.
İÇİNDEKİLER ALZHEİMER HASTALIĞI Prof. Dr. Oğuz TANRIDAĞ Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD Başkanı ve NP Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı
8
KADIN-ERKEK BEYNİ 10
Merve KAYA EGE ÜNİVERSİTESİ/ SİNİRBİLİM YÜKSEK LİSANS
TRAVMANIN NÖROBİLİMİ 14
Nöropsikolog Dr. Görkem ALBAN
SAĞ MI SOL MU? 16
Barış AKAR İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa/ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik/ Lisans
NÖROBİLİMDE ÜNLÜ VAKALAR 18
20
Onur KÜÇÜKAKÇA Erciyes Üniversitesi/ Tıp Fakültesi HESAPLAMALI SİNİRBİLİM EDA NUR ÇAPKAN ALTUN Yeditepe Üniversitesi/ Sinirbilim Doktora Programı
HİPOKAMPÜSÜN SANATI 22
Barış AKAR İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa/ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik/ Lisans
GÜNLÜK HAYATIN SİNİRBİLİMİ 24
Barış AKAR İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa/ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik/ Lisans
Photographed by Felix Manzano
PARKİNSON HASTALIĞI VE GÜNCEL TEDAVİLER 27
DR. YUNUS EMRE AKTAŞ ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ NÖROLOJİ ABD
.
ALZHEİMER Alzheimer Hastalı
ş
ğı
ş
ba ta genetik e
ş ğinde
üzere çe itli risk faktörleri e li
ğilim
olmak
ortaya çıkan
ğıdır. Önceki yıllarda risk faktörlerinin ba ş ında ya ş lanma yer alırken son yıllarda sa ğ lıklı beyin ya ş lanmasına dayanan süper ya ş lılı ğ ın tanımlanmasıyla genetik faktörler birinci sıraya yükselmi ş tir. kronik bir beyin hastalı
Alzheimer hastalı
ğının
ortaya
çıkmasına neden olan 4
ş
kromozom tanımlanmı tır. Bunlar; 1,14,19 ve 21. Kromozomlardır.
ş
Bunlardan 19 dı ındakiler erken
ş
ş
ba langıçlı, 19 ise geç ba langıçlı Alzheimer hastalı
ğının
ş ya ş larda
kromozomlarıdır. Erken ba langıç ailesel olgularda 30’lu
ş
ve geç ba langıçlı olgularda ise
ş
80’li ya lardadır. Hastalık kadınlarda erkeklere oranla daha sıktır.
ğında beyinde de ğ i ş iklikler
Alzheimer Hastalı ortaya çıkan
makroskopik yani gözle görünür de
ğişiklikler
ve mikroskobik yani
gözle görünmeyen de
ğişiklikler
olarak iki bölümde
ğerlendirilebilir. Hastalık olmayan ki ş ilerin beyinleriyle kıyaslandı ğ ında gözle görünür de ğ i ş iklikler ş unlardır; de
1.Beyin yüzeyindeki girinti ve çıkıntıların derinleşmesi (atrofi) ve buna bağlı olarak beyinde küçülme 2. Hipokampusun küçülmesi 3. Beyinsuyu miktarında artma (Hidrosefali) .Beyinde Atrofi : Yaşlanma sürecinde her organda olduğu gibi beyinde de volüm kaybı oluşur. Klinik belirti vermedi ğ i sürece bunlar normal kabul edilir. Alzheimer hastalı ğ ındaki beyin küçülmesi 1
hastalık belirtilerinin altında yatan belirgin derecedeki küçülmedir. Bu küçülme hastalık belirtileri
ş
ş
arasında yer alan davranı lardaki ve gündelik ya am aktivitelerinde yetersizliklerin ve kontrol azalmasının nedenidir.
HASTALIĞI 2. Hipokampusun Küçülmesi: Hipokampus her iki temporal lobun içinde bulunan bellek ve duygularla ilgili limbik sistemin içinde yer alan ve denizatı
şeklinde Bu çekirde
ş
derin yerle imli bir çekirdektir..
ğin
görevi yeni olayları belle
ğe
kaydetmektir. Hipokampus hasarı olan bir
ş
ş
ki i geçmi ini hatırladı
ğı
halde yeni olan
olayları hatırlamakta zorlanır.
Yani öne do bozuklu
ğu
ğru
bellek
(anterograd
ş
amnezi) olu ur. Alzheimer hastalı
ğında
hipokampus atrofisi olur ve bu atrofinin derecesine göre bellek bozuklu
ğu
artı
ş
gösterir.
Demanslar arasında Alzheimer hastalı
ğına
Amnestik Demans denilmesinin nedeni budur.
3. Beyinsuyu miktarında artma (Hidrosefali) : Beynin yapısal özelliklerinden biri de orta hatta bulunan keseciklerin içinde bulunan beyinomurilik suyudur. Kısaca BOS olarak bilinen bu sıvı her gün ortalama 120 cc olarak üretilir ve düzenli olarak emilir. BOS’un üretilmesi ve
ş
emiliminde ya anan problemler sonucu beyinde sıvı miktarı artar. Buna hidrosefali adı verilir.
ğuz TANRIDAĞ
Prof. Dr. O
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD
ş
Ba kanı ve NP Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı
ğ, O. Alzheimer’dan Korkma Geç Kalmaktan
Kaynak: Tanrıda
Kork. Boyut Yayınları, 2018.
KADIN VE ERKEK BEYNİ
ü ünlük hayatta hepimiz karşı cinsin anlayamadığımız ya da bize tuhaf gelen hallerine şahit oluruz. Bazen bu durumları anlamlandırabiliriz, bazen de anlamak sanki imkansızdır. Sonrasında siz şöylesiniz ama biz böyleyize kadar giden ve tüm bu tespitlerin sonunda herkesin kendi cinsiyetini içten içe övdüğü bir duruma kadar evrilir fikirler. Burada benim asıl açıklamak istediğim ise neden farklı olduğumuz ya da hangi tarafın daha üstün olduğu değil. Kadın ve erkek nasıl böyle farklı düşünebilmekte ya da davranabilmektedir? Hal böyle olunca tabi ki ilk akla gelen beyinde neler olup bittiğine bakmak. Gelin sizinle kadın ve erkeğin beyin yapılarındaki ve işleyişlerindeki farklara hızlıca göz atalım. Kadın ve erkek beyninin farklılığındaki en önemli etken daha anne karnındayken maruz kaldığı cinsiyet hormonlarıdır. Çeşitli hormonların rol oynadığı bu etkide büyük payı testosteron hormonu alır. Erkek bebeğin anne karnında testosterona daha fazla maruz kalması beynin sol lobunun daha geç gelişmesine sebep olmaktadır. Bu durumsa yaşamın ilerleyen döneminde beynin şekillenmesinde kadın ve erkek cinsiyeti arasındaki farkı yaratacaktır.
Sol yarı küre daha az gelişirken sağ yarıküre daha hızlı gelişir. Ancak işitme ve konuşma alanları sol yarıkürede daha baskın olduğu için erkeklerde kadınlara oranla kendini sözel olarak ifade etme ve işitme (ya da işittiklerini anlamlandırma) daha zayıftır. Kadınlar uzun uzun detaylı açıklamayı sever erkekler içinse bu , zaman aşımından sonra “dır dır” olarak algılanır. Bir diğer farklılık kadınların erkeklere oranla daha hassas bir şekilde ses aralıklarını farketmesidir. Bu durum muhtemelen evrimsel açıdan annenin bebek bakımında işine yaramaktadır. Bebeğinin sesini diğer tüm seslerden uykuda bile olsa fark edebilir. Ufak bir ses tonu değişmesinde ise erkekler “Bana sesini yükseltme!” tavrıyla karşılaşabilirler. Yine görsel açıdan baktığımızda kadınların daha fazla renk tonunu algılayabildiklerini görürüz. Kırmızı ,mavi ve yeşilden oluşan temel renklerin etrafında şekillenmiş diğer renkleri hassasiyetle farkedebilirler. Kadın ve erkek beynini incelediğimizde erkekte amigdalanın daha büyük olduğunu görürüz. Amigdala korku ,öfke ,sinirlilik gibi duygulardan sorumlu badem şeklinde bir yapıdır. Bu nedenle öfke patlamaları erkeklerde daha sık yaşanabilmektedir.
Amigdala daha büyükse erkeklerin duygusal olayları daha iyi hatırlaması lazım gibi düşünebilirsiniz. Ancak sağ beyin ve sol beyinde iki tane olarak bulunan bu yapının kullanımına baktığımızda sağ amigdalanın erkekler tarafından sol amigdalanın ise kadınlar tarafından daha baskın kullanıldığı görülmektedir. Sağ amigdala olayların genelinin hatırlanmasına yardımcı olurken sol amigdala daha detaycıdır. Umarım bu durum erkeklerin özel günleri unutmasını açıklayabilir.
Kadınlarda soldan sağa artan beyin bağlantı haritası.
MERVE KAYA Ege Üniversitesi/Sinirbilim Yüksek Lisans
Erkeklerde önden arkaya ve bir yarım küre içinde olan beyin bağlantı haritası.
İlginç olan bir diğer fark ise daha fazla mimik kullanmayla ilgilidir. Yapılan bir çalışmada erkeklerin daha fazla mimik kası kullandığı ancak beynin üst merkezlerinden gelen emirle bunu hızlı bir şekilde baskıladığı görülmüştür. Kadınların daha fazla mimik yaptığı savını çürüten etkili bir çalışmadır. Erkekler kadınlara kıyasla belirli görseluzamsal konularda (örneğin zihinsel rotasyon) daha iyi performans gösterir; ve kadınlar ise belirli sözel görevlerde (örneğin sözel akıcılık) erkeklere göre daha iyi performans göstermektedir. Erkeklerin “harita okumak gibi motor becerilerde” ve konumlandırmayla bağlantılı yetenekleri kadınlardan daha gelişmiştir, öte yandan kadınlar da “bir kelime veya birinin yüzünü hatırlamak”, empati yeteneğinin ölçüldüğü sosyal idrak testleri ve ‘duygusal zeka’ testlerinde erkeklerden daha iyi performans sergilemektedirler. Yapılan araştırmalar kadın ve erkek beyninin stresten etkilenme düzeylerinin de farklı olduğunu göstermektedir. Kadınlarda stresle hipokampus CA3 alanında daha fazla gen değişimi tespit edilmiştir. Ayrıca öğrenme sırasındaki hafif stresin erkeklerde öğrenmeyi arttırdığı kadınlarda ise azalttığı ortaya çıkarılmıştır.
KAYNAK VE İLERİ OKUMA KAYNAKLAR; -“ KADIN BEYNİ ERKEK BEYNİ” SERKAN KARAİSMAİLOĞLU -“SEX DİFFERENCES İN THE STRUCTURAL CONNECTOME OF THE HUMAN BRAİN” MADHURA INGALHALİKAR, ALEX SMİTH, DREW PARKER, THEODORE D. SATTERTHWAİTE, MARK A. ELLİOTT, KOSHA RUPAREL, HAKON HAKONARSON, RAQUEL E. GUR, RUBEN C. GUR, AND RAGİNİ VERMA , PNAS JANUARY 14, 2014 111 (2) 823-828; HTTPS://DOİ.ORG/10.1073/PNAS.1316909110 -“A SEXUALLY DİMORPHİC PRE-STRESSED TRANSLATİONAL SİGNATURE İN CA3 PYRAMİDAL NEURONS OF BDNF VAL66MET MİCE” BY JORDAN MARROCCO, GORDON H. PETTY, MARİEL B. RÍOS, JASON D. GRAY, JOSHUA F. KOGAN, ELİZABETH M. WATERS, ERİC F. SCHMİDT, FRANCİS S. LEE & BRUCE S. MCEWEN İN NATURE COMMUNİCATİONS. PUBLİSHED ONLİNE OCTOBER 9 2017 DOİ:10.1038/S41467017-01014-4 -“THE GENETİCS OF SEX DİFFERENCES İN BRAİN AND BEHAVİOR”, AUTHOR LİNKS OPEN OVERLAY PANELTUCK C.NGUN1NEGARGHAHRAMANİ1FRANCİSCO J.SÁNCHEZSVENBOCKLANDTERİCVİLAİN, HTTPS://DOİ.ORG/10.1016/J.YFRNE.2010.10.001 -“SEX DİFFERENCES İN BRAİN ACTİVATİON TO EMOTİONAL STİMULİ: A METAANALYSİS OF NEUROİMAGİNG STUDİES”, AUTHOR LİNKS OPEN OVERLAY PANELJENNİFER S.STEVENSSTEPHANHAMANN, HTTPS://DOİ.ORG/10.1016/J.NEUROPSYCHOLOGİA.2012.03.011 “SEX DİFFERENCES İN THE FUNCTİONAL ORGANİZATİON OF THE BRAİN FOR LANGUAGE”, BENNETT A. SHAYWİTZ, SALLY E. SHAYWLTZ, KENNETH R. PUGH, R. TODD CONSTABLE, PAWEL SKUDLARSKİ, ROBERT K. FULBRİGHT, RİCHARD A. BRONEN, JACK M. FLETCHER, DONALD P. SHANKWEİLER, LEONARD KATZ & JOHN C. GORE, NATURE -HTTPS://EVRİMAGACİ.ORG/ERKEK-VE-KADİN-BEYİNLERİNİN-SİNİR-BAGLANTİLARİBİRBİRİNDEN-FARKLİ-1818 -HTTPS://SİNİRBİLİM.ORG/KADİN-BEYNİ-VE-ERKEK-BEYNİ/ -HTTPS://WWW.BBC.COM/TURKCE/HABERLER/2013/12/131202_BEYİN_KADİN_ERKEK -“THE EPİGENETİCS OF SEX DİFFERENCES İN THE BRAİN”, MARGARET M. MCCARTHY, ANTHONY P. AUGER, TRACY L. BALE, GEERT J. DE VRİES, GREGORY A. DUNN, NANCY G. FORGER, ELAİNE K. MURRAY, BRİDGET M. NUGENT, JACLYN M. SCHWARZ AND MELİNDA E. WİLSON ,JOURNAL OF NEUROSCİENCE 14 OCTOBER 2009, 29 (41) 12815-12823; DOI: HTTPS://DOİ.ORG/10.1523/JNEUROSCI.3331-09.2009
MERVE KAYA EGE ÜNİVERSİTESİ/ SİNİRBİLİM YÜKSEK LİSANS
.
Fare h pokampüsü, NeuN ant korları (yeş l), m yel n baz k prote n (kırmızı) ve DNA (mav ) le boyanmıştır. Kaynak: ZME Sc ence. Dormant, berserk ant bod es could hold the key for HIV vacc ne
TRAVMANIN NÖROBİLİMİ Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), travmatik olay yaşandıktan sonra gelişebilen travmatik olayı yeniden yaşama, travma hatırlatıcılarından kaçınma, duygusal uyarılma yoksunluğu ya da aşırı uyarılma ile karakterize psikiyatrik bir bozukluktur. TSSB’nin tedavisi tipik olarak, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) gibi ilaçların uygulanmasıyla ve/veya travma odaklı psikoterapiyi içermektedir. Geçtiğimiz 30 yılda beyin görüntüleme tekniklerindeki muazzam gelişme, psikolojik bozuklukların beyin temelli-kanıta dayalı incelenmesinin önünü açmış ve pek çok psikolojik bozukluğun nöroanatomisi, nörofizyolojisi ve nörobiyolojisine dair çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu yazıda TSSB’nin beyin temelli açıklamalarının kısa bir özeti sunulmaktadır.
Travmatik strese akut maruziyetin sempatik sinir sistemi (SSS) aktivasyonunun artması, parasempatik sinir sistemi (PSS) aktivasyonunun ise azalması ile karakterize olduğu iyi bilinmektedir. Otonom sinir sisteminin akut strese verdiği bu yanıt sırasıyla hipofizden, adrenal korteksten ve adrenal medulladan; asetilkolin, kortizol ve katekolaminlerin salınımını sağlar. Bu sayede bedenin acil durum taleplerini karşılamak için uygun fizyolojik yanıtlar (kalp hızının artışı, solunumun hızlanması, deri direnci değişiklikleri vs) oluşturulur. Stres sonlandıktan sonra kortizol negatif besleme inhibisyonu ile bir otoregülasyon sağlanır ancak TSSB’de olay sonlandıktan sonra bile periferik katekolamin seviyeleri yüksek, kortizol seviyeleri ise düşüktür. Kortizol, SSS’in stres yanıtının kontrol altında tutulmasında kolaylaştırıcı bir role sahiptir. Yani TSSB’de kortizol salınımın azalması nedeniyle fizyolojik homeostaza ulaşılamamaktadır. Hipokampusun, hem nöroendokrin stres yanıtı hem de hafıza değişikliklerindeki önemli rolü nedeniyle TSSB'de merkezi öneme sahip bir bölge olduğu bilinmektedir. Birçok çalışmada TSSB sonrası hipokampal volümde azalma bildirilmiştir. Ancak bu bulgunun travmaya bağlı olarak ortaya çıktığını iddia etmek güçtür. Şuandaki veriler düşük hipokampal hacmin TSSB'ye karşı savunmasızlığın önceden var olan bir belirteci olduğunun düşünülmesine neden olmaktadır. Hipokampüsle ilgili diğer önemli bulgu ise başarılı bir tedavi sonrası aktivite seviyesindeki artıştır. Hipokampüsteki bu artışın genel olarak bellek süreçlerinde iyileşmeye (konsadilasyon, kodlama, geri çağırma vb) ve bu sayede travmatik deneyimin yeniden değerlendirilmesine yardımcı olduğu düşünülmektedir.
Amigdala, tehdit edici uyaranların işlenmesinde, korku öğrenmesinde ve korkunun ifadesinde önemli rol oynamaktadır. TSSB’de sağ baskın amigdala aktivasyon artışı tutarlı bir şekilde raporlanmaktadır. Bağlantısallık analizleri vetromedial prefrontal korteks ile amigdala arasındaki bağlantısallığın azaldığı göstermektedir. Diğer yandan TSSB’de sol baskın frontal alanlarda aktivasyon azalması sıklıkla bildirilen bir bulgudur. Bu nedenle TSSB’de görülen amigdala aktivasyon artışı, hem azalmış frontal aktivasyonla hem de bozulmuş bağlantısallıklar nedeniyle yukarıdan-aşağıya regülasyonun bozulmasıyla ilişkili gibi görünmektedir.
Ventromedial Prefrontal Korteks
İnsular korteks kabaca duygular, biliş, motor kontrol ve homeostaz ile ilişkili bir yapıdır. Araştırmalar insular korteks aktivasyon artışı ile TSSB semptomlarının şiddeti arasında bir korelasyon olduğunu göstermektedir. Ayrıca tedavi öncesi yüksek insular aktivitenin TSSB tedavisine yanıt verme oranı yani tedavi başarısını azaltan bir etkisi olduğu bildirilmektedir.
TSSB’de rol alan bir diğer önemli yapının ACC olduğu bilinmektedir. ACC genel olarak; duygu işleme(Ventral ACC), otomatik duygu kontrolü, sosyal karar verme, bilişsel işleme (dorsal ACC), duygu değerlendirmesi gibi işlevlere sahiptir. ACC’nin amigdala, n.accumbens, hipotalamus, insula, motor sistem, frontal görme alanı, prefrontal korteks ve parietal korteks ile güçlü bağlantıları bulunmaktadır. Bu nedenle ACC hem aşağıdan-yukarı hem de yukarıdan-aşağı bilgi işlemede önemli bir role sahiptir. TSSB’de yüksek ACC aktivasyonu travmayla ilişkili kognisyonların işlenmesine, travmaya ait duyguların değerlendirilmesine ve duygu kontrolüne bilişsel kontrol aracılığıyla yardımcı olarak tedaviye daha iyi yanıt alınmasına aracılık etmektedir.
NÖROPSİKOLOG DR. GÖRKEM ALBAN Ph.D., Advanced Neurological Science (Istanbul University) M.Sc., Neuroscience (Istanbul University) B.A., Psychology (Abant Izzet Baysal University) Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) Therapy Cognitive Behavioral Therapy (CBT) Family Counselor (Yildiz Teknik University) HumanBrain Psikiyatri, Kazimiye Mah. Alipaşa Cad. Gold Business Center, Kat:5, No: 52. Çorlu /Tekirdağ 0(282) 652 52 77Ek alanı
SAĞ MI SOL MU? Bakıldığında aslında her k bölümde h yerarş k olarak çalışır. Fakat Hermann, nsanların bey nler n n b r bölümünü daha baskın kullandığını söylemekted r. (1) Buna göre Sol Bey n; Çözümsel, anal t k, mantıksal, rasyonel, s mler hatırlama, ç zg sel düşünme, ayrıntılara bakma, somut düşünme g b anal t k becer lere sah pt r. (Erduran, 2008) Espr y anlayan, yakalayan kısım beyn n sol kısmıdır. Bunun yapılab lmes ç n sol kısım öncek deney mler le ş md k deney mler aslında sürekl olarak karşılaştırarak b rer çıkarımda bulunur. Bunun ç n anal t k düşünme beceres olan b r bölümdür. (2) Yapılan b r görüntüleme çalışmasında heteroseksüel erkek ve homoseksüel kadınların sağ bey nler sol bey nler nden daha büyüktür. (3) Sol bey n yaşanan b r olayın n yet ne değ l d rekt olarak sonucuna ve sürec ne bakar. Bu doğrultuda sol bey n hayal kurmaz. Gün çer s nde sık sık b reye ''Eğer'' ve ''Fakat'' kel meler n kullandırır. (4)
Sağ bey n, sol bey nden farklı olarak daha d ş l olarak çalışır. Bu doğrultuda b reyde farklı düşünme becer ler ne yol açar. Bunlar kısaca; Bütünsel, sezg sel, yaratıcı, duyarlı, hassas, duygusal, duygularıyla hareket eden, görsel, üç boyutlu düşünen, müz kal yeteneklerde ön planda ve jest, m m k. (1) ''Sağ yarı küreler nde hasar bulunan şahısların bazı şeyler yok saydıkları veya aldırmadıkları görülmüştür. Böyle aldırmama sendromu olan hasta, yemek tabağının sol tarafında bulunan yemekler yemez, onların orada bulunduğunun adeta farkına varamaz.'' (5)
''Sağ ön bey n empat k düşünür. Mesela, sol beyn yle düşünen b r k mse karşısındak ne yol tar f ederken, yönler kend s ne göre tar f eder. "Sola g deceks n" ded ğ nde bu sol taraf kend soludur. Oysa empat yapab len nsan karşı tarafın yönünü d kkate alır.'' (4) BARIŞ AKAR KAYNAK: 1: Avcı Erduran D lek, ''Bey n Yarı Küreler n n Baskın Olarak Kullanılmasına Yönel k Öğret m Stratej ler '', GÜ, Gaz Eğ t m Fakültes Derg s , C lt 28, Sayı 2 (2008) 117, 2: BBC, ‘’The Sc ence of Laughter’’, 02.01.2020, https://www.bbc.com/news/health37311320 3: Sav c I, & L ndström P (2008). PET and MRI show d fferences n cerebral asymmetry and funct onal connect v ty between homo- and heterosexual subjects. Proceed ngs of the Nat onal Academy of Sc ences of the Un ted States of Amer ca, 105 (27), 9403-8 PMID: 18559854, 4: Tarhan Nevzat, Sağ ve sol beyn n ş freler nelerd r?, https://www.eps k yatr .com/sag-ve-sol-beyn n-s freler -nelerd r, 01.01.2000 5:Gündoğan Ünay N met, '' Öğrenme ve Davranışlarda Sol ve Sağ Bey n Yarım Küreler n n Fonks yonel As metr s n n Önem (Lateral zasyon)'', Turk ye Kl n kler J Med Sc 2005, 25.
NÖROBİLİMDE ÜNLÜ VAKALAR Günümüz beyin görüntüleme tekniklerinin henüz olmadığı yıllarda insanların beyin hakkındaki sorularına ışık tutmada en önemli kaynaklardan biri vaka örnekleridir. Phineas Gage ve Mösyö Tan vakaları 19.yüzyılda beyin hakkındaki bilgilerimiz günümüzdekinin çok altındayken beyine farklı açılardan bakmamızı sağlaması açısından önemlidirler.
Ph neas Gage Vakası S n rb l m tar h nde en meşhur vakalardan b r tanes şüphes z Ph neas Gage vakasıdır.Gage b r dem ryolu ş rket nde ustabaşı olarak görev yapan 1.80 boyunda çev k ve çalışkan b r k ş yd .Görev Vermont eyalet boyunca b r dem ryolu nşa etmekt .Çalıştıkları bölge oldukça kayalıklı b r bölgeyd bu sebeple önler ne çıkan kayaları patlayıcı le patlatıyorlardı. Bu yöntem ç n kayaya b r del k açıp yarısına kadar barut doldurup üzer ne f t l koymak, üzer n kumla kapatmak ve ardından b r dem r le barut ve kumu sıkıştırmaktan oluşuyordu.Sıkıştırma sayes nde patlamanın dışarıya etk etmemes sağlanıyordu. 13 Eylül 1848 saat 16.30.Gage ve ek b y ne ş başında.Önler ne çıkan zorlu b r engel daha aşmak stemekteler.Barut ve f t l kayanın çer s ne koymuş ve yardımcısından üzer n kumla kapatmasını stemekte.Arkadaşının arkadan seslenmes le b r anlık arkasına bakıyor ve yardımcısı henüz kumu dökmeden özel yaptırmış olduğu dem r çubuğuyla doğrudan barutu sıkıştırmaya başlıyor ve ardından korkunç b r patlama...
Gage ‘n n sol elmacık kem ğ nden g ren dem r beyn n n ön kısmından dışarı çıkmış ve bey n parçaları le b rl kte yaklaşık 30 metre uzağa fırlamıştı. Arkadaşları yanına toplandığında Gage gözler açık b r şek lde yatmaktaydı. Kol ve bacaklarında kasılmalar mevcuttu. Arkadaşları onu en yakın otele taşıdılar. İlg nç b r şek lde b l nc açık gayet mantıklı cümleler le başından geçen olayı anlatıyordu. Otele gelen doktor yarasını düzenl b r şek lde kontrol ett ve Gage herhang b r felç bulgusu göstermeyen, anlama ve konuşmada gayet y ,d kkat problem olmayan ve sağ gözü le görmede b r sıkıntısı olmayan(sol gözünü kazanın sonucu kaybetm şt ) b r şek lde taburcu oldu.
Her şey normal g b gözükse de Gage’de k msen n beklemed ğ k ş l k değ ş mler mevcuttu.Kazadan önce h ç yapmadığı davranışları yapıyor,yakınlarına kötü sözler söylüyor,çevres ndek lere anormal tepk lerde bulunuyor ,daha önce düzenl b r şek lde k l seye g derken kaza sonrası k l seye g tmey bırakıyordu.O zamanlar Gage’n n doktoru olayları yaşadığı şoka bağlı olduğunu düşünse de durum bambaşkaydı.Gage olaydan 12 sene sonra 1860 yılında hayata veda ett .7 sene sonra a les n n zn yle ncelenmek amacıyla kafatası mezarından çıkarıldı ve bu değ ş m n sebeb araştırıldı. Olayın gerçekl ğe kavuşması se tam 146 sene sürdü.1994 yılında yapılan çalışmalar Gage'n n prefrontal korteks hasarına sah p olduğunu göstermekteyd . Prefrontal korteks alın bölgem z n hemen arkasında bulunan ve b z nsan yapan bölged r.Karar verme ,plan yapma,empat yapab lme ve ahlak sorumluluklarımız bu bölgen n sorumululuğundadır. Gage'n n doktorunun yapmış olduğu “Gage'n n z h nsel becer ler yle hayvansal eğ l mler arasındak denge, ortadan kalkmış g b görünüyor “ fades bu bölgen n b z nsan yapan bölge kavramının z n taşımaktadır. Ph neas Gage vakası prefrontal korteks n k ş l k değ ş m le lg s n n göster ld ğ lk vaka olarak kayıtlara geçm şt r.
Ph neas Gage Kaza Sonrası Kafatası
Mösyo Tan Tan Vakası Arkadaşlarımız le kısa b r sürel ğ ne sohbet ederken kullandığımız hece sayısı s zce kaçtır?Bu kısa sohbet anında b le yüzlerce hatta b nlerce heceden oluşan kel meler le kend m z fade etmeye çalışırız.Bu vaka sadece b r hece le kend s n fade etmeye çalışan, konuşamasa b le bey n hakkında b r çok şey söyleyen b r k ş n n vakasıdır... Par s B cetre Z h n hastalıkları hastanes nde uzun b r süred r yatmakta olan Lou s Leborgne s ml hasta, sağ bacağındak toplardamar lt habı sebeb yle cerrah serv s ne nakled l r.51 yaşındak bu hasta 6 gün sonra ölür.Hasta sağ ken bu hastanede nörolog olarak görev yapan Dr.Paul Broca hastasında b r anormall k tesp t etm şt .Leborgne sadece 'Tan'heces n kullanarak konuşab l yordu. Anlatılanları kavramada herhang b r problem olmayan Leborgne, konuşmasında yaşadığı problem le Paul Broca 'nın lg s n çekm ş ve hasta öldükten sonra otops le bu problem n sebeb n araştırmıştır. Otops bulgularına göre Paul Broca Leborgne'n n beyn n n sol arka frontal korteks bölümünde lt habı b r lezyon bulmuştu. Leborgne bu bölgedek lezyonları konuşma problem yaşayan d ğer hastlarında da sol bey n yarımküres nde ve aynı bölgede tesp t ett . Bu bölge bugünkü 'Broca Bölges 'olarak adlandırdığımız konuşmanın motor şlevler nden sorumlu bölged r.Leborgne aklından her ne kadar söylemek sted ğ kel mler geç rse de bunları uygun motor hareketler le sese dökem yordu. Bu vakadan yapılan b r d ğer çıkarımda beyn m z n her k yarımküres n n farklı görevler bakımından uzmanlaşmasıydı. Dr.Paul Broca'nın sol bey n le konuşuruz cümles de bunun b r gösterges yd .
ONUR KÜÇÜKAKÇA Cumhur yet Ün vers tes -Tıp Fakültes /L sans
Kaynaklar ve İler Okuma: Oğuz Tanrıdağ,Bey n Kültürü Tar h ,Boyut Yayınları,2017,sf.171-180 Sultan Tarlacı,Suç ve Bey n,Destek Yayınları,2019,sf.79-81 Kate Fehlhaber,A Tale of Two Aphas as,https://know ngneurons.com/2014/08/13/a-tale-of-twoaphas as/,(13.08.2014) Oğuz Tanrıdağ,İnanıyorum Halde Varım,Üsküdar Ün vers tes Yayınları,2017, sf.155 Anton o R.Damasıo,Descartes' n Yanılgısı,Varlık Yayınları,2006
.
16 haftalık b r faren n h pokampusundak nörojenez. Yet şk n nöral kök hücreler, dentat g rusun subgranüler bölges nde çoğalır ve granül hücrelere farklılaşır (kırmızı, 0-4 haftalık; yeş l, 8 haftalık oluşum) Kaynak: Research refutes famous study, shows neurons created through exerc se don’t erase old memor es.
.
Hayvanlar, h pokampustak nöronlar tarafından oluşturulmuş z h nsel har taları kullanarak gez n rler, burada b r farede resmed lm şt r. Yen bulgular, bu nöronların aynı yer n b rden çok har tasını çıkarab Kayna leceğ n göster yor. Kaynak: Neurons n the h ppocampus can make several d fferent maps of the same env ronment
.
Şek ller, spes f k nöronal şaretley c nörof laman H (kırmızı) ve astros t k şaretley c gl al f br ler as d k prote ne (GFAP, yeş l) karşı ant korlarla et ketlenm ş fare h pokamal dokusunun m kroskob k mmünofloresan görüntüler n göster r. Astros tler özell kle per ventr küler ve per vasküler alanlarda bol m ktarda bulunurlar, burada kan-bey n bar yer n oluşturan temel b leşenlerden b r d r (büyütme x 100) Kaynak: Neuronal-astrocyt c network of the mouse h ppocampus
GÜNLÜK HAYATIN SİNİRBİLİMİ Bu bölümde günlük hayatımızda yaşadığımız ve/veya diğer geri kalan günlerde 3 temel duygularımızda beynimizde neler olduğu ve vücudumuza nasıl etkiler bıraktığı anlatılmıştır.
AŞIK BEYİN Aşk ve aşık olunma anında Limbik sistem, beynin iç taraflarında bulunan, otuza yakın yapı bulunduran duygularla ilişkin sistemler yapısıdır. İçerisinde bulundurduğu amigdala ve hipokampüs sürekli olarak bağlantı içerisindedir. Aslında bu bağlantı sonucu duygusal tepki verebiliyoruz. Örneğin; Eski sevgilinizi yolda gördüğünüzü varsayalım. Hipokampüs size eski sevgilinizi hatırlamanızı, amigdala ise eski sevgiliniz ile yaşadığınız kötü olayları hatırlamanızı sağlar. Bu sayede eski sevgilinizi yolda görünce ya üzülür ya da sevinir, mutlu olursunuz. Bu örnekten yola çıkarak hipokampüsün bellek ile, amigdalanın ise duygularla ilişkili olacağını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra limbik sistemde bulunan bir diğer yapı ise hipotalamus ve amigdala ilişkisi erkeklerde aşkın cinsel boyutunda önem taşımaktadır. Erkeklerin cinsellik sırasında daha saldırgan olmasının sebebi ise hipotalamusun salgılamasını emrettiği androjen (erkeklik hormonu sayılır) ile amigdala arasındaki yakın bağdan dolayıdır. Kadınlarda ise daha farklı bir durum söz konusudur. Yine hipotalamus ile amigdala arasında bağ vardır fakat bu bağ androjen ile değil daha çok dinlendirici, sakinleştirici yapılarla ilişkindir. Bunun sonucunda kadınların cinsel deneyimde daha az saldırgan davranışlar sergilediği açıklanabilir. 2015'te yapılan araştırmada deneklere aşık olduğu kişileri düşünmülmesi istendi ve esnada fMRI ile takip edildi. Aşık olunan kişiyi düşününce beyinde meydana gelen birçok aktiviteden sadece birkaçı.
YALANCI BEYİN Yalan söyleme durumunda ise yapılan araştırmalarda oldukça kapsamlı sonuçlara varılmıştır. Mitomani üzerinden gidersek bireyin ilk başlarda söylediği yalanda amigdalası oldukça büyük bir aktiflik göstermektedir. Amigdala ilk başlarda fazla aktif olurken bir süre sonra tölerans göstermeye başlıyor. Bu durum bireyde bir alışkanlık olduğunu gösteriyor. Aslında kötü bir durum seyrediyor. Çünkü yalan söyleyenin ilk başlarda aktif olan amigdalası bireyde tedirginlik, şüphe ve endişe ile başlarken ileri ki zamanlarda bu şüpheler artık yeteri derecede çıkamayacağı için birey kolaylıkla rahat yalan söyleyebilecek hale geliyor. Bir diğer aktiflik gösteren bölüm ise; Boz Madde. Boz/Gri Madde beyinde nöronları, oligodendrositleri ve glia hücreleri bulunduran beynin %85’ni oluşturan bölümdür. Yalan söylerken beynin %85’ni oluşturan bölümdür. Yalan söylerken bu boz maddede birer azalma görülür. Yani neredeyse bir nöron kaybı görebilme ihtimali vardır. Yapılan araştırmalar sonucu sürekli yalan söyleyen kişilerin beyinlerinde %14 boz madde kaybı görülmüştür. görülmüştür. Ak madde, beyinde nöronlar arası iletişim kurmaya yarayan boz maddenin kardeşidir. Yalan söyleyen kişilerde prefrontal korteks bölümlerinde %22 ve %26 arasında nöroplastisite (nöron oluşumu, akson uzantısı çoğalımı) olduğu görülmüştür. Bu yapılan çalışma bize şöyle bir olgu sunabilir; Yalan söyleyen kişiler yalan söyleme becerisini kullanmak için kendisini, yaşantısını ve olayı hayatı ile bağdaştırma becerisini kullanması gerekir. O yüzden yalan söyleyen kişi kendi fikirleri ve yaşantısı hakkında oldukça fazla bağlantı kurarak yalan söyleyebilir.
fMRI ile görüntülenen insanlarda yalan söylerken (kırmızı) ve doğruyu konuşurken (mavi) oluşan beyin haritası
SEVİŞEN BEYİN Erkek ve kadınlarda üreme davranışını başlatan ve sürdürmesinde önemli rol oynayan iki yapıdan bahsetmek istiyorum; Medial Preoptik Bölge (MPA) ve Hipotalamusun Ventromedial Çekirdeği (VMH). Kısaca ve özetle erkeklerde üreme davranışını başlatan ve sürdüren MPA iken kadınlarda VMH’dir. Elbette iki beyin arasında ki farklar oldukça farklıdır. MPA’nın alt kısmında bulunan MPA çekirdekçikleri kadınlara oranla erkeklerde 7 kat daha fazla bulunmuştur. Bu keşif aslında erkeklerin kadınlardan neden daha çok seks düşkün olduğunu açıklayan bir olgu olabilir. Peki konunun en başına dönelim ve üreme davranışına kadar gelelim. Feromonlardan bahsetmiştik, erkeğin dişisinden algıladığı feromon bahsettiğimiz vomeronasal organa gitti. Peki sonra ne oldu? Vomeronasal organ algıladığı feromunu amigdala ve stria terminalise gönderir. Stria terminalis’ten daha önce bahsetmiştik. Yine kısaca bu yapı davranışların ortaya çıkmasına neden olur. Ki zaten bu açıklamadan sonra üreme davranışı için stria terminalisin önemli bir yapı olduğu kanısına varabilir. Amigdala ve stria terminalis işlenen feromonu MPA’ya göndererek erkekte bir üreme isteği uyandırır. Yani dişinin kokusunu alan erkek dişi ile beraber olmak ister. Bu durum sonrası erkek dişiye kendini göstermesi için çeşitli aktivitelere başvuracaktır (kız arkadaşınızı götürdüğünüz ilk romantik yemeği düşünün veya aldığınız ilk hediyeyi vb.). Bu aktiviteler sonrası erkeğin kuru sonrası hoşuna giden dişi genel duruma göre lordoz eylemini başlatarak kendinde de ventromedial çekirdeğini (VMH) uyararak bir üreme davranışı ortaya çıkaracaklardır.
Cinsel işlev bozukluğu olmayan kadınlarda cinsel uyarılmanın fMRI çalışmasından alınan temsili görüntüleri. Beynin çeşitli alanlarının aktive olduğunu (kırmızıyla vurgulanmıştır) göstermektedir.
KAYNAK VE İLERİ OKUMA SARAÇLI Özge, ATASOY Nuray, KARAAHMET ELİF, ‘’Yakın İlişkilerin Nörobiyolojisi’’, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4(4) 2012, s.416-425 TUFAN Evren Ali, YALUĞ İrem, ‘’Aşk’’ Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi’’, Psikaytride Güncel Yaklaşımlar, 2(4) 2010, s.445-449 SÖĞÜT Elif, ‘'Eşcinselliğe Kuşaklararası Yaklaşım Farklılıkları: Trabzon Örneği’’, İmgilem, 2019; 3(5), 322-324 CARLSON R. Neil, ‘’Fizyolojik Psikoloji’’, 8 (Ankara: Nobel Akademi, 2013), s.s. 250-255 d’Oleire Uquillas F, Liu Y, Kou J. Love-related changes in the brain: a resting-state functional magnetic resonance imaging study. Front. Hum. Neurosci. 2015.
BARIŞ AKAR İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/CERRAHPAŞA/PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK/LİSANS
PARKİNSON HASTALIĞI VE GÜNCEL TEDAVİLER Parkinson hastalığı (PH), bradikinezi, istirahat tremoru ve rijiditenin yanı sıra postüral dengesizlik, bir dizi diğer daha ince motor özellikler ve birçok motor olmayan özellikten oluşan bir hareket bozukluğu ile karakterize yaygın bir nörodejeneratif hastalıktır. Temel motor özelliklerin çoğu, belirli bir nöron popülasyonunun kaybından kaynaklanır. Bu nedenle, PH için güncel farmakolojik tedavi yaklaşımlarının çoğu, striatumdaki dopaminerjik tonu düzeltmeyi amaçlamaktadır. Motor fonksiyonun iyileştirilmesinde sıklıkla etkili olmakla birlikte, mevcut tedaviler, dopaminin ekstra striatal bölgelere taşınması, emilimindeki değişkenlik ve kan-beyin bariyerinden geçişi ve fizyolojik olmayan sürekli dopamin salınımı nedeniyle önemli yan etkilerle ilişkilidir. Hastalar sıklıkla bilişsel problemler, levodopanın neden olduğu diskineziler ve açma-kapama dalgalanmaları geliştirir. PH'nin birçok özelliği (bilişsel bozukluk ve otonomik disfonksiyon gibi), merkezi sinir sistemindeki diğer bölgelerdeki nörodejenerasyonun yanı sıra enterik ve otonom sinir sistemlerinden kaynaklanan, esas olarak dopaminerjik olmayan bir temele sahiptir. PH'li hastaların yaşam kalitesi üzerinde en zararlı etkiye sahip olan genellikle bu özelliklerdir, ancak bu hastalık unsurları için tedavi seçenekleri sınırlı kalmaktadır. Dopaminin öncüsü olan Levodopa, ilk olarak 1960'larda PH tedavisi için geliştirilmiştir ve 2020'de PH için en etkili terapötik ajan olmaya devam etmektedir. Hastalığın ilerleyişine bağlı olarak tedaviye yanıtta azalmalar, doz sonu kötüleşmeleri, on-off fenomeni, artan diskineziler oral tedaviye yanıtı azaltmakta ve yeni tedavi arayışlarına yöneltmektedir. Bu aşamada cihaz destekli tedaviler olarak bilinen subkutan apomorfin enjeksiyonu, gastrojejunel jel uygulanması ve cerrahi olarak derin beyin stimülasyonudur. Hastanın hangi tedaviye uygun olduğu deneyimli Nörolog, Beyin Cerrahisi Uzmanı ve Psikiyatristten oluşan uzman bir ekip tarafından kararlaştırılmaktadır.
DERİN BEYİN STİMÜLASYONUNDAKİ GELİŞMELER Derin beyin stimülasyonu (DBS), levodopanın neden olduğu yan etkiler özellikle sorunlu hale geldiğinde dopamine bağımlı motor semptomların tedavisinde faydalı olan PH için bir başka yerleşik tedavidir. DBS, subtalamik çekirdek ve globus pallidus internus dahil olmak üzere subkortikal yapıları uyaran elektrotların cerrahi implantasyonunu içerir . DBS, bazı ilerlemiş PH hastalarında en iyi tıbbi tedaviye kıyasla motor semptomlarda ve dalgalanmalarda önemli gelişmeler sunar, ancak titreme dışındaki dopamine dirençli semptomlar (örneğin, yürüme bozukluğu ve postüral instabilite) zayıf yanıt verir. Cerrahi komplikasyonlara ek olarak, DBS stratejileri bilişsel ve nöropsikiyatrik yan etkilere ve konuşma bozukluğuna neden olabilir. Uyarlanabilir DBS dahil olmak üzere yeni DBS yaklaşımları, farklı bölgeleri hedefleyen ve iyileştirilmiş intraoperatif görüntüleme teknikleri, gelişmiş klinik uygulanabilirlik sunmayı ve yan etkilerin etkisini azaltmayı vaat etmektedir .
Son yıllarda PH için çok çeşitli deneysel tedavi yaklaşımları kliniğe doğru ilerlemiştir. Daha önceki varsayımsal tedavilerin birçoğu, sağlam araştırma tasarımına olan ihtiyacı vurgulayan klinik öncesi sonuçlar vaat etmesine rağmen, klinik araştırmalara götürüldüğünde istenilen sonuç alınamadı. Patojenik mekanizmaların ve PH semptomlarının anatomik temelinin daha iyi anlaşılması, yeni tedavi modaliteleri için yollar açtı ve şimdi PH yönetiminin önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde gelişmesi muhtemel görünüyor.
DR. YUNUS EMRE AKTAŞ ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ/ NÖROLOJİ ABD
KAYNAKÇA VE İLERİ OKUMA: Recent developments in the treatment of Parkinson's Disease.Stoker TB, Barker RA.
.
Şek ller, spes f k nöronal şaretley c nörof laman H (kırmızı) ve astros t k şaretley c gl al f br ler as d k prote ne (GFAP, yeş l) karşı ant korlarla et ketlenm ş fare h pokamal dokusunun m kroskob k mmünofloresan görüntüler n göster r. Astros tler özell kle per ventr küler ve per vasküler alanlarda bol m ktarda bulunurlar, burada kan-bey n bar yer n oluşturan temel b leşenlerden b r d r (büyütme x 100) Kaynak: Neuronal-astrocyt c network of the mouse h ppocampus