Merhaba! Ölüm, zamana yenik dü mek, geli ip serpilen hayatın kar ısında çürümektir. " ON'lar ölmediler yok..." kömüre, demire, ba ak tanelerine alınterini katanların gelece i için, kalıpla mı , statükola mı yöntemleri kırarak çıktılar yola. Köhnemi , ölmeye yüz tutmu , çürüyü üne son çare olarak devrimcilerin boynuna ilmik, eme in, emekçilerin ya amına karanlık olup çöken bir düzenin kar ısına, "ate fitiller gibi..." çıktılar... Bir manifestodur Kızıldere. Son de il bir ba langıç, akacak yeni bir kanaldır. Yaratılan, ölüme ölümsüzlükle ba kaldırma gelene idir. Bu gelenek, mücadele eden gelece e uzananların ellerinde zenginle iyor, ya ıyor. "Dimdik ayakta barut ortasındalar!" Kadınlar... Kimliksizli in, ikinci sınıf insan olmanın, çifte sömürünün içinden çıkıp geldiler. Bugün artık kimlik arayı ı sona ermi tir. Kadınlar, üretimde, direni te, sava ımda mücadelenin dinamikleri oluyorlar. Ve kadınlar bugün da lara çıkma hakkını kullanıyor. Artık nakı larını gelece e ekli vermek için atıyorlar. "Nakı Nakı Örüyoruz Gelece i" Nazım, yıllarca tutsak, ardından "sürgün" ve yasaklı iirleriyle ya adıktan sonra, bugün demokrasi havarilerince vatanda lı a, "devlette bulu maya davet ediliyor. Nazım Hikmet ya amın içinde bir airdir. iirinin içeri ini bo altmak, biçime indirgemek, Nazı m' ı öldürmektir. Oysa, kendi halkına malolmanın ötesinde evrensel de erlere ula mı bir air olarak ya ıyor Nazım... htilalci yanıyla. "Nazım Hikmet Ya ıyor" Adnan Yücel, bir tartı ma yazısıyla katılıyor bu kez sayımıza. iirindeki yi itlik, kararlılık, sava çılık gibi temalarla bir dönem mücadele içindeki insanlara co ku katmı ancak olumsuzlukları pek dikkate alınmamı bir airi farklı bir yakla ımla ele alıyor. Ahmed Arif iirinin ta ıdı ı feodal de erlere kar ın insanları motive edebildi i ne kadar gerçekse bu de erlerin tarihte kaldı ı ve bugünün htiyaçlarına yanıt veremez durumda oldu u da bir gerçektir. Bu yanlarıyla Ahmed Arifi tartı maya açmanın gereklili ine inanıyoruz. "Ahmed Arif iirine Farklı Bir Yakla ım" Kontgerilla eylemleri psikolojik sava la birlikte yürütülüyor. Yaratılmaya çalı ılan psikoloji, aydınlar(!) üzerinde etkisini gösterdi. "Her türlü iddete kar ı olma", "insanların ya ama hakkını savunma" söylemleri, katliamların, i kencelerin önüne geçiyor. Bu noktaya var~ malarının nedeni bellek kaybı olamaz. Sivas, Çorum, Mara , 1 Mayıs, 16 Mart katliamlarının sorumluları, '90'larda da "i lerine devam ediyorlar. Tuzla, 12 Temmuz, Mahmutbey, Lice, Kulp unutulmu olamaz. Katliamcılar, i kenceciler, "insan" kavramının sınırlan içine giremezler. Aydınları, süreç zorla tıkça taraf olmaktan kaçmaya de il saflarını belirlemeye ça ırıyoruz. Grup Yorum'un "16 Mart" adlı çalı masıyla Halepçe'de katledilenleri ve fa izmin katletti i tüm insanları bir kez daha anıyoruz. Artık Newroz ate i bir ba ka yanıyor. Daha gür ve yeni anlamlar kazanarak. Kürt halkı mücadelesiyle kendi gerçe ini dayatırken sahip oldu u gelenekleri de zenginle tiriyor. Newroz, ba ımsızlı ı ve sosyalizmi simgeliyor imdi. Yayınladı ımız kürtçe iiri Kürt ve Türk halklarının karde li ine ve mücadelesine adıyoruz. Grup Yorum klipleri çalı masının ba lı ı bu sayımızda da "Senaryoyu Yazıyoruz". Dileriz ki, Kültür ve Sanat Emekçilerinin, sinema emekçilerinin kollektif çabası ve Grup Yorum dinleyicilerinin "imece" yardımları sonucu önümüzdeki sayı bu çalı maların ba lı ı "Senaryoyu Çekiyoruz" olsun. 13 sayının birikimi, kabu u çatlattı. Nicedir sözünü etti imiz dinamizm, hareketlilik ve zenginle meyi Tavır bu sayıda ba latıyor. Hayatın zenginli i ve kavganın dinamikleri bunu gerektiriyor. Ku kusuz ne ilk ne de son adım bu. Öneri, ele tiri ve ürünleriyle, okurlarımızı da bu geli imin içinde görmek istiyoruz. Dostlukla.. TAVIR 1
ÜYAP'ın düzenledi i 9. istanbul Kitap Fuarı sırasında ba latılan Nazım Hikmet'in siyasi ve sanatçı kimli ine yönelik tartı malar bugünlerde "Do umunun 90. Yılında Nazım Hikmet Haftası" nedeniyle yeni boyutlar kazanıyor. Eski solcuların, li-
T
Nazım Hikmet Ya ıyor HAZAL
TUNÇ
berallerin, muhafazakarların ve son karısı Vera Tulyakova'nın da katıldı ı Nazım'ı kimliksizle tirme çabasına devlet kurumları, bakanlar ve siyasi parti temsilcileri de çanak tutuyor. Toplumsal yelpazenin bilinen kesimleri de sahipleniyormu görüntüsüyle tepeden tırna a
kavga ve ümitten ibaret olan airi düzene zararlı kimli inden soyarak kendileri gibi etkisiz le tirmeye çalı ıyor. Sos yalizmden arındırılabilinirse Nazım'dan geriye hiçbir ey kalmayacak. Vera'nın kırmızı balıklara Bo az'a ve rakıya ili kin açıklamaları; Kuvay-i Milliye Destan ı'nın ovenizm kokan kimi dizeleri ile itim araçlarında, ders kitaplarında ho bir nostaljiden öteye gitmeyecektir. Sovyet revizyonizminin çö kü ü, ABD emperyalizminin dünya imparatorlu u kurma do rultusundaki taktik ilerleyi i bir inançsızlık dalgasına yol açtı. Üstün medya gücüne dayanan emperyalist burjuvazi sevinç çı lıkları atarken bir yandan da inançsızlık bataklı ını besleyerek yeni yanda lar da dev irmek istiyor. Ancak bütün çabalara kar ın ba ımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi ülkemizde yeni mevziler kazanmaya devam ediyor. Reformizm ve demokrasi maskesini ku anan son koalisyon hükümetine kar ı yükseltilen "istiyoruz! Vermezseniz Alaca ız!" iarı emekçi yı ınlar içinde geni yankılar buluyor. Egemenler bütün olanakları ve yanda larıyla emekçi sınıfın 'örgütlü gücüne kar ı saldırıyor. Elimizdeki bayrakları soldurmak, moral de erlerimizi yok etmek, inancımızı ve güvenimizi sarsmak için bütün cephelerden saldırıyorlar. Ancak bayraklarımızı elden yere dü ürmeyece iz. Olanaklarımızı, omuzba larımızı etmeyece iz.
gücümüzü, onlara terk
Nazım Hikmet Vakfı on gün boyunca paneller, gösteriler, iir okuma günleri, konserler organize etti; basın yayın kurulu larında söyle iler, makaleler yayınlandı. lginç tartı malar yapıldı. Bu etkinlikler sırasında marjinal bir tavır geli tiren Sunay Akın,
ibrahim balaban 2 TAVIR
airin mezarının getirilmesi tartı malarını renklendirdi ini dü ünse bile Tarabya'da denize kâ ıtlar bırakarak çocukla makla kalmadı, gülünç duruma da dü tü. Sunay Akın Nazım'ın; Çok yorgunum beni bekleme/ kaptan/seyir defterini ba kası yazsın/ Çınarlı kubbeli mavi bir liman/ Beni o limana çıkaramazsın. Dizelerinden yola çıkarak "Gelin ikramiye çıkmamı piyango biletlerinden, tiyatro afi lerinden, gazetelerden, dergilerden, biten bir a kın mektuplarından, ur'un habis oldu unu gösteren doktor raporlarından, takdirnamelerden, resmi gazetelerden, polis tu tanaklarından, özenle sakla dı ınız ilkokul karnenizden ve nikâh davetiyenizden, fatura lardan, KDV fi lerinden, tezkere kâ ıtlarından, takvim yaprak larından, irsaliyelerden, ders notlarından, kese kâ ıdından... Yani elinize hangi kâ ıt geçerse, i te o kâ ıttan bir gemi yapalım" (1) önerisini getirirken marjinallik adına baya ıla ıyor. Bu "gemiler" Kültür Bakanl ı ı'na gönderilecekmi "ta ki Nazım Türkiye'ye gelene dek." En sevdi im memleket yeryüzüdür. Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi diyen airin mezarı sembolik bir yakla ım da olsa ülkesine getirilmelidir. Ancak biliyoruz ki Nazım anıt-mezarda de il devrimci mücadelede ölüm-
24 saat çalı an sarı kemikli sırtında kırbaç izleri nasır-la an milyonların evladıyım. Onların dolu dizgin feryadıyım" diyen Nazım Hikmet'i "karmakarı ık bir yumak' haline getirerek ABD'nin dünya nizamı için tehlikeli olmaktan çıkarmaktır. "Nazım'ın dünya çapındaki öhretinin kaç ölçüde iire duyulan hayranlıktan, kaç ölçüde parti propagandasından, kaç ölçüde yolda lık dayanı masından, kaç ölçüde bir dava adamı olarak kendisine duyulan ilgiden... oldu u bilinmiyor... Gerçek Nazım var, kullanılmı Nazım var, kendi deyi iyle "sıradan bir Türk airi" Nazım var, so uk sava ın propaganda araçlarından biri haline getirilmi Nazım var (2) "Yazar Nazım'ı kulanılmı sıradan bir air olarak niteleyip dü üncelerini ve iirini mahkum etmeye koyuluyor. "Nazım'ın iirine yarı-mistik güçler yükleyen ideolojik gökkubbe çöktü üne göre imdi ne olacak?... Artık elektri ini yitirmi olan ideolojik jargon, aya ına ta lar ba lanmı ördekler gibi dibe mi çekecek onun iirlerini." Bu ukalâ yazara en iyi cevabı Nazım Hikmet veriyor: Ben yine söylüyorum aynı arkıları. Döndürmedi beni rüzgâr havada yapra a, ben kattım önüme rüzgârı. Haluk ahin airden korkmaya devam etsin çünkü Nazım dünya halklarının gönlünde ve bilincinde ya amaya devam edecek. O yalnız kendi halkının airi de ildi. Japon balıkçılarının karıları
Ben yine söylüyorum aynı arkıları döndürmedi beni rüzgâr havada yapra a, ben kattım önüme rüzgarı süzle ebilir. Susulan sorgularda, haykırıları savunmalarda, u uldayan meydanlarda, ate le sulanan da larda ya ayan airi piyango biletleriyle, polis tutanaklarıyla, biten bir a kla, habis bir ur'la birlikte anmak soytarılıktır. Nazım Hikmet'le ilgili tartı malara Haluk ahin de katıldı. Cumhuriyet Gazetesi kö e yazan ahinin amacı"24 saatte
silahlanmaya kar ı da ıttıkları beyannamelerde onun iirlerini bastırmı . Amerikan zencileri portresini ta ımı , Fransız i çileri ona te ekkür mektupları yollamı -lardı. Birçok memleketlerde gençler birbirlerine a k mektupları yerine onun iirlerini göndermi lerdi. (3) Nazım'ın, bu rütbe alçala-
bilmesinden korkuyorum dedi i döneklere yaslanarak ona "bir bakıma halâ çocuktu, vasiye muhtaçtı" diye sata anlar kendi hastalıklarından habersiz. Nazım "sevmesini hiç bil me mi ti" demek de subjektivizmdir, kimileri gibi "gönlü geni ti, büyüktü" demek de. Uzun yıllar hapis yatan air ülkemizde ve Sovyetler Birli inde bir çok kadını sevmi ti. Ancak sevdalarında tutarlı de ildi. Nazım'ın yanlı larını belirtirken, ele tirirken yeni dünya kurma mücadelesini sürdüren, birbirlerine ve kav gamıza co kun bir sevdayla ba lı arkada larımıza onun u sözlerini de aktarmalıyız: Büyük kavgada /açık ve endi esiz/ girdim safıma/ ve dı ında bu safın/ toprak ve sen/ bana kâfi gelmiyorsunuz..."................." Seninle biz/ birbirimizi/ ve insanların en büyük davasını sevebildik/ dövü üyoruz onun u runa/ ya adık diyebiliriz" TAVIR 3
ayni arba 1961/paris
karaca ız. Çocuklarımızın ba larıyla kıraca ız karanlık camlarını. Ve bizden sonra gelenler demir parmaklıklardan de il asma bahçelerinden seyredecek bahar gecelerini, yaz ak amlarını diyen airdi Nazım. O bir mücadele adamıydı. Do ru buldu u, haklı buldu u, güzel buldu u her ey için herkes için dövü ebilirdi. Ya ı ba ı buna engel olmadı hiç bir zaman. Nazım onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada
ba ımsızlık, demokrasi,' sosyalizm mücadelesini örgütlemeyi ba aramayan bir partinin üyesiydi. Nazım'ın sen dünümüz, bu günümüz, yarınımızsın, en büyük ustalı ımız, en ince hünerimizsin, sen aklımız, yüre imiz ve yumru umuzsun dedi i TKP, uzla macı çizgisiyle sınıf mücadelesini reddedip sosyal demokratla arak tarihe karı tı. Ancak sosyalizmi savunan Nazım'ın inancı halkların mücadelesinde ya ıyor. air kızıl gömle iyle yanımızda açlı ın
ey beni ihtilâl gibi feryada getiren diyar gözümde bir pul etmez artık ne yer ne yar.
avni arba 1961/paris
Kendi yanlı larına Nazım'ı yanda tutanlar da, bu do ru bakı tan habersiz de ildir. Nazım Hikmet'i anma etkinliklerine katılanların hepsi airin dü üncelerini karalama, tahrif etme ikiyüzlülü ünü göstermedi elbette. airi sevdi ini söyleyen, onu anlamayı amaçlayan; duygularını, sevinçlerini ya amayı arzulayan dostları da vardı toplantılarda. Fakat sevmek anlamak elemek de il. uurun çok uzun bir köprüsü var. Duymakla anlamanın arasında. Devrimi anlamayan onu anlayamaz. Çok uzaklardan geliyor o... Tütüyor yanık bir et kokusu çizmelerinin köselesinden. Ürkek adımlarının sesinden kanlı karanlık yıllar karanlık hayvanlar gibi havalanıyor... Çok uzaklardan geliyoruz. Ve artık saçlarımızı tutu turarak gecenin içinde yangın çı4 TAVIR
ku kadar çokturlar ve kahreden, yaratan ki onlardır destanımızda yalnız onların maceraları vardır dizeleriyle ba ladı ı Kuvay-i Milliye Destanı'nı bitirirken biliyoruz ki layı ıyla olmadı bu kitap, Türk halkı ba ı lasın bizi derken Kürt halkını unutuyor. Nazım hem Kuvay-ı Milliye Destanı'nında "Hikaye-i Kara Yılanı", Antep, Mara direni lerini anlatmasına kar ın bu direni lerin Kürt kimli ini, hem de sava an yı ınların önemli bir bölümünü olu turan Kürk halkını görmezden gelmi tir; sava tan sonra Kürt halkına kar ı yürütülen katliamı, soykırımı görmezden gelmi tir. Yeni Ülke gazetesi( 19-25 Ocak 1992 sayısı) "bu mektup 1980'lerde ortaya çıkmı tır" notuyla "Halkların Karde li i ve Kürt Sorunu" ile ilgili airin yazdı ı varsayılan bir mektup yayınladı. Kayna ı belirtilmeyen bu mektubun gerçek olması Nazım Hikmetin bu konudaki yanlı ını vahimle tirir ancak. Güzel günlerin gelece ine güvenini hiçbir zaman kaybetmeyen Nazım Sosyalist Vatan'a, ey beni ihtilâl gibi feryada getiren diyar gözümde bir pul etmez artık ne yer, ne yar diyecek kadar ba lıydı. Gitmi ti ihtilâlin be i ine, gözlerine nur istiyordu, uur istiyordu ancak Türkiye ko ullarını de erlendiremeyen;
mukaddes karnı doyana dek yürümeye devam edecek. Yürüyor o... açık geni adımlarla ar ınlıyor yolları, a ır bir balyoz gibi sallanıyor kolları... i itmiyor artık hep aynı tahta masanın ba ında ak amlayan hasta, topal dostların kalbe karanfil ruhu gibi damlayan sözlerini... yürüyor dü mana do ru, yürüyor adım adım. Yürüyor o Temmuz sıca ıyla, sokaklarla, meydanlarla, da ların yakıcı rüzgârıyla. Serpilen tohumda o; bütün fidanlardan ümitli arkılar söyleyerek, insanlarının kederinin, sevincinin, kavgasının arkılarını söyleyerek yürüyor, yürüyor bir top karanfil olup açarak vurulup dü enlerin alnında. Biliyoruz ki muzaffer sava çılarımız 1 Mayıs Meydanına, Konak Kızılay, Diyarbakır Meydanlarına girerken omuzba ımızda olacak. Ve o günden çok daha sonra yeni insanlar mükemmel bir gecenin ı ıklı kaldırımlarını adımlarken Nazım Hikmet ehrin meydan kenarlarında yaslanıp duvarlara son kavgadan sa kalan ihtiyarlara keman çalacak. (1) Sunay Akın, Milliyet Sanat Dergisi Ocak 1992 (2) Haluk ahin Cumhuriyet 21.1.1992, Burası Türkiye (3) Van Peter Hamm, Die Zeit 12.6,1964- Milliyet Sanat Dergisi 1992
ÇET N BO A
Halk Çiçe i Halk güzeli seni. Seni halk sıca ı. Yangınım ormanlarına. Duyuyor musun beni? Halk çiçe i seni. Seni insan kuca ı. Vurgunum a ızlarına. Dinliyor musun beni? Halk ezgisi seni. Seni halk duda ı. Tutkunum duygularına. Anlıyor musun beni? Halk incesi seni. Seni insan çı lı ı. Dü künüm acılarına. A lıyor musun beni? Halk imgesi seni. Seni halk ı ı ı. Co kunum umutlarına. Görüyor musun beni? Halk sevgisi seni. Seni insan açlı ı. Ölürüm a ıtlarına. Susuyor musun beni? Halk elleri seni. Seni halk soka ı. Direnirim yollarına. Seviyor musun beni? Hak sevinci seni. Seni insan sarma ı ı. Karı ırım kollarına. Bekliyor musun beni? Halk gözleri seni. Seni halk aydınlı ı. Duyarlıyım kavgalarına. Sarıyor musun beni? Hayat boyu ezilmenin, Hiç bitmemi iirisindir Ve hep solurum türkülerini; Ki onlar ya murlarımdı r , Sesleri kanatır ellerimi; Haydi gel ve bir kez daha söyle; imdi arayıp soruyor musun, Yanında buluyor musun beni?
T A R T I M A
Ahmed Arif iirine Farklı Bir Yakla ım A ADNAN
YÜCEL
hmet Arif, ya amı boyunca yirmibir iir yayımlamı bir airdir. Bunların on dokuzunu "Hasretinden Prangalar Eskittim" adıyla kitapla tırmı , ikisini de dergi sayfalarında bırakmı tır. Dergi sayfalarında bıraktıkları, "Kalbim Bir Dinamit Kuyusu" ve "Rüstemo" adlı iirlerdir. Tek kitapla toplumcu iir ortamını önemli ölçüde etkileyen Ahmed Arif, iirlerine yenilerini eklememi ;ama Türk iirinin geli imi içinde kendine özgü bir yer edinmeyi ba armı tır. Bu konuda bütün ele tirmenler, yazarlar ve airler aynı görü ü payla maktadır. Bundan daha do al bir görü ortaklı ı olamaz. Çünkü gerçekten de çok sa lam bir iir yapısı kurmu tur. Çarpıcı imgeler, akıp giden bir lirizm, güçlü ve tok bir
a iret töresini ballandıra ballandıra anlatmak,
mi var?" gibi bir soru akla gelebilir. Çünkü toplumcu iir ortamımızda Ahmed Arifle ilgili bir ön yargı olu mu tur ve bütün ön yargılarda oldu u gibi ilk tepki böyle bir soru biçiminde kendini gösterebilir. Ahmed Arif iirinin özüne yönelik bu sesler iki ayrı biçimde
kendini duyurmaktadır. Birbirlerine kar ıtmı gibi görünseler de, aynı kapıya çıkıyorlar ve Ahmed Arif iirinde görmezlikten gelinmi bir gerçe i yansıtıyorlar. Bunlardan birincisi, bilinçli olarak farkına varılmı ve do rudan do ruya söylenmi olan sözlerdir. ikincisi ise, Ahmed Arifin iirini överken ya da Ahmed Arif kendisini anlatırken, farkına varılmadan söylenen ve aynı gerçe i yansıtan sözlerdir. Her ikisinde de varılan sonuç, Ahmed Arif iirinin özünde feodal yargıların da var oldu u gerçe idir.
"Ben hayatta kimseye hocalık, akıldanelik etmedim. Ustalık satmadım. Ahmed Arif bugünkü yerine bilinen yetenekleriyle oturmu tur. Hiçbir ey bu gerçe i örtbas edemez. Yalnız, 'kendi göbe imi kendim kestim, kasaba minnet etmedim'
sınıf mücadelesinin oldu u bir dönemde marifet de ildir.
söyleyi ... gibi özelliklerin tümü bir arada bulunmaktadır. Konu, Ahmed Arif iirinin biçim özellikleri ve yapısı ise, aynı görü e katılmamak olası de il; ama konu, Ahmed Arif iirinin özü ise, ba ka seslere de kulak vermekte yarar oldu u kanısındayım. ilk ba ta "Ahmed Arifin iiri konusunda ba ka sesler de
6 TAVIR
dedi ine göre, kendini a iret töresine bu kadar ba lı sayan ve bunu ballandıra ballandıra bir marifetmi gibi söyleyen Ahmed Arife kendi yi itlik zagonu adına sorarım: Aç zulanı göster restini. Gökten zembille mi indin ? He canım sen getir üstünü."
Enver Gökçe'nin bu sözlerini 23 Kasım 1973te okumu tum. Önce çarpılmı , sonra da dü ünmeye ba lamı tım. "...kendini a iret töresine bu kadar ba lı sayan ve bunu ballandıra ballandıra bir marifetmi gibi anlatan..." Bu sözler, özellikle üzerinde durulması gereken sözlerdi. Enver Gökçe bu sözleri, Suphi Kenan Demirci'nin bir sorusuna yanıt verirken söylüyor. Demirci'nin sorusu, Enver Gökçe'nin Ahmed Arife ustalık edip etmedi ini ö renmeye yöneliktir. Bu konuda Enver Gökçe ne denli alçakgönüllü davranırsa davransın, Ahmed Arifin "kasaba minnet etti ini", bu "kasap"ın da Enver Gökçe oldu unu, iki airden yapılan u alıntılar açıkça ortaya koymaktadır: "Saçlarına Kızıl güler takayım, Salın da gel, Bir o yana, Bir bu yana!" (Enver Gökçe) "Saçlına kan güller takayım, Bir o yana, Bir bu yana..." (Ahmed Arif)
Bir airin di er airlerden etkilenmesinden daha do al bir ey olamaz. Bu do allık bütün airler için geçerlidir. Örne in Melih Cevdet Anday, Karacao lan'dan etkilendi ini açık açık söylerken airli inden hiçbir ey kaybetmiyor. Ya da Pablo Neruda, Nazım Hikmeti örnek aldı ını aç ıkça söylemekle airli inden hiçbir ey kaybetmemi tir. Ama i Ahmed Arife gelince, "kendi göbe ini kendi kesmek, kasaba minnet etmemek" gibi bir feodal yi itlik çıkıyor ortaya. Bilimsel gerçekli i yadsımak pahasına da olsa, "erkekli e halel getirmemek", feodal yi itli in temel özelliklerinden biridir. Bu konuda ortada tek bir gerçek var. O da u: Enver Gökçe'nin "Gökten
zembille mi indin? He canım sen getir üstünü." sorusu, 1973 yılından, Ahmed Arifin öldü ü 1991 Haziran'ına dek yanıtsız kalmı tır. Bir soruyu yanıtlamak için on sekiz yıl yeterli bir süre olsa gerek. Ahmed Arifin iiri konusunda bir ba ka aykırı ses de iir ortamının dı ından geliyor. Muhsin Kızılkaya ile Halit Nebiler'in ortak yazdıkları "Dünden Yarına Kürtler" adlı kitabın 165. sayfasında, "Apo'yla Kültür Sanat Üzerine" ba lıklı bir söyle ide Abdullah Öcalan, Ahmed Arifin Kürt gençli ini yanlı yönlendirdi ini söylüyor. Dahası, Ahmed Arif iirini kendi halkına kar ı oportünistçe bir yakla ım olarak de erlendiriyor. Ahmed Arifin iirde yaptıklarıyla ibrahim Tatlıses'in müzikte yaptıklarını kar ıla tırarak aynıla tırıyor. Bu aynıla tırma, Kürtçe dü ünen bir insan için do ru olabilir. Türkçe dü ünen bir insan için bu aynıla tırmayı ben fazla acımasız buluyorum. Çünkü Türkçe dü ünen bir aydının dünyasında Ahmed Arifin iiri vardır; ama ibrahim Tatlıses'in müzi i yoktur. Aslında öyle bir müzik de yoktur. Öyle bir müzi in varlı ının tek nedeni, Türkiye'de büyük bir kitlenin "notaları göbekten okuma" ce haletinden kaynaklanmaktadır. Abdullah Öcalan soruna, Kürt ya amının Türkçele tirerek bozulması açısından yakla mı sanıyorum. Bu yakla ım, soruna ulusal de erler do rultusunda bir yakla ımdır ve do rudur. Soruna sınıfsal temelde yakla ırsak, bu kez Abdullah Öcalan'ı de il, Enver Gökçe'yi haklı bulmak gerekir. A iret töresini ballandıra ballandıra anlatmak, sınıf mücadelesinin oldu u bir dönemde marifet de ildir. Çünkü sınıf mücadelesi, feodal yi itlik de il, proleter yi itlik gerektirir. O da beyin, yürek ve bilinç gerektirir. Kitaplar arasında kaybolmayı, dünyayı yorumlayıp yeniden yaratmayı gerektirir. Feodal yi itlik bir nara,
bir yumruktan, ya da bir at, bir filintadan ibarettir. Bunlar da sınıf mücadelesi içinde hiçbir ey ifade etmezler. Ahmed Arif, o lunun adını bo yere "Filinta" koymu tur. B-52 bombardıman uçaklarına mavzerle saldırmak ne ise, sınıf mücadelesi içinde feodal yi itlik de odur. Bir de Ahmed Arifin iirini överken, farkına varmadan aynı gerçekleri yansıtan sözler var. Bu duruma en güzel örnek Cemal Süreya'nın u sözleridir: "Ahmed Arif, Do u Anadolu insanının müthi malzemesini korkusuz bir lirizm içinde önümüze yı ıyor. Sonra bütün Anadolu insanına do ru yayıyor onu, Pir Sultan Abdal'ı Urfalı Nazif'i, Köro lu'na Bedrettin'e ba lıyor..." Cemal Süreya, 1969 yılında bu sözleri söylerken Ahmed Arifi övdü ünü sanıyor. Oysa 20. yüzyılda, Ahmed Arifi 15. ve 16. yüzyıllara götürdü ünün farkında de il. Pir Sultan Abdal'ı iirini ve kavgasını ben de çok seviyorum; ama ya adı ı dönemde seviyorum. E er bugün Pir Sultan Abdal kalkıp da "Düldül eyerlendi zülfikâr ku an/Ali'm ne yatarsın günlerin geldi" derse, gülerim.
Bu dizelerde geçen " eyhülislam", "fetva", "katlin vacip görülmesi", "saray", "ferman", "kaltak varma", "tatar a ası" gibi sözcük ve kavramların hiçbiri 1908'den beri yoktur. Oysa Ahmed Arif 1925 do umludur. Bunlardan sadece "tatar a ası" üzerinde durmak bile iiri ait oldu u döneme oturtmak için yeterlidir. Tatar a ası, padi ahın ya da sadrazamın atlı habercisidir.
foto raf: çerkes karada insancıl dergisi eki
Çünkü bugün ne bir atlayı ta bin ar ın sıçrayan "Düldül"e ne de atınca uzayıp çekince kısalan "Zülfikâr" adlı kılıca kimseyi inandıramazsınız. Cemal Süreya'nın, farkına varmadan dile getirdi i gerçe i, Ahmed Arifin kendisi de bir söyle ide dile getirmektedir. Söyle iyi, "Militan" dergisinin ikinci sayısında Nihat Behram, "Rüstemo" adlı iirle ilgili olarak yapmı . Soruya geçmeden önce iirin bir bölümüne bakalım:
"Önce eyhülislam fetva buyurur Katlim dört mezhepte vacip görülür Sonra saray ferman eyler Ve kaltak vurulur ordugâhlarda Dar vakit yeti tin tatar a ası TAVIR 7
Buyru u eline alıp atına atlar ve hızla ko turur. Atı çatlamak üzere iken, yol üstündeki ilk hana varır ve bir ba ka ata atlayıp devam eder. Bu yolculuk istanbul'dan Ba dat'a dek, at de i tire de i tire devam eder. Büyük Okyanusta bir balinanın buzlar arasından kurtarılmasını bile Türkiye'de herkesin evinde görerek izledi i bir dönemde, ya da telefonu kaldırınca on saniye içinde dünyanın en uzak yeriyle ileti im kuruldu u bir dönemde bu dizeleri Türk iirinin hangi yerine oturtmak gerekir, bilemiyorum. Aynı iir öyle devam ediyor: "Salavat getirir da da taburlar Narh bahçe üzre kanlı bir ak am Gelen elçi de il Azrail olsun Anam avradım olsun kaçarsam"
Bu dizelerde "da da salavat getiren taburlar"ca askere kar ı bir tek ki inin, "Cüneyt Arkın vari" kavgası dile getirilmi tir. Böyle bir kavgada "Anam avradım olsun kaçarsam" diye yemin edilmi tir. Hiçkimsenin anası, aynı zamanda avradı (karısı) olamayaca ına göre, bu kavgada kaçılmaz; ama mutlaka ölünür. Feodal yi itlik bunu gerektirir. Bu konuda sözü, söyle i içinde Ahmed Arifin kendisine bırakmak istiyorum. Nihat Behram bu iirle ilgili olarak soruyor Ahmed Arife: -Bu iirin anlamını kısaca yorumlamak gerekseydi ne derdiniz? Ahmed Arif yanıt veriyor: - Namus u runa, zulme kar ı da a çıkan sayısız yi itlerden herhangi birinin yaralı iken ve üzerine büyük kuvvetler gönderilmi ken, Köro lu ya da Dadalo lu gibi halini arz edi idir.
8 TAVIR
Ahmed Arif 1975 yılında söyledi i bu sözlerle, hem Enver Gökçeyi, hem Abdullah Öcalan'ı do rulayarak, bizi bir anda 1975 yılının sımsıcak sınıf mücadelesinden alıp, ta Köro lu'nun mücadele yıllarına götürüyor. Tüfe in yeni icat oldu u ve mertli in bozuldu u yıllara yani. Ya da Dadalo lu'nun merkezi Osmanlı otoritesine kar ı a iret kavgası verdi i yıllara götürüyor. 1970'li yıllarda söylenmi olan bu sözler, aynı yılların 15-16 Haziran sıcaklı ından nasıl da uzaklarda. Yetmi bin i çinin tankların üzerinden a tı ı dönemde, bir gözükaranın "da da salavat getiren taburlarla "Anam avradım olsun kaçarsam" diyerek sava masının anlatıldı ı bu iirin yorumunu okuyuculara bırakmaktan ba ka çözüm yolu bulamıyorum. Ahmed Arifin iiri üzerine söylenenleri bir yana bırakıp, biraz da iirleri üzerinde duralım. Çünkü bir airle ilgili olarak söz söylemenin ilk ve en temel dayana ı, onun iirleridir: Kirveyiz, hısımız, kanla ba lıyız Kar ıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermi iz yüzyıllar boyu" Bu dizelerde vurgulanan insanlık ba ları, "kirvelik", "hısımlık", "kan ba ı", "kız alıp verme" gibi feodal ba lardır. Tari 'te, istanbul'da, ya da Zonguldak'ta yürüyen binlerce i çiler arasında bu ba lardan hiçbiri yoktu. Yalnızca dü ünce ba ları vardı. Ahmed Arifin iirlerinde ba ka dizelere bakalım: "Yi itlik inkâr gelinmez Tek'e tek dö ü te yenilmediler Bin yıldan bu yan, bura u a ı" Bu dizelerdeki sözler 17. yüzyılda söylenmi olsaydı, bir
nehir gibi co ar, kabarır ve ta ardım. Ne yazık ki bu sözler, Karacao lan'ı tekrarlayan irfenî'nin sözleri gibi geliyor bana. Öyle uzak ve öyle yabancı. Ahmed Arifin iirlerinde anla ılması çok zor olan bir kar ıtlık var. Bir yerde, "Be ikler vermi im Nuh'a/ Salıncaklar, hamaklar/Havva anan dünkü çocuk sayılır./Anadoluyum ben/Tanıyor musun?' diyerek, Havva anamızın Hititlerin anatanrıçası oldu unu ve Anadolu'ya oranla dünkü çocuk sayıldı ını söylüyor, bir yandan da," Vurun ulan vurun ben kolay ölmem", ya da, "Bu namustur künyemize kazılmı " gibi feodal de er yargılarıyla kendi ellerini ve ayaklarını ba lıyor. Sonuç olarak unu vurgulamak istiyorum: Ben Ahmed Arifin iirine de, iirindeki öze de kar ı de ilim. Ahmed Arifin iirindeki özün, zaman ve ortam açısından yanlı de erlendirilmesine ve ba kaldıran yürekleri yanlı yönlendirmesine kar ıyım. Köro lu'nu, Dadalo lu'nu, Pir Sultan Abdal'ı ben de seviyorum; ama hepsini kendi dönemlerinde seviyorum. Pir Sultan Abdal'dan " ah"ı de il de parti önderli ini anlatmasını istemek, nasıl aptallıksa, Dadalo lu'nun mücadele gelene ine sınıf mücadelesi içinde sahip çıkmak da aynı derecede aptallıktır. Sonuç olarak unu söylemek gerekir: Ahmed Arifin iirine hiç kimse kar ı olamaz; ama Pir Sultan'ın iirine hiç kimsenin kar ı olamadı ı gibi. Kaynakça 1-Ahmed Arif; "Hasretinden Prangalar Eskittim", Cem Yayınları, 4. Basım, stanbul, 1973. 2-Enver Gökçe; "Dost Dost lle Kavga" Yücel Yayınları, 1. Basım, Istanbul 1973. 3-Nihat Behram; "Ahmed Arifle Bir Konu ma", Militan Dergisi, 2. Sayı, ubat 1975. 4-Cemal Süreya; "Ahmed Arifin iiri" Papirüs, S.31. 1969.
SEMA GÖKÇEN
Bekle Bekle gelece im Belki bir güvercin kanadında Bir giy tanesinde belki Fırtına sonrası dinginli inde Belki de bir yaz ya murunda Ama mutlaka bekle Gelece im... Ara beni bulursun Ye il bir yaprak böce inde Bir yasemen dalında belki Adını bilemedi im o canhıra mavide Ama mutlaka ara beni Bulursun A layan bir çocuk görürsen Ne olur ok a saçlarını benim içki Benim için sev ak am güne ini Gökyüzünün sesini... Uzaktasın deme sakın Sa yanındayım bak, tutuyorum kolunu Dayanıyorum tüm sevgimle Kaldırabilir misin yükümü Bekle gelece im Bir salkım sö üt sürgününde Demlenen sabah çayının bu usunda Yanan bir çıranın kokusunda belki Ama mutlaka bekle Gelece im...
TAVIR 9
ö
Y K ü
apı yerinden sarsılırcasına çalınmaya ba ladı. Ne oldu unu anlayamadan kapıya ko tum. Kom unun o lu Ömer nefes nefese;
K
- Ali a abey, deyip durdu bir süre. Ayaklarım titremeye ba lamı tı. - Ne oldu Ömer? Söylesene ne oldu? - ey. AH abim. Ali abim in aattan dü tü! Daha sonra ne dedi ini hatırlamıyorum bile. Fırladım evden. Ali'yi hastaneye kaldırmı lardı. Ahmet abi ile atladık taksiye. Hastanenin kapısında Ali'nin arkada ları oturmu , konu uyorlardı. Beni görünce biri fırladı, yanıma geldi. - Hangi katta? Nerde Ali? Sustu bir an. -Söylesene karde im! - Ba ımız sa olsun abla. Orada yı ılıp kalmı ım. Sanki hastanenin binası ba ıma çökmü tü. Kolum kanadım kırıldı. Hiç bir ey söylemedim. Gözümden ya lar geliyordu, ama inanmıyordum. Ali'yi boylu boyunca sedyenin üzerinde, beyaz çar afla gördü ümde anladım sanki olanları. Hıçkırarak kapandım üzerine ama nafile, Ali ses vermiyordu. Cenazeyi ertesi gün kaldırdık. Ev dolup dolup ta ıyor, ba sa lı ı dileyenlerin biri gidip biri geliyordu. Bir göz odalı evde adım atacak yer bile yoktu. Günler geçtikçe gelenin gidenin de sayısı azaldı. Bir hafta sonra da yavrularımla kalakalmı tım. Ne yapacaktım iki çocukla, istanbul'un orta yerinde. Ali'nin yoklu u bir yandan yüre imi kavuruyordu, bir yandan çocukların ne yapaca ız dercesine çaresiz, yardım bekleyen bakı ları. Durup durup a lıyordum. Ne yapaca ım! iki bilezi im vardı, dü ünümde takılan. Önce onları sattım. 10 gün kadar idare ederdik bununla. Evimizin dire i, sevdi im gitmi ti ya bu dünyadan, yediklerim bo azımdan geçer mi sanıyorsun. 10 TAVIR
Ama çocuklar daha ne oldu unu bile anlamamı lardı. Biri dört biri iki ya ında iki yavrucak. Büyü ü sordu durdu babasını. "Anne, babam niye gelmiyor?" sorularıyla yüre imi kanattı günlerce.
- Sen ne diyon Hatice Ana? Bunu bana nasıl söylersin? Ali'min vücudu so umadı bile. Bunun için geleceksen kapıma bir daha sakın ola ki adım atma. Ben senden hiçbir ey istemedim, istemem de.
Daha dört ay olmu tu bu gecekonduyu yapalı. Ali ile iki gün iki gece çalı tık. Sonunda bir evimiz olacak diye bir ku gibi çarpıyordu yüre imiz. Evimiz olsa dünyada ba ka derdimiz kalmaz diye dü ünürdüm o zaman. Aç de ildik, açıkta de ildik, daha ne isteyebilirdim ki!
- Bak kızım hemen kızma. Bütün kom uların da söylüyor bunu, senin iyili in için.
Ya imdi. Ali bırakıp gitmi ti bizi, boynu bükük, çaresiz. Günler artık daha zor, dana a ır geçiyordu. Ne yapacaktım Ne olacaktı hatimiz. Sigorta da yok ki u yavrulara faydası olsa. Cenazeyi kaldıralı bir ay olmu tu, satacak di e dokunur bir ey de kalmadı. Kom uların kendi aralarında toplayıp verdi i para da tükendi gitti. Hatice Ana geldi birgün. Anam yerine koyardım onu. Biti ik konduda oturur, sık sık gelip giderdik. Bir eyler konu maya geldi i belli. Konuyu açmak için kelime arıyor gibi, - Bak Ay e. Bilirsin, seni kızım gibi severim. Ölenle ölünmez. iki çocukla kaldın. Bu dünyada geçinmek zor.
nakı nakı örece iz gelece i E B N E M
Ç A L A R
Ekmek aslanın a zında Hani diyorum ki, kızmak yok ama. Dul olmak zor. Bu kadar yükü tek ba ına kaldıramazsın. Bizim bir akraba var, 40-45 ya larında.Bir de çocu u vardı, evlendi gitti.Yalnız kaldı biçare. Hani diyorum.
- Çık, hemen çık git ana. Yoksa a zımdan istemedi im sözler çıkacak. Nasıl söyleyebilmi ti ki bunu bana? Çocuklarımın a zına lokmayı kendimi bir adama sunarak mı verecektim? Ne de severdim oysa Hatçe Ana'yı. Az mı giderdik onlara, az mı dertle irdik? Adın dula çıktı ne demek? Kime ne yaptım ki? Hatçe Ana'yı di er kom ular izledi sonraları. Adın kötüye çıkmasın. i e girsen de rahat bırakmazlar seni, deyip durdular. Dul kalmak benim suçum mu? Söyledikleri her söz, bakı lardaki her ima, beynimi kemirdi durdu günlerce. Ayakta kalmalıydım. Ama nasıl! Dost bildiklerim her hareketimi izlerken, ak am sabah, yolda gördüklerinde laf sıkı t ı rıyorlarsa, nasıl dayanırım ben bunlara? Nasıl durabilirim ayakta? Neden, neden sanki bunlar geldi ba ıma? 15'inde daha neyin ne oldu unu bilmeden evlendirdi babam beni. 20'sinde iki çocuk anası oldum. 22'sinde dul bir kadın. Bugüne kadar Ali'yi dünyam bildim, evimin dire i. Onsuz ne gezmeye gittim, ne memlekete. Onsuz ne yaparım ben. Hele bu söylenenler. Hatçe Ana, Gülsüm teyze, Ahmet abi hepsi ama hepsi varıyorlar üstüme. Adın çıkar diyorlar, adın çıkar. Bir i bulmalı çalı malıydım. Ama ne i yapabilirdim ki? Ne do ru dürüst okumam yazmam vardı, ne bir fabrikadan içeri girmi li im. Otobüse binip, istanbul'un içine gitsem yönümü bile bulamazdım. Kim alır ki beni i e, ne kadar para verir? Ya dulum diye, sahipsizim diye onlar da varırlarsa üstüme? Ama ne olursa olsun çalı malıyım. Yavrularım bana muhtaç. Ekmek, a isterler. Üst ba
isterler. Çalı mak zorundayım. Mine'ye gideyim en iyisi.
ÖYKÜ
O gözü pek bir kadındır, elbet bir yol gösterir bana. Üç sokak a a ıda otururdu Mine. iki göz odalı bir konduda. Evlere temizli e giderdi. Benim ya larımda, aklı ba ında bir kadındı. Ertesi gün çocukları kom uya bırakıp gittim Mine'ye. Olanları, durumumu bir solukta anlattım. - Çalı tı ım kadının kom uları da temizlikçi kadın arıyor, ben yeti emiyorum. istersen yarın seni oraya götüreyim, bir konu alım, olursa ba larsın i e, demi ti. içime biraz su serpildi. Bir umut, kimbilir belki olur? Mine'den ayrılıp çocukları almaya gitti imde daha bir umutla basıyordum topra a. Kimbilir belki olur! Sabah erkenden geldi Mine. Hazırlanıp çıktık. Çocuklar uyuyordu daha. Kom uya tembihledim. - Arada bir bakıver, Gülsüm teyze, uyanırlarsa korkmasınlar. Minibüse binip yola çıktık. Heyecandan, korkudan tir tir titriyordum. Kimbilir nasıl insanlardı, ya hor görürlerse beni? Mine farketmi olacak. -Alı ırsın Ay e, korkma dedi. ilk günler biraz acemilik olur ama geçer. Yıllardır ev i i yapıyoruz zaten. Orda da aynısını yapacaksın. Çama ır, bula ık, temizlik. Hem makine de var. Beni rahatlatmaya çalı tı ını anlıyordum. Ama yine de iyi gelmi ti. Öyle ya yıllardır ba ka i mi yapmı tım sanki. imdi para alacaktım sadece. Minibüsten inince epey bir yol yürüdük. Kocaman, iki katlı bir eve girdik birlikte. Kadın baya ı da bakımlıydı. 40'ında falan vardı her halde ama benden genç duruyordu.
Konu tu Mine kadınla. Adı Sevinç'mi . Sevinç Hanım'ın sorularını sınava giren çocuklar gibi ezilerek cevapladım. Cevaplarımı be enmi olacak ki i e alındım. Eve ko ar adım döndüm o gün. Alaca ım parayla ekme imi çıkaracaktım. Fazlası için de dantel örme e devam ederim zaten.
O günden sonra Mine ile hergün birlikte çıkıyor, ak am eve birlikte dönüyorduk. Birgün eve gelirken Mine, -Yarın ak am mahalledeki bazı kadınlarla toplanaca ız, sen de gelsene, demi ti. -Olur, dedim hiç tereddüt etmeden. Çocukları yedirdikten sonra onları da alır gelirim.
- Ay e, demi ti. Söylenenleri çok çabuk kavrıyorsun. Baksana okumayı bile ilerlettin. Artık kendin bile rahatlıkla okuyorsun. Önümüzdeki haftaya kadar sana bir dergi vereyim oku. Onda 8 Martla ilgili yazılar var. Çalı mada 8 Martı sen anlat. Eksik kalan yerleri tamamlarız. Hem bu çalı maya ba ka bir kız arkada daha gelecek.
Ak am üstü Mine'ye gitti imde evi baya ı kalabalıktı. Di er kadınları tanımıyordum. Mine beni tanı tırdı. Bir iki sohbetten sonra Mine söze girdi. -Ay e, bu çevredeki bazı kadınlarla birlikte haftada bir iki gün toplanıp sohbet ediyoruz. Bazı konuları tartı ıyoruz. - Ha, Gülsüm teyzeler de haftada bir toplanırlar. Ben i ten güçten pek gitmezdim. Hafifçe bir gülümsedi Mine, anlamadın dercesine. - Biz çay içip birilerini çeki tirmek için toplanmıyoruz Ay e. Biliyorsun geçen aylarda evlerimizi yıkmak için zabıtalar gelmi ti. Hep beraber kar ı koymu tuk ya onlara. - Biliyorum. - Biz de onun için toplanıyoruz. Bu yıkımlar bir kerelik de il. Her an ba ımıza gelebilir. Hem bizim evimiz yıkılmasa da bütün dertler bitmiyor. Ne do ru dürüst yolumuz var, ne suyumuz. Fiatlar almı ba ını gidiyor. i te bunları konu uyoruz. Bunlar için ne yapabiliriz, onları tartı ıyoruz. O günü hiç unutmam. Ne kızmı tım kendime. Börek için, çay için toplanıyorlar sanmı tım. O toplantılar uzunca bir süre devam etti. Mine gazetedeki haberleri okuyor, küçük küçük kitapçıklar getiriyordu. O kitaplar bizi anlatıyordu sanki. 15-20 sayfalıktı bunlar. Anlamadı ım o kadar çok ey vardı ki, onları, da i e giderken anlatıyordu Mine. Her toplantı bir öncekinden daha canlı geçmeye ba ladı. Her seferinde yeni yeni eyler ö reniyor, birbirimize anlatmaya çatı ıyorduk. Birgün temizli e giderken,
Heyecanlanmı tım, yüzüm kızarmı tı. Bildiklerim neydi unun urasında. - Kendine güvenmelisin Ay e. Kendini küçümseme. Ürkek, çekingen de il, tuttu unu koparır biri olmalısın. Hata yapsan ne olur ki. Önemli olan ilk adımları atabilmek. -Bilmem ki Mine. Beceremem.
-Becerirsin. Hele bir dene. Ba araca ına inanıyorum. Bak ne zamandır birlikte çalı ıyoruz, okuyoruz, tartı ıyoruz. Kendindeki de i imin sen de farkına varırsın. O hafta dergiyi en ince TAVIR 11
Rebwar Said 1989
ÖY K Ü
ayrıntısına kadar okudum. Bazı yerleri defalarca içimden tekrarladım. Arada Mine de yardım ediyor, iyi gidiyor, iyi diyordu.
artık zorlanmadan dökülüyordu a zımdan. Bunca yılın horlanmı -l ı ına, ezilmi li ine kar ı konu uyordum sanki.
Çalı ma günü geldi inde heyecanım gittikçe artmaya ba lamı tı. Kadınlar toplanmı , bizi bekliyordu. Çalı maya girince Mine'nin sözünü etti i kız arkada la da tanı tık. Kısa kıvırcık saçlı, güleç yüzlü bir kızdı. Onu görünce heyecanım daha da arttı. Zor da olsa ba lattım çalı mayı.
Çalı ma bitince yeni gelen Ayten arkada , yakla tı yanıma.
-Arkada lar, biliyorsunuz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yani bizim günümüz. Kadınlar bu günü di e di direnerek kazanmı ve dünyanın her yerinde her sene kutlanmı . Biz de kutlamalıyız. Hem de layıkıyla. Saçı uzun aklı kısa olmadı ımızı göstermeliyiz. Biz ki bunca yıl ezilmi iz, horlanmı ız. Buna dur demeliyiz. Korkumuz olabilir, bilgilerimiz yetersiz de olabilir. Ama bu korkuyu yenmek de, kendimizi geli tirmek de bizim elimizde... Kendimi kaptırmı ım. Sözcükler gülcan zirek; Davê
- Kutlarım Ay e. Kendini,dü ündüklerini öyle yalın, öyle güzel anlattın ki eytanın baca ını kırdın sayılır. Bu sefer içimde sevinçle karı ık, tadına doyulmaz bir heyecan olu mu tu. Ben de yapabiliyordum. Ben de insanlara bir eyler anlatabiliyordum. Yılların suskunlu una ne ter vurmaktı bu. O günden sonra Ayten ile sık sık görü meye ba lamı tık. Bana bilmedi im, duymadı ım o kadar çok ey anlatıyordu ki a zım açık onu dinliyordum. insanlar, onurlarını ayaklar altına aldırmamak için ölümü bile göze almı lar, cezaevlerinde dı arıda. Kendisi de be yıl kalmı içerde. Önce inanamadım. Dile kolay be yıl. Ama o kadar canlı, öylesine insan sevgisiyle doluydu ki, o yıllar ondan bir eyler almamı , aksine çok ey kazandırmı tı belki. Bize de sık sık gelmeye ba ladı Ayten. Arada bir kalıyordu da. Sohbet ederdik geç saatlere kadar. O sohbetler beni kondudan çıkartıp, dünyanın dört bir yanına götürür, direnen insanlarla tanı tırırdı. Benim gibi nice kadın onuru için, insanca ya amak için bedel ödemi me er. Bir gece, seni yarın bir derne e götürece im. Ordaki kadınları tanımanı istiyorum, dedi. Ertesi gün izinliydim zaten. Çocuktan da alıp çıktık sabah olunca. ehrin merkezinde dört katlı bir binanın, ikinci kalındaydı Ayten'in sözünü etti i dernek. içeri girdi imde, duvardaki resimler dikkatimi çekti önce. Grevde, okulda, cezaevinde kadınları anlatan bir kö eydi bu. Gözleri canlı,
zafer i areti yapan kadınlar. Altında haklı olanın kazanaca ını anlatan yazılar. Bir an dalmı ım Öyle, Ayten'in sesiyle çevreme göz attım. Kadınlar oturmu , tartı ıyordu. Konu 8Mart'tı orada da. Miting yapılması talep ediliyordu. Öylesine canlıydı ki tartı ma, bir ara, - Tabii, biz de katılırız, demi im. Ayten gülümseyen gözleriyle baktı bana. Utancımdan gözlerimi kaçırdım. Kimse katılır mısın diye sormamı tı ki bana. Ak ama do ru çıktık dernekten. Alnım dara bir dik yürüyordum yolda. Uzunca bir süredir biz de çalı ma yapıyorduk ama, birçok kadını biramda görmek bamba ka bir duygu veriyordu insana. Yalnız de ildik. i çi, memur hep birlikte çalı ıyorduk. Eve gitti imizde yorgun dü mü tüm. Kafası dinç, yüre i sevinç dolu bir insanın tatlı bir yorgunlu uydu bu. Çocukları yatırdıktan sonra Ayten'le çay sohbetine koyulduk yine. Öylesine alı mı tım ki ona. De erli bir varlık oldu umu hissediyordum onunla birlikteyken. En ufak hareketinde bile ne kadar de er verdi ini gösteriyordu. insan oldu umu iliklerime kadar hissediyordum. Kom uların sözleri,üzerimde kurmaya çalı tıkları baskı hafifliyordu omuzlarımda. Çocuklarıma daha bir ba ka bakıyor, onlara daha iyi bir dünya bırakmak için, benim çektiklerimi çekmemeleri için çalı malıyım, ö renmeliyim diyordum. Evet zorluk çekmiyor de ilim, ev i lerim birikiyor bazen ama, onu. da geceleri hallediyorum. insan istedikten sonra ev i lerinin lafı mı olur. Ama çocuklar, asıl sorun o. Nasıl isterdim onlarla daha fazla ilgilenmeyi. Her sorunlarına e ilebilmeyi, ama yapabilece im ne var ki. Onların karnını doyurmak zorundayım. Onunla da bitmiyor, benden daha iyi ya amaları için de fedakarlık yapmalıyım. Her gece sohbet ediyorum yavrularımla, güzelliklerini anlatıyorum ya amın. Eminim anlıyorlar beni, anlayacaklar. O günden sonra 8 Mart çalı maları da yo unla mı tı.
ÖYKÜ
Ayten bir gece elinde ka ıtlarla girdi içeriye, sobanın yanına geçti. Yorgun oldu u belliydi. Sabahtan ak ama durmak nedir bilmezdi zaten. - 8 Martla ilgili bildiriler çıktı Ay e. Mahallede da ıtaca ız, ne dersin? Senin ilk i in olsun istersen. Yanına birini daha veririz. Ha ne dersin? Kalbim çarpmaya ba ladı. Evet bu benim ilk i im olacaktı. Bir an, -Ayten biraz da korkuyorum, dedim usulca. -Korkuyu yenmek için üstüne gitmek gerek Ay e. Dü ünsene 6 ay önce istanbul'un merkezine bile tek ba ına gitmeye korkmuyor muydun? Haklıydı. Bu süre içinde yapamam dedi im nice eyi ba armı tım. Korkularımı yenmek için de cesur adım atmalıydım. O gece sabaha kadar uyuyamadım. Bütün evleri tek tek gözümden geçiriyor, nasıl bırakaca ımızı dahi planlıyordum. Ertesi gün Gül ile bütün bildirileri bize söylenen mahallede da ıttık. Ayten'i görmeye giderken, ayaklarım yerden kesilmi ti sanki. Yapmı tık, ba armı tık. içimde korku de il büyük bir sevinç vardı imdi. Bana olan güveni sarsmadım. Ben de ba ardım, ben de. Artık di er çalı malara daha rahat katılabilirdim. Miting çalı malarına a ırlık verilmeye ba lanmı tı. Kapı kapı dola ıyor, kadınları 8 Mart günü mitinge ça ırıyorduk Gül ile birlikte. Kapısını açıp buyur eden de vardı, tabi geliriz diyende. O da neymi , ben öyle eyleri bilmem deyip geri çeviren de. Geri çevirenlere kızamıyordum. Onların da ö renmesi gereken çok ey vardı. Mitinge kala kala bir gün kalmı tı. Mahalledeki bütün kadınları toplayıp ayrıntısıyla konu mu tu Ayten.
Artık mitinge gitmek için son hazırlıklar yapılıyordu.
Nihayet 8 Mart günü gelmi ti. Mahalleden otobüs tutuldu. Yola koyulduk. Alana gidene kadar, türküler söylendi. Alana geldi imizde a kınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Her taraf polis doluydu. Ne vardı
bu kadar korkacak? Ne çok korkuyorlarmı bizden. Kortejler olu maya ba ladı. Arkada lar bizimle polislerin arasında öylesine güzel bir zincir yapmı lardı ki vücutlarıyla. Yürümeye ba ladık. Alana girip, yerimizi alınca o co kuya, o güzelli e kaptırdık kendimizi. Haklarımızı istiyoruz diye ba ırıyorduk, vermezseniz alarız. i te böylesi bir süreçten geçip geldim bu güne. Her gün, her gün
kendimi yenilemeye çalı arak. Yıllarca içinde kaldı ım dört duvarın dı ında engin bir dünyaya açılmanın tadını anlatmak zor. Ya amak gerek. Ali'nin ölümünden sonra hele. Dünyada tek ba ıma kaldı ımı dü ünürken, kocaman bir aile ile tanı mak. Nasıl anlatılır bilmem ki. Zamanla onların sevinçlerini, üzüntülerini payla ır olmu tum. Bir yerden sonra onların de il, bizim kavgamız diyecektim.
TAVIR 13
Amasya notları... Ç DEM
AKDEN ZL
ol boyunca mar lar ve türkülerle yükselen co ku sabah saatlerinde yerini yorgunlu a bırakıyor. Amasya yolundayız. Amasya nın Gümü hacıköy ilçesinin bir köyü, Ali'nin bedenini topra a verece imiz köy son dura ımız. Otobüs yava lıyor, a ır a ır iniyoruz. Havada sessizlik. Küçücük, tipik köy evlerinden birinde Ali'nin annesi ve kom u, akraba kadınlar. Ellerini öpüyoruz sırayla. Ali'nin anası dirençli. Hepimizi sevgiyle kucaklıyor, tek tek yer gösteriyor. Analar biraz hüzünlü, biraz meraklı izliyorlar bizi. çlerinden biri atılıyor. - O kadar çok seviyordunuz da niye saklayamadınız bu çocu u? Bizim Ali gibi daha nice ehitlerimiz oldu unu, onun onurlu, kararlı ve sava arak öldü ünü anlatıyoruz uzun uzun. Anadolu insanının yılların ezilmi li iyle geli en do al duyarlılı ıyla kavrıyorlar söylediklerimizi. Ama yine de "Bari siz kendinizi ko-
Y
foto raf; fosem
14 T A V I R .
ruyun" demekten alıkoyamıyorlar kendilerini. ehit anaları da var aramızda. Bizimle birlikte istanbul'dan Amasya'ya, çocuklarından birisini daha u urlamaya geldiler. - Dün gelen bacı, bu kızların hangisinin annesiydi? Bizden önce Ali'nin anası yanıtlıyor soruyu; - O bunların, tek tek herbirisinin anası. Evet, Ali'nin anası da artık yalnızca onun de il hepimizin anasıydı. Odan ı n bir kö esindeki be ikten bebek a lamaları yükseliyor. Hemen maması hazırlanıyor, kuca a al ınıveriyor. Ali'nin ye eni bu ya amla yeni tanı an bebek, tenini soruyoruz, "Olcay" diyorlar. Ali istemi bu adın konmasını. Gün ilerliyor. Saat sabahın dokuzu. Yava yava cenaze töreninin hazırlıkları ba lıyor. Ali yan odada. Bizden yarım saat kadar önce getirmi ler. Köyün kadınları cenazeye gelmemekte ısrarlılar, "adet böyle" diyorlar.
Bunun sıradan bir cenaze olmadı ını, Ali'nin, annesi, babası ve tüm Türkiye halkları için sava arak öldü ünü anlatmaya u ra ıyoruz. Çabalarımız sonuçsuz kalıyor. Cenaze omuzdan omuza ta ınırken Ali'nin anasının sesi geliyor kula ımıza; - Hesabını sormazsanız darılırım size. Köy halkı da katılıyor korteje. Pankartlar açılıyor, ardarda slogan atılıyor. Elim foto raf makinama gidiyor usulca. Deklan öre basıyorum ve resimliyorum umudu, inancı. Pankartlardan birinde Ali'nin büyütülerek çizilmi resmi var. Dalgalanıyor, yükseliyor. Rüzgara e artık Ali. Köyün sokaklarında çı lık olup dola ıyor, ba ı da lara do ru bir rüzgarın kollarında. Yumruklar havada. Tek bir a ızdan tek bir yürekle devrim andı içiliyor. Bir sava çı ölümsüzlük adına ölüme yolcu ediliyor. Sevdasına "sevdamız" diyenler, kavgasına "kavgamız" diyenler, öfkelerini kinle bileyerek yolcu ediyorlar onu. Otobüsün kalkmasına yakla ık iki saat var. Köy halkı evlerinde misafir ediyorlar bizi. Sabah saatlerinde emektar ellerden içti imiz sütten bu yana açız. Yemekler yeniyor, demli çayların e li inde sıcacık sohbetler kuruluyor. Ya amımızı, kavgamızı ta ıyoruz sohbetlere. Bu dost insanlar el sallayarak u urluyorlar bizi. Biliyoruz ki, bu topraklar daha nice Aliler, Olcay'lar do uracak. Biliyoruz ve söylüyoruz; "Bize ölüm yok" kinci dura ımız Araç cezaevi, iki devrimci tutsak, bu hiç insanın ya amadı ı hissini veren küçücük kasabanın küçücük cezaevinde bizleri sarılarak kar ılıyor. Za manın çizdi i sınırlar içinde daldan dala atlayarak konu uyoruz. Gitme zamanı geliveriyor. Dostlara selamlar yollanıyor, son sözler söyleniyor. Gözlerindeki gü lümseyi takılı kal ıyor gözlerimize. Güzelden ve do rudan yana olanların umudu bu. Tüm devrim ehitlerinin, tüm kavga insanlarının umudu bu. Yola koyuluyoruz. Karadeniz da ları kıvrılarak uzanıyor önümüzde. Serin bir rüzgar yalayarak geçiyor yüzümü. Gülümsüyorum. Gözlerimi, yarın yepyeni bir güne açmak üzere kapatıyorum yava ça.
Em Azadı Dıxwazm
Biz Özgürlük stiyoruz
Li ser piyan çek u rext . Em azadi dıxwazm Zordar ma ye li ser text Em azadi dıxwazın
Omuzlarda silahtar Özgürlük istiyoruz Zorbalar kalmı tahtta Özgürlük istiyoruz
Çend kulilk bi kivi bu Davviya tariye bu Gul tev bi xwe vebu bu Em azadi dıxwazin
Kaç tomurcuk patlamı tı Karanlı ın sonuydu Güller uyanmı tı uykudan Özgürlük istiyoruz.
Dema sersala me hat Sekin // mer bu gebhet Xorten kurdan ket ber xet Em azadi dıxwazın
Yeni bir yıl ba lıyor Durmak bize yakı maz Kürt gençleri dü tüler yola özgürlük istiyoruz
Lo lo lawo seri rake Bı seçar dengi bake Azadi hin kulilke Em azadi dıxwazın
Hey, hey o ul kaldır ba ını Durma haykır çı lı ını Özgürlük henüz tomurcuk Özgürlük istiyoruz.
Welat kırın çarparı Man bindest gele ari We bıgedın rojen tari Em azadi dıxwazm "Azadi kulilike Di deste ervvanan Gam di de Gam di de Ji bo rojen cenge"
Vatanı dört parçaya böldüler Ari halkını tutsak ettiler Bitecek elbet karanlık günler Özgürlük istiyoruz "Özgürlük bir tomurcuk Sava çıların elinde Boy veriyor boy veriyor Kavga gününe"
TAVIR 15
"kader
masızdır" diye bir yapılır, para kazanılır ancak hiç bir görü ü kabul etmiyorum. Cezaevinde bulunan "Kader sorun çözümlenmez... Ve bir gün Mahkumu" kadınlar "i üstünde" yakalanılır. ya adıkları art-larda Sorunları çözmenin di er bir yolu kendi do ru bildiklerini da ba ka bir erkektir. Kocanın yapmı lardır. Ve daha veremedi i sevgiyi bu erke in önce de söyledi im gibi verece i sanılır. Ancak bu da ya ananlar ın temelinde sorunları çözmez ve gün gelir sevgisizlik vardır... "zina" suçlamasıyla cezaevine Güvensizlik vardı... gelinir. Ya da bu ikinci erkekte aranan Burada cezaevine hangi nedenle "dü tü ünü" "sevginin bulundu u" sanılır... anlataca ım kadınların adlarını Ama koca sorundur... Top vermeyece im. Zaten "Kader lumumuzda "bo anmak" ayıptır... O Mahkumları "nın ya amları bir- halde kocanın "ölmesi" gerekir. Ve birlerine çok benziyor: Cezaevine planlar yapılır... Koca öldürülür... "cinayet" nedeniyle dü me nedenleri ya cinayet, ya Sonuç cezaevidir. zina, ya da hırsızlık. Bazen de kocanın "kötü" davKader Mahkumu kadınların ço unun çocuklu u gecekonduda ranı ları "cinayete" neden ogeçmi tir. En az dört karde tirler. lur... Baba genellikle i sizdir, veya Ankara Merkez Kapalı Cegeçici i lerde çalı maktadır. Anne eve zaevi'nde kalırken iki çocu unu getirilen az bir parayla çocukları öldüren bir kadını tanıdım. büyütmeye çalı ırken, bir yandan Sevgisiz bir aile ortamında bü da geçici i lerde, ço unlukla da ev yümü tü. Ve görücü usulüyle bir i lerinde çalı ır. Anne ve baba evlilik yapmı tı. Evlili in ba çocuklarla ilgile-nemez, onlara langıcında her ey iyi gidiyordu. sevgilerini veremez. Kadın bu aile Ancak zaman geçtikçe kocasında ortamından bir an önce kurtulmak bazı de i iklikler oldu. Sürekli bir ister... i te çalı mıyordu, içkiye Günün birinde kar ısına bir ba lamı tı... Ve en önemlisi dayak erkek çıkar. Ona güzel sözler atıyordu... iki çocukları vardı, söyler... Kadının yıllardır dü ünü onların büyümesi için gerekli olan kurdu u "Mutlu yuvayı" kuraca ını temel ihtiyaçların hiç biri eve söyler... Sonra kadın ve erkek girmiyordu. evlenirler... Bu evlilik genellikle Ve bir gün koca eve içkili geldi, resmi de ildir, imam nikahıyla kadından kolay kolay kabul gerçekle tirilen bir evliliktir. Ama edilemeyecek cinsel isteklerde kadın için resmi nikahın, ya da bulundu... Kadın kabul etmedi... imam nikahının önemi yoktur... Bunun üzerine dayak yemeye önemli olan ailesinden kurtul- ba ladı... A zı burnu kan içinde masıdır ve kendi yuvasını kaldı... Koca yarım saat süren kurmasıdır. dayaktan sonra evi terketti... Ancak zaman geçtikçe erke in Kadın eline bir makas aldı önce 1,5 kendisine istedi i "sevgiyi" ve ya ındaki kızını, sonra 2,5 "güveni" veremeyece ini ö renir. Aile ya ındaki o lunu makasla ölya amının içine dayak girmi tir... dürdü... Ve makası boynuna Erke in cinsel arzularını zorla sapladı... Ancak ölmedi... iki çocu unu öldürmek su tatmin etmesi girmi tir... Çocuklar girmi tir, onların büyümeleri, çundan cezaevine girdi. Kocası da davacı oldu. Yargılama sonunda sorunları girmi tir... Kısacası ya am beklenildi i gibi mahkeme "anlık cinnet" nedeniyle gitmemektedir. i te bu noktada 15 yıl a ır hapis cezası verdi... çözümler aranmaya ba lanır. Cezaevine zaman zaman çocuklu "Para"nın sorunlara çözüm kadınlar gelirdi. Çocukların yaragetirece i dü ünülür. Ve en kolay a lamasından, mazlıklarından bazı kadınlar yol hırsızlıktır... Hırsızlık rahatsız olurdu. Ancak çocuklardan rahatsız olmayan tek insan bü kadındı.
mahkumları" DEN Z
TE Z T E L
u ayın sekizinde kutlanan "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" nedeniyle sizlere kadınlardan bahsetmek istiyorum. Ancak anlataca ım kadınlar evdeki, i teki ya da çar- ıpazardaki kadınlar de il. Cezaevindeki kadınları anlata ca ım. Daha do rusu "Kader Mahkumu" kadınlardan bah setmek istiyorum. Bu kadınlar arasında siyasi davalar nedeniyle cezaevinde olan kadınlar olmayacak. Çünkü siyasi davalar nedeniyle cezaevinde olanlar "Kader Mahkumu" de ildir. Onlar kendi ya am tarzlarını kendileri belirler. Ve onların ya am biçimi kendi seçimleridir. Ancak "Kader Mahkumu" olan kadınların ya amı ise ba kaları tarafından belirlenmi tir. Bu kadınların ya amı ya annebabaları, ya da kocaları, ya da sevgilileri, ya da arkada ları tarafından belirlenmi tir. Ve bu kadınların ya amında sevgisizlik vardır... Güvensizlik vardır... Cezaevine girdi im ilk günlerde ünlü bir aydınımızdan "Geçmi olsun" mektubu aldım. Bu mektupta aydınımız "Kadınlar ko u unda kendine dikkat et; erkekler ko u una benzemedi ini hep i ittim. Kadınlar sevgide de, acımasızlıklarda da erkeklerin çok ötesindedirler..." diyordu. Aydınımızın bu görü üne katılmıyorum. Çünkü onun deyimiyle "erkeklerden ilerde" olmak için "sevgiyi" yakalamak gerekir. Ancak benim cezaevinde tanıdı ım kadınlardan ço u "sevgiyi" yakalayamamı tı. "Acımasızlık"a gelince... Hayır, "Kadın ya da erkek daha acı-
B
16 TAVIR
Hele dört ya ında bir kız vardı ki, bu kadının pe inden ayrılmazdı. Gece kadını uykusundan uyandırır, kendisiyle ilgilenmesini isterdi. Kadın ise hiç ikayet etmeden kızla ilgilenir, gece gündüz onunla oynardı... Sonra küçük kız gitti, kadın zaten sessizdi, iyice içine kapandı... Zaman geçti ba ka çocuklar geldi, kadın bu çocuklarla da ilgilendi. Ama inanıyorum ki giden küçük kızın yerini kimse dolduramadı... Kadın ya amında hiç bulamadı ı "sevgiyi" küçük kıza vermeye çalı mı tı.
Suçu üstüne aldı... Koca serbest kaldı, kadın tutuklandı... Aslında hakim de kadının "afyon dikti ine" pek inanmadı... Ama yapılacak bir ey yoktu. Kadın "Ben diktim" diyordu. Kadın "Bu i in suç oldu unu bilmeden yaptım, pi manım" diyordu. Yakla ık 5 ay cezaevinde kaldı. Cezaevinde iken 8 yıllık evliydi... Ancak cezaevinde kaldı ı süre içinde ne kocası ziyarete geldi, ne de ailesi çocukları ziyarete getirdi... Tahliye oldu u gün "Artık kocama dönmem. O beni arayıp
suçu üstüne aldı... koca serbest kaldı, kadın tutuklandı... aslında hâkim de kadının "afyon dikti ine" pek inanmadı... ama yapılacak bir ey yoktu. kadın "ben diktim" diyordu.
Kadın köyde yeti mi ti. 13 ya ında istanbul'a gelip akrabalarının yanında kalmı tı. Ünlü bir gazetecimizin evinde "hizmetçi" olarak çalı mı tı. Ancak ev sahipleri onun deyimiyle "kötü insanlardı". Ekmek dilimini bile sayıyla veriyorlardı. Günde üç dilim. Bir gün temizlik yaparken kırdı ı bir vazo nedeniyle bir dilim ekme ini vermediler... Böylesi bir ya amdan bıktı ı için köyüne döndü. Orada bir adamla evlendi. imam nikahıyla... iki çocukları oldu. Adam gazinoculuk yapıyordu. Her gece eve geç geliyordu. Bir gün adam tutuklandı, cezaevine dü tü... Adam cezaevindeyken kadın hastalanan çocu una elli bin lira bulup ilaç bile alamadı... Kocası cezaevindeyken çok zor günler geçirdi... Daha sonra koca cezaevinden çıktı yine gazinoculuk yapmaya devam etti. Ancak cezaevindeyken bazı insanlar tanımı tı. Onlar "afyonun çok para getirdi ini" söylemi lerdi. Koca kadını yanına alıp köyüne döndü... "Afyon dikti"... Aradan zaman geçti, köyden birileri adamı ihbar ettiler. Adam cezaevine girecekti, ancak kadın kocasının cezaevine girmesini istemiyordu. O cezaevindeyken çok sıkıntı çekmi ti, cezaevine kendisi girmeliydi, kocası da çocuklara bakmalıydı...
sormadı. Kendi bildi im gibi ya ayaca ım. Hiç bir ey yapmasam hizmetçilik yapaca ım. Ah bir de çocuklarım yanımda olsa, dünya vız gelir" diyordu. Kendinden emin çıktı cezaevinden... iki ay sonra mektubu geldi kadının... Bir süre istanbul'daki akrabalarının yanında kalmı ... Kocası köyden gelip onu götürmek istemi . ilk ba ta gitmemek için direnmi ... Sonra çocuklarının "sevgisi" a ır basmı ve kocasıyla birlikte köyüne dönmü . Mektubunun sonunda "Ben sevgi nedir görmedim. Çocuklarım sevgisiz büyümesin, onlar için köye dönüyorum" diyordu... Kadın cezaevine geldi inde 17 ya ındaydı... Ona "Küçük Katil" diyorlardı... Kendinden emin bir hali vardı... Gece konduda yeti mi ti... Annesinin kendisini çok dövdü ünü anlatıyordu. Ancak annesi döverken hiç a lamadı ını söyleyerek övünüyordu... Ve "Ailemden nefret ediyorum" diyordu. Mahalleden bir adamı tanımı tı. Onunla imam nikahlı evlenmi ti. "Güzel günlerimizin olaca ını söylemi ti, beni sevdi ini söylemi ti" diyordu... Üç aylık evliydi... Adam ona nikah yapmıyordu, çünkü evliydi ve çocu u vardı. Ancak bir gün "nikahla-
nacaklardı... Adam geceleri eve geç geliyordu, bazen de hiç gelmiyordu... Bir gün adamı takip etti, bir lokantada onu bir kadınla gördü... Çok kıskandı adamı... Lokantaya girdi, adama ba ırıp ça ırdı... Sonra eve döndü... Adam arkasından geldi, "Namusumla oynadın" diyordu... Kadının üzerine yürüdü, kadın eline geçirdi i bir bıça ı adama savurdu. Adam tek bıçak darbesiyle yaralandı... Hastaneye kaldırıldı, ancak kurtarılamadı, öldü... Kadın yargılandı, ya küçüklü ü de göz önünde bulundurularak 6 yıl ceza aldı... Kadın imdi cezaevinden çı kaca ı günü bekliyor... Ve her fırsatta ilk günlerin tersine annesini-babasını-karde ini çok sevdi ini belirtiyor. Sürekli "Bir daha yanlı yapmayaca ım. ilk kocama güvenmi tim, beni aldattı. Tekrar evlenece im, çocuklarım olacak. Tek yapaca ım sevece im birini bulmak diyor... Evet, "Kader Mahkumu" kadınlarımızdan bir-iki örnek... Burada verdi im örneklerden "her eyin sorumlusu erkektir anlayı ı ortaya çıkmasın. Bence Her eyin sorumlusu kültürdür... Ya am anlayı ıdır... Yeti me ko ullarıdır... Bu koku mu düzendir. Toplumumuzda erkeklerimiz de kadınlarla aynı aile ortamında sevgisiz yeti mektedir. "Erkek bir ba ka kadınla olabilir, elinin kiridir"... "Erkek evin hakimidir, karısını dövebilir... "Erke in her istedi i emirdir, yerine, getirilmelidir"... i te bu sözlerle büyüyoruz... Ve sonuçta erkekler de bu anlayı ların etkisiyle "do ru bildiklerini" yapıyorlar... Sonunda "do ru" yapılanın aslında "yanlı " oldu u ortaya çıkıyor. Ama geriye dönü için çok geç oluyor...
Yapmamız gereken ey anlayı ımızı, ya am ilkelerimizi de i tirmek ve sevgiyi, güveni ö renmek... Yapmamız gereken kendi ellerimizle kuraca ımız yeni bir dünya için mücadele etmek.
TAVIR 17
ALTERNAT F S NEMA ÜRET M ALTERNAT F MÜZ K YANINDA... Grup Yorum Müzi i ile Alternatif Boyutlarda Yol Alıyor.Dünyayı De i tirmede Sanatıyla Görev Yapıyor. Görüntü Dili Ve Filmle Bu Boyutta Bulu uyor. Klip Çekiyoruz... Her Tür Sinema Çalı masıyla Dayanı macıları Bu Üretime imeceye Davet Ediyoruz. Oyunculuk, Dekor, Senaryo, Makyaj, Kareografi, Olanız, Dü leriniz, Realitenizle Ve Ula ım Araçlarınızla, Aklınıza Gelen Her Tür Görüntü Ve Kamera Ardıyla Bizimle Olun. Davet Ediyoruz. Ortaköy Kültür Merkezi. Barbaros Pasajı. Dereboyu Cad. No/110 Ortaköy Tel: 258 69 87 , A a ıdaki mektup, ça rımızın yayınlanmasından sonra elimize ula an "imece" yanıtlarından sadece biri. Nesnel gerçe i estetiksel düzeyde yeniden yaratırken sansür tanımadı ımızı, türkülerimizin görsel fadesinin de sansürsüz olaca ını belirterek Sava Ezgi'yi ve dayanı ma gösteren bütün dostlarımızı devrimci co kumuzla, sevgiyle selamlıyoruz. Grup Yorum Merhaba Sizlerle tanı mamamıza ra men bir haftadan beri klip yapaca ınız parçalarla bütünle tim. unlarla resmen akraba oldum. Evde, sokakta uykuda, yemekte o parçalar ve sözleri aklımda. Bu parçaları en güzel hangi görüntü ve davranı lar yansıtabilir. Onları dü ündüm. Bence küplerin amacı dü le, gerçe i birle tirip görüntüye yansıtmaktır, kısa sürede parçaya anlam katmaktır. Görüntüyle müzi in bütünle mesidir. Seçti iniz parçalar, direnmeyi, umudu, yarını, sevdayı, memleketi ye mutlulu u anlatıyor. Onları anlatan görüntüyü elde etmek gerekir. Görüntüler de parçalar gibi gerçek hayatı anlatabilmen. Parçalara farklı açılardan yakla maya çalı tım. ilk anda ortaya çıkan dü üncelerimi öykülemeye çalı tım. E er bunları be enirseniz daha detaylı bir çalı maya girece im. Bu ilk öyküler bir bakı açısını yansıtır Bunlardan farklı eyler de ortaya çıkabilir. Zamanınız galiba kısıtlı. Arkada larla telefonla yaptı ımız görü melerden öyle anla ılıyor. Bu öyküler 3-4 günde ortaya çıktı. Bazı parçalar için üzerinde çalı tı ım bir filmin senan/osundaki bölümleri eklemeye çalı tım. Ben bu çalı maya ba lamadan önce sizin bende bir tek kasetiniz 18 TAVIR
vardı, Cemo. Vah i bir türküye direnen bir türküye benziyordu. Çok güzel bir parçaydı. ilk zamanlar çok dinledim sonra evin bir kö esinde kaldı. imdi ise kasetlerinizin hepsini aldım. Çok güzel parçalar varmı , çok sevdim onları. Yeni Ülkedeki ça rıyı okuyunca sizlere yardımcı olmayı istedim. Ça rı çok ho uma gitti. Herkesi çı lı ınıza ortak olmaya ça ırıyordunuz. Dayanı mayı, bütünle meyi, birlikteli i istiyordunuz. Bu çok güzel bir olaydı. Devrimci inanca ve yüre e sahip olan, elinde olanakları olanın size yardım etmesi gerekiyordu. Ba kasının yardım edip etmedi ini bilmiyorum, ama ben kendimi mecbur hissettim. Sanki kırk yıllık dostumdunuz. Hemen çalı maya karar verdim. Güzel eyler yaptı ıma inanıyorum ama sizin için yeterli mi, de il mi bilemiyorum. Sizin kaset yaptı ınız parçalar insanı ve insanı insan yapan çok güzel de erleri evrenselli i anlatıyor; insanların ortak yazgısını anlatıyor. Sizin gruptan bir arkada la telefonda konu tum. Tayad Türküsü'nü anlatayım dedim. Hemen beni dü ündü ünü gösterdi. Fazla gider dedi. Telefonda ona söyleyeme-dim.
Dostum sizler kafanızı, yüre inizi, yarınınızı ortaya koy-
mu sunuz. Her an bir tehlikeyle kar ı kar ıyasınız. Hançer altında sesiniz pas tutmadı ına göre ve üretmeye devam etti inize göre kararlı ve inançlı insanlarsınız. Sizler bu halkın çocuklarısınız. Onca eyden fedakarlık yapıyorsunuz da bizim jetonumuzun gitmesi çok mu. Varsın giden jeton olsun. Yeter ki siz üretin. Türküleriniz gibi direnin. Umudu, sevdayı anlatın. Bu halkı anlatın. A a ıda telefonum ve ev adresim var. Bunu yapmamdaki amaç çalı mayı be enirseniz veya sizin dü üncelerinizi parçalara hangi açıdan baktı ınızı yazarsanız sevinirim. Haziranda Ölmek Zor'u çekiyormu sunuz. Onun senaryosunu veya öyküsünü gönderirseniz sevinirim. Çünkü onun için de öykü yazmaktayım. Cemo'da anlatılmak istenini yazmanızı isterim. Çünkü Cemo'yu en sona bırakaca ım. Ba kaldırmı bir a ıta benziyor. Klip için imkânlarınızın ne boyutta oldu unu bilmiyorum. Elimden geldi ince masrafsız kolay çekilebilir görüntüler yaratmaya çalı tım. E er senaryoları be enirseniz hangi sözde hangi görüntü, sizlerin görüntüdeki konumunuz, figüranların konumları, kareografi konusunda daha derin çalı mayı dü ünüyorum. Önemli bir konu da klip'i televizyona mı yurt dı ına mı yaptı ınızı bilmiyorum. Kendime otosansür uyguladım. E er tam anlamıyla sansür olayı sizin için önemli de ilse daha farklı ve anlamlı görüntüler ortaya çıkabilir. Sizin, parçaların ve görüntünün bu üçlünün bütünle mesi gerekiyor. Benim yaptı ım ilk a amada parçalarla görüntüyü bütünle tirdim. Sizi en sona bıraktım. E er be enirseniz sizlerle oradaki görüntüyü ve parçayı daha detaylı bir çalı mayla bütünle tirebilirim. Sizleri gözbebeklerimle kucaklarım. Ho çakalın. SAVA EZG
örten bezlerden maktadır.
ı ık
sız-
Geriye dönü le Hasan'ın çalı tı ı matbaa gözönüne gelir. Ola anüstü çalı ma bindirilmi kronometre görüntüsüyle yarı ır gibidir.
Hasan matbaada kan ter içinde çalı maktadır. Sıkıyönetimin koydu u soka a çıkma yasa ı nedeniyle sinirlidir. Makina ka ıdı sürekli basılı hale getirmektedir. Makina ba ındaki Hasan'ın öfkesi son safhadadır. Ba ını kaldırıp geceye bakar. Gecede sanki be generalin görüntüsü vardır. Ancak burnuna yine de leylak ve tomurcuk kokusu gelir. Görüntüde kronometre hız yapmaktadır. Tam bu sırada gazetelerden örtülü bir perde Hasan'ı örter. Grup Yorum solisti arkıyı söylemeye ba lamı tır. Grup da matbaa içinde gazete perdesinin önünde çalmaktadır. Hasan arkada ı Orhan'ın uyarısına ra men soka a çıkmaya karar verir. Saatine bakar, 5 generalli saat, YASAK olgusunu kadranında gösterir. Ancak, patronun yo un baskısı da onu bunaltmı tır. Nazım Hikmetin ölümü de onu ayrıca etkilemi tir.
yasa ı deler O ana kadar siyah-beyaz olan görüntüler renklenir. Kronometre zamanı hızla ilerlemektedir. Sokakta leylak ve tomurcuk hissi ile ilerlemeye ba lamı tır. Sokaklar bombo tur. Binalar hapisaneler gibi doludur. Polis
20 TAVIR
ve asker düdükleri, rap rap sesleri, tank paletinin aksiyonlan birbiri ardından görülmektedir. Fa izmin deh etinden ürken bir kedi arkasına bir kez bakıp kaçar. Bir tomson gölgesi dü er. Hasan buna ra men duyarlılı ı ile ilerlemektedir. Bir bayku dü man gözleriyle Hasan'a bakmaktadır. Grup Yorum elemanları bir evin ba tan ba a siyah bezle kaplanmı cephesi önünde, kimi duvara yaslanmı , kimi oturmu söylemektedir.
haziranda ölmek zor Ev penceresinden ye il asma yaprakları, leylak filtreli ı ıklar fırlamı tır. Pencere ve kapıyı
Baskı malzemesinden hızla kaptı ı malzemeyi ter içinde suda yıkar. Tank görüntüsü ile bindirilmi bu görüntüden Grup Yorum çıkar. Ev önünde ritmik çalmaktadırlar. Hasan makina ba ında çalı ırken patronu ça ırır. Hasan'ın götürdü ü i i be enmez. Ba ırıp yere atar. Hasan yeni düzenlemeyi yapar. Grup bindirme ile görüntüden çıkıp, söylemeye devam et mektedir. Hasan'ın yeni dü zenlemesinin yanına gelen patron yeni ürünü de be enmez, küfreder. Hasan ellerini yumruk yapıp sıkar. Gözü kırmızı tonlu, tomurcuklu leylak saksısına kayar. Kronometre hız yapmaktadır. Grup basılı perde önünde söyler. Hasan sokakta kararlı ilerlemektedir. Bir yandan da ıslık çalmakta, dü lerini gündeme getirmektedir. Kronometre yine hız yapmaktadır. E i Hale onu evin kapısında kar ılar. Svin bahçe giri inde sedir vardır. Sedir kenarında da kitaplar, dergiler, TV vardır. Açık renkli
S E N A R Y O YU YAZI Y O R U Z
puflar da görülür. Pencereden ya lı ana Hatice bakmaktadır. Hasan selam verir. Evin köpe i onlar ı izler Bu sırada pencerede ku sürüsünün gün batımında geçi i görülür. Sıcak bir yer ve temiz çar aflı yatak dü ü Hasan'ı keyiflendrmi lir Grup beyaz bezle kaplı evin kapısından tek tek çıkar. Bir tek solist tam kapı çıkı ında siluet eklinde kalır. Grup çalar. Sokakta tank paleti yol alır. Hasan yürür. Kronometre vurulur. Grup evin önünde söylemektedir. Vapurdan öbek öbek sar ı yüzlü insanlar çıkmaktadır. A açlar kurudur. Sarı sarı yaprakları vardır. Musa idam ipinin önüne getirilir. Korkusuzdur. Grup evin önünde söylemektedir. Musa'ya ilmik geçirilmek istenir. Musa kararlıdır. Bir arabadan Namık dı arı çıkartılır. Görevliler ko masını isterler. Karanlıkta vururlar. Yava çekimle Namık (devrimci) vurulup yere dü er. Musa'ya ilmik geçirilmi tir. Superpoze ile geçi yapılır.
1971 generalleri hızla gelip çerçevenin en altında bir çizgi gibi kalır. Deniz Gezmi ve arkada larının portreleri gelip çizginin üstünde yer alır.
Çınar görünür.
tünde Nazım diası. Geçi .
Ardından sıçramalı geçi tekni i ile Grup çınar önünde görünür. Söylerler. "Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demi tin.'' Nazım foto rafları
Hikmetin
genel
Mapusane resimleri O lu Memed'in yüzü "Bir de Memed'in yüzü" Hasan sokakta ilerlemektedir.
1980 generalleri konu a konu a gelirler. Yamularak çizgi üstünde yer alırlar. Hemen akabinde 80'de idam edilmi devrimcilerin portreleri gelir. Kadr'da yer alırlar. Bu sırada üst kö ede 5 kukla general hazırlık içindedir. Musa korkusuzdur. Grup ev önünde söylemektedir. Nazım'ın gençlik foto rafı grer Hasan sokakta ilerlemektedir.
Grup sahnededir. Fonda bir pano. Panoda Nazım'ın resimleri, grafikleri, iirleri, kitap kapakları vardır. Grup elemanı Hilmi'nin üstüne Nazım diası dü er. Fonda Nazım'ın iirleri vardır. Hilmi ile Nazım içiçe geçer. Nazım canlı görüntüleri ile uçaktan inerken yumru unu sıkar. Grup söyler, kitle izler. Yakın olarak Sumru ve üs-
Nazım, Pablo Neruda ile. Grup ve Taner üstünde dia. Nazım bir çocu u omzuna alır. Grup geneli, Kemal ve dia... iirler akar. Dünya Barı Günü'nde kürsüde Nazım. Grup genel, Taner ve dia Nazım
ve
mezarlık,
Nazım'ın
mezarı
Hasan gömle ini pazularına kadar sıvar. Çiçekli alanda yürür. Gökyüzü aydınlanmı tır. Senaryonun kısa bir özetini dü ünür. Grup sahne üstünde söylemektedir. Superpoze ile Nazım'ın gülümseyen resmi girer. Grup yeniden girer. Nazım el kaldırır. Grup selam verir. Ve bir leylak, leylak içiçe grupla geçer. TAV IR 2 1
SENARYOYU YAZI YO RUZ
haziranda ölmek zor iir: Hasan Hüseyin Müzik: Hüsnü Arkan
Senaryo; Sahne I ç / Gece / Matbaa / Orhan / Hasan / 2 Figürasyon Matbaada ka ıt alıp veren makinanın ba nda Hasan çalı maktadır. Maklna ka ıdı alıp orta bölüme verir. Kaydırma ile baskı bölümündeki makinanın ba na gelinir. Hasan bir gazeteyi hırta çekip alır Bakar. Daha sonra geceye bakar. Gece de 5 general silüeti görür gibidir. Hasan'ın yüzüne gazete ka ıdı perdesi iner Görüntüler siyah beyazdır Kronometre ile bindirilmi tir Sahne 15 Dı / Gündüz / Ev Önü / Hasan / Hale / Hatice Saçlar ı toplu halde olan Hale, kapıdan giren Hasan' ı kar ılar Hasan ile kucakla tılar Bu sırada Hasan'ın gözü pencere kenarındaki Hatice anaya takılır Setim verir. Köpek onları izliyordur. Evin pencerelerinden batan güne in kızıllı ı ve uçu an ku sürüsü görünür. Geçerler. Arka planda bir sedir, puflar ve kitaplık vardır Açık olan televizyondan dünya haberleri geçer. Her aksesuar çarpıcı renktedir. Meyveler bile.
ÇIKTI!
22 TAVIR
Sahne 52 ç / Gece / Okm / Grup Yorum Grup söylemektedir. Süperpoze (görüntülerin içiçe geçmesi) ile Nazım'ın gülen resmi girer. Sahne 53 Nazım Belgeseli Nazım'ın gülen resimleri süperpoze ile gruba geçirilir.
Casting Hasan: Kuru, 35 ya , matbaa i çisi tipi, sarı ın, mavi gözlü Orhan: Ya lı matbaa i çisi, kısa saçlı Patron: Keçi sakallı ve göbekli. Puro veya pipo içer.
Sahne 54 ç / Gece / Okm / Grup Yorum Grup genel olarak icrasını bitirir. Selam verir. Bu sırada Nazım'ın gülen resmi ile superpoze'dir. Çekim Senaryosu Spesial Kurgu Bloku Sahne 9 ç / Gece / Matbaa Hasan / Orhan Plan 1... Hasan terlidir. Gözleri ile i i takip eder. Tersine zoom. YP Çalı ırım t ir Plan 2.... Hasan bir kopyeyi alır Dia kontrole gelir Patron kapısını aç ıp seslenir. Hasan gider Patron be enmez. Yere atar. Geri dönü . Ilk makinaya hızla tırmanır GP
Hatice:
Plan 3.... Makine alt çalı ması YP
Ya lı kadın
Süperpoze ile geçi
Hale: Genç, güzel. Saçları ba ına toplanmı .
Musa: dam e d i l e n genç. "17 ya ında"
Sahne 10 ç / Gece / Matbaa / Grup Yorum Plan 1... Grup gazeteli platform önünde söyler. GP Plan 2.... Kemalin bir ba hareketi ile enstrüman icrası YP Plan 3.... Grup genel. GP
Önce Umut
LAYDA ARKUN Öyle bir yetkinli i ki yüre in Duman dumanof çekmek yok Ya da sinmek birkö eye/yazgıcı Kabullenmek yok bu yanlı ı Tomurcuk olup açmak gerek Rengini de i tirip karanlı ın Mavilikleri ta ımak sevgilere Fırtına olup esmek gerek Ayrılıksa ya anan gün Bir türküyse söylenen dosta hasret Umuttur gözlerimizde parlayan direnç Sesimizdir çınlatan bütün uzaklıkları Dalga köpü ü gözya ları içinde kıvılcımlanan Çı lıklanan/ yankılanan sesimiz
Acıyı soldurup yüreklerde Zafer tadıyla çiçeklenmek gerek
Dostum Harcanmı /gecikm li / t o rtulla mı sevgiler Kaynayan yürekler kömür burada/yorgun Kirli sarılar do uruyor güne /bulutlar bitkin Çıplak ve a lamaklı bakıyor da lar Do mamı çocuklar görürsün kara gözlerde Günler öldürülmü burada/ bıçkın ve yitik Acılar koyula mı insan yüzlerinde Gel tut ellerimden/sarıl sımsıkı Sarıl ki gökku a ı gözettikler do ursun güne Da lar ye ile yaslasın ba ını Erisin insan yüzlerindeki acılar Gülü ler eksik olmasın yanan dudaklardan Gel tut ellerimden/sarıl sımsıkı Karı ıp bir rüzgara/gidelim buralardan
EVUN SEVG
TAVIR 23
S ö Y L E i
yönünden baskı uyguladı ı dü ünülüyor. Sanatsal yaratıcılık ve devrimci sürecin ihtiyaçları arasındaki ili kiyi tanımlar mısınız? Devrimci süreçte sanatçıların yükümlülükleri nelerdir?
Yeraltında iir TOM'AS BORGE Ö
LE
Soru: Eskiden beri ara tırmacı bir ki ili iniz oldu u görülüyor. Sizi edebiyata ve sanata yönlendiren ne oldu? Yanıt Okumaya yönelik ilgimin artmasında babamın etkisi oldu. Babam o günlerde bulunabilecek en geni kütüphanelerden birisine sahipti. Aynca kitap alıp satardı. Soru:
Ya amınıza
iir
nasıl
girdi? Yanıt: Yine babamın önerileri ile bir çok mitolojik kitap okudum. Sanıyorum bunlar iir yazma hevesimi arttırdı. Soru: kayboldu?
iirleriniz
nasıl
Yanıt: Önceden yazdı ım iirlerin hemen hepsini kaybettim. Sava sırasında, yer altında ya da sürgündeyken yazdı ım iirlerin çok azı kaldı. Yani, Kolombiya'dayken yazdıklarım, Küba'da Nikaragua'da ve di er ehirlerde yazdı ım iirlerin hemen hepsi kayboldu. Soru: Cezaevinde ko ullarınız nasıldı? Yanıt: iirlerimi tecritte, kelepçeli ve gözlerim ba lı oldu u halde uzun haftalar harcayarak yazmaya ba ladım. Kendimi ifade etmek içirt tüm yetene imi kullanarak, yo un bir çaba harcadım. Cezaevinde yaz mama izin verilmiyordu, bu yüzden gizlice yazmak zorundaydım. Arkada ım Jo-sephinanın yardımıyla si i rlerimi dı arı çıkarmayı ba ardım. 24 TAVIR
Sigaraların tütünlerini bo allt ıp, yerine iirlerimi koyup, kalan bo lu u yeniden tütünle dol-duruyordum. Böylece gerçek sigaradan ayırdedilemiyordu. Soru: Ayrıca cezaevindeyken henüz iki ya ına basan kızınız Josephina'ya oldukça renkli mektuplar yazdınız. Bunun hakkında da bir eyler söyleyebilir misiniz? Yanıt Kızım do du unda onu görmek için hastahaneye gttim. Bu güvenli e aykırıydı ve hayatıma malolabilirdi. içeri girebilmek için kapıda bekleyen nöbetçinin kullandı ı yolu izlemek zorundaydım. Kızıma olan sevgim ve özlemimle iki yıl sonra hislerimi ve varlı ı ile ilgli duyumsadıklar ımı yazmaya ba ladım. Bundan da ötesi, mektupları yazarken onu bir daha görüp göremeyece imi bile bilmiyordum. Bu bir çe it vasiyetname gibi bir eydi.
Yanıt Aslında sanatsal üretim sanatçının birincil görevidir. Bu anlamda sanatçının görev verilerek üretime zorlanması gerekmez. Zorlama, hemen hemen daima kötü sonuçlar do urur. Eksik, sönük iirler, resimler üretilir. Bununla beraber, bazen devrimci sürecin kendisi, uygulanan politikalar, halkın kahramanlı ı sanat çalı malarına hız verir. Carlos Meija gibi kompozitörler, air ve heykeltra Ernesto Cardenal gibi büyük sanatçılar do urur. Soru: Bugüne kadar Nikaragua kültürü ve kültürel dönü ümü üzerine yazılan eserlerde ve açıklanan dü üncelerde çocuklara ve gençlere hemen hiç bir gönderme yapılmamı . Nedenini açıklar mısınız?
Yanıt: Açıklaması biraz zor. Nikaragua'da çocuk iirleri ya da edebiyat ürünleri çok az. Açıklaması zor diyorum, çünkü, devrim çocuklara Soru: Sizce devrim süreci ile özel bir önem vermi tir. Onlara devrimin ımartılmı çocukları da sanat arasındaki ili ki nedir? denebilir. Bununla beraber yeni yeni Yanıt: Devrim süreci bugün bilinen su yüzüne çıkan bir çocuk ederutin görevlerin yerine getirilmesini biyatını da görüyoruz. gerektirir. Bildiri hazırlamak Soru: Atlantik kıyılarının talimatnameler ve kurumlar arası Nikaragua tarihinde özel bir yeri ili kiler gibi günlük teknik i lerimiz vardır. Bu kıyı kültürünün devrim var. Gebelik do umu gerekirse de kaçınılmaz bir ekilde geli en sürecinde ve yeni ulusal kimlik bürokrasi iirin gebelik sürecini etkiler. arayı ında geli en yaratıcılık ve Günlük faaliyetlere daldı ımda iir kültürel anlatıma ne gibi bir etkisi olmu tur? yazacak zaman bulamıyo-rum. Soru: Devrimci güçlerin sanatçılara biçim ve içerik
Yanıt: Kültürümüz, geçmi te ticarile mi turistik folklorün, erotik dansların, müzi in ve arasıra ithal edilen ingiliz lirik-
lerinin karı ımından ba ka bir ey de ildi. Bugün olgular çok farklı. Nikaragua'da ba ımsızlık yaratıcılı ı geli tirdi. insanları müzikte, dansta, tiyatroda, resimde ve di er sanatlarda ya am deneyimlerini, zenginliklerini yorumlamaya motive et ti. nsanların dü ünce tarz ı nın, kendi dilimizdeki sanat eserlerinin yaygınla masından, radyo ve televizyonun Atlantik kıyılarına giri inden, metinlerin ilk kez iki dilde de yayınlan-
günlerinden bugünlere Atlantik halkı ba ımsızlık mücadelemizde önemli bir rol oynadı. insan nasıl onlarla birlikte olmaz? Daha da ötesi, çok uluslu, çok dilli ve çok kültürlü bir milletten olmanın kültürel, moral ve sosyal zenginli i bir Nikaragualının ulusal kimli ini bulmasını olumlu yönde etkiler.
var. Sadece klasik Amerikan edebiyatından, Amerikan cazından ve genelde Kuzey Amerika müzi inden bahsetmiyorum. Son dönemin ünlü romancılarından ve di er sanat dallarından günlük anlatımlara kadar birçok ey kavranabilir, anla ılabilir ve kabul edilebilir.
Atlantik Kıyılarının Özerkli i Ulusal Komisyonu'nda ba kan olarak sorumluluklarım kıyı
Amerika'daki küItürel renklilik sanat üretimine ve yaratıcılı a elveri li bir ortam do uruyor. Ancak bizler Amerikalıların bize gönderdi i, tek amacı ideolojik ve politik olarak insanları etkilemek olan zehir paketlerine alı kınız. En azından ben, Amerikan halkının zengin kültürel potansiyelini yansıtan magazinlere ve özel yayınlara yabancıyım. Nikaragua'da A-merikan filmlerini ve TV programlarını izliyoruz Bir çok Kuzey Amerikan yayınlarının burada da ıtımı yapılmıyor. Bence bu, bizim tarafımızdan tartı ılmı bir politika olmaktan çok, e-konomik imkansızlıklardan kaynaklanıyor. anslıyız ki, Amerikan film ve TV programlarını almamıza ra men, di er yayınların ülkemize girip halkımızı zehirlemeleri henüz olanaksız. Büyük sanat eserleri yaratmı Kuzey Amerika sinemasına kar ı konu mak istemiyorum. Küba'da ve Sovyetler Birli i'nde devrimin ilk süreçlerinde filmler yapılmasına ra men, bizde, kaynak ve imgelem eksikli inden kaynaklı devrimci sinema Amerikan filmlerinin yerini alabilmi de il.
halkının duyarlılıklarının ve Miskite
cezaevinde yazmama izin verilmiyordu, bu yüzden gizlice yazmak zorundaydım. sigaraların tütünlerini bo altıp yerine iirlerimi koyup kalan bo lu u yeniden tütünle do/duruyordum. masından ve en genelde Nikaragua halkının dönü ümünden etkilenmedi i dü ünülemez. Bundan ba ka, Pasifik kıyılarıyla ili kiler kurulmu ve kültür ürünleri incelenmi tir. Bu, kültür ürünlerinin tüm ülkede yayılmasına ve üretimin artmasına neden olmu tur. Bu ürünlerin her biri zorunlu olarak kendi özelliklerini korumalıdır. Ancak Nikaragua halkı di er alanlarda oldu u gibi kültürde de esas ifadesini bu anlatımların zenginli inde bulur. Soru: Siz, Atlantik kıyılarıyla ili kileri kuranlardan birisiniz. Bu nasıl gerçekle ti, daha önceden kıyı ile ba lantılarınız var mıydı? Kendinizi Nikaragualı olarak hissetmenizde Atlantik kıyılarının ne etkisi oldu? Bu etki yazılarınıza ya da iirlerinize yansıyor mu? Yanıt: Hatırlıyorum, gençken kan ba ım olan yakın bir akrabama damarlarımda Hint kanı oldu unu söylemi tim. Beni öyle yan ı tladı: "Belki seninkinde vardır ama benimkinde yok." Atlantik Kıyılarıyla olan ili kimin benim Nikaragualı olan kimli imi bulmamda kaçınılmaz bir etkisi oldu. Sandino'nun
dilinin zenginli inin farkına varmamı sa ladı. istemlerinin tarihsel ve me ru do asını kavradım ve kendimi çalı maya zorunlu hissettim. Tüm bunlar bazı konu malarımda ve Kasım 86'da yayımlanan kitabımda bazı dü ün celerin do masına kaynaklık etti. Bütün bu çabalarla biz ulusal kimlik rüyalarımıza bir anlam vermeye çalı ıyoruz. Hiç üphem yok ki bu büyük ba arı yeni yaratımlar için esin kayna ı olacak. Soru: Nikaragua gibi ülkelerin kar ıla tı ı en önemli sorunlardan biri de kültür emperyalizmi. Sizce bu sorun nasıl çözülebilir? Nikaragua gibi bir ülke için yabancıların kültür egemenli inden kurtulmak olası mıdır?
Yanıt Bence, Kuzey America kültürünün, hatta ça da A-merika kültürünün etkileri ile, yayılmacı ve hükmedici egemenler tarafından baskı ve ba ımlılı a hizmet etmesi a-macıyla planlanan yabancıla mı kültürü birbirinden a-y ırmak gerekir. Amerika'da müzikte ve edebiyatta inanılmaz bir kültür mirası ve ola anüstü kültür rezervleri
Soru: Sandinist devrim için sorun hala aynı. Yeni de erler yaratmak için yabancı kültür etkilenimi gerçe ini görmek gerekiyor. Yanıt Burada her eye sahibiz. Biz i renç ve ho kokuların biraradal ı ına izin veren, pencereleri açık bir ülkeyiz. Yaratıcılı ımız ve somut üre timlerimiz devrimci süreci aksatacak kültürel biçimlere kar ı mücadelemizde iyimser olmamıza olanak sa lıyor. TAVIR 25
ÖYKÜ
A
çık i de
pencereden kokuları
süzülüyordu odaya.
mi de bizden... Bir mermi de bizden. Her birimiz aynı sözü dü ürdük geceye, aynı sözü sürdük namluya; aynı sözü verdik teti e: Direnmek. Teslimiyete hayır dedik asıldık, direnmek dedik asıldık teti e. Zorlandı pusunun utançlı yüzü. Ate geni ledi. Bombalar dü tü üstümüze. Mermerler korla tı. Yanık et kokusuyla saç kokusu, barut kokusu karı tı birbirine. Alevlere sarınmı tı Sema. Yine de kolkanattı, siperdi yolda larına. Kararlılıkla bo altıyordu arjörü pusuya. Önce Sema dü tü; alevlere, kur unlara sarınmı tı. Ardından Nergiz. Do rulmak, teti e asılmak istediler yeniden; "direnin" di-
Gece yarılanmı tı. Sohbet ediyor, günlük olayları de erlendiriyor, çokçası da birkaç gün önce yakalanan arkada ları dü ünüyorduk. Silah sesleri üzerine altı ki i birden yeri mizden fırladık. Pusuya dü mü tük. Hepimizin usunda aynı soru: Kim biliyordu burada oldu umuzu? Kaya'nın yakalandı ını ö rendi imizde, önlem alarak kaldı ımız evden ayrılmı ve geçici olarak buraya yerle mi tik. Onun burayı bilmedi ini sanıyorduk. Fakat Can bir konu masında burayı ona dolaylı da olsa söylemi ti. imdi yaptı ı hatayı anlamı olsa bile kendisiyle birlikte be yolda ını tehlikeye atmı tı. Ser yerine sır vermi ti çünkü Kaya. Pusu kapımızdaydı artık. lkin Sema yay gibi fırlayarak kendini sipere attı. Çekmi ti yüre inin pimini. Hep aynı tempoyla dokunuyordu teti e. Teker teker saçılıyordu alevler. ASIM ÖZT ÜR K Zulmün bekçileri "etrafınız sarılı, teslim olun anonsunu yaparken, yen gözleriyle son kez bakıp hepimiz çoktan sipere yolda larına. Korla mı durmu tuk. mermerlere akıp kaldılar öylece. Ahmet birinin kendini sırtladı ını duyumsadı. Ta"Ya amak ve ya atmak için nımı tı Umut'un ellerini. direnmeliyiz" dedi Sema. Demek Umut ya ıyordu. Gözlerimizden kavga nın ate ini, Sevindi buna, di er arkadudaklarımızdan tebessüm da larını dü ündü. Sesgönderdik ona, onadık. Kavgada lerini, sıcaklıklarını duyumdü üp bayrakla anlar için bir sama, ya adıklarını bilme mer-
gece tutu tu
26 T A V I R
iste iyle yanıp kavruldu. Sonra kaçıp kurtulmu lardır diye dü ündü. "Ate ... ate ... ate " diye mırıldandı. Kan yandı, can yandı... mermerler bile yandı. Kükreyip nehirle ti öfke. Bodrum kat merdivenlerinden çıkıp çemberi yarabilecekler miydi. Her basamak bir siperdi imdi. Hep birlikte türkü olup aksalar alevlerin içinden, aksalar... Di e di payla ılan kavgayla, basamak basamak yükseltildi direni , basamak basamak dizildi direni in notaları. Umut'un elleri tümüyle ya nıp soyulmu tu. Sanki ate de ildi avuçladı ı, ne silahı nı bırakmı tı, ne de sırtında ki yolda ını. Böyle olmamalıydı" dedi kendi kendine. Kü çücük bir hata nelere mal olmu tu. Ama bunu dü ünecek an de ildi imdi. Gelenek sürmeli bir Temmuz siperi olmalıydı burası. An, son kur ununa kadar vuru ma anıydı. Sırtındaki yolda ına dokundu. Ya ıyordu. Yeniden de i tirdi bo alan arjörü, daha bir co kulu dokundu teti e. Bir umut, bir öfke kazındı Kar ıyaka'da. Bir not dü üldü. Kapı zorlanarak açıldı, pusudakiler ürkek bakı larıyla' kendilerine yakla ıyordu. Sesler seslere, alevler alevlere karı tı. Gece tutu tu.
ünyanın kıyısında A-nadolu'nun unutulmu bir kö esi. Ni de'nin Anas Bölgesi. Birbirine bakan iki tepenin üst kısımları kayalıklarla kaplı. Mevsim kı , hava çelik bir ustura gibi so uk Karın kapladı ı kayalıkların arasında insan barınakları. Ma aralara do ru tepeyi tırmanıyoruz. Kapılardan birinin önünde bir küçük çocuk Minicik elleriyle ü ümü kulaklarını o u turuyor. Sırtında paltosu aya ında pabucu yok Çocu u geçip kapıyı çalıyoruz, genç bir kadın aralıyor kapıyı. Yanında iki küçük çocuk daha, kadın biraz ürkek ve tela lı bizi içeri alıyor. Tayfur ailesinin yuvası burası. Basık bir tavan ve ekilsiz duvarlar. Bir kö ede karyolaları, kar ısında bir divan, di er kö ede kapkacakları ve soba. Sobanın yanında kı ı çıkarmaya yetmesi olanaksız bir at arabası kadar yakacakları, sobada bir gü üm su ısınıyor; çok uzaktan ta ınmı herhalde.
D
Üç yıldır burada ya adıklarını ö reniyoruz, "Evimiz" dedikleri kazma ile kürek ile sabırla açtıkları bu ma ara odasına üç yıl katlanmı lar, ne kadar daha katlanmak zorunda kalacakları belli de il. Garip bir alı mı tık seziyoruz sözlerinde. Bir çocu unu kaybetti ini ö reniyoruz anadan, daha bebeyken ölmü . Sa lıksız ortam, bakımsızlık; ma arada do du u için zatürreye yakalanmı ve yasayamadan, dünyaya geldi inin bile farkına varamadan çekip gitmi .
Onlar için daha iyisi bir gecekondu olacak, lüks olacak bu onlar için. Evin kadınına soruyoruz, en çok istedi iniz nedir diye. Hiç dü ünmeden i diyor. Çocuklarım var ama ne i olsa yaparım, fabrikada çalı ırım örne in. Okula gitmeyen küçük Adem bile farkında "i "in getirece i olanakların. Bizi çok üzen özlemlerinden belli bu. Okumak istiyorum diyor, renkli TV, araba istiyorum diyor. En büyük özlemi ise büyüyünce sahip olmak istedi i üç odalı bir ev, iki odası olacakmı bir odası yatak, d eri misafir odası. Annesi espri yapyor. -Kiler neyine yetmez lan, bir oda da sana kazarız orada oturursun. 23 Nisanlar, çocuk bayramları kutluyoruz her yıl. Adem'lere hiç bir ey anlatmayan çocuk bayramları. Gelirlerini soruyoruz. Kocasının çalı tı ını söylüyor, kendisi ise irket hesabına halı dokuyor. Onu da çocuk küçük oldu u için iki-üç ayda bitirememi , bitince irketten 200.000 TL. alacaklar. Gelirleriyle mercimek, fasulye, patates, yufka, ekmek, bulgurla beslenebiliyorlar. Yeme e kalmamızı söylüyorlar. Kadın: - Makarna ile çorba pi iriyo rum, birlikte yeriz, diyor. Te ekkür edip kalkıyoruz. Yandaki ma arada yeni bir oda açma çalı ması oldu unu ö reniyoruz. Bakmak için giriyoruz.
Anadolu'nun unutulmu bir kö esi N DE KÜLTÜR VE SANAT ETK NL KLER MERKEZ -Arıza için ça ıran olursa gidiyorum, ne verirlerse alıyorum. Sürekli i olursa elbette çalı ırım ama devlet bana i verirse gene eme imin kar ılı ını tam ala-mamki, kazanan patron olur. Ben çalı ırım benim sırtımdan o kazanır. Bir ma aranın 2,5-3 milyon liraya kazıldı ını söylüyor. 1 ki i iki aya yakın zamanda ancak kazabilir diyor. Bu ma aralarda irket hesabına hal ı dokundu unu ö reniyoruz. Kadın lafa giriyor: - Bu tezgahtan kazandı ımla kocama askerde harçlı ını yolladım. imdi sıra onda, diye de espri yapıyor. - O çalı acak ben yiyecem, ama
çocu unu kaybetmi olması ya amdan koparamamı anayı. sevgisini, ya amayı ba arabilmi di er iki çocu una vermi ve ya ama sarılmı her eye kar ın. "evi"nden vazgeçmemi .
Çocu unu kaybetmi olması ya amdan koparamamı anayı. Sevgisini, ya amayı ba arabilmi di er iki çocu una vermi ve ya ama sarılmı her eye kar ın. "Evi"nden vazgeçmemi . Alabilirlerse tapusunu almak istiyorlar. Sabah kalktıklarında a ızlarının içindeki zehir gibi acıya kar ın evim burası diyor ana. Çünkü daha iyisine sahip olamayacaklarının farkındalar.
- Evin erke i: Ne yapayım diyor, i yok güç yok Evde bo oturaca ıma bir oda daha kazayım dedim.
Kazmasını bırakıp yanımıza geliyor. Elektrikçi oldu undan bahsediyor.
Evin kadını esas diyor, görülecek ma ara yan taraftaki gelin görün peri anlı ı diyor ve önümüzde ilerliyor, arkada biz. Yıkıntı ta ların ve derme çatma çakılmı tahtaların arasındaki bir kapıdan içeri giriyor. Onu izlerken, kapı önünde yıkılmak üzere olan üç duvarın çevreled i tavansız tuvalete gözümüz ili iyor. Kadının girdi i kapıdan TAVIR 27
içeri giriyoruz. Bize yer gösteriliyor. lerliyoruz, nereye ilerliyoruz yer yok ki. Bir kö eye ili iyoruz. Bize ilgi büyük, çay ikram etmek istiyorlar, biraz önce girdi imiz yerde içti imizi söyleyip te ekkür ediyoruz, Hal hatır soruluyor. Onları tanımak istedi imizi nasıl ya a-
ılmı . Hemen yanında ise yemek yapmak için kullanılan üç be parça kapkacak, üç be tencere tava ve milangaz, önünde ise Anavatan partisinin seçimde içine yiyecek koyup, da ıttı ı nayon po et var. Po eti görünce acı bir gülümseme gelip oturuyor dudaklarımıza, a a ıda
altı kere geldiler, bir keresinde ben içeride iken yıkmaya ba ladılar, kı için yaptı ım yufka ekme imin üzerine yıktılar, ama altısında da vazgeçmedim, onlar yıktı ben yaptım, ba ka çaremiz yok ki! dıklarını ö renmek için geldi- se iki büyük su bidonu bu haliyle imizi bir de utana sıkıla eli- kadının uzaktan ta ımak zomizden gelirse yardım etmek unda kaldı ı suyla dolu. Bir istedi imizi söylüyoruz. Gü- tarafta o an üzerinde oturdulü üyorlar. Çok zor diyorlar. umuz bir yatak, sürekli yatan Bir ara sessizlik oluyor, bir insana ait oldu u belli. Bir Gözlerimizi ev denen bu ma ara yerde soba... Anlatırken çok eni bir yer izlenimi veriyor ama odasında dola tırıyoruz. aslında bir odacık yalnızca facık Evin bir kö esine yakmak için yerde bir sürü insan a aranın alabildikleri tahta parçaları yı- tavanı üzerlerine öküverecekmi gibi. Tavanın bir kö esine ili tirilmi lamba bu ma arayı aydınlatmaya yetmemi . Bu arada ma aranın karanlı ında yerde oturan iki çocu u farkediyoruz. iki çift göz, ne çok ey anlatıyor bu gözler, ürkek korku le açıkla bakıyorlar. Öyle güzel ki öyle büyük ki hemen resimlendirmek istiyoruz bu anı. Ba ka insanlarda var bu hüzün kokan odada. Evin hasta kadınını ziyarete gelmi ler. Söyle mek istiyoruz. Gecekonduda ya adıklarını ö renyoruz. Hergün atılma, everinn yakılma tehlikesi ile ya amaya çalı ıyorlarmı . Bir tanesi var ki: - Altı kere geldiler. Bir keresinde ben içerde iken yıkmaya ba ladılar. Kı için yaptı ım yufka ekme im in üzerine yıktılar. Ama atısında da vazgeçmedm. Onlar yıktı ben yaptım, onlar yıktı ben yaptım. Ba ka çaremiz yok ki. Onlar böyle konu urken evin kadını hep sessiz dinliyor.
28 TAVIR
Üzgün. Sorunlarsa zaten aynı. Farklı olan kadının felçli olması. Nedenini bilmiyoruz. Sol tarafından hareketsiz bir kol. Kısıtlı ortamda kısıtlı isterini yapmaya, kendine yetmeye çalı an bir ana. Hergün biraz daha tükenerek ya amaya çaı mak. Belki yalnızca çocukları için e i için soluk almak büyük bir özveri olsa gerek, Kadının felçli olması sa lık sorunlarını daha bir kapsamı dü ünmeye götürüyor. Hastalandıklarında doktora gidip gidemediklerini soruyoruz. Hep bir a ızdan anlatmaya ba lıyorlar: - Kimi zaman gidiyoruz ama gitmek bir ey de i tirmiyor ki, çünkü ilaç alacak durumumuz yok. Reçeteler elimizde ka lıyor. . Yardım ederler umuduyla reçetelerini bize vermek istiyorlar. Bir kadın: - Evim uzakta ama bir ko u gider alabilirim, diyor. Onlara ilaç sa lama konusunda yardımcı olamayaca ımızı utana sıkıla anlatmaya çalı ıyoruz. Gene, evin kadınından de il de di erlerinden ö rendi imize göre evin gelirleri konusunda söylenebilecek pek bir ey yok. Evin erke i nerede i bulursa orada çalı ıyor, in aatlarda, elma toplamada, patates sökmede, yüklemede. O gün de patates yüklemeye gitti ini Söylüyorlar. Kadın ve çocuklar ak am babanın getirece i ekme i bekliyorlar, o ekme in de hergün gelece i üpheli. Kadından i e eve katkı konusunda umut yok. Felçli oldu u için halı da dokuyamıyor. Ev i leri ve çocukların bakımı ile de yeterince ilgilenemiyor. Aynı dünyada ya ıyoruz bu insanlarla, aynı havayı soluyoruz. Ama acı bu insanların payına dü mü , sömürülmek bu insanların payına. nsanca ya adım diyebilmek için sonuçta acılarını yüre imizde, gele-
ceklerini ellerimizde daha güzel bir dünya için ta ımalıyız. Bu sefer kar ı tepedeki ma aralardan birindeyiz. Burası biraz lüks iki odası var. Çama ır yıkamakta olan kadın bizi içeri alıyor. Kadın tedirgin ve tela lı, bir ara kayboluyor. Kom u evin erke i ile geri dönüyor. Devlet görevlisi olup olmadı ımız soruluyor. Olmadı ımızı amacımızın onları tanımak sohbet etmek ve bir çaylarını içmek oldu unu söyleyince tedirginlik, yerini rahatlı a ve ilgiye bırakıyor. Sıcak bir sohbet ba lıyor, kadın Murtandı köyünden olduklarını söylüyor. Çalı mak için Gülüce'ye gitmi ler, bir yaz bir kı orada çobanlık yaptık diyor. - Sonra bir sene Kırkpınar'da çoban durduk, ardından buraya geldik, yan ma arada oturan kom umun yardımıyla burayı kazdık. Elektri imiz suyumuz neyin yo udu, suyu kolay aldık da elektri i, zor aldık. Ondan önce kom umun ordan seyyar çektik, öyle idare ettik. Onda. da elektri i sa a sola vermeyin ' keserik dediler. Ekseri ikayetnen keserler, ikayet eden de oldu canım, hasetlik var. Bilmem neden ederler anstan mı, kaderden mi, talihten mi?
dı ardan adam geçse ayak tapıtısını deriyor. Kom u bo ver diyor; Bir ey duyarsın. Yıkılınca reise çıktım. "Ta olmaz etraf tanıdık, gerçi evde bir ey yok istersen vereyim, kum istersen ya, hırsız gelse ne olacak. yıktırayım sa lam yaptır, planlı yaptır, Kadın; her köyden ma arada oturan diyor. iyi de plana gücüm yok ki, var diyor. Önünde evi olanın içerde yok gar-da ım. Ben bir at arabasıyla zannetme yıka
.. kadın tedirgin ve tela lı, bir ara kayboluyor. kom u evin erke i ile geri dönüyor. devlet görevlisi olup olmadı ımız soruluyor. olmadı ımızı, amacımızın onları tanımak, sohbet etmek ve bir çaylarını içmek oldu unu ö renince tedirginlik yerini rahatlı a ve ilgiye bırakıyor.
yapa dı arı çıktılar, herkesin evinde çal ı ıyom. Bir gün olur 10 bin alırım var. Ma ara kazmanın tehlikesi yok bir gün 5 bin, ben zor geçiniyom de il hani çökük olabilir, bu kaya i i; ta karnımızı zor doyuruyoruz. Bu i i bazı yeri yumu ak olur, çöker. Hiç arada kom unun kapısı açık kalmı belli olmaz.
Kom u: Ma aranın tek avantajı sıcak olması, diye lafa giriyor. - Sıcaklık yönüynen gece kondudan iyi, dyor. Gecekondu 7-8 milyona çıkıyor. Ma arayı kulaç hesabı kazarlar, bir kulaç 500.000 TL, burası be kulaç gelir. Yani 2,5 milyon. Paraları olmayınca bu yuvayı kazdılar, gelip geçiyorlar. i te kocası patates yüklemeye gitti, 20-25 bin anca alır. Ben de önce ma aradaydım. Belediyenin zabıtaları ba ka oda açmayın diye sıkı tırınca ben de önüne gecekondu yaptım. Onu da yıkmaya geldiler, onlar yıktıkça ben yaptım, inadına. Gece kondunun rahatlı ı ba ka canım,
TAVIR 29
havasızlıktan. buradan.
Hava
çıkmıyor
- Sabahtan kalkınca kafan gözün i iyor, mantar gibi. Yatınca de iyor havasızlık Ben mecbur kaldım çıktım alı amadım. 7-8 milyona maloldu ama oturduk i te. Gecekondu ile ma aranın çok farkı var. Dı arda ku ötse hemen belli olur. Ma ara ba ka... - Ma arada oturanlar i lerde çalı ıyorlar?
ne
tür
- Ma arada oturanlar hep i siz güçsüz takımı, i imkanı yok ki. eker fabrikasını bile Bor'a verdiler. Burda olsaydı, ben
-Lan diki, Amerika'ya, vicdansız adam; kara orta ız de. Hem Amerika aldı, hepisi destekledi amma hep Amerika aldı. Onun amacı Kuveyt'i kurtarmak falan de ildi, petroldü. - Sen olsaydın petrol için girer miydin girmez miydin sava a? - Girerdim. yiyeydik.
Irak
yiyece ine
biz
- Ama Irak bir ay boyunca bombalandı, bir sürü insan öldü de er miydi sence? - De mezdi amma ne yapsın, biz acıyoruz ama adam acımadı bombaladı. - Özal bir ey alamadı ama,
lan,di ki amehka'ya, vicdansız adam; kara orta ız de. hem amerika aldı, hepisi destekledi amma hep amerika aldı. onun amacı, kuveyt'i kurtarmak falan de ildi; petroldü!
Erkek: - Seçim aya ına belediyeye gittim, yol yaptırabilirmiyiz diye, yirmi metre yolumuz kaldı dedm. Yalan söyledim yolumuz neyim yo udu, biz vardık biz açtırdık Kendimiz istemeseydik o da aglmayaca ıdı. Su elersen, 8-10 gün su yeri kazdık - Burada ya amanın sa lık yönünden ne gibi sakıncaları var? Kom u; hemen iki çocu um öldü diyor. - Ma arada otururduk, altı, yedi aylık olunca çocuk kuru kuru kurudu. Doktora götürdük Doktor çocu un yüzünün renksizli inden hemen bildi ma arada ya adı ımızı. 7 aylık kadardı çocuk öldü ünde, ö-bürü, ancak 11 gün ya ayabildi. Daha iyi bir ev olsaydı ölmezdi diyom ben.
-Yeni göçtü ümüzde biz de hasta oluyorduk, alı tıktan sonra pek olmadık Hastalanmamız
30 TAVIR
çalı masaydım bile ba ka bir arkada menfaatlenirdi. Feridun efendi kendini dü ündü, iyi mi etti. Gerçi seni beni dü ünecek de il ya, kendini dü ünür. Bu seçimde kazanamadı amma yerine gelen de farklı de il. Gelen gideni aratıyor. Bu arada kadın kendi kocasının da bir ara istanbul'a gidip el arabasında patates so an sattı ını 6 ay kadar çalı tıktan sonra geri geldi ini anlatıyor. - Buralarda i sizlik olunca millet gözünü dı an dikti. imdi milletvekili Rıfat Yüzba ı-o lunun karde i Rusya için adam topluyormu , orda çalı anlar 3-4 milyon lira alacaklarmı aslı varsa. Kuveyfe de allılardı amma oranın piyasasını Türkiye pek alamadı. Sava mahvetti. imdi i çi lazım oralara. Irak'a da, patates satılıyor imdi buralarda. Sava ta da Irak'ın bir kuvveti yoktu. Saddam Hüseyin bastırdı. Onlar da buradan yüklenince peri an oldu Irak. Bizim Özal da çok destek verdi ya kar ılı ında bir ey alamadı. Esas oraların piyasası bizim olması lazım gelir, incirlikten uçakları kaldırmasaydı Özal , Irak'ı yenebilir miydi Amerika?
alsaydı ordan gelen para seni ma aradan kurtaracak mıy di? -Yok kurtarmazdı. - Peki niye destekliyorsun? - Bana faydası olmazdı amma, zenginler faydalanırdı hiç de il. Kadın bize çay ikram ederken neler yediklerini soruyoruz. - Valla güzden zahra alıyoruz, yüklü ekmek yapıyoruz, kom sularla yardımla arak. Bir birimizin ekme ini yapıyoruz. Kı ın bahardan onu yiyoruz, endan gilli bidaha yapıyoruz. Sebze bulgur ne bulursak onu yiyoruz. Eti filan göremiyoruz garda ım, kurban bile kese miyoruz. Buralarda zekat veren kimse olmadı ı için kurbanda da etyiyemiyoruz. Çaylarımızı içince kalkıyoruz. Son sözleri kadın söylüyor. - Çıkamayız burdan gayrı, burda galdık Devlet kolumuzdan tutup atmazsa, kalır giderik. Atamaz da yani nereye atacak Daha iyi bir yer vermez devlet onu biliyoruz. Dı arı atmasa biz buraya razıyız.
And Olsun art Olsun Ben Böyle Ta ların Çukurların çinde Kalmı sam Yalnızsam Hor Görülmü sem Arkasızsam Ve Böyleyse Bahtı Siyahım Yemin Kasem Olsun Ve And Olsun art Olsun Yerde Kalmaz Ahım
Enver Gökçe
foto raflar: Ni de kültür ve sanat etkinlikleri merkezi
büyük ehir gurbetçisi BRAH M KARACA
Ondört ya ında ırgat, Onyedisinde sevdalıydın. Rengi bakır bulutlarda geçti yaz gecelerin Sabahları çiçek toplardın da eteklerinde Çiy dü mü otlar ok ardı ayaklarını. Ölmeden önce ha ha çizerdi tarlada baban Yorulunca kaçak tütün içerdi Dü ündükçe yanar gözlerin. Bilirim Sert olur sizin oraların rüzgârı Kökünden koparıp körpe fidanı Atar uzaklara. Gurbetçiye çıkar adın Gurbet türküleri söylersin Fabrika dumanlarına karı ır sesin. imdi yirmidördündesin Büyük ehirde i çisin Sorsalar, Bir ayrılı ı, bir yoksullu u, bir ölümü bilirsin. Kentin ara sokaklarında kaç köylün vardır kimbilir Çok ükür dersin, beni alamadı çarkına Sokakları otobüsten gördü ün kadarıyla tanırsın Bir tek, afi ti duvarlar kalır aklında. içi foto raflı mektuplar yazarsın Uykuların kalır satır aralarında Bu ay para gönderemiyorum ana. -diye biter hepsi-Hafiften gülümsersin Resimlerde hep gülünür nedense...
32 TAVIR
Ö
B
irkaç kez gitmi tim oraya. Tepe a a ı kıvrıla kıvrıla ve birkaç katlı apartkonduların arasında, birbiriyle kesi en e ri bü rü dar yolların sonunda, çukurda kalmı bir yerdi. Birkaçyüz metre ötesinde siyasi ube var, gökdelene benzer bir bina. Gökdelenli i göz önünde zaten. Bir de toprakdelenli i vardır onun! i te o toprakdelene geni mi geni bir caddeden gidilir. O geni caddenin e imine kendini bırakıverdi inde, toprakdelenin nizamiye kapısındaki demir boruyla, nöbetçi kulübelerinin önünde, elinde sitenleri, çevreyi kolaçan eden ye il gömleklilerin kar ısında buluverirsin kendini. Toprakdelene giden o geni caddeden yürüseydim daha bir kolay bulabilirdim orayı. Ama nedense bu e ri bü rü yollara bırakıvermi im kendimi. Yapıları anımsamam çok zor. Bu kargacık burgacık yolların arasında zaman zaman duruyor, çevreyi kolaçan ediyor, e imleri, yönleri de hesaplamaya çalı arak çukurun tam dibindeki o binayı bulmaya çalı ıyorum. Bazen birilerine sorma gere i duymuyor de ilim. Sonra bo ver diyorum kendi kendime. Ne o geni cadde, ne bu e ri bü rü yollar, ne de u birkaç katlı apartkonduiar... Hiçbiri hiçbiri olmasaydı. Yürürken bacaklarım bataklı a batıp çıksa, sazlıkların sivri uçları canımı yak-saydı. Boyumu a an yılgın fidanları rüzgarın etkisiyle yüzüme yüzüme çarpsaydı. Suların ırıltısından pe pe e dizilip ters bir V biçiminde uçup göç eden yaban ördeklerine bakarak bir ko uda buluverirdim u çukurdaki yapıyı. "Vergilendi rilmi kazanç kutsaldır" yazılı tabelayı gördü ümde, arad ım binayı bulmanın sevinciyle yüre imde esen ılık bir rüzgann dudaklarıma tatlı bir gülümseyi bıraktı ını duyumsuyorum. Böylesi bir sevinci birkaç gün önce, televizyon haberlerinde eski vergi borçlarının büyük bir bölümünün affedilece i söyledi inde de ya amı tım. Ama o sevinç bunun yanında daha bir ba kaydı. Askerden yeni geldi im günlerdi. Eni temin yanında çıraklı a duru umun onuncu yılı olmalı. On yılda ellerim deri parçalarını ekilleyip ayakkabı yapmasını ö renmi ; deri, tutkal, küçücük çivi ve çekiçler ellerimle bütünle mi , birer parçam
olmu tu. Ustala mı tım. Evlenip barklanmadan, çoluk çocu a karı madan bir i yeri açayım dü üncesiyle yo rulmu tum aylarca. Açtım da. Harç borç derken dükkanım deri toplan ve ayakkabı kalıplarıyla doluvermi ti. Bir yıl mı, iki mi? Günden güne artması gereken deri topları azaldı birer birer... Sonra dükkanın kapısına kilit bile vurmadan, yüklenip yılların tükenmi li ini ezik yüre imle, bo azıma dü ümlenen a lamaklı acıyı yutkunarak Gedikpa a yoku una tırmanı ım... Ve ardından, aydan aya, yıldan yıla katlanarak ço alan vergi borçlarının karabasanına sarındı ım geceler. Bu gün izinliyim.izin almam güç oldu ama vergi dairesinden sık sık gelen ceza ihbarnamelerini gören fabrika müdürü "git" dedi yine de. Elim cebimde, bir aylık eme ime dokunuyorum öyle bir. Beynimin kıvrımlarında dola an sorulardan arınmak istiyorum; olası de il. Merdivenleri çıkarken cebimdeki paranın yetmeyebilece i ku kusu daha bir depre iyor. O an karımın kolundaki iki dal bilezi i anımsıyorum. Bu para yetmezse onları da bozdururum diye dü ünüyorum. Gerçi karım o bilezikleri çoluk çocu un bir hastalı ı olur, ani bir para gerekir diye saklıyor ama benim yıllardır karabasanlara sarınmam da bir
vergi affı H A Y A T
AZ M
hastalık de il mi? Neredeyse kapalı bir spor salonu büyüklü ünde bir odaya giriyorum. ilkin, oradan oraya ko u an insan kalabal ı ıyla yüzle iyorum. Memurlarsa küçücük masaların üzerinde sürekli cırt cırt sesler çıkaran printerlerin ardına saklanmı gibi duruyorlar. Saklanmanın da ötesinde bir ey bu. Donuk ve anlamsız bakan gözleriyle, sorulan soruları duyarsız bir
Y
K
Ü
ses tonuyla yanıtlamalarıyla, printerlerin eli kula ı, birer parçası olmu lar. Sıra sıra dizilmi printerlerin ardından ba larını sa a sola çevirmeleri bile cansız bir robotu ça rı tırıyor. Yüzlerce robottan birine yakla ıp derdimi anlatmaya çalı ıyorum, "Tahak-kuk-ser-vi-si-ne" diyor. Param yetecek mi, bugün burda i lerimi bitirebilecek miyim? Bitiremezsem yarın i yerinden birgün daha izin alabilecek miyim? Korkulanınla birlikte tahakkuk servisine, oradan takip servisine, ar iv servisine... Bir kat a a ı bir kat yukarı ko turuyorum. Bu ko u turma içinde, her saniye biraz daha artan korkularımla birlikte. Printerlerin önündeki kuyruklara giriyorum. Öyle bir an geliyor ki söylenenleri algılayamıyorum. Mesai saatinin bitimine do ru önüme bir fatura çıkıyor. Vergiler... cezalan... faizleri... cezaların cezalan... faizlerin faizleri... Aylarca çalı arak ödeyemeyece im bir para bu. Yüzlerce printer hep birden masal ejderhaları gibi yakıcı fırtınalar üfürüyor bedenime. Bense ü üyorum. "Bu parayı ödemem mümkün de il" sözcükleri belli belirsiz dökülüyor dudaklarımdan. "Biz alaca ımızın ahiniyiz" diyor robotlardan biri. Sonra bir ba kası printerin arkasından ba ını uzatıyor: "Ceza yazarız!.." Printerlerin yakıcı sıca ıyla kavruluyor muyum yoksa ü üyor muyum? Artık birçok eyi algılamam çok güç. Printerlerin cırt cırt sesleri kulaklarımdan girip beynimin kıvrımlarında yankılanırken, dudaklarımın arasından sessizce dökülen "ödeyemem" sözcü ü u ultuya dönü mü gürültü içinde kayboluyor ve robotlar hep birden a ızlarını açıp di lek di lek sırıtıyorlar. Sonra hep birden ka larını çatıp dudaklarını büzüyorlar ve: "Ümü ünü sıkarııızz! Sıkarız sıkarız sıkarız!.. Hapislere sokarııızz! Sokarız, sokarız, sokarı zzzl..."diye yılan olup tıslı-yorlar. Ba ırmak istiyorum. Pencereden dı arıya uzanıyor gözlerim. Uzaklarda bir gökdelen döne döne üstüme geliyor.
TAVIR 33
ENG N ZAMAN
Ey Genç Ömrüm Bir dostun yoklu unu ta ır yüre im Bir uza ın sevdasını sardım bedenime I ıltılı, sevecen öz'ler boyunca. Ey genç ömrüm onursuzluk düzeni sana ölüm Haydi çık da lara bahara Özleyen, ürperen ko an sözler boyunca. Çıkınında o acılı ne e Duda ında halkça bir ezgiyle Sevdan bütünler seni yollar boyunca.
Umut büyümü de Emek ile örülmü Ey genç ömrüm A ıt istemez Zulüm ile gelen ölüme.
34 TAVIR
K
ültürel ve sanatsal etkinliklerin mücadeledeki önemi ve yeri herkesçe bilinen bir gerçektir.
Sanatın insanları e iten, bilinçlendiren yanı oldu u gibi e lendirici, dinlendirici yanı da vardır. Egemenler sanatı kendi çıkarları do rultusunda kullanmakta oldukça ustadırlar.
Sanat' toplumsal olaylardan ayrı dü ünülemez. Sanatın kendisi de gerçekli in tekrar yaratılması, yeni biçimlerde insanlara ula tırılmasıdır. iktidar mücadelesi hayatın tüm alanlarım kapsamalıdır. Burjuvazinin bütün kurumlarına, politikalarına, ideolojilerine alternatifler üretmeliyiz. Özellikle ileti im alanındaki geli menin ula tı ı düzey gözönüne alındı ında, daha önceleri seçkin/dar bir çevrede sınırlı kalan sanatsal faaliyetler günümüzde geni kit-lelerce izlenebilir olmu tur. 12 Eylül öncesindeki devrimci geceleri-etkinlikleri ço umuz hatırlarız. Dönemin karakterini/ zorunluluklarını da hesaba katarak de erlendirdi imizde, o günlerdeki etkinliklerde sanatın ajitasyonpropaganda yanının a ır bastı ı görülecektir. 1980 darbesinin baskı ve yasakları devreye sokmasıyla muhalif tek bir sanatsal etkinlik dü-zenlenememl tir. Ancak mücadelenin yükselmeye ba ladı ı dönemde insanların bir araya gelmesinin zemini yine düzenlenen etkinliklerdi. Çok kısa bir zaman dilimi içerisinde paneller, konserler, geceler, resitaller, sergiler, imza günleri vb. pe pe e düzenlendi. Ve kendili indenci dönemin asılmasıyla sanat cephesinde de örgüm süreç iradi olarak ba latıldı. Bu alan bir bütün o-larak de erlendirilerek bir çok ileri adım atıldı. Her yeni geli me yeni çeli kileri de beraberinde getirecekti, böyle de oldu. Kültürel-sanatsal etkinliklerimizin önemi teorik olarak herkesçe bilinmesine ra men uygulanırken bunun pek öyle olmadı ına tanık oluyoruz. Genellikle mücadelenin di er alanları tarafından "sanatçılık"a biraz küçümsemeyle bakılır. Evet sanat
öncelikler sırasında ilk yeri almaz ancak örgütlemede etkin araçlardan biridir. Devrimciler tüm faaliyetlerde en iyisini ba arma dü üncesiyle hareket etmelidir. Bizim düzenleyece imiz bir etkinlik devrimci kültürümüzü, e lence tarzımızı, disiplinimizi sergilemelidir. Devrimcilerin düzenleyece i etkinlikler nasıl olmalı? Bu sorunun genel kurallar dı ında özel reçetesi olamaz. Bölgenin, sürecin durumuna ve ko ullara göre etkinli in biçimsel yanını oradaki insanlar belirlemelidir. Biz burada öne çıkan bir kaç olumsuzlu u ve gözlemlerimizi anlatmakla yetinece iz. Ülkenin çe itli kentlerinde, kasabalarında binlerce insana seslenme olana ı buluyoruz. Konserlerimizde türkülerimiz, mesajlarımız ve sahne tavrımızla dünya görü ümüzü dile getiriyoruz. Ticari amaçla konser düzenlemiyoruz ancak daha iyisini üretebilmek için, yaygınla abilmek, etkili olabilmek ve ya ayabilmek i-çin tabii ki paraya ihtiyacımız var. Kimi konserlerimizde kapıları zorlayarak, organizasyonu düzenleyen insanları "kapıtalistlikle" suçlayarak ücret ödemeden giren arkada larımız da hayatı ve mücadeleyi eksik algılıyor. Olu acak etkiyi farkedemeyen kimi arkada lar da gelir elde ederek, borç kapama amacıyla konser düzenlemeye çalı ıyor. Böyle yakla ınca ses düzeninin kaliteli olmasına özen gösterilmiyor. Salon ve ses düzeni için ücret ödeniyor ancak Grup bu i i yapmakla yükümlü oldu una göre o hep geri planda tutuluyor. Bu durum sanatsal etkinliklerle yapabileceklerimiz için ihtiyacımız olan ko ulları, araçları sa lamamızı zorla tırıyor. Sanatımızı ula tırırken kendimizden çok kitlelerin bilincine seslenmeliyiz. Davranı larımız, co kularımız belirli bir disiplin içinde olmalı. Kitlenin nabzını iyi yakalamalı, onları co kumuza ortak etmeliyiz, katmalıyız. Özellikle konserlerimizde öne çıkan bazı noktalan da belirtmekte yarar görüyoruz. "Konserlerde slo-
sanatımızı kitlelere götürürken GRUP Y O R U M
gan atmak mutlaktır* gibi bir dü ünceyle ço u zaman slogan karma ası do makta, gelen kitlenin mesajlarımızı anlaması, müzi imizi dinlemesi mümkün olmamaktı, konserlerimiz birer "yürüyü e-mitinge" dönü mekte, sanatsal ileti im zedelenmektedir. Devrimci bir i levi olması gereken sloganların belirleyici hale getirilmesini ele tiriyoruz.
devrimciler tüm faaliyetlerde en iyisini ba arma dü üncesiyle hareket etmelidir bizim düzenleyece imiz bir etkinlik kültürümüzü, e lence tarzımızı, disiplinimizi sergilemelidir Devrimci co kumuzu dile getirirken kimi zaman gereksiz abartılı ve ekilci davranabiliyoruz. Bu konuda genel bir anlayı yaratmalıyız. Bizim dı ımızdaki kitlenin de konsere geldi ini unutmamalıyız. Neredeyse her parçada aya a kalkarken aya a kalkmadıkları için onlara kızacak mıyız? Etkinliklerimiz emekçilerle ba kurmanın bir aracıdır. Devrimci sanatı onlarla tanı tırma günüdür. Onların içinde, onlar için yapılan sanat, emekçiler tarafından an-la ılacak ve kabul edilecektir. Kaba, popülist düzeysiz ve düzensiz bir etkinlik çok anlamlı de ildir. Kitleselle me ve iktidar pespektlfl ile hareket ederken en küçük ayrıntı bizim için önemlidir.
TAVIR 35
''yeni" bir yapılanma: G eçti imiz aylarda Sinema Oyuncuları Derne i'nden (SODER), yakla ık 80 sinema oyuncusu ortak bir deklarasyon yayınlayarak ayrıldı. Ayrılan sinema oyuncuları arasında siyasi yelpazenin hemen her diliminden sanatçılar var. Fatma Girik, Tarık Akan, Nur Sürer, Yaman Okay, Halil Ergün, Perihan Sava , Macit Koper, Kemal Sunal, Zuhal Olcay, Cüneyt Arkın, Necla Nazır gibi... Kendilerini Ça da Sinema Oyuncuları olarak adlandıran bu gurubun deklarasyonunda özetle unlar söyleniyordu: "Türk sinemasının yeni bir yapılanma sürecine girdi i günümüzde biz a a ıda imzası olan sinema oyuncuları bu sürece hız kazandırmak ve belirleyici olmak amacıyla yeni bir mesleki örgütlenmenin gereksinimini duymaktayız. 1988 yılının özel ko ullarında olu turdu umuz Sinema O-yuncuları Derne i'nin (SODER), bu gereksinime bu günkü yapısıyla yanıt vermesi olanaksız hale gelmi tir. Biz
ÇA DA
S NEMA OYUNCULARI DERNE
EBNEM
36 TAVIR
Ç A L A R
SODER N artık ba langıçtaki misyonunu gerçekle tiremeyece i dü üncesindeyiz." (1) SODER 1988'in Mayıs ayında kurulan ve sinema oyuncularının çe itli ekonomik taleplerini gündeme getirip bunun için mücadele etmeyi hedefleyen bir dernek. Kurulu sürecinde böylesi olumlu özellikler ta ıyan bu dernek süreç içerisinde bazı prodüktörlerin denetimine giriyor ve artık onların ANAP hükümetinden daha fazla kar ılıksız kredi almak için kullandıkları bir yapı haline geliyor. Örne in SODER'den bir heyet Ankaraya gidip hükümetten bir yetkiliyle görü üyor (ki bu görü meler hükümetten icazet dilercesine çok sık yapılıyor) ve bu görü mede sözcü olarak konu an eskiden beri ANAPa yakınlı ıyla tanınan ve aslında çıkarları sinema emekçileriyle çatı an yapımcı Türker inano lu olabiliyor. Ayrıca buna örnek olarak yine hem SODER'in yönetiminde olup hem de objektif olarak bu kurumun kar ısında yer alan SESAM'ın (Sinema Eserleri Sahipleri Meslek Kurulu u) yöneticisi olan Tanju Gürsu verilebilir. Bugün SODER'in geldi i durumun anla ılması açısından Hülya Koçyi it'in u sözlerinin yeterli oldu unu dü ünüyoruz: "...Ço u arkada larımız ba ka tavırlar içinde. Örne in Tür kiye'de i kence vardır ve SODER buna tepki göstermelidir gibi bir tavır vardı. Bu bizi ba lamaz. Bu bizim görevimiz de il... Aynlan arkada larımızın daha önce de muhalefetleri vardı. Körfez sava ı sırasında Irak konsoloslu una (ki bu olayın Irak konsoloslu u ile bir ilgisi yoktur, olay ABD konsoloslu una do ru bir ka ıt pankartla yürüme biçimindedir -bn-) siyah çelenk bırakarak sava ı protesto
etmek gibi ve SODER'in bu protestoyu niye yapmadı ını konu tular. Buna yanıt vermek bile abes geliyor bana. O zaman her olay kar ısında kalkıp hareket edelim. Olmaz... Onu yapacak ba ka kurumlar da mevcut." (2) Adının Sinema Oyuncuları Deme i olan bir yapının bu görünümü verecek bir de vitrininin olması gerekiyor do al olarak. Bunun için de prodüktörler Türkan oray, Hülya Koçyi it gibi "star" isimleri kullanıyorlar. Bu i leyi ANAP döneminde kendi içinde sorunlar ve huzursuzluklar ta ısa da sürüyor. Fakat yeni söylemlerle i ba ına gelen hükümet de sinema alanında ANAP'lı Türker ina-no lu'nun bu hakimiyetinden rahatsız oluyor. DYP'liler özellikle kendilerine yakınlı ıyla tanınan Ümit Utkuyu bu alanda söz sahibi yapmaya çalı ıyorlar. SHPye yakınlı ıyla tanınan sinema oyuncuları da ayrılı larını gerçekle tirirken birçok neden saymalarına kar ın onların da yeni bir yapı olu turmalarında yeni hükümetin kendilerine bu alanda sa layaca ı destek de rol oynuyor Nur Sürerin "böylesi bir gereksinim hükümetin olaya sıcak bakmasından kaynaklanıyor" (3) deyi inin altında bu gerçek yatıyor. Türker inano lu'nun da "Bakanlıkta görevli bazı danı manlar SODER'i ikiye bölerek sanatçıları bünyesinde toplayan iki dernek haline getirdiler. Bir kısım sanatçıyı SODER' den istifa ettirdiler" (4) demesi de çok yersiz de il aslında. Tabi bütün bunları söylerken SODER'den ayrılı a basit bir çıkar çatı ması demek istemiyoruz. SODER'in sinema oyuncularının haklarını savunmaktan çok uzak oldu u, sinema ile ilgili-ilgisiz birçok insanın küçük hesaplar u runa üye edildi i, genel kurul sü-
reçlerinde birçok entrikalara ba vuruldu u, tüzü e aykırı davranıldı ı açık bir gerçek. Fakat bütün bunlar SODER'den ayrılı ın temelini olu turmuyor. Ayrılı ın oda ında yukarıda da söyledi miz gibi yeni hükümetin bu alana bakı ının farklı olması ve sinema emekçilerinin kendi ekonomik-demokratik mücadelelerini yükseltme kaygıları yatıyor. Yeni hükümet her insanın, bulundu u alanda örgütlenebilmesi gerekti ini çe itli politik kaygıların bir ürünü olarak demagojik düzeyde de olsa söylüyor. Bu ise bugünkü süreçle mücadele edilerek çe itli demokratik mevziler elde edebilmenin zeminini daha da güçlendiriyor. Sinema oyun-cular ı da böylesi bir konjüktürde SODER'den ayrılarak gelecekte odala maya vardırmayı dü ündükleri Ça da Sinema Oyuncuları Derne i'ni kuruyorlar. Sinema oyuncularının ekonomikdemokratik mücadelesini bir derne in vermesinin oldukça güç oldu unu ve bunun için odala mak yada sendikala mak gerekti ini vurguluyor birçok oyuncu." ... Bizim a-macımız dernekçilikle çalı anların haklarını, hukuklarını aramaktı. Savunmaktı. Oysa bunu gerçekle tirecek hiçbir madde yok Dernekler Ya-sası'nda. Sanatın ve çalı an grubun menfaatlerine dönük hareketlerde bulunmak mümkün de il dernekçilikte. Eller, kollar yasalarla ba lanmı . Biz dernekle meden çıkalım, odala maya gidelim, kendi odamızı kuralım, meselemizi büyütelim, hatta sendikala alım dedik." (5) diyor T. Akan. Yavuzer Çetinkaya ise "Üretim ili kilerini düzenleyen sendika ya da oda gibi bir örgüt olmaksızın bir dernek bünyesinde toparlanmanın böyle bir sonuca ula aca ı belliydi". (6) diyor.
Dernekler Yasası'nın 1982 Anayasasıyla kırpılıp biçilerek ne hale getirildi i dü ünüldü ünde bu yasalarla gerçekten de ekonomikdemokratik mücadele vermenin zemininin ne oldu u ortada. Bu anlamda sinema emekçilerinin odala ma ya da sendikala ma perspektifiyle mücadeleye soyunmaları egemen sınıflara bu alandan baskı unsuru olabilmede olumlu bir adımı ifade ediyor. Burada 1980 öncesi sinema emekçilerinin olu turdu u S -NESEN örgütlenmesine de de nmek gerekiyor. Toplumsal muhalefetin her alanda geli ti i 1975lerden sonrası Türkiye'de, sinema emekçileri de bu sürece katılmı , ya am tarzlan, çalı ma ko ulları ve gelir düzeyleri bakımından örgütlenmeleri kendi içinde birçok zorluk ta ısa da Türkiye Film i çileri Sendkası ve Sinema Emekçileri Sendikası adında iki ayrı olu uma gitmi lerdi. 1978'in A ustos ayında bu iki sendika ayrı ayrı D SK'e katılma kararı almı ve daha sonra da birle erek S NE-SEN'i olu turmu lardı. S NE-SEN örgütlenmesinde filmlerde birinci role sahip "starlar dı ında ı ıkçı, kameraman ve teknisyenler gibi birçok sinema emekçisi de yer alıyordu. Fakat bugün Ça da Sinema Oyuncuları Derne i'ne baktı ımızda da bu "isimsiz" sinema emekçilerini pek göremiyoruz. Hatta bu yapının içinde karakter oyuncularını görmek dahi pek mümkün olmuyor. Bunun nedenini yine Tarık Akan öyle açıklıyor: "O arkada ların aidatları belli ki iler tarafından ödenir. Böyle olunca da insanları bir ekilde ba lamı oluyorsunuz"(7). Sinema oyunculu unun daha çok bireysel bir i olması ve bu alandaki statülerin varlı ını hala koruyor olu u dü ünül-
dü ünde sinema emekçilerinin yeniden sendikal bir örgütlenmeye gitmeleri kendi içinde bir çok zorlu u barındırıyor Bütün bunlara ayrıca Ça da Sinema Oyuncuları Derne i'ndeki heterojen yapı eklendi inde kısa vadede yeni bir sendika örgütlenmesi ufukta görünmüyor diyebiliriz. "Snema sanatının onurlu duvar ustaları olarak anılmak öncelikle yoz küttür yapılanmasının kar ısında tutarlı bir politikayı hayata geçirmekle mümkündür. Ça da Sinema Oyuncuları
sinema oyunculu unun daha çok bireysel bir i olması ve bu alandaki statülerin varlı ını hala koruyor olu u dü ünüldü ünde, sinema emekçilerinin yeniden sendikal bir örgütlenmeye gitmeleri kendi içinde birçok zorlu u barındırıyor. hayata emekçi sınıfların penceresinden bakabilirler mi? Hayatın geli me dinami iyle uyum içinde olmadan ça da olunmaz. Devletten istenecek olan icazet de il haktır. Yerli Sinemanın hakkı olanı bilinçli ve devrimci bir anlayı la elde etmesi gerekiyor. Halkın örgütlü sanatçıları olmak, daha iyiyi ve güzeli istemek ancak sınıfsal bakı açısıyla donanmı örgütlü bir mücadeleden geçer. Sınıfsız, sömürüsüz karde çe bir hayatın yeni kültürünün tohumları bugünden atılmalıdır. Dipnottan (1) 25/1/1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesi (2) 14/2/1992 tarihli Ses Dergisi sayı 5 (3) 28/1/1992 tarihli Hürriyet Gazetesi (4) 20/2/1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesi (5) Milliyet Gazetesinden Özcan Ercan'ın Tank Akanla yaptı ı röportajından (6) 20/1/1992 tarihli Hürriyet Gazetesi (7) 14/2/1992 tarihli Ses Dergisi sayı S
TAV IR37
Tiyatro Araç'tan .Ö465 yılında "Zincire Vurulmu Prometeus" adlı bir oyun yazılmı tı; Tanrı Zeus'un zulmünden insanları kurtarmak için, onlara ate i ö reten Prometeus'un cezalandırılmasını anlatan bir otiyatroyu toplumların de i im ve yun. Tanrıları dönü ümlerinde, haklı olan kitlelerin konu almasına mücadelesinde, onların özlem ve çıkarlarına, kar ın, zuliyiye ve güzele yönlendirilmesinde bir araç medici düzene kar ı bilinçli olarak görüyoruz. olarak aya a kalkan ve ba kaldıran
M
Sınıflı topluma geçi le birlikte ezen ve ezilen sava ımı süregelmi , bugünlere ta ınmı tır. Ve sınıfsız topluma geçinceye kadar bu sava ım devam edecektir. insanların emeklerini harcayarak ürettikleri de erler -payla ımla birliktekendi gereksinimlerini kar ılamak içindir. Bu üretim süreci içerisinde, ili ki veya çeli kilerin geli imi de insan geli iminin dinami i olmu tur. Tarih sınıf sava ımları sahnesidir ve bu sava ım her dönem kendine özgü kültürünü de yaratmı tır. Sanat (müzik, tiyatro, iir vb.) gelece i, kendi güçlü kollarıyla yaratan sınıf(lar)ın yanında olmu , sava ıma katkı sa lamı hatta güçlü bir silah haline de gelebilmi tir. Bu anlamda, hareketin özgülden evrensele, oradan yine özgülle do ru uzanan diyalekti ini gözönüne alarak, ülkenin toplumsal yapısıyla ba ıntılı, ezilen halka umut ve u runda sava tı ı
Ankara Halk Sahnesi'ne gelece e
güven
sava ımlarına
a ılayan, en
ya adı ı sosyal-ekonomik gerçekli i
de i tiril-
aktarma sorunu de ildir. Önemli olan
politikaya
mesine fiilen katkıda bulunan bir
gerçekli i
söyleyip
sanattır
çalı tı ımız.
yorumlayabilme, yaratıcı bir ekilde
yaptı ını iddia etmek ne de salt
"Her sanatçı, ça ının Çocu udur"
kavrayabilme, u runda ölünesi bir
politikayı öne çıkarıp sanatsal,
deyi i bize bugünü gözardı etmeden,
gelecek için sava ım do rulusunda
estetik geli imi gözardı etmek.
kendi gerçe inin farkında olarak
harekete geçirebilme, belki de bir
yaratılan bir sanatın i levli ve anlamlı
ate leyici olmalıdır. Do aldır ki bu
oldu unu anlatıyor.
algılayı , bu yorumlama ve yaratıcılık
genelde
ı ık
tutan,
ce ini söylemeye gerek yok bile.
Sorun tek ba ına toplumun
dünyanın anlatmaya
algılayabilme,
estetik bakı açısıyla somut gerçekli i ele alır. Amaç bir anlamda "Günlük
Böylesi bir yakla ım do aldır ki
propagandayı yürütmenin ötesinde
bugünü temsil eden sanat olmakla birlikte, geçmi in tarih içindeki seyrini gözardı etmez, gelecektense gözünü
kitleleri e itmek ve estetik geli meyi
somutla-dı ımız bu olgu, ya amın
ula mada
her alanında süren kar ı olma,
yararlandı ımız bir araç de ildir.
sava arak hakkını alma bilincini, sanat
"Sanat
alanına da ta ır ve hergün burjuva sanatıyla,
emperyalist,
kulland ımz,
ancak
kendi
özellikleriyle
kavranabildi i ölçüde gerçek bir silah yoz
olabilir. (1) Gelece in toplumunun
kozmopolit kültürle, geri-feodal de er
insanını,
yargılarıyla dövü ür, dövü ür... Bu
süreciyle içiçe bir geli im içinde
süreç,
sanatımız da kabu unu günden güne
tarihsel
materyalist
bakı
yeni
insanı
yaratmak
açısını elden bırakmayan sanatımızın
de i tirecek
(devrimci
sanatımızın)
da
böylesi bir rotada gerçek anlamına
mayalandı ı
bir
ve
devrimci
sanat
süreç
olması
kavu acaktır. Hem hedefe ula mada ele
noktasında
anlamlıdır.
i te
alınan bir araç hem de estetik
mücadelenin
içinde
filizlenen
tiyatromuz da bir de i imin adını yazıyor;
alet
etmedi ini
"sanatsal"
üretim
Ankara Halk Sahnesi bu iki yönü harmanlayacak bir bakı acısıyla çıkıyor yola. Dedi imiz gibi ülkenin toplumsal yapısıyla ba ıntılı, ezilen halktan yana olan, onlara umut ve gelece e
yönlendirmektir." Devrimci sanatımız salt hedefimize
ayırmaz. Devrimci sanat diye
En özlü ifadesiyle ne salt sanatı
geli meyi
sa lama
iç
bu anlamda, hareketin özgülden evrensele oradan yine özgüle do ru uzanan diyalekti ini gözönüne alarak ülkenin toplumsal yapısıyla ba ıntılı, ezilen halka umut ve u runda sava tı ı gelece e güven a ılayan, sava ımlarına ı ık tutan, en genelde dünyanın de i tirilmesine fiilen katkıda bulunan bir sanattır anlatmaya çalı tı ımız
amacıyla
anlamla-nacaktır.
güven a ılayan sava ımlarına ı ık
Tiyatro Araç'tan AHS'ye.
tutan bir tiyatro anlayı ıyla sıvıyor Tiyatro
Araç
demi tik.
"(...)
Tiyatroyu toplumların de i im ve dönü ümlerinde, haklı olan kilelerin mücadelesinde, çıkarlarına,
onlann iyiye
özlem
ve
ve
güzele
yönlendirilmesinde bir araç olarak
i te bu noktada Tiyatro Araç adının,
istedi imiz,
çalı tı ımız tiyatroya
sanatla olan
yapmaya ve
bunun
yansımasıyla
bütünle medi ini ve eksik oldu unu görüyoruz.
salt
"araç"
olma
i levselli iyle ele aldı ımız anlamına geliyor ki bu durum bizlerin sanatı algılayı ımıza,
devrimci
sanat
anlayı ımıza tam olarak oturmuyor.
Evet, Ankara Halk Sahnesi her boyutuyla alan,
halkın
sorunlarını
ele
yorumlayan, çözüm yolları
bulan bir sahne olacak. Bu sahne, i çisi, köylüsü, gençli i ile halkın sahnesidir. Halkın ve haklinin sesi
görüyoruz (...)" Böyle bir bakı açısı tiyatroyu
kollarını.
Di er bir yönü ise "Araç" ismiyle salt kaba-slogancı bir sanat yapmayı
hedefledi imizin
dü ünülmesi e ilimidir. Böylesi bir sanat anlayı ının sanatı politikaya
olanların sahnesidir. Dünü bugüne, bugünü
yanna
ta ıyabilenlerin
sahnesidir. (1) Devrim çin Sanat, Sanatta Devrim. Tavır, sayı 13 sf. 16
kurban eder TAVIR 39
AHMET TELL YÜRE N VE B L NC N
Mi Y T RD ? vuran Ahmet Telli bilincini mi GRUP Y O R U M yitirmi ti? Çünkü bu iki iiri de kendisiyle konu arak, hatta "Soluk Solu a" adlı iirindeki bazı 4 ubat 1992 tarihli dizeleri de i tirip kendis inn Cumhuriyet gazetesini de onayıyla besteledi imizi okuyanlar "Grup Yorum'a unutması için ciddi bilinç Dava" ba lıklı haberi kaybına u raması gerekir. görünce Grup Yorum'un Ayrıca iirlerini "izinsiz" besegemen sınıfların yeni bir teledi imizi be yıl sonra hasusturma çabasıyla kar ı tırlaması da belle inde ciddi kar ıya kaldı ını dü ünmü lerdi. sorunların oldu unun gösterAncak haberin devamını gesidir. okuyanlar, dava açanın bu kez Grup Yorum'un türkülerinden Ahmet Telli'nin "ilericili inin korkan güçler de il, "solcu" ve solculu unun" çürümeye olarak bilinen air Ahmet Telli ba ladı ını birkaç yıldan beri oldu unu anlayacaktı. "Hüznün duyuyorduk. Hastalı ı bizce syan Oto" ve “Soluk Solu a" sır de ildir. Ancak bilincine ve yüre ine felç inmi olsa bile adlı iirlerini izinsiz besteleparasal taleple ne elde etmek di imiz için 100 milyon lira istiyor? istiyordu. Dünyayı emekten ve halktan yana de i tirme mücadelesine sanatıyla katılan Grup Yorum'u susturmak için soru turma açtıran, gözaltına Kendisiyle konu arak, oaldıran, cezaevine gönderen naylatarak bestelenen iirler savcılara ve yargıçlara ba -
2
40 TAVIR
için aradan 5 yıl geçtikten sonra, devrimci bir müzik grubundan astronomik bir parayı, hangi anlayı ve ruh haliyle talep ediyor? Hem de kar ı oldu unu söyledi i sistemin mahkemeleri aracılı ıyla. Kimden ne için ve ne hakla para istenmektedir? Grup Yorum hayatın her alanında sürdürülen e it ve özgür bir toplum kurma mücadelesinin kültür ve sanat alanındaki sesidir. Her türlü baskıya ra men kararlılık ve özveriyle sınıfsız ve sömürü üz bir toplum kurma mücadelesi yürüten kollektif yapının bir parçası olmaya devam etmektedir. Ahmet Telli bizi lümpenlikle, arabeski sol söylemle birle tirip cebine para olarak indiren Ahmet Kaya ve onun gibileriyle karı tırıyor. Ahmet Telli samimi olmalıdır. Parasız kalmı sa bunu açıkça söylemelidir. Onu anlayı la kar ılayacak, kendisi gibi inanç bunalımına dü mü "solcular ve aydınlar" bulunabilir. Ahmet Telli kendi dengesizlikleriyle devrimcileri u ra tırmamalı, "Hüznün isyan Olur" ve "Soluk Solu a" adlı iirlerindeki duygu ve dü üncelerinin bir kısmını olsa korumaya çalı malı, söz konusu iirlerinin bestelenerek on binlerce insana ula tırılmasından mutluluk duyabilmelidir. "Kavgadan uzak kalmı san, sevdadan da uzaksın demektir" diyen Ahmet Telli'yi mücadelenin aydınlı ına ve sevdaya ça ırıyoruz. Grup Yorum burjuvazinin ve i birlikçilerinin yüre ine korku, emekçilerin ve' emekçilerden yana olanların yüre ine ve bilincine ı ık ta ıyor. Ahmet Telli, mücadelemizi anlamaya çalı malı. Anlamak istemiyorsa, o ı ı a göge dü üremeyece ini bilmeli.
N
O
T
A
16 Mart Çitler kesilir birer birer Cop ve bomba alt edilirler Biz ki gürleyen birer volkanız Beyazıt patlayan krater
Martın onaltısında yedi can Dü tük can ortasında yedi can Bindallı yasemen olup ye erdik Fa izmin kar ısında yedi can
Çaldı ım özgürlük ate ini Ülkemin koynunda büyütmek De il lale bahçelerinden de il Barut yakan avazdan geçer Martın onaltısında yedi can Dü tük gün ortasında yedi can Bindallı yasemen olup ye erdik Fa izmin kar ısında yedi can
TAVIR 41
HABER
YORUM
Grup Ekin Konserleri Grup Ekin ocak ayı içerisinde Turhal, Çorlu, Ankara Yenimahalle, stanbul DEM-KAD, Ankara Keçiören, Afyon, Silifke, Mut, Adana Ceyhan'da ve Adana Yurtiçi Kargo çalı anları çin birer konser verdi.
.Turhal'daki devrimci - demokrat insanların özverili çakmaları sonucu 10 Ocak tarihinde düzenlenen konser, halkın her kesiminden insanların geni katılımıyla gerçekle ti. 80 sonrası ilk defa böylesine devrimci bir etkinli in düzenlendi i Turhal'da, Grup Ekin'in kavga ve sevda türküleri daha ilk andan itibaren halkı sar ıyor; omuz omuza çekilen halaylarla, sloganlarla, tek bir yürek halinde Türk ve Kürt halklarının karde li i haykırıyordu. • Çorlu Halkevi'nin düzenledi i ve yakla ık 700 ki inin katıldı ı konserde, gerek salonun konser için elveri li olu u, gerekse ses düzeninin teknik anlamda yeterli olu u gecenin co ku ve ba arısını olumlu yönde etkiledi. OHS'nin de "Demokrasicilik Oyunu" adlı gösterisiyle katıldı ı gecede, Grup Ekin'i müzi i ve devrimci kimli iyle ilk kez tanıyan Çorlu halkı, co kusunu ve sıcaklı ını konser sonrası yapılan davetlerde ve söyle ilerde dile getiriyor du. Yenimahalle SHP ilçe Gençlik Komisyonu'nun kültürel etkinlikleri kapsamında düzen ledi i gecede, çok büyük iddi alarla yola çıkan Gençlik Komisyonu'nun bu iddialarında ne derece "samimi" oldu u ve "kültür" olgusundan neyi anladı ı gözler önüne serildi. Grup Ekin'i etkinli e davet ederken, gecenin ciddi, ilerici ve hatta devrimci bir öz ta ıyaca ını dile getiren komisyon üyeleri; Grup Ekin'in Ankara dı ı yo un programından kaynaklı geceye gelemedi i üç saat içinde
42 TAVIR
sahneye dansöz çıkararak ciddiyetsizlik ve samimiyetsizliklerini oldukça ikiyüzlü bir biçimde gösterdiler. Üstelik salona geldi i andan itibaren yakla ık iki saat kadar da piyasa sanatçılarının arabesk ürünlerini(!) dinlemek zorunda kalan Grup Ekin, tüm olumsuzluklara ra men kitlenin sloganları ve ısrarları üzerine sahneye çıkıp geceyi olması gereken yönde dönü türerek, co kulu türkü ve mar larıyla, halaylar e li inde programını sundu. • "Dü eriz yollara biz de..." diyerek DEMKAD'ın düzenledi i geceye Grup Ekin, OHS, FOSEM, KÜFAD halkoyunları toplulu u ve Grup Özgürlük Türküsü katıldılar. "Demokrasi" söylemleriyle yola çıkan koalisyon iktidarının tüm lafızlarına kar ın sokaklarda sorgusuz, yargısız infaz edilen, gözaltlarında i kenceyle katledilen devrim ehitlerinin onurlu mücadelesinin ya atıldı ı gecede "Kadınlar olmaksızın devrim; devrimler olmaksızın kadının kurtulu u dü ünülemez" gerçe i, bir kez daha tüm somutlu uyla dile getirildi. Keçiören SHP Gençlik Komisyonu'nun çalı malarıyla Sosyal Demokrat Dergi adına düzenlenen ve büyük oranda üniversiteli ve liseli gençli in katıldı ı gecede yine hep bir a ızdan kavga türküleri söyle niyor, halaya duruluyordu. Ayrıca aynı parti içinde yer alıp da, Yenimahalle SHP Gençlik Komisyonu ile oldukça farklı tavırlar ortaya koyan Keçiören SHP Gençlik Komisyonu'nun gecede gösterdi i olumlu ve düzeyli tavırlar sevindiriciydi. • Grup Ekin 21 Ocakla izmir'de i ten atılan ve bu durum kar ı sında haklarını aramak için Ankara'ya yürüyü e geçen be lediye i çileriyle dayanı ma için Afyon'da düzenlenen moral gecesine katıldı. • 24 Ocakta Mutta, 25 Ocakta da Silifke'de birer konser veren Grup Ekin, bu ilçelerde ilk kez konser vermesine ra men halkın sıcak, samimi ve yo un ilgisini gördü. Özellikle Silifke'de dev-
ri mci-demokrat genç potansiyelin varlı ı ve gösterilen sıcaklık bu konserlerin en olumlu ve sevindirici yönüydü. Adana'da Toros Gübre Fb.'da çalı an ve i ten atılan i çilerin direni lerinin 42. gününde, Ceyhan Halkevi tarafından bir moral ve dayanı ma gecesi düzenlendi. Gecenin duyurusu için Ekin konser afi lerinin kul lanılmasına ve davetiyelere "Grup Ekin ve dia gösterisi" yazılmasına ra men, Halkevi yönetimini elinde bulunduran insanlar dar grupçu, sekter bir tavır göstererek, adeta Grup Ekin'i sahneye çıkarmama sava ı verdiler. Hatta i i daha da ileriye götürerek, Grup Ekin konser standında satılan ve izleyicilerin Grup Ekin'i sahneye ça ırmak amacıyla ellerinde tuttuktan konser afi lerini yırtmaya kadar vardıran bu anlayı ın temsilcileri, sınıflar mücadelesinde kiminle nereye kadar gidilece ini oldukça açık bir biçimde gösterdiler. Salondaki i çilerin ve di er izleyicilerin yo un ısrarları üzerine, gecenin bitimine yarım saat kala sahneye çıkan Grup Ekin, çıktıktan 10-15 dk sonra, polise i bırakmamak için canla ba la çalı an Halkevciler tarafından, nezaketen bir uyarı bile yapılmaksızın, sahneden indirilmeye çalı ıldı. Konsere dayanı ma için geldi ini ve kimsenin bunu engelleyemeyece ini belirten Grup Ekin, izleyicilerle birlikte bir sevgi ve co ku seli olup gürül gürül akarak kahraman(!) Halkevcilere neleri engellemeye çalı tıklarını gösterdi. Grup Ekin ertesi gün, Toros Gübre Fb. kar ısında direni mevzisi Emektepe'de bulunan i çilere bir moral dinletisi sundu. • Emektepe Dinletisi'nden sonra Adana'ya geçen Grup Ekin, burada da Yurt-içi Kargo'dan atılan ve irket önünde direni e geçen i çilerle birlikte olarak, bir moral dinletisi verdi. Her zaman direnenlerin safında yeralan Grup Ekin, bu dinletide Grup Yorum'un Yurt-içi Kargo i çileri tarafından uyarlanan "Madenci"den isimli parçasını yeni içeri i ile i çilerle birlikte söyledi.
H A B E R Y O R UM
dü ünsel üretime yönelik B ilindi i üzere koalisyon hü kümeti i ba ına gelmeden önce, kültür alanında da birçok vaatte bulunmu , kitap yasaklamanın toplumun bir ayıbı oldu unu söyleyerek yasaklanan kitapların yeniden satı ına izin verilece ini belirtmi ti. Bugün de bu vaatler gerçekle tirilecekmi gibi davra-nılmaya çalı ılıyor. Milli Kü-tüphane'de bulunan yasak yayınlar bölümünün okumaya tamamen açılaca ı söyleniyor. Fakat bir yandan bunlar söylenirken yapılanlar bütün bunların tam tersini arz ediyor. Kitaplar yine toplatılıyor, yasaklanıyor, yazarlar, yayımcılar ve hatta kitapçılar gözaltına almıyor, tutuklanıyor. Geçti imiz ay içerisinde Diyarbakır'da yasak kitap sattı ı gerekçesiyle tutuklanan ve halen cezaevinde bulunan bir kitapçı buna örnek gösterilebilir. Bütün bunlar hükümetin bu alandaki samimiyetsizli ini de açık bir biçimde ortaya koyuyor. Geçen ay içerisinde Yurt kitapyayın, ismail Be ikçi'nin Bütün Eserleri'ni yayınladı. Bu kitaplardan "Ortado u'da Devlet Terörü!", "Kürt'lerin Mecburi iskanı", "Kürt Aydını Üzerine Dü ünceler", "Bilim Yöntemi" ve "UNESKOya Mektup" toplatıldı. "Türk Tarih Tezi, GÜne -Dil Teorisi ve Kürt Sorunu" ve "Devletlerarası Sömürge Kürdistan" adlı kitapları hakkında ise dava açıldı. ismail Be ikçi ayrıca "UNESKO'ya Mektup" adlı kitabından dolayı 12 ubatta evinden gözaltına alındı. Haksız gözaltısına "Büyük operasyon" görüntüleriyle me ruluk kazandırmaya çalı an polis, Be ikçi'nin tüm özel not ve kitap çalı malarına da el koydu. Ayrıca Yurt kitap-yayın'ın sahibi Unsal Öztürk de basın masasına götürülerek Sadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. l.Be ikçi, 1991 yılında kitapları en çok toplatılan ve defalarca gözaltına alınıp tutuklanan yazar olma onurunu ta ıyor. l.Be ikçi 199l'de ilk kez Mart ayında Almanya'da düzenlenen bir toplantıya gönderdi i mesajdan dolayı Ankara DGM tarafından tutuklandı. Aradan 4 Ay gibi "uzun" bir süre geçtikten sonra bu kez "Ortado u'da Devlet Terörü" adlı kitabından dolayı tutuklandı. A ustosta U ur Mumcu'nun Cumhuriyet gazetesinde çıkan bazı
YASAKLAR SÜRÜYOR yazılarına yanıt olmak üzere kaleme aldı ı mektuplarından dolayı 2 yılla 5 yıl arasında hapis istemiyle dava açıldı. Kasım ayında "Bilim Yöntemi, Türkiye'deki Uygulama, Kürt'lerin Mecburi skam" adlı kitabı gerekçe gösterilerek tutuklandı. Daha sonra avukatlarının itirazları üzerine serbest bırakıldı. Aradan 1„ ay geçtikten sonra ise Yeni Ülke gazetesinin bir sayısında yer alan "Kürt Kadın ı'n in Gerillaya Katı iması" ba lıklı yazısından dolayı 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Be ikçi'nin kitaplarının toplatılıp yasaklanması yeni hükümet döneminde de sürdü. Bu yılın Ocak ayında Melsa yayınları tarafından piyasaya sürülen "PKK Üzerine Dü ünceler (Özgürlü ün Bedeli)" adlı kitap toplatıldı. Melsa ve Sorun yayınlarının ortak yayınladı ı "Cezaevleri iir Antolojisi* isimli kitap da yine Ocak ayı içerisinde toplatılan kitaplar arasındaydı. 1991 'de kitaplarından dolayı çe itli baskılara maruz kalan ba ka air ve yazarlar da vardı tabii. Haziran ayında air Yılmaz Odaba ı hakkında " eyh Sait isyanı" isimli kitabında "bölücülük propagandası yapıldı ı" iddiasıyla soru turma açıldı. Temmuz ayında ise Sosyal Ekincinin iirlerinden olu an "Ça rı" adlı kitabını yayınlayarak "Atatürk'e hakaret etti i" iddiasıyla hakkında 3 yıla kadar hapis cezası istenen yayımcı Ay e Zarakolu'nun yargılanmasına ba lanıldı. Ekim ayında ise Mehmet Bayrak'ın derledi i "Kürt Halk Türküleri" adlı kitap Ankara DGM tarafından "Bölücülük propagandası yapıldı ı" iddiasıyla toplatıldı. Mehmet Bayrak hakkında da "terörle mücadele yasası" uyarınca dava açıldı.
1991 'de ya anan bu alana ili kin baskı ve yasaklamalar aslında çok daha kabarık. Bunlar sadece ilk aklımıza gelenler. 1992 yılının bir önceki yıldan daha olumlu olması beklenemez. Yurtsever, devrimci-demokrat aydınlar, yazarlar, airler mücadelenin kültürünü yaratma konusunda ısrarlı oldukları sürece, siyasi iktidar hangi burjuva partisinin elinde olursa olsun, bu alandaki baskılar da yo unla arak sürecek (ki bunlar demokrasi görüntüsüyle yapılmaya çalı ılacak), hatta bu insanlar kontrgerillaya boy hedefi olarak gösterilecektir. Bu anlamda biz kültür sanat emekçileri de bundan sonraki süreçte daha kararlı, daha duyarlı olmalıyız. Tavır Ankara Bürosu
TAVIR 43
HABER
YORUM
Kürt halkının yıllardır süren ulusal kimlik mücadelesi kar ısında T.C.'nin ödünler verdi i bir gerçek. Ço u zaman söylemin ötesine geçmeyen bu vaadlerle çıkarlarını
debiliyoruz" dedirterek ulusal çeli kilerin giderildi ini göstermek istiyorlar. Kürt halkı dilini zaten konu uyor, türkülerini söylüyordu. T.C.'nin ulusal de erleri çarpıtması,
gibi ulusal motifleri kullanmaktan özenle kaçınmı . Olay özünden saptırılmı ; yapmacık ifade ve davranı lar filmin hangi amaçla yapıldı ının göstergesi. Nevvroz bayramından görüntüler ve bir kaç Kürtçe türkü Mem u Zin'i klasik Türk filmlerinden ayırmaya yetmiyor. Ancak bu görüntüler izleyicinin duygularını alkı larla dile getirmesine yetiyor. Bu
burjuva kafa yapısıyla ticari amaç pe inde ko an kültür vurguncuları da yangından mal kaçırırcasına, içini bo alttıkları eserlerle halkın kar ısına çıkıyorlar korumayı amaçlıyor; mücadeleyi halktan soyutlamak, halkı pasifize etmek gibi amaçlar güdüyor. Adeta halka "kendi dilimizle konu uyor, türkülerimizi kendi dilimizde söylüyor, filmlerimizi seyre-
sahiplenmesi gerçe i de i tirmiyor. Bu dönemde burjuva kafa yapısıyla ticari amaç pe inde ko an kültür vurgunculan da yangından mal kaçırırcasına içini bo alttıkları eserlerle halkın kar ısına çıkıyorlar. Mem u Zin Diyarbakır'da üç hafta boyunca vizyonda k a la ra k büyük ilgi gördü. 3. haftas ında dah i
co kuda ilk olmanın payı da büyük. Alkı lar filmin sanatsal kalitesinden çok yıllardır asimile edilen, yok sayılan kültüre, Kürt halkının zorlu mücadelelerle ya attı ı kendi kültürüne sahip çıktı ının göstergesidir. Halkın içinde ya ayan acılarını, sevinçlerini payla an, sömürünün ortadan kalkaca ı bir düzen için mücadele eden gerçek sanatçılar, devrimci sanatçılar halk kültürünün ya ayan dinamiklerine sahip çıkıp onu geli tirebilir; burjuva
Alkı lar, filmin sanatsal kalitesinden çok yıllardır asimile edilen; yok sayılan bir kültüre, Kürt halkının zorlu mücadelelerle ya attı ı kendi kültürüne sahip çıktı ının göstergesi... salonlar dolup dolup bo aldı. Yönetmen Kürt halkının simgesi olan sarı, kırmızı, ye il renkler
ve küçük burjuva sanatçılar de il. Ayrıca Kürt aydın kimli ini temsil etti i söylenen Musa Arterin aydın tutarlılı ını hiçe sayan bir yakla ımla bu filme hiç de azımsanmayacak bir emekle katılması da ele tirilmelidir.
HABER
Adana, 20 ubat 1992 insanlar Erciyes sinemasına girmeye çalı ıyor. "Arkada lar izin verir misiniz? B Z Grup Yorum'danız!.." Bir arkada a ır a ır ba ını çevirerek sesin geldi i yöne, "Ne yani, biz de Yorumcuyuz" diyor. Grup Yorum Adana konserine bu ko ullarda ba lıyordu. Kapı önündeki bine yakın insan Grup Yorum elemanlarını, kendini "kurnaz" sanan insanlarla karı tırmı ve salona girmesini engellemeye çalı mı tı. Bin bir türlü dil dökme sonucu içeri girmeyi ba aran Grup Yorum elemanları, co kulu müziklerini insanlara ula tırmak için sahnede yerini aldı ında konser yarım saat geç ba lamı tı!. Mücadele olgunla tıkça yürekler geni lemekte, heyecan büyümekte, inanç ve karalılık yayılmakta!. Her kararlı ve inançlı davranı kendini kimi zaman bir i verenin kar ısında, kimi zaman i kencede, koni zaman yürüyü lerde, kimi zaman da Konserlerde gösteriyor. Grup Yorum'un müzi i kavga insanın duygu fırtınası! O, kavgadan ö rendi i Kadar kavgayı ö retenlerin isyanına umutlu bir haykırı olmaya devam ediyor. Bir çok etkinlikte, grevde, konserde, panelde, anfilerde artık onları daha sık görmek mümkün. • 11 Ocaktaki Grup YORUM Kayseri konseri SHP'li "Sosyal Demokratları rahatsız edip, oturdukları koltuklarında rahatsız olmalarına neden olurken, insanlar sloganlarıyla "Kayseri de, biz de varız bu mücadelede" diyorlardı. Öyleki polisler salonu
terketmekzorunda kalmı , kitleyle Grup Yorum bütünle mi , salonda co kuyu doru a çıkarmı lardır. • SHP'nin korkusu kendisini Konya konserlerinde de gösterdi. Konya SHP Gençlik Komisyonu'nun düzenlemek istedi i konser, "sakıncalı", "slogan atılır" gerekçeleriyle iptal edildi. a ırtıcı de il!.. Bu arada 8 Ocaktaki Diyarbakır konseri de üçüncü kez yasaklardan nasibini aldı. Gerekçe yine aynıydı: "Ola anüstü Hal Bölgesi", "güvenlik", "sakıncalı grup"... • Türkiye Folklar Kurumu (TFK) nun merkez binası 29 Ocakta Grup Yorum'u a ırlıyor ve Grup Yorum müzi iyle insanları sarıp sarmalıyordu. -"i kence ve infazlara Son, Kayıplar Bulunsun" mitingi ise "Bize Ölüm Yok" mar ıyla dalgalanırken, "Haklıyız Kazanaca ız" mar ıyla da egemen sınıflara bir kez daha meydanlarda olmanın co kusunu haykırıyordu. Aynı ak am, (1 ubat) Gebze HEP enli i'nde de aynı haykırı bu sefer kendini Türk ve Kürt halklarının karde li inde gösterdi. Mar lar hep bu inançla söylendi, halaylar co kuyla çekildi. • 6 ubatla düzenlenen Çorum konseri için kararsız tavırlar ser gileyen HD, son anda aynı anlayı la organizasyon içinde yer alıyordu.. TODEF'li ö renciler HD'nin bu tavrını protestoyla yanıtladılar. Konser, ne yapılırsa yapılsın Grup Yorum'un damgasını ta ıdı. • Daha önceleri Nazilli, Söke, izmir ve Manisaya yakın bölgelerde verilen konserlerle Grup Yorum'u tanıyan Manisa halkı, bu kez 6 ubatta kendi evinde Grup
YO R U M
GrupYORUM KAVGAYI BESL YOR Yorumla mar söyleyip, halay çekti. • istanbul'a Merhaba" dedi Grup Yorum... Yıllar sonra Kartal "Hasan Ali Yücel Küttür Merkezi" istanbul halkını Grup Yorum için davet etti. Konser 1300 ki ilik insanla ba ladı, 1300 ki ilik insanla doru u yakaladı, 1300 insanı daha da inançlı evlerine, gecekondularına yurtlarına, fabrikalarına u urladı. istanbul halkı da Grup Yorum'a Merhaba demi ti!.. • Direnenlerin can dostu, kavga insanının ezgili yüre i Grup Yorum istanbul ve Adana Yurtiçi Kargo i çileriyle yanyana söyle i ve müzikle direni i büyütüp, güzellediler. • Osmaniye'deki 2000 ki ilik konserin ardından aynı büyüklükte, hatta daha da büyük bir insan seliyle Adana'da da gerçekle tirildi Grup Yorum konseri. • Akdeniz'in mücadeleci insanları ilk defa Grup Yorumla birlikteydi. 21 ubat Antalya konseri Grup Yorum'un geleneksel halaylarıyla büyüdü. Bu halaylar ki, ülkemizin gelece inde daha büyük halaylarımızın habercisiydi.
HABER
Y OR U M
Senaryo ve yönetim: Akira Kurosawa (Kiyoko Muratanın "Nabe to Nake" isimli romanından) /Yapımcı: Toru Okuyama, Hisao Kurosawa/Görüntü Yönetmeni: Takao Saito, Masaharu Ceda/Sanat Yönetmeni: Yoshiro Muraki I ık Yönetmeni: Takaji Sano/Müzik: Shinichiro kebe/Oyuncular. Richard Gere, Sachko Murase, Hisashi Igawa, Narumi Kayashima, Tomoka Ohtakara, Mitsunori Isaki. _____________________________________________
a ustos'ta rapsodi M
ilyonlarca dolara maledilmi olmasına kar ın kayda de er konusu olmayan cinsel fantezi yüklü, bazılarına ise, "durum komedisi" denilen Amerikan gülmeceleri film piyasasında egemenli ini sürdürüyor. A ustos'ta Rapsodi bu tür ticari filmlerin arasında dü ünceye yönelten insancıl yanıyla izleyicinin dikkatini çekebilecek bir film. Akira Kurosavva Japon geleneksel kültürünü de hissederek II. Dünya Sava ı'nın etkilerinin 45 yıl sonra bile devam etti ini sevimli sıcak bir öyküye dayandırarak anlatmaya çatı ıyor. Filmi Akira Kurosavva', Kiyoko Murata'nın "Nabe to Nake" isimli romanından senaryola tırmı . Büyükanne yaz tatilini birlikte geçirmek için köyüne gelen torunlarıyla farklı ya am tarzlarından kaynaklanan gülünesi güzel bir ili ki geli tirir. Yıllar önce Amerika'ya göç etmi zengin karde i büyükanneyle son kez görü mek istemektedir. Çocuklar büyükanneyi Amerika'ya amca ve kuzenin yanına gitmeye ikna etmeye çalı maktadırlar. Fakat büyükanne karde ini anımsamadı ını söyler, sanki Amerika'daki karde ini anımsamak 46 TAVIR
istemez. Büyükanne bu zihinsel geri dönü te, torunlarına ölen karde lerine ili kin efsanevi bir havayla ilginç öyküler anlatır. Çocuklar büyükanneden de delerinin atom bombası sonucu öldü ünü ö renirler. Büyükanne köyde 9 A ustos'ta yapılacak anma töreninden sonra karde ini görmeye gidebilece ini söyler. Ya lı annelerini Amerika'ya (zengin akrabalarını memnun etmek amacıyla) götürmeye gelen çocukların ebeveynleri ise, Amerika'daki amcanın özellikle de kuzenin Japon amcasının trajik ölümünü ö renmesinin ya da atom bombasının hatırlatılmasının iyi olmayaca ını, çıkarsal ili kilerini bozaca ını dü ünürler. Büyükanne çok anlamlı bir tepki gösterir: Atom bombasının sorumlusunun Amerikalılar oldu unu, zengin Amerikalı akrabadan çıkar beklentisi yüzünden unutulacak hafiflikte bir olay olmadı ını ve gerçek suçlunun sava oldu unu söyler. Japonya'ya halasını görmeye gelen Amerikalı ye en büyükbabanın öldü ü yere Nagazaki'de bir okul bahçesinde bulunan anıta gider. Bu sahne ilgi çekicidir. Atom bombası kurbanlarının her yıl düzenledikleri tören sahnesi sessiz bir protesto gibidir.
Köyde 9 A ustos'ta yapılan anma ve ayin sahnesi Japon kültürüne özgü ipuçları vermektedir. Filmin en etkileyici sahnesi diyebilece imiz atom bombasının dü tü ü anda yarattı ı o deh et verici görüntü ve radyoaktif duman bulutunun ortasından bakan koca bir göz imgesi, insanda kalıcı etkiler yaratıyor. Ünü evrensel boyutlara ula mı Japon yönetmen Akira Kurosavva'nın bu filminde daha önce gerçekle tirdi i filmlerindeki (Ran, Dü ler) ba arıyı sergiledi i söylenemez. Filmde izleyiciyi tam olarak sürükleyemiyor. Seçti i konu olan atom bombasının kalıcı maddi manevi etkilerini anlatırken tiyatral anlatıma a ırlık vermesi "fazla diyalog" filmin seyrini a ırla tırıyor. Bunun yanı sıra filmde yönetmen II. Dünya Sava ı'nın neden sonuç ili kisini ve olayın toplumsal boyutunu yansıtamıyor, emperyalist payla ım sava ının özüne ili kin tam olarak bilgi veremiyor. Fakat film Akira Kurosawa'nın sinemadaki görsel esteti ini (x) bir kaç sahnede de olsa gösteriyor. A ustos'ta Rapsodi bir insanlık trajedisinin Nagazaki'ye atılan nükleer bombanın halen belleklerden silinmeyecek etkisini sevimli bir öyküye dayandırarak anlatıyor. Sonuç olarak filme sava ın kısık sesli bir ele tirisi denilebilir. (x) Hem Japon kültüründe bulunan Noh tiyatrosu gibi hem de Batı kültüründe bulunan öykü anlatma tekniklerini vs. ba arılı bir ekilde kayna tıran Kurosavva, Spilberg, Coppola, Bergman, Altman, Herzog gibi gerek klasik, gerek modern pek çok yönetmeni derinden etkilemi tir. Spilberg Kurosavva'yı öyle anlatıyor: Kurusavva'nın canlılı ı ve yaratıcılı ı bana ve tüm sinema ö rencilerine sürekli bir esin' kayna ı olu turmu tur. Son derece güçlü grafik düzeni ve en küçük ayrıntılara dek inen mükemmelcilik anlayı ıyla bize epik dü lerini ve görüntülerini oklu u kadar bireysel ya amlann derin ve sıcak anlamlarını da sunmaktadır.
HABER
Toplumsal ya amdaki çok çe itli sorunları sanatsal bir dille okuyucuya iletmek, sanatın de i tirici ve dönü türücü özelli inden yararlanarak insancıl bir dünyanın kurulmasına katkıda bulunmak. Sergiye "ondörtlü" adının konulması, serginin 14 çizerin karikatürlerinden olu masının yanı sıra silahın vuruculu uyla karikatürün vuruculu u arasında kurulan ili kiden kaynaklanıyor. Sergide kendine özgü bir anlatım ekli geli tirmi çi-
YORUM
zerlerin yanında, arayı larını sürdüren genç çizerler de yer alıyor. Sergiyi geleneksel hale getirerek, yeni çizerler ve yeni eserlerle gelecek yıllarda da sürdürmek amacındayız. Daha önce Samsun ve Ordu'da açılan sergide yakla ık 70 karikatür yer alıyor.
Sergiye Katılanlar: A kın Ayrancıo lu, B. YalçınAyrancıo lu E. Ya ar Babalık, Kür at Co gun, Hüseyin Çakmak, Halis Dokgöz, Ahmet Erkanlı, Mehmet Gölebatmaz, Murat lhan, Sedat Mise, Mecit Özbek, Seyit Saatçi, Engin Selçuk, Adnan Taç. 9-27 Nisan 1992 - Akbank Sanat Galerisi-lsparta Sahne üzerinde dans eden oyuncuları, müzik, sade ancak Süleymaniye'li oför Ahmet'in çarpıcı bir dekor (sa a sola macerası vb. Sahneler ve dekor savrulan variller), masklar, slayt kullanımı, oyuncuların uyumuyla gösterisi ve gölge oyunlarının yarattı ı dinamizm seyirciyi etkiliyor. Hiçbir sahneyi kaçırmama çabası içinde oyunu izliyorlar. Zaman zaman rahatsız edici boyutlara ula an gürültü seyircinin 1973'den beri tartı ılan bir oyun ilgisini da ıtsa da oyunun akı ına Sevdalı Bulut. Yönetmen Mehmet Ulusoy "Ben kapılmamak mümkün de il. Oyuncular özellikle Jülide Kurai'ın politikacı de ilim, Nazım da posergiledi i oyurı övgüye de er. litikacı de ildi" açıklamasıyla ifade Ancak Genco Erkal'ın iirleri etti i gibi Nazım'ı gerçek.kimliyorumlayı ı aynı düzeyde de il. inden soymayı amaçlıyor. Üzerine Yaratıcılı ın çarpıcılı ın sınırla- bir tül sermek, sisler içinde rının zorlandı ı bir oyun. kaybetmek istiyorlar ya ayan Burjuvazinin rezilli i, bulutların Nazım'ı. Ta ranta Babu, Memsevdası Arhavili smail'in, leketimden nsan Manzaraları, eyh Bedrettin ve Kuva-i Milliye
yönetmen, ben politikacı de ilim, nazım'da de ildi açıklamasıyla nazım'ı gerçek kimli inden soymayı amaçlıyor.
kültür ve sanatta TAVIR aylık sanat bülteni Mart'92 sayı: 14
orta köy kültür ve sanat bilimsel ara tırma yay. org.filmtic. san. Itd. ti. adına sahibi: ruhi uzunhasanoglu
Destan' larından yapılan düzenleme eklektik. Bilinçli bir etkisizle tirme çabası görülüyor. Oyun son yıllarda ortaya çıkan Nazım'ı devletle bulu turma, ders kitaplarına sokma çabalarının bir parçası haline gelmi . Ancak kaliteli içini bo altma çabaları bile Nazım'ı sosyalist kimli inden soyamayacak.
yazı ma adresi; ortaköy kültü r merkezi yazı isleri müdürü: elif dereboyu cd. no: 110 ortaköy/istanbul sumru gürel. tel: 258 69 87
ankara abone ko ullan: (1 yıllık) tasarım ve sümer 1 sk. yurtiçi 70.00Q.TL ofset hazırlık: no: 20/17 yurtdı ı 45 DM. a açkakan Itd. venüs apt. "' elif sumru gürel. baskı: demirtepe akbank ortaköy b. aydınlar matbaası ankara. hesap no: 8583
TAVIR 47