Varaka

Page 1

VARAKA ÜSKÜDAR HAKKI DEMİR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ ENDERUN TARİH TOPLULUĞU YAYINIDIR

DOSYA: TOPKAPI SARAYI

DEVŞİRME SİSTEMİ

KADİM ŞEHİRLER


İÇİNDEKİLER

TAKDİM

1

AYIN TARİHİ

2

KADİM ŞEHİRLER: KUDÜS

4

ENDERUN DİYOR Kİ

7

SAVAŞLAR

8

DEVŞİRME SİSTEMİ

10

DOSYA: TOPKAPI SARAYI

12

ENDERUN’DA YETİŞEN DEVLET ADAMLARI

21

İSTANBUL’U TANIYORUM: ÜSKÜDAR

24

BİR KİTAP BİR YAZAR

29

HARİTA

33

ŞİİR

34

OKULDAN

36

BULMACA

42

KARİKATÜR

44


İLK SAYI; İLK HEYECAN Kemal ÇELİKKANAT* Merhaba sevgili öğrencilerimiz, Sizleri öncelikle okul dergimizi yayınlamış olmanın vermiş olduğu mutluluk ve okulumuzun çiçeği burnunda dergisinin ilk sayısına takdim yazıyor olmanın heyecanı ile selamlıyorum. Hakkı Demir Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde teşekkül etmiş olan “Enderun Tarih Topluluğu”nun okulumuz adına çıkarmış olduğu VARAKA, ilk sayısı ile beğeni ve eleştirilerinize sunulmuş durumda. Bir yayın organının uzun ömürlü olmasının, onu yazıları ile destekleyenlerin ve yapıcı eleştirileri ile yol gösterenlerin çokluğu ile mümkün olabileceğini belirtmek isterim. Bu bağlamda öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin ve siz değerli okurlarımızın dergimize desteklerini bekliyor; bu nadide yayını soldurmayacağınıza güveniyoruz. Haydi sevgili gençler! Beğeninize sunduğumuz dergimizi inceleyelim ve bu dergide “Neden benim de bir imzam olmasın?” diyerek dergimize katkıda bulunalım. Sevgili öğrencilerimiz, Varaka Dergisi’nin yayınlanmasındaki amaç, istikbalimizi teslim edeceğimiz siz değerli gençlerimize yine siz değerli gençlerimizin kaleminden tarihsel bir dokunuş sağlamak. Dergimizin rotasını; tarihi yapmak kadar o tarihin gelecek nesillere doğru aktarılmasının öneminin bilincinde olarak belirleyeceğiz. Pusulamız -her daim- manevi ve kültürel değerlerimiz olacaktır. Dergimizin her sayısında bir konu işlenecek olup derginin bu ayki konusunu “Topkapı Sarayı; ENDERUN” olarak belirlemiş bulunmaktayız. Sevgili okurlarımız, Yeni eğitim-öğretim döneminin heyecanını yaşadığımız şu günlerde, yüce devletimizin aziz ordusunun Afrin’de, içerdeki ve dışarıdaki vatan hainlerine karşı yürütmüş olduğu “Zeytin Dalı Harekatı”nı canı gönülden destekliyor, şehit düşen tüm kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Dualarımız kahraman Türk Ordusu ile… Dergimizin yayınlanmasına vesile olan Enderun Tarih Topluluğu başkan ve üyelerine ve derginin hazırlanıp yayınlanmasından, basılıp dağıtılmasına kadar geçen süreçte emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunar, dergimizin diğer sayılarının devam etmesi ve uzun ömürlü olmasını temenni ederim. Kıymetli öğrencilerimiz, Yükü dürüstlük olanın, gücü düşer belki de başı asla düşmezmiş. Hepinize emrolunduğumuz gibi dosdoğru ve şerefli bir yaşam sürmeyi dilerim. Kemal ÇELİKKANAT* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdür Yardımcısı

1


AYIN TARİHİ 01 ŞUBAT 1979 Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi öldürüldü. Katili Mehmet Ali Ağca yakalandıktan 6 ay sonra hapisten kaçırıldı. 2 yıl sonra da Papa II. Jean Paul’e suikast girişiminde bulundu.

09 ŞUBAT 1895 Bir beden öğretmeni olan William G. Morgan, ABD’de Springfield’de yapılan spor konferansında “mintonette” adını verdiği yeni bir oyunu sundu. Basketbol kadar yorucu olmadığı için sevilen oyun, voleybol ismiyle dünyaya yayıldı.

02 ŞUBAT 1938 Bursa Merinos Fabrikası Atatürk tarafından hizmete açıldı. Cumhuriyet döneminin sembol işletmelerinden biri olan ve 2004’te belediyeye devredilen fabrikadan kalan her şey 2006 sebebi bilinmeyen bir yangında kül oldu.

10 ŞUBAT 1763 İngiltere, Fransa ve İspanya arasında Yedi Yıl Savaşları’na noktayı koyan Paris Antlaşması imzalandı. Kıtalararası çatışma, savaş öncesi sınırlarda kayda değer bir değişiklik yaratmadı ama Britanya’nın sömürgecilikte üstünlüğünü pekiştirdi.

03 ŞUBAT 1969 Filistin direnişinin liderlerinden Yaser Arafat Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yürütme kurulu başkanlığına seçildi. Arafat bu gelişmenin hemen ardından İsrail’le yapılan bütün barış girişimlerini reddettiğini açıkladı.

11 ŞUBAT 1888 Sirkeci Garı’nın yapımına başlandı. Rumeli Demiryolları Şirketi 1878’de Avusturya’nın işletmesine verilmişti. Yapıda kullanılan taşların bir kısmı Marsilya’dan, kulelerdeki saatler Paris’ten getirtildi. Garın ilk adı “Müşir Ahmet Paşa İstasyonu”ydu. Bina 3 Kasım 1890’da hizmete girdi.

04 ŞUBAT 1960 2,25 metreyi aşan boyuyla ün yapan Bilecikli Uzun Ömer, 38 yaşında Üsküdar’da öldü. Ömer Özkan, 20’li yaşlarında Karaköy’de piyango bileti satarak geçinmeye başlamış, halkın ilgisini kazanmıştı. Sait Faik, Uzun Ömer hikâyesinde onu anlatır.

12 ŞUBAT 1502 İspanya kralı II. Fernando ve eşi İsabella ülkede Müslümanlığı yasakladılar. “Morisko” adı verilen Endülüs Müslümanları ya ülkeyi terk edecek ya da din değiştirecekti. Müslümanlar İber yarımadasına 711 yılında yerleşmişti.

05 ŞUBAT 1932 İlk Türkçe hutbe Süleymaniye Camiinde okundu.

13 ŞUBAT 1878 II. Abdülhamid, Kanun-ı Esasi’nin kendisine tanıdığı hakla savaş koşullarını gerekçe göstererek Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil etti.

06 ŞUBAT 1958 Belgrad’da oynadıkları Kızılyıldız maçından dönen İngiliz futbol kulübü Manchester United kafilesini taşıyan uçak, yakıt almak için indiği Münih’te kaza yaptı. Kazada 8’i futbolcu olmak üzere kafileden toplam 23 kişi yaşamını yitirdi.

14 ŞUBAT 1483 Babür İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarı Babür Şah, Özbekistan Fergana’da doğdu. 12 yaşında tahta çıkacak olan asker ve devlet adamı, Kuzey Hindistan’ı egemenliği altına alacak ve Babürnâme olarak bilinen bir hatırat yazacaktı. 15 ŞUBAT 399 MÖ Yunan filozof Sokrates ölüm cezasına çarptırıldı. Suçu Atina’nın genç zihinlerini zehirlemekti. Cezası baldıran zehri içirilerek infaz edildi.

07 ŞUBAT 1973 TBMM’de kabul edilen bir yasa ile “Maraş” iline “kahramanlık” unvanı verildi; ilin adı “Kahramanmaraş” oldu.. 08 ŞUBAT 1640 IV. Murat öldü, Sultan İbrahim tahta çıktı. Kardeşleri boğdurtulmuş ve ölüm korkusuyla büyümüş olan Sultan İbrahim’in psikolojik sorunları vardı.

2


16 ŞUBAT 1916 Osmanlı ordusunun Sarıkamış’ta uğradığı yıkımın ardından stratejik noktaları ele geçirerek ilerleyen Rus I. Kafkas Kolordusu’na ait 39. Avcı Tümeni’nin ilk alayı sabah 7 sularında Kars Kapısı’ndan girdiği Erzurum’u işgal etti.

24 ŞUBAT 1793 III. Selim “Nizam-ı Cedid”i başlattı. Ziştovi ve Yaş antlaşmaları ardından başlayan reformlar orduda modernleşme başta olmak üzere ilim, ticaret ve sanat alanlarında da batıya ayak uydurmayı hedefliyordu.

17 ŞUBAT 1935 İstanbul’da kartopu oynamak yasaklandı. Vakit Gazetesi’ne göre “atılan kartoplarından müteessir olanlar pek çok”tu. Kartopu atanlar hakkında polis zabıt tutacak, suçu işleyen çocukların aileleri bulunup para cezası kesilecekti.

25 ŞUBAT 1836 Bir kere doldurulduğunda birçok kez ateş edebilen altıpatlar tabancanın mucidi Samuel Colt ürettiği tabancanın patentini aldı. 1847’de Connecticut’ta Colt şirketini ve fabrikasını kuran Samuel Colt’un buluşu silah kullanımını yaygınlaştırdı.

18 ŞUBAT 1856 Islahat Fermanı ilan edildi. Ferman’a göre her dinden vatandaşa eşit haklar sağlanacaktı.

26 ŞUBAT 1618 Padişah I.Mustafa, üç aylık saltanatın ardından tahttan indirildi ve dört yıl çok kötü koşullarda kalacağı hapse atıldı. Akli dengesi yerinde olmayan ve 1622’de yeniden tahta çıkan I.Mustafa, annesinin adı bilinmeyen tek padişahıdır.

19 ŞUBAT 1551 1444-1446 arasında padişah olan, ancak tahttan çekilen babası II.Murat dönünce Manisa’ya gönderilen II. Mehmet, babasının ölümü üzerine ikinci kez padişah oldu. Bu tarih, Osmanlı Devleti’nin yükselişinin başlangıcı sayılır.

27 ŞUBAT 1940 Martin Kamen ve Sam Ruben Karbon-14’ü keşfettiler. Bu keşif “radyokarbon yaş tarihleme metodu”nun yolunu açtı. Organik maddelerdeki radyokarbon yoğunluğu ile yaş tayini arkeoloji ve jeolojide sıkça kullanılıyor.

20 ŞUBAT 1970 Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan ilk köprü Boğaz Köprüsü’nün (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) temelleri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Süleyman Demirel’in de katıldığı törenle atıldı.

28 ŞUBAT 1942 Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı ve Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa’nın eşi Zeynep Kâmil Hanım’ın adını taşıyan Vezneciler’deki konak yandı. Konağın yerinde bugün İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi bulunuyor.

21 ŞUBAT 1958 Gerald Herbert Holtom, uluslararası düzeyde üne kavuşacak barış sembolünü tasarladı. Nükleer savaş karşıtı örgüt için çalışan Holtom, bayraklarla ifade edilen semafor alfabesindeki N (Nükleer) ve D (disarmament yani silahsızlanma) harflerini birleştirmişti.

29 ŞUBAT 1980 Sadece 29 Şubat günlerinde yayımlanan La Bougie du Sapeur gazetesi ilk sayısını çıkarttı. Gazete 2016 yılında 10. Sayısını yayınladı. Gazetenin Pazar günü versiyonu ilk olarak 2004 yılında yayınlandı. Gazetenin bir sonraki Pazar sayısı 2032 yılında çıkacak.

22 ŞUBAT 1819 İspanya, Florida’yı Amerika Birleşik Devletleri’ne 5 milyon dolarak sattı. 23 ŞUBAT 1893 Alman makine mühendisi Rudolf Dizel, dizel motorun patentini aldı.

3


KADİM ŞEHİRLER

KUDÜS Roma savaşına dönüştü. Savaş dört yıl sonra Roma zaferiyle ve Süleyman Mabedi'nin bir kez daha yıkılmasıyla sonuçlandı. Romalılar ve daha sonra gelen Bizanslılar şehri yaklaşık 600 yıl idare etti.

Talha ABANOZ*

E

ski Ahit’e göre, Yahuda ve İsrail’in kralı Davud, Kudüs’ü Jebusitlerden M.Ö. 1000 yıllarında aldı. Yönetim merkezini Kudüs’e taşıdı, burayı başkent ve inanç merkezi yaptı.

Suriye topraklarını fetheden Müslüman orduları Filistin'e de ulaştı. İslam Halifesi Hz. Ömer'in emriyle Kudüs 637'de fethedildi.

İncil'de yazıldığına göre Davut'un oğlu Süleyman, İbranice "tanrı" anlamına gelen "Yahve" adına ilk tapınağı yaptırdı. Böylece Kudüs Yahudiliğin merkezi haline geldi.

1070 yılında Papa İkinci Urban'ın emriyle Kudüs'ü Müslümanlardan almak için Haçlı seferleri başlatıldı. 200 yılda

Babil Kralı İkinci Nebukadnezar, M.Ö 597 ve 586'da şehri iki kez fethetti. Yahuda kralı ve toplumun üst tabakasını esir alarak Babil'de gönderdi ve Süleyman Mabedi'ni yıktırdı. Daha sonra Persler şehri ele geçirince sürgündekilerin dönmesine ve mabedin yeninden yapılmasına izin verildi.

Kudüs için beş sefer gerçekleştirildi. Hıristiyanlar ele geçirdikleri şehri fazla tutamadılar ve 1244 yılında Kudüs bir kez daha Müslümanların kontrolüne geçti. Mısır ve Arabistan'ın Osmanlılar tarafından alınmasının ardından Kudüs 1535'de Osmanlıların hakimiyet altına girdi. Osmanlı yönetiminde kent gelişti. İngilizlerin 1917'de Osmanlı Devleti'ni yenilgiye uğratmasının ardından Kudüs İngilizlerin yönetimine geçti.

M.S 63'e kadar Kudüs Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetinde kaldı. Kentteki direniş hareketi M.S 66'da ilk Yahudi-

4


KADİM ŞEHİRLER

Kudüs, Birinci Dünya Savaşının ardından Milletler Cemiyeti tarafından İngiliz mandasına verildi. İkinci Dünya Savaşı ile Birleşik Krallık Filistin Mandası'nın yıkılmasınınım ardından BM, holokosttan kurtulanlara bir yurt oluşturulması için ülkenin bölünmesine karar verdi. Bunun üzerine bazı Arap ülkeleri İsrail'e savaş açarak Kudüs'ün bir kısmını işgal etti.

Kudüs, üç semavi din için kutsal kabul ediliyor. Peki Kudüs neden Müslümanlar için önemlidir? Müslümanlar açısından kutsal topraklar listesinde 3. sırada bulunan Kudüs; M.S. 610 yılında ilk kıble olma unvanına sahip olduğu için İslam dininde kutsal olarak kabul edilir. Tüm camiler arasında en kutsalı olan ilk 3 camiden biri olarak, İslam dininde bahsedilen Mescid-i Aksa; Kudüs sınırları içerisindedir.

Kudüs 1948'den 1967 yılına kadar Ürdün ile İsrail arasında bölünmüş bir kentti. İsrail 1967'de Mısır, Ürdün ve Suriye ile Altı Gün savaşına girdi ve Kudüs 1980 yılında İsrail Parlamentosu Knesset tarafından "İsrail'in ebedi başkenti" ilan edildi.

Kudüs’ün kutsal kabul edilmesinin bir diğer nedeni ise Hz. Muhammed (SAV)’in 620 yılında Miraç’a bu şehirden çıkmış olmasıdır.

KUDÜS’ÜN DİNLERLE İLİŞKİSİ: Kudüs 3 büyük semavi dinin başkenti konumunda. Hem Müslümanlar, hem Hristiyanlar hem de Museviler için önemli olan Kudüs paylaşılamayan bir kent. Ortadoğu'da bulunan, Dünya'nın en eski şehirlerinden biri sayılan Kudüs şu anda Filistin ve İsrail arasında 'bölünmüş' bir kent. Hem İsrail hem de Filistin Kudüs'ü kendi başkenti olarak gösteriyor. Ancak uluslararası toplum Kudüs'ü başkent olarak tanımıyor.

Kudüs’ün bu denli önemli olması; Kudüs sınırlarında çok sayıda önemli dini eser ve yapının yer almasından da kaynaklanır. Mescid-i Aksa, Kubbet-üs Sahra gibi dinimizce kutsal olan yapılar; eski Kudüs şehri sınırları içerisindedir. Yukarıda belirttiğim üç nedenden ötürü Kudüs Müslümanlar için önemlidir.

5


KADİM ŞEHİRLER

1099 yılında gerçekleşen Haçlı Seferleri sırasında Kudüs kenti ele geçirildi ve Mescid-i Aksa kiliseye çevrildi. Eyyubi Hanedanı'nın kurucusu Selahaddin Eyyubi, 1187 yılında Kudüs'ü geri aldı ve Mescid-i Aksa'yı tekrar camiye çevirdi.

MESCID-İ AKSA: Mescid-i Aksa Kudüs kentinin Eski Şehir kısmında yer alır ve İslamiyet dinindeki en önemli üçünvü kutsal mekan sayılır. Mescid-i Aksa, Kubbet-üs-Sahra yanında bulunur. 17 kapı ve 4 minareden oluşur.

Geçen yıllar boyunca Mescid-i Aksa, Eyyübiler, Memlükler, Osmanlı İmparatorluğu ve Ürdün devleti tarafından sürekli olarak restore edildi.

Mescid-i Aksa ilk olarak Hz. Muhammed'in sahabelerinden birisi olan Ömer bin Hattab tarafından inşa edilmiş küçük bir din eviydi. Daha sonra Emeviler'in beşinci halifesi Abdülmelik tarafından tekrar inşa edildi ve genişletildi. Abdülmelik'in oğlu Birinci Velid tarafından 705 yılında Mescid-i Aksa'nın yapımı tamamlandı. Mescid-i Aksa, 746 yılında meydana gelen bir deprem sonrası yıkıldı. İkinci Abbasi halifesi Mansur 754 yılında tekrar Mescid-i Aksa'yı inşa etti. Oğlu Mehdi ise 780 yılında Mescid-i Aksa'yı tekrar inşa etti. 1033 yılında meydana gelen depremle beraber Mescid-i Aksa ağır hasar aldı. 1035 yılında ise Fatimi Devleti'nin ikinci halifesi Zahir Mescid-i Aksa'yı onararak tekrar inşa etti ve bugünkü halini kazandırdı.

Mescid-i Aksa, Hz. Muhammed tarafından Kıble olarak duyurulmuştur ve Hicret sonrası geçen 17 aya kadar bu şekilde kalmıştır. Daha sonra Allah, Hz. Muhammed'e Kıble yönünü Kâbe olarak vahiy etmiş ve Kâbe, Kıble yönü haline gelmiştir. Görseller: https://www.mailce.com/wpcontent/uploads/2013/10/s%C3%BCleyman-2.jpg (29.01.2018) http://cdn.yeniakit.com.tr/images/detail/1512581293c93d66.jpg (29.01.2018) https://i1.wp.com/sahipkiran.org/wpcontent/uploads/2017/07/mescidi-aksa-ve-kubbetussahra.jpeg?resize=400%2C276 (29.01.2018) Talha ABANOZ* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 9/E Sınıfı

Her bir inşa ve tadilat sırasında o dönem başta olan halifeler Mescid-i Aksa'ya eklemeler ve yenilikler yaptı.

6


ENDERUN DİYOR Kİ!... BİSMİLLAHİRAHMANHİRRAHİM srail Devletinin Kudüs’e, Mescid-i

bedavaya alabilirler. Ancak cesedimiz pay-

Aksaya,

kardeşlerimize

laşılabilir canlıyken parça koparılmasını

yaptığı hadsizlikleri, haksızlıkları ve

kabul etmeyeceğim. " diyerek reddetmiştir.

zulümleri lanetliyoruz. Peygamber efendi-

Ve Filistin 1.Dünya savaşından sonra 9

mizin (s.a.v) “müminler bir binanın tuğla-

Aralık 1917 yılında İngiliz işgaline uğradı.

ları ve bir vücudun azaları gibidir” hadi-

Bu yıllarda Yahudiler buraya göç etmeye

sinden yola çıkarak diyoruz ki BİZ KU-

başladı. 2. Dünya savaşından sonra Yahu-

DÜS’ÜZ KUDÜS BİZİZ. Geçtiğimiz ay-

diler bu bölgeye toplu göç ettiler, 14 Mayıs

larda Amerikan başkanının müslümanların

1948 de İsrail devletini kurduklarını ilan

kırmızıçizgisini aşan ve buram buram ce-

ettiler. Bundan sonrası ise İslam âleminin

halet kokan açıklaması Türkiye ile birlikte

uykuya geçtiği dönemdir, 1969'da İsrail

birçok ülkeyi sinirlendirdi. Kudüs hakkın-

askerleri Mescid-i Aksa'da büyük bir yan-

da yapılan bu açıklama ne sadece bir insanı

gına sebep olmuştur dönemin İsrail Başba-

ne de sadece bir ülkeyi ilgilendirmektedir

kanı Golda Meir şunları söylemiştir: "O

Kudüs tarih boyunca birçok din ve devlet

gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım.

için önem arz etmiştir. Yahudiler asırlardır

Zannediyordum ki Müslümanlar dört bir

Kudüs’ü geri almak için birçok yol dene-

taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah

mişlerdir. Bu denemelerden birisini de

oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman id-

İsrail devletini kurmak isteyen Thedore

rak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz,

HERZ yapmıştır. Thedore HERZ, 2. Ab-

zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir". Ey

dulhamidden Osmanlının tüm borçlarını

Osmanlının torunları, Ey Hz. Muham-

kapatmak karşılığında Kudüs’ü istemiş,

med’in (s.a.v) ümmeti uyanın ve her yerde

2.Abdulhamid bu teklifi "Bir adımlık top-

hakkınızı arayın tıpkı Milli şairimiz Meh-

rak bile satamam, zira bu topraklar bana

met Akif Ersoy un dediği gibi:

değil, milletime aittir. Milletim bu impara-

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

İ

Müslüman

torluğu savaşarak ve kanıyla sulayarak

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

kazandı. Bizden ancak kanla koparılabilir…

Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.

Yahudiler milyarlarını saklasınlar.

İmparatorluk

bölüşüldüğünde

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Filistin’i

7


SAVAŞLAR

NİĞBOLU ZAFERİ (25 EYLÜL 1396) Emirhan KUŞAKSIZ*

O

smanlı Devleti'nin Avrupa'daki fetihleri, bütün Hristiyan alemini telaşlandırmıştı. Türkleri Avrupa'dan atmak için çok büyük bir haçlı ordusu kuruldu. Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Polonya, Bohemya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsviçre, Belçika ve Rodos şövalyelerinden oluşan 120 bin kişilik büyük bir Haçlı ordusu toplandı. Yıldırım Bayezid Han, İstanbul'u kuşatmışken harekete geçen Haçlılar, Osmanlı topraklarına girdi. Girdikleri şehirlerde yaşayan Türkleri kılıçtan geçiren ordu, en sonunda ise Niğbolu önlerine gelmişti. Osmanlı kumandanlarından Doğan Bey ve komutasında ki bir avuç yeniçeri 16 gün boyunca kaleyi müdafaa ettiler. Haçlılar ise 16.güne kadar, Sultan Bayezid Han ve Osmanlı Ordusu'nun görülmemesi sebebiyle ümitliydi. Haçlı kuvvetlerinin Osmanlı topraklarına girdiğini haber alan Yıldırım Bayezid Han, İstanbul kuşatmasını yarıda bırakarak kuvvetlerini Edirne'de toparladı. Edirne'de toplanan ordu süratle yola koyuldu. Birkaç gün sonra Osmanlı Ordusu Niğbolu Kalesi önlerine varmıştı. Ordu yerleşmiş ve savaş tertibi almıştı. 25 Eylül günü, Fransız zırhlı süvarilerinin Osmanlı merkezinde ki Azap kuvvetlerine hücumuyla savaş başladı. Bir müddet sonra merkezde ki Osmanlı Kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Bu durumu gören Haçlı kuvvetleri, cesaretlendi ve düzensiz bir şekilde hücuma geçti. Ancak bu geri çekilme Hilal Taktiğinin ilk adımıydı. İkinci adımda ise Osmanlı atlı birlikleri sağ ve sol kısımlardan saldırarak Haçlı birliklerini kısaca aldı. Haçlı Ordu-

su'nun büyük kısmı bu kıskacın içerisinde imha edildi. Kalanların ise bir çoğu kaçış yoluna koyulmuş; ancak Tuna Nehri'nin azgın sularında boğularak can vermişti. Savaş Osmanlı Devleti'nin ezici üstünlüğü ile sonuçlandı. Haçlıların Niğbolu Kalesi'ne gelene kadar geçtikleri yerde ki Türk halkı kılıçtan geçirilmesi sebebiyle esirlerin çoğu idam edildi. Böylece Niğbolu Muharebesi tarihimize "NİĞBOLU ZAFERİ" olarak yazıldı.

YILDIRIM BAYEZİD

8


SAVAŞLAR

PREVEZE DENİZ SAVAŞI (28 EYLÜL 1538)

B

Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının üzerlerine doğru geldiğini haber alınca kuşatmayı kaldırarak Kuzeye doğru çekildi. 27 Eylül sabahı iki ordu Preveze önlerinde yerlerini aldı. Savaş haçlı gemilerinin top atışlarıyla başladı.

arbaros Hayrettin Paşa’nın 1533 yılında Kanuni Sulta Süleyman tarafından “Kaptan-ı Derya” mevkiine getirilmesinden sonra Osmanlının Akdeniz’deki üstünlüğü artmaya başlamıştı. Barbaros Hayrettin Paşa’nın Tunus’u ve Venedik adalarını fethetmesi; Avrupalı devletler arasında Papa aracılığıyla yeni bir ittifak kurulmasına sebep oldu.

Başlarda hava sisli ve rüzgâr haçlı donanmasının arkasındaydı. Bu sebeple Osmanlı donanması ufku göremiyordu ve ilerleyemiyordu. Bu sebeple Osmanlı donanması ufku göremiyor ve ilerleyemiyordu. Haçlı donanması ise rüzgârın desteğiyle hızlı hareket ediyordu. Ancak rüzgâr yön değiştirdi. Osmanlı donanması rüzgârın desteğiyle Haçlı donanmasına ağır kayıplar verdiriyordu. Haçlı donanması ise sis sebebiyle Osmanlı donanmasını top atışına tutamıyordu. Barbaros Hayrettin Paşa 40 gemi ile Haçlı donanmasına orta cepheden saldırarak ikiye böldü ve Haçlı donanmasının düzeni bozuldu. Bunun sonucunda Andre Doria geri çekilme emri verdi. Savaş Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlandı. Haçlı donanmasında onlarca gemi batmış, binlerce asker ölmüştü. Bunun yanında 29 gemi Osmanlı eline geçmiş, 3.000 Haçlı askeri esir düşmüştü. Osmanlı tarafında ise hiçbir gemi batmamış, az sayıda levent şehit olmuştu. Preveze Deniz Zaferi’nden sonra Akdeniz Türk gölü haline geldi.

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA

Bu ittifakın amacı Akdeniz’deki Osmanlı üstünlüğünü bitirip Akdeniz’e tekrar hâkim olmaktı. Bu sebeple irili ufaklı 600 parçadan oluşan Haçlı donanması kuruldu. Bu donanmanın başına Cenevizli ünlü amiral Andre Doria getirildi. Bu sırada Osmanlı tarafında ise Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki 140 parçadan oluşan donanmaya Salih Reis komutasındaki gemiler de katılınca, Osmanlı donanması 200’e yakın gemiyle Haçlı donanmasını beklemeye başladı. İlk hamleyi, Andre Doria komutasındaki haçlı donanması Preveze Kalesi’ni kuşatarak yaptı. Ancak Hayrettin

Görseller: http://www.ybu.edu.tr/contents/images/seminer_sempozy um/2015/yildirim%20beyazit.jpg (02.02.2018) http://www.nkfu.com/wpcontent/uploads/2015/10/barbaros-hayrettin-pasa.jpg (02.02.2018)

Emirhan KUŞAKSIZ* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 10/E Sınıfı

9


DEVŞİRME SİSTEMİ Sercan ÖZCAN* smanlı Devleti’nin ilk dönemlerde fetihleri için sadece yaya ve müsellemler yetmekteydi. Fakat sınırların genişlemesiyle birlikte bu askeri birlikler yetersiz kalmaya başladı. Asker ihtiyacını karşılama amacıyla uygulanan ilk sistem Pençik Sistemi’ydi. I. Murad döneminde kurulan Yeniçeri Ocağı’na asker temini için Pençik Kanunu gereğince gayrimüslim gençlerden insan alınmaya başlandı. Bu sistemin oluşmasında Çandarlı Kara Halil Paşa’nın etkisi büyüktür. Neşri kitabında bunu şu şekilde ifade etmiştir. “Bunları Türk’e virelim. Hem Müslüman olsunlar hem Türkçe öğrensinler. Sonra getürelim Yiniçeri olsunlar.” Oruç Bey de kendi tarihinde Kara Rüstem adındaki bir kişinin Müslüman ganimet hukukunun tutsaklara da uygulanması gerektiğini söylemiştir. Böylece esirlerin ve ganimetlerin beşte biri devlete verilecekti. Bununla birlikte Hristiyan

O

halktan da oğlanların devşirilmesi söylemiştir. Çandarlı ise bu devşirilen tutsaklardan yeni bir ordunun kurulmasını teklif etti. Ancak Pençik Sistemi’nin bir takım sakıncaları ortaya çıkınca Devşirme Sistemi’nin uygulanmasına karar verildi. Devşirme kanununa göre alınacak olan oğlanlar bazı şartları barındırmak zorundaydı. Bunlar: 1- Devşirilecek oğlanlar en küçüğü sekiz, en büyüğü on sekiz yaş arasındaki çocuklardır. 2- Aranılan özelliklere sahip olursa azamı yaş yirmiye kadar çıkabilir. 3- Bu yaşlar arasındaki çocukların yüz güzelliği ile vücut yapısı uygunluğuna ve tam sihhate sahip olmaları devşirmecilik için şarttır. 4- Devşirme zamanı diye bir şey olmayıp, Yeniçeri Ocağını besleyen Acemi Oğlanlar Ocağının ihtiyacına göre ve Yeniçeri Asker Ocağının en büyük kuman-

10


Köyden alınan çocuklar Eşkâl Defteri’ne kaydedilirdi. Bu defterin biri devşirme memurunda dururken diğeri devşirilen çocukları merkeze götürmekle yükümlü olan Sürücü denilen kişiye verilirdi. Sürücü götürdüğü çocukları bu defter ile birlikte teslim ederdi. Çocuklar 100-200 kişilik gruplar halinde Sürücülerin idaresinde merkeze götürülürdü. Yolda kaçmaların olmaması için ve Bosnalı sünnetli çocuklar ile diğerlerinin karışmaması için sıkı önlemler alınırdı. Fakat arada sırada yine kaçan kişiler olurdu. Bu kişiler ise zamanında II. Murad’dan imtiyazlar elde eden Ayranoz Manastırına giderlerdi. Bu bölge Osmanlılar tarafından imtiyazlı olduğu için Osmanlı yöneticileri tarafından kontrol edilemiyordu. Kaçıp buraya sığınan çocuklar tekrar Ortodoksluğa dönüp keşiş hayatı yaşıyorlardı. Merkeze getirilen çocuklar ise daha sonra yeniçeri ağası tarafından kontrol edilirdi. Ardından sünnet ettirilen çocuklara Müslüman adları verilirdi. Bunlar daha sonra Türk ailelerinin yanına yollanırdı. Orada belirli süre kaldıktan sonra ise tekrar Acemi Ocağı’na getirilirdi. Saray için ayrılacak olanları ise ya yeniçeri ağası tarafından arz edilir ya da saray ağası seçerdi. Bunlar ise önce Edirne, Galata veya İbrahim Paşa saraylarında eğitilirdi. Aralarından kabiliyetli olan kişiler ise saraya alınırdı. Diğerleri ise kapıkulu süvarilerine verilirdi.

danı olan Yeniçeri Ağasının bu ihtiyacı bildirmesi ile yapılır. 5- Devşirme ihtiyaca göre ve memleketin her tarafında veya tespit edilecek sınırlı bir bölgesinde yapılır. 6- Bir devşirme devresinde köylerden veya kasabalarda mahallelerden kırk evde bir evden bir erkek çocuk alınır. 7- Özellikleri kanuna uygun olarak devşirilecek oğlan en az iki kardeşten biri olacaktır. 8- Özellikleri kanuna uygun dahi olsa ailesinin tek erkek çocuğu, olan oğlan devşirme olarak alınamaz. 9- Özellikleri kanuna uygun dahi olsa, 18 yaşından küçük olduğu halde oğlan evli ise devşirme olarak alınamaz. 10- Devşirilen oğlanlar son bir elemeye daha tabi tutulurlar, oğlanlarının en seçkinleri Padişah hizmetine iç oğlanı olarak ayrılır, geri kalanlar Acemi Oğlanı olur Bunların yanında annesiz babasız çocuklar, yüzünde yara bere olanlar, kel, bodur, köse, doğuştan sünnetli ve şehirli çocuklar da devşirilmezdi. Kimileri bu devşirme sistemine bir şans olarak bakarken kimileri de küçük yaşlarda çocukların ailelerinden koparılmasının doğru olmadığı değerlendirmesini yapmışlardır. Albert Howe kitabında bu konuyu şu şekilde aktarmıştır. “Çocuklarını yitirmek istemeyen aileler onları çok erken yaşlarda evlendirirlerdi. Çünkü evliler devşirilemezdi. Hali vakti yerinde olanlar, görevli memurlara oğullarını almamaları için haraç öderdi. Memurlar bu yolla büyük servet edinirlerdi. Ama ailelerin çoğu oğullarının yoksulluktan kurtulacağını yeteneklerini geliştirerek birinci sınıf öğrenim göreceğini ve yükselebilecekleri bir göreve geleceğini bildikleri için oğullarının seçilmesine sevinirlerdi. Devşirme kanunu bazı bölgelere mükellefiyetler yüzünden uygulanamazdı. Uygulama daha çok Rumeli’de Üsküp, Köstendil, İşkodra Ohri, Manastır, Prizren, Prebol, Taşlıca, Ergirikasrı, Yanya, Bosna gibi yerlerden yapılmaktaydı.

Kaynaklar: -Ziya Dinç, “Devşirme Sistemi”,s.1, https://www.academia.edu/3861368/, (07.05.2017) -Neşri, Kitab-ı Cihan-nüma, TTK, Ankara, 1949, C.1, s.199. -Ülker Akkutay, Enderun Mektebi, Gazi Üniversitesi Yay., Ankara, 1984, ss.38-39. -Albert Howe Lybyer, Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Yönetimi, Sarmal Yay., İstanbul, 2000, s.60. -Tijina Krstiç, Osmanlı Dünyasında İhtida Anlatıları 15.17. Yüzyıllar, Kitap Yay., İstanbul, 2015, s.192. Görsel: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/12/Ja nissary_Recruitment_in_the_Balkans-Suleymanname.jpg (17.01.2018)

*Sercan ÖZCAN Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi Tarih Öğretmeni

11


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

TOPKAPI SARAYI Ahmet Can YILDIZ*, Yusuf Emir KART*

T

zesi olan Topkapı Sarayı Müzesi, günümüzde yaklaşık 300.000 metrekarelik bir alan kaplamaktadır. Kara tarafından Fatih’in yaptırdığı Sur-i Sultani, deniz tarafından ise Doğu Roma surları ile şehirden ayrılan Topkapı Sarayı, mimari yapıları, koleksiyonları ve yaklaşık 300.000 arşiv belgesi ile dünyanın en büyük saraymüzelerinden biridir.

opkapı Sarayı, bildiğimiz üzere Osmanlı’nın ihtişamının en büyük örneklerinden biridir. Bu yüzden dergimizde bize kalan bu değerli armağanımızdan da bahsetmek istedik… Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden sonra 1460 yıllarında yapımına başlanan ve 1478 yılında tamamlanan Saray; Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasındaki tarihi İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda bulunan Doğu Roma akropolü üzerindeki 700.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed’den itibaren otuz birinci padişah Sultan Abdülmecid’e kadar yaklaşık dört yüz yıl süreyle imparatorluğun idare, eğitim ve sanat merkezi olarak kullanılmış, aynı zamanda padişahın evi olmuştur. 19.yüzyılın ortalarında hanedanın Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile terkedilmiş olmasına rağmen önemini her zaman korumuştur.

Ayasofya tarafındaki saltanat kapısından girilen ve birbirinden geçilen dört avlu çevresindeki mimari yapılardan oluşan Saray’ın etrafı bahçeler ve meydanlarla çevrilidir. Sarayın ilk avlusu olan ve halkın başvuru için girebildiği birinci avluda (Alay Meydanı) Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi, Darphane, Fırın, Hastane, Odun Ambarı, Hasırcılar Ocağı gibi sarayın dış hizmet yapıları bulunurdu. Sarayın ikinci avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekanların yer aldığı Divan Meydanı (Adalet Meydanı)’dır. Tarih boyunca pek çok törene sahne olan bu avluda divan toplantılarının yapıldığı Divan-ı Hümayun (Kubbealtı) ve yanında

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, 3 Nisan 1924 yılında müze haline getirilen ve Cumhuriyet’in ilk mü-

12


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

Divan-ı Hümayun Hazinesi yer alır. Divan yapısının arkasında ise Sultanın Adaletini temsil eden Adalet Kulesi vardır. Kubbealtı'nın yanında Harem Dairesi girişi ile Zülüflü Baltacılar Koğuşu bulunur. Zülüflü Baltacılar Koğuşu ile aynı yönde bulunan Has Ahırlar ise aynı yönde, bir avlu etrafında yer alır. Adalet Meydanı’nın Marmara Denizi yönündeki revakların ar-

Babüssaade girişinden itibaren avlunun etrafına sıralanmıştır.

kasında ise saray mutfakları ile ek hizmet binaları bulunmaktadır. Adalet Meydan’ının kuzey yönünde cülus, arife, bayram ve cenaze törenlerinin yapıldığı, Sancak-ı Şerif’in Serdar-ı Ekrem olarak savaşa giden Sadrazam'a teslim edildiği yer olan Babüssaade yer alır.

Enderun Avlusu'ndan sonra, padişaha ait köşklerin ve asma bahçelerin bulunduğu IV. Avlu'ya geçilir. Has Oda'nın Mermer Sofa'ya açılan kapılarıyla da ulaşılan bu mekanda Osmanlı sanatının klasik köşk mimarisinin en seçkin örnekleri olan, Sünnet Odası, Bağdat ve Revan Köşkleri ile İftariye Kameriyesi yer alır. IV. Avlu'nun bir alt kotunda asma çiçek bahçesi, ahşap Kara Mustafa Paşa Köşkü, Hekim Başı Kulesi, en alt katta ise Sofa Camii, Sultan Abdülmecid döneminde inşa edilen ve Saray’ın son yapıları olan Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası vardır.

Avluya diagonal olarak yerleştirilmiş 15. yüzyıla ait Ağalar Camii ile, III. Ahmed döneminde havuzlu köşkün yıkılmasıyla yaptırılan III. Ahmed Kütüphanesi, Enderun eğitimine verilen önemi vurgular.

Üçüncü Avlu, Enderun (iç saray) padişaha ait mekanların yanında, Sultan II. Murad döneminde kurulan Saray Okuluna ait koğuş ve yapıları da barındırır. Padişahın devlet adamlarını ve bazı yabancı elçileri kabul ettiği Arz Odası, Fatih Köşkü / Enderun Hazinesi ve Has Oda padişaha ait mekanlar olarak önce çıkarken, Küçük Oda, Büyük Oda, Seferli, Kilerli, Hazineli, Has Oda isimleriyle anılan Enderun Saray okuluna ait koğuşlar,

Topkapı Sarayının etrafını kuşatan Hasbahçeler içindeki köşklerden Çinili Köşk, Sepetçiler Kasrı ve İncili Köşk’ün alt yapısı hariç günümüze ulaşmayan çok sayıda köşk ve kasır olduğu bilinmektedir.

13


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

• • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Topkapı Sarayı Bölüm Listesi; • • • • • • • • • • • • • • • • •

Bâb-ı Hümayun/Saltanat Kapısı I. Avlu/Alay Meydanı Alay Köşkü Bâb-üs Selam/Orta Kapı II. Avlu/Divan Meydanı Kubbealtı/Divan-ı Hümayun Dış Hazine Adalet Kulesi Mutfaklar Saray Arşivi Bâb-üs Sade III. Avlu/Enderun Avlusu Arz Odası Seferli Koğuşu Fatih Köşkü Hazine Koğuşu Kutsal Emanetler Dairesi

14

Silahtar Hazinesi Ağaçlar Camii Saray Kütüphanesi IV. Avlu/Sofa-ı Hümayun Sünnet Odası Revan Köşkü Bağdat Köşkü İftariye Kameriyesi (Mehtaplık) Sofa Köşkü Hekimbaşı Kulesi Sofa-ı Hümayun Alt Bahçeleri Sofa Camii Esvap Odası Topkapı Sarayı Haremi Kara Ağlar Taşlığı Cariyeler Taşlığı Valide Taşlığı Mabeyn Taşlığı Enderun Mektebi


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

genişleyen Harem’de günümüzde, yaklaşık 300 oda, 9 hamam, 2 cami, 1 hastane 1 çamaşırlık ve çok sayıda koğuş bulunur.

HAREM; Arapça “herkesin girmesine izin verilmeyen kutsal yer” anlamına gelen harem, Müslüman ülkelerde mahrem aile yaşantısını tanımlar. “Harem” kelimesi iki farklı anlamda kullanılırdı. Birincisi “padişahın haremini” yani ailesini, ikincisi ailenin içinde yaşadığı mekânı ifade ederdi. Osmanlı yönetim anlayışına uygun olarak devşirme kapıkulu kadrosunun bir kanadını oluşturan saray hareminin amacı, hanedanı oluşturmasının yanısıra, disiplinli bir eğitimden sonra cariyeleri, Enderun mektebinde yetiştirilen ağalarla evlendirerek bir devlet aristokrasisi yaratmaktı.

Harem kurumlaşmasında tüm hizmet gruplarının yaşadığı mekânlar bir avlu çevresinde toplanmıştır. Podima taşlı zemin, padişah dairesinin girişi olan Ocaklı Sofa’da sonuçlanarak sultanın güzergâhı vurgulanmıştır. Harem Dairesi İnşaat Dönemleri 15. yüzyıl sonu-16. yüzyıl ortaları İstanbul’un fethinden (1453) sonra Bayezid’deki Eski Saray Harem olarak kullanılmıştır. Ancak Altın Yol kenarındaki sultanın talebiyle geçici olarak Eski Saray’dan getirdiği kadınların kaldığı Kadınlar Sarayı (Saray-ı Duhteran) denilen dairenin Harem’in ilk inşa dönemine ait olduğu sanılır. Bu daire bugün Haseki dairesi denilen yerdir, ancak değişikliğe uğramıştır. Bu dönemde kadınlar haremde yaşamadığı için geniş bir cariye ve hadımağa kadrosuna ihtiyaç duyulmamıştır. İlk dönemin diğer bir yapı grubu Harem’in Has

Topkapı Sarayı Harem Dairesi, padişah, valide sultan, padişah kadınları, çocukları, kız ve erkek kardeşleri ile hizmetli cariyelerin ve Harem’in koruyucusu Kara Ağaların yaşam alanıydı. Hanedanın özel ve yasaklanmış yeri olan bu yapılar topluluğu, 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerinin üslubunda örnekler içeren ve mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir komplekstir. Her padişah döneminde yapılan eklemelerle

15


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

Topografik şartlardan ötürü payeli strüktür üzerinde yükseldiğinden dönemin klasik mimari anlayışına uygun zengin cephe yapıları ortaya çıkar. Bu zengin cephe yapıları, Harem hiyerarşisini de temsil eder. Dönemin baş mimarları Mimar Sinan ve Davud Ağa’dır. Cariye koğuşları, Valide Sultan Dairesi, Çifte Hamamlar, Hünkâr Sofası, III. Murad Has Odası ve Şehzadegân Dairesi bu dönemde yapılmıştır.

Oda çıkışındaki I. Selim kulesi denen kuleköşktür. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi (15201566) Haseki Hürrem Sultan’ın Topkapı Sarayı’na yerleşmesi ile Harem’deki yapılaşmanın bu dönemde başladığı tespit edilmiştir. Bu dönemde kara ağalar ve cariyeler için yan yana fakat birbiriyle ilişkisiz koğuşlar yapılmıştır. Bugünkü III. Murad Has Odası yerinde olduğu bilinen Has Oda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Baş haseki dairesi Hürrem Sultan adıyla anılmıştır.

17.-18. yüzyıllar I. Ahmed Has Odası, III. Ahmed Has Odası, III. Osman Köşkü, III. Selim Dairesi ve Valide Sultan Dairesi'nin üstüne yapılan Mihrişah Sultan Dairesi, Çifte Kasırlar, Mabeyn ve Gözdeler Dairesi 1665 yangınından sonra inşa edilmiş, dönemin modası barok ve rokoko dekorasyon yapılara uygulanmıştır. Bu dönemde yapılaşmanın çoğalmasının sebebi, hanedanın saltanat usulünde yapılan değişikliktir.

III. Murad Dönemi (1574-1595) Haremin kurumlaşması bu dönemde tamamlanmıştır. 10 yıl süren inşaat döneminde daha önce manzaraya açık taşlıklar çevresinde gelişen yapılaşma, kapalı avlular şekline dönüşür.

16


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

ların eğitim süresi boyunca geçmeleri gereken on iki terfi sınavı vardı, ancak bu sınavlardaki başarılarının yanında; öğrencilerin ilgileri, yetenekleri ve bireysel farklılıkları da önemli bir rol oynardı. Çok üstün başarı göstermediği müddetçe bir öğrenci, asla Enderun’u tamamlayamaz, ara kademelerde “çıkma” olarak ayrıldığı odanın derecesine göre bir birliğe tayin olunurdu. Şöyle ki: Enderun Mektebi’nde öğrenciyi sık sık imtihan etmek suretiyle öğrenci eleme usulü, elenenlerin sokağa bırakılmayıp yan hizmetlerde değerlendirilmesi, yeteneklilerin tespiti, eğitimde teori-pratik bütünlüğü ve adab-ı muaşeret (görgü, edep) kurallarının öğretilmesi önemli bir yer tutmaktaydı. Bilgiyi ahlâkla beraber verme, teoriyi pratikle/uygulamalı olarak öğretme, Enderun Mektebi’nin ana gayelerinden biri olmuştur.

ENDERUN; Enderun Kısaca Osmanlı Devletinin kudretini muhafaza etmek için nitelikli insan yetiştirme amacıyla kurulmuş bir Osmanlı eğitim müessesesidir. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti teşkilatı örnek alınarak kurulan Enderun Eğitim sistemine alınan kişiler öncelikle devşirme yöntemiyle acemi ocağına alınırlar daha sonra Türk ailelerinin yanına verilerek gelenek, görenek ve dil öğrenmeleri sağlanılırdı ve sonra hazırlık okullarına gönderilirlerdi. Başarılı olanlar Enderun Mektebi’ne alınırdı. İslam din esasları ve Türk Kültürü ile harmanlanmış sıkı bir eğitimden geçirilen öğrencilerin devlet için üst düzey bürokrat, asker ve sanatkâr olarak çıktığı bir okul olarak yüzyıllarca hizmet vermiştir. 15. yüzyılın ilk yarısından 17. yüzyıl sonlarına kadar devam eden devşirme usulü 18. yüzyıldan sonra yerini Türk gençliğine bırakmıştır.

Enderun Mektebi’nde verilen eğitimin temel özelliği İslâm ve Osmanlı kimliğinin ve kültürünün öğretilip benimsetilmesiydi. Zira Osmanlı Devleti, bir İslam Devlet’iydi, Devletin sahibi ise Osmanlı Hanedan’ıydı. Bu durum, gayet tabiiydi. Osmanlı dünya görüşünü kuranlar, yani

Enderun’da eğitim, aşamalı bir yapıya sahipti. Enderun Mektebi’nde okuyan-

17


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

Osmanlı düşünürleri ve bilim adamları, devletin dini ve etnik açıdan farklı toplulukları barındırdığının şuuruyla, devlet idaresini ırk temeli üzerine bina etmemeyi tercih ettiler; çeşitli din ve milletlerden devşirilen, padişaha ve devlete sadık bir yönetici sınıfı oluşturdular. Farklı coğrafya ve kültürlerden gelen bu gençler TürkMüslüman kültürüyle yoğruldular; İslâmOsmanlı devlet ve dünya görüşünü edindiler ve bu düşüncenin muhafızlığını ve bayraktarlığını yaptılar. Asli gayelerinin bozulmadan korunduğu klasik dönemde Enderun halkı ve Enderun’dan yetişenler bu anlayışı yenileyerek ve canlı tutarak sürdürebildiler. Bu sayede devlet, bütün kurumlarıyla görevlerini, lâyıkıyla yerine getirebildi, böylece cihan devleti olmayı başarabildi.

lurdu. 3- Saray protokolü, sarayın döşemesi ile ilgili diğer işler; “mefruşat” uygulamalı olarak en iyi şekilde öğretilirdi. 4- Güzel sanatlarla ilgili eğitim öğretim verilerek estetik bilgisinin gelişmesi amaçlanır; böylece bireyin güzel duygulara, güzel düşüncelere sahip olması sağlanırdı. ( Bu konu Osmanlı’da Sanat başlığı altında ilerleyen derslerimizde işlenecektir) 5- Meslekî eğitim verilerek, bir meslekte uzmanlaşmaları sağlanırdı. Enderun Eğitim Sisteminde Verilen Ders Tipleri: 1-İslâmî İlimler: Kur’ân-ı Kerim, İlmihal, Tefsir, Hadîs, Kelam, Tecvit, Akaid, Arapça ve Farsça, Peygamberler Tarihi, Ferâiz (Miras İlmi). 2-Müsbet İlimler: Tıp, Heyet (Astronomi), Hendese (Geometri), Cebir (Matematik), Tarih, Coğrafya, Mantık, Hukuk, Hikmet, Türk Dili ve Edebiyatı, Sarf, Na-

Enderun’da eğitim öğretim şu beş konu üzerinde toplandı: 1- Öğrencinin İslâmî ilimlerde en iyi şekilde yetişmesi sağlanırdı. 2- Dönemin, bütün pozitif ilimleri okutu-

18


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

dikleri elbiseden dolayı; büyük ve küçük odadakilere dolamalı, diğer odadakilere kaftanlı denirdi. Enderun Eğitim Sistemindeki Odalar: 1- Küçük ve Büyük Oda (Hane-i Kebir ve Hane-i Sağır): Enderun’un ilk iki kademesiydi; meslek okullarıydı. Enderun’un hazırlık sınıfı konumunda olan bu odalarda, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri öğretildikten sonra, güreş, atlama, koşu, ok atma, cirit talimleri yapılırdı. Burada ki talebelere “dolamalı” denilirdi. 2Doğancı Koğuşu (Hane-i Bâzyân): Enderun’un üçüncü basamağıydı. Buradaki talebeler ”Kaftanlılar” olarak da anılırdı. Hünkârın av doğanlarının bakımı ve yetiştirilmesi, saray kuşlarının bakım ve üretimi, av ve avcılık hizmetlerini yerine getirirlerdi. Yaklaşık kırk öğrenciden oluşurlardı. Ağalarına “doğancı başı” denirdi. 3- Seferli Odası (Hane-i Seferli): IV. Murad zamanında kuruldu. Bu odanın öğrencileri eğitim ve öğretimin yanında pratik yaparlar, padişahın gittiği yerlere giderler, Enderun halkının çamaşırlarının yıkanması ve tertibiyle ilgilenirlerdi. Daha sonraları, deri işleri, dokuma, tezhip (yazıyı süsleme sanatı), musiki, oyma ve kakma işleri yaparak meslek öğrenirlerdi. Meşkhane denilen klasik musiki öğretimi de burada yapılırdı. Tamburî Osman, Enderuni Ali Bey gibi bestekârlar ve musikişinaslar buradan yetişmişlerdir. Ağalarına “saray kethüdası” denirdi. 4- Kiler Koğuşu (Hane-i Kiler): II. Murad zamanında kuruldu. Enderun ve saray halkının her türlü yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını hazırlayıp korurlardı. Sofra hizmetleri, çeşitli şerbetlerin, macunların, ilaç ve merhemlerin yapımı ve korunmasını sağlarlardı. Ağalarına “kilerci başı” denirdi. 5- Hazine Koğuşu: Fatih Sultan Mehmed zamanında kuruldu. Buradaki öğrenciler hazinenin açılıp kapanması ve korunmasını sağlarlar; hazineye paranın giriş ve çıkışını deftere kaydederlerdi. Amirlerine “hazinedar başı” denirdi.

hiv, Bed-i Beyan (Güzel Konuşma), Belâgat, Riyaziye (Matematiğin bir dalı), Şiir ve İnşa, Mendi (Söz ve Lügat), Hitabet, Manîa (Sözdizimi, Sentaks), Durub-i Mesel (Atasözleri). 3-Güzel Sanatlar: Musikî, Tezhip, Hüsn-ü Hat, Cilt Sanatı, Mimari, Minyatür. Oymacılık, Kakmacılık.

4-Beden Eğitimi ve Spor: Binicilik, Kılıç çekme, Gürz, Koşu, Avcılık, Ok atma, Atlama, Mızrak, Çelik-Çomak, Güreş, Meç, Ağırlık kaldırma, Cirit, Şamar atma. 5-Meslekî Eğitim: Giyim, Deri işlemeciliği, İnşaat, Kuyumculuk, çeşitli ilaçların ve merhemlerin yapımı gibi. Bu dersleri, alanlarında uzman hocalar ve mesleğinde ehil sanat erbabı üstatlar verirlerdi. Bu eğitim sistemi sayesinde mezunlar birçok alan hakkında gerekli temel bilgileri öğrenirken, kendi yeteneklerini ve ilgi alanlarını belirleyip o alanlarda uzmanlaşma imkânına da sahip olurlardı. Enderun’a alınan öğrenciler burada eğitim görürken aşağıdan yukarıya doğru 6 odadan oluşan odalarda kalırlardı(bazı tarihçiler küçük ve büyük odaları ayrı ayrı sayarlar ki, bazı kaynaklarda yedi oda olarak ta geçer). Bu odalar küçük ve büyük oda, doğancılar odası, seferli odası, kiler odası, hazine odası ve has oda şeklinde sıralanmaktaydı. Öğrenciler odaların alt basamağında öğretime başlar, üste doğru yükselirdi. Eğitim ve öğretim, uygulamalı ve de teorik olmak üzere iki şekilde yapılırdı. Enderun’daki talebeler, “dolamalı” ve “kaftanlı” olmak üzere iki kısımdılar. Giy-

19


DOSYA: TOPKAPI SARAYI

6- Has Oda: Enderun’un en yüksek, en son ve en seçkin kademesiydi. II. Mehmed’in emri ile kuruldu. Has odadakiler, Enderun Mektebi’nin elit (en yüksek) kısmındaydı. Defalarca testlerden geçerler; bundan sonra da bizzat padişaha takdim edilirlerdi. Genç olmalarına rağmen büyük bir makama sahip olurlardı. Burada bulunanlara devrin en iyi eğitimi ve öğretimi verilirdi. Buradaki eğitimin ana hedefi elemanları idarecilik yönünden yetiştirmekti. Bu odanın mevcudu kırk civarındaydı. Amirlerine “has odabaşı” denirdi. Has odada kalanların Hırka-i Saadet odasını temizlemek, mukaddes emanetleri muhafaza etmek, kandil gecelerinde öd ağacı yakmak ve gül suyu dökmek gibi sorumlulukları da vardı. Hünkâr müezzini, sır kâtibi, sarıkçı başı, başçavuş gibi padişahın hususi hizmetinde bulunanlar da genellikle bu odadan seçilirdi.

tarihten sonra Enderun Mektebi ve teşkilatı önemini kaybetmeye başlamıştır. Önemini kaybettikten bir müddet sonra kapatılan Enderun Mektebi kapatılana kadar geçen süreçte 63 Sadrazam, 3 Şeyhülislâm, 23 Kaptan-ı derya, çok sayıda Kubbealtı Veziri, Defterdar, Beylerbeyi, Sancakbeyi, Yeniçeri Ağası, Mimar, Nakkaş, Ressam, Minyatür Ustası, Hattat, Musikişinas, Kâtip, İmam, Müezzin, Müverrih, Şair, Âlim, Hanende vb. yetişmiş ve uzun yıllar başarıyla hizmet etmişlerdir.

Görseller: https://indigodergisi.com/wpcontent/uploads/2017/01/topkapi-sarayi-tehlike-zeminkaymasi.jpg (02.02.2018) https://pbs.twimg.com/media/B7Uc84nCUAAsSEa.jpg (02.02.2018 https://i1.wp.com/1001istanbul.com/wpcontent/uploads/2017/01/31.jpg?resize=1500%2C1077(02.02.2018) http://www.cirbanonline.net/mimarieserler/fotoosmanli/to pkapi_harem2.jpg (02.02.2018) http://osmanli.site/wp-content/uploads/2017/01/HaremdeOkuyan-T%C3%BCrk-K%C4%B1z%C4%B1Ya%C4%9Fl%C4%B1-BoyaTablosu.Osmanl%C4%B1lar-Harem-Nedir.-OttomanoSultani-Resimleri-Padi%C5%9Fah%C4%B1Sultanlar%C4%B1-Saray-Haremi-Ailesi-E%C5%9FleriG%C3%B6zde-%C4%B0kbalKad%C4%B1n%C4%B1.jpg(02.02.2018) https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/ c/c9/Enderun_library_Topkapi_40.JPG/1200pxEnderun_library_Topkapi_40.JPG(02.02.2018( http://www.yardimcikaynaklar.com/wpcontent/uploads/2015/02/osmanl%C4%B1-ilmiyes%C4%B1n%C4%B1f%C4%B1.jpg(02.02.2018) https://ustunzekalilar.org/belgeler/tr/resimler/216.jpg(02. 02.2018) Ahmet Can YILDIZ* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 10/E Sınıfı

Yeniçeri Ocağı’nın 1826’da kaldırılmasından sonra yeni bir ordu kurularak eğitim sisteminde yenilikler yapılmıştır. Bu

Yusuf Emir KART* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 10/E Sınıfı

20


ENDERUN’DA YETİŞEN DEVLET ADAMLARI

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA Mehmet Zeki SUNA*

K

öprülü Mehmet Paşa, 1583 yılında Samsun'un Vezirköprü beldesinde doğdu. İstanbul'a getirildikten sonra Enderun'da yetiştirilerek sarayda vazifelendirildi. IV. Murat döneminde Hazine-i Amire'de görevlendirildikten sonra taşradaki süvari bölüklerinden birine gönderildi. Bu dönemde Amasya'ya bağlı Köprü'de (Vezirköprü) Ayşe Hanım'la evlendi. Burada bulunması nedeniyle ''Köprülü'' olarak anılmaya başlandı. Hüsrev Paşa sadrazamlığa getirilince onun hazinedarı oldu.

hümayun (sadaret kaymakamı) kapıcılar kethüdası (kahya) ve mirahur (saray ahırları yöneticisi) oldu. Daha sonra yeniden Amasya Sancak Beyliği'ne getirildi. Bu dönemde Vezir-i Azam Sultanzade Mehmet Paşa tarafından kendisine vezirlik verilerek Trabzon Valiliği'ne gönderildi. 1547 yılında Şam mütesellimi (vali vekili) oldu. Vardar Ali Paşa'nın isyanı üzerine Karaman Beylerbeyi olarak isyanı bastırmakla görevlendirildi. Çankırı yöresinde Ali Paşa'ya yenilerek esir düştüyse de İpşir Mustafa Paşa tarafından kurtarıldı. Ertesi yıl Katırcıoğlu Mehmet’in üzerine gönderildi. Mehmet’i af dilemeye razı ederek olası bir savaşı önledi. Daha sonra bir süre Köprü kasabasına çekilerek burada yaşadı. İpşir Mustafa Paşa'nın sadaret makamına gelişi üzerine Trablusşam eyaleti kendisine verildi. Fakat buraya gitmeden görevi elinden alındığı için yeniden Köprü kasabasına döndü. Bu dönemde Valide Turhan Sultan'ın kethüdası olan Mimar Kasım Ağa, Köprülü'yü sadaret makamına aday göstererek kubbe vezirliğine tayin etti. 5 Eylül 1657 tarihinde Boynueğri Mehmet Paşa'nın yerine sadaret makamına getirildi. Köprülü Mehmet Paşa bu vazifeyi bazı şartlar ve yetkiler alarak kabul etti.

Hüsrev Paşa'nın öldürülmesinden sonra kısa bir süre Amasya Sancak Beyliği yaptı. Daha sonra İstanbul'a dönen Mehmet Paşa, Tophane Nazırlığında sipahilik ve silahtar ağalıkları görevlerinde bulundu. Çorum Sancak Beyi iken Bağdat Seferi'ne katıldı.

Köprülü ilk iş olarak Osmanlı topraklarında dini tartışmalar nedeniyle ortaya çıkan karışıklığa müdahale ederek olayın elebaşlarını cezalandırdı. İstanbul'da fesat çıkaran sipahi zorbaları dağıttı ve Venedikler ‘in eline geçmiş olan Bozcaada ile Limni'yi geri aldı. Bunun yanında Çanakkale Boğazı'nın güvenliğini sağladı.

Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın sadaretinde (başbakanlığında) rikab-ı

Bu dönemde Erdel Beyi II. Rakoczy György, kendisini itaate davet

21


ENDERUN’DA YETİŞEN DEVLET ADAMLARI

eden fermanı dinlemeyip Lehistan'a saldırdıysa da Kırım kuvvetlerine yenilerek dönmek zorunda kaldı. Köprülü Mehmet Paşa, Haziran 1658'de Erdel Beyi'nin üzerine sefere çıktı. Osmanlı ordusu Belgrad üzerinden Yanova'ya yürüyerek bu kenti ele geçirdi. Ancak Rakoczy yakalanamadı.

Antep'e gitti. Fakat burada baskı ve erzak kıtlığı nedeniyle fazla tutunamayıp Halep'e çekildi. Burada Köprülü Mehmet Paşa'ya muhalif kişilerin bulunduğu halde bir tertip sonucu yakalanarak idam edildi. Böylece Köprülü önemli muhalifleri ortadan kaldırarak düzeni yeniden sağladı. Ayrıca isyanı destekleyen Şam'daki Yerli Kulu teşkilatını ağır bir şekilde cezalandırıp buraya yeniçeri birlikleri gönderdi. Daha sonra Anadolu'da Celali ve tüfek teftişi başlattı. Teftişte binlerce kişi ölümle cezalandırılarak halktan 80.000 kadar tüfek toplandı.

Köprülü, Abaza Hasan Paşa'yı Anadolu'da çıkardığı karışıklıklar nedeniyle Diyarbekir'den Halep Valiliği'ne atadı. Abaza Halep'e gitmediği gibi davet edildiği Erdel Seferi'ne de katılmadı. Köprülü'nün hışmından korkup kaçan birçok üst rütbeli devlet adamının

Köprülü Mehmet Paşa Türbesi, Çemberlitaş Abaza'nın yanına gitmesinin bu olayda Anadolu'da istikrarın sağlanması rolü büyük olmuştur. Abaza Hasan Paşa üzerine padişahla birlikte Temmuz 1659'da ve yanındakiler Köprülü Mehmet Paşa'yı Bursa gezisine çıktı. Rakoczy'nin yeniden görevinden aldırabileceklerini düşünüp Erdel Beyliği'ne tayini için Bursa'ya gelen çeşitli baskılarda bulundularsa da bunu Avusturya elçisinin istekleri kabul başaramadılar. edilmedi. Köprülü Edirne'ye gelip padişahın huzurunda ayak divanına katıldı. Şeyhülislam'dan fetva alınarak Diyarbekir Beylerbeyi Murtaza Paşa'nın emrinde bir kuvvetin Celaliler üzerine gönderilmesine kadar verildi. Bu arada Abaza Hasan Paşa Köprülü'ye bir suikast düzenlediyse de başarılı olamadı. Abaza kışlamak için önce

Daha sonra Kaptan-ı Derya Köse Ali Paşa, Avusturya seferinde bulunmak üzerine serdar (komutan) olarak vazifelendirildi. Osmanlı'nın Erdel ve Eflak işleriyle meşgul olmasını fırsat bilen Venedik, 120 gemilik bir donanmayla Hanya önlerinde asker çıkardıysa da başarılı olamadı. Öte yandan Köprülü

22


ENDERUN’DA YETİŞEN DEVLET ADAMLARI

Mehmet Paşa yaşının ilerlemesinden dolayı hasta ve yorgundu. Bu nedenle padişaha yerine Fazıl Ahmet Paşa'yı getirmesini önerdi. IV. Mehmet bu öneriyi kabul etti.

devlet yönetiminde deneyimli, kurnaz ve şiddetli bir mizaca sahip olduğunu belirtirken icraatlarını daima ön plana çıkarırlar.

Köprülü Mehmet Paşa, padişahla birlikte bulunduğu Edirne'de 1 Ekim 1661 tarihinde vefat etti. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Çemberlitaş'a yaptırdığı külliyede toprağa verildi. Etkileri Köprülü Mehmet Paşa, beş yılı aşkın sadaretinde siyasi ve askeri disiplinin kurulmasında büyük gayret gösterdi. Sadareti bazı şartlarla kabul etmesindeki amacı devleti içine düştüğü sıkıntılı durumdan kurtarmaktı. Öte yandan Köprülü, kendisine rakip olabilecek devlet adamlarını da tereddüt etmeden ortadan kaldırmıştır. Silahtar Fındıklılı Mehmet Ağa onu ''hunhar'' diye nitelendirirken, tarihçi Naima onu devleti içinde bulunduğu zor durumdan kurtaran, refah ve huzuru sağlayan büyük bir devlet adamı oalrak görmektedir.

Köprülü döneminde yapılan hayır eserlerinin çokluğu büyük dikkat çekmektedir. Değişik yerlerde yaptırdığı bayındırlık işleri, köprü, cami, hamam, dükkan, mescit, okul, yel değirmenleri, hanlar, çeşmeler, değirmen ve su yolu gibi hizmete yönelik toplumsal işler olarak sıralanabilir. Ayrıca vakıfları da bulunmaktadır. Bunlara gelir sağlamak amacıyla Limni, Köprü, Osmancık, Merzifon, Akhisar, Bilecik ve başka yerlerde mülkü olan köylerini bütün gelirleriyle vakfetmiştir. İstanbul'da yapımını başlattığı külliyenin bazı bölümleri daha sonra oğlu Fazıl Ahmet Paşa tarafından tamamlanmıştır.

Veziriazamlığı sırasında Yeniçeri Ocağı’nı disiplin altına alan Köprülü Mehmet Paşa, ulufe (kapıkulu ve acemi oğlanlara üç ayda bir verilen maaş) dağıtımındaki yolsuzluklara el koymuş ve iktidarını sağlamlaştırmak için kendisine bağlı bir istihbarat teşkilatı kurmuştu. Gemilerdeki kürekçilerin mağduriyetini önlemek üzere ''kürekçi akçesi'' adı altında bir ödenek kurmuş, her cuma divan toplantısından sonra mevali ''yüksek dereceli bilim insanları'' ve müderrislerin sadrazamı arz odasında ziyaretlerini gereksiz bularak kaldırmış, kubbe vezirlerinin sayısını da azaltmıştı. Ayrıca Köprülü Mehmet Turhan Valide Sultan'a büyük bir göstererek padişah üzerinde olmuştur. Köprülü’yü anlatanlar

Görseller: - http://www.biyografya.com/biyografi/7464 (17.01.2018) - http://www.tas-istanbul.com/portfolio-view/divanyolukoprulu-mehmet-pasa-turbesi/(17.01.2018)

Paşa saygı etkili onun

Mehmet Zeki SUNA* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 10/E Sınıfı

23


İSTANBUL’U TANIYORUM

ÜSKÜDAR Eren HACIBEKTAŞOĞLU* Üsküdar İsmi;

M

.Ö. 7. Yüzyılda bir Grek kolonisi olarak kurulan Kalkedon’un (Kadıköy) iskelesi ve tersaneleri bugünkü Üsküdar’ın yerleştiği alanda bulunurdu ve bölgeye Hrisopolis (Altın Şehir) denirdi. Yörenin bu adla anılması hakkında çeşitli rivayetler vardır:

Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri! Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri, Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü? Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü” Elli üç gün ne mehabetli temaşa idi o!

Pers işgali sırasında, Anadolu’daki kavimlerden ve halktan toplanan altınlar buradaki hazinelerde saklanırmış. Bundan dolayı bölgenin adına “Altın Şehir” denmiştir.

Sanki halkın uyanık gördüğü rüya idi o! Şimdi beş yüz sene geçmiş o hatıradan; Elli üç günde o hengâme görülmüş buradan; Canlanır levhası hâlâ beşer ettikçe hayal;

Bir diğer rivayete göre, Agamemnon’un oğlu Krizes kaçarak Anadolu’ya gelmiş ve Üsküdar’da öldüğü için şehir onun adıyla anılmıştır.

O zaman ortada, her saniye, gerçek hal. (…)

Yahya Kemal Beyatlı

24


İSTANBUL’U TANIYORUM

tir. 1348’de kayınpederi İmparator VI. loannes Kantakuzenos’u ziyaret etmek için Üsküdar’a gelir. Beraberinde bulunan ailesi ve saray halkının konaklaması için Kız Kulesi’ne hâkim bir noktaya büyük bir otağ kurdurulmuştur. Sultan Orhan, 1352’de de Venediklilere yenildiği için kendisinden yardım isteyen Ceneviz donanmasına, destek amacıyla Kadıköy ve Üsküdar’a süvari kuvvetli göndermiş, böylece Boğaz’ın bu kilit noktalarına yerleşerek, bir anlamda İstanbul’un fethinden 101 yıl önce Kadıköy ve Üsküdar’ı ele geçirmiştir.

Kimileri de günbatımında evleri karşı yakadan yaldızlı gibi göründüğü için Üsküdar’a “Altın Şehir” adının verildiğini söylemektedir. Üsküdar ve Üsküdar; Üsküdar semti, İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında, Paşalimanı ile Salacak arasında yer alır. Üsküdar bölgesi, güneyde Salacak’ta Ayazma Mahallesi, güneydoğuda Toptaşı, doğuda Doğancılar, kuzeyde Sultantepe arasında bulunur. Batısı denizdir.Üsküdar, İstanbul kent yerleşmesinin, Suriçi ve Galata’ya göre daha az yoğunlaşmış bir bölgesidir. İstanbul’un tam karşısında, görkemli bir peyzaja bakar. Üsküdar Tarih; Hrisopolis, M.Ö. 508’de Pers Kralı Darius’un idaresi altına girmiştir. M.Ö. 410’da Atinalı Alkibiades, semt çevresine sur yaptırmış ve Boğaz’dan geçen gemilerden geçiş parası almıştır.Arapların defalarca kuşatma girişiminde bulunduğu Konstantinopolis’e karadan ve denizden gelen Müslüman askerler, ilk hedef ve karargâh olarak Üsküdar’ı seçmişlerdir. Harun Reşid, 782’de, henüz halife olmadan Üsküdar önlerine kadar gelmiştir. Bizans döneminde küçük bir kasaba olarak varlığını sürdüren Üsküdar, pek çok ihtilal girişiminde başlangıç noktası olmuştur. Mesela; 903’te Nikeforos Fokas kendini burada imparator ilan ettirmiş ve iktidarı ele geçirmiştir.Öte yandan, 1097’de Haçlı ordusu, ordugâhını Üsküdar tepelerinde kurmuştur. Sonraki Haçlı seferlerinde de bölge hep üs olarak kullanılmıştır.

Yıldırım Bayezid döneminde İstanbul’da bulunan Müslümanların davalarına bir Müslüman kadının bakması karara bağlanmış, böylece Türklerin hâkimiyeti altında bulunan Üsküdar’da da bir kadı görevlendirilmiştir. Yıldırım Bayezid’in ölümünden sonra yaşanan Fetret Devri’nde Bitinya’daki yerler kaybedilince Türkler Üsküdar’dan uzaklaştırılmıştır.

Sultan Orhan da Bizans’ın Bitinya bölgesini fethettikten sonra, İmparatorluğun kapısı sayılan Hrisopolis önlerine kadar gelmiştir. Bunun üzerine III. Andronikos, askerlerini buraya göndermiş, ancak yenilmiştir. Bir süre sonra da Sultan Orhan, Bizans Prensesi Teodora ile evlenmiş-

I. Mehmet, tahta geçtikten sonra buraları Bizanslılardan geri almış, böylece

25


İSTANBUL’U TANIYORUM

Boğaz kıyıları ve Üsküdar halkı da dahildir. Aynı dönemde Üsküdar’da yapılan cami ve mescitlerin sayısına bakılarak toplam nüfusun onda birinin burada oturduğu sonucu çıkarılabilir.

Türkler bölgedeki eski ticaret serbestliğine yeniden kavuşmuşlardır. İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed, Üsküdar’dan kaçan Rumların yerine Anadolu’dan gelen Türkleri yerleştirmiştir.

16. ve 17. Yüzyıllarda bölge gerçek anlamda bir ticaret merkezi haline gelmiş-

Aynı dönemde İstanbul’un iskan

bölgelerinin yönetim açısından 4 kadılığa ayrılmasıyla Üsküdar da bir kadılık olmuştur.

tir. Önce Anadolu’ya, oradan da Ermenistan ve İran’a ulaşan ticaret yolu buradan başlamaktadır.

1471’de Vezir Rum Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve paşanın adını taşıyan tabhaneli cami ve türbe günümüze ulaşamamış olan medrese ve hamam, Üsküdar’daki en eski Osmanlı yapılarındandır.

1565 tarihli bir belgede İstanbulÜsküdar arasında düzenli kayık seferleri yapılmaya başlandığı ifade edilmektedir. Semt, Osmanlı’ya geçtikten sonra menzilhanelerle içiçe olmuştur. Burada III. Mustafa’nın; menzilcilerin oturması, hayvanların bağlanması, beslenmesi ve yetiştirilmesi için 3 menzilhane yaptırdığı bilinmektedir.

16. yüzyılda Üsküdar’da birkaç yeni mahallenin kurulduğu bilinmektedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın son saltanat yıllarında İstanbul’un nüfusu yaklaşık 500.000’e ulaşmıştır. Bu rakama Haliç,

III. Selim, Eski Kavak Sarayı’nı yıktırarak yerine yeni Selimiye Kışlası’nı

26


İSTANBUL’U TANIYORUM

yaptırmıştır. Bu durum bölgenin askeri ve stratejik önemini arttırırken, aynı padişahın Selimiye Mahallesi’ni kurması Üsküdar’ın Doğancılar’dan öteye, Haydarpaşa’ya doğru yayılmasını başlatmıştır. 19. yüzyılda bölgede Atik Valide Külliyesi’nin üstünden Bulgurlu’ya doğru giden yol üzerinde yeni bir mahalle oluşmuştur. 1845’ten sonra ilk yazlı-kışlı vapur seferinin Üsküdar’a düzenlenmesi gibi, 1858’de Kabataş-Üsküdar arasında ilk araba vapurunun çalışmaya başlaması da bölgede yerleşmenin ve nüfus yoğunluğunun arttığını göstermektedir.Gerçekten de, 1900’lere gelindiğinde Üsküdar, Bağlarbaşı ve Nuhkapısı civarına kadar uzanan, yoğun ve kalabalık bir yerleşim yeri olmuştur.

Karacaahmet Mezarlığı Üsküdar Yolu ve Faytoncuları Bunu Biliyor muydunuz? Surre Alayı; Üsküdar’ın Osmanlı dönemindeki önemli bir özelliği de her yıl Mekke ve Medine’ye gidecek hacı adaylarının oluşturduğu Surre-i Hümayun’un, törenlerle buradan uğurlanmasıdır. Hacı adaylarını ve Sultanın Mekke şerifine gönderdiği armağanları taşıyan develer, uzun konvoylar oluşturarak buradan yola çıkarlardı. Düzenlenen bu törenler, Üsküdar’a büyük bir canlılık getirmiştir. Dilimizde fırsatın kaçtığını ve artık yapılacak bir şey kalmadığını belirtmek için kullanılan “Atı alan Üsküdar’ı geçti” deyişinin de bu semtin, yolculukların başladığı bir nokta oluşundan kaynaklandığı düşünülebilir.

14. yüzyılda oluşmaya başlayan ve fetih sonrasında tümüyle Müslüman kabristanı haline gelen “Karacaahmet Mezarlığı” da buradadır. Mezarlığa adını veren Bektaşi büyüğü Karaca Ahmed’in yanısıra, pek çok tarikat şeyhi Üsküdar’da tekke kurmuştur. 17. yüzyılda yaşamış olan Evliya Çelebi Üsküdar ahalisinin birkaç fırkadan oluştuğunu, halkın çoğunun Anadolu’dan, bir bölümünün de Tebriz’den geldiğini yazmaktadır. 70 mahallenin Müslüman, 111 ailenin Rum ve Ermeni, l mahallenin de Yahudi yerleşimi olduğunu ve bölgede hiç Frenk yaşamadığını belirtmektedir. Nüfusu oluşturan öğelerin başında “askeri taifenin ayan ve eşrafı” gelmekte, onları “alimler ve salih kişiler, fakirliğe kanaat edenler, gemiciler ve kayıkçılar” izlemektedir.

Üsküdar Meydanı; Üsküdar’ın batısında, İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi’ne açılmaya başladığı kesimde yer alır. Deniz seviyesinden yaklaşık l m yükseklikte, düz bir alandır. Üsküdar İskelesi; Boğaz’ın, Anadolu yakasındaki en eski ve en işlek iskelelerindendir. Köprüye uzaklığı 2 mil kadardır. 1980’lı yıllarda Şirket-i Hayriye vapurlarına sair günlerde 8.270 yolcu, Cuma ve Pazar günleri ise 7425 yolcu verirdi. Ortalama günlük geliri 7.180 kuruş idi.

Evliya Çelebi, Üsküdar beyaz pidesinin, “kirde” denilen ince yufkasının, çöreğinin tandır kebabının, kaymağının, Hora üzümünden yapılan karanfilli üzüm şerbetinin meşhur olduğunu belirtmektedir.

27


İSTANBUL’U TANIYORUM

talarıdır. Bir diğer önemli tep de 227 m’lik. İlçedeki başlıca akarsu, Küçüksu Deresi’nin başlangıç kollarıdır. Semtin Koruları azımsanmayacak kadar çoktur.

Günümüzde Üsküdar; Üsküdar ilçe merkezi, doğuda Ümraniye, güneyde Kadıköy ilçeleri, batı ve kuzeybatıda İstanbul Boğazı, kuzeyde de Beykoz ilçesiyle çevrelenmiştir. İlçe bu sınırlar içinde 35 km’lik bir alanı kapsamaktadır.

Üsküdar’da Eserler; Camiler; Mihrimah Sultan Camii, Yeni Valide Camii, Şemsi Paşa Camii

Üsküdar ilçesi 52 mahalleden olu-

Saraylar, Yalılar, Korular, Üsküdar

şur. Bunlar; Abdullah Ağa, Acıbadem, Ahmetçelebi, Altunizade, Arakiyeci Hacı Cafer, Arakiyeci Hacı Mehmet, Aşçıbaşı, Ayazma, Bahçelievler, Barbaros, Beylerbeyi, Bulgurlu, Burhaniye, Cumhuriyet, Emek, Emniyet, Esat Paşa, Ferah, Fetih, Gülfem Hatun, Güzeltepe, Hacı Hesna Hatun, Havuzbaşı, Hayrettin Çavuş, İcadiye, İhsaniye, İmrahor, Salacak, İnkılap, Kndilli, Kefçe Dede, Kısıklı, Kirazlıtepe, Kuleli, Kuzguncuk, Küçüksu, Küplüce, Murat Reis, Örnek, Pazarbaşı, Rumi Mehmet Paşa, Salman Ağa, Tembel Hacı Mehmet, Toygar Hamza, Ünalan, Valideiatik ve Yavuztürk mahalleleridir. İlçe toprakları İstanbul Boğazı kıyılarının güneydoğusunda, kuzey-güney doğrultusunda uzanır.Büyükçamlıca ve Küçükçamlıca Tepeleri Üsküdar İlçesi’nin en yüksek nok-

Mevlevihanesi, Üsküdar Musiki Cemiyeti, Üsküdar Suları ve Çeşmeleri, Karakolları ve Üsküdar’ın simgesi durumunda olan Kız Kulesi… Görseller: https://www.uskudar.bel.tr/fotograf/fotoGaleri/682-eskiuskudar-fotograflari-uskudar-fotogaleri_800x600.jpg (29.01.2018) https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/ d/d7/Orhan_Gazi.jpg/1200px-Orhan_Gazi.jpg (29.01.2018) https://www.kizkulesi.gen.tr/images/kiz-kulesitarihcesi.jpg (29.01.2018) https://i.pinimg.com/originals/bd/89/db/bd89db6263da fbfc1da204942fc278a4.jpg (29.01.2018) Eren HACIBEKTAŞOĞLU* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 9/A Sınıfı

28


BİR YAZAR BİR KİTAP

PUSLU KITALAR ATLASI Mehmet Zeki SUNA*

İ

hsan Oktay Anar gönüllerde kendine özgünlüğü her yaştan ve kesimden insanın okuyabileceği bir yönden felsefi bir yandan eğlenceli ve bir yandan da düşündüren romanlarıyla kısa zamanda taht kurmuştur.

İlk hikayesi “ Kafirler İçin Apologya” Nisan 1985’te Morköpük Dergisinde çıktı. “Puslu Kıtalar Atlası” adlı ilk kitabını 1995 yılında yayımladı. Bu kitabın ayrıca İlban Ertem tarafından çizilen çizgi-roman basımı, İhsan Oktay Anar’.ın yayıncısı İletişim Yayınları tarafından 2015 yılında gerçekleşti. Puslu Kıtalar Atlası, 20’den fazla dile çevrildi. İhsan Oktay Anar kitapları, tarihi gerçekler ve özellikle Osmanlı İmparatorluğuyla alakalı efsaneler tarafından desteklenen fantastik motiflerle doludur ve peri masallarını andıran bir anlatımla okuyucuya sunulur. Yazar; gelişimleri tutarlı, çok çeşitli ve özgün karakterleriyle tanınmaktadır ve bu karakterler yazarın kitaplarındaki fantastik olay örgüsüne felsefi bir boyut kazandırırlar. Doğaüstü ögeler, halk edebiyatına ve kültürüne yapılan göndermeler yazarın eserlerinde yaygın bir şekilde görülür. İhsan Oktay Anar, Türkçe yazdığı kitaplarında Osmanlıca ve yöresel ağızları da sıklıkla kullanır ve mitere ve tarihi yazıtlara göndermeler yapar. İlginçtir ki İhsan Oktay Anar’ın her kitabında “Uzun İhsan” adında bir karakter yer alır ki bu da yazarın kendisidir.Kitapları:

İhsan Oktay Anar 1960 yılında Yozgat’da dünyaya gelmiştir. İhsan Oktay Anar, yazarlığın yanında illüstratörlük (edebiyat çevirmenliği) de yapmaktadır. İlk ve Orta Öğretimini İzmir de tamamlamıştır. Ege Üniversite’sinde felsefe öğrenimi gören yazar 1989’da Ege Üniversitesinde yüksek lisansını tamamladı. Ardından yine aynı alanda doktora yaptı. Öğrenim hayatından sonra Ege Üniversite’sinde Felsefe bölümünde Antik Çağ ve Yunan Felsefesi öğretim görevlisi olarak 2011 yılına kadar çalıştı.

      

29

Puslu Kıtalar Atlası Kitab-ül Hiyel Amat Suskunlar Yedinci Gün Galiz Kahraman Puslu Kıtalar Atlası


BİR YAZAR BİR KİTAP

İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı kitabı gerek felsefi gerek eğlenceli gerek kendine özgünlüğüyle ve düşündüren yanlarıyla her kesimden okurun okuması gereken bir kitap halini almıştır.

min’in gözüne uyku girmemesi ve bu yüzden babasının ilacından aşırı miktarda içmesiyle başlar. Bünyamin ilaçtan fazla kullanmanın riskini bilmediği için tüm şişeyi bir dikişte bitirir ve babası bunu gördüğünde oğlunun öldüğünü zanneder ve oğlunu gömer gömüldükten sonra Bünyamin bir anda uyanır ve içinden gelen sesler doğrultusunda mezardan çıkmayı başarır. Bunu duyan lağımcılar birliğindeki yüksek rütbeli Vardapet hemen hiç zaman kaybetmeden Bünyamin’in yanına gidip onla bu iş hakkında konuşmaya başlar sonunda Bünyamin ve Uzun İhsan Efendi Bünyamin’i lağımcılar birliğine yazdırır. Bir kış günü bir ajanı kurtarmak için bir kaleye gönderilen lağımcılar buna şaşırır ama ücretin yüksek olacağını duyunca kabul ederler. Her gün biraz daha zorlaşan bu görev her seferinde ücretlerin artması doğrultusunda tekrar kabul edilir. Bu görevde kalenin içine girmek pek kolaya olmaz ve karşı tarafın askerlerinin durumun farkına varmasıyla işler kızışır Vardapet tünelde can verir. Bünyamin ise bir yol aştıktan sonra tünelden çıkar ajan ona kara bir para verir ve kara para Vardapet’in ona hediye ettiği demir yelek üzerine yapışır sonra bir anda asker gelir Bünyamin’in yüzü askerle yaptığı kavgada demir yeleğin yüzüne yapışması sonucu büyük bir hasar görür. Bünyamin eve geri döndüğünde babasının Bünyamin’in yerini söyletmek için yeni çeriler tarafından götürüldüğünü ve gözünün oyulup burnu ve kulaklarının kesildiğini öğrenir. Bünyamin’in babasını bulabilmek için dilenciler loncasına katılır ve orda Hızıryedi ile tanışır her gün babasına bir adım daha yaklaşan Bünyamin sonunda babasını bulur ve arkasından ona yaklaşır Uzun İhsan Efendi o uzakta olmasına rağmen Bünyamin olduğunu anlamıştır. Bünyamin bunu görünce şaşırır ve Uzun İhsan Efendi ona şaşırmamasını bu dünyayı ken-

Kitabın hangi zamanda geçtiği tam olarak verilmeksizin okurken Osmanlının son zamanların da geçtiğini hissediyorsunuz. İstanbul’da geçen romanda bazı tarihi yerlerden bahsedilmiş ve bu yerler hakkında hikayelerle roman’a farklılık katmıştır hikayede ana karakterimiz olan Bünyamin’in başından geçen olaylar ve düşüncüleri biraz dramatik biraz eğlenceli birazda felsefi olarak anlatılmıştır.

Puslu Kıtalar Atlası: Gezgin olup dünyayı gezmek isteyen ama buna takati yetmeyen bu yüzden her gün bir ilaç içip rüyasında gezen Uzun İhsan Efendi’nin oğlu Bünyamin’in başından geçen komik dramatik ve bir o kadar felsefi bir hikaye. Her şey bir gece Bünya-

30


BİR YAZAR BİR KİTAP

disinin hayal ettiğini ve o ne hayal ederse onun gerçek olduğunu söyler .Biraz hasret giderdikten sonra Uzun İhsan Efendi onu sahile şarap fıçılarının olduğu yere götürmesini ister ve boş bir fıçı bulup onun içine saklanır. Günlerden bir gün loncaya Büyük efendi(yani Ebrehe) gelir ve onun için loncada ziyafet düzenlenir Ebrehe’nin boğazına bir lokma takılır ve bunu fark eden Bünyamin Ebrehe’yi boğulmaktan kurtarır . Ebrehe Bünyamin’e bunu nerden öğrendiğini sorar Bünyamin’in cevabı küstahçadır ve Ebrehe onu Teşkilat’a davet eder Bünyamin ilk başta onu arayan kişilerin ana binasına gitmeyip kaçmayı düşünür sonra merakına yenik düşer ve gider . Ebrehe’nin yanına gittikten sonra Ebrehe artık onun burada kalacağını söyler. Artık bünyamin onu arayan kişilerin tam ortasındadır ……

ve bu savaşta kendisinin anlamını bilmediği lakin gizli bir birlik olan Teşkilat-ı İstihbarat-ı Humayun’un için çok önemli bir eşya olan kara para geçer. Eve döndüğünde ise babası Uzun İhsan efendini yeni çeriler tarafından götürüldüğünü ve gözünün oyulup burnu ve kulakları kesilerek kendisinin yerinin öğrenilmeye çalışıldığını öğrenir. Böylece Bünyamin çok büyük bir maceranın içine atılır Uzun İhsan Efendi: Kitabın ana karakterlerinden biri, yazarın kendisiyle özdeşleştirdiği düşünülmektedir ve yazarın her kitabında Uzun İhsan Efendi bulunmaktadır. Zamanının çoğunu uyuyarak geçirir buna mukabil bir dünya haritası hazırlayacağını söylemektedir. Aslında bu konuda haksız sayılmaz zira uyumadan önce içtiği özel bir ilaç sayesinde rüyalarında dünyayı dolaşır. Rüyaların yaşanılanları yarattığına inanır. Bünyamin’in elinde olan ve Bünyamin’in değerini ve manasını bilmediği para yüzünden yeni çeriler tarafından gözü oyulup burnu ve kulakları kesilerek Bünyamin’in yeri öğrenilmeye çalışılmıştır. Uzun İhsan Efendi gözünün oyulmasından burnu ve kulağının kesilmesinden adeta hiç etkilenmemiştir aksine her şeyi biliyor her yeri görüyor gibidir ve hatta dünyanın onun düşündüğü için var olduğunu savunmaktadır.

Devamı için puslu kıtalar atlasını okuyunuz…

Karakterler: Bünyamin: Ana karakterler den biri olan Bünyamin Uzun İhsan Efendini biricik oğlu. Genç bir delikanlı olmasına rağmen düşünceleri fikirleriyle ve hayatın karşısına çıkardıklarıyla tam bir düşünür sayılabilir. Bir gün uyuyamaması sonucunda babasının tüm uyku ilacını içmesi sonucu ölüm tehlikesi atlattıktan sonra Lağımcılar Ocağına alınır ve katıldığı bir savaşta talihsiz bir durum sonucu yüzü büyük bir hasar alır

31


BİR YAZAR BİR KİTAP

Arap İhsan Efendi: Uzun İhsan Efendi’nin kardeşidir. Osmanlı Donanması namına denizlerde korsanlık yapan tecrübeli bir denizcidir. Oldukça heybetli ve küfürbaz bir adamdır. Bir kolundaki dövmede "ah minel aşk" diğer kolunda ise "ve minel garaib" dövmesi vardır.

zünden elleri titremeye başlamıştır. Bir gün kafasına atılan kerpeten sayesinde dişçi olmaya karar vermiş, tıbba ve insan vücuduna artan merakı sayesinde de cerrah olmuştur. Bir anatomi kitabı yazmış aynı zamanda Arap İhsan tarafından seferden getirilen ilginç bir kitabı çevirmiştir.

Alibaz: Arap İhsan Efendi'nin bir seferden getirdiği oldukça yaramaz bir çocuktur. O kadar yaramazdır ki 3 yaşına kadar afyonla uyutulmuştur. Bunda dolayı artık uyuyamaz. Yaramazlığı olduğu kadar uyumamasıyla da etrafındakileri çileden çıkarır. Okula başladığında kendine Efrasyap adını vererek çocuk çetelerinin başı olur ve İstanbul'da ufak çaplı yağmalara başlar. Uzun İhsan Efendi’nin yeni çeriler tarafından evden alınıp götürüldüğünü duyunca yeni çerilere savaş açar ve büyük bir maceranın içine atılır lakin bir savaşa katılır ve bu savaşta uyku ilacı verilerek öldürülür.

Hınzıryedi: Çok iyi kılık değiştirip makyaj yapar. Bağdat'ın en ünlü hırsızıdır. Yanlış kılığa girdiği için yakalanmasının ardından hırsızlığı bırakıp dilenciliğe geçmiştir. Sultan Murad bu ününü duyarak onu İstanbul'a getirtir ve Dilenciler Kethüdası yapar. Hınzıryedi ismini yenmesi yasak olduğu halde yediği domuz eti yemesinden almıştır.Bir gün domuz eti yendiğinin öğrenilmesi sonucunda kendisi hakkında asılma hükmü verilmiştir. Bu hükümden onu Ebrehe her akşam toplanılan paraların ona gönderilmesi ve Ebrehe’nin paraları aynı şekilde sabah geri göndermesi karşılığında kurtarmıştır ama ona bir zehir verilmiş gibi yapılıp ilacın sadece onlarda olduğu söylenerek tehdit edilmiştir. Uzun zaman sonra Hınzıryedi ilacın sahte olduğunu öğrenir ve Teşkilatı basarak Ebrehe’yi öldürür. Dertli: Saçı, kaşları ve kirpikleri olmayan miskin bir adamdır. Kendisini altı kere yıldırım çarptığı için İstanbul'da dolaşması yasaklanmıştır. Bir gün Bünyamin onu Zülfiyar’ın elinden kurtarması sonucu Bünyamin’i Hızıryediyi öldürerek kurtarmıştır.

Ebrehe (Büyük Efendi): Osmanlı İstihbarat Teşkilatı'nın başıdır. Oldukça zeki bir adamdır. Görünüşü ürkütücüdür. Devlete bağlı olmaktan ziyade kendi bilme tutkusunun esidir. Aynı zamanda sonsuz hızı ve hiçliği bulmak ister çünkü çok günahkar olduğunu ve Allah’ın onu affetmeyeceğini düşünür ve eğer hiçliği bulursa geçmişe gidebileceğini düşündüğü için Bünyamin’in değerini bilmediği kara para onun için büyük bir değere sahiptir. Bünyamin hayatını kurtardıktan sonra bünyamin ile arasında çok karmaşık duygular oluşmaya başlar

Görseller: http://i.idefix.com/pimages/Content/Uploads/ArtistImage s/artist_96509.jpg (02.02.2018) https://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/images/Spo t/Orj/puslu-kitalar-atlasi1.jpg (02.02.2018) http://i.hurimg.com/i/hurriyet/75/0x0/55eab4b7f018fbb8f 89181eb (02.02.2018) http://hafifmuzik.org/wp-content/uploads/2015/03/puslukitalar-atlasi1.jpg(02.02.2018) http://t24.com.tr/files/20150320201116_puslu2.jpg (02.02.2018) Mehmet Zeki SUNA* Üsküdar Hakkı Demir Anadolu İmam Hatip Lisesi 10/E Sınıfı

Kubelik: Venedik Balyosunun katipliğini yapmış bir Frenktir. Alkol bağımlığı yü-

32



ŞİİR

AġIK GARĠP COĞRAFYASI bu uluyanlar çakal mı ben, hırkasını giymiĢ bir derviĢ miyim? yoksa öldüm mü anne... hiçbir iliĢkim kalmadı çevreyle; yağmur beyhude yağıyor hani camdan, bakacak arap kızları da nerde? bir Ģahin uçurtma marifetim vardı kaleden kaleye; cılız kuĢcağızlarmıĢ onlar Ģahin değil, ben uçurduğum için uçmazlarmıĢ baĢıboĢ uçarlarmıĢ üstelik, sırtımda hırka, ayağımda terlik... niye ben ölmüĢ müyüm anne? çıktım yücesine seyran eyledim kayak merkezleri olmuĢ yüceler; karlar üstünde kırmızı gagalı bir kara kuĢ, dalgın ve bîhuĢ bakıĢtık bir süre, ben kuĢça o, insanca kerem'ler gurbetle iĢçiydiler aslı'ları doğrusu aramadım Ģah senem'i düĢündüm sessizce 'dost elinden dolu içmiĢ deliyim' makine yağlı köpüklü sokak seliyim ben sanayi oğluyum, sanayi sefiliyim endüstriyi seversen değme yarama anne. halep'e girmeden terkediyorum, halep Ģen olsun anne ben nereye gitmeli oldum, bilmiyorum. o kırılma sınırında ince, o bir tane; korunacaktı güya; 'değmesin hop yağlı boya' haykırıĢlarıyla kırıldı. çok yıllar önceki doğu'da, ölenler testici dükkanlarında mey kasesi olurlardı, Ģimdiyse çevreyolu geçecek günün birinde narin kaburgaları üstünden o korunması gereken bedenin zalim zaman, onu korumayacak niye ben ölmüĢ müyüm ki bunlar olacak? hırka giyenler fırkasından mıyım? saat kaç, hangi sene? anne! Hüsrev Hatemi

(1) seni çok az düĢünmeye and içmeliyim; düĢünmek seni, ölümü mûnisleĢtirir, güller açılmağa baĢlar ardarda. ama versailles bahçelerinde değil, hindibalı, ısırganlı yollarda... seni düĢünmek bir konser baĢlatır o anda, ama öyle siyah papyonlu bir virtüöz değil, kunduraları tozlu, bakıĢları dalgın, kamburlaĢmıĢ kır saçlı bir tanbûri, yakıcı nağmeler koĢturur yüreğimde... kola değil çay içmektir seni düĢünmek, sen düĢünmek erzurum, tebriz, tiflis; yani aĢık garip coğrafyası. içimde senem'miĢsin gibi bir his, sen bundan habersiz, uzak kentlerde, batılı bir hüzün yaĢarken bile. seni düĢünmekten korkuyorum artık; ölümlü olduğunu her akĢam karanlık, söyler bana ve buna tahammül zor... benim ölümüm mûnisleĢirken, seninki kanlı zalim oluyor gözümde. çok az düĢünmeliyim seni çok az. seni çok az düĢünmeye and içmeliyim (2) kentlerin birçoğunda uzun kavak kalmadı ki gıcırdasın ama benim sol yanımda sancı baki... anne ne olur ki, sıram gelmiĢ olsun varsın; ben ölürsem benden genci var tabii ama aĢık garip değil hiçbiri. ben de olamadım, yokmuĢ kısmette, yaĢadıkça Ģah senem'i hissettim gerçi tebrize, tiflis'e hiç gitmedim gitsem de bulamazdım, eminim. anne yunus ne dediyse hep çıktı Ģeytanlar semirdi kuvvetli oldu. zayıf kalsalar ne farkederdi... nasılsa onlar galip gelecekti bundan sonra aĢık garip olunur mu ki sen onu söyle anne. (3) Ģâm-ı garibanda değilsek de, muhakkak çırağanda değiliz anne lambalar söndü, çakmağı kim yakacak

34


ŞİİR

MAVĠ BĠR ÖLÜM Yine sana sesleneceğim… Senin kim olduğunu hiç bilmeden, Senin kim olduğunu en çok bilerek. Ġsyankar zambakların,çılgın nilüferlerin, Dört nala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaĢ olacağım. Sarı bir hüzün,kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuĢacağım sana. Sana oklardan değil,yaydan bahsedeceğim; Gülün dikenlerinden değil, Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım. Akan su gelmeyecek kelimelerime. Suyu Ģefkatle kucaklayan sessiz taĢların canını yakan damlaları dillendireceğim. Yine sana sesleneceğim. Senin kim olduğunu hiç bilmeden,bilmek istemeden. Alaaddin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi Ve ne dilersem dilememi isteseydi. Hiçbir Ģey elde etmeyi dilemezdim. Bir Ģeyden vazgeçmeyi isterdim. Sadece,hayatta bir Ģeyden vazgeçmem lutfedilseydi Bedeli herĢeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmeyi isterdim. Garip değil mi? Sana seslenmekten vazgeçemediğimi, Bundan hoĢlandığımı düĢünüyorsun belki de. Oysa sana seslenmek,bütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadaki, Geride kalmıĢ tek hesap benim için. Bu dünyadaki tek yük, Bu sesleniĢin kalbini avucumda tutabilmek. Kürek mahkumu için kürek neyse Benim için de sana seslenmek o. Bir yandan gemiyi ufka ulaĢtırmanın tek yolu, Öbür yandan bileklerimden sızan kanların Gönlümü iĢgale yeltendiği bir rotanın can suyu. Oysa ben sana küreklerden değil Gemiden bahsetmek isterdim. Atalarım bana,kadınlara gökyüzünü, Gemileri ve yelkenleri anltamayı öğretti. Sen,kürekleri,yağlı urganları, Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalıĢıyorsun. Sana ellerimle dokunarak, Sana gözlerimle okĢayarak göstermek isterdim Rüzgarla ĢiĢen beyaz yelkenleri. Ama senin vaktin yoktu. Ben bunu hiç anlayamadım. Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki Bazı kadınların güvercinlerden daha çok Siyah apoletleri sevebileceğini…Sana sesleniyorum Ve gözlerim Bileklerimden parmak uclarıma kadar toplanmıĢ Kan pıhtılarını seyrediyor. Kürekleri bırakmıyorum. Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aĢkın onuru için Kalemi bir an elimden düĢürmüyorum… Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum. Benden kaçıp Cennete gitmek isteseydin, seni Cennetin kapısına kadar götürürdüm. Bana gelmen için seni korkutan Cehennem olsaydı Cehennemle konuĢurdum,seni ona anlatabilirdim. Oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aĢk oldun Ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık. “Seviyorum Seni ama”dedin.”HoĢçakal”diye ekledin.

35

“ġimdi gitmeye mecburum. Belki yine gelirim,umarım gelirim.”son sözün oldu. Cennetin ve Cehennemin dillerini,savaĢ naralarını Ve aĢk Ģiirlerini,gazellerini ve bolerolarını öğreten atalarım,senin Sözlerinin anlamını öğretmediler. Hiçbir Ģey söylemeden gittin. Ayrılığın dilsiz olduğunu senden öğrendim. Dilsiz olanın yaĢayabileceğini sen öğrettin bana Ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım. Yine,yeniden,sadece sana sesleneceğim. Müebbed bir aĢk dıĢında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim.Sanasesleneceğim yine. Seni sadece kuru bir sevgiyle değil, Derin bir hüzünle,binlerce yıllık bir gururla Ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun? Mütevazi bir sevgiyle değil, Küstah bir aĢkla sevdim seni .Ben Osmanlı gibi kollarımın yetiĢemediği bir aĢkı Kucaklamaya çalıĢırken, Sen köprülerin ülkesi Venedik’teki son sancağı ÜĢümemek için Ģal yaptın kendine. Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde. Zaman geçtikçe eksilir demiĢtin. Oysa atalarımın öğrettiklerine ters düĢsse de Sana inanırım bilirsin. Zamanla unutursun demiĢtin. Niye daha derinleĢiyor öyleyse? DerinleĢiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaĢta dökülen kanları CoĢturuyor ayrılık sözlerin. Öflerimin karanlığını aĢka katık ederek konuĢacağım, Bedenim bu dünyayı terk edene kadar. Öyle sanıyorum ki Hüzünle ve acıyla pek barıĢık olmadığın için benden uzun yaĢayacaksın. Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne. Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin. Küstah bir aĢkla seveceğim seni. Ben savaĢ ve ölümle haĢir neĢir olan kelimeler dıĢındakilerini Unutmaya gayret edeceğim ömrümün geri kalanında. Sana sesleneceğim yine. Ben seni Beyrut gibi sevdim Ama sana ne mağribi ne de menhetini anlatamadım. Bağdat’ı ve ġam’ı iĢgale yeltenmiĢken Venedik’ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı. Sarı bir keder,kızıl bir kibir ve siyah bir isyanla konuĢacağım Sana,senin kim olduğunu hiç bilmeden. Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaĢ olacağım Senin kim olduğunu en çok bilerek. Kavmimin bana vaadettiği tüm aĢkları terkedeceğim. Müebbed bir aĢk,sarı bir hüzün,kızıl bir gurur Ve siyah bir öfkeyle konuĢacağım Bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar. Hüznü,gururu ve öfkeyi bilseydin keĢke… Hüznümün beni aĢan taĢkınılığını, Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmıĢ hoyratlığın, Öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek Ve azalmayacak kararlılığını anlayabilseydin… Anlatabilirdim sana, Seninle yaĢanan bir aĢktan ayrılığın ölüm bile olsa, Mavi bir ölüm olacağını… Ömer ÇELĠK


OKULDAN

OKULUMUZUN TARĠHÇESĠ Ġlk kurulduğunda Burhaniye Ana-

46 derslik ve 7 fen laboratuvarın-

dolu Ġmam Hatip Lisesi adı ile kurulmuş ve

dan oluşan okulumuzda tam donanımlı bir

725 öğrenci ve 40 öğretmen ile eğitim öğ-

kapalı spor salonu, yemekhane, 2000 öğ-

retime başlamıştır.

renci kapasiteli bir mescit, bir adet kıraat salonu, bir adet de konferans salonu bu-

Hakkı Demir Anadolu Ġmam Hatip

lunmaktadır. Hem fiziki şartları hem bu-

Lisesi 2014-2015 Eğitim Öğretim yılında açılmıştır. Kendi binası bulunmadığından

lunduğu bölge dolayısıyla geleceğin kalite-

ilk yılını Bağlarbaşı Mesleki ve Teknik

li okulları arasında yer almaya aday olan

Anadolu Lisesinin ek binasında tamamla-

okulumuz, sosyal çalışmalarıyla da farklı-

mıştır.

lığını ortaya koymak istemektedir. 2015 - 2016 eğitim öğretim yılına,

2016 - 2017 Eğitim -Öğretim yılı

günümüz şartlarına uygun olarak hazır-

itibari ile okulumuz Klasik Sanatlar ve

lanmış Burhaniye Mahallesindeki kendi

Musiki alanında Proje Uygulama Oku-

binasında başlamıştır.

lu olarak ilan edilmiştir.

36


OKULDAN

OKULUMUZDAN FOTOĞRAFLAR

MESCİDİMİZ

HÜSN-İ HAT ATÖLYEMİZ

KIRAAT SALONUMUZ

YEMEKHANEMİZ

SPOR SALONUMUZ

SINIFLARIMIZ

37


OKULDAN

HAKKI DEMĠR ANADOLU ĠMAM HATĠP LĠSESĠ ÖĞRENCĠ TOPLULUKLARI

● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ●

Hakkı Demir Anadolu Ġmam Hatip Lisesi’nde sosyal, kültürel ve spor faaliyetleri yürütmek adına kurulan Cevheran Gençlik Hareketi üç yıldır çalışmalarını aktif bir biçimde sürdürüyor. Cevheran’ın yürüttüğü faaliyetleri şu şekilde sıralayabiliriz: Gençlik Kampları Sinema Grubu Akademik Seminerler Kemankeş (Okçuluk) Grubu Mehteran Grubu Ġstrack (Ġstanbul’u yürüyerek keşfetme etkinliği) Ebruzar (Ebru Sanatı) Grubu Ġnfak Grubu Musiki Grubu Tarih Grubu Tiyatro Grubu Dergi Grubu Tasarım Grubu Cevheran bu gruplar ile üç yıl zarfında 100’den fazla faaliyet gerçekleştirmiştir. Okulumuzun gözbebeği olan Cevheran’a saygılarımızı ve takdirlerimizi sunuyoruz.

Okulumuzun Edebiyat Öğretmenleri tarafından rehberlik edilen grupta ilimizdeki okuma ve yazarlık projeleri ile ilgili mihmandarlığı üstlenen Yeni Hamle, “Sözlük Özgürlüktür” projesinin okulumuzdaki ayağına öncülük ediyor. Ayrıca öğrencilerimiz ile yazarlarımızın buluşmasına da öncülük ediyor. Her hafta 12.00-12.30 saatleri arası Yeni Hamle’de Safahat okumaları saati ve tüm edebiyat meraklılarına kapıları açık.

38


OKULDAN

● ● ● ● ●

Okulumuzun Türkiye’deki diğer liselerden anlamlı bir şekilde farklılaşmasını sağlayan iki önemli özelliğinden biri olan “Türk Musikisi” tarafını Musiki Topluluğumuz üstlenmektedir. Nadide topluluğumuz hocaları eşliğinde Türk Musikisinin kıymetli eserlerini meşk etmeye ve bizleri de mest eylemeye her daim devam eder inşallah. Musiki Topluluğumuz okulumuzda: Ud Kanun Ritim Keman Ney kursları ile Temel Müzik Bilgileri yaparak öğrencilerimizin bu alanda gelişmesine rehberlik ediyor. Haftanın her günü bir kursumuzu yapıyoruz. Musiki Topluluğu’nun faaliyetlerini ve diğer topluluklarımızın faaliyetlerini okulumuzun internet sitesinden takip edebilirsiniz.

Çiçeği burnunda Tarih Topluluğumuz, okulumuz öğrencileri tarafından oluşturulan bir topluluktur. Gönüllülük esasına göre faaliyetlerini yürüten topluluğumuz. Tarihi mekânlara geziler, tiyatro çalışmaları, aylık kitap okumaları, her hafta Çarşamba günleri 15.30-16.30 arası süreli yayın okumaları yapmakta ayrıca şuan elinizdeki dergi ile de basın ve yayında da faaliyetlerine başlamış bulunmaktadır.

39


OKULUMUZDA DÜZENLENEN RESİM YARIŞMASINDA BİRİNCİ OLAN 11/B SINIFI ÖĞRENCİLERİNDEN OSMAN ARİF KURTULUŞ’UN ÇALIŞMASI

OKULDAN

40


OKULDAN

OKULUMUZDA DÜZENLENEN RESİM YARIŞMASINDA İKİNCİ OLAN 11/B SINIFI ÖĞRENCİLERİNDEN SİNAN BERKAY YILDIZ’IN ÇALIŞMASI

OKULUMUZDA DÜZENLENEN RESİM YARIŞMASINDA ÜÇÜNCÜ OLAN 11/F SINIFI ÖĞRENCİLERİNDEN AHMET TAHA OĞUZ’UN ÇALIŞMASI

41


BULMACA

KELİME AVI K

A

P

T

A

N

I

D

E

R

Y

A

E

R

R

M

E

Z

İ

E

J

K

L

I

B

Ş

Ğ

D

E

C

V

P

Ş

İ

D

A

D

İ

R

N

A

B

A

B

I

A

V

İ

Y

E

T

F

A

J

Ö

N

T

Ü

E

D

L

R

Ş

K

T

E

B

N

D

B

E

E

R

Y

U

T

N

F

Ç

E

E

G

E

O

A

E

Z

I

E

E

A

R

Y

H

İ

A

Y

E

İ

R

V

R

Y

E

M

I

K

N

A

E

İ

M

J

İ

N

T

U

K

N

U

E

T

H

Ü

S

Z

A

F

N

L

D

A

R

Ö

T

K

A

R

E

N

N

K

Ü

L

A

H

A

A

U

İ

İ

N

T

L

I

U

E

H

Y

V

T

A

L

Y

T

A

T

V

L

R

Z

O

N

M

M

E

R

M

T

E

D

P

İ

A

R

İ

E

M

İ

E

A

A

C

Ş

A

R

L

Ş

U

N

N

T

S

T

S

E

S

D

Y

Y

D

K

M

A

R

İ

T

A

E

T

İ

A

L

A

Ö

Ş

E

E

P

T

E

R

A

I

H

T

Ş

N

O

M

R

N

A

I

D

E

R

V

R

A

İ

Ü

H

G

C

Ğ

R

A

T

E

Z

A

M

Ü

R

S

A

Ş

L

Ü

Y

T

İ

F

Y

E

A

S

N

D

I

S

L

A

H

A

T

İ

Ç

N

Ş

N

Ü

E

İ

T

D

A

A

R

M

M

Ş

T

E

Y

H

R

Ü

E

L

Ö

L

İ

Ü

P

Y

İ

T

E

E

I

İ

D

U

L

E

M

A

S

V

J

E

D

M

L

A

H

D

S

R

S

İ

N

A

G

V

E

Ç

L

A

G

B

F

A

Z

Ö

A

F

E

A

V

A

K

A

N

Ü

V

İ

S

E

K

E

S

A

U

R

A

N

T

H

C

E

D

M

A

R

A

C

N

O

L

C

G

S

S

O

M

I

E

ASİTANE

HAREM

MEDRESE

ŞEYHÜLİSLAM

BABIALİ

ISLAHAT

MEŞRUTİYET

TEKFUR

CEBELÜ

İDADİ

NİZAMICEDİD

TIMAR

ÇEVGAN

JÖNTÜRK

OTAĞ

ULEMA

DEVŞİRME

KAPTANIDERYA

ÖŞÜR

VAKANÜVİS

ENDERUN

LEVENT

PAYİTAHT

YENİÇERİ

FERMAN

LONCA

RASATHANE

ZAVİYE

GAZA

SALYANE

42


BULMACA

sudoku

7 2 1 5

3 9 4 5

9 2 4

8 3 1 6

5 4

7 5 7 1

2 4

8 4 3 6

7 5 7

6 6

8

4

5 1

3

8 4

5

3 7

2

3 9

6

43

9 4


44



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.