1992 19 eylul

Page 1


Bakiyorum onlann yüzüne ne yenilmi ne eylem yorgunu, ye erttigi incecik tohumlar ülkemin; incecik bir güne le, ama direnç dolu, kabukları arasından gelecek günlerin. K.Özer


Eylül 92'de 1 Merhaba

2 Bu Ses Hiç Susmayacak/ Grup Yorum

9 Sanatçılar Cephesinde Yeni Bir ey Yok/ Selçuk Demirci

13 Aranıyor/Hayati Azim

16 Ulusal Kurtulu ve Kültür 2/ Amilcar Cabral

20 Unutkan/Ekin Yılmaz

24 Diyarbakır Notları/Zozan Evindar

27 Kemal Burkay'ın iiri ve Türkülerimiz/ Grup Yorum

28 Susmak Onaylamaktır/Tavır

32 Dostluklara,Kavgaya ve Ya ama Dair/ Selçuk Hazinedar

38 Küba Sineması/Manfred Scholz

41

Grup Yorum'a gıyabi tutuklamayla ba layıp, Ortaköy Kültür Merkezi'nin defalarca basılmasıyla yo unla an son dönemdeki baskılar, devrimci sanatçıları tatilde de buldu. ktidarın, halktan yana sanata ve sanatçılara tahammülsüzlü ü öyle bir noktaya gelmi tir ki, onların dinlenmeleri bile "suçlur artık 24 A ustos 1992 günü saat 21.00'de, Ortaköy Kültür Merkezi çalı anları, FOSEM, Ay e Gülen Halk Sahnesi, Tavır Dergisi yazarları, Grup Özgürlük Türküsü ve Grup Yorum elemanlarından iki ki i, 10 günlük b? tatil yapmak üzere gittikleri Karadeniz Ere li'de gözaltına alındılar. Dergimizin bu sayısı, aynı zamanda Tavır yazarlarının da içinde oldu u 15 arkada ımız gözaltındayken matbaaya veriliyor.

Güne le Ortak/AHS

44 Haber/Yorum

"Bir sabah aya a kalktık Aynı anda, birbirimizden habersiz Gözlerimiz yoksul ve kocaman. Birlikte çarpıyordu artık Aynı saça ın altında yüreklerimiz Yürüdük ya amı savunmak için Bir yanda umut, bir yanda dü man" T A V I R

1


Grup Yorum Üyeleri: Kemal Sahir Gürel, Elif Sumru Gürel, Taner Tanrıverdi, Hilmi Yarayıcı

KONYA DEVLET GÜVENL K MAHKEMES BA KANLI I'NA;

SORGUMUZDUR:

BU SES H C SUSMAYACAK BU MAHKEMEDE SANIK SANDALYES NDEY Z

iz Grup Yorum üye-leri bugün Konya'da, Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki bu duru mada sadece Eski ehir'deki bir sa-nat etkinli ininin de il, halktan yana bütün kültür ve sanat faali-yetlerinin ve devrimci sanatçıların yargılanmakta oldu unu biliyoruz Bu salon-da mücadelenin sanatı ve sanatsal faaliyetleri yargılanmaktadır. Bugün bu duru maya in-sanlık tarihine önemli kaza-nımlar olarak yazılmı bir tavrı sürdürmeye geldik. Ro-

2 TA V I R

ma arenalarında, ortaça ın engizisyon mahkemelerinde, Osmanlı zindanlarında, Nazi toplama kamplarında ve An-tikomünist Soru turma Komiteleri'nin kar ısında yargı-lanan Phrynichus'un, Pir Sul-tan'ın, Paul Robeson'un, Na-zım Hikmet'in, Victor Jara'nın ve daha binlerce sanatçının oturdu u sandalyede oturu-yor, çıkarıldı ı kürsüden konu uyoruz. nsani de erleri, erdemi, onuru yücelten bu mirasa sahip çıkmaya çalı a-ca ız. Bu ülkede sanatçıların da ça dı ı karanlıklara ve yasakçı yasalara kar ı diren-me gelene i yaratabilecegini kanıtlayaca ız Bunun için buradayız. Tutuklama karar-ları, zindanlar, baskı ve i -kence bizi yıldıramaz.

Sanatımız büyük insanlık davasına sahip çıkmaya de-vam edecek. Emekçi yı ınla-rın özgür, e it ve karde çe bir dünya kurma mücadelesi-ne; ba ımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine katılmaya devam edecek tür-külerimiz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü baskıya ve sömürüye kar ı boyun e mezli in, ba kaldı-rının türkülerini söylüyoruz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü sevgiden ve umuttan, emekçi terinin suladı ı umuttan dillenen türkülerimiz meydanları saran u ultuya, do-rukları sarsan rüzgârlara ka-rı ıyor.


Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü gecekondu mahallelerinin, yok-sul ve acılı halkın türküsünü söylüyoruz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü hergün hayatı yeniden yara-tanların, alterlerin kar ısın-da, tribünlerin akı ında yük katarlarına çile ta ıyanların; limanlarda, antiyelerde bek-le enlerin yürüyü kolundan yükselen u ultuyla yüklü tür-külerimiz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü türkülerimiz üniverse koridorla-rında savrulan yumruklara kı-vam, gerici kuvvetlere kar ı kurulan etten ve kandan set-lere dayanma gücü oluyor. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü ezi-len, horlanan, soykırıma u -ratılan Kürt halkını, insansız-la tırılan da köylerinde, tank ve top ate i altındaki kasaba-larda kentlerde yankılanan türkülerimizle savunuyoruz. Ve bir kere daha tekrar ediyoruz ki: Türkülerimiz ölüm pahasına savunulan her mevzide dalgalanan bay-raklarla kucakla maya de-vam edecek; overlokçu kızla-rın, el arabalarının arkasın-dan sürüklenen i portacıların, asfaltın erittigi yol i çilerinin, temizlik i çilerinin, tozlu dosyaların, uzun yazı -maların arasında yoksulluk-tan usanan memurların, ö -retmenlerin, aydınların sanatçıların içinde büyüyen öz-lemle yükleyecek barikatları. Türkülerimiz cesaretle, dü -manın kalelerini sarsan cesa-retle bütünle ecek. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz. Tıpkı bun-dan 2486 yıl önceki gibi. Ya-zılı tarihin bugüne de in bu-lunabilmi ilk cezası bir sa-natçıya verilmi tir. Bundan 2486 yıl önce;yani sa'nın do umundan 494 yıl önce,

tıpkı Grup Yorum gibi bir sanatçı ve sanatçı toplulu u ellerinde sazlarla eski Yunan kentlerinde dola ıyor, olu turdukları 50 ki ilik koroyla hem dans ediyorlar, hem oyunlar oynuyorlar hem de lirik arkılar söylüyorlardı. lk epik tiyatronun kurucusu diyebilece imiz Phrynichus 494 yılında Atina'da "Pereler" adlı bir oyun oynadı. Konusu Millet kentinin Pereler tarafından nasıl alındı ı. Bu tarih Millet kentinin Pereler tarafından acımasızca ele geçirili i, kentin ya malanması, insanların öldrülmesi ve tutsak edilerek Persepolis'e götürülmesinin birinci yıldönümü. Phrynichus ve toplulu u, Atina'iı yöneticileri Millet kentinin ezilen, öldürü-len halkına yardıma ko ma-makla suçluyor, onların bencil vurdum duymazlıklarını ele tiriyordu. "Atina'lılar Asya oniularını kendi ba larına koskoca Pere ordusu kar ı-sında yalnız bırakmakla suç-luydular" Atinalı yöneticiler koskoca bir kent halkının öl-dürülmesi kar ısında suçluluklarını sergileyen bir sanat-çıya tarihin yazılı ilk cezasını vererek cezalandırmı lar; sazlarıyla, korolarıyla kent kent dola an toplulu un bun-dan 2486 yıl önce tıpkı Grup Yorum'a yapıldı ı gibi oyun-ları, türkü söylemeleri yasaklanmı , ve o zamana de in görülmemi bir para cezası ile, 1000 drahmi ile Phrynic-hus'u cezalandırmı lardır. Bu neyi gösterir? Apaçık u gerçe i: Sanat do u uyla birlikte cezalarla kar ıla mı -tır. Çünkü sanat, sömürülen, ezilen, öldürülen insanların yanında olmayla birlikte do -mu tur. Özgür dü üncenin, insan haykırı ının ilk çı lı ı sanatta, sanatçıda kendini biçimlendirmi tir. Ve tüm ce-zalara, yıldırmalara kar ın in-sanın direni i sanatçıda ken-dini belirleyerek tüm a ama-

lardan geçe gece günümüze de in gelmi tir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin yargıçları unu bil-mek zorundadırlar: Sömürü-nün, haksızlıkların, i kence-nin, zulmün oldu u bir dün-yada sanatçıların direni i kırılamayacaktır. Sanat direni le do du, onunla sürüyor. Tıpkı Phrynichus'un ö renci-si Aiskhulos'da olduu gibi. Aiskhulos "zincire vurulu Prometheus" adlı oyunuyla ilk ça ın ilk diyalektik haykırı- ını bugüne de in ula tırabilmi tir. "Bütün tanrılardan nefret ediyorum. Acımı de i meyece im... Tüm bu zorlamaların hiç biri iktidar-dan kimin kendisini (Zeus'u) yerle bir edece ini söylete-meyecektir bana (...) Acı çekmeye zorunlu olanla birlikte payla aca ım, onun ya-nında ben de o acıyı "diyen ilk ça ın bu ilk trajedi ustası Aiskhulos kentinden uzak-la tırıldı, ülkesinin dı ında ölmek zorunda bırakıldı. Ama sanatçı en az üçbin yıldan bu yana "acı çekmeye zorunlu olanla birlikte", onun ya-nında, onunla birlikte o acıyı payla mayı sürdürdü. 21. yüzyılın e i inde sanatçıları hapse koydurtmak isteyenler kendilerini u iki kimli in içinde kaskatı bula-caklardır: 1) Onlar engizisyon mahkemelerinin yargıçlarıdır. 2) Demokrasi sözcüklerinin ar-dına gizlenme gücünü bula-mayacak kadar anti-demokrat ve despotturlar. SANATIMIZIN KAYNA I HALKTIR nsanın do aya hükmet-meye yönelik en önemli, en kapsamlı eyleminin, ba ım-sızlık, demokrasi ve sosya-lizm mücadelesinin içinde yer alıyoruz. Sanatsal faaliyetlerimizle yeni bir dünya kurma mücadelesine katılır-

TAV IR

3


ken toplumsal ya amın düzenlenmesinde politik müca-delenin belirleyici rolünün bi-lincindeyiz. nsan ruhunun mühendisleri olan sanatçılar, eserleri ve sanatsal faaliyet-leriyle ya amı yeniden düzenleyen politikanın hizme-tindedir. 17. yüzyılın sonlarında ta-rih sahnesine ilerici bir sınıf olarak çıkan burjuvazi, feo-dalizme kar ı yürütülen ikti-dar mücadelesinde emekçi halkı da yanına alırken sanatın insan ruhu üzerindeki etki gücünden sonuna kadar yararlanmı tı. leri üretim ili ki-sini temsil eden burjuvazinin sanatı da ilerici bir misyona sahipti. "E itlik, özgürlük, karde lik" sloganlarını sanatsal üretime yansıtarak sanatı sınıf çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanmaktan çekinmemi lerdi. Ancak emperyalizm ça ında üretici güçlerin geli mesini engelle-yen "emperyalist" üretim biçi-miyle çürümeye ba layan burjuva sistemi siyasi olarak da, bilim ve sanat alanında da gericile mi tir. Ülkemiz emperyalizme ba lı bir yeni sömürgedir. Emperyalistler ve yerli i bir-likçileri egemenliklerini kalıcı kılabilmek için kültürel ya amı yönlendirmek ister. E itim kurumlarıyla, kitle ileti im araçlarıyla hayatın her alanı-na müdahale ederek halkın degerlerini, hayatı kavrayı biçimini de i tirerek kültürel kimli i politik ve ekonomik egemenliklerinin sürdürülme-sine uyum sa layacak ekil-de biçimlendirmeye çalı ıyor-lar. te buna kar ı çıktı ımız için sanık sandalyesindeyiz. Ruhsal ve dü ünsel kont-rolü sa lamak için dinsel ide-olojinin etkinlik alanını geni -letiyor; ırkçı, oven, milliyeti duyguları körükleyerek fa iz -me kitle tabanı yaratmaya çalı ıyorlar. te buna kar ı

4 TAVIR

çıktı ımız için yesindeyiz.

sanık

sandal-

Emperyalizmin kültür politikalarını ve fa izmin demagojilerini te hir ediyoruz. Si-yasi gerçeklerin açıklanması-na, kitlelerin bilinçlenmesine yardımcı oluyoruz. Ezilen halkların çıkarlarını savunuyor, kurtulu yollarını sergile-yerek emekçi yı ınların birli i do rultusunda mücadele ediyoruz. te bunun için sanık sandalyesindeyiz. Türkülerimizde ya am sevinci, daha güzel bir dün-yaya olan inanç var, hak alma bilinci var. Halkın kültürel mirasını sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurma mücadele-sinin duyarlılıkları ile yo urup bu mücadeleye moral de er-ler, co ku ve direnme gücü a ılayan türküler söylüyoruz. Bizim yaptı ımız müzik bu topraklar üzerinde ya ayan halkların, Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların, Erme-nilerin, Arapların müzi idir. Yoksul halkların müzi ini yapmak, onu geli tirmek, ev-rensele ula tırmakla sorumlu sayıyoruz kendimizi. Ulusal kimli i, dili, kültürü yok sayı-lan Kürt halkının türkülerini inatla ve ısrarla söylemek-ten, konserlerde ve geceler-de bunun öncülü ünü yapmaktan gurur duyuyoruz -te bunun için sanık sandalyesindeyiz. Kürt halkının özgürlük mücadelesini savundu u-muz için bizi zindana atmak isteyenlerin Galile'ye dünya dönmüyor dedirtmeye çalı- an ortaça

engizisyoncula-rından farkı yoktur. Dünyanın döndü ü nasıl bir gerçeklik-se Kürt halkının varlı ı, dili, kültürü ve türküleri de böyle bir gerçekliktir. Kürt halkının türkülerini söylemeye devam edece iz. Sanatımızın kayna ı halk-tır. Halkın içinde, omuz ba- ında, gözünde, kula ında,

dilinde, sıkılı yumru unda, umudunda, sevdasında, ekme inde, a kındadır türküle-rimiz. Halkımız aydınlı a do ru giden atılımıyla esin kayna ımızdır. Eserlerimizi kabul edecek ya da redde-decek olan halktır. Sadece halkımız yargılayabilir bizi. Sadece halkın de er ölçüle-rine ve yargılarına önem ver-di imiz için gerici kurumlarla ve yasalarla mücadeleyi er-dem saydı ımız için sanık sandalyesindeyiz. Grup Yorum inat ve cesa-retle do ru bildi i yolda iler-leyen yasaklara ve tutukla-malara ra men türkülerini söylemekten vazgeçmeyen, tutarlı ve ilkeli tavrını sürdü-ren bir gruptur. Grup Yorum küçük burjuva sanatçıların ya am tarzlarıyla, ahlaklarıy-la, halka yabancıla mı ken-dini be enen, popülist ben-cil tavırlarıyla arasına kalın çizgiler çekmi tir. Grup Yorum'un zenginli i kollektiviz-midir. Mücadelenin soluk alıp verdi i her alan, mücadeleyi yüre inde duyan her insan iirleriyle, ezgileriyle, ele tiri-leriyle ve önerileriyle bu kollektivizmin içindedir. Grup Yorum hayatın aktı ı bir po-tadır. Siz burada sadece bizi yargılamıyorsunuz. Burada, kasetlerimizi dinleyen, konserlerimizde co kulu halaylar çeken onbinleri de yargılıyor-sunuz. Bu davada türkülerini yaptı ımız yoksul gecekondu halkı da, her yıl grizu patla-malarına göçüklere yüzlerce ölüveren maden i çileri; aç ve açıktaki emekbiler; pa-muk,tütün ve çay i çileri, topraksız köylüler; üniversite ö rencileri ve namuslu ay-dınlar da yargılanmaktadır. Bizi yargılayan iktidarı sa-mimi olmaya davet ediyoruz. Siyasi iktidar imza koydu u uluslararası anla malara uy-muyor. Paris artı'nı, Helsinki Senedi'ni, AG K Anla ma-


ları'nı hiçe sayan, baskıyı, ya-sa ı ve i kenceyi engelleme-yen iktidar samimi davranıp bu anla malardan imzasını çekmelidir. SÖMÜRÜNÜN, HAKSIZLIKLARIN, KENCEN N, ZULMÜN OLDU U B R DÜNYADA SANATÇILARIN D REN SÜRECEKT R nsanlık tarihi boyunca egemenler sömürüyü sürdürebilmek için bilim ve dü ün adamlarına ve sanatçılara baskı uygulamı lardır. Tarih "tek bir nefesim ve kuvvetim kaldı ı sürece felsefeyle u -ra maya, rastladıklarımı bu yönde yüreklendirmeye ve onlara her zamanki yöntem-lerle ders vermeye devam edece im" diyerek egemenlerin zehirini kendi elleriyle içen Sokrates'e tanıklık etmi tir. Tarih "dünyanın yuvar-lak olabilece ini" ileri süren ve bunu engizisyon mahke-melerinde tekrarladı ı için yakılarak katledilen Buru-no'ya da; "yarin yana ından gayri her yerde, her eyde hep beraber" diyebilmek için atını saraylara süren eyh Bedrettin'e ve "i te kemend i te boynum/ dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" diyen Pir Sultan'a da tanıklık etmi tir. Nazım Hikmet "bir a aç gibi tek ve hür ve bir orman gibi karde çesine" ya amak istedi i için çe itli davalarda 61 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edilmi ti. "Ben yan-masam/sen yanmasan/biz yanmasak/nasıl çıkar karan-lıklar aydın a" diyen ozan iyi ve güzel gnler görece i-miz inancını yitirmeden top-lam 18 yıl yattı cezaevinde Nazi propaganda bakanı Göbels "ben ne zaman kültür sözcü ünü duysam silahıma sarılırım" demekten çekinme-mi tir. Tarihin en büyük vah-

etinin yaratıcısı Alman fa- istleri tonlarca kitabı ve sa-nat eserini yakmı lardır. 2. Payla ım Sava ı'ndan sonra Amerika Birle ik Dev-letleri'nde acımasız bir sanat dü manlı ı sergilenmi tir. Mc Carty döneminde '"Ameri-ka'ya Kar ı Çalı maları Ara tırma Komitesi"nce sendika-larda, üniversitelerde, sine-ma ve tiyatro alanında komü-nistleri ortaya çıkarmak için geni çaplı soru turmalar yü-rütüldü. Bu soru turma ko-misyonları aydınları, sanatçı-ları kara listeye aldı i siz bıraktı, yoksulluk çekmeye mahkum etti. Tanıklık etme-mekte direnenler komiteyi a a ılamak suçuyla hapse atıldılar. Alger Hiss idam ce-zasına çarptırıldı. Rosen-bergler bu cadı kazanında öl-dürüldüler. Ancak Mc Carty dönemi tarihe ilericiler, devrimciler açısından direni mi-rası da arma an etmi tir. arkıcı Paul Robeson "Asıl Amerika'ya kar ı çalı- anlar sizlersiniz. Ben kendi halkımın bu ülkede haklarına kavu masını istedi im için buradayım. Yurt dı ı konser-lerinde yaptı ım konu malardan dolayı buradayım..." di-yordu ba e meden oturdu- u sanık sandalyesinde.Se-narist John Howard Lasson "dü üncelere sınır çizmek ve haberle meye sansür koy-mak amacını güden, bu amacını tutanaklarda da be-lirten kimselerin saldırısına u ramaktan onur duydu u-nu" söylüyordu. Tarihin her sayfasında yasak ve zulüm varsa direni de vardır. 1973 yılında ili'de CIA ve emperyalist tekellerin deste iyle askeri darbe ger-çekle mi , Amerikan kuklası generaller yönetimi devral-mı tı. Victor Jara 12 Eylül Çar amba günü Teknik Üni-versite ö rencileri ve i çilerle

birlikte " ili" stadyumuna ge-tirilir. Üniversite hava akınla-rına u ramı ve bombalan-mı tır. Subayardan biri onu tanıyarak üzerine atılır. Ünlü halk arkıcısı ve tiyatro yönetmenine yapılan i kence-ler böyle ba lar. Dipçiklerle rastgele karnına, ba ıha ne-resine gelirse vururlar. Victor Jara yalnız kollarıyla korunur, kesinlikle ba ırmaz. kencecilerin komutanı "kesin ellerini" diye emreder. Hava-cı subaylar ve askerler salo-nun bir kenarına sürükleyip ellerini tel örgülere geçirirler ve hep birlikte parmaklarını parçalarlar. O gün be bin-den fazla insan vardır stadyumda, hepsi de bu olaya ta-nık olur. 15 Eylül Cumartesi sabahı onu tribünden alıp yolda larının arasına kattıkla-rında yeni iirini "Stadyum ili"yi yazmaya ba lamı tır bile Victor Jara'yı uzun i -kencelerden sonra kırk i çiy-le birlikte kur una dizerler. Ama bir ba ka direni çinin arkısında "varsın güç olsun yolum/ dönmeyece im/ bili-yorum ve inanıyorum/ amaca erece im" demeyi sürdürür Jara gibi direnenler. Devrim-ci sanatçılar mahkeme kür-sülerinde ve zindanlarda Victor Jara'nın elindeki direni bayra ını ta ımayı sürdürecekler te bu inancı savundu umuz için sanık sandalyesindeyiz. Yunanistan'da Albaylar Cuntası bir sıkıyönetim bildi-risiyle "Karar verdik ve emre-diyoruz. Bu yasak bütün ülke için geçerlidir. Theodora-kis'in müzi ini ve arkılarını söylemek ve da ıtmak ya-saktır. Bu emre uymayacak vatanda lar derhal askeri mahkemeye sevkedilecek ve ola anüstü askeri durum artlarınca yargılanacaktır" diye duyurmu lardı. stanbul Valili i ise 14.2.1990 tarihli (1990/23 esas nolu) stanbul 1 Nolu

TAVIR

5


dare Mahkemesi Ba kanlı- ına gönderdi i yazıda Grup Yorum için öyle diyor: "... Söz konusu müzik toplulu u mensuplarının bugüne kadar çe itli eylemlere katıldıkları tespit edilmi ve konserlerde a ırı solu simgeleyen ya da bölücü mahiyette sloganlar attırmak suretiyle ço unlu u gençlerden olu an izleyici toplulu unu galeyana getire-rek bir suçun i lenmesi için aleni olarak tahrik ettikleri THKP/C - DEV-SOL örgütü-nün militanı ve sempatizan-ları oldu u (...) ve bu tür kon-serlerden elde edilen para-nın büyük bir bölümünü bu örgüte aktararak maddi ve manevi destek sa ladıkları anla ılmakta olup, söz konusu konserlere (...) izin veril-mesi uygun görülmemi tir." Albaylar Cuntası'nın sıkıyönetim bildirisiyle stanbul Valili i'nin mahkemeye gönd e rd i i yazı arasında hiç bir fark yoktur. Soruyoruz: Dev-let Güvenlik Mahkemesi'nin yargıçları cuntacıların bildirilerindeki engizisyon mantı- ıyla ve polis kaynaklı valilik fezlekelerine uyarak mı karar verecek? Halka ve halkın sanatçılarına uygulanan amansız baskılar egemen sınıfların gerici düzenini korumaya yetmeyecek. Tarih köhnemi sistemlerin ve örümcek kafalı yöneticilerinin yok olup gidi inin örnekleriyle doludur. Onuru ve erdemi savunarak direnen sanatçıların, ilerici, devrimci sanatçıların halkın gönlünde ve bilincinde ya adı ına tanı ız. Pir Sultan Abdal'ın direni ruhu yokedilebildi mi? Nazım Hik-met, Yılmaz Güney, Ruhi Su halkmızın mücadelesine güç katmaya devam etmiyor mu? Dü üncelerini iirlere, öykülere, romanlara, resimlere yansıtı ı için komünizm propagandası yaptı ı gerekçe-

6

T A V I R

siyle tutuklanan, zincire vu-rulan Rıfat Ilgaz'ın, katledilen Sabahattin Ali'nin, i kencelerden geçirilen, sürgüne gönderilen H. zzettin Dinamo'nun, Orhan Kemal'in, A. Kadir'in, Ahmed Arif'in, En-ver Gökçe'nin, Aziz Nesin'in, Avni Memedo lu'nun, Bala-ban'ın ve isimlerini sayama-dı ımız yüzlerce sanatçının yasaklanan eserleri bugün halkların kültürel ya amında nasıl ya ayan de erler olu -turuyorsa bizim de türküleri-miz baskılara ve yasaklama-lara ra men halkların bilincinde ve sesinde dillenecek. Ate li silahların saldırısı-na u raması, basılmasının, yayılmasının hatta adından bile söz edilmesinin yasak-lanması Kürt kültürünü yoke-debildi mi? Kürt kültürü üze-rindeki bütün baskıları bu kürsüde mahkum ediyoruz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz. Bizi tutuklamak isteyen anlayı Ruhi Su'yu bile bile hastalı ıyla ba ba a bırakıp ölüme ter-keden, Yılmaz Güney'i yıllar boyu halkına yasaklayan, smail Be ikçi'ye tutaklama kararları, hapis cezaları ve-ren anlayı ın devamıdır. Yazdı ı bir hikayede as-kerin aya ını tökezletti i için Sait Faik'i sıkıyönetim komu-tanlı ına ça ıran; bir iirinde-ki "bu çürük yapı yıkıldı, yıkı-lacak" dizelerinden dolayı 1966 yılında ö retmen- air Talip Apaydın'ı savunma hakkı bile tanımadan bakan-lık emrine alan; "varmak için o güzel yarınlara/ bizim de da larımız vardır Che Gua-vera" dedi i için 1967 yılında Metin Demirta hakkında so-ru turma açan; Haldun Ta-ner'in yazdı ı ve 1965 yılında stanbul Belediyesi Yeni Komedi Tiyatrosu'nda oyna-nan "E e in Gölgesi" adlı oyunda suç unsuru bulundu- u için oyunun senaryosuna,

dekoruna, afi ve ilanlarına el koyan; filmlerin oynanaca- ı salonlara mahalli polis göndererek denetleten, san-sür yasasıyla birlikte, örne in 1960 yılında " oförün Karısı" adlı filmdeki "kazancımızı or-taya koyar birlikte harcarız" sözünü "bir çe it komünizm dü üncesi a ıladı ı" gerek-çesiyle senaryodan çıkartan anlayı ı ve bu anlayı ın ben-zer di er uygulamalarını yar-gılıyoruz bu kürsüde. 1963 yılında açtı ı resim sergisini inceleme gere i bile duymadan komünizm propagandası yaptı ı savıyla res-sam Avni Memedo lu hakkında dava açan, onu tutuk-latan anlayı la, 19 Haziran 1992 tarihinde Eski ehir'deki "Bu Ya am BizimSevgi Ve Dostluk enli i"ndeki sergi-ledi imiz oyunlardan, slayt gösterilerinden, türkülerden dolayı bizleri gözaltına alan, tutuklayan, dia makinasına suç unsuru diye el koyan ya-sakçı, baskıcı, sansürcü anlayı ı bu kürsüde mahkum ediyoruz. Biz halkın sanatçısıyız ve halkımıza reva görülen her eyin tanı ıyız. Onlara yönel-tilen namluların önüne iirle-rimizle, türkülerimizle, oyun-larımızla, resimlerimizle çıkı-yoruz. Haksızlı ın, i kence-nin, katliamların oldu u her yerde güzelliklere, mutluluk-lara do ru açan üretimleri-miz de olacak Bizler gözalıcı vaatlerle iktidara gelen hükümetlerin ikiyüzlü politikalarına ba lı, onların kurallarıyla ya ayan, onlara tabi sanatçılar de iliz. Grup Yorum ula tı ı yere düzenin bütün yozla tırıcı olanaklarına sırt çevirerek geldi. "Politikadan vazgeçin, televizyon ve di er medya olanaklarına kavu un, kö e dö-nün" tekliflerini kabul etme-dik, etmeyece iz. Türküleri-miz alınıp satılan bir mal


de ildir. Üretimlerimizi onla-rın icazeti ve yardımları ekillendirmiyor. Halkımız onyıllardır an-lamsız vaatlerle, nutuklarla oyalandı,kandırıldı. 12 Eylül'ün ürünü ve fa- ist yasaların uygulayıcısı ANAP hükümeti halkların gö-zünde de ifre olunca DYP-SHP koalisyon hükümeti gündeme geldi. Öyle parlak vaatler, gözalıcı programlar ortaya sürüldü ki geçmi dönemlerde her türlü baskıya u rayan, i kencelerden geçi-rilen ilericidemokrat sanatçı-aydınlar bile daha 80 öncesi döktü ü kanlar kurumamı , prim verdi i katliamlar unu-tulmamı olan sahte umutla-rın pe ine d ü t ü l e r . Karakol-lar effaf olacak, gözaltında kayıplar, emniyet pencere-sinden atmalar, kafasını du-varlara vurup intihar etmeler ve i kence sona erecekti; yargısız, sorgusuz infazlar son bulacaktı. ktidar "i kence yapanın ellerini kırarım, bana bir kayıp gösterin bunu yapanların anasından emdi i sütü burnundan getireyim" diyordu. Enflasyon dü ürüle-cek, borçlar ertelenecek, üc-retler artacak, dü ünen, sor-gulayan, konu an bir Türki-ye, örgütlü bir topluluk kuru-lacaktı. Kürt realitesi tanınıyordu. DYP, düzene yedeklenerek tekelci burjuva-zinin ve ABD emperyalizmi-nin çıkarlarını korumanın ampiyonlu una soyunan, hak alma mcadelesini, pro-testo eylemlerini iddet eyle-mi olarak niteleyen SHP ile birlikte iktidara geldi. Reform-lar için halktan süre talep et-tiler. Ama bu sürenin ne an-lama geldi i ortadadır. Seçimlerde vaatlerle yaratılan pembe bulutlar da ıtıldı. De-mokrasi, insan hakları, öz-gürlük söylemleri artık inanır-lı ını yitirdi. Seçimlerde kan tazeleyen iktidarın demokrasi maskesi dü tü, katliamcı, sö-

mürücü yüzü açı a çıktı. Tüm gücüyle deVrimcilere, demokratik muhalefet odak-larına ve halka saldırıyorlar. Ancak kar ılarında teslimiyeti de il direni ve atılganlı ı bu-luyorlar. Ekonomik gücü gün geç-tikçe gerileyen halklar, yürü-yü leri ve sendikal hak is-temleri copla kar ılanan me-murlar; di leriyle, tırnaklarıyla kurdukları ve ehitler pahası-na korudukları kondulardan binlerce polisin operasyonuy-la kovulmaya çalı ılan gece-kondu emekçileri, do uda ve güneydo uda kurumla tırılan kontrgerilla operasyonları ve infazlar, i kenceler, gözaltında kayıplar ve baskınlar so-nucu Kasım 1991'den bu ya-na 200'ün üzerinde ölü var. Ama demokrasicilik oyunu tüm ikiyüzlülü üyle devam ediyor. Tabii ki kültür ve sa-nat alanında da bitmeyen nu-tuklar, her fırsatta tekrarla-nan ovlar ve pe isıra gelen baskılar, engellemeler gö-zaltılar, tutuklamalar, katliamlar. Artık Türkiye'de susturu-lamayan devrimci sanatçılar katlediliyor. Ay e Gülen tiyat-rocuydu Halkının özgür yarınlara olan umudunu, co -kuyla sahneye ta ıyordu. Sa-natın ya amı belirleyen politi-kadan ayrılamayaca ına, onunla içiçe ye ermesi ge-rekti ine inanıyordu. Bunun bedelini ya amıyla ödedi. Ölümüyle baskılara, haksız-lıklara nasıl kar ı konulaca ı-nı gösterdi. ktidar namlusu-nu devrimci bir sanatçıya yö-neltmi ken bu sava ın bir ba ka yöntemi olarak da demokrasi ovları devam edi-yordu. "Yasaklar yasaklana-cak"... "Hiçbir sanatçı ürünle-rinden dolayı tutuklanmaya-cak" derken hemen yanıba larında gerçekle en-leri görmezden geliyorlar. TE MD KAR INIZDAYIZ

Grup Yorum kuruldu u 1985 yılından bu yana kon-ser yasaklarıyla, gözaltılarla, soru turmalarla davalarla ve tutuklama kararlarıyla kar ı-la tı. Adlarımızın polis zabıt-larında, mahkeme tutanakla-rında, arama tezkerelerinde yeralmasından utanmıyoruz. Grup Yorum'un 20 konseri-nin yasaklanması, 8 kez ve 16 gün gözaltında tutulması, 12 soru turma ve davada sanık sandalyesine oturtulup iki kez ve 95 gün cezaevine konulması, yasal kasetlerinin bazı illere sokulmaması, bazı illerde toplatılması, kasetleri-ni dinleyen ö rencilerin DGM'nde yargılanması, kimi üyelerine hiç bir yasal daya-nak yokken pasaport veril-memesi bu ülkede ortaça

karanlı ını sürdürmek iste-yenlerin varlı ıyla açıklanabi-lir. Bu ülkede fa izmin kültür ve sanat dü manlı ı hüküm sürüyor. Çalı malarımızı yü-rüttü ümüz Ortaköy Kültür Merkezi'ne ve OKM'ndeki di er sanatsal faaliyetlere yönelik baskılar hiçbir yasal ölçü ve sınıra sı mıyor 19 Haziran 1992'de Eski e-hir'de gerçekle en "Bu Ya- am BizimSevgi Ve Dostluk enli i" için Grup Yorum'un da içlerinde oldu u 13 sanat-çı ve 7 tertip komitesi üyesi hakkında tutuklama kararı verildi. Bir sanat etkinli ine 20 tutuklama kararı veren hukuk ça dı ıdır. Eski ehir Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaya ve mahkeme üyeleri, Grup Özgürlük Tür-küsü'nden sanatçı Hüseyin Akbulut'un enli e katılıp ka-tılmadı ını ara tırmaya gerek bile duymadan hakkında tutuklama kararı verdiler. Hü-seyin, Eski ehir'deki konsere katılamamı tı. Avukatlarının Hüseyin için verdikleri itiraz dilekçelerinin de reddedilme-si önyargılı ve saldırgan bir davranı la kar ı kar ıya ol-

TAVIR

7


du umuzu göstermiyor mu? te bunun için teslim olma-dık. Denetimden geçerek kasetimizde yeralan Em Ne Bınketi Ne adlı Kürtçe arkı-nın bu kaset yüzbinler sat-mı ken savcılıkça suç unsuru olarak gösterilmesi bizi potansiyel suçlu olarak görüp kural tanımaz bir biçimde suç yaratılmaya çalı ıldı ını kanıt-lamıyor mu? te bunun için teslim olmadık Bizi günlerce gözaltında tutanlar, tutukla-yanlar hakkımızda açılan bütün davaların beraatle sonuçlanmasını dikkate almayarak Eski ehir kararlarıyla yeni bir haksızlı a u ramamızı istedi-ler. Hukuk diye diye hukuk'u katledenleri te hir etmek için teslim olmama hakkımızı kul-landık. Bugün mahkemeye geli imiz de te hir anlayı ımı-zın sonucudur. Eski ehir'de verilen karar-ların sorumluları tarihin say-falarında benzersiz bir yer edindiler. Ça ımızın utanç belgeleri insanlı ın kara leke-si olarak aktarılacak gelecek ku aklara. te imdi kar ınızdayız! Kurulu u ça da hukuk kurallarıyla ba da mayan bu mahkemenin yargıçları ku -kusuz verece iniz kararın in-sanlık tarihindeki yerinizi etki-leyece ini biliyorsunuz. Sa-natçıları zindanlara atarak utanç payelerine ula mak da elinizde, insan haklarına say-gı duymak da. Kararınızın ne-siller boyu tartı ılaca ını, gelecek ku akların sizi kararla-rınızla anacaklarını biliyorsunuz. te imdi kar ınızdayız! Emirlerin, yasaların, zin-cirlerin, demir parmaklıkların, dara açlarının halktan yana sanatı yokedebilece ini mi sanıyorsunuz? 1973 darbesinden sonra ili Cuntası Quena, Zampo-

8

T A V I R

na, Cherango adlı halk müzi- i çalgılarını yasaklamı tı. Bu müzik aletlerinin kitlelere gösterilmesi, kitle önünde çalınması politik ayaklanma-nın propaganda araları olarak görüldü ünden, bu alet-leri çalanlar siyasi faaliyet sürdürüyor gerekçesiyle tu-tuklanıyordu Yasaklar ve katliamlarla korunan ili cuntası yıkıldı. Ama onca yasa- a ra men bu aletler bugün ili'nin varo larında Victor Jara'nın türküleriyle özgürlü- ün, e itli in, ayaklanmanın sembolü olarak ya ıyorlar. te imdi kar ınızdayız. Ve soruyoruz: Yunan cuntası Theodora-kis'i toplama kamplarına ka-patarak susturabildi mi? Theodorakis en güzel arkı-larını hücrelerde bestelemi -tir. Kalın duvarlar, paslı de-mirler kâr etmemi , direni arkıları Yunan halkına ula -mı tır. Bir kere daha hatırlat-mak istiyoruz: Mersin tutuk-laması Grup Yorum'u susturabildi mi? te imdi kar ınızdayız! Çürüyen düzene uyum sa lamayı dü ünmedik, ica-zet kabul etmedik. Ba kaları gibi bavullarımızı toplayıp teslim olmak yerine direnme-yi ye ledik. Güzel bir dünya kurma, karde çe ya ama özlemi için bedeller ödedik, yenilerini ödemeye hazırız. Ekme ine ve türkülerine sal-dırılan acılı, kahırlı ama umutlu ve mücadeleci bir halkın ba rında saklanıyor-duk. te imdi kar ınızdayız. Ama hapishaneleriniz bizi yıldıramaz Konya ovasından bahtsız tarlalara, ter yuma ı tezgahlara, kondulara, üniversitelere emekçi selinin yı- ıldı ı meydanlara ve alev alev yanan doruklara ula a-cak türkülerimiz.

EMEKÇ HALKIN SÖYLENECEK SÖZÜ OLDUKÇA, MÜCADELE SÜRDÜKÇE GRUP YORUM SUSMAYACAK Hiçbir karar Grup Yo-rum'u yolundan döndüre-mez. Toplumsal ve siyasal ger-çekli i yorumlayı ı, ülkesini ve dünyayı de i tirme müca-delesinde duydu u sorumlu-luk, devrimci sanatçı tavrı Grup Yorum'un hiç susma-yaca ını gösteriyor. Halkın hak arama ve alma mücade-lesi eyleme dönü ürken, Grup Yorum bu mücadeleyi omuzlayan kollektif yapının içinde mücadelenin acılarını, sevinçlerini, umutlarını ve öf-kelerini iliklerinde duyarak ya amaya ve türküle tirme-ye devam edecek. Hiçbir karar Grup Yo-rum'u yolundan döndüre-mez. Hayat yürüdükçe, geni meydanlara açılan bir yol se-riyor önümüze. Yürüdükçe çiçeklenen da ları, kırları ge-tiriyor bize. Adım attıkça yıkı-lan her köhnemi duvarın ye-rinde, tu laları kavganın alevinde pi irilmi , harcına halkın öfkesi, co kusu ve alınterinin katıldı ı bir yapı yükseliyor. Hiçbir karar Grup Yo-rum'u yolundan döndüre-mez. "Dünyanın kırlarında, varo larında, sokaklarında fabrikalarında, okullarında öz-gürlük güne ine ko anlara selam olsun" Özgürlük mü-cadelesinin sesi Grup Yorum'un sesi hiç susmayacak. "Gelecek bizimdir, gele-cek i çilerin ve ezilen halkla-rındır." Türkülerimiz birgün zafer türküleri olarak söyle-necek. Buna inanıyoruz. Bu inanç için mücadele etmek-ten onu duyuyoruz.


AYDIN MISIN? Kilim gibi dokumada mutsuzlu u Gidip gelen kara ku lar havada Saflar tutulmu top sesleri gerilerden Tabanında depremi kara güllelerin Duymuyor musun Kaldır ba ını kan uykulardan Böyle yürek böyle atardamar Atmaz olsun Ses ol ı ık ol yumruk ol Karayeller ba ına indirmeden çatını Sel suları bastı ın topra ı döndm dönüm Alıp götürmeden büyük denizlere Çabuk ol Tam ça ı i e ba lamanın do an günle Bu içine tükürdü ün kitapları yeniden Her satırında buram buram alınteri Her sayfası günlük güne lik Utanma suçun tümü senin de il Yırt otuzunda aldı ın diplomayı Alfabelik çocuk ol Yollar kesilmi alanlar sarılmı Tel örgüler çevirmi yöreni Fırıl fırıl alıcı ku lar tepende Benden geçti mi demek istiyorsun Aç iki kolunu iki yanına Korkuluk ol RIFAT ILGAZ

TAV I R

9


SANATÇILAR CEPHES NDE YEN B R EY YOK.

Selçuk

DEM RC

EVG L RUM,

GRUP YO-

Merhaba arkada lar, yürek dolusu merhaba. Özgürlü ünüz eliniz-den almalı 48 gün ol-mu . Birkaç gün sonra da mahkemeniz var. Sizi orada görebilecek olmanın heyecanıyla çarpıyor kalbim. Neredesiniz bilmiyorum ama bizlere hiç de uzak olmadı ınızdan eminim. Adresinizi bilmesem bile yakınlı ınızın rahatlı ıyla yazıyo-rum bu mektubu. Tavır'da günlü ünüzü okudum. Mücadelenin içinde ye eren sanatçıların her ko ul-da üretkenli ini, yaratıcılı ını kanıtlıyorsunuz. Peki biz neler yaptık, biraz bundan bahset-mek istiyorum. Mahkemeye ça rı metniniz elimize ula -mı tı. Bu metni her kesime ula tırmalıydık. Ben sanatçıla-rı dola tım. Yüze yakın isim belirledik ve ba ladım dola -maya. lk dura ım -Türkiye Yazarlar Sendikası. Hava oldukça sıcak. Fakat birkaç saat sonra bile her ta-rafı sel götürecek denli ya -mur ya ma olasılı ı var. Bu nedenle o kızgın güne te ya-nıma emsiyemi alıp Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Setüs-tü'ndeki binalarına do ru yola

10 T A V I R

koyuldum. Ellerinde emsiyelerle dola an ti örtlü insanlar dolu ortalık. Üstelik normal bir eymi gibi. Bu normallik tuhafıma gidiyor. Nazım Hikmet'in dizelerini geçiriyorum aklımdan. "Acayiple ti hava-lar/ Bir güne, bir ya mur, bir kar/ Atom bombası deneme-lerinden diyorlar..." Havaların acayipli i yalnızca atom bom-bası denemelerinden de il ama, kapitalizmin kar hırsı ve rekabeti dünyada denge diye bir ey bırakmamı . Ne ozon tabakası sa lam kalmı ne de ormanlar. Yazarlar Sendi-kası'na geldi imde bu günün toplantı günleri oldu unu ve hepsini orada bulaca ımı bili-yordum. Dün aynı nedenle gitti imde görevli söylemi ti. Sizin ça rı metninizi de bırak-mı tım. Yani neden geldi imi de biliyorlardı. Görevli arka-da biraz beklememi söyledi. Giri kapısının hemen yanın-daki masada duran sanat dergilerini gözden geçirdim. Tavır yoktu. Oysa onlara yol-lamı tık. Gelmemi oldu unu dü ünürken Tahir Öz el ik elinde Tavır'la yanıma geldi. "Biz de imdi derginizi inceli-yorduk. Arif Damar hakkında yazdıklarınızı okuduk". Ardın-dan ekledi; "Valla Arif solcu-luk üzerine mangalda kül bı-rakmaz ama.." "Ama?" "Ama

bu sözleri gerçekten söylemi mi?... Bilmiyorum. Röportaj yapan arkada ınız biraz da gazetecilik gere i abartmı da olabilir". Hatırlıyorsunuz de il mi Arif Damar'ı? Ay e Glen'in katledilmesi ve ge-nelde kültür ve sanat üzerin-deki baskılarla ilgili birkaç sa-yıdır Tavır'da çıkan "Susmak Onaylamaktır" ba ılı ıyla ya-yınladı ımız seri röportajda, önce küçümseyen, sonra korktu unu söyleyip yanıt vermeyen ve Bodrum'a gidip iir yazaca ını söyleyen " a-ir". Geçmite yazdı ı iirler-den dolayı komünizm propagandası yaptı ı için hakkında defalarca soru turma açılan air. "Hayır" dedim, "aksine yumu atılmı hali". Bir masa-ya otuVduk, biraz sonra Haya-ti Asılyazıcı da geldi. çeride Oktay Akbal, Demirta Cey-hun ve di er yazarların da oldu unu biliyordum ama ne-dense onlar gelmediler. Etraf-lıca Eski ehir'deki enli i ve sonrasındaki geli meleri anlattım. Onlara göre de 12 Ey-lül uygulamaları devam edi-yordu. Neydi bu Grup Yo-rum'un ba ına gelenler. Ra-hat bıraksınlardı artık unları. "Grup Yorum gibi sanatçılar rahat bırakılmıyorsa, halkların üzerindeki baskılar gün geç-tikçe artıyorsa bunda aydın ve sanatçıların duyarsızlı ı ve suskunlu unun da payı var.

Birlikte hareket edip tepki göstermedikçe, siyasi iktida-rın vaatler ve uygulamalar konusundaki ikiyüzlülü ünü hep birlikte te hir edip bu konuda bir baskı unsuru olu turma-dıkça saldırılar daha da arta-cak. Artık günümüzde sanatçılar katlediliyor. Buna dur de-menin ve bu suskunlu u kır-manın ilk adımı 12 A ustos'taki 20 sanatçının duru masına gitmek olsun". Bunları söyledi imde masada ilginç bir hareketlenme oldu. Tedirginlikleri kolaylıkla farke-diliyordu. Hayır hayır bu insanlar biraz önceki sözleri


söyleyenler de ildi. Kısa sü-rede evrim geirdiklerine ve her birinin birer Arif Damar'a dönü tüklerine tanık oldum. "Eee, bugün son toplantımızı yapıyoruz, sonra tatile çıkaca- ız. Ben o tarihte Antalya'da olaca ım". "Ben de ne za-mandır yurtdı ına gitmiyor-dum". Ve pe i sıra korkunun teorileri sıralandı: "Valla aslın-da öyle bir dönemde ya ıyo-ruz ki Arif Damar korkmakta haklı". "Ben ahsen bir vatan-da olarak Sirkeci'den Bakır-köy'e trenle gitmeye bile kor-kuyorum". Teorilerinde de ba arılı de illerdi. "Valla imza isteseniz verirdik ama Sendika adına atamayız. Öyle sorunlarımız var ki, dernek muamele-si yapıyorlar bize". Sendikacı-lık görevlerini yerine getirebili-yorlar mı acaba, diye dü ün-düm. Egemen sınıfların, ken-dilerine alternatif olan devrim-cilere, devrimci sanatçılara ve üretimlerine azgınca saldırmalarına kar ı çıkmak onların tüzüklerinde yazmıyor galiba. Peki ya kafalarında? Tam o sırada Melisa Hanım belirdi; Genel Sekreter ve o andaki kurtaracıları. "Hah! Melisa Hn. bu delikanlı OKM Tavır'dan. Söyleyecekleri varmı , bir de siz dinleseniz" dedi ve kalktı Tahir Özçelik. Ba a döndüm, tekrar anlattım. "Gündem maddemize alaca ız" dedi, toplantıya giderken. Arkaların-dan seslendim, "o zaman lüt-fen ciddiye de alın ve sonuç-larını bize bildirin!". Tabi" dedi Melisa Hn. "Biraz bekleyin imdi gelirim". Beklemeye ba ladım. Pencereden dı arı baktı ımda o nefis manzaray-la kar ıla tım. Hava hâlâ gü-zel ve açık. Bo az tüm mavili- iyle Kabata 'tan Marmara'ya do ru akıyor. Salacak ve Kız Kulesi elle dokunacak kadar yakın. "Off, imdi Antalya ya da Bodrum'da tatil ne de gü-zel olur". Evet arkada lar, Se-tüstü"nde bunlar dü ünülü-yor. Hem de utanmadan, sı-kılmadan. Sanatçının ça ının

tanı ı oldu unu biliyorlar mı acaba? Bence biliyorlar, hem de çok iyi ve hâlâ bu sözü söylemekten de kaçınmazlar. Ama bir kere daha hatırlatmakta yarar var galiba; Sa-natçı ça ının tanı ıdır. Halkına uygulanan baskıya ve teröre sessiz kalamaz. Çalı ır, çaba-lar, üretir ve onların özgürce ya aması için gerekli mücadelenin bir halkasını olu turur. E iticidir, geli tiricidir. Sanatçı susmaz, kendisine bir baskı uygulanırsa korkup bir kö eye çekilmez. Sanatçı katledilir ama emekten yana ürünleri, inancı ve dü ünceleriyle hal-kın kültüründe hep ya ar. Öl-mek, yokolmak istiyorlarsa böyle ya amaya devam etsin-ler ama ya amak istiyorlarsa kalemlerini silaha çevirsinler, silahlarını da do rultsunlar zorbalı a. Yarım saat kadar bekledim, kimse gelmedi. Görevliye sonuçları OKM'ye iletmelerini istedim. Kapıdan çıkarken Tür-kiye Yazarlar Sendikası lev-hası ili ti tekrar gözüme. Lev-hayı de i tirmek istedim ama olana ım yoktu. Olsaydı unu yazardım herhalde; "Ölü" Yazarlar Sendikası". Emperya-lizmin pazar kavgasının so-

nuçları do ayla birlikte kimi sanatçıları da dengesizle tir-mi . Bir o yana, bir bu yana. Ama halktan yana de il. Toplantılarının sonuçlarını iletmediler, mahkemenizde de olmayacaklar. Çünkü; Onlar imdi tatilde. Ça rınızı en geni kesimle-re ulatırmak ve onların mahkemeye gelmelerini sa la-mak için öylesine yo un bir çalı manın içindeyiz ki, size duydu umuz özlemin ve sevginin, inancınızı ve kavganızı payla manın istekli ve heye-canlı u ra ını veriyoruz. Ak- amları biraraya geiip kimle-re ula mı ız, kimler gelecek diye bir muhasebe çıkardı ımızda..."eee... eyy"... ama yok yok hiç de a ırtıcı de il, hayal kırıklı ı de il, sanatçılar cephesinden aldı ımız yanıt-lar. Ah u sanatçılar! Üstelik hepsi de pek duyarlılar. Söy-ledi imiz her eye katılıyor-lar, bizi do ruluyorlar, kendi ba larındaki sorunlardan bahsediyorlar ama öylesine yo unlar ve o kadar çok i le-ri var ki, mahkemeye gelemezlermi , gelmeyi çok istedikleri halde. Örne in Selda Hn. o tarihlerde TV çekimi ol-masa gelirmi . Aytaç Arman TAVIR

11


ve Halil Ergün Adıyaman'da film çekimindelermi , çekim olmasa gelirlermi . Foto rafçı Sevil Üzrek'in Karadeniz'de ani bir çekim i i çıkmı , bu nedenle gelemezmi . Kemal Özer o tarihlerde burada olmayacakmı , yoksa gelirmi . Mi mi mi ... Önyargılı dü ündü ümü, olayları subjektif de erlendirdi imi sanmayın. Evet bu gerekeler do ru ola-bilir ama e er 20. yüzyılda ve demokrasi nutuklarının atıldı ı bir ülkede bir gecede sanat-sal etkinliklerinden dolayı 13 sanatçı ve bir sanatsal etkinlik düzenleyen 7 ki i hakkında tutuklama kararı çıkartılıyor, o sanatçıların evleri basılıyor, bulunanlar cezaevine gönde-riliyorsa ve mahkemeye çıka-rılıp yargılanacaklarsa i te o anda kalemler bırakılır, film çekimleri, TV çekimleri yarıda kesilir, tatiller ertelenir ve o mahkemeye gelinir. Sizleri dünyanın merkezine koymu da de ilim. Çünkü unun bi-linmesi gerekir. Orada, Konya DGM'de suçlanan, yargılanan sadece siz de ilsiniz. Sustu-rulamayan türküler, oyunlar, iirler, yokedilemeyen dü ün-celer suçlanacak ve savunu-lacak o kürsülerde. Üzerlerine alınmıyorlarsa kendi bilecek-leri i .

mız ya da telesekreterlerine defalarca not bıraktı ımız sanatçılar da var. Ama bir du-yarlılık göstermek için ille de bizim ula mamız mı gerekir? O insanların gazetelerde, dergilerde, bazen küçük bir kö- ede bazen de büyük punto-larla hakkınızda çıkan haber-leri, röportajları okumadıkları-nı yani olaydan haberdar olmadıklarını dü ünmek fazla iyimserlik, gereksiz bir ho gö-rü olur herhalde. Ama bu ho görüyü kimi sanatçılara gösterdik. Bunlar özellikle aramadı ımız, gerek görme-di imiz sanatçılardı. Örne in Edip Akbayram. Çünkü e er arasaydık kar ımıza e i çıka-bilirdi ya da kendisi. Ve diyebilirdi ki bize; "hayır efendim, gelmiyoruz. Yorum'un 'potansiyel suçlu' olmadı ı ne malum". Ay e Gülen'in katlinden sonra açtı ımız imza kam-panyasında telefona e i çıkmı , imza vermeyeceklerini söylemi ve ardından ekle-mi ti: "Onun terörist olmadı ı-nı nereden bilelim". "Bu konu-da aynı yanıtı Melike Demi-ra 'dan da almı tık. Geçmi te yaptıklarını reddeden ve dev-letin icazetiyle ortalıkta boy gösteren bir sanatçıya de er vermemiz mümkün de il. Eh biz de gereksiz yere vakit kaybetmek, böylesi bir sinir bozuculukla tekrar kar ıla -mak Her olumsuz yanıttan sonra istemedik ve aramadık onları. Orhan yilerle evinde yaptı ı-mız Yani Edip Akbayram ve Melike sohbette konu tu umuz bir Demira 'ı ho görü-yoruz. Çünkü cümle geliyor aklıma. " n-sanlara, onlardan her-hangi bir duyarlılık devrimci dü üncele-rimiz ve beklemiyo-ruz. ürünlerimizle hak alma ve mücadele bilincini gö-türürken bu bilinci önce bir yana savrulmu aydın ve sa-natçılara Haa, bir de "ula ılmayan" kazandırmak gereki-yor. Bu bizim sorumlulu u-muz". Ve bu sanatçılar var. Tabii çalı , çabala, sorumluluk iin-de ele tiriden yüksek mertebelere gel. Ondan sonra öyle herkesle görü mek kaçınmayız. olur mu hiç? Örne in Zülfü Bir yandan sanatçılar, ayLivaneli. Sekreter duvarını a mak dınlar, bir yandan bürokratlar, mümkün de- il. Aynı kalın duvar gazeteciler, çevremizde tanıTimur Selçuk'u ararken de çıktı dı ımız, tanımadı ımız pek çok kar ımıza. Telefonda sekreter insanla konu uyor, ça rı-nızdan önce "kendisi yok, bana söyve 12 A ustos'un öne-minden leyin, ben iletirim" dedi. Ko-nuyu bahsediyoruz. anlatınca da ne söylese Tabii arayıp da bulamadı ı- be enirsiniz; "Kendisi uzun

12 TAVIR

süre gelmeyecek, ona ne siz ula abilirsiniz ne de ben". Bence iyi bir ogrenci. Dersini de iyi ezberlemi . Ula tı ımız ve ula amadı ı-mız sanatçılardan bekledi i-miz hiç bir zaman bir yardım de ildi. Bütün istedi imiz so-rumlulukları çerçevesinde ya- amaları ve davranmaları. Or-tak noktalarda biraraya gelip dayanı ma içerisinde olmak bu sorumlulu un gere idir. Konya Devlet Güvenlik Mah-kemesi iddia makamı sizi "kürtçülük ve bölücülük" prog-pagandası yapmakla suçlu-yor. Siz, halkların karde li i, Kürt ve Türk emekçilerinin or-tak kurtulu u için söylüyorsu-nuz türkülerinizi. Kürdistan'lı devrimcilerin, Kürt sanatçıların ve Kürt kültür kurumlarının sizin yanınızda olması gerek-miyor mu? Çalı malarımız çerçevesinde bu bilinci ta ıyan sanatçı-larla kar ıla tık. Avni Meme-do lu, Rıfat Ilgaz, Aydın Il-gaz, Hayati Azim, Orhan yi-ler, Mehmet Arslan, Adnan Yücel, Zeynep Oral. Bu in-sanlar kaleme, fırçaya, boya-ya olan tutkularını hayata ve insanlı a kar ı duyarlılıkla bu-lu turabilmi sanatçılar. Hep-si gelemeyecek mahkemeni-ze ama tüm samimiyetleriyle duyarlıklarını bize aktardılar. Ve adsız devrimci sanatçılar... Üzerlerine dü en görev-leri eksiksiz yerine getirdiler. Siz kürsüde "bizi ancak halk yargılayabilir, siz de il" diyeceksiniz eminim. Ve hal-kın kimleri yargılayaca ını bu zor günler çok iyi gösteriyor. Halkın içinde ya ayan ve içinde halkı ya atan sanatçılar yargılanamaz. Hiç bir güç onları ve eserlerini engelleyemez. Özgürlü ünüzün engellendi i bu günlerde yepyeni Cemo'lar ve Cesaret'lerle çıkıp geleceksi-niz yine. Dörtgözle bekliyoruz sizi. Ho çakalın.


Ö Y K Ü

t geçidin kar ısın-da merdivenlerin bitimindeki duvarın önünde durmu ba-na bakıyorsun. nanamıyorum. Merdivenleri iki er üçer atlayıp ko mak isti-yorum sana. Kar taneleri uçuyor hücrelerinde. Donakalıyorum. Rüzgârlar esiyor dört bir yandan. Akıp gidiyorsun. Güne e karı mı saçların rüzgârlarla salınıyor. Açılmı alnın biraz, böyle de ildi son gördü ümde. Da ların doru undasın. Duyamadı ım bir türküye durmu dudakların. Mavzerin teti inde parma- ın ok uyorsun yava tan. Alt geçitten çıkıp dola ıyo-rum tüm gecekonduları. Emek kavgasının türküsünü söylüyor diyorum zmir'de Zeybek... Kars'ta Bar'dasın. Ekmek çıkınlarını sırtlayıp ko- uyorum pe in sıra. Karaça-lılar aya ımı kanatıyor.

yorum. Benim diyorum ses-sizce. Beni tanımadın mı? Uçup bir a aca konuyorsun o ara. Bir ba kası geliyor ya-nına... Sonra bir ba kası da-ha... Karanlıklarda yitip gidiyorsun. Kaybetmek seni ve bir daha hiç görememek bel-ki de. Korkularım alevlen-mi , ko uyorum karanlı ın içinde. Ko uyorum, ko uyo-rum, ko uyorum... Yine alt-geçitteyim. Hâlâ alacakaran-lık.Sen yine orada, duvarın önündesin ve gülümsüyor-sun. Yakalıyorum bu kez seni. Sarılıp öpmek, gö süne yas-lanmak sonra. Yüre inin türküsünü dinlemek. Elin omu-zumda, yürüyoruz istanbul bombo çasına. Zaman nıyorum.

yok

diyorsun.

Ara-

Elim elinde ko uyoruz. Siren sesleri yankılanıyor her bir yanda. Panzerler tutmu kö eba larını. Köpek havla-malarına karı mı siren ses-lerine . Projektörler parçalıyor geceyi. Gece bölünmü ve apaydınlık O zaman görebi-

Gel diyorsun. Bir merdiven çıkıyorum. Merdivenler geri-sin geri akıyor, gele-miyorum. Öylece kalakal-mı sın orada.

ARANIYOR

End yazacak perdede. Kut-larım sizi çocuklar derken küçük efendi, anar iye dar-be indirdik demeçleri vere-cek büyük efendi/ Yaralısın. Bu taraftan diyor bir ses. Bir araba frenliyor yanıba ı-mızda. Çarçabuk biniyoruz. a ıyorum,sürücü koltu u bo . Bir yürek var sadece tıp tıp atı larını duyumsadı ım Araba kullanmada usta mı usta. Uçuyoruz gökdelenlerin üstünden. Köpek havla-maları, siren sesleri duyul-mazla ırken panzerler kay-boluyor birer birer. Küçücük bir evdeyiz. Uzanıyorsun boyluboyunca. Gözlerim gökyüzünden bir parça, ya murlarını bırakıyor avucumdaki eline. ki yürek daha geliyor o ara, beyaz gi-yimli. Göz kapaklarını açıp bakarken biri, tansiyon aleti-ni koluna takıyor yanındaki. Do rulup kalkıyorsun tıpkı masallardaki gibi Gazetede-ki resimlerine bakıyo-rum.Çekip uzatıyorum saçını sakalını, kesip kısaltıyorum. Gözlerimi kapatıp açana kadar ben kaybolup gidiyorsun ku luk vakti

Aranıyorum ben diyorsun. iki ki i yanımdan geçip merdivenleri çıkıyor. Bakıp geçiyorlar sana. Burada kimse yok diyorum. Yürümeye ba lıyorsun. Arada bir arkana dönüp bakıyorsun izleniyor muyum di-ye Gerisingeri giden merdivenler de akıyor pe in sıra. Ne bir sokak lambası, ne bir ı ık... Koyu karanlık. Gözlerinin parıltısını görü-

Hayati

AZ M

liyorum. Geni mi geni bir caddedeyiz, ko uyoruz elele. Apartmanlara, dük-kânlara kaçı ıyor kimi. Bal-konlardan, perde araların-dan bakanlar da var ürkek-çe. Banketlerde dikilip kal-mı binlerce insan bir gerilim filminin son karelerini izliyor. Kızla o lan vurulacak, The

Yine o alt geçitte-yim. Ne zaman gel-dim buraya. Biraz daha karanlık imdi. Sen yine orada-sın. Duvarın önünde. O gördü üm yürekler de yanın-da. Gülümsüyorsu-nuz. Merdivenler size akıyor bu kez. Bu bir duvar, bu bir ilan. Aranıyor yazmı lar ba- ınıza. Çekip alıyorum sizi duvardan. Bulamayacak-lar...

T A V I R 13


SUSARAK KONU ANLAR Susun Konu mayın siz Çünkü bundan böyle En çetin susmalarıyla yücelenler Kayıp bedenlerinde suskunun keskinli iyle bilenenler konu acak Susun siz ıssız yolların gece ıslıkları Konu mayın Küfür kâr ve korku ma arasının tortuları Siz rü vet gözlüler afyon bakı lılar emanet hırsızları Konu mayın siz ba tana a ı bunalım girdapları Susun Açmayın a zınızı zehirli sözcükler kusanlar üphe ve tereddüt dünyasının ayya kahramanları Ye il bir dolara esir Ye il bir doların gölgesinde nsan ruhu satanlar

14 T A V I R

Susun siz Konu mayın nsanlık suçlarının uzmanları Arabeski dubleler e li inde Ba belası gerçeklerden kaçarak a layanlar Ahh yalanlar yalanlar... Yalandan a layanlar Susun siz Konu mayın Sevgi diyarı halkımın kalpsiz çölleri a k yoksulları nefret adaları Susun siz Konu mayın Lanet dualarının iman tahtaları Nem üre ve kan yurdu kuytulukların sahte kabadayıları i bilenler güçten anlayanlar gündüzgözü kabusları


Susun siz nsan kılı ında dola an akrep kuyrukları Susun siz Konu mayın Banka borsa ve sanayi artıklarında Tırnaklarına kadar ya ba layanlar Doping haplarında efelik arayanlar Bayan Manukyan bile utanırken rekorundan Manukyanların dizi dibinde kirli ya lı kirli ya lı gülenler kirli ya lı korkanlar kirli ya lı a layanlar kirli ya lı yalanlar yalanlar... Susun Susun siz susun Kirli ya lı döllenip kirli ya lı ölenler... Susun siz Konu mayın Özleri ve sözleriyle insanlık dü manlar ı

Bo lukta savrulan yel sözlüler Dolar ve riyal kırması gözlüler Sizin ruhunuz Ferhat ve irinsizdir Beyinleriniz sermaye medyalarının oyunca ı yüreksizdir yürekleriniz Susun siz Konu mayın Çünkü bundan böyle En çetin susmalarıyla yücelenler Kayıp bedenlerinde suskunun keskinli iyle bilenenler konu acak Susun yoksa suçlarınızı anarsınız andıkça ölürsünüz susun yoksa ölürsünüz ölürsünüz...

BAK ALTIN

TAVIR 15


ULUSAL KURTULU VE KÜLTÜR II Amilcar

CABRAL

urtulu mücadelesi, yükseli sürecinde farklı çıkarları uyum içine sokup çeli kile-ri çözmeli ye kurtu-lu ve ilerleme ara-yı ında ortak hedef-ler tayin etmelidir. Bu hedeflerin halkın geni kesimleri tarafından benimsenmesi -ki bu kendini halkın özveri gerekti-ren güçlükler kar ısında aldı- ı kararlı tavırla gösterir- bü-yük bir politik ve moral zafer-dir. Bu aynı zamanda kurtu-lu hareketinin geli imi ve ba arısı açısından da belirle-yici önemi olan bir kültürel ba arıdır... Baskı altına alın-masına, gördü ü zulme, sö-mürgecilerle ittifak halindeki bazı sosyal grupların ihaneti-ne ra men Afrika kültürü köylere ormanlara, sömürgecili in kurbanı olan ku akların ruhlarına sı ınarak tüm fırtınaları atlatmayı bilmi tir. Türünün ayakta kalıp geli ebilmesi için uygun bir filizlen-me anınrkollayan tohum gibi, Afrika halklarının kültürü de ulusal kurtulu mücadelele-rinde bugün yeniden serpilip geli mektedir Bu mücadele-nin biçimleri, ba arı ve geli -mi lik düzeyleri ne olursa ol-sun, bunlar kıtanın tarihinde

16 T A V I R

yeni bir dönemin ba langıç noktasını olu turmakta ve hem biçim hem de içerik ola-rak Afrika halklarının ya a-mındaki en önemli kültürel unsur olmaktadır. Bu kültürel gücün hem meyvesi hem de bir kanıtı olan Afrika halklarının özgürlük mücadelesi, kül-türün ilerlemenin hizmetinde,geli iminde yeni yeni ufuk-lar açmaktadır.

Afrika kültürünün evrensel degeri artık su götürmez bir gerçektir; ancak u da unutulmamalıdır ki elleri ,ozanın deyi iyle, "tarihin temel ta larını bir bir yerle tiren" Afrika insa-nı, e er sürekli degilse- o u zaman kültürünü güç ko ullar içinde, çöllerden ekvator or-manlarına, sahillerdeki batak-lıklardan büyük nehirlerin sık sık sel altında kalan kıyılarına, bitkiler ve hayvanların yanı sı-ra insanları da yok eden sal-gın gibi onca güç ko ullara ra men geli tirebilmi tir. Basil Davidson'la di er Afrika ta-rih ve kültür ara tırmacılarının da hem fikir oldu u gibi, Afrika insanı, olumsuz çevre ko- ullarına ra men gösterdi i ekonomik, politik, sosyal ve kültürel alanlardaki ba arıla-rıyla bir destan yaratmı tır.

Ku kusuz bu gerçeklik Afrika halklarının kurtulu u ve ilerlemesi u runa sava anlar için bir gurur ve te vik kayna- ıdır. Fakat hiçbir kültürün tam ve mükemmel olmadı ı-nı da unutmamak gerekir. Tarih gibi kültür de büyüyen ve geli en bir olgudur. Ancak daha da önemlisi, u gerçek de hesaba katılmalıdır ki,bir kültürün temel karakteristi i, çevrenin ekonomik ve sosyal gerçekligiyle yani onu yara-tan toplumun üretici güçleri-nin düzeyi ve üretim tarzıyla arasındaki ba larının ba ımlı ve iki yanlı bir nitelik göster-mesidir. Tarihin bir meyvesi olan kültür, her an toplumun, bi-reyinsanın ve kendisini do- ayla ve ortak yaamın zo-runluluklarıyla kar ı kar ıya getiren çeli kileri içinde top-lumsal bir varlık olan insanın maddi ve ruhsal gerçekli ini yansıtır. Buradan da kültü rün temel ve tali unsurlardan, güçlülükle zayıflıklardan, ba- arıyla ba arısızlıklardan, olumlu ve olumsuz yönler-den, ilerleten faktörlerle dur-duran ya da gerileten faktör-lerden olu tu unu görürüz. Yine buradan unu da göre-biliriz ki toplumun yarattı ı bir olgu ve tarihinin her bir


rak Afrika halklarının kültürel de erlerinin sürekli gözardı edilmesi Afrika'ya büyük zarar vermi tir. Aynı biçimde, hayati a amasnı belirleyen çeli kileri çözmek üzere toplumun üretti i çözümlerle dengelerin sentezi olan kültür sosyal bir gergekliktir ve insanların iradesinden, derisinin renginden veya gözlerinin biçiminden ba ımsızdır. Hiç ku ku götürmez ki, ırkçı bakı açısına ve Afrika'lının yabancılar tarafından sömürülmesinin devamlılı ını sa lama niyetlerine ba lı olaönem ta ıyan ilerleme ihtiyacının gerekliligi çerçevesinde olur olmaz her eyin övülmesi; hataların görmez-likten gelinip sadece do rula-rın yüceltilmesiyle yetinilme-si; kültürel de erlerin o anda ya da potansiyel olarak ta ı-dıkları gerici unsurlarını hesa-ba katmaksızın körü körüne benimsenmesi; objektif ve maddi tarihsel gerçekli inin ifa-desi olanla garip bir mizacın ürünü ya da zihnin yaratisi olarak ortaya çıkanın birbiri-ne karı tırılması; sanatsal ya-ratıcılı ın sözde ırksal özellik-lerle açıklanmaya kalkılması; ve nihayet kültür olgusunun bilimsel olmayan bir ekilde de erlendirilmesi... gibi tavır ya da davranı lar da Afrika'ya daha az zarar vermemi tir. Bu yüzden önemli olan, Afrika kültür de erlerinin özgülözgül olmayan karakteristik-leri üzerindeki bo tartı ma-larla zaman kaybetmeyip, bu de erlere insanlı ın evriminin bir ya da birkaç evresinde meydana getirdigi ortak mira-sı adına küçük bir parçasının ele geçirilmesi olarak bak-maktadır. Yine Onemli olan, Afrika kültürlerinin, kurtulu hareketi ve ilerlemenin ge-

reklilikleriyle ili kileri çerçevesinde ele tirel analizlerinin yapılması-dır. Afrika kültürlerinin evrensel uygarlık çerçe-vesindeki de erinin bilin-cinde olmak ancak bu ara-da, -üstünlü ünü veya a a ılı ını saptamak için de il- ilerleme mücadelesinin genel çerçevesi için-de Afrika kültürünün ne gibi katkılarla bulundugunu ve bulunabilece ini ve di erlerinden neler alabilece ini ya da alması gerekti ini saptamak üzere bu de eri di er kültürlerinkiyle kar ıla tırmak da önemlidir. Daha once de söyledi imiz gibi, kurtulu , hareketi eylemi-ni halkın kültürünün tam bilgi-si üzerine kurmalı, bu kültü-rün unsurlarını ,gerçek yerle-rini ve her bir sosyal grupta ula tı ı düzeyi tesbit edebil-melidir. Hareket aynı biçimde, halkın kültür de erlerinin bütünlü ü içinde temel olanla tali olanı, olumluyla olumsu-zu, ilerici olanla gerici olanı ve güçlülükle zayıflı ı birbirin-den ayırdedebilmelidir. Mü-cadelenin gerekliliklerinin bir fonksiyonu olmaları ve tali olanı unutmadan eylemin temel olan üzerinde yo unla tı-rılabilmesi, olumlu ve ilerici unsurların geli tirilebilmesi, olumsuz ve gerici unsurlarla mücadele edebilmesi ve ni-

n verimli bir ekilde hayet gücü kullanılabilmesi ve zayıflı ın ortadan kaldırılma-sı ya da güce dönü türülebil-mesi bakımlarından bütün bunlar gereklidir. Kurtulu hareketinin asıl hedefinin, politik ba ımsızlı ın kazanılmasından da öte, daha üstteki, üretici güçlerin tam kurtulu una, halkın ekonomik, sosyal ve kültürel geli iminin sa lanması düzeyine geçilmesi oldugu ne kadar kavranılırsa, kültür de erlerinin kurtulu mücadelesi çerçevesinde seçmeci bir analize tabi tutulmasının gereklili i de o kadar çok ortaya çıkar. Kültür de erlerinin böylesi bir analize tabi tutulmasının gereklili i özellikle, özgürlük

T AV I R

17


ları ve kendi sorunları için buldukları çö zümleri aynen benimsemenin ne kadar üto-pik ve saçma oldu unu gös-termi tir.

davasında iddete ba vur-mak üzere halkın güçlü ve disiplinli bir politik örgütü-nün yönetiminde harekete geçirilip örgütlenerek sömürgeci iddete kar ı koy-ması gerekti i zamanlarda yani silahlı ulusal kurtulu mücadelesi dönemlerin de acil bir nitelik kazanır. Kültürün olumsuz de erle-ri genellikle mücadelenin geli iminin ve ilerlemenin önünde bir engel olu turur-lar. Bu perspektifle kurtulu mücadelesi, yukarıda sözü edilen analizlerin ötesinde, siyasal eylemin geli imine paralel olarak ve derece de-rece, mücadelede yer alan farklı sosyal grupların "kültür düzeylerini biraraya getirip içiçe sokmalı" ve bunları silahlı mücadelenin geli imine destek ve zemin olu turan

18 T A V I R

ulusal kültür gücüne dönü türmelidir. u da bilinmelidir ki, kültürel gerçekli in analizi daha ba tan halkın mücadelenin gereklilikleriyle kar ı kar- ıya kaldı ı andaki güçlü yan-larını ve zayıflıklarını az çok ortaya koyar ve böylece politik ve askeri alanlarda izlene-cek strateji ve taktiklerin olu umuna önemli katkılarda bu-lunur. Fakat buna ra men, kültürel sorunların karma ıklı- ı ancak mücadele sırasında trn boyutları ile kendisini gösterir. Bu da, sadece mücadelenin ortaya çıkarabilece i bu gerçekliklere göre sık sık strateji Ve taktik uyarlamaları gerektirir. Mücadele deneyim-leri, kendi yerel gerçeklerini (ve özellikle de kültürel ger-çekli ini) hesaba katmaksızın di er halkların kurtulu mücadelelerinde geli tirdikleri plan-

Yapılan hazırlıkların boyutu ne olursa olsun, mücadele nin ba langıcında ne kurtulu hareketinin, liderle-rinin, ne militan kadroların ve ne de halk kit-lelerinin, kültür de erlerinin mücadelenin geli imi üzerin-deki güçlü etki-si, kültürün yarataca ı ola-naklar getire-ce i sınırlamalar ve hepsinden önemlisi kültü-rün halk açısından ne kadar bitmez tüken-mez bir cesaret kayna ı, moral destek, zorluklarını gö- üslemelerini ve hatta "mucizeler" yaratmalar sa layacak fiziksel ve ruhsal bir enerji kayna ı oldu u hakkın-da net bir fikirleri yoktur. Fakat aynı kültür bazı alanlarda, tam bir engel ve güçlük, gerçeklerin yanlı yorumlan-masına yol açan, görevleri saptıran, sava ın bilimsel, teknik ve politik gereklilikleriyle kar ı kar ıya olan müca-delenin verimlili iyle tempo-sunu dü üren bir kaynak da olabilmektedir. Sömürgeciye kar ı ba latı-lan silahlı kurtulu mücadele-si, hem kurtulu hareketinin lider kesiminin hem de mü-cadelede yer alan çe itli sos-yal grupların kültür düzeyleri-nin geli imi açısından zorlu


fakat verimli bir unsura dönü ür. Genellikle "küçük burjuvazinin" (aydınlar, memurlar) ya da kentli emekçi sınıfın (i çi-ler, oförler, genel olarak üc-retliler içinden çıkan kurtulu hareketinin liderleri, kırsal bölgelerdeki farklı köylü gruplarıyla gün gün, yan yana ya ayarak halkı her gün daha fazla tanırlar. Onların kültürel de erlerinin (felsefi, politik, sanatsal, sosyal ve ahlaki zenginli ini ke feder, ülkenin ekonomik gerçekleri, halkın sorunları, acı ve umutları hakkında daha net yargılara sahip olurlar.

Emekçi kitlelere ve de özellikle büyük ço unlu u okuma-yazma bilmeyen ve hayatı boyunca köyünden ya da yakın çevresinden dı arı çıkmamı olan köylülere gelince, bunlar di er gruplarla temasa geçerek, daha önceden bu tür temaslarını engelleyen komplekslerinden kurtulurlar. Mücadelede oynadıkları hayati rolün farkına varır; daha dün sadece köylerinden olu an evrenlerinin sınırlarını a ıp, ilerici bir ekil-de ülkeleriyle ve dünyayla birle ir; mücadelenin acil ve gelecekteki gereklilikleri açı-sından yararlı olacak sonsuz yeni bilgiler edinir ve müca-delenin hedefledi i ulusal ve sosyal devrimin ilkelerini özümleyerek politik bilinçleri-ni güçlendirirler. Böylelikle kurtulu hareketinin ardında-ki temel gücü sa lama biçi-mindeki belirleyici rollerini daha kolay oynarlar. Bildi imiz gibi silahlı kurtulu mcadelesi, halkın önem-li bir bölümünün harekete ge-çirilip örgütlenmesini, çe itli sosyal sınıfların politik ve moral birli inin sa lanmasını, modern silahların ve di er sava araçlarının en verimli ekilde kullanılmasını, kabile

zihniyeti kalıntılarının ilerici bir ekilde tasfiyesini ve mücadelenin geli iminin önünde engel olu turan sosyal, din-sel kural ve tabuların (Jeron-tokrasi (1), nepotizm 2), ka-dının ikinci plana atılması, mücadelenin rasyonel ve ulusal karakterine ters dü en dinsel tören ve uygulamalar, vs.) reddedilmesini gerektirir Mücadele yı ınların ya amı-na derin de i iklikler getirir. Bundan dolayı silahlı kurtulu mücadelesi, kültürel ilerleme yolunda yapılan gerçek bir zorlu yürüyü tür. Silahlı kurtulu mücadelesi-nin do asında var olan u özellikleri getirin gözünüzün önüne: Demokrasinin, ele ti-riözele tirinin hayata geçiril-mesi, kitlelerin kendi ya am-larını yönlendirme sorumlulu- unun artması, okuma-yazma çalı maları, okulların sa lık hizmetlerinin yaratıl-ması, köylü ve i çi kökenli kadroların e itilmesi ve di er birçok ba arılar. Bu özellikleri dü ündü ümüzde unu görü-rüz ki, silahlı mücadele kültü-rün sadece bir ürünü de il, aynı zamanda "onun belirle-yicisidir". Bu da ku kusuz sa-va ın gerekleri do rultusun-da gösterdi i özverilerinin kar ılı ında halkın elde etti i bir ödüldür. Bu perspektifte kurtulu hareketinin, müca-delenin belirleyici ve ayrılmaz bir parçası olarak kültürel di-reni in hedeflerini net bir ekilde saptaması gerekir. Buraya kadar söylenenler-den u sonuca varabiliriz ki, ulusal ba ımsızlı ın kazanıl-ması çerçevesinde ve halkın ekonomik-sosyal geli imi perspektifinde hedefler en az a a daki gibi olmalıdır: "Bir halk kültürünün" ve tüm olumlu yerli kültür de erlerinin geli tirilmesi; mücadele-nin tarihiyle ba arıları üzerin-de yükselen "bir ulusal kültü-rün geli tirilmesi"; halkın (tüm sosyal grupların) "politik, mo-

ral ve yurtseverlik bilincinin", ba ımsızlık, adalet ve ilerleme davasına ba lılık ve öz-veri ruhunun geli tirilip yükseltilmesi; mücadelenin gereklerine uygun teknik, teknolojik ve "bilimsel bir kültürün" gehtirilmesi; in-sanlı ın sanat i bilim, edebi-yat vb. alanlarda gerçekle -tirdi i ilerlemelerin seçmeci bir yolla özümlenmesi teme-linde, kendi evrimi perspekti-finde ça da dünyayla bü-tünle mek amacıyla "evren-sel bir kültürün" geli tirilmesi; hümanizm, dayanı ma, insanlı a kar ılıksız sadakat duygularının sürekli olarak yükseltilmesi. Bu hedeflerin gerçekle tirilmesi hiç de olanaksız de ildir, çünkü emperyalist bir tehditle kar ı kar ıya bulu-nan Afrika halklarının somut ya am ko ullarında silahlı kurtulu mücadelesi tarih içinde gerçekle en bir döl-lenme eylemi-kültürümüzün ve Afrikalı özümüzün ba lıca ifadesidir. Zafer anında bu, kurtulu unu gerçekle tiren halkın kültürünün ileriye do -ru bir sıçramasına dönü t-rülmelidir. Bunun gerçekle tirilememesi demek, mücadele sırasında harcanan çaba ve özverilerin bo a gitmesi, mücadelenin hedeflerine varamaması ve halkın genel tarihsel çerçevedeki ilerleme fırsatını kaçırması demek olacaktır. (1) Jerontokras i: h tiyarla r ın yönetimi (2) Nepotizm::Akrabalarınkayrılması * Bu metin ilk kez Syracuse Üniversite'sinde, Do u Afrika Ara tırmaları Program çerçevesinde Eduardo Mondlane anısı-na düzenlenen seminerler sıra-sında, 20 ubat 1970 günü su-nulmu tur.

TAVI R

19


Ö Y K Ü

B R M L TANA Ö ren ayrımına varmayı inceliklerin ve çiçeklerin kokularını ayırmayı hakkın yok arasıra bile yanlı yapmaya uzun yollar için dünyaya geldin "gündem'' inde ı ık var seçti in yolun ve cesaret yalnızca insana özgü!

NICOLE DRAGO Türkçesi: Kemal Özer Erem Melike Roman

UNUTKAN Ekin

YILMAZ

gün de, di er günlerde oldu u gibi istedi i saatte uyanamamı tı. Perde aralı ından sızan ve oda ka-ranlı ını bir çizgi halinde bölen güne ı ı ı da alma-saydı gözünü, kimbilir daha ne kadar uyuyacaktı. Yata ın sıcaklı ı, kalkmaya olan isteksizli iyle bütünle ince yatak daha da çukurla ma-ya, ba ı biraz daha yastı a gömülmeye ba ladı. .... Alelacele üstünü giyin-mi , sa ını solunu devire devire hem atı tırıyor hem de çıkmaya hazırlanıyordu. Çok önemli bir randevusunu kaçırmak üzereydi. O sırada olanlar oluyor, ardı ardına gerçek ya amda aklına gelmeyecek denli aksilik geli i-yor, bir türlü kendisini evin dı ına, soka a atamıyordu. Alnının, gö sünün ve koltuk

20 T A V I R

altlarının ter içinde oldu unu farketti. Sıkıntı ile ne yapa-ca ını dü ünürken, bir el sır-tını sarsarak "Al u havluyu, çok terlemi sin" dedi... Aynı sarsıntıyı bu kez ger-çekten hissediyordu sırtın-da. Hafifçe gözünü araladı- ında Kemal'in elinde bir havluyla "A u havluyu, ne çok terlemi sin böyle" diyen sevecen yüzüyle kar ıla tı. Gerçekten ter içindey-di,hafızasını yokladı, biraz önce rüyada ya adıkları geçti gözünün önünden. Randevuya yeti emeyi inin ne kadar anlamsız aksilikler-den kaynaklandı ını hatırla-yınca kendisi de güldü rüyasına. Birkaç dakika içinde gülü- ü dondu.... imdi sadece tedirginlik, geç kalmı lı ın do uraca ı aksilikler, bunla-rın altından nasıl kalkaca ı-nın tela lı buruklu u okunu-yordu gözlerinden. Kırmızı-

la an yüz, daha sonra sa-rafmaya ba ladı. Randevuya geç kalabile-ce ini dü ünerek süratle fır-ladı yata ından. On dakika sonra kendisini sokakta, te-la la yürür buldu. Ne sokak-lar, ne insan yüzleri, ne tela- ını merakla izleyen kö eba ı müdavimlerini umursamıyordu. Öyle ya da böyle bir tek ey vardı aklında "Yeti meliyim..." Heyecanla sol kolunu kal-dırıp baktı ında saatini tak-mayı unuttu unu farketti. Al-ternatif randevu saati de nerdeyse geldi de geçiyordu. Bir ara soluklanmak için duraksadı. Sol tarafta, önüne, kaldırıma küçük masalar dizilmi bir kahvede çayını yudumlayan birini gördü. Bu oydu. Yüzünün yeniden kı-zardı ını ve midesinin kasıl-dı ını hissetti. imdi kahve-nin içindeydi ve eli nasıl ya-na tı ını bilmedi i Meh-


Ö Y K Ü

met'in avucundaydı. Mehmet sinirli oldu unu belli etmemeye çalı arak, sessizce ama etkili sözlerle konu maya ba ladı... Nasıl böyle sorumsuz olabilirdi? "Bir açıklaması vardır herhalde." Dü ündü... in açıkçası, söylenecek bir ey yoktu, dudaklarından mırıltı halinde" Saat..." sözcü ü döküldü... Sonra bu sözcü e daha bir güçlü sarılarak sürdürmeye çalı tı konu masını. "Ama çalmadı... "Bunları söylerken elindeki çay ka ı ı ile masa-nın soluk bordo örtüsü üze-rinde sürekli daireler çiziyor-du. Gözleri buz gibi olmu çaydaydı. Bir süre sonra çiz-di i dairelerin küçüldü ünü farketti. Hep aynı noktada dönüp durdugunu dü ündü birden... Ve içinden bir ses fısıltı halinde unları söyledi ona.. " .. t... samimi ol" Kendisine i yarattı ını, kı-sa sürede bitirebilecekken, a ır davranıp çok geç yattı- ını ama saatini kurmayı unuttu unu anlattı birbir... Anlatırken yüzünün kırmı-zılı ı daha da alla ıyor, ama endi eli yüz konu uyor, dü-rüstçe payla ıyor olmanın verdi i huzurla doluyordu. Mehmet elini omzuna koydu unda sanki Ta-mam.."der gibiydi. "Anla-dım". Yapmı oldu u hata-nın altında ezildi ini ve ciddi kaygılarla düncelerini aça-bildi im görünce Mehmet de vazgeçmi ti, daha fazla üze-rine gitmekten. Soluk tahtalı küçük kahvenin ön camına yakın masada imdi, birbiri-nin sıcaklı ını ve samimiyetini bütünleyen bir hava ha-kimdi. Yapılacak olan çalı -manın detaylarını konu mak üzere daha uygun bir yere do ru yola koyuldular. ... Kemal, arkada ının te-

la la kendini soka a atmasını biraz a kın, biraz ne ol du unu anlama gayreti içinde izlemi ti. Sonra o da kahvaltı yapmadan, elinde keyifle ısırdı ı küçük peynirli ekme iyle dü tü yollara. Otobste önde oturan çocuk dikkatini çekmi ti. Çok sevimli kocaman kara gözleriyle oförü izliyordu. Öylesine dalmı tı ki oföre, otobüsü kendi sürüyor gibiydi. Çocu un kara gözleri içinde kendi çocuklu una dalıp gitti Kemal... Nasıl da parçalardı kendini tahta arabasını sürerken. En güzel oyunca ıydı. Elinden dü ürmez, sokakta, evde, balkonda büyüklerin azarlamasına aldırmaz,oynamaya devam ederdi. Sonra bilyalı küçük bir araba daha yapmı tı ken-disine... Otobüsün ani tre-niyle sıyrıldı dü üncelerin-den. Kafasını soluna do ru çevirip baktı, inmesi gereken dura ı geçtiklerini anladı. Ancak asıl sorun bu degildi. Yakla ık 100 metre ötede çevirme vardı. Otobüsün durdu u durak ise öyle inip, kolayca gidebilece i bir yere benzemiyordu. Çaresiz ne yapaca ını dü ünürken elini gö süne do ru götürdü... Parmakları imdi daha hızlı çalı ıyor, gö sünü yırtarcası-na dolanıyordu. Eli,bir göm-le inin, bir ceketinin cebine giriyor, olmadı pantolonunun cebini yokluyordu. Ama yok-tu i te Birden vücudunun ürperdi ini, so uk ter damlacıklarının önce alnında birik-tigini, sonra aka ından ya-va ça süzüldü ünü hissetti. "Lanet olsun..." üzerinin temiz oldu una mı sevinsey-di, yoksa nerde bıraktı ını ya da nerde dü ürdü ünü anımsayamadı ı notları bu-lamayı ına mı üzülseydi. Kendisini alıp yıllar öncesine götüren küçük çocu u fark

etti yeniden, ne gere i vardı duygusallı ın? Ya üzerinde olsaydı notu yok edebilecek miydi acaba? nmesi gere-ken yeri geçmemi olsaydı, bu tür muhasebeye hiç ge-rek kalmayacaktı. Önce tela lı ifadeyi sildi yüzünden. Yava yava sa-kin, sıradan bir insanın sa-dece meraklı gözlerle ba-kan hali gelip oturdu yüzü-ne. Hafifçe ama acıyla gü-lümsedi. Tıpkı evde arkada ının geç kaldı ını anladı ında yüzüne donan gülümseme gibi... Sorum-suzca davranmasının yükü-nü binlerce kat daha fazla hissetti omuzlarında. Kam-buru hafifçe çıkmı , öylece oturuyordu. Kimli ini cüzda-nından çıkarıp uzatırken çok özenli ve do al davrandı. Fazlaca elinde tutmadan geri verdi polis,aynı sakinlik-le aldı o da.Kimli i cüzdanı-na yerle tirirken birdenbire ortaya çıkan katlanmı küçük ka ıtları gördü.Tehlike geçmi ti ama öfkeden don-du kaldı. Elinde cüzdanı, öylece durdu biraz... Aklından cüzdanı kendisine arma an eden yolda ının sözleri geç-ti: "Özverili çabalarla in a et-ti imiz, kanla canla beslediimiz mücadeleyi geli tir-mek için öncelikle zaafları-mızı ve eksikliklerimizi gi-dermeliyiz. Bunu bir an olsun aklından çıkartma." çinden bir kere daha söz verdi kendine. Kontrol bit-mi , otobüs hareket etmi ti. Artık ne dalgın küçük çocu- un gözleri ne de sokak-ta,evde ve odada elinden dü ürmedi i tahta araba vardı aklında. Yolda ının söyledi i sözleri kafasında yinelerken, duda ı hafifçe titriyordu...

T A V I R 21


UMUT

Umutluyum ben bu uzun yürüyü ten bizim yürüyü ümüzden sıcak ve ate li günlerden ve emekçi ellerden umutluyum ben umutluyum bu zorlu mücadeleden Gençlerin ve kızların omuzlarındaki silahlardan Siyahların Afrikasından Ve Atlanti in eteklerinden umutluyum ben Afrikalı kadınlar a lıyor çocuklarımız açtır diyorlar onların gözya ları, ülkelerin ba kaldırısıdır a zı kanlıdır emperyalizmin

ölüyor siyah bebekler siyah bebekler aç Afrika aç ve çıplak umutluyum ben bugün zencilerin mızraklarından bu umutlarımız, ki bugün Filistin ve Kürdistan direni lerinde kızıl afaklardır. bugün halklar uyanı içerisinde Devrimlere gebedir Paul Robeson'un ülkesi ve özgürlük güllerinden bir soluktur, siyahların ba kaldırısı. umutluyum sevgilim: bilinçli ve aydın i çilerden Emekçi köylülerden ve sarı, kırmızı, ye il renkli bayraktan bu özgürlük yürüyü ünden umutluyum ben O senin umudundur benim umudumdur bizim umudumuzdur mazlum halkların umududur Ve biliyorum, O uzaklarda de il. bomba ve top sesleriyle birlikte Sava çı kızların zılgıt seslerini duyuyorum Emperyalizm sarsılıyor özgürlük kavgası kızgın ıyor ve kavga güzelle iyor artık deliniyor karanlık geceler ve onlar devrimlerin aydınlı ından korkuyorlar umutluyum yolda lar! da ların doruklarındaki halaylardan kızıl çiçeklerden bahardan ve yazdan umutluyum ben açtı kızıl karanfiller, ortado uda intifadayla süslendi, Filistin kentleri Mem-û Zîne'nin ülkesinde, Kürt halkı halay tutmu nan ki, bu sevdadan umutluyum sevgilim!

22 T A V I R


HEV DAR Hevîdarım ez Ji vême a dırej Jı me a me Jı va rojên germ û bı agır Û ji desten kedkar hevîdarım ez Hevîdarım Ji vê teko îna bı dıjwar Ji çekên l mılên xort û keçikan Ji Efrîqaya re ıkan ÛJ ji pe a Atlantikê hevîdarım ez Jınên Efrîqayê dıgrîn û dıbêjın: zarokên me bırçîne û hêstırên çavên wana serhıldanên welatane Emperyalî dev bı xwîne dergu ên re ık dımırın dergu ên re ık bırçîne Efrîqa bırçîye û tazîye îro ji rimên re ikan hevîdarım ez Van hevîyên me îro berbangên sorın dı berxwedanên Fîlîstîn û kurdîstanê da îro dı nav îyarbunêdane gel ji ore anra avıse welatê paul robson û behnekî ji gûlen Azadîye Serhldana re ıkan Hevîdarım Lê yara mın Ji karkerên zana û bıbawerî Ji gundîyen zehmetke û ji Ala kesk û sor û zer Ji vê me a Azadî hevîdarım ez Ew hevîy a teye hevîya mıne hevîya meye hevîya gelen bındeste û zanım ew en Lı dure bı dengen topan û orıncaura zılxıten keçikên ervan dıbîsım Emperyalî hejan dibe Serê Azadî germ dıbe û er xwe dıbe

êdî dıçırın van even tar î û wana ji ronahîya ore en dıtırsın Hevîdarım havelno! Ji dîlana serê çîyan Jı kulîlkên sor Jı havînan û ji bıharan hevîdarım ez Qeranfilen sor vebun lı rojhılata navînê bı întifadayê xemılîn ar îs tanên Fîlistînê Geê kurd govend girtîye Lı welatê men û zînê û bawerke, jı vê evînê, hevîdarım ez yarê SALEHÊ HESEN

T A V I R 23


D YARBAKIR NOTLARI SEYRANTEPE'DE YA AM Z o z a n EVÎNDAR

iyarbakır'dayız, Di-yarbakır'ın en büyük gecekondu mahallelerinden biri olan Seyrantepe'de... Seyrantepe; Siirt, Urfa, Elazı yolunun kesi ti i bölgede ku-rulmu , ehir merke-zine 5-6 km. uzaklıkta 3000 hanelik bir yerle im birimi. Adeta bir köy 2-3 yl-dır in aatı süren sa lık oca ı henüz bitirilememi . Ortao-kul 1 yıl önce yapılmı . lko-kula birle tirilen lkö retim okulu yasak savar gibi Mahallenin giri inde ek-mek pi irdikleri tandırlarla kar ıla ıyoruz ve tandır yapı-mında kullandıkları malze-

24 T A V I R

meler yı ılı; toprak ve su tenekeleri Tandırlar sıra sıra, kuyu a ızları, kesik küpler gibi toprak heykeller. Bir yanda da TEK binası... Beton duvarın tel kafeslerin yanında dizi dizi bidonlar, fo-to raf çekerken yüzlerini ka-payan kadınlar, çocuklar. ki gözlü bir gecekondunun önünde duran insanlar bize bakıyor merakla. Yanlarına yana ıyoruz. Dergimizi, da-ha önce dergimizde yayınla-nan "Beritan Göçebeleri" adlı yazımızı gösteriyoruz. Böyle bir yazı hazırlamak istedi i-mizi söylüyoruz. Yazıyı görünce içlerinden

- "Bizim durumumuz onlar-dan kötü." diyor. - "Ama bu insanlar göçe-be, yerle ik hayatları bile yok." desek de diretiyorlar. - "Bizim de i imiz yok, bo geçiyor."

gücümüz

Ayak üstü yapılan bu soh-bet gittikçe koyula ıyor. Ya-nımızdan su ta ıyan kadınlar geçiyor. Burnuna sinekler ü ü mü küçük bir kız çocu- u elinde bo bir bidon çe meye do ru yürüyor. Kadın-lar ve çocuklar sabahtan ak- ama kadar birkaç kez ve arasıra giriyorlarmı . Ara sıra ba rı malar,su kavgaları olu-yormu . Kadınların günlük ya amla-


nnın bir parçası, bitmez çilesi olmu u toprak. Gençler bo taymı , hepsi-ni kahvede bulabilece imizi söylüyorlar. bulabilme umuduyla köyden ehire gö-çün sonucu olu mu bu ge-cekondu mahallelerini dola- ıyoruz gençlerle birlikte. "Benim köyde 6 dönümlük arazim var Ancak 8 nüfu-suz, iki orta ız. Araziyi a a-dan satın aldık. Gel gör ki ekip biçmek masrafı bile kar- ılamıyor." Herkes umutla dü mü yola, Seyrantepe'de umutların daraldı ını, yitti ini bilmeden. "Belediye Ba kanı suları toprak a alarına satmı ." di-yorlar. ki yer var su alabil-dikleri. TEK binası ve Diyar-

çalı çırpıyı ve ö lenin o sıca- ında bakır'ın giri indeki trafik kulübelerinin yanındaki çe me. Bazen su ta ımaktan vakit bu-lup cıvıl cıvıl oynayan çocuk-lar... günlerce su akmıyormu bu çe mlerden.Akınca da Gecekonduları nasıl yaptıkince bir ip gibi, zoraki akı-yor. larrın ı soruyoruz. - "Tüm malzemeleri gece-den Elden dü me e yaların sa-tıldı ı bir pazarda eski panto-lon ve hazırlar ve ustayı da ayarlarız. O ceket sattı ını söyle-yen Hazro'lu bir gece sabaha ka-dar i imizi bitirmek day 15 se-nedir burada oldu unu ve zorundayız. Onun için evler böyle iki 15 senedir hiçbir eyin de i me- göz." di ini söylüyor. "Bir seferinde 12 - "Hiç geldiler mi?" metre kazdım ama su bu- "Kim" diyorlar, lamadım." - "Yıkmaya" Kı ın çamurundan yazın kanalizasyon kokusundan - "En son üç dört yıl önce geçilemeyen Seyrantepe yol-larında, gelmi lerdi. Yenilerde gelme-diler." tandır ekme i pi iren kadınları, evlerin - "Yine gelirlerse ne yaparkenarına sı-ralanmı tezekleri, cam sınız?" üstle-rinde yı ılmı tandıra yakılan

TAVIR

25


diyor. Biz 12 nüfusuz. Üç ki i ça-lı ıyor. Babam köyde iftçilik yapıyor. Yani geçim çok zor. Ben ilkokuldan sonra okuya-madım, u an traktör oförüyüm." Yanımızdan at arabasıyla su ta ıyan insanlar geçiyor. Ba ka birisi konu maya de-vam ediyor: - "Adam seçim zamanı oyumu alıp koltu unda oturuyor. nsan cahil olmazsa bunu yutar mı? nsan Hakları Bakanı buralı, ama konu tu unda Türkiye'de ikinci sınıf vatanda yok diyor. Aldıkları bu oyun hakkı nerede." Yollar asfaltsız. Geçen yıl kı ın bir kamyon çakıl getirilip dökülmü . Az da olsa çamur-dan kurtulmu . Ya bundan sonra... Ku kusuz anlatılanlar ve gördüklerimiz, ülkemiz ger-çe inin küçük bir parçası. Bir de Kürt olmak buna eklenin-ce... Foto rafını çekerken zafer i areti yapan çocuklara bunu niçin yaptıklarını sordu u-muzda içlerinden biri bize: - "Biz Kürdüz, Kürt" diyor

-Ne yapalım yıkarlar.Ama artık para vererek geçi tirdi- imiz oluyor." Bunun böyle çözümlenemeyece ini, beraber kar ı çıkmak gerektigini söylüyo-ruz. Sonra Küçükarmutlu'dan bahsediyoruz. Yürüyoruz. Kanalizasyonlar tıkanmı , sokaklara akıyor. Foto rafını çekmek istedi i-miz tandır ekme i yapan bir kadın bize çıkı ıyor Tandır gecekondu halkının ya amının ayrılmaz bir parça-sı olmu . Çar ıda, fırınlarda yapılan ekme e para verme-mek için kendi ekmeklerini kendileri yapıyorlar tandırlar-da. Tandırın nasıl ö reniyoruz.

26 T A V I R

yapıldı ını

- Bize yardımcı olan mahallelilere te ekkür edip ayrıl-mak istedi imizde, bir çay ikram etmeden bırakmaya-caklarını söylüyorlar. Traktörle ta ıyoruz. 100.000 TL ta ıma ücreti ve-riyoruz. Her bir tandır yapımı 4-5 gün sürüyor. Tandırı ka-dınlar yapıyor Tandırın tane-sini 55-60 binTL'dan satıyoruz."

Girdi imiz iki gözlü gecekonduda aramızdaki ili ki yıl-ların verdigi tanı ıklık kadar yakın. Gözümüz evin içindeki renkli televizyona ili iyor.

Tandır yapımının emek ve özen isteyen bir i oldu unu seyrederek görüyoruz.

- "Yeni mi aldınız?" diyoruz. 3.000.000 TL'ye aldıklarını, daha parasını ödeyemediklerini söylüyorlar.

Çok sıcak oldu undan, bir duvarın gölgesinde oturuyo-ruz. Bu susuzluk içinde Haz-ro'lu day bize buzlu so uk su ikram ediyor. Bir genç anlatıyor: "Evlerin ço u kiralık. Çünkü burada oturanların ço unun köyle ba lantısı var.Burada i bulamayan tekrar köye gi-

Önümüze getirdikleri bakır bir tepsinin içindeki peynir, yo urt ve tandır ekme iyle birkaç parça atı tırıp müsaa-de istiyoruz. Tavır'ın yeni sayısını bıra-kıp, ayrılıyoruz.


2.8.1992 tarihli Özgür Gündem'de "Okur Mektubu" kö esinde, Cizre'den yazan Meh-met Kızılbayrak'ın Kemal Burkay'ın yazdı ı bir iirin Grup Yorum tarafından bestelenip kasede alınmasına yö-nelik ele tirileriyle kar ıla tık. Öncelikle belirtmek isteriz ki, dostluk çerçevesinde ge-len böylesi ele tirileri, yapıcı buluyoruz. Bizi sevindiriyor. Kemal Burkay'ın siyasi kim-li ine yönelik ele tirilere katı-lıyoruz. Sanatsal üretimin yalnız ideolojik yakla ımla de il, aynı zamanda ya am tarzıyla da uyum içinde olması gerekti ine inanıyoruz. Kemal Burkay, silahlı mücadeleyi terörizm olarak adlandırırken, yalnızca pasifist bir çizgiye dü mekle kalmı-yor,objektif olarak da Kürt halkının ulusal ve toplumsal kurtulu unun kar ısında yer alıyor. ktidarın, emekçi yı ınların mücadelesini demokrasicilik oyunu ve kanlı politikalarla uysalla tırmaya çalı tı ı bir süreçte sava ı reddetmek, sava anları terörist olarak adlandırmak, düzen kanallarının içinde akmak, iktidarın demokrasi vitrininde irin bir parça olmak demektir. Kavga kaçkınları bir halkın direni inde söz hakkına sa-hip de illerdir. Mücadele kaygıları olma-yanlar için zafer ya da yenilgi kavramfarı da yoktur. Oysa Kemal Burkay'ın, "Em Ne Binketi Ne" (Yenik De iliz) adlı iirinde Kürt hal-kına ya atılan acılar, direnç ve gelece e dair umut var, kavga var Ku kusuz Kürt halkının mücadefesine dair ileri de erleri duyumsayabilmek için ideolojik yakla ım ve ya am tarzı açısından, bu de erlerin ya-nında yer almak gerekir. Bu de erlerin yanında yer alma-

KEMAL BURKAY'IN R VE TÜRKÜLER M Z Grup YORUM

masına kar ın, Kemal Bur-kay'a bu iiri yazdıran neden-ler çok kapalı de il. Bir döne-min Zülfü Livaneli'sine, Çetin Altan'ına, Atilla lhan'ına bes-te yaptıran, iir yazdıran ne-denler de aynı. Nesnel gerçeklik, ki ileri etkileyen, yönlendiren bir olgu haline geliyor. Nasıl ki toplumsal muhalefetin yükseldi i bir süreçte, küçük burjuva sa-natçılar, devrimci bir söylem-le yükselen yeni insan de er-lerini yapıtlarına konu edinmi lerse Em Ne Bınketi Ne iirini yazdıran da Kürt halkının kurtulu mücadelesidir. Her ne kadar küçük burjuva sanatçılar, seksenli yılların yenilgi psikolojisiyle bir döne-

Grup Y o r u m ve Kemal Burkay

min mücadelesini ve bu mücadelenin yönlendiricili i ile geli en sanatsal üretimlerini yadsımı larsa da, bu ürünler, devrimci mücadelenin, emekçi yı ınların de erleri olarak halklara mal olmu tur. Bu yanıyla baktı ımızda, Em Ne Bınketi Ne iiri de Kemal Burkay'ın degil, Kürt hal-kınındır artık. Çünkü Kemal Burkay'a "Yenik De iliz" dedirten, kendi politik mücade-lesi de il, Kürt halkının büyüt-tü ü direni tir. Bir bütün olarak, devrimci dinamiklerdir. Dolayısıyla, iir bir anlamda, anonimle mitir. Çünkü Kemal Burkay, siyasi yakla ı-mıyla kendi iirini inkâr eder-ken, Kürt halkı serhıldanlarıy-la iirin asıl sahibi olmu tur. Bu nedenle, iiri, içeri i ve özü açısından sahipleniyo-ruz. Ancak Kemal Burkay'ın adını yazmak zorunda olma-dı ımızı belirtmek istiyoruz. iirin bestelenmesi süresin-de yaptı ımız tartı malarda da isim yazmama kararı al-mı tık. Ancak, teknik a ama-lardaki bir ileti im kopuklu u, böylesi bir talihsizli e neden oldu. Bu noktadaki ele tirilerinize katılıyoruz. Bu tür ele tiriler almak, bizi sevindiriyor. Kemal Burkay'ı Grup Yorum'a yakı tıramamak, Grup Yorum'a verilen de eri gösteri-yor. Grup Yorum, kendisine duyulan güveni sarsmamaya daha fazla özen gösterecek

T A V I R 27


SUSMAK ONAYLAMAKTIR TAVIR

y e Gülen'in 16-17 Nisan'da öldürülme-si ile ilgili sürdürdü- ümüz dizi röportaj bu sayımızda son buluyor. Ancak bili-yoruz ki, halka ve onun yarattı ı her eye saldıranların düzeni de i medik-çe bu tartmalar son bulma-yacak. 19. sayımızda Rıfat Il-gaz, Metin Sever, Adnan Yücel, A.Hicri zgören ve Vey-sel Öngören'e yönelttik sorularımızı.

"AY E GÜLEN' N ÖLDÜRÜLMES NANCIMI DAHA DA PEK T R YOR"

"Son dönemde siyasi parti-ler ve iktidar partileri ne denli demokratikle me vaatlerinde bulunurlarsa bulunsanlar, Cumhuriyet'in kurulu undaki "askeri devlet" gelene i tüm varlı ıyla devam ediyor. Baskılar bu yapının do al sonu-cu. Askeri devlet yapısı demokratikle meyi ve siville -meyi engelliyor. Bu konuda hükümeti bile sindirmi du-rumda. Genel Kurmay Ba -kanlı ı'nın Milli Savunma Ba-kanlı ı'na ba lanaca ına da-ir söz veren hükümet liderleri

28 T A V I R

imdi bu konudaki sorulara bile yanıt veremiyorlar. Baskıların infazlara dönü mesine gelince, 12 Eylül sonrasındaki bir çok geli -menin bu konuda etken ol-du unu sanıyorum. 70 yıllık Komünist Parti'nin legalle -mesi, daha sonra kapanıp düzen çarkında erimesi, 141-142. maddelerin kaldırıl-ması ve Anti-Terör yasasının getirilmesi gibi olgular baskı-lara yeni bir boyut getirdi. Askeri devletin gözünde 70 yıllık sol artık evcille mi du-rumda. Geriye kalanlarsa te-rörist ilan edilmi durumda. Bunlara ya ama hakkı tanı-mak istemiyorlar sanıyorum." diye söze giren A.Yücel ay-dınları, sanatçıları duyarlılı a davet ederken öyle diyor: "Aydınların, devrimci, demokrat sanat çevrelerinin bu ve benzeri olaylar kar ısın-daki tepkisizli ini ülkemizde aydınların gerek anlamda aydın olmaktan korkmaları nedenine ba lıyorum. Olayı protesto etmek için imza atmaktan bile çekinmelerinin ba ka nedeni olamaz. Cumhuriyet'in ba ından beri aydınlar hep susturulmu tur. Susturuldukça suskunla -mı , suskunla tıkça da kor-

kakla mı lardır. Oysa aydın-lar tarihin el fenerleri olmak-la yükümlüdürler. Demokrasi ve insan hakları mücadele-sinde ön saflarda olmakla yükümlüdürler." Yücel, sanatçı ve aydınların örgütlenmesinden yana. Varolan duyarsızlı ı örgütsüzlü e de ba layan air, "ö rgü tl ü sanatçı" kavramını tartı ıyor: "Aydınların, sanatçıların elbette ki bir örgütlülü ü olabilir. Böyle bir örgütlülü ün etkisinin de çok büyük olaca ı-na inanıyorum. Çünkü sanatçı tek ba ına bir birey olarak örgütü içinde bulun-maz. Her sanatçının bir de okur kitlesi ya da izleyici kit-lesi vardır. Bu nedenle üç-yüz ki ilik bir sanatçı örgütü-nün en az üçmilyon ki ilik bir etki gücü sözkonusudur. Bu büyük kamuoyu yaratma gücü ne yazık ki kullanılamıyor. Benim dü ündü üm aydın-sanatçı örgütlü ü, toplu-mun gerisinde de il, toplu-mun önünde olan bir örgüt-lülük. nsan hakları mücade-lesinde tiyatrocu dernekleri ya da Yazarlar Sendikası bir TAYAD'ın gerisinde kalma-malı. Tam aksine onların içinde, onlarla birlikte ve on-


lara öncü olmalı-dır. "Örgütlü sa-natçı" kavramına daha de i ik yakla mak gerekir. Bence sanatçı hem örgütlü ol-malı hem de ken-di sanat örgütü içinde yer alma-lı."

"BU MEMLEKETTE DE B R GÜN SABAH OLACAKTIR" "Bunlara kar ı sanatçı ne dü ünsün. Hiç bir sanatçı bir gün benim de ba ıma gelmeyecektir diye dü ünmez. Düzene kar ı olan herkese kar ı bu baskılar uygulanı-yor" diyor Rıfat Ilgaz "Elbet-te bir gün benim de kapım çalınabilir" derken bunun genç ku aklarda korku uyan-dırmaması gerekti i üzerinde ısrarla duruyor. "Önce i sendikadan ba lı-yor, bir kere sendika kuramı-yoruz. Bir ki iyle olmaz bu i , bir örgütlenme olacak. O ögüt-ten ku kulanıyorlar. Sendika kurma özgürlü ümüz yok. Aydın olarak, sanatçı olarak bir örgütümüz olmadı ı için ilk adımı atamıyoruz. Yazar-lar Sendikası diye bir sendika var, ben bunun sendika oldu una inanmıyorum. Ora-daki bir kaç ki inin kendisini tanıtmak için kullandı ı bir yer. Kendi kellemizi kurtar-mak için bile gayret dayıya dü mü tür. bu raddeye gelmi tir. Gerçe i görüyoruz. Can karde i, kan karde i, an karde i demesini biliyor-lar ama esas yapılacak olan eyleri yapmıyorlar." Ay e Gülen'in öldürülü ü-nü bir cinayet olarak nitele-

yen yazar konu masını öy-le sürdürüyor: "Birtakım güçler kararlar veriyorlar. Falanı gidin te-mizleyin. yi aydınlar gerekir, iyi toplumculuklar gerekir. Ça ına yara ır, bütün bu ku kulardan uzak bir aydın ve sanatçı olarak da ileri bir devrimci sanat. Bütün bu kötülüklerin kökünü kurutan sonuçlar elde edecek atılım gerekir" " NSANLARIN YÜRE NE KORKU TOHUMLARINI BIRAKMAYI HESAPLIYORLAR" "Öldürülen insanların içeri-sinde bir sanatçının olması önemli tabii. Ama bence sanatçı olmayabilirdi de. So-nuçta son infazlar ve ondan önceki infazlar dü ünüldü- ünde artık Türkiye'de dev-let güçlerinin kendi koyduk-ları yasalar çerçevesinde yargı mekanizmalını i let-mek diye bir dertleri yok. Özellikle çeli kilerin daha keskinle ti i noktalarda, mücadelenin daha keskin sür-dü ü alanlarda tavırları mümkün oldu u kadar bu.

Bunun kitlelerde ciddi bir pasifikasyon yaratmanın yolu oldu unu dü ünüyorum. Kamuoyunda ciddi bir yılgınlık yaratmanın, devleti güçlü göstermenin bir yolu. nsan-lara ciddi olarak gözda ı veriyorlar yani e er hayatın bir alanında mücadele ediyor-sanız bir gece ansızın kapınız çalınabilir ve öldürülebi-lirsiniz. Kendi koydukları yasalar çerçevesinde sizi yar-gının önüne çıkarmadan çok rahat size terörist damgası-nı, anar ist damgasını vurup çok rahat öldürebilirler. nsanların yüre ine bu ekilde korku tohumlarını bırakmayı hesaplıyorlar.Burada bir sanatçının olmasının esprisi bence u: Sanatçı da olabi-lirsiniz, legal görünümünüz de olabilir ama mücadele-nin içinde bir yerdeyseniz si-zin sanatçı olmanız, legal ol-manız da sizi çok fazla bu akıbetten kurtaramaz imajını kitlelere vermeye çalı ıyor-lar." diyen gazeteci-yazar Metin Sever yanıtlıyor soru-larımızı. Metin Sever, hükümetin in-faz politikalarıyla kitlelerden ciddi bir destek aldı ını sa-

T A V I R 29


erlendiriyor:

nesi. Belki de Türkiye'nin bugün "Türkiye'de aydınlar bence hiçbir geldi i bu olumsuz du-rumun zaman aydın kavramı-nın içerisine arkasında yatan ne-denlerden birisi fazlaca durma-dılar. Bu dün de de bu." böyleydi, bugün de böyle. Bugün o "YER NDE NFAZ" DEY -M genel havayla biraz daha net YANLI TIR ortaya çıkıyor bunlar. Bence Bu kez evinde ziyaret edip Türkiye'deki aydın dedi imiz ku ak görü lerine ba vurdu umuz A.Hicri Cumhuri-yet'ten bu yana devletin zgören'le tartı ıyo-ruz: göl-gesi altında kalmı bir aydın "Türkiye'de 'Ölü olarak ele ku ak. Yani devletin sınırları-nı çizdigi me ruiyet zeminin-de büyük geçirildi' diye bir terim türetiloranda kalmı , devletin izin verdi i di son zamanlarda. Nerede oranda sınırları zorlamı bir aydın dilbilimcilerimiz? Birileri çıkıp da bu yanlı oldu unu ku ak. Kemalist anlayı tan aydınlar deyimin hiç bir zaman kurtu-lamamı lardır. söylemiyor. Ama son dö-nemdeki daha da Ele geçirmenin anlamı sa olarak katmerlen-mi tir. "Yorgun aydınlar" anla ılır ve öyledir Öldürmeye, or-dusu var. 80'den sonra ve son katletmeye, kat-liama 'ölü olarak ele dönemde artık o liberal-lik dalgası geçirildi' deniyor. Yerinde infaz' hedefe daha içerisinde bir anlamda radikalli ini deyi-mi de yanlı tır. Sanki öldürüyitirmi bir aydınlar ordusu var. O len ula tılar, vatanda lar yargılanmı yüzden beni aydınların tavrı çok olsalardı onlara böyle bir ce-za kitlelerin Tüm aydınlar, sanatçılar, deste ini bir fazla a ırtmıyor ne ya-zık ki." verilecekti gibi bir anlam barındıyor. Ay e'lere sıkılan her kur un ünüyorum. Sever, sanatçı olmak vas-fından hareketle kurulacak bir Evet bunun adı yargısız inBunu üç-be siz lere de sıkılmı demektir. ki inin örgütlülü ü oldukça zor görüyor: fazdır." veya prova"Belki her alanın kendi içerisinde Ay e Gülen'i soruyoruz zKar ı çıkmadıkça, sesinizi katörlerin bir örgütlülü ü olabi-lir. Bu tür gören'e: olaylardan örgütlenmelerin verimli oldu ü unu "Ay e Gülen bir sanatçıydı. Bu yükseltmedikçe sıkılan her sonra bay-rak dü ünüyo-rum. Bu örgtlülüklerin konuda aydın ve sanatçı-lardan açması olarak sınırı-nı ve çerçevesini çizmek ge- yeterince kar cikı ın olmayı ı kur un savundu unuz de- erlendirmirekiyor. Genel bir sanatçı ör- ürkütücüdiJ ı . Türki-ye Yazarlar yorum. Kitgütlenmesinin sınırlarını çiz-mek Sendikası, PEN ve benzeri de erlere ve onurunuza da lelerin gerdaha zor ama her alana yönelik kurulu ların tepki-sizli i genel çekten bu örgütlülü ün yaratılması bana biraz ahvalimizi yete-rince gösteriyor. konuda ses-siz sıkılmı demektir. Korku daha anlamlı geliyor. Bu nereye Ortada bir suç varsa hepikaldıkla-rını ve kadar gider bilmiyorum, o konuda mizindir. Görmüyorsak, duymed-yaların bu teslim olmaktır, susmak da çok iyimser de i-lim. Ama en muyorsak, susuyorsak evet bizim konuda cid-di azından denen-mesi gerekti ini de suçludur, kirlidir el-lerimiz. i gör-düklerini onaylamaktır. dü ünüyo-rum. Sadece sanatçılar Madem bana bir air olarak dü- ünüyorum." için de ü il hayatın her alanında sordunuz, isterseniz birkaç dizeyle örgtlüysen sesini çıkarma ansın de vurgulaya-lım: Metin Sever'le vardır. Hayatın her alanındaki bu konuda aynı örgütlülugü parça parça etmi görü leri olması 80'in en büyük paylamamız mümkün de il Ke disinin "Halk darbelerinden bir ta"Bir yalanın fla ları patlar polise destek veriyor" ba lı ı yüzümde altında çizilen senar-yolardan Bütün bilgeler susmanın fazlasıyla etkilen-mi oldu unu ustası sanki dü ünüyoruz. Talan, kazan kaynatır beSever, aydınların bu olaya yinlerinde" tavırsız kalı larını öyle devunuyor: "Son bir yıl içinde bence Türkiye'nin geldi i en olum-suz noktalardan bir tanesi bu. Hem basında hem de genel olarak kamuoyunda yaptıklarına kar ı çok fazla ses çıkmaması ve yaptıklarının, bu infazların kitleler tara-fından büyük oranda onay-lanmı olması. Öyle bir nok-taya gelindi ki Cihangir Ope-rasyonu ile ba layan infazlar ve son infazlardan sonra bel-ki de sistematik olarak he-defledikleri noktaya geldiler, infazları gerçekle tirebiliyor-lar, soldemokrat kesimlere gözda ını verebiliyorlar, bu anlamda hedeflerine ula tılar. Belki beklemedikleri bir

30 T A V I R


"BU TÜR TEPK LER DE L, YEN FORMÜLLER BULMAK GEREK" Prova sırasında görü tü ümüz air ve tiyatro hocası Veysel Öngören, yargısız infazların yan-lı oldu unu, bu infazlara kar ı dergiler-de yayınlana-cak birkaç sö-zün çözüm olamayaca ını söyledi. Ay e Gülen'in Türkiye'de devrimci sa-natçı olarak katledilen ilk in-san oldu unu, bu nedenle yazar ve sanatçılarla bu ko-nuyu tartı tı ımızı söyledik. Bu konuda birkaç ey söyle-menin bile önemli oldu u bu süreçte bundan kaçınan in-sanların da oldu unu belirt-tik. Bunun üzerine Veysel Ön-gören, bugüne kadar DKÖ'lerin bu konuda, böyle olaylar kar ısında çok eyler yaptı ını ve birbirinin tekrarı olduunu söyledi. "Yeni formüller bulmak gerek, çözüm olabilecek yollara ba vur-mak gerek" diyerek korkma-dı ını, sayfalarca yazı yaza-rak altına imza atabilece ini ama bunun çözüm olmadı ı-nı tekrarladı. Bu tür olaylara kar ı duyarsız olmadı ını da ayrıca belirtti.

oyunun bir parçası. Artan, yükselen muhalefeti parçala-maya, yok etmeye yönelik politikaların a ırlıklı bir yanı "infazlar". Düzene ba kaldıran, "Hayır" diyebilenlere alt-tan alta bir mesaj iletiliyor: Susun, yoksa ölürsünüz. Ay e, susmayanlardan, sustu-rulamayanlardan biriydi ve bunun bedelini ya amıyla ödedi.

Ancak örgütlü olmanın bilin-cinde olmak, bunun sorum-lulu unu duymayı da gerek-tiriyor. Evet, aydın oldu unu, sanatçı oldu unu iddia edenler ya anan tüm baskıların, infazların sorumlulu u sizlerin de omuzlarınızda.

Ay e, bu sorumlulu u korkmadan, yılmadan yükle-nenlerdendi. Ve sanatçılarımız, aydınla-rımız Sanatın ya amı belirleyen sustular. Üstelik "bile bile" sustular. politikadan ayrı olmadı ını ama Susmanın da bir tavır alı oldu unu onunla içiçe ye ermesi gerekti ini bile bile sustular. Aydın ça ının tasavu-nanlardandı. Ölümüyle de nı ıdır diyoruz, topiumun bir parçası baskılara, haksızlıklara nasıl ama ondan bir adım ileride, kar ı konulaca ını gösterdi Ay e. do ruyu, güzeli, hak-lıyı savunandır Bir örgütlü sanatçı olarak toplumsal aydın. Bu bir sınavdı. Ve aydınlar, muhalefetin en billurla mı sanatçı-lar onlarcasından oldu u gibi yerinde ken-dini ifade etmesini bu sınavdan da ba arısızlıkla çıktılar. bil-di.Ölümü, katledili i bir ça Evet, bir kez daha kendilerine rıdır, bir mesajdır onun: biçilen sıfatın, "aydın" sıfatının "Demokrasi" nutuklarıyla, a ırlı ı altın-da ezildiler.Demokrat Tüm aydınlar, sanatçılar, gözboyamalarla gölgelenme-ye ilerici, olumlu unsurlar da yok mu Ay e'lere sıkılan her kur un sizlere çalı ılan devlet terörünün, baskıların aralarında? Evet, var Varol-du unu de sıkılmı demektir. Kar ı günbegün yaygın-la tı ı bir süreci yaptı ımız "aydın so-ru turması" da çıkmadıkça, sesinizi ya ıyoruz. Gün geçmiyor ki gösterdi. Ör-gütsüzlükten, seslerini yükseltmedikçe skılan her kur un gözaltındaki kayıplara, i kencede duyu-ramamaktan yakınan sanatsavundu unuz de- erlere ve çılar, aydınlar ço unlukta. öldürü-lenlere yenileri eklenmesin. onurunuza da sıkılmı demektir. " nfazlar" da oynanan bu Korku teslim olmaktır, susmak onayla-maktır.

T A V I R 31


Nejdet P M LER'E bütün yüre imle...

DOSTLUKLARA, KAVGAYA VE YA AMA DA R Selçuk

ki eski ve gerçek dost dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir sa-atte kar ıla salar ne ya-parlar..? Nasıl anlatılır böyle bir anın tüm ayrın-tıları, ya ananın zenginli- ini, güzelli ini yoksul-la tırmadan..? Sanye-lerle ölçülen ilk irkili te yüreklerden, gözlerden, beyinlerden neler ge-çer... Zaman, yıllar, hayat.. Neler gitmi , neler gelmi , neler kalmı tır... Merak sevinç karı ır birbirine. ki dosttur kar ıla an. Ve onların dostlukları zamanın amansız yıpratıcılı ına, kirine-pasına yenik dü esi de ildir. Acının ve ate in ortasında mayalanmı , fırtınalarda sınanmı -tır çünkü. lk an. O tatlı a kınlı ın gözlere, yüze yayılan bir ı ıltıya dönü mesi hızla Vücudun a ırlı ı yok olmu , zaman mekan silin mi tir. Sadece onlar vardır dün-

32 T A V I R

Hazinedar

yada. Sadece karde lik, vefa, namus... Sarılırlar ı ıltılarını kaçırmadan gözlerinin taa öteleri-ne, onları tamamlayan çizgiler-le mimiklere merakla, eskiye göre daha katıksız, daha uslan-maz, diplerden gelen sevinçler, dirençler bulmak kaygısıyla ba-karlar... Ortak olan umutlar, sevdalar, anılar büyütülmü ço- altılmı mıdır... Yüreklerin kut-sal, en temiz en özel yerleri ne-leri korur, neleri saklar, neleri ço altır... te bahse konu kar ıla ma-da bütün bunlar ya andı ve dü ünüldü bir an. Sonra yaprakla-rı sararmı koca çınarın altında-ki bo masalardan birine oturu-lup çaylar söylendi. "Çaylar demli olsun"du. Dostluklar gibi, sevgi gibi, namus, vefa, içten-lik, kavga gibi onun da kokusu, rengi hissedilmen, yüre i ısıt-malıydı. (Anlatımı mümknsüz, ozanın deyi iyle, "kur un geç-mez geceler" günler ikisini de

çaya sigaraya alı tırmı tı.) Konu tular konu tular... Daha çok da gözleriyle. Ancak dostlu un karde li in erbabı anlayabilirdi böyle konu mala-rı. Sonra bir de çok hasret, çok yokluk, çok sevda, çok çi-le çekenlerle, çok umut çok namus ta ıyanlar... Sessizlik... Yürekler ve göz-ler her eyi içmi ti sanki. Tatlı bir doygunluk çöktü üzerleri-ne. Bakı lar uzak bo luklara do ru çivilendi kar ılıklı... Ne-den sonra biri di erine fısıldar gibi (yücelten, ço altan, arıtan sessizli in o tanımsız büyüsü-nü bozmaktan korkarak) "sa-na bir iirimi okumak istyo-rum" dedi... Birden im ekler çaktı. Biraz önceki zamandı ı sevdanın yüre inde kaybolu , bir ba ka boyutta tür de i tirdi. O ak- am bulundukları semtte elekt-rikler kesik oldu undan masa-


larını küçük bir mum gecenin len sözcükler, yüzün co rafyası, sessizli ini bozmaktan korkar-casına bakı lar, jestler, mimikler birer titrek ı ıklarıyla aydınlatı-yordu. ipucudurlar ço u zaman ama bu, Masalar bo almı çevre az sayıda insan sarrafına ıssızla mı tı. Ve hayret çoktan göre böyledir. ba lamı tı gece. 12'yle ba la-yan bir sonbahar gününden beri gitgide iir devam ediyordu: soyları tüketilmeye çalı ı-lan bu hilesiz hurdasız dostluk-lara kendisi de hasret kalan ya -lı çınar, do al ( ........ ) bir içgüdüyle bu iki dostu ve Dü ünüyorsun dostlu u ya amın binbir tuza ına, Kaç arkada kaldı ku a ından kalle li ine kar- ı perdelemi , sarıp Ortak sevdaları kavgaları bösarmalamı -tı sanki... Unutmaya yüz tuttu u mutluluk duygusunu yeniden lü tü ün Sade efendi ölümüne namus-lu ke feder gibi oldu. Dallarında, yaprak uçlarında gayri ihtiyari u o sonsuzca ya afısıltı dola tı: "Bunlar bizim ço- yası çocuklardan cuklar, bunlar bizimkiler...! De-mek Nasıl alçakça yok ediyorlar yok edemediler. Yine bi-zimleler!." nsanlık bahçesinden yeri dol-maz Bir an onlar da bu güngörmü koca çiçekleri çınarı, rüzgârı, yaprak hı ırtılarını Nasıl hoyratça yoluyorlar dinlediler... Garip bir yakınlık do du arala-rında... Bir sıcaklık, saygı, ( .....) kader-da lık.. Gelgeç olana Ve tarih yazılmıyor modaya, zamana direnç gibi ortak (ba kaları yapsın kaygı-lardan kaynaklanan. Gökyüzü onu) kopkoyu bir lacivert içindeydi ve Yaratılıyor yıldızlar gizli yürek köpüklenme-leri, kanın ve ate in daha fazla iç hesapla ma iste i dogurarak, yüzleri soylu-luklara ortasında dönük, o dokunulmamı muzip inceli in onurun çocuk gülücükleri gibi pı-rıltıyla mihenk ta ında yanıp sönüyorlardı... Yaratılıyor iir, her yanı sırılsıklam sevgi Kürdistan da larında yüklü bir dostluk gecesinin üze-rine stanbul'un zmir'in damla damla dü tü: Ankara'nın Adana'nın varo larında DÜ ENLERE VE YÜRÜYEN-LERE..." Yoksullu un ve sömürünün (...... ) Nabzının attı ı heryerde ..... diye ba lıyordu. Sözcükler Gecekondularda fabrikalarda kristal oklar, gümü damlalar gibi üniversitelerde beyine, yüre e i liyordu. Ne okuyan esmer adam ne de sözcükler ba ırıyorlardı. Daha do -rusu te Olcay, Ferit, i te Faruk gerek duyulmuyordu böyle Akif... u "nice selden sonra" zorlamalara. Bedelini ödemi ve yerli yerine oturmu her ey gibi sade lk 1 Mayıs'ta a dasız, alçakgönüllüydü-ler. " pi en önde gö üsleyen" ço-cuk Büyüklükleri daha ziyade gerekli te Birtan oldukları zamanlarda ve olaylar Kafası demirlerle parçalanan içinde ortaya çıkan he-men Fa izmin karanlı ında herke-se her eyin esas cevheri, dur-gun zamanlarda ola anın sıra-dan, bir ı ık mütevazi kabu una sarınır, özüne Bir-Taan olan çekilir. Ancak yine de tec-rübeli, usta Ser verir sır vermez gözler kabu un öte-sindeki cevheri u yaman delikanlı sezebilirler. Gözlerdeki ı ık, sesin tınısı, seçi"YAK N GEÇM E,

Alnı yıldız yıldız gömle i kanlı Ve i te geliyorlar arkadan erefli zincirin tunçtan halka-ları Geliyorlar 12 Temmuz 17 Nisan destanının kahramanları Yıkılıyor bedenlerine sapla-nan her kur unla Yıkılıyor Fa izmin zulümden sarayları Çevreyi unutmu lardı. Üzerinden yorgunluk akan bir gar-son iki ayran barda ını kibarca masalarına bıraktı. ki dost "bu da nereden çıktı" dercesine baktılar. " u kar ı masada otu-ran beyefendi 'lütfen kabul et-sinler dedi. Kusura bakmayın sohbetinizi böldüm" diyerek uzakla tı garson. aret edilen yere do ru baktılar. Gerçekten de hemen yakınlarındaki kar ı masalardan birinde oturan yal-nız, orta ya ın üzerinde birinin kendilerine derin bir muhabbet-le baktı ını gördüler. Çekilen uzun eski acıların, sevinçlerin sindi i bu yüzde ve bakı larda çok ey gizliydi. Biraz tereddüt-lüce kalktı. Çekingenli i çok zor farkedilen adımlarla iki can dos-tun masalarına do ru yürüdü. Selamlayarak "masinıza otura-bilir miyim?" dedi. ki dost bu il-ginç davetsiz konu u buyur et-tiler. "Karde ler damdan dü er gibi oldu, kusura bakmayın. Ka-nımıza girmi bir kere bu virüs. Namuslu, iyi güzel olana kayıt-sızlık ne mümkün artık.." diye-rek sandalyesine yerle ti. Göz-lerinde her eye ra men yor-gunlu un ve yenikli in bastıra-madı ı çocuksu, sevecen, namuslu ı ıklar oyna ıyordu. Göz kenarları, alnı hayli kırı -mı , saçları neredeyse yarı ya-rıya akla mı tı. Yüzünde güven veren bfr duruluk, arınmı lık, bilgece bir ifade vardı. "Anlıyo-rum karde ler" dedi. "Yüre im sizden yana... Ve inanın ben bu yetersiz yürekle bile görüyorum ki insan adil, onurlu ve güzel olanı arayacak. Ancak insanlık

T A V I R 33


buldu u ve oynadı ı son dere-ce de erli eylerin oyuncakla-rın de erini bilmeden onları kı-rıp döken, yeniden yapan ve tekrar bozan bir çocuk gibi... Bu çocuk büyüyecek Hem de be-nim gibilere ra men, hem de el-leri ayakları kanayarak, hem de zulmün ve sömürünün bütün tu-zaklarına, kalle liklerine ra -men... Onu kırdıranlara, korku-tanlara, uyutanlara ra men... te o zaman kurup-yaptıklarının kendisi ve insanlık için anlamını çok daha derinden kavramı olarak, eserini tarifsiz bir tutkuyla kıskançlıkla koruyup geli tirecektir. te o zaman ya pılanları kimse yıkamayacak, yıkmayacaktır. Karde ler. Bü-tün bunlar; dünya, emek ve insanlık ailesi sizlerin öncülü ün-de yaratılacak.. Siz hamuru na-mustan, onurdan, yi itlikten yo rulmu ların öncülü ünde. iirinize sohbetinize ister iste-mez kulak verdim. Ben de bir iirimi okumak istiyorum size.." ki can dosttan iir okuyan esmeri "Tabi buyur oku. Biz iiri de airleri de severiz" deyince, zamana direnmeye çalı an bu kırılgan eski tüfek bo uk bir sesle u buruk dizeleri okudu: "Her ey biraz tozlanmı my-dı ne Dostlukları aradım anıları Terkedilmi Rum-Ermeni evlerinin bembeyaz Öksüz yalnızlıklarını buldum hüzünbaz Korkunç bir mevsimsizlikti gezinen Her ey biraz paslanmı mıydı ne..." Dostlardan esmer olanı: " iiri-ni sevdim. Ama bu hüzün bu kı-rıklık... neden? Haydi diyelim ki Asya'lı, Do u'lu ve Akde-nizliyiz... Yine de bu iirde bir eyler eksik de il mi?.. "Evet bir eyler eksik.. Belki de o eksikli i buradan kalktık-tan sonra giderebilece im.. Yıl-lar önce yitirdiklerimin ayak izle-ri ile kar ıla tıktan sonra. Yani iirimde eksik olanın yaamdaki kar ılı ı kar ımda oturan sizler-siniz.. iirin devamı sizlersiniz. Bu anlamda hem eksik hem de- il. Acıya gelince, acı belki de

34 TAVIR

hayatın yarısı.. Demin bahsetti- im co rafyadan, tarihten, kül-trden gelen özellikler de ekle-nince belki yarıdan da fazladır. nsanın gerçek insan olmasın-da u ya da bu orandaki rolünü yadsyamayız. Hatta insanlı ın tarihi, acıyı sevince dönü tür-menin de tarihidir diyebiliriz. Sevinçle acı ikiz karde tir bence. Acıyı derinligine duyumsayıp irdeleyemeyen, mutlulu u ve ko ullarını üretemez. Sorun acıya yenilmemekte, teslim olmamaktadır. Güzeli-iyiyido ruyu arar, onlar için kavga ederken; onu bir kaldıraç, dina-mo gibi kullanabilmektedir. Mutluluk ve sevinç için kavga-nın fedakârlı ın boyutu, zulmün sefaletin sömrünün ve insanlı- ın tüm acıları kar ısında duyu-lan sızının büyüklü ü ile orantı-lıdır. Bilirsiniz gitar Akdeniz'in insanlı a arma an etti i içli bir çalgıdır. Sayın ki, ben bu çalgı-nın en hüzünlü ses veren telle-rinden biriyim. Bize de bu dü -tü. Ve ben di er tellerin beni dengeleyip kurtaraca ına inanı-yorum. Sonuç olarak gitarın di er tellerine sonsuz saygım ve sempatim var. En olumsuz durumlarda bile kendimi insanhgin kurtulu u davasına ba lı saydım..." dedi gittikçe canlanan bir ses tonu ve pıhltıyla gözle-rinde... Dostlardan o ana kadar hiç konu mayan kumralı, özgüveni ve adanmı lı ı çok derin bir insanın kararlı yumu aklı ı ve ses tonuyla; "Bugün belki her zamankinden çok daha zorlu günlerdeyiz. nsanlık tarihinin en acı cezirlerinden birini ya ı-yoruz... En a a ılık caniler, en utanmaz alınteri hırsızları, tes-cillika arlanmı namussuzlar güruhu bugün ortada barı ve iyilik mele i olarak dola ıyorlar, kabul göryorlar. Kümes tilkiye emanet edilmi , "barı ödülle-ri"yse en a a ılık militaristlere veriliyor... Yaratılan sis ve toz duman arasında gerçekler bu-landırılarak beyaz siyah, siyah-sa beyaz olarak gösteriliyor. Vicdan akıl ve nice insanlık de- eri artık dolara ayarlı. Do ruyu

ve yanlı ı para tayin ediyor. Paranın sömürünün ve zulmün saltanatı ezeli ve ebedi gibi gösterilmeye çalı ılıyor. nsanlık bir yalan bombardımanı altında. nsanlı ın en soylu davranı ları, ba kaldırı, adalet ve onur tutku-su anlamsız, modası ça ı geç-mi övalyelikler veya enayilik-ler derekesine dü ürülmeye ça-lı ılıyor. Hani me hur iirde söylendi i gibi, "antenler, Vota-tifler, kalemler" yalan söylüyor. Sınıflı topluma kar ı çıkmak ayıp ve anormal, ama onayla-yıp övgüler dizmek çok normal. Böyle bir mantıktan daha a a ı-lık, daha riyakâr ne olabilir..? Hayır! Namussuzlu a, yalana bırakılmamalı meydan. Sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız, nüfus ka ıtlarının miliyet kısmında sadece insan yazan milyarlardan olu mu "Dünya Emekçiler Cumhuriyeti" özlemi, "Dünya nsanlık Cumhuriyeti" kavga ve tasarımı hiç bir zaman bu kadar gerekli, bu kadar yakın, bu kadar haklı olmadı. . Sosyalizm davasına ve devrimci prensiple-re ba lı kalmak ancak bir onur ve dahası bir ayrıcalıktır bugün. nsan sonsuz ve tükenmez bir arkıdır. Onun tükenmezli ini bil . oruz. nsanlık erginle ecek-tir.. Burada sözü arkada lardan esmer olanı aldı: "Her son aynı zamanda bir ba langıçsa, insanlı ın o çileli ve uzun ama erefli yürüyü ün-de sonuna gelinen ve tüketilen sadece yanlı larımızdır... Do -rularımızsa yürek ve bilinç dal-galandıran yıldızlar kümesinden ebedi kurtulu do rultusunu gösteren bir Samanyolu olarak hep bizimle... Namussuzlar, u aklar, satılmı lar ve kafa yerine mide, yü-rek yerine cüzdan ta ıyanların her eyi oralardan görenlerin söyledikleri ya da özledikleri gibi insanhgın e itlik, adalet, onur tutkuları hedef tasarım ve dü -leri sönmedi, yenilmedi, bitme-di, imkansızla madı... Aksine yeni ve çok daha olanaklı bir a amada... Bedreddin'den, Pir Sultan'dan, Nesimi'den, Sandi-no'dan daha elveri siz ko ullar-


da mıyız? Spartaküs'ten, Pugaçev'den, Zapata'dan, Panço Villa'dan daha mı çaresiz...? Asla..! Her afaktan önce koyu bir karanlık sarar gökyüzünü; sanki hiç sabah olmayacakmı gibi gelir insana... Derken birden ta a arır... te kimisi o koyu ka-ranlık anında tereddüte dü er, umutsuzlu a kapılır... Tereddüte dü meyenler, karanlı a aldırma-dan arkasındaki afa ı görenler ve onu yakalayanlardır..." Esrarengiz eski devrimci çok sevilen bir eski dostla kar ıla ın-ca duyulan sevinç, heyecan, a kınlık karı ımı tatlı bir tela içinde sanki kendi kendine ko-nu ur: "Herhalde her insan, 'hayatın anlamı nedir' sorusuna namuslu bir cevap vermek zorundadır... Evet bu cevap erefli olmalıdır. Erteleyebilir, oyalayıp avutabilir insan kendini ve çevresini. Ama bütün bunlar bir sonuca ba lan-mak zorunda. Havasız kalmı gibi bo uluyo-rum. Temiz havaya ve beni ora-ya ta ıyacak bir eylere iddetle ihtyacım varken size rastladım. u parkın kalabalı ı içinde farklı bir haliniz vardı. Sanki bir eyler beni size çekti. Sezdim. iirinize kulak verdim. Gelmeden ede-medim yanınıza. yi ki de edeme-dim. Hiç olmazsa biraz insanlı ı-ma döndüm. Tazelendim, güç-lendim yanınızda. Garip bir trajedi bizimkisi... Kendimi, iç dünyamı gözlüyo-rum; yüre im, aklım, vicdanım... Bir gücü tam olarak bulamıyo-rum kendimde... Evet... bulamı-yorum. Ama yine de bir eyler yapmak... bu gö üslenmeli...! Gerçi ne benim haddim ne de sizin ihtiyacınız var ama yine de yüre imden geliyor ve ho görece inizi umarak söylüyorum: Dayanın karde lerim! Umudu, sevdayı, kavgayı öksüz, o hepimizin Küba'sını yalnız komayın. Karaib'lerin, Che'nin iirine bu co rafyadan yeni iirler eklen-mesi, kimbilir ne titre imler yara-tırdı dünyanın turn izilenlerinin yüreklerinde..." Yine bir an zamanın ve meka-nın dı ına çıkarak bakı larını nesnelerden geçmi e do ru

döndürdü. Kimseyle de il kendi vicdanı ve yüre yle konu ur gibiydi: "Dokunulmamı lekesiz dü -ler, çıkarsız kavgalar. Fa izm... da lar, zindanlar, vuru anlar, dü enler... O Metris, o Dyarba-kır.. Kırımlar, kıyımlar... Ve yıl-lar... Acılarla ayrılıklarla ödenen zaferlerle örülmü destan yıllar... Yorulanlar, yitip gidenler bir da-ha gelmemecesine... Geçmi ini ilaçlı bir süngerle hiç iz bırakma-macasına silenler; yetinmeyip bandı ters saranlar ve bunu di yalektikle açıklayanlar... Ve ya- amı bir bitmemi iir, bir anda içimizi co ku ve umutla doldura-rak kayan bir gökta ının ı ıklı izi kılanlar... Hep yüksek ve yalçın da larda, derin vadilerde, ulu az tanınan ormanlarda güne in zor batt ı sonsuz uzak ovalarda açan çiçekler... Ütopyalarımız hiç yitmeyen... Hülyalarımız varlık nedenimiz vazgeçemedi imiz... Yol..; yürünmesi, demir asa, demir çarık yürünmesi gereken o yüce ey.." Gözleri dolmu tu.. Ama bakı larındaki eski yorgun gölgeler yoktu artık. Taa içerlerden gelen seviç güven ı ıltıları vardı yerlerinde. "Ah karde ler" dedi; "bu kırık

Akdeniz gitarının en acılı teli sevinirken bile hüzünlü sesler çıkardı görüyorsunuz.." ki dost gülümsediler bu insa-na, kollarından tutup sevecen-likle sıktılar... Bu sıkı ta her e-ye kar ın namuslu kalmaya ça-lı an bu eski devrimciye kar ı bir efkat, yardım için uzanan elini tutma iste iyle daha birçok duygu ve dü ünce gizliydi...Bi-liyor ve sezyorlardı ki bu namuslu, tedirgin ve kendini sor-gulayan yan onu hep sınırın bu tarafında tutacaktır.. Bu ilginç konuk neden sonra kalktı. Minnet, sevgi ,güven do-lu, genç bir sesle; "Ba arılar dostlar" dedi. "Sıkı ırsanız ad-resim budur." Yürüdü. Çökük omuzları imdi daha dik durur gibiydiler. ki dost bakı tılar... Esmer, sessiz, bilge görünen: " te insanın evrensel trajedisi ve dar kalıplara sı mazlı ı..." deyince öbürü "evet.. insanda akıl al-maz yücelikleri de cücelikleri de görmek mümkün" cümlesiy-le tamamladı onu. Ayrılık denen u ursuz eve davetsiz misafir, onların da kapılarını çalmaya hazırlanıyordu. Ya amlarında böyle anlar azdı zaten. Eski tanı lar, yakınlar, aile, sıla, kimi anılar gökyüzü-

T A V I R 35


nün çook uzak derinliklerinde belli belirsiz parıldayan unutulm u y i t i k yıldızlar gibiydiler. B u daha ziyade mücadelenin gere i olarak yapılan gönüllü bir seçimdi. Onun için de bu bulu -m anın her saniyesini de erlendirmek istiyorlardı. Nihayet o an geldi. Ya am buy- du i te. Sanki bir yanıyla h e p yarım kalmaya yazgılı, hali özel ve insani olan her ey çok çok ilerde bir gün gerçekle ecek maddi kısmının yerine imdilik iiriyle cevap veriyor, onunla sarmalıyordu insanlı ı... Evet insan bölünmü tü, sevgiler bö -lünmü tü... Çorakla ma, çölle me, koku ma korkunçtu... Ve sanki bundan öte hiçbir ey yokmu gibi görünüyordu ama iir ve umut hep yanı ba ındaydı bütün bunların... nsanlı ın vicdanı yarını, u m u d u , bilinci olanların eylemlerinde, dü lerinde, arayı larında soluk alıp veriyordu... Masadan kalkıp a ır a ır yürü meye ba ladılar. Kumral olan sessizli i bozdu: " E v e t karde " dedi "biliyoruz ki temel hayati sorunların çözülmedi i bir dünyada ne gerçek sevgi ve arkada lıklar, ne de insani moral de erler ye erebilir. te bunun için de g e r ç e k insan, tüm tali sorunların çözümü için temel sorunun çözümüne kendini adayan, bir ermi vazgeçi iyle ko ulların, ya amın önüne ve üstüne fırlayarak onu a arken, kendinde, y a a m ı n d a insanlı ın da çorakla ıp çölle mesinin en b ü y ü k engeli olandır. O insan adına hak kazanarak, gelece in kurtulu unda ve kazanılmasında yapı ta ı olurken, yeni ve gerçek insanın da vicdanlara, akla ve yüre e hitap eden esin-leyici m o d e l i olmaktadır. " E e r bir y e r d e insanlar açlıktan ölüyorsa orada, ekilecek tarladaki kır çiçeklerinin güzelli inin farkına varabilmek zordur. Çiçeklerin kalması için insanların açlıktan ölmelerine kayıtsız kalabilmek, en azından ciddi bir psikolojik bozuklu a dengesizli e i aret eder." " E v e t bir ç o k insani ve do a

36 T A V I R

ihtiyaç ba ka temel önceliklerin içinde eriyor, dı lanıyor.. Birgün kusursuz olarak e it ve herkesçe gerçekle tirilebilmelerinin asgari ve a z a m i ortamını yaratabilmek için." " imdiden kestirilemeyen bilinmezler, sorunlar var tabii. A ılması gereken zorluklar. H e r türlü çözüm, reçete hazır de il... D e n e y l e r i n v e aklın ç ö z d ü - ü yerde onlar, imdilik onların çözemedi i y e r d e u m u t , yürek ve iir bizimle... te bu nedenledir ki bir büyük devrimcinin ifade etti i gibi: " Bütün gerçek devrimciler birer ozandır." "Devrimci, hayatın en temel ve tali sorunlarının çözümü için aklın, bilimin, iirin v e d ü ü n kullanımını en güzel becerebilen evrensel vicdanıdır insanın... Ezilenlerin ve insanlı ın en üst, en saf, en namuslu, en soylu özlemlerinin, u m u t ve hülyalarına sözcülük edendir. Günlük, do al, insani kimi ihtiyaç ve ili kilerinden u z a k da olsa en bütünlüklü olan, insan adına ihanet etmeyendir." Yürüyorlardı... Sa larından sollarından taksiler, sarho ve yıkık i m a n c a h a y a t kadınları berdu lar, g e c e vardiyasından gelen i çiler, e lencesini biraz uzatmı orta ve ü s t sınıftan insanlar geçiyorlardı... N e d e n sonra esmer, bilge görünen, "evet ya amda iir var. Bence iir varlı ın ya da yoklu un, anlamın y a d a anlamsızlı ın e n u ç noktalarında ç o k yo un damıtılarak, kendi büyük soru ve sorunlarıyla yeniden yaratılmalarıdır. e y l e r i n bir d a h a tekrarlan-m a y a n anlarının ve görüntülerinin ve henüz bilinmeyen yanlarının dille sözcüklerle resmidir.. Sözcüklerin kurgu ve mimarisiyle gizleri ne terleme, geçici ve ölümlü olana m e y d a n okuyu tur. Ozanlara sözcüklerin simyacıları denir. Çok güzel bir tanım bence de. Ozanların ve sanatçıların güçleri ve büyüklükleri, eyleri yüreklerinin v e akıllarının kristal p r i z m a l a r ı n -dan geçirip yeniden do urup yaratırlarken, sonsuzlu un bir yerinde hep ı ık saçan bir havai fi ek, bir rengarenk gökku a ı

haline getirebilmelerindendir. Güçleri, h a m olan, do aya insanlı ın uzun tarihi sürecine y a yılmı da ınık olayları, ekilleri, nesneleri yeniden yorumlayıp sentezleyerek, insanlı ı sonsuza kadar heyecanlandırıp esinleyecek doruk yapıtlar ortaya koyabilmelerindendir. " S o n r a a . . . sonra iir biziz" d e -di. "Kavganın ve sevdanın haklı olarak zor fırsat tanıdı ı u k a r - ıla mamız. Hiç kir ve günah bu la mamı dostluklar, vefa... Sonra çınar a acı,hafiften esen rüzgâr,ıssızla mı masalar... u arkıları, sloganları kulaklarımıza kadar gelen, fabrikalarının önünü çocukları, e leri ve s e m t halkıyla bayram yerine çevirmi grevci i çiler, koyu lacivert gece, bu güzel kar ıla mamızı ve grevci i çileri selamlarcasına g e cede kayan, göz kırpan yıldızlar, namuslu kalmaya çalı an u eski tüfek, omuzlarında matla mı havluları ve beyaz gömlekleriyle son servislerini yapan garsonlar"dı. Ve iir; "Direncimiz, umudumuz , yenilgilerimiz, zaferlerimiz, çilelerimiz ve yarınlarımız"dı... Suskunluk bir üzüncü büyütür, bir yarayı kanatırcasına geni letir. Durdular.. Elleri kar ılıklı birbirlerinin omuzlarında öylece bakı tılar. Bu bakı larında mutluluk, güven, doyum biraz da acı vardı. Birbirlerini bekle dikleri, h a y a l ettikleri gibi yi it ve ço almı bulmanın mutlulu u.. V e ayrılı ın ( belkide cis men ebedi ayrılı ın) hüznü . . birbirlerini sıkarlarken önce hangisinin söyledi i belli olmayan, yine bir büyük devrimcinin cümlesi; verilen bir söz , içilen bir ant gibi döküldü dudaklarından: "risklerin ve ideallerin kar-e li iyle.. S o n u n a kadar.. Sonuna kadar..." imdi bu nice umur görmü tarihi kentin parke ta dö eli ıssız sokaklarında duyulan, vedala an iki dostun a y a k sesleri de ildi yalnızca; b i r d o s t l u k v e ayrılık senfonisinin o yıpranmı , i lemeli oymalarıyla m a h s u n ve öksüz ermeni-helen evlerine çarpa çarpa, sokaktan soka a sonsuzca uzayıp giden iç bur -kucu ezgisiydi de aynı zaman -da...


N

O T

A

MISR KIZ

SÖZ: ADNAN YÜCEL MÜZ K: GRUP YORUM

T A V I R 37


dökümanter film üretilebiliyordu. Üretimde kısa dökümanter filmler ve "Noticie-ros" aktüel filmleri tercih edi-liyordu. Bu tercih bugün de geçerli. Bu çalı malar -ö rencilik ve staj evresi olarak- yeni sinemacılar yaratıl-masına da hizmet ediyordu.

KÜBA S NEMASI Manfred

SCHOLZ

F LM B R SANATTIR

üba'da devrimden sonra hazırlanan kültür yasasının önsözü bu cümleyle ba lıyor. Bu yasayla 24 Mart 1959'da ICAIC ( nstituto Cubano de Artey ndustria Cinematopraficos- Küba Sinema Sanatı Enstitüsü kuruldu. Devrim öncesinde köklü bir gelene-çi olmamasına kar ın üç ay i i n d e sinema sanatına yö-nelik önemli de erler yaratıl-dı, cesaret verici adımlar atı-labildi. Bu yasa ve ICA-IC,Küba için yeni zenginlik-ler yaratılmasının yolunu açmı tır.

EKRANIN LE MES

SÖMÜRGE-

Küba, sinema makinesiyle 1897 yılında tanı abilen ve kısa bir süre sonra da film çekimine ba lanılan bir Latin Amerika ülkesidir. Küba da diger küçük Latin ülkeleri gibi öncelikle Kuzey Amerika, Arjantin ve Meksi-ka filmleriyle istila edilmi ti.Birbirinin aynı fabrikasyon filmlerin dı ında az sayıda gerçek film çekilebiliyordu. Angaje olmamı filmler za-ten diktatörlüklerin sansürü

38

TAVIR

altındaydı. Küba'daki tek film stüdyosu Columbia Pictu-res'e aitti. Sinema kültürel hegemonyanın aracı haline getirilmi tir. Küba tarihini çarpıtarak ulusal kimli i yok etmeye çalı mı lar, Ameri-kan ya am tarzını sinema aracılı ıyla empoze etmi ler-dir. Devrimden önce Kü-ba'da gösterilen filmlerin, yarısından fazlası ABD'den olmak üzere %99,65'i kapi-talist asıllıdır. Küba o günlerde egzotik do asıyla macera filmlerinin çekildi i bir mekan olarak görülmekteydi. Ülkede sinema gelene i olu mamı ,yeterli teknik eleman yeti tirilememi ti. Tek-nik donanım ve eleman Meksika'dan getiriliyordu. ICAIC bu sorunu da çözmek zorundaydı. KÜBA S NEMASI ICAIC kendi filmlerini çek-me zorunlulu undan do du. Amaca hizmet etmeyen kali-tesiz, baya ı yabancı yapım-ların ucuz kopyaları yerine ICAIC'ın akılcı perspektifiyle yava yava ve adım adım nitelikli Küba sineması yara-tıldı. 60'lı yıllarda ancak iki uzun metrajlı sinema filmi ve bir

Bugün ICAIC yılda 10 sinema filmi ve 60 dökümanter film üretebiliyor. Ancak bu sayıyı üç katına çıkarabi-lecek sayıda sinemacı var. Küba'ya uygulanan ticari ablukaambargo sinema alanında da hissediliyor. Sinema alanında kullanılan teknoloji eski, teknik donanım yetersiz. Yeni teknolojiyi edinebil-mek hemen hemen olanak-sız. Olanaksızlıklar giderilmeye çalı ılıyor, dokuz yıldan bu yana yeni bir kopya atölyesi hizmet veriyor. Hemen bütün filmlerde ORWO ve FUJI ham filmi kullanılıyor. (Küba'lılar espriyle KÜBACOLOR diye niteliyor.)Ancak uzun metrajlı filmler için daha çok ham fil-me ihtiyacımız var. Geli mi ticari olanaklara sahip Brezilya sineması ile kar ıla tırıldı ında Küba'lı sinemacıların prodüksiyon olanaksızlıklarından daha az etkilendi i görülür. Bu duruma atıf yapan Küba'lı rejisör Julio Garcia Espino-sa "Sadece teknik ve sanat-sal güçle olu an sinema her zaman geri bir sinemadır" diyor. HALKIN S NEMASI Küba devrimi yeni sine-mayı sadece film endüstrisi-nin yaratılması olarak görmüyordu. 1959'da sadece büyük ehirlerde sinema salonu vardı. Halkın birço u


sinemadan habersizdi. Bir halk sanatı olan sinemayı benimsetmek hiç de kolay olmadı. Küba'nın gerçek ka-pasitesini yansıtmamasına kar ın binlerce film gösteril-di.Sinemacılar 1920'lerde Sovyetler Birli i'nde dene-nen bir yola ba vurdular. Sinemayla ilgili malzemeler, kamera, film makinesi, filmler kamyonlara, sandallara, at arabalarına, ka nılara yüklendi. Ülkenin en ücra kö elerine ula ıldı. Seyyar sinemalar, gezici sinema grupları sinemayı Küba hal-kına tanıtmayı ba ardı. Hal-kın da yo un talebiyle sinema ehirlerdeki ayrıcalıklı kimli inden uzakla tı, halka maloldu. Filmlerin yarısı kapitalist ülkelerden geliyor. Ticari am-bargoya ragmen % 10'u ABD'den, büyük bir bölümü Japonya'dan ICAIC'ın yönetmenlerinden Santiago Al-verez 1977'de öyle diyor: "Küba sinemasının dünya si-neması içinde önemli bir yeri var. Basın ve yayın özgürlü- ünün savunuldu u ABD'de filmlerimizin çok azı gösterilebiliyor. Üçüncü dünyadan bir filmin ABD'de gösterime girmesi çok zor. Ancak Küba farklı. Latin Amerika'dan, Bo-livya'dan, ili'den, Uruguayan... Kendi ülkelerinde yasaklanmı iyi filmleri gösteriyoruz. Amerikan filmleri de gösteriyoruz. Amerika'dan ödünç film almak isti-yorduk, fakat vermediler. Ama kapitalizmde geçerli olan para kazanmaktır stedi imiz bütün filmleri temin edebiliyoruz." ABD filmleri gösterirken, ideolojik ayrılı ı göz önünde tutuyoruz. Gazete sütunla-rında, televizyon programla-rında, i yerlerinde ve kitle örgütlerinde filmler tartı ılı-yor. Halk emperyalist sine-

mayı da tanıyor,tartı ıyor. DEVR MC NEMA

B R

S LAH

S -

Küba için sinema sıradan bir ileti im olana ı de ildir. Devrimci mücadele içinde görevleri var, yani halka bi-linç verip onlara zorlukları,problemleri a malarında yol gösteriyor. (Etkileyici olanları mesela "Retrado de Teresa" Pastor Vego'dan, Sera Gomez'den "De cierta manera" ikisi de Machismo'nun problemlerini yaka-lamaya çalı ıyor.) Bir de em-peryalistlerin Küba devrimi hakkındaki demagojilerine gerçeklerle kar ı konuluyor. Dökümanter filmlerin Kü-ba'da di er ülkelere göre da-ha fazla de eri var Küba'lı sinemacı Santiago Alverez dökümanter filmlerden bir sanat formu yarattı. "Hanai, Martes 13" di eri "De America soy hijo... a ella me debo", "Yel cielo fue tomado por asalto" ve "Abril de Vietnam en el ano de galo" filmleri öyle sıradan filmler de il, politik ve tarihi dokuyu ger-çek sanat eserleri olarak i li-yor. Santiago Alverez dev-rimci filmi öyle niteliyor: "Ben filmin bir silah oldu u-na inanıyorum, enformasyon ve devrimci propaganda da bir silah. Onun için pahalı çalı ma materyallerini israf etmeden de erlendirebilme-liyiz. Çünkü filmlerin ithali ve film bandı üzerinde not almak için kullanılan ya lı ka-lemler pahalıya maloluyor. Onun için devrimci filmler üretmeliyiz. Hollywood'da yapılan filmler gerici ö elerle mantıksız iddet ve sadistlik-le dolduruluyor. Onların amacı sadece para kazanmaktır. De i ik eyler onları ilgilendirmez. Biz ise burada para için de il devrim için film yapıyoruz"

T A V I R 39


OTUZ DÖRTLER N TÜRKÜSÜ

gün gecenin yata ından uyanıp bulutlara tutunup yekinip kalktı güne sarı saçlı bir çocuk gibi ko arken sevinçle gökyüzüne gecenin esmer nazlı kuca ı haziran topra ı kadar sıcaktı bulutların gözlerinde hüzün tanyerinde tela vardı ku lar ku diliyle kurtlar kurt diliyle a lıyorlardı Dicle, Fırat'ın bilge suları öfke ile köpürüp ça lıyorlardı sordum a açlara otlara çiçeklere güngörmü topra a sordum yanıt bekledim vermediler korkarım Kürdistan'da gene gene acı gene a ıt gene gözya ı vardı keskin gagası kan içinde güçlü kanatları yorgun bir kartal getirdi bana haberi otuz dört kürt köylüsü otuz dört sevda çe mesi otuz dört tükenm ez umud otuz dört ya am türküsü sabahın seherinde söylenecekken günün serin da rüzgârları yarin saçlarını ok ar gibi ipeksi saçlarını ok ayacakken halkımın kur un geçmez ormanından onun tarihler seyrangahı uygarlıklar dergahı topra ından newroz günlerine dü man dehaklar tarafından otuz dört tane nar otuz dört tane selvi otuz dört tane çınar kesilip atılmı lar tufanlı kur unların bıçkısıyla gelincikler kadar suçsuz insanların ölülerini televizyonda gösterdiler CNN'i ortak ederek yalanlarına onlara teröristtir dediler kuzu sürüsüne dalan aç kurtlar gibi öldürdüler kuzularımızı kıyıcılar kekik kokulu kırlarında kürdistan'ın

40 T A V I R

turnalarımız üveyiklerimiz turaçlarımız özgürce uçabilsinler diye su ba larına korkusuzca inebilsinler diye ceylanlarımız vurdularsa itleri çakalları keklik dü manı akbabaları avlamı larsa özgürlü ün namlularıyla halkımın nesimileri pir sultanları zulüme ba kaldıran dadalo ulları yüce kavanın çocukları sorarım terörist olur mu çubu a durmu bir ekinken biçilse de acımasızca halkım kalır geride cudiler kalır nemrut kalır zozan kalır a rıda ı kalır yaralı mazlum tarihim kalır memelerinden uygarlıklar emzirmi dizlerinde ninniler söylemi ça lara nice yıkımlar görmü geçirmi sevdamız hasretimiz kalır kalır mezopotamya topra ı dünya'ya seslendik duymadılar insanlar dedik insanlar sesmize kulaklarını tıkadılar bir türkülerimiz kaldı elimizde bir de ölülerimize yaktı ımız a ıtlar feryadımıza türkülerimizi ça ırdık gelip canevimize konuk oldular payla tılar acılarımızı karde çe oy dünya oy duymaz mısın sesimizi bilmez misin acımızı gö sümüze özgürlü ün yangını dü mü yanarız yanarız oy MEHMET ERCAN


OYUN

GÜNE LE ORTAK

(Kadın elinde mektup sahneye girer. Sevinçlidir. Kocasına seslenir.) ESMEHAN- Yakup! Yakup! gel, gel. Postacı mektup getirdi. (Dı ardan) Y A K U P - Mektup m u ? N e mektubu? ESMEHAN- Sakın Ankara'dan olmasın? Halil A abey göndermesin? YAKUP- Evet ya... Geliyorum, geliyorum. (Sahneye girer. Mektubu alır, hızlı hızlı açar. Mırıldanarak okur. Sevinçle.) Evet Esmehan, Ankara'dan mı . Artık bu köyü terk edece iz. Çocu umuz ehirde gün yüzü görecek. ESMEHAN- Halil A abey yanında i ayarlayabilmi mi bari? YAKUP- Halil iyidir. Biraz oynaktır, yaramazdır ama... Neyse canım ne de olsa hem erimiz. Elin adamı de il ki bizi hor görsün. Elimizden tutar, bizleri karde i gibi kollar. En kısa zamanda toplanın gelin, diyor. ESMEHAN- Rahat edebilecek miyiz Yakup? Evimizi, barkımızı bırakıyoruz ama... Ne bileyim, korkuyorum. YAKUP- çimde bir umut var. u güne i görüyor musun? Sanki güne le ortak. Ocakta yanan ate le ısınır gibiyim. ESMEHAN- Neler diyorsun Yakup? YAKUP- Esmehan biliyor musun? Köyümüzü de seviyorum ama, artık ya anacak durum kalmadı. Topra ımız i lemez hale geldi. ehirde güzel günler hayal ediyorum. Sen hiç meraklanma, korkma... Haydi bir an önce bizimkileri haberdar edelim. (Sahneden çıkarlar. Di er kö ede Halil belirir. Kapı sesi duyulur kapıyı açarlar.) HAL L- Ooo... Hem erim Yakup gelmi . Ho geldiniz. Gelin oturun hele. YAKUP- Nasılsın Halil abi? HAL L- yiyim, iyiyim. YAKUP- ler nasıl? HAL L- Çok ükür. N'olsun i te. Ev buluncaya kadar burada kalırsınız. imdilik idare etmeye çalı ın. Yakup yarından itibaren i e ba layacaksın. Ben seni alırım. Sabah 5'te i yerinde olmalıyız. Ona göre erken kalkmaya çalı . YAKUP- Sen nerde kalacaksın? HAL L- Ben bir yerlerde kalırım. Siz dü ünmeyin beni. Neyse benim gitmem gerekiyor. (Yakup'un kula ına e ilerek para ister. Yakup parayı uzatır.) Sonra derli toplu konu uruz. Hadi bakalım, imdi iyi bir dinlenin. Görü ürüz. (Önce Halil, sonra di erleri sahneden çıkarlar. Bu arada di er taraftan i çiler girmeye ba T A V I R 41


O Y U N

lar. Ü ümektedirler. Aralarında konu up, akala maktadırlar.) 1. Ç - Yanımda durma ya. Çek git urdan. 2. Ç - Nedenmi o? Dursam ne oluV? 1. Ç - Allah Allaah! ine baksana sen 3. Ç - Yahu ne dala ıp duruyorsunuz? 2. Ç - Ak am oyunda kaybetti de. imdi hıncını benden alıyor. 3. 1. Ç - Ne bilgiç eysin sen be... 4. Ç - Yeter artık Cafer. 1. Ç - Ya hem erim. Saffet sizin paraları verdi mi? 3. Ç - Yok arkada ım yok. Nerdee... uramıza geldi artık. Üç ay oldu nerdeyse. Zaten al-dı ımızla karnımızı zor doyuruyoruz. 2. Ç - Napaca ız abi be. 3. Ç - Bir çaresi olmalı. Yapaca ımız bir eyler olmalı. Ama... (Yakup ve Halil girerler.) YAKUP- Burda mı bekleyece iz? (Herkes a kın Yakup'a bakarlar. Aralarında fısılda ırlar.) HAL L- He ya. Selamünaleyküm arkada lar. Bu Yakup. Benim canci er arkada ım. (El sıkı ırlar.) 3. Ç - Ho geldin arkada ım. Memleket nasıl?Anan,baban? YAKUP- Hamdolsun iyiler abi. Sizler nasılsınız? 3. Ç - yi diyelim, iyi olalım be arkada ım. Böyle her sabahın köründe bekleriz burada.Ha geldi,ha gelecek derken.gelir bir tanesi, seçer bizden iki, üç, sonra kalanın ansı, onu da ba kası alır götürür. Yoksa yarına kalır. 2. Ç - Tabii çalı anların nasıl çalı tı ı da Allah'a kalmı . 3. Ç - He valla, koca bir in aatın içinde insan mıyız, hayvan mı belli de il. Kendimizden, on kat fazla yükü ta ımak var ya, öldürüyor adamı. Üstelik de sigortasız. Valla ne diyeyim ölüm kapıda bekliyor bizi. YAKUP- Niye? Hakkınız olanı isteyin siz de. 3. Ç - (Gülerek) Güzel söyledin be arkada ım. 2. Ç - Sıkıyorsa bir iste, sokakta bulursun kendini. Aç kalmak istiyorsan buyur. Yapı yakasına YAKUP- Yo, ne aç kalmak isterim, ne de sokakta kalmak. 3. Ç - Aslında bu adamlar bize muhtaç. Bu ücrete kim çalı ır ki? 1. Ç - Aha, Saffet geliyor. ( çiler tedirgin olmaya ba lar. Saffet gelir, hepsini teker teker inceler) SAFFET- Selamünaleyküm millet. Yeni bir i alanına gidece iz. ki tane babayi it istiyo-rum. Güçlü kuvvetli olacak. Halil sen garantisin. Gel bakalım bu tarafa. 3. Ç - Saffet bey bizim ücretleri bu ay içerisinde verebilecek misin? Güç durumda kaldık. Bir sürü borçlandık. SAFFET- Tamam o lum, yazıyoruz deftere. Ne kadar çalı tıysanız alacaksınız paranızı. Ne gevezelik ediyorsun? Biz sanki cennette mi ya ıyoruz? Biz de zorluklarla bo u uyoruz. Bak Halil neyin ne oldu unu iyi biliyor. (Halil'e) De il mi Halil? HAL L- Tabii abi. SAFFET- Adam olun biraz adam. HAL L- (Yakup'u göstererek) Bu benim hem erim abi. SAFFET- Öyle mi? Ho geldin o lum. lk i in galiba. Nasıl? Bu i lerden anlıyor musun. Seni de götürelim. YAKUP- Sa ol beyim. 3. Ç - (Sinirli) Halil niye garanti diyorsun?

42 T A V I R


OYUN

SAFFET- Neeee? 3. Ç - Madem güçlü kuvvetli insana ihtiyaç var, burada daha yapılı insanlar var. Sen adam kayırıyorsun. Hem ücretleri de zamanında vermeyeceksen niye gelelim ki senin i ine? SAFFET- (Geri geri yürüyerek, yapmacık gülerek) Neyse canım. (Yakup'a do ru) Aman da aman u pazulara bak, u cüsseye bak. Söyle bakalım en fazla kaç kilo kaldırırsın? YAKUP- Yüz kiloya kadar kaldırırım abi. SAFFET- (Alayla) Yemezler, kar ında enayi mi var? Seni be enmedim. (1. çiye) Sen gel bakalım. (Giderken) Sizler de aklınızı ba ınıza dev irin. Hayırlı i ler beyler. YAKUP- Ne biçim insan bu yahu? 2. Ç - (3. Ç 'ye) Fazla sert çıktın be arkada ım. 3. Ç - Çıkmasa mıydım? De i en bir ey mi olacaktı? 2. Ç - Yok yani... Neyse, Allah sonunuzu hayretsin. (Kızarak) Ulan bunların hepsi bir. Halil'e gelince, O da Saffet'in aya ına takılmı sürüyor i te. 3. Ç - u ilerde kahve var. Oraya gidelim, biraz konu alım isterseniz. (Sahneden çıkarlar. Yakup i e girmi tir. Karanlıkta bekçinin "MOLA" sesi duyulur. Yakup ve i çiler sahnededir.) 2. Ç - Eee Yakup nasıl gidiyor amelelik? Alı abildin mi hele? YAKUP- Elbette alı tık ama... 1. Ç - Aması ne? YAKUP- Bir eyler eksik. Ne bileyim, köydeyken ne hayaller kurmu tum. Aha u güne , sanki ceketimden tutup çekiyordu beni. G e r i imdi de öyle. Baktıkça yüre- im ısınıyor. Umut doluyor içime. Sanki bir eyler söylüyor bana . (Hepsi bir süre bakarlar güne e.) 1. Ç - Gözüm kama tı abi. 3. Ç - (Yere uzanır, ellerini ba ının arkasına alır.) Güne hep do ruyu söyler. YAKUP- Orta ız onla. çimdeki umutla onun sıcaklı ı bir. 3. Ç - Bana da varolana razı olma, diyor. Hakkını ara, diyor. Köle de iliz, esir de iliz onun bunun emrinde sürünecek. Aha böyle diyor. 1. Ç - yi de abi, o zaman i ten atarlar. Valla güne ten beter yanarsın. 3. Ç - Yoo... Korkmakla bu i yürümüyor. Çalı an bizsek emek harcayan bu ellerse, yoru-lan aha bu bedense hak eden de bu bedendir, bu yürektir. 2. Ç -Napabiliriz ki? 3. Ç - (Fırlar yerinden.) Hakkımızı ararız be. 2. Ç - Nasıl, yani? 3. Ç - Birlikte. YAKUP- Birlikte mi? 3. Ç - Evet, hep birlikte. Kaybedecek neyimiz var ki? 1. Ç - Do ru söylersin de, ya çoluk çocuk? YAKUP- Sanki imdi aç de iller mi? 3. Ç - Ama birlikte davranıp hakkımızı istersek i te o zaman (güne e bakar)... i te o zaman güne le ortak oluruz. 2. Ç - Evet birlikte 1. Ç -Birlikte. YAKUP- Birlikte. 3. Ç - Birlikte. KORO-B RL KTE.

TAVIR

43


HABER

YORUM

KONYA NOTLARI Hayati

AZ M

ski ehir'de ÖZGÜR-DER'in katkılarıyla ger-çekle en "Bu Ya am Bizim-Sevgi Ve Dost-luk Gecesi"nde Yorum için çıkarılan gıyabi tu-tuklama yarın son bulacak. Bir olasılık elleri kelepçeli cezaevine gidecekler. Gözlerimizde sevinç ve özlem parıltıları sarılıp öpe-ce iz onları belki de. Aynı gece nedeniyle onbir ki inin tutuklu-lu u ise devam ediyor. Grup Yorum iki ayı bulan gı-yabi tutukluluk döneminde ka-muoyunu duyarlı kılma çabala-rını sürdürdü Bavullarını topla-yıp karakola gitmeyi do ru bul-madılar bu süre içinde. Bir-dört yıl arasında istenilen cezalar nedeniyle bir Avrupa ülkesine göçmeyi ise hiç dü ünmedi. Grup Yorum dinleyenlerinin arasındaydı yine. Konserlere çıkamadılarsa da tutuklama ka-rarına denk dü en günlerde pi-yasaya sürülen "Cesaret" ka-sedi her kasetçinin tezgahın-dan ve evlerden haykırdı cesaret diye. Cesaret dedi Yorum'cular da. Yakalanmamaya özen göster-diler bu süre içinde. Kak ola-rak basın toplantısı düzenledi-ler. 32. Gün'ün çekimlerine ka-tıldılar. 12 A ustos'taki mahkemele-rine gideceklerini, tutuklanma-larının ve ceza almalarının önemli olmadı ını, ba ka birile-rinin Yorum'u devam ettirece i-ni ve Yorum'un hiç tükenmeye-ce ini söylediler basın toplantı-larında. Türküler susmayacak, halaylar sürecekti Yorum'cular olmasa da. Yorum'un basın toplantıları, kamuoyunu duyarlı kılmaya yönelik ça rıları Özgür Gündem, Yeni Ülke, Cumhuriyet ve Mücadele gazetelerinde yer alır-

44 T A V I R

ken, sanatı düzen savunuculu- u olarak veya bacak göster-mek olarak algılayan basın gör-mezlikten geldi Yorum'u. Otobüsler kiralanmı tı. Sana-ta yönelik baskıları protesto et-mek ve Yorum'cularla dayanı -mak isteyenlerin bir bölümü OKM'ye gelmi lerdi. ki er üçer OKM'den çıkılıp Harem'e, oto-büslere gidilirken üç sivil görevli OKM'ye gelip nasıl gidilece ini soruyordu. Bir ba kaları da çev-redeki esnaftan bilgi almaya ça-lı ıyordu. OKM'den çıkan üç ki- iden karikatürist Mehmet Ars-fan gözaltına alındı. Bu arada amblemli iki po et ti örte de el konulmu tu. Yorum tüm sanatçıları Kon-ya'ya davet etmi ti. Ula abildik-lerine yüzyüze, yüz kadar sa-natçıya telefonla,ula amadıkla-rına basın aracılı ıyla yapmı tı ça rısını. Sanata sanatçıya ya-pılan baskıları bo a çıkaralım demi ti. Harem'de birikmeye ba layan insanların arasında duyarlı yazarları, airleri özellikle de müzikçileri aradı gözlerim. air Fikret Görken'le merhabala tık. Gün ikindiyi geçse de hava sıcak mı sıcak Ressam Avni Memedo lu sık sık çok sigara içti imi vurgulayarak yaptı ı tablolar nedeniyle dört kez yar-gılandı ını ve Harbiye hücrelik-lerini anlatıyor. 68 ya ındaki ressamın her eye kar ın tüken-memi likle parıldayan ve sanat-çıya yönelik baskılarla hüzünle-nen gözlerine bakıyorum. Saat ondokuzotuz, gün grili- e bürünürken biniyoruz oto-büslere. Yalnız degilsin Yorum, senin türkülerini getiriyoruz sana. Biz de yalnız de iliz. Malat-ya'dan, Ankara'dan, Ada-na'dan Eski ehir'den de kalkı-yor otobüsler. Yunanistan'dan Hollanda'dan, sviçre'den gelen

heyetler de bizimle. stanbul otobüslerinde Grup Özgürlük Türküsü, Ay e Gülen Halk Sahnesi oyuncuları ve Ta-vır Dergisi çalı anları, Ankara otobüsünde Grup Ekin ve Ankara Halk Sahnesi oyuncuları, size geliyoruz. stanbul ardımızda kalıyor gün karardıkça. nsanların sesi çatalla ıp sustu unda Yo-rum'un kasetleri yırtıveriyor suskunlu u. Gece ilerledikçe uykular alı-yor co kunun yerini. Sabah saat be te otobüsümüz duruyor. Sekiz, on katlı apartmanları gö-rüyorum ilkin. "Burası Konya mı?" diye soruyorum yanımda-kine. "Konya'ya az kaldı. Sel-çuklu" diyor Bir polis kıyıda beklerken tavırlarından nereye gitti imizi bil-di i belli olan bir sivil de "Nere-ye gidiyorsunuz bakalım siz?" diye soruyor. Arkalardan kalkıp gelen bir avukat mahkemeleri her isteye-nin izleyebilece ini de vurgulayarak Yorum'un mahkemesine gitti imizi söylüyor. Kimlik kont-rolü yapılıyor Kontrol bitti inde gidece imizi dü ünüyoruz o ara. Otobüslerin önünde bir polis arabası. Gidemiyoruz. He-men arkamızdaki kav akta po-lislerle gidip gidemeyece imizi tartı ıyor avukatlar. Avukata "Karakola mı gidiyoruz?" diye soruyorum. Daha bu tartı ma bitmeden önümüzde giden polis otosu duruyor. Pe inden otobüslerimiz. Sa yanımızda altı-yedi katlı bir yapı: Selçuklu Emniyet Amirli i Cumhuriyet Karakolu. Bu kez bir kaç ki i birden biniyorlar otobüse. Kimlik kontro-lü yapacaklarını söylüyorlar yine Az önce kimlik kontrolünün yapıldı ı, mahkemeye geç kala-ca ımız söylense de yeti irsiniz diyorlar. Bu kez daha a ırdan gidiyor kimlik kontrolü. Yine sıcaktan terlemeye ba layanlar a a ıya iniyor, az son-ra da otobüslerde sakatların dı- ında kimse kalmıyor. Yunan heyeti ikinci kez pasaportlarının kontrol edilmesine tepki duyuyor. Vermek istemi-


yorlar pasaportlarını. Uzun tartı malar, karakollara davetler ve gözaltı tehditlerinden sonra zo-raki bir biçimde ikinci kez kont-rol ediliyor pasaportları. Avukatların "Bizi burada tut-makla suç i liyorsunuz" uyarıları pek bir eyi de i tirmiyor "Avukatlar, gazeteciler ve yabancı heyetler gidebilir, di erlerini daha sonra gönderece iz" deni-yor. Yorumla dayanı ma ama-cıyla Yorum dinleyicileriyle bir-likte yola çıkan yabancı uyruklu heyetler ve avukatlar gitmek is-temyor Yorum'un mahkemesi-ne. Orada olan insanlarla dayanı ma ön plana çıkıyor. Gündem muhabirleri ise kendilerine foto raf temin edilece i söylenmesine kar ın önce biraz bocalasalar da daha sonra ayrılıyorlar oradan. Avukatlarsa sü-rekli olarak otobüslerin bırakıl-ması konusunda diretiyor. Heyetlerin çabaları da sonuç-suz kalyor. Hollanda heyeti konsolosluklarını aramak istiyor. Karakolun ehirlerarası konu malara kapalı oldu u söylenince ba ka bir telefondan ula ıyorlar konsolosluklarına.

Malatya'dan gelen 11 ki i ge-ce saat 04'te Konya'da oluyor. Adana'dan gelen onyedi ki iyle Eski ehir'den gelenleri gözaltı bekliyor Konya'da. Eski ehir'den trene binen onsekiz ki i bir olasılık izleniyorlar yol bo-yunca. Konya'ya iner inmez de gözaltına alınıyorlar.

Polisin muhtemel suçlu gibi davranması ikide bir "Ben dev-letin güvenli ini almak zorunda-yım" demesi mahkemeye yeti- ememe kaygıları ya ayan kitle-de huzursuzlu u arttırıyor.

Sakatlar otobüslerden kucaklanıp indiriliyor, arabalarına oturtuluyor. Sakatlarla baston yardımıyla yürüyebilen analar kortejin önünde yürümek istiyor-

Gerekçe ise oldukça komik. Mahkemeye gelenlerin halk tarafından dövüldü ü, polisin on-ları linç edilmekten kurtarmak için gözaltına aldı ı söyleniyor. Ancak o gün söz edilen "halk" mahkeme çevresinde hiç gö-zükmüyor. Yorum saat dokuzda geliyor mahkemeye. Konya'ya girebil-mi dinleyicilerinin arasında giri-yorlar mahkemeye. stanbul otobüsleri ise hâlâ gözaltında. Yorum'un mahkemeye geli saati yakla tı ında iki avukat gözaltındaki otobüs-lerden ayrılıp mahkemeye gidi-yor. Öteki avukatlar ise otobüs-lerde. Yorum'un mahkemesine yeti ilemeyece i kanısı arttıkça gerginlik de artyor. Özgürlük Tür-küsü arabanın gölgesinde gitar çalıp Yorum'un türkülerini söylemeye ba lıyor bu ara. Otobüsle-re Avukatlar bırakılma konusun-da binip , gözaltından kaçarak direttikçe Emniyet Amiri "Hiç-biriniz Yorum'un mahkemesinde olma gözaltında de ilsiniz" der-ken daha dü üncesi a ır basıyor. oförler sözünü bitirmeden "Gözaltında korkup kabul etmiyor bunu. de ilsek bırakın da gidelim" sesleri Konya'ya yürüyüp gitmekten öte çözüm yok artık. yükseliyor kitle-den.

lar. Daha yürüme hazırlıkları tamamlanmadan gözaltında de ilsiniz denilen insanların önü-ne polis barikatı kuruluyor. Yürüme kararıyla geri adım atıyorlar ve ikinci bir aramadan sonra bırakılaca ımızı söylüyor-lar. Aramanın nasıl yapılaca ı konusunda süren tartı malar-dan sonra yine otobüslere bini-yoruz. Bir kaç çantaya baktık-tan sonra kimlik kontrolü yapılı-yor. Kendi aralarındaki kısa bir tartı manın ardından, Konya'ya do ru hareket ediyoruz. Biz gitti imizde mahkeme ba lamı , Bu Ya am Bizim Gecesi'nin organizasyon görevlile-ri, AHS oyuncuları ve air ve ozan Muzaffer Özdemir savun-malarını bitirmi , Yorumcu, ay-nı zamanda da Tavır Dergisi yazı i leri müdürü ve sahibi Elif Sumru Gürel yazılı savunmayı okuyor. O sıcak günde Yo-rum'un mahkemesini izlemeye gelen yüzlerce insan Yo-rum'cuları görebilmek için ayak uçlarına dikiliyordu. SAT-1 televizyonu, 32. Gün ekibi ve gazetecilerin izledi i mahkeme yumu ak bir ortam da geçti. Sanık sandalyesinde oturan Yorum ve öteki devrimci sanatçılar sanık sandalyesinde de ildiler o gün. Bu Ya am Bi-zim Gecesi'nde görev alan gü-venlik güçlerinin tutumunu, mi-lattan önce 494 yıl öncesinde Phrynichus toplulu unun müzik aletleri çalmasını yasaklayan mantı ı ve günümüze de in gelen sanata baskıları yargıladı-lar.

DUYURU Kapitalist Emperyalizm ve birlikçi Uydu ülkelerin, temiz halk yı ınlarını yozla tırmaya yönelik KÜLTÜR VE SANAT DEOLOJ LER paralelinde, çirkin SANAT S MSARLARINCA, çirkin bir META durumuna dü ürülen RES M SANATININ, Beyzadelerin ve Hanımefendilerin lüks salonlarını süsleyen bir MOB LYA AKSESUARI olmayıp, yaratıcılı a dayalı, geni bir kültür, sa lam teknik ve yo un bir i çilik ürünü, ulusal, toplumsal ve evrensel sorumluluk ta ıyan, kalıcılı ı amaç edinen bir u ra ve beceri oldu una inananlar için Ressam AVN MEMEDOGLU tarafından atölye çalı maları sürdürülmektedir. Bu derslere katılmak isteyenler her gün saat 9-12 ve 20-24 arasında 347 76 65 numaralı telefona, saat 14-19 arasında 337 84 83 numaralı telefona ba vurmalıdırlar. Dostluk ve sevgilerle. YEN DAL SANAT GALER S Altıyol, Halita a Caddesi, emsitap Soka ı, No: 2, D K C HANI Teras katı. KADIKÖY- stanbul TAVIR

45


HABER

YORUM

B R SERG VE KAR KATÜRE GÖZALTI Mehmet

ARSLAN

onu sergi oldu unda yazılanlar, genellikle serginin açılı ı, kok-teyl sohbetleri, varsa ödül töreni ve do al olarak sergideki ürünlerin de erlendi-rilmesidir. Ben de bunlara de inece im. Ama ister istemez alı ılmı ın dı ı-na çıkaca ız. Önce çizerlerimizi tanıyalım isterseniz.

kısaca

Türkiye'nin ya ayan en ya lı çizeri Necmi Rıza Ay-ça: Onu yıllar önce Akbaba mizah dergisinden tanıyan-lar, yıllar sonra gördüklerin-de sanki bir dostlarını, arka-da larını görmü gibi a kın-lık ve hayranlıklarını gizleyemiyorlardı. Engin Gülen, ya lı boya tekni iyle ilk kez karikatürler çizen de erli bir çizerimiz. Muhittin Köro lu pastel, guaj ve di er boyaların belki de tümünü aynı anda kendi-ne özgü bir biçimde kullanan usta bir çizerimiz. Ve amatör olarak karikatür çizen ben. Sinop Belediyesi'nin düzenledi i "Turizm enlikleri" kapsamında açılması iste-nen sergiye dört çizerden

46 T A V I R

yakla ık 60 karikatürle katıl-dık. Necmi Rıza Ayça, Engin Gülen ve ben davetli olarak Sinop'a gittik. Sergimizin açı-lı ını vali yaptı. Ayrıca bir mil-letvekili, Belediye Ba kanı, Emniyet Müdür ve di er yetkili ve etkili insanlar da açılı a katılıp sergiyi izlediler. O gün ve ertesi gün bir sorun çıkmadı. Ne var ki polisin ho görü sınırı ancak iki gün-lüktü ve üçüncü günü dört karikatürümü ve beni savcılı- a götürdüler. Savcı sorgula-mada, karikatürlerimde "Gü-venlik kuvvetlerinin i kence yaptı ını ima etmekle" suç-landı mı bildirdi ve dört kari-katürümü "gözaltına" aldı. Oysa aynı karikatürlerim da-ha önce çe itli gazete ve dergilerde yayımlanmı tı. Önce burada suçlamanın komikli ine bakalım, Türki-ye'de nsan Haklarının ayak-lar altında oldu unu uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Veya bundan haberdar olmayan hatta bu kötü mua-mele veya i kencelerin her-

hangi bir türünü ya amayan var mı? Bakanlı a görü meye gi-den memur temsilcilerine panzerle saldırılan bir ülke, sorgusuz infazların ya andı- ı, insanların kayboldu u, devrimci basın mensuplarının adeta yok edilmek istendi i, karakollarda intiharların gide-rek arttı ı bir ülkede güvenlik güçlerinin i kence yaptı ını söylemek bir suçlama degil, ne yazık ki açık bir gerçek Bu açık gerçeklerin dı ın-da, devletin halka kar ı aldı ı davranıların tümü bir anlam-da insan hakları ihlali sayıla-bilir. çilerin i ten atılmaları, direnen i çilere copla, silahla saldırmaları, DKÖ'ni kapat-maları, gecekondu mahalle-lerini adeta ku atıp i gal et-meleri, ö rencileri pencerelerden atmaları, konserleri yasaklamaları, sanatçıları, sanat eserlerini gözaltına al-maları, devrimci basına san-sür uygulamaları ve toplat-maları, do uda Kürt halkına adeta soykırım politikaları ve daha nice antidemokratik


HABER

uygulamaları bu ülkede ya ı-yoruz. Burada konumuz sanat mı? Sanat bunca ya anan olum-suzluklardan soyutlanabilir mi? Payını alamayabilir mi? Bir de ona bakalım.

Abdal oyunu bugün de yasaklanıyor. Neden? Onlara göre haksızlıklara kar ı, halkın saflarında yer al-mak, halk için iir yazmak, öykü-roman yazmak, resim yapmak, karikatür çizmek, türkü söylemek, sinema-tiyatro yapmak, halk için oyun oynamak suç... Çünkü: Onlar istiyorlar ki, sanatçı-lar bankaların te hir salonla-rından, sergi galerilerinden dı arı çıkmasınlar. Onlar istiyorlar ki, sanatçı-lar entel barların sarho lu- undan hiç uyanmasınlar:

smini burada sayamayaca- ımız kadar çok yazar, çizer, ressam, ozan, dü ün adamı sinemacı, tiya rocu insanımız sayısız i kence ve baskı çe i-dini tanıdı. Yattıkları cezaev-leri, anıları ve sayıları belki bir kütüphaneyi doldurabilir. Ru-hi Su'nun, pasaport verilme-di i için tedavisizlikten öldü- üne daha dün tanık olduk. Ay e Gülen'in suçu halk için sanat yapmaktı. Grup Yorum'un halkla beraber haykır-masını hazmedemiyorlar. Asırlar önce Onlar istiyorlar ki, ödül tö-renleri, ya amı bilgeli i kadar asi bir insan plaketler, övgüler, renkli basın, TV Pir Sultan görüntüler yapmacık alkı lar sanatçılara

YORUM

yetsin. Ve onlar istiyorlar ki, sanat-çılar kendilerini güldüren, e -lendiren soytarıları olsun. Aksi oldu unda, yani sa-natçı ya adı ı ça ın ve toplu-mun eli kilerifii gördü ünde ve bunlara kar ı halktan ya-na tavır aldı ında, i te o za-man açık yüzlerini ortaya ko-yuyorlar. Onların açık yüzleri sansür, yasaklama, gözaltı, imha etme, öldürme, kan ve kinden ba ka bir ey de il. Bunu ya ıyor ve biliyoruz. Ve biliyoruz ki bu kötü niyet-lerini yok etmenin tek yolu daha çok çalı mak, yazmak, çizmek, türkü söylemek, si-nema ve tiyatro yapmaktır. Halkımızla ve haklılı ımızla birlikte...

BASINA 20 A ustos 1992 tarihinden bu yana, Kültür ve Sanatta TAVIR Diyarbakır büromuza polisler gelip-gitmektedir. Geli -gidi lerine neden olarak Hüseyin Aksoy ve temsilcimiz Talat Ersoy'un birlikte kurmak istedikleri "ORTADO U KÜLTÜR SANAT B L MSEL ARA TIRMA VE YAYGINLA TIRMA ORGAN ZASYON SANAY

T CARET L M TED RKET " ünvanlı irket için ki iler hakkında tahkikat yapıldı ı gerekçe gösterilmektedir. Bugüne kadar dört kere gelen polisler tarafından ev adresi istenmi , dördüncü geli te de temsilcimiz Talat Ersoy o anda büroda bulunmadı ından onu görememi ler "Hem irket kurmak istiyorlar hem de kaçıyorlar" diye bir yakı tırma yapmı lar, Kültür ve Sanatta TAVIR büromuzun yasal olmadı ını, bundan ötürü temsilcinin Emniyete gitmesi gerekti ini söyleyip ayrılmı lardır. Daha önce de ayrı polisler tarafından temsilcimiz, ifadesi oldu u gerekçesiyle bürodan alınmı , birgün keyfi olarak hücrede tutulmu tur. Daha önce de polis tarafından dört kez gözaltına alınan temsilcimiz hakkında her türlü bilgi Emniyet Müdürlü-ü'nde mevcuttur. Buna ra men hakkında güvenlik soru turması oldu u gerekçe-yle rahatsız edilmektedir. Ayrıca ne zamandan beri, ticari amaçla kurulmak istenen bir irket için güvenlik soru turmasına gerek görülmektedir? Acaba Kemal Horzum için de güvenlik soru turması yapıldı mı zamanında, ya da ba kaları hakkında... Ayrıca dördüncü geli lerinde TAVIR tanıtım ve irtibat büromuzun yasal olmadı ı ve bunun için bildirimde bulunmamız gerekti i söylendi. Ne zamandan beri Bakanlıkça onaylanan ticari bir irketin sözle mesinde yer aldı ı ve çıkarmı oldu u sanat bülteni için bildirimde bulunmak gerekiyor? Bunun polisle ne ilgisi var? Polisin bu keyfiyeti bölgedeki emekten ve halktan yana sanata tahammülsüzlü ün göstergesidir. Ama biz bugüne kadar Kürt halkının ezgilerini, ya am biçimini ara tırdık, inceledik, söyledik, savunduk ve buna devam edece iz. Bakanlı ın ve Emniyet Müdürlü ü'nün bu keyfi tutumunu protesto ediyoruz.

Kültür ve Sanatta TAVIR Diyarbakır Temsilcili i

TAVIR

47


B R

K TA P

TUTSAK A LELER 12 EYLÜL VE TAYAD

LANET OKUDUKLARINIZA B R KEZ DAHA LANET OKUYACAKSINIZ u kitabı okumak için, Türkiye'de bir siyasi tutuklu veya hükümlü yakını olmanız gerek-miyor. Çünkü Türki-ye'de ya amayı göze alan ki i zaten bu "risk"i de göze alıyor demektir. Bu kitap, dolayısıyla yarın sizin için de yazılabile-cek gerçek ya am deneyimle-rini aktarıyor.Anaların, kar-de lerin, babaların, e lerin ve di er yakınların mütevazı ama onurlu, ürkek ama gittikçe yol gösteren, cahil ama ülkemiz aydınlarını bile utandıran bir bilgeli e do ru ko malarının devrimci hikayesi... Ya ayan canlı tanıklıkları; yakın tarihi-mizin...

yetkililerin kendi halkına kar ı nasıl gerekti inde kaçamak, kandırmacı; gerekti inde ise do rudan bir Amerikan i gal subayı ya da Gestapo efi kadar açık yüzlü davranma becerisini gösterdi ini göre-cek, o günlük ya amınızın sorunları içinde kaynayıp giden görüntü ve sözler aklınıza geldikçe "Aaa!" deyip a kın-lık geçirecek, ta 1981'lere uzanacaksınız. Yani tarihiniz-le bir kez daha yüzle eceksiniz.

Meydanlarda, tanklar, dev-riyeler, polis copları, dü man-ca ve güvensiz bakı lardan ba ka bir eyin dola madı ı o "kuVak" günlerde, anaların acılı feryatlarıyla önü açılan serin rüzgârların, direnme, in-san olma onurunun kendini hatırlatmaya 12 Eylül'ün do rudan aksa-kallı ve kabul ettirme-ye ba ladı ını dedelerden kucaktaki be-belere göreceksiniz. Devlet kapılarında kadar dü en gölgesi-nin,yine her zulüm ka-pılarını, yalanı, i kenceya tan insanları-mızı nereden nereye yi,daya ı, kandırmayı, ba ın-dan getirdi i-ni görmek isteyenler bu kitabı savmayı, tehdit etmeyi ve dura dura okumalı. Dura dura tutuklamayı ama tüm bun-lara okumalı, çünkü her öykü son-rasında ra men 1981'lerden bu-günlere; insan anlatılan tarih-sel kesitte adım geli ip büyüyen adım kendisi-ni sorgulama, "Ben o yuvarlandıkça zaman neredeydim, ne yaptım" deme kartopu gibi güçlü bir muhalefet oda ı haline gelenlerin ihtiyacı duyuyor ba e mezli ini gö-receksiniz. Ve Bildik, tanıdık ili kiler ve ki ilanet okuduk-larınıza bir kez daha ler olmasına kar ın, cuntacı lanet

48 T A V I R

okuyacak, gerçek anneli i, babalı ı, karde li i, can yolda lı ını sorgulayacak, kendi-nizde yeni duygular ke fede-ceksiniz. Ne çok kapı var dünyamız-da. Sadece devlet kapıları mı? Evlerin feodal kapıları kı-rıldıktan sonra, cahilli e kat-lanıp, küçük küçük cesaretle-ri yüreklerinde biriktire birikti-re bir umut diye ko ulan "aydın" kapıları.. Ve aydın sanılan kapıların bazen ger-çekte korkak bir böbürlen-meyle tilki yuvalarından fark-sız oldu unun dolu gözlerle, burkulan yüreklerle duyumsanması.. Ve yine de açıldık-ça aydınlanan aydın kapıları. Kim ne dedi, kim ne yaptı, hangi ta ı hangi duvarın gedi- ine koydu ve kimler birer fare gibi duvarın temeline sıvı ıverdi? i te ülkemiz yakın ta-rihine bir de ya adıklarıyla, ya ananların dersiyle, bilinç-ten süzülen bilgiyle; umudu, onuru çi netmeyen direni i güzelleyen anaların tanıklı ıy-la bakmak isteyenler; "Tutsak Aileleri 12 Eylül ve TA-YAD"ı okumalısınız...




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.