeli’ni anlattım. Türkeli başlı başına bir turizm cennetidir. Gelin ve bu kenti keşfedin. İster aracınızla, ister otobüsle, isterseniz diğer ulaşım araçlarını kullanarak Türkeli’ni 4 mevsim ziyaret edebilirsiniz. Bu seneki doğayla baş başa kalmak için eko-tatil planlarınızın içerisine Türkeli’ni yazmayı asla unutmayınız. Pişman olmayacaksınız! Doğa tatilinizi planlamak için ise lütfen bana mail yazınız. Doğayı Kirletmeden Doğayla Kalın…


DERMAFORM GÜZELLİK MERKEZİ GÜZELLİK MERKEZİNDEN DAHA FAZLASI Güzelliğin Ünye'deki adresi Dermaform Güzellik Merkezi, Çiftlik'te yeni şubesiyle Samsun'da.

5

yıldır Ünye’de hizmet vermekte olan Kişisel Gelişim ve Lazer Epilasyon Uzmanı Arzu Açıkgöz, Samsun’da Dermaform Güzellik Merkezi ile Samsunlu kadınlarla buluşuyor.

GÜZELLİK MERKEZİNDEN DAHA FAZLASI

96 |

Dermaform Samsun şubesinde verecekleri hizmetler hakkında konuşan Arzu Açıkgöz, “Dermaform Güzellik Merkezi’nin içinde birçok şey var. Buz lazer epilasyon, soğuk lipoliz(cryo lipoliz), ozon terapi ürünleri, microblading (kıl tekniği), karbon lazer, fraksiyonel lazer, dermapen uygulaması gibi uygulamalarla medikal cilt bakımı alanında hizmetleri veriyoruz. Cilt bakımı seansları öncesi ücretsiz olarak cihaz destekli detaylı cilt analizi yapıyoruz” dedi. Dermaform Güzellik Merkezi’nin bir güzellik merkezinden fazlası olduğunu vurgulayan Açıkgöz, “Ben burayı sadece güzellik merkezi olarak görmüyorum. Aynı zamanda bir terapi merkezi olarak görüyorum. Merkezimizde misafirlerimize kişisel gelişim desteği ve yaşam koçluğu gibi hizmetler de sunuyoruz” ifadelerini kullandı.

ÇÖZÜM ODAKLI ÇALIŞIYORUZ, MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ OLMAZSA OLMAZIMIZ

Kadınların güzellik salonlarında en çok kalıcı bir sonuç elde edememekten şikayetçi olduklarını gözlemleyen ve bu konuda hassas olduklarını belirten Açıkgöz, “Biz Dermaform Güzellik Merkezi’nde ‘sonuç odaklı müşteri memnuniyeti’ prensibiyle çalışıyoruz. Müşterilerimizin aldıkları hizmetten memnun kalmaları çok önemli… Uygulamalarımızda kesin sonuçlar elde ediyor. Bu konuda müşterilerimizin bize olumlu dönüşleri oluyor.” dedi. Yaptıkları uygulamalarda seans aralıklarının önemine dikkat çeken Açıkgöz, “Sistematik olarak düzenli müşteri takibi yapıyoruz. Randevu günlerimiz/saatlerimiz bizim için çok önemli. Çünkü kesin çözümler için randevuların sıkı takip edilmesi ve kaçırılmaması gerekiyor” şeklinde konuştu. Açıkgöz, “Mutlu kadın güzeldir” diyerek tek amaçlarının kadınlarının kendilerini mutlu hissetmelerini sağlamak olduğunu söyledi.


97 |


ARADIĞI ŞİFAYI MEDİBAFRA’DA BULDU Şiddetli bel ağrıları bulunan İtalya, Almanya ve Türkiye’de birçok hastaneye giderek şifa arayan 66 yaşında ki Levent Moramollu tavsiye üzerine geldiği Özel Medibafra Hastanesi’nde şifa buldu. Uzun süredir şiddetli bel ağrıları olan ve Ankara’da yaşayan 66 yaşında ki Levent Moramollu, tavsiye üzerine geldiği Özel Medibafra Hastanesinde geçirdiği başarılı bel fıtığı ameliyatı sonrası sağlığına kavuşarak taburcu edildi.

MİKRO CERRAHİ YÖNTEMİ İLE AYNI GÜN TABURCU ETTİK

Levent Moramollu’nun geçirdiği başarılı bel fıtığı ameliyatı sonrası açıklamada bulunan Özel Medibafra Hastanesi Beyin ve Sinir Hastalıkları Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yakup Sezer, “Belin orijinal yapısını bozmadan sinirleri sıkıştıran bağ dokusu ve kemiklerin baskısı mikro cerrahi yöntemi ile kaldırıldı. L4,L5 spinal stenozun, omurgaların arasındaki kanalın daralmasına bağlı, içinden geçen omurilik ve sinir köklerinin sıkışması sonucu bir daralma olmuş ve daralma yüzde yüz seviyeye gelmiş hastamız ayak felcine uğrama riski altındaydı. Başarılı bir ameliyat geçirdi. Platin, vida gibi belin yapısına uygun olmayan malzemeler kullanılmadan hastamızı bir gün içerisinde taburcu ettik” dedi.

SAĞLIĞIMA KAVUŞTUM MİNNET BORÇLUYUM

98 |

Şiddetli bel ağrıları nedeniyle bu güne kadar birçok hastane ve doktor gezdiğini ifade eden 66 yaşındaki Levent Moramollu, “İtalya, Almanya ve Türkiye’de birçok hastaneye gittim ama ağrılarımdan kurtulamadım. Doktor olan bir aile dostumuzun tavsiyesi ile Özel Medibafra Hastanesi’ne geldik.

Op. Dr. Yakup Sezer başta olmak üzere tüm Medibafra Ailesine teşekkür ediyorum. O kadar hastane doktor gezdim kimse bana Mikro Cerrahi yönteminden bahsetmedi. Platinli, vidalı ve açık ameliyat ve akabinde ki süreç bizi tedirgin ediyordu. Mikro Cerrahi yöntemi ile ameliyatımı yaparak beni sağlığıma kavuşturan ve bir gün içinde taburcu eden Op. Dr. Yakup Sezer’e ve ekibine teşekkür ediyorum. Şuanda gayet iyiyim daha önce yapamadığım tüm hareketleri yapabiliyorum” diye konuştu.

Platin, vida gibi belin yapısına uygun olmayan malzemeler kullanılmadan hastamızı bir gün içerisinde taburcu ettik


99 |


İlker Mutlu

1

FİLM FESTİVALLERİ

100 |

FENERİN BÜYÜSÜ

920lerde, Hollywood film endüstrisinin az gelişmiş ülkelerin sinemaları ve belgesel ve avangard film gibi ticari olmayan hamleler üzerindeki nüfuzuna tepki olarak ortaya çıkan film toplulukları ve sinema-kulüpleri oluşmaya başlar. Bunlar empresyonist ve sürrealist sinemanın doğuşunun teşvik edildiği Fransa ve yerli filmler için tek istikrarlı Pazar olan Brezilya gibi farklı farklı ülkelere yayılırlar. Bunlar büyüyüp yayıldıkça, çoğu uygulayıcı veya hevesli yönetmenler olan üyelerinin ulusal sınırları önemsemeksizin fikirlerini ve ilhamlarını paylaşabildikleri uluslararası toplantılar düzenlemeye başlarlar. Bu gibi aktiviteler, ilerideki film festivallerinin prototipleridir.

İlk gerçek film festivali, İtalyan diktatör Mussolini’nin siyasi halk ilişkileri ve propaganda aracı halindeki sinemaya duyduğu şevkin bir sonucu olarak hayata geçer. Hollywood ve diğerler endüstrilerle olan mücadelede, devletin işlettiği İtalyan sinemasının gelişimini kamçılamak adına, yabancı dildeki filmlerin dublajına ağır vergiler koyup, böylelikle onların dağıtımını ve gösterimini engellerken, yerli film endüstrisinin gelişimi için müsrifçe para saçılır. Haber Alma Bakanlığı aracılığıyla desteklemeyi seçtiği kültürel projeler arasında, zaten var olan ve kendisini içerik olarak daha çeşitli ve disiplinler arası kılmak çabasıyla Ağustos 1932’de Uluslararası Sinematografik Sanat Gösterimi’ni doğuran Venedik İtalyan Sanatı Gösterimi Bineali vardır. İlk sinema programı, korku klasiği Dr. Jekyll and Mr. Hyde (Rouben Mamoulian, 1931) ile başlar ve yedi ülkeden yirmi-dört başka yapım da içermektedir. Gösterimin açıklanan amacı, sanatın ışığının ticari dünyayı aydınlatmasını” sağlamaktır, ama kısa zamanda organizasyonun altında yatan ana hedefin güç politikası olduğu ortaya çıkar. Yıllık olarak yapılması planlanan festivalin ilk yılı olan 1935’e, 1932 programındaki halk oylaması ve “katılım diploması”nın yerine resmi ödüller koyulmasıyla, Avrupa faşizminin devam eden yükselişi damgasını vurur. Bu, her yıl bir En İyi İtalyan Filmi ödülü verilmesinin yanı sıra, o zamanlar İtalya’nın müttefiki olan Nazi Almanyası’nın da En İyi Yabancı Film ödüllerini 1936 ve 1942 yılları arasında dört kere kazanmasının yolunu açar. Düzenleme, Leni Riefenstahl'ın iki bölümlük, 1936 Olimpiyat Oyunlarındaki Aryan üstünlüğüne bir güzelleme olan Olympia’sının (1938), 1938’de en büyük ödül olan Mussolini Kupasını Etyopya seferindeki faşist bir asker hakkındaki bir İtalyan dramasıyla paylaşmasını sağlar. Festival jürisinin Amerikalı ve İngiliz üyeleri, bu ödüller açıklanır açıklanmaz istifa ederler. Festival’deki Fransız katılımcılar da, Mussolini Kupası kararlarını protesto ederek ve 1937’de takdir gören Fransız yapımı,

Jean Renoir’ın büyük savaş draması La grande illusion’a (1937) verilen ödülün festival yetkililerince veto edilmesine öfkelerini dışa vurarak, sokağa dökülürler. Bu, artık kültür dünyasının çoğunluğunun gözünde siyasi ve ahlaki yönden lekeli İtalyan mevkidaşlarını bastırmak ve gölgede bırakmak için tasarlanan bir Fransız film festivalinin oluşmasına yönelik gayrı-resmi bir ilk adımdır. Sinema otoritesi Robert Favre le Bret ve Action Artistique Français adlı bir organizasyonun başındaki tarihçi Philippe Erlanger, böyle bir festival yaratmakla görevli komitenin başını çekerler ve öncü yönetmen Louis Lumière, grubun başkanlığını yapar. Böylesi bir hareketin Mussolini’nin öfkesini kışkırtacağı korkusunun üstesinden gelen Fransız hükümeti, gerekli fonu sağlamaya istekli olduğunu duyurur ve birkaç ay sonra, Fransız Rivierası’ndaki Cannes kenti, yeni etkinliğe ev sahipliği yapmak üzere hazırlığa başlar. Başka, daha küçük festivaller, Venedik’in erken başarısı üzerine türeyivermiştir, ama film festivalini modern kültürel hayatın birleştiricisi olarak kurumsallaştıran, Cannes’ın gelişidir. Resmi olarak Cannes Uluslararası Film festivali adını alarak, Eylül 1939’da başlar. Program, The Wizard of Oz ve Only Angels Have Wings gibi filmler içermektedir. Gary Cooper, Mae West, Douglas Fairbanks, Norma Shearer ve Tyrone Power, Cannes’a Hollywood’un devasa MGM stüdyosu tarafından gönderilen “yıldızlar gemisi”ndedirler. William Dieterle’nin The Hunchback of Notre Dame uyarlamasının festivalin açılış gecesi gösteriminin duyurusu olarak, sahile Nôtre-Dame Katedrali’nin karton bir modeli dikilmiştir. Ancak, açılış filmi, gösterilecek tek film olacaktır. Almanya aynı gün Polonya’yı işgal etmiştir ve festival yönetimi de kapılarını açtıktan birkaç saat sonra örtmek durumunda kalır. Kapılar, Eylül 1946’ya kadar açılmayacaktır. İroniktir; Venedik Festivali de 2. Dünya Savaşı kaosu nedeniyle üç yıl ara verdiği festivali, 1946’da yeniden başlatır. Projeksiyon arızalarının açılış-gecesi gösterimini sekteye uğratması ve Alfred Hitchcock gerilimi Notorious’un program dışı gösterimi gibi teknik sorunlara rağmen, Cannes’ın 1946 programı büyük bir başarıdır. Yine de, 1947’deki festival, İngiltere ve Sovyetler Birliği gibi büyük ülkelerin yokluğuyla fire verir ve 1948 programı iptal edilir. 1951’e kadar Cannes tutarlı bir devamlılık sergileyemez. Ancak tarihini daha büyük filmlerin müsait olduğu bahar aylarına kaydırdıktan sonra, binlerce gazeteciyi gün boyu süren basın gösterimlerine ve endüstri profesyonellerini Palais’te ve şehre yayılan salonlarda yapılan gösterimlere çekerek, dünyanın en prestijli ve etkin film festivali olarak hüküm sürer.


Ona başlangıçta, Kanadalı seyirciler için başka festivallerden büyük ilgi gören yapımları getirme taahhüdünü vurgulayan bir adla, Festivallerin Festivali denmektedir. İlk yılı, bazı Hollywood stüdyolarının ilgisizliği nedeniyle bozulsa da, sonraki yıllarda iç yapımlardan uluslararası sanat filmlerine ve ironik bir şekilde, benzer herhangi bir etkinlikte bulunacak olandan daha fazla Hollywood yapımına kadar geniş bir yelpazedeki bir yıllık listeyle, dünyadaki en kucaklayıcı festivallerden biri haline gelir. Kanada, ayrıca başka iki büyük festivale daha ev sahipliği yapar: Montreal Dünya Film Festivali ve Vancouver Uluslararası Film Festivali. 1970lerin diğer büyük gelişmesi, 1978’de Salt Lake City’de, Utah Film Komisyonu tarafından, film üretimi için bir alan olarak devletin varlıklarını ön plana çıkartma aracı şeklinde tertiplenen, Birleşik Devletler Film Festivali’nin başlatılmasıdır. Festival, enerjisini, ayrıca yurt çapında yeni bağımsız filmler için bir yarışmaya sponsor olduğu üç yıl boyunca, retrospektiflere ve tartışma ağırlıklı etkinliklere yoğunlaştırdıktan sonra, etkinlik, 1981’de Park City’deki daha küçük topluluğa kayar ve daha yüksek bir profil arayışına girer. 1985’te aktör Robert Redford ve dört yıllık Sundance Enstitüsü tarafından devralınır. Redford bu enstitüyü, Hollywood sisteminin dışında bağımsız film yapımını desteklemek için kurmuştur. 1986’da Sundance Film Festivali adını alarak, hem bağımsız hem de uluslararası yapımlar için geniş kapsamlı bir vitrin olduğu kadar, ilgi gören bir medya hadisesi haline gelir.

101 |

Festivaller, dünya ölçeğinde savaş halinin mazi olmaya başladığı ve dünya kültürünün gayretle yirminci yüzyılın ikinci yarısına girmekte olduğu bir zamanda filmin süregiden sanatsal (ve ticari) önemini teyit ederek, 1950ler boyunca Avrupa’da ve başka yerlerde, artan oranda çoğalır. Siyaset, Venedik ve Cannes festivalleri oturduktan sonra, festival tarihinin bu safhasında oldukça küçük bir rol oynar, ama siyasi değerlendirmeler asla tümüyle sahneden kalkmaz. Büyük ve ihtiraslı Berlin Uluslararası Film Festivali, örneğin, 1951’de, Soğuk Savaş hızla tırmanışa geçmişken, kendini Doğu ve Batı arasında coğrafik ve sanatsal bir buluşma zemini şeklinde sunar. Bu, üstlenilmesi zor bir konumdur, zira Doğu bloğunun sosyalist devletleri, zaman zaman bireysel filmler bu ülkeleri temsil etmişse de, 1975’e kadar resmi katılımda bulunmazlar. 1960larda ortaya çıkacak yeni festivallerin en önemlisi, New York Film Festivali’dir. 1963’te, şehrin önde gelen kültürel alanlarından Lincoln Center’da kurulur. Bir ölçüde Londra Film Festivali’ni model alsa da, New York festivali, programında çoğunlukta olan sanat filmlerinin, avangard çalışmaların ve belgesellerin estetik kökenini garantileyen sanatsal topluluk içinde (Metropolitan Operası ve New York Filarmoni Orkestrası gibi kurumların ev sahibiydi) Lincoln Center’ın muazzam prestijinin avantajını kullanmaktadır. Böylesi sinema, sofistike seyircilerin, orijinal dilde, altyazıyla sunulan yenilikçi yabancı filmleri (özellikle Avrupa ve Japonya yapımları) şaşırtıcı derecede benimsedikleri bir zamanda belki sınırlı, ama tutkulu bir kitle bulur. Cannes ve Berlin festivallerinin ağır programlarının aksine, New York festivali, sınırlı sayıda film gösterr (beş kişilik seçim komitesince belirlenen iki düzine uzun metraj, bir o kadar kısa metraj film) ve zaten oldukça seçici olan yapısının gösterilen her filmi “kazanan” yaptığını öne sürerek, ödüller vermeyi reddeder. Film festivali tarihindeki iki anahtar hadise, 1970lerde gerçekleşir. İlki 1976’da Toronto Uluslararası Film Festivali’nin başlamasıdır.


Kentin köklü bir kültür tarihi de vardır. Bu gelenek çeşitli nedenlerle sekteye uğramış olabilir. Ancak bugün bu geleneği yeniden canlandırmak Samsun için çok önemlidir. Samsun tüm diğer avantajlarının yanında bir kültür kenti olmak için gerekli tüm özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Burada yapılacak güzel ve ses getirecek bir film festivali, kentin bir marka haline gelmesine katkı sağlayacak ve bu kültürel getiri süreç içinde ekonomik ve fikri canlanmayı da getirecek, Samsun’da bir sinema ortamının doğmasına da öncülük edecektir. Kent, doğal güzellikleriyle ve hala korunabilmiş bazı tarihi mekanlarıyla sinemamız için doğal bir plato işlevi görebilecektir. Samsun, eskiden beri önemli bir kültür merkezi, Osmanlı’nın en gözde sanat kentlerinden biridir, imparatorluğun ilk sinemalarından bazıları burada açılmıştır. Zamanla mahallelerin tümüne yayılan sinemalar ile halkta köklü bir film izleme kültürü gelişmiştir. Yine ‘70lerin ortalarına kadar Samsun’un yerli film dağıtımında en önemli ayaklardan biri olduğunu görüyoruz. Ayrıca, Samsun’dan pek çok değerli sanatçı çıktmıştır. Sadece sinema ve tiyatroda Ferdi Akarnur, Vahi Öz, Ferhan Şensoy, Levent Kırca ve aslen müzik adamı olmakla beraber sinemada da büyük ilgi görmüş Orhan Gencebay, Yıldıray Çınar gibi ünlülerimiz var. Dünya çapında ilgi toplayan festivallerin yanı sıra, binin üzerinde mütevazı etkinlik türer. New York ve FransaAvignon’da gerçekleştiilen Fransız-Amerikan Film Atölyesi ve New York taşrasındaki, sinema ve yazılı dünya arasındaki ilişkileri öne çıkaran Lake Placid Film Forumu gibi bazıları, adlarında “festival”den başka bir şey kullanarak emsalsizlik oluşturmayı denerler. Afrika, Burkina Faso’daki Ouagadougou Festivali ve Asya’daki Şangay ve Tokyo festivalleri, Birleşik Devletler ve Avrupa dışındaki ana festivallerdendir. Dünya festival tarihi kısaca bu şekildedir. Oscar Ödülleri, bir festival değildir, çünkü sadece ödül törenini içerir ve tek gece sürer. Bizdeki ilk yerli sinema yarışması da böyle bir düzenlemedir ve festival kapsamına girmez. Bu faaliyet, 1948’de Yerli Film Yapanlar Cemiyeti tarafından “Yerli Film Müsabakası” adıyla düzenlenir. Bizdeki ciddi anlamda ilk film festivali, “Birinci Türk Film Festivali” adıyla, 1953’te, Türk Film Dostları Derneği’nce düzenlenir. Kurumsallaşan ilk film festivalimiz ise Antalya Film Festivalidir ve halihazırda zaten yapılmakta olan Aspendos etkinlikleri, 1963’te Avni Tolunay’ın belediye başkanlığı esnasında Antalya Film Festivali’ne dönüşür. Onu 1969’da başlayan Adana Altın Koza Film Festivali izler. Antalya yoluna 80lerdeki bir yıllık kesinti sayılmazsa, aralıksız devam ederken, Adana zaman zaman ara vermek durumunda kalır. Yine de bugün Türkiye’nin ikinci köklü film festivalidir. Bir diğer majör film festivalimiz olan İstanbul Film Festivali ise İKSV tarafından, 1982 yılında başlatılır ve Ankara Film Festivali’ne de bir başka vakıf olan Dünya Kitle İletişim Vakfı’nca 1998’de start verilir. Bugün Türkiye’de Bu saydıklarımız da dahil, küçüklü büyüklü, belli bir istikrarda devam eden 30 kadar film festivali bulunmaktadır. Son 10 yıl içinde 200 civarında film festivalinin kısa sürede sonlandığı görülmektedir. Samsun’un bunun neresinde olduğu sorusuna gelince… Burası sadece bir liman kenti değildir.

Samsun’un tekrar bir kültür şehrine dönmemesi için hiçbir neden yok. Özel tiyatrolar bakımından hala çok zengin. Opera ve bale kurumuna da sahip ve hayli düzgün, kaliteli kültür merkezleri var. Altyapısı sağlam, üniversitesiyle, okumuş nüfusun çokluğuyla, hele kültüre açlığıyla, halk da hazır görünüyor. Kültür merkezlerimizin yanı sıra, yıldızlı konaklama ve yeme mekanlarına, kimi yönleriyle hala turist çeken bir kente sahibiz. Tüm bu faktörler birleşince, festivalin gerekliliği de ortaya çıkıyor. Eskiden halk dansları festivalinin ve fuarın şehrimize nasıl heyecan kattığını ve ilgi çektiğini hatırlayın. Bu festival kente, bizlere kısa vadede de, uzun vadede de çok şey kazandıracaktır. Bir festival afişi, logo ve ödül heykelciği için üniversite bünyesinde bir yarışma açılarak, öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin de ilgisi festivale çekilebilir. Zaten üniversitenin katılmadığı bir festival başarıya ulaşamaz. Üniversite etkinliğin konuşulması, yayılması, seyirci çekmesi demektir. Eskişehir’de bütün festivali üniversite yürütür. İdeal festival süresi 5-7 gün olarak gözüküyor. Sadece Ankara ve İstanbul bu süreyi on güne çıkartıyor. Ama bu kadarcık bir süreye sığdırılacak dolu dolu bir programın başarıyla geçmesi, sıkı çalışmayla olur. İnsanlar bulunarak bunların sorumluluk alanları belirlenmeli, gençler bulunarak bunlar asgari sinema bilgisiyle donatılmalı, yerler ayarlanmalı, sivil toplum örgütleri, basın ve en önemlisi de halk, ikna edilmelidir. Dediğim gibi, sağlam bir ekiple bu festivalin hafızalardan silinmeyecek güzellikte gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir engel yok. Bu festivalin, gelecekte Samsun’u, geçmişteki Fuar ve Halk Dansları Festivali gibi, marka haline getireceğine inanıyorum.



BÖLGESEL AŞIRI TERLEME

KADERİNİZ DEĞİL

Op. Dr. Hüseyin Ulaş Çınar

Medicana International Samsun Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümünden Op. Dr. H. Ulaş Çınar; Bölgesel aşırı terlemenin toplumda özellikle sosyal alanda kişiyi olumsuz etkileyen, istenmeyen bir durum olarak ortaya çıkan bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek tanı ve tedavisi konusunda bilgi verdi.

Normal Terleme (hidrozis) nedir, aşırı terleme (hiperhidrozis) nedir?

Normal Terleme çevre sıcaklığı veya duygusal etkenlere fizyolojik bir cevap olarak beyindeki bazı özel bölgelerce ter bezlerinin uyarılması sonucu oluşur. Uyarılan ter bezlerinden buharlaşma yoluyla salınan sıvının ve vücutta birikmesi ile vücudun serinletilmesi sağlanır. Normal ölçülerdeki terleme miktarı 1ml/m2 den daha az olan terlemedir. Aşırı terleme ise, vücutta sempatik sinir sistemi denilen irade dışı çalışan mekanizma ile ter bezlerinin aşırı uyarılması sonucu fizyolojik ihtiyacın ötesinde terleme olmasıdır. Ciddi aşırı terlemesi olan hastalarda 40 ml/m2‘yi aşan miktarda ter üretilebilir.

Aşırı terlemenin miktarını ölçebilen testler var mı?

104 |

Hastanın lokal terleme miktarını anlamak için testler bulunmakta olup bu testler pratikte pek kullanılmamaktadır. Tanı, genel olarak hastanın şikayeti ve doktorun bu durumu gözlemlemesi ile konmaktadır.

Aşırı terlemenin derecesini belirleyen hastalık skalası kullanılabilir. 1-Hafif terleme bariz değil; günlük yaşantıyı etkilemiyor 2-Orta derecede terleme tolere edilebilir; günlük yaşantıyı etkiliyor 3-Şiddetli terleme kısmen tolere edilebilir; günlük yaşantıyı sıklıkla etkiliyor. 4-Çok şiddetli terleme tolere edilemez; günlük yaşantıyı daima etkiliyor. Bu skalaya göre aşırı terlemenin derecesi sınıflandırılabilir.

Aşırı terleme için ne zaman doktora gidilmelidir?

Bu durum, kişinin günlük aktivitelerini, psikolojik durumunu ve sosyal yaşantısını etkiliyorsa, şöyle ki; tokalaşmaktan, insanlarla tanışmaktan çekiniyor, kalem tutamıyor, el aletlerini kullanamıyorsa, mutlaka tedavi edilmelidir.


Herkes aynı şekilde mi terler? Terlemenin çeşitleri var mıdır?

Hastalar hekime genelde 18-25 yaş arasında başvurur. Öğrenci olanlar ıslak el ile tutulan ödevlerinin lekelendiğini, kalem boyasının aktığından, bilgisayar klavyesinde ter birikmesinden şikayetçi olurlar. Bu hastalar küçüklüklerinden beri şikayetlerinin olduğunu ve ilerleyen yaşla birlikte sosyal ilişkilerinde sorun yaşadıklarını ifade ederler. Bu durum bazı hastalarda meslek seçimine ve hastanın psikolojik durumuna dahi etki eder. Aşırı terleme, stres anında gözlenebildiği gibi hiçbir etki olmaksızın da gerçekleşebilir.

Hastalar hekime genelde 18-25 yaş arasında başvurur. Öğrenci olanlar ıslak el ile tutulan ödevlerinin lekelendiğini, kalem boyasının aktığından, bilgisayar klavyesinde ter birikmesinden şikayetçi olurlar. Lokal hiperhidroz yaz aylarında daha şiddetlenir. Kuru bir el herhangi bir stres anında dakikalar içinde sırılsıklam olabilir. Zaman zaman akan bu ter zemine damlar. Genellikle geceleri bir sorun oluşturmaz. Hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir. Sekonder aşırı terleme (yaygın terleme) ise belli bir nedene bağlı olan terlemedir ve tüm vücudu etkilemektedir. Genelde erişkinlerde görülür. Aşırı terleme hem uyurken hem de uyanıkken oluşur.

Yaygın aşırı terleme nedenleri ne olabilir?.

1. Enfeksiyonlar 2. Endokrin bozukluklar veya değişiklikler (hipertiroidizm, hiperpituitarizm, diabetes mellitus, menopoz, hamilelik, feokromasitoma, karsinoid sendrom, akromegali) 3. Nörolojik bozukluklar (parkinsonizm) 4.Malignensiler (myeloproliferatif sendromlar, Hodgkin hastalığı) 5. İlaçlar (antidepresanlar) 6. Zehirlenmeler 7. Alkol ve uyuşturucu maddeler 8. Tüberküloz gibi kronik hastalıklar 9.BMI> 28 üzeri olan kilolu hastalar olabilir.

Terlemenin lokal mi yaygın mı olduğu nasıl anlaşılır?Aşırı terleme şikayeti ile gelen hastaya ne yapıyorsunuz?

Çeşitli laboratuvar tetkileri ile sekonder aşırı terleme olup olmadığı araştırılıyor. Deneyimli bir hekim tarafından yapılan tam bir fizik muayene ve anamnez sonrası lokal hiperhidrozla sekonder hiperhidroz ayrımı sıklıkla yapılabilir

Bu ayrımın yapılması mı gerekir? Evet tanı-tedavi planı ona göre belirlenir.

105 |

Anatomik dağılım olarak İki türlü terleme vardır lokal ve yaygın olmak üzere. Lokal terlemenin en sık rastlanan alt grubu ise pirme(idyopatik, nedeni bilinmeyen) aşırı terlemedir. Bu lokal primer aşrı terleme olgularında koltukaltları, avuç içi, ayak tabanları, baş-boyun bölgesi gibi belli özel bölgelerde aşırı terleme olur. Sebebi bilinmeyen bu hastalıkta altta yatan başka bir hastalık bulunmaz. Lokal aşırı terleme erken çocukluk döneminde başlar, ergenlik döneminde artma eğilimi gösterir. Genellikle avuç içleri erken çocukluk döneminde, koltuk altı bölgesi ergenlik döneminde, baş-boyun bölgesi ise erken erişkin dönemde şiddeti artar. Nüfusun yaklaşık %3’ünde görülür.


Günümüzde çoğu merkez tarafından uygulanan teknik Yaygın aşırı terleme ve bölgesel aşırı sempatikotomi olmakla birlikte ameliyatın ismi yaygın kullanılan terlemenin tedavi yöntemleri arasındaki haliyle sempatektomidir. farklar nelerdir? Bu cerrahi işlem hangi durumlarda Yaygın terlemenin tedavisinde nedene yönelik yaklaşmak gerekir. Aşırı terlemeye neden olan durum araştırılarak etken ortaya uygulanabilir? konduktan sonra, bu etkeni ortadan kaldırmakla aşrı terleme sorunu çözülebilir.

Şiddetli el terlemesi, yüz terlemesi, koltuk altı terlemesi ve yüz kızarması, refleks sempatik distrofi, raynaud fenomeni, üst ekstremite iskemsi gibi sempatik sistem sistem bozuklukları ETS yöntemiyle tedavi edilebilmektedir.

Harici ilaçlar-kremler: Etil alkol içinde alüminyum klorid, glutaraldehid kullanılabilir. Daha çok ayak aşırı terlemesinde tercih edilir. Ellerde tahrişe, kötü kokuya sebep olabilir. Etkisi günlüktür. Hafif dereceli terlemelerde kullanılabilri.

Ameliyat sonrası kesin çözüm elde ediliyor mu? Hasta memnuniyeti nasıl?

Bölgesel aşırı terleme tedavisinde çeşitli yöntemler vardır.

İontoforez; hastanın terleyen bölgesine elektriksel uyarı prensibine dayalı bir yöntemdir. Ciddi komplikasyon riski olmaması, girişimsel bir yöntem olmaması avantajlarıdır. Etkisi 1-2 haftalıktır. Kolay erişilemeyen, her yerde bulunmayan, etki süresi kısa bir yöntem olması dezavantajlarıdır. Belli aralıklarla tekrarlamak gerekir. Koltuk altında uygulanamaz, hamileler, pacemaker takılı hastalar veya metal implantlı hastalara uygulanamaz. Botox (botilinum toksini) enjeksiyonu: Terleyen bölgeye enjeksiyonlar uygulanarak yapılır. Etkisi genellikle 6 ay civarında sürer ve tekrarlayan uygulamalar gerektirir. Etki süresi 6 ay ile sınırlıdır. Uygulama özellikle el içinde çok ağrılı olabilir. Bir bölge için deri altına 20-30 enjeksiyon gerekir. Hastaların yarısında kas güçsüzlüğü görülebilir.

Ağızdan alınabilen çeşitli ilaçlar: 1. Antikolinerjik ilaçlar 2. Trisiklik antidepresanlar 3. Beta blokerler 4. Kalsiyum kanal blokerler ağızdan alınan ilaçlar olmakla birlikte yanetkilerinin çokluğu nedeniyle kullanımı çok sınırlıdır.

106 |

Cerrahi tedavi (ETS): Kişinin

günlük yaşam, mesleki aktivite, sosyal ilişkiler ve kişiliğinin etkilendiği terleme vakalarında ameliyat yöntemi gündeme gelmelidir. Hiperhidrozis vücutta bulunan ter bezlerinin sempatik sinir sistemi tarafından aşırı uyarılması ile sonuçlanan bir süreçtir. Bu nedenle ilgili ter bezlerine giden sempatik sinirlerin kesilmesi cerrahi tedavinin ana hedefidir. hiperhidrozis tedavisindeki tek kalıcı ve kesin çözüm cerrahi yöntemdir. Genel anestezi altında kapalı ameliyat şeklinde (video yardımlı torakoskopi: VATS) göğüs kafesine 0,5-1 cm’lik iki (nadiren üç) kesi ile yapılmaktadır. Sempatikotomi, yani sempatik zincirin kesilmesi işlemi uygulanabileceği gibi sempatektomi ile sinirin kesilip çıkarılma işlemi de yapılabilmektedir. Sinirin ablasyon olarak isimlendirilen kesilmeden elektrokoter ile yakılması, sinirin metalik klips ile sıkıştırılması ya da alkol fenol enjeksiyonu uygulanması da kullanılabilen diğer prosedürlerdir.

Lokal terlemede tam tedavi oranı %100, hasta memnuniyeti %98,5 'dir

Bu cerrahi işlemin yan etkileri veya beklenmeyen etkileri var mı?

Hiçbir cerrahi operasyon risksiz değildir. ETS’de de diğer cerrahi operasyonlar da gözlenen kanama, enfeksiyon gelişimi gibi genel komplikasyonlar gelişebilir. Ancak bu komplikasyonlar çok çok düşük orandadır.

Ameliyat sonrası terleme şikayeti tekrarlar mı ?

Rekürrens oranı %1 civarında görülür. Cerrahi sonrası 3 yıl içinde gözlenir. Rekürrens vakalarının %25’i ilk 6 ay içinde görülür. En sık sebebi yetersiz sempatik blokaj veya sempatik rejenerasyondur. Son söz olarak; Aşırı terlemenin tedavisinde esas olan bu işlemin deneyimli bir Göğüs Cerrahi tarafından güvenilir bir merkezde yapılmasıdır. Amaç, hastanın beklentilerine uygun olarak sosyal hayata dönüşünü sağlıklı bireylerdeki normal terleme hali ile sağlamaktır.

Aşırı terlemenin tedavisinde amaç, hastanın beklentilerine uygun olarak sosyal hayata dönüşünü sağlıklı bireylerdeki normal terleme hali ile sağlamaktır.



HANDE ÜNSAL


MÜZİK PİYASASINI YERİNDEN ‘OYNA’TACAK GÜZEL ŞARKICI Son şarkısı ‘Oyna oyna’ ile güçlü bir çıkış yakalayan pop müziğinin genç seslerinden Hande Ünsal, şarkısının hikayesini ve gelecek hayallerini HaberHayat Dergisi ile paylaştı. Yasir Baba

HABERHAYAT: Hande Hanım, öncelikle yeni tekliniz hayırlı olsun. ‘Oyna Oyna’ isimli şarkınız kısa sürede yüksek dinlenme rakamlarına sahip oldu. Bize şarkınızın hikayesinden bahsedebilir misiniz? HANDE ÜNSAL: Öncelikle çok teşekkür ederim. Uzun zamandır kendi kendime “Oyna oyna diye şarkı yapacağım” deyip duruyordum. Her zamanki gibi stüdyoda Melda Gürbey ile buluştuk, oturduk ve bir anda yazmaya başladık. Daha sonra çeşitli düzenlemelerle son haline getirdik. ‘Oyna oyna’ üzerine çalışılmış bir şarkı… İçimize sinene kadar çalışmaya devam ettik. Bittiği gün, Melda da ben de “Enfes bir hit oldu” dedik. Ne mutlu bize; şarkı dinleyiciye de çok hızlı ulaştı. Çok mutluyuz.


110 |

Ruhuma dokunmuş, içinde kendimi bulduğum her şarkıyı yorumlamaktan büyük keyif alıyorum.

Bence albüm; kariyerinizde “Ben aslında buyum” dediğiniz noktadır


HABERHAYAT: ‘Oyna Oyna’ şarkınızın bu kadar ilgi göreceğini düşünüyor muydunuz? HANDE ÜNSAL: Sevileceğini tahmin ediyordum ama inanın ki; bu kadarını asla beklemiyordum. Beklentimin çok üzerinde tepkiler geldi. Çok büyük mutluluk bu… Tarifi yok. HABERHAYAT: İlk single çalışmanızı 2011 yılında çıkardınız. Daha sonra Aydın Kurtoğlu ile olan düetinizle daha da tanındınız. Düet yapmak istediğiniz farklı isimler var mı? HANDE ÜNSAL: İlk single‘ım 2016 yılında “İki çift laf ”. Ondan önce 2013’te ilk defa Aydın Kurtoğlu’nun “Köle” isimli şarkısında yaptığım düet ile tanıdı dinleyici beni. Bir de 2013‘te Youtube kanalıma attığım “Kül” isimli şarkı var… ‘Oyna oyna’ öncesi Ozan Doğulu’nun ‘130 bpm Forte’ isimli albümünde sözü-müziği bana ait olan ‘Derdim Çok’ isimli şarkımla yer aldım. Albümün 3 klip şarkısı oldu. Bir süre ‘feat’ iş yapmak istemiyorum ama kıramayacağım isimler yok değil. Ozan Doğulu ve Aydın Kurtoğlu’na boynum kıldan ince her zaman koşar giderim.

Ozan Doğulu ve Aydın Kurtoğlu’na boynum kıldan ince her zaman koşar giderim.

Yorumculuğun yanı sıra söz yazıyor ve besteliyorum. HABERHAYAT: Bir albüm projeniz var mı? HANDE ÜNSAL: Yorumculuğun yanı sıra söz yazıyorum ve besteliyorum. Bunun kariyerim için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her yorumcu gibi ben de bir albümüm olsun istiyorum. Tabi ki içinde kendi şarkılarımın olmasından yanayım. Ama şarkılarına bayıldığım birkaç besteci ve söz yazarı var onların şarkılarını yorumlamak da hedeflerim arasında… HABERHAYAT: Albümünüzü yalnızca yeni şarkılardan mı oluşturmayı düşünüyorsunuz yoksa seslendirmek istediğiniz eski şarkılar da var mı? HANDE ÜNSAL: Ruhuma dokunmuş, içinde kendimi bulduğum her şarkıyı yorumlamaktan büyük keyif alıyorum. Eski yeni fark etmez. Bence albüm; kariyerinizde “Ben aslında buyum” dediğiniz noktadır. Tüm müzikal birikiminizi ve yeteceğinizi ortaya koymanızdır. Şu an albümü konuşmak için çok erken.

111 |

HABER HAYAT: Müzik dünyasına adım atarken size en çok kim ya da kimler destek oldu? HANDE ÜNSAL: Dostlarım hariç kimseden destek almadım. Aralarında hepimizin çok sevdiği isimler de var elbet. Ama benim bahsettiğim ‘destek’ daha çok “tebrik etmek” sanırım.


HABERHAYAT: Hayata dair en büyük hayaliniz nedir? HANDE ÜNSAL: Benim için en önemli şeyler; önce sağlık sonra huzur… Başarılı kalıcı bir müzisyen olmaktan ve adımı hafızalara altın harflerle kazımaktan başka bir dileğim de olmadı hiç. Dünya’nın en güzel şeyi ne biliyor musun? Senin ruhundan kopmuş bir şarkıyı sen sustuğun sırada yüzlerce belki milyonlarca kişi hep bir ağızdan söylüyorsa; daha büyük bir mutluluk yok benim için. Geçen sene 40 bin kişiyle Yunanistan’da yaşadım o anı. Dileğim; yüz binler, milyonlar olması… HABERHAYAT: Müzik sektöründe son dönemlerde en çok beğendiğiniz isimler kimler? HANDE ÜNSAL: Tek tek isim vermekten çok çekinirim çünkü birini atlarsam çok üzülürüm. Ben iyi müziğe aşığım. İyi yorumcu çok kıymetlidir benim için. Şuna inanırım; iyi olan işi daha iyi olsun diye ufak tefek nedenlerden de olsa eleştirmektense alkışlamayı öğrenmeli. Bazılarımız olumlu olmayı bilmeli. Bardağın dolu tarafından bakmaya teşvik etmeliyiz.

HABERHAYAT: Günümüzde insanlar daha geç yaşlarda evlenme eğiliminde. Bunun yanında boşanma oranlarında da bir artış var. Siz genç denebilecek bir yaşta evlendiniz? Evliliğiniz nasıl gidiyor? Günümüz evliliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? HANDE ÜNSAL: Özel hayatımda her şey yolunda… Ben daha çok bireyselliğe düşkün bir insanım. İki ayrı ruhsun sonuçta kısıtlamadan sevmeyi başardığınız zaman ki; çevremde bunu başarabilen birlikteliklere pek rastlamıyorum, bence çok uzun soluklu yaşanabilir aşk. HABERHAYAT: Çocuklarla aranız nasıl? Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz? HANDE ÜNSAL: Çocuklarla iletişimim hep iyi olmuştur. Yine de çok büyük sorumluluk ebeveyn olmak. İnsan önce ruhunu ebeveyn olacak donanımda hissetmeli. Gerçekten çok istemeli. Dünyanın en çok sabır ve tahammül gerektiren işi bence… Ben önce ‘iş’ diyen bir bireyim.

ABARTMAYA GEREK YOK HABERHAYAT: Anneniz Niran Ünsal ile sizin hakkınızda çeşitli haberler çıkmıştı. Bu konuda bir şeyler demek ister misiniz? HANDE ÜNSAL: Magazin zaman zaman bire bin katıyor. Ne diyeyim ki; her anne-kız ilişkisinde yaşanabilecek küsmeleribarışmaları bu kadar abartmaya gerek yok bence.

HABERHAYAT: Müzik eğitimi alıp ardından müzik piyasasında yer almış biri olarak; yaptığınız işin okulunu okumanın avantajlarını görüyor musunuz? HANDE ÜNSAL: Eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Okulum, Türkiye’nin en köklü okullarından İstanbul Teknik Üniversitesi… Türk Müziği Devlet Konservatuarı… Dolayısı ile hem Batı Müziği hem Türk Sanat Müziği hem de Halk Müziği eğitimleri gördük. Okulum bana tabii çok şey kattı ama ben de okulla yetinmedim. Kendimi geliştirmek için elimden geleni yaptım ve hala da yapıyorum. Çünkü müzik uçsuz bucaksız bir deniz… HABERHAYAT: İleriki yıllarda oyunculuk teklifi alırsanız, değerlendirmek ister misiniz? HANDE ÜNSAL: Değerlendirebilirim. Çocuk yaşlarda aldığım tiyatro eğitimim var. Belki biraz daha çalışma ile neden olmasın… HABERHAYAT: Son olarak dergimiz okurlarına neler söylemek istersiniz? HANDE ÜNSAL: Öncelikle kocaman öpücükler tüm okuyucularımıza… Sosyal medyadan da takip edip bana ulaşabilirler. Konserleri de kaçırmamış olurlar. Sevgiler…


kalıcı bir müzisyen olmaktan ve adımı hafızalara altın harflerle kazımaktan başka bir dileğim de olmadı hiç.

Hande ünsal hakkında…

En çok sevdiğiniz müzisyen: : En ‘sevdiğim’ anneannem… Türkiye de ise en beğendiğim ; Sezen Aksu En çok sevdiğiniz kitap: En son bitirdiğimi söyleyeyim daha iyi olur: Ayşe Kulin- Kördüğüm En çok sevdiğiniz film: Minyo nlar En çok sevdiğiniz yemek: Seb ze yemeklerinin hepsi ve me ze En çok sevdiğiniz şehir: İzm ir En çok sevdiğiniz parfüm: Bvl gari Goldea En sık gittiniz mekan: Vadi İstanbul En sık dinlediğiniz parça: Şu aralar Simge Sağın- İster ina n ister inanma

En büyük korkunuz: Kaza yap mak Sizi en çok mutlu edecek şey : Başarı beni mutlu eder. He deflerimi gerçekleştirip kendimi görme k istediğim yere taşımak en büyük mutluluk olacak sanırım.


114 |


115 |


Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

KENT TURİZMİ VE YEŞİL ALANLAR

116 |

Klasik deniz-güneş-kum üçlüsünün bel kemiğini oluşturduğu kıyı turizmi günümüzde ön planda olup, yaşam süresinin ve harcanabilir gelirin artması; çalışma süresinin kısalması; sosyo-demografik değişiklikler, farklı yaş, dil ve sosyal gruplardan insanların değişen ilgi ve istekleri doğrultusunda turizmde yenilik ve çeşitlilik arayışları gün geçtikçe artmakta. Bu değerlendirmelerinde etkisi ile Samsun, bu yaz daha farklı geliyor bana… Plajlar aktive olmuş, neredeyse 24 saat kullanıcısı var. Bir o kadar da bu kullanıcılara hitap eden hizmet sektörü ve aralıksız çalışan yerel yönetimler. Samsun kadar çevre İl ve İlçelerden gelenler denizin dolayısı ile kumun ve güneşin tadını çıkarıyor. Daha önceleri bu kadar değildi. Mavi bayraklı plajlarımız, ulaşımın kolaylığı, alışveriş ve tatilin bir arada olabilmesi durumu Samsun’umuz için günübirlik turizmi cazip hale getiriyor. Doğa ile beraber yaşanabilecek her türlü tatil programına uygun bir lokasyon yanında küresel ısınmanın şimdilik avantajlarını kullanabilen bir yapının oluşması ve korunması çok da kolay olmuyor. Bu bağlamda, yaygın deniz-kum-güneş tatil anlayışına dayalı kitle turizmine alternatif olarak sosyal, kültürel ve sanatsal amaçlarla kentlere yapılan kısa süreli ziyaretleri içeren kent turizmi ön plana çıkmaya başlıyor.

Kent turizmi, metropol ölçeğindeki büyük kentlerde gerçekleştirilen bir turizm türüdür. Tatil yapmak, tarihsel ve kültürel bilgi ve deneyim elde etmek, spor etkinliklerini izlemek, sanatsal etkinliklere katılmak, arkadaş ve akraba ziyareti, alış-veriş ve iş seyahatlerini kapsayan kent turizmine olan ilgi dünyada hızla artmaktadır (Soykan, 2002). Kent turizminin en çok yaşandığı yer, kentleşme oranın yüksek olduğu Avrupa kıtasıdır. Son 10 yılda, yılda ortalama % 4 büyüyen kent turizmi, Avrupa’nın uluslararası seyahat hesaplarının toplam % 35’i büyüklüğündedir. Uluslararası Turizm Danışmanlık Grubu (IPK International) tarafından yapılan Dünya Seyahat Monitörü adlı araştırma verilerine göre, piyasa payının % 18’ine sahip olan kent turizmi, diğer seyahat türlerine göre turistlerin gittikçe daha çok tercih ettikleri bir seyahat türü haline gelmiştir (European Commission, 2000). Kent turizmine olan ilginin artmasının nedeni, kentleri insanların yemek yediği, alışveriş yaptığı ve vakit geçirdiği kültür ve rahatlama merkezleri haline getiren davranışsal değişikliklerdir (European Commission, 2000). Çünkü turistler, esneklik ve çeşitlik sunan, birkaç gün konaklamalı, spor, kültürel ve sosyal etkinliklerin, alışverişin içerisinde yer aldığı seyahatleri tercih etmektedirler. Günümüzde kent turizmi yönünden ön plana çıkan kentler incelendiğinde bazılarının kültürel ve tarihi miras, bazılarının sahip oldukları deniz, orman, dağ gibi doğal kaynaklar, bazılarının ise belirgin insan yapısı çevre nedeniyle tercih edildiği görülmektedir. Örneğin, Paris’in en önemli simgesi özelliğini taşıyan Eiffel Kulesi, kentin en büyük turizm cazibelerinden biri olup, yılda 6 milyon ziyaretçi çekmektedir. Tercih nedenleri farklılaşsa da kentlerdeki çekim unsurları, kent turizminin ortaya çıkmasında etkili unsurlardır (Koçak ve Tandoğan, 2008).


Ankete katılanların büyük bölümü kenti tercih nedenlerinin başında deniz-kum-güneşin geldiğini ifade etmekle birlikte, %75,9’u kentin sahip olduğu yeşil alanların turizm tercihlerini etkilediğini, % 95,6’sı ise parkların ve yeşil alanların kenti güzelleştirdiğini belirtmiştir. Kentsel yeşil alanlar, diğer bir çekim kaynağı olarak önemli bir role sahiptir. Açık ve yeşil alanlar kentin tanınırlığında önemli bir görev üstlenmektedir. Açık ve yeşil alanlar kentliye sağladıkları imkânların yanı sıra bir kentin şekillenmesinde, estetik değer ve kimlik kazanmasında rol oynamaktadır. Kent tasarımında önemli bir denge unsuru olan yeşil alanlar turizm gibi bölge ekonomisine büyük ölçüde katkıda bulunan sektörler için de vazgeçilmez bir öğedir. Turistler, destinasyon belirlerken kentin sahip olduğu yeşil alan varlığı ve özelliklerini de göz önünde bulundurmaktadır (Majumdar 2011, Chaudhry ve Tewari, 2010). Kent parkları özel etkinliklerin ve festivallerin gerçekleştirilebileceği özel alanlar olabilmekte; özellikle küçük kentler için spor karşılaşmalarına alan sağlayarak turizm gelirlerine katkıda bulunabilmektedir.

Hayvanat bahçeleri, heykeller, müzeler, kültürel ve tarihi eserleri içinde barındıran büyük kent parkları turistlerin ilgisini çekmektedir. Kent turizminde öne çıkan pek çok kent geniş yeşil alanlara sahiptir ve bu alanlar her yıl milyonlarca turist çekmektedir. Kent parklarının işlevlerini iyi değerlendiren bazı yerel yönetimler, kentlerde ve büyük metropollerde büyük parklar oluşturmuşlardır. New York’taki Central Park (843’da), San Francisco’daki Golden Gate Park (1017’da) ve Londra’daki Hyde Park (350 da) bunlara örnektir. ABD sınırları içinde en çok ziyaret edilen park olan Central Park’ın yıllık ortalama 42 milyon ziyaretçisi olduğu tahmin edilirken, San Fransisco’daki Golden Gate Park her yıl ortalama 13 milyon turist çekmektedir (Central Park Conservancy 2016, San Francisco Recreation and Parks 2016). Bu nedenle New York Kentindeki Central Park gibi peyzaj değeri yüksek ve çok işlevli parklar kendi başlarına önemli turistik değerlere sahip olmaktadır.

Turistlerin bir kenti seçme nedenleri birbirinden farklı olmaktadır. Bazı turistler kentleri sahip oldukları doğal güzellikler ve tarihi yapılar için tercih ederken, bazı turistler o kentin sadece insan yapısı eserlerini görmek, festival ve kültürel etkinliklerine katılmak için tercih etmektedirler. Bu nedenle bir kentin yalnızca mimari ve kültürel yapılarının değil, onları çevreleyen yeşil alanların ve kent içindeki diğer peyzaj unsurlarının varlığı ve niteliği de kent turizmini destekleyici unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim kent turizminde markalaşmış kentlere bakıldığında açık ve yeşil alanların turizmi çeşitlendiren ve güçlendiren bir unsur olarak kullanıldığı çoğu zaman tek başına turistik değer taşıdığı örneklerine rastlanmaktadır. Amerikan Planlama Birliği’nin yaptığı çalışmalardan çıkan sonuçlara göre, kentsel açık ve yeşil alanlar 1980’lerden beri bir cazibe unsuru olarak kullanılmakta ve bu ilgi giderek artmaktadır. Çünkü festival ve etkinliklerin düzenlenmesine olanak sağlayan bu kentsel mekanlar, yaşam kalitesine olan katkılarına ek olarak, turizmi çeşitlendirmekte, turistik gelirlerin tüm yıla yayılmasını sağlamakta ve kent ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır (American Planning Association, 2007). Yeşil alanların turizm destinasyonu belirleme üzerindeki etkilerini araştıran çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Chaudry ve Tewarinin 2010 yılında Hindistanın Chandigarh kentinde gerçekleştirdiği çalışmada, turistlerin %89’u yeşil alanların turizm açısından önemli olduğunu belirtmiş, %25’i ise kent parklarını ve bahçeleri, mimari ve kültüre nazaran kenti cazip kılan ana faktörler olarak değerlendirmiştir. Yine 2010 yılında Deng ve arkadaşlarının ABD’nin Georgia Eyaleti Savannah bölgesinde gerçekleştirdiği benzer bir çalışmada da bölgeyi ziyaret edenler kent parklarının kentin güzelliğini, çekiciliğini artırdığını ve turizm deneyimine büyük katkıda bulunduğunu ifade etmişlerdir. Türkiye’de turizmin, kıyı turizmine bağlı olarak, daha çok güney ve batı kıyılarımızda yoğunlaştığı bilinmektedir. Bununla birlikte, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kıyı turizmi ile özdeşleşmiş kitle turizmi karşısında alternatif turizm giderek gelişmektedir. (Soykan, 2003; Özgüç, 2007) Antalya kenti yeşil alanlarının kent turizmine katkısını belirlemek üzere, kenti ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerle bir anket çalışması gerçekleştirmiştir. Ankete katılanların büyük bölümü kenti tercih nedenlerinin başında deniz-kum-güneşin geldiğini ifade etmekle birlikte, %75,9’u kentin sahip olduğu yeşil alanların turizm tercihlerini etkilediğini, % 95,6’sı ise parkların ve yeşil alanların kenti güzelleştirdiğini belirtmiştir. 117 |

KENT PARKLARININ ÖNEMİ


SAMSUN’UN YEŞİL ALANLARI

Türkiye’nin Karadenizin kıyısında eski bir yerleşimi olan Samsun’da, tarih ve kültür turizmi yanında kıyı turizmi, doğa turizmi, dağ-yayla turizmi ve termal turizm için çok sayıda çekicilik bulunmaktadır. Turistik çekiciliklerinin sayı ve çeşit olarak zenginliği turizmin geliştirilmesi açısından önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Samsun kenti ulaşım alternatifleriyle, Türkiye’nin hemen her yerinden ve yurt dışından rahatlıkla ulaşılabilinen, erişilebilirlik düzeyi yüksek bir merkezdir. Karadeniz kıyıları ile iç bölgeleri bağlayan önemli ulaşım ağları (kara ve demiryolu) kentten geçmektedir. Samsun kentinde yakın tarih açısından ilgi çeken anıt yapılar açık ve yeşil alanları ile beraber yer almaktadır. Atatürk’ün Samsun’a çıkışını ve Millî Mücadeleyi vurgulayan Samsun Onur Anıtı, İlk Adım Anıtı, Bandırma Gemisi, şehrin yakın tarihi açısından ziyaret edilebilecek anıt yapılardır. Tarihî ve kültürel çekicilikler yanında, doğa tutkunlarına, termal kaynaklarda tedavi ve/veya dinlenme ihtiyacında olanlara,

plajda güneşlenmek ve denize girmek isteyenlere, yayla, orman, kır yaşamı ve bozulmamış ekolojik ortamlarda tatil geçirmek isteyenlere cevap verebilecek doğal turizm çekicilikleri kentin yakın çevresinde yer almaktadır. Doğupark ve Batıpark gibi dolgu alanları ile kente kazandırılan yapay yeşil alanlar kente nefes aldırmıştır. Bunun yanında Golf alanı Karadeniz’de bir ilk olma özelliği taşırken kente kazandırılan yeşil alan olması dışında ciddi bir turizm geliri hedeflemektedir. Uzun bir kıyı sahil şeridine sahip olan Samsun’da kıyıya bağlı kaynaklar ve deniz önemli bir çekicilik oluşturmaktadır. Doğuda Terme’den batıda Yakakent’e kadar olan kıyı boyunca çok sayıda doğal plaj yer almaktadır. Bunlardan, Costal, Atakum, Atakent, Kurupelit, Çatalçam, İncesu, Dereköy, Taflan, Erenköy, Engiz, Muşta, Yakakent ve Çam Gölü plaj alanları, yaz aylarında il içinden ve çevreden insanları kendine çekmektedir. Bunlardan, Yakakent ve Çam Gölü doğal plajları, deniz, kum ve ormanın birleştiği eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Son dönemde Miliç sahil tesisleri de bu listeye eklenmiştir. Plaj alanlarında denize girme ve güneşlenmenin yanı sıra, yelken, sörf, jetski vb. alternatif su sporları yapma imkânları vardır.

118 |

Engelliler ve bayanlar plajı kendine özgü oluşturduğu nüfusu ile aynı zamanda sosyal turizm değeri taşımaktadır. Kıyı boyunca uzanan Samsun-Ordu ve Samsun-Sinop karayolları kolay ulaşılabilen bu alanlarda, kıyı turizmine yönelik yazlık evler,

kamp alanları, dinlenme tesisleri, pansiyonlar ve eğlence yerleri bulunmaktadır. Özellikle sahillerde ilçeler dahil dinlenme ve gezi yolları, bisiklet yolu, plajlar, kafeler, restoranlar, plaj voleybolu, spor alanları, aquapark, oteller, pansiyon ve kamp alanı bulunmaktadır. Bu bağlamda kentin imajını oluşturan varlıkların uluslararası ve yerel tanıtım organlarında etkin bir şekilde tanıtılması önem taşımaktadır. Kentlerin sahip olduğu yeşil alanlar, kentlerin turizm potansiyelini artırmaktadır. Turizmde gerçekleştirilecek bu yönde bir ürün çeşitlendirme; turizm hareketleri ve gelirlerinin tüm yıla yayılmasını sağlayacaktır. Tarihi, kültürel ve doğal kaynaklar ile açık yeşil alanların bir bütün olarak değerlendirilmesi, kentlerin turizm imajına katkı sağlamanın yanı sıra turizm açısından da bir rekabet üstünlüğü sağlayabilecektir. Bu bağlamda ülkemizde yapılması programa alınan Millet bahçeleri kentlerimizde yeşil alan miktarını artırır iken Turizm için de bir kaynak oluşturacaktır. Yeşil alan hedefini büyük tutan kentimizde Tadında gezmeniz, keyfini çıkarmanız dileğimle sağlıkla kalın.


119 |


ET AÖLYESİ KEBAP & STEAK HOUSE

LEZZETLİ BİR STEAK NASIL PİŞİRİLİR? SAMSUN’A BİR ET KÜLTÜRÜ KAZANDIRIYOR

Yıllardır Samsunlulara en kaliteli et ve et ürünlerini sunan Etaş markasının içinden doğan Et Atölyesi, tüm dünyada son yıllarda popülaritesi artan ‘steak house’ kültürünü Samsun’a kazandırıyor.

AİLEDEN GELEN DENEYİM YURTDIŞI EĞİTİMİ İLE BİRLEŞİNCE…

Atakum’da Türkiş mevkiinde Lozan Caddesi’nde üzerinde bulunan Et Atölyesi’nin işletme sahibi Doğan Üyük, ailesinin 4 nesildir et üreticiliği ve kasaplık yaptığını belirterek, “Ailemizin birikimine ve deneyimlerine yeni bir şeyler katmak için yola çıktık. Dünyadaki yeni konseptleri gözlemleyerek Samsun’da uygulama kararı aldık. Açacağımız restoranın yerini belirlerken aile işletmemiz olan Etaş’a yakın bir noktada olmamızın bizim için avantaj olacağını düşündük. Etaş’ın konumu açmak istediğimiz restoran için çok uygundu. Et Atölyesi, 3 yıl önce bu düşünceler ile ortaya çıktı” dedi. Et Atölyesi’ni açmadan önce yurtdışında araştırmalarda bulunan Doğan Üyük, ABD’de ‘steak house’larda çalışarak et pişirme ve sunum tekniklerini belirtti. Yurtdışında kazandığı deneyimleri Et Atölyesi’nde müşterilerinin beğenisine sunan Doğan Üyük, Samsun’a bir et kültürü aşılamayı hedefliyor. Üyük, “Samsun’un yemek kültüründe et, yemeklik et ve ızgaralık et olarak ikiye ayrılıyordu. Bunun dışında bir çeşit yoktu. Biz, Et Atölyesi’yle birlikte yumuşak et, orta yumuşaklıkta et, yağsız et, ızgarada pişmiş et, tavada pişmiş et gibi çalışmalar yaptık. Hazırladığımız çalışmalar ile insanlara eti farklı pişirme derecelerini ve çeşitlerini anlatıyoruz” diye konuştu. Samsun’da etin çok pişmiş şekilde yenildiğini söyleyen Üyük, eti pişirmenin bazı püf noktaları olduğunu vurgulayarak, “Çok pişmiş ette, etin suyu gidiyor ve içinde lezzeti kalmıyor. Et, kuru kalıyor. Bunun aksine orta dereceli pişmiş etin suyu içinde kalıyor ve bu ete lezzet veriyor. Orta dereceli pişmiş etin içinde bir pembelik kalır. Bu kesinlikle etin kanı değildir. Etin kanı pişerken gider, kalan pembelik pişmiş etin doğal pembeliğidir” şeklinde konuştu.


ETİN SAF LEZZETİNİ SUNUYOR

Müşterilerinin tarzlarına alıştıklarını ifade eden genç işletmeci, “Bu zor bir süreç oldu ama zamanla alışmaya başladılar. Bizim isteğimiz; müşterilerimiz geldikleri zaman, kendilerinin ‘Benim etim orta derece pişmiş’ olsun diyebilmeleri… Bu bizim tavsiyemiz tabii ama müşterimiz etinin çok pişmiş şekilde istiyorsa tamamen onların istedikleri şekilde hazırlıyoruz. Bu konuda da başarılı olmaya başladık. Müdavim müşterilerimiz artık etlerini nasıl yemek istediklerini söylüyorlar. Biz de müşterilerimizi tanıdıkça nelerden hoşlandıkları, nasıl yediklerini öğreniyoruz. Böylece onlar da bizi eş-dostlarına arkadaşlarına tavsiye ediyor veya onları Et Atölyesi’ne getiriyorlar” dedi. Kendi besihanelerinde besledikleri hayvanların etlerini kullandıklarını belirten Doğan Üyük, “Kendi besihanemizin olması bizim için çok önemli bir artı. Bu etlerimizde herhangi bir sıkıntı yaşamamızı engelliyor. Kendi beslediğimiz hayvanların etlerini hazırlayıp sunuyoruz. Kemikli etlerimizi bir ay boyunca özel dolaplarda dinlendiriyoruz. Bu süreçte et tamamen kanından arınıyor. Et aynı zamanda kuruyor. Saf lezzeti içinde kalıyor. Biz de müşterilerimiz için eti hazırlarken dışını kesip atıyoruz ve etin içinde tüm lezzetinin hapsolduğu bölümü kullanıyoruz” diye konuştu.

Doğan ÜYÜK Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi

Müşterilerimiz, şeflerimizin masa başında etleri onların istedikleri şekilde gözlerinin önünde pişirerek servis etmesini çok seviyor. Bu, onlara kendilerini özel hissettiriyor. Bize olan güvenirliliği de arttırıyor

MÜŞTERİYE ÖZEL SUNUM, HUZUR VEREN KONSEPT

Et Atölyesi İşletme Sahibi Doğan Üyük, etin sunumunun da pişirilmesi kadar önemli olduğunu söyledi. Üyük, “Etin sunum kısmı özellikle Nusret’ten sonra daha fazla önem kazandı. Biz de yeni trendlere ayak uyduruyoruz. Müşterilerimiz, şeflerimizin masa başında etleri onların istedikleri şekilde gözlerinin önünde pişirerek servis etmesini çok seviyor. Bu, onlara kendilerini özel hissettiriyor. Bize olan güvenirliliği de arttırıyor” şeklinde konuştu. Et Atölyesi, aynı zamanda göz önündeki mutfağı ile müşterilerinin istedikleri her an etin işlenmesinde, pişirilmesine kadar geçirdiği tüm süreci yakından takip etmelerine olanak sağlıyor. Et Atölyesi tüm bunların yanı sıra insanın içini rahatlatan mekan tasarımı ile de dikkat çekiyor. Doğan Üyük, “Ahşabın insanlar üzerinde rahatlatıcı etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple Et Atölyesi’nde ahşap ağırlıklı bir konsept belirledik. Ahşap ve ahşap tonlarından geri kalan kısımda ise et çağrıştıran kırmızı renk mevcut. Konseptimiz insanlara huzur veriyor. Kendileri rahat hissediyorlar ve huzur içinde yemeklerini yiyorlar” ifadelerini kullandı. Samsunluların Et Atölyesi’ne yoğun bir ilgi gösterdiğini belirten Üyük, “Doğru şeyler yaptığımızı düşünüyoruz. Yoğun ilgi ile yaptığımız için takdir edildiğini görüyoruz” dedi.


122 |


123 |


SAMSUN OPERASININ GURURU

MİNE KURTOĞLU

ÖDÜLLÜ SOPRANO Mine Kurtoğlu, 7 yaşında Devlet Çoksesli Çocuk Korosu’nda müzik eğitimi almaya başladı. Lise yıllarında keman eğitimi alan Kurtoğlu, Gazi Üniversitesi Müzik Bölümünde okumuştur. 2006 yılında İtalya’nın Alcamo kentinde düzenlenen ve jüri başkanlığını dünyaca ünlü soprano Joan Sutherland’ın yaptığı uluslararası opera şarkıcıları yarışmasına katıldı. 2018 yılında Azerbaycan’da düzenlen 7. Uluslararası Bülbül Şan Yarışması’na katılan Kurtoğlu, Grand Prix ödülüne layık görüldü. Kendi gibi opera sanatçısı olan Tuncay Kurtoğlu ile evli olan başarılı soprano; Bursa, Eskişehir, Mersin ve Ankara gibi illerde sanatını icra ettikten sonra 2016 yılından itibaren Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde çalışmalarına devam ediyor. Yasir BABA HABERHAYAT: Kendinizi bize tanıtır mısınız? MİNE KURTOĞLU: Ben mine Kurtuoğlu, Ankara doğumluyum. Küçük yaştan itibaren sanatın içerisindeyim. 7 yaşında operanın çocuk korosunda görev yapmaya başlamıştım. Çocukluğumda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın verdiği konserlerde gerek solo olarak gerekse koro içinde sahne tozu yutmaya başlamıştım. O yaşlarda bu noktada başladıktan sonra bu iş bırakamayacağınız bir hal alıyor.

124 |

Ortaokulda keman eğitimi almaya başladım. Daha sonra Güzel Sanatlar Lisesi'ne gittim. Ve ardından Gazi Üniversitesi'nde müzik eğitimi bölümüne girdim. Ama aklımda hep sahnede olmak vardı. Çocukluğumdan beri bir hayaldi benim için. Fakat sesin mutasyon sürecinden dolayı ses eğitimi almaya erken yaşlarda başlayamayacağım için bu süreci müziğin başka dallarında kendimi geliştirerek değerlendirdim. Asıl hedefim olan şan eğitimine Gazi Üniversitesi’nde 2. sınıfta iken başladım. Mezun olduktan sonra şu an eşim olan Tuncer Kurtoğlu ile çalışmaya başladım. O yıllardan bugüne yoğun bir şekilde çalışıyorum. Sanat konusunda hiçbir zaman tatmin olamadığım için; hep daha ileriye gitmek için çalışıyorum.


HABERHAYAT: Türk toplumu genelde operaya uzakmış gibi görülüyor, siz bir opera sanatçısın olarak bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? MİNE KURTOĞLU: Açık konuşmak gerekirse; opera bizim toplumumuz içinde doğmuş bir sanat dalı değil. Opera sanatı batının kendi öz müziği… Bizim kendi topraklarımızda da halk müziği gibi değerlerimiz var. Bundan dolayı opera bize hep bir adım uzakmış gibi geldi. Bundan dolayı da; bir opera sanatçısı olarak Türk toplumu neden operayı sevmiyor diye yargılayamam. Zaten, yaptığımız en büyük yanlış bu belki de… Bizim bu noktada yapabileceğimiz farklı şeyler var. Mesela, daha önce hiç opera dinlememiş insanlara operaya çalışmak gibi… Bunu yaptığımız zaman yüzde seksen olumlu sonuç görüyoruz biz. Fakat operaya ulaşmak biraz zordur. Opera; özel bir salonda yapılan, İçerisinde bir orkestra olmadan icra edilebilmesi çok zor bir sanat. Bunun için maliyeti çok yüksek. Bundan dolayı da bizim ‘her şehirde bir opera olsun’ hayalimiz bize uzak kalıyor. Aslında biz operaya uzak değiliz. Operanın gereği olan maliyete uzak olduğumuz için; operaya uzak kalmış oluyoruz. Ulaşabildiğimiz insanlar az olduğu için böyle bir algı ortaya çıkıyor.

Bunun yanında benim en çok önem verdiğim şey çocuklara ulaşmak. Bir ülkeyi gerçekten bir yere getirmek istiyorsanız çocuklara her koşulda dokunabilmeniz gerekmektedir. Samsun Operasının neredeyse girmediği okul yoktur. Çocuklarla böyle bir iletişim kurmak kültürün oluşması açısından gerçekten çok önemli.

Operada şöyle bir güzellikte var: Opera sadece ses üzerine olan bir şey değil; bütün sanatların HABERHAYAT: İlk defa opera dinleyen birinin tepkileri birleştiği bir platform. İçerisinde mimari, resim genelde ne şekilde oluyor? MİNE KURTOĞLU: Operaya dinlemeye hangi eserle ve müzik ögelerini, kostüm dizaynırları ve daha başladığınız çok önemli. Ne yalan söyleyeyim; bazı eserleri birçok güzel şeyi barındırıyor.

Bir çocuğu operaya çok ağır bir eserle başlatırsak; sıkılacaktır ve bir daha operaya gelmek istemeyecektir. Bu yetişkinler için de geçerli. HABERHAYAT: Türkiye’de birçok şehirde sanatınızı icra ettikten sonra şimdi de Samsun’a geldiniz. Samsun’u ve Samsun seyircisini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? MİNE KURTOĞLU: Biz Samsun’u sevdiğimiz ve burada bir potansiyel gördüğümüz için geldik zaten. Bir operacı olarak büyükşehirlerde yaşamanın verdiği şeyleri de biliyoruz. Samsun’da, Samsunluların bir opera sanatçısıyla iletişim kurması çok kolay keza; bizim de seyircilerimizle iletişim kurmamız çok kolay. Dolayısıyla burada kendimi ötekileşmiş hissetmiyorum. Biz seyirciyle iletişim halinde olunca; onların arzularını, isteklerini görüp opera olarak neler yapabileceğimizi düşünüyoruz. Samsun’u da bunun için tercih ettik. Buradaki seyirci ne istediğini gayet rahat bir şekilde dile getirebiliyor. Yaptığımız işin biraz daha yukarı çıkabilmesi açısından bu faydalı oluyor. Ulaşılabilir olmak çok güzel. Samsun’da bir kuaföre gittiğimde bile beni tanıyıp ‘Sizi izlemiştik’ diyebiliyorlar. Ankara’da seyirciye ulaşmak mümkün değil. Sayıca daha fazla belki ama aramızda iletişim çok daha zor.

HABERHAYAT: Sahnelediğiniz eserlere hazırlanma süreciniz ne şekilde oluyor ve ne kadar sürüyor ve bir opera sanatçısı nasıl hazırlanır? MİNE KURTOĞLU: Baktığımızda kolay gibi görünen ama yıllarca uğraş gerektiren çalışma. Bazen bir noktasını çözene kadar bir odada deli gibi bağırdığımız durumlar oluyor. Belki sahnede 3 saatlik bir performans sergiliyoruz ama onun öncesinde bir 15 sene çalışma var. Herhangi bir esere hazırlanmaya en az 1 yıl öncesinde başlamalıyız. Yıllık programlar yapılır ve gelecek sene az çok ne yapmamız gerektiğini biliriz. Bunun sonrasında kişisel çalışmalarımıza başlarız. Ben mesela; ne söyleyeceğimi biliyorsam kendi imkanlarımla öncesinde deşifremi yaparım. Çalışmalarımda kendi çapımda eksiklerimi görürüm ve bunları değerlendiririm. Eserin opera bazında çalışması ise yaklaşık olarak 1,5-2 ayı bulur. Tabii bu eserin büyüklüğü veya küçüklüğüyle de ilgili. Atölyeler çalışmaya başlar, dekor ve kostümler hazırlanır. Operacılar da kendi çalışmalarını bitirdikten sonra oyunun sahnelenmesine 1 buçuk ay kala piyanistle birebir çalışmalara başlarlar. Daha sonra aşama aşama bir araya gelerek çalışmalara devam edilir. Sahne provaları ise oyuna 1 ay kala başlar. Sahnede ne yapmamız gerekiyor bunu planlarız. Rezitölümüz hareketlerimizi gösterir. Biz de müzikle birlikte bunu uygulamaya çalışırız. İki hafta kala muhtemelen orkestra şefi ve orkestrayla buluşuruz. Önce herhangi bir hareket yapmadan sadece orkestrayla iletişim kurabilmemiz için gerekli olan oturma provaları vardır. Ortalama bir hafta süresince bunları gerçekleştiririz. Sonrasında sahne üzerine çıkılır ve orkestra aşağıda yerini alır ve kostümsüz orkestralı provalarımızı yaparız. Son olarak ise kostümlü provalarımızı yaparız. Son üç aşamanın her biri yaklaşık birer hafta sürer ve sona yaklaştıkça heyecan doruğa çıkar. Eğer hazırsanız bu süreler çok keyiflidir. Bizi motive eder tüm bunlar. 125 |

biz bile dinlerken zorlanıyoruz. Nasıl sizin bir gazeteci olarak yazarken zorlandığınız eserler oluyorsa; bizim de dinlerken zorlandığımız eserler oluyor. Herkesin ruh dünyası aynı değildir. Kim dramatik eserlerden hoşlanır, kimi çok mutlu eserlerden hoşlanır, kimi de çok renkli dekorlardan hoşlanır. Operada şöyle bir güzellikte var: Opera sadece ses üzerine olan bir şey değil; bütün sanatların birleştiği bir platform. İçerisinde mimari, resim ve müzik ögelerini, kostüm dizaynırları ve daha birçok güzel şeyi barındırıyor.


HABERHAYAT: Sesinizi kontrol etmek için özel olarak yiyip içtiğiniz bir şey var mı? MİNE KURTOĞLU: Bizim işimizde şöyle bir sıkıntı var; sürekli diyaframa basıp şarkı söylediğimiz için bir baskı oluşuyor. Bu nedenle mide rahatsızlıklarımız çok sık oluyor. En sonunda reflüye neden olabiliyor. Reflü de direkt ses teline etki ediyor. Stres de bunu tetikler. Bu durumu yaşamayan şancı neredeyse yoktur. Size anlattığım operaya hazırlık aşamalarında da hepimiz sıklıkla bu şekilde yorulur ve hastalanırız. Bu durumu yediğimize içtiğimize dikkat ederek minimuma indirebiliriz. Çok fazla dikkatli olanlar da vardır fakat bizim ailece felsefemiz; çok fazla titiz olmadan rahat davranarak yaşam tarzı haline getirmek. Yoksa çekilmez hale gelir. Ama tabii stratejik noktalardan işimiz her şeyden önce gelir. Kafein tüketmemeye dikkat ediyoruz. Gazlı içecekleri söylememe gerek bile yok sanırım; bence kimse kullanmamalı. Sigara da kullanmıyorum. Bunu sadece mesleğim için değil sağlığım yapıyorum. Eğer sigara kullanan biri olsaydım ve bu işi yapmaya karar verseydim; bırakırdım. Çünkü sigara bu işe kesinlikle engel bir faktör. Hem nefesinize hem de sesinize zarar verecektir.

126 |

HABERHAYAT: Biraz da yurt dışında katıldığınız yarışmalardan ve ödüllerden bahsedelim. Yurtdışında yarışmalara katılmak, ödüller almak size neler hissettiriyor? MİNE KURTOĞLU: Her şeyden önce yurt dışına gitmek insanı psikolojik olarak besliyor. Tatil yapmak için dahi gitseniz, deşarj olup geliyorsunuz. Farklı yerler görüp farklı havalar solumak önemli. Katıldığım yarışmanın jürisi benim için çok önemli. Yarışma jürilerinin geri dönüşleri sanat hayatımda bana bir şeyler katıp katmayacağı çok önemli. Şimdiye kadar iki yarışmaya katıldım. Yurtdışında ilk yarışmaya katıldığımda çok gençtim. 22 yaşında, çalışmaya yeni başladığımda; sırf ne oluyor, neler yapılıyor öğrenmek için katılmıştım. Jüride duayen soprano John Sutherland vardı. Ben onu başka bir yerde göremezdim. Onunla tanışmak için oraya gittim ve bana bir takım eleştirilerde bulundu. Daha çok genç olduğumu, sesimin güzel olduğunu ve güzel yerlere geleceğimi söylemişti. Bu benim için yıllarca motivasyon kaynağı oldu. Ödül almadan döndüm oradan. Bu kez gittiğim yarışmada belirli bir olgunluğa eriştiğimi biliyordum. Kendime güvenerek gittim. Çok önemli jüriler vardı. Yıllarca Mareski Tiyatrosunun yöneticiliğini yapmış ünlü Bariton Parkus, Azerbaycan’ın önde gelen orkestralarının, üniversitelerinin rektörleri ve şefleri üyeleri ve Ukrayna’dan eski bir soprano hocası jüride bulunuyordu. Onların eleştirileri çok önemliydi. Hepsini bir arada görmek ve iletişime geçmek benim için çok önemliydi. Beni Grand Prix ödülüne layık gördüler. Sağ olsunlar. Yarışmada 61 kişiydik. Daha öncesinde kaç kişi elendi bilemiyorum. Ben orada bazı ekollerle yarıştım. Mesela Rus ekolünü vardır, hayranlıkla izleriz. Onların olduğu bir yerde ödül almak gerçekten zordur. Yaklaşık 40 kişi Rusya’dan vardı kadın-erkek karışık bir şekilde. Yani böyle bir ekolün içerinden bu ödülü almak çok zordu ve bunu başarmak beni inanılmaz mutlu etti. Benim ses yapım biraz farklı. Dramatik bir ses yapısı sadece Türkiye’de değil; dünyada da zor bulunuyor. Bu nedenle sesimi çok kıymetli buluyorlar. Ayrıca ses tekniğinin yanında artistik yetenek de önemli. Benim artistik yetenek yönümün de kuvvetli olduğunu söylediler. Bu da benim için çok önemliydi.

Tabii bir de, yurt dışına gittiğiniz zaman ‘Mine’ olarak değil, ‘Türk kızı’ olarak anılıyorsunuz. Çok acayip bir duygu. Kimisi milliyetçi değildir ama ben her yurt dışına çıktığımda ‘Ülkem! Ülkem!’ diye özlemle gezerim ve geldiğimde de ‘sonunda vatanım!’ diyerek gelirim.

Benim ses yapım biraz farklı. Dramatik bir ses yapısı sadece Türkiye’de değil; dünyada da zor bulunuyor.


HABERHAYAT: Pekiyi, bundan sonrası için hedefleriniz nelerdir? MİNE KURTOĞLU: Söylemek istediğim roller var. Şu ana kadar söylemiş olduğum rolleri başka yerlerde de söylemek istiyorum. En büyük hedefim bu. Çünkü bir eser bir yıl sonra başka bir hal alıyor beş yıl sonra bambaşka bir hal alıyor. Zamanla olgunlaşıyor. Bir eseri bir şefle çalıştığınız zaman başka yorumluyorsunuz; aynı eseri, aynı notaları başka bir şefle çalıştığınız zaman ise daha başka yorumluyorsunuz. Bu hiç bitmeyen bir süreç. Yüzyıllardır aynı eserler dünyanın birçok yerinde sergileniyor ama hepsi birbirinden çok farklı yorumlarla. Bildiğin bir eseri farklı yorumlarla farklı yerlerde söylemek çok heyecanlı olur.

artık sıkılıyor. Bu bir gerçek. Fakat operamıza sahip çıkıp gereken ilgi ve desteği kaybetmezsek eğer biz elimizden geldiğince çok ve farklı eserler oynamaya zaten gayret göstereceğiz. Daha farklı şeyler de denemek istiyoruz ama popülaritemiz kısıtlı. Lütfen operamıza sahip çıksınlar. Biz onlar için elimizden gelenin en iyisini yapmak için çabalıyoruz. Sürekliliğin sağlanması açısından burada gençlerin yetişmesi gerekiyor. Burada konservatuar olmadığı için başka şehirlere gitmek zorunda kalıyorlar. Bu yüzden Samsun’da konservatuar açılmasını istiyoruz. Bu önemli bir konu. Samsun’da bu potansiyel var. Karadeniz Bölgesi’nde sadece Samsun’da opera var. Samsun’a konservatuar açıldığında çevre illerden de gelecek insanlar olacaktır ki; zaten burası bir öğrenci şehri. Neden bir konservatuar olmasın?

Bir eseri bir şefle çalıştığınız zaman başka yorumluyorsunuz; aynı eseri, aynı notaları başka bir şefle çalıştığınız zaman ise daha başka yorumluyorsunuz. Bu hiç bitmeyen bir süreç.

HABERHAYAT: Operanın medyada spor veya müzik dalları kadar yer almamasından şikayetçi misiniz? MİNE KURTOĞLU: Bence kim olsa şikayetçi olur ve bunun bir bencillik olduğunu düşünmüyorum. Burada şu an röportaj yapıyoruz. Bu güzel ve mutluluk verici bir şey benim için. Ama keşke her yerde bu kadar ilgi görse. Mesela, ben Azerbaycan’a gittiğimde daha çok mutlu oldum. Kendimi gerçekten bir yıldız gibi özel hissettim. Türkiye’de bir gün böyle bir şey yaşar mıyım bilmiyorum. Hatta Azerbaycan’dan Türkiye’ye geldiğimde kendimi şöhret hastalığına yakalanmış gibi hissettim. Zaten tüm dünyada da opera sanatçıları bu şekilde yaşıyor. Biz de neden böyle olmayalım? Olacağız. Lütfen medya da biraz daha fazla yer verin bize. Samsun seyircisi de bize sahip çıksın istiyorum. Gönül ister ki; devletimiz de sahip çıksın. Sporcular nasıl olimpiyatlarda değer görüyorsa eğer, opera da bir nevi bizim olimpiyatımız, biz neden bu kadar değer görmeyelim ki? Bu benim hissettiğim bir eksiklik mesela.

127 |

HABERHAYAT: Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mıdır? MİNE KURTOĞLU: Bazı sıkıntılarımız var. Küçük bir şehirde olduğumuzdan dolayı belirli bir seyirci kitlemiz var. İstanbul’un ulaştığı seyirci kitlesine ulaşmamız mümkün değil. Eserleri çok sıklıkla oynadığımız takdirde belirli bir noktada izleyiciler


128 |


129 |


RESUL AKÇAY Spor Yazarı

Bir kaleciden daha fazlası... Tekin Üstündağ Siyah renge abone olmuş klasik kaleci formasına renk katan bir anlayışın ilk mimarı olan Tekin, şaha dışı yaşam tarzıyla da herkesin imrendiği bir kişilikti...

130 |

Karadeniz Bölgesinin ilk 2.lig takımı ünvanına sahip Samsunspor1968-69 sezonu tamamlandığın da tüm rakiplerini geride bırakarak açık ara şampiyon olmuştu. Bunun anlamı çok farklıydı. Zira bu şampiyonluk kırmızı beyazlı ekibe yeni bir ünvan daha veriyordu. 1.Ligde yer alan ilk Karadeniz takımı Samsunspor'du. 1969-70 sezonu başladığında yeni bir file bekçisi vardı üç direk arasında. Genç,yakışıklı, karizmatik ve üstelik Samsunlu. Tekin Üstündağ, Kavaklı bir ailenin çocuğuydu. Futbol tutkusu küçük yaşta başlamış çeşitli amatör takımlarda oynadıktan sonra yöneticilerin gözüne girmeyi başararak şehrinin takımına transfer olmuştu. Teknik Direktör Basri Dirimlili O'na o kadar güveniyor ve inanıyordu ki daha illk maçta kaleyi teslim etmişti. l.Ligdeki birinci hafta maçında kırmızı beyazlı ekip sahasında Eskişehirspor'u Abidin ve Rifat'ın golleriyle 2-0 yenerken, tribünler bir yandan galibiyetin keyfini yaşıyor, diğer yandan da ilk kez izledikleri genç kaleciyi alkışlarıyla tebrik ediyorlardı. Eskişehirspor forvetinin geliştirdiği tehlikeli atakları yaptığı kurtarışlarla bertaraf eden Tekin, yedekte oturan meslektaşı Yusuf Şimşek'e adeta "Kale benim. Bu sezon ben buradayım" mesajı gönderiyorum.

Ligin ilk yarısı tamamlandığında kalede hep o vardı. Ta ki 1976-77 sezonu sonuna kadar.. Konya İdmanyurdu ile oynanan Türkiye Kupası' yeşil sahalara veda maçıydı. Kötü bir yönetim gösteren maçın hakemine karşı gösterdiği tepki eldivenlerini bir daha giymemek üzere çıkarmasına neden oldu. Aralıksız tam sekiz sezon koruduğu Samsunspor kalesinde adını tarihe yazdıracak başarılara imza attı. O'nu diğer meslektaşları ve futbolculardan farklı kıyan özelliklerinden biri varlıklı bir aileden gelişi ve futbolu meslek olarak görmekten uzak anlayışı idi. Kırmızı beyazlı camiaya olan aşırı tutkuyla dolu sevdası herkes tarafından taktir görüyordu. Bir futbolcu düşünün ki takımını deplasmanlara kendi parasıyla götürsün. Galibiyet primleri dağıtsın, malzemecisinden, ahçısına, kulüp çalışanlarına maddi destek sağlasın. Futbol, futbol olalı klasik bir anlayış vardı. Takımlar renkleri ne olursa olsun kaleciler tıpkı hakemler gibi üstlerine siyah forma giyerlerdi. Kimsenin de aklına bu renki değiştirmek gelmezdi. Ta ki Tekin bunun öncüsü oluncaya kadar. O adeta kıyafet devrimi yapmıştı. Kendinin tasarladığı renkli kaleci kazaklarını giyerek maçlara çıktığın da hemen herkesin ağızları açık kalmıştı. Kimsenin gıkı çıkmadı, çıkamadı. Zira ortaya konan şey olağanüstü güzeldi. Sonra ne mi oldu ? Takipçisi ve taklitçileri çok oldu.


Tekin Üstündağ, giyimiyle, kuşamıyla, yaşamıyla herkesin imrendiği, bir o kadar da takip ettiği bir simaydı. Kullandığı spor arabaları o dönemde artizler ve sanatçılar bile kullanamazdı. Futbol sonrası uzun bir dönem ticaretle ilgilendi, bir süre de yeniden futbolun içerisine girerek Türkiye Futbol Federasyonu'n da temsilcilik ve gözlemcilik görevlerinde bulundu. Kendisiyle olan yaşanmışlıklarımdan ilginç bulduğum ikisi aktarmak isterim. Cedit mahallesinin afacan çocuklarıydık. Eski Stadyum mahallemizde yer aldığından yeni mahalle çocuklarının elinde tuttuğu top toplayıcılık işini küçük bir operasyon düzenleyip ele geçirmiştik. Tekin abinin koruduğu kale arkasındaki görev yerimden çok ama çok memnundum. Zira kurtardığı her gol tehlikesi sonrası şortunun içindeki küçük cebinden çıkardığı bozuk parayı sadaka olarak bana fırlatırdı. Bir nevi bahşiş alırdım. Yine o sayısını hatırlayamadığım maçlardan birini ömrümün sonuna kadar unutmam mümkün değil. Pazar günü oynanması gereken maç olumsuz hava şartları nedeniyle pazartesi gününe alınmıştı. Samsunspor'un maçı olacak, ben de okula gideceğim. Hangi kanun yazmış bunu, var mı okuyan biri ? Yok tabi ki. Rota okul değil,stad olmuş bende..

131 |

1972-73 sezonunun 6.hafta maçı. Adem Kurukaya'nın 21.ve 49.dakikalarda attığı iki gollerle öne geçilmişti. Bir kanuk ekip atağında topa sahip olan Tekin, ceza alanının köşesine kadar gidip degajını kullanmış kalesine dönüyordu. Bir ara göz göze geldik gelmesine de ben avazım çıktığı kadar bağırıyordum."Tekin abi dikkattt, tooop geliyoo". Duyuramamıştım kendimi. Ankaragüçlü "Sarı memet" lakaplı Mehmet Aktan, gelen topu orta sahahın tam göbeğinden sağ ayak içiyle geri göndermişti. Kalesine doğru koşan Tekin abi hızını kesmeden devam etti ve filelerle buluşmuş topu almak zorunda kalmıştı. 63.dakika da farkı bire indiren Ankaragücü 81.dakika da Coşkun Şüer ile bir goldaha bulmuş ve maç 2-2 tamamlanmıştı. 53.yılı geride bırakmış Samsunsporumuzun tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Tekin Üstündağ'ı bilmek, tanımak benim için çok ama çok önemlidir. Bu konuda kendimi şanslı saydığımı ifade etmek isterim.


132 |


133 |


Burçin TÜRKKÖYLÜ TAŞTAN Psikolojik Danışman

YARATICI DRAMA

Yaratıcı drama; bir grubu oluşturan üyelerin, yaşam deneyimlerinden yola çıkarak, bir amacın, düşüncenin, doğaçlama, rol oynama gibi tekniklerden yararlanarak canlandırılmasıdır. Bu sürece bir lider/eğitmen eşlik eder. Grup etkinliği olan yaratıcı drama; spontanlığa, şimdi ve burada ilkesine dayanır. Katılımcılar çocuk, ergen, yetişkin gibi her yaştan her gruptan olabilir. Etkin katılım ve kalıcı öğrenmenin amaçlandığı alanlarda yaratıcı dramadan yararlanılabilir. Yaratıcı drama çalışmaları planlanırken grubun özellikleri ve ihtiyaçları ön planda tutularak bazı ortak amaçlar kazandırılmaya çalışılır. Öncelikle yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştirmek amaçlanır. Yaratıcılık yetisi gelişmiş kişiler, araştıran, merak eden, özgür düşünen bireylerdir. Yaratıcı drama çalışmalarında katılımcıların hayal gücü oyunlar ve canlandırmalar ile süreç içerisinde gelişir. Bu çalışmalar bireyin kendini tanımasına ve etkili iletişim becerilerini geliştirmesine olanak sağlar. Katılımcılar, düşünce ve duygularını keşfederek kendini tanıma ve kabul etme fırsatı bulur. Aynı zamanda farklı yaş gruplarından oluşan katılımcılar birbirleriyle etkileşime girerek farklılıkları kabul etmeyi öğrenir.

134 |

Grup içinde demokratik bir ortam oluşturularak demokratik tutum ve davranış geliştirme amaçlanır. Yaratıcı drama sürecinde, bireylerin eleştirel ve bağımsız düşünebilme becerisi kazanmasına ortam hazırlanmış olur. Katılımcılar, grup içinde başkalarına saygı gösterme, işbirliği, esneklik, eşitlik, hoşgörülü olma, üretken olma, bağımsız düşünme, ortak kararlara saygı duyma gibi toplumsal değerleri süreç içerisinde benimseyip uygularlar. Grupla bir eylemi birlikte yapabilme, kalıcı öğrenmeyi sağlar. Bu yüzden de yaratıcı dramada, grup etkileşimini ön planda tutarak işbirliği yapabilme ve birlikte çalışabilme becerisi geliştirilir. Bu süreçte katılımcılar birbirlerinden farklı özelliklere sahip olsalar da ortak bir çalışma yapabilme, birlikte çalışabilme becerisi kazanırlar.


Yaratıcı drama, okul öncesi dönemden başlayarak herkesin katılabileceği bir grup etkinliğidir. Yöntem ve araç olarak psikolojik danışma, eğitim, sosyal hizmetler gibi pek çok alanda kullanılabilir. Beceri geliştirme, eğitim sırasında öğrenmenin kalıcılığını destekleme, kültürler arası uyum çalışmaları yaratıcı drama etkinlikleriyle zenginleştirilebilir. Özellikle çocuklar için yaratıcı drama, yaparak-yaşayarak öğrenmeyi sağladığı için önemli bir yere sahiptir. Çocuklar gözlemleyerek ve deneyimleyerek öğrenirler. Grup çalışmaları, gözlemleme ve anında deneyimleme fırsatı verdiği için etkili ve kalıcı öğrenmeye olanak sağlar. Aynı zamanda çocuklar yaşama dair birçok şeyi oyun oynarken öğrenirler. Oyun sırasında çocuklar kendi özelliklerini keşfeder, yeni şeyler denerler, kendi sınırlarını görüp bunları geliştirme şansı elde ederler, kendinden farklı olanla ortak hareket etmeyi öğrenirler, kendilerini ve diğer farklılıkları kabul ederler. Bu özelliklere bakıldığında oyun, toplumsallaşma sürecinde önemli bir yere sahiptir. Yaratıcı drama, oyunlar aracılığıyla çocukların yeni durumlara ayak uydurmasına ve sağlıklı tepkiler vermesine yardım eder. Bu yönüyle yaratıcı drama, oyunlar yoluyla elde edilen deneyimlerin doğru ve yerinde olması için önceden planlanmış etkinliklerden yararlanır. Her etkinliğin yaşama aktarılabilecek bir özelliği ve amacı vardır.

Yaratıcı drama ısınma-hazırlık, canlandırma ve değerlendirme-tartışma aşamalarından oluşur. Isınma aşamasında katılımcıların dikkatlerinin yoğunlaştırılması amaçlanır. Bu aşama daha çok hareket halindeki çalışmalarla devam eder. Harekete dayalı çalışmalar bedenin hazır olması, kendiliğindenliğin oluşması, aktif olma, bir oyuna hazır olma amacı taşır. Bu aşamada grup dinamiğinin oluşması için güven kazanma ve uyum sağlama etkinliklerinden yararlanılır. Isınma aşamasında iletişim-etkileşim oyunları ağırlıklı olarak kullanılır. Diğer aşama, bir konunun süreç içerisinde biçimlenip ortaya çıktığı ve diğer katılımcılara sergilendiği çalışmalardan oluşan canlandırma aşamasıdır. Canlandırma aşamasında doğaçlama, rol oynama gibi teknikler yoğun olarak kullanılır. Değerlendirme-tartışma aşaması, yaratıcı drama çalışmalarında elde edilen sonuçların değerlendirildiği aşamadır. Yani sürecin önemi, kazanımları ile ilgili bu aşamada duygu ve düşünce paylaşımı yapılarak tartışılır. Bu aşamada, öğrenilenlerin kalıcı olup olmadığı, diğer yaşantılara etkisi, tüm yaratıcı drama sürecinin nasıl algılandığı değerlendirilir.

Yaratıcı drama, merkeze bireyi alır. Katılımcılara gerçek yaşamdan kesitlerle ilgili roller yükleyerek bunları yaşatır. Böylece katılımcılar, kendisini ve yakın çevresini aktif bir şekilde tanır. Yaratıcı drama yöntem olarak farklı alanlarda kullanılırken; katılımcıların dikkatinin kısa sürede toplanması, ilginin artması, duygu ve düşüncelerin harekete geçirilmesi, imgesel düşüncenin geliştirilmesi gibi amaçlara hitap eder. Özellikle sosyal beceri alanında iletişim kurulan kişiyi anlama ve kendini anlatma becerilerinin üst düzeye çıkarılmasını amaçlar. Özetle; yaratıcı dramanın tüm aşamalarında oynayarak-yaşayarak, kendini tanıyarak, grup dinamiğinden yararlanarak, eleştirel düşünerek, tartışarak öğrenme yer alır.

135 |

Empati ve duyarlılık geliştirebilmenin bir yolu kendini başkasının yerine koyabilmedir. Yaratıcı drama sürecinde rol oynama ve canlandırma sırasında, katılımcılar canlandırdıkları karakterin yerine kendilerini koymaya çalışırlar. Bunu yaparken de o karakterin neden öyle davrandığını, nasıl ilişki kurduğunu, problemlere nasıl yaklaştığını anlamaya çalışır. Katılımcılar, toplumsal çevrelerinde neler olup bittiğini fark etmeye çalışır. Bu süreç, bireyin duyarlılık kazanmasını sağlar. Yaratıcı dramanın amaçlarından biri de bireylerin farklı iletişim biçimlerini geliştirmektir. Çocuklar bu etkinliklerin içinde yer aldığı zaman konuşma, düşünme, düşündüğünü ifade etme, dinleme ve iletişim kurma becerilerini kazanır. Çocuklar bu becerilere grup içinde plan yaparken, rolleri oluştururken, canlandırma yaparken grupla etkileşim sonucu verdiği doğal tepkilerle ulaşır. Yaratıcı drama süreç içerisinde uyum sağlama, özgüven oluşturma, karar verme becerilerini kazanma, farklı bakış açıları kazanma, problem çözme, farklılıklara hoşgörüyle bakabilme gibi amaçları içerisinde barındırır. Bu amaçlar düşünüldüğünde çocuklarda sosyal beceri gelişimi için yaratıcı drama etkinlikleri önemli bir yere sahiptir. Çocuklar kazandıkları yeni becerileri grup içinde zaman kaybetmeden uyguladıkları için öğrenmeleri kalıcı hale gelecektir.


100. yaşında ilk kez doğum günü kutladı Asırlık nine Ordu'da yaşayan 5 çocuk annesi Şahinde Ünlü, 100. yaşını hayatında ilk kez doğum günü pastası keserek kutladı.

P

erşembe İlçesi'ne bağlı Yalıköy Mahallesi'nde ikamet eden Şahinde Ünlü'nün 100 yaşına girmesi nedeniyle çocukları ve torunları tarafından sürpriz yapıldı. Şahinde Ünlü, mahalle sakinlerinin de katıldığı doğum gününde kendisi için hazırlanan pastanın üzerindeki mumu üfledi.

ŞÜKÜRLER OLSUN

Şahinde Ünlü, gazetecilere yaptığı açıklamada, 100. yaşında kendisini yalnız bırakmayan çocukları, torunları ve komşularına teşekkür etti. 5 çocuk annesi olduğunu, aynı zamanda torunun torununu gördüğünü ifade eden Ünlü, "Hayatımız çalışmakla geçti. Halen de kendimi iyi hissediyorum. Bugünlerimize şükürler olsun" dedi.

136 |

İLK KEZ KUTLADI

Sadece kulaklarında biraz sorun olduğunu anlatan Şahinde Ünlü, bunun dışında sağlık sorunu olmadığını söyledi. Hayatında ilk defa doğum gününün kutlandığını aktaran Şahinde Ünlü, "Bu beni çok mutlu etti. Herkesten Allah razı olsun" diye konuştu.

Ordu'da yaşayan 5 çocuk annesi Şahinde Ünlü, 100. yaşına girdiği doğum gününü mahalle sakinleri ile pasta keserek kutladı.

NİCE YILLARA

Şahinde Ünlü'nün 77 yaşındaki kızı Maliha Gültekin ise "Annem bugün 100 yaşına girdi ve kendisine Allah hayırlı nice ömürler versin. Kendisi bizleri büyüttü ve bu seviyeye getirdi. Allah nasip etti torununun torununu gördü. Biz de bundan dolayı 100'üncü yılı anısına doğum gününü kutlayalım istedik. Bu nedenle kendisine hazırladığı pastayı ikram etti" dedi.

100. yaşında kendisini yalnız bırakmayan çocukları, torunları ve komşularına teşekkür etti.


137 |


KAAN ALİ KOLCUOĞLU

Düşbaz

BİR KATİL

HİÇLERİN VARLIĞINDA

138 |

Not: Düşbaz Düzyayınevi etiketi taşımaktadır ve kitaptan alıntılamalar içerir

Sen kimsin? Varoluş, var olma amacın. Adın, sanın, kimliğin, özün… ,

Sen kimsin?

Entel köylümü yoksa varoşların çamurlu sokaklarımı yurdun Dün müsün yoksa daha da mı uzanır ayakların o çağlara…

Gelecek misin? Yorgun, miadını doldurmuş yarınsızlıklara. Kirli düş, kirlenmiş akıl anlamsız sanrılar

Sen kimsin? Caddenin karşısından bakarken öte kaldırıma geçmekle kalmak arasında bocalayan Borçlu kalmamak için duygulara ne varsa içine çektiğin kalabalıkla dolu ıssız bir kent misin?

Sen kimsin? Kime yazarsın kime kalem… Kim anlar seni kim kollar acırken, acıtırken Mezar yolu anlatır onca insanın düşlerini. Bakarsın da görmezden mi gelirsin. Görmez misin gözü tokların karnı açların yaşamını. Anlar mısın?

Gerçekte nesin? Hiçlerin varlığında bir katil kadar gerçek Ya da bir şair, bir hokkabaz belki de bir düzenbaz… Bir ressam mesela, bir nalbur… Ya duygularında Olmazların dünyasında olmaz hayallerin peşinde koşan bir maceraperest


Kimlerin varlığına çıkar sağlayan kimlerin yokluğuna çorba sağlayan Uzun bir yolun hancısı mı? Yoksa yoldan öylesi geçen yörüngesi bile belli olmayan bir daha belki de ayak basmayacağı toprakların adı mısın? Konusunun bile konuşulmadığı biri geldi geçti adı sanı yoktunun hayali ya da hayal sayıldığı soluk, kırık yalnızlığın sesi mi?

Sen kimsin? Kırık dökük kelimelerin sahipsiz dizelerin, çalmakla, bakmak arsındaki farksızlığın eser sahibi misin? Her düşün bir kahramanı, yoksunluğun eksik adamı hep sola yatan hep bekleyen, bekletilen yalanlarına kendisinin de kandığı; kandırdığı acının ayna karşısında acımasızlaştığı çirkinleştiği kişi misin sen?

Sen kimsin? Gerçekliğin yanılsamasında boğulup ağlayarak annesini arayan duygularını erkekliğe bozduran Harcayan, harcatan… Bir masal tadında Kaf dağının ardına bıraktığın ve tacirlere kaptırdığın düşlerin efendisi mi? Anlatının anlamsızlığından ille de bir anlam çıkartan, hep başkalarının da anladığına inandığın ütopik düşüncelerin gerçekliği misin yoksa? Sahi sorsak sana kimsin sen ve ne? Burada ne yapıyoruz bulunma ve var olma amacımız ne Düzenin bir parçası mıyız yoksa düzenin kendisi mi? Kime uşaklık ederiz; kimi piyon belleriz. Hâkim kim sen mi yoksa susan mı? Çıkarların çıkarımları kaç para? Yönümüz, kıblemiz, adımız, sanımız…

Oysa bir kürek bir kazma alır bizi sevdiklerimizden ve bir lokma muhtaç eder kulu kula İki dirhem bir çekirdek olmak üç paraya farklı kılar mı palyaçodan bizi yoksa kralın soytarısı sarayda asillik simgesi mi? Güldürürken acı acı asalet mi damlar alnından. Büyük kime denir büyüklük nedir? Söz hakkı ya kul hakkı, emek iş çaba… Kralların bile Tanrısal gücü yokken paranın satın aldığı sahte gülücüklerin kime Ve kahkahaların kaç aç insanı doyurur? Ardın, tuzun, kuru ya köklerin ne kadar derinde Çıt diye kırılır mı kalemin yargılayan tarafından? Hep sana mı hayat Açlığın çok mu gerilerde kaldı yoksa unutacak kadarda mı umutsuzsun Seni tanıyorum sende beni... Yeni değil tanışıklığımız dengelerin bu değiştiği yerde dürüstlük yalanlarına boğulmak hangimizin gerçekliği? Görüyorum arkanı içi boş oysa doluluğuna kapılmışsın pervasızca Bu günün yarını var dünü olduğu gibi... Düşmeye görür insan insanı vurur el, vurur kahpeliği Unutma köklerin derinliğidir var eden ve edecek olan Dalın kırılır elinde kalır ıssızlığın Bir başınalığın... Yüzler selamsız kapılar kapalı Bir o yana bir buyana salınır salınır İp boyunda nefessiz kalır Bir yaşam(a)sızlık alır seni Karanlık, ölüm Sonrası yok sadece hiç Hiçlik...

Hoşça kalın

139 |

Sen kimsin?


Samsun birincisi olan öğrencilere Kıbrıs gezisi

Samsun’da liselerarası bilgi yarışmasında birinci olan öğrencilere ödül olarak Kıbrıs gezisi düzenlendi. Geziye katılan öğrenciler aynı zamanda 20 Temmuz Barış Harekatı kutlama törenlerine katıldı. 18 yıldır Samsun’un 17 ilçesinde ve merkezinde bulunan tüm devlet ve özel liselerin katılımı ile düzenlenen bilgi yarışmasının birincisi Özel Final Okulları öğrencileri oldu. Yarışmada birinci olan öğrenciler için, son 5 yıldır olduğu gibi bu yıl da ödül olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne tarih ve kültür gezisi düzenlendi.

HABER MEDYA DESTEK VERİYOR

Samsun Liselerarası Bilgi Yarışması’nın Karadeniz Bölgesi’nin en büyük kültür organizasyonu olduğunu söyleyen yarışma koordinatörü ve Haber Gazetesi köşe yazarı Şakir Demirci “Düzenlemiş olduğumuz yarışma, Samsun İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Yakın Doğu Üniversitesi ve Haber Medya Grubu, işbirliği ile gerçekleştirilmektedir. Karadeniz bölgesinin en büyük bilgi yarışmasıdır. Samsun, 187 lisesi ve 74.000 öğrenci ile Karadeniz Bölgesi’nin en büyük okullar kentidir. 18 yıldan beri, 19 Mayıs kutlamalarına kültürel bir zenginlik katmak amacı ile düzenlediğimiz bu yarışma, aynı zamanda okulların sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirmektedir. Kent kültürümüze pozitif katkı sağlamaktadır. Bu yarışmalarla Samsun’un başarılı öğrencileri belki kendi imkânlarıyla elde edemeyecekleri bir tatil ve kültür gezisine sahip olmaktadırlar” dedi.

140 |

BARIŞ HAREKATI KUTLAMALARINA KATILDILAR Yarışmanın ödülü olan Kıbrıs gezisi etkinliğini kamu yararını dikkate alarak geleneksel hale getirdiklerini vurgulayan Demirci, “Bu yılın Samsun il birincisi Özel Final Okulları olmuştur ve KKTC gezisi ile ödüllendirilmiştir. Gezi 15-22 Temmuz tarihleri arasında yapılmıştır.

Gezimiz esnasında Samsun grubu olarak 20 Temmuz Barış Harekatı törenlerine de katılmış olduk. Bizleri KKTC’de en iyi şekilde ağırlayan Yakın Doğu Üniversitesi yetkililerini teşekkür ederiz” diye konuştu. Yarışmanın sponsorlarından biri olan Yakın Doğu Üniversitesi’nin tanıtım müdürü Mahmut Çelik ise, “Samsun’u Karadeniz’in metropol kenti olarak görüyoruz. Bu güzel yarışmaya destek vermek, kurumsal destekleyici olmak bizi de mutlu etmektedir. Sosyal ve kültürel ilişkilerimizin karşılıklı olarak geliştirilmesinde bizlerde yarar görüyoruz. Öğrencilerimize başarılar dilerim” ifadelerini kullandı.


141 |


GEREKİRSE KATİLİ GEREKİRSE KRALI OYNARIM

ALİ YAĞCI Oyunculuk dünyasının yeni jönlerinden Ali Yağcı, ‘Adını Sen Koy’ dizisinin ardından ‘Erkenci Kuş’la tekrar izleyicinin karşısına çıkıyor. Gelecek vadeden ve gün geçtikçe hayran kitlesini daha da arttıran yakışıklı sanatçı, yeni dizisindeki rolünü, oyunculuğa bakışını ve gelecek planlarını anlattı. Yasir BABA HABERHAYAT: Erkenci Kuş’ta nasıl bir karakteri oynuyorsunuz? ALİ YAĞCI: Mahallenin sevilen kasabını oynuyorum. Osman, iyi huylu, fedakâr ve sevecen biri... Bundan sekiz yıl önce anne ve babasını kaybedince kardeşinin sorumluluğu ona geçmiş ve aileyi geçindirmek için kendisi okulu bırakıp baba mesleği kasaplığa başlamış bir genç. Yakışıklı ve çok beğenilen biri ama kendisi bunu önemsemiyor. Onun için önemli olan öncelikle kardeşinin hayatını sağlama almak. Ancak dizinin ilerleyen bölümlerinde Osman’ın farklı ve şaşırtıcı özelliklerini hep birlikte göreceğiz.

142 |

HABERHAYAT: Karakterinize nasıl hazırlanıyorsunuz? ALİ YAĞCI: Osman, mahalle kültürü ile büyümüş bir esnaf. Ben de oyunluktan önce uzun yıllar boyunca Cunda’da restoran işletmeciliği yaptım. Bende Osman gibi esnaftım ve etrafımdaki arkadaşlarımın da kimisi manav kimisi bakkal kimisi de balıkçıydı. Dolayısıyla Osman karakterine hazırlanmak benim için kolay oldu. Ama yine de Osman karakteri bana geldikten sonra, etraftaki kasap dükkânlarını ziyaretim sıklaştı. HABERHAYAT: Diziye nasıl dahil oldunuz? ALİ YAĞCI: Bundan önceki kış sezonunda ‘Adını Sen Koy’ adlı dizide oyunculuk yapmaktaydım. Gayet iyi giden reytingleri yüksek bir projeydi ve gelecek planımda bu diziye bir sezon daha devam etmek vardı. Ancak ‘Erkenci Kuş’ için teklif geldiğinde, gerek dizinin senaryosu gerek kadrosu beni çok cezbetti. Bir de Osman karakterini de çok sevince bende bu dizinin bir parçası olmaya karar verdim.

SET YANIYORDU HABERHAYAT: Sette yaşadığınız bir anınız var mı anlatabileceğiniz? ALİ YAĞCI: Geçtiğimiz günlerde sette heyecanlı bir sahne çekiyorduk. Senaryo gereği herkesin çok heyecanlanmış ve panik içinde oyun vermesi gerekiyordu. Çekim esnasından birdenbire etrafımızdaki herkesin set ekibi dahil gerçekten telaş içinde koşturduğunu gördük. Arkamıza baktığımızda yanımızdaki setin platosunun yanmaya başladığını fark ettik. Ortada gerçekten bir panik vardı. Neyse Allah’tan kimseye bir şey olmadan atlattık


HABERHAYAT: Oyunculukta kesin çizgileriniz ya da sınırlarınız oldu mu? Ya da var mı? ALİ YAĞCI: Bence oyunculukta kesin çizgi veya sınır olmamalı. Sınır dediğin şey, insanın yeteneğine, potansiyeline ket vurmak gibi geliyor bana. O yüzden herhangi bir sınırım yok. HABERHAYAT: Kesinlikle oynamam dediğiniz bir rol var mı? ALİ YAĞCI: Oyunculuk oynamaktan geliyor. Oynamak demek her şeyi canlandırabilmek demektir. Gerekirse bir katili gerekirse bir kralı canlandırırım. Benim için hiç bir ayrım olamaz. Hepsi benim için ayrı bir deneyim, çok değerli bir tecrübe olur.

HABERHAYAT: Hep farklı karakterleri mi canlandırmak istersiniz yoksa benzer rollerin karakteri mi olmak istersiniz? ALİ YAĞCI: Her oyuncunun hayali çok farklı rolleri canlandırmaktır. Ben de tabi ki kariyerimde birbirinden farklı birçok karakteri canlandırmayı isterim. Ancak diğer yandan da halkın kalbinde ve beyninde yerleşmiş, onlar tarafından kabul edilmiş benzer bir karakterin oyuncusu olmakta çok güzel bir durum bence. HABERHAYAT: İstediğiniz bir karakter ya da proje ile ilgili risk alır mısınız? ALİ YAĞCI: Tabii ki; ben aklından çok kalbinin sesini dinleyen birisiyim. Bu da beni hayatta sık sık risk almaya itiyor. Beğendiğim bir proje olursa; zaten o projenin içinde olmak beni tatmin edeceği için bunu risk değil keyif olarak görür ve seçerim.

HABERHAYAT: Umut Apartmanı sizin ilk sinema filminiz ve dönüm noktanız oldu. Yeniden film yapmayı düşünüyor musunuz? Var mı yakın zamanda yeni bir film projesi? ALİ YAĞCI: Umut Apartmanı ilk uzun metrajlı filmim ve ekranda ilk defa bir karakteri canlandırdığım projeydi. Benim ilk göz ağrımdı. Film yapmayı çok sevdim ve yeniden tabii ki yapmak isterim. Şu an bir kaç tane senaryo var değerlendiriyorum içime sinen biri olursa değerlendireceğim. HABERHAYAT: Dizi sektöründe sizi dönemin yeni jönleri arasında görüyorlar. Ne düşünüyorsunuz? ALİ YAĞCI: Tabi ki bu beni öncelikle çok mutlu ediyor. Çok heyecanlandırıyor. Oyunculuk benim hayattaki en büyük keyfim ancak hakkıyla yapabilmek aslında tamamen yetenek ile alakalı. Başkalarının da bende bu yeteneği görüyor olması beni sevindiriyor. Ve bu sayede oyunculuk konusunda her gecen gün daha da çok motive oluyorum. HABERHAYAT: Yemek yapmayı sever misiniz? Dünya mutfağıyla aranız nasıl? ALİ YAĞCI: Evet, yemek yapmayı da yemeyi de çok severim. Zaten Cunda’daki kendi restoranımda mutfak ile de profesyonel olarak ilgileniyordum. Japon mutfağını çok severim ama Türk yemekleri benim her zaman bir numara. HABERHAYAT: Bir oyuncu olarak kendinizi geliştirmek adına neler yapıyorsunuz? ALİ YAĞCI: Oyunculuk önce yetenek sonra çalışma isteyen uzun bir yolculuk bence. Bu yolculukta kendimi beslemek için çok değerli hocalardan sürekli oyunculuk üzerine eğitimler alıyorum. Her hafta mutlaka sinema ve tiyatroya gitmeye çalışıyorum. Bunun dışında seyahat etmenin ve gözlem yapmanın oyunculuk adına çok büyük katkıları olduğunu düşünmekteyim. Elimden geldiğince seyahat edip farklı ortamlarda bulunmaya çalışıyorum. Bu şekilde hem beynimin hem ruhumun beslendiğini düşünüyorum. HABERHAYAT: Oyuncu olmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz var mıdır? ALİ YAĞCI: Öncelikle çok azimli ve sabırlı olmalı gerekli. Bu sektörde hiçbir şey hızlı ve kolay olmuyor. Mutlaka düşecekler. Fakat tekrar ayağa kalkıp, aynı azimle tekrar denemeyi öğrenmeleri gerekiyor. 143 |

HABERHAYAT: Oyunculukla ilgili kariyer planlamanız nelerdir? ALİ YAĞCI: Kariyer planımdan çok benim oyunculukla ilgili gelişim planım var. Her sene bir önceki seneye göre kendime bir şeyler katmış, mesleğimde bir adım daha ileri gitmiş olmayı hedefliyorum. Bir tiyatro oyununda rol almak benim çok gerçekleştirmek istediğim hayalim ancak bu hayalimi henüz gerçekleştirme şansım olmadı. Şimdilik sadece izleyici olarak gittiğim tiyatrolarda umarım bir gün rol alma fırsatım olur.


Atakum’da rekor nüfus artışı

4 yılda 55 bin…

S

amsun’un en gözde ilçesi konumda olan Atakum ilçesinin nüfusu son 4 yılda 55 bin kişi arttı. Karadeniz Bölgesi’nin en çok göç alan ilçesi konumunda olan Atakum, Türkiye’nin en hızlı büyüyen ikinci ilçesi.

Son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nin en hızlı büyüyen ilçesi olma rekorunu elinde bulunduran Atakum, Türkiye’nin en hızlı büyüyen ikinci ilçesi konumunda. Bu gelişimi hayata geçirdikleri projelerle desteklediklerini ve ilçenin geleceğine yön verdiklerini ifade eden Belediye Başkanı İshak Taşçı, Atakum’a kazandırdıkları yatırım ve kapsamlı projelerde önceliğin her zaman vatandaşların istek, talep ve önerilerine göre belirlendiğini ifade etti.

HAYALİMİZDEKİ ATAKUM’A YAKLAŞIYORUZ

Yerel yönetimlerde başarının sırrının ‘ortak akıl’ olduğunu vurgulayan Başkan Taşçı, “Atakum Belediyesi olarak planlama aşamasında olduğumuz her projeyi vatandaşlarımızın da istek, talep ve önerilerine göre şekillendiriyor, vatandaş merkezli bir belediyecilik anlayışıyla çalışmalarımızı yönlendiriyoruz. Bu anlamda ilçemizin eksikliklerini bir bir gideriyor ve hayalimizdeki şehir Atakum’a her geçen gün biraz daha yaklaşıyoruz. Karadeniz Bölgesi’nin en çok göç alan ve nüfus artış hızı en yüksek olan kentimizde hayata geçirdiğimiz sağlık, spor, ekonomi, sosyal, eğitim ve istihdam odaklı 80’in üzerinde proje ile her geçen gün daha da yaşanılabilir bir ilçe için çabalıyoruz. Bu anlamda her zaman destekçimiz olan Atakum halkına teşekkür ediyorum. Gücümüzü vatandaşlarımızın memnuniyetinden alıyoruz” diye konuştu.

REKOR ARTIŞA REKOR HİZMET

Atakum’da yaşanan rekor nüfus artışının, ilçede sağlanan hızlı değişim ve gelişim sürecinin bir parçası olduğunu ifade eden Taşçı, "Atakum değişiyor ve gelişiyor. Bu değişim ve gelişim süreci, başta bölgemiz olmak üzere birçok ilden ilçemize göç olmasına neden oluyor. İlçemizde, göreve geldiğimiz 2014 yılından itibaren yaklaşık 55 bin kişilik nüfus artışı oldu. Türkiye’nin en hızlı büyüyen ikinci ilçesi konumundayız. Artış rekor düzeyde devam ediyor. Birçok ilçenin nüfusundan fazla sayıda artan nüfusumuz ve bu nüfus artışıyla birlikte artan yapılaşmanın ihtiyaçlarını karşılama noktasında önemli çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Mesai kavramı gözetmeksizin, 56 mahallemizin tamamında sürdürdüğümüz kapsamlı çalışmalar, önemli yatırım ve projelerle, Atakum’u yarınlara hazırlıyoruz. Atakum Belediyesi olarak çalışmalarımızı her zaman aynı kararlılık ve hizmet aşkıyla sürdürmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

144 |

Atakum Belediyesi olarak planlama aşamasında olduğumuz her projeyi vatandaşlarımızın da istek, talep ve önerilerine göre şekillendiriyor, vatandaş merkezli bir belediyecilik anlayışıyla çalışmalarımızı yönlendiriyoruz.


145 |


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

N A Ş A I AMAC I M I N A L L U K T E ERN

İNT

S

evgili anne-babalar, çocuk ve gençlerimiz şimdi tatil dönemindeler. Bir taraftan yorgunluklarını atarken diğer taraftan keyif aldıkları etkinlikleri yapmaları ve nesne kullanımlarının sıklığı ve düzeyi de artmaktadır. Tatilde kullanımı çok artan nesnelerin başında ne yazık ki; cep telefonu, bilgisayar ve tablet üzerinden internet gelmektedir. Eğitim döneminin ardından tatil dönemi internet kullanımı için her türlü kolaylığı ve ortamı sağladığından dolayı çocuklar tatilde -zaten kullandıkları- internetin müptelası olmaktadırlar. Tatilde eğlenmek, dinlenmek ve tatilin tadını doyasıya çıkarmak tabi ki onların hakkı... Ancak tatil sadece bu değildir. Tatil aynı zamanda sosyal etkinliklerle ve düzenli eğitim programlarıyla eksikleri tamamlama ve var olan sosyalakademik becerilerin üzerine koymak için de kaçınılmaz bir fırsattır. Kontrollü ve amaca uygun olan internet kullanımın eğitim desteği, bilgi edinme ve iletişim üzerinde ki etkisi yadsınamaz elbette...

146 |

Aşırı internet kullanımında maalesef ebeveyn rol model

Asıl sorun, birlikte olunan uygun olmayan rol model arkadaşlarca tetiklenen, amacı aşan, denetim ve otokontrolden bağımsız, sürekli ve bağımlılık haline gelen internet kullanımdır. Destek verilmesi ve çıkış bulunması gereken budur. Bu durumun oluşmasına ebeveynlerin de katkısı var maalesef. Dahası bilerek ya da farkında olmayarak çocuklarının internet kullanımına neden olmaktadırlar. Çocuklar gördüğünü yapar. Özellikle cep telefonundan sosyal medyayı ya da bu anlamda interneti kullanan ebeveyn sayısı, kullanım sıklığı ve süresi çığ gibi artmaktadır.

Daha hazin olanı ise, ebeveynin internet ve sosyal medya kullanımından aldığı keyif ve haz, çocukları ve eşine ayırdığı zaman diliminden ve birlikte yaptıkları sohbetten aldıkları keyiften daha fazla olması… Göz bebeği çocuklarımızdan ve onlarla paylaşılan bir dakikadan bile daha değerli olamaz; cep telefonu, sosyal medya ve internet kullanımı... İnterneti yaşam biçimi haline getirmiş ve bu bakımdan uygun rol model olmayan bir anne-babayı somut olarak gören ve ayrıca kazanım sağlayacakları ve mutlu olacakları birlikte geçirilen ortak paylaşım fırsatı bulamayan çocuk doğal olarak ne yapar sizce? Tabii ki o da aynısını yapar, büyüğünün izinden gider ve internet tutkunu olur... Ayrıca rol model olma dışında çocuklar internete kolay ulaşıyorlar. Anne-babanın başarı ödülü olarak cep telefonu ve tablet sunması da işin tuzu biberi... İnternet kullanımını kolaylaştırıyor ve rahat ulaşılmasını sağlıyoruz, kendimiz internet kullanarak ön ayak oluyoruz, daha sonra kendimizin yapamadığı şeyi yapmasını, yani o harika ve sürükleyici dünyayı bırakmasını ve zorunlu olduğu derslerini yapmasını istiyoruz. Bu ne kadar sahici sizce?


Ayrıca İnternet bağımlılığı ile ilgili ya¬pılan gözlemler sonucu, oluşturulan tanı ölçütlerinin daha çok madde bağımlılığına benzer özellikler gösterdiği görülmüştür. İnternet, tıpkı kumar gibi, bağımlılık yapmaktadır ve bu açıdan bir dürtü kontrol bozukluğu türü olarak düşünülebilir. Diğer taraftan genç, kendi içindeki sıkıntılardan ve olumsuz düşüncelerden kurtulmak için interneti sürekli el yıkama gibi bir dengeleyici ve rahatlatıcı davranış (kompulsif davranış) olarak da kullanabilir. Yine genç interneti sorunlardan kaçmak veya olumsuz duygulardan (örneğin, çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmada çıkış için bir enstrüman olarak görebilir.

Gittikçe yaygınlaşan bilgisayar ve internet teknolojisi, en fazla bilgi alışverişi ve eğitim sürecinde kullanılmaktadır. Bireylerin öğrenme alışkanlıklarını ve bilgi edinmelerini sağlamayı hedefleyen bu araçlar, hem öğrenme becerilerini geliştirmekte hem de öğrencilerin sosyal davranışlarını etkileyerek aile başta olmak üzere, yakın akraba ve arkadaş gruplarıyla olan ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. Araştırmalar internet kullanımının çocuk ve ergenlerde teknolojik bağımlılık oluşturduğu, bu nedenle öğrencilerin çevreleriyle uyum sağlamada problemler yaşadığını ve sosyal beceri kazanma şansını azalttığını göstermektedir. Öğrenme, dikkat ve davranış kontrolü süreçlerinde etkili dopamin, mutluluk ve rahatlık duygusu veren serotonin ve keyif-haz oluşturan endorfin beyin düzeylerini artırarak daha mutlu, kontrollü, planlı ve yüksek hayat standardı sunan fiziksel aktivite ya da etkinliklerle yüzleşmeyi ve bunların hayatımızın bir parçası olmasını engeller internet kullanımı… Ya da çocuk ya da ergenin hak ettiği hayatı yaşamamasına neden olarak sosyal ve akademik verimliliği düşürür internet-bilgisayar kullanımı...

İnternet Bağımlılığı

İnternet bağımlılığı; internetin aşırı kullanılmasına yönelik isteğin önüne geçilememesi, internete bağlı olmadan geçirilen zamanın önemini yitirmesi, yoksun kalındığında aşırı sinirlilik hâli ve saldırganlık ortaya çıkması ve kişinin iş, okul, sosyal ve ailevi hayatının giderek bozulması olarak tanımlanmaktadır. Amacı aşan internet kullanımı ve internetin kötüye kullanımı gençlerde; 1- İnternet kullanımı ile ilgili zihinsel meşguliyet 2- İnternet kullanımını sınırlama ve kontrol etme ile ilgili yineleyici düşünceler 3- Erişim isteğini durduramama, işlevselliğin çeşitli düzeylerde bozulmasına rağmen internet kullanmayı sürdürme 4- internette zaman geçirmede her defasında sürenin giderek artması 5- Kullanma olanağı bulunamadığında arama ve aşerme dav¬ranışları görülmektedir. Bu durum sosyal olmayı, planlı programlı ders çalışmayı (ders plan ve programı yapılsa bile), odaklanmayı ve dikkati sürdürebilmeyi önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Ayrıca farklı birşey yapılması istendiğinde aşırı direnç ve tepki gösterme, anne baba yönlendirmesine tahammülsüzlük, kolay kızma, tartışma ve saldırganlık eğilimleri gibi evde, okulda ve yaşıtlarının olduğu sosyal ortamlarda işlevselliği bozan davranış sorunları ortaya çıkmaktadır.

İnternet tıpkı sigara, alkol, madde gibi beyindeki ödül merkezini doyurmak için kullanılan somut ve kolay olan şeylerden bir tanesidir. Çocuk ve genç sorumluluk duygusunun gereği amaca uygun ve zorunlu olduğu görev ve işleri yaparak beyin ödül merkezini doyurmalı, bu şekilde haz ve keyif alma yolunu seçmelidir. Ancak görevlerinin önemine yönelik farkındalık azlığı ya da bunu yeterince idrak edememe bu yolu kapattığı için genç, ödül merkezini belirtildiği gibi daha kolay bir şekilde doyurma yolunu seçerek telafi etmeye çalışacaktır. Bu daha çok ‘Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)’ ve dürtüselliği olan bireylerde olmaktadır. Yani interneti amacına aşan şekilde ya da amacına uygun olmadan kullanan çocuk ve gençler DEHB ve dürtüsellik yönünden değerlendirilmeli ve yapısal yatkınlık belirlenmelidir.

Ülkemizde İnternet Kullanımı Fazla

Ülkemizde 6–15 yaş grubundaki çocuklarla internet ve bilgisayar kullanımı üzerine yaptığı araştırmada çocukların internet kullanmaya başlama yaşı ortalama 9’dur. 06–15 yaş grubundaki çocukların bilgisayar, internet ve cep telefonu kullanım oranları sırasıyla %60,5, %50,8 ve %24,3’tür. 06–15 yaş grubunda internet kullanan çocukların %38,2’si interneti 2 saate kadar, %47,4’ü 3 ila 10 saat arasında, %11,8’i 11 ila 24 saat arasında, %2,6’sı ise 24 saatin üzerinde haftalık ortalama internet kullanmaktadır. Sevgili aileler ne yazık ki son dönemlerde 6-15 yaş arası çocuk ve gençlerimizde internet kullanımı %70’leri aşmış durumdadır, yani 10 çocuğumuzdan 7’si internet kullanmaktadır. Ülkemizde internet kullanımı ve bağımlılığının önü alınması ve engellenmesi gereken bir sorun olduğu görülmektedir. Gelecek ayda yazımızda bu konudaki yaklaşımlar ve çıkış yollarını anlatmaya çalışacağım. Sağlıcakla kalınız...

147 |

İnternet fiziksel aktivite kısıtlılığı sonucu sosyal uyumu ve verimliliği bozar

İnternet düşkünü çocuklarda yapısal yatkınlık ortaya konulmalı


Spordaki başarısını iş hayatında da gösterecek Samsunlu milli sporcu Yiğitcan Saat, spor hayatındaki başarısını bundan sonra iş hayatında da devam ettirecek. Üniversite eğitimini tamamlayarak İç Mimar olan Yiğitcan Saat ortağı Çağanur Erol'la yeni başarılara imza atmak için kolları sıvadı

AÇILIŞI GERÇEKLEŞTİ

Modern Pentatlon ve Atıcılık Milli takım sporcusu olan ve 37 kez Türkiye şampiyonluğu elde eden Yiğitcan Saat, yeni bir sektöre atıldı. Üniversite eğitimini tamamlayarak iç mimar olan Saat, ortağı Çağanur Erol ile Ankara'da iç mimarlık ofisi açtı. Açılışa eski Samsun Emniyet Müdürü Mustafa Aydın, Teftiş Kurulu Eski Bölge Başkanı Sebahattin Artun ve emekli Emniyet Müdürü Erol İpek ile çok sayıda davetli katıldı.

OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM

148 |

Yeni bir yola çıktıklarını belirten milli sporcu Yiğitcan Saat, "Öncelikle herzaman bana destek olan aileme teşekkür ediyorum. Ortağımla beraber iş hayatına atılmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ülkemi spor alanında başarıyla temsil etmeye çalıştım ve edeceğimde. Bu özel günümüzde yanımızda olan herkes bizleri çok mutlu etti"dedi.Baba Turgay Saat ise, "Oğlumla her alanda gurur duydum. Spor hayatındaki başarısını iş hayatında da sürdüreceğini umuyorum"dedi.


149 |


Baş ve boyun kanserlerinde erken teşhis yaşama şansını yüzde 90 artırıyor Medicana Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Harun Küçükbaş boyun kanserleri hakkında bilgi verdi. Küçükbaş, sigara ve tütün ürünleri kullanımının baş ve boyun kanserlerini tetiklediğini belirtti. Erken teşhisin önemini de vurgulayan Küçükbaş, “Erken evrede yakalanan baş boyun kanserlerinde ortalama 5 yıllık yaşam süresi yüzde 90’lara ulaşmaktadır” dedi.

Medicana Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Harun Küçükbaş

Baş ve boyun kanserlerinin dudak, oral kavite (ağız içi, dil,), nazofarinks (geniz), hipofarinks (yutak) ve larinks (gırtlak) kanserlerini içermekte olduğunu hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Harun Küçükbaş, baş ve boyun kanserlerinin tüm kanserler içinde en sık 6’ıncı sırada görüldüğünü söyledi.

Kansere bağlı ölümlerin yüzde 1-2’sinin baş ve boyun kanserlerine bağlı olarak gelişmekte olduğunu ifade eden Küçükbaş, “Baş boyun kanserlerinde en sık oral kavite (ağız içi) ve larinks (gırtlak)kanseri görülmektedir. Sigara ve tütün ürünleri kullanımı baş boyun kanseri oluşumuna sebep olan en sık etkenlerdir. Sigara ile birlikte alkol kullanımı özellikle yutak kanseri oluşumunda

önemli rol almaktadırlar. Bunların dışında HPV(Human PapillomaVirus), asbest maruziyeti, kimyasal boyalara maruziyet de baş boyun kanserlerinin oluşumuna neden olmaktadır” dedi.

“GÜNEŞE MARUZİYET DUDAK KANSERİ OLUŞUMUNU TETİKLİYOR”

150 |

Yrd. Doç. Dr. Küçükbaş, güneşe maruz kalındığında baş ve boyun kanserleri arasında yer alan dudak kanserinin tetiklendiğini ifade etti. Dudak kanseri için dudakta düzelmeyen, ortasında kabuklanmanın eşlik ettiği, ara ara kanamalı olan yara şikayetleri ile başvurularda bulunulduğunu belirten Küçükbaş, “Dudak kanserleri oluşumunda rol alan etkenlere baktığımızda güneşe maruziyet önemli bir faktördür. Hastalar genelde uzun dönem güneş altında çalışan ve direkt maruziyeti bulunan kişilerde görülmektedir. Ayrıca dudak tiryakisi şeklinde sigara kullananlarda tütünün direkt ve yanma sırasında oluşan sıcaklığın etkisi ile dudak kanserleri oluşumunda rol oynaması diğer bir faktördür. Dudak görünür bir bölge olduğundan tanı genelde erken evrede konmaktadır. Tedavisi hastalığın evresine göre dudaktaki kitlenin çıkarılması ve boyundaki lenf bezelerinin cerrahi olarak temizlenmesi ile yapılmaktadır. Cerrahi sonrası yapılan evreleme ile ileri evre olgularda hastaların radyoterapi veya kemoradyoterapi ile tedavisi tamamlanmaktadır” diye konuştu.


“DİŞ ÇÜRÜKLERİNE DİKKAT EDİN”

Oral kavite yani ağız içi kanserlerinin oluşumunda diş çürüklerine de dikkat edilmesi gerektiğini belirten Küçükbaş, “Oral kavite kanserleri oluşumunda diş çürüklerine veya diş protezlerine bağlı olarak oluşan dilde veya yanakta görülen sürekli travmaya bağlı olarak kanser gelişebilir. Hastalar ağız içinde düzelmeyen yara, kanama, boyunda şişlik ve bazen ağızdan kötü koku gelmesi şikayeti ile başvururlar. Oral kavite kanserlerinde sigara, alkol ve HPV önemli rol oynamaktadır. Ayrca tütün çiğneme alışkanlığı olan kişilerde oral kavite kanserlerine sık rastlanmaktadır. Oral kavite kanserlerinin tedavisi ağız içindeki kitlenin çıkarılması ve boyundaki bezelerin cerrahi olarak çıkarılması ile yapılmaktadır. Cerrahi sonrası yapılan evreleme ile ileri evre olgularda hastalara radyoterapi veya kemoradyoterapi ile tedavisi tamamlanmaktadır” ifadelerini kullandı.

“SESTEKİ ÇATALLAŞMA GIRTLAK KANSERİNİN HABERCİSİ OLABİLİR”

“BELİRTİLERE DİKKAT EDİN”

Yrd. Doç. Dr. Küçükbaş, baş boyun kanserlerinin belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Küçükbaş, “Yutak kanserlerinde genelde yutma güçlüğü, kilo kaybı, kulağa vuran ağrı ve boyunda şişlik şikayeti olmaktadır. Hastalar anatomik lokalizasyondan dolayı genelde ileri evrede başvurmaktadırlar. Tanı konduğunda larinks (gırtlak) ile yakın komşuluk gösterdiğinden larinks tutulumu sık gözlenmektedir. Bu hastaların tedavisinde erken evre olgularda sınırlı lezyonlarda cerrahi olarak çıkarılması ve doku transferi ile oluşan açıklığın kapatılması ile tedavi edilebilmektedir. Fakat bu şekil tedavi çoğu olguda mümkün olmamaktadır.

İleri evre olgularda daha çok boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, nefes darlığı, kulağa vuran ağrı ve boyunda şişlik şikayeti olmaktadır. Larinks ile yakın komşuluk gösterdiğinden cerrahi olarak tedavi edilmek istendiğinde cerrahi gırtlağın alınmasını da içermektedir. Bundan dolayı bu hastalarda öncelikli olarak organ koruma protokolleri uygulanmaktadır. Hastaya öncelikle radyokemoterapi verilmekte ve tedaviye olan yanıt gözlenmektedir. Tedaviye yanıt alınırsa tedaviye devam edilmekte, eğer tedaviye yanıt alınamazsa cerrahi olarak kitle çıkarılmakta ve başlangıçta uygulanan tedavi tamamlanarak tedavisi yapılmaktadır” şeklinde konuştu. Küçükbaş, baş ve boyun kanserlerinin görünür bölgede olmasından dolayı erken tanı konmasının mümkün olduğunu söyledi. Erken evrede tanı konduğunda cerrahi ile yüzde 90 başarı sağlandığını vurgulayan Küçükbaş, “İleri evre olgularda 5 yıllık ortalama yaşam oranı yüzde 35 ile 50’ye düşmekte ve tedaviye bağlı oluşan fonksiyonel ve kozmetik deformiteler daha fazla olmaktadır. Sigara, alkol ve HPV hastalığın oluşumunda ödemli rol almaktadır. Dudak veya ağız içinde düzelmeyen yara, ses kısıklığı yutma güçlüğü, kilo kaybı, boğaz ve kulağa vuran ağrı ve boyunda şişlik kanser belirtisi olacağından hastalarımızın bu şikayetleri olduğunda bir Kulak Burun Boğaz Uzmanına başvurması çok önemlidir” dedi.

151 |

İnsanların yaşadığı ses kısıklığı, seste çatallaşma, boğazda ağrı, nefes darlığı, yutma güçlüğü ve boyunda şişlik gibi şikayetlerin larinks yani gırtlak kanserinin habercisi olabileceğini dile getiren yrd. Doç. Dr. Küçükbaş, “Erken evrede başvuran hastalar genelde ses kısıklığı veya seste bozulma şikayeti ile başvururlar” diye konuştu. Küçükbaş, “ İleri evre olgularda daha çok boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, nefes darlığı, kulağa vuran ağrı ve boyunda şişlik şikayeti olmaktadır. Erken evre olgularda cerrahi ve radyoterapi eşit tedavi sonuçlarına sahiptir. Hastalığın lokalizasyonuna göre cerrahi olarak veya radyoterapi ile tedavi edilmektedir. İleri evre olgularda ise önce cerrahi olarak gırtlağın alınması ve boyundaki lenf bezelerinin temizlenmesi sonrası ise hastalığın yaygınlık durumuna göre radyoterapi veya radyokemoterapi ile tedaviye devam edilmektedir” dedi. İleri evre larinks kanserlerinde hastalığın cerrahi olarak temizlenmesi için genelde gırtlağın tamamen alınması operasyonu yapıldığını söyleyen Küçükbaş, “Bu operasyon ile hasta konuşma yetisini kaybetmekte ve boğazında kalıcı bir delik ile yaşamak zorunda kalmaktadır. Bundan dolayı ileri evre hastalığı olan hastalar bu operasyonu pek kabul etmek istememekte, radyoterapi veya radyokemoterapi ile tedavi olmak istemektedirler. Cerrahi dışı tedavilerde tedaviye yanıt verme oranı erken evreye göre düşük olmakta ve lokalnüks görülme oranı cerrahiye göre yüksek olmaktadır. Cerrahiyi kabul etmeyip diğer tedavi yöntemi ile tedavi olmayı isteyen hastalarda tedaviye yanıtsızlık ve nüks olduğunda yine cerrahi yapılmaktadır ve cerrahiye bağlı komplikasyon oranları daha yüksek olmaktadır. Bundan dolayı ileri evre hastalığı olan olgulara öncelikle cerrahi ve gerekirse radyoterapi veya radyoterapi ile tamamlanmasını önermekteyiz” ifadelerini kullandı.


Meral KIVIRCI

İletişim ve Medya Uzmanı

Kadın ve Demokrasi Derneği ( KADEM )Samsun Temsilcisi

İLETİŞİM VE HALKLA İLİŞKİLER EĞİTİMİNE DAİR Bilgi, günümüzde toplumların ulaşması kolay ve fakat ulaşılması kadar elde tutularak korunması da o denli zor olan bir değeri haline gelmiştir. Bilgi ve bilgi teknolojisine sahip olmak toplumlar için son derece önem taşımaktadır. Çünkü toplumların gelişmişlik düzeyleri bilgiye sahip olmak ve bilgi teknolojilerini etkili kullanabilmek ile doğrudan ilişkilidir. Çağımızın bilişim çağı, günümüz gelişmiş toplularının da bilgi toplumu olarak nitelendirilmesi toplumlar arasında bilgi rekabetini beraberinde getirmiş ve başta gelişmiş olan devletlerin bilgi teknolojilerine sahip olması ve bu teknolojiyi geliştirme istekleri dikkatleri çekmiştir. Bilgi toplumunda işletmeler rakiplerine üstünlük sağlayabilmek amacıyla bilgiyi ellerinde bulundurmak ve bilgi teknolojilerinden olabildiğince faydalanmak istemektedirler. İşte bu noktada bilginin gerek elde edilmesinde ve gerekse de kullanılmasında halkla ilişkiler departmanlarına önemli görevler düşmektedir. İşletmeler bilgi çağında, nitelikli iş gücünün kuruma kazandırılması için bir görevi de kurumun itibarını arttırmak olan halkla ilişkilere önem vermek durumundadırlar. Unutulmamalıdır ki; bilgi ve iletişim teknolojilerinin an be an gelişme gösterdiği günümüzde kurumlar hedef kitlelerine yeni yöntemlerle seslenecek ve bu teknolojileri etkin bir şekilde kullanacak halkla ilişkiler uzmanlarına ihtiyaç duymaktadırlar.

İLETİŞİM VE HALKLA İLİŞKİLER UZMANLARININ OLMAZSA OLMAZLARI

"Günümüzde "iletişim" kurumlar, kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve tabii ki kişiler için en kıymetli "anahtar" olma özelliğini taşıyor. Böyle nitelendiriyoruz çünkü kişilerarası ve kitle iletişimini iyi yönetmeyi başaranlar için hedefe ulaşmak çok daha kolay... Ancak "stratejik iletişim" üzerinde profesyonelleştirilmesi gereken bir alan. Öğrenilmesi gereken birçok süreci içinde barındırıyor. İşletmelerin göz ardı etmemeleri gereken husus, halkla ilişkilerin önemli bir yönetim fonksiyonu olduğu ve örgüt içi iletişim ile örgüt dışı iletişimin taşıyıcısı olduğudur. Günümüzde halkla ilişkiler alanında yaşanan yeni eğilim ve yönelişler ile halkla ilişkiler alanında alınan eğitim, halkla ilişkiler uzmanı, iletişim uzmanı vb. şekillerde isimlendirilen ve iş dünyasına atılan kişilerin oldukça donanımlı olmalarını beraberinde getirmektedir

Özellikle son yıllarda küreselleşme, yoğun rekabet ve bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelere paralel olarak hem işletme hem de müşteri profillerinin hızla değiştiğine şahit olunmaktadır. Günümüz müşterisi de değişime uğramış durumdadır. Artık, müşteri daha bilgili, haklarını bilen, birebir ilgi bekleyen, işletme tarafından anlaşılmayı arzu eden, güven hissetmek isteyen, tutarlılık bekleyen, işletmelerin ulaşılabilir olmasını isteyen yapısı ile pazar ortamındaki yerini almış durumdadır. Bu noktada işletmelerde yürüttüğü en önemli işlerden biri olan iki yönlü iletişim ile müşteri memnuniyetini üst seviyelere taşımak olan halkla ilişkiler birimlerine önemli görevler düşmektedir. Günümüzde modernleşmenin beraberinde taşıdığı karmaşıklık, iş bölünmesinin artması gibi nedenler insanların kafasını fazlasıyla karıştırmaktadır. Hiçbir dönemde olmadığı kadar insanlar başkalarından bilgi edinme ihtiyacı hissetmektedirler. Böyle bir ortamda halkla ilişkiler kurumlara çağa uygun yol ve yöntemler ile seslenmekte, kurumları içine düşebilecekleri birtakım problemlerden haberdar etmekte veya kurumlara karşılaşılan kriz durumlarından nasıl kurtulabileceklerine dair reçeteler sunmaktadır.Peki, bu durumda, İletişim ve halkla ilişkiler uzmanlarının olmazsa olmaz birkaç özelliğine bir göz atalım; İletişimi; stratejik ve amaçlara yönelik yönetebilmek için bu işin eğitimini uzmanlarından almak şart... Bugün uluslararası boyutta iletişim profesyoneli olmak iyi bir eğitimden ve sürekli gelişimin, değişimin olacağı bir hayat biçimini benimsemekten geçiyor. Yani öncelikle bugün ve hatta yakın zamanda güncel dinamikleri bilmek ve geleceğe yönelik sürekli değişim içinde olan bu alana ilişkin "öğrenme ve kendini geliştirme" donanımını edinmek.Türkçeyi iyi konuşma ve yazma, güncel gündemi takip etme, yabancı dil ve teknoloji (medya), iletişim alanının geçmişten geleceğe olmazsa olmazlarındandır. Araştırma yöntemleri, bir iletişim uzmanının hem işe başlamadan, hem iş sürecinde hem de iş sonrasında doğru yolda gidip gitmediğini kontrol etmesi için -araştırma, ölçme, değerlendirme ve raporlama - bilmesi gereken alanlardan bir diğeri…Kişisel ve kurumsal imaj yönetimi, sanal ortamda iletişim, kurumsal sosyal sorumluluk (sürdürülebilir kalkınma bağlantısı ile) güncel ve popüler çalışma alanları... Ve bu alanların çeşitli sektörlere yönelik uygulamaları… Etkinlik yönetimi (event marketing ile birlikte) ve kurum içi iletişim ise her zaman önemini koruyan çalışma alanları olmalı iletişim profesyonelinin, tabi bu alana yönelik yaratıcı projeler geliştirilmesi çabası da..."



BU SİTEM MÜZİK DÜNYASINA

NUR CENNET “YIKILSIN DÜNYA”

İ

lk olarak jürisinde Orhan Gencebay, Bülent Ersoy, Ebru Gündeş ve Armağan Çağlayan’ın yer aldığı Popstar Alaturka’da yarışan, daha sonra O Ses Türkiye yarışmasında Athena Gökhan, Murat Boz, Ebru Gündeş ve Hadise’nin karşına çıkan Nur Cennet, Athena Gökhan’ın koçluğunda çeyrek finalde yarıştı. Nur Cennet, ‘Aşksız Prenses’ ve ‘Enkaz’ isimli teklilerinin ardından yeni şarkısı ‘Yıkılsın dünya’ ile müzik piyasasına iddialı bir giriş yaptı.

Yasir BABA

HABERHAYAT: Kendinizden bahsedebilir misiniz? NUR CENNET: Babası da ses sanatçısı olan bir çocuk olarak müziğin içinde büyüyen, evli, bir çocuk annesi bir kadınım. Mutlu olmayı ve insan olabilmeyi her şeyden ön planda tutarak hayatını sürdürmeye çalışıyorum.

154 |

HABERHAYAT: Üçüncü single çalışmanız hayırlı olsun. Nasıl ilerliyor? NUR CENNET: Teşekkürler… Hızlı ve gayet iyi gidiyoruz. Emeğimiz çok ve bunun karşılığını görmek çok güzel.

HABERHAYAT: Klip çekimleriniz nasıl geçti? NUR CENNET: Çok keyifliydi. Ekibimizin pozitif enerjisi de klibimize yansıyınca ortaya güzel bir çalışma çıktı. HABERHAYAT: Nasıl tepkiler aldınız? Sanat camiasından aldığınız yorumlar var mı? Biraz bahseder misiniz? NUR CENNET: Tepkiler iyi yönde… Şarkımız dile dolandı. Şimdiden her yerde duyuyorum. Sanat camiasında arkadaşım yok. Zaten o arkadaşlıklara inanmıyorum. Çıkar dünyası haline dönüşmüş bir yer orası.


KİMSE DESTEK OLMADI HABERHAYAT: Destek gördüğünüz sanatçılar olmadı mı? NUR CENNET: Hayır. HABERHAYAT: Müzik piyasasında yarışmalara katılmak avantaj sağlıyor mu? NUR CENNET: Bence sağlamıyor. Çünkü yarışma bittikten sonra hiçbir destek görmüyorsunuz. HABERHAYAT: Bu süreçte pişman olduğunuz durumlar oldu mu? NUR CENNET: Önüme bakmayı tercih ediyorum. Zamanımız, pişmanlıklarla harcanmayacak kadar değerli. Önüme hedefler koydum. Sırasıyla gerçekleştiriyorum. Hiç kimseden destek görmeden… HABERHAYAT: Müzik sektöründen beklentileriniz nelerdir? NUR CENNET: Tek isteğim; gerçekten sesi güzel olanların bu işi yapması. Artık o kadar kötü bir döneme girdik ki; önüne gelen sanatçı oluyor. Fenomen olan single çıkarıyor. Playback yaparak para kazanıyorlar. Sanat bu değil. HABERHAYAT: Hedeflerinizden bahsedebilir misiniz peki? NUR CENNET: Gerçek bir sanat insanı olmak, işini hakkıyla yapıp tüm Türkiye’ye ismini duyurmak… HABERHAYAT: Konserleriniz nasıl gidiyor? Nerelerde konserleriniz olacak? NUR CENNET: Şarkımızın dinlemesi iyi gittiği için konserlerimiz de çoğalıyor. İyi gidiyor, şükürler olsun. Birçok şehirde konserimiz olacak. Önümüzdeki günlerde instagram hesabımızı takip ederek hangi şehirlerde konser yapacağımızı öğrenebilirler. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? NUR CENNET: Her zaman daha iyisi için uğraşacağım. Yanımda olan ve desteğini esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler. 155 |

Zamanımız, pişmanlıklarla harcanmayacak kadar değerli. Önüme hedefler koydum. Sırasıyla gerçekleştiriyorum.

Artık o kadar kötü bir döneme girdik ki; önüne gelen sanatçı oluyor. Fenomen olan single çıkarıyor. Playback yaparak para kazanıyorlar. Sanat bu değil.


156 |


157 |


TERME BELEDİYE BAŞKANI

ŞENOL KUL

S

ÇALIŞMALARINI ANLATTI

amsun’un en doğusunda kalan Terme, doğal güzelliğiyle ve tarihi öğeleriyle dikkat çekiyor. Özellikle son yıllarda doğa turizmine olan ilginin artmasıyla beraber Terme’de bulanan doğal güzellikler de daha çok dikkat çekmeye başladı.

Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, HaberHayat Dergisi’ne yaptığı açıklamalarda Terme’nin her bakımdan gelişmesi için neler yaptıklarını ve gelecek hedeflerini anlattı. 158 |

Yasir BABA

HABERHAYAT: İlk olarak altyapı çalışmalarını konuşalım istiyorum. Terme’de altyapı çalışmaları ne durumda? ŞENOL KUL: Terme’de uzun yıllar sorun olan ve çözüme kavuşturulmayan altyapı artık kabus olmaktan çıkıyor. Şehrimizin neredeyse her bölgesinde devam eden yol yapım çalışmalarıyla birlikte altyapı çalışmaları da gerçekleştiriliyoruz. Bu kapsamda ilçe geneline yayılan çalışmalarla elektrik hatlarının yer altına alınırken, doğalgaz, su, kanalizasyon hatları da yenileniyoruz. Altyapı bir şehrin en önemli hizmetidir. Altyapı sağlıklı bir şekilde çözülmediğinde, üstyapı sağlıklı bir şekilde inşa edilmiyor. Yalnızca şehrimizde görünen hizmetler yapılmıyor. Görünmeyen yüzüyle de çalışmalar sağlam temeller üzerine kuruluyor. Çünkü altyapı demek yazın toz, toprak, kışın yağmur, çamuru göze almak demektir. Fakat biz halkımızın sağlığını önceliğimiz olarak belirledik ve elimizi taşın altına koyarak ‘Daha sağlıklı bir Terme’ hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bizim önceliğimiz insan. Ve halkımızın hayatını kolaylaştıracak, güzelleştirecek hizmetler sağlamak ta önceliğimiz. Bu kapsamda Samsun Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (SASKİ) Genel Müdürlüğü Kanalizasyon Dairesi ekipleri ile koordineli bir şekilde çalışıyoruz. Bu çerçevede ilçemize hizmet veren Büyükşehir belediyemiz ve diğer kurumlara teşekkür ediyoruz.


HABERHAYAT: Temizlik çalışmalarına yaptığınız yatırımlardan bahseder misiniz? ŞENOL KUL: 2014 yılından bu yana belediyenin değişik hizmet birimlerinde kullanılmak üzere 50’ye yakın aracı hizmet çarkına dahil ettik. Hizmet kalitesinin artması ve daha hızlı hizmet edebilmek için iş makinesi ve araçlar son derece önemli. Araç eksikliklerimizi büyük ölçüde tamamladık. Son olarak girişimlerimiz sonucu Türkiye Belediyeler Birliği tarafından 7+1 metre kapasiteli ve vakumlu yol süpürme aracı alındı. Hibe olarak temin edilen 500 bin lira değerindeki vakumlu süpürme aracıyla belediye, temizlik hizmetlerini daha hızlı ve verimli gerçekleştirecek. Yeni vakumlu süpürme aracımız, yüksek vakum gücü ve geniş süpürme aralığıyla, meydanlarımızı, bulvarlarımızı, pazar yerleri ve yollarımızı modern şekilde temizleme imkanı sunacak. Aracımızın ilçemize kazandırılmasına olan destekleri için Türkiye Belediyeler Birliği’ne teşekkür ediyorum. Bunun haricinde araç filomuza 1 milyon lira yatırım yaparak araç parkına çok amaçlı su tankeri, çöp kamyonu, otobüs ve çöp taksi kazandırdık. Teknoloji her geçen gün değişiyor. Belediyecilik anlamında da yeni birçok farklı araç görücüye çıkıyor. Belediyemizin bu değişimin bir parçası olmasını ve modern araçlara kavuşmasını önemsiyoruz. Belediyemizi çağın gerekliliklerine uygun donanım ile donatmak için her adımı atıyoruz. Yaptığımız yatırımlarla güçlenen araç filomuz ile artık herhangi bir iş için araç kiralamasına ya da hizmet satın alınmasına gerek kalmadı. Bu işlerin hepsini bünyemizde belediyemize ait araçlar ile yapabiliyoruz. Tüm bunlar ilçemize hayırlı olsun.

‘Çevremizi temiz tutalım ve şehrimizi koruyalım’ parolasıyla çıktığımız bu yolda, 4 yılda çevresiyle temiz bir Terme ve bu şehirde yaşamaktan mutlu olan yüzlerin olduğunu görüyoruz.’

HABERHAYAT: İlçenizin turizm potansiyelini geliştirmeye yönelik çalışmalarınız nelerdir? ŞENOL KUL: Terme, bu konuda önemli bir mesafe aldı ama yapılacak çok iş var. Terme’de tarihi ve kültürel birikim başta olmak üzere dağı, denizi, sahili her alanda pek çok güzellik var. Gölyazı, Çobanyatağı ve Tabiat Parkı, bir değer. Bu anlamda gerçekten büyük bir imkan var. Ortak hedefimiz, Karadeniz Bölgesi’ni Türkiye’de hak ettiği yere taşıyabilmek, bizim de hedefimiz Terme’yi hak ettiği yere taşımak. Terme Türkiye’de örnek ve özel bir ilçe olmayı başaracak. Ziyarette ayrıca DOKAP teknik heyetince Terme’de turizm potansiyeli bulunan alanlarda teknik ve inceleme gezisi yapılıyor.

159 |

HABERHAYAT: Altyapı çalışmalarını ve temizlik faaliyetlerini tamamlayıcı hamleler vardır. Katı atıkların toplanması ve modern koşullarda değerlendirilmesi günümüzde kent yönetimleri için büyük bir önem taşıyor. Bu kapsamda Terme’de hayata geçirdiğiniz çalışmaları anlatabilir misiniz? ŞENOL KUL: Biz, ‘Çevremizi temiz tutalım ve şehrimizi koruyalım’ parolasıyla çıktığımız bu yolda, 4 yılda çevresiyle temiz bir Terme ve bu şehirde yaşamaktan mutlu olan yüzlerin olduğu bir kent hayaliyle projeleri hayata geçiriyoruz. İlçemizin modern bir kent olması için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Son olarak katı atık transfer istasyonumuz faaliyete geçti. İlçemizden her gün 60 tonun üzerinde katı atık toplanıyor. Yılda ise 22 bin ton katı atık çöp toplanıyor. Artık bu kadar çöp kısa bir süre içerisinde tamamlanan tesiste toplanacak ve bu istasyonda aktarılması yapılıp, TIR’lar vasıtası ile Çarşamba’da bulunan katı atık deposuna gönderilecek. İstasyon sayesinde belediye olarak yakıt, işgücü kaybı ve araçların yıpranması önlenerek, yılda 1 milyon liranın üzerinde tasarruf sağlayacağız. Bu önemli tesis ilçemize hayırlı uğurlu olsun.


Restorasyon çalışmaları bittiği zaman camimiz tarihi ve kültürel yapısına uygun olarak çok güzel bir görünüme kavuşacak.

160 |

HABERHAYAT: Terme’nin tarihi simgelerinden biri olan Pazar Camii’nde yürütülen restorasyon çalışmaları nasıl gidiyor? ŞENOL KUL: Tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen tarihi yapıların korunmasını sorumluğumuz. Tarihi yapılar bakımından zengin bir kültüre sahip ilçemizde tarihi eserleri ve camilerimizi dokusunu bozmadan sahip çıkıp, gelecek nesillere kültürel miras olarak aktarılmasına özen gösteriyoruz. Yılsonunda bitirilmesi planlanan bu çalışma yaklaşık 2 buçuk milyon liraya mal olacak. Bu zamana kadar ciddi bir restorasyon çalışması görmeyen camimiz tarihimize verdiğimiz değeri gösterecek şekilde restore edilerek, gözbebeğimiz olacak. Restorasyon çalışmaları bittiği zaman camimiz tarihi ve kültürel yapısına uygun olarak çok güzel bir görünüme kavuşacak.

Kitap kültürü oluşturmak istiyoruz HABERHAYAT: Terme’nin turizm potansiyeli hakkında konuşmuşken; bu alana yakın bir konuyu daha konuşalım istiyorum. Terme’de geçtiğimiz nisan ayının son haftasında bir kitap fuarı düzenlendi. Bunun devamı gelecek mi? Bu konudaki hedefleriniz nelerdir? ŞENOL KUL: Belediye olarak asfalt, kaldırım, altyapı yapmak asli görevimiz ama insana dokunan, direk temasla insanın hayatını değiştiren, yönlendiren, insana değer katan bir şey yaptığımızda daha mutlu oluyoruz. Gençlerimizi kitap okumaya teşvik etmek, kitap kültürü oluşturmak adına böyle bir organizasyonu gerçekleştirdik. Teknolojinin çok hızlı bir şekilde geliştiği günümüzde, hızla tükettiğimiz değerleri yeniden kazanmak ve kitaplarla kucaklaşma adına kitap günleri bir fırsat. Bir hafta süren fuar boyunca 55 yazar ve 40 yayınevi Terme’yi ziyaret etti. Adı 1. Kitap günleri olarak geçti ama inşallah 2.’ni, 3.’nü ve nicelerini halkımızın hizmetine sunacağız.


HABERHAYAT: Çocuklara yönelik yaptığınız çalışmalarınız var mıdır? ŞENOL KUL: Çocuklarımız bizim her şeyimiz. Oyun bir çocuğun yaratıcılığını geliştiren en büyük etmenlerden biri. Bizler de ilçemizde çocuklarımızın rahat ortamlarda oyun oynamalarını sağlamak adına her mahallemizde bir oyun parkı sözü ile yola çıktık. Daha önce Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından 33 park yapılmıştı. Şimdi de yine, gelen talepler doğrultusunda eksik olan mahallerimize 10 yeni park daha yapıldı. Bu noktada hedefimiz her mahallemizde bir park olması, orada yaşayan çocuklarımızın mutlu olması ve güvenli bir ortamda oyun oynayabilmesi. Bu yapılan 10 parkın ardından 15 park için de planlamamız yapıldı. Söz verdiğimiz gibi bu 15 park da kısa sürede yapılacak.

161 |

Oyun bir çocuğun yaratıcılığını geliştiren en büyük etmenlerden biri. Bizler de ilçemizde çocuklarımızın rahat ortamlarda oyun oynamalarını sağlamak adına her mahallemizde bir oyun parkı sözü ile yola çıktık.


Mahkeme salonunda geçen bir filmde aktörsünüz, aşağıdakilerden hangisini oynardınız.?

1. Avukat

2. Dedektif

3. Suçlu

4. Şahit.

162 |

Psikolojik açıdan aktör sizin sosyal kişiliğinizle ilintilidir, yani dış dünyayı karşıladığınız yüzünüz. Kendinizi bir aktör olarak hayal etmek size istediğiniz rolü oynama özgürlüğünü sunar. Mahkeme salonu dekoru ise sahneye gergin ve heyecanlı duygular katar. Oynadığınızı söylediğiniz rol bir kriz durumunda ne tepki verdiğinizi anlatır.


1.Avukat: Ateş altında daima soğukkanlısınız ve sizi terlerken görmek çok zor. Fakat çok gergin durumlarda ortaya çıkan bir başka yüzünüz daha vaR: Kısıtlamaları unutacak kadar ateşli ve gerekirse patlamaya hazır bir savaşçı. Bu soğukkanlı ve ateşlilik sizi en umutsuz durumlarda bile düzlüğe çıkarıyor.

2.Dedektif: Karmaşa ve karışıklık sizi etkilemiyor ve başkaları kendilerini kaybettiklerinde bile siz sakin kafayla düşünebiliyorsunuz. Çevrenizdekiler sizdeki bu serinkanlılığa saygı duyuyorlar ve zorda kaldıkları zaman sizden yardım istiyorlar. Bunun anlamı başınızdan hiç dert eksik olmaması ama siz stresten fazla rahatsız olmuyorsunuz, hatta sizi daha da sakinleştiriyor. 3.Suçlu: İlk bakışta güçlü ve umursamaz görünüyorsunuz ama aslında savaşları sonuna kadar götürmek için gerekli olan şey sizde yok. İşler zora binince, kaygılanmakla vakit kaybediyori, sorunları çözmek yerine kendinizi yargılamaya başlıyorsunuz. Sizin için yapılacak en iyi şey olayları daha pratik yoldan çözümleyebilen birisiyle ortaklık kurmaktır. 4.Şahit:

163 |

Her durumda uyumlu ve yardımsever olarak görüseniz de başkalarını memnun etmek için gösterdiğiniz fazla çaba sizi de bir dert kaynağı haline getiriyor. Herkesle her zaman geçinmek uğruna tutarsız ve hatta güvenilmeyecek birisi haline geliyorsunuz. Yaptıklaırınızın başkalarını mutlu ya da mutsuz edip etmediğinden sürekli endişe duymayı bırakmalısınız. Kendinizi ispatlamanız gereken tek kişi kendinizsiniz.


ŞAKİR DEMİRCİ

DORİS DAY

Hollwood’un sarışın güzeli Hayvan hakları savunucusu Aktirst, Yönetmen, Danscı, Müzisyen 3 Nisan 1922 yılında ABD’de Cincinnati’de doğdu. Annesi ev hanımı, babası müzisyendir. 14 yaşında yerel bir dans yarışmasından 500 dolar ödül kazandı. 1937 yılında geçirdiği trafik kazasıyla dansçı olma hayaline son verdi. Hollywood ile 1948 yılında tanıştı. Komedi filmlerinde Rock Hudson veya Gray Grand’ın partneri oldu. 1952 yılında ABD eski başkanı Ronald Reagan ile film çevirdi. Yine David Niven ile birlikte filmler çevirdi. Doris Day, Alffred Hitchcook ile de filmlerde oynadı. Rod Taylor ile de filmler çevirdi. Doris Day, hayvan hakları konusunda mücadele eden bir insan olarak tanındı. 2004 yılında George W. Bush tarafından özgürlük madalyası ile ödüllendirildi. Filmleri: Silahşorlar Kraliçesi Çok Şey Bilen Adam Sıcak Eller Aşka Davet



Pratik Tarifler

Ağustos Ayı Bitmeden Taze Taze Yemeniz Gereken 6 Nefis Yemek Tarifi

Her şeyin tazesini yemenin mümkün olduğu bu bol güneşli, bol bereketli günlerde mevsiminde yenen güzellere uzandık. Öyle nefis yemekler çıktı ki ortaya paylaşmadan da duramadık. Siz de evinize, mutfağınıza yaz ferahlığı ve tazeliği taşımak isterseniz bu tazecik yemekleri Ağustos bitmeden yapın deriz. Selin ÇETİN

Yapılışı:

Patlıcan kuleleri Malzemeler:

· 2 adet patlıcan · 4 adet domates · 3 diş sarımsak · 2 yemek kaşığı domates püresi · 12 dilim mozzarella peyniri · 2 yemek kaşığı rendelenmiş mozzarella peyniri · 1 adet defne yaprağı · 15-20 yaprak taze fesleğen · 1 çay kaşığı beyaz biber · 1 çay kaşığı tuz · 1/2 çay bardağı kızartmalık yağ

Patlıcanları yuvarlak olarak dilimleyin. Kızartma yağını kızdırın ve kızartın. Yağı, havlu kağıt üzerinde çektirin. Domatesleri doğrayın fesleğeni ince ince kıyın. Sarımsakları ezin. Zeytinyağını tavada kızdırıp domatesleri ekleyin. Domatesler yumuşamaya başlayınca sarımsakları ve defne yaprağını koyup pişirin. Domatesler yumuşayıp sos haline gelince domates püresi, biber ve tuzu ekleyip 2-3 dakika pişirin. Ocaktan almadan önce kıydığınız fesleğenleri ekleyip, defne yaprağını çıkarıp, ocaktan alın. Bir fırın kabına yağlı kağıt serip üzerine 1 dilim kızarmış patlıcan, onun üzerine 1 dilim mozzarella, onun üzerine domates sosu ve sonra tekrar patlıcan dilimi olmak suretiyle 3 kat yapın. Son patlıcan diliminin üzerine tekrar domates sos ve rende mozzarella ekleyin. 4 adet bu şekilde kule hazırlayın. Bütün kuleler bitince, peynir eriyene ve üzerleri kızarana kadar yaklaşık 15 dakika kadar fırında pişirin.

Malzemeler:

166 |

· 4 adet orta boy patates · 4 diş sarımsak · 2 dal taze biberiye · 4 yemek kaşığı zeytinyağı · 2 yemek kaşığı kabak çekirdeği içi · 1 tatlı kaşığı kişniş tohumu · 1/2 çay kaşığı tuz · 1/2 çay kaşığı pul biber

Biberiyeli, sarımsaklı fırın patates

Yapılışı:

Patateslerin üzerini fırça yardımıyla fırçaladıktan sonra kabuklarını soymadan elma dilimi şeklinde kesin. Taze biberiyeleri küçük parçalar halinde ayıklayın. Lezzet vermesi için kullanacağımız sarımsakların kabuklarını soymayın. Derin bir kaba aldığınız elma dilim patatesleri; zeytinyağı, kabak çekirdeği içi, bütün sarımsaklar, biberiye, kişniş tohumu, tuz ve pul biberle harmanlayın. Taze otlar ve baharatlarla harmanladığınız patates dilimlerini yağlı kağıt serili fırın tepsisine üst üste gelmeyecek şekilde dizin. Önceden ısıtılmış 190 derece fırında patatesler renk alıp, kızarana kadar yaklaşık 35-40 dakika fırınlayın.


Yapılışı:

Kuru soğanları küp şeklinde doğrayın. Sarımsakları ince ince dilimleyin. Domatesleri rendeleyin. Ayıkladığınız taze fasulyeleri iki ya da üç eşit parçaya ayırın. Bol suda yıkadıktan sonra fazla suyunu süzün. 5 yemek kaşığı zeytinyağını bir tencerede kızdırın. Doğradığınız kuru soğan ve sarımsakları hafif bir renk alana kadar kavurun. 600 gram doğranmış taze fasulyeyi de ekleyerek kavurma işlemini sürdürün. 2 çay kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı toz şeker, 3 adet rendelenmiş domates ve 1 su bardağı sıcak suyu da ekledikten sonra güzelce karıştırın ve kapağını kapatıp fasulyeler yumuşayana kadar kısık ateşte pişirmeye bırakın.

Pişmeyen cheesecake Malzemeler:

Taze Fasulye Malzemeler:

· 600 gram taze fasulye · 5 yemek kaşığı zeytinyağı · 1 adet büyük boy kuru soğan · 2 diş sarımsak · 3 adet orta boy domates · 1 su bardağı sıcak su · 1 tatlı kaşığı toz şeker · 2 çay kaşığı tuz

Üzüm Reçeli Malzemeler:

· 750 gram üzüm · 750 gram toz şeker · 1/2 su bardağı su · 1 yemek kaşığı limon suyu · 1 adet çubuk tarçın

· Tabanı için:200 gram yulaflı bisküvi · 50 gram tereyağı Kreması için: · 500 gram labne peyniri · 200 gram sıvı krema · 150 gram pudra şekeri · 1 adet yumurta sarısı · 2 adet rendelenmiş limon ka buğu · 200 gram frambuaz · 1 tatlı kaşığı limon suyu Servisi için: · 200 gram frambuaz ve böğürtlen

Yapılışı:

Yulaflı bisküvileri küçük parçalar halinde elinizle kırın. Mutfak robotuna alıp oda sıcaklığında beklettiğiniz tereyağı ile hamur haline gelene kadar karıştırın. Cheesecake tabanı olarak kullanacağınız bisküvi karışımını, kelepçeli bir tart kalıbına yayın. Üzerini bir spatula ya da ağırlık yardımıyla eşit olarak düzeltin. Yumurta sarısı ve pudra şekerini ayrı bir kapta mikser yardımıyla hızlıca karıştırın. Rendelenmiş limon kabukları ve limon suyunu ekledikten sonra karıştırma işlemini sürdürün. Sırasıyla labne peyniri ve sıvı krema eklediğiniz karışımı çırpın. Krema karışımına frambuazları ekleyin. Kelepçeli kek kalıbı tabanında bulunan bisküvi katı üzerine hazırladığınız kremayı eşit oranda yayın. Kapak ya da streç film ile üzerini kapattığınız pişmeyen cheesecake’i buzdolabına kaldırın. 4-6 saat arasında dondurduğunuz tatlıyı dilimledikten sonra servis edin.

Tavuklu mısır çorbası Malzemeler:

Yaban Mersinli Kup

· 5 su bardağı su · 1/2 adet kemikli tavuk göğsü · 1 su bardağı haşlanmış mısır · 1 çay kaşığı tuz · 1/2 çay kaşığı karabiber

Yapılışı:

Bol suda yıkadığınız kemikli tavuk göğüs etini derin bir tencereye alın. Üzerini geçecek kadar, yaklaşık 5 su bardağı soğuk su ilavesiyle haşlamaya bırakın. Çorbanın terbiyesi için; yumurta sarısı, un ve yoğurdu küçük bir kapta bir çırpıcı yardımıyla karıştırın. Haşlanan kemikli tavuk göğüs etini bir servis tabağına çıkartın. Deri ve kemik kısımlarını ayıkladıktan sonra haşlanmış tavuk etini küçük parçalar halinde ditin. Tavuğun haşlama suyundan bir kepçe kadar alın ve yumurtanın kesilmemesi adına terbiye karışımı ile hızlı bir şekilde karıştırın. Bu şekilde tavuk suyu ilave ederek ılıştırdığınız terbiye karışımını çorba tenceresine aktarın. Tavuk etlerini ekleyin. Tuz, karabiber ve haşlanmış mısırı ilave edin. Aralarda karıştırdığınız çorbayı, orta ateşte pişirin.

Yapılışı:

167 |

Üzümlerin saplarını tek tek ayıklayın. Bütün halde bıraktığınız üzüm tanelerini ve toz şekeri derin bir tencereye alın. Kendi suyunu salması için kapağı kapalı tencerede bekletin. Meyvelerin bıraktığı su miktarı yeterli olmayacağından az miktarda içme suyu ekleyip kısık ateşte pişmeye bırakın. Tencerenin yüzeyine çıkan köpükleri bir kevgir yardımıyla alıp kullanmamak üzere bir kenara ayırın. Kısık ateşte 30 dakika kadar kaynattığınız reçel karışımına çubuk tarçını katıp yaklaşık 10 dakika daha pişirin. Temiz bir tabağa damlattığınız reçeli soğutup kıvamını kontrol edin. Çubuk tarçını içinden alıp kenara ayırın. Kıvam alan reçel karışımına taze sıkılmış limon suyunu ekleyip yavaşça karıştırdıktan sonra ocaktan alın. Kapağı sıkıca kapanan kaynar suda bekletilip kurulanmış kavanoza ocaktan aldığınız reçel karışımını sıcağı sıcağına dökün. Kapağını sıkıca kapattığınız kavanozu ters çevirip oda ısısında soğuttuktan sonra ısı ve ışık geçirmeyen bir ortamda muhafaza edin


Sefa Aralan

168 |

ANI-NOSTALJİ

SAMANCI LOKANTASI VE ÜÇNAL MEYHANESİ Parkın karşısındaki Oba Restoranın olduğu yerde zamanın en güzel içkili lokantalarından biri olan Samancı Lokantası bulunmaktaydı. İki katlı oldukça büyük bir alanı kaplayan çoğu kişinin uğrak yeriydi burası. Kapalı olan alt katı ile teras şeklindeki üst katında çok sayıda masa vardı. Gerektiğinde masalar birleştirilir ve kalabalık müşterilerin hizmetine bu şekilde sunulurdu. Kışın alt katı, yasın ise açık havada yemek ve içki içmek isteyenlerin doldurduğu bir lokanta herkesin gittiği yerlerden biriydi. Yemekleri ve malzemeleri mahir ahçılar tarafından hazırlanır, servisleri yapan garsonlarda işin ehli. kişilerdi. Gençlik yıllarımızın uğrak yeri olan Samancı'da, Cumartesi ve Pazar akşamları yer bulmak zordu. Yaz'ın üstü açık, havadar ve üfül üfül esen hafif rüzgarda terasta yer bulabilirseniz deme keyfine. Arkadaşlarımızla bizimde sık sık gittiğimiz lokantada, nefis yemekler ve mezelerle donanmış masamızda, Park'a gidip çıkanları izlerken buzlu rakılardan yudumlamak, gençliğimizin unutulmaz anıları idi. 40-50 bin nüfuslu Samsun'da o zamanlar hemen hemen herkes birbirini tanır, bu nedenle lokantada hiç kavga ve münakaşa olmazdı. Misafirlerimiz geldiğinde götürdüğümüz tek yer Samancı'nın lokantasıydı. Samancı'nın lokantasını bilmeyen o zamanlarda yok denecek kadar azdı. O güzel günlerin tatlı hatıralarını özlemle aramaktayım. Bu arada Üçnal meyhanesinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Bugünkü Park taksinin sol tarafta bulunan meyhane de zamanında isim yapmış bir yer idi. Ara sıra buraya da giderdik arkadaşlarımızla, meyhane havasını koklamak için. Ne demiş büyük şair Nedim "Meyhane mukassi görünür taşradan ama, bir başka letafet bir başka lezzet vardır içinde" Adeta bunu yaşamak için uğrardık Üçnal'a. Burasıda oldukça büyük ve balkonlarla tefriş edilmiş, uzun tabureler bunların önüne konulmuş müşterilerin hizmetine sunulmuş idi. içeri girdiğinizde buğulu havası ile taburelere oturmuş gençler ve orta yaşlıların samimi sohbetleri hemen dikkat çekerdi. Uzun bardaklardaki köpüklü Tekel birası, Buzbağ, Buzdağ, Çubuk şarap şişeleri bankoları üstünde sevenleri tarafından içilir, yanındaki fındık, fıstık ve meyveler meze olarak ikram ağızlara atılırdı. Meyhanede içki içmeninde kendine göre bir zevki vardır. Oradaki ortam, lokantalarındakinden daha içten ve daha samimiydi. Orta yaşlılar, gençlere kendi yaşadıkları hatıralardan anılar anlatır, araya sıkıştırdıkları fıkralarla bütün meyhane kahkahalara boğulurdu. Her dönemin kendine mahsus özellikleri ve hatıraları vardır. Gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık günlerinin acı ve tatlı yanlarını herkes yaşamıştır ve yaşayacaktırda. İşte gençlik çağlarının tatlı anıları ile birlikte bende iz bırakan iki unutulmaz mekan Esenlikler dileğiyle...



170 |


171 |


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

RETROLARLA DOLU BİR AY.. TATİL MODUNDA KALMALI... Ağustos önemli bir ay. Yılın son Güneş tutulması ve bir önceki ayın sonunda gerçekleşen Ay tutulmasının etkisi bu ay gözlemlenirken hemen herkes açısından yenilik ve gelişme fırsatları ortaya çıkıyor. Ancak bir çok gezegen gerilediği için adım atmak kolay olmuyor.

172 |

7 Ağustos da Uranüs Retro harekete başlıyor. Dehayı ve tüm düzeylerde ( maddi, duygusal, zihinsel) özgürlüğü ifade eden bu keşif gezegeni gerilediğinde Merkür retrosundan daha büyük hatalara ve engellenen kararlara neden olur. Özgünlükten uzaklaşma, yaratıcılık yeteneğini kaybetme ve ekonomik krizler gözlemlenecektir. Uranüs retrosu 2019 yılına dek devam edecek ve Uranüs bu süreçte koç burcuna geri dönecektir. 11 Ağustos da Aslan burcunun 18.derecesinde parçalı Güneş tutulması meydana gelecek. Bu bir parçalı tutulma değil. 17 Ağustos 1999 da yaşanan depreme benzer olduğu iddia edilen 11 Ağustos 1999 tutulmasıyla, 2018 tutulmasının tek benzerliği 18.derece Aslan burcunda gerçekleşecek olması bunun dışında hiçbir benzerlik yok. 11 Ağustos 2018 parçalı tutulma-Jüpiter ile Tutulma arasında kare açı var. 11 Ağustos 1999 tam tutulma-Satürn, Uranüs, Mars, Tutulma arasında T Kare var. 11 Ağustos Güneş Tutulması sırasında sözler ve yazılanlar önem kazanacak, hayatı değiştirecek ve pişmanlık yaratacak söylemlerden, sözleşmelerden ve kibirle verilen kararlardan kaçınılırsa yararlı ve verimli bir tutulma olabilir.

Her hangi bir depremi tetikleyeceğini düşünmüyorum tam tersine yer altı kaynaklarıyla ilgili sorunlar veya kazalar gündeme gelebilir. Bunun dışında Aslan burcunda gerçekleşen yeniay-Güneş tutulması her zaman yeni bir proje, sahnede yer almak, aşık olmak veya bebek sahibi olmakla ilişkilidir. Merkür, Mars, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton tutulma sırasında geri gideceği için gelişmeleriı uzun vadeli kılmakta zorlanabiliriz. 19 Ağustos da Jüpiter-Neptün arasında şahane bir açı var. Büyük gezegenler arasında gerçekleşen olumlu açılar tutulmalar gibi hayatımızda önemli, kalıcı ve sevindirici gelişmeler yaratırlar. 19 Ağustosdan itibaren Merkür durağanlaşıp ileri hareketine dönecek. Algılarımızın yavaş yavaş tekrar açılmasıyla iletişim ve yazılı sözlü anlaşmalarda doğru kararlar vermeye başlayacağız. Bu döneme kadar elektronik ve iletişim arızalarına dikkat etmekte fayda var. 26 Ağustos da Balık burcunun 3 derecesinde bir dolunay meydana gelecek. Mars’ın çok yavaşladığı bu tarihde enerji iyiden iyiye düşebilir. Satürn ve Uranüs ile dolunayın olumlu açıları kısmende olsa kötü alışkanlıklardan uzaklaşmayı ve meditatif çalışmalara yoğunlaşmayı kolaylaştıracak. Hayatı değiştiren küçük mutluluklar neşeyi yükseltecek. 27 Ağustos dan itibarense Mars durağanlaşıp yavaşça ileri hareketine başlayacak. Öfkenin yeniden kontrol altına alınması, hırsların hedefe odaklanması, daha çalışkan ve gayretli davranmak, enerjinin doğru yönlendirilmesi, haklar için mücadeleye başlamak gibi adımlarımızı bu dönemde atmaya başlayacağız.


(21 Mart-19 Nisan) 7 Ağustos’dan itibaren mali konularda durgunlaşma dönemine giriyorsunuz. Yıl sonuna kadar bu böyle. Merkür gerilemesi aşk alanınızda pürüzler yaratabilir. 20 Ağustos’a kadar ayrılığı aklınızdan geçirmeyin. 11 Ağustos civarında yeni bir aşk kapıyı çalabilir veya eski aşkınıza tekrar dönme ihtimali doğabilir. 27 Ağustos’tan itibaren daha enerjik ve cesur davranabileceksiniz.

İKİZLER

(21 Mayıs-21 Haziran)

İç dünyanızdaki değişim ve kişisel gelişiminiz bir süre daha araştırmaya ve içe dönmeye yerini bırakabilir. Yöneticiniz Merkür 20 Ağustosa dek gerileyecek, elektronik araçlarınızı ve seyahatlerinizi olumsuz etkileyecek. Kontrolcü davranmalısınız. 11 Ağustos civarında yeni bir çevrede var olma kararı alabilirsiniz. 27 Ağustosdan itibaren seyahatler ve ticaret konusunda cesur davranacaksınız.

BOĞA

(20 Nisan-20 Mayıs) 7 Ağustosdan itibaren ilerlemeye başladığınız konularda durağanlaşma başlayacak. Değişim için acele etmeden araştırmacı olun. Merkür gerilemesi ev ve aile içinde sorun yaratırken alınganlık tuzağına düşmemelisiniz. 11 Ağustos tutulması yeni bir mülk almanıza yardım edebilir ancak sözleşmeler açısından uygun olmadığı için eski arzularınızı ve kararlarınızı uygulamaya koymalısınız.

YENGEÇ

(22 Haziran-22 Temmuz)

Arkadaşlarınızla ilişkinize ve sosyalleşmeye biraz mola vermeye ayın ilk haftasında karar vereceksiniz. Yeni idealler peşinde koşarken Merkür de gerilediği için 20 Ağustosa dek mali konularda riskli ve önemli kararlar almamakta fayda var. 11 Ağustos Güneş tutulması bütün bir ayı etkiliyor. Eski işinize tekrar dönebilir ve eskiden olduğu gibi iyi kazanmaya başlayabilirsiniz.

173 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Ay boyunca Merkür gerilemesi burcunuzu yanlış anlama ve yanlış yapma konusunda sınayacak. 20’sinden itibaren sorunlar azalarak bitecek. Yine ayın ilk haftasından itibaren kariyer konusunda sizi rahatlatan değişikliklere mola verilecek. Olayların kontrolü elinizden çıkıyor. Yine de 11 Ağustos Güneş tutulması kendinizi yenilemenizi sağlayabilir. 27’sinden itibarense evlilikte çözümleyici olacaksınız.

TERAZİ

(23 eylül - 22 ekim)

174 |

Ekstra gelir kazanma konusunda epey yol kat etmiştiniz ayın ilk haftasından itibaren hazmetme ve yenilik araştırma süreciniz başlayacak zira Uranüs gerileyecek. 11 Ağustos Güneş tutulması yeniden eski dostlarla buluşmanızı ve dostluğu yeniden kurmanızı sağlayabilir. Merkür gerilemesi ise kimi dostlarla birbirinizi yanlış anlayıp yolları ayırmanızı! 27 Ağustosdan itibaren aşk alanında daha talepkar olacaksınız.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Taşınma, yurt dışı ticaret, eğitim gibi konularda konfor yaratan çözümler yerini araştırmaya bırakırken, yöneticiniz Merkür gerilediği için ruhsal gelişiminizle ilgili yanlış bir yola gireceksiniz. Doğruyu bulmak ve kendinizi yenilemek için 11 Ağustos civarında Güneş tutulmasından yararlanabilirsiniz. 27’sinden itibaren iş alanında daha kararlı ve atak davranacaksınız.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) 7 Ağustosdan itibaren ev ve yuva alanınızda yeniliklere mola verecek daha çok araştırmacı davranacaksınız. Çünkü Uranüs gerileyecek. 11 Ağustos Güneş tutulması kariyerinizle ilgili bir yenilik yaratacak ve bu yenilik eski iş arkadaşları veya eski iş tanımını kapsayacak. Merkür retrosu 20’sinden itibaren sona erecek. 27’sinden itibaren aile içinde daha aktif davranacaksınız.


(22 kasım-21 aralık) İş alanınızda modernizasyon çabalarınıza 7 Ağustos istemsizce ara vereceksiniz. Biraz geride durup araştırma yapmak en iyisi. 11 Ağustos Güneş tutulması yeni bir eğitim veya seyahatin kapısını aralayacak. Ancak Merkürde aynı alanda gerilediği için 20’sinden sonra harekete geçmek en doğrusu. 27’sinden itibarense yakın çevrenizde daha atak çıkışlar yapacaksınız.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) 7’sinden itibaren yöneticiniz Uranüs gerileyecek ve evle ilgili yenilikler durağan bir evreye girecek. 11 Ağustos Güneş tutulması evlilik veya ortaklık kurmak için yeni fırsatlar oluşturabilir ancak 20’sine dek Merkür Retro olacağı için acele karar almayın. Mars burcunuzda 27’sine kadar geri ilerleyerek, enerjiniz ay sonundan itibaren artacak. Hareket geçecek ve atak, kararlı cesur davranacaksınız.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Yaratıcılığınızı paraya dönüştürme konusundaki yeteneğiniz 7’sinden sonra gerileyecek ve durup bilgi deponuzu yeniden dolduracaksınız. 11 Ağustos Güneş tutulması ekstra gelirlerinize bir yenisini ekleyebilir ama son kararı 20’sinden itibaren vermekte yarar var. Tutulma tüm ay boyunca etkili. Mali konularda çabalarınız 27’sinden itibaren artacak.

BALIK

(19 şubat-20 mart) Yakın çevrenizdeki değişiklik 7 Ağustosdan itibaren sona eriyor. İç dünyanızı geliştirmek yerine iş alanınızla ilgileneceksiniz. Güneş tutulması 11 Ağustos civarında yeni bir iş teklifi sağlayabilir kabul etmek için 20 Ağustosu beklemenizde fayda var zira Merkür aynı alanda Retro. 27’sinden itibaren mali konularda ruhsal düzeyde aktif olmanız gerektiğini fark edeceksiniz.

175 |

YAY


176 |

Doğanın enerjisini yansıtan yeni koleksiyon


177 |

Kiğılı “Land and Sky” temasıyla oluşturduğu yeni ilkbahar / yaz koleksiyonunu erkeklerin beğenisine sundu. Marka koleksiyonda, tıpkı doğadaki gibi sıcak ve soğuk renkleri bir arada kullanıyor. Farklı materyaller ve dokuları bütünleştirerek dengeli bir görünüm vadediyor. Kiğılı yalnızca tarzıyla değil, nefes alan yapıdaki kumaşları ve dijital baskı teknolojisi gibi yenilikleriyle, teknik anlamında da üstün bir koleksiyon sunuyor. Bu sezon Kiğılı tarzı, pantolon, gömlek, tişört gibi temel parçalarda sadeliği ön plana çıkarırken, renkli trikolar ve özgün aksesuarlarla kişiselleştirmeyi de mümkün kılıyor.


178 |

1992 yılında Rize'de doğdu. Eğitim hayatına Büyükköy ilk okulunda başladı. Orta öğretimini Çayeli Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda tamamladı. Liseye başladığında okulun, kişinin eğitimine engel olduğunu düşünerek örgün eğitimi bırakma kararı aldı. Çeşitli sektörlerde çalışarak hayatın zorluklarını öğrendi ve bu süreç kişisel gelişimine büyük katkı sağladı. Zorunlu vatani görevini tamamladıktan sonra kendine bir fotoğraf makinesi alarak bu alanda duayen sayılabilecek birçok fotoğraf sanatçısıyla her fırsatta bilgi alışverişinde bulundu. Kısa sürede kendini bu alanda geliştirdi ve bilhassa sosyal medyada büyük bir hayran kitlesine sahip oldu. Bazı yerel fotoğraf yarışmalarında ve sergilerde ödülü bulunur.


179 |

Yüksel Aslan


180 |


181 |

Yüksel Aslan


182 |


183 |

Yüksel Aslan


HH Cemiyet

Aydınlar'dan Haber'e ziyaret Aydınlar Yedek Parça yöneticileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti Konya'da hizmet veren otomobil yan sanayi firması Aydınlar Yedek Parça (AYD) Sanayi firmasının yöneticileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti.

Ünlü oyuncu Haber'de Televizyon ve sinema oyuncusu Abidin Yerebakan, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti.

184 |

Birçok televizyon dizisi ve sinema filminde rol alan ünlü oyuncu Abidin Yerebakan, Haber Medya Grubu'na ziyarette bulundu. Haber Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cumhur Kocaoğlu'nun davetlisi olarak Haber Medya'ya gelen ünlü oyuncu, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'la görüştü.


Cezayirli konuklar Haber'de Borsan Grup'un Cezayir'deki bayisi İtmelac Electric yetkilileri ve müşterileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti

Borsan Grup'un Cezayir'deki bayisi İtmelac Electric firması yetkilileri ve müşterileri, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti. 20 kişilik gruba Borsan Grup Bölge İhracat Müdürü Mustafa Kochkar rehberlik etti. Heyet, Haber Medya'nın çalışma ofislerine hayran kaldı ve bol bol hatıra fotoğrafı çektirdi. Kochkar, "Yeni LED tesisimizi tanıtmak için konuklarımızı getirdik. Sürekli olarak kafilelerimizi Samsun'a getiriyoruz" dedi.

Kafileyi Haberaks TV Genel Yayın Yönetmeni Onur Nurdemir, Haber Medya Satış ve Pazarlama Müdürü Mehtap Yeşilbaş, HaberHayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kübra Şenocak, Haber Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cumhur Kocaoğlu ve Borkonut Satın Alma Müdürü Kenan Ayar karşıladı.

MEDİCANA'YA HAYRAN KALDILAR...

185 |

Borsan Grup’un misafiri olarak Samsun’a gelen Cezayirli Borsan bayileri Medicana'yı ziyaret etti. Ziyarette, Medicana Samsun Hastanesi Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Remzi Karşı ve Kurumsal İletişim Müdürü Meral Kıvırcı misafirlere Medicana Samsun Hastanesi ile ilgili bilgi verdi. Hastaneye hayran kalan konuklar, hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedi.


HH Cemiyet

Asrın düğünü Duayen işadamı Cemal Yeşilyurt'un torununun düğünü; Fatih Terim'in eşi Fulya Terim’in yaptığı mükemmel organizasyon, Sibel Can ve Gülşen gibi ünlü sanatçıların katılımı, halk oyunları ekiplerinin oluşturduğu coşku ve muhteşem havai fişek gösterisiyle “asrın düğünü” olarak nitelendirildi

186 |

Samsun'un duayen iş adamı Cemal Yeşilyurt'un iş adamı oğlu HikmetŞenay Yeşilyurt çiftinin oğulları Mesut Yeşilyurt ile iş adamı Kemal-Saliha Aşar'ın kızı iç mimar kızı Selin Aşar, yıllarca unutulmayacak "rüya" gibi bir düğünle dünya evine girdi. Sheraton Otel'de düzenlenen muhteşem törenle dünya evine girdi. Her ayrıntısı özenle düşünülmüş düğünde siyaset, spor, sanat, ekonomi dünyasından birçok isim, Yeşilyurt ve Aşar ailelerini bu mutlu gününde yalnız bırakmadı. Gecede Türk müziğinin efsanelerinden Sibel Can ve pop müziğin ünlü ismi Gülşen ile eşi Ozan Çolakoğlu da sahne alarak davetlilere unutulmaz bir gece yaşattı.


YENİDEN DOĞMUŞ GİBİYİM

187 |

Düğün, Yeşilyurt Grup Onursal Başkanı Cemal Yeşilyurt'un konuşması ile başladı. Duayen işadamı Yeşilyurt konuşmasında, genç çifte iyi dileklerde bulunurken, kendilerini en mutlu günlerinde yalnız bırakmayan davetlilere teşekkür etti. Yeşilyurt, "Bugün yeniden doğdum. Yeniden doğduğuma göre şimdiden sonra bir 80 yıl daha yaşayacağım demektir. Buradan çıkan anlam torunuma torun eklemek değil; torunumdan torun kazanmak olacaktır. Yani (kurt dede) olacağım. Mesut benim bir numaralı torunum. Doğacak olan torunum da on numaralı torunum olacak. Bu akşam torunumu ve gelinimi evlerine uğurlayacağım. (Bir dertten kurtuldum) demeyeceğim. (Bugünden sonra bir sevinçten mahrum kalmış olacağım) diyorum. Ben burada yabancı görmüyorum. Hepiniz bizim dostlarımızsınız. Ailem adına burada olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum" dedi.


188 |

HH Cemiyet


SİBEL CAN BÜYÜLEDİ

Düğünün ilerleyen saatlerinde sahneye ünlü şarkıcı Sibel Can çıktı. Birbirinden güzel şarkılarını ardı sıra seslendiren sevilen sanatçı, Selin-Mesut Yeşilyurt çiftinin en güzel günlerinde unutulmaz anlar yaşattı.

GÜLŞEN COŞTURDU...

189 |

Gecenin sonunda sahne alan Gülşen ve Ozan Çolakoğlu davetlileri adeta coşturdu.


HH Cemiyet

Mutluluğa yelken açtılar

Medicana International Samsun Hastanesi Genel Müdürü Remzi Karşı ile iş insanı Özlem Şimşek, düzenlenen muhteşem törenle hayatlarını birleştirdi Süheyla-Yavuz Karşı çiftinin oğulları, Medicana International Samsun Hastanesi Genel Müdürü Remzi Karşı ile Sevim-İrfan Şimşek çiftinin kızları, iş insanı Özlem Şimşek düzenlenen muhteşem törenle dünya evine girdi.

NİKAHI TOK KIYDI

190 |

Samsun Yelken Kulübü'nde düzenlenen törende, nikahı İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok kıyarken, şahitlikleri ise Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozkurt, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak, işadamı Şaban Aydın ve avukat Feridun İşman yaptı.


YOĞUN KATILIM

191 |

Karşı ve Şimşek ailelerinin bu mutlu gününe,Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, Adalet Komisyonu Başkanı Kemal Alver, İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, SGK İl Müdürü Ünal Kaya, Sağlık İl Müdürü Dr. Muhammet Ali Oruç, Samsun Tabip Odası Başkanı Dr. Murat Erkan, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Ölmez, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Necdet Uzun, Medicana International Samsun Hastanesi Başhekimi Dr. Murat Küsdül, Anadolu Hastanesi Samsun Genel Müdürü Güner Armutlu, Ticaret Borsası Meclis Başkanı Ahmet Takış, eski STSO Meclis Başkanı Sedat Demirci, Lojistik Köy Genel Müdürü Temel Uzlu ile sağlık ve iş dünyasından birçok isim katıldı.


HH Cemiyet

Haber Radyo'nun sevilen sesi dünya evine girdi

Unutulmayacak düğün Haber Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cumhur Kocaoğlu, Resim Öğretmeni İlke Polat ile dünya evine girdi. Çifti, en mutlu günlerinde sevenleri yalnız bırakmadı Haber Radyo Genel Yayın Yönetmeni Cumhur Kocaoğlu ve Resim Öğretmeni İlke Polat, Lovelet AVM'de bulunan Dünya Wedding Port Düğün Salonu’nda düzenlenen törenle hayatlarını birleştirdi.

192 |

YALNIZ BIRAKMADILAR

Mutlu çifti, hayatlarının en anlamlı günlerinde aileleri, iş arkadaşları ve sevenleri yalnız bırakmadı. Törene, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hacı Ahmet Ölmez, Borsan Kablo CEO'su Mehmet Arbek Akay, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Haber Medya Satış ve Pazarlama Müdürü Mehtap Yeşilbaş, Haberaks TV Genel Yayın Müdürü Onur Nurdemir, HaberHayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kübra Şenocak, TÜYAP Genel Müdürü Server Seçer, Medicana Kurumsal İletişim Müdürü Meral Kıvırcı, İlkadım Belediyesi Basın ve Halka İlişkiler Müdürü Oktay Çakır, Düşevi Tiyatrosu oyuncuları, Haber Medya Grubu ailesi ve çiftin dostları katıldı.


193 |


HH Cemiyet

Onların masalı şimdi başladı Ok ve Gürcü ailelerinin mutlu günü Haberaks TV Muhabiri Nur Ok ve Atakum Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü'nde görev yapan gazeteci Samet Gürcü, rüya gibi bir düğünle hayatlarını birleştirdi Meryem ve Osmangazi Ok'un kızı Haberaks TV Muhabiri Nur Ok ile Şenay ve İrfan Gürcü'nün oğlu Atakum Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü'nde görev yapan gazeteci Samet Gürcü, Yalı Kafe Salon 55'te gerçekleşen rüya gibi bir düğünle dünya evine girdi.

MUTLULUK PAYLAŞILDI

194 |

Atakum Belediyesi Başkan Yardımcısı Salih Livaoğlu'nun kıydığı nikahta, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı'nın eşi Fatma Taşçı başta olmak üzere gazeteci Mahmut Erdoğan, Barış İpek, Nida Çakır, Dilek Sungur ve Tuğçe Özbey nikah şahitliği yaptı. Nikahın ardından genç çift ailelerinden ve yakın dostlarından gelen tebrikleri kabul ederek mutluluklarını paylaştı.


GENİŞ KATILIM

195 |

Genç çiftin düğün törenine AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı başta olmak üzere Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yusuf Ziya Çakır, Haber Gazetesi köşe yazarı Osman Kara, eski AK Parti Samsun Gençlik Kolları Başkanı ve Milletvekili Adayı Caner Göktepe, Haber Medya Grubu çalışanları, çok sayıda gazeteci ve çiftin dostları katıldı.


HH Cemiyet

Erkekliğe ilk adım mutluluğu

Zarife Başpınar ve Hüseyin Başpınar çiftlerinin biricik oğulları Çağan Başpınar düzenlenen muhteşem sünnet düğünü ile erkekliğe ilk adım mutluluğunu yaşadılar.

196 |

Başpınar ailesi sevdikleri ile birlikte Atakum sahilde gerçekleşen sünnet merasiminde gönüllerince eğlendi.


Mutluluğa Evet' dediler

Aycan Alarm Güvenlik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Erimcan Aycan, Nurdeniz Türk ile yaşamını birleştirdi Aycan Alarm Güvenlik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Aycan ve Tülay Aycan çiftinin oğlu Erimcan, Filiz-Halit Türk çiftinin kızı Nurdeniz ile dünya evine girdi.

YOĞUN KATILIM Yoğun bir katılımın olduğu düğünde Aycan ve Türk ailelerin yakınları ve sevenleri, aileleri en mutlu günlerinde yalnız bırakmadı. Genç çift, davetlilerin tebriklerini tek tek kabul etti.

197 |

İMZALAR ATILDI Sheraton Grand Samsun Otel'de gerçekleşen düğünde, Nurdeniz ve Emircan çifti, ilk olarak kendilerini bir ömür birlikteliğe taşıyacak imzaları attılar. Çiftin nikah şahitliğini ise yakın arkadaşları yaptı. Törenin ardından kendileri için hazırlanan pastayı kesen genç çift, daha sonra gecenin ilk dansını yaptı.


HH Cemiyet

ÖYKÜ VE AHMET HAYATLARINI BİRLEŞTİRDİ Yargıtay Başkanlığında görevli Öykü ve Ahmet hayatlarını birleştirerek mutluluğa imza attı.

198 |

Samsun Büyük Şehir Belediye Başkanı Zihni Şahin’in Makam Şoförü Okan Varol ve eşi Ayşe Varol’un biricik kızları Yargıtay Başkanlığı Genel Sekreter Özel Kalemi Öykü ile Elif Çelikkaya ve eşi Şehit Uzm. Çvş. Kamil Çelikkaya’nın biricik oğulları Yargıtay Başkanlığı Elektrik Elektronik Yüksek Baş Mühendisi Ahmet Bafra ve Ankara’da düzenlenen görkemli bir törenle hayatlarını birleştirdi.


Demirci ailesinin mutlu günü

ASLI VE CEYHUN MUTLULUĞA EVET DEDİLER

199 |

Samsun Belediye Ortaokulu güzel sanatlar öğretmenlerinden Münire Demirci ile DSİ mühendislerinden Cemalettin Demirci’nin kızları, İstanbul Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Dr. ASLI DEMİRCİ ile Emekli felsefe öğretmeni Gülderen Türe ve emekli albay Rahmi Güngör Türe’nin oğulları Deniz Yüzbaşı HASAN CEYHUN TÜRE, kalabalık bir davetli önünde Yelken Kulüp’te düzenlenen nikah töreninde evliliğe ilk adımlarını atarak yaşam boyu sürecek beraberliğe evet dediler.


HH Cemiyet Mutluluğa ilk adım Samsun Büyükşehir Belediyesi İç Denetçisi Cengiz Koçbuğ ve Feride Koçbuğ’un kızları Merve ile Halit- Binnur Özçelik’in oğulları Yusuf, düzenlenen törenle dünya evine girdi. Atakum’da bir oteldeki nikah töreninde genç çiftin şahitliklerini Samsun Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkan Vekili Turan Çakır, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Coşkun Öncel ile gelin ve damadın aile yakınları yaptı.

Mutluluğa yelken açtılar Ülker çiftinin oğulları Burak Ülker ile Korkmaz çiftinin biricik kızları Merve Korkmaz, düzenlenen törenle hayatlarını birleştirdi.

200 |

Eski Mobilyacılar Odası Başkanı İbrahim Ülker ve ev hanımı Sevdiye Ülker çiftinin oğulları bilgisayar mühendisi Burak Ülker ile merhum Şaban Korkmaz ve ev hanımı Mevlüde Korkmaz

çiftinin kızları Merve Korkmaz, düzenlenen muhteşem törenle hayatlarını birleştirdi. Çiftin nikahını Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar kıydı. Fuar İçi Villa Düğün Salonu'nda düzenlenen düğüne Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Samsun Milletvekili Kemal Zeybek, eski Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve eski Samsun milletvekili Mehmet Çakar, eski Gazi Belediye Başkanı Nihat Batur, çiftin ailesi ve yakınları ile çok sayıda davetli katıldı.


Alican ve Özge'nin en mutlu günü Yılmaz Yılmaz Fındık Fabrikası Finans Direktörü Muhammet Sağlam ve Gülşah Sağlam çiftinin oğulları Alican ile İsmail Hakkı-Yıldız Şahin çiftinin kızları Özge, muhteşem bir törenle hayatlarını birleştirdi Yılmaz Yılmaz Fındık Fabrikası Finans Direktörü Muhammet Sağlam ve Gülşah Sağlam çiftinin oğulları, Çarşamba Ticaret Borsası Başkanı Kazım Yılmaz'ın işadamı yeğeni Alican ile İsmail Hakkı-Yıldız Şahin çiftinin öğretmen kızları Özge, düzenlenen törenle dünya evine girdi.

YOĞUN KATILIM

201 |

Töreni, Çarşamba Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Yılmaz, Karadeniz Fındık İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Azmi Yılmaz, ORSİAD Başkanı Kadir Engin, Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Işık Özkefeli, Ordulu ve Samsunlu fındık ihracatçıları ile çok sayıda işadamı ve davetli katıldı.


HH Cemiyet

202 |

Onlar erdi muradına

Güven Matbaası'nın sahibi Fatih ve Nesrin Akça çiftinin kızları Kübra ile Mevlüde-Ali Özkan çiftinin oğulları Levent, düzenlenen muhteşem bir törenle hayatlarını birleştirdi Güven Matbaası’nın sahibi Fatih ve Nesrin Akça çiftinin Rehber Öğretmen olan kızları Kübra ile harita mühendisi merhum Ali ve Mevlüde Özkan çiftinin adliye personeli olan oğulları Levent, düzenlenen törenle dünya evine girdi.


Kaymak ve Kibar ailelerinin mutlu günü Tokat Gazetesi İmtiyaz Sahibi Sezai Kaymak’ın kızı Edanur ile eski Anavatan Partisi Ordu Milletvekili ve eski Fatsaspor Kulübü Başkanı Mustafa Bahri Kibar’ın oğlu Mehmet Azmi, düzenlenen muhteşem bir törenle yaşamlarını birleştirdi. Arzu – Sezai Kaymak çiftinin kızları Edanur ile Seniha – Mustafa Bahri Kibar çiftinin oğulları Mehmet Azmi, Ordu’nun Fatsa İlçesi’ndeki Dolunay Fanizan Otel’de düzenlenen törenle dünya evine girdi. Kaymak ve Kibar ailelerinin mutlu gününde genç çiftin nikahını Fatsa Belediye Başkanı Muharrem Aktepe kıydı. Nikaha şahitlik eden eski AK Parti Ordu Milletvekili ve AK Parti’nin Grup Başkan Vekili Eyüp Fatsa, evlillik cüzdanının genç çifte takdim etti.

Mutluluğa yelken açtılar Kaptan Arif ve Aynur Uzunoğlu çiftinin kızları Müzeyyen Nil ile Hasan-Fatma Alıcı çiftinin oğulları Ahmet, düzenlenen törenle hayatlarını birleştirdi

203 |

Ulaştırma Bakanlığı Bölge Müdürlüğü'nden emekli Kaptan Arif ve Aynur Uzunoğlu'nun biricik kızları Müzeyyen Nil ile merhum Hasan ve Fatma Alıcı çiftinin muhasebeci oğulları Ahmet, düzenlenen muhteşem törenle dünya evine girdi


204 |


205 |


Sen Gittin Ya Ben Çok Güzelleştim Yazar: Nilgün Bodur Sadece hayatta değil, ayakta da kalarak, mutlu olarak, kahkaha atarak yeneriz düşmanlarımızı. En büyük intikam, intikamı bile düşünmemektir. En büyük intikam, bizsizliktir. En büyük intikam, senin aynada gördüğünü onun artık görememesidir... Nilgün Bodur Yani gitmek bana ait bir eylem gibi görünürken, anladım ki giden sendin. Bir sene sonra geriye bakıyorum da, sen gittin ya ben çok güzelleştim...

(Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 256 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Destek Yayınları

Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı

Yazar: Mark Manson

“Büyük Güç Büyük Sorumluluklar Getirir.” Doğru. Ama bu sözün daha iyi bir akış açısı var, ve gerçekten derin bir bakış açısı. Tek yapmanız gereken sözlerin yerini değiştirmek: “Büyük sorumluluklar büyük güç getirir.” “Her şeyi iyi tarafından görmek” gibi bir şey iyi gibi görünse de, gerçek şu ki hayat bazen berbattır ve yapabileceğiniz en sağlıklı şey de bunu kabul etmektir. Negatif duyguları inkâr etmek daha derin ve daha uzun ömürlü negatif duygulara ve duygusal bozukluğa neden olur. Sürekli pozitif olmak hayatın sorunları için geçerli bir çözüm değil, bir inkâr biçimidir. Doğru değerleri seçerseniz, bu sorunlar size zindelik, kuvvet ve şevk verir. Dedemin zamanına dönersek, kendini çok kötü hissettiğinde şöyle düşünürdü, İçinde bulundukları duruma göre sürekli en iyi seçimleri yapanlar tıpkı pokerde olduğu gibi hayatta da öne çıkarlar ve illa da eline en iyi kağıtlar gelmiş olmaları gerekmez.

206 |

Sayfa Sayısı: 156 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: ButikYayınlar


67

Adam Sandıklarımız

Yazar: Oğuzhan Uğur

Yazar: Tuba Ezici

Gördüğü ile gerçekte olması mümkün olmayan bir uyuşmazlık vardı aynanın köşesinden yansıyan görüntüsü ile arasında.

Bu kitabı adam sandığı erkek yüzünden, yürek sandığında acılar ve hayal kırıklıkları biriktiren kadınlara ithafen yazdım.

Normal bir hayatı olan, normal bir hayatı olduğunu düşünen adamdı. Ailesiyle birlikte gidecekleri tatil için çıktığı yol, O’nu hayatının yolculuğuna sürükledi. Kabus ve gerçeğin, gerçek ve pişmanlığın iç içe geçtiği bir yolculuğa.... Geçirdiği trafik kazasının ardından kendini hiç bilmediği bir yerde bulan; adını, mesleğini, ailesini ve en önemlisi kendini bilmeyen bir adamın hikayesi. Kimsin sen? Kimsin oğlum sen? Lan ben kimim?! Bu ne LAN! KİMSİN SEN?!

Ve sen de o adam sandığımız erkeklerden biriysen, lütfen o elindeki kitabı sakince rafa bırak… Zira içinde görmek istemeyeceğin gerçekler var. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 160 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Olimpos Yayınları

İnsan azat edebilir mi kendini kendi azabından? Üstelik her adımda kendini keşfettiği bu yolculuğun sonu kaçmak istediği gerçeklere çıkıyorsa... 67, hakikatin göz ardı edilen kıyılarında, varoluş sancılarının tam ortasında, sahici, sarsıcı ve sürükleyici bir hikaye. Oğuzhan Uğur’dan iddialı bir ilk roman...

Sayfa Sayısı: 128 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Hayykitap

207 |

(Tanıtım Bülteninden)


Pablo Escobar’ı Sevmek Vizyon tarihi 20 Temmuz 2018 (2s 3dk) Yönetmen Fernando León de Aranoa Oyuncular: Javier Bardem, Penélope Cruz, Peter Sarsgaard devamı Tür Biyografik, Polisiye Ülke İspanya

Özet & detaylar

208 |

Kolombiyalı gazeteci Virginia Vallejo, 1981 yılında, uyuşturucu kaçakçılığıyla para kazanıp iktidarı ele geçiren ve dostlarını ülkenin yeni nesil zengin insanlarına dönüştüre Pablo Escobar ile bir ilişkiye başlar. Escobar 80’li yıllarda Kolombiya’nın zordaki insanlarının hayatını iyileştirme çabaları ile ün kazansa da, Virginia ilişkileri ilerledikçe Escobar’ın Kolombiya’daki suç imparatorluğunu kontrol edip uyuşturucuyu tüm ABD’ye yayma gücünü anlamaya başlar. Başkan Belisario Betancur’un ABD ile işbirliği yaparak Escobar’ı durdurmaya çalışması ve onu Kolombiya dışında yargılamak için iade etme kararı ile Escobar’ın ülkedeki bütün politikacı ya da sivil düşmanlarını ortadan kaldırmak için başlattığı, her şeye hükmetme isteğini açığa çıkaran bir savaş başlar. Kariyeri ve itibarı Escobar tarafından yok edilen Virginia, ya Escobar ya da düşmanları tarafından öldürülecek ya da öldürülmeden önce Narkotik ajanı Shepard’ın Escobar’ı durdurmasına yardım etmeyi göze alacaktır...

Sevginin Gücü Vizyon tarihi :17 Ağustos 2018 Yönetmen Kabir Khan Oyuncular: Salman Khan, Nawazuddin Siddiqui Tür Komedi, Dram, Aksiyon

Özet & detaylar Pakistanlı Müslüman bir kız olan 5 yaşındaki Shahida, doğuştan konuşamıyordur. Annesi bir ümitle tedavi olması için onu Hindistan’a götürmeye karar verir. Ancak onca fedakarlıklarla çıktıkları bu yolculukta Shahida, uyuyan annesinden habersiz bir kuzu görünce trenden iner. Tren hareket edince küçük Shahida sesini duyuramaz ve bir başına oracıkta kalır. Bilmediği topraklarda ailesinden uzak kalan küçük kızın yolu, Bajrangi (Salman Khan) adlı iyi kalpli bir adamla kesişir. Ancak Bajrangi ona yardım etmeye çalışsa da konuşamayan kızın ne adını ne de evinin yolunu öğrenebilir. O sırada Bajrangi de sevdiği kadınla evlenmeye çalışmaktadır. Gelinin babası, Bajrangi’ye kendini kanıtlaması ve ev alması için belirli bir süre vermiştir. Ancak Bajrangi, bu çaresiz küçük kızı tek başına bırakamaz. Kaderin bir araya getirdiği bu ikili Shahida’nın ailesini ararken engellerle dolu ve sonunu bilmedikleri bir yola çıkarlar.


209 |

M C U B A R B A K H A Z R T A E L A T A M A E S A M İ S A İ K A M E A E T İ R O N A A K M Ö T E K İ A Y A N L A H T U A L K A R Y O L A Ş İ M Z İ Y A K K R O N Y A R A Z E R R İ Eski Mısır'da bir tanrı

Kaledeki ot atma deliği

Kolombiyum’ un simgesi

Şairlerin takma adı

Büsbütün

Yabancı

Zirkonyum’un simgesi

Hektar’ın kısaltması

Ukrayna’nın uluslar arası kodu Maksimum

Uzaklık belirtir

Köşk

Kaygı, endişe, gam

Tayin etmek İsimler

Saç ve elleri boyamakta kullanılan toz

Yerine kullanma

Nazi hücum kıtası

İ F A N A K E S K A S I K E L K I N A

Eski bir uygarlık

Aralık, ara Açıktan açığa

Sağlıklı, sıhhatli

Mezbaha

Kara Kuvvetleri Komutanlığı (Kısa)

Bezginlik anlatır

Nazik davranarak

Coşku

Pencere

Küçük çan Su

Tutturgaç

Bir göz rengi

Yüz altı taşla oynanan bir oyun

Bir sayı

Argo’da sövme

Gelir getiren mülk

Mektep

Baryum simgesi Haylaz delikanlı

O K Ü L H K A A N B R E N Y İ

Azotlu bir madde

Lesotho plaka kodu

Az ışık alan

Açık sarı renk

Uyarı

C A N M E Z M A A K E A T E O N

Türk para birimi

L İ R A Gümüş sikke türü ve para birimi

Seyrek dokunmuş bir kumaş

Okullarda üzerine tebeşirle yazı yazılan tahta

Kasabın sattığı

Dini içerikli resim

Beyaz

Öbürü, diğeri

Açık

Beddua

Belediye

Sağlam olarak, iyice (bilmek)

Üzerine resim yapılan bez

Somyayı taşıyan tahta veya maden kısım

Av

Işık, aydınlık

Tahta kaşık

Süre ölçer

Yarık

Bir nota

Hangi şey

Fotoğraftaki ünlü

Y A K İ N E N

Y A A R L A O M A Ö Z

Afacan

Gönül bağı

Telefon sözü

Nişadır ruhu

T L A R A T O R

Bir tür sos

İki yataklı karyola

Yer mantarı

K E M E

Özgü

Kiloamper (kısa)

Eski dilde kaz

Nijer’in plaka işareti

İstanbul Ticaret Odası

S E N V İ İ L N Ç A K A Ç L A K B A U L R E S A S T Z A A T Ü A K T O

Afrika'da bir ırmak

Şanlıurfa ilçesi

Kızıl, kırmızı

Bir ilimiz

Süregelen hukuki durum

Ö O Ü F R Ç X G X P Ç İ Y A N T K G W L

Ğ N N I Ç W P Ü A E S I Ş Ö N Ü G A J J

F U T J V R Q Y Q K Q Ç Q T M T F K V J

R B N A J H A K J İ M K P R K U E U O B

E H X İ R M Ü Z Y T C L W J A İ S N S L

B S L R X Ğ J R Y M Ö T N W N V A H A X

I S A D A K A T S İ Z L İ K A M K W M Q

W O Q F K B R T L Z T W N F L E S G U Ğ

J P Ö N V I J M P A X İ P Z İ X I K R N

V N L J N J Z Ö C N V J M V Z L Ö S A D

U Q Ş A K P O I I A İ İ C L A E Ü N Y E

W X L F T P Ö Ü Ö Y B Y R F S W Ö N P Ğ

P S Z W T O M B A Z M Z T N Y F K Ğ T J

A D A M S E N D E C İ L İ K O A İ L K E

K N G X X F Z R B U T C G Ç N Ğ İ J S O

Güney Afrika plaka kodu

Bir hayvan

Filmde üç ayrı olay var: Biri Elvis, diğeri Perkins hayranı Graceland’e mi yoksa Sun Stüdyolarına mı gideceklerine bir türlü karar veremeyen Japon turistler; aynı otel odasını paylaşmaya karan veren Romalı bir dul ve kaçak bir kadın; üzüntülerini unutmaya çalışan terk edilmiş bir koca ve onun kayınbiraderi... Birbirinden ayrı bu üç öykünün kahramanları hiç karşılaşmasa da, aynı ses ve görüntüler öyküleri birleştiriyor.

6 7 2 9 8 1 4 3 5

2 9 1 5 6 8 4 7 3

9 5 8 3 6 4 7 1 2

6 5 8 3 7 4 9 1 2

3 1 4 5 7 2 8 9 6

4 7 3 9 1 2 6 5 8

2 3 7 4 1 8 6 5 9

1 3 7 8 9 5 2 6 4

5 4 1 6 9 3 2 8 7

5 4 6 1 2 3 8 9 7

8 9 6 7 2 5 3 4 1

8 2 9 7 4 6 5 3 1

4 2 3 1 5 7 9 6 8

9 1 5 4 8 7 3 2 6

1 8 9 2 4 6 5 7 3

3 8 2 6 5 1 7 4 9

7 6 5 8 3 9 1 2 4

7 6 4 2 3 9 1 8 5

8 7 1 3 2 6 5 4 9

9 1 4 7 2 5 6 3 8

9 5 4 7 1 8 2 3 6

7 5 8 3 6 9 2 1 4

2 6 3 9 4 5 1 7 8

2 6 3 1 8 4 7 9 5

6 1 7 2 8 9 3 5 4

6 4 7 2 5 1 3 8 9

4 9 2 6 5 3 8 1 7

1 9 5 8 3 7 4 6 2

5 3 8 4 7 1 9 6 2

3 8 2 9 4 6 5 7 1

3 2 5 8 6 4 7 9 1

4 2 9 6 7 8 1 5 3

1 8 6 5 9 7 4 2 3

5 7 1 4 9 3 8 2 6

7 4 9 1 3 2 6 8 5

8 3 6 5 1 2 9 4 7

Hayri ile Erol çok yakın iki arkadaştır. Hayri düzgün Erol ise tam bir vurdumduymaz, yalancı, sahtekâr ve en kısa yoldan parayı bulup kızlarla yemeye çalışan biridir. Hayri kirayı ödemediği için evinden kovulur; Erol’a yamanır ve macera başlar. Bir mafya babasının yeğeni olan Leyla’ya yıldırım aşkıyla tutulur. Dolayısıyla Hayri ile Erol’un başı mafyayla derde girer.

Özet & detaylar

Özet & detaylar

Yarım ile Yamalak Vizyon tarihi :17 Ağustos 2018 Yönetmen:Kubilay Yılmaz Oyuncular: Adem Eraydın, Selahattin Çakır Tür: Komedi

Gizem Treni Vizyon tarihi : 20 Temmuz 2018 (1s 45dk) Yönetmen : Jim Jarmusch Oyuncular: Elizabeth Bracco, Jodie Markell Tür: Komedi, Dram, Suç





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.