'
·y
.
PLA"'l.�X
.
SAYILARIN İCADINDAN SİCİM TEORİSİNE •
•
•
BiLiMiN 4000
YILLIK RESİMLİ ••
•
SERUVENI JOHN LANGONE BRUCE STUTZ ANDREA GIANOPOULOS
SOLDA: Teşrih edilmiş bir insan beyninin tabanını gösteren bir suluboya (yaklaşık 1826)
JOHN LANGONE'NIN ANISINA Geri kalmayacağız araştırmaktan Ve tüm araştırmalarımızın sonu Başladığımız yere varmak Ve orayı ilk kez tanımak olacak.
-T. S. Eliot, "Little Gidding," Dört Kuartet
GİRİS .:>
R
adyonun ya da televizyonun
günlük kullanımdaki gibi "spekülas
düğmesine
yon" ya da
bastığımızda,
hastalıklardan
Bilimsel bir teori, olgunun bir sunu
için aşı olduğumuzda, yeni
mudur. Teoriye bilimsel yöntemle
doğan günle birlikte yükselip alçalı
ulaşılır, bilimsel yöntem ise bilimci
yor gibi gözükse de gerçekte Gü
lerin bir hipotezi dikkatli gözlemler,
neş'in değil, Dünya'nın hareket etti
deneyler ve ölçümlerle denemeye ta
ğini hatırladığımızda... işte tüm bu
bi tuttukları, kabul görmüş bir man
anlarda aslında yerkürenin fiziksel
tık metodudur. Yanlışlığını kanıtla
ve biyolojik fenomenlerini anlaya
maya yönelik her girişimin karşısın
bilınek uğruna insanlık tarafından
da ayakta kalınayı başaran tek bir ve
sarf edilen binlerce yılhk çabanın
ya bir dizi hipoteze teori adı verilebi
ürünlerinden yararlanıyoruz. Kimi
lir. Yani kütleçekiın teorisi ya da ev
sırlar hala gizemini korusa da, bizler
rim teorisi birer varsayun değildir.
üstünde yaşadığımız gezegenin ve
Bu teoriler tıpkı Newton'un hareket
onun ötesindeki evrenin doğası hak
yasaları, Boyle'un gaz yasaları, Men
kında çok şey öğrendik. İşte bu bilgi
del'in kalıtım yasaları ve enerjinin
arayışına "bilim" diyoruz. Bilim söz
korunumu yasası gibi yerküre üs
cüğünün Yunanca kökü yalnızca
tündeki yaşam hakkındaki temel ol
"bilmek" değil, aynı zamanda "ayırt
guları tanımlarlar.
etmek" ya da "bir şeyi diğerinden
Bir teorinin yanlışlığı kanıtlanabi
ayırmak" anlamına da geliyor. Bili
lir mi? Eğer bilim teoriyle çelişen bir
nün amacı ise sadece olguları keşfet
bulguya ulaşırsa ve teste tabi tutul
mek değil, genel gerçekliğe ulaşmak
duktan sonra sözkonusu bıılgunun
ve temel yasaları ortaya çıkarmaktır.
sağlamlığı kanıtlanırsa, o zaman ilgi
Bilimciler bu türden entelektüel ya
li teori yeni bulguya uygun şekilde
pılandırmalara "teori" diyorlar. Bilim dünyasında "teori" sözü,
8
"fıkir" anlamına gelmez.
korunmak
değiştirilir veya geçerliliğini yitirir. Teori, yapısı itibarıyla yanlışlanabilir
olmalıdır -yani prensipte bulgularla
BÜYÜK SAAT
yanlışlığı kanıtlanabilir önermeler
1 1 . yüzyılda Çinli
den oluşmalıdır- çünkü varsayımla
mühendisler, insan
rın ya da fikirlerin aksine, teorinin
boyutundan büyük
kanıtlanabilmesi ya da çürütülebil
mekanik aksama sahi p
mesi için doğruluğu test edilebilme
bu saat kulesini
lidir.
tasarladılar ve inşa
Her ne kadar -belli kurallara uy
ettiler.
gun araştırma yöntemleriyle yürütü len ayrı bir disiplin anlamında- gü nümüz bilimi yalnızca birkaç yüzyıl dan bu yana varlığmı sürdürse de, mevcut bilgimiz geçmişte edinilenle ri de içeriyor. Bilimin kaynağını oluşturan kimi bilgileri artık bilim olarak dahi algılamıyor olabiliriz
önce gelenin kavrayışı üstüne inşa et
çürıkü dünyaya ve bilgiye olan bakı
tiği kesintisiz bir süreç -<laha büyük
şımızı değiştiren de bilimin ta kendi
aydınlanmaların yolwm açan küçük
si. Bilimsel teorilerin tarihini incele
keşifler silsilesi- gibi görünebilir, oysa
yen bu kitap, bir anlamda insanın
durum bundan çok daha karmaşık
dünyaya bakışının ve onu algılayışı
tır. Bu kavrayışların çoğuna giden
nın da bir tarihi olarak görülebilir. Bu tür bilgilere ender olarak dra
yol, sayısız çıkmaz sokakla ve yanlış ya da kısmen doğru olup, ısrarla sa
matik birtakun "evreka" anlarında,
vunulan görüşlerle doludur. Bu tür
beklenmedik keşifler biçiminde ula
görüşler sözde doğruluklarıyla kimi
şılır; tıpkı hipotezden, çığır açan keş
zaman gerçeği gölgeleyebilirler.
fe doğru giden yola ender rastlandığı gibi.
Bilim
her neslin, kendisinden
Bir kavramlar dizisinin ya da sıra dışı zekaya sahip bir düşünürün an-
9
B i LiMiN SERÜVENİ
şirni üzerinde ayrı ayrı roller oynadı.
FİKİR DEVRİMİ
Teknolojik yenilikler de öyle. Bu
Tıpkı Alben Einstein
tarafından ifade edilen
kitap, bir teknoloji taril1İ olduğunu
iki teori gibi kimi teoriler
iddia etmiyor belki ama baştan sona
bilimin her alanına ve
dek, bilimsel sürecin lokomotifi sa
daha ötelere ilham
yılabilecek cihazlar, aletler ve teknik
dalgalan göndenr ve
lerden örnekler sunuyor. Teleskop
yeniden tanımlamaların
ve mikroskop bilimcilere görülme miş dünyaların kapılarını araladı.
önünü açar.
Elektrikli jeneratörler, röntgen ci hazları ve bilgisayarlar, yoklukları halinde gerçekleşmesi olanaksız ke şiflerin önünü açtı. Bazı yenilikler ise bilimi hazırlıksız yakaladı. Barut ve buhar makinesi, henüz ikisinin de ilimi tam olarak anlaşılamadan tari hin yönünü değiştirdi. Öte yandan,
10
sızın ortaya çıkışı, normal bilimsel
radyonun ve elektrikli jeneratörün
süreci temsil etmez. Yüce zihinler
icadı, bilimde kaydedilen ilerlemele
çoğu zaman başka birçok eserden
rin bir sonucu olarak ortaya çıktı.
yararlanırlar. Yüce bir zihne ve bü
Yenilik ve buluş, bilimi daima
yük bir egoya sahip biri olan lsaac
ilerletmiş ve aynı zamanda bilim ta
Newton,
rafından teşvik edilmiştir. Bundan
"İleriyi
görebiliyorsam,
devlerin omuzları üstünde durdu
iki milyon yıl önce, insanın uzak ata
ğum içindir" demişti. Bazı devlerin
larından Homo habilis, ağaç ve taştan
isimleri bizlere daha tanıdık gelen
yapılan araç gereçleri geliştirdi. Bu el
Newton, Faraday ya da Einstein'ın
yapımı araçların düzgün biçimleri
yanında anılmasa da, onlar, bu tanı
Taş Devri insanlarının, tutarlı so
<lık a<llarııı bilim yukuluklarıııı ger
nuçlar ün::Lt:ıı bt:ıızcr lt:kııik.lerin <lt:
çekleştirmelerine yardımcı oldıılar.
ğerini kavradıklarını ortaya koyuyor.
Bilimin tarihi etkilediğine şüphe
Nispeten kısa bir süre öncesine
yok ancak bunun tam tersi de doğru.
dek insanlar, avcı-toplayıcı varlıklar
Ticaret, kültürel alışveriş, keşif sefer
dı. MO 8000 civarında, son buzul
leri, savaş, din ve sanat, bilimin geli-
çağının tehditkar buzulları çekilir-
GiRiŞ
ken, ekin ekme ve yetiştim1e, yaban
yeşermeye başladı.
hayvanlarından yararlanma beceri
Tahıl stoklarının sayımı, bir kile
lerini geliştirdiler. Zaman içinde bit
nin ağırlığını ya da belli bir arazinin
ki ve hayvanlardan yararlanmayı
boyutlarını ölçme ve kaydetme gibi
öğrendiler. Çok sayıda deneme-ya
gereksinimler, numaralama sistem
nılmanın ardından birbirini izleyen
lerini doğurdu. İlk başlarda balçık
yüzyıllar içinde, dünyanın çeşitli yer
tan birtakın1 sembollerin ötesine ge
lerinde yeni melezler ve türler geliş
çemeyen bu sistemler, zamanla yazı
tirdiler.
lı sayı sistemlerine dönüştü.
Mô
6000'lere gelindiğinde Orta
Mô
2400'lere gelindiğinde, Mezopotam
doğu'daki Bereketli Hilal'in halkı,
ya' da yaşayan Sümerler sembollerin
çok daha verimli yabani arpa ve buğ
konumuna dayalı, anlamlı bir sistem
day türleri yaratmayı başarmıştı.
geliştirdi. "Konumsal yazın1" denen
Şimdi Meksika diye bilinen bölgenin
bu yöntem, saY1 sayn1aY1 ve matema
halkı ise modem mısırın atası olan
tiği oldukça kolaylaştırdı ve mate
teosinte'yi yetiştirme sürecine gir
matiksel düşüncenin daha karmaşık
mişti. Günümüz Peru'sunda, Orta
hale getirilebilmesini sağladı.
Afrika'da ve Doğu Çin'deki insanlar
Mezopotamya numaralama siste
ise hayvan yetiştiriyordu. Bu tarım
mi ve daha ileride bu sistemden ge
devrimi, dünya üzerinde yayıldıkça,
liştirilerek bölgede yaygın kullanıma
tüm insan kültürlerinin geleceğini
geçen çeşitli modeller, 60'lık tabana
değiştirdi.
dayalıydı. Bizim aritmetik sistemi
İnsanlar göçebe yaşamdan vazgeç
miz 1 O'luk taban sistemini, yani on
meye, kalıcı yaşam alanlarında ha
dalık sistemi kullansa da, eskiye ait
yatlarını sürdürmeye başladılar. Bu
60'lık sistemin izlerine gündelik ya
alanlar zaman içinde şehirlere dö
şamımızda hala rastlamamız müm
nüştü. Yerleşik yaşam merkezleri ço
klin. Ortadoğu'ya has bu 4000 YJllı k
ğaldıkça, kaynakların paylaşunı daha
kullanım alışkanlığı sayesinde, bir
verimli hale gd<li. Kaynak paylaşıını
saal
aynı zamanda bilginin de paylaşıl
yeye denk düşüyor ve daire hali\ 360
60 <lak.ikaya, bir <lak.ika 60 sani
n1ası ve karşılaştırılnwsı anlamına
derece. Ne var ki hiçbir Mezopotam
geliyordu. Eski dönemlere ait yerle
ya kültürünün -Sümerler, BabiUiler
şim bölgelerinde, Babil ve Mezopo
ya da Kıldaniler- geliştiremediği şey,
tamya gibi yerlerde, temel bilinuer
sıfır kavramı ve onu temsil edecek
BiLiMiN SERÜVENi
ÖNCEKİ SAYFALAR 17. yüzyıl ressamı Paul
olan bir şifreydi.
İlk Ytuıan düşünürlerinden bin yıl
War 365 günlük bir takvim geliştir mişlerdi. Bu takvimin yılı, tarun için
Rubens, MO 5. yüzyıl
kadar önce, henüz MO 1800'lerde,
büyük bir önem teşkil eden bir tarib
düşünür ve bilginlerini,
Mezopotamyalı düşünürler karma
le, yani Nil nehrinin taşmasıyla baş
sayılarının çoklu�u
şık bir geometri geliştirmiş ve ikinin
lıyordu. Zodyak ise -yıldızların ko
nedeniyle ünlü tablosu
kuvvetlerine eşdeğer denklemleri
num ve hareketlerini gösteren tablo 1600 civarında, Kıldaniler tara
"Atina Okulu"nda
çözmeye başlamışlardı. Ayrıca gü
MO
gerçekçi bir şekilde
nümüzde "Pisagor üçlüleri" diye bi
fından oluşturulmuş ve sistematik
resmedebilmişti.
linen tabloları da oluşturmuş, yani
olarak tanımlanmıştı. MO 750'1erde
Bu detayda elinde bir
dik üçgenin kenarlarmuı uzunluğu
Babilliler ı,>"iineş ve ay tutulmalarının
kitap tutan Pisagor ile
nu temsil edebilecek sayıları bul
kaydını tutmaya başladılar. Aynı dö
yalnız başına oturan
muşlardı. Bu uzunlukların birbirle
nemde Çinliler de, ileride
Herakleitos
riyle bağıntılarını ortaya koyacak
yüzyıl gökbilimcilerinin kuyruklu
görülmektedir.
olan -ve düşünür Pisagor'a atfen
yıldız devirlerini doğnılamakta ya
"Pisagor teoremi" diye anılan- genel
rarlanacakları ayrıntılı ve karmaşık
teorem ise Yunanların dönemine
gökbiliınsel kayıtları tutuyordu.
dek ortaya çıkmayacaktı.
Gökbilim çalışmaları büyük bir
Sayısal biçim düzenleri, doğal ola
entelektüel çabanın yanısıra, ilk göz
rak büyük ölçüde insanın yaratımıy
Jemevleri denebilecek yapıların inşa
dı ancak insan yaşamında sık sık tek
sı için muazzam bir fiziksel emek de
rarlanan biçim düzenlerine çok daha
gerektiriyordu. Örneğin MO yaklaşık
temel başka bir örnek vardı: Gü
2500'lerde, İngiltere' de şimdi Stone
neş'in günlük rotası ve Ay ile yıldız
henge diye bilinen bölgede, işçiler
ların gece izledikleri seyir. Güneş'in
320 kilometrelik mesafeden 4 metre
konumu ile birbirini takip eden
boyunda, 30 ton ağırlığında taş blok
mevsimler, insan yaşamını doğru
lar taşıyorlardı. Amaçları yakındaki
dan etkiledikleri için, erken dönem
Salisbury Ovası'na taş sütunlardan
lerde dikkatli kayıt tutma alışkanlığı
oluşan bir çember inşa etmekti_ Sto
ilk bu iki konuya yönelik olarak baş
nehenge'in modern anlamda gökbi
ladı. Böylece gökbiliın kendi içinde
lime hizmet edip etmediği halen bi
iyi bir düzen oturtmayı başaran ilk
linmiyor. (Günümüzde pozitif bir
bilimlerden biri oldu. MO 3000'lere gelindiğinde, Mısır-
14
l 9. ve 20.
bilim olan gökbiliın ile astroloji de nen sözde bilim arasında belirlediği-
GiRiŞ
STONEHENGE Bazıları 19. yüzyılın ba�nda yapılan bu
sanat eserinde olduğu gibi, lngiltere'nin Salisbuıy CNa•'ndaki
Stonehenge'de ger(ekle;tirilen eski ritüel!eri canlandırdı. Batıl inançlar bir yana, büyük taş (ernberi inşa
etmek �in dogal dünya hakkındaki ayrın�lı bilgiler elzemdi.
ıniz aynın, o zamanlar henüz belir
ne aynı notayı duyacaksınız ama to
leıunemişti ve binlerce yıl boywlCa
mı farklı, daha tiz olacak. Telin bo
da belirlenmedi.) Her ne kadar he
yunu bir kez daha yarılarsanız, yine
def, göklerde olduğuna inanılan iyi
aynı notayı, bu kez daha da tiz du
ya da kötü alametleri bulmak olsa
yarsmız.
da, gökyüzü gözlemleri aksatmadan yürütüldü. Ancak Mô 6. yüzyıla gelindiğinde,
Mô 6 ya da 7. yüzyıl civarında, bir
telin boyu yarıya indirildiğinde çı kan sesin tam bir oktav yükseldiği
Yunanistan'ın yeni yeni filizlenen şe
keşfedildi. (Günümüzde telin iki ka
hir-devletlerinde insan gelişiminin
tı frekansla titreştiğini biliyoruz.)
gidişatuu temelden değiştirecek yeni
Aynı oran flütün içindeki borunun
bir düşünce türü doğdu. Günümüz
uzunluğu için de geçerliydi. Yu
de fazla akıl yormadan benimsediği
nanlar oktavı bölebileceklerini anla
miz küçük bir bilgiyle bu yeni dü
dılar: boyut üçte ikiye indirildiğinde,
şünce şeklini açıklamak mümkün:
ton bir beşli aralığı kadar yükseliyor;
iki nokta arasına bir tel gerin ve teli
boyut dörtte üçe indirildiğinde ise
çekip bırakın. Telin boyunu yarıya
bir dörtlü yükseliyordu.
indirin ve yeniden çekip bırakın. Yi-
Farklı bir müzik gamı geliştirmiş
15
BİLİ M İ N S E R Ü V E N i
olsalar da Çinliler de aşağı yukarı ay
(Sokrat), Platon (Eflatun), Hipokrat
nı dönemde, aynı şeyin farkına var
(Hippocrates), Eudoxos (ôdoksos),
dılar. Aynca keşfettikleri bu yeni bil
Aristoteles, Euclid (Ôklid), Batlam
giler için pratik bir kullanım alanı da
yus (Ptolemeus), Arşimet- özgün
yarattılar. İnsan bedeninin çeşitli
lükleriyle gökbilim, yerbilim, coğraf
öğelerine dayalı ölçümleme sistemi
ya, biyoloji, tıp, geometri, fizik ve
ni, akort düdüklerinin uzurıluğuna
psikoloji gibi çok çeşitli bilimlerin
dayalı bir sisteme çevirdiler. Tahıl
temeUerini atan isimleri anmadan
ölçümünde kuUanılan kabın hacmi,
geçmediler.
kap boşken bir yere çarptığmda çı
Döneme ait çalışmalar, Bağdat ve
kardığı sesin tonuna göre belirleni
Kahire gibi endüstri ve l i im merkez
yordu. Eski Çincede tahıl ölçümü
lerine sahip İslam dünyasının alim
için kullanılan sözcük aynı zamanda
leri, bilginleri ve matematikçileri ta
şarap kabı ve zil anlamına geliyordu.
rafından korundu, gözden geçirildi
Pisagorcular bu kadar pratik de
ve geliştirildi. Rönesans döneminin
ğillerdi ama sesin matematiksel ola
araştırmacı ve kaşifleri -yalnızca ge
rak tammlanması fikri, doğal feno
miyle denize açılaıılar değil, aynı za
menlerin yalnızca spekülasyona ve
manda eğitim merkezleri ve kütüp
gözleme değil, aynı zamanda nicel
hanelerde vakit geçirenler- kendile
analize de tabi olabileceğinin kav
rinden önce gerçekleştirilen buluşla
ranması yolunda önemli keşiflerden
rın üzerine yenilerini inşa ettiler.
biriydi. Klasik Yunan bilimi çağı ar
Baskı makinesinin icadı ise bu çağa
tık başlamak üzereydi.
maceralı deneyler ve yeni fikirlerle
Doğa felsefesinin doğuşu MO 6.
dolu, kendine özgü bir ruh kattı. Ke
yüzyıl başlarmda, İyon şehri Milet'te
şif seferleri kadar teleskop ve mik
gerçekleşti. Çalışmaların ilgi ve etki
roskop da bilimin sınırlarını geniş
alanı gitgide genişledi ve yaratıcılık
letti ve tüm bu buluşlar yepyeni araş
dolu bu dönem,
MS 1.
yüzyıla dek
sürdü. Bilim tarihinin bu evresiyle ilişkilendirilen kişiler ise -Thales, Anaksimander
16
tırma yöntemlerine dııyıılan gereksi nin1i ortaya çıkardı. Farklı dallara ayrılmış çalışma
(Anaximandros),
alanlarından oluşan şimdiki anla
Herakleitos (Heracleitus), Pisagor
mıyla bilim, 16. ve 17. yüzyıllarda
(Pythagoras), Parmenides, Socrates
gelişmeye başladı. Ancak 19. yüzyıla
GiRiŞ
gelindiğinde, bilimleri birbirinden
NEWTON
ayıran sınırların önceden sanıldığı
Başına bir elma düşmüş
kadar keskin
olmayabileceği kavran
VE ELMA
olsun ya da olmasın,
dı. lsı, ışık, elektrik ve manyetizm
lsaac Newtoıı'un
kuvveıJerinin hemen hemen aynı ol
gözlemleri ve doc)al
keşfedildi. Moleküller ve atomları ilgilendiren kuwetler ise gezegenl er ve yıldızlar arasındaki kuwetleri a ndırıyordu. 20. yüzyılda DNA moleküllerinin keşfiyle birlikte canltların da evreni yöneten kimi ya
dünyaya ait ölçümleri
duğu
onun matematik ve mekanik alanındaki çalışmalanna ı�k tuttu ve kendisinden sonra gelerı tüm bilimcileri
salara tabi oldukları ortaya çıktı.
aydınlattı.
Tüm bunları birleştiren bir teori var
mıydı? Bu
soru 21.
yüzyılda hala ya
nıtını arıyor, tıpkı yeni keşiflerle bir likte doğan gizemler gibi: virüsler, priortlar, okyanusların derinliklerin
de yaşayan eski çağlardan kalma hücreler.
da bilimsel düşünceyi şekillendiren
Her bilimin kendine özgü, ilginç
katkıları olmuştur, tıpkı Galileo, da
bir keşif öyküsü var. İşte bu yüzden elinizdeki kitap, altı ayrı tarih anlatı
Vinci, Newton, Bacon, Descartes, Lavoisier, Lyell ve Faraday gibi. Her
sına ayrıldı: Gökler, İnsan Bedeni,
bölümün içindeki makaleler, teori
Madde ve Enerji, Yaşamın Kendisi, Dünya ve Ay, Zihin ve Davranış.
deki ve biyolojik ve fizik dünyanın kavra nış ındaki dönüm noktaları
Tüm bu tarih öyküleri Antik Yu
üzerine odaklanıyor. Bilgi kutuları
nan'a ve Ortaçağ İslam bilimi, mate
ve -biyografik ve tarihsel- zaman çi
mat iği ve felsefesiııe dek u zanan or
zelgeleri önemli olayları ve gelişme
tak köklere sahip. Bu nedenle oku
leri vurguluyor. Son olarak çapraz
yucu, çok geçmeden adları sıkça tek
referanslar, öykülerin birbirleriyle birleştikleri noktalara dikkat çekiyor;
rarlanan doğa felsefecileri ve bilimci lerine aşinalık kazanacaktır. Orneğiıı
yani bilimcilerin bitmek bilmez ara
Platon ve Aristoteles'in birçok alan-
yışlarının ta kendisine.
17
BiLİMİN SERÜVENi
ÖNCEKİ SAYFALAR
Ancak antik kalıntıların kanıtladı
rin otlak alanını değiştirmek için en
Gökyüzünün küçük bir
ğı bir şey varsa o da, gözleme dayalı
doğru zamana ilişkin emareleri ya kalaya bil mek için gözlerini gökten
parçasına odaklanan
gökbilimin temellerinin binlerce yıl
Hubbl e Uzay
öncesine dayandığıdır. Eski çağlara
ayırmayan çobanlar geliyordu. Ço
Teleskobu'na ait
ait yapılar -İngiltere'deki Stonehen
banlar gökyüzünü izl eyerek noktacık
fotoğraf. yerküreden
ge ya da Meksika'daki Chichen 1tza
görünümlü yıldızları birleştiriyor,
milyarlarca ışık yılı
Maya piramidleri gibi- tarih öncesi
hayali şekiller oluşturuyorlardı: ayı
uzaklıktaki farklı
kültürlerin ytldtzlı göklere atfettiği
lar ve yılanlar, krallar ve kraliçeler gi
türlerde g ökadala rı
önemin kanıtlarını gözler önüne se
bi. Ayrıca bu karakterler için şatafat
gözler önüne seriyor.
riyor.
lı öyküler de düzmüşlerdi. Çok geç
Her antik kültürün, evrenin baş
meden öykülerin tanrı ve kahra
langıcına ilişkin öyküsü birbirinden
manları, insanın başı üstünde yükse
farklıdır. Çoğu kültürde astronomi
len gökte, kendi kültürel efsanelerini
bilgileri rahiplerin himayesindeydi
sahnelemeye başladtlar.
ve ne zaman eltin ekeceklerini, ne za
ilk gökyüzü izlenimleri yerini göz
man hasat yapacaklarını halka onlar
leme ve kayıt tutmaya bıraktı. Gök
söylerlerdi. Örneğin antik çağ Mı
yüzü olaylarına ilişkin dünyanın en
sır'ında kimi ytldızların konumuna
eski kayıtlarından bazıları Çinlilere
bakılarak, tarımsal faal i ye tlerin plan
ait. Çinliler MO 2679'da aniden par
lanmasında kilit rol oynayan Nil'in
layan bir yıldızı, yani novayı; MO
taşma dönem ine ilişkin tahminlerde
2316'da ise bir kuyrııkluyıldızı kayda
bulunulurdu. Tutulma, gezegenlerin
geçirdiler. Çinli gökbilimciler ayrıca
kavuşumu veya kuyrukluytldız geçi
Mô 1 !. yüzytlda kış gündönüınüncle
şi gibi gökbilim olayları, genelde
güneşin Beta Aquarü ytlclızının yakı
yaklaşan dünyevi olayların bir işareti
ıuncla olduğunu kaydettiler. Bu ko
olarak algılanırdı.
num, güneşin günümüzde Gamma
BABIL'İN GÖKYÜZÜ
numuna 40 derecelik mesafedeydi.
Sagittarii yt!clızının yakınındaki ko Ytldızlarla ilk ilgilenenlerin başında,
Babilliler de yaratılış efsanelerinde
gecelerini sürü güderek geçiren ve
önemli yer teşkil eden güneş, ay ve
mevsim dönüşümlerine veya sürüle-
gezegenlerin hareketlerini düzenli
MÖ 3000 - MS 150 Mô 3000 civarı lngiltere'de güneşe göre konumlandırılmış Stonehenge inşa edildi.
MÖ 2686·2345
Mısır'ın muhteşem piramitleri inşa edildi. Piramitlerin konumlandırıl· malarına dayalı, gökbilim· sel bir önemleri oldugu düşünülüyor.
20
MÔ 1361 Çinli gökbilimciler ilk kez ay tutulmasını kaydettiler.
MÖ 750 civarı Ayın evrelerine dayalı ilk almanaklar Babilli gökbilimcilcr torofından yaratıldı.
GÖK LE R
BABIL' IN SiNiR TAŞI Kudurrus isımli antik Babil'e ait siyah kireçtaşından bu heykel, kendı döneminde sınır hattını belirliyordu. lran, Susa'da bulunan bu kudurru,
Mô 12.
yüzyılda yaşamış Kral il. Melishishu'nun (elinde arp tutan) kızını, sağl ık ve deva tanrn:;ası Nanai ile tanıştırmasını resmediyor.
MÖ 340 civarı
MÖ 270 civarı
MÖ 240 civarı
MS 150
Yunan düşünür Aristoteles
Samoslu Aristarkos güneşi
Halley kuyrukluyıldızının
Batlamyus hazırladıgı
civarı
evrendeki her şeyin yerküre
merkez alan ve dünyayı
Çinli gökbilimciler
yıldız kataloğunda 48
etrafında uyum içinde
onun etrafında dönen
tardfırıddrı lululmu�,
dUel ldk ı ıııyıldlll li>leledi
döndügünü oğretti
gezegenlerden biri olarak
bilinen ilk kaydı.
ve "geocentric"
gösteren "heliocentric"
(yermerkezli) evren
(güneşmerkezli) sistemi
modelini öne sürdü.
öne sürdü.
21
BİLİMİN SERÜVEN\
olarak haritaya döktüler. Hammura
Bu
tür h atalara rağmen Babilliler
bi'nin hükümdarlığı ile başlayan MO
bilimin gelişimine önemli katkılar
1700 ile ı 600 arasmdaki Eski Babil
da bulwıdular. Hem pratik hem de
dönemine ait epik şiirler yaratılış öy
dini önem taşıyan astronomik göz
külerini anlatJyordu. Bu öykülerden
lemler, 13abil toplumsal sisteminin
Enııma Elish'de aym evrele
bir parçasıydı. Bireysel gözlemlerde
rinden ve hareketleri ile görünümle
bazı hatalar olsa da, uzun bir döne
biri olan
ri yılın çeşitli dönemlerine karşılık
me yayılan gözlemlerin analizinden
gelen 36 yıldızdan bahsedilir. Şiire
elde edilen biçim düzenleri, bir ob
göre Mezopotamya panteonunun
jenin geceleyin gökte ne şekilde ha
baş tanrısı Marduk "yüce Lanrılar
reket edebileceğine ilişkin bir tablo
için mevkiler hazırlamış" ve "onlara
çıkardı ortaya. 13u kapsamlı bakış,
karşılık gelen takımyıldızlar oluştur
gök cisimlerinin hareketleri halla belki de ortaya çıkışlarıyla ilgili te
AY
muş"tur. Mardtık ayrıca "yılı belirle
A'(rıorır,,.
yerek bölümlere aytrmış" ve " üç yıl
orilerin geliştirilmesine zamanın
�tunnı 1ilmamlaması 27322
dızın her birini on iki aya paylaştır
dan çok sonra dahi büyük katkılar
n11ş"tır.
sağladı.
� !Üla'. � süre iı;irde ,.,, blc;inindo degiılcllt � glıi bir izlenim
Hemen hemen aynı dönemde
Eski çağ bilginleri zamanla yerkü
ilk
re üstündeki olaylar ile gökyüzü
gözleml erini gerçekleştirdiler. MO
olayları arasında ilişki kurmaya baş
gökbilinKiler Venüs gezegeninin
1600'\ü yıllarda Babil'de Hammura
ladılar. O dönemde, gözlem yapan
yaaııın biıbr;
bi'nin tonınu Ammisaduka hüküm
gökbilinıciler ile tahminlerde bulu
evı1!dırı geı;w:
sürüyordu. Onun döneminde Venüs
nan astrologlar arasmda belirgin bir
dokrıırf, eıtcen dokrıırf, ilk dl:ııtüı. ilk hlal. )W1İ art ı.ıı. !00 hlal. !00 dOdrı 111! geç dokrıırf. Ayrı
gezegeninin doğuş ve batış vakti 21
ayrım yapılmamıştı. Jüpiter'in nor
yıllık bir süre boyunca gözlemlendi.
malden daha parlak göründüğü za
Sonunda elde edilen bilgi, bir erken
manlarda bir taşkın meydana gelse,
dönem yazı biçimi olan çivi yazısı ile
gezegenin bir sonraki parlak döne
günümüzde Ammisaduka'nın Ve
mi, yaklaşan taşkının alameti olarak
yörirıgedeki dOrilŞ
nüs tabletleri diye bilinen tabletleri
yorumlanıyordu.
SÜA!5İ le kendi elcseılİ
nin üstüne kaydedildi. Tarihsel açı
MO 1570 ile ı 155 arasmda 400 yıl
elr.ılındllddOrilŞ SÜA!5İ eıit oldugwıden dürYl)e bakan yrızo
dan önemli olsalar da bu gözlemler
dan fazla süren Kassit hanedanlığı
daimaır;nıdl'.
tam olarak doğru değildi. Aslında
boyunca bir grup yazman, tamanu
kayıtlardan birkaçı gözleme değil,
na
geliş tirilmekte olan teorik hesaplara
laşık 70 adet tablet üretti. Bu eserler
dayalı idealize edilmiş doğuş ve bat ış
içlerinde, gökyüzüne bakarak yo
vakitlerinden oluşuyordu. O zaman
rumlanan binlerce kötü alameti ba
lar Babilliler Venüs'ün gökteki hare
rındırı yordu. Tapmak gökbilinıcileri
ketleri üzerine teoriler geliştirmek
gözlemler yapıyor, bilgi edinmek
teydi. Bu teorilerden yararlanarak
için tabletlere başvuruyor, sonra da
gezegenin sabah ya da akşam ufkun
tahminlerini krala bildiriyordu.
da hangi vakitte ve nerede görünece
22
Enuma Anu Erılil adı verilen yak
Babillilere ait en seçkin astronomi
Mul Apin denen
ğini ya da gözden kaybolacağını tah
metinlerinden biri
min etmeye çalışıyorlardı.
birkaç kil tablet biçiminde karşımıza
GÖ K LER
çtktı. Tablet ismini, Sümerceden
ANTİK YUNAN'DA GÖKLER
ANTiK ÇAClA AiT
"Saban Yıldızı " diye çevrilen şiiri n
Akademisyenlere göre Mııl Apin'in
BİR BETİMLEME
açılış sözcüklerinden alıyordu.
ilk kopyasının ortaya çıkışı, Yunan
Babillilerin göklere,
Babillilerden kalma en önemli
edebiyatının ünlü sözlü destanları n
gökyüzüne ve
gökbilim metni olan Mul Apin tab
yada ile Odise'nin yeni yeni doğduğu
yerküreye ait bu
letleri, yıldı z ve takımyıldızların
döneme rastlıyordu. Takımyıldızlara
betimlemesinin
isimleriyle başlıyor ve takımyıldızlar
ve onlarla ilişkilendirilen mitlere
ardında, gökyüzü
ile yıldızların ufukta yükseldikleri
atıfta bulunan Homeros, Yunanların
tanrısı Enlil'in, gökler
vakitlerle, eşzamanlı doğan ve batan
astronomi bilgisinin Babiliilerinki
tanrısı An ıle yerküre
yıldız ve takımyıldızların isimleriyle,
kadar derin olmadığını ileri sürmüş
tanrısı Ki'nin
belli takımyıldızların sabah gökte
tü. Hesiodos'un İşler ve Günler adlı
birleşmesinden
yükselişleri arasındaki zaman aralığı
eseri, MO 7. yüzyıl gibi geç bir dö
d�dugunu söyleyen
nemde bile Yunanların, göklerin dö
mitleri yatıyor olabılir.
bilgisiyle devam ediyordu. Var olan en eski kopya MO 700'e
nüşünü yalnızca mevsim lerle ilişki
ait, ama bu metin hem Venüs tablet
lendirdiklerini gösteriyordu. Bahar
lerinden hem de Enuma Amı En
yaklaşınca ufuk çizgisinin altma dü
lil'den alıntıların bir derlemesi. Yani
şen takımyıldızları sayan Hesiodos
orijinali bundan çok daha eski bir ta
eserinde, "Pleiades (Ülker yıldız kü
rihe ait olabilir. Mu/ Apin metni He
mesi), Hyades (Öküz kümesi) ve
lenistik çağlara dek çoğaltılarak yeni
kudretli Orion (Avcı takımyıldızı)
lendi ve mevcut örnekler arasında
battığında, unutma ki ekim vakti
çok küçük farklar mevcutlu.
gelmiştir" demişti.
23
BiLiMİN SER ÜVENİ
Yunanlar bilgilerini Mısırlıların
gün ekliyorlar."
değişen gökyüzüne ilişkin birikimle
Mısırlılar ayrıca güneş ssatini ve
ri üzerine inşa ettiler. Mô 5. yüzyılda
su saatini geliştirdiler ve Mô 13. yüz
yaşayan Yunan tarihçisi Herodot,
yıla gelindiğinde 43 takımyıldızı ile
Mısırlıların her biri 30 günden iba
5 gezegeni ayırt etmeyi başardılar:
ret, on iki ay bazlı yıllık sistemlerine
Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Sa
hayranlığını dile getirmişti. "Yılı ilk
türn. 13unların her birine kendi mi
icat edenlerin MısırWar olduğu söy
tik yorumlarını kattılar. Mars genel
lenir. Onlar bir yılı on iki bölüme
de şahinle temsil edilen ve şekil de
ayırdılar ve l dört] mevsimi oluştur
ğiştirebilen tanrı "Işıltılı Honıs"la
dular. 13ence bu noktada Mısırlıların
ilişkilendirilirdi. Venüs ilk başta ye
hesabı Yunanlarınkinden daha akla
raltı dünyasının tanrısı Osiris'in ge
yatkın çünkü Yunanlar mevsimlerin
zegeni olarak düşünüldü. Ancak
düzenini bozmamak için üç yılda bir
sonraları Mısırlılar gezegenin gök
takvime bir ay eklerken, Mısırlılar
yüzündeki hareketini kavradıkça
on iki aylarmın her birini otuz gün
Sabah ya da Akşam Yıldızı kimliğini
den hesaplıyor, her yıl fazladan beş
kazandı.
TA KVİ M L E R
l .
lk Babil takvimleri kameri ayı,
yen takvimi son şekline MS 8 civa
yani birbirini izleyen iki dolu
rında, imparator Augustus döne
nay arasındaki 29,5 günlük döne
minde kavujtu. O dönemde tak
mi temel alan bir sistemdi. Bu dön
vim halen 1 1 dakika, 14 saniye
güye göre 365,24199 gün olarak
hatalıydı ve tasarım şekli yüzün
gözlemlenen ortalama güneş yı
den hata miktarı yüzyıllar içinde
lından daha kısa, 354 günlük bir ay
artış göstermijli.
yılı (kameri yıl) ortaya çıkıyordu. Güneş yılına dayalı takvimi ilk gelijtirenler, eski çağ Mısırlılarıy-
1 582'de Papa Xlll. Gregory iki Mô 7. yüzyıla ait bu Babil takvimi
u{lur1u ve ugursuz günleri gösteriyor.
dı. Mısı�da yaşam Nil taşkınlarının etrafında dönüyordu. Gece göğünün en parlak yıldızı
24
aşamalı bir takvim reformu ger çekleştirdi. Öncelikle on günlük tutarsızlığı ortadan kaldırarak 21
Mart tarihinin ilkbahar ekinoksuyla örtüşmesini sağladı.
Sirius (Akyıldız), her yıl Nil'in taştığı zamanlarda, gün
Bunu da Kutsal Roma lmparatorluğu'nun her yerinde
doğumundan hemen önce parlıyordu. Mısırlılar takvim-
geçerli olacak bir duyuruyla, 4 Ekim 1 582'den sonraki
!erini bu olayın etrafına yapılandırdılar. Mayalar da za-
günün 15 Ekim olacağını ilan ederek sağladı.
manın kaydını tutmakla ilgileniyorlardı ama takvimleri-
Ardından, artık yılları belirleme kuralını değijlirdi. O
ni yıllık periyotla ilişkilendlrmemişlerdi. Onlar hem geç-
td rilıte ıı itibaren 400'e bölünebilen yüzyıl seneleri hariç,
mişe hem de geleceğe yönelik bir takvim sistemi kur-
dörde bölünebilen tüm yıllar "artık yıl" olacak, Şubat
muşlardı. Modern takvimlerin temeli ise 8. yüzyılda atıl-
ayına bir gün eklenecekti. Bu sistem 3300 yılda yaklaşık
dı. Bu takvimler MO 46 yılında Juli"' Caesar tarafından
1 günlük düzeltme gerektiren ve 365,2425 güne denk
kullanıma sokulan Roma Jülyen takvimine dönüjlü. Jül-
düşen ortalama bir Gregoryen yılını meydana getirdi.
G Ö KLER
Romalı yazar Cicero 1. yüzyılda Mısırlıların, Venüs ve Merkür'den "güneşin yoldaşları" diye söz ettil<le rini yazmıştı. Bu takına ismi b'Ünü müzde fiziksel anlamıyla kavrama mız daha kolay çünkü söz konusu iki gezegenin güneşe dünyadan daha yakın olduklarını, bu yüzden de dünyevi bakış açunıza göre güneşten uzağa sapmadıklarını biliyoruz. MO 1 . yüzyılda yazan Yunan tarih çi Diodorus Siculus (Sicilyalı Dio dor), eski Mısır'ın en büyük kentle rinden Teb'de rahiplerin tutıılmaları tahmin edebildil<lerini söylüyordu ki bu da ileri derecede matematik ve gökbilim bilgisi gerektiren bir ente lektüel beceriydi. Yunan düşünürler Babil ve Mı sırWardan esinlenerek astronomi bi limi diye adlandırabileceğimiz ilme ilk şeklini verdiler. Miletli Thales'in ise MO 28 Mayıs 585 tarihine denk düştüğü tahmin edilen güneş tutul masını öngördüğü söylenir. Hero dot'a göre güneş tam da öngörüldü ğü üzere, iki rakip şehir-devletin sa vaşı esnasında tutulmuştu. Gündüz vakti çöken gece ve Thales'in şaşkın lık yaratan tahmini savaşı sona erdir miş ve Thales'e yalnızca Herodot'un değil Platon ve Aristoteles'in de yazı larında onurlu bir yer kazandırmıştı. Thales astronomi bilgisinin çoğu nu büyük olasılıkla, MO 8. yüzyılda Nabonassar'ın hükümdarlığı sıra sında gökyüzü gözlem becerilerini önemli ölçüde geliştiren Babillilere borçluydu. Babillilerin özenle işlen miş kayıtları tutulma yıllarında bazı biçim düzenlerinin varlığını, özellik le de aşağı yukarı 18 yıllık (223 ka meri ay) bir döngüyü ortaya koyıı-
yordu. Babil yöntemleriyle ay tutul maları oldukça doğru tahmin edili yordu ama aynı şey güneş tutulmala rı için geçerli değildi. Belki de Thales bilginin yanısıra biraz da şanstan ya rarlanmıştı. Düşünür Platon'un en ünlü ve üretken öğrencisi Aristotcles, doğaya yönelik çalışmalarda gözlemin temel prensip olarak benimsenmesi konu sunda ısrarcıydı . Çalışmalarından ikisinde, yani De Caelo (Gökler Üze rine) ve Meteorologica'da (Meteoro loji) Aristoteles yıldızların, gezegen lerin ve aym belirgin hareketlerini açıklamıştı. Aristoteles'in MO 4. yüzyılda geliş tirdiği model, bilgirılerin o güne dek temel aldıkları özelliklerin çoğunun hatalı olduğunu öne sürüyordu: onun modeli "jeosantrik" yani yer merkezli bir evren modeliydi. Gök lerdeki her şeyin kusursuz derecede sabit, dairesel devinimlerle hareket ettiğini varsayıyor, kütlesi olan obje ler arası etkileşimin fiziğini göz önü ne almıyordu. Gözlemlerinin sonucunda Aris Loteles, sabit ve hareketsiz bir yerkü re merkezli 56 küreden oluşan kar maşık bir evren modeli yarattı. Ona göre dünya kendi etrafında dönü yorsa, yukarı doğru fırlatılan bir nes ne fırlatıldığı noktaya düşemezdi. Ayrıca dünya güneşin etrafında dö nüyorsa, yıldızların yıl içinde ko numlarının değişmesi gerekirdi. Ne var ki yıldızlar çok uzakta olduğu için bu türden değişil<lil<ler çıplak gözle algılanaınıyordu. Oysa günü müz gökbiliıncileri "yıldız paralaksı" denen bu küçük kaymayı artık ölçe biliyor ve onu, yerkürenin uzaydaki
25
BİLİ M İ N S E R Ü V E N İ
nispeten yakın objelerle arasındaki mesafeyi ölçmede kullanıyorlar.
ne arasındaki mesafeyi bilen Era
çekleştiren Aristoteles, edindiği bil
tostenes, yerkürenin çapını yaklaşık
giyi hatalı bir evren modeli oluştur
8326 mil olarak hesapladı. Bu sonuç
makta kullanmış olsa da, aynı za
günümüz ölçümüyle yaklaşık 7926
manda geleceğin bilimi tarafından
mil olan sonuca şaşırtıcı derecede
doğruluğu kanıtlanacak ve yararla
yakındı.
Hipparkos kusursuz gözlemleriyle yıldızların parlaklı�ını sınıflandıran ve günümüzde hala kullanılan bir skala geliştirdi ve 850 yıldızlık, bilinen ilk gökler katalogunu oluşturdu.
26
Bir sonraki büyük Yunan gökbi
Öncelikle dünyanın küre şeklinde
limci Samoslu Aristarkos, Mô yakla
olması gerektiğini kavradı. Bu çıka
şık 3 1 0 ile 230 arasında yaşadı. Aris
runı yapmasmın nedeni diğer birçok
tarkos'un ünü daha çok dünya ile
kanıtm yanısıra, dünyanın ay tuttıl
güneş ve ay arasındaki mesafeyle il
ması sırasında ayın üzerine kavisli
gili tahminlerinden ileri gelir. Gök
bir gölge düşürmesiydi. Bu varsa
bilimci 675 kadar yıldızı katalogla
yımdan yola çıkan Aristoteles, dün
mış, dünyanın eğik bir eksen üzerin
yanın çapını hesapladı ve 5100 kilo
de döndüğü hipotezini öne sürmüş
metreye denk bir son uca ulaştı.
HİPPARKOS
göz önüne aldı. İskcnderiye ile Sye
Ayrıntılı gökyüzü gözlemleri ger
nılacak bazı sonuçlara da ulaştı.
Yunan gökbilimd
genin uzunlukları arasındaki farkı
tü. Aristarkos ayrıca "helyosantrik",
Aristoteles'in hesapları gerçeği
yani güneşmerkezli evren modeliyle
yansıtmaktan uzaktı ama 3. yüzyılda
de bilinir. Bu modele göre yıldızlar
yaşayan Yunan Eratosten es sonuca
ve güneş, güneşi merkez alan devasa
oldukça
bir küre üstünde sabit ve hareketsiz
yaklaşmıştı.
Eratostcnes
dünyanın ölçüsünü hesaplarken,
di, dünya ise bu kürenin içinde da
yaz gündönümünde öğle vakti gü
iresel bir yörüngede dönüyordu. An
neşinin İskenderiye'de yarattığı göl
cak modeli az sayıda insan benimse
genin uzunluğu ile Mısır şehri Sye
di, hatta bazıları dinsizlik olarak algı
ne'de (şimdiki Asvan) yarattığı göl-
ladı. Güneşmerkezli modelin Batı
biliminde Kopernik sayesinde yeniden ön,safla
iLK GÖKBILIMCILER
ra yerleşmesi için aradan 1 .700 yıl geçmesi ge rekti. Aristarkos'un çalışmalarını temel alan Hip
Gökyüzünün ilk gözlemcileri
parkos MO 2. yüzyılda dünyanın dönme ekse
Mô 624 civarı
nindeki hafif kaymayı açıkladı ve güneş ile ayın
Miletli Thales dogdu.
hareketlerini açıklayan matematiksel modeller geliştirdi. Ancak Hipparkos'a astl ününü kazan dıran, ytldızlann görünür parlaklıklarını ölçme ye yarayan yöntemiydi. Gökbiliınci, ytldızları al tı kategoriye ayırarak, en parlak olanları birinci kadirden saymıştı. İnsan gözüyle güçlükle ayırt edilebilen, en sönük yıldızları ise altıncı kadir olarak sını nandırdı. Bu parlaklık skalasını kulla nan Hipparkos 850 kadar ytldızı katalogladı. Modern gökbilimciler halen bu temel skala dan yararlanırlar. Ancak skala günümüzde gü neşi ve J-Jipparkos'un çıplak gözle göremeyece ği kadar sönük gök cisinllerini de içerecek şekil de genişletildi. Hipparkos'un orijinal skalasında
MÔ 585
Miletli Thales'in öngördügü güneş tutulması 28 Mayıs'ta gerçekleşti.
Mô 547 civarı Miletli Thales öldü.
Mô 432 Metan ve Euktemon Atina'da yaz gündönümünü gözlemlediler.
Mô 384 civarı Aristoteles, Yunanistan, Stagira'da dogdu.
MÔ 367 Aristoteles, Auna'daki Platon Akademi�' ne katıldı.
birinci kadir sın ıfındaki ytldızlar, altıncı kadir
Mô 350
yıldızlardan yaklaşık 100 kat daha parlaktı r. Di
Aristoteles Gökler Üzerine adlı eserini tamamladı.
ğer bir deyişle bir obje ne kadar parlaksa, görü nür parlaklığını temsil eden sayı o kadar küçük tür. Günümüz skalası da 100 kat parlaklık fark ı
MÔ 322 Arıstoteles Yunanistan'daki Chalcis şehrinde öldü.
için beş kademelik kadir farkı kullanır ama çok
Mô 310 civarı
parlak ytldızları tanımlamak için negatif saytlar
Samostu Aristarkos dogdu.
kullanır. Örneğin Sirius yıldızı (Akytldız) - 1 .42; güneş -26.5 kadir olarak sınıflanrnışllr. Hubble Uzay Teleskobu gibi araçlar +28 kadirden daha
Mô 285 civarı Aristarkos Lyceum'da çalışmalanna başladı.
sönük objeleri belirleyebilir ki bu, çıplak göz ile
MÔ 190
algıl ayabileceğimiz herhangi bir şeyden 440 kat
Hipparkos bugünkü lznik'te dogdu.
daha sönüktür. Büyük antik Yunan gökbilimcilerinin so nuncusu, MS 100 ile 170 arasında yaşayan ve Batlamyııs (Ptolemeus) diye de bili nen Claudi
Mô 150 civarı Hipparkos
Aratus ve Eudoxus Üzerine Yorum adlı eserinı
tamamladı.
us Ptolemaeus'du. Batlamyus tıpkı Aristote
MS 100 civarı
les'in modeli gibi dünyayı evrenin merkezine
Batlamyus dogdu
yerleştiren, yermerkezli bir güneş sistemi geliş tirdi. Ancak bu sistem, Aristoteles modelinin aksine ay, güneş ve gezegertlerin hareketlerini, bir derecelik bir hata payı içinde oldukça doğru öngörebiliyordu. Pergalı Apollonius da MO 3.
MS 150 civarı Batlamyus Almagest adlı eserini tamamladı.
MS 170 Ba�amyus öldü.
BİLİMİN SERÜVENi
BATIAMYUS ikinci yüzyılda Batlamyus gezegenlerin, güneşin ve ayın hareketlerini bir derecelik bir hata payı içinde öngörebilen yermerkezli bir güneş sistemi modeli geliştirdi.
1543 - 1705 1543
1572
1608
1609
Mikolaj Kopernik
Tycho Brahe dünya
Johannes Kepler gezegen
güneşmerkezli evren
atmosferi dışında yeni bir
Hollandalı gözlük imalatçısı
teorisini yayımladı.
yıldız, bir süpernova gözlemleyerek göklerin değişebildiğine ilişkin kanıt elde etti.
28
Hanı Lippershey, ilk kırılmalı teleskobu üretti. icadı gökbiliminde kaçınılmaz bir çığır açtı.
hareketler inin yasalarını açıklayan ilk çalışmalarını yayımladı.
GÖKLER
yüzyılda benzeri bir model önermiş
rebilen başka bir model mevcut de
ti. Hipparkos bu modeli geliştirmiş,
ğildi. Batlamyı.ı s'un görüşleri astro
Jıakkında dalıa
Ballamyus ise tamamlamıştı.
nomik düşünce üzerindeki hakimi
fazla içiıı bkz.
yetini 1 500 yıl kadar sürdürdü.
sayfa 318.
Batlamyus'un evren anlayışına gö re gezegenler "dış çember" denen
I\atlamyus'un en büyük eseri Al
çemberler içinde hareket ediyor ve
magesı 'di. Almagest Arapçadaki Yii ce Kitap'ın Latince çevirisiydi. M.S 150 civarında kaleme alınan eser, an
her dış çember de "merkezi taşıyıcı" denen dairesel bir yörüngeyle yerkü re etrafında dönüyordu. Ancak bu
tik Yunan gökbilim belgelerinden
basil çemberler, gökyüzünde görü
günümüze dek ulaşan tam ve anlaşı
len hareketlerle pek uyuşmuyordu.
lır tek eserdir. Aristarkos ve Hippar
Durumu telafi etmek için Batlam
kos dahil, önde gelen birçok klasik
yus, yerküreyi merkezin biraz dışına
gökbilimcinin orijinal eserleri za
yerleştirdi. Ayrıca "ekuant" (denge
manla kayboldu. Ancak Batlam
noktası) denen noktalar yarattı. Her
yı.ıs'un Almagesı'i sayesinde hem
Batltımyus
dış çember merkezinin sabit bir hız
onun, hem de diğer gökbilimcilerin
USTURLAP
la uzaklaşır gibi göründüğü nokta
çalışmaları ve başarılardan haberdar
Usturlabın 6. yuzyılda
lardı bunlar.
oldıık.
Kadıyla birlikte
Batlamyusçu model özünde farklı
g6kbılımcik!r, ufka ve
boyutlarda olup, farklı hızlarda ha
KOPERNIK DEVRiMİ
boylama kıyasla
rekel eden birkaç düzine çemberden
Batlamyı.ıs'un düzenli ve yermerkez
güneş ve yıldızların
ibaret karmaşık bir sistemdi. Bu mo
li evren tablosu 1 6. yüzytla dek be
konumunu
del yüzyıllar boyu göklerin standart
nimsenmeyi sürdürdü. Ancak 1 6.
hesaplayabıldık!r
tasviri olarak kabul edildi. Ancak
yüzytlda Rönesans'la gelen dini, po
Daha üstün bır yön
gökbilimciler model bazlı tahminleri
litik ve entelektüel devrimle birlikte,
belirleme aracı olan
gerçek gözlemlerle karşılaştırdıkça,
günümüzün evren anlayışını şekil
sekstantların icadına
belirlenen hataların sayısı zamanla
lendirecek olan kültür yaratıldı. Bi
dek, usturlaplar ilk
arttı ve Batlaınyı.ısçu model nispeten
limsel düşüncede kısa süre sonra or
denizök!r tarafından
kusurlu kabul edilmeye başlandı. Ne
taya çıkacak olan değişimi tetikleyen
yaygın olarak
var ki hatalarına rağmen bu modelin
kişi, umulmadık biriydi; Mikolaj
kullanıldı.
dışında, gezegen hareketlerini öngö-
Koperııik. Herkes tarafından sessiz
1610
1687
1705
Galileo Galilei güneş
Sir lsaac Newton
Edmund Halley
lekeleri, ay kraterleri ve
yayımlanan Principia adlı
hesaplamalarıyla bir
Jüpiter' in dört ayı ile ilgili
çaltşrna�ırıdd evreıı�I
kuyıukluyıldızın yeniden
bulgularını açıklayarak,
yerçekimi teorisini ve üç
görüleceğini öngördü.
evrendeki her şeyin
hareket yasasını anlattı.
Kuyrukluyıldız 1758 yılında
dünyanın çevresinde
görüldü9ünde ona
dönmedigini kanıtladı.
Halley'in ismi verildi.
r
.,,r:-•�ı
I � rı .., ı 1 1 � 1 ı 1 1 t ı " ı ı ı ıı �.!· , ı u� lt-P: S l!I J. ; ) • • .,4tııı� ı. .lıC �.. '"'.; ' ..l '·':·t·/...:;J· -. · � ·
29
B i LiM i N SERÜVE N i
sakin ve duyarlı bir vizyoner olarak görülen Kopernik, zamanı için ol dukça radikal ve devrim niteliğinde
masını yayunlamamaya karar verdi
bir evren görüşüyle ortaya çıktı.
ve yalı1ızca yakınları arasında elden
Kopernik 19 Şubat 1473'te, Polon
ele dolaştırdı.
ya'nın Torun şehrinde varlıklı bir ai
Belki de yeni fikirlerinin dünyayı
lenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
ne kadar rahatsız edeceğinin farkın
Babası tacir, annesi ise zengin bir ai
daydı. Yorum Kopernik'in zamanına
lenin üyesiydi . Kopernik on yaşına
göre oldukça yeni ve tehditkar sayı
bastığında babasını kaybetti. Bunun
labilecek, dünyanın sabit bir güneş
üzerine -bir Katolik piskoposu ve
etrafında dairesel hareketlerle dön
ilk kez dile
akademisyen olan Lukasz Watzenro
düğüne ilişkin görüşünü
de adlı- dayısı, genç Mikolaj'ı kanat
getirdiği çalışmasıydı. Bu görüş çok
ları altına aldı. O dönemde Kolomb
geçmeden bilimsel düşüncede bir
Atlantik'e yelken açmış, Kopernik ise
paradigma kayınası yaratmakla kal
Cracow Üniversitesi'nde öğrencilik
mayacak, topyekün bir ideolojik
yapıyordu. Kopernik ayrıca İtal
devrimin de a}'11ası olacaktı.
ya'daki Bolonya Üniversitesi'nde de kilise kanunu ve tıp eğitimi alıyor, as
Bundan
ancak
iki
yıl
önce,
1 5 12'de, Martin Lutlıer din bilimi
ilmini araştınnaya başlıyor
doktorasını tamamlamıştı. Koper
du. l 503'te Ferrara Üniversitesi'nden
nik'in Yorıımıı'u kaleme aldığı dö
kilise kanunu doktorluğu unvanını
nemde Luther, Alınaııya'nın Wit
tronomi
aldı ve Doğu Prusya' daki Heils
tenberg Üniversitesi'nde ders veri
berg'de piskoposluk mevkisinde bu
yordu. Çalışkan ve tövbekar bir genç
lunan dayısının çevresi için hekimlik
olan Luther, kendisini İncil ve erken
yapmaya başladı. Kraliyet üyeleri ve
dönem kilise çalışmalarma adamıştı.
yüksek mevkilerdeki din görevlileri,
Çalışmaları onu Katolik Kilisesi'nin
Kopernik'in hekimliğine başvursalar
Hıristiyanlığın birkaç temel niteliği
da o, vaktin i fakirlere yardım ederek
ni (özellikle de, aklanmanın yalnız
geçinneyi tercih ediyordu.
30
Devinimine İlişkin Teoriler Osıı:ine Yorıım. Ne var ki Kopernik bu çalış
imanla gerçekleşebileceği doktrinini;
Hukuk ve tıp eğitimi aldığı halde
Tanrı'nın lütfCına eylemle değil, hat
Kopernik'in başlıca ilgi alanları as
ta "bağışlama belgesi" yoluyla ve ki
tronomi ve matematikti. Eski çağ
lise üyelerine maddi ödemeler yapa
Yunanlarına ait eserleri okumuş,
rak değil, in1anla kavıışulabileceği
1 5 1 3 Mart'ında kendi gözlemevini
fikrini) yitirdiği sonucuna vardır
inşa etmek için 800 adet tuğla ve bir
mıştı. O dönemde Roma'daki Aziz
fıçı kireç satın alınıştı. Bundan bir yıl
Peter Bazilikası'nın yenilenmesine
sonra kendi evren görüşünü net bir
katkı sağlamak amacıyla Katolik pis
şekilde oluşturmuş ve ilk astronomi
koposlar tarafmdan bağışlama bel
tezini yazmıştı. Tezin başlığı De
geleri satışa çıkarılmıştı.
hypothesibııs motuum coelestiıım a se constiıutis commentariolııs'du, yani Konumlarına Göre Gök Cisimlerinin
modelinin son rötuşlarını sessiz se
Kopernik güneşmerkezli evren dasız tamamlarken, Lutlıer ve takip-
GÖKLER
KOPERNİK 16. yüzyılda Mikolaj Kopemik güneş sisteminin merkezinde güneşin yer aldıgını ve dünyanın da onun çevresinde döndü�ünü ileri sürerek, evrene bakışımızı temelden
d�iştirdi.
çileri de kilise reformu için baskı ya
roluş içinde buhu1dukları varsayımı
pıyorlardı. Bu iki adamın çalışmaları
nı benimsemişti. Bu bakış açısı Hı
ilk bakışta birbirinden farklı görünse
ristiyanlığın yukarıda cennet, aşağı
de, devrim niteliğindeki görüşleri ni
da cehennem modelini onaylıyor gi
hayetinde ortak bir dili yakaladı. Klasik yermerkezli evren modeli
biydi. Modelde değişikliğe gitmek yalnızca Aristoteles ile Batlamyus'a
en mükemmel alanın, en dıştaki kü
değil, aynı zamanda kiliseye ve Hıris
reyle temsil edilen ve ayın ötesinde
tiyan doktrinine de meydan okumak
yer alan kürenin kapladığı alan oldu
anlamına geliyordu.
ğu; merkezdeki dünyaya yakın küre
Kopernik'in kiliseyle sağlam bağ
lerin ise daha az mükemmel bir va-
ları vardı: dayısı piskopostu, kendisi
31
BİLİMİN
SERÜVENi
de 24 yaşında kilise özel h eyet üyesi
na tabi, herhangi bir gezegendi.
olmuştu. Gökyüzü gözlemlerinin ki
Kopernik'in görüşleri bilimsel dü
lise doktrini ile çeliştiğinin bilincin
şünceyi günümüz arılayışma yaklaş
deydi ama yine de hararetle ve sesini
tırdı ama kısıtlı yönleri de yok değil
yükseltmeden yermerkezli evren gö
di. Batlamyus'un sistemi gibi Koper
rüşüne karşı çıkıyordu. "Biz güneşin
nik sistemi de gezegenlerin sabit bir
etrafmda dönüyoruz," demişti Yo
hızla dairesel yörüngelerde döndü
rum' da, "tıpkı diğer gezegenler gi
ğünü varsayıyordu. Ne var ki bu sis
bi." Çalışması aslında papalık mecli
tem, güneşe daha yakm gezegenlerin
si tarafından olumlu bir tepkiyle kar
yörüngelerinde daha hızlı döndükle
şılanmış, hatta övgüler alınıştı. Bu
ri fikrini ilk kez ortaya atmıştı. Örne
nun üzerine Papa X. Leo, Kopernik'i
ğin yerküre, güneşin daha uzağuıda
takvim reformuna katkıda bıılun
ki gezegenlere kıyasla, yörüngesinde
ması için Roma'ya davet etti.
daha hızlı hareket ediyordu. Bu yeni
Kopernik fikirlerinin
hipotez Kopernik'in, bazı gezegenle
skolastik
dinbilimciler kadar halkın da tepki
rin neden gökyüzünde tersine hare
sini
farkındaydı.
ket edermiş gibi göründüklerini
Ömrünün 16 yılını ilk kez Yorum'da
açıklamasına yardımcı oluyordu.
çekebileceğinin
açıkladığı evren modelini kimseye
Söz konusu hareket, geçmiş ve gü
duyurmadan mükemmelleştirmeye
nümüz gökbiliıncilerinin "geri hare
adamıştı. 1 530'a gelindiğinde çalış
ket" dedikleri optik bir yanılsamadır.
masını tamamlamış ama yayımlan
Batlaınyus modelinden daha zarif
ması için henüz onay vermemişti.
olsa da, sabit dairesel yörünge varsa
De revoluıionibus orbium coelestiıım (Gök Cisimlerinin Devinimleri Üzeri ne) adlı eseri nihayet Almanya, Nu
yımı nedeniyle Kopernik modelinin
remberg'de, Kopernik'in
dört katına!- varan hata payıyla yan
öldüğü
1543 yılında yayımlandı.
de, gezegen hareket ve konurrılannı, iki dereceye -yani dolunay çapının lış öngördüğü zaman içinde arılaştldı.
De revolutionibus gezegenl erin gözlemlenen hareketlerinin işleyen
DEVRİMİN REFORMU
bir geometrik modelini ortaya koyu
Kopernik modelinin benimsenmesi
yordu, yani Babilliler ile Aristarkos
uzun zaman aldı. De revolutioni
gibi antik Yunanların yapılandırma
b ııs 'un basımını altmış yıl takiben, 16. yüzytlın sonlarında dahi Koper
ya çalıştıkları modeli. Merkezinde
32
güneş olduğu halde işleyen bir model
nik'in haklılığını açıkça kabul edebi
sunan Kopernik, dünyanın ve insa
len az sayıda entelektüel vardı. Son
nın evrendeki yerine ilişkin yaygın
raları güneşmerkezli evrenin sözcü
bakış açısını sarstı. Yerküre artık etra
sü kabul edilecek olan GaWeo GaWei
fında itaatkar bir şekilde dönen gök
bile Kopernikçiliği henüz açıkça des
leriylc, evreni sapa�ağlam bir merke
teklememişti.
ze bağlayan odak noktası değildi. Ak
meslektaşı johannes Kepler'e yazdığı
1597'de gökbilimci
sine, güneşin yörüngesinde dönen
bir mektupta, bu türden bir kabul
diğer gezegenlerle aynı fizik yasaları-
lenmenin yol açabileceği suçlamalar-
dan çekindiğini itiraf etmişti. Ancak teleskobuy la gördükleri, bundan on yıl sonra güneşmer kezli modeli açıkça destekleme konusunda ikna olmasını sağladı. Galileo Galilei 1 5 Şubat 1 564'te, İtalya'nın Pi sa şehrinde, bir müzisyen ve tacirin oğlu olarak dünyaya geldi. Pisa Oniversitesi'nde tıp eğitimi aldı ama ilk aşkı matematikti. Sonunda öncelik le Pisa'da, ardından 1 592'den itibaren Pado va'da matematik profesörlüğü yaptı ve bu göre vini 18 yıl sürdürdü. Genel inanışın aksine teleskobu icat eden Ga lileo değildi. Galileo ı 609 yazında Venedik'te, nesneleri yakın gösteren ve "casus cam" diye tercüme edilebilecek boru dürbününü üreten bir HoUandalı'dan bahsedildiğini duydu. Bu alet, içine iki adet bombeli cam parçası monte edilmiş bir tüpten oluşuyordu. O dönemde bombeli camın, tıpkı bombeli ayna gibi görün tüyü bükebileceği biliniyordu. Galileo, sözü ge çen aletin içindeki iki adet bombeli camm, bü külmeyi arttırmak için kullanıldığını tahmin ediyordu. Bu görüşünü test edebilmek için ken di dürbününü, yani "kırılmalı teleskop"unu yaptı. Aynı yılın ağustos aymda Galileo, Vene dik'te teleskobunu sergiliyordu. Galileo'nun teleskobu cisimleri çıplak göze kı yasla yaklaşık 30 kat yakınlaştırıyordu. Gali leo'nun teleskopla baktığı ilk gökcisinllerinden biri aydı. Ay yüzeyinde görülen girinti ve çıkın tıların tepeler, vadiler ve maria yani deniz adını verdiği oluşunllardan kayılaklandığuu düşünü yordu gökbilimci. Ayı teleskopla izleyen Galileo, uydu yüzeyindeki dağların düşürdüğü gölgele rin uzunluğunu ölçtü ve elde ettiği bıtlgıtlarla dağların yüksekliklerini hesapladı. Ayrıca teles kobunu gece gökyüzü boyunca uzanan bulanık ışık şeridine, yani Samanyolu'na doğntlttu ve onun, gözle görülemeyecek kadar sönük ışıklı, sayısız yıldızdan oluştuğunu doğruladı. Son ola rak Galileo teleskobunu gezegenlere çevirdi. Parlak Jüpiter'i izlerken etrafında, gezegen oldu ğunu düşündüğü dört gök cisminin döndüğünü
MİKOLAJ KOPERNİK Gökbilimci, güneşmerkezli sistem kuramcısı 1473 19 Şubat'ta Polonya. Torun'da döğdu.
1491-1494 Cracow Ünivmitesi'nde beşeri bilimler egitimi aldı.
1496-1500 ltalya'daki Bolonya Üniversitesi'nde büyük gökbilimci Domenico Maria de Novara'nın öğrencisi olarak ı?gitim aldı; birçok gökyüzü gözlem çalışmasına tanıklık ve asistanlık etti.
1501-1503 ltalya'daki Padova Üniversitesi'nde tıp egitimi aldı.
1503 ltalya'daki Ferrara Üniversitesi'nde kilise kanunu doktorasını tamamladı.
1504 Evrendeki devinimler üzerine teorileriyle ilgili gözlemleri derlemeye ve fikir toplamaya başladı.
1507 Güneşmerkezli evren modeline ilişkin görüşünü ilk kez dile getirdigi Commentariolus adlı çalışmasını elden ele dolaştırdı.
1522 Grudziadz'da Prusya Kraliyet Üyeleri Kongresi'nde madeni para basımı üzerine tezini sundu.
1539 Wittenberg'de matematik profesörlügü yapan Georg Joachim Rheticus tarafından ziyaret edıldi. Rheticus, Kopernik'in guneşmerkezli teorisini öğrenmeye ve daha ayrıntılı bir
tez
yayınlanması için yardımcı olmaya gönüllüydü.
1543 Kopernik'in güneşmerkezli evren modeline kanıt sunan en önemli tezi De revolutionibus orbium coelestium Nuremberg'de yayınlandı.
1543 Günümüz Polonya·�ndaki Frombork şehrıne karşılık gel n Prusya' da, Frauenburg'da 24 Mayıs'ta öldu.
Dogu
GÖKLER
BiLiMiN SERÜVENİ
GALİLEO VE TELESKOP Kendi yaptı�ı teleskobuyla Galileo Galilei, 161 0'da Jüpiter'in etrafında dönüyor gibi görünen dört ışık noktasını gözlemledi. Galileo Jüpiterin en büyük dört uydusunu keşfetmişti: lo, Europa, Ganymede ve Callisto. 19. yüzyıla ait bu gravür, Galileo'yu gözlemlerini bir grup Venedikli meclis üyesiyle paylaşırken resmediyor.
34
35
BİLİMİN SERÜVENİ
GÖKLERİN GEOMETRiSi
fark etti. Bugün artık bu cisimlerin
Galileo Sidereus nuncius
şiyle Jüpiter'in en büyük dört uydusu
(Yıldızlann Habercisi)
olduğunu biliyoruz.
adını verdigi çailjlTlasıyla
Galileo uyduları, yani bilicilerin deyi
Galileo'nun gözlemleri, gök ci
Jüpiter uydularının
simlerinin ve hareketlerinin kusur
keşfini açıkladı ve tüm
suz geometrik özelliklere sahip oldu
gökcisimlerinin yerküre
ğunu söyleyen Aristocu varsayunla
etrafında döndügüne
çelişiyordu. Örneğin ayın, kusurlu
dair Aristocu inancı
yapıdaki yerküre üstündekileri andı
sarstı.
ran girinti ve çıkıntıları vardı. Galileo'nu n Jüpiter gözlemleri gü neşmerkezli evren modelini de des tekliyordu. Bazı yorumcular şimdiye dek aydan hiç uzaklaşmadığı için, yerkürenin hareket etmesinin ola naksız olduğunu ileri sürüyordu. Ancak zaten güneşin çevresinde dö nen Jüpiter'in kendi yörüngesinde
yıda insan bu lekelerinin aslında yü
de uyduları olduğunu keşfeden Gali
zeysel özellikler değil, güneşin uydu
leo, dünya ve uydusunun da birlikte
ları olduğunu öne sürdü. Ancak Ga
güneş etrafında dolaşabileceği sonu
lileo düzenli gözlemleriyle güneş le
cunu çıkardı. Jüpiter'in çevresini
kelerin hareketlerinin de kaydını tut
turlayan Galileo uydularının varlığı
tu ve güneş döndükçe, lekelerin de
bile, tüm gökcisimlerinin dünyanın
onunla birlikte döndüğünü gördü.
çevresinde döndüğü inancmı sars maya yetmişti.
36
Galileo teleskop gözlemleriyle ay rıca Satürn'ün uzantıları olabileceği
Teleskobu ürettikten ancak birkaç
ni düşündüğü bir şeyi de keşfetti:
ay sonra 1 2 Mart 1 6 1 0'da Galileo, Si
arada bir gözden kaybolan ve aylar
dereus nııncius, yani Yıldızların Ha bercisi başlıklı çalışmasıyla gözlemle
kım öbekler. Ne var ki gözlemciler,
sonra yeniden beliren, gizemli birta
rini yayımladı. Kitap, başlığı haricin
Galileo'nun ölümünden ancak 17 yıl
de Latince değil, İtalyanca yazılmış
sonra, yani 1 659'da, Satürn'ü kuşa
ve böylece İtalya'da çok daha geniş
tan bu ince, düz kuşağa dikkat çekti
bir kitleye hitap ederek, büyük başa
ler. Hollandalı fizikçi Christiaan
rı sağlamıştı. Beş yıl içinde Çinceye
Huygens, 1 659'da yayımlanan Syste
bile çevrildi. Galileo ise gözlemlerini
ma saturnium isimli kitabında yeni
sürdürerek, evrene ilişkin geleneksel
görüşünü duyurdu. Huygens yıllar
varsayunları bir bir yıktı. Sözde hiç
süren titiz gözlemlerinin sonucunda
değişmeyen ve kusursuz güneşin yü
Satürn'ün yüzeyinden ayrı, ince bir
zeyinde, yani fotosfer denen "dış ta
halkayla çevrelendiği sonucuna var
baka"da, günümüzde güneş lekesi
mıştı. Dünya ve Satürn güneş yörün
dediğimiz karaltıları keşfetti. Çok sa-
gesinde dönerken, halkaların görün-
düğü açı değişiyordu. Dünyadan bakışumzla halkalar tam yan hizaya geldiklerinde kaybol u yorlardı. Satürn bize veya aksi yöne doğru eğil dikçe ise halkalar gezegen çeperinin iki yanmda çıkıntı şekli nde beliriyordu. Galileo'nun, Satürn uzantılarma ilişkin kuşkularmı açığa kavuşt ur mak isteyen Huygens, gözlem ve mantığa baş vurmuştu. Galileo yine teleskobuyla, tıpkı ay gibi Ve nüs'ün de görünümünde değişiklik olduğu izle nimini yaratan bazı evrelerden geçtiğini keşfet ti. Bizler ayı gördüğümüz gibi, Venüs'ü de gü
GALİ LEO GALİLEİ Gökbilimci, fizikçi 1564 1 5 Şubat'ta ltalya, Pisa'da doğdu.
1581 ltalya'daki Pisa Üniversitesi'ne başladı.
1592 Padova Üniversitesi'nde matematik kürsüsüne kabul edildi.
neşe kıyasla değişik açılardan görürüz. Böylece
1604
güneşin ışmları farklı zamanlarda, gezegenin
Eğimli bir arazide ivmeli hareket deneylerine başladı.
farklı bölümlerini aydınlatır. Satürn'ün bizim görüş alanımıza giren ve güneş ışığı almayan bölümleri, karanlık gecenin fonunda gözden
kaybolur. Yerküre bakış açımızla Venüs, hilal den dolunaya kadar çeşitli evrelerden geçer. An cak dolunay evresinde konumu güneşin uzak tarafında olduğu için dünyadan görülemez. Teleskobuyla gerçekleştirdiği dört yıllık gök yüzü gözlemlerinin ardından Galileo, Koper nik'in haklı olduğuna kanaat getirdi ve 1 6 1 3'te
Kopern ik yandaşı olduğunu ilan etti. Bunu Ro ma Katolik Kilisesi'nde yoğun çalkalanmalann yaşandığı bir dönemde gerçekleştirdi. Orılarca yıl önce, 1542'de, Papa ili. Paul inancı korumak ve desteklemek için bir kardinaller konseyi ol uş turmuştu. Sonuçta ortaya çıkan Engizisyonlar la, Katolik yetkililer durmaksızın dinden sapan ları aramış, Hıristiyan dogmayı tehdit edebile cek yazıları sansürlemek için tüm yayınları göz den geç irmeyi sürdürm üştü . 1 6 l 6'da kilise yetkilileri Kopernik'in evren görüşünü dinsizlik olarak tan ımlıyordu. Başpis kopos Roberto Bellarınino, Galileo'yu güneş merkezli modeli bir olgu olarak öğretmekten vazgeç mesi konusunda uyardı . Kopernik'in ki tabı, resmi olarak "düzeltilene dek askıya alın mış"tı. Engizisyonun kitapları incelemekten so rumlu kolu olan İndeks, De revolutionibııs'da itiraz gerektiren pasajlar bulmuşru. Özellikle de
1609 Teleskobu geliştirerek onu, ciddi gökyüzü gözlem çalışmalarında kullanan ilk kişi oldu.
1610 Teleskopla Jüpiter'in dört uydusunu, daha sonra da Venüs'ün evrelerini gözlemledi.
1613 Kopernik sistemini desteklediği Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar'ı yayımladı.
1616 Güneşmerkezli evren modelini gerçek model olarak öğretmesi, Katolik Kilise yetkilileri tarafından yasaklandı.
161�618 Jüpiter uydularının hareket ve tutulmalarını çizelgeye döktü.
1632 Batlamyusçu ve Kopemikçi evren modelleri üzerine tartışmaları içeren iki Büyük Dünya Sistemi Üzerine Diyaloglar'ı yayımladı.
1633 Kutsal Engizisyon Mahkemesi'nce yargılandı; dinden sapmaktan suçlu bulundu, güncşmcrkezli evren teorisini açıkça ilan etti.
1642 8 Ocak'ta ltalya, Arcetri'de öldü.
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N i
yazarın Kutsal Kitap'ı güneşmerkez
ceği uzun bir yola sevk edecekti.
li modele göre yorumladığı ya da bu
Tycho (ilk adının Latince söyleni
modeli tam anlamıyla doğru ilan et
şi) Brahe, 14 Aralık 1 546'da, günü
tiği bölümlerde.
müzde İsveç sınırlarına dahil olsa da,
Sonraki birkaç yıl boyunca GaWeo
o dönemde Danimarka'da yer alan
ilgisini bilimin diğer alanlanna yo
Skane'de, asil bir ailenin çocuğu ola
ğunlaştırdı. 1623'te Papa VTII. Ur
rak dünyaya geldi. Henüz 13 yaşında
ban unvanını alan arkadaşı Maffeo
Kopenhag'daki Lutheran Üniver
Barberini, Galileo'ya güneşmerkezli
sitesi'nde eğitime başladı. Aynı za
model hakkında yazması için izin
manda vasisi olan amcası onun hu
verdi. Tek şart, modeli bir olgu değil,
ktıkçu olı11 asını istiyordu ama tanık
varsayım olarak anlatmasıydı. So
lık ettiği güneş tutulması Tycho'yu
nuçta 1632'de ortaya iki Büyiik Dün
öylesine etkilemişti ki o günden iti
ya Sistemi Üzerine Diyaloglar adlı ya
baren kendisini gizliden gizliye gök
1IUlllCllPUR
pıt çıktı. Galileo kitabını üç kişi ara
bilime ada1111ştı. Harçlığını gökbilim
Tellstqıllr
sında geçen konuşmalar şeklinde
kitaplarına harcıyor, gece geç saat
Galllo'IUI
kurgulamıştı: Kopernik sisteminin
lerde gizlice dışarı çıkarak gökyüzü
Blllllndln bu )Wlil
savunucusu, Salviati; Aristotelesçi
nü gözlemliyordu.
olıMı;I geliıller �
sistemin sadık savunucusu, Simpli
1563 yazında Tycho, Jüpiter ile
cio; ve her ikisinden bilgi edinen Ve
Satürn'ün kavuşumunu, yani buluş
Slj'llıılıillCl metak
nedikli asilzade, Sagrado.
masını izledi. Birbirine gitgide yakla
ve lrtl1lllldln )'llldlıwı opılc
Kitabın yayımlanmasından kısa
şan ve 24 Ağustos'ta neredeyse tek
süre sonra GaWeo, Roma'ya çağrıldı.
bir noktada birleşen iki gezegenin iz
telıııkqıllıll )Wllllla,
Arkadaşı artık onu, görüşlerini ya da
lediği yolu geceler boyu kağıda dök
aı1ık hemen her
kitap yayımlama özgürli.iğüni.i sa
tü. Gözlemleri sırasında Batlam
dılga bcır,uıdlki
vunmaya gönüllü değildi. Katolik
yus\ın evren modeli kullanılarak ha
ııınm �
yetkiWer Galileo'nun papayla ilişki
zırlanan astronomi tablolarındaki
il;iı ıldjo, ,......
sinde yanılım davrandığından, hatta
hataların farkına vardı. Bu hataları
kitapta onunla dalga geçtiğinden
düzeltmeye karar verdi.
gllllll llll llt kızılOllsi
lı!leslııoplaıı
k�
şi.ipheleniyorlardı. Uzun süren mah kemenin
sonunda,
22
Haziran
1633'te, 70 yaşındaki Galileo, dini
den
sapkınlıktan suçlu bulundu. Sözünü
gökbilim eğitimi almaya başladı. Si
geri almaya zorlandı, kitabı yasaklan
Wittenberg
Ü n iversitesi'nde
nir bozucu ve kibirli olduğu söylenen
dı ve Toskana'daki villasından çık
kişiliği, 20 yaşındaki küstah delikan
maktan men edildi. Galileo 8 Ocak
lının bir düelloya girmesine neden
1642'de, yani Kopernik'in ölümün
oldu. Sonuçta burnunun bir parçası
den 99 yıl sonra, bu villada öldü. Galileo ile aynı dönemde, genç bir Danimarkalı hayatının ilk güneş tu
38
Amcasının 1 565'teki ölümünü ta kiben Tycho, gizliliğe gerek görme
nı kaybetti ve ömrünün geri kalanı boyunca yüzüne metal bir burun protezi yapıştırmak zonmda kaldı.
tulmasını izliyordu. Bu özel gün,
1 1 Kasım 1 572'de Tycho "parlak
genç Tygre Brahe'yi, gökyüzü olayla
lığıyla diğer tüm yıldızları gölgede
ruu izleyerek ve kaydederek geçire-
bırakan yeni ve sıradışı bir yıldızın"
GÖKLER
tam tepesinde ışıldadığını fark etti. Günümüzde bu yıldızın Cassiopeia (Kraliçe) Takımyıldızı'ndaki muaz ı,am bir süpernova olduğunu -patla yan, olağanüstü büyük yıldız- bili yoruz. Yıldız -4 kadir değerine ulaşa rak 18 ay boyunca büyüleyici bir şe kilde parladı. Tarihçilerin deyişiyle Tycho'nun bu yıldızı, kusursuz, değiştirilemez ve değişmez gök anlayışını temel alan Aristocu inanca sahip tüm gök bilimcileri hayrete düşürecek bir olaydı. Bu klasik bakış açısına göre, gökte görünen ve gözden kaybolan bu tür yeni yıldızların ve kuyruklu yıldız gibi cisimlerin, aya değil, dün yaya yakın olan daha alttaki ve ku surlu kürelerde yer alınası gerekiyor du. Tycho'nun keşfi ise bunun aksi ne işaret etmekteydi. Sadık bir gözlemci olan Tycho, yıldızı
iki yıldan uzun bir süre göz
lemledi ve Avrupa'da yaşayan diğer
nimarka Boğazı'ndaki Hven adasın
GÖZLEM EVİ
gözlemcilerden veri topladı. Sonun
da bir gözlemevi vermeyi teklif etti.
Prag'daki Belvedere
da yıldızın konumunun değişmedi
Hamisinin sağladığı fonlarla Tycho,
Şatosu'nun terasındaki
ğini arıladı; nereden gözlenirse göz
Uraniborg (Gökler Şatosu) ve Stjer
rubu tahtalan Tycho
lensin, Cassiopcia takımyıldızının
neborg (Yıldızlar Şatosu) isimli iki
Brahe ile Johannes
aynı noktasında yer alıyordu. Bturnn
şato inşa etti. Burada 20 yıldan uzun
Kepler'ı bekliyor.
üzerine Tycho, bu parlak yıldızın
bir süre, sekstantlar ve büyük duvar
dünya ile ay arasındaki kusurlu kü
rubu tahtası da dahil çeşitli görkem
renin değil, dıştaki kusursuz kürenin
li aygıtlarla gözlem yaparak yaşamını
bir parçası olı11ası gerektiğine karar
sürdürdü.
verdi. Gözlemleri onu yerınerkezli
Hven'de yaşadığı dönemde Tycho
modeli gözden geçirmeye itiyordu.
yıldız paralaksını, yani bir yıldızın
Galileo henüz dokuz yaşındayken,
görünen konumundaki hafif kayma
yani 1573'de, Tycho elde ettiği so
yı ölçmeye çalıştı. Ancak böyle bir
De Stella Nova ( Ye ni Yıldız Üstüne) adlı kısa kitabını
sabit olduğuna karar verdi ve Koper
yayunladı.
nik modelinin hatalı olduğunu ilan
nuçları derlediği
kayına tespit edemeyince dünyanın
Şöhret Tycho Brahe ve yıldızmın
etti. Günümüzde artık dünyanın gü
peşini bırakınadı. !576'da Danİn1ar
neş etrafında dönmesinden kaynak
il. Frederick, Tycho'ya Da-
lanan yıldız paralakslarının gerçek-
ka Kralı
39
B İ L İ M İ N SERÜVE N i
ma İmparatoru
il. Rudolph'un ya
nında imparator matematikçisi ola rak görevine başladı. Tycho Brahe elindeki yılların biri kimi verilerle kendi "Tychonik" ev ren modelini geliştirmek istiyordu. Gerekli hesapları yapmaları için ya nına birkaç gökbilimci ve matema tikçi aldı. Onlardan biri Johannes Kepler'di. Her iki bilimcinin de gök bilim tarihinde önemli yer teşkil et mesi kaçınılmazdı. Kasım 1 60l'de, Galileo'mın teleskobunu üretmesin den henüz sekiz yıl önce, Tycho Bra he yatağa düştü. Ölüm döşeğindey ken il. Rudolph'u, kendi yerine Kep ler'i görevlendirmesi için ikna etti. Kepler, Tycho'nun tam zıttıydı . Altı kardeşin en büyüğü olan Kepler, 27 Aralık 157 !'de, günümüz güney batı Almanya'sına dahil olan Weil kasabasında, yoksul bir Protestan ai lenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bölge o dönemde ağırlıklı olarak Ka tolikti. Kepler'in babası güvenilmez
GÖKLERİN MODELİ
ten de gözlemlenebilir ve ölçülebilir
ve tembel, annesi ise ahlaki kişiliği
Johannes Kepler güneş
olduğunu biliyoruz. Ancak bu para
tartışılabilir biriydi. Kepler ilerleyen
sisteminin karmaşık bir
lakslar Tycho'nun elindeki aygıtlarla
yıllarda cadılıkla suçlanan annesini
matematiksel modelini
tespit edebileceği herhangi bir şey
uzun süren mahkemede başarıyla
çıkardı. Bu modelde
den 1 00 kat daha küçüktü. Ancak yi
savundu.
birbiri üstüne kurulu bir
ne de Tycho, teleskoptan yararlan
Çelimsiz, sessiz ve çalışkan bir ço
dizi küre ve aralannda
maksızın 777 yıldızın konumlarını
cuk olan Kepler, maddi durumu yü
da geometrik katmanlar
ölçmeyi başardı. Titiz gözlem alış
zünden yoksulların okuluna gitti ve
vardı. Kepler'in
kanlığı ve kendi tasarladığı devasa
başarısıyla okulda parladı. 1587'de
Mysterium
aygıtlar sayesinde tespitlerinde, bir
burs kazanarak dinbilim eğitimi al
Cosmographicum adlı
derecenin altmışta biri dahilinde
dığı Tübingen Üniversitesi'ne girdi.
kitabından alınan
yüksek bir doğruluk derecesini tut
Oldukça dindar bir Lutl1erci olan
resimdeki renkli ahşap
turabilyordu.
Kepler, Tanrı'nın eserini evren me
model, bu sistemi açıklıyor.
40
il. Frederick'in 1 588'deki ölümü
kaniğinde görüyor ve takdir ediyor
n ün ardından Tycho, fevri kişiliği
du. Tanrı'nın zihnini araştırır gibi,
dolayısıyla yeni kralın desteğini ka
gezegen hareketlerini incelemeyi dü
zanamadı. Aygıtlarını ve notlarını
şündü.
toplayarak Prag'a gitti ve Kutsal Ro-
Avusturya, Graz'daki, Lutl1erci okııl-
Tübingen'den
ayrılarak
da ders vermeye başladı.
TYCHO BRAHE
Matematik ve ahlak profesörlüğü görevini sürdürürken, Kopernik sistemini daha da geliş
Gökbilimci, matematikçi
tirdi. Geometrik cisim biçimindeki -küp, tetra hedron (dört yüzlü şekil), dodekahedron (on iki
1546
yüzlü şekil), ikosahedron (yirmi yüzlü şekil) ve
1 4 Aralık'ta Danimarka, Skane'de doğdu.
oktahedron (sekiz yüzlü şekil)- ara katmanla rııı, bilinen altı gezegenin (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter ve Satürn) yörüngelerini birbirinden ayırdığını ileri sürdü. Yaptığı hesap
1559-1562 Kopenhag Üniversitesi'nde retorik ve felsefe eğitimi aldı, bir güneş tutulmasını izledikten sonra gökbilimle ilgilenmeye başladı.
lara göre bu beş adet çokyüzlü şekil, gezegenle
1564
rin güneşe olan uzaklık farklarını açıklıyordu.
Bir çift tahta kumpastan oluşan ilk gökbilim aygıtını üretti.
Ayrıca teorisinde altı gezegen olmasının ilahi mantığını da görebiliyordu çünkü kusursuz olan ancak bu beş geometrik biçimdi. Kepler 1 596'da yayımladığı Mysterium cos
mograp/ıicum, yani Evrensel Gizem' de karmaşık matematiksel modelini açıkladı. Ancak yayım ladıktan sonra bile modelden tam anlamıyla memnun kalmadı. Daha iyi verilere gereksinimi
1566 Kendisi gibi bir oğrenciyle g irdi�i düelloda burnunun b ir parçası koptu, daha sonra metal protez kullandı.
1572 Cassiopeia takımyıldızındaki yeni bir parlak yıldıza, yani süpernovaya tanıklık etti. Bu yıldız göklerde değişikligin varlı�ına kanıt oluşturdu.
vardı, bu nedenle de Mysterium cosmograp/ıi
cum 'un bir kopyasını zamanının önde gelen
1576
gözlemcileri Galileo Galilei ile Tycho Brahe'ye
Kral il. frederick ona Hven adasında bir gözlemevi verdi. Ada
gönderdi. Galileo' dan destek talep etti ama
Tycho'nun gökbilim gözlem merkezi haline geldi.
1597'de bu büyük İtalyan gökbilimcisi bile Kopernik modeline olan inancını yitirmişti. Böylece Keplerin entelektüel yandaş talebi kar şılıksrz kaldı. Galileo'nun Kopernikçiliği destek lemesi için aradan bir on altı yıl daha geçmesi gerekiyordu. Bir Lutherci olan Kepler için Avusturya'da yaşam zordu. Tycho Brahe 1600'de onu Prag'a davet ettiğinde, ünlü gözlemciyle çalışma şansı nı yakalayan Kepler, Graz'dan memnuniyetle ayrıldı. Ne yazık ki Tycho ile kişililderi taban ta bana zıttı ve birlikte çalışmakta zorlanıyorlardı.
1582 Hven'deki gözlemevi şatosuna büyük duvar rubu tahtası inşa edildi.
1598 Astronomiae instauratae mechanica yani
Geliştirilmş i Mekanik
Gökbilim ' i yayımladı. Kitapta yıldızları incelemek için icat ettigi makineleri anlattı.
1599 Birkaç yıl seyahat ettikten sonra Prag'a yerleşti ve imparator il. Rudolph'un sarayında, imparatorluk matematikçisi oldu.
Kendi evren modelini geliştirmeye çalışan
1600
Tycho, gözlemlerini Kepler ile paylaşmaya gö
Johannes Kepler'i asistan olarak yanına aldı ve ona, ölümünden
nüllü değildi. Ancak neyse ki Tycho sonunda
sonra çalışmalarına devam etme görevini verdi.
Kepler'in dehasının farkına vardı ve ölümün den hemen önce aygıtlarını ve gözlem kayıtları nı Kepler' e vererek "Tychonik" evren modeliJ1i daha da geliştirmesini istedi.
1601 24 Ekim' de Prag'da öldü.
BiLiMiN SERÜVENİ
JOHANNES KEPLER
YENi TEORiLER Johannes Kepler
Gökler mekaniğinin kaşifi
gezegen hareketlerine
il�kin üç yasasını, 15. yüryıl sonları ve
1571
16. yüzyıl başlarında
27 Aralık'ta, Almanya, Weil der Stadt'ta d�u.
Bohemya kralı,
1589
Macaristan kralı ve
Tübingen Üniver>itesi'nden mezun oldu.
Kutsal Roma imparatoru olan sponsoru ll.
1594
Rudolph'a açıklıyor
Avusturya Graz'daki Protestan okulunda matematik ve gökbilim dersleri vermeye başladı.
1596 Kopernik sisteminin savun usunu yayımladı.
1600 Tycho Brahe'nin Benathy şatosundaki mecti�ne davet edildi.
1601 imparatorluk matematikçisi olarak, imparator il. Rudolph'un sarayında Tycho Brahe'nin yerine atandı.
1604 Sonradan "Kepler'in yıldızı" dıye adlandırılacak olan önemli bir süpernovayı gözlemledi; görüntü ve ışık üzerine bir çatışma yayımladı.
1605 Gezegenlerin hareketlerine ilişkin ilk yasasını duyurdu.
1609 Kendisine ait ilk iki "gezegen hareketleri yasası"nı açıklayan
i nova 'yı yayımladı. Astronoma
1610-1611 Kepler, Tycho'nun Mars'la ilgili
42
zegenin yörüngesel hızının, güneşe
len bu ilkeleri özetledi.
Galileo Galilei ile Jüpiter' in uyduları, optik ve teleskop hakkında yazışmalar yaptı.
gözlemlerinden elde ettiği bulgularla
olan mesafesine bağlı olarak değişti
Kepler gökbiliın çaLşmalarma ve Kopemik'in
özel olarak ilgilendi. Aristoteles'in
ğini de doğruladı. Yörünge izleği gü
evren modelini geliştirmeye devam etti. 1619' da
1619
kusursuz çemberler ve sabit hareket
neşe yaklaştıkça gezegen hızlaı ııyur,
/-larmonice mundi 'yi (Dünyanın Ahenkleri) ya
Di�er konuların yanısıra, kendisine ait üçüncü gezegen
teorisine duyulan 2.000 yıllık inanca
uzaklaştıkça yavaşlıyordu. Kepler
rağmen Kepler, Mars yörüngesinin
1609'da yayımlanan Asıronomia no
eliptik olduğu ve gezegenin hareketi
va (Yeni Gökbilim) başLklı çalışma
yodunun (bir lam deviri tamamlaması için ge
nin de sabit oLnadığı sonuca ulaş
sında, günümüzde gezegen hareket
1630
mayı başardı. Aynı zamanda bir ge-
lerinin ilk k i i yasası olarak kabul edi-
çen süre) karesi, güneşten ortalama uzaklığının
1 5 Kasım'da Almanya, Regensburg'da öldü.
yınıladı. Kitapta üçüncü gezegen hareketleri ya sasmı özetliyordu: bir gezegenin yörünge peri
küpüyle orantılıdır. Kepler' in üç yasasıru, önyar-
hareketleri yasasını da içeren
Harmonice mundi (Dünyanın
Ahenkleri) kitabını yayımladı.
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N İ
gılı kavramlardan
ya da teorileıiler
da astrolojik tahminlerde de bulun
den değil, Tycho Brahe'nin verilerin
dular ki bu da yaşadıkları dönemin
den türettiğini unutmamak gerekir.
değişen yüzünü net bir şekilde yansı
Kopernik, Galileo, Tycho ve Kep ler büyük entelektüel, kültürel ve di ni değişimlerin gerçekleştiği bir dö nemde yaşadılar. Çalışmalarıyla ev rene bakışımızı uzun süre benimse
tıyordu. Dinin, mistisizmin ve bili min içiçe yaşadığı bir dönemdi bu.
DEVLERİN OMUZLAR! ÜSTÜNDE
nen yermerkezli modelden -kusur
!642'de, Galileo Galilei'nin öldüğü
suz küreler, sabit hareket ve ilahi dü
yıl, İngiliz İç Savaşı patlak verdi ve
zene benzer, değişmez bir hiyerarşi
geleceğin dünya ile gökler üstüne
tutulmaları, uyduları, çukurları ve
tüm çalışmalarını etkileyecek olan
benzeri özellikleriyle dinamik bir gü
Isaac Newton hayata gözlerini açtı.
neşmerkezli modele doğru değiştir diler. Galileo ile Kepler
aynı zaman-
Newton, re'daki
İngiltere, Lincolnshi
Woolsthorpe
Malikane-
N EWTON 'UN H A REKET YASALARI şılık eşit miktarda ve ters yönde
ilimde bir dönüm noktasını
B teşkil eden çalışması Philo
bir tepki oldu9unu söyler. Bu teo
sophiae natura/is principia mat hematica 'da (Doğa Felsefesinin Ma tematiksel ilkeleri) lsaac New·
rak eşit" ve "birbirinin zıttı" şek
ton, üç hareket yasasını ve evren
ne işaret eder. Newton bu yasala
sel yerçekimi yasasını anlattı.
rı, Johannes Kepler'in keşfetti9i
ri, tüm kuwetlerin "karşılıklı ola linde çiftler halinde gerçekleşti9i
Birinci hareket yasası, yani
gezegen yasalarıyla birlikte kulla
"eylemsizlik yasası" daha çok
narak, gezegen yörüngelerini
"momentum korunumu" ifade
analiz etti.
siyle bilinir. Yasaya göre herhan
Son olarak Newton'un evren
gi bir kuwet uygulanmadıkça bir
sel yerçekimi yasası, evrendeki
cisim ya hareketsiz kalır ya da düz bir çizgi üstünde sabit hare ketine devam eder. Di9er bir de-
Birbirine çarpan bilardo toplan, Newton'un hareket hakkındaki kavramlarının ç�unu açıklar.
yişle, dıştan gelen bir kuwet zorlamadıkça, cisimler yap tıkları
�i sürdürürler.
lerini ve uygulanan kütleçekim kuweti miktarının, cismin kütle
siyle do9ru; etkileşen iki cismin arasındaki mesafenin karesiyle ters orantılı oldu9unu söyler.
ikinci hareket yasasına, yani "kuwet yasasına" göre,
Bu teori F=Gm,m/r' denklemiyle ifade edilir. Burada
bir cismin momentumu yalnızca dışarıdan gelen bir et
"F", merkezleri "r" mesafesi ile birbirinden ayrılmış
kiyle df9işir. Bu df9işimin miktarı ve do9rultusu, dışar
"m1" ve "m2" ile temsil edilen iki küresel cisim arasında
kuwetle do9ru; cismin kütlesiyle ters
ki kütleçekimsel kuwettir. "G" ise kütleçekim sabitini
ıdan uygulanan
orantılıdır: Kuwet eşittir kütle çarpı ivme (F=ma). Üçüncü yasa, yani "etki-tepki yasası", her etkiye kar-
44
tüm cisimlerin birbirlerini çektik
temsil eder.
si'nde, 25 Aralık 1 642'de -ve dönemin takvim sel karışıklığmdan kaynaklanan bir anormallik yüzünden 4 Ocak 1 643'te- doğdu. Günüm üzde kullandığımız Gregoryen (mila di) takvim, 1582'de papalık hükmüyle kullanı ma girmişti. (İsmini, takvimi Roma İmparator luğu'nda kullanıma sokan )ulius Caesar'dan alan) eski Jülyen takvim, 1 1 dakikalık bir hata içeren tahmini güneş yılını temel alıyordu. 1600
ISAAC NEWTON Büyük İngiliz Fizikçi 1642 25 Aralık'ta lngiltere, Linconshire'da, Woolsthorpe Malikanesi' nde d�du.
1661 Cambridge, Trinity College'a yazıldı; felsefeyle ve fikirlerle
yıllık kullanımın ardından bu küçük kaynıa,
tanışınca etrafını kuşatan dünyanın fizik ve mekaniğini
günleri kapsayan bir hataya dönüşmüştü. Papa
sorgulamaya başladı.
Xlll. Gregory, yeni ve geliştirilmiş bir takvim yaratmaları için gökbilinıci ve matematikçiler den oluşan bir panel düzenletti. Katılımcıların çalışmalarının ardından -zaman içinde biriken hatayı düzeltme amacıyla- Papa, 4 Ekim
l 582'den sonraki günün 15 Ekim olacağını ilan etti. Ancak Protestanlığa yeni geçen İngiltere,
1665 Salgın Avrupa'da yayılınca Woolsthorpe'a döndü; Trinity College geçici olarak kapandı.
1666 Woolsthorpe'da üç farklı alanda çığır açacak nitelikte fikirler geliştirdi: hesap, ı�k ile optik ve evrensel kütleçekim gücü.
bu emre uymadı ve kullanımdan kalkan ) ülyen takvinıi takip etmeyi sürdürdü. Bu nedenle ta
1672
rih, İngiltere' de 25 Aralık 1642 iken, Katolik Av
Londra Kraliyet Akademisi'ne seçildi.
rupa' da 4 Ocak 1643'tü. İngil tere ve kolonileri
l 752'ye, Ortodoks Rusya ise Bolşevik Devrimi 1 9 1 ?'ye kadar, Gregory'nin hazırlattığı
sonrası
takvimin üstün lüğünü resmi olarak kabul et mediler.
1672 Kraliyet Akademisi Sekreteri Henry Oldenburg'a ilk "Işık ve Renkler Üstüne Mektup"u gönderdi. Mektup Akademi üyelerine okundu ve seçkin lngiliz fizikçisi Robert Hooke tarafından eleştirild i.
Newton'un, okwna yazma bilmeyen ama sa kin tabiatlı bir çiftçi olan babası, o doğmadan üç ay önce ölmüştü. Newton üç yaşında geldiğinde, annesi yeniden evlenerek North Witham'a ta şındı ve oğlunu Woolsthorpe'de ebeveynlerinin bakımına terk etti. İlerleyen yıllarda Newton, terk edilmekten dolayı duyduğu kırgınlık ve öf keyi dile getirecek, sonraları ise "ölmeyi dilediği
1679 Robert Hooke ile gezegen hareketleri sorunu üzerine yazışmaya ba�adı
1687 i principia En büyük çalışması Pfıilosophia natura/s mathematica'yı yayımladı. Krtapta hareket yasalarını ve evrensel kütleçekimi yasasını açıkladı.
ni ve ölümü beklediğini" itiraf edecekti. Tek başına, yalnız bir yaşam sürdü. Ancak Newton
1703
hep meraklı ve mekaniğe yatkın biri olmuştu ve
Londra Kraliyet Akademisi'nin başkanlığına seçildi.
okunıayı, deney yapnıayı çok seviyordu. 1 1 yaşı
na geldiğinde, yani 1653'te, İngiltere Grant ham'da ilkokula başladı. Genç deha makine ya pımı konusundaki yeteneğini burada keşfetti. )ohn Bate'in yazdığı Doğanın ve Sanatın Giz
leri adlı eseri okuduktan
sonra kendisini zaman
1704 ışığın d�asına ilişkin deney ve keşiflerini açıkladığı Opticks'ı yayımladı.
1727 20 Mart'ta Londra'da öldü.
BiLiMİN SERÜVENi
YiTiRiLEN DEHA Ünlü lngiliz şahsiyetleri hayali canlandı rmalarla
resmeden tablolar serisinin parçası Sir lsaac
N<wton Adına Alegorik Anıt'da Minerva ile Bilimler, NeıNton'un
küllerini taşıyan çanagın ba�nda aglarl:en
görülüyor.
ve hareket üzerine düşünmeye veren
sarladı ve uçurdu. Ote yandan, ma
Newton, bir ayak değirmeninde ko
halle eczanesini işleten ailenin ya
şan farenin çalıştırdığı bir yeldeğir
nında kaldı ve burada kimya ile sim
meni modeli gelişLirdi. Ayrıca insan
yaya duyduğu ilgi tetiklendi.
ları ürküten, kuyruklarına fener iliş
Newton, 1 9 yaşında Cambrid
tirilmiş birtakım uçurtmalar da ta-
ge'deki Trinity College'a girdi. Oku-
1800 - 1923 1800
1843
1868
Wılliam Herschel bir
Alman gökbilimci Heinrich
Wılliam Huggins
Schwabe "güneş leke
yıldızlardaki kırmızıya
prizma ve termometre ile i lk yürı� tayfı çalışmasını gerçekleştirdi ve renk
çevrimi" keştini anlattı.
kaymayı ölçmek için sogurma çizgilerini
tayfının ötesindeki
kullandı. Böylece yıldızların
görünmez kızılötesi
ne kadar hızlı hareket
enerjiyi keşfetti.
ettigini ortaya koyan ilk bilgiler elde edildi.
46
CÖKI 1 K la, çeşitli hizmetlere karşılık yatacak
sel ve felsefi düşüncelerle geçirdi.
yer ve eğitim ücreti alan öğrenci sta
Cebir ilmini geliştirmesi, ışığın do ğasmı araştırması ve hareketin fizi
tüsüyle girmişti. M ütevazı yaşam şartları Ncwton'un daha da içine ka panmasına neden oldu. Öğrenci ve
ğiyle ilgili düşüncelerini şekillendir mesi de bu döneme rastlar. Kütleçe
öğretmenlerinden uzak duruyor,
kiıni ve ayın yörüngesi konulannda
vakti ni odasında, günde 18 saat, haf tada 7 gün çalışarak geçirmeyi tercih
aydınlanmasını sağlayan dünyaca ünlü cimanın da yine bu dönemde
ediyordu. Çalışkanlığı yaşam boyu
düştüğü söylenir. Kendisinin ilerleyen yıllarda an lattığı hikayeye göre Newton, Wo
süren bir alışkanlığa dönüştü. Haya tının son günlerinde Ncwton, 1 .600 ila 1.800 kitaplık bir kütüphanenin sahibi olmuştu.
olsthorpe'nin meyve bahçesinde yü rürken yere bir elma düştüğünü gö
Trini ty College'ın temel eğitim
rür. Bunun üzerine elmayı yere doğ
programı, Aristocu bakış açısına ya
ru çeken kuvvetin, ayı dünyaya çe ken ve onu yörüngede tutan kuvvet le aynı olup olmadığuu düşünür. So
kmdı. Newton ise defterine yazdığı ünlü sözleriyle ifade edilebilecek bir yaklaşımı benimsemişti: "Platon ve Aristotcles benim arkadaşlarım. En iyi dostumsa gerçek." Eğitiminin ilk yılı ardından New tnn matematik çalışmaya başladı ve
nunda ister elma ile dünya, ister ay ile dünya söz konusu olsun, iki cisim arasmdaki mesafenin karesi arttıkça bu kuvvetin gücünün azaldığı sonu cunu çıkarır.
çok geçmeden kendi görüşlerini ge
Newton bu kuvvetin işleyişini an
liştirerek, sonradan ünleneceği ma
lamaya çalışarak uzun zaman geçirdi ama nihai kararma ancak 20 yıl son ra ulaşabildi.
tematik dalı olan "cebir"de uzman laşma yoluna girdi. 1665'te veba salgını İngiltere'de
Trinity Collegc'a yeniden dönen
iyice yayıldı ve Trinity College'ın ka pıları iki yıllığına kapandı. Newton bunun üzerine Woolsthorpe'ye
dehasını çoktan fark etmiş olan akıl hocası lsaac !3arrow ile paylaştı.
döndü. Orada günlerini matematik-
Emekliliği yaklaşan Barrow, yerini
Newton, b u lglılarını öğrencisinin
1901
1905-1907
1923
Alman fizikçi Kari
Ejnar Hertzsprung, renk ile
Edwin Hubble, Andromeda
Schwarzschild, ilk karadelik
kadir derecesi arasındaki
bulutsusunda (ya da
teorisi çalışmalarına
ilişkiyi göstererek, yıldızların
gökadasında) bir degişen
parlaklıgı için ölçüm
yıldız keşfetti ve bizim
standardı yarattı
gökadamızın dışında da
başladı.
gökadalar oldugunu kanıtladı.
47
Bİ L İ M i N S E R Ü V E N İ
HALLEY Önde gelen lngiliz gökbi limci Edmund Halley. lsaac Newton'un
Principia 'yı yazmasında kilit bir rol oynadı. Halley, Newton'u eserini yayınlaması i çin cesaretlendirmekle kalmadı, kitabın baskı masraflarını da
. ··�. � y- ı., ,. .·
1 ..
l-
l
' >
r'· .
olmadığını merak ediy ordu . üç kuy rukluyıldız da güneşin çevresinde, gezegenlerin tersi yönde dönüyordu. Bu kuyrukluyıldızların aynı olduğu nu kanıtlayabilmek için Halley'in doğru bir yörünge hesaplama yönte mine gereksinimi vardı. Birkaç ay önce Halley, her ikisi de Londra Kraliyet Akademisi üyelerin den olan iki seçkin bilimciyle tanış mıştı: Aziz Patı! Katedrali'nin ünlü mimarı Christopher Wren ve New ton'un eski rakibi Robert Hooke. Üç bilimci, gezegenlerin yörünge üze
karşıladı.
rindeki hareketlerini düzenleyen ya Newton'un alması için yandaş topla dı ve 1 66 9'da Newton, Cambridge
Stephen Hawkiııg'le ilgili daha fazla bilgi içiıı bkz. sayfa 229.
48
Trinity College'a Lucasian Matema tik Profesörü olarak atandı. Bu un vanın günümüzdeki sahibi fizikçi Stephen H awking'di r. 167l'e geli nd iğin de Newton ilk yansıtmalı teleskobu kurmuş, ışık ve renk üzerine makaleler yayımlamış tı. Bu m akalel er büyük tartışmalara yol açtı, özellikle de seçkin İngiliz fi zikçisi Robert Hooke'un ( 1 6351 703) eleştirilerine hedef oldu. Hooke'un Newton'un bulgulanna karşı çıkmasının nedeni, bulguların renk üzerine gerçekleştirdiği kendi çalışmalarından bazılarıyla çelişme siydi. Öfkelenen Newton iyice içine kapandı ve çalışmalarınt bir daha ya yımlamamaya yemin etti. Başka bir İngiliz fizikçi, Edınund Halley, 1684'te ziyaretine gelene dek, Newton teorilerini kimseyle µaylaş madan geliştirmeyi sürdürdü. Bun dan henüz iki yıl önce gökte çok par lak bir kuyrukluyıldız görülmüştü. Halley bunun 153 l 'de ve 1607'de görülen kuyrukluyıldızla aynı olup
salar üstüne hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Tartışmanın ortasında Hooke, gezegenleri yörüngede tutan kütlcçekiminin, güneşten yayılan bir kuvvet olduğuna dair Kepler yasala rından kanıt elde ettiğini ilan etm i ş ti. Ancak bu kanıtı paylaşmayı red dediyordu. Hooke'un yaklaşımından rahatsız olan Halley, Newton'u Cambrid ge'de ziyaret etmeye karar verdi ve iki bilimcinin bu buluşması ortaya tüm zamanların en büyük bilimsel çalışmalarını çıkardı. Halley buluş mada Newton'dan, "Güneş'e yöne lik çekim kuvveti eşittir, bir bölü o gezegenin Güneş'e olan mesafesinin karesi" şeklinde tanımlanabilecek bir gezegenin, yörünge şeklinin nasıl olacağını düşünmesini istedi . New ton anında yanıtını verdi: "Elips şeklinde." Kepler'in üçüncü yasasmm mate matiksel sağlamasmı bu kadar kısa sürede yaptığını iddia eden Newton karşısında hayrete düşen Halley ona, yörünge şeklinin elips olacağını ne reden bildiğini sordu. Newtoıı bu
hesabı üç yıl önce yaptığını söyleyerek, notlarını
EDMUND HALLEY
aramaya koyuldu. Bulamaymca da çalışmayı ye niden tamamlayarak Halley'e göndereceğine
Gökbilimci, kuyrukluyıldız kaşifi
söz verdi.
Bundan üç ay sonra kanıtlar, Halley'in Lon dra yakınlarında bulunan Islington'daki evine ulaştı. Halley notları yayımlaması için New ton'a ısrar ettiyse de o, çalışmanın henüz eksik
1656 8 Kasım' da lngiltere. Londra yakınlarındaki Haggerston.
Shoreditch"de dogdu.
1673
leri olduğunu düşünüyordu. Ocak 1685'te, "Hazır üstüne eğilmişken, makalemi yaymıla
Oxford'taki Queens College'da egitime başladı.
madan önce memnuniyetle bu konunun derin
1676
lerine inebilirim" diye yazmıştı Halley'e. New ton bundan sonraki 18 ayuu, gece gündüz bu
Güney Yarımküre'nin yıldızlarını kataloglamak için Güney Atlantik'teki Saint Helena adasına gitti.
problemin üstünde çalışarak geçirdi. Çoğu za man yemek yemeyi unutarak, birkaç saatlik uy
1678
kuyla yetindi. Sonunda ortaya, genelde kısaca
Principia diye anılan başyapıtı Philosophiae na tura/is principia mathematica, yani Doğa Felsefe sinin Matematiksel İlkeleri çıktı. Newton tara fından kaleme alınan bu kitap, çevremizi kuşa tan dünyaya bakışunızı sonsuza dek değiştire cek keşiflerle doluydu. Halley'in maddi desteğiyle 1687'de yayımla nan Principia yepyeni bir hareket fiziğinden ve kü tleçekimi kavramından söz ediyordu. New ton, dünya üstündeki hareket yasalarının, gök lerdeki hareket yasalarıyla ayıu olduğunu varsa yarak, ve sonra da bunu kanıtlayarak düşünce sistemine birkaç basamak birden atlatmıştı. Böylece belli bir düzene göre işleyen ve anlaşıla bilir bir evrende yaşadığımızı ortaya koyan ma tematiksel kanıtlar sağlamışt1. Bilimciler yörün ge hesapları yaparken ve diğer gezegenlere uzay aracı gönderirken hala Isaac Newton'un üç yüz yıl önce keşfettiği hareket ve evrensel kütleçeki mi yasalarının temel ilkelerinden yararlanır. Newton'un çalışmaları eskiye ait çok sayıda gökyüzü gözlem, keşif ve teorisini birleştirdi, antik Yunan düşünürlerinin yüzyıllar önce baş lattığı arayışı çözüme kavuşturdu. Robert Hooke'a yazdığı 5 Şubat 1675 tarihli mektubun da Newton, "Eğer (başkalarından) daha ileriyi görcbildiysem, devlerin omuzları üstünde dur-
Güney yıldızları katal�unu yayımladıktan sonra Kraliyet Akademisi'ne seçildi.
1684 lsaac Newton'u ilk kez ziyaret etti, bu ziyaret kütleçekim
çalışmalarındaki önemli rolünün başlangıcı oldu.
1686 ilk meteorolojik haritayı yayımladı; yaygın rüzgarları gösteren bir dünya haritası.
1698 Bilimsel amaçlarla planlanan ilk deniz seyahatinde Paramour Pink adlı gemiye kumanda etti.
1701 Atlantik ve Pasifik bölgelerinin ilk manyetik harita�nı yayımladı.
1704 Oxford'ta Savilian Geometri Profesörlügü'ne atandı.
1705 Kuyrukluyıldız Astronomisnin i Özeti'ni yayımladı; sonradan kendi ismini alacak olan kuyrukluyıldızın dönüşü üzerine d()(')ru öngörüde bulundu.
1720 Greenwich Kraliyet Gözlemevi'ne, kraliyet astronomu olarak John flamsteed'in yerine atandı.
1742 14 Ocak'ta lngiltere, Greenvvch'te öldü.
BiLiMiN SERÜVENİ
HERSCHEL VE KIZ KARDEŞİ
duğum içindir" demişti. Yorum
Ders verdiği ve enstrüman çaldığı
Principia'dan öncesine aitti; New
yıllarda Herschel, gökyüzüne olan
Gökbilimci William
ton'un optik teorilerine atfen söylen
merakını hiç yitirmedi. Bu merak bir
Herschel uzun saatlerini,
mişti ve büyük olasılıkla J-Jooke'un
süre için yıldız izleme hobisinden
telekobunun göz
kambur duruşuna ve minyon yapısı
öteye gitmese de, 35 yaşına geldiğin
me<ce!)indeıı
na gönderme yapıyordu. Ancak bu
de, yani l 773'te Herschel bir teles
gökyüzünü izleyerek
sözleri Ncwton'un çalışmalarının
kop yapmaya karar verdi. Bu amaçla
geçirirdi. Kız kardeşi
bütününe yönelik bir yorum olarak
evinin neredeyse tüm odalarını atöl
Caroline ise onun
düşünmek de mümkün. Pisagor,
yeye çevirdi.
gözlemlerini sabırla
Kopernik, Galileo, Kepler, Brahe ve
4 Mart 1 774'te Herschel yeni ta
kaydederdi.
diğerleri olmasa, Newton böyle hey
mamladığı 1,6 metrelik yansıtınalı
betli görünmeyebilirdi. , Isaac Newton a ((Sirn
unvanı
Göz merceğinde gördüğü cisim Ori
1705'te Kraliçe Anne'in eliyle veril
on Bulutsusu'ydu. İşte o an, Williaın
teleskobuyla
ilk kez göklere baktı.
di. Newton'un yaşamının geriye ka
Herschel'in tarihe geçen gökbilim
lanı türlü çekişmelerle gölgelense de,
kariyerinin başlangıcı oldu.
şöhreti zamana direndi. Sir lsaac
Herschel daha sonra birkaç teles
Newton 20 Mart 1727'de, Londra'da
kop daha üretti. İçlerinde en büyüğü
öldü. Westminster Abbey'de büyük
1 25 cm'lik aynası dahil, 12 metrelik
bir törenle toprağa verildi. Yalnız bir
boya sahipti. 1 3 Mart
yaşam sürdüren Newton , çalışmala
chel teleskoplarmdan biriyle bir gök
l 78l 'de Hers
rıyla milyonları etkiledi ve miras
cismi yakaladı. "Hgeminorum'un
olarak geride, modern bilim ve tek
yakın çevresindeki küçük yıldızları
noloji için hayati önem taşıyan fizik
incelerken, diğerlerinden bariz şekil
yasaları ve matematiksel yöntemler
de büyük görünen bir yıldızı fark et
bıraktı.
tim" diye not aldı. Gördüğü şeyin kuyrukluyıldız olduğunu sanmıştı.
İLK GEZEGEN AVCILARI
50
Birkaç gece izledikten sonra Sa
Newton'un ölümünden on bir yıl
türn
sonra Friedrich Wilhelm Herschel,
eden bu cismin, yeni bir gezegen ol
yörüngesi
ötesinde hareket
Almanya, Hanover'de mütevazı ama
duğunu anladı. William Herschel as
müziksever bir ailenin çocuğu olarak
lında Uranüs'ti keşfetmişti: kayıtlı
dünyaya geldi. (William şeklinde İn
tarihte belirlenen ilk yeni gezegeni.
gilizleştirilen adıyla) Wilhelm, ço
Herschel gezegene ilk başta İngil
cukluğunda babasıyla birlikte gece
tere Kralı ili. Gcorge'un onuruna,
leri gökyüzünü izleyerek saatler geçi
Georgium Sidus, yani Georgiyen Yıl
rirdi. Gökbilirne büyük bir merak
dız aduu vermişti. Ancak daha sonra
duyuyordu ama meslek hayatına
gezegenlere Yunan mitolojik tanrıla
müzikle başladı. Herschel 1757'de
rının isimlerini verme geleneğini iz
İngiltere'ye taşındı. Önce müzik
leyerek, Uranüs adını kullanmayı
dersleri verdi, dokuz yıl sonra da
tercih etti. Bir sonraki yıl kral Her
Bath şehrindeki Octagon şapelinde
schel'i kraliyet gökbilirncisi nlarak
org müzisyenliği görevini kabul etti.
atadı. Bu unvanla birlikte mütevazı
GÃ&#x2013;KLER
GÖKLER
BiLiMİN SERÜVENi
li çalışmasını yayımladı. Çalışmada gezegen yörüngelerinin düzenli ara
ULUSLARARASI ARAŞTIRMA
lıklara sahip oldukları anlatılıyordu.
(Resimde görülen.
1766'da ise (Titius şeklinde Lıtin
yaklaşık 181 5-20 tarihli)
celeştirilen ismiyle) Johann Daniel
Fransız Kraliyet
Tierz, Grcgory'nin hesaplarını elden
Gözlemevi. Mars ile
geçirdi ve J 772'de çalışmalar gökbi
Jüpiter arasındaki
limci Johann Elert Bode'ye ulaştı.
gezegeni araştırma
Gregory'nin hesaplarını temel alan
çalışmalarına katılacak
Bodc, gezegenlerin hangi aralıklarla
gökbilimcilerin
yer aldıldarmı ifade eden matematik
görevlendirildi�i
sel bir denklem geliştirdi. Bu denkle
gözlemevlerinden
me günümüzde "Bode yasası" denir.
yalnızca biriydi.
Yaptığı çalışmayla Bode, Mars ile Jüpiter arasında, başka bir gezegenin güneş çevresinde döndüğüne ikna olmuştu. Herschel'in dokuz yıl son ra keşfettiği Uranüs'ün yörüngesi, Bode'nin yasasıyla öngörülen güneşe uzaklık
mesafesiyle
uyuşuyordu.
Şimdi de Mars ile Jüpiter'in yörün geleri arasındaki kayıp gezegen aran maya başlanmıştı. Gotha dükünün saray astronomu Baron Franz Xaver von Zach, bir grup Alınan gökbilim ciyi topladı ve Avrupa'daki gözle mevlerinde çalışan araştırmacıları da araştırmaya dahil etti. Varlığına inanılan gezegeni bul
52
IUİILEÇEldMI
mak üzere sarf edilen toplu çabadan
Slandart
habersiz, Sicilya başkenti Palermo'da yaşayan Giuseppi Piazzi de 1 Ocak
k� degeri (sıfır mette rakım Ye 45 den!c!lik
bir aylık da alan Herschel'in müzis
için Tanrı'nın bu kadar boş alan bı
kütleçekimsel kuvvetler, genci yapıyı
yenliği sürdürmesine gerek kalma
raknuş olması anlaşılmaz bir du
sarsma potansiyeline sahipti, o yüz
1801 gecesi kendi gözlemini gerçek
nuştı. Kendisini tamamen gökbiliın
rumdu. Bunw1 üzerine Kepler, ara
den de bu iki gezegen ilahi düzen ta
. leştiriyordu. O gece sekizinci kadir
enlemde) 9 81
araştırmalarına adadı. Güneş siste
daki boşluğun henüz keşfedilmemiş
rafından dış çepere atılmıştı. New
sınıfına giren bir cismi fark etti. Bu
mlsn''dir. Ayn
minde altıdan fazla gezegen olabile
bir gezegenin yörüngesini içeriyor
ton'a göre Mars ile Jüpiter arasındaki
gökcismi, birbirini takip eden gece
olabileceği fikrini değerlendirmişti.
kü1leQ!kini ıse
ceği fikri, Uranüs'ün keşfinden 200
boşluk, Tann'ıun özenle kararlı bir
lerde diğer yıldızların konumuna kı
dünyanın albcla
sistem yarattığının kanıtıydı.
yasla hareket ediyor gibiydi. Ancak
biridir. Yani
yıl öncesine kadar uzanıyordu. Geze
Bundan bir yüzyıl sonra -yine din
genleri hareket ettiren mekanizmala
dar biri olan- Newton da evrenin
18. yüzyılın başlarında, Princi
Piazzi bunun bir yıldız olı11ad1ğını
dünyada 60 lcilo
rın peşine düşen Johannes Kepler,
öngörülebilir ve tanımlı mekanikler
pia 'nın yayımlanmasından 15 yıl
anladı. Güneş sisteminin yeni bir
le işleyen kararlı bir sistem olduğu
sonra, Oxford Üniversitesi'nde gök
gelen birisi, ayda
Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri ara
üyesini keşfetmişti. Uzaklık hesapla
yalnızı:a 10 kilo
sında orantısız bir boşluk olduğunu
varsayınunı ele aldı. Büyük kütleli Jü
bilim profesörlüğü yapan David
rına göre gezegen Mars ve Jüpiter
piter ve Satürn'ün sisteme kattığı
Gregory, Astronomiae elementa isin1-
gelecektir.
keşfetınişti. Kepler gibi dindar biri
yörüngesi arasındaydı. Piazzi bu gök
53
Bİ L i M i N S E R Ü V E N İ
Y I L D I Z L A R I N YASAM I >
Y
ıldızlar hidrojen ve helyumdan oluşan ve ışınım
meyi sürdürür ve kabu9u ısınarak daha fazla enerji üre
yayan gaz küreleridir. Çekirdeklerinde var olan
tir. Yaşamının bu evresinde ışınım basıncı, kütleçekimi
tüm maddenin yapı taılarını barındırırlar. Amerikalı
nin neden oldugu çöküje üstün gelir ve yıldız genişle
gökbilimci Cari Sagan'ın bir zamanlar söyledigi gibi,
yerek bir "kırmızı dev"e, hatta "süperdev"e dönüşür. Bundan sonraki birkaç milyon yıl boyunca çekirde9i ya
"Hepimiz yıldızlardan geldik." Bir yıldızın izledi9i yol, boyutuna, dolayısıyla da küt
vaş yavaı çöken ve ısınan yıldızın hidrojen-kabu9u yanmaya devam eder. ısısı 100 mil
leçekimsel gücüne ba9ldır. Maddeler yeni oluşan yıldızın çekirde gine dajru ilerler; ısı ve basınç
.
yükselir. lsı, nükleer reaksiyon
yon kelvine (su 373 kelvinde kay
+f·
•
nar) ulaşan bir yıldızın çekirde9i
"!
. ····•�
başlatacak kadar yükseldi9inde ise bir yıldız do9ar. Yeni yıldızlar.
.
çökmelerine neden olabilecek amansız kütleçekimini savuştura
#
.
.
.
. •·
laması" denen bir patlama mey dana gelir ve üç helyum çekirde9i birleşerek bir karbon çekirde gini oluşturur. Sonunda helyum tüketilir. çe
bildikleri sürece hayatta kalırlar. Güneşimiz gibi yıldızlar eneri
kirdek bir kez daha söner ve kar
lerini, hidrojeni helyuma dönüş
bon çekirdegin etrafını bu kez
türen proton-proton zincir reaksi yonuyla üretirler. Bir helyum çe
kirdeginin kütlesi, onu oluştur mak için gerekli dört hidrojen çe-
•
••
••
helyum yakan bir kabuk sarar. Bu evrede yıldızın durumu biraz kararsızdır. Yıldız nabız atışı gibi atmaya başlar ve dışarıya gaz içe
kirdeginden yaklajık yüzde 0.7
ren maddeler püskürtür.
daha azdır. Reaksiyon bu kütle
maddeler sıcak çekirdegin etra
farkını enerjiye dönüştürür. Gü neş her saniye, aşa91 yukarı 700 milyon ton hidrojeni, 695 milyon
Ülker (Pleiades) yıldız kümesi, Taurus (BOOa) takımyıldızındaki sıcak, mavi ve genç yıldızlardan oluıan bir kümedir.
Bu
fında bir halka, yani gezegen ne bulası meydana getirir. Güneş ça pındaki yıldızlar için bu son evre-
ton helyuma çevirir. Geriye kalan
dir. Çekirdek yavaş yavaş karbon-
5 milyon ton madde do9rudan
dan bir "beyaz cüce"ye dönüşür.
enerjiye dönüjür ve çekirdekten dışarı dajru ışıyarak, yıldızın kütleçekimsel çöküşüne karşı koyar. Bu kütleçekimi-ışınım basınç dengesine "hidrostatik denge" denir.
54
nin derinliklerinde "helyum par
Milyonlarca yıl sonra da beyaz cüce sajuyarak "siyah cüce" halini alır. Kütlesi güneşin en az 20 katı olan bir yıldız ise, çekirde9indeki tüm helyumu karbona dönüştürdükten son-
Çekirdf9indeki hidrojenin tamamını helyuma dö-
ra büzüımeye başlar. Çekirdek ısısı 600 milyon kelvine
nüştüren yıldızın ateji söner. Nükleer reaksiyon olma-
ulaştı9ında karbon yakma ijlemi, yıldızı paramparça
d19ında, dışa yönelik ıjınım basıncı da ortadan kalkar
edebilen bir patlamayla başlar. Bu devasa süpernova
ve kütleçekimi yıldızı çökertmeye başlar. Bunun üzeri-
patlamasını takiben yıldızın dıj katmanları uzaya saçılır.
ne yıldızın çekirdegi büzüjür ve ısınmaya başlar. Çekir-
çekirdegi ise sıkışarak "nötron yıldızı"na dönüşür. Yıldı-
degin dııındaki taze hidrojen reaksiyona girerek, hid-
zın kütlesi daha da büyükse, çekirdek bir karadelik oluı-
rojen yakan bir kabuk oluşturur. Bu arada yıldız büzüş-
turabilir.
GÖKLER
cismine, hasat tanrıçası Ceres'in (Si
yörüngesinin Newton'un hareket ya
cilya'nın baş tanrıçası) adım verdi.
salarına uymadığını gösteriyordu.
Ceres ilk başlarda güneş sistemj
Bu uyuşmazlığı açıklamanın bir
nin yedinci gezegeni olarak düşünül
yolu, Uranüs'ün yörüngesi dışında,
dü. Ancak büyük teleskobuyla göz
henüz keşfedilmemiş bir gezegenin
lem yapan Herschel, onun dünya
kütleçekimsel gücünün etkisine da
uydusundan küçük olduğunu keş
yalı bir hipotez öne sürmekti. Adams
fetti. Ceres'in keşfinden bir ytl sonra,
böyle bir gezegenin yörüngesi ve ko
yörüngesi dünyaya hemen hemen
numunun nerede olabileceğini he
aynı mesafede olan bir başka küçük
sapladı ve
Eltim 1845'te hesaplarını
PLÜTON'UN KEŞFi 24 yaşındaki Clyde
gök cismi görüldü. Heiıırich Wil
Greenwich'deki Kraliyet Gözleme
Tombaugh. ev yapımı
helm Matthaus Olbers, keşfettiği bu
vi'ne gönderdi. Tahminleri ciddiye
23 santimlik Newtonyen
cisme Pallas admı verdi. Herschel,
almayan karaliyet gökbilimcisi Sir
teleskobunu gururla
Pallas'ın çapının 1 80 kilometreden
George Biddell Afry, eline geçen ka
sergil�r. Tombaugh.
az olduğunu hesaplamıştı, yani geze
ğıtları bir kenara koydu. Bu arada
bu foto\)rafın
gen olamayacak kadar küçüktü.
Fransız gökbilimci Urbain-Jean Jo
�ekilm°'nden bir ay
Aslında Ceres de Pallas da ne ge
seph Leverrier de aynı hesapları ya
önce Plüton gezegenini
zegen ne de yıldızdı. Bunlar Her
parak, doğrulama için Bedin Gözle-
keşfetmişti.
schel'in asteroid diye adlandırdığı, yörüngede dönen küçük cisimlerdi. Alman gökbilimci Kari Ludwig Har ding, 1 Eylül !804'te bir asteroid da ha keşfetti ve ona Juno adını verdi. Bundan üç yıl sonra Olbers de Ves ta'yı keşfetti. Kayıp bir gezegenin ol ması gereken yerde tespit edilen tüm bu asteroidleri açıklayabilmek için Olbers, onların bir zamanlar orada bulunan gerçek boyutlu bir gezege nin parçaları olabileceği görüşünü ileri sürdü. Genç İngiliz gökbilimci John Co uch Adams, keşfinin üstünden alt mış yıldan fazla zaman geçen Ura nüs'ün yörüngesini analiz elmeye başladı. Herschel Uranüs'ü 178l'de umulmadık şekilde keşfetmişti ama bundan yüz yıl kadar önce gökbilim
ciler gezegen i görmüş ve yıldız olarak kaydetmişlerdi. Bu
ilk gözlem bulgu
larının yanısıra, bir gezegen olarak belirlenmesinin üzerinden geçen 60 yıl içinde elde edilen veriler, Uranüs
55
BiLiM i N S E R Ü V E N i
mcvi'nden Johann Gallc'nin yardı mını istedi. Leverrier'in tahminlerini aldığı 23 Eylül 1846 günü, Gaile te leskobun başında yalnızca 30 dakika geçirdikten sonra Neptün'ün yerini saptadı. Adams'ın tahmini sadece iki derece şaşmıştı. Meraklı bir Mars gözlemcisi ve Arizona, Flagstaff'daki Lowell Göz lemevi'nin kurucusu olan Percival Lowell, Neptün'ün hareketlerindeki düzensizlikleri kullanarak, Nep tün'ün de gerisindeki bir gezegenin konumunu tahmin etti. Lowell, Adams ile Leverrier'in Neptün'ü bul mak için yararlandıkları matematik sel yöntemlere başvurdu ama bir so nuç elde edemedi. Plüton'un konu munun Clyde William Tombaugh tarafından belirlenmesi için aradan bir çeyrek yüzyıl geçmesi gerekti . Tombaugh amatör bir gökbilim ciydi. Henüz 22 yaşında, kendi ürettiği 22.8 cm'lik teleskobuyla, ai lesinin Kansas'taki çiftliğinde göz lem yapmaya başlamıştı. 1928 son baharında Tombaugh, Mars ile Jü piter'i gözlemledi ve haritalarını çı kardı. Tombaugh o geceyi şöyle an latıyor: "Bütün gece uyumadan jü piter'i gözlemlediğimi anımsıyo rum. ilk bir saatte işaretli noktaların disk boyunca hareket ettiğini fark ettim! Çok heyecanlanmıştım. Ek seni üstünde dönen bir gezegeni iz liyordum." Tombaugh profesyonellerden yardım alabilmek ümidiyle, aynı yı lın sonlarına doğru çizimlerini Lo well Gözlemevi'ne gönderdi. Aldığı yanıt umduğundan hayli farklıydı; gözlemevinin yeni fotoğrafık teles kobuyla çalışabileceği bir görev tek-
56
lif ediliyordu. Tombaugh hemen Flagstaff, Arizona'ya tek yön gidiş bileti aldı. Çok geçmeden gece gö ğünü fotoğraflamaya başlamıştı bile. Gözlemevi direktörü Tomba ugh'dan, Lowell'in Plüton'u bulma yı beklediği alanı fotoğraflamasını istemişti. Tombaugh her gece teles kobu ve ona bağlı 35x43 cm'lik fo toğrafık cam plakalı kamerayı kulla narak gökyüzünü görüntüledi. Gündüzleri bu plaka çiftlerinden, birkaç gün arayla pozlanmış olanla rı derliyordu. Plakalar bir makineye monte ediliyordu. Makine sayesinde bir plakada izlenen bir noktadan başka bir plakadaki ayıu noktaya ge çiş yapılabiliyordu. Değişen görün tüde yıldız ve gökada gibi uzak ci sintler sabit kalıyor ama gezegenler, her bir plakanın pozlaması arasında geçen birkaç güıtlük süre içerisinde hareket ediyordu. Tombaugh, pla kalar arasında geçişler yaparak, göz kırpan ya da konumunu değiştiren herhangi bir şeyin olup olmadığına bakıyordu. !930'da bulutlu bir şubat sabahı Tombaugh, birkaç hafta önce fotoğ rafladığı iki plakayı eline aldı. Plaka lardan biri 23 Ocak'ta, diğeri ise 29 Ocak'ta fotoğraflanmıştı. Bir plaka dan diğerine geçiş yapan Tombaugh, hareket eden bir nokta belirledi ve kendi kendine "İşte bu!" diye düşün dü. Araştırmalarının başlangıcından on ay sonra Clyde Tombaugh, Plü ton'u bulmuştu. Percival Lowcll'in tahmininden yalnızca altı derece uzaktaydı. Ancak daha ileride yapı lan analizler Plüton'un, Neptün yö rüngesindeki düzensizlikleri yarata mayacak kadar küçük olduğunu or-
GÖKLER
taya koydu. LoweU'in, Plüton'un ye rini tahmin etmek için kullandığı sa yılar, tesadüfi gözlem hatalarının bir sonucuydu. Tombaugh'nun Plü ton'u, LoweU'in tahmin ettiği konu mun bu kadar yakınında bulması ta mamen şans eseriydi. 19 Ocak 2006'da NASA ilk Plüton seferini başlattı. New Horizons (Ye ni Ufuklar) isimli 480 kiloluk, piya no boyutlarındaki uzay aracı, Plüton ve aylarını yakından inceleyebilmek için yaklaşık beş milyar kilometre yol kat edecek. Planlanan varış tarihi ise 2015 Temmuz'tı. Uzay aracının taşı dığı yükler arasında Clyde Tomba ugh'nun küllerinin küçük bir kısmı da yer alıyor. Günümüzde çoğu gezegen avcısı dikkatlerini güneş sistemi dışına yö neltiyor. Bugüne dek djğer yıldızla rın çevresinde yaklaşık 200 gezegen keşfedildi.
BAY EINSTEIN'IN EVRENİ 20. yüzyılın başlarında Albert Einste in, uzay ve zamanın özeUiklerinj ve Newton'un hareket yasaları ile kütle çekiıninin nasıl etkileşeceğini düşün meye başladı. Yıllardan 1902 idi ve Einstein İsviçre Patent Bürosu'nda denetçi olarak çalışıyordu. Bir yan dan başvuruları titizlikle inceleyen Einstein, bir yandan da farklı fiziksel referans noktalarında yer alan göz lemciler üstüne kafa yoruyordu. Biri hareket eden, diğeri etmeyen iki kişi aynı olayı nasıl algılardı? Einstein 1905'te, özel görelilik te orisini ilk kez sundu. Teoriye göre fi zik yasaları, hızlan sabit olduğu sü rece tüm gözlemciler için aynıydı. Örneğin, bir trende uyuyarak gittiği-
nizi düşünelim. Uyanıp pencereden dışarı baktığınızda yanınızdaki tre nin ağır ağır hareket ettiğini görü yorsturnz. Bir an için kendi trenini zin mi, diğerinin mi hareket ettiğini anlayamayabilirsiniz. Görelilik ill:e sine göre hareket edenin sizin treni niz mi, diğer tren mi olduğuna karar verebilmek için gerçekleştirebilece ğiniz hiçbir deney yoktur. Bütün hareketler görelidir. Cisim lerin hareketlerini ölçerek, diğer tre nin durduğunu ya da sabit hızla ha reket elliğini anlamanın ruçbir yolu yoktur. Özel görelilik, temelde hare ketsizlik kavramını anlamsız kılar. Buna göre ışık hızının herhangi bir gözlemciye göre ölçümü de, gözlem cinin ışık kaynağına kıyasla hareke tinden bağımsız olarak, daima aynı olacaktır. Kısa mesafelerde düşük hızla ha reket eden cisimler için Einstein'ın özel teorisi, Newton'tın hareket ya-
Albert Eifısteirı lıakkmdtı dalıa fazln bilgi için bkz. sayfa 219-26.
GÖRELiLİK Parlak bilimsel teorilerinin yanısıra, mizah anlayışıyla da tanınan Albert Einstein, 1933"te, Califomia, Santa Barbara'da keyifle bisikletine biniyor.
Bi Li M İ N S E R Ü V E N İ
salanyla aynı sonuçları verir. Yalnız
hareketlerini kontrol ediyordu.
ca çok uzun mesafelerde ya da (ışık
Uzay-zamanı bir çerçeve içine ge
hızma yakm) çok yüksek hızlarda bu
rilmiş lastikten bir kumaş gibi düşü
iki teori üstüne kurulu tahminler
nün. Tam ortaya bir Lıovling topu
farklılık gösterir. Newton'un teorisi
yerleştirirseniz lastikten
uzay ve zamanı ayn ayrı ele alıyor
uzay-zaman kumaşı eğrilir, gerilir ve
ama hareket ile kütleçekimini birleş
topun kütlesine göre bükülür.
yapılma
tiriyordu. Einstein'ın teorisi ise üç
Şimdi de bir golf topunu aynı las
uzay boyutunu zaman boyutuyla
tik kumaş boyunca düz bir çizgide
birleştirdi.
yuvarladığınızı düşünün. Hızı yete
Einstein 'ın özel görelilik teorisi
rince yüksekse golf topu bovling to
ayrıca enerjiyi, kütle ve ışık hızıyla
punun kütleçekim çukurundan kur
birleştiren bir formül de üretiyordu:
tulabilir. Ancak hızı düşükse golf to
E=mc' ("E", jul denen birimle ölçü
pu, bovling topuna dof,'fu yuvarlanır
len enerjiyi, "m" kilogramla ifade
ve onun kütleçekim çukuruna yaka
edilen kütleyi, "c" ise saniye/metre
lanır. Eğer golf topu ortalama bir hı
cinsinden ışık hızını temsil eder). Bu
za sahipse, o zaman bovling topu
jul ilzerine dalıa
denkleme göre evrendeki tüm mad
nun etrafında dolanabilir ve ilk hare
fazla bilgi içitı bkz.
deler bir enerji biçimidir ve tüm
ket hattına doksan derecelik açıyla
sayfa 205-206.
enerjilerin de bir kütlesi vardır.
(ya da
ilk hatla doksan derecelik açı
Einstein 1 9 1 5'te daha genel bir gö
arasındaki bir açıyla) hareket eder.
relilik teorisi öne sürdü. Bu teori ar
Madde uzay-zamanı büker, uzay-za
tan bir hıza sahip referans noktasın
man ise maddenin hareket şeklini
daki gözlemciyi ele almış ve kütleçe
belirler.
kimine yeni bir tanım getirmişti.
Einstein uzak bir yıldızdan gelen
Einslein, Newton'un kütleçekimine
ışığın, büyük kütleli güneşin yanın
bir çekim kuweti olarak yaklaşması
dan geçerken eğrileceğini tahmin et
nı sorguladı ve onun yerine kütleçe
mişti. Astrofizikçi Sir Arthur Stanley
kimin uzay-zamanm dokusımu bük
Eddinf,>tOn, bunu kanıtlamaya karar
tüğünü ya da eğdiğini öne sürdü. Bu
verdi. 19 Mayıs 1919'da, Batı Afri
bükiüme, uzaydaki cisimlerin doğal
ka'da bir tam güneş tutulması ol-
1957 - 1 995 1957
1961
1965
1967
Rus uydusu Sputnik 1
Rus astronot Yuri Gagarin,
"Arkaplan ışınımı"
Jcx:elyn Beli Burnell ve
uzaya gönderildi ve ABD
dünyanın çevresini turlayan
ile Sovyetjer Birliği arasındaki uzay yarışı başladı.
ilk insan oldu.
keşfedildi; bilimciler bu
Antony Hewish ilk pulsarı,
ışınımın, evrenin
yani mdyo dalgaları
başlangıcında gerçekleşen
yayarak hızla dönen nötron
"büyük patlama"nın bir
yıldızını keşfettiler.
kalıntısı olduğuna karar verdiler.
58
GÖKLER
EÖLENCE İÇİN MATEMATİK Einstein bir keresinde
şöyle demişti:
·Aklımı
meşgul edecek belli bir problem bulamad�ım zamanlarda, uzun süredir bild�im matematik ve fizik teorem leri k;in yeni kanıtlar geliştirmeye bayılırım. Özel bir amacım yoktur, yalnızca düşünmenin keyfine varmak için bir fırsattır bu bana göre •
muştu. Güneş karardığında yıldızlar
sı yaver gitti: güneş tutulması gökyü
göründü. Eddington tutulan güne
zünün uzaklardaki Hyades yıldız kü
şin dış hattı yakınındaki yıldızların
mesini de içeren ve Eddington'un
fotoğraflarını çekti. Ardından çektiği
deyişiyle, "şimdiye dek karşılaşılan
fotoğrafları inceleyerek her bir yıldı
en iyi yıldız alanı" olan bölümünü
zın konumunu belirledi ve herhangi
kapsıyordu. Böyle olmasa Einste
bir açı farkı olup olmadığına baktı.
in'ın öngörüsünün doğrulanması
İşe yarayacak sonuçlar elde edebil
yıllar sürebilirdi.
mesi için Eddington'un yalnızca gü
Genel görelilik teorisi ayrıca Eins
neşin yakınındaki değil, aynı zaman
tein'ın, Merkür yörüngesindeki kü
da daha uzaktaki yıldızları da içeren
çük sapmaları hesaplarken bu teori
bir fotoğrafa gereksinimi vardı. Şan-
den yararlanmasıyla da kaıutlanmış
NASA'nın
1990 Magellan adlı uzay aracı
iniş yaptı; Neil Armstrong
1979-1989 Voyager adlı uzay aracı Jüpiter, Satürn,
Venüs'e ulaştı ve gezegen
ile Buzz Aldrin ayın
Uranüs ve Neptün'ün
yüzeyinin yaklaşık %98'ini
yüzeyini inceleyen ilk
yakından çekilen
radarla haritaladı.
insanlar oldular.
fotoğraflarını gönderdi.
1969 Apo l lo
1 1 uzay mekigi aya
1995 Gökbilimciler güneş sistemimiz dışı ndaki ilk gezegeni keşfettiler
59
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N i
Stanley Ecldington
oldu. Johannes Kepler, Merkür yö
!arın konumları ve kadir sınıfın ı göz
lıakkıııdll dalıa
rüngesinin eliptik olduğunu biliyor
lemleyen ve kataloglayan gökbilim
fazla bilgi için
du ancak yörünge ekseninin "eksen
ciler, eski çağlarda başlatılan bir ça
bkz. sayfa 64.
sapması" denen hareketini zihninde
lışmayı sürdürüyordu. Tycho'nun
canlandıramamıştı. Gökbilimciler
1 572'de, Kepler'in ise 1 604'te göz
Merkür'ün
hareketinin
leınlediği yıldız patlamaları, yıldızla
Newton yasalarının öngördüğünden
rın değişebileceği görüşünü ortaya
yörünge
daha hızlı olduğunu fark etmişlerdi.
çıkardıysa da, gökbilimciler geçen
Einstein öncelikle güneş kütlesi
yüzyıllar içinde yıldızlar hakkında
nin, Merkür yörünge alanına giren
lıdlJ 'WILDIZ lkii yıklıı, Olllk bir
çok az şey öğrenebilmişti.
uzay-zamanı ne kadar büktüğünü
1 8 1 4'te Münih'te yaşayan optikçi
hesaplayarak problemi ele aldı. Ar
Joseph von Fraunhofer, ilk basit
dından Merkür'ün bu alan içinde
spektroskobu (tayfölçer), yani ışığı
nasıl hareket ettiğini hesapladı. So
ayrıştıran aygıtı geliştirdi. Güneş ışı
n unda Merkür yörüngesinin uzay
ğı spektroskobun dar kesiğinden içe
zaman bükülmesi yüzünden ileri
ri giriyor ve bir prizmadan geçiyor
kütleQ!kim ıı..m elıalındl dllnen ld )'llılırıı dn.
doğru kaydığını keşfetti. Günümüz
du. Prizma ışığı kırarak 600 adet ka
de artık Venüs, Dünya ve İkarus aste
ranlık çizgisi olan bir güneş tayfına
GakblmciB'
roidi yörüngelerinin güneş yakının
dönüştürüyordu. Fraunhofer'in keş
SamanJıılu �
daki uzay-zaman bükülmesi yüzün
fi, fizikçi ve kimyagerler kadar gök
den öne doğru kaydığuıı biliyoruz.
bilimciler arasında da büyük ilgi
ytizllılı )'11111
Einstein'm genel görelilik teorisi
uyandırdı.
)lllaıırwı bir iki yöz
nin bir diğer sonucu da "kütleçekim
Alman fizikçi Gustav Kirchhoffve
veya ı;oklu yöz SİSlllllÖI Ü)'OISİ oıooıı- llhmin
dalgaları" kavramıydı. Einstein, küt
arkadaşı kimyager Robert Bunsen,
ect,u.
leçekim kuwetinin ışık hızıyla yayı
I 859'da her bir karanlık çizgi setinin,
lan, aşırı zayıf ve dalgamsı etkiler ya
beUi kimyasal elementlerle ilişkili ol
rattığını öngördü. Tıpkı okyanustaki
duğunu keşfetti. İkili birçok metalin
dalgalar gibi kütleçekim dalgaları da
çizgilerini belirledi ve bu arada iki
uzay-zaman dokusunda oluşan dal
yeni elementi keşfetti: sezyum ve ru
gacıklardı ve bir kütle hızlandığında,
bidyum. Mavimsi gri ve kırmızı an
salındığında ya da aşırı bir etkiye
lamına gelen bu isiınler Latinceden
maruz kaldığında ortaya çıkıyorlar
türetilmişti.
dı. Doğanın en zayıf kuvvetlerinden
Daha sonraki deneylerde Kirc
kütleçekim dalgalarının tek belirle
hhoff karanlık çizgilerin nasıl ortaya
nebilen türü, büyük kütleli cisimler
çıktığını anlamaya başladı. Güneş
tarafından üretilenlerdi. Örneğin
tayfını sarı sodyum alevinden geçir
muazzam kütleli nötron yıldızını
di. Parlak alevin güneş tayfındaki ka
içeren ikili sisleıııler, karadelikler ya
ranlık çizgileri doldurmasmı bekli
da süpernovalar.
yordu. Ancak çizgiler aksine dal1a da karardılar. Kirchhoff böylece tıpkı
YILDIZ IŞIGI, PARLAK YILDIZ
60
sodyum alevi gibi güneş atmosferi
19. yüzyılın başlarında dikkatlerini
nin de sodyum buharı içerdiği sonu
güneş sistemine odaklayarak, yıldız-
cunu çıkardı. Buhar, ışığın sarı dal-
GÖKLER
TUTULMA SÜRECİNİN TASVİRİ Modem çizimler 1 748'de Londra'dan izlenen güneş tutulmasını açıklamaya yardımcı oluyor.
gaboyunu soğuruyordu. Günümüz
yıldızımızın tabiatına ilişkin sorula
de bu karanlık tayf çizgilerine "so
rın sayısı da arttı. Tam güneş tutul
ğurma çizgileri" diyoruz.
ması sırasında, ayın karanlık diski
Kirchhoff'un soğurma çizgisi an
çevresindeki parlak, beyaz, lifli koro
layışına göre, güneşin etrafinı kuşa
n ayı (güneş tacı) gözlemleyenler,
tan bir sıcak gaz atmosferi olması ge
gördükleri karşısında şaşkınlığa düş
rekiyordu. Laboratuvar deneyleri sı
müşlerdi. Aynı dönemde daha bü
cak-beyaz cisimlerin, ya da ergimiş
yük aygıtlar da güneş üstündeki dev
metallerin kesintisiz beyaz-ışık tayfı
alevleri, çeperin ötesinde parlak iz
oluşturduklarını ortaya koyınuştu.
düşümler biçiminde patlayan gaz şe
Ancak güneş lekeleri, "plaj" (ya da
ritlerini belirlediler. Bu oluşumlar
eski adıyla "parlak flocculi") denen
güneşin üstünde mi yer alıyordu,
parlak bölgeler veya durmaksızın de
yoksa ayı kuşatan atmosferin özellik
ğişen fılamentler gibi birtakım yüzey
leri miydi? Fizikte kaydedilen ilerle
özellikleri, aşırı sıcak katı cisim ya da
melerin yanısıra, süregiden spek
sıvı metal kaynaklı değil atınosferik
troskobik gözlemler de zaman içinde
tabiatlı gibi görünüyorlardı. Deney
söz konusu oluşumların, güneşin
sel fizikçiler ilerleyen zaman içinde
farklı katmanlarında meydana gelen
yüksek basınç altındaki sıcak gazla
fiziksel süreçlerin sonuç.lan olduğu
rın da kesintisiz tayf ürettiklerini
nu ortaya koydu.
keşfettiler.
ı 866'da İngiliz amatör gökbiliınci
Gökbilimciler sayıları gittikçe ka
)oseph Narman Lockyer, güneşi ay
baran aygıtlarını güneşe yönelttikçe,
rıntılı bir şekilde gözlemlemenin ba-
61
B İ Li M i N S E R Ü V E N İ
sit bir yolunu keşfetti. Güneşin teles
don'daki bahçesinden gözleınlerini
kopik bir görüntüsünü, bir spektros
yürüten Lockyer, sonunda aradığı
Los Angeles.
kobun önünde duran ve üstünde in
şeyi buldu. O günü, "Alanın içinde
California'nın Hollywood
ce bir kesik olan perdeye yansıttı.
aydınlık bir çizginin parladığını gör
Tepeleri'nde kurulu
Kesiği, güneşin farklı oluşumların
düm" diye anımsıyor Lockyer. Gör
Griffıth Gözlemevi'nde.
dan gelen ışığı içinden geçirebilecek
düğü çizginin özelliklerini analiz
dünya tarihinin büyük
şekilde hareket ettirebiliyordu. Ka
eden gökbilinıci, güneşteki dev alev
gökbilimcileri anısına
ranlık güneş lekelerine baktığında
lerin ağırlıklı olarak hidrojenden
dikilmiş bir anıt yer
tayfçizgilerinin yoğunluğu, lekelerin
oluştuğu sonucuna vardı.
BÜYÜKLERiN ANISINA
alıyor.
hemen dışındaki bölgelere baktığın
Ağustos 1868'de Fransız gökbi
da görülenden daha düşük oluyor
limci Pierre Jules Cesar lansen, bir
du. Tayf çizgisi yoğunluğu ısıya bağ
tutulma sırasında güneş tayfında
lı olarak değiştiğinden, Lockyer gü
parlak sarı bir çizgi fark etti. Bundan
neş lekelerinin görece daha soğuk
iki ay sonra aynı çizgiyi Lockyer de
bölgeler olduğu sonucuna vardı.
belirledi. O güne dek böyle bir çizgi
Gtıneş çeperinde dev ale v tarama
62
gözlemlenmediği için Lockyer bu
sı da yapan Lockyer, bu belirgin kır
nun yeryüzünde bulunmayan ya da
mızı alevlerin aslında sıcak gaz oldu
belirleıunemiş bir elemente ait oldu
ğu teorisini öne sürdü. Sözkonusu
ğu kanaatine vardı. İngiliz kimyager
gazın parlak çizgilerden oluşan, ken
Edward Frankland daha sonra bu
dine özgü bir tayfı vardı. Wimble-
elemente, Yunancada güneş anlamı-
GÖKLER na gelen /ıelios'tan türettiği "hel yum" adını verdi.
toğraf plakalarını incelemeyi sürdür dü. Cannon, tayfını analiz ettiği her
1 9. yüzyılın ikinci yansında pek çok yeni gözlemevi kuruldu ve fo toğrafla ma, gökbilimde düzenli ola
yıldızın sınıfını bir asistana bildiri yor, asistan ela bilgiyi kayda geçiri yordu. Cannon'un elinden olağa
rak kullanılmaya başladı. 1 840'da
nüstü hızlı ve doğru iş çıkıyor, daki
İngiliz gökbilimci )ohn William Draper tarafından çekilen ayın ilk
kada üç yıldızı smıflandırabiliyordu. 1 9 1 5'ten 1 924'e kadar Henry Draper
fotoğrafı bir "dagerreyotipi" idi.
Kataloğu adı verilecek kataloğun üs
Draper'ın oğlu Amerikalı gökbilimci Hcnry Draper, Lyra (Çalgı) takım yıldızında yer alan parlak yıldız Ve
tünde çalışan Cannon, 225.300 yıldı zın tayfını çıkararak düzenledi. Can
ga'nın tayfını fotoğrafladı. Daha çok sayıda yıldız tayfı elde edildikçe, bi limciler çeşitli yıldızların genel bile
non'un -baş harflerinden dolayı, İn gilizcededeki "Oh, İyi Bir Kız/Erkek 01 Ve Beni Öp!/Oh, Be A Fine
şimi ve ısısına ilişkin bir tablo elde
Girl/Guy, Kiss Me!" deyişini akla ge tiren O, B, A, F, G, K, M biçiminde
etmeye başladılar. İtalyan gökbilimci Pielro Angelo Secchi'nin çalışmalarmdan yararla
ki- suuflandırma sistemi, bugün ha li\ gökbilim öğrencilerine öğretiliyor. 1 9 1 0'a gelindiğinde Cannon'un
nan Draper, yıldız tayflannı 16 gru ba ayıran bir sistem geliştirdi.
benimsenmişti. Gökbilimciler bir
1882'deki zamansız ölümünün ar
yıldızın mutlak parlaklığının, tayf ti
dından eşi, Draper'in çalışmalarının Harvard College Gözlemevi'nde sür
piyle ilişkili olabileceğini düşünmeye başladılar. 1 9 l l'de gökbilimci Ejnar
dürülmesi için fon sağladı. Gözle
Hertzsprung ile Hans Rosenberg,
mevi yöneticisi Edward Charles Pic kering ise tüm gökyüzünün spek
Taurus ( Boğa) takımyıldızındaki Pleiades (Ülker) ve Hyades (Öküz)
troskobik taramasını başlattı. Picke
yıldız kümelerinin üyeleri arasında
ring proje üstünde çalışmaları için, çoğunluğu kadınlardan oluşan çok
bu tür bir ilişki olduğunu ortaya koydular. Çok geçmeden Princeton
sayıda asistanı işe aldı. l 880'lerin so nunda, kadınlar henüz oy verme hakkına sahip değilken, gözlemevin
aynı çalışmayı mesafe ölçümleri gü venilir olan yıldızlar için yaptı.
sınıflandırma sistemi yaygın şekilde
gökbilimcisi Henry Norris Russel da
de 15'in üstünde çalışan vardı. Saat başına 25 seni alan kadınlar, yıldızla ra ve yıldız tayflarına ait binlerce fo toğrafı analiz ettiler. Analiz çalışma ları sırasında her yıldızın konumu ve bileşimini belirlemek amacıyla kar maşık hesaplar yapıldı. Pickering'in ölümünden sonra bu kadınlardan biri olan Annie )ump Caırnon, yıldız tayflaruu içeren fo-
Bu koordineli çalışmanın sonuçla n
ortaya Hertzsprung-Russell çizel
gesini çıkardı. Çizelge bir yıldızın (ısı göstergesi olan) tayf tipi ile parlaklığı arasında.ki ilişkiyi sergiliyordu. Parlaklık dikey eksende, ısı ise ya tay eksende belirtiliyordu. Sol üstte ki yıldızlar sıcak, genç ve mavi dev yıldızlardı; sağ üsttekiler ise daha so ğuk kırmızı devler ve yaşamının so-
63
Bi LiM i N S E R Ü V E N i
nuna yaklaşmış süperdevlerdi. Sol
geldiği tezini savunuyordu. Haklıydı
alttakiler çok sönük ve yaşam dön
da: Güneş her saniye 700 milyon ton
gülerinin sonuna varmış sıcak, kü
hidrojeni 695 milyon ton helyuma
çük yıldızlar olan beyaz cücelerdi.
dönüştürüyordu. Geriye kalan (Ni
Çizelgenin ortasında, sol üstten sağ
yagara Şelaleleri'nden bir saniyede
alta kadar olan bölümde, ana seri yer
akan suyun yaklaşık 600 katı ağırlık
alıyordu ve tüm yıldızların yaklaşık
taki) beş milyon tonluk madde ise
yüzde 90'ı bu bölüme dahildi.
saf enerjiye dönüşüyordu.
Ne var ki gökbilimciler hala bir ytl
MDlllR
dızın nasıl parladığına ilişkin çok az
KOZMiK BiLMECELER
şey biliyordu. 1917' de Eddington, bir
Eddington ile 13ethe yıldızların iç ya
yıldızın enerji üretimi ve evrimini
pılarını araştırırken, Edwin Powell
açıklayan bir teori üstünde çalışmak
Hubble da evrenbilim için yepyeni
taydı. Sağlam bir gökbilim, fızik ve
bir sahne hazırlıyordu. Bir avukat ve
matematik altyapısına sahip ve atom
sigorta aracısının oğlu olan Hubble
KATAl.Oiu
fiziği ile özel görelilik konularına ha
Marshfield,
Mesı;ier lr.ııtıılcgıı 109
kim olan Eddington, ısının yıldız ışı
1906'da Chicago Oniversitesi'ne gir
Missouri'de
doğdu.
adtt sabit dlıin-uıay
nımıya iletildiğini ortaya koydu. Ay
di, Rhodes bursuyla Oxford, Queens
cismiıin bir llslesklr.
rıca ytldızların özünde rastlanan yük
College'a devam etti ve doktorası
lislt, gObdalan. bukJtııjaıı ve jlldız
sek ıstlarda, elektronların çekirdekle
için 1 9 1 4'te Chicago'ya dönerek,
rinden ayrılarak, fızikçilerin bugün
Yerkes Gözlemevi'nde sönük bulut
kümelerini de
"plazma" diye adlandırdıkları şeyi
sular üstüne çalıştı. 1. Dünya Sava
�
oluşturdukları çıkarunını da yaptı.
şı'nda, ABD piyade sınıfında geçirdi
Eddington ayrıca bir yıldızın küt
ği iki yılın ardından Hubble, Mount
lesi ile parlaklığı arasındaki ilişkiyi de
Wilson Gözlemevi ekibine katıldı.
yaraıtı bir ıetm
kavradı. Ytldız kütlesinin, Einste
Kariyerinin geri kalanını burada, 100
6zı!llgiıe sahip bu
in'ın E=mc2 formülü gereğince ener
i nçlik (254 cm) teleskobun başmda,
kalıılog Oıaıles
jiye dönüştürüldüğünü ileri sürdü.
bulutsuları gözlemleyerek ve smıf
M5ier ve Piene
Bulgularuu 1926 tarihli
landırarak geçirdi.
Mechain tıırafından
Yapısı adlı kitabında yayımladı. Ed
Önce Charles Messier, ardından
1717 ile 1786
dinb'fon yıldızların hidrojeni helyu ma dönüştürdüğüne inanıyordu
William Herschel tarafından kata
� olmayan gOldıimciler iı;in
arasırda deıtendi.
Yıldızlamı İç
rm yapısına ilişkin, o dönemde iki
bu
teori vardı. Kamplardan biri, sözko
dönüşü m ün
mekanizmasını
açıklamaya yeterli değildi. Bilimciler ancak 1 939'un sonla
64
loglanan bu sönük ve bulanık alanla
ama dönemin atomaltı fizik bilgisi,
nusu alanların Samanyolu'ndaki yıl dızlararası gaz bulutları olduğuna
rında, Hans Albrecht Bethe'nin "Yı
inanıyor, diğer kamp ise onların, Sa
dızlarııı Enerji Üretimi" adlı çalış
manyolu dışıdaki gökadalar olduğu düşünüyordu. Sonuçta her iki ta
masını yayımlamasıyla birlikte, yıl
mı
dızların enerji kayı1akları hakkında
rafın da haklı olduğu ortaya çıktı,
bilgi sahibi oldular. Bethe, güneş
çünkü iki türdeki gök cisin1leri de,
enerjisinn i yüzde 98'den fazlasmın,
geniş anlamıyla "bulutsu" diye nite
hidrojenin helyuma dönüşümünden
lendiren sınıfa giriyordu. l 922'de
GÖ K LE R
bulut
l 91 2'de, Pickering'in asistanların
su"larını sınıflandıran ilk kişi Hubb
dan biri olan Henrietta Swan Leavitt,
KATALOGLARKEN
le oldu. Hubble dağınık bulutsuları
Samanyolu gökadanuzın uydu gö
Harvard College
ikiye ayırdı; yansıma bulutsusu, sal ma bulutsusu. 4 Ekim 1 923'te
kadası Küçük Macellan Bulutu'nda ki Cepheid değişen yıldızlarının sayı
Gözlemevi'nin fota<)raf
Hubble, günümüzde Andromeda
smı belirlemekle meşguldü. Peru'da
Cannoo. 300.000
Gökadası olarak bilinen gökadadaki yıldızları belirledi. Bundan dört ay
çekilen fotoğraf plakalaruıa bakan
fota<)raf plak�ndan
Leavitt, Cepheid değişen yıldızları
sorumluydu. Cannon bu
nm periyotlarının, ortalama parlak
plakalan kullanarak
lıkları ile ilişkili olduğun u fark etti: periyotları daha uzun olan yıldızlar, kısa olanlardan daha parlaktı. Ma cellan Bulutu'ndaki bütün yıldızlar
225.300 yıldım tayfını
Samanyolu'nun
"dağınık
sonra Andromeda'da bir "Cepheid değişen yıldızı"nı keşfetti. İlk önce İngiliz gökbilimci John Goodricke tarafından 1784'te belirle nen Cepheid değişenleri, büyük, na bız gibi atan sarı yıldızlardır. Parlak lıkları O. 1 ile 2 kadir arasında değişir. Parlaktan sönüğe, tekrar parlağa doğ ru değişen atma periyodlan 2 ila 60 gün arasında değişiklik gösterebilir.
YILDIZLARI
küratörü Annie Jump
sınıflandırdı.
dünyaya yaklaşık aynı mesafede ol duklarından, mutlak parlaklıkları uzaklıkları değil, periyotları ile ilinti li olmalıydı. Amerikalı
gökbilimci
Harlow
65
BİLİMiN SERÜVENİ
Sharpey bu periyot-parlaklık ilişkisi nin önemini kavramıştı. Sharpey, küresel kümelerdeki -her biri on binlerden milyonlara dek değişen, birbirine yakın yıldızları barındıran büyük küreler- yıldızları araştırma ya koyı.ıldu. Cepheid değişenlerine "fener kulesi" adını verdi ve onları, küresel kümelerin dünyaya olan uzaklıklarını belirlemede kullandı. Hubble ise Cepheid değişenleriyk il gili bulgulardan yararlanarak, bulut su diye adlandırılan şeylerin aslında Samanyolu'ndaki tüm cisimlerin ötesinde yer alan gökadalar oldukla rııu kanıtladı. Andromeda'daki Cep heid değişenlerin i gözlemleyen
Hubble, Andromeda'nın dünyadan 490.000 ışık yılı mesafede olduğunu
hesapladı. Einstein'ın genel görelilik teorisi düşünlıldüğünde Hubble'ın gökada gözlemleri, sanılandan da fazlasını ifade ediyordu. Dönemin gökbiliın cileri evrenin durağan mı, genişleyen mi yoksa büzülen bir evren mi oldu ğunu sorguluyordu. Hubble 46 gö kadanın tayfını ölçerek, tayfın kırmı zı ucuna doğru bir kayma olduğunu, yani "kırmızıya kayına"yı keşfetti. Kırmızıya kaymayı anlayabilmek için trenyolu kavşağında oturarak, yaklaşmakta olan bir treni bekledi ğinizi hayal edin. Tren size doğru
BÜ Y Ü K PATLAMA ( B I G BANG) üyük Patlama teorisi genel
ile doluydu. Evren genişledikçe,
likle evrenin oluşumunu ta
gamma ışınlarının dalga boyları
nımlayan model olarak kabul
uzadı, enerjileri düştü ve evrenin
B
edilir. Aslında bu varsayım, ev
ısısı azaldı. Sıcak gazlar ve ışınım
rende gözlemlenen olguların üs
lardan oluşan bu karışım soğu
tüne kurulmuştur. Teori ilk şekli
maya devam ederken, nükleer
ne, Alexander Friedmann ve
parçacıklar ve ardından atom çe
Abbe Georges Lemaitre ile birlik
kirdeği oluştu. Evrenimizdeki
te,
1 920'de kavuştu. Sonra
maddenin yapısını meydana ge
1940'1arda, George Gamow tara
tiren proton, nötron ve elektron
fından gözden geçirildi. "Büyük Patlama" adı, 1950'1erde, teoriy le ilgili kuşkularını dile getiren gökbilimci Fred Hoyle'nin alaycı
lar, büyük patlamadan sonraki Sanatıılar, büyük patlamanın ya da karadeliklerin ancak hayali canlandırmalannı resmedebiliyorlar.
bir sözüyle ortaya çıktı. Büyük Patlama öncesinde evrenin fiziği bilinmedi
66
ilk dört saniye içinde oluştular. 30 dakikalık bir süre içinde tüm bu nükleer reaksiyonlar sona ermişti. Evren kütlesinin yak
laıık yüzde 25'i helyumdan, yüzde 7S'i ise hidrojenden
ğinden, evrenbilimciler varsayımlarına, patlamadan
ibaretti. Bugün yaılı yıldızlarda görülen helyum-hidro
sonra saniyenin birkaç on milyonda birlik bir süresi için
jen oranı da aynıdır. Evren, oluıumundan bir milyon yıl
de evrenin neye benzediğini sorarak başladılar. Evren o
sonra soğudu ve çekirdekler ile elektronlar birleşerek
sırada, on milyar kelvinlik derecelerde ve atom çekirde
atomları oluşturdu. O zamana ait fotonlar günümüzde
ğine yakın yoğunlukta, yüksek enerjili gamma ışınları
hala görülür. Onlara "kozmik arkaplan ışınımı• diyoruz.
GÖKLER GÖKYÜZÜ ARAŞTIRMASI Edwin Hubble. Ca1ifornia, San
Diego"daki Palonnar Gözlemevi'nde yer alan 48 inç'lik (121.9 cm"lik)
teleskobu inceliyor. National Geographic Society'nin sponsorlu�unu yaptı�ı
1 958 gökyüzü araştırmasının son hazırlıklannı tamamlıyor. Bu araştırmanın sonunda ilk güvenilir fot�rafik
gökyüzü haritası elde edildi.
yaklaştıkça düdük sesi yükselir, ya
nir. Açlını, bu etkiyi ilk kez l 842'de
nınızdan geçerken ise alçalır. Aslın
tanımlayan
da düdük etrafa, çem berle r halinde
Christian Doppler'den alır. Bu ta
hareket eden ses dalgalarıyla, sabit
rihten altı yıl sonra Fransız fizikçi
Avusturyalı
fizikçi
bir ton yayar. Sesin tonundaki yük
Hippolyte Fizeau ışık dalgalarının
selip alçalmaya neden olan şey, tre
da aynı şekilde hareket ettiği görü
nin hareketidir. Tren ilerlerken her
şünü ileri sürdü; haklıydı da.
yeni
ses dalgas ın ı n
merkezi
de
Hubblc
l
929'da evrenin genişle
onunla birlikte hareket eder. Düdü
mekte olduğun u duyurdu. Teorinin
ğün ses dalgaları, trenin hareket yö
kaıutı olarak Belçika doi'.,'llml u Kato
nünde (yüksek frekans) salınır ve
lik rahip ve gökbilimci Georges Hen
iki ytl önce
arkaya doğru yayılır (alçak frekans).
ri Lemaitre tarafından
Bu fenomene "Doppler etkisi" de-
yayunlanan çalışmayı gösterdi. Eins-
67
B İ L İ M İ N SERÜVEN İ
tein'ın genci görelilik teorisinden ya
Hoyle'ydi. Teori o günden sonra bu
rarlanan Lemaitre de aynı sonuca
isimle anıldı.
,, "Durağan Duru111 evren ınodeli,
varmıştı. Lemaitre'in teorisinin başlıca ra
evrenin bir başlangıcı olınadığını ve
kibi, Fred Hoyle ve diğerleri tarafın
hiç sonlanmayacağını iddia eder.
dan l 948'de ileri sürülen "Durağan
Modele göre uzay sabit bir oranla
Durum" teorisiydi. Aslında Lemait
"düz" bir evrenin içinde genişler.
re'in teorisine alaycı bir yaklaşımla
Durağan durum modelinde, evren
"Büyük Patlama" ismini veren de
deki tüm noktalar herhangi bir anda
B U L U TS U LA R
C
irrus (Sirrus) bulutlarının incecik filizlerinin yüksek
lıklı olarak iyonlaşmış hidrojenden oluşan bu bulutsular,
atmosfer rüzg�rları etkisiyle birbiri içine geçişini,
genç yıldızlardan yayılan morötesi ışınımların, hidrojen
ya da sıcak bir ikindi vakti, dalgalar halinde kabaran
atomlarının elektronlarını ayırmasıyla ortaya çıkarlar.
cumulus (kümülüs) bulutlarının oluşumunu izlerseniz,
Bu sürece foto-iyonizasyon denir. Tıpkı bir neon lamba·
nebulaları, yani bulutsuları daha iyi anlayabilirsiniz. "Nebula" Latincede bulut anlamına gelen sözcükten
sı içindeki uyarılan gaz atomları gibi, salma bulutsular da uyarılan atomlar ve iyonların ışı9ıyla parlar. Foto-iyo
türetilmiştir. Yıldızlararası bu gaz ve toz bölgeleri, yeni
nizasyon süreci yüksek miktarda enerji gerektirdi9in·
yıldızları dajuran, y19ınlar halindeki devasa moleküler
den, ancak en sıcak yıldızlar bir bulutsuya parlaklık ve·
bulutlara dönüşebilir veya yıldızla·
recek sayıda morötesi fotonları üre·
rın vahşet dolu ölümünün zarif bi·
tebilir. Salma bulutsuları genellikle sı·
rer kalıntısı olabilirler. Bulutsular yıl·
cak, genç, mavi yıldızların çevresinde
dızların, gökadaların ve gezegenle
görülür.
rin yaprtaşlarıdır. Kompozisyonları
Samanyolu boyunca karanlık böl·
ve hoş görünümleriyle, içlerinde
geler biçiminde görülen so9urma bu·
oluşan yıldızın yapısına ya da kendi·
lutsuları ya da karanlık bulutsular,
sini meydana getiren yıldızın ölü·
gazı iyonize edecek sıcak, genç yıldız·
müne ilişkin ipuçları verirler.
ları içlerinde barındırmayan ya da ışı·
Üç çeşit bulutsu vardır: yansıma, salma ve sogurma bulutsusu. Yansı· ma bulutsusu yakın yıldızların da9ı· nık ışıklarıyla parıldar. Gaz bulutu
9ını yansıtabilecekleri yakın yıldızlara Cassiopeia (Karliçe) takımyıldızındaki NGC 281 salma bulutsusunda küçük bir açık yıldız kümesi de yer alır.
lutsuları, Samanyolu'nun ya da par·
olarak görürüz.
vi ışı9ın kısa dalgaları, kırmızı ışı9ın uzun dalgaboyun·
En küçük karanlık bulutsulara, Hollanda asıllı Ameri·
dan daha etkin bir şekilde da9ıldı91 için, çaju yansıma
kalı gökbilimci Bart Bok'un adına ithafen "Bok kürecik·
bulutsusu mavi görünür. Oldukça donuk bir görüntüle
leri" denir. Bart Bok, 1930'1arda bu cisimler üstünde ilk
ri oldu9undan birço9u yalnızca gökyüzünün uzun süre·
kez çalışan gökbilimciydi. Küçük karanlık bulutsuların
li foto-grafik pozlamalarıyla belirlenebilir.
çapı üç ışık yılından kısadır, kütleleri ise güneşin 10 ila
Salma bulutsuları sıcak, belirgin bulutsulardır. A9ır·
68
lutlarıdır. Bunun yerine karanlık bu· lak bulutsuların fonundaki siluetler
içindeki toz parçacıkları yıldız ış19ını da9ıtarak bulutsuya donuk bir parlaklık kazandırır. Ma·
sahip olmayan yajun gaz ve toz bu·
100 katı kadardır.
GÖKLER
aynı gözükür. Bu da evrendeki mad
ya da İngilizcedeki kısaltmasıyla
denin sabit bir ortalama yoğunluğa
CMB ışmunının varlığı, Büyük Pat
sahip olduğu sonucuna işaret eder.
lama teorisiyle de öngörülmüştü.
Genişlemeyi telafi etmek için mad
1 989'da NASA tüm uzaydaki bu
denin sürekli sabit bir oranda yaratı
ışınımı haritalamak için Cosmic
lıyor olınası gerekir.
Background Explorer/Kozmik Ar
"Büyük Patlama" evren modeline
kaplan Araştırıcısı'nı (COBE) uzaya
göre ise tüm madde ve ışınım, teorik
fırlattı. COBE arkaplan ışmm1ında
bir başlangıç noktasmdan kaynakla
çok küçük farklıJıklar buldu. Bunlar
nır. Bu noktada hem yoğunluk, hem
ortalama sıcaklıktan bir derecenin
kütleçekim kuvveti, hem de uzay-za
ancak 30 milyonda biri kadar daha
man bükülmesi sonsuzdur. "Teklik"
sıcak ya da soğuk dalgalanmalardı.
denen bu noktanm bir yarıçapı ya da
Dalgalanmalar,
boyutu yoktur. Tekliğin kütleçekinı
tuğu zamanlarda var olan yapılara
kuvveti öyle güçlüdür ki uzay-za
işaret ediyor, Büyük Patlama teorisi
man dokusu kendi üzerine bükülür.
ni daha da doğruluyordu.
Teklikte bildiğimiz fizik kuralları ge çerliliğini yitirir. Bazıları
bu
teorinin ,
evrenin
ilk gökadaların oluş
KAYMASI
NASA'nın 30 Haziran 200l'de fır
Bu ike bir cisimden
latılan Wilkinson Microwave Ani
yayılan
sotropy Probe/Wilkinson Mikrodal
elek1romanyetil
"merkez"inde bir yerlerde, ya da
ga
Anizotropi
Uzay
Sondası
"herhangi" bir noktada, bir patlama
(WMAP) bizi evrenin başlangıç dö
frekansında.
olduğu anlamına geldiğini düşünür.
nemine ilişkin koşullar hakkında bil
gözlemciyle bagıntılı
dalgaların
o cismin
Ardından her şey genişleyerek uzayı
gilendiren sinyallerin bir dökümünü
haıel<eti yüzünden
doldurmuştur. Ancak bu yorum
çıkarıyor. WMAP kozmik mikrodal
meydana gelen
yanlıştır. Büyük Patlama teorisi ev
ga arkaplan ısısındaki küçük deği
icayma'tı açıklar. Cisim
renin tamamını içerir: zamanı, uza
şimleri
ak;alt bir 1"kansa
yı, her şeyi. Kısa bir an içinde tüm
maddesel içeriği, yaşı, geometrisi,
neden olarak
uzay ve zaman hızla genişlemeye ya
geçmişi ve belki de geleceği hakkın
gözlemciden
da şişmeye başlamış ve bunu sürdür
daki soruları yanıtlıyor.
ıaaJdaıır1<eıı,
ölçerek, evrenin boyutu,
müştür; evren halen genişlemekte
Üç yıllık kesintisiz gözlemler so
dir. Bu genişlemeyi üzümlü ekmek
nucunda WMAP, büyük patlama
kırmızıya ka'jllla meydana geir /'ıfr"
hamuru gibi hayal edin. Hamur
zamanında yalnızca genişleyen değil,
ıekide cisin yOksek
uzay-zamanın dokusudur ve içinde
aynı zamanda hızlanan bir evren an
frelcansa neden
ki mayanın etkisiyle kabarmaya baş
layışını destekler bulgular elde etti.
olarak gOzlemdıe
ladıkça, üzümler (gökadalar) her
WMAP gözlemlerine göre, oluşu
Yaldaıır1<en. maviye
yönde birbirinden uzaklaşırlar.
munu izleyen ilk birkaç saniye içinde
b'ıma oluıur.
Birbirine zıt bu iki teori arasında
ki çekişme 20 yıl kadar ortalığı kasıp
evren 1 050 katı kadar -yani !'in yanı na 50 sıfır büyüdü!
kavurdu. Ancak l 965'te Bell Labora
Zaman içinde kütleçekinı kuvveti
iki mühendis,
genişlemeyi yavaşlatmaya başladı.
tuvarları'nda çalışan
evrenin ilk zamanlarından kalına
Evrendeki tüm görünür maddeyi
"arkaplan ışınımı"nı kazara keşfetti
(yıldızlar, bulutsular, gökadalar vb.
ler. Bu kozmik mikrodalga arkaplan,
gibi görebildiğimiz maddeler) ve ka-
69
BİLİMiN SERÜVENi
ranlık maddeyi (varlıklannı ancak
gibiydiler. Bu bulgular evrenin ge
kütleçekimsel etkileriyle anlayabildi
nişleme hızının yavaşlamayı bırak,
ğimiz görünmeyen maddeler) düşü
arttığını gösteriyordu! Evrenin ge
nünce, kütleçekimin halen fren etki
nişleme hızı artıyorsa, ortada bir tür
si yarattığını sanmak çok normal.
karşı-kütleçekimsel kuvvet olmalıy
Ancak durum böyle değil.
dı. Bazı bilimciler bu itici gücü, derin
1 990'ların ortasmda
iki ayrı araş
tırma ekibi -Süpernova Evrenbilim
uzaydan yayılan "karanlık enerji"nin oluşturduğuna inanıyor.
Süpernova
Karşı-kütleçekimsel kuvveti ilk
Araştırma ekibi- sözkonusu yavaşla
kez Albcrt Einstein, genel görelilik
Projesi
ve
Yüksek-Z
mayı ölçmek için çalışmalara başla
teorisiyle ortaya atmıştı. Evrensel sa
rlı. Her iki ekip de genişleme oranını
bit denen ( Hubble sabitiyle karıştı
ölçmek için çok uzak süpernovaları
rılınamalı) bu itici kuvvet, evreni
kullandı ve sonuçlar herkesi şaşırttı.
kendi kütleçekimine karşı dengele
Süpernovalar mevcut teorilere gö
meye yardımcı olan, matematiksel
re olmaları gerekenden daha uzakta
bir sabitti. En basit anlatımıyla, genel
U Z A Y-ZAMAN I N BÜ K Ü LM ES İ ewton evrenin düz bir
genişlemesi eninde sonunda
geometrisi
olduğunu
duracak, evren kütleçekimle
varsaymıştı; Einstein ise böyle
çökmeye bajlayacaktır. Çök
bir varsayımda bulunmadı. As
me, uzay ve zamanın sonsuz
N
lında Einstein'ın genel görelilik
büküldüğü bir noktaya dek
teorisi, evrenin tamamının ge
devam edecektir. Büyük patla
nel bir bükülmeye sahip oldu
manın tam tersi olan bu son
ğunu öngörür.
noktaya "büyük çökme" de nir. Bazıları evrenin genişleme
Evrenin üç olası biçimi var dır. Bu yapıların gerçek şekille
ile çökme arasında gidip geldi
rini zihnimizde canlandırmak
ğini düjünür ki buna da "bü
bizim için kolay olmasa da, on ları düz bir kağrt üzerine çizil miı iki boyutlu uzay biçiminde
Kapalı bir evrenin pozitif bükülümü, sonlu bir hacme sahip ve köşesiz bir evren meydana getirir.
düjünebiliriz. "Kapalı evren" denilen ilk biçim, pozitif bükülüme
70
yük zıplama" denir. ikinci olası biçim olan "açık evren"in bükülümü ise nega
tiftir. Negatif bükülümlü bir hiperbole benzeyen bu evren, kendi dışına doğru bükülür. Bunu iki boyutlu bir
sahiptir. Bu yapı köşesizdir, sonlu bir hacmi vardır ve iki
eyere benzetebiliriz. Kütleçekimi bu tür bir evreni dur-
boyutlu düşünülürse küresel görünümlüdür; tıpkı dün-
durmaya yetemeyecek kadar zayıftır.
yanın düz bir fotoğrafı gibi. Yine dünya yüzeyinde ol-
Üçüncü olası geometrik biçime "düz evren" denir ve
duğu gibi, kapalı evrende de düz bir çizgide hareket
sıfır bükülüme sahiptir. Bu evren de sonsuzdur ve geniı-
edebilir ve sonunda bajladığınız noktaya dönebilirsiniz.
lemesi sonsuza dek sürer. Ancak genijleme, açık evren-
Yeterli kütleye sahip olduğu sürece bu tür bir evrenin
de olduğundan daha yavaı gerçekleşir.
GÖKLER
görehlik teorisi evrenin ya genişle
!anacak. Öte yandan karanlık enerji
mesi, ya da büzüşmesi gerektiğini
dinamikse, zaman içinde yavaşlaya
öngörüyordu. Ancak Einstein evre
cak ve bir çekim kuvvetine dönüşe
nin durağan olduğuna inaıuyordu.
rek, evreni yeniden içine çekecek. Bu
Bu evrensel karşı-kütleçekimsel sa
durumda büyük patlamanın tam ters i, yani "büyük çöküş" yaşanacak.
biti eklemek, de nkleme eşitlik ka zandmyordu. Lemaitre'in evrenin genişlediğini
ileri sürmesin in ve Edwin Hubble'ın de bu ge nişlemeyi gözlemlemesinin
GÖK KÜ RELERDEN KOZMİK ÇÖKÜŞE Gökbilimciler antik çağlardan Röne
ardmdan Einstein evrensel sabit gö
sans'a dek vakitlerini, gözlem sonuç
rüşünü, evrene ve onun fizik yasala
larını kataloglayarak, sonuçları dün
rına uygulamaktan vazgeçti. İlk ge
yevi olaylarla ilişkilendirerek ve göz
liştirdiği denkleme bu terimi eklemiş
lemledikleri hareketleri açıklamak
olmaktan pişmanlık duydu ve bunu
için geometrik modeller geliştirerek
"en büyük bilimsel gaf'ı olarak gör
geçirdiler. Kepler'in gezegen hare
H llmlEDM
düğünü dile getirdi.
ketleri yasalar ı bu hareketlerin ardın
a6RONOM Hulılıle Ulay
Ne var ki şimdi bakmca Einstein'm
daki kuvvetlere yönelik araştırma.lan
doğru iz üstünde olduğu anlaşılıyor.
tetikledi. Newton'un kütleçekim ya
tele5lcobıı 1990'dl
Hubble Uzay Teleskobu ve WMAP ile kısa s ll re önce yapılan gözlemler,
saları ise pek çok dağınık teoriyi bir
gOnMne beılldı
leştirerek, etki-tepki ilişkisini ortaya
Araç. )'lldaıılt 600
evrenin ağırlıklı olarak karanlık ener
koydu ve uzayı yöneten fizik yasala
kilometre yOlııekt9,
jiden meydana geldiğini gösteriyor.
rının, yerküre üzerindeki fızik yasa
97 dalcbdıı bir
Günümüzde evrenin
larıyla aynı olduğunu gösterdi.
dünyanın �
kütle-enerji
oranıııa ilişkin talunin.ler, karanlık
Newton'un yasaları ayrıca mate
enerjinin yüzde 70 civarında; görü
matikçilere ve bilimcilere bir kesinlik
nür ve karanlık maddenin ise yüzde
duygusu kazandırdı. Ne var ki 1 9.
30'dan az olduğu yönünde. Kısacası,
yüzyılın başlarmda küçük çatla.ldar
il)9tlan arasında w odalda'fan wı bOyOlı!n aynlim
evrenin büyük bir bölümü, hakkında
yüz göstermeye başladı. 20. yüzyıla gelindiğinde Einstein'ın özel ve genel
yanısn, laımlllllr 1111
neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz bir şeyden oluşmakta.
görelilik teorileri, Newton yasa.ları
Karanlık enerjinin yapısı, evrenin
llll1 sağladığı kesinliğin gündelik ya
kaderini yakından ilgilendirir. Eğer
şamlarımıza uygulanabileceğini an
karanlık enerji sabitse, evren sonsuza
cak çok büyük ya da çok küçük dün
dek genişlemeye ve luzlanmaya de
yalara, bilimin günümüzde en bü
vam edecektir.
Sabit değilse, evren
yük keşifleri gerçekleştirdiği alanlara
en sonunda dağılıp gidebilir. "Büyük
uygulanamayacağını açıkça gösterdi.
turlu)'or. Hubble'lıı
� (� dl '/fll alıyor.
kopma" adı verilen bu kıyamet se naryosu, uzay-zaman dokusunun
yırtıl arak kopmasına neden olacak oranda hızlanan bir evreni resmeder. Senaryoya göre kopma öyle bir nok taya ulaşacak ki, atomlar dahi parça-
71
BiLiMiN SERÜVENi
ÖNCEKi SAYFALAR
TIBBIN YÜKSELiŞi
Myron'un
İnsan bedeni denen yapıyı, karmaşık
burun deliklerinden çıkarırlardı; ar dından kol ve bacaklarda kesikler
·oiscotxılus�unun antik
bir makine parçasıyla -ve günümü
açarak kasları alırlardı; sonra da boş
Roma kopyalarından
zün elektronik yönelimli toplumun
derinin içini reçineye batırılmış pa
birine ait bu detay,
da sıkça yaptığımız gibi, beyni de bil gisayarla- kıyaslamak aslında gayet
pirüs ile doldururlardı. Uzuvlar, iç organlar ve kalp damarları sol bö
anlaşılır bir şey. Ne de olsa bizler, olağanüstü bir organik enerjinin
ğürde açılan bir yarıktan boşaltılırdı. (Daha eskiden kalp yeriııde bırakılır
muazzam makineleri, mekanik ve mimari tasarım ve verimliliğin baş yapıtlarıyız. Ancak makinelerle iliş
dı ama bu gelenek zamanla değişti.) Erken dönem Mısır rahipleri, bir
insan bedenine ilişkin klasik idealin bir amblemi.
kileri kısıtlı olan ilkel insanlar için beden, gerçek bir mucize, gizemleri yavaş yavaş su yüzüne çıkan büyüle yici bir yapıttı. Bu gizemler ancak sa vaş yaralarının ve çürümenin yol aç
kaynağa göre sayıları 70 milyonu bu lan cesedi mumyalasalar da, dene yimlerinden çok azını ardlarında bı raktılar. Ancak antik Mısır'ın tıp ta rilıindeki yerini açıkça kanıtlayan,
tığı bedensel durumların gözlemlen
papirüslere yazılı bir tıp hazinesi bı rakmayı ihmal etmediler. Tıbbın
mesi, ölü hayvanlarm iııcelenmesiyle
serpildiği değil ama filizlendiği dö
çözülebiliyordu. Aslında anatomi
nemin izlerine hiyeroglif elyazmala rında ya da rahiplerce kullanılan kı
bilgisiniıı, en basit haliyle de olsa ilk kez, kemik, kan, et, organlar ve
saltmalı hiyerogliOerde açıkça rastla
uzuvların gözler önüne serildiği top
mak mümkün.
lu yemeklerle birlikte başladığını
Bu antik belgelerin en önemlile rinden biri "Ebers Papirüsü" denen
söylemek zor değil. Mısırlı rahip-mumyacılar, İsa'dan 2000 yıldan fazla bir zaman önce, kendi amaçları için de olsa anatomik bilgiyi ilerlettiler. İnsan bedenini defne hazırlama yöntemleri sevim sizdi belki ama oldukça özenliydi. Öncelikle demir bir kancayla beyni
ve söylenene göre bir mumyanın ba cakları arasına gömülüp, J 872'de Al man M ısırbilimci Georg Ebers tara fuıdan ortaya çıkarılan papirüstür. M. O. yaklaşık 1550 civanna tarihle nen bu tomar, 20 metreden uzundu ve sık yazılmış yazılarla doluydu. Gi-
MÖ 2600 - MS 145 MÖ
2600 civarı
MÖ
1550 civarı
MÖ
1400 civarı
Antik Mısır şifacı�
Ebers Papirüsü'nde, eklem
lmhotep, tüberl<üloz ve
romatizmasından diyabete,
kültürüne dek uzanan ve
parazitik enfeksıyonlardan
bütünsel yaklaşıma dayalı
apandisit de dahil çeşitli hastal ıkları tanımladı ve
şifalarını listeledi.
timsah ısırı�ına dek
Hindu �stemi olan
Mısırlıların çeşitli tıp
"Ayuıvedık tıp" ortaya çıktı.
yöntem ve bilgilerinin bir dökümü yapıldı .
74
Kökleri erken Vedik
i N SAN B E DE N İ
ŞiFALAR 700 kadar şifa tarifinden oluşan Mısır Ebers Papirüsü'nün (MS 1 550 ci varı) bir baş şifacı tarafından yazmana dikte ettirildigi düşünülüyor. Baş şifacı. �fa maddelerini toplayan ve hazırlayanlara resimdeki gibi talimatlar veriyordu.
riş bölümü, belgenin erken döneme
ne ayırnuş olsa da, çok sayıda has
ait bir bilimsel doküman olarak de
talığın, vak.anın ve 700 kadar şifa
ğerini ortaya koyuyordu. Bu bö
nın ayrıntılı bir listesini içeriyordu.
lümde şöyle deniyordu: "Bedenin
Bu belgede ağrılı şişliklerden "kol
bütün bölümlerine yönelik ilaçların
ve bacaklardaki" romatizma! "sert
hazırlanması üzerine yazılan kitap
leşmelere", parazitik enfeksiyonlar
burada başlıyor."
dan tümörlere, diyabete, doğum
Ansiklopedik bir kapsama sahip
kontrolüne ve kulak, göz ve burun
olan Ebers Papirüsü, I OO'den fazla
rahatsızlıklarının,
sayfasını hastalıklar için büyü tarifi-
timsah ısırıklarının tedavilerine dek
MÖ 420
civarı
Mô
220 civarı
Yunan hekim Hipokrat insan
Keoslu Erasistratus beynin
bedenini incelemeye ba�adı
ve sinir sisteminin
ve tıp ilmini büyük ölçüde
bülürııleıini tdnımladı .
geliştirdi.
MS
yanıkların
100 civarı
Efesli Rufus, nabzı ve böbrek ve mesane hastalıklarını d�ru olarak tanımladı.
ve
MS
145 civarı
Yunan hekim Claudius Galen, 1 .400 yıl boyunca hüküm süren, insan
saglıgı ve hastalıklarına ilişkin vücut sıvıları teorisini geliştirdi.
75
BİLİMİN SERÜVENi
HİPOKRAT Efsanevi Yunan Hi pokrat şefkatli, bu işe kendini adamış ve analiti k fizikçi modelini oluşturur. H ipok rat hastal ı�ı. bilinebilir tedavi nin konusu olarak ele aldı.
76
her konuda bilgiye rastlamak müm
tüğünde ortaya çıkacaktı. Ayrıca tıb
kündü.
bı, disiplinlerinin bir dalı olarak gö
(Yazıldıkları zaman düşünülürse,
ren bir grup doğa felsefecisi de araş
tıp bilgilerini içeren etkileyici papi
tırma ve şifa sanalı çalışmalarında
rüsleriyle) antik Mısırlıla.r, önemli
rahipler ile hekimlere eşlik ediyordu.
bir dönüm noktasının eşiğindeydi
Du düşünür-bilginlerden biri de,
belki ama anatomi ve fizyolojide uz
Mô SOO'lerde Pisagor'un öğrencisi
manlaşmış değildi. Du konuların uz
olan ve "daha ulvi
manları ancak yüzlerce yıl sonra, in
lerin" merkezinin beyin olduğunu
san bedeninin açılıp incelenmesi di
ilk kez öne süren matematikçi Alc
ni bir muhafaza töreni olmaktan çı
maeon'du. Alcınaeon gibileri, hasta
bedensel faaliyet
karak, bedeni ve işleyişini anlamaya
lıkları kaderin bir uzantısı, astrolojik
yönelik bilimsel bir yönteme dönüş-
kazalar ya da doğaüstü etkiler olarak
i N S A N BEDENi
gören geleneksel düşünce sistemini
el ve tırnak temizliğinin önemini
yıktılar.
kavramıştı. Hastalarma titiz ve saygı
Hastalığa tamamen fiziksel bağ
lı yaklaşımıyla, başucu hekimliği uy
lamda yaklaşmaya çalışan yenilikçi
gulamasını ilk başlatan kişi olması da
Alcmaeon, insan bedenini açımlayan
mümkündü. Hipokrat, "Hekimlik
belki de ilk kişiydi. Hastalıkların, be
sanatının sevildiği her yerde insanlık
denin birbirine zıt bazı özellikleri
sevgisi de vardır," demişti.
arasındaki temel dengesizlikten kay
Bu tür duyarlılıklarının ve heki
naklandığı teorisini ileri sürdü. Ör
min bir meslek hizmetkarı olduğuna
neğin, sıcaklık ve soğukluk, ya da ıs
inanmasının yanısıra Hipokrat'ı baş
laklık ve kuruluk dengesindeki bo
kalarından ayıran en önemli şey,
zulmalar. Alcmaeon, Pisagor'un bey
hastalıkların sözde ruhsal nedenleri
nin merkeziliğine ilişkin görüşünü
ni tamamen reddedişi ve tek nede
paylaşıyor, buna ek olarak yine bey
nin tanrılar olduğu varsayımına kar
nin sinirlerin kaynaklandığı yer ol
şı çıkışıydı. O, hastalıkları daha çok
duğu görüşünü ileri sürüyordu. Alc
pratik şekilde anlaşılabilecek doğal
maeon göz sinirini ve ileride östaki
olaylar olarak görürdü.
ANTiK D6NEMDE ANATOMi Hindulann ölü
borusu diye adlandırılacak olan, bo
Hipokrat'ın tedavi yöntemleri,
ğaz ve burnu orta kulağa bağlayan
dönemin yaygın anlayışını, yani tüm
yasak oldugu için,
ilk
hastalıkları vücut sıvılaruun bir bo
Antik dönem
olarak kafasının geliştiğini öne sürdü.
zukluğu sayan "dört vücut sıvısı te
Hirıdistan'ında insan
Alcmaeon'un ismi herkesce bilin
orisi"ni, ya da vücut sıvıları patoloji
anatomi bilgisi
mese de, Hipokrat için aynı şey söy
sini takip ediyordu. Vücut sıvısı şek
oldukça kısıtlıydı.
lenemez. Hipokrat antik dönemin
linde ifade edilen "humor" sözcüğü
Antik döneme ait bir
en ünlü hekimi sayılır ve genelde tıb
uzun süredir bitki ve hayvarılarda
belgeye göre ölüler
bın babası olarak tanınır. Aslında ya
görülen tüm sıvıları tanımlamak için
yedi gün bajunca bir
şamı hakkında bilinenler azdır. Hat
kullanılıyordu. Teoriye göre sağlık,
nehıe yannl<. tıttıteıE
ta ona atfedilen yazıların, farklı dö
dört vücut sıvısının eşit derecedeki
uzuvlar, kesilmeden
nemlerden birkaç kişiye ait olma
etkisinden kaynaklanıyordu. Bu da
bedeııden a)Tlimış
olasılığı da vardır. Söz konusu yazı
Yunan fiziğinde benimsenen dört
olurdu.
boruyu keşfetti; ayrıca fetüsün
lar bu nedenle çoğu zaman yalnızca
elemente benziyordu: toprak, hava,
Hipokratik Koleksiyon diye anılır.
su ve ateş. Pisagor'un, nesnel bir
Ancak ister bilinmez bir kişilik ol
dünyada sayıların işlevsel önemi
sun, ister bir kahraman, Hipokrat'm
üzerine geliştirdiği eski bir teorinin,
kendisini, hastalarını gözlemlemeye
vücut sıvıları teorisinde ve antik dö
ve hastalıkları anlamak için gerekli
nem hastalık tedavi yöntemlerinde
bilgileri derlemeye adadığı şüphesiz
de önemli bir yeri vardı. Sözkonusu
di. Onun hüneri, doğanın gücünden
teori, temel elementlerin sayısı ko ,, nusunda "dört rakamının önemini
yardım ve destek alan şifa sanatıydı. Tıpkı Alcmaeon gibi Hipokrat da
bedenini kesmeleri
vıırgııluyordu.
beynin merkezi işlevine inanıyordu.
Gizli bir formüle göre elementler
Dinlenmenin, yara temizlerken kay
mevsimlerle, rüzgarlarla ve sonuç
namış su ktıllanmanm ve hekimlerde
olarak dört vücut sıvısı ile ilişkiliydi.
77
BİLİMiN SERÜVENİ
Bu sıvılar kan, balgam, kara safra ve
açıktı: dört vücut sıvısı arasındaki
sarı safra idi. Teori sıvıların dört
kusursuz denge bozulduğu anda
önemli orgarıla -kalp, beyin, karaci
hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin, te
ğer ve dalak- ve nihayetinde dört
oriye göre aşırı balgam, sara hastalı
mevsimle ve insanın dört dönemiyle
ğına neden olabiliyordu. Tedavi
bağlantılı olduğunu söylüyordu: ço
yöntemi ise bir yandan diğer sıvıları
cukluk, gençlik, olgunl uk ve yaşlılık.
tetiklerken, bir yandan da aşırı aktif
Bu tıbbi teori ne kadar çağdışı gö
leşen sıvıyı kontrol altına almaya ça
rünse de, temel yaklaşımı oldukça
lışmaktı.
VÜ C U T S IVI L A R I TEO R İ S İ il
H
ümoralizm" diye de anılan, gelmiş geçmiş
fazla kan (sıcak) kişiyi iyimser, fazla balgam (ıslak ve so
tüm bilimsel modellerin en kalıcılarından
guk) uyuşuk ve duygusuz yapıyordu. Yiyeceklerin de bu
"vücut sıvıları teorisi"nin, Mô 5. yüzyılda, konuşma sa
formülde belli bir rolü vardı: soguk yiyecekler balgam,
natının da kurucusu olarak ünlenen Yunan düşünür ve
sıcak yiyecekler ise sarı safra üretiyor, dolayısıyla "sıcak"
politikacı Empedokles ile birlikte ortaya çıktıgı düşünü
hastalıklara neden oluyordu. Her tür hastalıgın kaynagı,
lüyor. Konuşma sanatı geregince ikna ve abartı yetene
vücut sıvıları arasındaki dengesizlikti. Dengeyi yeniden saglamak için uygulanması gereken te
ginden nasibini almış olsa da, vücut sı vıları teorisi etkisini yüzyıllar boyu sür
davi ise "enantiopati" idi. Yani bir sıvı
dürdü.
nın fazlalıgını, digerini çogaltarak gi dermek. ôrnegin, ateşi tedavi etmek
Teori, özet olarak, tüm hastalıkların
için soguktan yararlanmak.
dört temel vücut sıvısıyla açıklanabile cegini söylüyordu: kan, balgam, öd (sa
"Dört Mizaç ilkesi" diye de anılan
rı safra) ve melankoli (kara safra). Sıvı
hümoralizm miras olarak ardında, gü
lar dört elemente ka�ılık geliyordu:
nümüzde de kabul gören "homeosta
kan ateşe, balgam suya, sarı safra ha
sis" kavramını bıraktı. Bu kavrama gö
vaya ve kara safra da topraga. Empe
re dış çevrede bir degişiklik oldugun
dokles'e göre bunlar "her şeyin dörtlü
da, bedenin biyolojik sistemleri, fizyo lojik süreçlerini düzenleyerek dengeyi
temeli"ydi. Sıvılarla eşleşen bir diger şey de mevsimler ve özellikleriydi. Bu özelliklerin, her bir sıvının oluşumu üzerinde belli bir etkisi olduguna ina-
ı 6. yüzyıldaki bir Alman
savaş rehberi, vücuttaki yaraları gösteriyor.
nılıyordu. Kış mevsimi yaşlılıgı temsil ediyor, balgamla
Vücut sıvıları teorisi, deneysel fizyo lojinin kurucusu Claudius Galen tara-
fından desteklendi. Galen'in tıp bilimi üzerindeki etkisi
ilişkilendiriliyordu; ilkbahar: çocukluk, sıcaklık ve kanla;
2. yüzyıldan 16. yüzyıla dek sürdü. Hastalıkların sıvısal
yaz: gençlik, kuruluk ve sarı safrayla; sonbahar ise yetiş
degil, çevresel temelli oldugu görüşünü savunan lsviçre
kinlik, soguk, melankoli ve kara safrayla ilişkiliydi. Vücut sıvılarından herhangi birinin miktarındaki ar
78
korumaya çalışır.
li simyacı Paracel)U), )ıvılar teorisine ilk karşı çıkanlar
arasındaydı. Teori nihayet 1800'1erde, Rudolf Virc
tışın, zihni ya da bedeni etkiledi9i düşünülüyordu. De
how'un hücresel patoloji teorisiyle tamamen çürütüldü.
mevi, safravi, balgamı ve melankolik sözcükleri ruh ha
Hücresel patoloji teorisi, hastalıkların başıboş (serbest)
line ya da davranışlara gönderme yapıyordu. ömegin,
hücrelerden kaynaklandıgını söylüyordu.
İNSAN BEDENİ
inanması güç olsa da, sıvısal pato
ğil, havayla doluydu.
loji, insan düşünce tarilü içinde kalı
Ancak Aristoteles yine de olağa
cılığını uzun süre devam ettiren te
nüstü birtakım çıkarımlara ulaştı.
orilerden biri oldu ve tamamen terk
Kümes
edildiği
embriyonun ilk günden itibaren son
1 8. yüzyıla dek, nesiller boyu
hayvanlarını
inceleyerek,
hekimleri etkisi altına aldı. Dengenin
biçimini kazandığını söyleyen yaygın
sağlık için zorunluluk olduğu görüşü
anlaY1şı çürüttü. Hayvan bedeni üs
ise günümüze dek yaşatıldı. Bu kav
tünde yaptığı çalışmalarla, civciv kal
ram artık "homeostasis" ( denge)
binin, döllenmeden sonraki dör
ARİSTOTELES
olarak biliniyor; yani, organizmanın
düncü güne kadar gelişmediğini or
Aristoteles, dogal yaşam
fizyolojik süreçlerini düzenleyerek,
taya koydu. Aristoteles'e göre sper
üstüne yürüttü�ü çok
içsel dengesini koruması.
ma, döllenmeyi başlatan ve geliştiren
sayıda çalışmayla.
etkendi. Dişi ise yumurtasıyla, em
bedenin yapı� ""
ARISTOTELES VE GALEN Hipokrat'tan sonra insan bedenine
briyonun temel maddesin i sağlıyor
işlevlerini analiz etmeye
du. Aristoteles'in, vücudun çeşitli
çal�tı.
ilişkin kavrayışımıza katkıda bulu
uzuvlarına yönelik tanımları ve on
nan, klasik dönemin belki de en bü
lara verdiği isimler de dikkat çekiciy
yük bilimci Aristoteles'di. Düşünür
di. Aort adını bulan oydu, erkek
Aristoteles teorileriyle yalnızca man
ürogenital sisteminin şemasuu çı
tık, metafizik, politika, fizik, mate
karmış, hatta kedibalığı plasentasını
matik ve gökbilimi değil, aynı za
eksiksiz resmetmişti.
manda yeni doğmakta olan biyoloji, zooloji, embriyoloji, fizyoloji ve kar
Aristoteles'in
biyoloji bilimine
belki de en büyük katktlarından biri,
ştlaştırmalı anatomi bilimlerini de
cinse ve türe dayalı geliştirdiği sınıf
etkiledi. Kendisi hekim olı11asa da,
landırma sistemiydi. Bu sistem yaşa
bir hekimin oğlu olan Aristoteles,
yan türleri ayırt etmede temel alındı.
modern bilim ve anatominin babası
Örneğin, Aristoteles yavrularını do
olarak anılageldi.
ğuran ve emziren yunus balıklarının
Aristoteles'in insan bedeni konu
balık değil, memeWerden olması ge
sundaki bilgimize katkıları, insan
rektiğini tahmin etti. Yaşamın evri
değil, hayvan bedeni üzerinde yaptı
mi üzerine yaptığı öngörülü yoru
ğı incelemelerden gelir. Her ne kadar
munda ise şöyle demişti: "Doğa can
insan anatomisi ile ilişkilendirdiği
sız şeylerden hayvansal yaşama doğ
sonuçların kimileri sonradan hatalı
ru öylesine küçük adımlarla ilerler
bulunsa da, deniz yaşamı üzerine
ki, aradaki geçiş çizgisini, ya da ara
yaptığı çalışmaları da, yakın gözlem
yapuun nerede yer aldığını tam ola
leriyle şaşkınlık uyandıracak nitelik
rak belirlemek olanaksızdır."
tedir. Örneğin, Aristoteles, bedenin
Aristoteles'ten sonra daha az bili
kontrol merkezinin kalp olduğunu
nen birçok Yunan ve Romalı hekim,
ve beden ısısını atmak amacıyla ne
hekimlik dışı meslek sahipleri, cer
fes aluup verildiğini ileri sürmüştü.
ralı.lar, anatomi bilginleri, tıp eserle
Aristoteles ve antik çağ Yunanlarınm
rinin yazar ve çevirmeıı.leri beden
inancına göre atardamarlar kan de-
üzerinde çalışmaY1, günümüzde an-
79
BİLiMiN SERÜVENi
cak tıp tarihçilerince bilinen çeşitli
jan'ın döneminde yaşayan Yunan
teoriler üretmeyi sürdürdüler. Te
hekim Efesli Rufus, nabız ve kalp atı
orilerden biri hastalık nedeni olarak
şını doğru şekliyle açıklayan bilgileri
tahrişi öne sürüyor, bir diğeri hasta
kağıda döktü. Rufus, göz merceği
lıkların bedensel sıvı, katı ya da gaz
üzerine ayrıntılı bir çalışma da dahil,
bileşenlerindeki bozulmalardan kay
vücudun çeşitli kısımlarını anlatan
naklandığını iddia ediyordu. Bir baş
etkili bir tez hazırladı.
kası ise hastalıkları vücudun belli bir
Ancak iyi de olsa, kötü de olsa ya
bölümüne kan akışındaki artışa bağ
rattığı rakipsiz etki 17. yüzyıla dek
lıyordu.
sürecek olan kişi, deneysel fizyoloji
Ancak bunlar
arasında
önemli bulgular da yok değildi.
nan hekimi Claudius Galen'di. İm
duğu düşünülen, anatomi bilgini
parator Marcus Aurelius'un saray
Erasistratus, kalbi bir pompa gibi
hekimi ve �ok sayıda açık yara ve
düşünmüş, dolaşun sistemini çöz
travmaya maruz kalmasına neden
meye çok yaklaşmıştı. (Ne var ki sis
olan göreviyle- gladyatörlerin iyileş
temi yanlış anlamıştı: kanın atarda
tiricisi olan Galen, antik dönemin
mar ve diğer damarlarla karaciğer
Hipokrat'tan sonra en büyük he
den kalbe ve akciğere taşındığını ile
kimlerinden biriydi. Çağdaşlarma
ri sürmüştü.) Duyusal sinirler ile
göre rahatsız edici derecede bencil
motor sinirleri ilk kez ayırt eden ve
biri olsa da Galen, aynı zamanda ola
"trake"ye (soluk borusu) adını veren
ğanüstü yetenekli ve parlak zekalı bir
de yine Erasistratus'du. Daha da
deney insanıydı.
önemlisi, vücut sıvıları teorisine kar şı çıkmıştı. MS 1. yüzyılda, İmparator Tra-
GALEN Bergama arenasında yaralanan gladyatörlerin tedavisini yapctn
2. yüzyıl Yunan hekımı Claudius Galen, günümüz insan anatomisi ve fizyolojisinin temellerini attı.
80
sinin kurucusu, ikinci yüzyılın Yu
Örneğin, Aristoteles'in torunu ol
O dönemde insan ölüsü üzerinde çalışmak yakışıksız görüldüğü ve ta bu sayıldığı için Galen maymunları,
insansı maymunları, besi domuzlarını, hatta fil
CLAUDIUS GALEN
leri inceledi ve gözlemlerini insanlarla ilişkilen dirdi. Ancak bu uygulama çoğu zaman hatalı sonuçlara neden oldu. Örneğin Galen, kanın
Deneysel fizyolojinin kurucusu
mide tarafından sağlanan bir madde ile karaci
MS 129 civan
ğerde üretildiği sonucuna vardı. Sinirleri ten
Cladius Galenus ya da Galen, Anadolu'daki Bergama, Misya'da
donlarla karıştırdı ve ha yvanlarda görülen belli bazı yapı ve damarların insanlarda da olması ge rektiği varsayım ında bulundu. Ancak yöntem leri mantıkl ıydı ve (kırsal kesimde ele geçirebil diği ve inceleme şansını bulduf,'U insan iskeletle rinin de yardımıyla ) elde ettiği sonuçların bü yük kısmı, modern tıbbın gelişimi için bir baş langıç noktası oldu . Aynı
zamanda üretken bir yazar olan Ga
len'in kaleme aldığı bulguları arasında hatasız olanlar, günümüz doktorlaruu dahi hayrete dü şürecek nitelikteydi . Galen, iskelet ve kafatasım eksiksiz biçimde tanımlamış, solunum meka nizmasını hatasız açıklamış ve atardamarların hava değil, kan taşıdığuu deneysel yöntemle ka
dO<ldu.
145 Smyrna'da (şimdiki lzmir) tıp okumaya başladı ve ardından lskenderiye, Mısır'a gitti.
157 Gladyatörlere hekimlik yapmak için Bergama'ya döndü. Burada açık yaraların tedavi� ve ameliyat konularında deneyim kazandı.
162 Roma'ya seyahat etti ve orada halka açık anatomi der.;leri verdi ve uygulamalannı sergiledi. Şöhreti kısa sürede yayıldı.
168 Lucius Verus ve Marcus Aurelius"un, lta�a'daki askeri seferberligine katıldı.
nıtlayarak, kabul görmüş eski bir teoriyi altüst
169
etmişti. Ayrıca zatürree ile zatülcenp arasındaki
Lucius Verus'un ölümünden sonra Roma'ya döndü .
farklılıkları da sıralamıştı . Galen kranial (kafata sı) si nirleri ve sempa tik sinir sistemini de tanım layan ilk kişiydi. Galen tüm bunların yanında, sesin akciğer
191 Yazılarının büyük kısmı yangında hasar gördü. Sonraki yıllarda yazmayı sürdürdü.
değil, gırtlak tarafından üretildiğini ortaya ko
216 civan
yarak eski inançları sarstı. Denek olarak yarar
Yaşamının tahmini sonu; ölüm zamanı ve yeri hakkında az şey
landığı hayvanlarda, omuriliğin kesilmesi yo
bilıniyor.
luyla felcin tetiklenebileceğini gösterdi. Kendi sinden öncekilerin, özellikle de Hipokrat ve Aristoteles'in tıbbi görüş ve başarılarını, eserle rinde ve yazılarında tutarlı bir bütün haline ge tirdi. Dört vücut sıvısı teorisine kucak açtı ama, fiziksel ve zihinsel hastalıklara yönelik kendi te orilerini de ekleyerek onu geliştirdi. Ga l en kişin i n mizacını belirleyen şeyin fizik sel durumu kadar -soğuk ve sıcak, nem ve ku nıluk gibi koşullarla birlikte-- dört vücut sıvısı nın farklı kombinasyonları olduğu fıkrini sa vundu. 13u görüşe göre, tüm etkenlerin kusur suz oranlarda bileşimi, bireyin hem zihinsel
Etkileri 850 civan 1 OO'den fazla e�azması Arapçaya çevrildi ve lslam tıbbını büyük
ölçüde etkiledi.
1543 Anrlreas Vesalius. Galen'in anatomik ögretilerindeki çok sayıda hatayı düzelterek Fabrica 'yı yayımladı.
1628 Wılliam Harvey, Galen'in ögretilerini reddetti ve kan dolaşım sistemini d<><lru şekliyle açıkladı.
Bi Li M i N S E R Ü V E N i
hem de bedensel anlamda ideal dü
Gerçeğin izini süren İslam hekim
zeye ulaşmasını sağlıyordu. Böylece
lerinden biri de, batıda Rhazes diye
kişi bol kanlı (iyimser), sarı safralı
tanınan, uzun adıyla Ebu Bekir Mu
(kolay sinirlenen, hırslı ve kinci),
hammed ibni Zekeriya er-Razi idi.
balgamı (heyecansız) ya da melan
Dokuzuncu yüzyılda Bağdat'm önde
kolik olabilirdi. "Melankoli" sözcü
gelen hastanesinin başhekimi olan
ğü aslında Yunancadaki kara safra
Persli er-Razi, ampirik bir bilimciy di. Deneyselliğe inanır, hastalaruu ti
dan gelir.
tizlikle gözlemlerdi. Er-Razi dengeli
Miislüma11foruı
ORTAÇAG
bilime katkıları
Galen öyle nüfuzlu biriydi ki, zama
sağlığı koruma ve hastalığa direnme
lwkkmda dalıa faz1"
nında kimse onun görüş ya da bul
konusunda kilit rol oynadığını anla
bilgi içirı
gularını sorgulamaya cesaret edeme
mıştı. Bu gerçek ona göre, vücut sıvı
mişti. Bu suskunluk 16. yüzyıla dek
ları teorisine dayalı herhangi bir te
bkz. sayfa
900
171.
-
bir diyetin ve bedensel aktivitenin
sürdü. Neyse ki bu ara dönemde bir
daviye fazlasıyla bel bağlamaktan
kaç bağımsız düşünür çıktı. Arala
çok daha önemliydi. Er-Razi'nin te
rında vizyoner Yahudi hekimler ve
davi teorisini birkaç sözcükle ifade
özellikle kimya ve şifa alanındaki ye
etmek mümkündü: "Bir hastayı te
tenekleriyle tanınan Arap bilginler
davi ederken ilk düşünceniz onun
vardı. Bazı hatalar yapmış olsalar da
doğal direncini güçlendirmek ol
bu erken dönem bilimcileri, insan
sun," demişti bir yazısında.
bedenine ilişkin bilgileri sistemleştir
Kendinden öncekiler ve çağdaşla
meye, hastalıkların organik nedenle
rıyla kıyaslanamaycak öngörüsüyle
rini anlamaya ve büyük Yunan gele
er-Razi, sağlık ve hastalığın basit sı
neğini korumaya ve geliştirmeye ça
vılara ve hava, ateş, su ve toprak gibi
lıştılar. Galen'in katkılarının çoğunu
elementlere dayalı bir formülle, am
takdir etseler de, dogmacılığını eleş
pirik olarak açıklanamayacağını bili
tirdiler ve hatalarını belirlediler. Bu
yordu. Pek çok vakayı göz önüne
sayede Galen'in görüşlerine eşlik
alan er-Razi, hastalık nedenleri ya da
eden katiyctin giderilmesine yar
tedavilerinin kati ya da birbirinin ay
dımcı oldular.
nısı olmadığmı anlamıştı. "Hastalık
1573
900 civarı
1000 civarı
1025 civarı
1040
Müslüman hekim Ebu Bekir er-Razi, dengeli beslenme ve fiziksel aktivitenin saglık ve hastalıklarda önemli rol oynadıgını ögretti.
Arap bilgini Ebu Ali el Hasan bin el-Heysem başta gözler ve görme yetenegi olmak üzere, insan bedeninin birçok özelligini inceledi.
Pers hekim lbni Sina Tıp Kanunu isimli tıp ansiklopedi;irıi uluşturdu.
ltalyan Petrocellus ayrıntılı bir tıp eseri olan Practica'yı yazdı.
82
İ N S A N BEDENİ
hastadan daha güçlüyse, hekimin o
İBNI SINA
hastaya yardımcı olması olanaksız
11 : yüzyılın eşi�inde,
dır. Öte yandan, hastanın gücü has
"hekimlerin prensi" Pers
talığa baskınsa, o zaman da hekime
lbni Sina, dört sıvının
gerek olmaz. Ancak bu ikisinin eşit
analizi yerine, bulgulann
olduğu durumlarda hastanın gücü
gözlemlenmesini teme!
nü destekleyecek ve hastalığa karşı
alan sistematik bir
savaşmasma yardımcı olacak bir he
tedavi yöntemi geliştirdi.
kime gereksinim vardır.'> Galen'den daha tartışmalı bir şöh ret sahibi olan kişi ise yine bir Pers olan İbni Sina idi. Batıda Avicenna olarak bilinen İbni Sina MS 980 ile
1037 arasında yaşadı. "Hekimlerin Prensi" adıyla anılan İbni Sina, teori lerin deneyle doğrulanması gerektiği konusunda ısrar eden, açık sözlü bir ampiristti. Herhangi bir otoritenin körü körüne kabullenmesine itiraz ederdi. (Çoğu Arap hekim gibi) teori bağlamında Galenci olsa da, teşhise olan titiz ve sistematik yaklaşımıyla,
rici bir gelişme 12. ve 13. yüzyıllarda
Hipokrat' a daha yakındı. Yüzlerce
hastanelerin ortaya çıkmasıyla yaşan
yazılı eseri, kendisine verilen prens
clı. Hastalara yardım amacıyla başla
wıvanını haklı çıkarıyordu: tıp, hij
tılan ve Katolik Kilisesi tarafından
yen, ilaçlar ve bulaşıcı hastalıkların
yönetilen hastaneler, zamanla klinik
temel özelliklerini özetleyen muaz
eğitim merkezlerine dönüşerek, ün
zam bir bilim ansiklopedisi yazmıştı.
leriyle batının en eski tıp okulu Saler
Örneğin, kızamık ve çiçek hastalığı
no'yu (İtalya) bile gölgede bıraktılar.
arasmdaki farkları sıralamıştı.
Avrupa'nın tamamen tıbba ayrılan
Tıp uygulamalarında yüreklendi-
bu
ilk eğitim merkezlerinin -İta!-
1347-1351
1536
1543
1573
H ıya rcık lı veba, Avrupa nüfusunun üçte birinin
Venedikli anatomi bilgin i
Flaman hekim Andreas
İtalyan hekim Girolamo
Vesalius De humani corporıs fabrica (insan Vücudunun Yapısı) adlı
anatomisini anlattıgı De
ölümüne neden oldu.
Niccolo Massa, scrcbrospinol sıvıyı (beyin omurilik sıvısı) tanımladı.
Mercu riali , göz sinirin in
nervis optics'i i yayımlad ı .
çalışmasını yayımladı.
83
BİLiMiN SERÜVENi
İ Ç GÖRÜNÜM
lcrinc başvurdu. Galen'in insan ya
Hayali de olsa, lbni
pısma ilişkin hataları yüzünden te
Sina'nın insan anatomisi
oride kısıtlanmış da olsa Liucci, ka
çizimi, bir�ok �ru
rın boşluğu, göğüs ve kafatasım aça
yönüy� dikkat çek�r.
rak yaptığı gözlemleri kayda geçirdi. Hatta bir bakire ile çocuk doğurmuş bir kadının uteruslarııu karşılaştıra bilmek için iki dişi kadavrası üzerin de çalışmalar yaptı. Eserleri öyle po pülerdi ki, yazıldıktan sonraki iki yüzyıl boyunca tıp okullarında resmi kitap olarak okutuldu. Bedenin karmaşık bir mekanizma olarak yorumunu benimseyen Leo nardo da Vinci, diseksiyonlarını çok güzel ayrıntılandırılmış çalışmalara
SAlSINO
ya'daki ünlü Padova, Pisa ve Bolog
dönüştürdü. Bunlar bir yandan bir
lslam aleminde tıp
na; Fransa'daki Paris ve Montpellier
mekanik mühendisinin zihninden
çalışmaları
enstitüleri-salonlarında Ortaçağ tıb
taşan, bir yandan da insan anatomi
filizlenmeye
bı, Hipokrat ve Galen'in analitik mi
sini bir sanat olarak sergileyen çalış
başlarken, batının ilk
rasına kucak açmaya başladı.
malardı. Da Vinci ne denli başarılı
bp okulu ltalya,
1 300'lerde
diseksiyon
(teşrih)
olsa da, insan anatomisi üzerine ça
Salemo'da
derslerine katılım, tüm tıp fakültele
lışmaları bilim seviyesine yükselt
kurulmuştu. Salemo
rinde zorunluluk haline geldi. (Gü
mek Andreas Vesalius'a düştü.
ltalya'dalci
nümüzde insan diseksiyonu çalış
1 5 1 4'te Belçika'da doğan Vesalius,
Padova ve Bolo!Jıa.
malarının o dönemde elini yasağa ta
darağacmdan ceset kaçırma alışkan
Fransa'dalci
bi olduğuna ilişkin yaygın bir dü
lığını edinmişti. Bu alışkanlık Fran
Montpellier ve Paris
şünce olsa da, bu aslında Ortaçağ
sa'dan sınırdışı edilmesine neden ol
de dah� d9'< birçok
dönemine ait çok sayıda mitten biri
du. Vesalius, mümkün olan her yer
okulun do9uıuna
dir.) insan vücudunun derinlerinde
den "malzeme" topluyor, üzerinde
okulu,
önayak oldu.
yer alan gizemli yapılar, eskilerin ha
çalışmak ve c\iseksiyon gerçekleştir
1200'1ere
yal bile edemeyecekleri bir serbest
mek için odasına getiriyordu. Disek
gelindiginde
likle incelenmeye başlandı.
A'lllJPil'rwı en İ'jİ tıp okulu olmuştı.ı.
84
siyonları kendisi yapıyor -<;oğu mes lektaşı gibi- angaryayı bir öğrenciye
Montpellier okulu.
BİR SANAT OLARAK ANATOMİ
ya da Galen'in hatalı olabilecek tali
Gelişen anatomi çalışmaları ve sa
na kulak vererek çalışan bir berbere
matlarını yüksek sesle okuyan uzma
natla edebiyatın canlanmasıyla bir
bırakmak yerine, bedeni kemfoi kı
likte, Rönesans bilginleri bedeni bir
sım kısım kesiyordu. Vesalius'un
mekanizmalar sistemi olarak görme
kesme ve doğrama çalışmaları hiç
ye başladılar. Bologna'lı Mondino
kuşkusuz pek çok bilinmeyeni açığa
dei Liucci, diseksiyon üzerine bir el
çıkardı. Ancak bu çalışmalar bakteri
kitabı yazmak için Galen'in gözlem-
lerin, virüslerin ve onların neden ol-
iNSAN BEDENi
RÖNESANS ADAMI Flaman hekim Andreas Vesalius, insan diseksiyonu çalışmalannt dikkatle gözlemledi ve kayıtlarını tuttu. 16. yüzyılda yayımlanan De hurnani corpori fabrica
adlt eseri, insan bedeninin işlev ve organlanna ilişkin genel bilgiyi geliştirdi.
85
BİLiMiN SERÜVENİ
VESAUUS Andreas Vesalius, çalışmalarını
Galen'inkilerden ayıran insan diseksiyonu derslerini 1 540'ta,
Bologna Ünivffiitesi'nde başlattı. Bundan ü� yıl
sonra bu �l�malann sonuçlannı De humani corporis fabrica libri septern
Onsan Bedeninin
Yapısı Üzerine Yerli Kitap) adlı eserinde
yayımladı.
86
duğu hastalıklarm henüz bilinmedi ği bir dönemde, tehlikeli ve kanlı iş lerdi. Cesetler çoğu zaman çürümüş ve hastalıklı oluyordu. Diseksiyon odasında temizliği sağlamak olanak sızdı. Ancak Vesalius için bedenin gizemlerini çözmek, tüm bu risklere değiyordu. Sonuç olarak Vesalius ardında ilk elden titiz gözlemlerle dolu saygın bir çalışma bıraktı: De humurıi curporis fabrica. Yazılara Flaman sanatçı )an Stephanus van Kalcker'in unutulmaz gravürleri eşlik ediyordu. Oldukça ayrıntılı ve muazzam bir çalışma olan kitapta, iskeletin yalnızca bedenin ça-
tısı ve hareket ettiricisi olarak değil, içindeki hassas organların zırhı ola rak önemi ilk kez ortaya kondu. Fabrica başka bir amaca daha hiz met etti; o güne dek Vesalius dışında kimsenin aklından geçirmeye cesaret edemediği bir amaca. Eser, anato mik bilgisini Galen'in hayvan disek siyonları üstüne temellendirmeyi sürdüren herkes için adeta bir uyan dırma çağrısıydı. Vesalius, diğer bazı Galenci görüşlerin yanısıra, kanın karaciğerde üretildiği, kalbin sağ ka rıncığına taşındığı ve ardından bir şekilde sol karıncığa geçerek havayla karıştığı görüşünü de çürütmeyi ba-
şarmıştı. Galen kanın tüm vücudu dolaştığını
ANDREAS VESALIUS
anlayamamıştı. Bu gerçek, Vesalius'un zama nından yarını yüzyıl sonra, İngiliz bir çiftçinin oğlu, William Harvey sayesinde ortaya kona
Modern anatominin babası
caktı. Harvey, kalbin pompaladığı kanın atarda
1514
marlardan damarlara geçtiğini, sonra yeniden
Andre Wesele Crabbe adıyla 31 Aralık'ta Brüksel'de döğdu.
kalbe döndüğünü şüphe götürmez biçimde gösterdi. Anatomi sonunda kendisini bulmuş, Ga
1529 louvain Üniversitesi'nde okumaya başladı.
len'in tüm hatalı gözlemleri düzeltilmişti. Vesa
1533
lius, Pabrica 'da şöyle diyordu: "Diseksiyon pro
Paris Üniversitesi'nde tıp okumaya başladı.
fesörlerinin kolaylıkla lider olarak benimsediği Galeıı'e, şimdiye dek takipçisi olan hekimler ve anatoınistlerce ne çok şey atfedildi; hem de ço ğu zaman mantığa aykırı şekilde ... Doğrusu Ga len ve diğer anatomistlerin yazdıklarına duydu
1537 louvain Üniversitesi tıp dalından mezun oldu. Padova Üniversite si'nde tıp eğitimine devam etti ve doktorasını tamamladı. Aynı üniversitede anatomi ve cerrahi dersleri vermeye başladı.
ğum aşırı güvene ve aptallığıma kendim bile
1537
hayret ediyorum."
ilk kitalı4 olan, Er-Razi 'nin Dokuzuncu Kitabının Yonımu'nu yayımladı.
GALEN'İN GÖMÜ LMESi Çoğunlukla yanlış iz üstünde olduğunu göste ren çok sayıda kanıta rağmen, Galen'in bazı da yanak noktaları, özellikle de vücut sıvıları teori si hükmünü sürdürdü. Artık daha kal ıcı bir et kiye gereksinim vardı ve işte tanı da bunu ger çekleştirecek olan gösterişli karakter, Theop hrastus Bombast von Hohenheim isimli İsviçre li hekim ve simyagerdi. Voıı Hohenheim, ken
1538 Galen'in öğretilerini temel alan saygın anatomi yazılarını sorgulamaya başladı ve Galen'in ortaya koydugu insan anatomisinin, insansı maymun bedeni çalışmaları üzerine kurulu oldugundan kuşkulanmaya başladı.
1543 insan anatomisinin ayrıntılı çizimlerini de içeren en ünlü eseri De humani corporis fabrica (insan Bedeninin Yapısı Üzerine) yayımladı.
disine Paracelsus takma admı verdi. Bu isimle,
1553
antik dönem hekim ve yazarı Celsus'tan da iyi
Brüksel'de özel muayenehane açtı.
olduğunu ima ediyordu. Bir hekimin oğlu olan Paracelsus, Alpler'in Tirol bölgesindeki madenler ve dökiimcülerde metal ve mineraller hakkında bilgi edindi. Çin geneler, cellatlar, berberler ve ebelerden, astro loji ve geleneksel hekimliği; babasının kütüpha nesinden ve bir 1-Tipokrat çevirmeninden ise tıb bı öğrendi. Kendine has kibrini vurgulayan söz leriyle, "Ben aldatıcı ve küstah kelimelerle yazıl mış şatafatlı ve hileli eserlerin yarattığı tüm fan tazileri yok etmek, silip süpürmek üzere Tanrı tarafından seçildim," diye kükrüyordu bir yazı sında. "Bu kelimeler ister Aristoteles'in, Ga-
1555 Fabrica'nın elden geçirilmiş bir baskısını yayımladı. Kitapta damar kapakçıklarının tanımı gibi önemli yeni görüşlere de yer veriliyordu.
1559 Özel muayenehanesini bıraktı, ispanya kralının hekimi oldu.
1561 Gabrielle Fallopio 'nun Anatomik Gözlemlerinin incelenmesi adlı kitabı yazdı.
1564 1 5 Ekim'de Yunanistan'ın Zakinthos adasında öldü
BiLiMiN SERÜVENİ
biriydi. Tıpkı Hipokrat gibi Paracelsus da, hastalık deneyiminin coğrafyaya gö re farklılık gösterdiğini gözlemle mişti ancak bir maden topluluğu mın hekimi olarak çalıştığı sırada, karşısına çok değişik akciğer hasta lıkları çıkmıştı. Bu gözlemler tüm hastalıkların vücut içi sıvı dengesiz liğinden kaynaklanamayacağına işa ret ediyordu. Paracelsus hastalıkla rın vücuda dışarıdan giren ve vücut içinde gelişen etkilerden kaynaklan dığına inanıyordu. Vücudun, dört sıvının karışımından çok daha kar maşık kımyasal bir sistem olduğunu iddia ediyor ve her hastalığın kimya sal bir nedeni, kendine ait bir teda visi olduğunu düşünüyordu. Dola yısıyla tıp da kimyanın bir dalıydı ve hastayı iyileştirebilmek için, bmya sal dengesini yeniden sağlamak ge rekıyordu. Bu mantığın devamı olarak, orga nik maddeler kadar, inorganik mad delerin de iyileştirici etkJsi olabilirdi.
PARACELSUS
len'in, İ bni Sina'nın olsun, isterse de
Paracelsus, civa, çinko, sülfür ve de mirden yapılma çeşitli ilaçlar üretti.
Kendi�ne Paracelsus
onların takipçilerinin dogmaları. Siz
adını veren. küstah ve
beni takip edeceksiniz, ben sizi değil.
Bunların bir kısmı ümitsizdi ama bir
kibirli lsviçreli hekim,
Düşün haydi şimdi peşime."
kısım da, yanlış nedenlerle verilmiş
Alçakgönüllülükten yoksun olma
de olsa, şaşırtıcı derecede işe yarıyor
vücut sıvılarını
sı ve tuhaf bazı karışımlar içeren gi
du. Örneğin demir, güçlü savaş Tan
gösterenleri şiddetle
zemli şifa tariflerine rağmen -örne
rısı Mars ile ilişkilendirildjği için, hal
kınadı. Paracelsus vücut
ğin, at gübresinde dört ay "dinlendi
siz hastalara demir tuzu veriyordu.
hastalık nedeni c>arak
kimyası çalışmalarını
rilen" altın talaşı, öğütülmüş anti
Bugün artık kan ve vücuttaki demir
temel alan bir ilacı
mon, şarap ve tuzdan oluşan bir ka
eksikliğinin anemiye ya da halsizliğe
rışım- Paracelsus çoğunlukla doğru
neden olabileceğini biliyoruz. Ayrıca
iz üstündeydi. Kendisine <lalıa
kas zayıflığınuı yetersiz potasyum alı
tanıttı.
88
son
radaıı yakıştırılan şarlatan sıfatını
muıdan kaynaklanabileceğini, çinko
hak etmiyordu. Vücut sıvılarının
mın gelişimde önemli rol oynadığını
önemine karşı saldınları, çevresel
ve manganez ile kromun kalbe iyi ge
hastalık teorisi djye adlandırılabile
lebileceğini de biliyoruz. Bugün bile
cek, en etkileyici kampanyalarından
Paracelsus'un etkisini görmek için
İNSAN BEDENi
bir multivitamin şişesinin üstündeki
HARVEY'NİN ZAFERİ
etikete bakmak yeterli.
insan organizmasına mekanik yakla
Paracelsus ve çağdaşlanna ait ba
şını, 18. yüzyıl Fransız düşünür ve
şarıların kaza eseri gerçekleştiği söy
matematikçisi Rene Descartes tara
lenebilir belki ama, eskilerden daha
fmdan desteklendi. Doğaya ve içe
dikkatli analizler gerçekleştiren b u
riklerine oldukça mekanik bir bakış
insanların, kurulu tıp düzenini te
açısıyla yaklaşan Descartes, insan be
melden sarstığı şüphesizdi. Paracel
deninin temelde -daha sonraları
sus'un Ortaçağ tıp araştırmacılarınm
"makinedeki hayalet" diye adlandı
itici gücü olarak düşünülebilecek
rılacak olan- ruh tarafından işgal
sözleriyle ifade ettiği gibi, "Bir şeyi
edilen bir dizi mekanizmadan oluş
kanıtlamak istiyorsam, bunu nüfuz
tuğunu ileri sürdü. Madde ile zihni
lu kişilerden alıntılar yaparak değil,
ilk kez net bir biçimde ayırt eden
deneyle ve mantık yürüterek gerçek
Descartes, maddenin bölünebilir ol
leştiririm."
ması gerektiğini ve canlı bedenin,
KAIMVRA
Aynı yolu izleyen öncülerden biri
cansız madde yasalarmca idare edil
AllAYIŞI
de 17. yüzyılda yaşayan ve Sanctori
diğin i düşünüyordu. Zihin ise fark
Tıp okulannın
us diye de bilinen, Padovalı profesör
lıydı. Bölünmez bir yapısı vardı ve
kadawa geıeksinimi
Santorio'ydu. Tıbbı ve fizyolojik sü
maddi dünyanın dışındaki yasalarla
reçleri açıklamak için sırtmı daha
yönetiliyordu. Descartes kalbi bir
� mezar ""J'QUOOllugu
çok kimyaya yaslayan Paracelsus'un
motor olarak görüyordu ve geliştir
18. W! 1 9. yilzyılaıda
aksine Santorio ve takipçileri fizyo
diği kas hareketi teorisi, bir hidrolik
8üyük Brilanya'da
lojik durumları fizik yasalarıyla iliş
sistem üstüne kuruluydu.
had safhaya ulaştı.
kilendirdiler. Santorio'yu belki de en
İtalyan matematik profesörü Gio
ünlü yapan şey, metabolizmanm fiz
vanni Borelli ise kas ve organ hare
kadavralarını kendileri
yolojisi ile ilgili teorisiydi. Bu teoriye,
ketlerini, kaldıraç, dayanak noktası,
bulmak zaurıda
Ô\)enciler Ql\)unlulda
titiz deneysel kayıtları derleyerek ve
yay ve pompa ilkelerinin ışığı altında
kalıyor. bu nedenle
ateş ile nabzı ölçmek için ak:ıllıca
açıklamayı hayatının amacı haline
de mezar
yöntemler geliştirerek ulaşmıştı.
getirmişti. Bedenin, ayaklar üzerinde
ve içtiği her şeyin ağırlığmı büyük bir
ruyuşunu inceleyen Borelli, onu bir
özenle tarttı ve sonuçları idrar ve
ağırlıklar ve makaralar sistemi olarak
dışkısının ağırlığıyla karşılaştırdı. Ni
düşündü. Kuvvet ve karşı kuvvet sis
� � Tu1Uldanrnak1ln kcıtoın ögıencier, qıgunlukla kl!ıdlai
hayetinde vücuttan atılanın, alınan
temlerinin tanımlamasmı yaparak,
yeme i$i )'lplllllaıı
dan çok daha hafif olduğunu keşfet
yürüme, koşma ve zıplama hareket
için �
ti. Aradaki farkı açıklamaya çalışarak
lerinin matematiksel modellerini
özel yapım tartısının üstünde saatler
oluşturdu. Bu biyomekanik modeli,
lciralıyorllıdı . Cill'jl!le tıaıwran da oktpdu.
Santorio otuz yıl boyunca yediği
ağırlık merkezini düzenleyişi ve ko
geçirdi. Sonunda kayıp kütleyi açık
midenin sindirim sırasındaki öğüt
lamak için "fark edilmeyen terleme"
me ve ezme hareketlerinin yorum
teorisini ortaya attı. Getircliği açıkla
lanmasında bile kullandı.
ma yanıltıcı olsa da, Santorio'nun ampirik kullanıldı.
metodolojisi
yüzyıllarca
Bedene mekanik yaklaşımın belki de en abartılı örneklerine, bir diğer Fransız teorisyen, Julien de la Met-
89
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N i
HARVEY lngil� hekim Wılliam Harvey, kan akışını göstermek için bir denegin kolunu sarg�la sardı. Sargıyı �kılaştınp gevşeterek ve akışı çeşitli noktalarda durdurarak, damarların i<;indeki kapak\ıkların, kanın tek bir yönde, kalbe doğru akmasına izin verd�ini ortaya koydu.
trie'nin eserlerinde rastlandı. La
kan dolaşımını fizik kurallarını Lakip
Mettrie'nin 1 747 tarihli Makine İn
eden, hayati bir süreç olarak tanım
san adlı kitabı, bedenin tamamen
lamıştı. Bu görüş, kalbin kanı, kara
mekanik olduğunu öne süren marji
ciğerden akciğere taşıdığını iddia
nal (ve zamanı için inanılmaz dere
eden Galen'in görüşüyle ters düştü
cede ateist) bir görüşü dile getiriyor
ğünden, zamanı için fazlasıyla radi
du. La Metlrie, insan davranışının
kaldi. Harvey, kariyerinin çok büyük
temelde uyarıcılara karşı verilen bir
bir bölümünü kendi meslektaşlarını,
dizi tepkiden ibaret olduğunu, insan
günümüzde temel bir fizyolojik sü
düşüncesinin ise, tıpkı karaciğerin
reç olarak benimsediğimiz şeye ikna
ürettiği safra gibi, beyin tarafindan
etmeye çalışmakla geçirdi.
salgılandığını öne sürdü. Bu hayli
vey'nin
mekanik bakış açısının karşısında,
sonra kanıtlanabildi.
Har
teorisi ölümünden yıllar
gitgide yandaş kazanan "vitalist"
William Harvey, Padova Üniver
(yaşamsalcı) ya da "anirnist" yaşam
sitesi'nde okumuştu. O dönemde
teorisi duruyordu. Söz konusu teori
üniversiLede profesörlük yapan Gali
ye göre, insan bedeninin birçok işle
Jeo Galilei ile tanışmış bile olabilirdi.
vi yalnızca bir ruhun varlığıyla açık
Harvey, bugün çok basit gibi görü
lanabiliyordu.
nen kan
hareketine ilişkin olağanüs
Kalbin zonklayan, metalik bir
tü teorisine, çok sayıda titiz hayvan
Willitmı Hnrvey
pompa olarak algılanışı, tıpta yepye
diseksiyonu, yılanlar üzerinde yapı
hakkı11da dalıa fazltı
ni bir çağın müjdecisi oldu. Bu çağ,
lan deneyler, otopsiler ve klinik göz
bilgi içi11
anatomist Wiliam Harvey'nin kan
lemler sonucu ulaşmıştı. Keşifleri
bkz. sayfcı 251.
dolaşımını keşfiyle başladı. Harvey,
fizyolojiyi gerçek anlamda dinamik
90
bir bilime dönüştürecek, öne sürdüğü teori ise pek çok sonuçlar doğuracaktı. Borelli kalp fonksiyonlarını bir pompa silin dirinin pistonu gibi düşünmüş, hatta kan dola
WILLIAM HARVEY Kan dolaşım sistemini bulan kişi
şımını sağlamak için gereken basıncın miktarını
1578
hesaplamıştı. Harvey, kalbin dolaşun için kanı
1
pompaladığını, atardamarlar üzerinden bede
1593-1599
nin her yerini dolaştırdıktan sonra, damarlarla yenjden kalbe döndürdüf,>linü göstermişti. Aort
Nisan'da lngiltere, Folkestone, Kent'te do\)du.
Cambridge, Caius College'da tıp egitimi aldı.
ve damar kapaklarının işlevini açıklamış, nabzın
1600
kalp kasılmalarını yansıttığını kanıtlamıştı.
Tıp e<)itimini ltalya, Padova üniversitesi'nde sürdürdü. Burada büyük anatomist Fabricius'un ö()rencisi oldu.
Günümüzde doğallıkla benjmsedjğimiz tüm bu bulguları ortaya koyabilmek, Harvey gibi ye tenekli biri için bile cesaret isteyen bir işti. Kal kıştığı şeyin hayal edilemeyecek kadar zor oldu ğunu düşünüyor, bazen kuşkulara kapılıyordu.
1602 Padova'da tıp doktorluğu unvanını aldı.
1607
Bir keresinde kalp hareketlerinin "ancak Tanrı
Kraliyet Doktorlar Koleji üyesi seçildi.
tarafından anlaşılabileceğini" düşündüğü za
1610
manlar olduğunu yazmıştı. Daha sonraları, ke şitlerinill yaratacağı etkilerden endişe duydu ve "bir avuç insanın kıskançlığı yüzünden" incin mekten, "insanlığın" onu kutsal doktrini altüst etmekle suçlamasından korktu. Ancak çalışma sı tamamlandığında bu tür b'Üvensizliklerden
kurtulmuş gibiydi. Hayvanlarda Kalp ve Kan
Devinimi Üzerine adlı kitabmda şöyle diyordu: "Nihayetinde zarlar attldı ve ben gerçeğe duy duğum aşka, işlenmiş zihinlerin tarafsızlığına güveniyorum." Harvey'nin kan dalaşını teorisinin savunu cularından Malpighi'ye göre, dolaşım sistemi gerçekten kapalı bir sistemse, kanın atardamar dan toplardamar sistemme dönebilmesi için, aşırı ince birtakım kan damarlarınm bulunması gerekiyordu. İnsan akciğer dokusunu mikros kopla inceleyen Malpiglıi, bu görüşü doğruladı. İncelemede atardamarları toplardamarlarla bir leştiren, gözle görlÜür, lifırnsi damarları keşfet ti. Günümüzde burılara kılcal damar diyoruz. Harvey'nin teorisi böylece tamamlandı. Ancak iş bu noktada son bulmadı. J-Jar vey'nin zaferinden sonraki ytllar boyunca me raklı araştırmacılar dikkatlerini kana ve kardi-
Hayvan diseksiyonu yaparak kalp ve kan dolaşımı üzerinde çalışmaya başladı.
1610.1623 Kraliyet Doktorlar Koleji'nde cerrahi dersleri verdi.
1618 lngiltere Kralı 1. James'in hekimi olarak atandı.
1625
Kral ı. Charles'ın hekimi olarak atandı.
1628 Hayvanlarda Kalp ve Kan Devinimi Üzerine Anatomik fnceleme'yi yayımladı ve dolaşım sistemini do\)ru tanımlayan ilk kişi oldu.
1645 Oxford, Merton College'a müdür olarak atandı.
1651 Karşılaştırmalı embriyoloji çalışması Hayvanlarda Üreme'yi yayımladı
1654 Kraliyet Doktorlar K�eji'ne başkan seçildi ama kabul etmedi
1657 3 Haziran'da Londra yakınlarında öldü.
BiLiMiN SERÜVENi
yovasküler sisteme (kan ve damar
1 700'1erin başında kanla ilgili baş
sistemi) çevirdiler. Kimse dolaşımın
ka keşifler de yapıldı. Bunların ara
ne anlama geldiğini tam olarak bile
sında, ilk başlarda kaba yöntemlerle
miyordu. Harvey de kanın neden
gerçekleştirilen, hayvanlarda kan ba
vücutta dolaştığını bilmiyordu. Mal
sıncı (tansiyon) ölçümü de yer alı
pighi ise akciğer dolaşımını ilk belir
yordu. Bir tüp doğrudan atardamara
leyen kişi olsa da, nedeninden haber
sokuluyor, tüpün içine dolan kanın
sizdi. Britanyalı d inbiliınci ve kimya
eriştiği yükseklik kaydediliyordu.
joseplı Priestley
ger Joseph Priestley'nin
1 774'teki
Aynı dönemde demirin kandaki var
lıakkırıda dalıa fazla
keşfine dek kanın taşıdığı hayati
lığı da keşfedildi. Yaşıyor olsa bu ke
bilgi için
madde oksijen tespit edilmemişti.
şif Paracelsus'u son derece heyecan
bkz. sayfa 273.
Bu nedenle de kan dolaşunına ilişkin
landıracak türdendi.
çok sayıda teori mevcuttu. Bun.lann
Kanın, hekimlerde yüzyıllar boyu
bazıları dalaşını amacının ısıyı vücu
ilgi uyandıran bir özelliği de kişiden
da yaymak olduğunu düşünüyor,
kişiye aktanlabihne olasılığıydı. Söz
KALP
bazılan ise onun bir soğutma sistemi
konusu uygıılaınaya ilişkin belgeler
Yetişkın kalbi
olduğunu iddia ediyordu.
Mısır papirüslerine dek gider. Ayrıca
Solunum bilgisinden yararlanarak
dinlenme
Romah şairlerin eserlerinde de bu
halindeyken
nefes ahp vermenin hava ile kan ara
uygulamaya üstü kapalı değinilmiş
dakikada ortalama
sındaki gaz değişimini sağlamaya ya
tir. Güvenilir tıp kayıtlan başlangıç
72 kere atar.
radığını anlayan kişi, parlak zekalı
tarilıi olarak 1 665'i gösterir. Bu ta
Ortalama bir yaşam
ama daha az tanınan İngiliz fizyolog
rilıte Richard Lower isimli İngiliz
süresince kalp
ve kimyager John Mayow'du. Ma
fizyolog, iki köpeğin damarlarını
yaklaşık 2.5 milyar
yow'a göre havada buluaan hayati
birleştirerek, hayvandan hayvana ilk
defa atar. insan
bir şey kana karışıyordu. "Nitro-ha
kan naklini gerçekleştirdi. Başarılı
vücudunda yaklaşık
vasal bir öz" koyıı renl<li toplarda
uygulamayı, hayvan kanını insana
5.5 litre kan vardır
mar kanını açık kırmızıya dönüştü
aktarmaya yönelik başarısız birtakım
bu kan her
rüyordu. Mayow farkında değildi
girişimler
dakika vücudu üç
ama oksijeni ve onuıı insan bedenin
1667'de, Fransız hekim jean-Baptis
kez dolaşır.
deki hayati rolünü keşfetmeye çok
te Denis, üç hastasına şırıngayla ko
yaklaşmıştı.
yun kanı nakletti. Hastalardan biri
ve
1628
-
takip
etti.
Örneğin
1900
1628
1674
1735
lngiliz hekim William Haıvey, kanın insan vocudundaki dolaşırrıırıı açıkladı.
Hollandalı mikroskopist Antoni van Leeuwenhoek, alyuvarların ilk doğru tanımını yayımladı.
lngiliz cerrah Claudius Amyand, ilk
92
b<ış.:ırılı opandisit
ameliyatını gerçekleştirdi.
i N SAN B ED E N İ
nesininkiyle uyumsuz olan bir be
kısa süre sonra öldü. İnsandan insana doğrudan kan
bekte ciddi hastalığa yol açabiliyor
nakli daha sonra denendi. Deneme
du. Kanı Rh-negatif olup, Rh-pozitif
lerin birkaçında belli oranda başarı
kan nakledilen insanlarda yeni Rh
elde edildiyse de, kan yapısı bir yana,
faktörüne karşı antijen geliştiriliyor,
kan tiplerinin dahi bilinmediği dü
bu antijenler de alyuvarlara saldıra
şünülürse, bu nakillerin hemen hep
biliyordu.
si hayvandan insana kan nakli kadar
18. yüzyı.lm başlarında gerçekle
riskliydi. Ancak bu bilgi düzeyi
şen kanla ilgili keşifler, doğal olarak
1900'lerin başında, Avusturya asıllı
onu vücutta dolaştıran organa, yani
Amerikalı bağışıklık uzmanı Kari
kalbe olan ilgiyi tetikledi. Kalbin kar
Landsteiner'le birlikte keskin bir de
maşık yapısı ve mekanizmaları hak
ğişime uğradı. Landsteiner kimyasal
kında çok az şey biliniyordu. Kalp
maddeler kullanarak farklı kan tiple
atışının ya da tansiyon ile kalp atış
rini, her hücrenin yüzeyinde taşıdığı
hızı arasındaki ilişkinin önemini az
antijenleri belirledi. Kin1i hücrelerde
kişi kavrayabilmişti ve kalbi tehdit
A antijeni, kimilerinde ise B antijeni
eden çok sayıdaki hastalıktan az kişi
vardı. Bazıları her iki antijene sahip
haberdardı. Kalp fısıltılarırun meka
ken, bazılarmda hiç antijen yoktu.
nizması ancak 1 809'da tanımlana
Landsteiner antijeni olmayanlara O
bildi. Edinilen bilginin bir kısmı, he
admı verdi. llelli bir kan tipi, başka
kimlerin hasta göğsüne kulak daya
kan tipine sahip birine verilirse, has
maya yönelik standart uygulamaları
tanın bağışıklık sistemi, onu müda
nın bir sonucuydu.
hale olarak algılıyor ve saldırıya geçi yordu.
1 8 1 6'da parlak bir buluş, kalbin sesini çok daha duyulur hale getirdi.
On yıl sonra Landsteiner önemli
Stetoskop, birçokları tarafından gö
bir başarı daha elde ederek, kandaki
ğüs hekimliğinin babası olarak kabul
Rhesus (Rh) denen faktörü ayrıştır
edilen Rene-Theophile-Hyacinthe
dı. Landsteiner'in deneylerinde kııl
Laennec'in beyninin ürünüydü. Bu
landığı Rhesus türü maymundan
buluş kalp ve damar hastalıklarının
admı alan Rh faktörü, kan grubu an-
tanı ve tedavisini büyük bir dönüşü-
1796
1842
1870
1900
lngiliz cerrah Edward Jenner çiçek hastalığı için aşı geliştirdi.
Amerikalı hekim Crawford Williamson Long. anestezi kullanılan ilk ameliyatı gerçekleştirdi.
Mikrobiyolog Louis Pasteur, Joseph Lister ve Robert Koch, hastalıgın mikrop teorisini geliştirdiler.
Avusturya dogumlu Amerikalı patolog Kari Landsteiner farklı kan tiplerini belirledi ve onları daha sonra A, B, AB ve O şeklinde sınıflandırdı.
93
B İ L İ M iN S E R Ü V E N i
ve malzemeden geliştirilmiş model ler üretildi ve yeni bir tıp terimi doğ du: "aygıttı oskültasyon".
İ Ç ORGANLAR İtalyan epidemiyolog Giovanni Maria
Lancisi'nin 1728 tarihli ve MKalbin Hareketi ve
Anevrizmalar" başlıklı tezinde kalbi kuşatan sinirleri resmeden bir kesit yer alıyordu.
SONRAKİ SAYFALAR lngiliz fizyolog Claude Bernard, memeli metabolizması, sindirim sisteminin i�eyişi ve endokrin organlarıyla ilgili çok sayıda keşif gerçekleştirdi. Bir canlı hayvan deneyini
resmeden t 899 tarihli bu ıasvirde, soldan
dördüncü kişi, insan solunum sisteminin rakıma göre dengelen�ini ilk kez belgeleyen İng il iz fizyolog Paul Bert
(1833-1883)
94
me uğratacak, çok daha karmaşık ta nı teknolojileri geliştikten sonra bile temel tıp için önemini koruyacaktı. Bronşit, zatürree ve zatülcenp b�bi hastalıkların tartışmasız uzmanı olsa da, Laennec'in ismi tıp tarihinde da ha çok stetoskobun icadı ve bu ica dın öyküsüyle anılacaktı. Laennec'in kalp hastalarından biri dolgun yapılı genç bir kadmdı. Doktor görgüsün den dolayı kadının heybetli göğsüne kulağını dayamaktan kaçınmıştı ya da kendi deyişiyle "hastanın yaşı ve cinsiyeti nedeniyle doğrudan oskül tasyon (kulakla dinleme) olanaksız dı." Temel akustik biliminin ilkele rinden yararlanan Laennec, birkaç parça kağıdı kıvırarak bir silindirin içine koydu ve silindirin bir ucunu hastanın göğsüne, diğerini kendi ku lağına dayadı. Yöntem şaşırtıcı dere cede işe yaradı ve kalp sesini, Laennec'in çıplak kulakla duyabile ceğinin çok daha ötesinde yükseltti. Çok geçmeden çeşitli boyut, biçim
HASTALIKLARIN NEDENi Laennec'in kalp hastalıklarına "ku lak vermesinden" çok önce, her tür hastalığm nedeni ya da nedenlerini bulabilmek için birçok kişi duyula rından yararlaıunıştı. Aristoteles bu arayışı, yüzyıllar boyu hatırlanacak olan şu sözleriyle özetledi: "Vicdanlı ve titiz hekimler, hastalıkların ne denlerini doğa yasalarına bağlar, us ta bilginler ise temel ilkeler için tıbba döner." Ancak vücut sıvıları, kimya, doğa, uyuşukluk ve şeytanlara yöne lik geliştirilen onca teoriye rağmen, insan sağlığ111J tehdit eden zanlılar, 18. yüzyılda yaşayan Britanyalı ana tomist )ohn Hunter'm dediği gibi, "bilinmeyen ya da rastlantısal görü nen koşullarda" görünmezliklerini korudular. Galen'i, takipçilerini ve "her şeyi kapsayan" türden teoriler üreten diğerlerini gözardı etsek bile, hastalılc nedenlerinin aslında tartış ma götürür, karınaşılc ve belki de çok cepheli oldukları inkar edilemez. Bulaşıcı bir faktör olarak mikrop anlayışı, 1 800'lere kadar kanıtlana mamış olsa da, hastalıkların gerisin de dış etkenlerin yattığı inancı yüz yıllar öncesine dek uzaıuyordu. He nüz 1 546'da (ayı1ı zamanda yerbi limci, gökbilimci ve şair olan) İtal yan patolog Girolamo Fracastoro, bazı bulaşıcı, fiziksel ve cansız kim yasal faktörlerin enfek�iyona, hatta şap hastalığı gibi salgınlara yol açtığı nı ileri sürmüştü. Yüzyıllar boyu hü küm sürecek (ve büyük olasılıkla Hipokrat'm kötü kokulu hava şlip-
hesinden kaynaklanan) daha popüler bir görüş
ANTONI VAN LEEUWENHOEK
ise miasma teorisiydi. Miasma teorisine göre zararlı kötü hava ya da
Mikroorganizmalan gören ilk bilimci
buhar, kol era gibi hastahkların patlak vermesi ne neden oluyordu . Bulaşıcı hastahklar kötü ko kular üretebilen, sağlıksız ve kirli ortamlarda
1632
daha kolay yayılabildiği için, bu görüşte beUi bir
24 Ekim' de Hollanda, Delft'te d�du.
doğruluk payı vardı. Ancak teori nihayetinde yerini, ileride "hastalığın mikrop teorisi" diye anılacak olan görüşe bıraktı. Aslında nıiasma teorisi, 1 854'te Londralı he
1648 Warmond şehrinde aldığı temel eğitimin ardından bir manifaturacıda çıraklığa başladı.
kim John Snow tarafından, şehrin Soho bölge
1652
sinde patlak veren kolera salgınının ardmdan
Delft'te kendi kumaş işini kurdu.
çürütülebilirdi. Snow, koleranın su kaynaklı ol
1660
duğunu ve vücuda kirli suyla temas yoluyla alındığını ileri sürdü. Ayrıca Broad Caddesi Tu
Delft defterdar müdürlüğüne atandı. Bu görev, bilime yönelik hedeflerini gerçekleştirmede mali destek sağladı.
lumbası'nın kolu iptal edilirse, salgının duraca ğını da söyledi. Haklıydı
ela.
Ancak eğer kolera sudan geliyorsa, o zaman suyun taşıdığı şey neydi? Fracastoro, I SOO'lerde bu sorunun yanıtıyla flört etmişti. Tıpkı bundan yüzyıl kadar sonra, bir kumaş taciri ve kostüm cü olup, usta bir mercek ve mikroskop üreticisi ne dönüşen HoUandalı Antonie van Leuwenho ek gibi. Van Leuwenhoek, öyle eşi görülmemiş boyutlarda büyütebilen aygıtlar geliştirmişti ki, günün birinde incelediği yağmur suyunun için de, sonraları "hayvancık" diye adlandırılacak
1671 Önceleri kumaş inceleme amacıyla lens kesmeye ve mikroskop üretmeye başladı.
1673 Kraliyet Akademisi ile mikroskobik keşiflerine yönelik yazışmalara başladı. Bu ilişki hayatının geri kalanında devam etti.
1674 Yağmur suyu ve salya içindeki "çok küçük hayvancıklar' şeklinde tanımladığı bakterileri ve protozoayı (tek hücreliler) keşfetti.
olan canlıları gördü: gözle görülebilen en küçük
1677
sinekten binlerce kez küçük birtakım yaratıklar.
Hayvan ve insan spermatozoasını (sperm hücreleri) gözlemledi ve tanımladı.
Bu mikroskobik hayvancıklar küçücük ayakları ve kuynıkları ile su damlalarının içinde gezini yor gibiydi . Van Leeuwenhoek hastayken kendi ağzından
1680 Kraliyet Akademisi üyeliğine seçildi.
aldığı tükürüğün içinde başka hayvancıklar da
1683
keşfetti. Bunların yapıları da suyun içindekiler
insan kılcal damarlarını keşfetti ve onları ilk �ru tanımlayan kişi oldu.
le benzeşiyordu ama hareketleri farklıydı . Ya ka l andığı hastalığın taşıyıcısı olabilirler miydi? Leeuwenhoek, h iç şüphesiz hastalıklara yol
açan mikroorganizmaları belirlemenin, aynı zamanda mikrop teorisini geliştirmenin eşiğine gelmişti. Van Leeuwenhoek ayrıca mikroskop altında
1716 Bilimsel başanlarına ka�lık Louvain College of Professors tarafından gümüş madalya verildi.
1723 26 Ağustos'ta Delft'te öldü.
B İ LiM i N S E R Ü V E N i
M İ K RO P TEO R İ S İ ilimciler mikroorganizmaların önemini kavrayana
Mikropların çürümeye etkisini ortaya koyan Pasteur'ün,
"Hayvancık" adını verdiği bu organizmaları keşfeden
gun değildi. Bir cerrah olan Lister ise çalışma alışkanlığı,
Hollandalı mikroskopist Antoni van Leeuwenhoek,
yara temizleme, giysileri sıkça değiştirme ve yaraları te
bakterileri belirlemeye ve bir mikrop teorisi geliştirme
miz tutmak amacıyla gümüş iplik kullanma gibi konu
ye ne denli yaklaştığını fark etmemişti.
larda oldukça titizdi.
B dek, insan hastalıkları tam olarak açıklanamadı.
kendi sterilizasyon teknikleri cerrahi müdahelelere uy
Yüzyıllar boyu vücut sıvıları teorisinin yanısıra yaygın
Pasteur'ün ısıtma yoluyla sterilizasyon yönteminin
görüş, kötü kokulu havanın -miasma ya da duman- bir
cerrahiye fazla yararı olmadığını fark eden Lister, asit
etken faktör olduğu yönündeydi.
fenik gibi kimyasal antiseptiklere
Ayrıca kimyasalların, kötü beslen
yöneldi. Enfeksiyonların bakteri
menin, benzeri dış etkenlerin,
lerden kaynaklandığını ve anti
hatta çeşitli permütasyonlarıyla
bakteriyellerle kontrol altına alı
fizik yasalarının ve yıldız etkileri
nabileceğini kanıtladı. Lister böy
nin de önemli olduğuna inanılı
lece cerrahi tıpta büyük gelişme
yordu.
lerin önünü açtı.
Mikroskobik bulaşıcı etkenle
Ancak özel olarak hazırlan
rin hastalığa neden olabileceğini
mış, besin zengini ortamda, mik
öne süren devrim niteliğindeki
roorganizmalardan saf kültürler
teori, aslında tek bir kişinin ürünü
elde etmenin yeni yöntemlerini
değildi. Mikrop teorisi daha çok
geliştiren kişi, Robert Koch'du.
1 SOO'lerde yaşayan birkaç araştır
Cerrahların Lister'a kulak asma dığı -ve ağız ve başlarını örtme
macının çıkarımlarının bir sonu cuydu. Bu bilimciler bazı hastalık türlerinin gerisinde henüz belir lenmemiş varlıkların olduğundan
Fransız bilimci Louis Pasteur hastalıklara ve şarap yapımına mikroorganizmalann yol açtıQını
kanıtladı.
yon gerçekleştirdikleri- bir dö nemde, ortam kirliliğinin tehlike-
şüpheleniyordu. Ancak mikrop
leri konusunda bilinçli olan Koch,
teorisi özellikle 19. yüzyıl sonla-
steril laboratuvar koşulları talep etmişti.
rında yaşayan üç kişiye atfedilebilir. Louis Pasteur, Joseph Lister ve Robert Koch.
Koch, Pasteur'ün bulyonu yerine, kültürler için doğ-
Pasteur, fermantasyon deneyleriyle süt ve şaraptaki
ru jel ve jeloz -deniz yosunundan üretilen ve bakteri
çürümenin (yaygın inanış olan) doğal bir bozulmadan
kültürlerinde kullanılan jelatinimsi bir madde- kombi-
değil, havadaki mikroorganizmalardan kaynaklandığını
nasyonunu buldu. Geliştirdiği yöntem işe yaradı ve yal-
gösterdi. Söz konusu mikroorganizmalar temasta bu-
nızca antraks basilini değil, zatürreeden sorumlu bakte-
lundukları sıvıları bozuyorlardı. Pasteur ayrıca sütü belli
riyi de ayrıştırmayı başardı. Koch dikkatini sıtmaya yo-
bir dereceye kadar ısıtarak, tüberküloz ve tifonun yayıl-
gunlaştırırken, araştırrnacıları da tifo ve difterinin et
masının da engelleneceğini keşfetti. Bu da, organizma
kenleri üzerinde çalışmayı sürdürdü. Koch 1905'te fizyo-
etkilerinin bastırılabildiğini kanıtlıyordu.
loji, yani tıp dalında Nobel ödülüne layık görüldü ve
Lister'in teoriye katkısı, özellikle cerrahi müdahele durumunda kullanılan mikrop öldürücü bir antiseptikli.
98
den gündelik giysileriyle operas
bakteriyolojinin ve mikrop teorisinin yaratıcılarından biri olarak tarihe geçti.
kendi spermasını da inceledi ve bir kez daha çok
LOUIS PASTEUR
küçük canlılarla karşılaştı. Ancak bu sefer baş kısmına benzer bölgeden uzanan aynı tipteki kuyruklarıyla, gördüj;'li canlıların hepsi birbiri
Mikrop teorisinin savunucusu
ne benziyordu. Kanını mikroskopta inceledi
1822
ğinde ise daha başka ufak canlıları fark etti. Biz
27
onlara günümüzde "alyuvar" (kırmızı kan hüc releri) diyoruz. Bir diğer Hollandalı bilimcinin önerisi üzeri ne van Leeuwenhoek, çalışmalarının sonuçları nı uzun ve ayrıntılı mektuplarla İngiliz Kraliyet Akademisi'ne bildirdi. Yaklaşık elli yıl boyunca bunun gibi 200 kadar mektup gönderdi ve ba tı dünyasının en ünlü araştırmacılarından biri oldu. Van Leeuwenhoek büyük olasılıkla hastalık laru1 temel nedenlerini keşfetmeye ne denli yak laştığının farkına varmadı ama sonraki 150
yıl
içinde başka araştırmacılar, bu tür organizmala ru1 vücuda nasıl saldırdığını açıklayan bir mik rop ve hastalık teorisi geliştirdiler. Gerçekten de
Aralık'ta Fransa, Dole'de döğdu.
1843 Fen fakültesinden mezun oldu ve Paris'teki öğretmen okulu Ecele Normale Superieure'ye girdi.
1847 Moleküler asimetri üzerinde çalışarak, kristalografi, kimya ve optik ilkelerini birleştirdi. Bu çalışma, yeni stereokimya biliminin temelini oluşturdu.
1849 Fransa. Strasbourg'da kimya profesörü oldu.
1857 Paris'teki Ecole Normale'de fen bilimleri başkanı oldu, fermantasyon ve kendiliğinden-oluşum üzerinde çalışmaya başladı.
1 9. yüzyıla gelindiğinde, farklı yerlerde ortaya
1862
çıkan bağlan tılı birtakım keşiflerin de eşlik etti
Fen Bilimleri Akademisi' ne seçildi.
ği mikrop teorisi iyice yaygınlaşmıştı. 1847'de Macar doğum uzmanı İgnaz Sem melweis, Viyana'da genç bir stajyer olarak ta nıklık ettiği olayları düşünmekteydi. Birden şaş
1865 Ekşimeyi önlemek için, günümüzde pastörize işlemi olarak bilinen ısıtma işlemini geliştirdi.
kmlık verici bir şeyi keşfetti: ha�tanelerin do
1868
ğum koğuşlarmda, doğum sonrası (ya da lohu
Kraliyet Akademisi üyeliğine seçildi.
sa) hummasından ölüm oranı çok yüksekti.
1870
Semmelweis bu fenomene, doktorların ve has tane personelinin gözünden kaçan bir açıklama getirdi: cerrahlar genellikle otopsiden sonra doğrudan hamilelerin yanına gidiyorlardı ve bu dikkatsiz alışkanlık da enfeksiyona yol açıyordu. Semmelweis'm bu soruna düşündüğü çare, hastane çalışanları arasında el yıkama ve çama şır suyuna benzer, klorlu kireç diye acUandınlan madde ile dezenfekte etme alışkanlığmı yaygm laştırmaktı. Alınan önlemlerle birlikte ölüm oranı hemen hemen sıfıra düştü. Semmelweis sonuca bir açıklama getireme mişti ama bizler onun mikropları kontrol altın-
lpekböceklerinn i Hastalıkları üzerine Bir Çalışma adlı kitabını yayımladı.
1881 Antraks (şarbon) aşısını buldu.
1885
Kuduz aşısını buldu ve kuduz hastalığı olan bir köpek tarafından ısırılmış dokul yaşındaki biı çocugun hayatını kurtardı.
1888 Paris'te Pasteur Enstitüsü' nü kurdu.
1895 28
Eylül'de Paris yakınlarında öldü.
BİLiMiN SERÜVENi
Atıtonie van Leeuweıılıoek lıakkmda tlalıa fazltı bilgi için bkz. sayfa 257-59.
da tutmayı başardığını biliyoruz. O dönemde miasma teorisi hala yay
tüyle taşındığını keşfettiler. Analiz için bakterileri boyama teknikleri ge
gın olduğundan, Semmelweis'ın ye ni uygulamalara yönelik önerileri küstahlıkla suçlanarak reddedildi.
liştirildi ve bakterileri biçim ve yapı larına göre sınıflandırılmaya başlan dı. Hatta William T. Helmuth, "Ba
Cesareti kırılan genç doktor, Louis Pasteur'ün antraksa (belli bir hasta
sile Ovgü"yü yazdı. "Ey, kudreili ba
lık) antraks basilinin (belli bir orga nizma) yol açtığını ortaya koyma sından on yıl önce, J 8SO'de Viya na'dan ayrıldı. Semmclweis bir akıl hastanesinde öldü. Mikrop teorisinin 19. yüzyıl son larında gelişimi ve benimsenmesin
sil," diyordu Helmu th, "Nasıl da hayretle doldurursun içimizi, her gün! Takdire şayan hedeflerin peşine düşmüş, Tıp dedektifleri, Takip ederken oyununu." Cerrahlar gitgide mikroorganiz maların sorun yaratan, halla ölüm dil potansiyelinin farkına vardılar.
llllDEVE
de-joseph Lister ile Robert Koch'un
1860'larda ameliyat sonrası kan ze
AÇllM IW'I
hirlenmesinden doğan enfeksiyon ve ölümler yaygınlaşmıştı; hastaların
Aleıcis St. Mallin,
yanısıra- en büyük rol oynayan kişi lerden biri, Fransız kimyager ve mikrobiyolog Louis Pasteur'dü.
rnideıindal .......
Gerçekleştirdjği bir dizi klasik testle
ancak nu:iııe eseri
Pasteur'ün çalışmalarından etkile nen İngiliz cerrah Joseph Lister, enf
1 822'de 19 yeırıdald
ancak yarısı hayatta kalabiliyordu.
1ı.,.ıta kllııll'1'
Pasteur, bira, şarap ve sütteki fer mantasyon ve pütrefaksiyon (çürü
ba$aıdı. St. Manin'in
me) işlemine mikropların neden ol
üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Ha
mide5i i';ilepe de, aQlln delik \calıcııdı.
duğunu gösterdi.
vadaki mikropların cerrahi enfeksi
Dak1ıır Wililın
(dönerilln yaygın inanışına göre) ne doğrudan bozulma işleminin kendi
niyordu.
si tarafından, ne de yalnızca oksijen tarafından üretilcliğini söyledi. Fer
ğı olan bir çocuk üzerinde dezenfek
Belumont bu delik saıeıiıde St. Manln'in mide hnkederlni lnCl!lodi. llelumcnl'oo St. Mlrtin ilmindeki
deneyleri. sindilm konusınll Q!lır açtı. Aleıcis St. Mallin, 83 yaıııa dek ııa.,,aın
süıdOıdiı.
Pasteur söz konusu mikropların
mantasyon aslmda sıvılar havadaki bakterilerle temasa geçtiğinde ger
yonlara neden olduğundan şüphele Lister, 1865'te bacağında açık kırı siyon tekniklerini denemeye karar verdi. Yıkadığı yaranın üstüne keten tohumu yağı ve asit fenik püskürttü.
çekleşiyordu. Bunu Paris, Sorbon ne'da, 1 864'te verdiği tarihi bir kon
(Günümüzde fenol diye adlandırılan madde, lizolün ve diğer dezenfek
feransta kanıtlayan Pasteur, şöyle demişti: "Kendiliğinden oluşum doktrini, bu basit deneyden aldığı
tanların etken maddesidir. Lister'in zamanında bu madde, lağım suyu ıs
ölümcül darbeyi asla atlatamaya cak." Böylece bakteriyoloji tıp sözlü ğiindeki yerini aldı. 19. yüzyılın bu üretken yıllarında çok şey başarıldı. Fransız doktor Ca simir-Joseph Davaine, bir mikroor ganizma olan antraks basilini tespit etti. Başkaları tüberkülozun inek sü-
100
lamasyon (yangı) ve yara cerahati
lahında büyük başarı sağlamıştı.) Lister temizlediği yaranın üstünü ka palı tuttu ve çocuk enfeksiyonsuz iyileşti. Benzeri birkaç başarmın ardından Lister, antiseptik yönterrılerini teşvik eden çalışmalar yayımladı. Bu yazıla ru1da mikropların enfeksiyorılara yol açtığını ve iyileşme sürecinin normal
iNSAN BEDENİ
ve gerekli bir sonucu olarak görülen
ÜRETKEN HİPOTEZ
cerahatin, mikroplu enfeksiyonların
Her ne kadar ço\)u
bir sonucu olduğunu ileri sürdü.
bilımci Mhomunculus"a
Her zamanki gibi eski yöntemler ko
(spermatozoa �indeki
lay terk edilmedi: J 890'lara kadar
küçük insan) folklorik bir
cerrahlar maske ya da kep kullanma
unsur olarak yaklaşsa
dılar ve bazıları gündelik giysileriyle
da, 17. yüzyılın insan
çalışmayı sürdürdü.
üreme teorisyenleri
Pasteur ile Lister mikrop teorisi
aralannda ovistler ve
nin geliştirilmesi ve benimsenmesin
spermistler olarak ikiye
de büyük rol oynadı. Bakteriyolojiye
ayrılmışlardı.
bir o kadar önemli katkılarda bulu nan başka bir öncü de onlara eşlik etti. Aslında teori en iyi ifadesine Al man doktor Robert Koch'un eserle rinde kavuştu. Hindistan ve Mısır'da kolera üze rine çalışmalar yürüten Koch, Paste ur'ün üstünde çalıştığı antraks (şar bon) bakterisini ayrıştırarak, saf bir kültür elde eden ilk kişiydi. Koch, bakteriyi, etrafını kuşatan sıvıdan ayırdı. Mikrobun konakçısı dışın dayken, normal formuyla yaşayama dığını gözlemledi. Mikrop hayatta kalabilmek için sporlar oluşturuyor, böylece toprakta, bir tür kış uykusu
duyarlı hayvanlarda görülmeli; ve
içinde yaşayabiliyordu.
hastalığı taşıyan bu hayvanlardan,
Koch 1 882'de tüberküloza neden olan bakteriyi belirledi ve bu başarısı
orijinal organizmayı saf kültürde üretmek mümkün alınalı.
ona bir Nobel Ödülü getirdi. Koch yaşamının geri kalanını, TB bakteri
HÜCRE
sini kontrol altına almaya çalışarak
Malpighi'nin mikroskobunu kılcal
geçirdiyse de, başarılı olamadı. An
damarlarda kan dolaşımına odakla
cak önemli bir şeyi başararak, ünlü
dığı dönemde, başka bazı bilimciler
"Kocl1 postulatlarını" ortaya koydu:
da aynı aleti kullanarak hayvan ve
bir organizmayı bir hastalığın ne
bitki dokularına göz atmaya başla
densel etkeni olarak belirleyebilmek
mıştı. İnceledikleri şey hücreydi; ya
için karşılanması gereken koşullar
ni her canlıyı meydana getiren kü
dizisi. Koch'un kuralları arasında
çücük torbalar, organizmanın ba
şunlar vardı: organizma hastalığın
ğımsız olarak işlevini yürütebilen en
tüm vakalarında bulunmalı; saf kül
küçük yapısal birimi. Hücre henüz
türle aşılama sonucunda hastalık
1 665'te İngiliz bilimci Robert. Hoo-
101
BiLiM i N SERÜVENİ
H Ü C R E TEO R İ Sİ ynı zamanda bir mekanik deha olan lngiliz fizik
A çi Robert Hooke, 1 665'te mikroskobuyla incele
Araştırmacılar, bitki ya da hayvan, her canlının, yaşa mının temeli olan genetik kodu sayesinde, kendine öz
di9i bir mantar parçasının içinde garip birtakım yapılar
gü ve önceden belirlenmiş bir kromozom sayısına sahip
gördü. Hooke bunları "birbirinden farklı küçük kutu
oldu9unu keşfettiler. Bu sayı farelerde 42, bezelyede
cuklar ya da hücreler" şeklinde tanımladı ama konuyla
14, mısırda 20, meyve sine9inde B ve tek hücreli bir can
ilgili çalışmalarını sürdürmedi. Bu kü
lı olan kökbacaklıda, ilginç bir şekil
çük hücrelerin tüm bitkisel yaşamın
de l SOO'dür. insanlarda ise, bir ters
temel yapısal birimleri olarak belir
lik olmadı91 sürece 23 çift kromozom
lenmesi ancak 1838 yılında gerçekleş
bulunur. Anne ve babanın her birin
ti. Söz konusu hücreler biraraya gele
den 23 adet alınan kromozomların
rek sebze dokularını oluşturuyor, ve
toplam sayısı 46'dır. insan kromo
her biri içlerinde bir çekirdek barındı
zom sayısını kökbacaklınınkiyle kar
rıyordu. Çekirdel)in yaşamda oynadı-
şılaştırmak, insanın karmaşıklı9ını
91 önemli rol ise kısa süre sonra keşfe
açıklamak için tek başına kromozom
dilecekti. Alman bilimci Theodor
sayısının yeterli olmad191nı gösterir. Hücreyi inceleyen araştırmacılar,
Schwann, bitkiler kadar hayvanların da hücrelerden oluştu9unu buldu. Hücreler ve onları oluşturan çok sa
Theodor Schwann'a göre hücre yaşamın temel birimiydi.
rak gerçekleşen tüm del)işiklikleri
kalmaz, yaşamın bürünece9i pek çok
102
ları 100.000'i aşan bu çalışkan kimyasal işçiler, vücudumuzda düzenli ola
yıda unsur, canlıları birarada tutmakla biçimi de şekillendirir. Hücrelerin içinde organizmanın
orada enzimlere de rastladılar. Sayı
hızlandırır. Hücre düzenleyici enzim aktiviteleri olmasa,
hem amacı hem de yaşam süresi şifrelenmiştir; biyolojik
yediklerimizi sindirmemiz, kan hücrelerimizin yenilen
araştırmanın merkezini onlar oluşturur. canlıların ba-
mesi, yeni dokuların oluşması, hatta nefes almamız ola
9ımsız olarak işlev görebilen en küçük yapısal birimi
naksızlaşırdı.
hücreler, etraftaki organik parçacıkları emen bakteriler
Modern hücre biyolojisiyle belki de en çok ilişkilen
ve protozoalar (örnel)in amip) gibi başlıbaşına bir orga
dirilen iki isim, James Watson ve Francis Crick'di.
nizma olabilirler. Özelleşmiş hücreler ise biraraya topla
Watson ve Crick, DNA'nın ikili sarmaldan oluşan karma
narak dokuları ve organları oluşturur.
şık moleküler, kimyasal yapısını tanımlamışlardı. Sar
Elektron mikroskobunun icadıyla birlikte biyologlar,
mal, hücre yaşamının iki önemli eylemini gerçekleştirir
hücreyi bir kılıf gibi saran ince, gözenekli zarı nihayet
ken kendi kendisinden ayrılabilen, bükülmüş bir merdi
net bir şekilde görebildiler. Hücrenin karaltılı iç kısmın
ven gibiydi. Söz konusu eylemler, tam anlamıyla ikiye
da, yaşamın kendisini barındıran çeşitli yapılarla, çalış
bölünerek ç09alma, yani mitoz bölünme ve protein
kan bir mikrodünyayla karşılaştılar. Nükleik asitler pro
üretimiydi. Sonuçta DNA'nın canlı ve cansız varlıklar
teinin; karbonhidrat/polisakkaritlerin; temel kimyasal
arasındaki kayıp biyolojik halka oldu9u anlaşıldı. Hücre
DNA içindeki genetik kodu oluşturan uzun nOkleotid
teorisi, biyolojide, tıpta, ve canlıları anlama konusunda
zincirlerinin; ve RNA'nm üretimini kontrol ediyordu.
önemli bir sıçramaydı.
Hücrenin içinde ayrıca birbirine dolanmış biçimleriyle
Bunu en güzel ifade eden kiıi belki de Friedrich Ni
çift sarmallı DNA'nın ipli9imsi molekülleri, yani gen ta
etzsche'ydi: "Bedende, en derin felsefeden daha yüce
şıyıcı kromozomlar vardı.
bir bilgelik saklıdır."
İNSAN BEDENi
ke tarafından gözlemlenmiş ve ad
şaran kişi olarak, Alman bitkibilimci
landmlmıştı. Hooke, mantarın ve
Matthias Jakob Schleiden'in adı ve
ilgili dalıa fazla
yeşil bitkilerin içinde gördüğü bu
rilebilir. Schleiden, sebze dokuları
bilgi için
mikroskobik yapıları manastır oda
nın grup hücrelerden geliştiğini ve
bkz. sayfa 279.
larma benzettiği için onlara bu ismi
oluştuğunu gördü. Çekirdek ise her
Hücre teorisiyle
hücrede en önemli rolü oynuyordu.
vermişti. Bu küçük kompartmanların yapı
Schlciden'in çıkarımları oldukça id
ve amacına yönelik temel bazı soru
dialıydı ama o, güçlü bileşik mikros
ların yanıtına zaman içinde ulaşıldı.
koplarla gerçekleştirdiği yıllar süren
MlllROIKOPIAR
İskoçyalı bitkibilimci Robert Brown,
gözlemleriyle sözlerini destekleyebi
1 9. yüzyılda hücre araştırmalarının
lecek durumdaydı. Schleiden, mad
Mikroskcıılarda gözlem Ye aııalz
ön saflarında yer alıyordu. Mikros
delerin hücre içindeki hareketini in
amacıyla kil<;Ok
kobuyla bir sıvı içindeki maddecikle
celemişti. Her ne kadar hücrelerin
nesnelerin
ri inceleyen Brown, başka birçok şe
bölünmek yerine, yüzeyden filizlen
görüntüsünü büyüt1!lıimek için bir
yin yanısıra, gördüğü maddelerin
diği görüşünde yanılmış olsa da, en
durmaksızın titreştiklerini de fark
azından bitkibilim çalışmalarına,
dizi lens kulanılır.
etti. Günümüzde "Brown hareketi"
ileride hücre biyolojisi teorisine dö
Faıtclı mikıaskqı
diye adlandırılan bu titreşimlerin
nüşecek olan sağlam temeli kazan
tipleri vardır: basit ...
nedeni, sıvıdaki görünmeyen mole
dırdı. Teorinin hayvan hücrelerine
bileşik mikroskop,
küllerle gerçekleşen çarpışmalardı.
uyarlanması ise bundan birkaç ay
elektron mi1croskolıu.
Brown l 83 J 'de bitki hücrelerinin de
sonra, Schleiden'in arkadaşı Theo
stereoskopik
bir iç bileşeni olduğunu gözlemledi
dor Schwann tarafından gerçekleşti
mikroskop.
ve ona çekirdek admı verdi. Bu göz
rilecekti.
polarizas)<llı mikroskobu, ıaıaınıılı
lem, hücresel süreçleri anlamaya ça
Alman fizyolog Schwann, hayvan
lışan geleceğin araştırmacıları için
fizyolojisi de dahil, çeşitli alanlarda
optik mil:roıkop.
çok büyük bir önem teşkil edecekti.
önemli çalışmalar yürütmüş, embri
yansıtmalı mlknıstııp,
Birkaç yıl sonra Çek fizyolog )an
yonların tek bir hücreden, ya da döl
akustik Ye uıramalı
Evangelista Purkinj e, ilk kez mitoza,
lenmiş yumurtadan geliştiğini ortaya
tünel1eme
yani hücre bölünmesine tanıklık etti.
koymuştu. Ayrıca dokuların besinli
Bu işlem sırasında hücre, çekirdeğin
bileşenlerden
aktif katılımıyla, iki kardeş hücre
açıklamak için "metabolizma" teri
ol uşturarak bölünüyordu. Oluşan
mikroskobu
mini de bulmuştu. Ancak ileride
Mikroıkobu icat olmasa da An1lıni "'" leelMenhoek. ırıgdl n
hücrelerin her biri, orijinal hücreyle
modern hücre teorisinin temelini
analtik �
aynı genetik materyalleri içeriyordu.
oluşturacak olan bilime en büyük
ilŞkiendiıllen ile
Purkinje ayrıca, hücrelerin içini dol
katkısı, 1839'da yayunladığı kitabı
bilimcidir.
duran ve onların yaşamsal içeriğini
Hayvan ve Bitkilerde Yapı ve Gelişi min Benzerliği Ozerine Mikroskobik Araştırmalar ile gerçekleşti.
oluşturan,
maddenin,
yarı-akışkan yan i
yapıdaki
protoplazmanın
içindeki birkaç farklı hücre tipini de tanımladı.
meydana
geldiğini
Schwann tüm hayvan ve bitkilerin hücrelerden ve onların türevlerin
fan Purkinje
Ne var ki hücrenin tüm bitki yaşa
den oluştuğunu ilan etti. Şöyle di
lıakkrnda dalıa
mının temel yapısal birimi olarak ta
yordu: "Birbirinden ne denli farklı
fazla bilgi için
nımlanması 1838'i buldu. Bunu ba-
olursa olsun, tüm organizmaları n te-
bkz. sayfa 277.
103
BiL i M İ N S E R Ü V E N i
mel yapılarını ilgilendiren evrensel
"yaşamsal birimler", yani hücreler
bir gelişim ilkesi mevcuttur.
"bütünü"ydü. "Bu birimlerin her bi
de hücre oluşumudur."
O
ilke
Bu yeni gö
ri, yaşamın tüm özelliklerini baru1-
rüş, canlı organizmalarm gelişim ve
dmyor"
yaşayışmın, kolektifbir yaşamsal ruh
da yaln ızca
gibi
belirsiz tek bir
ilkeyle yönetildi
du.
Virchow, hastalıkların
bozulan hücrelerden kaynaklandığını söyledi ve zamanla
ğine ilişkin tüm inanışları yok etti.
hücrelerin anormal koşullara, hasta
Schwann'a göre fizyolojiyi anlama
lığa neden
nın
yolu, hücrenin kendisinden ge
olan
anormal
ürünler
üretmeye başlayarak tepki verdiğine
çiyordu. "Temel kısımların her biri
inandı. Hücreleri "toplumsal bir dü
nin kendine
zenin ya da
özg ü
bir gücü, kendine
ait bir yaşamı var," diyordu. "Orga
nizmanın bütününün teker
kısımlarm teker
toplumun" özerk vatan
daşlarına benzetti. Düzen içinde her
varlığı ancak
birey,
ve birbiriyle
manın refahını arttıracak şekilde ha
bağlantılı işleyişiyle mümkün."
komşusunun ve tüm
organiz
reket etmek zorundaydı.
kimliği olduğunu, ancak hepsinin
Ancak ba zen bunu yapmıyordu ve ortaya çı kan düzensizlik hastalığa neden olu
ortak amaç uğruna hareket ettiğini
yordu. Yıllar sonra Virchow'un bazı
söylüyordu.
Günümüzde artık insan vücudundaki 50 ila 75 trilyon arasm
görüşleri, hücre
daki hücrenin tüm yaşamsal aktivi
önemli rol oynayacaktı.
Scwhann, her hücrenin ayrı bir
yüğü
olan
isyanlarının
en bü açıklamada
kanseri
teleri gerçekleştirdiğini, çoğunun da vücut için enerji sağladığını biliyo ruz. Bir grup hücre biraraya
geldi
Kısıtlı araştırma olanakları ve bera
ğinde dokuyu oluşturur; dokular
berinde gelen sağlam
birleştiğinde ise organları.
yüzünden 1 9. yüzyıl bilimcilerin,
Peki hücre nasıl ortaya çıktı?
Bu
bilgi eksikliği
hücreleri hastalıkla ilişkilendirme
noktada Schleiden ile çağdaşları vita
yolundaki tüm girişimleri varsayım
lizme (yaşamsalcılık) dönüyordu:
dan ibaretti ve
hücrelerin,
kimyasal ve diğer fizik kuvvetlerden farklı yaşamsal bir
lerinin ötesine gidemiyordu. Öte yandan mikropların
kuvvet tarafından yönetildiğine ve
oynadıkları role ilişkin kanıtlar art
Virchow'un hipotez hastalıklarda
jelatinimsi hammaddelerden kristal
tıkça,
leştiklerine inanıyorlardı.
hastalıkları tedavi edebilmek için
Ancak Polonya asıllı
zeki ve
araş
i'asteur gibi araştırmacılar
dikkatlerini
bu sevimsiz hayvancık
tırmacı anatomist ve patolog Rudolf
ların gelişimini baskılamaya yönelt
Virchow, aynı fikirde değildi. Virc
tiler. Aslında Pasteur kendisini daha
how 1858'de
<la
vitalizm
teorisine
sal
y üce
bir
aınaca adamış gibiydi.
dırnuş, "tüm hücrelerin hücrelerden
1 884'te, Paris'teki bir konuşmasın
kaynaklandığmı" açık ve net bir şe
da, "Bir hastalık üzerinde düşünür
kilde ilan etmişti.
104
ÖNLEYiCi BiLiM
Ona göre organiz
ken, o hastalığın
tedavi si n i değil, ara
maları şekillendiren merkezi bir ya
onu engellemenin bir yolunu
şamsal kuvvet yoktu. Canlılar bir
rm1," demişti.
iNSAN BEDENi
Engellenıeııiıı bir yolıı. Bunlar iki temel faktöre dayalı kilit sözcüklerdi:
amaçla onlardan yararlanıyordu. Jcnncr,
s ığı r
çiçeğine -süt sağ
Birincisi, bağışıklık bilimi -hastalık
makla yayılan hafif bir hastalık- ya
larıı1 vücudu neden ve nasıl ele ge
kalanan insanların, ölümcül çiçek
çirdiğini ve vücudun onları nasıl sa
vuşturduğu inceleyen bilim; ikincisi,
bu bilim sayesinde ortaya çıkan ön
leyici aşılar. Pasteur, kendisinden
önce yaşayan Edward Jenner'in ça
hastalığına yakalanmadığını fark et mişti. Aynı gözlem Fransa ve Al
manya'da başkaları tarafından da
gerçekleştiril m işti . Jenner bunun
LENSTEN
anlamını düşünmeye başladı: sığır
GÖRÜNEN
lışmalarını temel alarak, tıbbın en
çiçeğine yakalanmak,
büyük zaferlerinden birini elde ede
lık kazandırıyordu.
ne dek, bu iki faktör yeterince anlaşı
lam adı. Söz konusu zafer aşılamaydı .
Aşıyı ilk kez 1796' da İ ngiliz köy dok
toru Jenner keşfetti. Lister hayat kur tarmak için kendisini mikropları öl
dürmeye adamışken, )enner de aynı
J
cesur
Hücrelerin yaşamın yapıtaşları oldu�unu
bir deney
öne süren Alman
yapmaya karar verdi: sığır çiçeğine
fizyolog Theodor
maruz kalmak, insanları çiçek hasta
Schwann.
sığır çiçeği döküntüsünden sıvı alı
küçük birimlerin resmini
nıp, hastalığı olmayan birine aktarıl-
çizdi.
lığından koruyorsa, o zaman neden
mikroskobuyla görd�ü
"
i'l,
..
'J
Sonunda jenner
kişiye bağışık
1
I'
,. '�
\o,,
�.
�.� ,. . ;·
!
�·
I
't
., .: ı ,
'j - 4· .::::===
�--- � � � 105
Bİ L İ M i N S ER Ü V E N İ
ınasın ve o kişi çiçek hastalığına ma ruz bırakılmasm? Riskli görünse de
ğır sözünün karşılığı olan vacca'dan , türettiği İngilizce "vaccination ,, yani
deney öyle titiz ve dikkatli gözlemle
aşılama admı verdi. İki ay sonra jen
re dayanıyordu ki, Jenner başarma
ner çocuğa, normalde ölümcül so
konusunda şüpheli olsa, büyük ola
nuçlar yaratabilecek miktarda çiçek
sılıkla buna kalkışmazdı. Planından,
hastalığı mikrobu aşıladı ama çocuk
eski öğretmeni John Hunter'a bah
hastalığa yakalanmadı. Jenner'in bü
setti. İngiliz anatomist ve cerrah
yük rol oynadığı bu başarılı önleyici
Hunter, lenfatik -bakteriyi vücut
yöntemin haberi kısa sürede dünya
dokusundan atmak için lenf sıvısı
ya yayıldı.
nın dolaşımı- ve enfeksiyonlu doku
Haber, her zamanki gibi kuşku ve
da cerahat oluşumu deneyleriyle
eleştiriyle karşılandı. "Hassas sığır çi
Jenner'in eğitimine katkıda bulun
çeği konusundaki düşüncelerim du
muştu. "Düşünme, dene" dedi Hun
yulduğunda, en aydın tıp şahsiyetle
AŞI
ter Jenner'e. "Sabırlı ol ve hatadan
ri arasmda dahi görülen kuşkuculuk,
lngiliz doktor Edward
kaçm."
gerçekten takdire şayandı," demişti
Jenner. 1 796'da sekiz
j enner'in ilk deneği, sekiz yaşında
Jenner bir yazısmda. "Hem böyle ye
ya�ndaki James Phipps'i
ki James Phipps'ti. Süt sağmakla gö
nilikçi, hem de tıp tarihinde eşi ben
çiçek lıasıol�ına karşı
revli bir kızın elinden alman sığır çi
zeri görülmemiş bir öğretinin doğ
aşılayarak önleyici tıpta
çeği cerahati çocuğa dikkatle enjekte
ruluğunu, stk.ı bi.r incelemeden ge
yeni bir çıgır açtı.
edildi. Jenner bu işleme L1tincede sı-
çirmeksizin kabul etmek, tabii ki cü-
106
EDWARD J ENNER
retkarlık olurdu." Pasteur, )enner'in kazandırdığı ivmeyi devam ettirdi. Araştırmacı (fermantasyonun yalnızca kimyasal bir olay olduğunu öne süren) yaygm
Aşının mucidi
fermantasyon teorisini çoktan çürütmüş, asıl
1749
nedenin mikroorganizmalar olduğunu ortaya
1 7 Mayıs'ta lngiltere, Berkeley, Gloucestershire'da dogdu.
koymuştu. Ayrıca havadaki mikroplarla temas etmediği sürece, steril bir sıvmm kirlenmeyece ğini de göstermişti. Sütü belli bir dereceye kadar
1763 14 yaşında kasaba cerrahı Daniel Ludlow'a asistanlık yaptı .
ısıtmanın, tifo ve tüberküloz mikroplarının ya
1772
yılmasını engelleyeceğini söylemişti. ileride pas
Londra, St. George's Hastanesi'nde tıp egitimini tamamladı.
törize etme şeklinde anılacak olan bu yöntem, kısa sürede ve yaygm şekilde uygulanmaya baş landı ve gerçekten de sayısız hayat kurtardı. Ancak Pasteur, en dikkat çekici keşiflerinden birini 1880'lerde gerçekleştirdi. Tıpkı Jenner'in çiçek hastalığını, sığır çiçeği aşısıyla tedavi ede bileceğini keşfettiği gibi, Pasteur de kültür orta mında yetiştirilmiş bir miktar kolera bakterisine maruz bırakılan tavukların, hastalığı ağır bir şe kilde atlatmaktan kurtulabileceğini keşfetti. Pasteur bu görüşünü, bir antraks kültürünü ayrıştırarak da test etti. Antraks (şarbon) hem hayvanları hem de insanları tehdit eden ölüm cül bir hastalıktı. Pasteur kültürü kullanarak
iki
düzine koyunu aşıladı, sonra koyunları eşit sayı da aşılanmamış koyunla biraraya getirdi ve ta mammı öldürücü dozda antraksa maruz bırak tı. Aşılanmayan lıayvanlarm tamamı öldü; aşıla nanlarm ise tamamı hayatta kaldı. Sonuç Paste ur'e uluslararası şöhret getirdi. Pasteur 1 868'de preparatlarmdan birini insan üstünde denemeye karar verdi. Büyük kimyager bir süredir kuduz aşısı üzerinde çalışmaktaydı. Kuduz hastalığı sıcak kanlı hayvanlarda görülen ve merkezi sinir sistemine saldıran ölümcül bir vira] hastalıktı. Pasteur'ün, antraks ve kolera aşıları için kullandığı teknikle hayvanlar üzerin de gerçekleştirdiği deneyler, kuduzun önlenme sinde başarı sağlamıştı. O günkü bilgi birikimiy le virüsü ayrıştıramadığı için, Pasteur'ün hasta lığı hayvandan hayvana geçirmesi gerekiyordu. Araştırmacı hayvanlarla deneylerini sürdürür-
1772 Berkeley'e dönerek pratisyen hekimlik ve cerrahlık yaptı.
1783 Parazıtji hastaların tedavisinde kullanılan bir kimyasal olan potasyum tartarat a�dini arıtmak için yöntem geliştirdi.
1789 Guguk kuşunun yuva yapma alışkanlıklarını açıklayan bilim makalesi sayesinde Kraliyet Akademisi' ne seçildi.
1796 Sekiz yaşındaki James Phipps'i başarıyla aşılayarak, çocugu sıgır çiçegi hastalıgından hazırlanan aşıyla, çiçek hastalıgına ka�ı korudu.
1798 "Çiçek Aşısının Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Araştımna"yı yayımladı ve burada hastalıgın önlenmesinde sığır çiçegi aşısı kullanımını açıkladı.
1804 Tıp alanında elde ettigi başarılarına karşılık Napolyon'dan özel madalya aldı.
1809 Yerbilim, yerküre bilimi ve fosilleşme alanlarındaki bilgisi sayesinde Yerbilim Akademisi' ne seçildi.
1819 Günümüzde plesiosaur diye adlandırdıgımız hayvanın fosil kalıntılarını buldu.
1823 26 Ocak'ta lngiltere, Berkeley'de öldü.
Bi L i M İ N S E R Ü V E N İ
108
İ NS A N B E D E N İ
ken, yakın bir kasabada yaşayan do
açan şey, o dönemde bilinen tüm
kuz yaşındaki Joseph Meister, kudu
bakterilerden daha küçüktü: Beije
su
za yakalanmış bir hayvan tarafından
rinck buna "virüs" adını verdi. (Jen
yüzyılda yıkıcı
s u ÇİÇEGİ çiçegi salgını 18.
ağır şekilde yaralandı. Meslektaşları
ner de sığır çiçeğine neden olan
enfeksiyon ve ölüm
nın uyanlarına rağmen Pasteur ço
maddeye "virüs" demişti ama ona
oranlarıyla dünyanın
cuğu aralıklarla 13 kez aşıladı. So
göre bu sözcük yalııızca zehirli bir
büyük bir kısmını etkisi
nuçta çocuk hayatta kaldı ve kuduz
maddeyi ifade ediyordu.)
altına aldı. Jenner'in
hastalığına yakalanmadı.
Günümüzde filtrelenebilen virüs
aşısıyla birlikte hastalık
biçiminde anılan -ince gözenekli la
kontrol altına alındı ve
HASTALIKLAR iÇiN YENi BiR NEDEN: ViRÜSLER
boratuvar filtresinden geçebilen- vi
günümüzde hemen
rüsler, ayak izlerini her yerde bırakı
hemen ortadan kalktı.
BeUi bazı bakterilerin belli hastalıkla
yorlardı. İçinde saklandıkları sıvılar
ra yol açtığı anlaşıldıktan sonra, sıra
dikkatle incelendiğinde, neden ol
daki hedef virüslerdi. Alışılmış mik
dukları tahmin edilen hastalıkların
roskoplarla görülemeyecek kadar
sayısı da artıyordu. Vira! enfeksiyon
küçük olan virüsler, bakterileri yaka
araştırmaları, araştırmacıların gö
layan filtreleri bile aşabiliyordu. On
zünde gitgide daha büyük bir önem
ların varlığını tahmin eden araşhr
kazandı.
mactların daha fazla bilgi edinebil mek için tek yapabildikleri, virüs
1897'de Alman doktor
Paul
Frosch, filtrelenebilir bir virüsün
içerdiği bilinen maddeleri bir hayva
hayvanlarda şap hastalığına yol açtı
na enjekte etmek ve olanları izle
ğını ortaya koydu. Böylece
mekti. Ayrıca şüpheli maddeler döl
bir hayvan hastalığına filtrelenebilir
ilk kez,
lenebilir tavuk yumurtalarma aştla
bir virüsün neden olduğu kanıtlan
nıyor ve gelişen embriyondaki deği
mış oldu.
şimler gözlemleniyordu.
SÜR çlçE6I
Peki virüslerin insan sağlığı ve
5ıgır Qçegi hastalıgı
Gözle görülemeyen virüslerin var
hastalığındaki rolü neydi? Soru, Pas
lığını akla getiren şey neydi? Sonı
teur'ün genç Joseph Meister üstünde
yOzyıllardır, sıgııtaıın memesiıde olııan ülser dolayısıyla
mın yanıtı basit: patojeni bulunama
gerçekleştirdiği kuduz deneyiyle bir
yan çok sayıda hastalık vardı ve bu
likte yanıtlanır gibi olmuş, buna ek
biliniyordu. insanlar
hastalıkların başlangıç, gelişim ve
kanıtlara da 1 900'de bir ABD ordu
sıgııdan sıgır Qc;egi
sonlanması, mikroplarla ilintili bir
patoloğu olan Walter Reed'in labo
kaptıklanndıı virüs bir
etkenin varlığına işaret ediyordu.
ratuvarında tılaşılmıştı.
1800'lerin sonlarında Hollandalı
Reed'in hedefi, yüksek ateş ve sarı
keshn ya da
Qzikten vOcııda
bitkibilimci Martimıs Beijerinck, vi
lıkla ortaya çıkan bulaşıcı bir tropi
giri)'ı>'. Olsen! neden
rüsü tespit edemese de, varlığmı or
kal hastalık, yani sarı huınmaydı.
oluyıııdu.
taya koyan şaşırtıcı bir deney gerçek
Mississippi Vadisi'nde ve Amerika
leştirdi. Bcijcrinck, şekil bozukluğu
kıtalannda binlerce kişi san hununa
Ataştımıacılar 1980'1oıdıı insanların
na yol açan "tütün mozaik" hastalı
salgınında yaşamını yitirmişti. Has
kenıııııenıonıen de
ğına yakalanmış tütün bitkilerinin
talıktan en çok etkilenen bölgelerden
suyunu çıkardı. Elde ettiği sıvıyı
biri de Küba'ydı. Geleneksel teoriye
sıQır Qc;egi k.apalıilclderi ortaya
mikroskopla incelediğinde herhangi
göre sarı humma, bakteriyi taşıyan
kajW.
bir bakteriye rastlamadı. Soruna yol
giysi ve kumaşlarla bulaşıyordu. Da-
109
B i Lİ MiN SERÜVENİ
BAG I Ş I K L I K S İ STEM İ işinin bakteriyel ya da viral bir enfeksiyonu kap
K ması ya da onunla savaşmayı baıarması, bedeni
düğümlerde lenf bakteriden ve diğer yabancı parçacık lardan ayrııtırılır.
nin do�al savunma mekanizmasının durumuna, yani
Dalaktaki lenfositler de aynı iılevi yerine getirir. Mi
insan bağışıklık sistemini oluşturan hücre ve hücre yan
denin sol tarafında, bol damarlı lenfoid bir organ olan
ürünlerinin bütününe bağlıdır.
dalak, kandaki yabancı maddele
Bu sistemin ön saflarında
ri filtreler. Ayrıca kan depolar ve
"protein molekülleri" yer alır; ya
kanı yaılı hücrelerden arındırır.
ni antijen denen diğer protein
Sistem çok iyi işler ama bazen
maddelerini taşıyan iıgalci pato
de otoimmünite (ôzbağışıklık)
jenleri yok eden veya baskılayan,
olaylarıyla, yani vücut içi sivil sa
alyuvarlar tarafından üretilen an
vaşla, kendi kendini sabote eder.
tikorlar. Antikor-antijen denen
Bazı durumlarda normal hücrele
reaksiyonu gözlemlemenin en iyi
rin aleyhine dönen T hücreleri,
yolu, ciltteki açık bir yaradan içeri
onlara yabancı madde gibi dav
giren bakterilerin dokulara yer
ranarak çeşitli hastalıklara neden
leıtiği
olurlar. Bu hastalıklar arasında
durumları
izlemektir.
Sözkonusu durumda vücut anın
cildi, eklemleri ve diğer vücut sis
da koruyucularını harekete geçi
temlerini etkileyen Tip 1 diyabe�
rir ve onları yaraya gönderir. Ya raya giden koruyucular iıgalcileri bir yabancı olarak algılar ve saldırıya geçer.
pernisyöz (kötücül) anemi, roma Sırasıyla mavi ve kırmızı renkteki T ve B hücreleri ba{lışıklık sisteminin lenfositlerini oluşturur.
zaman otoimmün hastalıkları denetim altına almak ya da nak
Ardından bağışıklık sistemi
ledilen organların reddedilmesi
özelleşmiş hücreleri devreye so
ni önlemek için, bağışıklık siste
kar, örn�in, antijenleri tanıyan
minin yararlı aktivitelerinin ışınla
lenfositleri ve iıgalcileri yutarak
ya da ilaçlarla bastırılması gere
yok eden fagositik makrofajları.
kebilir.
Normal bir yetişkinde alyuvarların yaklaşık yüzde 22 ila
Böbrek ya da kalp nakli durumunda bağışıklık siste
2B'ini teşkil eden lenfositler, iki tip hücre içerir; B hücre
mi yeni organı yabancı olarak algılar ve bu yabancı do
leri ve T hücreleri. Bu hücreler kemik iliğinde ortaya çı
kuyu reddetmek için hastalıkla savaıan kuwetlerini
kar ve olgunlaşır. Ardından kana karııarak, dalaktaki
devreye sokar. Güçlü immünosüpresif (bağışıklık sistemi
zarımsı lenfoid bağdoku ağına ve diğer yapıların arasın
baskılayan) ilaçlar bu süreci yavaşlatabilir ama aynı za
daki lenf düğümlerine yerleşirler.
110
toid artrit ve lupus yer alır. Kimi
manda vücudun savunma sistemini öyle zayıflatır ki,
Sistemin merkezinde, alyuvarları barındıran akışkan
nakledilen organın yanısıra, enfeksiyona yol açan et
sıvı, yani lenfin kendisi yer alır. Lenf, lenfatık sistem için
kenler de herhangi bir engelle karıılaıııı•t. Öle yandan,
de dolaşır ve kana ulaıır. Lenfatik sistem kanallar, boş
genlerinin ancak yarısı annesi ile aynı olan fetüsün, do
luklar ve damarlardan oluıan, birbiriyle bağlantılı bir
kuz ay boyunca rahimde güvenle taşındığı hamilelik du
düzenektir. Lenf düğümleri -lenfositleri içeren küçük
rumunda, reddetme fenomeninin devreye girmemesi
oval yapılar- lenfatik damarlar üzerine dağıtılmıştır. Bu
de ilginçtir.
İ N S A N BEDE N İ
iki denek hasta
ha yakından incelenen yayılma ör
şekilde olınak üzere,
nekleri bir böceğe, özellikle de sivri
lığa yakalandı. John Hopkins Üni
sineğe işaret edince, bu görüş öne
versitesi'nde proje üstünde çalışan
mini yitirdi.
Dr. )esse Lazear ise o kadar şanslı de
Salgının daha da yayılmasmdan endişe eden
ABD sağlık bakanı, has
talığın araştırılması için bir komis
ğildi: büyük olasılıkla deneysel bir ısı rıktan dolayı sarı hummaya yakalan dı ve yaşamını yitirdi.
LOUIS PASTEUR
yon topladı ve Reed'i de başına getir
Sonraki deneylerde farklı sivrisi
Pek az bilimci kendi
di. Reed'e göre sorumlunun sivrisi
nek türleri kullantldı ve daha fazla
döneminde Pasteur
nek olduğunu kanıtlamanın en iyi
vaka elde edildi. Yakaların
yolu, "daha etkin çalışmaların önü
talık taşıyan ısırıklardan, diğerleri ise
oldu. Öldügü yıl
14'ü
has
kadar şöhret sahibi
nü açabilmek için" insan denekler
hastalığm erken safhasmdaki gönül
yayımlanan bir Fransız
üzerinde çalışmalar yapmaktı. Has
lülere ait filtrelenmiş kan serumun
dergis i nin ka�ındaki
talık hayvanları etkilemediğinden,
dan dolayı hummaya yakalanmıştı.
bu resim, Pasteu r'e
insan denekler büyük önem teşkil
Toplamda 30 kadar gönüllü sarı
gösterilen i lginin bir
ediyordu. Küba'ya gönderilen Reed,
hummaya yakalandı, beşi öldü.
kanıtı.
araştırmalarına başladı. Düzenlediği deney, "iyi bir amaç uğruna her yol mubahtır" anlayışı nın belki de en cesur bilimsel örnek lerinden biriydi. Deneyin temel aldı ğı varsayıma göre, bir sarı humma
Le Petit Jour nal
t. htıl � ı..ı...ı-ıı_:
hastasını sokan sivrisinek, sağlıklı bi rini soktuğunda hastalığı o kişiye bu laşLırabilirdi. Gönüllü İspanyol göç menlere 100 dolar karştlığı altın öde niyordu, hastalanırlarsa 100 dolar daha alıyorlardı.
Deneye katılan
ABD askerlerine ise ödeme yapılmı yordu. Yöntem hayli acınıasızdı. Sivrisi nekler test tüplerine yerleştiriliyor, tüpler sarı humma hastalarının kol ları üstünde ters çevriliyordu. Böyle ce sinekler hastanın kanını emiyor du. Hastalık etkeninin sinek içinde olgunlaşması için yeterli olduğu dü şünülen iki haftalık sürenin sonunda, aynı tüpler sağlıklı gönüllülerin kol larına yerleştiriliyor ve sivrisineklerin yeniden kan emmesine izin veriliyor du. İlk deneylerde, biri ağır ve hemen hemen ölümcül, diğeri ise daha hafif
A LOUIS PASTEUR
111
BiLiMiN SERÜVENi
Deney, Küba'da sarı hummanın
na işaret eden bir diğer önemli deney
kökünü kurutan bir "sivrisinek yok
de, Reed'ten sonra, ı 9 1 0'da New
etme" programına önayak oldu ve
Yorklu patolog Dr. Francis Peyton
filtrelcnebilir bir virüsün, ya da en
Rous tarafından gerçekleştirildi. Ro
azından ultra mikroskobik bir tür
us bir tavuktaki sarkomdan -bağ do
organizmanm insanlara sivrisinek
kulannda gelişen habis ur- elde etti
ısırığıyla aktarıldığını kanıtladı. An
ği fil trelenmiş sıvıyı başka tavuklara
cak eleştirilere hedef olmaktan da
enjekte etti. Deneyi birkaç kez tek
ilk
rarladı. Sonuçlar her seferinde ay
deneyler, gönüllülerin resmi onayı
nıydı: İğne yapılan tavuklarda sar
kurtulamadı. Her şeyden önce,
t '
alınmadan gerçekleştirilmişti. Reed,
kom gelişiyordu. Bu da hücrelerden
riskleri açı ki ayan protokolü daha
arındırılan sıvının, hastalığı bulaştı
sonra düzenlemişti. Ayrıca Reed'in
rabilen bir virüs taşıdığmı kanıtlı
katılımı konusu vardı. Reed -Lazear
yordu. Dr. Rous'un günümüzde da
gibi- kendini denek olarak kullan
hi büyük önem atfedilen deneyi ken
mayı kabul etmişti, ancak -yaşamuıı
di zamanında şüpheyle karşılandı
yitiren Lazear'ın aksine- sonradan
çünkü genel kanıya göre kanseri ak
deneye katılrnaımştı. Bu karar mes
tarabilen tek etken, kanser hücresi
lektaşlaruıın eleştirisine yol açtı.
nin kendisiydi.
İşin ahlaki yönü bir yana (tabii,
Tüm bu çalışmalar büyük ölçüde
insan sağlığını ilgilendiren herhangi
etkili olsa da, bilimcilere virüslerin
bir teori ve uygulama geliştirirken
yapısı hakkında çok az şey söylüyor
ahlakı bir yana bırakmak mümkün
du. Ancak Dr. Rous'un deneyinden
olsaydı), sarı humma deneyleri ve
birkaç yıl sonra Amerikalı biyokim
hastalığın ortadan kaldırılışı, gelece
yager Wendell Stanley, tütün moza
ğin habercisiydi. Gelecekte zatürre,
ik virüsü de dahil çeşitli virüsleri saf
grip, hepatit A ve B, suçiçeği ve kıza
laştırarak ve kristalize ederek incele
mık gibi pek çok vira! hastalığa karşı
meyi başardı. Böylece virüslerin mo
önlemler alına hayali gerçeğe dönü
leküler yapılarını ortaya çıkardı. Da
şecekti. Sonunda hiç kimse virüs
ha sonraları çocuk felcine karşı can
kaynaklı hastalıklarla sekteye uğra
lı-virüs aşısı geliştirecek olan Ameri
mış bir sosyal yaşamı deneyimlemek
kalı
zorunda kalmayacaktı. Sarı humma
1 934'te, bir maymun tarafından ısı
korkusunun
Albert
Sabin,
sürdüğü
rıldıktan sonra omurilik iltihabın
l 793'te bir Amerikalı doktor bu de
dan ölen biruıin merkezi sinir siste
neyimi şöyle dile getiriyordu: "in
minden virüsü ayrıştırmayı başardı.
hüküm
sanların öldüğü evlerin yanlarından
Patojenlerin, içlerinde nükleik asit
geçerken hastalık kapmamak için
barındıran sağlam bir protein kılı
çoğu kişi kaldırundan değil, yolun
fından başka bir şey olmadılclan so
ortasından yürüyordu. El sıkışma
nunda anlaşıldı. (Araştırmacılar da
adeti öyle gözden düşmüştü ki, el
ha ileride bu yapının, hücre işlevleri
uzatmak'hakaret sayılıyordu."
ni ve kalıtunı denetleyen, sarmal ya
Hastalığa virüsün neden olduğu-
112
bakteriyolog
pılı genetik şifre taşıyıcısı DNA veya
İNSAN BEDENi
RNA olduğunu
anlayacaktı.) Bu
gözlem ortaya büyük bir sorun çıka
nırlıydı. 1 930'ların sonuna gelindiğinde
SARI HUMMA Dean Cornwell'in "Sarı
rıyordu. Görünüşe bakılırsa virüsler,
bakteriyel filtrelerden sızabilen bu
Humma FatihleriN adlı
bakteri ve diğer hücreler gibi canlı
küçücük ajanJ.aru1, varlıklarını sür
tablosu, hastalıgın
olmadıkları halde gelişebiliyor ve ço
dürebilmek için bir konakçı hücreye
nedeni ve tedavisini
ğalabiliyorlardı.
gereksinim duydukları; bunun için
bulmak üzere
Araştırmacılar canlılıkla cansızlık
de hücrenin normal kopyalanma
oluşturulan danışman
arasındaki gri alanda gezinen virüs
komutlarıyla birlikte mekanizmasını
grubunu resmediyor.
lerin nasıl hayatta kaldıkları sorusu
ele geçirdikleri biliniyordu. Virüsün
Solda, sivil giysileri
nu sormaya başladılar. Ne şekilde
komutlarıyla şaşırtılan ve genetik
içinde Kübalı doktor
bulaşıyorlardı? Virüsler, elektron
bilgileri değiştirilen veya silinen ta
Carlos Finlay; sagda,
l 940'lardaki icadı
lihsiz hücre ise ya kendisini yok et
merdivende ise ABD
na dek fotoğraflanamadığı için, araş
meden önce normal protein yerine
ordu patalogu Walter
tırmacıların verebileceği yanıtlar sı-
birılerce yeni virüs üretmeye zorlanı-
Reed görülüyor
mikroskobunun
BiLiMİN SERÜVENi
yordu, ya da yeni ve hatalı halinden
ettiler ancak bu tedavilerin bir kısmı
sonsuz kopyalar üretecek türden bir
aynı zamanda mikroplu dokuya da
dönüşüme ui:,>Tuyordu. Gasp edilen
zarar veriyordu. Asıl gereksinim du
bir bakteri hücresi tüm metabolik
yulan şey, yalnızca bakteriye bağla
fonksiyonlarını birkaç dakika içinde
narak, hücredeki belli bazı molekül
yitirirken, insan memeli hücresi bir
lere reaksiyon gösterecek bir mad deydi. Tıpkı günümüzün ileri dere
kaç saatte yitiriyordu. Araştırmacılar sonw1da çoğu vi
cede spesifik monoklonal antikorları
rüsün, bir şey tarafından -ilaçlar,
gibi. Böyle bir şey, o dönemde de
çevresel atıklar ya da biyokimyasal
mevcuttu ama Alman kimyager ve
bir değişinl- uyandırılana dek hücre
bakteriyolog Paul Ehrlich'e kadar
içinde sessizce uyuyabildiğini, uyan
kimse bunu fark etmedi. Ehrlich'in
dırıldıktan sonra hücrenin genetik
karmaşık, organik moleküllerde yan
komutlarında hastalığa yol açan de
zincir teorisi, bağışıklık ve serum re
ğişiklikler yarattığını görmeye başla
aksiyonları bilimini büyük ölçüde
dılar. İşin ilginci --0 dönemde bilin
geliştirdi.
mese de- AIDS'e neden olan virüs
Ehrlich bakterileri mikroskop al
insana büyük olasılıkla ilk kez bu yıl
tında görünür kılmak için kııllanılan
larda geçti.
boyayıcı maddeler üstünde çalışıyor du. Mikropları öldürebilen bir kim
İLAÇLAR VE ANTİBiYOTİKLER
yaya sah.ip, bu boyalara benzer bir
Virüs ve bakterilerin neden olduğu
madde bulunabilseydi, antinl.ikrobik
hastalıklara karşı verilen savaş ile te
tedavinin
davi ve önlem geliştirme çabaları ön
1910'da yüzlerce deneyden sonra
celiklerini hiç yitirmediler. Ancak
Ehrlich'in laboratuvarında frengiye
temelleri
atılabilirdi.
Pasteur'ün zamaıunda (bugün de ol
neden olan spirili ortadan kaldırabi
duğu gibi) antiviral geliştirmek zor
len bir bileşim --{506 numara- belir
du çünkü düşman hem görünmez
lendi. Cinsel yolla bulaşan hastalık
hem de karmaşıktı. Pasteur ve diğer
lardan biri olan frengi, hemen her
leri bazı maddelerin, mikrop gelişi
durumda ölümcüldü ve çoğunlukla
mini engeller gibi göründüğünü fark
da ölüm öncesi deliliğe yol açıyordu.
1922 - 1960 1922
1928
1940'1ar
1943
Kanadalı doktor Frederick Bantirıg, Charles Best ve John Macleod, diyabetik hastalara ilk kez insülin verdi.
lskoçyalı bakteriyolog Alexander Fleming, stafilokok bakterisiyle deney yaparken penisilini keşfetti.
Kansere karşı etkin bir tedavi yöntemi olarak kerııoleıapi geliştirildi.
Amerikalı mikrobiyolog Selman Waksman, tüberküloza neden olan bakteriye karşı etkili ilk antibiyotik olan streptomisini aynştırdı.
114
i N SA N B E D E N i
Çok geçmeden benzeri "sihirli
birine istemeden mikrop bulaştırdı.
kurşunlar" -hastalıkları tedavi eden
Ancak tamamen bakteriyle kaplan
Bu çagdaş ahşap
ya da önleyen ilaçlar- keşfedildi.
ması gereken kültür kabında, stafilo
gravürde, Hindistan'daki
Bunlardan biri de, diğer birçokları
kok mikrobunun bulunmadığı geniş
Üçüncü Gu rka lar. 1 893
gibi kaza eseri bulunmuştu. 1 928'te
alanlar vardı. Görünüşe bakılırsa bu
salgınında kolera aşısı
stafilokok bakterisinin kültürleriyle
alanları, güçlü bakteri öldürücü
olurken resmediliyor.
deney yapan Britanyalı araştırmacı
özelliğe sahip bir küf kaplamıştı. Kı
Sir Alexander Fleming, kaplardan
sa süre sonra bu küfe Penicillium no-
1953 Amerikalı genetikbilimci James Watson ve Britanyalı biyolog Francis Crick, DNA'nın çift sarmallı yapısını ve işlevini çözdü.
1954
ilk başarılı organ nakli, bir böbrek nakliyle, Amerikalı cerrah Joseph Murray tarafından, Bostan Massachusetts'de tek yumurta ikizleri üzerinde gerçekleştirildi.
1955 Amerikalı doktor Jonas Salk'ın 1 952'de geliştirdigi çocuk felci aşısı ABD'de kullanıma girdi.
AŞILAR
1960
ilk dogum kontrol hapı Enovid-1 0 ABD'de geliştirildi ve pazarlandı.
115
BiLi M İ N SERÜVENİ
ANTIBAKTERİYEL BAŞARI Bakteri öldüren bileşenler ya çok sayıda denemelerin sonunda ya da kaza eseri keşfediliyordu. Tıpkı Alexander Fleming'in kültür kabındaki stafilokok mikroplannı öldüren penisilin küfünü keşfetmesi gibi.
tatum adı verildi. Fleming'in penisi
Gcrhard Domagk, streptokok bakte
lin diye isimlendirdiği madde, birkaç
risini öldüren bir boyayıcı madde
biyokimyager tarafından geliştiril
keşfetti. Madde hem Doınagk'ın
dikten sonra, on yıl içinde tedavi
kendi kızını, hem de Başkan Frank
amaçlı kullanılmaya başlandı. Kısa
lin D. Roosevelt'in oğullarından bi
süre sonra da 20. yüzyılın en çok adı
rini 'ağlığına kavuşturdu. Çok geç
geçen antibiyotiği oldu.
116
meden maddenin (sonradan Pron
Ancak penisilinin ilaç olarak kul
tonsil marka adını alan) etken bi l e
lanıma girmesinden çok önce, bir
şeni sulfanilamid ayrıştırıld1 ve bak
başka madde türü etkisini kanıtla
teriyel gelişimi engelleyen bir dizi bi
mıştı.
leşen üretmek için kullanıldı. Bu bi-
1 932'de Ehrlich'in yurttaşı
leşenlerin tümüne günümüzde "sülfa ilaçları"
ALEXANDER FLEMING
deniyor. Elde edilen tüm bu baş döndürücü başarılara rağmen, antibiyotik saldırısına inatla direnen
Penisilinin kaşifi
ciddi bir mikrop vardı: akciğere ve vücudun di
1881
ğer dokularına zarar veren, yaygın ve ölümcül
6 Agustos'ta lskoçya Lochfield, Ayrshire'da dogdu.
tüberküloz hastalığının basili. ! 600'1erden beri çok sayıda araştırmacı dikkatlerini bu hastalık üstünde yoğunlaştırmıştı. Sözkonusu araştır
1906 Londra, St. Mary's Hospital Tıp Fakültesi'nden mezun oldu.
macılardan biri olan İngiliz doktor Benjamin
1918
Marten, 1720' de akciğer tüberkülozu için bir
1. Dünya Savaşı'nda askeri sıhhiyede görev yaptıktan sonra ders
teori geliştirdi. Teori hastalığa yol açan etkenin
vermek ve araştırma yapmak için St. Maıy's'e döndü.
bir mikroorganizma olduğu varsayımına daya nıyordu. Bundan bir buçuk yüzyıl kadar sonra Koch tüberkülü keşfetti. Tüberküloz için altın içeren karışımlardan,
1921 Antibiyotik aktivite sergileyen ve belli bazı hayvan doku ve salgılarında görülen lizozom adlı enzimi tespit ettı ve ayrıştırdı.
diyaframı felce uğratan sinir ameliyatlarma dek
1928
çeşitli tedaviler denendi. Nihayet l 943 'te, Rus
Stafilokok bakterisini incelerken Penicillium
asıllı ABD'li biyokimyager Selman Waksman, streptomisin adlı maddeyi üreten bir küfü ayrış tırdı. Bu madde tüberküloz bakterisi için öldü rücüydü. Tamamen yok edilemese de, insan sağlığını tehdit eden enfeksiyonlardan birinin daha tedavisi bulunmuştu.
VİRÜS SORUSU HALA YANIT ARIYOR Vira! hastalıklar henüz alt edilebilmiş değildi. Sorunun temelinde onları arılayabilmek yatı yordu ki, günümüzde kimi hastalıklar için hala aynı şey geçerli. Tıpkı antiviral maddeleri geliş tirme konusunda olduğu gibi. Virüs bazlı bir enfeksiyonun mutlaka hastalı ğa dönüşmesi gerekmez. Aslrnda bazı virüslerin
notatum adlı küf
türünün, etrafındaki tüm bakterileri öldürdügünü fark etti. Böylece penisilin keşfedildi.
192.8 Kraliyet Cerrahlar Koleji'nde "Arris ve Gale Okutmanlıgı" görevine seçildi.
1943 Kraliyet Akademisi üyeligine seçildi.
1944 Tıp alanındaki çalışmalarına ka�ılık şövalyelik unvanı aldı.
1945 Ernst Boris Chain ve Howard Walter Florey ile birlikte fizyoloji, yani tıp alanında Nobe Ödülü'ne layık görüldü.
1948
hiçbir zararı yoktur, bazıları ise arılaşılamayacak
Londra ünıver>itesi'nde emekli bakteriyoloji profesörü ünvanını
kadar hafif etkiler yaratır. Gerçekten de tedavi
aldı.
edilen her çocuk felci vakasına karşılık, fark edilmeyen yüzlerce vaka vardır. Bunun yanmda insan bağışıklık yetmezliği virüsü HIV'in tek başına, dünya çapında milyonlarca insanı etki lediğini ve yılda üç milyondan fazla ölüme ne den olduğunu vurgulamak gerekir. Vira! genetik bilgisi 20. yüzyılda gelişme gös terdi ve bilimciler virüslerin, konakçı hücrenin
1951-1954 Edinburgh Üniversitesi rektörlügüne getirildi.
1955 1 1 Mart'ta lngiltere, Londra'da öldü.
B i L i M İ N SERÜVEN i
iç kimyasını yeniden düzenleme
rüs, işgal ettiği hücrenin çekirdeğin
yöntemlerini anlamaya başladılar.
deki kimyasal komutları yeniden
Ancak tüm engeller aşılmış değildi.
yazdırmış oluyordu.
En büyük sorunlardan biri, çoğu vi
Belli hepatit tiplerine neden olan
rüs türünün ONA değil yalnıza RNA
virüsler gibi pek çok virüs, bilimi ye
içermesiydi. RNA ise hücre çekirde
nilgiye uğratmayı sürdürdü. Ancak
ğinin dışında faaliyet gösteriyordu.
sonunda çocuk felci virüsü aşı ile ne
Öyleyse bu tür virüsler konakçı
redeyse
tamamen
yok
edildi.
hücrenin DNA'sını nasıl etkiliyor
1977'de, dünya çapında yürütülen
SAVAŞ DÖNEMİ
du? Sonuuın yanıtı "ters transkrip
aşı kampanyaları sayesinde, binlerce
ILACI
taz" (ters kopyalama) denen bir hüc
yıl yeryüzünde kol gezen ölümcül çi
Önceki savaşlarda
re enzirninde yatıyor. Enzim, fizyo
çek hastalığına yakalanan son kişi de bulundu ve tedavi edildi. Dünya
askerlerin ölümüne yol
loji, yani tıp dalında 1975 Nobel
açan enfeksiyonlarla
Ödülü'nü kazanan Amerikalı viro
Sağlık Örgütü, dünyadaki tüm labo
başa çıkan penisilin,
log David Baltimore tarafından keş
ratuvarlarda (ABD'deki bir labora
il Dünya Savaşı
fedildi. Baltimore'un araştırması,
tuvar ile Sovyetler Birliği'ndeki bir
meydanlarında önemini
ters transkriptaz'ın bir RNA zinciri
laboratuvar hariç) stoklanan çiçek
kanıtladı. Savaştan
nin, kendisini yeniden DNA'ya kop
hastalığı virüslerinin yok edilmesini
sonra ilacın seri
yalamasını sağladığını gösterdi. Böy
kabul etti.
üretimine geçildi.
lece (artık retrovirüs adını alan) vi-
118
Haber genel olarak olumlu karşı-
iNSAN B E D EN i
BAKTE R İ L E R VE Vİ R Ü S L E R akteriler ve virüsler önemli farklara sahip olsa da,
B sarsıcı hastalıklara neden olma özellikleri ortaktır.
Bakteriler genelde eıeysiz, nadiren �li üreyen, tek
nikol gibi geniş sprektrumlu antibiyotikler. Zamanla ti fo,
bogmaca ve tüberküloza kal}ı aşılar ve başka önle
yici yöntemler gelijlirildi.
hücreli mikroorganizmalardır. içlerinde, yarı-akıcı, say
Aşılar, bagışıklık sisteminin önceden maruz kaldıgı
dam bir yaşamsal madde olan sitoplazmayı barındırır
bir durumu hatırlama becerisine dayalıdır. Vücuda sah
lar. Bakteriler yararlı olabilecekleri gibi, patojenik hale
te bir düşman göndererek, bagışıklık sistemini hastalıga
gelerek, enfeksiyon taşıyarak ya da enfeksiyona yol
yol açan saldırılara kal}ı korurlar. Aşının içindeki sahte
açarak zararlı da olabilirler. Bak
düşman zayıflatılmış ya da öldü
teriler agızdan, şırınga ile ya da
rülmüş virüstür. Virüs lenfositleri
harici olarak alınabilen antibiyo
tetikleyerek antikor üretmelerini
tiklerle öldürülebilirler, ya da ge
saglar, ama hastalıga neden ol
lişimleri engellenebilir.
maz. Hastalı9ın kendisi ortaya
Virüsler ise bakterilerden kü
çıktıgında vücut artık hazırdır.
çüktür, mikroskopla görülemez
Ancak hastalık yaratan bazı
ler ve canlı oldukları söylenemez.
mikroorganizmalar mutasyona
Sitoplazmadan degil, bir protein
ugrayarak antibiyotiklere kal}ı dirençli hale gelirler. Böyle bir
kılıfıyla kuşatılmış ONA ya da RNA özünden yapılmışlardır. Bünye sinde yaşamın temelini barındır dıgı halde bir virüs tek başına var
Her yerde bulunan E. cali bakterisi faydalı, zararsız ya da son derece
zehirli olabilir.
durumda ilaç dirençsiz mikropla rı öldürerek, mutasyona ugra yanların ç<>galmalarına ve ilaç di-
lıgını sürdürme kapasitesine sa-
rençlerini arttırmalarına neden
hip degildir. Bunun için, yaşayan
olur. Gereginden fazla antibiyo
bir hücrenin içine girmesi gerekir.
tik alımı dirençli türlerin ortaya
Virüs, içine girdigi hücrenin kop-
çıkmasına katkıda bulunur.
yalanma komutlarıyla birlikte
Bugün kızamık. grip, kuduz.
mekanizmasını ele geçirir ve ha-
herpes ve çocuk felci de dahil
sar yaratan parazitik işlevlerini
pek çok vira! hastalıga kal}ı aşı
gerçekleştirir. Antibiyotikler vi-
gelijlirildi. Bazı antiviraller, hüc-
rüslere kal}ı etkisizdir. Virüsleri yok edebilen ya da bü
renin reseptör proteinlerine, yani çeşitli maddelere baQ
yüme ve çogalmalarını engelleyen antivirallerin kulla
lanan moleküler yapılara müdahale ederek. virüsün
nılması gerekir.
hücreye girişini engeller. Kimi antiviraller virüsün hücre
Antibiyotik (ya da bakterinin neden oldu9u hastalık· lara kal}ı aşı) üretmek. antiviral üretmekten çok daha
yi ele geçirme kabiliyetini yok ederken, kimileri de virü sün üreme kapasitesini hedef alır.
kolaydır. ilk antimikrobiyaller nispeten basitti: küften
Bir hastalıgın farklı türlerine ait genler birleıerek. ye
elde edilen penisilin, seyreltilmiş asit fenik ve diger an
ni ve bazen daha ölümcül bir tür oluşturdu9unda, tıpkı
tibioytik maddeler. Sonraları kimyagerler yarı-sentetik
antibiyotikler gibi, antiviraller de etkinliklerini yitirebi
ve sentetik antibiyotikleri
ürettiler: örnegin, tüberküloz
lir. ôrnegin, grip virüsü tür degijlirmekle ünlüdür. Belli
tedavisinde kullanılan Streptomisin, ya da Aureomisin,
bir grip türüne kal}ı koruma saglayan bir aşı, bir di9eri
Teramisin ve özellikle tifoid ateşe kal}ı etkili Kloramfe-
ne kal}ı etkili olmayabilir.
119
B i Li M i N S E R Ü V E N i
AIDS'IN NEDENİ
landı ama herkes tarafından kabul
mayacağını görmek için biraz zama
Bu fotO\)rafta gerçek
görmedi. Tüm çiçek hastalığı virüs
na ihtiyacıınız var."
boyutunun 26.000 katı
lerinin yok edilmesi gerektiğini dü
"Prion" adlı bozuk bir proteiı1in,
olarak görülen insan
şünen bilimcilerden Baltimore, içine
Amerikalı nörolog Stanley B. Prusi
�ı�klık Yetmezligi
düşülen açmazı şöyle özetliyordu:
ner tarafından keşfiyle birlikte daha
Virüsü (HM, edimsel
"(Virüsün) varlığuu sürdürmesinin
fazla dikkat çeken başka güçlükler de
bagı�klık yetmezligi
tek nedeni, kimi insanların çiçek
varlığını sürdürüyor. "Prion", ya da
sendromunun (AIDS)
hastalığı konusunda duygusallığa
"virino" denen büyük olasılıkla me
nedenini araştıran
kapılınası. Özellikle çevreciler yaşa
lez parçacık, kimi korkunç hastalık
uzmanları uzun süredir
yan türleri ortadan kaldırmamamız
lann sorumlusu gibi görünüyor.
u�raştırıyor. Virüs
gerektiğini düşünüyor. Elbette bu
Bunlar arasında (koyun ve keçilerde
bugüne dek antMral
sıkça yaşanan bir durum ama bu se
sinir sistemini etkileyen) "scrapie"
tedavi türlerine karşı
ferki bilinçli bir tercih olacağı için,
hastalığı ve Britanya sığır endüstrisi
direncini korudu.
kimilerinin gönlü razı olmuyor."
ni 1990'1arda duraksama noktasına
İşin aslı pek çok virolog, incelen
getiren deli dana hastalığı yer alıyor.
me potansiyeline sahip bir nesnenin
Tüın bu bulgular 19. yüzyıldan bu
yeryüzünden silinmesini istemiyor
yana ilk yeni enfeksiyon ilkesiı1in or
du. Dahası, çiçek hastalığı biyolojik
taya çıkışına önayak oldu. Varlığı
saldırı amaçlı kullanılsa bile, saldırı
hala kiıni bilimcilerce sorgulansa da
ya uğrayan ulusun aşı hazırlamak ve
prion, yoğun araştırmalara konu ol
halkı korıın1ak için belli bir stoğa ge
mayı sürdürüyor ve güı1ün birinde
reksiniıni olacaktı.
yeni tedavi ve aşıların müjdecisi ol
Antiviral araştırmaları sayesinde
ma potansiyelini koruyor.
yalnızca çiçek hastalığı ve çocuk fel
120
cine karşı değil, grip, kızamık ve ka
BESLENME VE METABOLIZMA
bakulak gibi başka birçok hastalığa
Tıp kimyasının 19. yüzyıldan itiba
karşı etkili aşılar geliştirildi. Ne var ki
ren kaydettiği gelişmelerle birlikte
özellikle AlDS'e karşı etkili aşı geliş
pek çok hastalık belli ölçüde kontrol
tirmekte halen zorluk yaşanıyor
altma alınabildi. Günümüzde artık
çünkü karmaşık birtakım nedenler
kiıni bilimciler dikkatlerini, normal
den dolayı bağışıklık sistemi şimdilik
gelişim ve bedensel aktivitelerde
diğer virüsler gibi, HJV'i kontrol al
önemli rol oynadığı anlaşılan belli
tına alamıyor. Dünyanın çeşitli yer
bazı organik maddeler üzeriı1e yo
lerindeki laboratuvarlar gen terapisi
ğunlaştırıyor. Bu maddeleri "vita
ni araştırıyor. Olumlu sonuç yarata
min" adıyla tanıyoruz.
bilecek bu terapiye göre, virüsün ge
Beslenme ve metabolizma -<:anlı
lişimine müdahale edilebilecek ge
bir organizmanın yaşamını sürdür
netik bileşenler taşıyan basit bir
mesinde hayati önem taşıyan kimya
AIDS virüsü, hasarlı hücrelere gön
sal ve fiziksel süreçler- dünyada bü
derilecek. Baltimore'un konuyla ilgi
yük ilgi uyandırdı. Vitaminlerin ro
li yorumu şöyle: "Sözkonusu tedavi
lüne ilişkin belki de ilk görüş,
laboratuvarda işe yarıyor ama insan
1 8 8 J 'de, İsviçreli fizyolog N. Lu
larda da aynı sonucu yaratıp yarat-
nin'le birlikte ortaya kondu. Lunin
iNSAN BEDENi
yapay süt diyetinin hayvan gelişimi
!erin,
ni yavaşlattığını, taze sütün ise arttır
"amin"ler olduğu varsayın1ıyla yola
organik
bileşenlerden
dığını buldu. Lunin'e göre, kimyasal
çıkılarak, çok geçmeden "vitamine"
açıdan saf yiyecekler, gelişim ve yaşa
sözcüğü ortaya atıldı. Gizemli mad
mı sürdürme üzerinde önemli rol
delerin aminler olmad1ğı anlaşılınca
oynayan, biliıunez bir etkenden yok
da, e harfi düştü ve "vitamin" sözcü
sundu. Söz konusu gizemli madde-
ğü kullanılmaya başlandı. İsmi bu-
121
Bi LİM İN S E R Ü V E N İ
lunmuştu ama neydi bu vitaminler?
denizciler limonun suyunu biraları
ve hayvansal besinlerden doğal yolla
na karıştırdılar. Bu doktor şöyle
elde edilebilen maddeler oldukları
yazıyordu: "En büyük eğlencelerin
anlaşıld1. Bu gizemli maddeleri ay
den biri de birbirlerine limon kabu
rıştırmak, tanımlamak ve nihayet
ğu fırlatmaktı, bu yüzden de güver
sentezlemek için deney üstüne deney
te daima likörle ıslanmış ve hoş ko
yapmak gerekiyordu. En
iyi sonuç
kulu olurdu. işin iyi yanı da amira
getiren çalışmalar ise vitamin eksik
lin denizcileri vatanlarına sağlıcakla
liğinden
teslim etmesiydi."
kaynaklanan
hastalıklar
üzerinde yapılanlard1: raşitizm, is korbüt, beriberi ve pellagra.
Barajın duvarları 1920'lerde yıkıl dı ve birbiri ardına vitaminler bu
Daha çok çocukları etkileyen raşi
lundu, ayrıştırıldı ve yokluklarında
tizm hastalığı bir süredir bilinmek
ortaya çıkan hastalJklarla ilişkileri
teydi ve İngiltere'de ciddi bir sorun
kuruldu. Pirinç cilasında, sinir ilti
halini almıştı. Hastalık kemik gelişi
habına karşı bir etken bulw1du: gü
mini geciktirerek kemiklerde şekil
nümüzde bu maddeye B- 1 vitamini
bozukluğuna ve mineral kaybına yol
diyoruz. D vitaminiyle zenginleşti
açıyor, vücudu kemik kırılmasına
rilmiş süt, pazara 1925 yılında girdi.
yatkın hale getiriyordu. Yetersiz di
Buğday tohumunun E vitamini içer
yetle besledikleri hayvanlarda deney
diği 193 I'de keşfedildi, C vitamini,
amaçlı raşitizm geliştiren araştırma
yani askorbik asit 1933'te sentezlen
cılar, güneş ışığı ve balık yağının has
di. Market rafları henüz şişelenmiş
talığa iyi geldiğini keşfettiler. 1 918'de
vitamin takviyelerinin ağırlığı alun
"raşitizm önleyici etken" olarak be
da ezilmiyordu belki ama, keşifler
l 932'de ayrıştırıldı.
sayesinde, süt, yumurta, taze meyve
lirlenen vitamin,
122
mon İngiliz gemilerine yüklendi,
Zamanla vitaminlerin bitkilerden
Beslenme düzenindeki yokluğuyla
ve yaprak!J sebzeler içeren koruyucu
hastalığa neden olan organik mad
ve dengeli besleıunenin yararlarına
deleri "A Etkeni", "B Etkeni" biçi
karşı insanların gözü açılmıştı. Belli
minde tanımlayan araştırmacılar,
ki Jonatllan Swift'in "En iyi ilaç,
söz konusu vitamine "O vitamini"
mutfaktan gelen ilaçtır" sözünde
ismini verdiler.
doğruluk payı vardı.
Uzun süredir bilinen ve diş etle
Vitamin hikayesinin ilginç bir yö
rinde gözenekli yapıya, kanamaya ve
nü de mevcuttu. Nobel Ödülü ver
halsizliğe yol açan iskorbüt hastalığı,
mekle yükümlü komite, vitamini
ilk kez 1250'de tanımland1. 1 6 1 7'de
keşfcdenleri uzun süre ihmal etti.
İngiliz cerrah John Woodall, hastalı
Tahminlere göre vitaminlerin aslın
ğı önlemek için limon ve miskel li
da çeşitli bozuklukları açıklamakta
monu yenmesini önerdi. Bu öneri
kullanılan
iskorbütün C vitamini eksildiğinden
maddeler; belirlenemeyen organik
birtak.im
varsayımsal
kaynaklandığını ortaya koyan araş
gıdalar oldtıklarını düşünen üyeler
tırma bulgularının habercisi niteli
komiteye hakimdi. Bir bilimcinin
ğindeydi. Sonuçta sandıklarca li-
vitaminlerden söz ederken ifade et-
iNSAN BEDENi
tiği gibi, "Kimse onları görmemişti."
de doğrulanacaktı.
Ancak I 926'dan sonra her şey değiş
komitesi nihayet Hollandalı bilimci
ÇeşWi gül türlerinin
ti. Hollandalı
üzerinde yetişen kuşburnu
1 929'da
Nobel
ViTAMiN KAYNAGı
iki bilimci B.C.P. lan
Christiaan Eijkman ile İngiliz biyo
sen ve W.F. Donath, sonunda pirinç
kimyager Gowland Hopkins'i, vita
isimli meyve, ek bir C
cilasından saf B- 1 vitamini kristalle
minlerin hastalık, sağlık ve metabo
vitamini kaynagı olarak
ri elde etmeyi başardı. Kristal mad
lizma üzerindeki etkilerine yönelik
uzun süredir toplanıyor ve
denin yüzde bir miligramı bile vita
çalışmalarından dolayı ortak ödüle
şuruba ya da günümüzde
min eksikliği olan bir güvercini te
layık buldu.
davi etmeye yetmişti. Bu bulgu ileri-
oldugu gibi vitamine dönüştürülüyor.
123
BİLİMİN SERÜVENi
HORMONLARIN ROLÜ
hipofiz ve böbreküstü bezi gibi) en
Keşfedilen vitaminlerin listesi uza
dokrin (iç salgı) bezleri tarafından
dıkça, araştırmacılar bu kez dikkat
salgılanan bu maddeler, doğrudan
lerini diğer bir gizemli maddeler
kana karıştyordu. 1 905'te onlara Yu
tıpkı vitaminler
nanca "uyarmak" anlamına gelen
gibi metabolizma, gelişim ve genel
sözcükten yola çıkarak "hormon"
olarak sağlık üzerinde etkili olduğu
adı verildi. Hormonlar gürünüşe ba
anlaşılan
kılırsa çeşitli organların tepkisini te-
grubuna
yöneltti:
"vücut
salgıları". (Tiroid,
By his M A
� lzNiYLE.
fmil PANZEHiRi YA DA ALTIN ALMAN iKSiRi DENEN Güvenli ve Etkili ilaçla tedavi lç;n Talinallar l<itb iaı; tıu lıal<lı lsııi YAYGW HA.>TALJ< iSKORllÜT'ün
tedal<jr<le gOOteııl� Çok Özel lesirdcfl Ahr.
HERKll PANZEHiRi karn
tem- İll!W! - .. OIŞIO )<lluyla
And C ures done by that Safe and Succcsful A
O R
p o pu LA R
D 1 s E AsE'
tlıe s c v R y E r.
'rHIS HERCUL EON ANTIDOTE, Cures by clcanfıng of ehe .Blood, P urg in g by URINE, and gcnıly by STOOL.
Iiar t SOmc
Oifeafes are Ferni o fomc Nations, which others are free from ; the L� profie , lrcb, Pox, as in ltttfy, ;:ınd fome P�rts of the lndies ;
fo in ehe E"Ptrn Parts , our PopM/tfr Difeafe i' thc ScHr· vq, w i c this Golden Elixir hach had fııcb admir.ble Suc cefs far beyond any ching Ex ftant for ehe Scur'Vıy, and that
h h
it curcs moct Oittcmpers 1 far thcre are few Difcafcs , hııt ha� a fpice of the S<ur11t] , which corrupts ılıe Blood·
lskortıüt
�·������
lskortıüt'On Emaıefelf ve
ôzeılikleıi:
124
T H E
G E R M A N G O L D E N E L l X I R VVhic lı is defcrvedly fo called, for iıs Specia·ı Virıues, in Curiııg tlıat
rahatsııfl) lyifeşlrir. ÇITT<iı giıi kafi bozan IOi< az hasfaH< ""1İo'.
�rfaşlıran Uy\Jşukluk Halini önler, cUdurur ve engeller. Cllde canlılık kaZandınr.
Mcdicinc CAL L E D ,
N
HEilCULEON ANTIDOTE·
Baııhalklaf, ıillef halldarca bilinmeyen kimi hastahklara aş;nadıc hatya'da ve Hindistan ciVanndagörüleo kııami<. U)IJZ, frengi fi�; ya da Güreı Yllreler'- göıülen Yll)llın lıaslalık lskortıüt glbl. Bu Altın b<.sir, iskortıüt tııdaW;jr<le kullanılan tıer şeyln ötesirıde başan sergiler ve çoCu
� ve Serııemij, Gömıede �. Sailı�l\lı ve Vücuru Halsiıleşlirip
T I E s Licence, te-
A Book of Diredions
Teda'll sag\ar.
ÇoQu aoır hastalığın temelinde lskortıüt yatar. Altın �r, Baş
J E S
Thc Sympto ms and N� ture o� ıhe Scurver·
.
, pcrs'. whıcn th1> Golde He Scurvy is tbe Original of rnoft vıolenc Oıllem rn.ı fing Vapours tJ� Elixir pre\•cn teth � as Stoppagc�, Ohrt�u!tıo05, Dı mncfs of 5ıghtı Deafn�ls, an.caufcs Swimnıin g and fumes in ehe Hc:ıd, heavy, and allers tht Conıp lcxı· ın:ıkcs ıhc Dody <lull.ımd orowfincf• whiclr . . on- ; A
T
�
iNSAN BEDENi
tikleyerek, hatta duyguları etkileye
de ö1.sulannı baskılıyor, gözbebekle
rek birer aracı gibi davranıyorlardı. Tıp araştırmacıları, çeşitli hormon
rini genişletiyor, kasları gerginleştiri yordu ve tüm bunlara belli bir pro
lar ürettiği düşünülen nefes borusu
teinin varlığı neden oluyordu. Bunu
nun önünde, boyunda yer alan iki
diğer hormonlarla yapılan deneyler
loplu organı, yani tiroid bezini biraz çözmüşlerdi. Bazı tiroid hormonla nnm aşırı salgılanması kilo kaybı ve
takip etti. Deneylerden birkaçı, er kek cinsellik hom10nu testosteronu
asabiyete neden oluyordu. Bu salgı bezi iyot yetersizliğine bağlı olarak büyüyebiliyor ve boynun önünde gözle görülür bir şişlik, yani guatr oluşturabiliyordu. 1800'lerin sonlarında nörologlar ve beyin cerrahları, kimi zaman ön seziyle hareket ederek tiroid bezi üs tünde çalışmaya başladılar. Çabaları meyve verdi: Nobel ödüllü Avustur yalı Julius Wagner-Jauregg, günü müzde her yerde satılan iyotlu tuz
içeren erbezi özünün ilk kez ayrıştı rılmasuu hedefliyordu. Cinsellik ve cinselliğin iyileştiril mesi söz konusu olduğunda tahmin edilebileceği gibi, güvenilir ve şüphe li kimi bilimciler çalışmalarını testis te var olduğu düşünülen canlandırı cı güçler üzerine yoğunlaştırdılar. Büyük olasılıkla 1848'de yapılmış az
EN Y İ İSiNi INGILIZ
bilinen bir deneyi temel alan perfor
C vitamini eksikliginin
mans arttırıcı karışımlar kısa sürede her yanı sardı.
hastalıÇıı uzun okyanus
Arsenik zehirlenmesine karşı bir
DENİZCİLER BİLiR neden old�u iskorbüt
yolculuklarında
tedavisinin guatrı önlediğini keşfetti.
panzehir keşfeden b'Üvenilir bilimci
denizcilerin ölümüne
Dikkat çeken bir diğer Avusturya
Alman fizyolog Arnold Adolphe
neden oluyordu.
lı, Anton Freiherr von Eiselsberg ise bir kedinin tiroid ve paratiroid bezi
Berthold, uzun vadede şöhreti üze
161 Tde lng iliz cerrah
rinde pek de olurrılu etkiler yaratma
John Woodall limon ve
ni uyararak, deneysel tetani yarattı.
yacak bir deneme gerçekleştirdi: bir yavru horozun testislerini, kısırlaştı
hastal�ı önledi�ini
rılmış bir horozun karu1 boşluğtma
keşfetti. O dönemde
nakletti ve horozun yeniden tavuk peşinde koşturmaya başlamasını şaş
bilmiyordu ama bu. kimi
kınlık ve mutluluk içinde izledi. Ani
ila<; satıcılarının
Hastalık ağrılı kas kasılma ve titre melerine neden oluyordu. Von Ei selsberg'in ameliyatı, salgı bezi fonk siyonlarındaki azalmanın yol açtığı hatalı kalsiyum metabolizmasının,
misket limonunun
kimse bunun nedenini
tetanine neden olduğunu kanıtlıyor
değişimin nedeninin, kendi deyişiyle
iyileştirme vaadinde
du. Ayrıca "miksödem" adlı rahat sızlığın tiroid özüyle tedavi edilebile ceği keşfedildi. Günümüzde bu has
bir "iç salgı" olduğuna karar verdi. O sırada modern hormon tedavisinin
bulunmasını
talığa "hipotiroidizm" deniyor ve genelde doğal ya da sentetik tiroid
engellemedi.
eşiğine geldiğinden habersizdi. fransız nörolog Charles-Edouard Brown-Sequard'm çalışması ise cin
hormonlarının kullanımıyla tedavi ediliyor. Japon kimyager Jokiçi Takamine
sel canlılık ve yenilenmenin birbiriy le yakından ilintili olduğu görüşünü destekler nitelikteydi. 72 yaşındaki
190l 'de, böbreküstü bezleri tarafın dan üretilen adrenalini keşfetmişti. Adrenalin stresli zamanlarda kana
Brown-Sequard 1 889'da, sperma sı vrsmm kana karışarak vücut sistem lerini güçlendiren salgılar içerdiğini
karışarak tansiyonu yükseltiyor, mi-
ileri sürdü. Kendisine on kez suyla
125
BiL i M i N SERÜVEN İ
R E S E PTÖ R LE R VE M EM B RAN L A R H mamı devinim halinde binlerce iç yapısı olsa da,
lar. Bazı hormonlar ise hücreye hiç girmez, yalnızca hüc
tüm bu yapıları bir deri gibi kuıatan membran, içlerin
kilde sitoplazma içine ikinci bir aracının salıverilmesini
de en dikkat çekici olanlarından biridir. Çeşitli türde
sağlar, hücrenin hormona tepkisini tetiklemiş olurlar.
ücrelerin görev yerine getiren ve neredeyse ta·
re yüzeyindeki reseptör proteinlerine bağlanırlar. Bu şe
moleküllerle hücreye giriş çıkışı
"Moleküler tanıma" açısın
denetleyen membranın içinde
dan hayati önem taşıyan bu "ki
binlerce reseptör (almaç) ve çeşit
lit ve anahtar" mekanizması, ilaç
li yapılar yer alır.
tasarımına çeşitli katkılar sağladı.
Reseptörlere iki şekilde bakıla
Geçmiıte yeni bir ilaç üretmek
bilir; birincisi, hücre içi ya da üs
için pek çok bileşimin denenmesi
tünde yer alan ve antijenlere,
gerekiyordu. Ancak günümüzde
ilaçlara, sinir ileticilerine ya da
bilgisayarlar. örneılin, bir virüsün
hormonlara bağlanabilen mole
ya da hastalıkla ilişkili bir enzi
küler yapılar veya alanlar; ikincisi,
min üzerindeki protein reseptör
bazı duyusal uyarıcılara tepki ve
bölgelerinin simülasyonunu
ren özelleşmiş hücreler veya sinir
liıtirebiliyor. sonra da reseptöre
ucu grupları olarak. ôrneılin, ba
uyacak şekilde tasarlanmış etkili
ğırsak hücrelerindeki membran reseptörleri çeşitli sindirim ürün lerini içeri alır ve bu molekülleri kana aktarırlar. Kalp kası hücrele
bir ilaç molekülü modeli yarata Bu renklendirilmi$ transmisyon elektron mikrografı, iki hücre arasındaki hücre membranını gösteriyor.
rinin dış membranlarında ise, vü
biliyorlar. Araıtırmacılar kısa süre önce (T2R'ler denen) yepyeni bir tat reseptörleri ailesi keşfettiler. Ai
cudun stresli zamanlarda ürettiği
le, genellikle zehirlerle ilişkilen
uyarıcı nitelikteki "savaş ya da
dirilen karmaşık tatlar dizisi "bu
kaç" hormonu adrenaline yönelik
rukluğu" ayırt etmeye yardımcı,
reseptörler vardır. ôte yandan, hastalıkla savaşan B hüc
yaklaşık BO farklı üyeye sahip. Dilde, tuzlu, ekşi, tatlı ve
releri üstündeki reseptörler. belli bir antijenin üstünde
acı duyularını algılamamıza ve ayırt etmemize yarayan
ki bölgelere bağlanır.
hücrelerin oluıturduğu çok sayıda tat tomurcuğu bu
Endokrin bezi tarafından kana aktarılan hormonlar.
lunduğu için, T2R reseptörlerinin yalnızca tat tomur
tüm hücrelerle etkileşir. Ancak, yalnızca "hedef hücre"
cuklarının sınırları dahilindeki hücrelerde yer alması
denen belli bazı hücreler bütün hormonlara tepki verir.
sürpriz deılildi. Deney hücrelerine reseptör genleri ve
Hormon molekülleri hedef hücre içindeki reseptör pro
rildiğinde, hücreler yalnızca burukluk bileşenleriyle re
teinlerine bağlanır bağlanmaz, hormonlar bir dizi reak
aksiyon verdiler. ôte yandan, reseptör moleküllerinin
siyonu tetikler ve belli birtakım kimyasal reaksiyonların
her biri buruk tada ka�ı oldukça ayrımcı görünüyordu.
hızlanmasına ya da yavaşlamasına neden olurlar.
126
ge
Belli bir buruk formuna reaksiyon veren bir reseptör,
Bazı hormonlar hücreye girerek sitoplazmadaki bir
farklı görünen bileşimleri titizlikle gözardı ediyordu. Bu
reseptör proteinine bağlanırlar. Hormon ile reseptör bi
da, neden BO farklı reseptör olduğunu ve belli bir resep
rarada çekirdeııe doğru hareket eder. kromozoma bağ
törün, neden buruk tadın farklı çeşitlerini tanıyamadı
lanır ve hücrenin belli proteinleri sentezlemesini sağlar-
ğını açıklıyor.
iNSAN BEDENi
inceltilmiş köpek ve denek hayvanı kanı ile spermasını enjekte etti. Brown-Sequard'a bakılırsa sonuçlar olağanüstüydü: gençlik gücüne yeni den kavuşmuş, iktidarsızlıktan kur tulmuştu. Laboratuvar çalışmaları artık onu halsizleştirmiyor, saatler süren çalışmaların ardından bile karmaşık konular üstüne yazılar ya zabiliyordu. Sonuçları doğrulamak için Brown-Sequard enjeksyionları durdurdu ve yeniden halsizleşti. Bir kaç bilimcinin daha aynı sonuçları elde ettiği söylenir. Brown-Sequard'ın çalışması eleş tirilere hedef oldu ve iddiaları ciddi ye alınmadı. Kendisine biraz hor mon aşılamış olabilirdi ama belki de bu enjeksiyonlar plasebo etkisi ya ratmıştı. Gençlik enerjisini ve canlılı ğını özleyen, yaşı ilerlemiş bir erkek için böyle bir olasılık gayet akla yakındı. Öte yandan, kandaki şeker seviye sini dengeleyen insülin hormonu nun hayat veren etkisine ilişkin her hangi bir şüphe yoktu. "Diabetes mellitus", yani şeker hastalığı 1 920'lere kadar ölüm fermanı arıla mına geliyordu. Mô ı SSO'ye tarihle nen Ebers Papirüsleri'nde bile sözü edilen hastalığın, insülin salgılayan pankreas ile ilişkilendirilmesi l ?OO'lerde gerçekleşti. Bilimciler du rumlarını düzeltmek istedikleri di yabetiklere öğütülmüş pankreas do kusu yedirmeyi denedilerse de başa rılı olamadılar. Pankreasın kendi sindirin1 enzimlerindeki bir şey, hor monu yok ediyordu. Kanadalı fizyolog Frederick Ban ting, değişime uğramamış pankreas salgılarının, pankreası bağırsaklarla
birleştiren kanalların bağlanması yo luyla elde edilebileceğini düşünüyor du. Banting'e göre, salgı maddesi ay rıştırılabilirse, diyabet tedavisinde kullanılabilirdi. Banting pankreası alarak bir köpekte diyabeti suni ola rak telikleyebilir, hipotezini test ede bilirdi. Banting ve Toronto Ünive ristesi'nden asistanı Charles Best de neylere başladılar. 1 92 1 'de ikili, tatmin edici sonuç lara ulaştı. Pankreası alınan Maıjo rite isimli bir köpek, klasik diyabet sendromu geliştirmişti. Banting ile Best, köpeğe pankreas salgı özü aşı ladıklarında diyabet ortadan kalkb. Dal1a sonra meslektaşları insülin adı verilen bu hormonu saflaşbrdılar ve incelediler. İnsülin sözcüğü Latin cedeki "ada" kelimesinden geliyordu çünkü vücut salgıY1 pankreasın Lan gerhans adacıkları denen bölümle rinde üretiyordu. Ertesi yıl, yani 1922'de araştırma cılar ilk doz insülini, diyabetten öl mek üzere olan ı 4 yaşındaki bir ço cuğa verdiler. Çocuğun hastalık be lirtileri kayboldu, ki bu da ölümcül bir hastalığın tıbbi denetim albna alınabildiğinin ilk işaretiydi. Banting l 923'te Nobel Ödülü'nü, çalışmala rını yürüttüğü laboratuvarın sahibi John R.R. Macleod ile paylaştı. An cak Best son anda ödülü paylaşmak tan men edildi ve bu olumsuz yakla şım uzun süre Banting'in canını sıktı. 1 936'da Amerikalı kimyager ve fizyolog Edward Calvin Kendall, böbreküstü bezlerinin diğer önemli salgılarını da ayrıştırdı. Kendall sekiz steroid hormonunun yanısıra, önce leri "E Bileşiği", sonralan "kortizon"
Ebers Papirlistı lıakkmda dalıa fazla bilgi içi11 bkz. sayfa 75.
127
BİLİMiN SERÜVENİ
STEROIOIN KEŞFi Hormonların ke;fıyle birlikte doktorlar organlann işleyişine ilişkin yeni bilgiler
adı verilen maddeyi aynştırmayı ba şardı. Tıpkı adrenalin gibi kortizon da vücudun strese karşı salgıladığı bir hormondu. Kortizon günümüzde halen enAa masyonu (yangı) azaltma amacıyla yaygu1 olarak kullanılıyor. 1 940'ların sonunda Amerikalı kimyager Percy Lavon )ulian, genellikle bağdoku ra hatsızlıklarının, romatizma! hasta lıkların ve akut alerjik reaksiyonların tedavisi için kullanılan sentetik kor tizonu geliştirdi.
edindiler. Amerikalı kimyager E. C. Brown,
KANSER
böbreküstü bezinin
Kanseri anlamaya ve onun kaynağı na inmeye çalışan ilk bilimcilerin ya şadığı zorlukların yanında, hormon izolasyonu -hormonların kültür içinde karma bir bileşimden ayrıştı rılması- oldukça kolay bir işti. Me kanizması anlaşılmasa da, kanserin en azından normal olmadığı bilini yordu. Kanser olgusu, en az ona bu ismi veren Hipokrat kadar, hatta belki daha da eskiydi. Mısır mumyaların da da tümörler bulunmuştu ama es kilerin onlara ilişkin bir fikir sallibi olup olmadığı bilinmiyor. 1 6. yüzyıl İngiliz hekimi Andrew Boorde, doğ ruyla yanlış arasında flört eden bir dille kansere dikkat çekmişti. "Karsi noma Yunanca bir kelime," diye yazmıştı, "İngilizcede buna mah pushane hastalığı denir. Bazı yazar lar ise onun, bedenin muazzam kı sımlarını kemirip bitiren bir yara (kanser) olduğunu söyler. Ancak ben onu mahpushane hastalığı ola rak görüyorum." Kesin olan bir şey varsa, o da en kötü sonuca yol açması kaçınılmaz
salgıladK)ı steroidleri belirledi. Bunlann arasında enflamasyonu (yangı) azaltabilen kortizon da yer alıyordu.
128
olan kanserli urların herkeste korku uyandırdığıydı. H astalığı anlamaya yönelik sonuçsuz çabalar, insan kan ser dokusundan alınan maddeleri köpeklere aktarma girişinılerinden; cilde kömür katranı sürmeye dek de ğişen geniş bir yelpazeye yayılıyordu. 19. yüzyılda hücre ve doku teorisi geliştirildiğinde, araştırmacılar daha fazla ilerleme kaydetmeye başladılar. Önceden bal1sedildiği gibi Rudolf Virchow hastalığa serbest hücrelerin neden olduğuna ve anormal koşullar altındaki hücrelerin, anormal ürün ler verdiğine inanıyordu. Bilimciler zamanla fare ve sıçaıılarda kanser naklini, hatta yeniden-naklini öğ rendiler, ayrıca çeşitli kimyasallar ve tahriş edici maddelerin kansere ne den olabileceği de kaydedildi. Ne var ki 20. yüzyıla dek kanserin tamamen hücresel olduğu, bölünme esnasında h ücrelerin kontrolden çıkıı1asına neden olan karmaşık bir elementler ve mekanizmalar bileşi minden kaynaklandığı netlikle anla şılamadı. Araştırmacılar kimyasal, fi ziksel ya da vira! bazı etkenlerin, hücre gelişimi ve ayrışmasını düzen leyen genleri sabote edebildiğini ve onları yeniden düzenleyebildiğini gözlemlediler. Söz konusu senaryo da tek bir h ücre kontrolsüzce bölü nerek çoğalıyor ve diğerleriyle birle şerek mutasyona uğramış hücreler kolonisi oluşturabiliyordu; örneğin, habis tümör. N�deııi bilinmese de bu hücresel sapma, yeni araştırmaları tetikledi. Büyük Amerikalı bp eğitimcisi Ab raham Flexner'ın dediği gibi, "Has talığın yalnızca belli bir kısmının tam anlamıyla biliniyor olması, uy-
i N SA N B E D E N i
KANSERİN IPUÇLARI 1 830'1arda tümörler üzerinde ge�ekleştirdi9i mikroskop çalışmalan, Alman patolog Johannes Muller'in, kanserin anormal hücrelerden o\�u sonucuna varmasını sa9ladı. Mullerin bulgulan, tüm hücrelerin. hücreden gelmesi gerek1i9i öngörüsünü içeriyordu.
·y"'
��t� 't;-
.
gulanan bilimsel yöntemi geçersiz kılmaz. Alacakaranlığın hakim oldu ğu alanlarda, kesinliğin yerini olası lıklar alır. O alanlarda hekim gerçek ten de yalnızca tahminde bulunur belki ama -en önemlisi- tahminde bulunduğunun farkındadır. Yönte mi, deneme niteliği nde, titiz, özenli
ve hassastır." Zamanla kanserin ortaya çıkışıyla ilgili çeşitli teoriler geliştirildi. Çoğu teorinin merkezinde virüsler yer alı yordu. Virüslerin kanser konusun daki tarihi düşünülünce, bu pek de şaşırtıcı değildi: kanatlılarda Rous Sarcoma Virüsü; burun ve boğaz
129
BİLİMiN SERÜVENİ
kanseriyle ilişkilendirilen Epstein Barr virüsü; Afrikalı çocuklarda gö rülen bir çeşit yüz kanseri, Burkitt lenfoma; ve rahim boynu kanseriyle ilişkilendirilen herpes simpleks
GÖGÜS KANSERİ Sekiz kadından biri gö(ıüs kanserine yakalanır. Hastall\)ın
(uçuk) virüsü. Ne var ki insanı etki leyen kanser türlerinin çoğu ile virüs bağlantısı kurulamamıştı. Ancak arayış sona ermedi. Birçok kanser türünde kansere yol açan virüse rastlanıyorsa, bu virüsle rin vücudumuzda bir yerlere yerleş
ya da ısın tedavisinin
miş olması gerekiyordu. Belki de bir etkenle serbest kalana ve tümör geli şimine neden olana dek, hücre çekir
i�edl\li. kısmi, bütünsel
değinde nesiller boyu gizleniyorlar
ya da radikal
dı. Bu süreçte, hücre komutlarının
--kütlenin alınmasından çoğu zaman kemoterapi
rnastektorniye (meme
tedavi )OOternlen
bir parmağı olması akla yatkın görü nüyordu. Teorisyenler, viro-genlerin
mevcuttur.
(bir virüsün hücre içinde sentezini
alınma�) kadar- ç�tji
130
sağlayabilecek
genler)
virüslerin
içinde ortaya çıktığuu düşündüler. Teoriye göre, söz konusu viro-genler bir hücrenin çekirdeğine ve DNA'sı na girdiklerinde, kanser üreme süre ci başlamış oluyordu. Bu sinsi sistem nesilden nesile aktarılabilirdi. Peki vira! genlerin kansere dönüşmesine neden olan şey neydi? Tahminlere göre yanıt -kimyasallar ve ilaçlar, radyasyon, veya diğer virüsler gibi çeşitli kanserojenlerdi. Araştırm acılar bir süre sonra vira] genlerin amaçlannı gerçekleştirme yöntemlerine ilişkin çeşitli sorulara yol açan bir keşifte bulundular. İşe, hayvanları etkileyen kanser virüsleri ni ve taşıdıkları genleri yakından in celeyerek başladılar. Sonunda hay van hücrelerinde kansere yol açan virüslere karşılık gelen bazı genler ol-
İNSAN BEDENi
duğunu keşfettiler. Bu durumda vi ra! genlerle büyük benzerlik gösteren bu genler, virüsün yardımı olmaksı zın kanser yaratıyor olabilir miydi? Söz konusu şüpheli genlere "proto onkogen"ler adı verildi: yani, kendi sini kansere neden olan ("onco") bir gene dönüştürme potansiyeline ("proto") sahip normal bir gen. Bu keşifle birlikte yeni bir moleküler teori, kanserin temel bir nedeni açı ğa çıkmış oldu. Bilimciler dikkatlerini proto-on kogen'leri üreten mekanizmayı çöz meye yoğunlaştırdılar. Bu genlere hem hayvanlar hem de insanlarda rastlanıyordu. Normal şartlarda ve zararsız oldukları sürece hücre bö lünmesi ve gelişimini kontrol ediyor, sonra ölümcül hale geliyorlardı. Bu soruları araştıranlar arasındaki kilit isimler, ileride Ulusal Sağlık Enstitü sü'nün başkanı olan Harold Varmus ve J. Michael Bishop'tı. Her iki araş tırmacı da çalışmaların ı San Francis co'daki California Üniversitesi'nde yürütüyordu. 1970'lerde Rous sarcoma kanallı virüsüyle deneyler yapan Varmus ve Bishop, sıradışı bir şey keşfettiler: sarcoma kanatlı virüsünde görülen (ve "sark" diye de bilinen) "src ge ni", kümes hayvanlarının genomu nun bir parçasıydı. Diğer bir deyişle, hücre kaynaklı söz konusu gen, yaşa mına normal bir gen olarak başlıyor, ancak sonradan kansere yol açması nı sağlayan bir mutasyona uğrayabi liyordu. Bu önemli keşif sorun yaratabile cek pek çok normal, gelişim düzen leyici hücre kayııaklı geninin, yani kanser yapıcı virüslerle benzeşen
genlerin ayrıştırılmasını sağladı. Varmus, Bishop ve diğerleri, balık tan mayıııuna dek neredeyse tüm omurgalı türlerinde görülen bir dü zine kadar gene dikkat çektiler. An cak insan genleri buna dahil değildi. Bu bilgi kanserin genetik bir hastalık olduğunu gösteren bulguların artı şıyla birlikte daha ileride ortaya çıka caktı. Massachusetts, Cambridge'deki Whitehead Enstitüsü'nde biyoloji profesörlüğü yapan Dr. Robert We inberg, çalışmaların bu aşamasına büyük katkı sağlayarak, doğrudan kanser potansiyeli taşıyan genleri araştırdı. Weinberg'in ve diğerleri nin yol gösterici çalışmaları sonun da, insanda mesane, kolon, göğüs, akciğer ve lenf sistemi kanserinden sorumlu genler belirlendi. Weinberg !982'de, üstünde çalış tığı insan kanser genlerinin, hayvan larda görülen kanser virüsleriyle he men hemen aynı olduğunu doğrula dı. Ayııı sıralarda Ulusal Kanser Ens titüsü'nün araştırmacıları da bir hayvan kanser virüsü ile insanda gö rülen mesane kanseri geni arasında bağlantı kurdular. Dönüşmüş hüc relerden bir onkogen ayrıştıran We inberg ise, çalışmalara ciddi katkı sağladı. Onkogen aşılanan normal bir hücrenin, kanserli hücreye dönü şebileceğini gösterdi. Kanserle bağlantılı vira) genler ile hücresel onkogenler arasındaki gi zemli ilişkinin sırrı çöziilmeye başla mıştı. Virüsün onkogenleri ile hüc reninkiler attık yakın akraba kabul ediliyordu. Gürünüşe bakılırsa DNA'nın tanımlanabilir, spesifik ba zı kısuııları radyasyona ya da kimya-
X·IŞINLARI X-ıımJan, elelctrık yuklü pan;aolctaki
yavaılamay1a � atomlatdakı
elektronlann haıel<etıyle ortaya çıkan, çok kısa dalgaboyuna sahıp elektromanyetik ı�nımlaıdır. Wilhelm Coorad Röntgen, X ı�nlarını 1 895'te Almanya, Würzburg'ta keşfetti .
131
BİLİMİN SERÜVENi
sal zararlılara tehlikeli şekilde maruz
apoptozise bağlı olarak günde 70
kalarak değişime uı:,'Tadığında, (virüs
milyar kadar hücre kaybına uğradığı
kaynaklı ya da nnrmal hücresel ge
tahmin ediliyor. Biyolojik sürecin
nin değişimiyle ortaya çıkan) aynı
normal ve önemli bir parçası olan bu
acımasız gen, hastalığı tetikliyordu.
süreç sayesinde gereksiz ya da hasar
Önceden de düşünüldüğü gibi bu
lı hücrelerden kurtulunur. Ancak
durum kromozomların her yerinde
normal denemeyecek bazı olaylar da
ortaya çıkmıyordu. Weinberg 1997
apoptozisi körükleyebilir. Bunlaruı
yılında, çalışmalarına karşılık Ulusal
arasında radyasyon ya da kanser te
Bilim Madalyası aldı. Varmus ile
davisinde kullanılan ilaçlar, vira) en
Bishop ise 1989'da Nobel Ödülü'nü
feksiyon ve kortikosteroidler gibi ba zı hormonlar sayılabilir. !990'lara
paylaştılar. Onkogenlerin dalıa iyi anlaştlması
dek süren laboratuvar araştırmala
ve genetik bilginin olumsuz etkilene
rıyla bilimciler apoptozisin geliş
bileceğinin kavranmasıyla birlikte
mekte olan organizmaların sinir ve
araştırınactlar modern biyolojinin
bağışıklık sistemlerinin şekillenme
en çok irdelenen konusu üzerine yo
sinde rol oyııadığını ve hücre şekil
ğunlaşmaya başladılar: "apoptozis"
len mcsi için büyük önem taşıdığını
kavram ı ve onun hücre ölümündeki
doğruladılar. Ayrıca bu sürecin hüc
önemli rolü.
re ölümü ile hücre yenilenmesi ara
İlk kez !972'de öne sürülen apop tozis, programlı hücre ölümü, ya da
ni de gösterdiler.
kimilerinin dediği gibi, çok hücreli
Bilimcilerin endişelerinden biri,
organizmadaki istenmeyen bir hüc
hücrenin bir şekilde hasara uğrama
renin gerçekleştirdiği "kasıtlı inti
sı ve kendini öldürme becerisini yi
har" süreci şeklinde tanımlanabile
tirmesi durumunda, bu hasarın kop
cek, ilginç bir organik olaydır. İncin
yalanarak tekrarlanması ve kansere
me ya da hastalık sonucu hücre veya
dönüşmesi olasılığıydı. Apoptozis'e
doku ölümü anlamına gelen "nek
direncin gerçekten de birçok, hatta
roz"un aksine, apoptozis planlannuş
tüm kanser hastalarında görüldüğü
bir olay ve hücrenin büzüşerek,
nü ortaya koyan bulgular zamanla
komşu hücreler tarafından hızla sin
arttı. Her ne kadar insan vücudu ha
dirilmesiyle sonuçlanan çabuk ve
bis hücreleri ortadan kaldırma bece
kolay bir süreçtir. Bu olaylar dizisi
risine sahip olsa da, kanser hücrele
nin avantajları da olabilir. Sıkça sözü
rindeki mutasyonlar bu süreci engel
edilen bir örnek, gelişmekte olan
leyebiliyordu.
embriyonun parmaklarında karşı
Bunun üzerine bilimciler ve ilaç
mıza çıkar: küçücük parmaklar ara
üreticileri, kanserli hücrelerin yok
sındaki hücreleri gevşeten ve yok
edilmesi için apoptozisi sürdürme
eden şey apoptozistir. Böylece par
nin yollarını araştırmaya başladılar.
maklar ayrtlır ve özgün yapısına ka
Ancak seçici hücre ölümünü tetikle
vuşur.
mek kolay değildi. Çeşitli zorluklar
Ortalama
132
sındaki doğal dengeyi yönlendirdiği
bir yetişkin
insanın
vardı ve bu zorluklar günümüzde de
iNSAN BEDENi
KAN S E R VE A PO PTOZ İ S anser türleri genellikle kimyasal ya da diğer labo
onarım için kalıp oluşturur. Ancak onarılmayan ONA,
ratuvar testleri sonucunda ortaya çıkmadıkça ve
genelde hücrenin kendi kendini yok etmesine ve (hücre
ya günümüzün güçlü, keskin-gözlü tarama cihazlarıyla
daimi hücre bölünmesi kapasitesine sahip bir dokunun
görüntülenmedikçe, varlıklarına ilişkin işaret vermez
içinde yer alıyorsa) komşu hücrelerin bölünerek yerini
ler. Ancak bu geçici görünmezlikleri yine de gidişatları
almasına yol açar.
K
nı engellemez; hücreleri kontrolsüzce bölünmeye ve
Hücre intiharına bilimde •apoptozis" denir. Apopto
bir mutasyona uğramış hücreler kolonisi, yani habis tü
zis Yunancada "düşmek" anlamına gelen kelimeden tü
mör oluşturmaya zorlarlar. Kanserli
retilmiştir. Apoptotik hücreler öl
hücreler çoğu zaman kana ya da
dükçe, büzüşerek küçük parçalara
lenfatik sisteme karışarak değişime
ayrılır ve komşuları tarafından yutu
ugramış benzerlerini vücudun uzak
lurlar. Hücre intiharı süreci ya�m
köşelerine taşırlar. Gittikleri yerler
boyu devam eder. Örneğin, cildin bir
de ise "metastaz" denen ikincil top
katmanı durmaksızın yeni hücreler
luluklar oluştururlar.
üretir. Cilt yüzeyine doğru göç eden
Kansere yakalanan bir hücrenin
bu yeni hücreler kendilerini öldürür
membranı, vücüdunkilerden farklı
ler ve alt tabakadan gelen yeniler
birtakım işaretler taşıyacak şekilde küçük bir değişime uğrayabilir. Nor mal şartlarda bağışıklık sistemi bu yeni işaretleri tanır ve harekete ge-
onları iterek yerlerini alırlar. Bu ör Cerrahlar, kanserti akciOerden parça alarak lobektomi yapıyorlar.
çerek değişime uğrayan hücreleri ortadan kaldırır. Vü-
nekte apoptozis kötü bir şey değildir. Apoptozis ayrıca kanseri önleme
konusunda da yararlıdır. Hücre intiharını yöneten ve
cudumuz hasara uğramış hücreleri ya da bileşenleri yok
"tümör baskılayıcı• adı verilen genler vardır. Bu genler
etme ya da yenileriyle değişme yoluyla metabolik hasa-
kontrolsüzce çoğalma ve tümöre dönüşme olasılığı yük-
ra kar}ı direnen bir yapıya sahiptir. Bu siireç. vücutta ke-
sek olan hasarlı hücreleri öldürür. Ancak kimi zaman
sintisiz olarak yaşanır. Aslında hücrelerde, gereksinim
devreye "fren genleri" denen diğer genler girebilir.
duyulmayan maddeleri yok eden "lizozom" ve "perok-
Bunlar apoptozisi bloke eden ürünler üreterek, tümör
sizom" isimli özell�miş yapılar vardır. Bu yapılar temel-
gelişimini tetikler ve programlı ölümü engellerler. Ka-
de "kimyasal atık imha birimi" görevi görürler. Önem-
çak hücre bölünmesi anti-apoptozis etkeninin bir ürü-
lerini vurgulamak için, bu enzimleri şifreleyen gendeki
nüdür, tıpkı kanser gibi. Gerçekten de elde edilen bul-
bir mutasyonun "Tay-Sachs" hastalığına yol açtığını söy-
gular, sonradan edinilen apoptozise direnme kabiliyeti-
lemek yeterlidir. Kendisini nöbetlerle ve körlükle belli
nin, birçok, hatta belki de tüm kanser türlerinin ayırt
eden bu hastalık kurbanlarını genelde dört yaşından
edici özelliği olduğunu ortaya koyuyor.
önce öldüren, kalıtımsal bir rahatsızlıktır. Atık imha birimleri hasarlı hücre öğelerini ortadan
Bilimciler kansere kar}ı savaşta apoptozisi tetiklemenin yollarını araştırıyorlar. Yeni apoptozis tetikleyici
kaldırdığında, orıl•rı oluşturan genlerin harekete geç-
ilaçların etkinliğini test eden klinik deneyler bir süredir
mesiyle öğeler yenilenir. Genlerin kendisi hasara uğra-
devam ediyor. Belki de bu ilaçların bazıları, fren genle-
mış olsa da, hücrelerin DNA'yı onarma kabiliyetleri var-
rinin protein üretimini engelleyerek, kanserli hücreleri
dır. DNA'da birbirini tamamlayan iki sarmal bulunur.
apoptozis-tetikleyici kemoterapilere daha duyarlı hale
Bunlardan biri işlemez hale gelirse, diğeri kusu"uz bir
getirebilir.
133
BiLİMİN SERÜVENi
varlıklarım sürdürüyor. Örneğin, bi limciler, radyasyona ve kemoterapi
lıklı hücrelerin ölümüne yol açma ması şart.
ye maruz kalmalanna rağmen neden bazı tümörlerin hücre intiharına di
GENETiK VE DNA'NlN KEŞFİ
rendiğini anlamaya çalışıyorlar. Apoptozisi düzenleyen şeyi daha iyi
Bilimin en önemli başarılarından bi ri gerçekleştirilmemiş olsaydı, onko gerıler, apoptozis ve diğer pek çok
öğrenmek ve sonra kanserli hücre lerde intiharı letiklemenin bir yolu nu keşfetmek gerekiyor. Sözkonusu
biyokimyasal olaylara ilişkin bilimsel teorileri besleyen bilgiye ulaşılama
tedavinin ise hastalık için fazla ağır
yacaktı. Sözkonusu başarı, kalıtımın
olmaması ve Sophocles'in bir za manlar dediği gibi, nihayetinde sağ-
ve ilgili tüm hastalıkların ana şablo nu olan genetik şifrenin kırılmasıydı.
EGITİM VE KONTROL 1 935'te kadın dernekleri tarafından başlatılan
kanser farkındalıgı yaratma amaçlı kampanya, binlerce
gönüllüyü biraraya getirdi. Kampanya lıaşlad�ında kanserin
kontrolü için ugraş veren yalnızca 1 5.000
ki� vardı. 1 938'e gelindigi nde ise bu sayı 1 50.000'e ulaş�. Aliştei<i yaıı: KANSffi'.lEN ôLEN KADNARIN SAYtSt ERl<EKLERDEN rAZlA HERYL GOOt:is YADA RAHiM KANSERiNDEN
YAŞAMlll vtılıEN 35.000
KAIJININ 'YÜZDE 70'İ, ZM1ANINJA TEDA� tE Klf!TARILABILR.
AAERi<AN KANSER
KOl/ffiQ DERIEGi iŞBl.<IJGIYLE BİfllfŞK
DEVlETlfR KAAIJ SAGUQ H�El.lERİ
134
U � fllUlllC HEAlTH SERViCE iN COOPERATIOM WITH THE AMUICAH SDCIETY FOR CONTIOL OF CANCI -� � � � � � � �
�
� = p , __ _.. �-� ·· � ·� � == " --� � � � � � � � ... · -- ·--
iNSAN BEDENi
Nesiller boyu bilimcilerin aklını ka
ler sonraki nesillere saf haliyle aktarı
rıştıran sorunun çözümüne rehber
lıyordu.
lik eden kişi, Avusturyalı bitkibilim
Sonuçlara bakılırsa uzun bitkileri
ci ve keşiş Gregor Mendel'di. Men
kısa olanlarla çaprazlayınca ortaya ya
de! akla gelmeyecek bir laboratuvar
uzun ya da kısa bitkiler çıkıyordu ve
olan sessiz sakin bir manastır bahçe
ilk neslin tamanu çoğunlukla uzun
lıakkıtıda daJw
sinde, tanıdık bir sebzeyle deneyler
oluyordu. Benzeri şekilde, kırmızı ve
fazla bilgi için
beyaz çiçekli bitkileri çaprazlayınca
bkz. sayfa 280-85.
yaptı. DNA'nın henüz hayal bile edilme diği bir dönemde, hatta hücre yapısı
ortaya
iki renkten birine sahip bitki
ler çıkıyordu ama çaprazlanan bitki
dahi tam olarak çözülmeden önce,
lerin ilk nesli yalnızca kırmızı çiçek
Mende! günümüzde genetik aktarun
Werden oluşuyordu.
dediğimiz fenomeni gözler önüne
Mende! ayrıca ilk nesil melezleri
serdi. Bunu gerçekleştirmek için de
birbirleriyle çaprazladığında alterna
pek çok nesil bezelye bitkisi yetiştirdi
tif sonuçlar elde edebileceğini de
ve her neslin tohumunu kullanarak
keşfetti. Örneğin, beyaz çiçekli ve cü
bir sonrakini üretti. Ortaya çıkan
ce bitkiler. Bu da, kısa ve uzun
özellikleri ise titizlikle kaydetti. Bili
kırmızı ve beyaz çiçekleri oluşturan
nen bir tohum türünden yetiştirilen
şeyin aslında her zaman var olduğu
ve başka türlerle karıştırılmayan saf
ve gelecek nesillerde herhangi bir za
veya
soy bitkiler, nesiller boyu daima
manda ortaya çıkabileceğini gösteri
benzer özellikler taşıyan bitkileri tü
yordu.
retiyordu. Örneğin saf soy kırmızı
Mende! çok geçmeden bu kalı
çiçekli bitkilerden sürekli kırmızı çi
tunsal birimlerin her birinin, biri
çekli bitkiler türüyordu. Mendel daha sonra melez türler
anneden, diğeri babadan gelmek üzere çiftler halinde var olduklarını
yarattı, yani bitkilerarası çaprazlama
keşfetti. İnsanda genlerden biri, di
yaptı. Uzun bitkileri kullanarak cü
ğerine baskın gelebiliyordu. Yani ki
celer, kırmızı çiçeklileri kullanarak
şi babasının mavi gözlerindense, an
beyaz çiçekliler vb. yetiştirdi. Melez
nesinin kahverengi gözlerini alabili
ler olgunlaştıkça tohumlarını topladı
yordu. Genler dominant (baskın) ya
ve onları tekrar tekrar ekerek, yetişen
da resesif (çekinik) olabiliyordu ama
bitkilerin özelliklerini gözlemledi. Bu süreçte birkaç sürprizle karşı
Gregor Mende/
kalıtım yoluyla aktarılan genlerin her biri dölün genetik yapısırun bir
laştı. Örneğin, uzun bir bitkinin po
parçası olarak kalıyor ve gelecek ne
lenini cüce olanla çaprazlayınca, orta
sillerde kendisini gösterme potansi
boylu bitkiler elde edilıniyordu. Ay
yelini koruyordu. Geçmişte ve gü
nı şekilde kırmızı ve beyaz çiçekli
nümüzde bilimciler tarafmdan ger
bitkileri çaprazlaymca sonuç hiç de
çekleştirilen tüm çalışmalar gibi
pembe bitki olmamıştı. işin aslı, her
Mendel'in görüşleri de ancak ölü
yeni bitki, belli özellikleri bütünsel
münden sonra takdir edilebildi.
bir birim olarak alıyordu ve -henüz
1900'lerin biyoloji literatürünü tara
gen oldukları bilinmeyen- bu birim-
yan bilimciler, keşişin gösterişsiz bir
135
Bİ LİM iN S E R Ü V E N i
İKİLİ SARMAL KAHRAMANLAR!
Solda gö<üleo Britanyalı biyolog Francis Crick "' sajda gö<üleo Amerikalı genetik uzmanı James Watson, 1951 yılında DNA'nın yapısını keşfetmek üzere yola çıktılar. 1 953'te ikili sarmal görüşünü ileri sürdüler "' bu çalışmaları0a 1 962'de Nobel Odülü'nü kazandılar.
günlüğe kaydedilmiş deneysel veri
zikçi Francis Crick, DNA'nın kar
ları diğer araştırmacılar da bitkilerde
maşık moleküler yapısını tanunladı.
değil ama hayvanlarda doğrulayın
Ama daha önce, DNA'nm temel ba
ca, kalıtım yasaları modern biyoloji
zı bileşenlerini dikkate almaları gere
nin demirbaşı haline geldi. "Armut
kiyordu.
dibine düşer" deyimi artık deneysel geçerlilik kazanmıştı.
Üç yıl önce, Çek asıllı biyokimya ger Erwin Chargaff, DNA'nın önem
1944'e atlayacak
li kısımlarını oluşturan dört bazm
olursak, New York Rockefeller Ens
-sitozin (C}, gı.ıanin (G}, timin (T)
titüsü'nde üç araştırmacının --Os
ve adenin (A) denen küçük kimyasal
Daha ileriye,
wald T. Avery, Colin M. MacLeod ve
birimler- dağılunı üstüne çalıştığı sı
Maclyn McCarty- DNA'nın, yani
rada, tablo yavaş yavaş beliriyordu.
deoksiribonükleik asidin, bir kalı
Chargaff bu bazların her canlıda eşit
tımsal bilgi taşıyıcısı olduğunu ilk
sayıda var olmadığma karar verdi. T
kez ortaya koyduklarını görebiliriz.
ile A'nın miktarı ya da G ile C'nin
Bunu, bir bakteriden DNA'nın bir
miktarı her zaıııaıı aynı oluyordu
kısmını saf halde ayrıştırarak ve elde
ama T ile G veya T ile C, vb. her za
ettikleri parçacığı, ilgili başka bir
man aynı olmayabiliyordu.
bakterideki kusurlu genin yerine ko yarak gerçekleştirdiler. On yıl sonra Harvard'lı genç biyo-
136
kimyager james Watson ve İngiliz fi
lerini yeniden keşfettiler. Bu bulgu
Watson ve Crick bunu, T'nin dai ma A'ya bağlandığı ve G'nin daima C'ye bağlandığı şeklinde yorumladı-
lar. Runun dışında bir kombinasyon gerçekleş
GREGOR MENDEL
miyordu. Böylece, karmaşık ONA molekülü nün mitozla çoğalırken neden hemen hiç hata yapmadığı da aç1klanmış oluyordu: bazlar bir
Genetiğin Babası
birlerine ancak belli çiftler halinde bağlanıyor
1822
du. Yani, çoğalma gerçekleşirken uzun bir
Johann
ONA sarmalı çözülerek ikiye ayrıldığında ve C G ve T-A bağlarını ayırdığında, ayrılan her bir yarı, eksiksiz bir örnek oluşturuyordu. Bu ör neklerin her biri, çevresindeki hücre materya linden kendine uygun bazları topl uyor ve oto matik olarak kendisinin tam bir kopyasını üre tiyordu. Yarılardan birinde A varsa, kendisine T buluyordu. Açık olan baz C ise, o zaman bir
G'ye bağlanıyordu. Ancak tüm bunlar nasıl düzenleniyordu? ONA'nın biçimi nasıldı? Yine İngiliz araştırma cılar Maurice Wilkins ile Rosalind Franklin, da ha önceleri ONA üzerinde çalışmalar yapmış lardı. ikili, çalışmalarında x-ışını kristalografı sinden yararlanmıştı. Bu eski yöntem, içinden x-ışını geçirilen kristalize maddelerin kimyasal yapı analizine dayalıydı. Ağırlıklı olarak Franklin'in elde ettiği bir x ışını kristalografı plakasından ve kendi yaratıcı lık ve çalışmalarından yola çıkan Watson ve Crick, sonunda ONA'nın yapısını tanımladı: ünlü ikili sarmal ya da kıvrılan merdiven. Hüc
Mendel, 20 Temmuz' da Avusturya-Macaristan'ın (şimdi Çek Cumh uriyeti' ne ait Hynice) Heinzendorf şehrinde dO\)du.
1843 Moravya, Brünn'deki (daha sonraları Çek Cumhuriyeti, Brno) Augustinyen manastıra girdi ve Gregor adını aldı.
1847 Brünn'deki Augustinyen mezhebe ait Aziz Thomas Manastırı' na rahip olarak atandı.
1851-1853 Vıyana Ün�tesi'nde fen ve matematik €\)itimi
aldı. E�itirn programına deneysel fizik ve bitki fizyolojisi de dahildi.
1856 Bezelye bitkileriyle deneylerine başladı ve sonunda kalıtım ilkesi teorisini geliştirdi; ayrıca yaklaşık 28.000 bitkiyi yetiştirmeye ve test etmeye başladı.
1863 1 882'ye dek süren meteorolojik gözlemlerinin ilkini yayımladı.
1865 Bıtki çaprazlama deneylerinin sonuçlarını Brünn Cemiyeti Doğa Bilim Çalışmaları'na açıkladı.
re yaşamının en önemli iki eylemini gerçekleş
1866
tirdiği sırada kendi kendisini çözebilen spiral bir
"Melez Bitkilerle Deneyler" adlı makalesini yayımladı ve ileride Mendel'in kalıtım yasaları diye anılacak olan kavramlar, bu makaleyle birlikte ortaya atıldı.
merdivendi bu. Sözkonusu eylemler ikiye bölü nerek kendisinin tam kopyasını üretmek, yani mitoz bölünme ve protein üretimiydi. DNA'nın çeşitli parçacıkları, yani nükleotid.lerine bakan bir kimyager oldtıkça tanıdık maddelerle karşı laşacaktı. Merdivenin spiral tarafları "fosfor mi nerali, oksijen ve şekerler"in bir kombinasyonu olan fosfatlardan yapılmıştı. Basamakları oluş turan dört kimyasal bazdı ve Chargaff'ın da be lirttiği gibi, her bir basamak birbiriyle ortada birleşen iki kimyasaldan meydana geliyordu. ONA sarmalının basamakları yaşam türünü ve işleyişini belirler ve oluşturabilecekleri kom-
1868 Brünn,
Aziz Thomas Manastırı' na başkeşiş seçildi.
1872 1. Franz Joseph'in Kraliyet ve imparatorluk Nızamı Haçı'yla ödüllendirildi.
1884 6 Ocak'ta Brünn'de öldü.
1900 Mendel'in keşfedildi.
yaşamı boyunca gözardı edilen çalışmaları y nıd
n
Bi L i M i N S E R Ü V E N İ
binasyonlar neredeyse sonsuzdur.
şıldı. Genellikle yaşamın yapı taşları
Bir zihin egzersizi olarak kombinas
olarak adlandırılan aminoasitler,
yonlar yaratmak, insanı sonsuza dek
hücrenin akışkan sitoplazmasında
DNA lıakkırıda
meşgul edebilir. Örneğin, şöyle bir
yer alan organik kimyasallardı. An
dalıa fazla bilgi
basamak dizisi düşünülebilir: CG,
cak protein oluşumunu başlatan bil
içi11 bkz. sayfa
GC, AT, TA, TA, AT, CG, CG, GC,
gi, çekirdeğin dışına nasıl çıkıyordu?
GC, AT, GC, A ...
Crick, protein oluşumunda ana ör
292-
295.
Bir virüste farkı şekillerde dizilmiş
200.000 DNA basamağı bul unabilir.
1967
-
neği teşkil eden bir molekülün olma sı gerektiği görüşündeydi.
Bir mikrobun kromozomlarında beş
Bu varsayunın doğrulanması, bir
ya da altı milyon basamak olabilir.
birinden bağımsız çalışan iki Ameri
Sıranın en tepesinde yer alan tek bir
kalı biyokimyager, MahJon Hoag
insan hücresinde ise milyarlarcası
land ile Paul Berg'den geldi. Hoag
vardır. Ancak yaşam türü ne olursa
land da, Berg de sitoplazmadaki
olsun -mikrop, fare ya da insan- te
RNA'nın bazı parçacıklarını ayrıştır
melde hep aynı kimyasallar bulunur;
mayı başarmış, her parçacığın farklı
yaşamın hangi forma bürüneceğini
bir amino asidi yakalayacak yapıda
belirleyen ve her gene, sorumlu ol
şekillendiğini göstermişlerdi. {Trans
duğtı proteinin üretimini yönlendi
fer RNA ya da tRNA denen) bu kısa
recek kendi özel şifresini sağlayan
RNA iplikçiklerinin farklı dizilimleri,
şey, bu dört harfli kimyasal alfabenin
farklı proteinlerin biraraya gelme
dizilişidir.
düzerılerini belirliyordu.
DNA'nın yapısı gözler önüne se
Ancak ortada yeni bir soru vardı:
rildikten sonra araştırmacıların bir
tRNA dizilimini belirleyen şey ney
sonraki adın11, ikili sarmalın hücreye
di? Her bir iplik, nereye gideceğini ve
görevini nasıl bildirdiğini ve hücre
ne zaman duracağını nereden bili
nin bu bilgiyi nasıl kullandığını çöz
yordu? Sonınun yanıtı iki Fransız bi
mekti. Çok geçmeden DNA'daki her
limciden geldi: Jaques Monod ve
bir genin, çeşitli aminoasitlerden tek
François Jacob. Monod ile jacob, çe
bir özel proteini üretmelerini sağla
kirdekteki genlerin insan vücudun
yacak şifreli komutları içerdiği anla-
daki kimyasal sentezi düzenleyişini
2003
1967
1978
1980
Güney Afrikalı cerrah Christiaan Barnard insan üzerinde ilk başarılı kalp naklini gerçekleştirdi.
Günümüzde yaygınlaşan suni döllenme yöntemiyle döllenme işlemi gerçekleştirilen ilk tüp bebek Louise Joy Brown. Manchester, lngiltere'de dünyaya geldi.
Dünya �tık Örgütü çiçek hastalıgının yeryüzünden silindigini duyurdu.
138
iNSAN BCDENI
KAUTIM
Avusturyalı bitkibilımci
p
Gregor Mende!. kalıtım· la geçen özellıklerin do minant (D) ya da resesif (R) olabilecegini goster·
F
di. Eksik dominantlık durumunda, bu kanatlı
f2
ların rengi gibi bir ka�ı
1
1
�R
D� araştırıyorlardı.
"Operon" denen
mın ortaya çıkması mümkündür. Gri kanat
lılar birlejtiginde, orijinal renk genleri yeniden kendilerini gosterir.
denen farklı bir RNA tipi çıkar.
belli bazı genetik şifre birimlerinin,
Gen, belli bir proteinin tüm şifre
diğer genlerin aktivitesini denetledi
li bilgisini ınesajcıya teslim eder. Ön
ğini ileri sürdüler.
ceden kendini çözmüş olan gen ye
Watson ile Crick'in kaydettiği aşa
niden kapanır. Mesajcı ise çekirdek
malardan on yıl sonra Monod ile )a
ten dışarı, hücre sitoplazmasma doğ
cob nihayet çekirdekteki ONA dizi
ru harekete geçerek, aldığı komutla
sinde yer alan komutları okuyan ve
rı hücrenin her yanına serpiştirilmiş
daha sonra onları hücre bünyesinde
olan yoğm1 zerreciklerden, yani ri
ki protein fabrikalarına taşıyan mo
bozomlardan birine taşır. Ribozom
leküler kurye sistemini belirlediler.
lar temelde proteinlerin oluşturul
Gerçekleşen şuydu: DNA'nın bir bö
duğu atölyelerdir. Bu oluşum süreci
lümü, yani bir gen, kendisini çözer
bir mimarın inşaat planını mühen
ve başka bir nükleik asit oluşturur.
dise devretmesine benzetilebilir. An
Ortaya mesajcı RNA ya da mRNA
cak sözkonusu örnekte planlar kağıt
1983
1986
1998
2003
AIDS'e neden olan HIV virüsü Fransa'da Luc Montagnier ve ABD' de Robert Gallo tarafından belirlendi.
Hepatit B enfeksiyonuna karşı koruma sağlayan ilk genetik mühendisli9i kaynaklı a� geliştirildi.
Wisconsin Üniversitesi ve Maryland'deki John Hopkins Üniversitesi'nden bilimciler, insan kök hücrelerini ilk kez ayrıştı rdılar.
insan Genom Projesi tamamlandı, insan ONA dizilimi belirlendi ve haritası çıkarıldı. 20.000 ile 25.000 arası genin varl191 ortaya <;ıktı.
139
BİLiMiN SERÜVENi
AYIRT EDİCİ
üstünde değil, genlere şifrelenmiştir.
ÖZELLİKLER
İnşaat malzemeleri ise tuğla ve harç
ya da diğer proteinleri oluşturacak
Her canlının kendine öz
yerine aminoasitlerdir. Basitçe söyle
veriyi taşımaz.
gü kalıtımsal özelligi
mek gerekirse, DNA'da saklanan ge
Yaşamın temelini teşkil eden pro
DNA'sında gorulebilir. Bu
ı ıelik bilgi kopyalanarak RNA mole
teinlerin üretimi konusunda oynadı
tür genetik bulgular saye
külüne taşınır, sonra da genetik şifre
ğı
sinde bugün su�lular,
aracılığıyla proteinlerin moleküler
DNA'nın karanlık çehresi, yani ha sara uğrayan kısımlarının kansere
Proteinin kendisi, RNA'yı, DNA'yı
rol
göz
önüne
alındığında
parmak �ine kıyasla daha
yapısına aktarılır. Komutlar protc
yüksek bir d«)ruluk ora
nin yapısı, yani işleyişi içine yerleşti
neden olabileceği gözden kaçabilir.
nıyla tespit edilebiliyor.
rildiğinde, süreç tamamlanmış olur.
Oysa, genetik şifredeki tek bir hata
14-0
-yanlış yazılmış b ir "kelime" ya da yanlış yerleş tirilmiş bir paragraf' bi rçok organı etkileyebi lecek hastalıkları tetikleyebilir. Üre ti m hattı bo zulduğunda ise önemli kimyasallar üretileme yebilir, ya da tehlikeli miktarlarda yığılma yapa rak, beyi n ve damarları t ıkayabili r Şifreleme ha tası ayrıca DNA'nın yanlış tü rde protein üret mesine de neden olabilir. Bu hatalar yaşlanma sürecinin bir parçası olarak ortaya çıktıklarında ise, hatalı proLeine ve bedensel yavaşlamaya yol "
.
açabilirler. Down
FRANCIS CRICK
-
sendromu gibi
kimi kromozomsal
anormallik duruınlarmda, doğanın amaçladı
ğından daha fazla genin varlığı söz konusu ola bilir. Bazı durumlarda ise eksk i genler birden fazla kalıtsal kusura yol açabili r. Fenilketonüri ya da PKU adlı hastalık, kusurlu hale gelen bir genin, kendi spesifik enzimini olumsuz etkile mesine bir örnektir. Bu gibi pek çok kalıtım yo luyla geçen hastal ı k, zihinsel engelliliğe neden olur. Bilimciler bir süredir hasarlı "gen ifa desi n i baskılamanın ve yetersiz işlev gösteren genleri uyarmanın yollarını arıyorlar. Watson, Crick ve diğerlerinden yıllar sonra, temelde ciddi biyo kimyasal hatalar anlamma gelen bazı durumları düzeltmeyi öğren mek, bilin1 tarilünin kısa süre önce ulaştığı çığır açıcı nitelikteki bir başaru11n ana hedeflerinden biri oldu: insan ge nom un un belirlenmesi. Bu çalışma insanların tüm genleri nin, yani insan bedeninin yapı ve işleyişini belir leyen planın bir dökümünü almak anlamına ge liyordu. "
İNSAN GENOMU Herhangi bir hücrenin içindeki DNA dizilimle rini okumayı öğrenerek, biyol oj inin en gizemli olayl arından birinin sırrını çözen bilimciler için zaman, en doğru zamandı. Ancak görev çok zorlu, neredeyse imkansızdı: insan DNA'sında
ki tüm genleri belirlemek, DNA'yı ol uşturan üç milyar baz çift i nin dizilimini keşfetmek, elde edilen bilgiyi kolayca erişi lebilen veritaba nlarma
DNA'nın yapısını keşfedenlerden biri 1916 8 Haziran·da lngiltere, Northampton yakınında doğdu. 1934 Londra, University College'da fizik eğitimine başladı. 1937 University College'dan yüksek dereceyle mezun oldu. Doktora çerçevesinde araştırmalarına başladı. 1949 lngiltere, Cambridge'deki Cavendish Laboratuvarları'nda Tıp Araştımıalan Konseyi Birligi'ne katıldı. 1951 James Watson Cavendish Laboratuvarlan'nda Crick'le birlikte çalışmaya başladı. 1953 James Watson ile birlikte "Nükleik Asitlerın Moleküler Yapıları" başlıklı makaleyi yayımladı. Bu, ikilinin DNA yapısı ve işleyişi üzerine elde ettikleri bulguları tartıştıkları ilk makaleydi. 1954 Cambridge, Caius College'dan doktorasını aldı. Tez konusu "X-ışını Difraksiyonu: Polipeptidler ve Proteinler" idi. 1958 Dizilim varsayımını ve santral dogmayı öne sürdü. Her iki varsayım da günümüzde moeküler biyolojinin temel ilkeleri olarak kabul edilir. 1961 Fransız Bilim Akademisi tarafından Prix Charles Leopold Meyer ödülü' ne layık görüldü. 1962 Fizyoloji, yani tıp dalında Nobel ödülü' nü James Watson ve Maurice Wilkins ile paylaştı. 1976 Saik Biyolojik Çalışmalar Enstitüsü'ne geçerek, çalışma alanını bilinç ve beyne kaydırdı. 2004 28 Temmuz' da California, San Diego'da öldü
BiLiMiN SERÜVENİ
İNSAN GENOMUNUN HARİTALANMASI 2OO3
'te tamamlanan insan Genom Projesi,
projesinin sonuçlarıyla ilgili etkinliklerden biri olan
genomik bilim dalının ortaya çıkma
klonlamanın aslında çok geniş kapsamlı bir terim oldu-
sını, genetik materyalin geniş ölçekte anlaşılmasını sa9-
9unu anlamanın gere9i proje tarafından ortaya kondu.
layan 13 yıllık muazzam bir çabaydı.
Bilimcilerce geleneksel olarak ·ç�itli yöntemlerle biyo
Proje tüm katılımcıları memnun etmeye yetecek ba
lojik materyalin ço9altılması• anlamında kullanılan klonlama terimi, pek çok
zı rakamlar ortaya koydu. Katılımcılar artık toplam
kişi tarafından, ünlü ko
insan gen sayısının yakla
yun Oolly veya hayali in
şık 30.000 oldu9unu; in
san kopyalar gibi birta
san genomunun 3.1 64,7
kım canlılar yaratma şek
milyon kimyasal nükleo
linde algılanıyor. Teknik
tid bazı (A. C. T ve G) içer
zorlukların yanısıra, klon
di9ini; ortalama bir genin
lamanın insanın fiziksel
3.000 bazdan oluıtu9unu
ve zihinsel gelişimini ne
ama bu rakamların bü
şekilde etkileyebilece9i
yük oranda de9işebilece-
konusundaki bilgi yeter
9ini ö9rendiler. 2.4 mil
sizli9i de düşünülünce,
yon baz ile bilinen en bü
bu tür araştırmalara yö
yük insan geni, normal
nelik endişeleri anlamak
kaslarda küçük miktarlar
zor de9il. Ancak genom proje
da bulunup, kas distrofisi olan kişilerde hiç bulun mayan yapısal protein "distrofin"di. Ayrıca he-
Broad Enstitüsü'nde insan genom çalışması liderterinden Eric S. Lander, 2001 yılında, ilk yayımlanan genom yazarı ünvanı nı aldı.
farklı bazı klonlama teknolojilerinde ve genetik
men hemen bütün -yüz-
ikizler üretmenin ötesin
de 99.9- nükleotid bazla-
de amaçlarla da kullanıla bilir. ôrne9in, bazı gene-
rın diziliminin tüm insan larda aynı oldu9u da anlaşıldı.
tik hastalıkların tedavisinde rekombinant ONA teknolo-
Elde edilen bilgilere ra9men, bazı eksiklikler de mev
jisinden ya da gen klonlamadan yararlanmak mümkün.
cut. Ôrne9in, k�fedilen genlerin yüzde SO'den fazlası
Embriyon klonlama da denen, tedavi amaçlı klonlama
nın işlevi bilinmiyor. Genlerin tam sayısı ise hala tartış
nın hedefi ise insan embriyonları üretmek ve üretilen
malı. Ayrıca hastalıklarla ilişkilendirilen genler -<li9er
embriyonlardan, insan gelişimiyle ilgili çalışmalarda ve
hastalıkların yanısıra, gö9üs kanseriyle ve kas hastalı9ıy
çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek kök hüc
la ilişkili 30'dan fazla gen- belirlenmiş olsa da, kalp ve
reler elde etmek.
damar hastalıkları, diyabet, artrit ve başka pek çok has
Genom projesi yöneticilerinin de belirtti�i gibi, "Ha
talı9ın gerisinde yatan ONA diziliminin ortaya çıkarıl
lihazırda karşılaşılan kamu politikası sorunlarına bilinç
masında zorluklar yaşanmaya devam ediyor. ôte yandan, projeyle birlikte ortaya çıkan bazı etik, yasal ve toplumsal sorunlar da var. ôrne9in, genom
142
siyle elde edilen bilgiler
le yaklaşmanın ve mümkün olan en iyi kişisel kararları almanın yolu, klonlamanın çeşitli türleri hakkında genel
bilgi sahibi olmaktan geçiyor."
i N S A N BE DE N i
aktarmak ve düzenlemek, ve nihayet
gulamaların gelişimini teşvik etmeyi
bu tür bir projenin tamamlanması
hedefliyordu.
ve etkileriyle birlikte kaçınılmaz ola
Yürütülen çalışmalar son derece
rak ortaya çıkacak etik, yasal ve top
yoğundu. Eğitimsiz biri için "yaşa
lumsal konuları ele almak. Genler hiç kuşkusuz orada, olgun
mın şifresi" sözü boş laftan öte bir şey ifade etmiyordu. Ancak şifreyi
alyuvarlar dışındaki her hücrenin
kıran bilimciler için bu, anlamı ol
içerisinde, eksiksiz genom halinde
dııkça açık bir sözdü. Çünkü onlar,
duruyordu. Ama insandaki her bir
gen müdahelesiyle hastalıkları iyileş
geni kataloglamak ... İşte bu neredey
tirmeye giden yolun, tüm haritayı çı
se akıl almaz bir işti. Bazı genler tes
karmaktan geçtiğini biliyorlardı.
pit edilemeyecek kadar küçüktü; tek
Hücre çekirdeğindeki DNA'nın
bir gen birkaç farklı protein ürünü
i pliğimsi yapılarının ve gen taşıyıcısı
nün, bazıları ise yalnızca RNA'nuı
kromozomların daha kısa parçacık
şifresini taşıyordu; gen çiftleri çakı
lara ayrılması gerekiyordu. Kromo
şabiliyordu. Sonuçta ortaya göz kor
zomların 50 ile 250 milyon arası baz içerebildikleri düşünülürse bu hayli
.... MilMn lngiz � Wlllrn
Ancak başarılması durumunda
zorlu bir işti. Her kısa parçacığın, jel
Batıeon ill! tıirltle
bilim, insan genetiğini çok daha bü
elektroforezi denen bir yöntemle
Qllııaıı 1 875
yük bir ölçekte kavrayabilecek; bir
bölümlere ayrılması ve bazlarını be
insanın görünümünü belirleyen ne
lirlemek için boyanması gerekiyor
doggııkı lngllı genelllcı;i Regirllld Punnett, gllWCit � cinsljll baglmıtısı, drJlilıltin bellılenmesi w
kutan bir tablo çıktı.
denleri; insan sağlığı ve direncine ge
du. Otomatik dizileştiriciler, kısa
netiğin katkılarını; hatalı genlerin
gen dizilerinden (her biri 500 baz
hastalıklara nasıl yol açtığuıı anlaya
dan oluşan bloklar) bilgi taranması
caktı. Böyle bir çalışma l 777'de, yani
na ve kaydedilmesine yardımcı olu
"gen" ve "DNA" sözcükleri henüz
yordu. Ard ından bilgisayarlar kısa
ortada yokken, Prusyalı Büyük Fre
dizileri, uzun, kesintisiz dizilere dö
derick'in sözlerine de inandırıcılık
nüştürüyordu. Daha sonra bunlaruı
kazandıracaktı: "insan değişmez bir
her biri üzerinde hata; gen şifreleme
karakterle doğar." ABD Enerji Bakanlığı ve Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından koordine edilen ve
13 yıl sürmesi planlanan
bölgesi ve diğer özelliklerin analizi yapılıyordu. Projeye,
E. Cali,
meyve sineği ve
laboratuvar faresi de dahil, insan dı
İ nsan Genom Projesi 1990'da başla
şı birkaç organizmanın genetik yapı
tıldı. Projenin önemli özelliklerin
çalışmaları da dahildi.
den biri, federal hükümetin teknolo
Genomun yalnızca küçük bir yüz
jiyi özel sektöre aktarma konusun
desinin proteini, yani bilimcilerin
daki kararlılığıydı. ()zel şirketlere
araştırdığı yararlı
tekııoloji lisansları veren ve yenilikçi
düşüıılüürse, yapılan iş sapla samanı
baQllr'11jı ke$felti. funnett gllWCit k� sayı 111! snııını gllılınıı "funnett Kaılsi"11 geliılinl. 1967 yWıda lngillıft'de eldll. ouızıımal
hilgiyi şifrelediği
araştırmalar için bağışlar sağlayan
ayırmaya benziyordu.
proje yöneticileri, milyarlarca dolar
büyük bir kısmı, "hurda DNA" adlı,
lık ABD biyotekııoloji endüstrisini
önemli protein üretimi bilgisi içer
hareketlendirmeyi ve yeni tıbbi uy-
meyen ve tekrarlanan dizilerden olu-
Genomun
143
BiLiMİN SERÜVENİ
resinin üretim planını gösteren bir el
şuyordu. Proje, programlanan zamandan önce, 2003'te büyük oranda tamam
lerine hastalıkların tedavi ve örılen
landı. Kesin sayı halen araştırılıyor
mesi konusunda önemli bilgiler sağ
olsa da, genom tarafından şifrelenen
layan olağanüstü bir tıp kitabı."
genlerin 20.000 ile 25.000 arasında,
Alkışlanacak daha çok şey var.
belki de daha fazla olduğu artık be
Uluslararası "HapMap" Konsorsi
lirlenmişti. Ancak bu 100.000 civa
yumu isimli bir grup, 2005'te insan
rındaki ilk tahminlerden oldukça
genetik çeşitWiği üzerine ayrıntılı bir katalog yayımladı. İnsan genom di
farklı bir sonuçtu. Kesin sayuun belirlenmesi yıllar
zilimini temel alan katalog, astım,
sürebilir ve bilimcileri çok daha yo
diyabet, kalp hastalığı ve kanser gibi
rucu deneyler bekliyor olabilir. An
yaygın hastalıklarla ilintili gerılerin
cak kesin olan bir şey varsa o da İn
araştırmasına hız kazandıran büyük
san Genom Projesi'nin, gen terapisi
bir başarıydı.
gibi pratik bazı uygulamaların yanı
ABD, Kanada, Çin, Japonya, Ni
sıra, yıllar boyu araştırmalara konu
jerya ve Birleşik Krallık'tan 200 ka
olacak biyolojik sistemlerin anlaşıl
dar araştırmacı, geniş bir coğrafi ala
masına katkıda bulunmuş olduğu
na yayılınış gönüllülerden gelen kan
dur. Üstelik bu araştırmalar yalnız
örnekleri üzerinde çalışmalar yürüt
insan üzerine yürütülmeyecek: proje
tü. Şimdiye dek elde edilen sonuçlar,
kaltlınKılannın yarattığı teknikler ve
insan genom çeşitliliğinin "haplotip"
derledikleri bilgiler aynı zamanda di
denen komşu bölgelerde toplandığı
ğer birçok organizmanın genomları
na ve bunların genelde bozulmamış
nın belirlenmesini sağlayacak; özel
bilgi blokları şeklinde aktarıldığına
likle de fare, meyve sineği ve at solu
ilişkin son derece etkili bulgular or
cam gibi biyolojik araştırmalarda
taya koydu.
kullanılanların. Buradaki
önemli
"homolog", yani benzer geni paylaş
GELECEK NESİLLERİN GENOMU
masıdır. Böylece örnek bir organiz
"HapMap" kataloğu doktorların ki
nokta, canlı organizmaların pek çok
madaki -örneğin yuvarlak kurt- ge
şiye göre ilaç ve doz belirlemesine
nin dizilimi ya da işlevi belirlendi
yardımcı olacak ve her bireyin çevre
ğinde, insan ya da herhangi bir orga
sel faktörlere karşı farklı tepkiler ver
nizmadaki homolog bir gen de açık
diğini göz önüne alan, önleyici stra
lanabilir.
tejilerin belirlenmesini sağlayacak.
Ulusal İnsan Genom Projesi'nin
Katalog ayrıca araştırmacıların insan
yöneticisi Francis Cullins, genom
sağlığma katkısı olaıı, bulaşıcı hasta
projesinin sonuçlarını, farklı kulla
lıklara karşı koruma sağlayan ya da
nımlara sahip bir kitaba benzetmişti.
sağlıklı bir uzun yaşamı destekleyen
"Bir tarih kitabı bu," demişti Collins,
genetik faktörleri belirlemelerine de
"türümüzün zamanda yolculuğunu
yarduncı olabilir.
anlatan bir öykü. Her bir insan hüc-
144
kitabı. Ayıu zamanda sağlık görevli
Tokyo Üniversitesi, İnsan Genom
iNSAN BEDENi
� ı ""
i
iii
!!!!
... ... H=
i
:;;
3� !!
iii
z
•
ıt l' () ı11 () - () ıtt 1' ;, �
ıl ""
=
... (i -
•
;ı( iii
;;
•
•
""
i l�
, ..�
ı »: ,. ...
ı ı: -
_ ... ,_
-
!
!!!! ..
o :: • -
•
..
:' ... ııı :
z
ii ...
= = "='
:;;
ııı;:
l!ll
-
... °"'"f
ı: 1
=
•
I�
11ııı11 ,ı ıı
2!
:il
•
o
'ijij
"" !!!!
=
""'
-
-
·: o:
:: ı .
:· ::.
;
':'
;;;;;
•
..
ı:. •
il� �
-
...
=
"='
...
\�
;;;;
�
ı•
•
1
Merkezi yöneticisi Yusuke Nakamu
GERÇEl'Iİ
ra, katalog için şöyle diyor: "Bundan
GÖSTEREN
yalnızca birkaç yıl önce, hayal edile
LEKELER
mez olmasa da, uygulanamaz nite
Bir elektrik alanına
likteki araştırmaları olanaklı kılan
maruz bırakılan ONA
olağanüstü bir araç bu. Bilim cami
parçaakları, bu işlemin
asuu büyük masrafiardan kurtarı
hemen ardınan
yor. Yaygın hastalıklarda kalıtımsal
boyanarak anal�
faktörlerin genom araştırması için
edilebilir. Ortaya çıkan
yapılan harcamaları on ila yirmi katı
şekiller, tamamen
kadar azalttı." Hipokrat'ın zamanı ndan Hap
DNA'nın alınd�ı kişiye özgü olacaktır.
Map'e, mikrop teorisinden insan ge nomuna dek insan bedeni, sadece tıp bilimcilerini değil, herkesi büyüle meyi sürdürüyor.
145
BiLiMiN SERÜVENi
Sayılara yönelik herhangi bir far
kesici alete dönüştürecekleri bir taşa
Maddeden enerjiye:
k.ındalık varsa, bunlar kişisel farkın
kaç darbe vurmaları gerektiğini sayı
1 1 kilotonluk atom
dalıktan kaynaklanmış olabilirdi: ör
yorlar mıydı?
bombasının patlama�
neğin, bir vücut, bir kafa, bir ağız
yanlarında taşıdıkları taşları sayıyor
ÖNCEKİ SAYFALAR
Ava çıkmadan önce
sonucu 14 Eylül
üzerinden "bir" rakamının anlaşıl
lar
1 957'de Nevada Çölü
ması; ya da tüm simetrik varlıklar gi
mıydı? Günlük yolculuklarında kaç
mıydı? Avlarını işaretliyorlar
iki kol ve iki bacağımız olmasın
adım attıklarının hesabını tutuyorlar
test alanı üzerinde
bi
mantar görünümlü
dan, "iki" rakamuun kavranması gi
mıydı? Tüm bunları bir milyon
atom bulutu
bi. "Bir" tekliğe işaret ediyordu; "iki"
önce, yani insan beyninin günümüz
yükseliyor.
ise karşılaştırma ya da zıtlığa işaret
deki ölçüsünden 600 cm' daha kü
yıl
ediyor olabilirdi: örneğin, erkek ve
çük olduğu zamanlarda yapmıyor
kadın, gündüz ve gece, güneş ve ay,
lardıysa, bu gibi sayma eylemlerine
dünya ve gökyüzü, su ve toprak, sı
ne zaman başladJJar?
GÜNEŞ SMll
cak ve soğuk. Günümüzde bile ritü
Daha ileri hesaplar yapma gereksi
MlıJ
ellerde ve dini ibadetlerde bazı sayı
nimi, 50.000 yıl öncesinin değişen
Ortaya Qkıjı Mô 35.
ların kudretli ve temel gerçekleri
ortamlarında sürdürülen yaşamın
yüzyıla kadar geriye giden güne$ saati mili -güneş saatinin ılkel
temsil ettiğine inanılır.
güçlüklerinden mi doğmuştu? Bu tür hesaplar yapmak, bizimki gibi
SAYMA VE ÖLÇME ARAÇLAR!
yordu? Sayı kavramının (hem mik
ilk zaman ölçen
İnsan zihni bu tür temel gerçeklere
tar, hem düzen belirten sıralı sayılar)
aletiydi. Daha hassas
yönelik kapasitesini geliştirmeye ne
gelişimi, insanlık kültürünün baş
ölçümler yapan
zaman başladı? Eski çağların okuma
langıcına mı işaret ediyordu?
aletler Mô 8. yüzyılda
yazma bilmeyen göçebe çoban ya da
kullanıma girdi
avcıları, deneme yanılma yöntemiyle
bır ömegi- dünyanın
daha hacimli beyinleri mi gerektiri
İnsanın
ilk sayma ve aritmetik bi
çimlerini ne zaman geliştirdiğine ya
alet ve silahlarını ne şekilde biçim
da güneş, ay, yıldız ve gezegenlerin
lendirip boyutlandıracal<larını, avla
düzenli hareketlerini ölçmeye ne za
rına ne kadar yaklaşmaları gerektiği
man başladıklarına ilişkin bulguların
ni ya da bir sonraki yolculuklarının
sayısı oldukça az. Eğer yiyecek ve ba
ne kadar süreceğini öğrenmişlerdi.
rınak aramak için amaçsızca dolaş
Peki atalarımız bir milyon yıl önce
mıyorlardıysa, yolculuklarına çeşitli
Mö 600 - 50 civa rı M Ö 600
civarı
Mô 500
civarı
Mö 420
civarı
Pisagorcular matematik
Yunanlı düşünür
dünyanın temel
çalışmaları yaparak,
Demokritos, maddenin
elementinin su oldugu
geometride büyük
çıkarımını yap�.
ilerlemeler kaydettiler.
yapıtaşını çok küçük, görünmez birtakım
Miletli Thales yaşam ve
parçaların oluşturdugunu ileri sürdü ve bu parçalara "atom" ismini verdi.
148
M A D D E VE E N E R J i
GÜNEŞ SAATi oter karmaşık olsun. ister basit. güneş saati insanın zaman algısının
dogal dünya ile olan yakın ilişkisi ni açıkça ortaya koyuyor.
işaretler katıyorlar mıydı? Hiç kuş
ınüzde de Afrikalı "Bushmen" kabi
kusuz tarih öncesi insanları, gölgele
lesi tarafından kullanılıyor. Ayrıca
ilk ölçüm sistemlerinden ba
rin gün içinde kaydığını ve yere diki
bilinen
li bir çubuk etrafına çizilen daire ile
zılarının insan vücudunun çeşitli kı
günün ilerleyişini işaretleyebildikle
sımlarını temel almış olması da -açık
rini fark etmişlerdi. Gnomon güneş
bir elin genişliği, bir kol, ayak ya da
saati mili (Yunancada "bilen" anla
adun boyu- bu yöntemlerin uzun
mında) denen bu tür aletler günü-
süredir kullanıldığının bir göstergesi.
MÖ 320-260 civarı
Mö 300 civarı
MÖ 287-212
Mö 50 civarı
Euclid (Öklid) geometri bilgilerini derleyerek. ünlü
Hindistan"da yaşayan matematikçiler ilk kez �fırı rakamsal bir yer doldurucu olarak kullandılar.
A�imet suda yüzen bir cisme uygulanan kuwetin. o cismin yerini aldıgı sıvının agırlıgına eşit oldugunu ileri sürdü.
Onluk sayı sistemi Hindistan'da geliştirildi.
eseri Elementler'de
genişletti.
149
B İ L İ M İ N S E R Ü V EN i
İLK YAZILAR Kil tabletler üstüne baskılanarak elde edilen piktograflar, antik Sümeı'de kayıt defteri yerine geçiyordu. Çivi
yazısı denen ve <;iviyle biçimlendirilmiş bu sembollerle birlikte ilk yazı dili ortaya çıktı.
Sayı sayına ise apayrı bir konu.
geçen avcı ve göçebelerin daha bü
Örneğin iki ağaca bakmak ile, bu
yük sayılarla baş etmesi gerekiyordu.
ağaçları temsilen yere iki çubuk koy
Yerleşi min henüz ilk dönemlerinde
mak, büyük bir aşamayı gerektirir;
dahi ortak kullanımlı depolarda sak
çubuk gruplarını birbirine eklemek
lanan tahılın hesabını tutmak duru
ise daha da büyük bir aşamayı. İnsanbiliınci ve arkeologlar 1 0.000
150
mundaydılar. Böylesi büyük miktar
lar, çok daha gelişkin ve kullanışlı
yıl kadar önce tarım ve hayvancılığın
hesaplama yöntemlerini gerektiri
Ortadoğu'da ortaya çıkışıyla birlikte
yordu.
bu sürecin hızlandığını düşünüyor
MO 7500'lere gelindiğinde, günü
lar. El ya da ayak parmağıyla veya
müz Güney Jrak'ına karşılık gelen
tahtaya çentik atarak sayınak, küçük
Sümer topraklarında, çiftçilere ait
sayılarda işe yarıyordu. Ancak tahıl
depoların takibi için farklı biçimler
yetiştirmek ve hayvan beslemek için
de kilden küçük markalar kullanılı
verimli topraklarda yerleşik yaşama
yordu. Bunlar günümüzde çocukla-
M A D D E VE E N E R J i
rın karton üzerinde oynadığı çeşitli oyunlarda kullanılan markaları an dırıyordu. Kilden küçük bir bilye, "bir kile tahıl"a karşılık geliyordu. Silindir marka, bir hayvanı, yumurta şekilli küçük marka ise bir kavanoz yağı temsil ediyor olabilirdi. Şimdiye dek eski çağlara ait küre, disk ve kü çük piramit şeklinde bu tür markalar bulundu. Bu tarihi eserler, kilin yüksek ısıda şekillendirildiği, ustalıklı çömlek ya pımının geliştiği Bronz Çağı'na aitti. Sözkonusu markaların her biri tek bir birimi temsil ediyordu ve kişinin stokunu belirlemek için markalar sa yılıyordu. Daha çok sayıda eşya üretildikçe -kumaş, parfüm, alet- markalann sayımı da geliştirildi ve arkeolog De nise Schmandt-Besserat'ın görüşüne göre, medeniyetin yepyeni bir ala nında kullanıldı: vergi toplama. İçle rine konan sembollerin işareti dış kısma kazınmış kilden kürelerde markalar saklanıyordu. Çok geçme den markaları resmeden işaretler markaların yerini almaya başladı ve kilden küreler düzleştirilerek daha kolay işaretlenebilen tabletlere dö nüştürüldü. 50 tane yumurta şekilli marka yerine, kil tabletin üstüne taş kalemle 50 adet yumurta şekilli işa ret kazınıyordu. Schmandt-Besserat'a göre MO 3100 civarında büyük bir gelişme ya şandı; 50 kile tahılı, 50 adet tahıl markasının resmiyle anlatmak yeri ne, yeni bir sistem geliştirildi. Bu sis temde bir kile tahıla karşılık gelen sembolün önüne, 50 sayısını temsil eden özel bir işaret ya da işaretler kombinasyonu geliyordu. Sayılar
henüz belli bir adete işaret edecek şe kilde, tam anlamıyla soyutlaştırılına mıştı. Örneğin, "iki" hala tek başına bir şey ifade etmiyor, yalmzca belli bir cismi nitelediğinde anlam kaza nıyordu. Ancak farklı şeylerin mik tarı için aynı sembollerin kullanılı yor olması bile, basit sayına eylemi nin çok ötesine doğru atılmış dev bir adımdı. Ayrıca her ne kadar ilk baş larda yalnızca iki sayı sembolü kulla nuna girmiş olsa da, yine de bu iki sembol, basit bir onluk sistem yarat maya hizmet etmişti. Bu, belki de in sanın el parmaklarının sayısından dolayı, içgüdüsel olarak gelişti. Yeni sistemde çivi işareti "bir"i temsil edi yordu, çember ise "on"u. MO 3000'lerde kilden markaların modası geçti ve yerlerini yine kilden yapılma, dayanıklı hesap tabletleri ile Ortadoğu'da ilerleyen 3000 yıl içinde kullanılacak ve geliştirilecek olan ye ni bir piktografik veri depolama sis temi aldı. Tarihin bu dönemi ayrıca yazı dilinin başlangıcma tanıklık etti. Bu da "çivi biçimli" anlamına gelen "cuneiform" yani çivi yazısı isimli yeni bir oyına semboller dizisinin kullanımıyla birlikte gerçekleşti. Bu görünürde basit ilerleme, aslında 4000 yıldan uzun bir sürede gerçek leşti. Ne var ki insanlar yeni gözlem ve fikirlerini tammlamak ve ölçmek için sayıları kullandıkça, dünyaya yönelik bilgide çok büyük aşamalar kaydedildi. Mezopotamya Bereketli Hilal kill türlerinin bir parçası olan Babilliler, Sümerlerin kaydettiği gelişmeleri da ha da ileri götürdüler. Daha çok sayı da rakamsal işaret ürettiler ve tıpkı günümüzde kilogramı grama dö-
çM . Aııdt oill � _,. ,. ..,,. ,.
... . . � ....... ..... gllılgl !11j111ı1111 9l11 � Q;I ,.... � -- eılıl hllt �
151
BiLiMiN SERÜVENİ
TO P RA K, H AVA, ATEŞ, S U ünya neden yapılmıştır? insan duyuları bu temel
D soruya farklı kültürlerde (önce
Mô 2000
civarı
Çin'de, sonra antik Hindistan'da ve nihayet Mô 5. yüz
Aristoteles, zıttıyla eıleıen dört elementin birbirlerine dönüıümleri -topra9ın havaya, suyun ateıe- üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapmıştı.
yılda Yunanistan'da) hep aynı yanıtı verdi; madde bir
"Ôrne9in, tek bir özelli9i de9iıirse, ateı havaya dö
kaç temel elementten oluıur. Çinlilere göre bu ele
nüşür," demişti. "Çünkü gözümüzle gördü9ümüz gibi
mentler su, metal, odun, ateı ve topraktı; Yunanlar ve
ateş sıcak ve kurudur, hava ise sıcak ve nemli. Yani nem
Hintliler için toprak, hava, ateı ve su. Eski ça9 insanla
kurulu9a üstün gelirse, ortaya hava çıkar... Sırasıyla,
rına göre fizik ve metafizi9i ayrı düıünmek zordu ve bu
ateşin suya, havanın topra9a, ve yine su ile topra9ın
elementler gerçek oldu9u kadar,
ateıe ve havaya dönüıümü ise ola
kavramsal birtakım niteliklerle de
naklı olsa da, çok daha zordur çünkü
yüklüydü.
daha fazla niteli9in de9işimini ge rektirir."
Dört element görüıünü ilk kez Mô 5.
Mô 5.
yüzyılın baılarında Yunanistan'da
Empedokles dile getirdi. Bir şair, dü ıünür, politikacı ve Pisagor takipçisi
nın dengesiyle sa9landı9ına inanı
olan Empedokles'e göre toprak, ha
yordu -kan, balgam ve iki tür safra
va, ateı ve su tüm yaşamın ve madd
ki bu sıvılar da dört ana organa, dört mevsime, insan yaşamının dört evre
denin "rizomata"sını, yani köklerini oluşturuyordu. Her ıeyin atomlardan ya da bojluktan oluştu9una inanan Demokritos gibi atomistlerin; ya da
t496 tarihli
bu ltalyan
gravüründe. toprak. hava. ateş ve su -dört element- birbirinin
içine giriyor.
sine ve dört elemente karşılık geliyordu. Ortaça9 süresince bu sembo lik nitelikler sistemi, elementlerin
maddenin yoktan var edilemeyece-
kendileri kadar önemliydi. ıslaklık ve
9ine ve yok edilemeyece9ine inanan Parmenides'in aksine Empedokles,
kuruluk, sıcak ve S09uk dengesi, ruh-
elementlerin sonsuz bir de9iıim ve
sal ve fiziksel sa91ı9ın göstergesiydi. Aristoteles'in pek çok görüıü gi-
gerilim içinde oldu9unu düşünüyor-
bi, dört element ve onlara karıılık
du. Bu iki özelli9in temelinde evre-
gelen vücut sıvıları teorisi de uzun
nin iki büyük kuweti yatıyordu; çekme ve itme, ya da
süre benimsendi. Ortaça9 döneminde simyacılar mad-
kendi deyişiyle sevgi ve çekişme. Bu kuwetler dünyanın
delerin gerçek fiziksel bileıenlerini keıfettikçe, Arrtote-
sürekli tekrarlanan yaratım ve yıkım süreçlerini meyda-
les'in elementler teorisi sorgulanmaya baılandı.
na getiriyordu. Empedokles'in maddenin yaratılıp sonra yok edilebi-
152
yüzyılda yaşayan hekim Hi
pokrat ise sa91ı9ın dört vücut sıvısı
lngiliz kimyager Robert Beyle 1661'de dört elementin yapısını tartıımaya açtı. Boyle'a göre elementler baş-
lece9ine ilişkin görÜjÜ, Aristoteles'in her ıeYin belli bir
ka maddelere ayrıştırılamaz ya da başka maddelerden
amaçla yaratıldı9ı görüjüyle te" düjüyordu. Aristote-
dönüştürülemezdi. Rönesans döneminde elementlerin
les, toprak, hava, su ve ateıin tüm maddelerde bileıik
yorumu bilimsel dc9il, mctaforik anlamda algılandı. 18.
halde bulundu9u görüjOne katılıyordu ancak bu bile-
yüzyılın sonlarında ise Fransız kimyager Antoine Lavo-
şim, dOjük seviyeli ve cansızdan, insana ve ilahi olana
isier, Boyle'ın kriterlerini temel alan bir elementler liste-
dek uzayan bir varlık zinciri üstündeki tüm varlıkların
si yayımlayarak, günümüz periyotlar tablosunun ilk ıek-
kusu"uzlu9una katkı S09layacak ıekillerde oluıuyordu.
lini hazırlamıı oldu.
M A D D E VE E N E R J i
KAYIP BiR EV ÖDEVi MI? El büyüklügünde tıpık bir Babil kil tabletı üzerine çizilmiş bu şekiller, büyük ola.lıkla bir matematik problemini temsil ediyor. Çözüm ise çivi yazısıyla problemin üstüne yazılmış.
nüştürdüğümüz gibi birbirine dö
ziın açı ve zaman birimlerimize ben
nüştürülebilen sistemler yarattılar.
zer altmışlık biriınlerle çalışıyordu.
Örneğin, on koni bir küçük daireye
İçinde küçük bir daire olan büyük
eşitti. Altı küçük daire ise bir büyük
bir daire, on büyük daireye eşitti:
koniye. On büyük koni, içinde bir
!Ox6x!Ox6x!O, yani 36.000 birime.
çemberi olan bir büyük koniye eşitti
Farklı şeylere farklı sayına sistem
ve bunlardan altısı da büyük bir dai
leri uygulanıyordu -tahıl stoku sayı
re ile temsil ediliyordu. Babilliler, bi-
mı için kullanılan sistem, hayvan sa-
153
B i L i M i N S E R Ü V EN i
DiK ÜÇGENLER �sagar günümüzde
daha çok dik üçgenin kenarları arasındaki ilişk� açıklayan ki� olarak biliniyor. Bu açıklamayı yapan ilk kişi o muydu, bilinmez ama,
kavram kısa sürede dünyanın çeşitli yerlerine yayıldı. Resimde görülen
13. yüzyıla ait belge, Öklid'in Pisagor teoremi kanıtının Arapça yorumu.
154
yımında kullanılandan farklıydı
tiriliyor, ancak sayılar 1 O değil, 60
ama her sistemin sembolleri aynı
üzerinden aktarılıyordu. (Örneğin
olabiliyordu.
53 dakika ile 20 dakikayı toplayaca
İlerleyen bin yıl boyunca bu geçiş
ğınızı düşünün: 53'e 7 dakika ekle
döneminin karmaşası, yalnızca iki
yince bir saat olur, kalan 13 dakika
sembole dayalı bir sisteme dönüştü
ise so nraki saate aktarılır.) İşleri ko
rüldü : dik duran çivi işareti 1 O' dan
laylaştırmak için Babilliler geniş kap
küçük sayılan; sola eğimli çivi işareti
samlı çarpma ve bölme tabloları
ise 10 sayısını temsil ediyordu. Top
oluşturdular. Böylece büyük hesap
lama, çıkarma, çarpma ve bölme iş
lar küçük parçalara ayrılabiliyor,
lemleri günümüzdeki gibi gerçekleş-
sonra birbirine eklenebiliyordu. Bu
M A D D E V E E N ERJ İ
sistemle Babilliler karmaşık hesapla rın üstesinden gelebildiler. Babil halkının matematiksel tab lolar yaratma eğilimi, genel matema tik formülleri konusunda kendini göstermemişti. (Çarpımı ve toplamı bilindiği sürece bir dikdörtgenin enini ve boyunu bulmak gibi) cebir hesapları yapabiliyorlardı, ancak bu nu da bizim denklem dediğimiz sis temle değil, bir dizi işlemle gerçek leştiriyorlardı. Yunanlar eskiye dayanan bilgileri nin Mısırlılardan geldiğini iddia ederdi. Her ne kadar Mısır o dönem de daha gelişkin bir medeniyet gibi görünse de, matematik alanında on luk sistemi pratik aritmetiğin fazla ötesine götürememişti. Ancak Yu narılar gerçekten de MO 7. yüzyılda Mısırlılarla ticareti geliştirmiş, MO 3. yüzyıla gelindiğinde ise Mısır, Yunan imparatorluğunun bir parçası haline gelmişti. Matematik, antik dünyada gelişim gösterdiği her yerde kültürlere gitgi de artan varlıklarını, üretkenliklerini ve bilgilerini ifade etmenin yeni bir yolunu sundu (Çin ve Hindistan'da ise, tıpkı Batı Yarımküre'deki lnkalar arasında olduğu gibi, bağımsız ola rak gelişti). Aynı dönemlerde gelişen yazı dili de hemen hemen aynı amaçlara hizmet etti. Tıpkı yazı mutlaka felsefe anlamına gelmediği gibi, ölçüm de doğal fenomenleri araştırma amaçlı kullanılana dek bi lime dönüşmedi. Matematik dilüıi bilinısel keşiflere adapte edebilmek için geçilmesi gereken bir aşama da ha vardı: doğanın da matematik ku rallarına tabi olduğunu arılamak. Peki bu arılayış nasıl gelişti? Mev-
cut ilk bulgu MO 7. yüzyılda, Yuna nistan'ı işaret ediyor. ülke o dönem de Ege boyunca uzanan Yunan ana karasından Türkiye kıyılarına dek ulaşan; özgür düşünceye sahip, siyasi anlanıda hareketli ve bağımsız eyalet lerden kurıılu bir konfederasyondu. Afrika, Ortadoğu, Hindistan ve Çin'den eşya ve fikir alışverişine açık bir ticaret ağının ortasına kurulu bu lyonya medeniyeti, kuruluşundan itibaren entelektüel meraktan ilham alarak, kısa sürede yükselişe geçti. Küçük adalarda ya da gelişmekte olan şehirlerin ortasında açılan felse fe okullarının kurucuları dillerden düşmedi. 7. yüzyılın sonu, 6. yüzyı lın başlarında -Thales, öğrencisi Anaksimander ve onun öğrencisi Anaksimenes de dahil- İyonya'nın Türkiye kıyısındaki Milet şehrinde yaşayan doğa filozofları, karmaşık bazı kozmogoniler geliştirdiler. Ça lışmaları onları, basit matematiksel oranlarla evrenin tanımlanabileceği sonucuna vardırdı. italya'daki Pisagorcular ise bu gö rüşü alarak iyice geliştirdiler. Yapılan çalışmaların Yunan düşüncesi -ve daha sonra tüm bilüıısel düşünce üzerinde büyük etkisi oldu. Sözko nusu öğretilerden günümüze bir şey kalmamış olsa da, Pisagor'un mate matik, bilim ve batı düşüncesi üze rindeki etkileri inkar edilemez. MO 560'da Türkiye kıyılarının he men açığındaki Samos adasında do ğan Pisagor, gençliğinde Mısır ve Ba bil'e yolculuk yaptı. Samos'a döndü ğünde çileciliği, vejetaryenliği, ölçü lülüğü, politikayı, felsefeyi, astrono miyi, reerıkarnasyonu, müziği ve matematiği benimseyen ve kadın ve
155
B i Li M i N S E R Ü V E N İ
ÖNCEKi SAYFALAR Salvator Rosa'ya ait bu 17. yüzyıl tablosunda, hem matematikçi hem de bir mistik olan Pisagor'un yeraltından çık�ı resmediliyor.
erkeklerden oluşan tarikat benzeri bir grup kurdu. Pisagor ve takipçile
rer birim uzunluğundaysa, teoreme göre "c'', yani hipotenüsün uzunlu
ri bir gamın notaları arasındaki boş lukları belirleyen sayısal oranları keş fettiler. Araştırmalarını müzikten
ğu, ikinin kareköküdür. Pisagorcular haklıydı: bu değeri, iki sayının oran tısı olarak göstermenin yolu yoktur.
matematiksel ilişkilere, oradan da geometrik biçimlere ve sayı dizilerine doğru ilerleterek, uyum ve simetri
ondalık virgülünden sonra gelen sa yılar ( l.414213 .. . ) ne belli bir düzeni
arayışını durmaksızın sürdürdüler. Bizim için bu gelişmelerin önemi,
irenin çevresinin çapına olan oranı, yani "pi" sayısı da yine bilinen sayı larla ifade edilemeyen bir olguydu.
nimsenmesinde yatıyor. Pisagorcu lar bu anlayışı teorik bir disipline dö
Pisagor'dan sonra Yunan düşü nürler geometrik biçimlerde tinsel
nüştürdüler: matematiksel önerme
bir cazibe de keşfettiler. Platon gün
ler, sağlam kanıtlar gerektiriyordu. Onlara göre, "her şey sayılardan olu şuyor"du. Pisagorcular yıldız ve ge
delik yaşamda gözlemlediğin1iz ya da karştlaştığımız her şeyin, dünyevi
zegenlerin düzenli hareketlerinde de "kürelerin müziği"ni aradılar. İddia
alemde var olan, zamansız birtakım ideal formların kusurlu yansımaları
larına göre geometri insanlar için ev
olduğunu ileri sürdü. Pisagor'un yo hınu izleyen Platoncıılar, doğanın
zandırmanın bir yolu olabilirdi. Tuhaf bir keşif Pisagorcuları hay rete düşürmüştü: herhangi bir dik
form ve fenomenlerinin özlerinde, keşfedilmeyi bekleyen matematiksel simetriler -yeni doğrular- barmdır dığmı iddia ettiler. Matematiğin doğayı tanlfl1laması
leri sayılarla kesirli olarak ifade ede memişlerdi.
devasa bir adımdı. Örneğin, geze genlerin görünürde düzensiz yörün
Tam anlamıyla ifade edilemeyen
gelerinin ardında yatan düzenli, uyumlu ve matematiksel anlamda kusursuz hareketlerini bulmaları
nel) sayılar" dediğimiz kavramı keş fetmenin eşiğine gelmişlerdi. Çalış malarının sonunda bugün "Pisagor
Plaıon'nun
teoremi" diye adlandırdığımız for mül bulun<lu. Teorem matematiksel olarak a2 +
(Eflatun) formlar
b2
teorisi lıakkında
"a" ve "b" üçgenin kenar uzunlukla rını, "c" ise hipotenüsün uzunluğu nu temsil eder. Üçgenin kenarları bi-
158
insan deneyimlerinin ötesindeki bir
üçgenin hipotenüsü ile iki kenar uzunluğu arasında sabit bir orantı olduğunu anlamış, ama bunu bildik
bu sayı nasıl bir sayıydı? Pisagorcu lar, günümüzde "oransız (irrasyo
için bkz. sayfa 239.
takip eder, ne de sonlanırlar. Bir da
ses kadar doğal bir unsurun, mate matik yasalarına tabi oluşunun be
reni arılamanın ve yaşama uyum ka
daha fazla bilgi
Günümüzün onluk sistemine göre,
=
c2 diye ifade edilir. Formülde
na ilişkin görüş kavramsal açıdan
için öğrencilerini teşvik eden Pla ton'un, aslında matematiksel astro nomiyi başlattığına inanılır. Platonik bakış açısı, yüzyıllar boyu tekrarla nan bir özdeyişle ifade edilir: "Tan rı'nın işi daima geometriyledir." Yaklaşık iki bin yıl sonra Galileo da temelde ayt1ı şeyi söyleyecek ve evren "matematik dilinde yazılmış... yüce bir kitaptır. Varlıkları ise üç-
M A D D E VE E N E R J i
MATEMATİK HER YERDE Pisagor ve takipçileri gerçekliQin yapı. itibanyla matematiksel okl�una inanıyordu. YoQun bir çalışmayla, evrenin gizil uyumu ve matematiksel düzenini kavramak mümkündü.
genler, daireler ve diğer geometrik şekillerdir" diyecekti. MO 300 civarında yaşayan ve geo
de Euclid, tüm geometrinin dört te mel
postulattan
kaynaklandığını
söyler: herhangi iki nokta bir doğ
metrik doğru arayışından ilham alan
ruyla birleştirilebilir; herhangi bir
Euclid (ôklid), antik Babil'den Mô
doğru, doğru biçiminde sonsuza dek
400'lerdeki Eudoxus'un (ôdoksos)
uzatılabilir; herhangi bir doğru par
çalışmalarma dek, o güne kadar elde
çası kullanılarak, o doğru parçası ya
edilen tüm geometrik bilgileri derle
rıçap oluşturacak ve bir ucu merkezi
meye karar verdi. Ortaya çıkan
Elementler adlı eser-
teşkil edecek şekilde daire çizilebilir; ve bütün dik açılar birbirine eşittir.
1�9
BİLiMiN SERÜVENİ
PEK ÇOKLARININ öllRETMENI
ken dönem doğa felsefecileri madde
Yunan matematikçi
ortaya çıkmıştı? Evrenin yapıtaşı
dünyasını sorguladılar. Madde nasıl
Eudid (ôklid) birçoklan
neydi? Hava mı, su mu, ateş mi, yok
tarafından geçmiş ve
sa hepsinin bileşimi mi? Madde hiç
günümüz geometrisinin en büyük öcjretmeni
bir şeyden gelmemiş olabilir miydi?
olarak kabul edilir.
amacı var mıydı, yoksa varlıklar rast
Bir yaratıcı var mıydı? Yaşamın bir gele mi ortaya çıkıyordu? Madde ev reni hep aynı mıydı, sürekli değişi yor muydu? Pek çokları için bunlar, matematiksel çözümlere tabi olama yacak metafizik sorulardı.
Mô 7. ve 6. yüzyılda yaşayan kimi düşünürler evren görüşlerini temel bir elementin ya da elementler bile şiminin etrafında yapılandırdılar. Madde biçimlerinin -cansızdan can lı varlıklara dek- çok farklı ve çeşitli
Elemenıler'deki titiz ve bir
olması bu elementlerin sürekli deği
birini adım adım takip eden mate
şin1 halinde oldukları ve varoluşla
Öklid'in
matiksel çıkarımları, zamanla mate
yokoluş arasındaki bir noktada den
matiksel kanıtlamanın standardını
geyi buldukları anlamına geliyor ol
oluşturdu.
malıydı. Bu kavramlar Mô 5. yüzyıla
Öklid'in eseri 2000 yıldan uzun bir süre temel geometri kitabı görevini gördü. Hollandalı matematikçi B.L.
Mô 5 1 5 civarında doğan Elealı
van der Waerden bir yazısında, "Ele
Parmenides,
mentler
yokluğa gidişinin, yokluğun belli bir noktada var olduğunu gösterdiğini
neredeyse yazıldığı günden
ve neredeyse günümüze dek toplum
maddenin varlıktan
sal olaylar üzerinde süreklj ve önem
ileri sürdü. Ancak böyle bir şey ola
li bir etki yarattı," demişti. "Kitap, 19.
mazdı çünkü varlık vardır ve eğer
yüzyılda ôklidci olmayan geometri
varsa, var olmaya devam edecektir.
nin ortaya çıkışına dek, geometrik
Parmenides, "Doğruluğun Yolu"
usavurumun, teorem ve yöntemlerin
adlı şiirinde şöyle diyordu: "Var ol
temel kaynağını oluşturdu."
mayan vardır, görüşü asla hüküm
YUNANLAR: ZİHİN V E MADDE
160
dek tartışmaların özünü oluşturdu ancak 5. yüzyılda yol çatallandı.
sürmeyecek: Düşüncelerin o yola , sapmasın sakın! , Parmenides'in çağdaşı, belki de
Tıpkı geometri, matematik ve astro
öğrencisi Empedokles durağan bir
nomide kaydedilen ilerlemeler gibi,
evrenin, bir kez ortaya çıktıktan son
fizik adı verilen doğa biliminin kök
ra değişmeyeceği görüşünü paylaşı
leri de Yunanlara uzanıyordu. Bu er-
yordu ama içinde yaşadığımız dün-
M A D D ö VE E N E R J i
GÖKSEL DÜZEN Öklid ' in geometri alan ındaki �ret ıleri Dünya ile yıldızlar, güneş, ay ve gezegenler arasında ilişkiler kuru lması nı teşvik etti. Batlamyus, evrenin merkezine Dünya'yı koyarak do� rulanması zor bir hata yaptı.
yada değişimin, maddenin dört "kö
birbirine doğru çekilebilirdi. Empe
kü" arasındaki hassas etkileşim saye
dokles çekme ve itme kuvvetlerine
sinde mümkün olduğunu ileri sür
bu isimleri vermişti. Her kökün ken
müştü. Bu kökler toprak, su, hava ve
dine has özellikleri vardı ve tüm
ateşti. Dört kök, "sevgi" ve "çekiş
madde bu köklerin farklı bileşimle
me" ile birbirinden ayrılabilir ya da
rinden meydana gelmişti. Bu bile-
161
BiLiMİN SERÜVENi
GÜLEN FiLOZOF
Yunan filozof Demokritos uzay ve
maddenin atom denen, sonsuz sayıda ve yok denecek kadar kO<;ük birimlerden olu�una i nan ıyordu .
Dernokritos'a göre atomlar sürekli hareket içindeydi ve birleıerek görünürde ka� lıi<;imlere dönüşebilirdi.
şiınler kısa süre sonra "elementler"
den göremiyordu. "Yokluktan daha
diye anılacaktı.
küçük şey yoktur," diye çıkıştrdı Par
Abderalı Deınokritos tartışmaya farklı
162
yaklaşıyordu.
Mô yaklaşık
menides takipçilerine. Ona göre dünya, içinde farklı biçim ve boyut
460'ta doğan Dcınokritos, insanın
lardaki algılanamayacak kadar kü
çeşitli halleriyle eğlendiği için "gülen
çük ve nüfuz edilemez atom yağ
aıomos
filozof' olarak anılırdı. Kendisinin
murları olan (Yunancada
yüz yaşına dek yaşadığı söylenir.
sözcüğü, kesilemez ya da bölünemez
Demokritos varlık ile yokluğun
anlamına geliyordu) devasa bir boş
birarada bulunmaması için bir ne-
luktu. Atomların rastgele çarpışına-
lan sonucu ortaya cisimler çıkıyordu; atomlar
ANTiK DÖNEM MATEMATİKÇİLERİ
ayrılınca bu cisimler de parçalanıyordu. Platon öğrencilerini dünyanın kusurlu gö rünümü ardında saklı sonsuz gerçekliği ara maya yönlendirirken,
en ünlü öğrencisi Aris
toteles, doğrudan doğa gözlemine büyük önem veriyordu. Aristoteles yalnızca Platon cular ve Pisagorcuların öncelik verdiği yüce gök hareketlerini değil, solucandan
deniz var
lıklarına dek, doğal dünyanın çeşitli sıradan
Soyut usavurumu kusursuzlaştıranlar Mô 1900-1600 civarı ileride "Pisagor teoremi'" diye anılacak o lan bilgi Babil'de mevcuttu.
Mô 580 civarı Pisagor Samos'ta döğdu .
Mô 535 civarı
varlıklarını da incelemişti. Aristoteles mantık bağlamında atom teori sini reddetmiş, onun yerine Empedokles'in dört elementi olan ateş, su, toprak ve havaya dayalı çok ayrıntılı bir teori geliştirmişti. Ona göre canlı ve cansız varlıklar bu elementlerden oluşuyordu. Ancak Aristoteles, elementlerin değişebildiklerine ilişkin görüşüyle Empedok les'ten ayrılıyordu. Elementler ıslaklık ya da kuruluğa, sıcak ya da soğuğa bürünebiliyor ya da bunlardan sıyrılabiliyor, ayrıca birbirlerine dönüşebiliyorlardı. Doğal dünya üzerinde yaptığı gözlemler -balıklar nasıl yüzer, inekler nasıl çiğner Aristoteles'e, doğadaki her şeyin bir tasarın11 ya da amacı olduğunu söylüyordu. Aslında ona göre yaşamın kendisi yukarı doğru yükse len bir amaçlar düzenine sahipti. Bu düzen cansız varlıklarla başlıyor, büyüyerek kusur suzluğa erişen bitkilerle devam ediyor, sonra yiyecek bularak kusursuzluğa erişen hayvanla ra geçiyor ve nihayet kusursuzluğu düşünce ve mutltılukla yakalayan insanla sonlanıyordu. Aristoteles'in dünyası dinamikti. Başlıca özellikleri değişim ve hareketti. Her cismin ar
Pisagor Mısır'a seyahat etti ve bir Mısır istilası sırasında Pers Kralı Camyses (Kambiz) tarafından esir alındı. Çok geçmeden Pers topraklarına getiri l di ve oradan büyük olası l ıkla Hindistan'a geçti.
Mô 532 civarı
Pisagor Güney ltalya'ya taşındı ve Croton' da bir okul kurdu.
Mô 500 civarı
Pisagor, Güney ltalya'da, Metapontum'da öldü .
Mô 400 civarı Eudoxus (Ödoksos) Anadolu, Kindos'ta döğd u . Mô -gz civarı Eudoxus rahiplerle birlikte çalışacağı Mısır'a gitmeden önce Atina'da iki ay boyunca derslere katıldı.
Mô 350 civarı Yaşamını öğretmenlik ve yasa koyucu olarak geçiren Eudoxus Knidos'ta öld ü . Mô 330 civarı Euclid tahminlere göre Mısı(da lskenderiye yak ınlarında döğdu .
Mô 300 civarı Euclid çığır açan geometri kitabı
f/ement/er'i tamamladı.
dmda, onun deyişiyle dört neden yatıyordu;
Mô 2137 civarı
bu nedenler öğrenilirse, amacın kendisini an
Arşimet Sicilya, Syracuse'da döğdu.
lamak mümkündü. Nedenlerden ilki,
cismin
yapısını oluşturan maddeydi. İkincisi, madde nin aldığı biçimdi. Etkin neden denen üçün cüsü, cismi meydana getiren şeydi. Dördüncü ve son neden ise Aristoteles'e göre en önemli nedendi. Nihai neden diye adlandırılan bu ne-
Mô 212
Arşimet, Syracuse'un Romalılar tarafı nd a n yağmalanması sırasında öldü.
Mô 2f:IJ civarı Euclid öldü.
B İ Lİ M i N S E R Ü V E N i
rindeki kendi sonlarına doğru deği şim gösterme ilkesiydi, ya da sanat kar insanların eli aracılığıyla başka amaçlara yönlendirilmeleri. Demokritos'tan bir yüzyıl kadar sonra, Epikür (Epicurus) nnun atom teorisini ele aldı ve zihninde ruhun, tanrıların ya da yaratıcmm etkisi ol maksızın bir boşluk içinde hareket eden atomlardan yapılma materya lisı bir dünya canlandırdı. Demok ritos'unkilerin aksine, Epikür'ün atomlarının ağırlığı vardı; yolları aniden değiştirilebilir ve çarpıştınla bilirlerdi; belli bazı biçimlere bürün YARATICILIK VE
den, bir şeyin ne işe yaradığım, ama
düklerinde koku ya da tat gibi du
HAYRANLIK
cınm ne olduğunu, neden var oldu ğunu açıklıyordu.
yumlar yaratabilirlerdi. Epikür'e gö re, doğal olaylarm hiçbir amacı yok
Doğal olan her şey -insan elinden çıkan yapay işlerin aksine- kendi içinde, onu amacına ve nihai nede
lemlerine bağlıydı. Zihin bile atom lardan oluştuğu için bedenden fark
Yukanda görülen Arşimet vidası, su taşımak için basit bir mekanizmadan
tu; her şey atomların rastlantısal ey
yararlanıyordu.
nine doğru götüren itici bir ilkeyi ba
sızdı. Ölüm geldiğinde hem zihnin
Rembrandt 1 653'te
rındırıyordu.
antik dönem düşünürü Aristote"'5'i (yan sayfa)
Örneğin, bir meşe palamudtunın amactnı gerçekleştirmek, yani olgun
hem de bedenin atomları havaya ya yılıyordu.
kendisinden de önce
bir meşe ağacına dönüşmek için dı
yaşam� şair
şarıdan gelen bir itici güce gereksini
Homeros'un büstüne
mi yoktu. Son uç olarak Aristoteles' e göre maddi varlıklar sürekli bir deği
bakarken resmediyor.
şim içinde, bir durumdan diğerine geçiyorlardı. Bunu sağlayan ya içle-
Yunanlar geriye temel bazı fizik kavramlarmı bıraktılar: atom yapısı na sahip olan veya olmayan ele mentler, tüm maddenin yapıtaşları dır; madde yaratım ve gelişim, bo zunma ve yıkım süreçlerinden geçer; değişim geçirdiği için maddenin
1 600 - 1704 1600
1604, 1609
1621
1654
lngiliz doktor Wılliam
ltalyan gökbilimci Galileo
Gilbert. De magnete
Galilei. kütleçekimi, ivme
Hollandalı gökbilimci Snell, yansıyan ışıgın izledigi yolu
(Mıknatıs Üzerine) adlı eserini yayımlayarak
ve hızla ilqili deneyler gerçekleştirdi.
Fransız matematikçi ve düşünür Blaise Pascal, sıvı
manyetizma alanındaki
bilgiye büyük katkıda bulundu.
164
belirleyen yasayı keşfetti Bu yasa ileride "Snell
yasası" olarak adlandırıldı.
içinde kuvvetin tüm
eşit olarak iletildigini açıkladı.
yönlere dogru
M A D D E VE E N E R J i
1662
1668
1687
1704
lngiliz düşünür Robert Boyle, sabit ısıda tutulan gazın hacminin. basıncıyla ters orantılı oldu�unu belirledi. Bu yasa ileride "Boyle yasası" olarak adlandırıldı.
lngiliz fizikçi lsaac Newton,
Newton, Philosophiae
Newton ışık ve tayf
bir cismin d�rusal
momentumunun, kütlesi ile hızının çarpımına eşit oldu�unu belirledi.
natura/is principia mathematica'yı ('fa dn kısaca Principia)
üzerine çalışması Opticks 'i yayımladı.
yayımlayarak, hareket yasalarını ve evrensel kütleçekim yasasını ortaya koydu.
16'
BiL i M i N SERÜVENi
BANYOOA GELEN iLHAM E1'aneye göre Ar;imet ünlü "evrelc:an anını, kralın yeni tacının altın
mı, alaşım mı oldugunu anlamak için taşan sudan
yararlanabileceğini anladıgında yaşamıştı.
formları genelde geçicidir. Tüm
ve bilginler bu kalabalık kente akın
bunlar bilimci ve düşünürlere, 2500
etliler.
yıl sonra bile ilham vermeyi sürdü
ye'den çıkmıştı, büyük olasılıkla an
"EVREKA!"
Arşimet de öyl e. MO 287'de Sicilya,
tik dünyanın üretken matematikçisi
(Arisloteles'in şahsen ders verdiği)
Syracuse'da doğan Arşimet, gerçek
genç Büyük fskender'in Afrika ve
lerden çok efsaneleriyle bilinir. Bu
Asya'daki olağanüstü fetihleri sonu
ef.sanelerin en ünlüsü de suya batırı
cunda Yunan bilgi ve kültürü MO 4.
lan bir cismin, hacmine eşit miktar
yüzyıldan itibaren dünyanın dört bir
da suyu taşırdığını keşfeden Arşi
yanına yayılmaya başladı. İsken
met'in, banyo yaptığı küvetten çı
der'in 323'teki erken ölümünü taki
rılplak fırlayıp,
ben imparatorluk generaller arasın
diye bağırarak sokaklarda koşması
"Evreka!-
Buldum!"
da paylaştırıldıysa da, Helenistik kül
dır. Arşimet pratik zekası sayesi nde
tür birleştirici gücünü korumayı ba
bilgisini yaşama geçirebilen, süreçle
şardı.
ri anlamaya ve arkalarında yatan
Bilim ve matematik açısından bel ki de en çok Helenik.leşmiş ve kesin likle en üretken olan bölge Mısırın
166
Geometri ustası Euclid, İskenderi
ren görüşlerdi (bazen de sorular).
( Makedonyalı
Mısır'dı.
generalin
matematiksel ilkeleri çözmeye çalı şan bir düşünürdü.
"Evreka,, anı ise buna güzel bir ör nekti. Syracuse kralı, Arşimet'ten bir
adıyla kurulmuş on iki kadar kent
tacın saf altından mı, alaşım mı ol
ten biri ulan) İskenderiye kenti, an
duğunu belirlemesini istemişti. Öy
tik dünyanın en kozmopolit bölgesi
küye göre banyosundaki küvete gi
haline geldi. Farklı uluslardan tüccar
ren Arşiınet, küvetten dışarı taşan
suyun kendi hacmine eşit olması gerektiğini kavradı. Böylece altın tacın tam hacmini ölç menin yolunu keşfetmişti. Altın en yoğun me tal olduğundan, Arşimet'in tek yapması gere ken, taç ile aynı miktarda su taşıran bir saf al tın külçesi yapmak ve taç ile külçenin ağırlıkla rını karşılaştırmaktı. Taç külçeden hafif gelir se, daha hafifbir metal ile karıştırılmış bir me talden yapılmış olmalıydı. Ancak sonuçta ağır lıkların eşit olduğu ve tacın saf altından yapıl dığı ortaya çıktı. Arşimet Eudoksus'un geometri çalışmaları nı geliştirdi ve bir dairenin çevresinin çapına olan oranuu, yani "pi" sayısını büyük bir titiz lik ve doğruluk oranıyla hesapladı. Ayrıca kü renin alan ve hacim hesabı için formüller üret ti. (Küre hacminin formülü konusunda ken disiyle öyle gurur duyuyordu ki, formülün mezar taşına kazınmasını istedi.) Tüm bunla rın yanında bir cismin kütle merkezini belirle mek için de formül geliştirdi. Arşimet'in ilk mekanik buluşunun, suyu yı.ıkarı doğru taşın1ak için geliştirilmiş bir alet olduğuna inanılır. "Arşimet vidası" diye bili nen bu düzenek, döndürüldüğü zaman akan suyu yı.ıkarı, karaya doğru çekebilen spiral bi çimli bir pompaydı. Arşimet kaldıraç yasasını da ayrıntısıyla or taya koydu. Yasaya göre, dengede duran ci simlerin dayanak noktasına olan uzaklıkları, ağırlıklarıyla ters orantılıdır. Tıpkı makara, ta koz ve çıkrıkta olduğu gibi. Kaldıraç o dönem için yeni bir buluş olına sa da, sistemin gerisindeki matematiği formü le döken Arşimet artık her ağırlık için gerekli
LORD KELVIN Mutlak sıfırın kaşifi 1824 26 Haziran' da lrlanda'da Be�ast'ta doğdu ve William Thomson
adını aldı.
1834 Glasgow Üniversitesi' ne başladı.
1841 Cambridge Üniversitesi, Peterhouse College'a girdi.
1845 Matematikten dereceyle mezun oldu ve Cambridge, Peterhouse College üyesi seçildi.
1846 Glasgow Üniversitesi'nde doğa felsefesi profesörlügüne başladı; Kraliyet Felsefe Akademisi üyesi oldu.
1848 Mutlak Termometrik Ölçek üzerine isimli çalışmasını yayımladı. Önerdigi ölçek daha sonra "Kelvin ölçegi" adıyla anıldı.
1851 Kraliyet Akademisi üyeligine seçildi.
1852 James Prescott Joule ile birlikte sıkıştırma oranı degiştikçe, gazın ısısının degişti�ini keşfetti. Bu keşif ileride "Joule-Thomson Etkisi" diye adlandırıldı.
1854 Telegrafik iletişim cihazını geliştirerek, kardeşleri James ve William Rankine ile birlikte ilk patentini aldı.
1857 Agamemnon ve U.S.S. Niagara gemileriyle Atlantik telgraf
kaldıraç uzurıluğıınu hesaplayabiliyordu. Dil
H.M.S
lere destan bir uygulamalı gösteride, Syracuse
kablosunun döşenmesi girişimini üstlendi.
kralına devasa bir gemiyi yalnız bilek gücüyle hareket ettirebileceğini kanıtlamak için maka ralı bir düzenek bile kurmuştu. Arşimet aynalar ve yansıyan ışıkla da deney ler gerçekleştirdi. Ancak bir dizi ayı1adan ya rarlanarak Roma donanmasını yakmaya çalış-
1860 Maddelerin termoelektrik, termomanyetik ve piroelektrık özellikleri üzerine önemli yazılar yayımladı.
1907 1 7 Aralık'ta lskoçya'da Ayrshire yakınında öldü.
B İ L İM iN S E R Ü V E N i
M A DDE VE E N E R J i
MEKANİ K BİLGİ
namik" doğdu: borulardan geçen
Sahip oldu�u kaldıra<;
akıntıları ve dalgaları, hatta pencere
yasao bilgisinden destek
pervazlarına düşen yağmur damlala
alan Af>imet, kendinden
rını ilgilendiren akan su fiziği. Arşirnet hidrostatik için neyi tem
emin, şu ünlü sözünü söylemişti: "Bana bir
sil ediyorsa, Danicl Bernotılli de hid
-.-:-����
dayanak nokt<:ısı
rodinamik için ayıu şeyi temsil edi
------ . ;.· __:__
gösterin, dünyay ı yerinden oynatayım."
yordu. Hollanda'da Groningen'de, l 700'de doğan Bernoulli, matema
tikçi üç erkek kardeşten biri olan İs viçreli Johann Bernoulli'nin oğluy du. Matematiği oğluna babası öğret mişti ama oğulun çalışmaları kısa sürede babasınınkileri gölgede bı raktı. Genç Bernoulli matematik ve
BAROME1RE
fizik öğrendi ve 1 738'de çığır açıcı
Barooıette atmosfeik
nitelikteki çalışması
ca'yı yayımladı.
168
tığı söylentisi büyük olasılıkla asılsız
lik kazandı ve Kuzey İtalya'daki yeni
taşındığını keşfeden Fransız mate
dı. İşin aslı Romalılar Syracuse'u
ve olağanüstü üretken İtalyan mü
matik
yağmalanuş, Arşimet ise arbedede
hendisler kuşağı için örnek teşkil et
Arşimet'in çalışmalarından yola çık
dehası
Blaise
Pascal,
Hydrodynami
Daniel Bernoulli ça
lışmasında kendi adını taşıyan ilkeyi
aynı zamanda deniz
tasarlamıştı. İlkeye göre hm artan sı
seviyesine olan
vuun basıncı azalıyordu. İşte bu ilke
uıaklıga ka�ık
akışkan dinamiği biliminin temelini
geldigi iı;ın barometre
oluşturdu. Böylece nehirde akan su
ılerakımda
lar kadar, bonılardan akan suyun
ölı;ülelıilir. Barometre
hareketine de açıldık getirilmiş oldu.
hızla düştügürde
Kuş ve uçak kanatlarının işleyişine
genellikle hııına
yönelik anlayışm ise ilk temelleri atıl
beklenir, hala
dı. Aslında hava da bir akışkandır ve
yükseld iginde ise
kanatlar yukarıdan hava basıncını
havanın iyi olacagı
azaltacak, aşağıdan kaldırma sağla
öngônllelıilır
yacak şekilde tasarlannuştır. Daniel
Bernoul li
ile
babası,
l 734'te Paris Bilim Akademisi tara
yaşamını yitirmişti. Buna rağmen
li. Ünü buradan Avrupa'nın pek çok
mıştı. Deneyleri Pascal'ı, şırınganın
fından verilen
Romalılar Arşimet'i zekası ve meka
yerine yayıldı. Arşimet'in itme gücü,
ve günümüz hidrolik fren mekaniz
ödülünün ortak sahipleri ilan edildi ler. Baba Bernoulli, ödülü oğluyla
astronomi büyük
nik dehası yüzünden takdir etliler ve
yüzen cisimler ve hidrolik gibi konu
maları için halen büyük önem taşı
bilginin şöhreti antik çağın ötesine
lar üzerine teorik araştırmaları ka
yan hidrolik presin icadına yönlen
paylaşmaktan dolayı büyük bir öfke
dek uzandı. Arşimet'in matematik
dar, icatları da 16. ve
dirmişti.
ye kapıldı ve Daniel'ı evden attı. Jo
alanındaki başarıları, onun çalışma
analitik arayışlara ve yaratıcı çalış
Arşimet ve Pascal durgun sıvı bili
larını MS 8. yüzyılda yeniden keşfe
malara ilham kaynağı olmayı sür
mi "hidrolik" üzerinde çalışmalar
oğlunun büyük eseri
den Arap matematikçilerden de bü
dürdü. Örneğin, 1600'lerin ortasın
yapnuşlardı. Ancak sıvılar genelde
ca'nın kendi çalışmalarından kopya
yük takdir topladı. Arşimet İtalyan
da bir kaptaki sıvıya uygtılanan ba
hareket halinde olduğundan, 1 8.
landığını iddia etti. Aldatıcı iddiala
Rönesansı'nda bir ke-L daha popüler-
sıncm, sıvının her yerine eşit şekilde
yüzyılda kaçınılmaz olarak "hidrodi-
rını desteklemek için ise sahte basım
l 7. yüzyılda
basınç seviyesını
ölı;er. Hava basına
hanı1 Bernoulli daha sonraları bile
Hydrodyııami
169
Bi L i M i N S E R Ü V E N İ
DANIELIS B ERNOUL L I JoH. Fıt. M ED, Pa.o F, B A s ı t:
AEROOİNAMIK iLKESi
ACAD. SCJENT. lı\lPER. PETROPOLITANiE , PRIUS MATHEH SUBLIMIORJS. PROF. ORD. NUNC lllEMBRl &T PROF. HONOR..
Ar;imet ve Pascal durgun sularla ilgili
H Y D RODY NAMIC�
konulara açıklama getirmişlerdi. Öte yandan mateırntikçi
DE
Daniel Bemoolli hareket
SIVE
ET MOTIBUS FLUIDORU COM ME N T A R I L . O P US A C A D E M I C UM
YIRIBUS
-
halindeki SMların farklı fiziksel özell ikleri
A B At1CT O R E , D U M PET ROP'OLI- AGER .E T , C O N G E S T U M,
oldugunu k�feni . Bernoulli buk;ıulannı Yunancada akan su anlamına gelen HydrodynamiG3 adlı çalışmaonda aQkladı.
e-!R G E N T O R AT/, Sumpuöus JOHANNIS l\EINHOLDI DULSECK.Ell.I , ·
Typis Joıı.
Anno- 111 o cc xxxvııt !fıı<R. DECKJRI, Typographi Bafilicnfis..
1738 - 1827 1738
1785
1798
1800
İsviçreli matematikçi Daniel Bernoulli, akışkanın hızı arttıkça, basıncının azaldığını belirledi. Bu ilke kanatların işleyişini açıkladı ve insanın uçmasını olanaklı hale getirdi.
Fransız fizikçi Charles Augustin de Coulomb, elektrik yükleri arasındaki kuweti keşfetti, yasa ileride Coulomb yasası adını aldı.
Amerika doğumlu Britanyalı fizikçi Benjamin Thompson, ısı üzerine çalışmalar yaptı ve ısının madde yapısında bulunan bir şeyden değil, sürtünmeden kaynaklandığını ileri sürdü.
ltalyan fizikçi Alessandro Volta, elektrik bataryasını
170
icat etti.
M A D D E VE E N E R J i
tarihli ve (Daniel'inkine) benzer baş
felsefecisi olarak adını duyurdu. Mı
lıklı bir kitap yayımlayacak kadar ile
sır'ın Fatımiler tarafından yönetildi
ri gitti.
ği dönemde Kahire'ye taşındı. Fatı
ISLAM DÜNYASiNiN KATKILARI
hammed'in kızı Fatma'dan alan bir
miler, isimlerini peygamber Mu İslam hanedanıydı. Bu hanedan Ku
Roma İmparatorluğu'nun çöküşü ve
zey Afıika'nın bir kısmı ile Sicilya'yı
Avrupa'nın barbarlar tarafından isti
yönetiyordu ve Kahire'yi imparator
lasının yarattığı karmaşanın ardın
luklaruun başkenti yapmıştı. Fatımi
dan bilimsel düşüncenin yeniden ye
halifesi el-Hakim'in bilime büyük
şermesi MS 800 ile 1300 arasında, he
bir merakı vardı ve Kahire'de, 13ağ
nüz yükselmekte olan Müslüman
dat'm kütüphane, arşiv ve kayıt da
dünyada, özellikle de başkent Bağdat
iresi olan Bilgelik Evi'ne rakip bir
ile Kurtuba'da gerçekleşti. Kısmen
eğitim merkezi inşa ettirmişti.
halifelerce desteklenen büyük bir çe
Mısır'a yerleşen el-Heysem, yıllık
viri projesi sonunda yüzlerce Yunan
Nil taşkınlarını kontrol altına alma
belgesi Arapçaya çevrildi. İslam dün
nın yollarını düşünmeye koyuldu.
yasının bilginleri çalışmalarını bü
Tahminlere göre bir noktada kendi
yük ölçüde bu Helenistik temelin üs
si el-Hakim'in desteği için başvurdu,
tüne yapılandırdı.
veya halife proje için onu çağırdı.
İslam biliminin altın çağının ör
Sonuçta el-Heysem kendisini, ya
neklerinden biri, MS yaklaşık 965'te
ıundaki mühendis grubu ve komis
13asra'da (bugünkü Irak) doğan Ebu
yon ile birlikte, bir kontrol mekaniz
Ali el-Hasan bin el-Heysem'di (La
ması kurmak üzere NiJ'e doğru gi
tince
derken buldu.
söylenişiyle
Alhazen) .
El
Heysem genç yaşlarında bilim çalış
El-Heysem nehre varır varmaz
malarını yürütebilmek için küçük
planının işe yaramayacağını anladı.
bir devlet memurluğu görevini geri
Sonuçta durumdan hiç de memnun
çevirmişti. Özellikle Aristoteles'in
olmayan halifenin yanına döndü ve
çalışmalarına ilgi duyan el-Heysem,
bilim dışı bir devlet görevine atandı.
çok geçmeden matematikçi ve doğa
Ancak halifenin kendisiyle işinin he-
1803
1811
1821-1825
lngiliz kimyager John
ltalyan fizikçi Amedeo
Fransız fizikçi Andre Marie
Avogadro. eşit hacme
Ampere, hareketli elektrik
Dalton. her elementin atomlardan oluştugu ve bu
sahip gazlarda, aynı
atomların biraraya gelerek
sıcaklıklarda eşit sayıda
bileşikleri oluşturdukları
molekül oldugunu
sonucuna vardı.
gösterdi.
yüklerinin manyetik alan yarattıklarını keşfetti.
1827 Alman fizikçi Georg Siman Ohm. voltajın akım ile direncin çarpımına eşit olduğunu belirten yasasını yayımladı.
171
BİL İMİN SERÜVENİ
ARAP ETKİSİ Ortad()()ulu düşünürlerin rnatemati�e çok büyük katkıları oldu. ı 508 yılına ait bu tasvir, hesaplamada ar�metik
algoritmaların, geleneksel hesap cetve line karşı kaza ndı!)ı zaferi yüceltiyor.
172
nüz bitmediğini hissetmişti. El-Ha kim istediğini elde etmeye alışkın bi riydi ve kültürlü olduğu kadar, kimi zaman tehlikeli de olabiliyordu. Ör neğin, bir düşman kenti fethettikten sonra havlamalarından rahatsız ol duğu için bütün köpekleri öldürt müştü. Şüphe götürmez bir bilim dehasına sahip olan el-Heysem, deli numarası yaparak kendisini koru maya karar verdi. Çalışmalarını de vam ettirdi ancak el-Hakim'in 102l 'deki ölümüne dek, deli portre si çizmeyi sürdürdü. El-Hakim öldüğünde ellili yaşla rında olan el-Heysem, ışık, görüntü, renk ve yansunayı kapsayan optik biliminde büyük yeniliklere imza at mıştı. Görüntünün görsel bir ışık olarak gözden yayıldığını ileri süren Yunan görüşünü reddetti. Aydınlatı lan cisimlerin her yöne doğru ışık yaydıklarını kanıtlayabilmek için matematiksel modellere ve deneyle re başvurdu. Işığın doğrusal çizgiler halinde hareket ettiğini öne sürdü ve bunlara "ışın" adını verdi. Ona göre, göz merceği bu ışınları içine alıyor ve çevreyi görmemizi sağlıyordu. El Heysem, gözün optik sinirlerle bağ lantısını anlayabilmek için anatomi ye bile merak sardı. Ortaçağ'ın İslam bilginleri gökbi liın, tıp, erken dönem kimyası ve mekanik alanlarında da özgün keşif ler yaptılar ve önemli katkılar sağla dılar. İslam ilminin en geniş kap samlı ve önemli alanlaru1dan biri, basit ve karmaşık matematikti. Bu konuda (büyük eserlerinin orijinal Arapça nüshaları kayıp olsa da) çok şey borçlu olduğumuz başlıca isim lerden biri ise Muhammed bin Mu-
sa el-Harezmi'dir. El-J-Tarezıni 780 civarında l.lağ dat'ta doğdu. Halife el-Memun'un 813'te başa geçtikten sonra yaptırdı ğı l.lağdat Bilgelik Evi'nde alim ve Yunanca metin çevirmeni olarak ça lışmaya başladı. Ancak sonunda el Harezmi'nin kendi yazdıkları, en az çevirdiği eserler kadar önemli hale geldi. El-Harezmi "aritmetiğin en kolay ve kullanışlı yönlerini" anlat mak istiyordu. "örneğin, insanların miras meselelerinde, vasiyetlerde, mal bölüştürmede, davalarda, tica rette ve birbirleriyle tüm ilişkilerin de, ya da arsa ölçümünde, kanal ka zılarmda, geometrik hesaplarda ve diğer konularda yararlanabilecekleri yönleri." Amacını gerçekleştirmek için el Harezmi okuyucuya, problemin te rimlerini bildirebileceği bir yol öner di. Bu yolla tüm fonksiyonlar, çözü lebilir bir denklemin içine yerleştiri lebilecek ifadelere dönüştürülebile cekti. El-Harezmi -denklemden ne gatif terimleri çıkararak- bu işlemin ilk kısnuna el-cebir; denklemin eşit lik kısmına ise el-mukabele admı ver di. Günümüzde kullanılan "algeb ra" (cebir) sözü bu ilk terimden ileri gelir, el-Harezmi'nin isminin Latin cedeki karşılığı ise "algoritma" söz cüğünü ortaya çıkarır. El-Harezmi yalıuzca bunları ba şarmış olsa bile yeterince şey yapmış olurdu ancak bir sonraki kitabı Hint Hesap Sanatı Arap rakamlarının standartlaştırılması sürecini başlattı ve yine aynı derecede önemli bir işle vi gerçekleştirerek sayısal yazı dilinde "sıfır"ın belli bir yeri işaret etmesini sağladı. El-Harezmi'nin çalışmaları
M A D D E VE E N E R J i
173
Bi L İ M İ N S E R Ü V E N i
yüksek matematiğe katkılar sağlamış
min yapısuu gözler önüne sererek
olsa da, kendisinin de hedeflediği gi
bilim dünyasında şaşkınlık yarattı.
Mikroskoplar
bi matematiği gündelik yaşamın içi
17. ve 1 8. yüzyıllarda optik alanın
l1tıkk111da daha fazla
ne sokmayı başardı. Takip eden 700
da kaydedilen ilerlemeler de araştır
bilgi içirı bkz. sayftı
yıl boyunca, matematiksel ve anali
macıları ışığın yapısını düşünmeye
252-255-259.
tik yetkinlikleri sayesinde Arap ma
sevk etti. Bir mercekten ya da sıvının
tematikçi, gökbilimci ve bilim gereç
içinden geçen ışık ışuunın kınldığı
leri üreticileri Batı dünyasına hakim
açık şekilde gözlemlendi ve 1 6 2 1 'de
oldular.
Leiden'li Willebrord Snell, sözkonu
Bilim ileri adım atmadan önce ge
su kırılma açısı için bir matematik
nellikle teknolojik bir gelişimi bek
formülü geliştirdi. Işığın neden kırıl
ler. El-Heysem'in optik üzerine ça
d1ğı ise başlı başına bir sorundu. So
lışınalan zamanının çok ilerisindey
runun yanıtı için başlatılan araY1ş ni
di. Cam mercekler henüz onun te
hayetinde dünyanın enerji formları
- IWCAMINI
orilerini kanıtlayacak kadar geliştiri
nın tümüne bakişın değişmesine ne
1,2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9
lememişti.
den oldu.
W! o l1kamları
"kromatik sapına" denen renk dis
1 7. yüzyılda ışığın sonsuz hızla ha
genelde "Arap"
torsiyonJaruu yaratmayan mercekler
reket ettiği düşünülüyordu. 1 676'da
l1kamları cılarak
üretmeye çalışarak teleskobu geliş
Danimarkalı gökbiliınci Ole R0mer,
lıiö ancak dc9u
tirmeyi denediyse de sonunda vaz
Jüpiter ile Dünya'nın birbirlerine en
isimleıi "Hiıt-Aıap"
geçti. Bu arada, Ortaçağ döneminde
uzak oldukları zamanda, Jüpiter uy
rııkaııiandır. Hindiler
Robert Grosseteste ve Roger Bacon
dularının düzenli tutulmalarının ya
lıu sisleırin bli;Olc bir
birbirlerinden bağımsız olarak bü
ptlan hesaplardan daha geç gerçek
yüzyılda
yüteçlerin araştırmacılara, yalnızca
leştiğini ortaya çıkardı. Jüpiter ile
lasmnl Mô 3.
Galileo,
kenarlarında
geliıtiıdiler. Ancak
uzaktaki değil, gözle görülemeyecek
Dünya birbirine yaklaştığında ise bu
Arap bilgirıi •
kadar küçük cisimleri görmede de
aykmlık yaşanmıyordu. R0111er söz
Hnımfnln sıfr
yardımcı olabileceğini öngörmüşler
konusu gecikmenin ışık hızıyla ilgili
ııılılmı bilgisine
di. Ancak ileri aşındırma tekniklerini
olduğunu öne sürdü. Işığın, güneş
ulııpııası lol5 9. yUzyıla ıııstladı. Bu
ve kullanışlı saydam camları geliştir
sisteminin diğer yanından bize ulaş
mek yüzyıllar aldı.
ması daha uzun sürüyordu. R0-
rabmllnn ı,-o!llı
İlk ınikroskoplarda
iki metal par
ıner'in hesaplarına göre ışık saniyede
Hindstln lrajnaldı
ça arasına monte edilmiş tek bir
140.000 mil (225.308 km) hızla yol
olsa da, onlıın
mercek ve cismi odaklamada kulla
alıyordu. Hesap yüzde 25 kadar ha
�'ya Araıılri- Bu )'Oııllıı
nılabilen bir burgu vard1. 1590'larda
talı olsa da, anlamı vurgulamak için
Hollandalı mercek üreticisi I lans
yeterliydi.
de Aıınıpalılar tıunan
Jansen,
iki mercekli bileşik mikros
Yaklaşık aY11ı dönemde Hollanda
yriıtıld;ı •Arap rabınlon" ıekinde brinsder.
kobun cisimleri dal1a da büyütebil
lı matematikçi Christiaan Huygens
diğini keşfetti. Ancak merceklerin ti
ışılda ilgili başka bir görüş ileri sür
tizlikle eşleştirilmesi ve hizalanması
dü. Huygens 1 659'da, merceklerini
174
gerekiyordu. 17. yüzyıl sonlarında
kardeşiyle birlikte aşındırıp cilala
A11toni van Leeuwenhoek, 250 kat
dıkları teleskobu kullanarak, Sa
tan fazla büyütme sağlam ve önce
türn'ün halkalarını keşfetmişti. Işı
den gözle görülemeyen pek çok cis-
ğın görünmez ama her yerde ve her
M A D D E VE E N E Ri i
NEWTON'UN TELESKOBU
ısaac Nevvton yansıtmalı teleskobunu 1 668'de g<>liştirdi. Gözlemlenen cismin ı�ını toplamak için mercek yerine aynalardan yararlanan Newton, camdan geçen ışıgın prizma etkisinin dogurdugu bulanıklıktan da kurtulmuş oldu.
zaman var olan "eter"in içinde dal galar halinde hareket ettiğine inanı yordu. Işık dalgaları dışa doğru, suya atılan bir taşın yarattığı dalgalar gibi yayılıyordu. Başka cisimlerle karşı laştıklarında ise, yine sudaki dairesel dalgalar gibi, çarparak geri dönüyor -yani yansıyor- ve H uygens'in deyi şiyle "ikincil dalgacıklar"ı oluşturu yordu.
H uygens'in görüşleri hemen ka bul görmedi. Işık dalgaları daha yo ğun bir ortama girdiklerinde yavaşlı yor gibi görünüyorlardı, öyleyse çık tıklarında nasıl yeniden hızlanıyor lardı? O dönemde İngiltere'de Cam bridge'de profesörlük yapan lsaac Newton, ışık dalgalarının karşılarına çıkan engelin etrafında neden bü külmcdikleri sorusunu sordu.
Huygetıs lıakkwdtı dtılıtı fazla bilgi içi11 bkz. stıyftı .17·
175
M A D D E VE E N E R i i
B İ Lİ M İ N S E R Ü V E N İ
STATİK ELEKTRİK
lngiliz fizikçi William Gilbert statik elektr�in özelliklerini inceledi ve bulgularını manyetik etkilerle karşılaştırdı. Bu 19. yüzyıl tablosunda
(arkada, ayakta duran) Gilbert. Kraliçe 1.
Elizabeth'in ve meraklı
birkaç kişinin karşısında bir elektrik deneyi gen;ekleştiriyor.
Willıam Gılbert yazdı. Ancak eskı Yunanlar mıknam taşı ile demir arasındaki çekım kuwe�ncleıı haberdardı ve Romalı şaır Lucretıus da çal1$ffii1İannda
manyetizmaya �ınmıştı.
Newton, yaklaşık aynı zamanlarda yerçekim teorisinin ve hareket yasa larının taslağını hazırlamaya başla mıştı. Cambridge'de 26 yaşında pro fesör olmuştu ama üniversite dışın da fazla tanınmıyordu; ta ki 1668'e kadar. Bu tarihte Newton, ışığı top lamak için aynadan yararlanan bir yansıtmalı teleskop tasarladı. Teleskop tasarımı için aldığı öv gülere rağmen, merceklerdeki kro matik sapma problemini ele almak tan vazgeçmedi. Kromatik sapmada ki renkler nereden geliyordu? O dö-
176
nemde -güneş ışığı gibi- saf ışığın renk içermediğine inanılıyordu. Pek çok insan prizmaların, su yüzeyinde ki yağın ve merceklerin gökkuşağı renklerinde bir ışık demeti yaratabil diğini görmüştü, ama genel kanıya göre bu renkler, ışığın değdiği cis min kendisinden geliyordu. Newton ise beyaz ışığın renksiz olmak bir ya na pek çok renkten oluşan bir tayf içerdiğini kanıtlamayı hedefliyordu. Işık ışınını tayfa dönüştürmek için bir prizma kullandı, ardından renk leri yeniden tek bir beyaz ışına dö-
nüştürmek için bir prizmadan daha yararlandı. Daha da ileri giderek, prizmadan renkli bir ışık ışınını ge çirdi. Işın herhangi bir değişikliğe uğramadı; böylece tayf renklerinin daha fazla ayrıştırılamayacağı kanıt lanmış oldu. Newton ayrıca -priz madan geçerken ışınları bükülen forklı reııkleriıı farklı açılarla kırıl dıklarını da saptadı. Çok geçmeden Newton, I-luy gens'ten ve yine ışığın dalgalar halin de hareket ettiğine inanan Robert 1-looke'dan farklı bir ışık görüşü öne
sürdü. Ona göre ışık parçacıklardan oluşuyordu. Farklı renklerin farklı açılarla kırılmaları yüzünden, kro matik sapma yaratmayan mercekler tasarlamak olanaksızdı. Newton Op tiks adlı çalışmasmı l 704'te yayımla dı. Optiks olağanüstü bir yapıttı ve Newton 1 705'te İngiltere Kraliçesi Anne tarafından şövalye unvanına layık görüldü. Ancak Newton'un, başka konuda olmasa da, mercekler konusunda ya nıldığı kısa süre sonra kanıtlandı. İn giliz avukat Chester Moor Hali, iki
171
Bİ Lİ M İ N S E R Ü V E N i
mıknatıs taşını biliyorlardı. Hatta ,, .. manyetizma sözünün kendisi,
YÖN BULMADA TEMEL ARAÇ Pusula gravürü Wılliam
Anadolu'daki Magnesia kentinin ya
Gilbert'ın De
kınında bulunan taştan geliyordu.
Magnete'sini başanyla
Bilim tarihçisi Colin Ronan'a göre antik dönem Çin falcıları iki diskten
tasvir ediyor çünkü Gilbert'ın sözünü etti9i
oluşan bir fal tahtası kullanırlardı.
manyetik kuvvetler, bu
Alttaki disk dünyayı, üstteki dönen
yön bulma aracının
disk ise gökleri temsil ederdi. Her iki
işleyişine temel teşkil
tahta da mıknatıs göstergeleriyle işa
ediyor.
retlenmişti. Sembolik nesneler tah tanın üstüne atılır, nesne nereye dü şerse gelecek ona göre yonılurdu. MS 1. yüzyıl içinde üstteki diskin
yerini, Büyük Ayı'yı sembolize eden, tür camdan yapılan bir teleskoptaki
dönen kaşık aldı. Daha ileri bir tarih
bir camın, diğerinin kromotik sap
te ise falcılar tahtayı ve kaşığı mıJma
malarınt ortadan kaldırabildiğini
tıs taşından yapmaya başladılar.
tespit etti. Ancak temel soru hala ya
Böyle olunca da kaşık sapının sürek
nıtını bekliyordu: Işık nedir? Parça
li aynı yönü gösterdiğini fark ettiler.
cık mı, dalga ım?
Sihir gibi bir şeydi bu. Ronan'a göre "güneyi gösteren kaşık" adını alan
MANYETİK ÇEKİM
tü. En sonunda da fal tahtası dışında
meli 1600'de, İngiliz fizikçi William
kullanılmaya başlandı.
De magnete, Magneticis que Corporibııs et de Magno Magneıe Tellııre'yi (Mıknahslar, Manyetik Ci simler ve Büyük Mıknahs, Diinya Üzerine) yayımlamasıyla birlikte atıl
Gilbert'in
İlerleyen dönemde, mıknatıs taşı na sürtünen veya ateşte ısıtıJıp, gü ney-kuzey doğrultusunda soğutulan demirden ibrelerin manyetize olabil diği keşfedildi. Bu önemli pratik bil
mış oldu. Gilbert çalışmalarına yal
gi, pusulaların, inşaat alanı hizala
nızca kendi gözlem ve ölçümlerini
masıııda kullanılmasını sağladı. 10.
temel almış, eski çağlardan beri bili
yüzyılda ise pusulalar yön bulma
nen ancak hiçbir zamnn ayrıntısıyla
aracı olarak kulaıııma girdi. Ayrıca
araştırılmamış olan bir kuvveti ince
Çinli bilginler, Batılı bilginlerden
lemişti.
700 yıl kadar önce manyetik kuzey
Antik dünya, doğal yollarla mey
178
bu kaşık, zamanla bir ibreye dönüş
Bu soruya yönelik araştırmaların te
ve güneyin -yani pusulaların göster
dana gelen ve bir tür demir ok.il
diği yönlerin- coğrafi kuzey ve gü
olan mıknatıs taşının manyetik özel
neyle aynı olmadığını keşfettiler.
liğinden haberdardı. Bu taş, manye
1 3. yüzyıla gelindiğinde Çinlilerin
tit diye de biliniyordu. Ancak antik
manyetik pusulası !3atı'ya ulaşmıştı.
çağ insanları için taşın yarattığı kuv
Fransız Haçlısı, bilgini ve askeri mü
vet açıklanamaz türdendi. Yunanlar
hendisi Pierre Pelerin de Maricourt
M AD D E VE E N E R J i
(Latincede Perigrimıs) 1 269'da Balı
mtknatıs bilimine oldukça iyi bir gi
biliminin mıknatıs özellikleri üzeri
riş yapmıştı.
Epistola de (Mıknatıslar Üzerine
ne yazılmış ilk tezi olan
William Gilbert'in 1600'de yayun
De magnete'si
magneıe 'yi Mektup) yazdı. Peregrinus, mıknatı
da yepyeni bir kavramı temsil edi
sın zıt uçlarına "kutup" adını veren,
yordu. Tarihçi Stuart Malin ve Da
lanan
bilim yazımın
aynı kutupların birbirini ittiğini keş
vid Barraclough'in dediği gibi bu,
feden ve mıknatısın pratik kullanım
((Bacon'un
ları üzerinde düşünmeye başlayan
yayıınlann1asından yirmi yıl önce
Novum orga.num\ınun
O dönemde italya'nın
uygulamaya geçmiş, duyumlar yeri
Lucera kentini kuşatmış olan An
ne deney ve gözlemi temel alan Ba
ilk kişiydi.
jou'lu l. Charles'ın ordusunda asker
concu bilim"di. Gilbert'in Latince
lik yaptığı düşünülürse, Peregrinus
metni, Kepler'in
Astronomia naELEKTRİ K VE MIKNATISLAR 1 820'de Hans Christian
!Zffited. manyetik ibrenin elektrik akımına yaklaştınldı�ı zaman, akıma dik açı aldı�ını gözlemledi. Bu fenomeni not ettiyse de, ona bir açıklama getiremedi.
l'l9
BİLİ MİN SERÜVENi
va'sından dokuz yıl, Galileo'nun ilk
jeomanyetizmanın etkileri üzerinde
astronomik gözlemlerini an !attığı Si
çalıştı.
derııs nuncius'tan ise on yıl önce ba sılmıştı.
Bundan iki yü zyıl sonra, Kopen
hag Üniversitesi'nde fen bilimleri
Kullanıldığı ve tanımlandığı yüz
profesörlüğü yapan Hans Christian
yıllar boyunca hiç kimse mıknatısın
0ersted, elektrik akımı taşıyan bir
işleyişini anlamaya Gilbert kadar
telin mıknatıs ibresinin üzerinde tu
De magnete'nin altı bölümünün ilkinde Gilbert, dünya nın kendisinin bir mıknatıs olduğu
tulması halinde, ibrenin tele dik açı
sonucuna varmıştı. Ardından mık
0rsted'in yayımladığı bulgular, du
yaklaşmamıştı.
oluşturacak şekilde durduğunu ka
mtladı. Peki neden böyle oluyordu?
Francis Baco11
natısların çekme özellikleri ile "elek
ruma herhangi bir açıklama getirmi
lıakkırıda dalın fazla
trik kuvveti" adını verdiği özellik
yordu.
bilgi ifirı bkz. sayfa
arasında (sonraları önemli bir ben
250-51.
zerlik olduğu anlaşılan tartışmalı ve) önemli bir ayrım yapmıştı. Bu kuv vet, kehribar gibi belli bazı materyal ler kumaşa ya da kürke sürtündü ğünde ortaya çıkıyor ve madde, hafif cisimleri kendisine çekebiliyordu.
GAZ ÖLÇER (Yunancada saf hava ölçümü anlamındaki) "eudiometren ltalyan fizikçi Allessandro Volta tarafından yanma sonrasında gazları ölçmek üzere icat edilmiş bir aletti. Bu modeli ise 1 766'da hidrojen gazını ilk kez belirleyen lngiliz kimyager Henıy Cavemfotı yeli�tirJi.
180
YENİ ELEMENTLER Henry Cavendish varlıklı biriydi.
Devonshire Dükü ve Kent Dükü un vanlarını taşıyan dedeleriyle, köklü bir aristokrat aileden geliyordu. l 783'te, yani 52 yaşındayken, mirası
Gilbert, minyatür bir yerküre yerine
nın tamamına hak kazandığında, İn
geçen, terrel/a adını verdiği küre şek lindeki mıknatıs taşını kullanarak,
giltere Merkez Bankası'ndaki en
yüklü hesabın sahibi olmuştu. Hid-
M A D D E VE E N E R J i
rojeni keşfeden ve atmosfer yapısını
mış bir gazı keşfetti ve bunu niliayet
analiz eden ilk kişi olmasına rağmen,
1766'da Kraliyet Akademisi' ne rapor
kolları firfirlı soluk mor takın1 elbi
etti. Söz konusu gaz, tüp içinde yan
sesi ve modası çoktan geçmiş üç ke
dığında, su açığa çıkarıyordu. Keşfin
narlı şapkasıyla, özensiz bir giyim
haberini alan Lavoisier, yalnız su de
sergiliyordu. Öyle utangaç biriydi ki,
ğil, aynı zamanda asitlerin metal üs
hizmetçilerle karşılaşmamak için
tünde etkin1esiyle "yanıcı hava" da
evin içinde kendisine özel bir merdi
üreten deneyler gerçekleştirdi. Lavo
ven yaptırtmıştı. Hizmetçileriyle,
isier sonunda suyun iki bileşeni ol
Henry Cavendislı
yazdığı notlar aracılığıyla iletişim
duğunu kanıtladı: kendisinin "oksi
hakkında daha fazla
kurnyordu. Parasuu kendisi için hiç
jen" adını verdiği bir gaz ile Caven
bilgi için bkz. sayfa
harcam1yor, bağış talebinde bulu
dish'in btılduğu gaz. Lavoisier bu
322.
n ulduğunda ise en büyük ödemeyi
ikinci gaza "hidrojen" adını verdi;
yapan kişiyi öğrenerek, aynı miktarı
Yunancada "su yapan" anlamına ge
veriyordu. Portresini yaptırmıyor,
liyordu bu söz. 3000 yıl boyunca
kimya ve fizik alanındaki önemli ke
dört temel elementten biri sayılan
iki gazdan oluşan bir bileşik
şiflerini bildirmesi için ikna edilmesi
suyun,
gerekiyordu.
olduğu anlaşılmıştı.
Ancak tüm tuhaflıklarına rağmen
Cavendish deneylerini sürdüre
Cavendish, yorulmak bilmez bir de
rek, içinden elektrik kJVılcın1ı geçir
ney insanıydı. Gökyiizü gözlemleri
diği havanın, nitrojen oksitleri oluş
yaptığı ağaçlara tırmanabilmek için
turacak şekilde birleşmesini sağla
evinin ön tarafına bir platform inşa
maya çalıştı. Ardından nitröz asit
ettirmiş, çatıya ise dev bir termomet
üretebilmek için oksitleri suda çöz
re yaptırmıştı. Anrncı, gazlarm yapı
dü. Dünyadan elini eteğini çekerek,
sını ve bileşimini öğrenmekti. Bu ko
muhteşem Londra villasınm labora
nu, karbondioksidi ilk kez ayrıştıran
tuvarında bir Ortaçağ simyageri gibi
İskoç kimyager Joseph Black'ten Jo
çalışan münzevi Cavendish, havanın
seph Priestley'ye ve bilimsel başarıla
da bir element olmadığını keşfetti.
rı nedeniyle yaşamı giyotinle son bu
Hava, Cavendish'in "dörde bir" ol
lan, en az Cavendish kadar varlıklı
duğunu tahmin ettiği oranda, bir
Fransız Antoine Lavoisier'e dek, dö
nitrojen ve oksijen karışunıydı. Bu
nemin önde gelen bilimcilerinin ilgi
tahmini oran, aslında beşe bir olan
sini çekiyordu.
gerçek orana ·şaşırtıcı derecede ya
Cavendish, katı ve sıvı maddelerin
kmdı. Cavendish ayrıca havadaki
tepkimesiyle ortaya çıkan gazları
nitrojen ile oksijeni birleştirmek için
analiz etmek için titiz deneyler ger
ne kadar çabalarsa çabalasın, geride
çekleştirdi. Kendi deyişiyle -labora
her tür kimyasal tepkimeye direnen
tuvarda ayrıştırılabilen ama doğada
küçük miktarda bir şeyin kaldığını
bulunmayan- bu "stıni" gazlar ayrış
gördü.
tırılabiliyor, bir yerde kapalı tutula
"tepkimeye girmeyen" (inert) tür
Cavendish'in
söyleyişiyle
biliyor ve ağırlıkları ölçülebiliyordu.
den bu madde, aslında varlığı bir
Cavendish o güne dek adı konma-
yüzyıl kadar daha doğrulanamaya-
181
BiLiMiN SERÜVENi
cak olan "argon" elementiydi . 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde
şimi olarak ele almaya. Örneğin, ne den ağır olan gaz, hafif olandan ay
kimya, bilimin zirvesini teşkil edi
rışmıyordu? Neden farklı gazlar,
yordu. Lavoisier ve Cavendish'in ça
farklı
lışmalan madde bileşenlerini temel
Dalton'un da fark ettiği gibi gazlar
miktarlarda çözünüyordu?
alarak kimya terminolojisinin yeni
kimyasal olarak birleşmiyorlar, bü
den düzenlenmesinin önünü açtı.
yük olasılıkla ısıyla birarada tutulan
19. yüzyılın ilk yıllarında )oseph
gaz partiküllerinden oluşuyorlardı.
Louis Gay-Lussac, aynı sıcaklık artışı
Antik Yunan Demokritos'un onuru
altında, eşit hacinili tüm gazların eşit
na Dalton bu partiküllere "atom"
genleştiklerini keşfetti. Gay-Lussac
adını verdi. Doğal elementleri tek ve
atmosfer ölçümleri yapabilmek için
birleşik öğeler biçiminde gören yak
!804'te hidrojen balonuyla 7000
laşımın bir devamı olarak Demokri
metreye kadar yükselen gözüpek bir
tos'un atonıları birbirinin aynıydı.
kimyagerdi. Onun gazların genleş
Dalton'un atomları ise birbirlerin
mesini açıklayan bulgularına, )acqu
den farklıydı.
es Charles anısına Charles Yasaları adı verildi. )acqucs Charles aynı so
Dalton'a
göre,
farklı
türlerde
atomların varlığı, bileşiklerin neden
nuca on beş yıl kadar önce ulaşmış
ağırlığa göre hep aynı oranlarda bir
ama çalışmasını yayımlamamıştı.
leştiğini açıklıyordu. Her gazu1, her
Gay-Lussac 1 808'de, farklı gazların
elementin kendine özgü atomları ve
daima belli tam sayılardan oluşan
özellikleri vardı. Örneğin, ağır gazla
Demokr;ıos lınkkmda
hacim orarılarında birleştikleri so
rın atomları da ağırdı. Dalton atom
dalın faz/cı bilgi içiıı
nucuna vardı: örneğin, ikiye bir, ya
ların ağırlığa göre farklı oranlarda
bkz. sayfa ı62-163.
da beşe üç gibi. Bumm nedeni neydi?
birleşerek farklı bileşikleri oluştura
Ayrıca, Gay-Lussac'ın bulguları gaz
bildiklerini öne sürdü. Dalton'un
ların birleştiklerinde daha az yer
verdiği ismiyle "kat oranlar yasa
kapladıklarına işaret ediyordu. Bu
sı"na göre, oranlarına bağlı olarak,
dunımun açıklaması neydi?
örneğin, bir karbon-oksijen karşı
Soruya ilk yanıt Manchester'lı,
mından ortaya karbonmonoksit ya
Quaker mezhebi üyesi bir öğretmen
da karbondioksit çıkabiliyordu. Üs
den, yani John Dalton'dan geldi.
telik kimyasal tepkimeler temel par
Dalton bilimi kendi kendine öğren
çacıkları birleştirebiliyor ya da ayrış
miş ve 30 yaşına dek günlük hava
tırabiliyordu; sonuçta ortaya ne yeni
dunımunu kaydetmişti. Ayrıca ken
bir atom çıkıyor, ne de var olan bir
disinin de muzdarip olduğu renk
atom yok oluyordu.
körlüğü üzerine sistematik çalışma Atmosfer
ilk sunumunu
1 803'te
üzerine
düşünceleri
neği'nde gerçekleştirdi ama konuş
Dalton'u, Gay-Lussac'ın problemi
manın yankılara çok uzaklara Lılaştı.
ne, Cavendish'in keşfi ışığı altında
Belli bir maddenin belli miktardaki
yaklaşmaya yöneltti; yani havayı
hacminin dainıa aynı sayıda atom
iki ayrı gazın bile-
içerdiği varsayılırsa, kimyasal tepki-
farklı ağırlıklarda
182
Dalton
Manchcstcr Edebiyat ve Felsefe Der
lar yürütmüştü.
M A D D E VE E N E R J i
P E R İ YO D İ K TAB L O P
eriyodik tablo, fen laboratuvarının duvarında ası
bir elementin özelliklerini belirleyen �yin atom numa
lı duran ve her biri harf ve rakamlarla dolu renga
rası -çekirdekteki artı yüklerin, yani protonların sayısı
renk karelerden oluşan o tanıdık tablodur. Öğrenciler
olduğu anlaşılınca, bu sayı, tablodaki atom kütlesinin
için elementlerin periyodik tablosu bir korkulu rüyadır.
yerini aldı. Periyodik tablo, atomların belli bir düzen
Bilimciler için ise tüm maddenin yapı ve davranışlarının
içinde olduklarını; birbirini izleyen protonlar çekirdeğe
bir ifadesi.
eklendikçe, element kimliklerinin değiştiğini ortaya ko yar.
Elementler tablosunu ilk kez Rus kimyager Dmitri Men
Günümüzün periyodik tab
deleyev 1 B69'da oluşturdu.
losu, elementleri soldan sağa
Mendeleyev elementleri ato
artan atom numaralarına gö
mik kütlelerine göre sıraladı. O
re düzenler. Tablodaki yedi
güne dek belirlenip analiz
yatay sıraya periyot, sekiz di
edilmiş olan 50 elementi sıra
key sıraya da grup denir. Her
larken, her elementin, tabloda
periyottaki elementler metal
kendisini takip eden sekizinci
lerle başlar, metal olmayanlar
elemente benzediğini fark et
la devam eder, en sağ uçta ise
ti. Örneğin, lityum sodyuma;
asal gazlar yer alır. Bugün pe
ve her ikisi birden de potasyu
riyodik tabloda 92 doğal ele
ma benziyordu.
ment, 20 (nükleer reaksiyon larda oluşan) yapay element
Açıklama olarak Mendele
yer alır.
yev "periyodik yasa" dediği
Mendeleyev'in yasası günü
yasayı önerdi: "Atom kütleleri ne göre sıralanan elementlerin belli özellikleri tekrarlanır."
Dmitri Mendeleyev'in periyodik tablosu 1871'de ıüpheyle karıı land ı.
müzde hala elementlerin birbirleriyle ilişkilerine ışık tut
elementleri
maktadır. Tablo ise benzeri
özelliklerine göre sıralayan
sertlik derecesine, ergime nok
Bilinen tüm
Mendeleyev, tablosunda bazı
tasına ve yoğunluğa sahip
boşluklar olduğunu gördü. Te
atom gruplarının fiziki temsili
orisine ve doganın düzenine
ni oluşturur ve elementlerin
öyle inanıyordu ki, henüz keş
birbirlerine nasıl ve ne şekilde
fedilmemiş bazı elementler ol
bağlandıklarını
duğuna ve bulundukları ve
yardımcı olur. Periyodik tablo
açıklamaya
analiz edildikleri zaman, özel
ya hakim birisi, bir elementin
likleriyle bu boşlukları doldu
atom yapısının ne derece ka-
racaklarına kanaat getirdi.
rarlı oldu�unu ve belli bir elementin elektrik ve ısıyı ne
işin ilginci, Mendeleyev haklıydı. Yeni keşfedilen, in
kadar iyi ilettiğini tek bir bakışta anlayabilir_ Mendele
celenen ve eklenen elementler tablodaki yerlerini aldı
yev'in çalışmaları, bilimcilerin doğal fenomenlere ilişkin
lar ve Mendeleyev'in öngördüğü düzeni takip ettiler. Sonraki 50 yıl içinde tablo son şeklini aldı. 1 9 1 1 'de
bilgiye yeni bir ışık altında yaklaşmalarını ve bu bilgile ri yeni bir bakış açısıyla yapılandırma/arını sağladı.
103
BİLİMİN SERÜVEN İ
meye giren maddelerin kütlesi ölçü
cede küçük küme ya da yığın anla
lerek, ilgili atomların göreceli kütlesi
mına gelen
hesaplanabilmeliydi. Dalton hidro
"molekül" ismini verdi.
jene bir birimlik ağırlık atayarak,
Dalton,
molecula'dan esinlenerek Londra ve Edinburgh
onu standart aldı ve bir göreceli ato
Kraliyet Akademisi'ne, Fransız Bilin1
İLK ELEMENTLER
mik kütle tablosu hazırladı. Günü
Akademisi'ne seçilmiş, (Anglikan ol
TABLOSU
müzde de karbonun atom kütlesi 12
duğu için onu normalde asla kabul
l ngiltere'de
üzerine kurulu benzeri bir sistem
etmeyecek olan) Oxford'tan da onur
Manchester'da fen
kullanıyoruz.
ödülü almıştı. Sonunda kralın nez
öÇıretmenligi yapan
Birleşen
birleşmemiş
dinde izleyiciler karşısında konuşma
John Dalton, modern
hallerinin hacmine oranla neden da
yapmak üzere davet edildi. Ancak bunların hiçbiri Dalton'un alışkan
gazların,
atom teorisini
ha az yer kapladığı sorusunun yanıtı
formülleştirerek 1 808
ise birkaç yıl sonra geldi. Turin'li
lıklarını değiştirmişe benzemiyordu.
yılında, atom k ütlelerini
Amedeo Avogadro, birleşen gazların
O, 1787'den beri yaptığı gibi, doğum
içeren bu elementler
atom grupları oluşturduğunu öne
yeri Lake District'in günlük hava du
tablosunu yayım ladı.
sürdü. Avogadro bu gruplara Latin -
rumunu kaydetmeye devam etti. Son hava durumu raporunun tarihi
ELEM ENT$ .. w
ise öldüğü gün olan 27 Temmuz 1844'tü.
o o � © lron ) © Z i nc © Copper © Lead ® Silver IJl7 -24 0 Goıd ljO ® Platina fjO o Mcrcu.ıy 16). J
yısı 30'du. Dalton'un ölüm yılı olan
Bıuytes
Çok geçmeden kimyagerler bu liste
Jii
tj
-
stf
. '
�
ıs
184
1 800'de, bilinen elementlerin sa
S tıontian
1 844'te ise sayı ikiye katlanmıştı. nin bir kontrol listesinden öteye git mediğini
düşünmeye
başla d ılar.
1 864'te Bri tanyalı kimyager John Newlands, neden bazı elementlerin benzeri kimyasal özellikler göster dikleri sorusunu sordu. Soru, ele mentler arasında bir tür sınıflandır maya işaret ediyordu. Öğrenci pro testolarını desteklemek gibi sıradışı bazı davranışları yüzünden St. Pe tersburg Üniversitesi'nden atılan Si biryalı eksantrik profesör Dmitri Mendeleyev'in eğlencelik alışkanlık ları olmasa, bu görüş daha ileri götü rülemeyebilirdi. Yeni bir kimya çalışması yapan Mendeleyev, kendisine
60 karttan
oluşan bir set hazırlamış, her bir kar tın üstüne bilinen elementlerin isim lerini ve özelliklerini yazmıştı. Tut-
M A D D E VE EN ERJi
kulu bir "solitaire" oyuncusu olan
özel bir dalgaboyu kombinasyonunu
Mendeleyev, kartları kütlelerine ve
soğurduğunu ve yansıttığmı keşfetti
kin1yasal özelliklerine göre dizmeye
ler. Bir tür parmak izi görevini gören,
başladı. Yaptığı düzenlemelerden bi
elemente özgü bir çizgiydi bu.
rinde, benzeri şekilde davranan ele
Sonunda bir maddenin bileşikle
mentlerin hepsinin aynı dikey sırada
rini öğrenme yöntemi olarak, uzw1
yer aldıklarını fark etti. Bu, New
ve yorucu kimyasal analizlerin yerini
lands'ın ima ettiği kavramın görsel
tayf analizi aldı. Bilinen elementlerin
bir kanıtı gibiydi: Kimyasal özellikler
tayfları belirlendikten sonra bilimci
periyodik olarak tekrarlanır. Mende
ler laboratuvardaki ve doğadaki
lcyev 1 869'da "periyodik tablo"sunu
maddeler arasında, hatta uzaydan gelen ışıkta yeni çizgi kalıpları ara
yaY1mladı ve şemanın, hala bilinme yen bazı elementlere işaret etliğini
maya başladılar. Çok geçmeden yeni
vurguladı. Tablodaki alanları boş bı
elementlere ulaştılar. Yeni element
raktı ama pozisyonlarına bakarak,
lerin özelliklerini analiz ettikten son
18. yQzy*ı pnk
bu elementlerin sahip olmaları gere
ra ise orıların, Dmitri Mendeleyev
zelralı lıilimcler,
ken özellikleri tahmin etti.
HAVA NEDIR?
tarafından kendilerine ayrılan yerleri
gOrilnmez olsa dl,
1 860'ta Almanya' da Heidelberg'te
doldurduklarını gördüler. Bugün
1- farklı gaz
Gustav Kirchl10ff ve Robert Bunsen
dünyanın dört bir yanındaki fen sı
bileıaıilıiıdeıı
adlı iki bilin1ci, ilk kez 18 l 4'te Al
nıflarında asılı duran Mendeleyev'in
ınan oplisyen Joseph von Fraunho
"solitaire" benzeri elementler tablo
� llliadıllr. 8ugCrı artık bu
fer tarafından denenen bir görüşü
su, lOO'den fazla elementi içerecek
bileılnllıWı yaldıııılc
geliştirmeye karar vermişti. Fraun
şekilde genişlemiş durumda.
yüzde 78 oranrıdıı
hofer, deneyleri sırasında güneş tay
nilnıjln. yüzıle 21
fının kesintisiz bir renkler dizisi ol
HER YERDE ELEKTRiK
oranrıda obijan,
madığını, farklı genişlikte yüzlerce
William Gilbert'm kehribarın sür
yüzde 1 cnıwwlıı
karanlık çizgiyle bölündüğünü keş
tünmesiyle ortaya çıkan manyetik
aıgon, lrlıbordolalt
fetmişti. 1 820'lerin başlarında Fra
etkileri "elektrik" diye isimlendirme
ve QDlt az mbııdıı
unhofer bu çizgilerin, biraz farklı şe
si, adeta bir kehanet gibiydi. Gil
da - eilmlnllı!r
killerde de olsa, parlak yıldızlardan
bert'ın çalışmalarını geliştirmeyi üst
gelen ışığın içinde var olduğuna ya
lenenlerden ilki, Alman O tto von
şelclnde clı*ıQını biliyan.ız.
da ışmların mercek yerine paralel
Guericke'ydi. Maharetli bir amatör
tellerle ayrıştırılması durumunda or
bilimci olan von Guericke, l602'de,
taya çıkacağına karar vermişti. Ne
yani Gilberı'm De magnete'yi yayım
anlama geldiklerini bilmese de, çiz
lamasından iki yıl sonra Magde burg'da doğınuştu. Yon Guericke kısa bir dönem res
gileri adlandırmak için A'dan K'ya kadar harfleri kullandı. Fraunhofer'inkinden daha iyi çö
mi eğitim almış, 24 yaşında belediye
zünürlüğe sahip bir aletle çalışan
meclis üyesi seçilerek, yaşadığı yerde
Kirchhoffve Bunsen, deneyi tekrarla
ün salmıştı. Bu görevi 50 yıl sürdür
yarak, o dönemde "Fraun-hofer çiz
dü.
gileri" diye bilinen şeyi gördüler. Da
Yon G uericke uzayın yapısına
ha da ilginci, her elementin kendine
karşı büyük bir ilgi duyuyordu. Bir
10�
BİL İ Mİ N SERÜVENi
JOHN DALTON VE RENK
Kendi renk körlügü nü test etmek -ve bu fenomeni bilimsel olarak anlamak- isteyen atom
lngiliz
teorisyeni John
Dalton, renkli ipliklerle dolu bu katalogu hazırlamıştı.
186
vakumun, yani madde içermeyen bir boşluğun gerçekten var olup olama yacağını sorguluyordu. Böyle bir şe yin olabileceğini hem Aristoteles, hem de Descartes inkar etmişti. Konuyla ilgili diğer iki soru da, ge zegenlerin yörüngelerinde nasıl ha reket ettikleri ve birbirleriyle nasıl bir etkileşim içinde olduklarıydı. Kepler ile Gilbert bunun için manyetik bir neden ileri sürmüşlerdi, von Gueric ke ise bu olasılığı araştırmaya karar verdi. Kısmi vakum yaratan bir araç geliştiren von Guericke, 1650'ye ge lindiğinde kendi buluşu olan pom payla, çeşitli ortamların içindeki bü yük miktardaki havayı boşaltabili yordu. Böylece havanın elastikiyetini
ve vakum üretmenin mümkün ol duğunu göstermişti. Yon Guericke vakumım da özelliklerini inceledi. Örneğin, vakum içinde yanına mey dana gelemiyordu ama vakumun içindeki bir mıknatıs çekim gücünü yitirmiyordu. 1657'de Magdeburg'da gerçekleş tirilen ünlü bir deneyde von Gucric ke iki adet bakır yarımküreden olu şan bir küre yaptı ve kürenin içinde ki havayı dışarı pompalayarak, iki yarımkürenin çevre hava basıncıyla birbirlerinin üstüne kapandığını gösterdi. Hava basmcuun gücünü kanıtlamak için sekiz attan oluşan iki takım, yanınküreleri çekerek birbi rinden ayırmaya çalıştı ve başarama-
M A D D E VE E N [ R J I
E L E KT ROMAN Y ET İ ZM A E
lektromanyetizma, elektrik ile manyetizma ara
elektrik çekilebiliyor.
sındaki ilişkiyi inceleyen fizik dalıdır. Bu ilişki uzun
Elektromanyetik indüksiyon, tarihin en önemli bu
süre araştırıldı ancak 1B19'a kadar kanıtlanamadı.
luşlarından biri olan elektrikli jeneratörün gerisindeki
1819'da bir elektrik akımının ya da d�işen elektrik
temel süreçtir. Jeneratörler olmasa tüm ışıklarımız kesi
alanının manyetik alan
lir, elektronik cihazlarımız
yarattı91 ortaya kondu.
işlemez hale gelir ve sana
öte yandan de9işen man
yimiz dururdu. Teknolojik yaşamımı
yetik alan da elektrik ala
zın bir di�er önemli aracı
nı üretiyordu.
olan elektrikli motorlarda
Bu keşfin önünü açtı91 kullanışlı araçlardan biri
ise tam tersi bir süreç i�ler.
elektromıknatıstı. Demir
Jeneratörde kullanılan ay
bir gö1Je9in etrafına tel
nı temel donanımla, man
dolayarak, tel sarmala
yetik alanda yer alan ilet
elektrik verildi9i sürece
ken üzerinden elektrik
demir göbekte manyetiz
akımı gönderilir. Bu, tel
ma üretmek mümkündü.
sarmalın hareket etmesini
Bu basit düzenek günü
saglar ve elektrik enerjisi
müzde halen kapı zilinde,
mekanik enerjiye çevrilir.
şalterde, telefon alıcıların
1864'ten itibaren lskoç
da ve başka araçlarda kul
matematikçi ve fizikçi Ja mes Clerk Maxwell, elek
lanılır. Di9er yandan, manye
trik ile manyetizma ara
tik kuwet de, elektroman
sındaki ilişki üzerine var olan arajtırmaları ele al
yetik indüksiyon denen iş lemle elektrik üretebilir. De9işen manyetik alan
lskoç fizikçi ıames Maxwell, ışığın bir elektromanyetik ııınım türü olduğu sonucuna vardı.
maya başladı. Maxwell so nunda elektrik ile manye-
iletken maddenin içinde
tizmanın birbiriyle ilişkili
bir elektrik alanı olujtu-
olmakla kalmayıp, birlikte
rur. Yapılan ilk deneylerde
hareket ettiklerini ve ışı
tel sarmalın içinde hareket
nım enerjisi şeklinde dışarı
ettirilen çubuk şeklindeki
yayılan elektromanyetik
mıknatıs manyetik alanı
dalgalar ürettiklerini ileri
d�iştiriyor, böylece elek-
sürdü. Maxwell ayrıca gö
trik akımı tel boyunca ha-
rünür ışıgın, elektroman
reket ediyordu.
yetik dalgaboyu tayfının
Günü-
müzde tel sarmal güçlü bir mıknatısın kutupları arasın
sadece küçük bir bölümünü olujturdu9unu da iddia et
da döndürülüyor. Sarmal kapalı devrenin bir parçası
ti. Daha sonraki deneysel bulgular Maxwell'in haklı ol
olarak ba91anıyor ve tel sarmal döndükçe düzenekten
du9unu gösterdi.
187
Bİ L İ M İ N SERÜVEN i
von Guericke, küreyi manivela ara cılığıyla döndürebilen bir makine icat etti. Daha sonra kayışla işletilen ve küreyi daha da hızlı döndürebilen bi r makine geliştirdi. Von Guericke sülfür kürenin ışıldamasmı sağlama
yı başarmıştı. İlk deneyi "elektrolü mincsan " ı gösterebilmek için yap mıştı. Von Guericke'nin makinesi nin taklitleri ciddi bili msel çalışma VOLTA TABANCASI
dı. Von Guericke bu dramatik göste
larda olduğu kadar, eğlence amaçlı
ltalyan fizikçi Alessandro
risini Viyana ve Berlin saraylarında
da kulJanıldı. 18. yüzyılm ilk yarısın
V(jta'nın bataıyalan, bir
da yineledi.
da cam küre ve disklerden, hatta bi
kısmı pek de ciddi
Manyetizmanın vakum içinde ha
ra şişelerinden yapılma statik elek
cjnnayan bazı kullanım
reket ettiğini gösteren von Guericke,
trik makineleri her yerde görülmeye
alan ları na girdi. "Volta
aynı kuvvetin gökci si mlerini de etki
başlandı.
tabancasın denen bu
leyip etkilemediğini araştLrmaya ko
tasarım, içine hidrojen
yuldu. Gilbert'm mıknatıs taşmdan
ya da oksijen gibi
yapılma "terrella"sı il e gerçekleştir
İngiltere'de Stephen Gray, statik elektrikle ilgi li iki şeyi keşfetti: Birin cisi, statik elektrik boşalımı ipek bir
patlayıcı gazlann
diği deneyleri inceleyen von Gueric
lif üzerinden aktarılabiliyordu; ikin
kond<J9u silindir
ke, sülfür dahil kilden çeşitli malze
cisi, elektriklenmiş kaynağın yanına
b�iminde bir borudan
melerle yapılmış daha büyük bir kü
yaklaştLrılan cisimler de elektrikleni
oluşuyar. Namlu.
re üretti.
yordu.
Gilbert, küreyi döndürerek ve eli
Fransa'da ise Charles François de
kapanmış. Elektrik şa�ı
ni dönen küreye sürterek, elektrik
Cisternay du Fay, elektriklenmiş ci
uygulandıgında karışım
diye alb'lladığı etki leri yaratabileceği
simlerin birbirlerini itebildiklerini ya
bir kMkımla tut�r
ni keşfetmişti. Küre bu şekilde çe
da çekebildiklerini keşfetti. Bu da
ve mantar tıpa hrlıyor.
kimsel özellikler kazanıyor, kıvılcım
onu iki tür elektrik boşalımı olduğu
lar yaratıyordu. Ortaya çıkan etkiler
mı
ise küre d öndürül mediğinde bile de
camsı.
mantar tıkaçla
vam ediyordu. Deneyden etkilenen
düşünmeye itti; reçinemsi ve
Gittikçe geliştiril en bu makineler
1827 - 1864 1827
1835
�koç bitkibilimci Robert Brown suda asılı küçük partiküllerin içindeki hareketi keşfetti, buna daha sonra "Brown hareketi" adı verildi.
Fransız fizikçi Gaspard de Coriolis, dönen bir referans sisteminde cisimlerin dönmeye bağlı olarak eğimli bir rota izliyor gibi göründüklerini ortaya koydu; buna "Coriolis etkisi" dendi.
188
1842
Avusturyalı fizikçi Christian Johann Doppler, kaynağın hızına bağlı olarak dalganın frekansında meydana gelen kaymayı öngördü. Buna daha sonra "Doppler etki�" adı verildi.
M A D D E VE E N ER J i
NAPOLYON'U ETKİ LERKEN Volta 1 800'de (oturan)
Napoljon Sonapan'a ve dKjer bilımcılere
bataryasını -<]Umüş ve çi nko tabakalardan oluşan
bir "yığın"
sergiliyor. Napolyon bu gösteriden öyle etkilendi ki Volta'ya
Şeref Nişanı
verdi ve onu kont ilan etti.
1848
1850'1er
1859
1864
lskoç fizikçi William Thomson (Lord Kelvin), sıcaklıgın mutlak sıfır noktasını keşfetti.
Termodinamigin birinci ve ikinci yasası, fizikçi William Rankinc, Rudolf Clousius ve William Thomson (Lord Kelvin) tarafından geliştirildi.
Fizikçi Robert Bunsen ve Gustav Kirchhoff, elementlerin kendilerine özgü ışık dalgaboyları yaydıklarını keşfettiler. Bu elementlerin tayflarında belli sajurma çizgileri eksikti.
lskoç fizikçi James Clerk Maxwell, elektrik ve manyetizma ile ilgili dört denklemini açıkladı.
109
Bi L i M i N S E R Ü V E N i
FRANKLİ N'İN UÇURTMASI Benjamin Franklin'in ünlü uçurtma deney i yalnızca yıldırımın elektriksel özelli�ini kanıtlamakla kalmadı,
aynı zamanda Amerıkah eksantrık yayımcı, yazar,
devlet adamı ve mucide ikonik bir imaj kazandırdı.
190
daha fazla miktarda statik elektrik üretmeye başladılar. Elektriklenmeyi arttırma konusundaki tek sorun, onu depolamaktı. Bu sorun iki kişi nin -1 745'te Alman mucit Ewald G. von Kleist'ın ve l 746'da Leiden Üni versitesi'nden Hollandalı bilimci Pieter van Musschenbroek'in- birbi rlerinden bağımsız olarak elektrik depolamaya yarayan araçlar geliştir mesiyle ve kondansatörleri icat et ıı ıesiyle birlikte çözüldi.i. Yanya kadar suyla dolduruLnuş ve ağzı mantar tıpayla kapatılnuş bir kavanoz alındı. Bir tel, mantarın içinden kavanoza doğru uzattldı ve suya değdirildi. Ardından tel, statik
elektrik jeneratörünün yanına götü rülerek elektrikle yüklendi. Kavanoz jeneratörden uzaklaştırtldığında, do kunan herkesin anlayabileceği üzere, hata elektrik yüklüydü. 4 Şubat ı 745'te Kraliyet Akademisi'nin Felse fe Kayıtları 'nda yayımlanan bir mektup, kavanoza dokunan kişiyi şöyle tarif ediyordu: "Birkaç dakika lığına nefesi kesildi, ardından bütün sağ kolunda öyle büyük bir acı his setti ki bir an için kötü bir şeyler ol duğundan endişe etti." Yon Kleist camı metalle kaplaya rak sistemi geliştirdi. Bu sayede elek trik yükü camdan suya geçecekti. Üstünlük rekabetine sahne olan tek-
nolojinin bu erken döneminde, Musschen
BENJAM İ N FRANKL I N
broek camın hem içini hem de dışını metalle kapladı, böylece dışarıdaki metal içeridekini şarj edecekti. Musschenbroek bu deneyle me tal tabakalar arasındaki cam ne kadar inceyse, kavanozdan yayılan kıvılcımın o kadar büyük olduğunu keşfetti. Bu da elektriğin
iki değil,
tek akışkan olduğunu gösteriyor gibiydi: bu varsayım Amerikalı mucit Benjamin Franklin tarafından kanıtlanacaktı. Musschenbroek'in cihazına "Leyden kavanozu" adı verild i. Kava nozun bazı çeşitleri günümüzde hala kullanı lır. Bu tarihlere, yani l 700'lerin ortasına gelin diğinde elektrik gözde bir bilim olmaya başla mıştı. İnsanlar döndürülerek şarj edilen, şarj dan sonra ters yöne doğru dönen armatürlere sahip çeşitli cihazlar üretiyorlardı. "Elektrik ayrıcalıklı entelektüellere has, gizli kapaklı bir meşgale olmak yerine, hızla halkın sohbet ko
Amerikan Biliminin Babası 1706 17 Ocak'ta Bostan, Massachusetts' de d�du.
1718-1723 Erkek kardeşi James'in yanına basımcı çıragı olarak gırdı
1729 Pennsylvania Gazette 'yi yayımlamaya başladı.
1730 Pennsylvania'nın resmi basımcısı seçıldı.
1732 Fakir Richard'ın A/mana<Jı ' nın ilk nüshasını yayımladı.
1737 Philadelphia postane müdürü seçildi.
nusu haline dönüştü" diyordu bilim tarihçisi
1744
Patricia Fara. "Çoğu varlıklı aile kendi aparat
Evleri daha etkili ısıtan tasarımıyla, geliştirilmiş bir şömine olan
larını yanında taşıyor, aristokrat kadınlar par
Franklin Sobası'nı yarattı.
maklarından ya da balina kemiğinden yapılma
1746
iç eteklerinden kıvılcımlar çıkarıyor, veya hay ranlarını elektrikli öpücüklerle -acı vererek de olsa-
heyecanlandırıyorlardı."
Benjamin
Franklin, statik elektriğe maruz kaldığında ça lan bir zil geliştirdi. Şarlatanlar ise baş ağrısın dan hastalıklara dek her derde deva elektrosta tik şarjlar pazarlamaya çalıştılar. Elektriğin tehlikeli yam Leyden kavanozla rında daha büyük miktarda şarjm birikmesiy le ve çalışına amacıyla büyük miktarlarda elek trik depolayabilmek için binbir çeşit Leyden kavanozunun birbirine bağlanmasıyla ortaya
Elektrik fenomenini araştırmaya başladı.
1751
Elektrik Üzerine Deneyler ve Gözlemler'i yayımladı.
1753 Londra Kraliyet Akademisi tarafından Copley Madalyası'na layık görüldü. Kuzey kolonilerinin PTI genel müdürü seçildi.
1756 Kralıyet Akademisi üyeli�ine seçildı.
1770
çıktı. 1 750'de Franklin, metal uçlu ve ipek sap
Metecroloji araştırmalarına başladı; Gulf Stream akıntısının
lı bir uçurtmayı fırtınalı havada uçurarak, bir
haritasını çıkardı.
Leyden kavanozunu şarj edebileceğini göster di. Franklin yıldırımın statik elektrik olduğu nu kanıtlamıştı. Bataryasını yıldırunla şarj et meye çalışan bir başka kişi ise yaşamını yitirdi ve adli tıp görevlisinin raporuna bakılırsa, "al-
1776 Bagımsızlık Bildirgesi' ni imzaladı.
1790 1 7 Nisan'da Philadelphia. Pennsylvanıa'da, hem Amerık,ılıl,11 lıı·ııı de Fransızlar için bir kahraman olarak öldu
Bİ Lİ M i N S E R Ü V E Nİ
FARADAY'İN DİNAMOSU
Resimde 1831 'de laboratuvarında görülen İngiliz fizikçi Michael Faraday, mıknatısları tel sarmal i<;inde hareket ettirerek elektrik akımı yaratabilec�ini keşfetmişti. Bu keşifle birlikte ilk elektromanyetik dinamoyu üretti.
nında küçük bir delik, sol ayakkabı
ters karesine bağlı olarak değiştiğini
sında bir yanık, ayağında ise mavi bir
ileri sürdü. Bu, Newton'un kütleçe
leke" oluştu. Yeryüzünde var olan
kim ile ilgili bulgularının tıpatıp ay
ile, gökyüzünden gelen elektriğin ke
nısıydı.
sinlikle aynı türden boşalım olduğu nu ortaya koyan acı bir deneydi bu.
J 785'te Fransız fizikçi Charles de Coulomb, Priestley'in varsayımını
Joseplı Priestley
Joseph Priestley l 765'te Benjamin
lıakk111da dalın
Franklin ile tanıştı ve politika sohbe
icat etti. Daha ileride benimsenen
fazla bilgi içi11 bkz.
ti sırasında -her ikisi de Aydınlan
adıyla "CouJoınb yasası"na göre, iki
sayfa 92.
ma'nın liberalleriydi- ikili, elektrikle
elektrik yükü arasındaki kuwet,
ilgili çalışına notlarını karşılaştırdı.
yüklerin çarpımı ile doğru, yüklerin
Franklin, Priestley'yi çalışmalarını
arasındaki uzaklığın karesiyle ters
192
kanıtlayan hassas bir mekanik aygıt
yayımlamaya teşvik etti ve 1 767'de
orantılıdır. Coulonıb, yasanın man
Priestley, ôzgün Deneylerle Elektriğin
yetik çckiırıc <le uygulanabilir oldu
Tarihi ve Giiniimiizdeki Durumu ad
ğunu keşfetti.
lı çalışmayı yayımladı. Priestley çe
Peki ama elektrik neydi? Her bir
şitli görüşlerin yanısıra, elektrik yük
Leyden kavanozu yalnız bir kez de
leri arasındaki çekme ya da itme
şarj edilebiliyordu, ki bu da araştır
kuvvetinin, aralarındaki mesafenin
maları güçleştiriyordu. Ancak koşul-
1
M A D D E VE E N E R J i
lar, İtalyan fizikçi Alessandro Vol
kaslarının seğirdiğini görmüştü. Bu
ta'nın çalışmaları sayesinde 19. yüz
durum onu, metaliı1 bir tür elektrik
yıl başında değişti.
akışını serbest bıraktığı varsayımına
Volta "hayvansal elektrik" adı ve
yönlendirmişti. Galvani'nin deney
rilen gizemli kuvvete şüpheyle yakla
lerini tekrarlayan Volta ise elektriğin
şıyordu. Kuvveti keşfettiğini duyu
kurbağanın kas dokusundan değil,
ran kişi, Volta'nın arkadaşı ve yurt
nemlilik koşullarından ve sonda ay
taşı Luigi Galvani'ydi. Galvani kur
gıtında farklı metallerin kullanın1ın
bağaların bacaklarına metal aygıtlar
dan kaynaklandığını düşündü.
saplamış ve temasla birlikte bacak
Volta sonuca ulaşmak için olduk-
TERMO D İ N AM İ K YASA L A R I E
nerji rastgele hareket etmez. Bilimciler tarafından 19.
yüzyıl ortalarında ifade edilen termodinamik
yakıta gereksinim duyarsa, insan da yiyece9e gereksi nim duyar. ikinci yasanın ikinci kısmı vardır. Buna göre, söz konu
yasalarını takip eder. Termodinamigin birinci yasasına göre -aynı zaman
su geri dön�üz süreçte, enerjinin bir kısmı iş yapma için
da enerji korunumu yasası olarak bilinir- ortaya çıkan
kullanılamaz. Ôrne9in, koıma sürecinde yakmakta oldu-
enerji, kullanılan enerjiye eşittir.
9unuz kalorilerden gelen enerji
iki çubuktan elde edilen ısı mik
nin bir kısmı kullanılamayacaktır.
tarı, a9acın içinde depolanan
Burada kaloriler düzenli bir denge
enerji ile çubukları birbirine sür
içinde var olan potansiyel enerjiyi
terken uygulanan enerjiye eşit
temsil eder. Siz koşarak bu enerji
olacaktır. Bir buhar makinesinin
yi kinetik enerjiye dönüjlürdüğü
ürettiQi enerjinin miktarı, maki
nüzde, onu yerinden edernniz ve
neyi çalıjlırmak için kullanılan
ortaya çıkan düzensizlik içinde,
kömürün enerjisinden büyük
enerjinin bir kısmı yitirilir. Bu
olamaz.
enerji yrtimine, Yunancada de9i
Termodinamik yasası ayrıca sistemlerin kararlılı9a olan e9i
Şemada James Watt'ın 1788 yapımı buhar makinesinin iç yapısı görülüyor.
şim anlamına gelen entrope sözün den dolayı ·entropi" denir.
limlerini de inceler. Soljuk bir fin-
ısıya neden olan şey, molekül
cana sıcak kahve koyarsanız, ısı
lerin hareketidir. Yani hareket
enerjisi kahveden fincana do9ru
durursa ısı aktarımı gerçekleşmez
hareket eder ve çok geçmeden
ve entropi de olmaz. Termodina-
her ikisi de aynı ısıya erişir. Peki neden ısı kahveden fin
mi9in üçüncü yasasına göre mutlak sıfır noktasında en
cana geçtikten sonra yeniden kahveye dönmez? Bu
tropi de sıfırdır. Di9er bir deyişle, enerji yoksa, enerji yi
noktada devreye termodinamiğin ikinci yasası girer:
timi de olamaz. Ancak bu duragan durumun ötesinde,
Enerji akışı yalnızca tek yöne do9ru gerçekleşir. Bir kilo
yeryüzü
metre koıuyla yaktı91nız kaloriler. koımayı bıraktı91nız
Termodinamik yasaları do9ruysa $r. bu süreçler ne
da bedeninize geri dönmez; tıpkı koıarken yakılan
kadar devam ederse, her sistemin entropisi o kadar ar·
enerjinin geri dönmeyece9i gibi. Bir motor nasıl sürekli
tacaktır. Nihayetinde çöküş kaçınılmaz olabilir.
-ve
evren- geri dön�z süreçlerle doludur.
193
Bİ L İ M i N S E R Ü V E N i
MICHAEL FARADAY
kılın Eyre'ye ait 1 886 tarihli bu temsili çalışmada, Michael Faraday resmediliyor. Tasvir, Edinburgh, lskoçya'daki Cafe Royal'i süsleyen ve ünlü bilimcileri resmeden bir dizi çiniden biri.
ça dolaysız bir deney gerçekleştirdi:
ayrılan gümüş ve çinko diskleri üst
pirinç ve demir gibi metal çiftleri
üste yığarak, deneyin yapay bir versi
yerleştirdi. Metaller ekşi bazı du
yonunu uyguladı. Sonuçta ortaya
yumlar yaratınca Volta buna neden
kesintisiz bir elektrik akışı çıktı. Vol ta, ileride volta pili diye anılacak olan aygıtı icat etmişti; yani ilk pili . Aygıt,
olan şeyin, tükürük yoluyla metal den metale gerçekleşen akım geçişi
tahmin etti. Farklı metal
çeşitli çalışmalar yürütmeyi olanaklı
kombinasyonları, farklı yoğunlukta
kılacak miktarda akım üretiyordu ve
ekşilik yaratıyordu. Volta bunları
hala tam olarak anlaştlamayan elek
dikkatle kaydetti. Daha sonra birbi-
trik kuweti araştırmalanna, kimya
olduğunu
194
rinden tuzlu suya batırılmış kağıtla
dilinin üstüne gümüş ve kalay,
MADDE Vl E N f R J I
dalını önemli bir faktör olarak ka zandırmıştı.
terk ederek bir mücellitin yanına çı rak olarak girmişti. Ciltlenmesine
Volta'nın çalışmalarını ele alanlar
yardım ettiği pek çok bilim kitabını
dan ilki, İngiliz kimyager J-Jumphrey
okuyarak gizli bir yetenek geliştir
Davy'ydi. Voltaik pilin olası kulla
miş, H umphrey Davy'nin verdiği bir
nım alanları, gazlarla gerçekleştirdiği
dizi kimya konferansına katilmıştı.
yaratıcı deneylerle tanınan Davy'nin
Faraday konferansları sonsuz bir il
ilgisini çekmişti. Kimyasal tepkin1e
giyle takip etmiş, ayrıntılı notlar al
ler elektrik üretiyorsa, elektriğin de
ınıştı.
maddeleri tepkimeye sokarak, onları
Deney kazası geçiren Davy bir
meydana getiren elementlere ayrıştı
asistana gereksinim duyduğunda
rıp ayrıştıramayacağını merak edi
ona Faraday önerildi. Davy, Fara
yordu.
day'in titizliğini gösteren notlarına
Davy devasa bir voltaik pil üretti
bakarak onu işe aldı.
O
dönemde
ve külün suya batırilmasıyla ortaya
uluslararası şöhrete sahip bir konuş
çıkan potas adlı madde gibi bileşikle
macı olan Davy, 1 8 ay sürecek bir tur
re elektrik akımı uyguladı. Sonuçta
için kıtadan ayrılmak üzereydi. Asis
bir bataryadan çıkan teli bağladığı
tanı 22 yaşındaki Farad ay'i de yanına
bir öbek potasın içinde, parlak meta
aldı. Davy'nin eşi, genç adama hiz
lik damlacıkların oluşmaya başladı
metkar muamelesi yapıyordu. Fara
ğını ve sonra patladığını keşfetti.
day ise Davy'nin konferanslarına ka
Davy yeni bir element keşfetmişti:
tılmaktan, deneylerini gözlemlemek
potasyum.
ten ve Avnıpa'nın ünlü bilimcileriyle
Kimyager, başka ele
mentleri de ayrıştırdı: sodyum, bar
tanışmak tan dolayı memnundu.
yum, magnezyum, bor ve silikon.
Bir süre sonra Faraday, özellikle
Davy 18. yüzyila özgü anlatımıyla da
elektrik ve manyetizma arasındaki
ifade ettiği gibi, artık "kimyasal ve
ilişkiye odaklanan kendi araştırma
elektriksel çekimlerin aynı nedertler
larmı başlattı. 1 820'de Hans Christi
le ortaya çıktığından" emindi.
an 0ersted, mıknatıs yakınındaki bir
Humphrey Davy'nin çok sayıda
elektrik akımının, mıknatısı akımın
mirasından biri, atomların elektrik
yönüne dik açıyla konurrtlandırdığı
sel kuwetlerin sağladığı bir düzen
nı açıklayan tezini henüz yayımla
sayesinde birbirlerine bağlanarak bi
mıştı.
leşikler oluşturduklarına olan inancı;
Fransız
fizikçi
Andre-Marie
bir diğeri ise Faraday isimli bir genci
Ampere, 0rsted'in çalışmalarını iz
desteklemesiydi. Davy bir deney sı
leyerek, 1 8 2 1 ile 1 825 arasmda ger
rasmda gerçekleşen patlamanın ar
çekleştirdiği çalışmalarla elektrik ve
dından geçici körlük yaşadığı sırada
manyetizn1a arasmda temel bir ilişki
Faraday'i yanına asistan olarak al
keşfetmişti . Ampere, içinden ayıu
ınıştı.
yönde elektrik akımı geçen iki telin
1791'de doğan Michael Faraday,
manyetik olarak birbirlerini çektik
bir demircinin oğluydu. Sık sık has
lerini, içinden zıt yönde elektrik ge
talanan Faraday,
çen tellerin ise birbirlerini ittiklerini
13
yaşmda okulu
19�
BiLiMiN SERÜVENİ
TRANSFORMATÖR faraday tıpkı elektrik akımının
manyetizma
üretmesi gibi, manyetik. alanın da akım üretebileceğinden şüpheleniyordu. Bu varsayımını 1 831 'de ilk
transformatör sayı lan bu ayçıtla
kanıtladı.
ortaya çıkardı. Telden sarmallar ya
kullanan Faraday, bir çift güçlü mık
ren Ampere, eklenen her sarmalla
natısı çubuk boyunca hareket ettirdi.
birlikte gücü artan elektromıknatıs
Elektrik tespiti yapan galvanometre,
lar üretebileceğini fark etti. Sarmal
tel sarmalda akın1 oluştuğunu söylü
lar bir demir çubuk etrafma dolan
yordu. Ardından Faraday, mıknatıs
dıklarında ise mıknatıs daha da güç
ları sabit tutarak ve aralarına bakır
leniyordu. Ampere manyetik kuvve
bir disk yerleştirerek, düzeneği daha
tin, teldeki ve demirdeki tüm atom
da geliştirdi. Mıknatıslar arasmdaki
ları sıraya dizen elektrikten kaynak
disk döndürüldüğünde elektrik üre
landığuu ileri sürdü.
tiliyor ve üretilen elektrik bir tele ak
0rsted ve Ampere'in çalışmaları
196
elektrik devresinin elektriksiz olanı
pan ve içlerinden elektrik akımı geçi
tarılıyordu. Telin bir ucu dönen dis
nın ışığı altında (0rsted'in dönen
kin kenarına yakın yerleştirilmiş, di
pusula ibresini temel alarak küçük
ğer ucu ise diskin üstünde döndüğü
bir elektrikli motoru çoktan geliştir
mile bağlanmıştı.
miş olan) Faraday, kendisine şu so
Faraday bu düzenekle birlikte ilk
ruyu sordu: Eğer elektrik manyetik
elektromanyetik dinamoyu üretti.
alan yaratabiliyorsa, manyetizma da
1 9. yüzyıl içinde elektromanyetik in
elektrik yaratabilir mi? Etrafına tel
düksiyon ilkesi yepyeni bir motor ve
sarılı demir bir çubuk -Ampere'in
makineler dünyası yaratacak, ulaşım
ve iletişim alanlarında devrim niteliğinde deği
]AMES CLERK MAXWELL
şikliklere neden olacaktı. Dinamo nasıl işliyordu? Faraday bu soru üzerinde yıllarca çalıştı ancak henüz hareketle
Modem Fiziğin Babası
riyle elektrik akımını yaratan parçacıklar, yani
1831
elektronlar hakkında bilgi sahibi değildi. Bu
1 3 Haziran'da lskoçya'da Edinburgh'da d�du.
bilgiye ancak bir nesil sonra ulaşılacaktı. Ne var ki Faraday bir varsayımda bulundu: Bir maddenin içinden elektrik akımı geçtiğinde, akım bu atomik kuvvet alanlarını gerilimle
1847 Edinburgh Üniversitesi'ne başladı ve d�a felsefesi, etik felsefe ve zihin felsefesi eğitimi aldı.
yüklüyordu ve atomlar onu bir sonraki gruba
1854
aktardığında gerilim geçiyordu. Diğer bir de
Cambridge, Trinity College'ın matematik bölümünden mezun
yişle elektrik, iletken madde üzerinden gerilim
oldu.
hatları boyunca ilerliyordu. Tıpkı suda ilerler ken zirvesini koruyan dalga gibi: Bu örnekte de karaya doğru ilerleyen şey suyun kendisi değil, enerjiydi. Faraday yıldırımın da bu şekil de ortaya çıkıyor olabileceğini düşündü, tıpkı statik elektriğin oluşumu, ya da akımın bir voltaik pil içinde ilerleyişi gibi. Faraday ha.la
1855-72
Bir dizi inceleme yayımladı; Renk Algısı ve Renk Körlü<Jü.
1859 "Satürn Halkalarının Kararlılığı Üzerine" başlıklı makalesi ile Cambridge'de Adams ödülünü aldı.
elektriğin ne olduğuna ilişkin net bir görüş sa
1860
hibi değildi ama yanıta yaklaşmış gibiydi.
Londra, King's College'da profesörlüğe başladı. Renkler üzerine
TAM TAYF 19. yüzyıl, uzun süredir tartışılan
"Işık neden
yapılmıştır" sorusunun tüm azametiyle canla nışına tanıklık etti. Parçacıklardan mı (New ton'w1 deyişiyle zerrecikler) yapılmıştı, yoksa
çalışmalarıyla Kraliyet Akademisi tarafından Rumford Madalyası' na layık görüldü.
1861 Londra Kraliyet Akademisi'ne seçildi.
1864
H uygens gibi Kıta Avrupalı teorisyenlerin öne
Kraliyet Akademisi' ne elektrik ve manyetizma ilişkisini ortaya
sürdüğü üzere dalgalardan mı? Çekişme, gör
koyan -ve günümüzde Maxwell denklemleri olarak bilinen denklemleri sundu.
me fizyolojisine ilgi duyan Britanyalı doktor ve fizikçi Thomas Young'ın deneylerine başlama sıyla henüz 1 800'lerde hareketlendi. Young bir engelin üstündeki küçücük bir
1865 King's College'da fizik ve astronomi kürsü başkanlığına geçti.
deliğe ışık yansıttı. Bu engelin ardında üstün
1866
de iki tane delik olan ikinci bir engel vardı,
Ludwig Boltzmann'dan bağımsız olarak, Maxwell-Boltzmann
onun da gerisinde bir perde. Perdeye ulaşan
kinetik dağılım yasasını formülleştirdi.
ışık, karanlık ve aydmlık alanlardan olllŞLıyur du. Bu da bazı noktalarda ışık dalgalarının bir birini iptal ederek karanlık bantlar, bazı nok talarda ise birbirlerini güçlendirerek aydınlık bantlar oluşturduklarını gösteriyordu. Ortaya çıkan görüntü parçacık davranışı de-
1871 Cambridge'de ilk Cavendish Fizik Profesörü oldu.
1879
5 Kasım' da Cambridge'de öldü. lskoçya'da Patron'dd k1ıçııl lııı kilise mezarlığına gömüldü.
BiLiMiN SERÜVEN İ
ATOM İ K K U VVETL E R izikçi Ernest Rutherford'un keşfettiği gibi -madde
bir parçacık. 1%0'1ardan itibaren çekirdeğin içinde yeni
F nin temel birimi olan- atomun büyük bir kısmı boş
parçacıklar keşfedildi ve onlara "kuark" adı verildi.
alanlardan oluşur. Proton ve nötronlardan meydana
Temel kuvvetlerden biri olan elektromanyetizm,
gelen artı yüklü bir çekirdek, bu alanın ancak milyarda
yüklü parçacıklar arasındaki ilişkiyi aydınlattı ve bilimci
birini işgal eder. Çekird09in etrafında eksi yüklü elek
lerin atom elementlerinin nasıl dağılmadan birarada tu
tronlar yer alır; yani doğadaki en
tulduklarını anlamalarını sağladı.
hafif yüklü parçacıklar. Onları
Ancak bu kuvvet, muazzam ato
yerlerinde tutan şey elektrik kuv
maltı dünyasına hükmeden kuv
vetidir, ama yakınlardaki artı
vetleri tam olarak açıklamıyordu,
yüklere de kolayca bağlanabilir
çünkü bu görünmez ama fark e
ler. Elektronların çekirdek etra
dilebilir evrende "kütle" ve "par
fındaki dizilimi, her elemente
çacık" gibi terimler pek bir an
kendine özgü kimyasal ve fiziksel
lam ifade etmiyordu.
özelliklerini kazandırır. Atomik
Araştırmacılar iki yeni kuvvet
dizilim, atomun ısı ya da elektriği
keşfettiler. Güçlü kuvvet denen
ne kadar iletebildiğini, ne kadar
ilk kuvvet, çekirdekteki proton
hızlı eridiğini ve diğer element
ve nötronları birarada tutuyor du. Zayıf kuvvet denen diğeri ise
lerle ne kadar kolay bileşim oluş turabileceğini belirler. Rutherford, tıpkı güneşin etra fında dönen gezegenler gibi,
92 elektron ve 143 protonlu uranyum
atomu kolayca parçalanarak büyük miktarda enerji açığa çıkarabilir.
la- çekirde9in kompozisyonunu de9iştiriyor ve atomaltı varlıkla-
merkezdeki çekird09in etrafında
rın geliş gidişlerini ve etkileşimle-
dönen elektronları temel alan bir
rini etkiliyordu.
atom modeli oluşturdu. Günü-
Bu dört kuvvetten en güçlüsü,
müzde atomun en bilinen tanımı
maddenin çekirde9ini birarada
buna benzer olsa da, aslında söz
tutan güçlü kuvvettir. Ancak
konusu tanım yüz yıl öncesine ait-
güçlü kuvvetin etkileri yalnız çok
tir. Bugün bilimciler elektronların
kısa mesafelerde korunabilir. öte
çekirdek etrafındaki hareketini
yandan kültleçekim
betimlerken, sabit bir dalga-mo-
dünyada gelgite yol açan ay ör-
delli bulut örn09ine başvuruyor-
198
-örne9in radyoaktif bozunmay
kuvveti,
n09inde görüldüğü gibi, büyük
lar. Bulutun içindeki herhangi bir elektronun gerçek ko-
mesafelerde etkisini gösterebilir. Elektromanyetik kuv-
numu ise diğer tüm konumları arasındaki tek bir olasılı-
vet de, güçlü kuvvet kadar olmasa da güçlüdür ve etki-
ğı teşkil ediyor. Çekird09in içindeki proton ve nötronlar
sini gösterebilec09i belli bir mesafe aralığı vardır. Adın-
da yine dalga modelleri yaratıyorlar.
dan da anlaşılabilec09i gibi zayıf kuvvet ise çok zayıftır.
Radyoaktif maddelerin keşfiyle birlikte atom yapısı-
Tıpkı güçlü kuvvet gibi, onun da etki alanı çok sınırlıdır.
nın proton, nötron ve elektronlardan ibaret olmadığı
Bilimciler bu dört temel kuvvetin nasıl birleştiğini bir
düşüncesi ağırlık kazandı. 1932'de ise pozitron bulun-
gün keşfedeceklerine inanıyorlar. Beklenen keşfin adı
du: Elektronun kütlesine ama onun ters yüküne sahip
çoktan belirlendi: Büyük Birleşik Teori.
M AD D E VE EN t R J I
GÖRÜLEBiLiR VE
DN.=� OAlGAMYU
·-
40
� 1� 1�
@
�
1 ·
10·1
-·
t
Gl I ... ... ... 10·.S ...
ÖTESi
--
Görülebilir �k ve gözle
••'
...
gö<dügümüz renkler, elektromanyetik tayfın ancak küçük bir bölümünü oluşturur
�t...
� -FOTON ı.ı!NUUl�J
ıo• ıo•o
O"
ıo • ıo-0
ıo·•
1 0..
1011
ıo·• ıo.. ıo•
ıo'
•ı
ıo·� ıo
101 •
o"
ı
101•
ıo•
ıo�
ıo• 101
ıo" ıo• • 10"
10
ıos
ıO"
insan görüşünün ötesinde ise k ısa dalgaboyuna sahip gama ışınları ile uzun dalgaboyuna sahip
radyo dalgaları bulunur.
ğil, net bir şekilde dalgamsı modeller
manyetik
dalgaların
saniyede
sergiliyordu. İngiltere'deki Newton
300.000 km, yani ışık hızıyla aynı ol
yandaşları
duğunu da gösteriyordu. Maxwell
Young'ın
bulgularını
inandırıcı bulmadılar, ama bulgular
elektrik ile manyetizmanın aynı şey
Kıta Avrupası'nda kabul gördü. Bu
olduğu ve ışığın da elektromanyetik
rada, Fransız fizikçi Augustin-Jean
ışınımın cctck" türü değil ama, "bir''
Fresnel, Young'ın çalışmalarını doğ
türü olduğu sonucuna vardı. Denk
rulamıştı.
lemleri akla, tahminlerin ötesinde
1 850'lerde (yazışmalar sayesinde
büyüklükte bir dünyanın varlığını
Faraday ile dostluk kuran) İskoç fi
getiriyor ve görünebilir ışıktan uwn
zikçi James Clerk Maxwell, Fara
ve kısa dalgaboyları olduğuna işaret
day'in elektrik ve manyetik alanları
ediyordu.
nı açıklamanın yollarını arıyordu.
Maxwell'iıı teorisi bilim camiasını
Maxwell, ileri geri hareket eden bir
hareketlendirdi; özellikle de genç Al
elektrik şarjınuı, birbiriyle bağlantılı
man fizikçi f-Jeinrich f-Jertz'i. Hertz,
ve titreşen elektrik ve manyetik dalga
Maxwell'in çeşitli elektromanyetik
modelleri yaratabileceğini keşfetti. Maxwell altı yıl süren yoğun bir
ışınımların varlığına ilişkin öngörü sünü test etmeye karar verdi. 1 888'e
matematiksel çalışmayla, Faraday'in
gelindiğinde, Hertz ihtiyacı olan
ve kendisinin elde ettiği bulguları
malzemeleri
doğru olarak tanımlamaya ve elek
Küçük bir kıvılcım aralığı olan bir
biraraya
toplamıştı:
trik ile manyetizma kuwetlerini bir
elektrik devresi ve elektromanyetik
leştirecek bir formül geliştirmeye ça
dalgalara tepki verecek şekilde tasar
lıştı. Nihayet 1 864'te şaşkınlık yara
lanmış (bugün anten diye bildiği
tan sonuçlarını açıkladı: Elektrik akı
miz) metal bir aygıt. Devreyi kapa
mının yarattığı manyetik alanı ta
mak, kıvılcımın aralıktan atlamasını
nımlayan denklemler, ışık dalgaları
sağlayacaktı. Hertz'in tahminine gö
nın yayılmasını tanımlamak için
re bu kıvılcm1 görünmez olsa da
kullanılan denklemlerle neredeyse
metrelerce ötedeki antenle tespit
tamamen ayıuydı. Sonuçlar ayrıca
edilebilecek dalgalar üretecekti. Bu
199
BİLİMİN SERÜVENi
KORKUSUZ CURIE Fransız fizik�i Marie Cune, radyoaktif yayılımı daha iyi anlayabilmek için uranyum, radyum
ve polooyum ile deneyler yaprı. Curie radyoaktiviteye maruz kalmanın neden oldugu zehirli etkiyi bilmiyordu.
200
tahmin doğruydu. Ardmdan Hertz
bu dalgalar ışık hızında hareket edi
söz konusu elektromanyetik dalgala
yor gibiydi.
rm yaklaşık otuz santimlik bir boyu
Hertz'in çalışması on yıl önce ya
olması; ve Maxwell'in öngördüğü
şamını yitirmiş olan Maxwell'in alan
üzere -tıpkı ışık ve ısı dalgaları gibi
teorisini doğruluyordu. Çalışma ay
duvarlardan yansıması, çeşitli mad
nı zamanda İtalyan fizikçi Guglicl
delerce kırılması, hatta polarize ol
mo Marconi'nin yaratıcı dehasuu da
ması (yani bir düzlemde titreşmesi)
tutuşturmuştu.
gerektiğine karar verdi. Ayrıca, o dö
parça parça geliştiren Marconi, kıvıl
Hertz'in
aygıtını
nemde Hertz dalgaları denen, günü
cımı telgraf anahtarlarıyla kontrol
müzde ise radyo dalgaları diye anılan
etti, anteni büyüttü ve Hertz dalgala-
nnı tespit etmek için dalga alıcısı denen bir ci
MARIE CURIE
hazdan yararlandı. Marconi iki buçuk kilo metre kadar bir mesafeye hızla dalga gönder meyi ve almayı başardı.
l 90 l 'e gelindiğinde,
radyo dalgalarını Atlantik boyunca başarıyla iletebilir durumdaydı. Aı1cak önemli bir konu hala gizemini koru yordu. Su dalgaları suda; ses dalgaları ise hava basıncındaki dalgalanmalarla ilerliyordu. Peki tüm bu elektromanyetik dalgaları, özellikle de uzaydan yıldız ışığı getirenleri taşıyan ortam
Radyoaktivitenin öncüsü 1867 7 Kasım'da Polonya'da Var,ova'da dOğdu ve Maria Sklodowska
adını aldı.
1893 Paris Üniversitesi fizik bölümünden mezun oldu.
1895 Pierre Curie ile evlendi. Araştırma uzmanı oldu ve tavlanmış
neydi? Aristoteles'in zamanından beri her şeyi ku şatan görünmez bir ortamın, her şeyin içinde hareket ettiği derinliksiz bir eterin varlığı ev rensel bilgi olarak benimsenmişti. 1887'de Al bert Michelson ve Edward Morley adlı iki Amerikalı fizikçi, bu tahmini eterin etkilerini ölçmeye karar verdiler. Michelson ve Morley "L" biçimli pratik bir buluştan yararlandtlar; girişim ölçer. Aygıtın iki kolu dikti. Her kolun ucunda bir ayna vardı. İki kolun birleştiği merkezde ise bir ışık kaynağı ve ışık ışınını iki ye ayırabilen bir cihaz vardı. Cihaz ikiye ayrı lan ışınların her birini bir aynaya gönderiyor, aynadan yansıyan ışınları ise yeniden birleşti
<;eliğin manyetik özelliklerini incelemeye başladı.
1896 Radyasyonun kimyasal tepkilemelerin değil, atomun bir özelliği olduğunu keşfetti.
1898 Eşi Pierre ile birlikte polonyum ve radyumu keşfetti.
1903 Pierre Curie ve Henri Becquerel ile paylaştığı
Nobel fizik ödülünü
kazandı.
1904 Doktorasını tamamladı.
riyordu. Michelson ile Morley girişim ölçerin
1906
tek kolunu, yerkürenin uzayda hareket ettiği
Paris üniversitesi"nde fizik profesörlüğüne başladı.
yöne bakacak şekilde yerleştirdiler. Teoriye göre yerküre hareketsiz eterin için de yüzüyordu ve yerküre yörüngesi yönünde hareket eden ışın, yerkürenin hareketinden de biraz destek alarak, daha hızlı gidecekti. Dik açıyla ilerleyen ışın ise yalnızca ışık hızıyla ha reket edecekti. 13u nedenle ışınlar merkeze bi
1910 Radyoaktivite Üzerine Tez'i yayımladı.
1911 Nobel Kimya Ödülü'nü kazandı ve bilim dalında iki Nobel ödülü alan tek kişi oldu.
raz farklı zamanlarda varacaklardı, dolayısıyla
1914-19
eşzamanlı hareket etmeyen ışık dalgaları bir
Kızıl Haç Radyoloji Servisi'nin başına geçti, 1. Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusu için mobil röntgen birimleri organize ettı.
birlerine engel olacaktı.
Ne var ki yapılan hiç
bir ölçümün sonunda bir fark görülemedi. Bi lim nihayet eter diye bir şeyin ya da en azından tespit edilebilir türden bir eterin olmayabilece ği olastlığıyla yüzleşmişti. Görünüşe bakılırsa ışık ve elektromanyetik dalgaların, içinde ha-
1918 Paris Üniversitesi Radyum Enstitüsü'nde kendi laboratuvarınd� yöneticiliğe başladı.
1934 4 Temmuz'da Fransa'da Sallanches yakınında öldtı
BiLiMiN SERÜVENİ
reket etmek için belli bir ortama ge
ilan etti ve bu özel dalgalara "X" adı
reksinimi yoktu.
nı verdi.
19. yüzyılın sonuna gelindiğinde
Çok geçmeden x-ışırıları tıpta kul
elektromanyetik radyasyona ilişkin
lant!maya başlandı. Ancak bilimciler
pek çok soru çözülmüş gibiydi; tabii
hala onların ne olduğunu ve yaptık
onun yapısına dair gizemin kendisi
ları şeyi neden yaptıklarını bilmiyor
dışında. Ardından aniden ortaya çı
lardı. Cambridge Üniversitesi fizik
kan, beklenmedik bir dizi keşif, hem
çilerinden profesör )oseph John
radyasyonun, hem de atomun yapı
Thomson, içinden ışın geçirilen ga
sına ilişkin bilimsel birikimin gize
zın, elektriği iletebildiğini keşfetti.
mini artırdı.
Fransız fizikçi Antoine Henri Bec
1895'te pek çok meslektaşı gibi Al
querel, floresan konusunda, yani gü
man fizikçi Wilhelm Röntgen de ka
neşe maruz kalan bazı maddelerin
tot ışınları fenomenini araştırmak
ışık saçmasında, yine Röntgen ışınla
taydı. Bilimciler bir süredi r akımın
rının rolü olabileceğini düşündü.
bataryadan ya da diğer elektrik de
Becquerel kalınca siyah kağıda sa
polama aygıtlarından çıkış noktası
rılı bir fotoğraf plakasını bir madde
olan katodun, yani eksi elektrodun
nin altına yerleştirdi ve onu güneş
özelliklerini inceliyordu. Vakumlu
ışığına maruz bırakmayı plarıladı.
tüpün içine yerleştirilen bir katot,
Tahminine göre (bu örnekte uran
ancak belli bazı kimyasallarla temas
yum olan) madde, parıldama sıra
halinde
beli rlenebilen
tuhaf bir
emisyon yayıyordu.
202
sında x-ışını yayarsa, ışırılar plakayı bulanı.klaştıracaktı.
Röntgen katot ışını aygıtını karan
Ancak o gün hava bı.ılutlandı ve
lık bir odaya yerleştirerek, aygıtın tü
Becquerel uranyııın ile fotoğraf pla
pünü siyah kartonla kapladı. Sonra
kasını, güneşli bir günü beklemek
şans eseri, çok garip bir şeyi fark etti.
üzere çekmecesine kaldırdı. Çekme
Birkaç adım ötedeki bir cisim parla
ceden çıkardığında plakayı yine de
maya başlamıştı. Röntgen, katot tü
işleme soktu ve ışı.k almış olduğunu
püıü i kapatınca, parlama da durdu.
hayretler içinde fark etti. Uranywıı
Anlaşt!an tüpten ışınlar yayılıyordu.
tek başına bir tür radyasyon yayıyor
Ancak bu hiç akla yatkın değildi
du. Peki neydi bu? Becquerel, uran
çünkü Röntgen -ne olduklarını bil
yum ışı.nlarının da, tıpkı Röntgen
mese de- katot ışınlarının havada
ışınları gibi gazın elektrik akımını
birkaç santimden fazla ilerleyeme
iletmesini sağlad1ğmı anlamıştı.
diklerini biliyordu. Bu durumda
Polonya doğumlu Fransız fizikçi
farklı bir şey keşfetmiş olmalıydı.
Marie Curie de çok geçmeden, ken
Röntgen, kısa süre sonra ışınların
disinin radyoaktivite adını verdiği
elinin içinden geçerek, kemiklerinin
özelliğin, uranYJlma ve toryw11 de
sil üetini perde üstüne yansıtabildik
nen başka bir elemente özgü oldu
lerini fark etti. Haftalar süren titiz
ğunu keşfetti. Diğer maddeleri de
deneylerin ardından çok özel bazı
test eden Curie, bir uraı1YJ1m cevhe
elektromanyetik dalgaların varlığını
ri olan uraninitin, saf uranYJlmdan
M A D D E VE EN E R J i
daha yüksek radyoaktivite değerine sahip olduğunu gördü. Bunun nedenini araştırmak için, yine fizikçi olan eşi Pierre ile birlikte Paris'teki kasvetli laboratuvarda ton larca cevher üzerinde çalıştılar. Ni hayet 1 898'de iki yeni madde bul duklarını duyurdular; polonyıu11 ve radyum. Radyum bilinen en radyo aktif cevherdi ve güçlü ışınları çevre deki havayı elektrikle yüklüyordu.
!SiNiN GİZLİ YAŞAMI Elektromanyetik radyasyon üzerine yürütülen çalışma ve keşiflerin bilin1 manşetlerini ele geçirdiği dönemde, başka türde bir enerjiyle ilgili çalış malar da sessiz adımlarla ilerliyordu. Söz konusu enerji "ısı" idi ve bu öy le tanıdık bir başlıktı ki ilgili çalışma larm haber değeri yok gibiydi. Ne de olsa ateşin sıcak olduğunu, su kay natmak ve yemek pişirmek için ısı gerektiğini ve 18 . yüzyılm ortalann da n1otorları, kısa süre sonra da tren, gemi ve makineleri çalıştıran buhar için ısıya ilitiyaç duyulduğunu bil meyen yoktu. Ancak bilimciler için ısı da elek trik kadar gizem doluydu. Isman maddenin genleştiği gerçeğini temel alan Galileo termometreyi geliştir mişti. Kısmen sıvıyla dolu ters şişe
yüzyılın başında atıldı. 1675'te ışık
görünümlü bir tüpün içine biraz ha
hızını ilk kez ölçen Danin1arkalı
KORUNUMU
va sıkıştırmıştı. Sıcaklık değiştikçe
gökbilimci Ole R0mer, sıvı olarak al
Alman doktor ve fitikçi
hava genleşerek ya da sıkışarak sıvı
kolü kullandı ve bir termometre
Herman von Helmholtz,
düzeyini aşağı ya da yukarı çekiyor
yaptı. R0mer, suyun donduğu nok
insan fizyoloj isi üzeri ne
du. Sıvı hareketini derecelendiren
tayı 0°, suyun kaynadığı noktayı da
yaptıÇJı çal ışmala rla
bir ölçeği olmayan aygıt, yalnızca sı
60° olarak rastgele işaretledi.
caklıktaki göreceli değişiklikleri gös
Polonya doğumlu Hollandalı ay
ENERJİNİN
enerjinin koru numu yasasına ulaştı: Herhangi
gıt yapımcısı Daniel Gabriel Fahren
bir sistemden çıkan
Bir sonraki adım -sabit noktaları
heit, 1708'de R0mer'i ziyaret etti.
enerji,
olan bir ölçek yaratma- niliayet 18.
Ardından Hollanda' ya dönerek ken-
enerjiye eşinir.
teriyordu.
o sisteme giren
203
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N İ
di alkollü termometresini üretti ve
sonunda, İ ngiltere'de yaşayan Ame
biranın donduğu noktayı 0°, insan
rıkalı Benjamin Thompson tartış
vücut ısısını da 100° olarak aldı. Bu
madaki yerini aldı.
ölçeğe göre R0mer'in belirlediği sı
HABERCİSİ Wıllliam Thomson'un 1858'de patentini aldı�ı hassas aynalı galvanometresi, uzun mesafe telgraf
kablosunun kullanımını olanaklı
204
hale getirdi.
yakınlarında
doğan
Thompson, 1 776'da ülkesinden kaç
olarak su 32°'de donuyor, 212°'de
mıştı. Amerikan Devrimi'nin ilk
kaynıyordu. İsveçli gökbili mci An
günlerinde Britanya'nm tarafını des
dres Celsius, suyun aonma ve kay
teklemiş, Britan ya askeri kumandanı
nama noktaları arasına tam 100 de
ve casusu olarak görev yapmıştı. Bir
rece yerleştiren bir termometre ya
dönem zina ve cinsel sapkutlıkla da
ilk başta 0°'yi kaynama
suçlandı. (Kendisinden 20 yaş kadar
noktası, 100°'yi ise donma noktası olarak belirlemişti ama Celsius'un
büyük) eşini ve kızını terk eden Thompson, İngiltere'ye yerleşti ve
rattı. Celsius
TELGRAFIN
Bostan
caklık noktalarından oldtıkça farklı
l 744'teki ölümünden sonra İsveçli
bilim kariyerine başladı.
biyolog Carolus Linnaeus ölçeği ter
Kraliyet Akademisi üyeliğine aday
sine çevirerek, bugün kullandığımız
gösterildi.
1 779' da
sıcaklık ölçeğini oluşturdu. Ancak
Thompson, Fransa seyahati sua
bu termometreler tam olarak neyi
sında Prens Maksimilyan tarafindan
ölçüyordu? Kimileri ısmm madde
Bavyera'ya davet edildi. Süvari tüm
nin içinde meydana gelen titreşim
generali ve devlet danışma kurulu
lerden kayırnklandığını, kimileri ise
üyesi yapılan Thompson, orduyu ge
onun madde içinde bulunan ve bir
liştirmek amacıyla çalıştı ve Münih
yerden diğerine akan ağı rlıksız bir sı
çevresine İ ngiliz bahçeleri inşa ettir
vı olduğunu düşünüyordu (bu sıvıya
di. Sonunda kon t unvanını kazana
kalori!< adı verilmişti). 18. yüzyılm
rak, eşi ve kızının yaşadığı New
M A D D E VE E N E R J i
Hampshire kasabasma atfen, Kont
vard Üniversitesi'nde de Rumford
Rumford aduu aldı.
Profesörlüğü'nü başlatan kişi oldu.
Münih savaş gereçleri görevini yü
Thompson'un
çalışmalarını
rüttüğü sırada Thompson, talimler
Manchester'lı bir bira üreticisinin
de topların çok fazla ısmdığını fark
oğlu olan )ames Prescott Joule de
etti ve açığa çıkan ısı miktarının, me
vam ettirdi. Muhafazakar ve dindar
talin içindeki ısıdan daha fazla oldu
biri olan Joule, tüm enerji biçimleri
ğu sonucuna vardı. Aksi takdirde
nin tek olduğuna ve her birinin diğe
metalin içindeki ısı kendi kendine
rine dönüştürülebileceğine inanı
azalıp giderdi. Bu da kalorik; yani
yordu. Bu, John Dalton'un yanında
metalin içinde bulunan sıvı anla
çalışmış da olsa, bir bira ustası için
mındaki ısı kavramının olanaksız ol
kanıtlaması zor bir önermeydi ama
duğunu kanı tlıyordu. Thompson
joule vazgeçmedi.
ısınmaya neden olan şeyin sürtünme
İşe elektrikle başladı. Joule 1840'ta
olduğunu anlamıştı. Anahtar kelin1e
bir elektrik devresinin ürettiği ısı de
FAHRENHEIT VE
"hareket"ti. Thompson daha da ileri
ğerinin, akınını karesi ile direncin
CELSIUS
giderek, belli miktarda hareketin
çarpunı
üretebileceği ısıya ilişkin tahminler
le orantılı olduğunu keşfetti. Daha
da sıcaklık ök;Omil
ise /sının Sürtünme Yoluyla Ortaya Çıkarı Kaynağı Üzerine Araştırma'sını Kra
sonra hem elektrik akımının, hem
liyet Akademisi'ne sundu.
(I' x R) sonucu çıkan değer
Falırenlıeit da Celsius
ni araştırmaya koyuldu. Thompson
iı;in a'jl1 a'jl1 ölçekler geliıtiıdiler. Bu iki � arasında sabit bir orıın vardır.
Thompson renkli bir karakterdi.
bunu düşünmüş ama tahminde bu
Celsius'u Fahn!nheit'a
Fransa ile İngiltere savaş halindey
lunmakla kalınıştı. Tıpkı Thompson
iki taraf da onu casus olarak gö
çeWmek ic;in
gibi, Joule da enerjinin bir biçimden
kullanılalıilak
rüyordu, ki iki taraf da haklı olabi
diğerine dönüşümünün, varsayuna
formül ı&tledi: 915 x
lirdi. İngiltere'deki Kraliyet Enstitü
dayalı kalorik sıvtlara başvurmadan
("() + 32. Falnnheit'ı
sü ile anlaşarak Humphry Davy'yi
açıklanabileceğine inanıyordu.
Celsius'a Q!lllmel<
de de bulundu. 1798'de
ken
de mekanik hareketin öngörülebilir miktarlarda ısı üretip üretmeyeceği
ic;in goıl!ldi fomıül ise
okutman olarak işe almıştı. Mucitli
Matematik eğitiminin yetersizliği
ği meslek edinerek, şömine ve ocak
yüzünden Joule görüşlerini benim
519 x ('F) - 32
ları ısıyı muhafaza edecek şekilde ye
setmekte zorlanıyordu. Ancak araş
ıektirde<W.
niden tasarlamış; merkezi ısıtma,
tırmacılar onun titiz deneylerini tek
dumansız baca ve ocak ızgarasını ge
rarlamayı başarmıştı; özellikle de
liştirmiş; ipek ve termal iç çamaşırla
1847'deki keşfini. Söz konusu deney,
rı üzerine deneyler yapmıştı. Bir ser
suyun sıcaklığını, bir çarkla işleyen
vet edinip kaybetmiş, en sonunda
sistemle Fahrenheit ölçeğine göre bir
büyük Fransız kimyager Antoine La
derece arttırmak için gerekli meka
voisier'in ölümüyle dul kalan varlık
nik kuvveti ele alıyordu. joule ısı ma
lı eşiyle evlenmişti. Son bir ilginçlik
kinesinin gerçekleştirdiği iş miktarı
olarak Amerikan Sanat ve Bilim
nın, enerjiyi işe çevirirken kaybedi
Akademisi Rumford Ödülü'nü ve
len ısı miktarıyla orantılı olduğunu
Devrim Savaşı sırasında Britanya
buldu. Standart iş birin1ine o günden
yanlılığı merkezi haline gelen Har-
bu!,>iine dek jul Uoule) denir.
205
BiLİMİN SERÜVENİ
Joule çalışmalarını (daha sonra
değerli ifadesine Helmholtz'un 1 847
Thomson ile birlikte yürütüyordu.
Kı.ıwetin Korunumu Üstüne. H elmholtz'un
Thomson da ısı ve elektromanyetiz
enerji korunumu görüşü yeni doğ
ma üzerine gerçekleştirilen çalışma
makta olan termodinamik bilimi
Lord Kelvin adını alan) William
tarihli kitabında kavuştu:
ilk
ların birleşik bir enerji teorisine doğ
için bir anahtar niteliğindeydi ve
nı ilerlediği fikrine sahipti. Joule ile
yasa olarak kabul edilecekti. Enerji
ikisi araştırma sonuçlarını birbirle
nin bir biçimden diğerine dönüşebi
riyle
paylaşıyorlardı.
Sonunda
leceğinin
kavranmasıyla
birlikte
Thomson kalorik ısı teorisine olan
açıklanamayan pek çok gözlem, an
inancını gözden geçirdi. Bilimsel iş
lam kazanmaya başladı.
birliğine açık biri olan Thomson, ısı
Fransız fizikçi Nicolas Sadi Car
nın matematiği, elektrik ve manye
not, buhar makinesi veriminin, ma
tizma üzerine birçok çalışma yaptı.
kine içindeki en yüksek ve en düşük
yürütürken,
sıcaklık arasındaki fark ile ilişkili ol
Ergime nol<tası katı
sonraları fizikçi olan Alınan fizyolog
duğunu keşfetmişti. Diğer bir deyiş
ERGiME NOKl'ASI
Joule
deneylerini
bir maddeniı SM hale
Herman von Helınholtz de fiziğin en
le, bir ısı makinesinden elde edilebi
ge<;tigi sıcaklık
temel ve yararlı kavramlann dan bi
lecek işin miktarı, ısı kaynağı (kaza
noktasıdır. Dcnma
rini formülleştirmekle meşguldü;
nın ürettiği buhar gibi) ile ısı alıcı
nol<tası 5Ml1lll katıya
enerjinin konınumu yasası. Yasaya
(motorda ısının en son iletildiği bö
dönüştü!)ü sıcaktıktır.
göre doğa, belli miktarda enerjiyi
lüm) arasındaki sıcaklık farkına bağ
Teoride, bu ikisi
içerir ve bu enerji ne artış ne de azal
lıdır. Bu ilişkinin varlığı biliniyor ve
biılıirinin aynısıdır.
ma gösterir. (Enerji sözcüğü Yunan
kabul ediliyordu ama kimse nedeni
ı<a-ıııarna nol<tası ise
cadaki "iş içinde" anlamına gelen
ni bilmiyordu. Kalorik teoriyi temel
bir SM11111 gaz haline
energia
alan Carııot, ısının motor içinde hiç
geçtigi ııcaldı lctır.
enerjinin bir biçimden diğerine dö
değişmeden ilerlediğini farz etmişti.
nüşmesi halinde de geçerlidir; örne
Durum bu olsaydı, demişti Alman
ğin ısı enerjisinden mekanik enerji
fizikçi Rudolf Clausius, ısı yeniden
sözünden gelir.) Bu yasa,
ye, kimyasal enerjiden elektrik ener
kullanılarak, motor sonsuza dek ça
jisine ya da kinetik enerjiden potan
lıştırılabilirdi.
siyel enerjiye. Yasa ayrıca bir değir
Clausius'un vardığı sonuca göre
menin, akan suyun ya da yanan ya
doğada ısı daima ve kendiliğinden
kıtın ürettiği enerjiye de uygulanır.
tek bir doğrultuda hareket ediyordu;
Vücudun ürettiği enerji de aynı ya
sıcaktan soğuğa. Geri çevrilemez bir
saya tabidir ve sonraları yasanın küt
yönelimdi bu. Aksi olsaydı, bir fin
leçekim, ışık ve nükleer enerji için de
can kalwe çevresini kuşatan havadan
geçerli olduğu anlaşılmıştır. Belli bir
ısıyı çekerek gün boyu sıcak kalırdı.
sürecin herhangi bir noktasındaki
Clausius ayrıca zaman içinde bir sis
toplam enerji ölçüldüğünde sonuç
temdeki enerjinin küçük bir kısmı
daima aynı çıkacaktır.
206
nın hep yitirildiğini ve iş yapma ka
Joule ile Alman doktor ve fizikçi
biliyetinden yoksun kaldığını göz
Julius Mayer, benzer kavramları
lemledi. Sistemdeki bu düzensizlik
çoktan ifade etmişlerdi, ama yasa en
yine zaman içinde birikiyordu; söz-
M A D D E VE E N E R i i
FANTAST İ K I S I K: LAZ E R >
L
azeri Einstein icat etmemiş olabilir ama katkıda
görüşünü kanıtlamış oldu.
bulundugu kesindir. Einstein atomların fotonu,
Bundan altı yıl sonra başka bir Amerikalı, Theodor
yani tek bir ışık birimini iki ayrı şekilde yaydıklarını he
Maiman aynı şeyi görülebilir ışık için gerçekleştirebilen
nüz 1916'da öngörmüştü.
bir aygıt geliştirdi. Maiman yakuttan bir silindiri bir kse
Bunlardan biri bildigimiz ampul ışıgını üreten, ken
non flaş lambasıyla uyararak ışık yayılmasını sagladı ve
diliginden ışımadır. (Ôrne
ilk lazeri üretmiş oldu. (As
gin,
lında aygıtın adı lngilizce
ampulün
içindeki
tungsten telinden geçen
deki "Uyarılmış Radyasyon
elektrik akımıyla) uyarılan
Yayılımı ile lşıgın Güçlen
atomların elektronları da
mesi" anlamındaki cümle
ha yüksek yörüngelere at
nin -light amplification by
lar. Ancak doga daima en
stimulated emission of ra
düşük enerji konfigürasyo
diation- baş harflerinden
nuna ayrıcalık gösterdigi
oluşan kısaltmadır.) Bu bu
için (suyun yukarıdan aşagı
luş 1 960'ta herhangi bir
akmasının nedeni de bu
kullanımı olmayan, iyi bir
dur)
fikirden öteye gidememiş
elektronlar,
fazla
ti.
enerjiden kurtulmak için bir foton yayarak, nere
Ancak lazerler için kul
deyse anında ilk pozisyon
lanım alanı yaratmak fizik
larına dönerler. Yayılan bu
çilerin fazla zamanını al
fotonlar göze ışık olarak
madı. Farklı güç ve dalga
görünür.
boylarında lazerler üretildi
Ancak Einstein'a göre, daha önceden uyarılmış bir atoma, tamı tamına d�ru
Kusursuz olması gereken ayna ve merceklerin yapımı sırasında, hataları tespit etmek için lazer ışınlarından yararlanılır.
ve cerrahi,
ölçümleme,
malzeme kesimi ve baskı gibi çeşitli alanlarda kulla-
enerjiye sahip bir foton fır-
nıldı. Lazer sondalarıyla
latılarak elektronun iki fo-
aya olan uzaklık ölçüldü,
ton yayması saglanabilirdi; ilk baştaki foton ile onunla
alışveriş marketlerindeki her barkod okuyucusu lazer-
birebir aynı, ikinci bir foton. Teoride bu şekilde, tüm fo
den yararlandı.
tonları aynı dalgaboyu, dogrultu ve fazda olan, dolayı
Fiberoptik tellerin icadı ise lazer için yepyeni kulla
sıyla birbirlerini engellemeyen çok güçlü bir ışık ışını
nım alanları yarattı. Fotonlar artık fiberoptik kabloyla,
üretmek mümkündü. 1 954'te Amerikalı fizikçi Charles Townes, Einstein'ın
bir tel üzerinden ilerleyen elektron dalgalarına kıyasla çok daha hızlı hareket ediyordu. Bugün lazer ışık flaşla·
sözünü etti�i etkiyi yaratabilmek için bir aygıt üretti.
rı telefon, televizyon, bilgisayar modemi ve daha birçok
Aygıta "maser" adını verdi. Townes bir amonyak atom
enformasyon ve iletişim cihazının kullanımında önemli
ları bulutunu uyararak ardından mikrodalga ışınım
rol oynayan sinyaller taşıyor. Üstelik bakır tellerle ilerle·
bombardımanına tuttu. Bulut içine girenden daha faz
yen elektrik sinyallerinden çok daha yüksek bir hız ve
la mikrodalga yayarak Einstein'ın ikinci atomik emisyon
kapasiteyle.
207
BiLiMiN SERÜVENi
konusu duruma sonradan "entropi"
fizikçi Ludwig Eduard Boltzman ye
adı verildi. İşte bu aksiyomların tü
ni bir görüş ileri sürdü: Eğer enerji
mü termoctinamiğin ikinci yasasını
atomların harakctinden kaynaklanı
oluşturur ve İngiltere'de William
yorsa, termodinamik matematiksel
Thomson ve Lord Kelvin tarafından,
olarak analiz edilebilmeliydi. Bolt
birbirlerinden bağımsız olarak geliş
zman hem moleküller arası enerji
tirilmiştir.
dağılımı, hem de entropinin etkileri
(Lord Kelvin ikinci yasayı ustalık
Bir sistemin içindeki düzensizlik
nik kuvvete ve ısı yitimine neden
tam olarak değilse bile, olastlıklarla
olabiliyorsa tersinin de geçerli olma
ölçülebilir, diyordu Boltzman. Mad
sı gerektiğini söyledi: Bir gazı sıkış
delerin atom yapısı ile, onları etkile
tırmak için mekanik kuvvet kuJlana
yebilecek tüm enerji biçimleri ara
rak ısı, düşük sıcaklıktan yüksek sı
sında
caklık alanına doğru hareket ettirile
Bolztman, Maxwell ile birlikte mad
bilir. Bu görüşün kanıtlanmasıyla
de ve enerji ilişkisini dile getiren ve bu çalışmaları sentezleyen kilit isim
İkinci yasanın ardından HİDROJENİ
Hidrojeni sıvıya dönüştürecek kadar
�utabilmek �in mühendis John Wood ile A. J. Schwemin 1 954'te bir kabarcık
hücresi kurdular. Basınç altında -423f"'a (-252'C) kadar ısıtılan
hidrojen gazı sıvıya dönüşür.
208
istatistiksel ilişkiler kuran
birlikte soğutma sanayii ı 9. yüzyılda
lerden biri oldu. Aynı dönemde
gelişmeye başladı.)
SOGUTMAK
için denklemler geliştirdi.
la tersyüz ederek, eğer bir gaz meka
ı- :ıs- s +
V iyanalı
atom teorisine karşı tepkiler de geliş-
M A D D E VE E N E R J i
ti ve teorinin en ateşli savunucula
Hollandalı fizikçi Heike Kamerlingh
rından Boltzman, kendisini akade
Onnes, helyumu 4.2K'da sıvıya dö
mik savaşların ortasında buldu. Za
nüştürdü. Karnerlingh Onnes ayrıca,
manla enerjisi tükenen ve depresyo
Kelvin'in varsayımının aksine, bu sı
na giren fizikçi, l 906'da kendisini
caklıklarda maddelerin tüm direnç
asarak hayatına son verdi.
lerini yitirdiklerini ve günümüzdeki adlarıyla "süperiletken"lere dönüş
MUTLAK SIFIRIN TUHAF DÜNYASI
tüklerini keşfetti. Bazıları ise tüm
Isı yapısının açığa kavuşturulması,
kan" a
elektriksel ve kim yasal enerjiyle iliş
2.19K'da helyum sıvısı bir camın ke
viskozitelerini yitirerek "süper akış dönüşüyordu.
Örneğin,
kisinin kurulmasıyla birlikte, mad
narından yukarı doğru, tepesinden
denin soğuk haliyle ilgili sorular
ve en küçük çatlaklarının arasından
yükselmeye başladı. Lord Kelvin
akıyordu.
hiçbir şeyin daha fazla soğuyamaya
Maddenin süperiletkenlik denen
cağı nokta olarak mutlak sıfırı -yani
bu hali tam olarak neydi? 1950'lerin
-470°F ya da -273°C- belirlemiş ve
sonlarında
bu düşük ısıya yaklaşan maddelerin
-John Bardeen, )ohn Schrieffer ve
Amerikalı
üç
fizikçi
elektrik direncinin arttığı, enerjiden
Leon Cooper- atomların belirgin
uzaklaştığı varsayımında bu.lunmuş
geometrik
tu.
maddenin süper soğuk hali duru
Isı ve termodinamik üzerine yü
biçimlerde sıralandığı
munda, (atommı temel bileşerılerin
rütülen çalışmalar, Kelvin'in varsayı
den olan) elektronlann enerjiyi eşit
mına ilişkin soru işaretleri uyandır
şekilde yayan ve soğuran çiftler oluş
dı. Hareket yalnızca ısı üretmekle
turduklarııu, böylece hareketlerini
kalınıyor, aynı zamanda sıvı ve gaz
engelleyecek bir şeyin kalmadığuıı
ları da benzer şekilde etkiliyor gibiy
ileri sürdü. Örneğin, 2. 19K halin
di. Hollandalı fizikçi Johannes Dide
deyken tüm atomların momentumu
rik van de Waals, sıvı ve gazların
aynıydı. Birbirlerine bağlanmış ko
moleküler durumunun yalnızca sı
şucular gibi, biri hareket ettiğinde,
caklığa değil, aynı zamanda basınç ve
hepsi birden ediyordu. Isı öyle hızlı
hacme bağlı olduğunu belirlemişti.
iletiliyordu ki, maddenin içinde bir
Sıcaklık düştükçe, moleküllerin ısı
dalga oluşturuyordu. Süperiletken,
üreten gelişigüzel hareketleri de ya
bir manyetik alana yaklaştığında ise
vaşlıyordu.
maddenin en dış tabakalarında elek
Fizikçiler 1877'de oksijeni 90K'ya
trik akımı girdapları oluşuyor ve
kadar ( Kelvin denen bu birim, Celsi
manyetik alanı itiyordu. Aslında sü
us ölçeğindeki derecelerle aynıdır
periletkenJer manyetik alanların üs
ancak sıfır noktası mutlak sıfırdır)
tünde havada asılı kalabilirler. Bu
soğutmayı başardılar. Gaz bu nokta
özellik günümüzde trenleri tren yolu
da sıvıya dönüştü. Yeni yüzyıla giril
üzerinde tutabilmek ve tekerlerin ra
meden hemen önce hidrojen de 20K
ya sürtünmeden ilerlemesini sağla
civarında sıvılaştırıldı. 1908'de ise
mak amacıyla kullanılıyor. Süperi-
?09
BİLİMİN SERÜVE N i
210
M A D D E VE E N E R J i
!etkenlik konusu, gündelik araçlar ve
ruz buaktığında neler olacağını gö
HELMHOLTZ
makinelerde kullanılabilecek sıcaklık
rebilmek için deneyler düzerıledi ve
Termodinam�ın önemli
derecelerinde süperiletken olabilen
dağılımı ölçtü. Parçacıkların çoğu
şahsiyetlerinden birı
maddeler için yeni bir teknoloji yarı
çok az sapma göstermişti. Ancak
1881 tarihli bu tabloda
şı başlattı.
1 9 1 l 'de bir gün Rutherford'un asis
görülen Hermann von
tanları inanılmaz bazı sonuçlara
Helmholttdu. Enerıınin
ATOMUN İÇİ
ulaştılar: 8.000 alfa parçacığından bir
korunumu yasasını
Britanyalı fizikçi Joseph John Thom
tanesi levhaya çarptıktan sonra, gel
lormülleştirmenin
son katot ışınlarmı incelerken, elek
diği yön ile hemen hemen ayıu yön
yanısıra von Helmholtz
trik ve manyetik alarılar sayesinde
de geri dönüyordu. Ruherford
gü
tıp alanına da büyük
yönleri saptuılabilen ek•i yüklü par
nü şöyle anlatıyor: "Hayatım boyun
katkılar sa<jladı. Göz
çacıklar olduğunu keşfetti. Thomson
ca başıma gelen en inanılmaz olaydı.
içini incelemeye yarayan
bu parçacıkların hidrojenin atom
Adeta bir kağıt parçasına 38'lik fişek
ohalmosl<obun icadı da
kütlesinin yaklaşık binde birine sa
le ateş ettikten sonra fişeğin geri dö
bunlardan biriydi.
hip
nüp size çarpması gibi bir şeydi."
olduklarına
inanıyordu.
o
Thompson onlara "zerrecik" adını
Rutherford yansıyan parçacıkların
verdi ancak parçacıklar bugünkü
atomun küçücük çekirdeğine isabet
isimlerine İrlandalı fizikçi George
ettiği sonucuna varmıştı. Çekirdeğin
Stoney'nin sayesinde kavuştular:
atom kütlesinin hemen hemen ta
Elektron.
mamını oluşturduğuna, ancak çok
Atomların elektriksel anlamda
küçük bir hacmi olduğuna inanıyor
nötr olduğu bilimcilerce biliniyordu.
du.
Ek5i yüklü bir parçacık taşıyorlarsa,
Atomlar neredeyse bomboş alarılar
13u
mantıktan kaçış yoktu:
artı yüklü parçacık da taşımaları ge
dan meydana geliyordu. Ayrıca
rekiyordu. Konuyla ilgili en çok be
1 9 1 9'da Rutherford ve diğer fizikçi
nimsenen teori, elektronların, etraf
ler doğru türde radyasyon bombar
larını kuşatan arlı yüklü atomik
dımanına tutulan atomların önemli
maddelerin içine gömülü oldukları
parçacıklarmın çekirdekten çıkartı
yönündeydi; tıpkı pudingin içindeki
labileceği ne, hedef maddenin bir ele
kuru üzüm taneleri gibi. Bu görüş,
mentten diğerine dönüştürülebile
Yeni Zelanda doğumlu fizikçi Ernest
ceğine karar verdiler. Eski dönem
Rutherford tarafından ustalıkla çö
simyacılarının maddeyi dönüştür
kertildi. 1900'lere gelindiğinde, baş
meye yönelik hayalleri sonunda ger
ka birçok fizikçi gibi Rutherford da
çek olmuştu. Günümüzde bu kilit
-alfa, beta ve gama adını verdiği- üç
parçacıklara "proton" diyoruz.
tür radyoaktif yayım olduğu ve bu
Atomun şifresini kırmak ve bile
yayımlar sırasında bazı elementlerin
şenlerini incelemek büyük zorluklar
başka clenıentlere dönüştüğü sonu
içeriyordu. Ililinıciler proton
cuna varmıştı.
elektron gibi parçacıkları elektrik
Rutherford'a göre ağır alfa parça
ve
yüküne manız bırakarak hızlandır
cıkları, elektrorıları olmayan helyum
manın mümkün olduğunu biliyor
atomlarıydı. Rutherford ince meta
lardı. Ancak parçacıkları çekirdeğe
lik levhaları alfa parçacıklarına nıa-
çarpacak kadar hızlı hareket ettir-
?il
BİLİ M İ N S E R Ü V E N i
mek ya da onlara benzeri ilginç nu
son tekı10lojiye sahip tesislerde kul
maralar yaptırmak için ulaşılamaya
lanılıyor. Ancak çok geçmeden bi
cak kadar büyük görünen voltajlar
lin1ciler daha fazla enerjiye gereksi
gerekiyordu.
nim duydular.
Doğada kozmik ışın adı verilen bi
Amerikalı fizikçi Ernest Lawrence
çimde birkaç yüksek enerjili parça
bir çıkış yolu bulmuş gibiydi. Parça
cık kaynağı bulunuyordu. Bunlar bi
cıkları tek bir seferde hızlandırmak
linen anlamıyla ışın değil, çeşitli kay
yerine, uygun bir fizik yasasından
naklar üzerinden uzaydan dünyaya
yararlanarak onları bir çember için
ulaşan ve çarpan yüklü parçacıklar
de hareket halinde tutmak mümkün
dı. Elektronları kopartabilecek bir
olmalıydı. Söz kon usu yasaya göre
enerjiyle atomlara çarpan b u parça
manyetik alandaki yüklü parçacıklar
cıkların etkilerini, gazla (buhar hüc
yana doğru ilerleme eğilin1indeydi.
resi) ya da sıvıyla (kabarcık hücresi)
Lawrence mık.ırntıs etrafinda çember
HIZIANDIRILAN
dolu bir kavanozda gözlemlemek
çizmesini sağlayabildiği takdirde bir
PARÇACllUNI
mümkündü. Bu tür ortamlara giren
parçacığa her turda fazladan 1-2 kez
Paıyıcık hızlandırıcr;ı
parçacıklar belirgin izler bırakıyor
elektrik şarjı verebileceğini ve so
atomik ya da atomaltı
du.
pan;;acıldar üretır ve
nw1da onu inanılmaz enerji düzey
Ancak kontrollü parçacık çarpış
lerine yükseltebileceğini düşündü. Lawrcnce'ın "siklotron" adını ver
anlan büyük bir hızla
tırma çalışmaları için yapay hızlan
demet halinde fırlabr.
dırma araçları gerekiyordu. Fizikçi
diği buluşun
Günümüzde bu
John Cockcroft ile Ernest Walton
yalnızca 13 cm uzunluğundaydı ama
karmaşık makıne
ı 932'de, protonlarla lityum atomla
yine de iş görüyordu. Çok geçmeden
radyokarbon
rııu çarpıştırabilen bir hızlandırıcı
daha büyük modeller her parçacığı
tarihleme, kanser
ürettiler. Makine öyle güçlüydü ki
milyonlarca volta yükseltmeyi başar
tedavisi, radjoizotop
protonlar lityumu iki helyum çekir
dı.
üretimi ve atom
değine aynşarabiliyordu. Amerikalı
1 930'da elektronlar ve protonlar,
çekırde<jr,.te ılgili
fizikçi Robert Van de Graaff ise daha
atomun bilinen tek bileşenleriydi.
aril$tırmalarda
da yüksek voltaj kapasitesine sahip
Bilimciler her elementin atomunda
kullanılıyor
bir jeneratör geliştirmeyi başardı. Bu
kaç elektron olduğunu ve aynı sayıda
jeneratörün tasarımı günümüzde
da proton olması gerektiğini biliyor-
ilk örneği olan makine,
1868 - 1905 1868
1869
1877
lngiliz fizikçi Joseph Norman Lockyer, güneş t<ıyfıııddki >oğurma çizgilerini analiz ederek güneşteki helyumu keşfetti.
Rus kimyager Dmitri lvanoviç Mendeleyev, kendi yarattıgı periyodi k tabloda elementlerin sırasını belirledi.
Avusturyalı fizikçi Ludwig Boltzmann. sıcaklık ile dluırıl&ın enerjisi arasında baglantı oldugunu keşfetti.
212
1886
Radyo dalgaları Alman fizikçi Heinrich Hentz tarafındDn keşfedildi .
M A D D E VE E N E R J i
GÜÇ DOLU
URANYUM
Korumalı eller uranyum-235 filizını sergiliyor. Uranyum elementinin bu yüksek radyoaktiviteli formu nükleer reaktörlerde yakıt olarak ve nükleer silahlarda patlayıcı
olarak kullanılıyor.
1897
1900
1905
1905
lngiliz fikizçi Joseph John Thomson atomun daha sonradan elektron adını alan bileşenini keşfetti.
Alman fizikçi Max Planck kara cisimlerin tüm dalga boylarında radyasyon yaydıgı sonucuna ulaştı.
Alman fizikçi Albert Einstein özel görelilik teorisini yayımladı.
Termodinamigin üçüncü yasa� geliştirildi.
BiLiMiN SERÜVENİ
KOZM İK IŞINLARIN İZİNDE Kozmik bir ışına ait üc; elektron ile ü<; pozitronun
bir buhar
hücresi duvarında izler bıraklı�ı görülüyor.
214
lardı. Ancak bu doğru olsa, atomla
lar neredeydi? Ya çekirdekte gezinen
ruı çok daha hafif olması gerekirdi.
altı tane daha p ro ton- elektron çifti
Örneğin, karbonun altı el ektro nu
vardı ya da atomlarda, protonla aynı
vardı, yani altı tane de protonu ol
kütleye sahip ama elektrik yükü ol
ması gerekiyordu. Oysa kütle ağırlı
mayan başka bir nükleer parçacık
ğının 1 2 protona eşit olduğu iyi bili
yer alıyordu. 1932'de Britanyalı fi
niyordu. Bu durumda geri ye kalan-
zikçi Jaınes Chadwick, onlarca yıldır
gözlemlenen ancak üç radyasyon kategorisin
EN RICO FERMI
den hiçbirine uymayan gizemli bir tür nükleer yayınun aslında uzun süredir aranan "nötron" olduğu sonucuna vardı. Nükleer tepkimelerin neredeyse kütlesiz bir ürünü olan nötrinonun durumu da benzeri bir gizem içeriyordu. Radyoaktivitenin enerji ürünlerinin toplamı beklenen sonucu verme yince, nötrinonun varlığıyla ilgili görüş ileri sürülmüştü. İtalya'da fizikçi Enrico Fermi'nin
Atom Fizikçisi 1901 29 Eylül'de ltalya, Roma' da doğdu.
1922 Kazandı�ı bursla Pisa ÜniV€rsitesi'nde fizik doktorasını tamamladı.
1934'te adlandırdığı ve tanımladığı bu parça
1924-26
cığın varlığını tespit etmek için 20 yılın daha
Floransa Üniversitesi'nde matematiksel fizik ve mekanik dersleri vermeye başladı.
geçmesi gerekiyordu. Benzeri şeki l de 1930'da Britanyalı fizikçi Paul Dirac da elektronun kütlesine ve zıt yüküne sahip bir parçacık olan "antimadde"nin varlığını öngörmüştü. İki yıl sonra söz konusu parçacık bulundu ve "pozit ron" adını aldı. 1930'ların sonuna gelindiğinde atom çekir değinin temel bileşenleri belirlenmiş, neler
1926 Atomaltı parçacıklara hükmeden istatistiksel yasaları keşfetti. Bunlara günümüzde "fermi istatisti�i" adı veriliyor.
1927 Roma Üniversitesi'nde teorik fizik profesörlü�üne başladı.
olacağını görmek isteyen araştırmacılar çekir
1929
deği proton bombardımanına tutmaya başla
ltalya Kraliyet Akademisi' ne seçildi.
mışlardı. Fermi ise proton yerine nötron kul lanmayı düşünüyordu. Protonlar çekirdekteki diğer protonlar tarafından elektriksel olarak itiliyordu. Buna karşılık nötronlar içeri sızarak radyoaktivite üretebilirdi. Fermi onların yeni
1935-36 Yavaş nötronları keşfetti ve bu keşif nükleer fisyon (bölünme) keşfinin önünü açtı.
1938
izotoplar, yani farklı nötron sayısına sahip
Nükleer fizik alanındaki çalışmalarından dolayı Nobe Ödülü aldı.
atom varyantları yaratacağını tahmin ediyor
ltalya'dan ayrılarak ABD'ye yerleşti.
du. 1938'de faşist yönetim altındaki İ talya'dan ABD'ye kaçmadan önce Fenni, nötronları bir çekirdek tarafından kolayca yakalanabilecek kadar yavaşlatabileceğini keşfetmişti. Aynı yıl Alman araştırmacı Otto Halrn ve
1939 Columbia Üniversitesi'nde fizik profesörü oldu.
1942
Fritz Strassmann da, doğal elementlerin en
Manhattan Projesi'nden sorumlu oldu�u Chicago ÜniV€rsitesi'nde nükleer enerji ve atom bombasının gelıştirilmesi
ağırı olan uranyumu parçalamak için yavaş
üzerinde çalıştı.
nötronlar kullanıyorlardı. Sonuç hayli şaşırtı cıydı: Uranyum, atom ağırlığı daha küçük olan elementlere dönüşmüş gibiydi. Oysa bu nun olanaksız olduğu düşünülüyordu. Uran ywn öyle büyük bir atomdu ki hiçbir şeyin onu parçalayamayacağına inanılıyordu. Bu sonuçların haberi Avusturya doğuırılu
1945 Yeni geliştirilen atom bombasının New Mexico'daki ilk denemesine katıldı.
1954 28 Kasım' da Chicago'da öldü.
BiLiMiN SERÜVENİ
K U AN T U M M E KAN İ G İ E
elektromanyetik dalga içinde hareket eden "ku
denir. Söz konusu ölçekteki madde çok sık dokunmuş
anta" adlı enerji paketlerinden ismini alan kuan-
bir ağ, kuanta ise bu ağa doğru atlayan küçücük, kör pi-
tum mekanigi, atom ve atomaltı seviyede madde ve
reler gibi hayal edilebilir. Bazı pireler ağa ulaşacak ener jiye sahip değildir, büyük bir
enerjiyi inceleyen bilim dalıdır. Kuantum çalışmaları ener
kısmı ise ağa takılır. Ancak bir
ji ve maddenin bu ölçekteki
kaç tanesi ağdan geçebilir.
anlaşılması zor etkileıimleri
Ağa takılıp kalan pirelerin ya
dolayısıyla büyük zorluklar
pısı, ışığın dalga modeline
içerir. öte yandan ölçüm eyle
benzetilebilir.
minin kendisi, ölçülen şeyi et
Birçok insan madde ve
kilediğinden, kuantum dünya
enerjiyi ancak makro ölçekte
sında doğru ölçüm yapmanın
tanır, bu yüzden de kuantum
olanaksızlığı çalışmalar için
mekaniğine ait görüşlerin ço
daha da büyük engel teşkil
ğunu, düpedüz tuhaf olmasa
eder. Gözlem ışık gerektirir,
bile, en azından gizemli bulur.
ııık enerjidir, ışık kuantası ise
Ne var ki, enerji üzerine yapı lan çalışmaların elektrik ile
gözlemlemeye çalıştığınız şeyi etkiler. Atomun içindeki madde miktarı,
boşluk
miktarına
Atom parçac ıklarına ilitki n kuvvetleri kavramaya çalı�n fizikçiler, bulgularını ifade etmek içi n yüksek matematikten yararlanır.
manyetizma bağıntısını ortaya koyması gibi, kuantum meka niği de atomaltı seviyede madde ve enerji arasındaki ay
oranla çok küçüktür. Katı bir madde üstüne ışık tutarsanız,
rımın kaybolduğunu gösterdi.
atomaltı ölçekte bir miktar ışık
Görünüşe göre madde de
enerjisinin maddenin içinden
enerji de hem parçacık -kuan
geçmesi için her tür olasılık
ta-hem de dalga özelliklerine
mevcuttur. Kuantum mekani
sahip ve her ikisi de aynı belir
ğinde bu işleme "tünelleme"
sizlik yükünü taşıyordu.
1913 - 1970 1913
1916
1924
1925
Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, kuantum atom modelini sundu.
Albert Einstein genel görel ili k teorisini yayımladı.
Avusturya doğumlu fizikçi Wolfgang Pauli, iki elektronun ;ıynı ;ınd;ı ;ıynı durumda bulunamayacaQını ileri sürdü. Bu ilke günümüzde "Pauli ilkesi" olarak anılıyor.
Atom daQılma teorisi tanımlandı. Teoriye göre 15ık farklı m;ıddelerin içinden, maddenin özelliklerine baglı olarak farklı hızlarla geçer.
216
M A D D C VL L N LRl l
fıkizçi Otto Frisch ve (Halın ile çalış
me reaksiyon ağır ağır gerçekleşti.
mış ancak Yahudi olduğu için Al
Ancak bu durumda bile çok büyük
manya'dan kaçmış olan) Lise Meit
bir ısınma oldu. Denetin1 alıma alın
ner'in kulağına gitti. İki fizikçi uran
mamış olsaydı bir fisyon zincir reak
yum çekirdeğinin fisyona uğradığı
siyonu patlak verebilirdi.
na, yani daha küçük çekirdeklere bö
New Mexico, Los Alamos'taki giz
lündüğüne ve bu işlem sırasında iki
li ekip ise ilk atom bombasını yaptı
nötron saldığma karar verdiler. Fis
ve 1945 yazında patlattı. Birkaç hafta
yon ürünlerinin toplam kütlesi, ori
sonra atom bombaları Pasifık'e taşı
jinal uranyum atomundan biraz da
narak Japonya'ya atıldı. Savaş birkaç
ha düşüktü. Aradaki kütle farkı Me
gün içinde son buldu.
itner'in hesaplarına göre enerjiye
Hiroşima ve Nagazaki'yi altüst
dönüşmüştü; hem de büyük miktar
eden bombalarm ardmdan dünya, nükleer fısyon ile enerji salmıının
da enerjiye. Savaşm yaklaşmasıyla birlikte Al
muazzam bir güç kaynağı olduğunu
manya'nın atom fisyonunu gerçek
anladı. 1957'ye gelindiğinde fisyon
leştirmiş olması kaygı verciydi. Bu
enerjisi ticari elektrik santrallerinde
nun üzerine ABD nükleer fisyonu
elektrik üretimi için kullanılmaya
araştırmak ve kontrol edebilmek
başlanmıştı ve günümüzde hala
amacıyla Manhattan Projesi isimli
dünyanın dört bir yanında aynı
yoğun ve son derece gizli bir araştır
amaçla kullanılıyor.
ma programı başlattı. Fenni ilk nük
Atom hala çözülmeyi bekleyen
leer reaktörü Chicago Üniversite
sırlarla doluydu. 1960'larda Ameri
si'nin stadyum duvarlarının altına
kalı fizikçi M urray Gell-Mann tara
inşa etti. Fermi, fisyonla açığa çıkan
fından ileri sürülen bir görüşe göre
nötronların başka çekirdeklerin de
protonlar ve nötronlar "kuark" de
parçalanmasına neden olarak, bir re
nen daha da küçük birtakım parça
aksiyon zinciri başlatacağını doğru
lardan oluşuyorlardı. Teoriye göre
lamak istiyordu. Fermi'nin reaktörü
altı çeşit kuark vardı ve bu altı kuar
nötronları soğuran karbon ve kad
kın sonuncusu nihayet 1995'te tespit
miyumla dolu olduğu için zincirle-
edildi.
1932
1932
1968
1970
lngiliz fizikçi James Chadwick nötronu keşfetti.
Amerikalı fizikçi Cari Ander;on, anti parçacıkların varlıQını belirlemek için buhar hücresinden yararlandı.
Gabriele Veneziano, güçlü etkileşimin ikili rezonans modelini yoyımloriı ve çalışması günümüz sicim terosine ilham verdi.
Stephen Hawking karadeliklerin radyasyon yaydıklarını gösterdi, buna daha sonra "Hawking radyasyonu" dendi.
Bİ L İ M i N S E R Ü V E N i
S İ C İ M TEO R İ S İ D
ünyanın ijleyijini açıklamaya çalıjan fizikçiler, is
timetrenin milyarda birinin, milyarda birinin, milyarda
ter istemez daima evrendeki madde, enerji ve
birinin milyonda biri büyüklüğünde). Sicim teorisini ge
kuwetlerin tüm ölçeklerde birbirleriyle ilijkili olması
liştirenlerden biri olan Amerikalı fizikçi Brian Greene'in
gerektiği görüşüyle hareket ederler. Bu bağlamda
de açıkladığı gibi, "Eğer tek bir atom, güneş sisteminin
elektromanyetizma; elektrik, manyetizma ve ışık teori
boyutlarında büyütülseydi, tek bir sicim bir ağaç büyük
lerinin birleıtirilmesini sağladı. Kuantum teorisi; elek
lüğünde olurdu."
tromanyetik
dünya
Sicim
ile
ilk
ortaya
kez çıktı.
sını birleştirdi. Einstein'ın
Araştırmacılar o sırada pro
teorisi ise ııık ile kütleçeki
tonlarla nötronları atom çe·
mini ve zaman ile enerjiyi
kirdeğinin içinde birarada
ilijkilendirdi.
Ardından
tutan güçlü kuweti araştı
Einstein yajamının son 20
maktaydı. Görünüşe bakılır
yılını, (kütleçekimi açıkla
sa, çalışmaların sonucunda
yan) kendisine ait genel
ortaya çıkan matematiksel
görelilik teorisi ile (atom
analizler, enerjiyi titreşen teller biçiminde tanımlıyor
dünyasının elektromanye tik kuwetini açıklayan) ku antum teorisini ilijkilendir
Britanyalı fizikçi Stephen Hawking modern evrenbilimin coşkusunu dünyayla paylaıtı.
meye çalışarak geçirdi. Ne
du. Sicim teorisine göre te mel kuwetler -kütleçekim, elektromanyetik radyasyon,
var ki "birleşik teori" diye adlandırılan amaca yönelik tüm çabaları başarısızlıkla
güçlü ve zayıf kuwetler- arasındaki ilişkiler, bu sicimle
sonuçlandı ve fizikçiler ellerinde çok küçük ve büyük
rin pek çok boyuttaki rezonansı sayesinde gerçekleşir.
ölçekteki cisimleri tanımlayan farklı formüllerle kaldı
Varsayımlara göre toplam 11 boyut vardır ancak bizim
lar. Kütlenin etrafım saran uzayın bükülmesi sonucu
deneyimlediğimiz üç boyut dııındakilerin hepsi öyle kü
ortaya çıktığı anla\ılan kütleçekim, tek baıına kalmıı
çüktür ki, onları göremeyiz. Titreşimlerin bu boyutlar
gibiydi.
arasındaki bir sicimden diğerine, bir parçacıktan diğeri
Peki tüm bu teorileri, atomaltı ve makrokozmosun
ne, bir kuwetten diğerine geçiji, hepsini birleştiren şey
tüm madde ve kuwetlerini tanımlayan tek bir teoriye
olabilir. Kütleçekiminin bu atomaltı kuwetlerle ilijkisi
dönüştürmek mümkün mü? Böyle bir teori yaratılsa bi
"graviton"lar üzerinden gerçekleşir. Maryland Oniveris
le, kanıtlanabilir mi? işte madde ve enerjinin temelinde
tesi fizikçisi Sylverster James Gates'e göre gravitonlar
titreşen sicimlerin, yani sonsuz küçüklükteki tellerin yat
"uzay-zamandaki kütleçekimsel kuweti iletmekten sa-
tığı teorisini savunanların yüzleşmek zorunda olduğu
rumlu, kütleçekim enerji dalgalarıdır."
sorular bunlar. Teoriye göre her sicimin/telin, onu belli
Einstein'ın aradığı birleşik teori bu muydu? Pek çok
bir parçacıkla ilişkilendiren kendine özgü titreşimleri
kişi bundan pek emin dc�il am.:ı sicim teorisyenleri kar
vardır; tıpkı keman telindeki titreşimlerin tek bir notay
maıık matematik hesaplarıyla mevcut görüş üzerindeki
la ilijkili olması gibi.
çalışmalarını sürdürüyorlar. Parçacık hızlandırıcıları ha
Bu sicimler oldukça küçüktür (yaklaıık 10-ıı santi metre: noktayı izleyen 32 sıfır ve bir adet 1; veya bir san-
218
teorisi
1 960'1arda
maddenin atomaltı dünya
reket halindeki sicimleri belirlemedikçe, ampirik kanıt elde edilemeyebilir.
Ancak iş bu noktada bitmiyor olabilir. Gü
ALBERT EINSTEIN
nümüz hızlandırıctları kilometrelerce uzun lukta dairesel parçacık raylarına sahipler ve parçacıkları ışık hızına yakın hızlara kadar çı karabiliyorlar. Araştırmacılar bu tür cihazlarla, gezegenimizin yakındaki enerji konsantras yortlarında ortaya çıkmayan türden egzotik bazı parçacıkları belirlemeyi başardılar. Gele cek nesil çarpıştırıctları en büyük iki sırra açık lık getirebilir: Büyük patlama sonrasında ne den madde antimaddeye üstünlük sağladı; ve neredeyse boyutsuz, noktamsı elektronlarla kuarkların neden kütleleri var?
EINSTEIN'IN ENERJİSİ Isaac Newton ışığın zerrecik diye adlandırdığı parçacıklarla yaytldığını ileri sürmüştü. Tho mas Young'ın 19. yüzyıl başlarındaki deneyle ri ise ışığın dalgadan ibaret olduğunu açıkça ortaya koyuyor gibiydi. Bu düşünüş yüzytl bo yunca benimsendi ve pek çok problemin çö zümüne yardımcı olduğu gibi, ışık, manyetiz ma ve ısı arasmdaki ilişkiye yönelik deneysel ve istatistiksel bulguların elde edilmesini de sağ ladı. Işığın, deneylerle ortaya konan özelliklerden çok daha fazlasma sahip olabileceğine ilişkin ilk işaretler, katot ışınlarının ve maddeye nü fuz eden x-ışınlarınm, elektronlara yönelik ba zı bulgular sağlamasıyla birlikte ortaya çıktı. Elektronların enerji kazanımını gözler önüne sermek için yeni bir deney düzenleyen Alınan fizikçi Philipp Lenard, tek frekanslı bir ışık de metini metal bir yüzeye odakladı ve ışığın me tal levhadan elektrortlar çıkarttığını gördü.
Görelilik teorisinin babası 1879 1 4 Mart'ta Almanya'nın Ulm kentinde dOğdu.
1896-1900 Zürih Politeknik Enstitüsü' ne devam etti.
1905 özel görelilik, Brown hareketi ve ışık kuantumu ile fotoelektrik etkisinin etkileşimleri üzerine makale yayımladı.
1911 Prag'daki Karl-Ferdinand Üniversitesi'nde profesörlüğe başladı; ışık bükülmesini öngördü.
1914-33 Almanya, Kaiser Wilhelm Fizik Enstitüsü'nde fizik profesörlüğü ve teorik fizik direktörlüğüne başladı.
1915 Genel görelilik teorisini yayımladı.
1921 Fotoelektrik etki çalışmasıyla Nobel fizik ödülünü kazandı.
1930 Genişleyen evren modelini geliştirdi.
1933 Nazilerin iktidarı ele geçirmesinin ardından Almanya'dan ayrıldı ve New Jersey, Princeton'da, ileri Araştırma Enstitüsü'nde göreve başladı.
1946 Atom Bilimleri Acil Durum Kurulu başkanlığını yaptı.
Hassas bir akım-ölçer cihaza bağlı başka bir
1952
levha ise atılan elektronları topluyordu. Kuru
lsrail başkanlığı teklif edildi; geri çevirdi.
lan ayrı bir elektrikli ızgara ise, içinden geçerek
ilk plakaya doğru ilerleyen ışık demetinin vol tajını değiştirebiliyor ve toplayıcı plakaya doğ ru atlayan elektronların yükünü etkileyebili yordu. Lenard ızgaranın voltajını yükselttiğin de, toplayıcı plakaya çarpan elektronları ölçen
1953 GöreliliÇ)in An/amı'nı yayımladı.
1955 1 5 Nisan'da Princeton'da öldü.
BiLiMiN SERÜVENi
HER ŞEYİN ANAHTAR!
iki Nobel ödüllü
Amerikalı kimyager Unus Pauling, ahşap bir model üzerinde protein molekülünün karmaşıklıgını seıgilijor.
Ei11steitı lıakkmda
akımın -fotoelektrik etkisi- hızla
görülen türde bir "kızılötesi; görüle
düştüğünü gördü. (Toplayıcı plaka
bilir; ve morötesi ışık" karışunı yay
şimdi eksi yüklüydü ve eksi yüklü
madıklarını anlamaya çalışan Alman
elektronların çoğunu itiyordu.) Belli
fizikçi Max Planck'ın, 1 900'dc mate
bir noktada akım tamamen kaybol
matiksel bir formüle ulaştığını bili
du. Ancak elektronlara daha fazla
yordu. Formül, Boltzmann'a ait ter
ılulıu /uzlu bilgi
enerji vermek için ışık yoğunluğu
modinamiğin ikinci yasasını temel
için bkz. sayfa
arttırıldığında, deney sonucunda
alıyordu ve enerjinin her tür büyük
57-60.
herhangi bir değişiklik olmadı.
lükteki kesintisiz bir akım biçiminde
220
Avusturyalı fizikçi Albert Einstein,
değil, her birine "kuantum" adı veri
1 905'te konuya bir açıklama getirdi.
len ayrık parçalar halinde salınd1ğını
Einstein, sıcak cisimlerin neden ön-
kanıtlıyor
gibiydi.
Einstein,
Le-
nard'ın ışık demetinin parçacıklardan
ya da
LINUS PAU LING
fotonlardan oluştuğunu varsayıyordu ve bun ların her biri, enerjisini
ilk plakadaki elektrona
aktarıyordu. Bu plakadan yayılan elektronlar,
Biyokimya ve fizik alanında bir öncü
elektrik verilen ızgaradan geçerek toplayıcı
1901
plakaya doğru ilerlerken enerji tüketiyordu.
28 Şubat'ta Oregon·un Portland kentinde do\)du.
llöylece bazı elektronlar toplayıcıya ulaşıyor, bazıları ulaşamıyordu. Büyük olasılıkla ulaş mayı başaranlar, daha az mesafe kat edecek olan, yüzeye en yakın elektronlardı. Ardından
1925 California Teknoloji Enstitüsü'nde kimya doktorasını tamamladı Sonraki 38 yılı Caltech'de geçirdi.
ışığı arttırmak, fotonlara ya da elektronlara da
1933
ha fazla enerji sağlamıyor, yalnızca daha fazla
Ulusal Bilim Akademisi' ne seçildi. Seçilen en genç üyeydi.
foton ekliyordu. Bu da daha çok sayıda elek tronun kaçmasına neden oluyordu. Araya gi ren voltaj yeterince yükseltiğinde, elektronla rın hiçbiri toplayıcı plakaya ulaşamıyordu. Bu durumda ışık parçacıklardan mı oluşu yordu? Elektronun keşfıni ve atomların çoğunlukla boş alandan oluştuğuna ilişkin kendi çıkarımı
1937 Gates Laboratuvarı yöneticiliğine ve Caltech Kimya ve Kimya Mühendisliği Bölümü başkanlığına atandı.
1939 Kimya ve biyokimyanın klasiği
Kimyasal Bağın Yapısı'nı yayımladı.
1942
nı temel alan Rutherford, 1 9 1 1 'de minyatür
Dan Campbell ve David Pressman ile birlikte, yapay antikorların
bir güneş sistemine benzeyen atom modelini
başarıyla üretildiğini duyurdu.
geliştirdi. Modele göre merkezde -toplam ala nın milyarda birini, atom kütlesinin ise büyük bir kısmını teşkil eden- artı yüklü çekirdek yer alıyordu. Eksi yüklü elektronlar ise, tıpkı geze
1954 Kimyasal bağ araştırmalarına ka�ılık kimya dalında Nobel Ödülü'nü kazandı.
genler gibi çekirdeğin yörüngesinde dönüyor
1955
du.
SO'den fazla Nobel sahibiyle birlikte, Mainau Bildirisi'ni yayımladı.
191 2'de Danimarkalı fizikçi Niels Bohr, elektronların bu şekilde hareket etmeleri ha linde enerjilerini hızla yitireceklerini ileri sür dü. Planck'ın ve Einstein'ın çalışmalarını da göz önüne alan Bohr, modelin ele aldığı elek tron kavramını değiştirecek bir yöntem öner
Bildiri nükleer silah kullanımının terk edilmesi çajn�nda bulunuyordu.
1958 Savaşa Son adlı eserini yayımladı; yöneticilerden gördüğu düşmanlık yıüzünden Caltech'ten ayrıldı.
di. Yeni model, ısı ya da elektromanyetik rad
1963
yasyon alan elektronların kendine özgü dalga
Nobel Banş Ödülü' nü kazandı.
boylarında tepki verdiklerini göstermeliydi. Bunlar bir maddeyi diğerinden ayıran tayfsal parmak izleriydi. Elektronlar çekirdeğin yö rüngesinde dönüyorlardı ama yol alabilecekle ri yörüngeleri sabit ve her atomda farklıydı. Atom ışık enerjisi aldığında ise enerji elektron lar arasında dağıtılıyor, ardından elektronlar
1973 Ortomoleküler Tıp Enstitüsü' nü kurdu. Enstitu daha sonra LinlJ', Pauling Bilim ve Tıp Enstitüsü adını aldı.
1994 1 9 Ağustos'ta Califomia'daki çiftlığınde öldü
B i L i M i N SERÜ V E N İ
belli bir anda nerede olduğunu söy
FÜZVON
bir sabit yörüngeden diğeri ne atlı
GÖRÜNTÜLERi
yorlardı. Yeniden ilk yörüngesine
lemek olanaksızdı; ölçülene dek her
Nev'i Mexico,
dönen elektron, atomun kendine
hangi bir yerde değildi, onu ölçme
Albuquerque'deki
özgün dalgaboyunda ışık foıonları
nin ise hiçbir yolu yoktu. Elektron
Parçacık Demeti füzyoo
salıyordu.
aynı anda her yerdeydi ve belli bir
Bu görüşler ışığın hem parçacık
pozisyon ve hızda alınası yalnızca
hem de dalga olduğuna işaret edi
bir olasılıktı. Einstein bile bu fikri
da uzaydaki nükleer
yordu.
kavramakta güçlük çekmişti. "Tanrı
patlamaların
ya'dan Werner 1-leisenberg, Avus
evrenle zar atmaz" demişti. Ancak
merkezinde olup
turya'dan Erwin Schrödinger ve
ne kadar akıl karıştırıcı olursa olsun,
bitenleri araştırmak
Fransa'dan Louis de Broglie de da
kuaııtum mekaniği teorisinin doğ
üzere kullanıldı.
hil-
Hızlandıncısı 11,
1990'1arda, dünyada ya
Çok geçmeden
birkaç
Avrupalı
-Alman
teorisyen
Bohr'un kuantum teorisini mantıklı
ruluğu kısa süre içinde ortaya kona caktı.
sonucuna ulaştırdılar: Parçacıklar
222
gerçekten de dalga gibi davranıyor
EINSTEIN'IN U ZAY-ZAMANI
lar<lı ki bu da onların kuantunı yapı
Alman fizik
larını açıklıyordu; ancak ışık dalgala
Plıysik'in Eylül 1 905 sayısı, fizikçi
rının da momentum gibi parçacı
Max Born'a göre, "Bilim literatürü
dergisi Annaleıı der
ğımsı bazı özellikleri vardı. Aslında
nün en muhteşem sayılarından bi
madde öyle dalgamsı yapıya bir sa
ri"ydi. O zamanlar 13ern 'deki İsviçre
hipti ki, prensipte bir elektronun
Patent 13ürosu'nda denetçi olarak
çalışan 26 yaşındaki Albert Einstcin, derginin
RICHARD FEYNMAN
bu sayısında üç makale yayu11lamıştı. Bu üç makale uzun süredir benimsenmiş Galile
Teorik fizikçi
ci/Newtoncu bakış açısının üstüne bir perde çekerek o güne dek saklı kalmış bir evreni göz ler önüne seriyordu. Söz konusu evrende za man, uzay, madde, enerji ve kütleçekimi ola naksız gibi görünen hünerler sergiliyordu. Einstein'ın çığır açıcı teorilerini takdir et meye nereden başlamalı? Öncelikle, görelilik dünyasınm, aşina olduğumuz dünyadan, yani
1918 1 1 Mayıs'ta New York, Queens'te dajdu. 1939 Massachusetts Teknoloji Enstitüsü fen fakültesinden dereceyle mezun oldu.
1941
zaman, hız, uzay, n1ekfın ve nrnddenin son1ut
Princeton Üniversitesi'nde atom bombası projesi üzerinde
gerçeklikler olduğu dünyadan farklı olduğunu
<;alışmaya başladı. Çalışmalarına daha sonra New Mexico, Los Alamos'ta devam etti.
anlamakta yarar var. Bizler zamanı saatle ölçü yor, en hızlı yolculuğumuzu araba ya da uçak la yapıyor, konumumuzu temel koordinatlar sistemiyle belirliyor ve maddenin katı olduğu mı düşünüyoruz. Oysa Einstein'm sözleriyle,
gündelik yaşamlarımızda, "Tüm düşünce ve
1945 New Mexico'da atom bombasının patlatılmasını gözlemleci; Comell Üniversitesi' ne teorik fizik profesörü olarak atandı. Burada kuantum elektrooinamiğinin temel kuralları üzerine
çalışmalar yürüttü.
kavramlarımız duyulara dayalı deneyimleri mizle oluşur ve yalnızca duyu deneyimleri
1950
üzerinden anlam kazanır." Einstein'm teorile
California Teknoloji Enstitüsü'nde teorik fizik profesörlüğü görevini kabul etti.
ri zor gibi görünür çünkü bizi duyu deneyim lerimizin dışına çıkarır. İlk kez
l 905'te yayım
ladığında bu teoriler çoğu fızikçinin de dene yimlerinin dışında gibiydi. 20. yüzyıla girildiğinde ışığın yapısıyla ilgili
1950'1er Süper akışkanlık teorisini kuantum mekaniği ile açıkladı; radyoaktif bozunumla ilişkilendirilen zayıf kuvvete açıklama
getiren teoriyi geliştirdi.
çok şey öğrenilmişti ama fizikçiler hala hareket eden bir cisimden bile çıkmış olsa, ışık hızının
1959
neden aynı kaldığını anlamakta güçlük çeki
Caltech'e Richard Chace Tolman Teorik Fizik Profesörü olarak
yorlardı. Saatte iki kilometre hızla ilerleyen bir dalgayla birlikte, saatte bir kilometre hızla yü zerseniz, toplam hızınız saatte üç kilometredir. Dalga boywKa yüzerseniz, hızınız yeniden sa atte bir kilometreye düşer. Bilimciler 1 9. yüzyılda dünyanın görünmez aına sıvunsı bir "eter" içinde yüzdüğüne ina nıyorlardı.
Einstein ise eter diye bir şeyin ol
madığını; ve kaynaklandığı cisim ister hareket li olsun, ister hareketsiz, ışık hızının sabit ol duğunu ileri sürdü. Bu görüş, en azından ışığı ele alışı açısından Newton fiziğine aykırıydı, çünkü Newton fiziğinde hızlar birbirine ekle-
atandı.
1961 Kuantum Elektrodinami!}ive Temel Süreçler Tecrisi ' ni yayımladı.
1965 Kuantum termooinamiği alanındaki önemli <;alışmalarına karşılık Nobel Ödülü' nü kazandı, Kraliyet Akademisi üyelığine seı;ildı
1986 Challenger uzay mekiği kazasını soruşturan komisyonda gör�v aldı.
1988 1 5 Şubat'ta California'nın Los Angeles kentındp öldiı
BiLiMİN SERÜVEN i
KARADELIK
nirdi. Einstein, " insan ışık hızında
hızla ilerliyor olsam da, farlarımdan
Yogun yıldız oluşumu
yol alabilse neler olurdu" diye dü
çtkan ıştk saniyede 300.000 kilomet
içeren M82 galaksisinin,
şünmeye başladı.
re ile ilerler. Başka biri saatte 20 kilo
Chandra X-ı�nı
Duyu temelli deneyimlerimiz bize
metreyle yol alıyorsa, onw1 farların dan çıkan ışık da yine saniyede
x-ı�n� elde edilm� bu
zamanın her yerde aynı oranda ha reket ettiğini söyler. Örneğin, sokak
görüntüsü, galaksi
ta duruyorsak ve başınıızın üstün
ikimiz de ıştktan hızlı ilerleyemiyor
merkez dı�nda
den bir uçak geçiyorsa, uçaktaki yol
sak ve eğer hız, mesafenin zamana bölünmesi ise (kilometre bölü saat),
Gözlerrıevi tarafından
300.000 kilometre hıza sahiptir. Eğer
belirlenen "" büyük
cuların saatlerinin, bizimkiyle aynı
olasılıkla yeni bir tür
hızda ilerlediğinden en ufak bir kuş
o zaman farklı hızlarla ilerleyen ara
olan ilk karadelik
kumuz yoktur. Dahası, uçağın ileri
balardan yola çıkan ıştk hızının sabit
örneğidir.
sinde ve gerisinde, yere
aynı anda
oluşu, yalnızca mesafe ve zamanın
ytldırıın düştüğünü görürsek, uçak
değişebiliyor olmasıyla açıklanabilir.
taki herkesin aynı şeyi gördüğünü
Einstein'ın teorisi şöyle der: Bir
farz ederiz, çünkü zaman hepinıi:ı
cismin hızı arttıkça, o cisim için za
için aynıdır. Einstein tüm bunların
man yavaşlar. Amerika Doğa Tarihi
bulunduğumuz yerle ve bizim ya da
M üzesi'ndeki
aynı şeyi gören başka birinin hareket
yum'un yöneticisi Neil Tyson bir
hızıyla bağlantılı olduğunu fark etti.
tablo oluşturdu ve burada ıştk hızı
Ben arabamla saatte on kilometre
224
1-layden
Planctar
nın yüzde 25'inde -saniyede 75.000
km- bir saniyenin 0,03 saniye uzadığını gös
STEPHEN HAWKING
terdi. Tabloya göre ışık hızının yüzde SO'sine varıldığında bir sanjye 0,15 saniye kadar uzar; ışık hızının yüzde 99'unda ise bir saniye, dün
Karadelik teorisyeni
yada yaşananın 7.09 katı uzunluğa erişir. Işık
1942
hızının yüzde 99,99999999'una ulaşıldığında,
8
bir saniye, dünyadakine kıyasla 19,6 saat uzurıluğa erişir. Bu yalnızca bir kavram değildir. Hızlı bi.r uçakla giderken ölçüm yapılarak Einstein'ın teorisine ilişkin bulgu elde edilebilir ve teori, atom parçacıkları gibi gerçekten de ışık hızına ulaşabilen cisimler sözkonusu olduğunda göz önüne alınması gereken önemli bir gerçekliğe dönüşür. Bir atom hızlandırıcısının içinde de bu tür parçacıkların kütlesi artar gibi görünür. Işık hızında cismin kütlesi sonsuz olacaktır. Einstein'ın zamanında böyle teknolojiler mev cut değildi ama o yine de düşüncelerini kütle ye ve kütlenin enerji ile ilişkisine yöneltti. Özel görelilik teorisini yayımladıktan birkaç hafta sonra -Arma/en
de Physik'in
bir sonraki
sayısında- Einstein genel görelilik teorisinin ilk bölümlerini yayımlamaya başladı. Yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan makalesinin parlak başlığı şöyleydi: "Bir Cismin Ataleti Onun Enerji içeriğine mi Bağlıdır?" Bu maka
Ocak'ta lngiltere, Oxford'ta doğdu.
1962 Oxford Üniversitesi'nden dereceyle mezun oldu, evrenbilım doktorası için Cambridge Üniversitesi'ne kaydoldu.
1963 Motor nöron Vf!oja Lou Gehrig Hastalığı olarak da bilinen Amyotrofik Lateral Skleroz hastalığı teşhi� kondu.
1966 Doktorasını tamamladı; Cambridge, Gonville ve Caius College'dan burs kazandı.
1970 Karadeliklerin radyasyon yayabildiklerini gösterdi, bu fenomene daha sonra "Hawking radyasyonu" adı verildi.
1974 Kraliyet Akademisi'nin en genç üyelerinden biri olarak seçildi.
1979 Cambridge Üniversitesi'ne Lucasian Matematik Profesörü olarak atandı. Bu kürsü 1 669'da ısaac Newton'a verilmişti.
le, madde ya da enerjinin yaratılamayacağı ve
1985
yok edilemeyeceğine ilişkin yerleşik teoriyle
Zatürreeye yakalandı, trakea ameliyatı oldu ve konuşma kabiliyetini tamamen yitirdi. Bilgisayar yoluyla yazarak iletişim kunmaya ba�adı.
çelişiyordu. Manyetik enerji elektrik enerjisi ne; sıvı gaza dönüşebilirdj, ama madde ve enerjinin korunumu yasaları ihlal edilemez gi bi görünüyordu. Einstein aksi görüşteydi. Ona göre madde ve enerji aynı paranın iki yüzü gibiydi. Madde den enerji yaratılabilirdi, enerjiden de madde. Einstein'ın bu geçişi açıklayan bir denklemi bile vardı: E=mc2• Denklemde "E" enerjiyi, "m" kütleyi, "c" ise ışık hızım temsil eder. Işık hızının karesi çok büyük bir sayı olduğundan -saatte 448.900.000.000.000.000 milin karesi ne yakın- çok küçük bir kütleden, büyük mik tarda enerji elde etmek mümkündür.
1988
Zamanın Kısa Öyküsü'nü yayımladı.
1998 Stephen Hawking'in Evreni:Kainatın Sırlan'nı yayımladı
2004 Karadelik paradoksuna çözüm buld�unu duyurdu; lrlanda, Dublin'de genel görelilik ve kü�eçekim konulu uluslararası konferansta bulgularını sundu.
2005 Smithson Bicentennial Madalyası'na layık göruldu
BiLiMiN SERÜVENi
Einstein, Marie Curie'nin üzerin
Einstcin'ın hesaplarına göre, küt
IE llDI -
de çalıştığı radyumun bir kısmmm
leçekiı1ti diye adlandırılan kuwete
Alılf! Eiıslein' 11
aslında enerjiye dönüştüğünü anla
neden olan şey, uzayın kütle etrafın
kerd!İ, llDlll bomlımınlı AllO'de
mıştı. Bugün radyoaktivite olarak
da bükülmesiydi. Newton yasasına
adlandırdığuııız şey, kütlenin enerji
göre kütleçekim kuweti,
ye dönüşümüdür ve Einstein'ın te
arasmdaki mesafeye bağlıydı; Einste
-
� �
iki cisim
orisi de tam olarak bunw1 ölçümü
in'ın genel görelilik teorisi ise bu me
� olsa dl,
nü yapar. Bu denklemle birlikte küt
safelerin, maddenin uzayı bükme
--�-
leden enerji elde etmek için atomla
siyle ortaya çıkan kıvrımlardan oluş
-
rın parçalanması işleminin, yani
tuğunu söylüyordu.
iıtıllıdılellt1iı eı.ln lıir ....,... _
nükleer fısyonun önü açıldı. Söz ko
işin içine büyük kütleler girdiğin
nusu teknoloji, Einstein'ın pişmanlı
de uzay bükülür ve ışık demetleri,
ğma rağmen, atom bombasuun ya
bükülen uzayın kıvrunları boyunca
Alımı lılRııleıiı
pınuna yol açtı.
kütleçekim tarafından çekilir. Güneş
ytınl JlllllllıilıC lıir ıl!lı --
Nükleer füzyonla, yani atomların
de kütlesiyle ışık ışınlaruu bükebilir
birleştirilmesi ile daha da büyük
ama bu bükülme, bir yıldızın çökıne
miktarda enerji elde etmek müm
si ve kütlesinin çok küçük bir hacim
-- � ....... .....
kündü. Güneşteki yoğun ısı, hidro
içine sığmasıyla ortaya çıkan uzay
,,... ........,
jen atomlarını parçalayarak, artı
bükülınesine kıya�la, fark edilemeye
cbdndııı mı.dır eaı. au •
yüklü çekirdeklerle eksi yüklü elek
cek kadar küçüktür. Yıldız çökınesi
tronları birbirinden ayırır. Dört hid
durumunda uzay bükülmesi öyle
Mıınhlllln � �
rojen atomu, bir helyum oluşturdu
büyük, kütleçekim ise öyle yoğun
ğu için, ayrılan parçacıklar çarpışa
olur ki, ışık bile bw1dan kaçamaz. Bu
..... bcııdılıpı
rak helyum atomlarını meydana ge
tür girdaplara karade.lik denir.
...... ilıılıiıdl
tirir. Ancak sonuçta ortaya çıkan
Einstein'ın özel ve genel görelilik
� ...
helyumun kütlesi, ilk baştaki hidro
teorileri fizikçilerin evren anlayışuu
oöı.
jenden daha azdır. Aradaki fark kü
değiştirmekle kalınadı, aynı zaman
çük nükleer parçacıklara ve enerjiye
da düşünen tüm insanların, evren
dönüşür. Günümüzde bilimciler gü
deki yerintize bakışım da değiştirdi.
neşe ve yıldızlara enerjisini veren bu
Einstein, teorilerinin felsefi etkileri
işlemi taklit etmeye başladılar.
nin farkındaydı. Bir yazısında şöyle
Einstein'ın özel görelilik teorisi
demişti: "Matematikçi olınayan biri
başka bir soruyu gündeme getirdi.
si "dört boyutlu" cisimleri duydu
Eğer güneşin kütleçekimi dünyayı
ğw1da tuhaf bir ürpertiyle sarsılır.
etkiliyorsa, kütleçekiminin bir anda
Bu his büyüyle ilgili düşüncelerin in
1 50 milyon kilometre yol alması ge
sanda uyandırdığı hisse benzer. Oysa
rekiyordu ki bu da ışık hızından faz
'içinde yaşadığımız dünya, dört bo
laydı. Einstein hiçbir şeyin ışıktan
yutlu uzay-zaman sürekliliğinden
hızlı yol alamayacağını belirlediğine
ibarettir' sözünden daha beylik bir
göre, ya dünyayı yörüngesinde tutan
söz olamaz."
şey kütleçekiminden başka bir şeydi,
226
ya da kütleçekiıni Newton'w1 zan
KUANTUM MEKANİGİ
nettiği şey değildi.
Araştırmacılar kuantum mekaniği
M A D D E VE E N E R J i
teorilerini, atomların görünmez ama
arasındaki ilişkilerin keşfini sağlayan
NÜKLEER FİSYON
gerçek dünyadaki işleyişlerini analiz
kuralları belirlemeyi başardı. Kural
Japonya'daki Tokai
lar sayesinde ortaya çıkan bileşikle
Araştırma ve Geliştirme
etmek için kullanmaya başladılar. Kuantum teorisinin ortaya attığı
rin özellikleri daha iyi arılaşılıyordu.
çok sayıda sorudan biri de, yeni
Pauling'in çalışmaları, kimyasal
fisyonla elde edilen nötronlar sayesinde
Merkezi'nde, nükleer
atom-yapısı arılayışı dahilinde, kim
bağların hem sabit hem de değişken
yasal bağların ne şekilde oluştuğuy
olabildikleri gerçeğinin kavranması
araştırmacılar madde
du.
nın yanısıra, teorik ve pratik kimyayı
ve yaşam bilimlerini
1920'lerde Amerikalı kimyager Li
birleştirme becerisiyle de öne çıkı
inceliyorlar.
nus Pauling, sabit bir yapıya sahip
yordu. Sözkonusu çalışmalar fizikçi
olmayan atomlar gibi, kimyasal bile
yi, orak hücre anemisini araştırmaya
şikleri oluşturan atom kombinas
yöıılendirdi ve sonunda Pauling bu
yonlarının da yapısal biçimler ara
hastalığın, hemoglobin molekülleri
smdaki, ara durumlarda var olduk
nin yapısındaki bir değişimden kay
larını keşfetti. Bu fenomene "rezo
naklandığını
nans" deniyordu. Pauling 1 929'da
"Orak Hücre Hemoglobini: Mole
bu tür bağlarda yer alan elektronlar
küler Bir Hastalık" başlıklı makalesi
keşfetti.
Pauling'in
2'1
BiLiMİN SERÜVENi
ikinci Nobel'ini aldı. Bu kez nükleer
RICHARD FEYNMAN
yalnızca orak hücre anemisi değil,
Nobel ödüllü Amerikalı
başka birçok hastalığın genetik ne
silahsızlanmayla ilgili çalışmalarıyla
f�ikçi Richard Feynman,
denleri konusunda büyük katkılar
ödüle layık görülmüştü. DNA mole
Mart 1 983'te California,
sağladı.
külünü bir sarmal eksik tasarlamış
Los Angele<'ta, kendi
Pauling ayrıca DNA molekül ya
olsaydı, üçüncü bir Nobel kazanabi
notlanyla dolu
pısının modelini oluşturmak üzere
lirdi ancak bu konuda ödül, DNA
karatahtanın önünde
çalışmalar da yürüttü. 1953'te krista
molekülünün üçlü değil ikili sarma
görülüyor.
lograf Robert Corey ile birlikte ya
lını keşfeden Francis Crick ile James
yımladığı kitapta Pauling, üç sarmal
Watson'a
228
wrildi.
lı ve üç boyutlu DNA modeli üzerine
Kuantum fiziğinden ilham alan
tartışmalara ve çeşitl i görsellere yer
bir diğer araştırmacı da Amerikalı fi
verdi. Pauling 1 954'te, kimyasal bağ
zikçi Richard Feynman'dı. Kuantwn
larla ilgili çalışmalarıyla Nobel Odü
fiziğinin belirsizliği Feynman'ın için
lü'nü kazandı. Kimyager 1 963'te ise
deki bağımsızlık duygusunu tetikle-
M A D D E VE E N E R J İ
miş gibiydi. Kuantum mekaniğinin
nemlerin evrenbilim çalışmalarına
karmaşık matematiğiyle çalışmalar
geri dönüyor. İngiliz fizikçi Stephen
yapan Feynman, elektromanyetik
Hawking, kuantum fiziğini Einste
radyasyon sürecine hükmeden ato
in'ın genel göreliliğiyle birleştirmeye
maltı kuvvetleri kavramayı başar
çalışıyor. Hawking -ilki atomaltı
mıştı; yani, atomun belirsiz yapısı
dünyayı, ikincisi ise büyük kütleleri
içinde fotonlann elektronlarla, ve
ele alan- bu iki kavramı biraraya ge
onlarm artı yüklü karşı-parçacıkları
tiriyor ve "evrenin başlangıcı" ya da
olan pozitronlarla olan etkileşimini.
"ışığın kaçmasını örileyecek kadar
Fizikçi ayrıca, "Feynman diyagram
güçlü yerçekimine sahip karadelik
ları" diye adlandırılan çizimlerle,
ler" gibi insan aklını zorlayan çeşitli
parçacıklar arasındaki kuvvet alışve
konuları arilayabilmek için entelek
rişini ve çarpışmaları da resmetmiş
tüel senteze başvuruyor. Hawking'e
ti. Feynman, kuantum mekaniği
göre karadelikler, tek bir proton bo
alanındaki çığır açıcı nitelikte çalış
yutuna sıkışmış olan milyarlarca ton
malarına karşilık Nobel Odülü'nü
ağırlığındaki kütlelerdir. Böyle bir
kazandı.
durumda parçacık, kuantum teori
Fizikçi Murray Gell-Mann ile bir
sine göre hareket eder: radyasyon
likte çalışan Richard Feynman, rad
yayar ve ardından yavaş yavaş dağı
yoaktif bozunum sürecine hükme
larak yok olur.
den kuvvetleri tanımlamayı da ba
Hawking daha sonraları, Avrupa
şardı. "Zayıf kuvvet" adı verilen bu
Nükleer Araştırma Orgütü'nden
özellik, atomun içinde bulunduğu
Thomas Hertog ile birlikte geliştir
varsayılan en küçük parçacıklara
diği formülle, cesur bir görüş öne
-fermiyonlar, bozanlar, W parça
sürdü: herhangi bir parçacığm belli
cıkları ve Z parçacıkları- ışık tutu
bir andaki momentumu ya da yerini
yordu. Genellikle tepkimeye yavaş
bilmemiz olanaksız. Ancak evrenin
giren bu parçacıklar çok yüksek ısı
başlangıcı olan parçacık, kuantum
ve basınç altında daha büyük reaksi
teorisi ile uyum içindeydiyse, evre
yonları tetikleyebiliyordu. Sözkonu
nin kendisinin de bir kuantuın olayı
su parçacıkların nükleer füzyonun
olması gerekir. Durum buysa, Her
temelini oluşturdukları ortaya çıktı.
tog'un deyişiyle, "Evren tek bir tari
Karizmatik ve parlak zekalı Feyn
he değil, her biri kendi olasılığını ba
man, bilimi sevdiren önemli isim
rındıran, mümkün olan her tarihe
lerden biri oldu. Öykü arilatma yete
sahiptir."
neğinden yararlanarak, fizik alanın
Antik çağdaki bilimciler göklere
da kaydedilen ilerlemelerin mantığı
bakarak ve madde ve enerjiyi merak
nı ve olası sonuçlarını kendine özgü
ederek işe başladilar. Günümüzde
anlatımıyla ifade eden Feynman, bi
genel göreliliğin yalınlığı ve kuan
lim dünyasının içinde ve dışında yer
tum mekaniğinin açıklanamaz haki
alanları büyülemeyi başardı.
katleri gözönündc bulunduruldu
21. yüzyilda, bazı bilimciler mad de ve enerji alanında, geçmiş dö-
ğunda, kendimizi hala benzer bir merak halinde buluyoruz.
?29
BiLiMiN SERÜVENi
ÖNCEKi SAYFALAR
Gen mühendisligiyle ONA sarmalına, deg�irilm� nükleotid baz çiftleri verilebilir.
Ancak elimizde ilk insan kültürle rine ve onların doğal dünya bilgileri ne ilişkin hiç bulgu olmadığı da söy lenemez. Arkeologlar ilk insan ge reçlerinin, kamplarının ve daha da
Amerika kıtalarının yerli halkları da yetişen bitkilere ve gördükleri kuşla ra göre, somon balığının ya da kari bunun göç zamanlarını tahmin edi yordu.
önemlisi, bu insanların uçurumlar
da ya da mağaralarda bıraktıkları
BiLİMİN ÖNCÜLERİ
hayvan, av ve kendi resimlerinin iz
Doğal dünyaya olan bu yakınlıkları
lerini buldular. Sayıları
mekte de olsa, günümüzde varlığını
ilk insanları yaşamm, dünyanın ve kendilerinin var oluşu üzerine dü
az
ve tüken
sürdüren göçebe kabilelerden de ba
şünmeye itmiş miydi? Yine yazılı ka
zı bilgiler edindik. Bu kabilelerin sa
yıtların yokluğunda, elimizde yalnız
hip oldukları bilginin boyutlarını ise yeni yeni takdir etmeye başladık.
ca yetersiz arkeolojik bulgular ile gü nümüz göçebe kabilelerinin inançla
Örneğin, insanlar Avustralya'da en az 50.000 yıldır yaşıyorlar. Oraya Endonezya'dan gelmek bile açık de nizlerde yol alabilen tekneler yapma yı gerektiriyordu. Kıtaya ulaşmayı başaran insanların ise tamamen farklı bir iklime uyum sağlaması ge rekiyordu. Varlığını sürdüren (ki 50.000 yıl içinde bunu başarabilen kaç klUtür olabilir?) aborijin kültür
rı
mevcut. Bazı insan bilimciler defin
törenlerinin, insan yaşamına yönelik bilinçli saygının ilk örneklerini teşkil ettiğine inanıyorlar. İnsanbilimcilere göre 20.000 yıl öncesine ait mezar lıklar, en azından kimi kabilelerin ölülerine saygıyla yaklaştığını ve on ları sonraki yaşamlarında kullana caklarına inandıkları kişisel eşyalarla birlikte gömdüklerini gösteriyor.
lerden elde edilen bulgular, bu in
Tayland'ın batı kıyısı açıklarında
sanların güneş ya da ay yerine, mev
yer alan Andaman Denizi'nin göçe be balıkçı halkı gibi bazı günümüz
sim değişimlerini temel alan karma şık takvimler geliştirdiğini gösteri
kabilelerine bakan insanbilimciler,
yor. Takvimler belli bitkilerin gelişi mini ve sık görülen rüzgarların deği
relerindeki canlılarla karşılaştırdıkla
şimini gösteren işaretler taşıyor.
rı ve baktıkları her yerde benzerlikler
ilk insanların kendi yaşamlarını, çev
MÖ 15.000 - MS 70 civa rı MÖ
15,000 civan
Fransa'daki en erken dönem ma(jara resimlerinde hayvan tasvirlerine rastlandı. Bu, insanın do9al dünyaya duydugu merakın ilk kanıtıydı.
232
Mö
570 civarı
Yunan düşünür Anaksmender ilk canlıların suda yaşadığı, sonro kara hayvanlarına dönüştüğü sonucuna vardı.
Mö
560 civarı
Yunan düşünür Ksenofanes fosilleri inceleyerek yaşamın gelişimi üzerine tahminlerde bulundu.
YAŞAMIN K E N D i S i
TARİH ÖNCESiNDE DE VAR OLAN BİR TÜR BAL
Orta Avustralya'nın verimsiz topraklarında yaşayan abcırijin kabile
insanları. �nesiz yabanarılarmm üre�i. günümüzde "şeke11orbası" diye adlandırılan bala büyük önem veriyordu.
gördükleri sonucuna varıyorlar.
da, yine insanlar gibi tüm canlıların
Tıpkı insanlar gibi hayvan ve bitki
duygulan, arzulan, hatta hayalleri
ler de doğuyor, yaşıyor ve ölüyordu.
olmalıydı. Onlar da acı ve zevki ta
Onların da anne ve babaları vardı; onlar da kendilerine eş buluyor,
dıyorlardı. Kendilerini ifade edebi liyorlardı. Ö rneğin, sonbaharda
ürüyor ve yavrularını koruyarak
donmuş göllerden gürültülü çatırtı
büyütüyorlardı. Yiyecek ve su ol
lar geliyordu ve belki bazı göller
madığında ister bitki olsun ister
üstlerini kaplayacak, onları soğuk
hayvan, tüm canlılar eriyip ölüyor
tan koruyacak karlara gereksinim
du. Bu anlamda insanlar için tüm
duyduklarını söylüyordu. Eğer can
canlıların çocukluk, gelişim, cinsel
lılar insanlara bu kadar benziyorsa,
olgunluk, hastalık ve yaşlanmayı
onlarda da benzeri bir ruhsal öz, bir
yaşadığı sonucuna varmak çok da
yaşam duygusu olmalıydı.
zor değildi. Tüm bunlar doğruysa
MÖ
380 civarı
Yunan düşünür Platon (Eflatun) vatanı Yunanistan' da toprak erozyonunun, aşırı otlatmanın ve ormanların yok edilmesinin sonuçlannı açıkladı
Doğal dünyanın bu yorumuna
Mö 350 civan Yunan düşünür Aristoteles hayvanları kategorize etmeye çalıştı; Hayvanların
Tarihi ve Hayvanların Kısımları'nı yazdı.
MÖ 320 civarı Yunan bilgin Theophrastus (Teofrast) sistematik bitki çalışmalarına başladı. öneml i k itaplar yazdı: Bitkilerin Tarihi ve Bitkilerin
MS
50-70 civarı
Romalı alim Büyük Pliny (Gaius Plinius Secundus) tarafından Historia Natura/is yayımlandı.
Amaçlan Üzerine.
2JJ
Bi Li M İ N SERÜVEN\
AVCl-TOPlAYICllAR
Güney Afrika'daki Kalahari Havzası'nda son 1 1 .000 �ldır
yaşayan yerli avcı toplayıalara San ya da
Khoisan deniyor. Halkın çiftçilik yapmak zorunda kalmamış olan bölümü, Paleolitik yaşam tarzlarını halen sürdürüyor.
234
"animizm" (canlıcılık/ruhçuluk) de
]er. Cömert rüzgarlara ya da denizle
nir. Bu isim Latincede nefes ya da
re şükranlaruu iletir, kendilerine za
ruh anlamma gden aniınus sözcü
rar getirebileceğini hissettikleri şey
ğünden gelir. Animist insanlar doğal
!erden korkarlar. Gerekli gördükle
dünyaya tıpkı birbirlerine yaklaştık
rinde doğal dünyayla iyi ilişkile ri
ları gibi yaklaşırlar: Kendilerine yiye
sürdürmek için adaklar sunarlar,
cek, giysi ya da barınak sağlayan bit
çünkü etraflarmdaki dünyada yaşa
ki ve hayvanlara saygılarını gösterir-
yan varlıklarm bunlara karşılık şük-
YAŞAMIN KEN DiSi
ranlarını bildirip, onları ödüllendi receğine inanırlar. Animizm doğaya tapınmakla aynı
Yiyecek peşinde koşmaktansa onu yetiştirme becerisini geliştirmek, in sanla doğa arasmdaki ilişkiyi de de
şey değildir. Animistler doğal dünya
ğiştirdi. Bu, aynı zamanda insanın,
ya boyun eğdiklerine değil, onunla
yaşamın ortaya çıkışıyla ilgili düşü
ortak bir bağları olduğuna inanırlar.
nüşünü de etkiledi. İnsan belki de
Doğa onlarla konuşur. Peki bu bir
arbk kendisini bitki ve hayvan ru
bilim mi (idi)? En azından bir an
huyla benzeştirrn iyordu, çünkü on
lamda bilgelik olduf,'ll söylenebilir.
ları kendi amacına göre idare etmeye
Andaman'ın Moken halkı, Hint
başlamıştı. Toplultıklar, kasabalar ve
Okyanusu havzasında on binlerce
kentler oluştukça da, yeni toplumsal
kişinin ölümüne yol açan 2004 Ara
yapıların gerekleri, yepyeni fikirleri
lık tarihli tsunamiden sağ çıkb. Bi
doğurdu. Hangi nedenle olursa ol
limciler uyarı göndermek için geç
SLUl insan, doğayı ve güçlerini anla
kalındığuu düşünmüşlerdi ama de
mak için daha büyük sistemler geliş
nizin ada kıyısından çekildiğini gö
tirmeye başladı.
ren Moken halkı, Andaman'da en az
Ortadoğu'da evreni başlatan ve
500 yıldır böyle bir tsunami olmadı
insan, hayvan ve bitkilere onun için
ğı halde, bunu yükseklere tırman
de bir yer veren tanrılar doğdu.
mak gerektiğine dair bir işaret olarak
Uzakdoğu'da dünya, çeşitli modeller
algıladı.
ve döngülerden oluşuyordu ve insa
Bundan 10.000 yıl kadar önce yer
nın burılara hükmeden kural ve iliş
küre üstünde büyük değişiklikler
kileri kavraması gerekiyordu. Kül
gerçekleşti. Kuzey Kutbu'ndan Ku
türden kültüre bu yaklaşımlar da
zey Yarımküre'nin ortalarma dek
farklılık gösteriyordu. Bu tür spekü
uzanan birılerce metre derinliğinde
lasyonların sürdürülmesi -tarım ve
ki buzullar geri çekilmeye başladı.
ticaretin gerekleri ve yazı dili ile ma
Kuzey iklimlerde yaşayan insarılarm
tematiğin de gelişimiyle birlikte
hayatı kolaylaştı, ayak değmemiş
milattan önceki son yüzyıllarda ya
bölgelere göç başladı. İnsanlar bura
şamın doğa�ına yönelik
larda -yani o dönemde dünyanm
maların önünü açtı.
ilk araştır
hemen her yerinde- tanınsa! faali yetlere girişti. Birçok insan, göç sırasında yarıla
BİLİMİN KÖKLERi Yunanistan ve bugün Türkiye adıyla
rında götürdükleri hayvanları evcil
anılan topraklar ticaret ve seyahatin
leştirmeyi başardı. Mô SOOO'lere ge
kavşaklarıydı. Liman kentleri Akde
lindiğinde, biyolojik kalıtım kavra
niz'in dört bir yanına dağılmış kül
m ı, en azuıdan hayvanlar kadar bit
tür merkezlerinden gelenleri karşılı
kileri de seçerek yetiştirme yoluna
yordu. Yunanlar deniz ticaretinde
girilecek kadar anlaşılmıştı. Akılla ya
aktif bir halktı. Ticaret ise eşya oldu
da tesadüfen dönüşümlü ekin ekme
ğu kadar, fikir alışverişine de aracılık
nin, sulamanın ve toprağı işlemenin
ediyordu ki Mô 6. yüzyıl dünyası da
yararları keşfedilmişti.
yepyeni fikirlerle doluydu.
B i L iM i N S E R Ü V E N İ
Aynı dönemde Kuzey Hindis lan'da Sidarta Gautama, manevi ha
ödün vermiyor ve tüm maddenin özünü oluşturuyordu.
zinenin arayışı uğruna dünyevi ser
Problemi ilk kez ele alan ve -en
vetini terk etmişti. Geçici diye adlan
azından kendi anlayışına göre- çö
dırdığı dünyada, yaşamm özüyle il
zen kişi, Yunan gökbilimci, matema
gili kendisine binbir soru soran bu
tikçi ve düşünür Thales'ti. Thales,
gezgin düşünür, bilgeliği yüzünden
Anadolu kıyısındaki İyonya kenti
Buda diye anılacaktı.
Milet'te doğdu ve Mô 624 ile 547 ara
Mô 6. yüzyıl Çin'inde ise teknolo
sında yaşadı. Bir güneş tutulmasını,
jinin yanısıra, Konfüçyüsçülüğün
çok az kişinin bilgi sahibi olduğu bir
katı ahlakçılığından Daoizm'in so
dönemde öngörerek ün kazandı.
yut ve karşıtlık uyandıran gerçekleri
Thales yaşamın temel elementinin
ne dek farklılık gösteren altı klasik
su olduğuna inanıyordu. Başka han
düşünce okulu doğmuştu. Yunanlar
gi madde var olup, yok olduğu halde
sözkonusu olsa bu okullardan her
böylesine değişmeden kalabilir, diye
hangi biri ahlak felsefesine büyük
düşünüyordu. Su sıvı gibi akıyor,
güç kazandırabilirdi. Ancak Çinliler
donarak katılaşıyor, hatta buharlaşa
doğaıun günlük işleyişine karşı fazla
rak havaya karışıyordu.
merak duymuyorlardı. Bu konuda
Aristoteles de dahil, daha sonraki
Mô 6 ila 4. yüzyıl arası Yunan doğa
düşünürler Thales'le aynı görüşü
Mi/etli Thales
fılozoflarmm antik dünyada rakibi
paylaşmasalar da, onu doğa çalışma
lıakkrnda dalıa fazla
yoktu.
larını başlatan kişi olarak kabııl etti
bilgi için bkz. sayfa 25.
Kimi zaman akademiden çok tari
ler. Thales hem fiziksel hem de felse
katları andıran öğrenim merkezle
fi bütünlüğe sahip ve yaşam ile doğa
rindeki Yunan düşünürler "physis",
nın işleyişini açıklarken sırtını tanrı
yani doğa kavramı üzerine düşün
lara ya da mitlere yaslamayan türden
meye başladılar. Bu kavram Batı il
bir doğal dünya görüşü geliştirmişti.
minin gelişiminde kilit rol oynadı.
olamayacağını söyleyen Anaksiman
cüme edilse de, aslında "physis" keli
der izledi. Ona göre temel element
mesinin Yunanca kökü "gelişmek"
bir madde değil, "apeiron" adını ver
ya da " ... haline gelmek" anlamında
diği bir şeydi.
dır. Sözcük, dış kuvvetlerin değil,
özgü bir niteliği yoktu ama sınırsız
Apeiron'un
kendine
kendi yasalarının hükmü altındaki
dı, belirsizdi, ilahiydi ve doğanın
evrenin, tüm düzenine karşm, sü
üreme ve yıkım kuvvetleri karşısmda
rekli değişen bir sistem olduğunu
kendisi olarak kalabilmeyi başarı
ima ediyordu. Kavranabilir evren
yordu.
anlayışından da destek alan ilk doğa
236
Thales'i, suyun evrensel element
Çoğu 7�man "doğa" şeklinde ter
Anaksinıcndcr'in öğrencisi Milctli
apeiron'u reddederek,
düşünürleri, doğanm temel ve n i dir
Anak5imenes,
genemez bir maddeden meydana
havanın ya da buharın temel madde
geldiğini ileri sürdüler. Doğanın bü
olduğunu ileri sürdü. Tıpkı su gibi
tün kuvvetlerine etki eden bu ele
hava da ateşe, rüzgara, buluta, suya,
ment, yine de kendi kimliğinden
toprağa ve taşa dönüşmesine rağ-
men özünü koruyabiliyordu. Herakleitos havayı reddetti ve kendi evrenini ateş üzerine yapılandırdı. Ona göre ateşin du manı göğe yükseliyor, yağmur olarak geri dönü yordu. Yağmur okyanusları yaratıyor, okyanus lar toprağı canlandırıyordu. Heraklcitos, bun lardan da önemlisi, doğanın sürekli bir değişim içinde olduğu görüşünü geliştirdi. En ünlü söz leriyle ifade ettiği gibi, "Aynı ırmakla iki kez yıkanılmaz." Herakleitos dünyayı birbirine zıt iç kuvvetler le dolu bir yer; bir yaratılış ve yokoluş gelgiti; kendi deyişiyle, gergin bir yayın oku gibi daimi bir gerilim içindeki itme-çekme hali olarak gö rüyordu. Tüm bunlara rağmen, ya da tüm bun lar yüzünden doğa, nihayetinde dinamik bir denge durumuydu. Değişim kozmik düzeni ko ruyordu. Ancak evrenin logos diye bilinen temel düzenini koruyabilmesi için bu kuvvetler bazı yasalara tabiydi. Herakleitos günümüze dek ka lan aforizınalarmdan birinde, kozmik ateş bile "belli bir ölçüyle yanar, belli bir ölçüyle söner" demişti. Başka bir aforizmasında ise, "Doğa gizlenme ye bayılır," demiş, "bariz olmayan bir uyum, ba riz olandan daha güçlüdür," diye de eklemişti. Tıpkı bir müzik telinin armonisi gibi, doğa da anlaşılınaya, hatta ölçülmeye yatkmdı. Herakleitos logos'un önemine, varlıkların yö netimi ya da uyumlu düzenine inanıyor ve bu nu yalnızca evreni anlamanın bir yolu olarak değil, aynı zamanda anlamlı bir yaşamın gereği olarak görüyordu. İnsanların bu konudaki ce haletine katlanamıyor ve şikayet ediyordu: "Her şey Logos'a göre vuku bulduğu halde insanlar sanki her tür deneyimden yoksun gibi görünü yorlar. Hatta benim "physis"i açıklamak, Lo gos'un her şey için geçerli olduğunu ve ne anla ma geldiğini anlatmak için kullandığım sözleri ve yaptıklarunı deneyimlerken bile öyle görü nüyorlar. İnsanlığın geri kalanı ise uyurken ne kadar şuursuzsa, uyanıkken de yaptıklarından o kadar habersiz."
ARİSTOTELES Bilimin Babası MÖ 384 Yunanistan, Stagira'da dogdu.
MÖ 367 1 7 yaşında Atina'daki Platon'un Akademisi' ne katıldı ve sonraki 20 yılı akademide geçirdi.
Mô 348 ya da 347 Platon'un ölümü üzerine Atina'dan ayrılarak, Misya'daki Asos'a (Anadolu) gitti.
MÖ 345-342 Leslıos adasında d�a tarihi üzerine çalıştı.
Mô 342 Kral il. Plıilip'in �lu lskendere �itim vermek üzere Makedonya'ya döndü.
MÖ 336 Tüm bilgileri derleyen bir ansiklopedi yazmak için malzeme toplamaya başladı.
Mô 335 ya da 334 Atina'ya döndü ve Lyceum'da kendi okulunun başına geçti.
MÖ 322 Yunanistan, Chalcis'de öldü.
Başlıca bilimsel çalışmaları Physica
(Fizik)
De caelo (Gökler Üzerine) Meteorologica (Meteoroloji) Historia animalium (Hayvanların TarihO De generatione animalium (Hayvan Nesilleri üzerine)
De partibus animalium (Hayvanların Kısımları) De incessu animalium (Hayvanların Gelışımı)
BİLİMİN SERÜVENİ
PLATON'UN
AKADEMİSİ
·Akademinin Düşünürleri" adlı Roma mozai�ı. Yunan düşünür Platon ve �rencilerini Atina Akropolü'nde resmediyor.
238
Ümitsizliğe olan eğilimi ve insan doğasına kötümser yaklaşımı Herak leilos'a "Ağlayan Filozof' lakabını kazandırdı. Büyük olasılıkla alaya al ına amaçlı anlatılan bir hikayeye gö re Herakleitos en sonunda bir mün zevi oldu, ol ve bitki yiyerek dağlar da yaşamaya başladı ve kendisini ahıra kapatarak, gübre ısısıyla ödem hastalığını iyileştirmeye çalışırken öldü. Hikaye edilen tuhatlıkları bir
yana, Herakleitos çağdaşlarıyla bir likle Ywıan evren anlayışını tanım lamakla kalmadı, Batı düşüncesini -özellikle de bilimsel düşünceyi- gü nümüze dek izleyeceği yola doğru yöneltti. Evren görüşünü, insan var lığı görüşüne uygulayan tek kişi He rakleilos değildi. Ne o, ne de döne min diğer Yunan düşünürleri, evre nin doğasına yönelik araştırmaları ile insan doğası ve ahlakına ilişkin
YAŞA M I N K E N D i S i
araşttrmalar arasında bir ayrım yapı yordu. Yaşamıyla Mô 4. ve 5. yüzyıl lar arasuıda köprü kuran Abderalı Demokritos, sade diliyle bunu şöyle ifade etmişti: "insan küçük bi r ev rendir." Düşünür Platon' a göre duyuları mızla deneyimlediğimiz dünya, de ğişiın ve belirsizlikle doluydu. Evre nin işleyişini anlamak içiı1 duyusal deneyimler ve gözlem yetersizdi. Mantık ve düşünce Platon'un en sevdiği araşttrma yöntenı.leriydi. Bu önermeden yola çıkan düşünür, ün lü görüşünü ortaya koydu: Duyula rınuzla algıladığunız dünyanın öte sinde sonsuz biçimlerden oluşan dünya yer alır. Bu, değişmez, ideal gerçekliğin dünyası dır. Örneğin, gözlerimizle gördüğü müz ve parmaklarımızla dokundu ğumuz ağaç ölç ül ebil i r kesilebilir, doğranabilir ve yakılabilir. İnceleme amacıyla yaklaşıldığmda bu ağaç bir anlam ifade edebilir, ama daha geniş bir gerçeklik boyutunda duyularla algıladığunız sözkonusu ağaç bir gö rüntüden öte değildir ve yüksek zili nimizle algıladığımız ağaç ideasın dan çok daha önemsizdir. Ağaç idea sı değişinle ve yıkıma tabi değildir. İdeal bir biçimi; bir ağacın ya da tüm ağaçların kalıcı gerçekliğini temsil eder. Değişmez fornı.lar dünyasuu araşbrmak için ampirik gözlem yeri ne düşünceye ve mantığa başvurmak gerekir. Platon'u ve ondan önceki filozof ları okurken, işleyişi hakkında çok az şey bilinen doğal dünyaya üzeriı1e teoriler üretildiğini akılda bulundur mak gerekir. O dönemde deneysel lik, özellikle de felsefi düşünceniı1 ,
deneyden çok önce ortaya çıkması nedeniyle, oldukça sınırlıydı. Aristoteles bu koşulları değiştir meye çalıştı. 20 yı.I boyunca Pla , ton un öğrencisi olsa da, onun MO 347'deki ölümünün ardından, gitgi de genişleyen ilgi alanlarını araşttr mak üzere akademiden ayrıldı. Les bos adasında öğrencisi Theophras tus ile birlikte bitkileri ve hayvanları gözlenı.lemeye, ayrıntılı notlar tut maya başladı. Bir tek bu bile Aristo teles'i akıl hocasından ayırmak için
yeterliydi: Platon bu tür uğraşları küçümserdi. Oysa sözkonusu uğraş lar, Aristoteles ile Theophrastus'un, dönemin yenl ik i çi bilimsel zekaları arasında yer alınalarını sağladı. Aristoteles fizik dünyaya yönelik kendi gözlemlerinin, Platon'un ide alarından çok daha fazla şey ifade et tiğme inanıyordu. Nasıl olur da, ör neğin, bir bitkinin ideal ve değişmez formu, bitkinin kendisi olmadan var olabilirdi? Formlar doğa hakkuıda hiçbir bilgi veremezdi, çünkü varlık ları doğanın dışındaydı. Aristoteles'e göre olgular ancak gözlemden elde edilir, teoriler ise olgulara dayanarak geliştirilirdi. Teorilerin de gözlemle doğnılanınası gerekirdi. Aristoteles' e göre, ilk olarak bir madde vardı ve tüm varlıklar ondan yarablmışb; ikincisi, bir yaratıl ış ara cı vardı; üçüncüsü, bir dizi özellikler vardı; ve son olarak bir niyet ya da amaç vardı. Filozof, varlıkların bu
lmoLOll � 1 8. yQzyö lClnl'a dele tiım dO/ılln(iler, bilme �
yalclııııını � .....ıeld vıı c:anlılar aııııındalıi �
..... �· galiıliglııi w ıııeaıt dııuıMmdıı var olan )11 dl gtıb
etki olan bir-.nı
izladillini faız ettiler.
özelliklerine "nedenlee' adını ver mişti. Maddesel dünyadaki her şe yiı1, niliai kusursuzluğa vararak ger çekleştirdiği bir amacı vardı Aristo teles için. Bu durum, varlıkların öz leriııİl1 bir parçasıydı.
239
BiLİMİN SERÜVENİ
öllRETMEN ARISTOTELES 7. yüzyıldan 13. yüzyıla
dek Arap ve Yahudi alimler Yunan düşünür Aristoteles'in çahşmalannı tercüme ve analiz ettiler ve onun
eselerini temel aklılar. 1 3 . yüzyıla ait bu Türk
elyaımasJ, Aristoteles'i �rencilerine ders verirken resmed�r.
Doğanın bir amaca ve kusursuzlu
man olmayacaktı. Değişim ve hare
ğa doğru ilerlediği inancı "teleoloji"
keti gözlemleyecek ve ölçümleyecek
olarak bilinir. Yunancada
telos, hedef
bir akıl olmadığında ise zamanın bir
ya da amaç anlamına gelir. Doğa
etkisi olmayacaktı. Yani tüm varlık
gözlemlerinin sonucunda Aristote
lar, Aristoteles'in "entelekya" adını
les, izlediği her şeyin tasarımında bir
verdiği tam olgunluk haline doğru
rasyonellik, işleyişinde bir amaç ser
ilerleme kabiliyetini içlerinde barın
gilediğine inanmıştı. Onun evrenin
dırıyordu.
de madde, uzay, zaman ve hareketin
Alternatif bir yaşam özü arayışın da olan Aristoteles, kendinden önce
hep teleolojik işlevleri vardı. Fizik dünyayı mümkün kılan şey
ki düşünürlerin seçimlerini kabul et
hareketti. O olmasa evrende değişim
miyordu: su, "apeiron", ateş, atoın
olmayacaktı. Değişim olmadan za-
lar ya da hava. O daha çok, dört te-
1551 - 1735 1551-1558 lsviçreli natüralist Conrad Gesner, ilk zooloji eserlerinden biri olan önemli çalışması Historia animalum'u yayımladı.
240
1590-1608 Hollandalı mucitler Hans ve Zacharias Janssen bir bileşik mikroskop yaptılar.
1665 Robbert Hooke mikroskobuyla mantardaki hücreleri keşfetti.
1665 Hooke, mikroskopla yaptı�ı biyolojik gözlemleri anlattı� ı Micrographia'yı yayımladı.
YAŞAM I N K E N D i S i
mel elemente inanıyordu: ateş, hava, toprak ve su.
A ristoteles' e göre bu
elementlerin her biri, birbirine dö
nin ve ruh un bir amacınıı.ı olmasıy dı: kendi tabiatlarının geregini yeri ne getirmek.
nüşebiliyordu, yani tüm diğer Aris
Büyük tasarım yaklaşımı, Aristo
tocu yapılar gibi, maddenin de içsel
teles' e neler sağladı? Birincisi, doğa
bir teleolojisi vardı. Madde belli bir
da gözlemlediği çeşitli maddesel
sürekliliği takip ederek form edini
formların yalnızca bennrliklerini
yordu. Bu süreklilik, alt formlardan
değil, aynı zamanda farklılıklarını da
üst formlara doğru yükselen bir va
analiz etmeye başlamasını kolaylaş
roluş skalasıydı. Skalanın üstlerine
tırdı. Ondan önce hiçbir doğa felse
doğru yükseldikçe form daha geliş
fecisi bu kadar çok ve ayrıntılı saha
ruh da
gözlemi gerçekleştirmemişti. Aristo
kin ve düzenli bir hal alıyor,
ha karmaşıklaşıyor, cansız varlıklar
teles'in
dan insana doğru geçiş yapılıyordu.
eserlerinin -mantıktan fiziğe, etikten
günümüze dek korunan
Aristoteles, diğer düşünürlerin be
politikaya kadar çeşitli konularda ya
denden ayrı ve farklı gördüğü ruhun
zılmış çok sayıda yazı- üçte biri doğa
bile, bedenin organik bir parçası ola
üzerinedir. Onun canlıları sınıflan
bileceğini öne sürdü. "Vücudun
dırma sistemiyle karşılaştırılabilecek
mevcudiyeti ve enetelekya'sı olan
türden bir çalışma bin yıldan fazla
ruh, aynı zamanda bir form, bir ha
bir süre gerçekleştirilemedi.
reket ilkesi ve bir sondur." Bitkiler
Elinde gitgide biriken gözlemle
ise Aristoteles'in "besleyici ruh" de
rinden başka bir şeyi olmayan Aris
diği şeye sahipti ve bu sayede besin
toteles, türleri sadece fiziksel görü
leri özümleyerek üremeyi sürdürebi
nümlerine göre sınıflandırmanın ve rimsiz olduğunu fark etti. İ nsanları
liyordu. Hayvanlarda da besleyici ruh vardı, ama onlar fazladan bazı
"tüysüz iki-bacaklılar" diye sımflan
duygulara ve besin bulmalarını sağ layan hareketlere sahipti. İ nsan ruhu
dıran Platon'a, "Platon'un insanı"
ise tüm bunlara ek olarak, rasyonel
vuk verildiğini duymuştu.
adı takılan, tüyleri yolunmuş bir ta
düşünme olasılığını barındırıyordu.
Bunun üzerine Aristoteles basit
Tüın varlıkların ortak noktası, bede-
bir sistem geliştirdi: Hayvanlar !ıle-
1668
1669
1674
1735
ltalyan doktor Francesco Redi, çürüyen maddeler üstündeki sinek ve kurtçukları gözlemleyerek kendil�inden türeme teorisini çürüttü.
Hollandalı natüralist Jan Swammerdam Böceklerin Dajal Tarihi'ni yayımladı ve kitapta böceklerle akrepleri tanımlayarak sınıflandırdı.
Antoni van Leeuwenhoek protozoayı (tek hücreliler) inceledi ve urıldra "hayvancıklar" adını verdi.
lsveçli taksonomist Carolus Linnaeus,
Systema naturae'yi yayımladı ve kitapta bitki, hayvan ve mineraller için bir sınıflandırma sistemini tanıttı.
2�1
Bİ L i M i N SE RÜ V E N i
mini kırmızı kanlı olanlar ve olına
iıısaı8n keseı9t � kiıi)'t dn.
tirmiş ve yanıtlar aramıştı.
yanlar diye ikiye ayırdı. (Omurgalı
Aristoteles'in engin düşünce alanı
lara benzetilebilecek) ilk gruba me
na üstünlük sağlayabilecek tek şey,
meliler, kuşlar, sürüngenler ile amfi
belki de yine kendi yeteneğiydi; göz
biler, balıklar ve balinalar dahildi.
lemlediği ve sınıflandırdığı her şeyi
(Omurgalılara
belli bir sisteme oturtmasına rağmen,
benzetilebilecek)
kansız hayvanlar grubu ise kafadan
bir yandan da tüm varlıkların bir
M0 6. �
bacaklılar, kabuklular,
amacı olduğu ve bu amacı kusursuz
... ,..., tı.,ıag w 111aıaf
örümcekler, kabuklu hayvanlar ve
laştırmaya doğru ilerlediği inancına
mercan gibi bitkiye benzeyen hay
sadık kalmaya yönelik bir yetenekti
böcek ve
�il\
vanları içeriyordu. Tüm bunların
bu. Aristoteles bu kriterleri harekete,
� -� .. ııı; -.... ""'* M0 4. � 3. � .... V- hlldıa
üstünde ise "cinsler" diye adlandır
maddeye, biçime ve işleve; organik ve
dığı ve türleri isimlendirdiği geniş
inorganik varlıklara; bitkilere, hay
kategoriler vardı.
vanlara ve insanlara uyguladı .
......... . 60ll'dın W. ...... o.hll
şumsu yumurtalar ve balığunsı yu
verdi Aristoteles. Peki mutluluğa gi
murtalar diye sınıflandırmıştı. Bu
den yolu belirleyen nedir? Ahlaki ve
yöntemi sayesinde Aristoteles, yav
entelektüel erdemlilik. İnsan doğası
� yeıQılllııı6dll lıitip Nlll tilıını -' � .. .... dalıü Nıifro .. . , llilnJI
rulayan yunusların balıktan çok me
nı olgunluğa götüren şey nedir? Akıl
Aristoteles ayrıca hayvanları, yav
Eski çağ düşünürlerinin çoğu "in
rulayan ve yumurtlayan diye de ikiye
san yaşamının amacı nedir" sorusu
aytrmıştı. Yumurtlayanları ise ku
nu sordu. "Mutlu olmaktır" yanıtını
meWere yakın olınası gerektiğini an
melekesinin
lamıştı.
Tüm bu felsefi ilkeler Ortaçağ bo
kusursuzlaştırılması.
Hayvanlann Gelişimi Üzerine adlı
yunca, hatta günümüze dek bilime
çalışmasında Aristoteles üremeyi ele
ve insan bilgisine dayalı teorilere bü
aldı. Tavuk yumurtalarını inceleye
yük katkılar sağladı.
rek embriyonların yumurtada ya da
s.., ....
rahimde gelişen minyatür yetişkinler
....., ..... ...... cııı.nıııı �.
olınadıklaruu keşfetti. Kalıtımın bazı
ORT AÇAG'IN GÖZLERİ AÇILIYOR
242
etkilerini de fark etti. Sığır gibi kimi
Akdeniz ülkeleri üzerinden gelip ge
geviş getirenlerin karmaşık mide sis
çen ticaret yolları ve kabileler saye
temleri ve geniş, kör dişleri olduğu
sinde uzak yerlere, ilginç olaylara
nu kavradı. Bunların bütünleyici
ilişkin haberler geldikçe, doğal dün
özellikler olabileceğini düşündü:
ya sonsuz çeşitliliğe sahip gibi gö
l . yüzyılda
Dişlerden kaynaklanan beslenme kı
rünmeye başladı. MS
sıtları, bileşik mide tarafından telafi
Pliny, duyduğu ya da okuduğu her
ediliyordu. "Doğa bir yerden eksiltti
şeyi kataloglamaya karar verdi: as
fıl tasvirleri; Hindis
ğini, mutlaka başka bir yere verir,"
lan, panter ve
diyordu notlarında. Gerçek anlamda
tan'da "ayakları ters yöne bakan ve
deneysel çalışmalara az rastlanan bir
sekiz parmaklı" bir kabile; bakışla
dönemde Aristoteles elde ettiği veri
rıyla "herkesin aııında düşüp ölıne
leri dikkatle incelemiş, onlardan yo
sine neden olan, 'catoblepas' isimli
la çıkarak problem formülleri geliş-
valışi bir yaratık".
Y AŞA M I N K E N D i S i
VİT A L İ ZM ( Y AŞAMSA L C I L I K) ek çok kiıi canlı ve cansız yaşamı birbirinden
mekanik görüşün önde gelen savunucularındandı.
ayıran şeyin, bilinmez bir yaşamsal kuwet oldu-
Fransız anatomi uzmanı Marie-Francois-Xavier Bic
9u görüşünü savunan vitalizm (yaşamsalcılık) kavra
hat ise aynı fikirde de9ildi. Bunun nedeni, Descar
mından, Aristoteles'in neden, ruh ve biçim üzerine
tes'ın düşüncesine dini itirazları olması de�il, insan
P
yazıların ı sorumlu tutar. Varlı-
organ ve dokuları üstünde çok
9ını günümüzde sürdürüyor
sayıda inceleme yapmış olma
olsa da vital izm daha çok 16.
sıydı. Bichat yaşamın temel bi
yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında et
rimlerinin dokular oldu9una
kili oldu. Su dönemde vitalizm
inanıyor ve dokuların hastalık,
kavramı, organizmaları kar
çürüme ve ölüme direnmesini
maşık makinelere benzeten
sa91ayan bir yaşamsal kuwetin
mekanik görüşün rakibiydi.
olması gerekti9ini düşünüyor
Rönesans dönemi ve sonrasın
du.
da fizyolojide kaydedilen ge
Mikroskoplar zaman içinde
lişmeler kas, sinir ve organ işle
hücreni n karmaşıklı9ını aç19a
yi\ine yönelik bi lgiyi arttırdık
çıkardılar.
ça, bedene daha mekanik yak
komplike moleküler işlevlerini.
laşan görüş yaygınlaştı. Ancak vitalistler için anatomik fizik
Marie-Francois-Xavier Bichat insan vücudunda 21 çeşit doku belirledi.
kimya
ise
onun
Ve o güne dek yaşamsal kuv vetle açıklanagelen sırların sayısı gitgide azaldı. Sonunda vita
ancak buraya kadarını açıklayabilirdi. Oysa yaşamsal bir
lizm etkisini yitirdi ama onun
kuwetin organizmaya can ver-
df9erli bir felsefi kavram oldu-
mesi, algı ve anlayış kazandırması, üremeyi yönlen
9unu düşünenler yok de9ildi. Organizmanın temel
dirmesi ve hatta belki de sistemin düzenini sa9lama
kimyasını ancak böyle bir şeyin yönetebilecf9ine ve cansız kimyasallardan karmaşık yaşam formlarına
sı gerekirdi. Yaşamsal kuwet görüşü dini, ilahi ya da felsefi bir kavram df9ildi ama dinin, ilahiyatın ve felsefenin
do9ru giden evrime, ancak bu tür bir kuwetin ilham vereceQine inananlar hala mevcuttu.
benimsedi9i bir kavramdı. Henüz bilinmeyen fizyo
Acaba Aristoteles'in aklındaki de bu tür bir bilim
lojik bir gerçekli9 in varlı9ını temel alan, bilimsel bir
sel vitalizm miydi? Vitalizm bilinmez bir kuwetin var
kavramdı. Yaşamsal kuwet tamamen yalındı. O ne
oldu9unu ve deney ile gözlemin açıklayamad191 şey
Tao idi. Titiz bir
leri açıklayabildi9ini ileri sürer. Ne var ki teori ve de
deneysel bil imci olan Louis Pasteur bile bazı hücresel
ney her gün yeni soruları yanıtladıkça, vitalizm man
olayları yaşamsal kuwet dışında hiçbir şeyin açıklaya
t191 da etkisini yitiriyor.
Batı'daki ruh, ne de Çin'deki Çi veya
mayaca91na inanıyordu. Tıpkı cisimlerin görünmez
Aristoteles bil inmez kuwetlerden söz etmiyordu.
kütleçekim kuvveti sonucu yere düşmesi gibi, vltallst
o, gözlem ve aklı tüm bil imlerin temeli olarak görü
lere göre bazı hücresel fonksiyonlar ve dolayısıyla or
yordu. insan algısı ve zihninin eninde sonunda her
ganizma fonksiyonları da görünmez bir yaşamsal
şeyi kavrayabilecf9i inancıyla, henüz açıklanamayan
kuvvetten kaynaklanıyordu.
fenomenleri -ruh, imgelem, evrim, evrenin ihtişamı
Fransız matematikçi ve düşünür Rene Descartes,
gözlemlemeyi sürdürmek gerekir.
BiLiMiN SERÜVENi
Yermerkezli evren lıakkmda tlalıa fazla bilgi içitı bkz. sayfa 25.
Viicut sıvılan lıakkmda dalıa faz/11 bilgi için bkz. sayfa 78-79.
244
Daha sonraki yazarlara kıyasla Pliny bir şüpheciydi. Örneğin, ikinci yüzyılda Romalı Claudius Aelianus, okuyucularına aritmetik yapabilen bir anka kuşu ile iki kafalı, dört boy nuzlu, sekiz ayaklı ve iki kuyruklu (aslında kuyruklar konusunda pek emin değildi ), konuşan bir Mısır ko yunundan söz ediyordu. Önemli olan bu tür yaratıkların nasıl var olabildikleri sorusu değildi. 4. ve 5. yüzyıllarda yaşayan Aziz Au gustine, şu sözleriyle kilise doktrini ni dile getiriyordu: "Doğa sözkonu su ise, bir Hıristiyan'ın tek bilmesi gereken, her şeyin ardında yatanın, Yaratıcı'nın cömertliği olduğudur. .. Yunanların physici aduu verdikleri kişilerin yaptığı gibi, varlıkların tabi atını incelemek gereksizdir." Augus tine'in zamanına gelindiğinde, Aris toteles'in ünü ciddi şekilde azalmıştı. Bunun temel nedeni de Yunancanm unutulıuuş, Aristoteles eserlerinin hiçbirinin Latinceye çevrilmemiş ol masıydı. Doğa soyut bir fikre dönüş meye başlamıştı. Ortaçağ döneminde Hayvan Öy kü Kitapları -çoğu hayalj hayvanlara ait ansiklopediler- öne çıktı. Bunla rın en ünlülerinden biri, üçüncü yüzyıla ait ismi bilinmeyen bir Yu nan tarafından yazılmış Physiolo gııs'du. Başlığı "Natüralist (Doğal cı)" anlamına gelse de kıtap aslında Aesop'un (Ezop) Fabl/arı ile Rip ley'nin İster İnan İster İnamma'ları nın bir karışum gibiydi. Mô 6. yilzyıl da ortaya çıkan ama yüzyıllar içinde çeşitli kaynaklardan derlenen Ae ' sop ım Fabl/arı Ortaçağ'da hala çok okunuyordu. Hıristiyanlık evreni şaşırtıcı olsa
da, huzur vericiydi. Yerküre ve in san, yaradılışın merkezinde yer alı yordu; dönemin teorisine göre her şey, gerçek anlamda onların etrafın da dönüyordu. Thomas Aquinas gi bi Ortaçağ düşünürleri Hıristiyan doktrinini, Aristoteles ile Batlamyus kozmolojisiyle uzlaştırarak olağa nüstü ahenkli bir vizyon geliştirmiş ti. Sonsuz sükunetin hakim olduğu bir düzen içinde dönen kristal küre lerin yer aldığı bir vizyondu bu. Aris toteles'in "ilk hareket ettirici"sinin yerini burada Tanrı ve eşlikçi melek ler almıştı. Ay'ın bulunduğu gök.kü renin aşağısında kalan şeyler kusurlu ve değişime tabiydi ama yine de bel li bir noktaya kadar anlaşılabiliyor du. Aristoteles'in fiziği, klasik Yu nan'ın dört vücut sıvısı ve İncil'de tasvir edilen dünya, birbiriyle büyük bir uyum içindeydi ve bundan ötesi ni bilmeye de gerek yoktu. Ortaçağ'ın doğal dünyaya yönelik çalışmaları tanrıbilimsel soruları te mel alıyor, bilim ise çoğu zaman tan rıbilim tartışmalarına dönüşüyordu. Dönemin tanrıbilimcilerinin bir iğ ne ucunda kaç meleğin dans edebile ceğini tartıştıkları asılsız bir söylenti olabilir ama tartışma konuları ger çekten de bir gerçekdışılıktan diğeri ne atlayabiliyordu. Örneğin, Orta çağ'da deniz kabuklusu "barnakıl"ın meyveden çıktığına ve nehir kıyısm dakı ağaçlardan suya düştüf,>iine ina nılırdı. Suya düştükten sonra ise her bahar kıta üzerinden göç eden kazla ra dönüştükleri düşünülürdü. O gü ne dek bu kazların yumurtladığuu ya da yavrularını beslediğini gören ol mamıştı. Yalnızca Kuzey Kut bu'ndaki üreme topraklarına gider-
YAŞ A M I N K E N D i S i AZIZ THOMAS AQUINAS
Bu ı s. yüzyıl portr�nde. Aziz Thomas Aquinas derin düşüncelere dalmış olarak tasvir ediliyor Aziz Thomas mantı�ının titizli�i. Orta<;ag skolastik gelen�inin d0<ugunu oluşturdu.
ken Avrupa'dan geçen yetişkin sürü lerine rastlanmıştı. Ancak insanlar barnakıl'ların biçimleri ile kaz boy mı arasındaki benzerliği fark etmiş, bu yüzden de bu kazımsı kabuklula rm, kabukluyu andıran kazlara dö nüştüğü sonucuna varmışlardı. Hıristiyan alimler bu kazlarm ba lık olarak mı, kuş olarak nu sınıflan dırılması gerektiğini; balık olarak sı nıflandınlacaksa cuma günü ya da
etin yasak, balığın serbest olduğu perhiz günü yenip yenemeyeceğini larLışıyorlardı. Yahudi düşünürler ise kazların su kabuklusu, yani ken dilerine yasak olan bir yiyecek olup olmadığını; eğer değilse, dini yüıı temlerle kesilip kesilemeyeceğini tar tışıyordu. Uygun bir çözüm bulanlar da vardı: "Barnakıl" da, kaz da ağaç tan düştüğüne göre, ikisi de balık ya da kabuklu değil, meyveydi.
24�
Bi L İ M İ N S E R Ü VE N i
T Ü R L E R VE TAKSONOMİ A
ristotele. hayvanları sınıflandırmak için bir sis
Tüm türleri n bilimsel adları re.mi bir Uluslararası Ad
tem gel iştirmişti ama 16. ve 17. yüzyıllarda
lar Dizini Kılavuzu'nda sınıflandırılmış olarak duru
mikroskopla gerçekleştirilen araştırma ve keşifler,
yor. Ancak türlerin belirlenmesinde başvurulan kri
farklı kategorizasyon ve sınıflandırma
terler linnaeus'un zamanından bu
yöntemleri gerektiren yeni yaşam
yana daha da açı klıQa kavuşturuldu
formlarını ortaya çıkardı.
ve geliştirildi.
Yapılması gereken işlerden biri, bir
Linnaeus sınıflandırma sistemi için
bitki ya da hayvan türünü digerinden
türlerin en temel özelliklerini seçmiş
ayıran gerçek ôzelligin ne olduQuna
ti; kuşların gagaları, memelilerin diş
ve hangi özel l i klerin tür içindeki
leri, balıkların yüzgeçleri ve böcekle
önemsiz varyasyonları oluşturduguna
rin kanatları. Bu sınıflandırma yönte
karar vermekti. lngiliz bilimci ve Ang
mini o dönemde bile tüm bilimciler
l ikan rahibi John Ray basit bir kural
benimsemedi. Kimileri sistemin, bu
önerdi: Bir erkek ve dişi üreyebi liyor sa ve ortaya çı kan organizma ebe veynlere benziyorsa; renk. boyut ya da diger dış özelliklerdeki farklılıklara
özelliklerin zaman içinde deQişime Bitki araştırmasına çıkmak üzere olan, taksonominln babası Unnaeus, sportif kıyafetleriyle görülüyor.
ileri sürdü. Oysa yeni fosil bulguları aksi durumu işaret ediyordu. Takso
karşın, üyelerin hepsi aynı türe aittir.
nomi bilimi bundan ancak 200 yıl ka-
Cari von Linne adıyla 1707'de do-
dar sonra paleontoloji ve evrimci bi
Qan ve sonradan Carolus Linnaeus ismini alan lsveçli
yolojinin bulgularıyla koordineli çalışmaya başladı.
natüral ist, bitkileri üreme organlarının şekillerine
1 950'de Alman böcekbil imci Willi Hennig, orga
göre ayırmaya başladı. Linnaeus her organizma için
nizmaların ortak evrimsel atalarını temel alan bir sı
iki Latince ismi gerekli kılan bir sınıflandırma sistemi
nıflandırma sistemi geliştirdi. Evrim, belirleyici özel
geliştirdi; önce cins. sonra tür. ôrneQin, köpek de
li klerin zaman içinde degişimine neden olabi liyordu.
kurt da Canis cinsine aitti. ikisini birbirinden ayırt et
Yeni gelişmekte olan filogenetik taksonomi bilimi
mek için Linnaeus. bil inen evci l köpek türünü familia
-ya da daha bilinen adıyla kladizm- ise organizma
ris. kurt türünü ise lupus diye adlandırdı. Cins ve tür "imparatorluk" ile başlayan daha bü
246
uQramadıgı varsayımına dayandıgını
nın atalarıyla paylaştıgı özellikler üzerine odaklanı yor.
yük bir hiyerarşik sistemin içinde yer alıyordu. impa
Kladistik, organizmalar arasında önceden bel irle
ratorluk, yeryüzündeki her şeyi içeriyordu. Bunun ar
nememiş olan bazı i lişkileri de gün ışıQına çıkarıyor.
dından her organizma bir "alem"e aitti -hayvan, bit
ôrneQin, zaman içinde gelişen ve deQişen benzer
ki ya da m ineraller- sonra bir "sınıf" a -Linnaeus'un
özellikleri bel irleyen kladistler, kuşlar ve dinazorların
sisteminde hayvanlar balık, kuş, memeli, böcek, am
ortak atadan geldiklerini (her bil imciyi ikna edeme
fibi ya da kurtçuk olabiliyordu- dahil oluyor, ardın
seler de) gösterebildiler. Tıpkı Linnaeus'un sistemi gi
dan da "takım", "cins", "tür" ve bazen türler içinde
bi, kladistik sistemin dogrulugu da, sınıflandırmoyı
"varyete"ye ayrılıyorlardı.
belirleyecek olan özelliklere yönelik kararlarla yakın
Linnaeus bu sistemi anlatan ilk yazısını 1 735'te ya
dan ilgili. "Sınıflandırma mantıgı ile evrimci teorinin
yımladı. Sistem tek bir deQişiklikle -"alem• "şube"ye
en iyi karışımı"na yönelik arayış için kısa süre önce
dönüştü- günümüzde de kullanımını sürdürüyor.
yeni sistem önerileri geliştirildi.
YAŞ A M I N K EN D i S i
GÖKLER iNFiLAK EDİYOR
Dominiken rahip Albertus Magnus'a ait De natura isimli
bu
resimli Ortaç� elyazmaç, şa�rtKı derecede modem b�im ve renklerle, den�in
üzerinde çakan şimşekleri resmediyor.
Tanrıbilimsel kalıplar içinde antik
Aynı dönemlerde paralel bir dü
dönem alimlerinin pek çok konuda
şünce eğilimi daha ortaya çıkmıştı:
yanılmış olabileceğine dair gittikçe
Tanrı'nın dünyaya ait gündelik olay
güçlenen bir görüş yayılıyordu ve
lardan yavaş yavaş çekilmesi. Ancak
söz konusu alimlere Aristoteles, Bat
yeni düşünce biçinıleri geliştirenle
lamyus ve Galen gibi rakipsiz olanlar
rin hiçbir şekilde ateist olmadıklarını
Görünüşe bakılırsa, do
belirtmek gerekir. Aksine, çoğu din
ğaya daha mantıklı açıklamalar geti
dar kişiler, hatta rahiplerdi. Ancak
ren yeni görüşlerin kaynağı olan bi
evrene "ilahi müdahale" konusuna
da dahildi.
limsel bulgu ve akılcı savlarla, bu en
bakışları, kendilerinden önce gelen
telektüellere meydan okumak müm
lerden oldukça farklıydı. Onların
kündü.
büyük bir bölümü yüzyıllarca tüm
141
B i L i M i N SER Ü V E N İ
\,\.A I O N · geliştirdi : Bilmek için gözlemlemek,
TIP KiTABi
doğal ve insani varoluşa Tanrı'nın
Yunan hekim,
her an müdahale ettiğini varsaymış
analiz etmek ve nedensel ilkeleri keş
famıakolog ve
tı. Ancak şimdi görünene bakılırsa
fetmek; varsayım öne sürmek, sonra
bitkibilimci Dioscorides
yaratıcı, doğayı bir saat gibi kurduk
varsayımı test etmek gerekiyordu.
taralından MS 77'de
tan sonra değişmez bazı ilkelere bağ
Kendisinden
yazılan De materia
lı olarak çalışacak şekilde kenara
arkadaşı Roger Bacon da deneysel
50 yaş küçük araştırma
medica, 16. yüzyıla dek
koymuştu. Bu ilkeler ise ancak akıl
bilime bağlılıkta Grosseteste'den geri
bitkisel ve hayvansal
ve deney yoluyla anlaşılabilirdi.
kalımyordu. Bacon dünyayı daha iyi
BiLiMİN İLK İŞARETLERi
de artacağma inanıyordu. Bacon'un
sayfa, bitkiler üzerine bir
Robert Grosseteste adlı bir 1 3. yüzyıl
tannbilim temelli bilimsel yaklaşm11
7. yüzyıl elyazma•na ait.
İngiliz piskoposu, Aristoteles'i ince
Kopcrnik, Kepler, Boyle ve New
ledikten sonra kendini bilime verme
ton'u etkiledi.
anladıkça, yaratıcıya ilişki.n bilginin
şifalar �in ter00 bajVUru kaynagıydı. Bu
248
arwsu duydu. Aristoteles'in eserleri,
1200'ler civarında (günümüz Gü
İslam �linıleri tarafindan koruıunuş,
neybatı Almanya'sı) Swabia'da do
Arapçadan Latinceye çevrilmiş ve
ğan Albertus Magnus da Aristôte
Avrupa'da yeniden yayılmaya başla
les'ten ilham alınıştı. Albertus bö
nuştı. Aristoteles için bir şeyi bilmek,
cekleri yakından gözlemledi ve onla
onun nedenlerini anlamaktı. Gros
rı keserek üreme organlarını incele
seteste ise daha bilimsel bir yöntem
di. Aristoteles'in tavuk yumurtası ve
YAŞA M I N K E N D i S i
balık gelişimi örneğinin izinden gi
yordu. Bir sonraki yüzyılda bitkibi
Da Vinci lwkkrnda
dereJ, çeşitli çalışmalar yaptı. Ayrıca
lim ansiklopedileri hazırlanmaya
dalıafazla bilgi
basit bir sınıflandırma sistemi de ge
başlandı. 1530'larda Almanya, Ma
içi11 bkz. sayfa 84.
liştirerek, bitkileri çiçeklerinin biçi
inz'li Otto Brunfcls üç ciltlik Bitkile
rin Canlı Resiınferi
mine göre suuflandırdı.
adlı eserini ya
dönemde düzenli bilimsel
yımladı. Eserde 238 bitki türü res
araştırmalar Avnıpa'yı kasıp kavu
mediliyordu. Brunfels'in koleksiyo
Bu
ruyordu. 13. yüzyılın ikinci yarısında
nundan önce de pek çok şifalı ve te
Thomas Aquinas, yeni Aristocuların
davi amaçlı bitki resmedilmişti ama
gönüllerince çalışma ve deney ger
tıpkl Ortaçağ hayvan ansiklopedileri
çekleştirmelerin i söyledi, çünkü so
gibi, bunların da çoğu hatalıydı.
nuçta yaptıkları, yaratıcının eserleri
Brunfel'in
ni açığa çıkarmaktan başka bir şey
tahta oyma sanatçısı Hans Weiditz,
değildi.
bitkilerin yapısmı ayrıntılarıyla gös
kitaplarını
resimleyen
Sonraki 300 yıl içinde yeni tekno
termekle kalmadı, onları yaban or
lojiler -Çin'den gelen kağıt ve mat baa, İtalya'dan gelen metal oyma
tamdaki görünümleriyle de resmetti.
baskl ve nihayet taşınabilir dizgi-ye
Kreüterbııch'u (Bitkiler Kitabı)
ni fikirleri ve bilgileri doğurdu. Keşif
1539'da yaymılandı. Alman Lutherci
Hieronymus
Neu
Bock'un
ise
seferleri ve Yeni Dünya'nın keşfi ise
hekim kitapta her bitkinin yaşam
medeniyetin düşünce çerçevesini ge nişletti. 15. yüzyıl İ talya'sında sanat
öyküsünü
çılar yepyeni bir gerçekçiliğin peşine
masına dek kitap hak ettiği ilgiyi gö
düşerek dünyayı hayal edildiği gibi
remedi. Bu tarihten sonra bile, Leo
anlatıyordu.
Ancak
1546'da resimli nüshanın yayımlan
değil, olduğu gibi resmettiler. Alego
nard Fuchs\ın 1542'de yayımlanan
rik konulu resimler yaparken bile tek
Bitkilerin Tarihi Üzerine Önemli
renk zemin sayesinde ayrıntılı pers
rumlar'ıyla rekabet etmek zorunda
Yo
pektifi ve titizlikle ele alıhan ışığı öne
kaldı. (Fuşya bitkisi adını Fuchs'tan
çıkardılar. Sanat -özellikle de resim
alır.) Fuchs'un gösterişli resirrıler ve
li gravürler- Rönesans doğa çalışma
süslemelerle dolu kitabmda, Alman
larında katalizör görevi görüyordu.
ya'da görülen 400 bitki türü ile diğer
Bu "bilimsel" sanatçıların en büyük
ülkelere ait 100 bitki türü tanıtılıyor
•cıtlJI'• it' ıı11ı1 �
lerinden Leonardo da Vinci'nin
du. Aztek bitki çizimlerini temel alan
eserlerinin
ilk Yeni Dünya bitki kitabı 1552'de
�� �
yayımlandı.
mtın Mıl.
kapsamı
ölümünden
sonrasma dek bilinmese de, diğer sa natçılar yeni deneyciliğin sınırlarını zorladılar.
(Bir Yunanca-Latince sözlük der leyen, tıp eğitimi alan, 1 1 00 yazar
1471, J\lmanya, Nuremberg do
dan oluşıııa açıklamalı bir bibliyog
ğumlu Alman Rönesans ressam ve gravür sanatçısı Albrecht Dürer, bi
rafya derleyen ve 19 ciltlik bir ansik lopedi yazan İsviçreli dahi) Conrad
lim temelli sanatın savunucusuydu.
Gesner,
Birebir bitki ve hayvan resimleri çizi
dı. 1500 adet tahta oyına resmine yer
yor, perspektif üzerine tezler yazı-
veren kitap, bitkileri yapılarma göre
Opera Botanica'yı
yayımla
2'19
BiLiMiN SERÜVENi
ÜNLÜ SON OERS
sınıflandırıyordu. Tüm bu ça.lışma
Bacon, 1. James'in hizmetine girdi ve
lsve<; kraliçesi Christina
lar dolayısıyla Gesner, beş ciltlik ve
1 6 1 7'de Resmi Mühür M uhafızı;
(sagda oturan) Fran•z
4500 sayfalık hayvan yaşamı üzerine
1 62ü'de ise Vikont St. Albans wwa
matematikçi ve düşünür
ansiklopediyi tamamlama fırsatı bu
nını aldı. Siyasi kariyeri süresince Bacon çeşitli felsefe kitapları yazdı.
(kral�enin sagında
lamadı. Ansiklopedi Gesner'in ölü
oturan) Rene
münden 22 yıl sonra 1 587'de ta
Bunlar arasında bilimsel düşüncenin
Descartes'tan ders
mamlanabildi. Bu kitap sözkonusu
akışmı değiştirecek bir eser de yer
dünemde üretilen çok sayıda hay
alıyordu: 1605 yayım tarihli fnsta
alıyor. Descartes 1650
bu ziyaretinde
vanbilim referans kitabından biriydi.
uraıio Magna ( Büyük Yenileme) adlı
zatürreden yaşamını
Yeni bilimsel bakışa geçiş sürecin
kitabının devamı olan Tlıe Novıını
tarihli
yitirdi.
250
de en önemli adımlardan birini atan
Organıım ( Yeni Organon).
kişi, bir bilimciden çok politikacıydı.
Bacon bilimin gidişatını değiştir
156l'de Londra'da doğan Francis
meyi amaçlıyordu. "Yeniden başla
Bacon, Kraliçe Elizabeth'in Resmi
malıyız, en temelden," diyordu. Bi
Mlü1ür Muhafızı'nın oğluydu. 23
lim ne felsefeydi ona göre, ne de hü
yaşında parlamentoya giren Ba
manizm. Bilim bilgi birikinline yol
con'ın siyasi kariyeri, İngiltere'de ya
açan bir keşifler süreciydi. Kendisin
şanan çalkantılı dönem yüzünden
den önce yaşayan Roger Bacon gibi
birçokları gibi inişli çıkışlı oldu. Kra
-aralarında herhangi bir akrabalık
liçe Elizabeili'in ölümünden sonra
yoktu- Francis Bacon da geleneksel
düşünce biçiminin ve insan tabiatı ile algısında
FRANCIS BACON
ki zayıflıkların bilgi arayışını engellediğine ina nıyordu: "insan kavrayışma ait yanlış tutumlar
Bilimsel yöntemin kurucusu
ve kavramlar." Bacon'a göre bu yanlış tutumla rın bazıları şöyleydi; hüsnükuruntu; önceden
1561
inandığımız şeyler için kanıt arama ya da bizi
22 Ocak'ta Londra'da d�du.
memnun eden sonuçlara ulaşma eğilimi; ölçüm araçları yerine duyulara duyulan aşırı güven. Bacon, bu önyargılarm hiçbirinin bilimsel bilgi arayışında yeri olmadığuu öne sürdü. Bacon ayrıca çok çeşitli alanlara yayılan mev
1573 Hukuk E!\')itimi için Gray's lnn'e gitmek üzereyken, Trinity College'a girdi .
1582
cut doğa arılayışıyla doğayı incelemenin müm
Avukat olarak baroya kabul edildı. Bu onun lngiliz politikasıyla
kün olmadığını söyledi. Bunun yerine belli bir
ilk buluşmasıydı.
noktadan başlamak, "düzerıli bir şekilde, adım adım, bir aksiyomdan diğerine ilerlemek" gere kiyordu. Böylece, "sona varılana dek, genele ulaşılmamış" olacaktı. Bacon bu zihinsel disipli ne "gerçek ve kusursuz tümevarm1" adını verdi. Disiplin, ileride bilimin en önemli metodoloji lerinden biri haline gelecekti. "insan yola kati
1584 Avam Kamarası' na girdi.
1603 Kral 1. James tarafından Sir Francis Bacan unvanını aldı.
1605
yetle çıkarsa, sonunda şüpheye varır," demişti
Bilginin Gelişimi adlı eserini yayımladı ve burada "zihnin
Bacon. "Ancak şüpheyle başlamaktan kaçın
yanılgılarını" ve katı�ksız b ilginin önünde duran diğer engelleri
mazsa, sonunda katiyete varır." William Harvey, 1 628'de, İngiltere Kraliyet Doktorlar Koleji'ne, kanın vücutta dolaştığını keşfettiğini duyıırdu. Bu bilgi bize bu!,>iin çok
anlattı.
1613 Kral
1. James tarafından başsavcılığa atandı.
açık görünürse de, kanın yalnızca kalple akciğer
1618
arasını dolaşmakla kalmayıp, kalp tarafından
Adalet bakanı oldu, Baron Verulam unvanını aldı.
pompalandıktan sonra damar, kılcal damar ve atardamar sistemi üzerinden vücutta deveran ettiği düşüncesi o dönem için oldııkça yaban cıydı. Harvey bu keşfi, kendi tanımıyla adım adım ilerleyen gözlem ve akıl yürütmeyle ger çekleştirmişti. Harvey'nin Exercitatio de motu cordis et san guinis in animalibus adlı kitabı Francis Bacon'ın
1620 Novum Organon adlı kitabında bilginin yeniden kategorilere ayrılmasına yönelik bir planı ortaya koydu.
1621 Vikont St. Albant oldu; daha sonra rüşvetle suçlanarak adalet görevinden alındı.
tümevarım yöntemi için iyi bir örnek teşkil edi
1626
yordu. Harvey antik Yunan hekimi Galen'den
q Nisan'da Londra, Highgate'de öldü.
başlayarak- önceki tüm teorileri listeliyor ve her birini sorgtılayarak kendi gözlemleriyle karşılaş tırıyordu. Ardından kendi incelemesini gerçek leştirerek, ortaya bütün bir sistem çıkana dek bulguları üst üste yığıyordu. Harvey en sonun-
1627 Ölümünden sonra yayımlanan Yenı Atlantis, Bacon ·un bilıımı·I araştırma idealini tanımlar. Kitap laboratuvarlar ve aygıtl.ırııı yanısıra, bilimciler, araştırmacılar ve yorumcuların roll�rıyl� ılqılı ayrıntılan da içerir.
Bi L i M İ N S E R Ü V E N i
2 252
da kan dolaşımının yaşamın doğasını yansıtan
RENE DESCARTES
bir sistem olduğu çıkarunıııa ulaştı. Güneş ve gezegenlerin dolaşımları kadar, yerküre dolaşım
Aydınlanma düşünürü
sisteminin de bir aynasıydı bu. Ona göre kalp, "mikrokozmosun güneşi" idi. Tıpkı güneş gibi,
1596
"işlevini yerine getirerek tüm bedeni besleyen,
31 Mart'ta Fransa, La Haye'de d�u.
yaşatan, hızlandıran kutsal bir malikane"ydi ve "gerçekten de yaşamın temeli"ydi. Bilimciler keşiflerini yerleşik dini ve felsefi
1616 Fransa, Poitiers Üniversitesi'nden hukuk lisansını aldı.
sistemlerin içine yerleştirmeye çalışıyorlardı. Bu
1629
arada düşünürler, bilimde yaşanan devrimi ya
Ancak 1 701 'de basılan Akıl Yönetimi için Kurallar adlı kitabını
kalamanın gerekliliğine inanıyordu.
tamamladı.
Fransız matematikçi ve düşünür Rene Des cartes, Bacon'ın eski fikirlere yönelik temkinli yaklaşımuu iyice uç noktaya vardırdı. Descartes, insan zihninin sezgilerle
akıl yürüterek evreni
anlayabileceğine inanıyordu. Duyuların güve nilmez olduğunu düşünüyor ve kendisine şu
1633 Kilisenin Galileo'yu kınaması üzerine Dünya adlı çalışmasını yayımlamaktan vazgeçti.
1637 Yöntem Üzerine Söylem'i yayımladı. Kitapta kınlım yasasını,
soruyu soruyordu: Şüphe edilmeyecek herhangi
gökkuşa�ının nedenini ve analitik geometriyi açıklayan makaleler
bir şey var mıdır?
vardı.
Descartes için en temel gerçeklik, var oldu ğuydu: "Düşünüyorum, öyleyse varım," öner mesi ona göre insan bilgisinin temel ilkesiydi. Ancak insan bu tür düşüncelere sahipti ve insan Tanrr'yı idrak edebildiğine göre, Tanrı da var olmalıydı. Doğal dünya da keşfedilebilir özel likteydi ve Descartes'a göre belli sayıdaki temel mekanizma ve hareketlerden oluşuyordu.
1641 Altı dizi itiraz ve yanıtla birlikte ilk Felsefe Üzerine Oüşünceler'i yayımladı.
1642 Düşünceler'in ikinci baskısını yayımladı.
1643 Bohemya Prensesi Elisabeth ile uzun yazışmalara başladı.
GÖRMENiN VE iNANMANIN YENİ YOLLARI 15. ve 16. yüzyıl gezginleri yerküre coğrafyası nın yeni ufuklarını keşfederken ve teleskobun
Felsefesi yüzünden Utrecht Üniversitesi yetkililerince kınandı.
1644 Felsefenin ilkeleri' n i yayımladı.
icadıyla birlikte gökler odak merkezine taşınır
1647
ken, yaşamsal süreçler hala ancak kıyısından gözlemlenebilen ve değerlendirilebilen engin
Fransa Kralı tarafından aylık �landı; Bir Ka(jıdın Üstündeki Yorumlar'ı yayımladı ve insan Bedenınin Betimlemesi'ni
bir denizi andırıyordu. Mikroskobun icadıyla
yazmaya başladı.
birlikte 17. yüzyıl bilimcileri ve nihayetinde sı radan insanlar da yeni keşif alanlarına giriş yap tılar. Mikroskop daha ilk bakışta yeni bir bilgi nin
akıl alınaz derinliklerini gözler önüne seri
yordu. Asıl soru, önce neye bakınak gerekti ğiydi.
1649 Ruhun Tutkulan 'nı yayımladı. 1650 1 1 Şubat'ta Stockholm'de öldü.
BİLİMİN SERÜVENİ
SAYFA
252
Antonie van Leeuwenhoek'in 1674'ten sonra ürettigi ya kl�ı k 500 mikroskoptan biri. Aygıtın her parçasının üzerinde etiketler vardı:
1 ) Cismi tutmaya yarayan uç;
2 ve 4) ayar
vidaları; 3) bazıları 200 kat büyütme SO\llayabilen lens. KARMAŞIK VARLIK
Hollandalı mikroskopist Jan Swammerdam'ın böcek anatomisi çalışmaları, böceklerin di\ler hayvanların karma�kl�ından uzak. basit vartıklar t>dlJ\luna ilişkin genel kanıyı d�iştirdi.
1749
-
1828
1749
1771
1794-1796
1798
Fran�z natüralist Georges-Louis Leclerc, Comte de Buffon, büyük eseri Histoire naturelle, generale et particu/iere'yi yayımladı.
lngiliz bilimci Joseph Priestley, bitkilerin
lngiliz hekim Erasmus Darwin, Zoonoma i ya da inorganik Yaşamın Yasalan ' nı çevirdi. Kitapta evrim teorisine ilişkin ilk görüşler yer alıyordu.
Nüfus ilkesi Üzerine Makale'de Thomas Malthus, insanlarda nüfus fazlalığı olasılığını değerlendirdi.
254
karlıumJiuk>idi oksijene
dönüştürdüğünü keşfetti.
Y A ŞA M I N K E N D i S i
17. yüzyıl İtalyan biyoloğu Mar
dolu doğanın barındırdığı çok saY1-
Malpiglıi lıakk111da
cello Malpighi işe cildi inceleyerek
da dünyanın kapılarını insanlar için
dalın fazla bilgi
başladı. Ardından vücudun diğer
araladı. 17. yüzyıl günlük yazarı Sa
içi11 bkz. sayfa
dokularına geçti. (Cildin iç, yani
met Pepys kitabı, "Hayatımda oku
91-92.
Malpighi tabakası aduu biyologdan
duğum en zengin kitap" diye tanım
alır.) Malpighi tat alma cisimcikleri
lamıştı.
ni belirledi; kan hücresi ve bitki yapı
Hollandalı )an Swammerdam ise
laruu inceledi. Akciğer, böbrek, be
mikroskobunu böceklere odakladı.
yin ve dalak yapısını araştırdı ve bit
Başka birçok şeyin yanısıra, arı kolo
ki ile hayvanların bazı özellikleri
nilerinde üretken dişi arının cinsi
paylaştıklarını keşfetti.
yetsiz işçi arılar ve erkek arılar üze
Malpighi ayrıca akciğer dokusun
rinde üstünlük kurduğunu keşfetti.
daki atardamarları damarlarla bir
Swammerdam 1669'da, günümüz
leştiren ipliksi yapıları, yani kılcal
standartlarına göre bile olağanüstü
damarlan da keşfetti ve onların, Wil
bir çalışma sayılabilecek
liam Harvey'ye ait kapalı dolaşın1
Böceklerin Doğal Tarihi'ni yayımladı. Bu çalış
sistemi teorisini kanıtladıkları sonu
ma için Swammerdam 3000'den faz
cuna vardı. Bologna'daki üniversite
la böcek türünü, ayrıca örümcek ve
nin yetkilileri çalışmalarını sorgııla
akrepleri diseksiyonla (içini açarak)
dıysa da, Malpighi kariyerinin so
inceledi ve sınıflandırdı. Elde ettiği
nunda Papa Xll. Innocent'in şahsi
bulgular muazzamdı. Aristoteles'in düşündüğünün aksine, böceklerde
doktorluğuna atanmıştı. Londra'da çalışan Robert Hooke, sinek ayağından arı iğnesine, yumu
bir iç yapı mevcuttu ve kendi kendi lerine üreyebiliyorlardı.
şakça dilinden (canlı hücre varlığını
Britanyalı doktor Nehemiah Grew
ileri sürmesine neden olan) mantar
ise bitkilerin de üreme organları ol
lara (fungi) dek birbirinden farklı
duğunu keşfetti. Çiçekler yalnızca
doğal varlıkları gözlemliyor ve olağa
güzel birtakım varlıklar değil, üreme
nüstü belgeleme becerisiyle kaY1tlara
organları olan canlılardı. Erkek üre
geçiriyordu. Hooke'nin l 665'te ya
me organı, yaı1i "stamen" polen üre
yımlanan
Micrograplıia'sı,
yaşam
tiyor, dişi üreme organı, yani "pisti!"
1801
1804
1809
1828
Fransız biyolog Jean Baptiste de Lamarck, omurgasızlara yöneli k taksonomi çalışmasını yayımladı. Çalışma evrim teorisinin ilk örne\)inin önünü açtı.
Fransız zoolog Georges Cuvier, türlerde soy tükenmesi teorisi n i öne sürdü.
Larnarck evrim teorisini kalıtımsal özellikler kavramı üzerine yopılandırdı.
Friedrich Wöhler üreyi sentezledi. Böylece ilk kez inorganik maddelerden organik bir bileşen sentezlenmiş oldu.
BiLiM İN SERÜVENi
de polenleri alarak tohum veriyordu. Aynı zamanlarda, Swaınıner daın'ın kwnaş tüccarlığı yapan ve herhangi bir resmi eğitim sahibi ol mayan yurttaşı Antonie van Leeu wenhoek, lensleri geliştirme konusu-
na büyük bir ilgi duymaktaydı (son raları bu ilgi, kumaş mesleğine zarar verecek boyutta bir takıntıya dönüş tü). Van Leeuwenhoek 40 ila 270 kat büyütme elde etıneyi başarmıştı. O da atardamarlarla damarları birleşti-
H Ü C R E L E R İ N YA P I S I ilimin esas ilkesine göre bir k�if ya da teori
leri de birbirlerinden ayrılır. Setlerin her biri yeni bir
başkaları tarafından tekrarlanarak ve d�rula
hücre çekird1!9 ine gider. Enzimler ve proteinler, mo
narak, daha ileri çalışmalar için temel oluşturur. Hüc
leküler ve hücresel düzeydeki mikromekanik bölün
B
re teorisi bunun güzel bir ör
mede kendilerine düşen rolü
negidir.
oynarlar. Hücreler lipid mem
Tüm bilimsel teoriler gibi
branlarının içinde dinamik bir
hücre teorisi de uzun bir göz
moleküler endüstri yapısı ba
lem sürecinin ardından, 2000
rındırırlar. Pompalar ve taşıyı
yıllık bulguların biraraya gel
cılar. molekülleri içeri ve dışa
mesiyle ortaya çıktı. Gözlem
rı taşır. Kimyasal tepkimeler
ve teori elele vererek canlı lar
c
da hücrelerin varlıgı ve yapı
lelerinde ya da dahili yapıla
sına bir ölçüde kesinlik ka
rında enzimler sentezlenir.
zandırdıktan sonra, bilimi ya
Bu süreçlerin her biri titizlikle
şamın köklerine çok yaklaştı
ayarlanır ve kalite kontrolün
ran k�iflerin önü hızla açıldı. Günümüz
bilimcilerinin
hemen hemen tamamı, hüc renin tüm canlı organizmala
den geçer. Sürecin herhangi Bu çizim Alman hematolog Paul Ehrlich tarafından kan hücrelerinin antikor üretimi üzerine geliştirilen teoriyi resmediyor.
bir kısmı denetimden çıkar ya da fazla hızlanırsa, hücre onu yavaşlatmaya çalışır.
rın temeli; yaşamın işlevsel
Hücrenin dinamik kimya
özelliklerini barındıran en kü-
sal tepkimeleri denetleme be-
çük birim oldugu konusunda
cerisine ilişkin ögrenilecek
hemfikir. Hücreler, biraraya
256
gerçekl�ir. Protein yapı iske-
daha çok şey var. Kesin olan
gelerek oluşturdukları insanlarla pek çok özelligi
şu ki, saglıklı hücrelerde bölünme süreci daima aynı-
paylaşırlar.
dır ve genetik malzemenin tam olarak kopyalanma-
Hücre teorisi kalıtım ve genetik alanında ilerleme-
sını ve aktarımını garantiler. Bu bilgiye ancak hücre
!erin kaydedilmesini sagladı. Gelişiminin başlangıcın-
teorisi ile ulaşıldı ve bilgi, teorinin kendisini d�rula-
da her hücre kendi kromozoma! ONA'sının bir kop-
maya da yaradı.
yasını hazırlar. Bölünme gerçekl�e9i zaman, bir-
Hücre biyol�u Sir Paul Nurse şöyle diyor: "Hücre
birinin aynısı iki kromozom seti, hücre çekirdeginin
ç�alması tüm biyolojik ç�almanın esasını t�kil et-
ortasına dizilir. Bölünme sırasında ise, tıpkı kenetlen-
ti9i için, d�al olarak tüm canlı organizma evriminin
miş iki elin birbirinden ayrılması gibi, kromozom set-
temelinde de yine aynı hücresel özellikler yatıyor.•
ren kılcal damarları mikroskobuyla görmüştü.
ROBERT HOOKE
Van Leeuwenhoek aynca, kas dokusunu, göz merceğini, kendi dişindeki tartan ve alyuvarları incelemişti. Hatta alyuvarlardan 25 kat küçük şeyleri bile görmüş; bakteriye
ilk bakan kişi ol
muştu. Leeuwenhoek'in, erkek spermasındaki sper matozoayı (sperm hücreleri) keşfi, "preformas yon" (önoluşum) denen yaygın bir teorinin uzun süre tartışılmasına yol açtı. Harvey,
Hücrenin kaşifi 1635 18 Temmuz'da lngiltere, Freshwater, isle of Wight'ta doQdu.
1655 Fizikçi ve kimyager Robert Boyle'un asistanı olarak işe girdi.
1660
Swammerdam, Malpighi ve başka birçokları,
Daha sonra Hooke yasası diye adlandırılacak olan esneklik
doğmamış hayvanların, anne içinde minyatür
yasasını keşfeW. Bu keşif 1 678'e kadar duyurulmadı.
bir birey şeklinde var olduğuna inanıyorlardı. Leeuwenhoek ve bir başka Hollandalı mikros kopist Nicolas Hartsoeker ise bireyin sperm içinde var olduğunu savunuyordu. Hartsoeker,
1662 Kraliyet Akademi�'ne deney küratörü olarak seçildı, kısa süre sonra akademi üyesi oldu.
"homunculi", yani küçük adamlar adını verdiği
1664
bu varlıkları gördüğünü iddia ediyordu.
Jüpite(in kendi ekseni etrafında dönd�ü sonucuna vardı.
Leeuwenhoek, ikinci sıradışı keşfini bir dam la suya bakarken gerçekleştirdi. Mikroskopla in
1665
celediği suyun küçücük, hareketli, yüzen canlı
Londra, Gresham College'da geometri profesörü oldu.
larla kayı1adığını gördü. Bu carılılara "hayvan cıklar" adını verdi. Günümüzde onlara pro tozoa (tekhücreli) diyoruz. Protozoanın keşfi uzun süredir benimsenmiş olan "kendiliğinden oluşum teorisi"nin sorgulanmasına yol açtı. Aristoteles'ten önceye dek uzanan bu teoriye
1665
En ünlü çalışması Micrographia'yı yayımladı. Burada mikroskopla yaptı91 gözlemleri açıkladı. Açıklamaların arasında, ilk kez
mantarda rastladı<)ı bitki hücrelerinin keşfi de yer alıyordu.
1666
göre sinek, arı, hatta amfibi gibi alt suufhayvan
Kraliyet Akademi�'ne verdiği konferansta, kütleçekiminin
ların anne babaları yoktu ve suyatağı çamurun
sarkaçla ölçülebilece9ini ileri sürdü.
da ya da çürüyen etin içinde kendiliğinden orta
ya çıkıyorlardı. Leeuwenhoek'in mikroskopla gözlediği bu küçük yaratıklann sayısı, birçokla rına göre ancak kendiliğinden oluşum teorisi ile açıklanabilirdi. Bu kadar çok sayıda ve bu kadar küçük olmalaruu açıklayacak başka bir şey hayal edilemiyordu. Kendiliğinden oluşum, basit gözlem sonucu ortaya çıkmış gibiydi. Örneğin, kışın kurbağalar ve semenderler hiçbir yerde görülmüyordu. Ba har geldiğinde ise su olan her yerde ortaya çıkı yorlardı. Bir saman yığını aniden sıçanlarla kay nıyordu. Açıktaki çöp ve kanalizasyorılar ise si nekkurdu, sinek ve pire üretiyor gibiydi. Arı
1672 "Difraksiyon"u keşfetti: ı�ın dalga teorisini geliştirdi.
1674 ilk Gregoryen yansıtmalı teleskobu yaptı ve onunla önemli astronomik gözlemler gerçekleştirdi.
1678 Gezegen hareketlerini matematiksel olarak tanımladı Daha sonra Newton bu çalışmaları geliştirdi.
1703 3 Mart'ta Londra'da öldü.
BiLiMİN SERÜVENi
DOG A L SEÇ İ L İ M D
üşünür Herbert Spencer "evrimn terimini Dar
ermesi, dogal olarak olanaksızdı. Dogan tüm potan
win'in teorisini tanımlamak için kullanmıştı,
siyel bireyler hayatta kalabilmek için savaşmak zo
ama sözcük, Charles Darwin'in ünlü kitabı Türlerın
rundaydı. Darwin kaynaga ulaşmak için rekabet
Kökeni 'nde altıncı baskıya dek yer almadı. Darwin'in
eden bu bireyler için zaman içinde şans varyasyonla
aklındaki kavram, teleolojik evrimin gelişimi (kusur
rının ortaya çıkacagını söyledi.
suz bir Lamarckçı oluşa; ilahi
linnaeus Lamarck ve Cuvier,
takdire dayalı bir sona; ya da
birbirlerine benzeseler de belli
Aristocu bir amaca dcıi)ru geli
bir türe ait bireylerin kendi ara
şim) �ildi. Kitabın adından da
larında büyük yapısal ve orga
anlaşılacagı gibi Darwin, köken
nik varyasyonlar gösterebilece
le ve belli bazı türlerin ortaya çı
gini daha önceden ortaya koy
kışıyla ilgileniyordu.
muşlardı. Darwin, tek bir şans varyasyonu sayesinde "on bin
Darwin doga felsefecisi de
denemenin sonucunda hayatta
gildi. Teorilerin ancak ısrarcı sorgulama yoluyla kanıtlanabi lec�ini bilen bir 19. yüzyıl lngi liz bilimciydi. Richard Miller Ev rim
Evrim teorisiyle dalga geçen bu 19. yüzyıl lcarilca1ürünün baJlıQında "Bay G-g-g-0-0-0-rill" yazıyor.
Ansiklopedisi 'sinde şöyle di-
bilecegini fark etti. Bu tür denemelerden geçenlerin yavru
yor: ·oarwin, belli bazı bitkile-
ları ise çogu zaman daha esnek
rin uzak okyanus adalarına to-
olacak ve gelecekteki denemelere daha iyi direnebilecekti.
hum halinde yüzerek ulaşmış olabileceklerini yalnızca tahminlere dayanarak söy
258
kalan tek" bireyin, bu üstün yeten�i kendi dölüne geçire
Darwin'in o dönemde yapay ya da dogal seçilim
lemedi; çeşitli türde tohumlan aylar boyu tuzlu su
konusunda bilemeyec�i şey ise varyasyonların, hay
varillerinde bekletti; ardından hangi türlerin tomur
van ya da bitkinin genetik yapısı içinde dahi var ola
cuklandıgını görmek için onları ekti.· Darwin türle
bilec�i gerç�iydi. Bu tür genetik d�işimlere yol
rin olaganüstü çeşitliligini de tamamen varsayımla
açabilecek nedenler. birkaç nesil içinde gerçekleıen
öne sürmedi; sekiz yılını, yolculugundan getirdi!)i
mutasyonlar; popülasyonlar arası çiftleşme; ya da
binlerce kabuklu deniz hayvanını tanımlayarak ve sı
yalnızca şans olabilir. Degişimlerin tamamı rastlantı
nıflandırarak geçirdi. Darwin dünyanın dört bir ya
saldır, yani bireyin uygunlugunu arttırmak ya da
nından numuneler toplamış. çok çeşitli jeolojik olu
azaltmak için gerçekleşmezler. Bunların bir kısmı
şumları gôzlemlemişti.
avantaj saglayabilec�i gibi, bir kısmı da saglamaya
Charles Darwin kitabındaki savları temelden yu
bilir. Bireye rekabetçi avantaj saglayan rastlantısal
karı dcıi)ru öyle titiz adımlarla yapılandırdı ki, sonu
genetik d�işimlerin hayatta kalma olasılıgı daha
ca varıldıQında. dünyayı d�iştiren teori kendi kendi·
yüksektir.
nl açıklar gibi görünüyordu. Malthus'u aklının bir
Türlerin evrimi dogal seçilim sonucu gerçekleıebi
köşesinden ayırmayan Darwin, organizmaların ha·
lir. ama bu tek yol d�ildir. Avlanma ya da çevresel
yatta kalabilenlerden çok daha fazla sayıda döl üret
d�işim de evrimi sekteye ugratabilir. Tıpkı Lyell'in
ti9ini ileri sürdü. Her aQacın her tohumunun kôk sal
yerbilim tarihi gibi Darwin'in evrimi de belirgin bir
ması ya da her balı!)ın her yumurtasının yetişkinli!;le
yönelimi ya da nihai amacı olmaksızın yavaş işler.
YAŞAMIN KENDiSi
üretmenin bir yolu ise bir boğayı öl dürüp gömmekti; bir ay geçmeden gömüldüğü yerde yüzlerce arı uçu şuyordu. ı 668'de İtalyan doktor Francesco
Redi, etleri kavanozların içine yerleş tirdi. Bazı kavanozların kapağını ka pattı, bazılaruun ağzını ince kumaşla kapladı, bazılarını ise açık bıraktı. Sonuçta, açık kavanozların içine si nekler girdi ve çok geçmeden etin
de eklenince, ortaya biyolojik dosya lama sistemine gereksinim duyan bir dünya çıktı. Erken dönem bilimcilerinin canlı lar dünyasını sistemleştirmeye çalış madığı da söylenemezdi. Örneğin, Aristoteles, büyük bitki ya da hayvan grupları ve bu gruplar içindeki bi reyler arasında ayrım yapabilmek için Yunanca genos ve eidos sözcük
üstünde kurtçuk ve sinekler belirdi. Ağzı kumaş kaplı kavanozların da
lerinden yararlanmıştı; yani, cins ve tür. Aristoteles'in öğrencisi Theop hrastus da bitki dünyasını gruplara
dış tarafında sinekler toplandı ama içindeki etin üstünde yalnızca birkaç
ayırmaya başlamıştı ve bu çalışına 13. yüzyılda Albertus Magnus; 16.
kurtçuk belirdi. Kapalı kavanozlar daki ette ise ne sinek vardı, ne de kurtçuk. Redi'ye göre bunun nedeni,
yüzyılda ise Conrad Gesner tarafın dan sürdürüldü. 17. yüzyılda ise, ka yaların içinde o güne dek hiç görül
ete ulaşamayan sineklerin yumurta bırakamamasıydı. Redi böylece sineklerin üretilme
memiş yaprak, kök ve bitki ya da hayvan iskeletlerinin bulunmasıyla birlikte, canlıları sınıflandırmaya yö
diğini, doğduğunu kanıtlamıştı. Ne var ki onun deneylerini tekrarlayan
nelik çalışmalar iyice karmaşıklaştı. (Latincede "kazmak" anlamına ge
lar bile, Leeuwenhoek'in suda gör düğü ya da bozuk çorbada rastla nanlar gibi küçük organizmaların kendiliğinden oluştuğuna inanıyor du. Kendiliğinden oluşum teorisi tüm yetersizliklerine rağmen 150 yıl kadar daha hüküm sürecekti .
YAŞAMIN DÜZENi Bilimciler mikroskop merceğinden bakarak yeni yaşam formlarını keş federken, gezgin ve kaşifler de mo dern bilimin ilk öncülerinin önüne yüz kızartıcı miktarda biyolojik zen ginlikler yığdılar. Buna, yapısal fark lılık çalışmaları sonucunda tek bir bitki ya da hayvan türü gibi görünen şeyin, aslında iki ya da üç farklı tür olabileceği gerçeğinin keşfedilmesi
len fosil adlı) bu kaskatı kalıntılar resmin neresine oturuyordu? İngiliz natüralist John Ray, türler arası yapısal farklılık ve benzerliklere odaklanarak bir sınıflandırma siste mi geliştirdi. Ray'e göre, yakından yapılan incelemeler, bazı özelliklerin bir bitki ya da hayvan türünü diğe rinden tam olarak ayırabildiğini gös teriyordu; boyut ve renk gibi bazı özellikler ise yalnızca tür içindeki rastlantısal varyasyorıları ortaya ko yuyordu. Ray'in ise basit bir kuralı vardı: Bir erkek ile dişi üreyerek, an ne babaya benzeyen bir organizma yaratabiliyorsa, bu bireyler aynı türe aittiler. İsveçli bitkibilimci Carolus Lin naeus, Ray'in "gen us" yani cins yeri-
259
BiLiMİN SERÜVENi
!arına göre sınıflandırmıştı.
TÜRLERİN
ne türler üzerine odaklanmasını ol
ÇEŞİTLILl<'ll
dukça yararlı buldu. Bunun üzerine,
Fransa'mn doğal tarih koleksiyo
Georges-Louis Lederc
önce büyük grupları tanımlayarak
nunu kataloglama işiyle görevlendi
Historie naturelfe'de
türleri onların içine yerleştirmekten
rilen Fransız matemetikçi Georges
18. yüzyıl bilgisi
dahilindeki dogal
se Linnaeus, benzeri yapıdaki türleri ugenera/cinsler,, (ugenus,, sözünün
lim dünyasını, yerbilim, doğa tarihi
Louis Lederc, Comte de Buffon, bi
dünyayı kataloglamaya
çoğulu) grupları içinde topladı ve
ve insanbilim diye sınıflandırmıştı.
çalıştı. Lederc'e göre,
"genera"ları familyalara, familyaları
Tüm insan bilgisini içeren ansiklo
doganın çeşitlili�ine
takımlara ve sınıflara ayırdı. Bu
bakılırsa, yerküre
mantık sistemi, Bacon'ın öze.iden ge
pedik çalışması Histoire naıurelle generale et pa rticuliere 'nin ilk birkaç
lncil'de sözü edilen
nele doğru yükselen bilimsel tüme
cildi 1 749'da yayımlandı ancak Buf
6.000 yıldan çok daha
varın1 sistemini örnek alıyordu.
fon'ın
yaşlıydı.
Yorulmak bilmez bitki koleksi yoncusu Linnaeus için söz konusu mantık sistemi ayrıca sahada bitki
260
çok
yoğun
bir
şekilde
çalışmasına rağmen, 50 ciltlik çalış ma ancak 1804'te tarnaınlanabildi. (Yunancada düzenleme anlamına
taxis
belirleme yöntemine de paraleldi.
gelen
Grew'in araştırmasından haberdar
nomos'tan türetilen) taksonomi ala
ve yasa anlamına gelen
olan Linnaeus, bitkileri üreme yön
nında sarf edilen bu önemli çabalar,
temlerine göre sınıflandırmıştı; çi
bilimcileri türlerin yapısal benzerlik
çekli ve tohumlu olanlar, çiçeksiz ve
ve farklılıklarını karşılaştırma işini
tohumsuzlardan ayrılıyordu. Bitki
bir görev olarak benimsemeye yön
bilimci, memeli türleri ayak par
lendirdi, hatta bir anlamda zorladı.
makları ve dişlerine; kuşları ise gaga-
Örneğin , neden omurgalıların bu
kadar çok sayıda ortak özellikleri vardı? Ya da
CAROLUS LINNAEUS
neden kurbağanın kalbi, tıpkı insanınki gibi iş liyordu? Nasıl bir kuşun kanat kemikleri, ker tenkelenin ayağına bu derece benziyor ve onun gibi işliyordu? Ve neden insanımsı maymun hem dış görünümü hem de iç yapısıyla insana bu denli benziyordu? Son soru Buffon'un çok sayıdaki yazılarından birinde yer alıyordu. Ona göre organizmalar za man içinde değişiyor ve yaşadıkları yer ve za man, ayırt edici özelliklerini belirliyordu. Buf
Bilimsel adlandırmanın mucidi 1707 23 Mayıs'ta lsveç' in güneyindeki Smaland, Rashult'da Cari von Linne olarak dünyaya geldi.
17Z/ Tıp �itimi almak için Lund Üniversitesi' ne girdi.
1730
fon'un asistanı ve gelecekte Fransa Milli Doğa
Uppsala Bilimler Akademisi' ne botanik dalında öi)retim
Tarihi Müzesi'nde onun yerine geçecek olan ki
görevlisi olarak atandı.
şi jean-Baptiste de Lamarck da
akıl hocasının
ayak izlerinden gitti. Tıp ve bitkibilim eğitimi alan Larnarck, eğiti mine rağmen müzenin omurgasızlar -bu onun kendi bulduğu bir terimdi- bölümüı1e yerleşti rilmişti. Lamarck kısa süre sonra omurgasızla
1732 Lapland'i araştırmak üzere bilimsel bir keşif gezisine çıktı. Bu gezinin ardından ulaştıgı sonuçlar,
Flora Lilpponica
adıyla 1 737'de yayınlandı.
1735
rın çeşitliliği karşısında büyülendi. Lamarck,
Hollanda'ya gitti ve Harderwijk Üniversitesi'nde tıp
1 803'te öğrencilerine şöyle demişti: "Hayvarılar
�itimini tamamladı.
alemi konusunda diklrntiınizi özellikle omurga sız olarılara odaklamalıyız çünkü doğadaki mu azzam sayıları; organizasyon sistemlerinin eşsiz çeşitliliği; ve çoğalma yöntemleriyle ... (omurga sızlar) bizlere doğanın gerçek gidişatını, daha yüksek sınıflardaki hayvarılardan çok daha iyi gösterirler." Lamarck'm görüşüne göre, 'Tüm mahsulle rine varlıklarını bahşederken doğanın başvur duğu
iki temel ilke, zaman ve uyglm koşullar il
kesi"ydi; "Şunu biliyoruz ki onun (doğa) için zan1an sınusızdır ve nihayetinde daima emrine
1735 Systema Naturea'yı yayınladı.
Bu eserde bitkiler, hayvanlar
ve mineraller için yeni bir sınıflandırma sistemi ortaya koydu.
1741 Uppsala'da profesör oldu. Bitkileri kendi sınıflandırma sistem ine göre düzenleyerek üniversitenin botanik bahçesini yenilemeye koyuldu.
1744 lsveç Kraliyet Bilimler Akademisi sekreteri oldu
tabidir." Lamarck bunu bir süreç olarak görü
1753
yordu: Doğal koşullar zaman içinde değiştikçe,
En önemli botanik eseri
onun içinde yaşayan türler de yeni ve uygun
Eserde 5900 bitki türünü yeni bilimsel adlandırmayı (iki
davranışlar geliştiriyordu. Böylece kimi türlerin
terimli Latince sistem) kullanarak düzenledi.
anatomik yapıları ya da organları daha çok veya daha az kullanışlı hale geliyordu. Nihayetinde kullanışlı yapılarm boyutu büyürken, diğerleri ninki küçülüyordu. Tüm bu değişirrıler çok
Species Plantarum'u yayınladı.
1761 lsveç Kralı Adolf Fredrik tarafından soyluluk unvanı verılclı
1778
uzun süreçler içiı1de gerçekleşiyor ve nesilden
Bir dizi hafif felcin ardından 1 O Ocak'ta lsveç, Upp.,,ıl.ı'dıı
nesile aktarılıyordu.
öldü.
B i LiM i N S E R Ã&#x153; V E N i
262
Lamarck'a göre, örneğin, resimde görülen
JEAN-BAPTISTE DE LAMARCK
zürafa, yediği yapraklar için daha yükseğe uzan mak zorunda kaldığı için, uzun bir boyun geliş
İlk evrim kuramcılanndan
tirmişti. Birbirini takip eden nesiller içinde ise uzun boyunluluk özelliği aktarılarak gelmişti; ta
1744
ki kusursuz boyun uzunluğuna ulaşılana dek.
1 Ai)ustos'ta Fransa, Picardy'de do<;jdu.
Aristoteles'ten önceki binyılda yaşayanlar gibi, Lamarck da dünyadaki değişimlere teleolojik pencereden bakıyordu. Türlerin evrimi rastlan tısal değildi ona göre; türlerin nihai karmaşıklı
1756 Ameins'deki Cizvit fakültesine başladı.
1760
ğı ve kusursuzluğuna doğru ilerliyordu. La
Cizvit College'daki okuldan ayrılarak, Yedi Yıl Savaşları sırasında
marck birçok konuyu yanlış anlamış olabilirdi
Almanya seferi için Fransa ordusuna katıldı.
ama türlerin uzun süreçler içinde değiştiklerini ve bilimcilerin omurgasızlardan öğreneceği çok şey olduğunu doğru kavranuştı.
1769 Paris'te tıp ei)itimine başladı, kısa süre sonra bitkibilime geçiş yaptı.
DARWIN'IN DEVRiMi 18. yüzyıl sonunda bilimin gelişimini belirleyen
1778
tek bir keşif varsa o da yeni "zaman" anlayışıy
Fransa'da yetişen bitkiler sınıflandınlıyordu.
ilk botanik çalışması Flora Française'i yayımladı. Kitapta
dı. Çıkarımlarındaki yanılgılara karşın La marck, varlıkların bugünkü durumlarına İn
1781
cil'de yazd1ğı gibi 6000 yıl içinde erişmelerinin
Kraliyet Bahçeleri'nin bitki koleksiyonu muhafızı oldu.
olanaksız olduğunu anlamıştı. Lamarck'ın yurt taşı ve rakibi Georges Cuvier, onun pek çok te orisinden şüphe ediyordu, ama kendi yaptığı fosil ve anatomi çalışmalarına dayanarak, yer kürenin düşünülenden çok daha yaşlı olduğu konusunda hemfikirdi. "Fosillerin tek başlarına dünya oluşumuna ilişkin teoriye önayak olduklarını neden kimse görmüyor?" diyordu Cuvier.
"Onlar olmasa
yerküre oluşumunda birbirini izleyen devirlerin varlığı ·hayal edilemezdi." Başkaları da benzer çıkarımlara ulaşmıştı: Danimarkalı bilimci Ni
1794 Fransız Do\)a Müzesi'nde -fazla bilgi sahibi olmadıgı omurgasızlar alanında profesörlüge başladı.
1801 Omurgasız Hayvanlar Sistemi ya da Genel Sınıflar Tablosu 'nu yayımladı. Bu çalışmada alt sınıf omurgasızlar için yeni bir sınıflandırma yöntemini tanıttı.
1802 Yerküre tarihini de anlatan Hidrojeoloji'yi yayımladı ve yerkürenin periyodik olarak küresel deniz sularının altında kaldıgını söyledi.
colas Steno, 1600'lerin sonlarında fosilleşmiş köpekbalığı dişini tespit etmiş, Comte de Buf
1809
fon ise fosilleri, "Yerkürenin bağrından gelen
Türlerin, edinilen özelliklerin kalrtımsal aktarımına dayalı evrimı teorisini de içeren Hayvanbilim Felsefesi'ni yJyımladı.
anıtlar" diye nitelemişti. Ayrıca, bulunan "bazı balık ve bitkilerin, günümüzde var olan türlere ait olmadığını" da söyledi. Cuvier' e göre, organizmalar arasındaki ortak
1815, 1822 Omurgasız Hayvanlann Dogal Tarihi'ni yayımladı
yapı ve organlar, soyla ilgili bağlantıları değil,
1829
ortak işlevleri yansıtıyordu. Değişen bir orga-
1 8 Aralık'ta Paris'te öldü.
BİLİMİN SERÜVENİ
mesinde cinsel seçilim de rol oyna
ÖNCEKİ SAYFALAR
nizma hayatta kalmaya uygun olma
Lamarck, edinilen
yacaktı ve uygun olmadığı için soyu
mış olabilir. "Erkekler arasındaki bu
özelliklerin aktarılabildigi
tükenen organizma diye bir şey de
yarışın en son kademesi, türün üre
aktif hayvanın
yönündeki teorisi için
yoktu. Fosil kayıtlarının ortaya koy
mesini en güçlü ve en
zürafanın kusursuz bir
duğu kayıp türleri açıklamak için
sağlamas.ı ve böylece türün gelişme sidir" demişti yazısında.
örnek teşkil ettigini
Cuvier, doğal "devrimler" varsayı
düşünüyordu. Diger bir
mında bulundu; yani, bir türü yok
Erasmus Darwin'in -dedesinin
deyişle. bir hayvanın.
olmaya sürükleyebilecek boyutta,
ölümünden yedi yıl sonra- 1 809'da
(örnegin, agaçtan
periyodik olarak gerçekleşen felaket
doğan torunu, bu konulara
yaprak yemek için
ler.
larda fazla ilgi göstermedi. Dar
ilk baş
Bu devrimlere ve türlerin yok ol
win'in ders notları pek iç açıcı değil
masına neden olan neydi? Cuvier bu
di ve yalnızca varlıklı bir yaşam sür
sarl ettigi çabalar, o
konuda bir ayrıntı vermedi. İncil'e
dürmenin, böcek toplayıp kuş avla
hayvanın yavrulannın
sıkı sıkıya bağlı olanlar, Nuh tufanı
manın peşinde gibiydi. Tam (babası
özelliklerini de
nın, bu tür bir olay olabileceğine ina
nın isteğiyle) ilahiyat okuluna gir
etkileyet>lrpdu.
nıyordu. Kayıtlı tarihin başka bazı
mek üzere olduğu sırada, araştırma
uzanmak gib� çevre\'le etkileşimleri sürecinde
olayları da uygun birer aday gibiydi;
amacıyla dünyayı dolaşacak olan
örneğin, Etna ve Vezüv Dağı patla
H.M.S. Beııgle gemisinde kaptan yar
maları ile Güney Amerika'daki vol
dımcılığı görevi için teklif aldı. Baba
kanik patlamalar ve depremler; ya da
sını diıtlemeyen Charles Darwin tek
l 755'te Lizbon'u yerle bir ederek on
lifi kabul etti.
binlerce insanın ölümüne yol açan
Darwin 27 Aralık 1 83 ! 'de Güney
ve Tanrı'nın doğal dünya olaylarına
Amerika'ya doğru yelken açan ge
her an müdahale ettiği inancına göl
miyle yola çıktı. Yanına bol miktarda
ge düşüren büyük deprem ve tsuna
defter ve kitap almıştı. Kitaplardan biri de Sir Charles Lyell'in kısa süre
mi. Fizikçi, düşünür, bitkibilimci,
ki
mi zaman şair ve adı daha iyi tanı nan Charles Darwin'in dedesi Eras mus Darwin, l 794'te
Zoonomia; ya da Organik Yaşamın Yasaları adlı bir
264
önce yayımlanan
Yerbilinıin ilkeleri
adlı eseriydi. Britanyalı Lyell, avukatlıktan yer bilimciliğe geçmiş ve gerçekleştirdiği çok sayıdaki yolculuk ve araştırma
evrim teorisi yayımladı. Darwin ki
nın ardından, "felaketçiler" diye bili
tapta tüm canlıların ortak bir atası
nen Cuvier ve diğerlerinin inancının
olabileceğini söylüyor, yaşamın kay
aksine, yerküredeki
nağı olan "canlı bir lif'ten bahsedi
devrimlere bağlı olarak ortaya çık
değişimlerin
yordu. Bu teori bir türün başka bir
madığı sonucuna varmıştı. Lyell, en
türe dönüşebileceğini ima ediyordu.
önemli değişimlerin uzun süreçler
Erasmus Darwin başka ilgin� var
içinde, rüzgfir ve su gibi sabit kuvvet
sayımlar da ileri sürdü: Nüfus patla
lerin etkisiyle, yavaş yavaş ve fark
masına bağlı rekabet türleri evrilme
edilmeden gerçekleştiğini öne sürdü.
ye yöneltmiş ulabilir; insanlar may
Lyell, lskoç çiftçi ve yerbilimci James
mwtlar ve insanımsı maymwtlarla
Hutton'la birlikte "tekbiçimcilik te
yakın akrabadır; türlerin biçintlen-
orisi"ni geliştirdi: Yerküre yaşlıyd1,
değişim yavaş gerçekleşiyordu; üst üste yığılan
CHARLES DARW IN
lar dağılıp gidiyordu ve bu süreç kesintisiz ola
Evrim teorisinin babası
rak devam ediyordu. Bunlar 22 yaşında biri için ağır konulardı, ama görünüşe bakılırsa Darwin onlan özümse
1809
mekte pek güçlük çekmemişti. Daha ileride,
1 2 Şubat'ta lngiltere. Shrewsbury, Shropshire'da doğdu.
"Görüşlerimin yarısı Lyell'in beyninden ileri ge lir" diye yazacaktı. Yolculuk Darwin'i daha cid di çalışmaya yönlendirmekle kalmadı, ona yaşa mın çeşitliliğini ilk elden inceleme olanağını da
1827 Cambridge Üniversitesi'nde, kilise kariyerine hazırlayan Christ's College'a kabul edildi.
sundu. Yolculuk ayrıca Darwin'in, türlerin za
1829
man içinde dönüşümü üzerine yeni fikirler ge
Böcek incelemeleri için F. W. Hope ile birlikte Kuzey Galle(e yapttgı seyahatte böceklere ve biyolojiye duydugu ilgi arttı.
liştirmesine de katkıda btılundu. Sonraki 20 yıl boyunca Charles Darwin, zih nini "türler sonınu" dediği konuyla meşgul etti. Evlendi, on çocuk sahibi oldu ve sekiz yıLnı yol culuğu sırasında topladığı deniz kabuklularını
1831 Araştırma gemisi H.M.S. Beagle'da ücretsiz dctgabilimci olarak çalışmak üzere davetiye aldı.
tanımlamak ve sınıflandırmakla geçirdi. Çeşitli
1835
makaleler yazdıysa da, "gelişimsel varsayım''ı
Galapagos Adaları'nın jeolojisi, hayvan ve bitki özellikleri üzerinde çalışmalar yaptı; ispinoz ve kaplumb<4ıları ayrıntısıyla inceledi.
yalnızca birkaç meslektaşıyla, özellikle de Char les Lyell ve bitkibilimci Joseph Hooker ile tartış tı. Darwin, tartışmasız tezler yayırrılayarak sağ lam bir isim elde ederse, yeni teorisinin daha kolay benimseneceğini ümit ediyordu. Bu arada ondan 14 yaş küçük olan bir başka İngiliz, aynı çizgide fikirler geliştirmekteydi. Alfred Russel Wallace 14 yaşında okuldan ay
1839 Kraliyet Akademisi üyeliğine seçildi.
184()..46 Beagle'daki deneyimlerini temel alarak yerbilim ve hayvanbilim üzerine çalışmalar yayımladı.
rılmıştı. Darwin'in seferi de dahil, keşif seferle rinden çok etkilenen Wallace, bir meslektaşıyla
1858
birlikte denizlere açıldı. Amacı, Güney Ameri
Alfred Russel Wallace'ın henüz yayımlanmamış olan ve ana hatlarıyla Darwin'in kendi teorisini andıran, doğal seçilim yoluyla evrim teorisini duydu.
ka'dan toplayacağı numuneleri, sonraki yolcu luklarını finanse etmek üzere satmaktı. Koleksi yonları taşıyan gemi yanana dek her şey yolun da gitti. Ancak cesaretini yitirmeyen Wallacc, Malay Takımadaları'na yelken açtı ve her şeye
1858 "Doğal seçilim yoluyla evrim teorisi" tezini Wallace ile birlikte Londra Linnaean Akademisi" ne sundu.
yeniden başladı. Yolda ise türlerin zaman için deki dönüşümleri üzerine düşündü. Darwin gibi WalJace
de, Britanyalı rahip ve
siyasi ekonomist Thomas Malthus'un çalışma larından etkilenmişti. Malthus, 1798 tariltli
Toplumun Gelecekteki Geliıimini Etkileyen Nü fus İlkesi Üzerine Makale adlı yazısında, kontrol süz nüfus artışının tüm türlerde yaşamı sürdür-
1859
Do{J;ıl �PÇifim Yoluyla Türlerin Kökeni üzerine adlı kitabını yayımladı. Kitap, Darwin hayattayken altı kez gözden geçirıldı 1882 19 Nisan'da lngiltere, Kent'teki Downe Malikanesi'ndQ öldli Daha sonra Londra'daki Westminster Abbey'de defrı<.'dıklı
B İ Lİ M İ N S E R Ü V E N i
YAŞA M I N K E N D i S i
EVRİM TEORiSi
mek için gerekli kaynakların yetersiz
London Tim.Sda
kalmasına yol açacağı varsayımında
Charles Darwin �in
bulunuyordu. Malthus'a göre bu,
yayımlanan ölüm
yalnızca matematiksel bir gerçeklik
ilanında şu sözlere yer
değil -popülasyonlar geometrik ola
veriliyordu: "Gelece\)e
rak; yiyecek kaynakları ise aritmetik
bakabilseydik e\)er,
olarak artış gösteriyordu- aynı za
Darwin'in başlattıgı
manda gelişen bir nüfusun orta ye
tartışmanın aralıksız
rindeki fakirlerin açlığa sürüklendiği
sürdüt)ünü görürdük.H
Londra sokaklarında rahatlıkla gö
Darvı.ıin'in ölümünün
rülebilen bir gerçekti. Nüfus artışı
ardından yayımlanan
kontrol edilmediği sürece fakirler
Amerikan dergisindeki
daha fakirleşecek ve daha büyük aç
bu karikatür, sonu
lık yaşayacaktı. Eninde sonunda or
gelmeyecek olan
taya çıkacak olan dünya çapındaki
tartışma hakkında
bir kıtlığın önünde durabilecek tek
bazılannın ne
şey, felaketle sonuçlanan salgınlar
düşündügünü ortaya
olabilirdi.
koyuyor.
Malthus'un teorisinde Wallace ile Darwin'in ilgisini çeken şey, nüfus artışının, hayatta kalma yarışına yol açacağı düşüncesiydi. "Birden anla dım ki, bu şartlar altında avantajlı varyasyonlar korunmaya daha eği limli olacaktı, dezavantajlı olanlar ise yok edilmeye"
diyordu
Darwin,
Malthus'un görüşlerini yorumlar ken. "Bunun sonucunda da ortaya yeni türler çıkacaktı. işte orada, tam o anda, başlangıç noktası olarak ala bileceğim bir teori bulmuştum." Bu arada Wallace da boş durmu yordu. Tamamladığı çalışması "Var yetelerin Orijinal Tipten Süresiz Olarak Ayrılma Eğilimleri Üzeri ne"yi Darwin'e gönderdi. "Darwin çalışmayı kayda değer bulursa, belki yayımlaması için Sir Charles Lyelle'e verir" diyordu bir yazısında. Çalışmayı gören Darwin paniğe kapıldı. Lyell onu, Wallace'ın da ay nı iz üstünde olduğu konusunda uyarmıştı. Darwin ise "Sözleriniz, fe-
266
267
BİLİMİN SERÜVENi
HASTALIK
J
NEDENLERi
P T 1 S T JE
O. B A
MOR G A G N I
Hekimlik ve otopsi ile
P. P. P. !'. DE SEDIBUS, ET CAUSIS
geçen yaşamı, İtalyan
M O R B O R U M
anatomi uzmanı
PER ANATOMEN INOA.GATlS
Giovanni Battista
L
Morgagnİ'ye,
1
•
il
l
JJ.
U
J
1'f
JJ.
U
E.·
DUSICTltll'IU, iT AJ'fOlA!1'1U,lkll'lli, NUHC N..IMUM UllTA5 a:ıMft.�1';0ttMOM OU IN:"UMUJ.s,MIDICI�, ctlll.UJ.C1$.,ANA.TOMICIS fll.CWUTUMS.
hastalıklann kendilerine
Multiplcx ıırzfixus cll: lııdex rmım1&: nominum accur.uiffimu!·
özgü nedenleri ve
TOMUS
patalojileri oldu�unu
P R l MUS
1 J. 0 $. . .. ı o a. ı: s c o N T 1 N ı N S L 1
gösterdi. Bu, 18. yüzyıl �in oldukça yeni bir kavramdı.
V E N E T l l s. M
D C
C
L
X L
• •• T Y • ll • • • • • ı o l. O • ll • • • • t • , f' J. H ' I L / H J/11, ı t1 1 e ır, 1 o ıı,11M 1' & 1., M l l l f l , le•
..
na halde doğru çıktı" diye yazmıştı
teklifi kabul ettiler. O yıl içinde Dar
Lyell'e.
win'in
suçlanabilirdi. Hooker l i e Lyell, Dar
Doğal Seçilim Yoluyla Türle rin Kökeni Üzerine ya da Yaşam Mü cadelesi İçinde Avantajlı Jrk/ann Ko runumu adlı kitabı yayımlandı ve
win'e yine de kitabını yazmasını
çoksatanlar listesine girdi.
Bu durumda görüşlerini yayım la dığında, Wallace'dan fikir çalmakla
önerdiler. Ancak hem onun, hem de Wallace'ın teorileri Linnaean Akade
VÜCUDUN KİMYASI
misi'nin 1858'deki toplantısında bir
Tıpkı Darwin'in yaşamın köklerine
likte sunulacaktı. Darwin ile Wallace
ilişkin anlayışının kendisinden önce-
1831 - 1865 1831
1837
1857
1858
lskoç bitkibilimci Robert Brown hücre çekird�ini
Perkinje hücreleri -beyincikteki, çok sayıda ddllanan lifleri olan büyük �nirler- keşfedildi.
Louis Pasteur mikroorganizmaların fermontosyono neden olduklarını duyurdu.
Charles Darwin ve Alfred Wallace, birbirlerinden ba �ımsız olarak "d�al seçi lim yoluyla evrim teorisi"ni geliştirdiler. Darwin 1 859'da, yeni ufuklar açan Türlerin Kökeni Üstüne adlı kitabını yayımladı.
ke)felli.
268
YAŞAMIN KENDİSİ
-Lyell'in jeolojisi, Malthus'w1 eko
lann Anatomiyle Araştırılan Yerleşim Bölgeleri ve Nedenleri adlı kitabı, kan
nomisi, hatta Lamarck'ın Lamarc
pıhtısından safra taşına çeşitli hasta
ki çalışmalara dayalı olması gibi
kizmi hayvan fizyolojisi anlayışı da
lıkları açıklayan bir katalogdu. An
görünürde ilintisiz bir dizi bilinısel
cak titiz analizleri sonucu Morgagni,
alanda -canlıların kimyasal, fiziksel
hastalık teşhisi için yeni görüşler ge
ve anatomik işlevleri- gerçekleştiri
liştirmeye başlamıştı. Kitabı ayrıca
len çalışmaların bir sonucuydu.
döneme özgü hastalık çeşitleri ve on
ilki (Yunancada "doğra mak" anlamına gelen ana temnein
ların tahmini nedenleri hakkında da
Bunların
genel bir fikir veriyordu.
sözcüğünden türetilmiş) anatomiy
Mikroskop, anatomik işlevle ilgili
di. Bu, Theophrastus'wı diseksiyona
yeni ipuçları elde edilmesini sağladı.
ilk
Malpighi kılcaldamar sistemini be
insan diseksiyonlarını Herophilus
lirledi ve bu da Harvey'nin dolaşım
İskenderiye tıp okulunda Mô 300 ci
teorisini sonuçlandırdı. Hooke do
(teşrih) verdiği isimdi. Tarihin
varında gerçekleştirdi. Erasistratus
kuların hücrelerden oluştuğunu tes
ise onun çalışmalarını devam ettirdi.
pit etti. Swammerdam'ın böcek di
lıakkıııda daha
Erasistratus havanın ciğerlere girdiği
seksiyonları, bu canlıların bile kar
fazla bilgi içiıı bkz. sayfa Bo.
sonucuna ulaştı ancak kalp ve atar
maşık parçaları ve üreme sistemleri
damarlarda kanın değil, havanın do
olduğunu ortaya koydu. Cuvier, or
laştığını düşündü. Kalp kapakçıkla
ganizmanın, her işleve karşılık gelen
rının işleyişini kavradı ama ona göre
anatomik parçalara salıip bir bütün
kan yalnızca damarlarda dolaşıyor
olduğunu söyledi. Öte yandan, Har
Erasistratus
vey'nin hararetle belirttiği üzere,
du. Giovanni Battiste Morgagni, İtal
yerküre üzerindeki veya göklerdeki
ya'da kendi anatomik çalışmalarını
tüm sistemler gibi vücut da bir sis
temel alarak dalıa yararlı çıkarımlara
temdi.
ulaştı ve hastalıkların nedenleri ve
Durıım buysa eğer, bedensel işlev
tedavilerini araştıran patoloji bilimi
ler de, bilinlcilerin keşfetmekte oldu
nin temellerini oluşturdu. Morgag
ğu fizik ilkelerini mi takip ediyordu?
Hastalık-
Pompalama yapan kalp, genişleyen
ni'nin 176l'de yayımlanan
1858
1861
1862
1865
Alman patolog Rudolf Virchow. hücrelerin ancak daha önce var olan hücrelerden meydana gelebilec�ini ileri sürdü.
Pasteur "hastalı�ın mikrop teorisi"ni geliştirdi.
Pasteur. hücresel yaşamın kendili�inden oluşumu teorisini çürüttü.
Avusturyalı bitkibilimci Gregor Mende!, bezelye bitkilerini çaprazlama deneylerini tamamladı.
269
akciğer, ka�ılan kaslar ve seğiren sinirler de bir
ANTOINE-LAURENT LAVOISIER
tür ısı motoru tarafından işletilen manivelalar, zemberekler ve kaldıraçlar gibi miydi?
Modern kimyanın babası
Karmaşık mekanizmalar 1 7. ve 18. yüzyıl zih nine yabancı kavramlar değildi. Hatta bir şey ne
1743
denli tuhaf, karmaşık, garip ve şal1aneyse, o ka
26 Agustos"ta Paris'te dogdu .
dar iyiydi. Zaman otomatların zamanıydı. İn sanlar küçücük mekanik kuşların şakımasıyla güne merhaba diyebiliyor, sihirli kutulardaki
1764 College Mazarin"den hukuk derecesi aldı.
mekanik parmaklar soruları yanıtlıyor ve robo
1768
tik insan şekilleri satranç oynuyordu. Tableaux
Paris Kraliyet Bilim Akademisi üyeligine seçildi.
denen üç boyutlu "resirn"lerin içinde çeşitli var lıklar hareket ediyor, otomatlar tiyatro oyunları
1769
sergiliyordu. 1 752'de Avusturya' da Salzburg ya
Fransa"nın ilk jeolojik haritası üzerinde çalıştı.
kınındaki HeUbrunn bahçelerini ziyaret eden ler, hidrolik olarak hareket ettirilen ı 00 kadar parmakla karşılaşabiliyordu. İtalyan matematik profesörü Giovarıni Borel
1770 Suyun topraga dönüştürülemeyecegini gösteren çalışması Kraliyet Akademisi'nde okundu.
li, insan bedeninin de benzeri bir mekanik bece
1775
risi olup olmadığını anlamaya çalışanlardan bi
Yanan metallerin havadaki önemli bir unsuru, yani oksijeni
riydi. Malpighi'nin arkadaşı olan Borelli, bir
emdigini kanıtladı.
makinenin işleyişini analiz edercesine, bedenin mekaniğini analiz etmeye başladı. Kuş kanatları ile balık kaslarını inceledikten sonra, uçmak ve yüzmek için gerekli mekanik kuvvetleri başarıy la belirledi. Borelli, insan bedeninin, tıpkı bir makara sis
1775-1792 Fransız Barut ve Güherçile Yönetimi'nde komisyon üyesi oldu. Kimyasal alandaki uzmanl�ını askeri projelerde kullandı.
1776 Asitlerin oksijen içerdigini ileri sürdü.
temi gibi dosdoğru ayaklar üstünde kütleçekim merkezini sağlaması ve korumasını inceledi.
1783
Kol ve bacak kaslarının ne kadar kuvvet uygula
Hidrojen ile oksijeni birleştirerek su elde etti.
dıklarını ölçtü ve elde ettiği sonuçları benzeri şekilde ayarlanmış düzeneklerle karşılaştırdı. Yürüme, koşma, zıplama ve ağırlık kaldırma hareketlerini modeUedi ve kutlanılan kuvvetler ile karşıkuvvetleri analiz etti. İç organların mekanik özellikleri olabilir miy di? Borelli'ye göre, kalp bir pompa silindirinin pistonu gibi çalışıyordu. Borelli kanı vücutta dolaştırmak için gerekli basıncı hesaplamıştı. Midenin öğütme makinesi, ciğerlerin ise körük
1787 Üç meslektaşıyla birlikte Kimyasal Adlandırma Yöntemi'nı yayımladı. Kitapta kimyasal bileşenleri tanımlayan bir isımler sistemi anlatılıyordu.
1788 Londra Kraliyet Akademisi üyeligine seçildi.
1789 Temel Kimya Tezi'ni yayımladı.
gibi işlediğini düşünüyordu. Julian Offroy de la
1794
Mettrie'ye göre ise vücut mekanikten başka bir
8 Mayıs'ta Paris'te öldü. Fransız Devrimi sırasında gıyotın ılP.
şey değildi. l 748'de yayunlanan kitabı L'homme
idam edildi.
BİLiMiN SERÜVENi
SAYFA 270
machine (Makine İnsan)
la Met
rini tıpta kullanıma soktu. Omurilik
Fransız kimyager Antoine
trie'nin aykırı ve zamanı için olduk
sinirlerini inceleyen İskoç anatomi
Lavoisier ile evlendiginde
ça ateist yaklaşıma sahip tezini orta
uzmanı Charles Bell'in deneylerinin
yalnızca 1 4 yaşında olan
ya koyuyordu. Teze göre insan yaşa
izinden giden Magendie, duyumları beyııe taşıyan ve beyinden kaslara
Marie-Anne Pierette
mı temelde uyarıcılara verilen bir di
Paulze, eşinin
zi tepkiden ibaretti. Ona göre karaci
sinyal gönderen sinirlerin izlediği
çevi rmen li�ini ve
ğerin safra üretmesi gibi, beyin de
farklı yolları belirlemeyi başardı.
laboratuvar asistanlıgını
düşünce salgılıyordu.
Yeni ufuklar açan çalışmaları Ma
La Mettrie'nin kitabının yayım
gendie'ye "deneysel fizyolojinin ba
David'in tablosunda
landığı yıl, Almanya Göttingen Üni
bası" unvanını kazandırdıysa da,
görülüyor.
versitesi'nde çalışan Albrecht von
şöhreti bedelsiz değildi. Çalışmaları
ilk insan fizyolojisi kılavu
sırasında çoğu zaman hayvarılar üze
yaptı. Çift, Jacques-Louis
Haller de
zunu yayımladı. Yorulmak bilmez
rinde acımasız deneyler gerçekleşti
bir bilgi Aşığı olan Haller, bir fizikçi,
riyordu. 1824'te İngiltere'de verdiği
biyolog, bitkibilirnci, anatomi uzma
bir konferansta Magendie, sinirleri
nı ve deneysel fizyologdu. Haller kal
kesmenin yarattığı etkiyi gösterebil
bi ve insan solunum sistemini birbi
mek için carılı köpekler kullanmıştı.
rine bağlayan mekanizmaları ortaya
Uygulama büyük tepkiye neden ol
çıkardı. Haller'in kaslar ve sinirlerle
du ve lngiltere'de ateşli viviseksiyon
yaptığı deneyler sayesinde, duyum
karşıtı hareketi başlattı.
ların sinirlerde çok az değişinıe ne
akıl hocasının viviseksiyon
Bernard,
tarıldıkları ve kasların tepki verdiği
temelli yöntemlerini sürdürdüyse
anlaşıldı.
de, dalla çok vücudun dahili düzeni
Gerçekleştirdiği çalışmalar Hal
Mekanik vücut
Magendie'nin öğrencisi Claude
den olduğu, onun yerine kaslara ak
sağlama özellikleri üstünde çalıştı.
ler'e şöhreti ve üniversitede bir kür
Bernard'a göre, fizyolojinin doğru
süyü garantilediyse de o, sekiz ciltlik
olabilmesi için, tüm canlılar için ge
kitabı
çerli olması gerekiyordu. Eğer vücut
İnsan Bedeninin Fizyolojik Un
surları'nı tamamlamak ve her biri
gerçekten de makine değil, kendi
beğeniyle karşılanan şiirler ve ro
kendini düzenleyen canlı bir sistem
marılar yazmak üzere 1753'te doğdu
se, o zaman "homeostasis" den (hüc
ğu yer olan İsviçre'ye, Bern'e döndü.
relerin, oksijen ve karbondioksit
Hallerin deneysel başarısı başka
alışverişi ya da besinlerin özümsen
dalıa fazla bilgi
araştırmacılara da ilham verdi. Fran
mesi gibi aktiviteleri kendi kendileri
için bkz. sayfa
sa'da François Magendie, hem katı
ne sürdürdükleri dahili denge siste
89-90.
analitik yaklaşımı hem de acımasız
mi) kan ve sıvılar sorumlu olmalıy
yöntemleriyle adını duyurdu. Kim
dı.
eğitiminden geçen Magen die'nin ilk çalışmaları sindirim ve
açısının aksine, yiyecek ayrıştırma ve
sindirilen kimyasalların vücuda etki
özümseme işlemlerinin büyük bir
teorisi lıakkında
yagerlik
272
Bemard
sonuçta, geleneksel bakış
leri üzerineydi. Magendie, striknin,
kısmının midede değil, bağırsaklar
morfin, kodein ve kininin içindeki
da gerçekleştiğini ortaya koydu. Ka
aktif bileşerıleri ayrıştırdı ver her bi-
raciğerdeki şeker depolayan madde
"glikojen"i tespit etti. Enzimlerin sindirimde
JOSEPH PRIESTLEY
oynadığı rolü ve karbonhidratların basit şeker lere ayrıştırılma yöntemini belirledi. Vücut bel ki kemik ve kastan yapılma biyomekanik bir sis tem içinde dolaşan sıvılardan oluşma zarif bir ağdı ama yaşam ve beden kimya prensipleriyle de anlaşılabilirdi. Bu çalışmaların çoğunun temeli "flogiston" denen maddenin sırrını nihayet çözen, bir yüz
Oksijenin kaşifi 1733 13
Mart'ta lngiltere'nin Leeds kenti yakınlarında �du.
1752 Northamptonshire, Daventry'deki Dissenting Akademi'ye girdi.
yıl kadar önceki keşiflere dayanıyordu. Yunan
1755
cada "yanıcı" anlamına gelen "flogiston" sözcü
lngiltere'de, Suffolk ve Cheshire'de vekil olarak görev yaptı.
ğü aslında Alman hekim ve kimyager George Ernst Stahl tarafından kullanuna sokulmuştu. Stahl, tüm yanıcı maddelerde var olduğunu ile ri sürdüğü, maddelerin yanmasını sağlayan ha yati bileşeni tanımlamak için gereksinim duy muştu bu sözcüğe. Ancak neydi flogiston? Stahl
1767 Odun kömürünün elektr�i ilettigini keşfetti.
1767 Elektrikle yap�ı deneylere karşılık Londra Kraliyet Akademisi'ne seçildi.
için flogiston gerçek bir madde değil, tutuşmayı açıklamaya yarayan varsayımsal bir kavramdı.
1767
Zamanın pek çok bilimci gibi Stahl da paslan
Benjamin Franklin'in teşvikiyle Elektri!)in Şimdiki Durumu ve Geçmişi, ôzgün Deneylerle adlı kitabı yayınladı.
ma, yanma ve soluma işlemlerinin birbiriyle ilintili olduğuna inanıyordu. Ne var ki Stahl'dan sonra bilimciler flogis ton'a gerçek bir maddeymiş gibi yaklaşmaya başladılar. Eğer gerçektiyse, çok tuhaf özellikleri
1771 Bitkilerin bir gazı açıga çıkardıklarını keşfetti ve buna "flogistonsuzlaşmış hava" adını verdi.
vardı. Örneğin, odun külü, odundan hafifti. Bu
1772
nwı nedeni de büyük olasılıkla flosgiston'un ya
Karbondioksidi suda çözmeyi başardı; Farklı Hava Türleri üzerine Deneyler ve Gözlemler adlı ilk tezini yayımladı.
nıp tükenıııiş olmasıydı. Ancak sülfür ve fosfor, havada yakıldıktan sonra, yanma öncesine göre daha ağır oluyordu. Fransız kimyager Antoine Lavoisier, tutuşma sırasında sülfür ve fosforun havadan bir şeyler emdiklerine karar verdi. Yüzyılın başlarında kimyagerler gazları kapa lı ortama almanın yollarını geliştirmişlerdi. An ne ve babasının servetlerinin varisi ve başarılı bir işadamı olan Lavoisier, gaz çalışmaları için bir laboratuvar kurma olanağına sahipti. Lavo isier, hıı
bborntııvarda tutu şm a sürecini anlaya
bilmek amacıyla çalışmalara koyııldu. Son dere ce sabırlı olan Lavoisier, deneylerine büyük ti tizlikle yaklaşıyordu. Sonuç elde edemediği du rumlarda her şeye baştan başlamaktan çekinmi yordu.
ım Gazlann özellikleriyle ilgili çalışmalarına karşılık Kraliyet Akademisi tarafından Coplef Madalyası'na layık görüldü.
1774 Kırmızı cıva oksiti ısıtarak renksiz bir gaz elde etti ve onun oksijen oldugunu söyledi.
1794 ABD'ye göç etti.
1804 6 Şubat'ta Pennsylvania, Northumberland'da öldü.
BiLiMiN SERÜVEN i
YAŞA M I N K E N D i S i
meden kaynaklanıyordu. Yeni gaz,
YAŞAM SOLUiiU
fareyi cam hazne içinde yaşatan gaz
Lavoisier,
la aynı olduğundan, Lavoisier tutuş
laboratuvarındaki
manm bir şekilde soluma ile ilişkili
denekler tarafından
olduğundan emindi.
solunan havanın
Lavoisier'in çalışmaları, gerçekten
bileşenleri üzerine çeşıtli
de tutuşmaya hazır bir yer ve za
deneyler gerçekleştirdı.
manda gerçekleşti. Fransız Devrimi
Titiz çalışma yöntemiyle
ulusa kısa bir sevincin ardından kaos
ünlü olan eşi
getirmişti. Lavoisier özgürlük dava
Marie-Anne ise notlar
sını destekliyordu ama Fransa' da ge
aldı.
reğinden uzun süre kaldı, çünkü zenginliği ve monarşiyle olan mali bağlantıları, Terör Dönemi başladı ğında
elini
kolunu
bağlamıştı.
l 794'te diğer varlıklı finansörlerle birlikte giyotine gönderildi. Lavoisier'in başma gelenleri du yan Fransız matematikçi )oseph Louis Lagrange şu yorumu yaptı: "O kafayı kesmeleri tek bir an sürdü; oy sa bir benzeri yüzlerce yıl gelmeyebi lir.,,
TÜM HÜCRELER HÜCREDEN GELİR İlk mikroskopların sınırlı becerileri ne rağmen, bilimciler hücreye ilişkin bilgilerini durmaksızm geliştirdiler. Anatomi uzmanları ve fizyologlar 1 8. yüzyılda bedeni, işleyen küçük parçaların bir bileşimi olarak görme
274
l 774'te İngiltere'de Joseph Priest
(Günümüzde oksitler dediğimiz)
la deneyler yapmaya başladı. Gazın,
ley de gazlarla deneyler yapmaktay
çeşitli cıva ve kurşun alaşımlannı
sülfür ve fosforun yakılmasıyla ger
marılan bir hastalığın nedeninin iç
dı. Priestley, cam bir haznenin içinde
ısıtmak da belirlenemeyen kayıp ga
çekleşen ağırlık artışından ve metal
organlardan birinde bulw1abileceği
ye başladılar. Örneğin, anatomi uz
mum yakıldıktan sonra kalan hava
zı yenilemeye yarıyordu. Bu gaza
paslanmasıyla oluşan oksitlerden so
ne inanıyordu. Kısa süren araştırna
nm bir fareyi yaşatmaya yetmediğini
maruz bırakılan mum daha parlak
rumlu olduğunu keşfetti. Lavoisier
süreci içinde Fransız anatomist Xa vier Bichat, 2 1 çeşit insan dokusu be
biliyordu. Ancak Priestley haznenin
yanıyordu . Priestley sonunda canlı
gaza "oksijen,' adını verdi; yani asit
içine yerleştirilen küçük bir bitkinin
lık veren bu gaza bir isim buldu:
oluşturan. Yeni bulunan gaz tutuş
lirledi. Ayıu dönemde birçok kişi,
havayı yeniden solunabilir hale ge
"flogistonsuzlaşmış hava."
ma sürecini açıklamasına yardın1Cı
canlı dokunun daha küçük birimler
tirdiğini ve farenin de bu şekilde ne
Lavoisier'in kendi deneyleri, Pri
olmuştu. Lavoisier'e göre bu süreç
den oluşabileceğini düşünüyordu;
fes alıp vermeye devam ettiğini keş-
estley'in bulgularını destekliyordu.
atmosferik oksijen ile yanar madde
MO 5. yüzyıl Yunan doğa felsefecile
fetti.
Böylece o da yeni keşfedilen bu gaz-
arasında gerçekleşen kimyasal birleş-
rinin ileri sürdüğü atom gibi birin1-
·
275
BİLİMİN SERÜVENi
FOTOSENTEZ F
ofotentez bitkilerin büyüme ve doku yenileme
ikinci aşamada, klorofil katalizör görevi görerek,
amacıyla karbondioksit ve su gibi inorganik
ışık enerjisinin su moleküllerini oksijen ve hidrojene
maddeleri organik maddelere dönü�ürme işlemine
ayrı�ırmasına yardımcı olur. Hidrojen moleküllerinin
denir. Daha çok yeşil bitkilere özgü bir işlev olması
bazıları şeker üretmek üzere karbondioksidin karbo
na ra!)men fotosentez aynı zamanda su yosu nların
nuyla birleşince, karmaşık bir dizi kimyasal tepkime
da, hatta bazı bakterilerde
-ikinci aşama- başlar.
de gerçekleşir. Hayvanla
Böylece şeker, bitkinin
rın ç�u otçul oldugu (ya
büyümek ve üremek için
ni bitki ile beslendi9i) için,
gereksinim duydu9u ni
fotosentezin hemen he
şasta, ya9, protein, vita·
men tüm canlıların yiyecek
minler ve diger maddelere
üretim süreci sayıldı91 söy
dönüşüm için bir temel
lenebilir. Kayna9ını güneş
olu�urur. Bu maddeler
ışı9ından (ya da suni ışık
aynı zamanda hayvanlar
tan) alan ve havaya oksi
aleminin besin zincirini de
jen salımı saglayan bu sü
saglar.
reç. fotosentezin hayvan
Küçük bir miktar oksi·
lar dünyası ve yerküre için
jen, besin üretiminin so
çevresel önemini iki kat arttırır. Fotosentezin iki a�ma sı vardır: Birincisi, güneş ış19ının
yakalanması
nucunda kullanım dışı ka Ortalama bir yeşil bitkinin yapragında. resimdeki hücre i9 küçük noktacıklar gibi, bet milyar kloroplast bulunur.
rar. örnegin, geceleri gü
ve
neş enerjisi olmadıgında,
kullanılması; ikincisi, kar-
bitki hala gereksinim duy
bon dönüşümü.
du9u enerjiyi kendi besini·
Konunun büyük kısmı
nin oksidasyonuyla ürete
nı ilgilendiren yeşil bitki
bilir. Fotosentez sürecinde
lerde fotosentez daha çok
ortaya çıkan oksijen fazla
yapraklarda
gerçekleşir.
sı, stomata yoluyla çevreye
Sürecin önemli etkenlerin
verilir ve atmosfere geri
den su, bitkinin kökleri ta·
döner.
rafından emilerek yaprak
Klorofilin -dolayısıyla
lara aktarılır. Aynı zaman-
bitki dünyamızın büyük
da yapraktaki "stomata• denen deliklerden içeri ha vadaki karbondioksit girer.
276
labilir ama bu da bitkinin solunum sürecinde işe ya
Su,
bir kısmının-yeşil olması bir rastlantı degildir. Anla
kloroplastların, yani
şıldı{lı üzere güneş tayfının kırmızı ve mavi kısımları
önemli pigment elementi klorofili içeren mercek bi
bitkiler için gerekli enerjinin tamamını saglar. Kloro
çimli küçük yapıların nemli duvarlarındaki solüsyona
fil en çok bu alanları SDgurur. Yeşil alanın ise (500 ila
katılır. Kloroplastlar gerçek fotokimyasal sürecin ya-
600 nanometrelik) çok küçük bir kısmı SDguruldugu
şand191 çoklu arenalardır.
için geri yansıtılır ve bitkiler yeşil bir görünüm alır.
YAŞA M I N K E N D i S i
!erden. Sözkonusu birimler yalnızca
ciliğe geçen yaygaracı Alman bir
daha küçük organlar mıydı ve bede
avukat, 1 837'de hücrenin sırrının
Louis PaılıN'
nin atomik yapısını temsil ediyorlar
çöztildüğünü ilan etti.
canlıların hayati yapıları olduğu gö
� ııılbooıgııııiııNllın � ..... � iqü1111 !IDIR, � oıvıııiııı•11 IRlllOi flıllı llJjdl lwııa..... belkld. llql sOlll! homalalcllk
nu ileri sürdü. Bu önerme bilim ca
rüşünü büyük bir rahatlıkla savun
miasında fazla etkili olmadı çünkü
du.
�
mıydı?
1837' de avukatlık işini bıraknuş,
1805'te Alınan doğa felsefecisi Lo
Almanya, Jena'da bitkibilim öğret
renz Oken, hücrenin kendisinin de
mekte olan Matthias Jakob Schlei
canlı bir varlık olduğunu iddja etti;
den'in, çoğu botanikçinin bütün
tıpkı Leeuwenhoek'in mikroskopla
vaktini alan, zahmetli bitki sınıflan
baktığı suyun içinde gördüğü yüzen
dırma işi için yeterli sabrı yoktu. Bit
canlılar gibi. Oken, 1830'da, bu bi
ki kökenleri üzerine yazdığı bir ma
rimlerin biraraya gelmesiyle tüm bit
kalesinde Schleiden, hücrenin tüm
ki ve hayvan dokularının oluştuğu
Oken ruç mikroskop kullanmamıştı.
Bu iddia, Schleiden'in arkadaşı
Ne var ki Britanyalı bitkibilimci
fizyolog Theodor Schwann'ın çalış
Robcrt Brown, bitki hücrelerinin
malarıyla desteklendi. Schleiden'den
içinde tıpkı Leeuwenhoek'in hay
daha sakin karakterli olan Schwann,
vancı.klan gibi bazı unsurlar olduğu
sindirim ve fermantasyon, yani şeke
nu gördüğünde, Oken'in önermesi
rin karbondioksit ve alkole dönüşü
kulağa o kadar da tuhaf gelmedi.
mü üzerinde çalışıyordu.
ilk lıücre
Fermantasyon antik dönemden,
Brown bu öğelere "çekirdek" adını
çalışmaları
verdi. Daha çok görme üzerine yap
hatta beliti tarih öncesinden beri bi
lıakkuıdtl daha
tığı çalışmalarla tanınan Çek fizyolog
liniyordu: Üzümdeki şekerlerin fer
fazla bilgi içiıı bkz.
)an Evangelista Purkinje, hayvansal
mantasyonu sonucu ortaya şarap çı
sayfa ıoı-104.
doku hücrelerinin içinin boş olma
kar, tahıldaki şekerlerin fermantas
dığını, "protoplazma" admı verdjği
yonu sonucu ise bira ya da damıtıl
maddeyle dolu olduğunu gözlemle
mış alkollü içki. Ancak Schwann'm,
di. Purkinje ayrıca hücre bölünmesi
fermantasyonun canlı
ne tanıklık ettiğini de bildirdj,
-onun çalışınalarmda ise ınayanm
Felsefe tek başma, hücre yapısı ve
hücrelerin
normal yaşam sürecinin bir parçası
işlevi hakkında kanıt sağlamak için
olduğu yönündeki iddiası bilimcile
yeterli olmasa da, gözlem bilimi de
re
teknoloji yetersizliğiyle sınırlanıyor
Schwann, Alman meslektaşlarınm
du. Mikroskop mercekleri kötü de
horgörüsünden
ğildi ama bileşik mercekleri etkileyen
Belçika'ya kaçtı. Ne var ki iddiasmda
Sclıwamı lıakkında
ışık sapması kaynaklı pus giderilene
haklıydı: Canlı hücreler enerjilerini
da/ıa fazla bilgi
dek, yeterince iyi de değildi. J830'la
şeker moleküllerini parçalayarak el
için bkz. !Juy/u
ra gelindiğinde sorun büyük oranda
de ediyorlardı.
103-104.
saçma
geliyordu.
Sonunda
uzaklaşmak
için
çözülı11üştü ve hücre yapısının yanı
Schwann'a göre, fizyolojiyi anla
sıra, bitki ile hayvan hücre benzerlik
manın yolu, hücreyi anlamaktan ge
leri de iyice netleşmişti. Hatta öyle
çiyordu. "Temel kısınlların her biri
netleşmişti ki, sonradan bitkibilim-
nin kendine ait bir kuvveti, kendine
Sclıliede11 ve
271
B i L i M i N S E RÜ V E N i
KAUTIMLA GELEN
ÖZELLiKLER 1860'"'rda Avusturyalı bitkibilimci Gregor MendEJ tarafindan yapı"'n çalıımalara göre. yuvarlak ve buruşuk tohumlann çaprazlanması sonucu ortaya tatlı bezelye nesilleri çıkıyordu. Çapra�amayla ilk nesilde yalnızca yuvarlak tohumlar, üçüncü nesilde ise üç yuvarla\)a kar,.lık bir tıuruıuk tohum üretiliyofdu.
ait bir yaşamı var" demişti 1839 ta
liği için çalışmaya yönelttiğine dair
rihli kitabı
hatalı görüşü paylaşsa da, sonuçta
Hayvan ve Bitkilerde Yapı ve Gelişimin Benzerliği Üzerine Mik roskobik Araştırmalar' da.
278
hücre teorisinin temel parametrele rini belirlemeyi başardılar.
Her ne kadar Schwann ile Schlei
Polonya doğumlu patolog Rudoif
den, hücrelerin kristal oluşumuna
Virchow, iki Alınan bilimcinin çalış
benzer, kimyasal bir süreç sonucu
malannı geliştirdi. 1 858'de yayımla
ortaya çıktığına ve yaşamsal bir kuv
nan
vetin onları organizmanın ortak iyi-
Virchow, hücre teorisinde yaşamsal
Hücre Patolojisi
adlı kitabında
Y A Ş A M ı N K E N D iSi
kuvvetin yeri olmadığını iddia etti. Çalışmalarmda, hayvan hücrelerini inceleyen yurttaşı Pole Robert Re mak ile bitki hücrelerini inceleyen Fransız bitkibilimci Barthelemy Du mortier'in keşiflerini temel alan Virchow, en sonunda
cellula
Omnis cellu/a e
[Tüm hücreler hücreden ge
lir] sloganmı ortaya attı. Organizma ları şekillendiren merkezi bir yaşam sal kuvvet yoktu. Hücreler, "dokula rı, organları, sistemleri ve bireyi meydana getiren ve belli bir bağımlı lık içinde yaşayan o uzun oluşumlar zincirinin son halkası" idi. Bir patolog olarak Virchow'un ba kış açısına göre hastalıklar hücrenin anormal koşullara gösterdiği tepki den kaynaklanıyordu. Virchow hüc releri
toplumun
özerk üyelerine
benzetiyordu. Ona göre toplumun her bireyi, komşusunun refahı ve or ganizmanın bütünü için çalışmak zorundaydı. Ancak sistem aksadı ğmda ortaya hastalık çıkıyordu. Her canlı organizma hücrelerinin bir toplamıydı ve bu hücrelerin her biri de kendi başma bir birimdi; "yaşam sal" öneme sahipti ve "yaşam özel likleriyle dolu"ydu.
KALITIM YASALARI 19. yüzyıl sonlarında bilim dünyası nı oldukça meşgul etmiş olsalar da, hücre ve evrim teorileri türlerin ken di özelliklerini nasıl aktardıklarını ya
taşır" varsayımma açık görünüyor
da nesiller arası ortaya çıkan deği
lardı. Eğer bu doğruysa ve hücre yal
şimleri açıklamıyordu.
nızca hücreden geliyorsa,
hücreler
MEN DEL 1 0.000 kada r bitk�
çaprazlama yoluyla
Mikroskoplar geliştikçe hücrele
tüm bu bilgiyi birbirlerine nasıl akta
birleştiren Gregor
rin olağanüstü karmaşık olduğu or
rıyordu? Organizmalar ebeveynleri
Mendel, genetikle ilgili
taya çıktı. Öyle karmaşıklardı ki,
nin özelliklerini nasıl alıyorlardı? So
çalıımalan ile ün elde
Virchow'un, "Hücre kendi içinde
ruyu yanıtlamaya başlayacak olan
etmek ya da tanınmak
organizma özelliklerinin tamamını
teori, Bohemyalı bir keşişinin bahçe-
peşinde �ildi.
279
Bi L i M i N S E R Ü VEN i
ANTİSEPSİ
Y A ŞA M I N K E N D i S i
sinde yeşerdi.
Doktor lgnaz Philipp
Kendi anlattıklarına bakılırsa Jo
Semmelweis, Joseph
hann Mende!, yoksul ve mutsuz bir
Lister ve Robert Koch'un
gençlik geçirmiş, duygusal çöküntü
keşiflerini takip eden
dönemleri atlatmıştı. Güvenli bir ha
�llar içinde cerrahi
yat sürebilmesi için tek çıkış yolu ki
uygulamalarda büyük
lise gibi görünüyordu.
d09i�m� gerçekleşti.
Mende! 1843'te, 21 yaşında, Mo
Bu fotcıgrafta patolog
ravya, Brünn' deki (daha sonraları
Rudolf Virchow,
Çek Cumhuriyeti'ndeki Brono) Au
1 900'de bir beyin
gustinyen manastıra girdi ve Gregor
ameliyatını izliyor.
adını aldı. Bilin1, özellikle de fizik eğitimi alsa da Mende! pek başarılı olamamış, eğitmenlik sertifikası sı navını dahi geçememişti. Viyana Üniversitesi'nde
ilci y1' fizik,
mate
matik, biyoloji ve bitkibilim oku duktan sonra 1854'de manastıra dö nerek bir teknik lisede doğa bilimi dersleri vermeye başladı. Bunu izleyen on
ilci y1' içinde sap
lantılı bir titizlikle çalışan Mende!, dikkatle planlanmış bir dizi deney gerçekleştirdi. Denekleri, manastır bal1çesinde yetiştirdiği bezelye bitlci leriydi. Nom1al koşullar altında bu bitkiler kendi kendilerini dölleyerek ortaya uzun ya da kısa, farklı renkte çiçekleri ve farklı biçin1de tohumları olan bitkiler çıkarıyorlardı. Tüm bu varyasyonlar içinde belli bir düzen
Gregor Meııdel
olup olmadığını anlamaya çalışan
lıakkmda dalıa
Mende!, bitkileri çaprazlayarak çeşit
fazla bilgi için bkz.
li deneyler gerçekleştirdi. Uzw1 bit
sayfa 135.
kiyle uzunu, kısa ile kısayı, ya da uzun ile kısayı çaprazladı. Uygulamanın kendisi yeni değildi. Çeşitli tahıl bitkilerini ya da evcil hayvanları iyileştirmek amacıyla ya
280
malarını açıklayabilecek bir bilim
nıin yaygın bakış açısıyla çelişiyordu.
geliştirmekti.
du. Kısa ile kısayı çaprazlamak ise kı
Bu bakış açısına göre bir türün iki
sayla sonuçlaıııyunlu. Ancak Men
ayrı soyu biraraya getirildiğinde or
de! uzun bitkileri kısa olanlarla çap
Bunun üzerine Mende!
kılı kırk
ilci soyun özelliklerinin bir
pılan suni melezleme işlemleri tarili
yararak 10.000 kadar bitici ile çeşitli
taya, her
öncesinden beri gerçekleştirilmek
deneyler gerçekleştirdi ve elde ettiği
karışınu çıkardı.
razladığmda ve ortaya çıkan tohum ları da yetiştirdiğinde, orta boylu bit
teydi. Mendel'in amacı ise bu çağlar
sonuçları defalarca
tekrarlayarak
Uzun bitkiyle uzun olarılar çap
öncesine dayanan dölleme uygula-
kiler elde edemiyordu. Birkaç kısa,
gözden geçirdi. Vard1ğı sonuç, döne-
razlandığında ortaya uzun çıkıyor-
birkaç uzun bitici de elde edemiyor-
281
BiLiM i N S E R Ü V E N i
du. Elindeki tüm bitkiler uztm olu
etkenlerin seri halinde aktarılmadı
yordu. Sonuçlara şaşıran Mende!,
ğını anladı. Örneğin, boy ve tohum
uzun bitkilerden elde ettiği tohum
biçimi, her zaman birlikte aktarılma
ları ekti. Bu tohumlardan ise iki
yabiliyordu. Aksine her üreme hüc
farklı boyutta bitki üredi; uzun ve kı
resi ebeveynlerin her birinden rast
sa. Oran üç uzun bitkiye karşılık bir
gele bir kalıtunsal etkenler serisini
kısa bitkiydi. Tekrarlanan deneme
alıyordu.
lerden de aynı sonuçlar elde edildi. Neler oluyordu?
"iki ebeveyn tipine ek olarak, me lezlerin kendilerine benzer döller
Mende! her bitkide boyu kontrol
üretmelerine ilişkin dikkat çekici fe
eden iki adet kalıtımsal etken olduğu
nomen böylece açıklanmıştır," di
sonucuna vardı. Bunlardan biri er
yordu Mende! yazısında. Örneğin,
kek ebeveynden geliyordu, diğeri de
kısa-uzun çaprazlaması, uzun-kısa
dişi ebeveynden. Mende! uzun bir
çaprazlamasıyla
bitkiyi kısa olanla çaprazladığında,
yordu. Ya da Mendel'in sözleriyle,
aynı sonucu veri
k i i etkenin dört kombinasyon oluş
"iki özellikten hangisinin polene,
turması mümkündü: uzun-uzun,
hangisinin üreme hücresine ait ol
kısa-kısa, uzun-kısa, kısa-uzun. An
duğu, döllenmenin sonucunu belir
cak elde edilen dört bitkiden üçü
lemiyor"du.
uzun olduğu için Mende! uzunluk
Mende!
elde
ettiği
sonuçları
etkeninin baskın, kısalık etkeninin
1866'da Brünn Doğal Bilin1 Derne
ise çekinik olduğunda karar kıldı.
ği'nin dergisinde yayımladı. Olasılık
ayrı özellikle gerçekleştirilen
teorisi ve istatistiksel analizi oldukça
deneylerin sonuçları da aynı oranla
yenilikçi bir biçimde kullanan bu ça
ra işaret edince, Mende! her özelliğin
lışma, günümüzde deneysel tasarım
iki kalıtımsal etkenle temsil edildiği
ve raporlama için bir örnek teşkil et
Altı
ni düşündü. Ayrıca sperm ya da yu
se de, onlarca yıl bitkibilimciler tara
murtada kalıtımsal etkenlerden an
fından az bilindi ve ender olarak
cak biri bulunuyor olmalıydı -yani,
anıldı. Mende! çalışmanın bir kop
ya uzun ya da kısa- her ikisi birden
yasını Darwin'e gönderdiyse de,
değil. Sonunda Mende!, kalıtımsal
Darwin'in çalışmayı okuduğuna iliş-
1876 - 1916 1876
1882
1892
Alman embriyologlar Oskar Hertwig ve Hermann Fol, döllenmiş yumurtalann hem erkek hem de dişi çekirde\')i içerdi�ini gösterdiler.
Alman anatomi uzmanı Walther Flemming, hücre bölünmesini inceledi ve bu sürece "mitoz" adını verdi.
Rus mikrobiyolog Dimitri lvanovski, bakteriden küçük bazı etkenlerin hastalıklarla ilişkili olduğunu keşfetti; virüs kavramının do<'.juşu.
282
kin herhangi bir kanıt mevcut değil. Mende! bilimsel araştırma sonuçla rıyla ilgili başka hiçbir şey yazmadı. Manastırda baş keşiş seçildikten son ra, öldüğü yıl olan 1 884'e dek bu gö revi sürdürdü. 1900'de, tuhaf bir dizi olaym ar dından Mendel'in çalışması ana akım bilim çalışanları arasında yeni den gün ışığına çıktı. Aslmda bu ça lışma çok geçmeden bilimin ana akı mmı belirleyecekti. Birbirinden bağımsız çalışan üç araştırmacı kalıtım sürecini keşfet tiklerini duyurdular. Ayrıca her biri, çalışmalarınm son aşamasında, ya da bunun hemen ardından, adı sanı bi linmeyen bir keşişin çalışmasına rastladıklarını da bildirdiler. İşin il ginci, sözkonusu keşiş kalıtm1m te mel yasalarını çoktan keşfetmekle kalmamış, araştırmacıların kendileri tarafından yapılan çalışmaları da gölgede bırakmıştı. Genetikbilimci Daniel L. Hart! ile Vitezslav Orel'in 1992 tarihli maka lelerinde de belirttikleri gibi Mende! temelde bir melezleme uzmanının işini yapmış olsa da, olağanüstü bir kavrayışla, "kalıtımsal özelliklerin hücresel unsurlarca belirlendiğini ... "
keşfetmişti. Bu unsurlar, "çiftler ha linde bulwrnyor, bölünme ve ba ğımsız tasnif sürecinden geçiyor ve birbirini izleyen kalıtımsal aktarın1lar boyunca değişmeden kalıyor"du. Geçen otuz beş yılın ardından, araş tırmacıların ekleyeceği fazla söz yok tu. Araştırmacıların Mendel'in çalış masını tam olarak ne zaman keşfet tikleri ve bu çalışmanın onların çalış maları üzerinde ne derece etkili ol duğu o günden bu yana tartışılıyor. Ancak bilimciler Mendel'e hakkını teslim ettiler. Yeni yeşermekte olan kalıtım çalışmalarma Mendelizm adı verildi ve Mendel'in melez oluşum ve gelişimi ile kalıtımsal etkenlerin aktarımına ilişkin teorileri "Mende! yasaları" olarak benimsendi. Yine Mendel'in btılduğu dominant (bas kın) ve resesif (çekinik) terimleri ise kalıtım biliminde benimsendi ve bu alanda halen yaygın olarak kullanılı yor. Mende! çalışmasının b'Üll ışığına çıkışından kısa süre sonra araştırma cılar, hücre bölünmesi sırasında olu şan ve uzunlamasına ikiye ayrılan kromozom adlı ipliğimsi yapıların önemini kavramaya başladılar. Bu
BAKTERi
Yl\1clLsl (Yunancada bak� yıyici anlamına gelen) balctenyofaılar. � bulaşan
Wilsle<dir. 1940'1arda keşfedlen � kolera "" hıyaıtı kl ı veba gibi hastılıldann tedavi!inde ümit verici gibi
gOriııüjortaıdı. Ancak denemeler
başarısız oldu "" antibiyotil:leri ortaya Qkljlyia birlikte uygulama tamamen t.nt edildi. ilaca dayanıldı bakterileM 1990'1arda ortaya Qkljlyia bif1ikle, �rüsler yeniden mercek altında alındı.
1902
1905
1911
1916
Amerikan genetikbilimci Walter Suttan. kromozomların çiftler biçiminde oldugunu ve kalıtımın taşıyıcısı olabileceklerini söyledi .
Amerikalı hayvanbilimci Clarence McClung, dişi memelilerde iki tane X kromozomu, erkeklerde ise bir X bir Y kromozomu oldugunu ortaya koydu .
Amerikalı genetikbilimci Thomas Morgan Mendelyen etkenlerin -Mendel'in önerdigi aktif kalıtım unsurları kromozomlarda bir dizi şeklinde �ralandıgını ileri
Kanadalı mikrobiyolog Felix d'Herelle wktcriyofojları keşfetti.
sürdü.
..
S tfM(# I ..,, , - ·'
.. .... ... I"! ,,,,... ,,.... ., ,, . .....
283
Bi L iM i N S E R Ü V E N i
AŞI ARAŞTIRMASI Şubat 1946'da Loodra'daki bir labo<atuvarda \alışan iki bilimci, grip virüsünü uyuşturulmuş bir gelinci<)e şırınga ediyorlar. Ümitleri, ölümcül virüse çare
bulmak. 1918-19 yıllarında onaya \ıkan grip virüsü dünya
\aPında yakla�k 25 milyon kişinin ölümüne yol a\t.
yapılar bir yüzyıl kadar önce mikros
284
!arın -Mendel'in deyişiyle- kalıtım
kop altında görüldüyse de, ancak
sal etkenleri taşıma işlevini yerine
Mende! ile takipçilerinin ortaya koy
getirdiğin i anlamaya başladılar. Ya
duğu ilkelerden sonra bilimciler on-
şamı şekillendiren bu küçük bilgi
parçacıklarına çok geçmeden "gen" adı verile
JAMES WATSON
cekti.
TUHAF YENi YAPILAR Belli bakteri türlerinin belli hastalıklara yol açtı ğı henüz 1 880'lerde biliniyordu. Ancak yine de çiçek hastalığı ve grip gibi hastalıklar varlıkları
DNA'nın ikili sarmalını bulan iki kişiden biri 1928 6 Nisan'da Chicago, lllinois'de d«)du.
nı sürdürüyor, kimse onlara neden olan pato
1943
jenleri blllamıyordu. Şifresi kırılamayan hasta
1 5 yaşında burs alarak Chicago Üniversitesi'ne girdi.
lıklar bitkileri de vuruyor, tütün bitkisinde has talığa yol açan patojen üzerinde özellikle duru
1947
luyordu. Bazı araştırmacılar bitki özsuyunda bir
Zooloji alanında lisans derecesi aldı.
toksinin varlığından şüpheleniyordu ama iyice seyreltilmiş özsular bile hastalığı bulaştırmayı sürdürünce, sorumlunun bir tür organizma ol duğu sonucuna varıldı. Ne türden olursa olsun, bu patojenin iyi sak
1950 X-ışınlarının bakteriyofajlar üzerindeki etkisini inceleyen tezini sunarak, lndiana Üniversitesi hayvanbilim dalında doktora�nı tamamladı.
landığı belliydi. Bakterileri yakalamak üzere ta
1950
sarlanmış seramik filtrelerin çok küçük göze
Milli Araştırma Konseyi'nin Merek Fellow bursuyla doktora sonrası yılını Kopenhag'da gEÇirdi.
neklerinden geçebildiğine göre patojenin bakte riden de küçük olması gerekiyordu. Dönemin en iyi mikroskobu altında dahi görünmüyor, al kolle öldürülemiyor ve suni ortamda yetiştirile miyordu. Beijerinck buna
dum adını
contagium vivunı flui
verdi, diğer bir deyişle "virüs".
Sonraki yıllarda keşfedilen ayrıştırma yön temleri, virüslerin gizemini daha da arttırdı. En büyük virüsler bile mikroskop altında güçlükle görülebiliyordu. Bilinen tüm organizmalar ve bilinen tüm hücre.ler genetik materyal moleküllerinin yaru sıra, bir solunum vasıtasına ve metabolizmaya sahip olduğuna göre, virüs nastl canlı organiz
1951 Francis Crick ile birlikte lngiltere'de, Cambridge'deki Cavendish Laboratuvarları'nda DNA yapısını incelemeye başladı.
1953 Crick'le birlikte "Nükleik Asitlerin Moleküler Yapısı"nı yayımlayarak DNA' nın yapı ve işleyi�ni keşfettiklerini duyurdu.
1961 Harvard'da biyooji profesörl�üne atandı.
1962 Fizyoloji, yani tıp dalında Nobel ôdülü'nü Francis Crick ve Maurice Wilkins ile paylaştı.
ma olabilirdi? Canlı organizma yerine, canlı kimyasal molekül olması mümkün müydü? 1932'de Amerikalı biyokimyager Wendell Stanley, kendisine 1946'da Nobe.I Kimya Ödülü kazandıracak olan çalışmaları sırasında, kon santre tütün virüsü kültürlerinin kimyasal tep kimeye maruz bıraktlması halinde, ortaya kris
1968 DNA keşfini anlatan ikili Sarmal isimli kitabını yayımladı.
1988 Ulusal Saglık Enstitüsü' nün başlattıgı insan Genom Projesi'nin yönetici yardımcılıgını üstlendi.
tal oluşumların çıktığını keşfetti. Oluşumlar,
1989
protein ve nükleik asit kimyasalları içeriyordu.
insan Genom Projesi yöneticili9ine yükseldi.
Stanley, bu kristallerin ayrıştırılması ve yeniden
BiLİMİ N SERÜVENİ
A L EM L E R VE ÜST A L EM L E R il
K
Lepidopte ristler (Pul kanatlı bi limcileri. ç.n.] daha kolay tespit ve sınıflan dırma için çoğu zaman topladıkları örnekleri ya pıştınrlar.
ings play chess on fairly green spaces ı Krallar hayli yeşil alanlarda satranç oynar". Bu
lngilizce cümlenin kelimelerinin baş harfleri sayesin de en az yüz yıldır öğrenciler, Linnaeus tarafından 18. yüzyılda geliştirilen "canlı organizmaların taksono mik hiyerarşisi"ni akıllarında tutabiliyor: king dom/alem, phylum/şube (filum), clas,;isınıf, order/ta kım, family/aile, genu,;icins, species/tür. Bu sistemin üç yüz yıllık bilimsel gelişimi ve binlerce yeni türün keşfini aşarak günümüze dek gelmiş olması, Linnae us'un canlı özelliklerine ilişkin bilgisinin bir gösterge si. Linnaeus bu şekilde yalnızca uygun bir dosyalama
le birlikte insan ve diğer hayvanların hücresinde çe
bilimcilere türlerin anatomik özelliklerini karşılaştır
kirdek olduğu, ancak bir grup hayvanın -bakteriler
ma ve akıll ıca planlanmış bir karşılaştırma sayesinde
hücresinde çekirdek olmadığı anlaşıldı. Ne bitki ne de
her canlıyı ve onun diğerleriyle ilişkilerini daha iyi an
hayvan olan bu grup ayrı bir aleme dahil edildi: mo
lama olanağı sağladı.
nera. Çok geçmeden fungi (mantarlar) bitki alemin
Ne var ki zaman içinde çok şey değişti, özellikle de
den ayrıldı ve tek hücreli organizmalar da yeni bir
belli bir organizmanın, hiyerarşinin hangi bölümüne
alemi oluşturdu: protista. Sonuçta ortaya beş alem
ait olduğunu belirlemeye çalışan bilimcilerin kullan
çıktı: Hayvanlar, Bitki ler, Monera, Fungi (Mantarlar)
dığı kriterler konusunda. Mikroskobun icadından ön
ve Protista. Bu durumda virüsler dışarıda kalmıştı. Pe
ce bir organizma boyutu, rengi, tırnak tipi, ayak par
ki virüs bir canlı mıydı?
mak sayısı ya da göz biçimine göre sınıflandırılıyordu.
DNA'nın moleküler yapısı üzerine yapılan çalışma
Bunlar rastgele olmasa da, organizmada gözlemle
lar farklı bir ayrıma işaret etmeye başlamııştı. Takso
nebilen özellikler ile sınırlı kriterlerdi. Ancak ne kadar
nomistler türleri bir cinsten diğerine aktarıyor, varye
özellik karşılaştırılabilirse, sistem o kadar iyidir. Örne
te diye adlandırılanları türlere ekliyor ve bazı türleri
ğin, kuşların da yarasaların da kanatları olması, onla
de varyeteye kaydırıyorlardı. Daha sonra lllinois Üni
rın aynı gruba dahil oldukları anlamına gelmez. Aris
versitesi'nden Cari Woese, Monera Alemi'ne dahil
toteles'in de fark ettiği gibi, balıklar ile yunuslar da
edilen "archaea"nın genetik olarak bakterilerden en
aynı gruba dahil değildir.
az insan kadar farklı olduğunu ortaya koydu.
Kulağa çok basit gibi gelse de, taksonomi yerleştir
Böylece alemler, evrimsel kökenlerini yansıtan da
mesi üzerine yaşanan anlaşmazlıklara, hiyerarşinin
ha büyük "Üst alem" lere ayrıldı. Ôkaryot' ların (Eu
üst basamaklarında bile rastlanır. Aslında, son 50 yıl
karyota) hücreleri çekirdekliydi ve bunlara Bitkiler,
daki en büyük değişimler, hiyerarşinin tepesinde ger
Hayvanlar, Mantarlar (fungi) ve Protista dahildi. Pro
çeklejti. Bilimciler önce hücreleri, sonra da canlıların
karyot'lar ise (Prokaryota) Monera'yı içeriyordu: Bak
moleküler yapılarını inceledikçe, alemlerin sayısı iki
teriler ve mavi-yeşil algler. Moleküler taksonomistler
den -hayvanlar ve bitkiler- beşe yükseldi. Linnaeus'un da amaçladığı gibi taksonomi, orga nizmaların ne denli yakın ya da uzak ilişkili oldukları
286
üzerine yapılandırılır. Hücre teorisinin geliştirilmesiy
sistemi oluşturmakla kalmadı; kullandığı taksonomi,
Archaea'yı Prokaryot'lardan çıkararak, üst alemlerin sayısını üçe yükselttiler: Ôkaryot'lar, Bakteriler ve Archaea.
YAŞA M I N K E N D i S i
oluşturulması durumunda dahi, vi
ca evrilebiliyor. Bu nedenle de belli
rüsün enfeksiyon bulaştırmayı sür
bir virüse karşı etkili olan aşı, aynı vi
dürdüğünü gördü.
rüsün yeni türü üzerinde etkili ol
Stanley'in çalışmasından kısa süre
mayabiliyor. Antibiyotikle öldürüle
sonra virüslerin yaşam kimyasını ba
bilen bakterilerin aksine virüsler vü
rındırmakla birlikte, temelde birer
cut hücrelerine yerleşiyor ve hücre
parazit oldukları anlaşıldı. Yerleşebi
nin kendisi öldürülmeden yok edile
Aşılama lıakkımltı
lecekleri konakçı bir hücre olmadığı
miyorlar. İşte kaynağı olan virüs bi
dalıa fazla bilgi
ve o hücrenin içeriğini ele geçirerek
lindiği
için bkz. sayfa
metabolizma yönetme, enerji depo
AIDS' e karşı tedavi geliştirememesi
lama ve üreme olanağı bulamadıkla
nin nedeni de bu. İnsan Bağışıklık
rı sürece, virüsler atıl kalıyordu.
Yetmezliği Virüsü, yani HIV bağışık
Hücrelere sızma ve girme konusun
lık sisteminin hücrelerini öldürdüğü
halde,
araştırmacıların
da şaşırtıcı derecede karmaşık yön
için, yeni enfeksiyonlara karşı gelişti
temleri vardı ve bir kez içeri girdik
rilen antikorlar -normalde rahatça
ten sonra hızla çoğalabiliyor, "viri
savuşturulabilecek
on" adlı kapsülleşmiş yeni nesil virüs
ölümcül etki yaratabiliyor.
olanlar
bile
Elde edilen tüm bu bilgilere rağ
rion'lar virüslerin tıpatıp kopyasıydı
men, virüslerin evrimsel kökenine
ve ekibe katılarak diğer hücrelere sal
ilişkin soru hata yanıtlanmayı bekli
dırıyor, onları da etki altına alıyor
yor. Varlıkları konakçı hücrenin me
İyi haber, çoğu virüsün hastalığa
Virüsler hakkmda
dalıa fazla bilgi
parçacıklarını yaratabiliyorlardı. Vi
lardı.
106-115.
kanizmasını ele geçirmek üzerine kurulu olduğundan, hücrenin virüs
yol açmamasıydı. Ayrıca virüse bir
ten değil, virüsün hücreden evrilmiş
kez maruz kalmak, ona ve onun ba
alınası mümkün.
zı yakın akrabalarına karşı bağışıklık
Virüsün gizemi çözülınediği süre
sağlıyordu. Çinliler bunu bin yıl ön
ce, hiçbir genetik materyali olmayan
ce keşfetmiş ve ellerindeki bilgiyi uy
bir patojenin varlığı tamamen ola
gulamaya geçirerek, hastalığa maruz
naksız görünüyordu; hatta bazıları
kalmış ciltten elde edilen bir pudra
için hata öyle görünüyor. Bu tanıma
ile çiçek hastalığı salguılarını önle
uyan ölümcül bir patojen,
mişlerdi. Hastalığa yakalanmamış
de Amerikalı nörolog Stanley B.
olanlar pudradan küçük bir miktar
Prusiner tarafından keşfedildi. Pru
l 980'ler
soluyarak bağışıklık kazanıyordu.
siner patojeni "protein-yapılı infek
Günümüzde kabakulak ve kızamık
töz parçacık" biçiminde tannnladı;
gibi virüslere karşı kullanılan aşılar
ya da kısaca "prion".
da aynı görevi yerine getiriyor. Bu
İlk olarak koyunlarda ortaya çıkan
yöntemle, hastalı ğın kendisi vücuda
"scrapie" adlı bir nörolojik hastalık
girdiğinde, bağışıklık sistemi virüsü
ve sığırlarda görülen deli dana hasta
tanıyarak, ona karşı antikorlar geliş
lığı çerçevesinde keşfedilen prion'lar,
tirebiliyor.
beyindeki normal proteinlerin -bes
Ne yazık ki nezle ve grip gibi bazı
lenmeyi sağlayan büyük, karmaşık
virüsler mutasyona uğrayarak kolay-
moleküller- tuhaf birtakım biçinıle-
için bkz. sayfa
117-120.
BİLİMİN SERÜVENi
ri gibi görünüyorlardı. Ne var ki mu
mişti.
tasyona uğramış proteinin varlığı,
Yazısında, "Bitkilerde kötü havayı
bir şekilde yakındaki proteinlerin de
düzeltme gücü var" diyen lngenho
onu taklit etmesine yol açıyordu.
usz, Joseph Priestley'nin bir keşfin
Böylece mutasyona uğrayan prote
den örnek vermişti. Sözkonusu de
inlerin sayısı artıyor ve bu arada da
neyde, içinde mum yanan kapalı bir
söz kon usu proteinlerin yerleştiği si
yerdeki fare ölüyor, ancak kapalı ala
nir ya da beyin hücreleri ölüyordu.
na bitki yerleştirildiğinde fare hayat
Prion'lar hakkında
Beyin ölü hücrelerle doluyor ve sün
ta kalıyordu.
daha fazla bilgi içiıı
gerimsi bir görünüm alıyordu.
bkz. sayfa
120.
Prion'ların neden olduğu hasta
Bitkiler "flogistonsuzlaşmış" hava (yani oksijen) saldıkları ve hayvanlar
lıklar genelde tedaviden en uzak has
da yaşamlarını sürdürmek için buna
talıklardır. Bunlar arasında Creutz
gereksinim duyduklarına göre, in
feldt-Jakob hastalığı, Gerstmann
sanların içinde yaşadığı atmosfer de
ılOcRaEL
Straussler-Scheirıker hastalığı, Öldü
benzeri şekilde, yerküre bitkilerinin solumasından yarar sağlıyordu. Bu
ICIUINllll
rücü Ailesel Uykusuzluk ile insanlar
HQgal Dıuı\ bir
da "kuru hastalığı"; "scrapie"; BSE
anlaşılması yaklaşık iki yüz yıl süre
oıgıınlırı.-l lıeılıı ınıMllllıH
yani deli dana ve katır geyiği ile elk
cek olan büyük ve önemli bir adım
ırınatıriı _,
lerde görülen CW A sayılabilir.
dı: Birbirinin yansunası olan iki te
Prion temelli hastalıklar hakkında
mel kimyasal tepkime, yalnız canlıla
oı.ııımaıe dıllıir. lci
her gün yeni şeyler öğreniyoruz an
rı ilgilendiren bazı işlemler açısından
U:.O wrdır. �
cak prion'larm oluşumları ve daya
değil, aynı zamanda dünya atmosfe
...... ....
nıklılıklarına ilişkin sorular yanıtlan
rİ11in oluşumu ve korunnrnsmda da
� aenıbk -- llll dcsijlrl
mayı bekliyor.
kilit rol oynuyordu.
YAŞAM SOLUGU
neşten aldıkları enerjiyi su ve kar
� � lllllftllıik sııUun.
288
Fotosentez sırasında bitkiler gü 1 779'da, Hollanda doğumlu Britan
bondioksitle birleştirerek karbon
yalı doktor )an lngenhousz, sıradışı
hidratları (şekerler ve nişastalar) ve
başlıklı bir makale yayımladı: "Bitki
oksijeni üretirler. Hayvanlar kar
ler üzerine deneyler; onların günışı
bonhidratlarla oksijeni alarak, bu
ğında havayı temizlemeye, gölgede
maddelerden korbondioksit ve ener
ve gece vakti ise havayı bozmaya yö
ji üretirler. 19. yüzyılın sonlarına ge
nelik muazzam güçlerinin keşfi; ay
lindiğinde, bilimciler bu süreçlerin
rıca atmosferin en uygun sağlığa ya
canWarın hücreleri içinde gerçekleş
rarhlık derecesini ölçmenin yeni bir
tiğini belirlemişlerdi. Ancak 20. yüz
yöntemi."
yılda bilinKilerin hücrenin hayret
Ingenhousz, bir dizi deneyle ışığa
verici biyokimyasal becerisini çöz
maruz kalan ve su içindeki bitkilerin
melerine dek süreçlerin işleyişi sırrı
gaz salımını gözlemlemişti. Sonuçta
nı korudu.
bitkilerin ışık, karbondioksit ve suy
1940'larda Britanyalı biyokimya
la beslendiklerini ve oksijen ürettik
ger Robert Hill, fotosentez sırasında
lerini, ya da kendi deyişiyle havayı
bitki hücresinin içindeki yeşil parti
"flogistonsuzlaştırdıklarını" keşfet-
küller tarafından oksijen üretildiğini
YAŞAMIN KENDiSi
keşfetti. Bu partiküllere kloroplast
denir. Hücreden ayrıştırılan kl orop lastlar, ışığı emmeyi ve fotosentezi tamamlamayı sürdürüyorlardı. Kimyasal tepkime için gereken oksi j en ise parçalanan su moleküllerin
den geliyordu. Daha sonraları Ame rikalı biyokim yager Melvin Calvin, karbonhidratları yapılandırmakta olan bitki hücrelerinin içindeki kar bon atomlarının izlediği yolu incele di. Nihayet 1 980'lcrde sürecin sırrı
çözüldü: Bir ışık fotonu, fotosentezi başlatan moleküller arasında bir dizi elektron alışverişini tetikliyordu. Hayvan hücrelerindeki enerji üre tinUni arılamak da daha kolay olına dı. 19. yüzyılda Fransız fizyolog Claude Berna rd, bedenin şekeri gli kojene, yani karaciğerdeki bir kar
bonhidrata dönüştürerek depolaya bildiğini göstermişti . Ancak hücrele rin glikojeni ayrıştırarak aktiviteleri için yakıt elde etme süreçlerinin or taya konması, ancak l935'te iki Çek asıllı Amerikalının sayesinde gerçek leşti: Cari Cori ve Gerty Cori. Bun
dan birkaç yıl sonra Alman asıllı Amerikalı bi yokimyager Fritz Albert Lipmann, ATP ( ade nos in trifosfat) denen fosfat moleküllerinin, gıda moleküllerinin parçalanmasıyla or taya çıkan enerj iyi alarak hücrenin
önce yerküre üstündeki yaşamın yal
geri kalanına taşıdığını doğruladı.
nı zca iki hücre kategorisinden oluş
Fotosentez bundan
İ n gil t ere'de çalışan Almanya do ğumlu biyokimyager Hans Krebs ise
tuğw1a dair inandırıcı bir tez geliştir
yakla�k 3,5 milyon yıl
mişle rdi : Hiç çekirdeği olmayan
önce gel�tiginde.
sitrik asitin metabolize edilerek hüc reler için enerji üretmesini ve kar bondioksit ile su açığa çıka rmasını
prokaryotlar ve çekirdeksiz arc ha c a' lar. Bu iki hücre formu
bildigim� anlamıyla yaıam ilk kez başladı.
1970'lerde Amerikalı biyolog Cari Woese tarafından, birbirinden ayırt
kullanan yeşil bitkiler,
keşfetti. Bu sistemler nasıl evrilmişti?
edilınişti. Archaea'lar oksijenle ölü
yerküre hayvanlarının
20. yüzyılın sonuna gelindiğinde
yordu. Çoğu metan üretiyor ve tuzlu
besin kaynagı olan
moleküler biyologlar, l,75 milyar yıl
su, derin çamurluklar ve kaynama
kartıonhıdratlan uretır
içeren karmaşık ama zarif döngüyü
YEŞiL DÜNYA
Gün ışıgı, C02 ve su
289
BiL iM i N S E R Ü V E N İ
ÇEVRE ETKİSİ
Rus ziraat mühendisi Trofim Lysenko,
kalıtımsal özellikleri yalnızca çevrenin de(ıiştirebildigini ileri sürdü. Bu teori 1930'1arda bilimcilerden çok, Sovyet hiyerar}isi tarafından benimsendi.
noktasına yakın sular gibi, yerküre üstündeki en aşırı koşuUarda
yaşı
hip hücreler. Bu kategori hem bitki ler, hem de insarıları içeriyordu.
yorlardı. Woese, bakterilerden farklı olsalar da bu ınikroplarm daha kar maşık bitkilerin hücre kimyasına ya
290
YAŞAMlN ŞİFRELERİNİ KlRMAK
kın bir genetik materyale sahip oldu
Tıpkı mikroskop teknolojisinin hüc
ğunu keşfetti. İki grup da kendi özel
re keşfinin önünü açması gibi, 20.
liklerinden bazılarını katarak üçün
yüzyıl teknolojisi de hücre içindeki
cü büyük kategoriyi oluşturmuştu:
karmaşık yapıların keşfedilmesi ve
Okaryotlar, yani gerçek çekirdeğe sa-
arılaşılmasını sağladı.
YAŞAM I N K E N D i S i
1912'de Birtanyalı haha-o!'.,'lll fi
anladı. Ancak deneylerinde yalnızca
zikçi William Bragg ile Lawrence
birkaç özellik üstüne odaklanmıştı.
Bragg, bir kristalin röntgenini çek
Ancak görünüşe bakılırsa canlı orga
tikleri zaman, ışının kristal atomları
nizmalaruı çok daha fazla özellikleri
tarafından dağıtıldığını ve sonuçta
vardı. Bu özelliklerin açıklaması kro
kristalin içindeki moleküllerin üç
mozomlarda m ı yatıyordu? Çoğu bi
boyutlu dizilişini yansıtan görüntü
limci konuya şüpheyle yaklaşıyor,
ler elde edildiğini keşfetti. Bragg'lar
kalıtımsal özellikler için başka açık
ileride x-ışını kristalografisi diye anı
lamalar aramaY1 sürdürüyordu. Rus
lacak yöntemi keşfetmişlerdi.
ziraat
mühendisi Trofim
Hücre bilimcileri yavaş yavaş hüc
Lysenko, ünlü beyanında Markiszm
re içindeki molekülleri araştırmaya
ile Lamarckizmi birleştirerek, kalı
başladılar. Bir molekl Uün yapısı bi
tımsal özelliklerin değişmesinden gı
lindiği zaman, işleviyle ilgili ipuçları
da maddeleri gibi çevresel faktörle
da elde edilmiş oluyordu ki bu tür
rin sorumlu olduğunu söyledi. Bu
bilgiler de hücre işleyişini anlamak
görüş l 930'larda Sovyet resmi gene
açısından oldukça kritikti. Örneğin,
tik teorisi haline geldi. Böyle bir du
proteinlerin uzun zincirler halinde
ruında biliırıle ters düşmek tehlike
yapılandık.lan keşfedilmişti. Birbiri
liydi: Lysenko'nun görüşlerinden
ne bağlı amino asit molekülleri çeşit
şüphe ederek, gen teorisini savunan
li karmaşık şekiller oluşturuyordu. Ancak biyokimyagerler hücrenin
Rus genetikbilimci Nikolay Vavilov, Sovyet hapisanesinde yaşamını yitir
il. Dünya Savaşı'na kadar
karmaşık kimyasını çözmeye başlasa
di. Bilim,
da, içi molekül dolu bu zarfların, ka
milli ideoloji adına büyük darbeler
lıtım yoluyla gelen kendi biyolojik
aldı. Çok saY1da bilimci Almanya ve
özelliklerinin -ve nihayetinde orga
Nazi yönetin1indeki diğer bölgeler
nizma özelliklerinin- tamamım nasıl
deki işkenceden kaçmak zorunda
aktardıkları hala bir sırdı. Aslında
kaldı.
20. yüzyıl ortalarına gelindiğinde ka
An1erikalı biyolog Thomas Hunt
lıtın1 konusunda, Gregor Mendel'in
Morgan da aynı sorunla boğuşanlar
1 860'larda genel hatlarını belirlediği
dandı. Meyve sinekleri üstünde çalı
bilginin çok ilerisine geçilememişti.
şan Morgan, bu sineklerde yalnız
Gelişmiş mikroskoplarla daha net
dört kromozom olduğu sonucuna
görüntüler elde edilmiş ve hücre çe
varmıştı. Nasıl oluyor da bu kadar az
kirdeğindeki
sayıda yapı, bu kadar çok bilgiyi taşı
kromozom
denen
uzun liflerin, kalıtımda kilit rol oy
yordu?
nadığı ortaya konmuştu. Kromo
Morgan sonunda böyle olağanüs
zomların esnediği, kopya oluşturdu
tü bir sürecin gerçekleşmesi için an
ğu ve hücre bölünmesi sırasında
cak kalıtımsal özelliklerin kromo
kopyaların
birbirinden
ayrıldığı
açıkça gözlenmişti.
zomların alt bölümlerinde taşınması gerektiğine karar verdi. Bu bölümle
Mende!, kalıtımla gelen her özellik
rin bazıları çoğalma sırasmda yeni
iki etkenin olması gerektiğini
den birleşiyordu. Sözkonusu alt bö-
için
291
B i Li M i N S E R Ü V E N i
lümlere günümüzde "gen" deniyor.
lardan biri Viyanalı fizikçi Erwin
Varılan nokta sırrın çözülmesi yo
Schrödinger'di. Schrödinger 1 933'te
lunda atılmış büyük bir adımdı belki
Nazi politikalarını protesto ederek
ama sorwmn yanıtını vemıeyi başa
Almanya' dan kaçmış ve fizik dalında
ramıyordu. (Kromozomlardan çok
Nobel Ödülü alınıştı. Yazar Brenda
A ı-ny, MacL<od v.
daha fazla olsa da nispeten az sayıda
Maddox
McCarty hakkında
ki) alt bölümler bu kadar çok özelli
daha fazla bilgi için blrz. sayfa 136.
ği tanımlayan bilgiyi nasıl taşıyordu?
buıda şöyle diyordu: "Schrödinger,
1929'da Rus asıllı Amerikalı kim
canlı organizmalara moleküler ve
yager Phoebus Levene, hücre çekir
atomik yapıları açısından yaklaşma
değindeki asitlerin iki farklı tipte şe
zamanınuı geldiğini ilan etti. Canlı
ker içerdiğini keşfetti. Bunlardan bi
ile cansız arasında büyük bir ayrım
ri ribonükleik asit formundaki riboz,
yoktu: Hepsi aynı fizik ve kimya ya
yani RNA'ydı. Diğeri ise deoksiribo
salarına tabiydi."
nükleik asit formundaki deoksiri
Bilimcilere göre DNA'nın böyle muazzam miktarlarda bilgi barın
boz, yani DNA'ydı. Kromozomlar hem DNA hem de
dırma becerisinin anahtarı, yapısın
proteinlerden meydana geliyordu.
da gizli olmalıydı. Ancak DNA'nın
Ancak genetik bilgiyi taşıyan bunlar
görünüm ve işleyişinin öğrenilmesi
dan hangisiydi? 20 amino asitten
için aradan dokuz yıl daha geçmesi
oluşan proteinler, DNA'dan çok da
gerekiyordu.
ha çeşitli yapılara sahipti. DNA 'nın
il. Dünya Savaşı'nın ardından
ise yalııızca dört temel yapıtaşı vardı:
DNA yapısı üzerine yürütülen araş
sitozin, guanin, timin ve adenin. Ne
tırma]ar, dünyanın dört bir yanında
var ki 1944'te araştırmacılar, hem
ki bilimciler arasında rekabete yol
protein hem de DNA moleküllerinin
açtı. Amerika'da, protein molekülü
radyoaktif izotoplarla işaretlenerek
nün spiral yapısını keşfeden Linus
izlendiği deneyler gerçekleştirdiler.
Pauling, California Teknoloji Ensti
(Kendi DNA'ları olmayan) virüs
tüsü'nde meslektaşlarıyla birlikte
partiküllerinin genetik materyal ak
konu üstünde çalışıyordu. İngilte
tarımı için konakçı hücre seçmeleri
re'de fizikçi Francis Crick, Amerika
ni izleyen Oswaid T. Avery, Colin M.
lı moleküler biyolog james Watson
MacLeod ve Maclyn McCarty, hücre
ile ekip oluşturmuş, Londra, King's
genetik bilgisini taşıyanın DNA ol
College'dan
duğwıa karar verdiler. Her ne kadar
Wilkins ile moleküler biyolog Rosa
biyofizikçi
Maurice
bu keşif, gerekli tüm bilgi nin bu mo
lind Franklin de DNA'yı x-ışını kris
leküllere nasıl sığdırıldığını açıkla
talografisi ile incelemeye başlamış
masa da, organizınaJar üstünde
lardı.
yü
rütülen çalışmaların yalnızca biyolo
Özellikle Franklin'in elde etliği
ji ve kimyayı değil, aynı zamanda fi
görüntüler oldukça aydınlatıcıydı.
ziği de ilgilendirdiğini bilimcilere
Franklin dalıa iyi görüntü için x-ışı
gösterdi.
ııı demetini daraltmıştı. l 920'lerde
Biyofizik alanında sınırı zorlayan-
292
Frank/in: Rosalind DNA 'nın Karanlık Kadını adlı kita
kristalografinin öncülüğünü yapan
YAŞ A M I N KEN D i S i
İKİLİ SARMAL Kimyasal atom çiftleri ıle birbirine baglı uzun şeker-asit ipliklerinden oluşan zarif DNA sarmalı, organizmanın kahtım şifrelerini içeren proteinleri yapılandırmak için gereken bilgiyi taşır.
İrlanda doğumlu bilimci J. S. Berna!,
LalografWilliam Astbury de 1938'de,
Franklin'in D N A görüntüleri için
zihninde aynı böyle bir yapıyı can
şöyle diyordu: "Şimdiye kadar elde
landırmıştı. Baz katmanları arasında
Fraııcis Crick ve
edilmiş en güzel x-ışını fotoğraAarı."
eşit aralıklar olduğunu düşünmüş
]ames Watson
FuluğraOar söz konusu materyalin
ama genetik materyalin nükleik asit
lıakkmda fllllın ftızla
yapısı üstüne odaklanmıştı. ONA
değil, protein olması gerektiğine ka
birbirini tekrarlayan katmanlardan
bilgi içirı bkz. '"Yf"
rar vermişti. !950'de, DNA'nın dört
ı37-41.
oluşan bir spirale benziyordu. Tıpkı
bazının dağıl ımı üzerinde çalışan bi
sabit genişliğe sahip, üst üste yığılı
yokimyager Erwin Chargaff, tüm
bükülmüş bozuk paralar gibi. Kris-
canlı hücrelerde ayıu sayıda timin
29J
Bi L İ M İ N S E R Ü V E N i
FRANKLIN V E RNA
netleşen difraksiyon fotoğraflarıyla
Rosalind Franklin,
DNA'nın yapısını gözlemlemeye çok
Londra, Birktıeck
yaklaşmıştı.
College'daki kristalografi
Franklin'e danışmışlardı, ama ilişki
Crick
ile
Watson,
laboratuvarında, tütün
leri bir işbirliği olmaktan çok uzaktı.
mozaik virüsünün
O günlerde bilim laboratuvarlarında
moleküler yapısını
öncü kadın araştırmacılara rastla
inceledi. Franklin
mak zordu. Hatta kadınlar çoğu za
ribonükleik asidin (RNA),
man üniversitede, erkeklerle aynı ye
di�er organizma
mekhanede yemek yiyemiyordu. Ki
çekirdeklerinde bulunan
şilik çatışmaları yüzünden Wilkins'le
ikili sarmaldan farklı
arası açılan Franklın daha çok tek
olarak tek kollu sarmala
başına çalışıyordu. Olayın ne şekilde gerçekleştiğine
sahip old�unu keşfetti.
ilişkin hikayeler farklılık gösterse de, Wilkins bir noktada Crick ile Wat (T) ve adenin (A) bazı; yine aynı sa yıda guanin (G) ve sitozin (C) bazı
kopyasını verdi. Crick ve Watson
olduğu sonucuna vardı.
-Franklin'in çoktan anladığı üzere
Kendi bury'nin
DNA'mn baz
son'a Franklin'in fotoğraflarının bir
gözlemlerini bulgularını
ve temel
Ast
moleküllerin spiral ya da helezon bi
alan
çimli olduğunu fark ettiler. Model
ilci adet
Watson ile Crick, T'nin daima A'ya;
mercek altına yatırıldı: DNA
G'nin ise C'ye bağlandığına karar
uzun ve helezon biçimli şeker-asit
verdiler. Bu çözüm, karmaşık DNA
sarmalından oluşuyordu. Sarmallar,
molekülünün hücre bölünmesinde
spiral merdiven gibi birbirlerine do
kendisini kopyalarken neden çok az
lanıyorlardı ve her basamakta başka
hata yaptığını açıklıyordu. Çoğalma
bir kimyasal atom grubu çifti yer alı
ilci yarıya
yordu. Crick, Watson ve Wilkins
elementleri
sırasında uzun DNA ipliği
lıakkmda dahtı
ayrılıyordu, baz çiftleri birbirinden
ı 962'de çalışmalarına karşılık Fizyo
fazltı bilgi içiıı bkz.
kopuyordu. Yeni molekülü oluştu
loji, yani Tıp dalında Nobel Ödü
rurken bir baz yalnızca kendi karşılı
lü'nü paylaştılar. İçlerinden hiçbiri
ğına bağlanıyordu: A, T'yi; C ise G'yi
Fraııklin'in oynadığı rolden söz et
sayfa 137,
buluyor ve çiftler DNA'mn yeni mo
medi. Franklın ise J 958 yılında 37
lekülünü oluşturuyorlardı.
yaşında yumurtalık kanserinden ya
Ardından sıra, şeker ve nül<leik
294
şamını yitirdi.
asitle dolu, birbirine bağlı bu baz
Yeni DNA modeli, moleküldeki
çiftlerini kavramlaştırmaya geldi. Bu
her genin, hücrede yer alan çeşitli
konuda Watson ile Crick yarışta geri
amino asitlerden bir tanesini yapı
kalmış gibiydi. Sarmala geri dönen
landıracak komutları taşıdığın ı orta
California'daki Pauling öne geçmiş
ya koydu. Ancak bu amino asitler,
görünüyordu. İngiltere'deki Crick ve
DNA'nın bulunduğu çekirdekte de
Watson'a çok uzak olmayan bir la
ğil, hücre sıvısı, yani sitoplazmanın
boratuvarda Franklin de, gitgide
içindeydi. Birbirinden bağımsız çalı-
şan Amerikalı biyokiınyagerler Mahlon Hoag
ROSALIND FRANKLIN
land ile Paul Berg, sitoplazmadaki RNA sarmal larının amino asitleri yakalamaktan sorumlu ol
X-ışını kristalografisinin öncüsü
duklarını keşfettiler. Bu kısa RNA sarmalları nın, transfer RNA ya da tRNA denen farklı di
1920
ziınleri, farklı proteinlerin biraraya gelerek oluş
25 Temmuz'da Londra'da dogdu.
turduğu modelleri belirliyordu. tRNA'lar bir tür moleküler kuryeden bilgi alıyordu. Bunlara, mesajcı RNA ya da mRNA deniyordu ve görev leri DNA'yı "okumak"tı. tRNA sarmalları
1938 Cambridge, Newnham College'a girdi, de$1 bilim egitimıne başladı.
mRNA'ya bağlandığ111da, hangi proteiı1i oluş
1941
turmak için hangi amino asitleri biraraya getire
Cambridge' den mezun oldu ama üniversitede kalarak Ronald Norrish'in yanında, gaz fazı kromatografi� üzerine çalışmaya başladı.
cekleriı1e karar veriyorlardı. Genetik komutlar proteine yerleştirildikten sonra kod, yani orga nizmanın kalıtınu belirlenmiş oluyordu.
DERiNLiKLER VE AŞIR! UÇLAR Cari Woese'nin archaea'ların bir canlı olduğu
1942 Britanya Kömür Kullanımı Araştırma Birliği için kömürün fiziksel ve kimyasal yapısını inceledi.
sonucuna varmasından sonra kimse onların ne
1945
kadar farklı olduklarını, kaç değişik türleri oldu
Karbon ve grafit mikroyapılarını inceleyerek Cambrdige'de fiziksel kimya doktorasını tamamladı.
ğunu ya da kaç farklı yere yerleştiklerilli anlaya madı. Bu varlıklar çekirdeksiz olmakla kalını yor, sıcaklığın l 00°C'nin üstüne çıktığı derin deniz gedikleriı1de; Ölü Deniz'm tuz göletlerin de; Yellowstone'un kaplıcalarında; iı1ek ve ak
1947 Paris'teki Laboratoire Central des Services Chimiques de L'Etat'da x-ışını kristalografisi çalışmalarına başladı.
karınca bağırsaklarında ve yerill 3 kilometre ka
1951
dar altında yaşayabiliyorlardı. Yeralt111da bazıla
Londra, King's College'ın Biyofizik Laboratuvarı'na katıldı. Maurice Wilkins ile çalışmaya �adı.
rı yüz milyon yıl kalabiliyor, su, hidrojen ve kar bondioksit ile beslenerek 75°C'ye kadar yükse len sıcaklıklarda yaşamaY1 başarabiliyordu. Ya şam şartları düşünülerek kısa süre önce keşfedi len bu tip organizmaya
Bacillus infernus [ Ce
1952 X-ışını kristalografisini kullanarak ONA molekülünün sarmal yapısını en iyi şekilde ortaya koyan Fotoğraf 51 'i çekti.
hennem basili] adı verildi. Cornell Ünivcrsite
1953
si'nden Thomas Gold, tüm yeraltı mikropları
Londra, Birkbeck College'da Kristalografi Laboratuvarı'nda çalışmaya başladı. Tütün mozaik virüsünün moleküler yapı�nı araştırdı.
nın ağırlığll1ill , yer üstündeki organizmaların toplam ağırlığına eşit olabileceğini hesapladı. Araştırmacılar henüz yeni tür bulma işini ta
mamlamamışlardı. 2002'de genetikbiliıııci J. Craig Venter, yerküre okyanuslarının çeşitli liği konulu keşif seferi projesine katıldı. Özel ekip manla yüklü aracıyla Nova Scotia'dan yelken açan Venter, Atlas Okyamısu'nda Sargasso De nizi'ne doğru yol aldı. Yol boyunca her 200 mil-
1958 1 6 Nisan'da Londra'da yumurtalık kanserinden yaşamını yitırdı
1962 James Watson, Francis Crick ve Maurice Wilkıns, DNA'nın y,ıpı ve işleyişini keşfeden kişiler olarak Nobel Ödülü'nü payl�ıııl,ır Aıı çalışma Franklin'in Fotoğraf 51 'i üzerine yapılandırılmııtı
BiLİMiN SERÜVENi
DERİN DALIŞLAR Defin deniz keşfi �in �u!)a ve basJnca dayanıklı araçlann
geliştirilmesi beklendi. William Beebe ve mühendis Otis Banon
(solda) tarafından icat edil en batisfer. bir
gemiden aşagı sarkıtıldı.
de bir, 200 litrelik numune topladı.
munelerle de gerçekleştirdi.
Venter her mililitre deniz suyunda
Bu arada bilimciler hillil derin de
yaklaşık bir milyon bakteri ve on
niz yatağında, hatta daha derinlerde
milyon virüs olduğunu keşfetti. üç
keşfedilen çeşitliliği kavramaya çalı
yıllık deniz yolculuğu süresince bi
şıyorlardı. Bir archaean numunesi
liın tarafından bilinen genlerin sayı
olan "Strain 1 2 l " adlı bir mikrop
sını ikiye katladı. Okyanuslar yaşam
2003'te Massachusettes Üniversitesi
la ve önceden gözleınlenmemiş ya
mikrobiyoloğu Derek Lovley tara
şam formlarıyla kaynıyordu. Venter
fından keşfedildi. "Strain 1 2 l " okya
benzeri bir çalışmayı atmosferik nu-
nus tabanı çatlaklarındaki hidroter-
1935 - 1996 1935
1937
1937
1967
Amerikalı biyokimyager Wendell Stanley virüslerin kristalleştirilmesini gerçekleştirdi.
Ukrayna asıllı Amerikalı genetikbilimci Theodosius Dobzhanski, Genetik ve Türlerin Kökeni adlı kitapta evrim ve genetik mutasyon arasında baglantı kurdu.
Almanya dogumlu Britanyalı biyokimyager Hans Adolf Krebs, hücre solunumunun temeli olan sitrik asit döngüsünü keşfetn. Keşif ileride "Krebs döngüsü" adıyla anıldı.
Britanyalı biyolog John Gurden, bir pençe tırnaklı kurbagayı klonlamak için nükleer doku naklini kullandı. Böylece ilk kez bir omurgalı klonlaması gerçekleştirildi.
296
Y A Ş A M I N K E N DİSi
mal yarıklarda yaşıyordu. Yaşam
fıJ"ler yerküre üstünde mevcutsa, di
alanları, okyanus tabanının dört ki
ğer gezegenlerin yüzeyi altında da
lometre kadar altına inebiliyordu.
olabilir miydi? İnsan, yaşamın kö
Okyanus ortası sırtları boyunca uza
kenlerini anlamaya yaklaştıkça, yaşa
nan bu alanlarda yerküre tektonik
mın tanımı da gitgide genişliyor. De
plakaları
1000°C'lik
rek Lovley'e göre "Strain 1 2 1 ", "ya
mağına patlamaları yeni bir okyanus
şamın biraz daha geniş anlamıyla var
uzanıyor ve
olabildiği yere doğru bir pencere açı
tabanı oluştunıyordu. Lovley'in bulduf,'ll mikrop "yeni
yor"du.
bir solunum biçimi" örneği oluştu
Yaşam başlangıcının sırrı, derin
ruyordu: Tıpkı hayvanların oksijen
okyanus yarıklarında mı yatıyor? Ye
den yararlanmaları gibi besinini sin
rüstü ekosistemlerine kıyasla, yerkü
BAllsFER
dirmek ve yaşam enerjisi üretmek
re yüzeyinin yüzde 70'ini teşkil eden
Wıliam Beebe ile Otis
için demir kullanıyordu. 1 2 1 °C'de
ve ortalama dört kilometre derine
Barton batisll!f ie ilk
gelişmekte hiç zorluk çekmiyordu, ki
inen okyanuslardaki mikrobiyal ya
kez 1930'da 396
daha önceden bilinen mikropların
şam hakkında çok az şey biliniyor.
hiçbiri bu sıcaklıkta yaşamlarını sür
Okyanus ortası sırtı, gezegen boyun
düremiyordu. Mikrop adını bu yük
ca 70.000 kilometrelik alana yayılır.
metre derine daldılar. Bu çelik nan içinde kl!$fe çıkmanın
sek sıcaklık derecesinden almıştı.
Güneş enerjisi ise yüzeyin ancak bir
Sıcaklık başka nedenlerden dolayı
kaç yüz metre derinine iner. Tabana
da önemliydi: Birincisi, Louis Paste
doğru uzanan soğuk sularıyla derin
ur'ün zamanından beri, cerrahi alet
likler, hayatta kalmayı başarabilen
ler 1 2 1 °C'de sterilize ediliyordu.
her şeyin zifiri karanlık içinde ve yü
İkincisi, yaşamın ilk kez hidrotermal
zeyiı1 bin katı kadar basınç altında
yarık benzeri ortamlarda başlamış
yaşadığı, buz gibi soğuk yerlerdir.
olabileceği konusundaki tartışmalar
1884'e kadar okyanus derinlikleri
gittikçe şiddetleniyor, söz dönüp do
nin yaşanılmaz, ölü bölgeler olduğu
laşıp bu gibi sıcaklıklarda yaşamın
varsayılıruştı. Ancak bu tarilite Fran
var olup olamayacağı noktasında tı
sız biyolog A. Certes yaklaşık 5000
kanıyordu.
metre derinlikte bazı mikroplar keş
Bu tür olağanüstü "ekstremo-
geliıdigi bOyilk riskler nedeniyle batish!M yerini daha giMnli olan batiskap ile mezoskaf aldı.
fetti. Okyanuslll1 yaşanılırlığına iliş-
1974
1977
1996
Afrika'da bulunan ve lucy adı verilen Hominid fosili insanın kökeni hakkında yeni bilgiler edinilmesini �ladı.
Galapagos Gedi�i'nde yer alan sualtı hidrotermal yarıkların civarında kemosentetik temelli hayvan toplulukları keşfedildi.
Dolly adlı koyun lngiltere'de dünyaya geldi; yetişkin bir memelinin hücrelerinden yaratılan ilk klon.
297
BiL i M i N S E R Ü V E N İ
Y A Ş A M I N K E N DiSi
DERiNLERE İNMEK Derin deniz araştırma denizaltısı Alvin, ilk dalışını 1 974'te gerçekleştirdi ve o
günden sonra 4.500 metre derinlere inerek
dünya okyanuslarında gezdi. Alvin gezileri sırasında hidrotermal yarıklar ve derin okyanus sınları keşfetti.
298
kin daha fazla kanıt ise İngiliz gemi si Clıallenger'in yolculuğuyla ortaya çık tı . Gemi 1872 ile 1876 arasında
ma yapıldı.
denizlerde yol aldı ve 100.000 kilo metreden fazla bir alandan numune
la bir gemiden okyanus yüzeyine in
lombozundan dışarı
derin deniz keşfi 1934'te,
dirilmişti. Gemiye bağlı bu araca
bakarak notlar aldı ve gözlemlediği canlıl ara ilişkin
Amerikalı hayvanbilimci William
manevra yaptırmak zor ve tehlikeliy
dramatik kayıtlar tuttu.
Beebe ile mühendis Otis Barton'un
di. Palamar kesildiği takdirde ise ba
İsviçre dof,'l!mlu Belçikalı fizikçi
bir "batisfer" içinde 3000 metre deri
tisfer gülle gibi batacaktı. Kendine
Augustc Piccard, yaşamı boyunca
ler topladı. Bu deniz yolculuğunun
ne inmesiyle başladı. Küre biçiminde
özgü üslnbuyla aynı zamanda bir ya
kendi tasarladığı sıcak hava balorıla
sonunda 50 ciltlik bilimsel raporla-
çelik bir araç olan batisfer, palamar-
zar olan Beebe, dalış sırasında aracın
rının içinde atmosferi inceledikten
İnsanın
299
BiLiM iN SERÜVENi
sonra, bu kez l 953'te "batiskap"ıyla
deniz yatağından fışkıran, sıvıda çö
deniz yüzeyinin 3000 metre altına
zünmüş hidrojen sülfid ile metan,
indi. "Batiskap" kelimesi Yunanca
yaşamı desteklemeye yetecek kadar
daki bat/ıos (derin) ve
enerji sağlayabilirdi.
skaphos (araç)
sözlerinden türetilmişti. Denizaltı
Varsayım doğruysa, bu deniz ya
şeklindeki bu küçük dalına aracı
tağı ekosistemleri özgün bir dizi
pervaneyle çalışıyor, içi sıvı dolu bir
adaptasyonu temsil ediyorlardı. Söz
yüzey ağırlığına bağlı olarak aşağı
konusu adaptasyon sırasında kimya
l 960'da, ölümünden
sal enerji ve kemosentez, ışık enerjisi
sarkıtılıyordu.
iki yıl önce, Piccard, oğlu Jacques ta
ile fotosentezin yerini alıyordu. Sıcak
rafından idare edilen ikinci bir batis
sudaki sülfidlerin oksidasyonundan
kabın, Guaın yakınındaki Mariana
enerji elde eden "Strain 1 2 1 " gibi ısı
Çukuru'na (yani yerküre üstündeki
ya dayanıklı mikroplar, tüm sistem
en derin noktaya) yaklaşık 1 1 bin
için biyolojik bileşenler yaratıyor ve
metre derine indirilişini gururla izle
bu besin zincirinin temelini oluştu ruyordu. Bu kemosentetik mikrop
di.
l 977'de iki yerbiliınci, Alvin adlı bir Fransız-Amerikan ortak araştır
olan serbest organizmalar olabile
ma denizaltısıyla Ekvador açıkların
cekleri gibi, besin zincirinin daim üs
daki Galapagos Gediği'nde daldılar.
tündeki hayvanlarla sembiyotik ilişki
Manevra kabiliyeti oldukça yüksek
de sürdürüyor olabilirlerdi.
olan denizaltı aracı 7.5 metre boyım
Bazı mercan türleri, kendi içlerin
daydı. iki yerbiliınci denizin 2.5 kilo
de yaşayan mikroskobik "zooxant
metre altmda sıcak su kaynakları ve
hellae"lerin sağladığı oksijen ve atık
tuhaf deniz yaşamıyla dopdolu bir
maddelerle yaşarlar. Benzeri şekilde
alan keşfettiler. Her ne kadar bilim
hidrotermal yarıklar çevresinde ya
ciler derin okyanus sırtlarında jeo
şayan "fantastik tüpkurtları"nın ya
termal yarıklar olabileceğini -<leniz
şamı da sembiyotik mikroplarına
tabanındaki çatlaklardan dışarı aşırı
bağlıdır.
ısınmış stıların fışkırdığı sıcak su
Ağzı, midesi ve bağırsağı bulun
kaynakları- tahmin etseler de, 300°C
mayan tüpkurtları, solungaçlarında
ısıyla kaynayan bu sülfürlü ortam
yaşayan ve sudaki oksijen, karbondi
larda yaşam btılmayı beklemiyorlar
oksit ve hidrojen sülfitli emen tüylü,
dı. Ne var ki btılmuşlardı: Egzotik is
kırmızı, hemoglobin zengini lifimsi
tiridyeler, yengeç.ler, dev midyeler,
canlılar olmasa, açlıktan ölürlerdi.
iki metre boyunda tüpkurtları, deniz
Tüpkurdunun kalbi bu çözünmüş
aneınonları, hatta büyük balıklar.
gazları, kurdun bedeninin büyük
Bu canlılar nasıl hayatta kalıyor
kısmını kaplayan bir keseye <luğru
du? Söz konusu canlı toplulukların
pompalar. Kesede içi bakteri dolu
ilki keşfediliğinde Alvin'de bu
çok sayıda hücre vardır. Bakterilerin
dan
Corliss,
miktarı 30 gramlık doku başına 285
1 98 1 'de bir görüş ileri sürdü: Güneş
milyardır. Kendi yaşamları için ge
ışığınm yokluğunda, ısının yanısıra
rekli oksijen ve hidrojen sülfide kar-
lunan
300
lar, yarıktaki yumuşakçalara yem
yerbiliınci
John
YA Ş A M I N K E N D i S i
KAPLICALAR Yellowstone Millı Parkı'ndaki kaplıcalar s«)uk kış gününde bile etkinliklerini yitirmez, aşırı sıcaklara dayanabilen bakteıi ve archaea bazlı yaşam formlarını d€steklerler.
şılık bu bakteriler organik karbon
taşıyan neredeyse suıırsız miktardaki
sentezler ve bununla hem konakçı
mineralden yararlanma biçimleri,
kurdu, hem de kendilerini beslerler.
bu keınosenteti.k ekosisteınleri her
Sözkoııusu ekosistemleri.ıı hiçbiri,
hangi bir mercan kayalığı kadar ve
karasal ekosistemde yer alan türlerin
rimli kılar. 1970'1erin sonundan bu
çeşitliliğine sahip olmasa da, sülfid
yana keşfedilen 200 kadar yarık böl-
301
Bi L i M i N S E R Ü V E N i
BÜYÜK KIRMIZI LEKE Voyager 1 uzay aracı 1977'de Jüpiteı'in yanından geçerken, dünyadan yüzlerce yıldır gözlenebilen yüksek basınç fırtına' Büyük Kırmızı Leke'nin bu fotoğrafını çekti ama yaşama dair herhangi bir ize rastlamadı.
Bilimciler koıullan daha elverişli d iger ortamlarda yaşam aramayı sürdürüyorlar.
gesinde,
çoğu
önceden
bilinen
mamen kopuk mu? Belki de tama
Okyanus, Hint Okyanusu ve Atlas
men değil. Deniz suyundaki karbon
Okyanusu'nda uzanan bu alanlar
dioksit, yüzeydeki yaşamdan gelir.
Galapagos'tan ALlantik ortasındaki
Ayrıca, görünüşe bakılırsa bu hidro
devasa Kayıp Şehir'e kadar
çeşitlilik
tcrmal varlıkların larvaları da sığ su
gösteriyordu. Ayrıca deniz yatağının
lara sürüklenerek, yukarıdan gelen
sülfid ürettiği keşfedildi ve yarıklar
lerle beslenebiliyor. Ancak yine de
dan uzak olan alanlarda da çeşitli ke
kemosentetik yaşamın keşfi bilimci
mosentetik topluluklar bulundu. Bu topluluklar, yerküre üstünde
302
süregiden ışık kaynaklı yaşamdan ta
300'den fazla tür belirlendi. Büyük
leri yaşam olanağı içeren koşulları yeniden düşünmeye ve yaşamın kö-
YAŞAM I N K E N D i S i
kenine ilişkin teorileri yeniden yapı
dışı organik yaşam biliminin gelişi
landırmaya sevk etti. Hu yarık habi
mine önayak oldu. Astrobiyologla
tatları en temel elementlerden yaşam
rın amacı insanımsı Marslı ya da Ve
ilk kez bu
nüslülerle iletişim kurmak değil, gü
tür yerlerde ya da koşullar altında mı
neş sisteminde ya da Samanyo
gelişti?
lu'nda, fotosentezin değilse de, ke
üretiyorlar. Acaba yaşam
Yarıkların, yerküre üstünde çeşitli
mosentezin bir zamanlar yaşamı
yaşamların gelip geçtiği dönemler
desteklemiş olabileceği yerleri ara
boyunca varlıklarını sürdüren, çok
mak. Diğer bir deyişle, eskiden yaşa
eski oluşwnlar olduğu şüphesiz. Sı
mı destekleyemeyecek kadar sıcak,
cak yarıklar ile soğuk okyanus suları
soğuk ya da kuru olduğu düşünülen
arasındaki ısı farkı, organik molekül
ancak yerküre üstündeki "ekstremo
ler için bir gelişim ortamı mı yarattı?
filik" yaşamın keşfinden sonra ya
Söz konusu ısı-sever bakteri ve arc
şam ortamı olarak görülen yerleri.
haea'ların yaşayan en eski canlılar ol
Şimdiye dek yerküre ötesinde bu
duğu kesin. Aynı zamanda adaptas
tür bir yaşama rastlanmadı ama
yona en yatkm canlılar olmaları da
-uzay araçlarının Mars'ı ve Jüpiter
mümkün.
ile Satürn uydularını daha yakından
Deniz tabanının altında ve sert ka
incelemesiyle- elde edilen ipuçları,
yaların içinde de yeni canlı topluluk
merak uyandırıcı nitelikte. Örneğin,
ları keşfediliyor. Buralarda bulunan
Satürn'ün küçük uydusu Encela
bakteriler hidrojenin karbondioksit
dus'un üzerinde görülen su buharı
le tepkimesinden enerji üreterek or
gayzerleri yaşam habercisi olabilir
taya metan ve su çıkarıyorlar.
mi? Burıların çok zorlu ortamlar ol
Oregon State Üniversitesi'nden
duklarına şüphe yok, ama bizler,
Stephen Giovannoni kısa süre önce
bundan çok da uzun olmayan bir sü
Büyük Okyanus tabanının 300 met
re önce yerküre üstündeki aşın ko
re kadar altında yaşayan bir bakteri
şullara sahip ortamları da yaşama el
toplului:,'11 keşfetti. Giovannoni'nin
verişsiz olarak görüyorduk.
bulduğu mikropların her biri tama
Evren organik moleküllerle dolup
men farklı bir türe ait ve bu derin de
taşıyor. Güçlü uzay teleskopları on
niz topluluğunun diğer derin deniz
ları, yüz milyonlarca ışık yılı ötedeki
bakteri topluluklarıyla ortak hemen
genç yıldızları kuşatan bulutların
hiçbir özellikleri yok.
içinde keşfettiler. Kim bilir, belki bu
Sayısı en fazla olan tür -birlikte
moleküller, kuyrukluyıldızların üze
tepkimeye girerek amonyum oluştu
rinde galaksilerarası yol alıyorlardır.
ran- hidrojen ile nitratın etkileşi
Yaşam olasılığına ilişkin anlayışımız
nıinden enerji üreten bir bakteri tü
daha yeni başlıyor olabilir.
rü. Bu keşif, güneş enerjisinden ba ğımsız, devasa bir ekosisteme doğru hafifçe aralanmış bir kapı olabilir. Hunun gibi tüm yeni ve sıradışı bulgular astrobiyoloji, yani yerküre
303
B i L i M i N SERÜVENi
ÖNCEKi SAYFALAR Evrenin bu alegorik canlandırmasında, Adem (Güneş) ve Hawa (.Ay) Cennet Bahçesi'nde. Tanrı'nın iki yanında resmediliyor. Her figür sembolik bir takımyıldız"'
ilişkilendirilmiş. Yıldızların ötesinde ise cennet yer alıyor.
Tscıac Newtotı lıakk111da dalıa fazla bilgi içitı bkz. sayfa ı75-177.
D Ü N Y A VE AY
EFSANEDEN BiLİME Dünya'nın başlangıcına ilişkin öy küler dünyanın dört bir yanındaki efsanelerde tekrar tekrar anlatılmış tır. Navajolardan Budistlere çeşitli kültürlerdeki yaratılış efsaneleri, Dünya'nın varoluştan önce varol muş yüce bir varlığın zihninde bi çimlenişini tarif eder. Yahudi-Hıris tiyan Tanrısı bazen dünyayı hiçlik ten metodik olarak tasarlayan ve in şa eden bir mimar olarak betimlenir. İzlanda, Norveç, Yunan, Japon, Çin ve Babil mitolojileri yaratılışın kaos tan ortaya çıkışını arılatır. Özetle, dünyanın görünüşünü ha yal etmek ve ortaya çıkışını açıkla mak temel bir insani dürtüdür. Ne var ki bilim, bu tür imge ve açıkla maların nicel bulgularla örtüşmesini gerektirir. Oysa güneş sistemimizin gizeıııli işleyişine ilişkin sırlan çöz meye yardımcı olabilecek teoriler, aygıtlar, sağlam ampirik kayıtlar ve gözlem ilkeleri ancak 18. yüzyılda geliştirildi. 1687'de lsaac Newton'un Princi pia'smın basılmasıyla, göksel meka niklere ilişkin temel kavramlar anla şılmaya ve kabul edilmeye başlandı. 1700'lerin ortalarına gelindiğinde ise
DÜZ DÜNYA Günümüz sanatçılarından
biri,
antik dönem insanlarının ço?ıunlukla inandıgı düz dünya görüşünü
resmetti.
Bilinen dünyadan ayrılan gemiler köşeden aşağı da(jru tehlikeli
bir
yolculu�a ilerliyor.
güneş, ay ve gezegen hareketlerinde ki küçük sapmaları mantıklı bir şe kilde açıklayan gezegen tabloları or taya çıkmıştı. Bu tablolar daha önce kilerden çok daha doğruysa da, gü neş sistemi mekaniklerinde hala açıklanınamış birtakım anormallik ler vardı. Örneğin, gözlemler Jüpiter ve Ay'ın kendi yörüngelerinde gide rek hızlandıklarını, Satürn'ün ise gi derek yavaşladığını gösteriyordu. Bu
eğilimler devam ederse, Jüpiter'in yörüngesi küçülecek, Satürn'ünki ise yavaş yavaş genişleyecekti. En so nunda Jüpiter döne döne Güneş'in içine çekilerek yok olacaktı. Satürn ise güneş sisteminin dış kısımlarına sürüklenecekti. Öte yandan Ay da döne döne Dünya'nın içine çekile cekti. Gözlemlere bakılırsa, güneş sisteminin sonu hiç de iyi değildi. Üç büyük matematikçi -Leon-
hard Euler, Joseph-Louis Lagrange ve Pierre-Simon Laplace- bu prob lemi ele aldı. Yapılan çalışmalar, ge zegen hareketlerinde iki tür değişeni ortaya çıkardı. Bunlardan periyodik değişim denen ilki, nispeten çabuk bir şekilde yavaşlıyordu. Seküler de ğişim denen ikincisi ise kalıcı deği şiklikleri temsil ediyordu. Hatta Eu ler bunların geri döndürülemez ol duğuna inanıyordu. Bir gezegenin
MÖ 1800 - MS 132 civarı MÖ
540 civarı
M Ö 1800 civarı
MÖ
Çinliler deprem kayıtları
Var olan en eski harita,
Yunan düşünür Ksenofa
tuttular.
1150 civarı
MÖ
450 civarı
MÖ
235 civarı
MS
132
Yunan tarihçi Herodot,
Yunan düşünür
Çinli mühendis Chang
Turin Papirüsü, il. Ramses
nes. deniz kabuğu fosilleri
küre şeklinde olabileceğini
depremlerin, karaların
Eratosthenes dünyanın
döneminde Mısır' da
nin, onları toprak altına
düşündü. Bu düşünceye,
bıçımini ciddi şekilde
çevresini hesaplamak üzere
Heng bilinen ilk deprem kayıt cihazını geliştirdi.
yapıldı.
gömen büyük bir selden
tutulma sırasında Ay'ın
değiştirebileceğini ileri
deney gerçekleştirdi.
Cihaz insanlar tarafından
kaynaklandığını ileri sürdü.
üstüne düşen Dünya
sürdü.
Ortaya çıkan tahmini
hissedilemeyecek kadar
Bu gözlem Giovanni Boc
gölgesinden dolayı
sonuç, gerçek sayıdan
caccio tarafından 1 300'1er
varmıştı.
yalnızca yüzde 1 5 oranında
küçük hareketleri tespit edebiliyordu.
de doğrulandı.
306
Mö 530 civarı Samoslu Pisagor Dünya'nın
büyüktü
307
Bi L i M i N S E R Ü V E N İ
yörüngesinin değişimine sebep ola cak kadar bile ileri gidebiliyorlardı. Biz bugün Jüpiter ve Satürn'ün gö rünürdeki hızlanışı ve yavaşlayışını farklı şekillerde anlıyoruz, 18. yüzyı la göreyse bwtlar sektiler değişintlere örnekti. l 772'ye geldiğinde, Laplace iki ge zegen arasındaki yerçekimsel güçle rin bir gezegenin yörünge periyodu mı kalıcı olarak değiştiremeyeceğini kanıtlamıştı. Lagrange'ın çalışmala rından yola çıkan Laplace, daha son ra Jüpiter, Satürn ve Ay'ın yörünge lerinde görülen sektiler değişimlerin aslında çok uzun zaman aralıklarına yayılan periyodik değişintler olduğu mı kanıtlamıştı. Yaptığı hesaplama lar, Jüpiter ve Satürn yörüngelerin deki değişikliklerin aşağı yukarı 900 yıllık bir periyod içinde gerçekleşti ğini, bu yüzden de kalıcı gibi görün düğünü ortaya çıkardı. Laplace 1 796' da yayııtlanan Expo sition du systeme du monde (Dünya Sisteminin Açıklanışı) adlı eseriyle Newton'un sistemini geniş bir kitle ye tanıttı. Daha sonraki eseri Traite du mecanique celeste (Göksel Meka nik/er Üzerine inceleme) ile ise, İngi liz ve Amerikalı astronontlara ken disinin ve çalışma arkadaşlarının ge liştirmiş olduğu yöntemlerin ayrm tılı taslaklarını sundu. Çalışına, araş tırmacılar için paha biçilmez bir eser haline geldi. Ayrıca Laplace'ın yö rüngesel değişimler üzerine çalışma ları, onu güneş sisteminin hem sabit bir modelini, hem de varoluşundaki ilk anlarda neye benziyor olabilece ğinin bir modelini geliştirmeye yön lendirdi. Laplace dev bir gaz bulutu ya da bulutsunun güneş çevresinde
308
yavaş yavaş döndüğüne ve gezegen lerle uydularının bu bulutun içinde yoğunlaşarak oluştuğıına inamyor du. Bugün astronomlar güneş siste minin yavaş yavaş dönen, küremsi biçimli bir yıldızlararası toz ve gaz btılutunun yoğurılaşmasıyla oluştu ğuna inanıyorlar. Sözkonusu bulut büyük olasılıkla, kendi kütleçekimi nin etkisiyle sıkışmaya başlayabile cek kadar yoğundu, ancak yakındaki bir olaydan (örneğin bir yıldızın sü pernova patlamasıyla ölmesinin) ge len basınç dalgasının, çöküşü başlat mış olması daha büyük bir olasılıktı. Bulutsu çökme esnasında ısınma ya ve daha büyük bir hızla dönmeye başladı. Bu dönüş, bulutu yavaş ya vaş yassılaştırarak zamanla disk hali ne getirdi. Diskin merkezine doğru fırlayan madde, düşerken giderek hızlandı. Atomlar birbirleriyle çarpı şarak kinetik enerjiyi ısıya dönüştür düler. Merkezinde daha çok madde biriken disk, zamanla daha hızlı dönmeye başladı, daha da küçüldü ve sıcaklığı ile basıncı iyice tırmandı. Bu arada, diskteki gaz da düzenli aralıklarla merkezden dışarıda top lanmaya başladı. Bu malzeme so nunda gezegeıtleri oluşturdu. Nihayetinde diskin merkezinde bir öncüyıldızm oluşmasına yetecek miktarda madde toplandı. Hidrojeni füzyonla helyuma dönüştürmeye başlamak için gerekli sıcaklık ve ba sınca erişmesiyle birlikte, ilksel gü neşin nükleer kazanı ateşlenmiş ol du. Genç güneşin yoğun ısısı, yakı nındaki su bt1Zu ve donmuş karbon dioksit zerrelerini buharlaştırdı. Bu maddeler gelişmekte olan sistemin
D Ü N Y A VE AY
ÖLÇÜMLER Rölyefte resmedılen Asur hükümdan Asurbanipal atlı arabasıyla ne kadar uzaklara gitmişti? Klasik dönemde pek çok birbirinden farklı ve hatalı mesafe birimleri kullanıldı. Günümüzde uluslararası kuruluş, zaman, uzunluk, agırlık ve d� <'çümler �in
tit� standartlar belirl'ıor.
sadece dış kısunlarında varlıklarını
şa ve dünyanın işleyişine ilişkin bir
sürdürebilirken, sert silikatlar bunu
öyküdür. Bazı yönlerden ise, her
diskin herhangi bir bölümünde ger
hangi bir efsaneden son derece fark
çekleştirebilirdi.
Minicik zerreler
lıdır, çünkü matematiksel doğrula
çarpışa çarpışa giderek daha büyük
nabiliğe sahiptir ve kuşaklar dolusu
nesneleri ol uşturdular ve zamanla
gözlemci ve teorisyenin ayrıntılı ka
gezegenleri ortaya çıkardılar: Yerkü
yıtlarıyla özenle karşılaştırılmıştır.
re benzeri kayalık gezegenlerden
insanın evreni, özellikle de geze
( Merkür, Venüs, Yerküre, Mars)
genimizi ve uydusunu kavrayış biçi
oluşan bir iç güneş sistemi ve gaz
mi, son birkaç bin yılda efsaneden
devlerinden (Jüpiter, Uranüs, Nep
bilime doğru evrildi. Burada anlattı
tün) oluşan bir dış güneş sistemi.
ğunız öykü, bu fikirlerin ve artların
Bazı yönlerden bu görüş, yaradılı-
daki inanışların değişimi üzerine.
309
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N İ
SU SAATi
YERKÜREYİ ÖLÇMEK
ise Dünya'nın hiçbir şey tarafından
Dünya'nın şekline ve büyüklüğüne
desteklenmeyen, derinliği eninin üç
ilişkin ilk görüşler arasında muaz
te birine eşit, düz bir silindir olduğu
zam farkWıklar vardı. En eski Yu
nu düşünüyordu. Dünya'nın boş
nanlar Dünya'nın düz olduğunu
lulcta asılı durduğu ama evrendeki
Zamanın geçişi birkaç
varsaymışlardı. Gezegeni destekle
bütün diğer nesnelere eşit uzaklıkta
şekilde
yen şeyin ne olduğunu sorgulamış,
olduğu için yerinde kaldığı fikrini
hesaplanabili)ordu.
nasıl dengede durduğunu merak et
ortaya atnuştı. Ayrıca dünyanın su
Bunlardan biri damlayan
mişlerdi. Dünya'nın şekline ilişkin
ya da başka bir element değil; bir
suydu. Atina'da MO
ilk kayıtlar Homeros'un şiirlerinde
ruhsal güç, her şeyin nedeni olan,
yakla�k 50 civannda
yer alır. Bu şiirlerde dünya, etrafı ok
her şeyin içinden doğduğu ve so
inşa edilen Rüzgarlar
yanusla çevirili düz bir disk olarak
nunda her şeyin içine gittiği bir son
Kulesi'nde, buradaki
tarif edilir.
suzluk tarafindan desteklendiğine de
temsile benzer,
Miletli astronom Thales, Dün
inanıyordu.
karmaşık. bir su saati
ya'nın düz olduğunu ve suyun üze
Mi!etli Anaksimenes Dünya'mn
bulundugu
rinde durduğunu ileri sürmüştü.
geniş ve düz olduğuna ve hava tara
düşünülüyordu.
Thales'in öğrencisi Anaksimander
fından desteklendiğine inanıyordu. Kolofonlu Ksenofanes, Dünya'nın üst suıırının ayaklarımızın altında, yeryüzünün havayla buluştuğu yer de olduğunu, alt kısmın ise aşağı doğru sonu gelmez bir şekilde uzan dığını ileri sürmüştü. Küresel bir Dünya'ya il işkin ilk fi kir, Mô 6. yüzyılın ünlü Yunan düşü nür ve matematikçisi Pisagor'a atfe dilir. Zamanının ilerisinde bir düşü nür olan Pisagor, Dünya'yı bir dizi biçim, tekrarlayan kalıp ve ritmik devre olarak görüyordu. Ay ve Gü neş gibi diğer gök cisimlerinin yuvar lak olduğunu, tutulmalar sırasuıda Ay'ın ve Güneş' in üzerine vuran göl gelerin de yuvarlak olduğunu kay detti. Ayrıca ufuktaki gemileri gözle di. Tüm fenomenler onu Dünya'nın bir küre olduğu sonucuna götürdü. Küresel bir JJünya fikri, MO 8. yüzyılda yaşamış olan birkaç başka Yunan düşünürüne de atfedildi. MO 5. yüzyılda eser veren filozoflaruı bi yografi yazarı Diogenes Laertius, Dünya'nın bir küre olduğunu hem
310
Parmenides, hem de Pisagor'tm bildiğini söyle mişti. Aristoteles'in MO 4. yüzyıl tarihli
Üzerine
JOHN HARRISON
Gökler
adlı kitabı, Dünya'nm küre biçiminde
olduğunu ilan etmekle kalmayıp, bu önermeye
Deniz saatlerinin mucidi
bir kanıt da sunmuş olan, bilinen en eski eser
1693
dir.
24 Mart'ta lngiltere, Yorkshire, Foulby'de dogdu.
Dünya'nın küresel biçimini ve evrenin mer kezindeki sabit yerini açıklamak için Aristoteles daha ağır elementlerin merkeze doğru hareket etme eğilimi gösterdiğini öne sürdü. Tıpkı Pisagor gibi o da bir Ay tutulması sırasında yer
1713-17 Tamamen ahşaptan üç saat inşa etti.
1730 Bulgularını Kraliyet astronomu Edmund Halley ile paylaşmak
kürenin yuvarlaklığını kanıtlamak için onun Ay
üzere Londra'ya gitti. Dogru işleyen bir deniz saati inşa ederek
üzerine vuran gölgesini kullandı. Bu gölgeler
Boylam ödülü'nü almayı ümit ediyordu.
daima yuvarlaktı, ayın evreleri sırasında aldığı çeşitli düz kenarlı, içbükey ve dışbükey şekiller den farklıydı. Aristoteles, kuzeye ya da güneye doğru hare ket edildiğinde, gökteki yıldızların konumları nuı değişiyor gibi göründüğünü biliyordu. Ku zeye gidildiğinde gökyüzünün güney kısmında
1735 ilk deniz saati girişimi olan Hl 'i tamamladı.
1736 Londra'dan Lizbon'a ve sonra tekrar geriye do\)ru uzanan
1 .700 deniz millik sefer sırasında H1 'i test etti.
ki yıldızlar ufka daha yakın görünür, hatta uf
1737
kun altında kaybolurken, gökyüzünün kuzey
H1 'den daha saglam tasarladıgı H2 üzerinde çalışmaya başladı.
kısmındaki yıldızlar ufkun üzerinde giderek yükseliyordu. Güneye gidildiğinde ise bunun tam tersi durum geçerl iydi. Aristoteles, bu göz lemlere dayanarak Dünya'nuı küre biçiminde olduğu sonucuna vardı. Hatta Dünya oldukça
1740 H2'nin tasarımındaki hataları fark ederek H3 üzerinde çalışmaya başladı.
1753
küçük bir küreydi çünkü nispeten kısa bir me
Kendi tasarımını takip ederek H4'ü iri bir cep saati biçiminde
safe ilerlemek bile yıldızlaruı konumlarının fark
tasarlama� için John Jefferys'i görevlendirdi.
edilir biçimde değişmesine neden oluyordu. Aristoteles'ten bir yüzyıl sonra, Eratosthenes, Dünya'nın çevresini hesapladı. MO 276 civarın da Cyrene'de (bugünkü Libya) doğan Eratost henes, bir astronom, coğrafyacı, atlet, filowf, şa ir ve matematikçiydi. Ayrıca bir pentatlon şam piyonuydu. İki lakabı vardı. Bunlaruı
ilki, atletik
yeteneğinden dolayı Pentatlos'du; diğeri ise bir çok farklı �eyde ikinci iyi ulıııasııı<laıı dolayı, Ytman alfabesinin ikinci harfi olan Beta'ydı. Eratosthenes Atina'da yıllarca eğitim gördü. Matematikçi ve fizikçi Arşimet'in iyi arkadaşıy
1759 H3, Boylam Kurulu'nca belirlenen dogruluk standardına ulaşamadı. H4 tamamlandı.
1761-64 üglu H4 ile Mantik ötesi geçitlere giderek, cihazın güvenilirligini kanıtladı. Boylam Kurulu saatjn dogrulugundan şüphe ederek, ödülü vermeye yanaşmadı.
ım Kral 111 . George tarafından begenilerek sonunda Boylam Kurulu'ndan büyük miktarda para ödülü aldı.
dı. Aşağı yukarı 40 yaşındayken, Mısır'uı İsken
1776
deriye şehrindeki büyük kütüphanenin müdür-
24 Mart'ta, 83. dogum gününde, Londra Red Lıon Meydanı'ndaki evinde öldü.
BiLiMiN SERÜVEN İ
.. ....
312
···":
,. -·-
-
Fi . İ7.
D Ü N Y A VE A Y
lüğünü kabul etti. Bu bilimsel ku
ğer matematik ve bilimsel eserlerine
kendi zamanının en ileri öğre
erişimi olduğunu biliyoruz. Eratost
nm1
BOYLAM DAİRELERİ
nim merkeziydi: Sergi odaları, amfi
henes, 21 Haziran öğle vaktinde göl
1 690 tarihli bu dünya
leri, okuma odaları ve hem yerleşik
gelerin kaybolarak kuyu dibinin ay
haritası, kutuplardan
hem de konuk alimler için lojmanla
dın !anması için, öğle güneşinin tam
çıkan boylam
rı vardı. Kütüphanede bir dönem
Syene'nin tepesinde; ya da ufkun
çizgilerini gösteriyor.
700.000'in üzerinde papirüs tomarı
tam 90° üzerinde olması gerektiği
Boylam çizgilerine
bulunuyordu. Zamanın en büyük
sonucuna varmış olmalıydı. Aym ta
aynı zamanda
bilin1sel ve edebi eserleri, kütüphane
rih ve saatte iskenderiye'de, Eratost
meridyen denir.
müdürü olarak Eratosthenes'in eli
henes Güneş' in güney ufku üzerinde
nin altındaydı.
ulaştığı en yüksek noktaY1 ölçtü. Gü
Eratosthenes, Mısırın güneyinde
neş'in iskenderiye ve Syene'deki ko
ki Syene kasabasında (şimdiki As
numl arı
van) yapılan bir gözlemin haberini
derecenin çok az üstünde olduğunu
almıştı. 21 Haziran'da, Güneş gök
buldu -bu da bir çemberin çevresini
arasındaki
farkın
7
yüzündeki en yüksek noktasına ulaş
oluşturmak için gereken 360°'nin
tığında, tapınak sütunlarının gölgesi
aşağı yukarı ellide biriydi.
kayboluyor ve Güneş, bir kuyunun
Geometri yordamlaruu kullana
dibini tamamen aydmlatıyordu. Bu
rak Dünya'nın çevresini hesaplamak
hikaye Eratosthenes'in ilgisini çekti
için Eratosthenes'in İskenderiye ile
ve ona aym etkinin İskenderiye' de
Syene arasındaki mesafe bilgisine ge
de gözlenip gözlenemeyeceğini dü
reksinimi vardı. Şehirler arasında gi
şündürdü.
dip gelen karavanlar kabaca 5000
llONrAMt ÇMlll � ekvatoral çevresi 40.076, 59
21 Haziran'da tam öğle vaktinde
stadya'lık (ölçüm çubuğu) bir tah
kilomeUe; lwtupıal Çewl!5İ ise
İskenderiye'de gölgelerin Syene' de
minde bulunuyordu, bu da aşağı yu
40.009,152
olduğu gibi giderek kısalıp kaybol
karı 800 kilometre demekti. Bu me
kikımeln!dir.
madığını gördü.
safe 50 ile, yani bulduğu açısal farkla
Gün eş gökteki en
yüksek noktasına ulaştığında, ortada
çarpıldığında, Dünya'nın çevresi için
hala gözle görülebilir gölgeler vardı.
ortaya 250.000 stadya'lık (ya da
Eğer Dünya düz olsa, diye akıl yü
46.250 kilometrelik) bir değer çıkı
rüttü, her iki şehirde de aynı yüksek
yordu. Dikkate değer bir şekilde,
likte nesnelerin aynı boyda gölgeleri
Eratosthenes'in
olurdu. Oysa gölgelerin boyları fark
yüzde 15 kadar büyük bir sonuç ver
Dii11ya'11rn
lıydı. Bu yüzden de Dünya'nın eğik
mişti: Dünya çevresinin gerçek ölçü
evrendeki yerine
olması gerekiyordu. Eratosthenes
sü 40,076 kilometredir. Eratosthenes
ilişkin erken dönem
elindeki bu bilgiyle, Dünya'nın bü
basit Ôklidyen geometri ve zekice
Yunan görüşleri
yüklüğünü hesaplamaya koyuldu.
gözlem yoluyla, günümüzden 2 bin
hakkında dalıa
ytl kadar önce Dünya'nın büyüklü-
fazla bilgi içi11 bkz.
6'1inü hesaplamaY1 başarmıştı.
sayfa 26-27.
Eratosthenes'in izlediği yolun ay rıntıları bilinmiyor. Onun Dün
hesapları
sadece
ya'nın ôlçümü Üzerine adlı özgün
MO 3. yüzyılın bir başka astrono
eseri kaybolı1rnş durumda. Ancak
mu Samoslu Aristarkos, Güneş'in
kendisinin MO 300 civarlarında Ôk
evrenin merkezinde olduğunu ileri
lid'in çalışmalarına ve zamanının di-
süren ilk kişiydi. Aristarkos bir Ay
313
BiLİMİN SERÜVENİ
tutulması sırasında Ay'ın Dünya göl
ve bu yolculukların hepsi, Dün
gesinin içinden geçişini gözlemledi.
ya'nın biçinıi ve doğasını anlamaya
Bu gözlemlerin sonucunda, Ay'ın büyüklüğünün Düııya'nın üçte biri
katkıda bulunmuştur. Eratosthenes'in Dünya'nın bü
kadar olduğu tahmininde bulundu. Eratosthenes'in hesaplamalarını kul
yüklüğünü hesaplamasından 400 yıl
lanarak, Ay'ın yaklaşık 83.333 stadya
dolaşmıştı. Eski denizciler yollarını bulmak için kıyı şeritlerine yakın
( 1 3.333 kilometre) olduğu tahmi ninde bulwıdu. Bugün biz, Ay çev resinin 10.9 J 9 kilometre olduğunu biliyoruz. Aristarkl10s geometriyi ve Ay'ın evrelerini kullanarak, Dünya ile Ay ve Güneş arasındaki mesafeleri he sapladı. Hesaplarına göre Güneş
önce, Fenikeliler Afrika'nın çevresini
seyreder, onlara kılavuzluk edecek tanıdık nirengi noktaları ararlardı. Ayrıca varacakları yere doğru gitmek için iskandil --okyanus derinliğinin ölçümü- ve parakete hesabı -yıldız ve gezegen konumlarını temel alarak yapılan konum hesapları- da kulla
Dünya'ya Ay'dan yaklaşık 1 9 kat da ha uzaktı ve Ay'ın yaklaşık 19 katı
nırlardı.
büyüklükteydi. Aslında Güneş Dün ya'ya Ay'dan 389 kat daha uzaktır. Aristarkhos'un hesabı her ne kadar
rodot İskenderiye'den uzaklığı he saplamaya yarayan bir tarif yazmıştı. Pratikte, ucunda kurşun ağırlık bu
hayli yanlış çıkmış olsa da, Güııeş'iıı
lunan bir halat, okyanusun tabanına
Dünya'dan çok daha büyük olduğu nu gösteriyordu, bu da güneşmer kezli Güneş sistemi modeline doğru atılmış büyük bir adımdı.
YOLUMUZU BULMAK Akdenizliler denizci insanlardır. Ho meros'un destansı hikayeleri ve Mı sır hiyeroglifleri onların çok eskiden yaptıkları yolculuklara tanıklık eder
MO 4. yüzyılda Yunan taril1çi He
değerek 1 1 fersahlık bir derinlik gös terdiğiııde, İskenderiye'ye aşağı yu karı bir günlük yol kalmış demekti. Güneş ve yıldızlar da yol bulmada önemli rol oyııadı. Fenikeliler Asu (gündoğıımu) ve Ereb'den (günbatı ını), dört esas noktanuı ikisiııi, do ğuyu ve batıyı bulmakta yararlanı yor, geceleri ise yıldızlara, özellikle de Polaris'e, yani Kuzey Yıldızı'na
1546 - 1785 1546
1568
1600
1644
Alman hümanist Georgius Agricola, kapsamlı bir mineral sınıflandırma sistemini anlatan Fosillerin CJogası Üstüne'yi yazdı.
Flaman kartograf Gerardus Mercator, dümencilerin, pusula ayarı yapmak zorunda kalmadan düz hatlı rotalar belirlem�ni saglayan bir harita planı geliştirdi.
William Gilbert, elektrik ve manyetizma üstüne bir çalışma olan De
Rene Descartes, Principia philosophiae'de, yerkurenin ilk başta eriyik yapıda olabilecegine ve kabugun, soguma sürecinin bir sonucu olabilecegine ilişkin teorisini sundu.
314
magnete'yi (Mlknahs Üzerine) yayımladı.
D Ü N Y A VE A Y
ESKİ ÇAGLARDA DÜNYANiN ÇEKİRDEGi 1 664 tarihli yerkürenin
içini resmeden bu çizimde yeraltı gölleri ve nehirleri, kızgın bir çekird�in etrafını kuşatıyor.
bakıyorlardı. Dünya'nm coğrafi Ku zey Kutbu neredeyse doğrudan Pola ris'i işaret eder, bu nedenle de Pola ris bir tür işaret ışığı görevi görerek, üçüncü esas yönü gösterir. Üstelik Kuzey Yarımküre'de Pola ris sadece kuzey yönünü göstermek le de kalmaz. Ufka kıyasla konumu, enlemi de belirtir. Polaris'i tam tepe de, başucu noktasmda (ufkun 90° üzerinde) görmek için Kuzey Kut-
bu'nda olmak gerekir. Polaris başu cu noktasıyla ufkun ortasında (kuzey ufkunun 45° üzerinde) olduğunda, gözlemci 45° kuzey enlemindedir. Polaris tam ufuktayken (ufkun 0° üzerindeyken) ise, gözlemci Ekva tor'dadır. Güney Yarımküre'deki bir deniz yolcusu için Polaris görünür durumda bile değildir. Aslında, gü ney enlemlerindeki denizcilere tam güney yönünü gösteren tek parlak
1666
1686
1735
1785
Danimarkalı jeolog Nicola
Britanyalı gökbilimci
lngiliz meteorolog George
lskoç jeolog James
us Steno, üstüste konum lanma yasasını oluşturmaya
Edmond Halley, farklı
Hadley, atmosferik
Hutton, yerküre
bölgelerdeki etkın rüzgarın
dolaşımı, "havayı
yüzeyinin, günümüzde
başladı. Yasaya göre tortul
yönlerini gösteren bir
ekvatordan kutuplara
katmanlarda daha eski ka
dünya haritası oluşturdu;
taşıyan iri boyutlu hücreler"
bile görülebilen süreçler içinde, yavaş yavaş
yalar her zaman daha genç
ilk meteorolojik çizelgeydi
bakış açısıyla tanımladı.
oluştugunu ifade eden
kayaların altında görülür.
bu.
birörneklik teorisini geliştirdi.
31 '
D Ü N Y A VE AY
BiLiMiN SERÜVENİ
yıldız yoktur. "Cnıx" ya da Güney
DENİZ GEZGiNLERi
Haçı takımyıldızının "artı"sını oluş
Resimdeki gibi Fenike
turan parlak yıldızlar, güney gök
ticaret kadırgaları,
kutbuna, yani güney göğündeki yıl
MO 7. yüzyılda Akdeniz
dızların gidiyormuş gibi göründüğü
ticaret rotalarında yol
noktaya işaret eder.
alırdı.
MO 3. yüzyılda yazan İskenderiyeli şair Kallimakhos'a göre, Miletli Tha les İyonyalı askerlere, Küçük Ayı ta kımyıldızından yararlanarak yolları nı bulmayı öğretmişti. Küçük Ayı'da yer alan en parlak yıldızlar Küçük Kepçe ya da Küçük Vagon denen, yedi yıldızlık bir küme oluştururlar. Bu küme Kuzey Yarıınküre için iyi bir rehberdir çünkü Kepçe'nin haya li sapındaki son yıldız Polaris'tir (Kuzey Yıldızı). Denizciliğiyle ünlü bir halk da Vi kinglerdi. Yüksek kuzey enlemlerde, yaz aylarında günler uzun, geceler kısa olur. Güneş battıktan kısa süre sonra yeniden yükselir, daha da yük sek enlemlerde ise gece gökyüzü yaz
!arından bazıları Güney Pasifik ada
kara yakınlarında görülen dalga bi
ographica üç bölümden
ayları boyunca hiç tam olarak karar
larının halkıydı: Polinezyalılar, Mik
çimlerindeki değişimleri yorumlar
Tarillsel giriş, matematiksel coğrafya
maz. Onun yerine alacakaranlığın
ronezyalılar ve Melanezya!ılar. Nis
parıltısı göğü aydınlatarak, yıldızla
peten küçük, elle yontulmuş tekne
rın görülmesini engeller.
yalıları, denizlerde birılerce kilomet
yollarını bulmak için gökyüzü gözle
relik yol aldılar ve pek çok uzak ada
minin dışında yöntemlere gereksi
ya yayıldılar.
nim duymuştu. Bunlardan biri kuş
Kuzeyin insanları gibi, Polinezya
(yerküre ölçümleri de dahil) ve ülke
Hint Okyanusu'ndaki batı yöne limli akıntılar ise
6500 kilometre ka
dar güneybatıda yaşayan Madagas
lerin tanıtımlarını da içeren bir hari ta.
ERA10Sllaa
Tarihsel giriş bölümü Homeros ve
Yeıbilim çalıımalanna
kar halkının atası Endonezyalılara
Hesiodos'a ait coğrafi görüşleri anla
yaptıgı büıilk
seferlerinde yol göstermiş olabilir.
tıyor, ardından Eratosthenes'in za
katlcılara
manına dek uzanan dünya coğrafya
Eratos1henes'in
MO yaklaşık
1000 yılmda yaşayan
ragınen
lara dayalıydı. Doğal olarak bir deniz
War da yol bıılmak için kuşların dav
Homeros'un zamanında
çizilmiş
bilgisini veriyordu. Matematik bölü
ranışından yararlanırdı. Ayrıca ay
dünya haritaları Akdeniz Havzası et
yaıamı trajik biı;imde
kuşunun gagası doluysa, karaya ve
mü, küre biçiminde bir yeryüzü var
""' buldu.
yuvasına doğru gidiyordu. Ancak
rıntılı takımyıldız çizimleri içeren ve
rafındaki ülkelerin ötesine gitmez.
sayımına dayanarak haritalama ilke
Emostlıenes
gagası boşsa, denize doğru gidiyor
Samanyolu' na papağan ve çotira, su
Bu bölgeniıı halkı kendi kara parça
lerini anlatıyordu. Yengeç ve Oğlak
hayatının ""'
olmalıydı. Bazı kuzey gemilerinde,
kabağı ve köpekbalığını da dahil
larının "Oceanus Fluvius", yani ok
Dönencesi ile, kutuplar da dahil ik
yıllarında görme
kuzgun gibi karayı sevdiği düşünü
eden yıldız haritaları yaptılar.
yanus nehri denen suyla kuşatıldığı
lim kuşakları yine bu bülürıı<le yer
yeU!neginl yitirdi ve
na inanırdı.
alıyordu.
sonunda kendini
len kuşlar bulundunılur ve özellikle
Yol bulınada kuşlar ve yıldızlar
aç bırakılırdı. Bu kuşların salıveril
dan yararlanmış olsalar da Polinez
diklerinde en yakın karaya doğru
yalılar okyanus davranışlarını da ti
uçacaklarına inanılırdı.
tizlikle izlerdi. Etkin rüzgarlardan
Tarillin en büyük okyanus yolcu-
316
lerle yelken açan erken çağ Polinez
Kuzeyin denizcileri bu nedenle
lardı.
oluşuyordu:
yararlanır, su akıntıları boyunca ve
Kimi zaman yerbiliminin babası
Son bölüm ise balıda Herkül Sü
olarak da anılan Eratosthcncs, MO 3.
tunları ya da Cebelitarık'tan, doğuda
ilk dünya coğrafya haritasını yarattı. Hypomnemata ge-
eden!i< yaşamına ""'
bilinmeyen topraklara dek uzanan
verdi.
yüzyılda bilinen
açhga malıUm
haritayı içeriyordu. Homerik harita-
317
BİLİMİN SERÜVENİ
SANAT VE BİLİM
!arda olduğu gibi, bilinen kara par
MS 2. yüzytlda Batlamyus ilk dünya
Louis Leopold Boilly'ye
çalarının etrafını bir dünya okyanu
atlasını oluşturdu. Atlasta enlem ve boylam çizgileriyle birlikte 27 adet
ait ı 804 ıarihli bu
su kuşatıyordu. Ancak Eratosthe
tabloda, büyük Fransız
nes'in haritası doğu, güney ve kuzey
harita vardı. Kendisinden önceki as
heykelbraş Jean Anıoine
de, Homeros'un haritasından çok
tronomik gözlemlerden yararlanan
Houdon, Pierre Siman
daha ötelere uzanıyordu. Haritada
Batlamyus, enlemleri bugünkü ko
Marquis de Laplace'ın
ingiltere, İrlanda, Hindistan ve Sri
mımlarına yakın olarak çizecek bilgi
büstünü yapıyor,
Lanka ya da Madagaskar olabilecek
ye sahipti. Ancak dünya haritası hala
laplace'ın eşi ve kızlan
bir karanın kaba sınır hatları görülü
Akdeniz merkezliydi ve dış sınırlara
ise izliyor.
yordu.
doğru gidildikçe hayli güvenilmez bir
Her ülke ya da bölge matematiksel yöntemlere göre değil, elde edilen ta
Terra Incognita -bilin
mez diyarlar- ise dış sınırı oluşturu
nunlara göre şekillendirilmişti. İtaJya
yordu. Her şeye rağmen Batlam
bir çizme gibi; İspanya öküz postu
yus'un haritası, bilinen merkezi kara
üstünde; Sardunya ise ayak izi biçi
parçasını kuşatan bir okyanus res
nünde görünüyordu. Diğer bir de
metmeyen (biliı1en)
yişle Eratosthenes, harita
için bilinen
ilk haritaydı.
Haritada Oceaııus IııJicus (Hint Ok
dünyaya ait mevcut bilgileri topla
yanusu) ve Oceanus Occidentalis
mış ve derlemişti. Aynı şekilde flora
(Atlas Okyanusu) da dahil, denizler
ve fauna bilgileri ile, her ülke ya da
tek tek adlarıyla belirtiliyordu.
bölgeye özgü ürünler de haritaya da hil ediln1işti.
318
hal alıyordu.
Tıpkı yermerkezli evren modeli gibi, Batlamyus'un atlası da yüzyıllar
boyu standart kabul edildi. 10. yüzyılda ise İtal
COMTE DE BUFFON
yanlar oldukça ayrıntılı açıklamalar, okyanus derinlik ölçümleri ve kıyı tanmılannı içeren ha ritalar üretmeye başladılar. Bundan üç yüzyıl
Doğa tarihçisi
sonra mesafe ölçeklerini ve kerterizleri de göste
1707
ren deniz haritaları çıktı. Ancak oldukça hatasız
7 Eylül' de Fransa Montbard'da Georges-Louis Leclerc adıyla dünyaya geldi.
haritalara rağmen, denizde yol bulmak için l700'lerin sonlarına dek seyrüsefer hesapları yapmak gerekiyordu. Bir geminin bulunduğu enlem Güneş ya da yıldızların konumuna göre
1717 Dijon'daki Cizvit okulunda e<')itime başladı.
kolaylıkla belirlenebiliyordu. Ancak boylamı
1723
doğru belirlemek, apayrı bir konuydu.
Dijon'da üç yıl hukuk e<')itimi aldı ama bilim alanında çalışmaya karar verdi.
BOYLAM ÖLÇÜMÜ Bilinen en eski boylam belirleme yöntemi, Mô 2. yüzyılda yaşayan Hipparkos'a dek gider. Hip parkhos dünyanın farklı yerlerinde aynı anda izlenebilen Ay tutulmalarının, bir zaman sinya
1728 Angers'de matematik, tıp ve bitkibilim e<')itimi aldı.
1734 Paris'te Kraliyet Bilim Akademisi' ne seçildi.
li görevi görebileceğini fark etmişti. Ay tutulma ları çağlar boyu gözlenmiş, yerel başlangıç ve bi
1739
tiş saatlerinin kayıtları tutulmuştu. Dünya ken
Kraliyet botanik bahçelerinin başına getirildi.
di etrafındaki dönüşünü 24 saatte tamamladığı için, dünya hareketinin dairenin yirmi dörtte birine denk düşen kısmını, yani l5°'lik hareke tini tamamladığı süre "bir saat"tir (360° bölü
24). Teoride, iki yer arasındaki zaman farkın dan yola çıkarak bu yerlerin birbirine kıyasla boylamları ya da yerküre etrafında, doğu ve ba tı yönündeki mesafeleri hesaplanabilir. 163l'de gökbilimci Henry Gellibrand, Ku zeybatı Geçidi'ne doğru yelken açan Kaptan Thomas James'ten, yolculuk sırasında gerçekle şecek olan tutulma süresini kaydetmesini istedi. Kaptanm gözlemlerini temel alan Gellibrand,
1740 Newton'un Flüksiyon ve Sonsuz Seriler Yöntemi adlı kitabının çevirisini yaptı.
1749-67 Doga tarihi, yerbilim ve insanbilim üzerine mevcut tüm bilgileri kapsayan Hstoire i naturelle'nin ilk cildini yayımladı. ilk başta 50 cilt önerdi, sonunda 36 ciltilik bir çalışma yaptı.
1753 Fransız Akademisi'ne seçildi; "Üslup Üzerine Söylem"i sundu.
1770-83 Histoire naturelle'nin kuşlar üzerine on cildini yayımladı.
Londra ile Kanada'daki James Koyu, Charlton Adası arasındaki boylam farkını hesapladı. So nuç, yalnız
IS"lık bir sapma ile 79° 30' idi.
1 G. ve 1 7. yüzyıUarda bol ekipmanlı denizci ler, gerçek kuzey ile manyetik kuzey -Dün ya'nm coğrafi kutbu ile manyetik pusulaların işaret ettiği kutup- arasındaki farkı hesaplaya rak, boylamsal konumlarını belirlemeye çalıştı lar. Doktor William Gilbert 1 600'de
De magne-
1778 Jeolojik tarihi aşama aşama yeniden yapılandırdı\'jı Epoques de la nature'yi yayımladı.
1783-88 Histoire naturelle ' nin mineraller üzerine beş cildinı yayımladı
1788 ı 6 Nisan'da
Paris'te öldü.
BiLiMiN SERÜVENİ
ÖNCEKi SAYFALAR
te (Mıknatsı üzerine)'yi
Batlamyus'un
Bu kitapta yerküre, çekim alanı mık
ya gibi denizci bir ulus için bu tür
2. yüzyılda hazırladıgı
natıs taşına benzeyen bir tür mıkna
tehlikeler ulusal güvenliği tehdit edi
yayımladı.
mileri sık sık kayboluyordu. Britan
tıs gibi tarif edilmişti. Gilbert, doğu
ci nitelikteydi. Ekim l 707'de, bir Bri
15. yüzyıl versiyonu,
dan batıya ilerledikçe değişen man
tanya savaş gemisi filosu Fransa'yla
Akdeniz kıyı hattını
yetik ve coğrafi kuzey kutuplar ara
savaşın ardından ülkeye dönmektey
oldukça hatasız
sındaki fark üzerine bilgi toplamaya
di. Bir günlük bir deniz yolculuğu
resmediyor. Ancak hata
başladı. Ancak bu bilginin denizcile
söz konusuydu. Yaklaşık 50° Kuzey
dünya
haritasının
oran ı Terra lncognita, yani
Bilinmez Diyarlar'a
yaklaştıkça artıyor.
re gerçek anlamda yarduncı olabil
enlemine yaklaşan filo, Manş Deni
mesi için aradan iki yüzyıl daha geç
zi'nde olduğunu düşünerek Ports mouth'a doğru doğuya yelken açtı.
mesi gerekiyordu. Karadan açıkta yol bulmanın teh
Ancak kendilerini Cornwall Bur
likeleri büyüktü. Ticaret ve savaş ge-
nu'nun açıklarında, Manş'ın batısın-
CAVEN D I S H DEN E Y İ 1 7 OO
'lerin sonlarında Henry Cavendish,
halteri andıran bar ve küre biçimli a9ırlıklar ise kuvars
lsaac Newton'un f=GM!r' şeklinde ifa
tan yapılma bir telle tavandan sarkıtılıyordu. Bu düze
de edilen evrensel kütleçekim yasası
ne9e bir ayna da eklenmişti. 160 ki
nı d09ruladı. Formülde "G" kütleçe
loluk iki kurşun küreyi taşıyan bir
kim sabitini; "M" ve •m" iki cismin
başka halter ise, daha küçük olan
kütlelerini; "F" ise cisimler arasında·
halterin yakınına yerleştirilmişti. Bu
ki kütleçekimsel kuweti temsil edi
şekilde büyük küreler. küçük olanla·
yordu. Sonuçta büyük kütlelerin kü
rın yakınında dönebiliyordu.
çükleri çekti9i ortaya çıktı.
Deneyde, büyük ve küçük küre
10 Ekim 1731 d09umlu Caven
ler arasındaki kütleçekimi kuvars te
dish, Lord Charles Cavendish'in 091u
le, dönme momenti uyguladı ve te
ve bir deneysel bilimciydi. Cambrid·
lin bükülmesine neden oldu. Caven
ge'de e9itimini tamamladıktan son·
dish bu bükülmeyi ölçmek için bir
ra Cavendish 1753'te babasının Lon·
ışık demetinden yararlandı. Aynaya
dra, Soho'daki Great Marlborough
d<>9rultulan ışık 90"1ik açıyla yansı
caddesinde yer alan evine taşındı. Baba-09uı elektrik, manyetizma ve ısıyla ilgili deneyler gerçekleştirdiler.
dı. Henry Cavendish yerkürenin
ortalama yo!)unlu!)unu ölçtü.
1783'te babasının ölümü üzerine Ca·
322
Küçük halter. büyük olana d09ru çekildikçe, dönme hareketi ışık demetinin de hafifçe sapmasına neden
vendish, Clapham Common'a taşınarak çalışmalarını
oldu. Cavendish sapmayı dikkatle ölçtü. Sonuçta New
sürdürdü.
ton'un, büyük kütlelerin küçük kütleleri çekmesine iliı
Yerbilimci John Mitchell'in bir tasarımını temel alan
kin teorisini kanıtlamakla kalmadı, yerkürenin ortalama
Cavendish bir burulmalı terazi üretti. Terazi, iki uçtaki
y09unlu9unu da belirledi. Cavendish bunu "özel kütle
küre biçiminde a9ırlıkları taşıyan, yaklaşık bir buçuk
çekimi" şeklinde ifade etti; yani, yerküre y09unlu9unun
metre boyunda ahşap bir çubuktan oluşuyordu. Bir tür
su y09unlu9una oranı.
da buldttlar. Dört geminin her biri Scilly Adala
JAMES HUTTON
rı'nda vahşi bir sonla karşılaştı. Bir rota belirle me hatası yüzünden birkaç dakika içinde 2000 adam yitirilmişti. 171 3'te, William Whiston isinili meslaktaşıy la birlikte çalışan Humphry Ditton adlı bir okul öğretmeni, boylam problemini çözmek için bir şema geliştirdi. İkili, gemilerin okyanus boyun ca belirlenen noktalarda demir almalaruu öner di. Geceyarısı her gemi büyük bir roket ateşleye cekti. Patlamalar her yönde en az 1 50 kilomet relik mesafeden duyulabilecekti. Böylece deniz ciler, İngiltere, Greenwich'teki zaman konusun da uyarılmış olacaklardı. Teoriye göre, Green wich zamanı yerel zamanla karşılaştırıldığında, kaptan boylamını bclirleyebilecekti. Pratiklikten uzak bir çözüm olsa da, Whiston ile Ditton'un fikri İngiliz Parlamentosu'nu Boy
Yerbilimin
babası
1726 3 Haziran'da lskoçya, Edinburgh'da dağdu.
1749 Hollanda' da tıp diplomasını aldı.
1750 Tıp alanında çalışmamaya karar verdi ve aile çiftliğinde çiftçiliğe başladı. Yerbilime ilgi duymaya başladı.
1754 Tanm bilgisini arttırmak için Hollanda, Belçika ve Fransa'ya seyahat etti.
1768
lam Kuntlu oluşturma yönünde teşvik etmişti.
Tanmcılıktan vazgeçerek bilimsel ilgi alanını geliştirmek ıçin Edinburgh'a taşındı.
ı 71 4'te kurul Boylam Ödülü projesini geliştirdi. Bir geminin denizdeki boylamını, yarım derece lik hata payıyla belirleyebilecek gerçekçi bir
Edinburgh Kraliyet Akademisi kuruldu; Hutton aktif üye oldu.
yöntem geliştirene 20.000 pound; bir derecelik hata payıyla belirleyene ı 0.000 pound; ya da 40 dakikalık hata payına 1 5.000 pound verilecekti. Kurulun uygulanabilir bulduğu teknikler Batı Hint Adaları seferlerinde test edilecekti. Ödülün miktarı yüzünden olgunlaşmamış fikirlerle ku rwa başvuran çok sayıda kişi "boylam delisi" la kabıyla anıldı. Tüm bu çtlgutlığın arasında yalnızca iki yön tem ciddiye alındı. Bunlardan ilki, astronomik yöntemdi. Denizciler daha önceden de boylam larını göklere bakarak belirliyordu. Ortaya bir kaç astronomik yöntem çıkmıştı ki burtlardan biri de Ay'ın yıldızlara kıyasla konumunu temel alıyordu. Bir başkası ise Jüpiter'in dört uydusu ııuıı konumlarına dayalıydı. J-ler iki yönrem de gök cisimlerinin titiz gözlemini ve doğru ölçü münü gerektiriyordu. Bu da denizde sallanan bir gemi için neredeyse olanaksızdı. İkinci yöntem, zamana ve yerkürenin kendi ekseni etrafındaki dönüşüne dayalıydı. O dö-
1783 1785 "Yerküre Sistemi, Sistemin Sürekliliği ve Kararlılığı üzerine Tezin Özeti"ni yazarak, yerbilim süreçlerine ilişkin teorilerini açıkladı.
1788 Fransa Kraliyet Tanm Akademisi yabancı üyeliğine seçildi.
1788, 1790 Edinburgh Kraliyet Akademi� üzerinden meteoroloji konulu tezler yayımladı.
1794 Metafizik ve felsefe üzerine üç ciltlik bir tez yayımladı. Bılgı ilkelerinin incelenmesi.
1795
Yerküre Teorisi odlı iki ciltlik kitabını yayımladı. Kitapta önceki iddialannı açıklayarak çok sayıda kanıt sundu
1797 26 Mart'ta Edinburgh'da öldü.
Bİ L İ M İ N S E R Ü V E N i
GERİDE KALAN MİRASLAR John Harrison'un H4 zaman-ölçerine ait
50\lda görülen mürekkepli �izim, aletin iç yapı hareketlerini
gösteriyor. Ka� sayfada görülen Charles Lyell ise
büyük eseri Yerbilimin ilkeleri ile ünlüydü. Lyell
1875'te ölmeden örıce
bu kitabı on ikinci baskı �in gözden ge<;irmekle meşguldü.
nemde saatler sarkaçla çalışırdı ki bu
marangoz olarak başlamış, daha
da sallanan bir gemide zamanın
sonra saatlerin işleyişine merak sara
engellerdi;
rak, boş vakitlerinde saat üretmeye
özellikle de yön bulınanın önem ka
ve tamir etmeye başlamıştı. Harrison
zandığı fırtınalı zamanlarda. Mesele,
her ağaç türünün özelliklerini bili
gemideyken zamanı öğrenmenin bir
yordu ve bu bilgisini ahşap saatler
yolunu bulmaktı. Bu konu, genç bir
üretirken de kullandı. Sürtünmeyi
İngiliz saat üreticisi olan John Harri
azaltmak için rondela ve milleri pey
doğru
gösterilmesini
son'un ilgisini çekmişti.
gamber ağacından yapıyordu. Kara
İngiltere'nin kuzeyindeki Foulby
yip ve Güney Amerika'dan gelen bu
adlı köyde doğan Harrison, araşttr
tropik ağaç doğal kayganlaştırıcı re
macı bir gençti. Meslek yaşamına
çineler içeriyordu. Harrison'un ah-
1798 - 1920 1798
1830-33
1855
lngiliz fizikçi Henry
lngiliz yerbilimci Charles
ltalyan Luigi Palmieri
Cavendish yerkürenin
Lyell, Yerbilimin ilkeleri
elektromanyetik sismografı
ortalama yajunluÇıunu
adlı üç ciltlik kitabı
icat etti.
hesaplayarak yerküre
yayımladı. Kitapta James
çekird�inin çok Mun,
Hutton'ın daha önceki
ağır metaller içermesi
çalışmalarını temel alan
gerektiÇji sonucuna vardı.
pek çok görüş vardı.
324
D Ü N Y A VE AY
şap mekanizmaları, çağdaş metal sa atlere kıyasla son derece gelişkindi. Metal saatler zamanla topaklaşan ve kolayca kuruyan yağlarla yağlanmayı gerektiriyordu. Harrison ayrıca ken di yaptığı saatleri de zamanla gelişti rerek, ayda bir saniyelik hata payı içinde çalışmalarını sağladı. Sonun da denizde de çalışabilecek bir saat yapmayı düşünmeye başladı. Önündeki engeller aşılmaz gibi görünüyordu. Nem ve atmosferik basınçtaki değişim mekanizmayı şi şirecek, büzecek ve nihayetinde bü kecekti. Kütleçekim kuvveti farklı boylamlarda farklı olduğundan, sar kaç hareketi düzenli olmayacaktı. Dalgalı zamanlarda bile iyi çalışabi lecek bir sarkaç tasarlamanın zorlu ğu da cabasıydı. Harrison genç yaşında köy kilise sinin çancısı olmuştu. ipi çekerken çanların zarif hareketlerle sallanışını izlerdi. Bu deneyim sarkaçlı saat ta sarladığı zamanlarda çok işine yara dı. Harrison zaman ölçmede doğru luk için sarkacın tüm şartlar altında sabit bir uzunluğu koruması gerekti ğini biliyordu. Harrison farklı malzemelerle de neyler gerçekleştirdi. Bu süreç içinde
1862
1872-76
1912
lskoçyalr mühendis William
Britanya gemi� Challenger
Alman jeofizikçi Alfred
Sırp matematikçi Milutin
Thomson (Lord Kelvin)
ilk büyük okyanus keşif
Wegener kıtasal
Milankoviç, yerküre
yerküre yaşını 100 milyon
seferini gerçekle)lirdi. Sefer
sürüklenme teorisini ileri
ikliminin, yerküre
yıl olarak tahmin etti.
denizbilimin başlangıcı
sürdü.
yörüngesindeki
oldu.
1920
degi�klige baglr olarak periyodik degrşimler geçirdigini ortaya koydu
32
Bi L İ M İ N S E R Ü V EN i
de gürül
gürül
ateşin yandığı bir
odaya yerleştirdi. Sonra iki odanın arasında durarak, iki saatin de tik taklarını dinledi. İki ayn odadaki iki saat eş zamanlı çalışana dek, pirinç ve demirden yapılma telin birleşimi ni değiştirmeyi sürdürdü. Sonunda ısı değişintlerine oldukça dayanıklı bir sarkaç elde etmişti. Harrison 1 730'da ısı, sürtünme ve kütleçekimin saatler üzerindeki etki sini gösteren tüm bulgularını derle yerek Londra'nın yolunu tuttu. Doğ ru ve
ı:,'iivenilir bir deniz saati ürete
bileceğinden emin bir şekilde btılgu larını o dönemde kraliyet astronomu olan Edmund Halley'e sundu. Halley, Harrison'ı Londra'nın ün lü saat ustası George Graham ile ta nıştırdı.
ilk başta Graham'a fazla gü
venmeyen Harrison, bulgularının çalınabileceğinden endişe etti. Ancak sonradan Graham'ın "çok dürüst bir adam" olduğunu anladı. Graham onun çalışmalarından öyle etkilen mişti ki, Harrison'a saatini tamamla ması için borç vermeyi önerdi. Harrison sonraki altı yılını Harri son Bir, ya da bugün H l diye bilinen ilk deniz saatini yapmakla geçirdi.
KELVIN'IN
pirinç ve demirden
yapılma tellerin
Sarkaç yerine, sabit olan ve kesintisiz
PUSULASI
ısıtılınca farklı oranlarda genleştikle
hareket için yayları kullanan bir den
lskoç mühendis,
rini fark etti. Bu iki metalden yapıl
geleme mekanizması geliştirdi. Bu
matematikçi ve fizikçi
ma telin en doğru oranlarda birleşi
sayede saatin işleyişi sarkaca ya da
'Mlliam Thomson (LOfd
mini elde edene dek deneyleri sür
kütleçekimine bağlı olmaktan kur
Kelvin), bu ayaklı
dürdü. Birbirine sıkıca dolanan pi
tulmuştu ve günde bir kez kurulınak
pusulayı gemiler için
rinç ve demir birbirlerini dengeleye
kaydıyla dalgayla sallanan bir gemi
rek, bu metallerin yalnızca birin den
de bile aksam ada n çalışıyordu. Harrison değerli ciha zını arabayla
geliştirdi.
yapılma bir sarkaca kıyasla daha sağ lam bir yapı oluşturuyordu. Harrison bunun ardından birbiri nin aynısı
iki saat üretti. Saatlerden
birini çok soğuk bir odaya, diğerini
326
Londra'ya götürdü ve Graham saati burada bilim camiasına sergiledi. Ünü kısa sürede yayılan saat, çok geçmeden
ilk teste tabi tutwdu: Por-
tekiz, Lizbon'a doğru fırtınalı ve beş haftalık bir
HENRY CAVENDISH
yolculuk. Hl yolculuğu başarıyla atlattıysa da, Harrison daha da iyisini yapabileceğini düşünü
Hidrojenin kaşifi
yordu. Sonuçtan memnun kalan Boylam Kuru lu Harrison'a ikinci bir model üzerinde çalışma
1731
sı için 250 pound ön ödeme yaptı.
10 Ekim'de, Fransa, Nice'de dogdu.
Çalışmanın henüz başında Harrison H2'nin tasarımında bazı sorunlar olduğunu fark etti. Fırtınalı deniz gibi !<imi aşırı hareketlere maruz kaldığında saat şaşıyordu. Bunun üzerine Harri son yeni bir model, yani H3 üzerinde çalışmaya başladı. Harrison Boylam Kurulu'ndan aldığı bağışlarla bu saati 19 yıl boyunca tekrar tekrar söküp kurdu. Ne var ki bir süre sonra kurul üye leri Harrison'un dört gözle beklenen deniz saati ni tamamlayacağından şüphe etmeye başladılar. Harrison en sonunda büyük deniz saati tasa rın1larından vazgeçerek cep saatleri üzerinde ça lışmaya karar verdi.
ı 753'te küçük bir saat ta
sarlayarak saat yapuncısı John Jefferys'e saati üretmesi için komisyon verdi. Üretilen saati test eden Harrison, onun ne kadar iyi çalıştığını gö
1749 Cambridge, Peterhouse College'a girdi.
1753 Diploma almadan Cambridge'den ayrıldı.
1760 Kraliyet Akademisi üyeliğine seçildi.
1764 Arsenik üzerine deneyler gerçekleştirdi.
1766 Hidrojeni keşfettiğini, Kraliyet Akademisi tarafından yayımlanan suni hava üzerine makelesiyle duyurdu. Keşfe karşılık Copley Madalyası' na layık görüldü.
rünce, yıllaruu yanlış yolu izleyerek geçirdiğini
1772, 1776
anladı. Bunun üzerine daha da küçük saatler ta
Elektrik fenomeni üzerine makaleler yayımladı.
sarlamaya ve üretmeye başladı. 1759'da tamamlanan H4, gelıniş geçmiş saat ler içinde en iyi işleyeni oldu. İlk yolculuğunda da iyi bir performans sergiledi. Boylam Kurulu
ım Eski Eserler Cemiyeti üyeliğine ve British Museum yöneticiliğıne seçildi.
saatin İngiltere Portsmouth'dan Barbados'a ya
1784-85
pılacak Atlantik yolculuğuyla ikinci kez denen
Suyun hidrojen ve oksijenden oluşan bir bileşim olduğunu
mesini istedi. Yaşı artık 7 J 'i bulan Harrison, oğ
keşfetti.
lu William'dan yolculuğu kendi yerine yapma sını istedi. Gemi denize açılmadan önce saat, güneşin öğ le vakti konumundan yararlanılarak, Portsmo uth zamanma göre ayarlandı. Ardından gemide korunaklı bir kutuya kondu ve günde yalnız bir kez, dikkatle kurulmak üzere kutudan çıkarıldı. İzleyen 46 gün boyunca saat İngiltere'nin serin ikliminden, nemli Karayip'e dek yol aldı (yakla şık 10 santigrat derecelik ısı farkı). 13 Mayıs 1 764 saballı, Harrison'ın H4'ünü taşıyan gemi, Barba dos, Bridgetown açıklarında demir aldı.
1784-89 Gökbilim araştırmalannı ve deneylerini açıklayan beş makeleyi ardarda yayımladı.
1798 Kraliyet Akademisi tarafından yayımlanan bir makalede yerkür yoğunluğu ölçümünü açıkladı ve yerküıe �ekiıueği11in çok yoğun metallerden oluşması gerektiğini belirtti.
1803 lnstrrut de France'a yabancı üye olarak seçildı
l8IO 24 Şubat'ta Londra'da öldü
BiLiMiN SERÜVENİ
LYELL V E YERKÜRE TARiHi lngiliz yerbilimci Sir Charles Lyell, yalnızca tekbiçimciligin degil, aynı zamanda •aşamalılık"ın da savunuculU!)unu yapb. Kendi deyişiyle yerküre tarihi, Hher an geçerli olan birtakım yasalara tabi fizik"' olayların kesintisiz süreklil�i" sonucu ortaya çıkmıştı.
Btından birkaç ay önce, Ağustos
328
amaçları vardı.
l 763'te, gökbilimci Nevi] Maskely
Maskelyne bir süredir kendi boy
ne, adanın gerçek boylamını ve Har
lam bel irleme yöntemi üzerinde ça
rison'ın gemideki saatinin doğrulu
lışmaktaydı ve Barbados'ta bulun
ğtınu belirlemek üzere Barbados'a
duğu süre içinde kendi yönteminin
gönderilmişti. Maskclyne'nin görevi
reklamını yapmış, 13oylam ÔdlUü'nü
Jüpitcr'in uydula ruu yerden gözlem
kazanmayı planladığm ı gururla ilan
!emek ve adanın boylamına ilişkin
etmişti. William 1-larrison şehre gel
hesaplarını, Harrison'un saatinin
diğinde Maskelyne'nin davranışları
belirttiği zamanı temel alarak yapı
nı haber aldı ve ödülde gözü olan bi
lan hesaplamalarla karşılaştırmaktı.
rinin tarafsızlığından şüphe etti. Ki
An cak
şiliğinin karalanmasına öfkelenen
Maskelyne ' nin
bambaşka
CHARLES L YELL
Maskelyne, Harrison'a büyük bir kin besledi. Öğle vakti yaklaşıp, güneş Bridgetown üze rindeki en yüksek noktaya tırmandığında, Wil liam Harrison H4'ü koruyucu kutusundan çı
Tarihsel jeolog
kardı. Saat Portsmouth'taki zamanı 15.55 ola
1797
rak gösteriyordu. Eğer gemi saatte l5°'lik boy
1 4 Kasım'da lskoçya, Forfa�hire'da doğdu.
lam aşacak hızla ilerlediyse, saate göre Bridge town'un, Portsmouth'un 60° kadar batısında olması gerekiyordu. Sonuç, Bridgetown'un ger çek konumundan yalnızca birkaç kilometre şaş
1819 Oxford'tan mezun oldu; Linnean Cemiyeti' ne ve Londra Yerbilim Akademisi'ne seçild i .
mıştı. H4 kurulun belirlediği oranların üç katı
1824
iyi performans sergilemişti.
Forfa�hire'ın yerbilim haritasını çıkardı ve tatlı su göllerindeki
Ancak kurul artık Harrison'ı karşıydı ve ödü lü vermeyi reddediyordu. Bir saatin astronomik yönteme üstün gelebileceğine inanmıyordu. Kurul Harrison'dan, kendisininkinin kopyası olan bir saatin yapılabilmesi için sırlarını açıkla masını talep etti. Ayrıca Harrison'dan saatin
iki
mineral tabakalarını ayrıntısıyla belirledi. Bulgularını ilk makalesi olan "Forfa�hire'da Kısa Süre Gerçekleşen Tatlı Su Kalkeri Oluşumu üzerine"yi yayımladı.
1826 Kraliyet Akademisi üyeli�ine seçildi.
kopyasını daha yapması istendi. Harrison'un
1828
sırlarım başka bir ülkeye satmasından korkan
Fransa ve ltalya'ya giderek yerbilim ve doğal fenomenler üzerine
kurul, sonunda onun Yorkshire'daki evinden
çalışmalar yaptı.
dört saatin de alınmasını Maskelyne'den talep etti. Harrison istemeye istemeye saatin
iki kopya
sını tamamladı ve tasarımlarını saat ustası Lar cum Kendall'a verdi. Kendall ise tasarımları ço ğalttı. Saat Kraliyet Gözlemevi'nde on aylık tes
1830-33 Üç ciltlik Yerbilimin llkeleri'ni yayımladı.
1838 Yerbilimin Elementleri'ni yayımladı.
te tabi tutuldu ve elde edilen olumlu sonuçlara
1841
karşın, kurul yine de Harrison'a ü<lülü verme<li.
Peyzaj oğrenmek ve oğretmek üzere ABD'ye taşındı.
Durumdan rahatsız olan J-Jarrison'un oğlu, Kral 111. George'a mektup yazarak, babasının durumunu anlattı. Bunun üzerine baba-oğula kral nezdinde ve seyirci karşısında sunum yap ma şansı tanmdı.
ikili hikayelerini anlattıktan
sonra krala bir saat sundu ve kopyalardan birini onun test etmesini istediler. Saat çok iyi bir per
1848 Bilimsel başarıları dolayısıyla şövalye unvanı aldı.
1858 Londra Kraliyet Akademisi tarafından Copley Madalyası'na layık görüldü.
formans sergilediyse de kurul ödülü vermeyi
1863
hila reddediyordu. Harrison sonunda Boylam
insanın Antik Geçmişi Üzerine Jeolojik Bulgular'ı yayımladı.
Odülü'nü kralın ısrarı üzerine, çalışmaya başla dıktan ancak 43 yıl sonra alabildi.
YERKÜRENİN TARİHLENMESİ Altı bin yıl bize uzun bir zaman gibi gelse de, in-
1865 Londra Yerbilim Akademisi tarafından Wollaston Madalyası' na layık görüldü.
1875 22 Şubat'ta Londra'da öldü.
B i L i M i N S E R Ü V EN İ
STRA TA SM ITH N
icolaus Steno'nun üstüste konumlanma ve oriji
leniyorsa, bu katmanlar arasında bir ilişki oldu9u sonu
nal yataylık ilkelerini belirlemesinden yüz yıl son
cuna varılabilirdi. Bu ilke saye5inde yerbilimciler göreli
ra, lngiliz yerbilimci William Smith, lngiltere'nin Oxford
zaman artışlarını tanımlayarak, katmanları birbirlerine
shire bölgesinde dünyaya geldi. lngiliz yerbilimcili9inin
göre tarihlendirebildiler.
babası olarak bilinen Smith, hayata aile5inin küçük çift
Smith'in buluşu basit bir mantık gibi gözükse de, o
li9inde başladı. Çok az e9itim almış olan Smith, boş za
zamanlar için çok büyük önem taşıyordu. Onun zama
manlarında fosil inceler ve toplardı. Geometri, ölçümbi
nında katmanlar, Alman yerbilimci Abraham Gottlob
lim ve haritacılık çalıjtıktan
Werner'in ortaya att191 görüş
sonra, 18 yaşında, ölçümbi
çerçevesinde, dört gruba ay
limci Edward Webb'in asis
rılıyordu. Smith'in gelijtirdi9i
tanlı9ını yapacak kadar uz
yeni sistemse jeolojik takvim
manlaşmıjlı.
ler çıkarılmasına olanak sa9ladı.
Smith, 1791'de eski bir arazinin ölçümlerini yapmak
Seyahatlerinin sonucunda
üzere Somerset'e yolculuk
Smith, 1799'da, Somerset'in
etti. Arazideki madenlerden
Bath bölgesi yakınlarındaki
birinde çalışırken, kaya taba
alanın ilk büyük ölçekli hari
kalarındaki tekrarlanan bir
tasını çıkarmaya yetecek ka
şekil Smith'in dikkatini çekti
dar veri toplamıjlı. Bundan
ve böylece Smith belli taba
16 yıl sonra, lngiltere ve Gal
kalarda belli türden fosiller
ler'in ilk jeolojik haritasını yayımladı. Bu devasa harita
oldu9unu keşfetti.
iki buçuk metre boyunda ve
Smith, çalışmaları süre5in
bir buçuk metre genişli9in
ce sık sık seyahat ediyordu. 25 yaşına geldi9inde, bütün ülkeyi gezmiş ve aynı sıralan ma dahilindeki fosil grupları
Yerbilim tutkusu sayesinde, William Smith tarihe ilk büyük öl�ekli katman haritaların çizeri olarak geçti.
nın lngiltere genelinde gözlemlendi9ini
330
fark
etmeye
deydi. Smith, 181 7'de Snow don'dan Londra'ya dek uza nan tabakanın jeolojik ke5itini çizdi. 1 819'a gelindi9inde ise
başlamıj\ı. Aynı tortul kaya içindeki fosiller bir katman
Smith borçlarından ötürü hapse girmijli. Çizdi9i harita
içinde her zaman aşa91dan yukarı d<>!)ru dizilmiş bulu
ların başkaları tarafından kopya edilmesi onu meteliksiz
nuyorlardı. Smith, tekrar tekrar aynı kaya ve fosil örnek
bıraktı91 gibi, bilimde böylesine dönüm noktası yaratan
lerine rastladı.
çalışmalarının ödülünü de alamamıjlı. Londra'daki ha
Yurtiçi gezileri sırasında Smith numuneler topladı ve
pishaneden çıktı9ında, lngiltere'nin kuzeyinde, serbest
gitti�l yerlerin h<ırit.:ıkırını çıkardı. Bu çalışması yüzün
ölçümcü olarak oradan oraya dolaşmaya başladı. Birkaç
den "Katman Smith" takma adıyla anılır. Fauna! ardıllık
yıl sonra, eski işverenlerinden biri olan Sir John Johnsto
ilke5ini de bu çalışması saye5inde gelijtirdi. ilkeye göre,
ne onu tanıdı ve Londra Yerbilim Akademisi'ne yeniden
belli bir yerdeki tortul kaya fosilleri belli bir sıralanma
girmesini sa9ladı. Smith'in yaşam boyu çalışmaları,
gösteriyor ve aynı sıralanma başka bir yerde de gözlem-
1831 'de ilk Wollaston Madalyası ile ödüllendirildi.
sanın dünyadaki yazılı tarihi, jeolojik tarih ölçe
ALFRED WEGENER
ği üzerinde kısacık bir zaman diliminden öte değildir. Bilimcilerin yüzleştiği en büyük zor luklardan biri, insan hafızasında yer alandan çok daha gerilere giden bu tarihi, yani yerküre nin yaşam tarihini tanımlama ve ölçmenin yol larını bulmak oldu. Batı'nın dünyanı n jeolojik tarihi ile ilgili gö rüşleri 1880'lere gelene dek Kutsal Kitap'ta an latılanlardan ibaretti. Bu görüşlerden biri, Dün
ya'nın yaratılış zamanını hesapladığını ilan eden
gözüpek Armagh Anglikan Başpsikoposu James Ussher'a aitti. Ussher'a göre Dünya MO 4004'te yaratılmıştı. Varlıklı bir Anglo-İrlandalı ailenin çocuğu
Kıtasal sürüklenme teorisyeni 1880 ı Ka�m'da Berlin'de do('.ldu.
1904 Berlin Üniversitesi'nden gökbilimi dalında doktorasını aldı.
1905 Berlin yakınlarındaki Prusya Kraliyet Hava-Deniz Gözlemevi'nde çalıştı. Uçurtma ve balonlarla atmosferin üst tabakalarını inceledi.
1906
olan Ussher, Dublin'de doğmuştu. Kendini işi
Kardeşi Kurt ile birlikte, bir balonun içinde 52 saatten fazla havada kalarak dünya rekoru kırdı.
Ussher, kadere, Tanrı'nın kayıtsız şartsız hük
1906
ne adamış bir bilgin ve ateşli bir Kalvenist olan müne ve İncil'in su tartışmasız otoritesine ina nıyordu. Eserleri, kilise tarihine duyduğu aka demik ilgiyi yansıtıyor ve görüşleri belirgin bir Katolik karşı tı eğilim gösteriyordu. Ussher, 1 648'de takvim ile ilgili bir bildiri ya
iki yıl sonra Arına/es veıeris ıes tamenti, a prinıa mıındi origine deducti (Tev raı'ta Bahsedilen Tarihsel Olaylar: Dünyanın Başlangıcından Çıkarımlar) adlı ünlü eseri ya yınlandı. 1654'de bunu diğer eseri Annaliı.ım pars posterior (Tarihsel Olaylara Ekler) izledi. Tevrat'ta bahsedilen insanlık tarihinden yola çı ymladı. Bundan
karak yaptığı Dünya'nın yaratılış tarihi ile ilgili hesaplarını bu kitabında ortaya koymuştu. Süper-bilgisayarların, karbon tarihlemesinin ve dünyanın uydu görüntülerinin olduğu çağı mızda bu tür bir iddia biraz fazla heyecanlı gö rünebilir. Ancak Ussher'ın zamanında yaşanan lar çerçevesinde, bu büyük bir ilmi atılımdı.
Ussher, İ ncil'de bahsedilen ardışık nesilleri iliş kilendi rmekle kalmadı, bahsedilen olayları eski yazmalarda kaydedilmiş olanlarla da örtüştür
dü. Yaptığı bu çalışına derin bir dil, İncil ve eski
tarih bilgisi gerektiyordu.
İnsanların jeoloji tarihi ile ilgili benimsenmiş
Grönland araştırma ekibine katılarak kutuplardaki hava dolaşımını inceledi.
1909 Marberg Üniversitesi'nde göreve başladı. Meteoroloji ve gökbilim dersleri verdi.
1911 Meteoroloji dersinde anlattıklarını Atmosferin Termodinamiği adlı bir kitapta topladı. Çok geçmeden kitap, Almanya'da bu konuda okutulan standart ders kitabı oldu.
1912 Kıtasal sürüklenme ile ilgili teorisini sundu. Hava koşullarından dolayı, dört kişilik bir ekiple kı� Grönland'da geçırmek zorunda kaldı; ekıp, baharda karlar arasında 1200 kilometrelik bir yolculuk yaptı.
1915 Kıta ve Okyanusların Kökenleri adlı eserinin ilk baskısı yayımlandı. 1 920, 1922 ve 1929'da kitabın genişletilmiş baskıları yapıldı.
1924 Avusturya'daki Graz Üniversitesi'nde meteoroloji dalında kendııı için özel olarak açılan bir profesörlük görevini kabul ettı
1930 Grönland'da bir kurtarma çalışmasından dönerken hdy,1 11111 kaybetti. Bilim camiası, 1960'1ara gelene dek kıta,.ıl sürüklenme teorisini kabul etmedi
B İ Lİ M İ N S ER Ü V E N İ
Leotıardo da Vinci
görüşleri (ki bunlar arasında kısmen
duğunu ve katmanlar arasında bul
lıakkrnda clalıa fazla
Ussher'ın öne sürdüğü, dünyanın
duğu fosil gruplaruun aslında deniz
6.000 yaşında olduğu görüşü de var
kıyısında gözlemlediklerine benzer
dı) sorgulamaya başlamaları ancak
carılı organizma topl ulukları olduk
bilgi içiıı
bkz.
sayfa 84.
18. yüzyılı buldu. O zamana dek, Alp
larını savundu. Da Vinci kimi taba
Dağları'nda bulunan deniz fosilleri
kalarıı1 fosil açısından zengin oldu
nin Nuh'un zamanındaki büyük tu
ğunu, kimilerinin ise hiç fosil içer
fanın kanıtı olduğuna inanılıyordu.
mediğini de fark etti. Bu gözleme da
Eski uygarlıklar fosillerin doğal ola
yanarak, da Vinci, tabakalarm, tek
rak kayalarda oluştuğunu sanırken,
bir tufan sonucunda değil, mevsim
eski Yunanlardan bazıları dinozor
lik seller gibi farklı çevresel koşullar
kemiklerinin devimsi bir insan ırkı
altında biriktiği sonucuna vardı. Da
nın kalıntıları olduğunu düşünüyor
Vinci, kuzey İtalya'da bulunan fosil
du.
ANTİK DÜNYA TARiHi
Baba�ul Louis ve Walter Alvarez, gökyüzündeki yı!dızlarm yerlerini gösteren bir yıldız kubbesinden dışarı bakıyor. Alvarez'ler etkili bir gökta�nın dünyadaki canlı türlerinin toplu halde neslinin tükenmesine neden oldugu fikrini ortaya attılar.
332
lerin, Nuh'un hikayesinde olduğu gi
Fosillerin kökerıleri ile ilgili doğru
bi sadece 40 gün içinde bu kadar me
açıklamayı yapanlardan biri Leonar
safeyi aşabileceklerine inanmıyordu.
do da Vinci idi. Da Vinci, fosillerin
Leonardo' dan bir yüzyılı aşkın bir
eski deniz yaşamına ait kalıntılar ol-
süre sonra, 17. yüzyıl doğabilimcisi
D Ü N Y A VE AY
Niels Stensen'a (isminin Latincesi Steno" adıyla tanı nır) İtalya, Livorno yakınında yaka lanan büyük bir köpekbalığı kafası verildi. Floransa'da yaşayan Dani markalı anatomi uzmanı Steno, balı ğın dişlerinin, fosil kalıntılarında rastlanan "glossopetris"lere, yani dil taşı diye bilinen üçgen kaya parçala rına benzediğini farketti. Böylece Steno, dil taşının aslında köpekbalığı dişleri olduğunu anladı. Peki bu diş ler nasıl taşlaşmış ve kaya katmanla rı arasma yerleşip şekillerini nasıl muhafaza etmişlerdi? Steno, 1 7. yüzyıl doğabilimcileri nin, maddenin özelliklerini yeni yeni anlamaya başladıkları bir dönemde yaşamıştı. Bu doğabilimciler katı maddelerin küçük zerreciklerden oluştuğuna inanıyordu (günümüzde bu zerrelere molekül diyoruz). Ste no, mineral zerrelerinin köpekbalığı nın d işleri ndeki zerrelerin yerini ala rak, b unları taşlaştırdığını savundu. Bu olay o kadar yavaş gerçekleşmişti ki, dişler doğal şekillerini korumuştu; köpekbalığı öldüğünde eti çürümüş, ancak dişleri okyanusun dibine düşe rek taşlaşmaya başlamıştı. Dişlerin üstünde biriken tortu artmış, za manla bu tortu dişlerin içine gömül düğü bir kayaya dönüşmüştü. Steno bu görüşlerini l 669'da De solido intra so/idıım nat.ııraliıer contenlo disserta tionis prodromııs (Katı Madde İçinde Doğal Olarak Bulunan Katı Bir Mad de Üzerine Bir Tez ile İlgili 011 Düşün celer) adlı çalışmasmda yayımladı. Steno, fosilleri doğru anlamakla kalmamış, kaya tabakalarının veya katmanlarının nasıl oluştuğuna dair bazı keşiflerde de bulunmuştu. olan "Nicolaus
Steno, fazla aşınmamış bir dizi ka ya tabakasmda, en alt tabakanın en önce çökeldiği, dolayısıyla en eski ta baka olduğu çıka rımı nda bulundu. Bu ana ilke, yerbilimcilerin, tabaka ların göreceli yaşlarını tespit etmesi ne olanak sağladı. Steno'nun ikinci yasası "orijinal yataylık ilkesi"dir. Sıvı içindeki par çacıklar, yerçekiminin etkisiyle dibe çöktüklerinden, ilk tabaka yatay ola rak oluşmuş olmalıdır. Bazı tabaka ların eğimli duruşları, ilk çökelme den sonra meydana gelen kayına so nucu gerçekleşmiştir. Steno'nun, "orijinal yanal süreklilik ilkesi" diye adlandırılan üçüncü yasasına göre ise, ilk oluşumları sırasmda jeolojik tabakalar, sonunda tamamen eriye ne veya çökelti alanı ya da havza gibi kendilerinden eski tortuların kenar larına çarpana dek tüm yörılerde ya yılmaya devam etmişlerdi. Fosillerin organik yapılan hakkın daki tartışmalara katılarak, bunlarm Kutsal Kitap'ta bahsedilen tufan sı rasında birden ortaya çıktıkları gö rüşüne karşı gelenler arasında New ton'un rakibi İngiliz bilimci Robert Hooke da vardı. Hooke'nin karşı gö rüşü, fosillerin dünya doğa tarihi ile ilgili bilgiler taşıdıkları ve aynı çağ dan kalan kaya ol uşumların ın kro nolojik karşılaştırılmasında kullanı labilecekleriydi. Hooke'nin incele miş olduğu fosillerden bazılarının yaşayan örnekleri yoktu. Buna daya narak 1-looke, bazı fosillerin "sabit yaşam süreleri" olduğunu belirtti ki onun bu fıkri canlı türlerinin nesille rinin tükerın1esi ile ilgili görüşün çe kirdeğini oluşturdu. l 700' lerin ortalarına gelindiğinde,
OlıOlll --
Ostüsıe konumlanma
- göre. yeMdln oynamamıı
ıomıl kayııloıdo. tslci kayalar yenilerin altına �r.
Robert Hooke lıakkımla dalıa fazltı bilgi içiıı bkz. sayfa 48.
333
BiLİMiN SERÜVENİ
AY V E OKYANUS GELGİTLERİ Liderliğini Lord Kelvin'in yapııgı 19. yüzyıl bilimcileri, gelgitlerin yükselme ve alçalmalarını açıklayan fizik ve matematik yasalarının arayışı içindeydiler. Tarihi bilinmeyen bu şema, ayın evrelerinin dünyadaki gelgitlere olan etkisini resmediyor.
Alman, Fransız, İtalyan, İskandinav
eğimliydi ve volkanik taş damarları
ler, doğal kaya sınıflarını resmedi
ve maden damarları
yor,
Lehmann, bu tortuların ilk yaratılış
tanımlıyor ve isimlendiriyorlar dı . Bu çalışmaları, katmanların sıra lamnası izledi. 18. yüzyıl Alınan mineralbilim uz
ile kesilmişti.
sırasındaki kaos esnasında çökeldik lerine inanıyordu.
Katmanlı, içinde
bolca fosil bulunan hafif eğimli biri
(Flözgebirge
manı ve doktor Johann Gottlob Leh
kintiler
mann, kaya oluşum çeşitlerini kro
dağ tabakaları) ise Kutsal Kitap'ta
nolojik sıraya koyan ilk araştırmacı
bahsedilen Büyük Tufan sonucu
lar<laıı biriy<li. Oııwı belirlediği kro
oluşmuştu. Üçüncü kronolojik dö nem ise en yeni çökeltileri, Tu
nolojik dönemler Yaratılış Kita
334
ilkel tortular fosil içermiyordu, dik
yalı, İsviçreli ve İngiliz doğabilimci
veya katmanlı
bı'ndaki üç ana dönem (insanın ya
fan'dan sonra meydana gelen dep
ratılışı; baştan çıkarılışı ve felaketi)
remler ve volkanik patlamalar sıra
ile doğrudan bağlantılıydı. Leh
sında oluşan kayaları içeriyordu.
ınann)ın sınıflandırmasına göre en
Lehmann, minerallerin kompozis-
yonundaki ve farklı tabakaların yapılarındaki
EUGENE SHOEMAKER
ayrılıkların okyanuslardaki gelgitlerden kaynak landığı sonucuna vardı. Lehmann'ın sınıflan dırma ve kronolojisi büyük ölçüde yerküre yü zeyini felaket olaylarının değiştirdiği veya oluş turduğu inancına dayanıyordu. Katastrofizm (felaketçilik) adı verilen bu ani, kısa süreli ve
Astrojeolog 1928 28 Nisan' da Los Angeles, California'da doğdu.
1947
şiddetli değişme teorisi, Kutsal Kitap'ta anlatı
California Teknoloji Enstitüsü'nden yerbilirn dalında lisans
lanlara da uyuyordu.
diplomasını aldı.
l 787'de Abralıam Goltlob Werner, Leh mann'ın çalışmalarını bir adım ileri götürerek, yerküre kabuğundaki kayaların kökeni ve ardıl lığına ilişkin bir genel teori yayınıladı. Werner, Prusya-Silezya'nın (günümüz Po lonya'sı) kömür, demir ve diğer mineraller açı sından zengin Wehrau bölgesinde dünyaya gel mişti. Eğitimini Freiberg ve Leipzig'de hukuk ve madencilik alanında yapmış, 1 775'le Freiburg Madencilik Akademisi'ne denetçi ve madencilik ve mineroloji bilim dalları öğretim görevlisi ola rak atanınıştı. Mükemmel bir eğitimci olan Werner, Avrupa'nın pek çok bölgesinden öğ rencileri Akademi'ye çekmiş, buııların çoğu Werner'le çalışmıştı. Werner'den önceki bilimciler, aşama aşama geri çekilerek ardmda kayalar ve mineraller bı rakmış ve her yere yayılmış olan bir okyanusun varlığına ilişkin görüşü kabul etmişlerdi. Kendi sine uygun bir isinıle Neptünizm (eski Roma
1948 20 yaşında, California Teknoloji Enstitüsü'nde yerbilim dalında yüksek lisansını tamamladı. ABD Jeolojik Araştırma Merkezi'nde (USGS) çalışmaya başlayarak uranyum arama çalışmalarına katıldı.
1952 Arizona'daki Barringer Krater'ıni gezdi.
1960 Princeton Üniversitesi'nde yerbilim dalında doktorasını tamamladı.
1962 California Teknoloji Araştırma Enstitüsü'nde «)retim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
1963 Addison hastalığı teşhisi kondu. USGS'nin Arizona, Flagstaff'taki Astrojeoloj i Merkezi'ni kurdu ve burada bilim lideri olarak görev aldı.
1973
deniz tanrısı Neptün' den) olarak anılan bu teo
Palamar Gezegen Yanından Geçen Asteroitler Araştırması'nı
ri, büyük ölçüde Büyük Tufan gibi felakete da
başlattı.
yalı olaylardan yola çıkıyordu. Werner, Neptü
1983
nizm teorisinin pek çok ilkesini kendi teorileri ne adapte etmiş olsa da, kendisi felaketçilerden değildi. Ayrıca, dünyanın insanlık tarihinden
Palamar Asteroit ve Kuyrukluyıldız Araştırması'nı başlattı.
1992
daha eski olduğuna inanıyor ve yerküre stratig
ABD Milli Bilim Madalyası'nı aldı.
rafi tarihini çözmek için Kutsal Kitap'a güven
1993
miyordu. Werner, dünya kabuğundaki katmanları dört ardışık oluşuma ayırarak Lehmann'ın dizilimle rini genişletti. Bunlardan ilkine, yani en eski se riye,
" Urgebirge" ya da ilk dağ
oluşumları serisi
adı verildi. Bu katmanın büyük kısmı katman-
Palamar Gözlemevi'nde eşi Carolyn ve gökbilimbci David Levy ılc beraber Shoemaker-Levy 9 Kuyrukluyıldızı'nı keşfetti.
1994 Shoemaker-Levy 9 Kuyrukluyıldızı'nın Jüpiter'in içinde patlayııını gözlemledi.
1997 28 Ağustos'ta Avustralya' da geçirdiği bir trafık kaı,ıııııd.ı yaşamını yitirdi.
BİLiMi N SERÜVENi
lar arasına giren, ateş ısısı ile oluş
"Aufgeschwemmte"
tamorfik kayalardı (granit, şist, kaya
denen bu alüvyon kayaları gevşek
ğan taş, gnays ve sulu magnezyum si
çakıl, kum, turba (yer kömürü) ve
(su çökeltileri)
likat minerali olan yılantaşı gibi).
bir miktar kireçtaşı, tortulu şist ve
Katman fosil içermiyordu. Werner
kumtaşı içeriyordu.
bu katmanlardaki kayaların okya
Werner'in bu kategorileri belirle
nustan kimyasal yollarla biriktiğine
medeki amacı, çeşitli teorik kusurla
inanıyordu. Çoğunlukla dağlık böl
rı olan Neptünizm teorisini düzelt
gelerin tepeliklerinde görüldüğün
mekti. Bu kusurların en dikkat çeke
den, "Urgebirge" serisinin dünyanın
ni, teorinin su ile ilgili kısmıydı: Ok
orijinal yüzeyini oluşturduğu düşü
yanuslar çekildiğinde onca su nereye gitmişti? Bazı Neptünistler bu suyun
nülüyordu.
" Obergangsgebirge",
geçiş
dünyanın merkezine akınış olacağını
dağları veya geçiş serileri adıyla anı
önerdilerse de, Werner, son derece
yani
lan ikinci grup kayağantaşı ve belli
spekülatif olduğu gerekçesiyle bu
bir miktarda kireçtaşı içermekle bir
öneriyi reddetti.
likte, bu katmanda fosil de bulunu
Werner, bazaltla ilgili açıklamalar
yordu. Bu kayalar, dağların eğimli
da da zorluklarla karşılaşıyordu.
yüzeyleri boyunca meyilli olarak sı
Volkanik patlamaların yeraltındaki
ralanmışlardı. Steno'nun "orijinal
kömür damarlarının tutuşması ola
yataylık ilkesi"nin aksine, Werner,
rak açıklanabileceğini söyleyen Wer
bu eğimin, sular çekilirken yerküre
ner'e göre, yanardağlar dünya tarihi
nin genç ve şekilsiz kabuğu üstüne
nin ikincil kömür tabakalarının biri
çökme sonucunda oluştuğuna ina
k.iminden sonraki döneme tariltle
nıyordu. Bu kaya oluşumlarının ço
nen yeni oluşuntlarıydı. İtalyanların
ğunun kimyasal çökeltiler olduğuna ,, inanılıyor, ancak, "grovak denen,
nesiller boyu tanıklık ettiği volkanik ada oluşuntlarının sunduğu apaçık
sert, saf olmayan kumtaşı gibi meka
kanıta rağmen, Werner bu inancın
nik yollarla birikmiş kayalar da bu
da ısrarlıydı.
gruba dahil ediliyordu.
Rönesans ile birlikte İncil'dekin
Üçüncü seri, diğer adıyla "Flöi' ya
den farklı başlangıçlar ve görüşler
da tabakalı katınan, ikincil kaya olu
üzerine düşünen büyük isintler orta
şmnlannı içeriyordu. Bu kategoriye
ya çıktıysa da, bilimciler, Kutsal Ki
dahil kayalar arasında kumtaşı, ki
tap'ı yerbilim dalına ışık tutan bir
reçtaşı, alçıtaşı, kaya tıızu, kömür ve
kaynak olarak görmeyi kesin bir şe
ince damarlı volkanik bazal t vardı.
kilde reddetmeye ancak 18. yüzyılda
Werrıer, Lorlu kalıııaıılarrnrn arasına
başladılar. Onlardan biri, İskoçyalı
sandviç gibi sıkışan bazaltın okya
filozof ve çiftlik sahibi James Hut
mıstan çökeldiğini, lav akıntıları gibi
ton'dı.
gözüken bar.altın ise yanan kömür yataklarından geldiğini öne sürdü. Dördüncü kategori, ovalarda ve
336
vadi düzlüklerinde bulunuyordu.
muş (volkanik yapılı) kayalar ile me
Hutton avukatlık ve doktorluk eğitimi almış olmasma rağmen iki mesleğe de atılmamış, sahip olduğu
D Ü N Y A VE AY
özel bir gelir kaynağının verdiği öz gürlükle, asıl tutkusu olan doğa fel sefesiyle ilgilenmişti. Dindar bir Hıristiyan olmasına rağmen, Hut ton, İncil'in yerbilinıle ilgili ibretleri ni önemsemiyor, dünyanın Büyük Tufan gibi felaket olayları sonucu şe killendiği görüşünü kabul etmiyor, dünyaya ve dünyadaki yer oluşumla rına tarafsız bir şekilde bakmayı arzu ediyordu. Modern yerbilinün babası sayılan Hutton, uzun yıllar iskoçya tepelik lerini ve kıyılarını araştırdı. 1 764'de Cairngorm Dağları'nda yürürken, etrafını saran kayanın içine akmış gi bi duran bazı granit oluşumlarını buldu. Ona göre, granitin dokusu ve karmaşık mineral içeriği, her yere yayılmış bir okyanustan kimyasal çökelti sonucu oluştuğunun değil,
sıvılaşmış kayadan kristalize olduğu nun göstergesiydi. Granitin sıcak, eriyik lavlardan or taya çıktığı görüşü, Neptünist ideal den son derece farklıydı. Gözlemleri, H utton'ı, bulduğu granitin, graniti saran kayadan çok daha yeni oldu ğw1a n i andırdı. Werner'in sınıflan dırmasına göre ise, bu iki kaya olu şumunun yaşları yaklaşık olarak ay nı olacaktı. Hutton, Berwickshire sahilinde neredeyse dikey eğimli, tepesi yatay kırmızı kumtaşı ile kaplı, gri tortulu şist buldu. Bu bulgu sonucu Hutton, çeşitli pğılma, erozyon ve yüksem1e devrelerinin yaşanmış olduğu sonu cuna vardı. Bu tür karmaşık yapılaş maların oluşması oldukça uzun bir süreç içinde gerçekleşmiş olmalıydı. Böylece Hutton, dünyamn 6.000 pi-
TEKTONİKLER Wegener kıtasal sürüklenme ile ilgili gö�nü 191 2'de sunmuş, ancak görüşü 1 960'1ara dek geı;erlilik kazanmamıştı. Bu modern harita, Wegener'in
teorisini
açıklayan tektonik plakalan gösteriyor.
o·
Antarktika Plakası
33/
BiL i M i N S E R Ü V E N İ
DEVASA ALEVLER Fot�rafta tam güneş tutulması sırasında, güneş çeperinden fırlayan devasa ateş parçalan görülüyor. En parlak görülen parçanın büyüklügü yerkürenin birkaç katı.
Bufforı lrakkında dalıa fazla bilgi içirı bkz. sayfa 260-61.
338
dan daha yaşlı olduğuna inanmaya başladı. Bunu takip eden yeni gözlemler, Hullon'ın, gördüğü yapılaşmaların benzerlerini oluşturabilecek jeolojik mekanizmayı keşfetme fikrine sap lanmasına neden oldu. Hutton, ha vayla temas halindeki kayaların ya vaş yavaş çakıla ve ardından toprağa dönüştüğünü anladı. Jeolojik hare ketlerin döngüsel doğasını (yani, es ki kayaların aşınmasıyla yeni kayala ru1 oluştuğunu) fark eden Hutton, bugün gözlemlenen hareketlerin geçmişte de yaşanmış olduğuna inandı. Bu görüşe, "tekbiçiıncilik" denir. Werııer'e tümüyle zıt düşen Hutton, dünyanın dinamik ve sü rekli de!;>işiyor olduğunu keşfetti. Hutton, 1785'te Edinburgh Krali yet Akademisi'nde bir konuşma yap tı. Konuşmada, yerküre yaşının son-
suz olduğunu belirten Hutton, vol kanik aktivitelerin dünyadaki kaya oluşumlarının ana kaynağı olduğu na ilişkin teorisini ana hatlarıyla açıkladı. Hutton görüşlerini Wer ner'in bu alandaki etkisinin en yo ğun olduğu dönemde sunmuştu. Bu etki ile teorileriı1e (eski Roma yeraltı tanrısı Pluto'ya atfen) Plutonculuk adı verildi ve görüşleri yoğun bir şe k.ilde eleştirildi. Kimileri Hutton'ı mantık yoksunluğu ile suçlarken, ki mileri de onu deist (Tanrı'nın varlı ğına inanmakla birlike vahyi inkar eden kimse), hatta ateist (Tanrı inancı olmayan kimse) ilan etti. Bu eleştiriler Hutton'ı daha yoğun bir şekilde, teorilerini doğrulayacak ve aleyhinde konuşanları ikna edecek jeolojik oluşumlar arayışma itti. Hutton, l 795'te iki ciltlik Kanıtlar ve Çizimler ile Uünya Teorisi adlı ese-
DÜNYA VE AY
rini yayımladı. Kitapta sadece Hut ton'm değil, Georges-Louis Leclerc, Comte de Buffon ve diğerlerinin gö rüşleri de yer alıyordu. Hutton gibi Buffon da dünyanın geçmişte ergimiş durumda olduğu inancındaydı. 1749 tarihli L'histoire naturelle (Doğal Tarih) adlı kitabın da Buffon, güneşe çarpan kuyruklu yıldızların güneşten maddeler ko pardığı ve bu maddelerden de geze genlerin oluştuğu görüşünü ileri sürdü. Buffon, yerkürenin de bu tür bir kozmik yapı olduğu ve 75.000 yıllık bir zaman boyunca altı farklı soğu ma süreci geçirdiği inancındaydı. Dünyanm geçmiş zamandaki oluşu muna neden olan hareketlerin gü nümüzde de devam ettiği inancıyla Buffon, felaketçilik görüşüne de kar şı geliyordu. Hutton Yerküre Teorisi'ni "Yer küre, ne başlangıca dair bir iz bırak mıştır, ne de sona ilişkin bir ipucu vermektedir" sözleriyle bitirdi. Hut ton'a göre gezegenimiz zamansızdı ve sonsuz bir volkanikleşme, eroz yon ve tortulaşma döngüsü içinde hareket ediyordu. Dindar bir insan olan Hutton, yeryüzünün yüce bir tasarunın ürünü olduğuna inanıyor, içinde yaşadığı dünyanm anlamını çözmeye çabalıyordu. Arıcak, onun "yaşı sonsuz bir yerküre" anlayışmı pek çok kimse dine hakaret olarak algıladı. Görüşleri Newtoncu "saat gibi kurulmuş evren" görüşlerine son derece paralel olsa da, Hutton'ın teorilerinin ve yerbilime katkılarının yaygm bir geçerlik kazanması ölü münden ancak uzunca bir süre son ra gerçekleşti.
Hutton'ın öldüğü yıl, yani 1 797'de dünyaya gelen Sir Charles Lyell de İskoçyalı bir avukat ve doğa felsefecisi idi. On kardeşin en küçü ğü olan Lyell, henüz çocukken böcek toplamaya başlamış, bu faaliyetine tüm yaşamı boyunca devam etmişti. Lyell , 1816'da Oxford'daki Exeter Yüksek Okulu'na başladı. Hukuk eğitimi alsa da, bilime olan ilgisi de vam ediyordu. Bir süre sonra Yerbi lim Derneğ:i'ne katıldı ve bu konuya olan ilgisi hukuk alarundaki çalışma larmı gölgede bıraktı. l 820'lerin ba şına gelindiğinde Lyell tamamen yerbilim çalışmalarma gömülmüştü. 1 830'da Yerbilinıin İlkeleri adlı baş yapıtmı yayımladı. 42 yıl boyunca 1 1 kez elden geçiri len eser, Hutton'ın jeolojik hareket lerle ilgili görüşlerini destekleyen ve sayısı artmakta olan verilerin bir senteziydi. Doğa hareketlerinin za man içindeki tekbiçiınliliği kavramı nın detaylı ana hatlarını veren kitap ta, bu hareketlerin gözlemlendiği pek çok örnek de sunuluyordu. Lyell, doğa hareketleri yoğunluğu mın, sayısuun ve meydana geldiği koşulların zaman içinde çok az de ğiştiğini savunarak, Hutton'm tekbi çimcilik görüşünü bir adım öteye ta şıdı. Ona göre deprem gibi felaket türünden olaylar, herhangi bir çağda daha fazla gerçekleşmemişti. Lyell, yerbilimde tekbiçimcilik görüşünü saplantı haline getirdi ve "bilimi Musa'dan kurtarmanın" kendi misyonu olduğuna inanmaya başladı. Ne var ki onun bu etkin, düzenli, döngüsel, süregiden, dina mik yerküre anlayışı, fiziğin birkaç temel yasasıyla, özellikle de yeni ye-
339
Bi LiM İ N S E R Ü V E N i
RADYOA KTİVİ TE F
izikçi Antoine Henri Becquerel, 1896'da Paris'teki
9iştirilemeyece9i keşfedildi. Bozunma oranı tüm izo
bir laboratuvarda, Marie Curie ve Curie'nin eıi Pier
toplarda tutarlı oldugundan, bu iılem artık kronometre
re ile birlikte radyoaktiviteyi keşfetti. Agzı sıkıca kapalı
veya oldukça hassas bir zaman ölçegi olarak kullanılabi
bir teneke kutu fotol)raf filmi, uranyum içeren bir mi
liyor. 1930'1ara
neralin yakınına konmuş ve rülmez ıııga· maruz bırakıl
oluıumlarının birbirlerine kı
mıjtı. Marie Curie, ortaya çı
yasla tarihlenmesi ijleminde
kan tepkimenin kimyasal de-
kullanılıyordu. 1934'te izo
9il, atomik bir işlemden kay
toplara dayalı ilk zaman çizel
naklandıgını fark etti ve so
gesi yayımlandı. 1930 ve
nuçta radyum, polonyum ve
1940'1arda yeni radyoaktif se
toryum denen yeni maddele
riler keşfedildi ve bunların
ri keşfetti
bozunma oranlarının harita· ları çıkarıldı.
Radyoaktif bozunma, çe kirdekleri kara"ız ana izo
Günümüz yerbilimdleri,
topların aynı anda bir veya
kaya oluıumlarını tarihlemek
birden fazla farklı çekirdege
için çeıitli izotop bozunmala
dönüımeleriyle gerçekleıir.
rından yararlanır. 47 milyar
Çekirdekler, yavru izotop de
yıllık yarılanma süresi olan ru
nen kararlı duruma erişene
bidyum-87,
dek bozunmaya devam eder
strontiyum-87'ye dönüıür. Bu
ler. Bu dönüşümler üç tip
nedenle, 100 milyon yıldan
emisyondan birini üretir: alfa
daha eski oluşumların tarih
(helyum çekirdegi), beta (ser best elektron) ve gamma ııını
(x-ışınlarına benzer, yüksek enerjili fotonlar).
en
sonunda
lenmesinde bu seri kullanılır. Becquerel'in radyoaktivite denemeleri, ileride Marie Curie'nin Paris'teki ve Ernest Rutherford'un Cambridge'deki çalıımalarında kilit rol oynadı.
Radyokarbon tarihlemesi en yeni, yani 60.000 yıldan daha genç organik oluşumla
lngiliz fizikçi Ernest Rut
rın tarihlenmesine yarar. Can-
herford, toryumun zaman
lılıklarını korudukları sürece,
içinde sabit bir oranda bozu-
yaıayan tüm organizmaların bünyesinde sabit bir degerde
narak bir dizi farklı elemente dönüjtügünü ve sonunda kurıunun kararlı bir formun
karbon-12 ve karbon-14 bulunur. Organizma öldügün
da durdugunu keşfederek bu konudaki bilgileri derin
de ise, karbon-14 belli bir hızla bozunarak, nitrojen-
lejtirdi. Keıif, ·radyoaktif yarılanma süresi"
340
gelindiginde,
bozunan izotoplar, eski kaya
bu mineral filmi bir çeşit "gö
(r•dyoaktif
14'e dönüşür. 5.730 yıl sonra karbon-14'ün sadece yarı
bir maddenin yarısının bozunması için gereken zaman)
sı, bir 5.730 yıl sonra da dörtte biri geriye kalır. Günü
düşüncesinin oluımasına yol açtı. Aynı zamanda, sıcak
müzde bilimciler, basit bir matematiksel formül ile için
lık, sol)ukluk, kimyasal durumdaki başkalaşımlar veya
deki karbon-14 miktarını ölçerek bir maddenin yaıını
basınç degişimi ile bir izotopun bozunma oranının de-
belirleyebiliyorlar.
D Ü N Y A VE A Y
20
ni yeşeren termodinamik alanındaki
hesaplayarak, yerkürenin yaşuun
görüşlerle çelişiyordu. Saygın fizik
milyon ila 30 milyon yıl arasında ol
çilerden William Thomson ile Lord
duğunu ileri sürdü. Bu süreç içinde
Kelvin söz konusu tutarsızlığı fark
gezegen olağanüstü değişiklikler ya
ederek, bu konularda Lyell'le tartış
şamıştı.
maya girdiler.
Günümüz yerbilimi tam anlamıyla
Lord Kelvin'e göre, yerkürenin
Lyell'in ileri sürdüğü şekliyle olmasa
kararlı bir düzene sahip, sonsuz di
da tekbiçimcilik teorisiııi dışlamıyor.
namik bir makine gibi davranması
Yerkürenin yakın geçmişinde gerçek
fiziksel açıdan olanaksızdı. Kendi fi
ten de Büyük Tufan'ı andıran felaket
zik bilgisine dayanarak Lord Kelvin,
türünden olaylar yer aldı. Yıkım ya
gezegenin zaman içinde büyük deği
ratan seller, örneğin, Batı Washing
şiın geçirdiğine inanıyordu. 1 846'da
ton eyaletinin Scablands bölgesini
bilimciler yerkürenin derinlerine
meydana getirdi. Günümüz yerbi
inildikçe sıcaklığın arttığını biliyor
limcileri, yerküre tarihi süresince bir
Lord Kelvin
lardı. Kelvin yerküreniıı yaşamına
neden-sonuç tekbiçintliliğiııe iııan
hakkında dalın fazla
ergimiş bir sıvı olarak başladığuu,
makla birlikte, jeolojik süreçlerin
bilgi içirı bkz. sayfa
zaman içinde soğuduğunu ileri sür
oran, yoğuıtluk ve konumlarının
206-10.
dü. Yerkürenin deriıtleriııe indikçe
farklılık gösterebileceğiııi biliyorlar.
görülen sıcaklık artış oranı da derin
Aktüalizm (edimsclcilik) denen bu
madenlerin incelenmesiyle tahmin
kavram yerkürenin geçmişi, bugünü
edilebilirdi. Bu bilgiyi temel
alan
Kelvin, soğuma oranını geriye doğru
ve hatta geleceğine yönelik bilgileri bağdaştırmamıza yardımcı olur.
KUT\JP YOLCULUKlARI Alfred Wegener Grönland'a 1 930'da yaptıgı son yolculukta, köpeklerin koşuldugu kızaklarla yol alıyor.
341
Bİ L i M i N S E R Ü V E N İ
YERKÜRENiN içi
Adaları'na ve sonra da Pasifik Ku
1 8. ve 19. yüzyıllarda yerbilim hızla
zeybatı kıyılarına yöneldi.
ilerledi. Tartışmaların çoğu Dün
Dana'nın daha ileride katıldığı ka
ya'nın kabuk ve yüzey özellikleri üze
ra heyeti güneye, San Francisco Kör
rine yoğunlaştığı bir sırada, Buffon,
fezi'ne doğru yönelen ve Kuzey Cali
H utton, Kelvin ve diğerleri gezegenin iç yapısıyla ilgili teoriler üzerinde ça
fornia'daki Shasta Dağı bölgesini in celeyen ilk resmi bilim grubu oldu.
lıştılar. "Dünya'nın içi" konusunu en
Dana'nın notları ve bu volkanik dağ
iyi aydınlatan kişi, Amerikalı yerbi
la ilgili çizimleri 1849 yılında, Cali
limci James Dwight Dana oldu.
fornia altın arayışı furyasının en yo
1873'te Dana, dünyanın merkez ya
ğun olduğu dönemde
pısının çeşitli göktaşlarının yapısına benziyor olabileceğini ileri sürdü.
American ]o ıırnal ofScience and Art'ta [Amerikan Bilim ve Sanat Dergisi] yayınlandı.
Utica, New York'ta doğan Da
San Francisco'da yeniden birleşen
ilç 1IP KAYA
na'nın yerbilim ve hayvanbilime ilgi
heyet tekrar Güney Pasifık'e yöneldi.
üç tip ka',e vaıdr.
si erken yaşta başlamıştı. Dana, 1830'da Yale Üniversitesi 'ne girdi ve
ya üzerinden geçerek Ümit Bur
American Joıırnal of Science'ın [Amerikan Bilim Dergisi] editörü
nelen heyet, 1 O Haziran l842'de
lavlıııdan cıuıuı:
Benjaınin Sillirnan'la kimya ve doğa
New York'a vardı. Dana, Connecti
granit ... cbıi<i)eı
tarihi çalıştı. l 833'teki mezuniyeti
cut, New Haven'e yerleşti ve Silli
bunlara Omek1ir.
nin ardından Dana, Deniz Kuvvetle
man'ın kızı ile evlendi. 1850'de doğa
Tonııl kayalar
ri'nde matematik öğretmenliği yaptı.
tarihj ve ycrbilim profesörü olarak
tortulam 5lloırnası ...
Akdeniz'i dolaşlı ve Vezüv Dağı'nı
Yale Üniversitesi'nde kayınpederi
Voloanik. tortul ...
tıaııcaıaıım. Vdkanilı: kayalar magma ...
Polinezya, Filipinler, Borneo, Malez nu'nu dolaştıktan sonra kuzeye yö
inceledi. 1 836'dan itibaren iki yıl Sil
nin yerini aldı ve 1 892'ye kadar bu
lllejdaıll gellr. Oınelder aıawıda
liman'ın kimya asistanı olarak çalış
görevde kaldı.
Mineralbilim Sistemi adlı
Seyahati süresince topladığı yazılı
� · kırntaıı ye< aW. lla$kalailıı ica';IWı ise aprı 1$1 W!
eserini yayınladığında 24 yaşında idi.
malzemeyi bir dizi bilimsel makaleye
Dana ertesi yıl ABD Keşif Heye
dönüştürmek, Dana'nın yaklaşık 13
ti'ne katıldı ve Büyük Okyanus'ta bi
yılını aldı. Buz beyazı topraklarında
tıasınc; 90llJQI crtaya
limsel inceleme seferlerine başladı.
kararmış göktaşları barındıran An
yapıjlNISI
ie
<la. Omeıc: !1ıay5 ve ıiSt
342
tı. 1837'de
1838 Ağustos'undan itibaren dört yıl
tarktika'nın yanısıra dünyanın pek
sürecek olan macerası, Dana'yı önce
çok volkanik bölgesini gezen Dana,
Virginia'dan aşağılara, Kuzey ve Gü
dünya ve içi konusunda eşşiz bir ba
ney Amerika'nın doğu kıyılarına, ar
kış açısı geliştirmişti.
dından batı sahillerine, Şili ve Pe
Göktaşlarının iki türü vardır. De
ru'ya ve nihayet Pasifik boyunca ba
mir, nikel veya benzeri bir karışım
tıya, Sarııua ve Avustrnlya'ya götür
dan meydana gelen tür, göktaşları
dü. Aralık 1839'da altı gemilik keşif
nın yaklaşık yüzde 25'ini oluşturur.
seferi, Balleny Adaları'nın batısında
Yüzde 75 ise metalik olmayan, ta
ki Antarktika kıtasuu incelemek üze
şımsı göktaşlarıdır. Taşımsı göktaş
re daha güneye doğru yelken açtı.
larmın, yüzde 30 daha az oksijen ve
Heyet ardından
yüzde 40 daha az silikon içermeleri
kuzeye,
Hawaii
D Ü N Y A VE A Y
dışında, dünya kabuğunu oluşturan
kalar dönerek küreler, yani gezegen
ERİYEN ZİRVE
kayalara benzer kimyasal yapıları
ler haline geldiler," diyordu. Bu gö
Deniz seviyesinden altı bin
vardır. Dana, dünya kabuğundan
rüş, 1 900'lerin başında yaygın bir ge
metre yüksek olan
yaklaşık yüzde 80 daha fazla demir
çerlilik kazandı. Chicago Üniversite
Kilimanjaro, Afrika ' n ı n en
içeren göktaşlarının, yerküre iç yapı
si'nden yerbilimci Thomas Chrow
yüksek tepesidir. Kısa süre
sını temsil edebileceklerini öne sür
der Chamberlin ve gökbilinKi Forest
öncesine ait uydu görüntüleri,
müştü.
Ray Moulton ise farklı düşünüyor
küresel ısınmanın bir sonucu
1 700'lcrin sonlarında, Fransız fi
lardı. Onlar, !904'de gezegenlerin,
olarak ziıvedeki kanann hızla
zikçi Pierre-Simon Marquis de Lap
güneşin yanından geçmekte olan bir
eridigini gösteriyor. Bu hızla
lace, güneş sisteminin dönen bir bu
yıldızla teması sonucu oluştuğu gö
devam ederse, dagın
lutsudan koparak bir gaz ve toz bu
rüşünü ileri sürdüler.
lutu şeklinde ortaya çıktığını ileri
Chamberlin ve Moultan'a göre,
sürdü. De Laplace "Bulutsunun dış
araya giren söz konusu yıldızın çe
parçaları halkalara ayrıldı ve bu hal-
kim alanı, güneşten son derece bü-
zirvesindeki buzlar 2020'ye gelindiÇ'Jinde tamamen erimiş olacak.
3�3
Bi L i M i N SE R ÜV EN İ
lzDSl'Alll lzostasi yeılcjft
kalıugıııuı. SM manll:l5u Ozl!rinde
� küdeı;ll:imsel denge>/i tarwnlamelı: iQn kullınılan ıw l!llmdir. Karasal bbuk denizıel kalxhrı
daha az ıogıırı oldugoodan. karasal bbuk man10 ilZllinde, denizsel kabuklan daha
yukandll yüzıır.
344
yük parçalar koparmıştı. Bu gaz do lu parçalar yoğunlaşarak "gezegen cik"leri (küçük gök cisimleri) mey dana getirmiş, onlar da zamanla bir leşerek gezegenleri oluşturmuşlardı. Gezegencik hipotezine göre kopan maddelerin güneşten çok büyük bir hızla savrulmuş olmaları gerekiyor du; günümüze dek yaptlan araştır maların gösterdiği üzere, bu hipote zin güneş sistemi oluşumuna ilişkin geçerli bir açıklama yerine geçebil mesi için, savrulma hızının gerçek ten de çok yüksek olması şarttı. 1 944'de Gerard Peter Kuiper ve Cari Friedrich von Weizkacker, geze gencik modelinde bazı değişiklikler yaparak, günümüzde yaygın geçerli liğini koruyan teoriyi oluşturdular. Bu teoriye göre yavaşça dönmekte olan gaz bulutu, bir tlirbülansla -ör neğin, yakından geçmekte olan bir ytldız veya bir supernova patlamasın dan kaynaklanan şok dalgası- karşı laştı ve içinde girdaplar oluştu. flöy lece gaz bulutları yakındaki maddele ri kendilerine çekerek, zamanla geze gencikleri meydana getirdiler. Küçük gezegenciklerin daha büyük olanla nn çe.kim alanında sürüklenmesiyle ise "öncü-gezegenler" oluştu. Bu aşamadan sonra, yeni yeni olu şan güneşin etrafındaki ısı, hidrojen ve helyum gibi güneş sisteminin dış gezegertleri için önemli olduğu anla şılan uçucu maddeleri buharlaştırmış olmalıydı. Dönmekte olan erimiş sıvı halindeki öncü-gezegen, yani "yer küre" soğudukça, bulutun içindeki elementler katılaşarak ayrışmaya baş ladı. Silikon, kalsiyum, alüminyum, oksijen ve benzeri hafif maddeler dünyanın kabuğunu oluştururken,
demir ve nikel gibi yoğun maddeler de merkeze doğru ilerledi. Günümüz yerbilimcileri, sismik veriye dayana rak dünyanın içini dört ana katmana ayırır: kabuk, manto, sıvı dış çekir dek ve katı iç çekirdek. Her katmanm kendine özgü bir kaya ve mineral ya pısı vardır. Ômef,>in, kabukta, silis bazlı kayalar bulunur. Manto, mag nezyum, demir, kalsiyum, sodyum, demir ve silikon oksitlerini içerir. Dış ve iç çekirdek ise çoğunlukla de mir ve nikelden oluşur.
TEKTONiK PLAKALAR 19. yüzytlın sonlarında, yerbilimciler dağların ve jeosenklinallerin (aşağı doğru kıvrtlan ve eğilen kaya kat manları) oluşumunu açıklamak için teoriler geliştirmeye başladılar. Yay gın görüşe göre dünya halen soğuma aşamasındaydı. Dana, yerküre içinin soğuma esnasında küçülmesiyle, sert kabuğun, tıpkı kuru bir kayısı kabu ğunun buruşması gibi buruştuğunu öne sürdü ve katlanmış jeosenklinal leri ölçerek, dünya kabuğunun her sıradağ boyunca yüzlerce kilometre büzüşmüş olduğu tahmininde bu lundu. "Yerküre-içi radyoaktif ısın ma" konusundaki bilgi yoksunlu ğunda bu açıklama geçerli bulundu. Eduard Suess, bir adım daha ileri giderek, söz konusu büzüşmenin yerküre kabuğunda hızlı, büyük öl çekli değişinliere yol açmış olduğu önerisini getirdi. Suess'e göre, hızlı dağ oluşum süreçlerini uzun dur gurtluk dönemleri izlemişti ve Afri ka, Hindistan ve Avustralya bir za manlar kendisinin "Gondwanaland" adını verdiği büyük bir kara kütlesi nin parçalarıydı. Dünyanın içi soğu-
D Ü N Y A VE A Y
yup çekildikçe, kabuk kırışarak dağ
kapsamlı bir teori oluşturma ama
ORMANSIZLAŞMA
ları oluşturdu, diğer bölgeler ise ba
cıyla birleştirerek, disiplinler arası
Büyük a<)açlık bölgelerin
çalışmalar gerçekleştiren bir bilim
ve yabani ormanların
ciydi.
bitki öıtüsünün yok
tarak okyanusları oluşturdular. 1 908 yılında Frank B. Taylor, kıta ların kayarak yerküre kabuğunu "bu
Gökbilim dalında doktorasını ta
ruşturınasıyla" dağların oluştuğu fik
mamladıktan sonra Almanya'nın
rini ortaya attı. Taylor'a göre, okya
Lindenberg şehrindeki
Aeronaııtic
olmasıyla birlikte, dünyanın karbondioksidi oksijene dönüştürme
nuslar hareket eden kıtaların çıkıntı
Gözlemevi ' nde çalışmaya başlayan
olanagı da azalır.
larının yol açtığı katlanmış çukurlar
Wegener, burada erkek kardeşi ile
Atmosferdeki oranı
dı. Dünyanın kabuğu katlanarak ve
birlikte atmosferle ilgili araştırmalara
gittikçe artan
beraberinde dağları ve jeosenklinal
yoğunlaştı.
leri oluşturacak tortuları yükselterek
atlik bir uçuşla, dünya balonla seya
hapseder ve sera etk�
hareket etmeye devam etti.
hat rekorunu kırdılar. Wegener,
oıtaya çıkar.
Alınan gökbiliınci ve meteorolog Alfrcd Lothar Wegener,
1 9 1 2 'dc,
İki kardeş 1906'da 52 sa
Grönland'da atmosfer olaylarını in celedikten sonra, 191 O'da A tınosferin
"kıtasal sürüklenme" teorisinin ateş
Termodinamiği adlı eserini yayınladı.
li savunucusuydu. Bir papazın Beriin
Wegener nişanlısına yazdığı bir mek
doğumlu oğlu olan Wegener, yerbi
tupta, Güney Amerika'nın doğu kı
lirni, jeofizik, iklimbilim ve biyoloji
yısı profilinin Afrika'nın batı sahille
yi dünyanın iç yapısı ile ilgili geniş
riyle örtüşüyor gibi gözüktüğünü
karbondioksit ısıyı
Bİ L İ M İ N S E RÜVE N \
söyledi. 1 9 1 2'ye gelindiğinde ise kıta
taşınmış olamayacak kadar iriydi.
sal sürüklenme teorisini açıl<lanuştı.
Wegener'in teorisi yanlışsa, bu bitki
Wegener çalışmalarına yaklaşık
ler bunca mesafeyi nasıl katetmişler
200-250 milyon yıl öncesine uzanan
di? Kıtasal sürüklenme teorisini des
Paleozoik dönemdeki kaya oluşum
teklemek amacıyla du Toit 1 937'de
larını incelemekle başladı. Engin ok
Gezinen Kıta/arımız adlı eserinde te
yanuslarla ayrılmış olan kıtalarda
zi ile ilgili yeni örnekler sundu.
birbirine benzer kaya tortularının
"Termal konveksiyon (ısıyayım )"
bulunduğunu fark etti. Bunlar, bir
görüşü Hutton ve diğerleri tarafın
yanda Güney Amerika, Afrika, Avus
dan daha önce ortaya atılmış olmak
tralya ve Antarktika, diğer yanda Ku
la birlikte, kıtaların kaymasına ilişkin
zey Amerika, İskandinavya, iskoçya
olası bir mekanizmanın geliştirilme
ve İrlanda gibi birbirinden farklı böl
si, İskoçyalı yerbilimci Artl1ur Hol
geleri birbirine bağlayan lorlulardı.
mes'un, dünyaıun içindeki radyoak
Böylece Wegener, dünyada bir za
tiviteyle ilgili çalışmalara başlamasıy
manlar, kendisinin "Pangaea" (Yu
la gerçekleşti. Holmes, 1 928'de, rad
nanca, "bütün kara parçası") adını
yoaktif izotopların dünyanın alt
verdiği bir süper-kıta olduğu görü
mantosundaki düzensiz dağılımının,
şünü ortaya attı. Ardından, 1915'te
bu bölgedeki ısıyı orantısız bir şekilde
Die Entstehung der Kontinente ıınd Ozeane (Kıta/arın ve Okyanusların Kökleri) adlı çalışmasını yayımladı.
to maddesi yavaşça kabuğa doğru
Wegener, uzun süreçler boyunca aktif olan küçük güç etkenlerinin, ka
yükselerek orada soğuyacak ve yatay olarak hareket ederken dünyanın ka buğunu da beraberinde taşıyacaktı.
buk altındaki maddelerin tutkalımsı
İlerleyen yıllarda bu görüşü des
yapısına karşuı, dünyanın kabuğun
tekleyen yeni bulgular elde edildiyse
dan yavaş yavaş parçalar koparabile
de Amerikalı yerbilimcilerin çoğu
ceklerine inanıyordu.
Ona göre,
henüz ikna olı11amıştı. Wegener ha
merkezkaç kuvveti, gelgit olayları ve
yattayken hararetle tartışılan konuya
dünyanın kendi ekseni etrafında dö
duyulan ilgi, onun ölümünün ardın
nerken sallanışı, bu hareketliliğe ne
dan azalmaya başladı. Tartışmalar,
den olan diğer olası etkenlerdi.
ancak 1950'lerde bu konuda yeni
Wegener'in en büyük destekçile rinden biri Güney Afrikalı yerbilim
bulgular ortaya çıkınca yeniden gün deme geldi.
Toit'tı.
Bu tarihlerde okyanuslarla ilgili
1 921 'de ateşli bir şekilde Wegener'in
araştırmalar ilerlemekteydi: 50.000
teorisini destekleyecek detaylı jeolo
kilometre uzunluğunda büyük bir
ci
346
arttıracağını saVW1du. Bu sıcak man
Alexander
Logie
du
jik ve fosil kanıtlar arayışı içinde olan
"okyanus ortası sırt"
du Toit, fosil kayıtlarının, bugün en
Fizikçiler dünyanın manyetik alanını
gin okyanuslarla ayrılmış olan kıta
incelemekteydiler ve İkinci Dünya
larda, eskiden aynı kara bitkilerinin
Savaşı döneminde kullanılan deni
keşfedilmişti.
yetiştiğini ortaya koyduğwrn göster
zaltı dedektörleri, yani "havadan
di. Bu bitkilerin tohumları rüzgarla
müdahaleli manyetometreler" okya-
D Ü N Y A VE A Y
MAVi NOKTA Güneşten yaklaşık 1 50 milyon kilometre uzakta olan yerküre, ��z gezegenlerle dolu güneş sisteminin içinde verım1ı
bir vahadır.
nus dibindeki manyetik değişimlerin haritasuıı çıkarmak üzere kullanılı yordu. Çizil en haritalar, tekrarlanan bir düzenin varlığını ortaya koydu. l 960'laruı başlaruıda Atlantik or tası SLrtın her iki tarafına şeritler ha linde dizilmiş, bant şeklinde birbiri ni takip eden manyetik alanlar keşfe dildi. Bu şeritlerin biri dünyanın "akımmanyetik alanı"nı, diğeri de "karşı alan"ı gösteriyordu. Sözkonu su manyetik şeritler deniz tabanmuı yayılması ile oluşurlar; okyanus or tası sırtlar, yerküre kabuğunun par çalandığı alanlardır. Deniz tabanı yayıldıkça lavlar yük�clir ve yarığın her iki tarafuıda sırtlar ortaya çıkar. Soğuyan kaya oluşurnlaruıuı ınanye-
tik parçacıkları, dünyanuı manyetik alanı ile hizalanarak manyetik bir iz bırakır. Zebranın çizgilerine benze yen bu şeritler, çoğunluğu her mil yon yılda bir, bazıları ise 10.000 yılda bir meydana gelen "manyetik tersin ıne"leri temsil eder. 1961 yılında, Princeton Üniversi tesi yerbilimcisi 1-Iarry 1-Iamınon 1-Iess, dünyanın kabuğu okyanus sırtları boyunca yayıl1yorsa, başka yerlerde de çarpışma gerçekleşmiş olınalı diye düşündü ve Atlas Okya nusu'nun Atlantik ortası sırtı bo yunca yayıldığını öne sürdü. Bu var sayım doğruysa, o zaman yayılınayı dengelemek için Büyük Okyanus'un da büzüşmüş olması gerekirdi. 1-Iess,
347
Bİ Lİ Mİ N S E R Ü V E N İ
Pasifik kabuğun un , okyanus tabanı kenarları boyunca derin, dar kan
yat kaynağı okyanusun yüzde 78'i
yonlara çekildiğini düşünüyordu.
nitrojen, yüzde 2l'i
l 960'larda geliştirilen yeni aletlerle toplanan sismik veriler, Hess'in ya
1 'i
oksijen , yüzde argon ve geri kalanı su buharı,
karbondioksit ve diğer gaz zerrecik
yılma ve büzüşmeyi öngördüğü böl
lerinden oluşur. Ancak atmosferin
gelerde, gerçekten de deprem hatları
bugünkü yapısı,
olduğunu ortaya koydu.
dünyanın ilk halini saran atmosferden oldukça farklıdır.
Günümüzde dört tip plaka sınırı
Güneş bulutsusu içiı1de oluşmaya
mevcuttur. Atlantik ortası sırtı gibi
başladığında yerküre büyük olasılık
uzaklaşan sınırlar, tabakaların ayrıl
la
ması ile yeni bir
kabuğun oluştuğu
gelen ilkel bir atmosfere sahipti. Yer
alanlardır. İkinci tip olan yaklaşan
kürede nispeten ender bulunan bu
sınırlar ise daha ağır olan okyanus
hidrojen ve helyumdan meydana
gazlara evrende bolca rastland ığın
kabuğunun, kendinden hafif kabu
dan, eski atmosferi bu gazların oluş
ğun altına sü rüklen mesi
turduğunu söylemek yarılış olmaz.
veya batma
m eydana gelir ki brnrnn sonu
Yerkürenin yerçekimi, hidrojen ve
cunda kıtaların kenarlarında And
helyum gazlarını tutabilecek güçte
sıyla
Dağları gibi volkanik dağlar
olmadığı için, bu hafif maddeler bü
oluşur. Bir diğer yaklaşma örneği de, iki
yük olasılıkla kaçış hızına kolaylıkla
latanın çarpıştığı, ancak benzer yo
eriştiler. Güneş içten alevlendiğinde
iki kabuğun da sürüklenmediği durum olan, kı
de bu iki gazdan geriye kalanları sü
ta-kıta yaklaşma,ıdır. Bu dummda,
pürüp attı.
ğunlukta oldukları için
kabuk dışa doğru bükülüp çarpıla rak, yukarı veya yanlara doğru zorla
ise gü n eş rüzgarı, iç güneş sistemin
1951 yılında yerbilimci
Walden
W ill i am
R ub cy, atmosferimizi mey
ma yapar. Kıta-kıta yaklaşma,ının
dana getiren gazların volkanik süreç
çarpıcı örneklerinden biri Hiınalaya
ler sonucu oluştuğu fikrini ileri sür
Dağları'dır. Geçiş
(transform) sınırlarında ise katmanlar birbirlerine yatay olarak kayıp geçerler. 1.300 km. uzunlu ğundaki San Andreas Fault hattı, bu tür sınırlara bir örnektir. Son olarak,
dü.
13u düşünceye göre, yakl aşık 3.5
milyar yıl önce dünyanm yüzeyi bir kabuk oluşturmaya yetecek derecede
soğumuştu. Üzeri hala volkanik dağ larla dolu olan dünyanın yeni at mosferi, volkanik aktiviteler sırasın
plaka sınu· hatları, plaka sınırlarının
da gaz salımı adı verilen ve erimiş
ve
kayalardan gazların yayılması anla mına gelen bir süreç esnasında oluş tu. Ortaya çıkan bu ilk atmosfer ta bakası, su buharı, karbondioksit ve
etkileşimlerinin net olmadığı
alanlardır. Alp Dağları bu tür sınırlar sonucunda ol uşmuştu r.
ATMOSFER VE H İDROSFER
bir miktar nitrojen salan amonyak
Gökbilimci George Ogden Abell bir
içermekle beraber, büyük olasılıkla
yazısında, "Bizler, gezegenimizi sarıp
serbest oksijenden yoksundu. Za man içinde dünya soğumaya ve at-
sarmalayan bir hava okyan usunun
348
dibinde yaşıyoruz," demişti. Bu ha
D Ü N Y A VE A Y
mosfcrini oluşturmaya devam etti ve
nuu arttırdılar. İlkel bitkilerin sayLia
sonuçta su buharı yoğunlaşarak, ok
rı çoğaldıkça, oksijene dönüşen kar
yamısları yaratacak olan bulutları ve
bondioksit miktarı da yükseldi ve at
yağmuru meydana gelirdi. Kuyrukluyıldızlaruı yerküreyi bu
mosferdeki ok�ijen oranı hissedilir bir artış gösterdi. Bu oksijen, aynı za
dönemde yoğun bir bombardunana
manda
tuttuğu tahmin ediliyor. Bu kirli kar
amonyak ile etkileşime girdi. Kısa bir
nitrojen
yaratmak
ıçın
topları, büyük olasLiıkla gezegenimi
süre sonra, dünyayı ve onun üzerin
ze biraz daha su, karbondioksit ve
de yaşayan ilkel yaşam formlarını kı
yaşamın ana birimleri olan amino
zılötesi ışırnrndan koruyacak, oksije
asitlerin ilkel formlarını ol uşturmak
nin bir "alotrop"u yani atomik türe
için gerekli diğer kimyasal maddele
vi olan ozon tabakası oluştu. Böylece,
ri bıraktılar. Zamanla birikmeye baş
nitrojen ve oksijeni bol, üçüncü bir
ilişkin bulgu/an
layan su, sonunda okyanusları oluş
atmosfer tabakası dünyayı sarmaya
hakkında dalıa
turdu. Bu büyük su kütleleri atmos
başladı.
fazla bilgi için bkz.
ferdeki karbondioksidin yaklaşık yüzde ellisini çözündürdü ki söz ko
GEZEGEN BİLİMİ
sayfa 36-37.
nusu çözünme sonucunda zamanla
Tarih boyunca, güneş sistemimizde
kireçtaşı gibi karbon-kaya oluşumla
ki cisimleri inceleyen gökbilimciler
rı meydana geldi.
oldu. l:lu bilimcilerden biri, 1609'da
Fosillerden elde edilen bulgulara göre, "siyanobakteri" türündeki ilk
yaşam formları yaklaşık 3,3 milyar yLi
önce ortaya çıkmaya başladı. Bu tür
Galileo'nım göklere
teleskobunu Ay'a yönelten ve ayın karanlık bölgelerini
maria
(Latin
cede "deniz") ve aydınlık alanlarını ise terrae (Latincede "kara") olarak
organizmalar karbondioksidi oksije
adlandıran Galileo idi. Galileo'nun
ne dönüştürerek önce okyanusların,
çalışmaları, aydaki yapılaşmaların
ardından da atmosferin oksijen ora-
sayısız çizimlerini ve detaylı ölçüm-
YERKÜ REN İN ELEM ENT YAPISI B
ilinen 100'den fazla elementin yalnızca döme biri
içinde şekil almaya başlamasından çok önce oluştuguna
Dünya'da yaygın olarak bulunur ve evrenin yüzde
inanıyorlar.
95'inden fazlası, en hafif iki ana element olan hidrojen ve helyumdan oluşur. 20. yüzyıl ortalarında nükleer fizik ve yıldız fizigi
Yeni oluşmakta olan eriyik haldeki yerküreni n 13001 500 santigrat derecelere dogru sogumaya başlamasıy la ilk yogunlaşan elementler büyük olasılıkla 1 .000 ve
alanlarındaki bilgiler amıkça, araştırmacılar çogu ele
1.300 dereceler arasında önce alüminyum ve titanyum,
mentin, yıldızların patlama sonucu ölümleri sırasında
ardından da demir, nikel, silikon, kobalt ve magnez·
meydana geldigini belirlediler. Yerküre ve diger geze
yumdu. Oksijen, sodyum ve potasyum gibi elementler
genlerin içinde oluştugu güneş bulutsusu, ölü yıldızların
ise büyük olasılıkla 300 ve 1000 derece arasında yogun
atıklarıyla dolu bir bulut kümesiydi. Günümüzde bilim
laştı. Suyun oluşması içinse, yerküre ısısının 100 santig
ciler, Dünya'daki tüm atomların, yerkürenin bu bulut
rat derecenin altına dü�mesi gerekti.
349
Bİ L İ M İ N SE RÜVE N i
AYIN KARANUK AIANlARI Yuıeymde bu)\ık volkanık da()lar bulunmayan ayın bir alanı "mar� denen bazalt yapılı bir kaya
oluşumu ile kaplKlır Mare, LatirK.e �denizH
anlamına gelır. ilk gökbilimcıler bu buyük bazalt alanlarının su kütleleri oldut)unu sanmışlardı
lerini içeriyordu. Hatta, dağlann yüksekliklerini hesaplamak için Ga lileo, Ay'daki dağ gölgelerinin uzun luklarından bile yararlandı. Ay, dünyamızın etrafında dolaşır ken, kendi ekseni etrafında da bu bir aylık yolculuğun hızına denk düşen bir hızla döner. Bu nedenle Ay'ın yö rünge periyodu, bir ay gününe -yani 27.32 dünya gününt� eşiLLir. Ay'ııı Dünya'dan hep aynı yüzünün gö rünmesi de bunun sonucudur. Ay yörüngesindeki küçük oynamalar, zaman zaman görünür yüzünden bi raz daha ötesini görmemize olanak verse de, Dünya'dan Ay yüzeyinin yüzde 60'ından fazlasını görmemiz mümkün değildir. Bunun sonucw1da, Ay'ın bize dönük olan yüzünün çok detaylı haritaları çıkarılabildi. 19SO'lerde, en yük,ek kaliteli te leskoplarla Dünya'dan Ay'daki, uzunluğu yaklaşık bir kilometre ka dar küçük olan yapılaşmalar bile gözlemlenebiliyordu. Ay'm yüzeyi, kimisi ı 60 kilometreyi bulan krater lekeleriyle doluydu. Dünya'clan gö rebildikleri kadarıyla çoğu gökbilim ci bu kraterlerin eskiden büyük ka ranlık maria'nın da oluşmasına yol açan volkanik karakterler olduğunu
düşündüler. Ay kraterlerinin gerçek nedenleri ancak J 960'ta Eugene Merle Shoemaker doktora tezini sunduğunda anlaşılmaya başlandı. Gene Shoemaker'ın kaya oluşum larına ve minerallere duyduğu aşk, erken yaşta başladı. Yedi yaşınday ken, annesi ona kendi babasının ço cukluğundan kalan bilyeleri vermiş ti. Bu setin içinde, çocuk yerbilimci yi büyüleyen bazı akik ve parlak yü zeyli cevherler vardı. Shoemaker, çok geçmeden yaşadığı bölgede ve ailesi ile Wyoming Black Hills gibi yerlere yaptığı geziler sırasında taşlar toplamaya başladı. Lisede bir taş ke sicisinin yanında işe girdi ve değerli taşları kesme, parlatma ve işleme sa natını öğrendi. Shoemaker, il. Dünya Savaşı'nın bitin1inden bir yıl önce, 16 yaşında, California Teknik Enstitüsü birinci sınıfına yazıldı. Üç yıl içinde mezun oldu ve bunu takip eden yıl içinde de yüksek lisansını tamamladı. 1 948'de Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Merkezi'ne (USGS) katıl dı ve Colorado Ovası'nda uranyum tortuları aramaya başladı. Aynı za manda, Hopi Düzlüğü'ndeki volka nik yapılaşmaları da inceliyor, araş-
1930 - 1985 civa rı civarı
1935
1964
ABD Hava Raporu
Amerikalı fizikçi Charles
ABD Ranger 7 uzay gemisi
Hizmetleri Servisi ilk
Richter, depremlerin şiddetini ölçmek için bir
ayın ilk yakın plan
1930
meteorografı gelıştırdı.
ölçek geliştirdi.
350
fotograflarını çekti .
D Ü N Y A VE A Y
tırma yapmak için aya seyahat etme fikriyle yanıp tut uşuyordu . Shoemaker, 1952'de, Arizona'da ki Barringer Krateri'ne yaptığı bir gezide, kra terler ve oluşumları ile il gili hayatı boyunca devam edecek olan incelemelerine başladı. Ancak l 956'da USGS'nin onu daha önce likli ulusal çıkarlarla ilgili bir çalış-
maya, yani plutonyum üretimi ile il gili bir projeye atamasıyla Shoema ker bu konudaki incelemelerini rafa kaldırdı. Shoemaker, bir megatonl uk nük leer bir aletin etrafına uranyum sara rak plutonyum üretmeye çalışan bir ekibe kat tld ı. Görevi bu kadar büyük bir patlamanın gerçekleştirilebilirli-
AY'IN EVRELERi Dünya'nın çevresinde
dönen Ay'ın sekiz evresi vardır. Bunlar, yeni ay,
ilk dördün, dolu nay. son dördün ve bunların arasındaki hilal
evreleridir.
1966
1972
1980
1985
Sovyetler Birli�i'ne ait Luna
ABD'ye ait Landsat 1 uzaya
ABD'ye ait Magsat uydusu
Bilimciler Antarktika
9 uzay aracı Ay'a yumuşak
gönderildi. Bu, yerküre
ini> yaptı ve Ay yüzeyinden
kaynaklarını uzaydan
dünya manyetik alan haritalamasını tamamladı.
üstünde ozon tabakasında ilk kez delik
çekilen fotağrafları
inceleyecek olan ilk
gönderdi.
uyduydu.
tespit ettiler.
3�1
B İ Lİ M İ N SERÜVEN İ
gını, doğasını ve yaratacağı etkiyi araştırmaktı.
Shoemaker,
Neva
da'daki Yucca Düzlüğü'nde yer alan
USGS tarafından yapıldı. Merkezin
atom bombası deneme sahasını ziya
başına bilin1 lideri olarak Shoemaker
ret etti ve orada, henüz birkaç yıl ön
atandı. Shoemakcr, gelecekteki Ay
ceki test uygulamaları sırasında ger
seyahatlerinin jeolojik aktivitelerinin
çekleşen kilotonluk nükleer patla
organizasyon ve planlamasından so
maların yol açtığı kraterleri inceledi.
rum !uydu. Shoemaker'ın görevle
Bu inceleme sırasında Yucca Düzlü
rinden biri de Ay fotoğraflarından
ğü'ndeki kraterlerle Arizona Krateri
jeolojik haritalar çıkarmaktı. Sho
arasındaki benzerlikleri fark etti ve
emaker Ay'a gidecek olan astronot
göktaşlarının etki mekanizmasını in
ların eğitimine de yardımcı oldu.
celemeye koyuldu.
Ay haritasının çıkarılması projesi
Shoemaker, Yucca Düzlüğü ve
ni destekleyen yerbilimcilerden biri
Arizona'da, daire şeklinde iz bırak
de Harrison H. Schmitt'di. Schmitt,
mış olan ve içinde koezit adlı bir tür
USGS Astrojeoloji ekibine
kuvars yer alan püskürtülmüş bir
katıldı ve bir yıl sonra da NASA tara
madde buldu. Çok yüksek basınca
fından astronot seçildi. Astronotlar tek
l 964'te
ve nispeten yüksek ısıya maruz kal
arasındaki
dığında kuvars, silikondioksidin aşı
Schmitt, ApoUo ekibinin yerbilimci
rı yoğun bir hali olan koezite dönü
ler tarafından kullanılan yöntemler
şür. Shomemaker, volkanik bir pat
konusu nda eğitilmelerinde önemli
lamanın Barringer Krateri'nde koe
yerbilimci
olan
rol oynadı. Astronotlar arazi araştır
zit oluşumuna elverişli bir ortam ya
ma, numune toplama ve koleksiyon
ratamayacağuu tespit etti. 1200 met
kataloglama yöntemlerini öğrendiler
re genişliği, 170 metre derinliği ve 45
ve bu bilgilerini Ay yüzeyinde uygu
metrelik ağzı olan bu krater, bir gök
lamaya geçirmek üzere hazırlandtlar.
taşı düşmesi sonucu meydana gelmiş olmalıydı.
Schmitt'in Ay'a ilk yolculuğu ApoUo 17 uçuşu ile, Aralık 1972'de
1960'larda uzay yarışları tüm hı
gerçekleşti. Ay'a inen Schmitt ve Eu
zıyla ilerliyor, Amerika Birleşik Dev
gene Cernan çeşitli jeolojik dedek
letleri ve Sovyetler Birliği aya insan
törleri konuşlandırdılar. Bunlar ara
gönderme hayalleri kuruyordu. He
sında bir tane kozmik ışınlar için, bir
nüz 32 yaşındaki Shoemaker, Ay'a
tane de mikro-meteoritler için de
giden ilk yerbilimci olmayı ümit
dektör yer alıyordu. İkili ayrıca kaya
ederken, J 963'te kendisine Addison
ve derin çekirdek örnekleri de topla
hastalığı teşhisi konmasıyla, astronot
yarak dünyaya getirdi. Schrnitt ile
ekibine seçilmesi olanaksızlaştı. Yerbilirn çalışmalarında kullanı
352
na geçti. l 963'te Flagstaff'daki As . trojeoloji Merkezi'nin resmi açılışı
Cernan Ay yüzeyinde 30 kilometre lik bir alanda dolaşarak 22 saat geçir
lan yöntemlerin güneş sistemindeki
di.
yapılara da uyarlanabileceğine karar
2200'den fazla fotoğraf çekti ve 1 15
Bu
yürüyüş
boyunca
ikili,
veren Shoemaker, ABD Yerbilin1 İn
kilograma yakın malzeme topladı , ki
celemeleri bölümünü kurarak başı-
bu miktar diğer altı Ay yolculuğu sı-
D Ü N Y A VE A Y
HEDEF AY
21 Aralık 1 968'de ABD'ye ait Apollo B
uzay meki�i Ay'a do<)ru yola çıktı. Bu, uydumuzun etrafını dolaşacak ve sonra Dünya'ya dönecek olan ilk insanlı seferdi.
rasında toplanan malzemenin üçte
geçiyordu. Evans aynı zamanda, Ay
birinden fazlaydı.
yüzeyindeki yapılaşmaların kesin
Schmitt ve Cernan numuneleri
yüksekliğini ölçmek için, kapsülün
toplarken, Ronald Evans da kuman
lazer altimctrcsini de yaklaşık 4000
da kapsülünün içinde, etrafta dolaşı
kez kullandı. Altıncı Apollo uçuşu
yordu. Sadece Evans'ın haritalama
olan Apollo
kamerası ile çektiği fotoğrafların sa
san indiren son uçuştu.
1 7,
20. yüzyılda Ay'a in
yısı 3000'i, panoramik kamera ile
Apollo uçuşlarından önce, Ay'ın
çektiği fotoğrafların sayısı da 1600'ü
oluşumuna ilişkin üç farklı versiyon
353
BiLiMiN SERÜVE N İ
DEG İ S EN İ K L İ M İ M İ Z >
G
eçmiş dönem iklimlerinin belirlenmesi, istatistik
Bugün yaşadıgımız ve tümüyle insan kaynaklı olmasa
ler toplamak ve pek çok meteorolojik degişimin
da insanların daha kötüye sürükledigi ısı artışları ise çok
etkilerini öngörmek gibi işlemleri içeren karmaşık bir iş
daha büyük bir hızla gerçekleşiyor. ısınmanın başlangı
tir. Tortular ve fosiller, sıcak-<Oğuk veya ıslak-kuru gibi
cı, Sanayi devrimi ve büyük miktarda fosil yakıtı kullanı
belli bazı iklim koıullarının göstergesi olabilir.
mıyla aynı döneme denk düşüyor. Bu dönemde havaya
Buzullar, iklim tarihimizle ilgili ipuçları saglayan en
salınan karbon miktarı son derece büyük boyutlara
önemli kaynaklardan biridir. Buz tabakalarının içindeki
ulaşmış, atmosferdeki karbondioksit oranı endüstri ön
buzlar, zaman içinde sert
cesi döneme kıyasla yüzde
leşerek gözle görülebilir,
31, metan gazı oranı ise
tekrarlanan birtakım yapı
yüzde 150 artmıştı.
lar oluştururken, taşlaşan
Dünya'ya yansıyan gü
agaç halkaları da bize geç
n� yerküre yüzeyini ısıtır.
mişteki hava sıcaklıkları ve
Güneş battıgında ise bu ısı
yagışlarla ilgili göstergeler
nın bir kısmı uzaya geri
sunar. Tortul kayalar ise bir
yansır. Karbondioksit ısı
bölgenin iklim tarihi ile il
fazlasını içine hapseden bir
gili kapsamlı veriler sagla
örtü oluşturdugunda, gü nümüz iklim degişiklikleri
yan bir diger kaynaktır. Her tortu katmanı iklimde gerçekleşen bir degişikligin ifadesidir.
Arjantin'deki Perito Moreno Buzulu dünyanın çeşitli bölgelerinde erimekte olan pek çok buzuldan sadece biri.
ne ve iklim ısınmasına yol açan "sera etkisi" dedigi miz etkiyi yaratır. Bugün buzullar görül
Gezegenimiz buz çagları, mini-buz çagları ve ısınma dönemleri geçirdi. Yakla
354
memiş bir hızla eriyor. Sanayi devrimi öncesinde, şimdi
şık 10. ve 14. yüzyıllar arasında gerçekleşen Drtaçag ik
Glacier Milli Parkı olarak adlandırılan alanda 1 SO'den
lim anomalisi, kısmen güneş aktivrtesindeki artışla ilişki
fazla aktif buzul vardı. Şimdi ise bu buzulların sayısı
li olan bir ısınma süreciydi. Bu dönemle ilgili veriler,
27'ye düştü, ki geriye kalanlar da tehlike altında. Güney
Amerika Birleşik Devletleri'nin batısında uzun süreli ku
Amerika And Oagları ise 50 yıl öncesine kıyasla üç kat
raklıkları, ekvatoral oogu Afrika bölgesinde ise dönü
hızla eriyor. Uydu fotograflarına bakılırsa Afrika'da,
şümlü kuraklık-yagmur hareketlerini gösterir.
yaklaşık 1 1 .000 yıl buz ve karla kaplı kalmış olan Tan
19. yüzyıl ortalarına dek süren Ortaçag ısınma döne
zanya'daki Kilimanjaro Oagı'nın karlı dorukları hızla
mini, küçük bir buzul çagının takip ettigi sanılıyor. Bu
yok oluyor. Erime bu hızla devam ederse, dagın karlı
dönemde, Atlantik'teki buz adaları artarken, Kuzey Av
dorugu 2020'de tamamen erimiş olacak.
rupa'da ılık yaz mevsimleri seyrekleşti ve Kuzey Ameri
Dünyadaki 4.000 memeli türünün en az yüzde 2S'i
ka ve Avrupa'da aşırı sert kışlar yaşandı. lngiltere'deki
tehdit altında veya nesilleri tükenirken, her üç kuş tü
TI1aınes Nehri ve Hollanda'daki kanal ve nehirler sık sık
ründen
donarken, 1780 kışında New York Limanı bile buz kesti.
leri, iklimdeki degişiklikler ve insanın çevreye verdigi za
ikisinin sayısı da azalıyor. Bunun b.:ışlıCJ neden
Günümüzde yaşanan kaygı ise iklimsel ısınma. Hava
rar. Araştırmacılar, 2 1 . yüzyıla gelindiginde, dünyadaki
sıcaklıklarında daha önce yaşanan artışlar, büyük olası
yaban hayatı canlı türlerinin yarısının neslinin tükenmiş
lıkla dünyanın dogal iklim döngülerinin bir parçasıydı.
olabilecegini tahmin ediyorlar.
D Ü N Y A VE A Y
Ay'daki kaya olu çok az miktarda demir
üzerinde hararetli tartışmalar yaşanı
Apollo uçuşları
yordu. Bu versiyonlara, "büyük yır
şumlarının
tık", "çi ft gezegen" ve "yakalama" gi
içerdiğini gösterdi. Bununla birlikte,
bi
sevgi dolu isimler verilmişti .
Ay'daki kaya oluşumlarında gerçek
1 878'de, Charles Darwin'in oğlu gök
ten de oksijenin her üç izotopu
ilk
evrelerind e dünya öyle hızlı dönü
-hem de dünyanın mantosw1da bu lunan miktara neredeyse eş miktar da- btıltmmaktaydı. l974'de iki gökbilimci, William
yordu ki, bir parçası koptu ve bu par
Kenneth Hartmann ve Donald R.
bilimci George Howard Darwin,
versiyonun savunuculuf,'lınu yaptı. Bu teoriye göre, oluşumunun
ilk
çadan Ay oluştu. l 882'de yerbilimci
Davis, bugün yaygın geçerliliği olan
Osmand Fisher bu kopmayla ortaya
teoriyi sundular. İkili, uydular üzeri
çıkan yanğın Büyük Okyanus Hav
verilen bir konferansta yaklaşık bulutsusu oluşurken, yerküreye bir gezegenci
-
ğin çarptığını ve bu çarpışmanın
wıuwtlı(
çayı yörüngeye fırlatabilecek türden
yerküre mantosundan büyük mik
hareketlerin açıklamasında yatıyor
tarda maddeyi uzaya fırlatmış olabi
...... MA tıocııı\ gllılli sistlml � bOrıOlc )W1llRlııilllin .,,, ald0 9111·111* Bu dlQJlr, cbr,wll gOrllleıı en � tip
zası'nı oluşturduğunu ileri sürdü. Görüşle ilgili sorun, yerkürenin bir parçasını kopardıktan sonra, par
du.
Bir
parçasının kopabilmesi için
dünyanın her 2,6 saatte bir, kendi et rafında dönmesi gerekir. Bu
durum
da, dünya ve ondan koptuğu varsa
ne
4,5 milyar yıl önce güneş
leceğini ileri sürdü. 13ulutsu sistemi şekilleım1eye başla dıkça, yerküreden kopan
bu
madde
lerden Ay oluştu. "Büyük Darbe" adı
yılan parça, günümüzdeki Dünya
verilen bu teori,
Ay sisteminin oluşması için gereken
yüzeyindeki kaya oluşumlarma ben
den fazla dikey momentuma sahip
zerken, daha derinliklerdeki yapılaş
olmalı. Söz konusu probleme karşın
malardan farklı
dek Darwin-Fisher teori si Ay'ın oluşumu ile ilgili geçerli mo del olarak kaldı.
Teori, Dünya-Ay
20. yüzyıla
İkinci görüş, gökbilimci Edouard Albert Roche ve
diğerleri tarafından
momentumu
Ay yapısuıın Dünya
oluşunu açıklıyordu.
ve
sisteminin
dikey
Dünya'ıun 23,5 de
recelik eğimi ile de uyuşuyordu. 4 Eltim 1957'de, Rusya'nın, Dün ya'nın
ilk yapay uydusu olan Sput
öne sürüldü. Bu görüşe göre, Ay ve
nik l 'i uzaya fırlatmasıyla birlikte
Dünya bir "çift gezegen" olarak
uzay çağı başladı. Beyzbol topu bü
oluşmuştu. Ne var ki Ay'ın ve Dün
yüklüğünde ve ağırlığı sadece 83
ya'nın yörünge ve eksen hareketleri,
logram olan bu uydunun önemi çok
ki
güneş sis
eşzamanlı oluşumlarını olanaksız kı
büyüktü: Sputnik, insanın
lacak derecede hızlıdır.
temini artık sadece Dünyadan değil,
l 909' da
gökbiliıııci Thomas Jef
ferson Jackson See, Ay ve Dünyanın
aynı zamanda ve bölgede oluştukları
uzaydan da inceleıııeye başladığı bir dönemin habercisiydi.
Geçen
)'lllllllııO cılııh "lrıılılıl yanmdııglıı"tlı MlıS'tlld )'lftlldıGlıiıW beııllıl. � Oc; kllındln dlhl
yQIClllıllr Mlıl'lııld en � � 27 ......
� oıııı... '-'cıır. ,..._ ıım-. e-sı DIQı (lııriıınllO
süre içinde, araştırıııacılar
deQllılr) ıWdııı*
fikrini ortaya art tJ. Ay, Dünya'ya öy
Güneş'e ve güneş sistemindeki bü
dokuz lılıııı-.
le yaklaşmıştı ki, onun çekim alanına
tün gezegenlere sondalar fırlattı. Me
yüblldiQlndldlı
kapıldı. Bu ilgi çekici bir fikir olsa da,
kikler yüzyıllardır süregelen fizik,
355
Bİ Lİ M İ N S E R Ü V E N i
B İ R Ç A R P I ŞMAN I N AN ATOM İ S İ 'de ılık bir haziran gecesi, beş İngiliz
Kraterlerin bulunduğu tek yer Ay değildir. Jüpiter'in
keşişi gökteki ilk hilalin ikiye ayrılır gi
uydusu "Callisto" da kraterlerle doludur ve kuzeyden
bi olduğunu gördüler. lngiltere'nin Canterbury bölge
güneye Amerika Birleşik Devletleri büyüklüğünde tek
1 1 78
sinden Gervase isimli bir keşişin tuttu
belirgin çarpma krateri olan Valhalla
ğu kayıtlara göre, ayın kuzeyd�u ta
Havzası buradadır. Satürn'ün uydusu
rafından bir "ateş ve sıcak pus" bulu
Mimas'ın da, çapının üçte birini kap
tu yükseldi. Günümüz göktaşı bilimci
layan Herschel adında bir çarpışma
leri bu olayı, ayda yaklaşık 36' Kuzey,
krateri vardır.
102' Doğu koordinatlarında bulunan
Dünya'da da çeşitli çarpışmalar ol
ve Giordano Bruno diye adlandırılan
du. 1902'de yerbilimci Daniel Morea
kraterin oluşmasına yol aı;an 1 25.000
u Barringer. Arizona Flagstaff bölge
megatonluk patlama ile ilişkilendiri
sinin 55 kilometre d�usunda, o za manlar Coon Dağı olarak bilinen yer
yorlar. Bu tür kraterlerin incelenmesi 1609'da Galilei Galileo'nun telesko bunu aya yöneltmesi ve gördüğü le
Bu temsili resimde yerküreye bir göktaıı çarpıyor. bu da büyük olasılıkla Ay'ı meydana
getirdi.
rin ç�u bunun volkanik bir olay so nucu oluştuğu kanısında iken, Barrin ger kraterin bir göktaşı düşmesi so-
kelerin a�ında çukur olduğunu fark etmesiyle başladı. Galileo, ay kraterlerinin keskin kenar
nucu meydana geldiğine inanıyordu. Bu inançla, orada
larını bile gözlemlemişti. Bundan yaklaşık 60 yıl sonra
ki göktaşı madenini çıkarmak için bir şirket kurdu. Ara
Robert Hooke Micrographia 'da, Ay'daki kraterlerin bu
zi günümüzde onun adıyla, Barringer Göktaşı Krateri
radaki volkanik hareketler veya dışarıdan gelen bir et
olarak anılır.
ken ile oluşmuş olabileceğini öne sürdü. Hooke, çamur
Haziran 1930'da, Sibirya'nın Tunguska yöresinde
dan yapılma tüfek bilyeleri ile deneysel kraterler yarat
parlak bir ateş topu, aydınlık gökyüzünü yararak yere
tı, ancak Ay kraterlerinin volkanik kaynaklı olduğu so
çarpmadan önce patladı. Bu olay bir krater değil, ama
nucuna vardı. Hooke o dönemde, içinde bir şey olmadı
Avrupa'daki sismograflarca kaydedilen şok dalgaları ya
ğı düşünülen uzay boşluğundan, Ay'a bir şeyin fırlayıp
rattı. En büyük patlama ise, bundan 65 milyon yıl önce
gelmiş olabileceğini hayal edemedi.
356
de bir krater incelemişti. Yerbilimcile
bir asteroidin dünyaya çarpmasıyla ve onu aylarca kuşa
Bugün biz, Ay yüzeyinin büyük kısmının üç milyar yıl
tan, o dönemde yerküre üstünde yaşayan canlı türleri
dan daha eski bir zaman önce, güneş sisteminin astero
nin yüzde 75'ini yok eden toz bulutunu atmosfere saç
itlerle dolu olduğu bir dönemde oluştuğunu biliyoruz_
masıyla gerçekleşti. Bu olay yerküre tarihinde "Creta
Günümüz bilimcileri artık basit kraterleri, karmaşık kra
ceous-Tertiary (K-D" sınırını teşkil eder.
terleri, Ay'daki ve diğer gezegenlerdeki havzaları ayırt
Yerbilimci Walter Alvarez ve Nobel ödüllü babası fi
edebiliyorlar. Basit kraterler genellikle, pürüzsüz, girin
zikçi Luis Alvarez. içinde yüksek ölçüde iridyumun (dün
ti-<;ıkıntısız çanak şeklindedirler. Karmaıık kraterlerin
yada mevcut olmayan ancak asteroidlerde yaygın ola
ise taraklı iç yüzeyleri ve geniş, daz bir zeminden uza
rak
nan bir (veya daha fazla) merkezi tepeleri olur. Ay yü
ren jeolojik bir katman keşfettiler. Günümüzde pek çok
zeyinde, aralarında Schrödinger Havzası ve çok halkalı
kişi, dünyanın ç�u yerinde bulunan bu katmanın, mil
"Mare Orientale", diğer adı ile, Doğu Oenizi'nin de bu
yonlarca yıl önce yaşanan büyük çarpışma ile ilgili oldu
lunduğu pek çok havzalar belirlenmiştir.
ğuna inanıyor.
bulunan bir madde) bulunduğu bir kil tabakası içe
D Ü N Y A VE A Y
matematik ve kimya çalışmalarının ürünü araçlarla doluydu. Bu araçlar Jüpiter'in bulut katmanlarma girdi, Satürn'ün uydusu Titan'ın yanından uçtu, etraflarmdaki kuyrukluyıldız ları inceledi, Ay'dan ve Mars'tan ör nekler topladı. 5 Eylül 1977'de fırlatılan ABD Vo yager l uzay aracı, 1979 Mart'ında Jüpiter'e ve uydularına uğramış, ar dından Kasım 1 980'de Satürn siste mine doğru yönelmişti. 14 Şubat 1 990'da, Dünya'dan yaklaşık dört milyar mil uzaklıkta olan Voyager 1, kaıneralannı yerküJeye çevir<li. Yaklaşık 22 yıl sonra Dünya'yı parlak mavi bir küre biçiminde gö recek olan Apollo 8 ekibinin aksine Voyager, yerküreyi küçücük, hilal şeklinde bir ışık noktacığı olarak
görmüştü. Bu mat mavi noktanın et rafında zayıf, kırmızı bir dalga biçi minde dağınık güneş ışınlan vardı. Kırmızılık, Dünya'nın Güneş'e olan yakm konumundan kaynaklanan bir fotoğraf hatası idi. Bugün, yerküre den on iki milyar kilometre ötede olan Voyager 1 ve eşliğindeki Voya ger 2, güneş sisteminin en uzak köşe lerindeler. Her iki araçta da Dün ' ya ya ait ses ve görüntülerin kayde dildiği diskler bulunuyor. Uzay araş tırmalarımızın başlangıcında elçi gö revi gören bu gemiler, kendimizi de <laha iyi tanımamıza olanak verdiler. Artık gezegenimizin, evrenin merke zi olınadığmı biliyoruz. T. S. Eliot'un Dört Kııarteı'te söylediği gibi tüm araştırmalarımız bizi başladığımız yere getirir ve orayı ilk kez anlarız.
GECE GÖKYÜZÜ Samanyolu, pek \()(ju Dünya'dan \ıplak gözle görülebilen milyarlarca yıklızla doludur. Bu yıklız alanı galaksimizdeki, aralarında Güneş'in de bu lundugu yıldızların sadece küçük bir kısmını oluıturur.
357
B i Li M İ N S E R Ü V E N i
yük gücünün kaynağıdır."
SAYFALAR
Güney İtalya'da yaşayan Yunan
insan diye algıladıgımız
hekim Croton'lu Alcmaeon, MO 6.
Ancak bir sonraki yüzyılda Aris
pek çok şeyin merkezi olan
yüzyılda çok sayıda diseksiyon (teş
toteles, duyumların merkezi olarak
sinir sistemi gerçekten de
rih) gerçekleştirdi ve çeşitli konula
beyin yerine kalbe dikkat çekti. Ke
bilimin en uç sınırını teşkil
ruı yamsıra, göz ile beyin arasındaki
sintisiz hareketiyle kalp gerçekten de
ediyor.
optik sinir üzerinden gerçekleşen
Aristoteles'e göre bedenin en canlı
bağlantıyı da tespit ederek duyumla
kısmı gibi görünüyordu; o durdu
rı beyinle ilişkilendirdi.
ğunda yaşam da duruynrdu.
ÖNCEKİ
EPILEPSI
Dünyada yaklaşık
Bundan bir kuşak sonra, hekim
Buna karşılık, Aristoteles'e göre
Hipokrat'a atfedilen yazılardan biri
başlıca görevi kanı serinleterek kalp
50 miİl')n insanın
nin yazarı, daha da ileri gitti. (Günü
ısısını dengelemek olan beyin, çok
epilepsi has1ası
müzde epilepsi diye adlandırdığı
daha dingin ve cansızdı. Ancak Aris
olduQu biliniyor.
mız) Kutsal Hastalık Üzerine adlı te
toteles yine de zihni kalbe yerleştir
Epilepsi, gk
zinde bilinç, duygu ve düşüncenin
medi. Bedenin tlim işleyişini gerçek
telcrartanan ..., ani
merkezinin beyin olduğunu ileri
leştiren, onun amacı ve gerçek for
nöbetlerle kendini
sürdü.
bellı eden bir
mu zihin ya da ruhtu (Aristoteles'in
Bizler duyguları yüreğimizde "his
Yunancası ile "psyche"). Bu ruh belli
�ni�
settiğimizi" söylesek de, bu "ensefa
bir yerde durmuyordu ve bedenin
raha1sızlılctır.
losentrik", yani beyin merkezli bakış
parçası değildi ama bedenden ayrıl
Epılepsısi olanlar
açısına göre zilıinsel deneyimlerin
ması da mümkün değildi.
zaman zaman
merkezi beyindir. Tez bu konuda
tuhaf da-..an ıılar
şunları
söylüyor:
"insan
keder,
Aristoteles'in
"kardiyosentrik",
yani kalp merkezli bilinç anlayışı an
..., farklı bedernel
üzüntü, umutsuzluk ve acı kadar se
tik çağda yaygın şekilde benimsendi.
hareketler
vinç, neşe, kahkaha ve eğlencenin de
Bu inanışın yankılarına bugün hala
seıgil@>,<!bılir
yalnız ve yalnız beyinden kayı1aklan
gündelik konuşmalarırnızda rastla
dığını bilmeli. Beyin sayesinde ilim
nır. Örneğin, üzüntüden bahsettiği
ve irfan sahibi oluruz, görür ve du
mizde "kalp ağrısı" çektiğimizi söy
Aristoteles
yarız, ve neyin hoş neyin nahoş, ne
leriz ya da "kalbı kırık" sevgiliden
lıakkında dalıa
yin iyi neyin kötü, neyin tatlı neyin
söz ederiz.
fazla bilgi içiıı bkz.
sevimsiz olduğunu anlarız. Benim
Ancak daha sonra gerçekleştirilen,
sayfa 26-27.
görüşüme göre beyin insanın en bü-
özellikle de İskcnderiye'deki araştır-
MÖ 4000 - MS 1000 civarı M ô 4000 civarı
MÖ 2500 civarı
MÖ 2000 civarı
MÖ 500 civarı
Beyin üzerine bilinen ilk yazı olan Antik Sümer kayıtlan. zihni etkileyen afyon bitkisini yedikten sonra ortaya çıkan duyumları açıklıyordu.
Mısır papirüslerinde beynin ilk yazılı anatomisi uuluııdu. Papirüste 26 beyin hasarı vakası ve tedavisi anlatılıyordu.
Trefınasyon. yani tıbbi veya ruhsal nedenlerden dolayı kafatasının delinmesi işlemi, Avrupa ve Güney Amerika'da uygulandı.
Yunan hekim Alcmaeon, duyum ve düşünce merkezinin kolp dcgil, beyin oldu�u sonucuna vardı.
360
Z i H i N VE D A V R A N I Ş
ma amaçlı diseksiyon çalışmaları,
Platon insanın zihinsel yaşamını
bu tür görüşleri değiştirdi. Araştır
üç bölüme ayırmıştı: zihin, ruh ve
Aristoteles bu 18. yüzyıl
LİSEUM
macılar sinir sistemini inceledikçe,
arzu. (Ayrıca bunları da kusursuz
oymasında da
beyin ile bedenin geri kalanı arasın
bir toplum için gerekli üç grup in
da yeni keşfedilen anatomik bağlar,
san ile bağdaştırmıştı. Erdem dü
dikkatleri daha çok bu kıvrımlı, gri,
zeyleri gittikçe azaiacak şekilde; en
resmedildi�i gibi tutkulu bir natüralistti (dogalcı). MO 33S'te, Atina'da
hayli ihmal edilmiş ve atıl görünüş
telektüeller, askerler ve tacirler.)
koruluk bir bölgede
lü organa yöneltti.
Galen Platon'un ayrımlarını temel
kendi okulunu açtı.
MÖ 400 civarı
MÖ 350 civarı
MS 220 civarı
MS 1000 civarı
Hipokrat, dört vücut sıvısı ve dört elementle bağdaştırdığı dört kişilik tipini tanımladı.
De Anima ' da
Yunan hekim Erasistratus, insan beyninin hayvan beyninden daha fazla kıvrıma sahip olduğunu gösterdi ve bu özelliği yüksek zihinsel kapasite ile bağdaştırdı.
Arap hekim lbni Sina beynin üç karıncığını beş iılev ile iliıkilendirdi: sağduyu, hayal gücü, düşünme, tahmin ve bellek.
(Ruh Üzerine) Aristoteles zihni, ruhun mantıkla düşünen kısmı olarak tanımladı.
361
BiL iM i N S ERÜ V EN İ
ANTiK ÇAli BİLGELİili Raphael'in Atina Okulu adlı tablosunda resmedilen Platon ve
Aristoteles'in zihin, beyi n ve ruh anlayışlan farklıydı .
alarak, her özelliği belli bir organla
di. Örneğin, MS 5. yüzyılda yazan
akıl fonksiyonlarını beyin ile
Hıristiyan tanrıbilimci ve düşünür
tık ve
bağdaştırdı; tutkuları kalple, arzular
Aziz Augustine, dönemin tıp adam
ve dürtüleri ise karaciğerle. Bizler bir
larının üç karıncık belirlediklerini
dostumuza "Kalbinle değil, aklınla
söylemişti. Bunlardan, yüze en yakın
düşün" dediğimizde, aslında bilmek
olan ilki, duyumların merkeziydi;
ile düşünmeyi bedenin iki ayrı yeri
daha arkada yer alan ikincisi belleği
ne yerleştirerek, Galen ile Platon'un
kontrol ediyor, boynun yakınındaki
düşüncelerini tekrarlarız.
362
yin fonksiyonlarıyla ilişkilendirirler
ilişkilendirdi. Daha üstün olan man
üçüncüsü ise motor fonksiyonları
Eski çağda gerçekleştirilen diseksi
denetliyordu. Sözkonusu teori yeni
yonlar (teşrih ) sayesinde beyindeki
görüş ve gözlemleri içerecek şekilde
karıncık denen boşluklar ortaya çık
genişledikçe,
tı. Buı,'iin onların beyin ve omurilik
bu karıncıkların sayısı, düzeni ve gö
ilerleyen bin yıl içinde
sıvısının kaynağı ve haznesi olduğu
revleri de çeşitlilik gösterdi.
nu biliyoruz. Bu sıvı aslında beyin
Ortaçağ'da kaydedilen önemli ge
için yastık görevi görür ve onu te
lişmelerden biri "vermis" denen (ke
mizler. Oysa eskiler onu yüksek be-
lime anlamı kurtçuk) anatomik bir
Z İ H İ N VE D A V R A N I Ş
özelliğin, yani beyin dokusundaki
önemli bir yer teşkil ediyordu ki, bu
küçük bir çıkıntının, karıncıklar ara
gün Kartezyen dualizm (ikilik) adıy
sındaki kanalları açıp kapayarak, du
la anılıyor.
yumsama, hayal etme ve mantık yü
Descartes'e göre dünya ve insan
Rene Descartes
rütme gibi çeşitli beyinsel aktiviteler
yaşamı ikiye ayrılmıştı. Bir yanda yer
lıakk111da dalıa
arasmda geçişe olanak sağladığı gö
kaplama özelliğiyle kendini belli
fazltı bilgi içiıı
10. yüzyıl tıp yazarlanndan
eden ve dört bir yanımızı kuşatan
bkz. sayfa 89.
biri, insanların bir şey hatırlamaya
"madde" vardı. Madde hareket ha
çalışırken neden başlarını yukarı kal
lindeki küçücük atomlardan yapıl
rüşüydü.
dırdıklarını açıklamak için bu teori
mıştı, cansız ve atıldı. Öte yanda ise
ye başvurdu. Ona göre, gözleri yı.ıka
yer kaplamayan şeyl er vardı. Atom
rı doğru hareket ettiren kaslar, belle
ya da maddeden oluşmuyordu ve
ği denetleyen karıncığa giden kanalı
başlıca özelliği "düşünmek"ti. Des
açmaya yardm1C1 oluyordu. Hatalı
cartes buna düşünen varlık -Latin
cogitans--
olsa da, karıncık teorisi, zihinsel iş
cede res
levleri beynin belli bölümleriyle iliş
Ruh ya da zihin bu düşünen varlık
kilendirme arzusLurnn ilk kanıtların
tan yapılmıştı.
dan biriydi. l:lu tür çalışmalar günü müzde de devam ediyor. Platon zihni bedenden ayırıyordu. Beden öldüğünde zihin ya da ruh ya
adını vermişti.
Descartes'in zihin ile beden ara sında yaptığı ayrım, düşünce şekli mize öyle işlemiştir
ki, kimi zaman
bu anlayışın ötesine geçmekte zorla
şamına devam ediyor, kişilik bozul
nırız. Ne var ki bu görüş bazı sorun
madan kalıyor ve nihayetinde başka
ları da beraberinde getirdi. Örneğin,
bir bedene yerleşiyordu. Aristoteles
yapıları tamamen farklı ise zihin ile
bu konuda öğretmeni ile aynı görü
beden nasıl etkileşir? Bir arkadaşa el
şü paylaşıyordu. Kişinin herhangi
sallamak gibi zihindeki bir arzu, eli
bir kısmınm ölümden sonra hayatta
havaya kaldırmayı nasıl sağlar? Des
kalıp kalmadığma ilişkin görüşü ya
cartes'e göre ruhun bedeni "hareke
zılarından çok net anlaşılmasa da,
te geçirdiği" bölge beyin epifizi, yani
Aristoteles de ruhu bedenin ayrıl
beyindeki küçük bir dokuydu. An
maz parçası olarak görüyordu. Ka
cak çağdaşlarının pek azı Descartes'e
rıncık teorisini geliştiren Aziz Au
inandı, çoğu ise onu alaya aldı.
gustine, bu anatomik özelliklerin kendilerinin ne ruh, ne de ruhun de
ELEKTRİKSEL BAGLANTI
ğişmez merkezi olduğunu söylemiş
Antik dönem ile Rönesans arasında
ti. Sözkonuşu boşluklar yalnızca ru
ki dönemde anatomi uzmanlarınca
hun gücünü hayata geçirdiği yerler
adım adım keşfedilen sinir sistemi;
di.
beyin, omurga ve sinirlerden oluşan
Zihnin bedenden tamamen ayrı
sistem arasmda bir ağ oluşturuyor ve
algılanması yüz yıl sonra, Fransız
beyin etkisini bu ağ üstünde gösteri
matemetikçi ve düşünür Rene Des
yordu. Ama nasıl? Sistem içinde bil
cartes'in geliştirdiği teori ile gerçek
giyi ileri geri taşıyan şey neydi?
leşti. Teori onun çalışmalarında öyle
Sorunun sıkça karşılaşılan yanıtla-
363
Z i H i N VE D A V R A N I Ş
Bi L i M i N SERÜVEN i
BEYNiN iŞLEYiŞi
açıklamak için tamamen mekanik
Rene Descanes'in De
süreçlere başvurmuşlardı. Günümüzde artık sinirlerin, içi sı
hamine figuris adlı
Volta pilinden çıkan telleri bedenin çeşitli oyuklarına bağlayan Aldini, kesik köpek ve öküz kafalarında ya
eserinde yer alan bu çizim, görme ve ona
vıyla dolu yapılar olmadıklarını bil
da idam edilen suçluların yüzlerinde
sek de, o dönemin teorisyenleri doğ
srrıtış ve göz hareketi yaratmayı ba
kar,ılık gelen beden
ru
hareketi arasındaki baglantıyı saglayan \eyin ("H" olarak belirtilen)
içinde taşıyan şey gerçekten de sinir
Hedef sadece tepki yaratmak de
lerden oluşan bir ağdır. Ancak söz
ğildi, çünkü Aldini elektriği terapi
konusu sinyaller, diriksel ruhlar de
amaçlı da kullanıyordu. Örneğin,
iz üstündeydi. Sinyalleri vücut
ğil, elektrik sinyalleridir. Ne var ki bu
beyin epifizi oldugunu gösteriyor.
şarıyordu.
şiddetli
melankoliden
muzdarip
bilginin ortaya çıkışı ancak 18. yüz
İtalyan bir çiftçi olan ilk hastası çıp
yılda İtalya' da gerçekleştirilecek de
lak elle bir voltaik pili tutuyordu. Pi
neyler sonucunda olacaktı.
lin tepesinden çıkan bir tel, kafanın
Elektrik ve kas hareketi arasındaki
üstüne tutturuluyordu. Düzenli te
ilişki 1 770'1er ve 1 780'lerde, Bologna
davilerin ardından hastanın ruh hali
Üniversitesi profesörlerinden Luigi
iyiye doğru gitti ve birkaç haftanın
Galvani tarafından kuruldu. Calva
sonunda tamamen düzeldi.
ni, statik elektrik jeneratörlerinin ol
Elektriğin terapi yöntemi olarak
duğu yerlerde veya şimşek ve fırtına
kullanınrnıı ilk bLılan Aldini değildi.
lı havada, metal araçlarla dokunarak,
MS
ölü kurbağa bacaklarının seyirınesi
nius Largus baş ağrısı ve gut tedavisi
ni sağlayabildiğini keşfetmişti. So
için hastaları üzerinde elektrikli yı
nunda hayvansal elektrik dediği şe
lanbalıklarını kullandı. Aııcak Aldi
1 . yüzyılda Romalı hekim Scribo
yin varlığına ikna oldu. Beyinde üre
ni'nin depresyon hastalarına elektrik
tilen ve sinir sistemi ile iletilen hay
akımı uygulaması, ileride elektroşok
vansal elektrik, Calvani'ye göre kas
tedavisi diye anılacak olan uygula
kasılmasmm sorumlusuydu.
manın ilk örneğiydi.
Galvani'nin çağdaşı Pavia Üniver
364
sitesi'nden Alessandro Volta konuya
RAHATSIZ ZİHİN
ilgi ama şüpheyle yaklaşıyordu. Gal
Zihin ve onun insan bedenindeki ye
rından biri, sinirlerin içinde boşluk
beyin arasındaki iletişim sağlanıyor
vani'nin kurbağa deneylerinden ders
ri üzerine araştırmalarla geçen uzlın
ların olduğu ve bu boşluklarda
(örneğin, "Ayak yanıyor!") ve beyin
alan Volta 1 800'de, farklı metaller
yüzyıllar boyunca, sağlığı yerinde ol
önemli bir madde ya da sıvının bu
den gelen komutlar bedene aktarılı
den diskleri üstüste yığarak bir ba
mayan zilıinler daima bir tür mey
lunduğuydu. Bu düşünüşe göre sinir
yordu ("Ayağı ateşten çıkar!"). 17.
tarya üretti. Cilrnz daha sonra ona
dan okuma olıırnştu. Antik dönem
sistemi bir boru tesisatı ya da karma
yüzyılda ileri sürülen mekanik beden
atfen Voltaik pil adıyla anıldı. Yine
hekimleri akıl hastalıklarına hiç de
şık bir hidrolik makine gibiydi. Vü
görüşü, ruhların akışını denetleyen
Volta tarafindan kullanılan galva
yabancı değildi. Örneğin, bu Hipok
hakkında dalıa
cutta dolaşan sinir sıvısına ise ço
bir kapakçıklar sistemini temel alı
nizm terimi de, Calvani'nin sergile
ratçı yazar, hastalığın tanısı ve ne
fazla bilgi içi11 bkz. suyfaı •93-95·
ğunlukla diriksel ya da yaşamsal ruh
yordu. llöylece ruhlar kas hareketle
diği kaslaru1 elektrik akımına tepkisi
denleri konusunda kendinden ol
deniyordu. Buradaki ruh terimi ruh
rini gerçekleştiriyor ve ortaya beden
için kullanıldı.
dukça emin: "Deli ya da sanrılı ol
sal bir varlık ya da hayalet değil, gi
sel hareket çıkıyordu. Descartes ve
Galvani'nin yeğeni Giovanni Al
mamız, bazen gece bazen de gündüz
zemli madde anlamındaydı.
onun gibi düşünenler, sıcak sobaya
dini, gösteriyi tam anlamıyla sokağa
vakti üstümüze çöken korku ya da
Diriksel ruhların sinir sistemi
dokununca eli çekmek gibi istemli
taşıyarak, Avrupalı izleyicileri hem
dehşet, rüyalar, ani kuruntular ve ge
içindeki hareketi sayesinde beden ile
düşünmeyi gerektirmeyen refleksleri
eğlendirip hem de dehşete düşürdü.
reksiz kaygılar... Tüm bu şeyler be-
Alessatıdro Volta
365
BiLİMİN SERÜVENİ
yin sağlıklı olmadığı; normalden da
HAYVANSAL ELEKTRİK
liktedir.
ha sıcak, daha soğuk, daha nemli ya
Ortaçağ döneminde insanların
da daha kuru olduğu zaman yakamı
batıl inançlı oldukları ve zihinsel
za yapışır. .. ve biz nemden dolayı de
anormallikleri şeytan ya da cadı gibi
liririz."
doğaüstü güçlerle ilişkilendirdikleri
Delphi'deki antik dönem kahini
ne dair yaygm bir görüş vardır. Oysa
nin ya da Cumae'li kahin Sibyl'in
Ortaçağ boyunca hekimler zihinsel
Luigi Galvani metal
"kutsal deliliği" tanrıların ilhamına
rahatsızlıkların fiziksel nedenleri ve
aletler bağladığı ölü
atfedilirken, antik Yunan ve Romalı
tedavilerini araştırmayı sürdürdüler.
kurbağa bacaklarını
hekimler delilik ve zihinsel bozuk
Ayrıca Ortaçağ düşünür ve tanrıbi
hareket ettirdi. Galvani
lukları düzenli olarak fiziksel neden
limcilerinin akıl hastalığını günah ya
bu deneylerle yanlış
lerle ilişkilendiriyor, zihinsel rahat
da cezanın bir kanıtı olarak gördük
sonuca vararak kasların
sızlıkları diyetler ve şifalı ilaçlarla te
leri de doğru değildir. Günümüze
elektrik ürettiQine
davi edebilmek için ellerinden geleni
ulaşan kayıtlar, Ortaçağ hekimleri
inandı. Ancak bu
yapıyorlardı. Örneğin, delilik tedavi
nin genellikle akıl hastalıkları için fi
elektrik görüşü 0ne de
sinde boynuzotu kökü kullanılıyor
ziksel tedavi yolları aradıklarmı; bes
popülerlik kazandı.
du. Mli 2. yüzyıl Yunan hekimi Asc
lenme, stres, yaşam koşulları, vücut
Görüşün içinde
lepiades, hafızayı iyileştirmek için te
sıvıları dengesizliği ya da fiziksel ha
barındırdığı doğruluk ise
miz hava, iyi beslenme, masaj, egzer
sarları, rahatsızlıkların nedeni olarak
günümüz bi!imi için
siz, müzik ve şarap önermişti . Bugün
gördüklerini ortaya koyuyor.
halen temel teşkil eder.
bunlarm çok azı itiraz edilebilir nite-
366
Ortaçağ Avrupalılarının "şeytan
ZİHİN VE DAVRANIŞ
çıkarına" ve deliliği tedavi etmek için "trefinasyon", yani kafatasının bir kısmını ameliyatla alma uygulaması gerçekleştirdikleri de bir mittir. Or taçağ'da yaşayan hiçbir okur-yazar, bedensiz bir şeytan ya da mhw1 ke mikten bir kabuk içine hapsolabile ceğini bir an için bile aklına getir mezdi. Trefınasyon antik dönemden l 7. yüzyıla dek uygulandıysa da amacı basıncı azaltmak ya da kafa yaralanmasını tedavi etmekti. İngiltere'de kısa süre önce, 1 l . yüzyılda ırefinasyon uygulanan bir köylünün kafatası ortaya çıkarıldı. Adli tıp değerlendirmelerine göre bu kişi, büyük olasılıkla bir kavgada ba şına ağır bir darbe almıştı. Ameliyat ise besbelli çatlak kafatasının beyin üzerinde yarattığı basu1C1 railatlat mak amacıyla gerçekleştirilmişti. İyi leşen kemiğin varlığı ise -anestezinin yokluğu düşünülürse kaçınılmaz şe kilde dehşetli olan- bu tıbbi prose dürle adamın kurtulduğuna ve uy gulamadan sonra yıllarca yaşadığına işaret etmektedir. İyileştirilemeyecek durumda olan akıl hastalarına Ortaçağ'da özel ba kıın sağlanırdı. 13. yüzyıl yazılı hu kukuna göre zilün engelli doğanlar ile sonradan zihinsel engelli olanlar arasında belli bir ayrım mevcuttu. Sonradan gelişen zihinsel engellilik durumunda soruşturma kurulları kişinin yeterliliğine karar veriyordu. Bunun için de sağduyuya dayalı ba sit sorular sorma yöntemi kullanılı yordu: Bugün günlerden ne? Oğlu nun adı nedir? Bir şilin kaç penidir? Sorgulama sonucunda kendilerine bakamayacak durumda oldukları belirlenenler devlet himayesine alı-
nıyor, varisleri için malları korunu yordu. Bu tür soruşturmalara ait yüzlerce belgede, günümüzde deli lik, yaşlılık, doğum sonrası depres yonu diye bilinen çeşitli rahatsızlık ların tanunı yer alır. Akıl hastalarına özel hastane ve sı ğınaklar Ortaçağ'ın sonlarına doğru
ORTAÇAG TIBBI Orr� S.nitati� Sagfı{)ın Kökeni adlı 15. yüzyıl tıbbi el kitabında bıtkisel �talardan
batıl ayinlere
dek çeşitli teda�
yöntemleri yer �lıyor.
in şa edilmeye başlandı. 15. yüzyılın ilk yarısında İspanya'da bunun gibi en az beş merkez bulunuyordu. Ne var ki akıl hastaneleri her zaman in sani tedaviyi garantilemiyordu ve bugün insanlık dışı diye adlandırabi leceğimiz tedavi yöntemleri 1 7. ila 18. yüzyıllarda oldukça yaygındı. Bu tür kuruluşlar içinde en kötü şöhrete sahip olanlardan biri Lcın dra'daki St. Mary ofBethlehem has tanesiydi. llk başta manastır olarak inşa edilen bina, l 547'de akıl hasta ları için hapishaneye dönüştürül müştü. Hastanenin kısa adı olan Bethlem daha da bozularak "Bed lam"a dönüştürüldü. Sözcük İngiliz cede "vahşi ayaklanma ve karmaşa nın görüldüğü yer" anlamında kul lanılmaya başlandı. Bcthlem Hasta nesi'ne yönelik tüm tanımlar, bura nın tam da kelİnlenin arılanu gibi bir
367
Bİ Li M i N S E R Ü V E N i
BEDIAM Londra, Moorfields' da bu lunan ve daha sonra Bedlam olarak adlandırılan Bethlem Hastanesi 1 547'de akıl hastalarının kapatıldıgı bir hapishane oldu .
1 7 . yüzyılda insanlar küçük bir ücret karşılıgında binayı gezerek içeridekileri gözlemleyebiliyordu .
�Ho.ıl'ır..u. f'J1.11 r•r.•••x.
._-{1 Ht1.11>rr..u, "Fou.
._...,... ..M....,,_ .__ ...,.. �.-.._ - r _.u.
yer olduğuna işaret eder. İngiliz gün
ris'teki bir akıl hastanesinin zindanı
lük yazarı John Evclyn, 17. yüzyıl
aııduan hücrelerinde kalan hastala
sonlarında hastaneyi ziyaret ettikten
rın zincirlerini dramatik bir göste
sonra şurıları yazmıştı: "Bedlamc'yc
riyle çıkarmaya çalıştı. İngiltere'de
adımımı attığımda, zincirlerle bağlı
ise Dostlar Derneği üyeleri daha in
birkaç zavallı insan gördüm,"
sani akıl hastanelerini yö nettiler ve
Zihinsel rahatsızlığı olan insanlara karşı moral bozucu tedavi yöntemle
1543
-
başarıları bu alanda çalışanlara ör nek oldu.
rine rağmen, bu kişilere yaklaşım za
19. yüzyıl ortalarında, koşulların
manla daha iyiye doğru gitti. 1 793'te
büyük oranda gelişim gösterdiği
Fransız hekim Philippe Pinel, Pa-
Amerika'da,
Maine'li
Dorothea
1890
1543
1690
1791
ltalyan anatomi uzmanı Andreas Vesalius, De humani corporis fabrica'yı yayımladı. Kitabın başlıca bölümleri sinirler ve beynin işleyişi üzerineydi.
lngiliz düşünür John Locke, insan Anlı!Jı Üzerine Bir Deneme adlı kitabında, yeni dc><:)an bir bebe\')in zihninin boş bir sayfa old ugu ve tüm düşüncelerin d uyulardan kaynaklandıgı teorisini ileri sürdü.
ltalyan hekim Luigi Galvani hayvan dokusunun elektrik fi rPttiğini i1Pri sürdii. Gerçekleştirdigi deneyler sinirsel aktivitenin anla�lmasına katkıda bulundu .
368
Z i H i N VE D A V R A N IŞ
Lynde Dix, cesur bir reformcu ola
la meşguldü. ECT, Aldini'nin 18.
rak öne çıktı. Dix kadınlar koğuşuna
yüzyıl sonunda keşfettiği uygulama
akıl hastalarının
mn daha sert bir türüydü. Elektrik
soğuk ve ıslak mahzenlere kilitlendi
şoku gerçekten de birçok hastalık
ğini görmüştü. Muhafıza burada ne
belirtisini geçici olarak ortadan kal
yaptığı bir ziyarette,
den soba olmadığını sorduğunda ise
dırıyordu. Uygulama bugün hala
"Deliler soğuğu hissetmez" yanıtıyla
kullanın1da ve bazı depresyon türle
karşılaştı. Dix, yaşamını deliler için
rinde etkili olduğu kanıtlanmış du
sığınaklar inşa etmeye ve zihinsel so
rumda. Günümüzde kullanılan yön
runluları hapis dışında yöntemlerle
tem, alına elektrotlar bağlama ve
tedavi etmek üzere insanları eğitme
beyne yalnız birkaç saniyeliğine 1 1 O
ye adadı.
voltluk elektrik verme
şeklinde.
Depresyon vakalarında genelde on
İYİLEŞTİRME STRATEJiLERİ
i.la on
İyileştirilen hastanelere karşın duru
yor. ECT'den sonra geçici amnezi
iki seanslık tedavi gerekebili
mu ağır olan akıl hastalarıyla ilgilen
(bellek yitimi) oluşabiliyor ve çok sık
menin yollarını bilenlerin sayısı azdı.
tekrarlanan tedavilerde bu yan etki
Mani, melankoli ve şizofreni gibi ge
kalıcı bir hal alabiliyor. Günümüzde
n.iş kategoriler arasında ayrım yapıl
ECT'nin ardındaki teori, bu yönte
makla birlikte, bu hastalıkları ya da
min beyindeki sinir ileticilerini, en
onların nedenlerini anlayan yoktu.
zim aktivitesini ve kan akışını artbr
Zihinsel bozuklu!:,'ll anlamaya yöne
dığı ve doğal antidepresanların salgı
lik uğraşlar gitgide önem kazandı ve
lanmasını sağladığı görüşüne dayalı.
iki kola ayrıldı: fizyolojik ve psikolo
Eleştirenler yöntemin insanlık dışı
jik.
olduğunu söylese de, bu şekilde dep
Alman psikiyatr Hans Berger be yin aktivitesini incelemeye başlaya rak, 1 9 1 9'da
ilk elektroensefalogram
resyondan kurtulanlar için tedavi bir kurtuluş.
20. yüzyılda çok daha cesur bir
kayıtlarını tuttu. Ayı11 dönemde baş
yaklaşım denendi: lobotomi.
kaları da elektrokonvülsif terapiyi
yüzyıl sonunda deneyciler köpek be
1 9.
(ECT, ya da elektroşok) araştırmak-
yirıler.inin ön loplarını operasyonla
1837
1861
1879
1890
Çek fizyolog lan Evangelista Purkinje, korteksteki dallanan uzantılara sahip büyük sinir hücrelerini keşfetti. Bu hücrelere günümüzde "Purkinje hücreleri" denir.
Fran�z cerrah Paul Broca beynin konuşma merkezini belirledi.
Alman psikolog Willhelm Wundt, insan davranışının ilk kez bir bilim olarak incelendigi kendi laboratuvarını kurdu.
Amerikalı p�kolog William James,
Psikoloıinin //keleri'ni yayımladı. Kitapta insan davranışının rastlantısal olmadıgını, belli bir işleve hizmet ettigini ileri sürdü
369
Bi Li M İ N S E R Ü VE N i
ZiHiNSEL HASTALIK 19. yüzyıla dek kafa şeklinin, insanın zihin özelliklerini yanısıttı(lına inanılırdı. Akıl hastal191 olanların, suçluların ve belli ırk tiplerini temsil edenlerin kafatasları ö�ülerek. davranış nedenleri araştmlırdı.
370
Z i H i N VE D A V R AN IŞ
ZİH İNSEL HASTALIKLARIN TEDAVİSİ Y
asa Kitabı, Tanrı'nın yasasını çiğneyenlerin "deli
Bu arada, 1800'1erde Amerika ve Avrupa'da zihinsel
lik, körlük ve akıl hiddeti" ile cezalandırılacakları
engelliler genelde mahzenlere, hatta kafeslere kapatılı
nı söylerken, kelimeleri hiç yuvarlamaz. Zihinsel ve duy
yor. rahatsızlıkları,-bugün fiziksel şiddet ve suiistimal di
gusal bozukluğu tıbben iyileştirilebilir. doğal durumlar
yebilec�imiz tekniklerle tedavi ediliyordu. Akıl hasta
olarak açıklama girişimleri Hipokrat
nesini ziyaret eden Massachusetts'li
dönemine dek gitse de, akıl hastalığı
bir reformcu şunları yazmıştı: "Has
olanların bir tanrı tarafından ceza
talar sopayla dövülüyor. kırbaçla
landırıldığı ya da şeytanın eline düş
itaate zorlanıyordu." Avrupa ve
tüğü inancı yüzyıllar boyunca benim
ABD'de gerçekleştirilen devlet re
sendi.
formları daha insani uygulamaları
Romalı devlet adamı ve Mô 1. yüz
zorunlu
kıldı.
Örneğin,
1 865'te
yıl düşünürü Cicero, insan duyguları
ABD'de yürürlüğe giren Willard Ya
nı bugün psikolojik diye adlandırabi
sası'na göre kronik deliliği olan kişi
leceğimiz bir bağlamda açıklayan ilk
ler düşkünler evinde değil, devlet
kişilerden biriydi. Cicero insan duygu
kontrolündeki akıl hastanelerinde
ve davranışlarında önemli rol oyna
kalıyordu. Durumu iyileşenler ise ko
yan dört heyecan ya da tutkudan
lonilere, çiftliklere ve bakıcı aile yanı
bahsetmişti: korku, üzüntü, sevinç ve
na gönderiliyordu.
libido (şehvetli arzu). Akıl hastalıkla rına benzer şekilde, ruhsal hastalıklar da aşırı tutkulardan ve mantık ile us
Bilimsel tedavi yokluğunda, akıl hastalığı olanlar mucizevi şifa arayıilarına girdiler.
lamlama eksikliğinden kaynaklanıyordu. öte yandan sağlığı, vücut sıvılarının denge hali
Nöroloji alanındaki araştırmalar ilerledikçe ve psikiyatri, piskoterapi ve psikoanaliz uygulamaları kabul edilebilir bilimsel yöntemlere dönüş-
tükçe zihinsel engellilerin tedavileri de gelişme göster di.
olarak gören Galen, zihinsel sağlığın da tutkular arasın
Psikoaktif ilaçlar bugün duygusal hastalıkların başa
daki uyuma bağlı olduğunu öne sürdü. Uslamlama ha
rılı tedavisinde büyük rol oynuyor. Yan etkilerine rağ
taları yapılırsa bunlar eğitimle düzeltilebilirdi.
men psikoterapik ilaçlar depresyon, yeme bozukluğu,
Sonraki nesiller binayı bu klasik temellerin üzerine
panik atak ve saplantılı-zorlanımlı rahatsızlık gibi pek
inşa ettiler. Ortaçağ hekimleri akıl hastalıkları için dai
çok sorunun tedavisinde etkili sonuçlar yaratmaya de
ma doğal açıklamalar aramış, özellikle de vücut sıvıla
vam ediyor.
rındaki dengesizlik, duygusal ve fiziksel stres ve kötü
Bu ilaçların en önemlileri antidepresanlar ve yatıştı
beslenme üzerine odaklanmışlardı. Dolayısıyla da bes
rıcılar. Serotonin gerialım engelleyicileri (SRl'ler), zihin
lenme ve ilaçlara dayalı tedaviler önerdiler; özellikle de
sel dengeyi korumaya yardımcı, doğal bir beyin kimya
bitkisel ilaçlara.
salı olan seretonini arttırarak depresyonu azaltıyor. Ya
17. yüzyıl�a lan Bapt ista van Helmont. afazi (söz yi
tı�tırıcı sınıfı ilaçlar ise korku, kaygı, gerilim ve heyecanı
timi) de dahil, beyin hasarından kaynaklanan bazı dav
azaltmada kullanılıyor. öte yandan, antipsikotik ajanlar
ranışsa! anormallikleri gözlemledi ve tanımladı. Van
ya da nöroleptikler. şizofreni ve diğer psikozların teda
Helmont bu davranışların nedenini bilimsel araştırma
visinde kullanılıyor. Hafif yatıştırıcılar ya da kaygı dindi
nın yeni ilkelerine göre açıklamaya çalıştı.
ricilere ise kaygının daha hafif türleri için başvuruluyor.
371
B i L i M i N S E R Ü V EN İ
cülüğünü yaptı. Egaz Moniz beyin
LOBOTOMİ
ayırmayı başardıktan sonra, hayvan
1940'1arve 19SO'lerde
ların seyri iyiye gitmişti. Uygulama
merkezi ile prefrontal loplar arasın
uygulanan cerrahi bir
aynı şeyin insan beyni üzerinde de
daki dokuya ulaşabilmek için alnın
prosedür olan
benzer etkiyi gösterip göstermeyece
iki yanma delikler açma yöntemini
lobotomiyi izlemeye
ği sorusunu akla getirdi. Prefrontal
geliştirdi. Egas Moniz önce dokuyu
çalışan gözlemciler öne
lopları -beynin duygu, öğrenme ve
alkol ile öldürüyor, ardından ince bir
dognı �ilirken
sosyal davranış merkezi olan en ön
tel ile kesmeye başlıyordu.
görülüyor. Lobotomiyle
deki lopları- ayırmak belki de hasta
Egaz Moniz'in ameliyatları aşırı
kaygKlan yakınan
ve sevdikleri için yaşamı zorlaşbran
korku, gerilim ve kaygı vakaları ile
hastayı teda� etmek
şiddetli kaygı, üzüntü, travmatik
bazı şizofreni ve paranoya türlerinde
üzere prefrontal (alın
anılar, şiddet eğilimi (vb) gibi zihin
iyi sonuç verdi. Nörolog 1949'da ge
bölgeleri) loplar
sel durumlardan muzdarip kişilerin
liştirdiği uygulamanın tedavi edici
beyinden ayrılıyor.
yaşamlarını iyileştirebilirdi.
özelliğine karşılık tıp dalmda Nobel
Uygulamayı
'372
denemek
isteyen
Ödülü'ne layık göriüdü ancak prose
Portekizli nörolog Ant6nio Egas
dür baştan itibaren ağır eleştirilere
Moniz, 1930'larda lobotominin ön-
hedef oldu. Bugün dünyanm pek
Z i H i N VE D A V R A N I Ş
çok yerinde yasa ve yönetmelikler lo
arttırıyordu. Bugün bazı uzmanlar
botnmi kullanımına sınırlamalar ge
kimyasal bileşenlerin önümüzdeki
tirir. Lobotomi uygulamasından kısa
yüzyıl içinde en sıradışı olanlar hariç,
süre sonra, davranışları yatıştırmaya
tüm zihinsel rahatsızlıkları kontrol
ve zihinsel sorunları olanların yaşa
altına alabileceğine inanıyor.
muıı iyileştirmeye yünelik yeni bir teknik geliştirildi: ilaçlı tedavi. 1 9SO'lere gelindiğinde beynin, si
Fiziksel ve ilaca dayalı tedaviler 20. yüzyılda zihin sağlığının iyileştiril mesinde başarı sağladılar ama ko
nir uyarılarını ileten ve düşünce ile
nuşma, dinleme, analiz ve kişisel et
ruh halini denetleyen "mesaj taşıyı
kileşim de aynı başarıyı sergiledi.
cı" kimyasallarla dolu olduğu herkes
llunların tümü 20. yüzyıl başında
tarafindan kabul edilmişti. Araştır
psikoterapi diye bilinen dalın bile
macılar psikoaktif ilaçların ağır zi
şenleriydi. Psikoterapi bugün anor
PllKocERıWıl
hinsel vakaları kontrol altına almada
mal davranışı normal ize etmek ama
etkili olabileceğini düşünmeye başla
cıyla sözlü ya da sözsüz iletişime da
1940'1aıdan
dılar. Manik-depresyon için, yaygın
yalı çok sayıdaki tekıliği kapsayan
pıikoak1if ilaı;lann
bir metalik element olan lityum tuzu
genel bir terimdir.
kullanıma giıdigi
geliştirildi; şizofreni içinse bir antip
İlaç, şok ya da cerrahiden tama
sikotik ajan olan thorazine (ya da
men farklı olan psikoterapi yöntemi,
1 950'1eıe dele ı;ok
dindiren ve hiperkinetik çocukları
lirleyip değiştirmelerine yardımcı
sakinleştiren çok sayıda ilaç geliştiril
olarak düzensiz zihni yeniden dü
sayıda kılıolomi �· P!lkcamlıi bugün tıaıA beynin ı;ok daha kılı;Ok lıOlgeleri ilzlırinde
di. Hafif sakinleştircilerden Valium,
zenlemeyi hedefler. Bazı tekniklerde
� de.
1 960'larda
süreliğine
hastalardan serbest çağrışıma baş
buna ancıık diger
ABD'de reçeteyle en çok verilen ilaç
vurmaları ve düşüncelerini sakın
tim sec;eneldeıiı
oldu.
madan bildirmeleri istenir. Terapist
baıaım cöıgu.
Beynin mesajcı kimyasalları ile,
le yapılan konuşma sayesinde hasta
ender clınııılaıdıı
kimyasalların bağlandığı özel resep
sorunlarını dışa vurur. Bir açığa çı
ba$>ıunıkıyor.
tör bölgeleri hakkında daha fazla bil
karma eylemi olan dışavurum, tera
gi edinildikçe ilaç kimyagerleri doğal
pistin de desteği sayesinde, hafif dep
chloropromazine). Zaman içinde
hastaların neden belli bir şekilde
ruh halini yükselten ya da yatıştıran,
davrandıklarını anlamalarını sağla
Parkinson hastalığının titremelerini
yarak ya da sorunlu davranışları be
kısa
bir
sinir ileticilerin i taklit ya da bloke et
resyonla ve kimlerinin normal nev
menin yeni yollarını görmeye başla
roz diye adlandırd1ğı durumla başa
dılar. Beyin ve sinir sistemi fizyoloji
çıkmak için gereken tek şey olabilir.
si, bu yeni dalga psikoaktif ilaçların
Konuşma terapisi tam anlamıyla et
tasarımında önemli rol oyırnyordu.
kili olmadığında ise kimileri daha
Örneğin, Prozac gibi, 1 YYO'larda bü
yoğun bir yaklaşım olan psikanalize
yük ilgi uyandıran antidepresan
inanır. Psikoanaliz hastanın geçmişi
ajanlar, doğal yolla ortaya çıkan se
ne dönerek duygusal sorunları için
rotoninin, yani sinir hücreleri ara
daha köklü nedenler arar.
sındaki küçücük alanlarda yer alan
Psikoanalitik teorinin en ünlü sa
sinir ileticilerin, kullanılabilirliğini
vunucusu AYUsturyalı nörolog Sig-
37J
BiLİMİN SERÜVENi
mund Freud'du. Freud'un, insan davranışı ve zihnin işleyişine ilişkin 20. yüzyıl görüşleri üzerinde büyük etkisi oldu. Freud "bilinçdışı" diye adlandırdığı yeni bir fikir geliştirdi. Bilinçdışı insan bilinci içindeki, güç lü etkiler yaratan ve çoğunlukla da akıl hastalıklarının en hafifi nevroza yol açan bir tür kuvvet ya da araçtı. Freud kimsenin kazara bir şey
söylemediği ya yapmadığı teorisini geliştirdi. Ona göre dil sürçmesi, yanlış anlama ve hatalı algıların tü mü, çoğu zaman kişinin kendisi ta rafından bile gözardı edilen duygu ve tavırlarm depolandığı bilinçdışııı dan kaynaklanıyordu. Freud'a göre rüyalar "zihnin bilinçsiz aktiviteleri ni anlamaya doğru giden muazzam bir yol"du ve rüya analizi de birçok
F R E U D VE J U N G
S
igmund Freud ile Cari Gustav
süreci, psikolojik teorilerin kilidi hali
Jung'un psikoanalitik teorileri,
ne geldi.
insan davranışı ve zihinsel sorunlara
Freud'un ögrencilerinden Jung,
yönelik 20. yüzyıl görüılerini büyük öl
psikonevrozda cinsel etkenleri daha
çüde etkiledi. Psikoanalitik yöntem
az vurgulayarak kendi analitik psiko
genellikle Freud'a atfedilse de, yönte
loji okulunu baılattı. Jung "libido"
me itici gücünü saglayan, Freud'un
denen içgüdüsel biyolojik dürtünün
meslektaıı Josef Breue�in "konuşma
yalnız cinsel dürtülere degil, aynı za
kürü" idi. Hastalarını travmatik anıları
manda tüm insan davranışlarına reh
anımsamaya ve onlarla yüzleımeye
berlik eden dogal enerji "yaratıcı kuv
yönlendirerek histeriyi yatııtıran Breu
veti" de içerdigine karar verdi. Fre
er, tedavilerinde hipnotizmayı da kul lanıyordu. Freud ise bagımlılıgı arttır dıgına inandıgı için hipnotizmayı bı
Cari Jung ortak sembollerin, insan davranışının büyük bölümüne hükmettigine inanıyordu.
nııında önemli bir etki yaratmadıgına inanıyordu.
rakmaya karar vermiıti. Freud'un, ilk baıta ruhsal analiz adını verdigi, konuımaya dayalı ana
Jung'a göre bilinçdııı zihin, kiıinin farkında olmaya
lizi, hastaların düıüncelerini serbestçe gözden geçirerek
bilecegi bazı kiıisel dürtü ve deneyimleri içeriyordu.
paylaımalarına olanak saglıyor. terapist tarafından göz
Bunlar insanın atalarından gelen tutumlardı, yani ortak
lemlenerek yorumlanmalarını gerektiriyordu.
374
ud'un aksine Jung, cinselligin ergenli gin hemen öncesine dek, insan davra
ırksal bilinç. Ortak bilinç, "arketip" denen atasal düıün
Freud'un kendisi de yogun psikanalizden geçmiı.
ce kalıplarını da kapsıyordu. Arketipler, rüya ve mitler
geçmiıinin, gizli duygularının ve rüyalarının derinine in
de su yüzüne çıkan ve tüm insanlıgı yönlendiren türden
miıti. Sonunda rüyaların bilinçli ve bilinçsiz arzularla,
bilgelik içeren ortak bir imgeler ve semboller hazinesiy
özellikle de cinsel arzularla ilintili oldugu ve hem zihne,
di.
hem de onun gizil dürtülerine açılan bir kapı oldugu so
Freudcu ve Jungcu görüjler 20. yüzyılın ortalarında
nucuna vardı. Bu nedenle de bebeklikteki oral aıama
en iyi zamanlarını yaıadı. Bu görüjler sonraları zihinsel
dan ba�ayarak, ilk çocukluktaki karıı cinsten ebeveyne
saglık uzmanlarınca daha az benimsense de, etkilerine
hissedilen yakınlıkla devam eden ve yeniyetmelikteki
yalnız terapide degil, diger alanlarda ve popüler kültür
ebeveynden uzaklaımayı da içeren psikocinsel geliıim
de haıa rastlamak mümkün.
SIGMUND FREUD
sırrı açığa çıkarabilirdi. Freud'un teorisine göre zihin üç kısma ayrılı yordu: id, ego ve süperego. İd tamamen bilinç sizdi ve içgüdüsel uyarılarm ve ilkel gereksinim
Psikoanalizin öncüsü
lerin kısa sürede tatminine yönelik taleplerin
1856
kaynağıydı. Ego bilinçliydi; benliğin kendine
6 Mayıs 1 856'da Moravya, freiberg'de doğdu.
yönelik farkındalığıydı ve kendisini düşünce, davranış ve karar alma ile ifade ederdi. Süpere go ise yargılayıcı ve yasa koyucuydu; zihnin doğruyu yanlıştan ayıran kısmıydı ve genelde
1873 Liseden iftihar derecesiyle mezun olarak, tıp eğitimi almak üzere Viyana Üniversitesi'ne girdi .
zihnin diğer kısımlarıyla, özellikle de id ile çatı
1881
şırdı.
Viyana'da bir psikiyatrın yanında klinik asistanlığına başladı.
Freud ciddi çatışmaların duygusal zorl uklar yarattığına İnanıyordu. Ona göre bu çatışmala rın çoğu, ilk cinsel arzulardan kaynaklanmak taydı. Toplum bu arzuları utanç ve yargıyla damgalayarak, onlarm çoğu zaman bastırılma larına -bilinçdışına gönderilı11elerine- neden oluyordu. Bastırılan arzular ise ileride antisosyal
1885 Kokainin tıbbi etkilerini araştırdı; ağrı kesici etkilerini keşfetti.
1892 Terapist olarak, psikiyatrik değerlendirme ve tedavide kullanılan "serbest çağrışım" tekniğini uygulamaya başladı.
ya da özyıkımcı olabilecek davranış ve tavırlarla
1895
kendini gösteriyordu.
Josef Breuer ile birlikte Histeri Üzerine Çalışmalar kitabını
Freud psikolojik teorilerinde cinselliği önem le vurgularken, öğrencisi Cari Gustav )ung da insan varlığma ilişkin diğer etkenlerin davranışı aynı kuvvetle uyardığına inanıyordu. Jung'un en ünlü katkılarından biri, insanları içedönük
yazmaya başladı.
1897 Kendi kendini analize başladı.
1900
veya dışadönük diye iki şekilde sınıflandıran te
Yayımladığı Rüyaların Yorumu adlı kitabında bilinçdı� teorisini
orisiydi: gereksinimlerini karşılamak için dal1a
ileri sürdü.
çok kendilerine dönenlere karşın, kişisel tatmin için başkalarını arayanlar. Jung, Freud'un belir lediği zihnin üç bölümüne bir tane daha ekledi: ortak bilinçdışı. )ung'a göre insanlık temelde yatan ortak bir mitler, semboller ve inançlar ha zinesini paylaşıyordu ve bu etkiler tüm insan
1905 Cinsellik, Fıkralar ve Onların Bilinçdışıyla Bajlantısı Üzerine Üç Makale ve Bir Histeri Vakasının Analizinden Notlar (Dara) adlı kitaplarını yayımladı.
1919
davranışlarında, tüm zamanlarda etkindi.
Viyana Üniversitesi'nde tam zamanlı profesörlü�e başladı.
DAVRANIŞIN KÖKENLERİ
1935
19. yüzyılın ikinci yarısında yeni bir dalın, yani "insanbilim"in
gelişimiyle
birlikte
insan
kültürleri üzerine çalışmaların alanı genişledi.
20. yüzyılın başında Franz Boas ve ondan ya rım yüzyıl kadar sonra Calude Levi-Strauss gibi önemli insanbilimciler, toplumların insan yaşa-
Britanya Kra liyet Tıp Akodcmisi'nin onur üyeliğine seçildi.
1938 Nazilerden kaçarak Avusturya' dan ayrıldı ve
1939 23 Eylül'de Londra'da öldü.
lngiltere'ye yerl�tı
Bi L i M İ N SE R Ü V E N i
SKINNER'İN GÜVERCİNİ Amerikalı psikolog B. F. Skinner davran1$131 psikolojiye yönelik görüşlerini test etmek için güvercinlerden yararlandı. Büyük bir titizlikle pla nladıgı ödül ve ceza programlan ile
kuşlan egiterek karmaşık davranışlara yönlendirdi.
"376
mını düzenleyen ve ona anlam katan örgütsel sistemler olarak görülmesi gerektiğini ileri sürdüler. Her kültür bu hedefleri gerçekleştirmeye yöne lik kendine özgü ama eşit derecede geçerli araçlar geliştirmiştir. Bu ne denle de kültür insan gelişimini, zi hin ve bedeni etkiler. Boas bir yazı sında konuyla ilgili şunları söylemiş ti: "Bireyin davranışı ırksal yakınlığı değil, atalarının karakteri ve kişinin kültürel ortamı tarafından belirlenir."
Brüksel doğumlu ve Paris eğitim li, yapısal insanbilim uzmanı Uvi Strauss, kültürü tıpkı dil gibi bir ile tişim sistemi olarak görüyordu. Ça lışmalarının çoğu insan zihnindeki evrensel yapıları belirlemeye yöne likti. Onları, mitlerdeki, semboller deki ve toplumsal örgüt biçimlerin deki yansımalarına bakarak bulabi leceğine inanıyordu. Bir yazısında şöyle diyordu: "Ben insanın mitlerde nasıl düşündüğünü değil, mitlerin insan zilrninde, hiç fark ettirmeden
Z İ H İ N VE D A V R A N I Ş
nasıl işlediğini gösterdiğimi iddia ediyorum." insanbilimciler dikkatlerini kültü rel davranışlara çevirdiğinde, psiko loglar da insan ve hayvan türlerinin davranışlarını incelemenin yeni yol lan üzerinde çalışıyor, öğrenme ve çiftleşme gibi evrensel deneyimlerin işleyişini araştırıyorlardı. Hayvan davranışları konusunda araştırmacı ların amacı, hangi davranışların ge netik aktarıma, hangilerinin bireysel öğrenmeye bağlı olduğunu belirle mekti. Etolojinin, yani hayvan davranış bilinünin babası sayılan, Avusturyalı hayvanbilimci Konrad Lorenz'ın ba kış açısı, genetik aktarıma yakındı. Lorenz, örneğin, yeni doğan bir ku şun gördüğü hareket eden ilk büyük cismi -ister kuş olsun ister insan kendi türünün üyesi olarak algıladı ğını ortaya koydu. Davranış, genetik ve evrim alanın daki çalışmaların belki de en kışkırtı cı ve tartışmalı sentezleri l 975'te or taya çıktı. Bu tarihte Harvard biyolo ğu Edward O. Wilson -karınca kolo nileri ve hindi sürülerindeki örgüt lenmeden, insan toplumsal örgüt ve geleneklerine dek- birçok hayvan davranışının evrimsel adaptasyonla rın ve genetik geçmişin bir sonucu olarak görülebileceğini öne sürdü. Wilson'ın teorisine göre, bir zaman lar insan doğasına özgü olduğu dü şünülen özverili insan davranışları aslında akkarıncalar arasındaki içgü düsel işbirliğinden çok da farklı ol mayabilirdi. İnsanın kur yapına ka lıpları ise oklu kirpi ve tavuskuşları na hayret verici derecede yakındı. Entelektüel anlamda ilgi çekici olsa
da, Wilson'ın görüşü hümanist bağ lamda ağır eleştiriye maruz kaldı. Saldırılardan payını alan bir diğer davranışbilimcisi de Amerikalı psi kolog B.F. Skinner'di. Skinner dav ranışların daha çok kişinin çevre ile olumlu ve olumsuz etkileşimleri so nucunda öğrenildiğini iddia etti. İn san davranışını iç değil, dış etkilerin şekillendirdiği ve -uzun süredir ço ğu insan davranışında önemli rol oy nayan içsel güdüler olarak görülen özgürlük ile özgür irade gibi kav ramların birer yanılsama olduğu ko nusunda ısrarcıydı. İnsanlar gerçekten de ödül ve ce zayla kontrol altında tutulur, diyor du Skinner. Skinner, davranışları bi çimlendirmede koşullandırmanın oynadığı rolü sergileyebilmek için bilimsel deneyler tasarladı. Araştır macılar çeşitli hayvanların -fare, sı çan, güvercin ve insan- eylemlerini değiştirmeyi ve öğrenmelerini yön lendirmeyi basit bir yöntemle başar dılar; istenen hareketleri ödüllendir me ve istenmeyen hareketlere karşı lık ödülü bekletme ya da olumsuz yanıt verme. Bu yöntemler, doğrudan Skinner ile ilişkilendirilen, insan ve hayvan psikolojisine yönelik "darvanışçılık" teorisinin temelini oluşturdu. Dav ranışçılığın başlangıcı, l 9. yüzyıl so nunda yaşayan Rus nörolog lvan Pavlov'un çalışmalarına dek gider. Titiz bir deneyci olan Pavlov, sinir, dolaşım ve sindirim sistemleri ara sındaki bağlantıyı inceledi. Pavlov birkaç köpeğin midesine tüp yerleştirerek, çalışmalarında kul lanmak üzere mide sularını topladı. Çalışma esnasında Pavlov köpekle-
377
Bİ L İM İ N S E R Ü V E N İ
dırılabilir. Aslında bu mantığa göre
PAVLOV'UN KÖPEKLERi
rin yiyecek bekledikleri zaman salya akıttıklarını fark etti; normal bir ref
insanların, akıl sağlığı kazanmak için
Rus fizyolog �an Pavlov,
leksti bu. Pavlov daha sonra köpek
doktor-hasta ilişkisine girmelerine
zil sesini yiyecek ile
leri, başka bazı uyarıcıları -zil sesi, ya
de gerek yoktur. İstenmeyen davra
bağdaştıran köpeklerin,
da elektikli şok- yiyecekle ilişkilen
nışları ortadan kaldırmayı kendi
zil sesini her
dirmek üzere eğitebileceğini keşfetti.
kendilerine öğrenebilirler. Doğal
duyduklarında. ortada
Uyarı geldiğinde yakınlarda yiyecek
olarak Skinner'in pek çok görüşü
yiyecek olsa da olmasa
olsa da olmasa da köpeklerin salyası
tartışmaya yol açtı. Eleştirenler bu
da salya akıttıklarını
akıyordu.
keşfetti.
davranışçı
378
Hayvanlar,
Skinner'in
görüşlerin duygudan yoksun oldu
özünü
ğunu söyleyerek, insaıılar da belli bir
oluşturan "şartlı refleks"i edinmiş
biçimde yürümek üzere eğitilmiş gü
lerdi.
verciııler gibi şartlandırılabil ir mi ya
psikolojisinin
Skinnerci terapi biçinıleri genelde
da şartlandırılmalı mı sorusunu sor
Freudcu bilinçdışını daha az vurgu
dular. Eleştirenler ayrıca Pavlov'un
lar ve hastanın geçmişinde yataııları
modern öğrenme teorilerini ve geli
fazla önemsemez. Davranışçı tera
şimin doğal aşamalarını gözardı et
pistler daha çok halihazırda dene
mekle de hata yaptığını savundular.
yimlenen davranış ve zorluklara
İsviçreli psikolog jean Piaget'nin
odaklanırlar. Teoriye göre nevroz ve
ileri sürdüğü insan psikolojisi teorisi
psikoz bilinçdışı bastı rmadan kay
ise çoctıkluk gelişim sürecinin aşa
naklanmaz; onlar hastanın öğrendiği
malarına özel bir önem atfediyordu.
kötü alışkanlıklardır ve değiştirilebi
Çocukların entelektüel ve bilişsel ge
lirler. Tıpkı Pavlov'un köpekleri gibi
lişimleri konusunda bir öncü olan
sorunlu hastanın davranışı şartlan-
Piaget'ye göre dünyaya uyum sağla-
ma sürecinde tüm insanlar evrensel ve belirle nebilir aşamalardan geçiyordu. Örneğin, varlıklara hükmetmekten soyut dü şüncelere hükmetmeye; tatm in talep etm ekten gereksinimleri toplumun taleplerine göre ayar lamayı öğrenmeye doğru geçiş yapılıyordu. Pia get'ye göre çocukluk dört aşamadan oluşuyor du: iki yaşına kadar duyusal ve motor gelişim aşaması; yedi yaşına kadar rasyonellik öncesi aşama; yedi ile on bir yaş arasında somut işlem leri kusursuzlaş tırma aşaması; ve on yed i yaşına kadar dalla resmi ya da soyut işlemleri öğrenme aşanıası. Çevresel konu.lara odaklanan Skinner'in ve duygular ile içgüdü leri vurgulayan Freud'un ak sine Piaget, düşünmeyi ve varlıkları ve düşünce leri idare etmeyi önemsiyordu: diğer bir deyişle "bi li ş"i . Piagel, ev rensel gelişim aşamaları anla yışuu, dünyayı anlamaya hevesli, rasyonel, zeki bir çocukta görül ebilecek gelişim kalıpları üze rine kurgulamıştı. "Eylem halinde gözlemledi ğim iz bir bebeğin aklı ndan ge çenleri bilebilsey dik, şüphesiz ki piskolojiyle ilgili her şeyi anlar dık." Ancak yaşam çizgisinin uzak ucunda da
pek Her altı yaşlı Amerikalıdan biri depresyondan, elli yaşlıdan biri de psikotik bozukluklardan muzdaripti. 85 yaş ve üzerindekilerin yüzde 35'i Alzheimer has talığı dahil, bir tür bunamaya yakalanıyordu. Eski dönemlerde yaşlıların duygusal sorunla rına fazla ciddi yaklaşmamak kanıksanmış bir durumdu. Örneğin, söylentiye göre Tiberius Caesar, 60 yaş üstündeki birinin hekimden nab zına bakmasını istemesinin saçma ol d uğ un u i fade etmişti. İleri yaşta ortaya çıkan tüm zihin sel sorunlar yıllar boyıı yaşlılık aclı altında anıl dı. Kısa süre öncesine dek demansın (bunama) pek çok türü henüz sınıflandırılmamıştı ve yaş lanan beynin kin1yası hakkında pek az şey bili niyord u. Geriatrik gelişim konusuyla ilgilenen ilk psi kologlardan biri Erik Erickson'du. Erickson inçok psikolojik zorluk yatıyordu.
IVAN PAVLOV Şartlı reflekslerin kaşifi 1849 1 4 Eylül'de Rusya, Ryazan'da doğdu.
1875 St. Petersburg Üniversitesi'nden mezun oldu, lmperial Tıp Akademisi'nde asistanlığa başladı.
1879 Tıp Akademisi'ni bitirerek altın madalya aldı.
1883 Dinamik kalp sinirlerini keşfetti, tıp doktorlu�u tezini sundu.
1890 lmperial Tıp Akademisi başkan ve profesörü oldu.
1890 Deneysel Tıp Enstitüsü'nün fizyoloji bölüm başkanı oldu.
1897 Belli Başlı Sindirim Bezlerinin işleyişi Üzerine Dersler adlı çalışmasıyla, sindirim araştırmalarını yayımladı.
1903 Şartlı refleksler üzerine çeşitli bulgular içeren "Deneysel Psikoloji ve Hayvanların Psikopatolojisi" adlı makaleyi okudu.
1904 Sindirim bezleri üzerine çalışmasıyla, fizyoloji yani tıp dalında Nobel Ödülü'nü aldı.
1921 Lenin imzalı özel devlet ödülüne layık görüldü.
1935 Rus hükümeti şartlı refleks çalışmaları için laboratuvar yaptırdı.
1936 27 Şubat'ta Leningrad'da öldü.
Bİ Lİ Mİ N S E R Ü V E N İ
A K I L H ASTA L A R I K İ M L E R D İ R? Y
ıllar önce, bir psikiyatri merkezi olan Boston Dev
reni- ka lıtımsal genetik etkenlerin neden olduğu söyle
let Hastanesi' nin yöneticisi Dr. Jonathan Cole'dan
nebilir, bazılarına ise belli sinir ileticilerdeki dengesizlik
zihinsel hastalığı tanımlaması istenmişti. Dr. Cole'nin ya
ya da uygunsuz aktivitelerin. Beyindeki organik bir has
nıtı, konunun karmaşıklığını gözler önüne serer nitelik
talığıın yol açtığı Alzheimer hastalığı ise mikroskobik
teydi. "Zihinsel hastalık," demişti
beyin lezyonları ve sinirlerin için
Dr. Cole, "bugün psikiyatrların bi
den geçerek onları etkileyen
le tanımlamakta zorlandıkları bir
mikroskobik fibrillerle (lif) kendi
konu. Sözkonusu tanım tam bir
ni gösteren dejeneratif bir rahat
karmaşa halini almış durumda ...
sızlıktır. Sonuç zihinsel bozukluk,
Müşterilerimizin çöğu sıkıntı için
akıl karışıklığı, yön bulma bozuk
deki insanlar."
luğu, bellek kaybı, konuşma bo zukluğu ve sonunda tam zihinsel
Bugün Dr. Cole'nin sözünü et tiği sıkıntı, geniş kategoriler altın da ve beyin ile zihin hastalıkları ve bozukluklarına ilişkin spesifik
PET -pozitron emisyon tomografisi
işler haldeki beynin görüntülemesini gerçekleıtirir.
sınıflandırmalar dahilinde anal iz edi ldi. Çocukluk döneminde yaşanan suiistimal ya da
380
kapasite kaybıdır. Zihinsel hastalığı olanların ba zıları, günümüzde psikologların "kişilik bozuklukları" diye adlan
dırdıkları rahatsızlıktan muzdariptir. Bu kişiler içinde
duygusal yoksunluk gibi çeşitli psikolojik etkenlerin yol
durumu en şiddetli olanlar, çöğunluğu hiçbir zaman
açabileceği nevrozlar, çok sayıdaki zihinsel hastalıklar
teşhis ve tedavi edilemeyen sosyopatlar ve psikopatlar
içinde en yaygın görülenleridir. Bunlar genelde diğerle
dır. Sözkonusu bireylerin bir kısmı, karşılıksız çek yaz
rine kıyasla daha tedavi edi lebilir nitelikteki hafif bo
mak, uyuşturucu kullanmak ya da cinsel sapkınlık gibi
zukluklar olarak değerlendirilir. Herkes arada bir kaygı
çeşitli antisosyal davranışlardan dolayı hapse girer. Sev
ve depresyon atakları yaşar; günlük yaşamın iniş çıkışla
gi, sadakat, anlayış ya da pişmanlık gibi duygular psiko
rına ka�ı normal tepkilerdir bunlar. Yine herkes kıs
pat zihne yabancıdır. Süregiden adaptasyon bozuklu
kançlık, nefret, korku, suçluluk ve yetersizl ik duygusu
ğunu içeren sosyopat davranışlar ise biyokimyasal ve
nöbetlerine kapılabilir. Tüm bunlar, profesyonel tedavi
sosyal etkilerin değişen oranlarda bileşimiyle ortaya çı
gerektirmeyen normal nevrozlar diye adlandırılabilecek
kan zihinsel hastalıklara klasik bir örnektir.
hafif şiddetli deneyimler olabileceği gibi, kontrolden çı
Eskiden uzmanlar zihinsel hastalıklar listesine zihin
karak kişiyi etkisi altına da alabilir; tıpkı klinik depres
sel yetersizliği olanları ya da zihin özürlüleri (günümüz
yon, paranoya, saplantılı-zorlanımlı rahatsızlık türü psi
deki daha özenli söylenişiyle zihinsel engellileri) de da
kolojik bozukluklar ve travma sonrası stres sendromu
hil ederlerdi; yani, beyin gelişimi bir noktada durmuş
gibi.
olan ya da doğuştan gelen organik yetersizlik veya ka
Psikoz, kendisini sanrı, halüsinasyon ve gerçeği kav
fa travmasından dolayı öğrenme güçlüğü çeken kişiler.
rama ya da dürtüleri kontrol etme yetersizliği ile belli
Bugün artık normal altı entelektüel gelişimin genellikle
eden, daha şiddetli bir zihinsel hasta lık durumudur.
doğuştan gelen nedenlerden, beyin hasarından ya da
Başlıca psikozlar arasında şizofreni (kişiyi normal günlük
hastalıktan kaynaklandığını biliyoruz. Sinirbilimci ler
yaşamdan koparan bir zihinsel rahatsızlık) ve (sırayla
hastalık nedenlerini ve iyileştirme yollarını araştırmayı
mani ve depresyon seyrini izleyen) çift kutuplu rahatsız
sürdürürken, tedavi paradigmaları da bu insanlara
lık sayı labi lir. Bu hastalıkların bazılarına -örneğin, şizof-
mümkün olan en kaliteli yaşamı sağlamaya çalışıyor.
san yaşamını sekiz aşamalı bir senaryoya ayır mış ve her aşamanın yüzleşilmesi ve çözülmesi gereken bir krizi -yıkıcı bir olay değil, bir dö nüm noktasını- içerdiğini ileri sürmüştü. Her çözümün ardından sağlıklı gelişim devam ede cekti. Erickson'un sekizinci ve son aşamasında kişi kendini bırakmama ile ümitsizliğe kapılma arasındaki çelişkiyle yüzleşiyordu . Bu zorluk ya şamın ilerleyen yıllarında, kişinin yaşamını de ğerlendirmeye başladığı dönemlerde ortaya çı kıyordu. Her şey yolunda giderse ödül, bilgelik ti. Davranışların yalnızca içsel dürtülerle açıkla nabileceğinden şüphe duyan bazı piskologlar, sosyal psikoloji dalını geliştirdiler; yani, başkala rının kişinin davranışları üzerindeki etkilerini inceleyen çalışma alanını. Prusya doğumlu Amerikalı Kurt Lewin, grup dinamiklerini ince leyerek "alan davranış teorisi" ile ünlendi. Le win'e göre insan davranışını lam olarak anlaya bilmek ve öngörebilmek için, kişinin piskolojik alanındaki, veya Lewin'in deyişiyle yaşam ala nındaki olayların bütünlüğünü kabul etmek ge rekiyordu. İlişki kurduğumuz insanlar ve sosyal gruplar da dahil, psikolojik ve çevresel ortamı
JEAN PIAGET Gelişim psikolojisinin babası 1896 9 Agustos"ta lsviçre. Neuchiıtel"de dogdu.
1918 Bir psikolojik roman olan Recherche'yi yayımladı.
1918 Neuchatel Üniversitesi'nde Bilim Doktorası'nı tamamladı. Tezi Valais'in molluskları üzerineydi.
1921 Çocuk psikolojisi üzerine çalışmaya başladı.
1924 Çocukta Karar Verme ve Akıl Yürütme'yi yayımladı.
1926
Çocugun Gözüyle Dünya'yı yayımladı.
1929 Cenevre Üniversitesi'nde profesörlüge atandı.
1936 Çocuklarda Zekanın Kökeni'ni yayımladı.
ınız kişiliğimize katkıda bulunuyor, davranışla rımızı şekillendiriyordu. Lewin aynı zamanda Gestalt diye bilinen psi
Psikoloji Laboratuvarı·nın yöneticis i ve lsviçre Psikoloji
koloji teorisinin de savunucusuydu. Bu teoriye
Cemiyeti'nin başkanı oldu.
göre psikolojik, fizyolojik ve davranışsa! deneyi min her tür özelliği "gestalt" olarak deneyimle niyordu ve bu şekilde analiz edilmeliydi. Al mancadan gelen bu sözcük, "entegre bütünlük" anlamına geliyordu. Gestalt teorisine göre, zihin parçaları değil, bütünü algılar. Örneğin, bir üçgen üç ayrı çizgi biçiminde değil, tek bir üçgen biçiminde algıla nır. Zihin bir senfoniyi özel bir amaçla notaları na ya da enstrümantal bölümlerine ayrıştırma dan önce, bir bütün olarak algılar. Davranışın da aynı şekilde bir duruma karşı verilen bütün sel, birleşik bir tepki olarak görülınesi gerekir. Gestalt terapisinde kişi, biyolojik özellikleri ve
1940
1955 Cenevre'deki Uluslararası Epistemoloji Merkezi' ni kurdu ve yönettı.
1972 Entelektüel gelişimin dört aşamasını tanımladı.
1972 Erasmus ödülünü kazandı.
1974
Bilincin Kavranması 'nı yayımladı.
1980 1 6 Eylül'de Cenevre' de öldü.
BİLİMİN SERÜVENİ
onların organik işlevleri; dış dünyay
-biiyücüliif, 'İin zirvede olduğu gün
la karşılıklı ilişkileri ve içsel psikolo
lere layık- batıl itikatlar yığınıdır."
jik deneyimleriyle ele alınarak, bir
Psikoloji teorileri tiim bu eleştirilere
bütün olarak tedavi edilir.
direnmeyi başardı.
Geçerliliği olan tüm teori ve tera pilere karşın,
20.
yüzyıldan itibaren
BEYNE KULAK VERİLİYOR
psikolojinin adının kötüye çıktığı da
Sinirbilİln, beyni ve sinir sistemini
oldu. Kimi zaman, deneysel olarak
ele alan bilim dabdır. Sinirbilimciler
doğrulanamayacak, acele varılmış
beyn in ve ona bağlı sinir ağının bi
genelleme ve önermeleriyle doğru
yokimyasını, anatomisu1i ve elektrik
luktan uzak bir bilim olmakla suç
bağlantılarım
landı. Tıp araştırmacıları beynin ve
araştırmaları ve sinir cerrahisi (nö
inceler.
Sinirbilim
sinir sistemu1in kin1yasal ve fıziksel
roşirurji), tamamen psikolojik ola
işleyişini daha iyi anladıkça, ilaç te
rak tanınılanan kimi davranış ve so
davisi zihinsel hastalıkların tıbbi te
ruııları anlama ve inceleme yolunda
davisu1de; yani psikiyatride, tıpkı
önemli yol kat edilmesini sağladı. Bu
geçmişten beri başvurulan psikoana
çalışma alanı ayrıca beyin hasarları
liz kadar önem kazandı.
nın
ya da sinir sistemi boztıklukları
Birkaç yıl önce psikiyatrisi Ronald
nın tedavisi için çeşitli yöntemlerin
D. Laing, delilik denen şeyin aslında
düşünülmesine -):oğu zaman gelişti
toplumun kötülük ve çirkinlikleri
rilmesine-- de yardımcı oldu.
nin b i r yansıması olduğunu ileri sür düğünde, meslektaşlarının
SinirbilinKiler, Hipokrat'tan Gal
öfkeli
vani'ye dek uzanan, zihinsel durum
tepkileriyle karşılaşmışlı. Laing şi
ların fiziksel etkilerini araştırma ge
zofreniyi bir zihinsel hastalık değil,
leneğini sürdürdüler. Günümüz si
"kişilerarası ilişkilerdeki çöküş" ola
n irbi1İl11Cilerinin ilk habercilerinden
rak görüyordu. Amerikalı eğitimci
biri, 1 758 doğumlu Alman fizyolog
ve düşünür John Dewey de psikolo
Franz Josef Gall'di. Gali beyiııle, do
jiye şüpheyle yaklaşarılardandı. De
laY1sıyla da kişilikle ilgili bilgilerin in
wey şöyle demişti: "Popüler psikolo
sanın kafatasında yattığına inanıyor
ji tam bir ikiyüzlülük, uydurma ve
du.
1891 - 1987 1891
1900
1913
Rus doktor lvan Pavlov, şartlı refleksler üzerine çalışmaya başladı.
Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, Rüyaların Yorumu'nu yayımlayarak, rüyalar ın bilinçaltı arzuların tatmini görevini gördügünü ileri sürdü.
Amerikalı psikolog John B. Watson, bir psikoloji okulu olarak davranışçılıgı geliştirdi . Konuyu daha sonra B. F. Skinner ele aldı.
382
Z İ H İ N VE D A V R A N I Ş
Sonraları Viyana'da çalışan saygın
zeme olarak, tıpkı fal bakar gibi, ka
doktor Gali, frenolojiyi (kafatası bili
fatasından kişilik okuma eylemine
mi) gelişLirdi: kafatası şeklini n i cele
dönüştü. Aııcak frenoloji tuhaf bir
yen çalışma alanı. Bu çalışma dalı,
yol izleyerek -psikolojiye ve kişinin
belirgin kafatası özelliklerinin bire
zihinsel durumuna dikkat çekerek
akıl hastaları konusunda
yin kişiliği ve zihinsel kapasitesiyle il
suçlular ve
gili ayrıntıları ele verdiğini ileri süren
aydırılatıcı bilgiler elde edilmesini
teoriyi temel alıyordu.
sağladı.
Gali insan beyni içinde 20'den faz
Gali amaçtan sapmış olsa da, bey
la organı belirledi ve adlandırdı. Ona
nin bölgelerine ilişkin görüşleri, iler
göre bu organlar insan kişiliğinin
20
leyen yıllarda, beyin yarunküreleri ve
yetisine karşılık geliyordu. Kişinin
lopları ile onların insan davranışında
yetilerinin birleşimi baştan belirleni
oynadığı rolleri inceleyen çalışmalar
yordu ve eğitimle çok az değiştiri l e
da kendilerine yer buldular. Aslında
bilirdi. Söz konusu yetiler kavramı
günümüze ait beyin yapısı ve beyin
sayesinde Gall'in teorisi kişiliği be
deki özelleşmiş işlevlere yönelik yo
yinle ve kafalasıyla ilişkilendiriyor
nıınlar, Ortaçağ teori geleneğinden
du. Gall'in, beynin fiziksel karşılığı
kaynaklanır. Algı, iletişim, bellek
olduğuna inandığı kafatası, kişinin
için, ayrıca bilimi anlama ve bir mü
belirgin kişilik özelliklerinin bir ay
ziği takdir etme yetimiz için önemli
nasıydı.
rol oynayan korteks, beynin ön ve
Gali kafatasının biçimini, girinti
ortasından kat kat katlanmış bir kü
ve çıkıntılarını, belli bazı ahlaki, cin
re görünümdedir. Sağ Larafı bedenin
sel, duygusal ve entelektüel özellik
sol tarafındaki; sol tarafı da bedenin
lerle ilişkilendirmiş, hatta, tanrıbi
sağ yanındaki hareketleri denetler.
limcileri memnun ederek, iyilik ve
Bu gerçek, antik Yunan'da bile göz
dini duygularla ilişkili çıkıntılar bile
lemlenmiş ve Aldini tarafından ka
belirlemişti. (Gall'in araştırma ve
davra beyninin sağ tarafına uygula
gözleme dayanarak geliştirdiği) teori
nan şokların, bedenin sol yanında
çok geçmeden şarlatanların ilgisini
kas hareketi yarattığı not edilmişti.
çekti ve gezici terapi seanslarına mal-
Sol yarımkürede hasar oluştuğun-
1929
1936
1950
1987
Alman doktor Hanı Berger, beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçen elektroensefalografı geliştirdi.
lsviçreli psikolog Jean Piaget Çocuklarda Zekanın Kökeni'nin yayımlayarak, genetik epistemolojiyi sundu.
lngiliz matematikçi Alan Turing, yapay zekayı ölçmek için bir yöntem geliştirdi, buna daha sonra "Turing testi" adı verildi.
Antidepresan ilaç Prozac, Eli Lilly Corporation tarafından piyasaya sürüldü.
383
Bİ L İ Mİ N S E R Ü V E N i
da, dilde bozukluklar oluşur. Sağ ya
ma gerçekleştirdi. (Belki de genç yaş
rımkürede hasar olması halinde ise
larda ayakkabıcılık ve berberlik yap
bellek sorunları kendini gösterir.
tığı için) hünerli ellere sahip olan
Korteksin altında, daha ilkel bazı be
Ram6n y Cajal, diseksiyonlarda izle
yinsel yapılar, bedensel işlevleri de
diklerini ya da mikroskopta gördük
netler.
lerini çizmeye yatkındı. Bu da bulgu
Sinirbilimciler yalnızca beyni de
larını muhafaza etme konusunda ol
ğil, tüm sinir sistemini inceler. İs
dukça işine yaramıştı. Ramôn y Ca
Santiago
jal, mikroskop altında i ncelediği
Ramôn y Cajal, sinir sisteminin tüm
beynin ya da sinirlerin hassas bö
bağlantılarını, kesişmelerini ve uzan
lümlerine zerk edilmek üzere gümüş
tılarmı inceleyen sistematik bir çalış-
nitra t boyası geliştirmişti. Boya saye-
panyol
nöroanatomist
S İ N A PT İ K AG armaıık sinir hücrelerinden oluşan devreleri ve sa
bir şalter olmadıkça, sistem tıpkı (elektrik devresindeki
yısız yanıp sönen elektrik sinyalleriyle, insan sinir
bağlantıyı sağlayan) kontaksız bir araba kadar hareket
sistemi genellikle bilgisayarların içindeki birbirine bağlı
siz kalır. Sinir sisteminin kontağı ise sinapstır; yani, ak
K
son ucu ile hedef hücre arasında,
elektrik kablolarına veya telefon ağlarına benzetilir. Makinelerde
bir inçin milyarda biri genişliğin
çiplerin ve transistörlerin yerine
deki çok küçük bir boşluk. Sinir
getirdiği merkezi operatör göre
uyanları bu kesişim noktasından
vini, sinir sisteminde sinirler ya da
geçer. Uyarılar, iletici sinirin so·
sinir hücreleri gerçekleştirir. Den
nundaki yumru biçimli sinaptik
drit denen uzantılarıyla çekirdek
tomurcuğa ulaştığında, tomurcu
li yapıya sahip milyarlarca uyarı
ğun içindeki binlerce sinir-iletici
taııyıcı hücre, sinyaller gönderir
molekülü barındıran küçük küre
ve alır. Bilimcilere göre ilk sinir
cikler, içlerindekileri boşluğa bı
(nöron) hayvanlarda bundan 500
rakırlar. Ardından sinir ileticiler, hedef hücredeki reseptörlere
milyon yıl önce ortaya çıktı; yani DNA molekülünün ortaya çıkışın dan yaklaşık 3 milyar yıl sonra. Çekirdekli basit hücre yapısı-
Sinir hücrelerinde, diger hücrelere doğru uzanan lifler, yani aksonlar, ayrıca dendritler ya da reseptörler yer
alır.
septör kanalları açılır ve kanallar sayesinde sodyum iyonlar hedef
nın ötesinde nöronda (sinir hüc-
hücrenin içine doluşur, potasyum
resi) bir akson yer alır. Akson,
iyonlar ise hücreden ayrılır. Bu
komıu hücreye bağlanan ve hücreden gelen uyarıları
elektrokimyasal tepkime esnasında gerçekleşen iyon
ileten uzun bir sinir lifidir. Bir nöron ile aksonunun bo-
akışı, hedef hücre membranının belli bir bölgesini uya-
yutu 2.5 milimetre ile 90 santim arasında değişebilir;
rır ve hücre içinde elektriksel uyarılar yaratır. Tüm bun-
yanyana dizildiği takdirde ise tüm sistemin boyu 4,8 mil-
lar sinirlerde ve beyinde gerçekleşse de biz onları bir dü-
yon kilometreye ulaşabilir.
şünce, bir algı, bir duygu ya da bir rüya olarak deneyim-
Ancak elektrokimyasal mesajları iletecek biyolojik
384
bağlanır. Böylece belli bazı re
leriz.
Z i H i N VE D A V R A N I Ş
sinde sinir hücreleri ve liflerini ben zersiz bir netlikle görülebiliyordu. Ram6n y Cajal gördüklerini tropik ormanlara has sarmaşık ve karayo sun ağlarına benzetmişti. Ram6n y Cajal, sinir sisteminin temel hücresi olan nöronun gelişim sel ve yapısal özelliklerini eksiksiz ta nımlarla not alınıştı. Sinir uyarıları nın nörondan nörona nasıl aktarıl dığını, sinir sisteminin çeşitli bölüm lerinin nastl bozulınaya uğrayıp, tek rar yenilendiğini ayrıntısı ile artlat mıştı. Ram6n y Cajal'ın gözlemleri nin, modern sinir fonksiyonu teori sini ve sinirbilim alanmda 20. yüzyıl da gerçekleştirilen inanılmaz keşifle ri olanaklı kıldığı konusunda hemen herkes hemfikir. Ancak elbette araştırmactların si nir sisten1inin önemini kavramaları; sistemin şaşkınlık verici dallanıp bu daklanan uzantılarını, Virchow ve Schwann'ın canlı hücreler bulgusu mın ışığı altında değerlendirebilme leri için daha fazla gözlem yapılması gerekiyordu. Sinir hücrelerinin te mel yapısı ve ortların bağlantıları, ya ni sinapsisler yavaş yavaş gün ışığma çıktı. Sinir hücreleri, elektriksel uyarıla rın tetiklemesi sonucunda durmak sızın kimyasal mesajlar gönderir ve alırlar. Sinyaller hücreler arasında dolaşır, fiziksel, zihinsel ve iç beden sel işlevleri tetikleyen yeni iletiler oluştururlar. Çok küçük miktarlarda kimyasallar, hücreler arası bağlantıyı sağlayan akson adlı uzun lifler bo yunca ilerler, hücreler arasındaki kü çücük boşluklardan geçer ve sinapsis adlı reseptör hücrelere ulaşırlar. Hücreler kimyasal ileticileri serbest
bırakır ve bu ileticiler reseptörler ta rafından alınarak, ağ üzerinden uzun sinir hücresi zincirleri boyıınca gönderilir. Beyin anatomisinin özel liklerini kataloglamaya başlayan bi limciler, bir deniz salyangozunda 20.000, yeni doğan bir bebekte ise 100.000.000 beyin hücresi olduğunu keşfettiler. Ram6n y Cajal'ın da de diği gibi, "Kendimizi öğrendiğimiz oranda dünyayı anlıyoruz." Karmaşık yapılı sinir ileticiler ağı daha iyi anlaşıldıkça, ağın içinde de çeşitliliğin bol olduğu göriUdü. Her şeyden önce bazı nörortlar birkaç farklı sinir ileticiyi kullanarak haber leşiyordu. Ayrıca belli bir sinir iletici, anahtar-kilit tarzında yalnızca bir iki reseptör proteinle değil, birkaç düzi neden fazlasıyla eşleşebiliyordu. Şa şırtıcı bir dallanıp budaklanma söz konusuydu. Bu kimyasal çeşitlilik, beyin hücrelerinin tahmin edilenden çok daha karmaşık bir tepki yetisine sahip olduğıınu ortaya koyuyordu. Duyııların1ızın renk, ses, tat, koku ve dokudaki hassas farklılıkları ayırt edebilmesinin nedeni de buydu. Sözkonusu elektrokimyasal çok yörtlülük ayrıca gelecekte, belli bir semptomu denetleyen özel reseptör leri hedef alacak şekilde tasarlanmış ve bu sayede olumsuz yan etkileri or tadan kaldırılmış psikoaktif ilaçlar nesline giden yolu da açabilirdi. Araştırmactlar daha şİnldiden, şizof reni ile ilişkilendirilen sinir iletici do pamin; ve yine kaygı bozuklukları ve depresyortla ilintili bir sinir iletici olan norepinefrin için farklı resep törler belirlediler. Depresyonla ilişki lendirilen ve faaliyetleriyle, bub>iin serotonin gerialım engelleyicileri
385
Bi L i M i N SE RÜ V E N i
MEG
(SRJ'ler) sınıfına giren antidepresaıı
Marry'eto emefalografi (MEG)
ların etkileri üzerinde
elde etme sorununu gidermek için radyoaktivite ve parçacık fiziğinin il
büyük rol oy nayan serotonin için de yi ne farklı reseptörler belirlendi.
kelerine başvurur. Hastaya kontrollü
Donanım açısından kısıtlanmış
yıcı beyindeki bu maddelerin yaydı
olsalar da,
ilk nöroanatomistler gri madde içindeki bazı nöronları, sinir
ğı enerjiyi tespit ederek, beynin çeşit
elektrik deşaıjlan sonucunda oluşan
lifi yollarmı ve özel hücreleri belirle
ku radyoaktif özellikli maddeyi, sağ
mikroskobik manyetik
meyi
lıksız dokudan daha iyi emdiği için,
be>;indeki 5inyalleıi, diQer bir .ıe,;ııe, nöronların çok küQik
radyoaktif maddeler verilir. Bir tara
li bölgelerini görüntüler. Sağlıklı do
konujma, kalıplan
başarmışlardı. Örneğin, kısmi felcin om urili ği tuttuğun u keşfetmi ş, hatta bir araştırmacı tüm korteksin ayrıntılı bir "sitoarkitektonik" -yani hücre mimarisi- haritasını bile çı karmıştı. Ancak bu uygulamalı ana
tarıma ya da müzik
tomik araştırmalar ve çıplak gözle
tik rezonanslı görüntüleme (fMRI)
dinleme gibi belli
yapılan gözlemlerin hiçbiri 20. yüzyıl
ile elde edilebiliyor. Bir tarama me
aktMteler :sırasında
sonu teknolojisiyle boy ölçüşecek
todu olan fMRI,
beynin lam olMak hangi tıoırımerinin
durumda değildi. Bu teknolojiyle
gerçekleştiği
beynin, o güne dek hayal bile edile
bazı atomik çekirdeklerin manyetik
aktif oldıJOunu
meyecek görüntülerine ulaşıldı.
rezonanslarındaki farklılıkları temel
betirteoıelıilirle<.
Elektroensefalograf (EEG) mo dern çağın beyin aktivitesini görün tüleyen ilk cihazıydı. 18. yüzyıla ait galvanik cihazların bir devamı olan EEG, beyinde yol alan elektriksel
alır. 2005'te Pennsylvania Tıp Fakülte
uyarıları ölçümler. İlk kez l 920'lerde
nik sayesinde araştırmacılar psikolo
alanlan kiydeder. Bu tekni< sar,esinde lıilimdle<, yOOme. rüya görme,
aradaki fark ekranda net bir şekilde görülür. Beyı1in derinliklerindeki aktivite lerin daha
yüksek çözünürlüklü gö rüntüleri b ugün fonksi yonel manye
nöron faaliyetinin alanlarda bulunan belli
si araştırmacıları fMRI'nin gücünü dikkat çekici bir d ular.
geliştirilen cihaz, insan başına tu ttu
jik
rulan bir dizi al gıl ayıcıdan oluşur.
yonl a
örnekle ortaya koy Müdahale içermeyen bu tek
Algılayıcılar beyinden gelen uyarıları
stresin, beynin kaygı ve depres ilintili bölgesinde yarattığı et kileri görmeyi başardılar. fMRI saye
bir makineye aktarır, makine ise on
sinde stres altındaki kişilerin, pref
ları
rontal (alın bölgeleri) kortekse yöne lik kan basıncındaki artışı gözlemle
grafiksel çizgilere dönüştürür. Normal, anormal ya da uyarılmış beyin davranışı, grafikte farklı çizgi
nebildi. Ayrıca stres kayı1ağı ortadan
biçimlerinde belirir. Yine buna ben
kalksa bile kan akışındaki artışın de
zer bir
teknik olan manyetoensefa lografı (MEG) de manyetik alan de
vam ettiği görüldü ki bu da stresin etkilerinin sanılandan uzun sürdü
ğişimlerini temel alarak, beyinden
ğünü ortaya koyııyordu.
gelen elektriksel sinyalleri kaydeder.
Birarada kullanıldıklarında bu tür
Henüz 2 1 . yüzyıl başında beri kulla
tekııikler, beynin farklı bölgelerinin
Parçacık fiziği
nıma geçen pozitron emisyon to
bilgiyi işleyişini eşsiz görüntülerle
hakkında dalıa
m ografisi (PET) karmaşık bir tekno
fazla bilgi içiıı bkz.
loji gerektirir. Bu teknoloji, beynin
tekı10lojileri bugün bilimcilere,
sayfa 219-23.
ve diğer iç organların görüntüsünü
şüncenin üretildiği kafatası içindeki
386
ortaya koy abil iyor . Görüntüleme dü
Z i H i N V E DAVRAN IŞ
BEYNİN BÖLÜMLERi Renkli manyetik rezonanslı görüntüleme (MRI) ile elde edilen bir dizi fotografta -beynin en büyük bölümü ve bilinçli düşüncenin merkezi- serebrum; daha aşağıdaki ve daha küçük olan, denge kontrolünden sorumlu serebellum (beyincik); ve beyin ile omuriliği bağlayan merkezi beyin sapı görülüyor.
gizemli organın derinliklerine göz
lir cihaz ise ı 642'de Fransız matema
atına olanağı sağlıyor.
tikçi ve düşünür Blaise Pascal tara fından icat edildi.
ZEKA MI, TAKLİT Mİ?
Bu cihazda numaralı dişWer bir
İnsan, insan olarak kaldıkça, zihin
mil ile hareket ettiriliyordu. Cihaz
karar almayı sürdürecek, beyin ise
basit toplama ve çıkarma yöntemiy
zekanın ve hesaplama ya da anımsa
le para sayımı için geliştirilmişti. Çok
ma gibi özelleşmiş yetilerin merkezi
geçmeden yeni buluşlar üstüste top
ki
lama yoluyla çarpma işlemini de ger
bilgisayar teknolojisinin ortaya çıkı
çekleştirdi. 19. yüzyılın sonuna ge
olmaya devam edecektir. Ne var
şından bu yana bilim, insana özgü
lindiğinde, çok sayıda elle işletilen
-akıl yürütme yeteneği olmasa da
hesap makinesi piyasadaki yerini al
hesaplama ve anımasama becerileri
mıştı. İlk örnekler dişliler ve manive
ni makineler aracılığıyla sentezleme
lalar ile çalışırken, sonradan elektrik
girişimlerinde bulunuyor.
li cihazlar ve nihayet bugün bildiği
İlk hesaplama makineleri, sayma
miz elektronik cihazlar geliştirildi.
amaçlı geliştirilmişti. Boncuklu aba
Ortasında hareketli bir bölümü
küsler bu alanda öncüydü. Hesap
olan bir cetvelin meydana getirdiği
makinesi denebilecek ilk kullanılabi-
hesap cetveli ise bir zamanlar mü-
387
BiLiM i N SERÜVENi
BİLGİSAYAR DEHASi Alan Turing ile meslekta�arı Britanya hükümeti için Ferranti Mark 1 Bilgisayarı üzerinde çalışıyorlar. Bu bilgisayar ticari bir modelin prototipi oldu ve Şubat 1951 'de
Manchester Üniversitesi' ne
de'Jredildi. Turing daha önce, 1 943'te, dünyanın ilk elektronik programlanabilir bilgoayan Colossus üzerinde de çalıımıştı.
hendisler için vazgeçilmez bir araçt ı . Cetvelin iki kısmı da logaritmik öl
çüleri belirten iş aretlerle böl ünmüş
tü ve çarpma, bölme ve daha karma şık matematiksel işlem ler bu araçla gerçekleştirilebiliyordu.
ikili sayı sistemi nin kendisi, mate matikçi ve düşünür Gottfried Wil helm Leibniz'in 17. yüzyılda gerçek leştirdiği bir buluştu. İkili ya da iki tabanına göre sayı sistemi, her sayıyı 1
ya da O'dan ol uşan bir ifadeye dö
nüştürüyordu. Pratikte bu Le ib
bileceğine inanıyordu.
niz'in, ilk hesap makineleri ııden biri
"Ben, insan zih nini n davra nışla rı nı çok yakın t aklit edebilecek maki
olan "kademeli hesaplayıcı"yı icat et mesini sağlayan
ilkeydi. İkili sistem temelde problemleri belli bir mantığa n i dirgiyordu, mu citler ise bu mantık üzerine hesap yapan -hatta neredeyse düşünen-
388
bir makine yap ıl andırdılar. Düşünen makine kavramı ya da yapay zekanın yaratımı bir İngiliz m ate m atikçin in h a ya llerini s üslü yordu. Bir mantıkçı olan Alan Mat hison Turing, il. Dünya Savaşı sıra sında Alman şifrelerini kı rm ayı aklı na koymuştu. Turing daha sonra bil gisayar teorisinin öncülüğünü yaptJ. Henüz hesap makinelerinin bile yay gınlaşmadığı bir zamanda Turing, düşünebilen bilgisayarlar tasarlana
nelerin tasarlanabileceğini iddia edi yorum. Bu makineler bazen hatal ar
yapacak, bazen de çok yeni ve ilginç şeyler. Sonuçta ortaya koyacakları ürünler insan zihninin ortaya koy,
dukları kadar dikkate değer olacak," demişti
ALAN TURING
Turing.
il. Dünya Savaşı Atlantik'in iki ayrı yakasın daki mühendislere, Turing'in hayali "düşünen makine"leri yapma konusunda cesaret verdi. Henüz
l. Dünya Savaşı'nda Alman istihbarat
memurları, askeri personel arasında iletilen me sajları
ikili koda dönüştüren makineler kullan
mışlardı. Britanya kuvvetleri bu iletileri engelle yebilmiş ancak deşifre edememişti. İngilizler buna elektronik dijital bilgisayar Colossus'un icadıyla karşılık verdiler. Colossus, l '!er ve O'lar dan oluşan dizilere karşılık gelen üstü delikli ka ğıt şeritleri alarak, dakikada 5000 hesap yapıyor ve şifreyi, dile dön üştürüyordu. Bundan iki yıl sonra
ABD Balistik Araştırma
Laboratuvarı ENlAC'ı, yani Elektronik Nume rik İntegratör ve Bilgisayarı üretti. Cihazın amacı balistik denemeler için gerekli olan kar maşık hesapları yapmaktı. 30 ton ağırlığındaki multi-makine canavar ENlAC'ın dahili işleyişi, elektronların, atom parçacıklarının, devasa bir metalik devre sistemi içindeki hareketine daya nıyordu. Devre, elektron hareketlerinin mantı ğına göre tasarlanmıştı. ENIAC ve ondan sonra gelen tüm bilgisayar lar, 19. yüzyıl matematikçisi George Boole'nin icad1 "Boole cebiri" adlı
ikili sistemin varyas
Bilgisayar biliminin babası 1912 23 Haziran'da Londra'da doğdu.
1931 Cambrıdge, King's College'da matematik bölümüne girdi.
1935 "Olasılı9ın Merkezi Limit Teoremi" başlıklı tezine ka�ılık King's College onur üyeli9ine seçildi.
1937 "Hesaplanabilir Sayılar Üzerine, Entscheidungsproblem'e Uygulama ile" adlı çalışmasını yayımladı; Princeton Üniversitesi'nden burs kazandı.
1939 Alman "Enigma" şifrelerinin kırılmasında önemli rol oynadı.
1940 Programlanabilir bilgisayar fikrini geliştirdi, Colossus olarak adlandırdı. Bu tür bir makine onun teorilerini temel alarak, üç yıl sonra geliştirildi.
1943 Beli Laboratuvarları'nda konuşmanın dönüştürülmesi üzerine çalıştı.
yonlarını temel aldı. Boole tüm karar süreçleri
1945
ni üç zihinsel operasyondan oluşan bir sete in
Bir belle9e yüklü program makinesini (MOSAIQ tasarlamaya başladı. Makine verileri ve programları elektronik belle9inde
dirgemişti; "ve", "veya", 0değil'>. Bu operasyon lar ikili
kodun iki sayısıyla kolayca ifade edilebi liyordu: "ve" l ve O'la; "veya" ya l ya da O'la; "değil" ise ne 1 ne de O'la temsil ediliyordu. Boole mantığıyla birlikte daha üst düzey soru lar, ikili operasyonlara indirgenebiliyordu. Kavram basit gibi görünse de, gereken maki
neler ilk başta dev cüsseliydi. ENIAC'ın ağırlığı üç tondu. İ çinde 1 9.000 vakum lambası, 1 .500 elektronik sinyal düzerıleyici ve elektron geçiş yollarını idare eden yüz binlerce dahili cihaz vardı. Çalışması için ise 200 kilovatlık elektrik gerekiyordu.
saklayacaktı.
1948 Manchester Üniversitesi'nde bir bilgisayar prototipi olan MADAM üzerinde çalıştı.
1950 Turing'in yapay zeka testini sunan Makineyi ve Zekayı Saymak adlı kitabı yayımlandı.
1952 Morfojenes'in Kimyasal Temeli yayımlandı.
1954 7 Haziran' da Wilmslow, Cheshire'da (lngiltere) intıhar ederek öldü.
Bi L iM i N S E R Ü V E N İ
MUTLAK SATRANÇ Dünyaca ünlü satranç şampiyonu Gary Kasparov, saniyede 200 mi� hamle hesabı yapabilen IBM bilgisayan Deep Blue'ya (Koyu Mavı) karşı oynuyo<. Kasparov ilk başta bilgisayarı şa�rtmayı başardıysa da, sonraki ma<;larda yenildi.
ENIAC'ın tüm operasyonlarını kusursuzlaştırmak yıllar sürdüyse de, l 949'a gelindiğinde gözlemciler makinenin, bir füzenin yörüngesini 30 saniyede hesaplayabildiğine karar verdiler. Bu süre, olayın kendisinin yarısına eşitti. Bir insanın aynı hesa bı yapması ise 20 saati alacaktı. 1 950'lerin ortalarına gelindiğinde ise ENIAC'ın kullanım alanı ABD hü küınetince, meteoroloji, atom ener jisi, aerodinamik, astrofizik ve başka birçok konuyu kapsayacak şekilde genişletilmişti. Çok geçmeden iş sa haları da cihazın önemini kavradı. 1949'da Texas Instruments ilk en tegre devresini üretti. ENIAC gibi
390
cüsseli bir makinenin dahili işleyişi nin minyatür bir örneğiydi bu. 1964'te IBM (International Business Machines/Uluslararası İş Makinele ri) ilk standart ofis bilgisayarını piya saya sundu. Sistem/360 adını, çok sayıdaki ünitesini barındıran ana gövde özelliğinden alıyordu. Bugün çoğu bilimci, son yarım yüzyılda hızla gelişen özellikleriyle bilgisayarların gerçekleştirdiği işlem leri a rtık insan zekasıyla karşılaştır manın mümkün olmadığını düşü nüyor. Ancak olağanüstü bir bece riyle satranç oynayabilen ve bir usta yı alt edebilen bilgisayar, yine de bir insan değil, çünkü Freud ve Jung gi-
Z i H i N VE D A V R A N I Ş
bi öncü psiknloglannın anladığı an
iÇGÜDÜLER lngiliz cerrah ve
lamda bir bilince sahip değil. 1996'da IBM'in bolca sözü edilen
sosyolog Wılfred
bilgisayarı Deep Blue/Koyu Mavi
Trotter insan dahil tüm
dünya şampiyonu Gary Kasparov'u
sosyal hayvanlar �in
satranç maçında yendi. Makine sani
kullanılan "sürü
yede 200 milyon kadar pozisyonu
k;güdüsü� sözünü
analiz edecek şekilde programlan
popülerleştirdi.
mıştı. Önseziden yoksundu belki
Trotter'in Savaşta ve
ama bu açığını yılduun hızıyla hesap
Barışta Sürü Üçgüdüsü
yapabilme becerisiyle telafi etmişti.
adlı, sosyal-psikoloji
Bugün yapay zeka alanındaki araştır
alanında yeni ufuklar
macıları bekleyen zorluk, insana öz
açan kitabı 1 9 1 6'da yayımlandı.
gü gibi görünen düşünce şeklini üre tebilecek makineyi geliştirebilmekte yatıyor. Bu düşünce şekilleri arasın da karmaşık kararlar verme, görsel kalıplan tanıma, kasıtlı hareket bece
üretmekle sınırlıdır." Bilgisayarın
risi ve hatta doğal dil kullanımını
düşünmeden öğrenmesi ya da öğ
saymak mümkün.
renmeden düşünmesi sağlanabilir
İnsan zihni ve bilinci üzerine ger çekleştirdiği
belki ama matematiksel, program
çalışmalarla tanınan
lanmış bir mantık, insan beyninde
Amerikalı düşünür john Searle, ya
gerçekleşen karmaşık zihinsel işlem
pay zekiı arayışlarını rasyonel bir
lerle aynı şey değildir.
bağlama yerleştirdi. Searle'ye göre
İ ngiliz cerrah ve sosyolog Wilfred
bilgisayarların yapabildiği tek şey
Trotter'a göre akıl, " İnsanm başardı
taklit etmek, yani gerçekten anladık
ğı her şeyin vazgeçilmez vasıtasıdır.
larını düşünmemizi sağlayarak bizi
İnsanın öğrenmesini, bilgisini arttır
kandırmak. İ nsan kuralları bilinçli
masııu, sanatı, bilimi ve uygarlığı sı
bir şekilde takip eder, bilgisayarlar
nusızca genişletmesini sağlar." B u
ise görünenin aksine bunu bilinçsiz
yorum yalnızca bilgisayarların taklit
yapar. Bilgisayarlar enetelektüel ku
etmeye çalıştığı düşünce süreci için
ralları takip ediyormuş gibi görünse
değil, insanlık tarihi boyunca sürege
ler de, aslmda fizik ve mekanik yasa
len arayış için de geçerlidir: gözlem
larına göre işlerler. İ nsan beyninde
leme, ölçümleme ve anlama çabası.
ise bilgi, ister düşünce olsun, ister al
Diğer bir deyişle, her şeyin teorisine
gı, başka bazı zihinsel operasyonlarla
yönelik bitmek bilmez bir arayış.
bağlantılıdır. Searle'ııin dediği gibi, "Bilişimin bilişscl hesaplama model leri konusunda da tanımlandığı üze re, bilgisayarlardaki bilgi işlem düze yi yalnızca bir dizi semboller girdisi ne karşılık, bir dizi semboller çıktısı
391
BiLiMİN SERÜVENi
İ LERİ
B
OKUMA
ilimde sıkça yaşanan değişimler dolayısıyla en iyi ve güvenilir kaynak ve okumalar genellikle
ya bilimcilerin kendilerine ait özgün eserlerdir ya da -bilim tarihi anlayışı bile zama � içinde değiştiğinden- belli bir konuya ilişkin kısa süre öncesine ait bilgiler ve analizler. lnternet
güvenilir bir bilgi kaynağı olma açısından hayli suiistimal edildiyse de, İnternet üzerinden halen çok sayıda güvenilir kaynağa ulaşmak mümkün. ( İ yi bibliyografik alıntılan olan) böyle bir kaynağa ulaşıldığında ise yapılabilecek en iyi şey, sitenin önerdiği "link"leri izlemek olabilir. İ nternetten ayrıca Çince, Yunanca ve Arapça kaynaklardan, Charles Darwin ile Albert Einstein'ın yazılarına dek pek çok özgün okumaya da ulaşılabilir.
Aquinas, Thomas, Selected Philosophical Writings, Editör Timothy McDermott. New York: Oxford University Press, 1 988. Aristotlc. The Basic Works ofArisıoıle, editör füchard McKeon. New York: Modern Library, 2001. Yeniden basım nüshası. Aristotle. Historia Animaliıım, !. Cilt: Kitap 1X: Metin, editörler Allan Gotthelf ve D. M. Balme. Cambridge, U.K.: Cambridge University Press. Aujulaut, Norbert. Lacaux: Movement, Space and Time. New York: Harry Abrams, 2005. Duvar sanatıyla nesillerin ilgisini çeken Fransa'daki mağaralar kompleksi artık halka açık değil. Bu kitap yakın dönem araştırma bulguları ile olağanüstü fotoğrafları biraraya getiriyor. Bernstein, )eremy. The Merely Personal: Observations on Sicence and Scientisıs. Chicago: lvan R. Dee, 200 1 . Bcrnstein yıllarca The New Yorker'da bilim ve bilimciler üzerine yazdı. Kitap, bilimcilerin kimi zaman tuhaf yaşa mlarına da göz atan yaklaşımıyla bilim eserlerini ele alan bu makalelerin bazılarını biraraya getiriyor.
392
Browne, )anet. Charles Darwin: Voyaging. New York: Alfred A. Knopf, 1996. Charles Darwin: The Power ofPlace. New York: Alfred A. Knopf, 2003. Bu iki kitap Charles Darwin'in en güvenilir biyografilerini içeriyor. Kitaplar aynı zamanda keşif öyküleri ve Darwin'in kişisel deneyimleriyle dolu mükemmel birer okuma sunuyor. Bryson, Bili. A Short History ofAlması Everything. New York: Broadway Books, 2003 [Bili Bryson, Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi, çev: Handan Balkara, İ stanbul: Boyner Yayınları, Ekim 2004 ] . Bryson çoğu zaman fazla derinlere inmese de renkli yazım stiliyle okuyucuyu kimi zaman anlaşılması zor bilimsel görüşlerin arasından başarıyla geçiriyor. Burenhult, Goran. 71ıe First Hııman: the Tllıısıraıed History of Hıırnankind. New York: Harper Collins, 1993. İnsan türlerinin gelişimi ve taksonomisini ve evrilen pek çok türden nasıl bir tanesinin hayatta kaldığını gösteren muhteşem grafiklerle dolu, bol resimli bir kitap. Darrigol, Ol iver. Worlds ofFlow: A History of Hydrodynamics from the Berrıoullis ta Prandtl.
İ LE R İ O K U M A
New York: Oxford University Prcss, 2005. Dawkins, Richard. Tlıe Selfısh Gene: JOth Armiversary Edition. New York: Oxford University Press, 2006 [ Richard Dawkins, Gen Bencildir, çev: Asuman Ü. Müftüoğlu, 3. baskı, Ankara: Tübitak Yayınları, 2001 ] . 71ıe Selfısh Gene Dawkins'in yaratıcı bir düşünür ve bilgili bir yazar olduğunu ortaya koydu. Dawkins, Stephen )ay Gould ile birlikte (ki ikisi pek çok konuda görüş ayrılığı yaşar) Darwin ve evri min modern yorumunu merak edenler için listenin ilk sıralarında yer almayı sürdürüyor. Dowden, Bradley, ve James Fieser, editörler. The Irıterneı Erıcydopedia ofPhilosophy, http://www.iep.utm.edu. Düşünürlerin yaşam ve düşüncelerini anlatan mükemmel bir İnternet kaynağı. Einstcin, Albert. ldeas arıd Opirıions. New York: Modern Library, 1994 [Albert Einstein, Fikirler ve Tercihler, çev: Z. Elif Çakmak, 2. baskı, İ stanbul: Arion Yayınevi, 2004]. Yeniden basım nüshası. Albert Einstein üzerine çok sayıda kitap olsa da, Einstein'ın kendisi de fizikten dünya barışına dek değişen konulardaki görüşlerini yazma konusunda isteksiz değildi. Fizik ve felsefe birbirine çoğu zaman sandığımızdan da yakındır. Farber, Paul Lawrence. Firıding Order in Naıure: 71ıe Naturalist Traditiorı from Linnaeus to E. O. Wilson. Baltimore, MD: The Johns Hopkins U niversity Press, 2000. Feynman, Richard P. 11ıe Feyrımarı Lectures 011 Physics: 11ıe Definitive arıd Extended Edition, editörler Robert B. Leighton ve Matthew Sands. New York: Addison-Wesley, 2005. Richard Feynman kendi kitaplarında kişiliğiyle ün kazanmış olsa da, fizik öğretmeni olarak da çok beğenilen biriydi. Feynman'ın derslerde anlattıklarını
derleyen bu kitabın okuması kimi zaman zor olsa da, yer yer anlaşılması zor bir konunun aniden netlik kazanmasıyla kolaylaşıyor. Frazer, James George. The Golden Bough: A Sıudy in Magic and Religion. New York: Macmillan & Co., 1992 lJames George Frazer, Altın Dal: Büyü ve Din Üzerine Bir Çalışma, çev: Mehmet H. Doğan, İ stanbul: Yapı Kredi Yayınları, Kasım 2004]. James Frazer bu büyük karşılaştırmalı mit ve din eseri üzerinde 30 yıldan fazla çalıştı. Dünyanın dört bir yanından mitleri derleyen Frazer, bu öykülerin aralarındaki bağlantıları bulmaya çalıştı; özellikle de bahar ve yeniden doğuşla ilgili olanların. Frazer, kimi zaman eleştirel analizden fazlaca uzaklaşan yaklaşımıyla eleştirilse de, kitap okunmaya değer pek çok büyüleyici konuyu içeriyor. ( İnternet üzerinden bu adresten ulaşılabilir: www.bartleby.com/1 961) Gleick, James. Isaac Newton. New York: Vintage, 2004. Newton bir bilimci için bile fazla tuhaf bir karakterdi. Gleick'in kitabı ise çevresini kuşatan dünyayı soruşturmaktan kendini alamayan adama insani bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Greene, Brian. The Elegant Universe. New York: W. W. Norton, 1999. Greene sicim teorisinin önde gelen savunucularındandı ama bu kitap aynı zamanda kuantum teorisinin gelişimine ve onun görelilik ile çarpışma nedenlerine giriş için mükemmel bir kaynak. Halsan, Paul, editör. lnternet History ofScience Sourcebook. Fordham Un iversity, 1998200 1. http://www.fordham.edıı!halsall/ science/sciencebook.html Hawking, Stephen. A BriefHistory of Time. New York: Bantam Books, 1 988 [Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, çev: M urat
393
BiLiMiN SERÜVENi
3. baskı, İ stanbul: Doğan 2002 ] . The Theory ofEverything: The Origin and Fate of the Universe. New York: New Millennium Press, 2002. Çoksatanlar listesinde ilk sıraya Time/Zaman oturmuş olsa da, Hawking'in son kitabı The Theory of Everything çok daha heyecanlı bir kitap. Uraz v e Sabit Say,
Kitap,
kanıtlarının gelişiminden sorumlu olan neredeyse tek kişiydi. Schrödinger'in yaşamı ve çalışmaları atomik teori ve kuantum mekaniğine paralel ilerlediği için, bu iyi yazılmış kitap aynı zamanda
20.
yüzyıl biliminin gelişimini de kapsıyor. Schrödinger fizikçi olduğu kadar bir
Çünkü Hawking kitapta kozmolojisini
düşünür de olduğundan, kitap fikirler
kuantum fiziğinin ışığı altında yeniden
tarihi işlevi de görüyor.
gözden geçiriyor. Yumuşak ve inandırıcı yazımı okuyucuyu macerayla birlikte
Symbiotic Planet: A New Look 2000 [Lynn Margulis, Ortakyaşam Gezegeni: Evrime Yeni Bir Bakış, çev: Ela Uluhan, İstanbul: Varlık Yayınlan, 200 1 ] . Margulis,
Margulis, Lynn.
at Evo/ution.
Nobel Kuruluşu,
http://www.nobelprize.org.
The Great ldeas of Bio/ogy: The Romanes Lecture for 2003. New York: Oxford University Press, 2004.
Nurse, Paul.
sürüklüyor.
New York: Basic Books,
kendisine ait mikrobiyal yaşam çalışalarının
O'Connor, )ohn )., ve Edmund F. Robertson.
The MacTııtor History of Mathematics. Matematik ve İ statistik Okulu, St. Andrews Üniversitesi, İ skoçya,
derinlerine iniyor. Yaşamın geçmişinde,
2006. http://www-hisıory. mcs.st-andrews.ac.ııkl /ıistory/index.lıtnıl. İyi yazılmış biyografileri
Darwinyen evrim öncesi dönem var mıydı?
ve büyük matematikçilerin çalışmalarının
ortaya koyduğu evrimsel olasılıkların
McEvoy, J.P., ve Oscar Zarate.
Inıroducing
Quantum Theory. Cambridge, U.K.: kon Books Ltd., 1 996. Anlaşılır dili ve çizgi resimleriyle kendi derinliğine tezat düşen kısa, renkli bir kitap. Kuantum teorisinin gelişiminde önemli rol oynayanları anlamak için iyi bir başlangıç. Michielsen, Krsitel, ve Hans De Raedl.
Quantum Mechanics.
Un iversity of
2006. http://msc.phys.rug.m!quantummechanics/intro .hım.
Groningen, Hollanda,
Moore, Walter.
Schrödinger: Life and Thought.
Cambridge, U.K.: Cambridge U n iversity Press,
1989. Fizik dünyası dışındakiler için
Albert Einstein kadar bilinen biri olmasa da Avusturya doğumlu fizikçi Erwin Schrödinger
( 1 887- 196 1 ) kuantum
analizleri ile bu site İnternet üzerinde olan ve olmayan kaynaklar için mükemmel bibliyografyalar sunuyor. Paleontoloji M üzesi. California Ün iversitesi, Berkeley.
http://www.ucmp.berkeley.edıı.
Türlerin çeşitli sınıflandırmaları üzerine iyi bir başlangıç noktası.
Microbiology and Bacteriology: T/ıe World of Microbes. U n iversity of Wisconsin, 1996-2006. http://www.bact. wisc.edu!Microtextbook! index.p/ıp
Paustian, Timothy, editör.
T/ıe Road to l�eality: A Complete Guide to t/ıe Laws of the Universe. New York: Knopf, 2005.
Penrose, Roger.
Pliny.
Natura/ Hisıory:
Kitap 1 - l l , KitapIIJ-VII,
editör H. Rackham. Boston: Harvard
dünyasında hareketi açıklamaya yarayan
U niversity Press (Loeb Classical Library),
dalga mekaniğinin teorisi ve matematiksel
1989.
394
İ L E R i O K U MA
Projeci Gutenberg Library Archive U.K.: Cambridge University Press, 1 983. Foundation, http://www.gutenberg.org. Segre, Emilio. Enrico Permi, Physicist. Chicago: Aristoteles'ten Darwin' e çeşitli bilimcilere U niversity of Chicago Press, 1995. ait yazıların orijinal metinlerini içeren bu web sitesi olağanüstü bir kaynak. Darwin'in The Tree of Life Web Projeci [Yaşam Ağacı Web Projesi], http://tolweb.org/tree. Bir tür başlıca eserlerinin tümü -The Descerıt of hakkında bilinenleri ya da onun diğer Marı, Orı the Origin ofSpecies, ve The Voyage türlere kıyaslar yerini öğrenmek mi of the Beagle- mektupları ve diğer bilimsel yazılarına bu siteden ulaşılabilir. Sitedeki istiyorsunuz? Başvurmanız gereken yer diğer önemli çalışmalar arasında yer alanlar burası. Zengin ve gittikçe zenginleşen bir şöyle: Charles Lyell'den The Antiquity of kaynak. Marı, Francis Bacon'dan Tize Advancement of Torrance, Robert M. Encompassirıg Natııre: A Learning ve New Atlantis, Rene Descartes'ten Sourcebook. Washington, DC: Discourse on the Method of Rightly Conducting Counterpoint, 1998. Torrance bilimin ve One's Reason and ofSeeking Truth in the (antik Hindu ve Çin metinlerinden modern Sciences ve Malthus' dan An Essay on ıhe zamanlara dek) doğal tarihin edebi bakış Principle of Population. açısıyla ele alınmasına merak duyanlar için Quammen, David. The Reluctant Mr. Darwin: çeşitli okumalar sunuyor. Aydınlatıcı giriş An lntimate Portrait of Charles Darwin and the bölümleri bilim ile kültür arasındaki ilişkiyi Making ofHis Theory ofEvolution. New York: inceliyor. W. W. Norton, 2006. Mükemmel bir bilim Tyson, Neil de Grasse. Universe Down to Earth. yazarı olan Quammen burada Darwin'in New York: Columbia University Press, doğal seçilim teorisini kağıda dökmeyi 1 994. ertelediği yılları araştırıyor. Rae, Alastair 1. M. Quantum Physics: Jllusiorı or Reality? Cambridge, U.K.: Cambridge University Press, 1986 fAlaister 1. M. Rae, Kuvantum Fiziği: Yanılsama mı, Gerçek mi?, çev: Yurdahan Güler, İ stanbul: Evrim Yayınevi, Aralık 200]. Tuhafkuantum dünyasını anlamaya çalışan okuyucuya anlayışla yaklaşan yazardan kuantum fizik dünyasının klasik bir temsili.
Zalta, Edward N., editör. The Stanford Encyclopedia of Philosophy. Metafizik Araştırma Lab., Dil ve Enformasyon Çalışmaları Merkezi, Stanford Üniversitesi, 2006. lıtıp:/!plato.stanford.edu/contents.hıml
Ridley, Matı. Genome: The Autobiography ofa Species. New York: HarperCollins, 2000 [Matt Ridley, Genom: Bir Türün Yirmi Üç Bölümlük Otobiyografisi, çev: Nıvart Taşçı ve Mehmet Doğan, İ stanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2007]. Ronan, Colin A. Tlıe Cambridge Jllustrated History ofthe World's Science. Cambridge,
395
BİLİMİN SERÜVENi
DİZİN
Kalın harfler görselleri belirtir.
A ABD: iklim değişim i 354; uzay yarışı 57, 352
AHD Jeolojik Araştırma Merkezi (USGS) 350, 3 5 1 , 352 Abell, Georgc Ogdcn 348 Adams, John Couch 55 Addison, Joseph 73 Adem ve Havva 304-305 Adenosin trifosfat (ATP) 289 Adrenalin 125, 1 26 Aerobik solwıum. 288 Afrika: hayvan evcilleştirmesi 1 1 ; nushmen 149; kıyı 345; en yüksek nokta 343; hominid fosilleri 297 Agricola, Gcorgius 3 1 4 AIDS 1 1 4, 120, 1 39, 287 Airy, George Biddcll 55 Aktüalizm 341 Albertus Magnus 247, 248, 249, 259 Albuquerque, New Mcxico: parçacık hızlandmcısı 222 Aldini, Giovanni 365, 383 Aldrin, Buzz 59 Alfa parçacıkları 2 1 1 Alfonso e l Sabio, Kral (Kastilya) 6 A1pler, Avrupa: oluşumu 348 Alvarcz, Walter ve Luis 332, 332, 356 Alvin (denizaltı) 29S-299, 300 Alzheimcr hastalığı 379, 380 Ammisaduka, Kral (Babil) 22 Amphe, Andre-Marie 1 7 1 , 195-196 Amyand, Claudius 92 An (tanrı) 23 Anaerobik solunum 288 Anaksimander 155, 232, 236, 3 1 0 Anatomi: antik 74, 77, 79-81 , 269i sanat olarak 84-87; Ortaçağ 83-87, 269
Andaman Denizi: göç.ebe balıkçı halk 2 32, 23 5
Andcrs, William 305 Andcrson, Cari 217 Andlar, Güney Amerika: oluşumu 348; buzullar 354 Andromcda gökadası 65, 66 Anestezi 93
396
Animizm 234-235 Anne, Kraliçe (İngiltere) 50 Antarktika: ozon tabakasındaki delik 351
Antibiyotikler 1 1 4-1 17, 119 Antijenler 1 1 0 Antikorlar 1 1 0 Antimadde 215, 219 Antisepsi 1 00, 101, 103, 280 AntiviraJler 1 1 8, 1 1 9 Antraks ıoo, 10 1 , 107 Apollo u1..ay programı 59, 305, 352-353, 353, 355
Apoptozis 132-134 Arap rakamları 172, 174 Archaea 286, 289, 295, 30 ı , 303 Argon: keşfi l 82 Aristoteles 2 1 , 25, 79, 165, 240, 361, 362; anatomi 79-80; kalp merkezli bilinç anlayışı 360-361 , 363 ; küre biçimindeki dünya 26, 3 1 ()-3 1 1 ; entelekya 24()-241; dört element 152, 163-164; yermerkezli evren modeli 25-26; etkileri 240, 244, 24S-249; yaşamı 27, 237; bilimsel çalışmaJarı 237; ttırler sınıflandırması 233, 239-242, 259; teleoloji 24()-24 l Arketipler 374 Annstrong, Ncil 59 Arşiınet 149, 16<rl69; evreka anı 166, 167; kaldıraçlar 1 68--1 69i yaşamı 163; vidası 164, 167 Asclepiades 366 Astbury, William 293, 294 Astcroidler: keşif 53, 55 Astrobiyoloji 303 Asurbanipal, Kral (Asur) 309 Asvaıı, Mısır 26, 3 1 3 Aşılar 1 06-1 09, ı ı s , ı 1 9, 120, 284, 287
Aşırı nüfus artışı 254, 264, 265, 266 Atiııa Okulu (Raphael) 362 Atina, Yunanistan: düşünürler ve bilimciler 12-13, 14; Rüzgarlar Kulesi 3 1 0 Atlas Okyanusu: genişlemesi 347 Atmosfer: yapısı 1 8 1-182, 185, '.\4R; oluşumu 348-349; ozon tabakası 351
Atom bombası 146-147, 1 48, 217, 226
Atom numarası 183 Atomlar: kavram 148, 162, 163, 182; kuantum modeli 216, 220-222;
güneş sistemi modeil
198,
2 1 1-2 12, 221
ATP (adenosin trifosfat) 289 Augusline, Aziz 24 4, 362, 363 Augustus, İmparator (Roma) 24 Aurclius, Marcus, İmparator (Roma) 80, 8 1
Avcı-toplayıcılar 10-1 l , 234 Avery, Oswald T. 1 36, 292 Avogadro, Amedco 1 7 1 , 184 Avrupa: hıyarcık1ı veba salgını 83; iklim değişikliği 354 Avustralya: ilk yerlileri 232, 233 Ay: çevresi 314; kraterleri 350-3521 356; tutulmaları 25, 26; keşif 59, 305, 35()-35 ı > 352-353, 353;
Galilco'nun gözlenıJeri 349-350; kütleçekim 53; haritalar 352; mare 350; yörüngesi 22, 307, 308, 350; oluşumu 353, 3 55; evreleri 22, 351; gelgitler 334 Ayurvedik lıp 74 B
B hücreleri 1 1 O Babil: gökbilim 14, 20, 22-23, 23, 25; takvimler 24; yaratılış mitleri 22; kudurrus 21; numaralama sistemi 153-155
Bacillus infernus 295
Racon, Francis 250-251 Bacon, Roger l 74, 248, 250 Bağdat 16, 1 7 1 , 1 72 Bağışıklı.k Sistemi l 10 Bakteriler: sınıflandırma 1 0 1 , 286; keşif 98; hastalıklar ve- 93, 9S- l01, 103, l 19; yapısı l 19 Bakteriyofajlar 283 Ballimore, David 1 18, 120 Banting, Frederick 1 14, J 27 Barberini, MafTeo 38 Bardcen, John 209 Barnard, Christiaan 138 Barometreler 169 Barringer Krateri, Arizona 35 1 -352, 356
Barringer, Daniel Morcau 356 Barrow, Isaac 47 Rarton, Otis 296, 297, 298 Bale, John 45 Bateson, William 1 43 Bath, Somerset, İngiltere: jeolojik harita 330 Batisfer 296, 297, 298, 299 Batiskap 297, 300 Batlamyus (Ptolemeus) 6, 28, 29;
DiZiN
yermerkezli evren modeli 2 l, 28,
B iyofi zik 292
c
29; yaşamı 27, 29; dünya haritası
Black Hills, Wyoming 350
Caesar, Gaius Julius: takvim 24, 45
3 1 8 , 32()-321. 322
Black,
Joseph 1 8 1
Cairngorm Dağları, İskoçya 336
neagle, H.M.S. 264
Boas, Franz 375-376
Callisto (JUpiter'in
Bcaumont, Willianı 100
Boccaccio, Giovann i 306
Calvin, Melvin 289
Becquerel, Antoine Henri 202, 340,
Bock, Jerome ( Hieronymus ) 249
Cannon, Annie
Bode, Johann Elert 53
Canterbury, İngilt ere: göktaşı düşmesi
340 Beden: zihinle dualizm 363; mekanik bakış açısı 243, 27 1-272;
vitalizm
ve- 1 04, 243
Bccbc, William 296, 297, 298, 299 ficijerinck , Martinus 109, 285 llcll, Charles 272 liellarnıino, Roberto 37 Bereketli Hilal, Ortadoğu 1 1 Berg, Paul 138, 295
Cavendish, 1-lcnry 1 80, 1 8 1-182, 322,
Bok, Bart 68 Bologna, İtalya: tıp okulu 84
Boltzmann, Ludwig 197, 208-209, 212 Boole cebiri 389
BoreUi, Giovann i 89, 91, 271
Ilcrnard, Claudc 941 272, 289 Hcrnoulli, L>aniel 169-170
liernoulli, Jolıann 169, 170 Bert, Paul 94, 96 Berthold, Arııold Adolphe 1 2 5
Berwickshire, lskoçya 337
Ilorman, Frank 305 Born, Max 222 Boylam: �izgileri 312, 3 1 3; ül çü m ü 3 1 9, 322-329
Boyle yasası 165 Iloyle, Robert 1 52, l 65 Boyu tla r: -ın sayısı 2 1 8
Beslenme 122-125
Bozon1ar 229
Besi, Charles 1 1 4, l 27
Böbrcküsıü bezleri 127, 128
Ilethe1 Hans Albrccht 64
fiethlcm Hastanesi 367, 368 Beyin epifizi 363, 364
2, 362; işlevi
C'.arnot, Nicolas Sadi 206
Bok kürecikleri 68
Boorde, And rew 128
Berger, Hans 369, 383 Berna!, ). S. 293
diseksiyon
364; görü ntü leme
380, 386, 387; sol ve sağ taraf 383-384; lobotomiler 372, 372-373; frenoloj i 383; duyumları n merkc-ti olarak-
77, 360, 361; karıncıklar 361, 362-363 Bichat, Marie-François-Xavier 243,
243, 275
Bilgisayarlar 387-39 1 , 388 Bilim: tanımı 8; gelişimi 9-10, 16-17,
248-25 1, 253; amacı 8; öncüleri 232-235; kükleri 235-242
Bilimsel yöntem 8, 248 Bilinç: kalp merkezli bakış açısı 360-361; ensefaloscntrik bakış açısı 360
Bilinçdışı: ortak- 375; kavramı 374-375 Birleşik alan teorisi l 98, 218 Bishop, J. M i chael 1 3 1 , 132 Bitkiler: Sınıflandırma sistemleri 246,
liöcek anatomisi 254, 255-257
Bragg, William ve Lawrence 291 Brahc, Tycho 6, 28, 38-40, 4 1 Breuer, Joseph 374, 375
llroca, Paul 369 lirown hareketi 103, 188 Brown, E. C. 128
Brown, Louisc Joy ı 38 Brown, Robert 103, 188, 268, 277
Brown-SCquard, Charles-l!:douard 1 25, 127 Brunfels, Otto 249 Buda 236 Buffon, Comte Georges-Louis Lederc de 254, 260-26 1, 263, 319,
338-339 Bulutsular 64, 65, 66, 68, 68 B unsen, Robert 60, 185, 189
Durncll, Jocclyn Beli 58 Buzullar: eriyen- 343, 354
Büyük lskcnder 1 66, 237 Büyük Kırmızı Leke, Jüpiter 302 BOyllk Okyanu s: geri çekilmesi 347-348; oluşum u 355; keşif seferleri 342
249, 259-26 1, 286;
Büyllk patlama teorisi 58, 66, 68, 69
ansiklopediler 249-250;
Büyü k P li n y 233, 242, 244
fotosentez 276, 288-289
Jump 63, 65
gözlemi 356
Boilly, Louis Leopold 3 1 8
Ilcx>le, Gcorgc 389
Bergama, Anadolu 80
Heyin : beyin korteksi 383;
Bohr, Niels 216, 2 21-222
uyd us u ) 356
324, 327 Cclarius, Andreas 7 Celsius, Anders 204 Cennet Bahçesi 304-305
Cephei d değişen yddızı 65-66 Ceres ( asteroid) 55 Cerııan, Eugene 352, 353
Cerles, A. 297 Chadwick, James 214, 2 1 7 Chain, Ernsl Boris 1 17
Clwllenger (İngiliz gemisi) 298-299, 325
Charnbcrlin, Thornas Chrowder 343
Chang Heng 307 Chargaff, Erwin 136, 137, 293 Charles !, Kral (İngiltere) 9 1
Charles yasaları 182 Charles, Jacques 182 Christina,
Kraliçe (lsveç) 250
Cicero, Marcus Tullius 25, 371 Cn i sellik: psikolojik teoriler 374, 375 Claudius Aelianus 244 Clausius, Rudolf l 89, 206
COilE (Kozmik Arkaplan Araştırıcısı) 69 Cockcroft, John 2 l 2 Colc, Jonathan 380 Collins, Francis 144 Colorado Ovası, ABD 350 Colossus (bilgisayar) 388, 389 Cooper, Leon 209 Corey, Robert 228 Cori, Cari ve Gerty 289
Coriolis etkisi 188
Coriolis, Gaspard 188 Corlis1 John 300 Cornwall Ilurnu 322 Cornwell, Dean 1 l 3
Coulomb yasası 170, 1 92
Coulomb, Char\es Augustin de 170, 192 Cretaceous-Tcrtiary (K-T) sınırı 356
Crick, Fran cis 102, 1 1 5, 1 36, 137-138, 139, 1 4 1 , 228, 285, 292-294 Croton'lu Alcmaeon 76, 77, 242, 360 Crux 3 1 6
397
BiLİMİN SERÜVENi
Cumae, İtalya: Sibyl 366 Curie, Marie 200, 201, 203, 340 Curie, Pierre 201, 202, 203, 340 Cuvicr, Georges 255, 258, 263-264, 269
ç
Çiçek hastalığı
105, 1 06, 107, 109,
120, 138, 285, 287
Çift kutuplu rahatsızlık 380 Çin: hayvan evcilleştirme 1 1 ; gökbilim 14, 20, 21. 22; klasik düşünce 236; saat kulesi 9; pusulalar 179; depremler 306, 307; elementler 152; matematik 155; müzik gamı 15-16; kağıt ve baskı 249 Çiviyazısı ( Cunei form) 150, 1 5 1 , 155 Çocuk gelişimi 37S-379 D
D'Herelle, Felix 283 Dağılma 2 1 6 Dağlar: oluşumları 344-345 Dalak l 1 0 Dalton, John 1 7 1 , 182, 184, 186 Dana, James Dwight 342-343, 344 Daoizm 236 Darwin, Charles 258, 264-266, 268-269
Darwin, Erasınus 254, 264 Darwin, George Howard 355 Davaine, Casiınir-Joseph 100 IJavid, Jacques-Louis 272 Davis, Donald R. 355 Davranış: nedenleri 374-375, 377, 381; şartlandırma 377-378; kültürel- 375-377 Davranışçılık 377-378, 382 Davy, Humphrey 195, 205 De Broglie, Louis 222 De materia medica (Dioscoridcs) 248 Dci Liucci, Mondino 84 Deli dana hastalığı 287-288 Delphi, Yunanistan: kahin 366 Demokritos 148, 152, 162, 162, 164, 182, 239
Denis, Jean-Baptistc 92 Deprel1ller 306, 307; Richter iilçeği 350
Depresyon: yaygınlığı
vira) 1 14, 1 1 9
Dobzhanski, Theodosius 296 Doğal seçilim 258 Doğu Afrika: iklim değişikliği 354 Doğum kontrol hapları 1 1 5 Donatlı, W. F. 1 23 Dopamin 385
Doppler etkisi 67, 69, 188 Doppler, Christian 67, 188 Down sendromu 141 Draper, John William 63 Du Fay, Charles-François de Cistcrnay 190 Du Toit, Alexander Logie 346 Dumorticr, Ilarthelemy 279 Dünya: yaşı 325, 331 -332, 337, 339, 341; atmosferi 182, 185, 348-349; evrenin merkezi olarak- 19, 25-26, 32; iklim değişikliği 235, 325, 343, 345, 354; güneşe uzaklığı 314; element yapısı 349; düz306-307, 310; hidrosfer 349; içi 314, 315, 324, 342-344;
manyetik alanı 180, 319, 322, 346-347; göktaşı düşmesi 356, 356 ; hareketi 19, 2 ı ; yörüngesi 30, 3 1 , 60; oluşumu 306, 309, 314, 338-339, 341, 343-344; tektonik plakalar 33 7, 344-348; biı;imi 26, 307, 310; boyutu 26-27, 307, 3 1 1 , 313; uzaydan görünümü 305, 347, 357 Dünya Sağlık Örgütü 1 1 8, 138 Dürer, Albrecht 249
379, 380;
tedavisi 369, 3 7 1 , 373, 383,
E
385-386
Ebers Papirüsü 74, 75 ECT (elekırokonviilsifterapi) 369 Eddington, Arthur Stanlcy 5S-59, 64 Edinburgh Kraliyet Akademisi 323,
Descartes, Ren� 89, 314, 363, 364
Dewey, John 382 Dış çemberler 29
398
Dışa dönüklük 375 Dinamolar 192, 1 96, 197 Diodorus Siculus 25 Dioscorides 248 Dirac, Paul 2 1 5 "Discobolus" (Myron) 72-73 Ditton, Humphry 323 Dix, Dorothea Lynde 369 Diyabet 1 27 DNA: keşfi 292; hatalar 141; işlev 102, 136, 1 39-1 4 1 , 292; insan Genom Projesi 139, 142-145; junk 144; tamiri 133; yapısı 102, 1 1 5 , 136, 137-138, 228, 292-295, 293;
243,
250, 253,
338
Efcsli Rufus 75, 80 Ego 375 Ehrlich, Paul 1 1 4-1 16, 256 Eijkman, Christiaan 123 Einstein, Albert 10, 57, 57-60, 59, 207; atom bombası 226; genel görelilik teorisi 58--60, 70, 71 , 216, 225-226; yaşamı 219; fotoelektrik etkisi 22()-2 2 1 ; özel görelilik teorisi 58, 213, 222-225; birleşik alan teorisi girişimleri 218
Elektrik: hayvansal- 365, 366; kas hareketi 365; statik- 176, 188, 19()-19 1 ; aynca bkz.
Elektromanyetizma Elektroensefalograf (EEG)
369, 383,
386
Elektromanyetik kuvvet 198 Elektromanyetik tayf 199, 199-201 Elektromanyetizma 187, 202, 206, 2 1 8 Elektronlar 2 1 1 , 2 1 3 Elektroşok terapisi 365, 369 Elemerıtler (Oklid) 160, 163 Elementler: antik- 152; -in keşfi 6 1 , 183, 184, 202; oluşumu 349; periyodik tablo 152, 183, 185, 2 1 2; tayOar 60-6 1 El-Hakim 171-172 El-Harezmi, Muhammed bin Ebu Cafer 172, 174 El-Heysem 82, 17 1-1 72, 174 Elizabeth 1, Kraliçe (lngiltcre) 1 76, 250
Empedokles 78, 152, 160, 1 6 1 , 163 Endonezyalılar 3 1 7 Enerji: -korunumu l 93, 203, 206; karanlık- 70-7 1; kütleyle ilişkisi 58, 64, 225
Engizisyon 37 ENIAC 389-390 Enli) (tanrı) 23 Enovid- 10 1 1 5 Entelekya 240 Entropi 193, 208 Enwna Arm Enli/ 22, 23 Emmıa Elish 22 Enzimler 102
Epikür 164 Epilcpsi 360 Erasistratus 75, 80, 361 Eratosıhencs 26, 307, 3 1 ! , 3 1 3 , 314, 317-318
Erickson, Erik 379, Eter 201, 223 Euktemon 27
381
DiZiN
Eudiometreler
180
Franklin, Rosalind
Eudoksus 167
137, 292-295, 294
Fransa: mağara resimleri 232
307 353
Euler, Leonhard
Fransız Kraliyet Gözlemevi 52-53
Evans, Ronald
Fraunhofcr, Joscph von
60, l 85
Frcdcrick il, Kral (Danimarka)
Evelyn, John 368
355
Frenoloji
Evren: genişleyen- 66, 68,
69-71 ;
70, 70; oluşumu 66; bir kuantuın olayı olarak228; durağan durum modeli 69 Evrensel sabil 70, 71 Evrim: kladizm ve- 246; Darwin'in leorisi 258; ilk versiyonlar 254, 255, 262, 264 Eyre, john 194 Ezop 244 geometrik şekli
383
Fresnel, Augustin
l 99
Freud, Sigmund 374-375,
382
gözlemleri 60-63
109
Fuchs, Leonhart 249
Göktaıı: yapısı
Fungi (mantarlar): sınıflandırma
286
Füzyon 226
G Gagarin, Yuri
Fabricius
91
58
297, 300 Claudius 79, 80, 361-362; hataları 8 1-82, 86, 87-88, 9 1 ; vücut sıvıları teorisi 7 5 , 78, 83, 371 ; etkileri 8 1 , 82-83; yaşamı 8 1 Galilci, Galileo 36; Kopernikanizm ve-- 33, 37-38, 41; kotleçekim deneyleri 164; yaşamı 37; teleskop gözlemleri 29, 33, 34-35, 35-37, 349, 356 Gali, Franz josef 382-383 Galle, john 56 Galen,
Fahrenheil, Daniel Gabriel 203,
205 Faraday, Michael 192, 194, 195-197, 199 Fatımiler 1 7 1 Felakctçilcr 265
314, 316-31 7 Fenilketonüri (PKU) 1 4 1 Fenoloji 231 Fermantasyon 100, 107, 277 Fenni, Enrico 215, 217 Fermiyonlar 229 Ferranti Mark 1 388 Fenikeli l er
Feynman, Richard 223, 228,
228-229
Grip
keşif 341
125 Gurden, John 296 Guatr
Güçlü kuvvet 198
19, 25-26, 32; güneşmerkezli model 27, 30, 3 1 , 32-33, 37-38, 3 1 3-314; mekaniği 30&-308; oluşumu 308-309, 343-344
Galvanizm 365 Gates, Sylvester f ames Gelgitler
218 182
334
Güneş: güneş sisteminin merkezi
Gellibrand, Henry 319 Gell-Mann, Murray 217, Genetik 1 34-1 4 1,
olarak- 27, 30, 3 1 , 32-33,
229
37-38, 3 1 3-314; karana (taç) 62;
1 43 , 278, 279-285,
291}-292
1 17
Fonksiyonel manyetik rezonanslı
(IMIU)
386 345-346; oluşumları 263-264, 306, 332-334 Fotoelekırik etkisi 219-220 Foto-iyonizasyon 68 Fotosentez 276, 288-289 Fracastoro, Girolamo 94-95 Frankland, Edward 62 Franklin, Benjamin 190, 191-192 Fosiller: kıtasal sürüklenme
Giovannoni, St.ephcn 303 Glikojen 289
314;
29; tayfı 61, 185 Güney Amerika: kıyısı 345 kadir derecesi
H Habitat yıkımı 354 Hadley, George 3 1 5 Hahn, Ott.o
215
Haller, Albrechl von 272 Halley kuyrukluyıldızı
21, 29, 48, 49 48-49, 3 1 1 ,
J-Talley, Edmund 29, 48,
3 1 5 , 326
Giordano Bruno (krater) 356 Glacier Milli Parkı, Montana
dünyadan uzaklığı
tutulmalar 25, 61, 338, 33S-339;
230-231 , 232 Geometri: Yunan 148, 149, 158-160; Mezopotamya 14 George ili, Kral (İngiltere) 50, 3 1 1, 329 Gesner, Konrad von 240, 249-250, 259 Gestaltiznı 381 Gilbert, William 164, 176, 177, 177, 178, 179, 180, 314, 322 Genetik mühendisliği
Fol, Herrnann 282
3&-37, 46, 61-62 148, 149
Güneş saatleri
Güneş sistemi: yermerkezli model
193, 365, 366, 368
Gay- Lussac, Joseph Louis
Flogiston 273
174, 248
Grönland: köpek koşulan kızaklarla
Galvani, Lu igi
Fisher, Osmond
113 355 Fisyon 217, 226, 227 Fizeau, Hippolyte 67 Flagstaff, Arizona 56, 352 Fleming, Alexander 1 14, 1 15, 1 l 6, 1 1 7 Flemming, Walter 282
1 19, 284, 285
Grosseteste, Robert
Gallo, Robert 1 39
Finlay, Carlos
görüntüleme
Griffith Gözlemevi 62
Galvanometreler 204
Fiberoptik kablolar 207
Florey, Howard Walter
Gregory, David 53 Grcgorycn takvm i 24, 45 Grew, Nehemiah 255
Güneş lekeleri
Galler: jeolojik harita 330
Fcynman diyagramları 229
356 342-343 Görelilik: genel teori 58-60, 70, 71, 216, 225-226; özel teori 58, 213, 222-225 Graham, George 326 Gray, Stephen 188 Greene, Brian 218 Gregory XllI, Papa 24, 45 Göktaşı düşmesi 352, 356,
Galapagos Gediği, Büyük Okyanus
F
344 John 65 130 Gökadalar: keşif 65-66; tayflar 66-67 Gökbilim: antik 19-29; Kopernik devrimi 29-44; gezegen avcıları 50, 52-53, 55-57; güneş sistemi Gondwanaland
Göğüs kanseri
Frisch, Otto 2 1 7 Frosch, Paul
149
Goodrickc,
39, 40,
41
Everest Dağı, Çin-Nepal: yükseklik
Gnomonlar
Gold, Thornas 295
Hammurabi, Kral (Babil)
354
22
144 HapMap 144
Haplotipler
399
B İ L i M i N S E R Ü V EN i
Harding, Kari Ludwig 55
Hidrostatik 169
Haritalar 316-3 1 9
Hidrotermal yarıklar 297, 298,
Hamıorıia Macrocosmica (Cclarius) 6
30()-302
Harrison, John 3 1 1, 324-329
Hill, Robert 288
Harll, Daniel 283
Himalaya Dağları, Asya: oluşumu 348
IIarlmann, William Kenneth 355
Hindistan: anatomi 77; kolera salgını
Harvey, William 81, 87, 89, 9()-92, 251 , 255, 257
Hastalıklar: mikrop Leorisi 93, 95, 98-1 01, 145, 269; vücut sıvıJarı
1 1 S; dementer 152; matematik 149, 155, 174
Hint Okyanusu: akıntılar 317; tsunarni 235
IBM 390 İbııi Sina 82, 83, 361 İ çedöniikliik 375 id 375 lkarus (asteroid) 60 ikili saytlar 389
i kili yıldızlar 60 i klim değişikliği 235, 325, 343, 345, 354
teorisi 75, 77-78, 80, 152;
Hipokrat 75, 76, 77-78, 152, 360, 371
miasına teorisi 99; önleme
Hipokratik koleksiyon 77
antiviral- 1 18, 1 19;
106-107, 109; viral- 107,
Hipotiroidizm 125
immünosüpresif- 1 10:
109-1 12, 117, 1 19
Hipparkos 26, 26, 27, 29, 3 1 9
llava: bi l eşimi 181-182, 185, 348;
I I iroşima, Japonya 2 1 7
ilaçlar: antibiyotik 1 14-- 1 17, 1 19;
psikoaktif- 371 , 373, 385-386
İ/yada (Homeros) 23
H I V 1 1 7, 120, 1 2 1 , 139, 287
l ınhotep 74
Hawking radyasyonu 2 1 7
Hoagland, Mahlon 138, 295
İndüksiyon 187
Hawking, Stephen 48, 217, 218, 225,
Hollanda: iklim dcği�ikliği 354
lngeııhousz, Jan 288 İngiltere: Gregoryen takvimin
basıncı 186
229
Hayvan öyküleri 244
Hollywood Tepeleri, California: Griffıth Göılcmcvi 62
Hayvancıklar 98, 104, 241
Holmes, Arthur 346
Hayvanlar: Hayvan öyki.i kitapları
Homeostasis 78-79, 272
kullanıma girmesi 45; ycrbilim haritası 329 lnka 155
244; smıflandırına sistemleri 233,
Homeros 23, 165, 310, 314, 3 1 7
insan Genom Projesi 139, 141-144
239-242, 246, 255, 259-26 1' 286;
Hooke, Robert: krater deneyleri 356;
insanlar: ilk- 23 1-235; - kökeni
evcilleştirme 1 1 , 235 Hayvansal elektrik 365 Hesiodos 23, 3 ı 7 Heisenberg, Wcrncr 222
fosil oluşumu 333; yaşamı 257; 240, 255, 269; Newton ve- 45,
297; aşırı nüfus artışı 254, 266 l nsülin 1 1 4, 1 27-128 l ran: kudurrus 21
48, 49
İskenderiye, Mısır: antik dönemdeki
mikroskopla keşifler l02, 103,
Hellbrunn, Avusturya: otomatlar 2 7 1
Hooker, Joseph 265
önemi 166; Eratostcnes'in
Helınholtz, Herman von 203, 206,
Hopi Düzlüğü, AJJD 350
dünyanın çevresini ölçümü 26,
Hopkins, Gowland 123
3 1 1 , 313; araştırma amaçlı
llelmuth, William T. 100
Hormonlar 124-128
diseksiyonlar 269, 36(}-.36 1 ;
Helyum: keşfi 63, 212; sıvı- 209,
Horus (tanrı} 24
210, 2 1 1
21 1 ; yıldızlarda- 54, 63, 64
Houdon, Jcan Antoine 3 1 8
Hemoglobin 227
Hoyle, Frcd 66, 68
Hennig, Willi 246
Hubble Uzay Teleskobu: kapasitesi
Herakleitos 12, 13, 14, 237-239 Herodot 24, 25, 307, 3 1 4 Herophilus 242, 269 Hersclıel (krater) 356 1-lerschel, William 46, 50, 51, 52, 53, 55, 64
1-lertog, Thomas 229 Hcrtwig. Oskar 282
27, 7 1 ; görüntüleri IS-19; uzaya
gönderilmesi 7 1
l vanovski , Dimitry 282 lzostasi 344
Hubble, Edwin 47, 64-65, 66, 67, 68, 71
l-luggins, William 46 Hunter, John 94, 106 Hutton, James 264, 3 1 5, 323, 324, 336-338, 339
Hertz., Hcinrich 199-200, 212
Huygens, Christiaan 36-37, 174-176
Hertı.sprung, Ejnar 47, 63
Hücre teorisi 102, 103-- 106, 256,
Hertzsprung-Russcll çizelgesi 63
büyük kütüphome 3 1 l, 313; yön bulma 3 14--3 1 5 iskorbüt hastalığı 122-123, 125 l şiyama, Fukujiro 242
278-279
Jacob, François 138 Jaınes 1, Kral ( İ ngiltere) 9 1 , 251 James, Thomas 3 l 9 James, Willianı 369 Jansen, B. C. P. 123 Jansen, Hans 174 Jansen, Pierre Jules Cesar 62
Hesap cetveli 387-388
Hücresel solunum 288
Janssen, l-lans ve Zacharias 240
Hess, Harry Hammond 3'17
Hven, Dani marka 39, 4 1
Jcffcrys, John 3 1 1 , 327
Hewish, Antony 58
Hyades 59, 63
Jel elektroforezi 143 Jenner, Edward 93, 106, 105-107, 109
Hıyarcıklı veba 83
Jcoscnklinaller 344, 345
Hidrodinamik 169-171 Hidrojen: keşfi 18()-1 8 1 , 327; sıvı208, 209; ytldıı.lardaki- 54, 62, 64
Hidrosfer 348
400
Isı 193, 203-206, 208-209
Johnstone, John 330
Işık: -teorileri of 1 74-- 177, 197, 199,
Joulc, James Prescoll 1 67, 205
2 1 9-222
Joulc-Thomson etkisi 167 Julian, Percy Lavon 128
Dl21N
Jung, Cari Gustav 374, 374, 375
Juno ( astcroid) 55
Kişil ik bozuklukları 380
Lansbergen, Philips 6
Kladizm 246
Laplacc, Picrre-Simon Marquis de
)ülyen takvim 24, 45
Klonlama 142, 296
Jüpiter (gezegen): Mısır'lıların
Klorofil 276
307, 308, 318, 343 l 52, 1 8 1 , 205, 270, 271-274, 274, 274-275
Lavoisier, Antoine
gözlemleri 25; keşif 59, 355;
Kloroplastlar 276, 276, 289
Büyük Kırmızı Leke 302; uyduları 35, 36, 37, 174;
Koch, Robcrt 93, 98, 1 0 1 Koczit 352
Lazear, Jesse l 1 1 , l 1 2
yörüngesi 307-308; oluşumu 309
Kolera 95, 107, ı ı 5
Lazerler 207, 207
Konfilçyüsçülük 236
Leavitt, Henrietta Swan 65 Lchmann, Joh ann Gottlob 334-335 Leibniz, Gottfricd Wilhelm 388 Lemaitrc, Gcorges l lcnri 67-68, 71 Lenard, Philipp 2 1 9 Lenf 1 1 0
K
Lawrence, Ernest 2 1 2
Koperııik, Mikolaj 6, 27, 28, J(f-33,
Kahire, Mısır l 6, 17 l Kalahari Havzası, Afrika: avcıtoplayıctlar 234 Kaldıraçlar 167 Kalıtım bkz. Genetik
31 Kortizon L27-128 Koyu Mavi 390, 391 Kozmik Arkaplan Araştırıcısı (CüliE)
Lenfositler 1 1 0, 1 1 0 Leo X, Papa 32
69
Kallimakhos 3 1 6
Kozm ik ışınlar 212, 2 ı 4
Kalorik teori 205, 206
Kraterler 350-352, 356
Leonardo da Vinci 84, 249, 332
Kalp: -hastalığı 94-95; -i dinlemek
Krebs döngüsü 296
Lcvcne, Phoebus 292
94-95; bir pompa olarak91-92; duyuların merkezi
Krebs, Hans Adolf 289-290, 296
Lcverricr, Urbain-Jean-Joseph 55
Kromozomlar 102, 143, 283, 291-292
Levi-Strauss, Claudc 375-376
olarak- 360-361 ; -nakli 138
Kscnofom:s 232, 306, 3 1 0 K u an tum mekan iği 2 1 6, 218, 222, 226-229 Kuarklar 2 1 7, 2 1 9
Lewin, Kurt 381
Kaınerlingh Onnes, Heike 209 Kan: dolaşımı 90, 91, 92, 253; basıncı
92; miktarı 92; nakJi 92-93; tipleri 93 Kanser 128-135; apoptozis ve-
132-1 35; nedenleri 129-132; tarihi 128; tedavileri 1 14, 130,
Kudurnıs 21
Kuduz hastalığı ı09 Kuiper, Gerard Peter 344 Kutsal Roma İmparatorluğu : Gregoryen takvim 24
133 Karadelikler 47, 54, 66, 2 1 7, 224, 225, 226, 229 Karanlık enerj i 70-7 l
Kuyrukluyıldızlar: Çin astronomisi
Kartezyen dualizm 363
Kuzey Amerika: iklim değişiklikleri
22; l lalley- 2 1 , 29, 48, 49; yerküreye çarpma.:;ı 349
Kasparov, Gary 390, 391 Kassit hanedanı 22 Katolik Kilisesi: Kopcrnik modeline karşı çıkış 30-32, 37-38 Katot ışınları 202 Kayalar: oluşumları 336-337; tipleri
342 Kelvin, Lord 167, 189, 206, 208-209,
Linnaeus, Carolus 204, 24 l, 246, 246,
258, 260, 261, 286 Lipmann, Fritz Albert 289 Lippershey, Hans 28 Lister, joseph 93, 98, 100, 101 Livorno, İtalya: küpekbahğı dişi 333 Lizozomlar 133 Lobotomilcr 369, 372, 372-373 Locke, Johıı 368 Lockyer, Joseph Norman 61 -{)2, 2 1 2 Logos 237-238 Londra, İngiltere: güneş tutulması
354 Küba: sarı humma salgını
Leyden kavanozları 191-192
1 l 1-1 1 2,
113
{ 1 748) 6 1 Long, Crawford WiUiamson 93
Küçük Ayı 3 1 6
Lorcnz, Konrad 377
Kültür 375-377 Küresel ısınma bkz. İkJim değişikJiği Kütleçekim: Einlein'ın teorisi 58-60, 226; ayın- 53; Newton'un
Los Alamos, New Mexico: alom
teorisi 44, 47, 58, 322; -kuvveti
325, 326, 334, 341
bombası 2 1 7 Lovell, )ames 305 Lovley, Derek 296-297 Lowell, Percival 56
Kemoterapi 1 1 4
198; birleşik alan teorisi 2 1 8;
Lower, Richard 92
Kendall, Edward Calvin 127
dalgaları 60
Lucius Verus 8 1
Kendall, l arcum 329
Kendiliğinden oluşum 1 00, 24 ı, 257, 259, 269
Lucretius 177
L
Ludlow, Daniel 107
La Mettrie, Julien de 90, 271-272
Luna 9 35 1 Lunin , N . 120- 1 2 1 Luther, Martin 30-3 1 Lyell, Charles 264-268, 324, 325, 328, 329, 339, 341 Lysenko, Trofim 290-291, 290
Kepler, )ohannes 28, 32, 39, 40-44,
LaCnnec, Renf-Thfophile-Hyacinthe
42, 52, 60 KLidaniler 14
Lagrange, Joseph -Louis 275, 307
Kırmızıya kayına 66, 69
Laing, Ronald D. 382
KıtasaJ sürükJenme 325, 331, 337,
Lamarck, Jean-Baptiste 255, 258, 261,
345-348 Ki (tanrı) 23
Lıncisi, Giovanni Maria 94
M
Kilimanjaro Dağı, Tanzanya 343, 354
Landsat l 351
Macellan Bulutu 65
Kirchh off, Gustav 60-6 1 , 185, 189
Landsteiner, Kari 93
MacLeod, Celin M. 136, 292
93-94
263, 264
401
BiLiMiN SERÜVENİ
Maclcod, John 1 14, 1 2 7 Madagaskar 3 1 7-318 Maddox, Grcnda 292 Magellan uzay aracı 59 Magendie , ı;'rançois 2 72 Magnesia, Anadolu: mıknatıs taşı ı 78 Magsat uydusu 351
Mercu riali, Girolamo 83 Merkür (gezegen): M ısı rlı l arın gözJemleri 24; yörüngesi 59--60; oluşumu 309 Mesajcı RNA (mRNA) 139, 29S Me ssier kataloğu 64 Messicr, Charles 64
N Nabonassar, kral (Babil) 2S
Mağara resimleri 232 Maiman, Theodore 207 Mak.similyan, Prens 204 Malpigh i, Marcello 9 1-92, 255
Metabolizma 120, 123 Metastaz 133
Nagazaki, Japonya 2 1 7 Nakamura, Yusuke 145
Meteoritler ( Göktaşl ar ı ) : yapısı
Malthus, Thomas 254, 2S8, 26S-266 Manhattan Projesi 2 1 5, 217, 226 Manyetik rezonanslı görüntüleme (MRI) 387, 387
Meteorograflar 350 Melon 27 Mezopotamya: geometri 14; sayı sistemi i l Mcwskaf 297 Mıknatıs taşları 177-180 Mısır: astronomisi 20, 25; takvimleri 14, 24-25; saatleri 25; Ebcrs Papirüsü 74, 74-75; matematiği lSS; tıbbı 74-75, 7S, 92, 360; piramitleri 20; Turin Pap irüsü 306 Miasma teorisi 98, 99
Nanai (tanrı) 21 Napolyon Bonapart 189 NASA: Apollo uçuşları 59, 305, 3S2-3S3, 3S3; Kozmik Arkaplaıı Araştırıcısı 69; l l ubb le Uzay Teleskobu 1 &--19, 29; Ncw Horizons [Yeni UfukJar l 57; Voyager ı ve 2 S9, 302, 357; Wilkiııson M icrowave Anisotropy Probe [Wilkinson MikrodaJga A nizot ropi Uzay SondasıJ 69, 7ı
Manyetizma 164, 177, 178-180, 187
Manyetoeıısefalografı (MEG) 386 Marconi, Guglielmo 200-201 Marduk (tanrı) 22 Marc Orientalc (krater) 356 Mariana Çukuru, Büyük Okyanus 300 Mars (gezegen): Mısırlı'ların gözlemleri 2S; keşfi 3SS; yörüngesi 42; oluşumu 309; volkanik yapısı 355 Marten, Benjamin 1 1 7 Maskelyne, Nevi] 328-329 Massa, Niccolo 83 Matematik: antik <lünem 147- 1 5 1 ,
ıS3-ı55, ı s9-ı60, ı 63 ; Arap172, ı 74 Maviye kayma 69 Maxwell denklemleri 197, l 99 Maxwell, james Clerk 187, 187, 189, 197, 199
Maxwell-Boltzmann kinetik dağılım yasası 197 Maya: takvim 24 Mayer, Julius 206 Mayow, John 92 McCarty, Maclyıı ı 36, 292 McClung, Clarence 283 Mechain, Pierre 64
MEG (manyetoensefalografi) 386 Meister, Joseph 109 Meitner, Lise 2 1 7 Meksika: tarım 1 1 Mel an ezyal ılar 3 1 6 Mclishishu il, Kral (Ilabil ) 2 1 Mende!, Gregor 13S, ı37, ı39, 269, 279, 28()-284, 29 ı M endcleyev, Dmitri 183, 1 83, 184-ı8S, 2 ı 2
Mendelizm 283 Mengele, Josef 242 Mercator, Gerardus 3 1 4
402
342-343
Michelson, Albert 201
M ikronczyalılar 3 1 6 Mk i rop teorisi 93, 9&--ı O ı , 269 Mikroskoplar: ilk- ı 74, 2S2, 2S4; etkileri 2S!>--2S7; tipleri ıo3, 240 Milankoviç, Milutin 325 Milel, Anadolu 16, LSS Miletli Anaksimenes 155, 236, 3 1 0 Miletli Thales 2S, 2 7 , ı48, lSS, 236-237, 3 ı o, 3 ı 6 Milner, Richard 258 M ississip pi Vadisi, ABD: sarı humma salgınları 1 09 MitcheU, John 322 Mitler: yaratılış 23, 306; evrensel yap�arı 374-376 Mitoz ı02-l03, ı37, 282
Moken 235 Moleküller: tanım 184 Monİ7.., Antonio Egas 372 Monod, jacques 1 3&-- ı 39 Montagnier, Luc 139 MontpeUier, Fransa: tıp okulu 84 Morgagni, Giovanni liattista 268, 269 Morgcın, Thnnıas 2R1, 2Q1 Morley, Edward 201 Moulton, Forest Ray 343-344 MRI (manyetik rezonanslı görün tüleme) 387, 387 Mu! Ap in tabletleri 22-23 Mul le r, Johannes 129 M urray, Joseph 1 1 5
Musschenbroek, Pieter van 190, 1 9 1 Mutlak sıfır 189, 193, 209 Müzik gamı 15-16 Myron 74
National Geographic Socicty: gökyüzü incelemesi 67 Nekroz 1 32
Neptlln (gezegen): keşfi S6; incelenmesi 59; oluşumu 309 Neptünizm 335, 336
Nevada: nükJeer test alanı 146-147, ı48 Nevroz 380 New Horiıons !Yeni Ufuklar! 5 7 New York, New York: iklim değişikliği 3S4 Newlands, John 184-185 Newton, lsaac 10, 17, 44-50, 52, 308; ölümü 46, 50; hareket yasaları 44,
SS, ı6S; yaşamı 4S; ışığın parçacık teorisi 176-178, 219; Prirıcipia 29, 44, 49, ı6S, 306; yansıtmalı tel esko p 175, 176; kütleçekim teorisi 44, 47, 48-49, S8, 322 Nil Nehri, Afrika: taşması ı4, 20, 24, 171
Norepinefrin 385 Nova'lar 22 Nöronlar 384, 384, 38S , 3 86
Nötrinolar 2 1 5 Nötronlar 1 9 8. , 2 1 5, 2 1 7 Numaralama sistemleri: antik dönem- ı ı, ı49, ısa-ısı, ı s3-ı SS; Arap- ı 72, ı74; ikili- 388
N uremberg, Almanya 32, 33 N urse, Paul 256
Nükleik asitler 102
DiZiN
o
Odise (Homer) 23
0ersted, Hans Christian 179, 180, 195 Ohm yasası 17 l Ohm, Georg Simon 1 7 1 Oken, Lorenz 277 Oksijen: keşfi 92, 181, 273, 275;
önemi 92; sıvı- 209; fotosentez ve- 276, 288-289 Okyanus keşif seferleri 296-303 Olhers, Heinrich Wilhelm Matthaus 55 Oldcnburg, I-lenry 45 Olympus Dağı, Mars 355
Onkogcnlcr 1 3 2 Orak hücre anemisi 227-228 Orel, Vitezslav 283 Organ nakilleri 1 IO, l 1 5 Ormansızlaşma 345 Ortak bilinçdışı 375 Ortis Sanitatis 367 Osiris (lanrı) 24 Otoimmünite (öıbağışıklık) l 1 0 Ozon tabakası 349, 35 l
ô
275 Pavlov, lvan 377-378, 378, 379, 382 Penisilin 1 14, 1 1 6, 117, 1 18, 1 1 9 Pcrcgrinus, Peter 179 Perga'lı Apollonius 27 Periyodik tablo 1 52, 183, 185, 2 1 2 Peroksizomlar 1 3 3 Peru: hayvanların evcilleştirilmesi 1 1 PET (pozitron emisyon tomografisi) 380, 386 Petrocellus 82 Phipps, James 106, 107 Physis 236, 237 Pi 1 58, 167 Piagct, )can 378, 3 8 1 , 383 Piazzi, Giuseppi 53 Piccard, Auguste 299
Pickering, Edward Charles 63 Pinel, Philippe 368 Piramitler 20 Pisagor 12, 14, 16, 1 54, 156, 158, 159, 163, 307, 3 1 0 Pisagor teoremi 1 4 , 154, 1 5 8 PKU (fenilketonüri) 1 4 1 Planck, Maıc 2 ı 3, 220
Platon 233, 362, 362, 363; Akademisi
Okaryotlar 286, 290 Oklid (Eucli d) 1 49, 1 54, 159, 160, 161, 313 Ölçümler: antik dönem 148i standardizasyon 309 Ölü Deniz, İsrail-Ürdün: archaea 295 p Padova, İtalya: tıp okulu 84 Pallas (asteroid) 55 Palmieri, Luigi 324 Palomar Göz.lemevi 67 Pangaca 346 Paracclsus 78, 87, 88, 89-92 Parçacık hızlandırıcıları 2 ı2, 2 ı 9, 222 Paris, Fransa: tıp okulu 84 Parmenides 1521 162, 3 1 1
Pascal, Blaise 164, 169, 1 70, 387 Pasteur, Louis: kendiliğinden oluşumu çOrUtmesi 1 00, 269; fermantasyon 100, 268, 277; mikrop teorisi 93, 98, 100- 1 0 1 , 259, 269; etkileri i l l ; yaşamı 99: aşılar 105-109; vitalizm 243 Pastörize işlemi 107 Paul ili, Papa 37 Pauli ilkesi 2 1 6 Pauli, Wolfgang 2 1 6 Pauling, Linus 220, 2 2 1 , 227, 292
Paulzc1 Marie-Anne Pierette 270, 272,
237, 238; ideal formları 158; araştırmacı yöntemleri 239
Punnett Karesi 143 Punnett, Reginald 143 Purkinje, Jan Evangelista 103, 277, 369
Pusulalar 1 78, 178-179, 326 R
Radyo dalgaları 200, 2 1 2 Radyoaktivite: nedeni 226; keşfi 202-203, 340 Radyokarbon tarihleme 340 Radyum: keşfi 203 Ramon y Cajal1 Santiago 384-385 Ramses Tl, Firavun (Mısır) 306 Ranger 7 350 Rankine, James 167 Rankine, William 167, 189 Raplıael 362 Raşitizm 122 Ray, John 246, 259 Reddetme 1 1 O Rcdi1 Franccsco 24 1 , 259 lleed, Waltcr 1 1 1 -1 12, 1 13 Remak, ilobert 2 79 Reınbrandt 164
Renk körlüğü 182, 186, 1 97 Reseptörler 126
Plutonculuk 338
Retrovirüs 1 1 8 Rezonans 227 Rh faktürü 93
Plüton (gezegen): keşfi 55, 56: araştırılması 56-57 Polaris 3 1 4-315, 3 1 6
Rhazcs 82 Rheticus, Gcorg Joachim 33 Richter ölçeği 350
Po li nezyalıla r 3 ı 6 Polio 1 1 5, 1 1 8, 1 20
Richter, Charles 350 RNA: keşfi 292; işlevi 102, 295;
Pleiades 54, 63
Polonyum: keşfi 201, 203 Potasyum: keşfi 195 Pozitron emisyon tomografisi (PET) 380, 386 Pozitroıılar 198, 2 1 5 Prag, Çek Cumhuriyeti 39, 40, 4 1 , 219 Pricsılcy, Joseph 92, 1 8 1 , 192, 254, 273, 274-288 Priııcipia (Ncwton) 29, 44, 45, 49, 165, 306 Prionlar 17, 120, 287, 288 Prokaryotlar 286, 289 Protista 286 Protonlar 183, 2 1 2, 217, 2 1 8 Proto-onkogenler 1 3 1
mesajcı- 1 39-140, 295; yapısı 294; transfer- 138, 295; vira! 1 1 3, 1 1 8, 1 19, 120 Roche, t.douard Alberl 355 R0mcr, Ole 174, 204 Roma, İtalya: takvimler 24 Ronan, Colin 178 Roosevelt, Franklin 226
Rosa, Salvator 158 Rosenberg, Hans 63 Rous, Francis Peyton l 1 2 Röntgen, Wilhelın Conrad 1 3 1 , 202 Rubens, Peter Paul 14 Rubey1 William Walden 348 Rubu tahtaları 39, 4 1 Rudolph il, İmparator (Kutsal Roma
Prozac 3 73, 383 Prusincr1 Stanley B. 120, 287 Psikoterapi 373-375 Psikozlar 380
imparatorluğu) 40, 42, 43, 43 Russell, Henry Norris 63 Rusya: Grcgoryen takvimin kullanıma girmesi 45
Pulsar 58
Rutherford, Ernesı 198, 21 1, 2 2 1 , 340
4-03
B i Lİ M İ N S E R Ü V E N i
Rüyalar 374, 375, 382 Rüzgarlar Kulesi 310 s
9; M ısır 24; deniz- 31 1, 324, 324-329; su- 24, 310 Sabin , Albcrt 1 1 2 Salerno, İtalya: tıp okulu 83, 84 Salisbury Ovası, İngi ltere 14, 1 5 Saik, Jonas 1 1 5 Samanyolu 33, 64, 357 Samoslu Aristarkos 21, 26, 29, 313-314 San Andrea..:; Fault, California 348 San Dicgo County, California: Saatler: Çin
Palomar Göılcmcvl 67 Sanat: -olarak anatomi
84-87; tarih
öncesi- 232; bilim temelli 249
Sanla Barbara, Californin 57 Saıllorio 89 Sargasso Denizi, Atlas Okyanusu 295 Sarı humma 109, 1 1 1, 1 12, 113 Satranç 390, 39()-391 Satürn (gezegen ) : Mısırlıların gözlemleri
24; araştırmalar 59,
357; yörüngesi 3�308; oluşumu 308; halkaları 36-37,
1 74 Scablands, Washington: oluşu mu 341 Schleiden, Matthias lakob 103, 104,
Sncll yasası 164
Snell, Wi ll cbrord 1 64, 1 74
Snow, John
95
Soğu rma çi zgileri
Sosyal psikoloj i
61 381
Schröd n i ger Havzası (krater) Schröd inger, Erwin 222,
356
Schwabe, Heinrich 46 Schwann, Theodor 102, 102, 103, 104, 105, 277-278 Schwarzschild, Kari 47 Schwemin, A. J. 208 Scilly Adaları, İngiltere 323 Scrapic 287-288 Scribonius Largus 365
See, Thomas Jefferson Jackson
355
Semınelweis, lgnaz 99-100
1 1 , 149, 174 Sığır çiçeği Sibyl
4-04
366
105, 106, 107, 109
Tcklikler 69
10 Tektonik plakalar 337, 344-348 Teleoloji 239, 240-24 1 Teleskoplar: icadı 28, 33; t ipleri 38, 175 Teoriler: tanını 8; çürütme 8-9 Termodinamik 193, 208-209, 213 Teknoloji : -nin etkisi
Termometreler 203-204
Stahl, Georg Ernst 273
Theophrastus
Stanley, Wendcll 285, 296
Thomas Aquinas, Aziz 245, 249
Steno, Nicolaus 263, 315, 330, 333 Steroidler 128 Stetoskoplar: icadı 93-94 Stonehenge, İngiltere 14-15, 15, 20 Stoney, George 2 1 1 Strassmann, Fritz 2 1 5 Streptomisin 1 1 4, 1 1 7, 1 19
1 70, 204-205 Thomson, foseph John 202, 2 1 1 , 213 Thomson, William 204
Edward 344 kudurrus 21 Sutton, Walter 283 Sülfa ilaçları 1 1 7 Sümerler 1 1 , 150, 1 5 1 , 360 Süper akışkanl ar 209 Süperego 375 Süperi letken lcr 209, 2 ı 1 Si.ipernova Evrenbilim Projesi 70 Süpernovalar 28, 39, Swam nıerd am 1
54, 70 Jan 241 , 254, 255, 256,
257, 269 Syene, Mısır 26, 313
ş
Şartlandırma 378
Şizofreni
380, 382, 385
Scnı etkisi 315, 35'1
Serotonin 385-386 Shasta Dağı, California 342 Shoemaker, Eugen e 335, 350-352 Sıfır: mutlak 189, 193, 209; kavramı
133 Teb, Mısır: tutulma tahminleri 25
Tekbiçimcilik 264, 338, 339, 341
Ters transkriptaz (ko pyalama) 1 18
Searle, John 391 Secchi, Pietro Angelo 63
Taylor, Frank ll. 345
Tay-Sachs hastal ığı
Tetani 125 Texas lnstruments 390
Susa, İ ran:
292
1 26 Tayf analizi 60, l 85, 189 Tat reseptörleri
291 Spencer, Herbert 258 Sputnik 1 (uydu) 58, 355 St. Martin, Alcxis 1 00 genetik teorisi
Suess,
352
Schricffer, J ohn 209
Taş De vri 1 0
Sovyetler Birliği: uzay yarışı 58, 352;
Su: moleküler yapısı 1 8 1
277, 278 Schmandı-Besserat, Denise 1 5 1 Schmitt, 1-larrison H.
217, 218 Silliman, Benj amin 342 Sindirim 272, 273 Sinir ilet iciler 384, 385 Sinir sistemi 358-359, 360 ; keşfi 363-364; işlevi 3 64-365, 384-385 Sinirbilim 382-386 Sirius 24, 27 Sivrisinekler l 1 1- 1 1 2 Skinner, B.F. 376, 377, 378, 379, 382 Smith, William 330, 330 Sicim teroisi
Tcstostcron 1 25
Thames Nehri, İngiltere 354
233, 239, 259, 269
Thompson, Benjamin
Tiberius Cacsar 379 Tifoid ateş 1 1 9 Tiroid bezi 125 Titan (Satürn'ün u yd usu ) 357 Titius, Johann Daniel 53 Tokai Araştırma ve Geliştirme Mı.:rkezi 227 Tombaugh, Clyde 55, 56-57 Towncs1 Charles 207 Transfer RNA {tRNA) 138, 295 Transformatörler 196 Trefinasyon 360, 367 Trotter, Wilfred 391, 39t Tu nguska, Sibirya: göktaşı düşmesi 356 Turin Papirüsü 306 Turing testi 383 Turing, Alan 383, 388, 388-389 Tutulmalar: Jüpiter u ydu ları 174; ay- 25, 26; tahmini 25; güneş25, 61, 338-339, 3 39 Tüberküloz 100, 101, 107, 1 1 4, 1 1 7
Tünelleme 2 1 6 T
Tüp bebekler
T hücreleri 1 1 0, l 10 T2R'ler 126 Takamine, Jokiçi 1 25 Taksonomi 246, 255, 260, 286 Takvimler 14, 24-25, 45 Tarım: etkisi 235; kökleri 1 1, 235
Tüpk urtlan 300
1 38
233, 239-242, 246, 249, 255, 259-261, 286; tanım 246, 260; çeşitlilik 260; tehlike altındaki- 354; bilimsel adlar dizini 246
Türler: sınıflandırma sistemleri
DiZiN
Tütün mozaik 1 09, 1 1 2, 285, 294
ve-- 107, 1 09-1 1 4, 1 1 8, 1 19, 129-131, 287; çoğalmaları
Tycho'nun yıldızı 39 Tyson, Neil 224
u Ulusal Kanser Enslitilsü l 3 l U1uslararası Adlar Dizini Kılavuzu 246 Uluslararası HapMap Ktınsorsiyumu 144-145 Urania (ilham perisi) 6 Uranüs (gezegen): keşfi 50, 53; araştırmal ar 59; oluşumu 309 Uranyum 213; aloınu 198; fısyon 2 1 7
Urban Vlll, Papa 3 8 Usshcr, James 331, 332 Usturlaplar 29 Uydular: Landsat 1 351; Magsat 351 Uzay-zaman: kavramı 57-58i
1 13-1 14; retro- 1 18; yapısı 1 1 2, 1 1 9; aşılar ve- 287 Vita1i1.m 104, 243 Vitaminler 1 2 1 - 1 2 4 Viviseksiyon 242, 272
Volkanlar: atmosfer oluşumu 348; nedenleri 336; Mars- 355 Volta, Alessandro 1 70, 1 80, 1 93-195, 365; pili 189, 194; tabancası 188 Yon Eiselsherg, Anton Freiherr 125 Yon Gucrickt:, Ottu 185-186, 188 Yon Kleist, Ewald G. 190 Von Wei1..s.1cker, Cari Friedrich 344 Von Zach, Franz Xavcr 53
Voyager 1 ve 2 59, 302, 357 Vücut sıvıları teorisi 75, 78-79, 82, 152
bükülmesi 70, 226
o Üre 255 Üreme teorileri 80, 1 0 1 , 257 Ostüs tc konumlanma 333
w W parçacıkları 229 Wagncr-Jaurcgg, Julius 125 Waksınan, Selman 1 1 4, ı 1 7 WaUace, Alfred Russel 265-266, 268 Walton, Ernest 2 1 2
v
Watson, James 102, l 1 5 , 136, 137,
Vakum 186, 188
139, 141, 228, 285, 292, 293-294 Watson, John B. 382 Watt, Jamcs 193 Watzenrodc, Lukasz 30
Valhalla Havzası (krater) 356
Valium 373 Van de Graaff, Robert 2 1 2 Van der Waals, Johannes Diderik 209 Van der Wacrdcn, B. L. 160 Van Hclmont, Joan Baptista 371 Van Kalckcr, Jan Stcphanus 86 Van Leeuwenhock, Antoni 92, 95, 98-100, 103, 1 74, 241, 254, 256, 257 Varmus, Hamid 1 3 1 , 132 Vavilov, Nikolay 291 Vcga 63 Vcncdik, İtalya: teleskop ugulamalı gösterimi 33, 34-35 Venez.lano, Gabrielc 217 Venter, J. Craig 295-296 Venüs (gezegen): araştırmalar 59; ilk
gözlemler 22, 23, 25; yörüngesi 60; oluşumu 309; evreleri 37 Vcsalius, Andreas 8 1 , 83, 84, 85, 86, 87, 368 Vesta (asteroid) 55 Vczüv Dağı, İtalya 342 Vikingler 3 1 6 Virchow, Rudolf78, 104, 128, 269, 278, 279, 280, 28().-28 1 Virüsler: keşfi 282, 285; hastalıklar
X-ışınları 1 3 1 , 202
y Yanma 273-274, 275 Yapay zeka 383, 388-391
Yapısalcılık 376-377 Yaratılış mitleri 22, 306 Yaşam: tanımı 297; dünya dışı- 301; başlangıcı 297, 301, 349 Yaşlılar: zihinsel hastalık 379 Yaşlılık 379 Yellowstone Milli Parkı, ABD 295,
301 "Yerdoğumu" 305 Yıldızlar: ikili 60; parlaklık 26, 27, 29, 47, 63-64; Cepheid değişkeni 65-66; enerji kaynağı 64; yaşam döngüsü 54; pulsarlar 58; tayfları 634>4, 65; süpernovalar 28, 39, 54 Young, Thomas 197, 199, 2 1 9 Yön bulına 29, 178-179, 314-319,
322-329
Yucca Düzlüğü, Nevada 352 Yunanistan (antik) : astronomisi 19, 21, 23-30, 31().-3 1 ı . 31 3-3 14; takvimleri 24; 1.i h in kavramı 360-362; elementler 152; mıknatıs taşları 177, 178; matematiği 148, 149, 154, 1 55, 1 58-160; tıbbı 77-82; müzik
Webb, Edward 330
gamı 15-16; felsefesi 16().-166,
Wegener, Alfred 325, 331, 337, 341,
235-242
345-346 Weiditz, Hans 249
Yüksek-Z Süpernova Araşttrması 70
Weinberg, Robert 1 3 1- 1 32 Werner, Abraham Gottlob 330, 335-338 Whiston, William 323 Wilkins, Mau ricc 1 37, 141, 292, 294,
z
295 Wilkinson Microwavc Anisotropy Probe [Wilkinson Mikrodalga
Aniıotro pi Uzay Sondası ] (WMAP) 69, 7 1 Willard Yasası 37 l Wilson, Edward O. 377
Z parçacıkları 229 Z.yıf kuvvet 198, 229 Zihin: bileşenleri 375; bedenle
dualizm 363; yeri 36().-362 Zihinsel hastalıklar: akıl hastaneleri 367-369; nedenler 365-366, 369, 370, 371, 382; sınıflandırmalar 380; tanım 380; yaşlılar 379; fiziksel tedaviler 36�369, 37 1-373; psikoterapi 373-375 Zodyak 1 4
W ocsc, Cari 286, 289, 290, 295 Wood, John 208 Woodall, John 122, 125 Wöhlcr, Friedrich 255 Wren, Christophcr 48 Wundı, Wilhclm 369 x
X-ışını kristalografısi 291, 292
4-05
Görseller
1.ihrary; 62, Robert Cummins/CORBIS;
l'aul Almasy/CORBIS; 134, CORBIS; 136,
65, Bettmann/CORBlS; 66, Shigemi
Ted Spiegel/CORBIS; 138, Uill
Numazawa/Alias Phoıo Bar1k/Photo
Nation/CORBIS SYGMA; 139, Sheila
Researehcrs, ine.; 67, lkttmann/CORBIS;
Terry/Photo Rcscarehcrs, ine.; 140,
68, T.A. Reeıor/Univcrsity of Ala.-.ka,
Stephen Ferry/Liaison/Getty lmagcs; 142,
İLK SAYFALAR: 2, The Wellcoıne
Anehoragc and WIYN/AURA/NSF; 70,
Rick Fricdman/CORBIS; 145, Ernesto
Libr.ıry, London; 6, Arehivo Iconografico,
Julian Baum/Photo Rcscarehcrs, lne.
Orlando Lıwrenee Rerkelcy National Laboratory.
S.A./CORBIS; 9, Tiıe Granger Collection,
NY; 10, Bettmann/CORl31S; 12-13, The
2. BÖLÜM, iNSAN UEDEN!: 72-73,
Granger Collection, NY; 15, Thc Staplcton
Araldo de Luea/CORBIS; 71, Thc
Collcction/CORBIS; 17, The Grnnger
Wcllcomc Library, London; 75, College of
147, CORBlS; 148, Betlmann/CORBIS;
Collection, NY.
Pharınacy/Wash ington Statc University;
149, Allan H. Shoemake/Getty Jmagcs;
1. BÖLÜM, GÖKLER: 18-19, NASA, ESA,
3. BÖLÜM, MADDE VE ENERJi: 146-
76, Stock Montage/Gclly Images; 78,
150, 'l'hc Cranger Collec:tion, NY; 152, The
WeUcome Ubrary, Landon; 79, North
Granger Collcctlon, NY; 153, David
and The ı lubble Heritage Team
Wincl Picture Archjves; 80, Thc Grangcr
Lees/CORBIS; 154, The Granger
(STScl/AURA); 2 1 , Erich Lessing/Art
Collcction, NY; 83, CORBlS; 84, National
Collcction, NY; 156-157, KimbeU Art
Resource, NY; 23, BibliothCquc dcs Arts
Library of Medicine/Scicnec Photo
Museum/CORBIS; 159, The Wcllcomc
DCcoratifs, Paris, France, Archives
Library/Photo Researehers, ine.; 85, The
Library, Landon; 160, 1-lulton
Charmetffhe Rridgcman Art Library; 24,
Gra11ger Collcction, NY; 86, The
Archive/Getty Jmagcs; 161, Thc WeUcome
'!'he GrangerCollection, NY; 26, HIP/Art
Welkome Library, London; 88, Erieh
Library, London; 162, Archivo
Resource, NY; 28, ·ınc Granger Collectioıı,
Lessing/Art Rcsource, NY; 90,
lconografico, S.A./CORBIS; 164, Ann
NY; 29, Bettınann/CORBIS; 3 1 , Jcan-Leon
Bettmann/CORBIS; 92, Scimat/Phoıo
Ronan Picture Library/HIP; 165, Thc
Hucns; 34-35, The Granger CoUection,
Rcscarehcrs, ine.; 94, The WeUeoıne
Grangcr Collcetion, NY; 166, The Cranger
NY; 36, The Gr.ınger Collcction, NY; 39,
Library, London; 96-97, Jcan-Loup
Collection, NY; 168- 1 69, HIP/Art
Erich Lcssing/Art Resource, NY; 40, The
Channct/Photo Researchers, ine.; 98, Thc
Rcsouree, NY; 170 (upper), IIHR, History
Granger Collcction, NY; 42-43,
Wellcomc Library, Landon; 101, The
of Hydraulics Collcction; 1 70 (lower), The Granger CoUection, NY; 173, Ann Ronan
Bcttmann/CORBIS; 44, Wüliaın
Wellcome Library, London; 102,
Sc:hiek/COR131S; 46 (upper), Pitıwilliam
RettmannJCORBIS; 105, The Wellcome
Picturc Library/t-llP; 175, Jim Sugar/COR-
Museum, University of C:ımbridgc,
Library, London; 106, Thc Wcllcome
BIS; 176-177, Privatc Collcctionfl"hc
UKfl'hc 13ridgeman Art Library; 46
Library, London; 108, Stefano
llridgcman Art Library; 178- 180 (all), The
(lower), Clayton J. Priec/COR131S; 47,
Bianchetti/CORBIS; 1 10, Visuals
Grnnger Collcction, NY; 183, Scicnee
CORBIS; 48, Beuınann/CORRIS; 5 1 ,
Unlimited/CORBIS; 1 1 1, Oxford Sc:icncc
Museum/Science & Socieıy Picture
Mansellffime Life Pictures/Getty lmages;
Archivc/HIP; 1 13, Bettmann/CORBIS;
Library; 184, Sdcncc Photo Library/Photo
52-53, Bibliotheque des Arts OCcoratifs,
1 15, The Wellcome Library, London; 1 16,
Researchers, ine.; 186, Science
Paris, �ranee, Archives Ch<ırmetffhe
Bcttmann/CORBIS; l 18, Bettmann/COR-
Muscum/Science & Society Picture
Bridgeınan Art Library. 54, Robcrt
BIS; 119, Biophoto Associatcs/Photo
Library; 187, Baldwin H. Ward & Kathryn
Gendler/www.robgcndlcrastropies.com;
Researchers, ine.; 121, CDCJPHIUCOR-
C. Ward/CORBIS; 188 (uppcr), Scicncc
55, Bettmann/CORBIS; 57, Courtesy of
BIS; 123, l Iulton-Deutsch
Muscum/Scienee & Sociely Pieture Library
the Archives, Califomia lnstitute of
Collection/CORBlS; 124, The Wellcome
188 (lower), NASA; 189, Mary Evans
Technology; 59, Mary Evans/Photo
Library, London; 126, Don W.
Picture Library; 190, The Granger
Rescarchcrs, lnc.; 61, Science
Fawcctt/Photo Researchers, ine.; 128-130
Collection, NY; 192, Science
Museum/Scienee & Sodcty Picture
(ali), The Wellcome Library, London; 133,
Musewn/Scienee & Society Picturc
4-06
Lihrary; 193, Thc Grangcr Collection,
Images; 260, Mansellffime Life
325, Thc Grangcr Collccıion, NY; .12(ı,
NY; 194, Science Museum/Science &
Picturcs/Gctty lmagcs; 262, Ann Ronan
Bettmann/CORBIS; 328, Scicnec
Socicty Picturc Library; 196, Thc Royal
Picture Librnry/HIP; 266-267, The
Museum/Sciencc & Socieıy Picture
lnstitution, London, UK!fhe Bridgeman
Granger Collection, NY; 268, Thc
Library; 330, The Granger Collccıioıı, NY; 332, Roger Ressmcycr/CORHIS; lH,
Arl Library; 198, The Grangcr
Wcllconıe Library, London; 270, The
Collcction, NY; 1 99, Ernesto Orlando
GrJnger Collection, NY; 274-275, Thc
lkttman n/CORRIS; 337, NG� Mtıp�;
L.ıwrence Berkeley National Laboratory;
Grangcr Collcction, NY; 276, John
338·339, Roger Ressıncyer/CO IWIS; .l40,
200, lkttmann/CORUIS; 203, Science
Durhanı/Photo Rese;ırehers, ine.; 278,
Bettmann/CORU JS; 34 1, Thc Grarıgcr
Museum/Science & Society Piclure
The Crangcr Collcction, NY; 279,
ColJection, NY; 343, Kaz.uyoshi
Library; 204, Scicnec MtL�um/ Scicnec &
Mamell{fime Life Picıu res/Getıy
Nomachi/CORBlS; 345 , Skysca / ()it
Socicty Pieturc Library; 207, Roger
Irnages; 280-281, The Welleomc Library,
BIS; 347, R. Russell/PanSıock/Panor;ımk lmages/NGSimages.conı; 350, NASA;
n
Ressn ıeyer/CORBIS; 208, Ernesto
1..ondon; 282, Scierıee Souree/Phoıo
Orlando Lıwrcnec Berkeley N ational
Researchers, Inc.; 283, Lee O.
35 1 , Scicncc M usc um/Sc icnce & Socicıy
Labora tory; 210, The Granger Collection,
Simon/Photo Rcscarchcrs, ine.; 284,
Picture Li brary; 353, NASA/ Rogcr
NY; 213, DOE/Scicnec Sourec/ Photo
Kurt Huttoıı/Pieture Posı/Geı ty Images;
Ressmeyer/CORBIS; 354, Franccsc
Researehers, ine.; 214, Cari
286, Miehael Freeman/CORUIS: 289,
Muntada/CORBIS; 356, Don
Anderson/Photo Researehcrs, ine.; 216,
Miehacl A. Keller/CORRIS; 290,
Davis/NASA; 357, P.
Novosti l'hoıo Library/Phoıo
Beunıann/CORBIS; 293, Digital
Stattmaycr/PanStodc/Panoramic
Researehers, lnc.; 218, Douglas
Vision/Cctty Imagcs; 294, Phoıo
lmages/NGSlmages.coın.
Kirkland/CORBIS; 220, Ralph
Researehers, ine.; 296, Ralph
Morserrime Life Pietures/Getıy Images;
White/CORBIS; 297, Stcphen
6. BÖLÜM, ZİHİN VE DAVRAN I Ş:
222, Danny Lehman/COJWIS; 224,
Fcrry/Liaison/Gctty I rnages; 298-299,
358-359, Anatomical Trnvcloguc/Photo
NASA/SAO/CXC; 227, Everett Kennedy
Henry Groskinskyffime Life PicturL'S/Gt<ty
Rcscarchcrs, ine.; 361, CORBIS; 362, Tcd
Brown/epa/CORB IS; 228, Kevin
lm agc.�; 301, O. l..ouis M azz.ıtcnta/NGS
SpiegeVCORBIS; 364, Huhoıı
f<1cming/CORUIS.
iıııage Cullectioıı; 302, NASA.
Archive/Gctty l magcs; 366-368 uppcr
4. BÖLÜM, YAŞAMiN KENDİSİo 230-
5. BÖLÜM, DÜNYA VE AYo 304-305,
368 (lower) , Bettrnann/CORlllS; 370,
231, Medisc.ııı/CORBIS; 232, The
The Granger Collection, NY; 306, Gianni
Thc Wcllcome Library, London; 371,
Granger Collection, NY; 233, CORBIS;
Dagli Orti/CORBIS; 306-307, Mary
Tlıe Welleome Library, London; 372,
(al!), The Wellcorne Library, Lo ndon;
234, Thc Grangcr Collection, NY; 238,
Evans Picıure Library; 309, SuperStock,
lkttman n/CO RU JS; 374, Central
Bettınann/CORBIS; 240 (upper),
ine.; 310, Robcrt Magis; 312, Mary Evans
Press/Getty lmag�; 376,
Topkapi Palaec Muscum, lstanbul,
Pictu re Library; 3 l 5, The Granger
Bettmann/CORBIS; 378, Novosti/Phoıo
Turkeyffhe Bridgeman Art Library; 240
Collection, NY; 316·317,
Researehers, ine.; 380, D.
(lower), The Wellcome Library, London;
lkttmann/CORRIS; 31 8, Musee des Aris
Sill>ersweig/Phoıo Researchers, 1ne.j 382,
243, Explorcr/Phoıo Researchers, Tnc.;
D&oralifs, Paris, Pranee,
Thc Wcllcomc Library, J..o ndon; 383,
245, Tlıe Grnnger CoUeclion, NY; 246,
Lauros/Giraudon!rhc Bridgcma n Art
James Leynse/CORBIS; 384, Jim
Tlıe Granger Collection, NY; 247, Gianni
Library; 320-32 1 , Gianni Dagli
Dowdalls/Photo Researchcrs, ine.: 387,
Uagli Orti/CORBIS; 248, The Granger
Orti/CORBIS; 322, The Gnınger
Simon Frascr/Photo Rcsearehc rs, 111,,;
Collecıion, NY; 250, Stock
Collcction, NY; 324 (uppcr), Thc
388, Science Museunı/Science & Sodeıy
Montage/Gctty lmagcs; 252-256 (all),
Worshipful Company of Cloc.kınakers'
Picıure Library. 390, Louic
The Gra nger Collection, NY; 258,
Collection, UKffhe Bridgeman Art
Psihoyos/CORBIS; 391, The Wclkonıe
Mansellffime Life Pictures/Getty
Library; 324 (lowcr), Bettmanıı/COR.BIS;
Library, London.
4-07
Sayıların icadından Sicim Teorisine
Bilimin Serüveni Joıi n Langone, Bruce SLutz ve Andrea Gianopoulos
�nv yay ı n ları DOt.UŞ GRUBU ILF.TIŞIM YAYINC:IUK V E TiCARET A.Ş.
Erman Yerdelen, Yönetim Kurulu Başkam
b
18h'dco kuru .n N<1ııon<1l �phıcSoctct), diln)amn k.Jır ıı.macısüımeyuı en
Ccnı Ayduı. Gt!neJ Miüliir
lıuyıık bilım>C"I ı-gınm kunı ışlanndıın bıri. O ımhıuı bu Y'"' NATIONAL
Görkem Yaşayan, Genel Miidiir Yardımcısı
ProıtrJmları, filmltr, kmı.plar, 1·1deolar. UVU'kr vt
h
h
Ll:::OGRAPHIC •e J•iı•'" Jcr!Pkr. N�ıiun:ol c.....,ıır•r ı" Ounrıd. hc·lı;ı:· .•dkr, r'1d)'O
c a
hJrıtalar aracılıgı. ık tüm diin)ııJa
a
her ay 285 mılyonu aşkın okuyu uy ufatıyor. Buıti.ınl' k dn 8000'1 3�km bılımstl
l!D ITÔR
UA)llrınAy• fon •ag!Ay•n NArinn'11 G�o(lg r:ıphk, cngr.>fy� bilı;,.ının .lMmlmuı
YAYINA HALIRLAYı\N
THEORIES FOR EVF.RYTHING
ama.,yla yllrilıültn bır tJııım progumını d�
Mustafa Alp Dağıstanlı
An LIJunratcd
Emre Ergüven
dc�ıddı)m .
J-listory of Sc.icncc
[BILlı\·llN SERÜVENi · Sayıların lc:ıdınd:ın 5ıcım rcorisincl Joh n L.ıngonc, Brucc Stun ve Andrc:ı Gianopoulos
INC.llJ7,CFOFN ÇfVIRFN Duygu Akın
Namın;11 Gnıı;r'1phıc <\oc�y ıarafınd�n yayınbnmıııır
DÜZELTi
john M. Falıcy, Jr. , BaPrarıvt!C:EO Gilbcn M. Grosvcnor, Y011t."'tırııKımJıı�mı Nina D. Hoffmaıı, hMri /Jaşkım Yardmıru1, Kitııfı YU)1ııcı/ığı 1.nılm
Osman Çakmakçı GRAHK UYARLAMA
1-lalili Dudak Akalın
f
Kıup Bölumü ıuJ ınJAn hmrlınmı$ıır
Kcvm M ul my,
R..ışlwıı Yımi1111asn!t' r.cnr.IYıl)1n Y0tlf'fmnıı Lcah Ikndavid.Val, Q;,.,d Yönetmen M.ıri:ııınc R. Kn�:rcırlıs, Td!dnm Yö�11ıt'tıi
PROJf. K<XlRr>INı\!>YON
Scna Uzun�u Özgür Akhan
Barbara Browııcll Grng:ın,
Ofset Filım:ilık ve M;ıtbaar.:ılık San. ve Tic A.Ş. Ş..ı r S...k�k N<J:4 ç;aWay:ııı Malıalk;,ı Kaj:;:ııha nı: 3-MIO İ�r.ınbul Td:(211) 295 8601
Yônetıci 1-1.lıtor
Eliı:ıbcrh Ncwhoıısc, Gev Yayml.ın Dm:kıvn, Ca ri Mclılcr, Hanla Yöııetmeni
Yayın� h�T.ırbyanlM
C::ırrL"tl W. Bmwn,
F..ditnr Suıı.ıı Yüııeımtnı
Pcggy Archambaulı,
Jcnnıfcr D:ıv1.1o, /Uııstmsymı f".diıonı
1. Ra<kı: Nı-an UlOll
Sus.ın Tylcr
Coprri�t O ıooı; N1non.ıl �ıphK Sooety. Tuıa h.ıklın s.ıklıdır. Copyrighf0 1008 {Turir.�) Nıııon;ı.I Gt�uphıc �. Tiim kakbn $3.klıJır. oor.uş caur nu İLETİŞiM YA Ylf':ll.IUK 'lE rlt�!lET A.$. F..ski Rfıyükrl"'rc C:ad. USO <-:Coıcr No:61 K�ı:2 M;ı.sl;ı.k343?S l sı;ı.nbul
Td: (212) .HH>OOO F:ılı"; (212) HOOJ 2J hıtp:llkiıap.nıvmsnbc.com mfo@nıvy:1ymlıır1.com
•
Judııh
Kh:m
Hiıchcock, &lııür (l'rQft! Cdıııırmtt) ve Margo Brownmg, Yardımt:ı f :.dtorlrr ı
K arin Kinncy, R"'laksıyoıı
Ridı.ırd Waın. Ürtıim Projtt Miidımı Mcrcdith Wikox, ///Uitr.ısyon Utm(mı Canıl:rorı Zoı ıCr, "fasarım Asistam Sı.ız:ııınc Ponlc. Ara�lırt11a Asütaııı
Jo�ri füı ldridgc and Michael Greningcr, Yau l#ttrı StııJYerlui Al Mı'.ımıw, Tauırım Staj yt!ri Rtbccca·Hirıds, Son111Ju Ya:.Jişleri f;·lıidıinı
crt, Urrtun /)m:·kıorn
G:ıry Colb
D
NATIONAL GEOGRAPHIC