MERHABA Çürüyen, çökmekte olan hiçbir yapı yeni ve ileri bir seçenek sunamaz. Hal-kı zulüm ve sömürü altında tutmaktan ba ka çare (sizlik)i olmayanlar halkın sorunlarına çözüm üretemezler. Baskıyla, terörle, hak gaspıyla te hir olan, yüzü eskiyen siyasi ktidar, yeni maskeler takarak seçim yarı ıyla kitleleri kendi sınırları içindeki seçeneklerle aldatmaya çalı ıyor. Oysa emekçi yı ınlar düzen partilerinden umudu kesmi durumda. Devrimci seçenek giderek öne çıkıyor: Hayatın her alanında hak alma mücadelesi yürütmek. Mevcut hiçbir statü tanımayanlar, devrimci mücadeleyi, her alanda düzene alternatifler yaratarak sürdürenler, azgınca saldırıların hedefi haline geliyorlar. Çünkü siyasi iktidarın kendisi dı ında hiç-bir yerde hiçbir seçene e tahammülü yok. Dersane koridorlarında, anfilerde adım adım gelece in üniversitelerine gidenler de bu saldırılardan payını alıyor. Seher ahin, TÖDEF'in açtı ı Rehberlik ve Dayanılma masalarından birinde çalı ırken polisler tarafından dövülüp camdan atılarak ödürüldü. 18 ya ındaydı. Hayatı bir yel gibi co kulu ve dinamik ya adı. "Seher Yeli"yle anıyoruz onu. ehitlerimiz, yeni insanın, özverinin, cesaretin simgeleri olarak tarihe yazılırken, ehit anaları da eme in, gerçek insan sevgisinin, metanetin simgesi olarak katılıyorlar tarihin yazılı ına.Yarınlara duyulan özlemin nasıl o ul-kız acısını yendi
ini, cenaze törenlerinde ba örtülerine ba ladıkları kızıl bantlarıyla, sıkılı yumrukları, öfkeli bakı larıyla "ak sütüm helal olsun... Böyle binlerce o ul-kız büyütece
im* sözleriyle çarpıyorlar karanlık bakı -lıların yüzlerine Onlar yarınları do uranlar . Kapa ımızı onlara ayırdık. 12 Temmuz ehitlerinden Nazmi Tükcan'ın, "Aydınlı a Gözlerini Kapayanlara" adlı iiriyle Özer Çetin'in "Güne 'in Çocukları çin" adlı iirini birlikte yayınlıyoruz. Pa abahçe'de yılların sessizli i sürecin en ileri i çi eylemiyle kırıldı. Cam isçileri i ten atılan arkada ları için alterleri indirip fabrikayı i gal ettiler. Kurulan çadırlar, yardım kampanyaları, yürüyü ler ve halaylarla tüm Pa abahçe halkı direni i ba rına bastı. Denizler a ıldı, yollar yü-
TAVIR
ründü, polis barikatları kırıldı... Ve "Cama Can Kalanlar" tüm stanbul'a can kattılar Gözlerden ırak bir yerde. Çorum'un Bayat ilçesinde, i verenin keyfi uygulamalarına ve sendikasızlı a son diyerek da a çıktı madenciler. Ve da ın adını kendileri de i tirdiler: Direni Tepesi. Bir kent kurdular orada. Do ruyu-yanlı ı, mücadeleyi tanımaya ba ladılar. "Direni e Te-pesi'nde Yangın" var. FOSEM ve foto raf sanatçısı Sevil Üzrek, foto raf ve öyküleriyle direni çileri anlatıyorlar bize. Selçuk Hazinedar, Munzurların ete inden Erzincan (Cezaevinden yazıyor. "Öfkenin bilenip ballandı ı" bir kavgadan geliyor sesi. Yazmak için gerekçesi var;... Ve tüm namuslu, iyi ve güzel eyler için açarız yüre imizi çam sakızı çoban arma anı ne varsa payla maya dostlarla, insanlıkla." Yılmaz Güney 11 yıl sonra, yeniden halkıyla. Ancak tahrip edilen ya da yasaklanan onlarca filmiyle. Gerçek özgürlü üne henüz kavu mu de il. Onu gerçek an lamda özgürlü e, eksik yanlarını da görerek ancak ilerici özünü bo altmadan sahiplenerek kavu turabiliriz. ebnem Ça lar'ın Yılmaz Güney üzerine bir yazısını sunuyoruz. Bir tarih ya ıyoruz. Emperyalizm, yeni dünya düzenini, yıkılan duvarların üzerine kuruyor. Sosyalizmin onlarca yılda yaratılan de erlerini ve dünya halklarını bir çırpıda emperyalizmin sahte vaadlerine satanlar, son olarak Lenin'e saldırmaya ba ladılar. Onu halkların belle inden silmeye çalı ıyorlar. Oysa Lenin'i ve sosyalizmi sonuna kadar savunacaklar var. Çünkü neleri yıkarlarsa yıksınlar, tarihin ve toplumun yasalarını de i tiremezler. Sömürü, bir sistem olarak var oldukça Sosyalizm ve Devrim de emekçi yı ınların umudu olarak var olacaktır .Nazım'ın "Lenin'le" iirini ve Castro'nun, bir devrim sorunu olarak sanatçı-aydın ve halk ili kisini konu alan "Aydınlara Sözcükler" adlı yazısını "Lenin'le aynı türküden, aynı ırmaktan, aynı siperden, aynı yapı yerinden olma"nın kıvancıyla yayınlıyoruz. Dostlukla
1
SEHER YEL DO AN GÜLER
Piknikteyiz. Büyük bir çam a acının altında diz dize oturmu uz. A açlara pankartlar asılmı . "Onlar ki soyları tükenmeyen birer ahindirler" yazıyor birinin üzerinde. kimizin de elinde küçük birer dal parçası var. Bir yandan topra a anlamsız figürler çiziyor, di er yandan söyle iyoruz. Bir kaç metre ötemizde çekilen halayla sarsılıyor yer. Co kuyla söylenen türküler, anlarda atılan zılgıtlar a açların dalları arasından gökyüzünün mavili ine karı ıyor. Yakılan özgürlük ate ini çevreleyen beyaz ba örtülü ehit anaları “ak sütüm sizlere helal olsun" dercesine kucaklıyor halaydakileri. - Buradaki herkesi o kadar seviyorum ki... diyorsun. Belle imi yokluyorum. Senin le, Dünya Kadınlar Günü'nde üniversitenizde tanı mı tık. Kutlama için bir program hazırlamı tınız. Bu program çerçevesinde biz de ülkemiz ve dünya emekçi kadınlarından, ülkelerinin kurtulu u için gerilla mücadele si veren kadınlara dek uzanan görüntülerden olu an bir dia gösterisi sunacaktık. Sen bir konu ma yapacaktın. Gösteri bitti inde heyecanlıydın. seslenecek olmanın verdi i tatlı bir duyguydu ya adı ın. Elini tuttum, dostça gülümsedin. 8 Mart'ın tarihçesinden ba ladın söze.
TAVIR
- 1857de New York'lu 40.000 kadın i çinin greve gitti i gün olan 8Mart, 1910'da Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmi tir. Konu tukça heyecanın eriyip gidiyordu. Sözcükleri bir yanlı anlamaya izin vermemek için özenle seçiyor, yüre inin tüm inanmı lı ıyla konu manı sürdürüyordun. - Ülkemizde kadın ikinci sınıf insan konumundadır. yerinde sömürüldü ü yetmezmi gibi bir de evde sömürülmektedir... Ve biz diyoruz ki kadının kurtulu u, kadın erkek omuz omuza mücadele etmekten geçer. Arkamızda halay çekenlerin tili-li sesleriyle anılardan sıyrılıyorum. Soyları tükenmeyen ahinlerin, sarsıl maz bir kararlılıkla ölümü yendikleri günün yıldönümünde, aynı amaç do rultusunda mücadele edenlerin blraraya gelip, co kuyla, sevgiyle ve inançla ölüme yeniden gözda ı veriyor olması ne güzel. Ya amın sona ermesi, insano lunun ça lar boyu en büyük korkusu. Oysa insanların kurtulu u için, sömürüsüz, sevgiyle ço alan bir dünya için o korkulan so-nu Toplulu a kucaklamak ölümü ne kadar de ersiz kılıyor. Gözlerin dalıyor bir ara. Üniversiteye ilk geldi in günlerden söz açıyorsun.
2
- Biliyor musun, ilk altı ayımı sadece çevremde olup bitenleri gözlemlemekle geçirdim. Bir üniversite ö rencisi olarak sorunlara duyarlı davranmak onlara sahip çıkmak gerekti ini biliyordum. Ama birlikte yürüyece im arkada ları da iyi seçmem gerekiyordu. Teorik eksikli im ba langıçta bu seçimi yapmamı zorla tırıyordu. Bu yüzden ben de bu sorunlar kar ısında hangi anlayı do ru tavır alıyor onu izledim. Beklememe de de di do rusu; özü sözü bir olanları ayırabildim. Sonuçta buradayım i te... Buradaki herkesi o kadar seviyorum ki... Sevdi i insanlarla birlikte olmanın mutlulu unu siyah gözlerinin ı ıltısından okuyabiliyorum. Yine de o ı ıltının ardında daha önce hiç görmedi im gizli bir hüzün ta ıyor gözlerin. Dayanamayıp soruyorum. - Ailemden ayrıldım... Geçen hafta memleketime gitmi tim. Onlara her eyi açıkça anlattım. Bu ülkede halkımın ezilip, sömürüldü ünü çevremde olup biten haksızlıklara müdahale etmeyip gözlerimi kaparsam mutlu olamayaca ımı söyledim. Tatil döneminde de stanbul’da çalı malarımı sürdürmem gerekti ini belirttim... Aslında onlar da biliyor düzenin pisli ini, çirkinli ini, Mücadele etmeden hiçbir eyin de i meyece ini de biliyorlar. Benim ba ıma herhangi bir olay gelmesin den çekiniyorlar. Özellikle annem gitmeme kar ı çıktı Babamın geçmi te bazı siyasi deneyimleri oldu u için, daha ılımlı yakla tı. Biraz da sa-
TAVIR
vundu u dü ünceler do rultusunda yeterince mücadele verememenin ezikli iyle engellemek istemedi. Kararlılı ımı görünce de daha fazla üstelemedi. On sekiz ya ındasın demek ? Ya ını ö rendi imde a tırıyorum. Konu manla, davranı larınla daha olgun gösteriyorsun. Mücadelenin içinde pi en olgunla an iyi bir örnek olarak duruyorsun kar ımda. - Çıkarken babam, "kendine dikkat et" dedi inde, dikkat ederim. Ama bildi in gibi ben örgütlü bir insanım, beni arayıp soracak, zor anlarımda yardımcı olacak, beni koruyacak binlerce arkada ım, yeni bir ailem var. çim rahat güvenle ayrılabiliyorum evden. Oysa sen örgütsüz bir insansın, senin daha fazla kemline dikkat etmen gerekir" dedim. Kavgana kendini adamı lı ın, günün her saniyesini devrimci mücadeleye verebilmek için göze aklıkların övgüye de er tavırlar. Senin gibi o kadar çok arkada ım var ki. Senin özelinden çıkarak, yolda lık ba larını aile ba larından üstün tutanlara bir iir yazmak dü üncesi uyanıyor kafamda. Geçmi ten bugüne o kadar çok ey de i ti ki. Artık kızlarımız yurtlarına sevdalanıyor ve onun u runa evlerinden ayrılabiliyor. Kadın erkek birlikte gö üsleniyor, dü manın saldırılan; gözaltılar, i kenceler birlikte ya anıyor; türküler, mar lar birlikte söyleniyor, halaylar çekiliyor omuz omuza. Kadın-erkek birlikte dikiliyor dü man burçlarına kavga-
3
nın bayrakları. "Soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra gelen'ler birlikte yerine getiriyorlar halkın adaletini. Kadın-erkek birlikte atılıyor güzel yarınlara giden yolda adımlar. Bir sözcük sürüsü delice uçu uyor kafamın içinde, sözcükler bir iirin ilk dizeleri olarak konuyor ak ka ıda zamanla. Kömür gözlü kız Sen de sevdalara dü tün demek Dü tün de daldın yangınlara Yerin hazır Haydi katıl halayımıza O günkü piknikten sonra iki kez daha kar ılıklı oturup konu tuk seninle. lki Pa abahçe i çilerinin direni ine destek vermek için gitti imiz günün ertesiydl. çilerle birlikte direni havasını solumanın güzelli inden söz etmi tin. Bir de fabrikadan ayrılırken polisin otobüsünüzü durdurup içindekileri indirerek gözaltına almaya çalı tıklarım. Siz inatla otobüsten inmeyi reddetmi tiniz. Polis de kararlılı ınızı görüp sizi indirmekten vazgeçmi ti. Herkesi indirdikleri halde size dokunmamı lardı, böylece yeni bir gözaltı durumunu savu turmu tunuz... Sen bunları anlatırken iirin tamamlayabildi im ikinci bölümü geldi aklıma. Gece saçlı kız Sen de yarınlarını aldın demek Aldın da girdin dalgalara Liman yakın Haydi dayan boranlara
TAVIR
Üniversitelerin açılmasına kısa bir süre varken yeniden kar ıla mı tık. Çalı malarınız yo undu. Bir çay içimlik zamanda "Bu yıl mücadele çok daha sert geçecek bunun bilincinde iyi bir ekilde hazırlanıyoruz yeni akademik yıla. Mevzilerimizi mutlaka daha ileriye ta ıyaca ız" demi tin. Siyasi polis tarafından üniversite binasının üçüncü katından atıldı ını ö rendi imde, belle imden günı ı ına çıkan duygu ve dü ünceler bütün bunlar. Küçücük ya amına o kadar çok erdemi sı dırdın ki devrimci kararlılık, onur. dayanı ma, payla ma, sevgi adınla anılır oldu.
Seher yeli kız Sen de anadan geçtin demek Geçtin de ko tun sevdalına Yurdun damat Haydi sarın ak duva a
Piknikteyiz. Büyük bir çam a acının altında diz dize oturmu uz. A açlara pankartlar asılmı "Onlar ki soyları tükenmeyen birer ' AH N'dirIer" yazıyor birinin üzerinde. Halaylar çekiliyor, türküler söyleniyor. - Buradaki herkesi o kadar seviyorum ki... diyorsun Biz de seni seviyoruz, yıllarla tükenmeyecek, gelece e ta ınacak, ta ındıkça ço alacak bir sevgiyle seviyoruz seni.
4
AYDINLARA SÖZCÜKLER (1) F DELCASTRO
Hiç üphe yok ki hayata kar ı devrimci davranı ı olmayan sanatçılar, hem de iyi sanatçılar vardır. te Devrim bu sanatçı ve aydın grubu için bir sorun olmaktadır. Para için yazan ya da dürüst olmayan sanatçılarla aydınlar için Devlim hiçbir zaman bir sorun de ildir-öyleleri ne yapaca ım, neyin kendi çıkarına oldu unu, yolunun ne oldu-
halkın ço unlu u, yani baskı altında olan, sömürülen sınıf olacaktır. Biz her eye u gözle bakarız: Halk için iyi olan neyse bizim için de iyi olan odur, onlar için soylu, güzel, yararlı ne ise bizim için de soylu, güzel, ya rarlı odur. nsan halk için ve halk adi na dü ünmezse yani insan sömürülen büyük halk yı ınları için dü ünmez, onlar için hareket etmezse dev-
unu çok iyi bilir. "Sanatçı yanları devrim- rimci davranı a sahip de ildir. Gerçek sorunla, ha- ciliklerinden daha a ır Biz her hareketin iyili ini, yata kar ı devrimci basan insanlar tıpatıp yararlılı ını, güzelli ini bu davranı ları olmabizler gibi dü ünemezler. açıdan bakarak inceleriz. yan ama aslında na nsanın bunu anladı ı halde muslu olan sanatçı ve aydınlar kar ıla maktadır. Böyle kimselerin dev- bu u urda sava amadı ını kabul etrimci obalar da olmasalar da, sanatçı mek durumunda kalmasının çok acı olsalar da olmasalar da hayatta birta- oklu una inanırız. Bizler devrimciyiz, ya da öyle kım erekleri, amaçları vardır; hepimiz kendi kendimize bu erek ve oldu umuza inanmaktayız. Sanatçı amaçlarımızın ne oldu unu sormalı- yanlan devrimciliklerinden daha a ır yız. Devrimciler için bu erek ve basan insanlar tıpatıp bizler gibi amaçlar var olanın de i tirilmesine, dü ünemezler. Biz herhangi bir iç insanın kurtulu una yönelmi tir, çatı masına kapılmadan insanlık için E er biz devrimcilere, bizleri en çok u ra ır, amacımıza varaca ımızı bilineyin ilgilendirdi i sorulursa buna riz. Bizim ba lıca ere imiz halktır. halk cevabını verece iz, her zaman Kendimizden önce halkı dü ünmek ballı diyece iz. Gerçek anlamında zorundayız; zaten gerçek devrimci halk, yani halkın ço unlu u, sömü- davranı da budur. Bu davranı a sarül mü olan. ihmale u ramı olan hip olmayanlar ya da olamayanlar, halk. Bizi en çok ilgilendiren daima
TAVIR
5
ama gerçekte namuslu olan insanlar için Devrim bir sorundur; ama Devrim onlar için nasıl bir soruma, onlar da Devrim için sorundurlar. Devrimci olamayan namuslu yazar ve sanatçıların Devrime yardım etmek istedikleri ve Devrimin de bunların yardımına ilgi gösterdi i gerçe i ortadadır. Bunu açık bir örnekle anlatmak yerinde olur: Biraz önce bu kürsüden bir Katolik yazar konu tu. Kendisini üpheye dü üren sorunları büyük bir açıklıkla dile getirdi. Kendi idealist görü açısından bir sorunun çözümünü yapıp yapamayaca ını, ya da o görü açısını savunan bir eser yazıp yazamayaca ını sordu. Bir devrim yönetimi içindeyken bu duygularına uyumlu olarak yazıp yazamayaca ını açık olarak sordu. Kar ıla tı ı sorunu örnek diye ele alınabilecek bir biçimde ortaya koydu. Kendi duygularına göre ve Devrimin inançlarına tam uymayan kendi inançlarına göre yazılar yazıp yazamayaca ını sordu. Kendisi iktisadi ve toplumsal konularda Devrimi onaylıyor, ama felsefe bakımından Devrimden ayrılıyordu. Bu akılda tutulması gereken bir örnektir, çünkü bu, Devrime kar ı olumlu bir davranı gösteren ve Devrim içinde duygularını ne dereceye kadar özgürce açıklayabileceklerini ö renmek isteyen yazar ve sanatçıların durumunu yansıtmaktadır. Devrimi bir sorun olarak gören, öte yandan kendileri de Devrime bir sorun olarak görünen bu sanatçı ve aydınlarla ilgilenmek Devrimin görevidir. Çünkü Dev-
rim yönetimi, yalnızca devrimcilerin, devrimci yazar ve sanatçıların kendisine katılmasından daha fazla bir eyler ister. Gerçek devrimci davranı a sahip olmayan kadınlarla erkeklerin halkın ço unlu unu meydana getirdi i bir gerçektir; devrimciler halkın öncüleridir ve bütün halkın kendileriyle birlik olmasına çalı malıdırlar. Devrim, yazar ve sanatçı olsa da olmasa da. bütün namuslu insanları kendisine katmak amacından vazgeçemez. Devrim, halk ço unlu unu kendi dü üncelerine inandırmalı, halkın ço unlu una dayanması gerekti ini unutmamalıdır, yalnızca devrimcileri de il, bütün namuslu vatanda ları, devrimci olmasalar da, saflarında toplamaya çalı malıdır. Devrim yalnızca umutsuz gericilerden, kar ı devrimcilerden vazgeçmelidir. Bütün öteki aydınlara ve yazarlara, olumlu bir politikası olmalıdır. Devrim gerçek durumu kavramalı ve devrimci olmayan bütün sanatçı ve aydınların Devrimde çalı acak ve yaratacak bir yer, devrimci olmamalarına ra men yaratıcı ruhlarını onaya koyacak fırsat ve özgürlük bulmalarına imkân vermelidir.
Devrimin temel ilkelerinden birisi sanat ve kültür hazinelerimizin gerçekten halkımıza ait olabilmesi için, sanat ve kültürü geli tirmek oldu undan. Devrim bu alandaki geli meleri bo maya kalkı amaz. Halkımız için maddi anlamda oldu u kadar, ruhsal ve kültürel anlamda da daha iyi bir hayat biçmekteyiz. Devrim halkın bütün maddi ihtiyaçlarını kar ılamak için bütün ko ulların ve
6 TAVIR
da halkın da daha çok ve daha iyi angüçlerin geli mesini amaç edindi i lamasına yardım etmeye çalı malıyız. gibi, halkın bütün kültürel ihtiyaçlarını Bu ülkenin hiçbir sanatçının amacına kar ılayacak ko ulları da hazırlamak kar ı oldu una inanmıyorum. Hele ister. Halkımızın kültür düzeyi insanların ça da ları için yaratmaları dü ük müdür? Bu yıla kadar halkımızın gerekti ini göz önüne alırsak. büyük bir ço unlu unun okuma Yalnız ve yalnız gelecek ku aklar için yazması yoktu. Halkın büyük bir ço yaratmaya çalı an sanatçı ola unlu u açlık çekiyor ya da sefalet mayaca ını söylemek istiyoruz, çüniçinde ya ıyordu. Yine halkın ço un kü bize kalırsa böyle dü ünen bir lu u ihtiyaçları olan maddi mallar sanatçı kendini kandırmaktan ileri dan yoksundular, biz halkımıza bun gidemez.. ları sa layacak koBu, ça da ları ulları yerle tirmeye "Bütün yaratıcı için çalı an faaliyetlerde halka çalı ıyoruz. sanatçıyana mak gereklidir. Aynı ekilde nın eserinin Ama aynı zamanda bütün kültürel faaligelecek ku aklara halkın da daha çok ve yetlerin halka ula kalmayaca ı daha iyi anlamasına ması için gerekli koanlamına gelmez. yardım etmeye ça ullan da getirmeliÇünkü bir sanatçı lı malıyız''. yiz. Bu, sanatçıların nın, ça da ları eserlerinin sanat de erlerini feda için etmeleri anlamına gelmez. Bu, yarattı ı eserler, ça da tan kendisini sanatçının halk için yaratmasına ster anlamı ister anlamamı olsun, çabalamamız demektir ki, tarihsel ve evrensel de erler kazankar ılı ında halk da kendi bakımın- mı lardır. Biz Devrimi gelecek ku akdan kültür düzeyini yükseltip sanat- lar için yapmıyoruz. Gelecek ku aklaçıya yakla abilsin. Bu konuda genel ra olacak faydasından ve tarihsel bir bir kural koyamayız: biz burada ko- olay olmasından ba ımsız olarak biz nu urken hepsinden aynı ey gibi bu ku ak ile ve bu ku ak için Devrim SÖZ etmemize ra men bütün sanat yapmaktayız; bu Devrim bugünün erfaaliyetleri benzer de ildir. Genel kek ve kadınları için, bugün için olbir kural koyamamamızın bir nedeni du undan gelecekte de önem kazanacaktır. de u soruları sormak zorunda oluGelecek ku aklar için Devrim umuzdur. Sanatçı halka yakla ma yapsaydık bizimle kim yola çıkardı? çabasında nasıl bir anlatım ilkesi kulBiz, sanatçının ölümsüz üne lanmalıdır? Halk sanatçıdan ne istesahip olma azmini kırmadan melidir? Bu sorulara genel bir kar ı- ça ımızda ya ayanlar için çalı ıyor lık veremeyiz üphesiz. Vermeye çalı- ve onlar için yaratıyoruz. ırsak konuyu basitle tirmi oluruz. D PNOT: Bütün yaratıcı faaliyetlerde halka ya1) Bu yazı ilk kez 1968'de Yeni Der-gide,1980'de Sanat na mak gereklidir. Ama aynı zamanEme i'de yayınlandı.
TAVIR
7
NAZM TÜRKCAN
AYDINLI A GÖZLER N KAPAYANLARA Biz Çıktı ımız bu yolda her geride bıraktı ımızda geçici yol arkada larımızı daha bir arınmı daha bir gürle mi olaca ız Hor görmüyoruz onları hanetle kucakla ana dek ama Sanmasınlar ki ho görecegiz Çünkü onlar, terkederek saflarımızı geçmi oldular kar ı saflara Unutmayaca ız ve haykıraca ız dü mana sıkılmayan her kur unu kendimize sıkılmı sayaca ız Ve seslenece iz Karanlı ın hısımından korkup aydınlı a gözlerini kapayanlara Zulüm kapınızı bir gün mutlaka çalacak Ve siz bir kez daha yıkılacaksınız çaresizlik çemberinde. Oysa biz yeniden do aca ız ölümlerde.
TAVIR
8
ÖZER ÇET N
GÜNE N ÇOCUKLARI Ç N
Alaca ız çocuklar Bitmemi bir türkünün vakitsiz bir gecenin ortasında çalacak kapımıza kara haber Radyolardan ekranlardan okunacak matemimiz korkak ve sinsi sesleriyle vurulaca ız cellatların foto rafları yayınlanacak güne in çocuklarının Kızıl kor bir ı ık olacak gözlerinde ate i görece iz Durmayaca ız
Varsın kur unlu yuvalar açılsın gö üslerimizde E er koyduysak adını bir kez çıktıysa a zımızdan söz Bundan böyle Her temmuzun onikisinde karanlı ın cellatları a layacak bu ülkede
TAVIR
9
CAMA CAN KATANLAR SEV L ÜZREK Bahçenin içinden, tel örgülerin dı ında kalan kırmızı giysili çocu a, objektifimi do rultup, yakla ıyorum usulca. Çocuk sakin, küçük, tepkisiz, kafası hafif öne e ik, ama gözleri yukarı, bana bakıyor. Aramızda tel örgü, tel örgünün ardında kalan bölünmü , görüntüsüyle bir kaç kare foto rafını çektikten sonra kuruluyor dostlu umuz. Çocuk bir derya. Anlatıyor bir dolu. Önce karde ini tanıtıyor "Özcan"ı. Babasının "cama can* kattı ını. Ama "cama can katmanın" bedelini i ten atılarak ödedi ini. Onların burada, kapının önündeki bu çadırlarda i çilere destek olmak için bulunduklarını anlatıyor. Nurcan, küçücük a zından beklenmeyen büyüklükte sözlerle. Geçen arabaların "el aklatmak" için kornaya bastıklarını. Yani i çileri desteklediklerini, kendisinin de bu yüzden "el aklattı ını", bir de hep evde Özcan'la birlikte ezberledikleri, ama Özcan'ın buraya gelince unuttu u "babalar i siz, çocuklar aç" diye ba ırdı ını anlatıyor dolu dolu. Bir de evlerinde yalnızca çay bardaklarının ve su bardaklarının oldu unu. Nurcan, sürdürüyor tel örgünün dı ındaki deste ini. Tel örgünün içinde, fabrikadaki dinamizm ise, bu deste in yerine ula tı ını gösteriyor. Nurcan biliyor mu deste inin önemini. çiler anlatıyor bu kez nasıl "cama can" kattıklarını. "Makine onlar, robotlar, görüyoruz robotların ürünlerini, yamuk yumuk. Benzer mi insanın i irmesine hiç". Ama zordur cam i irmek. Nefes bu. Kolay de il. "Hani o koca damacana-
TAVIR
lar var ya, i te onları i iririz insan nefesiyIe, robota versen öyle düzgün çıkaramaz". çi makinalara güvenmiyor, sevmiyor. Canından veriyor cama, özene bezene. Kanon kutulardan ev yapmı lar, barınak yapmı lar kendilerine Pencere bile açmı lar. Evlerine konuk ediyorlar ziyaretçilerini. Cam bardaklardan ikram edilen çayı içiyoruz. "Var ya abla. yirmi-dört saat vardiyalı çalı ırız biz, çay-sigara içemeyiz ara verip de. Her birimiz makinanın bir di lisiyiz. Birimiz ara versek, her- ey altüst olur." "Bunlar var ya. yemekhaneye geldiklerinde önce yo urda ve suya saldırırlar" diyorlar hammaddede çalı anlar için. Biri geliyor "Hüseyin ziyaretçin var. kapıda, seninkiler gelmi ." "Beklesinler hele, alı tılar nasıl olsa gelip gitmeye, börek getirmi lerdir yine." Karadenizli olmak, "cama can" katmak ortak özellik. "Biz burada bir kent gibiyiz, güçlüyüz, deste imiz var, esnaf-halk hep birlikteyiz. Kasap haber yollamı zaten, etler kokacak diye." Beykozluluk ortak özellik. Tıpkı Zonguldaklılık gibi. "Ah, i te bilmiyoruz ki, o zaman Zonguldak'ta grevler oldu unda alter indirmek varmı ". "Deste in ne oldu unu imdi anlıyoruz." "Sahi, Maga'da ne yaptılardı?"
11
•Maga'da da fabrika i gal edilmi ti•Maga'da da i çilerin tanı maları i galde olmu tu•Maga'da da vardiyaların yemek saatleri ayrı ayrıydı tanınmasınlar, güçlenemesinler diye- Maga'da da direni ya ayarak ö renilmi tiMaga'da da i çi gücünün farkına, direnerek varmı tı. Gece iniyor Pa abahçeye. Karanlık mı? Hayır. Gece ı ıl ı ıl. Gece mahallelerden gelen konvoyların me aleleriyle aydınlanıyor. Bir belediye otobüsü geçiyor avaz avaz. oför elleri havada, direksiyonu bırakmı i çiye el sallıyor. Konvoyun en önünde Özgür, bebek arabasının üzerindeki dövizden okuyoruz adını "Bütün bunlar neden oluyor anlamıyorum. Üç aylık ÖZGÜR". "Karga a çıkmayaca ını bilsem, yarın da götürece im yürüyü e" diyor baba-m. Gece ilerliyor, ate gibi gençler, ertesi güne hazırlanıyorlar. Yürüyü ün ilkeleri, düzeni konu uluyor. Bir yandan ta ınacak dövizler hazırlanıyor. Sabaha kadar sürüyor bu dinamizm... Sabah aydınlanıyor yava yava Her günkü sakinli iyle kahvaltısını ediyor i çi. Zeytinini, peynirini, domatesini, bir de evden gelen böre ini yiyor. Sabahın erken saatlerinde ba lıyor polis helikopteri semalarda gezmeye. Parkta kadınlar, kafaları havada izliyorlar. "Niye bu kadar a a ıdan uçuyor ki!" "Polis var galiba içinde" "Yok canım, bu yandaki normal adam" "Ça layan olmasın" "Ate ederlerse" 'Sıkar biraz"
TAVIR
"Yok canım, n'aparsın?" Yola koyuluyor Pa abahçe. önce iskeleye, sonra denize. ki gemi var o gün Marmara'da ba ırarak ilerleyen. Bir tarih yazılıyor Marmara'ya. Gemiden gemiye düdükle destek gidiyor. "Bas kaptan, bas". Basıyor kaptan düdü üne stanbul'u izliyor Pa abahçe denizden. Hisarlarını, camilerini Nihayet Be ikta 'a yana ıyor tüm heybeliyle gemiler. Kadınlar iniyor önce. En ön saftalar ellerinde dövizler: "Ya asın Pa abahçe direni imiz". "Ça layan, Pa abahçe sana babandan mı kaldı?" "Babalar i siz, çocuklar aç" (Nurcan el aklatıyor mu, diye aranıyorum. Nurcan yok, getirmemi ler herhalde) " çiyiz, haklıyız, kazanaca ız." Be ikta 'taki polis barikatını a arak yürüyor Pa abahçe. Kızgın güne in altında ellerinde su i eleri, ya lısı-genci, kadını-erke iyle yürüyor Pa abahçe. Ve tüm heybetiyle görünüyor Cam Han. Can katılan camdan han. tüm stanbul yansıyor sanki cephesinde Genel bir görüntü almak istiyoruz. i çisiyle-polisiyle-Cam Han'ıyla tarihi saplamak istiyoruz. Bir binanın üst katlarından birinin ziline basıp " zin verirseniz pencerenizden foto raf çekmek istiyoruz" diyoruz. Kapıyı açan ona ya lı ortlu bayan, beyine sormak için giriyor içeri, kapıyı kapatarak. Bir süre sonra orta ya lı, beyaz saçlı, ortlu bey geliyor kapıya "(Özür dilerim, böyle bir sorumlulu u alamayaca ım" diyor bize. Ve kibarca ve yava ça kapanıyor kapı yüzümüze. Kapının aralı ından görünen salonun kö esinde, iirinde, kristalleriyle ı ıl ı ıl Pa abahçe Tıpkı Nurcan gibi...
13
D REN TEPES NDE YANGIN SEV L ÜZREK Bir masal köyü Karakaya Ah ap evleri, rengarenk çocuklarıyla. O ye il evin önünde elini yıkayan simsiyah bıyıklı adam, bir de o kadının rengarenk elbisesi. Bir yanda topra ın, ye ilin, gübrenin kokusu. Bir yanda jandarma Karakaya'dan de ilse bile, kimbilir hangi sıcak köyden gelmi . Saat, aksam saati. Evin içindeki ı ık lo , duvarlardaki, yerdeki ve sedirin üstündeki halıların kırmızılı ı vurmu insanların yüzüne. Yumurtalı dürüm yeniyor çayla birlikte. Sohbet güzel, insanlar candan. Jandarma sıkılıyor dı arıda beklemekten. Hep birlikte toparlanıp, veda ediliyor ev halkına. Gece karanlı ında yürüyü ba lıyor. Serin ama temiz bir rüzgar, bir yandan toprak kokusu, da ların kokusu. Koklayarak yürüyoruz. Derken dı arıdan görünüyor "Direni Tepesi"nin kıvılcımları Muhammed, bu kıvılcımlardan biri sanki. Biri tutu turuvermi onu. "Ben kırksekiz gün burada direnmi im, buraya Direni Tepesi demi im" Tepeye ula tı ımızda, çatırtıları duyuluyor odun ate inin. Demokrasi yanıyor Direni Tepesi"nde "Ülkede demokrasi mi yok, insan hakları mı yok diyorum" " nsan ana avrat küfreder mi, diyorum. Sen olsan yapar mısın diyorum. Yok, diyor. Ben yapmam, diyor astsubay. Sen de ona yap diyor."
TAVIR
Muhammed bu, susmuyor anlatıyor. "Daha önce de burada sendika kurulmaya çalı ılmı ama ba arılamamı . Be tane ocak var, ayrı ayrı. Ocaklardaki vardiya çavu larıyla görü tük, yapabilir miyiz diye. Her eyden mahrumuz burada, isterse çavu bile beni i ten atabiliyor. Ben sendikalı oldu um zaman, bana bunu yapamaz, defol git diyemez.. veren bile, yüz kızartıcı hareket bulmadıktan sonra, i ten atamaz. Attı ı zaman da sosyal hakkını verir, tazminatını verir." Bayrama giderken Yenice, Çaycuma, Bartın, Devrek ve Zonguldak'ın çe itli köylerinden olan i çiler, otobüs tutup, otobüste herkese açık açık anlatmak üzere hazırlanıyorlar. " verene -biz sendika kuruyoruz- deseydik, ba aramazdık." Mengen'de kimlikler sendikaya veriliyor ve üyelik gerçekle iyor. veren kızgın, ate püskürüyor "kimse eleba ısı öne çıksın" diye ba ırıyor. "i çi komple çıktı" diye gülüyor Muhammed. "Ben sendikalı i çi istemem, hepiniz .... olun gidin" sözüyle, çantalarını alan i çiler, önce i yerinin yakınlarındaki düzlükte direni e ba lıyorlar. Sonra i verenin sınırlarını i gal etmeme dü üncesiyle "Direni Tepesi" efsanesi ba lıyor. Yalnızca üzerlerindeki gömleklerle direni e ba layan i çiler, zamanla burada bir da kenti kuruyorlar. Derken bir ge-
14
"Er meydanı burası diyor, sıkıysa
ce, bir araba geliyor, a a ıya yolun ba ına önce arabanın farları yanıyor,
çıkın kar ıma diyor." "Biz her eyi yasalarla yapmak
sonra sönüyor. Derken bir kur un uçuyor havada, bir i çinin montunu
istiyoruz. Yoksa onun on tane adamı
delip geçiyor. Demokrasi ate ediyor
varsa, biz üçyüz ki iyiz." Gece ate i külleniyor sabaha
Direni Tepesi'nde.
kar ı. Gün aydınlanıyor yava yava . " u da lan oymu lar çine
Naylon çadırlardan tek tek çıkıyor
maden koymu lar Maden
yorgun yüzler. Çaylar hazırlanıyor,
i çileri direni te Onları
odun
da a ko mu lar"
çaydanlıklarda. Bir araba geliyor jan-
ate iyle
kararmı
darmanın yanına. çinden ekmekler Her biri birer da adamı, saçı-
iniyor çuvallarla. Sırayla gidip ta ıyor
sakalı uzamı . Neredeyse her biri
i çiler a a ıdan yukarıya çuvalları. Bir
birer air. Çorap ve pantolon eskitmek
güzel yı ılıyor hepsi yere. Pay ediliyor
bir keyifse, o keyfi ya ıyorlar. Olması
bir güzel. Ö le vakti, tencereler kaynıyor
gerekeni oldurabilmek için. 20 yy.
çadırların
bitiminde, 21. yy'a girerken. Burası Türkiye, Çorum Bayat
önünde.
Kapkara
tencereler, tıpkı çaydanlıklar gibi, tıpkı Hakkı Köse'nin yüre i gibi.
ilçesi, Karakaya da ları... sıcacık,
Gün bir, gün iki,. gün kırksekiz,
rengarenk bir o kadar da yoksul. Az
gün kırkdokuz. Neler ö renmi bu
ötesindeki da larda üçyüz madenci.
süreçte madenci "ekonomik olarak
Birine bile ne yapabilir bu küçücük,
dokundular bize ve harekete geçtik.
sıcacık köy.
Ne
Karakaya
köyü,
kadar
olmadıkça "Ana
avrat,
çoluk-çocuk,
da
dokunsan,
hareket
liderlik
yürümüyor.
Mücadeleyi zaferle bitirsek de, di er
kundakta yatan bebe e bile yahu.
i çi sınıfına kötü örnek olmasak, di-
Ço u o zaman a lamı tı yahu"
yoruz."
Demokrasi kundaktaki bebe e
Bir gömlekle yola çıkıldı, ekmek u runa ba ladı kavga. imdi naylon
küfrediyor Direni Tepesi'nde. "Biz ona fırsat vermemek için
çadırları, a açlardan yaptıkları
bir- ey yapmıyoruz. Yahu dua
a ızlıktan, battaniyeleri, bir de
ediyormu ,
simsiyah-kapkara
ya mur
ya dıydı
geçenlerde, tek tek ölüleri gelsin sel
tencereleri
sularıylan Bayat'a diyormu . çilerin
yanlı ı, insan haklarının ne demek
yani."
oldu unu biliyorlar imdi.
TAVIR
var.
çaydanlıktan, Bir
de
do ruyu-
16
SELÇUK HAZ NEDAR
GEREKÇEMD R Önce da lara bu ulu bir morluk çöker.. koyu gölgeli bir ferahlık. Güne kavu makta, ezeli-ebedi ak amlardan birisi daha ya anmaktadır i te. (yine de her ak am tek kendisidir) Yapraklarda ürpertici bir dirilik ve i ne ucu bir sızı payımıza dü en... Oralarda, taa derinliklerde ba ka renkler ba ka sesler. karı ırlar birbirlerine... Ne olduklarını sen de kestiremezsin.. ne kadar umut. ne kadar ne e ne kadar hüzün... ne kadar geçmi , ne kadar gelecek, ne kadar imdi... ne kadar soyluluk, ne kadar çirkinlik, ne kadar sonsuzluk... Ve yürüyorsundur te kar ı da larda kahverengi-sarı-kırmızı karı ımı renkler belirmekte.. Sonbahar.. bütün görkemiyle.. Hafiften yoklar yine sızı.. giden biraz da ya amdır bilirsin. Yürüyorsundur . Yapraklar dökülür... pe inden güz ya murları sulu sepkenler Ve kı ... Her yer bembeyazdır artık... Her ey karlar altındadır Umut gibi... beklentiler gibi... Geri çekilen ve biriken öfke gibi Yitirdi imiz ve kazandı ımız güzellikler gibi Her eyin biraz da hep acıya yazgılı olması gibi co rafyamızda. Mapusluk, ayrılık, gidilemeyen dostlar, örselenen sevgiler gibi. Gözbebe iyle ya da bıyık altından, ama hilesiz gülme gibi Pusuda dü man bekleyen gerilla gibi. Sararan ve sarardıkça ço alan yitip gitmi dost foto rafları gibi En a a ılık ortamlarda bile dimdik kalan soyluluk gibi...
TAVIR 18
Derken Bir ılıklık çöker... Damlalar... ku cıvıltıları... ırıltılar. I ı ın ve güne in sesi Börtü böcek uyanır... balıklar, ayılar, yılanlar... Ya am geri dönmektedir, Nar, kayısı, erik çiçekleri... kardelenler, sümbüller, mor - pembe kır menek eleri. Hiçbir ey yitmez, unutulmaz... dostlar, anılar, hesaplar... a klar. Kar çekilir ve her ey döner gelir yine... saçlarda uslanmaz aklar, yüzlerde yorulmamı çizgiler, güzelle mi yara - berelerle Demlenmi sevdalar, bilenmi - ballanmı öfkeler, kırılmaz umutlarla... döner gelirler bir yerlerden. Üzerlerinde çook eskilerden bir Sandio-Bedreddin-Mahir .. Deniz kokusu Gözlerinde o uzak geleceklerin tanımlanamaz mu tusu Gereken yerlere koyun bizi, yerle tirin derler. Alanlardan, zindanlardan, da lardan, idam sehpalarından, fabrikalardan, yeminlerden, sözlerden, yenilgilerden, zaferlerden, unutulmu luklardan, kahredici yalnızlıklardan, tarifi mümkünsüz i kencelerden, kalle liklerden, türkülerden, iirlerden, çocuk gülücüklerinden, yüreklerinden, namuslu ve sapına kadar a klardan, ta ın çatlayaca ı sabırlardan, o eski stanbul arkılarından, içe i leyen o Kürt uzun havalarından geliyorlardır. a ırır hafiflersin ya amca - zamanca do rulanır, mutlanırsın. Bizi bilin, hatırlayın, koynunuza kavganıza, beyninize yüre inize alın - katın derler uzun yollardan, unutulmazlıklardan, gelinciklerden, yi itliklerden onurun inceli in bilgeli in ve yıldızların o ebemku aklı iklimlerinden gelirler Mektuplardan, demli çaylardan, sohbetlerden, kitaplardan, ortak ya anmı lıklardan, amaçlardan, umutlardan... Yani insandan, yani ya amdan Dahası uzun geçmi ten, o büyük ve soylu gelecekten gelirler. (Bilirsin geçmi yoksa gelecek de yoktur, imdiyse hiç olmaz zaten) Ba ımız üzerine deriz.. Ve tüm namuslu, iyi ve güzel eyler için açarız yüre imizi çam sakızı çoban arma anı ne varsa payla maya dostlarla insanlıkla. Duyana, kar ılayana, okuyana, payla ana... ve dahi payla mayana selam olsun! te ol nedenle yazıyorum Ol nedenler gerekçemdir.
TAVIR
19
ASIM GÖNEN
B Z MD R BU DORUKLARI SA AN SEVDA ne sade kömürdü ocaklardan çıkan ne de damardaki kan ate kalıplarında insandı madde ve biçim ve insanda yangındı ya anan nasıl gizlenir artık durmadan çarklara verip kendini durmadan metala an nasıl gizlenir canından kopup canını nasıl gizlenir ili inden saraylar yapan böyle yarattı bu serveti ekme in kölesi viranelerden defineler sa dı külhan sürülüp ürün ürün geldik topraktan meta meta ço aldık vitrinlerde tükendik insan insan bu kölelik yoksullu un eseri de ildi köleli in eseriydi bu yoksulluk bizimdir kahredip bu zulmü artık bu dorukları sa an sevda bizimdir bir lohusa gibi sancılanıp yeni bir aleme bizimdir sınıfsız bir ya ama gebe kalan onlar emeksiz payla tılar bütün hasatları i gal edilmi gö sümüzden varidatlar sa ıldık özgürlükleri oldu esaretimiz budur dediler hakkınız bu bakı ları kan renginde magmalar akı ıdır budur dediler hakkınız bu anofel aksamına bir bakire gibi soyunmaktır ambarlar tanrısıydı etlerimiz ayaklarımız dikenler üstünde çıplak uluyan a ızları için kurtların puslu havalara sürülmü , kuzulardık hayata dar gelen bir urbadan çıkar gibi çıktık kabu undan bu çürümü lü ün haklılı ı mavzer mavzer ku andık ve kurnalarından dipdiri bir ya am akan zulümsüz bir aleme yazıldık
TAVIR
20
KÜRT ULUSAL KÜLTÜRÜ VE DEVR MC TUTUM TUNCAY AKAR Kürt ulusal kültürü konusunda,
rinden biridir. Devletin zor araçları, ge-
Türkiye'de çok önemli bir yazınsal kay
rek Türk aydınlarının Kürt kültürüyle
nak yoktur, biriktirilememi tir. Bunun en
ilgilenmeleri, gerekse Kürtlerin kendi
ba ta gelen nedeni, elbette Kürt ulusu
kültürIerini
üzerinde
caydırıcı bir rol oynuyordu. Bu alandaki
uygulanagelen
milli
baskı
geli tirmeleri
kar ısında
politikalarıdır. Bu nedenle Kürt ulusal
faaliyetler,
kimli i halkbilimde, müzikte, edebiyatta,
içerisinde ekilleniyordu. Bu durumda,
resimde vb çarpıtılarak ele alınmı tır.
Kürt aydınları kendi dillerini, kendi
Sanat
kültürlerini geli tirme yerine, Türkçe
eserlerinin
sıkı tırılan
satır
aralarına
bazılarına
ise
ovenizmi-kültürü
Türk
damgasını
devletin
icazet
sınırları
ürünler vermeye yöneldiler. Buna bir de asimilasyon
sonucu
kendi
dillerini
vurmu tur. Kürt ulusal kültürüne solun
unutmu , ulusal kimlikleri büyük oranda
yakla ımının da teori ve prati i ile dev-
erozyona
u ramı
rimci bir perspektif ta ıdı ı ne yazık ki
eklenince,
Kürt
söylenemez.
dinamikleri büyük oranda kan kaybet-
TC'nin baskı, asimilasyon ve yok sayma politikaları sürmü tür. Kürtlerin ulusal kültürlerini geli tirmelerine, kendi dilerinde
e itim yapmalarına, basın
yayın
faaliyetlerinde
bulunmalarına
izin
verilmemi ,
türkle tirilmeye çalı ılmı tır.
mi tir.
Kürt
Kürt
aydınları
kültürünün
kültürü,
geli im
egemen
ulus
kültürü tarafından da ya malanmı tır. Feodal de erleri
sistemin
kültürel
korunmu tur.
Kendi
dinamikleri
ile
geli mesine
verilmeyen
Kürt
ulusal
izin
de erleri,
egemen ulus kültürü tarafından bo-
TCnin Kürt kültürüne yönelik en-
zunuma
u ratılarak
Kürt
halkına
gelleyici, eritici tutumu ve ezen ulus
yabancıla tırılmı tır.
kültürünün hakim kültür olarak gerek
egemen ulus kültürünü halka empoze
kürt-ler,
eden araçlar haline dönü türülmü tür.
gerekse
di er
kesimler
üzerindeki etkisi, Kürt kültürünün pek çok
kesim
edilmesine,
açısından görmezden
gözardı
gelinmesine
yol açtı.
Bu
de erler
Kürt folkloru, özel olarak da halk oyunları figürlerine
giysilerinden, dek
hiç
müzi inden bir
ey
de i tirilmeden, tabela de i tirir gibi
Gerici, fa ist parti ve
siyasi
Türk Folkloru adıyla. Türkiye ve dünya
özellikle
kamuoyuna sunulmaktadır. Sistemin
Kemalizmin sol ve aydınlar üzerindeki
çok basit bir mantı ı var: Türkiye'de
ideolojik etkisi, Kürt kültürüne ilgisiz
Kürt kültürü yok, Türk kültü-
yo unluklar
bir
yana,
kalmanın nedenle-
TAVIR
21
rü var" dır; o halde Kürt Halk Oyunları da Türk Halk oyunlarıdır, bu durumda, örne in Diyarbakır Halk Oyunları, "Diyarbakır yöresi Türk Halk Oyunları" olarak nitelendirilmektedir. Kürt müzi inde durum biraz daha farklıdır. Sorun isim de i ikli i ile çözümlenememi tir. Zira müzi in Kürt kimli ini ele veren "dil" olgusu vardır. Öte yandan Kürtçenin ya amasını, gün ı ı ına çıkmasını engelleme, resmi ulusal baskı
politikasıdır. Bu iki olgu birle ince, türkülerin dili de i ir; Kürt Halk Türküleri, Türkçe sözler yazılarak Türk Halk Müzi i eklinde lanse edilir. Olayın tuhaf bir yanı da bu i in, ço unlukla Kürt sanatçılar tarafından gerçekle tiriliyor olmasıdır. Son dö nemde yine Kürt Müzi i, arabesk müzi in önemli beslenme kaynaklarından biri olmu tur. Bu geli me sadece TC sınırları içinde kalmamakta, Irak ve Suriye'ye dek uzanmaktadır.
Kürt kültürünün egemen kültür tarafından bozunuma u ratılmasının pek çok örne i verilebilir. Newroz, son örneklerden biridir. Resmi TC politikası, Newroz'u Türk bayramı olarak ilan etmi , olay "Bozkurt Efsanesi'ne dayandırılarak dönü türülmü tür. Yine Kürt halkının toplumsal ili ki ve ya antısının, Türk sineması, edebiyat vb. sanat diliyle verili i sayılabilir. Kürt gerçe inin Türk sanatçılarca ele alınmasında elbette sakınca yoktur. Ancak sorun, Kürt gerçekli inin Türk kültürü olarak yansıtılmasıdır. Denilebilir ki, yan yana ya ayan halkların kültürlerinin içi çe geçmesi do al ve engellenemez bir olgudur. Yan yana ya ayan halklar, pek çok açıdan birbirleri ile etkile im içerisinde olurlar. Anadolu kültürel bile eni böyle bir mozayi i ifade eder. Bu durum olumlanabilir, geli tirilebilir. Ancak, bugün her iki halkın kültürel ili kilerinde belirleyici olan, ezilen ulus kültürünün baskı altına alınması, asimilasyona tabi tutulması, geli iminin engellenmesidir. li kinin bu muhtevası gericidir ve tasfiye edilmesi gerekmektedir. Öte yandan ezen-ezilenin oldu u yerde karde çe ili kilerden söz edilemez deyip, kültürel alı veri i reddetmek ilkel, milliyetçi bir tutumdur. Bizler yarının e itlik ve karde lik temelindeki dayanı ma, i birli i ve alı -veri inin biçimlerini bulup çıkarmalı, bunları geli tirmeliyiz. ki kültür arasında ili kiyi geli tirir-
TAVIR 22
ken, asimilasyon ve baskı politikalarının
mümkündür. Di er yakla ımlar sınıfsal de-
sürmesi ile her iki ulusun e it ve karde çe
il, ulusal veya emperyalizmle i birli ine
dayanı ması arasındaki çizgi net, açık bir
dayanan yakla ımlardır. Kürt ulusal kültü-
ekilde çizilmelidir. Bu çizgiyi belirleyecek
rüne sosyalist kültürün temel halkasını ya-
olan do ru devrimci politikalardır. Bi-
kalamı , bugünden ona do ru yürüyen
çimsel sorunlar zamanla ve ögrenile ö re-
adımlarla yakla malıyız. Kürt ulusal kültürünün geli iminin
nile, üzerine gidile gidile a ılanacaktır. geli mesinin,
gerçek yol açıcısı proletarya önderli indeki
onun bir bütün olarak ba ımsız geli me
halk devrimidir. Ancak kürt kültürüne
sürecine girmesine sıkı sıkıya ba lı oldu-
kar ı sorumluluklarımızı erteleyemeyiz.
unu bilmek gerekir. Kürt kimli inin,
çinde bulundu umuz artlarda gücümüz
onun dilinin yasaklandı ı yerde, kültürü-
oranında yapacaklarımız vardır. Kürt kül-
nün geli me olanakları son derece sınırlı-
türünü yok etme politikalarına kar ı mü-
dır. Bu ko ullardaki geli melerin önemli
cadele etmeliyiz. Kurt ulusal kültürüne
bir bölümü de çarpık bir ekillenmeye sa-
ait de erler korunmalıdır. Ancak burada
hip olacaktır.
u dü ünülmelidir: Bugün Kürt ulusal kül-
Kürt
kültürünün
Geli im, Kürdistan'ın ba ımsız eko-
türünün belirleyicileri, feodal yapıla ma-
nomik dinamiklerine kavu ması, yıllarca köreltilmi
bu
dinamiklerin
hızlı
bir
tempoya sokulmasına ba lıdır. kinci olarak, ba ımsız, özgür ve demokratik bir siyasa] yapılanmaya, devlet düzenine (ba ımsız, özgür ve e it haklar temelindeki bir federatif devlet organizasyonunu da bu çerçevede de erlendirmek gerekir.) sahip olmalıdır. Kürt kültürünü geli tirecek temel ko ullar bunlardır. Ancak, "hangi ko ullarda olursa olsun bir Kürt ulusa] kültürü olsun" bakı ı, bizim bakı ımız olamaz. Nasıl Kürt halkının gerçek kurtulu u proletaryanın önderli inde bir devrimle mümkünse, Kürt kültürünün kendi dinamiklerine dayanarak özgürce geli imi, devrimci proleteryanın kültürel damgasını vurmasıyla
lar
ve
buradan
gelen
gelenekler,
emperyalizmin yoz-kozmopolit kültürü ve Türk egemen burjuva kültürüdür. Bu açıdan. Kurt ulusal kültürüne sahip çıkarken, olur olmaz her türlü eye sahip çıkamayaca ımız gibi, bunlar nasıl olsa feodal de-
TAVIR
23
erler, emperyalist kültürün etkileri, Türklerden karı mı . Araplardan geçmi vb gerekçelerle önümüze geleni de kaldırıp atamayız. Burada sınıfsal bakı açısını ve Kürt kültürünün yok edilme tehlikesiyle kar ı kar ıya olundu unu akıldan çıkarmamalıyız. Temel görevlerden biri, Kürt ulusal kültürünü eritme, yok etme politikalarını te hir etmektir. Her iki halk içerisinde yürütülecek propaganda ve bilinçlendirme faaliyeti, uluslara uygun olarak bıçimlenmelidir. Bu araçların bulunup çıkarılması, geli tirilmesi yaratıcı çalı maların bir parçasıdır Kürtçenin sözde serbest gerçekte ise yasak oklu u, Kürtçe e itim ve sanat yapma, yayın faaliyetinde bulunma olanaklarının bulunmadı ı, Kürt kimli inin ortadan kaldırılma çabalarının sürdürüldü ü günümüz ko ullarında Kürt ulusal kültürünü ilerletmek, geli tirmek mümkün müdür * Bu soruya "Hayır" yanıtını vermenin sosyal pratikteki kar ılı ı pasifizimdir. Sübjektif durumumuz ve objektif artlara ba Iı olarak Kürt kültürünü geli tirme olanaklarımız geni tir ya da dardır; ancak u veya bu ekilde bu olanaklarımız her zaman vardır; az ya da çok ba arabilece imiz eyler olacaktır. Hiç bir adım küçümsenmemelidir. Bu bir sorumluluktur, bu sorumlulu un bilincinde olmalıyız. Dü ünü ve hareket sistemli yasal çerçeve ile sınırlanamaz Ya anılan ko ullarda, atılacak adımlan egemen sınıfların icazet sınırları içerisine hapsetmek re-
TAVIR
formizmdir. Legal olanaklar, ku kusuz son derece önemlidir ve ondan sonuna dek yararlanmasını bilmek gerekir. Ancak bu yöndeki hareket kendi me rulu u ile yasal sınırları a arak ilerleyecektir. Kürt kültürüne yönelik birikimi sa lamanın yollarım bulmalı, geli tirmeliyiz. Kürt kültürü ve diline yönelik her çaba akademik de il, somuta hizmet edecek ekilde ele alınmalıdır. Basit, ilkel, kaba da olsa çe itli sanat dallarında Kürt dili ile, Kürt motifi ile ürünler vermenin adımlarını bugünden atmak, bu yönde cesaretli olmak gerekir. Kürt dili ve motifleri ile yürütülen sanatsal faaliyetlerde de içinde ya adı ı gerçekli i, kar ı kar ıya bulundu u sorunları, gelenek ve görenekleri, toplumsal ili kileri vb ile, Kürt gerçekli i tespit edilmelidir. Bunlar asimilasyona yol açabilecek tehlikelere dikkat edilerek, Kürt kimli i bulanıkla tırılmadan, sınıfsal bir bakı açısıyla, açık, net ve öne çıkarılarak yapılmalıdır. Kürt halkının ulusal kimli ini yaratma ve geli tirmenin, emperyalizme ve i birlikçilerine kar ı kurtulu mücadelesi sürecinde olanaklı oldu unu söylüyorsak, bugün ya anan süreç, Kürt ulusal kimli inin geli imine tanık olmaktadır. Kürt ulusal kimli inin yok etme politikalarının panzehiri ise, mücadelenin görevlerine sıkı sıkıya sarılmak ve kurtulu u yakınla tırmakla yatmaktadır. Ancak her ey kurtulu sonrasına bırakılamayaca ına göre, bugünden Kürt kültürüne, Kürt kimli ine sahip çıkmak, devrimci bir görevdir.
24
HAZAL TUNÇ
DURJ Geni bir vadi uzanır, kayalardan tepeler, sarp yamaçlar arasında Gittikçe kapanır, kuytularında derin ırmaklar saklayarak; bir çizgi gibi kıvrıla kıvrıla görünmez olur Durji. Önlerine kurulan bentleri bıkmadan, usanmadan dövmü lerdi eski zamanlardan akıp gelen bu ırmaklar. Ala, ye ile boyamı lardı, çileyle dokunmu tu kuma ı... sertti, vah iydi kuma ı. Her tersyüz olu ta yeniden güç toplamı tı bu sular. Yeniden güç toplamı tı yenmek için acıların tarihini. Bugün yerini da sümbüllerine, nergislere, erguvanlara bırakmak için a ır örtüsünü eriterek co kuya dönen kar sularına kavu tular. Söktüler yılgınlı ın tohumunu; ektiler cesaretin bereketini. Attılar o irinli al ı boyunlarından. Varsın upuzun uzansın kayaların koynuna kürt kızları; bir gürgen gibi kapaklansın delikanlılar silahlarının üzerine. Oynaya köpüre sarıveriyor topra ı; bentleri yarıp gelen sular. Kah cıvıl cıvıldır onlar. Zafer i aretleriyle. zılgıt sesleriyle doluyorlar sokaklara, meydanlara. Kah sa ırdırlar, kördürler... alterleri indirir gibi indiriyorlar kepenkleri. afakta geçti zulüm Hacıbey çayını; helikopter sesleriyle yırtarak geçti sarı bir top gibi duran güne in parıltısını. Sa taraftaki tepelerin ortasından kayan çelikten bir yılan vadinin derinliklerine do ru süzülüyor. Süzülüyor engerekler, pe pe e; çatal dillerinden ate ler saçarak. Zehir kusuyorlar da sümbüllerinin ı ıklı gözlerine. Duman içindedir kar ı da lar, tepeler; toplar, havanlar altında. Duman içindedir kamp yeri. Kınalı kayalar, çakmak ta ları arasında ceylanlar gizlenir. Her ot, her yaprak bir dehliz gibi açar kollarını.. Varsın alıcı ku lar döne dursun tepelerinde. Yerin görünmez yollarına dalıyorlar, gö ün çiçekli kollarına. Varsın zebaniler böbürlensin. "Tutu tu" bir kere "Dicle'nin suları"; da larının rüzgarı yakıyor bütün Kürdistan'ı
TAVIR
25
SANATIN ASL UNSURLARI, SANATSAL YÖNTEM VE AKIMLARIN TUTUMU AY E SEZG N Sanat bir bütün olarak çok de i ik yanlarıyla çözümlenebilir. Yine de esas olarak dört asli unsur tarafından tayin edildi ini söylemek mümkündür. Birbirleriyle etkileme-etkilenme, belirleme-belirlenme ili kisi içerisinde olan bu unsurlar, toplumsal yapı, sanat yaratıcısı, sanat yapıtı ve sanat tüketicisidir. Ve her biri bir di eriyle ilintili olmaktadır. Sanatçı, içinde varlı ını sürdürdüftû toplumsal yapı tarafından belirlenir, onun karsısında bir tutum alır, ona eylemiyle etkide bulunur. Eseri bir anlamda sanatçının eylemidir; topluma etkide bulunma, kendini ifadelendirme biçimidir Bu yanıyla eserin belirleyicisi sanatçıdır. Yine de sanat eseri onaya çıkıp tüketicisine ula tı ında hatta üretim sürecinde yaratıcısından görece bir ba ımsızlı a sahiptir; içine girdi i toplumsal süreç tarafından yeni bir hale getirilerek, ters yönde sanatçı üzerinde de i ik düzeylerde etkiye ula ır, bütün bu unsurlardan ba ka kendine ait ayrı bir yapıdan da sözetmek gerekir. Sanat tüketicisinin, sanatçı hakkındaki bilgisi, onun sanat yapıtı kar ısın-
TAVIR
daki konumuna etkide bulunur Sanatçı, karsı kar ıya bulunduftu tüketici kitleye göre kendi faaliyetinde düzenlemeye gider. Sanat yaratıcısı, sanat yapıtı, sanat tüketicisi ve toplum olguları arasındaki ili ki ve etkile im çok daha farklı boyutları ile de ele alınabilir Bunlar yalnızca bazı yönlerini te kil etmektedir. Tarih boyunca onaya çıkan sanatsal yöntemler, akımlar, ekoller vb. olu umlar ço unlukla, sanatsal sürecin bu dört asli unsurunu bir bütün olarak ya da herhangi bir parçasını kavrayı , ele alı veya de erlendiri e ili kin olarak kendilerini ekillendirmi lerdir. Bu açıdan bakıldı ında, ister yalnızca sanatsal sürecin bu dört aslı umurunu bir bütün olarak dikkate alsın, isterse yalnızca herhangi bir parçası ile ilgilensin, akımlar, ekoller, sanatsal yöntemler, hatta üsluplar sonuçta bu halkalardan herhangi birine a ırlık vererek, yakaladı ı herhangi bir esas halkadan yola çıkarak oradan di er yönlere bakarak ya da tamamen gözardı ederek süreci de erlendirir.
26
Sanat Yaratcısını Merkeze Alan Tutumlar Sanat yaratıcısı orjinli dü ünü ve yaratıra yöntemleri de i ik düzeylerde kendilerini ortaya koymu lardır. Gündeme geldikleri ko ullarda dikkate alındı ında farklı akımlarla da ba lantı ve köprülere sahiptirler. zlenimcilik, dı avurumcu luk, romantizm, varolu çuluk vb. akımları dahil edebilece imiz bu yakla ım için sanatsal faaliyet, esası itibariyle sanatçının kendini anlatımıdır. Sanatsal ürün. bu ne denle, dı dünyanın etkileriyle de olsa sanatçının kendi ruhsal, duygusal dünyasının bir ekilleni idir. Ku kusuz bu, kaba bir belirlenimle böyledir. Bu açıdan en açık ekilleni ini "dı avurumculuk" (ekspresyonizm) da bulur. XIX. yy. sonları ve XX. yy. ba larında ortaya çıkan bu akım için önemli olan tek ey sanatçının kendi ruh ve hayal dünyasını ekillendirmesi, açı a çıkarmasıdır. Dı dünya ile ilintiyi en aza indirme çabasındadır. Bu ruhsal iç dünyanın yansıtıl ı ında gerçek dünyanın biçimleri herhangi bir sınırlayıcı nitelik ta ımazlar. XIX. yy.'ın ikinci yarısında ortaya çıkan izlenimcilik (empresyonizm) dı avurumculu a göre dı dünya ile daha do rudan ilintilidir, ancak bu ilinti, dünyanın sanat yaratıcısı üzerindeki etkileri ile ilgilidir. zlenimcili e göre sanatçı, duyusal algılan kaydetme aracıdır. Dünya yalnızca, onun sanatçı üzerindeki duyusal etkileri; bu duyusal etkilerin karı ımı olarak ekillenir. Bu bakımdan nesne-özne ili kisi, dünya ile sanatsal yaratım ili kisi çok kısa süreli ve daha do rudan bir yansıtıl ı ı ifade eder. Fischer' in dedi i gibi; "yalnızlı ına kapanan birey, kendi içine dönerek dünyayı bir takım sinir uyarıcıları, titre-
TAVIR
en bir karı ıklık, benim ya amım, 'benim' duyu um olarak algılar." (1) Romantizmi, Kafka benzeri yazarları, gizemcileri bu çerçeve içerisinde de erlendirebiliriz. Yine de bunlar, sanat yaratıcısını sanatın oda ına oturtan yakla ımın kar ılıklı dı kulvarları gibidir. Romantizm, bir yanıyla gerçekçili e ba lanır, hatta romantizmi gerçekçilerin öncülü, yahut gerçekçilerin içinde bir akım olarak görenler de vardır. Gizemcilik vb çizgilerle bu kesim modernist akımlarla köprüler kurar. Romantizm, burjuvazinin yükseli dönemine takabül eder. Onun yükseli heyecanını ve co kusunu ta ır. Ancak bu, her zaman burjuvaziden (genel olarak) yana olmak anlamına gelmemektedir. Sanat eserinin özünün, onun yaratıcısının duygularını anlatması oldu unu belirten romantiklerin, yoksuldan, ezilenden yana tutum aldıkları da görülür. yi-kötü, güzelçirkin net çizgilerle ayrılır, tipler idealle tirilir. Bu anlayı a göre, eserin büyüklü ü sanatçının büyüklü ünden do ar. Eserdeki insan davranı ları, toplumsal olgular, renkler, çizgiler, olumlu-olumsuz özellikler sanatçının ki ili inde onda içerili olan ya da onun bu alemde sahip oldu u yeteneklerin izlerini ta ır, bu niteliklerin ya da yeteneklerin yansıması olur. Bu yönden bakıldı ında romantikler, sanatçıya, toplumdaki di er insanlara nazaran farklı nitelikler atfederler, onlar için sanatçı dahidir, üstün insandır, insan davranı larını kendinde bulabilmi ve bunu sunabilmi tir. Kafka ve benzeri sanatçılar kapitalizmin dü ü ça ında, çökü ça ında do mu lardır. Romantiklerin umutlu, co kulu duyarlılı ı, duygusallı ı yoktur onlar-
27
da. Kapitalizmin yabancıla mayı toplumun bütün hücrelerine soktu u bir ca da Kafka gibiler ezilmeyi, çökü ü, yokolmayı görüyorlar ancak, herhangi bir çıkı a inanmıyorlardı. Onun için romantiklerdeki güçlü birey, Kafka gibilerinde ezilmi , basit bir makina parçası haline gelmi nesne bireydir.. Sanatsal olmaktadır artık. Bu sisteme duyulan tepki, giderek sonrakilerde her eyin inkarına, gizemcili e vb. yolaçar. Sanatın Oda ına Sanat Eserini Koyan Tutumlar Kapitalizmin çökü e yolalmasıyla birlikte, dünya sorunları kar ısında çözümsüzlük, karamsarlık, yabancıla ma giderek inkara, önceki yaratılmı ahlakı, ideolojik, estetik vb. de erlerin. lkelerin, kuralların reddine yol açar, dı avurumculuktan gizemcili e, oradan simgecilik, soyutçuluk, sürrealizme vb. geçilir. Dunlar bir anlamda, sanat yaratıcısı merkezli görü lerden, her ey sanat eserinin kendisidir diyen görü ler arasında geçi köprüleri gibidir. Sanat yaratıcısı kendini ifadelendirmede bir çıkı) noktası olmaktan çıkar, her ey biçime dahası geli igüzelli e ya da matematiksel uyumlu bir biçim u ra ısına dönü ür. Burjuva çökü sanatının ana kollarından biri buradan yürür. Feodalizmin çökü , döneminde ortaya çıkan a ırı süslemecilik, barok, sanat, rokoko kaybolan feodal sınıfın zevklerine hitabeden a ırı incelmi , kendi kurallarına sahip bir sanat anlayı ını ifade ederken, burjuvazinin çökü sanatları tam bir ba ıbozukluk ve yozlukla gelir Genel olarak biçimcilik (formalizm) ya da modernizm içersinde toplanabilecek bu akımlar geli igüzel renk lekelerinin ya da geometrik ekillerin biraraya getirilme-
TAVIR
siyle eseri ekillendirmeye çalı an her türlü tasarımlamayı reddeden soyutçuluk, her türlü günlük e yanın, konserve kutuları, gazoz kapaklan, kese ka ıtları, ambalaj malzemeleri, çe itli makina parçaları vb. e yaların keyfe ba lı olarak bir araya getirilmesiyle sanat yapan popartcılık fütürizm, eserin gerçeklik kar ısında her türlü özgürlü ünü öneren, olguların çarpıtılmasını esas alan gerçeküstücülük (sürrealizm); bütün biçimleri ematikle tirip geometrik biçimlere dönü türen kübizm gibi anlayı ve akımlar hep bu çerçevede de erlendirilebilir. Sanatta bütün dikkatini sanat eserine veren akımların ana kollarından biri de yapısalcılıktır. Do a ve toplum olaylarının kendi içi yapılan bunları belirleyen kanunlar ve kurallar vardır. Yapısalcılı ın hareket noktalarından biri budur Dilin kurulu u, sistem ve yapısına ili kin kuralların ara tırılıp ortaya konması için u ra an dilbilimle (lenguistik) meydana gelen geli melerin etkisi ile bir bölüm sanatçılar eserin kurulu ve sistemine ait kuralları bulma ve bu kurallarla hareket etme çabasına girmi ler, giderek bütün u ra ı bu nun üzerine kaydırmı lar, eserlerini bir anlamda matematiksel kurallar bütünüyle olu turmaya çalı mı lardır. Onlar için, bir eserin toplumsal yapıyı do ru verip vermemesi, okuyucuya, sanat tüketicisine do ru ya da yanlı herhangi bir mesajın iletilip iletilmemesi önemli de ildir; önemli olan belirlenmi yapısal kurallara uyup uymadı ıdır ya da kendine ait bir sistem kurup kurmadı ıdır. Sanal Tüketicisini Merkeze Alan Tutumlar: Bu bakı açısının en belirgin temsilcileri hazcılar (hedonistler) adı verilen
28
kesimdir. Bunlar, hazzı insano lunun en önemli yeri olarak ele almaktadırlar, bundan dolayı, sanatsal faaliyetin amacının, sanatın özünün sanat tüketicisinde estetik duygular uyandırmak, zevk vermek oldu unu öne sürmektedirler. Onlara göre, sanatsal faaliyeti, bilgi edinmek ya da ba ka bir amaç için kullanmak, bu faaliyeti çarpıtmaktır, geli mi bir estetik tutum eserin içeri iyle, ununla-bununla ilgilenmez, yarattı ı haz duygusu, zevktir önemli olan, bu tutum giderek, insano lunun sanat olayları kar ısındaki her türlü duygulanımını sanat tüketicisinin zevk alması olgusuna indirgemeye yolaçmı tır. Öte yandan emperyalizmin yoz kültür anlayı ının, sanat eserlerinin metala ması ile de birle mesi sonucu, sanat eserlerini pazara yönelik olarak üretme ve sanat tüketicisinin tüketimine göre veya olu turulmu bu tüketim kalıplarına uygun olarak hazırlama tutumunu da bu çerçevede de erlendirmek mümkündür. Aptalla tırılmı , geri bıraktırılmı , bilinçleri çarpıtılmı yı ınların bu e ilimlerine yönelen sanat üreticileri durmaksızın macera, korku, heyecan, seks, keder, iddet, dinsel duygular, sahte, gerçekle mesi mümkün olmayan umut-hayal, çılgınlık vb. duygulan sanat eserlerinin ekseni haline getirip, inanılmayacak boyutlarla yı ınların üzerine yıkmaktadırlar. Yansıtma Kuramı Bu genel yakla ımın esası, sanatı toplumsal bilginin kavramımın bir alanı olarak görmektir. Temel olarak, insanın dı dünya ile a ırlıkla da toplumsal süreçler içerisinde onunla ilintilerini, toplumsal geli meleri açı a çıkarmak, bunların gerisinde yatan nedenleri onaya koymaktır. Yine de bütün bunların gerçekle tiril-
TAVIR
mesinde aynı tutum içinde de illerdir. Natüralizm bu akımlardan biridir. Ona göre sanatçının ve sanat eserinin görevi dı dünyayı göstermektir. Yalnız bunu yaparken sanatçı devreye girmemelidir; eser do ayı oldu u gibi yansıtmalıdır. Söylenildi i gibi, sanat do adaki güzellikler ve çirkinlikler aynaya oldu u gibi yansır, o nedenle aynadaki olumlu ya da olumsuz eyler ondan ileri gelmez, çamur varsa o do aya aittir, aynanın bir kabahati yoktur, onun görevi bunu yansıtmaktır. yi eser bu ayna görevini en iyi ba arabilendir. Bu yüzden natüralist eserler bitmez tükenmez ayrıntılarla doludur. Ayrıntılar ne kadar çoksa eser o kadar yetkindir. Natüralizmin temsilcilerinden E. Zola söyle demektedir: ".... Artık zevk olsun diye, tasvir için tasvir etmiyoruz. nsanın çevresinden ayrılamayaca ını, elbisesi, evi, ehri, ülkesi ile tamamlandı ını kabul ediyoruz. Bu bakımdan beyninin ya da yüre inin tek bir olayını, çevrede onun sebeplerini ya da tepkisini aramadan tesbit etmeyece iz." (2) Ancak nla ılaca ı gibi yüzeysel nedenlerle ilgilenilmektedir. Natüralister toplumsal olguların gerisinde yatan kanunlarla, geli menin dinami indeki nedenlerle ilgilenmezler dahası giderek bu noktadan bilinmezcili e ula ırlar. Onlar için eserin dı sal gerçe e benzerli i ana ölçüdür ve bu yeterlidir. Ele tirel gerçekçilik, burjuva düzenine karsı ele tirel bir tutum olarak ortaya çıkmı tır. Dı dünyanın, nesnel gerçekli in ona uygun içyapıları ile, onun gerisinde yatan nedenlerin kabaca ortaya konması ile kendisini belirlemi tir Burjuva düzenin adaletsizliklerine kar ı, emperyalizmin yozlu una ve talanına kar ı de
29
mokratik ve insancıl bir tepkinin dile getirilmesi olan ele tirel gerçekçilik, kapitalist toplumun insanı ezen yanına, insansızla maya, yabancıla maya i aret etmi -tir. Buna kar ın tutum olarak ele tiricilik çerçevesinin dı ına ta ması, daha ileriye gitmesi mümkün olmamı , toplumsal geli menin yönünü, ana dinamiklerin neler oldu unun gösterilmesinde eksik kalmı tır. Toplumcu gerçekçilik, bilimsel sosyalist dünya görü üne organik bir biçimde ba lıdır. Bu görü , sanatçıya tarihsel olayların derin anlamını ö retir, toplumsal evrimin yeni yöneli lerini gösterir. Sanatçının ideolojik konumu bu görü le nitelik ve açıklık kazanır.(...) Toplumcu gerçekçilik yöntemi, gerçe in tarihsel ve somut tasarımlanmasına, ya amın hakikatine tutarlı bir ba lılık ilkesine dayanır. Toplumcu sanatın yaratı yönteminin bu tanımı onun özünü tümüyle ortaya koymaz yine de Çünkü, toplumcu gerçekçilik yöntemini izleyen sanatçı gerçe in yansısıyla yetinmez; onun ya ama etkin bir biçimde karı ması, halkın yeni bir toplum kurmasına sanatın araçlarıyla yardım etmesi gerekir Sosyalist sanat, gelece in perdesini açmak zorundadır, bu amaçla;, ya amı devrimci geli imi içersinde tasarımlayacaktır. Gorki öyle diyordu: Sanatçı u üç gerçe i; geçmi i, imdiyi ve gelece i kavramak zorundadır; gelecekteki konumlardan kalkarak güncel dünya üzerinde dü ünebilecek güçte olmalıdır. Ya amı devrimci geli imi içinde sezip kavramak ve tasarımlamak, i te Gorki için prikaz, yani dönemin yükledi i görev buydu." (3) Sonuç olarak Toplumsal geli me içersinde ora-
TAVIR
ya çıkan sanatsal olu umlar, sanat tarzlarını, ele tiri ve yaratım yöntemlerini, ekol ya da akımlar halinde ayrı tırılarak de il, bir bütün olarak sanatın asli unsurlarına, temel eksenlerine yakla ımları ya da kendi tutumlarını hangi eksene oturttukları çerçevesinde aldık. Sorun, sanatın asli unsurlarını ve sanatsal olu umların bunlar kar ısındaki tutulmalarının kalın çizgilerle ve ku bakı ı görmek olmu tur. Kategorilendirmelerde her zaman ematizme dü me tehlikesi söz konusudur. Buradaki belirlemelerle daha çok yakla ımların asli muhtevası ve temel halkaları yönünden bakılmalıdır Sanatın farklı yanları, detay noktaları ele alındıkça yahut ele alı perspektifleri de i tikçe aynı grupla malar içersinde yeralan olu umlar gittikçe birbirinden farklıla ır, bazan taban tabana zıt hale gelebilir, di er gruplarla içiçe geçebilirler. Yine amaç ve hedeflere, o anki problemler için kolaylıklar ta ıması bakımından ya da ba kaca nedenlerle sanatsal olu umlar farklı grupla malar içersinde de erlendirebilirler, çözümlenebilirler. Bu bakımdan örne in, kimilerinin yaptı ı gibi, gerçekçiler-gerçekçi olmayanlar olarak ayrılabilirler, bireysel olanla genel olan kar ısındaki, içerik ile biçim kar ısındaki tutumlarına göre ele alınabilirler. Öznelcilerle nesnelciler ayrımına gidilebilir, politikaya, halka ve ideolojiye kar ı tutumları vb. ile de erlendirilebilirler. Ancak herhangi bir akımın, yöntemin, tarzın asıl de erlendirmesi elbette ki onun içinden çıktı ı tarihsel ko ullarla bir bütün olarak görü leri, tutumları ile birlikte yapılabilir. D PNOT: 1) Eric Fischer, Sanatın Gereklili i, sf. 81 2) Çeviren: Rauf Mutluay. Edebiyat Bilgisi, sf. 273 3) Avner Ziss Estetik, sf. 242 - 243
30
COMEDI MUNDIA
Comedi Mundia Fransa'nın güneyindeki Forcalquler kasabasındaki (Longo-mai) kooperatifinin kültürel etkinlikleri içerisinde yer alan 11 ki ilik bir grup, Müzi i baskılara kar ı koyma aracı olarak gören grubun kemancısı Martin ile arkada larımızın yaptı ı söyle iyi müzik tartı Tavır : Yaptı ınız müzik türüne ili kin neler söyleyeceksiniz? Martin : Bunu oldukça geni tanımlayabiliriz ama daha çok çigan müzi i. Daha çok süreklili inin olmasını dü ünerek müzik yapıyoruz.
arkılarda kullanılan sözler ve ifadeler aynı zamanda bizim de dü üncelerimiz. Öte yandan çiganların dünyasını dü ündü ünüzde, ya anılanların dü ünsel bir ifade biçimi "hayatın kendisi" diyebiliriz. Ayrıca çigan melodilerini seviyoruz. Bize göre hayatın ne esiyle kurulu bir atmosfer. Aynı zamanda baskıya kar ı koymanın da bir biçimi. Bu birinci yönü, kincisi ise bugünkü haliyle daha politikle mi bir müzik türü. Örne in Fransa'daki bir çok arkada ımızın yazdı ı parçaları ö reniyor ve söylüyoruz. (Reneau) Ayrıca komik ve ga-
le oldukça geni . Tavır: Sizin yabancı bir çok ülkeden arkılar söyledi inizi biliyoruz bunun nedenini açıklar mısınız? Martin : Bunu kısaca sevgi diye açıklayabiliriz; buraya gelen insanlarla ve yeni kültürlerle tanı ıyoruz.
arkılarını ö reniyoruz, güzel bulduklarımızı söylüyoruz. ehirlerdeki köylerdeki kültür olu umlarıyla ilgileniyoruz. Bir insanı gerçekten sevdi inizde dilini de ö reniyorsunuz. Tavır : arkılarınızda daha çok neleri i liyorsunuz, yani sosyal mi politik mi? Martin : Daha çok üç ey etrafında yo unla ıyor. Sevgiyi anlatan eyler bu açık. kincisi biraz hüzünlü eyler. Üçüncüsü ise dans etmek için. Bence baskılara kar ı bir eyler yapmalısın, yapmak zorundasın. En
riplikleri de içinde barındırıyor. Buraya gelen ba ka insanlardan ve kültürlerden de ö reniyoruz ve söylüyoruz; örne in Madagaskarlı grup MAHALEO. Repertuarımız bu yönüy-
yo un baskının ortasında bile daha ne eli eyler bulabilmelisin. Tavır :ı Bunu baskıya kar ı bir tavır olarak mı dü ünmeliyiz? Martin : Tabii, aynı zamanda
TAVIR
31
bunu baskıya kar ı akayla karı ık da
mek yeter. Bunu herkes anlıyor i te.
yapabilirsin. Sana ya ama sevinci katmalı.
Böylesi bir güce sahip. Dünyadaki
Örne in
rejimlerin bir ço u bu güçten korkuyor.
ölümcül
bir
hasta
yarın
ölece ini bilse bile hayatı sever. Bu söyledi im müzi in gücünün bir ifadesi;
Tavır : Size ait olan üretti iniz 7
parçalar da var mı
Çigan müzi inde de Rus müzi inde de bu
Martin : Var elbette, ikizi arka-
belirgindir, insanın kafasına kafasına
da larımız daha çok politik içeri e sahip
vurur "tak tak". te biz bunu seviyoruz
arkılar
bu
Brecht'ten
yüzden
ö reniyoruz,
daha
da
ö renece iz.
yazıyorlar.
Ayrıca
Bert-holt
olu turdu umuz
bir
repertuarımız var.
Tavır :Politik müzik yapan gruptan tanıyor
Baskının ortasında müzi inle de bir eyler yapmalısın, ona kar ı duracak kar ı gelecek eyler. Böylece ya adı ını
musunuz, tanıyorsanız nasıl de erlendiriyorsunuz? Martin
Tavır: Sömürge ve az
:
Latin Amerika'dan
hissetmelisin, kafanın henüz koparılmamı oldu unu bilmelisin.
geli mi ülkelerdeki
kültür
dejenerasyonu için neler söyleyeceksiniz. Ya da neler yapıyorsunuz?
tanıyoruz, arkada larımız var. Örne in ili'den
Martin
lntiIllimani Radyomuzda çok yer veriyoruz,
çalı an ve varlı ını sürdürmeye çalı anları
sık
tüm olanaklarımızla izlemeye çalı ıyoruz.
sık
çalıyoruz..
Di er
dünya
ülkelerinden bazı gruptan da tanıyoruz. Tavır :Grup Yorum 'Müzik mü cadelenin bir aracıdır diyor bunun için neler söyleyeceksiniz? :
Do ru,
Henüz
etmeye
köklerini
korumaya
çalı ıyoruz.
Örne in
Madagaskarlı grup Mahaleo ile ili kilerimizi
Bir ço u da buraya geldi.
Martin
Yardım
:
sürekli
kılmaya
çalı ıyoruz.
Günümüzdeki en büyük sorunlardan biri bu
zaten.
Amerikan
Kokoko-lasının
oldu u her yerde kar ımıza çıkıyor. her
zaman
mücadelenin aracıydı, rlanda müzi ini
Bence az geli mi diye bahsedilen bu ülkeleri küçümsemek budalalık, bir nevi
dü ünün Arplarının yakıldı ı dönemlerde
fakirlik.Çünkü onlardan ö renece imiz o
arp çalmasını daha da iyi ö rendiler.
kadar çok ey var ki. Belki sahip
Müzik bir dil, hem de herkesin anladı ı
oldu umuz olanaklara sahip de iller ama
bir dil. Kelimelerle bir ey ifade etti inde
daha ileri kültürel de erlere sahipler, bu
onu anlayabilmek için bilmen gerekiyor.
yüzden onlardan ö renece imiz çok ey
Yani
var.
o
kelimelerin
yazıldı ı
dili
bilmelisin. Ama bir melodi çaldı ında kulak ver-
TAVIR
32
R ÜZER NE BRAH M KARACA
iirin birinci yeni, ikinci yeni, yenibütün gibi kılıklarla ifade edilmesi, benim için fazlaca bir anlam ta ımıyor. Bu konuda kayda de er teorik ara tırmalar ya da çözümlemeler yapmadım. Çünkü bu adlandırmalardan herhangi birine giren air ya da iirlerden üç be tanesini okumak, ne olduklarını anlamaya yetiyor. (Tavır Dergisi'nin A ustos tarihli 10. sayısında yer alan Asım Gönen imzalı yazıyı okumanızı salık veririm.)
iir kimin için ve niçin yazılır? Bizi iir yazmaya ten ey nedir? iir yazmanın bir duyarlılık i i oldu u söylenir. Evet, iir yazmak bir duyarlılık i idir. Üretilen iir ise, dizginlenemeyen bu duyarlılı ın ritm ve sese dönü mesidir. A kla, sevdayla örülmeyen iir yavan kalır. Sesi vardır belki, ama bo uk, hırıltılı ve anla ılmazdır. Veya ses adına gürültü vardır içinde. Bana, iir nedir diye soruldu unda, yanıt vermeye Ozan Telli'nin dizeleriyle ba larım: "Dü üncenin duygunun dü ün sözüdür iir
TAVIR
I ı ın rengin sesin özün özüdür iir lk yazın san güzün sa nak ya murlarıyla Yıkanıp güne çıkmı yarin yüzüdür iir..." Ne kaderci, yitik bir sevda, ne de kupkuru ve sert dizeler. kisine de yer yok benim anladı ım iirde. Çünkü bizim kökümüzde Yunus, Karacao lan,Pir Sultanlar var... Önümüzde iz vuran Nazım, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin, Gülten Akın, Enver Gökçe'ler var. O kadar yakınız ki, elimizi uzatsak Ritsos'a, Neruda'ya de eriz... Çünkü ya amın özünde umut, sevda ve kavga var. "Umutsuzluk, çökmekte olanın, yıkılıp gitmekte olanın ideolojisidir. Do makta, yükselmekte olan. yede imle umut ta ır. Umutsuzluk; ölümün, sa lıksızlı ın, boyun e menin yolda ıdır..." (Ataol Behramo lu) Demirle pasın kavgası, varolma kavgasıdır. Birinin egemenli i, di erinin tutsaklı ıdır. Ozanın bu kavgayı i lememesi eksikliktir. Fazla do-
33
lambaçlı yollara sapmadan, sı lı a dü meden, anla ılır bir biçimde, a kla damıtarak. Ne iir imgeye kurban edilecek, ne de imge iire. Salepteki tarçın, çorbadaki tuz gibi duracak imge. Ülke bir ate çemberinden geçerken, iiri kendi bunalımlarıyla oyalayan aire ne derler? O, hayatın içinde görünse de gerçekte dı ındadır. Söyledi i en iyi ey, "Çar ambayı sel aldı, bir yar sevdim el aldı"dır. Onun çar ambaları hep sel altında, sevdi i ise ellerdedir. Dü lerinde bile yarini sahiplenecek gücü bulamaz kendinde. Yılgın, bitkin, biçaredir. Onun için hayat, "bir yar sevdim el aldı'da kilitlenmi tir. Oysa hayatın yüzü devrime dönüktür. Devrimci ise, hayatın elleridir. Hayat, bu ellerle çırpar yüzüne devrimin tılsımlı sularını. Canlanır, ayakları üstünde do rulur. Ayaklar halktır, tılsımlı sular bilinç. Kileri suya götüren ey ise sevdadır. te bu, ölümsüzlük anıdır. El olmadan ayaklar cansız, sular dura andır. Her devrimci aynı zamanda ozan, ressam, aydındır. Kiminin alt alta yazılıdır, kiminin eylemidir iiri. Kiminin tuvalden yansır, kiminin yeryüzüdür tablosu. Özlem, üretenin yöneten oldu u bir dünyadır. Bu özlemin yanında yer almak ise namuslu olmakla e anlamlıdır.
TAVIR
FIRAT'IN TÜRKÜSÜ Uçurtmanı yana tırıp indi inde Sanki Bir parça güne kızılıydın Yüzünde çoban ate ten Gözlerinde akarsular vardı Ve karanlık kuytularda Karanfil renginin Gül kokusunun Ve yürek sevdasının hesabını verirdi Avuçlarında kimbilir kaç yüzyılların izi Ayakların hangi yolculuklara gebe Ho geldin Fırat bebe Yüre inde düz ovalar, yüksek da lar Da larında türkülerin var... BRAH MKAKACA
34
YILMAZ GÜNEY ÜZER NE " yi Sinema Yapma Amacı Dünyayı De i tirme Amacımız
çin Araçtır" EBNEM ÇA LAR Türk sineması bugün, bir takım korsanların elinde. Maldın sınıfların temsilcileri, sinemada da hüküm sürüyorlar. Toptan iyi sinema yapmak imkanı bugün yok, bu nedenle ben, boyun e en adam olmadım Ama özlenen bir sinema ancak. daha iyi bir düzende yapılabilir" (1) Atilla Dorsay'ın Yılmaz Güney'le yaptı ı röportajdan alınan bu sözleri, sinemacı Y. Güney hakkında anlatılacakların bir özeti sanki. "Sinema, devrim kavgasında birikim sa lar. Devrimci güçlere destek olur." Türkiye'nin bu hızla de i en ve kaynayan görüntüsünü çok iyi simgeleyen bir yöre. Adana, Yenice köyü.
lk ve ortaokul dönemlerinde, ırgatlara suculuk, çapa çekiminde atçılık, pamuk toplayıcılı ı, ba
bekçili i, simit ve gazoz satıcılı ı yapan Yılmaz Güney, alçakgönüllü deyimiyle anlatılamayacak yoksullukta bir aileden gelme, mevsimlik i çi bir babanın 7 çocu undan biridir. E itim yıllarında edebiyat ve sinema ile ilgilenir. 19 ya ında genç bir adam olarak ilk kez stanbul'a geldi inde koltu unun altında iir ve öykülerle dolu bir dosya vardır. O yıllarda sinema dünyasıyla ilk ili kisini kuracak. Atıf Yılmaz kendisine oyuncu olarak ilk fırsatı verecektir. Türk sineması ölçülerine göre, çirkin fizi e sahip olan Yılmaz Güney, Türk sinemasının normlarından tamamen uzak bu sinema heveslisi uzun sabırlı bir süreçten sonra, kendine has oyunu, mimikleri ve halka yakın görüntüsüyle kısa sürede seyirciyle özde le mi tir. Polisiye filmler, melodramlar, Türk usulü "western"lerde rol almı olsa da, si-
TAVIR
nema onu emekçi sınıflara, sokaktaki adamdan her kesimden insana kadar halka yakla tıracaktır. Kendi aralarından çıkan, iyilerin hakkını gözetip adalet da ıtan bu kahramanı her kesimden insan ilgiyle izlemektedir. Egemen güçler belki de ileride verece i ürünleri, sezip korkmu lar ve Güney'i 1957 yılında yazdı ı bir öyküde komünizm propagandası yaptı ı gerekçesiyle 2 yıl sûreyle tutuklu bırakarak, sinema yapmasını engellemi lerdir. Geçen bu 2 yılın ardından Ye ilçam'a dönüp birçok seyirlik film yapan Yılmaz Güney, halk arasındaki yerini alıyor. Ve halk onu önce "Çirkin Kral", daha sonra da star yapıyor. Güney, sinemada istediklerini yapabilmek için" 1968'de Seyyit Han'la yönetmenli e ba lıyor ve 1970 yılı Türk sineması ve Yılmaz Güney için bir dönüm noktası oluyor. Umut ve di erleri... imdiye kadar yapılan Türk filmlerinden ayrılan, bamba ka konulara e ilen, daha gerçekçi olan bu filmler, hem Türk sinemasının geli imi için atılmı birer adım hem de dünya sinemasının Türk sinemasına bakı ını de i tirir niteliktedir. Umut bir dönemeçtir. Ancak Güney, yılda 200'ü a kın film yiyen, her star oyuncunun seyircisini ve ününü yitirmemek için yılda en a a ı yarım düzine filmde gözükmeyi zorunlu saydı ı bir piyasada önemsiz bazı filmler yapmayı da sürdürür, bir yandan da istedi i nitelikte filmler yapar. Söyleyeceklerini sinema yoluyla açıklar: " leriye yönelik bir sinema yapaca ız. Toplum sürekli bir de i me içinde bulunuyor. Ve ister istemez bu durum sinemaya da yansıyor. Çalı an insanın, emekçinin, bunun sava ını veren ki inin filmi-
35
ni yapaca ız. Sinema sadece i çinin, köylünün de il, tüm sınıf ve tabakaların ve bunların de i iminin çürümesinin, kendi yok olu larının sineması önünde emekçi halkımızın çıkarlarını gözetecek. Dünyayı de i tiren, zenginlikleri yaratan emektir. Bütün sinemamız da eme in kurtulu u için bir araçtır" (2) Yılmaz Güney 12 Mart darbesin den sonra cuntaya kar ı direndi i ve devrimci harekete yardım etti i için tutuklanır. Dünya kamuoyu, Güney'in durumu ve yalandan ilgilenmeye ba lamı tır Paris'le 13 ülkeden 170 sinemacının imzaladı ı. Güney'in ba ı lanması konusunda bir bildiri hazırlanmı tır.. 14 ay sürecektir tutuklulu u. 1974 Mayıs'ında özgürlü üne kavu acaktır Ancak Güney kısa bir süre sonra tekrar tutuklanır. Bu kez adli tutukludur Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu'yu öldürmü tür Bundan sonra Yılmaz Güney çalı malarını tutukluluk ko ullarında sürdürecektir. Kendisiyle yapılan bir röportajda i kence gerçe ine de inir "Ben i kence görmedim Benim görmemem bir takım arkada ların görmedi i anlamına gelmez Kontgerilla'dan çok kötü artlarla geçen arkada lar tanıyorum Bazı açıklamalar yapıldı. kence, geçirdi imiz son 2.5 yılın en belirgin özelli idir. Bugünkü ko ullarda i kence, ça dı ıdır deniyor. Bir takım arkada lar bu deyimi kullanıyorlar. Aynı kanıyı payla mıyorum Çünkü yapılan kenceler ça da tır kence bir dönem Türkiye'sinin gerçek yüzüdür " Uzun hapislik süresinde Güneyin birçok filmi, yurtdı ında yankılar uyandırmaktadır. Dünya sineması ilk kez Türk sinemasına bu denli ilgi göstermi tir. Yılmaz Güney, her zaman görsel sinemacı oldu. Bu aynı zamanda yazar ve senarist olan bir sanatçı için çeli kili görünebilir. Ancak onun edebi yanı. görsel yanını etkilemi tir. Güney, görüntülerden yola çıkan bir sinemacıdır. Örne in, Umut gibi önemli dönüm noktası olu turmu bir filmde kendi söyledi ine göre çıkı noktası, bo bir arazide atının cesediTAVIR
ni bırakmak için uzun bir yürüyü e çıkan arabacının görüntüsü olmu tur. Güneyin sineması temelde görseldir. Film çekmekten keyif duyan, duydu u zevki duyumsatan, gözlemleyen, gözlemlemeyi seven sinemacıdır. Her eyi yüzleri, bedenleri. nsanları, yalnızca insanları de il, yasayan her eyi gözlemler Betimleyici gözlem sineması. Türk sinemasına en önemli katkılarındandır. Devrimci demokrat sanatımızın bir parçası olan sinemayı, Yılmaz Güney gibi yol açan. ulusal ve uluslararası düzeyde ürünler verebilmi bir mirasa sahip çıkarak, sınıf mücadelesinin hizmetine sokmalıyı emperyalizminin ve i birlikçilerin üzerine ne kadar yeni damgalar basarsa bav sın halkımıza verebilece i de erleri yoktur. a aalı görünen ürünlerin hepsi ya insanlı ın umutsuzlu a, karamsarlı a sürüklenece i umacısını yayar, insan ili kileri yerine hayvan ili kileri ve sapık bir cinselli i, pornografiyi i ler, ya da insanları geçmi e sürükleyen ve geçmi te ya atan nostaljik duygularla günün keskin sınıf çeli kileri gerçe inden uzak tutmaya çalı ır Bugün, örnek olan bazı filmleri taklit etmeden, emekçi halkın sinema dilini yaratmak için u ra verilmelidir. 47 ya ında öldü ünde 53 filme senaryo yazmı , 110 filmde oynamı , 17 film yönetmi ti. 4 romanı, yüzlerce öyküsü var. Devrimci sanatçı olmayı savunan Yılmaz Güney'in politik görü leri tartı ılabilir Ancak yine de ya asaydı ve özgürlü ü kazanaca ımız zaferi görseydi kimbilir neler anlatırdı. Her sanat dalı bir dünya görü ünden kaynaklanan bir duygunun, bir dü üncenin, bildirinin, bir yorumun kitlelere ula tırılması için araçtır. Bizim için sanat, dünyayı de i tirme mücadelesinde dikkatle ve önemle, örgütlü ve disiplinli yerini alır. Sanatçı da bu de i tirme mücadelesinde, sanatın i levi içinde dü ünülmelidir. D PNOT: 1) Atilla Dorsay -Yılmaz Güney Kitabı 2)A.g.e 36
KAR KATÜR SANATINDA ARABESK ANLAYI IN ELE T R S (2) ARABESK KAR KATÜRÜN KARAKTER VE VARDI I SONUÇ : KL N K KAR KATÜR
AK F ÖZKAL Klinik karikatürde manzara kadının a a ılandı ı espri, çizgi ve "hikayelerle örülmü tür. Belli bir kastla manın hüküm sürdü ü bu alanda, hükümdarlık sahipleri olu turdukları manzaranın "iç açıcılı ıyla, iktidarlarıyla ne kadar övün-sek azdır! ' Kafası belden a a ı çalı anlar' iktidarı olarak adlandıraca ımız bu anlayı ın kabinesinde yer alan bakanları ve "icraatlarının" yayınlandı ı "Resmi Gazeteleri" sorgulayarak "vaka"ya bakmaya çalı aca ız. a)Cinsellik Cinsellik klinik karikatürün ba kö esinde oturuyor. Daha önce de de indi imiz gibi. arabesk karikatürde kadın örgüsü, burjuva kafasıyla cinsellik öne çıkarılarak gerek "bilim kurgu" dedikleri çizgi romanlar (sadizm, vah ilik, sapkınlık ve sapkınca fantezilerle donatılmı tır) gerekse tek tek "esprilerle i lenir. Somutlamaya çalı ırsak: Kapitalizmin kadına yakla ımının bir yansıması olan bu anlayı ın kadını ve onun cinselli ini tüm boyutlarıyla "espri" konusu yapıp a a ılaması, buna tepki olarak aynı arabesk "sosyal" kafayla "Biz Bıyıksızların yer yer ho olmayan bir tepkiyle "karikatüre yenilik götürmeleri belirgin örneklerdir.
TAVIR
b) Biçimci Yakla ım ve Klinik Karikatür Arabesk karikatürün soysuzla masına bir ba ka açıdan baktı ımızda karikatürün biçime, esprinin de sululu a indirgendi ini görürüz. Yani hem biçimde, hem de özde bir arabeskle me söz konusudur. Karikatürü biçime indirgeyen bir saplantıyla çizginin a ırı biçimde deforme edilmesidir. Söz ise, bu a ırı deformasyonun "sulu" bir destekçisidir. Savundukları bu anlayı ve geleneksel bunalımları sonucu çe itli gariplikleri, gerçeküstü fantazileri ve Freud'çu çözümlemeleriyle öylesine baya ı eyler yakaladılar ki, "yaratıcılıklarına" kendileri bile a ırır hale geldiler. Artık insanlara yönelik arabesk üretim, kendilerini tatmin etmez hale geldi. Kendileri tatmin olmuyorsa, toplum da tatmin olmuyor demekti. Böylece arabesk çizgiye yeni bir "soluk" getirmek zorunda kaldılar. Bu hem biçimde biraz daha yozla ma hem de özde yeni bir adım anlamına geliyordu. te arabesk karikatürün vardı ı son durak: "klinik karikatür" tam da bu noktada ba lıyor. "Klinik vaka" haline geli in somut örnekleri, çizgi romanlarda ve di er "yaraıcılıklarında" bolca vardır: sadizm, yırtıcılık, bilinçsiz iddet ve cinsellik.. Basit bir
37
örnekle mantı ı bir kez daha vurgulayalım: Beyni çıkarılmı ve yerine insan pisli i konulmu bir portre çizmekle biz topluma ne mesaj verebiliriz? Ancak verilen mesajdan çok, çizerin insanların bilinçsizli ini ve tepkisizli ini küçümseyi ini ve nefretini vurgulamak gerekir. nsanların beyin lerini alıp yerine insan pisli i koyularak onların, bununla tanımlanabilecek kadar a a ılık oldukları resmedilmi . Niyeti ne olursa olsun, çizer, sözde düzenin baskı cenderesini ele tiriyor ama gerçekte insanlara olan nefretini, küskünlü ünü büyük bir kibirle dı a vuruyor. Seçkinler, insanların tepkisizli iyle mücadele edece ine, oturdu u yerden kızıyor. Üstelik kendisi de tepkisiz oldu u halde. Düzenin insanlara ya attı ı dü ünsel erozyon ele tirilecekse, bunu insanların beynini insan pisli ine dönü türen bir abartıyla yapmaya gerek yoktur. Çok daha zengin biçimler yakalanabilir. Böyle bir kurgu insanlarda, verilmek istenen mesajdan çok. zararlı ve kaba tahribatlar yaratacaktır Böylece çizdikleriyle kendi hastalıklı dünyalarını topluma lanse etmektedirler. Bu, "klinik bir vaka"nın toplumu da klinik bir vaka haline getirme çabasıdır ve arabesk karikatürün, yeni biçimlerle, toplumu mücadele kar ısında hastalıklı bir tepkisizli e motive etmede üstlendi i misyonun sonucudur. c) Lotarya Sayfalar Dergilerde yer alan "çiçe i burnunda", "okur kö eleri", "arka sayfa"lar sanıldı ı gibi genç çizer yeti tirme zemini de il tam tersine, öncelikle kalıcı tüketici yaratma ve gençlerin ürününün yayınlanma-
TAVIR
sı özlemi üzerine oturan lotarya sayfalardır. Bu sayfalar, burjuva te vik hesapları yapılarak açıldı. Gençler burada hem ürünlerinin yayınlanmasının tadına varacak hem de her yayınlanan ürünün kar ılı ı olan "bilmem kaç TURGUT alacaklardı. Ho bir görüntü ama lotarya mantı ı ta ıyan bu mantı ın cazibesine kapılarak, binlerce insan ekillendi. Bu arada belirtmeden geçemeyece iz: Sözünü etti imiz sayfaların cazibesine kapılan insanların ve yaygın tüketicinin nezdinde dergi sahibi holdinglerin de reklamı oluyordu En geli mi ilk ifadesini "Gırgır" da bulan bu sayfalar, gözle görülür biçimde tirajı pompalayınca, günlük burjuva basını da okuyucuya açık mizah karikatür sayfaları açmaya ba ladı. Bu sayfalar bir dönem tirajı etkiledi ancak basında yer alan arabesk karikatür haddinden fazla düzeysizle ince, kendini tekrardan öteye gidemedi ve i levsizle ti. Bu arada hemen belirtmek gerekir ki bizlerin okurlarla ileti im sayfalarına yakla ımımız, insanların geli im ve desteklenmesine hizmet etmek amacıyla kullanıldı ında olumlu olacaktır. d) Tiplemeler Bu konuda söylenecek çok ey olmasına kar ın genel olarak de inece iz. Öncelikle birkaç kez vurguladı ımız "çizginin a ın deforme edilmesi'ni belirtelim. Buna biçimle örtü en özü de eklemek gerekir. Bunun dı ında en önemli ve tehlikeli nokta, halk dü manlarının irin, sevimli, tonton çizilmesidir. Bu çizimin yanında bu tipleri "cingöz ve uyanık" olarak karakterize etmeleri, adeta bu özelliklerini
38
tavsiye eder gibidir. Genellikle tiplemelerde görülen, ya lıların "kokana", gençlerinse "cinsellik dü künü" olmalarıdır. Tabi tüm bunlar ya macera romanları içinde ya da bir eyleri" ele tirirken" yapılıyor. Tiplemelere baktı ımızda, halkın hanesine yazılacak, olumlu, sevgiye dayalı bir ba bulamayız. Oysa halk dü manı cephenin yararına, koskoca bir kültür sanat bombardımanı bulabiliriz kar ımızda. Belirgin bir ba ka özellik de karikatür ve bant karikatür adına, kitlelerin arabesk e iliminde ilgi bulacak çizgi-romanların yaratılması ve bu yolla, düzeysizlik, seviyesizlik üretilmesidir. Çok kısa ve kesin olarak ifade edelim; bu üretimin karikatür sanatıyla ve mizahta bir ilgisi yoktur. Özet olarak, "klinik karikatürün" tiplemelerinde en belirgin özellikler unlardır, bunalımlı, insanlara dü man, gerçeküstü, tatminsiz, hastalıklı fantaziler üreten, hilkat garibesi biçimli vs... Bunlarda, çizerin klinik vaka olan duygu dünyasını yakalamak mümkündür. e) Di er Özellikler Örgütsüz oldu undan sessiz kalan toplumsal tepkiyi yumu atmaktan, çözümsüzle tirmekten ba ka bir eye hizmet etmeyen "esprileri" bolca görebiliriz. Bu, zamları, i kenceyi, fa ist terörü vs. tam da siyasi iktidarın istedi i gibi ki iselle tirme, "münferit olaylar" indirgeme anlamına gelmektedir. Dolayısıyla arabesk anlayı , çeli kileri sulandırarak kendi çapında toplumsal sübap i levi görmektedir. Halk dü manlı ı tescillenmi popüler simalara, ele tiri görüntüsü altında, dostça "takılma"ları en önemli özellikleridir. Oysa ne halk dü manları ve onların politikaları dostça takılınacak eylerdir,
TAVIR
ne de onların insanlı a kar ı olu larının komik bir tarafı vardır. Karikatür sanatının dostça takılma olmadı ını, yazımızın giri inde vurgulamı tık. Tekrarlayalım: Karikatür, sanıldı ı gibi bir "sululuk" ta ımaz, tersine halka ve insana dü man her eyin sorgulanıp ele tirilmesinde, eskiyenin, tarihin çöplü üne atılmasında güçlü tekmesini vurmayı bilmelidir. nsanlı a dü man olanı acımasızca ele tirmek, te hir etmek karikatürün sorumlulu udur. Ayrıca bugün, yazı ve konu ma diline girmi argo edebiyatının sorumlularından biri de arabesk karikatürün kullandı ı "yaratıcı" yazı dilidir. Örnek olarak stadyum argosunu topluma ta ımaları gösterilebilir. Arabesk anlayı ın olu turdu u statülerden bir di eri ise, karikatürün sadece, haber ve yazılan destekleme ve süsleme aracı olarak görülmesidir. Ne yazık ki bu, ciddi kültür-sanat dergilerinin kimile rinde de görülüyor. Oysa karikatürün gücü, tek ba ına verilmek isteneni çarpıcı bir biçimle verebilmesindedir. Yeri geldi inde karikatür, sayfalar dolusu bir yazıyı çarpıcı bir abartıyla tek karede anlatabilir. Böylesi bir, en kısa yoldan anlatabilme avantajına sahiptir. Entel-Arabesk Karikatür Karikatürde arabeskle menin özel bir biçimi olarak niteleyece imiz bir ba ka klinikle me örne i, entelarabesk karikatürdür. Tabi bu tür, misyonu itibariyle di er arabeskçilerden biraz daha farklı de erlendirilmelidir. Necdet en ve kom usu Kemal gibilerini bu anlayı la somutluyor ve üzerlerine bir kaç söz söylemek istiyoruz. Entel-arabesk karikatür, ya anan genel arabeskle menin ifrada varmı biçiminin "I2 Eylül tokatı 'yla birle mesinden
39
do mu tur. Bunlar açık fa izm ko ullarında ortalı ı bo bulan küçük burjuva yılgın aydınlar ordusunun en zavallı tipleridir. Bunalımlı dünyalarında, güzelden yana bir boyut olmadı ından aydın kaprisiyle donanmı saldırganlıklarını anlamak zor de ildir Elbette ki te histe oldu u gibi yeri geldi inde tedavide de zorluk çekilmeyecektir. imdilik bu tip vakaların kimi özelliklerine de inmekle yetinelim. Öncelikle di er arabesk özelliklerin büyük ço unlu unu (cinsel saplantı, argola ma, yozla ma, apolitiktik, tatminsizlik vs.) bünyelerinde ta ıdıklarını belirtmek gerekir. Çizgi dünyalarında seçkin olmanın getirdi i kibirlilik hüküm sürer. Bu özelliklerinden dolayı da, aynı kategoride olmalarına kar ın kendi aralarında pek anla amazlar. Ne de olsa "bireyi" ke fetme gibi bir evrim geçirmi lerdir? Belirleyici özellik olarak; olayları sosyal, siyasal, ekonomik temellerinden soyutlayarak subjektif olarak yansıtmaları ve bu özellikleriyle "entel" dünyalarını, tatminsizliklerini tatmin etmeleri söylenebilir. (Sanırız ancak bu yolla, 20. yüzyılın son çeyre inde ya adıkları "modern-cahilliklerini dı a vurabiliyorlar. Zaten 12 Eylül'le birlikte donandıkları yeni ideolojileri, burjuva ideolojisiyle örtü tü ü için, "entel"liklerinin bu biçimi bize a ırtıcı gelmemeli.) Di er arabesk çizerler yer yer i kencecilerle (ki isele tirerek de olsa) u ra ırken, entel çizerler i kence madurlarıyla u ra ma yolunu seçerler. Çizgi dünyalarında, i kencecilerden ve sistemin di er zulüm, yöntem ve kurumlarından u akça bir korku görmek mümkündür. Onları bu kadar zavallıla tıran da fobi boyutundaki bu korku de il midir?
TAVIR
Sanattan algıladıkları, kendi iç dünyalarında ya adıkları bunalımları utançlarındın olsa gerek ba kalarına yansıtmadır. Çizdiklerinde yer alan fantaziler, özlemler, tutkular temelde böyle bir bunalımın dı avurumudur. Bugün sermaye çizgisinde yer almaları küçük burjuvalıklarından kaynaklanmaktadır. Halk bir sel gibi akmaya ha layınca saf de i tirecek kadar bukalemunlukla donatılmı lardır. Bu tipler, burjuvazinin ileti im araçları ile lanse edilmenin getirdi i popülerli in sarho lu uyla, kendilerini "büyük sanatçı" zannederler. Oysa onların popülerli inin belirleyicisi sanat de il, devrimcilere ve halka küfretmeleridir Sanat adına üretim fukaralı ı çekenlerin böyle lanse edilmesi burjuva koku mu lu un tipik göstergesidir. Sonuç olarak fa izm kar ısındaki yılgınlıklarını, uslandıklarını, u aklıklarını egemenlere kanıtlamak için, onların ideolojilerine dört elle sarılarak, halka, devrimcilere ve onların de erlerine saldırma misyonunu üstlenmi lerdir. Bitirirken; günümüzde karikatür ve mizah adına önemli düzeyde olumsuz anlayı lar, toplumun bilincine kazınmı durumdaysa, bunun ba sorumlusu arabesk anlayı tır. Bu olumsuzlu a kar ın her ey yitirilmi de ildir. Bir tablonun olumlu yaratılı ını toplumsal mücadelenin geli imiyle birlikte, iradi bir çabayla gerçekle tirmek zor olmasa gerek. Bu, kitlelere yayılacak her u ra gibi, halkın zengin dünyasında, zaman içinde gerçekle ecektir.
40
"ONLAR KEND KALEMLER NE HANET ETT LER" "Biz Bir Aileyiz" ve "Kalemlerin haneti" adlı kitapların yazarı Zeki Saral ile Röportaj: TAVIR : imdiye dek iki kitabınız yayımlandı; "Biz Bir Aileyiz" ve "Kalemlerin haneti". Her iki kitabınızda da imdiye dek sol anlayı lar tarafından çok fazla ele tirilmeyen Cumhuriyet gazetesini hedef alıyordunuz. Bunun nedeni neydi? Cumhuriyet gazetesinin içyüzünü te hir etmek için neden bu kadar çaba sarfediyorsunuz? ZEK SARAL : Birinci kitabımı yazmadan öner benim ve benim gibi dü ünen insanların Cumhuriyet gazetesini U ur Mumcu'sundan Oktay Akbal'ına. lhan Selçuk'undan Mustafa Emekçi'sine kadar putla tırdı ını gördüm. Bu ise sadece bu gazeteyi okudu u için dayak yiyen, i kence gören insanlara bir hakaret sayılırdı. Bence Cumhuriyet'in okuyucu kitlesi buna layık de il. Cumhuriyet gazetesinin Hürriyet, Milliyet, Tercüman gibi gazetelerden hiçbir farkı yok. O da di erleri gibi bir düzen gazetesi, ticari bir gazete ... Sonuçta bu insanlar para kazanmak istiyorlar; para kazanmanın yolu be belirli haberleri yontarak, devlet politikasını zorlamadan yayın hayatını sürdürmektir. Burada bir örnek vermek istiyorum: 12 Eylül'den önce Cumhuriyet gazetesine i verenlerin bir "ilan boykotu" vardı. Uzun süre ilan ambargosu uyguladılar. Bu ambargo 12 Eylül'e kadar devam etti. 12 Eylül'den sonra ise di er gazetelerle kar ıla tırıldı ında, Cumhuriyet ga-
TAVIR
zetesine bir ilan yı ılması olmu tur; yani ambargo kalkmı tır. Peki niye kalkmı tır? Cumhuriyet gazetesi mi politikasını 12 Eylüllere uydurmu tur; yoksa sanayiciler, i verenler mi Cumhuriyetin çizgisine gelmi tir? Sonuç u: Birincisi Cumhuriyet gazetesi sanayicilerin, i verenlerin çizgisine yakla mı tır. kincisi ise devlet Cumhuriyet gazetesi dı ında, Türkiye'de sol bir gazete çıkmasını istememektedir. Çünkü Cumhuriyet gazetesi onun her zaman elinin altındadır, bu gazetenin neyi, nasıl, nereye kadar yapaca ını çok iyi bilmektedir. Ama yarın büyük kitlelere ula acak sol bir gazete çıktı ında o gazeteye devletin hakim olması çok güç olacaktır. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesinin öncelikle ekonomik olarak düzlü e çıkmasını sa lamak gerekiyordu. Darbeden sonra 12 Eylül'cüler i verenlere gerekli ikazı yapmı lar ve Cumhuriyet gazetesinde bir ilan yı ılması gündeme gelmi tir. Hatta o dönemde lhan Selçuk'un yazıları bile bu ilan yı ılması yüzünden çift sütundan tek sütuna inmi tir. Yani kısacası 12 Eylül sürecinde Cumhuriyet gazetesi en büyük reklam gelirine sahip olmu tur. Bütün bunların sonucunda anla ılaca ı gibi Cumhuriyet de di er düzen gazeteleri gibi kâr amacıyla çıkarılan ticari bir gazetedir. TAVIR Cumhuriyet gazetesinin demokrat insanların çe itli beklentileri üzerinden para kazandı ını söyleyebilir miyiz? ZEK SARAL : Evet, çok do ru. Bu-
41
rada unu da belirtmek istiyorum; Cumhuriyet gazetesi ille de okumak için ısrar edilmesi gereken bir gazete de ildir. Bu gazete artık çe itli DKÖ'lerin haberle tikIeri bir gazete haline gelmi tir, örne in Aydın Cezavi'nde bir açlık grevi gündeme geldi inde, herkes gidip ona ilan verdi. Burada hemen bir örnek daha vermek istiyorum Aydın Cezaevi'ndeki açlık grevinin sanıyorum ilk haftası doluyordu. O güne kadar bu konu ile ilgili Ankara'dan haber yazılmasına ra men gazeteye girmedi. Ne zaman ki "Aydın Cezaevi'ndeki direni i destekliyoruz" içerikli ilk ilan geldi, o zaman bu ilanla birlikte haber de çıktı. lan gelene kadar beklediler, bu konuda yazılan haberi kullanmadılar. lan geldi, ondan sonra haberi kullandılar. Ayrıca Cumhuriyet gazetesi imdiye kadar verilen ölüm ilanlarıyla, öldürülen insanların üzerinden para kazandı. Çünkü unu iyi biliyor ki; insanların gidip alabilece i ba ka bir gazete yok. Biliyoruz, 12 Marttan sonra lhan Selçuk Ziverbey Kö kü ne alınınca gazete tarafından i ine son verildi i açıklanmı tı. Ayrıca Nadir Nadi de gazetedeki görevinden alınmı tı. Çünkü Cumhuriyet yönetimi düzenle uzla acaktı. Fakat o günkü okuyucu sanıyorum bugünkünden daha bilinçliydi ki, bu gazeteyi satın almama protestosuna ba ladı. Gazetenin satı ı epey dü tü. Baktılar ki büyük bir yanlı yapıyorlar, hemen ardından "Bir yanlı anla ılma oldu, Nadir Nadi Bey yine gazetemizin ba yazarıdır, lhan Selçuk'un da i ine son verilmemi tir" diye bir yazı yayınladılar. Bütün bunlardan sonra gazete yeniden yava yava eski tirajına ula maya ba -
TAVIR
ladı. Ama bugün toplumun böyle bir ansı da yok sanıyorum. Bugün birçok sol dergi çıkıyor ve hepsi de günlük sol bir gazeteye ihtiyaç oldu unu söylüyorlar.En azından bu dergiler bir araya gelip asgari mü tereklerde günlük bir gazete çıkarabilirler. Gazetecilik anlamında bulu acakları bir nokta vardır mutlaka. TAVIR: U ur Mumcu, Nadir Nadi, lhan Selçuk, Oktay Akbal gibi yazarlarla Ergun Göze, Nazlı Ilıcak, Ahmet Kabaklı, Kurban Felek gibi yazarlar arasında nasıl bir fark oldu u (ya da olmadı ı) kitabınız okundu unda tam olarak anla ılmıyor. Sizce bu yazarlar arasında nasıl bir ayrıma gidilmesi gerekiyor? ZEK SARAL : Aslında bence aralarımda pek bir fark yok. Ben mesle imde de, kitaplarımı yazarken de taraflı davranırım. Tarafsız insan olmaz. Bu bir safsatadır, buna inanmıyorum. Ben kitabımı da, haberimi de yazarken gücüm yetti ince taraflı yazıyorum. Örne in Nazlı Ilıcak'ın o dönem birçok "demokratça" yazılan vardı.Fakat ben bunları özellikle kullanmamaya çalı tım. Nasıl ki Demirel 12 Eylülden sonra "demokrat" olduysa, Nazlı Ilıcak da öyle "demokrat" oldu. Bunların yarın iktidara geldiklerinde ne yapacaklarını iyi biliyoruz. Bu anlamda Nazlı Ilıcak gibi kö e yazarlarının en iyi yazılarıyla, U ur Mumcu, lhan Selçuk gibi yazarların en kötü yazılarını kar ıla tırdım. Aralarında hiçbir fark yoktu. Varsa e er öyle bir çizgi vardı: Cumhuriyetin yazarları sürekli "düzenle birlikte de iliz" mesajları veriyorlardı. Düzenle anla mamı gibi göründüler. Oysa 12 Eylül sürecindeki yazıları-
42
na baktı ımızda aralarında pek bir fark olmadı ı görülebiliyordu. TAVIR : Sayın Saral, 12 Eylül sürecinde bütün aydınlar mı böyleydi? Örnek bir tavrı olan kimse yok muydu? ZEK SARAL: Genelde böyle olmasına ra men örnek gösterilebilecek istisnalar da vardı mutlaka, örne in smail Be ikçi .. Kendinden bile çekinen mütevazi bir görünüme sahip olmasına ra men çok yürekli bir insan. Hiçbir eyden taviz vermeyen gerçek bir aydın kategorisine giriyor bence. nançlarının kavgasını sonuna kadar veriyor, ya amının 11 yılını bu u urda cezaevlerinde geçirebiliyor. Bence o, Türk aydınının yüzakı. Ama biz ona sahip çıkamıyoruz. (Türk aydınları için söylüyorum. Kürt aydınlan için de il.) Türk aydını smail Be ikçi'yi pek fazla sevmiyor. Çünkü Be ikçi'de olan birçok de er kendilerinde yok. Onu gördüklerinde, kendi yüzlerinin ne kadar kara oldu unu görüyorlar. Be ikçi, kendi aydın ki ili inde onların kara yüzlerini bir ayna gibi yansıtıyor. Bu yüzden onu görmemezlikten geliyorlar, onun varlı ından habersizlermi gibi davranıyorlar. Bence Be ikçi aydınların namusunu kurtarıyor. TAVIR : 12 Eylül darbesine destek veren bütün bu kö e yazarlarının sınıfsal karakterleri nedir sizce? Sovyetler Birli i 'ndeki darbeye kar ı hep bir a ızdan koro olu turan kö e yazarları, oysa 12 Eylül darbesinin gönüllü savunuculu una soyunmu lardı. Darbe ak akçılı ına soyunmanın nedenleri neler olabilir? ZEK SARAL : Kitapta anlatmaya çalı tım; Türkiye'de üç darbe oldu. 27 Ma-
TAVIR
yıs darbesini solcular destekledi, sa cılar darbeye kar ı çıktı. 12 Mart'ta ise sol basın ve hatta devrimciler ilk günlerde darbeyi desteklediler, sa basın ise kar ı çıktı. Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra baktılar ki darbenin niteli i farklı; sol kesim darbeye kar ı çıkmaya ba ladı, sa cılar darbeyi desteklediler. Fakat 12 Eylül, Evren'in de dedi i gibi, "birlik ve beraberli i" basında da sa ladı. Yarın pa alardan biri yine çıkıp da "Tamam, bugünkü mesainiz buraya kadar" dedi inde, ben inanıyorum ki, onu da yine destekleyeceklerdir. Darbelere baktı ımızda, 27 Mayıs'ta genelde politikacılarla u ra mı lardır. 12 Mart'ta ise aydınıyla, yazarıyla, poIitikacılarıyla yani birçok kesimden insanlarla u ra mı lardır. Ama onlar da ders alarak geliyorlar. Dikkat ederseniz, belirli aydınlara dokunmalarına ra men, fazla üzerlerine gitmediler. Yazarların ço una dokunmadılar Tabi bunların ne kadar aydın oldukları tartı ılır ama bu böyle. Çünkü bence bu insanların kendi dü üncelerindeki denizleri bile bitmi tir; hala karada kulaç almaya çalı ıyorlar. TAVIR : Hemen burada kitabını zın adına ili kin bir ey sormak istiyo rum: "Kalemlerin haneti" diyorsunuz. Madem bu kalemler 12 Eylül öncesinde de onların kalemiydi; o halde bu kalemler kime nasıl ihanet etmi tir? Kendilerinin kalemleri 12 Eylül sonrası farklı ko ullarda, farklı biçimlerde yine kendilerini savunmamı mıdır? Bu anlamda neden "Kalemlerin ihaneti'? ZEK SARAL: Bence dünyanın neresinde olursa olsun normalde burjuvazi
44
darbelere kar ı çıkar. Çünkü onlar her eyi kendilerine göre rayına oturtmu tur. Bu anlamda onları da burjuva yazarlar, burjuva-aydınlar (U. Mumcu'sundan tut da N. Ilıcak'a kadar) olarak gördü ümüzde burjuva mantı ıyla dü ünüp, bu an lamda bile darbeye kar ı çıkmaları beklenebilirdi. Oysa onlar kendi yasalarına bile sahip çıkmamı lardır. Adam gelip senin tepene vuruyor, fakat sen yasal olarak suç sayılmasına ra men buna da kar ı gelemiyorsun. Bu anlamda, burjuva mantı ıyla dü ünüldü ünde bile onlar kendi kalemlerine ihanet etmi oluyorlar. Bu mantıkla kitabımı "Kalemlerin haneti" diye isimlendirdim. TAVIR: Sizce aydınların, yazarların 12 Eylül darbesine kar ı tutumları ne olmalıydı? ZEK SARAL : O kadar büyük kavga, gürültü yapmalarına hiç gerek yoktu. Barikatlar kurmalarına da gerek yoktu. Bir eyler vardır yapılacak, örne in o gün gazete bo çıkabilirdi. Bu bir tepkidir. spanya'da bir gazete var. O gazetenin adını bulamadı ım için bu örne i kitabımda kutlanamadım. Gazetenin tandansı, bizdeki Hürriyet gibiydi. (Franco) orada darbeyi yaptı ında bu gazetenin man eti aynen öyleydi. "Ey halkım, demokrasiye sahip çıkın". Aksam gazeteyi kapatıyorlar, hiç önemli de il Bugün bu gazete spanya'da en ciddi, en tutarlı, ve en çok tirajlı gazetedir. Dü ünebiliyor musunuz. Hürriyet tipi bir gazete spanya'da darbe oldu u gün, spanyol halkını demokrasiye sahip çıkmaya ça ırıyor. Bizde ne yapılıyor? Bunlar Kemalisttir. Atatürkçüdür, bunlardan zarar gelmez, bunlardan zarar göre-
cekler komünistlerdir, vatan hainleridir, Kürtlerdir vs. deniyor. TAVIR Sayın SARAL, Cumhuriyet kö e yazarlarının özellikle ilk süreçlerde 12 Eylül darbesini 27 Mayıs darbesine benzetme çabaları var. Bu darbenin Kemalist niteli i oldu unu vurguluyorlar sık sık. Ba kalarına (gerici-sa kö e yazarlarına) "bazı çevreler siyasal iktidarlarının tabiatında bulunan niteliklerinden yararlanarak övgü politikaları arasında 12 Eylül rejimini kendi isteklerine göre bazı yollara itmek için çırpınmakladırlar. Bu çabaların ba arılı olamayaca ına inanıyoruz..." deseler de, aslında bunu yapan kendileri oluyor. 12 Eylül'ün 27 Mayıs'a benzedi ine gerçekten inanıyorlar mı? Yoksa öyle olmasını istedikleri için mi bunu sürekli vurguluyorlar? ZEK SARAL : Çok açık, kendilerine bir zarar gelmesini istemedikleri için sürekli böyle söylüyorlar Aslında bu darbenin Kemalist bir niteli inin olmadı ını kendileri de biliyor Ayrıca bu yaptıklarıyla darbeyi yapan cuntacı 5 General'e de bir mesaj veriyorlar; "Siz sürekli Kemalist oldu unuzu söyleyin, kimse size bir ey yapmaz" demeye getiriyorlar. Yazdıklarını sadece darbeciler okumuyor ki, onlara verdikleri mesaj ise u; "Bunlar Kemalisttir, Atatürkçüdür, bunların yaptıkları her zaman do rudur, korkmayın, bunlara kar ı çıkmayın" Yazdıkları yazılarla zaten çe itli konularda darbecilere sürekli yardım etmi lerdir. Nadir Nadi "bu kadar parti enflasyonu olaca ını ben bilmiyordum. Türkiye'nin ba ına ne geldiyse enflasyondan gelmi tir" diyor. Bu yazıdan bir süre sonra Evren, Bolu ve Sakarya'daki konu 45
TAVIR
malarında Nadir Nadi'nin yazısını anlatıyor. Diyor ki "biz parti kurun dedikse bu kadar demedik, yerden mantar biter gibi parti çıkmaya ba ladı. Sanmasınlar ki hepsi seçime girecekler". Oysa Evren'in bu konu masını bir süre önce Nadir Nadi yazmı . Cumhuriyet yazarlarının verdi i sinyallerin hepsi yerlerine ula mı . Bu anlamda Eylülcüler Kemalizmi çok iyi kullandılar denebilir. TAVIR: Bugün 12 Eylül sayfası kapanıyor bizce. Artık kitleler tutmuyor, her eye boyun e miyor. Hak arama mücadelesi her geçen gün daba da boyutlanıyor. Darbeden sonra özellikle ilerici kisveli gazeteciyazarların tavırlarının ortaya serilmesi anlamında önem ta ıyan kitabınızın yayımlanması biraz gecikmi sayılmaz mı? ZEK SAKAL : Ben Cumhuriyete girdi imden itibaren anekdotlar tutarken, kitap yazmak gibi bir dü ünce yoktu aklımda. Ama "U ur A abeyin", " lhan A abeyin" ya da "Erbil A abeyin" bir gün Cumhuriyet in "Çok iyi bir gazete" oldu unu anlatan bir kitap yazmaları durumunda, tuttu um notlarla onlara yardım edebilir miyim dü üncesiyle ba ladım bu i e. Ama o süreç içerisinde bu gazetenin umdu um gibi olmadı ını, "aile" olmadı ımızı anlamaya ba ladım. Artık anekdotlar tutma i ini daha fazla ciddiye alıyordum. Ancak kitabı ne zaman yazmam gerekti i konusunu hiç aklıma getirmedim. 1967 ba larına do ru kafamda ekillendi ve 91'de de tamamladım. Benim en önemli amacım, kitabımı Cumhurtyet'te çalı ırken yayınlatmaktı. Yoksa kitabımı özellikle oradan ayrıldıktan sonra yayımlatmak gibi bir dü üncem yoktu. Etrafımdan in-
TAVIR
sanların sürekli Cumhuriyet gazetesinden yakınmalarına tanık oluyordum. Cumhuriyet'e ilan verirken hala kimlik soruldu undan, haberlerin gazetede yer almadı ından söz ediyorlardı. Cumhuriyet gazetesi hakkında bir kitap yazmak bu süre içerisinde kafamda ekillendi. Yakla ık onbirbin kö e yazısının altı aya yakın bir süre içinde sadece fotokopilerini çektirdi imde bunları tek tek okudum Bu kitaplar böylesi bir çalı manın sonucunda ortaya çıktı. Benim amacım daha çok kitaptarımın ileriye dönük bir belge niteli i ta ıyabilmeleriydi. Bu benim görevim diye dü ündüm. Sürecin gerisinde miyim ilerisinde miyim diye hiç dü ünmedim. Aslında dü ünülmesi gereken bir olgu TAVIR : Son olarak söylemek istedi iniz bir ey var mı? ZEK SARAL : Biliyorsunuz 12 Eylül'den sonra bazı doktorlar i kence görmü insanlara "sa lam" raporu verdiler. Böyle doktorlar vardı. Ya da insanları savunmaktan çekinen, korkak hukukçular vardı. te bence, Tabibler Odası'ndan bir "deli" çıkıp bazı doktorların o dönem yaptıklarının özele tirisini yazmalıdır. Ya da Barolar Birli i'nden bir "deli" çıkıp o dönem devrimci demokrat insanları savunmaktan korkan veya i kencecileri savunma onursuzlu unu gösteren hukukçuları yazmayı bilmelidir. Bu konuda özele tiri kitaplar yazılmalıdır. Ben kitabımla basının özele tirisini yaptı ımı iddia etmiyorum ama gelece e bir belge olarak katması anlamında bütün bunlar yazılması gereken eyler. Te ekkür ederim.
46
ÖZGÜRLÜK SAVA ÇILARI EBNEM ÇA LAR YÖN: Lino BROCKA OYUNCULAR: Philip SALVADOR Gina AJAAR YAPIM YILI: 1989 ÜLKE: UYRUKSUZ.
Marcos devrilmi . Yollar, geçi ler tutulmu . Kimlik kontrolü yapılıyor. Sivil fa ist muhafızlar devriye geziyor. Aqulno ile birlikte herkesin kendini inandırdı ı sözde demokrasi hakim nsan Hakları savunucuları, gizli fa ist çeteler tarafından öldürülüyor. Gözaltılar, kayıplar, ölümler hiç de i memi cesine sürmekte... Film, döneme ait kısa fakat etkili belgesel görüntülerle ba lıyor. (Ancak filmin bütününde de belgesel görüntülere yer verilmeliydi). Ve asi oldu u ileri sürülen bir köylünün ve rahibin öldürülüsüyle devam ediyor. Bir yandan esen sahte demokrasi rüzgarları ve devrimin getirdi i yenilikler sıralanırken di er bir yanda fa istlerin uyguladı ı vah et apaçık sürüyor, ölümcül kavga belki de imdi ba lıyor... Lino Brocka'nın "Özgürlük Sava çıları" Pillpinler'de gizlice çekildi ve bir Fransız irketi tarafından finanse edildi. Bununla birlikte bu film uyru u olmayan bir filmdir. Le Centre National de Cinematographio zin Komisyonu' nun oy birli iyle aklı ı karar uyarınca "Özgürlük Sava çı-
TAVIR
ları" Fransız uyru una kabul edilmedi. Böylece Fransız Devrimi'nden miras kalmı . nsan Haklarının kutlandı ı 1789'un 200. yıldönümünde insan hakkı kazanımlarını konu almı bu film reddedilmi oldu. Filmin jeneri inde verilen bu ara yazı filmi seyretmeden önce insan hakları ve demokrasi savunucusu ülkelerin gerçe ini açı a çıkarıyor. Film, Aquino ile gelen sözde demokrasinin uygulamalarıyla devam ediyor. Kitle ileti im araçlarının (basın-tv) her kesime açılmasını, kar ıt görü ten in sanların TV'de forum programlarına çıkmasını, röportajlar ve cezaevindeki siyasi mahkumların serbest bırakılmasını izliyoruz. Bir yanda oldu u iddia edilen demokrasi di er yanda sivil muhafızların terörü, reformizm ve kilisenin sahte yüzü. Bütün bunlar ele tirel tarzda Aqulno yönetiminin getirdi i demokrasiyi sergiliyor. Siyasi mahkumların serbest bırakılmasıyla birlikte, filmin ba rol oyuncusu eski rahip, illegal örgüt üyesi Kodero da serbest bırakılıyor. Her eyin de i ti ine, Filipinlerde artık demokrasi oldu una inanıyor. Ve yepyeni bir demokraside, yepyeni bir hayat, bir aile kuruyor. Bu arada, sivil fa ist muhafızların terörü ve antikomünist gösteriler yeni ko ullarda devam ediyor. Fa ist saldırıları 47
açı a çıkarıp, yargı makamlarına ikayet etmeye çalı an bir grup demokrat, insan hakları savunucusu yine bu makamlarda sivil muhafız askerleri ile kar ıla maktadır. Sorumluların da onlara kar ı aldıkları tavır ülkemiz gerçe iyle benzerlikler ta ıyor. Bu ara tırma grubuna Kodero da (ba rol oy.) katılıyor. Ve ülkeye geldi ine inandı ı demokrasinin aksine Filipin'lerdeki gerçe e tanıklık ediyor. Anti-demok ratik, fa ist uygulamalar devam ederken, yeraltı mücadelesinin ehir eylemleri de geli iyor. Filmin en etkili fakat kısa sahnelerinden biri olan cezalandırma sahnesinde, halkla ehir gerillalarının uyumu, aralarında geli en sessiz anla ma ve tepkinin sarsıcı etkisi verilebiliyor. Di er yanda sûren fa ist saldırılar kar ısında kiliseye sı ınan köy halkı orada da aynı baskıyla kar ıla ıyor, kilise bombalanıyor, insanlar öl dürülüyor. çlerinden bir kadının sözleri, Filipinler'deki yeni demokrasinin gerçek yüzünü ortaya koyuyor: "Tanrım bunlar gerçekten ya anıyor mu?" Evet bütün bunlar gerçekten ya anıyor. De i en hiç bir ey yok. Sistem Amerikan Emperyalizminin deste iyle i liyor. nsanların kaçırılıp sorgulandı ı, i kence gördü ü ve tecavüze u radı ı barakaların duvarlarına asılan Rambo resimleri ve ABD bayrakları sistemin i leyi inin birer göstergesi. Sivil fa ist muhafızlarca kaçırılanlar arasında Kodero'nun yeraltındayken ili kide oldu u kadın ve çocu una yapılan i kence ve tecavüz sahnelerini izliyoruz. Cevapsız kalan sorgulamalar, kadının ve çocu un direni i ve kadının sivil
TAVIR
muhafızı cezalandırı ı, (Sinemada bu sırada alkı lar var) bu direni in ardından kadının, çocu un ve sorgulanmak üzere bekleyen di er insanların katledilmesi (en etkili sahnelerden birisiydi). Fa ist muhafızlar tarafından katledilen insanları görüntüleyen TV, olayı istedi i ekilde yorumluyordu. Karısını ve o lunu bulan Kodero, askerlerin o luna dokunmasına izin vermeden onu kuca ına alıyor ve kilisede uzunca bir süre ba rına basarak kendisiyle iç hesapla ma ya ıyor. Bu sahne di er sahnelere oranla oldukça uzun. Kilisenin önünde ise TV, fa ist muhafızların liderlerinden biriyle röportaj yapıyor. Yapılan açıklama hiç de yabancısı olmadı ımız bir açıklama: - Çıkan çatı ına sonucu ölmü lerdir. Kasti bir olay söz konusu de ildir. Ülkede demokrasi hakimdir. Bir kaç asi bunu de i tiremez. Kodero kararını vermi tir. Eve döner, karısı ve çocu u uyumaktadır. Yapması gereken ey yeniden yeraltına dönmektir. Silahını alır.Ve anla tıkları gibi (kod adıyla) arkada ını arar ve not bırakır. -Ben Danton... Film bu mesajdan sonra bitiyor. Geriye sorular kalıyor. Alınan bu do ru karar için böyle bir bedel ödemek mi gerekiyordu? Filipinlerde hergün aynı eylerin ya andı ını, onlarca insanın katledildi ini anlaması için o lunun ölmesi mi gerekiyordu?
48
HABERLER-YORUMLAR
MOB L PETRODOLARLARINDAK KANI TEM ZLEYEMEYECEK
Ülkemiz bir süre önce emperyalist tekellerin ve petrol eyhlerinin çıkarları için sava ate inin ortasına atılmak istenmi ti. Emperyalizmin kiralık katili olmamızın istenmesinden sonra bugün, Mobil Türk romancılı ının ula tı ı a amayı yansıtan" 7500 dolarlık bir ödül veriyor ABD emperyalizminin Ortado u'yu kan golüne çevirmesini destekleyen petrol tekellerinden Mobil, körfez sava ında kazandı ı petrodolarlardaki kanı temizlemeye çalı ıyor. Mobil Halkla li kiler Bölümünün reddetmesine kar ın ödülün körfez sava ı sonrası Türkiye'de verilmesi bizce tesadüf de il. Görülüyor ki Mobil, sanatı des tekleyerek 'sava sever de il, barı sever" imajını vermeye çalı ıyor. Bu ödül emperyalist tekellerin sistemin süreklili ini sa lamak için yaptıkları müdahalenin somut bir örne i. Sömürü düzenine kar ı olan sanatın önünü tıkamanın bir yolu da düzen yanlısı ürünlere ödüller vermektir. Çok uluslu tekeller sanatı alınıp satılacak bir meta olarak görüp ödüllendirir. Mobil bu ödülle Ortado u'yu kan golüne çeviren petrol sava ından sonra soygun imparatorlu unun gerçek yüzünün gizlemeye çalı ıyor. Sanatı ödüllendiriyor gibi görünerek sanatçılardan aldıktan destekle karlarını artırmayı umuyorlar. irket ödül olarak romanı ingilizceye çevirtmeyi ve yazarını Amerikan kamuoyuna tanıtmayı üstlenmi . Dolarların cazibesi, tanıtım kampanyaları TYS ve birçok yazarı etkilemi olmalı ki elikanlı çok uluslu tekele kar ı tavır alamıyorlar. TYS ba kanı Oktay Akbal "Bu bir yarı ma deTAVIR
il. Yayınlanmı kitaplar arasında yapılaca ı için hiçbir sakıncası yoktur. Kar ı de iliz." gibi bir açıklama yapabilmi . Akbal'a soruyoruz. Yarı maya kar ısınız da bir petrol tekelinin açıktan sanata müdahalesi olan bu olaya nasıl kar ı de ilsiniz? Sıradan bir demokrat bile yeni sömürge bir ülkede bu tür ödüllere kar ı çıkar. Bu tavrı gösteremeyenleri kınıyoruz. Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi, Yazılı Günler Dergisi'nin yaptı ı ve nsancıl Dergisi'nin destekledi i ça rıya katılıyor; "MobiI sanatı destekler" sloganının "petrol irketleri sava ı sever" sloganını silmemesi için: "Ödül Seçici Kurul üyelerini stifaya, TYS ve PEN Yazarlar Derne i'ni ve ba ımsız kültür edebiyat dergilerini, seçici kurul üyelerine ve aday romancılara kar ı duyarsız kalmamaya, "Barı çin Dizeler"ce katılan, "Sava a Hayır" kampanyalarına imza atan yazarları ve airleri bu ödüle ve sermayenin sanata müdahale etmesine kar ı tavır almaya ça ırıyoruz. (I)" Diyoruz ki, dünya halklarına kar ı i ledi i suçlardan dolayı sicili bozuk olan emperyalizmin, bugün barı çıl maskeyle sanata müdahale etmesine kültür emekçileri olarak tavır alalım. Satılık kalemleri te hir edelim, bu ödülün verilmesini engelleyelim.
D PNOT: 1) Yazılı Günler Dergisi, Haziran 1991 50
HABERLER- YORUMLAR
Aydın, Yazar, Bilimadamı SMA L BE KÇ Y NE TUTUKLANDI
smail Be ikçi yine tutuklandı. Bu kez Temmuz 1991'de piyasaya sürülen "Ortado u'da Devlet Terörü" adlı kitabındaki görü leri gerekçe gösteriliyordu. Anti-demokratik uygulamaları ile adını duyuran Ankara DGM Savcısı Talat alk bu kez de smail Be ikçi'nin iddiana-mesini hazırladı. Be ikçi'nin 5 yıla kadar a ır hapis, 100 milyon liraya kadar da a ır para cezasına çarptırılmasını istedi. Hızı-nı alamamı olacak ki, Yurt Kitap-Yayın'ın sahibi Ünsal Öztürk hakkında 100 milyon liradan az olmamak üzere 1.200.000 TL'ye kadar para cezası istemiyle dava açtı Bütün bunların yasal dayana ı Terörle Mücadele Yasası. Be ikçi'nin 'Ortado u'da Devlet Terörü' adlı kitabı 'Devlet Terörü Yasası' tararından yargılanmaya çalı ılıyor.
smail Be ikçi'nin ilk tutuklanı ı de il bu. 1969da " Do u Anadolu'nun Düzeni Sosyo Ekonomik Ve Etnik Temeller" isimli kitabından dolayı Atatürk Üniversi-tesi'ndeki görevine son verildi 1071 'de ise Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde çalı maya ba ladı. Aynı dönem yine tutuktandı.3 yıl cezaevinde kaldı. 1974'de aftan yararlanarak tahliye oklu. Üniversiteye kabul edilmedi 1979'da bilim yöntemi, kavramı ve bu yöntemin Türkiye'de uygulanması ile tipli çalı malarından dolayı yargılandı 1981-1967 arası 6 yıl cezaevinde kaldı. 1989da 'Özgür Gelecek' dergisinde yayınlanan açıklamasından dolayı yine yargılandı 1990'da "Devletlerarası Sömürge Kürdıstan' isimli kitabından dolayı tutuklandı. 1991'de Serxwebun dergisinde yayınlanan bir yazısından dolayı tutuklandı Bütün bu yargılamalar, tutuklamalar O'nu yıldırmadı. Be ikçi, haklı olana me ruiyet kazandırma mücadelesini yine sürdürüyor.
smail Be ikçi'nin tutuklanmasının ardından Ankara ÖZGÜR-DER liler bu konuda bir imza kampanyası ba lattılar imza kampanyası metninde "dü ünceyi yasaklayan yasaların kalktı ı iddia edilen ülkemizde smail Be ikçinin (...) tutuklanTAVIR
masını kınıyor, serbest bırakılmasını istiyoruz* deniyordu. Ayrıca Ankara ÖZGÜR DER Uluslararası Af Örgütü'ne ba vurarak Be ikçi'nin izlemeye alınmasını istedi. ABD'de faaliyet gösteren FADE ÖZGÜRLÜ Ü VAKFI' nın kendisine verdi i 10.000 doladık ödülü 'dayanı ma duygularıyla yazarlara yardımcı olmaya çalı- an, onlara güç veren ciddi ve etkili bir kurum oldu unuzu da yakından biliyorum. Bu etkiyi ABD'nin ça dı ı, ırkçı ve sömürgeci politikalara ve uygulamalara destek veren politikasını de tirerek de göstermek gerekir" diyerek reddeden ay-dın yazar ve bilim adamı smail Be ikçinin yaptıkları bizlere daha da yol gösteri-ci olmalıdır. •
"BOYUNE MEYECE Z DED M ZDE KAZANDIK" AFOG üyesi Mehmet Özer'in "Boyun E meyece iz Dedi imizde Kazandık ." adlı foto raf sergisi Ankara ÖZ GÜR-DER'de açıldı Ankara ÖZGÜR-DER Geçici Yöne-tim Kurulu'nunu açılı ta yaptı ı açıklamada.12 Eylül karanlı ında direni bayra ının yere dü medi i, devrimci mücadelenin kesintiye u ramadı ı vurgulanıyordu Mehmet Özer, foto raf sanatı ve i -le i üzerine yaptı ı açıklamada, foto raf sanatının tarafsız ve tavırsız olamayaca ını, sanatçının sınıftan yana tavır alıp, kavganın ona verinde olması gerekti ini söyledi. 'Foto raf sanatı kavganın devamlılı ını söyleyen ve eyle mi miz i gelece e aktaran en etkili silahlarımızdan biridir" derken, bireysel çabaların ufuklarının geni olamayaca ı, ya amın karma ıklı ının tek ba ına kavrayamayaca ını sanatçının ya- amı bütünsel olarak de i tirecek örgütlü-lü ün bir parçası olması gerekti ini vurguladı. Sergide. 12 Fylül'den günümüze i çi hareketi ve Kürt ulusal hareketini i leyen foto raflar yer alıyor •
51
HABERLER - YORUMLAR
"12 EYLÜL KARANLI INDAN YERYÜZÜNE, A KI VE D RENC
TA IYANLARA SELAM OLSUN " 12 Eylül'ün yıldönümünde HD Ankara ubesi çe itli etkinlikler düzenledi. Bu etkinliklerden biri de, Ankara mar Daire Ba kanlı ında açılan "Foto raf, karikatür ve resim Sergisi idi. Açılı töreni arasında polis serginin açılı ına gelenlere cop ve yumruklarla saldırdı 22 ki inin gözaltına alındı ı olaylar sırasında sergi binasının camları kırıldı ve yaralananlar oldu. HD Ankara ube Sekreteri Av. Hüsnü Öndül yaptı ı açıklamada "silahsız, saldırısız bir toplantı (sergi), cop, yumruk ve cam kırıklarıyla süslendi" diyordu. Bu arada foto raf sanatçısı Mehmet Özer de polis kordonu altındaki sergi salonunda "Eylül Karanlı ından Yeryüzüne A kı Ve Direnci Ta ıyanlara Selam Olsun" adlı dia sunusunu gerçekle tirdi. Sergiye gelen izleyiciler, polis ku atması kalktıktan sonra salonu terk ettiler.
AV AT KONSER KORKU DA LARI MI SARMI ? 25 A ustos 1991 günü için Artvin av at'tan konser teklifi geldi inde sevinerek kabul etmi tik, Uzun bir aradan sonra Karadeniz'in bu uzak noktasına gitmek ayrı bir mutluluk olacaktı. Konser günü erken saatlerde av at'laydık Grup Yo-
TAVIR
rum'un tarihinde ilk kez ya ayaca ı bir olayla kar ı kar ıya idik. Konserin resmi ba vurusunu yapanlar ortalıkta yoktu. Bir süre ilçe sokaklarında dola ıp konuyla ilgili arkada ları aradık. Grup Yorum'u seven, sahip çıkacak birilerini buldu umuzda ancak durumu kavrayabildik. Arkada ların anlattıklarına göre resmi ba vuru yapanlar, Grup Yorum'a konser düzenleme cesareti gösteremeyeceklerdi. Konser gündeme geldi inden beri hep sorun çıkarıyorlardı. Bir kaç saat sonra nihayet muhatap olabilecek insanları buldu umuzda, "Bugün yakın bir köy karakolu basıldı, ola anüstü durum var, biz. konseri yapamayaca ız" dediler. Valilik, kaymakamlık, emniyet de il, ba vuran insanların kendi korkuları yasaklamı tı konserimizi. Kendine ve halka güveni kalmamı , mücadele etme niyeti olmayanların bir takım de erleri savunuyor görüntüsüyle kar ımıza çıkamayacaklarını belirttik. Ve böylece konseri gerçekle tiremedik. Aynı gün Fındıklı'ya döndük ve gitti imiz bir dü ünde istek üzerine sahneye çıktık. Bu garip gerekçeyle konserden vazgeçenleri kendi korkularıyla ba ba a bırakıyoruz. Karadeniz gezimizde 30 Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen Cihan Alptekin'in mezarını ve ailesini ziyaret ettik. Mezar ba ında yaptı ımız anmada ehitlerimizin yarattı ı gelene in yolumuzu aydınlatan ölümlerini "Bize ölüm Yok" parçasıyla dile getirdik. Daha sonra ailesinin evine gittik. lk andaki a kınlıktan sonra çok sıcak bir ilgiyle kar ılandık. 2 saat süren konuklu umuz bir dahaki geli imizde tekrar u rama sözü ile son buldu. 52
HABERLER - YORUMLAR
RUH SU ANILDI 21 Eylül günü, 6 yıl önce yitirdi i miz Ruhi Su, mezarı ba ında anıldı. 100'e yakın Ruhi Su dostunun katıldı ı anma, saygı duru uyla ba ladı. Bertan Onaran'ın, Ruhi Su'nun ya amından özel ke sitlere de inerek sürdürdü ü konu masının ardından, Dostlar Korusu da 4 parça seslendirdi. Ruhi Su'yu ortaya koydu u olumlu de erlere sahip çıkmak anlamında anmayı her sene bir gelenek haline getiren Grup Yorum, Ruhi Su'nun tutarlı aydın tavrını anlatarak, aydınları ya anan baskılara kar ı sessiz kalmamaya ve birlikte mücadele etmeye ça ırdı. Grup Yorum'un söyledi i "Bize Ölüm Yok" adlı parçayla anmanın hüzünlü havası co kuya dönü tü. GRUP YORUM KONSERLER • 7 Temmuz günü, Fatih ehir Ti yatrosunda, "SHP" Fatih Gençlik Komisyonu'nun toplantısında sahneye çıkan Grup Yorum 300 ki iye seslendi. • 2 A ustos günü, Babaeski'de mücadele türkülerini söyleyen Grup Yorum'a büyük ilgi vardı. Tarım Festivali kapsamında yeralan Grup Yorum'u gece saat 01'e kadar bekleyen 3000 ki i, saat 03'te hala halay çekiyordu. • Defalarca konser izni için ba vu rulmasına ra men, izin vermeyen zmit Emniyet Müdürlü ü, 7 A ustos'ta " zmit Fuarı'ndaki Grup Yorum konserine yasak koyamadı. 2000 ki inin co kulu katılımıyla konser sona erdi. •
3 yıldır stanbul'da Grup Yo-
rum'a konser izni vermeyen ve Üsküdar katibim Festivali'ni öncesinden engelleyemeyen polis, konser ortasında slogan
yapmadan, 3000 ki ilik kitlenin üzerine yürüdü. Konserin yarıda kesilmesinin yananda, festival kapsamında sahneye çıkan Ortaköy Halk Sahnesi Oyuncuları da gözaltına alınmak istendi. • Grup Yorum'un ikinci kez katıldı ı Çanakkale Troya Festivali, 11 A us tos'ta, 1500 ki inin katılımıyla gerçekle ti. Aynı gecede konser veren Grup Günola, polisin kaldıkları evi ku atmasıyla sabaha kar ı gözaltına alındı. Grup Günola'nın Irak'taki Kürtlerin gördügü baskıyı protesto eden mesajını hazmedemeyen egemen güçler, çareyi Grup Günola'yı gözaltına al makta gördüler. • 6 Eylül'de i li Belediyesi'nin düzenledi i "sünnet öleni'nde Grup Yorum, sünnet olan çocukların da araların da bulundu u 500 ki ilik kitleye konser verdi. • 7 Eylül Bursa HEP enli i'nde birçok Kürt sanatçıyla sahneye çıkan Grup Yorum, konserin sonunda 5000 ki inin co kusunu doru a ula tırdı. • Divri i Kültür Derne i'nin 8 Ey lül günü düzenledi i pikni e Grup Yorum bir Konser verdi. • Aynı gün, Adapazarı'nın Pamukova ilçesinde düzenlelen Belediye enli i'nde, ilk kez tartı masına ra men Pamukova halkı Grup Yorum'un sıcak müzi iyle kayna tı. • Zonguldak'ta grev sonrası ilk kez konser veren Grup Yorum, sendika salonunda düzenlenen konserde, 700 ma denci ve ailesine seslendi. Grev içerisinde olu turulan "Madenciden" parçası boyunca " Haklıyız Kazanaca ız" sloganı atıldı. • 25 Eylül günü Ankara Özgür Der'in yeme ine katılan Grup Yorum, Grup Ekin'le birlikte aynı sahneyi payla tı. • Basın Müzesi'nde FOSEM'in "Göç Yollar ı" adlı sergisinin açılmasında Grup Yorum mini bir dinleti verdi.
atıldı ı gerekçesiyle Grup Yorum'un me rulu unu gölgelemek amacıyla, hiçbir uyarı TAVIR
53
HABERLER - YORUMLAR
SMA L BE KÇ SERBEST BIRAKILMALIDIR " nsanlar e er söyleyecekleri bir eyleri varsa, bunları açık, net söylemelidir. Sanki bu maddeler, kısıtlamalar yokmu gibi davranmalıdır, öyle dü ünmelidir. Cezai bir yaptırımla kar ı kar ıya kalırlarsa, dü üncelerini ilgili makamlar önünde yine savunmalıdır. Dü ünceyi yasaklayan yasalar, ancak böyle bir süreç sonunda etkisiz hale gelir. Ve ancak, böylesi kalıcı ve sa lıklı olur."(i.Be ikçi) Dü ünceyi yasaklayan yasaların kalktı ı iddia edilen ülkemizde SMA L BE KÇ 'nin Ortado u'da Devlet Terörü" adlı kitabından dolayı tutuklanmasını
Ataol BEHRAMO LU, Kemal ÖZER, Nur SÜRER, I ıl ÖZGENTÜRK, Yılmaz ZAFER Ahmet TELL , Dr. ldeniz KURTALAN, Bilgesu ERENUS, Murat D NÇER,Ünal PEKER, Ali Fuat ULAY, Cengiz ÖZKAN. Mehmet KÜÇÜKKESK N, Kaya KÜÇÜKÖNDER, Cem ÖZER, Atilla ERGÜR (Ö r.Gör.), Günay ATALAYAR (Ö r. Gör.), Mehmet SAÇLIO LU (Ö r, Gör.), Özanay ONUR (Ö r. Gör.)Metin AH NO LU (Ö r. Gör.), Hüsnü ÖNDÜL, smail GÜLÇ ÇEK(Da arcık Halk Bilim Ara tırma E iDer Y. Kurulu B k.), stanbul Sahnesi Oyuncuları, Ça da Oyuncular, Tiyatro Araç, Yurt Kitap Yayıncılık, Grup Yorum, Grup Özgürlük Türküsü, Grup Ekin. Ortaköy Halk Sahnesi, Fosem, Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi.
FOSEM MÜCADELE ALANLARINDA Fosem'in kamerası, objektifleri mücadele alanlarında. Pa abahçe- i ecam ve Çorum- Karakaya direni leri sırasında gerçekle tirilen çalı maların, Dia Gösterileri ve Kısa Metrajlı Film etkinlikleri ile kitlelere ula tırılması amaçlanıyor. Gazetecilerin bile fabrika çevresine yakla tırmadı ı, zaman zaman gözaltına alındı ı ko ullarda sinema ve foto raf çalı ması yapmak mücadelenin içindeki sanatçılara has bir ayrıcalık.
TAVIR
54
HABERLER - YORUMLAR
YILMAZ GÜNEY YEN DEN HALKIYLA Yılmaz Güney, yıllardan sonra ilk kez 7 Eylül 1991 Cumartesi gecesi yeniden kitlelerle birlikte oldu. Yakla ık 5000 ki inin co kuyla izledi i gecede Güneyin "Arkada " filmi gösterildi. Bunun yanısıra 'gece'ye katılan sanatçı ve aydınlar, Güney hakkında çe itli konu malar yaptılar. sanatçının iir, öykü ve mektuplarından örnekler okudular. A ırlı ın filmde olmasına ra men bu tür ürünlerle çok yönlü bir tanıtıma gidilmesi, sanatçının kimli inin tanımlanabilmesi açısından olumlu bir çabaydı. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekle tirilen 'gece'. Fato Güney'in giri imleriyle olu an Güney Vakfı'nca düzenlendi. Asıl kaygı, büyük bir sinema adamına konan yasa ın sona erdirilmesi ve halkıyla arasında yıllarca süren özlemin giderilmesi oldu undan, bir ba langıç olarak olumluydu.
TAVIR
Ancak bir takım olumsuzluklar, Yılmaz Güney'in anıldı ı bir geceye yakı mıyordu. Devrim ehitleri için saygı duru unun ihmal edilmesi büyük bir eksiklikti, (daha sonra izleyicilerin müdahalesiyle saygı duru u gerçekle ti) Bir süre sonra da Seher ahin için yapılan anonstaki eksikli i gidermek için sahneye çıkan bir ö renciye müdahale edilmesi, sansürcülü ün, yasakçılı ın te hir edildi i bir geceyle uyu muyordu. Üstelik sanat ya amının en verimli döneminde, sansür ve yasaklamalarla halkından koparılmaya çalı ılan Yılmaz Güney nezdinde bu olayın ya anmaması gerekiyordu. Bu gibi eksiklikler, Güney'in ya am kavrayı ının ve yapıtlarının ilerici özünü bir yana koyup salt bir sinemacı gibi de erlendirmek, içeri ini bo altmak anlamına gelecektir. Oysa tam da tersine öne çıkarılması gereken yanı Yılmaz Güney'in dönü türücü eylemidir. Unutulmamalıdır ki Yılmaz Güney'i gerçek özgürlü üne kavu turacak olan, Türkiye halklarının tavrıdır.
55
HABERLER - YORUMLAR
GRUP EK N "B ZE ÖLÜM YOK" KASET ANKET 1. "Bize Ölüm Yok" kaseti içerik, biçim ve müzikalite olarak daha önceki kasetimiz olan "Kavgayı Seçtim"e göre ileri bir a ama mı? 2. En çok hangi parça ho unuza gidiyor? 3. Ho unuza gitmeyen parçalar hangileri? 4. çerik olarak süreci, mücadeleyi ve "ekmekten a ka kadar" günümüzün ya antısını aktarabilmede, yorumlayabilmede sizce ne kadar ba arılı olabilmi iz? 5. lk dinleyi te sözler anla ılabiliyor mu? Sözler akılda kalıcı mı? 6. Kaset, teypte çalarken parçalara e lik edebiliyor musunuz? Hangilerini daha kolay söyleyebiliyorsunuz? 7. Parçalarımızın içinde "i te bu parça beni anlatıyor" dedi iniz parça var mı? 8. Kasette yeterince co ku ve dinamizm var mı? 9. Kula ınızı rahatsız eden bir ses (enstrüman, vokal vs.) var mı? Solistlerin sesine gitmeyen parça var mı? Önerileriniz neler? 10. Kaseti rahatça dinleyebiliyor musunuz? Dinlerken yoruluyor musunuz? Duygularınız nelerdir? 11. Anneniz, babanız ya da benzeri çevreniz kaseti be eniyorlar mı? 12. Bu kaseti çevrenize dinlemeleri için önerebilir misiniz? Çevrenizde minibüslerde, kahvelerde, kalelerde, kantinlerde, köyünüzde vb. yerlerde bu kasetin çalındı ını duyuyor musunuz? 13. Müzikle ne kadar ilgilenebiliyorsunuz? Herhangi bir enstrüman çalıyor musunuz? Parçalarımızda kullanılı olarak ho unuza giden enstrümanlar hangileri? 14. kinci kasetini yaptıktan sonra, Grup EK N'i nasıl de erlendiriyorsunuz?
Grup EK N'in bu anket sorularını verilecek yanıtların Sümer 1 Sokak 20/17 Demirtepe Kızılay ANKARA adresine gönderilmesini rica ediyoruz.
TAVIR
56