SUNUŞ
Temmuz-Ağustos, 2012
Değerli Okurlarımız, 29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Türkiye Korlar Şenliği, Dünya Müzik Günü… derken yılın ilk yarısını geride bıraktık. Yaz boyunca Türkiye’nin birçok köşesinde birçok açıkhava konseri düzenlenecek. Bu konserleri kaçırmayarak, müziğin keyfine varmanızı diliyorum. Bu sayımızda, Deniz Demirci’nin “Rusalka”, “Mether Müziği” ve Koray Ilgar’ın “Ulusçu Bir Rus Bestecisi Olarak Modest Petroviç Musorgski’nin Müzikal Anlayışı” başlıklı yazılarını okuyabilirsiniz. Eylül’de yepyeni bir sayıda buluşmak üzere… Saygılarımla, Bahar Gökçeli Editör SCA MÜZİK VAKFI
07-08/01
DUYURULAR D 07-08/01
ÖNEMLİ DUYURU
MÜZİK DOSYASI ELEKTRONİK ORTAMDA DEĞERLİ MÜZİK DOSYASI OKURLARI Daha önce de ilan edildiği üzere, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın aylık Müzik Dosyası’na, Ocak 2011 tarihinden bu yana elektronik ortamda, Vakfımızın web sitesinden de (www.andmuzikvakfi.com) ulaşılabilmektedir. Bunun yanı sıra, Müzik Dosyası, basılı olarak çok sayıda adrese gönderilmekteydi. Bundan sonra da bu dosyayı, hem elektronik ortamda hem de basılı olarak yayımlanmayı sürdüreceğiz. Ancak çevresel endişelerle kâğıt kullanımı ve posta giderlerini sınırlandırmak için, ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDAN BAŞLAMAK ÜZERE, BASILI YAYINIMIZ, SADECE, BU YÖNDEKİ TALEBİNİ VAKFIMIZA İLETENLERE POSTAYLA GÖNDERİLECEKTİR. Müzik Dosyası’nın basılı olarak adreslerine gönderilmesini isteyenlerin, Ağustos ayı sonuna kadar, Gerekli durumlarda adreslerini de güncelleyerek, telefon, mektup, e-posta ya da fax ile SCAMV sekreteryasına bilgi vermelerini özellikle rica ederiz. Telefon 0312 427 08 55 / 11-12 Fax 0312 467 31 59 E-Mail info@andmuzikvakfi.com
07-08/02
VAKIFTAN HABERLER VH 07-08/01
SEVDA - CENAP AND MÜZİK VAKFI BESTE YARIŞMASI Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın kuruluşunun kırkıncı, Ankara Uluslararası Müzik Festivali’nin de otuzuncu yılını kutlama amacıyla bir beste yarışması düzenlenmiştir. Bu yarışma TC yurttaşı bütün bestecilere açıktır. Yarışma Jürisi, İlhan Usmanbaş’ın başkanlığında, Gürer Aykal, Rengim Gökmen, Bujor Hoinic, Turgay Erdener, Hasan Uçarsu, Işın Metin ve Özkan Manav’dan kuruludur. Yarışmaya sunulacak bestelerin, klasik senfonik orkestra kadrosu için yazılmış, yaklaşık 12-20 dakikalık bir eser olması beklenmektedir. Verilecek ödüller şunlardır: Birinci Ödül : 12.000 TL ve 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali açılışında seslendirme. İkinci Ödül : 10.000 TL ve 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapanışında seslendirme. Üçüncü Ödül : 8.000 TL ve 2013-2014 sezonunda seslendirme. Özendirme Ödülü : 5.000 TL Özendirme Ödülü : 5.000 TL Yarışma koşulları, süreler ve diğer bilgiler yarışma şartnamesinde yer almaktadır. Bu şartnameye SCAMV’nin web sitesinden ulaşabileceği gibi Vakfın, Tunalı Hilmi Cad. 114/43 Kavaklıdere, Ankara adresindeki sekretaryasından da temin edilebilir.
07-08/03
VH 07-08/02
Geleceğin Profesyonel Müzikçileri Yetiştirme Modelleri ve Programları Yurdumuzda profesyonel müzikçi yetiştirmek amacıyla kurulan kurumların dününü “Darül Elhan’a, Muzıka-ı Humayun’a, hatta daha da gerilere götürebiliriz. Cumhuriyet’in hemen ilk yıllarında başlatılan “müzik devrimi” girişimi profesyonel müzikçi yetiştirme ve bu alanın çeşitli mesleklere hazırlama modelini 1936’da öğretime başlayan ve kurumlaşan Ankara Devlet Konservatuvarı (ADK) oluşturdu. Bu model sonraki yıllarda açılan diğer batı sanat müziği ve Türk müziği konservatuvarları ile yurt yüzeyine yayıldı, daha geniş bir uygulama alanı buldu. Böylece ADK modeli nicelik yönünden büyüse ve çeşitlense bile, nitelik yönünden pek fazla değişikliğe uğramadan 20. yy boyunca yaşamını sürdürdü, bugüne kadar da halâ sürdürüyor. 1980’li yılların başlarında konservatuvarların üniversitelerin bünyesine taşınması da bu kurumlara özde pek fazla bir değişim getirmedi. Oysa bugün yaşanan “küreselleşme”, “bilişim devrimi” gibi olgular; hem bireyi, hem toplumu, kısacası üzerinde yaşadığımız yerküreyi değiştirmeyi, yeniden biçimlendirmeyi hedefliyor ve bu hedefe ulaşma yolunda oldukça da ilerlendi. Müzik sanatının bu değişimden etkilenmemesi olanaksız. Ama konservatuvarlarımız, bu değişim ve yeniden biçimlenişi henüz içselleştirmiş görünmüyor. Bir müzik öğrencisinin, okulunun ilân panosuna astığı şu yakınma cümleleri bize de çok tanıdık gelmiyor mu? Bugünü yaşayan bizler; önceki günün okullarında, dünün öğretmenleriyle yarının görevlerine hazırlanıyoruz! Bugün artık profesyonel müzikçi yetiştiren kurumlarımız için yeni modeller tasarlama, yeni programlar geliştirme zorunlu hale gelmedi mi? Müzikte yaşanan popülerleşme, elektronikleşme süreçleri yeni bir eğitim modeli anlayışını da birlikte getirmeyecek mi? Bu yeni modeller ve programlar neler olabilir. Bugünün ve yarının profesyonel müzikçilerini yetiştirecek eğitim kurumları nasıl biçimlenmeli, nasıl yapılanmalı. Sempozyumumuz gelecek için tasarımlar içeren bildiriler bekliyor. Türkiye ve yurt dışından davet edilen alan uzmanlarının sunumları ve sizlerden gelecek bildirilerle bu önemli konuya katkıda bulunmayı amaçlıyor ve konu hakkında düşünen herkesi sempozyuma katılmaya çağırıyoruz. Sempozyum, yukarıda özetlenen çerçevede oluşturulmuş bildirisiyle katılmak isteyen bütün bilim ve sanat insanlarına açıktır. Katılım koşulları ve takvimi aşağıda verilmiştir: 1. Bildiriler sempozyumda sunulacak ve sempozyum kitabında yayınlanacaktır. 2. Bildiriler, aşağıda isimleri yazılı seçici kurul tarafından incelenerek kabul ya da reddedilecek, kabul edilenler aynı kurul tarafından sınıflandırılacaktır. Reddedilen bildiri sahipleri açıklanmayacaktır.
07-08/04
VH 07-08/03
3. Bildiriler 12 puntoluk yazı - iki satır aralık ile 12 sayfayı aşmayacak, normal okuma temposu ile 20 dakikayı geçmeyecektir. 4. Bildiri konusunda fikir veren bildiri özeti, yarım A-4 sayfasını aşmayacaktır. Bildiriler alan terminolojisini de içeren günümüz konuşma Türkçesi ile yazılacaktır. 5. Seçici Kurul’un değerlendirmesi bildiri özeti üzerinden yapılacak, ancak değerlendirme sonucunda kabul edilen bildiri metinleri son bir değerlendirmeden geçirilerek uygun bulunmayanların sunumu ya da yayınlanması kurul kararıyla engellenebilecektir. 6. Bildiri özetlerinin 30 Kasım 2012 Cuma akşamı saat 17:00’ye, tam bildiri metinlerinin de 15 Şubat 2013 Cuma akşamı saat 17:00’ye kadar aşağıdaki vakıf merkezi adresine ulaştırılmış olması gerekmektedir. Bu tarihleri aşan günlerde bize ulaşan özet bildiriler ve tam bildiri metinleri değerlendirmeye dahil edilmeyecektir. SCA MÜZİK VAKFI Tunalı Hilmi Cad. 114/43 06700 Kavaklıdere/Ankara 7. Kabul ya da reddedilen özet bildiri sahiplerine sonuç 20 Aralık 2012 tarihine kadar; tam bildiri sahiplerine sonuç 28 Şubat 2013 Perşembe gününe kadar bildirilmiş olacaktır. Bu bildirimde bildirilerin sempozyumdaki sırası da belirtilecektir. 8. Sempozyum 14 Mart 2013 Perşembe günü saat 10:00’da açılacak ve 2 gün sürecektir. 9. Sempozyum yeri ve adresi; Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusü Prof. Dr. İhsan Doğramacı Konferans Salonu Eskişehir Yolu 20. Km. Ankara SEMPOZYUM KURULU Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Okyay (Sempozyum Genel Sekreteri) Prof. Dr. Ömer Bozkurt (Üye) Prof. Ertuğrul Bayraktarkatal (Üye) Dr. İsmail Lütfü Erol (Üye)
07-08/05
VH 07-08/04
ÖZEL SEVDA-CENAP AND MÜZİK KURSU
Özel Sevda Cenap And Müzik Kursu öğrencileri 3 Haziran, Pazar günü CSO Konser Salonu’nda gerçekleşen konserle bir sezonu daha kapattı. Piyano, Gitar, Keman, Yan flüt, Şan, Çello, Çocuk Korosu kursu alan 120 öğrenci heyecanla yıl boyunca öğrendiklerini aileleriyle paylaştılar. Kurslarımız yaz döneminde kapanmıyor 4 Haziran ve 31 Temmuz tarihleri arasında yoğunlaştırılmış olarak devam eden kurslara kayıtlarınızı bekliyoruz.
YAZ DÖNEMİ KURSLARI ÇELLO FLÜT GİTAR KEMAN PİYANO SOLFEJ ŞAN Özel Yaz Fiyatı: 4 derslik indirimli paket 216 TL Özel Yaz Fiyatı: 8 derslik indirimli paket 360 TL
Adres: Tunalı Hilmi Caddesi 114/48—49 Kavaklıdere (Kuğulu Pasajı Karşısı) Telefon: 466 44 27 * 427 08 55/17
07-08/06
VH 07-08/05
Türk Bestecilerinin Eserleri Bir Arada “Kayıt Var” Sevda – Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, 182 sayfa, 2012 Uzman Müzikolog ve Müzik Yazarı Ersin Antep; ilk kitabı “Türk Bestecileri Eser Kayıt Kaynakçası”nın genişletilmiş yeni baskısı ve yeni bir isimle okuruyla buluşuyor: Kayıt Var… Türkçe-İngilizce içerikle hazırlanan ve 151 Türk bestecisinin eserlerinin kayıtlarının bulunduğu kitap; Sevda Cenap And Müzik Vakfı Yayınları arasında yerini aldı. İlk baskısı 2005 yılında çıkan Türk Bestecileri Eser Kayıt Kaynakçası; genişletilmiş yeni baskısı ile yeni bir ismi kavuştu:“Kayıt Var”... Compact Disc(CD), DVD, Plak, Makara Bant, Dat şeklinde kayıt altına alınmış eserlerin tasnifinin yer aldığı Kayıt Var’da; dağıtımı yapılan ürünler olarak CD ve Plak tasnifi birlikte, dağıtımı olmayan ürünler olarak Makara Bant ve Dat kayıtları tasnifi ise ayrıca listelenmektedir. Bant Kayıtları; Ankara Radyosu’ndaki eserleri, Dat ise özel arşivlerdeki kayıtları işaret etmektedir. Bu yapısıyla kitap; Türk bestecilerinin eserlerinin kayıtlarına ulaşmak isteyenlere rehber niteliği taşımaktadır. Türk Bestecileri Eser Kayıt Kaynakçası’nın ilk baskısı, yayınlandığı tarihten sonra, “yurtdışından satın alınan 200 Türk kitabından biri olma özelliğine kavuşarak uluslararası dile sahip olmanın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu anlayışla, İngilizcede anlaşılabilecek düzeyde bir düzenleme, ihtiyacı karşılamak adına ikinci baskıya eklenmiştir. Meraklısının yanı sıra, yerli-yabancı koleksiyonerler, öğrenim görenler ve eğitimcilerin tercih edecekleri Kayıt Var; içerdiği mini karşılaştırma sözlüğü, tasnifteki iki dilli yazımı ve alfabetik besteci sıralaması ile kolay anlaşılmayı güçlendiriyor. Yazar Ersin Antep; Kayıt Var’ın içinde birçok araştırmaya zemin hazırlayabilecek bilgilerin olduğunun da ipucunu veriyor. Ankara Radyosu’nda hangi bestecilerin, hangi dönemlerde, kimlerce, hangi eserlerinin kaydedildiği, yurtdışında hangi bestecilerin kayıtlarının yapıldığı, CD kaydı anlamında çokça tercih edilen eserlerin hangileri olduğu gibi pek çok sorunun cevabı; kitabın sayfaları içinde saklı şekilde fark edilmeyi bekliyor. Yazarın diğer kitabı olan “Türk Bestecileri Eser Kataloğu”nu edinen okur, ayrıntılarını tespit ettiği bir eserin notasına ulaştıktan sonra da, Kayıt Var’daki bilgiler sayesinde kaydına ulaşabiliyor. Yani Kayıt Var’ın; Türk Bestecileri Eser Kataloğu ile olan organik bağı sürmüş oluyor.
07-08/07
VH 07-08/06
Ersin Antep Gelibolu’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Genel Müzikoloji ve Müzik Tarihi Bölümü’nde Prof. Filiz Ali, Prof.Dr.Ahmet Yürür, Prof. İlhan Usmanbaş, Prof.Cenan Akın, Prof.Dr.Feza Tansuğ, Prof.Dr.Selçuk Mülayim, Prof.Gülper Refiğ, Melih Duygulu ve Meliha Doğuduyal gibi değerli müzik insanlarıyla lisans ve yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Toplumbilim Dergisi, Müzikoloji Dergisi, Orkestra Dergisi, Hürriyet Gösteri Dergisi, Andante Dergisi, Cumhuriyet Gazetesi, Radikal Gazetesi, Dünya Gazetesi gibi yayınlarda makaleleri yayınlandı. Çeşitli üniversitelerde ve merkezlerde konferans, panel ve seminerlerde konuşmacı oldu, bildiriler sundu. Sempozyum kitabı editörlüğü yaptı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile şef Rengim Gökmen idaresindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından yapılan İstiklâl Marşı’nın yeni kaydı için araştırma yaptı, CD kitapçığında metin yazarlığı yaptı. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda kurumsal iletişim danışmanlığı ile basın danışmanlığı gibi görevler aldı, üniversitelerde dersler verdi. Ankara, İzmir, Bursa, İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde bilimsel etkinlikler düzenledi! Halen İstanbul’da “Bugün, Toplum ve Müzik” başlıklı tartışmalar zincirini gönüllü ekibiyle birlikte hazırlıyor. Müzikoloji Platformu bünyesinde çalışmalar yürütüyor. Cumhuriyet Gazetesi, Andante Dergisi ve Hürriyet Gösteri Dergisi’nde yazılar yazıyor, Açık Radyo’da Ali Pınar ile birlikte “Alla Turca” adlı programı hazırlayıp sunuyor. Müzik araştırmalarını sürdürüyor. Müziğin günlük hayatta kullanımı ile üretimin artması, bireysel gelişimde müziğin faydaları gibi konularda seminerler veriyor, özel çalışmalar yürütüyor. Halen Selçuk Mülayim’in danışmanlığında ve Turgut Özakman’ın fikri desteğiyle hazırladığı “Belgelerle Müzik Devrimi” ve “Osman Zeki Üngör” başlıklı çalışmalarının kitap halini almasına yönelik çalışıyor. Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği (BESOM) üyesi ve İstanbul Temsilciliği’nde görevli olan Antep; Pınar Antep ile evli ve Can Celil adında bir oğlu bulunuyor.
Kitap Editörü’nün Notu Tüm kaynak kitaplar gibi elinizde tutuğunuz bu çalışma da çok uzun araştırmalar sonunda, önünde saygıyla eğileceğimiz bir emekle ortaya çıkmış. Eseri değerli kılan unsurların başında çoksesli müzik geçmişimizi belgeliyor olması geliyor. Türk bestecilerin eserlerinin seslendirilmiş kayıtlarını bu kitapta bulmanız mümkün. Bir eser farklı orkestralar tarafından kaydedilmişse ya da hem CD hem makara bant olarak kaydı varsa, bunları da elinizdeki bu kitapta bulmanız olanaklı.
07-08/08
VH 07-08/07
Kaynakçayı değerli kılan pek çok unsurdan biri de radyo kayıtlarına hatta kişisel arşivlerdeki kayıtlara kadar bilgiler içermesi. Kitap incelendiğinde, Türkiye’de çoksesli müziğin gelişimi, besteciler, sanatçılar ve kurumlar hakkında tarihi çıkarımlarda bulunmanın kolaylığı anlaşılacaktır. Toplam 151 bestecinin eserleri; makara bant, DAT, plak ya da CD kaydı olarak sınıflandırılmış. Araştırmacı; soyadına göre sıralanmış besteciyi bulup, onun kaydedilmiş eserlerini bu sınıflandırmaya göre rahatlıkla bulabilir. DAT ve makara bant kayıtların raf adresleri; plak ve CD kayıtlarının yayınevi bilgileri ve kayıt yılları gibi bilgilerle sunulması, çok iyi bir sınıflandırma ürünü. Araştırmacı için büyük kolaylıklar sunan sistemi ile kitap ayrıca, Türk müzik tarihi yolculuğunda önemli istatistiki bilgiler çıkarılmasını sağlayacak ayrıntılar sunuyor. (Y.Y.)
07-08/09
VH 07-08/08
Ahmed Adnan Saygun’un Armağan, Erdoğan Okyay Sevda - Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, 128 sayfa, 2012 SCA Müzik Vakfı Yayınlarından çıkan bu kitap; 1990’da Vakıf Onur Ödülü Altın Madalya’sının sahibi A.Adnan Saygun’a armağan olarak yazıldı. Erdoğan Okyay’ın, derlediği kitapta; Saygun hakkında yazılmış birçok makaleye yer verilmiş. Bunlardan bir kaçını: Ahmet Samim Bilgen, Cengiz Tanç, Koral Çalgan ve Dinçer Yıldız ele almış. Ayrıca besteci A.Adnan Saygun’un yazdığı eserler, eserlerin ilk seslendiriliş yer ve tarihleri, yazdığı kitapların bir listesini bulmak da mümkün. Bestecinin İzmir’de başlayan yaşamı, müziğe olan ilgisiyle birlikte; onu özel piyano dersleri almaya itmiştir. O arada armoni, kontrpuan gibi müzik teorileri üzerine çalışmalar yapması ve henüz 19 yaşında olmasına rağmen İzmir Lisesi’nde müzik öğretmenliğine atanması ve ardından 1928’de devlet tarafından Paris’e gönderilmesi… İşte Saygun’un müzik kariyeri bu şekilde başlıyor. Daha sonrasında nasıl şekillendiği ve müzik adına yaptığı çalışmaları bu kitaptan okuyabilirsiniz.
07-08/10
VH 07-08/09
Avrupa Festivaller Birliği’nin 60. Yıl Kutlamaları Avrupa Festivaller Birliği’nin (European Festivals Associsation –EFA), 60. yılı 2325 Mayıs tarihleri arasında Norveç’te, Bergen kentinde kutlandı. EFA, XX. yüzyılda, Avrupa’da bütünleşme düşüncesi ve ülküsünün en önde gelen temsilcilerinden Denis de Rougemont ile orkestra şefi İgor Markevitch’in önderliğinde 1952 yılında on-beş Avrupa festivali tarafından kurulmuştu. Şu anda küçük bir bölümü Uzakdoğu, Ortadoğu’dan olmak üzere 115’i aşkın üyesi vardır. Bu yıl da ilk kez bir Afrika festivali, Güney Afrika’dan Grahamstown Arts Festival, birliğe dahil olmuştur. Bergen Uluslararası Festivali’nin ev sahipliğinde ve Bergen festivalinin ilk günleriyle aynı anda yapılan kutlamalara, üye festivallerden 180 dolayında temsilci katıldı. Bu toplantılarda ülkemizden Ankara Uluslararası Müzik Festivali ile İzmir, Aspendos, Mersin ve D-Marin festivallerinden temsilciler hazır bulundular. EFA’nın 2012 yılı genel kurulu da gene Bergen’de 24 Mayıs günü yapıldı. 2012 yılı EFA’nın yanı sıra ev sahibi Bergen Festivali’nin de 60. yılıydı. Norveç Kralı V. Harald ve Kraliçe’de bazı gösteri ve kutlamalara katıldılar. Bergen Festivali, 23 Mayıs günü, bir cadde-meydan görünümündeki Torgallmenningen’de, Kral ve Kraliçenin huzurunda, bütün Bergen halkına açık olarak Venezuela Bakır Nefesliler Orkestrası’nın konseriyle başladı, solist Norveçli trompetçi Tine Thing Helseth idi. EFA’nın 60 yılı jübilesi aynı gün öğleden sonra, Bergen’in, Grieg’ini adını taşıyan tiyatrokonser salonunda yapıldı ve o arada AB Başkanı Van Rompuy ve AB Komisyonu Başkanı Manuel Barroso’nun kutlama video-mesajları izlendi. Aynı gün akşamı gene Grieghallen’de ve gene Kral’ın huzurunda Komische Oper Berlin’in orkestra ve solistlerince temsil edilen Haendel’in Kserkses operasının ardından bir de resepsiyon vardı. 24 Mayıs akşamıysa Bergen’e 320 metre yüksekten bakan Fløy Dağı’nda verilen bir şölen öncesinde 60. yıl balonları gökyüzüne salıverildi.
60. Yıl Balonları Fløy Dağı’nda havaya bırakılıyor 07-08/11
VH 07-08/10
Torgallmenningen’de Bergen Festivali açılış konserinden
Norveç Kralı V. Harald, Kraliçe ve Bergen Festivali Y. K. Bşk. Åse Kleveland (uzun etekli) açılış konserini izliyorlar 07-08/12
VH 07-08/11
2012 Uluslararası İznik Viyola Kampı İznik Uluslararası Viyola Kampı bu yıl, 7-14 Temmuz tarihleri ararında, İznik Vakfı tesislerinde yineleniyor. Uzun yıllardır, Ankara Devler Konservatuarı öğretim üyelerinden Prof. Betil Başeğmezler’in yönetiminde sürdürülen bu etkinlikte, Başeğmezler’le birlikte, Nisan ayında Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nde dinlediğimiz tanınmış viyolacı Tatjana Masurenko da eğitici olarak katılıyor. T. Masurenko, halen Almanya’nın Leipzig kentindeki F. Mendelssohn-Bartholdy Hochschule für Musik’de viyola profesörü olarak görev yapmaktadır. Kampta ayrıca yaylı çalgılar yapım ustası Jürgen Manthey’in de hazır bulunacağı ve katılımcıların sazlarının bakımı ve küçük onarımları dışında ayrıca beş stajyere keman yapım kursu vereceği bildirilmektedir. Ek bilgi için http://www.violacourse.com
Önceki kamplardan birinde bir toplu çalışma 07-08/13
VH 07-08/12
“MUSMA III” Atölye Çalışması Ljubljana’da Yapıldı MusMA (Music masters on Air) projesinin 2012-2013 faaliyet yılı atölye çalışması 20-23 Haziran 2012 tarihlerinde Ljubljana’da, Ljubljana Konservatuarı ve Bale Okulu’nda yapıldı. Bu yılın bestecilerini, onların eserlerini icra eden müzisyenleri, o eserleri ısmarlayan festivallerin yöneticilerini ve MusMA konserlerini yayınlayan radyo temsilcilerini biraraya getiren atölyeye bu kez, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından temsil edilen Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Brüksel Flanders Festivali, BEMUSBelgrad Müzik Festivali, İspanya Santander Festivali, Polonya Wroclav Vratislavia Cantans Festivali, Ljubljana Festivali, İsviçre Culturescape Festivali, Zagrep Müzik Bienali (BMZ) katılıyordu. Atölyenin açılışı, bu yıl 60.’sı düzenlenen Ljubljana Festivalinin açılışıyla üstü üste getirilmişti. Atölye çalışmasına katılanlar 20 Haziran akşamı, törenden sonra, Sir Simon Rattle yönetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrasının, J. Brahms, A. Webern ve R. Schmann’ın eserlerinden oluşan açılış konserini izlediler. Bu yıl vurma çalgılar için bestelenen eserlerin tanıtıldığı ve tartışıldığı çalışmalar, 21 Haziran sabahı ilkin Sloven besteci Petra Strahovnik’in masterclass’ı ile başladı. Flanders Festivali adına katılan İtalyan Besteci Giulia Monducci ve sonra da Santander Festivalinin bestecisi Novel Samano’nun masterclass’ları izlendi. Bu üç bestecinin eserlerini Slovenya Vurma Çalgılar Topluluğu STOP seslendirdi. Aynı gün öğleden sonraki oturumda, SCAMV (Uluslararası Ankara Müzik Festivali) temsilcisi Onur Türkmen’in eseri, gene SCA Müzik Vakfı tarafından bu atölyeye katılımı sağlanan ve Emil Kuyumcuyan, Jessica Porter ve Se Mi Hwang’dan oluşan Talking Drums topluluğu tarafından sunuldu ve ardından tartışıldı. Talking Drums Topluluğu önümüzdeki yıl Ankara Müzik Festivali çerçevesinde yapılacak MusMA konserinde hem Onur Türkmen’in eserini, hem de yukarda sayılanlardan dördünü daha seslendirecek. Culturescape adına katılan Rus besteci Aleksey Sisoev’in eserinin sunumuyla ilk gün çalışmaları sona erdi. Ertesi gün sabah oturumunda diğer üç bestecinin, BEMUS’tan Ivan Brlkjacic, Wratislavia Cantans’dan Dobromila Jaskot ve Zagrep’ten İvan Josip Skender’in eserleri izlendi, irdelendi ve tartışıldı. Dobromila Jaskot’ın insan sesiyle vurmalı çalgıları biraraya getiren eseri dinleyenleri çok etkiledi. Nitekim eserin icrasını izleyen ve hem eseri çalan hem de sadece dinleyen çalgıcıların, diğer besteci ve festival yöneticilerinin de katıldığı tartışma, ayrılan sürenin hayli dışına taştı. Bayan Dobromila Jaskot’un eserini de Talking Drunms Topluluğu seslendirdi. Bu eser önümüzdeki yıl Ankara Uluslar arası Müzik Festivalinde de seslendirilecektir. Bu toplantı sırasında masterclass’lar bestecinin tanıtılması ile başladı. Ardından bestecinin eserinin icrasıyla sürdü. İcradan sonra da besteciyle gerek icracılar gerek diğer besteciler gerekse festival yöneticileri arasında bir görüş alış verişi gerçekleştirildi. Bu konuşmalar sırasında eleştiriler ve övgüler de sık sık dile getiriliyordu. Bu biraraya gelişin en önemli yararı bestecilerle onların eserlerini icra eden müzisyenleri toplu olarak biraraya getirmesi ve aralarında bir etkileşimin kurulması sağlamak olmaktadır. Besteciler kimi zaman kurguladıkları eserin çalınmasındaki güçlükleri yeterince öngöremeyebilmektedirler. Öte yandan çalgıcılar da kimi zaman bestecinin bazı telkinlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle bir çalgıcının birçok çalgı partisinden sorumlu olduğu perküsyonlarda, örneğin sazların sahnede yerleştirilme biçimleri bile çok önem kazanmaktadır. Bu atölye 07-08/14
VH 07-08/13
çalışmasında, bestelenen eserlerin başına, çalgıların nasıl yerleştirilmesi gerektiğini gösteren fotoğraflar konulması önerilmiştir. Atölye çalışmasının ikinci günü öğleden sonra, festival yöneticilerinin toplantısı yapıldı. Bu toplantıda önümüzdeki mevsimde yapılacak MusMA perküsyon konserleri ile MusMA IV’ün konusunu oluşturan insan sesine dayalı bestelerde aranacak nitelikler tartışıldı. Toplantının sonunda dört ses için en fazla 12 kişilik koro eseri konusunda bir fikir birliğine varılmış gibi görünse de, bazı konularda çekinceler olduğu anlaşılıyor. Bu kararın henüz kesinleşmediğini belirtmek gerekiyor. Festival yöneticileriyle, EBU ve radyo temsilcilerinin katıldığı toplantıda, yeni müziğin nasıl daha yaygın bir dinleyici kitlesine ulaşabileceği tartışıldı. Ve olayın güçlüğü konusunda bir mutabakat dışında doğrusunu söylemek gerekirse çok somut bir yol, bir izlence, bir girişim yönü saptanamadı. İkinci günün sonunda, Konservatuar salonunda, Ljubljana Festivali çerçevesinde, Slovenya Vurmalı Çalgılar Topluluğu STOP, Talking Drums ve Belgrad Perküsyonistleri tarafından, bu yılın bütün eserlerinden oluşan bir konser verildi. Konser sonrasında bütün besteciler ve çalgıcılar, hem dinleyiciler hem de birbirleri tarafından uzun uzun alkışlandılar. (Ö.B.)
Talking Drums Topluluğu, besteci Onur Türkmen ile birlikte onun Hat adlı eserini çalışıyor. 07-08/15
07-08/16
JMI HABERLERİ JH 07-08/01
21 Haziran Dünya Müzik Günü Ankara’da ilk kez 21 Haziran 2005’te kutlanmaya başlayan Dünya Müzik Günü bu yıl da ilgiyle kutlandı. Çankaya Belediyesi, Fransız Kültür Merkezi, Jeuneses Musicales International, Kavaklıderem Derneği ve Sevda - Cenap And Müzik Vakfı iş birliğinde düzenlenen Dünya Müzik Günü başkentte Kuğulupark’ta halka açık ücretsiz etkinliklerle gerçekleşti.
07-08/17
MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ MK 07-08/01
Prof. Betil Başeğmezler Uluslararası Lionel Tertis Viyola Yarışmasında Jüri Üyesi 1876-1975 yılları arasında yaşayan İngiliz viyolacı Lionel Tertis adına, 1980 yılından beri düzenlenen uluslararası viyola yarışmasının XI’ncisi, 16-23 Mart 2013 tarihlerinde, Isle of Man’de yapılacak. Christopher Yates’in başkanlığındaki jüride, Lionel Tertis Vakfı’nın onursal başkanı Yuri Bashmet’in ve ayrıca dört ülkeden (Fransa, ABD, Çin, Birleşik Krallık) tanınmış viyola ustalarının yanında Türkiye’den de, uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının viyola grup şefliği ve Ankara Devlet Konservatuarında öğretim üyeliği yapmış olan Prof. Betil Başeğmezler yeralıyor. Betil Başeğmezler yedi yıldan beri yapılan Uluslararası İznik Viyola Kampı’nın da kurucusu ve yöneticisidir. Birincinin, 7000 İngiliz lirası ödülün yanısıra Londra’da bir resital verme ve Londra Filarmoni Orkestrası eşliğinde çalma olanağını kazanacağı yarışmada, Tertis Vakfı’nın vereceği üç ödül dışında başka ek ödüller de dağıtılacak. Katılma koşulları, diğer ödüller ve başvuru formu için adres: http://www.erinartscentre.com/events/tertis.html
ÖZÜR Müzik Dosyası’nın Haziran 2012 sayısında Sayın Prof. Betil Başeğmezler’le ilgili haberimizde, matbaa çalışanlarından kaynaklanan ve Müzik Dosyası editörünün de dikkatsizliği nedeniyle düzeltilemeyen önemli bir yanlışlık sonucunda, Sn. Başeğmezler’in haber başlığındaki adı, o haberin yazarı gibi yeralmıştır. Bundan ötürü gerek Başeğmezler’den gerekse okurlarımızdan özür dileriz. Bu sayımızda aynı haberi bu kez ayrı bir yaprak halinde tekrar veriyoruz. Okurlarımızdan bir önceki sayının o yaprağını bununla değiştirmelerini rica ederiz.
Bahar Gökçeli, Editör
07-08/18
MK 07-08/02
Mehter Müziği Deniz Demirci Mehter, farsça “hizmetlilerin başı” demektir. Osmanlı ordusunda ‘Mehter’, bir hizmet birliğine verilen ad olmuştur. XVI. yy.dan itibaren Osmanlı devleti yapısı içinde ‘Mehterhane’ adı verilen kurumun, Türk kavimleri arasında İslamiyet’ten çok önceleri genel olarak ‘Askeri Müzik’ başlığı altında var olduğunu biliyoruz. Mehter müziğiyse açık havada seslendirilen, dolayısıyla yalnız üfleme ve vurma çalgıları kullanan, devlet ve iktidar simgesi olmaktan başka, devlet töreni, saat duyurma, savaşa yüreklendirme, eğlenti gibi pek çeşitli işlevi yerine getiren müzik dalıdır. Mehterhane, saltanatın olmazsa olmazlarından sayıldığı için hükümdarlar diğer hükümdarlık alametlerinde olduğu gibi mehterhane takımlarını da bu icaba göre tensil oluşturmuşturlar. Osmanlı mehterhanesinde çalınan çalgıları şu gruplarda toplayabiliriz: Nefesli çalgılar, vurmalı çalgılar, ziller-çıngıraklar. Zurna, boru, kurrenay ve mehter düdüğü nefesli çalgıları, kös, davul ve nakkâre vurma çalgıları, zil, çevgan ve çıngıraklar da son grubu oluşturur. Bu çalgılara Osmanlı ordusunda kullanılan tabılbaz çalgısını da ilave etmeliyiz. Çevgan çalgısı, mehter takımına arasıra katılan bir çalgıdır. Osmanlı ordularının Avrupa içlerine kadar sefer yapmasına bağlı olarak, on altıncı yüzyıldan itibaren “Türk Modası’nın Avrupa’yı sardığı, pek çok etkinin yanı sıra mehter müziğinin de Batı sanat müziğini etkilediği sıkça söylenegelen bir gerçektir. 16. 17. ve 18. yy.larda İstanbul’da görev yapan ya da Osmanlı topraklarında uzun süre dolaşan başka pek çok gezgin de mehter müziği hakkındaki görüşlerini, yayınladıkları seyahatnamelerde anlatmışlardır:1 SCHUBART: “(Mehterin etkileri hakkında) Berlin’deki Türk elçisi Ahmed Efendi’nin şerefine bir Türk musikisi konseri verildiğinde, Ahmed Efendi başını sallayarak, “Türk musikisi olamaz bu!” demiş. İşte o günden sonra Prusya kralı gerçek Türk musikicilerini hizmetine aldı, gerçek Türk musikisini bazı alaylara soktu. Viyana’da da imparator Türk musikicilerinden oluşan çok iyi bir koro kurdurmuş durumda. Öyle ki, büyük besteci Gluck bile bu musikicilere operalarında rol veriyor.” “Türklerin musikileri iki türlüdür; birincisi ev musikisi veya bir oda içinde dinlenebilen musikidir, diğeri ise...”2 Praeterious, Türk müziği konusunda en az bilgi sahibi olduğu halde, belki dinlediği mehter müziğinin savaşçı ruhuna kapılarak ve bu müziği Türk müzik sanatının tek ürünü sayarak, çok olumsuz genellemeler yapmıştır.3 Praetorius genel olarak 1 2 3
Bkz. Bülent Aksoy, Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musiki, İstanbul, 2003. Ali Ufki (Wojciech Bobowsky) Bkz. Praetorius Michael, Syntayma Musicum,1619.
07-08/19
MK 07-08/03
Türk müziğini şu sözlerle tanımlamıştı: “Mehmet (Fatih Sultan), zalim ordularının, bu şeytan soyunun, insanlık dışı barbarlıklarını sürdürmesi için sadece güzel sanatları değil, eğlenmeye dönük her şeyi, şarabı ve telli çalgıları da tüm ülkesinde yasakladı. Bunların yerine şeytanın çanlarını ve borularını andıran zırlayan ve gaklayan düdüklerini koydu. Bu müziğin Türkler nezdinde değeri çok yüksek ve düğünlerde, şenliklerde ve savaşta bu müzik çalınıyor... Bu bayağı müziğin Türkler arasında çok sevilmesine karşılık onlar bizim müziğimizden nefret ediyorlar...” Oransay, Praetorius’un olumsuzluklar içeren bu yargısındaki yanlışlıkları ve noksanlıkları sıraladıktan sonra batılıların, ‘Türk savaşları’ döneminde ‘Türk müziği’ olarak “sadece açık havada icra edilen ‘Mehter Müziği’ni tanıdıklarını” söylüyor.4 Avrupa’da ‘Türk Tehlikesi’nin geçmesinden sonra, aynı ‘Mehter Müziği’ hakkında müzik yazarlarının görüşleri de bütünüyle değişmişti. Batılı müzik kuramcılarının ‘Mehter Müziği’ hakkındaki bu yorumlarıyla tez çalışmama başlamamın nedeni olmuştur. Ayrıca araştırmamın konusu olan batı müziği-mehter müziği ilişkisinin temellerini de hatırlatmaktadır.5 ‘Alla turca’ modası hem batılı, hem de pek çok Türk araştırmacı tarafından olabildiğince işlenmiş bir konudur. Bu modanın doruklarından birini oluşturan W.A.Mozart’ın, Türk müziğini algılaması ve bu tarzda eserler vermesine dergimizin gelecek sayısında değineceğim.
4 5
Gültekin Oransay, Müzik Tarihi, Yaygın Yükseköğretim Kurumu, Ankara, 1977. Deniz Demirci, W.A.Mozart’ın Eserlerindeki Mehter Müziği Etkisi, Ankara, 2011.
07-08/20
MK 07-08/04
Ulusçu Bir Rus Bestecisi Olarak Modest Petroviç Musorgski’nin Müzikal Anlayışı Koray Ilgar Modest Petroviç Musorgski (1839 – 1881), 19. yüzyıl Romantik dönem Rus bestecilerinin arasındaki en önemlilerinden birisidir. Güzellik kavramı üzerindeki gerçeklik tercihi nedeniyle Rus müziğindeki birkaç gerçekçi besteciden birisidir. Musorgski’nin müziğe olan gerçekçi yaklaşımı ile insan sesini konuşma doğallığı içinde ustalıklı bir şekilde kullanması, bestecinin en önemli özelliğidir. Müziksel gelenek ve düzenin yanı sıra, kendi itinası konusunda da aceleci ve sabırsız olmasına rağmen, opera, piyano müziği ve şarkı alanlarında çok nitelikli başyapıtlar yaratmıştır. Musorgski’nin müziği, içerdiği zengin ve çeşitli ezgileri, renkli ve ustalıklı armonik yapısı ve üstün hayal ve anlatım gücü ile Romantik dönem Rus sanat müziği içerisinde çok özel bir yere sahiptir. Rus Beşleri’nin en yetenekli bestecilerinden birisi olarak kabul edilen Modest Musorgski, verdiği değerli ve unutulmaz eserleriyle birlikte, 19. yüzyıl Romantik müziğine damgasını vurmuş olan ulusalcılık akımının da en büyük temsilcilerinden birisi olmuştur. Musorgski, eserlerinde Rus kırsal yaşamını, Rus köylüsünü, Rus halkına ait birçok kavram ve unsurları üstün bir anlatım gücüyle betimleyerek bunları müziğinde başarı ile yansıtmıştır. Eserlerinde yoğunlukla işlediği kırsal yaşam öğeleri ile ulusalcı karakter, Musorgski’nin müziğini zenginleştirerek seçkin bir konuma yükseltmiştir. Musorgski, kendi döneminin armoni ve kompozisyon kurallarına sırt çevirmiş, içgüdüsel bir yaklaşımla ya da sezgiyle özgün bir müzik diline ulaşmıştır. İnce ve uyanık duyarlığının yardımıyla yaşamı ve olayları olduğu gibi kavrayıp saptamıştır. Müziğinin daima yeni bir konusu vardır; daima yeni bir şeyler söylemek ister ve her söyleyeceği şey için de yalnız bir türlü anlatım kullanır: Tekrarlar, geliştirmeler, çeşitlemeler onda pek azdır. Hallerini çok iyi bildiği halk yığınlarının kâh sakin, kâh kızgın veya isyancı ruhsal durumlarını ifadede şaşılacak bir başarı göstermiştir. Çocukları iyi tanır. Çocukları anlattığı yapıtlarının müziği gibi sözleri de çocukçadır. Çocukları betimlerken adeta çocuklaşır: Onlarla oynar, gevezelik eder, darılır, somurtur; örneğin Schumann gibi, olgun bir insan diliyle zorla çocukluk yapmaz. Musorgski için “izlenimciliğin ilk bestecisi” olduğu söylenir. Kullandığı yeni armonik yapıyla izlenimci anlayışa yakınlaştığı doğrudur, ama bu yenilikleri izlenimci akımın bilinciyle gerçekleştirmiş değildir. Bu yönüyle Rus Beşleri’nin öteki üyelerinden ayrılır ve geliştirdiği bireysel deyişle genelde Dargomijski’nin yöntemine dayanır. Doğal anlatımın vurgularına elden geldiğince yakın olmayı amaçlamıştır. Boris Godunov adlı operasında olduğu gibi, bestelediği şarkılarda da genellikle lirik melodik dizeler ve simetrik parçalardan kaçınmıştır. Şarkıları 19. yüzyılın en değerlileri arasındadır. Halk ezgilerini kimi zaman olduğu gibi aktarmasına karşın, Rus halk şarkıları onun müziğinde, örneğin Borodin’de olduğundan çok daha derinlere kök salmıştır. Rus halk temaları, dar bir alanda yer alır; ya bir, ya da iki ritmik motifin ya da bir kadansa düşen düzensiz ritim içindeki parçalardan oluşur. Rus halk şarkılarının ve Musorgski’nin bestelediği şarkıların başka bir belirgin özelliği ise modal karakterdir. Modal müzik Musorgski’nin armonik stilini etkilemiştir. Modal müziğin akorlarını Brahms da
07-08/21
MK 07-08/05
kullanmıştı, oysa Avrupa’nın genel müzik diline modaliteyi sokan Ruslardır ve onların 20. yüzyılın ilk yarısındaki müziğe bu alandaki etkileri önemlidir. Musorgski’nin“Tatil Bitti” adlı şarkısındaki armonik yapı Debussy’nin de dikkatini çekmiş ve Debussy, Nuages (Bulutlar) adlı yapıtında bir eşlik modelini Musorgski’nin bu parçasından almıştır. Armonilerinde Musorgski, dönemin tüm bestecileri içinde en özgün ve yeni likçi olandır. Geleneksel düşüncenin alışkanlıklarına kapılmadan ve standart formüllerin kösteklemesinden kurtularak, piyanoda cesur, yeni, ham, ama şaşılacak derecede doğru armoniler başarmıştır. Armonik dağarı pek gelişkin değildir, ancak basit dizilerle istediği etkiyi tam olarak aktarmasını bilmiştir. Rimski-Korsakov, orkestralama ustalığını Rus Beşleri’nin arasındaki büyük deha Modest Musorgski’nin (1839-1881) yazdıklarının yeniden orkestralanmasında da kullanmıştır. Bazı eleştirmenler, pek yerinde olarak, böyle bir düzeltmenin gerekmediğini, bu arada Musorgski’nin en başarılı operası Boris Godunov’un el değmemiş halinin, bütün kabalığına, bütün acemiliğine rağmen daha etkileyici olduğunu öne sürer. Nitekim Musorgski, bütün büyük besteciler arasında teknik yeteneği en zayıf olanıydı ama bu hiçbir zaman bestecinin kendini anlatmasına engel olamamıştır. Seçtiği gereçler ve bunları kullanışı, anlatım amaçlarına uygundur. Musorgski’nin müziğinde hiçbir duygu, işçilik kusuru yüzünden ifadesini bulamamış değildir. Musorgski, anlatım alanlarını da çoğaltmak istememiş, yalnızca ya kendi içinden sezdiği, ya da dışardan kulağına gelen “duygu çığlıklarını” müziğin aracılığından yararlanarak sunmak istemiştir. Musorgski’nin güçlü kişiliği ve kendine özgü anlatımı yanında teknik sorunları pek önemsiz kalır. Bugün, Musorgski’nin bıraktığı az sayıda yapıtın, bir Çıplak Dağda Gece’nin, bir Boris Godunov’un, bir Sergideki Resimler’in, Rimski-Korsakov’un ya da Ravel’in, ya da Şostakoviç’in teknik ustalığıyla “düzeltilmiş, cilalanmış” olarak sunulması Musorgski’nin kişiliğinin küçük bir oranda bile olsa dinleyiciye ulaşmasını engellemektedir. Daha saf, daha yalın, daha gerçek bir Musorgski, Bir Sergiden Tablolar’ın piyano için yazılmış halinde, Boris Godunov’un pek seyrek sunulan ve doğrudan doğruya bestecinin kaleminden çıkmış, el değmemiş halinde, özellikle de şarkılarında belirir. Musorgski müziğe olan gerçekçi yaklaşımını şarkılarında insan sesinin, özel likle konuşmanın doğallığıyla, konuşmadaki melodik öğelerle biçimlendirdiği için, bestecinin kişiliği en belirgin olarak bu alanda kendisini gösterir. Bestecinin yenilikçi özelliklerini yansıtan en değerli yapıtlarından biri, piyano için yazdığı Bir Sergiden Tablolar’dır (1874). Ravel bu yapıtın orkestralamasını 1922’de yapmıştır ve bu eşsiz yapıt günümüzde bir “senfonik şiir” kapsamında sıkça seslendirilmektedir. Bir Sergiden Tablolar, Musorgski’nin ressam arkadaşı Hartmann’ın anısına yazdığı 10 bölümden oluşan ve her bölümü sergideki bir tabloyu anlatan bir başyapıttır. Olağanüstü anlatım gücü ve canlı renkleriyle piyano edebiyatının en parlak yapıtları arasında yer alır. Rimski-Korsakov tarafından orkestralaması yapılarak 1886’da Petersburg’da ilk seslendirmesi gerçekleştirilen Çıplak Dağda Bir Gece, Musorgski’nin bitiremediği operalarından Soroçinsk Panayırı’nda kullanmayı tasarladığı bir koro yapıtıdır. Balakirev, Rimski-Korsakov, Borodin ve Çaykovski’nin tümü de ulusalcı köklerine çok bağlı bestecilerdi. Bu besteciler, ulusların halk müziğine gönül verdiler, o müziği incelediler. Ancak Musorgski’nin diğer bestecilerde bulunmayan özelliği, onun köylülükle tamamen bütünleşmiş olmasıydı. Bunu, bestecinin ezgiyi konuşmadaki köklerinden tekrar yaratan ve bu şekilde de sözler şarkıya doğal biçimiyle uyum sağlıyormuş izlenimini veren
07-08/22
MK 07-08/06
tarzından görmek mümkündür. Musorgski’nin müzikal tarzı, Fransız operası üslubundaki deklamasyondan, İtalyanların recitativo’sundan, Verdi’nin monologlarından, Wagner ile Wolf ’un müzikal deklamasyonlarından farklı olan bir tür vokal dizedir. Bu fark, basit bir dil sorunu ya da diğer bestecilerin dillerinin İtalyanca, Fransızca veya Almanca olması ve buna karşılık Musorgski’nin Rusça sözler bestelemesi değildir. Önceki opera ve şarkı bestecileri genellikle, daha önce şiirsel biçimlerin arıtımından geçmiş olan bir dili bestelemişlerdi. Musorgski ise, “yaşayan insanlar nasıl konuşuyorlarsa öyle” yazmaya çalıştı. Buna ilişkin kendi ifadesiyle “basit konuşmada beşeri düşünce ve duygunun ses olarak anlatımını müzikle gerçekten yeniden üretebilirsem ve bu yeniden üretim müziksel ve sanatkârca kotarılmış olursa, o zaman bu iş başarılmış demektir… Konuşan kim olursa olsun (ve ne söylüyor olursa olsun) dinlediğim her konuşmada, benim zihnim, hemen böyle bir konuşmanın müzikal anlatımını bulmaya çalışır” demiştir. Musorgski’nin aklında yatan “basit sözler”, hiçbir zaman sıradan bir karşılıklı konuşma değildi. Şiirseldi ama sıklıkla rastlanan müzikal nitelikleriyle ve günlük yaşamdan kaynaklanan canlı imgeleriyle halk konuşmasının şiirselliğiyle oranlanabilecek dolaysız, dünyevi bir şiirsellikti. Musorgski, bu tür bir “konuşma”yı müzikte “yeniden üretmek”ten, konuşmayı müziklendirmekten ya da konuşmanın bükünlerini müzik notalarıyla güçlendirmekten tamamen farklı bir şey kastediyordu. İşe halk müziğinin kendisiyle ve kalıplarıyla başlamıştı. Bu müziğin parlando ya da sözcük çekimli ezgisel biçimlerini araştırdı ve bunları genişletti. İşte bu şekilde melodik olarak zengin bir müzik ortaya çıkıyordu. Heyecan, yüksek seslerle söylenen sözcüklere değil, müzik dizesine yüklenmişti. Musorgski buna genel halk alanı içinde son derece çeşitli kalıpların özel niteliklerini algılayarak bunlardan yararlanma ustalığını da katmıştır. Musorgski, bazıları doğu kaynaklı çeşitli modal dizilere dayalı ezgiler, majör-minör modlu döngülü şarkılar, halk müziğiyle ilgili daha saraylı ya da orta sınıf popüler şarkısı tarzında ezgiler, kilise müziğinin modlarında, yurtsever marşlar tarzında ezgiler besteledi. Böylece, hiçbir zaman köylülükle sınırlı kalmayan, derin ve psikolojik içerikli müzik portreleri galerisi yarattı. Yeromuşka’nın Ninnisi (1868) adlı bir şarkı, Musorgski’nin halk şarkısının kapısından içeri geçerek bilinmez diyarları keşfe koyulmasının bir örneğidir. Şarkının sözlerinde, çocuğunu uyutmak için başucuna oturmuş köylü bir kadın, bir yandan onu sallarken, bir yandan da derin düşünceler içindedir. İki notalı bir müzik cümlesinin yinelemeli, inici ostinato’su, bir yandan annenin şarkısının özünü oluştururken, öte yandan da beşiğin sallanışını betimler. En yalın araçlarla insanı bir imge, yani yaşayan bir ezgi yaratılır. Buradaki ses dizisi, yani gam, modal halk dizisidir ve ana kalıptaki bir notanın yerine, bazen yarım ses altında veya üstünde olan başka bir notanın geçtiği düzensiz, tipik parlando-rubato halk şarkısı biçimindedir. Onun ardından, form olarak ona karşıt, ritme daha çok önem veren ve halk dansını andıran bir başka ezgi devreye girer. Sonunda, başlangıç ezgisinin bir çeşitlemesiyle şarkı sona erer. Musorgski, klasik tarzda modülasyon yapmak yerine, birbirinden farklı iki halk ses dizisini birbirlerine karşı işlemiştir. Şarkıdaki her müzik cümlesi halk şarkısı tarzında yazılmıştır. Buna karşılık şarkı, bir halk şarkısı taklidi değil, tam anlamıyla işlenerek bestelenmiş bir sanat şarkısıdır. Hem dışsal yaşamı, yani annenin çocuğunu uyutmak için sallayışını, hem de içsel yaşamı, yani annenin kederli derin düşüncelerini betimleyen psikolojik içerikli bir portredir.
07-08/23
MK 07-08/07
Zengin şarkı hazinesinin de açıkça ortaya koyduğu gibi, Musorgski için halk müziği, halkların farklılaşmamış yararlı müziksel bir hammadde yığını değil, en değişik çeşitte insanları ve durumları çağrıştırabilecek bir tür müziksel cümleler ve kalıplar dağarcığıydı. Bunlar bestecinin Detskaya (Çocuk Bahçesi) şarkı çevriminde, çocukların mizah ve kaprisli hayal gücünü Sevgili Savişna’da aşkını ilan eden bir köylünün soluk almaksızın konuşmasını, Gopak’ta olduğu gibi, bir dansın özünde taşıdığı hırçın sefalet bağırlarında taşıyabilirler. Ağır basan kalıp parlando’dur, ritim içseldir, çoğunlukla bir müzik cümlesinden ötekine değişir. Değişmekte olan vücut hareketlerini ve jestleri olağanüstü bir biçimde çağrıştırır. Parlando’nun dans kalıbı ile akıcı bir biçimde içiçe örtülüşünün bir örneği, Pesni i PlayskiSmerti (Ölüm Şarkıları ve Dansları) çevrimindeki Trepak veya Bir Köylünün Ölümü adlı şarkıdır. Bu şarkıda, köylü yaşantısının acı veren yoksulluğunu anlatmak amacıyla Rus halk şarkılarının plastik unsurları kullanılmıştır. Musorgski 1868 yılında Düğün adlı operasını bestelediği tek perdede, kendi ifadesiyle “yaşayan insanlar konuşuyormuş gibi” müzik yazmak amacına doğru “dönülmez adımını” atmıştı. Tarzı, kendisinin de belirttiği gibi “müzik düz yazısı”ydı. Ancak bu tarz, besteciye onu Boris Godunov adlı operasının büyük başarısına doğru götürecek olan yolu açıyordu. Musorgski aynı yıl operayı bestelemeye koyulmuş ve ilk biçimini de bir yıl sonra bitirmişti. 1871 ve 1872 yılları arasında bu operayı yeniden düzenledi. Boris Godunov’un yalnızca Musorgski’nin kendi çalışmasında değil, tüm opera tarihinde temsil ettiği büyük atılım, bu operanın Rus kırsal halkını görkemli bir biçimde betimlemesinde yatar. Halk, ele avuca sığmayan mizacındaki değişiklikleri, dürtüldüğü zamanki huzursuz pasif direnci, resmi sosyete karşısında yüzüne geçirdiği soytarı maskesi, şiddetli bir patlamayla ortaya çıkan derin bir öfkelenme içinde görülür. Kimi zaman erkekler, kadınlar, çocuklar ve hacılar gibi, çeşitli gruplara ayrılır. Bazen de tarihin tam karşısına doğru ilerleyen büyük bir kitle olarak birbiriyle bütünleşir. Halkın değişik yanlarını dile getirecek bireysel karakterler de ortaya çıkar. YARARLANILAN KAYNAKLAR FINKELSTEIN, Sidney; Besteci ve Ulus, (Çev. Halim Spatar), Pencere Yayınları, İstanbul – 1995 , (ss.223 – 227 ) GRIFFITHS, Paul; The New Penguin Dictionary of Music,Copyright, Paul Griffiths, 2006. First Published 2004, PenguinBooksLtd, Printed in EnglandbyClaysLtd, St. Ivesplc. (ss.538 – 539 ) KAYGISIZ, Mehmet; Müzik Tarihi: Başlangıçtan Günümüze Müziğin Evrimi, Kaynak Yayınları, İstanbul – 2004 , (sf.248) MİMAROĞLU, İlhan; Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, İstanbul – 2009 , (sf.110) SAY, Ahmet; Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara – 1995 , (ss.437 – 439)
07-08/24
MK 07-08/08
Rusalka Üzerine Deniz Demirci 1900 yılında Fransa’dan gelen izlenimcilik akımından etkilenen Antonin Dvorak, yaşamının son yıllarında opera sanatı alanında olağanüstü yapıtlar verebilmenin tutkusuna kapılmış ve üç opera bestelemiştir (Şeytan ve Kate, Rusalka, Armida). Bu operalardan Rusalka, dramatik Çek müziğinin gelişiminde önemli bir yere sahip olmuştur. Eser ilk temsilini Prag’da Ulusal Tiyatro’da 31 Mart 1902 tarihinde sahnelenmiş ve Çeklerin kalbinde vazgeçilmezliğini koruyarak özel bir yer edinmiştir. Kısaca Rusalka: Mehtaplı bir gecede üç orman perisi şarkı söyleyip dans ederler ve gölün hâkimi olan Su Cini ile şakalaşırlar. Su Cini, söğüt ağacından sarkan dalların arasında mutsuz oturan su perisi kızını, Rusalka’yı fark eder. Rusalka derdini soran babasına, bir ölümlüye âşık olduğunu söyler. Bilge Su Cini insanoğlunun günah dolu olduğunu belirterek kızını insan olma konusunda uyarır. Rusalka’nın ilginç cevabı; “ Fakat onlar aşk dolu” olur. İkinci perdedeyse “ Ne ölebiliyorum ne de yaşayabiliyorum. Kalbim bomboş” der. Son perde de lanetlenen Rusalka bir kez daha göle gelir. Ölmeyi arzulamaktadır fakat ölümden daha kötü bir kader onu beklemektedir. Jezibaba Rusalka’yı duyar ve alaycı “Öpüşler tatlı değil miydi? Gelin yatağı yeterince sıcak tutmadı mı seni?” diye sorar. Rusalka’nın yalvarışlarına “Aşkın kısa sürdü ama yasın uzun sürecek” der. Dvorak gerek Rusalka, babacan Su Cini, muziplik sever orman perileri ve cadı fantastik karakterlerinin yer aldığı orman ve göl sahneleri olsun, gerek Prens ve maiyeti, baştan çıkaran yabancı prenses ya da komik ikili bekçi ve aşçı yamağı gibi gerçek dünya karakterlerin bulunduğu şato sahneleri olsun, aynı yakın içgüdüyle tüm bu sahnelerin büyülü dünyasının ruhuna girer. Metnin çeşitli bölümleri Dvorak’ın notalarındaki melodi ve armonilerin her birinin figürleri ve durumlarını hayranlık uyandıran bir esneklikle kişileştirmesiyle ender görülen bir büyülü anlatıma dönüşüyor. Bütüne bakıldığında ise istenen motiflerin ustaca işlenmesi zengin içerikli anlatım ve ele alış şeklini inandırıcı kılarak sözleri güçlendiriyor. Dvorak dehasının kendi kökeniyle zenginleşmiş ulusal kimliği sayesinde besteci su perisi ve bir insana duyduğu ölümcül aşkı ele alan bu lirik dramda kendi müzikal bireyselliğini ve böylece her açıdan tamamen Çek olan bir eseri ortaya koymuştur. Eser salt Çek öğelerini ne kadar barındırırsa, temel tondaki bu peri masalının müzikal anlayışı; figürlerin nitelendirilmesinden orman sahnesindeki iç seslerin müziğe dönmesine kadar; o kadar sağlamlaşacaktı. Rusalka ve Prens’ine karşı duyulan insani anlayışın derin yumuşak Slav tonlarında hayat bulması karanlık gölgeler arasından eserin finaline doğru gelen barışçıl bir uzlaşmaya işarettir.
07-08/25
MK 07-08/09
1899 yılında Rusalka’nın librettisti Jaroslav Kvapil şöyle der: “Rusalka’nın librettosunu yazarken bunu Antonin Dvorak ‘ın besteleyeceğini bilmiyordum; öylesine başlamıştım yazmaya. Undine’nin daha önceden Lordzing bestelenmiş popüler bir opera olması beni hiç rahatsız etmedi. Bu yapıtı bilenler benim imzamı taşıyan öykünün yalnızca form ve atmosfer yönünden de ne kadar özgün olduğuna karar vereceklerdir; bunların bir bölümü de, olayla ilgili bir ayrıntı da hayranı olduğum Andersen’den yararlandığımı fark edecektir. Bütün bunların ötesinde farklı kaynaklardan beslenmesine karşın öykümde yeterince ulusal öğeler bulunduğuna inanıyorum; ayrıca ruh ve biçim yönünden eşsiz bir örnek kabul ettiğim Erbe’nin “Zambak”, “Su Perisi” ya da “Altın Çıkrık” baladları yabancı örneklerden çok daha yakındır bana.” Rusalka’nın günümüz dünyasında revaçta olmasının nedeni operanın sahneye koyan Aytaç Manizade’ye göre şöyledir: “Rusalka” gerçeklik ve sınırları bunalıklaşan soyut, imgesel bir dünya karşıtlığı üzerine düşünmek için değerli bir fırsattır. İzleyicinin zihninde bir etki bırakma ve onun zihninde farklı çağrışımlar uyandırıp hayal gücünü tetiklemesi adına metnin ve müziğin bize verdiği ipuçlarından yola çıkarak eser üzerinde kapsamlı bir ön çalışma gerçekleştirdik. Rusalka, müzikal lirizmin zaman zaman en yoğun noktalara ulaşmasıyla açıkçası her an geleneksel bir anlatıma dönüşme tehlikesi taşıyordu. Rusalka’nın sahne, dekor ve kostümünde çağdaş sahneleme anlayışına giderken oyunculuk anlamında da karakterleri çizerken bu anlayışı devam ettirmeye özen gösterdik. Bildiğimiz klasik
07-08/26
MK 07-08/10
opera oyunculuğunun dışında günümüz çağdaş tiyatro ve hatta sinema oyunculuğunun doğal mizansenlerinden yola çıkarak eseri, görsel ve oyunculuk bakımından organik bir bütünlük içinde vermeyi amaçladık. Didaktik bir anlatımla babasının sözünü dinlemeyen kızın başına gelen felaket gibi bir sonuçtan özenle kaçındığımı da itiraf etmeliyim. Birey olmanın önkoşulunun modern düşünce anlayışında otoriteye karşı başlatılan sorgulama ve başkaldırı esasına dayanıyorsa burada da bu başkaldırının aşk üzerinden verilmesi esas alındı. Doğanın yıkıcı gücü karşısında insanoğlunun çaresizliğinin altı bu oyunda da çizildi. Aşkın yıkıcılığı karşısında doğa güçlerinin çatışması şiirsel bir anlatımla işlenirken hem insanoğlunun duyguları yüceltiliyor hem de insana ait bu duyguların eleştirisi bir arada veriliyor. Eser güncelliğini bu açıdan koruyor ve korumaya devam edecek.” Dvorak, Londra’da Altıncı Senfoni’yi çaldırdığında, sonradan ünlenecek İngiliz besteci Edward Elgar birinci kemanlar arasında orkestrada çalıyordu. Elgar bir arkadaşına yazdığı mektupta Dvorak’ın müziğini şöyle anlatır: “Dvorak’ın müziğini duyabilmeni isterdim. Bir sadelik içinde çok çekici ve ahenkli; aynı zamanda orkestrasyon harika; ne denli az sayıda çalgı aleti kullanırsa kullansın asla zayıf bir ses vermiyor; anlatması zor, duyulması gerek.”
07-08/27