HaberHayat Dergisi Mayıs 2018

Page 1

marko paşa’yı samsunlularla buluşturdu

HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN

tEST: KİŞİLİK TESTİ İBRAHİM SARICAOĞLU merve özbey denİZ GÖKÇER ZEYNEP DİZDAR deha bİLİMLİER FATİH AYHAN EMİNE ÖZATA ERHAN BAYTİMUR MUHARREM ÖZTÜRK

MAYIS 2018 - 10 TL

anneler GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN! ONUR ANITI’NIN ÖYKÜSÜ

behzat SüheYl uygur




4|


5|




8|


9|


10 |



12 |



14 |

32

106


22

120 148

ÖZEL RÖPORTAJLAR

KÖŞE YAZILARI

HER SAYIDA

22 32 54 86 106 126 148 169 170 174

26 36 40 46 68 94 98 104 114 122 154 158 162 178 182

19 EDİTÖRÜN NOTU 99 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER 156 TEST

İLKAY MAVİLİ YILMAZ PROF. DR. METİN EKER AYŞENUR AKÇA UMUT KISA DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI İLKER MUTLU RESUL AKÇAY Uzm. Klİnİk PsK. MİNE AKTAŞ UZM. PSK. SAİME ÇAĞLI KAAN ALİ KOLCUOĞLU UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN

184 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR 188 FOTOĞRAF KÖŞESİ: GÜLSEREN ALTAY

194 204 206 208

HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT 15 |

merve özbey denİZ GÖKÇER ZEYNEP DİZDAR MUHARREM ÖZTÜRK deha bİLİMLİER SÜHEYL & BEHZAT UYGUR FATİH AYHAN EMİNE ÖZATA ERHAN BAYTİMUR İBRAHİM SARICAOĞLU


54

169

126 SAĞLIK 62 GÜNEŞ KORUYUCUNUZ OLMADAN ASLA! 76 RAMAZAN AYINDA BESLENME 160 İNTİHARI ANLAMAK 169 TÜP BEBEK MERKEZİNDE GELİNEN NOKTA

48 50 56 70 74 88 116 118 132 137 180

CANİK’TE MUHTEŞEM MÜZİK FESTİVALİ 200 BİN KİŞİ YILDIZLARA BAKTI BARIŞ KUŞLARI SAMSUN’A KONACAK SAMSUN KADINLARLA GELİŞECEK HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN LEZZET DURAKLARI: BAĞCA CAFE RESTAURANT ONUR ANITI’NIN ÖYKÜSÜ SAMSUN’DA ESKİ 19 MAYIS BAYRAMI MARKO PAŞA’YI SAMSUNLULARLA BULUŞTURDU ANNELER GÜNÜ ÖZEL RÖPORTAJLARI SOKAK RÖPORTAJLARI



YIL: 6, SAYI: 62 - Mayıs 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN GENEL YAYIN YÖNETMENİ / KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ZEYNEP IRMAK ÖCAL RÖPORTAJ / HABER MEHTAP YILDIZ REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ, ÖMER SERDAR ÖZKAN SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÇAĞLAYAN BAYRAKTAR ÜMİT CEYLAN GÖKHAN UÇAROĞLU

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR

DİJİTAL KANALLAR YÖNETİCİSİ SERKAN ESKALEN KATKIDA BULUNANLAR SOSYAL MEDYA UZMANLARI BARIŞ BUDANOĞLU, TAYFUR KARA, BERK ASKAR ESRA VURAL , TUĞÇE SEMİZ REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

18 |

www.haberhayat.com.tr


Bin Anne tanıdım gazete kağıdıyla soba ısıtıp kapı altlarına çaput sıkıştıran.

Düşmeye görün birde 'Anne' diye dökülür ya gözyaşları hala… Kaç yaşında olursan ol ‘Anne’ diye ağlarsın! Ve öpünce geçer ya onu kaybedene değin.

Bin Anne tanıdım tokum, hasta değilim, iyiyim diyerek o mutlu olsun yeter ki umuduna sarılan.

Yani ilaçtır Anne ruhumuza. Yani yarendir bazen akran...

Bin Anne tanıdım uyku nedir bilmeyen gözü yollarda, gelecek bir haberde, kapı önünde, pencere kenarında, başucunda düşler avutan…

En dosttan daha yakın en çoktan daha kalabalık. Sarılı verir gibidir uzaktaki varlığı bile Hele de çoluk, çocuk, torun torba, mürüvvet hak getire. Ondan daha mutlu yoktur yeryüzünde...

Ve ben; Bin çocuk bildim Hiç bir şeyden habersiz gülümseyen, gülen… Mayısın ikinci pazarını Anneler Günü olarak ezber etmiş. O mutlu olabilsin diye en gerekli mutfak hediyesini almış koltuğunun altına... Ve ne mutlu gibi durur aslında alınca, sen onu hiç üzgün gördün mü? Sahi Anneler hiç hasta olmazlar değil mi? Onların dertleri, sıkıntıları, yalnızlıkları yoktur değil mi? Ne güzel bir cümledir "Bugün bayram üzmeyelim annelerimizi" Oysa Annemizin kondurduğu öpücük durur hala yanağımızda ki çukurda. Avuçlarının sıcaklığı eksilmez en karakış’ta...

Tüm annelerimizin “Anneler Günü” kutlu olsun... “O, özgürlük ateşini yaktı” Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp Milli Mücadele bayrağını açıp özgürlük ateşini yakmasaydı bugün bir karış vatan toprağımız olmayacaktı ve bir manda (himaye) altında yaşayacaktık. Ne mutlu ki böylesi büyük bir Zafer sonunda Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs’ı gençlere armağan etmiş. Onu yaşatacak olanda onlar. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.. Güzel ülkemin her yerinde… Şimdi donatalım yeryüzünü ve gökyüzünü rengarenk... Çekelim bayrağımızı göndere ve güzel yarınlara bir selam yollayalım…

Saygı ve Sevgilerimle...

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr

19 |

Ve ben; Bin Anne tanıdım nice fedakarlık örneği göstermiş, hayatını evlatlarına adamış.


20 |


21 |


22 |

Benİm İçİn benİ dİnlemeye gelen İnsanların yüzünün gülümsemesİ ve eğlenmesİ çok önemlİ. Onlar ne İstİyorsa kendİlerİne onu vermeye çalışıyorum.


Pop müzİğİnİN SEVİLEN İsmİ

MERVE OZBEY

U

zun yıllar ud ve pİyano eğİtİmİ gören Merve Özbey, bİrçok önemlİ İsme vokalİstlİk yaptı. Ardından Erdem Kınay’ın proje albümlerİnde seslendİrdİğİ şarkılarla adından söz ettİrdİ. İlk albümü “Yaş Hİkayesİ”ne adını veren şarkının kendİsİnİ sosyal medyafenomenİ halİne getİreceğİnden habersİzdİ. O şarkıda geçen, “Vurur yüze İfadesİ, bulur senİ bİtanesİ” sözüyle adeta Türkİye’nin gündemİne oturdu. Öylesİne güzel parçaları hayata geçİrdİ kİ şarkılar hemen her yerde çalınır oldu. Şİmdİlerde yenİ albüm çalışması İle müzİk yolculuğunu taçlandırmaya hazırlanan popmüzİğİnİn sevİlen İsmİ Özbey İle hakkında merak edİlen her şeyİ İçtenlİkle paylaştığı keyİflİ mİ keyİflİ bİr söyleşİ gerçekleştİrdİk. HABERHAYAT: Merve Özbey şu sıralar neler yapıyor? Çalışmalar nasıl gidiyor? MERVE ÖZBEY: Konserler yoğun olduğu için kendimize vakit ayıramıyoruz. Dinlenmek, yemek yemek gibi mecburi ihtiyaçlarımızı giderebiliyoruz. Onun dışında konser koşuşturmacası içerisindeyiz. HABERHAYAT: Erdem Kınay ile birlikte çok güzel çalışmalara imza atıyorsunuz. Kendisi ile yollarınız nasıl kesişti? MERVE ÖZBEY: Erdem Kınay Türkiye’deki çok önemli müzisyenlerden bir tanesi. Demet Akalın'a vokal yapıyordum. Erdem Kınay beni Demet Akalın'ın bir albüm lansmanında görmüş. Sonra da haber ulaştırdı.

Ben de apar topar kendisinin yanına gittim. Erdem, sesimi çok beğendiğini, yetenekli olduğumu düşündüğünü, bir proje albümü yaptığını ve o proje albümünde benimle birlikte çalışmak istediğini söyledi. Kendisi daha cümlesini tamamlamadan işi kabul ettim. İkimizin tarzı birleşince ortaya çok güzel işler çıktı. Yeteneğin haricinde vicdan ve kalp de birleşti. Baba kız gibi olduk. Kendisi çok vicdanlıdır. Bu sektörde böylesine vicdanlı birini bulabilmek çok zor. Özellikle prodüktörlerle anlaşmak pek kolay değil. Ama biz Erdem’le butik bir pastane yaptık. Kendi ürünlerimiz de kendi fabrikamızdan çıktığı için çok doğal bir şey ortaya çıkıyor.

23 |

Mehtap YILDIZ


Repertuvarımı dİnleyİcİnİn enerjİsİne göre belİrlİyorum. HABERHAYAT: Yeni bir albüm yapmayı düşünüyor musunuz? MERVE ÖZBEY: Bu yıl ikinci albümümü müzikseverlerle buluşturacağım. HABERHAYAT: Albümün ismi belli mi? MERVE ÖZBEY: Albümlerin isimleri son dakikada belli oluyor. Ama bu kez bir değişiklik yapıp albümdeki şarkılarda olmayan bir isim de verebilirim albümüme. Bu durum, benim o anki ruh halimle ilgili. HABERHAYAT: Sizi ilk keşfedenlerden biri de Ebru Gündeş. Kendisi ile hala görüşüyor musunuz? Birlikte bir projede yer almayı düşünür müsünüz? MERVE ÖZBEY: Evet, tabii ki görüşüyoruz. Birlikte bir projemiz yok. Demet Akalın, Selda Bağcan, Ferman Toprak gibi kendi dalında çok iyi olan birçok isimle çalıştım. Onlardan bir tanesi de Ebru Gündeş’tir. Böylesine sıkalası büyük isimlerle çalıştığım için sahne repertuvarım da çok geniş. Ebru hanımla birlikte bir projemiz yok ama kendisini severek ve beğenerek takip ediyorum. HABERHAYAT: Çok değerli isimlerin vokalistliğini yaptınız. O günlerde şu an bulunduğunuz yeri öngörebiliyor muydunuz? MERVE ÖZBEY: Tabii ki hayır. Hala içinde bulunduğum durumu benimseyebilmiş bir müzisyen değilim. Vokalistken hiçbir zaman solist olmayı düşünmedim. Çünkü böyle olduğunda ekmeğime saygısızlık yapıyormuş hissediyordum. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Rabbimden hep hayırlısını diledim. Bizim için en doğrusunu sadece o bilebilir. Bana burayı uygun gördü. Her şey inşallah huzurla, sağlıkla, mutlukla devam eder. HABERHAYAT: Yaş Hikayesi çalışmasında yer alan “Vurur yüze ifadesi, bulur seni bitanesi” sözleri adeta Türkiye’nin gündemine oturdu. Şarkının bu kadar ilgi görmesini bekliyor muydunuz? MERVE ÖZBEY: Hayır, beklemiyordum. Bir iki hafta bu sözleri duymak güzeldi ama sonrasında bir sıkıntı geldi içime. Siyasilerden spora kadar her yerde kullanıldı. Beni görünce “Vurur yüze ifadesi geçiyor” diyorlardı. Adeta ismim kalmamıştı. Benim için güzel bir tanıtım oldu. Çok büyük reklam bütçesi ayırsaydım bu tanıtımı yapamazdım. Bir daha böyle bir şeyi yakalayabilir miyim bilemiyorum ama dilerim inşallah olur.

24 |

HABERHAYAT: Popülerlik hayatınızda neleri değiştirdi? MERVE ÖZBEY: Çok şey değişti ama siz şu an Merve Özbey ile konuşuyorsunuz. Bizim bir de Mervemiz var. Merve Özbey işini yapan, konserler veren biri. Merve ise popülerlikten çok uzak. İkisini bir arada götürmek biraz zor. Hayatımda değişen ve beni mutlu eden tek şey şu oldu: Önceden bin kişi ile ses sese verip şarkılarımı söylüyordum şimdi milyonlarla söylüyorum. HABERHAYAT: Sokakta eşofmanlarınızı giyip rahatça dolaşabiliyor musunuz? MERVE ÖZBEY: Pijama ile Nişantaşı Caddesi’ne çıkan, saçını toplayıp sokakta rahatça gezen biriyim. İnsanın ruhu güzel olmalı, kıyafeti boş verin.

HABERHAYAT: Birbirinden önemli projelere imza attınız. En son projeniz Boynumun Borcu da dinleyenlerin büyük beğenisi ile karşılaştı. Bir sonraki albümde ivmeyi yükseltememe korkusu yaşıyor musunuz? MERVE ÖZBEY: Yaratmaz mı, tabii ki yaratıyor. İnsanlar hep sizden daha iyisini bekliyor. Duman şarkısını çıkaralı iki yıl oldu ama hala radyolarda çalınıyor. “İlk şarkıyı yaptı ama bunun üzerine çıkamaz” dediler. Ardından Helal Ettim geldi ve Duman’dan daha fazla ses getirdi. Dolayısı ile Türk pop müziği için yeni bir kulvar açılmış oldu. Birçok müzisyen ve aranjör arkadaşım, “Erdem ve bana, Erdem Kınay Merve Özbey şarkısı gibi bir şarkı var mı?” diye sordu. Bizim yaptığımız o tarz, fenomen haline geldi. Piyasamız çok geniş değil. Bu yüzden yaptığınız tüm işlerin iyi olması gerekiyor. Çok ciddi çalışıyoruz. Sizlerin dört dakikada dinlediği şarkılar için aylarca emek veriyoruz. Dolayısı ile tabii ki kaygı ve korku oluyor. Biraz pesimis bir kadınım. Albüm çıkmadan iki hafta önce, bu sefer albümümün tutmayacağını dair söylemlerde bulunuyorum, kaygılanıyorum. En iyisi olması için de elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. HABERHJAYAT: Repertuvarınızı neye göre belirliyorsunuz? Seslendirmekten zevk aldığınız şarkılar neler? MERVE ÖZBEY: Repertuvarımı dinleyicinin enerjisine göre belirliyorum. Her konser öncesi repertuvar hazırlıyorum ama dinleyicinin durumuna göre sahnede repertuvarı değiştiriyorum. Benim için beni dinlemeye gelen insanların yüzünün gülümsemesi ve eğlenmesi çok önemli. Onlar ne istiyorsa kendilerine onu vermeye çalışıyorum. Arabesk şarkıları dinlemeyi ve söylemeyi çok seviyorum. HABERHAYAT: Peki, bu yoğunluğun altından nasıl kalkıyorsunuz? Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz? MERVE ÖZBEY: Sarımsak ve soğan en güçlü antibiyotiğim. Günde 2-3 kez uçak yolculuğu yaptığımız zamanlar oluyor. Kendime vakit ayırabildiğim zamanlarda sıpa, masaj sauna gibi bakımlar yapıyorum. Kitap okuyorum, zaten çok çabuk vakit geçiyor. HABERHAYAT: Hangi tür kitapları okumayı seviyorsunuz? MERVE ÖZBEY: Roman okumayı çok seviyorum. Türk edebiyatını ve dünya edebiyatını okuyorum. İnsanların kitap okuması gerektiğini düşünüyorum. Dedikodu yapmayı sevmediğim için bu zaman zarfını kitap okuyarak değerlendiriyorum. HABERHAYAT: Müzik çalışmalarınız dışında günlük hayatta neler yapıyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor? MERVE ÖZBEY: Müzik çalışmalarım hayatımın tam ortasında olduğu için, günde 5-6 saat evde kalabiliyorum. Güne duş alarak ve kahve içerek başlarım. Köpeğimin günlük ihtiyaçlarını karşılıyorum, bakımını yapıyorum. Bu süreç tamamlandıktan sonra evi düzenliyorum. Sonrasında Sertaç beyin beni evden alması ile ev hayatım sona eriyor. HABERHAYAT: Formunuzu ve güzelliğinizi neye borçlusunuz? MERVE ÖZBEY: Makyaj yapmayı sevmiyorum. Özellikle imza günlerinde biraz daha natürel olmayı tercih ediyorum. Sahnenin getirmiş olduğu bir ağırlık var ama imza günlerimin çoğunda rahat edebileceğim kombinleri tercih ediyorum. Kısa süre önce sporu hayatıma soktum. Bundan öncesinde çok nadir spor yapıyordum. Haftanın 3-4 günü spor yapıyorum. Yemeği bir gün abartıyorsam ertesi gün ölçülü yemeye dikkat ediyorum. Sağlık sorunlarımdan dolayı doktorlar spor yapmamı önerince spor yapmaya özen göstermeye başladım. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? MERVE ÖZBEY: Röportaj için çok teşekkür ederim. Benim için çok keyifli bir sohbetti. İnşallah tekrar görüşürüz. Çok güzel bir albüm geliyor beni bekleyin!


25 |


İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Varoluşumuzu Yansıttığımız Aracımız

İLETİŞİM

26 |

Sevgili okur, siz benim için sadece bir okur değil, buluşup konuştuğum bir dostsunuz. Günaydın, tünaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi haftalar, iyi seneler. Hangi zamanda kelimelerimle karşılaşırsanız zamana ve mekana bağlı olmaksızın merhaba! ‘Var olmak’ sizin elinizde; kendinizi ifade edişinizde. Dünyaya geldiğiniz andan itibaren, diğerleriyle nasıl ilişkiler kurulacağını ve başına gelecekleri belirleyen tek ve en önemli faktör iletişimdir. Her şey sizinle başlar. Düşüncenizde başlar; düşünce olumsuzsa; olumsuzluk öz yıkıma yol açar. Öz yıkımı olan birey kendisini ne kadar etkin ifade edebilir ki? İletişim insanın zihninde; düşüncesi ile başlar ve diğer insanlara düşüncemizi sunum şeklimizle devam eder. İletişim bulaşıcıdır. Unutmamak gerekir ki siz gülümserseniz insanlar size gülümseyecekler, siz yüzünüzü asarsanız insanlar da size yüzlerini asacaklar. Dalay Lama, ‘’Başkalarını mutlu etmek isterseniz onlara zarif ve saygılı davranınız; kendinizi mutlu etmek isterseniz insanlara zarif ve saygılı davranınız’’ Dolayısıyla insanların tavrı bizden menkuldür, biz iletişimde bulunduğumuz kişilere bize nasıl davranacakları konusunda yön veririz. Bumerang yasası gereği, bıraktığımız olumlu izlenim olumlu duygulara ve bizimle ilgili olumlu davranışlara sebep olurken, olumsuz izlenimler olumsuz duygulara ve olumsuz davranışlara sebep olmaktadır. Hayat başarısını yakalamak, iletişim kurduğumuz insanlardan sevgi, saygı, anlayış görmemiz için, kendimizi ifade ederken uymamız gereken noktalar vardır. Bu noktalardır bizi etkin var eden, başarılı be mutlu hissettiren (devrik olmasa cümle güzel olabilir). Bu noktalar aynı zamanda iç huzurumuzu temin eden, özsaygımızı ve özgüvenimizi oluşturan kurallardır. İnsanlarla olan iletişiminiz, kendi içinizdeki iletişimin yansımasıdır. Kendinizle barışık değilseniz bu durum dışarı yansır ve etkin olmayan bir kişilerarası iletişim süreci başlar. Eğer insanlarla anlaşamazsanız kendinizi hiçbir yere ait hissetmezsiniz. İlişkilerinizin kalitesi iletişimin kalitesi ile doğru orantılıdır. İletişiminizin kalitesi tüm hayatınızın kalitesini belirler.

Bir insanın dünyaya geldiği andan itibaren, diğerleriyle nasıl ilişkiler kuracağını ve başına gelecekleri belirleyen tek ve en önemli faktör iletişimdir. Okulda öğrenmemiz gereken üç temel dersi hatırladığımda okuma, yazma ve matematik. Peki, en az onlar kadar önemli konuya ne oldu. İlişkiler? Önce kendimizle, sonra insanlarla. Savaşlar işlendi derslerde. Kendimizle ve insanlarla nasıl etkili iletişim kuracağımız konusuna ne kadar değinildi? 45’in kara kökü üzerinde duruldu. Söz sanatı, dinleme sanatı, beden dilimizi kullanma sanatı üzerinde ne kadar duruldu? Etkili bir iletişim kurabilmeyi öğrenmenin; gitmediğimiz bir ülkenin bitki örtüsünü öğrenmekten daha önemli olduğu konusunda benimle aynı düşünce değil misiniz? Var oluşumuzu yansıtma aracımızı etkin kullanabilmek için öncelikle kendimizi tanımak; kendimizden özümüzü doğurmak gerekiyor. Kendimiz olmak gerekiyor. Özümüzde ön yargı, kin, öfke, nefret, kıskançlık, ‘ben'cilik yok. Tüm bu süreci daha önceki yazılarımda söyleştik. İletişim sürecinde kendimizi tanımak, kendin olmak kadar; ‘her insan vardır, tekdir ve değerlidir’ yaklaşımı ve ‘bireyin kendini varoluşta konumlandırması’ temeldir. Bu konumlandırma, ‘ben önemliyim sen önemsizsin’ değil, ‘ben önemsizim sen önemlisin’ değil, ‘ben önemsizim sen önemsizsin’ değil, ‘ben önemliyim sen önemlisin’ bilincinde olmalıdır. Başarının yüzde 85’i doğru iletişime dayanır. Hataların yüzde 75’i iletişim eksikliğinden kaynaklanır. Kayıpların yüzde 80’i kötü iletişim yüzündendir. Ve günümüzün yüzde 70’inde başkaları ile iletişim halindeyiz. Ve günümüzün yüzde 100’ü kendimizle iletişim içindeyiz. 2400 yıl önce Aristo’nun Retorik şiirlerinde bu alanla ilgili incelemeler başlamış. Yıl 2018 nice kitaplar yazılmış, araştırmalar yapılmış. Doğduğumuz andan itibaren iletişim kendimizle ve başkalarıyla içindeyiz. Mükemmel miyiz? Ne kadar yol aldık? Her yaşam içinde varoluş kendi bağlantısal bütünlüğündedir. Var olmamız için bütüne, bütünle bağlantıya ihtiyacımız var. Bu bağlantıdır iletişimiz. Dalın yeşil yaprağıyız her birimiz. Daldır bizim iletişim sağlayan aracımız. Daldır yaprağı yeşil tutan; topraktaki besini yaprağı taşıyan. Daldır bizi diğer yapraklarla; ağaçla, toprakla bütünleşmemizi sağlayan. Dalın öneminin farkında mıyız?


İletişim; sizsiniz, güçtür. Anlam paylaşımı, bağlantı kurmak, bilgi ve sevgiyi paylaşma sanatı, ‘tanış olmak’tır. Bir başkasının varlığına tanık olmaktır. Uyumla ve birlikte var olmak, birlikte ilerlemek demektir. Kendimizi, iletişimimiz sayesinde evrende var ediyoruz. İletişiminiz sizin gücünüzdür. İletişiminiz aracılığıyla eğitme, ilham verme, aydınlatma, varoluşa katkı sağlama, var olma; ben varım, sen varsın, biz varız diyebilme, mutlu olma duygusuna ulaşabiliyoruz. İletişim aracılığıyla yardım ediyor, paylaşıyor, ilgi gösteriyoruz. İletişim aracılığıyla etkiliyor, eyleniyor, kimlik oluşturuyoruz, yakınlık kuruyor, ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Kendinizi etkin bir şekilde ifade edebiliyor musunuz? Ya diliniz tutuluyor ya da etkin olmayan tonlama, etkin olmayan beden dili ve etkin olmayan kelimeler mi kullanıyorsunuz? Düşüncelerinizi, dileklerinizi, haklarınızı, ihtiyaçlarınızı gerçekleştirecek şekilde ifade edebiliyor musunuz? İhtiyaçlarınız ve arzularınızı hissetme ve başkalarına açıklama yeteneği sizin yaşamın içinde ne kadar etkin olduğunuzun göstergesidir.

İletişim sorunlarında asıl sebep, aynı resme bakıp farklı görüntüler görmek. Ver ardından ‘ben haklıyım’ davası gütmektir. Burada ki asıl sır farklı bakış açıları olabileceğini kabul etmektir. İç iletişim kişinin kendisiyle iletişim kurması olarak tanımlanabilir. Yani bir nevi kişinin düşünmesini, kendi kendine konuşmasını, çözüme ulaşmak için kendisine mantıklı sorular sormasını ve doğru kararlar verebilmek için iç sesine kulak vermesini ifade etmektedir. İçsel iletişim olarak da karşımıza çıkan bu iletişim türünde amaç kişinin kendine yönelmesi, isteklerinin farkına varmasıdır. Ama bu iletişim bilinçli bir şekilde gerçekleşebileceği gibi bilinç dışı da gerçekleşebilmektedir. Yani bilincin onay verdiği bir eyleme bilinçaltı hayır diyebilmekte ve bu da kişinin kendisiyle bir çatışma içerisine girmesine yol açmaktadır. Kısacası; kişi içi iletişimde bu tarz çatışmalar olabilmektedir. Önemli olan çatışmaların farkına varmak ve kişinin kendisiyle doğru şekilde iletişim kurabilmesidir. Kendini tanımak bu süreçte etkin rol oynar. Bireyin iç iletişimi ‘Kendi kendini gerçekleştiren kehanet’ rolü de üstlenebiliyor. Şöyle ki; insanlar düşünce olarak neye inanırlarsa onu gerçekleştirmeleri yüksektir.

İnsan ilişkilerinde kişi 5 temel ilişki gereksinmesini karşılamak ister. Bu gereksinmelere, varoluşun beş boyutu diyoruz. 1.Umursanma; kişi hem kendinin hem de sınırlarının

ve sorumluluğunun dikkate alınmasını ister 2.Kabul edilme; kişi yargılanmadan olduğu gibi kabul edilmek ister. 3.Değerli görülme; kişi kendinden daha büyük bir bütünün vazgeçilmez parçası olmak ister. 4.Yeterli görünme; kişi güçlü ve güvenilir olmak ister 5. Sevilme; kişi özlenmek ve sevilmek ister. İletişim insanın kendi içinde; düşüncelerinde başlar. Dışarıda olup biten her şey iç iletişimin dışarıya yansımasıdır. Siz kendinizi umursarsanız, insanlarda sizi umursar. Sizin kendinize hak görmediğiniz bir duyguyu insanlar size hak görmez. Ve siz; sizde olmayan bir duyguyu başkasına veremezsiniz. Siz kendinizi kabul ederseniz insanlar sizi kabul eder. Siz kendinize değer verirseniz, insanlar size değer verir. Kendini değerli gören; karşısındakini de değerli görür. Çünkü içimizi dışarı yansıtırız. Sormak isterim size, ‘Yaşadığımız hayatta bilgi ve sevgi dolu olmak yeterli midir?‘ Çok bilgilisiniz, sevgi de dolusunuz. Peki, ifade edemediğiniz bilgi ve sevginin bir anlamı var mı? İfade ettiğimiz, eyleme sokabildiğimiz kadardır sevgi ve bilgimizi. Hayat bir sunum sanatıdır. Sizinle başlar. İletişim bireyin kendini tanımasıyla başlar, diğer insanlarla ilişkileriyle devam eder. Ve burada kişilerarası iletişim yönetimi devreye girer. Suya düştüğümüz zaman değil, sudan çıkamadığımız zaman boğuluruz. İletişim sorunlarının içinde bulabiliriz kendimizi önemli olan bu süreci yönetebilmektir. Dünyada 7 milyar insan, 7 milyar algı, 7 milyar gerçek var. Herkesin algısı kendi gerçeğidir.

İletişimin bir diğer türü ise kişiler arası iletişimdir. Kişiler arası iletişim kendi arasında sözlü-sözsüz olarak ikiye ayrılmaktadır. Mehrabian’ın yapmış olduğu bilimsel araştırma, iletişimin yapılandırılmasında kelimelerimizin yüzde 7’si, ses tonumuzun yüzde 38’i, beden dilimizin yüzde 55 oranında etkili olduğu savunulmuştur. Puzzle’ın taşları gibi etki dereceleri farklı olsa da bir iletişim sürecinde bu üç unsurun birbirini bütünlemesi gerekmektedir. Biri diğerinden ayrı değerlendirilemez. Mehrabian ve arkadaşlarının bulgularında da bu durum desteklenmiştir. Gönderme becerileri, mesajın aktarılması için seçilmiş olan sözcük, beden dili ve sesten oluşan bir bütündür. Eğer bütünlenemiyorsa ve aralarında uyumsuzluk varsa iki ayrı kanaldan gelen iki ayrı mesaj, iletişim sürecinde kişileri rahatsız ederek iletişim kopukluklarına sebep olur. Bir gül çiçeğini parçalarsan onu oluşturan kimyasalları tesbit edebilirsin, ama güzelliği kalmaz. Sadece parçalarının toplamından ibaret değildir çünkü. Bütün her zaman parçalarının toplamından daha fazladır.

27 |

Dünyada 7 milyar insan, 7 milyar algı, 7 milyar gerçek var. Herkesin algısı kendi gerçeğidir. İletişim sorunlarında asıl sebep, aynı resme bakıp farklı görüntüler görmek. Ver ardından ‘ben haklıyım’ davası gütmektir.


LIV HOSPITAL SAMSUN “AİLEM BENİM İÇİN ÖĞRENİYOR” PROJESİNDE YER ALDI Liv Hospital Samsun Beslenme ve Diyet Kliniği’nden diyetisyen Aysun İpek, Demirci İlkokulu sosyal sorumluluk projesi “Ailem Benim İçin Öğreniyor”da velilere eğitim verdi

Biz şu sloganla bu yola çıktık “Anne baba değişir, çocuk değişir. Bir çocuk değişir, dünya değişir” Projemiz sürecince, proje ortağım Erol Önal ile güzel yürekleri minik yüreklerle buluşturmaya devam edeceğiz. Liv Hospital Samsun ailesine ve diyetisyenimiz Aysun İpek’e katılım ve katkılarından ötürü teşekkür ederim” dedi.

Demirci İlkokulu öğretmenleri Tuba Cebiroğlu ve Erol Ünal’ın sosyal sorumluluk projesi “Ailem Benim İçin Öğreniyor” organizasyonu Serra Otel’de gerçekleşti. Liv Hospital Samsun Diyetisyen Aysun İpek’in eğitim verdiği projeye, Canik İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Uzunlar, İlkadım İlçe Milli Eğitim Müdürü Halil İbrahim Akmeşe, Tekkeköy İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Yalçınkaya ve Salıpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürü Ali Savaş ile veliler, öğrenciler katıldı. Keyifli anlar yaşanan organizasyonda anne ve babalarla birlikte eğitim eşliğinde krep, sandviç, tatlı atıştırmalıklar ve yararlı meyve suları yapıldı.

“Yetersiz beslenme veya aşırı beslenme doğru değil”

30 |

“Anne baba değişir, çocuk değişir. Bir çocuk değişir, dünya değişir”

Projeye hayat veren Demirci İlkokul öğretmenlerinden Tuğba Cebiroğlu, “Ailem Benim İçin Öğreniyor” projesi güzel yüreklerin buluştuğu gönül projesi. Bu projenin amaçlarından biri, kırsalda yaşayan ailelerimize ulaşmakta zorlandıkları etkinlik imkanlarını sağlamak ve çocukları ile birlikte hayatları boyunca unutamayacakları güzel anılar biriktirmektir. Biz bu projeye başlamadan önce, velilerimize ihtiyaç belirleme formları düzenledik. Çıkan sonuçlar, bize yol gösterici oldu. Beslenme bizler için büyük bir sorundu. Liv Hospital Samsun’dan diyetisyen Aysun Hanım ve gastro-art ekibinin işbirliği ile çok güzel ve faydalı bir çalışmaya imza attık. Artık anne ve babalarımız sağlıklı beslenmenin ne olduğu, sağlıklı beslenme çantasının nasıl hazırlandığı ile ilgili fikir sahibiler.

Katılımcılara öğrencilerin nasıl beslenmeleri ve beslenme çantaları hazırlanırken nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunda eğitim veren Liv Hospital Samsun Diyetisyeni Aysun İpek, “Çocuklarımız bizim geleceğimiz, yetersiz beslenmeleri de aşırı beslenmeleri de sağlıklı beslenme başlığı altında doğru uygulamalar değil. Okul çağındaki her çocuk, zihinsel ve bedensel gelişimini tamamlamak için yeterli ve dengeli beslenmelidir. Burada en büyük görevin ebeveynlere düştüğü gerçeği, projenin bu anlamda çok daha faydalı olacağını gösteriyor. Biz bu workshopta, çocukların okuldaki uzun süreli açlığının önüne geçmeyi ve düzenli kahvaltı yapmalarını sağlamayı amaçladık. Ulaşımı kolay ve sağlıklı tüm besinler, çocukların beslenme çantalarını doldurdu. Ebeveynlerin keyifli katılımı, günlük hayatta bu sürecin uygulanabilirliği, sonuçlarının da iyi olacağına inandırıyor. Ailem Benim İçin Öğreniyor projesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim. Böylesine faydalı projelere her okul katılmalı” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.



Türk oyunculuk tarihine altın harflerle kazınmış usta oyuncu

Deniz Gökçer İ

ki usta oyuncunun kızı olarak dünyaya gelir Deniz Gökçer. Mediha ve Cüneyt Gökçer çiftinin. Küçük yaşlarda izlediği “Kırmızı Papuçlar”ın büyüsüne kapılır ve balerin olmak hayallerini süsler o günden sonra. Ailesi balerin olması taraftarı olmasa da derslere başlar. Taa ki o talihsiz teşhis ‘lumbargo’ ile karşılaşana kadar. İki sene baleden uzaklaşmak adeta dünyasını yıkar Gökçer’in. “Acaba ne yapabilirim?” diye düşünürken, Juliet'in zehir içme sahnesi belirir aklında, o sahneye çalışır durmadan… Azmi ona konservatuvarın ve tiyatro yüksek bölümünden mezun olmanın kapılarını açar. Sonrası mı?... Sonrası Türk oyunculuk tarihine altın harflerle kazınmış yarım asırlık serüven…

32 |

Mehtap YILDIZ

HABERHAYAT: İlkokuldayken izlediğiniz “Bale Papuçları” filminden sonra balerin olmak için çok heveslenmişsiniz. Uzun süre eğitim almışsınız ama sonra bir hastalık nedeniyle uzaklaşmak zorunda kalmışsınız baleden. Bu dönemi sizden dinleyebilir miyiz? DENİZ GÖKÇER: Tiyatronun içinde doğdum diyebilirim. Çok küçük yaşlardan beri annemi ve babamı rollerini çalışırlarken izlerdim. Bir yaşam biçimiydi tiyatro bizim için. Ama babam, çok yorucu bir meslek olduğunu söyleyerek beni bu düşünceden uzak tutmaya çalışırdı hep. İlkokul 3. sınıftayken “Kırmızı Pabuçlar” diye bir bale filmi izledikten sonra ‘ille de bale’ diye tutturdum. Öylesine ısrarcıydım ki annemle babam istemeyerek kabullenmek zorunda kaldı. Ankara Devlet Konservatuvarı’nda 6 yıl bale eğitimi aldıktan sonra, lumbago teşhisiyle ve doktorumun “2 yıl bale yapamaz” demesiyle baleyi bırakmak zorunda kaldım.

“Acaba ne yapabilirim?” diye düşünüyordum hep. Yatakta geçirmek zorunda kaldığım o günlerde, hep okudum. Ben tiyatrocu olacağım, dedim kendi kendime. Gizlice, Juliet'in zehir içme sahnesini ezberledim, çalıştım. Babama istemese de sınava gireceğimi söyledim. Çok iyi bir notla sınavı kazandım ve tiyatro yüksek bölümünden mezun oldum. HABERHAYAT: Anne ve babanız tiyatronun önde gelen isimlerinden. Tiyatronun dev ismi Cüneyt Gökçer’in kızı olmak size neler kazandırdı? Babanız tiyatro konusunda size destek oldu mu? DENİZ GÖKÇER: Böyle bir anne ve babanın evladı olmak tabii ki beni hep onurlandırmıştır. Onlara layık olmak için çok çaba sarf etmek zorunda olduğumu hiç unutmadım. Oynadığım oyunlarda babamın beğenisini almak, benim için her şeyden önemli oldu.


HABERHAYAT: 70’lerin başında mesleki bilgilerinizi ilerletmek üzere devlet tarafından Londra’ya gönderilmişsiniz. Nasıl bir dönemdi, neler yaşadınız o dönemde? DENİZ GÖKÇER: 1973 yılında, mesleki bilgimi arttırmak amacıyla devlet tarafından Londra'ya gönderildim. İngilizcemi ilerletmek için gittiğim dil okulunun yanı sıra çok önemli sanatçıları sahnede izleme şansına eriştim. John Gilgut, Sir Lawence Olivier, Sir Anthony Hopkins, Ingrid Bergman, Peter O'Toole bunlardan sadece birkaçı.

Son zamanlarda Türkçe’nin çok bozulduğunu görüyorum ve bu beni endişelendiriyor. Özellikle, genç oyuncuların büyük bir kısmının diksiyon sorunu var. HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne yapardınız? DENİZ GÖKÇER: Balerin olmak istedim, oyuncu oldum. “Her şeyde bir hayır vardır” derler. Bel rahatsızlığım balerin olmama izin vermedi. Balenin ömrü kısadır, orta yaşlara geldiğinde bu iş biter. Oyunculuk uzun ömürlüdür. Oyuncu olduğum için mutluyum, başka bir meslek düşünmedim.

Ne yazık ki tiyatro, su üstüne yazı yazmak gibidir. Film gibi kalıcı değildir.

HABERHAYAT: Tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema ve dizilerde de yer aldınız. Sinema mı, dizi mi, tiyatro oyunculuğu mu? DENİZ GÖKÇER: Tiyatro, sinema, televizyon… Oyunculuk oyunculuktur. Müjdat Gezen'in dediği gibi oyunculuğun arenası tiyatrodur. Bu söze bütün kalbimle katılıyorum. O heyecan, seyirciyle alışveriş bambaşka bir haz veriyor oyuncuya. Yalnız ne yazık ki tiyatro, su üstüne yazı yazmak gibidir. Film gibi kalıcı değildir. HABERHAYAT: Türkiye’deki tiyatrolar hakkında neler düşünüyorsunuz? DENİZ GÖKÇER: Günümüzde tiyatro sayısı çok arttı. Bu tabii ki çok sevindirici. Ancak ne yazık ki kalite açısından aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tiyatro bir konuşma sanatıdır. Ben bir seyirci olarak konuşulanı anlamalıyım.

Çok yetenekli çocukların bazılarının diksiyon sorunları var. İzlerken, “Bu yetenekli çocuk, keşke diksiyonuna da özen gösterseydi” diyorum. Avaz avaz bağırmak değil, önemli olan sözlerin anlaşılır olmasıdır. HABERHAYAT: Genç oyunculardan beğendikleriniz var mı? DENİZ GÖKÇER: Çok yetenekli gençlerimiz var. Birçoğunu hayranlıkla izliyorum. Yalnız, bu çok yetenekli çocukların bazılarının diksiyon sorunları var. İzlerken, “Bu yetenekli çocuk, keşke diksiyonuna da özen gösterseydi” diyorum. Avaz avaz bağırmak değil, önemli olan sözlerin anlaşılır olmasıdır. Rol gereği fısıltıyla konuşursun ama temiz doğru bir artiküle ile en arkadaki seyirci ne söylediğini hiç zorlanmadan anlar. Önemli olan budur. HABERHAYAT: Birlikte çalışmayı, oynamayı istediğiniz isimler var mı? DENİZ GÖKÇER: Tabii ki beğendiğim genç oyuncular var. Ancak isim verirken atlayacaklarım olabilir, haksızlık etmek istemem. Çok önemli oyuncularla oynadım. Şimdi ‘Şununla da oynamak isterdim’ diyemeyeceğim. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? DENİZ GÖKÇER: Çok keyifli bir röportaj oldu. Umarım okuyanlar da keyif alır. Herkese sevgiler…

33 |

HABERHAYAT: İstanbul Devlet Konservatuarı’nda ve bazı özel okullarda eğitim verdiniz. Oyuncu olmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz? DENİZ GÖKÇER: Evet, bir süre İstanbul Devlet Konservatuarı'nda sahne ve mimik dersleri, bazı özel dershanelerde ise diksiyon dersleri verdim. Tiyatro bir aşktır bana göre. Eğer bu gerçek bir aşksa, her türlü özveriyi seve seve yaparsınız. Tiyatrodan para kazanmayı düşünüyorsanız ‘Çok zor vazgeçin bu işten’ derim.


Kalıcı makyaj silme işleminde Fatoş Sivaslı profesyonelliği Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlıyor Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlıyor. PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarına son veren Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, uyguladığı güzellik işlemleri ile fark yaratmaya devam ediyor.

Su gibi şeffaf bir renge sahip bu maddenin, işlem sırasında deri altına minik delikler açarak ulaşmasını sağlıyoruz. Yanlış kalıcı makyaj uygulaması yapılan bölgeye, mineral asit ile masaj yapıldıkça, kullanılan madde derinin altına nüfus ederek, boya pigmentlerinin derinin üstüne çıkmasını sağlıyor. İşlem sonrasında deri altındaki boya 48 saat boyunca akmaya devam ediyor. Ardından ince bir kabuk tabakası halini alıyor ve o kabuk, akması biten boyayı toparlıyor. Deri altındaki süreç tamamlandığında kabuk kendi kendine düşüyor. Böylelikle herhangi bir sorun yaşanmadan silme işlemi gerçekleşmiş oluyor” dedi.

YANLIŞ KALICI UYGULAMALARA SON

Tüm güzellik uygulamalarını hijyenik ortamda güvenilir bir şekilde gerçekleştirdiğini dile getiren Sivaslı, “Tüm güzellik işlemlerini ve kalıcı makyaj uygulamalarını profesyonel bir şekilde uyguluyorum. Yanlış ellerde kalıcı makyaj yaptıran ve bu konuda çok mağdur olan birçok kadına, yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamalarını başarılı bir şekilde silme işlemi uyguladım. Deri altına uyguladığım kalıcı makyaj silme işleminde ağrı ve acı hissedilmiyor. Türkiye’de PhiAcademy güvencesiyle PhiRemoval farkıyla eğitim alan birkaç kişiden biri olmanın, tüm güzellik işlemlerinde olduğu gibi kalıcı makyaj silme işlemini de profesyonellikle yapmanın mutluluğunu yaşıyorum” diye konuştu.

PHIREMOVAL FARKI

34 |

PhiRemoval ile yanlış kalıcı makyaj uygulamalarını güvenilir şekilde sildiklerini söyleyen Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu Sahibi Fatoş Sivaslı, “Salonumuzda kalıcı makyaj silme işlemlerimde cilde zarar vermeden, cildi tahrip etmeden sonuç veren bir ürün olan “mineral asit” kullanıyoruz.

Yanlış ellerde kalıcı makyaj yaptıran ve bu konuda çok mağdur olan birçok kadına, yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamalarını başarılı bir şekilde silme işlemi uyguladım.


35 |


Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

YAP-BOZ: Kodlamalı Güdülemenin Yıkıcı Çocuksuluğu

E

36 |

ndüstrinin makineleşmesi ile 18. Ve 19. Yüzyıl Avrupa’sı insan gücünün ritmik ve periyodik işlevselliği ekonomik karşılıklarıyla değer bulmuş, devrin insanının rasyonalist, pragmatist, ekonomik, moral ve entelektüel kalitesi de ayrıca belirginleşmiştir. 20.yüzyılın ortaları ve özellikle 2. Dünya Savaşı, insanı ve içinde bulunduğu toplumları yine Avrupa coğrafyası açısından yeni üretim felsefelerine motive etmeye başlayınca, bundan ilk olarak kültür etkilenmiş oldu. Quantum, parçalanma ve kapsamlı projektif politikalar ile dünya, emperyalizmin ve ideolojilerin sonunu tartışırken yeni konformizm (uyguculuk) prototiplerine alıştırıldı. 1960’lardan sonra Feminizm ile toplumun diğer kesimine sondajlar yapıldı. Ve 80’lerde “çocuksu”luk hedef seçildi. Toplumun üçüncü varlığına operasyonlar yapılarak gelecek “bir ölçüde” ipotek altına alındı. Sonra ne mi oldu? Bugünün çocukları ve gençleri biçimlendirildi: Acımasızca kodlanarak!... 20.yüzyıl “medya üretimleri”ni, 21. Yüzyıl ise “medya tüketimleri”ni kültürel kıldı. Böyle bir süreci tesirli hale getiren, cilalayıp parlatan postmodern ayrıntılar aynı zamanda bireyi yeniden tanımladı. “Kim?lik” ile “Ben?lik” arasında uçurum yarattı. Benliği etkisizleştirirken kimliği önemsedi ve bireyi “neo-liberal” profillere itti. Giderek acımasızlaşan rekabeti, diğerinin sırtına basarak yükselmeyi, geçici arzuları yüceltmeyi, değerlerine temassızlığı ve izole bireyselliği sözüm ona “keşfetmeyi” amaçlayan birey, aslında “bir rey” ironisinde konumlandırıldı. İşte bugünün çocukları ve dünün çocuklarını parçalayan armonik kodlama için analitik bir çerçeve oluşturmak, böylece zorunlu hale geldi. Dünya çocukları 1970’li yıllardan itibaren iki cendere ile preslenmeye başlandı. Birincisi medya üretimleri ve özellikle animasyonlar iken ikincisi “plastik” oldu. İkinci dünya savaşından sonra plastik malzeme, oyuncak endüstrisini yaratarak oyun olgusunu kalıplaştırdı. Quantum felsefesi, Gestalt teori, Yapısalcılık, Açık Yapıt teorisi ve biçimsel çeşitleme yaklaşımları, plastik oyun mantığını yapılandırdı. “Parçabütün ilişkisi” yeni algı temellerinde psiko-motor becerileri farklı referanslara taşırken, çocuğun bilişsel ve duyuşsal gelişimine adeta engeller oluşturdu. Ve bugünün tartışılan vahameti haline gelen “yapboz” mantığı icat edildi. “Yap-boz” ne demektir? Yapmanın bozmaya olan mesafesi nasıl kısaltılıp bitişikleştirildi? Pedagojik hedeflerin vazgeçilmez kalıbı haline nasıl sokuldu?

Geçenlerde ulusal televizyonların birine konuk olarak çağırıldım. Konu “mavi balina” ve çocuk ya da gençlerin intihar vakaları ile ilgisi idi. Program öncesi yetkililer tarafından “balina” yerine “mavi deniz canlısı” demem için uyarıldım. Galiba balina dersem “eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek” ile suçlanabilirdim. Bence “balina” yerine “mavi” söylenmemeli ya neyse... Tarafıma yönlendirilen sorular daha çok mavi balinanın belli adımları ihtiva eden kodlamalarla çocukların kendilerini ölüme götüren “50 komut” üzerine idi. Evet mavi balina oyunu, adı üzerinde, bir oyun. Acımasız, yok edici ve ölümcül sonuçları muharrik kılan sadece bir sonuç. Örneğin kendini öldürme girişimi ya da kararını almak kadar zor bir işlemi gerçekleştiren 15-16 yaşındaki bir genci bu duruma iten durum, bence 15 yıllık geçmişidir. Kendini sara sara bugüne gelen katliam, daha bebekliğinde meşgul olsun diye eline verilen telefonlar, karşısına oturtulan ekranlar ve de en önemlisi çocuk odasını dolduran çuvallar dolusu plastik, renkli, köşeli “yap-boz” oyuncaklar sayesinde başlamış oluyor. Evet yanlış okumadınız, “YAP-BOZ” oyun ve oyuncak mantığından bahsediyorum. Hani anaokullarında, çocuk yuvalarında, ilkokullarda “zekayı veya zekaya ait güçlerden olan yaratıcılık, muhayyile ve buluşu geliştirdiği”ne inanılan yap-boz oyuncaklar, bir katliam nesneleri olabiliyor.


Sizi bu konuya inandırmak ve parçalı ama yerleştirmeci, eklemeci-inşacı oyun ve oyuncaklar için birkaç tespit yapalım:

•Yaratıcılığın oyun ile olan bağının yadsınamaz olduğu bir gerçektir. Ancak yaratıcılığın oyun ile olan bağının tek referansı eklemeci-inşacı plastik tuğla oyuncaklar türünden oyun ve oyuncak değildir. Bu türden oyuncaklar ile çocuğun sanat veya sanat eğitimi ile olabilecek bağının da hem biçimlendirme mantığı hem de biçimlendirme materyali sayesinde engellendiği düşünülebilir. Özellikle çocukta yaratıcı potansiyelin keşfi noktasındaki diğer doğal faktörlerin devreden çıkarıldığını düşünmek doğru olacaktır.

•Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar, parça yerleştirmeli resimler (puzzle), tangram figürasyonları, kodlamalı boyama kitapları vs. çocukta belli kişilik oluşumlarını deformasyona uğratabilecek inşa yöntemleri içermesi ile bir takım psikolojik olumsuzluklara sebebiyet verebilir. Örneğin sabır-sabırsızlık, hırs ve saldırganlık, uzay ve zaman algısında tekdüzelik vs. gibi

•Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar bebeklikten itibaren çocuğun vazgeçilmez oyuncak materyali olan plastik ile temasını süreklileştirmektedir. Dolayısıyla sağlığa da zararlı olduğu bilinen bu türden malzemenin yerini daha doğal malzemelerin alması olanağını da çocuk tercihleri açısından engellemektedir.

•Bu türden oyun ve oyuncaklar ile çocukta gelişkin bir görsel bellekten bahsetme olasılığı tartışmaya açıktır. Çeşitlilik veya değişken oluşumlar ile zenginleştirilmiş bir algı yaratmasına rağmen, aslında, kısıtlı bir biçim algısı ve bellek kaydı söz konusu olmaktadır. •Çocukta biçim algısı için farklı temeller inşa edilebilmektedir. Parça bütün ilişkisinin temel mantığına farklı yeni eklentiler söz konusudur. Örneğin bütün algısından daha çok parça algısı işlendiğinden, bütüncül bakış açısı, holistik bakış açısı, tümdengelimsel bakış açıları ve benzerlerinde sıkıntılar oluşmaktadır. Bir başka ifade ile “bütün” algısının yerini “birlik” algısı almaktadır. Bunun anlamı homojen ve hetorejen niteliklerin aynı ölçütler ya da kriterler ile oluşturduğu birliğin bütünlük kavramının yerine geçirilmek istenmesidir •Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar ve oyun mantığının bir diğer önemli olumsuzluğu, biçimlendirme için “sonsuz olanaklar” sunmaktan yoksun olmak zorunda kalmasıdır. Çünkü birbirine eklenen parçaların eklenme oranları ve sayılarının sergileyeceği tüm alternatiflerin belli bir sınırının olması söz konusudur. Bu durum yaratıcılık için baştan bir engel olarak varsayılabilir. •Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar çocuğun yalnız oynamasına motive eden bir oyun anlayışı sergilemektedir. Bu türden bir eğilim süreklileştiği zaman sosyal bağları zayıf, bireyler arasındaki iletişimde sıkıntılı, içine kapanık çocukların çoğalmasına sebep olabilmektedir. İzole dünyalar içinde kolektiviteden uzak aşırı bireyselci kişilik tipleri ön plana çıkmaktadır. •Eklemeci-inşacı oyun ve oyuncak tasarımları, çocukta bir özgürlük hissi uyandırsa da söz konusu oyun sonucunda özgün ya da orijinal ürün, üretim ya da biçimlendirme olmadığı zaman özgürlüğün niteliği eksik kalmış olur. •Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar çocuğun oyundan haz almasına da etki etmektedir. Oyun ve oyuncak eksenli yaratıcılık performans göstergelerindeki başarının çocuğa verdiği hazzın kalıcılığı ve düzeyi, süreklileşen bir döngünün içinde inşa edilip bozulan, yeniden inşa edilip tekrar bozulan ve yinelenen eylemler ile basit doyumlara indirgenmektedir. •Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar oyuncağının bir tür felsefe yarattığından bahsedebiliriz. Dünya görüşü, bakış açısı ve belli kavrayış türlerinin inşa edildiği bir oyun eksenini prototipleştirmek gayesi ile bu oyuncak kültürünün tüm oyuncak varlıklarını da tektipleştirebilecek potansiyel içerdiğine vurgu yapılabilir. •Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar biçimlendirmeye ilişkin tek bir yöntemi önemsemek durumundadır. Bu aynı zamanda çocuğa da empoze edilen bir yöntemdir. «Eklemeci (addidative) yöntem» burada tek biçimlendirme yöntemi olarak aşılanmaktadır denilebilir.

•Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar, parça yerleştirmeli resimler (puzzle), tangram figürasyonları, kodlamalı boyama kitapları vs. özellikle aşırı tüketim motivasyonları sağlamaktadır. Tüketimde doyumsuzluk ve aşırı arzu, ekonomik sınırları zorlamaya kadar aile içi huzursuzluğa sebep teşkil edebilmektedir. •Nihayetinde “yapma”yı değil “bozma”yı önceleyen çocuk, hayatının ileri safhalarında bozmanın güdülediği davranışların sonuçlarında gizli olabilen şiddet eğilimliliği, başkasının ya da kendisinin canına kıyma, sosyal itaatsizlik ve yıkıcı tahammülsüzlük, eğitimde başarısızlık ve süreklileştirilemeyen iş hayatları ve hatta evliliklerinde hızlı ve kolay boşanma oranlarının artışına kadar bir çok olumsuzluklar yaşabilmektedir. Buraya kadar gerçekleştirilen analitik bakış, aslında konuya ilişkin perspektifi de yeterince açımlamaktadır. Yukarıda detaylandırılan gerekçeler ve sonuçlar ilişkisi, aslında bir toplum mühendisliği hadisesinin küresel-endüstriyel gerçeğini de ayrıca serimlemektedir. Bahsetmeye çalıştığımız basit ve masum oyun ve oyuncak olgusu ya da kültürü değildir. Bağımlılık yapıcı, kalıplara sokucu, parçalı dünya algısı ve hepsinden önemlisi yapmak yerine “bozma”nın daha dinamik ve hakim kılındığı bir felsefe yerleştirmesi en temel vargılar olarak görünüyor. Detaya girildiğinde ise, “doğrusal ve dikaçısal hareketleri beceren, montaj ya da demontaj olgularına eğilimli, kodlamalı ve adım takipli davranış örüntülerinin yerleşiklik kazandığı bütün yerine parçalılığı önemseme ve mozaik toplumsallığı benimseme, yeni kültür ekolojilerine ve konformik (uygucu) yapılara kolay adaptasyon, problem çözmede ve dolayısıyla öğrenmede güçlükler, düşünme becerilerinde seviyesizlikler ve çoklu zekaya itaat, devlet ideolojileri yerine bireysel yönseme tercihleri, holistik (kapsayıcı) düşünememe, bağlantı ya da bağlam oluşturamama, aileye karşı gelme ve aşırı tüketim hırsı”, gibi özellikler dikkat çekiyor. Sonuç olarak, “eklemeci plastik tuğla oyuncaklar, parça yerleştirmeli resimler (puzzle), tangram figürasyonları, kodlamalı boyama kitapları vs” türünden oyun ve oyuncaklar dünyasının yaklaşık 50 yıllık hakimiyeti kuşkusuz bir çok toplumsal, küresel vaka ve bakış açısı ile ilişkilendirilebilir. Yaklaşımımızı biçimlendiren niyet, özellikle “endüstriyel ya da ekonomik” her çağdaş olgunun bir ideoloji ile beslendiğinden dinamik almaktadır. Sistematik küresel mühendislik, coğrafyaları, ülkeleri, kültürleri ve hatta bireyleri parçalarken, insanları buna motive edecek oyuncakları da ayrıca planının parçası haline getirmiştir. Parçalar ile hareket etmeyi, dünyayı parçalı görmeyi, yapmaktan ziyade bozmayı tercih etmeyi benimseyen bir çocuğun bugün mutsuz olmasını, tükenmişlik sendromu yaşamasını, itaatsizliğini, aşırı tüketim hırsını, izole dünyaları tercih etmesini, arkadaşsızlığını, yıkıcılığını, başarısızlığını ve geleceksizliğini açıklamanın kuşkusuz başka referansları da olabilir ama, bir eğitimci olarak, bir sanatçı olarak ve özellikle görsel kültür okur-yazarı olarak baktığımda “kodlamalı güdülemenin çocuksu yıkıcılığı”nı yap-boz ile ilişkilendirmemenin eksiklik olacağına inanıyorum. 37 |

•Eklemeci plastik tuğla oyuncaklar, parça yerleştirmeli resimler (puzzle), tangram figürasyonları, kodlamalı boyama kitapları vs. ve benzerleri oyuncak kültürünün çocukta uzun süreli meşguliyet oluşturduğu ve çocuğun günlük yaşam parselasyonu içinde önemli bir işgal olarak dikkat çektiği söylenebilir, ayrıca bağımlılık da yaratabilmektedir.


Yavuz Tuna İnşaat yetkilileri, üniversiteli öğrencilerle bir araya geldi Bünyesinde birçok markayı barındıran Yavuz Tuna İnşaat, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) öğrencileri ile bir araya geldi. OMÜ Güzel Sanatlar Kampüsü'ndeki OMÜ Sahnesi'nde düzenlenen söyleşiye, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Derya Oktay, akademisyenler ve çok sayıda mimar adayı üniversite öğrencisi katıldı.

38 |

GENÇLİĞE HİZMET

Düzenlenen söyleşi ile ilgili açıklamalarda bulunan Yavuz Tuna İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Eşref Tuna, "Geleceğimizin teminatı olan gençlerin ufuklarını genişletmek için elimizden geleni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Firmamızın bünyesinde bulunan ürün ve hizmetlerle daima kalitenin adı olmaya devam edeceğiz" dedi.

Yavuz Tuna İnşaat genç mimarlarla buluştu

TEKNİK DETAYLAR ANLATILDI

Seranit A.Ş. İş Geliştirme Müdürü Hüseyin Aykut Ustaoğlu'nun sunumu ile başlayan söyleşi, katılımcılarla soru cevap şeklinde devam etti. İnovatif ürünleri piyasaya tanıtan ve yenilikçi tarzı ile adından sıkça söz ettiren Yavuz Tuna İnşaat'ın sağladığı hizmetlerden olan Seranit granit, Serra seramik, Aquanit duş karoları ve Seravista merdiven basamaklarının kullanımına ilişkin bilgiler veren Ustaoğlu, ürünlerin teknik detayları ve kullanım yerleri hakkında katılımcılara bilgi verdi.


39 |


zumba&

SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN YENİ TREND

PİLATES!

Nefes yaşam enerjimizin yapıtaşıdır. Yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli olan diğer en önemli iki öğe su ve besin kaynaklarıdır. İnsan vücudunun 2/3’ü sudan oluşmaktadır. Su bizler için bu kadar önemli iken bile su içmeden birkaç gün yaşayabiliriz. Beslenme de insan vücudu için vazgeçilmez bir yaşama eylemidir. Bütün besin öğeleri birlikte alındığında, vücut normal büyüme ve gelişimini, sağlıklı ve güçlü çalışmasını sürdürür. Ancak kişi besin almadan da bir hafta yaşamını sürdürebilir. İşte burada en önemli noktaya geliyoruz. İnsan nefes almadan en fazla 3 – 5 dakika yaşar. O nedenle yaşamak için en önemli şey nefestir. Hayatta kalmamızda bu kadar etkili olan nefes ile hayatımızı da değiştirebiliriz. Nefes alıp verme ile eski yaşamlarımızdaki acıları, kırgınlıkları, bağımlılıkları değiştirebiliriz yani tüm istenmeyen duygu ve düşüncelerden kurtulabiliriz. Bunun yanında, nefesin tüm hücrelere tam olarak ulaşması ile hücre yenilemesi ve kandaki oksijen oranının artması sayesinde daha sağlıklı bir vücuda sahip olabiliriz. Uygulanan farklı nefes teknikleri ile zihinlerdeki blokajların kırılmasına, yeni ve daha güzel bir hayat yaşayabileceğimizin resimlerini çizmemize, kendimize hedefler koymamıza ve bu hedefleri gerçekleştirmemize yardımcı olur.

Peki Pilates ile nefesin ilişkisi nedir?

40 |

Nefes, pilatesin 6 kriterinden en önemli olanıdır. Nefes alma biçimimiz, çalıştırdığımız kası belirler. Nefesi alma ve verme, kontrol altında tutma, nefesin veriş biçimi, yaptığımız spor ya da etkinliğin artmasını sağlar. Vücut disiplininin pilatesle tamamen doruğa ulaşmasında, nefes almanın ve nefes alma tekniğinin önemi büyüktür. Tam ve kesik nefes alma ve verme, nefesi diyaframda tamamen boşaltma, tekrar derin ve doğru nefes alma pilatesin etkili bir şekilde ilerletilmesini sağlar. Sağlıklı olmak deyince aklımıza öncelikle uzuvlarımızı doğru kullanarak ağrısız ve kaliteli uzun bir yaşam gelmeli. Ancak gündelik yaşamda ama iş de,ama evde yapmak zorunda olduğumuz veya yanlış yaptığımız birçok hareketten dolayı omurga ve kas iskelet sistemimizde rahatsızlıklara dolayısıyla dayanılmaz ağrılara sebep oluyoruz.

Bunun için de tonlarca ağrı kesiciler, kas gevşeticiler kullanıp geçmesini bekliyoruz. Ayrıca doğru nefes alma nedir ve doğru nefes almanın önemi hakkında bir fikrimiz olduğu da söylenemez. Türkiye’de egzersiz ve spor yapma alışkanlığı yaygınlaştıkça, sağlıklı olmak konusunda fikrimiz olmaya başladı. Dünyada uzun süredir bilinse de Türkiye de kısa zamandır popileritesi artan pilates sağlıklı olmak için uygulanan yöntemlerden birisi olarak bilinmekte. Ayrıca pilatesi sadece bir spor gibi algılamamak hatta bazen alternatif tıp yöntemi olarak da düşünebiliriz. Çünkü, bugüne kadar osteartrit (eklem kireçlenmesi) osteoporoz (kemik erimesi), skolyoz (ergenlik çağında hızlı gelişmeyle başlayan iskelet bozukluğu), fibromyaljı (kas-iskelet ağrı sendromu) romatizmal hastalıklarında, hipermobilite(yumuşak doku romatizması) sendromu, nörolojik rehabilitasyonda, hamilelik sonrasında, spor sakatlıklarında, postural (duruş) kaynaklı ağrılarda fizyoterapistler tarafından kullanılmaktadır. Her 10 kişiden 8'i, yaşamının bir döneminde, iskelet ve kas sistemi sorununun etkisi altında kalıyor. Omurganın düzgün kullanılmadığı, vücut dengesinin bozuk olduğu oturuş şekilleri, duruş bozuklukları, yanlış oturuş pozisyonlarında uzun süre kalınması ve tekrarlanan hareketler; kaslarda gerilme, yorgunluk ve stres giderek ağrılı kas spazmlarına yol açıyor. Sonucunda kişilerde sırt ve boyun ağrıları şikayetleri ortaya çıkıyor.


Kimler yapabilir?

Pilates haftada 3 gün ve 45-50 dakika düzenli uygulanarak, dayanıklılığı, vücutla ilgili farkındalığı ve kas kuvvetini arttırmaya yarayan bir egzersiz yöntemidir. -Hareketler akıcı, nefes alıp vermekle kombine ve temel sutunu bozmadan yapılır. -Dansçılarda, tenis, yüzme ve beyzbol gibi sporlarda çok faydalıdır. -Kronik bel ve boyun problemi olan hastalarda ağrıların ciddi derecede azalmasını sağlar ve problemin nüks etmesini önler. Çağımız toplum hayatında, günlük iş temposundan doğan asosyalleşme ve yabancılaşma sorunlarına hareketsizlik de eklenince “Obezite”, “modern insanın” önemli bir sorunu haline geldi. Uzun ve stresli çalıma saatlerinde bilgisayar başında kahve ve kek eşliğinde sürdürülen ofis hayatı bu konuda etkili oldu. Tüm iletişimini bilgisayarlar ve cep telefonları aracılığı ile sürdüren çağımız insanını her pazartesi günü başlamayı planladığı diyet reçeteleri de kurtaramadı. Sanayi toplumunun bu sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla sunulan karmaşık sosyal faaliyetler de pek faydalı olmadı. Sistem insanları salata ile beslenmeye teşvik ederken her gün mantar gibi biten fast-food zincirleri etkisini daha da arttırarak yeni beslenme alışkanlıklarını bizim gibi ülkelere de pazarlar duruma geldi. Batının sağlıksız beslenme alışkanlıklarının yanında tüm bunlara reçete olabilecek pilates gibi yöntemleri de öğrendik. Ancak pek çok şeyi araştırıp öğrenmek yerine kulaktan dolma bilgiler ile öğrenmeyi alışkanlık edinmiş toplumumuz, bu konuda da ne yazık ki ikinci yöntemi tercih etti. Herkes birden bire pilates uzmanı kesildi. Spor salonu açmak, zayıflama kampları düzenlemek ve tabii ki pilates, bu konudan bir haber insanların elinde bir rant aracına dönüştü. Gündelik yaşantımızda yaptığımız her hareketleri gerek kontrollü gerekse kontrolsüz tamamını pilates bünyesinde toplarsak, hem fiziksel anlamda hem de ruhsal yönden daha fazla ilerlediğimizi görmemiz mümkün olabilir. Egzersizlerimizde öncelikle bedenimizin tüm kontrolünün bizde olması gerekir. Örnek verecek olursak; karın bölgemizi

çalıştırdığımız bir egzersizde bacaklarımıza tam hakim değilsek ve kontrolümüz dışına çıkarsa karın bölgemize yaptığımız egzersizden tam verim almamış olacağız. Bunun diğer bir nedeni ise aynı anda zihnimizide kontrol altına alamamızdır. Pilates’e göre: devamlı, düzenli ve akılcı bir şekilde yapılan vücut geliştirme sayesinde günlük işlerimizi daha kolay, daha doğal ve daha doyurucu bir hale getirmek mümkündür.

Pilatesin ne gibi faydaları var derseniz?

Evet, pilates doğru eğitmenlerin hazırlamış olduğu programlar, öğretiler sayesinde doğru nefes almayı, omurgamızın farkındalığını, diğer egzersizlerde ulaşamadığımız zayıf kaslara ulaşıp güçlendirebilmeyi, beden ve ruh sağlığını birleştirerek vücudumuzu tanıyıp ona göre sağlığımız adına planlar yapmayı sağlar. Pilates stresten uzak durmayı, daha genç, zinde, hayata güvenle bakmayı, bel, boyun, omuz ağrılarımızı kontrol edebilmeyi öğretir. Pilatesi bir spor olarak değil bir yaşam felsefesi olarak yapmalıyız. Böylelikle yaşam kalitesi artmış akıl ve beden sağlığı yerinde bir birey haline geliriz. Pilatesi bireysellikten çıkarıp toplumsal bir bilinç haline getirirsek, gelişmekte olan bir toplum yerine gelişmiş sağlıklı geleceğe umutla bakan bir toplum oluruz.

Umalım ki pilates hep hayatımızda olsun sağlıklı bir yaşam bizimle koşsun.

41 |

Pilates egzersizleri her yaştan insanın rahatlıkla uygulayabileceği bir egzersiz sistemdir. Ayrıca pilates egzersizleri engelli bireyler adapte edilebilir böylece fiziksel ve zihinsel rahatlama, uyum ve vücut farkındalığı sağlanabilir. Dansçılar ve sanatçılar tarafından özellikle tercih edilmektedir çünkü kas gelişimini sağlarken kasları kalınlaştırmadan sıkı bir görüntü sağlamaktadır. Ayrıca pilates; duruş bozukluklarının tedavisinde, esneklik kazanmada ve denge gelişiminde, sakatlık rehabilitasyonunda etkili olarak kullanılabilmektedir. Hamile kadınlarda konsantrasyon ve nefes çalışmalarından programlı olarak yararlanabilirler.


Dünyanın en yüksek mertebesi annelik

Başarabiliriz! Tüm kadınların anneler gününü kutlayan PİGADO Yönetim Kurulu Başkanı Elif Şahin, “Bizler tıpkı Nene Hatun gibi başarmalıyız, çünkü bizler kadınız, bizler dünyanın en yüksek mertebelerinden birine sahip olan annelik makamının sahipleriyiz” dedi. Samsundan doğan ve tüm Türkiye’ye hizmet veren bir başarı olan saatcaddesi. com, annelerin severek kullanacakları en zarif ve en özel 'anneler günü hediyeleri' ile göz kamaştırıyor. Anneleri mutlu edecek hediyeleri bir araya getirdiklerini dile getiren Şahin, birbirinden şık anne hediyeleri için herkesi saatcaddesi.com’ a beklediklerini söyledi.

NENE HATUN GİBİ OLMALIYIZ

42 |

Hayatlarını çocuklarına adayan annelerin hakkının ödenemeyeceğini belirten Elif Şahin, “Bir kadın düşünün ki ‘Türk çocuğu öksüz kalır vatansız kalamaz’ diyerek sadece 20 yaşında vatanının ve milletinin esaretten kurtulması için çalışan ve hiçbir cefadan dirhem vefa beklemeden, gençliğinin en güzel ve en yürekli anlarını hiçe sayarak düşmanın karşısında dikilen. Evet, bu kadın aynı zamanda cenneti ayaklarının altında taşıyan ve üç aylık bebeğini emzirmiş, ‘Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emanet ediyorum’ diyerek vedalaştıktan sonra, vatanı uğruna çocukları vatansız kalmasın diye düşmanın karşısına çıkacak kadar yürekli bir kadın. Onu böyle yürekli, böylesine korkusuz ve bu kadar yüce bir vatan sevdalısı yapan tek şey annelik duygusudur. İşte Nene Hatun gibi çocuklarından önde tuttuğu kıymetli bir yavrusu gibiydi vatanı. Bizler tıpkı Nene Hatun gibi başarmalıyız çünkü bizler kadınız. Bizler dünyanın en yüksek mertebelerinden birine sahip olan annelik makamının sahipleriyiz” şeklinde konuştu.

EN ŞIK ANNELER GÜNÜ HEDİYELERİ saatcaddesi.com’da

saatcaddesi.com’un Samsun’dan Türkiye’ye ve dünyaya açıldığını vurgulayan Şahin, “ Ülkemizin geçtiği zor dönemlerde bir Türk kadını olarak ülkesine istihdam ve ekonomik değer sağlamak amacıyla her gün daha çok çalışmalı, geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza yarınları onurlu ve huzurlu bir şekilde emanet bırakmalıyız. Bu düşünce ve inanç ile kurmuş olduğum saatcaddesi.com Samsun’dan Türkiye’ye ve hatta dünyaya açılma başarısını gösterdik. Yaklaşık 3 yıl içerisinde 70 bin kişiye hizmet götüren e-ticaret alışveriş platformu olarak, dünyanın en büyük 16. ekonomisi olan e-ticaret sektöründe ülkemizi en iyi şekilde temsil etme gayreti içinde olmaktan onur duyuyoruz. Hayatlarını çocuklarına adayan annelerimizin hakkını ödeyemeyeceğimizi iyi biliyoruz ama onların beğeneceği ve onları mutlu edecek hediyeler almayı tabii ki çok seviyoruz. Bu sebeple; annelerimizin severek kullanacaklarını düşündüğümüz en zarif ve en özel hediyeleri onlar için seçtik ve 'anneler günü hediyeleri' kategorimizde bir araya getirdik. Birbirinden şık anne hediyeleri için herkesi saatcaddesi. com mağazamıza bekliyoruz. Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun” ifadelerini kullandı.

annelerimizin severek kullanacaklarını düşündüğümüz en zarif ve en özel hediyeleri onlar için seçtik ve 'anneler günü hediyeleri' kategorimizde bir araya getirdik. Birbirinden şık anne hediyeleri için herkesi saatcaddesi.com mağazamıza bekliyoruz.


43 |


Ölümlü iş kazalarının büyük bölümü yüksekten düşme şeklindedir 19 Mayıs Samsun OSGB, yükseğe çıkmayı öğretiyor

1

9 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, iş kazaları hakkında bilgi verdi. 19 Mayıs Samsun OSGB’de verdikleri profesyonel eğitimle ölümlü iş kazalarını engellediklerini belirten Özbalcı, “İstatiksel olarak ölümlü iş kazalarının birçoğu yüksekten düşme şeklinde gerçekleşmektedir. Yüksekten düşme şeklinde oluşan iş kazalarının büyük bölümü ise inşaat sektöründe meydana gelmektedir” dedi.

19 Mayıs Samsun OSGB, iş kazalarını en aza indirgemek için firmalara yönelik özel çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor. 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, 19 Mayıs Samsun OSGB’ de verdikleri profesyonel yüksekte çalışma eğitimleri ile ölümlü iş kaza riskleri minimize ettiklerini söyledi.

BÖLGEDEKİ TEK FİRMAYIZ

İş sağlığı ve güvenliği konusunda profesyonel eğitim verdiklerini belirten Murat Özbalcı, profesyonel iple erişim uzmanı, endüstriyel dağcı, IRATA belgeli eğitmenleri ile firmaların risklerine özel olarak hazırlanan yüksekte çalışma eğitimleri ile iş kazalarını en aza indirdiklerini dile getirdi. Eğitimi alan çalışanların iş sağlığı ve güvenliği kanunun ilgili mevzuatlarına uygun olarak sertifikalandırdıklarını belirten Özbalcı, yüksekte çalışma konusunda bölgede tek firma olduklarını vurguladı.

YÜKSEKTE ÇALIŞMA EĞİTİMİNİN AMACI

44 |

Yüksekte çalışmanın genel hususları hakkında da açıklamalarda bulunan Murat ÖZBALCI, “Yüksekte çalışmanın genel hususları, yüksekte çalışma öncesi, işin yapılma anı ve sonrası hakkında bilgilendirmede bulunmaktır. Ayrıca, yüksekte çalışmada kullanılan KKD ve teknik ekipmanlar, kullanım şekilleri, güvenli çalışma, yüksekte çalışmada en güvenli yöntemi belirleyebilme konularında teorik ve uygulamalı bilgilendirme vermektir. Yüksekte güvenli çalışma eğitimlerinin amacı, her türlü çalışma alanında çalışma ekipmanlarının doğru kullanımı, bakımı ve kontrolünü sağlamanın yanı sıra mevcut tehlike ve risklere karşı farkındalık oluşturmaktır. Eğitime katılan yüksekte çalışma personeline, yüksekte yapılan iş güvenliği bilincini aşılamaktır. Bu amaç doğrultusunda, eğitim sonunda nitelikli yüksekte çalışma personeli yetiştirmektir” ifadelerini kullandı.


EĞİTİM KONULARI TEORİK EĞİTİMLER

Yüksekte Çalışma Konularına Giriş Yüksekte Çalışma Ortamları Nerelerdir Düşme Faktörü ve Düşmenin Dinamiği Toplu Korunma Yöntemleri ve Kişisel Korunma Yöntemleri Tehlikeli ve Güvensiz Durumları Tanımlama Yüksekte Çalışma Tehlikelerinin Farklılıkları ve Organizasyonu Güvenlik ve Sağlık İşaretleri İş Kazaları Yüksekte Çalışmada Dikkat Edilecek Hususlar Yüksekte Çalışmanın Risklerinden Korunma Line-Yard ile Tırmanma Yatay ve Dikey Yaşam Hatları Üzerinde Çalışma Teknikleri Merdivenlerde Güvenli Çalışma Ankraj Belirlenmesi, Hazırlanması ve Kurulması Askı Travması ve Kazazede Yönetimi Konularında Bilinçlendirme

PRATİK EĞİTİMLER

Kişisel Koruyucu Ekipmanlarının Tanıtımı Temel Düğümler Kişisel Malzemelerin Takılması ve Kullanılması Kişisel Malzemelerin Kontrolü, Bakımı ve Depolanması Uygun Düğümlerin Bağlanması, Düzenlenmesi ve Sabitlenmesi Çalışılan Malzemelerin Sabitlenmesi Line-Yard İle Uygulama Direklerin Üzerinde Pozisyon Alma Ekipmanları Yüksekte Güvenli Çalışma Teknikleri Yüksek Çalışmalarda Uygulama Yatay Ve Dikey Yaşam Hatlarında Uygulama Yüksek Çalışmalarda Askıda Kalan Personelin Kurtarılması Kurtarma Sonrasında Askıda Kalan Personele Yaklaşım ve Uygulama

YÜKSEKLİK İHMALE GELMEZ

45 |

19 Mayıs Samsun OSGB eğitmenlerinin firmalara özel olarak hazırlanan eğitimler verdiklerini vurgulayan Özbalcı, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Şirket olarak verdiğimiz eğitimler, bir şirketin yönetici rolünü üstlenen katılımcıların, yüksekte çalışma alanlarında yapacakları denetimlerde yeterliliklerini arttırır. Ekipmanların görsel ve fonksiyon kontrollerinin nasıl yapılacağı konularında yetkinlik kazandırır. Eğitim sonunda, ölümcül riski olan yüksekte çalışma tipleri için çalışanlar, bilinçli ve eğitimli olarak iş güvenliği açısından kuralları biliyor ve hayatlarını koruyabiliyor olurlar. Eğitimler sayesinde, kazaların işletme veya kurum içerisinde tedbirsizlik sonucu meydana gelmesi ihtimali azaltılır. Yüksekte çalışma yapan personelin özgüveninin artırılması sonucu, verim ve kalitenin üst seviyeye çıkartılır. 19 Mayıs Samsun OSGB olarak, profesyonel yüksekte çalışma eğitimlerimiz için şirketimizle iletişime geçen herkese yönelik eğitimci kadromuz, ekip, malzeme ve teçhizatımız mevcuttur. İstenildiği takdirde çalışma yapılan sahaya gelinerek eğitimleri verebilmekteyiz. Bu profesyonel eğitimler, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini 19 Mayıs Samsun OSGB’ den almayan şirketlere de verilebilmektedir.’’


UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Gelişebilir Olmak!

B

ir bilgisayar oyununda çok iyisiniz. Arkadaşlarınız sizi ‘Oyunun Kıralı’ olarak tanımlıyor. Ancak bir arkadaşınızı ziyarete gidiyorsunuz ve onun evinde arkadaşınızla bir bilgisayar oyunu oynamak istiyorsunuz. İki seçeneğiniz var. Ya uzman olduğunuz oyunu oynayacaksınız ya da arkadaşınızın uzman olduğu oyunu tercih edeceksiniz.

46 |

Uzman olduğunuz oyunu mu tercih ederdiniz yoksa arkadaşınızın daha iyi olduğu bir oyunu mu oynamak isterdiniz? İnsanların çoğu uzman oldukları ve karşı tarafı yenebilecekleri oyunu tercih ediyorlar. Peki asıl soru böyle bir denklemde kazananın gerçekte kim olduğu? Kendi kazandığı oyunu seçenler, kısa vadede oyunu kazanmayı seçiyorken, yeni bir oyun oynamayı tercih edenler uzun vadede becerilerini geliştirmeyi tercih ediyorlar. Birinci tür bir galibiyet elbette sarhoş edici ve çok çekici geliyor ancak hazzı erteleyebilmenin faydalarını sanıyorum ki anlatmaya çok gerek yok. Genellikle büyümek; gelişmek, daha geniş perspektife sahip olmak ve en önemlisi de yeni heyecanlar yaratarak sıkılmaktan uzaklaşmak demek. Her birimiz yetkinlikleri iki şekilde algılıyoruz. Birinci grupta yer alanlar, yetkinlikleri kendini ispatlamak için gerekli unsurlar olarak görüyor, ikinci grup ise yetkinliklere geliştirme perspektifinden bakıyor. Yani taşa kazanmış şeyler değil, değişebilir şeyler olarak algılıyor. Bir an için düşünmenizi istiyorum, oynadığınız oyunda harika bir hâle geldiniz ve devamlı kazanıyorsunuz.

Bir üst seviyeye çıkma imkânınız olmasaydı oyunu oynamaya devam edebilir miydiniz? Peki nasıl oluyor da işyerinde kendimizi hiç zorlamaya çalışmadan devamlı olarak geliştirmek yerine ispatlamaya çalıştığımız yetkinliklerle sıkılmadan oyun oynamaya devam edebiliyoruz. Bu sorunun cevabı, “Sıkılmadan devam edemiyoruz.” olacaktı. İşyerinde aynı şeyleri yapa yapa sıkılmaya başlıyor ve kendimize yeni meydan okumalar belirlemiyoruz. Bu da işimizden bir süre sonra nefret etmeye başlamamıza sebep oluyor. Üstelik çoğunlukla geçim kaynağımız olduğu için devam etmek zorundayız. Psikoloji Profesörü Carol Dweck’e göre kimimiz yetkinliklerimizin sabit olduğuna ve değiştirilemeyeceğine inanıyoruz. Bu grubu sabit zihniyetli insanlar olarak tanımlıyor. Diğer grup ise öğrenmeyi ve kendine meydan okunmasını seviyor. İkinci grup ise büyüme zihniyeti olarak tanımlanıyor. Kendinizi ne kadar geliştirmeye adadığınız ve konfor alanınızdan ne kadar çıktığınız hangi zihniyete sahip olduğunuzu gösteriyor. Dweck’in analizi aslında şirketlerin de çalışanlarını nasıl motive ettikleri konusunda anahtar niteliğinde. Çünkü şirketler de çalışanların yetkinliklerini ispatladıkları anda kutlama ya da ödüllendirme yapıyor. Henüz başarı elde edilmemiş ilerlemeler çok değerli değil. Dweck buna “Henüz’ün Gücü” adını veriyor. Birine “Yapamadın, olmadı.” demenin öldürücü etkisi olduğunu savunurken “Henüz olmadı.” Söyleminin çok değerli olduğunu iddia ediyor. İşte bu nedenle çalışanlarınızın sadece hedef gerçekleştirmelerini değil, öğrenme süreçlerini de takdir etmek durumundasınız. Yıllar boyunca yönetim yazarları olarak takdir etmeyen yöneticilerle uğraştık ama artık o liderlerden pek kalmadı. Çoğu yönetici takdiri özel bir araç olarak kullanıyor ve iyi etkilerini de görüyor. Ancak artık bir aşama ileriye geçme zamanı. Yani süreci takdir etmemiz ve ‘Henüz’ü ödüllendirmeye başlamamız gereken zamandayız. Çalışanlarınızı geliştirmek ve onların kendilerinin gelişiminden sorumlu olduklarını anlayabilecekleri bir ortam yaratmak ve bu konuda motivasyon sağlamak yöneticilerin görevi. Bu görevi başarılı bir şekilde sahiplenirseniz çok pozitif sonuçlar alabilirsiniz.


47 |


Canik’te muhteşem müzik festivali

C

anik Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Müzik Festivali, yerli ve yabancı 20 müzik topluluğundan 548 sanatçının katılımıyla gerçekleşti. Muhteşem anların yaşandığı festival, Samsunlulara müzik ziyafeti yaşattı

Canik Belediyesi tarafından; Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla düzenlenen Uluslararası Müzik Festivali, yerli ve yabancı 20 müzik topluluğundan 548 sanatçının katılımıyla gerçekleşti. Canik Kültür Merkezi'nde düzenlenen festivalde, birbirinden değerli sanatçı ve müzik toplulukları Samsunlulara unutulmaz anlar yaşattı.

MÜZİK DOLU GECE

48 |

Canik Belediyesi Türk Halk Müziği (THM) Topluluğu Koro Şefi Yavuz Özkaran'ın koordinatörlüğünde gerçekleşen festival, Canik Belediyesi THM Topluluğu'nun verdiği muhteşem konserle başladı. Ulusal ve uluslararası 5 ayrı grubun müzik örnekleri sunduğu festivalin ilk gününde, Ols Cinxo ile Olga Hasanoğlu keman ve piyano resitali sunarken, Polonya Vokal Grubu Chois Of Organ SChool From Kalisz, Anadolu Nefesli Beşlisi ile Kırşehir Abdallar ve Ustalar Topluluğu dinlemeye gelenlere müzik dolu muhteşem bir akşam yaşattı.


MÜZİK, EVRENSEL DEĞER

Festivalin açılışında konuşan Belediye Başkanı Osman Genç, Samsun'da uluslararası bir etkinliğe daha ev sahipliği yapmaktan duyduğu heyecanı dile getirdi. Başkan Genç, "Şehrin gelişmişliğini gösteren temel kriterlerden biri de kültür ve sanattır. Bu nedenle belediye olarak kültür ve sanata büyük önem veriyoruz. Binalar, yollar yapıyoruz, ancak eğer yaptığınız yatırımlar insana dokunmuyorsa o yatırımın pek de bir anlamı olmaz. Çünkü kültür ve sanattan yoksun bir şehrin ve milletin gelişmişliğinden söz edilemez. Sanat, aynı zamanda toplumları bir araya getiren, birlik ve kardeşlik duygularını güçlendiren evrensel bir değerdir" dedi.

CANİK, KÜLTÜR SANATTA DA MARKA

Kültür-sanat alanında önemli yatırımlar yaptıklarını belirten Genç, "Canik Belediyesi olarak en önemli çalışmalarımızdan birisi de kültür-sanat alanında yaptıklarımızdır. Türkiye'de Tiyatro Okulu kuran iki belediyeden biriyiz. Ayrıca yine Canik Müzik Okulu kurduk. Bu iki sanat okulumuzun kapıları herkese açık. Yine kurs ve gençlik merkezlerimizde gençlerimiz enstrüman kursları alıyor. Canik Belediyesi Türk Sanat Müziği Topluluğumuz önemli bir yere sahip. Ayrıca Canik Belediyesi olarak kültür ve sanat faaliyetlerini her zaman destekliyoruz. Canik artık kültür ve sanatta da marka oldu" diye konuştu.

548 SANATÇI KATILDI

Beş gün boyunca birbirinden önemli isimlerin konserlerine yer verilen festivalinin ikinci gününde; Samsun İlkadım Güzel Sanatlar Lisesi Çok Sesli Korosu, TRT İstanbul Radyosu Çok Sesli Gençlik Korosu, Polonya Piyano Şan Dinletisi Piyanist PHD Robert Adamczak, Samsun İlkadım Güzel Sanatlar Lisesi Orkestrası ve Cengiz Özkan yer aldı. Her günün ayrı güzellikte geçtiği festivalin üçüncü gününde ise, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi GSEB Müzik Öğretmenliği ABD Orkestrası, OMÜ Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı Çok Sesli Korosu, Olga Hasanoğlu Gülşen Annagiyeva Piyano Duo, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi GSEB Müzik Öğretmenliği ABD Korosu, İzzet Baysal Üniversitesi Gençlik Orkestrası dinleyiciye muhteşem anlar yaşattı.

SOSYAL DÖNÜŞÜM

Canik Belediyesi Türk Halk Müziği (THM) Topluluğu Koro Şefi Yavuz Özkaran'ın koordinatörlüğünde gerçekleşen uluslararası festivalin kapanışında sanatçılar ayakta alkışlandı. Başkan Genç, Festival Koordinatörü Özkaran ve misafir sanatçılara teşekkür ederek, seramikten Osmanlı kaftanı ve katılım belgesi verdi. Başkan Genç, belediye olarak kültür ve sanata büyük önem verdiklerini belirterek, şehrin sadece fiziki olarak değil, kültürel ve sosyal olarak da gelişimine yönelik çalışmalar yaptıklarını söyledi.

49 |

MUHTEŞEM ANLAR YAŞANDI

Dördüncü gün Dr. Melih Güzel’in gitar dinletisi sunduğu festivalde, Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Topluluğu, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Korosu KOROMAKÜ ve Bin Yılın Mirası Topluluğu sahne aldı. OMÜ Eğitim Fakültesi Ana Bilim Dalı Orkestrası, Mehmet Akif Ersoy üniversitesi Halk Ezgileri Oda Orkestrası ve Ankara Türk Dünyası Topluluğu’nun muhteşem anlar yaşattığı festivalin son gününde Başkan Genç, yerli ve yabancı sanatçılara katılım sertifikası verdi. Festival boyunca, Türkiye'nin önemli akademisyenleri ve sanatçıları, şehrin önemli 7 noktasında atölye çalışmaları ve çalıştaylar gerçekleştirdi.


200 bin kişi yıldızlara baktı Uzaya açılan pencere Ondokuz Mayıs Üniversitesi bünyesinde 2007 yılında YILDA 20 BİN ÖĞRENCİ oluşturulan planetaryumu bugüne kadar yaklaşık 200 Kalkan, insanoğlunun en önemli öğrenme içgüdülerinden birini, kendisinin de bir parçası olduğu evrenin gizemini anlama arzusunun bin kişi ziyaret ederek, uzayı ve yıldızları seyretti oluşturduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Planetaryumda güneş, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörlüğü'nce 2007 yılında oluşturulan planetaryumu (sanal gökevi) bugüne kadar yaklaşık 200 bin kişi ziyaret etti.

YOĞUN İLGİ GÖRÜYOR

OMÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve planetaryumun kurucusu Prof. Dr. Hüseyin Kalkan, yaptığı açıklamada, insanların evren gibi bilinmeyene karşı büyük bir ilgi duyduğunu, bu nedenle planetaryuma oldukça ilgi gösterildiğini söyledi. Üniversiteye ilk kez 2003 yılında teleskop alarak gözlemevi kurduklarını, ardından 2007 yılında resmi olarak planetaryumu oluşturduklarını anlatan Kalkan, özellikle evrende yaşanan değişimleri ve gök olaylarını izlemek isteyenlerin planetaryuma gediğini belirtti.

GİZEMİNİ KORUYOR

50 |

Evrenin sonsuz uzunlukta olduğunu ve insanoğlu için gizemini koruduğunu dile getiren Kalkan, "Türkiye'de ilk olarak OMÜ bünyesinde kurulan planetaryumu bugüne kadar yaklaşık 200 bin kişi ziyaret ederek uzayı ve yıldızları inceledi. Astronomi başlı başına farklı bir alan. Evrende milyarlarca bilinmeyen yıldız ve gezegen var. Astronomiye meraklı olan, evrene, yıldızlara, gezegenlere ilgi duyan, bilimsel çalışmalar yürütenler buraya gelip uzaya açılan bu pencereden bakıyor" dedi.

yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimlerinin yapay görüntüsü, özel bir yansıtıcı yardımıyla kubbe şeklindeki tavana yansıtılır. Uzay boşluğundaki hareketler gerçekçi şekilde simüle edilir. Uzayı algılamak, güneşe, gezegenlere ve yıldızlara ulaşmak, üstelik bunu Samsun'dan gerçekleştirmek önem taşıyor. Uzaya açılan penceremizden yıldızlar arasında yolculuğa çıkmak, kara delikler arasında kaybolmak, güneşe dokunmak mümkün. Yılda ortalama 20 bin öğrenciye ev sahipliği yapıyoruz. Bilimsel çalışmalara büyük katkı sağlıyoruz. OMÜ Planetaryum, geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği için önem taşıyan bir merkez."


51 |


Sektörünün lider şirketi 55 yıllık elektronik tecrübesi ve 37 yıllık elektronik güvenlik tecrübesi ile üst segment kalite anlayışında hizmet veren AYCAN Alarm Güvenlik A.Ş Karadeniz Bölgesi’nin en büyük ‘Elektronik Güvenlik Sistemleri’ Şirketi olmanın gururunu yaşıyor.

KARADENİZ BÖLGESİNİN LİDERİYİZ AYCAN Alarm Güvenlik A.Ş 2015-2016 ve 2017 yıllarında yapılan

araştırmalarda (Türkiye Bilişim Teknolojileri Haber Dergisi) Türkiye’nin ilk 500 bilişim şirketi arasında yer almanın ve sektörde Karadeniz bölgesinin 1.’si olmanın vazgeçilmez nedeninin ilk olarak teknolojiyi tecrübe ve profesyonellikle bütünleştirerek hizmet vermekten yola çıktığını belirtiyor. AYCAN A.Ş hakkında bilgi veren Yönetim Kurulu Başkan Yrd. Erimcan AYCAN; ‘55 Yıllık elektronik tecrübesi ve 37 yıllık Elektronik Güvenlik Sistemleri tecrübesi ile hizmet veren Karadeniz Bölgesinin lider şirketiyiz. Sektörümüzde Kamera Kontrol Kayıt Sistemleri, Hırsız Alarm Sistemleri, Yangın Algılama İhbar Sistemleri, Personel Devam Kontrol Sistemleri, Apartman ve Villa Tipi Görüntülü İnterkom Sistemleri, Bekçi Kontrol Sistemleri, Videowall Çoklu Ekran Görüntüleme Sistemleri, Kartlı, Şifreli ve Yüz Tanımalı Geçiş Sistemleri, Otopark Bariyer ve Road Blocker Sistemleri, Fiber Optik Altyapı ve Füzyon Sonlandırma Sistemleri ve Mobil Panik Butonu uygulaması gibi elektronik güvenlik sistemlerine dair tüm dallarda faaliyet göstererek müşterilerimize sunduğumuz ürün portföyünde daima kaliteli ürün tercih etmek bu durumda bizi bölge lideri yapıyor’ dedi.

52 |

1963 1981 1999 2001 Gramofon tamir etmek üzere kurulan AYCAN ELEKTRONİK, gelişen, değişen teknolojiyi takip ederek 1981 yılına kadar radyo, teyp, televizyon tamirciliği ve satışı yaptı.

Karadeniz Bölgesinde bulunan Tüm Bankaların 550 adet Şubesinin Hırsız Alarm Sistemleri kurulumu yapıldı.

Ordu Mesudiye İlçesi Topçam Barajı Kablosuz Görüntü Aktarım Sistemi Gerçekleştirildi.

Karadeniz Bölgesinin ilk ve Halen Tek TSE Belgesi, ISO 9001:2008 Belgesi, Satış Sonrası Hizmet Yeterlilik Belgesi ve Alarm Kamera Sistemi Kurma Yeterlilik Belgelerine sahip Elektronik Güvenlik Sistemleri şirketi olduk.

2002 2004 2005 Karadeniz Bölgesinde ilk Türkiyedeki 3. Alarm İzleme ve Haberalma Merkezi olan TAM GÜVENLİK LTD. ŞTİ.’ni kurduk.

Samsun Atakum İlçesinde Karadeniz Bölgesinin en son Güvenlik Sistemleri Teknolojisi ile donatılmış Güvenlik Sistemleri Showroom’unu İlk ve tek olarak hizmete açtık.

Karadeniz Bölgesinin İlk Konuşan Hırsız Alarm Sistemi Projesini gerçekleştirdik.


BİR SONRAKİ İLKLERİMİZ SİZİN İMZANIZI BEKLİYOR AYCAN A.Ş’nin Karadeniz Bölgesinin

2008 T.C. Merkez Bankası Samsun Şubesi’nin Karadeniz Bölgesinde daha önce teknolojisi kullanılmamış olan Adresli Yangın Algılama ve İhbar Sistemini hayata geçirdik.

2009 Karadeniz bölgesinin özel sektöründe ilk Fiber Optik Sonlandırma hizmetini Samsun Limanında gerçekleştirdik.

Mobil Panik Butonu

gün 24 saat can ve mal güvenliği sağladığını belirten Erimcan AYCAN, bu sistemde yeni teknolojimiz olan tamamen Türk mühendisler tarafından geliştirilen yazılım sayesinde, Mobil Panik butonu ile Türkiye’nin 81 ilinde müşterilerimiz her bir akıllı cep telefonunu bir panik alarmı, sağlık alarmı ve yangın alarmı haline getirdi. AYCAN YARDIM uygulaması ile polis, ambulans, itfaiye gibi butonlar sayesinde müşterilerimiz herhangi bir acil durumda butona basarak bulundukları konum ile birlikte AYCAN A.Ş grup şirketi olan Tam Güvenlik Ltd. Şti.’nde bulunan tüm operatörlere sinyal gönderir. Bu sinyal operatörlerimize ulaştığı onda uygulamayı kullanan müşterimizin bulunduğu konuma polis, ambulans ve itfaiye anında yönlendirilir. Bu uygulama sayesinde AYCAN A.Ş müşterileri Türkiye’nin her neresinde olursa olsun can ve mal güvenliği sağlayabilmektedir. Bu hizmetin müşterilerimize ücretsiz sunulması çok yoğun bir talep ile yaygınlaştığını belirten Erimcan AYCAN bu hizmetin şirketimiz adına büyük bir adım ve gurur verici olduğunu belirtti.

Siz Nerede Aycan Orada!

2010 Karadeniz Bölgesinin 500m² ile en büyük alana sahip Güvenlik Sistemleri Showroom’unu hizmete açtık.

YENİ TEKNOLOJİ “MOBİL PANİK BUTONU” Hırsız Alarm Sistemi ile müşterilerine 7

2011 Karadeniz Bölgesinde ilk Türkiyedeki 3. Alarm İzleme ve Haberalma Merkezi olan TAM GÜVENLİK LTD. ŞTİ.’ni kurduk.

2012 Karadeniz Bölgesinde ilk Gümrük ve Ticaret Bakanlığından onaylı kendi markası ile Garanti belgesi düzenleme yetkisi olan tek şirket olduk.

2016 Karadeniz bölgesinin en büyük IP Kamera Sistemi projesini 620 adet Kamera ile 30km mesafede tek merkezden görüntü alarak 800” (inç) İzleme Monitörü ile Samsun Hafif Raylı Sistemi projesinde gerçekleştirdik.

53 |

ilk Elektronik Güvenlik Sistemleri şirketi olduğunu ve 1981 yılından bugüne sadece sektöründe hizmet verdiğini vurgulayan Erimcan AYCAN, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü. AYCAN Alarm Güvenlik A.Ş olarak Karadeniz Bölgesinde bulunan 550 adet Banka şubesinin ‘Hırsız Alarm Sistemi’ kurulumunu gerçekleştirdik. Karadeniz Bölgesinin ilk ve halen tek TSE Belgesi, ISO 9001:2008 Belgesi, ISO 18001: 2007 belgesi, IS0 27001: 2013 belgesi, satış sonrası hizmet yeterlilik belgesi, hırsız alarm sistemi ve kamera kontrol kayıt sistemi kurma yeterlilik belgelerine sahip Elektronik Güvenlik Sistemleri şirketi olduk. Karadeniz Bölgesinde ilk Türkiye’de 3. Alarm İzleme ve Haber Alma Merkezi olan TAM GÜVENLİK LTD. ŞTİ.’ni kurduk. Yine bölgenin ilk konuşan Hırsız Alarm Sistemi projesini gerçekleştirdik. T.C. Merkez Bankası Samsun şubesinin Karadeniz Bölgesi’nde daha önce teknolojisi kullanılmamış olan Adresli Yangın Algılama ve İhbar Sistemlerini hayata geçirdik. Samsun Atakum İlçesi’nde bulunan Monalium Residence projesinde Karadeniz Bölgesi’nin ilk Akıllı Bina ve Otomasyon Sistemini kurduk. Samsun Yabancılar Pazarı yapımında Karadeniz Bölgesinin 1021 sistem ile en büyük Hırsız Alarm ve Yangın Alarm Sistemi projesini gerçekleştirdik. Türkiye’nin sayılı Kamera Kontrol ve Kayıt Sistemi projesini, 620 kamera ile 45 km mesafeden tek merkezden görüntü olarak, 800 inç izleme monitörü ile Samsun Hafif Raylı Sistem projesinde hayata geçirdik. Karadeniz Bölgesinde ilk kez Gümrük ve Ticaret Bakanlığından onaylı AYCAN markası ile garanti belgesi düzenleme yetkisi olan tek şirket olduk. Tüm gerçekleştirdiğimiz 18.000’i aşan projeler ile öncelikle Samsun halkına ve Karadeniz Bölgesine teşekkürü borç biliyoruz.


'Bi Gülüşü'yle mest etti

Zeynep Dizdar “Vazgeç Gönül” ile müzik dünyasına merhaba diyen, “İlle De Sen”, "Sana Güvenmiyorum", "Zehir Gibi" şarkıları hafızalara kazınan Zeynep Dizdar, yeni çalışması Bi Gülüşü müzikseverlerin beğenisine sundu. Bir Gülüşü ile adeta mest eden Dizdar ile biraz 90’lı yıllara biraz yeni çalışmasına, bolca hayata dair konuştuk. Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Yeni single’ınız "Bi Gülüşü" müzikseverlerle buluşturdunuz. Şarkıda yine Zeynep Dizdar farkını görüyoruz. Neler söylemek istersiniz? ZEYNEP DİZDAR: Her yeni şarkı, yeni bir heyecan ve yeni bir çocuk gibi oluyor. Şarkı sevildi, güzel yorumlar alıyorum. Evet, Zeynep Dizdar farkı diyebiliriz. Genelde öyle diyorlar. Bazı şarkılar bana gerçekten yapışıyor. HABERHAYAT: Şarkının özel bir hikayesi var mı? Şarkıda Faruk K.’nın da desteğini aldınız. Şarkıyı çıkarmaya nasıl karar verdiniz? ZEYNEP DİZDAR: Canım Dostum Faruk’un desteği zaten hiçbir zaman tartışılamaz. Şarkı, Faruk K. ve Aras Demirci imzasını taşıyor. Şarkıyı ilk okuduğum andan itibaren bana çok yakıştırdılar. Özellikle Polat Yağçı Zeynep, “Bu şarkı ile çıkış yapıyoruz” dedi.

54 |

HABERHAYAT: “Bi Gülüşü” dediniz. Herkes sosyal medyada gülüşlerini çektikleri fotoğraflara “Bir gülüşüm yeter mi?” diyor… ZEYNEP DİZDAR: Öyle güzel yorumlar alıyorum ki. Zaten her zaman hayranlarım ile özel bir bağım olmuştur. HABERHAYAT: Peki, kimlerin bir gülüşü, bir bakışı size yeter? ZEYNEP DİZDAR: Hayatta önce sağlık olsun. Sağlık olursa mutluluk da olur.


HABERHAYAT: Klip çekimleri nasıl geçti? ZEYNEP DİZDAR: Klip çekimleri çok eğlenceliydi. Kemal Başbuğ, her zamanki gibi işinin ustasıydı. HABERHAYAT: Klipte sevenlerinizin dikkatini çeken en büyük şey, kilo vermeniz oldu. Nasıl kilo verdiniz? ZEYNEP DİZDAR: Yaklaşık 10 kilo verdim. Özel bir şey yapmadım. Sadece spor ve yürüyüş yaptım. HABERHAYAT: Yıllardır değişmeyen bir güzelliğiniz var. Güzellik sırlarınız neler? ZEYNEP DİZDAR: Güzellik sırrım, dikkatli beslenmek ve spor yapmak diyebilirim. HABERHAYAT: Bir açıklamanızda Ozan Çolakoğlu ile çalışmak istediğinizi ama fırsat kalmadığını söylediniz. .. ZEYNEP DİZDAR: Ozan Türkiye’nin en iyisi diyebilirim. Evet, bize fırsat kalmıyor. Ama olsun, o mutlu olsun o çok başarılı olsun. HABERHAYAT: Bir dönem Tarkan'a vokallik yaptınız. Çok yakında baba olacak olan ‘megastar’a neler söylemek istersiniz? ZEYNEP DİZDAR: Baba olacağını öğrendiğimde çok sevindim. Bebekleri sağlıkla gelsin. Tebrik ederim.

HABERHAYAT: Albüm çıkarmayı düşünüyor musunuz? Yoksa single çalışmaları ile mi devam edeceksiniz? ZEYNEP DİZDAR: Albüm tabii ki yapacağım ama zamanı var. Her şey yolunda giderse, 2 ay içerisinde yeni bir şarkı daha geliyor. Bu sefer ara vermeden, daha canlı bir Zeynep Dizdar olacak. HABERHAYAT: Sanat camiasında dostluklar zordur. Sizin çok sevdiğim dostum diyebildiğiniz bir isim var mı? ZEYNEP DİZDAR: Herkes ile arkadaş kalmayı becerebildim. Dost derseniz tabii ki Faruk K. derim. HABERHAYAT: Bu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar hangisi? ZEYNEP DİZDAR: En çok dinlediğim şarkılardan bazıları, Ne Münasabet, İz, Bi Gülüşü… HABERHAYAT: Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz? ZEYNEP DİZDAR: Çok teşekkür ederim. HaberHayat sayfalarından tüm sevenlerime sevgiler…

HABERHAYAT: Peki, siz anne olmak istemiyor musunuz? ZEYNEP DİZDAR: Aklım bir karış havada iken anne olmayı düşünmedim hiç. Sonra “Anne olsam mı?” soruları tabii geldi aklıma. Ama şimdi evlat edinmeye daha ayrı bir istek duyuyorum. HABERHAYAT: Harun Kolçak, Ajda Pekkan, Yonca Evcimik'le birlikte çalışmıştınız. Nasıldı o günler? ZEYNEP DİZDAR: Ah! 90’ları kim özlemiyordur ki. O kadar özel insanlar ki onlar, hangi anımı anlatsam. Hepsini ayrı ayrı seviyorum. Harunumun mekanı cennet olsun.

HABERHAYAT: İyi bir yorumcu olmanın yanı sıra çok iyi bestecisiniz. En sevdiğiniz şarkılarınız nelerdir? ZEYNEP DİZDAR: Tüm şarkılarım benim için özel. Hepsi çocuğum, hepsini çok seviyorum. HABERHAYAT: Bir röportajınızda Edis ile röportaj yapmak istediğinizi söylemiştiniz. Edis ile ilgili bu hayranlık nereden geliyor? ZEYNEP DİZDAR: Şu anki nesilde çok başarılı genç müzisyenler var, hepsi de üretken. Edis ile ses renklerimiz çok benziyor. İleride bir proje neden olmasın ki. HABERHAYAT: Boynunuzda pati dövmesi var. Sizdeki önemi nedir bu dövmenin? ZEYNEP DİZDAR: Kedi ve köpekleri çok severim. Bu yüzden boynumda pati simgesi taşımak istedim. HABERHAYAT: “Bir Hayvanın Günlüğü” diye bir şarkı yapmıştınız. Oradaki mesaj neydi? ZEYNEP DİZDAR: Hayvanlara zarar gelmesin, onlar da canlı onların da duyguları var. Bizler gibi acı çekip mutlu oluyorlar. Bunları anlatmak istedim.

2 ay içerisinde yeni bir şarkı daha geliyor. Artık daha canlı bir Zeynep Dizdar olacak. 55 |

HABERHAYAT: 97 yılında “Vazgeç Gönül” dediniz. Ne değişti o şarkıyla hayatınızda? ZEYNEP DİZDAR: Ben yine aynı benim diyebilirim. 21 yıl geriye baktığımda halen Vazgeç Gönül deniliyorsa, çok iyi işler yapıp büyük kitlere ulaşmışım demektir.


Japonya'dan havalandılar Barış kuşları Samsun'a konacak

S

amsun Bilim ve Sanat Merkezi'nin hazırladığı, Japonya Kyoto Üniversitesi, Kyoto Belediyesi ve Yunus Emre Enstitüsü'nün desteklediği proje ile 2 bin 19 turna origamisi barış heykeline dönüştürülecek

Samsun Bilim Sanat Merkezi, Samsun'dan tüm dünyaya barış mesajı vermek için "Allı Turna Selam Söyle Dünyaya" projesi başlattı. Terör ve savaş mağduru çocuklara dikkati çekmek için Japonya'da Hiroşima'da 2 yaşındayken evinin yanına atılan atom bombası nedeniyle radyasyona maruz kalan ve 12 yaşında yakalandığı amansız hastalık nedeniyle yaşamını yitiren Sadako Sasaki'nin hikayesinden yola çıkılarak projenin simgesi turna origamisi seçildi.

BARIŞIN SİMGESİ

Japon inanışına göre, origamiden bin turna kuşu yapınca dileğinin kabul olacağına inanan Sasaki, hastanede kağıttan turna kuşları katlarken, hikayesi tüm dünyaya yayıldı. Sasaki, bin turna kuşu yapamadan hayata gözlerini yumdu ancak postacılar dünyanın her yerinden gönderilen binlerce turna origamisini hastaneye taşıdı. O tarihten sonra ise Japon kültüründe turna origamisi barışı simgeler oldu.

19 MAYIS'TA SERGİLENECEK

Proje kapsamında Samsun'daki öğrencilerin yanı sıra Japonya başta olmak üzere çeşitli Türk devletleri ve Avrupa ülkelerinden öğrenciler origami tekniğiyle yaptıkları turna kuşlarının kanadına barış mesajları yazarak Samsun'a gönderecek. Dünya çocuklarının yapacağı origamiler, proje çerçevesinde Samsun Büyükşehir Belediyesi'nce metalden yapılacak ve boyu 2 metreyi aşacak turna kuşunun üzerine yapıştırılacak. Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919 yılının 100. yılına atfen 2 bin 19 turna origamisi kullanılarak oluşturulacak heykel, bu yıl yapılacak 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nda sergilenmeye başlanacak. Heykelde kullanılmayan origami turna kuşları ise uçakla gökyüzünden kentin üzerine bırakılacak.

56 |

DÜNYAYA MESAJ VERİLECEK

Samsun Bilim ve Sanat Merkezi Müdürü Aydın Peker, hazırladıkları "Allı Turna Selam Söyle Dünyaya" projesi ile çocuklarla dünyaya barış mesajı vermeyi amaçladıklarını söyledi. Projede hem yurt dışındaki hem de yurt içindeki gönüllüleri ve öğrencileri turna kuşu katlamaya davet ettiklerini anlatan Peker, "Origami tekniğiyle turna kuşu katlanıyor. Kuşun bir kanadına ad, soyad ve tarih atılıyor diğer tarafına bir şehidimizin adı ya da vatan, millet, bayrak sevgisi, terörün lanetlenmesi, barış konulu bir mesaj yazılacak. Bunlar bizim posta adresimize gönderilecek" dedi.


57 |


Fen Bilimleri’nde şiir şöleni

Samsun Çizgiüstü Fen Bilimleri Okulları, “Şiirlerimiz, şarkılarımız ve öyküleri” isimli dinletisiyle öğretmen, öğrenci ve velilere şiir şöleni yaşattı

58 |

Samsun Çizgiüstü Fen Bilimleri Okulları, geleneksel hale getirdiği şiir dinletilerinin, bu yıl üçüncüsünü düzenledi. Atakum Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi’nde düzenlenen program, verilen kokteylle başladı.


TÜRK EDEBİYATININ ÖNEMLİ İSİMLERİ

"Şiirlerimiz, şarkılarımız ve öyküleri" adlı dinletide Türk edebiyatının önemli isimleri Ümit Yaşar Oğuzcan, Erdem Beyazıt, Cahit Sıtkı Tarancı, Murathan Mungan, Metin Altıok gibi pek çok sanatçının şiirleri öğrenciler tarafından okundu. Şiirlerin yazılmasında etkili olan hikayeler dinleyicilerle paylaşılırken, zaman zaman duygusal anlar yaşandı. Şiirlerden bestelenen şarkılar da yine öğrenciler tarafından seslendirildi.

AMAÇ: EDEBİYAT SEVGİSİ KAZANDIRMAK

Yoğun katılımla gerçekleşen dinletiyi hazırlayan Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinden Haluk Torun, "Edebiyatın mayası ve özü aşktır. Bu aşk kimi zaman sevgiliye, kimi zaman yaratana, kimi zaman da vatana duyulur. Görevimiz; bu aşkı şiirlerle, şarkılarla, öykülerle dile getirerek öğrencilerimize edebiyat sevgisi kazandırmak" ifadelerini kullandı.

Dinletide 14 farklı öykü anlatılırken, katılımcılara piyano, yan flüt ve kemanla müzik ziyafeti verildi. Öykülere göre hazırlanan dekorlar, dinleyiciler tarafından büyük beğeni topladı. Kısa süreli sıra gecesi canlandırmasına, dinleyiciler alkışlarıyla ekibe eşlik etti. Etkinlik, öğrencilerin vatan sevgisine dair düzenlediği temsil ile sonlandı. Programa, Fen Bilimleri Okulları kurucuları, öğretmenler, öğrenciler ve velileri ile çok sayıda davetli katıldı. Programın sonunda Kurucu Müdür Mustafa Kemal Yavuz, dinletide görev alan öğretmen ve öğrencilere çiçek verdi.

59 |

BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI


Sektöre yön veren marka Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul Sektörün önde gelen işletmelerinden Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, modern yapılar inşa etmeye devam ediyor Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, yapıları konforla buluşturuyor. Yunus Aksu ve Hasan Düzenli ortaklığında birbirinden önemli projelere hayat veren Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, hayata anlam katan yaşam alanları inşa ediyor. HER KESİME HİTAP EDEN DAİRELER

Mimari ve teknolojideki en güncel gelişmeleri projelerine yansıttıklarını söyleyen Yunus Aksu, “Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul olarak, birbirinden önemli projeleri hayata geçirmeye devam ediyoruz. Geniş yelpazede çalışan bir firmayız, her kesme hitap eden daireler inşa ediyoruz. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz YUNUS AKSU projeler, bundan sonra geçireceklerimizin teminatıdır. Müşterilerimiz yıllardır bizi tanıyor ve güvenilir bir firma olduğumuz için gönül rahatlığı içerisinde bizi tercih ediyor. Bizler de bu güveni boşa çıkarmamak için çalışmalarımızı en kaliteli şekilde gerçekleştirmeye

60 |

devam ediyoruz” dedi.

KALİTE VE GÜVENİN ADRESİ

Sektörde kalite ve güvenin adresi olduklarını vurgulayan Hasan Düzenli ise, “2005 yılından bu yana Kalkanca Mahallesi başta olmak üzere birçok mevkide binlerce konut yaptık. Yaptığımız projeler yapacaklarımızın teminatıdır.

Artık lüks ve akıllı binalar da yapmaya, gün geçtikçe en üst kalitede hizmet vermeye başladık. Müşterilerimiz, bizi tercih ettiklerinde doğru adreste olduklarını biliyor. Geniş yelpazede hizmet veren büyük bir firmayız. Birçok firma yatırım yapmak istiyor ama ürküyor. Biz, o ürken insanların sığınacağı limanız. Önemli olan, müşterilerimize elimizdeki ürünü satmak değil, onlara en doğru şekilde yardımcı olmak ve yönlendirmek. Müşterilerimiz, huzur ve güven içerisinde bizi tercih ediyor. Çünkü hiçbir şekilde herhangi bir problemle karşılaşmayacaklarını biliyorlar” şeklinde konuştu.


61 |


Güneş Koruyucunuz Olmadan Asla

Sokağa Çıkmayın! Dermatoloji Uzmanı Dr. Melek Küçük

Güneş ışığı, farklı dalga boyları içeren bir spektruma sahiptir. Deride hasarlanma yaparak; deri kanserlerine, deri yaşlanmasına ve derideki renk değişikliklerine neden olur. Medicana Samsun Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Melek Küçük güneş koruyucular konusunda bilgi verdi.

Ultraviyole ışınları üçe ayrılır:

62 |

•UVA, derideki melaninin koyulaşmasına neden olur. •UVB, derinin erken yaşlanmasına ve güneş yanığına neden olur. Deriye renk veren “melanosit” denilen hücreleri uyarır ve renk pigmentinin yapılmasını, sonuç olarak derinin bronzlaşmasını sağlar.

•UVC ışınları, ozon tabakasının engeline uğrar ve yeryüzüne ulaşamaz. Mikrop öldürücü etkileri vardır. Ameliyathanelerde kullanılır. Güneş ışığı cilde temas ettiği zaman, deride hücre düzeyinde bozulmalar yapar. Bu faklılaşmadan etkilenmemek adına; deri kalınlaşır, bronzlaşır ve yeni hücre yapımı sağlanmış olur. Bütün bu savunma mekanizmalarına rağmen; yine de deri hücrelerinde istenmeyen değişiklikler olur. Damarlarda genişleme gelişerek, deri kızarması oluşur. Maruz kalınan süre fazla ise, deride güneş yanıkları oluşur. Kronik maruziyet genetik yatkınlığı olan kişilerde; deri kanserleri, deride alerjik durumlar, deri yaşlanmaları, kılcal damarlarda genişlemeler, deride renk değişiklikleri gibi istenmeyen durumlara yol açar. Güneş ışınlarının bu zararlı etkilerinden korunmak amacıyla güneş koruyucuları kullanılmalıdır. Bu ürünler, zararlı UV ışınlarını emerek ya da yansıtarak cildin zarar görmesini engeller. Kullanılan güneş koruyucularının sadece UVB’ye karşı değil; mutlaka UVA’ya karşıda da koruyucu özellikleri olmalıdır. Özellikle çocukluk çağında maruz kalınan güneş ışınlarının, 30-40 hatta daha uzun yıllar sonrasında deri kanseri ve erken deri yaşlanmasına neden olduğu bilinen bir gerçektir. Bu yüzden, bu ürünlerin mutlaka bebeklik döneminde kullanılmaya başlanması gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, güneşten korunmanın sadece yaz aylarına sınırlı kalmaması gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Çünkü bulutlu, yağmurlu hatta karlı havada bile UV ışınları mevcuttur. Rüzgar, kar ve soğuk hava, UV ışınlarının deri tarafından emilmesini artırır.


İyi bir güneş koruyucu nasıl olmalıdır?

Güneş koruyucular etkilerini, güneş ışınlarını absorbe ederek, dağıtarak ya da yansıtarak gösterir. Güneş koruyucular, temel olarak kimyasal ve fiziksel güneş koruyucular olmak üzere iki grup altında toplanır.

Fiziksel güneş koruyucular;

Büyük partiküllere sahip olması nedeniyle fiziksel olarak bir bariyer oluşturarak UV ışınlarını yansıtma ve dağıtma özelliğine sahip opak maddelerdir. Hem UVA hem UVB’yi absorbe etme özellikleri vardır. Titanyum dioksit, çinko oksit, pudra, kakao yağı, kaolin, fenit kland, iktiyol ve renk verici maddeler içerirler. Fiziksel güneş koruyucuların en önemli dezavantajı, partiküller büyük olduğu için görünür katman oluşturmaları ve kıyafetleri boyamalarıdır. Yüz yıkama, yüzme ve terleme ile etkileri geçer. Bu yüzden fiziksel güneş koruyucular günümüzde tercih edilmemektedir.

ürünler 4 saat ara ile sürÜLMELİ

Kimyasal güneş koruyucular;

Korunma yöntemleri

•Güneşin dik açıyla geldiği 11:00- 15:00 saatlerinde dışarı çıkmamak. •Şapka, gözlük takmak ve açık renk kıyafetler giymek. •Gölgede ya da şemsiye altında durmak. •Dışarı çıkmadan 20 dakika önce koruyucu sürmek. •Her ne kadar 12 saat korudukları söylenerek satılsa da bu ürünleri 4 saat ara ile sürmek. •Terleme, havuz, yıkanma sonrasında mutlaka tekrar güneş koruyucu sürmek. •Çocuklar için, hem fiziksel hem de kimyasal içerikli ürünler kullanmak. •Sadece yaz aylarında değil; hayat boyu, kış ayları da dahil, koruyucu kullanmak. •Kullanılan ürünün deri tipine uygun olması, açık ve hassas derililerin yüksek korumalı ürünler kullanması gerekir.

63 |

UV ışınlarını absorbe eden renkli maddelerdir. Kozmetik olarak kullanımları daha kolaydır. Etken madde olarak, PABA veya esterleri benzofenonlar, salisilatlar, antirozilatlar içerirler. •Hem UVA hem UVB’ye karşı eşit etkili koruma sağlaması, •Kullanıcı tarafından iyi tolere edilmesi, •Kozmetik olarak kabul edilebilir olması, •Suya dayanıklı olması, •Yüksek SPF’ye sahip olması, •Komedojenik olmaması ( sivilce yapmaması )gerekir. Koruyucu etkilerine ve kullanıcıların deri tipine göre farklı güneş koruyucuları üretilmiştir. Risk grubuna veya deri rengine göre uygun ürün, mutlaka profesyonel kişilerce önerilmelidir. Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için; koruyucu kremler, jel ve losyon kullanılmalıdır. Yüksek koruma faktörlü bir güneş koruyucusuyla bile güneşin zararlı etkilerinden korunmak mümkün olmadığından, yardımcı koruma yöntemlerinden de yararlanmak gereklidir.


64 |


65 |


Doç.Dr.Gürkan Genç Dr.gurkangenc@gmail.com

Visseral Manuel Terapi

Visseral Manuel Terapi (İç organların elle tedavisi) iç organların ciltte yansıma bölgelerini değerlendirerek hastalık tanısı koyma ve tedavi etme yöntemidir.

Hastasının bu ifadesine kulak veren Barral, böylece VMT’ nin de temellerini atmıştır. Ülkemizde de yakın zamanda kaybettiğimiz Dr. Salih Salmanlı tarafından başarıyla uygulanmakta olan VMT, kendisinden eğitim alma şansını yakalamış, az sayıda hekim tarafından halen uygulanmaktadır.

Visseral Manuel Terapi yöntemi ile

68 |

Bu yolla iç organların fonksiyonları düzeltilebilir, birçok hastalığın tedavisine tek başına ya da diğer kas, iskelet, sinir sistemi, solunum, sindirim, lenf sistemi, ürogenital tedavilere ek olarak destek sağlanabilir. Visseral Manuel Terapi ve Manuplasyon Rus bilim adamı Aleksandr Timofeyeviç Ogulov ve Fransız osteopat olan Jean Pierre Barral tarafından geliştirillmiştir. Barral’ın tekniği geliştirmesinde etken olan da bir hastasının “eski bilgilere sahip biri tarafından karnında bir yer itildikten sonra, sırt ağrısının geçtiğini” söylemesidir. Gerçekten de büyüklerimizin köylerde, kentlerde, eller ile yapılan ilaçsız tedavilerden bahsettiğini hepimiz duymuşuzdur. Kimi zaman şifacı olarak tanımlanan bu kişiler, genelde eski kuşaklardan gelen bilgilerin aktarılması ile bu teknikleri öğrenmiş ve uygulamışlardır.

sistemlerle ilgili pek çok sorun giderilebilir. Bu yöntemle, organ ve ligament dediğimiz organ etrafındaki bağlantı noktalarının düzenlenmesi sağlanarak, hastanın şikayetleri giderilebilir.


Hepimiz çevremizde ‘sürekli karın ağrısı çeken ancak tetkiklerde hiçbir şey bulunamayan’, ‘ağrıları olan ancak yapılan her türlü müdahaleye rağmen bundan bir türlü kurtulamayan’ kişilerin yakınmalarını duymuşuzdur. Özellikle, altta yatan belli bir organik neden bulunamayan vakalarda, “Senin bu şikayetin sinirsel” denilen ve araştırmanın bırakıldığı o çıkmaz sokaklarda Visseral Manuel Terapi’den çok iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bazen tek başına bazen bazı teknikler ile kombine edilerek çeşitli sorunlara çözüm olabilmektedir. Yıllar süren diyet değişiklikleri ve ilaç kullanımlarına rağmen düzelmeyen barsak sorunlarında, özellikle kabızlık durumlarında bu terapinin faydaları azımsanamayacak kadar fazladır. Depresif durumlarda, duygulanım problemlerinde, gastritten tutun pankreas fonksiyon bozukluklarına kadar bir çok alanda Visseral Manuel Terapi uygulanabilmektedir. Bir diğer uygulama alanı ise bebeklerde baş belası olarak bilinen kolik ve fonksiyonel karın ağrısıdır. Çocuk hekimlerinin yaklaşımı, deneyip görme şeklinde ilaç kullanımından yanadır ancak tüm ilaçların kullanılmasına rağmen başarı şansı oldukça düşüktür. Bu teknikler yardımı ile durum kısa sürede aşılabilmektedir. Fonksiyonel karın ağrısında çocuklar, sıklıkla ciddi karın ağrısı çekerler, hatta bazen bu ağrılar nedeni ile acil servislere birçok kez başvuruda bulunmak zorunda kalırlar. Endoskopi dahil her şey yapılır ancak hiç bir tetkikte bir şey bulunamaz, mide koruyucu ilaçlar ile takip önerilir. Visseral Manuel Terapi ile organların fonksiyonunun düzeltilmesi ile şikayetler hızla azalır ve acil ziyaretleri sonlanabilir.

Bu tedavide, genel vücut sağlığının korunması için organ fonksiyonlarının düzgün olmasının sağlanmasına çalışılmaktadır. Dolayısı ile aralıklı yapılan Visseral Manuel Terapi ile ortaya çıkabilecek sistemik problemlerin de önlenebileceği savunulmaktadır. Eklem problemleri için safra kesesinin, sinir sistemi dengelemesi için karaciğerin, metabolizmanın düzenlenmesi için pankreasın, sindirim ve emilim problemlerinin giderilmesi ya da önlenmesi için barsakların, mesane prostat kaynaklı problemlerde önleyici ve bazı durumlarda tedavi edici olması açısından alt karın bölgesinin uyarılması önerilmektedir. Bu uyarı da en iyi şekilde Visseral Manuel Terapi ile yapılabilir. Bazı durumlarda genel manuel terapinin, akupunktur ve mezoterapi uygulamalarının eklenmesi ile sonuçlarda başarı şansı, dolayısıyla da hasta memnuniyeti oldukça artmaktadır. Aslında hastalıklardan korunmanın hasta olduktan sonra tedavi olmaktan daha kolay ve keyifli, ekonomik olarak da bir o kadar ucuz olduğu, özellikle son günlerde unutulmuş olsa da hastalıksız bir yaşam geçirmeniz, hastalanmadan onlardan korunmanız dileğiyle.

Fonksiyonel karın ağrısında çocuklar, Visseral Manuel Terapi ile organların fonksiyonunun düzeltilmesi ile şikayetler hızla azalır ve acil ziyaretleri sonlanabilir.


Samsun kadınlarla gelişecek

Vali Osman Kaymak, Samsunlu iş kadınlarının cesaretli, geleceği okuyabilen ve eğitimli olduğunu belirterek, “Kadınlarla el ele verdiğimizde Samsun, bugün sahip olduğu katma değerin çok daha fazlasına sahip olacak” dedi

İŞKUR Samsun İl Müdürlüğü ve Samsun İş Kadınları Derneği (SAMİKAD), iş yaşamında başarılı kadınların deneyimlerini paylaştığı “Hayata İmza Atan Kadınlar” etkinliği düzenledi. Samsun Büyükşehir Belediyesi Şehit Ömer Halisdemir Salonu’nda gerçekleşen etkinliğe Samsun Valisi Osman Kaymak ile eşi Emine Kaymak, OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç, SGK İl Müdürü Ünal Kaya, İŞKUR İl Müdürü Haşim Meydan’ın yanı sıra HaberHayat Dergisi Editörü Kübra Şenocak, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve iş kadınları katıldı.

1.3 MİLYON KADIN ÇALIŞAMIYOR

Programın açılış konuşmalarını yapan SAMİKAD Başkanı Münnevver Uğurlu,amaçlarının kadınların ve gençlerin eğitimleri ile meslek edinmeleri, iş hayatına atılıp sürdürülebilir istihdamda yer almaları olduğunu ifade ederek, “Ülkemizin menfaati açısından kadınların iş hayatında olması çok önemli. 1.3 milyon kadın, çocukhasta-yaşlı bakımı nedeniyle iş gücüne katılamıyor. Bu yüzden kreş ve hasta bakım merkezlerinin sayısının artırılmasına ihtiyacımız var. Artık kadın-erkek ayrımını değil becerileri doğrultusunda ‘iş insanı’nı konuşmalıyız. Samsun gelecekte pek çok sektörde yatırım yapılacak kapasiteye sahip. Yerel dinamikler açısından potansiyeli kullanmak için zayıf ve güçlü yanlarımızı ortaya çıkarmalıyız” dedi.

70 |

KADINLARIN EMRİNE AMADEYİZ

İŞKUR İl Müdürü Haşim Meydan ise etkinliğin toplumun yarısını oluşturan kadınların iş gücü piyasasında etkinliklerini artırmak, girişimci kadın sayısını en üst seviyeye çıkarmak amacıyla yapıldığını belirterek, “Hükümetimiz tarafından uygulamaya konulan istihdam seferberliği kapsamında kadınlara daha fazla ayrıcalık sağlıyoruz.

Samsun’da kurumumuz aracılığıyla işe girme ve diğer hizmetlerden yararlanma açısından kadın ve erkekler eşit oranda. Bu da bizi çok mutlu ediyor. Kadınların daha fazla iş hayatında olması için çabalıyoruz, işveren kadınlarımızın da emrine amadeyiz” ifadelerini kullandı.

BİRLİKTE DÜŞÜNECEĞİZ

SAMİKAD’ın çalışmalarından gurur duyduğunu söyleyen Vali Osman Kaymak ise, “Samsunlu kadınlar geleceklerine sahip çıkıyor, hayata katılıyorlar. Devletin imkanlarını, teşviklerini en iyi şekilde değerlendirdiklerini görmekten mutluluk duydum. Devletimiz kadınlarımıza her anlamda pozitif ayrımcılık yapıyor. Yeter ki kadınlarımız iş hayatına katılsın, yeteneklerini göstersin. Kadınların iş hayatına katılması kalkınmamızı garanti altına alıyor. Her zaman Samsun’un potansiyelini iyi kullanamadığını söylüyorum. Bu potansiyeli kullanmak için hanımlarla birlikte düşüneceğiz. Bunun erkeği kadını yok. Elimizdeki imkanları en iyi şekilde kullanacağız. Samsunlu iş kadınları cesaretli, geleceği çok güzel okuyorlar, eğitilmişler ve el ele verdiğimizde Samsun, bugün sahip olduğu katma değerin çok daha fazlasına sahip olacak. Üreten Samsun ve güçlü Türkiye için kadın erkek demeden daha fazla üretmemiz gerekiyor” diye konuştu.

KADINLAR ANLATTI

Konuşmaların ardından “Başarılı İş Kadını Öyküleri” bölümünde iş kadınları Reyhan Pekdiker, İlknur Yılmaz, Nurten Akkuş, Yasemin Oğuzeş, Canan Özyurt Kurt katılımcılara hayat hikayelerini ve iş yaşamlarını anlattı. Etkinliğin sonraki bölümlerindeyse kadın istihdamına katkı yapan firmalar ile ünlü eğitimci ve kişisel gelişim uzmanı Ahmet Şerif İzgören “Gazete Kağıdından Paraşüt Yapmak” isimli bir seminer verdi.


71 |


Kursiyerler emeklerini sergiledi

Tablolar göz kamaştırdı

S

amsun'da 20 kursiyerin yaptığı 90 eser, “Hat ve Tezhip Sergisi”nde görücüye çıktı. Göz kamaştıran tabloların yer aldığı sergi, ziyaretçilerden büyük ilgi gördü

72 |

Samsun Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi'nde “Hat ve Tezhip Sergisi” açıldı. Kent Müzesi galeri katında açılan yılsonu sergisinde, 20 kursiyerin 90 eseri yer aldı. 10 yıldır sanatsal faaliyetlerini sürdürdüklerini belirten Zer Tezhip Sanatları Kursu öğretmenlerinden Mevhibe Sevinç,“Hat ve tezhip ahşaba, cama, deriye, metale, çiniye, yaprağa yazılıyorsa ipeğe de yazılır dedik ve yola çıktık. Sergimizde yer alan 90 eseri ve daha birçoğunu hayata geçirdik” dedi.


Ayla Şener, Yasemin Öztürk, Sebahat Ulu, Gönül Özinan, Mevhibe Sevinç, Nilgün Çepni, Pınar Erdoğan Fidan, Sibel Eğribel, Melahat Yücebaş, Dilek Şener, İclal Ergün, Gül Atmaca, Sibel Sağlam

SERGİYE YOĞUN İLGİ

Sergilerine gösterilen ilginin memnuniyet verici olduğunu söyleyen Mevhibe Sevinç, “Eserlerimizi icra etmemiz için bize büyükşehir belediyesine bağlı sanat merkezini tedarik eden Yusuf Ziya Yılmaz’a çok teşekkür ederim. Yoğun programları arasında sergimizi ziyaret eden Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı ve eşi Fatma Taşçı’ya ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Fatma hanımın bütün kadınlara rol model olduğumuzu söylemesi ve başarılarımızın devamını dilemesi bizleri çok mutlu etti ve bir kez daha yüreklendirdi” şeklinde konuştu.

GELENEKSEL SANATIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ

Hat ve tezhip sanatının geleneksel sanatımız olduğunu vurgulayan Mevhibe Sevinç, “Bu işi yapmak için sabırlı olmak ve çok çalışmak lazım. İpek organize ile yaptığımız eserlerimizde akrilik boya kullanıyoruz. Kağıt üzerine yaptıklarımızda ise guvaj boya ve altın yaldız kullanıyoruz. Tablolarımız arasında özellikle hilye-i şerifler büyük beğeni topluyor. Hilye- i şerif, peygamber efendimizin yazı ile tasviri. Hilye-i şerif eserimiz besmele ile başlıyor. Orta kısımda özellikleri yer alıyor. Efendimizi güneşe benzetildiği için, eserin orta kısmı yuvarlak formatta oluyor. Halifelerimiz, güneşin etrafında dört yıldız şekilde yer alıyor. Her eserimiz ayrı bir temayı yansıtıyor. Eserlerimizin bir kısmında 18,22 ve 24 ayar altın kullanıyoruz” dedi.

KURAN’I KERİMİ İPEĞE NAKŞ EDİYORUZ

73 |

Hatibe Tezhip Sanatları Kursu hakkında da açıklamalarda bulunan Sevinç, “Hepimizin bildiği gibi Kuran’ı Kerim Mekke’de nazil oldu, Mısır’da en güzel şekliyle okundu, İstanbul’da da yazıldı. Biz de naçizane ilave ederek Samsun’da ipeğe nakşediyoruz. Kursumuzdaki çalışmalarımız iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi hattatın aharlı kağıda yazıp bizlere verdiği çalışmalara, tezhip uygulaması şeklinde olmaktadır. Bu grubumuza Dilek Erdoğan Fidan hocamız rehberlik ediyor. Diğer grubumuz ise, ipek organze üzerine hat ve tezhip uygulamaları yapıyor. Bu çalışmalarda da kursiyer arkadaşlarımıza ben rehberlik ediyorum” ifadelerini kullandı.


Ramazan ayının diğer aylara göre büyük bir yeri vardır. Çünkü Ramazan ayı on bir ayın sultanıdır. Ayrıca bin aydan daha hayırlı olan "Kadir Gecesi" bu ay içerisindedir ve tabi ki oruç ibadeti de bu ayda yapılmaktadır.

On Bir Ayın Sultanı ne demektir?

74 |

Bu tabir aslında ayların sayısı ile ilgili değildir. Yani Hicri Takvim 12 aydan oluşur. On bir Ayın Sultanı Kelimesi, Ramazan'ın diğer 11 aydan daha hayırlı bir ay olduğunu belirtmek için kullanılır. Kur'an'ın indirilmeye başlandığı, ibadetlerin sıklaştığı ve Kadir Gecesi'ni içinde barındırdığı için Ramazan Ayı diğer 11 aydan kutsaldır.


SU İÇMEK İÇİN SUSAMA HİSSİNİN OLUŞMASINI BEKLEMEYİN

Su yaşamamız için elzemdir. Vücuttaki su oranın yeterli düzeyde tutulması hayati önem taşıdığından vücuttan kaybolan miktarda suyun mutlaka alınması zorunludur. Günde ortalama en az 2- 3 lt su içmeye özen gösterilmelidir.Susama hissi duyulmasa bile iftar ve sahur arasında sık sık su içilmelidir.Susama hissi duyulmasa bile iftar ve sahur arasında sık sık su içilmelidir. Terle beraber sadece sıvı kayb ı değil aynı zamanda mineral kayıpları da oluşmaktadır. Günlük içilen 1-2 adet sade soda mineral kayıplarını yerine koymak için iyi bir çözüm olacaktır.

KIZARTMA, AŞIRI YAĞLI VE HAMURLU YİYECEKLERDEN KAÇININ

Ramazan ayında yemeklerin pişirme yöntemleri de çok önemlidir. Yemeklerinizi pişirme yöntemi olarak, kızartma ve kavurma yerine, ızgara, haşlama ve fırında pişirme yöntemlerini tercih edin.İftar sofranızda bol yağlı şarküteri ürünleri, hamur işleri, şerbetli tatlılar ve pide gibi yüksek kalorili, kan şekerini hızlı yükselten ve sindirimi güç besinler yerine sulu yemek ,salata ve ve yoğurt tercih edin.Tatlı olarak posa ve mineral açısından zengin olan meyveler ilk tercih olmalı ve haftanın belirli günlerinde sütlü tatlılar tercih edilmelidir.

İftar zamanı geldiğinde yapılan en büyük hatalardan birisi de çok hızlı bir şekilde, çok yüksek miktarda besin tüketmektir.Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde bu süre zarfında yüksek miktarda, enerjisi yüksek besinler yenilebilir.Bu durum ilerleyen günlerde kilo alımına neden olur. İftarda çorbayla açılış yapmak mideyi ana yemeğe hazırlamak için uygundur. Ancak çorbadan sonra 10 dklık bir ara midenin dinlenmesine ve daha kontrollü seçimler yapmanız için size zemin hazırlayacaktır.Ana yemeğe geçtiğinizde yemeklerinizi yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek tüketin. Yeterince çiğnenmeyen yiyecekler,sindirim siteminde sorunlara yol açar ve beyne tokluk sinyali gidene kadar, gereğinden fazla yemek yenmesine neden olur.

METABOLİZMA HIZI YAVAŞLIYOR

İlk hafta içinde vücut 16 saatlik açlık süresine ve yemek yeme saatlerine kendini adapte ettikten sonra harcanan günlük enerjiyi düşürerek az enerji harcamaya başlar. Bu nedenle metabolizma hızı yavaşlar. Bu durumda, normalde yediğiniz miktarları azaltmanız gerekir. Porsiyon miktarlarını fazla arttırmadan ve tercih ettiğiniz yemeklerin içeriğine ve pişirme yöntemine dikkat ederek kilo kontrolünü sağlamak ve daha sağlıklı bir şekilde bayramı karşılamak mümkün.

77 |

İFTAR İÇİN KENDİNİZE ZAMAN TANIYIN

Sofranızda bol yağlı şarküteri ürünleri, hamur işleri, şerbetli tatlılar ve pide gibi yüksek kalorili, kan şekerini hızlı yükselten ve sindirimi güç besinler yerine sulu yemek salata ve ve yoğurt tercih edin


Samsunlu öğretmen Harun Ekici’nin büyük başarısı

Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği’nin Basın-Yayın Birliği ve Kültür Turizm Bakanlığı destekleriyle ‘Okuma Kültürü Çalıştayı’ yapıldı. Samsunlu Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Harun Ekici, çalıştaya kabul edilme başarısını gösterdi Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği’nin Basın-Yayın Birliği ve Kültür Turizm Bakanlığı destekleriyle ‘Okuma Kültürü Çalıştayı’ düzenlendi. Milli Eğitim Eski Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele, T.C. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Doç. Dr. İbrahim Kalın, T.C. Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Prof. Dr. Mustafa İsen, Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün ve Beşir Ayvazoğlu yer aldı. Çalıştaya kabul edilme başarısını gösteren Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Harun Ekici çalıştay hakkında bilgi verdi

78 |

PROJELER DEĞERLENDİRİLDİ

Panelde katılımcıların okumanın öneminden bahsettiğini dile getiren Harun Ekici, “Panele katılanlar, kitaplarla ilk ne zaman tanıştıklarından okumanın kendi hayatlarından nasıl bir etki yarattıklarından söz etti. Katılımcılar, daha önce İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden yapılan forumdan çıkan soruları ve önerileri ele alarak, çalıştaya katılan proje ve etkinlik sahiplerine bir yol çizdi. Çalıştay, her biri ortalama on kişiden oluşan sekiz adet müzakere masasından oluştu. Bu masalarda kamuoyunda, kamunun, öğrencilerin, öğretmenlerin, eğitim kurumlarının, dijital mecralarda ve kütüphanelerde okuma kültürünün geliştirilmesine yönelik sunulan öneri, etkinlik ve projeler değerlendirildi. Bazı projeler içerik olarak birbirlerine yakın olması sebebiyle birleştirildi. Katılımcılar tarafından yapılan öneriler ve etkinlikler projelere eklendi. Çalıştaya katılan kişilerin azmi ve duyarlılığı ülkenin geleceği için herkesin içinde bir mutluluk oluşmasına etki etti. İki gün süren çalıştay sonunda, bazı proje ve önerilerin tek başına öne sürülerek bir an önce işleyişe dökülmesi kararlaştırılırken diğer projelerin daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirilmesi için ek süre istenerek üzerlerinde çalışılması ve ekleme yapılması kararlaştırıldı” dedi.

PROJEM KABUL GÖRDÜ

Projesinin medya, televizyon, radyo, sosyal medya ve reklam alanında verilecek bilinçaltı mesajları içeren kapsamlı bir alan oluşturduğunun gözlemlendiğini söyleyen Ekici, çalışmasının diğer projelerle birlikte uygulanmaya müsait olması sebebi ile gözlemciler tarafından üzerinde durulması gerektiği kararlaştırıldığını ifade etti. Ekici, “Bu projeyi insanların duygularını ve düşüncelerini güzel bir şekilde anlatmalarının, yaşam seviyelerini yükseltmelerinin ve eleştirel düşünme becerilerinin kazanmalarının tek yolunun okumak olduğunu göstermek için hazırladım. Bu projeyle televizyon ve sosyal medyanın toplumun üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi olumluya çevirmek ve kitapları toplumun bulunduğu her yerde bulundurarak okumaları ve okumayanların da bilinçaltlarında bu eksikliği hissettirerek onları okumaya cezp etmeyi amaçladım. Televizyon ve sosyal medyanın yanında öğretmenlerin, kurumların ve alış veriş merkezlerinin de okuma kültürünün gelişmesi için yapılacak çalışmalarda etkin olarak kullanılmasının daha etkili bir sonuç vereceği görülmüştür” şeklinde konuştu.

SONUCA BİR ADIM DAHA YAKLAŞTIK

Projede öne sürülen başlıklar hakkında da açıklamalarda bulunan Harun Ekici, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Projem, televizyon dizilerini ve programlarını kullanarak okuma kültürünün gelişmesini sağlamak, sosyal medyayı kullanarak okuma bilinci oluşturmak, gençlik merkezlerinde yapılan okuma halkalarını ülkedeki tüm okullara ve üniversitelere yaymak, tüm branş öğretmeni kitap okuma kültürünün gelişmesi için katkı yapmaya yönlendirmek, alış veriş merkezlerinin kitap reklamı yaparak okuma kültürünün gelişmesine destek olmalarını sağlamak başlıklarından oluşmaktadır. Bu projedeki önerilerimin bazıları daha önce küçük ya da yerel çapta yapıldı. Bunların daha kapsamlı ve tek elden yürütülmesi gerektiğini vurguladım. Projeyi çalıştaya sunmamdaki asıl sebep de budur. Okuma oranın artması her anlamda ülkemizin ve toplumumuzun gelişmesinde en önemli etkendir. Bu anlamda sonuca bir adım daha yaklaştık.”


79 |


muhteşem organizasyonları hayata geçiriyor

Bir otelden daha fazlasını misafirleri ile buluşturan Konaks Otel, kusursuz organizasyonları hayata geçiriyor

S 80 |

amsun’un en seçkin otellerinden Konaks Otel, huzurlu bir konaklama keyfi yaşatmanın yanı sıra muhteşem organizasyonlara da ev sahipliği yapmanın gururunu yaşıyor. Konaks Otel, şehrin önde gelen firmalarının organizasyonlardaki ilk tercihi olmaya devam ediyor.

KOŞULSUZ MİSAFİR MEMNUNİYETİ

Birbirinden önemli organizasyonlara ev sahipliği yaptıklarını belirten Konaks Otel Ön Büro Müdürü Caner Türkmen, “Konaks Otel olarak her türlü organizasyona ev sahipliği yapıyoruz. Konaklamanın dışında bir otelden beklenen kahvaltı organizasyonu, yemekli yemeksiz düğün organizasyonu, okulların mezuniyet balolarını, toplantı, eğitim ve seminer organizasyonları da gerçekleştirebiliyoruz. Nisan ayı içerisinde 3 büyük organizasyon gerçekleştirdik. Organizasyonlarımızı herhangi bir aksama yaşamadan, profesyonel ve güler yüzlü ekibimizle rahatlıkla yapabiliyoruz. Tamamen koşulsuz misafir memnuniyeti parolası ile hizmet ediyoruz. Misafirlerimizle süregelen işbirliğimiz artarak devam ediyor” dedi.


Organizasyonlarımızı 250, 450 ve 600 kişilik oturma düzeni olan salonlarımızda gerçekleştiriyoruz

KUSURSUZ ORGANİZASYONLAR

Birçok işletme ve kurumun konaklama ve organizasyonlarında Konaks Otel’i tercih ettiğini dile getiren Türkmen, “Organizasyonlarımızı 250, 450 ve 600 kişilik oturma düzeni olan salonlarımızda gerçekleştiriyoruz. Geçtiğimiz günlerde TED Koleji’nin 23 Nisan galasını gerçekleştirdik. Kendilerini iki salonumuzda birlikten ağırladık. 400 kişilik katılımla gerçekleşen organizasyonda çocuklarımız gönüllerince eğlendi. TED Koleji organizasyonlarında ve konaklamalarında 4 yıldır bizi tercih ediyor. Bu yıl da bizi tercih etmelerinin mutluluğunu yaşadık ve muhteşem bir 23 Nisan organizasyonunu hayata geçirdik. TED Koleji gibi birçok koleji işletmemizde ağırlamaktan büyük gurur duyuyoruz. Geçtiğimiz dönemde Açı Okulları’nı Konaks Otel’de ağırladık. Kendileri için muazzam bir kahvaltı organizasyonu düzenledik. Önümüzdeki haftalarda Final ve Gazi Okulları mezuniyetlerini işletmemizde kutlayacaklar” şeklinde konuştu.

KONAKS’I TERCİH EDEN HERKESE TEŞEKKÜRLER

Yüzde 100 müşteri memnuniyeti ilkesi ile hareket ettiklerini vurgulayan Caner Türkmen Konaks Otel’in konaklama ve organizasyonlarda işletmelerin ilk tercihi olduğunu vurguladı. Türkmen, “Nisan ayı içerisinde Rotarak Grubu’nun çok özel bir kahvaltı organizasyonuna ev sahipliği yaptık. Bir ilkokula yardım amaçlı düzenlenen organizasyonda, o okulun öğrencilerinin emeği olan resimlerden oluşan bir sergi düzenlendi. Sergiden elde edilen tüm gelir okula bağışlandı. Ayrıca İŞBİLİR’in bu ayki bayii toplantısında kendilerine konaklama hizmeti verdik. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bayii toplantılarında bizi tercih ettiler. Konaks Otel ayrıcalığını yaşayan tüm misafirlerimize teşekkür ederiz” ifadelerini kullandı.

RAMAZAN’DA AÇIK BÜFE HİZMETİ

81 |

Ramazan ayında da misafirlerine en kaliteli hizmeti sunduklarını söyleyen Türkmen şunları kaydetti: “Her Ramazan ayında olduğu gibi bu Ramazan ayında da misafirlerimize açık büfe zengin menümüzle hizmet veriyoruz. Misafirlerimiz iftar organizasyonlarında da gönül rahatlığı içerisinde bizi tercih edebilir.”


82 |


83 |


DSİ’de 'Yeşilçam' esintisi

Müzik dolu gece

S

DSİ’de 'Yeşilçam' esintisi Müzik dolu gece

amsun Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü Türk Müziği Topluluğu, 34. seri konseri ile müzikseverlerle buluştu. Samsun Otizmli Çocuklar Derneği yararına verilen konserde, eski Türk filmlerinden tanınan şarkılarla adeta Yeşilçam rüzgarı esti Tamamen yardım amaçlı konserler düzenleyen Samsun Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü Türk Müziği Topluluğu, 34. konserini Samsun Otizmli Çocuklar Derneği yararına verdi. Birbirinden değerli eserlerin seslendirildiği konser, dinleyicilerden tam not aldı. Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen anlamlı konserde, özellikle eski Türk filmlerinden tanınan parçalar seslendirilirken, fonda da filmlerden kesitler sunuldu.

34. KONSER OTİZMLİ ÇOCUKLAR İÇİN

84 |

Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü Türk Müziği Topluluğu 2002 yılında kurulmuş olup, Karadeniz’in ilk kadın koro şefi Hatice Sevtap Bayraktar’ın yönetiminde 33 seri konser düzenledi. Devlet Su İşleri personeli ve yakınları tarafından müziğe gönül vermiş kişilerden oluşan Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü Türk Müziği Topluluğu; sanatsal, kültürel ve sosyal işbirliği sağlamak amacı ile konserler veriyor. Türk müziğini unutturmamak, her dem canlı tutmak için faaliyet gösteren topluluk, bugüne kadar düzenlediği 33 konserin tamamını sivil toplum kuruluşları ve okul aile birlikleri yararına verdi. 34. konserini Samsun Otizmli Çocuklar Derneği yararına veren Devlet Su İşleri 7. Bölge Müdürlüğü Türk Müziği Topluluğu, dinleyicilere müzik dolu bir gece yaşattı.

Zafer Güler


Nesrin Dönmez

SEVİLEN ŞARKILAR İki bölüm olarak yapılan ve Hatice Sevtap

Bayraktar’ın şefliğinde gerçekleştirilen konserde, İstanbul ve Yeşilçam temalı şarkılar karışık olarak icra edildi. Kimi zaman tek bir solist, kimi zaman bir düet, kimi zamansa koro eşliğinde seslendirilen şarkılarla dinleyiciler daha ilk dakikalardan itibaren mest olmaya başladı. Konser sırasında her şarkıya bir video görüntü eşlik etti. Saz ekibinin hicaz bir peşrev icra etmesi ile başlayan konserin ilk bölümünde, İstanbul’da Boğaz İçinde, Boğaziçi Şen Gönüller Yatağı, Ada Sahillerinde Bekliyorum, Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz İstanbul, Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere, Nasıl Geçti Habersiz, Yalancı Yarim, Sevemez Kimse Seni, Ey Kiz Baluk Mi Aldun ve Senede Bir Gün gibi birbirinden değerli eserler seslendirildi.

MUHTEŞEM KONSER Muhteşem konserde otizme farkındalık yaratmak için özel bir

sürprize de yer verildi. Meme Kanseri ile mücadele eden, bireysel olarak emek harcayan ve azmini yitirmeden yoluna devam eden solist, sözleri Jehan Barbur’a, Müziği ise Cahit Berkay’a ait, 1977 yapımı bir Atıf Yılmaz filmine de adını veren ve Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un “Kırmızı Eşarp” adlı romanından da uyarlama olan Selvi Boylum Alyazmalım’ı söyledi. Duygusal anların doruklara ulaştığı, gözlerin yaşardığı bu bölümde, Son Hıçkırık ve Samanyolu eserlerinin ardından nihavent eserlerine yer verildi.

ÖLÜMSÜZ ESERLER Yoğun katılımla gerçekleşen konserin ikinci bölümünde de

ölümsüz eserlere yer verildi. Alkışlar eşliğinde devam eden konserin ikinci bölümünde; İntizar, Artık Sevmeyeceğim, Kulakların Çınlasın, Adını Anmayacağım, Seven Ne Yapmaz, Kara Gözlüm, Sevemedim Karagözlüm, Ellerimden Ellerin Ayrılmasın, Bak Yeşil Yeşil, Aşkın Kanununu Yazsam Yeniden, Oyun Bitti, Benim Gözüm Sende şarkıları seslendirildi. Dinleyicinin alkışlarla eşlik ettiği konserde, Ataol Behramoğlu’na ait Aşk İki Kişiliktir adlı şiir de okundu.

Samsun Otizmli Çocuklar Derneği Başkanı Hatice Tozkoparan ve Başkan Yardımcısı Ayça Yüceer, konser için DSİ Türk Müziği Topluluğu'na ve Şef Hatice Sevtap Bayraktar'a teşekkür etti. H.Sevtap Bayraktar


Türkiye’nin Emre Altuğ'un veliahtı olarak tanıdığı Muharrem Öztürk, ilk teklisi 'Yak' ile müzik dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Sözü ve müziği kendisine ait olan ve müzikseverlerin büyük beğenisini toplayan şarkının düzenlemesi ünlü aranjör Selim Çaldıran tarafından yapıldı. Poyraz Şaroğlu tarafından gerçekleştirilen klip çekimlerinde, genç şarkıcıya ağabeyi Ziya Öztürk ve çocukluk arkadaşları eşlik etti. Müzik hayatı ağabeyinin müzik sektörünü seçmesi ile çok küçük yaşlarda başlayan, şimdilerde ilk teklisi Yak’ı müzikseverlerle buluşturan Öztürk, HaberHayat’a özel açıklamaları ile sizlerle… Mehtap YILDIZ

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? MUHARREM ÖZTÜRK: 27 yaşında, Alaçatılı, her türlü üretim faaliyetinin içinde bulunan, müzik aşığı bir adamım. Kendine has huyları olan, yaşamayı seven ve her gününü dolu dolu geçirmeye çalışan biriyim. HABERHAYAT: Müzik hayatınızda tam olarak ne zaman başladı? MUHARREM ÖZTÜRK: Müzik hayatım ağabeyimin müzik hayatının başlamasıyla birlikte yani 10 ya da 12 yaşlarımda başladı. Ağabeyim benden 9 yaş büyük olmasına rağmen arkadaş gibiyizdir. Beraber kurduğumuz orkestramızda, ağabeyimin şefliğinde birçok organizasyonda sahne alıyoruz. HABERHAYAT: Neden müzik? Müzik sizin için ne ifade ediyor? MUHARREM ÖZTÜRK: Müzik tabii ki benim için bir tutku. Müzik olmadan yapamıyorum. İnsan büyük zevk aldığı, kendini en mutlu hissettiği şeyden nasıl vazgeçer ki. Son günüme kadar müzik yapmaya devam edeceğim.

86 |

HABERHAYAT: Hayatınızda müzik olmasaydı ne olurdu? MUHARREM ÖZTÜRK: Ben sadece müzik yapmıyorum aynı zamanda ticaretle de uğraşıyorum. Kunduracı adı altında Alaçatı’da bir dükkanım var. Dükkanın yarısında antikalarımı satıyorum, diğer yarısında el işi ile yaptığım deri çanta, cüzdan, bileklik ve takı işiyle uğraşıyorum. Dolayısıyla her şeyi bir arada götürmeye çalışıyorum. Müzik olmasaydı yine ticaret yapardım.

HABERHAYAT: 4 yıl önce katıldığınız Veliaht yarışması size neler kattı? Emre Altuğ'un veliaht'ı olmak kendisi ile çalışmak nasıldı? MUHARREM ÖZTÜRK: Veliaht yarışması, hayatımın en büyük tecrübelerinden biriydi. Bana oldukça fazla şey kattı. 10 kişiye yakın değerli ustanın karşısındaydık ve hepsinden bir şeyler öğrenme fırsatım oldu. En önemlisi, onları yakından şarkı söylerken görmek bile kafamda çok fazla şeyi değiştirip taşlara yerine oturttu. Emre Altuğ ile birlikte çalışmak ayrıca güzeldi. Emre ağabey hem müzisyen hem şarkıcı hem tiyatrocu hem de bir aktristi. Dolayısıyla şarkı söylememden sahne duruşuma, mimiklerimden şarkıların duygusunu karşıya geçirebilmeme kadar birçok alanda bana yardımcı oldu. Kendisinden tabii ki çok şey öğrendim ve bu benim için çok büyük avantajdı.


HABERHAYAT: Emre Altuğ şarkını nasıl buldu? MUHARREM ÖZTÜRK: Şarkıyı elbette ki beğendi. O bana bir yol açtı ben de kendi çizgilerimi çizerek kendi yolumu ilerlettim. HABERHAYAT: Şu an destek oluyor mu size? MUHARREM ÖZTÜRK: Emre Altuğ’un desteği hiçbir zaman bitmedi. Her zaman yanımdadır, ne zaman başım sıkışsa yine ona danışırım. O bana çok güzel bir çevre sundu, ben de bu çevreyi değerlendirmeye çalışıyorum. Bundan daha büyük bir destek olamaz zaten. HABERHAYAT: Gelelim yeni tekli çalışmanız Yak'a. Şarkının hikayesinden bahseder misiniz? MUHARREM ÖZTÜRK: 2014 yılının bir kış akşamında, elimde gitarımla mırıldanırken bir anda dökülüverdi dizeler, melodiler... 2014 yılında yaklaşık 17 şarkı yazdım. Şarkılarım bir hikayeyi değil bir çok hikayeyi barındırıyor. 2-3 yıl şarkı yazamayıp bir anda 15-20 tane birden yazıyorum. Biraz dolmak gerekiyor. Toplamda 51 tane söz ve bestem var. Yaklaşık 15 yaşımdan beri söz ve beste yazıp şarkılarımın kendimce aranjelerini yapıyorum.

HABERHAYAT: Klibi nerede ve nasıl çektiniz? MUHARREM ÖZTÜRK: Klibi kendi memleketim olan Alaçatı’da çektik. Aile yadigarı, 150 yıllık taş evimizi, bağımızı ve tabii ki Alaçatı’nın doğal güzelliklerini kullandık. Poyraz Saroğlu tarafından çekilen klipte aile dostlarım ve ağabeyim oynadı. HABERHAYAT: Aynı sahneyi paylaşmak istediğiniz biri var mı? MUHARREM ÖZTÜRK: Sezen Aksu ve Andrea Bocelli ile bir şarkı bile olsa aynı sahneyi paylaşmayı çok isterdim. HABERHAYAT: 5 yıl sonra tam olarak nerede olmak istersiniz? MUHARREM ÖZTÜRK: 5 yıl sonra sözü ve bestesi bana ait olan 15 şarkının klibini yayınlamış, birçok başarıya imza atmış olmak isterim.

HABERHAYAT: Günümüzdeki müzik camiasını nasıl değerlendiriyorsun? Sence bu dönemde sektöre atılmak doğru bir karar mı? MUHARREM ÖZTÜRK: Müzik, çok zor bir sektör. 90’lı yıllarda bir kişi albüm yapıldığında genelde tutardı, çünkü çok zor albüm yapılırdı ve herkese yapmazlardı. Eğer yapıldıysa güzel bir iş çıkar ve çoğu zaman tutardı. Şimdi her önüne gelen single albüm yapabilir, parası olan çok daha büyüğünü yapar. Her gün onlarca klip, şarkı çıkıyor. Fazla insan var ama kısıtlı bir sektör, sıyrılmak çok zor. Türkiye’de kolaylık dönemi yok, her dönem zor. O yüzden hazır oldukları zaman insanların bir şey çıkartması lazım. Çünkü bu işler biraz kısmet biraz şans işi. Benim de kaderimde varsa yaşarım yoksa kaybedecek bir şeyim yok zaten. Kendi küçük dünyamda masal gibi bir hayatım var. Sonuna kadar savaşıp, her şeyim bitse; her şeyim çok kötü gitse bile oluşturduğum küçük dünyamda düzenim hazır. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? MUHARREM ÖZTÜRK: Keyif aldığım bir röportaj oldu. Güzel röportaj için öncelikle size ve HaberHayat’a emek veren herkese çok teşekkür ederim. Herkese sevgiler… 87 |

HABERHAYAT: Yak’ın düzenlemesi Selim Çaldıran'a ait. Selim beyle çalışmak nasıldı? MUHARREM ÖZTÜRK: Selim ağabeyim kütüphane gibidir. Onun yanına giden mutlaka bir şeyler öğrenir, tabii istekli olursa ve saygılı olursa. Selim ağabey tam bir müzik adamı. Zaten lakabı dede. Onunla çalışmak büyük bir zevkti, çok şey öğrendim ondan.


Lezzetin Samsun’daki yeni adresi Bağca Cafe Restaurant, farklı konseptiyle dikkat çekiyor. “Damaklarınızda izimiz, kalbinizde ismimiz kalacak!” sloganıyla Samsunlularla buluşan Bağca Cafe Restaurant, adeta şehrin içinde bahçe keyfi sunuyor.

88 |

Uzun yıllar Gümüşhane'de tarihi bir konağın işletmeciliğini üstlendim. Çocuklarımın eğitimi için Samsun'a geldim. 4 yıldır yaşadığım ve çok sevdiğim Samsun’da Bağca’yı açmaya karar verdim. Füsun Özçelebi, Gülay Dülger, Gül Süslü gibi yakın dostlarımın desteğiyle oluşturduğum Bağca Cafe Restaurant’ta lezzet ve kaliteden ödün vermeden, profesyonel firmalarla çalışarak doğal, sağlıklı ve katkısız ürünlerle menülerimizi oluşturduk. İşletme sahibi Şengül Saran


89 |

Sokakları deniz kokan bir şehirde, ışıldayan yakamozlar ve masmavi gökyüzünün altında gezerken, şehrin koşuşturmacasından kaçan insanlar, bir bahçe içi serinliğine kapılıp gidiyor “Bağca” da… Ve ardından, yeşil bahçeye giriyor hissiyle başlayan mutluluk yolculuğu, doyumsuz lezzet yolculuğuna dönüşüyor. Pergolelerden asılı çiçeklerimiz, naturel konseptimiz ve yemeklerimizin eşsiz lezzeti misafirlerimize dünyanın geri kalanını unutturuyor. Loş ışıkları, ahşap dokusu, büyüleyen yeşil kokusu ve bahçe ferahlığı…


Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

GÜNÜMÜZ EBEVEYNLERİ VE ÇOCUKLARI

94 |

Çocuklarına karşı davranışlarının nasıl olması gerektiği konusunda kafa yoran, onlarla daha nitelikli iletişim kurabilmeyi dert edinen anne babaların, konu ile ilgili yazılmış kalın kalın kitapları okumaya kalktıklarında sürekli; ‘Çocuklarınızla kaliteli zaman geçirin, Oyun oynayın, Yanlarında tartışmayın, Ödülü abartmayın.’ klişeleri ile karşılaştıklarını, bu konularda bıkkınlık seviyesinde aynı noktalarda dönülüyor olmasından şikayet ettiklerini duymaya başladık. Konuya daha az ilgili görünen, doğal ebeveynliği savunan ‘bizim zamanımızda…’ ile başlayan cümlelerle işi yürüten anne babalar da sosyal medya mecralarında; ‘Ödevlerini onun yerine yapmayın, Sen dili değil ben dili kullanın, TV, tablet konularında sınır koy’ içerikli tekrarlayan haber ve uyarılara maruz kalmaktan bir hayli yakınır olmaya başladılar. Konunun tekdüze ve içi boş ezber haline geldiği yönündeki eleştirilere hak verenlerdenim. Hatta yukarıdaki kriterlere fazla odaklanmanın daha önemli noktaların gözden kaçmasına neden olduğunu düşünmekteyim.

Örneğin; herkes tarafından kabul gören, hatta tekrara düşüyor olmasından yakınılan genel teorik doğruların, aynı başarı ile pratik hayata uygulanamıyor olması gibi…

Bilgiye Fazlasıyla Doyan Ebeveynler, Uygulamaya Gelince Aynı Başarıyı Gösterebiliyor Mu?

Çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili teorik bilgiye fazlasıyla doyan ebeveynlerin, uygulamaya gelince aynı başarıyı gösteremiyor olması, günümüz ebeveyn çocuk ilişkisinde temel problem haline gelmiş gibi görünüyor. Poliklinikte muayenesini yaptığımız birçok ailenin ortak sorunu, olan bu durumun en olası nedenleri aşağıda açıklanmaya çalışılmıştır.


ANNE BABALAR NEDEN KENDİ RUH SAĞLIKLARINA YETERİNCE ÖNEM VERMEZLER? 1.Anne Babanın Kendi Hayatlarında Mutlu Bireyler Olmamaları

Çocuklar ebeveynlerinin sadece kendileri ile olan ilişkilerinde değil, anne babanın birbiriyle, annenin ve babanın başkaları ile ilişkilerinde de gözlemlerler. Tutarlılıklarını, istemedikleri bir şey olduğunda verdikleri duygusal sözel davranışsal tepkileri içselleştirirler. Bu etkileşimlerde gergin, negatif mizaçlı, problem çözme becerisi iyi olmayan mutsuz ebeveynlerin çocuklarına bırakacakları miras da hiç şüphesiz ki oldukça olumsuz yaşam deneyimleri olmaktadır.

Özetle; ebeveynler çocuklarına ne türden tepkiler verecekleri ve nasıl davranacakları konusunda bildikleri doğruları hayata geçirememe sorununu; -Kendi ruh sağlıklarını önemseyerek, -Çocukları ile sadece kuralların hatırlatıldığı bir iletişim kurma şekli yerine, mizahın içinde olduğu anlayışlı bir yaklaşımı benimseyerek, -Çocuğun sorumluluklarını adil bir şekilde paylaşarak çözebilirler.

2.Annenin Tükenmişliği Babanın Kayıtsızlığı

Çocuk yetiştirme ve onun ihtiyaçları, sorumlulukları ile ilgilenme görevi tamamen annenin üzerine devredildiği, babanın bu görevlere çok uzaktan talip olduğu bir aile ortamında büyümek, çocuğu travmatik yaşam deneyimlerine açık hale getirir. Sorumlulukları fazlası ile yüklenen annenin zaman içinde tükenerek, sabırsız ve tahammülsüz bir ruh haline dönüşmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla çocuğun her hareketine kızan, ufak hatalarında bile oldukça sert tepkiler veren anne çocuk için, travmanın ta kendisi haline gelir. Baba, yoğun çalışıyor olmayı çocuğuna zaman ayıramamak için yeterli bir bahane olarak görmeyip, çocuk yetiştirmek gibi büyük bir sorumluluğu tek başına annenin üzerine bırakmadığında annenin tükenmişliği ve çocuğun olası travmatik yaşantılarının önüne geçilmiş olur.

Babanın Yoğun Çalışıyor Olması Çocuğuna Zaman Ayıramaması İçin Bir Gerekçe Olarak Görülemez 3.Ebeveynlerde Tedavisi Ertelenmiş Ruh Sağlığı Problemleri

95 |

Annede, babada veya anne babanın her ikisinde depresyon, kaygı bozukluğu, Obsesif Kompulsif Bozukluk gibi çözümü mümkün problemlerin tedavilerinin ertelenmesi, bozuk ve tutarsız ebeveyn tutumlarının en önemli nedenidir. Ebeveyn çocuk ilişkisinde hakim iletişim şekli ‘telefonu bırak’, ‘ödevini yap’, ‘yemeğini ye’, ‘uyu’ şeklinde olmamalı. Hem ebeveynin hem de çocuğun karşılıklı eğlendiği, mizahın işin içinde olduğu, karşılıklı doyum içinde sürdürülen bir ortamda kural ve uyarılar serpiştirilmelidir. Bu da ancak ruh sağlığına önem veren, kendini ihmal etmeyen ebeveynler sayesinde mümkündür.


Paşafırını’ndan Ramazan’a özel lezzetler

Y

enilikçi reçetelerle gülümseten lezzet çeşitliliği sunan Paşafırını, Ramazan ayında da birbirinden özel lezzetleri lezzetseverlerle buluşturuyor

Pastane ürünleri ile birlikte dünya mutfağından lezzetleri de müşterilerin beğenisine sunan Paşafırını, Ramazan ayında da tadına doyulmaz lezzetleri ile gülümsetmeye devam ediyor. Damaklarda benzersiz tatlar bırakan Paşafırını, Ramazan ayına özel menü seçeneklerini Samsunlularla buluşturuyor.

BENZERSİZ RAMAZAN LEZZETLERİ

96 |

Her zaman olduğu gibi Ramazan ayında da benzersiz lezzetleri müşterilerinin beğenisine sunduklarını belirten Paşafırını Samsun şubesinin sahibi Arif Başar, “Paşafırını Samsun şubesi olarak, bu yıl ilk defa Ramazan ayını yaşıyoruz. Her zaman olduğu gibi Ramazan ayı boyunca da en güzel şekilde hizmet veriyoruz. Ramazan’da başlangıçlarımızda turşu kavurması, haydari, mercimek köfte, yoğurtlu semizotu, zeytinyağlılar ve daha birçok lezzet yer alıyor. Biri mercimek diğeri yöresel çorbadan oluşan günün çorbasını misafirlerimize sunuyoruz. Keşkek, gül, su ve kol böreği çeşitlerimiz ara sıcaklarımız arasında yer alıyor. Tadına doyulmaz yemeklerimize mevsim, bahçıvan, semizotu, çerili balsamik ve tulum peynirli Akdeniz salatası eşlik ediyor” dedi.


ZENGİN MENÜ SEÇENEKLERİ

Ramazan’da hem kırmızı hem de beyaz etten oluşan menü seçenekleriyle hizmet verdiklerini dile getiren Başar, “Kırmızı etten oluşan ana yemeklerimiz arasında; mantarlı buğu kebabı, kağıt kebabı, tas kebabı, biftek, hünkar beğendi, Ali nazik, Ankara tava, kara kavurma, papaz yahni, Manisa kebabı ve çoban kavurma gibi tadına doyulmaz lezzetler bulunuyor. Tavuk ızgara, piliç roti, tavuk alaturka, mantar soslu tavuk, tavuk çökertme, piliç kavurma, tavuk sarma, köri soslu tavuk, soya soslu tavuk, barbekü soslu tavuk ve tiryaki soslu tavuk ise beyaz etli menü çeşidimiz arasında yer alıyor. Doyumsuz lezzetlerimizi baklava, şekerpare, güllaç, kadayıf, sütlaç ve triliçeden oluşan zengin tatlı menümüzle taçlandırıyoruz” şeklinde konuştu.

KATKI MADDESİ KULLANMIYORUZ

Paşafırını’nın her geçen gün büyüyen bir marka olduğunu kaydeden Arif Başar, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “İşletmemizde glutensiz üretime geçmek için çalışmalar yapıyoruz. Samsun’da glutensiz üretim yapan bir işletme yok. Ürünlerimizde Belçika çikolatası kullanıyoruz. Nişasta yerine şeker pancarı şekerini kullanmayı tercih ediyoruz. Pastalarımızda kremşanti yerine, mutfağımızda özel olarak hazırlanan pasta kreması kullanıyoruz. Lezzetlerimizin hepsini birinci sınıf malzeme ile hazırlıyoruz. Her zaman doğallıktan ve sağlıktan yanayız. Ürünlerimizin hepsi ev yapımı tadında ve doğallığında.”

MÜDAVİMİ OLACAĞINIZ LEZZETLER

Bahçelievler Mahallesi İstiklal Caddesi No:170/19 İlkadım/SAMSUN Telefon : 0362 505 22 72

ift pasafirinisamsun

97 |

Vejeteryan müşterilerine özel menü hazırladıklarını vurgulayan Başar, “Vejeteryan müşterilerimiz önceden bildirdikleri takdirde, kendilerine özel Ramazan menüsü hazırlıyoruz. Ürünlerimizin hiçbirinde katkı maddesi bulunmuyor. Tamamen doğal malzemelerle hazırlanan lezzetlerimizle hizmet veriyoruz. Ürünlerimizin birçoğunda nişasta kullanmıyoruz. Pastane ürünlerimizde Belçika çikolatası kullanıyoruz. Samsun Paşafırını’nı insanlar daha yeni yeni tanıyor. Ürünlerimizi tattıkları zaman kalitesini anlıyorlar ve lezzetlerimizin müdavimi oluyorlar” ifadelerini kullandı.


Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı

YAZIN BRONZLUĞUN KEYFİNİ YAŞAYIN Yaza ışıl ışıl bronz bir ciltle girmek artık kolay. Solaryum sayesinde yaz gelmeden parlak bir cilde sahip olunabilir. Brozlaşma, güneş veya solaryumdan kaynaklanan ultraviyole ışınlar ile cilt renginin koyulaşmasıdır. Solaryum da, Latince ‘sol’ (güneş) kelimesinden kök almakla birlikte güneş odası anlamına gelir. Solaryum cihazlarında bulunan ultraviyole ışık kaynakları ile ışınlama yapılarak bronzlaşma sağlanır. Solaryum makineleri ile cilde temas eden ultraviyole ışınlar, cildin katmanlarında ilerler. Cildimizin üst tabakası olan epidermisin yüzde 5’ i melanosit adı verilen hücrelerden oluşmaktadır. Kısa dalga boylu UV ışın (UVB) ile bu melanosit hücreleri uyarılır. Uyarılan melanositler melanin üretimi yapar. Pembemsi renkteki melanin, cildin üst katmanına doğru ilerler. Bu esnada dalga boyu uzun olan UVA ışını ile melanin oksidasyonu gerçekleşir ve rengi koyulaşır, kahverengi olur. Bu koyulaşma cildin UV ışığına karşı kendini doğal korumasıdır.

Cildin üst tabakası epidermisteki germinatif hücreler sürekli üretilir, yaşlı hücreleri yavaş yavaş yukarı doğru iter; bu yaşlı hücreler de cildin sert katmanını yani ölü epidermisi oluştururlar. Bu döngü yaklaşık 1 ay sürer. Yeni oluşan hücreler, cildimizdeki melanin yüklü hücrelerin yerini alır, ölü hücreler atılır. Bu nedenle rengimiz solar ve açılır.

98 |

NEDEN SOLARYUMU TERCİH ETMELİYİZ?

•Solaryum, deriden organizmaya yayılan ışık, beyindeki fiziksel oluşumları düzenler, oksijen alımını hızlandırır ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. •Vücutta D vitamini üretimi güneş veya solaryum ışığı ile gerçekleşir. D vitamini Osteoporose’ a (kemik erimesi) karşı korur ve kemikler kalsiyum ile güçlendirilir.

•Işık beyindeki gülme merkezini harekete geçirir ve pozitif enerji dışarı çıkar. Gülmenin şiddeti arttıkça stres azalır. •Ciltte akne ve sivilceye iyi gelir. •Sedef hastalığı ve nörodermit gibi bazı cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılır. •Güneş ışığının insanlar üzerinde son derece olumlu psikolojik etkileri vardır. Yapılan araştırmalara göre intihar vakalarının en çok güneşin az gözlendiği kış aylarında olduğu saptanmıştır. •Kan daha fazla oksijen taşır, daha fazla kalori harcanır ve kandaki yağ miktarı azalır. •Alyuvarlar güçlendiği için enfeksiyonlara daha kolay karşılık verir. •Endorfin yani mutluluk hormonu salgılanmasını sağlar.

CİLT TİPLERİ

Her cilt tipi solaryuma veya güneşe aynı tepkiyi vermez. Dünyada fitzpatrick sınıflandırması adı altında 6 adet cilt tipi kategorize edilmiştir: Tip I: Göz rengi açık, saç rengi sarı veya kızıl olup; çoğu zaman alerji ve çil de bulunmaktadır. Güneşe karşı hassas ciltli kişilerdir, bronzlaşmadan kızarırlar. Tip II: Göz rengi açık, saç rengi sarı veya kumral olup beyaz tenli ve güneşe karşı hassas ciltli kişilerdir, önce kızarırlar sonra hafifçe bronzlaşırlar. Tip III: Saç rengi kumral olup, göz rengi her renk olabilen normal ciltli, güneşe karşı hassasiyeti az kişilerdir. Güneşte önce kırmızımsı yansa da sonra bronzlaşır. Orta Avrupa ve Asya tipi olarak adlandırılırlar. En sık rastlanan cilt tipidir. Tip IV: Göz ve saç rengi siyah veya kahverengi olan esmer, buğday tenli; hassasiyeti çok az olan kişilerdir, daima bronzlaşırlar. Akdeniz, Asya ve İspanyol tipi olarak adlandırılırlar. Tip V: Hintliler, Orta Doğulular ve Latinler bu gruba girer, güneş hassasiyetleri yoktur, kolay bronzlaşırlar. Tip VI : Afrikalılar, Afrika kökenli Karayipliler ve Avustralya yerlileri bu gruba girer, siyah ırktır. Güneş hassasiyetleri yoktur, kolay bronzlaşırlar. Solaryuma girecek kişilerin solaryum danışmanının yönlendirmesi ile cilt tipine uygun solaryum kabini ve seans süresi seçmesi, uygun solaryum kozmetiği kullanması çok önemlidir. Cilt tipine göre uygun süre ile solaryuma girip kademeli olarak artırılır.


Bebeğiniz ile en mutlu karelerinizi bize gönderin; biz de onun güzel yüzünü tüm okurlarımızla paylaşalım.

99 |

Kılıçdede Mah. Ülkem Sk. Borkonut Niş İş Merkezi İlkadım / SAMSUN (0.362) 431 30 00 (0.362) 431 99 44 (0.362) 333 34 37 info@samsunhaberhayat.com

Bakmaya doyulmayan kareler


100 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Aren Teo

ÜNGÖR Aren Teo G uncay GÜNGÖR &T Aile: Aysun nlamı: in a Aren ismin i. i, ağaç cins s Kum tane ı: anlam Teo isminin esi. ediy Tanrı'nın H


Uras ER Can ER & Mehmet Aile: Şura anlamı: in Uras ismin . s n a ş Talih,

101 |

Uras


102 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Ela

YA Ela ÇANKA rhan ÇANKAYA &E Aile: Emel anlamı: in in Ela ism ngi, n kestane re la a ç a y rı a S göz rengi.


N Derin SÜRE Erkan SÜREN & u s n Aile: Ca anlamı: in in m Derin is k olan. banına uza 1. Yüzeyi ta iş, çok ilerlemiş. şm 2. Çok geli . n e g 3. İçten le

103 |

Derin


İlker Mutlu

FENERİN BÜYÜSÜ

104 |

B

aşlığı gören Galatasaray ya da Beşiktaş taraftarı arkadaşlar yazıya burun kıvırmadan yazının başlığını açıklamalı. Gerçi ben Fenerliyim, ancak öncelikle Samsunsporluyum. Çünkü burada doğdum, büyüdüm, üniversite haricinde tahsil hayatımı burada tamamladım, burada aşık oldum, evlendim ve buranın ekmeğini yiyorum. Hayır, yazı serimin başlığı futbolla değil, sinemayla ilgili. Büyülü Fener, günümüzdeki projeksiyon cihazlarının atası olan, 1870’te Henry R. Heyl’in patentini aldığı, sinema makinesine giden yolu açan bir alettir. Usta yönetmen Igmar Bergman’ın otobiyografik kitabına Büyülü Fener adını vermesi boşuna değildir. Bu yazı dizisinde sizlerle, diğer işimin sinema eleştirmenliği olmasından ötürü, daha çok sinema içerikli olmak üzere, sanat ve Samsun üzerine görüşlerimi paylaşacağım. Geçenlerde Canik’te oturan bir arkadaşım, yaşadığım ilçe olan Atakum’da bir vesileyle buluşmamız gündeme geldiğinde, resmen yol hesabı yaptı. Gelecek gelmesine de ne zaman gelecek, nasıl gelecek? Duyan da İstanbul’dayız ve gideceğimiz yol SultangaziKadıköy arası zanneder. Ama bazen ben de diyorum kendi kendime, “Bu kent gerçekten o kadar büyüdü mü?” diye. Gerçekten de Atakum’un sınırları o noktaya vardı ki, bugün ilçe onlarca ilimizden daha büyük bir alana ve nüfusa sahip. Bazı durumlar bu büyümenin şehrin aleyhine olduğu duygusu yaratıyor insanda. Sizin de bazen eski Samsun’u özlediğiniz oluyor mu? Oturduğum Esenevler’den başımı kaldırıp, dağ tarafına baktığımda, korkutucu yükseklikteki kentin alışılmış silüetini bozan (benim ‘dikine köy’ diye adlandırdığım) gökdelenler, bana sıklıkla sinemanın başlangıcından beri bilimkurgu filmlerinde tasvir edilen o ayrımı hatırlattırıyor. Evet, kent büyüyor, gelişiyor, zenginleşiyor mu bilmem ama çehresi değişiyor. Fakat bu arada Samsun’u Samsun yapan pek çok özellik de gözlerimizin önünde yitip gidiyor. Neşemiz, turistik cazibe merkezimiz olan, çevre illerden insanların her yaz buraya akmasını sağlayan fuar artık yok; markamız haline gelmiş, dünyanın her yanından gençlerin bir araya geldiği, kültür alışverişinde bulunduğu o son derece renkli Halk Dansları Festivali artık yok; çocukken kafamıza estiğinde kendimizi serinine bıraktığımız, şehrin hemen dibine başlayan kumsallar artık yok; anılar biriktirdiğimiz, sadece film izlemek için gittiğimiz o muhteşem sinema salonları, Konak, Zafer ve diğerleri artık yok. Büyüdük, evet, ama arkadaşımıza gitmeyi bin defa düşünecek kadar birbirimizden uzaklaştık.

Samsun o denli küçüktü ki neredeyse herkes birbirini tanırdı; şimdi Suriyelileriyle, Araplarıyla ve diğer kentlerden gelen pek çok yabancıyla kozmopolit, bilmediğimiz bir kent haline geldi. Bu durum Samsunumuza özgü bir durum değil elbette, bütün Türkiye aynı dertten mustarip. Sinema izlemek için alışveriş merkezlerini ufacık salonlarına, pirinç almak için kendimizi kaybettiğimiz kocaman süpermarketlere, temiz bir deniz görmek için ilçelere, hatta komşu şehirlere gitmek durumundayız. Yaşamdan, komşulardan, dostlardan sizi kopartan bir yaşam tarzına mahkumsunuz. Bu şartlardan geriye dönüş mümkün. Elbette ki kenti yıkıp, eski haline dönüştürecek değiliz. Ama şehrin şimdiki şartlarında daha sosyalleşebilirsiniz; birlikte olmanın koşullarını zorlayabilirsiniz; ayakta kalan sanat, kültür kurumlarının bin bir güçlükle hazır ettikleri etkinlikleri destekleyerek onların hayatlarını idame ettirmelerine yardımcı olabilirsiniz. Kentin merkezinde sinema yok artık belki ama tiyatrolar var. Gittikçe uzaklaşıyor olmayı bahane etmeyip, kendimizi yollara vurmalıyız. Sistemin bizi yalnızlaştırmasının tüm gücümüzle önüne geçmeliyiz. Bu anlamda Fenerin Büyüsü başlığı anlamlıdır. Büyülü Fener, sinemanın önünü açmıştır bir anlamda. Bizim büyülü fenerimiz de işte yukarıda bahsettiğim sinerjidir. Samsun’un bu hareketliliğe, sanatsal ve sosyal anlamda yeni girişimlere ihtiyacı var. Benim kafamdaki girişim, yıllardır gerçekleştirmeye çabaladığım, Film Festivali’dir. Samsun, merkezi konumu, jeopolitik avantajları, ekonomisi, her türlü ulaşım imkanı ile bu eyleme yönelik bütün özelliklere sahiptir. Aynen artık geride kalan Halk Dansları Festivali gibi, kentin marka haline gelmesini sağlayacak, kenti kültürel yönden de bir cazibe merkezi haline getirecek bir adımdır. 2019 yılı da, ilk adımın 100’üncü yılı olması hasebiyle böyle bir girişim için kesinlikle en iyi başlangıç yılıdır. Bu festivalin başarısı, Halk Dansları Festivali’nin geri gelmesinin, belki ayrıca bir müzik festivalinin de yolunu açacaktır. Samsun pek çok sanatçı çıkarmış bir kent ve sanatla görmezden gelinemeyecek, organik bir bağı var. Bu bağın yok olmasına izin vermeyelim. Sevgi ve saygılarımla…


105 |


Deha Bilimlier’den aşk kokan şarkılar

Yıllar önce bir reality show ile ismini duyuran Deha Bilimlier, 5555 adlı single çalışmasıyla profesyonel müzik kariyerine adım attı. Ardından Mutasyon, Kalben, Tanrım gibi büyük beğeni toplayan çalışmalara imza atan Bilimlier, yeni albümü Adı Aşk’la başarısını taçlandırdı. Aşk kokan dört parçadan oluşan Adı Aşk’ta Zeki Güner, Ertuğ Ergin ve İlyas Yalçıntaş gibi isimlerin kaleme aldığı eserleri seslendiren Bilimlier, düzenleme ve aranjelerde de Febyo Taşel, Mpirgkel ve Mustafa Ceceli ile çalıştı. Bir sonraki çalışmasının cover albüm olacağının müjdesini veren Deha Bilimlier özel açıklamaları ile sizlerle… 106 |

Mehtap YILDIZ


HABERHAYAT: Türkiye sizi Akademi Türkiye adlı bir reality show ile tanıdı. Yarışma hayatınıza neler kattı? DEHA BİLİMLİER: Yaklaşık 14 sene önce Akademi Türkiye yarışması ile gündeme geldim. O dönem yarışmadan çıkan isimler daha değerliydi. Şu anki yarışmalar çok çabuk tükeniyor. Tabii ki yarışmada yaptıklarınızdan çok, yarışma sonrasında neler yaptıklarınız önemli. Asıl yarışma, yarışmadan çıkınca başlıyor. Çok çalıştım, çok uğraştım. Emek verdim, albümler ve single’lar yaptım. Ayakta kalmamın tek sebebi canlı performansla şarkı söyleyebiliyor olmam. Konserler verebilmek için her yerde şarkı söyledim. Azmettim, direndim diyebilirim. Emeksiz yemek olmuyor.

HABERHAYAT: Fi dizisinde şarkıcı kimliğinizle yer aldınız. Sizin için nasıl bir deneyimdi? DEHA BİLİMLİER: Tanrım şarkısının gücü ile Fi dizisinde rol aldım. Genellikle TV dizileri izlemiyorum ama Fi dizisini izliyordum. Ülkemizdeki ilk internet dizisiydi. Filmde Ozan Güven, Serenay Sarıkaya gibi çok özel isimler yer alıyordu. Bu dizide olmak beni bambaşka kitlelere taşıdı. Çünkü internet dizisi izleyen kitle, evde TV izleyenlerden farklı bir kitle. O yüzden benim için çok güzel bir deneyimdi. Çok güzel geri dönüşler aldım.

Sektöre adım atarken destek gördüğüm bir isim olmadı. 35 yaşıma geldim ve şuna karar verdim: Destek olmalarından vazgeçtim, köstek olmasınlar beni için yeterli. HABERHAYAT: Peki, sizi oyuncu kimliğinizle daha sık görecek miyiz? DEHA BİLİMLİER: Ekranda oyuncu kimliğimle yer alacağımı zannetmiyorum. Çünkü, dizi ya da film çekmek dünyanın en zor şeyi. Klip çekimlerinde bile çok yoruluyorum. Biraz hiperaktifim, klip çekimlerinde bile sıkılıp daralıyorum. Büyük konuşmak istemem ama dizi ya da film çekmeyi düşünmüyorum. Onun yerine klip çekiyorum. HABERHAYAT: Kariyerinizle ilgili en büyük hayaliniz nedir? DEHA BİLİMLİER: Kariyerimle ilgili büyük hayaller peşinde değilim. Kendi kitlemi oluşturmak istiyordum ve bunu başardım. Tüm Türkiye’ye hitap etmek çok kolay bir şey değil. Her şarkıcı kendi kitlesini oluşturuyor ve zaten onlara şarkı söylüyor. Konserlere de gece programlarına da bu oluşturduğu kitle geliyor. HABERHAYAT: Sektöre adım atarken desteğini gördüğünüz isimler oldu mu? DEHA BİLİMLİER: Sektöre adım atarken destek gördüğüm bir isim olmadı. 35 yaşıma geldim ve şuna karar verdim: Destek olmalarından vazgeçtim, köstek olmasınlar beni için yeterli. 107 |

HABERHAYAT: Müzik yolculuğunuzdan bahseder misiniz? DEHA BİLİMLİER: 2008 yılında 5555 adında bir albüm çıkardım. Vazgeç Kalbim adlı, sözü müziği bana ait olan bir şarkı ile güzel bir çıkış yakaladım. Vazgeç Kalbim ile tanınmaya başladım, şarkı çok sevildi. Bu şarkı ile 120’ye yakın şehirde konser verdim. İnsanlarla birebir diyalog içerisinde olmam, beni çok başka yere taşıdı. Arkasından Mutasyon adlı bir albüm hazırladım. Sevgili İskender Paydaş albümün müzik direktörüydü. Albümde Sezen Aksu, Gökalp Ergen gibi çok güzel müzisyenlerle çalıştım. 10 şarkılık bir albüm hazırladık. Albüm, kendi kitlesini oluşturdu ve sevenlerimiz olmaya başladı. O albümden de Teşekkürler ve Alayına İsyan gibi dört tane şarkıya klip çektik. Arkasından Tanrım adlı cover şarkıyı çıkardım. Özünde arabesk bir şarkıydı ama biz bu şarkıyı Mustafa Ceceli ile birlikte başka bir hale getirmeye karar verdik. Temposu daha fazla olan, daha rock ve daha pop havada bir şarkı hazırladık. Tanrım, hayatımda bir dönüm noktası oldu. Bu şarkı ile beraber daha büyük kitlelere ulaşmaya başladım. Yoldan geçen arabalarda, statlarda şarkım çalmaya başladı. Bu da yeni yapacağım iş için beni kamçıladı. Tanrım şarkısı daha güzel yere geldiği için işim daha da zorlaştı. Bundan sonra yapacağım çalışma daha büyük önem arz etti.


HABERHAYAT: Mutasyon adlı albümünüz ile profesyonel müzik hayatına adım attığınız süreç, son çalışmanız Adı Aşk’la büyük bir ivme kazandı. Adı Aşk ile ilgili neler söylemek istersiniz? DEHA BİLİMLİER: Adı Aşk albümümün çıkış parçası Hançer. İlyas Yalçıntaş’a ait bir şarkı. Klip yönetmenliğini Murat Joker yaptı. Aşkı sert bir şekilde anlatan, biraz dik kafalı bir şarkı. Ben de aslında bu yaz günlerinde herkes hareketli şarkı yaparken dik kafalılık yapıp slow bir şarkı ile sevenlerimle buluştum. O yüzden dikleşmeyi, karşı olmayı her zaman sevmişimdir. Single’da dört şarkı var. Bir tanesi Papatya. Sözü müziği Zeki Güner’e, aranjesi Mustafa Ceceli’ye ait. Biri Tanrım’ın versiyonu. Biri Hançerim diğeri de Yunan bir arkadaşa yaptığımız bir versiyon.

HABERHAYAT: Adı Aşk müzikseverler tarafından nasıl karşılandı? DEHA BİLİMLİER: Dinleyiciden çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Bu ilginin artarak devam edeceğine inanıyorum. HABERHAYAT: Neden Adı Aşk? DEHA BİLİMLİER: Albümün ismi Adı Aşk, çünkü şarkılarda aşk kokuyor. Her şarkıda aşk var.

108 |

HABERHAYAT: Peki, birbirinden güzel çalışmalara imza atan Deha Bilimlier ne tarz müzikleri dinliyor? DEHA BİLİMLİER: Herkesi dinliyorum. Türkü, pop yada yabancı şarkılar dinliyorum. Geçtiğimiz günlerde Dubai’ye gittiğimde takside Hint şarkısı dinledim, bayıldım. Evde 3-4 gün o şarkıyı dinledim. Benim için müziğin bir tarzı yok.

HABERHAYAT: İlerleyen günlerde sizi hangi projelerde göreceğiz? Hayranlarınıza sürprizleriniz neler? DEHA BİLİMLİER: Papatya’ya klip çektikten sonra, maksi single defterini kapatıp bir cover albüm hazırlamak istiyorum. Yavaş yavaş şarkıları oluşturmaya başladım. Bir yıl sonra cover albümle sevenlerimle buluşacağım. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? DEHA BİLİMLİER: Sizleri seviyorum. Şarkıyı alan, dinleyen, indiren, beğenen, beğenmeyen, dinlemeyen herkese sonsuz teşekkürler ediyorum. Herkese sevgiler…


109 |


110 |

i


111 |


RESUL AKÇAY Spor Yazarı

T

urizm için kullanılan “bacasız sanayi” sözünü futbola da uyarlamak mümkün.

114 |

Hiçbir şey üretmemekle birlikte ortada dolaşan paralar, milyar dolarlarla ifade ediliyor. Artık amatörde bile uçuk rakamların döndüğünü görmek mümkün. Kısacası topa, parayı görmeden, cebine indirmeden kimse tekme atmıyor. Futbol sektörünün unsurları sadece futbolcular ya da çalıştırıcıları değil elbet. Sağlık, inşaat, bankacılık, enerji, eğitim başta olmak üzere; pek çok iş kolu futbolun içinde. Buna sponsorların çeşitliliğini de katarsanız, inanılmaz bir tablo ortaya çıkar. Ülkemizde futbol sevilen, büyük kitleleri peşinde koşturan, hayatın en önemli ana konusu, milyonlarca insan için yaşam biçimi. Renklerin ve armanın peşinde koşanlar, canları yansa da bu tutkudan asla vazgeçmiyor. 1959 yılında, iller bazında gerçekleştirilen futbol müsabakaları, lig statüsüne dönüştürüldü. Önce 1.Lig kuruldu, 5 yıl sonra da iki ayrı grupta 2. Lig kuruldu. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi amatörlüğün bittiği, profesyonelliğin başladığı, kısaca paranın işin içine dahil olduğu bir organizasyon oluşturuldu.


Başlı başına bir sektör haline gelen futbol, pastasından pay almak, nemalanmak için yeni meslekler türedi. Menajerlik, futbolcu temsilciliği, profesyonel kulüp yöneticiliği gibi… Kanarya Sevenler Derneği statüsü ile yönetilen kulüplerin bazıları şirketleşmeye gitti. Pek çoğu da aynı yapıda kaldı. Bugün gelinen noktada futbolun sorunları, memleketin en büyük derdi olarak ortada duruyor. Futbolu yöneten kurumdan tutun da en alt kademedeki bir mahalle kulübünün sorunları hemen hemen aynı. “Kötü yönetim” Bütün kulüpler kurumsallaşamamanın sancısını çekiyor. Anlık başarılara endekslenen bir mantalite, örümcek ağı gibi sarmış sarmalamış tüm bedeni. Türkiye’deki kulüplerin hemen hepsi inanılmaz bir borç batağına saplanmış durumda.

Onların da TFF’ye puan borcu var. Bu üç takım, süper ligden her sene bir alt lige giden yolu, azami süratle kullandılar. Her sezon sonunda benzer durumlarda kalan birkaç takımı görmek mümkün. Ne yazıktır ki, üst akıl yönettiği zannettiği bu sistemin çöküşünü sadece izliyor. Hastalığın teşhisi ve tedavisi konusunda elini kıpırdatma yolunda en ufak bir hamle yok. Herkes günü kurtarmanın, koltuğu korumanın, bu dev pastadan daha büyük pay kopararak nemalanmanın peşinde.

Gelir-gider terazisinin bir kesesi, sürekli aşağıda duruyor. Yüzlerce kulüp içerisinde sistemli ve akıllı yönetilen, bu sebeple borcu olmayan, hatta futboldan para kazanan kulüp sayısı bir elin parmaklarını aşmıyor. Mevcut yönetmelikler yenilenmedikçe, ciddi radikal kararlar alınmadıkça, bu sorun artmaya devam edecektir. Kulüpleri borçlandıran yöneticilerin “benden sonrası tufan” anlayışıyla yaptıklarından, sorumlu tutulmamaları sorunun ana kaynağını oluşturuyor. Futbolcu pazarlayıcılarının uyguladığı tekniklere kanan ve bilerek ya da bilmeyerek onların tuzağına düşen yöneticilerin, sportif başarısızlıkta boş bir kağıda düştüğü iki kelimeden oluşan “istifa ediyorum” yazısı, kendilerini tereyağından kıl gibi çekip alabiliyor. Olan kulübe oluyor.

Borç defteri kabardıkça kabarıyor.

Vergi ve SSK borçları listenin ilk sırasını işgal ediyor. Bankalardan alınan kredilerin geri ödenememesine bağlı olarak artan faizler, kulübe kendi kasasından para veren yöneticilerin, Türk lirası olan alacaklarının geri ödemelerini hemen her gün artış gösteren döviz kuruna bağlamaları, Yayıncı kuruluş, spor toto, iddia gibi akıcı gelirlere konan temlikler, beraberinde idari sıkıntıyı, sportif başarısızlığa çeviriyor. Gidişatı düzenleyemeyenler çırpına çırpına hızlı bir şekilde düşüş yaşıyor. Daha düne kadar ülkemizi Avrupa’da gururla temsil eden takımları örnek gösterebiliriz. Gaziantepspor, Orduspor, Altay, Sakaryaspor, Kayseri Erciyesspor, Kocaelispor, Mersin İdmanyurdu bu isimlerden bazıları… Dip yaparken yaşadıkları, yaşattıkları rezalet de çabası. Mersin takımı 120’yi aşkın golü kalesinde gördü. Kayseri Erciyesspor -6 puan ve 5 gol ortalamasıyla amatör kümeye düştü. Orduspor da benzer sonuçlar aldı.

Uluslararası arenada kayıplardayız. Dünya kupalarına katılma hakkını elde edebilmek, Kaf Dağı’nın arkasında gizli. Avrupa Şampiyonası’na gidemeyecek kapasitede olduğumuzdan, şark kurnazlığı yaparcasına organizasyonu düzenleme peşindeyiz. Böylelikle ev sahibi ülke statüsünü kullanmak istiyoruz. Çıkarılan, hala da birileri tarafından ısrarla değiştirilmesinin önünde set oluşturduğu yabancı futbolcu sayının çokluğu nedeniyle futbol kalitesi bir adım öne gitmiyor. Ülkelerinde iş imkanı bulamayıp Türkiye sokaklarında saat satan, benzinliklerde pompacılık yapanlara bile lisans çıkartıp forma giydirir olduk. Altyapılar çöktü, yetişen azınlıkların isimlerini maçlarda takım esame listelerinin 11. sırasından itibaren “laf olsun torba dolsun” diye yazıyoruz. Ülkeyi yabancı oyuncu çöplüğüne dönüştürenlerin saltanatları sürüyor…. Üçü kuruşluk adamlara milyarlar verilerek, kulüplerin dibine adeta dinamit koyuyoruz. Sonuçta neler olacağını bu mantalite devam ettiği sürece uzak değil, çok yakında hep birlikte göreceğiz. UEFA’nın Finansal Fair-Play uygulaması, artık ‘Demoklesin Kılıcı’ gibi kulüplerin tepesinde duruyor. Kötü yönetilen Türk kulüplerine Avrupalı para cezası, puan silme cezası veriyor. Sorunu çözecek, çözmesi gereken tek yetkili olan Türkiye Futbol Federasyonu’nun yapmadığını Avrupalı yapıyor. Onlar sadece işin katipliğini üstleniyor.


Tüm giderleri Samsun halkı tarafından karşılanan

Onur Anıtı’nın 87 yıl öncesi Tarih sayfaları arasında kalmış yapılış

öyküsü

HABERHAYAT: Onur Anıtı düşüncesi ne zaman ortaya çıktı? ŞAKİR DEMİRCİ: 1922 yılında

Ankara’da, Yenigün Gazetesi bir zafer abidesi yapılması için kampanya başlatır. Bu kampanya büyük ilgi görür ve bunun üzerine mecliste milletvekillerinden oluşan bir komisyon kurulur.

HABERHAYAT: Komisyon ne yapıyor? ŞAKİR DEMİRCİ: O dönemde henüz heykel geleneği yok. Yurt içinde

yapacak kişi de yok. Araştırma sonunda, Avusturalyalı heykeltıraş Henry Krippel’e başvuruyorlar. Bir heykel teklifinde bulunuyorlar.

HABERHAYAT: Henry Krippel Türkiye’ye geliyor mu? ŞAKİR DEMİRCİ: Henry Krippel,1925 yılında Ankara’ya gelir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, orman çiftliğinde onu kabul eder.

HABERHAYAT: Krippel’in Atatürk ile görüşmesinin amacı nedir? ŞAKİR DEMİRCİ: Heykelini yapacağı tarihi kişiliği yakından görmek, tanıma ihtiyacı doğuruyor. Çünkü aldığı teklifin Türkiye Cumhuriyeti için öneminin farkında.

HABERHAYAT: Görüşme sonrası heykel çalışmaları başlıyor mu? ŞAKİR DEMİRCİ: Bu görüşmenin peşinden Viyana’da atölyesinde

çalışmalara başlıyor.

HABERHAYAT: Krippel’e başka heykellerde yaptırılıyor mu? ŞAKİR DEMİRCİ: İlk heykeli 1926’da İstanbul Saray Burnu’nda

yapıyor. 1926’da Konya’da Atatürk Heykeli, 1927’de Ankara’da Ulus Zafer Abidesi’ni yapıyor. Peşinden de Samsun Onur Anıtı için çalışmalara başlıyor.

HABERHAYAT: Samsunlular heykel konusunda nasıl bir davranış ortaya koyuyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Bu 3 heykelin ardından, Samsun haklı büyük bir heyecanla Gazi Paşa’ya şükran borcunu ifade eden bir ‘onur anıtı’ yaptırılması coşkusunu taşıyor.

116 |

HABERHAYAT: Halkın bu talebi belediyede nasıl yankı buluyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Samsun belediye meclisi, halkın bu büyük coşkulu

başvurusunu hemen gündemine alıyor. Yer tespiti yapılıyor, heykelin kaidesinde kullanılacak taşlarla ilgili ihale açılıyor. İhaleyi Havza ve Amasyalı iki kişi kazanıyor. Hızlı bir çalışmayla 1927 yılının mayıs ayında kaidenin temeli atılıyor.

HABERHAYAT: Belediye meclisi, heykelin yapılmasında araştırma yapıyor mu? ŞAKİR DEMİRCİ: Uzun araştırmaya gerek görülmüyor. Daha önce ülkemizde 3 heykel yapmış olan Henry Kripper, ilk akla gelen isim oluyor.

HABERHAYAT: Bu heykeli devlet mi Samsun halkımı talep ediyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Kesinlikle Samsun halkının talebi sonucu belediye

meclisi harekete geçiyor.

HABERHAYAT: Masrafları kim karşılıyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Heykelin tüm maliyetini, Samsun halkı gönüllü bir kampanyayla topladığı paralarla karşılamıştır.

HABERHAYAT: Heykelin yapım aşaması nasıl gerçekleşmiş? ŞAKİR DEMİRCİ: Henry Kripper 32 parça heykeli Viyana’da kendi atölyesinde bronz döküm olarak ortaya çıkarıyor.


bir Alman gemisi ücret almadan Samsun’a getiriyor. İşte Atatürk’e saygının ifadesi.

HABERHAYAT: Heykel getirilirken sorun yaşanıyor mu? ŞAKİR DEMİRCİ: Samsun Gümrük İdaresi, o günün koşullarına göre

çok yüksek miktarda gümrük vergisi talep ediyor. Dönemin Samsun mebusu Emin Bey, TBMM müracaat ediyor. Sorun meclis tarafından çözüme kavuşturuluyor.

HABERHAYAT: Henry Kripper gemiyle beraber mi geliyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Evet. Kendisi ve yardımcısı Mayer isimli bir

mühendis aynı gemi ile Samsun’a geliyorlar. Tarih 15 Ekim1931. İki haftalık yoğun bir çalışma ile 29 Ekim1931 tarihinde Onur Anıtı bitiriliyor. Anıt, çok büyük bir törenle açılıyor. Onur Anıtı’nın yapılışının kısa hikayesi budur.

Açıklama: Katkıları için Samsun yerel tarih grubu üyeleri Yavuz Başarır ve Savaş Dizdar’a teşekkürler…

117 |

HABERHAYAT: Samsun’a nasıl getiriliyor? ŞAKİR DEMİRCİ: Önce Hamburg Limanı’na taşınıyor. Oradan


Samsun’da Eski 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Kutlamaları

1930

50. yıl resmi geçit

1936

1962-YAVRUKURTLAR

1938

1960

118 |

1965 1968

1969

1968


1970

1967

1979

2015 2016 2017 Göz Hastalıkları Uzmanı Samsun’da doğdu. Mustafa Kemal İlkokulu ve Namık Kemal Ortaokulu’nda okudu. 19 Mayıs Lisesi’ni tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Samsun SSK Hastanesi’nde çalıştı. Askerliği sonrası Alaçam Devlet Hastanesi’nde görev yaptı. Tekrar Samsun SSK Hastanesi’ne döndü. Halen serbest hekim olarak çalışmaktadır.

119 |

Dr. Murat Mallı Arşivinden


OMÜ’de ilk mezuniyet sergisi heyecanı

Türkiye’nin ilk ve tek güzel sanatlar kampüsü Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanat Fakültesi’nde Resim Bölümü Anasanat Dalı öğrencileri 1. Mezuniyet Sergisi’nde eserlerini sergiledi. Birbirinden özel eserlere yer verilen sergide yer alan tablolar hayranlık uyandırdı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Anasanat Dalı, bu yıl ilk mezunlarını verdi. Bölümün ilk mezunu olmanın mutluluğunu yaşayan öğrencilerin mezuniyet projeleri, düzenlenen 1. Mezuniyet Sergisi’nde yer aldı. 18 öğrencinin katkılarıyla gerçekleşen sergide yer alan tablolar, büyük beğeni topladı.

İLK PROFESYONEL SANATSAL ÇALIŞMALARI

Düzenlenen sergi hakkında açıklamalarda bulunan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Eker, “Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 6 yıl önce kuruldu. İlk mezunlarımızı geçen yıl görsel tasarım bölümümüzde verdik. Kurulduğumuz ikinci yıl, resim bölümünden öğrenci aldık. Bu yıl da onların mezuniyet heyecanını yaşayacağız. Öğrencilerimiz sanatsal anlamda ilk ciddi projelerini sergilediler. Her yıl mezun olan öğrenciler mezuniyet sergisi adı altında bir resim sergisi açmak durumundalar. Bölüm hocalarından oluşan jürinin takdirini alarak ve bir süzgeçten geçerek eserlerin sergiye hazır hale gelmesi gerekiyor. Ayrıca öğrenciler dört yıl almış oldukları atölye eğitimlerini ürüne dönüştürmüş olarak bu şekilde somutlaştırıyorlar. Sanatçı misyonuna sahip öğrencilerin mezun olmaları gerektiği için öğrencilerimize sanatçı gözüyle bakıyoruz” dedi.

FAKÜLTEMİZ ÖĞRENCİLER İÇİN AYRICALIK

Öğrencilerin tematik inceleme ve çalışmalar ile eserlerini hayata geçirdiklerini dile getiren Prof. Dr. Metin Eker, “Sergideki eserlerde mutlaka tematik bir inceleme ve çalışma söz konusu. Belli bir kavram, olay veya vakayı tarihsel bir durumu ya da sosyal ya da psikolojik bir durumu inceleme söz konusu olabiliyor. Öğrenciler, bu tarz analitik çalışmalar ile hem kuramsal hem de görsel ürün anlamında bir projeyi bitirmiş olacaklar. Bu onlar için hem akademik anlamda bir sınav hem de sosyal anlamda da bir mutluluk hadisesi. Öğrencilerimizin gelmiş olduğu bu ileri seviyeyi, sanatsal düzeyi ve geleceğe ilişkin sanatsal alt yapılarını şimdiden görmek ve bununla ilgili bir yönelimin işaretlerini almak, bizim için mutluluk verici. Onlar adına konuşmam gerekirse; Samsun’da olmaları, böyle güzel bir şehirden ve Türkiye’nin ilk ve tek güzel sanatlar kampüsünden sanat eğitimi almış olmaları ve henüz kurulalı 6 yıl olmasına rağmen yaklaşık 30 öğretim elemanı ile de son derece nitelikli kadroya sahip fakülteden mezun olmaları onlar için ayrıcalık. Bir başka ayrıcalık da ilk olmaları” şeklinde konuştu.

120 |

2019 SANAT YILIMIZ OLACAK

Öğrencilere başarılar dileyen Prof. Dr. Metin Eker, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Öğrencilerimiz, inşallah gelecekte Türkiye’ye önemli hizmetler ortaya koyarlar. Sanatsal ve tasarımsal başarılarını ulusal ve uluslararası düzeye yetkin hale getirebilirler. Ülkemizin, şehrimizin, sanata ve sanatsal etkileşime ihtiyaç var. Bu vesile ile fakülte olarak önümüzdeki yıl, 19 Mayıs 1919’un yüzüncü yıl dönümünde daha fazla sanat, daha fazla insanla sanatı temas ettirmek, bu noktada öncü olmak gibi niyetlerimizi de hayata geçireceğiz. 2019’u final yılımız, daha fazla etkinlik yılımız, farklı projelerle de gündeme gelme yılımız olarak düşünüyoruz. İnşallah bu konuda muvaffak oluruz. Bu konuda Samsun’un da desteğini bekliyoruz.”


121 |


Mine AKTAŞ

122 |

Yaşam Danışmanlık Merkezi Kurucu & Yöneticisi Uzman Klinik Psikolog

İş yerinde yaşanan psikolojik şiddet ya da duygusal taciz, 1980’li yıllardan itibaren “mobbing” kavramı ile tanımlanmaya başlamıştır. Tanımsal açıdan “mobbing”, bir kişi ya da bir grup tarafından, başka bir kişiye ya da gruba uygulanan, uzun süreli ve sistematik bir baskı, taciz ve saldırganlık politikası olarak tanımlanabilir (Wachs, 2009). Dışlamak, etiketlemek, değersiz hissettirmek, küçük düşürmek, aşağılamak, itibarını düşürmek, kişiliğini, benliğini ve imajını zedelemek yollarıyla bir kişiyi ya da bir grubu yıldırarak ve yıpratarak ortamdan ya da söz konusu organizasyondan ayrılmalarını sağlamak amacını güden tutum ve davranışların bütünüdür (Leyman, 1990; Balducci, Alfano & Fraccaroli, 2009). “Mobbing” kavramının dilimizdeki karşılığını tek bir kelimeyle ifade etmek mümkün olmadığı için, Türkçe literatürde birçok farklı kavramlaştırma çabası dikkat çeker. İş yerinde “duygusal taciz”, “psikolojik baskı”,“psikolojik şiddet”, “psikolojik terör”, “yıldırma, bezdirme, yıpratma, sıkıntı verme ve rahatsız etme amaçlı tutum ve davranış politikaları” gibi tanım ve açıklamalar en yaygın kullanımlar arasında olmakla birlikte “mobbing” kelimesinin kullanımı da hala son derece yaygındır. Tanım olarak önceleri sadece çocuklar ve ergenler arasındaki duygusal ve ilişkisel şiddeti, yani zorbalığı, tanımlamak için kullanılırken, 1960’lı yıllardan itibaren bu kavram, yetişkinler arasındaki ilişkilerdeki ve farklı ortamlardaki dışavurumları da kapsamaya başlamıştır (Leyman, 1990; Bulutlar & Öz, 2009). Mobbing üzerine yapılan araştırma ve çalışmalar 1990’larda hız kazanırken, 2000’li yıllarda ülkemizde de yaygın olarak duyulmaya ve araştırılmaya başlanmış, bu konudaki bilgi, bilinç ve hukuk desteği de sağlanmaya başlanmıştır. 2006 yılından itibaren Türkiye'de de açılmaya başlanan mobbing davaları bu alanda ilk olumlu örnekleri oluştururken, bu yolda hukuki mücadelenin önünü açmıştır. Son dönemde de psikoloji, sosyoloji ve hukuk başta olmak üzere farklı birçok alanın birlikte ele aldığı disiplinlerarası bir konu haline gelmiştir. Tanım ve kapsam açısından mobbingin ne olduğunu ve ne olmadığını ayrıştırmak önemli bir başlangıç noktasıdır. Her çatışma, her problem ya da her taciz mobbing değildir. İş yerinde yaşanan bir olgunun mobbing tanımı alabilmesi için söz konusu tutum ve davranışların, kasıtlılık, süreklilik ve belli bir sistematik sergilemesi, diğer bir deyişle bir politika, bir ilişki kurma biçim, şeklinde uygulanıyor olması gerekir(Caponecchia & Wyatt, 2009)

Bir Davranışın Mobbing Olması İçin Örneğin: ✓Bireyi gruptan hariç tutma (Dışlama) ✓Aşağılama, alay etme ✓Dedikodu yapma ✓Kurbana karşı meslektaşlarını kışkırtma ✓Etrafa yalan bilgi yayma (İftira), ✓Tehdit ve şiddet ✓Size çok fazla iş yükünün verilmesi, altından kalkamayacağınız işler verilmesi ya da tam tersi size çok basit, sizin yetkinliklerinin çok altında işler verilmesi. ✓Kılığınızla kıyafetinizle dalga geçilmesi ✓Sürekli gözlenmek, ✓Asılsız söylentiler ortada dolaştırmak ✓Akıl hastasıymışsınız gibi davranmak ✓Bir özrünüzle alay edilmesi ✓Sizi gülünç duruma düşürmek için yürüyüş, ses ve jestleriniz taklit edilmesi ✓Dini ve siyasi görüşünüzle alay edilmesi ✓Özel yaşamınızla alay edilmesi, ✓Milliyetinizle alay edilmesi, ✓Öz güveninizi olumsuz etkileyen bir iş yapmaya zorlanmanız ✓Çabalarınızın yanlış ve küçültücü şekilde

yargılanması, ✓Kararlarınızın sürekli sorgulanması ✓Alçaltıcı isimlerle anılmanız ✓Dedikodunuzun yapılması ✓Sürekli azarlanmak, yetersiz olduğu kişinin yüzüne vurmak hakaret etmek ✓Fiziksel olarak ağır işler yapmaya zorlanmak ✓Fiziksel şiddet tehditleri yapılması ✓Gözünüzü korkutmak için hafif şiddet uygulanmak ✓Fiziksel zarar verilmesi ✓Kendinizi gösterme olanaklarınızın kısıtlanması ✓Sözünüzün sürekli kesilmesi ✓Yüzünüze bağırılıp ve yüksek sesle azarlanmanız ✓Yaptığınız işin sürekli eleştirilmesi ✓Özel yaşamınızın sürekli eleştirilmesi ✓Telefonla rahatsız edilmeniz ✓Sözlü tehditler almanız ✓Yazılı tehditler almanız ✓Çevrenizdeki insanların sizinle konuşmaması, ✓Kimseyle konuşamazsınız, başkalarıyla konuşmanız engellenir. ✓Size diğerlerinden ayrılmış bir oda, yer verilir. ✓Meslektaşlarınızın sizinle konuşması yasaklanır.


Sanki orada değilmişsiniz gibi davranılır ya da davranılması gerekir. Bu davranışların haftada en az bir kere altı ay boyunca olması gerekir.

Neler Mobbing Değildir?

Her taciz, mobbing değildir. Tacizin mobbing sayılabilmesi için belli parametrelere uyması gerekir. Eğer uymuyorsa sistemli olmayan bir ayrımcılık ya da kötü niyet düzeyinde kalabilir. Bunun dışında: İş ortamının yoğun ve stresli ortamında yaşanan gerginlikler mobbing değildir. Kişilik bozukluğu, paranoya, aşırı iş yükü gibi nedenlerle de kişi kendini mobbinge uğramış hissedebilir. En yaygın mobbing şikayetlerinden biri aşırı iş yükü. Oysa aşırı iş yükü o iş yerine veya sektöre özel olabilir, şirketin çalışma şartları öyle olabilir. Birden çok çalışanın aşırı iş yükü mobbing değildir. İşe geliş – gidiş mesai saatlerine uymayan, geldiği zamanlarda disiplinsiz hareketleri dolayısıyla iş yerinde ki çalışma ortamını bozan, işi savsaklayan bir kişiyi 4857 sayılı kanun çerçevesinde disiplinize etmek mobbing değildir.

Mobbinge Maruz Kalan Kişiler Üzerindeki Olası Etkiler:

Mobbing kişinin benlik değerini ve kendine güvenini zedeler, genellikle kızgınlık, öfke, rahatsızlık, huzursuzluk, kaygı, korku ve utanç duygularını tetikler (Pedro, Sánchez, Navarro & Izquierdo, 2008). Uyku ve yeme alışkanlıklarında dalgalanmalara, gerginlik ve sinirlilik haline, ağlama nöbetlerine neden olabileceği gibi, depresyon, panik bozukluk ve somatizasyon (ruhsal sıkıntıların bedensel bir şikayet olarak ifade bulması), migren, ülser, yüksek tansiyon, kalp krizi gibi ruhsal ve fiziksel sağlık problemlerini de beraberinde getirebilir. Nadir de olsa, bazı durumlarda, mobbing, ağır bir travma etkisi yaratarak daha derin bir yaralanmaya ve etkilenmeye neden olabilir, travma sonrası stres bozukluğu adı verilen bu sendrom nedeniyle de kişi tekrar çalışma hayatına dönmekle ilgili belirgin kaygılar ve korkular geliştirebilir. Bu da yaygın bir kaçma ve kaçınma davranışı sonucu gerek günlük hayatını gerekse kariyer yaşantısını sekteye uğratma riski yaratabilir (Girardi, Monaco, Prestigiacomo, Talamo, Ruberto & Tatarelli, 2007). Mobbinge maruz kaldığınızı düşünüyorsanız…

Mobbing Nasıl İspatlanır ve Nereye Başvurulur? Mobbing'e maruz kalanlar;

Mobbing örnekleri:

Bu tür tutum ve davranışlara, kar amacı güden ya da gütmeyen her tür kurum, kuruluş, grup ve organizasyonda rastlamak mümkündür. Hiyerarşik yapı içinde üstlerden astlara ya da astlardan üstlere olabileceği gibi (ki bu dikey mobbing adını alır); aynı kademe çalışanları arasında da yaygındır (ki buna da yatay mobbing adı verilir). Kişiyi değersiz hissettirmeye ve yıpratmaya yönelik olarak yapılan, kişinin şerefi, ahlakı, güvenilirliği ve mesleki yeterliliğine yönelik sözel saldırılar; küçük düşürücü, alaycı ve aşağılayıcı söz, tutum ve davranışlar; görmezden gelen, yanıtsız bırakan, göz kontağı kurmaktan imtina eden, konuşurken sözünü kesen, hakaret eden, argo ve küfür kullanan bir iletişim biçimi kullanmak; dedikodusunu yapmak, karalamak, günah keçisi haline getirmek, utandırmak ve dışlamak gibi zarar verme ve rahatsız etme kastı taşıyan tutum ve davranışlar en yaygın mobbing örnekleri arasında yer alır (Merecz, Drabek & Moscicka, 2009).

Mobbing Uygulayan Kişilerin Genel Özellikleri:

Zorbalık ve taciz olarak da tanımlanabilecek bu tür tutum ve davranışları sergilemeye eğilimli kişilerin genellikle, güç, başarı ve statü konusunda aşırı derecede hırslı ve haris oldukları, kendilerini o grup, kurum ya da organizasyon için vazgeçilmez ve bu nedenle de ayrıcalıklı gördükleri; tam tersine dair bir imaj çizmeye çalışmakla birlikte kendine güvenlerinde ve benlik değerlerinde belirgin boşluklar ve dalgalanmalar taşıyan, başkaları üzerinde kontrol ve tahakküm kurarak otoriter hissetmeye ihtiyaç duyan kişiler oldukları gözlemlenir (Wachs, 2009; Merecz, Drabek & Moscicka 2009). Mobbinge Maruz Kalma Riski Taşıyan Kişilerin Ortak Özellikleri: Gözlem ve istatistiklere göre mobbinge, yani iş yerinde duygusal tacize ve psikolojik saldırganlığa maruz kalan kişiler; çalışma ilkeleri ve etik değerleri istikrarlı ve net olan ve bu ilkeler çerçevesinde çalışan, işini iyi yapan, ilişkileri genellikle olumlu olan, çevresinde ve çalışma arkadaşları arasında sevilen, dürüst ve güvenilir bir imajı olan, bağımsız ve yaratıcı çalışabilen ve genellikle de taciz eden kişi ya da grubun donanım ve yeteneklerinden daha üstün özelliklere ve altyapıya sahip olan kişilerdir. (Girardi, Monaco, Prestigiacomo, Talamo, Ruberto, & Tatarelli, 2007). Ayrıca, işyerinde sessiz ve içedönük varolan, iletişim kurmakta ve hakkını savunmakta zorlanan kişiler de mobbingin hedefi olabilmektedir yaygın olarak.

– Alo 170, – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, – TBMM, – Anayasa Mahkemesi, – Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), – Kamu Görevlileri Etik Kurulu, – Kamu Denetçiliği Kurumu, – Türkiye İnsan Hakları Kurumu, – İl, İlçe İnsan Hakları Kurulları’na başvurabilirler. Mobbing'e uğradığını düşünen çalışan kendisine uygulanan davranışlarla ilgili açık ve net deliller toplamaya başlamalıdır. Bu noktada şahitler, maaş kesme varsa bordrolar, kamera kayıtları, emailler, kullanılan ilaç faturaları, verilen işlerle ilgili belge ve örnekler alınarak delil olarak sunulabilir. Çünkü yargıya intikal eden davalarda delil etkin bir yargılama için önemlidir. Kamu ve özel sektör ayırt etmeksizin tüm çalışanlar şikayet ve bilgi almak için 7 gün 24 saat ALO 170 hattına başvurabilirler. Şunu unutmamakta fayda var; işverenler, nasılsa açığa çıkmaz düşüncesiyle mobbingi neredeyse kendilerine hak görmekte ve bu durum sık sık kullanılan bir yöntem olduğu için, çalışanların haklarını sonuna kadar savunması ve geri adım atmaması gerekir. Çünkü atılan her geri adım, mobbing uygulayanı daha da güçlendirecektir. Şikayetiniz hakkında kurumunuzun hiyerarşisi içinde ne yapıldığını ve mümkünse soruşturma sürecinin ana akışını takip edin. Hukuki danışmanlık alarak, atmanız gereken adımları ve izlemeniz gereken süreci öğrenin. Eğer günlük hayatınızın ve yaşam kalitenizin belirgin derecede etkilendiğini hissediyorsanız ve öz kaynaklarınızla (kendi kendinize) baş etmekte zorlanıyorsanız, profesyonel bir psikolojik destek alma alternatifini değerlendirin. Mobbingin psikolojik bir şiddet, duygusal ve ilişkisel bir taciz olduğu gerçeği göz önüne alındığında, kişinin psikolojik savunma mekanizmalarına, yani baş etme becerilerine yatırım yapması büyük önem taşır. Bu yolla kişinin yaşadığı bu zorlukla daha etkin baş etmesi sağlanabilirken, olası risklere karşı da koruyucu ve önleyici bir duruş geliştirmek mümkün olur. Gerek halk gerekse her kademedeki çalışan insanlar arasında, mobbing konusunda bilgi ve bilincin yaygınlaşması ile birlikte şirket yönetimlerinin, işverenlerin ya da çalışma arkadaşlarının keyfi ve tacizkar davranışlarının sınırlandırılması ve nihayetinde durdurulması yönünde önemli adımlar atılabilecek; böylelikle de çaresiz bir mağduriyet içinde yaşanan sıkışmalar ve yıpranmalar büyük ölçüde engellenebilecektir.

and Behavior, Violence and Victims, 24, 1, 52-69.Bulutlar, F. & Öz, Ü. E. (2009). The Effects of Ethical Climates on Bullying Behaviour in the Workplace. Journal of Business Ethics, 86, 273–295. Caponecchia, C. & Wyatt, A. (2009). Distinguishing between workplace bullying, harassment and violence. Journal of Occupational Health and Safety, Australia and New Zealand. 12, 6, 439-450. Girardi, P., Monaco, E., Prestigiacomo, C., Talamo, A., Ruberto, A., & Tatarelli, R. (2007). Personality and Psychopathological Profiles in Individuals Exposed to Mobbing. Violence and Victims, 22,2, 172-190.Leymann, H. (1990). Mobbing and psychological terror at workplaces. Violence and Victims, 5, 119-126.Merecz, D.,Drabek, M. & Moscicka, A. (2009). Aggression at workplace. International Journal of Occupational Medicine andEnvironmental Health, 22, 3, 243 – 260.Pedro, M.M., Sánchez, M.I.S., Navarro, M.C.S. & Izquierdo, M.G. (2008). Workplace Mobbing and Effects on Workers’ Health. The Spanish Journal of Psychology, 11, 1, 219-227.Wachs, J. (2009). Workplace Incivility, Bullying, and Mobbing, Health Updates Journal, 88-89.

123 |

Kaynaklar: Balducci, C., Alfano, V. & Fraccaroli, F. (2009). Relationships Between Mobbing at Work and MMPI-2 Personality Profile, Posttraumatic Stress Symptoms, and Suicidal Ideation


124 |


125 |


126 |


Uygur

kardeşlerden özel açıklamalar

Başarılı oyunculukları ve sempatileriyle Türk halkının beğenisini kazanan kardeşler tiyatroseverlerle buluşturuyor. Anne Necla Uygur da bu oyunla 15 yıl sonra tiyatro sahnesine geri dönerek seyirciye sürpriz yapıyor. Anne karnında tiyatro ile tanıştıklarını söyleyen Behzat ve Süheyl Uygur, hem müzikali hem de 70 yıldır kapanmayan perdenin hikayesini HaberHayat okuyucuları ile paylaştı. Mehtap Yıldız

127 |

B

aşarılı oyunculukları ve sempatileriyle Türk halkının beğenisini kazanan Süheyl ve Behzat Uygur kardeşler, babaları Nejat Uygur’dan devraldıkları oyunculuk bayrağını en güzel şekilde taşımaya devam ediyor. Uygur kardeşler, babalarının 15 yıl önce sahnelediği Marko Paşa’yı müzikalleştirerek yeniden


Salih Usta’dan sanata tam destek

T

adı damaklarda kalan pastane ve unlu mamül çeşitlerini lezzetseverlerle buluşturan Salih Usta Unlu Gıda Mamülleri, sanata verdiği destekle de takdir topluyor. Salih Usta Unlu Gıda Mamülleri, ünlü tiyatro oyuncusu Nejat Uygur’un ailesi tarafından sahnelenen Marko Paşa Müzikali’ni Samsunlularla buluşturmanın ve Uygur ailesini ağırlamanın gururunu yaşıyor

132 |

14 yıldır tadına doyulmaz pastane ürünlerini müşterilerin beğenisine sunan Salih Usta Unlu Gıda Mamülleri, eşsiz pastane ürünlerinin yanı sıra sanata verdiği destekle de büyük beğeni topluyor. Behzat Uygur ve Süheyl Uygur kardeşlerin sahnelediği ve birbirinden değerli oyuncuların yer aldığı Marko Paşa Müzikali, Salih Usta’nın ana sponsorluğunda Samsunlularla buluştu. Uygur ailesini Samsun’da ağırlamaktan büyük mutluluk duyduğunu belirten Salih Usta Unlu Gıda Mamülleri İşletme Sahibi Salih Özdemir, sanata desteklerinin artarak devam edeceğini söyledi


MARKO PAŞA’YI SAMSUNLULARLA BULUŞTURDUK

Marka Paşa Müzikali’nin Samsun’da sahnelenmesini sağlamaktan ve Uygur ailesini ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu dile getiren Salih Özdemir, “Salih Usta olarak, kurulduğumuz günden bu yana Samsunlulara en iyi hizmeti verebilmek için var güzümüzle çalışıyoruz. Lezzetlerimizin yanı sıra müşterilerimize başka nasıl hizmet verebileceğimizi düşündük ve çok özel bir tiyatro gösterisi ile müşterilerimizle bir araya geldik. Sanatı önemseyen ve destek veren biri olarak, çok güzel bir organizasyonla tiyatroseverlerin Marko Paşa Müzikali ile buluşmasını sağlamak mutluluk verici” dedi.

Salih Usta’nın bu yıl 14 yaşına bastığını belirten Salih Özdemir, Salih Usta’nın var olduğu sürece en kaliteli hizmeti vereceğini vurguladı. Özdemir, “Kurulma amacı en kaliteli ve sağlıklı ürünleri tüketici ile buluşturmak olan Salih Usta’da; yaş, kuru, doğum günü, nişan ve düğün pastalarına yer veriyoruz. En taze ve leziz tatların bulunduğu işletmemizde, çikolata, dondurma, sütlü ve şerbetli tatlı, börek ve ekmek çeşitleri de yer alıyor. En kaliteli hizmeti verebilmek için kendimi sürekli geliştiriyorum. 33 dünya mutfağını araştırdım ve araştırmalarıma hala devam ediyorum. Yurt dışından edindiğim bilgi ve tecrübeleri pastaneme yansıtıyorum. Müşterilerimizin ürünlerimizi tattıklarındaki o keyifli gülüşü, mutluluğu görmek, benim için de tarif edilemez bir mutluluk. Müşterilerimizin yüzlerindeki tebessümü her daim devam ettirebilmek için, tadına doyulmaz ürünlerimizi imal etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

SAMSUN’DA BİR İLK

BU TATLARI ÖZLEYECEĞİZ

Marko Paşa Müzikali’nin izleyenleri adeta büyülediğini söyleyen Özdemir, “Hem oyuncularımıza hem de izleyiciler verdiğimiz değerden ötürü, organizasyonun tüm detayıyla bizzat ilgilendim. Marko Paşa oyuncularını, oyun öncesi pastanemizde ağırladık. Kendilerine en özel ürünlerimizi ikram ettik. İkramlarımızı zevkle tadan oyuncular, bu tatları özleyeceklerini söylediler. Süheyl ve Behzat Uygur başta olmak üzere, oyunda yer alan tüm oyuncular pastanemizdeki müşterilerimizle yakından ilgilendi. Kendi sosyal medya hesaplarından, yaşadıkları mutluluğu takipçileri ile paylaştılar. Ayrıca tiyatro öncesinde izleyicilere 500 adet macaron ikram etmemizden de çok etkilendiklerini dile getirdiler. Sahne öncesindeki ilgi ve izleyiciden aldıkları enerji ile oyun bitiminde büyük bir çoşku içinde sahneden inerek izleyiciyi selamladılar. Böylesine güzel bir ambiyansa vesile olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissediyorum” şeklinde konuştu.

Samsun’un tek pastane atölyesine sahip olduklarınıkaydeden Özdemir, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “300 metrekarelik 2 katlı işletmemizde, 140 kişiyi aynı anda ağırlayabiliyoruz. Yakın zamanda Samsun’un tek mutfak pastanesi olan 360 metrekarelik üretim atölyemizi faaliyete geçirdik. 50 kişilik profesyonel kadro ile hizmet verdiğimiz Salih Usta’da, amacımız kaliteden ödün vermeden hizmet vermek. 14 yıl önceki müşterimizi işletmemizde gördükçe büyük gurur yaşıyoruz. 14 yıldır h ala tercih ediliyorsanız, bu takdir kazandığımız anlamına geliyor.”

SALİH USTA’YA TEŞEKKÜRLER

Salih Özdemir’e sanata verdiği destekten ötürü teşekkürlerini sunan Behzat Uygur ise, “Samsun’da bulunduğumuz süre boyunca bizi çok güzel ağırlayan Salih beye teşekkürlerimizi sunuyoruz. Salih Usta’nın sanata yaptığı katkı gerçekten kayda değer. Böylesine önemli firmaların sanatsal etkinliklere destek olmaları, ülkemizde sanatı ve tiyatronun gelişmesinde önemli rol oynayacaktır” diye konuştu.

133 |

KALİTELİ VE SAĞLIKLI ÜRÜNLER




Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

KÜLTÜREL PEYZAJ KURTULUŞ YOLU

B

ahar gelirken kendimizi doğaya atalım dediğimizde kurtarıcımız olur bazı rotalar. Eğlenirken öğrenmek, öğrenirken dinlenmek isteriz, hep vakit yetmediğinden şikayet ederken. Ayrıca çoluk çocuk tüm aileyi mutlu edecek sürprizlere açıktır bu tür güzergahlar. Dolu dolu döneriz evimize, konuşacak hatırlanacak anılar yanımızda.. İşte o zaman önemlidir miras izi olan doğal peyzaj değerlerini kapsayan ve koruyan Kültür Rotalarımız. Tarih kokar. Doğa yanınızdadır… Bazı zamanlar maceradır… Bazen enerji…Bazen eğitimdir, bazen de yas.

136 |

Bu ay size önemli Kültürel Rota’mızdan (Miras İzi) bahsetmek istiyorum. Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımını Samsun’da atan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kavak, Havza ve ardından Amasya’ya uzanan esrarengiz ve zorlu yolculuğu, bugüne kadar çözülüp aydınlatılamadı. Bu nedenle tarih kitaplarına yazılamayan ve öğrencilere anlatılamayan milli mücadelenin ilk yolculuğu, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin titiz çalışmasıyla gün ışığına çıkarılıyor. Büyük Önder’i Samsun’dan Kavak’a, oradan da işgalleri protesto edecek ilk genelgeyi yazacağı Havza’ya ulaştıran, ardından da Amasya’ya geçiren tarihi Ata Yolu’nu araştıran Büyükşehir Belediyesi, Osmanlı arşivlerindeki belgelerden ve 1957 yılına ait karayollarını gösteren haritalardan yararlanarak, gerçek yolu koruma altına alacak.

Ata Yolu’nu, güzergah üzerindeki kültürel eserleri gelecek kuşaklara aktarmak ve rotayı turizm ögesi haline getirmek için harekete geçen Samsun Büyükşehir Belediyesi, Samsun-Suluova

arasındaki güzergahı nazım imar ve çevre düzeni planlarına işliyor ve Milli mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurmaylarıyla birlikte Amasya sınırına kadar geçtiği tarihi yol, koruma altına alınıyor ve Kurtuluş Yolu olarak yeni bir kültür rotası kentimize kazandırılıyor. Bandırma Gemisi ile başlayan gezi güzergahına aynı zamanda Panorama Samsun 1919 Müzesi yapılarak kentimize kazandırılıyor. Güzergah boyunca tarihi değerleri olan yapılarımız yenileniyor ve gün yüzüne çıkarılıyor. Çeşmeler, hanlar, kahvehaneler, camiler, namazgahlar, okullar, köprüler gibi onarılarak günümüze kazandırılıyor. Her bir noktada değişik mizansenler ile tarih yeniden ayağa kaldırılıyor ve günümüze taşınıyor. Ayrıca yol güzergahında birçok dinlenme noktası hazırlanıyor. Yol güzergahı içinde yer alan tarih canlanır iken flora ve fauna unutulmuyor. Doğada kaybolan bitkiler ve endemik türler için bir flora müzesi tasarlanıyor ve aynı zamanda bölgesinde yeniden çoğaltılmaları yönünde çalışmalar yapılıyor. Değişik rölyefler ile tarih resmediliyor. Kavak ve Havza ilçelerimizde bu güzergah ile daha aktif hale getiriliyor ve değerleri turizme kazandırılıyor. Güzergahta geçmişi yaşamak için yaylı at arabaları ile gezinti düşünülmüş olup eğlenceli hale getiriliyor.

Her anı keyifli ve aktif olabilecek şekilde günümüze kazandırılan bu değerli kültür rotamız karşımıza Kurtuluş Yolu olarak çıkar iken kentimize yenilik katıyor. Yol boyunda ormanlar, doğa bizimle iç içe hareket ederken tarih kokulu noktalar bizi belki de geçmişimizle yüzleştiriyor….Kalın sağlıcakla.


Ömür boyu bizleri koşulsuz sevecek en değerli varlık olan annenelerimizin Anneler Günü kutlu olsun...

ANNELER VE UNUTULMAZ ANLARI Her ülkede farklı zamanlarda kutlanan Anneler Günü geleneğini biz, ülke olarak herkesin bildiği üzere Mayıs ayının ikinci haftasındaki pazar gününde kutluyoruz... Annelik duygusunu, anne sevgisini, sayfalara sığdırmak mümkün değil Ancak biz, annelerle; anneliği, o kutsal sevgiyi ve çocuklarını konuştuk

137 |

Okurları için özel ‘Anneler Günü’ röportajları sizlerle...


Doç. Dr. Mehtap Kılıç

Medicalpark Hastanesi Çocuk Alerji uzmanı

Kaliteli zaman geçirmeye seviyoruz... HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? MEHTAP KILIÇ: Üç çocuk annesi bir çocuk alerji uzmanıyım. 2000 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. O zamandan beri Samsun’da hekimlik yapıyorum. Çocuk uzmanlığımı aldıktan hemen sonra Ahmedim doğdu. Alerji immünoloji yan dal uzmanlığı yaparken, Yiğidim dünyamıza katıldı. Sınavlar bitmiyor hekimlikte. Doçentlik sınavından sonra da Keremimiz dünyaya geldi. 9 yıl aradan sonra tekrar anneliğin güzelliğini yaşadım. Yoğun bir tempoda sosyal projelere de destek olmaya çalışırken, oğullarımla da anneliğin keyfini çıkarmak için uğraşıyorum. HABERHAYAT: Çocuklarınızı kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? MEHTAP KILIÇ: İnsanın o ilk anne olma anı inanılmaz karmaşık bir şey… Kozanın kelebeğe döndüğü an, rengarenk ve uçuyorsunuz… Size bakan bir çift göz var sıcacık, sevgiye karışmış süt kokusu…

138 |

HABERHAYAT: Çocuklarınızın isimlerinin anlamı nedir? MEHTAP KILIÇ: İlk oğlum Ahmet, ‘övülmüş, beğenilmiş’ anlamına geliyor. Zaten anlamından dolayı seçtik tüm isimleri. Yiğidim güçlü ve cesurdur her zaman. Evimizin miniği Kerem’e ise hep ‘ikram eden olsun, kerem sahibi olsun’ diye arzuladığımızdan bu ismi verdik. HABERHAYAT: Annelikle birlikte hayatınızda neler değişti? MEHTAP KILIÇ: Anne olunca eve koşma hissiniz oluyor. İşler güçler bir yere kadar diyorsunuz ve ilginç olarak işler bir şekilde bitiyor, onun size kattığı bir tılsım oluyor. Gezme planları ona göre seçiliyor. Parklar, bahçeler sizi bekliyor hep. Çalışan kadın olmak, insanı duygusal zorluklara itebiliyor. Neden şu an iş yerindeyim, ben aslında bir anneyim hissi yaşadığınız anlar oluyor ama hayatın farklı güzelliklerini yine çocuklarınızla keşfetmek için çalışmak da gerekiyor. Bu konuda çok şanslıyım çünkü işim de çocuklarla dopdolu.

HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? MEHTAP KILIÇ: Zaman sadece süre demek değil, biz kaliteli zaman geçirmeye çalışıyoruz. Sinema saatleri yapıyoruz, mısır patlatıyoruz, beraber kek yapıyoruz… Oğullarım olsa da beraber mutfakta zaman geçirmek de önemli. Kitap okuma saatlerimiz oluyor, beraber etkinliklere katılmaya çalışıyoruz. Bu zamanlar bir daha geri gelmiyor, güzel anılar biriktirmek gerekiyor. HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? MEHTAP KILIÇ: En çok sinema saatlerimiz kıymetlidir. HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? MEHTAP KILIÇ: Annem eğitime, sanata ve kitaplara çok değer verir. Onu bu yönüyle hep örnek alırım. HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçimlerinde etkili olmak ister misiniz? MEHTAP KILIÇ: Tek arzum, çocuklarımın insanlığa faydası olan bir alanda severek yapacakları işi seçmeleri. Benim değil onların seçimi önemli. HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? MEHTAP KILIÇ: En güzel hediye onlardan aldığım küçük notlar, sevgi dolu el emeği resimleri. Hediyelerini hep saklıyorum.


Yeliz Dağdelen Gür Poelsan Yönetim Kurulu Üyesi

Okulda yaptıklarını anlatırken onu dinlemek kadar güzel bir an yok... HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Samsun Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü’nde okudum. Aile şirketimizde dokuz yıldır yöneticilik yapıyorum. Beş senedir evliyim ve üç yaşında bir kızım var. HABERHAYAT: Çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? YELİZ DAĞDELEN GÜR: İçimde kelebeklerin uçuştuğu, kalbimin heyecanla attığı, kafamda türlü soruların döndüğü harika bir histi.

HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçimlerinde etkili olmak ister misiniz? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Mesleğini seçme dönemine geldiğinde, o sorumluluğu kendisi üstlenip hayatının geri kalanında mutluluk ve huzurla yapacağı bir mesleği seçmesi en büyük dileğim.

HABERHAYAT: Çocuğunuzun isminin anlamı nedir? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Kızımın ismi İpek. İpekböceğinin ördüğü kozadan elde edilen, çok ince ve parlak tel anlamına geliyor. HABERHAYAT: Annelikle birlikte hayatınızda neler değişti? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Annelikle birlikte hayatım her açıdan değişti. Günlük rutinlerim, düşüncelerim, geleceğe bakışım… Kesinlikle daha planlı olmayı öğrendim. HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? YELİZ DAĞDELEN GÜR: İşten döndüğümde mümkün olduğunca çocuğumla birlikte vakit geçirmeye çalışıyorum. Zaten onunla vakit geçirmek beni çok mutlu ediyor.

HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Büyük ihtimalle annemden bir şeyler katıyorum fakat kitaplar ve danışmanlar daha etkili oluyor.

HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Kızım 15 Mayıs’ta yani anneler gününden 5 gün sonra doğdu. Bana en güzel hediye annelik duygusunu yaşatması oldu. 139 |

HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? YELİZ DAĞDELEN GÜR: Kızımla sohbet etmek çok keyifli. Gözleri pırıl pırıl bir şekilde bana okulda yaptıklarını anlatırken onu dinlemek kadar güzel bir an yok.


Şule Korkut

Kids Robotics Kurusucu

Her an her şeyi çocuklarımızla birlikte yaptık HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? ŞULE KORKUT: Çocuk gelişimciğim. Samsun’da özel bir robotik ve kodlama merkezi işletiyorum. Evli ve üç çocuk annesiyim. HABERHAYAT: Çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? ŞULE KORKUT: Çocuklarımı ilk kez kucağıma aldığımda, “Yaşıyormuşum, varmışım, bunun için yaratılmışım” dedim. O an, Allahıma sonsuz şükürler edip mutluluktan ağladım. HABERHAYAT: Çocuklarının isimlerinin anlamı nedir? ŞULE KORKUT: Ahmet: İsmi çok övülen, methedilen kişi, minnet ile anılmaya layık olan, Umut: Ummaktan doğan, güven duygusu anlamına geliyor. Duru: Pırıl pırıl, temiz, bulutsuz, aydınlık ve berrak; Deva ise, ilaç, çare, çözüm, hastalığı iyileştirici manası taşıyor. HABERHAYAT: Annelik ile birlikte hayatınızda neler değişti? ŞULE KORKUT: Annelikle birlikte bütün hayatım değişti. Bakış açım, önceliklerim ve tabii ki günlük rutinlerimin tamamı değişti. Çok şükür üç çocuğumun da iki yaşına gelene kadar yanlarında oldum. Hatta yanlarında eşim ve benden başka kimse olmadığı için, her an her şeyi çocuklarımızla birlikte yaptık. İki yaş sonrası, yarım gün kreş desteği ile sosyal yaşamları başladı. HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? ŞULE KORKUT: Çalışan anne olmak gerçekten çok zor. Çocuklarla ilgili sorumlulukları (eğitim, sağlık gibi) çalışsanız da başkasına devredemiyorsunuz. Önemli olan, evde yapılacak pek çok şeyi çocukla birlikte yapabilmek. Sohbet ederek, işleri oyuna çevirerek, çok sarılarak, çok öperek, sık sık sevdiğinizi söyleyerek ve birlikte kitap okuyarak kaliteli vakit geçirmek adına pek çok şey yapmaya çalışıyorum.

140 |

HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? ŞULE KORKUT: Çocuklarımla yaptığım her şey çok keyifli. ‘En çok’ için biraz düşünmeliyim. Birlikte şarkı söylemek ve parka gitmek diyebilirim.

HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? ŞULE KORKUT: Kullanmamaya çalışıyorum. Bazı şeyler evrensel sanırım. Örneğin; çocuğunuz yemek yemediğinde kendinizi kötü hissetmeniz gibi. Bazı durumlarda eski yöntemlere başvurduğum oluyor. “Yemeğini bitirene dondurma var” diyorum mesela. Rüşvet gibi oluyor ama yapıyorum. HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçiminde etkili olmak ister misiniz? ŞULE KORKUT: Çocuklarımın meslek seçimlerinde etkili olmak istemem, gerçekten istemem. Kendi yetenekleri ve zevkleri doğrultusunda meslek seçmelerini destekleyeceğim. Biliyorum ki ancak o zaman mutlu ve gerçekten başarılı olabilirler. HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? ŞULE KORKUT: Oğlumun 3 yaşında boyadığı t-shirt. Hala saklıyorum. Kızlarımın iki yaşında yaptıkları kağıttan çiçekler. Onları da saklıyorum. Sarılıp öpmeleri yetiyor zaten. Maşallah çocuklarıma.


Filiz Dağdelen Günday Poelsan Yönetim Kurulu Üyesi

İlk anneler günüm. Annelik en güzel hediye...

HABERHAYAT: Çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: O an, bütün duyguları bir arada yaşayacağınız tarifsiz bir an. HABERHAYAT: Çocuklarınızın isimlerinin anlamı nedir? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Egemen: Hiçbir kısıtlama, denetleme altında olmaksızın bağımsız olarak yönetimini sürdüren anlamına geliyor. HABERHAYAT: Annelikle birlikte hayatınızda neler değişti? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Aslında değişmeyen bir şey kaldı mı bilmiyorum. Annelikle birlikte, hayata bakış açınızdan düzeninize kadar her şeyde değişiklik oluyor. HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: İşin zaman ayırmak konusunda bir zorluk olduğunu düşünmüyorum. Olabildiğince güzel vakit geçirmek, vakit geçirirken onun gözlerinin içindeki mutluluğu görmek, huzurlu uyuyuşunu izlemek, onunla geçirdiğim vaktin yeterli olduğunu hissettiriyor.

HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Şu an için birlikte yapmaktan çok tek taraflı gelişse de olaylar, onun yapabildiği şeyleri izlemekten büyük keyif alıyorum.

HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Her konuda olduğu gibi bu konuda da araştırma ruhum baskın oldu. Okur, danışmanlarla görüşür, bu şekilde notlar çıkarır ve plan oluştururum. Hatta bu konuda arkadaşlarımdan aldığım yorum ise, “Bir mühendisten de böyle anne olur” cümlesi olmuştu. HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçimlerinde etkili olmak ister misiniz? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Açıkçası bu konuda etkili olmak istemiyorum. Umut ediyorum ki çocuğum kendisi için en güzel olanı seçecektir. HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: İlk anneler günüm bu sene olacak. Ama onun varlığı, annelik, en güzel hediye. Ayrıca bu röportaj da benim için güzel bir anneler günü hatırası olarak kalacak.

141 |

HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? FİLİZ DAĞDELEN GÜNDAY: Lise öğrenimimi Samsun Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Yedi yıldır şirketimizde yöneticilik yapıyorum. 3 yıldır evliyim ve 10 aylık bir oğlum var.


Meral Aldıkaçtı Meral Kuaför İşletme sahibi

Onların kendi tercihlerini desteklemek, benim için en büyük keyif... HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? MERAL ALDIKAÇTI: 1964 yılı Samsun doğumluyum. Evli ve 3 kız annesiyim. Bayan kuaförü olarak çalışıyorum. 4 çocuklu bir ailenin 3. kız çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokulu bitirdikten sonra maddi imkansızlıklardan dolayı okuyamadım ve bu şekilde mesleğimle tanıştım. 1975 yılında, bir kuaför salonunda çırak olarak başladığım meslek hayatıma, 1988 yılında kendi salonumu açarak devam ettim. Tabii ki bu süreç hiç kolay olmadı. Sürekli kendini yenileme ve geliştirme, hep daha iyisini yapma isteğiyle ilk günkü heves, azimle mesleğime devam ediyorum. HABERHAYAT: Çocuklarınızı kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? MERAL ALDIKAÇTI: İlk kızım Tuğba’yı 1989 yılında kucağıma aldım. Hayatımın en önemli dönüm noktasıydı, anlatılmaz bir mutluluk!

Hiçbir zaman çok çalışmak için ailemin ve çocuklarımın zamanından çalmadım. HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? MERAL ALDIKAÇTI: Birlikte yemek hazırlayıp özellikle akşam yemeklerinde bir arada olmak.

HABERHAYAT: Çocuklarınızın isimlerinin anlamı nedir? MERAL ALDIKAÇTI: Tuğba; Cennet’te bir ağaç, Ela; kadın doğum uzmanımız Gönül Dursun verdi kızımın ismini, Eda Naz; doktorumuzun kızının ismiydi Eda, biz de son kızımız biraz nazlı olsun diye sonuna Naz ekledik.

142 |

HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? MERAL ALDIKAÇTI: Tabii ki kullandım. Sonuçta beni yetiştiren kişiden bahsediyoruz. Zaman zaman annemden gördüklerimi uygulamakla birlikte, kendi doğru bildiğim yöntemlerimle yetiştirmeye çalıştım çocuklarımı.

HABERHAYAT: Annelikle birlikte hayatınızda neler değişti? MERAL ALDIKAÇTI: Anneliğin bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Anne olmak, hayata daha fazla tutunmamı sağladı. Çocuk mükemmel bir ruh, eğer çocuğunuz varsa hiç büyümüyorsunuz.

HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçimlerinde etkili olmak ister misiniz? MERAL ALDIKAÇTI: Hayır, bu konuda hiçbir zaman yön veren, müdahale eden taraf olmadım. Onların kendi tercihlerini desteklemek, benim için en büyük keyif. Ve görüyorum ki kızlarımın hepsi kendilerini ifade eden doğru yerdeler.

HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? MERAL ALDIKAÇTI: İşimi ve ailemi hep ayrı tuttum. Benim için ikisi de çok önemli, hayatımın her iki alanı da asla ihmale gelmeyen, önemli davranılması gereken birbirinden bağımsız alanlar.

HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? MERAL ALDIKAÇTI: Kızlarım küçükken, eşimle birlikte benim için hazırladıkları kahvaltı masası, anneler gününde aldığım en güzel hediyeydi.


Füsun Altıparmak FZ Danışmanlık Sahibi, Koruyucu Annelik Derneği Kurucusu

Onları mutlu gördüğümde ben de çok mutlu oluyorum...

HABERHAYAT: Çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz? FÜSUN ALTIPARMAK: O an, dünyada bu kadar mükemmel bir duygunun karşılıksız olabileceğini öğrendim. Çocuğumu kucağıma aldığımda, her şeyin ayağımın altından kayıp gittiğini, dünyada sadece ben ve bebeğimin olduğunu hissettim. HABERHAYAT: Çocuklarınızın isimlerinin anlamı nedir? FÜSUN ALTIPARMAK: Furkan: Kutsal kitabımızın lafzı olmakla birlikte iyilik sahibi anlamına gelmektedir. Rüzgar: Esinti demek. Onu ‘cennetin rüzgarı’ diye seviyorum. Elina: Aydınlık, ferahlık, güneşin doğarken yaydığı saf ışık anlamına geliyor. HABERHAYAT: Annelikle birlikte hayatınızda neler değişti? FÜSUN ALTIPARMAK: Anne olmakla ilk değişen duygum ‘merhamet’ oldu. Daha anlayışlı daha sabırlı ve bakış açısı çok geniş bir insan oldum. Pratik bir insanken daha da pratikleştim. Her şeye hızlı ve akılcı çözümler bularak sorunları ortadan kaldırmakta iyi bir uzman oldum. HABERHAYAT: Çalışan bir anne olarak çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz? FÜSUN ALTIPARMAK: Bu ilgi alanıma giren bir soru oldu. Çünkü kendimi zaman zaman geometrik şekiller çizen ayaklı pergel gibi hissediyorum.

Sabah çocukları okula gönderme, beslenme gibi ihtiyaçlarını halleder halletmez, iş programıma göre randevu ve iş planımı uygulamaya koşuyorum. 2 aylık küçük bebeğim var. Bu nedenle sürekli eve uğrayıp onu besliyor, sonrasında programıma devam ediyorum. Çocuklarım okuldan döndüğünde muhakkak evde oluyorum. Akşam ödevlerine yardımcı olduktan sonra, oyun oynama ve beraber vakit geçirme gibi etkinliklerimizi yapıyoruz. Hayatımda en önemsediğim konu bu. Ancak bazen bir o kadar da yorucu ve zor bir durum haline geliyor. HABERHAYAT: Çocuklarınızla en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? FÜSUN ALTIPARMAK: Onlarla en çok oyun oynarken ve dışarıda vakit geçirirken keyif alıyorum. Dışarıda, parklarda ve sahilde beraber yürüyüş yapıyoruz. Onları mutlu gördüğümde ben de çok mutlu oluyorum. HABERHAYAT: Çocuk yetiştirirken annenizin yöntemlerini kullandınız mı? FÜSUN ALTIPARMAK: Annem çok ender annelerden biridir. Onun uyguladığı kuralları bire bir uyguluyorum. Annem hem bize vakit ayırır hem de eğitimimiz ve diğer tüm ihtiyaçlarımızla yakından ilgilenirdi. Hatta hala benimle beraber yaşıyor, çocuklarıma bakarken destek oluyor. Uyguladığım yöntemler sayesinde çocuklarım oldukça mutlu, özgüvenli ve başarılılar. Bunun yanında yalan konuşmayan, kararlarını kendi alabilen, kuralları uymayı bilen ve özgür çocuklar. Bu yüzden annemin yöntemleri hayat boyu uygulayacağım yöntemler. HABERHAYAT: Çocuklarınızın meslek seçimlerinde etkili olmak ister misiniz? FÜSUN ALTIPARMAK: Çocuklarımı şimdilik gözlemliyorum ve ilgi alanlarında daha ileride olmaları için yönlendiriyorum. Özellikle istediğim meslekte olmaları için asla baskı kurmam, ancak seçimlerini yapmalarında eğilimli oldukları konulara göre etkili olabilirim. Örneğin; büyük oğlum küçüklüğünden beri “Robot yapıcı olmak istiyorum” diyor. Ben de onu robotik kodlama kurslarına gönderiyor, evde robotlarla ilgili kitap ve belgesel izlemesini sağlıyorum. Hatta evde geri dönüşüm materyalleriyle çeşitli robot ürünleri yapıyoruz. Robot oyunları ile tablet PC’de vakit geçirmesini sağlıyorum. HABERHAYAT: Bugüne kadar Anneler Gününüzde aldığınız en güzel hediye neydi? FÜSUN ALTIPARMAK: Oğlumun elleriyle koparıp verdiği bir tane üzüm yaprağı olmuştu. Onu hala saklarım. Benim için maddi bir hediyenin önemi yok.

143 |

HABERHAYAT: Sizi biraz tanıyabilir miyiz? FÜSUN ALTIPARMAK: 1981 yılı Kırıkkale doğumluyum. Evli ve üç çocuk annesiyim. İki oğlum bir kızım var. Hacettepe Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. 2004 yılından itibaren ulusal ve uluslararası projelerde, teşvik ve hibe konularında yatırıma destek olmak amacıyla danışmanlık yapıyorum. Bunun yanı sıra marka tescil, kalite sistemleri ve ürün belgelendirme, çeşitli eğitim ve seminer çalışmaları yürütüyorum. 6 kişiyi istihdam eden bir firmanın ortağıyım. Yaklaşık 15 yıldır Samsun’da bine yakın firmanın işini yaptım ve Samsun ekonomisine yarım milyara yakın projenin kazandırılmasına katkım oldu.


Acısı dinmek bilmeyen şehit annesi Fatime Selçuk. Daha küçük yaşlarda annesini, şehit düşen oğluna hamileyken gençliğinin baharında eşini kaybetmiş. Tüm bunlar yetmezmiş gibi üzerine bir de evlat acısı eklenmiş. Canının parçası oğlunu, vatan için vermiş Fatime nine. Bu yüzdendir ki biraz mahzun, biraz üzgün bakıyor gözleri; bolca keder ve hüzün dolu… Sorularımı sormakta zorlanıyorum, o da cevaplamakta. Her sorumda gözleri doluyor, yutkunuyor, boğazı düğümleniyor… Özür dilerim nineciğim acılarını yineledim diyorum, “Acım hiç bitmedi ki; evladımın acısı ilk günkü gibi yüreğimi acıtıyor” diyor. Zaman zaman kesiliyor sohbet, gözyaşları eşlik ediyor konuşmalara. Susmak en güzel ilaç oluyor o anlarda. Şimdi de susuyorum ve sizi Fatime Selçuk’un yürekleri dağlayan hikayesi ile baş başa bırakıyorum. Mehtap YILDIZ

144 |

Çocuğumu 18 yaşındayken askere gönderdim. Oğlum askerden geldikten sonra polis oldu. İstanbul’da okudu. Kısa bir süre sonra Giresun’a tayini çıktı, orada görev yaptı. Kendisi 21 yaşında 2,5 senelik polis memuruydu. Giresun’da 25 Aralık 1979’da şehit düştü.

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? FATİME SELÇUK: Aslen Bayburtluyum. İki erkek, bir kız çocuğu annesiyim. Annem ben küçük yaştayken vefat etti. 28 yaşımda, şehit düşen oğluma iki buçuk aylık hamileyken kocamı kaybettim. Büyük oğlum altı, kızım beş yaşındaydı babalarını kaybettiğinde. Üç küçük çocukla genç yaşta dul kaldım. Eşimle 10 yıl evli kalabildim. Çocuklarım için hayata tutundum. Sigara fabrikasında çalıştım ve üç çocuğumu babasız büyüttüm. Sonrasında emekli oldum. Şehit düşen oğlum, Süleymanım hiç baba yüzü görmedi. HABERHAYAT: Şehit düşen oğlunuz Süleyman’dan biraz bahseder misiniz? FATİME SELÇUK: Oğlum ortaokulu bitirdi. O yıllarda ortaokul mezunlarını polisliğe alıyorlardı. Bir arkadaşım vasıtası ile oğlumun yaşını büyüttüm ve çocuğumu 18 yaşındayken askere gönderdim. Oğlum askerden geldikten sonra polis oldu. İstanbul’da okudu. Kısa bir süre Giresun’a tayini çıktı, orada görev yaptı. Kendisi 21 yaşında 2,5 senelik polis memuruydu. Giresun’da 25 Aralık 1979’da şehit düştü. Oğlum çok sevecen, candan, güler yüzlüydü. Bana karşı kötü bir sözünü hiç duymamışımdır. Ama kendisine doyamadan göçüp gitti hayattan.


HABERHAYAT: Oğlunuzun şehit düştüğü olayı anlatır mısınız? FATİME SELÇUK: O yıllardaki Giresun Ticaret Lisesi’nin civarında çıkmaz bir ara varmış. Orada devriye gezerken teröristler, oğlumun da içinde bulunduğu ekip arabalarını taramışlar. Gece devriyeye çıktıklarında kendilerine pusu kurmuşlar. O zifiri karanlıkta, dar sokakta ekip arabasına kurşun yağdırmışlar. Ekip arabası tam dolu değilmiş. 40 kurşun isabet etmiş araca. Oğlumun arkadaşının biri yaralanmış. Oğluma kurşun sağ tarafından girmiş, vücudunda çok hasar oluşturmuş. Hastaneye kaldırmışlar ama kurtaramamışlar. Maalesef ciğeri parçalanmış. Hayata tutunamamış oğlum. O pusuda bir kişi şehit düştü. O da canım oğlum Süleyman’dı.

HABERHAYAT: Oğlunuz şehit olduğunda çevrenizden destek gördünüz mü? FATİME SELÇUK: Hayır, destek görmedim. Böyle bir desteğe ihtiyacım da yoktu. Zaten çalışıyordum. Kocam öldüğünde çalıştım, çocuklarımı büyüttüm. Onları kimseye muhtaç etmedim. Kimseden bir beklentim olmadı. Kendim çalıştım, kazandım, çocuklarımı büyüttüm. Ama devletimizin desteğini her zaman yanımda hissettim. Kolluk kuvvetleri tüm özel günlerde ziyaretime geliyor. Her zaman arayıp soruyorlar. Allah onlara güç kuvvet nasip etsin, ömür versin. Bir oğlum daha olsa yine vatan için feda ederim. Allah vatansız bırakmasın!

HABERHAYAT: Oğlunuzun şehit haberini nasıl aldınız? Nasıl bir andı sizin için? FATİME SELÇUK: Gece saat 3’te kapının önüne bir araba geldi, kapı çalındı. Büyük oğlum Ahmet kapıyı açtı. Kendisine kardeşinin şehit olduğu haberini vermişler. Benim haberim yoktu. Damadım Eskişehir’den annesini ziyarete gelmişti. Kendisi emniyette çalışıyordu. Ona haber gönderdik. Polisler durumu kendisine anlatmışlar. Giresun’a oğlumun kaldığı hastaneye gittiler. Orada daha net anlıyorlar oğlumun şehit olduğunu ve kendisini memleketimize getiriyorlar. Çocuğumun naşı bir hafta sonra Samsun’a geldi. Oğlumun şehit haberini duyunca içim yandı. O acı tarif edilemez. Ağladım, yandım, yakındım…Evladını kaybetmek bu dünyada başa gelebilecek en kötü şey.

HABERHAYAT: Peki, bir şehit ailesi olarak şehitlerle ilgili kanunları yeterli buluyor musunuz? FATİME SELÇUK: Genel itibari ile yeterli buluyorum ama şehitlerin sınıflandırılmaması daha iyi olur. Şehit şehittir. Acı aynı acıdır, ateş aynı ateştir, yüreği yanan anne yine aynı annedir.

HABERHAYAT: Oğlunuzla ilgili bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? FATİME SELÇUK: Oğlumu 5 yaşında sünnet yaptırdım. Sünnet odasında babasının resmi karşısında duruyordu. Oğlum, rahmetli babasının resmine bakar üzüm yerdi. “Baba sana da üzüm vereyim mi?” derdi. Babasız büyüdü oğlum.

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? FATİME SELÇUK: Bizimle sohbet ettiğiniz, derdimizi dinlediğiniz için teşekkür ederim. Tüm annelerin anneler gününü kutluyorum. Anneler evlatlarının, evlatlar annelerinin değerini bilsin. Bugünü birlikte kutlasınlar. Benim yerime de oğlunu şehit veren tüm annelerin yerine de evlatlar annelerinin anneler gününü kutlasın, onunla güzel vakit geçirsin. Annesinin ne kadar değerli olduğunu kendisine hatırlatsın. Anneler de evlatları yanlarında olduğu için Allah’a bir kez daha şükretsin.

Tüm annelerin anneler gününü kutluyorum. Anneler evlatlarının, evlatlar annelerinin değerini bilsin. Bugünü birlikte kutlasınlar. Benim yerime de oğlunu şehit veren tüm annelerin yerine de evlatlar annelerinin anneler gününü kutlasın, onunla güzel vakit geçirsin.

145 |

HABERHAYAT: 40 yıl oldu oğlunuzu şehit vereli. O günden bugüne neler değişti hayatınızda? FATİME SELÇUK: Hiçbir şey değişmedi. 40 yıl oldu oğlum şehit düşeli ama acısı hala taptaze. Acı hiç azalmıyor, hiç bitmiyor. Allah evlat acısı göstermesin. Ben ne zaman ölürsem, kalbimdeki acı o zaman dinecek. Acısı ilk günkü gibi yüreğimi yakıyor. Anne sevgisi göremedim, kocamı genç yaşta kaybettim. Üzerine bir de evlat acısı eklenince hayatım alt üst oldu. Ama yine de hayat devam ediyor. Çalıştım, çabaladım, hayata devam ettim. Annemin, kocamın ve oğlumun acısı içimde kapanmayan yaradır. Kaderim böyle yazılmış. Karaymış bahtım, ne desem boş, ne anlatsam eksik kalır. Oğlum her gün aklımda, hiçbir zaman acısı dinmedi.

HABERHAYAT: Anneler günü geldiğinde neler hissediyorsunuz? FATİME SELÇUK: Anneler günümde hüznüme hüzün, acıma acı ekleniyor. Çocuğumun özlemi katlanıyor. Ben de o gün oğlumla olmak, oğlumun anneler günümü kutlamasını isterdim. Ama maalesef bu mümkün olamadı. Kaderimizde bunu yaşamak varmış.


STEAK!

HOUSE

LEZZETLİ BİR STEAK NASIL PİŞİRİLİR? Steak denilince ilk akla gelenlerden, birçoklarına göre etin en lezzetli kısmı olarak görülen, piyasadaki en pahalı et unvanına sahip ‘Dana Bonfile’ hakkında bilmeniz gereken her şeyi bu ayki yazımda sizlerle paylaşacağım.

Doğan ÜYÜK

Dana bonfile, büyükbaş hayvanların sırt kısmından çıkarılır. Etin en lezzetli ve besleyici kısmı olarak nitelendirilen bonfile, damak tadına göre farklı şekillerde pişirilebilir. Daha sulu ve lezzetli düşmesi açısından az orta pişkinlikte yenilmesini tavsiye ederim. Dana bonfile, hayvanın büyüklüğüne göre, bir hayvandan tahminen en az 1 kilogram en fazla 3 kilogram olan bonfile, etlerin en iyisi unvanına sahiptir. Nereden aldığınız ve etin taze olup olmadığı bonfilenin lezzeti açısından oldukça önemlidir. Bu sebeple alırken muhakkak bunları sormalı, mümkün olduğunca hazırlık aşamasına şahit olmalısınız.

146 |

Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi

Özellikle paketlenmiş olarak alınan bonfilelerin en büyük sorunu, yağ ve sinir ile karma olmasıdır. Yağ ve sinirden ayrılmamış bonfile, yeterince temizlenmemiş ya da hazırlanmamış bonfile demektir. Bu şekilde aldığınızda yemek hazırlama aşamasında olduğu kadar yeme aşamasında da sizin için sorun olacaktır. Bonfileyi en lezzetli şekilde yemek istiyorsanız, ızgarada pişirme usulünü tercih etmelisiniz. Yağdan ve sinirden temizlenmiş et, ızgarada kalan yağı ile az pişmiş olduğunda çok daha sağlıklı olmaktadır. Hem sağlıklı hem de en lezzetli kısım olması bonfilenin pahalı et olmasına neden olmaktadır. Kasaptan bonfile alırken hazırlık aşamasına dikkat etmelisiniz, çünkü evinizde yapacağınız yemek ne olursa olsun bonfilenin istediğiniz şekilde hazırlanmamış olması, yemeğinizin lezzetini değiştirecektir. Temizlenme aşamasında sinirleri ve yağları ayrılmış şekilde alınan bonfile çok daha sağlıklı ve lezzetli olacaktır. Sonrasında evinize geldiğinizde bonfileleri 200 gram kalınlığında dilimleyebilirsiniz.

Çok ince olmaması lezzeti açısından önemlidir. Bu nedenle dikkatli inceltmekte fayda var. İnceltme işleminden sonra pişirmek çok daha kolay hale gelecektir. Evde uygulayabileceğiniz en kaliteli ve en pratik pişirme yöntemi ise döküm tavada pişirmektir. Marine edilmiş bonfileleri oda sıcaklığında birkaç saat beklettikten sonra önceden ısıtılmış döküm tavanın üzerine bırakın. Eğer döküm tavanın ısınmasının yeterli olup olmadığına emin olamıyorsanız bu konuda verebileceğim en güzel ipucu şudur: Elinizi tavanın üzerine iyice yaklaştırın, elinizi 4-5 saniye tutabileceğiniz bir sıcaklıktaysa tava ideal sıcaklığa ulaşmış demektir. Döküm tavaya bıraktığımız etlerin her iki yanını yüksek ateşte birer dakika mühürleyin. Mühürleme işleminin ardından tavanın altını biraz daha kısıp istenildiği pişme derecesine göre pişirilebilir. Eğer bu zahmete girip risk almak istemiyorsanız; sizleri etin en güzelini sunduğumuz Et Atölyesi’nde ağırlamaktan mutluluk duyarız.


147 |


Tİyatro, sİnema ve dİzİ fİlmlerİn yakışıklı jönü

Tİyatro benİm yaşam alanım, nefes aldığım yer. 9 yaşında başladı oyunculuk macerası Fatih Ayhan’ın. Bu yüzden ki, “Tiyatro benim yaşam alanım, nefes aldığım yer” sözleriyle tanımlıyor tiyatroya olan aşkını. Hepimiz onu oyunculuğuyla tanıdık ama on parmağında on marifet olanlardan Ayhan. Tiyatro, sinema ve dizi filmlerin yakışıklı jönü Fatih Ayhan; karikatür, müzisyen, ressam ve seramik sanatçısı olarak da önemli işlere imza atıyor. Resim sergileri açan, Fair Play Karikatür Yarışması’nda yeteneğini taçlandıran yetenekli oyuncu, bir single projesi ile sevenlerinin karşına geçebileceğinin müjdesini veriyor. Şimdilerde İçimdeki Hazine filminde Emre karakteri ile izleyici ile buluşmaya hazırlanan Fatih Ayhan’ın HaberHayat’a özel açıklamaları sizlerle… 148 |

Mehtap YILDIZ


HABERHAYAT: Türkiye’nin Yıldızları ile tanındınız. Nasıl bir süreçti, size neler kattı? FATİH AYHAN: Benim için çok keyifli ve değişik bir tecrübeydi. 20 yaşında genç bir oyuncuydum. Babamın ısrarı ve isteği ile yarışmaya katıldım. Televizyon ve sinema sektörüne giriş için bir basamak oldu. Güzel insanlar tanıdım. HABERHAYAT: 9 yaşınızdan beri tiyatro sahnesindesiniz. Tiyatro sizin için ne ifade ediyor? FATİH AYHAN: Kendimi bildiğimden bu yana sahnedeyim. Tiyatro benim yaşam alanım, nefes aldığım yer. HABERHAYAT: ‘Deli Mi Ne?’ isimli tiyatro oyununda bir şizofreni canlandırmıştınız. Bu rol için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde hazırlık yatığınız doğru mu? FATİH AYHAN: Evet. Oynayacağım karakter için derinlemesine bir hazırlık süreci yaptık. Oyununun hazırlıkları yaklaşık 4 ay sürdü ve tiyatroseverlerden tam not aldı. Yorucu ve zor bir performans sergiliyorum fakat oyunun sonunda herkesi ayakta görmek harikulade bir duygu. HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne yapardınız? FATİH AYHAN: Oyunculuktan başka bir şey düşünemiyorum. Yine tiyatro oyuncusu olurdum. HABERHAYAT: Güzel bir evliliğiniz ve çok tatlı bir oğlunuz var. Bu sektörde evli olmak zor mu? FATİH AYHAN: Zorluk eşinize ve eşinizle uyumunuza bağlı. Sektör olarak değil, evliliğin kendisinin bir kurum olduğuna bakmak gerek. HABERHAYAT: Nasıl bir babasınız? Oğlunuzla ilişkiniz nasıl? FATİH AYHAN: Oğlumu çok seviyorum. O da beni seviyor ki birlikte çok eğleniyoruz. Babadan çok, şu an onun oyun arkadaşıyım. Sanırım beni kankası zannediyor.

HABERHAYAT: Peki, tiyatro mu sinema mı? FATİH AYHAN: Önce tiyatro. Çünkü beni sinemaya hazırlayan tiyatro oldu. HABERHAYAT: Birlikte çalışmayı istediğiniz isimler var mı? FATİH AYHAN: Özellikle birlikte çalışmak istediğim bir isim yok. Disiplinli ve uyumlu herkes ile çalışmak keyif verici oluyor. HABERHAYAT: Oyunculuğun yanı sıra resim de yapıyordunuz. Hatta sergi açıp ödül de almıştınız. Resim yapmaya devam ediyor musunuz? Bu özelliğinizden biraz bahseder misiniz? FATİH AYHAN: Lise yıllarımda ve askerlikten sonra sergiler açtım. Karikatür alanında da bir ödül aldım. Zaman zaman boyamaya çalışıyorum kendimce. Resim benim için özel bir alan. Çocukluğumdan bu yana hep bir şeyler karalarım. HABERHAYAT: Amatör olarak piyano çaldığınızı, beste yaptığınızı ve sesinizin çok güzel olduğunu biliyoruz. Albüm çıkartmak gibi bir düşünceniz var mı? FATİH AYHAN: Çok iddialı değilim. Dostlarımın ısrarı için belki bir single yapacağım. Piyanoya bayılıyorum. Benimki arkadaş ortamı müzisyenliği.

HABERHAYAT: Tuğba Özay, İpek Tenolcay, Mehmet Çepiç, Ayça İnci, Seda Demir gibi isimlerle rol aldığınız ‘Evlilik Curcunası’ ve ‘Kocamın Nişanlısı’ oyunları nasıl gidiyor? FATİH AYHAN: Oyunlar gayet iyi ve yoğun geçiyor. Kocamın Nişanlısı 85. oyun oldu. Evlilik Curcunası ile de 12-14 Mayıs arasında Almanya’da olacağız. Turnelerimiz devam ediyor. Güldürüyoruz… HABERHAYAT: ‘İçimdeki Hazine’ isimli filmde başroldesiniz? Nasıl bir film bekliyor izleyiciyi? FATİH AYHAN: Senaryo ve çekim olarak harika bir iş olacağı düşüncesindeyim. Ayrıca partnerim Cemre Melis Çınar ile çok iyi bir uyum yakaladık. Çok başarılı bir actrees. Film, bize gerçek ve gerçek üstü bir yerde, eşikte yaşanan bir hayatı ve olayları anlatıyor. İnsanın kendini keşfetmesine dair metafizik, mistik ve sofistike bir hikaye sunuyor. Cevapları filmi izlediğimizde bulacağız. HABERHAYAT: Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz? FATİH AYHAN: Emre karakterini canlandırıyorum. Emre, görevi ile duyguları arasında tercih yapmak zorunda kalan tutkulu bir genç. Filmin sonunda görevini mi aşkı mı tercih edecek göreceğiz. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı? FATİH AYHAN: Projelerimle sevenlerimin karşısında olmaya devam edeceğim. Herkese HaberHayat aracılığı ile sevgilerimi gönderiyorum. Bir dahaki röportajda görüşmek üzere.

149 |

HABERHAYAT: Oyunculuk sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? FATİH AYHAN: Zor ve tutunması güç bir sektör. Başarıyı elde etmek ve devamını sağlamak için çok çalışmak ve sabretmek gerekiyor.


US POLO ERKEK TİŞORT

KiP ERKEK CEKET

499TL

KiP ERKEK TAKIM ELBİSE

799TL

194.95TL US POLO ERKEK YELEK

249.95TL NİKE SPOR AYAKKABI

289.90TL

NİKE SPOR AYAKKABI

419.90TL

cacharel-erkek-ayakkabi

239.90TL

US POLO ERKEK PANTOLON

236.95TL Çarşı Kartlarına

150 |

6-8-10 Taksit

d www.samsuncarsi.com.tr

d

www.markacarsida.com

HiLTON MASA TAKIMI

10.290 TL

US POLO ERKEK GôMLEK

186.95TL


151 |


Uzman Psikolog Saime Çağlı

VAROLUŞÇU TERAPİ YAŞAMIN ANLAMI VE DEĞERLERİ ‘Onun cezası başka bir şey olmalı… Bir filmde izlemiştim, çocuk tam ailesini öldürenlerden intikam almak için silahını çekecekken vazgeçti. Bazen tetiği çekmemek kuvvettir. Daha çok tanışacağım kız var.’ Bu sözler son seansımızı yaptığımız genç danışanıma ait, kendisinin izni ile sizinle paylaşıyorum. Çocukluk döneminde cinsel tacize maruz kalmış, güçlü, akıllı ve sevgi dolu bir delikanlı. Anlam bulabildiğimizde, yaşadığımız deneyim ne kadar acı dolu olsa bile, ancak o zaman özgürleşebiliyoruz. Yukarıdaki sözler bunun kanıtı olmalı. Yaşamın anlamına dair soruları, günlük telaşımızdan uzaklaşıp, durup kendimiz ile temas ettiğimiz zamanlar sorabiliyoruz. Belki de sadece koşuşturuyor ve bu soruyla karşılaşmaktan uzaklaşıyoruz, korkuyor da olabiliriz. Anlamı, kimimiz çoluk çocuk yapıp genlerin bencilliğine teslim olarak, kimimiz de çok çalışıp çok paralar kazanmayı, yeryüzünde para ile sahip olunabilecek güzelliklere ulaşmayı hedefleyerek ya da hayal ederek geçiriyoruz. En çok da güç istiyoruz. Soluklandığımızda, telaşımıza bir mola verdiğimizde; Ben kimim? Var oluşumun amacı ne? Var olan her şey neden var? Nasıl yaşamalıyım? Mutlu olmak mümkün mü? Daha iyiye ulaşmak için bir değişim yaratabilir miyim? Dünyada adalet var mı? Dünyanın bütün bu kısıtlamalarına rağmen nasıl güzel bir hayat yaşayabilirim?

154 |

Her birimiz kendi kişilik özelliklerimiz ve değerlerimiz doğrultusunda bu soruları soruyor ve yanıtlar arıyoruz. Çoğu zaman soru sormak, sorabilmek, yanıt vermekten daha önemlidir. Yaşamın amacı doğru yanıtlar bulmaktan çok, doğru soruları sorabilmek olmalıdır.

Kimi insan keşfetmek ve gerçeği açığa çıkarmak için yaşar, yaşamındaki önceliği bilmektir. Bu tür insanlar öğreterek var olurlar, bazıları için değer, bir şeyin yararlılığına göre değişir, banka hesabının büyümesi onun için her şeyden önemlidir. Estetik kaygıları olan insanlar ise yaşamdan keyif almaya çalışırlar, bu insanlar için önemli olan güzelliktir. Sevgi beslemeyi, diğer insanlar ile yakınlık kurmayı isteyen insanlar ise sosyal insanlardır, diğerlerine yardım etmeyi isterler. Politik kişi ise güce meraklıdır, kendini bu şekilde tanımlar. Peki, değerlerimiz nasıl oluşur? Üretmek, yaratmak ve hayata bir şeyler katmak bir değerdir. Kendini açma becerisi, doğaya sanata tutkun olmak ve sevgiyi yaşamak, bu da bir değerdir. Son olarak da yaşadığımız acı deneyimlere karşı bir tavır sergileriz. Bu değerler bir hastalıkla karşı karşıya gelme, sevdiği birini kaybetmeye ya da kendi ölümüne yaklaşımda ortaya çıkar. Yaşam karşısındaki duruşunuz kim olduğunuzu belirler.

‘İnsan, tekrar yücelmesi için kendisini yeni baştan inşa etmek zorundadır. Bu yenileşmeyi ızdırap çekmeden yapamaz. Çünkü o hem mermerdir, hem de heylektraş. Hakiki biçimini yeniden kazanmak için, büyük çekiç darbelerini kendi maddesine indirerek kıvılcımlar çıkaracaktır.’ Alexis Carrel

Varoluşçu yaklaşım açısından insan, seçip yaparak kendi varoluşunu yapan tek varlıktır. İnsan insanlığını kendi yapar ve nasıl yaparsa da öyle var olur değerini kendi oluşturur. Bu doğrultuda kendini var etmenin sorumluluğunu yüklenerek yaşamını anlamlı kılabilir. İnsan ancak kendi sorumluluğunu üstlendiği oranda özgürdür. Felsefi bir uygulama olan varoluşçu terapi, iki insan arasında kurulan bir ilişkidir. Anlık olarak meydana gelir ve doğrudan deneyimlenir. Bu danışan ile terapist arasındaki ilişkinin yakınlığı ile sağlanabilir. Bir karşılaşma ilişkisidir varoluşçu terapi. Danışanları duyarlı olmaya, kendilerini endişelendiren konuları incelemeye davet eder ve bunlar üzerinden düşünmeye yönlendirir. ‘Anlam var mı, varsa nedir?’ sorusuna yanıtlar arar. Çoğu zaman da soru sormayı hatırlatır…


155 |


Okulun tatil olduğu, sorumluluklarımızın olmadığı ve güneşin doğuşundan batışına kadar zamandan başka bir şeyinizin olmadığı o uzun yaz günlerini hala hatırlayabiliyor musunuz? Oynamak ve macera için zaman, gezinmek ve hayal kurmak için zaman. Çocukça eğlencelere harcanan saatler… Uçurtma uçurmak… Bulutları seyretmek… Balonlar yapmak… Yeniden bir çocuk olduğunuzu ve böyle bir yaz gününe döndüğünüzü ve çayırda köpükten baloncuklar yaptığınızı hayal edin. Aşağıdakilerden hangisi hayalinize en fazla uyan tanımdır?

1. Üflediğiniz balonlar gökyüzüne doğru yükseliyor. 2. Plastik bir halkadan yüzlerce baloncuk üflüyorsunuz. 3. Kocaman tek bir balon üflemeye odaklandınız.

156 |

4. Üflediğiniz balonları rüzgar arkanıza taşıyor.


Yanıt: Üflediğiniz parıltılı balonlar umutlarınızın ve düşlerinizin sembolüdür. Tanımını yaptığınız görüntü umutlarınızın ve düşlerinizin nasıl gerçekleşeceğini düşündüğünüzü gösterir.

1. Üflediğiniz balonlar gökyüzüne doğru yükseliyor: Düşlerinizi ulaşılamaz ve elde edilemez, sizden rüzgarda kaçan köpük balonları olarak görüyorsunuz. Belki de çok fazla şeyi çok çabuk istiyorsunuz ya da mümkün olmayan bir fanteziye takıldınız. Durum her neyse rüyalarınız ile gerçek arasındaki uçurum çok büyük. Başkalarına geleceğe dair planlarınızı sevdiğinizi söylerseniz bile içinizde bir yerlerde bir ses size bu rüyaların ne kadar kırılgan ve uçucu olduğunu söylüyor. 2. Plastik bir halkadan yüzlerce küçük balon üflüyorsunuz: Siz gönlünüzü kolayca elde edilebileceklere vermişsiniz: Yeni giysiler, bir araba, erkek ya da kız arkadaş. Sizin düşleriniz akıllıca ve erişebileceğiniz bir yerde. Hayatta en çok neyi istediğinize karar verin ve onun için çalışın. Eğer her şeyin peşinden aynı anda giderseniz ellerinizin boş kalması ihtimali yüksektir. 3. Kocaman tek bir balon üflemeye odaklandınız: Sizin tüm hayatınızı yönlendiren tek bir önemli düşünüz ya da amacınız var. Bu isteğe sıkıca sarılın ve amacınıza ulaşmak için çalışın. 4. Üflediğiniz balonları rüzgar arkanıza taşıyor:

157 |

Geçmişteki gerçekleşmemiş düşlerinizin hayal kırıklığı sizi hala etkiliyor. Ancak düşlerin ardından gitmek ve bazılarını yolda kaybetmek geleceğe yönelik yeni düşler kurmak için sadece bir eğitimdir. Düş kurmaktan korkmayın, hiç kaybetmeyenler sadece hiç denemeyenlerdir.


KAAN ALİ KOLCUOĞLU

Düşbaz

M

158 |

Bir otel odasında sol yanım. Beynimde tamburalar, buzukiler, bulgariler, çöğürler çalıyor.

—Susturun içimdeki sesi… Sesleri… —Kim var orda? —Sakın cevap verme… —Sakın… —Zaten sormadım sana… —İçimdeki sesi duy… —Sesi… Sesleri… Bir otel odasında sol yanım.

Hayat saçma farkındalıklar üstüne kurulu Farkındalığım diz altı Sanrılar kalıtsal, üstüne döllenmeler Sevmeler yapay, piyasa seviciler dolu Aldatmanın tadı olağan isterik Ruhlar dolaşıyor Kana aç Ete aç Bedene aç

—Aç —Aç gözünü…

Göz önü tanımsız düşman

—Kör müsün? Bir otel odasında sol yanım Düşler yanıyor üç kuruşluk kandırmalara Süse, paraya, arabaya! Buza kesiyor duygular… Bir yerde birileri için yıldız kayıyor Bir yerde ise biri beynine silah…! Ölüyor aşk Öldürüyor aşkı…


Zaman nadaslıyor duyguları Az törpülenmeli narsis sevmelerim Günün azalması Ölümün umurunda mı? Zamanı kurdum zemberek boşalınca anlatı, anlaşılır bir dile dönecek bilmeniz gereken şu:

Üçüncü sayfa haliyim öyle derinden... Melekler gerçek mi anne? Gerçekse neden hep bizimle birlikte değil ve neden hep gülümsediğinde yüzünde hüzün okuyorum. Oysa saçlarına ay ışığı vuruyor güneşe nispetle... Görüyorum rüyamda savruluyor rüzgârdan çınarın yaprakları. Sonra bir kuru dal kalıyor. Şimdi kışta gelir üşür bedeni yokluklarla. Hüzünle okudum yazdıklarımı nedense ve ne çok sevdim satırları dağınık hayatımı buruşturulup atılmış hatıralarımı ve ilk şiirlerimi karikatürlerimi teksas tommiks zagorları mı biraz misket biraz çocukluğuma dair şimdilerde siluet bile etmeyen insan eskilerini... Niye bana deme... Ben ki kaç’lardan kez’lerden geçtim… Yaşam örülü, sakin bir ecel ve ruhaniyeti duygu bedenlerine asılı...

Bir sussan diyorum artık…! Kendi kuyruğunu yiyen yılan hikayesi gibi bizim hayatlarımız güzel dostum hep başa sararız... Ne kadar kaçsak da kendimizden varacağımız yer hep yine kendimizin o büyük yalnızlığı...

Yalnızlık mı? Sen tercih etmedin mi böyle yaşamayı? Gülme sırasını bekler hüzün insanları belki bir gün niyetine... Birazdan büyükten konuşur adam sonra zeytini katık eder e(k)meğine... Sonra bulutları anlat dedi adam pencerenin ardından Kuşlar bilir dedi bir düş(me) anında...

Ne çabuk geçiyor değil mi? Geçmiyor… Aldığımız yol oysa ne kısa... Vardığımız yer neresi? Bugün sen kimsin ben dün neydim şimdi hangi aralıktayım ve nereye sığınırım? Sen kaç acı gömdün geceye? Kaç kez, kaç kere sakladın hislerini? Ya dışarıda bekleyenlerin hayranlığı kaçımızın toplamı?

Bence hayat güzel ve havada…! Gerçekten güzel bir gün mü? Sende mi inandın. Yoksa hep güldüğün için seni mutlu mu sandılar dostların... Hangimiz ağrıyan acını aldık bi parça üstümüze... Hangimiz gecenin dar bir vaktinde duvarları üstüne üstüne gelen bir adama pencere açtı... Hangimiz elini tutarak kasılmana derman oldu. Hangimiz aslında hiç iyi değilim berbatım ve sende iyi değilsin biliyorum ve daha iyi olmayacaksın dedi...

İyileşebiliriz… Boş ver biliyorum anlamıyorsun Bende senin beni anlamadığın yerdeyim. Bir türlü büyütemediğimiz anılarımız Bu yüzden mi hep çocuk kalışımız...! Panik yapmadan çıkmalıyız bu dünyadan...

Ölmekten mi bahsediyorsun? Hayır gitmekten… Ne diyordum; Bir otel odasında sol yanım Artık Söz bitti, yolda bitti Yolun sonu bak… Gidilecek bir yol kalmadı Ne de uğruna ölünecek bir kadın!

Ölmek kolay bir yaşama sırasında, unutma… Belki… Duvarda bana bakan şekil Bir mil boyu Asırlık yaşam Anlık nefes Bir otel odasında sol yanım Sol yanım yalnızlığa tok Sol yanım, yalnız Sol yanım

—Vurma beni… Hoşça kalın… 159 |

—Geç oldu yazık —Oysa erken diyordum —Acele etme —Biliyorum anlamıyorsun —Anlama gerek yok —Susma! —Susman içimi acıtıyor —Lütfen acıtma! —Sus demen yeter


Uzm. Dr. Zuhal ABANOZ Psikiyatri Uzmanı

MESAJLAR DOĞRU OKUNMALI

İntihar sosyolojik, ekonomik ve psikolojik boyutlar gibi birçok faktörün etki ettiği bir durumdur. Sosyolojik sorunlardan kaynaklanan çözümsüzlük, stresle başa çıkmada güçlük, karamsarlık, acı hissiyle birlikte, intihar acıdan kurtulma ve çözümmüş gibi düşünülebilir. Hatta düşüncelerini ve durumunu kimseye haber vermeden intihar girişiminde bulunur.

Bazı vakalarda intihar girişimleri ölümle sonuçlanmaz. Bu ya şans eseridir ya da kişinin gerçekten intihar amacı yoktur. Bir nevi çevreye ‘yardım edin’ mesajı vardır. Bu mesajlar doğru okunmalıdır, aksi takdirde tekrarlayan girişimler intiharla sonuçlanabilir. İntihar eğilimi olan kişilerin sosyolojik olarak içinden çıkılamaz hissettiği durumlarda yanında olduğunu hissettirmek, dinlemek, başa çıkabilme gücünü desteklemek, çözüm mekanizmalarını devreye sokmak, intiharı çıkış gibi gören bir kişi için en önemli yaklaşım biçimleridir. İntiharlar bazense hiçbir sosyolojik kriz olmadan kişinin ruhsal dünyasında yaşadığı çökkünlük, karamsarlık, hayatın anlamını kaybetmesi, yoğun ümitsizlik duyguları yaşamı sonlandırmasına neden olur. Depresyon, diğer tıbbi hastalıklar gibi tedavi edilebilir bir hastalıktır. Yaşanan belirtiler, düşünce duygu ve bazen de artık vücut işlevlerini de etkileyen somatik yakınmaları kapsar.

160 |

İNTİHAR ETMESİNDEN ŞÜPHE DUYULAN KİŞİLERE NASIL YAKLAŞILMALI?

Öncelikle intihar düşüncelerinden şüphe duyulan kişi dinlenilmeli ve açık yüreklilikle dile getirdiği şeylerin kabul edileceği gösterilmelidir. Ümit aşılanmalı ve sorunları için yardım yolları değerlendirilmeli.

İNTİHARI ANLAMAK Medibafra Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Zuhal Abanoz, intihar girişiminin nedenleri hakkında bilgi verdi. İntiharın sosyolojik, ekonomik ve psikolojik birçok boyutunun olduğunu belirten Abanoz, bazı kişilerin düşüncelerini ve durumunu kimseye haber vermeden intihar girişiminde bulunduğunu söyledi. Kişinin karamsarlık ve ümitsizlik duygularının yoğun olması, depresyon düzeyinde olamasa da psikiyatrik yaklaşımı gerektirmektedir. Depresyon durumunun eşlik etmesi hatta bazen delüzyonel (gerçek olmayan düşüncelere) sahip olması, mutlaka psikiyatrik takip gerektirmektedir. Bu gibi düşüncelerin bazen varlığı ve derinliği ayrıntılı bir değerlendirme olmadan gözden kaçırılabilir. İntihar olgusu, yakın çevresi içinde derin izler bırakır. Yakın çevredeki kişiler için intihar, karşısında yaşadıkları şaşkınlık, kızgınlık, öfke ve suçluluk gibi duyguların ortaya çıkması olasıdır. Bu olgunun yakınındaki kişiler için destek sistemleri, duygu ve düşüncelerini paylaşabilecekleri koşullar, yakın çevresi veya profesyonel destekle sağlanmalı, yargılayıcı ve suçlayıcı tutumlardan uzak durulmalı.

Öncelikle intihar düşüncelerinden şüphe duyulan kişi dinlenilmeli ve açık yüreklilikle dile getirdiği şeylerin kabul edileceği gösterilmelidir. Ümit aşılanmalı ve sorunları için yardım yolları değerlendirilmeli.


161 |


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

ÇALIŞAN ANNELER VE ÇOCUKLARI

D

ünyanın bugün geldiği nokta, Çocuğa bakım verenin nasıl olduğu çok önemli Çocuklar gelişim basamaklarında ‘temel güven’in oluştuğu yaşamın ekonomik olarak kadınların da iş ilk bir yılında, temel ihtiyaçları karşılamak yanında uygun duygusal gücünün içinde yer almasını gerekli karşılık ve güven veren, optimum bir anne-bebek ilişkisi sağlayan kılmaktadır. Değişen yaşam ve tüketim temel bağlanma nesnesi anneye gereksinim gösterir. Bu dönemde rahat ulaşılabilen, tutarlı, aynı kişi olarak ve sürekli bir şekilde anlayışı, çağın getirdiği yeni ihtiyaçlar bir bir annenin varlığı bebek için olmazsa olmazdır. Özellikle iki yandan kadının ekonomik yaşamdaki rolünü yaşından sonra sembolik düşünme ve özerk-bağımsız davranma arttırırken diğer yandan annelik kimliğini daha süreci başlamaktadır ki, bu süreçte çocuk kendisine karışılmasını zorlu bir hale sokmaktadır. Kadınların iş yaşamı istemediği gibi her şeyi özgürce merak edip keşfetme yönünde davranış örüntüleri sergilemektedir. Ayrıca annenin bedeni yanında içinde daha etkin yer almaları çocuklu kadınlar olmasa bile annenin güven veren varlığını zihninde simgeleştirmek için kimi zaman bazı problemleri de beraberinde ve duygularında hissetmek kendisinin rahat ve kaygısız olması için getirmektedir. Bu nedenle ‘çalışan kadın’ olarak yeterlidir. Diğer taraftan anne ile örtüşen tutarlılık ve paralellikte yaklaşım ve duyguları aynalayıp yansıtabilen, annenin çalıştığı annenin annelik, gereklerini yerine getirmede saatlerde temel bakım veren ve bağlanma nesnesi rolünü üstlenen karşılaşacağı sorunların altını çizmeyi ve bu bakıcı bayanlar çocuklar tarafından tıpatıp ‘annenin aynısı’ gibi durumu çocuk için daha sağlıklı bir hale getirme algılanmaktadır. Buradan hareketle, işin püf noktası annenin çalışıyor olması ve çocuğundan ayrı kalması değil, anne olmadığında yönünde çözüm önerileri sunmayı düşündük.

onun yerini belirtilen anlamda doldurabilecek, anne ile her yönden örtüşebilen, duygusal ve davranış örüntülerinin sürekliliğini sağlayan ve bu nedenle çocuk tarafında ‘aynı ve sürekli yanımda olan annem’ olarak sembolize edilebilen bir ‘’temel bakım veren varlığı’’dır. Bu noktada anne ve bakım verenin birbirinden haberdar olmaları, aynı ve ortak sinerji ile hareket etmeleri öncelikli ve olması gereken şeydir. Bunlar sağlandıktan annenin çalışmasının (özellikle çocuk iki yaşına geldiğinde) çocuğu olumsuz yönde etkilemesi riski yok denecek kadar azdır.

İşin püf noktası

162 |

annenin çalışıyor olması ve çocuğundan ayrı kalması değil, anne olmadığında onun yerini belirtilen anlamda doldurabilecek, anne ile her yönden örtüşebilen, duygusal ve davranış örüntülerinin sürekliliğini sağlayan ve bu nedenle çocuk tarafında ‘aynı ve sürekli yanımda olan annem’ olarak sembolize edilebilen bir ‘’temel bakım veren varlığı’’dır.


Anne çalışma stresini eve taşımamalı

Annenin çalışma yoğunluğu, çalışma ortamındaki şartların, iletişim, paylaşım ve desteğin nasıl olduğu, evde anne-çocuk iletişiminin hatırı sayılır bir şekilde belirleyicisidir aslında. Çalışma ortamının yoğun ve sıkıntılı olması nedeniyle bazı anneler huzursuz oldukları için bazı olumsuz duyguları olasılıkla eve taşıyabilir. Bu durum annenin çocuğuna kendisini ve duygularını vermesini, çocuğunun kendisiyle yapmak istediklerini ve davranışlarıyla vermek istediği mesajları uygun ve doğru algılamasını olumsuz etkileyebilir. Çünkü annede olumsuz çalışma şartları ve yoğun iş yükünün getirdiği tükenmişlik, huzursuzluk, kaygı, yılgınlık ve bunların sonucunda

Yine bu çocuklar okul döneminde ve ileriki yaşam dönemlerinde ‘toplumsal kaygı bozukluğu’, anne-baba gibi bakım verenden ayrı kaldığında oluşan ‘ayrılık kaygısı bozukluğu’, ‘panik bozukluk’, ‘düşük benlik saygısı’ ve ‘çekingen ve kendine güvenmeyen kişilik’ belirtileri ve özellikleri gösterebilirler. Sevgili anneler, sizin çalışmanızdan dolayı, ihmal ve suçluluk duygusunun getirdiği farkında olmadan oluşturduğunuz davranış ve yaklaşımlarınız sonucunda çocuğunuzda bunların olması olasılığı maalesef yüksektir. Tam tersi çalıştığınız için suçluluk duymayınız, çalışarak en iyisini yapıyorsunuz. Eğer ikinci bağlanma nesnesi olarak uygun ve yeterli baba desteği varsa ve en önemlisi sizin çalıştığınız saatlerde sizinle örtüşen anne rol modeli olabilecek bir ‘bakım veren’ bulabilirseniz (ki bu asla anneanne veya babaanne olmamalı) büyük olasılıkla hiç sorun yaşanmayacaktır. Bireyselleşmiş, bağımsızkendi kendine yetebilen, anneye bağımlı ve ürkek olmayan bir çocuk isteniyorsa (ki olması gereken budur) annenin tüm hayatı çocuk olmamalı ve hayatının merkezinde çocuk bulunmamalıdır. Bunun olması için de anne çalışmayı bir fırsat olarak görmelidir.

Baba,davranışları ile uygun rol model olmalıdır.

Annede ihmal ve suçluluk duygusu

Bazen anneler tamda çocuklarıyla ilgilenecekleri ve onların bakımını yapacakları sırada çalışma zorunda kalmaları için bunları yapamamanın getirdiği ‘ihmal ettim’ ve ilgilenmedim duygusu ile suçluluk duyabilirler. Bu nedenle anneler daha duygusal, koruyucu, kaygılı ve girici olabilirler ve anneçocuk ilişkileri güvensiz ve kaygılı hale gelebilir. Bunun sonucunda çocuk anneye bağımlı, huzursuz ve bireyselleşmeyi gerçekleştirememiş hale gelebilir. Dahası çok yüz-göz olma ve çocuğa sınır konulmaması sonucu çocukta inatlaşma, annebaba rolüne geçip onları yönlendirme ve her dediğini yaptırmayı öğrenilmiş davranış olarak alışkanlık haline getirme davranışları görülebilir. Diğer taraftan evde bunları yapan çocuklar annenin babanın olmadığı kreş ya da okul ortamında büyük olasılıkla içine kapalı, pasif, kaygılı, ürkek, iletişim kumada ve strateji geliştirmede yetersiz olabilirler.

Babanın katkısı vazgeçilmez ve çok önemli

Baba çocuk için ikinci bağlanma nesnesidir, ayrıca çocuğun özerk-bağımsız davranmasında özdeşim aracı, güven-destek ve dozunda otoritedir. Çalışan annenin iş yükünü özellikte evde paylaşıp azaltan, anne öfkelendiğinde bile onun verdiği mesajı doğru anlayan, çatışmak yerine destek veren, empatik ve motivasyonel yaklaşan ve bu duyguyu anneye verebilen baba iyi bir baba ve her şeyden önce ideal bir eştir. Baba bunları yaparak anne iş yükünü, sorumluğunu azaltmakta, huzursuzluk ve stres döngüsünü kırmaktadır, aslında dolaylı yönden anneçocuk ilişkisini de olumlu ve optimum yapmaktadır. Ancak bu yeterli değildir, baba aynı zamanda çocuk ile amaca uygun, kaliteli ve ona değerli olduğunu hissettiren oyunlar, sohbetler ve etkinlikler yapmalı, bunun planlı zaman ayırmalıdır. En önemlisi davranışları ile uygun rol model olmalıdır. Baba bunları yaptığı oranda çocukta kendilik değeri ve öz saygı yeterince gelişecek, ayrıca iş yükü ve stresi olasılıkla azalacağı için duygusal ve reaktif annenin yerine; akılcı, çocuğuna uygun duygusal karşılık veren ve öz denetimi iyi olan bir anne profili gelecektir. Son olarak; Evdeki bakım verenin ve çocuk yuvada ise yuvada eğitim ve bakım verenin sık değişmemesi, mümkün olduğunca değişmemesi en uygun olandır. Çocukla sürekli farklı bakım veren ilgilendiği zaman çocuğun duygu alış verişi yapacağı, teke tek ilişki kuracağı birisi olamamaktadır. Olması gereken nesne sürekliliği ve aynılığı olumsuz etkilendiği için çocukta güvenli bağlanma yetersiz kalmaktadır. 163 |

oluşan depresif ruh hali onu tahammülsüz ve hemen reaksiyon gösteren ‘uyarılmış ve aşırı duyarlı’ bir kişi haline getirmiştir bile. Böyle olsa da anne eve gelirken ‘çalışan kadın’ maskesini çıkarıp ‘iyi bir anne’ maskesini takma becerisi gösterebilmelidir. Eğer bu yapılamıyorsa anne çocuk ilişkisi olumsuz etkilenecek, temel bağlanma nesnesi olan annedeki huzursuzluk duygusu ve uyarılmış ruh hali aynen çocuğa geçecek, anneyi daha çok yıpratan ve enerjisiz bırakan, çatışma ve tartışma şeklinde kısır döngüye giren iletişim biçimi kaçınılmaz olacaktır. Sonuçta anneye ceza vermek istercesine agresif davranan, inatlaşan, her şeye kızar hale gelen ve öfke patlaması yaşayan bir ‘mutsuz çocuk’ karşımıza çıkabilecektir.


164 |


165 |


Başarılı keman sanatçısı

ilk single çalışması: Defter Mehtap Yıldız

B

aşarılı keman sanatçısı Emine Özata, ilk single çalışması Defter’i müzikseverlerle buluşturdu. Söz ve müziği Ozan Gülek’e ait olan şarkının klip çalışmasını Pueblo ekibi gerçekleştirdi. Dinleyicilerin büyük beğenisi ile karşılaşan Defter’de Özata, adeta keman şov yaptı. Müzik çalışmalarının yanı sıra ‘vazgeçemeyeceğim meslek’ dediği keman öğretmenliğini de sürdüren Özata, hakkında tüm merak edilenleri HaberHayat okuyucuları ile paylaştı.

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden biraz bahseder misiniz? EMİNE ÖZATA: 10 Ekim 1987 Çorlu doğumluyum. 14 yaşında keman eğitimi almaya başladım. Liseden sonra 2 yıl Bahçeşehir İstanbul Gelişim Müzik Okulu’ndaki eğitimimim ardından, lisans eğitimimi Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Keman Bölümü’nde tamamladım. Yüksek lisans eğitimimi ise opera şan bölümünden aldım. Halen Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Konservatuvarı’nda keman eğitmenliği yapmaktayım.

166 |

HABERHAYAT: Müzik yolculuğunuz tam olarak ne zaman başladı? EMİNE ÖZATA: Müzik, kendimi bildim bileli hep hayatımdaydı ama 14 yaşında keman eğitimi almaya karar vermemle müzik hayatım tam olarak başladı. HABERHAYAT: Neden müzik? Müzik sizin için ne ifade ediyor? EMİNE ÖZATA: Müzik, ruhuma en iyi gelen şey, yaşam tarzım. Müzik, benim için tutkudan da öte. Çünkü müzik hayatım, nefesim.

HABERHAYAT: Peki, hayatınızda müzik olmasaydı ne olurdu? EMİNE ÖZATA: Müziğin hayatımda hiç olmamasını düşünemiyorum. Profesyonel olarak olmasa bile amatör olarak müzik her zaman hayatımda olurdu. Bir başka meslek seçmiş olsaydım psikoloji okurdum. HABERHAYAT: Gelelim ilk single çalışmanız Defter'e. Defter’in hikayesini sizden dinleyebilir miyiz? EMİNE ÖZATA: 2014 senesinde söz ve müzikleri bana ait olan 4 şarkılık bir maxi single çıkarttım. Yeni bir iş yapmaya karar verdiğimde, yine söz ve müziklerini kendim yaptığım bir şarkı ile çıkmak istedim ve sevgili radyo danışmanım Cenk Alptekin'e gittim. Şarkımı ona dinlettim fakat Cenk başka bir şarkı ile çıkmamı ve hareketli bir tarz olmasını söyledi. Bana birkaç tane şarkı dinletti ama en çok Defter’in üstünde durdu. Defter’i ilk dinlediğimde, tarzıma uygun olmadığını düşündüm. Birkaç gün sonra, Defter şarkısı ile çıkış yapmaya karar verdim. Şarkının söz ve müziklerini yapan sevgili Ozan Gülek’ten şarkıyı aldım. HABERHAYAT: Çalışmaya geri dönüşler nasıl? EMİNE ÖZATA: Şarkı da klip de çok beğenildi. Defter’e çok güzel geri dönüşler aldık. Sosyal medyadan yoğun şekilde paylaşımlar yapılıyor. Her şey çok güzel gidiyor. Her yaştan dinleyicisi olması çok güzel. Umarım çok daha büyük kitlelere ulaşır.


HABERHAYAT: Müzik sektörü hakkında neler düşünüyorsunuz? EMİNE ÖZATA: Yapılan işin kalitesinden çok reklama harcanan maddiyat ile bir yerlere gelinen bir zamandayız. Maalesef bu da benim gibi birçok müzisyeni kötü etkiliyor. PR çalışmanıza ne kadar harcama yaparsanız, adınız o kadar duyuluyor ve şarkınız o kadar kitlelere ulaşıyor. Bu da müzik sektörünü çok zor kılıyor. Dilerim halkımız da kaliteli işlerin farkındadır. HABERHAYAT: 10 yıl sonra tam olarak nerede olmayı hayal ediyorsunuz? EMİNE ÖZATA: Bir üniversitede öğretim görevlisi olarak eğitim veren, bir yandan da şarkı söylemeye, şarkılar yazmaya devam eden bir müzisyen olmayı hayal ediyorum. HABERHAYAT: Yakında zamanda sahneleriniz olacak mı? EMİNE ÖZATA: Evet, yazın gelmesiyle birlikte konserlerim de başlıyor. Yoğun bir yaz geçireceğim.

HABERHAYAT: Peki, öğretmenlik nasıl gidiyor? EMİNE ÖZATA: Çok şükür, öğretmenlik çok güzel gidiyor. Öğrencilerim en büyük destekçim. Bir çocuğa bir şeyler öğretebilmek hele de bir enstrüman çalabilmeyi öğretmek, harika ve gurur verici bir şey. Öğretmenlik vazgeçemeyeceğim bir meslek. HABERHAYAT: Son dönemde şarkıcılar düetlerle müziğe farklı tat katıyor. Sizin düet yapmak istediğiniz biri var mı? EMİNE ÖZATA: Evet, tabii ki var. Belki tarzıma göre çok şaşırtıcı olacak ama Hayko Cepkin ile düet yapmayı isterdim. HABERHAYAT: Sosyal medya ile aranız nasıl? EMİNE ÖZATA: Sosyal medyada çok başarılı değilim. Daha çok işlerimle ilgili paylaşımlar yapmaya çalışıyorum. HABERHAYAT: Son olarak HaberHayat okuyucularına neler söylemek istersiniz? EMİNE ÖZATA: Böylesine güzel bir dergide röportajım yer aldığı için çok mutluyum. Gerek eğitmenlik gerekse de müzik çalışmalarım tüm hızıyla devam edecek. Defter’e ilgi gösteren herkese çok teşekkür ediyorum. Herkese sevgiler gönderiyorum.

167 |

HABERHAYAT: Klip çekimlerinde kimlerle çalıştınız? EMİNE ÖZATA: Klipte Pueblo ekibi ile çalıştık. Çok keyifli bir çalışma olduğuna inanıyorum.


MEDICANA TÜP BEBEK MERKEZİ’NDE GELİNEN NOKTA MEMNUNİYET VERİCİ

B

ölge hastaneleri içinde en yüksek yatak kapasitesine ve geniş hizmet çeşitliliğine sahip Medicana Samsun Hastanesi’nde Ağustos 2017 yılında yeni bir yapılanmaya giren tüp bebek merkezi titiz çalışmalarının meyvelerini almaya başladı. Medicana Samsun Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Klinik Şefi, Op. Dr. Şafak Hatırnaz ve Medicana Samsun Hastanesi Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Remzi Karşı, tüp bebek tedavi merkezindeki çalışmalar hakkında bilgi verdi.

168 |

Medicana Samsun Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Klinik Şefi, Op. Dr. Şafak Hatırnaz;

Mart 2017 de görüşmeleri başlanan Haziran 2017’de yeni ekibin gelmeden önce yaptığı detaylı analizler ile stratejik planlamaları yapılan tüp bebek merkezi Ağustos 2017 tarihinde 2 ay süreyle Toptan Kalite Düzeltme (TQI) yöntemi uygulayarak tüp bebek merkezini yapısal makro işlemler düzleminden, mikro düzleme kadar klinik protokollerden personel eğitimine kadar tüm alanlarda ciddi bir çalışma yürütülerek en üst standartlara ulaşması sağlanmıştır.

TÜP BEBEK ( IVF ) LABORATUVARINDA RENOVASYON DÖNEMİ

Tüp Bebek ( IVF) Merkezi Klinik süreçlerinde 4 boyutlu ultrason alımı ve hasta bakım kalitesinin arttırılması son derece önemli bir hamle olarak gerçekleştirilmiş ve bebek isteyen ve gebe kalan hastaların takipleri üst düzeye çıkarılmıştır. Personel tamamıyla yenilenmiş ve yeni personelin kalite kontrol mekanizmalarına uygun bir şekilde yetişmesi günlük haftalık eğitim programları ve simülasyon çalışmaları ile sağlanmıştır. Tüp bebek merkezi içinde özellikle laboratuvar süreçlerinde, ekibin daha önce 4 tüp bebek kurma ve en az 2 tüp bebek merkezinin kurulumuna konsültasyon yapma tecrübeleri süreci hızlandırmış ve Embriyolog Dr. Ebru Hatırnaz ve ekibinin titiz çalışmaları ile laboratuvar eksiksiz çalışır hale getirilmiştir. Merkezin havalandırma, soğutma ve otomasyon sistemleri yüksek mühendislik çözümlemeleriyle en üst düzeye çıkarılmış ve bu sayede tüp bebek laboratuvar içi partikül oranları Türkiye’de en iyi denilebilecek noktaya kadar indirilmiştir. Var olan tüm cihazlar en ince ayrıntılarına kadar çözülerek kontrol edilerek ve sonra monte edilerek incelenmiş kalibre edilmiş ve validasyonları yapılmıştır. Eksik olduğu düşünülen cihazlar merkeze kazandırılarak sistem optimize edilmiştir.

GEREKTİĞİNDE CERRAHİ İMKAN

Hastalara en çağdaş tedavi yaklaşımları sunulmakta ve kişiselleştirilmiş yaklaşımlar ile maksimum yararlılık sağlanmaktadır. Bir yandan bilimsel çalışmaların da devam ettiği merkezde tüm hastalar azami titizlikle ele alınmakta uygun hastalarda laparoskopik ve histeroskopik cerrahi uygulanmaktadır.


GENETİK İNCELEME ve İLERİ DÜZEY TEDAVİ

İleri düzey genetik incelemeler ile ailelerin yüzleri gülmekte ve hastalara hizmet edilebilmektedir. Sperm yokluğu olan azospermi hastalarında mikroskobik cerrahi ile sperm bulunabilmekte ve tedavi başarıyla sürdürülmektedir. Sürekli günceli takip eden, yurt içi ve yurt dışı kongrelere sözlü ve poster bildiriler ile giden ekibimiz, yenilikleri merkeze adapte ederek sürekli güncelleme yapmaktadır.

ONKOFERTILITE

Medicana Samsun Hastanesi

Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Remzi Karşı; Tüp bebek merkezlerinin küçük bir hastane gibi algılanması gerektiği ve kendine ait disiplinleri ve hassasiyetleri olduğuna dikkat çeken tüp bebek merkezimiz haziran 2017 tarihinden itibaren ciddi bir renovasyon dönemine girdi.

MODERN VE BİLİMSEL YAKLAŞIM BAŞARI ORANIMIZI ARTTIRIYOR

Klinik Şefimiz Op. Dr. Şafak Hatırnaz ve laboratuvar şefimiz Dr. Ebru Saynur Hatırnaz ve ekiplerinin modern, bilimsel ve tecrübeye dayalı özverili çalışmaları, Medicana Sağlık Grubu’nun ve Samsun hastanemizin yönetim anlayışının bir sonucu olarak, kısa sürede merkezin hasta memnuniyeti süreçlerinde üst sınırlara ulaşması oldukça sevindiricidir. Bizler tüp bebek merkezimizin bebek sahibi olmak isteyen ailelere hizmet verirken, fertilite korunması konusunda da çalışmalar yapıyor olmasını ve onkofertilite alanında multidisipliner bir yaklaşımla çalışmasını takdir ediyor ve gereken desteği azami düzeyde sağlamaya çalışıyoruz. Kısa sürede başarılı sonuçlar alınmasında, Medicana Samsun Hastanesi yönetim kadrosunda görev yapan tüm ekip üyelerine de teşekkür etmek istiyorum. Çünkü tüm ekip azami ilgi ve özen göstererek tüm süreçleri sahiplenmiş ve tüp bebek merkezimizin çalışma alanını rahatlatmıştır. 169 |

Son olarak onkofertilite ve fertilite korunması konusunda hastane bünyesinde var olan onkoloji heyeti ile ortak çalışma ve fertilite korunması konusunda bölgede önder kuruluş olma çabası başlatılmış ve uluslararası kuruluşlar ve organizasyonlarla görüşmeler yapılarak kılavuzlar oluşturulmuştur. İleri düzey laparoskopi ve minimal invazif cerrahi merkezi oluşturularak hastalara daha konforlu cerrrahi yaklaşımlar sunulması planlanmıştır. İlaçsız tüp bebek uygulamaları yakında başlayarak hastalara bir başka soluk daha kazandırılması planlanmıştır. Tüm bu tablo ışığında giderek artan hasta hizmeti ile Medicana Tüp Bebek Merkezi, sağlam temelli bir merkez olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.


173 |


Sarıcaoğlu: “Büyük projeler yolda”

Kavak Belediye Başkanı İbrahim Sarıcaoğlu HaberHayat’ a özel açıklamalar yaptı. Yeni seçim dönemine start verdiğini belirten Sarıcaoğlu, büyük projelerin yolda olduğunun da müjdesini verdi. Kavak’a büyük yatırımlar yaptıklarını dile getiren Sarıcaoğlu’nun birbirinden önemli projelerinin detaylarını paylaştığı söyleşi sizlerle…

174 |

Mehtap YILDIZ


180 |


181 |


Sefa Aralan

182 |

ANI-NOSTALJİ

MAYIS SÜLÜKLERİ

Samsun sokaklarında bir zamanlar kadınlar bağırırdı, ”Mayıs sülükleri, mayıs sülükleri geldi” diye. Bahar yaklaştığında tarlalardan, bahçelerden topladıkları sülükleri, ellerinde taşıdıkları torbaların içine koyarak satarlardı. Nisan, mayıs aylarının en bilinen şifa kaynaklarından biriydi o zamanki insanlar için sülük tutmak, ağrıyan yerlerine. Romatizmanız mı var? Sırtınız, kolunuz mu ağrıyor? Sülükçüden aldığınız bu kaygan, şekilsiz, tiksindirici hayvancıklar şifa verirdi. Pek çok insan beklerdi bu nedenle sülükçülerin gelmesini. Bu satıcılara 60 - 70 sene öncesinin Samsun sokaklarında rastlardınız. Yani, bizlerin çocukluk ve gençlik yıllarında. Uzun zamandır da göremiyorum sülük satıcılarını. Geçenlerde TV kanallarının birinde, Manisa’da açılan sülük tedavi kliniği haberini görünce şaşırdım kaldım doğrusu. Meğer yıllar önce analarımızın, ninelerimizin, dedelerimizin alışkanlık haline getirdikleri ağrıyan yere sülük tutmalar, günümüzde modern tedavi merkezlerinin gözdesi haline gelmiş de haberimiz yokmuş. Bakın sülüğün imkansızı gerçekleştirdiği dertlere. Gözleri behçet hastalığından kör olan ve 26 yıldır görmeyen hastanın gözleri, sülük sayesinde görmeye başlamış. İnanılır gibi değil doğrusu. Yine glokom (göz tansiyonu) nedeniyle 10 yıldır kör olan biri, şifayı sülük sayesinde bulmuş ve görmeye başlamış. Küçücük bir sülük bu insanların ışığa kavuşmasını sağlamış. Hastaların ifadelerine göre, kesinlikle çaresi olmadığı her gittikleri doktor tarafından kendilerine bildirilen dertlerinin kurtarıcısı sülükler olmuş. Kulakların ve şakakların arasına konan sülükler, emerek pıhtıları eritiyor ve kanın normal akışını sağlayarak tedaviyi gerçekleştiriyormuş. Emme hızı çok olduğundan, sadece körler için değil, romatizmanın her çeşidi, tansiyon, kalp, sırt ağrılarının da tedavisini yapıyormuş bu küçücük yaratıklar. Meğer Manisa’daki bu sülük kliniği ve tedavi merkezinden Almanya’da 300’ün üzerinde varmış. Diğer ülkelerde de pek çok sayıda mevcutmuş. Tıp dünyasının bu harikası milattan öncelere dayanıyormuş. Eski insanların binlerce sene önce uyguladıkları sistem, günümüzde pek çok hastalığın tedavisinde özel kliniklerde başarı ile sürdürülüyor da bizler daha yeni duyuyoruz. Sülük mucize diye bu ilginç haberi izlediğimde, geçmiş günlerdeki sülük satıcısı kadınların, gerçek şifa dağıtan bu küçük yapışkanları sokak aralarında sattıkları günleri hatırladım bir an için…

Esenlikler dileğiyle…



SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

184 |

Mayıs ayına Jüpiter, Satürn ve Plüton gerilemesiyle başlıyoruz. Bir yandan şanssızlıkları hissedip ekonomik güçlükler yaşarken, diğer yandan üstümüzdeki baskının azalması ve boş vermişlik hissetmek rahatlatıcı olacak. Köklü değişikliklerin ertelenmesi yerinde olacaktır. 13 Mayıs’ta Merkür Boğa burcuna geçiş yapıyor. 15 Mayıs’ta Merkür’ün büyük abisi, üst zekanın dehanın simgesi Uranüs, Boğa burcuna geçiş yaparak özel bir dönemi başlatıyor. 7 yıl sürecek bu yolculuğun ilk bölümü 6 Kasım’da Uranüs’ün tekrar Koç burcuna yerleşmesiyle tamamlanacak ve asıl yolculuk 6 Mart 2019’da başlayacak. Uranüs Boğa burcunda ilerlerken, kendi zevkimize göre yaşamın tadına varmak, sahip olma özgürlüğümüzün farkına varmak, maddi bağımsızlık kazanmanın önemini algılamak, para kazanırken sıradışı ve orijinal yöntemlerin geçerli olması, finansal dalgalanmalar gözlemlenecek. Öte yandan negatif kullanımda başkasına çekinmeden yük olmak, kendi yaşamının temellerine sahip çıkmamak, sözde durmamak ve bundan rahatsız olmamak gibi eğilimlerde göreceğiz. 15 Mayıs’ta Boğa burcunun 24.derecesinde doğan Yeniay’ın herhangi bir açısı yok. Bu durumda yeni gelir kaynakları elde etmek mümkün demek yeterli. Ancak bu Yeniay’a Jüpiter-Neptün üçgen açısı eşlik ediyor. Yani eskiden bize sunulmuş şansları değerlendirmek üzere bir fırsat yakalayacağız. Bu iyi haber. Müthiş açının yararları saymakla bitmez. Aşkta, duygusal yaşamda ve iş yaşamında bolluk, bereket en temel cümle olabilir.

Kötü haberse Mars-Uranüs sert açısının bu Yeniay’a eşlik eden korkutucu yan. Terörist saldırılardan, yangınlara, uçak kazalarından diktatörlüklerin ortaya çıkışına birçok endişe veren olay yaşanabilir. 16 Mayıs’ta Mars 2 aylık Kova burcu ziyaretine başlayacak. Kovalar açısından güçlü, hedef odaklı ve konsantrasyonu yüksek bir dönem. 19 Mayıs’ta Venüs, Yengeç burcuna yerleşerek şefkati ve anlayışı davet edecek. 21 Mayıs 05:16’dan itibaren Güneş İkizler burcuna geçiş yapıyor. Bu andan itibaren doğanlar İkizler burcu. 25 Mayıs ‘ta Jüpiter-Neptün olumlu açısı zirve yapıyor ancak tüm ay boyunca etkili yani ay boyunca hepimiz farklı alanlarda şanslı hissedeceğiz. 29 Mayıs’ta Yay burcunun 8. derecesinde Dolunay gerçekleşecek. Dolunay’ın Ay düğümleriyle olumlu açısı ve Jüpiter-Neptün üçgeni, iyimser Yay burcunun özelliklerini ve şansını yaşamamızı sağlayacak. Kadersel olaylar geleceğimizi iyiye yönlendirmemize yardım ederken, eğitim, seyahat ve medya çalışmaları alanında bir tamamlanma yaratabileceğiz. Mutlu sonların yaşanacağı bu evre için önceden hazırlanmak gerekli. Keyifli bir ay dilerim.


(21 mart-19 nisan) Ay ortasından itibaren yaşamınız gözle görülür şekilde değişecek. Mali durumunuz, özgüveniniz daha sağlam temeller üstüne oturacak. Uranüs 15 Mayıs’ta para alanınıza yerleşerek farklı ve orijinal fikirlerinizle para kazanmanıza yardım edecek. Ayın sonlarına doğru seyahatler, eğitim ve medya çalışmaları maddi ve manevi anlamda kazandıracak.

İKİZLER

(21 mayıs-21 haziran) İç dünyanızda yenilik dönemi başlıyor. Öfkenizden tamamen kurtulmanızı sağlayacak bilgilere ulaşabilirsiniz. Yolculuklarda dikkatli olmalısınız. Yeni bir ruhsal gelişim tekniğini, ayın ilk yarısında öğrenecek huzur duyacaksınız. Ayın ikinci yarısında evliliğinizi veya ortaklığınızı gözden geçirip, iş yaşamında yükseleceksiniz.

BOĞA

(20 nisan-20 mayıs) Hayatınız, görünüşünüz ve tarzınız değişiyor. Öfkenizden sıyrılmanın bir yolunu bulmalısınız. Ayın ilk yarısında görünüşünüz değişecek, ikinci yarısında borçlarınızı tamamlayıp rahatlayacaksınız. Ameliyat olmanız söz konusuysa başarılı geçecek ve iyi bir dostunuzla ortaklık kuracaksınız.

YENGEÇ

(22 haziran-22 temmuz) Yeni dostlar yaşamınıza katılıyor. Onların sayesinde para kaybetmekten ve evlilik problemlerinizden kurtulabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında iş alanında nihayet aradığınızı bulacaksınız. Yeni bir aşk ise uzaklardan gelecek. Yurt dışından biriyle ortak proje yapabilirsiniz.

185 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Kariyerinizde yenilik dönemi başlıyor. Artık hak ettiğiniz ödülü almalısınız. Ay ortası sürprizlerle dolu. Ayın ikinci yarısında aşk ve çocuklarla ilişkinizde daha olgun bir tutum sergilemek üzere yenileneceksiniz. Ev almak, mülk sahibi olmak üzere gereken ödemeyi bulacaksınız.

TERAZİ

(23 eylül - 22 ekim)

186 |

Kredi, borçlanmalar ve ödemelerle ilgili sürprizli bir evre başlıyor. Çocuklarınızın veya partnerinizin desteği sizinle olacak ancak onları çileden çıkartmamaya dikkat edin. Ayın ikinci yarısında yakın çevreniz değişebilir. Mali alanda ayın ilk yarısındaki sorunlar ayın ikinci yarısında mutluluğa evrilecek.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Kent veya ülke değişikliği yapabilir, medyada aranan isim olabilirsiniz. Ay ortasındaki rüzgarı yakalamalısınız. Ancak iş yaşamınızda öfkeli değil, tam tersine hırslı ve atak görünmelisiniz. Ayın ikinci yarısında evle ilgili bir tamamlanma yaşayabilirsiniz. Yakın çevrenizden biriyle evlilik ya da ortaklık kararı almanız çok mümkün.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) Evlilik ve ortaklık alanınıza geçiş yapan Uranüs, ani değişiklikleri beraberinde getirecek. Çevrenizi ve aile bireylerini her zamankinden daha öfkeli görebilirsiniz. Bu öfke seline kapılmak yerine, onları yatıştırmayı başarırsanız gelecek sizindir. Ayın ikinci yarısında gelirlerinizden birine veda edebilirsiniz. Çocuklarınızla veya aşk yaşamınızla ilgili hayaller yine ayın ikinci yarısında gerçekleşecek.


(22 kasım-21 aralık) İş alanınıza ay ortasında yerleşen Uranüs farklı iş kolları denemenizi sağlayacak. Yeni bir işe veya diyete başlamanız mümkün. Aşırı harcama yapmayın ve yakın çevrenizle sertleşmeyin. Ayın ikinci yarısında kendinizi yenileyeceksiniz ve iç dünyanız aydınlanacak. Evle ilgili düşlerinizi gerçekleştiriyorsunuz.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) Yöneticiniz Uranüs, ev ve yuva alanınıza yerleşiyor. Öfkeniz ve geçmişten bu güne gelen amaçlar, sizi başkalaşmaya daha konforlu ve güvenli bir yaşama götürecek. Sürprizler ay ortasında başlayacak. İyi dostlarınızla ayın ikinci yarısında buluşup ortak kararlar alabilirsiniz. Kariyer ve para alanında mutluluk sizinle.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Aşk alanınıza yerleşen Uranüs ani ayrılıkları veya sürpriz bir aşkı yaşamınıza katacak. Asla dediğiniz birçok şeyi deneyimleyebilirsiniz. Fakat öfkenizi kontrol etmeli ve harcamalarınızı frenlemelisiniz. Ayın ikinci yarısında ruhsal gelişimle ve meditasyon, yoga gibi tekniklerle tanışacaksınız. İyi bir arkadaş grubu, düşlediğiniz çevreye taşınmanızı sağlayabilir.

BALIK

(19 şubat-20 mart) Çevre değişikliği için hazır mısınız? Uzak yollar veya kendinize kızgınlıklar sizi yolunuzdan alıkoymasın. Cesur ama nazik olun. Ayın ilk yarısında medyada parlayabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında kariyer yaşamınızda bir tamamlanma yaşayacaksınız. Uzaklardan gelen destekle düşleriniz gerçekleşebilir.

187 |

YAY


188 |

Fotoğraf sanatına olan ilgisi, lise yıllarında başlayan Gülseren Altay hayatına İzmir'de devam etmektedir. Rize doğumlu, doğasever, memleket aşığı, gezgin ve iki çocuk annesidir...Çektiği fotoğrafların her biri ayrı bir duygu ile yüklü, bazen bir bardak çayda ya da bir ağacın dalında,kimi zaman bulutların ülkesine uzanırcasına yüksek iklimlerde,kimi zaman bir çocuğun gözlerinde hislerini kadrajına yansıtmıştır. Fotoğraf çekmek kısa sürede onun için bir yaşam biçimi olmuş, gerek sosyal medya ile gerek fotoğrafçılık-doğa-dağcılık kulüplerinde aktif şekilde rol almış, fotoğraf onda bir aşka dönüşmüştür. Enerjik ve araştırmacı yönünü hisleriyle harmanlandığı gezi arşivinden kesitler sizlerle...


189 |

Gülseren Altay


HH Cemiyet

Mehmetçik Vakfı'ndan Haber'e teşekkür Mehmetçik Vakfı Samsun Temsilcisi Emekli Albay Bülent Uzun, vakıflarına yapılan destek dolayısıyla Haber Medya'yı ziyaret ederek Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Necdet Uzun'a teşekkür belgesi takdim etti Mehmetçik Vakfı Samsun Temsilcisi Emekli Albay Bülent Uzun, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'a ziyaret gerçekleştirdi. Ziyarette Emekli Albay Bülent Uzun, vakıflarına yapılan destek dolayısıyla Genel Müdür Emekli Tümgeneral Yaşar Bal adına Necdet Uzun'a teşekkür belgesi takdim etti.

HABER'İN DESTEĞİ BÜYÜK

Ziyarette açıklamada bulunan Bülent Uzun, "Vatanı için canlarını feda eden şehitlerimizin ailelerine, gazilerimize, onların çocuklarına ekonomik ve sosyal destek yapan vakfımız, ayda 7.6 milyon TL'lik yardım dağıtıyor. Bu yardımların toplanmasında vakfımız için tanıtım çok önemli. Bu tanıtım kısmının basın ayağında ise Sayın Necdet Uzun ve Haber Medya'nın bizlere büyük desteği oluyor. Bu anlamda Genel Müdürümüz Yaşar Bal tarafından kendisine gönderilen teşekkür belgesini takdim ettik" diye konuştu.

İranlı yönetmen Haber Radyo'da Samsun ve bölgenin en prestijli radyo istasyonu Haber Radyo, şehrin sanatına yön veren yayınlarına devam ediyor. Kaan Ali Kolcuoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Dönence programının stüdyo konukları İranlı Yönetmen Farid Mirkhani, Eleştirmen, senarist yazar İlker Mutlu oldu İranlı Yönetmen Farid Mirkhani ve eleştirmen, senarist yazar İlker Mutlu, Haber Radyo'da Kaan Ali Kolcuoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Dönence programına konuk oldu.

194 |

"İran Sinemasına bir bakış" konu başlığıyla yapılan yayının özel konuğu Farid Mirkhani, tıp alanıyla ilgili çektiği kısa metraj filmleriyle tanınıyor. Sinema hayatına birçok kısa metraj ve bir de uzun metraj film sığdıran ve aslında tıp doktoru olan İranlı Yönetmen Farid Mirkhani, Ankara Film Festivali kapsamında Türkiye'ye geldiğini belirtti. Mirkhani, "4 yıl önce tanıştığım ve bir çok projeye imza atmak üzere olduğumuz İlker Mutlu'nun misafiri olarak Samsun'da bulunuyorum ve şehrinizi çok beğendim" dedi.


Doğacılar nikahı doğa içinde yaptı Her ikisi de doğa fotoğrafçısı olan Çevre Mühendisi Zeliha Namlı ile DKMP Uzmanı Orman Mühendisi Özden Sağlam'ın nikahı, Kızılırmak Deltası ziyaretçi girişinde gerçekleştirildi DSİ Bölge Müdürlüğü Çevre Mühendisi Zeliha Namlı ile Doğayı Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü Uzmanı Orman Mühendisi Özden Sağlam, 19 Mayıs İlçesi Yörükler Yöresi'ndeki Kuş Cenneti ziyaretçi girişinde ilginç bir törenle hayatlarını birleştirdi.

YOĞUN KATILIM

Nikah törenine, Samsun Bölge Adliyesi 6. Ceza Dairesi Başkanı Yaşar Varoğlu, Samsun Bölge Adliyesi 7. Hukuk Dairesi Başkanı İsmail Şengün, Samsun Bölge Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Vedat Soğukpınar, Samsun Büyükşehir Belediye Meclisi AK Parti Grup Başkanvekili Nihat Soğuk, Orman ve Su İşleri Bakanlığı 11. Bölge Müdürü Hasan Terzioğlu, Rizeliler Derneği Başkanı Tahsin Kosif ve yönetim kurulu üyeleri, eski SAMSEV Başkanı Sadi Subaşı ile çok sayıda çevreci ve doğa fotoğrafçısı katıldı.

EVLİLİK CÜZDANI YILMAZ'DAN

195 |

Namlı ve Sağlam ailelerinin yanı sıra doğa fotoğrafçılarının katıldığı nikah töreninde, Zeliha Namlı'nın nikah şahitliğini Prof. Dr. Eren Gök ve Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Özden Sağlam'ın şahitliğini ise eski Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti Milletvekili aday adayı Yusuf Ziya Yılmaz ile Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Zennube Albayrak yaptı. 19 Mayıs Belediyesi Yazı İşleri Müdürü Emine Arslan'nın kıydığı nikah sonrasında, çiftin evlilik cüzdanını Yusuf Ziya Yılmaz verdi. Yılmaz, cüzdanı gelinle damada birlikte vererek, mutluluklar diledi.


HH Cemiyet

Melis ve Ahmet'in mutlu günü

Seyhanlar Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Seyhan ile Ruhan Seyhan'ın kızı Melis ve eski BBP İl Başkanı Şahin Polat ile Gülay Polat çiftinin oğlu Ahmet, muhteşem nikah töreni ile dünyaevine girdi

196 |

Seyhanlar Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Seyhan-Ruhan Seyhan çiftinin kızı Melis ve eski BBP İl Başkanı Şahin Polat-Gülay Polat çiftinin oğlu Ahmet, Samsun Sheraton Otel'de gerçekleştirilen muhteşem nikah töreni ile dünya evine girdi.

ÖRNEK DAVRANIŞ

Öte yandan nikah şekeri kullanmamayı tercih eden genç çift, bunun yerine Darüşşafaka Cemiyeti'ne bağışta bulunarak, örnek bir tavır sergiledi ve davetlilerin takdirini topladı.


Hukukçu çiftin en mutlu günü Hakim Buse Çobanoğlu ve savcı Ali Savaş Çubukçuoğlu düzenlenen muhteşem törenle dünyaevine girdi Samsun Cumhuriyet Savcısı Burhan Çobanoğlu ile Esra Çobanoğlu çiftinin biricik kızları Tosya hakimi Buse, işadamı Mustafa Çubukçuoğlu ile Yasemin Çubukçuoğlu'nun oğlu Erbaa Cumhuriyet Savcısı Ali Savaş Çubukçuoğlu ile düzenlenen muhteşem törenle hayatlarını birleştirdi.

197 |

Lovelet Outlet AVM Dünya Düğün Salonu'nda düzenlenen törene Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, Adalet Komisyonu Başkanı Kemal Alver, hukuk dünyasından birçok isim, çiftin sevenleri ve ailesi katıldı.


HH Cemiyet

Umut ve Özgür’ün Muhteşem Düğünü Gülten ve Davut Zeren çiftinin kızları Özgür ile Ayşe ve Yaşar Ertan çiftinin oğulları Umut, Konaks Otel’de düzenlenen muhteşem düğün töreni ile dünyaevine girdi Özgür ve Umut, muhteşem düğün töreni ile dünyaevine girdi. Konaks Otelde yapılan düğün törenine, çiftin arkadaşları ve çok sayıda davetli katıldı. Gecenin geç saatlerine kadar süren düğünde, davetliler doyasıya eğlendi.

Evliliğe ilk adım mutluluğu Şebnem Aksel ve Can Yıldız, aile arasında düzenlenen törenle evliliğe ilk adımını attı

198 |

Şebnem Aksel ve Can Yıldız, aile arasında düzenlenen törenle nişan yüzüklerini taktı. Çiftin yakın arkadaşları ve aile dostlarının katılımı ile gerçekleşen törende, unutulmaz anlar yaşandı.


Dilek ve Oğuzhan evliliğe ilk adımını attı

Şehri-Rasim Öztürk çiftinin kızları Dilek ile Bahar-Ayhan Aktürk çiftinin oğulları Oğuzhan, düzenlenen muhteşem nişan töreni ile evliliğe ilk adımını attı

199 |

Dilek ve Oğuzhan, düzenlenen nişan töreni ile evliliğe ilk adımını attı. Yeşilkent Düğün Salonu’nda düzenlenen nişan törenine, çiftin yakın arkadaşları ile her iki ailenin akrabaları katıldı. Yoğun katılımla gerçekleşen törende, genç çift zeybek oyunu ile eğlenceye start verdi. Dilek ve Oğuzhan’a davetlilerin eşlik etmesi ile doruklara ulaşan eğlence, gecenin geç saatlerine kadar sürdü.


HH Cemiyet

200 |

Yeliz ve Doğuş mutluluğa ‘Evet’ dedi

Ayşe ve Ali Ortahisar çiftinin kızları Yeliz ile Sevim ve Seçkin Malkoç çiftinin oğulları Doğuş, düzenlenen nikah töreni ile mutluluğa ‘evet’ dedi Tadal satın alma müdürü Yeliz Ortahisar ile Ustam Grup İnşaat Muhasebe Müdürü Doğuş Malkoç, aile arasında düzenlenen nikah töreni ile hayatlarını birleştirdi. Tekkeköy Belediyesi Nikah Salonu’nda gerçekleşen törene, her iki tarafın ailesi ve çiftin yakın arkadaşları katıldı. Mutluluğa bir ömür boyu ‘evet’ diyen genç çift, nikah töreninin ardından yakın arkadaşları ile birlikte Tekkeköy’ün tarihi yerlerini doyasıya gezdi.


Burak Şensoy - Hatice Şensoy - Necdet Şensoy- Buse Şensoy - Buket Şensoy - Ayhan Şensoy

Arya mina şensoy 1 yaşında Arya Mine Şensoy - Buse Şensoy - Tanem Şensoy - Necdet Şensoy

Burak Şensoy - Tanem Şensoy - Arya Mine Şensoy - Necdet Şensoy - Buse Şensoy -Buket Şensoy

201 |

Necdet ve Buse çiftinin kızları Arya Mina , bir yaşına bastı. Şensoy ailesi Arya Mina'ın ilk yaşını, ailece düzenledikleri doğum günü partisiyle kutladı


HH Cemiyet

Samsunlu kadın kuaförler buluştu

150 meslektaş bir araya geldi

202 |

Samsun’da kuaför olarak hizmet veren 150 kadın, düzenlenen muhteşem organizasyonla bir araya geldi. Keyifli anların yaşandığı programda, kadınlar meslektaşları ile buluşmanın mutluluğunu yaşadı


Demir’in ilk yaş kutlaması Vural ailesinin küçük beyi Demir, bir yaşına girdi

Sevgi- Musa Vural çiftinin küçük oğulları Demir, bir yaşına girdi. İkinci oğullarının ilk yaş sevincini yaşayan Sevgi ve Musa, aile arasında düzenlenen parti ile Demir’in ilk yaşını kutladı.

Lösemili çocuklar için buluştular LÖSAM, lösemili çocuklar yararına kadınlar matinesi organize etti. Yaklaşık 300 kadın lösemili çocuklar için matinede buluştu Samsun Lösemili ve Kan Hastalıklı Çocuklar Derneği (LÖSAM), lösemili çocuklar için çalışmaya devam ediyor. Lösemili çocuklar yararına birçok etkinliğe imza atan LÖSAM, son olarak Yelken Kulüp’te kadınlar matinesi organize etti. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı matinede, kadınlar gönüllerinde eğlendi.

ŞARKICILARDAN DESTEK

203 |

Eğlenceli anların yaşandığı kadınlar matinesine, Şarkıcı Doktor Bilal ve Samsunlu Şarkıcı Ali Can da katıldı. Hiçbir ücret talep etmeyen şarkıcılar, seslendirdikleri şarkılarla eğlenceli bir sahne performansına imza attılar.


Melek Büyüsü

Yazar: Kuzey Yayınları

Yazar: Dilara Büyük

DEDEKTİF KİM STONE HİKAYESİ DEVAM EDİYOR

Beria, kendini bildi bileli Erim hep vardı. Bir baş çevirmelik uzağında, hep bakışlarının değebileceği kadar yakınındaydı. Ama sonra… İçindekileri isimlendirip duygularını keşfettiğinde aralarına yalnızca ikisinin haberdar olduğu görünmez duvarlar girmişti. Erim, artık Beria’nın hem çok yakınında hem de bir o kadar uzağındaydı.

İki küçük kız ortadan kayboluyor. Yalnız biri geri dönecek. En yüksek teklifi veren çift kızlarını yeniden görecek. Kaybeden çift bir daha göremeyecek. Şundan emin olabilirsiniz. Çocuklardan birisi ölecek. Ve ikinci bir kısa mesaj, iki aileyi kızlarının hayatlarını kurtarmaları için birbirlerine düşürdüğünde, Kıdemli Baş Dedektif Kim Stone ve ekibi için zaman azalmaya başlar. Cesetler birbiri ardına bulunmaya başlarken, bütün hamleleri kurnazca alt edilen Stone bu acımasız katillerin şimdiye kadar karşına çıkan en ölümcül suçlular olabileceklerini fark eder. Kızları evlerine canlı olarak geri getirme olasılığı da her geçen saat azalmaktadır. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı: 456 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Kuzey Yayınları

Erim, ‘yasak’ saydığı kızla aralarında gelişen duyguları değil isimlendirmek varlıklarını bile kabul edemiyordu. Bu korkusu ona hatalar yaptırırken Beria’nın da hayatının en büyük hatasına sebep olacaktı. Beria ve Erim ile her şeye rağmen umut edip mucizelere inanacak, onlar duygularını keşfederken tutkularıyla alev alacaksınız! Sevdanın Türlü Yüzü-Melek Büyüsü; Beria’nın her defasında kırılan kanatlarına inat ayağa kalkmasının, Erim’in yüreğini yangınlara atan bir meleğin hikâyesi. (Tanıtım Bülteninden) Sayfa Sayısı:656 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Müptela Yayınları

207 |

Kayıp Kızlar


Eyvah Anne Oluyorum Vizyon tarihi :11 Mayıs 2018 Yönetmen : Noémie Saglio Oyuncular: Juliette Binoche, Camille Cottin, Lambert Wilson, Catherine Jacob, Jean-Luc Bideau Tür : Komedi Ülke : Fransa

Özet & detaylar

208 |

Avril ve annesi Mado birbirlerinden daha fazla farklı olamazlardı. 30 yaşında olan Avril evli ve çalışan bir kadındır. O annesinin tam tersi, her daim çocuksu, kaygısız ve küstahtır. Bu iki farklı kadın aynı zamanda hamile kaldıklarında aynı evi paylaşmak zorunda kalır. Mado, bu sırada orta yaş krizine girmiştir ve henüz büyükanne olmaya hazır değildir. Avril ise annesini yeniden bir anne olarak hayal etmekte oldukça zorlanmaktadır.

Daha Yeni Başladık Vizyon tarihi : 18 Mayıs 2018 Yönetmen: Ron Shelton Oyuncular: Morgan Freeman, Tommy Lee Jones, Rene Russo, Joe Pantoliano, Glenne Headly Tür : Komedi Ülke : Almanya

Özet & detaylar Geçmişinde tanık koruma programında mafya avukatı olan Duke Diver, kendini yeni işine adamıştır. Tam bir eğlence ve huzur mekanı olan Villa Capri’nin müdürlüğünü yapan Duke, hayatını bir parti gibi yaşar. Bir yandan eğlenirken bir yandan da çalışan Duke, Villa Capri’nin müşterilerinin, özellikle de kadınların gözdesi durumundadır. Fakat Leo’nun gelişi tüm dengeleri altüst eder. Leo’nun herkesin ilgi odağı haline gelmesi Duke’u fazlasıyla rahatsız eder ve ikisi arasında çetin bir rekabet başlar. Fakat bir mafyanın tehdit oluşturması Duke ve Leo’nun arasındaki rekabeti bir kenara bırakıp birlikte çalışmasına neden olur.





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.