SUNUŞ
Ocak,2011
Değerli Okurlarımız, Vakfımızın 23.sünü düzenlediği geleneksel “Onur Ödülü Altın Madalyası” Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonunda yapılan bir törenle, besteci, eğitimci Muammer Sun’a verildi. Muammer Sun 1960 yılından bu yana yaptığı çalışmalarla; çocuk korolarının kurulması, ilköğretim müzik derslerinin, bestecinin fikirleri doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesi ve yazdığı 100’ün üzerinde çocuk şarkılarıyla ve yayınladığı müzik teorisi kitaplarıyla, müzik eğitiminin her alanında katkıda bulunmuş, Türkiye’deki konservatuarlarda ve müzik eğitim fakültelerinden eğitim almış birçok müzisyeninin de bu anlamda önünü açmış çok değerli bir bestecimizdir. Tören’de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ödülü verdikten sonra Muammer Sun: “Hayatımı müziğe vakfettim. Bu yüzden bu ödül, bir vakfın bir başka vakfa ödülü olarak değerlendirilebilir” şeklindeki konuşması, gerçekten de bugüne kadar yaptıklarının özeti niteliğindeydi. Yaptığı işlerle örnek teşkil eden Muammer Sun’ların daha çok olması dileğiyle… Bu ay müzik dosyasında Şerif Can Ünver’in “Yılın İlk Kar Tanesinin Düştüğü Gece Ankara’da” ve Elif Yoldaş’ın “Çardaş Prensesi” başlıklı konser yorumunu okuyabilirsiniz. Saygılarımla,
Bahar Gökçeli Editör SCA MÜZİK VAKFI
01/ 01
VAKIFTAN HABERLER VH 01/01
6 Aralık 2010 tarihinde MEB Şura Salonu’nda gerçekleştirilen Vakıf Onur Ödülü Altın Madalya Töreni’nde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Muammer Sun’a ödülünün takdimi.
2010 Yılı Onur Ödülü Altın Madalya Töreni 06 Aralık 2010, MEB Şura Salonu 23’üncü “Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası”nın Muammer Sun’a verilmesine dair
KARAR Vakıf Yönetim Kurulu, Danışma Kurulu’nun önerisini de değerlendirerek; 2010 yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası’nın, “Ulusal müzik geleneklerimizi temel alan değişik türlerde verdiği eserler, eğitim müziğimizin gelişmesine önemli müzik eseri ve kitapları yoluyla yaptığı katkılar, yetiştirdiği öğrenciler ve kurulmasına katkıda bulunduğu müzik kurumları’’ nedeniyle Muammer Sun’a verilmesini oybirliği ile kararlaştırmıştır. 01/ 02
VH 01/02
Vakıf Başkanı Mehmet A. Başman’ın Konuşması Değerli Müzikseverler, Vakfımızın “23’üncü Onur Ödülü - Altın Madalya Töreni”ne hoş geldiniz. Vakfımız, çoksesli müziğin ülkemizce benimsenmesine, milletimizin yaratıcılığı ile gelişmesine, yaratılan yapıtların ve yetişen yorumcuların dünya müzik platformlarında yankı yaratmasına, tüm olanakları ile katkıda bulunmak amacı ile kurulmuştur. Vakıfımızın sürekli etkinlikleri arasında bulunan “Vakıf Onur Ödülü - Altın Madalyası”, 1989 yılında, Vakıfımız tarafından, Vakıf kurucularından Cevza And anısına idhas edilen bir onur ödülüdür. Bu ödül her yıl, Aralık ayı başında, düzenlenen bir törenle, Türk müzik yaşamına olağanüstü katkılarda bulunmuş seçkin bir besteciye, veya bir yorumcuya, bir müzik eğitimcisine veya bir kuruma verilmektedir. Madalya sahiplerinin, yaşamını, kişiliğini, eserlerini ve hizmetlerini özetleyen bir armağan kitap da, Vakıfça hazırlanarak, bir sonraki ödül töreninde müzikseverlere sunulmaktadır. 2010 yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyasının, Ulusal müzik geleneklerimizi temel alan değişik türlerde verdiği eserler, eğitim müziğimizin gelişmesine eserleri ve kitaplarıyla yaptığı katkılar, yetiştirdiği öğrenciler ve kurulmasına katkıda bulunduğu müzik kurumları nedeniyle Muammer Sun’a verilmesi, Vakıf Yönetim ve Danışma kurullarının, oy birliği ile kararlaştırılmıştır. Geçen yılın “ Vakıf Onur Ödülü Altın Madalya”sı sahibi İlhan Baran için, Şefik Kahramankaptan tarafından hazırlanan Müzikte Derin Zirve adlı “Armağan Kitabı”, bugün, değerli sanatseverlere sunmakla büyük mutluluk duyuyoruz. Bu töreni onurlandıran değerli konuklarımıza ve kadirşinas sanatseverlerimize şahsım ve Yönetim Kurulu adına en derin saygılarımı sunarım.
01/ 03
VH 01/03
Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Erdoğan Okyay’ın Konuşması Sayın Cumhurbaşkanımız, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın Değerli Dostları, Sayın Konuklar, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın Danışma ve Yönetim Kurullarınca ‘2010 Yılı Onur Ödülü Altın Madalyası’nın kendisine sunulması kararlaştırılan Sayın Muammer Sun, öğrencilerinin adlandırmasıyla ‘Muammer Hoca’ kimdir, ne yapmıştır, ne yapar? Sanırım bu sorulara yanıt veremeyecek kimse yoktur aramızda. Yanıt, örneğin en azından ve çok kısaca şöyle olabilirdi: ‘’Sun, müzik yaşamımızın bir ‘âkil adamı’. Öğrencilerince bir ‘kutup yıldızı’, hatta bir ‘güneş’ olarak tanımlanıyor. Seksen yaşına merdiven dayamış (doğrusu yetmiş sekiz yaşında), Cumhuriyetimizin 1930’lu besteciler kuşağının saygın, önde gelen bir temsilcisi, halen kurduğu yayınevinin yöneticisi, BESOM (Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği) un kurucu başkanı, beste yapmaya devam ediyor. Eşi çevirmen-yazar, oğlu adını her gün biraz daha duyuran genç bir besteci, kızları bale sanatçısı-bale öğretmeni…’’ Ben de size kısaca, Sun’un eski bir dostu olarak benim yukarıdaki soruya öznel yanıtımı sunmak isterim: Benim tanıdığım besteci, öğretmen, müzik eğitimcisi, müzik düşünürü, yönetici, örgütçü, girişimci ve yazar Muammer Sun yetmiş sekiz yıla ulaşan yaşamına neleri sığdırmış, hangi dağları aşmış, hangilerini aşamamış, düşünce sistemi ile müziği arasındaki diyalektik nedir, kendisi ‘Atatürk Müzik Devrimi’ni nasıl algılar? Muammer Sun, 15 yaşında girdiği Askeri Mızıka Okulu’nda müzikle ilk kez tanışmış, ama onunla çabucak özdeşmiş, bütünleşmiştir. Altınca sınıfta, subay olarak mezun olmasına birkaç ay kala, aniden ve sırf besteciliğini daha ehil ellerde geliştirme isteği ile okulundan ayrılmış, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’ne girmiştir. Sun burada A. Adnan Saygun’un öğrencisi olarak yetişti. Daha ilk yıl (1953), henüz Mızıka Okulu’ndayken giriştiği beste yapma uğraşını, ilk eseri sayılan ‘Yurt Renkleri’’adlı piyano parçaları ile taçlandırdı. 1960’ta okulun ‘İleri Kompozisyon Bölümü’nü pekiyi derece ile bitirip mezun olduğunda en az on eser bestelemiş, bunların bazıları basılmış, pek çoğu da seslendirilmiş genç bir besteciydi o. Konservatuara öğretmen adayı oldu, bir yıl sonra da okulun koro ve koro yönetimi öğretmenliğine asaleten atandı. Daha öğrencilik yıllarında Sun, kompozisyon derslerinin dışında özel ilgisi nedeniyle geleneksel sanat ve halk müziklerimizin yapı taşlarını, ses sistemlerini ve makam yapılarını daha derinlemesine öğrenmek için, bir yandan Ruşen Ferit Kam, diğer yandan da 01/ 04
VH 01/04
Muzaffer Sarısözen ile çalışmalar yapmıştı. Ayrıca geleneksel müziklerimizin çoksesli uygulamaları için özgün ve ulusal bir armoni sistemi (dörtlü armoni) bulmuş ve uygulamış olan Kemal İlerici’den de özel dersler almıştı.(Bu sistem sonraları Sun’un besteleme tekniğinde önemli bir rol oynayacaktır) Tüm bu çalışmalar ve dersler, Sun’u geleneksel müziklerimiz konusunda birinci elden kazandığı birikimlerle donatmış, onun esin kaynağını ve besteci kimliğini belirlemiştir. Askerlik sonrası 1967 yılından itibaren sırasıyla Sun; - MEB Kültür Müsteşarlığı Danışmanı, - GEE Müzik Bölümü Öğretmeni, - TRT Yönetim Kurulu Üyesi ve - SBF Basın-Yayın Yük.Ok., Ankara DK., İzmir DK. Ve İstanbul DK. Öğretmeni olarak görev yaptı. 1982’de kendi isteği ile emekli oldu. Bu görev yıllarına o, hiç kesintisiz sürdürdüğü beste çalışmalarının yanı sıra; - Müzik dergileri, gazeteler, kurullar, bilimsel toplantılar için kaleme aldığı yüzlerce makale, rapor, bildiri vb. yazılar, - ‘Andıç’ adıyla basılmış ilkesel bir kamuoyu ile paylaşım duyurusu, - ‘Türkiyenin Kültür-Müzik-Tiyatro Sorunları’ adlı bir kitap, - Murat Katoğlu ile birlikte yazılmış ‘Türk Kalarak Çağdaşlaşmak’ adlı ikinci bir kitapsığdırdı. Yazdıklarını çok değişik ortamlarda savundu, meslekdaşlarıyla ve kamuoyu ile paylaştı, önerilerinin gerçekleşmesi için, çalıştığı her kurumda çetin bir savaşım verdi. Bazı önerilerinin gerçekleştiğini, bazılarının ise savsaklandığını gördü, yaşadı. Gerçekleşenlerin sürdürülmesi için çalıştı, didindi. Onun, uygulama dönük adımlarının önemli olanlarını şu başlıklar altında toparlayabiliriz: - 1963, ‘’Kültürel Sorunumuz Açısından Müzik ve Temsil Sanatları İle İlgili Andıç’’, - 1964, ‘Müzik ve Temsil Sanatları Danışma Kurulu’ için 10 imzalı bildiri sunumu, - 1967 ve 1969, TRT-Halk Müziği Derlemeleri, - 1968, ilkokul müzik dersi eğitim programı hazırlanmasına katılım, - TRT’de; ‘Merkez Müzik Dairesi’nin, ‘Ankara Radyosu Çoksesli Korosu’nun, ‘Bilim-Kültür-Sanat Ödülleri Sistemi’nin kuruluş çalışmaları, ‘Çocuk ve Gençlik Koroları Yönergesi’nin çıkarılışı, 160’ı aşkın Çocuk ve Gençlik Korosu’nun kuruluşu, - Müzik öğretmenleri için hizmet içi yaz kurslarına katılım, - Müzik öğretmenlerinin koro yöneticiliğine hazırlanması için düzenlenen kurslara katılım, - 1973, ‘Devlet Konservatuarı Sanatkarları Yönetmeliği’nin hazırlanması, - 1974, ‘Devlet Konservatuarları Kuruluş ve İşyeyiş Yönetmeliği’nin hazırlanması,
01/ 05
VH 01/05
- 1975, ‘Konservatuarlarda; ‘Nota Yazımı Dalı’ ve ‘Çalgı Yapımı Dalı’nın kurulmasına ilişkin yönetmeliklerin ve ders programlarının hazırlanması, - Çocuklar ve gençler için peşpeşe şarkı kitapları ve türkü seçkileri yayınlama, - Müzik okulları için ders kitapları ve kaynak kitaplar yayınlama… ve daha niceleri… Yukarıda sadece başlıkları verilen tüm bu uğraşların her biri aylar, bazen yıllar süren çalışmaların, hazırlıkların (ve çoğu kez verilen savaşımların) sonucunda ortaya çıkan ürünler, topluluklar ya da kurumlar demektir. Sun, bunların sürdürülebilir olmasına büyük önem vermiş, bazılarında başarılı olmuş, bazılarında ise hayal kırıklıkları yaşamıştır. Muammer Sun’un en büyük ve en kalıcı eseri kuşkusuz, bestecilik yaşamında hiç ara vermeği besteleri, müzik eserleri olmuştur. Onun besteleri arasında orkestra, oda müziği, çalgı müziği eserleri, korolu eserleri, türkü düzenlemeleri, sahne müzikleri, eğitim müzikleri, marşlar ve bando eserlerinden oluşan zengin bir eser dizini vardır. Sun’un eserlerinin çoğu ve çok kez seslendirildi, seslendiriliyor, kayıtları yapıldı, pek çoğu da basıldı. Önemli orkestra eserleri arasında örneğin; ‘Yurt Renkleri’, ‘Atlı Karınca’, ‘Demet’, ‘Bahar Şenliği’ gibi süvitlerini, ‘Ulusal Egemenlik Destanı’, ‘Nazım Hikmet Destanı’, ‘Mavi Büyü’, ‘Misket’, ‘On Türkü’ve sözleri T.Özakman’a ait üç bölümlü (Çanakkale – Sakarya – Büyük Taarruz) ‘Üç Destan’ adlı korolu orkestra eserlerini, bugün bölümler dinleyeceğimiz ‘Cumhuriyet’ ve ‘Kurtuluş’adlı film müzikleriyle senfonik ‘İzmir Rapsodisi’ni ve diğerlerini sayabiliriz. İster orkestra eserleri olsun, ister yazdığı başka türlerdeki zengin dağar olsun; Sun’un müziği kolay algılanan, benimsenen ve geniş kesimlerce hemen özdeşleşilen ve sevilen, çabucak yayılmaya yatkın eserlerdir. Çünkü onlar, ulusal kültürümüzün özgün ögeleriyle örülmüş, o köklerden beslenmiş ve çağımıza taşınmış eserlerdir. Bu müzikleri Sun’a esinleten düşünce sistemi ise onun ‘Türk Kalarak Çağdaşlaşmak’ ilkesiyle tanımladığı ve Atatürk müzik devrimiyle tam tamına örtüşen bir düşünce sistemidir. Sun’un müziği bu devrimin hedefine çok uygun düşen bir örnek oluşturmaktadır. Murat Katoğlu ile birlikte hazırladığı ve yukarıdaki ilkeyi başlık yapan kitapta, kültür sorunumuz şöyle tanımlanmaktadır : ‘’Kültür sorunumuz, - Kaynağını eski kültürümüzden alan ve - evrensel verilerden yararlanan çağdaş Türk kültür ürünlerinin yaratılması, yurt yüzeyinde yayılması, halk çoğunluğunun temelde çağdaş Türk kültür ve sanatını yaşar duruma ulaştırılmasıdır.’’ Kültür sorunumuz, özelde müzik kültürümüzün sorunuyla özdeştir. Bu noktada, Su’un ‘Atatürk Müzik Devrimi’ konusundaki düşüncülerini de çok kısa özetlemek isterim: M. Sun, bu düşüncülerini yukarıda saydığım kitaplarında ve sayısız
01/ 06
VH 01/06
yazılarında ayrıntılı bir biçimde ve tekrar tekrar dile getirirken, bir yandan da sabırla, evet inatla Atatürk’ün müzikte çağdaşlaşma hedefini hem salt gelenekçilik hayranlarına, hem de çağdaşlaşmayı salt batı taklitçiliği ve öykünmeciliği olarak yorumlayanlara karşı savunmuş, yapılan bu tür yanlışlıklara parmak basmıştır. Sun’a göre Atatürk müzik devrimi ile hedeflenen çağdaş ulusal müzik kültürü, tüm müziksel geleneklerimizin toplanıp, çağdaş tekniklerle harmanlanması sonucunda doğacaktır. Bu kültürün, yeni kuşaklarca yaşanması sağlanacaktır. Bu yeni kültür ne salt batı müziği taklitçiliği ile oluşabilirdi, ne de dün de kalan, çağımızın teknikleriyle harmanlanmayan geleneksel müziklerimizle. Atatürk bunu en anlamlı biçimde 1 Kasım 1934 günlü TBMM’ni açış konuşmasında dile getirmişti : ‘’…ulusal ince duyguları anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musıki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak Bu güzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir…’’ Sun’un düşüncelerinin kaynağı, Atatürk’ün gösterdiği bu hedeftir. Onun müziği de bu hedefin özgün bir örneğidir. Çağdaş ulusal müzik kültürümüzün istenilen hızda ve derinlikte yaygınlaşamamasının ve kökleşememesinin nedenleri olarak gördüğü yanlışlıkları, noksanlıkları, dağınıklıkları, sapmaları, gecikmeleri, kısır döngüleri ve sonra da yıkımları; yokedişleri ve yokoluşları Sun görmüş, yaşamış ve yüksek sesle haykırmıştır. Bugün o, yetmiş sekiz yıla sığdırdıklarını alçakgönüllülükle ve katılımcı bir söylemle dile getiren, devirmek istediği ama deviremediği dağları da açıksözlülükle ve büyük bir dinginlik içinde belirten bir âkil adamımız, bu topraklara kök salmış bir ulu çınarımızdır. Kendi yayınevini yönetmekte, onu hiç yalnız bırakmayan öğrencileri arasında çalışmalarını sürdürmektedir. Şahsım ve Vakıf Yönetim Kurulundaki arkadaşlarım adına kendisini bir kez daha kutluyor, ona nice sağlıklı, mutlu ve verimli yıllar diliyorum.
01/ 07
VH 01/07
Genç Bestecilerin Uluslararası Tanıtımında Atılım Musma Projesi Sevda-Cenap And Müzik Vakfı (SCAMV), genç bestecilerin Avrupa’da tanıtımı konusunda çok yararlı bir projenin Türkiye ayağının yürütülmesini üstlendi. Bu çerçeve’de dört yılda dört Türk bestecinin eserleri çeşitli Avrupa festivallerinde yer alacak ve birçok Avrupa ülkesinin radyolarından yayınlanacak. Musma Projesi 2009 yılında, önde gelen on Avrupa Müzik festivali, Avrupa’nın genç yaratıcı bestecilerinin tanıtımına yönelik bir girişim başlattılar. Avrupa Festivaller Birliği (EFA), ile Avrupa Yayın Birliği’nin (EBU) de katıldığı ve kısmen Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenen bu projede şu festivaller yer alıyor: Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Brüksel Vlaanderen Festivali, Brno Uluslararası Müzik Festivali, Hungarofest (Macaristan), Emilia Romagna (İtalya), Ululararası Vratislavia Cantans Festivali (Polonya), Semanas de Musica da Costa de Estoril (Portekiz), Belgrad Müzik Festivali, Ljubliana Festivali (Slovenya), Festival International de Musica y Danza de Granada (İspanya). MUSMA (Music Masters on Air) projesinin sanatsal amacı, çağdaş müziğin geniş çevrelerde tanıtımını ve müzik dinleyicilerinin, yenilikçi müziğin çeşitli ürünlerini, tınılarını daha yakından tanımalarını sağlamak. Genç besteciler çok çeşitli yeniliklere imza atıyor, yeni düşünceler, görüşler ve araçlarla çağdaş müziği güçlendiriyorlar. Ancak bunların dinleyicilere ulaşmasında güçlükler var; özellikle coğrafi ve siyasi sınırların aşılması hayli zor. On Avrupa festivalinin söz konusu girişimi bu zorluğu aşmaya yönelik olarak planlandı. Proje çerçevesinde genç bestecilerin eserleri projeye katılan festivallerde ve ayrıca EBU’ya üye ülkelerin radyolarında seslendirilecek. Proje böylece bir “radyo yayın festivali” niteliği de taşıyor. Genç besteciler için, eserlerinin bir yıl içinde beş festivalde icrası ve daha çok sayıda ülkenin radyolarından yayınlanması kuşkusuz çok büyük bir fırsat niteliği taşıyor. MUSMA Projesinin giderleri yüzde elli oranında katılan festivaller tarafından, yüzde elli oranında da AB fonlarıyla finanse ediliyor. Ankara Festivali adına bu yükümlülüğü
01/ 08
VH 01/08
SCAMV üstlenmiş bulunuyor. Bestecilerin seçimi, danışmalar sonucunda projeye katılan festivallerin yöneticileri tarafından, yerel tecrübeleri çerçevesinde yapılıyor. İlk Yıl Uygulaması MUSMA projesi 2010 yılında işlerlik kazanmıştır. Bir tür deneme niteliğindeki birinci yıl faaliyeti (1 Mayıs 2010-30 Nisan 2011dönemi) daha kısıtlı ölçekte gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında on ülkeden on besteci ve eserleri, sadece birkaç ülke arasında dolaşmıştır. Bu çerçevede besteci Mehmet Can Özer’in Aşure projesi, İspanya’da seslendirilmiştir. Besteci ayrıca Portekiz’deki bir işlik çalışmasına katılmıştır. Öte yanda Polonyalı besteci Marcin Markowicz’in eseri de, Brüksel’den sonra, 2011 Nisan’ında 28. Uluslararası Ankara Müzik Festivalinde bestecinin liderliğindeki Lutoslawski Dörtlüsü tarafından seslendirilecektir.
2011-2013 Programı Önümüzdeki üç yıllık dönemde, yukarda sayılan on festivalin her yıl bir besteciye, belirlenmiş bir tema çerçevesinde, süresi ile çalgı veya çalgıları belirli bir eser ısmarlaması öngörülmüştür. Bu eser o festivalden başka dört festivalde daha çalınacak, ayrıca kendi ülkesinde kayda alınıp EBU tarafından yayılacaktır. Üç yıl için temalar şöylece saptanmıştır: 2011- Liszt ve manzaralar 2012- Muzikte uzaksıllık (Exotisme) 2013- İnsan ve Müzik Seçilen eser festivaller arasında dolaşacak fakat her festivalde yerel müzisyenler tarafından seslendirilecektir. Öte yandan 2011 Haziran’ında, 2011’in bütün bestecileri ve eserlerin yorumcuları Granada’da yapılacak bir işlik çalışmasında biraraya geleceklerdir. Ülkemizin projeye katkısı olarak, 2011 yılı programında, “Liszt ve manzaralar” teması çerçevesinde, beş dakikalık bir solo piyano eseri Fazlı Orhun Orhon tarafından bestelenecektir Besteci, 2011 Şubat’ında teslim edilecek eser üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bu eseri Ankara’da genç piyanist Salih Can Gevrek seslendirecektir. SCAMV, bu projeye çok önem vermekte ve gerek ulusal katkının niteliği gerekse hem Ankara hem de yurt dışındaki icraların yüksek düzeyde gerçekleşebilmesi için özen göstermektedir.
01/ 09
DUYURULAR D 01/01
Ocak Ayında Ankara’daki Konserler ve Müzik Etkinlikleri Tarih
Saat
Yer
Etkinlik
06-07 Perş.-Cuma
20.00
CSO
CSO Şef: Raoul Gruneıs Solist: Vanya Milanova -Viyola Program: Ludwig van Beethoven Keman Konçertosu Re Majör Op.61 Ludwig van Beethoven 6.Senfoni “Pastoral” Fa Majör Op.68
07 Cuma
20.00
Bilkent Konser Salonu
Bilkent Senfoni Orkestrası Ruşen Güneş- Viyola İdil Biret- Piyano Program: J.Brahms 2. Sonat Op.120 A.Pars Viyola ve Piyano için parça H.Berlioz “Harold İtalya’da” (Düzenleme F.Lizst ) Op.16
13 –14 Perş.- Cum
20.00
CSO
CSO Şef: Raoul Gruneıs Solist:İdil Biret- Piyano Program: Bedirch Smetana “Satılmış Nişanlı” Üvertürü Franz Liszt 1.Piyano Konçretosu Mi bemol Majör Anton Bruckner Senfoni Mi Majör
20-21 Perş.- Cuma
20.00
CSO
CSO Şef: Emin Güven Yaşlıçam TRT Çoksesli Korosu Solist: Elif Gökalp- Soprano Program: Can Atilla Korolu Senfonik Poem
26 Çarş.
19:00
H.Ü. Kültür Merkezi M Salonu
Hacettepe Senfoni Orkestrası Şef : Prof. Erol Erdinç Solist : Kerem Görsev Trio
27-28 Perş.- Cuma
20.00
CSO
CSO Şef: Emil Tabakov Solist: Svetlin Roussev -Keman Program: Ferit Tüzün Türk Kapriçyosu Camile Saint-Saens “Introduction et Rondo Capriccioso” Maurice Ravel “Tzigane” Peter İlyiç Çaykovski Romeo-Juliet Üvertürü Peter İlyiç Çaykovski İtalyan Kapriçyosu Op.45
29 Cmt
20.00
Bilkent Konser Salonu
Bilkent Senfoni Orkestrası Şef: Işın Metin Solistler: Silver-Garburg Piyano İkilisi F.Mendelsshon 2.piyano Konçertosu Minör F. Liszt Senfonik Şiir No.13 “From Cradle to Grave” S.107 F. Liszt Senfonik Şiir No.5 “Prometheus” S.99
01/ 10
MÜZİKSEVERİN KÖŞESİ MK 01/01
Leipzig’te Bir Anma Dinletisi Hindemith ve Türkiye Türkiye’de batı müziği eğitimi ve icrasının gelişiminde önemli katkısı bulunan Alman besteci, müzik eğitimcisi ve kuramcı Paul Hindemith, doğumunun 115. yılında Liepzig’teki Mendelssohn Hochschule für Music und Theater’de anıldı. 13 Kasım 2010 Cumartesi akşamı yapılan “Hindemith ve Türkiye” temalı toplantıyı, okulun viyola öğretim üyelerinden Prof. Tatjana Masurenko düzenlemişti. Mendelssohn Hochschule’nin yönetici ve öğretim üyeleri dışında, Liepzigli müzik meraklılarının izlediği toplantıda ilkin Hindemith’in yaşam öyküsü ve müzik evrenindeki yeri üzerinde duruldu o arada Türkiye’de müzik eğitimine katkısı dile getirildi. Ardından, Hochschule öğrencilerinden oluşan viyola topluluğu Japon piyanist Miki Wada Hashimoto’nun eşliğinde Hindemith’in ve Nejat Başeğmezlerin eserlerini seslendirdiler. Programda yer alan A Adnan Saygun’un eseriyse seslendirecek sanatçının rahatsızlığı nedeniyle çalınamadı. Prof. Masurenko’nun öğrencilerinin konser hazırlıklarına, Erasmus Programı çerçevesinde Mendelssohn Hochschule für Music’te ders veren Ankara Hacettepe Devlet Konservatuarı öğretim üyesi Prof. Betil Başeğmezler de katılmıştı. Öte yandan Besteci Nejat Başeğmezler de provalarda bulunmak ve konseri izlemek üzere düzenleyen kurum tarafından Leipzig’e davet edilmişti. Bestecimizin 2006 yılından bu yana yapılan “İznik Uluslararası Viyola Kampı”nın bitiş konserinde çalınmak üzere yazdığı ve düzenlediği parçaları, Masurenko'nun öğrencilerinin oluşturduğu "Leipziger Viola Ensemble" çaldı. Bu topluluk, iki Alman dışında her biri başka bir ülkeden gelen sekiz viyolacıdan oluşmuştu.
01 / 11
MK 01/02
Doğu ve Batının Kesişme Noktasında Yeni Bir Çalgı: Fluid Piano Bahar Gökçeli Geçtiğimiz ay Hacettepe Devlet Konservatuar’ında “Fluid Piano” ile ilgili bir tanıtım semineri düzenlendi. Seminer, çalgıyı icat eden Geoff Smith tarafından verildi ve Türkiye’den piyanist, besteci Hakan Ali Toker seminerde çevirisiyle katkıda bulundu. İngiliz müzisyen Geoff Smith'in "Fluid Piano" (akışkan piyano) sürgülü adını verdiği icadı; piyano/klavsen görünümüne sahip, klavyeli, akustik bir müzik aleti. En büyük özelliği, pratik bir düzenekle, her notanın icracı tarafından her tür komayı verebilecek şekilde akortlanabilmesi. İstenirse icra sırasında da hareket ettirilebilen bu ''oynak perde'' sistemi sayesinde, Fluid Piano; geleneksel Türk müziğinin otantik perdeleriyle icrasına müsait olan, bugüne dek yapılmış ilk ve tek akustik klavyeli çalgı. 5 oktav ve bir 3’lüye sahip (piyanodaki gibi 88 tuşu yok) görünüş olarak eski piyanolara benzeyen “Fluid Piano” nun sesi, tel geriliminin piyanodakinden daha düşük olması nedeniyle farklı ve akordu değiştirildiğinde perde değişiminin yanı sıra, tını da değişiyor. Bu da renklilik yaratıyor. Piyano kadar geniş bir nüans spektrumu var. Ancak en üst seviyesi piyano kadar değil. Bu akustik çalgının yanlarda da pedalları var. Bu pedaller içinde bulunan “arp” a ait. Arp’ın da kendi içerisinde sürgülü bir akort 01/ 12
MK 01/03
mekanizması var ve diyatonik olarak 3 oktava sahip. İcra sırasında, ileri geri kayan mekanizmalar sayesinde akort değişikliğine olanak veren bu yeni çalgı, sonsuz bir özgürlük tanıyor. Üstelik tampare sistemli olarak çalmak da mümkün… Geoff Smith’in bu çalgıyı tasarlarken İngiltere’de çocukluğundan beri ilgi duyduğu santur ailesine ait “dulcimer” adlı çalgıdan esinlendiğini ve dünya müziklerine çok ilgi duyduğunu, bunun sonucunda da her çeşit akordu çalabilen, küresel nitelikte bir çalgı ortaya koyma fikrinden yola çıkarak gerçekleştirdiğini söylüyor. Tasarımından dolayı piyanodan daha kolay akort yapılabilen “Fluid Piano” nun hikayesi, aslında 10 yıl gibi uzun bir süreye dayanıyor. Yeni bir çalgı icat etmek külfetli bir iş olduğu için de Geoff Smith’in gerçekten de çok zor zamanları olmuş. Bugün tek örneği bulunan “Fluid Piano” İranlı, Hintli ve Arap müzisyenlerin dikkatini çekmeyi başarmış. Üstelik İngiltere'de ve şimdiden Ramin Zoufonoun, Pam Chowhan gibi müzisyenlerce konserlerde kullanılmakta. İçinde koma sesleri de barındırdığı için sadece Doğu, Orta Doğu ülkelerinin ilgisini çekecek gibi görünse de icracıya ve besteciye çok renkli bir ses paleti sunduğu için Avrupa ülkelerinin de ilgisini çekeceğe benziyor. İlgisini çekenler için 130.000 İngiliz Poundu olan “Fluid Piano” nun daha çok kişiye ulaşmasını istediği için, yakın zamanda çalgının fiyatını biraz daha düşüreceğini söyleyen Geoff Smith Türkiye’ye gelme amacının “Fluid Piano” yu tanıtmanın dışında bestecilere “yeni bir renk, yeni bir hayal” olmasının önemini vurgulayarak, saygı ve hayranlık ifadeleri duyulan alkışlarla seminerini bitirdi…
01/ 13
MK 01/04
Yılın İlk Kar Tanesinin Düştüğü Gece Ankara’da... Şerif Can Ünver Yılın ilk kar tanesi düştüğü gece 10 Aralık 2010 Cuma gecesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, muhteşem bir konser gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 10 Aralık Cuma günü gerçekleştirdiği periyodik konseri hakkında aslında söylenecek bir şey yok. Keşke orada olsaydınız da izleseydiniz. Oturduğum yumuşacık koltukta sanki çivilenmişçesine kalakaldım. Eğer Gilbert Varga ismini bilmiyorsanız, babası büyük kemancı Tibor Varga ve kendisinden çok şey aldığını söyleyebilmek mümkün gerçekten. Müzikal yönlendiriş tarzı, müziğin yorumundaki incelikler son derece yerinde ve tutkulu, bardak dışına taşacakmış gibi ancak hiç bir damlası harcanmadan dinlenen müthiş keyifli bir konserdi. 10 Aralıktaki konserin ilk yarısında yer alan solist oldukça genç ve şöhreti ülkesinin dışına çıkmış bir kemancıydı. Son derece temiz entonasyonu ile dinleyenlerin dikkatini hemen toplayan, dik duruşu ve sahnedeki duruşuyla da oldukça etkileyici görünen bu genç solistin adı Eugene Ugorski. Kendisi 1989 yılında St. Petersburg’da dünyaya gelmiş. Konser sırasında da konserden önce ve sonraki kadar rahat görünmesi de bulunduğu konumu hakettiğini gösteriyordu. Daha 5 yaşındayken, hem keman hem viyola sanatçısı Prof. Vesna Gruppman ile keman çalışmalarına başlamış Eugene. Öğretmeni bayan Gruppman, Uluslararası J.Kocian Keman Yarışması birincisi, çok büyük keman virtüözlerinden David Oistrakh, Yuri Jankelevich ve Igor Bezrodny gibi isimlerin öğrencisi olmuş, doktorasını hem performans ve pedagoji üzerine Moskova konservatuarında tamamlamış, çalışmalarını başı olduğu Gruppman Uluslararası Keman Enstitüsü’nde keman öğretmenliği yaparak sürdüren, 2002 yılında Amerikan Yaylı Çalgı Öğretmenleri Vakfı’nca Yılın Öğretmeni ödülüne layık görülmüş bir sanatçı. Eugene şu sıralar çalışmalarını bayan Vesman ile yürütmenin yanısıra, bayan Gruppman’ın eşi, hem keman sanatçısı, hem de orkestra şefi, Ukrayna asıllı, Moskova konservatuarı mezunu, Leonid Kogan, Mstislav Rostropovich, Jasha Heifetz gibi efsanevi isimlerle çalışmış, dünyanın en saygın sayılan başkemancılarından Igor Gruppman ile devam ediyormuş. Gerçekten büyük ustalara ait bir ses rengine, ifadeye, koordinasyona ve odaklanmaya sahip Eugene. Prokofief ’in iki numaralı, sol minör keman konçertosunu seslendirişi incelikli ve özenliydi. Fakat bunun dışında özenli çalışın çok ötesinde bir müzikaliteyle bezenmişti. İlk başta uzun notalar üzerinde yaptığı vibrato hareketini (müzikte, telli ve yaylı çalgılarda parmağın tele basarken telden çıkan sesin, elin yaptığı ekstra bir hareketle, sesin doğal titreşiminde yaratılan yapay salınıma verilen ad) oldukça sıkı ve agresif bul01/ 14
MK 01/05
sam da, sonradan aslında daha farklı bir amaç için eser içinde o şekilde kullanıldığını kavradım. Meğer Eugene Prokofief ’in alaycı üslubunu taklit ediyormuş. Son bölümde iyice ortaya çıkan “sağa sola sataşan, ufak ufak dalga geçen” tipik Prokofief üslubuyla bire bir örtüştü. Aldığı büyük alkış için sahneye tekrar çıkan bay Ugorski Johann Sebastian Bach’ın sol minör sonatını seslendirdi. Prokofief ’in alaycılığından bir anda Bach’ın dindar ve içine kapanık aydınlığının karmaşık ve girift yanlızlığını yansıtmak zorunda kalmak her solist için biraz zaman ihtiyacı doğursa da, gencecik yaşına karşın Eugene Ugorski’yi hiç zorlamadı. Başarıyla çaldığı sonatın ardından büyük alkışlarla ikinci yarıya çıkıldı. İkinci yarıda konserin heyecanı biraz dahi olsa azalmadan devam etti. Cesar Franck’ın re minör senfonisini seslendiren Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını yine Gilbert Varga yönetiyordu. O kadar ateş saçan enerjik ve etkileyici bir üslubu vardı ki, hem çalanlar hem dinleyenler sürekli bir etkileşim halindelerdi. Yönetirken bagetini kullanımı, partiler arasındaki koordinasyonu sağlayışı, grupları ve solistlerin giriş ve çıkışları dışında balans içinde kalmalarını sağlarken kullandığı hareketler de yine kendine özgü ve gözalıcıydı. F. Ferrara, S. Celibidache, C. Bruck gibi isimlerle çalışmış Gilbert Varga. Bunun yanısıra başta babası Tibor Varga’nın kuruculuğunu yaptığı Tibor Varga Oda Orkestrası, Philharmonia Hungarica, Malmö Senfoni, Bask Ulusal Orkestrası olmak üzere, dünyanın pek çok orkestrasında gerek ünvanlar alarak, gerek genel müzik direktörü olarak konserler yapmış ve halen de yapmakta. Konser dahilinde gözüme takılan birkaç unsurdan öne çıkanların başında konserin solisti Eugene Ugorski’nin arşe (yay) kullanımı oldu. Genel olarak konservatuarlarımızda gösterilen eğitimde arşenin tel üzerinde gezinmemesi, başladığı nokta üzerinde kalarak hareket etmeli şeklinde yer verilen uygulamanın aksine, Eugene, konser sırasında çok fazla pianissimo (düşük ses seviyesinde – düşük volume) pasajlarda, bazı piano cümlelerin bitiminde özellikle boylu boyunca köprünün üzerine kadar arşeyi kaydırıyordu tel üzerinde. Bunu yapınca küçük çaplı bir hışırtı sesi de oluşur. Eugene’de de oluşuyordu ancak kendisi buna pek aldırış etmiyor gibiydi. Bunun dışında sağ kol ve arşenin genel kullanımına dair görsel bir durum dikkat çekiciydi. Eugene’in sağ kolu omzundan sanki askıdaki bir ceketin koluna benzer bir salınım halinde ve tamamen serbest görünüme sahip şekildeydi. Büyük kol hareketlerini Prokofief ’in en büyük tel aralığı atlamalı pasajlarında bile görmek mümkün değildi. Fakat çıkan ses bu görünüşün aksine çok büyük ve notalar en hızlı pasajlarda bile son derece tane tane duyulabiliyordu. Aynı zamanda detaşe (her notaya bir arşeyi –çekerek ya da iterek- birbirine bağlanmayan notaları arka arkaya çalma durumu) pasajlardan staccato (detaşe çalış tekniğinin karakter olarak daha havalı, arşeyi sanki telin bir noktası üzerinde zıplatıyormuş gibi görünen çalma tekniği) pasajlara, oradan da bağlı staccato (aynı staccato pasajdaki gibi duyulan ancak bir arşe –ya çekerek ya da iterek boyunca- tekniği. Bu teknikte kullanılan arşede çalınan birden
01/ 15
MK 01/06
fazla nota vardır ve hepsi kısa, kesik kesik duyulacak şekilde birbiri arkasına sıralanırlar) pasajlara geçişi, dinleyenin gözleri kapalı olunca farketmesi imkansız bir hal alıyordu. Az güç harcayarak çok verim almak prensibini oldukça iyi uygulayan bir kemancı Eugene. İzleme fırsatı bulabileceklerin kesinlikle kaçırmamasını öneririm. Zira bu aşamada, bu yaşta, bu olgunluğa sahip bir müzisyeni dinlemek eminimki dinleyiciler açısından son derece tatmin edici ve doyurucu olacaktır. Bana ve salondaki diğer dinleyicilere bu keyfi yaşattıkları için Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın başta konserin baş kemancısı bayan Jülide Yalçın Dittgen’e ve birbirinden değerli sanatçılarına olmak üzere, orkestra şefi Gilbert Varga’ya ve küçük yaşına rağmen, olağanüstü bir performans sergileyen Eugene Ugorski’ye teşekkür ederim.
01/ 16
MK 01/07
Macar Asıllı Ünlü Besteci Emmerich Kalman’ın "Çardaş Prensesi", Güzel Ezgileri Ve Görkemli Kostümleriyle Opera Sahnelerine 2010 Yılının Son Ayına Da Damgasını Vurdu. Elif Yoldaş Recep Ayyılmaz’ın sahneye koyduğu, Macar asıllı ünlü besteci Emmerich Kalman’ın Luo Stain-Bela Jenbach librettosu üzerine yazdığı 1915’ lerin havasını yansıtan opereti "Çardaş Prensesi" Kasım ayında olduğu gibi Aralık ayında da seyirciyi adeta büyüledi. Zamanının halk eğlencesi olan operetler günümüzde de bir eğlence kaynağı olabileceğini kanıtlar nitelikteydi. O gece insanın gözünü sahnedeki ihtişamdan alması mümkün olmayan bir eser ortaya konulmuştu. Üç perdelik olan Çardaş Prensesi (Çardaş Fürstin) süre bakımından da adeta bir İtalyan operası uzunluğundaydı. 01/ 17
MK 01/08
Viyanalı şef Wolfgang Scheidt’ın yönetimindeki orkestra, müziği temiz seslendirdi. "Çardaş Prensesi" Kalman’ın Viyana vals müziğinin yanı sıra Macar ezgileri ve geleneksel çingene müziğinin birleşimiyle harmanladığı Mustafa Erdoğan’ ın yönetimindeki koroysuyla kulaklarda harika ezgiler yarattı. Nilgün Bilsel Demireller’in hazırladığı danslar ise tam bir Viyana opereti ihtişamında rejiyle iç içe idi. İlk temsilde başrol varyete şarkıcısı Slya Varescu’yu (soprano) Funda Ateşoğlu, ikinci temsilde Selva Erdener canlandırdı.
01/ 18
MK 01/09
Diğer başrol Edwin (tenor) Murat Karahan idi. Her iki temsilde de başrollerin olağanüstü sesleri ve sahneye hakim duruşları seyirciyi adeta operete kilitledi. Operetin diğer karakterlerinden Boni’yi (tenor) Arda Doğan ve Semih Bayraktar, Kontes Stasi’yi (soprano) Sema Özer ve Begüm Mengü, Feri von Kerekes’i (bariton) İnanç Makinel ve Berkant Coşkun, Prens’i (Bariton) Aydın Toksoy ve Serhat Güngör, Prenses’i (soprano) Seza Deneme ve Güzin Yıldız, Generalde’yi (bariton) Emre Uluocak calandırdı. Oyuncuların çoğu“Operet dediğimiz böyle olmalı” dedirten performanslar sergilediler. Operetin uzunluğu eğlendiriciliğini yitirmesine neden olmayışını tüm ekibe borçlu. Akılda kalan komik sahnelerden biri de; sevimli bir sürtüşme içerisinde olan Edwin ve Boni’nin sahnesi olmuştu ; ‘Edwin’ in Boni'yi yakasından tutup bir hışımla havaya neredeyse kaldırır ve Boni’(Arda Doğan) nin çırpınışı görürüz.’ Müzikleri ile Çardaş (Macarlara ait bir dans türü)’ ın özüne inmiş. Macar besteci halk müziğinin ezgilerini ve Çingene müziğini öylesine harmanlamış ki içinde kaybolmamak mümkün değil. Üç perdede de duyduğumuz tema oyuna yedirilerek halk müziklerini klasik bir tarz ve armoniyle önümüze getiriyor. Örneğin bu melodi Sylva mutsuzken arkadan duyuluyor. Aralarda duyulan Vals'lerini, Mazurkalar'ı ve Can-Can danslarını dinletiyor bize.
01/ 19
MK 01/10
Kabare yıldızı şarkıcı Slyva Varescu'yla Prens Edwin büyük bir tutkuyla birbirlerine aşıktırlar. Ama Prens Edwin'in ailesi oğullarının Viyana'ya dönmesini ve kuzeni Kontes stasi ile evlenmesini uygun bulmaktadırlar. Gelişen olaylar birçok yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir ve iki aşığın yolları ayrı düşer. Bir zaman sonra Prens Edwin'in ve Prenses Stasi'nin nişanlarını duyurmak amacıyla parti düzenlerler fakat orada Slyva’nın başka bir kimlikle oluşu işleri değiştirir…
Kurslar Devam Ediyor... • Piyano • Gitar • Keman • Yan Flüt • Şan • Solfej • Okul Öncesi Müzik • Çocuk Korosu • Kadınlar Korosu Adres: Tunalı Hilmi Cad. No: 114/48-49 Kavaklıdere - Ankara Tel: 466 44 27 - 427 08 55 /17-18
01/ 20