Aralik 2012

Page 1

İÇERİK 12/01

GİRİŞ YAZISI 3 VAKIFTAN HABERLER / DUYURULAR • Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Ulusal Beste Yarışması Şartnamesi • MusMA-5 Programı için Genç Bestecilere Çağrı • Sempozyum : - Geleceğin Profesyonel Müzikçileri - “Yetiştirme Modelleri ve Programları” • Sevda ve Cenap And Vakfı Kadınlar Korosu 2012-2013 Sezonuna Uluslararası Festival ile Başladı • Sevda Cenap And Vakfı Kurs Duyurusu • Başöğretmenlik Ödülü Refik Saydam’ın

5 9 10 12 14 15

MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ • Prof. Eduard Zuckmayer • Claudio Monteverdi’nin Madrigal ve Opera Besteciliği •Lied Çağlar Boyu Geçirdiği Evrim ve Müzik Dünyasında Bugünkü Yeri (2)

18 22 29

BİR KİTAP • John Cage - Seçme Yazılar

34

DİNLEYİCİ İZLENİMİ • 13 Kasım 2012 “Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası” Konseri

35

AYIN MÜZİK ETKİNLİKLERİ (ANKARA) • Bilkent Senfoni Orkestrası Aralık Ayı Konserleri • Başkent Üniversitesi Orkestra Akademik Başkent Aralık Ayı Konserleri • Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Aralık Ayı Konserleri • Ankara Devlet Opera ve Balesi Aralık Ayı Etkinlikleri

41 42 43 44



GİRİŞ YAZISI

Değerli Okurlarımız; Hepinizi yılın bu son ayına ait sayımız nedeniyle bir kez daha saygı ile selamlıyoruz!.. Geçen ay Vakfımız tarafından gerçekleştirilen etkinlikler içinden bilgiler, Vakfımızın duyuruları ve diğer bilgilerinden bazıları bu sayımızın yine ilk sayfalarını oluşturmakta. Diğer köşelerimiz geçmiş aylardan devamla bu kez Madrigal ve Opera besteciliği yönüyle C.Monteverdi’yi; ülkemiz müzik eğitimine çok değerli katkılar getirmiş bulunan değerli bir ismi, Dr.Erdoğan Okyay’ın kaleminden Prof. Eduard Zuckmayer’i; yine ülkemizin değerli lied yorumculuğu hocalarından Edip Arman’ın notlarından derlenmiş olan ” lied ” gibi müzik sanatı içindeki bir önemli konunun son bölümünü; geçen ay gerçekleştirilmiş bulunan Ankara’daki bir konserin izleyici izlenimlerini ve müzik sanatı içinden henüz yayınlanmış bir yeni kitabın tanıtımını konu alarak dosyamızın bu sayısında sizlere sunulmuş bulunuyor. Diğer yandan Başkentimizin çeşitli sanat toplulukları tarafından farklı salonlarda yoğun şekilde devam eden Aralık ayı konser ve sahne sunumlarının büyük bölümünü etkinlik programı düzeni içersinde ilerleyen sayfalarımızda görebileceksiniz. Bu çerçevede görünen o ki güzel ve özel konserle dolu bir yeni ay içindeyiz yine; kentimizin sahne ve salonlarının sonbahar açılış süreçleri artık geride kalmış ve müzik sanatı konserleri/etkinlikleri epeyi çoğalmış bulunuyor şimdi… Yeni bir yıla girerken gelen yeni yılın güzelliklerle sizleri karşılaması içten dileğimizdir. Aralık ayında okurlarımızın gerçekten keyifli konserlerle buluşması arzumuzla bir kısım özel yeni bölümlerin daha ekleneceği gelecek sayımızda buluşmak üzere diyoruz…

Dosya Yayın Grubu

muzikdosyasi.sca@gmail.com

12/3


VAKIFTAN HABERLER/ DUYURULAR VH 12/01

ÖNEMLİ DUYURU

MÜZİK DOSYASI ELEKTRONİK ORTAMDA DEĞERLİ MÜZİK DOSYASI OKURLARI Daha önce de ilan edildiği üzere, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın aylık Müzik Dosyası’na, Ocak 2011 tarihinden bu yana elektronik ortamda, Vakfımızın web sitesinden de (www.andmuzikvakfi.com) ulaşılabilmektedir. Bunun yanı sıra, Müzik Dosyası, basılı olarak çok sayıda adrese gönderilmekteydi. Bundan sonra da bu dosyayı, hem elektronik ortamda hem de basılı olarak yayımlamayı sürdüreceğiz. Ancak çevresel endişelerle kâğıt kullanımı ve posta giderlerini sınırlandırmak için, BASILI YAYINIMIZ, SADECE, BU YÖNDEKİ TALEBİNİ VAKFIMIZA İLETENLERE POSTAYLA GÖNDERİLMEKTEDİR.

Gerekli durumlarda adreslerini de güncelleyerek, telefon, mektup, e-posta ya da fax ile SCAMV sekreteryasına bilgi vermelerini özellikle rica ederiz.

Telefon 0312 427 08 55 / 11-12 Fax 0312 467 31 59 E-Mail info@andmuzikvakfi.com

12/4


VH 12/02

Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Ulusal Beste Yarışması Şartnamesi 1. Amaç: Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın kuruluşunun 40. ve Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin 30. yıldönümü kutlamak, Türk beste dağarına yeni orkestra yapıtları kazandırmak amacıyla bir ulusal beste yarışması düzenlenmiştir. 2. Yapıtlarda Aranacak Özellikler a) Yapıtlar, yarışmanın amacına uygun, Vakıf ile festivalin yıldönümlerine yakışır nitelikte olmalıdır. b) Yarışmaya gönderilecek yapıt, üçlü orkestrayı geçmemek koşuluyla klasik senfonik orkestra kadrosu için bestelenmiş olmalıdır. Yapıtta vokal ve koro kullanılmayacaktır. c) Yapıtın süresi en az 12 dakika olmalı, 20 dakikayı geçmemelidir. 3. Katılma Koşulları a) Yarışmaya her yaşta T.C. vatandaşları katılabilir. Ancak, Seçici Kurul üyeleri ile SCAMV Yönetim ve Danışma Kurulları üyeleri yarışmaya katılamazlar. b) Yarışmaya katılacak yapıt, daha önce seslendirilmemiş, başka bir yarışmaya sunulmamış, ödül kazanmamış, telif hakları satılmamış ve kimseye devredilmemiş olmalıdır. c) Besteci, yarışmaya birden çok yapıtla katılabilir. d) Dereceye giren ve özendirme ödülü kazanan yapıtların CD, kaset, video-CD ve DVD yapma hakları Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’na ait olacaktır. Ödüllendirilen yapıtların şef partitürü ve çalgı partileri SCAMV tarafından çoğaltılarak ilgili kuruluşlara dağıtılacaktır.

12/5


VH 12/03

e) Besteciler, ödül kazanan yapıtların herhangi bir orkestra tarafından seslendirilmesi sırasında, program kitapçığı ve notlarında yapıt adının yanısıra, yapıtın bestelenme amacı ve kazandığı bu ödülün belirtilmesini sağlamayı kabul ederler. f ) Yarışmanın katılımcıları (yapıt sahipleri) bu şartnamedeki hükümleri bütünüyle kabul etmiş sayılırlar. 4. Yapıtların Teslimi a) Katılımcılar, yapıtın bilgisayarla yazılmış orkestra partisyonunu, A4 ya da A3 ebadında 6 nüsha bilgisayar çıktısı olarak ciltli-spiralli biçimde; 6 nüsha CD kopyasıyla ve bilgisayarda dinlenebilir formatta midi seslendirme CD’siyle birlikte SEVDA CENAP AND MÜZİK VAKFI ULUSAL BESTE YARIŞMASI Tunalı Hilmi Caddesi No:114/ 43 06700-ANKARA adresine iadeli taahhütlü posta veya özel kargo ile gönderirler. Teslimat makbuz karşılığı elden de yapılabilir. b) Yapıt teslimiyle ilgili şartnamede aşağıda belirtilen koşullara uymayan yapıtlar, yarışma dışı bırakılırlar. c) Yarışmaya katılacak yapıtlar, 11 Ocak 2013 Perşembe günü saat 17.00’den önce PTT, özel kargo ya da elden Vakfa ulaşmış veya teslim edilmiş olmalıdır. Hangi nedenle olursa olsun belirtilen tarihten sonra ulaşacak yapıtlar değerlendirmeye alınmayacaktır. Teslimattaki olası gecikme ve kayıplardan SCAMV sorumlu tutulamaz. Katılımcılar, olası gönderi süresini dikkate almak zorundadır. d) Yarışmaya gönderilen partisyonlar üzerinde bestecinin kimliğini belirten ad, imza ve benzeri işaretler bulunmayacak, her yapıta besteci tarafından rakamlardan oluşturulacak beş haneli bir “rumuz” verilecektir. e) Teslimat zarfı üzerine, partisyonda birinci sayfanın sağ üst köşesine ve CD’nin üzerine sadece bu rumuz yazılacaktır. Yarışmaya birden çok yapıtla katılan besteciler her yapıt için başka bir rumuz kullanacaklardır. f ) Katılımcı besteci, her yapıtı için ayrı ve kapalı, üzerinde yapıtı için kullandığı rumuz ile SEVDA CENAP AND MÜZİK VAKFI ULUSAL BESTE YARIŞMASI ibaresi yazılı bir “kimlik zarfı” düzenleyecektir. Standart mektup zarfı ebadındaki bu zarfın üzerinde, başkaca bir işaret ve yazı bulunmayacaktır. Zarfın içinde yapıtın rumuzu, bestecinin adı soyadı, doğum yeri ve yılı, özgeçmişi, adresi, banka hesap IBAN numarası, telefon ve e-posta adresini içeren bir belge ile bir adet portre fotoğrafı bulunacaktır. Ayrıca “kimlik zarfı”na, şartnamede belirtilen yarışma koşullarını aynen kabul ettiğini belirten, imzalı ve tarihli bir taahhütname konulacaktır. “Kimlik zarfı” kapağı yapıştırılmış olarak, teslimat zarfının içine birleştirilecektir.

12/6


VH 12/04

g) Dereceye giremeyen yapıtların kimlik zarfları açılmayacaktır. Sonuçların açıklanmasını izleyen iki ay içinde bu zarflar sahipleri veya temsilcileri tarafından, daha önce Vakıftan verilen alındı belgesi ibraz edilerek ve seçilen rumuz belirtilerek geri alınabilir. İki aylık sürede geri alınmayan katılımcı zarflarından SCAMV sorumlu değildir. 5. Seçici Kurul : a) Başkan ve üyeler: İlhan Usmanbaş (Besteci –- Jüri Başkanı) Gürer Aykal (Şef - SCAMV Danışma Kurulu Başkanı) Yalçın Tura (Besteci) Rengim Gökmen (Orkestra Şefi- SCAMV Danışma Kurulu Başkan V. ) Bujor Hoinic (Besteci-Orkestra Şefi ) Turgay Erdener (Besteci) Hasan Uçarsu (Besteci ) Özkan Manav (Besteci) Işın Metin (Orkestra Şefi ) b) Yarışma Sekreteryası Yarışma ve Seçici Kurul toplantısıyla ilgili çalışmalar, SCAMV Sekreteryası tarafından yürütülür. c) Seçici Kurul Çalışmaları Yarışmaya katılan yapıtlar, önceden incelemeleri için jüri üyelerine ulaştırılacak, jürinin değerlendirme toplantısı 2013 yılı Şubat ayında SCAMV tarafından belirlenecek günde Ankara’da yapılacaktır. Şartnameye biçimsel olarak uygunluk ölçütünü yerine getiren yapıtlar, jüri tarafından amaca ve geçerli kompozisyon tekniklerine uygunluk, özgünlük, biçim, müzikal ve söylem tutarlılığı gibi ölçütler üzerinden ilk değerlendirmeye tabi tutulur. Seçici Kurul üyelerinden mazeret bildirerek değerlendirme toplantısına katılamayacağını beyan eden olursa, en iyi bulduğu ilk beş yapıtın rumuzlarını yazılı olarak SCAMV’na, jüri toplantısı günü elde olacak biçimde göndermesi beklenir. Her üye, en iyi bulduğu beş yapıtı 20 tam puan sistemine göre verdiği puanlarla “rumuz”larına göre belirler. En fazla puan toplamış beş yapıt finale kalmış kabul edilir. Finale kalan bu yapıtlar, seçici kurul tarafından yeniden değerlendirmeye tabi tutularak yarışmada ilk üç dereceye giren ve özendirme ödülü alan yapıtlar belirlenir. Dereceye giren ve seslendirilmeye değer görülen beş yapıta ait kimlik zarfları, rumuzlarına göre Yarışma Sekreteryası tarafından seçici kurul üyeleri önünde açılarak, sonuç tutanaklara geçirilir.

12/7


VH 12/05

Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın kuruluşunun 40. ve Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin 30. yılını kutlamak, Türk beste dağarına yeni orkestra yapıtları kazandırmak amacıyla düzenlediğimiz ve son başvuru tarihi 11 Ocak 2013 olan SCAMV 1. Ulusal Beste Yarışması’nın ödüller bölümünde, programlama gereği zorunlu bir değişiklik yapılmıştır. Yarışmada, ilk üç dereceyi paylaşan yapıtlar, 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali çerçevesinde düzenlenecek özel bir konserde seslendirilecektir. Buna göre şartnamenin “Ödüller” maddesi şu şekilde yeniden düzenlenmiştir: 6. Ödüller: 1. Ödülü: 12.000 TL ( 30. Uluslararası Müzik Festivali açılış konserinde seslendirme) 2. Ödülü : 10.000 TL ( 30. Uluslararası Müzik Festivali kapanış konserinde seslendirme) 3. Ödülü : 8.000 TL ( 30. Uluslararası Müzik Festivali kapanış konserinde seslendirme) Özendirme Ödülü: 5.000 TL (Seslendirilmesi SCAMV tarafından sağlanacaktır) Özendirme Ödülü: 5.000 TL (Seslendirilmesi SCAMV tarafından sağlanacaktır) 7. Sonucun Duyurulması: Yarışmanın sonucu SCAMV tarafından Seçici Kurul toplantısının tamamlanmasının ertesinde bir basın bülteniyle açıklanır. Sonuçlar Vakfın web sitesine de yerleştirilerek duyurulur.

12/8


VH 12/06 MusMA-5 Programı için Genç Bestecilere Çağrı Avrupa Festivaller Birliği bünyesi içinde, on değişik ülkeden on festival tarafından yürütülen MusMA (Music Masters on Air) projesinin şimdiye kadar üç etkinliği yapılmış, dördüncüsü ise 2013-2014 yılları için programlanmıştır. Bu güne kadar gerçekleşen ilk üç etkinliğin bestecileri, Salih Can Özer, Fazlı Orhun Orhon ve Onur Türkmen’dir. 2013-2014 yılında gerçekleşecek MusMA IV’ün bestecisi ise Yiğit Aydındır. Şu anda 5. faaliyet yılının hazırlıkları başlamıştır. 1 Mayıs 2014-30 Nisan 2015 döneminde gerçekleşecek MusMA V programı için bir besteciye “Su” teması çerçevesinden bir klasik nefesli beşli (flüt, obua, klarinet, fagot, korno) için 10 dakikalık bir eser siparişi verilecektir. Seçilecek bestecinin, besteleyeceği eser için, imzalanacak sözleşmeyle belirlenecek bir ücret ödenecektir. Bu eser ayrıca Uluslararası Ankara Müzik Festivali’yle, dört Avrupa festivalinde yerel topluluklarca seslendirilecek, bunun dışında EBU kanalıyla dünyaya yayılacaktır. Aday Belirleme ve Seçim usulü : Bestecinin Türkiye’de yaşıyor; 1 Ocak 1979 tarihinden sonra doğmuş ve ayrıca uluslararası bir atölye çalışmasına etkin olarak katılabilecek ve mesleki konularda bir tartışmayı rahatça sürdürebilecek ölçüde İngilizce biliyor olması gerekmektedir. Bu şartlara haiz bestecilerden istekli olanların, ayrıntılı İngilizce ve Türkçe öz geçmişlerini, önceki eserlerinden kaydedilmiş olanlarının kopyalarıyla birlikte, “MUSMA V Adayı” referansıyla, 15 Ocak 2013 tarihine kadar elden veya postayla Sevda-Cenap And Müzik Vakfı sekretaryasına iletmeleri gereklidir. Adayların dosyaları, SCAMV tarafından, oluşturulacak bir kurul tarafından değerlendirilerek aralarından biri, MusMA V.’in bestecisi olarak belirlenecektir. Seçilecek besteci 2013 Şubat’ında ilan edilecektir. Belirlenen bestecinin eserini, sözleşmenin imzalanmasından sonra 2014 yılı Şubat ayına kadar teslim etmesi ve 2014 yılı içinde (Nisan-Mayıs-Haziran aylarında) Ankara’da yapılacak iki veya üç günlük bir uluslararası atölye çalışmasına katılmayı kabul etmesi gereklidir. 12/9


VH 12/07 SEMPOZYUM - Geleceğin Profesyonel Müzikçileri “Yetiştirme Modelleri ve Programları” Yurdumuzda profesyonel müzikçi yetiştirmek amacıyla kurulan kurumların dününü “Darül Elhan’a, Muzıka-ı Humayun’a, hatta daha da gerilere götürebiliriz. Cumhuriyet’in hemen ilk yıllarında başlatılan “müzik devrimi” girişimi profesyonel müzikçi yetiştirme ve bu alanın çeşitli mesleklere hazırlama modelini 1936’da öğretime başlayan ve kurumlaşan Ankara Devlet Konservatuvarı (ADK) oluşturdu. Bu model sonraki yıllarda açılan diğer batı sanat müziği ve Türk müziği konservatuvarları ile yurt yüzeyine yayıldı, daha geniş bir uygulama alanı buldu. Böylece ADK modeli nicelik yönünden büyüse ve çeşitlense bile, nitelik yönünden pek fazla değişikliğe uğramadan 20. yy boyunca yaşamını sürdürdü, bugüne kadar da halâ sürdürüyor. 1980’li yılların başlarında konservatuvarların üniversitelerin bünyesine taşınması da bu kurumlara özde pek fazla bir değişim getirmedi. Oysa bugün yaşanan “küreselleşme”, “bilişim devrimi” gibi olgular; hem bireyi, hem toplumu, kısacası üzerinde yaşadığımız yerküreyi değiştirmeyi, yeniden biçimlendirmeyi hedefliyor ve bu hedefe ulaşma yolunda oldukça da ilerlendi. Müzik sanatının bu değişimden etkilenmemesi olanaksız. Ama konservatuvarlarımız, bu değişim ve yeniden biçimlenişi henüz içselleştirmiş görünmüyor. Bir müzik öğrencisinin, okulunun ilân panosuna astığı şu yakınma cümleleri bize de çok tanıdık gelmiyor mu? Bugünü yaşayan bizler; önceki günün okullarında, dünün öğretmenleriyle yarının görevlerine hazırlanıyoruz! Bugün artık profesyonel müzikçi yetiştiren kurumlarımız için yeni modeller tasarlama, yeni programlar geliştirme zorunlu hale gelmedi mi? Müzikte yaşanan popülerleşme, elektronikleşme süreçleri yeni bir eğitim modeli anlayışını da birlikte getirmeyecek mi? Bu yeni modeller ve programlar neler olabilir. Bugünün ve yarının profesyonel müzikçilerini yetiştirecek eğitim kurumları nasıl biçimlenmeli, nasıl yapılanmalı. Sempozyumumuz gelecek için tasarımlar içeren bildiriler bekliyor. Türkiye ve yurt dışından davet edilen alan uzmanlarının sunumları ve sizlerden gelecek bildirilerle bu önemli konuya katkıda bulunmayı amaçlıyor ve konu hakkında düşünen herkesi sempozyuma katılmaya çağırıyoruz. Sempozyum, yukarıda özetlenen çerçevede oluşturulmuş bildirisiyle katılmak isteyen bütün bilim ve sanat insanlarına açıktır. Katılım koşulları ve takvimi aşağıda verilmiştir: 1. Bildiriler sempozyumda sunulacak ve sempozyum kitabında yayınlanacaktır. 2. Bildiriler, aşağıda isimleri yazılı seçici kurul tarafından incelenerek kabul ya da reddedilecek, kabul edilenler aynı kurul tarafından sınıflandırılacaktır. Reddedilen bildiri sahipleri açıklanmayacaktır. 3. Bildiriler 12 puntoluk yazı - iki satır aralık ile 12 sayfayı aşmayacak, normal okuma temposu ile 20 dakikayı geçmeyecektir.

12/10


VH 12/08

4. Bildiri konusunda fikir veren bildiri özeti, yarım A-4 sayfasını aşmayacaktır. Bildiriler alan terminolojisini de içeren günümüz konuşma Türkçesi ile yazılacaktır. 5. Seçici Kurul’un değerlendirmesi bildiri özeti üzerinden yapılacak, ancak değerlendirme sonucunda kabul edilen bildiri metinleri son bir değerlendirmeden geçirilerek uygun bulunmayanların sunumu ya da yayınlanması kurul kararıyla engellenebilecektir. 6. Bildiri özetlerinin 30 Kasım 2012 Cuma akşamı saat 17:00’ye, tam bildiri metinlerinin de 15 Şubat 2013 Cuma akşamı saat 17:00’ye kadar aşağıdaki vakıf merkezi adresine ulaştırılmış olması gerekmektedir. Bu tarihleri aşan günlerde bize ulaşan özet bildiriler ve tam bildiri metinleri değerlendirmeye dahil edilmeyecektir.

SCA MÜZİK VAKFI Tunalı Hilmi Cad. 114/43 06700 Kavaklıdere/Ankara

7. Kabul ya da reddedilen özet bildiri sahiplerine sonuç 20 Aralık 2012 tarihine kadar; tam bildiri sahiplerine sonuç 28 Şubat 2013 Perşembe gününe kadar bildirilmiş olacaktır. Bu bildirimde bildirilerin sempozyumdaki sırası da belirtilecektir. 8. Sempozyum 14 Mart 2013 Perşembe günü saat 10:00’da açılacak ve 2 gün sürecektir. 9. Sempozyum yeri ve adresi; Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusü Prof. Dr. İhsan Doğramacı Konferans Salonu Eskişehir Yolu 20. Km. Ankara SEMPOZYUM KURULU Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Okyay (Sempozyum Genel Sekreteri) Prof. Dr. Ömer Bozkurt (Üye) Prof. Ertuğrul Bayraktarkatal (Üye) Dr. İsmail Lütfü Erol (Üye)

12/11


VH 12/09 SEVDA-CENAP AND MÜZİK VAKFI KADINLAR KOROSU 2012-13 SEZONUNA ULUSLARARASI FESTİVAL İLE BAŞLADI...

“Celebrate the joy of music in its 5th year” ”Müziğin coşkusunu 5. Yılında hep birlikte kutlayalım” Teması ile 14-19 Kasım 2012 tarihleri arasında 5. si gerçekleştirilen, “Uluslararası İstanbul Koro Günleri” etkinliğine; Sevda Cenap And Müzik Vakfı Kadınlar Korosu, kurucu şef Cihan Can önderliğinde katılmıştır. 40 kadın korist, solfej hocası Zuhal Kaynar, koroya eşlikleri ile katılan; CSO sanatçısı piyanist Ayşe Ediz, saksafon sanatçısı Volkan İldinç, kontrabas sanatçısı Gökhan Över ve şef Cihan Can ile birlikte; Vakfın katkıları ile, 18 Kasım Cumartesi günü İstanbul’ a hareket eden koro; aynı akşam “Notre Dame de Sion Lisesi” konser salonunda, festival çerçevesindeki yerini alarak, çok başarılı bir konser gerçekleştirmiştir. Geçen yıl sergiledikleri başarılı performans sonucu tekrar, İstanbul Çatalçeşme Lions Kulübü tarafından davet edilen koro; 19 Kasım 2012 Pazar günü; “Alzheimer Hastalığı” çalışmaları için, fon yaratma” amacı ile, “Caddebostan Kültür Merkezi” nde düzenlenen gecede yaklaşık 2 saat süren bir konser vermiştir ve yine çok beğeni kazanmıştır. Kuruluşundan bu yana her konser de olduğu gibi; gerek İstanbul Koro Günleri etkinliği çerçevesinde gerçekleşen konserde, gerekse “Lions” gecesinde, SCAMVKK yine Cumhuriyet ilkelerine bağlı, Atatürk’ ün izinde, Atatürkçü kadın kimliği ile yaşayan, çalışan, üreten kadın duruşu ile, müziğin evrenselliğini ve neşesini yaşamış, yaşatmış ve beğeni ile izlenmiştir. Koro, ertesi günü İstanbul’ dan ayrılmıştır. Koro, şef Cihan Can önderliğinde, 3 sesli olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

12/12



DUYURULAR D 12/01

ÖZEL SEVDA – CENAP AND MÜZİK KURSU KAYITLARI DEVAM ETMEKTEDİR!

ENSTRUMANLAR ÇELLO GİTAR KEMAN PİYANO YAN FLÜT

DİĞER KURSLAR SOLFEJ ORFF ÇOCUK KOROSU KADINLAR KOROSU

Adres : Tunalı Hilmi Cad. 114 / 48 – 49 Kavaklıdere (Kuğulu Pasajı Karşısı) Tel: 466 44 27 / 427 08 55

12/14


D 12/02

BAŞÖĞRETMENLİK ONUR ÖDÜLÜ REFİK SAYDAM’IN 24 Kasım 2012 öğretmenler gününde Başöğretmenlik Onur Ödülü Anadolu Eğitim Sendikası tarafından Refik Saydam’a verildi. T.C. Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde saat 17.00 de düzenlenen etkinliğe çok sayıda öğretmen ve öğrencileri katıldı. 24 Kasım 2012 Başöğretmenlik Onur Ödülümüzün Sahibi Refik SAYDAM Kimdir? 26 Ağustos 1954’te Silifke’nin Tozara (Altınkum) Köyü’nde doğdu. Babası Düziçi Köy Enstitüsü 1950 dönem mezunlarından Öğretmen Kâmil Saydam(1932- 1993), annesi Cemile Saydam(1935-2005) idi. Refik Saydam, beşkardeşin en büyüğüdür. [Kardeşlerinin adları sırasıyla: Kadriye TEPE(1956), Bedriye TUNCER(1960), Zafer SAYDAM(1962-2008) ve Songül ÖZTÜRK(1967) tür.] 1965’te Susanoğlu Köyü İlkokulunu, 1968’de Silifke Lisesi Orta Kısmını bitirdi. İlkokul’da babası Kâmil Saydam dört yıl ve Emel Esin Kocabaş bir yıl öğretmeni oldu. Ortaokulda okuduğu yıllarda Silifke Lisesi Müdürlüğünü önce Vecihi Timuroğlu, daha sonra Burhan Garip Şavlı yaptı. Erden Aktan, Sevil Türkmen, Behçet İyihuylu, İzzet Aslan, Özcan Seyhan, Halûk Ertaş, Mehmet Kayhan, Ortaokul öğretmenlerinden bazılarıydı. Ortaokuldan sonra Silifke Lisesine kaydolarak bir ay okudu. Ancak aynı yıl Mersin İlköğretmen Okulu sınavlarını kazanarak bu okula başladı ve baba mesleğini seçti. Mersin İlköğretmen Okulunda Mahmut Sümer, Galip Oğuz, Nadir Şener, Ömer Sıtkı Can Topaloğlu, Ali Demirtaş, Mustafa Kocabaş, Suzan Bektaşoğlu, Ali Uysal, Aysun Lek, Güngör Erdem Turan, Muharrem Pire, Gönül ve Safa Özen, öğretmenleri arasında yer aldılar. İlköğretmen Okulunu 1971’de bitirdi. 1971- 1972 Eğitim Öğretim Yılı’nda Yozgat Merkez Bişek Köyü İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. 1972 Yaz aylarında Yozgat Merkez Pembecik Köyü İlkokuluna atandı. Yozgat Merkez Pembecik Köyünde bir ay öğretmenlik görevinin ardından 1972 Sonbaharı’nda Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü sınavlarını kazanarak bu okula başladı. Saadettin Ünal, Saip Egüz, Erdoğan Okyay, Nurhan Cangal, Veysel Arseven, Abdullah Uz, Erdoğan Özdemir, Şinasi Özel, Necati Gedikli, Cemil Sökmen, Mehmet Akbulut,

12/15


D 12/03

Mehmet Deligönül, Orhan Çaplı, İsmet Sayın GEE Müzik Bölümündeki öğretmenleri arasında yer aldılar. Gazi Eğitim Enstitüsünü bitireceği 1975 Sonbaharında iki dersinin sınavına (o dönem ülkede yaşanan koşulların bir yansıması olarak) okulda can güvenliği ve öğrenim özgürlüğü olmadığı için giremedi. Saydam, başka binlerce öğrenci gibi 1978 yılına değin okuluna gidip derslerini veremedi. “Devamsızlık” nedeniyle okuldan atılsa da Danıştay kararıyla geri döndü. Bu arada 7 Mayıs 1977 günü GEE Fransızca Bölümü mezunu Tuba OLCAYTU ile evlendi. Sınıf öğretmenliğine yeniden atanmasını istedi ve 12.09.1977 tarihinde Kırıkkale Hacılar Köyü İlkokulu Öğretmenliğine atandı. Bu okulda görev yaparken 1978 İlkbaharında GEE Müzik Bölümünde kalan iki dersinin sınavını başarıyla verdi ve 1979 Ocak ayında naklen Kırıkkale Lisesi Müzik Öğretmenliğine atandı. 1981 Sonbaharında Ankara Yenimahalle Yunus Emre Ortaokuluna kendi isteğiyle naklen atandı. Saydam, bu okulundaki görevinin ardından sırasıyla Ankara Lisesi (1984- 1990), Altındağ Hasköy Hacıbayram Ortaokulu (1990-1992) ve Anıttepe Lisesinde(19922003) görev yaptı. 15.09.2003 tarihinde kendi isteğiyle resmî görevinden emekli oldu. Askerlik görevini 1982 yılında Burdur 58. Topçu Tugayında yaptı. 1978 ve 1980 tarihlerinde Saydam ailesinin oğulları Erhan ve Mustafa Kemal dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde EYP Halk Eğitimi alanında lisans tamamlama programını bitirdi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Eğitim Yönetimi ve Planlaması alanında yüksek lisans eğitimi yaptı. Aynı üniversitenin Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Güzel Sanatlar Eğitimi alanında doktora bilim derslerini tamamladı. Prof. Dr. Sudi Bülbül, Prof. Dr. İ. Ethem Başaran, Prof. Dr. Galip Karagözoğlu, Prof. Dr. Sıtkı M. Erinç, Prof. Dr. İnci San, Prof. Dr. Meral Uysal, Prof. Dr. Cahit Kavcar, Prof. Dr. Sedat Sever, Prof. Dr. İlhan Akhun, Prof. Dr. Niyazi Karasar; Saydam’ın, Ankara Üniversite Eğitim Bilimleri Fakültesinde öğretmenleri arasındaydı. Ankara İl Millî Eğitim Program Komisyonunda iki yıl süreyle müzik eğitimi alanında araştırmalar yaptı, raporlar hazırladı. MEB Ortaöğretim Genel Müdürlüğü ve OBESİD’in bazı proje ve çalışmalarında komisyon üyesi, danışman olarak görev yaptı. Millî Eğitim ve yerel yönetimler tarafından düzenlenen müzik yarışmalarında jüri üyeliği görevi yaptı. Millî Eğitim gençlik kamplarında müzik eğitimcisi olarak görev yaptı. Çocuk ve gençlik koroları çalıştırdı. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında Müzik Öğretimi dersleri verdi. Refik Saydam, 1981 yılında Öğretmen Dünyası Dergisi Yazı Kuruluna girdi. Sendika alanındaki çalışmalarının yoğunlaştığı döneme kadar 15 yıl süreyle bu görevini sürdürdü. Bir süre Yazı Kurulu adına dergi sahipliği görevini üstlendi. Refik Saydam, öğrencilik yıllarından itibaren öğretmen örgütlenmesi konusuna yakın ilgi duydu.

12/16


D 12/04

İlköğretmen Okulu öğrencisi iken öğretmenleri ve arkadaşlarıyla TÖS’ün düzenlediği 1969 Öğretmen Boykotuna katıldı. Gazi Eğitim Enstitüsünde Müzik Bölümü öğrencileri tarafından Bölüm Temsilcisi seçildi. Devrimci Gazililer Derneğinin kurucu başkanlığını yaptı. 1980 öncesinde TÖB-DER üyesiydi. Saydam, 1990 yılında Niyazi Altunya başkanlığında 12 Eylül sonrası kurulan ilk kamu çalışanı sendikası olan Eğitim-İş Sendikasının merkez kurucuları arasında yer aldı. Sendikanın ülke genelinde örgütlenme çalışmalarına katıldı. Genel Merkez tarafından yayımlanan Eğitim-İş Bülteninin hazırlanması görevini üstlendi. Eğitim işkolu alanında ikinci sendika Eğit-Sen’in kurulmasından sonra, var olan iki sendikanın birleştirilmesi için arkadaşlarıyla yoğun bir çalışma yürüttü. Refik Saydam, müzik eğitimcilerinin meslekî örgütlenmesinde görev alarak uzun yıllar bu alanda çalıştı. Cumhuriyetin 75. Yıl kutlamalarında görev alan ve Cumhuriyet tarihimizin beş bin kişilik en büyük korosunu hazırlayan yüzü aşkın müzik öğretmeninin ortak kararıyla Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Genel Merkezi 5 Şubat 1999 günü Ankara’da kuruldu. Kurucular, Refik Saydam’ı genel başkanlığa getirdiler. MÜZED Ankara’da ve yurt çapında örgütlenme çalışmalarına girişti. Müzik öğretmenlerine yönelik seminerler, sempozyumlar, söyleşiler, konferanslar düzenledi. Orkestralar, korolar oluşturdu. Bu müzik topluluklarının ve MÜZED üyelerinin hazırladığı kitlesel öğrenci korolarının katılımıyla binlerce yurttaşın izlediği konserler gerçekleştirildi. Kitapları Halk Eğitimi Açısından Halk Ozanlığı Kurumunun Bugünkü İşlevi, (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi) AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi Ankara 1985 Notadan Ezgiye Müzik Eğitimi, Ortaokul 1-2-3 Ders Kitabı, Koza Yayın Dağıtım, Ankara 1994 İlköğretim Müzik Ders Kitabı 4, Sevgi Yayınları, Ankara 2003 İlköğretim Müzik Ders Kitabı 5, Sevgi Yayınları, Ankara 2003 İlköğretim Müzik Ders Kitabı 6, Sevgi Yayınları, Ankara 1999 İlköğretim Müzik Ders Kitabı 7, Sevgi Yayınları, Ankara 2000 İlköğretim Müzik Ders Kitabı 8, Sevgi Yayınları, Ankara 2000 UMUT VE SEVDA

12/17


MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ MK 12/01 Prof. Eduard Zuckmayer

(3 Ağustos 1890 , Nackenheim / Almanya - 2 Temmuz 1972 , Ankara ) Dr.Erdoğan OKYAY

Prof. Eduard Zuckmayer 2 Temmuz 1972 Pazar günü Ankara’da Hacettepe hastahanesinde hayata gözlerini yummuştu. Bu yıl onun ölümünün 40. yılı. Kendisini rahmetle anıyorum. Benim için Zuckmayer’i anmak kendimi,müzikçi kişiliğimin oluşmasını hatırlamak demek. Çünkü ‘ Gazi Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi’nde hem üç yıllık öğrenciliğimde hem de bir yıllık asistanlık dönemimde o benim piyano ve armoni öğretmenim,koro şefim oldu, devlet sınavı sonucu müzik eğiticiliği dalında üst öğrenin görmek üzere Almanya’ya gönderileceğim kesinleşince, gideceğim okulu önerdi (Freiburg Müzik Yüksek Okulu), Türkiye,ye dönüp GEE-Müzik Bölümü öğretmenliğine atandığım ilk yıllarda beni, her girdiğim yeni ders için yüreklendirdi, otuz yıla yakın bir süre yetiştirdiği ve yönettiği müzik bölümü korosunu yetiştirmeme ve yönetmeme izin verdi ve üzerine titrediği korosunu nihayet severek bana devretti. Zuckmayer, özel müzik öğretim ve eğitim ilkelerinde ulusal bir yol izleme konusunda biraz farklı görüş ve düşüncelerimi, büyük bir anlayış ve olgunlukla karşılamayı bilen ender bir öğretmendi. Fabrika sahibi kültürlü katolik bir babanın ve yahudi soyundan gelen gene kültürlü protestan bir annenin oğluydu. Kendisinden altı yaş küçük olan kardeşi

Carl, ilerde Almanya’nın çok tanınan ve sevilen bir yazarı olacaktı. Soylarında profesyonel bir müzikçi olmamasına karşın Zuckmayer kardeşler, evde sık sık müzik yapılan, Mozart çalınan, Schubert şarkıları söylenen bir aile ortamında yetiştiler ve yörenin iyi okullarında eğitim gördüler. Eduard Zuckmayer’in müzik yeteneği erken yaşlarda ortaya çıkmıştı. Liseyi ‘pekiyi’ derece ile bitirince ailesi onun hukuk öğrenimi görmesini istemiş, bu nedenle Zuckmayer bir süre Mainz üniversitesinde hukuk öğrencisi olmuştu ama bu öğrenimi sonuçlandırmadan, iyi yetişmiş bir piyanist olarak ‘Köln Konservatuvarı’na girmiş ve tanınmış öğretmenlerle çalışarak 1912 yılında konser piyanistliği ve şeflik sınıflarını parlak bir diploma ve ödüllerle bitirmişti. Mainz opera orkestrası şefliğine getirilmiş,

12/18


MK 12/02

bu görevini, başarı ile sürdürürken bir yandan da verdiği çok başarılı solo konserlerle geleceği parlak ve adından sıkça söz edilen genç piyanistler arasına katılmıştı. 1914 yılında Almanya savaşa tutuşunca, vatanının zor günlerinde sadece müzik yaparak yaşayamayacağını anlamış ve gönüllü olarak orduya katılmıştı. Eduard Zuckmayer, savaşın son yılında Fransa cephesinde yaralandı ve yaralı bir subay olarak ordunun verdiği ‘Demir Haç’ nişanıyla tekrar evine döndü. Savaş onun tüm düşüncelerini ve dünya görüşünü değiştirmişti. Tanınmış bir konser piyanisti ve şef olarak önünde duran parlak bir kariyere sırt çevirdi ve müzikteki yetkinliğini yeni müziğin gençlik içinde benimsenmesine ve içselleştirilmesine adayarak Almanya’da giderek yaygınlaşmakta olan ‘Gençlik Müzik Hareketi’ne katıldı.Aynı hedefe yönelen Hindemith, Jöde ve Luserke gibi besteciler ve müzik eğitimcileriyle yakın bir dostluk kurdu.l920’li yılların başlarında kendisini, Kuzey denizi kıyılarındaki Doğu Frizya adalarından biri olan ‘Juist’ adasında dostu Luserke’nin kurduğuu ‘Sahildeki Okul’ adlı reformist ve hümanist bir deneme okulunun müzik şefi ve sanat danışmanı olarak buldu. Zuckmayer, sonraları da sık sık dile getirdiği; “ Benim için müzik öğrenmek, müzik yapmak demektir. Bu zevkli öğrenmenin hiçbir sınırı olamaz, olmamalı” ilkesini

bu okulda uygulamaya koyuldu. Yatılı okulda öğrencilere her sabah bir Bach prelüd- fügü çalarak günaydın diyor, onlar için kanonlar ve çoksesli ve eşlikli/ eşliksiz koro eserleri yazıyor, bunları öğrencilerine söyletiyor, onlarla oda müziği ve orkestra çalışmaları yapıyordu. Halk içinden çıkacak amatör korolar için kantatlar besteliyordu. Amatör müzilseverlerin, güncel popüler müzikleri değil, eski ve özellikle de yeni sanat müziğinin incilerini tanımaları ve içselleştirmeleri için çalışıyordu. O günlerde bestelediği ‘Sonbahar Kantatı’ nı koro ve orkestrası ile çalışmış ve Almanyayı kapsayan bir konser gezisinde kantatını seslendirmiş, geniş halk kesimlerine beğendirmiş ve basının ilgisini çekmişti. ‘Sahildeki Okul’ deneyimi, 1933 yılında seçimle iktidara gelen ve sonra çıkardığı yetki yasalarıyla tüm yasama, yürütme ve yargı erklerini ele geçiren Hitler ile onun ‘Alman Ulusalcı Sosyalist Parti’si (NSPD) mutlak bir totaliter rejim kurup, faşist bir ideolojiye dayanan kültür ve sanat politikalarını uygulamaya koyunca, bu demokratikreformcu deneme okulunun, aralarında Zuckmayer’in de bulunduğu korucuları ve yöneticileri, zorunlu ama gönüllü bir kararla okullarını 1935 yılı başlarında kapattılar. Zuckmayer, bir süre Odenwald okulunda görev yaptı ama, ‘savaşta kahraman bir Alman subayı’ olarak kutlanan bu seçkin insan birden ‘yarım yahudi kanı taşıdığı’ gerekçesiyle tüm

12/19


MK 12/03

iş olanakları yasaklanıyor ve okulundan ayrılmaya zorlanıyordu. 1935 yılı, Atatürk müzik devrimi çizgisinde ‘Türkiyenin Müzik Yaşamını Yeniden Düzenlemek’ göreviyle Türkiye’ye davet edilen besteci Paul Hindemith’in Ankaraya gelerek çalışmalarına başladığı yıldır. Onun önerdiği çoğu Alman müzik sanatçıları arasındaki önemli isimlerden biri de Eduard Zuckmayer’dir. Zuckmayer için ‘Atatürk Türkiyesi’nden aldığı bu daveti âdeta bir kurtarıcıdır. Daveti kabul eder kabul eder ve 1936 yılının güzel bir Nisan gününde Ankara garında trenden iner. Kendisini Paul Hindemnith ve eşi el sallayarak karşılarlar. Zuckmayer’in Türkiyedeki ilk görevi; ‘Hindemith’in plan ve önerilerinin uygulanmasına nezaret etmek’tir. Hindemith’in Musıkî Muallim Mektebi bünyesinde açılmasını istediği nitelikli müzik sanatçısı yetiştirecek yüksek okul, ‘Ankara Devlet Konservatuvarı’ adıyla 1 Kasım 1936 günü öğretime başlar. Bundan sonra Hindenith ve Zuckmayer birlikte müzik öğretmeni yetiştirme konusunu ele alırlar ve bu alanın hiç değilse bir süre için konservatuvarın dışında örgütlenmesi kararını alırlar, Bakanlık da bu karara uyar. Yeni kurulacak müzik eğitimi yüksek okulu, o zamanki adıyla ‘Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’ bünyesinde açılacak olan ‘Müzik Şubesi’dir. Bu yeni okulun kurucu şefi Prof. Eduard Zuckmayer’dir ve okul,

1938-39 ders yılı başında Musıkî Muallim Mektebinden devralınan öğrencilerle öğretime başlar. Böylece Zuckmayer’in otuz yıllık ‘Müzik Şubesi Şefi’ görevi de başlamış olur.

Zuckmayer’in Türk okul müziğine ve müzik eğitimciliğine getirdikleri nelerdir? Sanatçı Öğretmen idealine bağlı kalarak öğretmenin çalgı ve sesiyle bizzat müzik yapmayı öğrenmesini ve yaptığı müziği okul gençliğine aktarmasını hedefledi, Kısa sürede çok iyi derecede Türkçe öğrenerek, bölüm şefliği görevinin yanında müziğin çeşitli dallarının öğretmenliğini de yüklendi, Türk halk müziğini tanıdı, sevdi ve içselleştirerek bu müziğe dayalı çok sayıda eğitsel koro düzenlemeleri ve çalgı eserleri besteledi, bunların öğretmen adaylarının yaşantılarına girmesi için çaba gösterdi, Müzik bölümünün öğrenci korosunu ve sonraları da bölümün öğretmenleriyle desteklenen orkestrasını çok iyi bir düzeye çıkarmayı bildi ve koro ile her yıl yurdun bir köşesinde konserler vererek

Zuckmayer ve Erdoğan Okyay (1962)

12/20


MK 12/04

batı ve çoksesli çağdaş Türk sanat müziği eserlerinin halkça ve gençlik tarafından benimsenmesine uğraştı, Müzik öğretmeni adaylarına her fırsatta piyano çalarak, onların çok düzeyli bir piyano müziğini bizzat yaşamalarını sağladı. Yetenekli ve hazırlıklı öğrencilerinin üç yıllık yüksek öğrenimleri süresince yurt içinde ve bazılarının yurt dışına gönderilmelerini sağlayarak müzik bölümünün gelecek öğretim kadrosunu biçimlendirdi. Ve daha pek çok... pek çok husus... Bunları bir kez de özetle kendi sözlerinden okuyalım: “... Avrupa’yı altüst eden savaştan kurtularak, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ idealini benimsemiş olup hızla kalkınan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik yaşamı ve eğitimi ile ilgili tüm hareketler ve sorunlarla ben de ilgilenebildim. Bunların hepsi, tâlihin bana armağan ettiği mutluluklardı... Böylece genç öğrencilerime neyi getirebildim? ‘Yalnız ve ancak’ kendimi, yetiştirme hevesimi ve sevgimi... Onları ‘ batılılaştırmayı’ hiçbir zaman aklımdan geçirmedim. Zevk eğitimi ve çokseslilik alanlarında gayretler sarfettim ama bizden ayrılan mezunlara; öğrencilerinize hiçbir zaman, ‘ çocuklar size şimdi batı müziğini öğreteceğim!’ demeyeceksiniz, diyordum... Evet, kendimi getirdim ve çok şey aldım: ilk andan beri beni teshir eden Türk folklorunu değeri biçilmez bir armağan

olarak aldım. Aldım ve ikinci dünya savaşının sonunda bana Almanya’dan gelen parlak tekliflere rağman burada kaldım. Meslekdaşlarım ve öğrencilerim arasında kaldım. Kaldım ve burada, ikinci yurdumda mutlu oldum!..” Son yıllarında bölüm şefliği görevini genç meslekdaşlarına bıraktı ama eski öğrencileriyle ve bölümün çalışmalarıyla yakından ilgilenmeyi sürdürdü. Son aylarda kardeşi Carl Zuckmayer’e yazdığı bir mektupta, gençliğinde Nackenheim’da Ren nehrine bakan yamaçlarda bulunan kasabanın mezarlığına gömülmeyi çok istediğini ama sonra bir Azize’nin dediği gibi, insanın yaşadığı yerde gömülmesinden de mutlu olması gerektiğine inandığını söylüyordu. Kısa süren bir hastalık sonunda vefat etti ve Ankara- Cebeci mezarlığına defnedildi. Prof. Eduard Zuckmayer, öğretmenim, nikâh tanığım aydınlıklar içinde yatsın! Bu büyük Türk dostu insanın toprağı bol olsun!

12/21


MK 12/05 CLAUDIO MONTEVERDI’NİN MADRİGAL VE OPERA BESTECİLİĞİ

Koray Ilgar

Barok dönemin öncü İtalyan bestecilerinden olan Claudio Monteverdi ( İt./ İng./ Tr: Claudio Monteverdi, 15671643), Avrupa Sanat Müziği’nde Barok dönemin mükemmelliğe giden yolunda en çok gayret göstermiş müzikçilerden birisidir. Birçok tuşlu ve telli çalgıyı icra etmesinin yanısıra profesyonel şarkıcı kimliğine de sahip olan İtalyan sanatçı, önde gelen besteci niteliğiyle müzik literatüründeki yerini almıştır. Avrupa müzik tarihinde önemli bir yere sahip olan Monteverdi, müzikte Barok dönemi başlatan besteci olarak da tarihe geçmiştir. William Shakespeare’in çağdaşı olan Monteverdi, Shakespeare’in tiyatroda yaptığı devrimi müzikte yapmıştır. 22 yaşına kadar doğduğu Cremona kentinde yaşamış, 15 yaşındayken üç sesli motetlerden oluşan bir albüm çıkartmıştır. Monteverdi’nin bestelediği madrigallerin birinci cildi 1582’de, ikincisi ise 1590’da yayınlanmıştır. Besteci, bu eserleriyle elde ettiği başarı sonrasında, yine 1590 yılında Mantua Dükalık Sarayı’na müzisyen olarak atanmış ve 1612 yılına kadar da burada görev yapmıştır. Monteverdi, 1601 yılında Mantua’ya yerleşerek Dük Vincenzo Gonzaga’nın orkestra yöneticisi olarak çalışmaya başlamıştır. Besteci, bu dönemden önce olduğu gibi daha sonraki

dönemlerinde de birçok dramatik madrigaller, orkestra yapıtları, bale müzikleri, operalar, müzikal diyaloglar, şarkılar, müzikaller, intermezziler, bahçe müzikleri ve kilise müziği yapıtlarını içeren tüm müzik formlarında eserler bestelemiştir. Mantua dükü Gonzaga ile Hollanda, Fransa ve Macaristan gibi ülkelere seyahatler yapan Monteverdi, 1607-1608 yılları arasında bestelediği SV 318 L’Orfeo (Orfeo, 1607) ve SV 291 L’Arianna (Arianna, 1608) adlı operalarıyla büyük ün kazanmıştır. Monteverdi, 1613 yılında St. Mark Kilisesi’nin genel müzik direktörlüğüne getirildiği zaman şöhreti bütün Avrupa’yı yayılmıştı. İngiltere, Almanya ve İskandinavya’dan gelen genç müzikçiler onun öğrencisi olmuşlar, müzik yayıncıları Monteverdi’nin eserlerini

12/22


MK 12/06

en önce basabilmek adına birbirleriyle yarışa girmişlerdi. Monteverdi St. Mark Kilisesi’ne 30 yıl hizmet etmiş ve bu kurumda görev yaptığı süreç içerisinde de koro için pekçok eser bestelemiştir. Ancak besteci, dramatik müziğe olan ilgisini de hiçbir zaman kaybetmemiştir. Aristokrat aileler, düzenledikleri özel günlerinde Monteverdi’nin müziklerini çaldırmış, neredeyse bütün kiliseler dinsel

yanında, sahnelendikleri mekânlarda sıradışı dekor ve kostümler kullanılarak gerçekleştirilmiş olmaları nedeniyle de bu eserler Avrupa Sanat Müziği literatüründe ayrıca önemli bir yere sahiptir.

ayinlerde onun eserlerini kullanmışlardır. Florentina dükünün ölüm yıldönümünden resmi gezilere kadar devlet erkânı da özel günlerinde Monteverdi’nin yapıtlarını seslendirirken, besteci de aynı zamanda oda müziği ve beş orkestralık müzik gibi eserler besteliyordu. Monteverdi, ömrünün son günlerini Venedik’te geçirdiği sırada, bir besteci olarak ünü, opera eserleri sayesinde zirveye yükselmişti. Monteverdi’nin eserlerinin içeriğinin son derece zengin ve renkli olmalarının

Monteverdi yaklaşık 1590’dan 1611’e kadar Mantua düküne bağlı saray orkestrasında, önce orkestra elemanı, 1602’den sonra da orkestra şefi olarak çalıştı. Mantua’dayken Flaman besteciler ve müzisyenlerle tanıştı. Bestelediği şiirlerdeki duygusal yoğunluğu yansıtmak için özellikle uyumsuz akorlar kullandı. Söz ve müzik arasında güçlü bir bağ oluşturduğu birçok madrigaller yazdı. Bu madrigaller çeşitli müzik toplulukları tarafından bugün de icra edilmekte ve zevkle dinlenmektedir. Monteverdi, Orpheus ve Eurydice efsanesini konu alan L’Orfeo adlı ilk operasını 1607’de yazdı. Monteverdi’nin 1610’da yayımlanan ve en başarılı eserlerinden bazılarını içeren kilise müziği türündeki yapıtları, geleneksel din müziği ile opera tarzı soloların bir tür birleşimidir. 1613’te Venedik’teki San Marco Kilisesi’nin genel müzik direktörlüğüne getirilen Monteverdi, madrigal yazmaya da devam etti. Koro ve orkestra için bestelediği SV 153 Il Combattimento di Tancredi e Clorinda (Tancredi ile Clorinda’nın Dövüşü, 1624-25) adlı yapıtında, kılıçların sesini yaylı çalgılar grubunda sağ elin parmaklarını kullanarak telleri çekme yöntemiyle pizzicato tekniğini

L’Orfeo’nun 1607 tarihli Venedik basımından kapak sayfası

12/23


MK 12/07

ilk kez uygulayan besteci oldu. 1637’de Venedik’in ilk opera binasının açılışı yapıldı ve Monteverdi bunu izleyen altı yıl boyunca opera türünde dört başyapıt besteledi. Bu operaların yalnızca iki tanesi günümüze kadar gelebilmiştir: SV 325 Il Ritorno d’Ulisse in Patria (Ulysses’in Ülkesine Dönüşü, 1639-40) ve SV 308 L’Incoronazione di Poppea (Poppea’nın Taç Giymesi, 1642-43). Homeros’un Odysseia adlı destanını ve Roma İmparatoru Neron ile karısı Poppaea’yı konu aldığı bu iki büyük operası, eşsiz güzellikteki ezgileriyle Monteverdi’nin bir besteci olarak yeteneğini ve müzikli tiyatro alanındaki ustalığını kanıtlamıştır. “Müzik alanında Barok çağı başlatan Claudio Monteverdi, çağdaşı Shakespeare’in tiyatroda yaptığı atılımları müzik alanında gerçekleştirmiştir. Kendisinden on yıl önce doğmuş Opera sanatı, Monteverdi ile kazandığı ivmeyle büyük adımlar atarak çalgı müziğinin ve çalgıların gelişimini sağlamıştır. Cesur denemeler yapan besteci, doğal sesleri kullanarak insan duygularının müzikteki eşdeğer anlatımını ifade etmeye çalışmıştır. Barok döneme geçiş ile müziğin yükselişi hız kazanmıştır. Kilise müziğinin geniş halk kitlelerine hitap eden yaklaşımı, opera sanatıyla bireyselleşmiş, çokseslilik ve ezgisel egemenlik ön plana çıkmıştır. İtalya’da barok dönemin ortalarında temsillerin çoğunluğunu tiyatro oyunları değil, operalar oluşturuyordu. Floransa’da doğan opera sanatının serpilme evresini

Monteverdi’nin öncülük ettiği Venedik Okulu üstlenmiştir. 1637 yılında Venedik’te, halka açık ilk opera binası Teatro San Cassiano hizmete girmiştir. Böylece opera sanatı saray duvarları arkasında gerçekleşen bir sanat etkinliği olmaktan biraz olsun çıkarak, bilet parasını ödeyen herkesin izleyebileceği bir sanat gösterisi kimliğine ilk adımı atmıştır. Çok geçmeden opera, tüm kamusal alanlara ağırlığını koymuş, altmış küsur yıl boyunca yalnızca Venedik’te dört yüz farklı operanın prömiyeri yapılmıştır.” Erken Barok çağındaki opera bestecilerinin en önemlisi olan Claudio Monteverdi, operanın ilk gelişim dönemindeki geçerli olan yöntemlerin etkisi altında kalmıştır. Buna ilaveten Monteverdi, opera denilen bu yeni sanatı Peri ve Caccini’nin etkisi altındaki eski yapısını geliştirerek müzik ve tiyatroyu aynı anda icra etme gayretini göstermiştir. Besteci, operanın mevcut imkânlarını keşfederek gelecekteki opera bestecilerine öncülük etmiştir. Monteverdi bunun dışında, ilk operaların oldukça ilkel durumda olan çalgı eşliğini geliştirerek eleman sayısı otuzu aşan orkestralar oluşturmuştur. Çalgı müziğini dramla harmanlayarak recitative türünün yanında aria, düet ve trio gibi ses müziği türlerini de oluşturmuştur. İlk operası olan Orfeo’dan önce madrigal türünde eserler veren Monteverdi, Caccini’nin Euridice adlı operasını dinledikten sonra operaya yönelerek 1607’deki ilk temsilinde

12/24


MK 12/08

büyük başarı kazanan operasıyla birlikte müzik tarihinde yeni bir dönüm noktası yaratmıştır. Bestecinin, Orfeo adlı operasını müteakip bu türde eserler vermesine karşın, operalarının çoğu günümüze ulaşamamıştır. Gerek Il Ritorno d’Ulisse in Patria ve L’Incoronazione di Poppea gibi bugüne gelebilen operaları, gerekse madrigal, canzonetta ve kilise müziği türlerinde verdiği diğer alanlardaki yapıtları, Monteverdi’yi sıradışı buluşlara sahip, cesurca deneyler yapan ve kendi çağdaşlarını şaşırtmış gizemli armonileriyle o devrin ilerici anlayışının simgesi olan bir besteci olarak göstermektedir. Monteverdi’nin müzik dilindeki girişimlerinin bir örneği olan en önemli buluşlarından birisi de minör yedili akorudur. Kendisinden önceki besteciler bu akoru eserlerinde geçici bir etki vermek için çekinerek kullanırlarken, Monteverdi ise bu akoru kendi müziksel betimlemesini zenginleştirmek amacıyla cesaretle kullanmıştır (Mimaroğlu, 2009, s.39). Claudio Monteverdi’yi günümüzün müzikli tiyatrosuna, diğer sanatçı ve müzisyenlere nazaran en etkili şekilde kazandıran kişi Carl Orff olmuştur. Bugüne dek bundan haberdar olmayan kişiler de, Cremona’nın yalnızca keman yapım geleneği ile ün salmadığını ve kendisi de Cremona’lı olan usta besteci Claudio Monteverdi’nin de çok önemli bir sanatçı olduğunu öğrenmişlerdir. Müzikli tiyatro tarihi ile ilgilenen herkes,

Monteverdi’den biraz daha önceleri Floransa’da birkaç sanatsever aydının yaptığı sohbetler sırasında neredeyse rastlantısal olarak keşfettiği “opera” adı verilen bu ilginç buluşu ustalıkla yücelten bir bestecinin ne kadar kısa sürede ortaya çıktığını hayretle anlamış olacaktır. Claudio Monteverdi adlı bu usta bestecinin, William Shakespeare ve Lope de Vega ile akran oluşu kuşkusuz bir rastlantı değildir. Avrupa’da “Barok” adı verilen sanatsal dönemin doğduğu bu yıllarda, Antik Yunan’dan bu yana ilk kez büyük dram yazarlarından oluşan bir kuşak çalışmalara başlamıştır. 40 yaşında olduğu sırada, Mantua’da Orfeo adlı operasını sahneleten Monteverdi, daha önce adından çokça söz edilmiş bir besteciydi. Çünkü Monteverdi’nin oldukça ilgi çeken madrigalleri, kendi çağdaşlarının bir yandan coşkulu alkışlarını, diğer yandan da itirazlarını almıştı. İnsan ruhunu temelinden anlama ve ifade etme yeteneği sayesinde, sözden doğan dramı müziksel olarak yücelten Monteverdi, daha sonraki yıllarda “opera” adı verilen müzik türünü ilk kez yaratan besteci olmuştur. Gerçekten de besteci, efsanelerle ilgili konuları bir yana koyarak tarihsel niteliğe sahip bir opera olan L’Incoronazione di Poppea adlı yapıtını insanları ve insani tutkularıyla birlikte sahneye koyduğunda, gerçek ve önemli olan ilk operayı yaratmıştı. Monteverdi’nin sayısız

12/25


MK 12/09

dramlarından çok az bir kısmı bugüne ulaşabilmiştir. Bestecinin Lamento d’Arianna (Arianna’nın Feryâdı, 1614) adlı müzikal dramının hüzünlü şarkı bölümü bunlardan biridir. Ancak bununla birlikte Monteverdi, sürekli madrigal bestelemekten de hiç vazgeçmemiştir. William Shakespeare ve yaşça kendisinden daha küçük olan çağdaşı Heinrich Schütz gibi Monteverdi de iki önemli dönem arasında yer alan bir dönüm noktasında yaşamıştır. Sözkonusu her iki dönemin karşıtlıkları bestecinin yaşamını etkilemiştir. Ancak Monteverdi, bir besteci olarak başka yönlere sapmaksızın kendi yolunda ilerlemiştir. Çok sevdiği madrigal türünden yola çıkarak operaya ulaşmıştır. Besteci, madrigalde şarkı aracılığıyla dile getirilen sözlere ifade ve renk gücünü verme olanağını operada elde etmiştir. Bugünün dinleyicisine doğal olarak görünen birçok unsurun Monteverdi’nin yaşadığı dönemde yeni bir buluş olarak tasarlanıp gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Örneğin; belirli bir plan çerçevesinde orkestradaki çalgılardan yararlanma, eski çalgılar korosundan “orkestra”nın ortaya çıkması, enstrümantal efektlerin kullanılış yöntemi (örneğin kemanlarda tremolo tekniğini kullanarak dramatik bir heyecan etkisi yaratmak), şarkı bölümlerinin “arya” tarzına doğru geliştirilmesi gibi yeniliklerin tümü Monteverdi tarafından gerçekleştirilmiştir.

Monteverdi’nin yazdığı madrigallerinin sayısı 316, sahne eserlerininki de 19’dur. Bestecinin sahne eserlerinden yalnızca 6 tanesi bugüne gelebilmiştir. Bu eserler baleye geniş yer verirler, bu nedenle de opera-bale olarak da değerlendirilebilirler. Opera sanatının Monteverdi sayesinde yaptığı büyük atılım, orkestrada kullanılan çalgıların gelişimini de beraberinde getirmiştir. Şüphesiz, orkestrasyon tekniğinin gelişimi bu dönemde operayla ilişkilidir. Monteverdi’nin operalarında kullandığı çalgıların rakamsal dağılımı ise şu şekildeydi; 5 küçük Fransız kemanı, 10 soprano viol, 3 bas viol, 2 violone, 2 klavsen, 2 lavta, 4 trombon, 2 org, 1 çifte arp, 1 regal, 2 kornet, 1 flageolet ve 1 askeri boru. Monteverdi Gonzaga prenslerinin himayesinde kemancı, kilise şarkıcısı ve orkestra şefi olarak hizmet verdi. Ünü Venedik’in San Marco kilisesinden tüm Avrupa’ya yayıldı. Bestecinin sözü edilen bu isimler ve tarihler arasında acı, ıstırap ve hayal kırıklığı ile geçen bir hayatı vardır. Monteverdi’nin Mantua sarayında geçen gençlik dönemine kendisini çekemeyen kişilerin haseti karışmış ve sarayın kendisine verdiği abartılı sözler besteciyi resmen yoksulluğa sürüklemiştir. Daha sonra karısının ani ölümü Monteverdi’ye büyük bir darbe vurmuştur. Mantua sarayı tahrip edilirken o güne kadar bestelemiş olduğu dramatik eserlerinin birçoğunun

12/26


MK 12/10

yokoluşu besteciyi derinden sarsmıştır. Monteverdi’nin yaşamının son günleri de sıkıntı ve üzüntü içinde geçmiştir. Çünkü dindar bir insan olan besteci, engizisyon mahkemesi tarafından tutuklanan oğlunun geleceğinden çok endişe ediyordu. Bugün Monteverdi’nin dinsel yapıtları yeniden tanınmaya ve ilgi görmeye başlamıştır. Monteverdi sayesinde opera, “saraylara kabul edilecek” bir düzeye ulaşmıştır. Böylelikle de, Avrupa’nın tüm uluslarının kültürüne giren operanın zafer dolu ilerleyişine, onu yeni bir dramatik müzik türü haline getiren Monteverdi ilk adımı atmıştır. Venedik Operası’nın büyük ustalarından olan Francesco Cavalli ve Marc Antonio Cesti’ye, bu operadan ilham alan Jean Bapiste Lully’ye, Alessandro Scarlatti’ye ve en sonunda da

Georg Friedrich Händel’e, Johann Adolf Hasse’ye, Christoph Willibald Gluck’a, Wolfgang Amadeus Mozart’a, Giuseppe Verdi’ye ve Richard Wagner’e doğru yol açan ve bütün İtalyan, Alman, Fransız ve İngiliz opera bestecileri ile opera adı altındaki müzikli tiyatroya ait tüm gelişimlerin temelini Claudio Monteverdi atmıştır. “Opera sanatının doğuşu dönemindeki ilk denemelerle Monteverdi’nin bu sanata kazandırdığı yeni soluk arasında büyük bir fark vardır. Onun müzikteki yaratıcı kimliği şöyle özetlenebilir: Monteverdi’nin tarih içindeki yeri herkesçe bilinir: Çağların yetiştirdiği büyüklerin en büyüklerinden biri olarak, tükenmez ezgisi, ritimsel, armonisel ve çalgısal buluşlarıyla, canlı ve her yöne açık kafasıyla üç kuşağın müzik akımını izlemiş, bununla da kalmayarak bu akımlara önderlik etmiştir. Kırk yaşına kadar, madrigaller ve canzonetta’lar yazan besteci, opera sanatındaki üstünlüğünü yürekten gelen heyecanlı müzikte duyurmasına borçludur. Onun müziği, bilgiççe ses bileşimleriyle yetinen ya da kulağa hoş gelen bir araç değil, insanın içten gelen ruhsal isteklerini, umudu, mutluluğu, hatta korkuyu ve isyanı müziksel bir dille anlatan yeni bir sanattır. Claudio Monteverdi’nin yeri, çağdaşı olan Shakespeare’in yanı başındadır. Shakespeare’in eserlerinde yaptığı gibi, Monteverdi de operalarında

Monteverdi anısına düzenlenmiş bir kitap kapağı (Venedik, 1644)

12/27


MK 12/11

herkese doğal dilini konuşturur. Kırk yaşında, yeni filizlenen Barok çağının, oda müziğine karşı çıkardığı operaya ve devrimci hareketine yürekten katılmıştır. Opera ondan on yıl önce doğmuştu ve operayla birlikte stile reppresentativo. Bu deyiş, sözün kıvrımlarıyla kaynaşan bir ezgi yoğurmuş ve bunu, eskilerin hiç ele almadıkları, dinleyiciyi sürükleyip götüren bir güçle birleştirmişti. Monteverdi, öncü bestecilerin yaptığından çok daha iyisini

yaptı. Peri ve Caccini’nin kuru ve sıkıcı bir reçitatifle yollarını yitirdikleri yerde o, madrigalin bu başustası, bu çeşit bir müziğe nasıl güç ve güzellik verileceğini, az rastlanan, ileri ton değiştirimleriyle iç coşkunluğunun nasıl anlatılacağını bildi. Giorgione, Tiziano ve Veronese gibi ressamları yetiştiren renk dolu kuzey İtalya’nın Monteverdi’si, çalgı renklerini akıllıca karıştırarak istediği duygu havasını yaşatmasını bildi.”(Say, 1995, s.170)

KAYNAKÇA Kitaplar: MİMAROĞLU, İlhan (2009), Müzik Tarihi, Varlık Yayınları, İSTANBUL SAY, Ahmet (1995), Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, ANKARA İnternet Siteleri: http://arsiv.ntvmsnbc.com/ntv/ntvradyo/klasikmuzik_09.asp Erişim Tarihi: 04.11.2012 http://www.ayguzelsanatlar.com.tr/bestekarlar/barok.html Erişim Tarihi: 04.11.2012 http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Compositions_by_Claudio_Monteverdi Erişim Tarihi: 18.11.2012 http://www.nuveforum.net/1052-besteciler/56793-claudio-monteverdi-italyan-besteci/ Erişim Tarihi: 04.11.2012 https://secure.dobgm.gov.tr/opera2009/pdf/dunyaoperatarihi.pdf Erişim Tarihi: 04.11.2012

12/28


MK 12/12 LİED Çağlar Boyu Geçirdiği Evrim ve Müzik Dünyasında Bugünkü Yeri * (2) Sanat incelikleriyle dolu formlar basitleştirilerek sade dört, altı veya sekiz şiir kıtası / bendi haline gelmiştir. Tek sesli şarkı ( monodie) ve tek sesli şarkı (aria); yani ‘Basso continuo Lied’ süreci, klasik piyano eşlikli Lied türüne zemin hazırlamış ve daha çok serbestlik ve esneklik kazandırmıştır. Klasik çağda geçerli olan şiirsel kıtalar/bendlerden kurulu Lied´ler çeşitli şiir bendlerinin aynı melodiyle şarkılandırılmış olanlarıdır. Şiirsel kıtalar ile yapılan çeşitleme tekniği, şarkıya önemli bir anlam ve anlatım potansiyeli kazandırmaktadır. Bu şarkı bendlerinin ana hatları tüm Lied boyunca korunur, ancak melodinin detayları ve armonisi ise şiirin ifade gereksinimine bağlı olarak bir şiir bendinden ötekine değiştirilir. Önceleri Ballade´ın ilk örneklerinde, şarkılı hikaye ediş biçiminde geliştirilmiş olan bu kompozisyon yöntemi, romantik Lied´in en önemli form prensiplerinden biri olmuştur. Bu kategoride yoğun bir kompozisyon tekniği ve armoniyle oluşturulan Lied, böylece gelişim sürecine girmiştir. Mozart´ın Goethe´nin Veilchen – Menekşe – şiiri üzerine yapmış olduğu bestesi, bendlere bağlı kalma zorunluluğundan kurtulmuş, şiiri serbest ve ifade yönünün ağırlık kazandığı bir

Edip ARMAN

müzik yapıtına dönüştürdüğü o devrin ilkidir ve bu anlamda örnek olacak bir yapıttır. Şiirsel bendler (kıtalar) şeklinde yazılmamış metinler içinde (çalgısal müzikte de yapıldığı gibi) üçlü Lied formu A - B - A, zaman zaman da Rondo formu A-B-C-B-A kullanılmıştır. Lied´in epik bir çeşidi olan Ballade, kendine özgü bir Lied formuna sahip olmayı başaramamıştır. Lirik şarkı türünden farkı, yalnızca iletilen metnin, sakin ve hikayeci bir tonda, tarif ve anlatım tarzında, çok abartılı ayrıntılara, ve anlatılanları müziğin yardımıyla resmeder gibi taklit tarzına sahip olmasıdır. Dikkat çekici bir özellik, şiir sanat formlarından Sonett veya Ghasel gibi türlerin bir form yaratarak Lied kompozisyonunu etkilememiş olmalarıdır. Geçen yüzyılın yirmili yıllarında başlayan Barok tarzına geri dönüşle beraber Passacaglia** gibi eski çalgısal formlar, Lied´in bünyesine yerleşmiştir. Önemli olan bir temada şarkı melodisiyle eşlik arasındaki ilişkidir. Troubadour ve Minnesänger´lerin (gezgin şarkıcıların) erken çağlarında şan sesi ön planda yer alır, her şeye rağmen bir Harp veya Fiedel denilen telli ortaçağ çalgısıyla unison (aynı ses) olarak eşlik edilir; çalgı ise ya şarkı söyleyenin kendisi tarafından veya onun beraberinde ve eşliği üstlenen

* Bu yazının ilk bölümü Müzik Dosyası Kasım 2012 sayısında yayınlanmıştır.

12/29


MK 12/13

Minstrel - çalıcısı - tarafından çalınırdı. Bu eşlik sırasında çalgının şarkıcıyı en azından melodiye süslemelerle ve şiir kıtaları arasında bir geçiş müziği ile desteklemediği düşünülemez. Daha Gotik çağlarda Lied melodisi polifonik - çok sesli - bir ses dokusu içine yerleştirilmişti. Polifonik müzik çağında sanat Lied´i kendini çok sesli armoninin lüks ve gösterişli elbisesi içinde, sade, tek seslilikle yetinen halk Lied´lerinden farklı biçimde ayırmıştır. Sürekli bas – Basso continuo – süreci, zengin armoni alt yapısıyla şarkı melodisinin Lied içindeki ağırlığını tekrar iade etti, ancak bu süreç sonrası armonik form güçlerinin yavaş yavaş etkinlik kazanması sonucu bu ağırlık tekrar tartışılır duruma gelmiştir; Schubert Lied´leri ise bu konuda tam bir dengenin oluşturulduğu zamanı temsil eder. Hugo Wolf´un yaşadığı zamanlarda

Lied, müzikal buluşların, tını renk ve şiirsel atmosferin bolca hissedildiği bir piyano fantazisine benzer hale gelmiş, şan partisi bu fantaziye sanki açıklama yapan bir yorumcuymuş gibi eklenmiştir. Ancak eşliğin rolü, ardı ardına Arp, Fiedel, Lauta, içten ve etkileyici Cembalo, çok volümlü ve geniş tınısıyla Piyano ve nihayet çok sesliliği ve renkleriyle orkestra ile önem kazanmış olmasına rağmen, şarkıcının kişiliği Lied yorumunu belirleyen bir unsur olmuştur. Elbette sanat yönünden uzmanlaşmış kendini yorum çalışmalarına adamış Lied şarkıcısı modeli, Lied´in tarihine çok daha sonraları girmiş; Minnesänger kişiliğinde şairi, kompozitörü ve şarkı söyliyeni bir araya getirmiştir. * Tüm Rönesans ve Barok çağının Lied sanatı, sosyetik bir toplum sanatı olup,

Josef von Spaun’un evinde bir “Schubert akşamı” (Franz Schubert piyanonun başında) - 1826

12/30


MK 12/14

müzisyen ve müzik severlerin bir araya geldiği kutlamalarda ve ev müziği yapılan çevrelerde seslendirilen, sanatın en başarılı icrası beklentisi olmadan, yalnızca hoş vakit geçirmek amacına yönelik olarak söylenir ve yapılırdı. Gluck kendi antik şiirler üzerine bestelenmiş bentli şarkılarını icra ve topluma sunuluşunu gizli tutardı. Mozart Lied´leri bile fırsatların ve ortamın yarattığı raslantı eseri yapıtlardır ve çok küçük bir bölümü kendi yaşam yıllarında basılmış ve toplu dinletiye sunulmuştur. Değişim ilk kez Lied´i büyük müzik literatürünün ortasına yerleştiren, Lied yorumlamalarını titiz bir sanat tutkusu haline getiren Schubert´le gelmiştir. O, zamanında bu sanatın içindeki incelikleri dahiyane bir şekilde sezip çözen bir Lied yorumcusu bulmuştu; Johann Michael Vogl (1768-1840). Onunla sanatsal Lied söyleme dönemi başlamış oldu. Bu çok kültürlü, ses olarak mükemmel olmayan ancak son derece duyarlı ifade yeteneğine sahip olan tenor-bariton şarkıcı şöhretle kapattığı Viyana krallık opera şarkıcılığı kariyerinden sonra elli yaşında kendini hayranlık veren bir duyarlılıkla Schubert´in Lied´leriyle dünyaya açılan yeniliğe adamıştır. O, Lied´in artık öyle gelişi güzel söylenip geçilecek bir müzik olmadığını, aksine hatırı sayılır sanatsal kişiliğin tüm becerilerinin ortaya konulmasını gerektiren lirik etkinliklerin bileşik bir konsantrasyonu olduğunu anlamış ve dinleyicilerine şarkının tüm ifade ve zenginliğini (onun deyimiyle:

müzikal bir trans halinde yaratıcılıkların ortaya konulmasını) dinleyiciye aktararak onlara gerçekten yaşanmaya değer bir olay ve an vermesini bilmiştir. Vogl, dramatik bir şarkıcıydı, sahne ve Lied şarkıcılığının biribirine ters düşen ve birlikte düşünülmemesi gereken iki ayrı branş olduğu yolundaki yaygın kanıyı o, kendi örneğiyle geçersiz kılmıştır. Kendine en yakın bulduğu Schubert´in Winterreise’si, patetik “manodiler” ve antik şarkılardı. Vogl ve Schubert genellikle kendi aralarında, akşam partileri sırasında birlikte müzik yaparlardı. Vogl, Schubert´in 1828 de tertiplediği, o güne kadar örneği görülmemiş konserde ve Schubert´in ölümünden sonra anısına düzenlenen konserlerde yer almıştır ve böylece ilk konser veren prototip Lied şarkıcısı olmuştur. Bu çeşit şarkıcı tipi 19. yüzyılın çok hızlı gelişim gösteren konser hayatında önemli bir rol oynamıştır. Brahms Lied´lerinin yorumcusu olarak ortaya çıkan Manuel Garcias´ın öğrencisi bariton Julius Stockhausen (1826-1906) müzik tarihi yönünden kayda değerdir. Ballade şarkıcılığı alanında da bariton Eugen Gura (18421906) çok başarılı olmuş, besteci Carl Loewe piyanoda kendi kendine eşlik ederek Ballade´larını konser salonlarında yorumlamıştır. Bu sırayı kadın Lied yorumcularından İsveç Bülbülü takısıyla anılan romantik ve duygulu soprano Jenny Lind (1820-1887) başlatmış, Elena Gerhardt (1883-1960), R. Strauss

12/31


MK 12/15

Lied´lerinin yorumcusu Elisabeth Schumann (1891-1952), koleratur branştan Lied sarkıcılığına geçen Erna Berger (1900-1990), kültürlü ve incelikli soprano Elisabeth Schwarzkopf (19132006) da bizim yüzyılımıza kadar devam ettirmişlerdir. Mussorgski´nin şeytani şarkılarına yorumlarıyla yeniden hayat veren olağanüstü bir ses kudretine sahip

Rus bas Fjodor Schaljapin (1873-1938) ve İngiliz tenor Peter Pears (1910-1986) besteci B. Britten´in yorumcusu olarak ve çok yönlü Fransız bariton Gerard Souzay (1918-2004) yakın zamanımızın en önde gelen Lied şarkıcılarındandır. Ancak bütün bunların yanında Alman bariton Dietrich Fischer Dieskau´ı (1915- 2012) en başta saymak gerekir. O, kuşkusuz düşünen, araştıran, şiir ve müziği aynı potada eritebilen bir zeka ve kavrayış yeteneğine sahip, duygulu, konunun yanılgısız ruhuna inebilen, ses yetenek ve kültürünün zirvesinde, icra ettiği her müzik yapıtına

büyülü bir konsantrasyonla vücut verebilme özelliklerine sahip olağanüstü bir sanatçı özelliğini taşımaktadır. Şarkıcının özgünlüklerine bakıldığında , Lied yorumcularının geçen yüz yıldan bu yana sanat işlevlerinin ne denli bir değişikliğe uğradığı açıkça görülebilir. * J. M. Vogl kendi zamanında rakipsiz bir Schubert yorumcusu olarak ün kazanırken; daha sonra onu izleyenler çok geniş bir söyleyiş yelpazesine sahip, ancak stil olarak biribirine benzer , homojen romantik Lied alanında kalmakla yetinmiştir. Ancak Lied´in yüzyılları kapsayan geçmişi, sayıları çok yüksek örnekleriyle Gotik ve Barok´tan günümüze kadar uzanan biçimsel aşamaları, bu günkü modern şarkıcının önünde tümüyle ve tüm açıklığıyla bulunmaktadır; ondan anlayış, duyarlılık ve bu literatürün detaylarının ortaya çıkartılmasını ve aynı zamanda içten gelen bir sanatçı tutkusu ve isteğiyle bu işin üstesinden gelmesini beklemektedir. Çağımız, şarkı söyleme sanatına kendini adamış kuşaklara adeta bir kolleksiyoncu ve araştırmacı rolü de yüklemiştir. Tüm yorum / anlatım alanındaki birikimler, arşivlenen plak kayıtları, genç sanatçılara eldeki tarihi mirasın niteliği ve niceliği hakkında bir fikir edinebilme olanağı vermektedir. Bu çok zengin geçmişin üstesinden gelebilmek için sıra değişik ve yeni sorumlulukları yükleyen günümüzün tartışmasına gelmektedir. Modern Lied,

Julius Stockhausen

12/32


MK 12/16

sanatçının yalnızca entonasyon yeteneği ve ritmik duyarlığına yeni, daha komplike zorlamalar getirmekle kalmamakta aynı zamanda ondan değişik, kesin olarak tonal ses düzeni dışında bir ses aralığı becerisine sahip olmasını, matematiksel olmaktan ziyade oynak değişken ritim, metrik bir anlayış içinde müzik yapmasını istemektedir. Şarkıcıyı melodinin lirik duygu ve ihtirasını canlandıran esere hakim kişiliğinden ayırıp, onu hesaplanmış veya tesadüflerden kaynaklanan bir form

yapısı içeren çalgı partisi yerine koymuştur. Bu durumda Lied´in günümüzdeki gelişimi bir soru olarak ortaya çıkmaktadır. Bu soru sorulabilir ancak bugün cevabı verilemez. Çünkü geleneksel tarzın öneminin azaldığı, radikal gelişime tüm ağırlığın verildiği çağımız, geçmişten geleceğe bir sonuç çıkarmamıza engeldir. Aslında bazı kompozitorler zamanımıza özgü ses mataryellerinden yeni lirik, tatlı melodi tipi geliştirmeye gayret göstermiş ve bir hayli de eser ortaya koymuşlardır. Öte yanda diğer bir grup, söz ve ses arasındaki ilişkiyi, konuşma lisanını parçalayarak vokal ve konsonan oyunlarıyla şarkı söylemeyi doğallıktan uzaklaştırarak yeni bir temele oturmayı denemiştir. Acaba Lied geleneksel eski anlamını koruyabilecek mi veya vokal anlatımların yeni formlarıyla genişleyip bir evrime mi uğrıyacak? Bunu gelecek belirleyecektir

İki bölüm olarak yayınlanan “Lied” yazısının sonu. Johann Michael Vogl

12/33


KİTAP TANITIMI KT 12/01 John Cage - Seçme Yazılar Kitap Adı : John Cage - Seçme Yazılar Yayınevi: Pan Yayıncılık Sayfa: 208 Basım Tarihi: Kasım 2012 Baskı Sayısı: 1. Baskı O’na Dair Bir Kaç Gazeteci Şunları Söyler:

“Cage yüz yaşında. Hayat dolu varlığı hâlâ açıkça ortada, hâlâ düşünmeye kışkırtıyor, hâlâ tartışmaya zorluyor, hâlâ etrafa muhteşem yaramazlıklar salıyor. Yirminci yüzyılın en sık alıntılanan, en ünlü ve/veya namlı yirminci yüzyıl bestecisi olmakta Stravinsky`yi geride bırakmış olabilir. Etkisi klasik müziğin çok ötelerine, çağdaş sanata ve popüler kültüre ulaştı.” Cage müziğinde dünyanın sesini kullandı, dünyanın sesi de Cage`in müziği oldu. -Alex Ross-, The New Yorker “John Cage bestecilerin yedi yüzyıldır birikmiş müzik dilini atıp ağırlıktan kurtulmalarını önererek bir devrim başlattı ve bunun sonucunda Minimalizm`e, performans sanatına ve yenilikçi müziğin neredeyse her bir dalına kapıyı açmış oldu.” -Allan Kozinn-, The New York Times Bilindiği gibi, John Cage yirminci yüzyılın ortalarından bu yana, başta müzik olmak üzere, modern sanatların izlediği yönlerin belirlenmesinde en etkili kişi oldu. Yüzüncü doğum yılının kutlandığı 2012`de yayımlanan bu kitap, kapsamlı bir tanıtma yazısının yanısıra, Cage`in Türkçe`ye ilk kez çevrilen, yaşamının dönüm noktalarından seçilme on beş yazısını içeriyor. Kitapta ayrıca 12 Sayfa Fotoğraf Albümü bulunmakta

John Cage’in sıradışı müzik yazısından ayrıntı (Concert for Orchestra and Piano - 1958)

12/34


DİNLEYİCİ İZLENİMİ Dİ 12/01 BİR ANKARA KONSERİ İzlenimler ve Bilgiler Onur YENİ 13 Kasım 2012 Başkent Üniversitesi Prof. Dr. İhsan Doğramacı Salonu “Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası” Konseri Orhun Orhon, şef | Eylül Kayahan, Fagot İlayda Zeynep Köksal, Keman Konser Programı Tafanel W.A.Mozart Massanet K.Karayev U.C.Erkin

“ Nefesli Beşli” “Fagot Konçertosu” “Meditasyon” “3 Minyatür” “Sinfonietta”

12/35


Dİ 12/02

Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası Konseri : Onursal Başkanlığını Profesör Gürer AYKAL’ın yaptığı, Müzikseverler Derneği Başkanı Profesör Doğan CANGAL’ın himayesindeki Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası, Bilkent ve Hacettepe Üniversiteleri Müzik Bölümü öğrencileri ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Orkestra Akademik Başkent, Hacettepe Akademik Senfoni Orkestrası gibi Ankara’nın önde gelen müzik kurumlarının genç profesyonel müzisyenlerinden oluşmaktadır. Bu haliyle orkestra aynı zamanda bir orkestra akademisi haline gelmekte; profesyonel müzisyenlerin, genç icracılara deneyim ve duruşlarını aktardıkları aynı zamanda değişik kurumlardaki öğrencilerin birbiri ile yoğun iletişime girdiği bir platform da olmaktadır. Orkestra, başkentimizin adı ile anılan ilk gençlik orkestrası olma özelliği ile de bir boşluğu doldurmaktadır. Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası bünyesinde şefsiz icra yapan bir oda orkestrası da bulunmaktadır. Fazli Orhun ORHON , Şef Kuşağının önemli orkestra şeflerinden olan F. Orhun Orhon, müzik eğitimine Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Teori/Kompozisyon Bölümü’nde Elhan BAKİHANOV ile başlamıştır. Bu kurumdan mezun olduktan sonra, Fransa’daki Academie Internationale de Musique de Gaillard’a kabul edilen ORHON, öğrenimine ünlü besteci Oliviér Messiaen’in öğrencisi, modern müziğin önde gelen bestecilerinden, Rainer Boesch’un kompozisyon sınıfında devam etmiş; yurda döndükten sonra, akademik kariyerini Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde sürdürdü ve orkestra şefliği alanındaki doktora çalışmalarını Prof. Gürer Aykal ile tamamlamıştır. Sanatçı, Bilkent Senfoni Orkestrası, Eskişehir Belediye Senfoni Orkestrası, Borusan Oda Orkestrası, Ankara Filarmoni Orkestrası gibi büyük orkestralarla gerçekleştirdiği konserlerin yanı sıra, oda müziği gruplarıyla yaptığı 20. yüzyıl müziği ağırlıklı konserler ve çağdaş Türk eserlerine verdiği önemle de öne çıkmaktadır. Bu bağlamda; Hasan Uçarsu, İlhan Usmanbaş, Özkan Manav ve Turgut Pöğün gibi çağdaş Türk bestecilerinin eserlerini yönetmiş, pek çoğunun ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir. Eğitimciliğe verdiği öncelik, Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası ile yaptığı çalışmalarda kendini

12/36


Dİ 12/03

göstermiş; bu genç toplulukla övgü alan icralar gerçekleştirmiştir. Bestecilik alanında da çalışmalarına devam eden Orhon, 6. ve 7. Dr. Nejat Eczacıbaşı Ulusal Beste yarışmalarında üçüncülük ve ikincilik ödülleri kazanmıştır. Orhun Orhon halen Ankara Filarmoni Orkestrası’ndaki genel müzik direktörlüğü görevinin yanında, Başkent Üniversitesinde Öğretim Üyesi olarak çalışmakta, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde ve Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda dersler vermekte, aynı zamanda Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası’nın şefliğini yapmaktadır. Eylül KAYAHAN, Solist / Fagot Eylül Kayahan fagot eğitimine 2001 senesinde Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarın’da CSO fagot grup şefi Tahsin Arslan ile başladı.Daha sonra 2007 senesinde Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne geçerek 2007 -2012 yılları arasında Ankara Devlet Opera ve Bale’si fagot sanatçısı Engin Güngördü ile çalışmalarına devam etti. Bu seneler içerisinde Türk Yunan Gençlik Orkestrası,Türkiye Ulusal Gençlik Filarmoni Orkestrası,Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası,Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası,Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası,Hacettepe Üniversitesi Senfoni Orkestrası,Bilkent Senfoni Orkestrası gibi bir çok orkestrada yer alarak;Gürer Aykal,Işın Metin,Cem Mansur,Orhun Orhon gibi bir çok önemli şef ile hem solist hem misafir sanatçı olarak çalıştı.Dag Jensen,Patrick de Ritis ve Engin Güngördü’nün ustalık sınıflarına katıldı.Son sınıf öğrencisi olan Eylül Kayahan,çalışmalarına Ozan Evruk ile devam etmektedir. İlayda Zeynep KÖKSAL, Solist / Keman 1995 yılında Ankara’da doğan İlayda Zeynep Köksal,keman çalmaya 6 yaşında başlamıştır.2001 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Hazırlık Okuluna kabul edilen,Elena Postnova ve Bahar Kutay ile bir süre çalışan İlayda Zeynep Köksal keman çalışmalarını Muhemmedjan Turdiev ile sürdürmektedir.Aralık 2009’da Remember Enescu Uluslararası Keman Yarışmasına katılarak,kendi kategorisinde üçüncülük ödülü almıştır.Ankara,Bursa,Eskişehir,Ko nya,Kayseri’de konserler veren İlayda Zeynep Köksal,2010 yılında Ender Sakpınar yönetiminde Eskişehir Büyükşehir Velediyesi Senfoni Orkestrası ile solist olarak konser vermiştir.Akademi Dtaça’da Ellen Jewett,Özcan Ullucan ve Ian Jessie ile,Köln’de Kurt Sassmansshaus ile Eklisia Müzik Akademisi’nde Alma Quarted ve Cihat Aşkın ile ve

12/37


Dİ 12/04

Kapadokya Klasik Keyifler oda müziği konserleri projesinde Ellen Jewett ile keman çalışma fırsatı bulmuştur.2006 yılında Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrasına kabul edilen İlayda Zeynep Köksal,Rengim Gökmen yönetiminde Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası ile, Orhun Orhon yönetiminde Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası ve Türk Yunan Gençlik Senfoni Orkestrası ile yurtiçi ve yurtdışında pek çok konserde görev almıştır. Halen Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası ve Orhun Orhon yönetiminde Ankara Gençlik Senfoni Orkestrasında çalmaktadır.

Besteciler Wolfgang Amadeus Mozart (1756 Salzburg - 1791 Viyana) Klasik Batı Müziği’nin, en çok tanınan, üretken ve en etkili bestekârlarından biridir. Yapıtları, senfonileri, konçertoları, oda orkestralarını, piyanoyu, operayı ve korolu müzikleri etkilemiştir. 35 yıllık ömrüne 626 eser sığdırmıştır. Mozart, Avrupalı bestekârların en popülerlerindendir ve birçok eseri standart konser repertuarlarında kullanılır. Günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul görmüştür. Jules (Émile Frédéric) Massenet (1842, Montaud – 1912, Paris) Özellikle opera eserleri hazırlayıcısı olarak tanınan, bir Fransız besteci ve müzik hocasıdır. Besteleri 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında çok popüler olarak sahnelenmiştir. Zamanının en iyi melodi besteleyen müzisyeni olarak bilinmektedir. Fakat ölümünden sonra hemen hemen ismi unutulmuştur. “Manon” ve “Werther” adlı operalarının ender olarak sahnelenmesi dışında eserleri uzun zaman hiç yayımlanmamıştı. Ama 1970’li yıllar ortasından itibaren Thais ve Esclarmonde operalarının yayımlanmalarıyla birlikte yeniden ilgi çekmeye başlamıştır.

12/38


Dİ 12/05

Kara Ebulfezoğlu Karayev 1918, Bakü - 1982, Moskova) Azerbaycan müzik kültürünün önde gelen bestecisi, pedagog ve eğitimcidir. Uluslararası ün kazanan ilk Azeri besteci olan Karayev, çoğu müzik otoritesi tarafından Üzeyir Hacıbeyov’dan sonra Azeri müziğinin ikincin önemli bestecisi kabul edilir.Ünlü Rus besteci Dimitri Shostakovich’in yakın dostu olan sanatçı, Azeri müziğinin olduğu kadar Sovyet müziğinin de bir temsilcisidir. Nizami’nin şiirine dayanan Leyla ile Mecnun adlı senfonik eseri en önemli eserlerinden birisidir. Bestelediği Yedi Güzeller adlı bale müziği, ilk Azeri balesidir. Yine Nizami’nin ünlü bir şiirine dayanan bu eser ilk defa 1952’de sahnelenmişti. Azerbaycan Devlet Konservatuarında rektörlük yapmış (1949-1953); bu okulda Niyazi Tagizade, Arif Malikov, İsmail Hacıbeyov, kendi oğlu Faraj Karayev gibi çok sayıda müzisyen ve besteci yetiştirmiştir. Azerbaycan ulusal bestecilik okulunun kurucusu kabul edilir ve çok saygı duyulan bir kişiliktir. Azerbaycan’da çeşitli orkestra, müzik okulu, mekân onun adıyla anılır; adına müzik festivali düzenlenir. Ulvi Cemal Erkin (1906 İstanbul – 1972) Türk çağdaş müzik bestecisi ve müzik öğretmeni. Birinci kuşak çağdaş Türk müziği bestecileri arasında yer alan Erkin, opera dışında hemen bütün formlarda yapıtlar vermiş verimli bir bestecidir. Besteciliğin yanı sıra orkestra şefliği, piyano öğretmenliği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında açılan müzik kurumlarında yöneticilik yaparak “müzik devriminin sevilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda öncülük etmiştir. Müzik tarihinde Türk Beşleri adıyla anılan sanatçılar arasında yer alır. 1971 yılında devlet sanatçısı ünvanı ile onurlandırılmıştır.

12/39


Dİ 12/06

Konser İzlenimi Soğukların kendini iyiden iyiye hissettirdiği şu zamanlarda, Ankara’ya en çok yakışan mevsimi karşılamaya hazırlanıyoruz. Kış, Ankara’ya yakışmasının yanı sıra, buz gibi havalarda, sığınacak, ısınacak müzik dolu günleri de beraberinde getiriyor. Bu müzik dolu günlerden biri de 13 Kasım 2012 Salı akşamı Ankara Gençlik Senfoni Orkestrasının verdiği konser idi. Program 20. yüzyılın ortaları sırasında çoklu flüt kompozisyon ve performansta egemen olan Fransız Flüt Okulu’nun kurucusu olarak kabul edilen bir Fransız flütçü Claude-Paul Taffanel’den nefesli beşli performansı ile başladı. Açıkçası benim de branşım olan nefesli enstrümanlardan dolayı programın ilk performansının nefeslilerden oluşan bir eserden olması hem benim müzik ruhumu sevindirdi hem de o gecenin benim için güzel bir müzik keyfi olacağını gösterdi.Nitekim enstrümanistlerin şef ’le olan uyumu ve eseri hatasız icra etmeleri konserin başında salondaki seyircilerin coşkulu alkışlarıyla bu düşüncemi de doğrularcasına oldu. Program daha sonra Klasik Batı Müziği’nin, en üretken ve en etkili bestekârlarından biri olan, günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul görmüş olan W.A.Mozart’ın bestesinin fagot ile icrasında idi.Ve bence böyle büyük bir müzik dehasının bestesini enstrümanıyla da şahane icra eden profesyonel sahne duruşu,enstrümanına hakimiyeti ve duygusunu o anda seyirciyle gayet güzel buluşturabilen Solist Eylül KAYAHAN beni etkilemeyi başardı. Solo’sunda da çok başarılı bulduğum solist beni bütün konser programı içinde kendi duygusuyla birleştiren en iyi solist oldu. Fagot Konçertosunu gayet güzel icra eden solistin enstrümanını da sahnede çok başarılı taşıdığını düşünüyorum. İkinci Bölümde, bir diğer solist olan İlayda Zeynep KÖKSAL’ın kemanı ile icrası vardı. Henüz yaşı itibariyle çok genç olan bu arkadaşımızın performansı da beni çok etkiledi. Bu genç yaşına müzik kariyeri yolunda önemli ve doğru adımlar atmayı başarabilen İlayda Zeynep Köksal solo’daki başarısını ve enstrümanına olan hakimiyetini duygularıyla bizlere çok güzel aktarabilmeyi başardı. Beni genel itibariyle biraz rahatsız eden sanırım konser için seçilen repertuvarın akış sırası oldu. Bestelerin her birinin birbirinden güzel ve çok iyi bir şekilde icra edildiğini düşünüyorum. Fakat bu konuda repertuarın akış sırasından dolayı seyircilerin konsere olan ilgilerinin nabzı biraz daha iyi tutulabilirdi kanısındayım. Tabi ki müzik doygunluğu yaşatan bu gecenin dinleyicilerle dolu salonunun coşkulu alkış ve tebrikleriyle bitmesi beğenilen, takdir edilen bir konser olduğunu hem bizlere gösterdi hem yaşattı

12/40


AYIN MÜZİK ETKİNLİKLERİ (ANKARA) E 12/01 Bilkent Senfoni Orkestrası Aralık Ayı Konserleri 01 Aralık Cumartesi, 20:00 | Bilkent Konser Salonu Bilkent Senfoni Orkestrası | Dmitry Yablonsky, şef | Toğrul Ganiyev, keman D. Shostakovich | Keman Konçertosu No.1, La minör Op.99 R. Schumann | Senfoni No.2, Do majör Op.61 07 Aralık Cuma, 20:00 | Bilkent Konser Salonu Bilkent Senfoni Orkestrası | Işın Metin, şef | Arkas Trio | Tuncay Yılmaz, keman | Gustav Rivinius, viyolonsel |Emre Elivar, piyano L. van Beethoven | Keman, Viyolonsel ve Piyano için Üçlü Konçerto, Do majör Op.56 L. van Beethoven | Senfoni No. 7, La majör Op.92 19 Aralık Çarsamba, 20:00 | Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu Bilkent Oda Orkestrası | Işın Metin, şef | Alican Süner, keman W. Amadeus Mozart | Divertimento, Re majör KV.136 W. Amadeus Mozart | Keman Konçertosu No.5 “Türk”, La majör KV.219 W. Amadeus Mozart | Senfoni No.29, La majör KV.201 30 Aralık Pazar, 20:00 | Yılbaşı Konseri | Bilkent Senfoni Orkestrası

Bilkent Senfoni Orkestrası’nın Ankara konserlerinin biletlerine www.mybilet.com adresinden ulaşılabilir. Bilkent Konser Salonu Gişesi Tel: (312) 290 17 75

12/41


E 12/02 Başkent Üniversitesi Orkestra Akademik Başkent Aralık Ayı Etkinlikleri Orkestra Akademik Başkent 19 Aralık 2012 Perşembe günü Saat 20.00’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu’nda şef Ertuğ Korkmaz’ın yönetiminde, viyolonsel sanatçısı Gustav Rivinius’un katılımıyla gerçekleştireceği konserde 20. yy bestecilerinden Othmar Schoeck ve post-romantik bestecilerinden Josef Suk’un eserlerine yer verilecek. Konser programı ise şu şekilde: 19 Aralık 2012, Perşembe, 20:00 | CSO Konser Salonu Ertuğ Korkmaz, şef | Gustav Rivinius, Viyolonsel O. Schoeck

Concerto for Cello and string orchestra, Op.61 Allegro moderato Andante tranquillo - Più lento - Tempo 1 Presto Lento - Molto allegro

ARA

J. Suk

Serenade for Strings, Op. 6 Andante con moto Allegro ma non troppo e grazioso Adagio Allegro giocoso, ma non troppo presto Gustav Rivinius 1990 ‘da Tchaikovsky yarışmasında birinciliğe layık görülen ilk ve tek Alman sanatçıdır. Buna ek olarak aynı yarışmada en iyi Tchaikovsky yorumu özel ödülüne layık görülmüştür. Bu başarısından sonra önemli müzik dünyasının önde gelen müzisyenleriyle, orkestra ve şefleriyle konserler vermektedir. Solist kariyerinin dışında oda müziğine karşı büyük bir tutkusu bulunan Ravinius, kardeşlerinden oluşan Ravinius Quartet’te ve başka müzik quartetlerinde sıkça beraber çalmaktadır. Gustav Ravinius şu anda Saarbuchen’de yer alan HFM University of Music’de Profesörlük görevini sürdürmesinin yanı sıra çeşitli master-classlar düzenlemektedir. 2011’de Tchaikovsy yarışmasında jüride bulunmuştur.

12/42


E 12/03 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Aralık Ayı Konser Programı PERİYODİK KONSER TARİHİ : 6-7 Aralık 2012 YER : CSO Konser Salonu SAAT : 20:00 ŞEF : GILBERT VARGA SOLİST : HÜSEYİN SERMET “Piyano” PROGRAM LUDWIG van BEETHOVEN “3. Piyano Konçertosu do minör Op. 37” JOHANNES BRAHMS “3. Senfoni fa majör Op 90” PERİYODİK KONSER TARİHİ : 13-14 Aralık 2012 İSMET İNÖNÜ’YÜ ANMA KONSERİ YER : CSO Konser Salonu SAAT : 20:00 ŞEF : EROL ERDİNÇ SOLİST : DENIS KOZHUKHIN “Piyano” PROGRAM PETER İLYİÇ ÇAYKOVSKİ “1.Piyano Konçertosu si bemol minör Op. 23” LUDWIG van BEETHOVEN “5.Senfoni do minör Op.67” PERİYODİK KONSER TARİHİ : 20-21 ARALIK 2012 YER : CSO Konser Salonu SAAT : 20:00 ŞEF : FERENC GABOR SOLİST : GABOR TARKÖVİ ’’Trompet’’ PROGRAM GEORGE FREDERIC HANDEL “Re majör Süit” JEAN - BAPTISE LULLY “ Sarayda Türk Elçisini Kaşılama Müziği” GEORGE FREDERIC HANDEL “Fireworks Süitinden Birinci Bölüm” ANDRE JOLIVET “Concertino” WOLFGANG AMADEUS MOZART “40. Senfoni’ sol minör KV.550” PERİYODİK KONSER TARİHİ : 28 Aralık 2012 YENİ YIL KONSERİ YER : Ankara Spor Salonu (ARENA) SAAT : 20:00 ŞEF : EROL ERDİNÇ SOLİSTLER : KLAZZ BROTHERS & CUBA PERCUSSION

12/43


E 12/04 Devlet Opera ve Balesi Aralık Ayı Etkinlikleri

EVLİLİK SENEDİ - 02.12.2012 Pazar - 16:00 - OPERET SAHNESİ UYUYAN GÜZEL ( ÇOCUK OPERASI) - 02.12.2012 Pazar - 11:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ DON GIOVANNI - 05.12.2012 Çarşamba - 20:00 - OPERA SAHNESİ V. MURAD - 06.12.2012 Perşembe - 20:00 - OPERA SAHNESİ SESLERLE ANADOLU - 09.12.2012 Pazar - 14:00 - OPERET SAHNESİ SİHİRLİ DÜNYA - 09.12.2012 Pazar - 11:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ SİHİRLİ DÜNYA - 09.12.2012 Pazar - 14:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ Ali Baba ve Kırk Haramiler - 10.12.2012 Pazartesi - 20:00 OPERA SAHNESİ KARYAĞDI HATUN - 15.12.2012 Cumartesi - 20:00 - OPERA SAHNESİ EVLİLİK SENEDİ - 16.12.2012 Pazar - 16:00 - OPERET SAHNESİ UYUYAN GÜZEL ( ÇOCUK OPERASI) - 16.12.2012 Pazar - 11:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ DON GIOVANNI - 17.12.2012 Pazartesi - 20:00 - OPERA SAHNESİ Ali Baba ve Kırk Haramiler - 19.12.2012 Çarşamba - 20:00 OPERA SAHNESİ AMAZONLAR - 20.12.2012 Perşembe - 20:00 - OPERA SAHNESİ AMAZONLAR - 22.12.2012 Cumartesi - 20:00 - OPERA SAHNESİ BİR TENOR ARANIYOR - 23.12.2012 Pazar - 14:00 - OPERET SAHNESİ SİHİRLİ DÜNYA - 23.12.2012 Pazar - 11:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ KARYAĞDI HATUN - 26.12.2012 Çarşamba - 20:00 - OPERA SAHNESİ MDT ARDA BOYLARI - 29.12.2012 Cumartesi - 20:00 - OPERA SAHNESİ SESLERLE ANADOLU - 30.12.2012 Pazar

- 14:00 - OPERET SAHNESİ

UYUYAN GÜZEL ( ÇOCUK OPERASI) - 30.12.2012 Pazar - 11:00 - LEYLA GENCER SAHNESİ

12/44


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.