MERHABA Egemen güçlerin halka açtı ı sava tüm hızıyla sürüyor. Gözaltılar, i kenceler, yasaklamalar, baskınlar, demek kapatmalar ve yargısız infazlar gündelik olaylar haline geldi. Egemenler, toplumun tüm kesimlerine "Bana muhalefet edeni hiç bir yasa, kural tanımadan yok ederim" mesajını vermeyi amaçlıyor. Bu saldırılardan dergimizin avukatları Murat Demir, Bedii Yarayıcı ve gazeteci Deniz Teztel de nasib-lerini aldılar. Diyarbakır'da bir yurtseveri gece yarısı baskınıyla kaçırıp kur unladılar. Yetmedi, cenaze törenine saldırdılar. Be ikta 'ta bir devrimciyi, ardından yine aynı bölgede on devrimciyi bombalarla, otomatik silahlarla katlettiler. Doymamı lardı. Cinayetler Ankara'da iki devrimcinin öldürülmesiyle sürdü. Ne var ki unuttukları bir ey var. Sonunda ölüm de olsa, kurulacak yeni dünya için kendini ölümün kuca ına atacak onlarca devrimcinin gelene i Kızıldere'lerde, idam sehpalarında, ölüm oruçlarında mayalanmı tı.
ehitlerimiz, o büyük günde yanımızda olmak üzere imdilik aramızdan ayrıldılar. Onları saygı iIe anıyoruz. Karanlı ın sahiplerinin, vargüçleri ile yok etmeye çalı tı ı ı ıklar, direni çi, ba- e mez tavırlarıyla yarınlara olan inana peki tirdi. Ku atılan yürekler dün oldu u gibi bugün de susmadı, susmayacak. "O evlerde parlayan ı ık bir yıldız gibi kayarak yoksulların, ezilenlerin gözlerine umut parıltıları olarak yerle ti." TAVIR
"Yedi kat yerin dibinde, gözler ba lıyken zifiri karanlıkta; bir kıvlcım olup çakanlar da vardı. Her çakı ında harlanan, alev alev yürekleri saran, sardıkça yürekleri özgürlük ate iyle, öfke ate iyle yakıp kavuranlar da." Yakıp, kavuranları anlattık, "Bir Çentik Daha" adlı yazıda, "Gelenek Tohumu," "Phoenix" adlı iirlerde... Geçti imiz aylarda OHS oyuncuları Eylül Anaları adlı oyunlarını birçok yerde sergilemi lerdi. Devrimci tiyatronun sahnelenmesi anlamında önemli bir adım olan bu oyun, do al olarak ele tiriler alacaktı. Ele tiriler geli tirici ve ön yargıdan uzak oldu unda de erlidir." Ele tirmi Olmak çin Ele tirmek Ya Da Subjektif Bir Ele tiri Örne i" adlı yazıda, OHS'nin bu yöndeki ısrarlı ikna etme çabasını bulacaksınız. Bu sayımızın arka kapa ını enternasyonalist sava çı CHE GUEVERA'ya ayırdık. Dünyadaki geri dönü sürecine, kar ı devrimci dalgaya kar ı yürekli bir ses yükseliyor Küba adasından. Bu sesin sahibinin kararlılı ını, co kusunu payla mak için CHE'nin "Fidel'e Türkü" adlı iirini de yayınlıyoruz. "Geçerken en zorlu sınavlardan Acılarınızla direnirken suskun dilleriniz En koyu karanlıklarda Yalnız de ildiniz, çünkü birlikte çarpılı yüreklerimiz." Dostlukla...
1
YÜREKLER KU ATMADA... TAVIR
Kara bulutlar kaplamı gökyüzünün mavili ini. Bulutlardan da kara, le kargaları döneniyor havada. Kulakları tırmalayan sesleri, köpeklerin ulumalarına karı ıyor. Tutulmu kö eba ları. Güne gibi parlayan evlerin ı ı ından gözleri kama anlar, daha da sıkı sarılıyorlar karanlıklara. Ku atıyorlar dört bir yandan güne in evlerini. Bo mak istiyorlar ı ı ı, hep sürsün istiyorlar tarihin ma aralardaki rahat ya amları. Yürekler ku atmada...Gecenin içinde güne gibi parlayan evlerden sıkılan kur unlar alev topları olarak dü üyor karardı ın bö rüne...Çok zorlu bir yoldan geliyorlar...Eriterek bileklerindeki kelepçeyi; tırnakla, kanla yazarak ınapushane duvarlarına direnmenin tarihini...Çok uzun bir yola do ru yürüyorlar...Mühendislik hesaplarıyla planladıkları çetin, dolambaçlı bir yola do ru... Yorgun, hasta yüzler uzun bir kuyruk olu turmu lar hastane kapısının önünde. Çocuklar, kadınlar, erkekler, ya lı-genç bir sürü insan, sıkıntılı bekleyi i içindelere ertesi günün. Sabahın olmasıyla birlikte, ne kadar zaman sonraya verilece i belTAVIR
li olmayan muayene kaydı için isim yazdırabilmenin umudunu ta ıyorlar. Hastanenin ilaç kokularına isteksizce katlanan uykusuz gözler, arada bir sedyeyle ta ınanları izliyor. Saçları sakalları a armı bir adam, yılların yorgunlu unu ta ıyan sesiyle yakınıyor yanındakine...benzeri yakınmalar, ba ka hastanelerde, ba ka koridorlarda da sürüp gidiyor. Yürekler ku atmada...Karanlı ın bekçileri, var güçleriyle yok etmeye çalı ıyorlar evlerin ı ı ını. Ayrı bir yerde, ayrı bir zaman boyutunda, hep birden dö ü halayına duranlardan kopan alev toplan dü ün alanına çeviriyor ortalı ı. Kucakla tıkları, ellerini sardıkları yolda larını dü ünüyorlar...Açlı a yatarak ölüme ko anları; vurulup dü enleri varo larda, sır vermeden i kencehanelerde menzile ula anları dü ünüyorlar. Bir sevgi köprüsü kuruyorlar; co ku deniziyle birle iyorlar korkusuzca idam sehpalarına çıkanlarla. Do acak dünyayı dü ünerek gözgöze geliyorlar, yürek yüre e veriyorlar. Dü üyor gönülleri yeniden u uldayan sesine meydanların; da ların yakıcı rüzgarlarına karı ıyorlar. 2
Ufacık ellerinde, toza bulanmı yüzünde büyüyüp de küçülmenin acılarını ta ıyan bir çocuk, otobüse binmeye çabalayan yolcuların etrafında dolanarak "bilet var, bilet" diye ba ırıyor. Ya lı bir karı-ko-ca ellerindeki bastonlardan ve birbirlerinden destek alarak, yerlere dökülen sebze ve meyvelerin yenilebilir olanlarını toplamak amacıyla henüz da ılan pazar yerine do ru ilerliyor. Overlokçu bir kız, ya amın gerçe iyle yıkılan hayallerini, gelece e yönelik kaygılarını i liyor kuma a, üç kuru a sattı ı eme iyle. Yürekler ku atmada...I ık saçan evlerin birindeki kömür gözlü kız yüre ini sürüyor namluya, sıkıyor, sıkıyor... ardarda dü manın üzerine. Umut çiçekleri açıyor mermilerin dü tü ü her yerde. Sesler rüzgarla birlikte, varo lara, fabrikalara, okullara, da lara ta ınıyor. Ta ındıkça ço alıyor, ço aldıkça güçleniyor. Omuzları çökmü , elmacık kemikleri belirgin, yanakları sakala vurmu bir adam, "evim" dedi i derme çatma yapının e i ine oturmu tespih çekiyor. "Bu gördü ünüz yerler biz gelmeden evvel ta topraktı. Di imizden, tırna ımızdan arttırıp ba ımızı sokabilece imiz koruluları yaptık. Hayvan ba lasan durmaz burada. Ama n'aparsın ba ka çaremiz yok. Burayı da çok görüyorlar bize, gelip yıkıyorlar." "Dayanaca ız" diyor kalın bıyıklı adam. "Biz buraya ölmeye geldik, dönmeye de il" diyenler gibi. "Korkarak hatırlasın bu geceyi zebaniler. Bedenlerimizde açacak kan gülleri yeni bir dünyayı ye erten ırmaklar olsun." Sesi TAVIR
gürdü, berraktı; o çok sevdi i " ekero lan" halayına durmu gibiydi yolda larıyla, ayın parlak yüzü gibiydi gözleri; elleri alev alev...Sevdaydı dokudukları hayatın gergefine, halka ba lılıktı, zafere inanç...Omuz omuza durmu gibiydiler; elele tutu mu gibi; halayda, zeybekte, horonda..sarsılmaz bir kararlılık, yükselen bir co kuyla mar söylüyordu genç kadın: "atıldık kavgaya yürüyoruz en önde..." Bir i çi nasırlı kocaman elleriyle, alnına biriken terleri siliyor torna ba ında. "18 yıllık i çiyim. Aldı ım para karnımızı doyurmaya yetmiyor. Be nüfus, aç sefil dola ıyoruz. Kaç zamandır eve et götüre-miyorum, tadını, kokusunu unuttuk artık." Yürekler ku atmada...Her bir yürek silahını fırça etmi , duygu ve dü üncelerinden süzülüp gelen en güzel renklerle boyuyor siyah tuvali. Gökku a ının altında çiçek tarlalarında kovalamaca oynayan, ip atlayan çocuklar belirginle iyor a ır a ır. Görkemli bir çınar a acının gölgesinde kurulan sofrada, yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan karınlarını doyuruyor. Yarınlara duyulan güvenin, payla manın sevincini ya ayan yüzler, saygıyla, sevgiyle bakıyorlar ressamlarına tuvalin içinden. Sarp kayalıkların düzlükle birle ti i köyde bir ana, yurdu için ölen kızının ellerine kınalar yakıyor. Yok sayılan bir halk, yediden yetmi e kinini haykırıyor duymak istemeyenlerin kula ına, zafer i aretiyle süsledi i ellerini sokuyor görmek istemeyenlerin gözüne. Kayıplar ya anıyor,
3
baskılar zulümler, köy meydanlarında dayaklar, alanlarda kur unlanmalar. Kepenkler parçalanıyor, vitrinler kırılıyor, yine de köylerin, kasabaların, ehirlerin ayak sesleriyle sarsılıyor toprak. Yürekler ku atmada...Gittikçe hızlanıyor çatı ma, kızı tıkça artıyor ı ı ın iddeti, arttıkça a kına dönüyor karanlı ın bekçileri, sözcük sözcük dize dize ya amı savunan, üreten ço altan bir iir yazıyorlar. Kömür yüklü vagonların pe i sıra yürüyenlerin, döküm tezgahlarının ba ında, a ır firınların kar ısında kavrulanların; köhne yapılarda, tahta sıralarda, uzun otobüs kuyruklarında bekle enlerin kuraca ı o görkemli yapının harcına bir kürek daha salar gibi aynı sevgiyle i liyordu parmakları tetikte... Biri elini uzatıyor gö süne, parıltısı asılı kalıyor geceye yanan fitilin. Alanlara yürüyor memurlar gün be gün artarak, harman yerinin hasat sonrası co kusuyla halaylar çekiyorlar. "Biz sizden sadaka de il, eme imizin kar ılı ını istiyoruz, grevli toplu sözle meli sendika istiyoruz" diyorlar seslerine suskunların sesini de katarak. Yürekler ku atmada...Korku içinde ba ırıyor karanlı ın ba bekçisi emrindekilere "Söndürün, ne yapıp edin söndürün u ı ı ı." Zehir makinaları, kusmaya devam ediyor silah silah çarpı an evlerin üzerine. "Ne büyük umutlarla gelmi tim üniversiteye. Annem babam, i çi, belki memur ya da çiftçi ne farkeder halk çocu uyum i te. Ö rendiklerimle halkımın mutlulu u, rahatı için elimden geleni yapacaktım. Geldi im yerin ticarethane, hizmet etTAVIR
mem gerekenin emperyalistler oldu unu gördüm. Halkıma ihanet etmemi bekliyorlar benden." Yürekler ku atmada...Bombalar ya ıyor; pe pe e patlıyor...Kesif bir sis sarıyor ortalı ı, ev görünmez oluyor bir an. "Kahrolsun Fa izm" diye haykırarak basıyorlar teti e, slogan sesleri derin ama co kulu, kin dolu haykırı lar aralayarak sis perdesini, saplanıyor karanlı ın ortasına. Kazmalarını, küreklerini omuzlarına alan madenciler, a ır a ır gün ı ı ına çıkıyor. Kadınları ve çocukları da kanlıyor saflarına. Halkın deste iyle koca ehir, tek beden oluyor. Yürekler ku atmada... kinci büyük patlamayla birlikte, çıkmaz oluyor alev toplan güne gibi parlayan evden. "Söndürdük, söndürdük sonunda" diye çı lık atıyor karanlı ın bekçileri sevinçle. Uzun bir ayrılıktan sonra sevdi ine kavu ur gibi ula tılar ölüme, öperek yoksulların sofrasındaki ekme i, gecekonduların çamurlu sokaklarını, dik kaldırımları çiçekleyerek ula tılar ölüme. O evlerde parlayan ı ık, bir yıldız gibi kayarak, yoksulların, ezilenlerin gözlerine umut parıltıları olarak yerle ti.
Ey e itli in özgürlü ün sava çıları....Sarsılsın do a, çöksün topraklar...Kopsun alev, ate çanaklarından. Sıkın sıkılabildi ince; kaynasın derileriniz balta saplarına; biçsin tırpanlar, ba ak biçer gibi. Rüzgar savursun yangını, kasıp kavursun; kabına sı masın mermiler...
4
12 TEMMUZ D REN Ç LER NE imdi güne in gö e yükseldi e yerde direni çiler gemilerini yakmı alınlarına kızıl bantlar takmı Ölüme ko uyorlar Arkalarından "nereye yolda lar" diye a kın titrek bir ses ba ırmıyor Hayır ölüme gidenleri geri ça ırmıyor Yürekler sırasındadır hemen ölüme ko anların arkasındadır En önde yürüyenler ya ama sevinci ile ölüme seve seve gidenlere ba lılı ını boynunun borcu olarak eklediler. Yolda lar, menzildeyiz gidece imiz yere kadar tereddütsüz pe inizdeyiz Bedenlerimizde bayrakla an direni in yere dü mesine hiçbir zaman izin vermeyece iz. Onurunuz onurumuzdur kavganız kavgamızdır yüre iniz yüre imizdir savundu unuz her ey ya ayan bilincimizdir yanaklarımızdan süzülen bir kaç damla mı? Hüzünlü sevincimizdir.
brahim KARACA
PHOEN X
Biz ki en sa ır kulaklara Sevdalar fısıldardık Sabah serinli i ta ırdı Ezgilerimiz Kan uyku infazları için Kapılar çalındı ında Burçlarımızda beyaz kefenleri Kana bulayıp Kollarına saldık rüzgarın Ölüm Çaresiz Kalıp Çı lıklar Attı Arkamızdan Çünkü gün i gal altındaydı ve biz "pimi çekilmi bir yürekle" dalmı tık ortasına karanlı ın Dilimizde kurtulu türküleri mataramızda ab-ı hayat ve dü erken özgürlük renginde bir gülü vardı yana ımızda...
6
TAVIR
TAVIR
7
B R ÇENT K DAHA ENDER SELÇUK
nsanlar... u boy boy a açlar, rengarenk çiçekler, rüzgârın getirdi i yosun kokusu... Tıklım tıklım otobüse dolu maya çalı an, kö ede simit satan, ba ıran, ko an, yürüyen insanlar...Görkemli yapının mütevazi parçaları. Dev gövdesiyle ö üterek dönen çarkın farkında olan-olmayan insanlar...Farkedenlerin o çarkın di lilerinden geçerek bilendi i, farkedemeyen-lerin o di liden bu di liye yuvarlandı ı an be an eriyip gitti i, bir dünya... A ır dönen; ama hızlı ö üten; ö üttü ü kadar e itmeyen çark, yılların verdi i köhnemi likle, yeknesanlıkla sürdürüyor hareketini. Yedi kat yerin dibinde, gözler ba lıyken zifiri karanlıkta; bir kıvılcım olup çakanlar da vardı.. Her çakı ında harlanan, alev alev yürekleri saran, sardıkça yürekleri özgürlük ate iyle, öfke ate iyle yakıp kavuranlar da. Uyu mu gibi, hissetmeyen duymayan bedeni, tutmayan kollarıyla zaman kavramından uzak...Yakın oldu u tek bir ey var; bildi i, söyledi i, söyleyece i, yüre inin sesiyle haykırdı ı tek bir cümlecik: Size söyleyecek bir eyim yok! Ya amın acılar ve umutlarla sınanmı bilgisi yürürlüktedir artık... Direnmek.. Türkü söylemesini de beceremedim bir türlü. Hücrelerdeydiler, can dostlarıyla yan yana. Sadece kar ısındakinin yüzünü görebiliyordu. Sa ındaki, solundakileTAVIR
rin ise seslerini i itebiliyordu. Hücrelerde girilen bir yeni yıl için mazgal kutlamaları sırasında herkes türkü söylüyordu. Sıra bana gelmi ti diye dü ündü, aynı anı ya ar gibi. Zor bir ey de ildi, hem can dostlarıydı dinleyecek. Ama, dedi; hiç söylemedim ki...Utandı ımdan da de il; niye utanayım. Öylesine tatlı bir manevrayla geçi tirdi ki, o anı; çok güzel bir türkü de söylese can dostlarını bu kadar ho nut edemez, espriye bo amazdı. Tamam, dedi; sıra bana geldi, kabul ediyorum. Çok sevdi im bir türkü var. Ben söylersem berbat ederim biliyorum. Ama sen söylersen benim adıma, dedi bir can dostuna. lginç, tatlı, espri yüklü ve güçlü bu taktik kar ısında çaresiz kabul edildi iste i. Bu anısını hatırladı ında güldü kendi kendine. Nasıl da geçi tirdim ama dercesine. Mar ları da toplucayken söyledim hep. Ama yok; böylesi daha çok deli ediyor onları, devam, dedi ve daldı engin denizin mavili ine dalar gibi...Ça layan yüre inin sesine. Tatlı bir titreme hissetti. Taa yirmi yıl öncesine do ru aktı gitti. Tekrardan ya- ıyormu casına çarptı kalbi. Çocuklukla delikanlılık karı ımı deli menli iyle, mertlik, yi itlik menkıbelerini ki ili inde harmanlamaya nasıl çırpındı ını anımsadı, güldü. Da köyünün doktor u ramazlı ın-dan yitip giden, mera sınır kavgalarından ölüp gidenleri gördükçe kahroldu. Çaresizli iyle Çilehanenin Çile Tekkesi'ne ko-
8
an ve günlerce içinden çıkmayanları gördükçe kinlendi ini hatırladı. Niye, demi tim çocuklu umla saf saf...Yokmu ba ka kurtulu yolu? diye sordu um soruya aldı ım cevapla ba lamı tı her ey. Her yolun bir ba ı oldu u gibi.... Bilge tavrıyla cevaplamı tı köyün bilge ki isi: Onu u da larda gezenlere sor. Aha u gördü ün da larda dola ıyormu o yolu arayanlar. "Var" demi ler. "Bu çileden kurtulu yolu var." bulmalıyım öyleyse onları deyip vurmu um kendimi da lara. Bir kanat hı ırtısı...Kaldırdım ba ımı; minicik, rengarenk bir ku . Sanırsınız güne in parçası. Küçüklü üne bakmadan öyle yükseklerde uçuyor ki, neredeyse görülmeyecek. Bu kadar küçük ku un olabilece ini dü ünemiyordum. El salladım. Gördü sanki. Hemen alçaldı. Ama durmadı, Acelesi varmı , ya da benimle oynamak istiyormu gibi hızla uçmaya ba ladı. O uçarken pe i sıra ko mak zorunda kaldım, dere tepe...Ba ırdım pe inden: Nereye gidiyorsun? Ne biçim ku sun sen? dedim. Alçaldı. "Ben güne ku uyum, güne e gidiyorum." N'olur yolu bana da göster. Ben de gideyim" dedim. Merdivenle çıkılırmı . "Kırmızı, sarı, mavi...Hepsi ayrı renkte basamaklardan olu an bir merdiven"mi ... "Engebeli, dolambaçlı ve sarp"mı . Olsun dedim. Olsun. Yol olsun. Engebesiz yol mu olurmu ? Kurtulu yolu olsun. Güne e gitsin yeter ki...Merdivenin ba ına getirip bıraktı beni; büyülenmi gibi kalakaldım yapayalnız. Bundan sonrasını ben kendim gitmeliyim dedim. Binlerce ku türü...Hepsi bir arada. Çı lık gibi yükselen seslerden tutun, name gibi ruhu ok ayan bülbül akıması, karga ötü ü...Birbirine karı mı sesler beynimin içini u ultuyla dolduruyor. BuTAVIR
nalıyorum; Anlayamadı ım için, bunalıyorum. Kaçıp kurtulmak istiyorum. Hızla ko maya ba lıyorum. Sürüler halinde benimle birlikte geliyorlar. Kurtulamayaca ımı anlıyorum. Bir kurtulu yolu olarak renkli merdivenleri çıkmaya ba ladım. Birer iki er. Hızlı hızlı çıktım. Bir mavilik, çar af gibi uzanmı . Büyülüyor beni. Deniz sanki. Ama yok. Deniz kadar büyük de il bu. Bir baraj. Bildi im Almus Barajı. lerisinde yüksek kayalar arasında bir köy; Kızıldere Köyü. Tırmanmaya devam ettim. Son basama a geldi imde yalnız olmadı ımı gördüm. Her bir koldan rengârenk merdivenler uzanıyor. Ve bu merdivenlerden akın akın yürüyenler var. Güne e yürüyenler...Bir ellerinde bayrak, bir ellerinde silah. Tulumuyla, önlü üyle... Pamuk yı ını gibi, kar beyazı öbek öbek bulutlar güne in önünden resmi geçitte gibiydiler. Bulutlar resmi geçidi aralı ında gökyüzü bombo kalıyor. Açılan bo luktan bir ses yükseliyor; gökyüzünü inleten, da larda yankılanan: "Buraya ölmeye geldik, teslim olmak yok! Kab-rol-sun...." Ay tutulması gibi kur uni bir renk kapladı gökyüzünü. Bir hazan mevsimine döndü gün. Zemheriye döndü Mart, goncalar ayaza kesti. Tomurcuklar dalında soldu.
a kınlıkla kalakaldım. Gökyüzünün kur uni bo lu unda öbek öbek ku sürülerinin terk-i diyar etti ini gördüm. Acı çı lıklar patlatarak uzakla tılar. Anlayamadım niye kaçtıklarını. Benim gibi güne in yolcuları da anlam veremez bakı larla izliyordu bu kaçı ı. Fazla zaman geçmedi kaçı larının nedenini ö renmek için: Sürülerle yırtıcı, parçalayıcı ku kapladı gökyüzünü. Akbabalar, kuzgunlar, yarasalar si-
9
ren yırtıcılı ında seslerle. Bir bir kapıp güne yolcularını, yosun tutmu kuytulara doldurdular. Uyu mu , hissetmeyen bedenine inen tekmeyle kendine geldi. Kendine gelmesiyle Kah-rol-sun...Söyleyecek bir eyim yok! diye ba ırması bir oldu. Müthi bir acı hissetti bedeninde. Midesinde bulantı. Dü ünemez oldu acısını; alaya, a a ılayıcı sesi duyunca: "Eee Yusufçuk, Yu-suuuf. Söyle bakayım; gazeten var mı yanında? Hatırladın mı benim? "Bu sese a ina oldu unu dü ünmü tü. Evet, evet. Bu o dedi. "Gestapo" dedikleri bu. "Söyle hatırladın mı? Ben sana, çıkarsan e er, dı arıda mutlaka kar ıla aca ız, yanında devamlı gazeten olsun. Bir soka ın kö esinde bırakıverdi imde üzerini örtecek bir gazeten olsun demi tim. Hatırladın mı? "Sözünü bitirir bitirmez atıldı Yusuf: Senin gibi a a ılık bir yaratı ı nasıl hatırlamam? Unutmadım ki hiç...Biz sizleri hiç unutmadık ki. Anlayamadın mı bunca yıldır? Bir kapı açıldı. "Gestapo" tekmil verircesine; " ef dedi: "Bu halâ akıllanmamı , aynı dikkafalılı ı üstünde yine." efin de kim oldu unu çıkardı, kısa bir bellek yok-lamasıyla. ef a zını açmadan ondan daha atak davranıp;
ef bozuntusu, dedi, bilirim senin efli ini, neler üfürece ini, ki ili ine uygun küfürlerini. Pe in pe in söyleyeyim, ancak senin gibilerinin a zına yakı an küfürleri, düzece in yalanları aynen, imdiden geri iade ediyorum. Eylül'-lerde, Mart'larda da böyleydiniz hep. Ama ne oldu, o inlerinizde bile rahat uyu-yamıyorsunuz. Bu i ler böyle. Bedelsiz de il hiçbir ey. Tezgahlarınızı biliyoruz. Bu tezgahlarınıza ra men varız. Ben hazırım bedel ödemeye. Ya sen...Ya siz... Çılgına döndü ef. Kollarından prangaya ba lı oldu unu unutarak kartal kapı ıyTAVIR
la tutup duvara çarpmak için çullandı üstüne. Yerinden kaldıramayınca, ipinden koparılmı azgın bir bo a gibi bö ürerek yumruk, tekme, tokat giri ti. "Alın unu" dedi, hırıltılı, bo uk, bitkin bir sesle. sterik bir krize tutulmu tu adeta ef. Üzerine saldırdı. Elbiselerini yırtarcasına çıkarmaya ba ladı. Bir çırpıda belinden a a ısı çırılçıplak kaldı. Belinden üstteki elbiseler prangaya ba lı bile inde tortop oldu. Üryan kalakaldı Yusuf...Prangadan çözüldü, Gestapo ve di erleriyle birlikte kargatulumba bir masaya yatırıldı yüzükoyun. Elleri arkadan ba landı. Duvara özel olarak monte edilmi boruya da bir kiri e ba lanınca alttaki masayı çektiler. Vücudunun tüm a ırlı ı kollarında toplandı. Me er ne kadar a ırmı ım diye dü ündü Yusuf. Oysa, dedi; ne kadar çelimsizim, zayıfım, kilom az diye hayıflanırdım hep. Kollarında, omuzlarında, karnında korkunç acılar ba ladı. Ba ırmamakta, çı lık atmamakta yemin etmi gibi, sessiz kinini korumakla deli edece ini biliyordu. Bu acısının yanında " arr" sesiyle açılan muslu un anlamını kavrayıncaya kadar tazyikli suyun nefessiz bırakan etkisini hücre hücre hissetti bedeninde. Farkında olmadan kasıldı. Ayırdında olamadı ı bir zaman diliminden sonra su kesildi. Tüm vücudu gev edi. Tekrar ba ladı, tekrar kasıldı nefes nefese. Bilincini yokladı. Dü ünemiyordu. Ölüm geldi aklına bir an. Ölümü dü ündü ünde "buraya ölmeye geldik...Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin..."naraları im ek gibi yaladı beyin hücrelerini. Suyun sesi kesildi inde bedenindeki a rılarla ba ba a kaldı. Ölümü dü ündü bir kez daha. Niye ölümü dü ünüyorum hep diye kızdı kendi kendine. Ya amak varken ve güzel eyken. Ya amak kutsal bir hak de il mi? Ya amı savunmak göre-vimken...Ve onu güzelle tirmek varken. 10
Bunun yoluda ya amaktan geçmiyor mu? Durakladı bir an. Acılan tekrar hissetti iliklerinde. Ne yapıyorum ben, dedi kendi kendine. Deh et bir ey. Ne ile kar ı kar ıyayım ben? Ne istiyorlar benden? Ve ben neyi tercih ediyorum? Tamam, ya amak istiyorum desem, ne alacaklar benden? Solucan olmamı istiyorlar. Sürüngen olmamı yani...Koyun gibi ya amamı; yemek, içmek, uyumak ve "tısss tısss" nefes almaktan ba ka bir amacı olmayan koyun gibi. Ya da bir bitki gibi ya amamı yani... nsanca olmaktan uzak. dealsiz. Sefil. Evet, insanın en paha biçilmez varlı ı hayatıdır. Hayat bir kez verilir insana. En güzel, en gerçek ey ya amak. Bunu biliyorum. Ya amın da bir bedeli; onurlu, insanca, özgürce bir ya amın ve onun kavgasının da bir bedeli olmadı mı hep? Bu bedeller ödenerek yazılmadı mı tarih? Güzellikler böyle yaratılmadı mı? Ya amı ciddiye alarak...Ve gerekti inde; de erler, güzel dünyalar u runa, yüzünü bile görmedi in insanlar için, kar ılıksız-beklenti-siz ölebilmeyi bilerek. Ama gerekti inde... te, dedi; u anda gerekiyor. Sülük gibi ya amak mı, insanca ya amak ya da insanca ya am için ölebilmek mi? kincisi, elbette...bu da ya amanın, ya atmanın bir ba ka boyutu de il mi...Önemli, hayati kararlarından birisini, üzerine basa basa anlatıyormu gibi, derin bir nefes aldı. Gö sünü i irdi. "Ve bu hayatı öyle ya amalı ki, hiç bir amacı, anlamı olmadan ya anan yıllar için insan utanç duymasın. Miskin, pis pis heveslerle geçen günler için insanın yüzü kızarmasın ve hiç de ilse ölürken kendi kendine diyebilsin ki; ben ömrümü, bütün gücümü dünyada en mükemmel olan eye, insanlı ın özgürlü e kavu ması için mücadeleye adayarak TAVIR
ya adım." (1)Peki, ben böyle diyebilecek miyim, bu seçenekle ya amayı tercih etsem? Hayır, kesinlikle hayır. Onursuzlukla, yüzü kızararak ya amaya, ben ya amak demem. Ya amak, yaratmaktır, üretmektir güzellikleri. Direni le ölüm de ya amı üretmektir. Yosun tutmu hücrelerin duvarlarında yankılanan direni lerle B R-TAN'lar üretmektir binlerce. Ser verip sır vermeyen. u duvarlara "ben de, ben de Yusuf gibi, Birtan gibi direnece im!" iarları kazımaktır. Bir ya am gelene i üretmektir. Tohumu atılan gelene i zenginle tirmek, ço altmaktır en güzel ya am. Acılar, sızılar bir yandan bedenini korkunç acılarla kıvrandınrken tarih kadar sorumluluk yüklü karar da beynini yormu tu iyice. Ve tarihe, tarihi gelene e bir çentik daha koymaya karar vermi ti. Sok-rates gibi baldıran zehiriyle yazılan tarihe, Bruno gibi hüce hücre yanan "ONLAR" ca Kızıldere gelene i ile, ilmik boyuna geçirilmi ken sloganla arak yazılan tarihe bir çentik daha...Dü ünmekten vazgeçmi ti artık. Bırakıverdi ölümsüzlü ün koynuna kendini. Uzaklara, çook uzaklara bakar gibi daldı. Tatlı bir gülümseme kapladı yüzünü. Kırmızı, sarı renkli flamalarıyla, bayraklarıyla yürüyen...Yürüdükçe kalabalıkla an...Binlerce, onbinlere, milyonlara ula an. Ço aldıkça co an... Co tukça haykıran. Kollarının çözüldü ünü hissettti. A ır çekimli adımlarla ko uyor...Ko uyor. Ko uyordu. Ve co kun kalabalı ın içinde buldu kendini. Co kunun doru unda, onurlu bir akı la uçtu. Yür klerin derinliklerine Eri ti Yusuf...
Dipnot: (1) Ostrovski - Ve Çeli e Su Verildi
11
ADNAN YÜCEL
GELENEK TOHUMU
Sokaklar kanarken içten içe kimsesiz Kentler a larken Ve ihanet tortularıyla kirlenirken deniz Yürüyordu solu u rüzgâr bir adam Her adımı bir gelece i kucaklar gibi Sonsuz ı ıklar ta ıyordu ufuklardan Ya murda toprak kokusuydu bakı ları Yüre inde kanatlanmı bir heyecan Yükseliyordu sevginin gökyüzüne do ru nancı çiçekleyen eylem doruklarından
Bu sessizli e bir çı lık gerek diyordu Korkunun yüre ine korkular salacak Ölümleri çaresiz kılacak bir çı lık Bir gelene i tohum tohum ekip topra a Enginleri ba tan sona saracak bir çı lık
Pürköpük co kulu bir nehirle birlikte Haykırdı solu unu rüzgâr edip yürüyen te gün-i te güne -i te biz Kar ımızda sonsuzlu u mavileyen deniz Sonsuzlu a varmayan ya amı neyleriz Biz ki konu an dil Açılan gül ve yaratan elleriz Ya mur altında çöl kuraklı ıysa ya anan Bütün çölleri yüre imizle selleriz TAVIR
12
O gün sevinçli bir heyecanla kanatlanan Bir bahçe dolusu çiçek nakliydi güne e Ba cılar yoku undan gökyüzüne havalanan Ey stanbul-ey koca kent Ye ili beton beton bo an Maviyi çirkef çirkef kovan kent Yine "Sis" vaktidir ya anan Her yer ihanet pusuları ve duman Hain ökselerdir ku ların ayaklarına takılan
Havada ya mur çiseliyor ince ince Mızrak mızrak noktalıyor suları Gökte bulutlar öfkeli Denizde dalgalar kabarıyor içten içe Yarıla yarıla geçiliyor pusular Çiçekler güne e naklediliyor sessizce
Bitmiyordu pusular-gitmiyordu duman
Ey Ba cılar yoku u-Ba cılar yoku u Ölümsüzle en bir ölümün tanık yoku u Yoksa bu yürüyü ün geri dönü ü Her çukurun bir siperdir artık senin Her penceren bir tanıktır yarınlara Varsın bayrak olup çekilsin yüre im Her in aatın bir kaledir artık senin
TAVIR
13
Durdu bir kuytuda solu u rüzgâr olan Sessiz bir gürültüyle seslendi dostuna Yüklen bu bahçeyi geni omuzlarına Bu yükü mutlaka güne e götürmen gerek Karanlık bürümesin diye yollarını Bu kalede sisleri durdurmam gerek Yarınları bugünden korumam gerek Suskunlu un zincirlerini kırmam gerek
Bir ı ık patladı öfkeli bulutlar arasında Güne e ula an ilk çiçek selamıydı yanan Rüzgârın yelesindeki nehir Çoktan uzakla mı tı kanlı pusulardan Ve kalesinde solu u rüzgâr olan Ölmeden indirmedi bayra ını burçlardan
Bir tek kaya dorukla mı tı o gün Al bir mendil sancakla mı tı o gün Elinde yüre i silah bir adam Halk burcunda bayrakla mı tı o gün
Ya murda toprak koku uydu bakı larrı Dinmi ti çiseleyen ya mur Kabaran deniz durulmu tu Dalda çiçek Gökte yıldız vurulmu tu Binlerce sesi katıp kendi sesine Ölümsüzlük türkülerine söz olmu tu Konu amayanlara haykıran dil Göremeyenlere parlayan göz olmu tu TAVIR
14
Ölümü özlenen bir yardı onun nancı ço alan bir nardı onun Her rüzgâra bir fırtına katmı tı Solu u esen bir rüzgârdı onun
Sen rahat uyu ey en önde korkusuz giden Bir ı ık adına bütün güne i çiçekleyen Sen rahat uyu Bahçendeki çiçekler çoktan yayıldı gökyüzüne Yedi renkli sevinçler saçıyor imdi her biri Gözlerinde yol gösteren kutup yıldızı Yüre inde direnç çiçe i açelyalar Ve dilinde senin Adresi olmayan bir nice sorgular-sorgular
Sen rahat uyu ey en önde korkusuz giden Rüzgârlara çiçek yüklü fırtınalar ekleyen Sen rahat uyu Ekti in gelenek tohumu elden eledir imdi Ye eren filizler gülden güledir Dola ır kent kent Okunur fabrika fabrika Yarattı ın destanlar dilden diledir Ve içimizde buram buram tüten yarınlar Ki ilk sabahın güzelli i seninledir
TAVIR
15
SANAT VE HALKA BA LILIK HAZALTUNÇ
"Sanatta halka ba lılık, sanatın, halk
ni ve özgün biçimleriyle de il, belirleyici
kitlelerinin varlı ı ve bilinciyle olan ilinti-
olarak
sini ifade eden niteli idir. (1)"
savunması
Toplumsal gerçekli in bir yansısı olmasına kar ın sanat eseri sanatçının
emekçi
yı ınların
ve
mücadelesinin
çıkarlarını
onların
bir
aracı
iktidar olmasıyla
devrimcidir.
dünyayı kavrayı ını da içerir. Her sanat
Sanatta toplumsal konum ve halka
eseri toplumsal bilincin bireysel ve
ba lılık halkın tanımıyla da ba ıntılıdır.
özgün bir anlatımıdır ve sanatçının
"Halk
istemlerinden ba ımsız olarak ya anan,
manevi üretime katılan teknik, bilimsel
tarihsel ve toplumsal süreci de yansıtır.
ve sanatsal aydın kesimi de kapsar."
Ancak
Toplumsal
sanat
geli tirmeye
toplumsal
geli me
kitleleri
hiçbir
ve
zaman
sadece bir kesimle sınırlanmamı tır.
toplumsal
Toplumsal de i im tarihsel geli menin
geli me dinamiklerini ifade etmesiyle
her a amasında önder ve yönetici rol
açıklanabilir.
oynayan
ba lılık
da Sanat
Sanat
emekçi
eserinde
halka
çalı ır.
bilinci
kavramı
eserin
insanlık
tarihi
kesimin
tarihsel
süreklilik
boyunca bilinen i levini sürdürmü tür.
içinde ba lı oldu u di er kesimlerin
Bilgilendirir, e itir, manen dönü türür.
birle ik çabalarının bir sonucu olmu ;
Bütün bunları bir estetik haz vererek
geni bir "toplumsal cephe" eylemi
yapar, ancak sanat hiç bir zaman halk
halinde geli mi tir. Ka an; "sanatsal
için sadece e lendiren bir araç de ildir.
yaratımın ve sanatsal geli menin de
Sanatta halka ba lılık halk oyunları
yalnızca toplumsal konumca varlı ın ve
oynamaya, anonim türkü söylemeye
onun bilincinin özelliklerine ba lı ama
indirgenemez; eserin halkın ya antısını
aynı zamanda da birden çok kesimlerin
canlandırmasıyla, anla ılır olması ve
ortak çıkar ve ideallerini içine alan,
sevilmesiy-le açıklanamaz. Toplumsal
ondan daha kapsamlı bir toplumsal
gerçekli in toplumu devindirici yanının
etkene
ifadesi olan devrimci sanat bazılarının
"Böyle bir ortakla alık insanlık tarihinde,
sandı ı gibi ye-
emekçi
de ba lı oldu unu" kesimlerin
anlatır.
toplumsal
ko-
numlarında, psikoloji ve ideolojilerinde TAVIR
16
ki asli benzerliklerin ifadesi olarak, bütün-
emekçi halk yı ınlan ya adıktan ekono-
lükle nesnel bir ekilde ortaya çıkar."
mik ve toplumsal ili kilerin sonucu olan
lkel toplumlarda sanat "herkesçe ve herkes için" yapılıyordu. Sanatçı aydınlar
yüzeysel, gerici bir kültüre (arabesk kültüre) mahkum edilmi tir.
sınıflı toplumların ortaya çıkı ıyla birlikte
Devrimcilerin, bütün enerjilerini siyasi
ekonomik ve fikirsel - psikolojik bakım-
iktidarı ele geçirmeye yöneltti i bir mü-
dan egemen sınıflara ba ımlı hale
cadele sürecinde de bu mücadelenin
geldiler.
ve
kültürü, sanatı ve edebiyatı yaratılabilir.
profesyonel sanat diye sınıflandırılmaya
Bu eserler kurulacak yeni dünyanın
ba landı.
kültürünün
Sanat
da
halk
Ekonomik
dönü ümlere dönemlerde,
ve
toplumsal
önderlik
ettikleri
Ancak
pro-leterya
olduktan
kültür)
siyasi
yani
dönemlerde
sanatı
ilerici
aristokratların
ve
burju-
ekonomik
nüvelerini
ve
olu turacaktır.
kültürü
iktidar
ele
toplumsal
geçirilip
dönü ümler
vazinin sanatı demokratik bir karakter ka-
sa landıktan
zanarak halka kar ıt dü memi tir. Ancak
kurumla abilecektir. Ve tarihsel geli me
bu sanatlar üretici güçlerin geli me
içinde sosyalist toplumda bütün di er
seyrine
egemen sınıflardan farklı olarak üretim
ba lı
olarak
yozla mı
ve
gericile mi -tir.
kalıcı
olarak
araçlarının kollektifle tirilmesi ve toplum-
Emperyalist ça da dünya bir pazar olarak
sonra
(sosyalist
emperyalist
sal dönü ümlerin gerçekle tirilmesiyle
tekellerce
birlikte proleterya sınıf olarak kendini
payla ılmı tır; pazarlar denetim altında
yok edecektir; sınıflı toplumlardaki ege-
tutulmaktadır.
men sınıf kültürü ve anlayı ı ortadan
ili kilerinin
Yeni
sömürgecilik
geli mesiyle
emperyalizm,
içselle en
geli mi
ileti im
kalkacaktır. Sosyalist
ö retiyi
araçlarıyla birlikte kültürel ve sanatsal
halkın
boyutta da denetimi sa lamaya çalı -
devrimci bir araç olarak kullanabilmek için
maktadır. Emperyalist kültür yaygınla mı -
yeterli
tır. Yeni sömürgelerin ekonomik ve top-
arasından çıkarak toplumsal geli me
lumsal yapısına has yeni bir kültür de
dinamikleri içinde yer alabilenler devrim
geli mi tir.
için sanat yapabilirler. Tuvali ve rengi,
Emperyalist sanat
ça da
e itilmi
profesyonel
insanlar
için
yapılmaktadır. Geçim sıkıntısı altında ezilen
emekçi
yı ınların,
için
sınırlıdır.
sayılamaz.
savunmak, Emekçi
sanatı
yı ınların
iiri ve oyunu mücadelenin silahı haline getirebilmenin bir ön ko ulu da emekçi yı ınlara ula abilmektir.
kültürel
düzeyide, e itim olanaklarından yoksun olduktan
çıkarlarını
benimsemek,
Emperyalist
D PNOT: 1) Ka an
kültür hegemonyası altındaki TAVIR
17
MAGA D REN SEV L ÜZREK
"Sonra birden babam kayboldu. Bu sefer bir i çiyi yakalamı lar, bahçeye götürüyorlar, asacaklarmı . Biz hep birden ko maya ba lıyoruz. Sonra önümüze birden bir köpek çıktı. Beni kovalıyordu, kaçmaya ba ladım." "Yakaladı mı?" "Yok, orda uyandım." "Neyse, dü mandan kurtulmu un." Burası, Maga (yarı açık) Deri Fabrikası Kadınlar Ko u u. "Bana enayi diyorlardı, derlerse desinler, günlerdir buradayım. Daha da sürse yine buradayım, hakkımı almadan dı arı adımımı atmam." MAGA'da özgün bir direni sergilendi geçti imiz aylarda. Haksız yollarla, yasal tazminatları ödenmeden çıkarılmak istenen i çiler iki ay süreyle i yeri yemekhanesinde yatıp kalktılar. Yemek masaları, yere yatırılmı çelik dolaplar üzerine serilen battaniyelerle yataklarını olu turdular. Ali en'in önceden konuklarını a ırladı ı yemek odası, kadınların sı ına ı oldu. "Artık bizim burası, sa olsun Ali en bize verdi" diyorlar. "Kırk ya ındayım, 17 yıldır burada i çiyim, aldı ım para 280 bin lira. lk ba larda kadınlar üç gün dayanamaz bu direni e diyorlardı. Bugün hala buradayız." Kızgın de illermi Ali en'e ba larda belli ki. Biraz kırgınlık varmı o kadar. Ama artık kızgınlar. "Jandarma göndermi üzerimize, gelsinler bakalım. çiyi zorla
TAVIR
tutuyorsun diyorlar sendikaya, gelsinler de görsünler i çi zorla mı duruyor." Küçük bir kent kurulmu Maga'da. Teybinden televizyonuna, tüpleriyle, battaniyeleri, çaydanlıklanyla sanki yıllardır burada ya ıyormu gibi, sürekli bir hareketlilik, çaylar kaynıyor, yemekler hazırlanıyor. Temizlik yapılıyor, çama ırlar yıkanıyor, örgüler örülüyor. Kadınlar burada i ledikleriyle kermes açabileceklerini söylüyorlar. Moralleri son derece iyi. A çısından ayakkabı boyacısına kadar meslek grupları bile olu mu , fabrika içerisinde yerle ik bir düzen kurulmu tu. Koca yemek salonunun her kö esi bir oda olmu adeta. Görünmez duvarlarla bölünmü gibi. Her odanın sakinleri yemeklerini, çaylarını yapıyor, ortak mutfakta da bula ıklarını yıkıyorlar. Bütün Ramazan ayını burada geçirdiler. Oruçlarını tuttular, namazlarını kıldılar, her ak am iftardan önce içlerinden birisi ezan okudu. Yemekhane olan bölüm, önceden konfeksiyon atölyesi iken, binanın ön tarafında yer alan Good Year fabrikasının bacasından çıkan dumandan dökülen siyah tozlar, deri üzerinde leke olu turdu u için yemekhaneye dönü türülmü . "Ali en i çisini sever, yeter ki deri lekelenmesin, yemek lekelense, i çi zehirlense ne olur ki? çi bunu anladı ya, biraz geç oldu." Geceleri uykusuzlu a, so u a, ayrılı a, direni e alı tı Maga i çisi. Maga i çisi di er Maga i çisini tanıdı direni sayesin18
TAVIR
19
de. Yemek saati farklı düzenlenen, "imalat i çisiyle konu mayın" diye uyarılan konfeksiyon i çisi omuz omuza, birbirini tanımanın, dayanı manın, birlikte güç olmanın keyfîni ya adı aynı zamanda. Birlikte üretmenin, birlikte direnmenin, birlikte so u u, yeme i, kavgayı payla manın keyfini ya adı. Gece uyumayı seçen çok az. Belki oruç tutmanın kazandırdı ı bir alı kanlık, belki her an gelebilir olan jandarmaya kar ı uyanık olma önlemi. Ve nihayet bayram sabahı. Yine dualarla ba layan bayram konu ması, derken "Haklıyız, güçlüyüz, kazanaca ız" sesleri ve ardından yine aminler. Bütün salonu dolduran bir kuyruk ve bayramla ma sahnesi. Gülümseyerek, ku-cakla arak ba layan kuyru un sonuna gelindi inde hıçkırarak a layan insanlara rastlanıyordu. Kadınlı erkekli a la malar, kucakla malar. Bir gece önce horon tepen vücutlarda kasılmalar, birbirine bakmaya cesaret edemeyen gözler. "Bu da bayram mı be? Allah kahretsin bayramı bize zehir ettin Ali
en." Masaya inen bir yumruk, kolonyalar, kaslara masaj yapın, açılın, havasız kalmasın sesleri, ya lı bir i çi sakince ba ırıyor "sabır, sabır, bu kadar gün sabrettik, daha da sabredece iz." Bir kö ede sessizce hıçkıran kadınlar. Bir gece önce hep birlikte horon tepenler, imdi hep birlikte a lıyorlar. Onca günün birikimi, bayram sabahı bo alıyor. "Biz bir aile olduk burada, karde gibi olduk." "Ben evde babamla bile aynı odada yatamazdım, imdi burada 350 ki iyle gece gündüz beraberiz" diyor bir genç kız. Kapının hemen giri inde kendine mekan kurmu Mehmet Usta. ri yapılı, sert görünümlü, katı bakı lı. Gözü takılıyor soba ba ında sessiz a layan kadınlara "haTAVIR
nımlar, çay içerseniz vereyim". "Yok" diyorlar sessizce. "Ellerinizi koynunuza sokmayın öyle". Bu sözlerle kadınların gözündeki ya lar harekete geçiyor. Öyle ki, bu insanlar oyun oynuyor denebilir. Böyle bir oyun seçilir mi? nsan so u u, hastalı ı, jandarma korkusunu, sinir kasılmalarını, hapisli i oyun seçer mi kendine? Derken ziyaretler ba lıyor. Bayram ziyaretleri. Burası Maga (yarı açık) Deri Fabrikası. Açık görü . Bu insanların suçu i çi olmak. Ceza sürelerini kendileri belirliyorlar. "Ne zaman hakkımızı alırız, o zaman çıkarız buradan". Bir kadın bayılıyor yine, "evine git, dinlen" diyor biri. Bir di eri kar ı çıkıyor hemen "hayır gitmeyecek, ayılmamız da burda, bayılmamız da, a lasak da, gülsek de buradayız." Katı bakı lı Mehmet Usta'nın ailesi geliyor. N'oldu Mehmet Usta'ya birden, neden gözünden ya lar akıyor? "Romanlar varya, romanlar" diyor, "gelsinler bizi yazsınlar". "Bunca yıllık hayatında öyle eyler ya adım. Ailemin kar ısında a lamadım bugüne kadar." Neydi bu ya ananlar, niye koptu bu aileler birbirinden? Kendilerine dram mı yarattı bu insanlar? "Gece de dı arda köpek uluduydu, duydunuz mu?" "Kimin ba ını yiyecek ki?" "Bu gözya ları, bayram hüznü de il bunlar. Bunlar ba ka bir ey. Kelimelerler anlatılmaz, gecikmenin, bazı eyleri geç görmenin hüznü bu." MAGA DER FABR KASI'ında çekilen ve brahim Akyürek ile Sevil Üzrek 'in foto raflarından olu an "MAGA'da 24 saat " adlı sergi, Mayıs 91'de Otomobil- Sendikası 'nda açıldı.
20
KAR KATÜR SANATINDA ARABESK ANLAYI ININ ELE T R S (1) "(....) Görsel sanatlarda, özellikle de grafik sanatlarda, insanların mizahi bir
net bir anlayı a sahip de ildir. Pratik ilgi
açıdan çizili ine dostça bir takılma denilir-
kuramsal
ken, yergisel bir ekilde çizili lerine,
dü memesi, önemli bir eksiktir.
veya
yaygınlı a
ra men,
boyutunun
konunun
buna
denk
karikatür denmektedir. Buna dostça takılma denmesinin bir nedeni vardır: Çünkü, böyle bir ey iyi, hatta, okumu ,
GENEL B R BAKI a) Ekonomik ili kiler içinde ekillenme
sanatçı, oyuncu gibi büyük insanların küçük kusurlarını gülünç gösterirken, içinde bir sıcaklık, dostluk havası da ta ır. Buna
kar ılık,
karikatür,
ya amda,
hepsinden önce de, siyasal alandaki kar ı-olayları açı a sergiler. Yergi gibi, karikatürde ömrünü doldurmu , ölmek üzere olan her eyin, Saltikov Scedrin'in sözleriyle, karanlıklar ülkesine gömülüp gitmesini çabukla tırır; bizim idealimize dü manca olan toplumsal kötülükleri ta ıyan
her
eye
kar ı
bir
nefret
uyandırır bizde. (...)" (1)
ruyan yaygın bir anlayı ın ve bu anlayı olu an
sorgulanmasının
statülerin gereklili ine
inanıyoruz. Yazımız bu alanda bir çok noktada tartı maya neden olacaktır. Zaten amacımız da bir boyutuyla buna hizmet
etmektedir.
dönemlerinde
Osmanlının görülmeye
son ba layan
karikatür sanatı, ilk biçimleriyle Batı'daki karikatürün
taklidinden
öteye
geçememi ti.
Cumhuriyet
yıllarıyla
birlikte basit taklitçilikten ayrılma piyasanın
ihtiyacı
olan
ve
profesyo-
nelle meye geçi ba lamı tır. Bu çıkı ın tarihi içinde özellikle ye-ni-sömürgele me
sürecinde
ya anan ekonomik, sosyal çeli kilerle birlikte geli en toplumsal muhalefetin
Karikatürde güncelli ini sürekli koçerçevesinde
Ülkede,
Çünkü,
ülkemiz
karikatür sanatı, yaygın çizerine ve
ba langıcıyla, klasik tarzlarda ısrarlı olan karikatür bunalım ya arken; toplumsal uyanı ı
yakalayabilen
tarzlarda
zenginle me ya andı ı gözlendi. Olumluyu, zenginle meyi temsil eden cephe, zaman içinde, örgütsüzlü ün ve toplumsal muhalefetten kopuk olmanın
sancısını
ya ayarak
"solculu unu"
izleyicisine kar ın teorik bir birikime, TAVIR
21
koruma kaygısını da ta ıyarak, -tıpkı
olan piyasa karikatürü anlayı ı, hem
di er
(do-laylı-dolaysız) i levi açısından, hem
burjuva
çizerler
gibi-
kulvar
de i tirip piyasa karikatürüne yöneldi.
de
Bunların
içinde,
açısından düzenin süreklili ine hizmet
ya adıkları ruh haliyle tercihlerini -
eder. Çünkü kapitalist üretim ili kilerinin
sözde "yeni bir anlayı " olan, biçimde
belirledi i her tür sanat etkinli i, sanat
ve
adına de il, kapitalist pazann ihtiyaç
bir
kısmı
özde
a ırı
zaman
deformasyo-na,
sanata
dü manlık
ürünün
ta ıması
çürümeye, boyun e i e dayanan, ara-
duydu u
pa-zarlanmasına
besk karikatüre yönelerek -burjuvaziden
yöneltilmi tir. Bu onun do ası gere idir.
yana yaptı. Bu bir bakıma kaçınılmazdı.
Burjuva ili kilerde sanat, aslında bir
Çünkü kapitalizmin çarpık geli imi koz-
anlamıyla
mopolitizmi, çürümeyi, yozla mayı, ka-
halkın sanatına yabancıdır. Her tür "sa-
dercili i, bo vermi li i ve tüketim toplu-
natsal" üretim, ya sistem için tüketilip
munu üretiyordu. ster istemez, bunu
kenara atılan, ya da yıllandıkça arap
sanatın her dalına tüm boyutlarıyla
misali
ta ıyacaktı.
vurabilecek kârlı bir yatırım aracıdır.
zanaatçılıkla
de eri
artan
örtü ür
ve
ve
vurgunlar
Bugün yo un bir pazar çatı ması
Ülkemizde bu durum, sanatın bir
ya ayan Gırgır, Limon, Hıbır gibi piyasa
çok alanda batıdaki gibi geli mi bir
dergilerinde ifadesini bulan bu anlayı ,
pazara sahip de ilse bile, asgari ticari
yeni sömürge ili kilerin ekillendirdi i ve
bir
sanat alanında yaygınlık kazandırdı ı
yansımasını bulur ve her geçen gün bu
tahribatın,
piyasa, gereksinimine uygun anlayı ları
bir
kısım
karikatür
piyasaya
sahip
olu unda
sanatçısının çizgilerinde aldı ı biçimle,
üreterek
yava yava ortaya çıktı. Bu anlayı ,
sanatçı da bu piyasanın emekçisi,
evrimini
tüccarı,
çarpık
kapitalist
ili kilerin
geni lemektedir. patronu
Bir
kısım
durumundadır.
yarattı ı toplumsal tahribatın zemininde
"Mallarının" yüksek sanat formasyonu
tamamlamayı
normlarınca de il, piyasa normlarınca
sürdürmede
ısrarlı
olunca, do al olarak sürekli bir bunalım ya amaya ba ladı. Bunalım ve çare-
belirlendi ini kabul ederler. Bunların en genel sonucu ise;
sizlik içindeki karikatür sanatı toplumsal
ülkemizdeki
muhalefetin
ili kilerin
devrimci
saldırarak
da,
devrimci
dinamikleri,
çıkarlarına
de erlerine
toplumda
denk
var
olan
burjuvazinin
dü ecek
biçimde
sanatçıların,
denetiminde
ekonomik
bir
ya ama
boyun e di idir. Bunun içindir ki, yenisömürgecilik
ili kilerinin
oturmaya
ba lamasına paralel olarak, tüm sanat
dumura u ratmaya soyundu. Karikatür
alanlarında
sanatının aldı ı son biçim
sanatında da çe itli zeminlerde
TAVIR
oldu u
gibi,
karikatür
22
"karikatür bunalımda", "karikatür atılım-
gulayıcı
gözle
bakıldı ında
da" vs. ifadeleri sıkça yazılır, çizilir.
giderilebilece i inancındayız. b) Bunalım ve A ırlı ım Hissetti-
Burjuvazi, kendi çıkarına i leyen kültürel çarpıklık ortamının, kitlelerde
ren Arabesk Anlayı
olu turdu u tahribata denk dü ecek
Arabesk
karikatür,
kendi
sanatı üretme ihtiyacından hareketle,
bunalımlı evrimi içinde, "zanaatçılarıyla"
yeni bir anlayı ı pompalar. Bu anlayı ,
da, topluma yönelik sürekli bunalım
yaygın
karikatür-
üretti, ürettikçe de tıkandı. Bu tıkanı ,
mizah cephesinde de kendini ifade
çe itli dönemlerde yükselen devrimci
etmesidir.
mücadeleyle, kültürel siyasal planda
arabeskle menin
Böylelikle, her alanda hızlanan
kar ı
kar ıya
gelince,
daha
da
yozla ma, kendini bir çok sanat dalında
derinle ti. Mücadele geli tikçe, her türlü
hissettirirken,
kar ı-devrimci
karikatür
sanatı
da,
yönelim,
gerileme
"geli meye"
mizah,
anlamı, arabesk karikatürde tüketim
karikatür vb. adına yapılan bu "komik",
zemininin daralması ve daha fazla
"güldüren" üretim, bir çok boyutuyla,
bunalımdı...
Çizgiyle
giriyordu.
vs.
sözünü etti imiz karaktere bürünerek ba lar.
sürecine
yozluk
Bunun
olumsuz anlamda "yeni bir atılımı"
Bu durum arabesk karikatürde
içinde barındırıyor ve kültü-rel-sanatsal
varolan tıkanmayı, hızlı bir çökü e
çökü e denk dü üyor, onun daha da
yöneltir.
derinle mesinin,
muhalefete
yayılmasının
ko-
Devrimci-demokratik darbe
vuran
12
Eylül
ullarını hazırlıyor. Arabesk karikatür ve
gündeme
mizah,
arabesk karikatür, bunalımını a manın
çe itli
dergi
ve
gazete
gelince,
ortamına,
çökü e
kitlelerin
giden
zeminlerinde, düzenin yarattı ı uygun
gerici
karamsar,
kanallara ve ortama kavu ur ve geli me
derbeder, umutsuzlu a gömülü duygu
olana ı bulur.
dünyasına hitab edecek bir tüketim
Mizah ve karikatüre ili kin bu ge-
zeminine kavu tu. Muhalif ku un dahi
nel ifadelerden sonra, yazdı mizahı bir
uçmaması için özel çaba sarfedilen bir
kenara koyup, yazımızın esas amacı
ortamda, arabesk karikatür dergileri,
olan karikatür sanatına ve onun yaygın
görünü te muhalefet yaparak, aslında
ifadesi
toplumsal
olan
arabesk
anlayı a
çeli kileri
yumu atmaya,
de inece iz. Yazının bütünü içindeki
sulandırmaya
bazı
kalıcılı ı için, devrimcileri kaba, kana
anlatımlarımız
somutlanamadı ından, rünebilir; ele tirisini
bu
çizgiyle soyut
kaçınılmazdır. yapmaya
göBunun,
çalı tı ımız
giri tiler.
Düzenin
susamı , dogmatik, fanatik teröristler; halkı,
o
kendini
be enmi
seç-
kincilikleriyle cahil; kadını ise, burjuvazi-
zeminlere, sor-
TAVIR
23
nin ahlak ve pazar penceresinden görerek "cinsel bir meta" anlayı ıyla ele alarak, yazdılar-çizdiler. Çürümenin had safhada
seyretti i
ülkemizde,
bu
anlayı ve ortam, uzun yıllar sürdü,
lerici cephedeki bu etkilenme kendini iki biçimde ifade etti: Birincisi, seçeneksizli in zorunlu sonucu olarak arabesk etkilenme ve onunla bütünle me.
kendine önemli bir tüketici taban yarattı.
kincisi, bu olumsuzlu un bilinci-
(Dünyada 3-4. olmakla ve 500 bin
ne varıp, do ru seçenek için teorik ve
tirajıyla böbürlenen arabesk anlayı , ve
pratik çaba sarfetme.
bazı "ba ımsız" çizerlerin, bir zamanlar
Birinci olgu, mücadelenin yaygın-
"solculu a bula mı '' olmanın getirdi i
la masına
rahatlıkla,
a ırlı ını
devrimcilere
daha
bir
pervasız saldırmasıyla güncelle- en bu
durum,
anlayı ,
ya ayan
yarattı ı,
donanmı
çarpık
tabanıyla,
bilinçle
bugün
bile
övünebilir.)
ra men bir
günümüzde
oranda
toplumsal
koruyor.
çeli kileri
insanlarımızın
de (Bu
yo un duygu
sömürüsü üzerine oturmu arabesk karikatürün
olu turdu u
statünün
Bu sorunlu sürecin uzun yılları
sonucudur. Günümüz devrimci sana-
kapsaması, ister istemez toplumda,
tına dü en görevlerden biri de bunu de-
"Karikatür
i tirmektir.
demek,
büyük
tirajlarıyla
Yolu,
övünen dergilerin lanse etti i arabesk
yaratabilecek
karikatürdür" anlayı ı do rultusunda bir
geçmektedir.)
statü olu turdu. Bu statü, 12 Eylül
do ru
kollektif
alternatifi
bir
çabadan
kinci olgu ise, günümüzde, hem
döneminde daha da netle ti. Arabesk
ihtiyaçtan
karikatür, bu ortamda gıdasını sosyo-
sınırlı kalıyor -do al olarak da yeterli
ekonomik
formasyona
bunalıma
oturan;
halkın
kaynaklı ki isel çabalarla ula amıyor-
hem
de
çaresizli inden, kadercili inden alarak
örgütsüzlü ün
beslenir, bu olumsuz tablonun daha da
üretiyor. Bir süre sonra çizgi ve çizer
boyutlanmasına hizmet eder (Ayrıca bu
olarak,
yolla
sonucu, burjuva sınırlara saplanarak,
tüketici
tabanını
geni le-
tebileceklirinin de bilincindedirler.) Bugün
sokaktaki
sonucu
bilinçsizli in,
istikrarsızlık biri-kimsizli in
"profesyonel seçkin çizerler" kervanına
insandan,
katılma çabasına dönü üyor.
bilinçli kesimlere kadar hemen herkes,
Genel olarak, karikatürde olu an
karikatür denince, piyasa dergilerinin
bu statü -statü bile olsa- dura anlık
sulu, arabesk anlayı ını ve biçimini
sınırlarını,
anlıyor. Bu olumsuz geli meden, ilerici-
parçalamak
demokratla-nn
toplumda olu an bu tür her statü, bir
gerçektir. TAVIR
da
etkilendi i
bir
daha
da
gericile erek,
durumundaydı.
Nitekim
süre sonra siste24
min
o alandaki ihtiyaçlarına
vermede
yetersiz
cevap
kalınca,
"tüketiciyi"
elde
tutabilmek
için
zorunlu
orijinallikler bulunmalı, insana ait güzel,
olarak "yenilik" adına adımlar atmak
iyi ne varsa, yozla maya paralel olarak
zorunda kalıyor. Bu "yeni adım" gerçek
bombardıman edilmeli, böylece erezyon
anlamda bir yenilikten çok olumsuzlu u,
ya ayan tüketici zemine, yeni biçimler
tıkanıklı ı, bunalımı ifade
yaratarak ula ılmalıydı.
eden
bir
adımdı. Nasıl ki sistem, sürekli bir
Hem
tüketici
zeminin
bunalım ya arken tıkanıklık üretiyor ve
geni lemesine hizmet edilecek, hem de
bunu a manın "yeni adımlarına ihtiyaç
hastalıklı
duyuyorsa
ihtiyacı kar ılanacaktı.
kendisi
de
bunun
bir
yansıması olarak, sürekli bir bunalım
kül-tür-sanat
piyasasının
Bu anlayı la, kadının cinsellik
ya ıyor ve bunu a ma ihtiyacını sürekli
ekseninde
a a ılanması,
duyuyordu. Çünkü esprinin, karikatürün,
edebiyatı,
toplumsal
var olan statü eksenindeki arabesk
yumu atma, insanları bo u ra larla
üretimi,
oyalama öne çıkarılıyordu. Yine, garip
bir
süre
sonra
piyasa
"terör" çeli kileri
ihtiyaçlarını kar ılayamıyor; tiraj ve kâr
çizgi
kaybı kaygısı "yenilikle" soluk almaya
Freud'cu yakla ımlar yaygınlık kazandı,
zorluyordu.
"yeni ufuklara" do ru ilerlendi...
romanlar,
toplumsal
sorunlara
Ne yapılması gerekti ini piyasa
Kimi gerçekçi ürünlerin de de er-
dergilerini temel alarak somutlamaya
lendirildi i görülüyordu. te, devrimci-i-
çalı alım: Öncelikle öteden beri i lenen
lerici kitleyi yanıltan da buydu. Hatta bu
konulardan bazıları yava yava öne
yanılgı sayfalarında, birkaç ele tirel ürü-
çıkarılmalı, yeni bir
zemini
nün yer aldı ı, arabesk bir dergiyi, 12
beslemeli, bu yeni biçimle de"tüketiciyi
Eylül'den sonra "tek muhalefet oda ı"
korumalı"
görmeye
biçimle
anlayandaydılar.
cephesini
geni letme
Tüketici
gereklili ini
ürünler
kadar hem
varmı tı. biçimsel,
Oysa
bu
görünürde
ke fedip, gericili in ya andı ı fa izm
eylerdi, hem de solcu okuyucusunu
ortamının
kaybetmemek
ezip
geçti i,
çürümenin,
için,
fa izmle
kar ı
koku mu lu un içinde yüzen, cuntadan
kar ıya kalmı toplumdaki gizli tepkiye
yedi i
tercüman
tokatla
"aklı
ba ına
gelip"
geçmi ine ve devrimcilere küfreden,
nsanlar,
onun
kesime
keçiye
hastalıklı
misali,
de erlerine
yöneldiler.
Bu
saldıran yöneli ,
olma
amacını
"koyunun Abdurrahman bunlarla
ta ıyordu.
olmadı ı
yerde,
Çelebi
derler"
bo atabiliyorlardı.
kafaların geçmi e, topluma besledi i
Do rusu arabeskin "pir"leri, bu ko ullar-
saldırgan
da, toplum psikolojisini iyi yakalayabili-
"yaratıcılık"la
duygulara tercüman
yoz olmalıydı
bir ki
arzulanana ula ılabilsin. Kısaca, TAVIR
25
yor ve sol gösterip sa vurmak suretiyle
Halkımızın
insanların bilincini nakavt edebiliyorlar-
sanatçısı,
dı. Bu, toplumu, sorunların gerçek
mücadeleyi dı lamı bir "güldürüyü",
kayna ına
yerine,
"e lentiyi" reddetmek zorundadır. Bizim
olma
güldürümüz, e lentimiz, mücadelenin
saldırmaya,
co kusuyla beze-nerek, insanı e itmek,
yöneltmek
görüntülere;
tutuculu a
kar ı
adına, insani de erlere bo vermi li e, olmaya
ahlaksızlı a,
yönelten
arabesk
de arj anlayı ın
amacıydı.
karikatür düzenin
ve
mizah
vah etine
kar ı
ona insansı bir haz vermek, direnme, mücadele
azmi
a ılamak
içindir.
Düzenin
olumsuzluklarıyla
dalga
Bir sanatçı, yapıtlarıyla dönemin
geçmenin, yermenin içi doldurulur-sa
toplumsal çeli kilerini sorgular. Karika-
anlamı olabilir. Sanatçı, aydın, ça ına,
tür, arabesk anlayı ın yükledi i bir mis-
halkına ve sorunlarına kar ı duyarlı,
yon olan "e lendirme" ve "güldürme"
olma-lı,bu duyarlılı ıyla ya amına yön
adına, bundan muaf tutulamaz. Ülkede
vermelidir.
aç-lık,
vah et,
gezerken
i kence
ölüm
sanatçılar
kol
arabesk
Vah ete kar ı mücadele etme
toplumu
yerine, "teselli" ederek unutturmaya
uyutmaya çalı ırsa bu, objektif olarak,
çalı mak, yeni vah etlere kapı açaca ı
sistemin bekasına soyunmak ve gayri-
gibi, insanı boyun e meye götüren bir
insani
anlayı ın
esprileriyle,
karikatürle-riyle
uygulamalarını
onaylamak
ürünüdür.
Bundan
dolayı
anlamına gelir. Vah etin kol gezdi i bir
arabesk karikatürü "klinik vaka" olarak
toplumda
görmeli
halkın
teselliye
de il,
ve
alternatif
alternatife ihtiyacı vardır. Sanatçının
gücümüz
görevi, öncülük ve ö retmenlik etmek,
bugünden ba lamalıyız.
edilgen
ruh
dünyasını
ve
birikimimiz
yaratmaya oranında,
yeniden
ekillendirmektir. Olumsuzlukların insan ya amının bir parçası haline getirildi i, burjuva toplumda, güldürü,
toplumu aklı
uyutmaya ba ında
yarayan
sanatçıların
yapaca ı ey de ildir. Bu, olsa olsa kafası
da
çizgisi
gibi
D PNOT:
deforme
olmu ların i idir. Yanında
vah et
ya anırken,
kulaklarını, gözlerini kapatıp, dikkatleri arlatanlıklara burjuva
çekmeye
vah etine
çanak
çalı anlar, tutmaya
(1) KA AN, M., Güzellik Bilimi Olarak Estetik ve Sanat, sy. 184-185, Altın K. Yay.
soyunmu tur. TAVIR
26
M. ENDER ÖNDE
EVL EV NDE De i mem olur olmaz eylere öyle De i mem her eye hücremi ben u solgun beyazlı ı Suskunlu unu boyası dökülmü demirlerin, de i mem! Ku atılacaksa dört bir yanım e er Sıradan sözcüklerle yarın Ve içi bo bir kemik yı ınına dönecekse gö süm Aldanıp gözalıcılı ına basit teneke parçalarının. De i mem her eye, de i mem öyle Olur olmaz eylere hücremi ben! Kilidin karasını Ezici mengenesini ta ların bin yıllık, de i mem! Onursuzluksa e er Konulan, tam kar ıma Ve kapanmam isteniyorsa utanmadan aynalardan Karde lerimi öldürenlerin kanlı ayaklarına. De i mem her eye, de i mem De i mem olur olmaz eylere hücremi öyle ben Tutsaklı ın hüznünü Yüre imi daraltan acısını ayrılı ın, de i mem! Aramam gerekiyorsa e er da bayır Uyuz bir yılanı, bana hiç dokunmayacak Ve öykünmekle geçecekse bütün ömrüm ap al suratlı üç ebek maymununa. De i ir miyim hiç? De i mem! Eksik olsun! Topla kuyru unu haydi, çatal boynuzlu aklaban seni! Ba ka kapıya! Doyamadım yatmalara ben daha, uzatıp öyle ayacıklarımı Hey kurban oldu um Hazreti Yusuf, (1) sen söyle! Hücre gibisi var mı?..
D PNOT: (1) Her "zenaat'ın bir "pir"i var. Mapushanecili in ise -hep söylenir-Hz. Yusuf tur. Rivayet böyle. !
TAVIR
27
TOPLUMSAL YAPILANMALAR VE R ASIM GÖNEN
nsan toplumsal ya amayı sonradan kuran ve ya amını bilerek böyle güvence altına alan tek canlı türdür. Üretimin toplumsalla ması, yani toplumsal i bölümü, insanlı ın olu turdu u en önemli a amalardan biridir. Yalnız, tarihsel olarak, eskinin yerine hedeflenen ve geçirilen her yeni toplumsal yapılanma, köleci olsun, feodal ya da kapitalist olsun, bir öncekinden ilerici olmasına ra men, kendi iç çeli kilerini de beraber getirmi tir. Bir öncekinden rahatsızlık duyan ve ona alternatif olan sınıf, bu durumdan rahatsız olan bütün güçleri de pe ine takarak, ya ama dar gelen eskinin yerine yeniyi geçirirken, toplumsal olarak vaad ettiklerini, kendisi için vaad edilmi e dönü türür ve kendi egemenli ini kurar. Böylece köleci beylerin yerine feodal, feodal beylerin yerine kapitalist olmak üzere, insanın insanı ve toplumun toplumu sömürüsü bu de i ik biçimlerde, günümüze kadar geldi. HER YEN TOPLUMSAL YAPILANMANIN SANAT ORTAMI: Sanat u ra ısı e lence olsun diye veya de arj için de ildir. Ya amsal çeli kilerin insan ruhunda yarattı ı gerilim ve bunun duyarlı ı alevlendirmesi, var olan durumu ve bunu de i tirme özlemini sanat biçimde dı a vurur. Bu durum toplumsal ortamla sıkı sıkıya ilgilidir. Her büyük sanatçı ça ının sorunlarını kavrar ve bu sorunları yaratan güce kar ı, bu sorunları ortadan kaldıracak güçten yana tavır takınır. Bu ikilinin mücadelesinde sanatçı duyarlı ı tarafsız kalamaz, vurdumduymaz olamaz. Burada sanatsal yetenek kendisini haklı olandan yana donatır. Haksızlık ve TAVIR
çürümü lü ün safında olmak duyarlı ı harekete geçirmez ve insana sanat için gerekli emek enerjisini vermez. Bundan dolayı da bu anlayı ve saflardan ortaya sanat çıkmaz. Çıkıyor gibi gösterilmeye çalı ılsa da aslı yoktur ve kalıcı olmu birtek örne i gösterilemez. Çünkü haramın üstünde güzellik çiçek açmaz. Haklı olmanın ve haklı olandan yana olmanın konumu ve duyarlı ı ise asla haksızlı ın konumu ve duyarlı ı ile kar ıla tırılamaz. Burada duyarlık, emek verme, yetene ini insanlık u runa kullanma en büyük a amasındadır. Bu durum sanatı da en büyük a amasına vardırır. Sömürüye dayalı her toplumsal yapılanmada, çürümü lük, koku mu luk, üretimin gerici ve payla ımın çıkarcı olu u, toplumsal geli menin, insan özgürlü ünün, ihtiyaçların kar ılanmasının önünde engeldir. Toplumun ilerici dinamik güçleri bu durumdan kurtulmak için, tarihsel olarak bu koku mu lu un yerine, sömürülenlerin ihtiyaçlarına uygun ve adil olanı geçirme mücadelesine girerler. te sanat ve sanatçı bu mücadeleyle kendini donattı ı oranda büyür. Acıyı ve kayna ını yenmek için toplumun dinamik güçleri, güçlerini en üst düzeyde kullanmak zorunda kaldıkları dönemlerde, acısının kayna ını olu turan güçler de, buna kar ı olarak güçlerini en üst düzeyde kullanmak zorunda kalırlar. Kar ıtların mücadelesi bütün katılı ı ile kendi gerçe ini ortaya koyar. Burada eskiyi temsil edenler, gericili ini, zulmünü, haksızlı ını artık gizleyemezler. Ne ülke, ne de insan ve toplum sevgisi vardır onların tarafında. Bireysel çıkar için bütün toplumun feda edili ini, bütün halk kolay-
28
ca görebilir. Onun için bu dönemde, acının temsilcileri zayıf ve yenilecek olan tarafın temsilcileridir. Güçsüzdürler, iç dinamikleri yitmi tir. Ama alnına ölüm vuranın pani i ile saldırgandırlar. Bu ortamın ve bu ortama gelene kadar, bu gerçe in mücadelesini veren sanatçılar, hem gerçeklik bakımından, hem duyarlık bakımından hem emek verme bakımından, yetene ini en üst düzeyde kullanırlar. Böylece ortamdan derinlemesine etkilenen sanatçı, o büyük eseri ile ortamı da derinlemesine etkilemi olur. HER TOPLUMSAL YAPILANMANIN SANAT GERÇEKL BA KA BA KADIR Sanat ve sanatçı ya amın ürünüdür, ve ya ama dayalıdır. Köleci, feodal, kapitalist olsun her yapılanmanın bir sanat gerçekli i olmu tur. Sanat akımları bir öncekinden bir sonrakine geçi in özelli i olarak ortaya çıkmı tır. Masallar, mitolojik destanlar, toplumcu gerçekçilik, sosyalist gerçekçilik bu a amalara denk dü en akımlardır. Alt yapının köleci ili kilere dayandı ı krallıklarda, o bilinmezlik, teknolojik eksiklik ortamında insanlı ın o zincirli ya amını bir gözler önüne getirelim. Elbette toplum ve sanatçılar do a güçlerini tanrı yapacak ve kurtulu için bu güce manevi olarak sı ınacaktı. Böylece ola anüstü güçlerle ilgili masallar, mitolojik sanat eserleri ortaya çıkacaktı. Bilindi i gibi Yunan mitolojisi, Yunan sanatının sadece donatım deposu de il, ama temelidir de aynı zamanda. Yunan mitolojisinin tabanında yatan do a ve toplumsal ili kiler anlayı ı, ortada otomatik dokuma makineleri, demir ve uçak yolu a ları, elektrikli donatım aletleri vs. varken mümkün olabilir mi? Yani Homeros bugün ya asaydı yazaca ı eser lyada olmayacaktı. O dönem insanlar bir ileri a ama için ola anüstü güçleri, kendi güçlerinin de üstünde görerek, çözüm için onlardan yardım istemek zorunda kalmı lardır. Çok tanrılı dönemlerde her tanrıya egemen sınıfın baskı unsurunu temsil etmi , ya da bu baskıya karTAVIR
ı olarak, bu baskıdan kurtulmanın manevi bir sı ına ı, medet umulan, bir öncekinin kar ıtı olmu tur. Yani anaerkil, analık hukukunun hakim oldu u ortamda, nasıl ana kraliçe anaerkilli in bir baskı unsuru ise, Zeus da buna kar ıt olarak sı ınma, yardım isteme tannsı olmu tur. Tabi analık hukukunun baskı altında tuttukları için olmu tur bu. Böylece toplum gibi, ola anüstü güçler de sınıflara ayrılmı , her sınıf, kendi çıkarlarına uygun dü en tanrıyı yaratmı tır. Feodal ya amda, kölecili e kar ı sanat daha gerçe e yatkın olmasına kar ın, mistik ve tek tanrılı bir güce sı ınma, bu dönem edebiyatının gene ana ö esi olmu tur. Tanrı teke inmi tir ama sınıfların onu de erlendirme biçimi, kendi ya amlarına göre ayrıcalık göstermi tir. Yani bu kez tek tanrıda sınıflar kendi özlerini ayrı ayrı yansıtmı lardır. Yunus Emre'nin veya Pir Sultan'ın tanrısı, a alı ın tanrısı ile hiç ba da mamı tır. Nesimi, Yunus, Pir Sultan o dönemin koku mu lu una ve bunun de i tirilmesine tarikatlarla örgütlenerek önayak olmaya çalı mı ve buna uygun dü en duyarlıkla sanat yapmı lardır. Ama u bir gerçektir ki, bu ustaların yarattı ı sanat, bu ustaları yaratan o zamanki ya am çeli kilerinin ve ya am mücadelesinin ürünüdür. Daha sonra özellikle Avrupa'da kendini göstermeye ba layan toplumcu gerçekçilik, önceki akımların yerine geçmi tir. Çünkü ya amı de i tirme mücadelesi, tarihsel olarak burjuvazinin öncülü ü ile sahneye girmi tir. Feodal koku mu luk belirginle tikçe, onun ba rında geli en yeni yapılanmanın görüntüleri, siyasete oldu u kadar sanata da yansımı , bu yeni yapılanmanın sanat akımı büyük dahileri ortaya çıkarmı tır. Stendhal, Vic-tor Hugo, Gothe, Tolstoy, Balzac vs. feodaliteden kapitalizme geçi in sancı ve co kularının yarattı ı dahilerdir. Toplum bir sonra için nasıl bir yapılanmaya gebe ise ve bunu kim do uracaksa, bunun duyarlı ı, sanatı üst yapısal olarak buna uygunluk içeriyor ve öncekine alternatif olarak ortaya çıkıyor. 29
Günümüz burjuva basınında özellikle toplumcu gerçekçilikle sosyalist gerçekçilik aynı imi gibi gösteriliyor ve yasal nedenlerle bir çekinge olarak, sosyalist gerçekçili i yumu atıp toplumcu gerçekçilikle sanki sosyalist gerçekçilik ima ediliyormu ifadesine gidiliyor. Bunlar asla birbirleri ile ba da mayan iki akımdır. Birinde burjuva sınıfının kitlelere öncülü ünün ve ya amı bu sınıfın çıkarlarına uygun dü ecek biçimde de i tirmenin co kusu vardır. Sosyalist gerçekçi sanat eserlerinde ise, ya amı de i tirme mücadele ve duyarlı ı i çi sınıfına ve onunla karde le meye devredilmi tir. Çerni evski, Henrih He-ine, Gorki, Nazım, Bertolt Brecht gelecek toplumsal yapılanmaya uygunluk içeren sosyalist gerçekçili i gündeme getirdiler ve sanat, sınıfsal olarak bu öz için onlarla daha ileri bir adım atmı oldu. Tıpkı sosyalizmin kapitalizm kar ısında daha ileri bir adım olu u gibi. Dünya tarihsel ve teknolojik olarak bir ülke konumu özelli ine bürünmektedir. Tüm dünyada emperyalist sistem ve i birlikçileri, rekabetleri gizli kalmak üzere, bütünle iyorlar. Sömüren ve sömürülen biçimindeki kamplar netle iyor. Sanayi devriminin gerçekle medi i ülkelerin köylerine kadar emperyalizme ba ımlı sanayi giriyor ve o ülkelerin kendi öz gücüne dayalı olmayan, o ülkeleri emperyalist sistem ve i birlikçileri yararına sömüren bir teknoloji olu uyor. Bu ba lamda köylerde bile bu teknolojide çalı an, ama bu teknolojinin götürdükleri gere i aç kalan, yoksul ve modern bir i çi sınıfı potansiyeli daha geni kapsamda alternatif oluyor. Nasıl emperyalistler arasında sömürü kampı olu mu sa, bu yoksul ülke emekçileri arasında da bu kampa kar ı bir birlik olu maktadır. Her dilden emekçi insanlar arasında bu birlik, ya amın dayattı ı tarihsel bir zorunluluk ve sorumluluk olmaktadır. Daha önce sokaktaki i siz, köydeki i siz, imdi kendini aç bırakan i le, pratik olarak sümürüldü ünün bilince varıyor ve somut olarak ya amı kendine zindan edenleri, yanıba ın-dan en uza a kadar farkediyor.
TAVIR
imdi dünyanın tarihsel olarak vardı ı bu konum kimin sanatçılarına duyarlık ile sanat ürününü verecektir. Bir kez dikkat edilirse emperyalist ülkelerden, sanayi devrimi a amasındaki devlerden, orada imdiki ya am gere i artık çıkmıyor. Evet, haramın üstünde güzellik çiçek açmaz. Ya amı her alanda büyük bir duyarlıkla, bilinçle insanlıkla kavrama ve dı a vurma, yoksul ülke emekçileri ile bütünle mekten, onlarla karde le mekten geçiyor. Ya amın bu biçimde geli im göstermesi, ya amı ve ya amı de erlendirmeyi kar-ma ıkla tırıyor. Bu karma ıklı ı gerçekçi bir biçimde ve bilimsel de erlendirme, daha detaylı bir görü alanı gerektiriyor. Görü alanı da karma ıkla ıyor. Bu karma ıklıktan yararlanan burjuvazi, halk kaçkınları, ya amdan kopuk sanat akımlarını, ya amdan kopuk sanatı aslında "sanatsızlı ı" gerçek sanat akımının ve asıl sanatın önüne koymaya çalı ıyorlar. Ya amı de i tirme mücadelesi hedef saptırıcı bulanıklıklarla kar ı kar ıya kalıyor. Onlara göre iir, dü ünceyle de il kelimelerle yazılır. Onlara göre estetik, iirin alfabesidir. Sanki estetik, esteti i do ruyor, sanki estetik, ya amın yarattı ı o büyük duyarlıktan gelmiyor. yi de, air her alanda do ru bilinçle kendini donatırsa, bunu dü ünce olarak iirden nasıl soyutlar, böyle bir iir nasıl iir olur? Ona göre estetik olacak ve iir büyüyecek. Estetik esteti i getirmezki, yine söyleyeyim, estetik ya amın alevlendirdi i duyarlıktan gelir. iirden dü ünceyi, siyaseti kovamaya çalı an, kar ı dü ünceyi ve kar ı siyaseti bu biçimde savunuyor demektir. En büyük sanat eserleri en büyük do ru dü üncenin, en net görü alanının ürünüdürler. Çünkü bilenle bilmeyenin duyarlı ı, enerjisi ve zahmete katlanma azmi aynı olmaz. Do a iirleri, a k iirleri bile, airiken do ru bir siyasetle kendini donatmı sa, estetik olarak en büyük mevkiye oturur. Görülüyor ki estetikle, do ru dü ünce, estetikle, politik bilinç, birbirinden kopuk de il. Onlara göre asıl olan, iiri kitlelerden ve ya amdan gelen duyarlıkla, kitleler 30
için de il, sömürmeden gelen duyarlıkla, burjuvazi için yazacaksınız. Ama bunu do rudan böyle söylemek, yanlı larını açık bir biçimde sırıttırır. Bunu karma ık biçimde, toplumculuk pozu vererek söylemek, yanlı larını gizlemek için, son derece önemli. Yalnız ya am unu dayatıyor artık. Her eye damgasını vuran, sınıf ili kileridir, sınıf mücadelesidir. Yeni Bütün'ün "ara kesit" anlayı ı sanatçı ve sanatını dar kalıplara sokmuyor-mu . Hiçbir güce ba lı olmamak sanatçıyı özgürle tiriyormu . Sanatçı ya amsal olarak özgür de ilse, tavır olarak "ara kesitte" olmak onu nasıl özgürle tirir? Siyasi ya da politik olmak iirin alanını daraltı-yormu . Diyelim ki derinlemesine bir siyasi bilinciniz var ve buna uygun dü en bir siyasi güçle birlik içindesiniz. Bu konumda a k veya do a iiri yazmak iiri dar kalıplara mı sokar? Asla! Aslında iirin o konudaki ufkunu da daha geni oranda açar. airin iir için malzemesini daha da bereketlendirir. Broy 89. sayı 3- sayfadan bir alıntıyı inceleyelim. "Orada ya da burada kaybolu bilincini benimsetme ajitasyonu ise, ister genel oya ba vursun, isterse iddete, söz konusu olan, terörize yöntemdir eninde sonunda. Ve ya anacak olan, yenilgiden sonra da, yengiden sonra da derin bir aldatılmı lık duygusudur. Kaybolu bilinci diye bir bilinç yoktur. Burada, olmayan bir edilgenlikle ki inin kıskaca alınması nasıl mümkün olabilir? Yenilgiden sonra da, yengiden sonra da; özellikle burası daha ilginç. Devrimi yapan sınıf, devrimden sonra da bir aldatılmı lık duygusuna varacak! Burada inkar edilen ey tarih sahnesindeki bütün devrimlerdir. Ki iyi aldatılmı lık duygusuna götüren güç acaba gücünü nereden alıyor? Hem kendi sınıfından güç alacak, hem de onu aldatılmı lık duygusuna götürecek. Bir alıntı yine; "Politik do rultudan, insanın ya amına yön verme bilincini anlıyorsak, insan, bu bilinci seçemedi i ve eyleme dönü tü-remedi i yerde kimlik kaybına u ramakla yüz yüzedir. Fa izmin bütün saldırısı da TAVIR
tam bu noktada toplanmı tır. Bununsa gerçekle mesi, insanın kendini sorgulamaktan alıkoymasıyla olanaklıdır. nsan kendine soru yöneltme yüreklili ini yitirdi i yerde, kimli ini olu turma sürecinden de yalıtılmı tır. Bu durumda bireyden ve seçilmi politik do rultudan söz etmenin geçerlili i kalmamı tır" nsan, bu bilinci seçemedi i ve eyleme dönü türemedi i yerde kimlik kaybına u rar ve fa izmin saldırısı da bu noktada toplanırmı ! Fa izmin bütün saldırısı ekonomik krizlerin derinle mesi, emekçi insanların bu krizler kar ısında siyasal ortamı tehdit etmesi ve egemen sınıfın çıka-larının tehlikeye girmesi ile ilgilidir. u anda bilinçsizlik eskiye oranla (eylül öncesine) çok oldu u halde, insanın kendini yargılamadı ı halde, hiç te 12 Eylül gibi bir olgu gündeme gelmiyor. nsan kendini sorgularsa kimli ini bulur ve fa izm saldıracak nokta bulamazmı . nsanın kendini bilinçle donatması iyi de, kendini sorgulaması yerine, kendini açlı a mahkum eden güçleri sorgulaması gerekmez mi? Ba ka bir alıntıyı yukarıda açıklamaya çalı tı ım için altına görü koymadan alıyorum. Broy 28s sayı 9. sayfa, "Bu yüzden gelenek deyince, sanatsal ba lamda ilk akla gelen siyasa de il dil, anlatım incelikleri, yöntemleri, imgesel kavrayı ın vardırıl-dı ı düzey, estetik kazanımlar olmak gerekir." Felsefenin Temel lkeleri adlı kitabında, futbol topunda bile siyaset vardır der Georges Politzer. iir bilimle de ilgilidir ama, sosyal olaylar ve ortam iirin daha çok etki alanıdır. airin bir a açta, bir da da bir insan yüzünde gördü ü olumlu veya olumsuzlukların tümü siyasi geçmi in ve gelece in öyle ya da böyle olması ile ilgilidir. Bütün sorunlan, toplum yararına siyasetler çözece ine göre ve insan ruhunun bütün uzantılan siyasi ortamların maddi ve manevi sonuçlan ile ekillenirken, iir bu sonuçlarla kendini dı a vururken, bu, iirde arka plana nasıl itilir? "Öz do urur, biçim yo urur" demi Hasan Hü-
31
eyin. Nazım Hikmet, Kaç yazısında özün biçim kar ısında belirleyici oldu unu vurgulamı tır.
air, kendini do ru bir dünya görü ü ile donatır. Bu do ru bir siyasede donanmak anlamına gelir. Bu do ruluk iirin özünü olu turur. Bu bilinç, düzeyinden hareketle a k, do a iirleri de yazar. Bu bilinç onu dar bir alana hapsetmez. Aksine bu alanda airin kendini donatması, di er alanlarda da ufkunun son derece açılması ve iirin malzemesinin zenginle mesini getirir. Do ru bir bilinçle yetkinle mi bir ozan ile, bilinçle yetkinle memi bir ozanın bir çiçekte veya kurumu bir dalda aynı eyleri görmeleri mümkün de ildir. Burada, dar bir alan olarak gösterilen ey, aslında iiri en büyük detaya ve çok yönlü güzelliklere götüren asıl eydir. En büyük airler, en büyük iirlerine siyasi alanda yetkinle tikten sonra ula mı lardır. Neruda, spanya fa izmine kar ı yazdıklarını o siyasi yetkinlik olmadan yazabilir miydi? Nazım, Türk Köylüsü iirinde, o siyasi bilince ula madan, ne o duyarlı ı yakalayabilir, ne de o büyüklükte bir iir yazabilirdi. Peki siyasi duyarlık, di er duyarlıklara güç katmaz mı? A k ve a k iirleri siyasi ortamlarla çözümlü ya da çözümlü olmayan durum de il midir? Bunu iirde arka plana itmek, yurtsever bir siyasi birlikten kaçmak anlamına gelir. Niçin mi? Do ru bir siyasi bütünlük yerine, Yeni Bütün, neden durmadan politik ba lama diye bir ifade kullanıyor? Bu do ru ve yurtsever bir siyasi bütünlükten kaçmanın en ince bir ifadesidir de ondan. Sosyalizme Do ru kitabının 114. sayfasında Asım Bezirci öyle yazmı : "Egemen çevreler toplumsal/siyasal ba ımsızlı a, ço u zaman, "özgürlük" adını verirler. Gerçi, kendi görü lerine ba lananlara ses çıkarmazlar, hatta gizlice el uzatırlar onlara. Ama devrimci görü e ba lananlara özgürlü ü çok görürler. O kadar ki, fırsat bulurlarsa, bu özgürlü ü kısmaktan kaçınmazlar. Aslında sanatsal
TAVIR
özgürlük, onların gözünde, "sorunsuzlukla e anlamlıdır. 53. sayfada ise u açıklamaya yer vermi . "Sosyalist edebiyat halka ba lıdır, halkçı bir tutuma dayanır. Bu demektir ki o: - Bir avuç sömürücünün, baskıcının yanında de il, sömürülen, ezilen emekçi halk yı ınlarının yanında yer alır. Fakat, bunu yaparken, popülizme kapılıp halka dalkavukluk etmeye, ondan çıkar sa lamaya de il, onu sınıfsal bilinçle çözümleyip donatmaya, sanatsal/kültürel düzeyini yükseltmeye, sorunlarını, çıkarlarını, özlemlerini dile getirmeye yönelir. Bunun için, halkın en ilerici kesiminin ideolojisine ba lanır, gerçekli i onun dönü türücü bakı açısına göre yansıtmaya giri ir." te, ba lanma bu anlamda bilimsel ifadesini bulabilir. Yani halkın en ilerici kesiminin ideolojisine... Do ru bilinç, ilerici bilinç, toplumun içinde bulundu u tarihsel artları, bunun, toplumu ve ki iyi kavrayı ını, ekillendiri ini çok iyi tahlil eder. Bu durumun ya amı nasıl belirledi ini ve bu durumdan rahatsız olanların ya amı nasıl de i tireceklerini do ru tahlil eder. Onun için do ru dü ünce, ki ilerle de il, artlarla daha çok ilgilenir. Buradan da bu artların koruyucusu veya de i tiricisi sınıfsal güçlerle dü üncelerini yo urur. Vehbi Koç'u Koç yapan ve i çisini i çi yapan tarihsel artlardır. Ne Koç'un kendisidir, ne de i çisi. Yeni Bütün'ün sürekli bireyi öne çıkarması, toplumun genel refahı ve tarihsel artlan görmemezlikten gelmesi ile ilgilidir. Bu durumda sorunların çözümü, karanlıkta el yordamına kalmı demektir. Sosyalizm sınıf bilimidir. Onun sınıf bilimi olu u, onu di er bilimlerden koparmaz ve dar bir çerçeveye de hapsetmez. Onu kendi belirleyici i ile, di er bilimlerle ba lantılar sonucu ortak do rulara götürür. Bu ise sosyalizme bilimsel katkılar ekler ve geli tirir. Sosyalist gerçekçili in, sınıf edebiyatı olu u, yukarıdaki duruma paralel olarak 32
onu dar bir alana hapsetmez. Burada kendini yetkinle tiren air, ya amın bütün alanlarında en yetkin ürünlere ula ır. iire estetik büyüklü ü ve biçimsel güzelli i, en üst düzeyde yükleyecek veri, bilinci, ya amı de i tirecek olan bu potensiyel ile donatmakla mümkündür. Burada, bu bilince ula madan estetik olarak çok güzel iirle yazan ki ilerden sözedilebilir. Ama bu ki i, o bilince ula mı olsa idi, yazaca ı iirin boyutu o zaman ne boyutlarda olurdu? Öyle ise iirde siyasal bilinci küçümsemek, arka plana itmek, iirde siyasal olmayan güzelliklere de engel koymak demektir. Yani aynı bakı açısından hareketle, iirde bilinci güzelle tiren estetik, lirizm veya imge de il, bütün bunları güzelle tiren bilinçtir. SONUÇ Özellikle günümüzde iirin sözde bilgiçleri, onu ya amdan ayrı bir olaymı gibi yansıtmaya çalı ıyorlar. iirin ba langıcı da hayata ba lıydı, e er bitecekse biti i de hayata ba lı olacaktır. iiri bilinçle yazan da, bilinçsiz yazan da onu ya amdan gelen etkilerle yazar. Büyük ustalar iire, ba lamak önemli, bitirmek de il derler. iirin nedeni burada gizlidir. air, ya amın herhangi bir parçasından etkilenir. Ya hemen ya da süreç içinde etkileni in gücüne göre iir bilinci altında olu maya ba lar. Yani bu etkileni süreç içinde bu iç birikimini iir, resim, müzik vs. biçiminde tamamlar. Bundan sonra onu dı a vurmak olan lezzetli bir do um sancısı ba lar. Sanatçı istemese de, ba ka bir çalı maya yönetse de bu birikimin pe inden gitmek zorundadır. Bu ba lamda air iiri pe inden götüremez, iir airi pe inden götürür. Bu yüzden iire ba lamak, içsellikte olu mu ve o lezzetli do um sancısı ba lamı demektir. Artık iiri bitirmek sorun de ildir. O kendini bitirttirir.
TAVIR
te bu iç birikimi sa layan ya amın i leyi biçimi, bu i leyi biçimi sanatçının yorumlama durumu ve bu i leyi biçim içindeki mücadelesidir. Bu ba lamda iiri ya amdan ve ya amı do ru yorumlamak olan do ru bilinçten koparmak, mücadeleden koparmak, iirin ayaklarını yerden kesmek demektir. Bunun anlamı dü ünceden korkmak, mücadeleden korkmak ve do ruyu çarpıtmaktır. Dü üncesizli e alkı tutmak ve iir için dü ünceyle gelecek güzelliklere set vurmaktır. Buna kimsenin gücü yetmez. Çünkü ya am devam ediyor, mücadele devam ediyor, duyarlık varlı ını ya ama dayalı sürdürüyor. Ülkenin sömürülmesi, insanın insan tarafından sömürülmesi, üretimin gericili i, payla ımın çıkarcılı ı, bütün bunların yarattı ı acılar, sıkıntılar, bunun yerine, insanlı a uygun dü en, ya amı de i tirme mücadelesi, bu mücadelenin dinamik güçlerinin bu mücadele anındaki sorunları, direnmeleri, co kulan, karde likleri, duyarlı ın motor gücüdür. Bununsa hem bilimi, hem siyasi yapılanması, hem sanatı, tarihsel olarak olanca gerçekli i ile geçerli ini sürdürmektedir. Durum böyle de ilmi gibi ya amdan kopuk, soyut, sözde sanat akımları olan birinci, ikinci yeni ve kendini bunlarla, yanlı lar do rultusunda e de er kılmaya çalı an ve bunun popülerli ine soyunan yenibütün, hiçbir iz bırakmadan geçip gittiler ve gitmeye de mahkumdurlar. Toplumlar ve dinamik güçleri, kendi mücadelesine denk dü en duyarlıkları benimsemi lerdir ve benimseyeceklerdir. E er ayrı dokularla aynı amaca gidilseydi, Nasreddin Hoca'nın gölü yo urt tutardı. Yani ya amın ekonomik alt yapısında nasıl ikilik, bunun mücadelesi ve kaypaklı ı varsa, üst yapı kurumlarından biri olan sanata yansıyı ı da buna benzer olu umlar içermektedir. 33
TAVIR
34
B ZE ÖLÜM YOK / DÖ Ü HALAYI GRUP EK N Bu kasetimizde, yeni bir dünya ku-
olmayı anlatmaya çalı tık. Kimileri "bitti
rabilmek için ölümü hiçe sayanların, ara-
artık bu i , dünya de i iyor, devrimcilik
bı bir diki te içer gibi ölüme gidenlerin
öldü" vs... türü sözler söylerken, birileri
co kusunu anlatmaya çalı tı ımız "Bize
de "dünyalar var kurulacak, özgürlü ün,
Ölüm Yok"la ba ladık. Kavganın alevli rüz-
e itli in, karde li in dünyası" diye müca-
garının da ların ba akların üzerinde yayı-
dele ediyor, sava ıyor. Bu u urda ölüyor,
lıp gidi ini, bu day bereketi gibi bekle-
sırasını ötekilere bırakıyor.
nen günlerin, dü ünlerin mu tucusu ol-
Ölümü sıradanla tırmıyoruz. Bir
du unu ve dü enlerin, sava çıların yürek-
devrimcinin ölümü, sıradan bir olay ola-
lerinden yükselen o co kulu ritmle ya a-
rak dü ünülemez. Ama halkı u runa ölü-
yaca ını anlatmaya çalı tık.
mü göze almayı, hayata böyle ba lı olma-
Ölenlerin, ehit dü enlerin ar-
yı yüceltiyoruz. Güle oynaya bize ölüm
dından artık a ıt yakmayaca ız, ama
yok diyebilmenin keyfi belki de günümüz-
ya amımızı, mücadelemizi, co kumuzu,
deki baskılatın, dayatmaların, katliamla-
türkümüzü
kılaca ız.
rın hedefini bo a çıkarabilecektir. Ya a-
Daha özverili mücadele edece iz. Ya-
mın her alanında "Haklıyız Kazanaca ız"
ama daha çok sarılıp daha fazla
iarıyla bütünle mesi sonucunda da "Bi-
savunaca ız. Co kumuzu, sevincimizi hiç
ze Ölüm Yok" gerçek anlamını bulacaktır.
yitirmeyece iz,
Çünkü mücadeleyi omuzlayan insanlar
onlara
gün
yakı ır
be
gün
taptaze
ruhlarla atılaca ız yollara.
co ku dolu olmalı, her nokta koyu ların-
Evet, belki de bizler erken ölece-
da gözlerinin içi gülmeli. O parıltılarla ay-
iz, afaktan önce güne i kar ılayama-
dınlanan ya amı sarabilmenin müzi ini
dan. Assalar da, kur una da dizseler,
yaptı ımıza inanıyoruz.
göz altında kaybetseler de ölmeyece iz. Çünkü "B ZE ÖLÜM YOK".
umutlarını, sevdasını, direni ini anlatma-
Hem erken ölece iz deyip, hem de
böyle
ölümmsüzle mektir,
Gecekondu halkının ya adıklarını,
"bizi
ya çalı tık, "Gecekondu Sokakları" adlı parçamızda. Onlar da vardı o parıltılarla
baskınlar götürür gerillanın ahdamarı
aydınlanan
halkımıza", "bize ölüm yok" diyebilecek
Gecekondusunu yıktırmamanın gücüyle
kadar kararlı
haykırı-
TAVIR
ya amın
içerisinde.
36
yorlardı: "Biter bir gün acılar/ve son bulur
mız. O ko ullar içinde bile üretebilmenin,
kaygılar/
direniriz/ellerimizde
i kencede direni in, hücre hücre halay
ta lar" diyerek ya amı inançla savunmanın
durmanın dü sel de olsa co kusunu
türküsünü
yüreklerimize alatabilmenin güzelli ini ya-
Yalvarmaz
halkının
söylüyorlardı. örnek
Kü-çükarmutlu
direni ini
hatırlayıp,
ıyoruz bu parçamızda...
gecekondu yıkımlarına, zamlara, anti terör
Kasetimizin ikinci yüzü buram buram
yasaları ve benzeri di er baskılara kar ı tek
sevda koksun istedik ve adı yasaklanmaya
yürek olmanın gereklili ini vurguluyordu.
çalı ılan bir ülkenin ve halkının sevdasını
Gecekonduların
anlatmaya
kabaran
öfkesini
yönelik
Kürtçe
bir
ba ladık: "Evin" (Sevda)
sokaklardan meydanlara ta ımalıyız. "Direnç Çiçe i" ve "Ate liyor Direni i"
Sen sevda
adlı arkılarımız yo un baskılar altında
Sen umut
tutuldu umuz dönemlerde bestelendi. Bu
Sen hasret
iki arla, i kenceye kar ı direni i, birlikteli i,
Sen inancım ve güvenim
payla ımı
Ve ya am
anlatıyor.
Ölüm
arkıyla
oruçlarında,
i kencelerde yitirdi imiz yolda lara yönelik, o
Seni kucaklamaya geliyorum
yüce de erlerin insanlık tarihindeki görkemli
Seviyorum seni
yerlerini
Seviyorum seni ülkem
almalarının
verdi i
hüznü
anlatıyor.
Giderek artık saflarını belirlemeye ve
"Direnç Çiçe i" adlı iir, Adnan Yücel
ulusal benli in farkına varmaya ba layan,
tarafından, ölüm orucuna katılan, Aysel Zehir
ülkesi, halkı için sava anların duygularına
için yazılmı tı. Bu parçamızda anlatmaya
yöneldik. Kürt halkına ve diline yönelik baskı
çalı tı ımız duyguların içine, günümüzün
ve engellemelere kar ı çıkarak Kürtçe
direnç
söyledi imiz
"Evinle
özde erlerini
koruyup
çiçeklerini
de
kalabildi imizi
dü ünüyoruz. "Ate liyor Direni i" adlı parçamızı Ankara
Emniyeti
i kencehanesi
Kürt onlara
halkının sahip
çıkmanın gereklili ini, halkların karde li i
olan
ilkesinin günümüz ko ullarında daha da
"DAL'da gözaltındayken yaptık. Tek ki ilik
fazla önem kazandı ını anlatmak istedik.
hücrelerde so uk, ıslak beton zemin, beton
Sevilecek böylesi daha nice ortak de-
duvarlar, i kence sesleri arasında ve
erlerimizin oldu unu ve payla ılacak daha
i kenceler altındayken ekillendi arkı-
nice de erler yarataca ımızın mesajlarını ta ımaya çalı tık müzi imize...
TAVIR
37
"De Be Aslan Karam", geçenlerde
ça" olarak somutlanan bu isyan ate ini,
yitirdi imiz ilerici ozan Ahmed Arif'in bir
bu
iiriydi. Günlük ya amdan bir kesiti; bir
ta ımanın güzel bir örne ini sergilemi
insanın
Ozan
sevdasını,
ya adıklarını
ve
sevgilisini,
sonuçta
u radı ı
ba kaldırı
Telli.
olayları,
ruhunu
günümüze
Tarihimizdeki
direni leri
böylesi
günümüze
ı ık
ihaneti anlatan bir çalı ma. Ya amın çok
tutabilecek yanlarıyla i lemenin önemini
boyutlulu u,
vurgulamak istedik. Tıpkı Pir Sultan
ko ulların
acımasızlı ı ba ka
Abdal gibi, Serdari, eyh Bedrettin ve
türküle tirilebilecek
müridleri gibi dönemlerinin sorunlarına,
gerçeklerin de oldu u ve ça da halk
halkına kar ı duyarlı olan ve sorumluluk
müzi imizin konusunun salt kavgayla
hisseden, bu u urda asılmaktan bile
sınırlı olmayıp, "ekmekten, a ka kadar"
çekinmeyen
her eyi i leyebilece inin güzel bir
üncelere bugünlerde oldukça fazla ihti-
örne i. Daha önce de yorumlanan bu
yacımızın oldu u da bir gerçek...
içinde
bile
kavgadan
anlatılabilecek,
iiri özüne uygun ve ba arılı oldu una inandı ımız çalı tık.
bir
müzikle
Böylesi
anlatmaya
türkülerle
böylesi
ruhlara,
dü-
Kasetimizi, iyiden, do rudan, güzelden yana olanların, mücadelenin
ilerici,
içinde, yanında, yakınında, kıyısında ya
demokrat aydınlara ve ürünlerine sahip
da kö esinde olanların "artık yeter"
çıkmak gerekti ini de somutla-dı ımızı
diyenlerin, etrafındaki duvarları yıkıp
dü ünüyoruz.
dövü meye
"Grev Ate i" adlı arkının, co kusu, dinamizmiyle
i çi
mücadelesine
sınıfının denk
inanıyoruz.
Devrimci
bütünle meye
ba layan
geli en
dü tü üne geli imle i çi
sınıfı,
ko anların,
erke iyle,
çocu uyla
kadınıyla,
omuz
omuza
yürek yüre e dö ü enlerin olu turdu u "Dö ü
Halayı"
ile
kapatıyoruz.
Dö ü meyi yar eyleyenlerle, dö ü meyi
huy
eyleyenlerle
kendisini gümbür gümbür bir ortamda
a aca ız
hissetti i an ve ülkeyi genel grevlere
Ceketimizi omuzumuza atıp, halay ba ı
ta ıdı ı zaman, "Grev Ate i" de onlarla
çeker
birlikte, davulların vuruldu u halayların
zılgıtlarımızla ve tüm sıcak ve içten
ortasında, hiç sönmeyecek bir ate
duygularımızla
olarak yanacaktır.
Halayı"mıza
Anadolu'da ya anan ve sınıfsal
birlikte
da ları,
a ıyoruz
gibi
ovalan,
mendil
denizleri.
sallayarak,
insanlarımızı
"Dö ü
ça ırıyoruz. Çünkü
haykıraca ız
hep
"ba aramayacak-
temellere dayanan bir isyan, " shakça".
sınız" diye. Çünkü biz vanz, çünkü biz
Baba shak ayaklanması olarak tarihe
halkız, çünkü biz "Haklıyız Kazanaca-
geçen,
ız".
egemenlere
kar ı
"toprakta
tohumca hak-
TAVIR
38
"ELE T RM OLMAK Ç N ELE T RMEK" YA DA SUBJEKT F B R ELE T R ÖRNE - Özgürlük Dünyası'nın "Eylül Anaları" Oyunu Ele tirisi (!) Üzerine OHS Özgürlük Dünyası dergisinin 1991 Haziran tarihli 32. sayısında OHS'nin "EYLÜL ANALARI" adlı oyununa yönelik bir ele tiri yazısı yayınlandı. Yazı, hamasi, bilgiç, küçümseyici bir üslupla ve herhangi bir maddi gerçekli e dayanmayan önyargılar silsilesi üzerine kurulmu . Özgürlük Dünyası yazan, en hafif deyimle ortaya bir yanlı lıklar manzumesi çıkarmayı ba armı . Yazı, Brecht, Meyerhold vb. üzerine genel bilgilerin tekrarlandı ı bir tiyatro ve diyalektik dersi ile ba lıyor. Ancak, yazıda diyalektik adına hiç bir eye rastlayamadı ımız gibi, devrimci tiyatro Vasıf Öngören'de cisimle tiriliyor. Subjektivizmini diyalekti in yerine koydu u yazısına diyalektik ve tiyatro üzerine derslerle girmesinden anla ıldı ı kadarıyla yazar, OHS üyelerinin tiyatroya ve diyalekti e dair herhangi bir bilgiye sahip olmadı ını dü ünüyor...(1) Birtakım önyargılara sahip olabilirsiniz, hatta bir konuda bilgisiz de olabilirsiniz, ama bunu bir dergide yansıtmaya kalkarsanız bu, çi ve ukalaca bir davranı olur; yapmamak gerekir. Yazarın güçlü önyargıları ve bir takım kalıpları var. Beylik kalıplardan biri de, bizim popülist oldu umuzdur: "Devrimci sanatçılar politik alanda tutulan illete, popülizm hastalı ına bu kez de sahnede yakalanıyorlar." (A. g. d. sf.60) "Popülist" suçlamasını ciddiye almıyoruz. Halkın davası, halkın ekme i, halkın kurtulu u u runa, halkla birlikte mücadele edilmesi gerekti ini ısrarla ve üzerine basa basa söylüyoruz. Özgürlük Dünyası yazarının aydın kendini be enmi liTAVIR
inde oldu u gibi, halkı ve yı ınları küçümsemiyoruz. Dünyayı bir kez de Türkiye'den sarsacak olanın bu "Halklar" oldu unu biliyoruz... Ne gariptir ki, bir dönem devrimcileri, yı ınlardan kopuk, bir avuç öncüyle devrim yapmaya çalı makla suçlayanlar, imdi tam tersine, popülizm suçlamasına yöneliyorlar. Artık bir karar verilse... Bizi popülizmle suçlayan yazar, i e önce "halk" kavramını izahla ba lıyor: " çi sınıfının yanısıra onun müttefiki olabilecek yoksul köylülük, küçük burjuvazinin memur vb. azgelirli kesimlerini kapsayan bir toplumsal yapının adı" diyor; bir kaç sınıf ve katmanı bir araya getirdin mi yetiyor. Oysa Marksist literatürde halk ba ka türlü tanımlanıyor; "Çıkarları devrimden yana olan sınıf ve tabakaların bir bütünü" olarak; bu bütün, ça a, ya anılan tarihsel döneme, ülke ko ullarına ve devrimin karakter ve a amalarına göre de i ir. Özgürlük Dünyası yazarı diyor ki:" ....'halk kültürü', 'halkın de erleri' kavramları hala ortalıkta dola ıyor... Sanatta da 'halkın de erleri', 'ahlak kültürü' ('-halk kültürü' olsa gerek -bn) laflan etmeye ba larsanız, halkın içinde gerici, feodal ve mutlaka tasfiye edilmesi gereken e ilimleri gözardı ederek... (gözardı etti imizi nereden çıkarıyor acaba? -bn) Türkiye'de bugün 'halkımızın de erleri' diye tutturmak gericili e davet çıkarmak anlamını ta ıyor". (abç) Halk kültürüne, tiksintiye varacak denli tepki duymak, ondan kaçmak küçük burjuva aydın kibirlili idir. Halklanmız böylelerine; "civciv yumurtadan çıkmı da kabu unu be enmemi " 39
der. Bu arkada lar halkımıza bu kadar yabancıla tıklarına göre, bu ülkeye ba ka gezegenlerden mi geldiler diye sormadan edemiyoruz... Peki, "proletarya kültürü", "proletarya ideolojisi" derken de, proletarya saflarında görülebilecek geri ve tasfiye edilmesi gereken e ilimleri gözardı mı etmi oluyoruz?... Teoriyi saçmalı a vardırmak için yazar çok u ra mı olmalı!... "Halk"ın, "Halk kültürü"nün hesabını böylece görüp, bir kenara atan Özgürlük Dünyası yazarı yine rahatlayamıyor. Ne yazık ki, "viziteye çıkan i çi hala bunu davul, zurna ile enlendiriyor"mu . Vah, vah, ne yazık!.. Yazar, Çetin Altan'dan ilham alıp, vizite eylemleri yapılan yerlere piyano götürerek, i çi sınıfını bu "utanç"tan kurtarmalıdır. Ayrıca i çilere söylemeli; eylemlerde halay çekmek yerine "modern" danslardan yapıp, Özgürlük Dünyası yazarını sevindirsinler!.. çi sınıfından ve onun kültüründen de bekledi ini bulamayan yazara göre kabahatli devrimcilerdir. Vur abalıya!.. Neden?. "Çünkü kapitalizmin dayattı ı de erlere kar ılık devrimciler feodalizmin kuca ına sı ınmı lar'mı !.. Yazarın kafa karı ıklı ının faturası böylece devrimcilere havale edilmi oluyor. Yazarın kafasının içi gibi karmakarı ık etti i bazı do rulan tekrar yerine yerle tirmek gerek: Bir; ne proletarya kültürü, ne de halk kültürü an bir kültür de ildir, olmamı tır, olması da mümkün de ildir. Halk sınıf ve tabakalarının kültürü kendi ya am ko ullan içinde, geçmi ten gelen gelenek ve birikimin üzerinde ekillenir: Ama daha da önemlisi emperyalist, yoz kültür ile melez burjuva kültürü çok çe itli yöntemlerle halk ve poreletarya kültürlerinin içine sızarlar. ki; devrimciler ya anılan bu ko ulTAVIR
larda soyut bir halk kültürü, soyut bir proletarya kültürü savunucusu de illerdir. Bu kültürler içerisinde olumlu olanı, yenile tirici olanı tutma ve geli tirme, çürüyen, yoz yanlarını tasfiye etme do rultusunda çaba sarfederler. Halkın kültürel de erlerine, feodal kültür deyip burun bükmezler. Ayrıca geçerken belirtelim ki, devrimciler, burjuva kültürünü dahi tamamen reddetmezler. Bu kültürün içinden de olumlu olanı, geli tirebilecek olanı alırlar. Hiç bir kültür köksüz de ildir. Özgürlük Dünyası yazarının "ele tirmi olmak için ele tirdi i" o kadar açık ki, üç sayfa tutan bir yazıda oyuna ili kin birkaç "hata"ya de inebilmi yalnızca. Bunlara, kısaca yanıt verelim. Yazar, "Eylül Anaları" oyununda tiplemelerin, iyiler ve kötüler üzerine kuruldu unu, bunu bizim beynimize burjuvazinin tıkı tırdı ını söylüyor; "Bir tarafta acı çektikleri için iyi, öbür tarafta acı çektirdikleri için kötü olan insanların yer aldı ı idealist, popülist dü ünceye saplanıp kalmı , yanlı , materyalizmden uzak bir anlayı bu" (Agd. sf.6l) Zıt renklerin ya da olu umların iki boyutlu kullanımının sanatta bazı içerikleri daha iyi verdi i olgusu bilinen bir eydir. Bunu ele tiri sahibinin de bilmesi gerekiyor. Sınıf çatı masının hiç bir ara tona yer vermeyecek denli keskinle ti i yerlerden biri olan cezaevlerinde, iyi-kötü, do ru-yanlı , güzel-çirkin, siyah-beyaz net hale gelebilir. Hatta bazen cezaevleri böyle anlatılmalıdır. Ya andı; kendilerini sol-cudevrimci olarak tanımladıkları halde bu nitelikleri anla ılmasın diye (!) i kence yapan subay ve askerler vardı. imdi bu asker ve subayları bu niteliklerinden ötürü siyah-beyaz arasındaki hangi ara tona yerle tirmek gerekiyor acaba? Ne diyelim, biz aramasını tavsiye etmeyiz ama, 40
Özgürlük Dünyası yazarı belki sevebilece i "iyi" bir i kenceci bulabilir. Kaldı ki, oyun böyle iyi-kötü ikili i üzerine kurulu de il. Ki iler ya ayan tiplerdir, herhangi bir abartmaya da gidilmemi tir. (Gidilseydi de sakınca sözkonusu olmazdı) Gerçekleri çarpıtmayı i edinmi Özgürlük Dünyası yazarı, oyunda ya ayan "en olumlu tip" olarak eski solcu, "yorgun demokrat" eni teyi bulmu . Ne diyelim, demek ki yazar "eski solcu"da kendini bulmu !... Yazar, "devrimci oyunların devrimci ki ileri yarı küstah, alaycı, gözüpek, romantik anlarında Nazım Hikmet okuyan ki iler olmak zorunda mıdır? Devrimci anlatım bu kadar basit midir?" diyerek, bizlere o "engin" bilgisiyle bir ders daha vermi . Devrimci ki ilerin gözüpeklikleri-ne dü manlarımız bile söz edemezken, yazarrın ku kulu yakla masını anlayı la kar ılamak gerekiyor. Demek ki, yazarın tanıdı ı "devrimci komünistler" gözüpek de iller (bu kadar a ırdı ına göre...) Devrimci ki ilerin küstah olmadı ını, ele tiri sahibinin küstahlı ına bakarak anlamak mümkün. Romantik anlarında Nazım okumaya gelince; bunda ne gibi sakınca var diye sorabiliriz. Ama sormuyoruz. Çünkü, bu ele tirinin yapıldı ı sayfadan dört sayfa ileriye, 64. sayfaya gidiyoruz. 64. sayfada, Özgürlük Dünyası'nın de i mez kö elerinden "Perdeci Bir Oyun Tasla ı'nda, siyasi mahkum öyle konu turuluyor: (bu "siyasi" mahkum ihanet etmi bir "siyasi") "Demek af derken, antenler yalan söylüyor... Ses yalan söylüyor. Söz yalan söylüyor ve ben artık buna seviniyorum..." (abç). Evet, altı çizili yerler Nazım Hikmet'in "Elleriniz ve Yalana Dair" iirinden alınmı . Bizim devrimcilerimize, NaTAVIR
zım Hikmet okumak yakı ıyor, özgürlük Dünyası'nın "siyasi mahkumlan"na ise asla!... Yazıda, "Ortaköy Halk Sahnesi Oyunculan çok belirgin tarihsel hatalar yapıyorlar" deniyor. Ama yazar bazı yanlı lıklan(!) sıralarken kendisi "çok belirgin tarihsel hatalar"a dü üyor. "Örnek mi?" diyor yazar, "12 Eylül sabahı devrimci genç radyodaki bildiriyi dinledikten sonra gayet so ukkanlı bir ekilde 'Bir dü ünelim bakalım ne yapaca ız?' diye dü ünmekteyse (bu sol örgütlülüklere bir hakarettir ama neyse...)". Oyunda, devrimci genç Hüseyin'in konu ması yazarın belirtti i ekilde de il, annesinin olur olmaz sözler söylemesi üzerine, "Of be ana! Hele sus biraz da kafamızı toparlayalım" eklinde geçiyor. Diyelim ki, Hüseyin yazarın söyledi i ekilde konu mu olsun, bunun sol örgütlülüklere hakaretle ilgisini anlamak pek kolay olmasa gerek. 12 Eylül geldi inde bir kısım sol örgüt/grup ve onların yöneticileri yalnız yurtdı ına çıkı ı dü ünürken, devrimciler "Ne yapmalı? Ne yapaca ız?" sorusunu hep sordular ve yapmaları gerekeni yaptılar: Ölümüne mücadele ettiler.. Yazar, devrimci Hüseyin'in annesiyle ziyaretteki görü mesinde, "kendisini asamayacaklarını" söylemesini ele tiriyor ve 12 Eylül'ün ilk aylarında Erdal EREN ve Necdet ADALI'nın idam edilmesini kanıt gösteriyor. 12 Eylül'ün ilk aylarında idamların ba laması, Hüseyin'in annesine korkmamasını söylemesine engel mi? Hüseyin ne demeliydi annesine? "Beni asacaklar, kurtar beni ana!.." diye feryat-figan mı etmeliydi? 12 Eylül sürecini ve cezaevlerini, devrimci tutsaktarı biraz tanıyan, bilen biri böyle yazmaz. Çünkü, devrimci tutsaklar, 12 Eylül'ün en karanlık günlerinde bile so ukkanlılıklarını ve ce41
saretlerini korudular; felaket tellallı ı yapmadılar.
unu da hemen belirtelim ki, oyunda bu bölüm öyle geçiyor: "Hüseyin- Bilesin diye söyledim ana, bilesin diye... Korkma, korkma... Belli olmaz... Bak herkes için idam istiyorlar... Üzülme, asamazlar herkesi... Bizi asmak isteyenlerin kar ısında a lama, yıkılma..." Bu çarpıtma niye?... Ele tiri dürüst insanların i i olmalıdır... "E er tarihsel bir dönemi anlatıyorsak, her tür ayrıntıyı dikkate almak zorundayız" deniyor. Biz, her tür ayrıntının dikkate alınmasından yana de iliz, ama, hamasi bir ekilde "ayrıntılar önemlidir" diyen biri yazdıklarına kar ı sorumluluk sahibi olmayı bilmelidir. Sorumsuzluk, Özgürlük Dünyası yazarına unları söyletiyor:... "cezaevi kapısında ana babalar bir anda birlik olabili-yorlarsa (birli in ne sancılı oldu u bilin-mezmi cesine) (...) Cezaevi kapısında birlik olma süreci bırakın 81'i ancak 1984'e do ru ya andı." (abç.) Bilgisizlik affedilir bir eydir, ama, böyle oldu u halde ders vermeye kalkmak çekilir ey de il. Cezaevlerinde ailelerin birlikte mücadelesinin, "bırakın 81'i", 12 Eylül'den önce ba ladı ını yazar ö renmelidir. A ustos 1980'de Davutpa a askeri cezaevinde i kencelerin ba laması ile birlikte tutuklu yakınlarının mücadelesi de ba lamı tır. Yazarın" 1984' e do ru birlik sa landı" savı "maalesef gerçe in tam tersidir. 1984 süreci, tutuklu yakınlarının mücadelelerinde yolların ayrıldı ı yıl olmu tur. Çünkü içerideki yakınlarının tutumları ayrı mı tır. Özgürlük Dünyası anlayı ında olan tutukluların teorisyenli inde, tutuklu ço unlu u, bekledikleri "demokrasi" gerçekle meyince, saldırılar kar ısında çareyi Tek Tip Elbise giyme politikası (zlı- ı)nda bulmu tur. Devrimciler ise, dört TAVIR
ehidin verildi i Ölüm Orucu gibi eylemlerle Tek Tip Elbiseye ve ki iliksizle tirme politikasına kar ı yo un bir mücadele içerisinde olmu lardır. Bu iki farklı tutum ister istemez, dı arıya, ailelere de yansımı ayrı ma ya anmı tır. Nasıl olmasın ki, bir kısım aile, "geri çekilme" taktisyeni "devrimci komünistlerin" akıldaneli inde, "çocuklarımız Tek Tip Elbise giymek istiyor, idare vermiyor" diyerek Selimiye'ye, Genel Kurmay'a dilekçeler vermek durumunda kalırken; bir kısım aile ise, "Tek Tip Elbise insan onuruna aykırıdır, çocuklarımız Tek Tip Elbise giymeyecekler, giydiremeyeceksiniz" diye gösteri yapıyorlardı. Bu tür maddi hataları, Özgürlük Dünyası yazarı için normal kar ılamak gerekir. Çünkü OHS Oyuncuları'nın misyonuna popülist damgasını vurmak için önyargılarla hareket eden yazara sayfa veren Özgürlük Dünyası misyonunun tavrı cezaevleri mücadelesinde hep "gerilerde tutunmak" oldu. Tutsak aileleri mücadelesinde hemen hiç yoktular. "Popülist" diye damgalanmak istenen misyon içeride direni destanları yazarken, dı arıda da yalanlan mücadele veriyorlardı. Ya Özgürlük Dünyası misyonu tutsaklarının yalanları ne yapıyorlardı?... Yazımızı yazarın kendisinden bir aktarma yaparak bitirelim: "Ancak bu yanlı anlatımlar asla bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Kötü olan yanı da bu zaten. Nesnel gerçekli i gözardı edip, onun yerine kendi görmek istediklerini koyan bir anlayı ın hatası bu".
D PNOT: (1) Yazı ba lı ında OHS Oyuncuları "Ortaköy Halk Oyuncuları Sahnesi" diye yazılmı . Çok "ciddi" bir ele tiri yazısında böylesi "küçük" yanlı lıkları geçiyoruz. 42
EMEKÇ T YATRO: TEMEL PRENS PLER VE GÖREVLER ERW N P SCATOR Çeviren: D KMEN GÜRÜN Emekçi tiyatro, anlatım ve yapım sadeli ine öncelik tanıyarak, i çi sınıfından olu an seyircilerini kesinlikle ve belirli bir yönde etkilemelidir. Sanat yönünü öne çıkartan atılımlar bütünün devrimci amacını asla geri plâna itmemelidir. Bu amaç, sınıf çatı ması kavramının belirlenmesi ve yaygınla masıdır. Emekçi tiyatro devrimci harekete hizmet etmelidir, ve onun için de devrimci i çilere tahsis edilmi tir. çilerden olu acak bir komite tiyatronun kültürel sorumluluklarını yerine getirmesini yakından izlemelidir. Her zaman yazarın politik e ilimlerine göre oyun seçmek art de ildir. Gerek tiyatronun gerekse seyircisinin ortak noktalan "devrimci kültür" olduktan sonra, herhangi bir burjuva oyununu (bu oyun burjuva toplumun çökü ünü gösteriyor olabilir, veya kapitalist düzenin esaslarını belirleyebilir) sınıf çatı ması kavramını güçlendirecek biçimde sergileyerek, devrimcileri tarihi geli imin gerektirdi ini göstermek mümkündür. Bu tür oyunlara, seyirciden ters tepki almak olanaklarını ortadan kaldırmak amacı ile, bir ön konu ma ile girilmesi faydalıdır. Bazen oyunda de i iklikler yapılabilir (yazarın duygularını hesaba katmak tutucu bir davranı tır): Çıkartmalar, eklemeler, söylenmek istenen sözün daha güçlenmesi için prolog ya da epilog ilâveleri. Böylelikle, dünya edebiyatının büyük bir oranı devrimci emekçilerin gayelerine hizmet etmek amacı ile kullanıldı ı gibi aynı zaman-
TAVIR
da sınıf çatı ması kavramının yaygınla masında da politik yönden rol oynamı olur. Oyuncuların, yazarın ve yönetmenin tarzları (çalı ma biçimleri) tamamen dondurulmu bir görünüm ta ımalıdır (bütün güçlü duygusallı ını sadeli inde ve açıklı ında belirleyen dura an bir ritm). Her ey, süsten, tertipten, ekspresyonist ve deneysel çizgiden uzak, devrimci amaca uyacak basitlik ve kesinlikte olmalıdır. u halde burjuva sanatçıların bireyci - anar ist arzularından do an neo - romantik, ekspresyonist ve benzeri türleri ortadan kaldırabiliriz. Bu demek de ildir ki bu akımlarla olu an bir takım teknik ve biçimsel imkânlardan gayeye hizmet için yararlanmayalım. Önemli olan, "devrimci sanat" için kendi ba larına birer tür olarak benimsenmemeleridir. ekil tartı masında kriter u olmalı: Emekçi seyirci bundan yararlanabilir mi, sıkılır mı, yoksa hiç anlamayıp bir takım burjuva fikirlerle mi a ılanır? Son günlerin sanat hareketlerini bu açıdan inceliyelim. Günümüz sorunlarının ivedili i dü ünülürse Naturalizm burjuva amatörler tarafından çekilmi resimler olmaktan öteye gidemez. Bir projektörün sahne üzerindeki bir a aç veya kilise kulesini bir an için aydınlatıp sonra da öncesinden daha koyu karanlıklar içersinde bırakmasına benzer. Evet, çevrenin anlatımı yapılır. Fakat, olayların geli imindeki sosyal etkenleri anlamak, de erlendirmek, proletarya ile burjuva arasındaki duvarları yıkmak için bir çaba yoktur orta43
da. Bu noktalara de inmekten kaçındıklarından, artık herkesin a zına sakız olmu ve bayatlamı konulara yönelirler. Eskaza hücuma geçecek olurlarsa da bunu ya duygusal bir biçimde yaparlar ya da psikoloji veya felsefeden medet umarlar ki hiç kimse edilen sözlerden gocunmasın, kendine zarar gelmeyecek bir kö eye çekilebilsin. "Kültürlü ki ilerin mücadelesi" tek kelimeyle bir "hiç" üzerinde sürdürülüyor. Bu tür sanat kumardan daha sinir bozucudur. (Sanat severlerin ve sanatçıların ço unun toplumun en zayıf, i e yaramaz sınıfından çıkması bir raslantı de ildir.) Hayli önemlidir bu hususlar, çünkü toplumun sıhhatli sınıfı, yani proletarya bir zamanlar bu çürümü örnekleri gördü kar ısında ve bilmeden benimsedi onları. Sonuç olarak da burjuva - Natüralist bir ki ili e büründü emekçi sanat. Natüralizmin bu de erlendirilmesi Ekspresyonizme daha yakındır: Sembolik rüyalar, birbirine girmi uyumsuz renkler, çizgiler, konular, kelimeler, dü ünceler, kapitalizmin kuyru una yapı arak proletarya ile ili kisini kesmi olanların zihniyetidir. Haa, bankacılar devirlerinin efendisiydiler. Bu adanılan bıraktılar nelerden ho landıklarına karar versinler, diye. "Renklerde bir ihtilal?" - "Neden olmasın," dediler koca göbeklerini ka ıyarak "Sözde ihtilal!" O gülen de kim? Dada güldü! Ve böylece sirk tam kadro hazır oldu. Dada, kökleri dı arıda kalmı sanatın nereye kadar gidece ini bilmekle beraber ötekilerden ayrılmadı. Burjuva sanatının artık söyleyece i bir ey yok. Kültürel ya antı tamamen ekilcili e yöneldi. Her ey ekilcili in kapsamına girerse de önemli olan özdür. Ancak özü onu devrimci yapabilir. Günümüzde, kökü burjuva sanatına dayanan bir öz de reaksiyoner olmaktan öteye gidemez. Devrimci sanat devrimci i çi sınıfından do ar. Ancak halkçı e itimden geçerek halklar için mücadele verenler devrimci sanatı yaratabilirler. Emekçiler de er ölçülerini dirençlendiren iç güdüleri sayesinde politik ve ekonomik alanlarda TAVIR
oldu u kadar sanat ve kültürde de hürriyete kavu acaklardır. u halde Emekçi Tiyatronun ba lıca iki görevi var: Birincisi, kapitalist geleneklerden kopmasıdır. Çünkü, i letmeciler, oyuncular, dekoratörler, teknik elemanlar arasında e itlik ilkeleri üzerine kurulmu . Aynı zamanda seyircilerle de aralarında (ortak konuları ve kollektif çalı ma istekleri yönlerinden) bir e itlik var bu ki ilerin. Gelecekte, emekçi tiyatro, oyuncularını seyircileri arasından seçme yetene ine sahip oldukça burjuva düzenin "profesyonel aktörlerine" de gerek duymayacaktır. Emekçi tiyatronun amacı "tiyatro"yu bir meslek olarak belirlemek de il kollektif atılımların bir parçası olarak nitelemektedir. Buna göre de oyuncuların eskisinden ayrı bir tutumları olması gereklidir. Aktör, bugüne kadar oldu u gibi ne rolüne yabana kalabilir ne de onun etkisine girebilir. Siyasal, ekonomik, sosyal sorunları tüm insanlı ın özgürlü ü açısından incelemek zorunlu undadır. Sözlerinden davranı larına kadar her eyiyle emekçi kavramını yansıtmalıdır. Emekçi Tiyatronun di er görevi de propaganda yolu ile politik açıdan hangi çizgide olduklarım, bunu hâlâ bilmeyen toplumlar arasında yaymaktır. Yani e itici bir amaç güder. Hangi tarafa sapacaklarını kestiremeyen toplumlar burjuva sanatının emekçi bir düzende barındırılamıyaca ını da bilemezler. Bu ikinci gayenin gerçekle tirilmesinde geleneksel edebiyatımıza yönelmelidir. Geleneksel oyunlar herkese hitab eder. Propaganda bugün durumun nasıl oldu unu göstermekle ba lar ve nasıl olması gerekti ini gösterme e kadar gider. Yazarın görevi de çok önemlidir. Bugüne kadar benimsedi i otokrat ki ili inden sıyrılarak ki isel fikirlerini, bulu larım ikinci plana itip toplum psikolojisinden algıladı ı sade biçimlere yönelmelidir. Politik liderlerden kitlelerin güçlerini nasıl geli tirip bütünle tirdiklerini ö renmelidir. Emekçinin kültürel geli iminin sa lanmasında katalizör olmalıdır. 44
BASINDAK HANET N Ç YÜZÜ: "12 Eylül Basınının kinci Yüzü KALEMLER N HANET " ÇET N BO A.
ngilizce'de "Journal", gazete ve dergi anlamını ta ıyor. "Journalism" gazetecilik ve "Joumalist" ise gazeteci anlamında. Bizdeki gazeteci yazarların muhbirliklerine yıllardır tanık olduktan sonra, ister istemez Arapça'ya da bir göz atıyoruz. "Muhabirin, haberler veren anlamını görüyoruz. Dilimizde hainlere, itirafçılara kar ı kullanılan bazı sözcükler var: "Jurnalci, jurnallemek, ihbara, muhbir, haberci, haber ula tıran, imzasız mektuplarla ihbar eden, vb." Bu yazıya böyle bir giri ten sonra, bizdeki muhbir gazete muhabirleri ya da jurnalci gazetecileri ibretle sergileyebilme yüreklili ini gösteren "12 Eylül Basınının kinci Yüzü KALEMLER N HANET " adlı kitap üzerinde durmak istiyorum. Bu kitap; daha önce "B Z B R A LEY Z" adlı kitabıyla, Cumhuriyet Gazetesi'nde olup bitenleri ba arıyla kamuoyuna yansıtmı Zeki SARAL'ca kaleme alınmı . 176 sayfalık kitap, Yurt Kitap Yayın'ın 38. kitabı. Kitapta gazeteci yazarlar iki kategoride ele almıyor. Bunlardan birincisi 'ilerici kisveli gazeteci yazarlar' olarak adlandırabilece imiz CUMHUR YET, M LL YET
gibi gazeteci yazarları; ötekiyse 'gerici gazeteci ve yazarlar (ya danlık sürüsü!)' diyebilece imiz TERCÜMAN ve HÜRR YET gibi gazetelerde çalı an gazeteci yazarları kapsıyor. Ben bu yazımda, ço unlukla birincisi üzerinde duraca ım. Çünkü ikinci kategorideki dalkavukların, kimlerin yanlarında oldukları apaçık bellidir. Onlar, burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına hizmet etmekte birbirleriyle yan an zavallılardır! Bir yanda lhan Selçuk, Nadir Nadi, U ur Mumcu, Hasan Cemal, Oktay Akbal, Yalçın Do an, Cüneyt Arcayürek, Teoman Erel, Sami Kohen, Yılmaz Çetiner, Metin Toker, Örsan Öymen, Refik Erduran, Mümtaz Soysal, Emin Çöla an, Mehmet Barlas ve Çetin Emeç; öte yandaysa Rauf Tamer, Ergün Göze, Burhan Felek, Ahmet Kabaklı, Mukbil Özyörük, Bedii Faik, Güneri Civao lu, Nazlı Ilıcak ve Oktay Ek i!..Bir de Cumhuriyet ile Milliyet'in ba yazıları. Ayrıca, Cumhuriyet'te "Olayların Ardındaki Gerçek" kö esinde yazılanlar!.. Alıntıların en çok oldu u ki iler; U ur Mumcu, Oktay Akbal, Nadir Nadi. Bu arada, kitabın yazan bazı gazeteci yazarlara
TAVIR 45
de inmemi ! Çetin Altan'ın o ünlü dengesiz incilerini unutmu ! Sonra Mü erref Hekimo lu'nun, Evren'e sanat ve kültür konusundaki uyaro lu övgüleri gözünden kaçmı ! Bir de Mustafa Ekmekçi'nin, Evren'i sevimli gösteren satır aralan üzerinde durmamı ! Bir ba ka konu da; öteki yayınlarında gösterdi i güzel özeni, bu kitapta pek gösterememi yayınevine, dostça ele tiriler. Bazı dizgi yanlı tan ve dil bozukluktan, bu önemli kitaba gölge dü ürüyor! Özde ele tiriye u rayan yukarıda adlan geçen gazeteci yazarlar, sonra kalkıp kitapla ilgili biçimsel ele tirilere kaçarak, kendi gerçek kimliklerinin hesabından sıyrılmayı deneyebilirler! Kitabın kısa sürede yapılaca ına kesin gözle baktı ım ikinci baskısında, daha özenli bir düzeltmenin yapılarak bu olumsuzlukların giderilece ine de ayrıca inanıyorum. Bunu küçük bir kusur olarak görüyorum. Kitapta 13 Eylül 1980 ile 1 Kasım 1985 tarihleri arasındaki gazete yazılarından yapılan alıntılar çok çarpıcı! Bunlardan en çarpıcı olanlan buraya aktarmak istiyorum: U URMUMCU: "Silahlı Kuvvetlerin, emir-komuta zinciri içinde yönetime tümüyle el koyması ya murun ya ması gibi do al bir olaydır!.." "Evet, kimsenin kimseye söyleyece i bir söz yok: Bu sonuç sürpriz de ildi, bekleniyordu..." "Türk Silahlı Kuvvetleri, çok partili ya ama adımımızı attı ımız günden bu yana olu agelen olaylar kar ısında hiçbir zaman sürekli ve kalıcı bir askeri yönetim kurmayı dü ünmemi tir. Bu tutum de eri
TAVIR
çok sonra anla ılacak bir büyük güvencedir..." "Nitekim, çok yerinde bir kararla, Orgeneral Evren'in Devlet Ba kanlı ı'nı üstlendi i açıklanmı tır..." "Evren'in açıklamalarından iyice anla ıldı ına göre ve Türk ordusunun geleneklerine uyarlı biçimde, 12 Eylül Harekâtı, asla bir kan davası gütmemektedir..." "Bu dü üncelerle Adana'da sol görüntülü teröristlerce alçakça ehit edilen Tank Yüzba ı Bülent Angın'ı rahmetle ve saygıyla anıyoruz..." "Biz bu yasaklara, bu sınırlamalara uyuyoruz. Fakat Tercüman Gazetesi, bu yasaklan, her gün göz göre çi nemektedir... Sa basındaki arkada ımıza bu kö ede bir ricada bulunalım:" "Bu da basında "haksız rekabet"e yol açıyor..." "Bunca deney ve bunca acılardan sonra, hele u geçi döneminde yapay gerginlikler yerine, yapıcı ve kalıcı barı çı duygulan egemen kılmak, hepimizin evet, hepimizin ortak görevi olmalıdır..." " talya'daki "pi manlık yasası'nın bir inceleme konusu yapılmasını ve terör suçlan ile ilgili böyle bir yasanın bizde de kabul edilmesini öneriyoruz..." Zeki SARAL'ın yorumundan bazı satırları aktarmak istiyorum: "Ama sayın Mumcu, emniyetin katlarından aya ı kayarak dü üp ölen ya da intihar etti denilerek öldürülen insanların durumlarını, 12 Eylül Cuntası tarafından kabul edilerek açıklanan KENCE olayları-nı; Mamak, Diyarbakır, Metris ve di er cezaevlerinde ya anan ve mahkeme kayıtlarına geçerek belgelenmi olayları; avukatların müvekkilleri ile senelerce görü eme46
diklerini, 12 Eylül Cuntasının yaptı ı yolsuzluktan yayınlamak sizin belgeci gazetecili inize ters dü mü tür..." "Ama Mumcu, bunları yazmaz ve görmezken; ilerici, yurtsever, demokrat, sosyalist ve komünistlerin anayasaya hayır demelerini; kampanya açmalarını, u aklık ve satılmı tık olarak görmesi ve göstermesidir u aklık ve satılmı lık! Bu u aklı ın ve satılmı lı ın kimler için geçerli oldu unu halkımız çok iyi bilmektedir. Üstadınız Nadir Nadi'nin bir zamanlar H TLER için açıkça yazdı ı gibi!.." "Sayın Mumcu yazının bir yerinde, i verenlere açık bir anayasa olu turulmak istendi ine de inmi ..." "Evet sayın Mumcu, öneriniz benimsendi. Çe itli cezaevlerinde Pi manlık Ya-sası'ndan yararlanan itirafçılar çıktı! Eski arkada larını, davalarını, kendilerini tek tek anlattılar! Timlerin önlerine dü üp, sürek avlarına çıktılar! kencelere bizzat katıldılar! Ahlak olarak o kadar dü tüler ki, " tirafçı Ko u ları'nda birbirlerine tecavüz eder oldular!.. Bu öneriniz çok tartı ma götürür sayın Mumcu!.." NAD R NAD : "Ülkemizi ve rejimi düzlü e çıkarmak görevini üstlenen Ola anüstü Yeni Yönetime karınca kararınca yardıma olmayı, biz de ba langıçtan beri vazgeçilmez görevimiz bilmekteyiz. Görev anlayı ımız onları yanılgılardan korumaya çalı maktır..." "Sıkıyönetim Komutanlı ının geni yetkileri vardır. Uygulamada hatalı da bulsak, anlayı la kar ılarız. Ama Atatürk'e dil uzatmı olmamızı bize yakı tıran Sayın KoTAVIR
mutana yürekten kırıldı ımızı buradan belirtmeden edemedik..." "Devletimizin ba ı olarak Sayın Cumhurba kanına saygı duymak ve göstermek, elbette görevimizdir. Bu yalnız yasal bir zorunluluk de il, yüzyıllar boyunca kanımıza i lemi ulusal geleneklerimizin bir gere idir..." " unu hemen belirteyim ki, ya adı ımız ko ullar altında ve yakın geçmi imizden edindi imiz deneyimlerin ı ı ında birçok yurtta larım gibi ben de a ırı parti bollu undan yurdumuza yarar gelmeyece i kanısındayım..." "Sayın Bülend Ulusu, gerçekten bir pa a idi. Bugün de pa adır ve tutumu beklenmedik olaylarda de i mezse, adı hep pa a kalacaktır. 12 Eylül'den bu yana üç yılı a kın bir süre geçti. Bu süre içinde ülkemiz büyük sarsıntılara u ramadan demokrasiye do ru adım adım ilerleyebilmi ve bugünlere ula abilmi se; bunda Sayın Ulusu'nun katkısını azımsamamalı-yız...Giden pa amıza bundan sonraki ya amında da ba arılar dilerim..." te böyle 'gelen a am, giden pa am' mantı ını ibretle gözlüyorsunuz!..Yoruma pek gerek yok! Çünkü 'Mal kendini okutuyor!..' OKTAY AKBAL: "Atatürk Devriminin yanda tan, erleri, Atatürk ilkelerinin sahipleri böyle bir duruma sürgit göz yumamazlardı elbet. Nasıl 27 Mayıs 1960'da göz yummadılarsa, daha sonraki yıllarda nasıl zaman zaman uyan mektuplarıyla anımsatmaları, iktidarı ellerinde tutanları Atatürk Devriminin
47
yoluna ça ırdılarsa bir kez daha aynı kutsal görevi yapacaklardı. Bu kaçınılmaz bir gerçekti. Öyle de oldu..." "Sekiz ay sonra yönetime el koymak gereklili ini duymu larsa, bunda a acak hiçbir ey yoktur. Gerekli olan buydu, yapılacak bir ey yoktu..." "Evet, Sayın Evren çok haklıdır." "Zaten bize hep askerler getiriyor demokrasiyi ya da ona benzer bir ya am düzeyini. Tela lanmaya, sabırsızlanmaya hiç mi hiç kapılmadan..." LHAN SELÇUK: "Eski rejimin suyu öylesine ısınmı tı ki, 12 Eylül'de olmasa bile bir ba ka günde kaynaması do aldı. Kentte ve köyde ço u ki i evinin kapısından dı arı çıkamıyor; çıktı ı zaman öldürülece i korkusuyla ya ıyordu..." "Ekonomik ko ulların yarattı ı toplumsal patlama orduyu eylem zorunlulu una itiyor..." "12 Eylül Harekâtıyla "Silahlı Kuvvetlerin yönetime bütünüyle elkoyması" bu bakımdan yadırganmadı..." "MGK'nın tüm soruları yanıtsız bırakması ve yalnız çok partili yönetime ko ulların elverdi i en kısa dönemde dönülece ini belirtmesi ANLAYI LA, kar ılanmalıdır. MGK, 12 Eylül Harekâtından 7 hafta sonra "Geçici Anayasa"yı açıklamı tır. Bu hızlı bir yürüyü ü vurgular..." "Bu alanda toplumun sabırlı olması, sa duyunun gere i sayılmalıdır..." Zeki SARAL, öyle sesleniyor Selçuk'a: " lhan Selçuk yazdı ında, suçsuz Mamak, Metris, DiTAVIR
bu yazısını binlerce insan;
yarbakır, vb. cezaevlerine ite kaka doldurulmu lardı. Bu insanların içinde suçu sadece Sayın Selçuk'un kö esinin yer aldı ı Cumhuriyet'i okumak olanlar da vardı!.." CÜNEYT ARCAYÜREK: "Demokrasi kaldırılmadı..." "Meseleye do ru ı ık tutmak için söyleyeyim: Cumhuriyet'ten Yalçın Do an, hümanizm perdesi altında belirli merkezlere ba lı bu komünist soytarılıklarına baktı ve..." Hürriyet'ten Cumhuriyet*e geçmi , sicili (dı kaynaklı) çok belli bu zat, Mumcu'yla birlikte ne güzel bir ikili olu turuyorlar!.. ORSAN ÖYMEN: "Darbenin de böylesi görülmü de il..." "Türkiye'de yeni yönetim, srail'deki yönetimin tam tersine i kenceyi kınamakta ve cezalandırmaktadır. Tıpkı spanyadaki demokratik yönetim gibi. Ancak, yine tıpkı Franco spanyası'nın gelene inde oldu u gibi, 12 Eylül öncesi Türk demokrasisinin gelene inde de " KENCE" vardır. Türkiye'nin siyasal yapısındaki çürümeye yüz tutmu köprüleri atma u ra ı içindeki 12 Eylül Yönetimi, bu eski alı kanlıklara da "dur" demi tir..." Zeki SARAL özetliyor: "Bu i i yapmanın da bir raconu vardır. 6 ay evvelden komutanlarla bir araya geleceksin. Darbenin gücünü belirleyeceksin. Gereken yerlerden gerekli izinleri alacaksın. Ve bir geceyarısı emir komuta zinciri içerisinde müdahaleyi yapacaksın. 48
Gündüz gözüyle parlamentoyu basıp ate etmek, dünyanın neresinde görülmü ?.." CUMHUR YET "OLAYLARIN ARDINDAK GERÇEK" : "Ba arılı bir uygulama ile 12 Eylül'de ba layan harekâtı, büyük sorumlulukların ve zorlukların bekledi i de açıktır..." "Her eyden önce bu i in bir zaman sorunu oldu unu anlamak ve anlayı göstermek gere i açıktır..." "Böylece Kemalizm'in yeni bir tazelikle gündeme getirildi ini de görüyoruz. imdi Kemalizm'i tam bir aydınlıkla i lemek, anlamım geni çevrelere iletmeye çalı mak, Kemalizm'le devrimcilik ve demokrasi kavramlarını ba ıntılarını açıklamak, fikir ve bilim adamlarının güncel görevi olmaktadır..." "Devlet ve MGK Ba kanı Evren'in önceki günkü konu ması bu bakımdan önemlidir..." "Hele "mecbur" oldu u için "yönetime bütünüyle el koymu " iki buçuk aylık 12 Eylül iktidarından ele tiriler kar ısında geni bir ho görü beklemek, do a ve toplum yasalarına ters dü en bir mantıktır. Bunun için MGK Yönetimine ola anüstü dönemi a ıncaya dek YARDIMCI OLMAK GEREK R.." "12 Eylül Yönetimi, terör ve anar iye kar ı ulusal dirlik ve düzeni sa lamak amacında, yansız bir tutumla yolunda yürüyecek kadar geçmi deneyimlerden yararlanmı görünmektedir..." "Bu bakımdan sabırsızlık göstermekte yarar yoktur. Demokrasi takviminin uygulanmasında ve Anayasal Düzene dönü te TAVIR
Askeri Yönetime yardıma olmak do al bir i levdir. Çünkü i leri zorla tırmak de il, kolayla tırmakta "sayısız yararlar" bulunmaktadır..." Cumhuriyet Gazetesi'nde "Olayların Ardındaki Gerçek" ba lı ı altında, Nadir NAD ve Hasan CEMAL, vb.nin yazdıkları da herkesçe biliniyor!.. M LL YET - BA YAZILAR: "12 Eylül'ün Ba arısı arttır..." "Bu açılardan ülkesini seven herkese yeni yönetimin hedeflerine ba arı ile ula masına yardıma olması dü üyor..." "Ama devletin ve demokrasinin sa lı ı için açıklanacak görü lere birbirinden farklı olsalar bile, Orgeneral Evren'in güler yüzü ile bakılmasını bekliyoruz..." "Milli Güvenlik Konseyi hepsi aynı do rultuda birle mi , üstelik aralarında askeri hiyerar i olan fedakâr ve kendilerini ülkeye adayan be komutandan olu uyor..." "Devlet Ba kanı'nın i aret etti i bir gerçe e yürekten katıldı ımızı belirtmeliyiz..."
YILMAZ ÇET NER: (12 Eylül öncesinde, i çilerin i i yava latmalarından, uzun süren grevlerden dert yandı ı yazısından!..) "Kısa bir süre sonra çok sa lıklı, mutlu ve zengin bir Türkiye'nin ortaya çıkmaması mümkün de ildir..." Zeki SARAL, usta bir mizahçı yakla ımıyla unları ekliyor: "Abdülhamit'in ya danlıkları bile senden insaflıydı!.."
49
REF K ERDURAN: "Basında o u urda i birli i yapılmalı..." "O yöndeki çabalara tüm gücümüzle omuz vermeliyiz..." MÜMTAZ SOYSAL: "Türkiye'deki bu rejim, Türkiye bir iç sava ın e i ine yakla tı ı, Türkiye'nin sokakları yürünmez duruma sokuldu u için istemeye istemeye, büyük bir özveriyle geldi..." MEHMET BARLAS: "Evren'i anlıyoruz..." "Bu bakımdan, eski politik kadrolar da Evren'e yardımcı olmalıdır..." "Bunu hem biliyorduk, hem de do ru buluyoruz..." EM N ÇÖLA AN: "Devletin devlet oldu u zaman neler yapabilece ini Mamak Cezaevi'nde ya adık..." "Bu yeni düzende disiplinsizli e, laubalili e, kaytarmaya yer yok..." ÇET N EMEÇ: "Orada, üniformasına efendilik sinmi demokrasi gönüllüsü bir askeri gücün yönetime el koyması, a kınlık yaratır..." 25 ARALIK 1990/M LL YET/"EVREN' N ANILARI": KENAN EVREN "Pisi pisine vurulmak istemiyorum. Konsey üyesi arkada lara, "Beni ve sizlerden birini öldürürlerse; en kıdemli arka -lar emir-komutayı alır, suikastçı örgüte mensup hükümlü ve tutukluları kur una dizersiniz..." dedim..."
TAVIR
"KALEMLER N HANET 'nin yazarı Zeki SARAL, burada hesap soruyor: "Evet Nadir Nadi, U ur Mumcu, Oktay Akbal, Hasan Cemal, lhan Selçuk, Nazlı Ilıcak, Oktay Ek i, Güneri Civao lu, Metin Toker, Mümtaz Soysal; i te sizlerin Kemalist, Atatürkçü liderinizin söyledi i sözler... Sizler akan kanlan, ampanya gibi içtiniz!.. te destekledi iniz yönetim!.." "Sizler "Hayır, yazdıklarım do ruydu..." diyorsanız, 12 Eylül ile birlikte, bir gün tarih önünde verece iniz hesaba hazırlanın..." "U ur Mumcu'nun 16 Ekim 1980'deki Çavu o lu-Kozano luHisarbank ve YOLSUZLUK konulu yazısı, Cumhuriyet Gaze-tesi'nin aldı ı bir milyonluk iki ilan sonucu kesiliverir!..(Cumhuriyet, bir pazarlama irketi gibi parayı gördü mü, susmasını biliyor!..) "Özellikle Tercüman Gazetesi ve yazarlarının D SK'e amansızca saldırısına Cumhuriyet dahil bütün gazeteler sessiz kalmayı ye lediler..." "Okuyuculara sorduktan masum (!) okur anketlerinin nasıl kullanıldı ını görüyoruz. Cumhuriyet Gazetesi'nin bir ticari kurulu oldu unu, parayı verenin düdü ü istedi i gibi kullanabilece ini unutmuyoruz..." BEYLER, S Z N H Ç YÜZÜNÜZ KIZARMAZ MI?...H Ç SIKILMAZ MISINIZ?.. BUNLARIN HESABINI VERMEYE HAZIRLANMALISINIZ!... Evet, "12 EYLÜL BASINININ K NC YÜZÜ KALEMLER N HANET 'ni mutlaka okuyunuz. Uzaktan saygı duyar gibi oldu unuz nice gazeteci yazarın iç yüzünü çok net biçimde göreceksiniz!.. Okunmalı ve ibret alınmalı!.. 50
K TAP TANITIMI
ARDINDAN
brahim Karaca'nın "Ardından" iir kitabı geçti imiz aylarda yayınlandı. 8186 yıllarında yazdı ı iirlerden olu an kitaba, ya muru, ye ili ve deniziyle Karadeniz esintisi hakim. Önce yo un bir hüzünle kar ıla ıyoruz. Yüre inde içselle mi bir acı, kendisiyle ve okurla bir hesapla maya giriyor. Dü en "bin" dostun ardından, bin kez de kendisi dü üyor. "Bir ak am balkonda oturup/ölüm gününü dü ünmek/ya amayı sevmektir". Ancak bunca acıdan, sıcak taze bir umut damıtmasını biliyor. "Yılgınlık bize göre de il/de il ya/de il sahil boylarında a lamak/(....) sen bakma gözümden akana/susuz büyümüyor tohum." "Umudu
ARDINDAN
zora ayarla" diyor. Umudu en zorlu günlere ayarlayıp, inanç ve sevda yüklü bir yürekle bitiriyor dizeleri. Sanki, "su diye bakan topraklar" var diye sesleniyor okura ve dü enlerin "ardından bir sel" bırakıyor. te, gece vakti kırlarda yatan ve sabah seni serinleten çiyler benim gözya larımdır. Ya mura yazaca ım adını..
(ARDINDAN/ brahim Karaca/Belge Yayınları, Yeni Sesler Dizisi/ ubat 1991/88s.)
TAVIR
51
HABERLER - YORUMLAR
BASIN TOPLANTISI YAPILDI: ANT TERÖR YASASI! 23 Temmuz 1991 günü Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi Ankara Temsilcili i, Grup Ekin, Tiyatro Araç, Da arcık Halkbilim Ara tırma E itim Derne i tarafından Ankara Sanat Tiyatro'sunda (AST) bir basın toplantısı düzenlendi. Üzeri "Devlet Terörü Yasası'nın sonuçları olan katliam haberleriyle ilgili gazete küpürleriyle örtülü parçalanmı ceset maketiyle bu yasanın sonuçlarının so-mutlanmaya çalı ıldı ı toplantıda, Grup Ekin "Dü enlere" adlı arkıyı, bu yasayla katledilen ehitler için söyledi. Anti-Terör yasasının halka ve devrimcilere kar ı düzenlenmi bir "Devlet Terörü Yasası" oldu u ve bu yasanın tüm maddeleriyle iptal edilmesi gerekti i belirtilen açıklamada çe itli 'reform' görüntüleriyle gündeme getirilen anti-terör yasasının daha mürekkebi kurumadan gerçek yüzü ortaya çıkmı tır. Öyle ki bu yasa daha imdiden en az 50 ki inin katili olmu tur. Çünkü bu "Devlet Terörü Yasası" öyle bir 'terör' tanımı yapmaktadır ki, tüm halk "terörist" ilan edilmekte, hangi davranı ın, hangi eylemin "terörizm" sayılaca ı
TAVIR
belirsizle tirilmektedir. Bu anlamda bu yasanın kurbanı salt devrimcilerdemokratlar de il, egemenlerin kolluk güçlerinin ho una gitmeyen herkestir. "... Son olarak stanbul ve Ankara'da toplam 12 devrimcinin dünya halklarının katili Bush'a adeta kurban edilircesine katledilmeleri, bu yasanın son ürünüdür. Oysa Bush, emperyalizmin eli kanlı patronu, halkların katili bir cellattır" denildi. Basın açıklaması ehitler için yapılan saygı duru uyla sona erdi. Ankara'da sanatçılar tarafından yapılan böylesi bir toplantının, ülkenin gündemindeki sorunlara yönelik devrimci-demokrat duyarlılık gösterilmesi açısından önemi büyüktü. Kendini devrimci-demokrat olarak lanse etmede mangalda kül bırakmayan "toplumcu gerçekçi" birtakım dergiler ve sanatçı aydınlar halk üzerinde terör estiren "Anti-Terör" yasasıyla ilgili bir basın açıklamasına bile imza koymayarak ne kadar "halkçı", ne kadar "toplumcu gerçekçi" olduklarını bir kez daha sergilediler.
52
HABERLER - YORUMLAR
GRUP YORUM AVRUPA'DAYDI
nin sıcaklı ında halay çekebilmeli, can bedeli yürütülen mücadeleyi yüre inde hissedebilmelidir. Bu zorlu sınavları göze alabilenler bir yanda, yürünecek uzun yolda geri dönenler, duraksayanlar, bırakıp gidenler bir yanda olacaktır. Yüzü halka, halkın acılarına, sevinçlerine, yoksullu una dönük olanlar, bunu ya ama geçirmenin huzurunu, co kusunu en küçük hücrelerine kadar hissedecekler; bunu göze alamayanlar ise, hiçbir eyi gerçek anlamda içlerinde ya ayamayacaklar, yani küçük insan olacaklardır..."
ki buçuk ay süren Avrupa turnemizden 11 Haziran günü döndük. Tavır dergisinin 9. sayısında Avrupa konserlerimizin kısa bir de erlendirmesini yapmı tık. Paris, Hamburg, Hanover, Nürnberg, Strasburg, Amsterdam, Mannheim Konserleriyle birlikte Avrupa'da seslendi imiz kitle 60.000'e ula tı. Türkiye'ye döndük, hak alma mücadelesinin ba rına... Anti-terör yasasının uygulanmasına tanıklık ediyoruz. Avukatlarımız, gazeteci dostumuz Deniz Teztel gözaltına alındı, tutuklandı. Halkın hukukçuları a ır i kencelerden geçtiler, sır vermeden. Türkiye'deyiz artık. çilerin, memurların avazıyla anlatıyor türkülerimiz sokakları, meydanları... Türkülerimizde, mar larımızda mücadele edenlerin sıcaklı ı var artık. Türkiye'deyiz! Zebanilerin yerinde infazlar kar ısında "Bize Ölüm Yok" diye haykıranların solu una kataca ız soluklarımızı. Grup Yorum
ADAPAZARI KONSER : Her yıl Adapazar'lılarla birlikte olan Grup Yorum, bu yılda "Çevre
enli i" dolayısıyla Adapazarı'nda bir konser verdi. Belediyecilerin "TÜRKÜLER SUSMAZ, HALAYLAR SÜRER" pankartını astırmaması üzerine izleyiciler pankartı konser boyunca elde ele dola tırarak mesajın yayılmasını sa ladılar. Binlerce insanla birlikte yakla ık 2 saat süren konser büyük bir halay çemberiyle bitirildi.
ED RNE KONSER : Kırkpınar enli i kapsamında yer alan Grup Yorum, 4000 ki iye seslenme olana ını buldu. Grup Kızılırmak'ın da aynı gün katıldı ı konserde Grup Yorum'un verdi i mesaj oldukça önemliydi: "... Grup Yorum; müzi iyle, ki ili iyle, yaptıklarıyla, ya am biçimiyle, yeni bir kültür ve gelenektir. Üretimlerimiz ki ilere de il, halka malolmalıdır. Grup Yorum bu anlamıyla halka ait bir de erdir. Bir Yorum'cu yeri geldi inde madencilerle omuz omuza yürüyebilmeli, grev ate i-
ERE L KONSER : Ere li Halkevi'nin düzenledi i Grup Yorum konseri, 700 ki ilik bir katılımla gerçekle ti. Özellikle konserin sonuna do ru kabaran co ku seli, halaylarla doru a ula tı. Zonguldak maden grevcilerinin de bulunmasıyla konser ayrı bir anlam kazandı. Özellikle konserin ba ından itibaren sürekli "Madenciden" parçasını isteyen madencilere Grup Yorum bu parçasını da tüm madencilerle birlikte "do al kom uyla" beraber söyledi.
TAVIR
53
HABERLER - YORUMLAR
GRUP EK N TUNALI H LM KONSER Grup Ekin, 7 Temmuz Pazar günü, Tunalı Hilmi caddesinde bulunan Ku ulu Parkta bir konser verdi. Ankara Büyük e-hir Belediyesinin Park Konserleri çerçevesinde düzenledi i konser saat 15.30' da yapıldı. Daha önce konserin saat 18.00' de yapılaca ı duyurulmu tu. Konser saatinin 15- 30'a alınması halkın büyük bir bölümünün izleyememesine neden oldu. Saat 18.00'de konser yerine gelenlerin sayısı yüzlerle ifade ediliyordu. Konserin ilanlarının iki gün önce asılması katılımı dü üren bir ba ka etkendi. Tüm bu olumsuzluklara ra men kitle co tu. Grup Ekin'le birlikte koro olu turdu. 1500 yürek haykırdı: "Bize Ölüm Yok, Bu yürek hiç durmayacak, bu yürek hiç susmayacak". Konser sonuna do ru insanlar halaya durdu. Halayın ardından konser hep beraber söylenen "1 Mayıs" mar ı ile son buldu.
OHS OYUNCULARI ETK NL KLER N SÜRDÜRÜYOR Ortaköy Halk Sahnesi Oyuncuları Eylül Anaları adlı oyunu Adapazarı Belediyesinin düzenledi i bir enlikte ve Çorlu Halkevi'nin davetlisi olarak, düzenlenen bir etkinlikte sergiledi. Özgür-Der'in Açıkhava tiyatrosunda Kürt halkıyla dayanı ma öleninde ve TÜ'lü ö rencilerin alternatif enli inde "Adı Yasak Ülke" adlı oyunu yakla ık 5000 ki iye sergiledi. 15-16 Haziran adlı sokak oyununu Belediye- I no'lu ubenin etkinli i çerçevesinde Grup Yorum ve Grup Özgürlük Türküsü'nün katılımlarıyla 15 i yerinde yakla ık 3000 ki iye, Pa abahçe Cam Fabrikası grevci i çilerinin Pa abahTAVIR
çe parkında düzenledi i bir gösteride yakla ık 500 i çi ve ailelerine sergiledi. Ayrıca Bem-Sen'li memurların Türkiye'de ilk defa gerçekle tirdikleri memur grevlerinde Grup Yorum'la birlikte SK , Bakırköy, Kadıköy Eminönü ve K. Çekmece Belediyelerinde yakla ık 4000 memura 15-16 Haziran oyununu sergiledi. Bu oyun Disk-Ma-den-i dayanı ma yeme i, Özgür-Der, ve Çiftlik halkının düzenledi i bir piknikte iir dinletileriyle sergiledi. Zonguldak Halk Kültür Ara tırma Derne inin davetlisi olarak Zonguldak'taki madenci ailelerine "Madenci" adlı oyunu sergiledi.
AHMED AR F' Y T RD K 4 Mayıs 1991 tarihindeki " te Türkü, te iir" gecesine stanbul valili ince katılması yasaklanan Ahmet Arif'i 2 Haziran 1991'de yitirdik. O; "adı yasak ülkesinin Botan'ına, A rı'sına, Gılala'sına de in bütün da larına özgürlü ün 'bahan gelsin'" istiyordu. O; Türkiye'de hasta iken; "ben buralarda, bu hastanelerde, bu topraklarda de il, gene oralarda Dicle kıyısında bir çadırda ölmek isterim" diyordu. "Beni baskınlar götürür Gerillanın ahdamarı halkıma Korkunç ve soylu bir tutumdur dayatma
Biz ki yarınıyız halkın Umudu, yüzakıyız Hıncı, namusu...
afakları, Taaa afakları Hey canım Kalbim, dinamit kuyusu... Bir halkın kalbi dinamit kuyusu. Cudi'deki patlama sesleri Cizre'yi yakar... 54
HABERLER - YORUMLAR
"ALANLARDAK SES M Z "
S S ÇÖKTÜ
ADLI FOTO RAF
DÜ ÜNCEYE
SERG S AÇILDI
FOLKTUR, 'TANI IMDIR NSANLIK'
adlı
sunusundan
sonra
'S S
ÇÖKTÜ DÜ ÜNCEYE' adlı oyununu da Ankara'da sergiledi. Geçmi ten bugüne
AFOG üyesi Mehmet Özer'in "ALANLARDAK SES M Z" adlı Foto raf Sergisi
Anadolu
Sanat
Merkezi
varolagelen
din
sömürüsünün
anlatılmaya
çalı ıldı ı
oyunda
halk
oyunlarına yeni bir yorum getirilmeye çalı ılıyor.
Halk
oyunlarından
esinlenilerek olu turulan yeni danslar ti-
(ASM)'nde açıldı. Serginin açılı ı i çi
yatral ö elerle bütünle tirilmeye çalı ılı-
eylemlerine denk dü mesi dolayısıyla
yor. Kostümler ise, otantik halk oyunları
özel bir anlam ifade ediyordu. Açılı ,
giysilerinden
yakla ık
100
insanın
katılımıyla
gerçekle ti.
Milletvekillerinden,
Demokratik
Kitle
özellikle
de
çe itli
Örgütlerinden
sendikalardan
tamamen
farklı.
Halk
oyunlarına yeni yorumlar getirilmesini genel
anlamıyla
birlikte,
olumlu
elitiz-me
bulmakla
kadar
varan,
ve
anlatılmak istenenleri somut ve anla ılır
gelen
bir biçimde anlatmamak ise ele tirilecek
mesajlar dikkat çekiyordu. Çünkü sergi,
bir nokta. Sunuda, ele tirilebilecek bir di er
Otomobil- , Belediye- 1 nolu ube, Tümtis, Harb- , Basın- , Likat- , ve Bel-dayder'in katkılarıyla açılmı tı.
nokta ise söylenmek istenenlerin büyük oranda benzerlikler kullanılarak anlatılmasıydı.
Serginin bir di er özelli i ise,
Bunu
reddetmemekle
tamamen
birlikte,
bir
olguyu,
fiilen
onun benzeriyle anlatmak, izleyiciye
yasaklamasıy-dı. Bu ise bizlere egemen
gerekli estetik hazzı veremez. Sanat,
polisin
Rize'de
aynı
sergiyi
sınıfların, bir sergi de olsa, var olan
var olan gerçekli i yeniden yaratma i idir. Benzetmede yapılan ise yeniden
statülerin dı ına çıkldlı ında tavırlarının nasıl birden de i ti ini gösteriyordu. Mehmet Özer serginin Rize'de yasaklanması söylüyordu:
üzerine Toto raflardaki
unları sesimizi
susturabilirler ama alanlardakini asla..."
yaratım olmadı ı için, do al olarak ortaya çıkan eser estetik bir bütünlük ta ımaz. Bu
anlamda
DÜ ÜNCEYE'de
de
S S ÇÖKTÜ ortaya
çıkan
önemli bir eksiklik, seyirciye kendini ba tan
sona
akıcı
bir
biçimde
izlettirememe oluyor. Oyuna girilirken da ıtılan bro ürlerde
"geçmi ten
alıp,
gelece e
aktarmakTAVIR
55
HABERLER - YORUMLAR la yükümlü oldu umuz her de erde,
türünden (halk müzi i, halk el sanatları,
içinde
halk oyunları gibi) yeterince yararlanılma-
ya adı ımız
yönleriyle
toplumun
yansıtılması
tüm
gerekti ine
inanıyoruz" denilerek, kültür sorununa do ru
bir
ba lıktaki
yakla ım "biz
kültür
getirilse hamalı
ması
bu
ça rı ımı
daha
da
kuvvetlendiriyor.
de,
Bütün bunlara kar ın halk oyunla-
olmak
rına yeni yorumlar getirme (Ça da Halk
istemiyoruz" söylemi daha çok, bize
Danstan
yaratma)
miras kalan halk kültürüne gereken
olunması
anlamında,
önem verilmek istenmiyormu gibi bir
bulunabilir.
çabası
içinde
sunu
olumlu
ça rı ım yapıyor. Oyunda da halk kül-
ÇA RI Onları tarihin en büyük hesapla malarından birinde gen cecik cübbeleriyle görmü tük. Bir büyük davayı üstlen menin onuruyla gerici düzenin hukukunu reddedip iki hu kukun kar ılıklı hesapla masından söz ediyorlardı. Onlar mah keme salonlarında ç"" i daima ya amı, ve gelece i savunanlarının safındaydılar "Tarih en büyük yargılayıcıdır" 13 Haziran 1991 günü gözaltına alınan ve günlerce sü -ren i kenceli sorgulardan geçirilen, Av. Bedii Yarayıcı, Av. -Murat Demir ve en zorlu ko ullarda bile kalemini insan haklarından emekçi yı ınlardan ve devrimcilerden yana kullanan gazeteci Deniz Teztel'in tutuklanmasını protesto ediyor ve serbest bırakılmalarını istiyoruz. Okuyucularımızı mektup ve telgrafla dayanı maya ça ırıyoruz. ADRES: Ankara Merkez Kapalı Cezaevi Ulucanlar ANKARA
GÖÇ YOLLARI FOSEM'in, Kuzey Irak'lı Kürt halkının ya adı ı trajediyi anlatan "Göç Yolları" adlı foto raf (renkli) sergisi 27 Eylül 1991 günü Basın müzesinde açılacaktır. TAVIR
56
F DEL'E TÜRKÜ Haydi gidelim, afa ın ate li öncüsü I ık dü memi , adım atılmamı yollar boyunca Delice sevdi in o ye il timsahı, Küba'yı kurtamaya Haydi gidelim, Üzerimize ya an hakaretlerdir Marti'nin ba kaldırı dü ünceleriyle donatan içimizi O ı ıldayan dü ünceler ki "Ya zafer ya ölüm" andını içtirir bize Patladı ında ilk silah Uyandı ında genç bir kız hayranlı ıyla bütün ülke Orada olaca ız, so ukkanlı sava çılar Senin safında Seslendi inde dört rüzgara Haykırdı ında adalet, ekmek, özgürlük ve tarım reformu Orada olaca ız, yineleyerek sözlerini senin safında Ve sonu geldi inde Zalimden kurtulma harekatının Orada olaca ız, son sava ta Senin safında Ulusalla ma oklarının açtı ı yaraları Canavar yaladı ı gün Orada olaca ız, gururla Senin safında Azmimizi zayıflatabilir arma anlara kucak açmak Bo ver süslenmi pireleri Tek iste imizdir bizim Tüfek ve cephane bir de da kayalı ı Ve e er bir mermi çıkacak olursa kar ımıza Amerika'nın tarihine giden yolda Küba'nın gözya larından bir kefen isteriz yalnızca Gerilla bedenlerimizi örtmesi için Che Mexico, 1956 Çeviri: A.R: D.Güler