MÜZİK
DOSYASI
HAZİRAN - 2013
İÇERİK 06/01
İÇERİK AYIN MÜZİK ETKİNLİKLERİ (ANKARA)
4
VAKIFTAN HABERLER • Cumhuriyet Korosu Konseri
6
MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ
• Wagner’in Sanatı ve Nietzche’nin Eleştirisi • Klasik Müzik ÇAlgılarını Tanıyalım “Trompet”
8 16
BİR KİTAP
• Büyük Besteciler
18
06/3
AYIN ETKİNLİKLERİ 06/01 AYIN MÜZİK ETKİNLİKLERİ (ANKARA) Tarih/Saat
Program
Etkinlik
Yer
01.06.2013/20:00
J. Brahms, Piyano Konçertosu No.1, Re minör, Op.15 H. Berlioz, “La Damnation de Faust”: “Rakoczy march” (Macar Marşı) A. Roussel, “Bacchus et Ariane”, Op.43
BSO Konseri Gilbert Varga, şef Pierre - Laurent Aimard, piyano
Bilkent Konser Salonu
02.06.2013/20:00
Devlet Opera ve Balesi
Çocuk Korosu Yıllık Konseri
Leyla Gencer Sahnesi
11.06.2013/20:00
Film Müzikleri Konseri,
BSO, Odeon Konserleri Şef, Işın Metin
Bilkent Odeon
27.06.2013/20:00
G. Puccini | “La Boheme”
BSO, Odeon Konserleri Şef, Işın Metin
Bilkent Odeon
İSTANBUL DEVLET OPERA ve BALESİ HAZİRAN AYI PROGRAMI 05.06.2013 Çarşamba
20:00
ŞEN DUL
OPERA
06.06.2013 Perşembe
20:00
ŞEN DUL
OPERA
07.06.2013 Cuma
20:00
ŞEN DUL
OPERA
08.06.2013 Cumartesi
16:00
ŞEN DUL
OPERA
İZMİR DEVLET OPERASI HAZİRAN AYI PROGRAMI 06.06.2013 Perşembe
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
06.06.2013 Perşembe
21:30
VERDI-WAGNER KONSERİ
KONSER
07.06.2013 Cuma
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
08.06.2013 Cumartesi
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
09.06.2013 Pazar
20:00
1. ÇOCUK PİYANO YARIŞMASI
KONSER
12.06.2013 Çarşamba
19:00
İZDOB ÇOCUK KOROSU
KONSER
14.06.2013 Cuma
20:00
500 MİNİK KEMANCI KONSORERİ
KONSER
20.06.2013 Perşembe
21:30
CARMINA BURANA
SAHNE KANTATI
06/4
AYIN ETKİNLİKLERİ 06/02
İZMİR DEVLET OPERASI HAZİRAN AYI PROGRAMI 06.06.2013 Perşembe
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
06.06.2013 Perşembe
21:30
VERDI-WAGNER KONSERİ
KONSER
07.06.2013 Cuma
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
08.06.2013 Cumartesi
19:00
İZDOB ÇOCUK BALESİ GÖSTERİSİ
BALE
09.06.2013 Pazar
20:00
1. ÇOCUK PİYANO YARIŞMASI
KONSER
12.06.2013 Çarşamba
19:00
İZDOB ÇOCUK KOROSU
KONSER
14.06.2013 Cuma
20:00
500 MİNİK KEMANCI KONSORERİ
KONSER
20.06.2013 Perşembe
21:30
CARMINA BURANA
SAHNE KANTATI
MERSİN DEVLET OPERASI HAZİRAN AYI PROGRAMI 17.06.2013 Pazartesi
15:00
ÇOCUK KOROSU ve BALESİ TEMSİLİ
06/5
ÇOCUK MÜZİKALİ
VAKIFTAN HABERLER VH 06/01 CUMHURİYET KOROSU KONSERİ
06/6
06/01
06/7
MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ MK 06/01 WAGNER’İN SANATI VE NIETZCHE’NİN ELEŞTİRİSİ Onur AYMERGEN ( Not : Bu yazıda tarihe adını müzikte özgünlüğü ve yarattığı yeni anlayış ile 19. yüzyılda karşımıza çıkan Wagner ve de Nietzche’nin Wagner’in sanatı hakkında düşündükleri anlatılmaya çalışılacaktır. Başka bir deyişle, kendi döneminin en önemli düşünürlerinden olan Nietzche’nin, romantik dönemin nev-i şahsına münhasır anarşist bestecisi Wagner’e bakışını inceleyeceğiz. Konuya modernizmden, romantik dönemden ve Wagner’in hayatından kesitler sunarak giriş yapılacak ve sonrasında da Nietzche’nin Wagner hakkındaki çok farklı düşüncelerine yer verilmiştir.)
Modernizm - Romantizm Dönemine İlişkin Notlar İnsanlık tarihine bakıldığında, insanlığın birçok anlamda hızlı bir değişime uğramasına yol açan dönemin Modernizm olduğu belirtilebilir. Makinenin icadından önceki yıllarda sosyal veya ekonomik değişim uzun vadede gerçekleşiyordu. Örneğin Ortaçağ bin yılı aşkın süreyi bulmuştu. Rönesans ile beraber Ortaçağ’ın karanlığından güneşe doğru çıkan Avrupa, 18. yüzyılın sonunda gerçekleşecek olan Fransız İhtilali’ne kadar bir anlamda daha özgür bir hale gelecekti. Ancak bu sefer kiliseden sonra krallar ve burjuvalar, halkın gelirinin çoğunu ve özgürlüklerini kendi zevk, sefa ve çıkarları için kullanmaya başlamışlardı. Fransız İhtilali ile sonlanan bu dönem, halka umut vermişti. Çok uzun sürmeyen bu umut döneminin hayal kırıklığı ile sonlandığı bu döneme romantizm dönemi denir(1). Aynı zamanda makinenin icadıyla başlayan
Modernizm, getirdiği büyük ekonomik ve sosyal değişikliklerle beraber bireyin toplumdan kopmasına, kendi içine, özüne yönelmesine ve sanatçının bireyselliğini ortaya koymasına yol açmıştır. Hayal kırıklığı içerisinde olan sanatçılar ise artık geleneksel sanatın değerlerini bile kabul etmiyor, eski anlatılardaki baskıların azalmasıyla kendi yaşadıkları bu küskünlüklerini isyankar bir şekilde dile getiriyorlardı. Bu isyan duygusu bir bakıma endüstri devrimine de karşıydı. Sanatın geleneksel kurallarına karşı hareket etmeye başlayan sanatçılar için bu tarihin önemli bir dönemeci sayılmaktadır. Örnek vermek gerekirse bu dönem erotik resimlerin yapılabildiği, farklı armoniler yakalayabilmek için değişik renklerin arandığı, önceden renk kurallarına aykırı renklerin kullanılabildiği anarşik bir dönemdir. Sadece sanatta değil, toplumsal
Lütfü Erol, Müziğin Sırrı (2008), Yurtrenkleri Yayınevi, 1.baskı, Ankara, sayfa 186-187.
(1)
06/8
MK 06/02
olarak da sınırların zorlandığı, ahlaki kuralların hiçe sayıldığı, insanın özgürlükle melankoli arasında gidip geldiği tarihin renkli bir penceresidir. Müzik sanatında 19. yüzyıla damgasını vuran en büyük sanatçılardan bir de Hollandalı besteci ve orkestra şefi Richard Wagner’dir.
Richard Wagner (23 Mart 1813-13 Şubat 1883) Alman Besteci küçük yaşlarda şiir yazmaya, sonrasında ise Antik Yunan trajedilerini ve Shakespeare’i okumaya başladı. Weber’in yönetiminde “Freischütz” adlı operasını izlerken şefliğe ilgi duydu(2). Ablası şancı ve kızkardeşleri de artist olduğundan her zaman sahneye yakın olan bir kişilikti. Weber’den etkilenen sanatçı 1827’de Beethoven’in senfonileri ile tanıştı. Ahmet Say’a göre Beethoven, Wagner’i derinden etkilemiş, bu sayede armoni bilmeden genç yaşında 1 sonat, 1 arya ve 1 dörtlü yazmasına neden olmuş(3), ancak armoni bilgisi eksikliğini farkettiği için armoni dersleri almaya başlamıştır. 1830’da Beethoven’in “Fidelio” operasından etkilendi. O zamanlar okuduğu üniversitedeki sosyal ortama uyarak siyasi olaylara karıştı. 1830-38 arasında “Periler”, “Aşk Yasağı” ve “Rienzi”(taslak halini) yazdı. 1842’de Rienzi sahnelendi ve “Uçan Hollandalı” eseri de başarı kazandı. Bunun üzerine “Tannhaeuser”’i besteledi. Ahmet Say’a göre Wagner bu eserlerde eski opera
sahneleri etkilerini halen taşıyordu; armoni sade idi, yenilik yoktu. 1857’ye kadar opera yazmaya devam eden sanatçı 1857’de “Tristan ve Isolde”’yi yazdı, Munich’te sahnelenene kadar bir türlü seyirci karşısına çıkamadı. 1870’te İsviçre’de mutlu bir yaşama başladı ve Listz’in kızıyla evlenip doğan oğlu adına “Siegried Idyll”’i besteledi(4). 1865’te sanat, din ve politika üzerine yazılar yazdı. Sanatçı realizm(5) akımından etkilendiği için onun düşüncesine göre kilise, sermayeyi elinde tutan sömürgeci devletleri kıskanıyordu. Kilisenin ve bu yeni sömürgeci güçlerin güçlenmesiyle beraber Wagner, “insanlık” kavramının yok olmaya sürüklendiğinden bahsediyordu. Ona göre “bu düşkünlük bireylerden ırklara da bulaşmıştır. Çeşitli ırklar içerisinde en saf kalan Cermen’lerdir. Şu halde düzenleme onlar tarafından yapılmalıdır. Kurtuluş yolunda insanlara ancak sanat
Ahmet Say, Müzik Ansiklopedisi (), sayfa 1259. Ahmet Say, a.g.e., sayfa 1259. (4) Ahmet Say, a.g.e., sayfa 1260. (5) Realizm: Olaylara objektif ve önyargısız bakabilemek (2) (3)
06/9
MK 06/03
kılavuzluk edecektir. Sanatçının görevi, eski rahiplerin yerini tutmaktır: Sanat yapıtı dinin canlı bir sembolüdür”(6). Yakın gelecekte Hitler’i de etkileyecek olan, racist görünen bu düşünce Almanya’da etkili olmuştur. 1857’den sonra ise Wagner Bayreuth’da önemli bir tiyatro kurulması için çalışmalara başladı, 1882’de onun “Parsifal”’i ilk kez sahnelendi ve sonrasında öldü.
Mektupları ve Yaratıcılığı Üzerine Paul Johnson Yaratıcılar kitabının bir bölümünde Wagner’den bahsetmektedir. Yaratıcıların özelliklerinin anlatıldığı kitapta yazar, Wagner’in mektupla sürekli karısının üzerinden yaptığı ajitasyonlarla para istemesi durumunu şöyle betimliyor: “Aslında Wagner hiçbir zaman yoksulluk içinde yaşamadı. Beste yapmakta kullandığı yöntemler nedeniyle ihtiyaç duyduğu nakit için dilendi ve bu parayı hesapsızca (krediler dahil) harcadı”(7). Onun çarpıcı giyim tarzı; armonilerinde kullandığı zenginlikle paralel idi. Johnson’un tabiriyle luxe,calme et volupté-yani lüks huzur ve duyumsallık, Wagner’in yaratırken ihtiyaç duyduğu koşulları çok iyi anlatıyordu. Wagner hep yeni birşeyler yaratmak halinde olduğunu hissediyordu(8). Onun maddi olarak bunu hakettiğini de düşünerek rahat olması gerektiğine inanıyordu. Haydn’ın tersine Wagner Johnson’a göre kaba, cimri, egoist
ve ona yapılan iyiliklere karşı vefasızdı. Öte yandan bu özellikler onun değişik ve özgün yanını da ortaya çıkarıyordu. Tüm hayatında yaratıcılığı dışında insanların öğrenmek isteyeceği pek bir özelliği yoktu. Ancak eserleri insanlara sanatsal anlamda önemli unsurlar sunuyor ve onları etkiliyordu.
Wagner’in sanatı Özetlemek gerekirse sanatçı tam romantizm ve endüstri devrimi yıllarında doğmuştur. Çocukluğundan itibaren hayallerinin peşinde koşmuş ve modernizmin getirdiği hızlı değişimleri yaşamıştır. Bu nedenledir ki Wagner 19. yüzyıl Alman sanatının felsefesinin de önemli figürlerindendir. Ahmet Say’a göre Wagner 19. yüzyılda ülkesindeki bütün akımları, romantizm, mistik ahlakçılığı; demokrat, milliyetçi, sosyalist ve tanrıcı Alman ruhunu kendinde toplamış, kişiliğinde birleştirmiştir. Müziksel boyutundan baktığımızda ise Wagner’in anarşik yapısı, yazdığı operalarda o güne kadar eşi benzeri görülmemiş yeniliklere ve devrimlere yol açmıştır(9). Wagner’in müziği, Ahmet Say’ın düşüncesine göre ağdalı ve yüklüdür. Müziğinde birçok sembol barındırmasının yanı sıra, görünüşü arkasında olumlu olumsuz duygu fırtınaları yaşar. Konunun başında da belirtildiği gibi dönemin bütün çalkantılarını, gel-git’lerini ve hızlı değişim karşısındaki şaşkınlığını anlamak, dönemi anlamaktır. 20. yüzyıl eleştirmenleri
Ahmet Say, a.g.e., sayfa 1260-61. Paul Johnson, Yaratıcılar(2011), NTV Yanınları, 2.baskı, İstanbul, sayfa 15. (8) Paul Johnson, a.g.e., sayfa 18 (9) Lütfü Erol, Müziğin Sırrı (2008), Yurtrenkleri Yayınevi, 1.baskı, Ankara, sayfa 197. (6) (7)
06/10
MK 06/04
onu Listz’in poemlerinden, Schubert’in liedlerinden ve Schumann’ın fantezilerinden etkilendiğini düşünmüşlerdir. Bunlara bakarak Wagner’in önceki dönemlerden birçok özelliği opera sanatında kullanarak yeni ve etkili bir tarz yarattığından söz edebiliriz. Ahmet Say’a göre Wagner müzik dilinin teknik kaynaklarını arttırmış, yeni kuşaklara yeni yaratıcılık metodları bırakmıştır. Onun müzik stili 19. yüzyılda kromatizmi en üst noktalara taşımıştır(10). “Tristan ve Isolde” eserinde kullandığı kromatik melodiler, çözülmeyen armoniler ileride Gustav Mahler ve Arnold Shoenberg gibi bestecilere de ilham kaynağı olmuştur. Bu sayede müziğinde merkeze toplanma hissi vermeyen sanatçı, romantik dönemin özellikleriyle de uyuşarak, ton kavramını yok etmesine neden olmuştur. Bu noktada resim sanatında E.Munch’a da benzeyen tavrıyla Wagner, müzikte yeni akımlara yol açacak yenilikler sunmuştur. Wagner’in politik anlamdaki anarşik düşünce yapısının onun müziğine de yansıdığı da belirtilebilir(11). Bu bilgiler doğrultusunda Wagner’in 20. yüzyılın sanatının temellerini atan bir sanatçı olduğunu belirtmek de yanlış olmayabilir. Bu noktada artık Nietzche’nin sanata bakışını ve Wagner’le ilgili saptamalarına yer verilecektir. Bir giriş yapmak için önce Nietzche’nin sanat estetiği ile ilgili
görüşlerini sunmak uygun olabilir.
Nietzche’nin Estetiği ve Wagner üzerine Pierre Lasserre’e göre Nietzche’nin müzik hakkındaki ilk görüşlerinin temeli metafizik-estetik anlayışına dayanır . Bu anlayışı gençken yazdığı Tragedya’nın Doğuşu (1871) kitabında anlatmaktadır. Lasserre’e göre bu bir dahinin kitabıdır ve her satırında onun özgünlüğü ve bağımsız sanatçı yönü ortaya çıkar. Lasserre;Nietzche, Wagner, Shopenhauer ve Eski Yunanlıların aynı felsefe içerisinde olduklarını belirtmiştir. Yunan doğasının müzikten doğduğunu, sonra Socrates ve Hristiyanlık ile bozulduğunu ve sonrasında romantik dönemde Antik Yunan doğasının Wagner’de yeniden ortaya çıktığını düşünmüştür(13). Wagner’e göre Apollon ve Dionysos Yunan mitolojisinde iki karşıtlığı temsil eden tanrılardır (14); apolloncu sanat anlayışı plastik sanatları, Dionysoscu sanat ise müziğin kaynağını yaratmıştır (15). Apolloncu sanatların amacı güzelliktir, ancak Nietzche için müzikte bu geçerli değildir. Onun için müziğin amacı güzellik değildir, güzellikten çok üstündür; müziksel güzellik var olmamaktadır. Nietzche’nin müzik anlayışına göre “güzel biçimlere bağlanan bir zevk vermeyi
Robert Sherrane, Music History 102: a Guide to Western Composers and their music. (http://www.ipl.org/div/mushist/rom/wagner.html) Lütfü Erol, Müziğin Sırrı (2008), Yurtrenkleri Yayınevi, 1.baskı, Ankara, sayfa 197. (12) Pierre Lasserre, Nietzche’nin Müzik Üzerine Düşünceleri (2011), Pan Yayıncılık, 4.baskı, İstanbul, sayfa 11. (13) Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 11. (14) Friedrich Nietzche, Birth of Tragedy (1995), Dover Publication, 1.baskı, sayfa 1. (15) Friedrich Nietzche, a.g.e., sayfa 19. (10)
(11)
06/11
MK 06/05
aradığında, kendi kendini yanıltmış olur ve yozlaşır müzik” (16). Kısacası Nietzche’ye göre müziğin amacı güzel olmak değildir; müziksel güzellikten söz edilemez ve müzik diğer bütün sanatların anasıdır. Nietzche bu fikirlerini zaman içerisinde değiştirip geliştirse de onun gözünde müzik sanatının diğer sanatlardan her zaman daha üstün bir yanı vardır. Bu nedenledir ki Nietzche, Wagner ile ilgili birçok sanatsal fikir ortaya atmıştır. Önceleri Wagner’e hayran olmuş, sonra da ondan soğumuş ve eleştirmiştir. Önümüzdeki bölümde Nietzche’nin opera eleştirisi Wagner üzerinden örneklerle anlatılacaktır.
Nietzche’nin Opera Eleştirisi Bir önceki bölümde anlatıldığı gibi, Nietzche’ye göre müzik tek başına, herşeyden bağımsız ve özgün bir sanattır. Bu nedenle müziğin şiir ve mimikle olan birleşimi burada eleştirilmektedir. Lasserrre’e göre bu eleştirinin kökünde müziğin özerkliği yatmaktadır(17). Nietzche’ye göre müzik ve şiir kendi alanlarında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Lasserre’e bunu şöyle belirtiyor: “Nietzche, müzik ne belirli bir takım duyguları, ne imgeleri, ne de ruhsal durumları anlatır diyor, esini sağlam ve doğru olan bir müziğin imgeye ve söze olan duyarlılığımızı sıfıra indirgediğini, müziği salt müzik olarak algılamamız gerektiği savını öne sürüyor, beri yandan, duygularda salt müziğin anlatabileceği öğeler yanında şiir alanına
giren anlatım biçimlerinin de varlığını kabul ediyor, sanatın ne tür bir gelişim sonunda bu iki anlatım biçiminin, özellikle de tek duyguyu anlatırken nasıl biribirlerine ziyan vermeden birlikte hareket edebileceklerini kendisine soruyor(18). Nietzche’ye göre ne olursa
olsun müzik ve şiiri birleştirme çabasında, müzik sahiden de yüksekse, onun şiiri yok edeceğine inanıyor çünkü müzik kötü olduğu zaman söylenen şiirin de bir anlamı olmadığını düşünüyor. Bu nedenle ona göre sözler sadece söyleyen için vardır, ancak müzik sadece dinleyici içindir. Ona göre opera dinleyicisi rasyonalist bir zihin yapısı yönetiminde sözlerin anlamını duyurmak müziği araç etmiştir. Bu düşünce müziği Nietzche’nin tabiriyle taklit düzeyine indirir, önceden bahsedilen müziğin özerk yapısını ve doğasını bozar. Müziği imge, sembol, kavramların himayesine vermek Nietzche’nin karşı durduğu bir konudur. O’na göre bu imkansızdır, müzik hiçbir zaman aracı haline dönüştürülemez(19). Yani opera bestecisi bir savaşı veya korkuyu nefesli sazlarla veya vurmalılarla anlatmaya çalışırken bile bunu önceden kullanılmış öğelerle yapmak zorunda olduğundan bahsediyor. Buradaki asıl çelişki müziğin anlatımda birebir kavramlara karşı gelmesinin imkansızlığına, operada şiirle istenilen duyguya müzik ve armoni ile işaret edilmeye çalışılmasına işaret ediyor. Özetlemek gerekirse Nietzche geleneksel opera türünün müziğe zorla birşeyler yaptırmaya çalışmasına karşı çıkıyor ve bunu taklit
Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 15. Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 60. (18) Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 60. (19) Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 61. (16) (17)
06/12
MK 06/06
olarak ortaya koyuyor. Nietzche Wagner’in “Tristan”’ı ile ilgili, onun sanatında Dionysoscu kötümser esinin yeniden canlandırıcısı gibi göründüğünden bahseder(20). Yani bir yandan Wagner operanın bir devrimcisi gibi, öte yandan ise operayı öldüren olarak görülür. Nietzche Wagner için şöyle betimler:
“Richard Wagner çağımızın İdilidir: operalarının ne konuları ne de dizeleri halk düzeyine inmez ama her yönüyle Almandır. Onunla İdili henüz aşmış değiliz. Wagner operanın ilksel eğilimini, idilik eğilimini son noktasına götürmüş, müziği dizeyi, mitosu idil olarak almıştır”(21).
Nietzche’ye göre Wagner müziği kendisinden öncelerden çok daha üst bir nokaya taşımış, bunu sahne dekor ve dramdan oluşan büyük bir yapıyla ortaya koymuştur. Nietzche, ruhsal veya sosyal olarak değil, bir felsefeci olarak kötümserdiveya iyimser karşıtıydı. Bu iyimserliği liberalizm, demokrasi veya sosyalizm gibi kavramlarla aynı potaya koyardı. Sonrasında ise teorilerinde bu üçünün de gerçek yüzünü ortaya koyacaktır. Nietzche, Wagner’i bir kurtarıcı olarak görüyordu; onun Avrupa sanatında en güçlü ve yenilikçi olduğuna ve Wagner’in yapıtlarında uygarlığın yeniden doğuşu üzerindeki ümitlerinin yeniden filizlendiğini düşünüyordu(22). Nietzche, sonrasında Wagner hakkında düş kırıklıkları yaşamaya başladı. Nietzche 1872-73 yıllarında düş kırıklığına uğradı. Bunun nedeni ise 1876’da Bayreuth tiyatrosunun açılışında sunulan Wagner’in Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 64. Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 65. (22) Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 70.
bestesi oldu. Sonrasında Nietzche’nin eleştirileri yüzünden Wagner sanatı ağır bir darbe aldı.
“Nietzche, üzerinde en çok düşündüğü en değerli estetik fikirlerinin bazılarının Wagner sanatının içinde saklı olduğunu bir yandan görürken öte yandan Wagner müziğinin büyüleri içinde en tutarsız, en acı verici ikilemi duyguların yattığının bilincine yavaş yavaş varıyordu”(23).
Nietzche’nin Wagner’in müziği ikinci plana atmasını anlaması, onun Wagner’e karşı tutumunu da değiştirdi. Müziğin araç olarak kullanılamayacağına inanan Nietzche şöyle belirtiyor: “Mutlak müzik, müziğin ta kendisidir, dramanın müziği de mutlak müzik olmalıdır”(24). Önceden de belirtildiği gibi dionysoscu yaklaşımda müzik diğer bütün sanatların atasıdır, onu hiçbirşey araç olarak kullanamaz, böyle bir tutum müziği öldürür. Nietzche’nin başka bir eleştisi de dramanın üç anlatımıyla ilgilidir; bu kuramda düşünür kafasında öyle bir oyuncu tasarlar ki öncelikle oyuncu, sonra müzikçi ve şair olsun. Aslında biraz alaycı bir şekilde Wagner’i eleştiren Nietsche’nin anlatmak istediği konu ise böyle birşeyin olamayacağıdır. Bu nedenle de Wagner’in sonraki dönemlerinde yaptıklarını tasvip etmemektedir. Aynı zamanda Wagner’in bu değişik öğeleri birleştirme çabasının da onu büyük yaratıcıların dışına sürüklediğini düşünür(25). Bu noktadan sonra Nietzche bir yandan Wagner’in müzikal yeteneğini sorgularken, diğer taraftan onun zekasını ezgi yazarken kullanamadığından da yakınır.
Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 71. Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 72. (25) Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 73.
(20)
(23)
(21)
(24)
06/13
MK 06/07
Başka bir eleştiri ise şöyledir: “Müzik diline verdiği görev yüzünden ona yaptığı eziyetten başka Wagner bir de onu alet ettiği duygu yelpazesi ve nitelikleriyle ona işkence etmektedir. Burda aktörlüğünü, Nietzche’ye göre sonuna kadar kullanmaktadır”(26). Bu konuda Nietzche’nin düşüncesini şöyle açıklayabiliriz; eğer müzikle bir duyguyu veya düşünceyi anlatmaya çalışırsanız bu çok tehlikelidir çünkü sanatçı şunu anlatmak istedim dese de seyirci böyle hissetmeyebilir. Bu da önemli bir sorun haline gelir sanatçı için. Müzik şiir veya plastik sanat gibi olmadığından subjektif bir şeye nesne gibi isim takmak çok riskli bir iştir.
Sonuç Wagner ve Nietzche romantizm döneminde yaşamış olan iki değerli insandır. Yazının başında anlatıldığı gibi bu dönem geleneğin ve eskinin eleştirildiği, sanatın ve felsenin daha da özgürleştiği, resimde ve operada devrimlerin yaşandığı bir dönemdir. Heykel’de realizm akımının temsilcilerinden büyük üstat Rodin’den, resim sanatına farklı bir bakış açısı yaratan E.Munch’a, tonu yok eden Wagner’den felsefeyi kökten sarsan Nietzche’ye birçok devrimci insanın yaşadığı bu dönemde insanlık sosyal, ekonomik, kültürel başta olmak üzere birçok alanda değişimler yaşanmıştır. Bu yazıda Nietzche’nin devrimlerinin zaman zaman biribiriyle uyuştuğunu, zaman zaman da çeliştiği gözlemleniyor. Örneğin Wagner’in
yaşamına baktığımızda kendinden önce gelen Haydn’dan tamamen zıt bir yaşam yaşadığını belirtmek yanlış olmaz. Endüstri devriminin getirdiği büyük yeni düşüncelerin Wagner’i zamanının reformlarını yapmaya itmiş olabilir. Ancak aynı zamanda felsefe alanında da benzer olarak geleneği ve kendinden önce gelenlerden farklı bir çizgide olan Nietzche de romantizm duygularıyla önceleri Wagner’i desteklese de sonrasında eleştirmiş, ancak en sonunda Wagner’e övgüler yağdırmıştır, bu da çok normal karşılanabilir. Dönemin şartlarına baktığımızda ise bu iki önemli kişiliğin bir noktada devrimci ve özgün yönleriyle benzediğinden de söz edilebilir. Bu yazıda Wagner’in yaşamı, dönemi göz önüne alınarak incelenmeye çalışılmış, sonrasında da dönemin önemli düşünürlerinden Nietzche’nin Wagner ile ilgili düşüncelerine yer verilmiştir.
Pierre Lasserre, a.g.e., sayfa 75.
(26)
06/14
MK 06/08
KAYNAKÇA • Lütfü Erol, Müziğin Sırrı (2008), Yurtrenkleri Yayınevi, 1.baskı, Ankara. • Ahmet Say, Müzik Ansiklopedisi (), sayfa 1259 • Paul Johnson, Yaratıcılar(2011), NTV Yanınları, 2.baskı, İstanbul. • Robert Sherrane, Music History 102: a Guide to Western Composers and their music (2009) <http://www.ipl.org/div/mushist/rom/wagner.html> • Pierre Lasserre, Nietzche’nin Müzik Üzerine Düşünceleri (2011), Pan Yayıncılık, 4.baskı, İstanbul. • Friedrich Nietzche, Birth of Tragedy (1995), Dover Publication, 1.baskı.
06/15
MK 06/01
Klasik Müzik Çalgılarını Tanıyalım “Trompet” Hazırlayan: Gül Gizem Birçek “Trompetin tonu asil ve parlaktır.” Hector BERLIOZ (1803-1869) Trompetin tarihçesine göz atıldığında çok eskilere MÖ. 2000’li yıllara dayandığı görülmektedir. Hammaddesi bakır olan trompetin ilk görüldüğü yer ise Mısır medeniyetidir. İlk trompete Mısır kralı Tutanhamon’un mezarında rastlanması da bu veriyi doğrular niteliktedir. Buna ek olarak Eski Yunan ve Roma medeniyetleri de trompeti askeri amaçla kullanmıştır. Metalden üretilmiş olan ilk trompet Mısır’da dini törenlerde veya askeri amaçla kullanılmak üzere imal edilmiştir. MÖ. 1500’lü yıllarda, İskandinavya’da bronz ve Çin’de ise metal trompetler bulunmuştur. İlk trompet tahmin edilebileceği gibi günümüz trompetlerinden oldukça geride kalmıştır. Sadece iki notalık bir ses aralığına sahip ve boyutu da oldukça küçük olarak üretilmiştir. Buna ek olarak fil dişinden, camdan ve ek olarak insanların uyluk kemiklerinde yararlanarak yapılmış trompetlere de rastlanmıştır. Temel olarak üflemeye yarayan kısmında bir ağızlık bulunan içi boş bir borunun kıvrılmasıyla elde edilen trompet, bakırdan yapılan üflemeli çalgılar ailesinin en yüksek sese ve en parlak sese sahip olan üyesidir. Ağızlık kısmı kaseyi andıran trompetin çalımı, kornonunkine oldukça benzemektedir. Trompeti öteki üflemeli enstrumanlardan ayıran temel fark ise, üfleme esnasında iki veya üç defa ses düzenlemesine izin vermesidir. Temelde iki tür trompet bulunmaktadır: • Basit trompet, tek bir temel notanın armonik seslerini verebilmektedir. • Kromatik ya da pistonlu trompet, 19. yüzyılda Stözel ve Bluhmel tarafından geliştirilmiştir ve basit trompetin yerine kullanılmaya başlanmıştır.
06/16
MK 06/02
Basit trompet, ilk olarak üretilen ve en basit trompet türüdür. Perde değişimi için trompet üzerinde tüpler bulunmaz. Borunun uzunluğuna denk gelen perde kısıtlı sesler türetilebilir. Günümüzde ise trompet gövdesi silindir biçimindeki bakır bir borunun belli şekillerde bükülmesiyle elde edilir. Uç kısmı ise huniyi andıran bir biçime sahiptir. Havanın geçti borunun üzerinde ise boruları kapatıp açmaya yarayan piston gibi bir düzenek bulunmaktadır. Trompete piston düzeneği 15. yüzyılda eklendi. Pistonlar eklenmeden önce sadece doğal harmonikler dizisine ait notalar çıkartılabiliniyordu. Doğu Fransa’daki Burgonya’da trombonu andıran sürgülü bir trompet imal edildi. 17. yüzyıl İngiltere’sinde ise biraz daha farklı olan basit sürgülü trompet ortaya çıktı. Yine 17. yüzyılda trompet orkestra çalgısı olarak da kullanılmaya başladı. 1600’lü yıllarda trompet, iç mekanlarda ve daha yumuşak bir tarzla çalındı. Bu nedenle daha çok sanatsal yönü öne çıkan eserler icra edildi. Bu dönemde genellikle “re trompet” kullanılmıştır. Barok dönemi trompet sanatçılarının adeta altın çağıydı. Bu sanatçılar sınırlı sayıda öğrenci kabul ediyorlardı. Henry Purcel, Handel ve Bach’ın eserlerinde trompetçiler de kendilerine yer buldular. 1600’lü yılların sonlarına doğru ise trompet ustaları anatahtar yapımında ustalık kazanmaya devam etti ve çalınması daha kolay olan trompetler üretildi. Böyle farklı notalar çok daha kolay çalınabildi. 17. yüzyılın ilk dönemlerinde Alison Balsom, Armando Ghitalla, Maurice André’nin önderliğinde ve İtalya’da Montaverdi’nin eserlerinde re trompet kullanılmaktaydı; fakat artık günümüzde re trompet kullanılmamaktadır. 1800’lü yıllara doğru trompet icracıları, trompetin tonu üzerinde değişik taleplerde bulundular. Bunun üzerine trompet imalatçıları ilave bir boru sistemi vasatasıyla trompetlerin tonu üzerinde istenen değişiklikleri gerçekleştirdiler. Bunun sonucunda ise trompet tonları Fa’dan Si bemole kadar değişikliğe uğramış oldu. Günümüzde orkestra ile bandolarda kullanılan trompetler Si bemoldür. 1820’li yıllarda Alman ve Fransız trompet üreticileri sübap trompetler geliştirdiler. Sübaplı tropetler daha rahat bir kullanım sağlamaktaydı. 19.yüzyılın ortalarına gelindiğinde kromatik trompetler basit trompetlerin tam olarak yerini almış oldu. Böylece günümüzde kullanılan üç pistonlu trompetler geliştirilmiş oldu. Bununla da kalmadı ve trompetler senfoni orkestrası bünyesine girmeye başladı. Trompet yapısı itibari ile oda müziğinde ve tek başına olarak çok az kullanılmıştır. Bunun örnekleri olarak Mozart’ın trompet konçertosu ile George Frideric Handel’ in konçertosu örnek gösterilebilir. Oda müziğinde kullanılması ise 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında ger çekleşmiştir. Bu tarihlere kadar genellikle eşlik amaçlı olarak kullanılmıştır. Bazen de orkestralarda solo çalgı görevi üstlenmiştir.
06/17
BİR KİTAP BK 06/01 Büyük Besteciler
ISBN: 978-605-09-1433-7 Sayfa Sayısı: 624 Ebat: 15.5×23.5 cm Yayın Tarihi: Nisan 2013 Yayınevi: Doğan Kitap
Kitap Hakkında 17. yüzyıldan 1990’lara büyük besteciler…
Kitaptan “Tuhaf bir biçimde tatlı, kibar bir kişi olan Haydn, hiç düşman edinmedi. İyi huylu, çalışkan ve cömertti, iyi bir mizah anlayışı vardı, aşk işlerini bir beyefendi gibi hallederdi, ömrünün sonuna doğru biraz göz sorunu ve romatizma dışında sağlığı iyiydi. İyi bir eğitim almamış olabilir, çok okuyan biri değildi; ama sağduyusu güçlü, pratik bir adamdı. Namusluydu ve entelektüel olarak da dürüsttü – Mozart’ın adı geçtiğinde, “Dostlarım yeteneğim konusunda beni genellikle pohpohlar, ama o benden çok üstündü” diyebilecek kadar dürüst. (…) 1781’de yirmi beş yaşındaki Mozart’la karşılaşması, gelişiminde önemli bir kamçı oldu. İki deha birbirlerine hayran kaldı. Mozart altı yaylı çalgılar dörtlüsünü (No. 14-19) Haydn’a ithaf etmenin yanı sıra, sözleriyle ve eylemiyle onu destekledi de. Bu yüzden, Viyana’da çalışan piyanist Leopold Kozeluch bir Haydn dörtlüsünün bir pasajıyla alay edip, “Ben onu böyle yazmazdım” deyince, Mozart “Ben de yazmazdım. Niye, biliyor musunuz?
06/18
BK 06/02
Çünkü ikimizin de böylesine kusursuz bir düşüncesi olmazdı” diyerek sözünü kesti. Haydn da karşılığını verdi ve kendi huzurunda Don Giovanni eleştirilince, “Bu anlaşmazlığı halledemem, ama şunu biliyorum: Mozart dünyanın şu anda sahip olduğu en büyük bestecidir” dedi.”
1950-80 arası The New York Times gazetesinin baş müzik eleştirmenliğini yapan, 1971’de Pulitzer Eleştiri Ödülü’nü kazanan ilk müzik eleştirmeni olan Harold C. Schonberg (1915-2003), “Büyük Besteciler” adlı çalışmasında, klasik müziğin son üç yüz yıllık tarihine kapsamlı bir bakış açısı getiriyor. Schonberg, ilk kez yayımlandığı 1970 yılından beri klasik müzik bestecileri konusunda temel başvuru kaynaklarından kabul edilen kitabında, Monteverdi’den 1990’ların tonalistlerine kadar, Bach, Mozart, Beethoven, Schumann ailesi, Stockhausen, Cage, Messiaen, Copland ve Stravinsky gibi büyük bestecileri, hayatlarından anekdotlarla ele alıyor. Ayrıca, Gilbert ve Sullivan ile Strauss’lar gibi hafif müziğin yaratıcılarını da unutmuyor. Müziğin aslında insanla açıklanması gerektiğine inanan Schonberg, bir insanın müziğini, kendisinin bir işlevi, zihninin bir yansıması ve içinde yaşadığı dünyaya tepkisi olarak görüyor. “Jean Paul gibi yazarlara düşkünlüğünü, Davidsbund olarak bilinen uydurma arkadaş grubunu ve delirmekten duyduğu saplantılı korkuyu bilmeden Robert Schumann’ın müziğini nasıl anlayabiliriz?” diye sorgulayan Schonberg, “Nasıl ki Rembrandt’ın, Cézanne’ın ya da Picasso’nun tablolarına baktığımızda dünyayı ve diğer varlıkları onların gözünden görüyorsak, aynı şekilde Beethoven’in, Brahms’ın ya da Stravinsky’nin müziğini işittiğimizde de dünyayı onların kulakları ve zihinleri aracılığıyla yaşarız” yorumunu yapıyor.
06/19
06/20