HaberHayat Dergisi Şubat 2018

Page 1

Bakmaya doyulmayan kareler

YERİNDE ÇADIR 2 RESTAURANT

14 ŞUBAT

sEVGİLİLER GÜNÜ MESAJLARI

MANUEL TERAPİ OSTEOPATİ Mevsim Geçişlerinde Grip ve Soğuk Algınlığına

Dikkat!

HASAN TOGAR aydın kurtoğlu mehmet çepİç İRFAN DEĞİRMENCİ OKAN AÇMAK ÖZGE BİROĞLU ARTİZ MEKTEBİ ALPER ATAK MELEK

ŞUBAT 2018 - 10 TL

minik dostlara BARINAĞIN KAPILARI açık

Yeni heyecanımız

Atakum’da rekor nüfus artışı

SKOLYOZ TANISINDA GEÇ KALMAYIN!

WILMA ELLES



yavuztunagrup




6|


7|


8|



10 |





14 |

42

136


120

20 ÖZEL RÖPORTAJLAR

KÖŞE YAZILARI

HER SAYIDA

20 30 42 54 66 84 110 120 136 156

26 36 46 52 62 82 90 96 98 104 126 144 148 156 162 166

19 EDİTORÜN NOTU 91 BAKMAYA DOYULMAYAN KARELER 142 YAŞAM TESTİ

İLKAY MAVİLİ YILMAZ KERAMİ GÜRBÜZ PROF. DR. METİN EKER UMUT KISA DOÇ. DR. GÜRKAN GENÇ UZM. DR. SERKAN SÜREN FATOŞ SİVASLI RESUL AKÇAY EMİNE KARAÇUHA YILMAZ Uzm. Klİnİk PsK. MİNE AKTAŞ UZM. PSK. SAİME ÇAĞLI UZM. DR. MAHMUT ÇAKIR KAAN ALİ KOLCUOĞLU ÖZLEM BAŞOĞLU ŞAKİR DEMİRCİ SEFA ARALAN

172 SU KARAKUŞ BURCUNUZU YORUMLUYOR

176 HH SEZON

180 FOTOĞRAF KÖŞESİ:

184 202 204 206

ALP EREN KAYA HH CEMİYET BULMACA HH KÜTÜPHANE CINEHAYAT

15 |

aydın kurtoğlu mehmet çepİç İRFAN DEĞİRMENCİ OKAN AÇMAK ÖZGE BİROĞLU ARTİZ MEKTEBİ WILMA ELLES ALPER ATAK MELEK HASAN TOGAR


178

177

110 SAĞLIK

16 |

28 BEL ÇEVRESİ NEDEN YAĞLANIR 50 VİRAL HEPATİTLER TOPLUM SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR 72 MEVSİM GEÇİŞLERİNDE GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞI 88 MASA BAŞI ÇALIŞANLARINI TEHDİT EDEN HASTALIK 118 FİBROMYALJİ 150 SKOLYOZ TANISINDA GEÇ KALMAYIN

48 60 70 76 100 102 124 128 129 140 148

GELECEĞİ ONLAR İNŞA EDECEK SAMDOB’DAN MUHTEŞEM GÖSTERİLER YENİ HEYECANIMIZ BORLED LEZZET DURAKLARI: YERİNDE ÇADIR 2 RESTAURANT ADLİYE’YE HALKA AÇIK MAĞAZA EZBERCİ EĞİTİME KARŞI ‘İŞ’TE OYUN’ BİLGİ ÇAĞINDA BİLGİ ÜRETMELİ KADINLARIN EL EMEĞİ GELİR KAPISI OLDU 14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ MESAJLARI BARINAĞIN KAPILARI MİNİK DOSTLARA AÇIK ATAKUM’DA REKOR NÜFUS ARTIŞI



YIL: 5, SAYI: 59 - Şubat 2018 Bölgesel Süreli Yayın SAHİBİ HABER GAZETECİLİK, REKLAMCILIK, YAYINCILIK SANAYİ VE TİC. LTD. ŞTİ. ADINA İCRA VE YÖNETİM KURULU BAŞKANI ADNAN ÖLMEZ İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI AHMET ŞENOCAK İCRA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI NECDET UZUN EDİTÖR / GÖRSEL YÖNETMEN KÜBRA ŞENOCAK SATIŞ VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ MEHTAP YEŞİLBAŞ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OKAN ARALAN HABERLER MÜDÜRÜ ONUR NURDEMİR RÖPORTAJ / HABER MEHTAP YILDIZ REKLAM TASARIM SELİN ÇETİN, ELİF YILDIZ, İBRAHİM DALGIÇ SATIŞ DESTEK ŞEFİ YALÇIN ÖZEN SATIŞ DESTEK SORUMLUSU ŞÜKRAN AKÇAY REKLAM DANIŞMANLARI HAKAN KAYA ÇAĞLAYAN BAYRAKTAR BETÜL GÜNAÇTI ÜMİT CEYLAN

HUKUK DANIŞMANLARI AV.İLKER ÇAĞLARIRMAK AV.GİZEM KURTULUŞ AV.ALİ FUAT BODUR

KATKIDA BULUNANLAR ZEYNEP IRMAK ÖCAL , ZERRİN SOMUNCU, BARIŞ BUDANOĞLU REZERVASYON HABER REKLAM AJANSI TEL: 0(362) 333 34 37 YÖNETİM YERİ KILIÇDEDE MAH. ÜLKEM SOK. BORKONUT NİŞ İŞ MERKEZİ NO: 8/B SAMSUN Tel: 0(362) 431 30 00 - 333 34 37 Fax: 0(362) 431 99 44 ABONE VE DAĞITIM TEL: 0 (362) 431 30 00 BASKI EROL OFSET LTD. ŞTİ. Pazar Mh. Necatİ Efendİ Sk. No.43/A İlkadım/SAMSUN Tel: (0 362) 431 98 96 - 432 38 18 Fax: (0 362) 432 41 17 www.erolofset.com

DAĞITIM YAYSAT

18 |

www.haberhayat.com.tr


HaberHayat 2018 yılının ikinci sayısını yine fazlasıyla mutluluk doldurdu. Haber Medya Grubu bünyesinde faaliyet gösteren HaberHayat Dergisi, 2,5 milyon kişinin indirdiği bir uygulama olan Turkcell Dergilik platformuna hızlı bir giriş yaptığı bilgisini paylaşmıştım geçen ay sizlerle. Turkcell Dergilik’te yer almaya başladığı günden bu yana uygulamanın gözdesi haline gelen HaberHayat Dergisi’nin Ocak 2018 sayısı, kullanıcılar tarafından 11 binin üzerinde indirilme sayısı gittikçe ivme almasına sağladığınız katkılar için sonsuz teşekkürler… Bu gururla daha keyifli bir sayı olsun istedik ve Şubat sayımıza “Özel Bebek” sayfasının devamını koyduk. Artık profesyonel fotoğrafçı eşliğinde size özel çekimler ve anılarınız hayat bulmakla kalmıyor ölümsüzleşiyor. Bunun için bizlere ulaşmanız yeterli. Sürprizler bu kadar değil elbette gerisi içerikte keyifli okumalar dilerim. Hoşça kalın...

Saygı ve Sevgilerimle...

kubrasenocak@habergazetesi.com.tr

19 |

Eski bir Roma sözü derki; “Nil novi sub sole” yani “Güneşin altında yeni bir şey yok” Oysa ne çok şey vardır bu güneşin altında evrilen, değişen, yenilenen. Hep aynı rutininde sanılır hayat! Güneş doğudan doğar batıdan batar, gece olur ardına gündüz, yaz, kışı kovalar Pazar, Pazartesiyi. Çoğulluk yığınları her bir şeyin rutin olduğunu iddia etse de ‘Hayat’ bir gülümsemeyle yeniden can bulur. Dünya da her beş saniyede bir 21 bebek dünyaya gözlerini açmaktadır. 21 yeni umut… 21 yeni yaşam… Siz bakmayın bazı söylemlere. “Hayat çok sıkıcı” “Ne kadar zevksiz bir yaşam” Oysa hayatın bir anlamı olmalı. Bir uçurtma veya kışın ansızın açan bir güneş belki bir kardelen. İnsan olmalı mesela, insani. Günümüzde en çok ihtiyaç duyulan! Candan bir dost gibi sarmalı seni. Üç para etmezliğin içinde istemezük nidalarına inat. Yaşarken seni pahalı kılmalı ve anlamlı. Bir eş, bir anne veya bir arkadaş. O benim her şeyim… O benim sol yanım... O benim çocukluğumun gülen yüzü diyebilmeli. Hayat sarılabileceğiniz kadar kıymetli ve dokunulacak kadar özel. Hayat tramvayı hareket halinde, hadi ne duruyorsun?


Son dönemin en Hit isminlerinden Başarılı popçu

20 |

Aydın Kurtoğlu


A

rabeskin efsanevi isimlerinden Cengiz Kurtoğlu'nun popçu oğlu Aydın Kurtoğlu, HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. Müzik sektörüne “Köle” ile iddialı bir giriş yapan Kurtoğlu ardından birbirinden başarılı çalışmalara imza attı. Yeni şarkısının klip çekimlerini Tokyo’da tamamlayan Aydın Kurtoğlu ile müzik yolculuğunu ve başarısını konuştuk. Mehtap YILDIZ

HABERHAYAT: Üniversitede işletme eğitimi aldınız, ardından turizm sektöründe çalışmalarınıza devam ettiniz. İşadamlığından sonra müziğe nasıl yöneldiniz? AYDIN KURTOĞLU: Müziğe yönelmek hep aklımın bir köşesinde vardı fakat o zamanlar babam istemediği için pek sıcak bakmıyordum. Babamla bir televizyon programında beraber yer aldık ve akabinde kendimi müzikle uğraşırken buldum. Daha iyi hissettiğimi fark edip, daha başarılı olacağıma inandığım için yaptığım işlerden vazgeçip bugünkü mesleğime yani müziğe yöneldim.

HABERHAYAT: Şu sıralar neler yapıyorsunuz? AYDIN KURTOĞLU: Şu sıralar stüdyoda yeni şarkıların kayıt aşamasındayım. Çok güzel bir proje ile müzikseverlerle buluşacağım. Güzel şeyler olacak. HABERHAYAT: Evli ve çocuklu olup popçu olmanın zorluğunu yaşadınız mı? AYDIN KURTOĞLU: Evli olduğunuzda kurulu bir düzeniniz oluyor. Çocuklarımla birlikte geçirdiğim her anım çok kıymetli ve olabildiğince onlara vakit ayırmaya çalışıyorum. Stüdyo ve konser takvimim dışında ailemle vakit geçirmeyi seviyorum. İş için seyahat ettiğimde özlem dolu oluyorum, işimin en büyük zorluğu bu.

HABERHAYAT: Peki, müzik sektörüne adım atmanıza babanız Cengiz Kurtoğlu’nun tepkisi ne oldu? AYDIN KURTOĞLU: Babam pek istekli değildi ama katıldığımız yarışma sonrasında bu işi yapmaya kararlılığımı daha çok ortaya koydum. Kendisine ilk projem “Köle”yi dinlettiğimde ise o da çok beğendi.

HABERHAYAT: İlk projeniz "Köle" den bugüne kadar çok başarılı bir grafik çizdiniz. Nasıl gelişti bu süreç? AYDIN KURTOĞLU: Müzik sektörüne “Köle” ile iddialı bir giriş yaptığımı düşünüyorum. Akabinde diskografime eklediğim tüm projelerimde hep seçici oldum. Müzik zevkime güvendiğim için güzel bir kitleye ulaştım. Risk her zaman vardır ama başarıya ulaşmak için oldukça zorlu yollardan geçtim.

21 |

HABERHAYAT: Genç bir babasınız. Baba olmayı nasıl tanımlıyorsunuz? AYDIN KURTOĞLU: Oğullarım bu dünyada benim başıma gelen en güzel şey. Tabii eşimde öyle. Her anımda ‘iyi ki var’ dediğim iki evlada sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.


Yeni projemiz çok yakında sizlerle olacak. Klibini Murat Joker yönetmenliğinde Tokyo’da çekiyoruz. Tokyo’da klip çeken ilk Türk olmanın heyecanıyla beraber şarkının ruhuna uygun bir çalışma ortaya çıkaracağız.

HABERHAYAT: Albümlerinizde şarkı seçimini neye göre yapıyorsunuz? AYDIN KURTOĞLU: Dinlediğim şarkının ne anlattığına, şarkıyı yorumladığımda bana neler hissettirdiğine dikkat ediyorum. Bugüne kadar dinleyicilerimle paylaştığım tüm şarkılarımı önce kendim benimseyip sevdim. Yorumlarken ve kliplendirirken de bu sıcaklığı dinleyicilerime hissettirdim. HABERHAYAT: Peki, konserlerinizde repertuarınızı nasıl hazırlıyorsunuz? AYDIN KURTOĞLU: Konser repertuarımı, kendi şarkılarımın yanı sıra günümüz şarkılarından ve 90’lı yıllardan en beğendiğim şarkıları seçerek oluşturuyorum. Sahne büyülü bir yer ve şarkılar bir şekilde sizi dinleyenlere dokunuyor.

22 |

HABERHAYAT: Son çalışmanız "Pişman" müzikseverler tarafından büyük ilgi gördü. Önümüzdeki günlerde sizi hangi projelerde göreceğiz? AYDIN KURTOĞLU: Yeni projemiz çok yakında sizlerle olacak. Klibini Murat Joker yönetmenliğinde Tokyo’da çekiyoruz. Tokyo’da klip çeken ilk Türk olmanın heyecanıyla beraber şarkının ruhuna uygun bir çalışma ortaya çıkaracağız. HABERHAYAT: İleri de bir düet projesi gerçekleştirmeyi düşünürseniz, kiminle çalışmak istersiniz? AYDIN KURTOĞLU: Benim jenerasyonumdan, benim gibi genç ve yetenekli bir dostum olsun isterim. Böyle bir teklif gelirse tabii ki de değerlendiririm. Bir bayan ve bir erkeğin düet yapması daha iyi olur diye düşünüyorum ama hiç belli olmaz.

HABERHAYAT: Şarkı söylemek sizin için ne anlam ifade ediyor? AYDIN KURTOĞLU: Şarkı söylemek bana hayattaki birçok olumsuz şeyi unutturup kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Şarkı söylemeye başladığım an adeta zaman duruyor. Sesimle, müzikle ruhumu okşuyorum. Kendimi daha iyi ifade ediyorum. HABERHAYAT: Ne tarz müzikler dinlersiniz? AYDIN KURTOĞLU: Babamdan dolayı onun bütün şarkılarını dinleyerek büyüdüm. Bunun yanı sıra Türk pop ve sanat müzikleriyle de iç içeydim. Kulağıma hoş gelen bütün şarkıları dinledim.

HABERHAYAT: Müzik dışında boş zamanlarınızda neler yaparsınız? AYDIN KURTOĞLU: Boş zamanlarımda genelde arkadaşlarımla ve ailemle vakit geçirmeyi tercih ediyorum. Bunun dışında yaptığım çok özel ve fazla bir şey yok. Sinemaya gitmeyi seviyorum. Plansız yaşıyorum, oluruna bırakıyorum. Tamamen spontane. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? AYDIN KURTOĞLU: Samsun HaberHayat Dergisi okurlarına sevgilerimi gönderiyorum. Samsun’da bir AVM konserine gelmiştim ve çok güzel geçmişti. Dilerim bir daha bir araya geliriz.


23 |

Sahne büyülü bir yer ve şarkılar bir şekilde sizi dinleyenlere dokunuyor.


24 |


25 |


İlkay Mavili YILMAZ Eğitim Koordinatörü- NLP Uzmanı ilkayyilmaz6@gmail.com

Kendin Olmanın Eşsizliğini Yaşa! Kendin olmak gerçek özgürlüktür. Kendin olduğun her an, ne büyük bir kutlamadır farkında mısın? Kendin ol; maskeler işe yaramaz. Başkalarının dünyasının hapsinde olmak, psikolojik kölesi olmak seni yok eder. Dünya gerçek ‘siz’ le ilgileniyor.

D

uyuyor musunuz? Bir müzik çalıyor havada, tınısı özümüze kadar ulaşıyor. Ve dünya sahnesinde kelimelerim, gözlerinizi dansa kaldırmak istiyor. İzin verir misiniz kelimelerimin sizi dansa kaldırmasına?

26 |

Varoluşta hiyerarşi yoktur. Kimse aşağıda değildir. Kimse de diğerinden yukarıda değildir. Herkes sadece kendisidir. Doğada da hiyerarşi yoktur. Gül çiçeği kendisidir, papatya kendisidir. İkisi de birbirine benzemeye çalışmaz. Varoluşa kendisi olmanın mutluluğunu yansıtır. Kendisi olmanın muhteşem kokusunu yayar. Herkesin sadece kendisi olması; özünü yansıtması ne ihtişamlı bir kutlamadır. Olmak istediğiniz ‘siz’e doğru çıktığımız ‘Bireysel Marka Yolculuğumuz’ keyifle devam ederken, ‘İmaj Yönetimi’ durağındaki keşfimiz devam ediyor. Puzzle' ın parçalarından olan ‘Kendimizi Tanımak’ aynasında kendimizi keşfettikten sonra; ‘Kendimiz Olmak’ aynamızda ‘Ne kadar kendimiziz?’ sorusunun keşif ortaklığında merhaba. Öyle ki bu ayna ile yüzleştiğimiz oranda diğer aynalardaki (olumlu düşünmek, ‘an’ da olmak, olayı bütünüyle görebilmek, özgüven, iletişim becerileri, dinlemek yönetimi, empati) keşfimiz o kadar gerçekçi olacak. Ocak ayındaki yazımızda; ‘Kendimizi Tanımak Aynası’ndaki keşfimizde, potansiyelimizin farkına varmanın hayatımızın zenginliği olduğunu fark ettik.

Yüzleştik duygu, düşünce ve davranışlarımızla, duygularımızın kaynağı ve kendimizden özümüzü doğurabilmenin muhteşem hazzının keşif güzelliğini yaşadık. Ve şimdi sıradaki sır cehaletin, illüzyonun, ön yargının, öfke, korku, keşke, kıskançlık, kaygı, özenti veya bir başkası olmanın esaretinden kurtularak varoluşta kendimiz olmanın özgürlüğünü yaşamak; girdiğimiz her ortamda kendimizden doğurduğumuz özümüzü yansıtmaktır. Evet, ‘Kendin Olmak’ muazzam bir disiplindir ve sen özgür olmanın sorumluluğunu alabilecek kadar tamamlanmış olduğunda mümkündür. Kendin olmak kendini tanımaktan, kim olduğunu bilmekten alır kaynağını. Farkındalıktan alır kaynağını. Farkındalık; anda her ne olmaktaysa, o tam bir bilinçle oluyor demektir. Sen oradasındır, hissediyorsundur. Sen mevcut olduğunda, varlığında derhal dönüşüm başlar. Özüne ait olmayan her şeyden sıyrılırsın. Eğer öfke varsa, sen orada mevcut değilsindir, farkında değilsindir. Kendin olmak; farkındalığın eyleme geçiş halidir. Kendin olmak, kendisinin, eşsizliğinin, mucize olduğunun, hislerinin, davranışlarının, en ufak jest ve mimiklerinin, ne istediğinin, karşısındaki bireyin, yaşadığı anın, yürüdüğü adımın bilincinde olmanın, rüzgarın sesinin, yaprağın yeşilinin, topluluklar halinde uçan kuşlarının birbirine çarpmadan havalanışının; mavi gökyüzünde uyum halinde süzülüşünün farkında olmak demektir. Kendin olmak otomatik olmaktan, robot olmaktan, başkası olmaktan çıkmak, kendi eksiğinle yüzleşmek, gelişim göstermek demektir.


Bu eşsizliği keşfedip kahraman olmak varken neden kurban olalım ki? Her an yol ayrımındasın. Her an belirleyicisidir bir sonra ki anın. Birçok yolu saf dışı bırakıp birini seçiyorsun. Her an bu seçimin farkında olmak kendin olmakla başlar. Asla taklit etme. Evet, zihnimiz taklitçidir. Taklit kolaydır. Düşünmek zordur. Birey olmak zordur. Başkası olmak kolaydır. Lakin kendini ve başkalarını kandırmak riyakarlığı ile dost olmuşsun demektir ki bu dostluk yalancı dostluktur. Başkası olmak karton kahramanlıktır. En ufak bir darbede yıkılmaya mahkumsundur. Derinde aynısındır ve yüzeydeki boyaların faklıdır. Kendisi olmayan kendisini tanımamıştır. Kendisini tanıyıp kendisi olamayan kukladır; bağımlıdır; birey olamamışlığın girdabında yok olmaya mahkumdur. Oysaki varoluşta her şey eşsizdir. Kopya yoktur, baskı yoktur. Her şey orijinaldir. Neden kopya olmaya çalışıyoruz? Neden bir başkası olmaya çalışıyoruz. Bir başkası olmanın ihtihar etmekten farkı var mı? Neden intihar ediyoruz. Taklit edilmiş her şey ölüdür, donuktur, sahtedir, plastiktir, sıradandır, yapmacıktır, gerçek değildir, roldür. Rol yapabilirsin fakat kimi kandırıyorsun. Kendin dışında hiç kimseyi kandırmıyorsun. Ve kandırmanın manası nedir? Ne kazanacaksın? Orijinal olan her şeyin canlılığı, tazeliği, kokusu, güzelliği, eşsiz bir değeri vardır. Kendiniz olduğunuz her an o kadar muazzam, o kadar olağanüstü, öyle coşku taşır ki. Eğer sen uykudaysan coşku gelir etrafında gezinir gider. Rüzgar gelir etrafında ılık ılık eser gider. Güller açmıştır, sarmıştır etrafa gül kokusunu, sonra gül solar gider. Kuşlar dans eder, sana serenat ederler sonra göçüp giderler, güneş doğar ve batar sen metafizik uykudasındır. Bakıyorsun belki ama görmüyorsan uykudasındır. Uyku kaçınmaktır. O zihnin yaşamdaki gerçek sorunlardan kaçınmak için bir hilesidir. İnsan tarafından icat edilmiş uyuşturucudur. Faydası olmaz. Gerçeklik, tehlike, güvensizlik, hile olduğu gibi ortaya çıkar. Farkında olmadığın için daha da büyür ve kaosa dönüşür. Kendin olmamanın sisinde kendini göremezsin artık. Gözlerin var görmüyorsun, kulakların var duymuyorsun, kalbin var hissetmiyorsun. Evet, derin uykudasın. Özentilerden, keşkelerden, öfkeden, kıskançlıktan, ön yargıdan, dogmalardan, taklitten, hırstan, nefretten, başkası olmanın uykusundan kendinize uyanıp, kendiniz olduğunuz, kendiniz olmanın eşsizliğini yaşadığınız ve yaşattığınız bir hayat diliyorum. Gota Buda şöyle der: ‘’Işıklar yandığında ve insanlar pencereden efendinin uyanık olduğunu görebildiğinde, hırsızlar yaklaşmazlar. Işıklar kapalı olduğunda ancak o zaman, hırsızlar efendinin uykuya gitmiş olup olmadığına, doğru zaman olup olmadığına bakmak için yaklaşırlar.’’ Açgözlülük, önyargı, dogma, taklit, aşağılık kompleksi, rol yapma ihtiyacı, nefret, öfke, keşke, korku, kaygı, öğrenilmiş imkansızlıklar, özenti, kıskançlık hırsızları sadece içeride ışık olmadığını gördüklerinde gelirler içerisi tamamen karanlık olduğunda. Evet, kendini tanıyıp kim olduğunu bildiğinde o farkındalığa ulaşıp kendin olduğunda ışık yayıyor olacaksın. Ve hırsızlar sana yaklaşamayacak. Varoluşta her birimizden bir taneyiz. Her birimiz biriciğiz. Bu hakkı kendimizden ve diğer insanlardan esirgemeyelim. Ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir kutlamadır kendimiz olmak.

Kendiniz olmanın ışığı yolunuzu aydınlatsın.

27 |

Her zaman en belirleyici faktör sensin. Bunu hatırla. Bu en önemli anahtardır. Eğer mutsuzsan sensin, yanlış yapıyorsan yanlışı yapan sensin. Hayatı kaçırıyorsan, güzellikleri görmeyen sensin. Kaçırıyorsan çözüm yaratan bakış açılarını, kaçıran da sensin. Sorumluluk tamamen senin, sorumluluktan ‘Kendin olmak’tan korkma. Kendi hayatının kahramanıyken figüranı olma. Birey kalabalıklara ve zayıflıklarına yutulmaması için direnmelidir. Direndiğinde yalnız kalacak, bazen korkacak, kendini belki de güçsüz hissedecek. Lakin asıl güç kendin olmaktır. Bireyin kendisi kalabilmesi her şeye değer; en büyük özgürlüktür. Kendin olmak, bireyin kendi özünü keşfettikten sonra özgürleşmektir, özüne ait olmayan her türlü kalıp ve histen. Yeni bir nefes, yeni bir adım, yeni bir günün içindeyiz. Yeni bir hayatı, hayallerinizi, olmak istediğiniz sizi gerçekleştirebilirsiniz. Öncelikle ‘Kendin Ol.’ Başkaları olmaya çalışırsan, herkesten biraz olursun. Bağımlılıkların, ön yargılarının, sana ait olmayan duyguların esaretinde olma. Canınız acısa dahi kendimizi uygun üslupla ifade etmek yerine ‘evet’ demek; koşulsuz sevgi ve saygı demek değil. Onaylanmak adına başkalarına kurban olmak demektir. Güçsüzlüktür. Oysaki hayatınızı değiştirecek güç içinizde ve gücün anahtarı kendin olmaktır. Rol yapma, maske takma. Aksi taktirde herkesten biraz girdabında kaybolabileceğin gibi, referansınız da olumsuz anlamda etkilenir. Bu durum size olan davranışları ve hedeflediğiniz pozisyonları negatif etkiler. Hiç kimse aptal değil. Sadece sizi utandırmamak için inanmış gibi davranırlar. Hangi ortama girerseniz girin kimliğinizden ödün vermeyin. Kendisi olamayan hiçbir zaman kendinizi tanıyamamıştır. Hiçbir zaman kendisinin kim olduğunun, nereden nereye gittiğinin bilincinde olamaz. Kuru bir yaprak gibi boşlukta oradan oraya savrulur. Kendisini tanımayan, kendisi olmanın eşsizliğini de yaşayamaz. Olayları abartan, yapmacık ve suni davranan, yapamayacağı işlere kalkışan, kendisinin mükemmel ve hatasız olduğuna inanan ya da kendi değerini bilmeyerek kendisini küçük gören, gücünü aşan yüklerin altına giren, aslında çok iyi olmasına rağmen bütün kötülüklerin kendisini bulduğunu düşünen, rol yapan, yalan söyleyen, birçok insan görmüşüzdür hepimiz. Peki, biz olayları ne kadar abartıyoruz, yapmacık davranıyor ya da yapamayacağımız işlere kalkışıyoruz, bunu düşünmeli ve odağımızı kendimize çevirmeliyiz. En iyi kişisel markalar, kendileri olmayı başaran insanlar tarafından yaratılır. Kendi fikirleri, kendi sahip olduğu niteliklerle fark yaratırlar… Mucize; suyun üzerinde yürümek değil, ateşin üzerinde yürümek değil, havada uçmak değil. Mucize her şeyden önce kendin olmaktır. Kendi olmak, bir uyanıştır her türlü illüzyondan. Gerçeği keşfetmek, bu keşif yolculuğunda yol almaktır. Varoluşta yaşama hakkımız kadar kendimiz olmak hakkımız var. Kendimizin ve başka insanların bu haklarının olduğunun sonuna kadar farkındalığını hissetmeli ve hissettirmeliyiz. Bu konuyla ilgili düşünürün dediği gibi “Söylediğiniz şeye katılmayabilirim ama onu söyleme hakkınızı söylemek için ölümüne savaşırım.'' Hepimiz bir kaygı, korku, ön yargı, özenti illüzyonu içindeyiz sanki. Kendimiz miyiz, başkası mı olmaya çalışıyoruz? Kendi hayatımızda kurban mıyız, kahraman mıyız? Bir kere geliyoruz bu dünyaya ve eşsiziz.


BEL ÇEVRESİ NEDEN YAĞLANIR? Liv Hospital Samsun Beslenme ve Diyet Kliniği’nden Diyetisyen Aysun İpek “Bel Çevresi Yağlanması” hakkında bilgilendirdi. İpek, “Karın-bel çevresindeki yağlanma vücudun diğer bölgesindeki yağlanmalardan daha tehlikelidir. İç organları çevreleyen bu yağ grubu kalp damar hastalıkları, tip 2 diyabet, felç gibi sağlık problemlerini tetikleyebilir. Cinsiyet, genetik, beslenme şekli, hareket kısıtlılıkları, hormon düzensizlikleri gibi faktörler yağlanma şeklinin önemli belirleyicileridir. Erkeklerde bel çevresi yağlanması, kadınlara oranla daha fazladır. Cinsiyet arası hormon düzey farklılıkları yağlanma şeklini etkiler. Kadınlar menopoz dönemi öncesinde basen bölgesi yağlanma sorunu yaşarken, menopoz dönemi sonrasında karın bölgesinde hızlı bir yağlanma artışı gözlemleyebilirler.Genetiğiniz vücut şekliniz. Ailenizdeki diğer bireylerin vücut formu genelde sizinkiyle benzerdir. Hastalıklarda genetiğin önemli olduğu vücut vücut tipinde de genetiğin yüksek derecede etkisi rol oynar” dedi.

BEL ÇEVRESİ YAĞLANMA İNSÜLİN DİRENCİ DEMEKTİR

28 |

Bel çevresi yağlanmasının insülin direnciyle alakalı olduğundan bahseden Dyt.İpek,”Bel çevresi kalınlaşmaya devam ettikçe insülin kullanan hücre sayısı azalarak vücutta daha fazla insülin salgılanmaya başlar. Fazla miktarda salgılanan insülin kandaki şekeri içeri sokamayıp depolamayı tercih eder. Ve kendinizi yemek yedikten kısa süre sonra aç hisseder ve çok yemediğiniz halde vücudunuza yağ depolanmaya başlar. Karın çevrenizdeki yağlardan şikâyetçiyseniz ve gerçekten kilo veremiyorsanız sebebi budur. Mutlaka beslenme tarzı değişikliklerinizin yanına fiziksel aktiviteyi de ekleyin. Böylelikle vücudunuzdaki insülin hormonu düzeyini kontrol altına almış olursunuz” diye konuştu.

TEK BESİN VE BİTKİSEL ÜRÜN DİYETLERİ KİLO VERDİRİR Mİ?

Diyetisyen Aysun İpek, “Bölgesel yağlanma sorununa karşı tek besin içeren diyetler veya bitkisel bir ürünü sıklıkla tercih etmek belli bir bölgeden daha fazla kilo vermenizi sağlamaz. Günlük beslenmeniz düzensizse beraberinde bir takım mide barsak sorunları da yaşayabilirsiniz. Örneğin; Su içmiyorsanız vücudunuz ödem tutuyor demektir. Bitkisel ürünler, sıvı diyetleri vücudunuzdan su atılmasını sağlarlar. Bu hem ödem kaybıdır ve aynı zamanda aşırı tüketiminizin olmamasının verdiği mide barsak rahatlamasından başka bir şey değildir. Fazla miktarda karbonhidrat vücudunuzda yağlanma problemi yaşadığınız bölgelerde birikir. Öğünün karbonhidrat kaynakları olan; ekmek, makarna, pirinç, bulgur, patates, kurubaklagil, hamur işi ürünler, paket gıdaların miktarını sınırlayıp, yoğurt, et, tavuk, sebze, salata ile öğün çeşitliliğini arttırarak kilo kontrolünü sağlamaya çalışın” şeklinde ifadelerde bulundu.

SADECE YAĞLI BESİNLERDEN DOLAYI MI KARIN BÖLGEMİZ YAĞLANIR?

Karın bölgesi yağlanmasının sadece yağlı besinlerden dolayı olmadığına dikkat çeken İpek, “Hayır. Yağlı yiyecekler karın bölgesi yağlanmayı artırmada etkili olsa da kesinlikle tek başına suçlu değildir. Karbonhidrat ve yağlar bir araya geldiklerinde yağlanmaya sebep olurlar.Yeterince su almayan vücutta karaciğeriniz yağları metabolize edemez ve depolanmasına neden olur. Günde en az 2 litre su tüketin.Posalı yiyecekler tercih edin. Sebze, meyve, tam tahıllı ürünler metabolizma hızını artırır. Aynı zamanda bağırsak kolon problemlerinin neden olduğu karın bölgesindeki şişliğin azaltılmasında etkili olacaktır. Her öğün sebze tüketin ve ara öğünlerde kabuklu meyveler tercih edin” dedi.

MEKİK ÇEKMEK KARIN YAĞLARINI ERİTİR Mİ?

Eğzersiz yapmanın faydalarına değinen Aysun İpek, “Yağlanmayı azaltmak ve vücut formunu değiştirmek için egzersiz önemli unsur. Yalnız yanlış yöntemle uzun süre mücadele etmek yorucu olabilir. Karın bölgenize özel egzersizler karın kaslarınızın güçlenmesinde oldukça etkili fakat mutlaka kardiyo egzersizlerine yer vererek vücuttaki yağ yakımınız desteklemelisiniz. Bu şekilde kaslarınızı güçlendirirken yağ yakımınız da sağlayarak istediğiniz karın bölgesi formuna ulaşabilirsiniz. Yürüme, koşma, ip atlama, yüzme, dans etmek önerilen birkaç yöntem. Unutmayın vücudunuzda yağ miktarı hangi bölgede yoğun ise kilo kaybınız oradan başlayacaktır. Düzenli, çeşitli beslenme ve vücut tipinize uygun egzersiz planı ile karın bölgesi yağlarınızdan kurtulabilirsiniz” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.


29 |


Usta oyuncu, sunucu ve seslendirme sanatçısı

30 |

MEHMET ÇEPİÇ Fareyi Öldürmek isimli oyun ile profesyonel oyunculuk hayatına adım atan Mehmet Çepiç; birçok dizi, sinema ve tiyatro oyununda yer aldı. Şimdilerde Evlilik Curcunası ve Kocamın Nişanlısı tiyatro oyunları ile turneden turneye koşan başarılı oyuncu, Karımı Arıyorum sinema filmini ve çekimleri Bosna Hersek’te yapılan Alia İzzet Begoviç’in hayatını anlatan projesinin heyecanını HaberHayat okuyucuları ile paylaştı. Mehtap YILDIZ

HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Nasıl buldunuz Samsun’u? MEHMET ÇEPİÇ: Samsun’u çok seviyorum. 20 yıllık profesyonel tiyatro hayatımda, Samsun’a 7-8 kez geldim. Geçtiğimiz yıl 15 Eylül’de Kocamın Nişanlısı adlı oyun ile geldik. Büyük bir ilgi ve destek gördük. Karadeniz Bölgesi’nde özellikle Samsun, Trabzon, Giresun ve Ordu’da sanata, sanatçıya inanılmaz ilgi ve destek var. Televizyonda gördükleri iyi ya da kötü karakterleri bir şekilde oyuncularla örtüştürüyor, seviyor, aileden biri gibi görerek evlerine misafir ediyorlar. Aslında bizler oyuncu ve sanatçı olarak o evin o ailelerin hizmetçisiyiz. Onlara hizmet ediyoruz, onları mutlu etmeye çalışıyoruz. Eğer bunu başarabildiysek ne mutlu bize.


Aile 25 yıllık evlilik içerisinde evlilik cüzdanının yerini unutmuş. Uzun uğraşlar sonunda evlilik cüzdanı bulunuyor. Oyunda evliliğin sadece bir cüzdana bağlı olmadığını gösteriyoruz. Eğer sadece cüzdana bağlı ise o evlilikten hayır gelmez. Aileye, evlilik kurumuna, kadına, kocaya, ilişkiye sağdık kalmak sadece bir evlilik cüzdanı ile değil, insanın içinde ve ruhunda olmalı. Evlilik Curcunası bu mesajları veren bir aile komedisi. Çok büyük bir ilgi görüyor. HABERHAYAT: Hayatımın rolü dediğiniz bir rol var mı? MEHMET ÇEPİÇ: Bütün rollerimi canlandırırken çok mutluyum. Sakarya Fırat’ta Kulaksız karakterini canlandırırken de çok mutluyum. Teröristi canlandırıyordum ama inanılmaz kahkahalar atıyordum. Sıcak Saatlerin komiser Doğanı’nı canlandırırken de bu durum böyleydi, Radovan’ı oynarken de aynı şekilde. Canlandırdığım karakterler içinde “Şu daha iyi” dediğim bir rol yok. Çünkü en iyi olan henüz daha oynayamadığınız roldür.

Samsun halkı sanata büyük önem veriyor. Özellikle bölgedeki köklü kuruluşlardan olan Haber Medya Grubu tüm yayın organları ile sanata ciddi anlamda destekliyor.

HABERHAYAT: Evlilik Curcunası tiyatro oyunu ile Türkiye turnesindesiniz. Oyunun hikayesinden ve rolünüzden bahseder misiniz? MEHMET ÇEPİÇ: Evlilik Curcunası bir aile komedisi. İsrailli ünlü tiyatro yazarı Ephraim Kishon’un “Nikah Kağıdı” adlı oyunundan uyarlanan ve yönetmenliğini Kubilay Zerener’in yaptığı bir oyun. Oyunu biraz daha bizleştirdik. Oyunda tesisatçı Yahya’yı canlandırıyorum. Yahya eşini çok seviyor, kızını evlendirmek istiyor ama erkek tarafının ailesi kızın ailesinin evlilik cüzdanını istiyor.

31 |

HABERHAYAT: Oyunculuğa ilginiz nasıl başladı? MEHMET ÇEPİÇ: Profesyonel tiyatro hayatıma, 1981 yılında Ankara Halk Tiyatrosu’nda başladım. Şartlar çok zordu ama o dönemdeki bütün hocalarımız bize tiyatro konusunda ciddi destek veriyorlardı. Şimdiki çoğu kurumda ücret karşılığında eğitim veriliyor ama o dönemlerde eğer yetenekliysen seçiliyor ve kursa katılıyordun. Bir yıllık sıkılaştırılmış konservatuvar eğitiminden sonra eğer yetenekliysen mezun olunuyordu ve tiyatro hayatı başlıyordu.

HABERHAYAT: Önümüzdeki günlerde hangi projelerde yer alacaksınız? MEHMET ÇEPİÇ: Evlilik Curcunası ile birlikte Kocamın Nişanlısı tiyatro oyununu da sahnelemeye devam ediyoruz. Bunun yanı sıra sevgili İvana Sert ve Peker Açıkalın ile birlikte bir sinema filmi çektim. Bu ay sonunda hayata geçecek. Karımı Arıyorum adında bir komedi filmi. Ayrıca hayatımda çok önemli bir yere sahip olan çok güzel bir çalışma yaptım. Bosna Hersek’te Alia İzzet Begoviç’in hayatını çektik. Çok güzel bir karakterle izleyici karşında olacağım. Dizide hayat verdiğim karakter, katliyamın sorumlusu Radovan Karadiç. Beni çok zorlayan bir roldü. Radovan Karadiç, şizofren, psikopat, insanlığa kıymış bir karakter. Alia İzzet Begoviç’in ne mücadeleler verdiğini tüm Türkiye halkı ve Müslümanların çok iyi görebilmesi için doğru anlatmak gerekli. Bunu başardığımıza inanıyorum. Bunun yanı sıra Rüya Keskin diye adlı muhabirin hayatını anlattığımız bir dizi projemiz var. Sevgili Serdar Sevtekin yapımcılığını üstlenecek. Ayrıca Ray Cooney’in yazdığı Karmakarışık adlı oyunu tekrar hayata geçireceğiz.


Bu işi yaptığım müddetçe nefes aldığımı, alkış aldığım müddetçe yaşadığımı hissediyorum.Tüm Türkiye’deki tiyatroseverlere ve sanatseverlere bizi bu alkışa layık gördükleri için çok teşekkür ederim.

HABERHAYAT: Rollerinize nasıl hazırlanıyorsunuz? MEHMET ÇEPİÇ: Mesela; Radovan karakteri için 20 yıllık bıyıklarımı kestim. Bıyıklarımı daha yeni yeni bırakmaya başladım. Rolüm için kilo almam gerektiğini söylediler. 5-6 kilo aldım, şimdi onun diyetini yapıyorum. Zayıflamaya çalışıyorum, bıyık bırakıyorum. Role hazırlanırken o rolün karakteri, ilişkileri benim için çok önemli. Hayata nasıl hazırlandığı çok önemli. Sakalı var mı, saçı var mı, bıyığı var mı, ne yapıyor, eğilip kalkarken ya da yemek yerken bakışları nasıl?… Eğer sevimli ve sevecense öyle olmaya, ürkütücü ise daha korkunç olmaya çalışıyorum ki seyirci onu idrak edebilsin. HABERHAYAT: Birçok projeyi aynı anda yürütüyorsunuz. Bu yoğunluğun altından nasıl kalkıyorsunuz? MEHMET ÇEPİÇ: Bu işi yaptığım müddetçe nefes aldığımı, alkış aldığım müddetçe yaşadığımı hissediyorum. Tüm Türkiye’deki tiyatroseverlere ve sanatseverlere bizi bu alkışa layık gördükleri için çok teşekkür ederim.

32 |

HABERHAYAT: Sahnede olmak size neler hissettiriyor? MEHMET ÇEPİÇ: Bir oyuna başlarken her seferinde bir heyecan olacak, o heyecan olmazsa zaten oyun olmaz. Her dizide her filmde her oyunda mutlaka o heyecanın olması gerekiyor. Ama oyuncu heyecanını bizzat kendisi kontrol altına almalı. Eğer o heyecan yansıtılırsa işte o zaman her şey allak bullak olur. İyi ki heyecan var, iyi ki yaşayabiliyoruz, iyi ki nefes alabiliyoruz. Çok güzel bir şey bu.

HABERHAYAT: Tiyatroya ilgi nasıl? Sizce ülkemizde tiyatro hak ettiği yerde mi? MEHMET ÇEPİÇ: Tiyatroya son bir yıldır inanılmaz bir rağbet var. 250 tane tiyatro grubu var, özel tiyatrolar kuruluyor. Türk seyircisi de artık dizilerden, sinemalardan mı bıktı da böyle oluyor bilemiyorum ama şu an devlet tiyatroları ve özel tiyatrolar dolup taşıyor.

HABERHAYAT: Tiyatro, sinema ve dizi oyunculuğunu nasıl değerlendirirsiniz? MEHMET ÇEPİÇ: TV’de dizi yapıyorsanız para kazanıyorsunuz. Sinema ve tiyatro oyuncuya prestij katıyor. Televizyonda yaptığınız dizi buza imza atmak gibi bir şey. 10 sene de sürse sonuçta bitiyor. Sinema öyle değil, çok ciddi bir prestij. 20 sene sonra torunlarınız bile izleyebiliyor o filmi. Mesela; rahmetli Kemal Sunal’ın bütün filmlerini hala izliyoruz.

HABERHAYAT: Canlandırdığınız karakterler arasında sizin için ayrı bir yeri olan var mı? MEHMET ÇEPİÇ: Hala öğreniyorum. Öğrencilerimden öğrendiğim çok şey var. Oldum demek çok kötü bir şey. 50’li yaşlarımda hala tiyatro ve sinema adına bir şeyler öğreniyorum. Tabii ki çok şey biliyorum ama o kadar çok eksiğim ki.

HABERHAYAT: HaberHayat okuyucularına özel, bilinmeyen bir yönünüzden bahseder misiniz? MEHMET ÇEPİÇ: 13-14 yaşlarında sakal tıraşı olurken sol kulağımın delik olduğunu fark ettim. Sonra babama benim sol kulağım neden delik diye sorduğumda “Senden önce iki erkek kardeşin vefat etti, o yüzden” dedi. Annem ve babam Diyarbakırlı. Orada erkek çocuklarına çok önem veriyorlar. Sonradan bana söylediklerine göre kız çocukları erkek çocuklarına göre daha çok yaşıyormuş. Bu yüzden kulağıma küpe takmışlar, bir yaşıma kadar kız kıyafetleri giydirmişler.

HABERHAYAT: Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz? MEHMET ÇEPİÇ: Çocuk yaşlarda hep sinemalara giderdim. Sinema tutkunuydum. Sinemalarda sömestr döneminde teşrifatçılık yapardım. O dönemlerden beri içimde oyunculuk hep vardı. Oyuncu olmasaydım başka bir iş yapamazdım.

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? MEHMET ÇEPİÇ: Samsun halkı sanata büyük önem veriyor. Özellikle bölgedeki köklü kuruluşlardan olan Haber Medya Grubu tüm yayın organları ile sanata ciddi anlamda destekliyor. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.


33 |


Bölgenin en güçlü firmalarından biri olan Kaptan Otomasyon, sektördeki 20. yılını kutluyor

S

amsun ve Karadeniz Bölgesi’nin otomasyon alanındaki ilk kuruluşu olan Kaptan Otomasyon, 20 yıldır kaliteli ve güvenilir hizmeti müşterileri ile buluşturmanın gururunu yaşıyor. Kuruluşundan bu yana ilde ve bölgede bireysel ve kurumsal firmalara, sektörel deneyimini ve güvenilirliğini ispat etmiş olan Kaptan Otomasyon, 20 yıldır sektöre öncülük ediyor.

20 YILLIK TECRÜBE

20 yıldır kaliteli ve güvenilir hizmeti müşterileri ile buluşturmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Kaptan Otomasyon Yöneticilerinden Onur Yegen, “Faaliyetlerine 1998 yılında Samsun’da başlayan firmamız, Samsun ve Karadeniz Bölgesi’nde bireysel ve kurumsal firmalara, sektörel deneyimini ve güvenilirliğini ispat ederek, bölgesinde sektörün ilk ve lider kuruluşu olmayı başarmıştır. Müşterilerinin sadece ihtiyacını karşılamayı değil, sorunlarını da çözmeyi amaç edinen firmamız, 20 yıldır sektöre öncülük etmektedir” dedi.

34 |

Ragıp TORUNOĞLU - Onur YEGEN


OTOMATİK KAPI SİSTEMLERİNDE HİZMET VEREN İLK FİRMA

Otomatik kapı sistemlerinde Samsun’da ilk hizmet veren firma olduklarını söyleyen Yegen, “Otomasyon sistemleri; hayatımızı kolaylaştıran kullanımı ve yapılarımıza verdiği değeri ile hem günlük hem de iş hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu ürünleri tercih ederken marka, ürün menşei, garanti süresi gibi birçok başlığın yanı sıra uygulayan firmanın deneyim ve teknik bilgisi sistemin ömrünü belirleyen en önemli faktördür. Bu bilinçle hareket eden firmamız, müşterilere özel otomasyon çözümleri sunmaktadır” şeklinde konuştu.

SATIŞ SONRASI HİZMET

Tüm ürünlerinin arkasında olduklarının altını çizen Torunoğlu açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Kaptan Otomasyon’un güvenilirliği herkes tarafından bilinmektedir. 20 yıldır sorunsuz bir şekilde müşterilerimize hizmet veriyoruz. Firmamız, alanında deneyimli çalışanlarından oluşan ekibiyle, yaptığı her işin her zaman arkasındadır.”

DÜNYA ÇAPINDA BAYİLİKLER

35 |

Kaptan Otomasyon’un Samsun ve bölgenin en güçlü firmalarından biri olduğunu vurgulayan şirket yöneticilerinden Ragıp Torunoğlu ise, “ Şirket olarak; kanatlı kapı, kayar kapı, radarlı kapı, bariyer, garaj kapısı, endüstriyel kapı, kepenk, yangın kapıları, hızlı PVC kapı panjur, mantar bariyer, yükleme rampası, yükleme körüğü, geçiş kontrol ve personel takip sistemleri alanında hizmet veriyoruz. Ürün çeşitlerimizi, dünya çapında hangi firmalar en kaliteli şekilde üretiyorsa, o firmaların bayiliğini yapıyoruz. Bahçe otomasyon grubumuzda BFT ve NICE, seksiyonel tip garaj kapısı ve endüstriyel kapıda İSODOOR, radarlı kapıda RECORD, alüminyum kepenk sistemleri ve kepenk motoru sistemlerinde Özdil Pancur (MOSEL Motor, ALUSEL Kepenk Profilleri)’un bayiliğini yapıyoruz” ifadelerini kullandı.


KERAMİ GÜRBÜZ

KURUMSAL MİSYON H

er kurumun bir misyonu vardır / olmalıdır. Bu kurum devlet olabilir, devletin içindeki birimlerin her biri olabilir ya da bir meslek odası, bir sivil toplum örgütü yahut bir ticari şirket olabilir. Sözlükler misyonu “bir kimseye veya bir kurula verilen özel görev” olarak tanımlıyorlar. Kurumun sahip olduğu misyon onun varlık sebebidir aslında. Bir kurumun misyonu yoksa ya da misyonuna uygun icraatı yoksa o kurum hayatiyetini kaybetmiş demektir. Öyleyse bir kurumun misyon sahibi olmasının yanında, misyonuna uygun bir vizyona da sahip olması gerekir. Sözlüklerin tanımı ile “amaç edinilen, ulaşılmak istenen şeyin, idealin, ülkünün” adıdır vizyon. Vizyon, aynı zamanda, görünümü, sağgörüyü, sağduyuyu ve ileri görüşlülüğü ifade eder. Zaten, birinden -bu şahıs da olabilir, kurum da- “vizyon sahibi” diye söz ettiğimizde “geniş görüşlü, ileri görüşlü, ufku geniş” biri akla gelir.

36 |

Kurumlar için misyon ve vizyonun gerekliliği ile aralarındaki uyumu şu örnekle açıklayabiliriz. Yoksul öğrencilere yardım etmek ve eğitim-öğretimlerine katkı sağlamak amacıyla kurulmuş bir dernek ya da vakfı ele alalım. Bu dernek ya da vakfın misyonu “ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitim ve öğretimleriyle ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel her türlü ihtiyaçlarını hızlı ve kaliteli bir şekilde karşılayarak, onları hayata hazırlamak ve topluma kazandırmak” olacaktır. Misyonu bu olan bir vakıf ya da derneğin vizyonu ise şu şekilde olabilir : “Çok iyi yetişmiş yeterli personelle, kurumsallaşmayı sağlayarak, eğitimde kaliteyi esas alan teknoloji kullanımına öncelik tanıyan öğretim kurumları kurmak, bu kurumlardan yararlanacak öğrencileri seçerken adil ve şeffaf davranmak ve bu şekilde eğitim-öğretim hizmetlerinde dünya standartlarını yakalamak.”

KURUMSAL VİZYON

Kurumların misyonları genelde, onların hukuki dayanağı olan resmi belgelerde yazılıdır. Dernekler tüzüklerinde, vakıflar senetlerinde, partiler programlarında, şirketler ise ana sözleşmelerinde misyonlarını ifade ederler. Kamu kurumları ile meslek odaları ve kuruluşlarının misyonu ise ilgili yasada ve diğer mevzuatta belirlenmiştir. Vizyon da bazı resmi belgelerde yazılmış olabilir ancak yazılı olsa da olmasa da vizyonu belirleyecek olan kurumun yöneticisidir. Kurumun vizyonunu belirlemek yükümlülüğünde olan yöneticinin her şeyden önce kendisinin de vizyon sahibi olması gerekir. Zaten, çağdaş yönetici, meşruiyetini makamından değil, bilgi birikimi, duruşu ve vizyonundan alır. Eskilerin bir tabiri var; “şerefül mekan bil mekin” yani mekanın şerefi o mekanda oturandandır. Yönetici koltuğu sayesinde itibara kavuşmamalı, bilakis koltuk yönetici sayesinde daha da itibar kazanmalıdır. Bu özellikteki bir yöneticinin kurumunun vizyonu etrafında kenetlediği bir kadrosunun bulunması gerekir. Bu kadro, vizyona uygun donanım ve liyakatteki kişilerden oluşturulmalıdır. Yönetici, kadroyu atıl bırakmamalı mutlaka onları dinlemelidir. Yine, yönetici tüm ayrıntılarıyla yönetmek yerine, kurumun kendi kendini yönetmesini sağlamalıdır. Kurumsallaşmak da budur. Bunun olabilmesi yetkilerin paylaşılmasıyla ve adilane dağıtılmasıyla mümkündür. Yetkileri dağıtan/paylaşan yönetici, astlarına ne yapacaklarını öğretmez bilakis onlardan ne istediğini belirtir. Yine, çağdaş yönetici, değişen koşullara göre alınması gereken tedbirlerle beraber gerekiyorsa kurum vizyonunda yapılabilecek değişiklikleri de öngörebilmelidir. Keynes’in ifadesiyle, “zor olan yeni düşünceleri benimsemek değil, eski alışkanlıkları terk etmektir.” Bugün dünyada başarılı olan hangi kurum varsa biliniz ki misyonuna uygun bir vizyonla yönetildiğinden başarıyı yakalamıştır. Bu başarıdaki asıl pay da misyona uygun vizyonu belirleyen ve bunu ilkeli şekilde uygulamaya koyan yöneticiye aittir.


37 |


19 Mayıs Samsun OSGB’den bir ilk daha 19 Mayıs Samsun OSGB, Samsun’da ilk ve tek uygulama olan yüksekte çalışma eğitimi ile iş güvenliği eğitimlerinde fark yaratmaya devam ediyor. Samsun’a bir ilki daha kazandırmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyleyen 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü ve A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Murat Özbalcı, ilgili yönetmelik hükümlerine uygun ve firmalara özel olarak hazırlanan yüksekte çalışma eğitimi ile iş kazalarını en aza indirdiklerini söyledi 9 Mayıs Samsun OSGB, iş kazalarını en aza indirgemek için firmalara yönelik özel çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor. Ülkemizde özellikle inşaat sektöründe önemli sayıda iş kazası meydana geldiğini belirten 19 Mayıs Samsun OSGB Genel Müdürü Murat Özbalcı, “OSHA tarafından yapılan istatistiklere göre 3,4 metreden daha yukarıdan düşen kişilerin yüzde 85’ten fazlası hayatını kaybetmiştir. Bunun için yüksekte çalışma eğitimi büyük önem arz etmektedir” dedi.

38 |

İŞ GÜVENLİĞİ SAĞLANMALIDIR

İş kazalarının büyük bölümünün yüksekten düşme şeklinde gerçekleştiğini söyleyen Özbalcı, “6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 17’nci maddesine ve çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esasları hakkında yönetmeliğinin 5’inci maddesine göre; işverenler, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini almasını sağlamakla yükümlüdür. Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni risklere uygun olarak yenilenir, gerektiğinde ve düzenli aralıklarla tekrarlanır. Ülkemizde yüksekten düşme nedeniyle meydana gelen ölümlü kazalar, trafik kazalarından sonra yer almaktadır. Yüksekte çalışan tüm personel, yaptıkları işe uygun eğitimi almalıdır. Şantiye şefleri, yöneticiler, mühendisler, usta başları, saha sorumluları, yüksek yerlerde yapılan çalışmalarda toplu ve kişisel düşmeyi önleyici sistemlerin doğru kullanımı ve doğru malzeme seçimi konusunda eğitim alırlarsa, sahada yaptıkları denetim ve kontroller sonucu kazaların önüne geçilmesi konusunda bir adım önde olacaklardır” şeklinde konuştu.


YÜKSEKTE ÇALIŞMA EĞİTİMİ

Yüksekte çalışma eğitimi ile nitelikli yüksekte çalışma personeli yetiştirmeyi amaçladıklarını vurgulayan Murat Özbalcı, “Yüksekte çalışmanın genel hususları, yüksekte çalışma öncesi, işin yapılma anı ve sonrası hakkında bilgilendirmede bulunmaktır. Eğitimler esnasında, yüksekte çalışmada kullanılan KKD ve teknik ekipmanlar, kullanım şekilleri, güvenli çalışma, yüksekte çalışmada en güvenli yöntemi belirleyebilme konularında, teorik ve uygulamalı çalışmalar yapılır. Yüksekte güvenli çalışma eğitimlerinin amacı, her türlü çalışma alanında çalışma ekipmanlarının doğru kullanımı, bakımı ve kontrolünü sağlamanın yanı sıra mevcut tehlike ve risklere karşı farkındalık oluşturmaktır. Eğitime katılan yüksekte çalışma personeline, yüksekte yapılan iş güvenliği bilinci aşılanır. Bu amaç doğrultusunda, eğitim sonunda nitelikli yüksekte çalışma personeli yetiştirilir” ifadelerini kullandı.

İŞ KAZALARI ÖNLENEBİLİR

39 |

Yüksekte çalışma eğitiminin katılımcıların yeterliliklerini arttırdığının altını çizen Özbalcı, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Eğitim sonunda ölümcül riski olan yüksekte çalışma tipleri için çalışanlar, bilinçli ve eğitimli olarak iş güvenliği açısından kuralları biliyor ve hayatlarını koruyabiliyor olur. Eğitimin amacı işletme veya kurum içerisinde, basit tedbirsizlik sonucu meydana gelebilecek iş kazalarının önlenmesi, yüksekte çalışma, inşaat işlerinde ve diğer işlerde can ve mal kaybını en aza indirilmesi ve işletmelerin sıfır iş kazası politikalarına yardımcı ve destek olmaktır.”


Fatoş Sivaslı’dan Karadeniz’de bir ilk

Karadeniz’de bir ilki gerçekleştiren Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlıyor

F

atoş Sivaslı Güzellik Salonu güzellikte fark yaratmaya devam ediyor. PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından kolayca kurtulmayı sağlayan Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu, Karadeniz’de bir ilki gerçekleştiriyor.

PHİREMOVAL FARKI

PhiRemoval silme işleminden bahseden Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu Sahibi Fatoş Sivaslı, “PhiAcademy güvencesi ve PhiRemoval farkıyla deri altındaki yanlış yapılan dövme ve kalıcı makyaj uygulamalarından, silme kusturma tekniği ile istemeyen dövmelerden ve kalıcı makyajdan kurtulmak artık çok kolay. Türkiye’de PhiAcademy güvencesiyle PhiRemoval farkıyla eğitim alan birkaç kişiden biriyim. Kalıcı makyaj silme işlemlerimde cilde zarar vermeden, cildi tahrip etmeden sonuç veren bir ürün olan “mineral asit” kullanıyorum. Bu madde su gibi şeffaf bir renge sahiptir. İşlem sırasında deri hücrelerine makine ile minik delikler açıyoruz. O bölgeye mineral asit ile masaj yapıldıkça, kullanılan madde derinin altına nüfus ederek, boya pigmentlerinin derinin üstüne çıkmasını sağlıyor” dedi.

40 |

UZMAN ELLERDE YAPILMALI İşlem sonrasında deri altındaki boyanın 48 saat boyunca akmaya devam ettiğini söyleyen Sivaslı, “ Deri altındaki boya tamamen aktıktan sonra, ince bir kabuk tabakası halini alıyor ve o kabuk, akması biten boyayı toparlıyor. Deri altındaki süreç tamamlandığında kabuk kendi kendine düşüyor.

Böylelikle herhangi bir sorun yaşanmadan silme işlemi gerçekleşmiş oluyor. Yanlış yapılan kalıcı makyaj uygulamasının telafisi çok zor. Bunun için işlemin uzman ellerde yapılması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

AĞRISIZ, ACISIZ, KANAMASIZ KALICI MAKYAJ İŞLEMİ

Tüm kalıcı makyaj uygulamalarını hijyenik ve güvenli bir şekilde uyguladığını vurgulayan Sivaslı açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “ Salonumda yaptığım tüm kalıcı işlemleri, müşterilerimin rahatlıkla görebileceği alanda uyguluyorum. Böylelikle müşterilerim; ağrısız, acısız, kanamasız olarak gerçekleştirdiğim işlemleri rahatlıkla görebiliyor. Fatoş Sivaslı Güzellik Salonu’nda kalıcı güzellik uygulaması yaptıran ve işlemden memnun kalmayan hiçbir müşterim olmadı. Kalıcı makyaj işlemini yaptıran kadınlar, işlemin bitmesi ve değişen ifadesini bir an önce herkesin görmesi için adeta sabırsızlanıyor. Yaptığımız her uygulamanın düzenli kontrollerini yapıyoruz, tüm işlemlerimizin arkasındayız.”


41 |


İrfan Değirmenci: “Haksızlığa uğradım”

42 |

20 yıl televizyon haberciliği yapan, başkanlık sistemi referandumuyla ilgili görüşünü belirten ‘Hayır’ tweet’i nedeniyle televizyon programına son verilen başarılı haber spikeri, İrfan Değirmenci, HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. Haksızlığa uğradığını ama yoluna devam ettiğini söyleyen Değirmenci, şimdilerde Anne Ben Artist Oldum tiyatro oyunu ile seyirci ile buluşuyor. Yılların spikeri şimdilerin tiyatro oyuncusu Değirmenci ile ekrandan tiyatro oyunculuğuna geçiş sürecini, yaşadığı zorlukları ve herkese örnek olacak azmini konuştuk. Mehtap YILDIZ


Televizyonlar olmuyorsa sahneye çıkacağız, o da olmuyorsa davet edildiğimiz şehirlerin meydanları, o da olmuyorsa bizi davet eden insanların evinin kapısının önü, ona da izin vermezlerse o evlerin pencerelerinden yarı belimize sarkarak doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz dedik ve bu mücadelemizi sürdürüyoruz.

HABERHAYAT: Yıllarca haber spikerliği yaptınız. Şu an tiyatro oyununuzla Türkiye turnesindesiniz. Nasıl gelişti bu süreç? İRFAN DEĞİRMENCİ: Zoraki bir geçiş süreci oldu. Başı dara düşenler, yarattığı düşün dünyasında bulurlarmış kendilerini. Bizim de başımız dara düştü. 20 yıllık televizyon kariyerimin ardından kendimi işsiz olarak buldum. Ertuğrul Albayrak’la birlikte “Ne yapacağız?” diye düşünürken, sesimizi tiyatro ile duyurmaya karar verdik. Hala bir derdimiz varsa, derdimizi dinleyecek birileri varsa, derdimiz kendi derdimiz değil memleketin derdiyse, o zaman memleketi dolaşacağız dedik. Televizyonlar olmuyorsa sahneye çıkacağız, o da olmuyorsa davet edildiğimiz şehirlerin meydanları, o da olmuyorsa bizi davet eden insanların evinin kapısının önü, ona da izin vermezlerse o evlerin pencerelerinden yarı belimize sarkarak doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz dedik ve bu mücadelemizi sürdürüyoruz. HABERHAYAT: Anne Ben Artist Oldum, tiyatro oyununuzdan bahseder misiniz? İRFAN DEĞİRMENCİ: Oyun tamamen ironi üzerine kurulu. Güleriz ağlanacak halimize dedirten, tek kişilik bir gösteri. Oyunda iki saat boyunca derdimi paylaşmıyorum aynı zamanda izleyiciyi güldürmeye, eğlendirmeye de çalışıyorum. İzleyicilerin salondan mutlu ve inançlı ayrıldığını görüyorum. Bu da doğru bir iş yaptığımı gösteriyor. Anne Ben Artist Oldum’u, 6 aydır 30’dan fazla salonda sahneledik. HABERHAYAT: Tiyatro geçmişiniz var mıydı? İFRAN DEĞİRMENCİ: İletişim fakültesi gazetecilik bölümü öğrencisiyken, çok isteyerek, severek Uğur Mumcu’ya özenerek gazetecilik bölümünü tercih etmiş ve kazanmıştım. Lisede tiyatro kolunda oyunlar oynamıştım. 18 yaşında insanın

kanı deli akıyor, çok hevesliydim, evdekilere söylemeden konservatuvar sınavına girdim. İki aşamalı sınavın ilk aşamasını kazandım. İkinci aşamaya geldiğimde aileme, “Konservatuvar sınavlarına girdim ve ilk aşamayı kazandım. İkinci sınavı da kazanırsam gazeteciliği bırakıp tiyatro oyuncusu olacağım” dedim. Evde kıyamet koptu. Ailem, “Sigortalı bir işin olursa daha iyi olur” dedi. Tartışmalı bir süreç yaşadık hatta bana harçlık vermediler. Böyle bir durumda ikinci sınavı kazanamadım. HABERHAYAT: Yıllar önce tiyatro oyuncusu olmanızı istemeyen aileniz, şimdi tiyatro yapmanızı nasıl karşıladı? İRFAN DEĞİRMENCİ: 20 yıl sonra işimden kovulmama annem de çok üzülüyor. Bir gün, iş buldum anne, dedim. Annem, “Ne iş yapacaksın” dedi. Artist olacağım, dedim. Hatırlar mısın? 20 yıl önce tiyatro oyuncusu olmak isteyince çok kızmıştın, dedim. Bu kez kızmadı, “Hayırlı olsun ama şunu bil: Televizyonda yıllarca seni para vermeden izlediler. Ama izleyici, salonlara bilet parası vererek gelecek. Bilet parasının hakkını vermen, seyirci ile helalleşmen gerek. Artist olacaksan tam artist ol” dedi. Anneme göre Türkiye’nin en büyük artisti Tarkan. “Tarkan’ı izle de bir iki figür kaparsın” dedi annem. Ben de geçtiğimiz yazı Tarkan’ın kliplerini izleyerek, dans etmeye ve şarkı söylemeye çalışarak geçirdim. HABERHAYAT: İki buçuk saat, tek kişilik bir oyunu sahneliyorsunuz. Bu kadar uzun süre seyircinin dikkatini canlı tutmak zor olmuyor mu? İRFAN DEĞİRMENCİ: Seyircinin dikkatini toplayabilmek sahnede çok kişi olsanız bile zor. Oyunun temposu, oyunda karaktere, role bürünmek apayrı şey. Sahnede yaptığım şeyin adı oyunculuk değil. Rol yapmıyorum, derdimi paylaşıyorum. Kendi öykümden yola çıkarak, bu ülkenin milyonlarca işsiz gencinin ve sözünü söylemekten çekinenlerin öyküsünü anlatıyorum. Yıllardır televizyonda yaptığım şey yaşanmış gerçek öyküleri, başkalarının başına gelenleri anlatmaktı. Şimdi ise sahnede kendi başıma gelenleri anlatıyorum. Oyunu izleyenler arasında esneyen ya da saatine bakan olmuyor. Çok şükür oyuna ilgi güzel.

Yıllardır televizyonda yaptığım şey yaşanmış gerçek öyküleri, başkalarının başına gelenleri anlatmaktı. Şimdi ise sahnede kendi başıma gelenleri anlatıyorum.

43 |

HABERHAYAT: Samsun’a hoş geldiniz. Nasıl buldunuz Samsun’u? İRFAN DEĞİRMENCİ: 10 yıl muhabirlik, 10 yıl sunuculuk yaptım. Muhabirlik yaparken sık sık geldiğim şehirlerden biriydi Samsun. 19 Mayıs törenlerinde özel olarak haber yapmaya gelmiştim. Samsun’u çok seviyorum.


Bu dünyada iyiliği, vicdanı, alın terini bilen güzel insanlar var. Onlar salonları dolduran insanlar. Halkımız büyük ekonomik krizler yaşıyor ve tiyatro biletleri de çok ucuz değil. Tiyatro oyunumdan elde ettiğimiz gelirle ışıkçıdan kantinde ve gişede duran görevliye, ulaşımımızı sağlayan şoföre kadar pek çok aile ekmek yiyor. Bunu söylediğim zaman “bilmiyorduk” diyorlar. Ön yargılar kötüdür, doğru her zaman doğrudur, doğru tektir. Nerden baktığınıza ya da zamana göre değişmez. Özgürlük ise herkes için özgürlüktür. Ne zaman değil her zaman özgürlüklerin yanında olabilmek ve bunu seslendirebilmek gerekiyor.

HABERHAYAT: 20 yılınızı televizyon programcılığına adadınız ama düşüncelerinizden dolayı programınıza son verildi. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz? İRFAN DEĞİRMENCİ: Evet, haksızlığa uğradım. İşime son veren patronum aynı zamanda bana manevi tazminat davası açtı. Neyse ki mahkeme bu talebi kabul etmedi. Ben de kendilerine şunu söyledim: Rızkı veren Hüda’dır, kula minnet eylemem. Size hakkımı helal etmiyorum dedim. Çünkü kul hakkı yemenin büyük günahlardan olduğunu biliyor ve inanıyorum. Yaradan: “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin” diyor. Alnımızın teriyle para kazandık. Çoğu zaman yayınlarda ayrık otu gibi durduk bir kenarda. Ana Akım Medya’da ne oldu, kişisel görüşlerimi açıkladığım twetter hesabımdaki ifadeleri onlar neden kendi lehlerine çevirmek istedi, bizim ayağımızı kaydıran kimdi, ileride tarih yazacaktır.

44 |

HABERHAYAT: Bu ayrılıştan sonra eviniz kurşunlandı zor bir süreç yaşadınız. Başıma bir şey gelirse korkusu yaşıyor musunuz? İFRAN DEĞİRMENCİ: Bunlar elbette alışık olduğumuz şeyler değil. Referandumdan 48 saat sonra evimin penceresinden koca bir kurşun gelip duvara isabet etti. Polis ekipleri inceledi, serseri kurşun dedi ve dosya bile açılmadı. Ben de öyle olduğunu düşünmek istiyorum. Aksi mümkün değil. Aksini takdirde devam edemezsiniz. Yarın nereye gideceğimizi pazartesi nerde olacağımızı sosyal medyada duyurmuş insanlarız. Korkan insan nerede olacağını kamuoyuyla paylaşmaz, saklanmayı tercih eder. Korkmak bize göre değil. Hayatın içinde olmaya, yaşamaya, ekmeğimizi kazanmaya ve çaba sarf etmeye devam edeceğiz. HABERHAYAT: Peki, düşünce özgürlüğü suç mudur? İRFAN DEĞİRMENCİ: Hepimiz aynı şeyi düşünmek zorunda değiliz ama düşündüğümüzü ifade edebilmek zorundayız. Hedef göstermeden, şiddete başvurmadan, her türlü düşünceyi özgürce ifade edebilmeliyiz. Hoşa gitmese de seslendirdiklerimiz, hoşa gitmese de yaşam tarzımız bildiğimiz gibi yaşamaya devam edebilmeliyiz. Hoşa gitmese de kılık kıyafetimiz bu kimseyi ilgilendirmemeli. Yıllarca bunun mücadelesini verdik. Bana bazen “Bu devrin zulüm görenlerine sesini yükseltiyorsun da 28 Şubat’ta neredeydin” diye soruyorlar. 28 Şubat’ta Ankara’da yerel bir televizyon istasyonunda iftar programı sunduğumu bilmiyorlar. 28 Şubat gibi ekrana tesettürlülerin çıkarılmadığı bir dönemde tesettürlü bir bayanla program yapıyordum.

HABERHAYAT: Yıllarca bu mesleğe emek verdim, karşılığı bu mu olacaktı dediniz mi? İFRAN DEĞİRMENCİ: “Hakkını arasaydın” diyorlar. Hakkımı aramanın yolu mahkemeye gidip dava açmaktır. Kıdem tazminatı alamadık. Bize dünyanın en komik fıkrasını anlattılar. Ardından da “Tüm gazeteciler tarafsızdır, tarafsızlık ilkesini çiğnenmiştir” dediler. Çok traji komik bir durum. Bu salonlara gelen üniversite öğrencileri iletişim fakültesi öğrencileri var. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesine 95 senesinde girmiştim. 1995 yılında henüz hayatta olmayan, üniversite öğrencileri geliyor salonlara ve diyorlar ki “Bizim için bir umut var mı, gelecekte biz bu ülkede kalıp çalışabilir miyiz?” Umut her daim var. Ülke hepimizin ülkesi, bir yere gidecek değiliz, o gençler için mücadele etmeye devam edeceğiz. HABERHAYAT: Yaşadığınız bu üzücü durum halk tarafından nasıl karşılandı? İRFAN DEĞİRMENCİ: Bizimle aynı görüşte olmasalar bile bize yapılanın haksızlık olduğunu söyleyen, kul hakkı yemekten korkan güzel insanları var bu ülkenin ve onlar sayıca da çok fazlalar. Onların yüzü suyu hürmetine, bu dünya dönmeye devam ediyor. Bu dünyada iyiliği, vicdanı, alın terini bilen güzel insanlar var. Onlar salonları dolduran insanlar. Halkımız büyük ekonomik krizler yaşıyor ve tiyatro biletleri de çok ucuz değil. Tiyatro oyunumdan elde ettiğimiz gelirle ışıkçıdan kantinde ve gişede duran görevliye, ulaşımımızı sağlayan şoföre kadar pek çok aile ekmek yiyor. Tiyatro oyuncuları çok zor bir iş yapıyor. Seyirci de bunun farkında. Bu yüzden ailece yemeğe gitmek yerine o gün evde makarna yapıp yiyor ama oyuna gelip destek veriyor. Ömrüm boyunca unutamayacağım bir destektir bu. Umudumu korumamın sebebi de budur. Bir şey yapabilirim hissiyle bu salonlara gelen seyircinin, ömrümün sonuna kadar yoldaşım olacağını söyleyebilirim. HABERHAYAT: Böyle bir yol ayrımına girmiş bir haberci olarak Türkiye’nin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? İRFAN DEĞİRMENCİ: Her daim umudu korumak gerekiyor. Ülkemizin çok daha kötü zamanlarında, umudu gösteren, umut ışığını gösteren bir lider oldu. Samsun’a geldiğimiz için kendimizi iyi hissettik. Bandırma Vapuru’nu gördük, Samsun’da Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu hissettik. Yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı’nı başlatan insanların isimlerini, bir kez daha o anıtın önünde okuduk. En başta da Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği mücadele önümüzdeyken umutsuzuz diyemeyiz. Her daim o umudu korumak ve sürdürmek durumundayız. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? İRFAN DEĞİRMENCİ: Anne Ben Artist Oldum tiyatro oyunu oynarken, turnelerde boş bulabildiğim zamanlarda ikinci kitap çalışmam oldu onu yazdım. Çok heyecanlıyım. İnsanların bir araya gelerek başarabileceklerini anlatan bir roman yazdım. Heyecanla kitabımın raflarda yer almasını bekliyorum. Şu an TV’den bir teklif yok ama neler olacağını zaman gösterecek. Çok daha güzel günlerde söyleşiler gerçekleştirmeyi diliyorum. Herkese sevgiler…



Prof.Dr.Metin EKER OMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Samsun Kültür ve Sanat Platformu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

BİLİM SANAT MERKEZİNİN MERKEZKAÇ ETKİSİ VE GOLF TOPUNDAKİ MERKEZCİL POTANSİYEL

K

aradeniz bölgesinin coğrafi olarak merkezinde bir şehir. Ekonomik olarak da merkezi tesire sahip lider şehir. Nüfus olarak baktığımızda, tek göç alan Karadeniz şehri diyebiliriz. Eğitim potansiyeli ise zaten gelişmiş ve gelenekselleşmiş niteliği haiz bir akademizmi ile belirginleşmiş durumda.

46 |

Samsun, ülkemizin kuzeyinde ve merkezi konumda bir kitle ihtivasına sahip ama buna mukabil ihtiyacına ise muhalif bir görüntü sergilemeye devam ediyor. Merkezi bir şehir fiziğinde “merkezler” ile anılmanın gerekliliğine inancın da keskinleşmesi gerekiyor. Sürekli bahsettiğimiz ve neredeyse sayısı 10’a yaklaşan “….. Şehri Samsun” sloganlarının ne kadarını süreklileştirerek besleyebildiğimiz ile orantılı bir karakter yoğunluğu hedefindeyiz. Birkaç yıl önce şehrimizde Tübitak’tan bir heyeti ağırlamıştık. Heyetin şehrimizi ziyaret sebepleri “bilim merkezi” idi. Şehrin ileri gelenleri ile görüşmeleri olmuştu. Bunlardan bir tanesinde ben de bulunmuştum. Ankara, İstanbul ve İzmir’deki merkezlerin dışında Antep, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Konya ve Kayseri Bilim Merkezlerine ilave olarak Karadeniz bölgesinde de ilk olacak merkezin Samsun’da yapılması hakkında fikir alışverişinde bulunuldu. Tübitak heyeti belli şartlar ve öncelikleri belirterek bilim merkezinin kapsamı hakkında da bilgiler verdi. İlk öncelik, Bilim Merkezi’nin şehir merkezinde olması konusunda dile getirildi. Şehir merkezi olmasının gerekçeleri de haklı ve isabetliydi.

Gerekçelerden bazıları:

•Bilim merkezinin okullara yakın olması, •Kent merkezinde gerekirse yürüme mesafesinde yerleşik kazanması, •Ailelerin, çocukların, gençlerin ve daha yaşlıların sık sık ziyaret etmesini sağlayacak donanım dinamikliğinin sağlanması, •Mümkün olduğunca fazla sayıda insana hizmet sunacak merkeziliğinin cazip kılınması, •Otopark sorunu olmaması, •Gerektiğine fiziki eklentilere müsait olması, •Fuar, kongre, gösteri, yarışma, sergi ve diğer organizasyonlar için konum ve donanım kazanması,

Tübitak heyetine de dile getirmiş olduğum iki önerimi şimdi de paylaşmak istiyorum: Birincisi, Bilim Merkezi içerik ve adlandırılmasını “BİLİM ve SANAT MERKEZİ” olarak genişletmek; ikincisi ise, “BİLİM SANAT MERKEZİ”nin Batıpark sonundaki ve şimdiki yeni Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında dolgusu devam eden alan üzerine konumlandırmak, biçimindeydi. Tabi birkaç yıl öncesinden bahsettiğimi bir kez daha hatırlatmamda fayda var. O zamanlar dolgu sahasının akıbeti hakkında bir malumatım yoktu ve o an için de olmamıştı. Zaten bu önerimden hemen uzaklaşıldı ve daha uygun olması gerekçesiyle şehir merkezinin dışına yönlendirilmesi dile getirildi.


Bilim merkezinin adı “Bilim Merkezi ve Planetaryum” oldu. Bilim merkezinin inşaat sahası şehir merkezinden 16-17 km dışında Çarşamba yolu üzerinde planlandı. İnşaat çalışmaları henüz başlamadı. İhaleye çıkıldığı ve bitirileceği söyleniyor. Bilim Merkezi ve Şehir Merkezi ironisine tekrar sert bir dönüş yapalım. Samsun 1 milyon 400 bine yaklaşan nüfusuyla Türkiye’nin ve Karadeniz Bölgesi’nin önemli bir konumuna ve kitlesine sahip. Kent merkezine baktığımızda ise daha keskin bir konum ve rakamlarla karşılaşmaktayız. Şehir merkezi olarak değerlendirebileceğimiz üç merkez ilçenin nüfusları toplamı 600610 bin civarında. Bu nüfusun yarısının öğrenci kitlesi olduğunu düşünürsek, bilim merkezi ile şehir merkezi arasındaki ilgiyi çok basitçe görebiliriz. Maalesef bizim şehir merkezimiz ile bilim merkezi arasındaki mesafe, Atakum’u da katarsak 20 km. den fazla. 300 bin bilime temas etmesi gereken öğrencinin de 20 km. uzağında. Bence bu hem stratejik hem de pedagojik bir hatadır. Ülkemizde yapımı biten son iki bilim merkezi de aynı akıbeti yaşamakta. Konya ve Kayseri bilim merkezleri de şehir merkezinin dışında…

Burada bir öncelik sıralaması ya da değerlendirmesi yapmak niyetinde değilim ama “merkezkaç” ile “merkezcil” ifadelerinin içeriğini bilim merkezi olmadan da okullarda öğrenebilmiştik. Basında ve tanıtımlarda geçen adıyla “Samsun Bilim Merkezi ve Planetaryum”un ileride coşkusu ve maçlardaki katılım sayısıyla meşhur Samsunspor taraftarının neredeyse yarı yarıya ilgisinin azaldığı Tekkeköy Yeni Ondokuz Mayıs Stadyumu akıbetini yaşaması muhtemel görünüyor. Şu anda bilim merkezinin inşaatı için düşünülen araziye dev bir “AVM” yapsak nasıl bir tercih olurdu? Piazza AVM’nin yerini yeni stadyum ya da ileride inşaatı bitirilmesi planlanan “Bilim Merkezi ve Planetaryum”un arazisinde düşündüğümüzde, eleştirel yaklaşımımız daha iyi niyetli karşılanacaktır. Bir başka örnek kıyaslamayı da golf sahasına gidecek insanların sayısıyla bilim merkezi ziyaretçilerinin sayısının yıllık oranları üzerinde yapmak ise ayrı bir ironi sergilerdi kanısındayım. Ama yine de geç kalınmadığını düşünerek bir öneri sunmak istiyorum. Gelecekte ne için kullanılacağı henüz belli olmayan Güzel Sanatlar Kampüsü’ne yakın, Saski ve Yeni Emniyet Müdürlüğü binalarına komşu olan eski Tarım Meslek Lisesi arazisinin ulaşım kolaylığı ve merkezi konumu açısından Samsun Bilim Merkezi ve Planetaryum inşaatına uygunluk sergilediği kanaatimi dile getirmek istiyorum. Sadece bir öneri…

Bilimin önemine olan inancın göstergelerini de hayati görmek durumundayız. Şu anda Afrin Harekatı’nı gerçekleştiriyoruz. Askerimiz ve milli silahlarımızla savaşıyoruz. Aselsan tasarımlarıyla, MKE imalatı teknolojik teçhizat ve silahlarımızla guru duyuyoruz. Bilim ve teknoloji geleceğimizin de teminatı oluyor. Geç kaldığımız teknolojik ve donanımsal hamleleri süratle gerçekleştirmek zorundayız. Gelecek çok hızlı geliyor. Dolayısıyla bilimin, teknolojinin, sanatın ve kültürün önemi katlanarak hissediliyor. Ve bize sorumluluklar düşüyor:

“Bilime ve sanata temas, geleceği

garantiye almanın pedagojik meselesidir”. 47 |

Bugün gelinen nokta nedir?


Geleceği onlar inşa edecek İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, "Geleceği bugünün çocukları inşa edecek. Bu nedenle evlatlarımızın bilim ve ilimle donanımlı yetişkinler haline gelmesi için eğitim ve sosyal projeler gerçekleştiriyoruz" dedi Ziya Esen Anaokulu öğrencileri, ‘Kitap Her Yerde projesi kapsamında İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok’u ziyaret ederek kitap hediye etti. Çocuklara kitap okuma alışkanlığını kazandırmak ve bireylerin her ortamda kitap okuyabilmesini sağlamak hedefiyle hayata geçirilen projeye, Başkan Tok da destek verdi.

48 |

ANLAMLI PROJE

Renkli görüntülerin yaşandığı ziyarette öğrencilerle fotoğraf çektiren Başkan Tok, “Yarınlara güvenle bakabilmenin yolu, bugünün çocuklarının en iyi şekilde eğitim ve öğretim almalarını sağlamak. Bunun yanı sıra kişisel gelişim alışkanlıklarının başında kitap okuma gelir. Bizler de bu bilinçle Ziya Esen Anaokulu tarafından gerçekleştirilen projeye destek veriyor ve öğretmelerimizi tebrik ediyoruz. Geleceği bugünün çocukları inşa edecek. Bu nedenle evlatlarımızın bilim ve ilimle donanımlı yetişkinler haline gelmesi için eğitim ve sosyal projeler gerçekleştiriyoruz. Onların en iyi şekilde eğitim almaları için eğitim altyapısına her zaman destek veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz. Kitap Her Yerde projesi güzel düşünülmüş, anlamlı bir proje. Hem minik öğrencilerimizle bir arada olmanın mutluluğunu yaşamış oluyor hem de anlamlı bir projede yer almış oluyoruz. Bu güzel projede emeği geçen herkese ve sevimli miniklerimize teşekkür ederim dedi.


49 |


Viral Hepatitler

Toplum Sağlığını Tehdit Ediyor

Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurullah Dikmen

Medicana Samsun Hastanesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurullah Dikmen, “Viral hepatitler toplum sağlığını tehdit ediyor. Her yıl 1 milyon kişinin yaşamını yitirmesine neden olan hepatit; kan yolu, cinsel ilişki ve vücut sıvıları ile bulaşıyor” dedi

Medicana Samsun Hastanesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurullah Dikmen, hepatit türleri, bulaşma yolları ve korunma yöntemleri konusunda bilgi verdi. Viral hepatitlerin toplum sağlığını tehdit ettiğini belirten Dikmen, karaciğerde meydana gelen iltihabi reaksiyon olarak tanımlanan hepatitin, gerekli önlemler alınmadığında ölümcül sonuçlara yol açabildiğini söyledi.

TOPLUM SAĞLIĞINI TEHDİT ETMEKTEDİR

50 |

Hepatit B ve C türlerinde kronikleşme riskinin bulunduğunu dile getiren Nurullah Dikmen, “Karaciğerde meydana gelen iltihabi reaksiyon olarak tanımlanan hepatit, gerekli önlemler alınmadığında ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Bu hastalığın özellikle de virüs kaynaklı Hepatit B ve Hepatit C türlerindeki kronikleşme riski, toplum sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Hepatit tipleri arasında, özellikle Hepatit B ve C virüslerine bağlı hepatitin kronikleşme riski bulunmaktadır ve toplum sağlığını tehdit etmektedir. Kronik hepatit, dünya genelinde hem maddi hem de manevi açıdan toplumsal bir sorun olarak kabul edilmektedir. Hepatitin tanımlanmasının yanı sıra nasıl bulaştığının bilinmesi ve gerekli önlemlerin alınması ile yeni kuşakta görülme sıklığı azalacaktır” şeklinde konuştu.

Hepatit virüsüne bağlı hepatitlerde; gribal enfeksiyonları andıran, halsizlik, yorgunluk, bulantı, eklem ve kas ağrıları, mide ağrısı gibi semptomların yanı sıra daha ağrı seyreden vakalarda sarılık, koyu renk idrar gibi semptomlar da görülebilir.


HEPATİT TÜRLERİNE DİKKAT

Hepatit türlerinin nasıl bulaştığı ile ilgili de açıklamalarda bulunan Dikmen, “Aşısı bulunan Hepatit A, mikroplu yiyeceklerden, sudan ya da oral yolla bulaşabilir. Çocuklarda hastalık daha hafif şikâyetlerle seyredebiliyorken, büyüklerde daha ağır şikâyetlere neden olabiliyor. Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D, kan ve vücut sıvıları ile bulaşabiliyor. Anneden çocuğa doğum sırasındaki travmaya bağlı olarak da geçebiliyor. Hepatit D, Hepatit B virüsü ile birlikte görülüyor. Hepatit B’ye karşı aşı ile önlem alabilmek mümkün iken, hepatit C’ye karşı bir aşı yapılamamaktadır. Hepatit E ise mikroplu sulardan ve oral yolla bulaşmakta olup, çoğunlukla gebelerde görülür” ifadelerini kullandı.

Sürekli vücutta bulunan virüs, ilerleyen zamanlarda karaciğerde siroz oluşumuna yol açabilir KRONİKLEŞME SÜRECİ 6 AY

Hepatitin birçok türü olduğunu belirten Uzm. Dr. Dikmen, Hepatit A’nın kronikleşmediğini ve anneden geçmediğini; Hepatit B, C ve D virüslerinin ise anneden çocuğa doğumda geçebildiğini vurguladı. Dikmen, “Hepatit, akut ve kronik olabilir. Kişinin kanında 6 aydan uzun bir süre Hepatit B, C ve D virüsünün bulunması, hepatitin kronikleştiğini göstererek bu kişileri taşıyıcı konumuna geçirir. Bağışıklık sisteminin virüsü altı ay içinde vücuttan temizleyip attığı durum akut hepatit; vücudun virüsü ilk altı ayda temizleyemediği durum ise kronik hepatit olarak özetlenebilir. Akut hepatitte, vücut, virüsün yol açtığı iltihaba karşı savaşı kazanıp vücudu virüsten temizler. Ancak Hepatit B, C ve D türlerinde kronikleşme görülebilir. Sürekli vücutta bulunan virüs, ilerleyen zamanlarda karaciğerde siroz oluşumuna yol açabilir” diye konuştu.

Hepatitin her zaman belirti göstermeyeceğinin altını çizen Nurullah Dikmen şunları kaydetti: “Hepatit virüsüne bağlı hepatitlerde; gribal enfeksiyonları andıran, halsizlik, yorgunluk, bulantı, eklem ve kas ağrıları, mide ağrısı gibi semptomların yanı sıra daha ağrı seyreden vakalarda sarılık, koyu renk idrar gibi semptomlar da görülebilir. Ölümcül seyredebilen ‘fulminan’ hepatitler nadir de olsa gelişebilir. Hastalık her zaman belirti vermeyebilir ancak basit testler yardımı ile tanı konulabilir.

Hepatitten korunmak için kontrolü yapılmamış kan aktarımına, diş ya da medikal malzemelerin iyi sterilize edilmesine ve doğum sırasında anneden çocuğa geçmemesine dikkat edilmelidir. Ayrıca enjeksiyon aletlerinin ortak kullanılmamasına, diş fırçası, tırnak makası, tıraş bıçağı gibi aletlerin ev halkı tarafından ortak kullanılmamasına ve dövme ya da piercing yapılırken kullanılan aletlerin temiz olmasına özen gösterilmelidir.” 51 |

HER ZAMAN BELİRTİ GÖSTERMEZ


UMUT KISA Uluslararası Eğitmen, koçluk alanında ICF tarafından verilen MCC ünvanına sahip dünyadaki 400 kişiden, Türkiye’de ise 8 kişiden biri, “AHUNA” ve “US’TA YOL” kitaplarının yazarı

Mutsuz Çalışan Dingin Savaşçı (Peaceful Warior) adlı filmi izlediniz mi? Filmde Socrates (Nick Nolte) adlı bir karaktervardır. En önemli repliği de “İnsana hizmet etmekten daha üst bir amaç yoktur.” Aslında biraz daha derin anlamı şu: İnsan mutluluğuna katkıda bulunmuyorsanız uzun süre ve sürdürülebilir bir şekilde mutlu olma şansınız yok. Bu insanın aklına yeni bir soru getiriyor, “İnsan mutluluğunu hedeflemeyen bir işyeri olabilir mi? Elbette olabilir ama belirli bir süre. Uzun vadede eğer işiniz ve yaptıklarınız diğerlerinin mutluluğuna katkıda bulunmuyorsa var olamazsınız. Sigara üreten bir firmada bile çalışsanız, yine de insanların mutluluğuna hizmet edebilirsiniz. Ancak devreye başka bir soru daha giriyor. “Ben neden yaptığım işten mutlu değilim?” Cevabı birkaç sebepten kaynaklanabilir. Bu işi ben seçmedim, zorunlu olarak buradayım ve bir şeyleri zorunlu yaptığım zaman hayattan keyif alamıyorum. Bu durum güçlü bir özgürlük değeriniz olduğunu gösterebilir. Kendinizi özgür hissetmediğinizde sevdiğiniz bir şeyi bile mutlu bir şekilde yapamazsınız. Çalıştığım yer değerlerime uygun değil. Ben adalete ve hakkaniyete çok önem veririm ama şirketim değer vermiyor ya da yaptığım işte adalet mümkün değil. Öz-değerleriniz çalıştığınız şirketin ya da yaptığınız işin değerleriyle uyumlu değilse uzun süre mutlu bir şekilde çalışmanız mümkün değildir.

52 |

Yaptığım iş değerlerime uygun değil. Örneğin; çok sistematik ve düzenli birisiniz yani düzenli olma gibi bir değeriniz var. Fakat işiniz oldukça dinamik bir çevrede yapılan ve düzenli olmayı mümkün kılmayan gereklilikler taşıyor. Çalıştığınız kişiler ya da yöneticiniz değerlerinize uygun değil. Örneğin; siz çok yenilikçi birisiniz ancak çalıştığınız yerlerdeki insanlar ya da yöneticiler çok ağır ilerliyorlar ve oldukça statükocular. Yine değerleriniz ve mizacınız devreye girdi. Bunlar bazı örnekler. Yine de her ne yaparsanız yapın sizi mutlu eden şeylerin değerleriniz ve mizacınız tarafından belirlendiğini fark etmenizi istiyorum. Birçok yöneticiye koçluk yapıyorum ve onların çoğunun da değerler çatışması nedeniyle mutsuz bir hayat

sürdürdüklerini gözlemleyebiliyorum. Eğer biri bana bu dünyaya gelmeden önce şunu deseydi; “Her sabah erkenden kalkacaksın, ayakların geri geri giderek bir işyerine varacaksın. Akşama kadar yoğun ve isteksiz çalışıp, birkaç saati trafikte geçirdikten sonra, koltuğa yayılacaksın. Akşam yemeği sonrası şeker seviyesi nedeniyle oturduğun koltukta uyuyakalacaksın. Sonra belli belirsiz uyanıp bir dizi izleyeceksin. Akşam yatma saati geldiğinde de kısa süreli de olsa kestirmiş olduğun için uyumakta zorlanacaksın. Geç saatte uyuyup sabah erkenden ve yeniden işe gideceksin.” herhalde “Ben bu dünyadan çıkmak istiyorum.” diye cevap verirdim. Tüm düşüncelerden önce bir an durun ve dikkatinizi tam olarak şu ana verin: Önünüzdeki 20 yıl bugünkü gibi geçecek olsaydı neler hissederdiniz? Bu soruyu size, 10 yıl önce de sormuş olabilirdim. Bu sürede neler değişti? Eğer o günden bugüne, değişen bir şey olmadıysa, 10 yıl sonra da, 20 yıl sonra da durum aynı olacak; elbette henüz dünyadan çıkmamış olursanız. Unutmayın çocuklarınız da sizi takip ediyorlar. Bazılarımız her şeye onlar için katlandığımıza inanıyoruz. Sözüm ona “Saçımızı süpürge ediyoruz.” Sonra çocuğumuz da kendi çocuğu için “Saçını süpürge ediyor.” Bu dünyanın saçını süpürge edenlere değil, yaşayan, heyecanlanan, katma değer yaratan insanlara ihtiyacı var. Eğer bu soruların bazıları bile aklınızdaysa ve işe gitmekte zorlanıyorsanız ihtiyacınız olan yeni heyecanlar bulmak ya da işyerinizde insana sizin değerlerinize uygun şekilde hizmet edebileceğiniz yeni perspektifler yaratmaktır. İnanın bana tahmin edildiği kadar zor değil. İlk etapta kendinizi daha fazla tanımak için bazı çalışmalar yapmanız ve mizacınızı iyi belirlemeniz çok önemli. Elbette bu mümkün! Sadece biraz çalışma istiyor. Bunun için birçok yöntem var. Hangisi size uygunsa onu tercih edin.

Okumak – (Paraşütün Ne Renk? – Richard Bolles) adlı kitabı tavsiye ederim. Sizi, değerlerinizi, hangi işi yaparsanız mutlu olacağınızı çözmek için iyi bir araç olabilir. İzotomi 2.0 Project – İzotomi projesi insanların mizacını, güçlü yönlerini, değerlerini belirlemek için biçilmiş kaftan. Bir envanter sonrasında en fazla 15 dakikanızı ayırarak kendiniz hakkında 42 sayfalık bir rapor alabilirsiniz. Kariyer Koçluğu – Kariyer koçluğu konusunda eğitimli insanlar var. Hayalinizdeki işi bulmada ve kendinizi tanımanızda sayısız faydalar yaratabilirler.


53 |


Samsunlu genç yönetmen

OKAN AÇMAK

Türk futbol tarihinin en acı günü, kırmızı beyaza siyahın eklendiği gün 20 Ocak 1989…O gün hayatlar son buldu, Samsunsporlu futbolcular, futbol yolunda can verdi. O kara günü unutmadı Türkiye, unutmayacak da… Hep taze kalsın, tüm gençler o kara günün ne anlama geldiğini öğrensin istedi genç yönetmen Okan Açmak ve büyük bir özveri ile Son Deplasman belgeselini hayata geçirdi. Samsun’a ve Samsunspor’a gönül bağlılığım böyle bir projeyi hayata geçirmemi sağladı diyen Açmak’la Son Deplasman’ı ve yönetmenlik yolculuğunu konuştuk.

HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? OKAN AÇMAK: 1994 yılı Samsun doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Samsun’da tamamladım. Yedi Tepe Üniversitesi Sinema Bölümü mezunuyum. HABERHAYAT: Yönetmenlik yolculuğunuz nasıl başladı? OKAN AÇMAK: Bu sürece lise yıllarında sık sık film seyrederek başladım. Sonrasında kendimi çok yakın hissettiğim filmler ortaya çıktı. Detaylı baktığınızda, filmlerin gösterdikleri, aktardıkları fazlalaşıyor. Yönetmenlik maceram tam olarak Zeki Demirkubuz filmleriyle başladı. Onun filmlerini, özellikle varoş başyapıtı olan “ Kader” filmini izledikten sonra ben de bu yoldaki şansımı denemeliyim dedim ve onun filmlerine yakın gerçeklikte filmler üretmek adına bu yola çıktım. Üniversite eğitimimi sinema bölümünde tamamladım. Başka bir bölümü de tercih etseydim yine bu yola adım atardım ama daha amatör düzeyde kalırdı. Üniversite yıllarında film setlerine gitmeye başladım. Hem amatör filmler hem de profesyonel şekilde çekilen film, klip ve reklam filminde reji bölümünde görev aldım. 2016 yılında Zeki Demirkubuz’un yönetmenliğini yaptığı Son filminin ön hazırlık aşamasında çalışmalar yaptım. 2015 yılında ise Çember adlı kısa filmimle yurt dışında çeşitli festivallerde yer aldım.

HABERHAYAT: Festival nasıl geçti? OKAN AÇMAK: Festivalde gördüklerim, bana çok katkı sağladı. Festival, vizyonumu ve ufkumu genişletti.


Ulaşabildiğim kadar kişiye ulaştım, ulaşamadıklarım konusunda arşivlerden yararlandım. Olayla ilgili kaynaklık edebilecek çok kişi vardı. Bir akış yaratarak ilerledim. Uzun yıllar önce gerçekleştiği için olayın yaşandığı dönemin görüntüleri azdı. Kazada ölen Muzaffer Badalıoğlu’nun eşiyle röportaj yapmaya gittiğimde, kendisinin kaset arşivi olduğunu öğrendim ve görüntülerde o kasetlerden faydalandım. Daha önce görülmemiş fotoğraflara yer verdik belgeselde. Olayın öznesi olan kişilerin, görmedikleri fotoğrafları bu filmde görüp mutlu olmalarını istedim.

HABERHAYAT: Son Deplasman adlı belgesel filminizde, Samsunspor kulübünün 20 Ocak 1989 yılında yaşadığı o elim kazayı anlattınız. Böyle bir belgeseli hayata geçirme fikri nasıl ortaya çıktı? OKAN AÇMAK: Üniversitede mezuniyet projesi yaklaşırken böyle bir belgesel çekmeyi düşünmüştüm. Avrupa’nın önde gelen kulüplerinden Torino ve Manchester United’ın başına gelen benzer bir kaza, büyük yankı uyandırdı ve dünya futbol tarihindeki yerini aldı. Ama Samsunspor’un yaşadığı üzücü durum yeterli düzeyde yankı bulmadı. Genç nesillere, benim gibi o yıllarda henüz hayatta olmayanlara, futbolcu olmak isteyenlere, herhangi bir futbolsevere hatta bir sinema izleyicisine bu olayı anlatmanın yolu, bir belgesel üzerine düşünülmüş teknolojinin getirdiği yeniliklerle iş yapmaktı. Bunun için Samsunspor’un yaşadığı feci kazayı, belgesel haline getirdim.

HABERHAYAT: Çalışmanın son hali istediğiniz şekilde mi? OKAN AÇMAK: Aslında bahaneler sığınmak istemiyorum ama tam bir ekiple çalışılmış, yeterli bütçe olmuş olsaydı çok güzel bir belgesel olan bu filme daha farklı şeyler katılabilirdi. Böyle bir işe tek başına kalkışmak biraz delilikti ama güzel bir iş ortaya çıkardığıma inanıyorum.

HABERHAYAT: Bu kazanın yeterince yankı bulmadığını mı düşünüyorsunuz? OKAN AÇMAK: Dünya çapında yankı bulmadı. Belki uzun yıllar önce yaşandığı için olabilir. Samsunspor kulübünün yaşadığı ve birçok futbolcunun hayatını kaybettiği kaza, günümüzde yaşanmış olsaydı çok daha büyük yankı uyandırırdı. HABERHAYAT: Son Deplasman’ı hayata geçirmenizde feci kazanın sizi etkilemiş olmasının yanı sıra Samsunspor sevdası da var diyebilir miyiz? OKAN AÇMAK: Samsun’da büyümüş olmasam, Samsunspor’u sevmesem bu belgeseli çeksem de bu kadar gönülden bağlanarak yaptığım bir iş olmazdı. Özellikle lise yıllarımda, Samsunspor maçlarını yakından takip ettim. Futbolu ve Samsunspor’u çok seviyorum. Profesyonel anlamda kalıcı bir iş ortaya koymak istedim. HABERHAYAT: Kaç dakikalık bir belgesel oldu? OKAN AÇMAK: Projeye başlamadan önce 20 dakikalık kısa bir belgesel çekmeyi düşünmüştüm ama araştırmalara başlayınca bu sürenin yeterli olmayacağını gördüm. Belgeselin ilk hazırlanmış hali 60 dakikanın üzerindeydi. Biraz daha akıcı olması adına tekrara düşen yerleri çıkardım. O feci kazayı 45 dakikalık zaman zarfı içerisinde anlattım. HABERHAYAT: Peki, çekimler nasıl geçti? OKAN AÇMAK: Geçen yılın şubat ayında çekimlere başladım. Çekim aşamasında tamamen tek başıma kaldım. Çekim, montaj, renklendirme, ses, bütçe gibi birçok şeyle kendim ilgilendim. Bu yüzden daha uzun zaman içerisinde ortaya çıkabildi Son Deplasman. Çalışmalar sırasında, Türkiye’deki çeşitli illere ve Kıbrıs’a gittim. Samsunspor’un yaşadığı bu kazayı büyüklerimden sıkça duymuştum. Bu konuyla ilgili belgesel filmleri inceledim. Kazada yer alan kişilerin yakınlarına ulaştım. Daha önceki çalışmalarda bilgisinden yararlanılmamış kişileri seçmeye çalıştım.

HABERHAYAT: Araştırmalarınız sırasında birçok hayat hikayesi dinlediniz. Sizi derinden etkileyen hikayelerden birkaçını bizimle paylaşır mısınız? OKAN AÇMAK: Kazada ağır yaralanan Yüksel Öğüten’i kaldırıldığı hastanede bir arkadaşı ziyaret ediyor. Doktor arkadaşı ile birlikte ziyaretine gelen arkadaşı, Öğüten’in kanama geçirdiğini fark ederek müdahale ediyor. Kendisini zorlu bir süreçten sonra hayata döndürüyorlar. Mesela; Muzaffer Badalıoğlu öldüğünde taraftarlar ailesinin evinin önüne geliyor. “Muzaffer ölmedi kalbimizde yaşıyor” sloganları atıyorlar. Bu sözleri duyan Muzaffer Badalıoğlu’nun 4 yaşındaki kızı annesine: “Bak babam ölmemiş, yaşıyormuş” diyor. Bunun gibi çok hikaye var. Kazadan kısa bir süre önce Mete Adanır’ın Kıbrıs’tan Türkiye’ye transferi Mustafa Denizli’nin Mete’nin dedesini tanıması ve akraba aracılığı ile gerçekleşiyor. Önce Altay kulübüne, Tanju Çolak Samsunspor’dan ayrılınca da Samsunspor’a transfer oluyor. Kulüpte 1,2 yıl oynadıktan sonra kazada ölüyor. HABERHAYAT: Sizce Samsunspor o elim kazayı geçirmeseydi bugün çok daha iyi yerlerde olabilir miydi? OKAN AÇMAK: Samsunspor o kazayı geçirmeden önce 1. Lig’de zirveyi zorlayan tek Anadolu takımıydı. Kazadan önce takımdan giden isimler olmuş, kulüp sıkıntılı bir süreçteymiş ama bu kaza takımı tamamen tarumar etmiş. Kazadan sonra 1. Lig’den düşülmesi durumları zor aşılmış. O dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın emri ile Samsunspor o yıl 1. Lig’de tutulmuş. Kulüp, sonraki yıl hem futbolcu kayıplarına hem de maddi kayıplara yenik düşmüş.


HABERHAYAT: Kariyerinize belgesel yönetmeni olarak mı devam edeceksiniz? OKAN AÇMAK: Yönetmenliği kategorize etmiyorum. Bu film hayatımın tek belgesel işi olarak kalabilir. İlgimi çeken, geleceğe miras olarak bırakabileceğim bir hikaye bulmadıkça belgesel çekmeyi düşünmüyorum. HABERHAYAT: Hayalleriniz neler? 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? OKAN AÇMAK: Geleceğe dair uzun vadeli planlar yapmıyorum. Bu ülkenin gençleriyiz ve şu an olduğu gibi önümüzü çok rahat göremiyoruz. Halihazırda üzerinde çalıştığım bir hikayem var. Bu filmimin gösterimi bittikten sonra yeni çalışmamın üzerinde daha çok yoğunlaşacağım. Yaz süresince çekmeyi planladığım bir kısa film var. Kök hücre tedavisi gören, kardeşini yurt dışına tedavi edilmesi için göndermek adına bir arayışta olan kazı kazancı bir bireyi anlatıyorum. Filmin ismi henüz belli değil. Kısa vadedeki hayalim bu filmin kaliteli bir iş olması ve Avrupa’da A kalite dediğimiz festivallerden birinde yer bulması. HABERHAYAT: Son dönemde Samsunspor’a destek vermek için tüm Samsunlular el ele. Son Deplasman, bir anlamda sizin de kulübe ve taraftarlara hediyeniz oldu… OKAN AÇMAK: Belgeseli bu niyetle ortaya koymadım ama inşallah öyle düşünülür. Filmin gösterimi güzel bir zamana denk geldi. Bu film, hasret kaldığımız Samsunspor dönemlerine duyduğumuz özlemi dile getirir ve belki bazı duyguları harekete geçirir. Filmi izlemeye gelen gençler, o dönemde yaşananları öğrenmiş olur. HABERHAYAT: Filmden beklentileriniz neler? OKAN AÇMAK: Herhangi bir ticari beklentim yok. Zaten öyle bir şey olsa sponsor arayışına girerdim. Tamamen gönülden, kaliteli bir iş olması adına yapılmış bir belgesel. Tek isteğim salona gelecek insanların duygulu, en azından izledikleri şey adına mutlu olarak ayrılmaları.

HABERHAYAT: Türk ve dünya sinemasından beğendiniz yönetmenler kimler? OKAN AÇMAK: Türk sinemasından Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Tolga Karaçelik, Tayfun Pirselimoğlu, Özcan Alper’in yönetmenliğini çok beğeniyorum. Dünya sinemasında Meşhur Avusturyalı yönetmen Haneke, gerçek bir sinema yapıyor. Onun yakaladığı gerçeklik hissini yakalamayı isterim. İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino, Çinli yönetmen Zhangke Jia, Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev ve Norveçli yönetmen Joachim Trier beğenerek takip ettiğim yönetmenler. Bir gün onların hissettirdiğine yakın şeyler hissettirmek isterim. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? OKAN AÇMAK: Öncelikle size ve tüm HaberHayat ekibine çok teşekkür ederim. Çok keyifli bir sohbetti. Keyifle okunmasını diliyorum.



Samsun’a Bakü İnşaat prestij katacak

K

HAMDİ ERDEM HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? HAMDİ ERDEM: 1960 yılı Rize Kalkandere doğumluyum. Ailem, çay üretimi ile geçimini sağlardı. Ekonomik nedenler sebebiyle Samsun’a göç ettik. Aileme destek olmak için, lise yıllarında hem okuyup hem çalıştım. Bir tuhafiye dükkanında iş hayatına başladım.

58 |

HABERHAYAT: İnşaat sektörüne nasıl geçiş yaptınız? HAMDİ ERDEM: İzmir’de yaşayan dedemin “İzmir’de gökten altın yağıyor” cümlesi ile hayatımda yeni bir dönem başladı. Bundan sonraki iş hayatıma inşaat sektöründe ve İzmir’de devam etmeye karar verdim. 20’li yaşlardaydım ve o dönemde inşaat ile uğraşan hemen herkes müteahhitlik yapıyordu. Böylece benimde inşaat sektörü maceram başlamış oldu. HABERHAYAT: İzmir’den Samsun’a neden döndünüz? HAMDİ ERDEM: Askerlik vazifemin ardından ticaret hayatına Samsun’da devam etmek istedim. Ne kadar olsa İzmir benim için gurbetti. Un toptancısı olarak, Erzurum’a kadar geniş bir bölgede ticaret hayatını sürdürdük. Fakat inşaat sektöründen hiçbir zaman kopmamam gerektiğini düşünüyordum. Bu düşünceyle de inşaat projelerimizin bir kaçını gençlik dönemimizde hayata geçirdik.

ökleri Samsun’da, dallarıysa Azerbaycan’a kadar uzanmış durumda. Uluslararası bir firma olma başarısını göstermiş ve hizmet verdiği sektörde A kalite işler yapmayı kendine ilke edinmiş bir firma Bakü İnşaat. Yapmış olduğu binalar, insanları ev sahibi yapmanın ötesinde bir amaca hizmet ediyor. Bu kapsamda son projesi olan Bakü Towers insanların hayata bakışını ve kentin havasını değiştirmeye hazırlanıyor. Bakü İnşaat’ı bu noktalara taşıyan kurucusu ve sahibi işadamı Hamdi Erdem’le Bakü İnşaat’ın hikayesini konuştuk.

HABERHAYAT: Azerbaycan hedefi nasıl oluştu? HAMDİ ERDEM: “İnşaat sektöründe daha ileri nasıl gidebilir miyiz?” sorusu bizi yurt dışına yöneltti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasının ardından yeni kurulan Türkî Cumhuriyetleri’ndeki iş potansiyeli, inşaat sektörü için iyi gelişme kaydedebileceğimiz bir fırsat olarak karşımıza çıktı. Bu noktada Azerbaycan inşaat sektörüne giriş yaptık. HABERHAYAT: Bakü İnşaat o dönemde mi kuruldu? HAMDİ ERDEM: Evet. Bakü İnşaat böylece kurulmuş oldu. 10 yıldır Azerbaycan Cumhuriyeti’nin önemli teknoloji ve iş ortaklarından birisi olarak sektörde hizmet veriyoruz. HABERHAYAT: Teknoloji dediniz, biraz daha açıklar mısınız? HAMDİ ERDEM: 10 yıldır Azerbaycan devleti ile iş yapıyoruz ve Azerbaycan devletine su sayaçları konusunda hizmet veriyoruz. Yakın bir tarihte, Kazakistan’da elektronik ön ödemeli su sayacı ve onların laboratuvar hizmetleri konusunda da faaliyete başlamayı hedefliyoruz. Tabii ki orada da inşaat projelerimiz hızla devam ediyor.


AMACINDAYIZ.

HABERHAYAT: Yeni projeniz Samsun’un Canik İlçesi’nde devam ediyor. Biraz bahseder misiniz? HAMDİ ERDEM: Azerbaycan ile bir millet iki devlet olmamızdan kaynaklı olarak güzel bağlarımız, güzel ilişkilerimiz var. Bu dostluk ve kardeşliğin bir nişanesini de Samsun’a taşımak istedik. Bu nedenle Canik İlçemizde devam eden projemizin adını Bakü Towers koyduk. 2016 yılında başlanan Bakü Towers projesi, 2018 yılında daire teslimatını yapacak. 5 bin metrekare alan içerisinde yükselecek iki blokta, toplam 80 lüks daire yer alacak. Projemizde biri açık diğeri kapalı olmak üzere iki yüzme havuzu var. Açık olan yüzme havuzu ve deniz manzaralı. Bu havuzun etrafını da özellikle bir sosyalleşme alanı olarak düzenleyip, havuz başı organizasyonlara uygun şekilde yapıyoruz. Spor ve fitness salonları, açık kapalı sinemalar, çocuk oyun alanları, seyir terasları, araç asansörü ile çalışan kapalı otoparkları, hamam sauna ve tuz odaları ile eksiksiz bir proje. Ben özellikle tuz odalarını ve dairelerimizin içine kurduğumuz toz emme sistemlerini çok önemsiyorum. En değerli varlıklarımız ailemiz. Ailemizin sağlığı da hayatta her şeyden önce gelir. Biz burada madem insanlara aileleri ile huzurlu ve güzel günler geçirebilecekleri bir yaşam alanı hazırlıyoruz, onların da sağlıklarını düşünmek zorunda hissettik kendimizi. Bugün tuz odası tüm tıp otoritelerinin özellikle önerdiği ve solunum yolları hastalıklarında alternatif tıbbın en önemli silahı.

Öte yandan yine ev içindeki matları, parazitleri ve tozları toplayan depoları da dairenin dışında olan evlerde, elektrik süpürgesi kullanmaya gerek bırakmayan bir sistemimiz var. Bildiğiniz üzere elektrik süpürgeleri tozu emiyor ama sağlıklı bir emiş değil bu. Çünkü filtre ettikten sonra kirli havayı mikrop taşıyan havayı eve geri veriyor. Bu sistemimiz ise çok farklı. Bir düğme ile yerdeki toz, kir, pislik balkonda bulunan depoya emiliyor. İnsanlara kaliteli, konforlu hizmet sunmak demek aynı zamanda insanlara günlük yaşamlarını güzelleştirecek ve kolaylaştıracak argümanlar sunmak demektir. Projeleri değerli kılan, insanların burada yaşadıkları zaman kendilerini özel hissedebilmeleridir. Bakü Towers ile Samsun’dan kazanmak değil, Samsun’a kazandırmak amacındayız. Bakü Towers sadece kente prestij kazandıracak bir proje değil aynı zamanda gençlik yıllarımda çok şey borçlu olduğum bu kente vefa borcumdur. HABERHAYAT: Bu projeyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik nedir? HAMDİ ERDEM: Bu projeyi Samsun’daki diğer projelerden ayıran en önemli özellik, her dairenin ferah ve yeşil ile mavinin her tonunu gören kendine has yerleşim planı olması. Yanı başında bulunan ormanı, deniz manzarası ile birleştiren Bakü Towers, sosyal hayatı ve sakinliği bir arada sunmakta. Birisi Karadeniz’in en büyük alışveriş merkezi olmak üzere iki alışveriş merkezine 5’er dakikalık mesafede. Samsun hafif raylı sisteme yakın, her türlü toplu ulaşım imkanına sahip bir yaşam alanı oluşturuyoruz. İnsanın en mutlu olduğu yer evidir. Burada geçirilen zamanlar en kıymetli zamanlardır. Dolayısı ile bu değerli zamanlara, konfor ve keyif katmak sorumluluğumuz var. Bu nedenle tedarikçilerimizden çözüm ortaklarımıza kadar çok seçici davrandığımız bir proje yapıyoruz. HABERHAYAT: Hayata geçirmeyi planladığınız başka projeler var mı? HAMDİ ERDEM: Samsun’un sağlık kenti kimliğinin hem de körfez ülkelerine yönelik Samsun’un potansiyelinin farkındayız. Bu farkındalık, işadamı olarak vefa borcum bulunan Samsun’a bu alanda yatırım yapmaya zorluyor. Dünyada bazı örnekleri olan bazı projeleri planlama sürecindeyiz. Örneğin; Rusya’da bir bölge var. Körfez ülkelerindeki insanlar, sağlık sorunu yaşadıkları zaman hemen buraya gidiyor. Sağlık turizmi, turizmden daha önemli bir mesele. Biz de Samsun’da bu alanda bir konsept proje planlıyoruz.

2

016 yılında başlanan Bakü Towers projesi, 2018 yılında daire teslimatını yapacak. 5 bin metrekare alan içerisinde yükselecek iki blokta, toplam 80 lüks daire yer alacak. 59 |

BAKÜ TOWERS İLE SAMSUN’DAN KAZANMAK DEĞİL, SAMSUN’A KAZANDIRMAK


SAMDOB’DAN ŞUBAT AYINDA MUHTEŞEM GÖSTERİLER

Samsun Devlet Opera ve Balesi, şubat ayında da birbirinden güzel opera, bale, çocuk oyunları, eğitim etkinliği ve konser programlarını sanatseverlerle buluşturuyor Samsun Devlet Opera ve Balesi, şubat ayında da birbirinden özel programlara yer veriyor. SAMDOB, 2018-2019 sanat sezonu şubat ayı içerisinde opera, bale, çocuk oyunları, eğitim etkinliği ve konser programlarını sanatseverlerin beğenisine sunuyor.

TEBESSÜM DİYARI

Franz Lehar’ın bestelediği eserin librettosunu L. Herzer, F. LöhnerBeda ve V. Leon yazmıştır. Viyana’da başlayan eser, Kont Lichtenfeis’in kızı Lisa’nın Çin Prensi Sou-Chong’a aşık olup Pekin’e gitmesiyle devam eder. Farklı kültürlerde yetişmiş iki insanın ilişkilerindeki sorunlar yüzünden evliliklerinin çıkmaza girmesini ele alan eser, dönemin Uzak Doğu ve Avrupa kültürlerinde kadının yerini gözler önüne sermektedir. Samsun Devlet Opera ve Balesi tarafından Türkçe sahnelenecek olan eserin prömiyeri, 10 Şubat’ta saat 20: 00’de Aydın Gün Sahnesi’nde gerçekleşecek. Eser 24 Şubat akşamı saat 20:00’de, yine Aydın Gün Sahnesi’nde gösterime girecek.

60 |

TOSCA

Şubat ayında iki temsille Samsun seyircisiyle buluşacak olan Tosca operası, Giacomo Puccini’nin güçlü bir kadın karakterini anlattığı opera eseridir. 1800’lerin Roma’sında geçen operada; aşk, özgürlük ve vatan uğruna pek çok tehlikeyi göze alan Tosca, Cavaradossi ve Angelotti’nin hikâyesi anlatılır. Tosca kararlı, ne istediğini bilen, finalde intihar ederken bile boyun eğmeyen bir kadın karakter olarak göze çarpar. Tosca, 17 Şubat’ta Aydın Gün Sahnesi’nde gösterime girecek.

DANSIN RİTMİ

2018-2019 sanat sezonu içerisindeki son temsilini gerçekleştirecek olan Dansın Ritmi bale eseri, 3 bölümden oluşmaktadır. Paso A Paso, Rondo Ala Turka ve Danzon bölümlerinden oluşan modern dans eserinin konusu şu şekildedir: Paso A Paso bölümü, Flamenko müziği eşliğinde kadın-erkek ilişkilerini temel alan bir koreografidir, Rondo Ala Turka bölümü, klasisizm ve modernizm arasındaki git-geller ile bir bale kumpanyasındaki tatlı çekişmeleri hicivsel olarak yansıtır. Danzon bölümü ise salsa müzikleri eşliğine aşkın, gücün, tutkunun rengi kırmızı ve asaletin rengi siyahın uyumunun sergilendiği bir koreografidir. Eser, 1 Şubat saat 20:00’de Aydın Gün Sahnesi’nde sahnelenecek.


ARDA BOYLARI

Trakya yöresine ait çok sevilen türkülerden biri olan Arda Boyları’nın hikâyesi olan Halime ve Recep’in aşkları anlatılmaktadır. Arda Boyları başta olmak üzere Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar, Çalın Davulları, Dere Geliyor Dere gibi çok sevilen türkülerin yer aldığı bale eserinde; bağlama, darbuka, asma davul gibi yerel sazlar ve halk oyunu motifleri bulunuyor. Eser, 3 Şubat’ta saat 20.00’de Aydın Gün Sahnesi’nde sanatseverlerle buluşacak.

GENÇ KOREOGRAFLAR VE GALA GECESİ

İlk gösterimi 26 Şubat’ta yapılacak olan Genç Koreograflar ve Gala Gecesi, Aydın Gün Sahnesi’nde saat 20:00’de sahnelenecek. Eserin, 9 kişilik genç ve dinamik ekipten oluşan yaratıcı kadro şu şekildedir; Sıla Aşık, Cansu Bekaroğulları, Zeynep Bengier, Merve Bengier Genek, Arzu Kaya, Kuzey Kıyıcan, Y. Emre Örgüt, Özlem Özdemir ve Çağılhan Öztornacı.

KURBAĞA ÖYKÜLERİ

Kurbağa Öyküleri, Amerikalı yazar ve illüstratör Arnord Lobel’in, ünlü ‘Frog and Toad Stories’ adlı resimli çocuk kitaplarından uyarlanan bir çocuk müzikalidir. Orijinal adı ‘A Year With Frog and Toad’ olan müzikal, Robert ve Willie Reale kardeşlerin sahneye uyarladığı; dünyanın en prestijli tiyatro ödüllerinden ‘Tony Ödülleri’ne 3 kez aday olmuştur. Müzikalde biri kara, biri su kurbağası iki arkadaşın başlarından geçen maceralar anlatılır. Derin bir dostlukla birbirine bağlı olan kurbağalar, bir sene içerisinde yaşadıkları yalnızlık, kıskançlık, iradesizlik, korku, sabırsızlık gibi sıkıntıları birbirleriyle paylaşarak aşmaya çalışırlar. Kurbağa Öyküleri, 22 Şubat saat 13:00’de Aydın Gün Sahnesi’nde gösterime girecek.

TEMATİK KONSERLER

Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin 2018-2019 sanat sezonu içerisinde gerçekleştirmeye başladığı tematik konserler, ayda iki kere olmak üzere cuma akşamları, Zehra Yıldız Salonu’nda gerçekleştirilmektedir. Her ay koro sanatçıları ve orkestra sanatçıları tarafından iki konser gerçekleştirilmektedir. Konserler, 16 Şubat ve 23 Şubat’ta saat 20.00’de Zehra Yıldız Sahnesi’de yer alacak.

EĞİTİM ETKİNLİKLERİ

61 |

Samsun İl Milli Eğitim Müdürlüğü’yle imzalanan “Opera Atölyesi” eğitim etkinliği protokolü kapsamında Samsun Devlet Opera ve Balesi okullara, soprano, mezzo soprano, tenor, bas- bariton gibi farklı ses renklerine sahip solistler ile bir piyanisti ve gidilecek olan okulların sahne kapasitesine göre çeşitli yaylı ve üflemeli enstrümanlardan seçilen bir grup orkestra sanatçısını götürmektedir. Koro sanatçıları ses renklerini tanıtırken, orkestra sanatçıları da enstrüman tanıtımı yaparken öğrencilere mini bir konser vermektedir. Etkinlikler, 14 Şubat’ta Çarşamba Ortaokulu, 21 Şubat’ta Kazım Özdemir İlköğretim Okulu, 22 Şubat’ta Hasköy Cumhuriyet İlköğretim Okulu, ve 28 Şubat’ta Asarcık İlköğretim Okulu’nda gerçekleşecektir.


Doç.Dr.Gürkan Genç dr.gurkangenc@gmail.com

MANUEL TERAPİ OSTEOPATİ

Osteopati ve Manuel Terapi sadece ellerle uygulanan bütüncül bir tedavi yöntemidir. Vücuttaki hareket, dolaşım, sinir sistemi ve organların doğru çalışmasını uyararak vücudun kendini iyileştirme potansiyelini harekete geçirmeye çalışır. Böylece vücutta iyileşme sağlanabilir.

M

62 |

anuel Terapi ve Osteopati eklemlerdeki fonksiyonel (işlevsel) hareket kısıtlıklarını düzeltmek, geri dönüşümlü fonksiyon bozukluklarını gidermek amacıyla, yalnızca elleri kullanarak yapılan tedavi yöntemidir. Hastaya uygun pozisyon verildikten sonra, ani bir hareketle hasarlı bölgeyi düzeltme esasına dayanır. En sık bel, sırt ve boyun problemlerinin tedavisinde kullanılmaktadır. Kas iskelet sistemi ağrı ve kısıtlılığı bulunan kişilere ilk yaklaşım, ağrının hafifletilmesi ve hareketlerin düzeltilmesidir. Tüm dünyada kas iskelet sistemi problemlerinde Manuel Terapi ve egzersiz en yaygın kullanılan yöntemlerdendir. Yan etkilerinin olmaması, ilaç ya da operasyona gerek duyulmaması ve ucuz olması yaygın kullanılmasının başlıca nedenleridir.

Manuel Terapi - Osteopatiyi Kimler Uygulamalıdır?

Manuel Terapi- Osteopati mutlaka doktor tarafından veya doktor gözetiminde yapılmalıdır. Uygulama öncesi hasta değerlendirilmeli, gerekli laboratuvar ve radyoloji tetkikleri yapılmalıdır. Eğitimli ve ehil olmayan kişiler tarafından yapılan uygulamalarda, ciddi yan etkilerin ortaya çıkma ihtimali vardır.

Manuel Terapi-Osteopati Uygulaması Yapılmayan Hastalar?

Tümör, enfeksiyon (özellikle omur tüberkülozu), travmatik ve patolojik kırık-çıkıklar, kemik erimesi (70 yaş üstü hastalar), iltihaplı romatizmal hastalıkları olan kişilerde Manuel Terapi uygulaması yapılmaz.


Aralıklarla yapılan Manuel Terapi ya da Osteopati uygulamaları ile vücudun tüm yapısının işleyişinin düzeltilmesi sağlanabilir, bu da yaşam konforunuzu arttırabilir.

Manuel Terapi-Osteopati Nasıl Yapılır?

Manuel Terapi teknikleri kullanarak, fonksiyon bozukluğuna neden olan patoloji ve buna bağlı ortaya çıkan reaksiyon ve bloklar tespit edilebilir. Manuel Terapi uygulanacak bölge, öncelikle hafif bir masaj ile gevşetilir. Mobilizasyon ile bağlar esnetilir. Uygun pozisyon verildikten sonra, tedaviyi yapan doktor tarafından ani bir hareket yaptırılır. Genellikle bir kıtlama (klik) sesi duyulur. Tedavi sonrasında hasta yaklaşık 15 dakika istirahat ettirilir.

Manuel Terapi-Osteopati’nin Faydası Nedir?

Manuel Terapi-Osteopati ile eklemlerin etrafındaki aşırı gergin ve kasılmış durumdaki yapıların açılması yolu ile ağrı, sertlik ve tutukluğun giderilmesi sağlanır. En sık, omurgayı ilgilendiren bozuklukların tedavisinde uygulanmaktadır. Spor yapan, stress altında çalışan kişilerin sırt, boyun, bel ağrılarının olması kaçınılmazdır. Erken vakitte giderilmeyen kasılmalar ve kilitlenmeler ilerleyen dönemde daha zor çözülebilecek problemlere dönüşebilir. Bu nedenle omurların pozisyonlarının özellikle spor yapanlarda iki ayda bir düzeltilmesi önerilmektedir.,

Manuel Terapi-Osteopati, sadece kas ve kemik ağrısı tedavisi olarak düşünülmemelidir. Omurilikten çıkan sinirler, omurlar arasından çıktıktan sonra dallara ayrılıp bir tanesi organa, bir tanesi çevre kaslara, bir tanesi de ilgili cilde gider. Dolayısı ile kaslar, omurlar rahatlatıldığında bu durum organların fonksiyonlarının da düzeltilmesine katkıda bulunabilmektedir. Aralıklarla yapılan Manuel Terapi ya da Osteopati uygulamaları ile vücudun tüm yapısının işleyişinin düzeltilmesi sağlanabilir, bu da yaşam konforunuzu arttırabilir. Her durumda olduğu gibi hastalanmadan vücut düzeninin sağlanması, bel boyun sırt ağrılarının gelmeden önlenmesi, oluşabilecek kas, kemik, disk ve omur problemlerinden korunmada, iç organların işlevlerinin desteklenmesinde, kısacası koruyucu hekimlik kapsamında önem kazanmaktadır. Beliniz, boynunuz tutulmadan, ağrılarınız çıkmadan, nasıl hamama gidip masaj yaptırıp rahatlıyor daha iyi hissediyorsanız, bir adım daha gidip Manuel Terapi ya da Osteopati yaptırın sağlıklı ve dinç bir hayata bir adım daha yaklaşın. Sağlıklı ve ağrısız günler dileğiyle...

✓Hareket, fonksiyon, yürüme, denge ve koordinasyon bozukluklarında, ✓Sinirsel gerginlikler, stres, gevşeyememe, kronik yorgunluk, uyku sorunlarında, ✓Bel, boyun, sırt ağrıları, ense, sırt ve bel adale sorunlarında, ✓Migren ve gerilim tipi baş ağrılarında, ✓Skolyoz, kifoz gibi postür bozukluklarında, ✓Ameliyat sonrası ağrı ve yapışıklıkların giderilmesinde, ✓Spor yaralanmalarında, ✓Hormon bozukluklarının tedavisinde destekleyici olarak, ✓Dolaşım sistemi rahatsızlıklarında ( kan ve lenfatik sistem) ✓Fibroz, fibrozit, fibromyalji gibi myofasyal ağrılarda, ✓Kabızlık, ishal, idrar kaçırma, hazımsızlık, gaz, karın ağrısı ve hazım organlarının fonksiyon bozukluklarında destekleyici tedavi olarak, ✓Bebeklerde yutkunma, kusma, kafa şekil bozukluğunda, destekleyici tedavi olarak kullanılabilir.

63 |

Uygulandığı Hastalık Grupları:


D

ünyanın en çok gayrimenkul satışı gerçekleştiren kurumu RE/MAX’in, Samsun’daki ikinci şubesi RE/MAX Work Gayrimenkul Danışmanlık hizmete açıldı

’ten Samsun’a ikinci şube

Muharrem Kalelioğlu

Mert Akyıldız

Dünyada güvenilirlikte ve bilinirlikte bir numaralı gayrimenkul merkezi olan RE/MAX’in Samsun’daki ikinci şubesi RE/MAX Work Gayrimenkul Danışmanlık faaliyete başladı. Uzman brokerlar Mert Akyıldız ve Muharrem Kalelioğlu’nun ortaklığında hizmet vermeye başlayan RE/MAX Work, RE/MAX profesyonelliğini Work ayrıcalığıyla Samsunlularla buluşturuyor.

RE/MAX WORK Atakum’da

RE/MAX profesyonelliğini Work farkıyla Samsunluların hizmetine sunmaktan duydukları memnuniyeti dile getiren RE/MAX Work Brokerı Mert Akyıldız, “Toplamda 260 ofis, 3 bin 700 kişilik gayrimenkul danışmanıyla geniş bir network alana sahip olan RE/MAX, Türkiye’de 20 yıldan bu yana faaliyet göstermektedir. TÜİK verilerine göre Atakum, gayrimenkul primlenme oranı olarak İstanbul’un 25 ilçesinin primlenme oranını geçmektedir. Atakum’da 600’e yakın konut satışı gerçekleşmesi, Atakum pazarının büyüklüğünü göstermektedir. RE/MAX Türkiye, Samsun’a ikinci ofisini vererek şehrimizin gayrimenkul pazarının büyüklüğüne önem verdiğini açıkça göstermiştir” dedi.

RE/MAX PROFESYONELLİĞİ

RE/MAX’in gücünü profesyonel gayrimenkul danışmanlarından alan bir gayrimenkul markası olduğunu belirten Akyıldız, “RE/ MAX, bünyesindeki gayrimenkul danışmanlarına; gayrimenkul mevzuatı, gayrimenkul değerleme, gayrimenkul proje pazarlama eğitimi gibi uluslararası geçerliliğe sahip, sertifikalı 21 farklı gayrimenkul eğitimleri vermektedir. Örneğin; RE/MAX Collection lüks konut danışmanlık hizmetleri, RE/MAX Avrupa’nın bu konuda lisans verdiği Avrupa’daki 5 eğitimciden biri olan Barış Kılıçarslan tarafından Türkiye için özelleştirilmiştir. ACP- Akredite Ticari Profesyonel Ticari Gayrimenkul Eğitimi, Amerika’da 5 modülü tamamlayıp lisans alabilen tek Türk eğitimci Gayrimenkulün Şifreleri kitabının yazarı Ulvi Kocaelik tarafından verilmektedir” şeklinde konuştu.

64 |

21 farklı uluslararası geçerliliğe sahip sertifikalı gayrimenkul eğitimleri vermektedir.


RE/MAX WORK GAYRİMENKUL DANIŞMANLIĞI

Kendi işinin azmini, profesyonel iş disipliniyle yaşamak isteyen herkesin RE/MAX Work gayrimenkul danışmanı olabileceğini söyleyen RE/ MAX Work Brokerı Muharrem Kalelioğlu ise, “RE/MAX Work olarak, 14 farklı pazarlama faaliyetimizden beslenerek pazarlama çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Danışmanlarımızın uzmanlık bölgelerinde doğru alıcılara ulaşabilmesi için portföy pazarlama stratejisi oluşturmaktayız. Danışmanlarımız, görev alanlarındaki bölgenin tüm verilerini tamamlayıp sadece o bölgede çalışmalarını yürütüyor. Bu çalışma o bölgedeki doğru fiyatlanmayı tespit etmeye olanak sağlıyor. Danışmanlarımıza belli periyotlar halinde eğitimler veriyoruz. Hangi meslek grubundan olursa olsun, kendi işinin azmini profesyonel iş disipliniyle yaşamak isteyen herkes RE/MAX Work danışmanı olabilir. Bir danışmanın “Ne yapabilirim?” diye düşünmesine gerek yok. Danışmanın yapması gerekenler tüm ayrıntısıyla çalışma planlamasının içerisinde yer almaktadır. Danışmanın, danışmanlık planlamasını titiz bir şekilde uygulaması başarılı olması için yeterli olacaktır” ifadelerini kullandı.

TEKNOLOJİYE ÖNEM VERİYORUZ

RE/MAX Work olarak teknolojiye büyük önem verdiklerini belirten Muharrem Kalelioğlu, Medirport 360 derece çekimle çalışmalar yaptıklarını söyledi. Kalelioğlu, “Bu teknoloji sayesinde beğendikleri gayrimenkulü incelemek isteyen müşteriler, gayrimenkulü tüm ayrıntısıyla görme şansı elde ediyor. Görüntüyü network içindeki datamızla binlerce kişi ile paylaşabiliyoruz. Arazi çalışmalarında arazinin eğimini, manzarasını daha ayrıntılı gösterebilmek için dron çekimleri gerçekleştiriyoruz. Bu görüntüleri DATA çalışmaları ile hızlı bir şekilde insanlara ulaşıyoruz” diye konuştu.

NEF’İN AVANTAJLI YATIRIM FIRSATLARI

Nef’in avantajlı yatırım fırsatlarını Samsun’daki gayrimenkul yatırımcılarıyla buluşturduklarını vurgulayan Kalelioğlu açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: Nef projeleri Levent, Bahçelievler, Topkapı, Kağıthane, Ataköy gibi İstanbul’un ticaret merkezleri içerisinde konumlanmış olup E-5, TEM gibi ana arterlere yakınlıkta ve metro durağı ve metrobüs durakları yanı başında olması ticari mülklerin kiracı talebini yüksek tutan önemli faktörlerdir. Nef ailesinin bir parçası olmak, dünyanın en iyi tasarımcılarının hayat alanlarını tasarladığı foldhome konseptiyle evinize ilave 24 oda kullanımı ile ayrıcalıklı yaşam alanlarına sahip olmak anlamına geliyor. Samsunlu yatırımcılarımız, projelerimiz hakkında daha detaylı bilgi almak için www.nefacikarttirma.com sitemizden projeleri inceleyebilir, teknik bilgi, fiyatlandırma ve kira getirileri ile alakalı bilgi almak için ise RE/ MAX Work/Nef Satış Ofisi olarak bizimle irtibata geçebilir.”

Nef Ceo’su Erden TİMUR

65 |

Güzelyalı Mah. Atatürk Bulv. 3.Kısım 176/Atakum Tel: 0362 400 41 04


Özge Biroğlu’ndan

ilk single çalışması

Küf R

afet El Roman'ın “Müzik Benim Hayatım” proje albümünde "Tek Mevsim" şarkısını söyleyerek adını duyuran Özge Biroğlu, şimdilerde "Küf" çalışmasını müzikseverlerin beğenisine sundu. Yaklaşık 2 yıl üzerinde çalışılan şarkıların her biri kendi alanında başarılı olan müzisyen grubu ile tamamlandı. Şarkının prodüktörlüğünü ise yıllarca vokalistlik yaptığı Rafet El Roman üstlendi. Türk pop müziğinin yeni seslerinden Özge Biroğlu’nun Küf’e ve müzik yolculuğuna dair açıklamaları sizlerle…

66 |

Mehtap Yıldız


HABERHAYAT: Sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden biraz bahseder misiniz? ÖZGE BİROĞLU: İstanbul doğumluyum. İktisat bölümü mezunuyum. Uzun yıllar bir firmada muhasebe sorumlusu olarak çalıştım ama hiçbir zaman müzikten kopmadım. HABERHAYAT: Müzik hayatınıza tam olarak ne zaman girdi? ÖZGE BİROĞLU: Müzik, hayatıma çok küçük yaşlarda girdi. Çocukluğumda aile ve arkadaş ortamında şarkı söylerdim. Ortaokul döneminde küçük davetler ve gecelerde sahne aldım. Üniversite yıllarında ise söz yazmaya başladım. Şu anda kendi yazdığım şarkıları dinleyiciye ulaştırmayı başardığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Herkes benim ünlü bir muhasebeci olduğumu düşünecek diye korkuyorum.

HABERHAYAT: Müzik sizin için ne ifade ediyor? ÖZGE BİROĞLU: Müzik benim için bir tutku. Eğer böyle olmasaydı, uzun yıllar emek verip, şarkılarımı müzikseverlere ulaştırmak için çaba göstermezdim. HABERHAYAT: Uzun yıllar Rafet El Roman'ın vokalistliğini yaptınız. Kendisi ile nasıl bir araya geldiniz? ÖZGE BİROĞLU: Kendisiyle 2010 yılında ‘Müzik Benim Hayatım’ projesiyle tanıştım. Bu arada ben muhasebeciydim. Rafet bey her fırsatta bundan bahseder. Herkes benim ünlü bir muhasebeci olduğumu düşünecek diye korkuyorum. Sonrasında işten ayrıldım ve Rafet beye vokal yapmaya başladım. Bu arada hayatımda müzik hep vardı. Üniversiteyi yaz tatilinde sahne alarak biriktirdiğim harçlıklarla bitirdim diyebilirim. Tabii ki ailemin de desteğiyle. HABERHAYAT: Vokalistlik yaptığınız günlere dair unutamadığınız bir anınız var mı? ÖZGE BİROĞLU: Rafet El Roman’a vokal yapmaya başladığım ilk gün çok heyecanlandım ve şarkıyı söylemek yerine dudağımı şarkıyı söylüyormuş gibi oynattım. Mikrofondan sesimin gelmediğini fark eden tonmaister, sürekli mikrofonun sesini açmaya çalıştı. Açtığı halde halen ses gelmiyordu çünkü ben sadece dudak oynatıyordum. İlk sahnemde böyle bir anım var. Aklıma geldikçe gülüyorum kendime. Tabii ki sonraki konserlerde böyle bir şey yapmadım. Şarkılara gerçekten eşlik ettim. 67 |

Rafet El Roman’a vokal yapmaya başladığım ilk gün çok heyecanlandım ve şarkıyı söylemek yerine dudağımı şarkıyı söylüyormuş gibi oynattım. Şu anda kendi yazdığım şarkıları dinleyiciye ulaştırmayı başardığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.


HABERHAYAT: Düet yapmak istediğiniz bir sanatçı var mı? ÖZGE BİROĞLU: Beğendiğim çok sanatçı var Türkiye’de. Mesela; Yıldız Tilbe, Ebru Gündeş, Soner Sarıkabadayı, Serdar Ortaç veya Sibel Can ile düet yapmak güzel olabilirdi. Ama son dönemlerde bir bayan bir erkek düetlere daha sıcak bakılıyor. Yani birçok isim ile güzel eserler çıkabileceğini düşünüyorum. İnşallah bir gün böyle bir şans elde ederim. HABERHAYAT: 5 yıl sonra tam olarak nerede olmak istiyorsunuz? ÖZGE BİROĞLU: 5 yıl sonra bol bol beste yapmış, bestelerimi milyonlara ulaştırmış ve takdir almış bir sanatçı olmayı isterim. HABERHAYAT: Müzik sektöründe yeni bir isim olmak zor mu? ÖZGE BİROĞLU: Evet, müzik sektöründe yeni isim olmak çok zor. Çünkü piyasada destek olan insan sayısı yok denecek kadar az. Her gün yeni bir isim çıkıyor piyasaya. Fakat ben yine de yetenekli ve çalışkan olan herkesin başarıya ulaşacağına inanıyorum.

HABERHAYAT: Küf adlı şarkınızdan bahseder misiniz? Klipte kimlerle çalıştınız? ÖZGE BİROĞLU: Küf, hareketli bir aşk şarkısı. Sözü müziği bana ait olan şarkının, düzenlemesi ünlü DJ ve aranjör Suat Ateşdağlı imzası taşıyor. Şarkıyı yaklaşık iki yıl içinde tamamladık. Klipten birkaç gün önce dinleyicinin beğenisine sunduk. Klibimizi sevgili yönetmen arkadaşım Onur Aldoğan çekti. Klip çekimlerinde bize dansçılar da eşlik etti. İçimize sinen bir klip çalışması oldu. Umarım izleyen herkes benim gibi düşünür.

68 |

HABERHAYAT: Söylemenin yanı sıra aynı zamanda şarkı da yazıyorsunuz. Yazdığınız şarkıların bir hikayesi var mı yoksa bir anda ilham geliyor ve yazıyor musunuz? ÖZGE BİROĞLU: Söz yazmak benim için zor değil. Hani “İlham geldi” derler ya. İlham gerçekten geliyor birden kelimeler notaya dökülüyor. Hiç alakası olmayan yerlerde ve zamanlarda birden ilham geliyor. Bunu söylediğimde bana gülüyorlar ama gece yataktan kalkıp tek gözüm kapalı melodiyi kaydetmek için telefonumu aradığım oluyor. Eğer ses kaydı yapmazsam uyandığımda hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorum. Ama tabii ki tüm şarkılarımda bir hikaye var. Yaşamak istenen duygular, çevremdeki insanların yaşadıkları ya da hayal dünyam bana hikayesi olan aşk şarkıları yazdırıyor.

Yaşamak istenen duygular, çevremdeki insanların yaşadıkları ya da hayal dünyam bana hikayesi olan aşk şarkıları yazdırıyor. HABERHAYAT: Tıklanmalar hakkında neler söylemek istersiniz? ÖZGE BİROĞLU: Bazı tıklanmalar gerçekten inanılır gibi değil. Ülkedeki herkes sanki oturup bazı şarkıları tıklıyormuş gibi tıklanma sayıları görüyorum. Benim için önemli olan şarkının tıklanmasından ziyade beğenilmesi, dinlenmesi, ezberlenmesi yani kişinin şarkıyı dinlerken kendinden bir şeyler bulabilmesi. HABERHAYAT: Yakın zamanda konserleriniz var mı? ÖZGE BİROĞLU: Yakında sahnelerimiz olacak. Hem Rafet beyin konserlerine eşlik edeceğim hem de kendi sahnelerim olacak. Tarihlerini sosyal medyadan takipçilerimle paylaşacağım. HABERHAYAT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? ÖZGE BİROĞLU: Çok güzel bir röportajdı. HaberHayat Dergisi’nde bana da yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Okurlarınız ve müzikseverler Küf 'ü bol bol dinlesinler. Dinlerken sözlerine de kulak versinler. Mutlaka şarkının hikayesinde kendilerinden bir şeyler bulacaklar. Herkese sevgiler…



Yeni

heyecanımız Haberaks TV ekranlarında, Genel Yayın Müdürü Sinan Sallabaş’ın sunduğu Samsun’un Nabzı programının konuğu olan Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ölmez, 4 kıtada 75 ülkeye ihracat yapan, sağlıktan medyaya, aydınlatma ürünlerinden alüminyum ve bakır iletkenlere kadar pek çok alanda faaliyet gösteren Borsan Grup’un 2018 hedeflerini anlattı. Borled markasıyla yeni bir sektöre girdiklerini ifade eden Ölmez, birbirinden farklı, kaliteli ve modern iç aydınlatma, armatür modelleri ürettiklerini söyledi.

BENİM SIRRIM İŞTE BU

70 |

Birçok alanda çalışmalar yaptıklarını ve doğru insanlarla yola devam ettiklerini belirten Ölmez, “Benim sırrım bu” dedi. Faaliyet gösterdikleri bütün şirketlerde ortaklarıyla hareket ettiğini vurgulayan Ölmez, alanında uzman ve doğru insanları bulmaya gayret gösterdiğini dile getirdi. Ölmez, “Dolayısıyla işin büyük bölümünü ortaklarım yapmış oluyor. Üretim sektöründe faaliyet gösterdiğimiz kendi şirketlerimde ise olabildiğince iyi profesyonellerle ya da çok iyi yetiştirdiğimiz insanlarla bu işleri yürütüyoruz” şeklinde konuştu.

orsan Grup Yönetim Kurulu C:100 M:90 Y:0 K:0 R:39 G:52 B:139 Başkanı | #: 27348B Adnan Ölmez, Borled markasıyla yeni bir sektöre giriş yaptıklarını belirterek, ‘Dünyada artık ampullerin ömrü bitti ve LED aydınlatma devri başladı. 2017 yılında 50’ye yakın yeni iç aydınlatma, armatür modeli tasarladık ve ürettik. Türkiye ve dünya piyasalarına dağıtımına başladık’ dedi


Ölmez, mimarı olduğu 3K Projesi’ne de değindi. Projenin 2008 yılında ortaya çıktığını dile getiren Ölmez, “Bu proje, 2008 yılında kurumsallaşmayla alakalı çalışmalarımızı başlattığımız dönemlerde ortaya çıktı. Danışmanlık aldığımız şirketle şöyle bir karar aldık. “Kendi yöneticilerimizi yetiştirme çalışması yapalım. Belki bir kaç sene kaybedeceğiz ama en azından kendi mutfağımızdan birilerini yetiştireceğiz" dedik. Ardından “Türkiye’de ismi en iyi olan birkaç üniversiteden iyi de paralarla yeni mezun, idealleri olan arkadaşları alalım ve yetiştirelim" dedik. 10 sene sonraki yöneticileri kendi mutfağımızdan yetiştirelim şeklinde bir karar aldık. Bazı iyi üniversitelerle temaslara geçtik, o dönemlerde, “Öğrenciler, batıdaki profesyonel şirketlere sıcak bakıyor” şeklinde cevaplar aldık. Daha sonra OMÜ ile bu çalışmayı yapmayı düşündük, üniversite yönetimiyle temasa geçtik. Uzun bir çalışma dönemi oldu ve iyi bir noktaya geldik. Üniversitede de bu konuda hevesli oldu, nihayetinde bu çalışmayı bir protokole dönüştürdük. Proje, herkes için avantaj sağlıyor, öğrenci para kazanabiliyor, sanayici için de büyük bir avantaj. Biz yetişmiş bir eleman için büyük paralar ödüyoruz. Böyle olursa herkes kazanıyor. Öğrenci, üniversite ve sanayici kazanıyor. Hal böyle olunca projenin ismi “3K olsun” dedik. Öğrencilerin seçimiyle alakalı bazı kriterler de getirdik. Doğu illerinde ya da bizim bölgemizde yaşayan, Samsun’da yaşayabilen, çalışmayı hedef edinen öğrencileri seçtik. Projeyle aldığımız ve şu an devam eden, başarılı olan arkadaşlarımız var. Projenin YÖK tarafından kabul edilmesi beni çok mutlu etti. İnşallah bu çalışmalar ivme kazanarak devam edecek” ifadelerini kullandı.

BU KONUDA ROMAN BİLE YAZARIM

2017 yılı değerlendirmesi yapan Ölmez, Türkiye’de önemli ve heyecanlı çalışmalar yaptıklarını kaydetti. 2016 yılında Türkiye’nin uçurumun kenarından döndüğünü belirten Ölmez, 2016’ın zorluklarının 2017’ye de yansıdığını dile getirdi. Kötü bir yılı geride bıraktıklarını kaydeden Ölmez, 2017 yılının son dönemlerinde faaliyette olan 16 şirketin hiçbirinin eksiyle yılı kapatmadığını vurguladı. Ölmez, "2017 yılı Türkiye ve Borsan Grup için aslında çok harika bir yıl olmadı. Bu arada 2013 yılında alıp, 2014 yılında faaliyete geçirdiğimiz İtalya Milano’daki özel tasarım kablo yapan fabrikamızı 2017 yılında aldığımız bir kararla Türkiye’ye taşıdık. Bu gelişmeyle alakalı roman bile yazabilirim. Büyük zorluklar çektik ama başardık. Geçen ay itibariyle de üretime başladık. Burası Türkiye’de bir ilk Zayıf akım denilen kabloların daha spesifik olanları yapılıyor. Yani uzay, robot, makine sanayinde kullanılan çok özel tasarımlı, ihtiyaca göre üretilmiş iletişim, haberleşme ve alarm gibi kablolardan bahsediyoruz. Bu kablolar artık Samsun’da üretiliyor. Ancak bunun büyük pazarı Avrupa, onun için

Milano’daki depomuzu faal tutuyoruz. Fransız telekomünikasyona, 2021 yılına kadar özel tasarım kablolarını biz vereceğiz, böyle bir anlaşmamız var. Ayrıca Norveç, İsveç gibi teknoloji üreten fabrikaların özel tasarım kablolarının birçoğunun onaylı tedarikçileri arasına yer alıyoruz" diye konuştu.

BEN TÜRKİYE’DE "ADNAN ÖLMEZ"İM

"Ben Türkiye’den başka hiçbir ülkede kendimi huzurlu hissederek, yaşayamayacağımı anladım. Ben yaşlanınca beni mutlu edecek yer Samsun" diyen Ölmez, etrafındaki insanlara, 'Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi imkanlarla, ne kadar parayla giderseniz gidin, orada mültecisiniz" dediğini söyledi. Türkiye için çalıştıklarını belirten Ölmez, "Çünkü biz bu ülkede, birinci sınıf insanız. Yurtdışındaki bütün kazanımlarımı, eleştirilerime rağmen ülkeme getirerek, yatırım yapıyorum. Ne olursa olsun ben Türkiye’de Adnan Ölmez’im" dedi.

SİYASET BANA GÖRE BİR İŞ DEĞİL

"Siyasete girecek misiniz?" sorusunun çok fazla sorulduğunu ifade eden Ölmez, "Siyaseti küçümsemiyorum ama siyaset bana göre bir iş değil. Ben her şeyi olduğu gibi anlatmayı seven bir insanım ve yapım siyaset yapmaya uygun değil. Üretmeyi seven, kalbinden geçeni söyleyen bir insanım ve bunlar da siyasetle yan yana gelecek şeyler değil. Onun için net olarak söyleyeyim: Siyaseti hiç düşünmedim, gençlik yıllarımda siyasetin içine girdim ve o dönemde de siyasetin bana göre bir iş olmadığını gördüm. Onun için hiçbir zaman profesyonel manada siyaseti düşünmedim, bundan sonra da düşüneceğimi zannetmiyorum" ifadelerine yer verdi.

Futbol, siyaset gibi ilgimi çekmeyen bir şey. Futbol, artık spor olmaktan çıktı. Samsunspor ve futbol, çok başka birşey, biz elimizden geldiğince destek vereceğiz. Samsunspor, hepimizin" şeklinde konuştu.

BORLED IŞILDIYOR

Önemli ve yeni bir sektöre girdiklerine dikkat çeken Ölmez, dünyada artık ampullerin ömrünün bittiğini ve LED aydınlatma devrinin başladığını kaydetti. 2016 yılında bu konuda AR-GE çalışmalarına başladıklarını aktaran Ölmez, 2017 yılında da 50’ye yakın yeni iç aydınlatma, armatür modeli tasarladıklarını ve seri üretimine aralık ayı itibariyle başladıklarını söyledi. Ölmez, "Türkiye ve dünya piyasalarına dağıtımına başladık. Çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Kaliteli ve muazzam alt yapı laboratuvarlarımızı kurduk. Borled markası ile üretim yapıyoruz. İyi bir yatırım yaptık, çok güzel modeller ürettik, kaliteli ürünler yaptık. Şu anda Avrupa, Türk Cumhuriyetleri, Ortadoğu, Afrika piyasalarındayız. Aydınlatmadaki hedefimizin yüzde 70’i ihracat olacak. Türkiye, dünyanın önemli kablo üretim merkezlerinden biri. Borsan da bu işin Süper Ligi’nde olan birkaç üreticinden bir tanesi" ifadelerini kullandı.

BÜYÜK KIRGINLIKLARIM VAR

Samsunspor’un yaşadıklarına da değinen Ölmez, Samsunspor’un şehir için bir marka olduğunu dile getirdi. Ölmez, "Aslında bu son dönemlerde yaşanılanlar sürpriz değil. Sonuca baktığınız zaman ne yapıldığına dair bir ayna. Uzun yıllardır Samsunspor’un düze çıkmasının çok zor olduğunu ifade ettim, halen de aynı şeyi söylüyorum. Ortada büyük bir borç yükü var. Bu kadar yükün altında takımın kalıcı bir başarı elde etmesi çok zor. Ama Samsunspor, hepimizin markası ve hepimiz bu markayı yukarı taşımak için gayret gösteriyoruz. Samsunspor’un içinde bulunduğu durum aslında herkes kadar beni de çok üzüyor. Ama bu beklenmeyen bir sonuç değil. Bu noktaya geleceği çok açıktı. İlk defa Vali Kaymak’ın önderliğinde başlayan bu kampanyanın çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ben Samsunspor’a elimden geldiği kadar destek vermişimdir ama futbolun çok nankör bir iş olduğunu, futbol yöneticiliğinin bana göre bir iş olmadığını gördüm. Elimden gelen bütün fedakarlıkları yaptım. Ciddi anlamda kırgınlıklarım var. Son yıllarda futbol izleme zevkimi bile kaybettim.

EĞİTİM SEKTÖRÜNE YEŞİL IŞIK

Eğitim sektörüne büyük bir ilgi duyduğunu dile getiren Ölmez, "Eğitim sektörüyle ilgili net bir şey yok ama fizibilite çalışmaları yapıyoruz. Somut, netleşen bir şey yok. Eğitim sektörüyle alakalı ortaklarımızla birlikte görüşmeler yapıyoruz" dedi. Sağlık sektörüne 2006 yılında girdiklerini ifade eden Ölmez, "Medicana ile olan işbirliğimiz 2011 yılında başladı. Medicana, Türkiye’nin en büyük ve en kaliteli sağlık gruplarından biri. Böyle kaliteli bir sağlık grubunu Samsun’a getirmekten büyük bir gurur duyduk. Medicana Samsun, bugün Karadeniz’in en önemli sağlık kurumlarından biri. Beni her zaman sonuç ilgilendirir ve sonuca baktığımız zaman; hasta memnuniyeti çok üst düzeylerde, bu da bizi mutlu ediyor. Herkese çok teşekkür ediyorum" dedi.

71 |

3K İLE HERKES KAZANIYOR


Mevsim Geçişlerinde Grip ve Soğuk Algınlığına

Dikkat! Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Salih Bilgin

Mevsim değişiklikleri ile harekete geçen virüslerin neden olduğu grip ve soğuk algınlığı, birbirinden tamamen ayrı iki hastalıktır. Medicana Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Salih Bilgin, grip ile nezle arasındaki farklar ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.

72 |

Grip İle Soğuk Algınlığı Arasındaki Farklar Nelerdir?

Mikropların üst solunum yollarında yaptığı hastalık grip değildir. Ama bu durum toplumda çok karıştırılmaktadır. Soğuk algınlığı, influenza dışında iki yüze yakın virüsün sebep olduğu, hafif seyirli üst solunum yolu enfeksiyonuna verilen isimdir. Grip ile soğuk algınlığı yaygın kanaatin aksine aynı hastalık değildir. Grip; burun, bronşitler ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana gelen, influenza (grip virüsü ) virüslerinin neden olduğu, yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. Diğer mikropların üst solunum yollarında yaptığı hastalık grip değildir.


Grip Nasıl Ortaya Çıkar?

Hastalığın bulaşıcı olduğu dönem, belirtilerin başlamasından önceki 24 saat ve sonraki beş gündür. Hastalığın kuluçka dönemi ( virüsün bulaşması ile hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı süre ) 1-4 gündür. Bazı bölgelerde her mevsim görülmesine rağmen, genelde mevsim dönüşlerinde artmaktadır. Özellikle havaların soğumaya başladığı sonbahar mevsiminde görülme sıklığı artmakta, kış ve ilkbaharın ilk aylarında sorun olmaktadır. Hastalığın zamana göre değişim göstermesinde çevresel faktörler de rol oynamaktadır. Kalabalık ve iyi havalandırılmayan kapalı alanların kullanımı, soğuk havalarda arttığı için özellikle kışları artan bir oranda görülmektedir.

Soğuk algınlığı toplumda çok sık görülür. Hastalıklı kişiyle temastan sonra hastalığın ortaya çıktığı süre 1-3 gündür. Bulaşma, öksürük, hapşırık, konuşma ile ortaya çıkan damlacıkların solunması, öpüşme, tokalaşma yolu ile veya virüs bulaşmış eşya, yiyecek ile temas sonucu oluşur.

Grip Hangi Yollarla Bulaşır?

Hastalığın bulaşma yolu damlacık enfeksiyonu ile olur. Öksürme, hapşırma sırasında çıkan damlacıkların solunması ile bulaşır. Gribal enfeksiyonun yayılma hızı çocuklarda erişkinlere göre daha hızlıdır. Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda atak hızının yüksek olması, hastalığın toplumda yayılmasında önemli faktörlerden biridir.

Soğuk Algınlığı Kimler İçin Daha Tehlikelidir?

Soğuk algınlığı kronik hastalığı olanlarda, savunma sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış kişilerde daha ağır seyreder. Soğuk algınlığından korunmada kişisel hijyen çok önemlidir. Elleri sık sık sabunla yıkamak virüsleri uzaklaştırmaktadır. Spor yapmak, beslenmeye dikkat etmek, genel hijyen koşullarına uymak kişinin bağışıklık sistemini güçlendirdiği için çok önemlidir.

73 |

Soğuk Algınlığı Nasıl Bulaşır?


Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul

Hız Kesmiyor

İnşaat sektörünün yenilikçi ismi Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, birbirinden önemli projeleri hayata geçirmeye devam ediyor Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul, hayata mutluluk katan yaşam alanlarını sahipleri buluşturuyor. Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul’un Kalkanca mevkiinde devam eden projeleri, hızlı bir şekilde tamamlanmaya devam ediyor.

Her bütçeye göre dairemiz bulunuyor. Müşterilerimiz, huzur ve güven içerisinde bizi tercih ediyor. Çünkü hiçbir şekilde herhangi bir problemle karşılaşmayacaklarını biliyorlar. Yaptığımız işin arkasındayız. Yeniliklerle müşterilerimizin karşısında olmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

YAPTIĞIMIZ İŞLER TEMİNATIMIZ

Düzenli İnşaat Yunus Aksu Gayrimenkul İşletme Sahiplerinden Yunus Aksu ise yaptıkları projelerin yapacaklarının teminatı olduğunu dile getirdi. Aksu şunları kaydetti: “2005’ten bu yana Kalkanca Mahallesi başta olmak üzere birçok mevkide binlerce konut yaptık. Bizi bilen bilir, tanıyan tanır. Artık lüks ve akıllı binalar da yapmaya, gün geçtikçe en üst kalitede hizmet vermeye başladık. Yaptığımız işler yapacaklarımızın teminatı. Müşterilerimiz bizi tercih ettiklerinde, doğru adreste olduklarını biliyor.”

HASAN DÜZENLİ

HER KESİME HİTAP EDEN DAİRELER

Projeleri hakkında bilgi veren işletme ortaklarından Hasan Düzenli, “Kalkanca mevkiinde devam eden beş projemizi hızlı bir şekilde hayata geçiriyoruz. Her kesme hitap eden dairelerimizin birini bitirdik, ikisi bitme aşamasına gelmiş durumda. Bir projemizin temelini attık diğer bir projemizin ise inşaatına başlamak üzereyiz. Birinci sınıf malzeme ve işçilikle hayata geçirdiğimiz dairelerimizi müşterilerimizle buluşturuyoruz. Ev sahibi olmak isteyenlere, güvenli bir şekilde evlerini teslim ediyoruz” dedi.

74 |

GÜVENİLİR BİR FİRMAYIZ

Geniş yelpazede çalışan büyük bir firma olduklarını söyleyen Düzenli, “Birçok firma yatırım yapmak istiyor ama ürküyor. Biz o ürken insanların sığınacağı limanız. Önemli olan, müşterilerimize elimizdeki ürünü satmak değil, onlara en doğru şekilde yardımcı olmak ve yönlendirmek. Bunun için azami çaba sarf ediyoruz.

YUNUS AKSU


75 |


Muhteşem manzaranın ve tadına doyulmaz lezzetlerin

tadını çıkarın!

Muhteşem doğa ve deniz manzarası ile tadına doyulmaz lezzetleri bir arada bulabileceğiniz muazzam bir mekan, Yerinde Çadır 2. Enfes lezzetlerin tadına bakarken şehrin güzelliğini tüm ayrıntısıyla izleme fırsatını bulabileceğiz Yerinde Çadır 2, bir restauranttan beklenilenin çok daha fazlasını müşterileri buluşturuyor.

Yıllar önce bir el arabası ile başlayan ticaret hayatımızı, 40 yıldır Ankara yolu üzerindeki Çadır Restaurant’ta sürdürmekteyiz. Şimdi ise Atakum Balaç Seyir Tepesi’ndeki ikinci şubemiz Yerinde Çadır 2 ile müşterilerimize en kaliteli hizmeti sunmaya devam ediyoruz. 27 yıldır işletmecilik işiyle ilgileniyorum. Yılların tecrübesini yansıttığımız Yerinde Çadır 2’de, organik ürünlerle hazırladığımız lezzetli yemekleri müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Müşterilerimiz, şehir manzarasının büyüleyici atmosferinde, tadına doyulmaz lezzetlerimizi tatma imkanı buluyor.

76 |

İşletme Sahibi

Erol YILMAZ


Yerinde Çadır 2 Restaurant Atakum Balaç Seyir Tepesi’nde yeni yerinde! 50 kişilik profesyonel bir ekip ile hizmet verdiğimiz restaurantımızda, aynı anda 300 kişiyi ağırlayabiliyoruz. 1000 metrekarelik alana sahip 2 katlı işletmemizde, müşterilerimize evlerinin rahatlığını bulabilecekleri bir ortam sunuyoruz.

77 |

Müşterilerimize evlerinin rahatlığını bulabilecekleri bir ortam sunuyoruz.


Zengin Kahvaltı Seçenekleri

78 |

Sabah, öğle ve akşam servislerimizin yer aldığı restaurantımızda; serpme kahvaltı, tabak kahvaltı ve Yerinde Çadır 2’ye özel kahvaltı seçeneklerimizi müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Zengin kahvaltı çeşitlerinin bulunduğu kahvaltı menümüzde, Artvin eteklerinden getirttiğimiz bal çeşitleri de yer almaktadır.

O rg

anik Ürünler


ÇADIR 2 FARKIYLA

Eşsiz Lezzetler Et, kuzu, mangal ve ızgara çeşitleriyle

79 |

Tüm lezzetlerimiz, doğal ve organik ürünlerden yapılmaktadır. Kış günlerinde iç ısıtacak çorba çeşitlerini sunduğumuz işletmemizde, paça çorbamız müşterilerden yoğun ilgi görüyor. Tüm tava yemekleri ve ızgara çeşitlerinin bulunduğu restaurantımızda, özellikle kuzu etinden yaptığımız ızgara çeşitlerimiz ön planda yer alıyor. Samsun çevresinde organik olarak beslenen kuzuların etlerinden hazırladığımız ızgaralarımızı, Yerinde Çadır 2 farkıyla müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Kokusundan rahatsız olduğu için hiç kuzu eti yememiş müşterilerimiz bile kuzu ızgaralarımızı büyük bir keyifle yiyor. Özel olarak beslenen hayvanları tercih ettiğimiz ve bize özel usul ile terbiye ettiğimiz kuzu ızgaralarımızda, müşterilerin rahatsız olduğu o koku olmuyor.


YEMEKLERİ TAÇLANDIRAN TATLILAR Ruhu dinlendiren manzaramız eşliğinde yenen yemeklerimizi, enfes tatlı çeşitlerimizle taçlandırıyoruz. Birbirinden özel tatlı çeşitlerine yer verdiğimiz tatlılarımız arasında, özellikle sütlaç ve künefe müşterilerden büyük beğeni alıyor.

80 |

Enfes tatlı çeşitlerimiz


TOPLU YEMEK ORGANİZASYONLARI

İki katlı geniş ve ferah mekanımızda, toplu yemek organizasyonlarına da yer veriyoruz. Müşterilerimiz toplu yemek organizasyonlarında da bizi tercih ederek, Yerinde Çadır 2 profesyonelliğini yaşayabilir.

ÇOCUKOYUN ALANI Müşterilerimiz mekanımızın ve lezzetlerimizin tadını çıkarırken, çocukları çocuk oyun alanında vakit geçirebiliyor. Çocuklar akranlarıyla, eğlenceli oyun elemanlarının yer aldığı oyun alanımızda eğlenirken, aileler gönül rahatlığı içerisinde lezzetlerimizi tadabiliyor.

0362 503 02 03

Betül ÜLKER

Halkla İlişkiler Müdürü

0534 084 67 57

81 |

Balaç Mh. 1045. Sk. Recep Tayyip Erdoğan Bulv. No: 20 Seyir Tepesi Atakum/Samsun


Uzm. Dr. SERKAN SÜREN Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Çocuk ve Yaşam Derneği Başkanı

Arkadaşlarında Gördüğü Şeyleri İsteyen Çocuklar Nasıl İkna Edilmeli? Çocuklar isteklerini ertelemekte yetişkinler kadar başarılı değildir. Bunun en önemli nedeni, ego güçlerinin yeterince gelişmemiş olmasıdır. İstekleri anında yerine getirilmediğinde sert duygusal tepkiler vermek, her mizaçtaki çocukta farklı tonlarda gözlenen ortak bir özelliktir. Çevreden görüp özenilen bazen bir telefon, tablet gibi alışkanlık yapma potansiyeli taşıyan bir elektronik cihaz, bazen de çocuğa zarar vermeyecek ama ailenin kesesini zorlayabilecek marka bir spor ayakkabı veya giyim eşyası olabilmektedir. Özenilen şeye sahip olma konusunda yoğun bir şekilde güdülenen çocuklar, mizaç olarak da zor iseler ailelerini ciddi anlamda zorlayıcı ısrarcı reaksiyonlar verebilir ancak arkadaştakinin aynısını edinememe bir çocuk için sanıldığı kadar travmatik bir deneyim olmaz. Çocuğun mizaç yapısı hangi nitelikte, ısrarının boyutu hangi şiddette olursa olsun, aile kısa net ifadeler ile isteğin neden yerine getirilemeyeceğini izah etmelidir. Ebeveynler bu durumdan dolayı çocuğunun ruhsal olarak kalıcı bir örselenmeye uğramayacağı gerçeğini farkına varıp gereksiz suçluluk ve yetersizlik duygularına kapılmamalıdır. Yaşanılan hayal kırıklığı sonrası çocuk uzun uzun ikna edilmeye çalışılmamalı, üzüntü, ağlama, kızgınlık gibi tepkilerin yaşantılanmasına tahammül göstermeli, durumu anlamlandırabilmesi ve baş edebilmesi için gerekli zaman vermelidir.

82 |

Çocuklara küçük şeylerle mutlu olması nasıl öğretilebilir?

Çocuklar doğdukları andan itibaren, gelişimleri süresince hayatı en iyi taklit ederek öğrenir ve bunu yaparken de çok iyi birer gözlemcidirler. Anne ve babalarının ne ile mutlu oldukları ve mutluluklarını nasıl dile getirdikleri ile ilgili oldukça yüksek bir farkındalığa sahiptirler. Ebeveynlerin birbirleri ile ilişkilerinde nezaket, incelik, mizah hakimse, önemli günlerin hatırlanması, ortak değerlere saygı

duyulması ve sahiplenilmesi birer mutluluk kaynağı ise böyle bir ortamı teneffüs eden bir çocuk, zaman içerisinde bu değerleri içselleştirir. Aile içinde gözlemlenerek öğrenilen ve yaşantılanan bu soyut kavramlardan beslenen mutluluk ve huzur hissi sayesinde, kişi kendisini yaşam boyu dış haz kaynakları peşinde koşuşturmak zorunda hissetmez. Diğer taraftan çocuğun başarılı olduğu veya yetersiz kaldığı durumlarda ailenin vereceği reaksiyonların şiddeti de mutluluk ve

haz ya da tam tersi mahcubiyet duygularının derinliğini belirlemede oldukça önemlidir. Çocuğun başarılı olduğu alan ve faaliyetlerde bu başarı fark edilmeli, memnuniyet dile getirilmeli ancak övgü ve ödül, yerli yersiz abartılı bir şekilde tüketilmemelidir. Maddi karşılığı olmayan soyut kavramlar, memnuniyetin temel karşılığı olmalıdır. Başaramadığı konularda sert duygusal tepkiler gören, utandırmalara maruz kalan bir çocuğu ise uzun dönemde ne küçük ne de büyük herhangi bir uyaran ile mutlu edebilmek mümkün olmayabilir. Duygu dışavurumu yüksek olan yani çocuğuna sevgisini sarılarak, öperek dokunarak gösteren ve duygularını sözelleştirebilen ebeveynlerin çocukları, maddi karşılığı olan pahalı hediyeler yerine bu tür duygusal dokunuşlardan haz almayı öğrenirler.


Çok faydalıdır ilkesi benimsenip illa yüzmeye, illa piyanoya gitmeye zorlanmaktansa çocuğun ilgi ve becerileri doğrultusunda hareket etmek öncelik olmalıdır.

Nasıl aktiviteler çocukların gelişimine katkı sağlar? 0-18 yaş arası dönem, anne karnındaki süreçten sonra en hızlı gelişmenin yaşandığı geniş bir zaman dilimi. Bu zaman dilimi içerisinde farklı beceriler, farklı ihtiyaçlar ve birbirinden farklı özellikleri içinde barındırmakta. Okul öncesi dönemde çocuk için en önemli gelişimsel araç, yaşıtlar ile beraber oyun oynamaktır. Çocuğu bir oda dolusu oyuncağa boğmak, bakıcı ile dört duvar arasında korunaklı bir ev ortamı sunup arada sırada parka uğramak gelişimsel bir katkı sağlamaz. Dikkat becerilerini arttırmak için uzun masa başı etkinlikleri ve dikkat setleri ile zorlu akademik sürece çocuğu hazırlama gibi popüler girişimler, bu yaş döneminin öncelikleri arasında olmamalıdır. Çocuğa sunulabilecek en ideal ortam; yaşıtlarından rol kapıp beceriler geliştirebileceği, sosyal, duygusal ve motor becerilerin desteklendiği etkinliklerin yapıldığı okul öncesi bir kurum olmalıdır. Ergenlik öncesi 7-11 yaş arası dönemde çocuk için zorlu akademik hayatın başladığı döneme denk gelmektedir. Bu dönemde en uygun gelişimsel destek, çocuğun ilgi ve becerileri doğrultusunda kazandırılacak sportif ve sanatsal faaliyetlerdir. Çok faydalıdır ilkesi benimsenip illa yüzmeye, illa piyanoya gitmeye zorlanmaktansa çocuğun ilgi ve becerileri doğrultusunda hareket etmek öncelik olmalıdır.

83 |

11-12 yaş sonrasına denk gelen ergenlik dönemi anne babanın sahneden ineceği, direksiyonu çocuğuna vermesi gereken bir dönemdir. Çocuk kendi gelişimi için en değerli olan şey yaşıtları ile sosyal bağlar kurma, bu sosyal ortamlarda rol denemeleri yaparak erişkin hayata hazırlanmaktadır. Çocuk için özerkliğin en büyük ihtiyaç haline geldiği bu dönemde, kendi odasında yalnız kalmasına, korunaklı ortamlar olmak koşulu ile yaşıtları ile zaman geçirmesine ve aile dışı sosyal ilişkiler geliştirmesine müsaade ederek bu dönemdeki gelişim desteklenmelidir.


35 yıllık Artiz Mektebi yeni müfredata uyarlandı Başrollerini İlker Ayrık, Günay Karacaoğlu ve Betül Demir'in oynadığı, Müjdat Gezen'in klasikleşmiş oyunu Artiz Mektebi, günümüz eğitim sistemine göndermelerde bulunuyor. Yıl, 1982: Müjdat Gezen'in Kandemir Konduk’ la birlikte yazdığı, Perran Kutman'la Savaş Dinçel'le oynadığı Artiz Mektebi tiyatro sahnesinde. Yıl, 2017: Artiz Mektebi yine tiyatro sahnesinde ama bu kez Müjdat Gezen'in yerinde İlker Ayrık, Perran Kutman'ın yerinde ise Günay Karacaoğlu var. Şarkılar söyleyen, bestelere imza atan, danslar eden ve oyunda rol alan bir diğer sanatçı da Betül Demir. Müjdat Gezen ve oyuncularla Müjdat Gezen Tiyatrosu'nda perdesini açan Artiz Mektebi 'ni konuştuk.

‘MÜFREDAT HEP DEĞİŞİYOR'

84 |

HABERHAYAT: Dünü ve bugünüyle Artiz Mektebi konusunda neler söylemek istersiniz? MÜJDAT GEZEN: 35 yıl önce Egemen Bostancı'nın Şan Müzikholü vardı. Egemen Bey, benden bir oyun istedi. Projemin adı Artiz Mektebi'ydi. Oyunu Kandemir'le (Konduk) yazdık, ben sahneye koydum. Kapalı gişe oynadık, çok sevildi. Savaş Dinçel canlandırdığı hademe Taylan Efendi rolüyle devleşti. Şehir Tiyatrosu onu görevden almıştı, bu rolden sonra geri çağırdı. Evet, şimdi de 35 yıl sonra yeniden perde açıyoruz. İlker (Ayrık) benim rolümü, Günay (Karacaoğlu) Perran Kutman'ın rolünü oynuyor. Sizi temin ederim ki ikisi de benden ve Perran'dan daha iyi oynuyorlar. İkisi de öğrencimdi ve ikisiyle de gurur duyuyorum. Biliyorum ki, onların öğrencileri de onlardan daha iyi oynayacak.

Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Betül Demir de Artiz Mektebi'nde... MÜJDAT GEZEN: Betül (Demir) inanılmaz bir performans sergiliyor oyunda. Hem oynuyor hem şarkı söylüyor hem beste yapıyor hem de danslar ediyor. Betül (Demir) Artiz Mektebi 'nin dört kol çengisidir... HABERHAYAT: 35 yıl sonra Artiz Mektebi'nde değişiklikler, güncellemeler oldu mu? MÜJDAT GEZEN: Afişte de belirttiğimiz gibi Artiz Mektebi'ni 35 yıl sonra yeni müfredatlara göre oynuyoruz. Yeni müfredat desem de sürekli değişiyor, takip edemiyoruz değişiklikleri. Son 15 yılda, eğitim konusunda yaşadıklarımızı bu oyuna yerleştirdik. Okula yeni atanan ahlak ve din dersi hocası var. Ankara'dan misafirleri gelecek olan okul sahibinin, yılsonu müsameresinde öğrencilerin okumasını istediği ahiler var. Oyunun tokadı da orada geliyor zaten.


HABERHAYAT: 35 yıllık Artiz Mektebi'ni daha önce izlediniz mi? İLKER AYRIK: Daha önce televizyondan izlediğim yıllar öncesinin Artiz Mektebi'nde oynamak, benim için bir rüya görmek ve bir rüyanın içine dalmak gibi bir şey. Müjdat Hocamın rolünü üstlenmek ise büyük sorumluluk ve büyük heyecan. Ayrıca 7 Kocalı Hürmüz Müzikali' yle Uçurtmanın Kuyruğu oyunum da devam ediyor ve dediğim gibi rüyalar alemindeyim. GÜNAY KARACAOĞLU: Hocam Müjdat Gezen'in yönetmenliğinde 35 yıl sonra Artiz Mektebi'nde rol almak çok heyecan ve gurur verici. Ben de İlker (Ayrık) gibi televizyondan izlemiştim. BETÜL DEMİR: Artiz Mektebi’ni, çocuk yaşlarımda TV’de izlemiştim. Ama oyunda yer almam için teklif geldiğinde, müziklerini yapıp Nesrin karakterini sindirdikten sonra elbette bir daha izledim. Muhteşem bir üçlü var orada. Müjdat Gezen, Savaş Dinçel ve Perran Kutman. Sonrasında fark ettim ki Artiz Mektebi'ndeki tüm oyuncular bu üçlüye olan saygılarından ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. HABERHAYAT: Oyunda yer alan tokattan bahseder misiniz? Nasıl bir tokat bu? MÜJDAT GEZEN: Okul müdürü dövünürken Artiz Mektebi öğrencileri de ilahi yerine İzmir Marşı'nı söyleyerek Atatürk düşmanlarına en esaslı tokadı sahnede atmış oluyor.

MÜJDAT GEZEN, 'BETÜL DEMİR BU OYUNDA DÖRT KOL ÇENGİ' DİYOR. BETÜL DEMİR: Müjdat Gezen, hayatımın ikinci büyük aşkını yaşatıyor bana. Çünkü tiyatro, müzikal benim için büyük bir tutkuydu. Oyunun müziklerini Emirhan Cengiz'le birlikte yaptık. Tüm şarkıları ben söyledim. Müjdat hocamın bu oyun için yazdığı şiiri besteledim, oyunun en sevilen şarkısı o oldu. Dans ediyorum, oynuyorum, şarkı söylüyorum. HABERHAYAT: Rollerinizi konuşalım mı? İLKER AYRIK: Recai, öğretmen Rasim Bey'in gençliğiyle yaşlılığı, diksiyon hocası, bale hocası, Bican, Türk sanat müziği öğrencisi gibi yedi farklı karakteri oynuyorum. GÜNAY KARACAOĞLU: Perran (Kutman) ablanın oynadığı yedi rolü canlandırıyorum. Neveser öğretmen, laz kadın, Anadolu kadını, laz kadının kızı, bale hocası, bale öğrencisi, beden eğitimi öğretmeni... İlker ve ben, iki oyuncu olarak 14 rolü canlandırıyoruz. BETÜL DEMİR: Nesrin, hem evlilik ve çocuk hem de kariyer peşinde. Benden çok farklı. Sanırım sadece aşk dolu olmasında ve güzel şarkı söylemesinde birleşiyoruz. Ben evlilik insanı değilim, galiba aşkı öldürdüğü için olsa gerek.

MEVCUT MÜFREDATA AYNA TUTUP SEYİRCİYE GÖSTERMEK İSTİYORUZ HABERHAYAT: Müjdat Gezen ve Perran Kutman'ın rollerini üstlenmek heyecan verici olmalı... İLKER AYRIK: Müjdat (Gezen) hocamın rollerini üstlenerek Artiz Mektebi'ne dahil oluşum, bana atılan büyük bir kazıktır. Çünkü bana aşırı heyecan yükledi. Müjdat hocamın dizinin dibine gelişimin üzerinden 17-18 yıl geçti. O benim hocam, ağabeyim, babam, süper kahramanım, arkadaşım, yönetmenim, Müjom... O benim her şeyim. GÜNAY KARACAOĞLU: Her zaman kapalı gişe oynamış bu oyunda devlerin rollerini üstlenmek, İlker'in de dediği gibi tatlı bir kazık oldu bize. Perran ablayla daha önce birçok oyunda oynadık, dilerim onun rollerinin üstesinden gelirim.

HABERHAYAT: Artiz Mektebi yeni müfredata göre yazıldı. Ülkemizin eğitim sistemiyle ilgili neler söylersiniz? İLKER AYRIK: Tiyatro, hayatın aynasıdır. Biz de mevcut müfredata ayna tutup seyirciye göstermek istiyoruz. Bir ayda üniversite sınavında üç değişiklik yaşandı. GÜNAY KARACAOĞLU: Bu röportajı yaparken bile müfredatımızda birçok şey değişmiş olabilir. Müfredattan çaktırmadan Atatürk'ün çıkarılmasını fark ettiğimizi gösteriyoruz, Artiz Mektebi 'nde. BETÜL DEMİR: Ne yazık ki çocukların yaratıcılıklarını geliştirmelerine fırsat vermeyen bir sistem bu. Geçtiğimiz yıl, bir müsameresine ilk çıktığım ilkokulun tiyatro sahnesini, kazancımın büyük bölümünü harcayıp yaptırdım. Bu yaptırdığım ikinci okulum oldu. O sahneden şimdi de onlar sanata göz kırpsınlar istiyorum. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? MÜJDAT GEZEN: Röportaj için hepinize çok teşekkürler. Tüm tiyatroseverleri artık klasikler arasında yer alan Artiz Mektebi’ne bekliyoruz.


Ekmek israfına çözüm

Türkiye’de günde 10 milyondan fazla ekmek israf edilirken, 1 ay kadar taze kalabilen ekşi mayalı Karadeniz ekmeği, kısa sürede bayatlayan normal ekmekteki israfının önüne geçmek için en büyük alternatif olarak dikkat çekiyor Türkiye’de günlük ortalama olarak 120 milyon ekmek üretiliyor. Türkiye genelinde günlük ortalama 12 milyon ekmek israf diliyor. Ekmek israfı yüzünden 1,5 milyar dolar çöpe gidiyor. Uzmanlar ekmek israfının çok olmasının nedenini ise vatandaşların tüketeceğinden çok ekmek almasına ve normal ekmeğin bayatladıktan sonra kullanılmamasına bağlıyor.

GÜNLERCE BAYATLAMIYOR

Türkiye genelinde 1 Ocak 2018 itibariyle ekmek gramajı 250’den 200’e düşürüldü. Gramajın düşürülmesindeki amacın ekmek israfının önüne geçilmesi olduğu açıklandı.

86 |

Normal ekmek 1 gün sonra bayatladıktan sonra vatandaşlar tarafından tüketilemezken, bu ekmeklerden bazıları hayvan yemi olarak kullanılıyor geri kalanlar da israf oluyor. Karadeniz’de üretilen ve halk arasında “Trabzon” ya da “Vakfıkebir ekmeği” olarak bilinen ekşi mayalı Karadeniz ekmeği ise günlerce bayatlamadan kalması sebebiyle ekmek israfının önlenmesi noktasında büyük önem arz ediyor.

DAHA ÇOK RAĞBET GÖRÜYOR

Karadeniz ekmeğinin bayatlamaması sayesinde ekmek israfının önüne geçebileceğini vurgulayan 18 yıldır Karadeniz ekmeği ustalığı yapan fırıncı Mustafa Yılmaz, “Normal ekmeğin israfını önlemek, diğer ekmeklere göre zor. Normal ekmek çabuk bayatlıyor. Bayatladığı zaman da tüketilmesi zorlanıyor. Ekşi mayalı Karadeniz ekmeği ise bu konuda daha kullanışlı ve elverişlidir. Tüketimi de normal ekmeğe oranla daha kolaydır. Uzun vadede de tüketilebilir. Karadeniz ekmeği, ekşi mayayla yani hamurun kendi öz unundan yapılan mayayla yaptığımız için ekmeğin bayatlama süresi asgari 1 hafta azami 1 ay arasında değişiklik gösterebilir. Bu ekmek, buzdolabında saklandığında ise 2 aya kadar bile tüketilebilir halde kalabilir. Ekmeğin dışının kalın olmasının sebebi ise özünün yumuşak kalmasını sağlamaktır. Ayrıca ekmeğin içerisindeki yoğunluk, tüketimin de az olmasını sağlıyor. Uzun süre bayatlamadan kalabilen ekşi mayalı Karadeniz ekmeği, normal ekmeklere oranla daha çok rağbet görüyor. Normal ekmek unlarında kullanılan katkı maddeleri, ekşi mayada kullanılmıyor. Karadeniz ekmeğinin çöpe gitme lüksü yok. Çünkü bu ekmekte küflenme olayına pek rastlanılmaz. Doğal hamurdan yapılan ekşi maya, ekmeğe bayatlamayan bir özellik katıyor. Böylece ekmek israfının da önüne geçiyor. Karadeniz ekmeği, ortalama 6 saatte hazırlanıyor. İlk mayalandığı andan fırından çıkması arasında geçen zaman diliminde 6 saatten önce yapılan ekmekten randıman alınamıyor. Ekmeğin hamurunun beklemesi ve pişme saatinin uzun olması gerekir” dedi.


87 |


88 |


89 |


Güzellik Uzmanı Fatoş Sivaslı

YUMİ LASHES KERATİN KİRPİK BAKIMI Her çağdaş kadın minimum kozmetik ürünleri bunun sayesinde kirpikler yukarı doğru taranır. Üçüncü etapta, keratinle doldurulur. Dördüncü basamakta; kirpiklerin kullanarak ve günlük bakım prosedürlerine kirpikler yapısını kalınlaştıran pigment ile doldurulur. Beşinci ve son ihtiyaç duymadan hoş görünmek ister. Doğal aşamada; vitamin ile kirpikler beslenir. Doğal kirpikler kalınlaşır, ve güzel kirpikler, yeni nesil Yumi Lashes beslenir, kıvrımlı bir görünüm kazanır ve güçlenir. Yumi Lashes teknolojisi ile mümkün. Kirpik geliştirme güzellik yarı veya semi permanentli rimelden farklıdır. Bu etki, 2 ila 3 ay kalıcı olur ve düzeltilme gereği duyulmaz. Kirpikler yapışmaz ve dünyasının gerçek bir devrimi olan Yumi Lashes, kolayca taranır. sadece yetkili uzman tarafından gerçekleştirilen ve sonunda daha iri göz görünümü, kalınlaşmış, İşlem sonrası 24 saat kirpikler sıklaşmış kirpik ve kalkmış göz kapakları etkisi ıslatılmamalıdır. İşlemin etkisi 2 ila 3 ay sağlayan, 5 adımdan oluşan bir prosedürdür. devam eder. Herhangi bir düzeltmeye Yumi Lashes; pigment, keratin ve vitamin takviyeleriyle yapılan kirpik bakım işlemidir. Kirpiklere 2–3 ay süre ile ideal uzunluk, keskin kıvrım ve gözle görülür keskin dolgunluk sağlayan Yumi Lashes işlemi, her zaman mükemmel görünmek isteyen kadınlar için yine bir kadın tarafından üretilmiştir.

90 |

Herkes çarpıcı bakışlar ve uzun kirpiklere sahip olmak ister. Yumi Lashes, kesinlikle zararsızdır ve geliştirilen en son kozmetik teknolojilerinin başarılı bir uyumudur. Yumi Lashes işlemi, Avrupa ve Rus standartlarına uygundur ve güvenlik sertifikalarına sahiptir. Yumi Lashes teknolojisi bir İsviçre şirketi tarafından geliştirilen bu prosedürün şu anda dünyada bu prosedürün bir benzeri yoktur. Özel pigment dolgusu sayesinde iri göz görünümü etkisi sağlayan Yumi Lashes, sonrasında kirpiklere özel ek bakım veya düzeltme gerekmez. İşlem sonrasında rimel sürülebilir, korkusuzca makyaj yapılabilir ve temizlenebilir. Yumi Lashes beş adımdan oluşan bir işlemdir. Her işlem, doğal kirpiklere özel malzemeler kullanılarak sadece ve sadece uzman tarafından uygulanır. Prosedürün birinci basamağı; kirpiklerin komple temizlenmesi, yağlardan arındırılması, tene hoş etki yaratan, yumuşatan özel hazırlık karışımının sürülmesi ve protein ile beslenmesi, ikinci basamakta, silikonlu projektör yerleştirilir,

ihtiyaç yoktur.

Yumi Lashes, kirpiklerde alerjiye neden olmaz, kirpiklerin yapısı güçlü, yumuşak ve parlak hale gelir. İşlem sonrasında kirpikler her türlü kozmetik malzemelerle yıkanabilir, her türlü göz çevresi kremleri kullanılabilir.

Yumi Lashes kirpikle her şekilde uyumak mümkündür. Saunaya gidilebilir, lens kullanılabilir. Yumi Lashes "besleyici maddeleri" sayesinde kirpik yapısını güçlendirir! İşlem sonrası kirpiklere özel ek bakım veya düzeltme gerekmez.


Bebeğiniz ile en mutlu karelerinizi bize gönderin; biz de onun güzel yüzünü tüm okurlarımızla paylaşalım.

91 |

Kılıçdede Mah. Ülkem Sk. Borkonut Niş İş Merkezi İlkadım / SAMSUN (0.362) 431 30 00 (0.362) 431 99 44 (0.362) 333 34 37 info@samsunhaberhayat.com

Bakmaya doyulmayan kareler


92 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Yağız Selami

mi MISIR Yağız Sela & İrfan MISIR a Aile: Esm in anlamı: in m is Yağız . Yiğit. 2. Doru. 3 r. e m 1. Es


L Naz ÖRSE er & Zafer ÖRSEL s m lü ü G Aile: anlamı: in in m is Naz için ğendirmek Kendini be nış, cilve. ra yapılan dav

93 |

Naz


94 |

Bakmaya doyulmayan kareler

Nil

UYAR Nil UYAR Muharrem & m le z Ö : Aile anlamı: Nil isminin n, sevgi duyan la 1. Sevmiş o eçen Akdeniz’e g 2. Mısırdan hur nehir. ş e dökülen m


95 |

Aras

N Aras ERGU & Esat ERGUN h Aile: Nurşa anlamı: in Aras ismin lu’da bir ırmak o d Doğu Ana ). ri (Aras neh


RESUL AKÇAY Spor Yazarı

SAMSUNSPOR’UN MİLLİLERİ Hatırlatmak isterim…

Ülkemizde futbolun bir kurum çatısı altında Türkiye Futbol Federasyonu adıyla yönetilmeye başlandığı 1923 yılından tam 36 yıl sonra, 1959’da 1.Türkiye Ligi adıyla profesyonel hayata geçildi. Beş yıl sonra da şehir isimleriyle kurulan kulüpler, 2.Türkiye Ligi’ne alınmaya başlandı. Samsunspor bu şehirlerin arasına 1965 yılında dahil oldu. Bu durum Karadeniz Bölgesi’nde bir ilkti. Böylelikle 1927 yılında Nuri Bey başkanlığında kurulan ve dönemin muallimlerinin (öğretmenlerinin) idareci ve futbolcu olarak yer aldığı siyah beyaz renkli Samsunspor, yerini kırmızı beyaz renkli profesyonel kulübe bırakmış oldu. Samsunspor’un kurulduğu ilk sezonda oluşturduğu takım içerisinde öyle bir isim vardı ki, göz ardı edilemiyordu. Bu futbolcunun adı Muhlis Gülen’den başkası değildi. Genç futbolcu, Samsunspor forması altında milli takımlara giden ilk futbolcu olan Muhlis o dönemlerdeki adı Junior Milli Takım olan günümüzün A Genç Milli Takımı’nda görev yaptı.

96 |

Kırmızı beyazlı takım, 1968-69 sezonu sonunda şampiyon olarak 1.Lige yükseldi…1971-72 sezonunda ise takım kaptanı Temel Keskindemir, A Milli Takım’a çağırıldı. Bu durum bile yine ilkler arasına girmeye yetti. Golcü futbolcu, Karadeniz Bölgesi’nden A Milli apoleti takan ilk isim olmanın haklı gururunu yaşıyor ve yaşatıyordu…

Aradan geçen 53 yılda milli takımların her kademesine Samsunspor’dan onlarca futbolcu davet edildi, edilmeye de devam ediliyor. Zira ülke futbolunun köklü kulüpleri arasında yer alan kırmızı beyaz siyahlı camia, herkesin kabul gördüğü şu unvanla anılıyor:

Futbolcu Fabrikası

Temel Keskindemir’in açmış olduğu kapıdan içeri pek çok isim girdi. Hasan Şengün, Tanju Çolak, Fatih Uraz, Savaş Demiral, Orhan Kapucu, Ercan Koloğlu, Ertuğrul Sağlam, Osman Akyol, Sinan Yeşil, Vural Korkmaz, Serkan Aykut, Celil Sağır, Kenan Yelek pek çok kez A Milli formayı başarıyla terlettiler. Yazımı şu notu da ekleyerek tamamlamak isterim: Samsunspor A Milli Takım’da aynı anda ilk on birde en fazla oyuncusu olan takımdır. 12 Kasım 1986 tarihinde K.İrlanda ile oynanan ve 0-0 sona eren maçta, Fatih Uraz ile birlikte Orhan Kapucu, Tanju Çolak ve Savaş Demiral forma giymiştir. Olimpik milli takım tarihinde ise yine Samsunspor bir maçta ilk on birde en fazla oyuncu bulunduran takım olmuştur. 6 Mayıs 1987 tarihinde oynanan ve 1-1 sonuçlanan Olimpiyat Grup eleme maçı kadrosunda Fatih Uras, Muzaffer Balaloğlu, Yaşar Yiğit, Savaş Demiral ve Orhan Kapucu forma giymiştir.



Emine KARAÇUHA YILMAZ Peyzaj Yüksek Mimarı

DOĞAL VE KÜLTÜREL PEYZAJ DEĞERLERİNİ TANIMA: KÜLTÜREL ROTALAR

98 |

K

ültürel rota (miras izi) terimi, belirlenen coğrafi alandaki kültürel mirasın ilişkili varlıklarının ve değerlerinin benzersiz yapılanmasıdır. Avrupa'da kültürel rota programına, 1954 yılında Paris'te Avrupa Konseyi tarafından Europe "Avrupa devam ediyor"(Europe continues/L'Europe continue) çalışma grubu kapsamında başlanmışsa da Avrupa Kültür Rotaları, 1985 yılında Grenada'da geliştirilmiştir. Avrupa Konseyi bu programı, Avrupa ülkeleri arasında kültürel mirası paylaşmanın ve komşu ülkelerdeki kültürel izlerle bütünleşmenin ve bu yönde işbirliği geliştirmenin bir aracı olarak değerlendirmektedir. Kültürel rota kavramı, 1994 yılında UNESCO Kültürel Miras Komitesi tarafından da kabul edilerek "Ülkeler ve bölgeler arasındaki değişim ve çok boyutlu diyalogdan gelen kültürel önemi rota boyunca, zamansal ve mekânsal olarak görüldüğü ve somut elementlerden oluşan mirasın yolu" olarak tanımlanmıştır.

Yaban hayatı geliştirme sahası olarak ilan edilen bu alan; Ondokuzmayıs, Bafra ve Alaçam ilçelerini kapsamaktadır. Doğal özellikleri büyük ölçüde korunabilmiş, ülkemizin Karadeniz kıyısındaki tek sulak alanıdır. Kızılırmak Deltası, göç sırasında Karadeniz'i doğrudan aşan kuş türleri için yaşamsal önem taşımaktadır. Batı Palaearktik bölge içerisinde yaklaşık 1.100 kuş türü yaşamakta olup bu türlerin yüzde 40'ı yani yaklaşık 460 çeşidi Türkiye'de belirlenmiştir. Bu bölgedeki kuş türlerinin ise yaklaşık yüzde 35'i Kızılırmak Deltası'nda tespit edilmiş olup yaklaşık yüzde 15'i burada üremektedir. (Kaynak: Samsun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısı ile kentimizde de etkinlik yapıldı. Çünkü kentimizde önemli bir değerimiz var. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti. Kızılırmak Deltası, 56.000 hektar genişliğinde, irili ufaklı 20 adet göl ile büyük bataklık ve sazlık alanlardan oluşması, çok büyük bir alana sahip olması ve barındırdığı kuş sayısı bakımından, yalnızca Türkiye için değil tüm dünya ekolojisi açısından büyük öneme sahiptir.

Delta Unesco Dünya Kültür Mirası geçici listesinde yer almıştır. 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü etkinlikleri kapsamında, Ulusal Sulak Alanlar Çalıştayı Samsun’da yapıldı. Büyükşehir Belediyesi ve Kızılırmak Deltası Koruma ve Geliştirme Birliği (Samkuş) işbirliği ile düzenlenen çalıştayda, Kuş Cenneti tanıtıldı. Atakum Sanat Merkezi’nde gerçekleşen program, Kızılırmak Deltası’nın tanıtım filmi gösterimiyle başladı. Çok sayıda akademisyenin katılması beklenen etkinliğe tüm Samsunlular davet edildi. Programda, Kızılırmak Deltası Foto Safari Yarışması’nda derece elde eden fotoğrafların yer alacağı serginin açılışı yapılıp doğa fotoğrafçılarına ödülleri verildi. Kızılırmak Deltası Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışması’nın sonuçlarının sunumu ile kitap tanıtımının da yapıldığı etkinlik, Ulusal Sulak Alanlar Çalıştayı ile devam etti. Çalıştayda, Kızılırmak Deltası su ayak izi çalışması, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi projesi ve sulak alan yönetimi konularında sunumlar yapılıp, sorun ve çözüm önerileri üzerinde duruldu. Ayrıca sulak alanların değişimlerinin uydu görüntüsüyle izlendi. Tüm bunlar kentimizin tanıtımına katkı sağlarken turizm girdilerini destekleyecek izler bıraktı.


Turizmin gelişmesi ya da geliştirilmesi, zorunluluk olarak günümüzde kendini göstermektedir. Kentleşmenin insan psikolojisi üzerinde yarattığı arayış teknolojinin gelişmesi, haberleşme hızının artması gibi veriler ile yeni yerler ve yeni yaşamlar keşfetme merakı hızla artmaktadır. Bu süreç yeni alanların oluşturulması yanında ortaya çıkarılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu oluşumlar günübirlik rotalar olarak güzergahımızda yer alırken, kültürel ve tarihsel merakla daha uzun süreli ve konaklamalı tesislerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Turizmin ilgisi ile birlikte kültür bir bölgenin tarihsel, kültürel, dinsel ve endüstriyel geçmişinin korunması gerektiğinin tartışılmasında önemli bir güç olmaktadır (Terzić ve Bjeljac, 2016; Terzić vd., 2014). Kültürel turizm ile insanların geçmiş pratikleri yeniden önem kazanmakta ve insanların tarih ve kültürle ilişkisi yeniden kurulmaktadır. Avrupa'da Viking Rotası, Napolyon Rotası, Don Kişot Rotası, Seramik Rotası, Türkiye'de ise Likya Rotası, Hitit Rotası ve Evliya Çelebi Rotası gibi rotalar hem turizm bölgeleri dışında kalan yerleşimlerin tarihi ve kültürel değerlerini öne çıkarmakta hem de bu yerleşimlerin turizme yönelik ilgi odakları olmasını sağlayarak kırsal kalkınmaya destek olmaktadır (CRS, 2017). Avrupa Kültür Sözleşmesi'nin amacı, Avrupa kültürünü devam ettirmek ve AB üye ülkeleri ve komşu ülkeler arasında kültürel çeşitliliğin karşılıklı olarak anlamını artırmaktır. Türkiye, bu anlaşmayı 1957'de imzalamıştır.

Avrupa Peyzaj Sözleşmesi yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde tüm Avrupa'da peyzajları korumak, yönetmek ve planlamak için kamu yetkililerini politikalar ve önlemler almaya teşvik etmektedir. Sözleşme mevcut durumu korumak, yönetmek ve iyileştirmek amacıyla çok önemli özellikleri olan peyzajların esnek bir anlayışla planlanmasına olanak tanımaktadır. Türkiye bu anlaşmayı 2000 yılında imzalamış, ancak 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. Toplum İçin Kültür Varlıklarının Değerine ilişkin Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesi, mirasın bilgi ve kullanımının Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nde tanımlanan vatandaşın kültürel yaşama katılma hakkının bir parçasını oluşturduğu fikrine dayanmaktadır. Sözleşmede mirasın insanın gelişimi, kültürel çeşitliliğin artırılması, kültürlerarası diyaloğun teşvik edilmesi ve sürdürülebilir kaynak kullanımı ilkelerine uygun, ekonomik kalkınma modeli için bir kaynak olduğunu belirtilmektedir. Kültürel bir rotanın belirlenmesinde, belirli tema kapsamında birbiriyle ilişkili maddi (somut) ve maddi olmayan (somut olmayan) kültürel ve tarihsel değerlerin envanterinin yapılması, coğrafi yerlerinin tanımlanması ve nokta ya da çizgi ile işaretlenmesi gerektirmektedir. Bir süreklilik oluşturan farklı veri setleri bir tema kapsamında rota olarak birleştirilmektedir(Sugio, 2005). Türkiye'de kültür rotaları Sivil Toplum Kuruluşları ve belediyeler aracılığıyla oluşturulmaktadır. Kültürel rotaların insan doğa ve tarih arasında kurduğu köprünün farkında olarak yerel yönetimlerin bu konuda çaba göstermesi önemlidir. Ayrıca bu rotaların insan sağlığını iyileştirdiği ve sosyalleşmeyi geliştirdiği yapılan akademik çalışmalarda da vurgulanmaktadır. Gerek küresel gerekse ulusal ölçekte turizm, miras ve kimlik arasındaki etkileşimin olumlu yönde seyri için önemli bir fırsat olarak görülen kültürel rotalar gittikçe önem kazanmaya başlamıştır Bu nedenle kültürel rota anlayışı, ülkemizdeki varlıkları korumak için benimsenebilir önemli bir yaklaşımdır. Doğal peyzaj ögelerini içeren bu yaklaşımlar ve uygulamalar sürdürülebilir olmalıdır. Kaynaklar *Doç. Dr. Sevgi Görmüş/Plant * İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü / Samsun

99 |

Dünyada en önemli endüstri durumuna gelen turizmin ekonomik kalkınma ve istihdam yaratan bir sektör olarak kullandığı temel girdiler, doğal ve kültürel değerlerdir. Kültürel değerler yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde turizmin oluşmasında önemli bir role sahiptir. Bu kapsamda geliştirilen "kültürel turizm" kavramı, kültürel mirasın turizmin bir nesnesine dönüşmesinde sürdürülebilir hedefini göz ardı etmemek gerektiğine işaret etmektedir. Çünkü turizm, kültürel mirasın tanınırlığına katkı sağlarken aynı zamanda tahribine de yol açmaktadır. İşte güzel olan tahribatı aza indirerek, mevcut tahribatı ortadan kaldıran çalışmaları desteklemektir.


Adliye'ye 'Halka Açık Mağaza'

100 |

Kader mahkumlarına destek istedi Samsun Adliye Sarayı’nda, mahkumların yaptığı el işi ürünlerin satılacağı “Halka Açık Satış Mağazası ve Kafeterya” törenle açıldı. AK Parti Milletvekili Akif Çagatay Kılıç, “ Samsun halkı, inşallah buradaki ürünlere ve bu kardeşlerimize destek verir” dedi

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü İşyurtları Kurumu Daire Başkanlığı’na bağlı Samsun Adalet Sarayı Halka Açık Satış Mağazası ve Kafeterya düzenlenen törenle açıldı.

SAMSUN’DA 41. ŞUBE

Samsun Yeni Adliye Sarayı zemin katında açılan satış mağazası ve kafeteryanın açılış konuşmasını yapan Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, “Ceza infaz kurumlarında barındırılan tutuklu ve hükümlülerin mevcut meslek ve sanatlarının korunup

geliştirilmesi ve meslek sanatı olmayanların yeni bir meslek ve sanat öğrenmelerinin temin edilmesi ve bu işin organize edilmesi amacıyla Ceza İnfaz Kurumları Ceza ve Tevkif Evleri bünyesinde İş Yurtları Genel Müdürlüğü tesis edilmiştir. Şu an itibariyle İş Yurtları Kurumumuzun Samsun’da 41. şube olarak açılışını gerçekleştiriyoruz. İş Yurtları Kurumu bilindik üzere hükümlü ve tutukluların cezaevinde yalnızca cezalarının infazlarının temini için değil, bu kurumlarda bir iş sanat meslek edinmeleri için azami gayret gösteren bir kurumumuzdur” dedi. retmenler ve öğrenciler katıldı.


ÖNEMLİ ADIMLARDAN BİRİ

Açık cezaevleri iş yurtlarımız bu çerçevede hizmet veriyor. İnsanlarımız bu süreçte kendilerini muhakeme etme ve topluma faydalı olma fırsatı buluyor. Türkiye’nin değişik illerinden mahkum kardeşlerimizin ürettikleri ürünlerin satışının yapılacağı mağazanın ilimizde açılması çok güzel. Emek veren herkese çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

AK Parti Samsun Milletvekili Akif Çağatay Kılıç yaptığı konuşmada, “Özellikle cezaevlerinde tutuklu olan vatandaşlarımızın hem sosyal sorumluluk anlamındaki paylaşımlarını aynı zamanda toplum içerisindeki hayata uyumu haldeki devamı için yapılan bu çalışmalara tabii ki elimizden her türlü desteği vereceğiz. Bizim Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptığımız dönemde örneğin bazı yurtlarımızdaki mobilya yapımını cezaevlerinde buradaki tutuklu arkadaşların üretimi içerisinde yapıp şu anda öğrencilerimizin kullanmış olduğu malzemeleri buradakilerin emekleri ile milletimizin hizmetine geçti. Bu da zannedersem gelecekteki çalışmalardaki önemli adımlardan biri oldu. Bunu artırarak devam ettireceğiz.

Samsun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Günay Başar, mağazayı gezenlere Kartal H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda üretilen X Ray cihazından geçen kemeri tanıttı.

EMEĞİ GEÇENLERE TEŞEKKÜR

Konuşmasındayeniadliyebinasındanbahseden Samsun Valisi Osman Kaymak ise, “Bize hukuk fakültesinde şunu öğretirlerdi: ‘’Cezaevlerinde asıl olan kişinin cezalandırılması değil, topluma kazandırılmasıdır, eğitilmesidir, terbiye edilmesidir’’

101 |

Cezaevi dönemi sonrasında topluma ayak uydurmak ve toplumun içerisinde yerini tekrar alabilmesi için vatandaşlarımıza yardım etmemiz gerekiyor. Bu konuda hükümetimizin ve Cumhurbaşkanımızın talimatları açıktır. İnşallah biz de nem yerelde hem de Türkiye’deki çalışmalara destek vereceğiz. İnşallah buradaki ürünlere de Samsun halkı destek gösterir ve bu kardeşlerimize destek verir” diye konuştu.

Konuşmaların ardından açılış kurdelesini Samsun Valisi Osman Kaymak, AK Parti Samsun Milletvekilleri Akif Çağatay Kılıç, Fuat Köktaş, Başsavcı Ahmet Yavuz ve törene katılar protokol üyeleri ile birlikte kesti.


STEAK!

HOUSE

Tadına Doyulmaz

!

R E G R U B M HA ÇEŞİTLERİ

Doğan ÜYÜK Et Atölyesi Kebap&Steakhouse İşletmecisi

102 |

Çağımızın vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan hamburgerin tarihine baktığımızda, sanılanın aksine menşeinin Amerika’ya değil, Orta Asya’da yaşamış Tatar Türkleri’ne dayandığını görürüz. Çiğ etin zaman içinde yumuşadığını ve çeşitli baharatlarla hem ömrünün uzatıldığı hem de daha lezzetli hale geldiğini fark eden Tatarlar, etlerini bu şekilde tüketmeye başlar. Almanya’dan Orta Asya’ya giden bir tüccar bu lezzeti görür ve Almanya’ya taşır. İsim olarak ise Hamburg’a ait olduğu düşünülmesi için ‘Hamburger’ ismini verir. Coğrafi Keşifler döneminde Almanya’dan Amerika’ya giden göçmenler, bu lezzeti Amerika’ya taşımış ve hamburgere büyük bir ivme kazandırmıştır.


Misafirlerimize her zaman lezzetin en kalitesini sunmayı amaç edinmiş bir işletme olarak, hamburgerin sunumu ve lezzeti üzerinde oldukça çalıştık. Onlarca demo çalışmasının ardından, doğru ekmek ve istediğimiz köfte lezzetine ulaştığımızda menümüze ‘atölye burger’i ekledik. 170 gramlık köftesiyle oldukça doyurucu olan ‘atölye burger’in içine çift cheddar peyniri, domates, marul ve tatlı ekşi Alman turşusu koyarak sade ama eşsiz bir lezzet yakaladık. Günümüzde gurme burgerlerin artması ve misafirlerimizin de talepleri üzerine yeni menümüze birbirinden özel burger çeşitleri ekledik. Etseverler için 130gram dana bonfileden steak burger; 180 gramlık tavuk göğsüyle tavukseverler için chicken burger; acı sevenler için içinde chilli sos, jalapone biber, talaş patates, acı sosun olduğu Mexican burger; közlenmiş patlıcan, kırmızı soğan ve Hellim peyniriyle yaptığımız Anadolu burger, çift köfteden oluşan double burger ve son olarak ta özel sunumumuz olan içinde köfte, julyen et, bonfile, lokum steak ve özel soslardan oluşan Hollywood burgeri yeni menümüzde misafirlerimize sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Unutmayın, en iyi yemek neredeyse en parlak gülüş oradadır!

103 |

ATÖLYE BURGER


Ezberci eğitime karşı ‘İş’te Oyun’ Samsun’da 3 ilkokulda uygulanan “İş’te Oyun” Projesi kapsamında 90 ilkokul öğretmenine akademik oyunlar öğretiliyor. Bu proje ile ezberci eğitimin sisteminin terk edilmesi amaçlanıyor Samsun’da Maarif Projesi kapsamında; Mehmet Akif Ersoy İlkokulu’nun öncülük ettiği ve Gazi Paşa İlkokulu ile Kazım Özdemir İlkokulu’nun destek verdiği “İş’te Oyun Projesi” uygulanmaya başladı. Proje kapsamında 3 ilkokulun 90 öğretmenine, ders işlenirken uygulanabilecek akademik oyunlar öğretildi.

OYUNLA EĞİTİM ALACAKLAR

104 |

Projenin üçüncü toplantısı Grand Amisos Otel’de gerçekleştirildi. OMÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esen Ersoy ve Hasan Kalyoncu, Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cemre Tatlı tarafından verilen eğitimlerle ilkokul çağındaki çocukların ezberci eğitimden uzaklaşarak oyunla eğitim almaları amaçlanıyor.


TÜM OKULLARDA UYGULANACAK

Mehmet Akif Ersoy İlkokulu Müdürü Sezai Tiryaki, Gazi Paşa İlkokulu Müdürü Erkan Altıntaş ve Kazım Özdemir İlkokulu Müdürü Yaşar Teyyare, proje ile ilgili bilgi verdi. Amaçlarının klasik öğretim teknikleri yerine yeni nesil öğretim tekniklerini uygulamak olduğunu belirten Mehmet Akif Ersoy İlkokulu Müdürü Sezai Tiryaki, “Bu proje ile öğretmenlerimiz ders anlatırken akademik oyunları uyguluyor. Böylece çocukları ezberci eğitim sisteminden uzaklaştırarak öğrenci ve öğretmeni merkeze alan çift taraflı etkileşimin olduğu bir sistemi uygulamış oluyorlar. Yaptığımız araştırmada bu eğitimleri alan öğrencilerle klasik yöntemleri uygulayan öğrenciler arasında ciddi farklar olduğunu gördük. Bu proje üç okulumuzda başladı ancak İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün aldığı kararla ikinci eğitim öğretim döneminde ilimizdeki bütün ilkokullara yayılacak” ifadelerini kullandı.

Öğretmenlerimiz ders anlatırken akademik oyunları uyguluyor. Böylece çocukları ezberci eğitim sisteminden uzaklaştırarak öğrenci ve öğretmeni merkeze alan çift taraflı etkileşimin olduğu bir sistemi uygulamış oluyorlar.

105 |

Yaptığımız araştırmada bu eğitimleri alan öğrencilerle klasik yöntemleri uygulayan öğrenciler arasında ciddi farklar olduğunu gördük.


Mine AKTAŞ Yaşam Danışmanlık Merkezi Kurucu & Yöneticisi Uzman Klinik Psikolog

106 |

ŞİMDİ… BURADA OLMAK… ANI KAÇIRMAMAK…

Arayış içinde olan bir kaç kişi yaşlı Zen ustasının yanına gelmişler. “Efendim, biz sizin hep mutlu ve memnun olduğunuzu görmekteyiz. Biz de sizin gibi mutlu olmak istiyoruz” demişler. Usta da yumuşak bir gülümsemeyle şöyle cevap vermiş: “Ben oturduğumda oturuyorum, yattığımda yatıyorum, yemek yediğimde yiyorum, yürüdüğümde yürüyorum.” Ziyaretçiler şaşkın bir ifadeyle birbirilerine bakmışlar. Sonra biri dayanamamış ve şunları söylemiş: " Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Biz de aynen sizin gibi yatıyoruz, oturuyoruz ve yemek yiyoruz fakat yine de mutlu değiliz. " Zen ustası yine aynı cevabı vermiş : "Ben oturduğumda oturuyorum, yattığımda yatıyorum, yemek yediğimde yiyorum ve yürüdüğümde yürüyorum. " Usta bu cevaptan memnun kalmadıklarını görünce, kısa bir aradan sonra şöyle devam etmiş: "Tabii ki siz de yatıyor, yürüyor ve yemek yiyorsunuz. Ama yatarken kalkmayı düşünüyorsunuz; kalktığınızda gitmeyi, yürürken de ne yiyeceğinizi düşünüyorsunuz. Sizin düşünceleriniz olduğunuz yerde değil, hep başka bir yerde oluyor. Yani anı yaşayamıyorsunuz.” (Alıntıdır)

Anı yaşa, bugün için yaşa, bugünü yaşa ve benzerleri… Ne kadar da çok duyuyoruz değil mi bu sözleri? Anı yaşamanın mutlu olmak için olmazsa olmaz bir kural olduğu, ne kadar da çok yerde karşımıza çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına ama acaba kaçımız bu kuralı sahiden uygulayabiliyoruz? Hep bu söyleniyor, bu öğüt veriliyor son zamanlarda. “Anı yaşayın, kaçırmayın!” İyi de tam olarak nedir anı yaşamak?Evet, çoğumuz anı yaşamayı istediğin her şeyi yapmak, canının istediği şekilde hareket etmek, hiçbir şeyi umursamamak, plan yapmamak, kısacası anlık yaşamak olarak düşünüyoruz. Bu nedenle de her yerde görüp herkesten duyduğumuz bu öneriyi uygulamanın mümkün olmadığını zannediyoruz. Oysaki anı yaşamak, öylesine, sorumsuzca, umursamaz yaşamak demek değil. Yalnızca kalbinin sesiyle hareket edip başka hiçbir şeye önem vermemek, bencilce düşünüp başkalarını hiçe saymak hiç değil.

Anı yaşamak o an orada olmak ve her şeyiyle durumun farkında olmak demektir. Farkında olmak demek yaşadığınız ana uyanmak demektir. Bu demektir ki hayatınıza farkındalığı yerleştirirseniz daha önce hiç dikkatinizi çekmeyen şeyleri deneyimlemeye başlarsınız. Bir çiçeğin güzelliği, sabah havadaki taze koku, güneşin doğuşu, kedinin sevimli hareketleri, kızarmış ekmeğin üzerindeki tereyağı gibi küçük şeyler bir anda sizde canlandırıcı bir etkiye sahip olur ve ruhunuz enerjiyle dolar. Ama bizler genelde ne yapıyoruz? En basitinden arkadaşınızla bir kafeye gittiğinizi düşünün… Kahve içip sohbet edeceksiniz… Önce arkadaşımızla fotoğraf çekiliyoruz (öz çekim olmalı altına da kahve keyfi yazılmalı), sonra mekanda yer bildirimi yapıyoruz… Ve her 5 dakikada bir kim beğenmiş kim yorum yapmış diye kontrol ediyoruz… İşte anı yaşamak bu değil.


Geçmişte yaşananları düşünmek suçluluk duygusunu, gelecekte yaşanacakları düşünmek, endişe duygusunu uyandırır.

Sonuçta; keşkelerinizi düşünerek, onlar üzerine kafa yorarak kendinize iyilik yapmış olmuyorsunuz. Veya tekrar tekrar pişmanlık yaşayarak hatanızı düzeltmiş olmuyorsunuz. Keşke ile başlayan cümlelerinizle yalnızca şimdiki zamanınızdan çalıyor yalnızca içinde olduğunuz zaman yerine üzerinden çok sular akmış olana odaklanıyorsunuz. Kısacası; yapmayın! Fi tarihinde kalmış, çoktan olup bitmiş şeyler için şu anda yaşadığınız zamandan çalmayın! Kendinizi de başkalarını da affedin ve hayatınızın geri kalanını layıkıyla yaşamak için uğraşın.

Geleceğe dürbünle bakmaktan vazgeçin!

Tamam, hepimizin geleceğe dair planları, hepimizin birtakım hedefleri var. Ki bunda hiçbir sıkıntı yok! Hayatımızı hangi noktaya götürmek istediğimizin farkında olmak elbette iyi bir şey. Ancak bu tek odak noktamız haline geldiğinde, daha açık bir ifadeyle gelecek bizim için şu andan daha önemli bir hal aldığında problem haline dönüşüyor. Yaptığımız her şeyi geleceği düşünerek yapıyoruz. Oysaki anı yaşamak için geleceği gelecekte bırakmayı öğrenmemiz gerekiyor. İsteklerimize ulaşabilmek için o yolda yürürken adımlarımızın farkına varıp, o süreçten keyif almamız gerektiğini anlamamız gerek! Uzun lafın kısası sevgili okur; etrafınızda olup biten şeylerin daha çok farkına varmalı, yaşamın avuçlarınızın arasından kayıp gitmemesi için hayatı kaçırmamanız gerektiğini anlamalısınız.

Kendinizi de başkalarını da Pişmanlıklardan vazgeçin… affedin ve hayatınızın geri Hayatınızı geçmişinizi, hatalarınızı ve keşkelerinizi düşünerek kalanını layıkıyla yaşamak için heba etmekten vazgeçin. Şimdiye kadar her ne hata yaptıysanız yaptınız! Ne kadar çok başarısızlığa uğradıysanız uğradınız! uğraşın.Geleceğe dürbünle Pişman olduğunuz ne kadar çok karar aldıysanız aldınız! bakmaktan vazgeçin! Hepsini ama hepsini bir kenara atmayı öğrenin.

107 |

Anı yaşamak demek, yalnızca yaşadığımız anın önemini kavrayıp, şimdiki zamana karşı farkındalığımızı arttırmak demek! Nefes aldığımızı hissetmek, düşünceler arasında kaybolup gitmek yerine onları gözlemleyebilmek demek! İçtiğin kahvenin kokusunu duymak, ağzında bıraktığı tadın farkına varmak ve arkadaşının anlattıklarını gerçekten duymak demek. Zaman üç boyuttan ibarettir: Geçmiş, şu an ve gelecek. Şu anda değilsek ya geçmişteyiz ya da gelecekteyiz. Geçmişte yaşananları düşünmek suçluluk duygusunu, gelecekte yaşanacakları düşünmek, endişe duygusunu uyandırır. Geçmiş geçmiştir, gelecek de henüz gelmemiştir. Yaşanan tek an şu andır. Ne yapıyorsak gerçekten onu yapalım. Güzel bir film izliyorsak filmde olalım, çocuğumuzla zaman geçiriyorsak onunla olalım, çalışıyorsak aklımız yaptığımız işte olsun. Anın içinde sadece tek bir iş yapın! Tek bir işe yoğunlaşmış olursak, o işi tam anlamıyla yaşarız. (Örneğin; yemek hazırlarken telefonla konuşmamak gibi.) Bir işi yaparken farkındalık içinde yapın. Örneğin; yemek yerken lokmalarımızın farkında olmak, yemeğin tadına daha çok varmamızı sağlar, doyduğumuzu anlamamıza yardımcı olur. Farkındalık yürüyüşüne çıkın. Haftada en az bir kere tüm duyu organlarınıza dikkatinizi vererek yürüyüşe çıkın. Çevrenizdekileri dikkatle görün, dokunabildiklerinize dokunun, adımlarınıza ve nasıl adım attığınıza dikkat edin, çevrenizdeki kokulara odaklanın, sesleri dinleyin, yaşayın her şeyi. Zihin ve bedenin aynı yerde olmasını, birlikte anı yaşamasını sağlayın. İletişimde olduğunuz kişilerle beraberken tüm dikkatinizi onlara verin, gözlerinin içine bakın ve tüm algılarınızla onlarla beraber olun!


108 |


109 |


110 |


Oyunculuğu, güler yüzü ve güzel Türkçesi ile büyük beğeni toplayan

Mehtap YILDIZ

111 |

Öyle Bir Geçer Zaman Ki” adlı dizide canlandırdığı Caroline karakteriyle Türkiye’de şöhreti yakalayan Alman oyuncu Wilma Elles, ülkesine döner mi, dönmez mi tartışmaları yapılırken Kerem Göğüşle evlendi, hem anne hem Müslüman oldu ve Türkiye'ye yerleşti. Oyunculuğu, güler yüzü ve güzel Türkçesi ile büyük beğeni toplayan Elles ile yeni dizisi Offscreen’ı ve hakkında merak edilenleri konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.


HABERHAYAT: Yeni diziniz ‘Offscreen’dan bahseder misiniz? WILMA ELLES: Offscreen dizisi, Almanya’nın ikinci devlet kanalı olan ZDF’de yayınlanan bir prodüksiyon. Bu ZDF’nin ilk internet dizisi olduğu için proje ile ilgili heyecanımız bir kat daha artıyor. İnternet televizyonu Almanya’da birkaç yıldan beri var, şimdilerde devlet kanalları bile bu trend’in üzerine gidiyor. Offscreen’da Sıla Şahin, Ralf Richter, Raul Richter gibi Almanya’nın çok ünlü oyuncuları ile kamera karşısına geçtim. Çekimler benim için çok güzel geçti. Offscreen, medya dünyasının perde arkasını anlatıyor. Dizide eskisi kadar başarılı olmayan birinin tekrar başarılı olmak için neler yaptığı anlatılıyor. İlginç olan da herkesin kendi ismini rol içinde kullanması. Sıla Şahin, Bridget Jones tiplemesinde bir sürü komiklikler yapıyor. Ben de onun rakibini oynuyorum. HABERHAYAT: Yeni projeniz için saçlarınızı kızıla boyattınız. “Rolüm için her şeyi yaparım” diyenlerden misiniz? WILMA ELLES: Rol için saçlarımı boyatırım, keserim, kilo alırım ve kaybederim. Eskiden öyle değildi, uzun saçlarım benim için büyük önem taşırdı ama artık o kadar takılmıyorum. O yüzden kırmızı çizgim yok, diyebilirim. Benim için önemli olan tek şey, filmin iyi bir prodüksiyon olması ve genel mesajının iyi olması. HABERHAYAT: Sizce Türk izleyicisi internette yayınlanan dizilere alışabilir mi? WILMA ELLES: Bence internet dizileri gelecekte çoğalacak. Şu an Amerika’da, Almanya’da internet dizileri yaygın. Türkiye’de de öyle olacak, böylelikle insanlar istediği zaman ve saatte dizileri özgürce izleyebilecek. Ancak TV’de kalacak, çünkü esnaflardaki televizyonlar için bir yayın akışı olması çok faydalı. Bu “CD’ler geldi, ama radyo kaldı” gibi bir durum. Bence seyirci ilerleyen zamanlarda internet programlarının içine daha çok dahil olacak ve bir hikayenin nasıl devam edeceğine dair seçimler yapabilecek.

112 |

HABERHAYAT: Türk oyuncular set saatlerinin uzun olmasından yakınıyor. Peki, Almanya’da çalışma saatleri nasıl? WILMA ELLES: Benim için oyunculuk hayat özlerinden biri. 24 saatimi oyunculukla geçirebilirim. Daha önce çalıştığım şirketler disiplinimi bilir. Almanya’da da bazen uzun saatler çalışılıyor ama yapım şirketleri bunu çok yapmıyor, çünkü ekip fazladan çalıştığı her saat için ciddi rakamda para alıyor.

İnternet dizileri gelecekte çoğalacak. Şu an Amerika’da, Almanya’da internet dizileri yaygın. Türkiye’de de öyle olacak, böylelikle insanlar istediği zaman ve saatte dizileri özgürce izleyebilecek.


B

113 |

enim iรงin oyunculuk hayat รถzlerinden biri. 24 saatimi oyunculukla geรงirebilirim.


HABERHAYAT: Oyunculuk dünyasında son dönemde ‘tükenmişlik sendromu’ rahatsızlığı yaşanıyor. Siz hiç bu raddeye geldiniz mi? WILMA ELLES: Bu durum oyunculuk ile alakalı bir şey değil bence. İnsanın kendi ruh hali ile alakalı bir durum. Stres yaşıyorum ama onun için yardımcı yöntemler geliştirdim. Küçük bir şehirden, metropol İstanbul’a yalnız geldim. Türkçe bilmiyordum ve bir Türk dizisinde başrol oynadım. Hem de herkesin nefret ettiği bir karakter. Müthiş bir prodüksiyondu, dizinin ilk bölümünden itibaren sokakta herkes tarafından tanınır oldum. Tabii ki çok stres oluyordu ama uyguladığım yöntemler ruhsal dengemi sağladı. Bu dönemde ruhsal eğitime daha çok zaman ayırmamız lazım. Ruhsal eğitimi, dış fırçalamak gibi her gün pratik ediyorum. HABERHAYAT: Geçen sene Türk vatandaşı oldunuz. Ne hissediyorsunuz? WILMA ELLES: Çok müteşekkirim ve mutluyum. Uzun zamandır yaşadığım yerde ben de herkesle aynı hakları ve aynı görevleri paylaşmak istiyordum. Kim yaşadığı yerde yabancı olmak ister ki? Hiç kimsenin gittiği yerde bir yabancı gibi kalmamasını diliyorum.

114 |

HABERHAYAT: İkiz bebeklerinizi de çekimlerin yapıldığı Almanya’ya götürdünüz. İkiz bebek büyütmenin zorlukları nelerdir? WILMA ELLES: Evet, hep birlikte Almanya’daydık. Hem kardeşimin hem babamın evinde kaldık. Çok iyi oldu böylelikle çocukların büyükbabayla olan ilişkisi çok güçlendi. İkiz bebek büyütmek çok güzel, çok eğlenceli ve çok keyif veriyor. Ama tabii ki iki tane küçük bebekle ilgilenmek kolay değil. Annemin nasıl tek başına beş çocuk büyüttüğünü düşündüğümde, ona her geçen gün daha çok hayran kalıyorum.

Hem de hepimiz çok şükür sağlıklı, sosyal, kendi alanlarımızda başarılıyız. Tehlikeler her yerde. O yüzden çocuklarımı kendini düşünen, kendi ayaklarının üstünde duran insanlar olarak büyütmek istiyorum. Mesela; korumalı bir yerde, benim gözetimim altında yastıkların üstüne düşecek ki düşmenin ne olduğunu öğrenecek. Ama düşecek! Ateşin tehlikeli olduğunu anlasınlar diye mum yakıyoruz. Onlara elektrikli araba hediye ettik. Araba geri giderken, Milat temkinli davranması gerektiğini hemen anladı. 'Tehlikeli' diyerek daha yavaş gitti. Ama tabii ki her saniye gözlerimiz üstünde. HABERHAYAT: Eşiniz Kerem Göğüs çocuklarıyla ilgilenebiliyor mu? WILMA ELLES: İkiz oldukları için bir çocuk annede, bir çocuk babada. Onun işleri de yoğun ama akşam eve geldiğinde çocuklarla birlikte çok güzel vakit geçiriyor, oynuyor. Bir baba, anne kadar önemli. Araştırmalar gösterdi ki babasız büyüyen çocuklarda telomerler çok daha kısa oluyormuş. O yüzden, bir babanın çocuklarıyla çok zaman geçirmesi lazım. HABERHAYAT: Çocuklarınızın da oyuncu olmasını ister misiniz? WILMA ELLES: Onların kalbi ne isterse destek veririm. Ama oyuncu olmayı isterlerse ne mutlu bana. Bana göre oyunculuk en iyi meslek çünkü sürekli kendini geliştiriyorsun. HABERHAYAT: Peki, oyunculuğunuzu geliştirmek adına neler yapıyorsunuz? WILMA ELLES: Sağlık, fizik, astroloji, siyaset, tarih, din, kültür gibi birçok alanda sürekli araştırma yapıyorum. Bir oyuncu dünyayı ne kadar iyi anlarsa o kadar iyidir, ne kadar çok tecrübe edinirse rollerini o kadar zengin oynar. Bilgi ve tecrübe, bedensel eğitimin yanında bir oyuncunun alet kutusudur.


Ç

ocuklarımın üç vatandaşlığı var. Aslında onları bir dünya vatandaşı olarak büyütüyorum.

HABERHAYAT: İki ülke kültüründen çocuklarınıza kazandırmak istediğiniz değerler neler? WILMA ELLES: Tabii ki ilk öncelikle onları Türk, Alman ve Amerikan kültürüne alıştırıyorum. Çünkü çocuklarımın üç vatandaşlığı var. Aslında onları bir dünya vatandaşı olarak büyütüyorum. Artık insanlar uzaya gidiyor! World wide web var, her şey uluslararası zaten. HABERHAYAT: 2017 sizin için nasıl geçti? WILMA ELLES: Güzel geçti. Her şey ilerliyor. Çok başarılı bir adam bana geçen gün dedi ki: 'Ben haberlere az bakarım. Mikrokozmos kendimi ve yakınları mutlu etmeye çalışırım.' İyi fikir bence. Şükretmek için binlerce sebebim var. Özellikle annemi kaybettikten sonra hayat hakkında korku ve endişe kaplamıştı içimi. Ama çok şükür, dengemi birkaç ay önce yine kazandım. Annem hep kalbimde, bana öğrettiklerini uygulamam onu da mutlu ederdi. HABERHAYAT: 2018 hayalleriniz neler? WILMA ELLES: Hayallerim çok. Kısa, orta ve uzun vade planlarım var. Sadece benimle alakalı olan ya da ailem ve çevrem ile ilgili olan planlarım da var. Onları en parlak renklerde hayal ediyorum ve sonra bu hayalleri geçekleştirmek için çok çalışıyorum. HABERHAYAT: Türkiye’ye gelmeden önce kurduğunuz hayalleriniz gerçek oldu mu? WILMA ELLES: Birçok hayalim gerçekleşti ama daha yolun başında olduğumu düşünüyorum. Caroline, Anita, İdil karakterleri belki olgundu çünkü “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” de bir zaman atlama yaptık. Daha çok gencim çok daha güzel işler yapacağım.

115 |

HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? WILMA ELLES: Röportaj için çok teşekkür ederim. Umarım herkes keyifle okur. Sizin aracılığınızla tüm takipçilerime ve okurlarınıza sevgilerimi iletiyorum.


Hyundai, Yeni Veloster’i Detroit’te görücüye çıkardı Amerika’nin ünlü otomobil fuarı Detroit’te Yeni Veloster’i ziyaretçilerin beğenisine sunan Hyundai, otomobil severlerden tam not aldı Hyundai, Yeni Veloster, Yeni Veloster Turbo ve Veloster N modellerini Kuzey Amerika Uluslararası Otomobil Fuarı'nda tanıttı. Yenilenen iç ve dış tasarımı, güç aktarma organı iyileştirmeleri ve geliştirilmiş yeni nesil bilgi, eğlence ve bağlantı özellikleriyle dikkatleri üzerine çeken Yeni Veloster, Yeni Veloster Turbo ve Veloster N fuarda ilgi odağı oldu.

116 |

YENİLENEN TASARIM

Güney Kore ve California'daki tasarım merkezlerinin ortak çalışmasıyla ortaya çıkan Veloster, yenilenen iç ve dış tasarımı, güç aktarma organı iyileştirmeleri ve geliştirilmiş yeni nesil bilgi,eğlence ve bağlantı özellikleriyle oldukça iddialı. Yeni Veloster, 1.6 litrelik turbo motoruyla 201 beygir, Veloster N ise tam 275 beygir gücünde. Arka koltuklara girişi kolaylaştırmak için asimetrik 2+1 kapı konfigürasyonunda sunulan Yeni Volester, önden bakıldığında LED farlar ve LED gündüz farları, çarpıcı yeni tip ızgara tasarımı ile dikkat çekiyor. 18 inç şık jantlar, arkaya doğru alçalan tavan yapısı ve genişletilmiş çamurluk ağızlarıyla Yeni Veloster, daha dinamik ve daha zinde bir görsellik sunmuş oluyor. Veloster N ise normal versiyona göre daha farklı bir süspansiyon sistemi kullanıyor. Maksimum performans için elektronik kontrollü, daha sert ve daha alçak bir setup kullanan N’de hızı ve sürüş zevkini simgeleyen kırmızı tampon ve marşpiyel şeritleri kullanılıyor.


ÜÇ TİP BENZİNLİ MOTOR SEÇENEĞİ

Yeni Veloster’da üç tip benzinli motora yer veriliyor. Hyundai imzalı 2.0 litrelik, 147 beygir gücündeki 4 silindirli motor, üstün verimlilik ve düşük emisyon için atkinson çevrime sahip olarak sunuluyor. İkili sürekli değişken supap zamanlaması, elektronik gaz kelebeği kontrolü, değişken indüksiyon sistemi ve yenilikçi sürtünme önleyici kaplamalarıyla ideal bir sürüş zevki veren bu motor, elektrik kontrollü 6 ileri otomatik veya 6 ileri manuel şanzımanla tercih edilebiliyor.

GAMMA 1.6-LİTRE TURBO ŞARJLI MOTOR

Daha fazla performans isteyenler için de geliştirilmiş 1.6 litrelik turbo motor öne çıkıyor. Bu ünite, 6 bin devirde 201 beygir güç üretiyor. Litre başına ürettiği 126.5 beygir güç ile sınıfının en iyilerinden biri olan Veloster Turbo’nun bir diğer yeniliği ise TVC yani Tork Vektör Kontrol sistemi. Virajlarda daha etkili bir yol tutuş ve yüksek sürüş zevki için elektronik stabilite programı ile beraber çalışan bu sistem sayesinde Yeni Veloster, bir önceki nesline göre daha dinamik ve daha sportif hissettiriyor.

MAKSİMUM SÜRÜŞ KEYFİ İÇİN VELOSTER N

Veloster N Grin Kontrol sürüş modu ile sürücüsüne geniş bir ayar tercihi de sunuyor. Modlar, “Normal”, “Spor”, “N”, “Eko” ve “N Özel” olarak sınıflandırılırken motor gaz tepkisini ayarlama, egzoz sesini değiştirme, aktif diferansiyeli ayarlama, süspansiyon sönümleme oranlarını değiştirme, direksiyon sertlik derecesi ve benzeri sürüş kontrol özelliklerini içeriyor. Hyundai Veloster, performans ve sportif bir sürüş ile öne çıkarken, şerit takip sistemi, sürücü dikkat seviyesi uyarısı, kör nokta çarpışma uyarısı, arka çapraz trafik çarpışma uyarısı ve karanlıkta daha iyi bir sürüş için High Beam Assist gibi gelişmiş sistemleri ile dikkat çekiyor.

117 |

Üzerindeki N logolarıyla ve daha agresif gövde kitiyle kardeşlerinden bir çırpıda ayrılan Veloster N, Albert Biermann önderliğindeki Hyundai N Motorsport takımı tarafından özel olarak geliştirildi. Markanın i30 N modelinden sonraki ikinci en hızlı otomobili olan Veloster N, 2.0 litrelik turbo bir motora sahip. Bu özel motorla beraber 275 beygir güç üreten Veloster N, 19 inç hafif alaşımlı jantlar üzerinde yürüyor.


FİBROMYALJİ Atasam Hastanesi Tekkeköy Tıp Merkezi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ömer Nas, fibromyalji hakkında bilgi verdi. Fibromyaljinin kronik kas ağrıları ile ilgili bir hastalık olduğunu belirten Nas, “Halk arasında ‘kas romatizması’ olarak da bilinen fibromyalji, kas ağrılarının yanı sıra uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, mide-barsak problemleri, vücutta şişkinlik gibi belirtilerin de eşlik ettiği bir sendromdur” dedi. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ömer Nas

FİBROMYALJİ NEDİR?

Fibromyalji (kas romatizması) iltihaplı eklem romatizması değildir. Eklem romatizmalarında olduğu gibi eklemlerde bükülme ve şekil bozukluğu yapmaz. Ancak dönemsel tetiklenen ve kronik olan ağrı sebebi ile hastaların yaşam kalitesi ve iş gücü oldukça etkilenir. Öyle ki hastalarda fiziksel olarak bir deformite olmasa da kronik süreç çok yıpratıcı olduğundan duygu durumunda çökkünlük, sosyal statüde düşme gözlenebilir. Sürekli olarak ağrı çeken hastalar, bazen yeterince sosyal destek alamaz ve ağrılarını söylemeye dahi çekinir hale gelebilir. Bu ise ağrıların artmasına ve dolayısı ile kısır bir döngüye sebep olur.

BELİRTİLERİ

Kas ağrıları vücudun değişik bölgelerinde olmakla birlikte sıklıkla sırtta, kol ve bacaklarda gözlenir. Ağrılar gezici olabilir, vücudun bir yarısını tutabilir, bir gün sırtın sağ yarısında olan ağrılar diğer bir gün sol yarısında olabilir. Ağrı ile birlikte tutukluk, kollarda şişlik hissi ve özellikle sabah yorgunluğu sık görülür. Öyle ki hastalar ne kadar yatarlarsa yatsınlar, sabah yorgun kalktıklarından yakınır. Kas ağrıları ile birlikte eklemlerde de ağrı olabilir, ancak eklem ağrılarına eklemde dejenerasyon ve şekil bozukluğu eşlik etmez.

TEŞHİS

118 |

Röntgen veya laboratuvar testlerinde sıklıkla anormal bir bulguya rastlanmaz. Yani fibromyalji tanısını koyduran özel bir tahlil veya görüntüleme yöntemi yoktur. Ağrı haricinde laboratuvar ve radyolojik bulgusu olmadığından bu hastalık bazen gözden kaçabilmektedir. Bu nedenle teşhisi atlanan ya da yeterince bilgilendirilmeyen hastalar, genellikle birçok hekime başvurur. Öte yandan hastalar hangi branş hekimine gideceği konusunda da tereddüt yaşar. Hastalık konusunda ilgili branş öncelikle fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümüdür.

TEDAVİ

Fibromyalji hastalığının tanısı hastadan alınan hikaye ve fizik muayene ile konur. Hastalığın tedavisi zordur ve tedavide genellikle fizik tedavi, egzersiz, medikal ilaçlar, enjeksiyon uygulamaları, bilişsel tedavi gibi tedavi seçeneklerinin kombinasyonu kullanılır. Tedavide amaç; ağrı kontrolü, yaşam kalitesinin arttırılması, mental durumun düzeltilmesi, uyku düzeninin sağlanması, sabah yorgunluğunun azaltılması ve iş gücü kaybının önlenmesi şeklinde özetlenebilir. Kliniğimizde fibromyalji tedavisi başarı ile yapılmaktadır.

KİMLERDE GÖRÜLÜR?

Hastalık daha çok genç erişkin kadınlarda görülmekle birlikte erkeklerde, orta ve ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir. Fibromyalji tiroid bozuklukları, vitamin eksiklikleri gibi problemlerle birlikte görülebileceği gibi tek başına, belirgin bir sebebe bağlı olmaksızın da görülebilir. Fiziksel yoğunluk, mental stres, soğuk gibi etkenler ağrıları tetikleyebilir. Bu nedenle hastalar bu gibi etkenlere karşı dikkatli olmalı ve olabildiğince kendilerini korumalıdır. Hastalar masaj, sıcak uygulama, kaplıca banyolarından fayda görür. Ancak bu uygulamalar hekim kontrolünde olmalı, hastaya olan etkileri takip edilmedir.


119 |


“Hayallerinizden asla vazgeçmeyin ve ona sıkı sıkı sarılın! O zaman tüm evren size hizmet etmeye başlıyor”

Canlandırdığı karakterlerle hafızalara kazınan başarılı oyuncu

Alper Atak

D

120 |

iriliş Ertuğrul’da Antheus, Bordo Bereliler Suriye’de ise Manzur karakteri ile hafızalara kazınan Alper Atak, HaberHayat okuyucularına özel açıklamalar yaptı. 2012 yılında İstanbul’a yerleşip kendi özel tiyatrosu Tiyatro Öykü’yü kuran Atak, halen Tiyatro Öykü’nün genel sanat yönetmeni olarak görev yapıyor. İstanbul Şehir Tiyatroları ile birlikte sinema ve TV dizilerinde oyunculuk kariyerine devam eden sevilen oyuncu aynı zamanda Oyuncular Sendikası’nın da yeni yönetiminde denetleme kurulu başkanlığı görevini yürütüyor. Tiyatro kökenli bir oyuncu olarak tiyatro sahnesinde nefes aldığını söyleyen başarılı oyuncu Alper Atak ile oyunculuğa ve sanata dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Sizi daha yakından tanımak isteriz. Kendinizden biraz bahseder misiniz? ALPER ATAK: 1972 Adana doğumluyum. Tiyatro ile 10 yaşında tanıştım. İlkokul 5. sınıfta, sınıf öğretmenimiz mezuniyet müsameresi için bir piyes oynamamızı istemişti. Altı arkadaşım ile birlikte oynadığımız oyunda, Salamon isimli bir Yahudi tüccarı canlandırmıştım. O yaşta hissettiğim ilk şey, bir insanın bedenine girip ben olarak ona hayat vermenin tarif edilemez bir duygu olduğuydu. Ve o gün, ilk aşkı da tatmış oldum. O günden sonra tiyatro hayatımın merkezi, en büyük aşkım olmuştu. Ailemin bu konuda desteğini alamadığım için, eğitim kariyerimi makine mühendisliği alanında yaptım ama hayallerimden vazgeçmedim. Tiyatro eğitimime konservatuvarda devam ederek hedefime ulaştım. Profesyonel tiyatro kariyerime, Adana Şehir Tiyatrosu’nda başladım. 2012 yılında da İstanbul’a yerleşip, kendi özel tiyatrom olan Tiyatro Öykü’yü kurdum. Halen Tiyatro Öykü’nün genel sanat yönetmeni olarak devam etmekteyim. Aynı zamanda İstanbul Şehir Tiyatroları ile birlikte sinema ve TV dizilerinde oyunculuk kariyerime devam ediyorum.

Hayattan anladığım, öğrendiğim ve herkese tavsiye edeceğim en önemli şey, “Hayallerinizden asla vazgeçmeyin ve ona sıkı sıkı sarılın! O zaman tüm evren size hizmet etmeye başlıyor” ifadesi olacaktır. HABERHAYAT: En son oynadığınız Diriliş Ertuğrul dizisinde nasıl bir karaktere hayat verdiniz? ALPER ATAK: Diriliş Ertuğrul dizisinden sezon başında teklif aldım. Türkiye’nin üç sezondur en çok izlenen dizilerinden birisi olması, tarihi gerçeklilikler ve tipoloji olarak dönem işlerine uygunluğum, bu projenin içinde olmama sebep oldu. Senaryo gereği teklif edilen karakter, Antheus isimli köle tüccarıydı. Antheus, hep sevdiğim gibi seyirciyi ters köşe yapan bir karakterdi. Melek yüzlü şeytan olan Antheus, iyi bir adam gibi görünmesine rağmen iki yüzlü, kendi çıkarları doğrultusunda babasını bile satabilecek, acımasız, sahtekar, kurnaz, güce karşı zayıf bir kişilik görünüyordu. Benim için keyifle çalıştığım bir set ortamının yanında keyifle hayat verdiğim bir karakter oldu.


HABERHAYAT: Kötü karakterler üzerinize oturdu diyebilir miyiz? ALPER ATAK: Kötü karakteri oynamanın iyiyi oynamaktan daha zor olduğunu düşünüyorum. Oyuncu seçimlerinde özellikle perde ve TV’de tiyatroya göre görsellik daha ön planda olduğundan, bu mecralarda oynadığınız rollerde, tipoloji dediğimiz şeyin önemi biraz daha öne çıkıyor. Bu alanda daha önce yarattığınız karakterlerde başarılı olmuşsanız, yeni teklifler de hep kötü karakteri canlandırmak olarak gelebiliyor. Tabii tiyatro böyle bir durum için bu kadar keskin değil. Bu durumu sektörün kolaya kaçması olarak da görüyorum. Oysaki tiyatro kökenli oyuncular, her karakteri yaratabilir, castına uygun her rolü oynayabilir. Burada komedi oyunculuğunu, dramatik oyunculuğa göre ayırmak isterim. Komedi oynamanın daha zor olduğuna inanıyorum.

Bu sebeple her oyuncunun yönetmenin görmek istemesinden de önce kendisini görmesi bakımından, mutlaka audition vermesinin hem proje hem de kendisi için önemli olduğuna düşünüyorum. Al Pacino bile audition veriyorsa bizim ego yapma lüksümüz yok. HABERHAYAT: Tiyatro mu yoksa dizi projelerimi sizi daha çok etkiliyor? ALPER ATAK: Tiyatro, oyuncunun manevi olarak, sinema şöhret olarak, dizi de maddi olarak besleyen üç farklı disiplin. Aslında üçünde de yaptığınız şey oyunculuk olsa da teknik ve metot farklıkları var. Nefes aldığım tek yer tiyatro sahnesi olduğu için, tiyatrodan aldığım haz ve heyecanı daha çok seviyorum. Tiyatro kökenli bir oyuncu olmam bana bunu hissettiriyor olabilir. Çünkü inandığım şey, tiyatronun oyuncunun sanatı olduğudur. Ama para da kazanmamız lazım değil mi? HABERHAYAT: Arka Sokaklar dizisinde de yer aldınız. Dizinin bu kadar uzun sürmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce bir projenin 10 yıldır devam etmesi, oyuncu açısından avantaj mı dezavantaj mı? ALPER ATAK: Arka Sokaklar’da konuk oyuncu olarak yer aldım. O dizide de kötü adamı oynadım. Türkiye’de nerdeyse Arka Sokaklar’da oynamayan oyuncu kalmadı. Dizi 13 sezondur devam ediyor. Eğer bir dizi bu kadar uzun soluklu devam ediyorsa, takdir edilmesi gereken reel bir başarı vardır. Türk toplumu bu tip projeleri seviyor, sıcak, gerçek ve naif buluyor. Oyuncuların çoğu artık onlar için aileden birisi gibi. Böyle uzun soluklu projelerin, oyuncunun gelişimi için dezavantaj olduğunu, istikrarlı bir iş güvencesinin olması bakımından da avantajlı olduğunu düşünüyorum. Benim gibi deneysel oyunculuğa inan birisi için rutin dezavantaj olacağından, dizide bu kadar uzun süre kalamazdım. HABERHAYAT: Hobileriniz ve fobileriniz nelerdir? ALPER ATAK: Yazmayı çok seviyorum. Şiir, oyun ve senaryo yazıyorum. İki adet şiir kitabım basım aşamasında. Miles Davis ve Coltrane hayranıyım. Müzik sistemine çok yatırım yapıyorum. Aynı zamanda plak koleksiyoncusuyum. Felsefe, sosyoloji ve psikoloji okuyorum. Yelken sporu yapmayı seviyorum. İnşallah kendi yelkenli teknemi alacağım. Elli yaşımdan sonra okyanusa yelken açmak gibi bir hedefim var. Şu ana kadar kendimde fobi diyebileceğim bir yanımı keşfetmedim. Her şeyi deneyimlemeyi seviyorum. Deneyimden sonra sevip sevmediğime karar veriyorum. 121 |

HABERHAYAT: Bordo Bereliler Suriye filminde Manzur karakterini canlandırdınız. Nasıl bir proje oldu? ALPER ATAK: Ülkemizde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, 16 yapım şirketi sınır ötesinde bordo berelilerin yaşadıklarını konu olan bir sinema filmi yapmaya karar verdi. Senaryosunu Coşkun Gündoğdu’nun yazdığı, yönetmenliğini Erhan Baytimur’un üstlendiği Bordo Bereliler Suriye filmi için, Suriye’de konuşlanan FETÖ destekli, yaşa dışı illegal bir örgütün liderlerinden ve tüm eylemlerini yöneten eski Irak ordusu generallerinden, Manzur kod adlı bir teröristi canlandırmam istendi. Senaryoyu okuduğumda, Manzur’un bu davada haklı sebeplerini bulmaya çalıştım. Çünkü çok tepki çekecek, nefret edilecek bir karakteri canlandıracaktım. Manzur, acımasız, cani, çocuk katili bir karakterdi. Dizi yayınlandıktan sonra sokakta yürümek bile zor olacaktı. Rolü kabul etmemdeki en önemli sebep, Shakespeare’in Machbet oyununda dediği bir replikti, “Kötü iyidir iyi de kötü.” Kimse yaşama kötü olarak gelmiyor. Koşullar insanları iyi ya da kötü yapıyor. Kötülük yapan insanın neden kötü olduğunu anlamaya çalıştığımızda, yaptıklarını onaylamasak da daha ılımlı bir yaklaşım gösterebiliyoruz. Kariyerimde Manzur’un özel bir yeri var. Hem çok severek oynadım hem de böylesine uç noktada bir kötü karakteri canlandırmanın insan olarak gelişimime önemli bir faydası olduğunu düşünüyorum. Film gerek gişe gerek TV gösteriminde oldukça iyi bir izleyici kitlesine ulaştı. Manzur ile ilgili olarak seyircinin nefret, şiddet dolu mesaj ve tehditlerini aldım ama bu durum canlandırdığım karakterin başarılı olduğunu gösteriyor.


Nefes aldığım tek yer tiyatro sahnesi olduğu için, tiyatrodan aldığım haz ve heyecanı daha çok seviyorum. HABERHAYAT: Bir oyuncu için özel yetenekler önemlidir. Sizin bilmediğimiz yetenekleriniz nelerdir? ALPER ATAK: Hobilerimi bu soruya verilen cevap arasında değerlendirebiliriz. Buna ilave olarak oyunculuk kuramları üzerine çok kafa yoruyorum. Kendi geliştirdiğim bir teknik üzerinde çalışmalar yapıyorum. Aradığım cevapları bulduğumda belki bunu bir kitap haline getirebilir, bu mesleği profesyonel olarak yapmak isteyen kardeşlerime ve meslektaşlarıma farklı bir bakış açısı kazandırabilirim. HABERHAYAT: Oyuncular Sendikası’nın yeni yönetiminde yer alıyorsunuz. Çalışmalar nasıl gidiyor? ALPER ATAK: Sendikamızın yeni yönetimi yani üçüncü dönemi Demet Akbağ’ın yönetim kurulu başkanlığında, ekim ayında yapılan genel kurulla önümüzdeki üç yıl için görev yapacak. Bir önceki yönetimden gelen teklif üzerine, yönetim organlarında görev almamı istediler. Ben de seve seve görev alacağımı söyledim. Yeni yönetimde denetleme kurulu başkanı olarak görev aldım. Şu an hep birlikte önümüzdeki üç yıllık süreyi, görev dağılımları ile projelendirme aşamasındayız.

122 |

HABERHAYAT: Bir zamanlar Oyuncu Sendikası çok gündeme geldi. Çalışmalar hangi noktada? Bizi neler bekliyor? ALPER ATAK: İşçi sendikaları genelde hükümetler ve işverenler ile daima kavga halinde olan örgütlerdir. Amacı sektörün işleyişi ve çalışan hakları olduğu için işverenler ve yasa koyucular tarafından çok sevilmez. Oyuncular Sendikası’nın ilk kurulduğu dönemde birçok sorun yaşaması, sektörün işleyişinde birçok eksik uygulamanın olmasından kaynaklıydı. Yasa koyucuların sanata ve sanatçıya yaklaşımı, bu aydın topluluğun örgütlenmesi, Gezi Parkı olaylarının patlak verdiği döneme geldiğinden, sendika zor bir dönemde faaliyetlerine başladı. Sendikanın çok gündeme gelmesi bu sebepten olsa gerek. Sendikanın geride kalan iki dönemlik yönetimleri sektörde birçok konuda iyileştirme süreçlerinin adımlarını attı. Özellikle setlerde iş güvenliği, çocuk oyuncular için bu sette bebek var uygulaması, seslendirme sanatçıları için taban ücret uygulaması gibi önemli adımlar atıldı. Şu an üçüncü dönem olarak bizlerin üzerinde durduğu, önceden adımları atılan mesai saatleri, oyuncunun işveren değil işçi olduğu yönündeki 4A sosyal güvenceli çalışan kapsamına alınması, mesleki tanımımızın netleşmesi gibi öncelikli konular üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Oyunculuk yapan tüm meslektaşlarımızın sendikaya üye olmasını istiyoruz. Bu alanda yaratacağımız örgütlenme bilinci ve dayanışma ile gelecek günlere hep birlikte umut içinde el ele yürüyeceğiz. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? ALPER ATAK: Keyifli söyleşi için size ve HaberHayat ekibine çok teşekkür ederim. Tüm okuyucularınıza sevgilerimi gönderiyorum.


123 |


124 |

Bilgi çağında bilgi üretmeli Okur-Yazar Buluşması etkinliğinde çocuklarla bir araya gelen Canik Belediye Başkanı Osman Genç, “Eğer güçlü, aktör bir ülke olmak istiyorsak mutlaka bilgi üretmeliyiz” dedi

Başkan Osman Genç, Canik Belediyesi tarafından düzenlenen Okur-Yazar Buluşması etkinliğinde çocuklarla buluştu. Canik Kültür Merkezi’nde Yazar Ayşegül Kara Zorlu’nun katıldığı etkinlikte konuşan Başkan Genç, yeni bin yılın başında bilginin önemine dikkat çekti.


EN BÜYÜK GÜÇ BİLGİDİR

En büyük gücün bilgi olduğunu ifade eden Başkan Genç, “Eğer Türkiye’yi geleceğin en önemli güçlerinden biri haline getirmek istiyorsak, bunun yolu bilgiden geçiyor. Bilgiye sahip olmaktan geçiyor. Bilgiye sahip olan, bilgiyi üreten, bilgiyi kullanan ülkeler bir adım öne geçiyor. Artık top, tüfek, tank değil bilgi iş görüyor. En büyük güç bilgidir. Onun için bilgi toplumu olma yolunda çok daha büyük gayret göstermemiz gerekir” dedi.

SANAL ALEMİ AŞMALIYIZ

EN BÜYÜK YATIRIM EĞİTİME

Herkesin yerli ve milli düşünmek zorunda olduğuna da vurgu yapan Genç, “Yaptığımız her işte yerli ve milli düşünmek, ona göre adım atmak zorundayız. Bu nedenle çocuklarımız mutlaka yerli hafızaya sahip olmalıdır. Bilgisayarın hard diskini düşünün. Bu hard diske ne yüklerseniz, bilgisayar size onu sunar. Yani çocuklarımızın beynini, aklını hard disk gibi düşünürsek, eğer biz yavrularımızın beyinlerinde yerli hafıza oluşturamazsak, gençlerimizin aklını başkaları teslim alır. İşte bu nedenle belediye olarak çocuk ve gençlerimizi ilimle, milli ve manevi değerlerimizle besliyoruz. En büyük yatırımı eğitime yapıyoruz” şeklinde konuştu.

KİTAPLARINI İMZALADI

Çocukların yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte yazar Ayşegül Kara Zorlu da, kitaplarını imzalarken, çocuklara kitaplarında yazdığı yazılar hakkında bilgiler verdi. Etkinlik sonunda Başkan Genç, yazar Zorlu’ya seramikten Osmanlı kaftanı hediye etti. Etkinliğe Başkan Osman Genç ve yazar Ayşegül Kara Zorlu’nun yanı sıra Başkan Yardımcısı Alican Usta, İlçe Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Bakiye Can Usta ile Kültür ve Sosyal İşler Birimi Müdürü Hamza Aygün de yer aldı.

125 |

Okumanın önemine dikkat çekerek, çocukları yazarlarla buluşturduklarını ifade eden Genç, ‘Maalesef çocuk ve gençlerimiz sosyal medyayı gereğinden fazla kullanıyor. Elimizdeki cep telefonları kadar kitapları almadığımız sürece başaramayız. Mesela yeterince kitap okumuyoruz. Ülkemizdeki mesele kitap bulamama, kitaba ulaşamama değil, kitap okumama sorunudur. Bugün gençlerimizin 4’te 3’ü internet kullanıyor. Mutlaka sanal alemi aşmalıyız. 21. yüzyılı iyi algılamak gerek. Okulumuzu okuyacağız, kitap okuyacağız, ama en önemlisi dünyayı, çağı, geleceği doğru okuyacağız. Kitap okuyarak geleceği okuyabiliriz. Doğru okumak, doğru işler yapmamızı sağlar” diye konuştu.


Uzman Psikolog Saime Çağlı

MUTLULUK ‘Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum’ Masumiyet Müzesi Bu cümle ile başlar Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabı. Bir aşkı anlatır, umutsuz, hüzünlü ve takıntılı.Takıntılı; çünkü aşkın kendisi takıntı bozukluğu diye düşünüyorum ama keyifli bir takıntı diyelim, zira kahraman hiç de mutsuz değildir romanda. Filozoflar, mutluluğu insan eylemlerinin en yüksek ve nihai güdümleyicisi olarak görmüşlerdir. Mutlu yaşamın nasıl olacağıyla ilgili düşünürlerin ortaya koyduğu birçok görüş olmuştur tarih boyunca. Aristoteles’e göre bireyi mutluluğa ve huzura götüren, erdemli bir yaşam sürmesidir. Mutluluk insan yaşamının amacıdır ve tüm insanlar mutluluğu arar. Psikologlar ise, ağırlıklı olarak insanların doyumsuz ve mutsuz olduğunu düşünmüştür. Olumlu yaşam durumu ve duygulanma biçimleri üzerinde ya hiç durulmamış ya da olumlu duyguların olumsuz duyguların yokluğunda kendiliğinden oluşan özellikler olduğu varsayılmıştır. Olumlu olan zaten olumludur, sorunsuzdur yani.

126 |

Doğamız gereği haz odaklıyızdır, her daim mutlu olmak isteriz. Haz odaklı olmak, yaşamla savaşımızda nerede olduğumuzu, nasıl yaşadığımızı, belirler ve hatta nasıl öleceğimizi de.

Mutlu olmak, bütün özlemlerimize eksiksiz ve sürekli ulaşmak isteriz. Bu mümkün mü peki? Psikanalistler, kaybettiğimiz cennetin anne karnı olduğunu söyler. Bizse dünyaya fırlatıldık. İnsan bu hüznü ile tamamlamaya çalışır yaşamını, aslında hiç tamamlayamaz, bir şeyler hep eksik kalır. Belki de bu yüzden aşık olur, tamamlamaya çalışırız eksik yanımızı. Masumiyet Müzesi’ ndeki kahramanımız da tam olarak bu eksiği tamamlama arzusunu doyurmaya çalışmış olmalı bütün roman boyunca. Nasıl mutlu olacağız o zaman, bu şekilde bakınca çok mümkün görünmüyor. Bir an mutlu olur bir an sonra da mutsuz olabilirsiniz. Bilim adamları fizyolojik olarak da bu durumu açıklıyorlar. Bilincin bir olayı ya da durumu yorumlayabilmesi için yaklaşık 500 milisaniyelik bir zaman gerekiyor. Bu da mutlu olduğumuzu anlamamız için bile zaman geçmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu nedenle olsa gerek güzel hatırlanan hep geçmiş oluyor. “Ne güzel günlerdi ’ diye hatırlıyoruz geçmişi. Mutluluk yaşanmayıp hatırlanan bir şey olabilir mi? Bu yorum, Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın şimdiki zamanı gelecekte daha iyi tanımlamak ile ilgili görüşünü de destekliyor olmalı. Şimdiki zamanı gelecekte oluştururuz.


Mutlu bir yaşam sürmeyi nasıl başarabilirim?’

Mutluluk yaşanan değil hatırlanan bir şey olabilse de aynı zamanda mutlu olmak bir kapasite meselesi olabilir mi? Kesinlikle! Mutluluk ya da mutsuzluk neyi tercih ettiğiniz ile ilgilidir çoğu zaman. İçinde olduğumuz durumdan memnuniyetsizlik aynı zamanda kendimizi geliştirmenin de bir yolu olabilir. İnsanlar doğuştan iyimser bir mekanizma ile dünyaya geliyor. Bu mekanizmanın işlemesi için zaman içinde beceri geliştirmemiz gerekir. Hayatınızın size getirdiği olumsuzluklar onları nasıl karşılayacağınıza bağlı olarak değişir.

anda hayatta ve zevk alan biriyim, kişiliğim ile ilgili bütüncül bir değerlendirme yapmadan ve acıdan öğrenebileceklerimi de fark ederek mutlu bir yaşam sürmeyi nasıl başarabilirim?’ demeyi tercih edebilirsiniz. Biz istediğimiz her şeye ulaşamayacağız, buna katlanabilme becerisini geliştiren kişiler yaşamlarında daha mutlu olabilir. Masumiyet Müzesi’nin sonunda Kemal, sevgilisi Füsun’a ait binlerce eşya toplamıştır. Bunların 4213 adeti Füsun’un içtiği sigaraların izmaritlerden oluşmaktadır. Son cümlesinde ise Kemal, “Herkes bilsin çok mutlu bir hayat yaşadım” der.

İnsanları neyin mutlu ettiğine dair yapılan çalışmalarda ‘Sosyallik ve kabul görmek’ üst sıralarda yer alıyor. “Ne mutsuz eder?” diye sorulduğunda ise “Yargılanmak” yanıtı verilmiş. İnsanlar diğerleri tarafından kabul gördüğünde mutlu oluyorsa, kendimizi kabul de önemli değil mi? Kişilik özellikleri ile mutlu hissetmek arasında bir ilişki olup olmadığını araştıran çalışmalarda; dışadönük ve iyimser olmak mutlu olmak ile ilişkili bulunmuş, nevrotik (gergin, huzursuz ) özelliklere sahip olan insanların da çok kolay mutsuz hissettikleri belirlenmiş.

127 |

İnsanların çoğu kendisini belli koşullar altında kabul eder; başarılıdır, önemli insanların onayını alıyordur, güzeldir ya da çok parası vardır. Benliğiniz için mutlaka yerine getirmeniz gerektiğine karar verdiğiniz koşulları yerine getiremediğinizde değersiz, işe yaramaz biri gibi hissedersiniz. Neden? Çünkü benlik değerinizi koşullar ile tanımlıyorsunuzdur. Kim yüzde yüz iyi ya da kötü olabilir ki? Kimse sürekli olarak değerli ya da değersiz de olamaz. Kişiliğimize puan verdiğimizde kendimizi engeller ve beklenti içine girmiş oluruz. ‘Ben iyiyim, ben mutluyum’ demek yerine ‘Bana iyi hissettiren durumlar ya da beni mutlu eden şeyler’ şeklinde yaklaşmak daha doğrudur. Başka bir deyişle; ‘Şu


Kadınların el emeği gelir kapısı oldu Ordu’da kadınlar evde ürettikleri ürünleri, Büyükşehir Belediyesinin El Emeği Çarşısı’nda satma imkanı buluyor Ordulu kadınlar, El Emeği Çarşısı'nda sattıkları ürünlerle aile bütçelerine katkı sağlıyor. Büyükşehir Belediyesince, kadınların talebi doğrultusunda yaklaşık 3 ay önce açılan çarşı, 5 bin 468 kişi tarafından ziyaret edildi.

EKONOMİYE KAZANDIRILIYOR

Altınordu ilçesinde iki katlı binada hizmet veren çarşıda 20 stant, 15 gün boyunca dönüşümlü olarak kullanılıyor. Çarşıda, iğne oyasından tel kırmaya, ahşap boyamadan, süs eşyalarına kadar pek çok el emeği ürün ekonomiye kazandırılıyor. Kadınlar, evlerinde ürettikleri ürünler için önemli bir sergi ve satış noktasına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor.

GÜZEL BİR ORTAM SAĞLANDI

İki çocuk annesi 45 yaşındaki Halime Atlı, yaptığı açıklamada, evde yaptığı ürünleri çarşıda satışa sunduğunu söyledi. Çarşıda sosyal bir çevre edindiklerini de anlatan Atlı, "Tel kırma, iğne oyası gibi el işi yapıyorum. Kızım olmadığı için yaptıklarımı evde biriktiriyordum. Sattığım ürünler ekonomi adına güzel bir imkan oldu. Ayrıca burada bulunan diğer bayanlarla güzel bir ortam sağlamış olduk" dedi.

KİRA ÜCRETİ YOK

128 |

Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz ise çarşıda kendilerinin sadece sevk ve idare bölümünde yer aldıklarını belirtti. Yılmaz, kadınların, hiçbir kira ücreti ödemeden satış yapabildiğini vurgulayarak, ORMEK şubelerinde eğitim görenlerin de çarşıda ürünlerini sergileyebildiğini aktardı. Bu tür sosyal ve kültürel çalışmalara imza atmayı sürdüreceklerine işaret eden Yılmaz, çarşının yanında bulunan alanı düzenleyeceklerini belirterek daha önce sebze pazarlarında satılan yöresel ve organik ürünlerin de sergilenerek satılacağını kaydetti.


129 |


SEVGİLİLER’E ÖZEL MESAJLAR... Haldun Yıldız’dan Elif Yıldız’a Rüyalarıma kadar giren kadın, hayallerimi baştan sona süsleyen, değiştiren kadın… Seninleyken tüm dünya durur, dertlerim bir anda yok olur, varlığınız bana güç verir ve ruhunuzla neşelenir ruhum. Hayatımdaki varlığın için teşekkürler. Seni çok seviyorum.

Ayşe Aydın’dan Murat Aydın’a Mutlu bir çift yüzlerinde başkalarının asla anlayamayacağı özel bir gülümseme taşır. İyi ki sen, iyi ki seninle dokuz sene, nice güzel senelere...

Ertuğrul Kama’dan Zeynep Kama’ya Ah benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.” Nazım Hikmet

Bahar Demir’den Fatih Demir’e Bazı aşklar okyanus gibidir görmesen de sonunun bir yerlerde bittiğini bilirsin, okyanuslar bile kıskanır sana olan sevgimi. Görmesem de sonunu biliyorum, sonsuza kadar bitmeyecek... Sevgililer günümüz kutlu olsun. Seni seviyorum.

Bünyamin Yıldız’dan Hava Hatun Yıldız’a

Caner Duran’dan Elif Duran’a

Aşk; bilmektir ey sevgili! Bir tek yâri bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu, dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir. Ben bir seni bildim, sonsuza kadar seninleyim… Sevgililer günün kutlu olsun.

Gönlüme taht kurdun, gönlümün sultanı oldun, gece gökyüzünde parlayan yıldızım, sabah ise ruhuma doğan güneşim oldun. Sevgililer günün kutlu olsun!


Mustafa Güven’den Semra Güven’e

Musa Yazıcı'dan Selin Çetin'e

Güzel karım, çocuklarımın annesi, seninle geçen her gün benim için bir armağan. Seni hala ilk günkü gibi seviyorum ve her zaman sevmeye devam edeceğim. Bir daha dünyaya gelsem, yine seni bulur ömrümü yine seninle geçiririm. İyi ki hayatımsın... Sevgililer günün kutlu olsun…

“2+1, ufak balkonlu evimiz olsun, mutlu mesut yaşarız” diyorsun, “Benim sevgim o odalara sığmaz dar gelir” diyorum... Seni Seviyorum...

Emre Küçük’ten Şükran Küçük’e

Süleyman Durgunderya’dan Ebru Durgunderya’ya

Denizi mavi gösteren gökyüzüdür ya hani, beni de mutlu gösteren sensin... Seninle bir ömür mutlu yıllara. Sevgililer günün kutlu olsun…

Aziz Çeken’den Nuriye Çeken’e Bazı insanların sesinde mutluluk gizli. İşte sen de o insanların en mühimisin benim için aşkım. Sevdiğim, sevgililer günün kutlu olsun.

Bırak, dudaklarından benler okunsun. Bırak, ellerim saçlarına dokunsun. Bırak, kulaklarımdan sesin uğulsun. Bırak ellerim saçlarına dokunsun. Söz veriyorum, herşey çok güzel olacak, sadece sen ve ben…

Vedat Işıkan'tan Belma Işıkan'a “Sen gözlerimde bir renk kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın”. Hayatıma katmış olduğun tüm güzellikler için sana ne kadar teşekkür etsem inan ki az olur eşim. Yaşanılan güzellikler sevgiyi paylaştıkça güzel saydam, çıkarsızca sevgiyi paylaşmak yaşatmak veya yaşatabilmektir aşk seninle yaşamak sevmek yaşlanmak güzel. Sevgililer günün kutlu olsun canım eşim.


SEVGİLİLER’E ÖZEL MESAJLAR...

Güllü Turan’dan Ali Turan’a Sevgiyle baktı gözlerim gözlerine, aşkla tutuldu yüreğim yüreğine. Ben seni sen olduğun için sevdim, sen benimle bir bütünsün sevdiğim… Sevgililer günümüz kutlu olsun.

Hanife Deniz’den Ersin Aydın’a Sen ruhuma cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim… Aşk da SEN, hasret de SEN, ben de SEN… İyi ki hayatımdasın. Sevgililer günümüz kutlu olsun canım.

132 |

Vazgeçilmezlerim Esmila ve Ali Turan

Mehmet Merey’den Ayşe Merey’e

Mert İnan’dan Büşra Koro’ya

Bana bir günün 24 saat, bir saatin 60 dakika ve bir dakikanın 60 saniye olduğu öğretildi. Ama sensiz geçen bir saniyenin sonsuzluk kadar uzun olduğu öğretilmedi. Yaşamımızın her anında birlikte olmamız dileğiyle sevgilim... Sevgililer günümüz kutlu olsun. “Yar deyince kalem elden düşüyor. Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor. Lambada titreyen alev üşüyor. Aşk'a hudut çizilmiyor sevgilim.” Sevgililer günümüz kutlu olsun AYŞEM… “Sevgilim, yeşil eriğim benim. Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin” Sevgililer günümüz kutlu olsun bebeğim.

Artık, varlığım da yokluğum da seninle olacak, tıpkı dünüm ve bugünüm gibi. Sen kalmayı istediğin sürece hayatımın tam ortasında olacaksın sevgilim. Yıllarca kurduğum hayaller seninle can buldu, seninle güzelleşti. Hayallerimden çok daha güzel bir aşk sundun sen bana. Şimdi ise o hayallerin çok daha ötesinde bir düşüm var. Bir gün senin sesinle uyanıp, gözlerimi her sabaha seninle açmak. Sana kavuşacağım gün, dünyaya gelme sebebim de anlam bulmuş olacak. Mutluluk adına ne varsa seninle tamamlanacak, seninle bir bütün olmanın huzurunu ömür boyu yaşayacağım. Sevgililer günümüz kutlu olsun.

Metin Koçer’den Hayal Koçer’e

Nihal Güler’den Savaş Güler’e

Hayal’im; bana iki harika evlatla sevgilerin en büyüğünü verdin. Beni her zaman mutlu ettin. Sevgililer günün kutlu olsun hayatımın anlamı. Dünüm, bugünüm, yarınım.

Sen benim en güzel hikayem, bugünüm, yarınlarım ve her şeyim... Seninle geçen her gün güzel, her gün özel. İyi ki benimsin, günümüz kutlu olsun canım eşim.


Selime Aktaş’tan Erol Aktaş’a

Sercan Aksüz’den Büşra Aksüz’e

Sen benim şarkımsın, herkesin dili dönmez. Sen benim gökyüzüne gönderdiğim duamın yeryüzündeki cevabısın. Sen benim hiç bıkmadan saatlerce seyre daldığım, tövbe tutmayan en tutkulu sevdamsın. Sevgililer günümüz kutlu olsun.

Sen en büyük sevgiyi hak edecek kadar mükemmel ama herkesin sevmeyi hak edemeyeceği kadar özelsin benim için. İyi ki hayatımdasın iyi ki eşimsin. Sevgililer günün kutlu olsun!

Bir tanem… Sevdama müebbet, gururuma ağır hapis biçilmiş. Oysa ne yüreğime kelepçe, ne de aşkıma zincir vurulabilmiş. Ben herkesten yana özgür, ama senden yana esirim! Sevgililer günün kutlu olsun.

Zülfiye Sezer’den Hakan Sezer’e Canım eşim sevgililer günümüz kutlu olsun. Beraber yaşlanmak dileğiyle... Hep sevgi dolu kal benimle. Seni çok seviyorum

Şirin Albayrak’tan Hakan Albayrak’a Aşkımın ortağı, kalbimin sahibi ve ruhumun eşi olduğun için sana sonsuz teşekkürler. Hayatıma girip bana dünyaları verdiğin için aşığım sana… Seni seviyorum, sevgililer günümüz kutlu olsun.

Aynur Akyüz’den Bayram Akyüz’e O kadar yakınsın ki seni ben sandım, sana o kadar yakınım ki beni sen sandım. Sen mi benim, ben mi sensin şaşırdım kaldım… Sevgililer günümüz kutlu olsun.

133 |

Suat Yıldız’dan Serpil Yıldız’a


SEVGİLİLER’E ÖZEL MESAJLAR... Cihan Semiz’den Nilay Semiz’e Ay ışığı gibi girdin yüreğime. Biliyor musun, hiç yabancı değilsin. Şimdi yüreğimde kırk yıllık SEVGİLİM gibi seviyorum seni. Hayatıma, ömrüme, gönlüme hoş geldin kadınım. Sevgililer günümüz kutlu olsun.

Parlayan her günün sabahında içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, inan hiç bir şeye değmezdi yaşamak. Sevgililer günün kutlu olsun.

Nilüfer Küçükenez’den Armağan Küçükenez’e

Erkan Keleş’ten Serap Keleş’e

Her geçen gün biraz daha sevebilir mi insan? Her geçen gün biraz daha aşık olabilir mi? Büyük laflar konuşmayı sevmiyorum, söylerken Allah’tan korkuyorum. Bendeki seni sendeki beni çok seviyorum... Mesafeleri koyanlar yollar değil insanlardır. Bu yıl uzağımda olsan da sen hep benim yanımdasın, kalbimdesin, can içim !

Sana bir şey itiraf edeyim mi? Seninle olan evliliğim süresince, bir defa pişman oldum. O da seninle evlenmekte, niye bu kadar geç kaldım diye. İyi ki varsın hayatımın anlamı. Kızımızla bir ömür boyu mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir ömür geçirmek dileğiyle… Sevgililer günün kutlu olsun canım karıcığım.

#atarsa104

Evrim Ceylan’dan Ahmet Ceylan’a Sevgili; kelime anlamı sevgi duyulan, sevilen. Benim içinse anlamı sonsuz güven duyduğum, kollarında huzur bulduğum, hem çok iyi bir eş, hem eğlenceli bir arkadaş ve her zaman yanımda olan, her zaman bana destek olacağını bildiğim, hayalimdekinden daha da iyi bir baba. Mutluluğumuz daim olsun sevgilim, bütün günlerimiz kutlu ve mutlu olsun... Sevgililer günümüz kutlu olsun.

134 |

Ferdi Yanık’tan Emine Yanık’a

Fahri Hanik’ten Ayşe Hanik’e AYŞEM; Bir eşi olmalı insanın, bakarken içinin titrediği, gözlerinde kaybolup kendini bulduğu ve aşkın sıcaklığı ile kavrulup, yaşamanın keyfine vardığı… Bir eşi olmalı insanın senin gibi, baktığında seni anlamalı, sevdiğini hissettirmeli, yalnızlığını paylaşmalı… Senin gibi umudu olmalı insanın. Sen benim sonsuz umudum ve biricik eşimsin. İyi ki varsın AYŞEM… Sevgililer günümüz kutlu olsun.


135 |


136 |

Nazan Öncel şarkılarıyla büyüdüm


Pop müziğinin genç yeteneği

Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Kendinizi ne zaman keşfettiniz, nasıl başladı müzik yolculuğunuz? MELEK: Müzik çocukluk hayalimdi. Profesyonel olarak müzik camiasına adım atmam beş yıl önce gerçekleşti. 5 yıldır profesyonel olarak sahnelerdeyim. HABERHAYAT: İlk tekli çalışmanız Biz Kızlar’dan bahseder misiniz? MELEK: Söz ve müziği Nazan Öncel, düzenlemesi Bahadır Şimşek imzası taşıyan “Biz Kızlar”a Kemal Başbuğ yönetmenliğinde hareketli ve iddialı bir klip çektik. Kızların tuvaletteki eğlenceli, duygusal dünyasını yansıtan klip çalışması için, yapımı 14 gün süren kızlar tuvaleti dekoru inşa ettik. Nazan Öncel’in şarkılarıyla büyüyen biri olarak bir Nazan Öncel şarkısı ile müzik sektörüne adım attığım için çok mutluyum. En büyük hayalimi gerçekleştiren Nazan Öncel’e çok minnettarım. “Biz Kızlar” olarak çok şanslıyız diyebilirim. HABERHAYAT: Single yapma fikri ne zaman çıktı ortaya? MELEK: Single yapma hayalim; müzikte kendimi, tarzımı bulup, ilk alkışlandığımı duymanın gururunu ve heyecanını yaşadığımda başlamıştı. Fakat single’ın çalışmaları bir sene kadar önce başladı. Bizler de hemen şarkımızı seçip işe başladık. HABERHAYAT: Peki, Biz Kızlar single çalışmanızda nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? MELEK: Çok heyecanlı ve yoğun bir hazırlık süreci oldu. Stüdyo aşaması yaklaşık 6 ay sürdü. Şarkının aranjmanına, yorumuna büyük titizlik ve özen gösterdik. Ekip olarak herkesin fikrini almadan sonuç ortaya çıkarmak istemediğimiz için, süreç normalden biraz uzun sürdü. HABERHAYAT: Nazan Öncel'le yolunuz nasıl kesişti? MELEK: Nazan Öncel şarkılarıyla büyüdüm. Onun kaleminde kendimden her zaman bir parça buldum. Dolayısıyla single fikri oluştuğunda ilk adresim o oldu ve içimdeki sevgisini yanıltmadı. Bu kadar güzel ve özel nitelikteki bir şarkıyı bana verdi. Ben de onun bu samimiyetine, şarkıyı elimden geldiğince, hissettiğimce yorumlamaya çalışarak layık olmaya çalıştım.

137 |

Biz Kızlar

Melek

Pop müziğin genç yeteneklerinden Melek, yıllardır hayalini kurduğu ilk teklisi “Biz Kızlar”ı DMC etiketiyle dinleyicilerin beğenisine sundu. Söz ve müziği Nazan Öncel, düzenlemesi Bahadır Şimşek imzası taşıyan “Biz Kızlar”ı Kemal Başbuğ yönetmenliğinde kliplendiren Melek, HaberHayat’a özel açıklamaları ile sizlerle…


Yorumladığım her şarkıyı adeta yaşıyorum. Dolabımın vazgeçilmezleri şapkalarım.

HABERHAYAT: Peki, Öncel'den neler öğrendiniz? MELEK: Çocukluğumdan beri kendisini dinlemem, şarkı söyleme hususunda eğitici olmuştur. Single sürecinde ise şarkının aranjman kısmında her zaman direktif verdi ve tecrübesini, müzikal bilgisini bu şarkıya harmanladı. HABERHAYAT: Single’nızı çıkarırken başarılı olurum veya olmam kaygısı yaşadınız mı? MELEK: Yolun başında biri olarak, zaman zaman bu kaygı oluşmadı diyemem. Ama her şeyden önce şarkıma ve birlikte çalıştığım insanlara, onların enerjisine, bu işi en az benim kadar içten ve azimle yapacaklarına inandım. Ama bu kaygı gün geçtikçe yok oldu diyebilirim. Artık kendimden çok daha eminim ve kaygıya yer vermiyorum. HABERHAYAT: Müzikal anlamda hedefleriniz neler? MELEK: Elimden geldiğince yazdığım ve yorumladığım şarkıları dünyanın her yerinde insanların dinlemesini ve o şarkılarla gülüp, eğlenip, hüzünlenip, aşık olmalarını istiyorum. Bunu başarmak için de bir gün bile müzikten bıkmadan, yorulmadan azimle çalışacağım. Çünkü biliyorum ki aşık olduğunuz işi yaparsanız, hayat boyunca bir gün bile çalışmamış olursunuz.

138 |

HABERHAYAT: Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? MELEK: İnsanlara karşı hep güleç ve sevecendim. Yaramaz biri asla olmadım. Hep duygusal bir çocuk oldum. Şarkılar dinler, onların içinde yaşar, hayal dünyamı geliştirirdim. Bir de günün her öğününde zeytin yerdim. Tek kelimeyle sevgi pıtırcığı bir evdi bizimki. Bu da ruhumu o kadar besledi ki yazdığım, yorumladığım her şarkıyı adeta yaşıyorum. HABERHAYAT: Küçükken ne olmayı isterdiniz? MELEK: Hayalim iki ayrı mesleği aynı anda yapmaktı. Bu meslekler, öğretmenlik ve haber spikerliği.

Single yapma hayalim; müzikte kendimi, tarzımı bulup, ilk alkışlandığımı duymanın gururunu ve heyecanını yaşadığımda başlamıştı. HABERHAYAT: Sizin için hayattaki en önemli şey ne? MELEK: Aile ve samimiyet hayattaki en önemli değerlerim. HABERHAYAT: Mutsuz olduğunuzda sizi en çok ne mutlu eder? MELEK: Müzik ve kedim mutsuz olduğum zamanda beni mutlandıran hayatımın iki güzelliği. HABERHAYAT: Modaya uyum sağlar mısınız, yoksa kendi modanızı kendiniz mi yaratırsınız? MELEK: Uzun süredir sahne hayatında olmamdan kaynaklı, mümkün olduğunca modayı takip etsem de kendimi kendim olarak gösteren şeyler tercih ederim. HABERHAYAT: Peki, dolabınızın vazgeçilmez kıyafetleri nelerdir? MELEK: Dolabımın vazgeçilmezleri şapkalarım. HABERHAYAT: Son olarak neler söylemek istersiniz? MELEK: Röportaj için hepinize çok teşekkür ederim. Biz Kızlar ilk tekli çalışmam olduğundan, benim için çok önemli. Bu heyecanımı sayfalarınıza taşıdığınız için çok teşekkür ederim. Tüm okurlarınıza ve sevenlerime sevgilerimi iletiyorum.


139 |


Sokak hayvanları üşümeyecek

Barınağın kapıları minik dostlara açık Samsun Büyükşehir Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Nurhan İşler, kış mevsimi boyunca sokak hayvanlarına Büyükşehir'e ait barınağın kapılarının açık olduğunu belirterek, "Umarız bu kış Samsun'da hayvanlar üşümeyecek, aç kalmayacak. Bütün gayretimiz bunun için" dedi

140 |

Samsun Büyükşehir Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Veteriner Hekim Nurhan İşler, İlkadım İlçesi'nde bulunan Samsun Büyükşehir Belediyesi Güçten Düşmüş Sahipsiz Hayvan Bakım Merkezi'ndeki kış çalışmaları hakkında bilgi verdi. Sert kış koşullarında, sokak hayvanlarının barınması ve beslenmelerini üstlendiklerini kaydeden İşler, vatandaşlara da tavsiyelerde bulundu.


Vatandaşlar zor durumda olan bir hayvan gördüklerinde ilçe belediyeleriyle iletişim kurabilir. Hayvanın mağduriyeti durumunda biz de barınağa gelmesini sağlıyoruz. Burada bakım ve tedavilerini yaparak kış mevsimi boyunca barınağımızda kalmalarını sağlıyoruz.

YARDIMCI OLMALIYIZ

Sokaklarda kısırlaşmış ve doğal yaşam alanlarında hayatlarını sürdüren sokak hayvanlarından ilçe belediyelerinin sorumlu olduğunu belirten İşler, "Vatandaşlar zor durumda olan bir hayvan gördüklerinde ilçe belediyeleriyle iletişim kurabilir. Hayvanın mağduriyeti durumunda biz de barınağa gelmesini sağlıyoruz. Burada bakım ve tedavilerini yaparak kış mevsimi boyunca barınağımızda kalmalarını sağlıyoruz. Barınakta olmayan ve sokakta yaşayan hayvanlarımız için de vatandaşlardan, hayvanlarımızın ısınmaları için kuru zemin sağlamalarını ve onlara bu konuda yardımcı olmalarını istiyoruz. Evlerin önlerinde veya park alanlarının içerisinde hayvanların mümkün olduğunca barınmalarını sağlamalıyız. Köpekler kar yağdığında da yaşayabiliyor, sadece uyku için kuru zemine ihtiyaçları var. Kedilerse daha hassas, sıcak ortam seviyor. Normal bir zamanda bu barınakta hayvanlar kısırlaştırıldıktan sonra ait olduğu bölgeye bırakılır ancak yağışın ve soğuğun çok olduğu dönemlerde kendilerine yer edinememiş, toplumla çok fazla iletişim sağlayamamış ve korkmuş hayvanlarımızı alıp barınakta kış mevsimi boyunca kalmalarını sağlıyoruz" diye konuştu.

Bazı insanların hayvanlarla temaslarında uyumsuzluklar görülebileceğini kaydeden İşler, "Bu, onları sevmedikleri anlamına gelmiyor. Geçmişte yaşadıkları bazı olumsuzluklardan dolayı hayvanlara tepki verebiliyor. Bu kişisel bir yaklaşımdır, aslında sevebiliyor olabilir ama dokunamıyordur. Toplumda hayvanları seven ve sevmeyen kargaşasını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Ondan sonra hayvanın bir sorunu kalmıyor. Bazı insanlar uzaklaşsınlar istiyor, bazıları da iç noktalara kadar gelsin istiyor. Bu kargaşadan sonra hayvan ortada kalıyor. Eğer bulunduğunuz ortam içinde, bir site veya bir kurum önünde kapalı ve kuru bir alan yoksa, hayvan orada sürekli beslenme noktası oluşmuş bir şekilde kalıyorsa, zaten bizimle bağlantı kurulduğunda biz hayvanı buraya getirebiliriz ve hava şartları düzeldiğinde aynı ortamına bırakıyoruz" ifadelerini kullandı.

141 |

ORTADA KALIYORLAR


Yaşam TESTİ Bu bilinen bir psikoloji testidir. Cevapların, değer verdiğimiz ideallerle ve kavramlarla bağlantılı olduğu ortaya konulmuştur. Aşağıdaki soruları okuyun ve manzarayı gözünüzde canlandırmaya çalışın. Sorunun cevabını uzun uzun düşünmeden, aklınıza ilk geldiği şekli ile bir kağıt üzerine yazın.

1 - Ormanın içinde yürüyorsunuz. Yanınızda kim var? A) Bir dost B) Bir arkadaş C) Aileden birisi D) Eşiniz veya sevgiliniz 2 - Ormanın içinde yürüyorsunuz. Bir hayvan gördünüz Ne tür bir hayvan? A) Küçük vahşi B) Büyük vahşi C) Küçük uysal D) Büyük Uysal 3 - Hayvan ile aranızda nasıl bir karşılaşma yaşanır? A) Kaçarsınız B) Bakarsınız C) Sarılırsınız D) Vurursunuz 4 - Ormanın içinde biraz daha yürüyorsunuz. Birden bir açıklığa çıktınız ve karşınızda hayalinizdeki ev duruyor. Bu evi tarif edin. A) Küçük taştan bir ev B) Villa C) Küçük baraka D) Şato

142 |

5 - Hayalinizdeki evin etrafı çitler ile sarılmış mı? A) Kısa çitler B) Uzun çitler C) Kapalı çitler D) Çit yok

6 - Evin içine girip yemek odasına gidiyorsunuz ve yemek masasını görüyorsunuz. Masanın üzerinde ve etrafında ne olduğunu tarif edin. A) Tabaklar vazo tablo B) Romantik bir masa şömine C) Yemekler D) Masa boş 7 - Arka kapıdan dışarı çıkıyorsunuz. Otların üzerinde yatan bir kap görüyorsunuz. Kap neden yapılmış A) Seramik B) Cam C) Toprak D) Demir 8 - Kabın durumu ne? A) Kırık B) Sağlam C) Eski D) Yeni 9 - Kap ile ne yapıyorsunuz? A) Su içiyorsunuz B) Su veriyorsunuz ( İnsan ağaç bitki hayvan ) C) Eve su taşıyorsunuz D) Kırılmış olan kabı atıyorsunuz 10 - Evin kenarına doğru yürüyorsunuz ve kendinizi su kenarında buluyorsunuz. Ne tip bir su? A) Göl B) Dere C) Nehir D) Okyanus 11 - Suyun karşısına nasıl geçiyorsunuz ? A) Yüzerek B) Kayıkla C) Vapurla D) Etrafından dolanarak


Yaşam Testi’nin Cevapları Cevapların, değer verdiğimiz ideallerle ve kavramlarla bağlantılı olduğu ortaya konulmuştur.

2 -Hayvanın büyüklüğü kişisel problemlerinizi ne kadar büyük gördüğünüzü temsil ediyor. 3 -Hayvan ile aranızda geçen karşılaşmanın şiddeti, problemleriniz ile nasıl baş ettiğinizi gösteriyor. (pasif, agresif). 4 -Hayalinizdeki evin büyüklüğü problemlerinizi çözmek için ne kadar istekli olduğunuzu simgeliyor. 5 -Evin etrafında hiç çit olmaması açık bir insan olduğunuzu gösteriyor. İnsanlar her zaman evinize ziyarete gelebilirler. Çitlerin olması biraz daha kapalı bir karakteri gösteriyor. İnsanların önce telefon ederek gelmesini tercih edersiniz. 6 - Eğer cevabınızın içinde, yiyecek, insanlar ya da çiçekler yoksa genel olarak mutsuz bir insansınız.

7 -Kap ne kadar dayanıklı bir malzemeden yapılmış ise 1. sorudaki arkadaşınız ile olan ilişkiniz de o kadar dayanıklı demektir. Örneğin: Cam dayanıklı değildir buna karşılık metal dayanıklıdır. 8-9 Kap ile ne yaptığınız, 1. sorudaki arkadaşınıza karşı tavrınızı ortaya koyuyor. Örneğin; kap metalden yapılmış ve içi su dolu ise tekrar eve taşıyorsanız, bu sizin arkadaşınıza değer verdiğinizi gösterir ve ilişkinizin sağlam temellere dayandığını simgeler. Oysa kap seramikten yapılmış ve kırık ise, siz de parçaları evden uzağa atıyorsanız, bu kişi ile ilişkinizde sorunlar olduğunu ve onu uzaklaştırmaya çalıştığınızı gösteriyor 10 -Suyun büyüklüğü sizin cinsel isteğinizi simgeliyor. 11 - Suyun karşısına geçerken ne kadar ıslandığınız hayatınızın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

143 |

1-Sizinle yürüyen kişi hayatınızdaki en önemli kişi.


Uzm. Dr. Mahmut Çakır Çocuk ve Ergen Psikiyatristi &Çocuk Hastalıkları Uzmanı

DERSİMİZ DERS ÇIKARMAK Ders çıkarmalıyız...

•Çünkü çocuğumuzun karnesi bir yerde ebeveynin yansıması ve ebeveynin karnesidir. •Çünkü işler iyi gitmemiş ise buradaki nedensellikle ilgili annebabanın yeterince farkındalığı, ilgisi ve çözüm odaklı çabası yeterince olmamıştır, olamamıştır. •Çünkü çocuğu tanıma ve tanımlama, güçlü ve daha az güçlü taraflarını belirleme, planlı-organize, keyifli ve ilgi duyduğu şekilde bir eğitim programı sunmada yetersiz kalınmıştır. •Çünkü bunları yapmak yerine, çocuğun çıkmazları ve yetenekleri göz ardı edilerek moda haline gelmiş klişe bir yaklaşım olan ‘’kuru bir yüksek başarı beklentisi’’ içine girilmiştir. •Çünkü karşılığı olmayan yüksek başarı beklentisinin olması için yeterli ders çalışma olmadığında ve başarı düzeyi yakalanamadığında “ Sen tembelsin, çalışmıyorsun, kafan çalışmıyor’’ gibi itham edici, yargılayıcı, sorgulayıcı ve suçlayıcı bir tutum ve yaklaşım tarzı sergilenmiştir. •Çünkü bunun yerine çocuğun yetenekleri ölçüsünde, koşullandırmayan bir yaklaşımda bulunulmamıştır ve kendisiyle ilgili her durumda birlikte karar vermeyi ‘’biriciklik’ kabul eden düşünce ve duygu paylaşımı yapılmamıştır.

144 |

Bunları bilelim ve uygulamaya çalışalım

Çocuklarımızın başarısızlığını sorgulamak ve bunun için huzursuz olduğumuz duygusu vermek yerine ‘başarısızlığın nedeni’ üzerinde düşünmelerini ve kafa yormalarını sağlayan sohbet kıvamında yaklaşımlar yapılmalıdır. Başarısızlık üzerinden gitmek yerine başardığı ve iyi olduğu tarafları geri bildirim yaparak takdir etmek çocuğumuzun motivasyonunu artıracaktır. Unutulmamalıdır ki başarılı sona ulaşan yollar teşvik edilmekten geçmektedir. Başarısını ödüllendirmek önemli ve gerekli olmakla birlikte, başarı düzeyinden öte gösterdiği çabayı görmek, bununla sevinmek ve gurur duymak ‘yaptığını önemsemek’ gibi bir duygunun ona geçmesi demektir.

Zaten bu duygu başarıya ulaşacak yolda çabanın pozitif anlamada kısır döngüye girmesinin kaynağı olacaktır. Elde edilen başarıyı pahalı, büyük hediyelerle ve abartılı tatillerle ödüllendirmek gereksizdir. Ayrıca zannedildiği gibi ona çok değer verdiğinizin ve çalışmasını teşvik ettiğinizin tam karşılığı değildir. Çocuğunuzun başarısına karşılık gelecek, sunacağınız en büyük ödül ‘’kendisinin önemli ve değerli olduğunu hissettiren, onunla birlikte geçirdiğiniz-geçireceğiniz, paylaşılan keyifli zamanlardır.’’ Elde edilen ‘hatırı sayılır akademik başarı’ karşısında, ‘işte benim çocuğum’ ya da ‘ne de olsa benim çocuğum’ şeklinde söylemler, başarıyı ebeveynin kendisine bağlaması ve kendini yüceltmesi, çocuğun başarısını görmezlikten gelmesi ya da küçümsemesi algısına neden olabilir.

Başarısızlık üzerinden gitmek yerine başardığı ve iyi olduğu tarafları geri bildirim yaparak takdir etmek çocuğumuzun motivasyonunu artıracaktır.


Yapılan doğrudur

•Çocuk ya da ergenin planlı programlı ders çalışması yönünde motivasyonu sağlanırsa ve bunun için uygun rol model arkadaşlara entegre edilirse, •Eksik ya da yetersiz olduğu alanlar belirlenip bu yönde desteklenirse, ilgi duyduğu, haz ve keyif aldığı eğitim programı uygulanırsa, •Çocuğun zor anladığı, hemen unuttuğu, bu nedenle çalışma motivasyonunun ve verim ortaya koymada becerisinin düşük olduğu dersler ve konular belirlenip bireysel eğitim desteği sağlanırsa, •Tek bir hedef ya da seçeneğe koşullanıp plan yapmak yerine farklı ve yeteneğine uygun seçenekler öngörülürse, •Akademik başarısı yanında sosyal baş etme ve iletişim kurma becerisinin istenilen düzeye gelmesi için uygun çevresel ve okul destek sistemleri oluşturulursa ve yapılandırılıp sunulursa, • Birinci dönem akademik başarısının daha iyi olmasını engelleyen çocuğun kendi çıkmazları ve bunu telafi edecek eğitsel desteğin eksikliği yönünde yeterince farkındalık ve düzeltilmesi için karalılık varsa, •Bunun için çocukla birlikte karar verilip gösterdiği her çabayı ve verim olarak ortaya koyduğu her sonucu ödüllendiren, verimsiz ve olumsuz sonuçları gerekirse görmezden gelen bir yaklaşım benimsenirse, yapılan doğrudur.

Yapılan yanlıştır

•Gösterdiği çabayı takdir etmek ve ödüllendirmek yerine sadece elde edilen başarıyı benimseyen ve önemseyen bir yaklaşım sergilenirse, •Özellikle internet ya da sosyal medya bağımlılığı olan çocuklarda suçlamaya, kısır döngüye giren tartışmaya ve Dikkat eksikliğiHiperaktivite bozukluğu belirtilerine yönelik danışmanlık ve değerlendirme gereksinimi düşünülmediyse, •Ders çalışmayı önemsemeyen, umursamaz davranan ve sorumluluğu olmayan çocuklarımız için ‘‘acaba biz onları sırf kendi oldukları için yeterince önemsedik mi ya da önemsiyor muyuz’’ sorusu dolu dolu karşılık bulmuyorsa, •Birinci dönemde yetersizlik ya da olumsuzlukların (hem çocuk hem ebeveynde) nedenlerine yönelik çocukla birlikte değerlendirme yapılıp yeni yaklaşım tarzı ve olası destek sistemleri halen belirlenemediyse, •Yetersiz ya da eksik olan durumların tespit edilip klinik veya eğitsel desteklerle bir öngörü halen yoksa ve plan yapılmamışsa, •Çocuklara en büyük ve güzel karne hediyesi ‘’anne-baba ile geçirilen keyifli zamanlardır’’ prensibine uygun bir şekilde karne tatilini birlikte geçirerek zaman ve duygu paylaşımı yapılmıyorsa ya da yapılmadıysa,

•Çocuğun karne sonucunu sorgulamaktansa bununla ilgili fikirleri öğrenilmediyse ve ne düşündüğünü söylemesine fırsat verilmediyse yapılan yanlıştır.

Ders çalışma gerekliliği ve kendi düşük akademik başarısı hiç de umurunda olmayan çocuklar

Bu yönde özellik sergileyen çocuklar desteğe ihtiyacı daha çok olan, ders ve sosyal alanlardaki sorunları süregenlik gösteren, düzelmesi yavaş ve zaman alan daha zor bir grubu oluşturmaktadırlar. Bu çocuklarımızda yargılama, farkındalık ve tasarlama işlevleri düşüktür, sosyal yargılama ve baş etme becerileri düşüktür ve uygun değildir. Ayrıca sorun davranışlar sergileme ya da sorun davranışları olanları arkadaş edinme eğiliminde olma, okuldan kaçma ya da okulu asma, kendisine ve başkasına zarar verme, sigara, madde ve alkol kullanma oranı yüksek olan çocuklardır. Tüm bu nedenlerle ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanma, etiketlenme, yeterli arkadaş ve sosyal desteği olmayan bir gruptur. Hepsinden öte ders çalışmayı ve ders başarısını önemsemeyen bu çocuklar ya da ergenler zaten ailesi ve arkadaşları tarafından önemsenmediklerinin farkındadırlar. Önemsenmemeyi içselleştirip bunu bir öğrenilmiş davranış haline getirmişler ve kendileri de hiçbir şeyi önemsemez duruma gelmişlerdir. Bu nedenlerle bu niteliğe sahip çocuklarımıza sorgulayıcı, suçlayıcı ve bilerek yapıyormuş gibi ceza verici yaklaşımların olmaması temel yaklaşıma daha çok ihtiyaç vardır. Bireysel eğitim desteğine, motivasyon ve farkındalığa yönelik uygun rol model arkadaşlar sağlanmasına, önemsenmeye ve değer verilmeye o kadar gereksinimleri vardır ki karne sonuçlarını değerlendirip yargılarken ve ikinci dönemde yapılması gerekenleri planlarken bu gereksinimler göz önünde bulundurulmalıdır. Sonuç olarak; karne sonuçlarını değerlendirirken temel yaklaşım; ne olduğu değil, neden olduğu ve ne yapılması gerektiği yönünde olmalıdır.

Bireysel eğitim desteğine, motivasyon ve farkındalığa yönelik uygun rol model arkadaşlar sağlanmasına, önemsenmeye ve değer verilmeye o kadar gereksinimleri vardır ki karne sonuçlarını değerlendirip yargılarken ve ikinci dönemde yapılması gerekenleri planlarken bu gereksinimler göz önünde bulundurulmalıdır.

145 |

Sürekli ve planlı bir şekilde çalışıp didinmesine karşın hedeflenen başarıyı yakalamayan çocuklarımızın, kendilerinin çabasının takdir edilmesine ve başarıyı engelleyen nedenlerin farkında olunmasına gereksinimleri vardır. Bu amaçla nedenlerin belirlenmesinde muhatabı olan gerçek uzmanından danışmanlık almak, okuldaki eğitimcilerin gözlemlerinden yararlanmak, ‘’uzman kişi-eğitimciaile’’ şeklinde iletişim ve bilgi paylaşımı ağını oluşturmak gerekebilecektir. Algılama düzeyi ve hızı yetersiz olan ve hemen unutan bir çocukta ‘Özel Öğrenme Güçlüğü’, plan-program yapmada ve odaklanmakta zorlanan, ödevlerini erteleyen ve ders başarısını hiç önemsemeyen bir öğrencide ‘Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite’ bozukluğu, normal zamanda iyi yapan ve iyi düzeyde bilgiye sahip olmasına karşın sınavda başarısız olan çocukta ‘Performans ya da Sınav Kaygısı’ ve okula gitmede isteksizlik, okuldan kaçma davranışı sergileyen bir çocukta onu zorlayan bir derse karşı ‘Özgül Fobi’ ya da ‘Sosyal Fobi’ gibi nedenleri ortaya koymada ve nedenleri ortadan kaldırmada bu ‘üçlü iletişim ve bilgi paylaşım ağı’ olmazsa olmazdır.


146 |


147 |


Atakum’da rekor nüfus artışı 2016 yılında Karadeniz’in nüfusu en hızlı artan ilçesi Atakum, 2017 yılında da yüzde 7’lik nüfus artışıyla rekorunu yineledi. Belediye Başkanı İshak Taşçı, “Atakum, adeta herkesin yaşamak istediği bir kent haline geldi” dedi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2017 verilerine göre Atakum, Karadeniz Bölgesi'nde nüfusu en hızlı artan ilçe oldu. Her yıl ortalama yüzde 7’lik bir nüfus artışı yaşadıklarını ifade eden Belediye Başkanı İshak Taşçı, "İlçemizin nüfusu düzenli olarak artıyor. Her yıl Türkiye’nin çeşitli kentlerinden ilçemize gelen 10 ile 15 bin civarında vatandaşımız, Atakum’da yaşamaya başlıyor” diye konuştu.

148 |

PARLAYAN YILDIZ

Atakum’daki hızlı nüfus artışında, ilçedeki değişim ve gelişimin etkili olduğunu söyleyen Başkan Taşçı, "İlçemiz hızlı bir şekilde değişiyor ve gelişiyor. Bu gelişim, ilçemizin eşsiz doğal güzellikleriyle bütünleştiğinde ise Atakum, her geçen gün daha da yaşanılabilir bir kent haline geliyor. Karadeniz’in parlayan yıldızı olan Atakum, belediyemizin yatırımları, projeleri ve merkezi hükümetin de destekleriyle her geçen gün daha da büyüyerek, tüm Türkiye’nin tanıdığı ve yaşamak istediği bir ilçe haline geldi. Doğal güzellikleri, sosyal ve kültürel hayatı ve yerel yönetimler alanındaki başarılı çalışmalar ile Atakum, Türkiye’nin parlayan yıldızı haline geldi” ifadelerini kullandı.


3,5 YILDA 43 BİNLİK ARTIŞ

BİRLİKTE YÖNETİM

Standart belediyecilik faaliyetleriyle yetinmeden her zaman daha güzeli, daha iyiyi hedeflediklerini kaydeden Başkan Taşçı, “Her geçen gün daha da yaşanılabilir bir Atakum için mücadele ediyoruz. Çalışmalarımızı vatandaşlarımızın memnuniyetini hedef alarak sürdürüyoruz. Atakum Belediyesi, sosyal belediyecilik çalışmalarıyla, insana değer veren, insana dokunan projeleriyle her zaman vatandaşlarıyla bir arada olan bir belediye. Bu birlik ve beraberlik de huzuru ve güveni meydana getiriyor. Vatandaşbelediye birlikteliğiyle yönetilen kentimiz, tüm Türkiye’den göç alarak, Karadeniz’in en hızlı nüfus artışına sahip ilçesi oldu”şeklinde konuştu.

GELECEĞE HAZIRLIK

Nüfusu 192 bin 953’e yükselen Atakum’’da, göreve geldiklerinde nüfusun 149 bin 226 olduğuna dikkat çeken Taşçı,“İlçemizin nüfusu 3 buçuk yılda 43 bin 727 kişi arttı. Bu artış her yıl düzenli olarak devam ediyor. Atakum Belediyesi olarak biz de artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılama noktasında, sorumluluğumuzun farkındayız. Bu farkındalıktan hareketle, 2014 sonrası yaklaşık 5 kat artan hizmet alanımızın her karışında ekiplerimiz 7 gün 24 saat, mesai kavramı gözetmeksizin çalışıyorlar. Hayata geçirdiğimiz, planlama aşamasında olan projelerimizle ve artan nüfusun ihtiyaçlarını gözeterek yaptığımız yatırımlarla da ilçemizi gelecek yıllara hazırlıyoruz”diye konuştu.

2016 yılı verilerine göre 181 bin 302 olan Atakum İlçesi’nin nüfusu, 2017 yılında 11 bin 651 kişilik artış ile 192 bin 953’e yükseldi. 2014 öncesi 149 bin 226 olan Atakum nüfusu, son 3 buçuk yılda 43 bin 727 kişi arttı. Bu sayı, 1 milyon 312 bin 990 olan Samsun nüfusunun yüzde 14,70’ini oluşturuyor. TÜİK tarafından açıklanan nüfus verilerine göre, nüfusu yaklaşık yüzde 7 oranında artan Atakum’da kadınların sayısı çoğunlukta. Atakum’da cinsiyete göre nüfus oranında kadınların sayısı 99 bin 370 ile 93.583 olan erkek sayısını 5 bin 787 kişiyle geride bıraktı.

149 |

2014 sonrası yaklaşık 5 kat artan hizmet alanımızın her karışında ekiplerimiz 7 gün 24 saat, mesai kavramı gözetmeksizin çalışıyor.


SKOLYOZ TANISINDA GEÇ KALMAYIN! Op. Dr. Selçuk Tepe

Medicana Samsun Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Selçuk Tepe, skolyoz konusunda bilgi verdi. Skolyozun aslında bir hastalık değil bulgu olduğunu belirten Tepe, “Nasıl ki farklı hastalıklara bağlı olarak ateş ya da ağrı gibi bulgular ortaya çıkabiliyorsa, çeşitli hastalıklar da skolyoza neden olabilir. Bu nedenle skolyoz, sağlıklı bir omurga yapısında oluşan biçimsel bir deformite olarak tanımlanabilir” dedi.

Skolyoz nedir?

İnsan omurgasına yandan bakıldığında tam düz değildir. Boyun ve bel bölgesinde hafif çukurluk (lordoz) ve sırt bölgesinde hafif kamburluk (kifoz) vardır. Omurgaya önden ya da arkadan bakıldığında omurganın göğüs veya bel bölgesinde görülen eğilmelere skolyoz adı verilir. Omurlar sağa veya sola doğru yer değiştirir ve aynı zamanda kendi eksenleri etrafında döner.

Skolyozun belirtileri nelerdir?

Kalça ve omuz seviyesindeki eşitsizlikler ve göğüs kafesindeki tümsek ilk belirtilerdir. Aileler, ileri dönemde sırtta kamburluk ve şekil bozukluğu olunca fark edebilmektedir.

Skolyozda tanı nasıl konulur?

Ayakta çekilen tüm omurgayı içine alan röntgen ve klinik muayene ile tanı konulur. Nadiren MR gerekli olur. Çekilen grafiklerde eğriliğin derecesi ölçülür. Skolyoz yaşla birlikte ilerleme gösterdiğinden, kemiksel gelişimin takip edilebilmesi gereklidir. Bu nedenle el, bilek ve kalça grafikleri de gereklidir.


Skolyozda günlük yaşam nasıl etkilenir?

Erken tanı konulduğunda, yüzde 100 'e yakın bir başarı sağlanır. Zamanında teşhis edilmezse çocukların gelişimi etkilenir. Bel, sırt ağrıları ve akciğer fonksiyon bozukluklarına sebep olur.

Kaç farklı tip skolyoz vardır?

İdiopatik (nedeni belli olmayan); en sık görülenidir ve kalıtsal bir sebebi olabileceği düşünülmektedir. Nöromuskuler; ikinci sık görülen tiptir. Temel nedenleri arasında kas ve sinir hastalıkları yer almaktadır. Konjenital (doğuştan); anne karnında bebeğin gelişimi sırasında meydana gelen omurga anomalilerine bağlı gelişir. Hızla ilerler ve erken yaşta cerrahi tedavi gerekir.

Skolyoz daha çok kızlarda mı erkeklerde mi görülür?

Toplumda yüzde 2-4 arası oranda görülür. Ancak çoğunluğu düşük dereceli yani cerrahi tedavi gerektirmeyen olgulardır. Kız çocuklarında erkeklere oranla 8-10 kat daha fazla görülür.

Günümüzde skolyoz cerrahisinde hangi teknik ve yöntemler uygulanmaktadır?

Daha önce de belirtildiği gibi konjenital skolyoz hariç omurga eğriliği hızla ilerlemiyorsa, 10 yaşın üzerinde omurga büyümesi durdurulmaksızın '' Uzatılabilen Çubuklar Sistemi'' yöntemiyle cerrahi işlem yapılır. Bu sistemde büyüme devam edecektir. 6 ayda bir yapılacak operasyonlarla çubuklar uzatılarak, büyümeyle artan eğriliğin düzeltilmesi sağlanır. Daha yeni sistemlerde ise manyetik uzaktan kumanda cihazı kullanılarak, 2-3 ayda bir ameliyatsız bir şekilde poliklinik ortamda uzatma da sağlanabilmektedir. Son günlerde büyüme potansiyeli olanlara ''Gerdirme Yöntemi'' olarak adlandırılan yöntemle minimal cerrahi işlem yapılabilmektedir. Hastaya endoskopik olarak yerleştirilen vida ve ip ile işlem gerçekleştirilir.

Cerrahi müdahale sonrası skolyoz eğrisinin tamamen düzelmesi mümkün mü?

Tamamen düzelme tehlikelidir ve gerekli de değildir. İyi bir cerrahi işlem sonunda, derece olarak düzelme oranı yüzde 7080’ler civarındadır. Bu pratik olarak röntgene bakıldığında küçük bir skolyozun olması, ancak çocuğa dışarıdan bakıldığında normal görünmesi anlamına gelir.

Skolyoz ameliyatlarını riski var mıdır?

Çocuklarda skolyoz hangi derecedeki eğimlerde tehlikeli boyuttadır?

10 dereceden itibaren skolyozun varlığından bahsedilir, üst sınırı yoktur. Eğrilik 120 derecelere kadar ulaşabilir. Kural olarak skolyoz var ise, çocuk büyüdükçe artmaya devam edecektir. Bu yüzden takip çok önemlidir.

Tedavi yöntemleri nelerdir?

Skolyoza neden olan hastalığa ve kişide oluşan skolyoz derecesine göre değişkenlik gösterir. Aslında tedavi kişiseldir. Tanıyı aldığı yaş, eğriliğin derecesi, skolyozun sebebi olarak değerlendirilir ve hastadan hastaya değişen şekilde tedavi belirlenir. Başarı şansı erken tanı alındığında çok yüksektir. Gözlem; omurga eğrilik derecesi 20'nin altında olan hastalar, 6 aylık aralıklarla kontrole çağrılıp omurga grafikleri çekilerek takip edilir. Özellikle yüzmeyi içeren sportif faaliyetler önerilir. Skolyozda özel fizik tedavi egzersizleri faydalı olabilir. Korse; 20-40 derece arası eğriliklerde önerilir. Etkili kullanıldığında ameliyat olma oranını ciddi ölçüde azaltır. Cerrahi tedavi; 40 derece üzeri eğriliklerde ve çocuk hala büyüyorsa artık cerrahi kaçınılmaz hale gelir. Zamanlama önemlidir. İdiopatik tipte akciğer gelişiminin tamamlandığı ergenlerde genelde 10 yaş üzeri planlanır. Omurga büyümesini durdurmadan yani füzyon olmaksızın cerrahi işlem yapılır. Konjenital skolyoz daha küçük yaşta ve düşük derecelerde yapılmaktadır. Ancak bu tipte hızlı bir ilerleme olacağından, omurga büyümesinin durdurulmasına yönelik cerrahi bir işlem yapılır.

Cerrahi tedavide felç riski bulunabilmektedir. Ancak günümüzde teknolojinin gelişmesi ile birlikte ameliyat esnasında sinirlerinin işlevlerini devamlı olarak gösteren ''Nöromonitorizasyon'' işlemi yaygın olarak kullanıldığından bu oran oldukça azalmıştır. Buna ek olarak spinal navigasyon cihazı, omurganın üç boyutlu görüntülenmesine ve omurgaya koyulan vidaların güvenli bir şekilde yerleştirilmesini sağlamaktadır. Ayrıca üç boyutlu omurga baskı teknolojisi, skolyoz hastaları için umut olmuştur. Bu teknikte, hastanın omurgasının üç boyutlu baskısı oluşturabilir ve cerrahın işini büyük ölçüde kolaylaşır ve de felç riskini azalır.

Cerrahi müdahale sonrası hasta ne kadar zamanda iyileşerek ayağa kalkabilir?

Hasta 1. gün yatağından ayağa kaldırılır, 2. gün ise kontrollü bir şekilde yürütülür. Genellikle 3. gün tuvalete gitme ve kendi kendine yürüyebildiği gözlenince taburcu edilir. 3 haftadan sonra da ev dışına çıkmasına izin verilir.


KAAN ALİ KOLCUOĞLU Düşbaz

OYSA BASİT BİR ANLATICIYIM SADECE Gerçekte bir özenti öznesiyiz… Aslında şöyle fiyakalı bir giriş yapmalıydım. Olmayan kravatımı bir yana savurarak en üst tondan ama bağırmadan, neşeyle şöyle demeliydim:

“Kaldırın kalemleri, kitapları, defterleri tüm bildiklerinizle birlikte. Sonsuz dehlizlere gömün ne varsa çokbilmişliğe dair. Ezberleri bozun yeminler üzerine…!”

Dedim ya hep bir özenti öznesiyiz. Filmlerde böyle oluyor gerçek hayatta pek oturmuyor nedense. Ama yine de bildiklerinize dair eklenecek birkaç cümle olmalı saklı ağrımda. Ve varsa eksik, tamamlanmalı kendinin doğrusuna inat. Demiştim değil mi gerçekte bir özenti öznesiyiz diye… Neyse…

Sanki büyülenmiş gibiydiler… Ardından adamlar… Kadınlar… Yalnız herkes anlamıyordu bu hikayeleri! Kimine saçma sapan, kimine kara büyü gibiydi…

Bir hikayesi olmalı insanın, mesela güneşe uzanan…

Ve anlıyoruz ki aslında anlatılan basit bir hikaye ama yüklenen anlamı ağır. Kalpleri temiz olanların anlayabildiği, bir sinema perdesinden çıkmış da hayat bulmuş gibi seyrediyorlardı ki sadece seyretmek olsa Ayşe, Ayşe oluyordu Fatma, Fatma… Ahmet ise Ahmet yani herkes kendini oynuyordu ve hikayeci hikayesinde sadece kişinin, kendisini anlatıyordu.

Bir hikayesi olmalı insanın, deniz diplerinde orkinosa, mercana, süngere dokunmalı…

Dedim ya basit bir anlatıcıyım sadece ve anlatmalıyım uzun bir hikaye

Yaşanmış anlılarla dolu bir maceranın sahibi olmalı ve bir hikayeci gibi anlatmalı onu.

Oku dedi ilk emir, oku…!

Herkesin bir hikayesi olmalı ve anlatmalı onu, uzun uzun… Oysa ben, basit bir anlatıcıyım sadece. Ve anlatıyorum, uzun uzun…

152 |

Dedim ya basit bir anlatıcıyım ben sadece ve hangi uzun cümleye sığınsam şimdi devrik kalıyor karşınızda… “Ulak” adında bir film seyrettim geçenlerde. Filmde Çetin Tekindor Ulak’ı oynuyordu. Sihir tozları serpilmiş bir Anadolu ve biraz da şamanlık esintileri içerisinde geçen filmde Ulak yani Tekindor bir hikaye anlatıcısıydı. Yani ona biçilen rol bir hikayeci rolüydü. Ve anlatıyordu sadece çocuklar etrafında pervane… Ve anlatıyordu sadece pervane olan çocuklara hikaye.

Ve biz okuduk uzun uzun… Sayfa sayfa… Ne diyordum herkesin bir hikayesi olmalı ve anlatmalı onu uzun uzun oysa basit bir anlatıcıyım ben…


Ve biz okuduk güzel güzel…1450 yılında Matbaa icat ediliyordu Alman Jan Gutenberg tarafından Ve biz okuyorduk sayfa sayfa

Biz okuyorduk güzel güzel en güzel düşlere bezeli geleceğimizi oysa 1961 yılında SSCB Yuri GAGARİN uzaya giden ilk insan 1969 ‘da ABD Neil ARMSTRONG ve Edwin ALDRIN Aya ayak basan ilk insanlar oluyordu.

1521’de Piri REİS “Kitab-ı Bahriye” adını verdiği gerçeğe en yakın Dünya haritasını yayınlıyor 1592’de İtalyan GALİLEO 30 kez büyüten teleskopu yapıyor 1630’ da Türk Hazarfen Ahmet Çelebi yaptığı kanatlarla ilk kez uçmayı başaran adam oluyordu.

Ve bizler sayfa sayfa cilt cilt okurken 1997 yılında ABD’de IBM tarafından gerçekleştirilen “DEEPER BLUE” adlı bilgisayar Satranç ustası Kasparov’ u yeniyordu.

Ve biz okuyorduk sayfa sayfa kitap, o esnada yani 1763 yılında Fransız Claude CHAPPE uzaktan yazma anlamına gelen Telgrafı icat ediyordu. 1876’da ABD İskoç asıllı Alexander Graham BELL ilk telefonu icat ediyor 1877’de Thomas EDİSON “Fonograf” denilen ses kayıt cihazını hayata geçiriyordu. Ve biz okuyorduk sayfa sayfa cilt cilt kitap, 1878 de İngiliz Joseph SWAN elektrik ampulünü icat ediyor 1880de ise Thomas EDİSON elektrikli ampulü güvenli hale getirerek satışa sunuyordu. Ve biz okuyorduk sayfa sayfa cilt cilt kitap, aynı zamanlarda yani 1885 yılında Fransız Louis PASTEUR kuduz aşısını buluyordu. On yıl sonra Alman Wilhelm RONTGEN X ışınlarını keşfediyor 18 yıl sonra da ABD’de Elmer SPERRY ilk Robotu yapıyordu. Bir dip not: “ROBOT” kelimesi Çek dilinde “zorunlu emek” anlamında olup deyim tarlada köle gibi sürekli çalışan işçiler için kullanılmış. Dedim ya basit bir hikaye anlatıcısıyım sadece…

Oku dedi… Oku…

Ve biz okuyorduk sayfalarca kitap büyükler örnekle gösteriyorlardı bizi yan komşularına, bak Melahat ablası, bak Aysel teyzesi benim oğlum, kızım ne de güzel okuyor. Ve biz okuyorduk sayfa sayfa, cilt cilt kitap o esnada 1951 yılında ABD de IBM şirketi tarafından ilk ticari bilgisayar yapılıyordu. Ve biz okuyorduk sayfa sayfa cilt cilt kitap. 1953 yılında ABD’de İlk Renkli TV yayını başlıyordu ( bizde 1984) ve biz okurken sayfa sayfa cilt cilt 1957 yılında SSCB uzaydaki ilk insan yapımı cisim olan “SPUTNİK 1” adlı uyduyu fırlatıyordu. 1958 ‘de ise ABD’de Mikro Chip icat edilmişti.

İnsan kendine karşı zafer kazanıyordu. Ne ironi? Ve bizler okurken, ABD Genetik kopyalamada ilk somut başarı sağlıyor “DOLLY” adı verilen bir koyun kopyalıyordu. Yıl sadece 1997di. Soru şu? Okuyarak mı kazanılır edinim, şöhret, başarı? Evet, payı yadsınamaz ama başından beri vurgulamak istediğim şey salt okuma bize yazılmış başkalarının hikayelerini verir oysa senin etrafında veya sana dokunan binlerce hikaye vardır. Dedim ya basit anlatıcıyım ben ve anlatmalıyım uzun uzun… Dokunmalı her çocuk hatta her adam ve kadın biraz denize… Gökyüzü tutup, koşmalı dağ bayır… Nasıl olsa okursunuz bir ara uzun uzun… Ne çok dolu kitap, ne çok insan… Yıllar sonra uzun veya kıssadan hisse kısa hikayeleriniz olur cebinizde anlatacak… Bu yüzden deniz kenarında bir plajda veya bir kayalıktan dokunmalı denize… Bir avuç kumdan kaleler yapmalı… Bir ağacı hissetmeli bir hayvanla göz göze gelmeli… Yazmak sanatını ve yazılanı doğru okumak çok önemli… Yazılan mektubu doğru okumazsak hedefe ulaşması ile ilgili sıkıntı yaşarız. Bu yüzden kaldır kafanı bak hayat dokunabileceğin kadar yakın sana…

Ben mi? Hala sizi okumaya kaldığım yerden devam ediyorum…! Hoşça kalın

153 |

Oku dedi ilk emir, oku…!


Tirit bahane, dostluk şahane

154 |

Atakum Belediyesi ile Havza Belediyesi tarafından geleneksel tirit gecesi düzenlendi. Yoğun katılımın olduğu gecede Havza Belediye Başkanı Murat İkiz, "Tirit bahane, amaç bir araya gelmek. Esas olan birlik beraberlik kardeşlik" dedi

Atakum İlçesi'nde Havza Belediyesi ve Atakum Belediyesi tarafından geleneksel tirit gecesi düzenlendi. Atakum Belediyesi'nin ev sahipliğinde Atakum Eğitim ve Eğlence Merkezi'nde bu yıl 14.'sü düzenlenen geceye, Samsun Valisi Osman Kaymak, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Havza Kaymakamı Metin Yılmaz, Atakum Kaymakamı Namız Kemal Nazlı, Havza Belediye Başkanı Murat İkiz, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Kavak Belediye Başkanı İbrahim Sarıcaoğlu, Alaçam Belediye Başkanı Hadi Uyar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

KÜLTÜR MİRASI

Havza tanıtım videosunun izlenmesinin ardından gecede ilk olarak, 25 Mayıs Havzalılar Derneği Başkanı Osman Teber selamlama konuşması yaptı. Teber, tiridin bölgenin geleneksel ve kültürel bir mirası olduğunu belirtti.


HER YER GÜZEL

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ise tiridin bahane olduğunu amacın ise bir araya gelmek olduğunu ifade ederek, “Amacımız hayatın günlük koşuşturmalar arasında bir an olsun nefes almak ve bir araya gelmek. Şehrimiz, baştan başa doğal güzellikleri ile yemek kültürü ile inanılmaz güzellikler sergileyen bir yer. Bu şehri bizlere bırakan ve bu güzel şehre hizmet etmek için emanet edenlerden Allah razı olsun. Birlikte olduğumuz için çok mutluyum. Suriye’de savaşan silahlı kuvvetlerimiz mensuplarına Allahım kolaylıklar versin" sözlerini kaydetti.

YAŞATILMASI ÖNEMLİ

Samsun'un birçok özelliğe sahip bir şehir olduğunu söyleyen Samsun Valisi Osman Kaymak da, "Samsun'da göreve başlayalı 7 ay oldu. Bu süreçte Samsun’u insanı ile yöresi ile kültürü ile tanımaya çalışıyoruz. Bu tirit gecelerinde Samsun’u tanımamızda önemli etken oluyor. Gerçekten bu değerlerin yaşatılması çok önemli. İnsanlar bir araya gelmek için bahane ararlar, Havza Belediye Başkanımız Murat Bey böyle bir bahane buldu kendisine teşekkür ediyoruz. Allah bu birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Allah ülkemize ve Samsunumuza dirlik düzenlik versin" ifadelerini kullandı.

AĞIRLIK İSTİHDAMA

Havza Belediye Başkanı Murat İkiz, artık gelenekselleşen tirit gecelerinin bu yıl on dördüncüsünü düzenlediklerini belirterek, “Tirit bahane, amaç Havzalıları bir araya getirmek. Esas olan birlik, beraberlik ve kardeşlik. Önceleri dedelerimiz, babalarımız uzun kış aylarında bir araya gelirler tirit yaparak sorunlarını konuşurlar, sohbet ederlermiş. Şimdi ise dostluk bahanesi. Havza'nın tanıtımı için çalışıyoruz ve çalışacağız. Havza her geçen yıl göç veriyor. Bunun önüne geçmek için istihdama dayalı yatırımlara ağırlık vermemiz gerek. Karadeniz’in en büyük organize sanayi bölgesine sahibiz ve burada yapılacak yatırımlar hem Havza'da hem de bölgemizde istihdam sorununu çözecektir. Güvenlik güçlerimiz Zeytin Dalı Harekatı kapsamında Afrin’e ilerliyor. Bizler de bu yıl programımızdan eğlence kısmını çıkardık. Gönlümüz askerimiz ile birlikte. Allah yardımcıları olsun" diye konuştu.

BİRLİĞE VESİLE

155 |

Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı ise böyle bir geceye ev sahipliği yapmaktan ötürü mutlu olduğunu kaydederek, “Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan günleri yaşıyoruz. Bu programlar halkımızın birlik ve beraberliğine birer vesile” dedi. Kavak Belediye Başkanı İbrahim Sarıcaoğlu ise tiridin bölgenin tanıtımına önemli bir katkı sağladığını belirtti.


ÖZLEM BAŞOĞLU Samsun Devlet Opera Balesi Çocuk Korosu ve Balesi Koordinatörü

Çok Geç Olmadan Baleye Başlayın!

B

aleye 3-11 yaşları arasında başlamak gerekir. Bu yaş aralığında kız ve erkek ayırımı olmamaktadır. Önemli olan vücut gelişimini tamamlamaktır. Bale eğitimi çocukların sağlıklı ve disiplinli bir hayat sürmelerini sağladığı için en çok tercih edilen danslardandır. Bale kursları ile yavaş yavaş ülkemizde de ilgi görmeye başlayan bale dansı, özellikle kız çocukları tarafından talep ve ilgi görür. Bale kıyafetleri, zarif figürleri ve müzikleri kız çocuklarının daha çok ilgisini çeker. Bu nedenle bale kursları sınıflarında kız öğrencilerin sayısının fazla olduğu görülür.

Baleye kaç yaşında başlanır diye merak eden aileler kurslardan bilgi alabilirler. Bale eğitimi zorlu bir süreci kapsadığı için baleye erken yaşlarda başlamak gerekir. Uzun süre devam edecek olan bale eğitimi için çocukların fiziki ve ruhsal yapılarının en uygun olduğu dönem tercih edilmelidir. Çocukluk dönemi baleye başlama yaşı olarak özetlenebilir. Figürlerin kolaylıkla anlaşılmasına olanak tanıyacak olan erken yaşlarda geleceğin balerin ve baletleri daha kolay yetiştirilir.

Baleye başlama yaşı olarak şu şekilde bir özet yapabiliriz:

-Baleye başlama yaşı; 3 ile 11 arasındadır. -Kız ve erkek öğrencilere göre bu yaş aralığı değişmez. -Bale kursları 3 - 4 ve 4 – 6 yaşlarda hazırlık eğitimleri verirler. -Vücut gelişimini tamamlamayan çocukların baleye başlanması önerilmez.

156 |

Bale öğrenme yaşı için en ideal aralık 3 - 11 olsa da yetenekleri olan çocukların da baleye yönlendirildiği görülmektedir. Profesyonel bir bale eğitmeni yaşı standartlara göre daha küçük ama istekli ve yetenekli çocukları da görmeli ve deneme dersleri yaparak potansiyelini incelemelidir. Çocuğun baleyle tanışması vücuduna hakim olabilmesi, duruşunun düzelmesi içindir, hobi veya meslek olarak da yapılabilir. Baleye kaç yaşında başlanır diye merak eden velilere bu cevabı verebiliriz.


157 |


2018’de de hizmete aralıksız devam edeceğiz Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, HaberHayat’a özel açıklamalar yaptı. 2017 yılının projelerle dolu bir yıl olduğunu belirten Başkan Togar, 2018’de de hizmetlerin aralıksız devam edeceğini söyledi. Mehtap YILDIZ HABERHAYAT: Tekkeköy’ün önemli bir projesi olan Aşağıçinik Hanımlar Konağı, açılışa hazırlanıyor. Proje hakkında bilgi verir misiniz? HASAN TOGAR: Bugüne kadar eğitim-kültür merkezleri, köy konakları, bilgi evleri, spor tesisleri gibi birçok farklı işlevi yerine getiren binalarımızı tamamlayıp hizmete sunduk. Ardından Kutlukent Hanımlar Konağı inşaatını tamamlayarak tüm donanımlarıyla açılışa hazır hale getirdik. Yine Aşağıçinik mevkiine önünde kır düğün salonu ve yanında spor alanı bulunan Hanımlar Konağı’nı kısa sürede tamamlayarak açılışa hazır hale getirdik. Önceki dönemlerde ilçemizde bayanların kullanabilecekleri, faaliyetler düzenleyeceği ve eğitim alacakları tesis yoktu. Bizler de bu eksikliği gidermek amacıyla Kutlukent ve Aşağıçinik mevkiine Hanımlar Konağı binalarımızı kazandırdık. Aşağıçinik Hanımlar Konağı, yaklaşık 3 bin 500 metrekarelik alan üzerine inşa edildi. Merkez, toplam dört kat olup, inşaat alanı bin 100 metrekareden oluşuyor. Dört kattan oluşan Hanımlar Konağımızın içerisinde kurs odaları, fitness salonu, çocuk oyun alanı, bayanların her türlü toplantı ve günlerini yapacakları salonları ve kafeterya yer alıyor. Bu binamızda bayanlar birçok aktivitenin yanında her türlü eğitim ve kurslardan ücretsiz yararlanabilecek. Önümüzdeki günlerde açılışını yapmayı planladığımız Hanımlar Konağımız ilçemize hayırlı uğurlu olsun.

158 |

HABERHAYAT: Geçtiğimiz ay yeni bir yıla merhaba dedik. 2018 yılı çalışmalarınıza geçmeden önce geçtiğimiz yıl yaptığınız çalışmaları biraz değerlendirebilir misiniz? HASAN TOGAR: Geride bıraktığımız 2017 yılı, ilçemiz adına hizmetlerle, çalışmalarla, projelerle dolu bir yıl oldu. İlçemizin en ücra köşesine dahi hizmetlerimizi ulaştırdık. Yarınları düşünerek, ortaya koyduğumuz her projeyi halkımızla buluşturduk. Başarılarla dolu yaklaşık 45 aylık bir hizmet süremizi geride bıraktık. 2018 yılı, Tekkeköy Belediyesi için hizmetlerin en üst seviyeye çıkacağı bir yıl olacak. Hedeflerimizi büyüttük ve bu hedeflere ulaşmak için meclis üyelerimiz ve personelimiz ile birlikte çalışarak hizmetlerimiz ile ilçemizi donatmaya devam edeceğiz. HABERHAYAT: Tekkeköy yeni yıla hızlı başladı. 2018 yılının ilk gününden itibaren çalışmaları, hizmetleri ve projeleri hız kesmeden sürdürmeye devam ediyorsunuz. Neler söylemek istersiniz? HASAN TOGAR: Yeni yılın ilk gününden itibaren her zaman olduğu gibi yine ekiplerimiz görevinin başında, vatandaşlarımızın taleplerini yerine getirmek için çalışıyor. Bugün ilçemizdeki gözle görülür değişim, gelişim ve büyüme bunun en güzel somut göstergesidir. 2018 yılının ilk gününden itibaren ekiplerimiz, halkımızın önündeki engelleri kaldırmak ve hayat standartlarını yükseltmek için çalışmalarını sürdürüyor.


Osmanlı Hamamı birçok kazanımın yanında turizmin geliştirilmesine yönelik bir yöne de sahip. Hamam kültürü çok eski ve Türklerin adetleri ile örtüşmüş ayrılmaz bir parçasıdır. Yıllar geçtikçe yok olmaya yüz tutan hamam kültürü, çalışmalarımız sayesinde tekrar canlanacak. Kadın ve erkekler için ayrı bölümler olarak tasarlanan proje kapsamında havuz, sauna, tuz odası, buhar odası, masaj odası ve şok havuzu başta olmak üzere birçok donatı bulunacak. HABERHAYAT: Gerçekleştirdiğiniz halk günlerinde Tekkeköy halkı ile bir araya geliyorsunuz. Bu buluşmaların ilçe gelişimine katkısından bahseder misiniz? HASAN TOGAR: Halk günlerimiz dışında vatandaşlarımız ile zaten bir aradayız. Bizler binalara kapanmış, makamlara mahkum yönetime karşıyız. Her haftanın ilk iş gününe çözüm merkezinde düzenlenen halk gününde, ilçe halkıyla bir araya gelerek, ilçenin gelişimine önemli katkılar sunuyoruz. Pazartesi günleri yapılan halk günümüzle, vatandaşların her türlü talep ve sorunlarının birebir belediyenin üst yönetim kademesine iletiliyor. Halkının istek, talep ve sorunlarının birebir konuşulup çözüme kavuşturulduğu halk günleri, herkes tarafından takdirle karşılanıyor. Bu zaman dilimlerinde sadece vatandaşlarımıza kulak verip, birlikte istişareler yaparak çözüm yolları üretiyoruz. Bizler binalara kapanmış, makamlara mahkum yönetime karşıyız. Bugüne kadar halkımızın desteğiyle çok önemli gelişmelere tanıklık ettik. Birlikte karar verip, birlikte uygulamaya koyduğumuz her çalışma, her proje ilçemizi bugünlere taşıdı. Omuzlarımıza yüklenen yükün bilinciyle ilçemize hizmet etmek için, tüm personelimiz ile bir aile olarak, dur durak bilmeden, yorulmadan çalışarak hayallerimizdeki Tekkeköy’ü birlikte oluşturduk. Her pazartesi günü belediyemiz çözüm merkezinde düzenlenen halk günlerimize aralıksız devam edeceğiz. HABERHAYAT: Geçtiğimiz günlerde Samsun’un farklı hastanelerinde tedavi gören hastaları ziyaret ederek moral verdiniz… HASAN TOGAR: Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren her daim ilçe halkının yanında olduk. Vatandaşlarımızın acısında, mutluluğunda, sıkıntısında yanlarında olarak, madden ve manen destek veriyoruz. Özellikle her fırsatta yaşlı ve hasta ziyaretlerinde bulunmaya gayret ediyoruz. Hastanelerde tedavi gören bir hastanın psikolojisini ve tedavi süreci göz önünde bulundurulduğunda, hasta ziyaretinin o kişiye moral telkininin önemini çok iyi biliyoruz. Bizler de bu mantıkla hareket ederek, Samsun’un farklı hastanelerinde yatarak tedavi gören ve evlerinde istirahatte bulunan hasta ve hasta yakınlarına ziyaretler gerçekleştirerek geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Ayrıca bu ziyaretlerimiz ile rahatsızlıkları nedeniyle gününü hastanede geçiren hastalarımıza ve hasta yakınlarımıza moral ve manevi desteğin yanında yalnız olmadıklarını hissettirmeye çalışıyoruz.

159 |

HABERHAYAT: Osmanlı Hamamı Projesi inşaat çalışmalarına başladınız. Projenin özellikleri nelerdir? HASAN TOGAR: Türklerin yaşamında hamamlar sadece bir yıkanma yeri değil, sağlık, sosyal ve kültürel etkinliklerin yaşandığı merkezlerdir. Hamam kültürü eski medeniyetlerde başlayıp günümüze kadar tarihin her çağında her medeniyetin süre gelen kültürel bir parçası olmuştur. Tüm dünyada hamam dendiği zaman ilk olarak Osmanlı ve Türkler akla gelir. Çünkü hamamın sosyal, kültürel gelenekleri ve uygulamaları Türklerle birlikte gelmiş ve günümüze kadar taşınmıştır. Projede artık inşaat aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Osmanlı Hamamı projemiz ilçemizin tam orta noktası sayılan, 19 Mayıs Mahallemiz sınırları içerisinde yer alan, yaklaşık 5 bin 500 metrekarelik bir arsaya yapılacak. Etrafında 4 bin beş yüz metrekare yeşil alanı bulunan ve Osmanlı mimarisi ve motifleriyle süslenerek yapılacak hamamımızın yanına bir de 300 metrekarelik açık yüzme havuzu inşa edeceğiz. Hamam projemizin inşaat alanı, 1100 metrekare olacak ve karşısında 2000 metrekare açık otoparkı yer alacak. İlçemizin en merkezi konumlu mahallemizde hayata geçireceğimiz Osmanlı Hamamı ile bölgemizdeki önemli kültürel, sosyal ve sağlık yönünden bir eksikliği daha gidermiş oluyoruz. Osmanlı Hamamı tamamlandığında ilçe halkımıza hizmet vermesinin yanında Samsun ve çevre turizmine de ciddi katkı sağlayacak.


160 |

HABERHAYAT: Tekkeköy Çay Mahallesi’nde yapılan modern bir yapı olan TOKİ konutlarını ilçe halkının hizmetine sunmaya hazırlanıyorsunuz. Projenin özellikleri nelerdir? HASAN TOGAR: Tekkeköy’de 276 konuttan oluşan TOKİ konutlarında sona gelindi. İlçede binlerce kişinin yaşayacağı yeni ve modern bir yaşam alanının ortaya çıktı. İnşaat çalışmalarında adım adım sona yaklaşılan TOKİ binalarına yerleşimlerin başlaması ile binin üzerinde vatandaşımız bu alanda ikamet edecek. Dört büyük sanayi, organize sanayi siteleri ve dev kuruluşların yer aldığı ilçemiz, gün içerisinde yaklaşık 100 bin kişiyi ağırlıyor. Yapımında sona yaklaşılan bu konutlar sayesinde modern, her türlü sosyal donanıma sahip yerleşimin oluşması ile günlük hareketliliği sağlayan kişileri kalıcı olarak ilçemizde tutmayı hedefliyoruz. Ayrıca lojistik alanın hemen yanı başında yapılan bu binalar, bu bölgede çalışacak 5 bin kişiye de yerleşim imkanı sunacak. Burada yapılan daireler, vatandaşların talep ettiği uzun vadeli ödeme planı olan ve kira öder gibi kişilerin kendilerine ait ev sahibi olacağı, konforun yanında her türlü sosyal ve kültürel alanların planlandı. TOKİ binalarının etrafında halı saha, basketbol sahası, okul ve cami gibi birçok sosyal donatı alanı bulunacak. 276 konut tam anlamıyla dolduğunda her ailede dört birey yaşadığı varsayılır ise yaklaşık bin 100 kişi burada yaşayacak. Yani burada küçük bir mahalle ortaya çıkmış olacak ve ilçe ekonomimize de ciddi anlamda değer katacak.

Planlamalara göre binaların yaz döneminde tamamlanarak vatandaşlarımızın yerleşimlerinin başlaması hedefleniyor. TOKİ konutlarının yanından geçen derede başlayan ıslah çalışmalarının ardından yürüyüş yolları, bisiklet yolları, aydınlatmalar, kamelyalar, peyzaj, süs köprüleri, süs havuzları ve peyzaj çalışmaları gibi farklı donatıları ile turizm alanı oluyor. Bu avantajlar birbirini tamamlayarak bölgenin en modern yerleşim yeri ilçemizde olacak.


Kadınların ev ortamından uzaklaşacakları, farklı faaliyetler yürütebilecekleri, çeşitli kurslar ile her türlü aktivitelerini gerçekleştirecekleri tesis sayısını her geçen gün arttırmaya devam ediyoruz.

161 |

HABERHAYAT: İlçenin farklı bölgelerinde sosyal, kültürel faaliyetler başta olmak üzere birçok alanda kadınlara yönelik çalışmalara devam ediyorsunuz. Bu faaliyetlerden bahseder misiniz? HASAN TOGAR: Göreve geldiğimizde kadınlara ait özel hiçbir tesis yokken, bizler ilçemizin her bölgesine kadınların kullanacağı tesisler, binalar, konaklar inşa ederek hizmete sunduk. Bu manada kadınların ev ortamından uzaklaşacakları, farklı faaliyetler yürütebilecekleri, çeşitli kurslar ile her türlü aktivitelerini gerçekleştirecekleri tesis sayısını her geçen gün arttırmaya devam ediyoruz. Tekkeköy Eğitim Kültür Merkezi, Büyüklü Aysel Şenel Kültür Merkezi, Kutlukent Kültür Merkezi, köy konakları ve bilgi evlerinin ardından şimdi de sadece kadınların kullanacağı Kutlukent Hanımlar Konağı ile Aşağıçinik Hanımlar Konağı’nı kısa sürede tamamlayarak hizmete sunmaya hazırlanıyoruz. Ayrıca fitness ve spor salonumuz ile yüzme havuzumuz da belirli günlerde sadece kadınların hizmetine sunuluyor. Yine ilçemizin mahallelerinde kurslar için tahsis ettiğimiz yerlerde ayrıca, el işi, dikiş, nakış, boyama gibi kursların yanında meslek edindirme ve eğitim kurslarından da yararlanıyorlar.


SİNEMANIN ŞAKİR DEMİRCİ

UNUTULMAYAN PORTRELER FAYE DUNAWAY

162 |

Dünya sinemalarında izlenme rekoru kıran Bonnie ve Clyde filminin efsane oyuncusu 14 Ocak 1941 yılında Florida’da bir çiftlikte dünyaya geldi. Babası orduda astsubay annesi ev hanımıdır. Boston üniversitesinde ‘Tiyatro Sanatları‘ bölümünde okuyan Dunaway, bu üniversitede kendisiyle aynı dönemde okuyan tiyatro ve sinema sanatçımız Göksel KORTAY ile arkadaş olmuş, iki odalı bir evde bir buçuk yıl birlikte kalmıştır. Kral Oidipus ve Cadı Kazanı isimli tiyatro oyunlarını da birlikte oynamışlardır. Elia Kazan ile tanışan Dunaway Kortay ile yollarını ayırmıştır. Tiyatroda dikkatleri çeken oyuncu film teklifleri alarak sinemaya geçmiştir. 1967 yılında Micheal Caine ve Anthony Quinn ile filmler çevirmiştir. Kendisini dünya starı yapan film Warren Beatty ile paylaştığı Bonnie and Clyde isimli ganster filmidir. Film dünyada gişe rekorları kırmıştır. Daha sonra Steve Mc Quen, Marcello Mastroianni ve Kirk Douqlas ile filmler çevirmiştir. 1974 te Jack Nicholson ile Çin Mahallesi filmini peşinden Robert Redford ile Akbabanın Üç Günü filmini çevirmiştir. Aldığı Ödüller: 1967- BAFTA ÖDÜLÜ 1977-OSCAR ÖDÜLÜ 1994- EMMY ÖDÜLÜ 1999-ALTIN KURE ÖDÜLÜ



Sinema Dünyasının En Büyük Ödülleri OSCAR’LAR SAHİPLERİNİ BEKLİYOR İşte Oscar’ın Kısa Tarihçesi

İlk Ödül Töreni

Oscar Ödülleri ilk kez, 1929 yılı Mayıs ayında Los Angeles’ta verildi.

Törene Katılım

İlk törene 250 kişi katıldı. 15 ödül verildi. Ödül töreni 15 dakikada sonuçlandı.

Oscar İsmi Nereden Geliyor?

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi Kütüphane Sorumlusu Margaret Herrick, Akademi Ödülü olarak bilinen ödüle bakarken, heykelin siluetinin amcası Oscar’a ne kadar benzediğini dile getirmiş, yakınında olan ve bunu işiten bir gazeteci, bu tanımı basına taşımıştır. Zamanla Oscar ismi, Akademi’nin önüne geçmiştir ve 1939 yılından itibaren törenlerde resmi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Oscar Heykelciği

164 |

ŞAKİR DEMİRCİ

90. Akademi Ödülleri için geri sayım başladı. 2018 Oscar Ödülleri, 4 Mart gecesi Los Angeles’ta sahiplerini bulacak. Büyük heyecanda sona doğru…

Boyu 34 santimetre, ağırlığı 3, 85 kilogram olup tamamı altın kaplamadır. II. Dünya Savaşı yıllarında tasarruf gerekçesiyle iki yıl süre ile altın kaplamadan vazgeçilmiştir. Ödül alanlar heykeli satamazlar ancak Akademi’ye 1 dolar karşılığında verebilirler. Bu karar alınmadan önce heykeli yüksek paralara satanlar olmuştur.

Ödüllerin Belirlenmesi

Oscar ödüllerini kazananlar, 5 bin 380 akademi üyesi tarafından belirlenir. Bu üyelerin bin 311 kişisi oyunculardan oluşmaktadır.

Oylama Usulü

Ödüller, 1935 yılından itibaren gizli oylama ile belirlenir. Yarışmaya katılacak filmin 40 dakikadan daha uzun olması gerekmektedir. Ödül alacak filmin Los Angeles sinema salonlarında bir hafta oynaması şarttır.


En Çok Oscar Alan Kadınlar

Meryl Streep, Katherine Hepburn, Ingrıd Bergman.

En Çok Oscar Alan Erkekler

Spencer Tracy, Marlon Brondo, Jack Nicholson ve Daniel Day Levis.

En Genç Yaşta Ödül Alan Jannifer Lawrence: 23 yaşında.

En Yaşlı Ödül Alanlar Jessica Tandy: 80 yaşında.

Christopher Plummer: 82 yaşında. En Çok Aday Gösterilen Aktör Peter O’toole: 8 kez. Meryl Streep: 19 kez.

Öldükten Sonra Aday Gösterilen James Dean: İki kez.

En Uzun Konuşma 5 dakika 30 saniye.

En Kısa Konuşma 3 saniye ile Joe Pepci.

11 Dalda Ödül Kazanan Filmler Ben Hur- Titanic, Yüzüklerin Efendisi.

Oscar’ı Reddedenler

İlk Naklen Yayın

TV’de ilk naklen yayın 19 Mart 1953’te yapıldı. 1966’dan itibaren tören renkli yayınlanmaya başlandı. 1972’den itibaren ise tüm dünyaya canlı yayınlandı.

En Uzun Oscar Töreni 4 saat 2 dakika ile geçen yıl.

Oscar’da Irkçılık Tartışması

2016 Oscar törenlerini sunan siyahi oyuncu Chris Rock’un “Beyaz insanların ödülleri olarak da bildiğimiz tören başlıyor” sözleri Oscar tarihine geçti.

Oscar Töreni Reklamları

TV’de 30 saniyelik reklamın bedeli, 2 milyon 100 bin dolardır.

Kırmızı Halının Uzunluğu

Kırmızı halı, bin 533 metre uzunluğundadır.

Oscar Heykelciğinin Anlamı

Beş parçalı bir film makarası üzerindeki kılıcıyla dikilen bir şövalyeyi ifade eder.

Sonuç

Sinema dünyası, kırmızı halı şovlarını ve bu yılın ‘Oscarları’nı bekliyor. Geri sayım başladı. Ödül töreni 4 Mart 2018 gecesi. Yaşasın 7. Sanat, Yaşasın Sinema!

Nichols Dudley, George C. Scolt, Peter O’toole, Marlon Brando, Woody Allen, Jean Luc Goard, Katharine Hapburn.

Oscar’da Protesto Edilenler

50’li yıllarda McCarthy döneminde arkadaşlarını ele veren Elia Kazan’a Onur Oscar’ı verilmesine Ed Harris, Nick Nolte, Susan Sarandon, Tim Robins, Jesica Lange karşı çıkmışlar, töreni terk ederek protesto etmişlerdir. ( Elia Kazan Anadolu’dan göç eden ve Amerika’ya yerleşen Rum kökenli bir ailenin çocuğudur.) 2003 yılında Mıchael Moore Bush’u protesto için herkesi sahneye davet etti. 1973 Oscar törenlerinde Marlon Brando ödül almak için kendi yerine kızıl dereli bir sanatçıyı göndererek kızıl dereli katliamlarını protesto etti.

Akademi Üyeliğinden Atılanlar

Tacizci yönetmen Harvey Weinstein ve film kopyalarını yakınlarına dağıtan Carmine Caridi.

Geçen Yıl Yaşanan Skandal

165 |

Geçen yıl Warren Beatty ve Faye Dunaway’e sahnede yanlış zarf verilerek Oscar kazanamayan La la Land filmi açıklandı. Kısa bir şaşkınlıktan sonra Moonlight filminin kazandığı açıklandı.


BİR ANI YAZISI

Sefa Aralan

Rahmetli babam Halil Aralan, 1950’li yıllardan 1994 yılına kadar, o günlerde Samsun’da yayınlanmakta olan “Demokrasinin Müdafii”, “Demokrat Canik”, “Samsun Karadeniz Postası” ile kurucusu ve sahibi olduğu “Çarşamba Ekspres” gazetelerinde çeşitli makaleler yazmış eski bir gazeteci idi. En son “Samsun Karadeniz Postası”nda 15 yıla yakın köşe yazarlığı yapmış ve bu müddet içinde çıkan yazılarının pek çoğu tarafımdan dosyalanarak arşiv haline getirilmiştir. Geçen gün bunları karıştırırken, Atatürk’ü gördüğü ilk günkü anısını yazdığı 10 Kasım 1975 tarihli Samsun Karadeniz Postası’ndaki yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

166 |

ANI-NOSTALJİ

NEYDİ O GÜNLER

İstiklal Savaşı zaferle sona ermiş, Anadolu düşmandan temizlenmişti. Türkiye’yi yok etmek için birleşen en kudretli devletler bile onun karşısında diz çökmüşlerdi. İşte o büyük adamın adı Mustafa Kemal’di ki düşmanların korktuğu, ürktüğü ve sonradan da saydığı, sevdiği ve hayranı oldukları Mustafa Kemal… O tarihlerde on yedi yaşında bir çocuktum. Ulusal bayramlarda görülmemiş bir şekilde şenlikler ve coşkunluklarla çınlardı ortalık. Onun devrinde bugünkü gibi birbirimizle didişmek şöyle dursun, tek vücut halinde bir kale idik sanki. Yurdun herhangi bir köşesinde Gazi Paşa geliyor denildi mi, sevincinden ayağa kalkardı o çevreler. Hiç unutmam, 1930’larda bir gün okul müdürümüz, “Gazi Hazretleri teşrif buyuracaklar Samsun’a” demişti bizlere. Onu görebilmek bir mesele olduğu için, nasıl hazırlanacağımızı şaşırır gibi olmuştuk. Liseye teşrif ettiler, sınıfların bazılarını dolaştılar ama ne yazık ki bizim sınıfımız bu şerefe ulaşamayanlar arasında idi. Çantamı kaptığım gibi onu takibe koyuldum ve nihayet halen Sıtma Savaş Dairesi’nin ( Şimdiki Sağlık Müdürlüğü’nün olduğu yer) bulunduğu bina olan, o zamanki Türk Ocağı’nda görebilmek fırsatını bulmuştum. Samsun ve sokakları hep onu yakından görebilme amacıyla tıklım tıklım doluydu. Türk Ocağı’na girebilmek imkansızdı ama çocukluğun getirdiği çeviklikle kalabalıkları yardım ve dış kapının demirlerine çıktım. Heyecanla Gazi’nin çıkmasını bekleyenler arasında idim. “İşte geliyor” dediler. “Yaşa, var ol!” sesleri semalara kadar yükseliyordu. Türk Ocağı’nın dış merdivenlerine doğru ilerlemeye başladılar. Gri bir palto vardı üzerlerinde. O zamanlar moda olan baston taşıma nedeniyle bir elinde bastonu, bir elinde şapkası dimdik ve sert adımlarla şimşek gibi bakışlarla bize doğru yaklaşmaya başladılar. Bütün o hıncahınç kalabalığa ve hepimize güler yüzle iltifatlar saçıyordu. Maiyetlerinde o devrin şanlı adamları, paşalar, yaverler hep onu takip etmekteydiler. Ne yazık ki bu saadetimiz çok sürmedi. Onu bekleyen arabalardan birine bindiler, halkı ayakta bir daha selamlayarak ayrıldılar. Onun büyüklüğü hakkında şöyle bir tarif yapabiliriz belki: Dünya kurulduğundan bugüne kadar gelip geçen insanlar sağ olsalardı da onları engin düzlüklere bıraksalardı, Atatürk de bunların arasında olsaydı. Bu mahşeri kalabalıkta, onun başı bir karış daha üstte görünürdü. Çünkü tarih kitaplarında büyük adamlar çoktur ama böylesine, bu şekilde ve bu bakışta olanına rastlanmamıştır. İşte bu nedenle 10 Kasım 1938’de dünya orduları dahi gelip onun aziz naaşı önünde eğilmişler hatta gözyaşları dökmüşlerdi. Ne yazık ki Türk olduğumuz halde bizde yine de Atatürk düşmanları vardır.



Pratik Tarifler

Şubat ayının kısalığına inat damağınızda

izi kalacak 6 tarif

Şubat ayı da zaten gelmesiyle gitmesi bir, kısacık bir ay olduğundan dayanın, gökyüzünde ışıl ışıl güneşin olacağı günlere kavuşmaya az kaldı. Soğuklardan bıkanları da, en sevdiği mevsim kış olanları da, bahar hazırlıklarına şubattan başlayanları da mutlu edecek tariflerimizle geldik… Selin ÇETİN

Brokolili karnabahar salatası Malzemeler:

· 1/2 adet karnabahar · 1/2 adet brokoli · 1 diş sarımsak · 1 kâse yoğurt · 2 yemek kaşığı kırmızı pancar suyu (ya da şalgam suyu) · 1 çay kaşığı tuz · 4-5 dal dereotu

Yapılışı:

Brokoli ve karnabaharı çiçeklerine ayırdıktan sonra, yıkayın ve haşlayın. Sarımsağı ezerek yoğurtla karıştırın. Hazırladığınız sarımsaklı yoğurda pancar suyunu ve tuzu ekleyip güzelce karıştırın. Üzerine yoğurtlu sosu gezdirin. Dereotunu ince ince kıyarak üzerine serpin. Son olarak ceviz içini serperek afiyetle tüketin.

Ispanaklı Tavuk Sarma Yapılışı:

Kuru soğanı ve sarımsakları soyup, ince ince doğrayın. Derince bir tavada ısıttığınız zeytinyağının üzerine doğranmış soğanları, sarımsakları ve yıkayıp doğradığınız ıspanakları ilave edip soteleyin. İçine krema, muskat rendesi, tuz ve karabiberi ilave edip güzelce karıştırın. 2-3 dakika daha pişirip, altını kapatın. Tavuk göğüslerini ikiye bölün ve streç bir filmin arasına koyun. Sert ve ağır bir cisimle vurarak inceltin. İncelttiğiniz tavuk göğüslerinin içine hazırladığınız harçtan koyarak, sarar gibi sarın ve bir kürdan yardımıyla tutturarak, bir fırın kabına dizin. Tüm tavuk göğüslerini bu şekilde hazırladıktan sonra, iç harcın dibinde kalan suyu da fırın kabına aktarın. Rendelenmiş kaşar peynirini tavukların üzerine gezdirin ve önceden ısıtılmış 200 derece fırında 30 dakika pişirin. Sıcak olarak servis edin.

Malzemeler:

Beşamel Sos İçin: · 3 adet tavuk göğsü · 300 gram ıspanak · 1 su bardağı krema · 2 diş sarımsak · 1 adet kuru soğan · 1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri · 3 yemek kaşığı zeytinyağı · 1 çay kaşığı muskat cevizi rendesi · 1 çay kaşığı tuz · 1 çay kaşığı karabiber


Malzemeler:

·1 kilogram istavrit Yaban Mersinli ·3/4 su bardağı mısır unu Kup ·1 tatlı kaşığı tuz Kızartmak için: ·1 su bardağı ayçiçek yağı

Yapılışı:

İstavritleri bol suda yıkayın. İç kısımlarına da gelecek şekilde azar azar serpiştirdiğiniz tuzla harmanlayın. İstavritlerin ön ve arka yüzeylerini mısır ununa bulayın. Balık tavasında yağı kızdırın. Tuzunu çeken ve fazla suyunu salan balıkları kuyruk kısımları tavanın orta kısmına gelecek şekilde yan yana dizerek kızartmaya başlayın. Her iki tarafı da kızaran balıkları, kâğıt havlu serili bir servis tabağına alıp sıcak olarak servis edin.

İstavrit Yapılışı:

Turpları ve taze soğanları ince ince dilimleyin. Dereotlarını incecik kıyın. Roka yapraklarını ayıklayın. Salatalıkları kabuklarını soymadan ince ince dilimleyin. Roka yapraklarını derin bir salata kasesine alın. Salatalık dilimlerini ekleyin. Doğranmış taze soğan ve incecik kıyılmış dereotlarını serpiştirin. Salatanın sosu için; zeytinyağı, taze sıkılmış limon suyu, sirke ve tuzu küçük bir kapta karıştırın.

Turp Salatası Malzemeler:

· 6 adet küçük boy turp · 4 dal taze soğan · 2 adet orta boy salatalık · 1/2 demet roka · 1/4 demet dereotu Sosu için: · 4 yemek kaşığı zeytinyağı · 2 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu · 1/2 yemek kaşığı sirke · 1/4 çay kaşığı tuz

Havuçlu çiğ kek Malzemeler:

· 6 adet büyük boy havuç · 10 adet hurma · 3 yemek kaşığı agave şurubu · 2 yemek kaşığı yulaf ezmesi · 2 yemek kaşığı keten tohumu · 1 çay bardağı ceviz içi · 1 yemek kaşığı tarçın

Yapılışı:

Havuçları, rendenin iri kısmıyla rendeleyin. Çekirdeklerini çıkardığınız hurmaları küçük küpler halinde doğrayın. Ceviz içini iri parçalar halinde kıyın. Doğranmış tüm malzemeyi ve rendelenmiş havuçları, bir kaba alın. Yulaf ezmesi, keten tohumu, tarçın ve agave şurubunu da ekledikten sonra karıştırın. Silikon tart kalıplarına paylaştırdığınız çiğ kek harcına bu sayede şekil verin. Buzdolabında 10 dakika kadar soğuttuktan sonra servis tabaklarına ters çevirerek çıkartın. Üzerini taze meyve parçaları ve rendelenmiş Hindistan cevizi ile süsledikten sonra servis edin.


170 |


171 |


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

15 Şubat’a dek Ocak ayı sonunda gerçekleşen Ay tutulmasının etkisiyle aradığımızı bulacak, tamamlanması gereken işleri tamamlayacak, ilişkilerde ihtiyacımız olanın karşımıza çıktığını fark edeceğiz. 10 Şubat’ta Balık burcuna yerleşen Venüs merhameti, şefkati ve fedakarlığı ilişkilere yansıtma dürtüsünü yükseltecek. Merhametinize ihtiyaç duyduğunu düşündüğünüz birine aşık olmak veya partnerinizin yaralarını hatırlayıp ona şefkatle yaklaşmak bu dönemin eğilimleri. Su grubu burçlar açısından aşkla dolu bir evre. 16 Şubat’a adım atılan dakikalarda Yeniay-Güneş tutulması Kova burcunun 27 derecesinde oluşacak. Şubat boyunca etkili olan Güneş tutulması evrensel değerleri ön planda tutuğunuz yenilikler yapmanıza fırsat tanıyacak. Uranüs ve Merkür’den destek alan Yeniay plan dışı sürpriz yenilikleri de hayatınıza katabilir. Yeniay sırasında SatürnVenüs arasındaki uyum uzun vadeli aşkların başlayacağına, ekonomik durumun stabil halde tutulacağına işaret ediyor. Yenilikler için ay boyunca zaman bulabilirsiniz. Güneş tutulmaları gerçekleştiği tarihten 1 ay sonrasında bile etkilidir ve gelecek 6 ayınızı yönetecek güce sahiptir. Tutulma sırasında Mars-Neptün arasında oluşan sert açı ani öfke nöbetlerinin veya iyimser bir şekilde odaklandığınız hedefe ulaşamamanın yaratacağı düş kırıklığına dikkat çekiyor. Yenilikler özellikle arkadaşlık, yeni idealler, yeni grup çalışma ları, yeni bir gruba üye olmak şeklinde gelişirken, düş kırıklıkları tamamen bu yeniliklerin dışında gelişecek. 18 Şubat’ta hem Güneş, hem Merkür Balık burcuna yerleşerek, evrensel değerleri içselleştirmenizi, daha fazla merhamet ve anlayış duyumsamanızı sağlayacak. Duygudaşlık ve telepati kurma yeteneği öne çıkarken yararlanacağımız bu transit, eleştiriden uzak ve incelemeden kabul edilen bir tutum sergilenmesiyle zarar verebilir.

172 |

Güzel bir ay dilerim.


(21 mart-19 nisan) Ayın 10’undan itibaren içe dönüp evliliğiniz veya olası evlilik hakkında düşünceler geliştirmek duygularınızı yükseltecek. Evliyseniz daha iyi anlaştığınızı ve fedakarlık etmeniz gerektiğini fark edeceksiniz. Güneş tutulması yeni dostlar ve grup üyeliklerini hayatınıza katarak canlanmanızı sağlayacak. Başkaları için ilginç sürprizler yapacak, sevindireceksiniz. 18 Şubat’tan itibarense dinlenmek ve ruhunuzu arındırmakla ilgilenmelisiniz.

İKİZLER

(21 mayıs-21 haziran) Ay boyunca kariyerinize odaklanacaksınız. 10’undan itibaren yöneticilerinizle ilişkilerinizi güçlendirmek ve iş alanınızı güzelleştirmek önceliğiniz olabilir. Ay rotasında Güneş tutulmasının etkisiyle önemli bir seyahate çıkacak, medyada bir başlangıç yapacak ve sürpriz bir teklifi değerlendirmenin heyecanını yaşayacaksınız. Yeni bir eğitim almak da ihtimallerden. Ay biterken kariyeriniz adına canlandıran ve düşüncelerinizi hayata geçirdiğiniz başarılara imza atabileceksiniz.

BOĞA

(20 nisan-20 mayıs) Dostlukların ve arkadaş gruplarının yardımınıza ihtiyacı var. Ve ay ortasından itibaren yardım etmekle o kadar ilgili olacaksınız ki kendinize zaman kalmayacak. Güneş tutulması ay ortasında yeni bir kariyer planı yapmanızı sağlayacak. İçinizden taşan bir aydınlıkla sezgilerinizi kullanarak yol alacaksınız. Hem size hem başkalarına sürpriz olan bu gelişme çok sevindirecek. Ve ayın son haftalarında yine dostlarınızla ilgilenecek ve kalabalık gruplar içinde yer almaktan keyif duyacaksınız.

YENGEÇ

(22 haziran-22 temmuz) Şubat seyahatler, eğitimler, medyada yer almak gibi amaçların öne çıkacağı ve kolayca gerçekleşeceği bir ay. Önünüzde hiçbir engeliniz yok. Korku duymuyor olacaksınız. Ay ortasındaki Güneş tutulması kariyerinizde, çabalarınızın bir ödülü niteliğinde gelecek. Ayın son haftalarında tanınmak ve yükselişiniz için ne gerekiyorsa yapacak fırsatları bulacaksınız.

173 |

KOÇ


SU KARAKUŞ

BURCUNUZU YORUMLUYOR www.sukarakus.com astroakademi.com@gmail.com

ASLAN

(23 temmuz-22 ağustos) Başkalarının kaynaklarından ve referanslarından istediğiniz gibi yararlanacağınız harika bir aya başlıyorsunuz. Miras, telif, ikramiye, sigorta ödemeleri gibi ekstra bir gelir elde edebilirsiniz. Hatta birkaç yerden gelir elde edip ekstra işler yapabilirsiniz. Güneş tutulması evlilik ya da iş ortaklığı için güzel bir fırsat sunacak. Büyük sürpriz uzaklardan gelecek ve sevindirecek.

TERAZİ

(23 eylük - 22 ekim)

174 |

İş yaşamınızla ilgili yeni kararlar duygular ve düşünceler Şubat boyunca hayatınızı renklendirecek. İş arkadaşlarınıza karşı daha anlayışlı olduğunuzu gözlemleyeceksiniz. Güneş tutulması aşk yaşamınızda bir yıldız gibi parlamanıza yardım edecek. Yalnızsanız yeni bir aşka başlayacaksınız bir ilişkiniz varsa sürpriz bir şekilde nişanlanacak veya ailelerin tanışmasını sağlayacaksınız.

BAŞAK

(23 ağustos-22 eylül) Evlilik, yakınlarla ilişkiler ya da iş ortaklıkları Şubatın konusu. Sıklıkla bu konuda çeşitli fırsatlarla karşılaşacak iyi değerlendirirseniz içsel amaçlarınıza yaklaşacaksınız. 10 Şubattan itibaren evlilikte romantizm öne çıkacak. Güneş tutulması ay ortasında iş alanınız için büyük bir sürpriz yaratacak. Ekstra gelir kazanmanız olası. Teklifleri değerlendirmelisiniz.

AKREP

(23 ekim-21 kasım) Şubat aşk yaşamınızda hareketin öne çıkacağı bir ay. 10 Şubat’dan itibaren daha romantik ve daha anlayışlı hissedeceksiniz. Ay ortalarında Güneş tutulmasının da etkisi ile evinizle ilgili beklenmedik bir yenilik yapma şansı bulacaksınız. Özellikle iş arkadaşlarınızın katkısıyla evde yenilik yapmak hayal bile etmediğiniz bir şölene dönüşecek.


(22 kasım-21 aralık) Evinizle ilgili beklentiler ve düzenlemeler Şubatın 10’undan itibaren gerçekleşecek ve son derece rahatlatacak. Aile bireyleriyle aranızdaki ilişkinin sıcaklığı da ruhunuzu okşayacak. Güneş tutulması partnerinizin size bir sürpriz yaparak yeni bir çevrede yer almanızı sağlamasıyla işlevsel hale dönüşecek. Yeni çevre heyecan verici ve orijinal.

KOVA

(20 ocak-18 şubat) Mali konularda geliştiğiniz ve benimsediğiniz insanların sayısının arttığı bir ay geçirebilirsiniz. 10 Şubattan itibaren gelirleriniz gözle görülür bir şekilde iyileşecek. Sabit bir geliriniz varsa özgüven yükselişi yaşayacaksınız. Güneş tutulması burcunuzda gerçekleşiyor. Yakın çevrenizden birinin desteği ile görünüşünüzü yenileyebilirsiniz. Ay sonuna dek mali konularda avantajlı durumdasınız.

OĞLAK

(22 aralık-19 ocak) Yakın çevrenize karşı duyarlılığınızın artacağı bir ay geçireceksiniz. Başkalarına destek olurken anlayış görmenin keyfiniz de duyumsayacaksınız. Mali konularda ay ortasında büyük bir yenilik yapacak bir gelir kazanacak veya gelirlerinizi arttırmanın sürpriz bir yolunu bulacaksınız. Buna yakın aile bireylerinden biri yardım edecek. Fikir başkalarından çıkabilir. Değerlendirin.

BALIK

(19 şubat-20 mart) 10 Şubata dek dinlenme ve içe dönmek isteyecek, 10 Şubattan itibaren çekiciliğinizle göz dolduracaksınız. Yalnızsanız hayranlarınız olduğunu öğrenebilirsiniz. Güneş tutulması ay ortasında yeni bir ruhsal gelişim tekniğiyle tanışmanızı ve bu tekniği paraya dönüştürmenizi sağlayabilir. Zekanızla ve canlılığınızla öne çıkarak başkalarını da heyecanlandıracaksınız.

175 |

YAY


14 şubat'a özel parçalarla

Güne Hazırlan!

Love My Body Elbise 199.90 TL

176 |

Bordo, siyah ve beyaz renklerin hakimiyeti ile Sevgililer Günü’ne yüksek doz romantizm yükleyin. Mango Kolye 59.99 TL


Mango Küpe 59.99 TL

Sevgililer Günü’ne özel

Romantik Bir Stil

Liu Jo Ceket 1415.00 TL

Forever New Bluz 189.90 TL

Koton Saat 59.99 TL

177 |

Mudo Elbise 149.00 TL

Moda tutkunları bu özel güne uzun kollu mini elbiseleri, tüvit ceketleri ve Victorian bluzları ile hazırlanıyor.


Stil Sahibi Erkekler İçin

Sevgililer Günü Koleksiyonu

Gündüzden geceye en şık tamamlayıcı parçalarınız burada! Mudo Pantolon 129.00 TL

178 |

Mudo Gömlek 119.00 TL

LC Waikiki Atkı 14.95 TL


Yoğun tempodaki hayatlara

rahatlık ve konfor sağlayacak!

179 |

LC Waikiki Bot 69.95 TL


Alp Eren KAYA

180 |

Kırıkkale’de doğdum. Üniversite eğitimimi, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde tamamladım. Foto muhabirliğine 2014 yılında Ankara’da başladım. Üniversite eğitimim devam ettiği dönemde çalışmaya başladım. Milliyet Gazetesi ve Türkiye Gazetesi’nin Ankara bürolarında foto muhabirliği yaparak; yurt içinde spor, siyaset, sokak gibi birçok alanda çok sayıda önemli olayı takip ettim. Bir dönem işsiz kaldım ve freelance olarak haber fotoğrafları çekmeye devam ettim. Bu dönemde dünyanın en büyük haber ajansları ile çalışma fırsatı buldum. Ajanslar aracılığıyla da dünyanın birçok ülkesinde alıcı bulan fotoğraflarımı yayınlama imkanım oldu. Üniversite öğrencisiyken, Aydın Doğan Genç İletişimciler Yarışması’nda hazırladığım fotoröportaj ile 3.lük ödülüne layık görüldüm. Ayrıca LÖSEV tarafından Yılın Basın Gönüllüsü Ödülü’ne, TRT tarafından düzenlenen Haber Sizsiniz adlı yarışmada da 3’ncülük ödülüne layık görüldüm. Şuan Yeniçağ Gazetesi’nin Ankara bürosunda, foto muhabiri olarak çalışmaya devam ediyorum.


181 |

Alp Eren Kaya


182 |


183 |

Alp Eren Kaya


184 |


185 |

Alp Eren Kaya


HH Cemiyet

Canik’ten nazik ziyaret 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Haber Medya Grubu’nu ziyaret eden Canik Belediye Başkan Yardımcısı Alican Usta ve Canik Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi Müdürü Musa Öztürk, basın çalışanlarının gününü kutladı Canik Belediye Başkan Yardımcısı Alican Usta ve Canik Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi Müdürü Musa Öztürk, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Haber Medya Grubu’nu ziyaret etti. Usta ve Öztürk, çalışanların Gazeteciler Günü’nü kutladı.

BAŞKAN GENÇ’TEN HEDİYE

186 |

Usta ve Öztürk daha sonra Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun’u makamında ziyaret ederek, gününü kutladı. Necdet Uzun ise nazik ziyaretlerinden dolayı kendilerine teşekkür etti. Ardından Usta, Canik Belediye Başkanı Osman Genç adına Uzun’a günün anısına bir hediye verdi.

Mübadiller Haber'de

Mübadelenin 95. yılını anmak için Samsun'da bir araya gelen mübadiller, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti Mübadelenin 95. yılını anmak için Samsun'da bir araya gelen Karadeniz Rumeli Dernekleri Federasyonu Başkanı Kemalletin Altınsoy, Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Kınay Yanık ve Yunanistan'dan gelen misafirler, Haber Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'u ziyaret etti.


Başkan Togar Haber Medya'da Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, Haber Medya Grubu'nu ziyaret edip, çalışmalar hakkında bilgi verdi Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, Haber Medya Grubu'nun Borkonut Niş İş Merkezi'ndeki çalışma ofislerini ziyaret etti. Başkan Togar, ziyaretinde Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak ve Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ile görüşerek Tekkeköy Belediyesi'nin çalışmaları hakkında bilgiler verdi. Haber Gazetesi, Haberaks TV, Haber Radyo ve HaberHayat Dergisi'ni gezen Başkan Togar, yapılan çalışmaları yerinde görme fırsatı buldu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Samsun Milletvekili Kemal Zeybek, Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti. Zeybek, Haber Medya çalışanlarına başarılarının devamını diledikten sonra, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ve Haber Medya Haber Müdürü Onur Nurdemir ile görüştü.

187 |

Zeybek'ten Haber Medya'ya ziyaret

CHP Samsun Milletvekili Kemal Zeybek, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun'u ziyaret etti


HH Cemiyet

Haber Medya'da ''10 Ocak'' kutlaması Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak, Haber Medya Grubu çalışanlarının 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlayarak, başarılarının devamını diledi

Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Şenocak, Haber Medya Grubu bünyesinde bulunan Haber Gazetesi, Haberaks TV, HaberHayat Dergi ve Haber Radyo çalışanlarıyla bir araya gelerek, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutladı.

188 |

Haber’den İş Bankası’na ziyaret

Haber Medya Grubu HaberHayat Dergisi Editörü Kübra Şenocak ve Haber Medya Grubu Satış Destek Şefi Yalçın Özen Türkiye İş Bankası Çiftlik Şube Müdürü Seda Tufan ve banka çalışanlarına nezaket ziyaretinde bulundu.


189 |

Borsan’dan Yeni Yıla Merhaba Yemeği


HH Cemiyet

190 |

Yeni yıla “hep daha ileriye” hedefiyle giren Borsan Grup Ailesi, yeni yıla merhaba yemeğinde bir araya geldi.


191 |


HH Cemiyet

'Yıldız Çocuklar'dan 10 Ocak ziyareti Yıldız Çocuk Kreşi'nin minik öğrencileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Haber Medya'yı ziyaret etti

192 |

Yıldız Çocuk Kreşi'nin 18 minik öğrencisi, Kurucu Müdür Fatih Aktay ve okul öncesi öğretmeni Meltem Bilal ile birlikte 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Haber Medya Grubu'nu ziyaret

etti. Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ve yetkililerle görüşen öğrenciler; gazete, televizyon, radyo ve dergi yayınları konusunda bilgi aldı ve merak ettikleri sorulara cevap buldu. Kurucu Müdür Fatih Aktay ve okul öncesi öğretmeni Meltem Bilal, kendilerine gösterilen ilgi nedeniyle Haber Medya yetkililerine teşekkür etti.


Ezgililer Haber'de Samsun Özel Ezgililer Ortaokul öğrencileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Haber Medya Grubu'nu ziyaret etti

193 |

Samsun Özel Ezgililer Ortaokul’u öğrencileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nde, Haber Medya Grubu bünyesinde bulunan birimleri yerinde inceledi. Samsun Özel Ezgililer Ortaokul'unda eğitim gören Gazetecilik Kulübü öğrencileri, Haber Gazetesi, Haberaks TV, Haber Radyo ve HaberHayat Dergisi'ni ziyaret etti.


HH Cemiyet

TED'li minikler Haber'de TED Samsun Koleji Özel Anaokulu'nun 72 öğrencisi, öğretmenleri ile birlikte Haber Medya'yı ziyaret etti

194 |

TED Samsun Koleji Özel Anaokulu'nda eğitim-öğretim gören 72 öğrenci, Anaokulu Müdürü Vildan Yar ve 4 sınıfın öğretmenleri ile birlikte Haber Medya'ya ziyaret gerçekleştirdi. Haber Medya'nın çalışma ofislerini ve stüdyolarını gezerek bilgi alan öğrenciler, merak ettikleri soruları da sorma fırsatı buldu.


Özel Samsun Final Okulları'nın 6. sınıf öğrencileri, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Haber Medya'yı ziyaret etti

Özel Samsun Final Okulları'nın 6. sınıfında öğrenim gören 18 öğrenci, Türkçe öğretmeni Mine Önder İlgit ile birlikte 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Haber Medya'ya ziyarette bulundu. Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun ve yetkililerle görüşen öğrenciler, gazete, televizyon, radyo ve dergi yayınları hakkında bilgi aldı.

195 |

Final Okulları Haber Medya’yı ziyaret etti


HH Cemiyet

Evliliğe ilk adımı attılar Atakum Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü’nde görev yapan gazeteci Samet Gürcü ve Haberaks TV Muhabiri Nur Ok, nişanlanarak evliliğe ilk adımı attı

YÜZÜKLERİ TAŞÇI TAKTI

196 |

Evliliğe ilk adımı atan ve mutlulukları gözlerinden okunan genç çiftin nişan yüzüklerini Başkan Taşçı kesti. Çifti kutlayan Taşçı, ‘Allah tamamına erdirsin. Gürcü ve Ok ailelerini kutluyorum’dedi.


197 |

Atakum Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü'nde görev yapan gazeteci Samet Gürcü ve Haberaks TV Muhabiri Nur Ok, Yalı Kafe Tuğra Düğün Salonu’nda düzenlenen törenle nişanlandı. Törene, Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Yakakent Belediye Başkanı Hüseyin Kıyma, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Haberaks TV Genel Yayın Müdürü Sinan Sallabaş, Haber Medya Haber Müdürü Onur Nurdemir, Haber Gazetesi köşe yazarları Osman Kara, Şakir Demirci, Haber Medya ailesi, çiftin aileleri ve gençlerin dostları katıldı.


HH Cemiyet

Dubai’de Rüya Gibi Düğün Tengom.com Yönetim Kurulu Başkanı Tuğba Mazlum ve işadamı İsmail Can Dubai’de yapılan muhteşem bir düğünle dünyaevine girdi Samsun’un tanınmış iş kadınlarından Tengom. com’un Yönetim Kurulu Başkanı Tuğba Mazlum, Veb Bilgi İşlem Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Can ile Dubai’de yapılan muhteşem bir düğünle evlendi. Genç çiftin nikahı, Dubai Türkiye Başkonsolosluğu’nda kıyıldı. Dubai’deki görkemli nikah törenine; Tuğba Mazlum’un ablası Gülhan Bıyıklı, aile dostları Lütfiye Özkazanç, Sezer ve Güner Şahin çifti, Yılmaz Emre Şahin ailesi ile Tuğba Mazlum’un Asistanı Ebru Şenyer katıldı.

MAZLUM MUTLULUĞUNU PAYLAŞTI

198 |

Nikah sonrası Palmiye Adası’nda Osmanlı konseptinin hakim olduğu bir otelde düğün yemeği yenerek bol bol dans edildi. Tuğba Mazlum, düğüne katılamayan yakınları için canlı yayın bağlantısı yaparak, güzel anlarını sevdikleriyle sık sık paylaştı.


4 GÜN 3 GECE SÜREN PERİ MASALI

199 |

4 gün 3 gece süren peri masallarını andıran düğünde Mazlum, gündüz ve akşamki etkinliklerde farklı kostümler giydi. Özel tasarım olan kıyafetleri ile göz kamaştıran Mazlum, özellikle İngilizce “Türk kızı Dubai’de evleniyor” yazısı bulunan beyaz gömlek arkasına nakışla işlenen kıyafeti ve Dubai dönüşü giydiği Türk bayraklı tişörtü ile ilgi odağı oldu.


HH Cemiyet

Eda ve Vahdettin mutluluğa “evet” dedi AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş'ın yeğeni Vahdettin Çebi ile Eda Çınar dünyaevine girdi

200 |

İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'un kıydığı nikahta bir ömür boyu mutluluğa "evet" diyen Nazife ile Hasan Çınar'ın değerli kızı Eda ve Ayşe ile Önder Çebi'nin kıymetli oğlu Vahdettin çiftine nikah cüzdanını AK Parti Samsun Milletvekili Fuat Köktaş verdi.


Gürler ve Dartıcı ailelerinin en mutlu günü Hekimoğlu Grup Personel Müdürü Neslihan Gürler ile Üretim Müdürü Mehmet Dartıcı, düzenlenen nişan töreniyle evliliğe ilk adımlarını attı

201 |

Ayşe- Emrullah Gürler çiftinin kızları Neslihan ile Serpil- Mustafa Dartıcı çiftinin oğulları Mehmet, muhteşem nişan töreni ile evliliğe ilk adımlarını attı. Samsun Şehir Kulübü’nde düzenlenen törene, her iki ailenin dostları ve çok sayıda davetli katıldı.


HH Cemiyet

Başkan Tok'un mutlu günü İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'un kızı Büşra Tok, genç işadamı Muhammet Kaya ile evliliğe ilk adımı attı

202 |

İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok ve ailesi nişan heyecanı yaşadı. Başkan Tok'un okul öncesi öğretmeni kızı Büşra Tok, genç işadamı Muhammet Kaya ile Şehit Ömer Halisdemir Salonu'nda düzenlenen muhteşem törenle evliliğe ilk adımı attı. Protokolün yoğun katılım gösterdiği törende, genç çiftin yüzük kurdelesi Ordu Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş öncülüğündeki protokol tarafından kesildi. Yüzük töreninin ardından genç çiftin mutluluklarının daim olması için dua edildi ve çift tebrikleri kabul etti. Başkan Tok, masaları tek tek gezerek törene katılanlara teşekkür etti.


YOĞUN KATILIM

203 |

Törende konuşan Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve duayen işadamı Cemal Yeşilyurt, çifte mutluluk diledi. Törene AK Parti Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurt, Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, 19 Mayıs Belediye Başkanı Osman Topaloğlu, Samsun Büyükşehir Belediyesi Meclis Başkanvekili Turan Çakır, AK Parti Samsun İl Başkanı Hakan Karaduman, AK Parti İlkadım İlçe Başkanı Adnan Varol, Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz, Samsun Adliyesi Adalet Komisyonu Başkanı Kemal Alver, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Başkanı Ahmet Diril, Borsan Grup Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hacı Ahmet Ölmez, Haber Medya Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Necdet Uzun, Haber Gazetesi köşe yazarı Osman Kara, muhtarlar, çiftin aileleri, sevenleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.


204 |


205 |


Sığınak Defteri Yazar: Serkan Oklay “Elim nemli toprağın üzerinde… Rüzgâr ağaçların dallarındaki yaprakları yalayıp geçiyor. Duyuyorum. Sadece sessizlik var. Sessizlik… Artık nefes almayanların sahip olduğu tek gerçek… Hayat… Cennet ve cehennem arasında kısılıp kaldığımız dar bir kapı. Ölüm… Bir son mu, yoksa başlangıç mı?..” Bazen insanın tercih hakkı yoktur. Kader “Sen benimsin… Yürüyeceğin tüm yolları ben seçerim.” diyebilir. Sığınak Defteri seçim hakkı olmayanların: Melih’in, Feray’ın, Melis’in, Deniz’in, Beyza’nın ve hayatları kesişen birçok insanın içlerindeki karanlığı yok etmek umuduyla bir ışık arayışıdır, fakat bu hayatta her şey göründüğü gibi midir? Kökleriyle toprağa sıkıca bağlanan o ağaç kaç aileyi, kaç insanı ayakta tutabilecektir? İzmir’den başlayıp San Francisco, McAlester, Kudüs, Mekke, Varanasi ve Aurangabad’a kadar uzanan yollar hangi sorulara cevap verecektir?Ve siyah defterdeki kelimelerin ardına gizlenen gerçek tüm bu insanları nerede birleştirecektir?..

206 |

Sayfa Sayısı: 208 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi: Zebra Yayınları

Bana Dokunma

Yazar: Tahereh Mafi Çevirmen: Bilge Nihal Zileli Alkım Dokunuşum ölümcül, dokunuşum güç. Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte. Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette’i bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir. Tahereh Mafi, Bana Dokunma’da yürek burkan bir romantizmle distopya türünü bir araya getiriyor. Juliette’in iç dünyasını yenilikçi bir üslupla metnine yansıtan yazar, okurları Juliette’in zihninin içine davet ediyor. Sayfa Sayısı: 332 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : DEX


Koşuyorum Öyleyse Varım

Yazar: Taner Damcı

Bu kitabın çok satması için bir hekim olarak size koşmanın sağlığa zararlarını anlatabilirdim. Koşarken, olur ya dizlerinizi sakatlarsınız siz en iyisi yürüyün diyebilirdim... Ama bunu yapmayacağım... Ben size koşun diyorum... Neden mi? Çünkü: Toplumsal akışla sürüklenen yaşamımızda koşmak bir özgürlük adasıdır. Koşarken içimizdeki alçakgönüllü devi fark ederiz ve bu bizi mutlu eder. O bizim en güçlü, güvenilir, iyi, sağlam yönümüzdür. Koştukça kendimizle ve çevreyle ettiğimiz kavgalar anlamsız ve küçük görünmeye başlar. Koşan her insan yalnızca kendi bedenini ve zihnini değil, çevresini de değiştirir. Koşmak, insanın biyolojik varlığına yaklaşması ve aynı zamanda zihinsel bir iç yolculuk yapması demektir. Evet, koşmak bizim fabrika ayarımızdır. Özgürce ve keyifle koşmak... Ben işte bu yüzden koşuyorum... Sizin de koşarak bu özgürlüğü yaşamanıza bir nebze de olsa katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana...

Yüzyılın Kitabı Yüzyılın Lideri

Yazar: Tuğçe Aksal Osmanlı’nın 1880’lerdeki, Cumhuriyet’in 1950’lerdeki “bağımlılığını” bilmeden, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” mücadelesi kavranamaz. 1876 ve 1924 anayasalarını bilmeden bugünkü Başkanlık Anayasası’nın Türkiye’yi nereye götüreceği kestirilemez. Atatürk’ü tanımak için Anatürk’ü, Zübeyde Hanım’ı tanımak gerekir. İşte “Yüzyılın Kitabı ”nda bunlar ve daha fazlası var. “Yüzyılın Kitabı ”, bugün yaşadığımız güncel olayların, 1860’lardan 1960’lara uzanan tarihsel arka planlarını anlatıyor, böylece tarihle bugüne ışık tutuyor. “Yüzyılın Kitabı ”nı okuyunca karşınıza “Yüzyılın Lideri ”, yani Atatürk çıkıyor. Sayfa Sayısı: 399 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : İnkılap Kitabevi

(Tanıtım Bülteninden)

207 |

Sayfa Sayısı: 328 Baskı Yılı: 2018 Yayınevi : Doğan Novus


Görevimiz Tatil Vizyon tarihi : 23 Şubat 2018 Yönetmen Murat Şeker Oyuncular: Demet Akbağ, Zafer Algöz, Enis Arıkan Tür :Komedi, Romantik Ülke : Türkiye

Özet & detaylar

208 |

4 ferdi olan Mutlu ailesinin aile reisi Sıtkı, cimriliğiyle bilinen bir adamdır. Eşi Türkan ise yaşadığı hayattan bıkmış, kocasının aileye olan ilgisizliğinden şikayetçidir. Yıllardır tatile gitmemiş olan çift, terapistlerinin de ikna çabalarının sonuç vermesiyle birlikte bir karavan kiralarlar. Antalya’ya doğru yola çıkan çifti bu yolda kimi aksilikler beklemektedir. Arabaları bozulan çift, Yavaşlar Köyü’ne gitmek zorunda kalır. Köylülerin misafiri olan şehirli çift, burada köylülere öğretecebilecekleri kimi şeyler olduğunu fark eder. Bu ortaklık hem iki kültürü birleştirecek hem de haklı bir mücadeleye destek verecektir...

Özgürlüğün Elli Tonu Vizyon tarihi : 9 Şubat 2018 (1s 46dk) Yönetmen James Foley Oyuncular: Dakota Johnson, Jamie Dornan, Eric Johnson Tür :Gerilim, Polisiye Ülke : ABD

Özet & detaylar Anastasia ve Christian, yaşadıkları zorlu ayrılıkların ve iniş çıkışların ardından nihayet mutlu sona ulaşmışlardır. Tutkulu aşkları, nikah yüzükleri ve görkemli bir evlilik töreni ile mutlu sona ulaşmıştır. Ancak Anastasia’nın peşine düşen Jack, çifte huzur vermez. Anastasia’nın lüks ve aşkla bezeli mükemmel hayatı bir kez daha sarsıntılara sahne olacaktır......


209 |

M C U B A R B A K H A Z R T A E L A T A M A E S A M İ S A İ K A M E A E T İ R O N A A K M Ö T E K İ A Y A N L A H T U A L K A R Y O L A Ş İ M Z İ Y A K K R O N Y A R A Z E R R İ Eski Mısır'da bir tanrı

Kaledeki ot atma deliği

Kolombiyum’ un simgesi

Şairlerin takma adı

Büsbütün

Yabancı

Zirkonyum’un simgesi

Hektar’ın kısaltması

Ukrayna’nın uluslar arası kodu Maksimum

Uzaklık belirtir

Köşk

Kaygı, endişe, gam

Tayin etmek İsimler

Saç ve elleri boyamakta kullanılan toz

Yerine kullanma

Nazi hücum kıtası

İ F A N A K E S K A S I K E L K I N A

Eski bir uygarlık

Aralık, ara Açıktan açığa

Sağlıklı, sıhhatli

Mezbaha

Kara Kuvvetleri Komutanlığı (Kısa)

Bezginlik anlatır

Nazik davranarak

Coşku

Pencere

Küçük çan Su

Tutturgaç

Bir göz rengi

Yüz altı taşla oynanan bir oyun

Bir sayı

Argo’da sövme

Gelir getiren mülk

Mektep

Baryum simgesi Haylaz delikanlı

O K Ü L H K A A N B R E N Y İ

Azotlu bir madde

Lesotho plaka kodu

Az ışık alan

Açık sarı renk

Uyarı

C A N M E Z M A A K E A T E O N

Türk para birimi

L İ R A Gümüş sikke türü ve para birimi

Seyrek dokunmuş bir kumaş

Okullarda üzerine tebeşirle yazı yazılan tahta

Kasabın sattığı

Dini içerikli resim

Beyaz

Öbürü, diğeri

Açık

Beddua

Belediye

Sağlam olarak, iyice (bilmek)

Üzerine resim yapılan bez

Somyayı taşıyan tahta veya maden kısım

Av

Işık, aydınlık

Tahta kaşık

Süre ölçer

Yarık

Bir nota

Hangi şey

Fotoğraftaki ünlü

Y A K İ N E N

Y A A R L A O M A Ö Z

Afacan

Gönül bağı

Telefon sözü

Nişadır ruhu

T L A R A T O R

Bir tür sos

İki yataklı karyola

Yer mantarı

K E M E

Özgü

Kiloamper (kısa)

Eski dilde kaz

Nijer’in plaka işareti

İstanbul Ticaret Odası

S E N V İ İ L N Ç A K A Ç L A K B A U L R E S A S T Z A A T Ü A K T O

Afrika'da bir ırmak

Şanlıurfa ilçesi

Kızıl, kırmızı

Bir ilimiz

Süregelen hukuki durum

Ö O Ü F R Ç X G X P Ç İ Y A N T K G W L

Ğ N N I Ç W P Ü A E S I Ş Ö N Ü G A J J

F U T J V R Q Y Q K Q Ç Q T M T F K V J

R B N A J H A K J İ M K P R K U E U O B

E H X İ R M Ü Z Y T C L W J A İ S N S L

B S L R X Ğ J R Y M Ö T N W N V A H A X

I S A D A K A T S İ Z L İ K A M K W M Q

W O Q F K B R T L Z T W N F L E S G U Ğ

J P Ö N V I J M P A X İ P Z İ X I K R N

V N L J N J Z Ö C N V J M V Z L Ö S A D

U Q Ş A K P O I I A İ İ C L A E Ü N Y E

W X L F T P Ö Ü Ö Y B Y R F S W Ö N P Ğ

P S Z W T O M B A Z M Z T N Y F K Ğ T J

A D A M S E N D E C İ L İ K O A İ L K E

K N G X X F Z R B U T C G Ç N Ğ İ J S O

Güney Afrika plaka kodu

Bir hayvan

Kayhan çevresinde temiz kalpliliği ve masumiyeti ile tanınan biridir. Dostlukların adamı olan Kayhan, yıllar önce mezun olduğu okulun pilav günü etkinliğine gitmek için sabırsızlanmaktadır.

6 7 2 9 8 1 4 3 5

2 9 1 5 6 8 4 7 3

9 5 8 3 6 4 7 1 2

6 5 8 3 7 4 9 1 2

3 1 4 5 7 2 8 9 6

4 7 3 9 1 2 6 5 8

2 3 7 4 1 8 6 5 9

1 3 7 8 9 5 2 6 4

5 4 1 6 9 3 2 8 7

5 4 6 1 2 3 8 9 7

8 9 6 7 2 5 3 4 1

8 2 9 7 4 6 5 3 1

4 2 3 1 5 7 9 6 8

9 1 5 4 8 7 3 2 6

1 8 9 2 4 6 5 7 3

3 8 2 6 5 1 7 4 9

7 6 5 8 3 9 1 2 4

7 6 4 2 3 9 1 8 5

8 7 1 3 2 6 5 4 9

9 1 4 7 2 5 6 3 8

9 5 4 7 1 8 2 3 6

7 5 8 3 6 9 2 1 4

2 6 3 9 4 5 1 7 8

2 6 3 1 8 4 7 9 5

6 1 7 2 8 9 3 5 4

6 4 7 2 5 1 3 8 9

4 9 2 6 5 3 8 1 7

1 9 5 8 3 7 4 6 2

5 3 8 4 7 1 9 6 2

3 8 2 9 4 6 5 7 1

3 2 5 8 6 4 7 9 1

4 2 9 6 7 8 1 5 3

1 8 6 5 9 7 4 2 3

5 7 1 4 9 3 8 2 6

7 4 9 1 3 2 6 8 5

8 3 6 5 1 2 9 4 7

Soğuk savaş dönemi Amerika’da geçen hikayede, Elisa yalnız bir kızdır. Sessiz, rutin bir hayatı olan Elisa, gizli ve yüksek güvenlikli bir devlet laboratuvarında temizlikçi olarak çalışır. Elisa iş arkadaşı Zelda ile devletin yaptığı gizli bir deneyi keşfeder ve suda hapsedilen insansı bir yaratığı acımasız deneyden kurtarmaya çalışırlar.

Özet & detaylar KAYHAN Vizyon tarihi : 9 Şubat 2018 (1s 46dk) Yönetmen Togan Gökbakar Oyuncular: Şahan Gökbakar, İrfan Kangı, Gökçe Eyüboğlu Tür :Komedi Ülke : Türkiye

Özet & detaylar Suyun Sesi Vizyon tarihi : 16 Şubat 2018 (2s 3dk) Tür Fantastik, Dram, Romantik Ülke ABD





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.