#evdeöğreniyorum
Hüsn-i hat, Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatıdır. Hat, Arapça çizgi demektir. Hat sanatı Arap harflerinin 6. yüzyıl ila 10. yüzyıl arasında geçirdiği bir gelişme dönemiyle ortaya çıkmıştır. Devamı hattı daha güzel şekillerde, değişik kurallar çerçevesinde yerine ve zamanına göre geliştirmek olmuştur. Hat sanatının doğduğu dönemde ortaya çıkan altı tür yazı Sßß(aklâm-i sitte) vardır: Muhakkak, Nesih, Rika, Reyhânî, Sülüs ve Tevkî. Bunlara Sitte denir. Yazı türlerinden köşeli olan Kûfî, yuvarlak olan ise Nesih, Sülüs, Rika, Tevkî, Tomar, Muhakkak ve Gubarî gibi hatlardır. Bölgelere göre hatlar Mağribî (Kayrevânî, Endülüsî, Fâsî, Mağribî, Sudanî), Tâlik (Tâlik, Nestâlik, Divanî, Şîkeste, Divanî Celî), ve Uzakdoğu (Sinî, Cavî) olarak ayrılabilir.
Sülüs tarzı taş süsleme, Semerkand, Özbekistan.
İslâm dinini kabul eden hemen hemen bütün kavimlerin dinî bir gayretle benimsediği Arap yazısı, hicretten birkaç asır sonra İslâm ümmetinin ortak değeri haline gelmiş, aslı ve başlangıcı için doğru olan “Arap hattı” sözü zamanla “İslâm hattı” vasfını kazanmıştır. Arap yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna gelişine göre yapı değişikliğine uğrar. Harflerin birbirleriyle bitiştiklerinde kazandıkları görünüş zenginliği, aynı kelime veya cümlenin çeşitli kompozisyonlarla yazılabilme imkânı, sanatta aranılan sonsuzluk ve yenilik kapısını açık tutmuştur.
Hat Levha Hasan Çelebi (1937), Hadis-i Şerif.
Şarkiyatçıların (doğubilimcilerin), Suriye ve Sînâ yarımadasında İslâmiyet’ten önceki asırlara ait Arapça kitâbeler üzerinde yaptıkları araştırmalar, Arap yazı sisteminin (hurûfü’l-hicâ) aslen Fenike yazısına bağlanan bitişik Nabat yazısının bir devamı olduğunu ortaya koymuştur. Bilhassa mushaf yazımında parlak devrini sürdüren ve yayıldığı yerlere göre farklılıklar gösteren kûfî hattı, Kuzey Afrika ülkelerinde daha yuvarlaklaşarak özellikle Endülüs ve Mağrib’de Mağribî adıyla önemini korumuş, İran’da ve doğusunda ise “Meşrik kûfîsi” adını ve karakterini alarak aklâm-ı sitte’nin yayılışına kadar kullanılmaya devam etmiştir.
Mağribi Kufi tarzı 13. yüzyıl Kur'an-ı Kerim'i.
Daha çok âbidelerde görülen iri kûfî hattı, bazı bezeme unsurlarıyla birlikte tezyinî bir mahiyet kazanmıştır. Tezyinî kûfî hattının çiçekli, yapraklı, örgülü olarak tanınan şekillerine bilhassa kitap başlıklarında ve âbidelerde rastlanmaktadır. Hendesî bir hat cinsi olan satrançlı (murabba) kûfî de âbide yazısı olarak kullanılmıştır ki bazı kaynaklar bunu “ma‘kılî” veya “bennâî” olarak da adlandırmaktadır.
Aklâm-i Sitte; Sülüs-Nesih, Muhakkak-Reyhânî, Tevkî-Rik'a şeklinde birbirine tabi ikili gruplar halinde sıralanabilir. Bu üç gruptan Sülüs, Muhakkak, Tevkî ağız genişliği 2 mm.; Nesih, Reyhânî, Rik'a ise 1 mm. civarında olan kamış kalemle yazılır. Yazı karakteri itibariyle Muhakkak ile Reyhânî, Tevkî ile Rik'a birbirine çok benzeyen yaşları farklı iki kardeşi hatırlatır. Sülüs’le Nesih arasında ölçüleri dışında da belirgin şekil farklılıkları vardır. Hat sanatı Anadolu’daki beylikler döneminde ve bilhassa Selçuklu Türklerinde sarayların, mabetlerin ve medreselerin iç ve dış duvarlarında büyük boyutlarda kullanılmaya başlandı. Bu yazılar daha çok binaların hangi sultan yahut melik tarafından hangi tarihte yaptırıldığını hikaye eden kitabelerdi ve mermer üzerine kazınmış birkaç satırdan ibaretlerdi. Camilerin ve sarayların iç ve dış duvarlarını süsleyen çini panolar ve birkaç yüz çini karonun bir araya gelmesinden oluşan kuşak yazıların Türk mimarisinde boy göstermeye başlaması da aynı dönemlere rastlar. Bugün, düzgün bir örneği günümüze ulaşmayan, fakat dünyanın önde gelen müzelerinin en nadide koleksiyonlarını oluşturan kuşak yazılar çoğunlukla Kur’an’dan alınmadır ve gündelik hayatta sıklıkla kullanılan ayet ve surelerden oluşurlar.
“Geleneksel Türk Sanatları Günlüğü: Hüsn-i Hat Sanatı” © 2020 Serdivan Belediyesi Çocuk Akademisi