SUNUŞ
Temmuz-Ağustos, 2011
Değerli Okurlarımız, Ankara’da yaz aylarının sakin geçmesi alıştığımız bir durum. Fakat Bodrum ve Gümüşlük’e yolu düşecek olan müzikseverleri opera – bale festivalleri bekliyor olacak. Diğer yandan İstanbul ve Aspendos’ta festivaller sürüyor. Klasik Keyifler ise Kapadokya’da planlanan atölye çalışmaları. Bu sayımızda Şerif Can Ünver’in “Müziğin Ayak İzleri’’ Diğdem Gezek’in Görünmez Müzisyenler Sergisi ve müzik eğitimcisi, vakfımız yönetim kurulu üyesi Doç. Dr. Erdoğan Okyay’la yapılan söyleşinin devamını okuyabilirsiniz. Eylül’de görüşmek üzere, saygılarımla. Bahar Gökçeli Editör SCA MÜZİK VAKFI
07-08/01
VAKIFTAN HABERLER VH 07-08/01
DUYURU Değerli müzik dostları, Gelen öneriler üzerine müzik dosyasını elektronik ortamda almak isteyen siz müzik severlere bir müjdemiz var. Bundan böyle Müzik Dosyası her ay düzenli olarak www.andmuzikvakfi.com adresinde bulunacaktır. Elektronik ortamda edinmek isteyen müzik severler Vakıf internet sitemize girerek müzik dosyasını indirebilecekler. Posta yolu ile almak isteyen okuyucularımızın bizlere aşağıdaki e-mail veya telefon numaraları ile iletişime geçmelerini önemle rica ederiz.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Tunalı Hilmi Caddesi 114 / 43 06700 Kavaklıdere / Ankara Tel: (0 312) 427 08 55/12 * Fax: 0 (312) 467 31 59
e-mail: sca@andmuzikvakfi.com
07-08/02
VH 07-08/02
16. Türkiye Korolar Şenliği Leyla Gencer Opera Sahnesi ile MEV Ankara Koleji Konser Salonunda düzenlenen 16.cı Türkiye Korolar Şenliğine, Sevda-Cenap And Müzik Vakfına bağlı 3 ayrı koro katılmıştır. Bu Şenlikte Cihan Can Yönetimindeki SCA Kadınlar Korosu “Sololu Yapıt Yorumlamada Başarı” ödülüne, Pınar Alpay Yüksel yönetimindeki Akyurt Çocuk Korosu “Sahne Hakimiyeti, Koro Disiplini ve Görünümde Başarı” ödülüne, Fatma Bildiren yönetimindeki JM Ankara Çocuk Korosu da “Sololu Yapıt Yorumlamada Başarı” ödülü ile birlikte Türkiye Polifonik Korolar Derneği’nin Özel Ödülü’ne layık görüldü.
SCA Kadınlar Korosu Sololu Yapıt Yorumlamada Başarı
Akyurt Çocuk Korosu Sahne Hakimiyeti, Koro Disiplini ve Görünümde Başarı
JM Ankara Çocuk Korosu Sololu Yapıt Yorumlamada Başarı
07-08/03
VH 07-08/03
Özel SCA Müzik Kursu Yılsonu Konseri Özel SCA Müzik Kursu Yılsonu Konserini, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonunda 19 Haziran 2011 Pazar günü saat 11.00 de gerçekleştirdi. Konserde 125 öğrenci görev aldı. Okul öncesi Orff Çalgıları grubunda 14, JM Ankara Çocuk Korosun’da 15 öğrenci görev alırken, Piyano, Gitar, Keman, Flüt ve Şan eğitimi alan 96 öğrenci performanslarını en iyi şekilde sergilediler. Konserin son bölümünde Piyano öğretmenimiz Günay Hüseynova, Keman öğretmenimiz Pelin Çelenk, Flüt öğretmenimiz Müjde Akden ve Çello öğretmenimiz Akın Kumtepe’nin birlikte seslendirdikleri Gitar Öğretmenimiz Arda Özmen’in düzenlediği Z.Bagırov’un Romans adlı eserini seslendirdiler ve çok beğeni topladılar. Konser bitiminde Özel SCA Müzik Kursu’nda 10 yılını tamamlayan dört öğrencimiz Gözde Gür, Gürçağ Gür, Ural Balcı ve İhsan Ata Durgun ‘10. YIL’ Plaketlerini, SCA Müzik Vakfı Başkanı Sayın Mehmet Başman ile SCA Müzik Vakfı Mali Müşaviri Sayın Cevdet Düşmez’den aldılar. Özel SCA Müzik Kursu Öğrencilerimize Konser Salonunu tahsis eden CSO Yönetim Kuruluna çok teşekkür eder, böylesine başarılı, bir sonraki Yılsonu Konserinde buluşmak dileğiyle...
07-08/04
VH 07-08/04
4000 Korist 16. Türkiye Korolar Şenliği’nde Ankara’da Buluştu Türkiye Polifonik Korolar Derneği’nce 16 yıldır düzenlenen ve ilk şenlikten itibaren aralıksız Vakfımızın gerek maddi gerekse korolarının katılımı ile desteğini sürdürdüğü Türkiye Korolar Şenliği’nin 16.sı 25-29 Mayıs 2011 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşti. Ülke genelinden okul öncesi grupları ile çocuk korolarından Yetişkin korolarına kadar her yaştan ve her meslekten 4000 koristin buluştuğu şenlikte 91 koro konser verdi. Milli Eğitim Vakfı, Yenimahalle Belediyesi, Sevda- Cenap And Müzik Vakfı, Ezgi Yayıncılık, Arkadaş Kitabevi, Müzik Eğitimi Yayınları, Bulut Teknik ve Record Production’un katkıları ile düzenlenen ve beş gün süren şenlik yurdun dört bir yanından gelen koroların katılımı ile gerçekleşti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da salon bulma sıkıntılarının oldukça yoğun yaşandığı şenlikte, salonların kimisinin yetersiz oluşu, kimisini tadilata alınması kimisinin de yüksek meblağlar istenilmesi sebebi ile zor durumda kalan dernek yetkililerine destek ödül töreninde yaptığı konuşma ile böylesine bir onganizasyona ev sahipliği yapmaktan dolayı gururlu ve mutlu olduğunu söyleyen Mev Ankara Kolleji İlköğretim Okulu Müdürlüğü ve okul müdiresi Gülşen Altunbay’dan geldi. Leyla Gencer Sahnesi’nin de desteği ile bu yılda sorun aşılmış ve şenlik Ankara geneline yayılmış oldu. Coşku içerisinde geçen şenlik ve ödül törenine basının ilgisizliği ise göze çarpan ve dile gelen bir başka konuydu. Sıkıntıları dile getiren ve bunları aşmak için Derneğin en büyük amacının kendilerine ait bir konser salonu yaptırmak olduğunu belirten Dernek Genel Sekreteri Kutlay Alpugan, destekleyen tüm kurum kuruluşlar ile tüm masraflarını kendileri karşılayarak şenliği var eden korolara ve okullarına teşekkür etti. Şenliğin kapanış töreni özel ödüllerin sahiplerini bulması ile başladı. Yenimahalle Belediyesi Özendirme Ödülü Yenimahalle Alparslan Anadolu Lisesi’ne, Mev Vakfı Özendirme Ödülü de Yenimahalle Mehmet Emin Yurdakul İlköğretim Okulu’na verildi. Türkiye Polifonik Korolar Derneği Özendirme Ödülü’nün sahibi ise Jeunesses Musicales Ankara Çocuk Korosu oldu. Türkiye Polifonik Korolar Derneği Gençlik Korosu’nun değerlendirme kurulu özendirme ödülünü aldığı şenlikte diğer ödüller de sırasıyla; Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Özendirme Ödülü Bursa Setbaşı İlköğretim Okulu Korosu’na, Türkiye Polifonik Korolar Derneği Hayri Akay Özendirme Ödülü Amasya Abdullah Kamil İlköğretim Okulu Korosu’na, Mersin Polifonik Korolar Derneği Nevit Kodallı Özendirme Ödülü Erdemir Anadolu GüzelSsanatlar Lisesi’ne, Ezgi Yayıncılık Özendirme Ödülü Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Korosu’na, Arkadaş Yayınevi Özendirme Ödülü Çukurova Güzel Sanatlar Lisesi Korosu’na Müzik Eğitimi Yayınları Özendirme Ödülü de İzzet Baysal Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü Korosu’na verildi.
07-08/05
VH 07-08/05
Şenlikte rekord production ödülü Cumhuriyet Üniversitesi Müzik Eğitimi Bölümü Korosu’na, Bulut Teknik Özendirme Ödülü de Buca Dokuz Eylül Üniversitesi Müzik Bölümü Korosu’na verildi. Katılımcı koroların şeflerine takdim edilen değerlendirme kurulunca belirlenen sanatsal başarı gösterdikleri bir dalda da başarı ödüllerinin sunumu ile tören sona erdi. Geceye katılan ve koro müziği severlere sanata destek sözü veren Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’a Türkiye Polifonik Korolar Derneği Genel Başkanı Prof. Mustafa Apaydın da desteklerinden ötürü teşekkür etti. Vakfımızın Şef Pınar Alpay Yüksel yönetiminde Akyurt Çocuk Korosu, şef Fatma Bildiren yönetiminde Jeunesses Musicales Ankara Çocuk Korosu ve Şef Cihan Can yönetiminde ki Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Kadınlar Korosu ile katıldığı şenliğin ödül töreninde Vakfımızı temsilen şef Fatma Bildiren Bursa Setbaşı İlköğretim Okulu Korosu’na Vakfın Özendirme Ödülünü takdim etti. Gece, ödüllerin takdim edilmesi sonrasında her sene olduğu gibi koro şeflerinden ve salondaki katılımcılardan oluşan büyük koronun şef Mustafa Apaydın yönetiminde seslendirdiği “Üç Güzel Şey” ile sona erdi.
ÖZEL
SEVDA - CENAP AND MÜZİK KURSU YAZ DÖNEMİNDE KAPANMIYOR! 20 HAZİRAN - 31 TEMMUZ 4 DERSLİK PAKET 200 TL
PİYANO - GİTAR - KEMAN - FLÜT - ŞAN - SOLFEJ Adres: Tunalı Hilmi Caddesi 114/49 Kavaklıdere / Ankara
Tel: 466 44 27 • 427 08 55 / 17 - 18
07-08/06
MÜZİK HABERLERİ MH 07-08/01
“Herkese Opera!” 2. Uluslararası İstanbul Opera Festivali 1-21 Temmuz 2011 Geçtiğimiz sene ilki düzenlenen İstanbul Uluslararası Opera Festivali, 2. senesinde de yine zengin programıyla Temmuz ayında Opera’yı izleyicileriyle buluşturuyor. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından Denizbank sponsorluğunda düzenlenen, Türkiye’nin ilk ve tek opera festivali, bu sene 1- 21 Temmuz 2011 tarihlerinde yine İstanbul’un büyülü atmosferlerinde yurtiçi ve yurtdışından çok önemli prodüksiyonlara ev sahipliği yapacak. Festival, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Başrejisörü Yekta Kara’nın Sanat Yönetmenliğinde, 2011 Temmuz ayı boyunca, 8 farklı opera prodüksiyonu ve 1 Gala Konseri ile toplam 19 gösteri ile sanatseverlere unutulmaz anlar yaşatacak. Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya ve Samsun Devlet Opera ve Balesi yapımlarının yanı sıra MÜNİH GARTNERPLATZTHEATER ve BADISCHES STAATSTHEATER KARLSRUHE gibi dünyanın en önemli ve prestijli sanat kurumları festivalde konuk topluluk olarak operanın en güzel örneklerini sahneleyecekler. Festivalin bu seneki süprizi, festival kapsamında İstanbul’a gelecek olan dünyaca ünlü mezzo soprano ELINA GARANCA. Opera dünyasının bu önemli sesi Aya İrini’de Şef KAREL MARC CHICHON eşliğinde vereceği çok özel bir konserle festivalde bu sene apayrı bir renk katacak.
07-08/07
MH 07-08/02
1
Temmuz
Fatih Sultan Mehmet
İstanbul Devlet Opera ve Cemil Topuzlu Balesi Müdürlüğü Açıkhava Tiyatrosu
2-3
Temmuz
IV. Murat
Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü
Topkapı Sarayı
4
Temmuz
Tosca
Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü
Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu
6-7
Temmuz
Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü
Gärtnerplatz Devlet Tiyatrosu - Münih
Rumeli Hisarı
8-9 10 11 12
Temmuz
Saraydan Kız Kaçırma
Samsun Devlet Opera ve Yıldız Sarayı Balesi Müdürlüğü
Elina GARANCA Gala Konseri
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü Aya İrini Orkestrası
13
Temmuz
15 16 17
Temmuz
Aşk-ı Memnu
İzmir Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü
18 19 20
Temmuz
Zaide
Antalya Devlet Opera ve Topkapı Sarayı Balesi Müdürlüğü
21
Temmuz
Cezayir’de Bir İtalyan Kızı
Badisches Devlet Tiyatrosu - Karlsruhe
Şef:Karel Marc CHICHON
Yıldız Sarayı
Sütlüce Kongre Merkezi
Bütün temsiller 21.00’de başlar. (Yalnız “Cezayir’de Bir İtalyan Kızı” Operası 20.00’de başlayacaktır.)
07-08/08
MH 07-08/03
Klasik Keyifler 2011 Atölyeler Programı 05 Temmuz - 24 Ağustos 2008 yılından bu yana düzenlenmekte olan Klasik Keyifler atölye programına katılmak isteyenler başvurularını http://www.klasikkeyifler.org/ Turkce/2011/2011-genelkosull.htlm. adresinden yapabilirler.
Atölye Programı 05-09 Temmuz A.Şenol Filiz 05-08 Temmuz Sibel Köse
Ses’in Ney’i Var?
Caz Vokal Standartları
10-24 Temmuz Çalışma Kampı Ve Oda Müziği Festivali Özcan Ulucan, Ellen Jewett, Orhan Ahıskal; keman Çetin Aydar, Burcu Tunca; viyola Şölen Dikener, Ozan Tunca; çello Birsen Ulucan, Özgür Aydın; piyano Cryille van Poucke; doğaçlama 29-31 Temmuz Rezonans ve Burak Erdem
Beraber Söyleme Sanatı
02-07 Ağustos Gitar Cafe’den Hüsrev İsfendiyaroğlu ve Onok Bozkurt 08-10 Ağustos Özel Konuklarla Master Sınıfı I Mark Hill, obua Richard Faria, klarinet Katherina Murdock, Tuba Özkan, viyola 08-16 Ağustos Besteciler Kazanı Kamran İnce, Marc Mellits, Michael Ellison; besteci Tetraktys qartet Zeynep Özsuca ve HeatheR Taves; piyano Amy Salsgiver, vurmalılar Sacha Rattle ve Richard Faria, klarinet Mark Hill, obua
07-08/09
MH 07-08/04
11-16 Ağustos Heathet Taves, piyano
Özel Konuklarla Master Sınıfı II
11-16 Ağustos Anıl Eraslan, çello
Serbest Doğaçlama
11-16 Ağustos Sumru Ağıryürüyen,ses
Anadolu ve Balkan Şarkıları
11-21 Ağustos İleri Düzey Oda Müziği Atölyesi Olgu Kızılay, Ellen Jewett, keman Katherina Murdock, Tuba Özkan, viyola Heidi Hoffman, çello Richard Faria, klarinet Mark Hill, obua Tetraktys qartet
9. Bodrum Uluslararası Bale Festivali 15 Ağustos - 3 Eylül 2011 Bu yıl 9. su düzenlenecek olan festival her sene Ağustos ayında düzenlenmektedir. Tarih, kültür ve doğanın aynı potada eridiği turizm kenti Bodrum’da, tarihi Bodrum Kalesinde düzenlenmektedir. Ülkemizin ilk ve tek bale festivali olma özelliğine sahip olan Festival, bugün geldiği uluslararası düzey ile yalnızca sanat kurumlarının değil halkın da ilgi ve övgüsünü kazanacak konuma gelmiştir.
07-08/10
MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ MK 07-08/01
Söyleşi’nin devamı Bahar Gökçeli İlk kez II. Meşrutiyet dönemi yıllarında okulöncesi kurumların açılmaya başlanmasına karşılık, bugün hala 0-6 yaş grubu çocukların okullaşma oranlarının % 16’larda dolaştığı gerçeği göz önünde tutulduğunda, okulöncesi müzik eğitimi sorunumuzun çözülememesinin sebepleri ve çözüm önerileriniz hakkında neler söylemek istersiniz? Evet, Türkiye’de okulöncesi müzik eğitiminin tarihi II. Meşrutiyet dönemi yıllarına dayandırılıyorsa da, bugün bile ülkemizde 3-6 yaş grupları için gereksinim duyulan nicelikte ve nitelikte bir okulöncesi müzik eğitiminden söz etmek mümkün değildir. Son yıllarda bu yaş grupları için giderek artan sayıda eğiticinin üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun olması, zorunlu olarak bunları istihdam edecek özel ve resmi ana sınıflarının ve anaokullarının sayılarında da artışa neden olmuştur. Ancak, bu eğiticilerin yetiştiği bölümlerde ders programlarında müzik eğitimine hangi ağırlıkta yer verildiği ve nasıl bir müzik eğitimi uygulaması yapıldığı, konunun önemle sorgulanması gereken bir başka yönüdür. Oysa bu yaş çocukları müziğe doğuyor ve müzikle büyüyorlar. Onların müzikle tanışmaları doğmadan önce, hatta bazı müzik eğitimcilerine göre annenin doğumuyla başlıyor. Bazı deneyler bebeklerin, anne karnında sıkça duydukları ezgileri doğumdan sonra tekrar duyduklarında, bunları hatırladıklarını gösteren tepkiler verdiğini ortaya koyuyor. Kısaca anne, çocuğun ilk müzik eğitimcisidir. Ve onun müzik yapma ve müzik dinlemedeki seçiciliği, çocuğunun müzik beğenisinin biçimlenmesinde etkili olur. Yaşamın her alanında müzikle kuşatıldığımız bir çağ yaşıyoruz. Bu nedenle okulöncesi yaş grubu çocuklarını ilk önce susmaya ve dinlemeye eğitmeliyiz. Dinleme eğitimi sadece müzik dinlemeyi değil, bir konuşanı, bir kuşu, doğanın seslerini ve –kaldıysa- sessizliğini dinlemeyi de kapsar. Yetmişli yılların başında bu yaş çocukları için yazdığım bir şarkımı hatırlıyorum. Köpek nece konuşur? Hav hav-ca, Kedi nece konuşur? Miyav miyav-ca Ördek nece konuşur? Vak-vak-ça Balık nece konuşur? Sus-ça, su____sça! Böyle bir şarkıyı bugünün çocuklarına sevdirmek?... işte o tam da eğitimcinin donanımıyla ilgili. Okulöncesi çağ çocuklarında yalnız sese-sessizliğe değil, seslerin gürlüğüne ve hafifliğine, uzunluğuna ve kısalığına, ezgilerin benzerliğine ve farklılığına, insan sesinin inceliğine ve kalınlığına, çalgıların farklı renklerine ve giderek canlı olan ve olmayan, neşeli olan ve olmayan varlıklara ve müziksel öğeleri ayırt etmeye yönelik duyarlılıklar kazandırmalıyız.
07-08/11
MK 07-08/02
İşte bu ilk önerilerle bile, temel müzik eğitiminin tam ortasına geldik, dayandık. Özellikle 3-6 yaş grubu çocukların örgün bir sistem içinde ve zorunluluğa yakın bir yaygınlıkta eğitmenin gereğini ve önemini anlamış bir düzenlemenin hem Milli Eğitim, hem de aileleri, anne-babaları ve pek tabii ‘Medya’yı kapsayacak bir boyutta ve birbirini tamamlayarak ele alınması gerekir. Sizin % 16,5 oranınız, gelişmiş ülkelerde % 80-90’lara dayanıyor. Erken müzik eğitimi için önerilen ve ülkemizde hemen ‘………metodu’ olarak damgalanan yolların hiçbiri tabulaştırmaya ve yapaylığa kurban edilmemeli, sadece çocuğun doğal gelişmesine destek olacak yardımcı, sezdirici, yüreklendirici etkinlikler olarak uygulanmalı ve çocukta ‘güzel’e duyarlılığı geliştirmelidir. Bu, yukarıda adları sayılan ve sayılmayan her kurumdan, ilgili her kişiden, konuya yaklaşımlarında büyük özen ve dikkat istemektedir. Galiba bu sorunuza çok soyut düzeyde yanıt verdim. Ama çocuk gelişimcileri, eğitimcileri ve eğitici eğitimcileri bu şifreleri çözecektir. Son olarak müzik eğitimcisi, besteci, müzikolog, yazar, çevirmenlik gibi çok yönlü bir müzisyen olmak şüphesiz çok ciddi bir disiplin gerektirir. Bize bu konuda bilgi verir misiniz? Bana yakıştırdığınız -teşekkürler!- bu unvanlardan her biri, benim asıl mesleğimin, yani ‘müzik eğitimciliğimin altyapısıyla, donanımı ile ilgili. Bu mesleği seçtiyseniz biraz besteci, biraz müzikbilimci, biraz yazar, biraz çevirmen, hatta biraz daha fazlası olmak zorundasınız. Örneğin bürokratlığımı unutmuşsunuz. Ben iki yıl kadar da ‘Talim Terbiye Kurulu Üyeliği’ yaptım. Şaka bir yana, müzik eğitimciliği için yüzeysel, yalapşap olmayan sağlam ve çok yönlü donanımın çok önemli bir önkoşul olduğu görüşündeyim. Ben, -gerçekten öyleyse- bu çok yönlülüğümü Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yani bu halkın bana sağladığı yurtdışında eğitim olanağından yararlanarak kazandım. Halkıma bu borcumu da ödemeye çalıştığım kanısındayım. Hepsi bu kadar. Sorularınız için teşekkürler ve yolunuzda başarı dileklerimle.
07-08/12
MK 07-08/03
Görünmez Müzisyenler Sergisi Rahmi Koç Müzesi’ndeydi Diğdem Gezek İstanbul’da, görülmeye değer mekanlardan biri olan Rahmi Koç Müzesi’nde, ‘Mekanik Müzik Tarihinde Bir Gezinti’ temalı bir sergi düzenlendi. Serginin, ziyarete açılmasından aylar önce, çeşitli semtlerin reklam panolarında gördüğüm; dünyanın önemli müzik kutuları örneklerini sergileyecek olduğu duyurusu, Görünmez Müzisyenler sergisini, adından çok daha tanımlayıcı kılmaktaydı bana göre. Bu çekici reklamların mı peşinden gitmeliydim yoksa zaten bir müzisyen olarak bu sergiyi kaçırmak için hiçbir geçerli nedenim yok muydu bilmiyorum; sergiyi ziyaret etmeyi aylar önceden planlamıştım. Sergi açılır açılmaz ziyaret edenlerden duymaya başladım ki Görünmez Müzisyenler, görülmeliydi (!) İstanbul’un uzak mesafelerini süsleyen trafik ve yoğun takvimler, planlarımı uygulayabilme yetimi zayıflatmakta genellikle başarılı olamasa da, bu sergiyi neredeyse kaçırıyordum ki, sürpriz bir kararla kapanış tarihinin ertelenmesi sergiyi görmemi sağladı. Müzeye doğru yol alırken, Rahmi Koç Müzesi’nin ne kadar harika bir yer olduğunu bir kez daha hissederek yürümek, bırakın misafir sergileri; o geniş ve denize nazır bahçesindeki daimi sergilerde neye bakacağımı şaşırarak ilerlemek, eğlenceliydi. Yine bir özel gün ve özel bir sergi için buradaydım ama; aslında bir bütün günün bu müzeye ayrılmayı hak ettiğini biliyordum. Sergi, iç mekanda bir koridoru takip ederek gezilebilecek bir alana kuruluydu ve kronolojik olarak düzenlenmişti. Daha önce, karşılaşır karşılaşmaz ‘Hoşgeldiniz’ diyerek söze başlayan ve tüm sergiyi büyük bir özveri ile gezdiren, koleksiyondaki her parça ile arasında gönül bağı kuran yetkililere pek rastlamamıştım; burada bu özellikte ne çok yetkili vardı. Görevlilerin kendileri de serginin bitmesini hiç istemiyor gibiydiler. Müzik kutularının oldukça ilginç tasarlanmış olan örneklerinden başlayarak, boyutları giderek büyüyen bu mekanik enstrümanlar arasında, bir kilise orgundan modern piyanoya kadar birçok enstrüman da yer alıyordu. Hepsinin fonksiyonları sağlamdı genellikle ama kimileri gördükleri yoğun ilgiden yorgun düşmüştü. Örneğin, güzelliği karşısında hayran kaldığımız, oyuncakları andırır sevimlilikte, cam dolabın içine yerleştirilmiş kaftan giyimli, bıyıklı orkestra üyeleri “bugün neden çalmıyorlar”dı? Sanatçı kaprisi mi yapıyorlardı yoksa? Hayır, bazılarının perfore kağıtları yanlış gelmişti. Perforeyi bile gösteriyordu yetkililer: çeşitli şekillerde katlanmış ve kesilerek işlenmiş kağıtlar çalıştırıyordu buradaki bazı görkemli enstrümanları. “Bir kağıt parçası ve iki insan boyundaki müzik kutuları (!)” diyerek gezmeye devam ediyordum. Laterna, bu ilginç sergideki en ilgi çekici örneklerden biriydi. Serginin İstanbul ziyaretçileri için daha da özel bir anlam taşıdığını hissetmek zor değildi; sergiyi gezmekte olan kişilerin Laterna’dan duydukları Rum kültürü ile ortak müziklere eşlik ettiklerini gözlerken. Koleksiyonun madeni para, jeton ve perfore kağıt gibi araç-gereçler kullanılarak çalıştırılan parçalarını tek tek çalıştıran, müziklerini dinleten ve öykülerini zevkle anlatan yetkililer; sergiden görüntü almanın, hatta piyanolarda çalmanın
07-08/13
MK 07-08/04
bile mümkün olduğunu söylediklerinde, sergideki işlemeli Romantik Dönem piyanosuyla fotoğraf çektirdikten sonra, bir de o piyanoda Chopin ezgileri duyurmaya başlamak an meselesiydi; ben de öyle yaptım. Arkamı döndüğümde bir dinleyici kitlem oluşmuş; yan tarafta da keman ve piyano kendi kendilerine tango müzikleri çalarken, önlerinde bir grup insan dans etmeye başlamıştı. Görünen oydu ki; aslında İstanbul, sergiyi değil; sergi ziyaretçilerini ağırlıyordu. Serginin çıkış kapısına yaklaştıkça, içimdeki sesler şunu söylüyordu: “Teşekkürler Rahmi Koç Müzesi… Bu arada, nedense -genelde yaptığım gibi- serginin tanıtım broşürünü, sergiye girerken değil de; yine çıkışta almıştım. Aklımda serginin mutlu edici etkisi ve henüz öğrettikleriyle okumaya başladığım broşür, bu kez çok daha anlam kazandı. Oysa, bu serginin tanıtımı bir kağıt belge sınırlarında zaten sağlanamazdı bence. Diğer yandan, sergiyi çok iyi ifade eden bir paragraf da, yine o elimdeki belgede yer alıyordu: “Müzisyen veya becerikli zanaatçı… bu ustaların her biri üstün yetenekli birer mucitti. Tümünün ortak amacı halkı eğlendirmek, kralı mutlu etmek veya bir topluluğa iyi vakit geçirtmek yoluyla kendi alanlarında zafer kazanmaktı. Ortaya çıkardıkları sıradışı aletlerden çıkan sesler müziğe dönüştüğünde ise; dinleyenleri büyüleyici bir düş ve masal ülkesine götürüyorlardı.” Sergi hakkındaki araştırmalarımı da, bu yazıma eklemek gerektiğini varsayarak paylaşıyorum: Belçikalı vakıf Automatia Musica Foundation bünyesindeki 250 mekanik müzik kutusundan özenle seçilen 80 parçanın yer aldığı ‘Görünmez Müzisyenler’ sergisinde, Avrupa ve Kuzey Amerika’da 12’den fazla ülkede üretilen parçalar yer aldı. ‘Invisible Musicians’ orijinal adıyla, sergilendiği tüm ülkelerde büyük ilgi gören, Avrupa müzik kültürünün önemli bir yansıması olan sergi, Automatia Musica Foundation Uluslararası Sergiler Direktörü Scarlett de Fays ile Belçika’nın Türkiye Başkonsolosu Françoise del Marmol’ün katılımıyla gerçekleşen basın toplantısının ardından ziyarete açıldı. Vakıf Automatia Musica Foundation’ın açıkladığı üzere; ‘mekanik müzik bilincinde bir yolculuk’ ana fikriyle biraraya getirdiği koleksiyonda yer alan müzik otomasyon sistemleri ve mekanik enstrümanlar, müzik tarihini, 1750’lerden günümüze mekanik ve mühendislik ağırlıklı yanıyla yansıtıyordu. Aletler, neredeyse kusursuz biçimde çalışır durumdaydı. Serginin, laterna, org ve birçok farklı müzik kutusu ile mekanik müzik aletlerinden oluşan parçaları, vakıf bünyesindeki süslemeleriyle dikkat çeken 250 parçalık dev koleksiyon arasından seçilmişti. Belçika, Tayvan, Lüksemburg, Malezya, Singapur, İspanya, Portekiz, Fransa, Yunanistan, Meksika, İtalya ve Fas gibi Avrupa, Amerika ve Uzakdoğu’da 25 ayrı şehirde 1995 yılından bu yana gerçekleşen sergi bu yıl Türkiye’de. Bugüne dek 1 milyon 880 bin kişinin ziyaret ettiği sergi, Türkiye’de de büyük beğeni topladı. Ülkemizde ‘Görünmez Müzisyenler’ adıyla ziyaretçilerini kabul eden serginin, diğer ülkelerde ‘18. yy’da Salon’, ‘Sokakta… Panayırda…’, ‘Manuel Zamanlar’, ‘Orkestrasyon ve Benzersiz Senfoni’ gibi geleneksel başlıklarla sergilendiğine değinmek gerek.
07-08/14
MK 07-08/05
Müziğin Ayak İzleri... Şerif Can Ünver Varoluş deyince akla ilk gelen insan kavramı, ve hemen ardından inanış düşüncesi, birbirleri ile her daim bir ilişki içinde olmuşlar, düşün sanatı ve estetikle birbirlerini harmanlamışlar. İnanış için yapıtlar verilmiş, verilen yapıtlar yepyeni eserlere ışık tutmuş ve bu zincir uzun bir süre boyunca dünya sanat tarihinin adımlarını şekillendirmiş. Yüzyılları kapsayan bu etkileşim, gün geçtikçe daha da girift bir hal almış, en sonunda ulaşılan noktada sanat için sanat kavramı doğmuş. Sanatı sanat için yaratanlar iz bırakmış, adları anılmış. Öyle ki, en ücra köşedeki insanlar bile bir Beethoven’in veya bir Mozart’ın ismini bilir olmuş. Türlü etnik espriye kaynak teşkil etmiş. Ancak bunlardan başka, iz bırakan ve müzik çevreleri dışında ismi duyulmuş, duyulsa bile gelecek kuşaklara ismini kazımış çok fazla isim saymak mümkün değildir. Müzik dünyasından olanların bildiği bu isimlerin o en ücra köşedeki insanlar tarafından bilinmediği de bir gerçektir. Geçtiğimiz yüzyıla damgalarını vuran pek çok virtüöz, pek çok müzik adamı vardı. Bunların arasında kimilerinin en büyüğü olarak tanımladıkları bir Rus keman virtüözünün adı da yine sadece müzik çevreleri arasında isim yapmıştı. David Oystrah’ın adını bu yazıyı okuyan müzisyenlerin ve sanatseverlerin neredeyse hepsi bilecektir. Peki ya diğerleri? Müzik, insan yaşantısının en ince noktalarında iz bırakan, müthiş bir sanat dalı. O kadar ki, dünyanın tanıdığı bir yazarı bile can damarından vurabilecek kadar dokunaklı, ve derin. Bu ayki yazımda sizlerle çok etkileyici bulduğum bir mektubu paylaşmak istedim. Uzun zamandır hiç bu denli etkileyici bir mektubu okumamış olmanın verdiği heyecanla oturdum bugün yazı masamın başına. Sevgili hocam ve dünyaca meşhur piyanistimiz, Devlet Sanatçısı Gülsin Onay’ın paylaştığı bir yazıydı. Yazı, yine hepimizin tanıdığı bir şairin, bir yazarın, Nazım Hikmet’in, sevdiği kadının İstanbul’da izlediği bir konser sonrası, sanıyorum evdeki paylaşımlarına binaen kaleme aldığı çok etkileyici ve bir o kadar da düşündürücü bir mektup. Mektubu aynen paylaşıyorum.
07-08/15
MK 07-08/06
DAVİD OYSTRAH’A MEKTUBUMDUR İstanbul’a gitmişiniz. Konserinizdeymiş. Çok bahtsız bir kadını bahtiyar etmişiniz. Yağmura uzanan iki yeşil yaprak gibi gözleri bakmış parmaklarınıza. Mektubunda: “Unuttum her şeyi,” diyor. Kahırlarından başka unutacak şeyi yok. “Ağladım,” diyor, “ferahladım.” “Dünya,” diyor, “güzel, içim rahat.” Siz kıskandığım biricik insansınız, üstat.
Nâzım Hikmet 1 Temmuz 1957, Balçik
Varoluşumuzun, düşünsel yaşamımızın, derinliğimizin, ne kadar naif, ne kadar ince ve nazik olduğunu görebilmek ve hatırlayabilmek için okunması gereken bir yazı olduğunu düşündüm.
07-08/16