1993 1994 30 aralik ocak

Page 1


Yalnız Değiller Saydam ve ıslak ölüm eğer boyunlarına geçirilen ilmikten gökten bir fırtınayı koparır gibi koparacaksa ciğerlerini nefesimi onlara vereceğim kalbimdeki yaşayan tıpırtıyı gözlerimi onlara vereceğim oyarak kirpiklerimle dünyada acıya ve öfkeye dair bütün görüntüleri Urgan demir yollarında fabrikalarda gün boyunca çığlığın dinmediği şehrin uzak semtlerine doluşan işçilerin, pamuk seline yaprak yaprak dökülen tütünde zeytinde fındıkta çam denizinde ormanların ve verimsiz düzlüklerinde kurak toprağın açlığın can çekişini tırnakla terle susturmaya çalışan yoksul köylerin gözlerinde parlamaya başlayan umut için düğümlendi Saydam ve ıslak ölüm eğer boyunlarına geçirilen düğümden dökecekse körlerin alfabesini yumruğumu onlara vereceğim yaşayan yumruğumu ağzımı onlara vereceğim yeryüzünün bütün mert ölüleri için toplayarak kanlı kelimeleri

Nihat BEHRAM


Aralık 93/ Oc ak 94'te

MERHABA 1

Me rha ba

2 İs Ka ra sı Ke nt Re simle ri/ Ha yati A zi m

14 Özgü rlü k Tut ku su S a ğ m a l c ılar C e z a e v i Devrimci Tutsakları

20 Çü nkü Zalimi n Ta rihi Yo ktu r/ İ brahim Kara ca

24

. D ostlar D ağla n K u ca kla mı şla r/ Nû Ji ya n

25 Bir Kaldır B a ş ın ı Bir Kaldır S e l a m ı m ı z Da ğlarda Bulu şsu n/ Nû Jiyan

26 'Eme k Tepe si'nde S ö z ü m ü z V ar S a d ı k Ç elik

28

Te ze k E me ktir/ Meh met Ali Ç a t a l t e p e

32 Bizim Ola ca k H alkı mı n O l a c a k

39

Ha be r-Y o ru m

A R K A K A P A K : B A K I KA RADENIZ

Korku yorla r... T ü m d e ğ e rle ri a lt ü st o lm u ş , d a y a n a kları çökm ü ş , e k o n o m is i, silahlı gücü, politikkuru mlarıyla, sarsıntı yaşayan h e r iktidar gibi ko rku yo rla r. Halka sun acak alternatifleri kalm adı kça ko rkuları a rtıyor. Çare sizlik i çinde, tarihin onlar i çin biçtiği ka çınılm az so na ya kla şıyor ve ko rku yorla r. Saldı rganlı kları pervası zlıkları yetmiyor. Bir girdaba düşmü ş gibiler. Saldırdıkça daha g eniş yığınları karşıları nda bulu yo rlar. A yrım gö zetme ksizin tü m eme kçi yığı nları hed efleme k zorunda kalıyorlar. Çün kü gide re k gü çsü zleşiyorlar. Fa rkı nda olma dan, son imkanları m, son ko zlarını kullanıyo rlar. Ye ni terör ya sa sı yla tüm d emo kratik gü çleri, hak a ram a mü cad elesi içinde ki tüm e me kçileri hedefliyorlar. Çün kü tü m halkt an ko rku yorl ar. Korku yorla r. Türkülerimi zden ko rkuyorlar, h alkın tü rkülerinden. K arşılaştı ğı on ca ba skı ya rağme n Hal kın a cı sını se vincini öfkesini ve ö zlemlerini dile getirmekt en va zge çme yen Grup Y oru m'u n tü rkülerinde n korku yo rlar. 8 yıllık onu rlu mücadelesi yle, miting alanlarında, f abri kalarda amfilerde, g eceko ndu so ka klarınd a çınlattığı tü rküleriyle; sa yısı z gö zaltıda n yasa klam a ve soru ştu rmalara, Me rsin tutsa klığından, Eskişehir soru ştu rma sın da ö zgü rlük ha kkını kollanma sına, Kon ya duru şma sın da ki "savunma "sına kad ar tü m ba skılar karşı sında ta kın dığı te slimiyeti redded en u zlaşma z ta vrı yla küçük b urju va sanat çı gelen eğini sarsa n, onu rlu aydın sanatçı örneğini yarattı Grup Y O R U M . Bir K a r Makinası oldu ve yeni gelenekler yeni değerler ya rata ra k a çtığı yolda yeni Grup Y ORU M'lar ya ratma kta ge cikme di. Örgütlü sanatın h alkın ö zgü rlük mü cadele sinde na sıl en ö n saflarda çarpışabileceğim g öst erdi. Bu yü zden kültü r sa nat atanı nda iktida rın İlk hedeflerinden biri oldu. Son a çılan da va, yargıta yca da on aylan ara k m ahkumiyetle sonu çlandı. Elif Sum ru Gürel ve Ke mal Sahir Gü rel, tüm hu ku k kuralları, hatta düzenin kendi ya saları d ahi çiğnene rek 1 yıl 8 ay hapis ve 42 milyo n para ce za sına' çarptırıldı. M a h k e m e dosyalarında, "bilirkişi" raporları ve salonda ki "göre vli" tanıklar "dü zenledikle ri rapo rlarla birbirlerinin yalanlarını do ğruladı. V e ceza ona ylandı. Yılmaya caklar. Türküleri susma yacak. Halayları mücadele alanlarına ya yıldı bir kez . Zindanlara sığdırmayacaklar onları. Kapağımızı Grup Y O R U M ' a a yırı yoruz. A milcar Cabral'ın "K ültür ağa cının t ohumla rından diren ç ve ö zgü rlük çiçe klerine " sö zünü onlara adı yo ru z.. Bunu fa zla sıyla h akettiklerine inanı yo ru z. Kürt halkına yön elik baskılar, Lice'de katliam düzenlemekten, Özgür Günde m gazete sinin dünyada e şine az ra stlanır biçimde ba sılara k çalışanlarının gözaltına alınm a sın a, arşi vle rinin t alan edilm e sine de k u za nı yo r. Hakla r ve Özgürlü kler Platformu'n un o rganize ettiği "Kü rt Hal kıyla Da yanı şma Heyeti" gö zlemler yap mak ve ra por ha zırlama k ü z e r e Li ce'ye gitti. Aralarında Fotoğraf-Sinema Emekçileri ve Tavır yazarları da vardı, "İs Karası K e n t Resimleri"nde, katliamı tüm çıpla klığıyla anlat ma ya çalıştı k. İ s ka ra sı şilinsin, küller dağıl sın diye. Öykümü zü, ölü m yıldö nümü nedeni yle anma k ist ediğimiz En ve r Gö kçe 'ni n bi r şiiri yle bitiri yo ru z. "Onla r Yo ksul Eti Y e rler." Korku, d arağa çları politikası nı yeniden günde me getiriyo r. O y s a çokta n teşhir olmu ş, de mo kra si mü ca dele siyle ifla s e ttirilmiş bir politika bu . Tüm t oplum un üze rinde yağlı ke mendi bir te hdit un suru olara k sallandırma k i stiyorla r. 'C esaretine varsa a sın' diye ha ykı ran de vrimci tutsa klar yanıtı bir çok k e z özgü rlük e ylemleriyle ve rdiler Sağ mal cılar Ce zae vi'nd eki d evrim ci tut sa klard an gelen "Özgü rlü k. Tut ku su", aynı ya nıtı verm ede ki ka rarlılık ve co şku yu ta şı yor. Dağlar, milyonla rın u mud unu b arın dırara k b ağrı nda, t üm h eybeliyle dikiliyo r zulmün zorb alığın karşı sında. A rdından çatlayaca k şafağı, do ru klarında ki parıltılarla müjdeliyo r. Nû Ji yan 'ın iki ö ykü sü va r da ğlard aki u mudu anlatan: "Do stlar Dağla rı 'Kucaklamı şlar" ve "Bir kaldırma sını Bir Kaldır Selamı mız Dağla rda Bulu şsun. " Sınıf mü cadele sinin zen gin dene yimleri ö yküleşip a kı yor sa yfaları mı za. Kağıthane Belediye si ve Toro s Güb re işçilerinin direnişlerini sayfalarımı za ta şındı: "Te ze k Em e ktir" ve "Em e k Te pe si'nde Sö züm ü z V ar. " Abidin Dino 'yu yitirdi k/'Mutluluğ un re smi " u sta nın fı rça sınd a kaldı. Onunla birlikte göçüp gitti. İbrahim Ka ra ca, a rdında n sesleni yor: "Sen O Re smi Yapa ca ktın Abidin. " O resim yapıla ca k. M utluluğun re smi çizilece k ül kemi zde. E ski, sa rsılıp yı kılı rke n, ye rini yeni, gele ce k vad ed en dold ura ca k. D o stl u kl a...

T AV I R

1


fotoğraflar:FOSEM

Lice'nin girişinde durduruluy oruz. Minibüsümüz y olun sağına park ediy or. Hemen önümüzde durmuş bir minibüs daha v ar. Y edi sekiz kişi y üzleri y ola doğru tek sıra dizilmişler. Üst araması ve kimlik kontrolünden geçiy orlar. Az sonra biz de öy le tek sıra dizileceğiz. İlk kimlik kontrolü de değil bu. İstanbul'dan çıkışımızdan bert üç dört kez y aşadık ay nı şeyi. İlki Bolu dağlarınday dı. O zaman otobüsten aşağı inin dememişti askerler. Oturduğumuz y erden kimliklerimize bakıp inmişlerdi. Bize y önelik herhangi birşey de y oktu. Otobüs dolu, Lice'y e gözlem hey eti olarak giden bizlerse oniki kişiy iz. Çoğu Tiy ad'lı. Özgür-Der'den de üç ana v ar aramızda. Sağlık-Sen ve de Fosem'den birer kişi katılmıştı hey ete. Fosem'li arkadaşın işi zor. O görüntüleyecek Lice'yi. Tav ır dergisinden sen de gider misin? dediklerinde hiç düşünmeden evet dedim. Ucun kıy ında da olsa görmüştüm ülkemin bir çok bölgesini. En azından her bölgeden bir kaç şehir... Sadece Güneydoğu.

2

TA V I R

Soğuk mudur şimdi orası? Soğuktur... Geceleri soğuktur... Şimdi, şimdi soğuktur. Her zaman soğuktur! Bir kazakla kaban almalıy ım y anıma. Kazakla kabanı aldım. Kürtçe'de bilmiyorum ama bir başka dil konuşsa da insan anlayabilir karşısındakini. Diller sussa bile gözler konuşur. Bazen ay nı dili konuştuğunu sanırsın. Çelişkiler yumağıdır ay nı dilin f arklı tellerinden konuşmak. Bölücü terörist öldürüldü... Ölü ele geçirildi. ARGK gerillası öldü... Faili meçhul cinay etler... Y ol boyunca bunları düşünüy or insan ister istemez. Seksendört y ılından beri hiç bitmeyen birkaç çapulcu, birkaç bölücü eşkiy a söy lemleri... Özellikle Türk Halkı hep bu birkaç sözcüğüne takılıp kaldı. Bu nasıl birkaçtır ki sonu gelmez diy e pek sormadı kendi kendisine. Son süreçte askerlerin bay raktan ip memleketlerine gönderilmesi arttıkça bu soruy u sormay a başlayanlar da f azlalaştı. Y ine de Kürdistan'ın şehirleri çok uzakta bir y erlerde sanki. Somali kadar uzak! Ateş düştüğü y eri y akıy or sadece. Lice'y e hareket etmeden birkaç gün önce Çanakkale'nin

bir köy ündeyim. Daha önceden tanıdığım bir köy lü. Kırk y aşlarında. Y oksul say ılmaz. Varsıl da değil. Az topraklı. Ama sorunu bu değil. Kahveler kapanmış, eve gidiy orum. Beni görünce hoşgeldin dedi. Selam v erip y ürümey i düşündüm. O konuşmak istiy ordu benimle. Son günlerde içkiy e vurmuş kendini. Kolumu tutup "göndermem" diyerek sarstı. İlkin kimi nerey e göndermeyeceğini anlay amadım. "Oğlum komando olacak, hazır asker. Oraya gidecek" dedi. SHP'li. Partinin ilçe örgütüyle görüşmüş. Milletv ekilleriy le, özellikle köy e oy istemey e gelen milletvekilleriyle görüşeceğini,Başbakan'a mektup yazacağını söy lüy or. Ulaşabilir mi bilemiy orum. O da bilmiy or bunu. Söy lerken çaresizliğin acısı çöküyor her sözcüğe. Kolumu sarsarken ise kararlı. "Anlamsız bir savaş var orada, ben oğlumu nasıl gönderey im bile bile ölüme? Göndermem. Bitmez bu savaş, y ıllarca sürer". Onun çaresizliğini y aşıy orum. Ne yapmalı, nasıl y apmalı diy e soruyorum kendime. Onun y anıt aradığı soru da bu. Susuyor. Sonra sesini y ükseltiy or birden. "Çakmalı kibriti


Ankara'dan ötesine. Bu savaş böy le biter ancak. Savaş bitecekse beni de götürsünler." Bu sözü öy lesine hiddetle söylüy or ki ağzından f ırlay an tükrük parçacıkları v uruy or y üzüme. Ben onun oğlunun aşmazını y aşarken; y akılmış kentlerin ortasında buluy orum kendimi, gözlerimi kapasam boğulacağım. "Sarhoşsun sen, sonra konuşuruz" dedim ona. Askerlerden biri "inin aşağı" diy or. Sesinde ne aşırı bir öfke, ne de sev ecenlik var. İniy oruz. Bey nimde kibrit çakılmış kent resimleri. Tedirginim. Alt taraf ı sıradan bir kimlik kontrolü bu, sakin ol diy orum kendi kendime. "Aşağı inin" diy en askerin "arkanıza dönün" diy eceğini v e sonra y anındaki askerlere "Nişan ait! Ateşi" komutu v ereceğini düşünüy orum bir an. Bütün bunları düşündüm gerçekten. Kasabaların ateşe v erildiği bir ülkede neden olmasın. İstanbul'da TİY AD'a giderken y olda bir arkadaşıma rastlamıştım. Sevinmişti beni gördüğüne. Damdan düşer gibi "Lice'y e gidiy orum" dedim ona. Y üzü birden durgunlaştı. Kaygı korku karışımı duy gular uçuştu gözbebeklerinde. Güle güle v ey a iyi y olculuklar demesini beklerken "bölünmeden gel" dedi Algılay amamıştım. Hemen sonra da "y ani parçalanmadan gel" diy e ekledi. Gülümsedim. Sıray a dizildik bir öncekiler gibi. Arkadaşımın beni uğurlarken söy lediği söz gelip geçiy or usumdan. Bölünmeden gel. Bölünmeden... Y ine gülümsüy orum. Tedirginliğim uçup gitmiş. Özgür-Der'li analara bakıy orum. Oldukça rahatlar. "Kadınlar da inecek mi oğlum?" diy e soruyorlar askere. Ceza v e Tutukev i kapıları daha da olgunlaştırdı onları. Askerlerden biri "insinler insinler" derken, y anındaki "gerek yok" dedi. Üst araması v e ayaküstü kısa bir sorgudan sonra assubay Emniy et Amirliği'ne gitmemizi v e oradan izin almamız gerektiğini söy ledi.

Lice'nin girişindeki konutlarda hasar yok. Y anmış, y ıkılmış bir kent beklerken böy lesi bir görünümle karşılaşmak şaşırtıy or insanı. Az sonra puslu v e kirli camlardan birkaç yanık ev görüy orum. Şaşkınlığım birden burukluğa dönüşüyor. İnsanın içini acıtan bir duygu bu. Bu görüntü v e duy gudan kurtulmadan çarşının y anından geçiy oruz. Sağ taraf taki y apılar tek katlı, sol taraftakiler ise iki... Geniş bir caddenin kenarlarına sıralanmış işy erleri. Bitişik nizam. Bu cadde ikiyüz metre kadar sonra karşıdaki işyerlerince bölünüy or. Tam bir harabe. İs karasına bürünmüş herşey. Emniy et Amirliği'nin önündey iz. Dört katlı sarımsı bir y apı, önüne, kömür y ığılmış. Binanın biraz sağında, bahçenin ortasında ise çotuklar... Kapısındaki merdiv enlere her iki y andan geçiş y eri bırakılıp insan boy unca kum torbaları dizilmiş. Ay nı kum torbalarından binanın sağ y anında da v ar. Orada bir de panzer duruy or. Namlusu komando elbise kumaşından bez bir torbay la örtülü. Binanın sağ köşesinde aşağıdan y ukarı sıralanmış ve ay nı silahtan,çıkmış izlenimi veren y edi sekiz kurşun izi. Bu izlerin bir benzerini daha görüy orum az sonra. Camlar v e çerçev eler sağlam. Bahçe duv arının üstündey se demir çubuklardan korunakları... İmralı Y arı Açık Cezaev i'ni sey retmiştim geminin güv ertesinden. Denizin ortasında bir ada. Mahkumlar v e görev liler... Aralarında ne f ark v ar diy e düşünmüştüm. Lice'nin Emniy eti de bana İmralı'y ı anımsattı. Altı sekiz y aşlarında üç çocuk bahçey e çıktı. Duvara tırmanıyorlar ama atlay ıp çıkmıy orlar dışan. Bir kadın, gözucuyla bizi izley erek halı silkeliy or camdan. Kısa aralıklarla dışarı çıkan bir Özel tim vey a polis, çocukları kontrol ediy or. Emniy etin karşısına düşen ev lerin bahçe duv arları oldukça y üksek. Ev duv arının çok az bir

bölümü v e çatılar görünebiliy or sokaktan. Bir de ağaçlar. Bu ev duv arlarının ne Şam'ın şekeri, ne Arabın y üzü diy e f ısıldadıklarını duy uy or gibiy im. Mahallenin arkasında ise Emniyetin önündeki kum torbalarıy la bakışan sarp kayalıklar. Emniy etin önünde beklemedey iz. Ne kadar süreceğini bilemediğim bir bekley iş bu. Gürültüy le başımı arkay a çev iriyorum. Bir an savaşın tam ortasında kalmışım duygusuyla "Aaa! Tank geliy or" diyorum. Başka bir arkadaş düzeltiyor "Bu tank değil, kariy er" Kariy er, beş on metre önümüzden sarp kay alara doğru saptı. Orada beklediğimiz iki saat boy unca üç kariyer geçti y anımızdan. Üçü de ay nı y önden gelip ay nı y öne gittiler. İlk geldiğimizde bir Renault araba, bir polis minibüsü, bir de panzer... Üçü birden koy ulmuşlardı y ola. Çarşıy a doğru gitmişlerdi. Biri makam arabası, biri koruma minibüsü. Panzer de korumanın koruması olsa gerek. İki de jeep gelip gitti o süre içinde. Eller her an tetikte. Öyle rahatça oturmak y ok araçlarda. Birkaçının y üzü öne, ikisinin yüzü ise arkaya dönük oturmuşlardı. Gözleri de tetikte. Görebildiğim sokaklar genelde boş. Biraz ilerde sarı bir inek başıboş geviş getiriyor. Y an taraf ımızda, çamurun içinde ezilmiş bir kedi y avrusunu başka bir kedi kulağından tutmuş sürüklüyor. Sey rek olsa da y anımızdan birileri geçiy or. Bakışlarına, giysilerine, yürüy üşlerine bakarak tahminlerde bulunuy oruz. Halktan dediklerimiz daha çok tıraşsız v e gariban giyimli. Bakışları ezik. Y üzü dolgun v e tıraşlı, bakışları kuşkucu, diğerlerine oranla biraz daha iy i giyimli olanları işbirlikçi diy e niteliyoruz. Y üzey sel bir değerlendirme olsa da y anılma pay ı az. Böy le nitelendirdiklerimiz y anımızdan geçip Emniy ete girip çıkıy or. Komando giy silerini anımsatan parkaları, bastığı y eri ezip geçen y ürüy üşleri, keskin bakışları, dudaklarının

TA V I R

3


yanlarından aşağıy a uzanan faşist bıy ıkları ve makinalı silahlarıy la özel timleri ise beşy üz metre öteden tanımak olası. Emniy etin önüne ilk geldiğimizde Lice insanıy la konuşabilirle, ilçeyi görebilme izni v erileceği konusunda umutluy dum. Saatler ilerledikçe bu umut azalıp kay boldu.. İsimlerimiz v e hangi dernek adına geldiğimizin y azılı olarak istenmesi, hakkımızda soruşturma y apılması gibi işlemlerin tümü oy alamak için. Bu bekleme esnasında hey etten iki arkadaşımız telef on bahanesiy le minibüsten ay rılıp birkaç f otoğraf çekti, insanlarla konuştu. Bu oyunu sürdürmek istedik ama daha sonra tuvalet için giden iki kişinin peşinden iki özel tim geldi. Bir anlamda minibüsün içinde gözaltınday dık. Valilikle görüşeceğimizi söy leyerek ayrıldık oradan. Fakat, insanlarla mutlaka konuşmalıy dık. Çarşıdan geçerken y angından f azla etkilenmeyen çay ocağını anımsatan bir kahvey e girdik. O küçücük kahvede y irmi otuz kadar insan vardı. Onbeş kişi de biz girince kahv ede kıpırday acak y er kalmadı. Kahv edekiler genelde orta y aşın üstünde.Çoğunca da y aşlı. Bizimle konuşmay a çekineceklerini düşünmüştüm.Y orgun v e hüzünlü y üzler uçup gitti biz kahv ey e girdiğimizde; Heyecan dalgası gezindi. Geçmiş olsun diledik herbirimiz. Sağolunlar bitmeden karşılıklı sorular başladı. -Nereden geliy orsunuz? -TİY AD'dan, "Tutuklu v e Hükümlü Aileleri ve İnsan Hakları..." Daha sözümü bitirmeden kesiyor konuşmamı "İnsan hakları kalmamış." Bu sözü bir kaç kez tekrarlıy or. Sesi öfke tonunda, "Doğru, insan hakkı kalmadı. Sizinle konuşmamıza da izin vermediler". Çay içme hakkımızı kullanıy oruz. "Nasıl başladı olay lar, Gerilla v ar mıy dı Lice'de?" "Gerilla y okti. Asker yapti,

4

TA V I R

dev let y apti." yanındakilerden herbiri onay lıy or bu sözleri. Hatta onaylamanın da ötesinde başlarını sallay arak hepsi ay nı sözcükleri tekrarlıy or." Asker, dev let... saat dokuzda başladi. Bir asker kaçın olay çıkacak, diy e bağirdi. Ellerinde ateş püsküren silahlar v ardi." Y anındaki " lav silahı" diy e düzeltiy or onu. "Dükkanlara bey az tozlar attiler. Ev lerde canını kurtaran dama kaçti. Ateşe v erdiler dışarı çıkanı kurşunladiler. Hayvanlar da y andi. Havadan, karadan hery erden ... Helikopter v ardi. Tam üç gün..." Bizimle konuşmaya çekineceklerini düşünürken konuşmak için birbiriy le yarışan insanlarla karşılaşmanın şaşkınlığınday ım. Kahveci çay getirdi. Elimde öy lece duruy or. Olay lar bitmiş olmasına karşın her an, herşey olabilir orada. Bunu düşünüy orum. Bize de.. Veya biz gittikten sona bizimle konuştukları için... Onlar anlatıy or. Anlattıkça ürküy or insan. Çarşıdaki sav aş sonrası görünümde doğruluy or onları. Kahv ey e girerken güv enlik görevlilerinin peşimizden geleceğini tahmin etmiştik... Daha çay ımdan yudum almadan geldiler bile. Kahv edekilerse anlatmay a dev am ediyorlar çabuk çabuk. Biliy orlar çok zamanımızın olmadığını. " Dörtyüz ev y andi, ikiy üzkırk dükkan yandi. Elli altmış ölü., üçy üz dörtyüz genç nerede belli değil"" Birini panzerin arkasına bağlamışlerdi sürüklediler " Ay lar önce "Gündem" gazetesinde gördüğüm bir fotoğraf gelip oturuy or gözlerime, irkiliy orum: " Canlımıy dı adam?" "He canliydi. Sürüklediler ama ölmedi, sonra duv ara y aslattilar ellerini. Kurşunladiler" Özel tim kahv eden çıkmamızı söy lüy or. Duy duklarımın şokunday ım. Panzerle sürüklediler... kurşunladılar... Bulduklarını aldılar, kadınları zıplatıp ü zerinden düşenleri topladılar.. Biz yaşadık

bunları... Üç gün havadan, karadan ateş püsküren silahlar... "Y ardım edemik birbirimize. Herkes kendi canına düştü. Kendi ölüsüyIe uğraştı. On dokuzunu belediye gömdü. "Ne kadar insan kaldı şimdi Lice'de?" "Hepsi göçtü. Y üz hane y a var y a y ok. Parası olan, dışarda akrabası olan göçtü. Durumum olsa bende göçerim" Kabaca bir hesap yapıy orum. Lice'nin girişinde nüf usu dokuzbinaltıy üz y azılı.Bir hanede dört kişi olsa. Lice nüf usu şu an dörty üz kadar. Bir y udum çay içip ay ağa kalkıy oruz. Gitmemiz gerekli. "Gitmey in, nasıl olsa işkence çekeceğiz siz gittikten sonra. Gitmey in" Çay larımız y arım kaldı. Bir sigara içimi konuşamadık Lice'nin insanıy la. Anlatacak ne çok şey leri vardı. Saatlerce sohbet edebilmeyi, sorunlarını dinley ebilmey i, hep beraber, günahıy la sev abıy la geçmişi değerlendirmey i... hepsinden önemlisi geleceği ve umudu konuşabilmey i ne çok isterdim. Çay larımız gibi y arım kalmıştı her şey. Bu nedenle buruk ayrıldım Lice'den. Hele hele de "gitmey in! Sizinle konuştuğumuz için nasıl olsa işkence göreceğiz. Gitmey in" diyen kahvedeki o Lice'linin sözleri... Kurşun olup saplandı içime. Kendisi orada kaldı"gitmey in" diyen mav i gözleri geldi ardımsıra. Biraz buruk, biraz yaralı ay rılsam da Lice'den, boşuna değildi y irmi y irmibeş saatlik y olu aşıp geldiğimiz. Kaçamak olsa da Lice insanıy la konuşabilmiş, tamamen yanmış çarşı v e mahallelerden birkaç görüntü alabilmiştik. İşte bunun içindi tüm sev incim. Daha da önemlisi birileri gelip bulmuştu onları bu y anmış ilçede. Tekrar Diy arbakır'a dönüy oruz. Y ol boyunca sürülmüş, ekime hazırlanmış toprakların arasından akıp gidiy or minibüsümüz. Arada bir de y apraklarının çoğu koparılmış, çiçeğe dur-


muş tütün tarlaları... Y anından geçtiğimiz köylerdense y oksulluk kokusu geliyor. Bunun nedenini kav ramak zor değil. Tarlalarda sınır çizgileri y ok denecek kadar az. Otu rup her tarlanın kaç dönüm olduğunu hesaplama olanağım y ok. Sadece çok büy ükler diy ebilirim. Lice'lilere soramamıştım ne kadar toprakları olduğunu. Hey etten iki arkadaş, Lice'de iki saat bekletildiğimizi, ilçede gözlem y apmamızın engellendiğini belirten bir dilekçey i Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'ne v erdiler v e tekrar Lice'y e gitmek için izin v erilmesi talebinde bulundular. Valiliğin y anıtı ise: Bölgey e giriş çıkışın serbest olduğu ve bunun için

izin alma gereği olmadığı şeklinde. Vali'liğin basınla ilişkiler sorumlusunun odasının duv arlarında PKK'nın bastığı köy lerden görüntüler asılı. Kurşunlanmış çocuk f otoğrafları... Dilekçe v ermey e giden arkadaşlara bunları y azmıy orsunuz, bunları da y azın denmiş. Boy alı basında insanın tüy lerini diken diken eden f otoğraf lara sıkça rastlamak olası. Bölgenin f eodal yapısı v e de etkisiyle bazı y anlışlara düşülmüş olabilir. Fakat esas olarak kontrgerilla prov akasy onlarını da düşünmek gerek. Nerede bir savaş v arsa orada çocukların pay ına da acılar düşüy or. Çocuklar ki bir böcekten bile günahsız v e bir o kadar da sav unmasız.

Diy arbakır, geniş caddeleri v e apartmanlarıy la ilk geldiğimde İstanbul'u anımsattı bana. Plak-kaset dükkanlari, butikler, İstanbul'daki kadar çok olmasa da işportacılar... Uzanan Kale duv arları ise bu görüntünün tamamlay ıcısı. Bu geniş caddede yürürken önümüze çıkan on onbeş metre derinliğindeki büy ük çukuru görünce istanbul'da olduğuna inanası geliy or insanın. Y anımda Diy arbakırlı bir şair arkadaşım var. Metro mu diye sordum ona. "Y eraltı çarşısı. Y erin üstü bitti de altını satıy orlar." dedi. Diy arbakır'ın altını satmaları doğal. Y oğun bir göç dalgasını göğüslemey e çalışıy or bu şehir. Nüf usu son bir y ılda iki katına çıkmış. Kalesi, modern cadde ve apartmanları ve nüf us göçü bir y ana; Diyarbakır dey ince aklıma önce faili meçhuller geliy or. Bir gün önce terminalden Tav ır Dergisî'nin bürosuna gelene değin insanların y üzlerinde korku ve endişe rüzgarları aradım. Yoktu. Kanıksamış olmalılar diye düşündüm. Şair arkadaşıma ilk sorduğum soru da bu oldu. Sönmüş bir y angının küllerini eşelediğinizde altından çıkan korların elinizi y akması gibi bir şey bu. Y üzünde endişe rüzgarları uçuştu birden. "Korkuy oruz" dedi. Y ürürken sıkça arkasına bakma gereği duy armış. Bir gün sonra Lice'den Diyarbakır'a döndüğümüzde bende de başladı ay nı şey. Postanede, telefon kulübelerinin önündey im. Kuşkuyla bakmay a başladım insanlara. Y anı başından geçen veya telef on kuy ruğunda arkanda bekley en birine kuşkuyla bakmak... Korkunç bir duy gu bu. Diy arbakır'daki ilk gecey i şair arkadaşımda geçirdim. Şiirden, öy küden, müzikten konuştuk. İnsanı nasıl da birbirine y akınlaştırıy or böy lesi ortak duy gular. Grup Y orum'un son kaseti "Hiç Durmadan" çok sevilmiş Diy arbakır'da, özellikle de "Siv as" türküsü. Kim bilir, belki de yangınlara daha yakın olmaktandır.

TA V I R

5


Diy arbakır'da ikinci günüm. Asım'la tanıştım. Dalgalı siy ah saçlı, iri gözlü, beyaz tenli... Kirpikleri o kadar sık v e uzun ki rimel sürülmüş izlenimi bırakıy or ilk bakışta. Sakalları uzamış birkaç günlük kadar. Konuşuy oruz İstanbul'dan, Diy arbakır'dan, Lice'den... Sakalları uzamış olsa da temiz yüzlü bir genç benim için. Mahsun v e dostça gülüyor gözleri. Sokakta dolaşırken birçok insana kuşkuy la bakmama karşın güv en duy uy orum ona. Onunla tanıştığım için şanslı bile görüy orum kendimi. Bu gece konuğu olacağım. Lice'deki akrabaları v ar-

6

TA V I R

mış. Çıkıp gelmişler Lice y ıkıldıktan sonra. Ali Paşa Mahallesinde oturuy or. Diy arbakır'ın geniş caddesinden ara sokaklara dalıy oruz. Lambaların çoğu y anmıy or. Sokaklar dar mı dar. Dört adam yan y ana ancak y ürüy ebilir bu sokaklarda. Y üksek taş duvarların arasında tarihin içine içine y ürüdüğünü düşünüyor insan. Alacakaranlık. Sokağın y irmi metre sonrası bir ev le kesişiyor. Oray a v arana kadar çıkmaz sokakta olduğumuzu düşünüy orum. Sonra birden y ol sağa y a da sola kıv rılıv eriy or. Gözlerim taş duv arlarda, y ağmur çiseliy or bir yandan. Y erler

arnav ut kaldırımı, ama bozuk. Arada bir ay ağım su birikintisine girip çıkıy or. Arkadaşım beni biraz dolaştırıp bıraksa, sabaha kadar dönüp kalacağım orada. Çok önceleri Diy arbakır'ın merkeziymiş buraları. Ermeniler oturmuş. Şehir diğer y öne doğru büy üdükçe yoksulların oturduğu kenar mahalle otup çıkmış Ali Paşa Mahallesi. Güv enlik güçlerinin giremediği y erlerdenmiş ay nı zamanda. Bunun nedenini soruy orum arkadaşıma "Önceleri kırık çoktu mahallede. 12 Ey lül'den önce de siyasiydi buralar" Kırıktan, siy asiy e, siy asiden de faili meçhullere atlay ı v eriyor konu. Bir dükkanın önünden geçiy oruz. "O zamanlar Hizbullahçılar y oktu. Onlar bir kaç senedir türedi." Dükkanı gösteriyor eliyle "Bir arkadaşımı tam burada v urdular." Kısa bir an durup "Nasıl bir insandı?" diy e soruyorum. Siy asi bir y anı da y okmuş. Kendi işinde gücünde bir insan. Karısıy la sorunları varmış. Karısının akrabaları da Hizbullahçıymış. Bir telef on gelmiş ay ağını denk al gibisinden. Bir ay sonra da taranmış. Olay gözünün önünde olanlar, y ere attık kendimizi, görmedik, bilmiyoruz demişler "Görmemeleri mümkün değil, insan y ere y atar da kaf asını bir kaldır ıp bakmaz mı ne oluy or diye, bakmaz mı?" Dar sokaklar sonlandı. Evdey iz. Orta boy bir salon büyüklüğünde bir hol v e her iki yanında birer odası olan bir ev. Birisi beşikte, boy boy dört çocuk v ar ev de. Adam elli yaşlarında karısı ise oldukça genç. Daha kalabalık bir ev bekliy ordum. Lice'li akrabaları geri dönmüşler. Belki de dönmemişlerdi. Tanımadıkları biriy le konuşmak istemeyip komşuya geçmişlerdi. O an düşünmemiştim bunu. Saatlerce konuşabileceğimi düşünürken, geri döndüler dediklerinde sudan çıkmış balığa döndüm. Adam oğlu ile nereden tanıştığımızı, hangi gazeteden olduğumu sordu. "Tav ır" dergisinden dedim. Dergiyi tanımıy ordu


ama beni prof esyonel gazeteci olarak algılamıştı. Lice'ye geldiğimizi, insanlarla konuşmak için izin v erilmediğini anlattım. Televizy onda da Lice'den görüntüler v ar. Olağanüstü Hal Bölge Valisi Lice'ye giriş çıkışın serbest olduğunu, karşısındaki birkaç köylüy e yarı f ırça atan, y arı da nasihat veren bir tav ırla " T ü tün paranızı almay ın diy orlar, paranızı bile almıy orsunuz. Bu kadar da olmaz ki. Devlete yardımcı olun. Biz sizin arkanızday ız" diy or. Karşısındaki de başını sallay ıp onay lıy ordu. Ev sahibimle ilk çelişkilerimiz de o zaman başladı. Ben izin v ermediler dedikçe o "serbestmiş işte bak" diy e y anıtlıy or. Konuy u genelleştiriy orum. Diy arbakır nasıl bir şehir, nasıl geçiniy orsunuz gibi sorulardan sonra Lice'ye gelip akrabalarınız birşey anlatmadı mı diy e soruy orum. "Anlatmadılar, kurşun seslerini duy unca dama kaçmışlar. Y üzükoy un yere yatmışlar. Hiç birşey görmemişler" diy or kendi aksanıy la. Sonra da y a politikacılara, ya da askerlik anılarına getiriy or sözü. Askerde öğrenmiş Türkçe konuşmay ı. O zamanlar Türkçe konuşabildiği iki sözcük varmış. "Kırk doğumluy am", Şimdi oldukça iyi konuşuy or. 27 May ıs İhtilalinde askermiş. Öğrenciler İstanbul Üniv ersitesini işgal ettiklerinde orada görev lendirilmiş. Çok iyi dav ranmışlar öğrencilere v e halka. Anlattıkları Vedat Türkali'nin 'Birgün Tek Başına' romanını anımsatıy or bana. Daha çok öğrenci ve ay dın gözlemiy le yazılmış bu romanın eksik kalan bir y anını tamamlıy or. Ev sahibimi dinliyorum. Bir taraf tan da uy uyan çocukların üstünde gözlerim. Biri öksürük nöbetlerine giriy or sık sık. O öksürdükçe kendi çocuklarımdan biri hastalanmış gibi burkuluyor içim. Bu çocuğu doktora götürmek gerek diyorum için için. Kalkıp üstünü örtüy orum. Hem ev sahibim, hem de Asım benden daha rahat. Beşikteki de öksürüy or ama daha hafif onun

öksürüğü. Üçüncü çocuksa anasının kucağında. Altı y edi y aşında olanıy sa bizi dinliy or. Hiç birinin ay ağında çorap yok. Büy üğünü kucağıma alıp adını soruy orum. Susuyor. "Türkçe biliy or mu?" diy orum Asım'a. Biliy or; hem Türkçe Kem de Kürtçe." Ay akları buza kesmiş. Soba daha kurulu değil. O an dışarı çıkıp çocuklara çorap ve şeker almak geçiy or içimden. Telef on da etmem gerek İstanbul'a. Ev de telefon v ar ama masraflı bir konuk olmak istemiy orum. Hava karardıktan sonra sokaklar pek güvenlikli değil, bunu öğrenmiştim daha önce. Y ine de "dışarıy a çıkabilir miyiz?"diy e soruy orum arkadaşıma. "Çıkarız. Ay aküstü bir sorgudan geçeriz en f azla." Vazgeçiy orum dışarı çıkmaktan. Çocuğun ay aklarını tutuy orum yine. Soğuk mu soğuk. Diğerlerine duy urmadan çorapları v ar mı çocukların? Varsa giy dirsene diy orum.Asım'a. Y oksulluğun üstünü örtmek istey en bir duy guyla "Var v ar" diy or önce. "Alışsınlar, belki dağa çıkarlar" diy e ekliyor gülümseyerek. Ev sahibimle hala iletişim kurabilmiş değilim. Diyarbakır'da y aşadığı halde kendi gerçeğine bile y abancılaştığını düşünüp kızıy orum için için. Medy anın etkileri diy orum. Telev izy onda ise Lice Tabur Komutanı, Tümgeneral Bahtiy ar Ay dın'ın PKK taraf ından v uruluşu anlatılıy or. Hangi mermilerin kendilerinde, hangilerinin ise PKK'da olduğunu anlatıp mermileri kanıt olarak gösteriy or. Cumhurbaşkanı Demirel'in bir açıklamasını okumuştum birkaç gün önce. Kaza kurşunu diyordu. Liceliler de "gerilla y oktu" demişlerdi. Ev sahibim "Bak gösterdi ya işte kurşunu* diyerek "Özal iy i politikacıy dı" diy e konuşmaya başlay ınca aklıma birden nerede duy duğumu anımsamadığım bir f ıkra geldi. Gazeteci Diy arbakırlıy a 12 Eylülü sorar. Diy arbakırlı: "he v allah çok iy i oldu. İstiklal Marşımızı söy leyemirdik. Terör v ar-

dı." diy e anlatmay a başlar. Gazeteci İnsan Hakları diy e söze girince de Diyarbakırlı "He vallah, şu kadar adam asıldı, şu kadar adam işkence gördi" diye sürdürür konuşmasını. Gazeteci şaşırır."Hem iy i oldu, hemde bu kadar adam işkence gördü diy orsun" diy e sorar. Diyarbakırlı sakindir: "Birincisi resmi görüş, ikincisi de benim görüşüm" Bu f ıkray ı hatırlay ınca ev sahibime Lice demekten v azgeçtim. Arkadaşım benden çok önce hissetmişti babasıy la aramızdaki kısır döngüyü. "Y atmak istersen yatak hazır dedi." Ev in diğer odasına geçtik. Odada bir somya v ar. Arkadaşım y atağını bana verdi. Kendisi için yere bir yatak sermiş. Y atağa uzanıy orum tam karşımda Deniz Gezmiş, Y ılmaz Güney v e Şiv an'ın büy ük boy posterleri. Dergilerden kesilmiş birkaç küçük resim daha v ar. İlk gözüme-çarpan Ahmet Kay a. Arkadaşım o ara kasetleri karıştırıy or. Kürtçe mi Türkçe mi diy e soruy or. Kürtçe bilmiy orum. Asım da benimle Türkçe konuşmaya zorunlu. Müzik de Kürtçe olsun düşüncesiy le Kürtçe diy orum. "Ahmet Kay a dinlemezsin değil mi?" diy e ekliyor. Şaşırıy orum. "Nasıl tahmin ettin" diy orum. "Devrimciler artık onu dinlemiyorlar da" Ben y ine onun özel y aşamına dönmek istiy orum. Y olda gelirken ben de "kırıktım" demişti. Kırık sözcüğü tam yanıtını bulmuş değil bey nimde. Hiç sormasay dın diyen bakışları mah-up, bir o kadar da onurlu. "Geçmiş değil, bugün v e gelecek önemli" diy erek anlatmay a başlıy or. Hapçılıktan cepciliğe kadar bulaşmadığı batak kalmamış İstanbul'da. Bütün bunları onun y apmış olabileceğine inanmak zor. Yoksulluk, işsizlik, bazen de özentiy le büy ük şehirlere akan (ki son y ıllarda buna zorla göçtürülen insanları da eklemek gerek) ve büy ükşehirlerin batağında kaybolmaya vey a kazanılmay a hazır mily onlarca insandan biri o. Bundan

TAVIR 7


da önemlisi değişimin simgesi. Y eter ki birazcık emek verilebilsin o kay bolmay a hazır insana. Asım hala işsiz, bir arkadaşının bürosunda ücretsiz çalışıy or. İstanbul'da y aptığı en iy i iş ise, oto park bekçiliği olmuş. Varsıllara tepki dolu. Mily arlık arabalarla gelip park ücreti ödemeden kaçmay a çalışan birine park ücreti kadar para v erip yüzüne tükürmüş. Bir de polisler... Her akşam rüşvet vermek zorunda kalmış birine. Vermeyince karakola alınmış. Rüşv et v ermek v e karakola gitmek canına tak edince v urmay ı dünüşmüş onu. Arkadaşları v azgeçirtip memleketine göndermişler. "Düşünebiliy or musun" diy or gözlerimin içine bakarak. Emeğimle kazandığım bir paraydı o. İlk kez emeğimle para kazanıy ordum üstelik." Gece, sohbetimizle sabaha dev rilmişti çoktan. Uyuduk. Uy andığımda bir tencere mercimek çorbası hazırdı. Derin bir tabak dolusu bitirdim. Ne zaman y oksul bir eve konuk olsam İ. Kay pakkaya'nın y oldaşlarına bir öğüdü gelir usuma: Y oksul evlerinde ev deki y emeğin tümü getirilir sof raya. Kadınlar v e çocuklar sofray a oturmaz, artakalanı y erler. Eğer y emeğin hepsini y erseniz onlar aç kalır. Dün akşam da öyle oldu. Kadın v e çocuklar oturmadı sof raya. Sanırım biz ev e gelene değin onlar y emek y emişlerdi. Sahanda y umurta v ardı. Bir tabaktan üç kişi yedik. Bir başkasının pay ını da yiy ecekmişsin duy gusu, bir taraftan da acaba çocuklar yemek y edi mi düşüncesi... Vedalaşıp çıkacağım ev den. Çocuklardan biri mızmızlık yapıy or. Ev sahibim beni gösterip "Bak bu abi polis, y aramazlık y aparsan seni döv er" dedi. Bir an donup kaldım. Çocuğun saçını okşay ıp abi polis değil, dev rimci v e seni çok sevdi dedim. Ev sahibime baktım, biraz kırgın. "Türkiy e'de devrimciler y ok" dedi bu kez. İki halkın birbirini kucaklay amay ışının site-

8

TAV I R

mi saklıy dı bu sözlerde. Bigadiç'te, Antalya'da, Keşan'da birşey ler bahane edilip Kürtler kov ulurken dev rimciler buna engel olmadı diy ordu. Türkiye'de dev rimciler v ar, dedim. Vedalaştık. Hey etteki arkadaşlarla buluşma yerimiz Tav ır Dergisi'nin bürosu. Asım Tav ır'a kadar getirdi beni. Bakkaldan çocuklar için şeker alıp verdim kendisine. Almak istemedi "Çocuklar için" dedim. Bürodaki arkadaşlar kahvaltı y apıy or. Bende çaylanıy orum. Hepsi gencecik insanlar. Çoğu üniv ersite öğrencisi. Güzel birşey gençlerle geleceği konuşmak. Umut yüklü bulut herbiri. Y üz y üze tanışmasak ta öykülerle, y azılarla tanıy oruz birbirimizi. Aralarında Tav ır'a y azı y azanlar olduğu gibi, y azma isteğinde Olanlarda var. Fakat önemsemiy orlar kendilerini. Y azmanın öncelikle cesaret işi olduğunu, y azdıkça gelişeceklerini v e yazmanın elit bir kesime özgü olmadığını anlattım onlara. Öykülerime eleştiriler de aldım. Bir y argısız inf azda ölen iki genç insanı konu alan öyküm için "Daha önceki öykülerindeki o tad y oktu, sanki biraz aceley e gelmiş gibiydi" dedi Zozan. Oysa oldukça olumlu

eleştiriler almıştı o öykü ama Zozan y akalayabilmişti aceley e geldiğini. Dergi dizgiy e girmek üzerey di dedim Zozan'a. Daha iy i anlatabilmeliy dim Uğur v e Şengül'ü. Öykülerden Lice'ye geçiyoruz. Lice'yi soruyorlar bana. Anlatıy orum görebildiğimce. Bende Diy arbakır'ı soruy orum "Y urtsev erlerin dışında kendini hissettiren bir yapı y ok gibi. Sadece biz v arız" diy orlar. Biz v arız derken kitleselleşemediklerinin de bilincindeler. Daha çok öğrenci gençlik içinde olduklarını v urguluy orlar. Kır örgütlenmesine önem v eren y urtseverlerin şehirleri yeterince önemsemediğini, her şey i gerillaya bıraktıklarını söy lüy or biri. "Okulda bir saldırı olsa ne olacak?"diye ekliy or. Hizbullahçıların v e gericilerin şehirlerdeki gelişimini de böylesi yanlış politikalara bağlıy or. Bürodaki arkadaşlarla sohbet ederken hey etteki arkadaşlardan biri geldi. "Y ine Lice'ye gidiyoruz." dediğinde irkildim. İlk sözüm "Bu kez gözaltınday ız." oldu. Bir gün önce y aşadıklarımızdan sonra iy ice zorlama olacak bu. Arkadaşlarında düşüncesi bu y önde. Hatta her olasılık değerlendirilmiş ben bürodakilerle sohbet ederken. Gözaltına alınır-


sak açlık grev ine başlayacağız. Y ine bir minibüs kiraladık. Hepimizin suratı asık. Bin bir soru dolaşıy or düşüncelerimizde. Lice'y e girebilecek miy iz, insanlarla konuşabilecek miy iz?... Hey etten iki kişiy i Diy arbakır'da bıraktık. Onlar Hastaneye yaralı ziy aretine gidecekler. Y apacakları görüşmeler en az bizimki kadar önemli ama y ine de biraz buruk, biraz küskün ay rıldılar bizden. Lice'y e gidemey eceklerdi bizimle. Heyetimizin tekrar Lice'ye gidebileceği olası değildi benim için. Valiliğe dilekçe v ermiştik ama ben bunu Lice insanıy la görüştürülmey işimizin belgelenmesi gibi düşünmüştüm. İşte y ine Lice'nin girişindey iz. Minibüsümüz y ine durduruldu ama arama gereği duymadılar. Tanıdılar artık bizi. Hemde ne tanıma! Hey et temsilcisi olarak aşağı inen arkadaşla Astsubay ın konuşmalarına camdan kulak kabartıy orum "Aranızda Dev rimci Solcular v armış." diy or Astsubay. Y ine Emniyet Amirliğine gitmemiz söylendi. Senaryo ay ılı diy orum için için. Fakat bu kez direk kahvey e gideceğiz. Özel Timler gelene değin ne kadar kalabilirsek. Birgün önce arabadan gördüğüm yanıp y ıkılmış

çarşıda iniy oruz. Y angın söneli bir haf ta olmuş ama kokusu gitmemiş daha. Her taraf simsiy ah. Dükkanların kepenkleri kırılmış. Kahv eye giriy oruz. İnsanlar genelde ay nı ama bir sigara içimi zamanda birçok şey anlatmay a çalışan, konuşmak için birbirleriy le yarışan insanlar gitmişler de çenelerine kilit vurulmuşları gelmiş. Ölü toprağı serpilmiş kahv eye. Susku akan y üzlerde dolaşıy or gözlerim. "Ne oldu anlatsanız y a?" diy orum. Susuyorlar. Hemen yanımda orta yaşa y akın biri oturuy or. Ona dönüp "dün biz gittikten sonra bir şey mi oldu?" diy e soruyorum. İkircikli "Bilmiy orum, dün ben y oktum'' diy or. Bu kadar suskun olmaları olası değil. Oradaki insanların tümünü birer birer süzerek siv il polis arıy orum. "Polis mi v ar burada?" diy e sorduğumda birkaçı birden "y ok" diy or. Y anımda oturan ve sorularımla ikircikle-nen ortay aşlı adamın y üzünün ve giysilerinin daha bakımlı olduğunun ay rımına v arıy orum. Evet, polis bu belki de? Ne iş y aptığını soruy orum. Maliy e de memurmuş. İkirciklenmesinin nedeni bu. Ötekilere oranla kay bedeceği şey leri var onun. Elimde olmadan gülüy orum. O da gülüy or v e kalkıp gidiy or. Birgün önce "Gitmey in" diyen adamda orada. Israrla soruyorum "Ne oldu, neden susuyorsunuz" diy e. Bir şey olmadı sözcükleri alçak ses tonuyla "Siz gelmeden önce iki kişiyi aldılar." sözlerine dönüşüy or biraz sonra. Polis otosu gelmekte gecikmedi y ine. Hey etteki av ukat biz kahv eye girdikten sonra Emniy ete gitmişti. Oy alanarak gidecek bize konuşma zamanı y aratacaktı. Heyetteki avukat arkadaş da özel timlerle beraber geldi. Lice'yi gezebilme iznini v erdiklerini f akat polislerinde bizimle birlikte olacağını söy lediğinde şaşırmıştık. Polisle birlikte Lice'yi gezmey i kabullenmemek daha doğru bir tav ırdı ama her olasılığı göz önünde

tutmuş olsak da Lice'yi gezme izni v ereceklerini, hele hele de özel timlerle Lice'y i gezeceğimizi düşünmemiştim hiç. Çarşının ortasınday ız. Y anımızda bir resmi polis, bir de özel timden biri v ar. Arkamızda ise bir polis minibüsü... Elleri makinalı tüfeklerde. Çarşıdaki dükkanların birçoğunun y akılmadan önce ne dükkanı olduğunu anlay abilmek olanaksız, tabelalarına v arıncay a değin y anmış. Bir kaç tabela okuy abiliy orum yinede. Dicle kasabı, Fırat berber salonu... Dükkanların içindeki saç demir eşyaların da daha önce ne işlev gördüklerini kav ramak zor. Az hasar almış dükkanlar da v ar. Birinin içinde küçük tabureler toplanıp bir köşey e y ığılmış. Birinde de un çuv alları istiflenmiş. Bir çok dükkanı bir kaç kişi el birliği edip temizlemey e çalışıy or. Bir gün önce kahv ede ikiy üzkırk dükkan v e dört y üz kadar ev in yakıldığın ı söy lemişlerdi. Tek tek saymadım yanan işyerlerini. Bunun gereğide y ok zaten. En kestirme yanıt, Lice'de ne kadar işy eri v arsa hepsi y anmış. Çarşı üçy üz metre boyunda bir caddenin kenarlarına kurulmuş, bu cadde daha sonra sağa aşağıy a sapıy or. Orada da işyerleri v ar. Ev ler pref abrik damlar ise taştan yapılmış. 1 9 7 5 depreminden sonra devlet y aptırmış Lice'deki evlerin tümünü, pref abrik ev ler oranlı aralıklarla y erleştirilmiş bahçe içine. Tek katlı pref abrik konutları ve geniş caddeleri ile Lice kasabadan çok modern bir köy görünümünde. Y anmış y ıkılmış evlerin y anından geçtikçe Özgür-Der'li bir ana ellerine v ura vura tüh çekiy or: "Y irmi senede düzelmez burası..." Y ıkılmış taş duv arların y anında uf ak yaşlıca bir kadın, elinde bir süpürge dikilmiş bize bakıy or. Kim olduğumuzu oray a neden geldiğimizi biliy or mu, y oksa anlamay a mı çalışıy or. Hey etteki analardan biri "Geçmiş olsun, nasılsın?" diyerek

TA V I R

9


bahçe duv arına yaklaştı. Karmaşık duy gular içinde yüzüy orum. Ürperti, acıma, korku, kin... Simsiy ah bir ev temeli v ar önümde, dev rilmiş bir soba. Y ine karay a kesilmiş çatal kaşıklar v e parçalanmış porselen bir tabak ilişiyor gözüme. Ne duv ar, ne çatı... hiç birşey kalmamış ev den. Pref abrik evlerin duv arları hangi maddeden y apılmış, kül olana değin y anabilir mi? Y a çatı? Çatılar galv aniz saç. Çatısı nerede bu evin? Bahçey e bakıy orum erik ağaçları, belki dut. Onlarda kavrulup siy aha kesilmiş; tek bir y aprak y ok dallarında. Erik ağaçların y anında bir sıra kavak. Altı yedi tane. Öndeki devrilmiş v e y anık. Öbür baştaki kurtulabilmiş biraz örselenmekte. Bu kadın nasıl çıkmış böy lesi y angınların içinden. "Can kay bınız v ar mı tey ze?" "Kocam öldü, evimiz y andı. Bir üstümdekiler kaldı işte." Ony edi onsekiz y aşlarında bir genç geliy or kadının y anına. Kadının oğla'. Susturmaya çalışıy or anasını "Nerede oturuyor sunuz şimdi?" Damı gösteriyor kadın. Oranın çatısı da çökmüş, dört duv arı kalmış geriy e, bir ucundan üstünü naylon örtmüşler. Özel tim hemen y anımızda. Genç itiy or anasını "Sus, görmüy or musun" diyor. Bizde v e özel timde dolaşıy or kaçamak bakışları. Hey etten bir arkadaş Kürtçe soruy or bu kez. Kadın Kürtçe konuşmaya başlay ınca bir uy arı alıy oruz özel timden: "Kürtçe konuşmay ın." Kadın birşeyleri silip atar gibi sallıy or elini boşluğa. Lanet okuma bu. Söy lenerek dama y ürüyor oğlunun iteklemeleri arasında. Y aşlı kadınla oğlunun y anından ay rıldık. Ev in çatısı ve duv arlarının ne olduğunu çözebilmiş değilim. Kocası nasıl öldü, y andı mı y oksa kurşunlandı mı? Hepsinden önemlisi, nay lonla kapatılmış dam y ıkıntısında nasıl y aşayacaklar? Her adımda bey nim zonkluy or bir elbise, bir başörtüsü, bir lastik

10

TAVIR

ay akkabı... Bir gün önceki gelişimizde, Emniy etin önünden hareket ettiğimizde kısa bir an y anmış bir mahalle gözüme çarpmıştı. Oray a gidebilmemiz için önce y ukarıy a sonra da sağa doğru gitmemiz gerekli. Heyetteki arkadaşlara iletiyorum bunu. Y ağmur çiselemeye başlıy or. Birkaç y olun kesiştiği bir noktaya geliy oruz, insanlar biz geldik diy e sokağa çıkıy or olsa gerek. Ev lerinin y anlarından birkaç kadın bakıy or. Y anımızdan geçen iriy arı bir adam konuştuğunu belli etmemey e çalışarak "aşağı gidin" diy or. Lice'de gençler y oklara karışmış. İlk kez iki genç görüy oruz. Heyetteki iki arkadaş onlara y aklaşıy or. "Bize sormay ın y aşlılara sorun, işkenceye alırlar bizi" dey ip uzaklaşıy orlar. Lice'y e insanlarla konuşmak için geldik ama korkuy orum insanlara yaklaşmaya. Korkum kendime yönelik değil. Biz oradan ay rıldıktan sonra, bizimle konuşan insanlara karşı neden konuştun sopası başlamasından. Konuşmuy orum artık Lice insanıy la. Sadece selam v eriy orum, "geçmiş olsun"diy orum yollarda rastladıklarıma. Y ol artasında y ürüyen iki y aşlı kadınla daha karşılaşıy oruz. Geçmiş olsun demek de y etiy or, y angının küllerini sav urmay a. Acılar daha taptaze. Y ağmur olup akıy or ikisininde gözy aşları. Heyetten bir kadın Kürtçe konuşuy or onlarla. Özel timden bir uyarı daha geliy or. "Kürtçe konuşmay ın" "Türkçe bilmiy orlar" diy oruz. "O zaman hiç konuşmay ın" y anıtı alıy oruz daha da sert. Biz Lice'de gezerken üç hane göç hazırlığınday dı. Eşyalar kamy onlara y ükleniy or. Birine y aklaşıy oruz. Bahçe duv arının dibine küçük bir ateş y akmışlar. Eşy alar hemen hemen yüklenmiş. Son kalan öteberi konuy or kamy ona "Geçmiş olsun" diy oruz onlara da. Hepsinin gözü üstümüzde. "Sağolun, sağo-

lun... Gelin y emek yiy ek diyacam size ama kalmamış, size de kalmamış bize de kalmamış. Ne ekmek kalmış, ne yemek kalmış. Y ok" "Kalmamış" dedikçe ellerini v uruyor içli dışlı. "Gerçi birşey görmemişim, bilmirim." diye de ekliy or. "Göç nerey e amca" "Bilmem gidirik işte" "Diy arbakır'a mı?" "Bilmem!... He Diy arbakır'a" Sokak kapısında söyleştiğimiz ev e göz atıy orum y anık değil. Adamın sorularımızı; 'görmemişim, bilmirim' diy e yanıtlaması ise tam bir kara mizah. "Senin ev in y anmamış, niy e göç ediy orsun?" "Bu benim ev im değil. Gerçi ben bir şey görmemişim, bilmirim. Benim evim arkadadır." Bu kadar 'görmemişim, bilmirim'e birde Kürtçe eklenince özel tim day anamadı: "Ne konuşuyorsun sen ya!" diye tersledi. "Ne dedik babo! Görmemişim, bilmirim dedik işte." Lice y akıldı. Y ıkılan ilk kasaba da değil üstelik. Şu an ismini anımsamadığım y ığınla köy le, Şırnak'da, Cizre'de yaşadı benzeri y angınları. İnsansız köy ler, insansız kasabalar v e daha sonraları belki de insansız kentler... Belirli bölgelere toplanmış insanları y önetmenin daha kolay olacağı düşüncesinin ürünü olmalı. Y urtsever harekete destek veren halka iyi bir gözdağı bu y angınlar. Ay nı zamanda halkla gerilla arasındaki iletişimi koparmanın da bir aracı. Tarladaki tütünü, su döktüğün ağacı, ördüğün duv arı, ahırdaki ineği, v arını y oğunu, konu komşuy u, mezardaki ölünü... Dahacası y aşama biçimini orada bırakıp gitmek kolay olmasa gerek. Ama göçüy or işte Lice insanı. Göçmey in, göçtüğünüzde sef alet bekliyor sizi sözlerini dudağımın ucunda y akalıy orum her def asında. Lice'de de yaşam öy lesine zor ki. Taburun y anından Lice'nin alt ucuna kadar olan mahallede ev lerin hemen hemen tümü


ONLAR YOKSUL ETİ YERLER

y anmış. Tabura doğru yürüy oruz. Ev lerin birinin y anından geçerken, bir şey beni içeri içeri çekiy or. Alçalarak, y ığma taş duv ardan geçiyorum. Kötü kokular geliy or burnuma. Ekşimiş pey nir kokusu! Bahçenin bir köşesinde tandır var, sapasağlam duruy or. Hemen yanında y arı y anmış naylon bidon: Salçalar y ere dökülmüş. Ev tam harabe. Çatısı y ok, duv arların çoğu çökmüş, içeri giriy orum küçük bir oda; mutf aktı belki. Y erde iki çuv al kadar buğday var.. Onlar da y arı y anmış. Buğday ların arasından, bir nay lon çuval için için y anıy or hala. Kendiliğinden y anan bir sigara gibi.

daşımız kaymakamlığa gitti. Kahv eye gidip onu bekley eceğiz. "Binin arabay a götürey im" diy or ay nı özel tim. Nezaket sözü mü bu, yoksa bir an önce gidin demek mi? Kestiremiy orum ama o arabay a binmektense saatlerce yürümeyi y eğler insan. "Binin binin" diy e yineliy or. Hey ette onüç kişi v ar. Arabay a sığmay acağımızı düşünmemiş olmalı. Ben de o an düşünmemiştim bunu. Teşekkür ettim kendisine, daha fazla üstelemedi. "Hoşçakalm" dedim çocuklara. Çocuklarsa y anmış ev leri işaret edip, daha göreceğiniz çok şey var der gibi. "Aşağı gelin, aşağı gelin" dediler.

Ev in bitişiği dam. Onun çatısı da çökmüş. Kapısı da y anmış olmalı. O ekşimiş pey nir kokusu hala burnumda. Kısa v e kesik kesik kokluyorum hav ay ı... Taşların arasından başımı dama uzatıy orum. Soluğum duruy or birden. Bir iskeletle burun burunay ım. Sanırım bir at iskeleti bu. Belki de katır. Bozulmamış hiç, durmuş bana bakıy or. Midemi, burnumu bastırarak koşuy orum dışarı. Tabura oldukça y aklaştık. Gri bir binanın bir bölümüy le çatısı görünüy or kavak ağaçların üstünden. Özel tim daha ileriy e gidemiy eceğimizi söylüy or. Mey danda dikilip kalıy oruz. Güle oy naya üç çocuk y aklaşıy or yanımıza. Dokuz on y aşlarında. Onlar korkmuyor büy ükler gibi. Fotoğraf makinasına poz v eriy orlar gülerek. Y angınların ortasında gülebiiemek çocuklara özgü olsa gerek. "Siz de göç edecek misiniz?" diy e soruy orum çocuklara, gülüy orlar y ine. Y aşamla alay eder bir gülüş bu. Olağanüstü Hal'de doğup büyüy en çocuklar bunlar. "Nerey e gidecaz ki!? Hiç bir y ere gitmey ecaz" Renault arabay la iki özel tim daha geliy or yanımıza. "İşiniz bitti mi?" diy e soruyor biri. Ses tonu sert, bakışları ürkütücü. Ekşi pey nir kokusu hala burnumda. Hey etten bir arka-

Y ine Diy arbakır Tav ır bürosunday ız. Y ol hazırlıkları, vedalaşmalar... Terminale gitmek için dışarı çıktık. Etraf ımız sakallı, şalv arlı sivillerle dolu. Hasta ziy aretine giden arkadaşlar da izlenmiş. Saklı gizli değil, kendilerini v e bellerindeki tabancaları göstere göstere izlemişler. Hastane koridorlarında şeriatçı bıy ıklı biri arkadaşlara bakarak, bıçakla bir tahta parçası y ontmuş. Y aralıların çoğu Liceden geldiklerini kabul etmemiş. "Faili x demiş" biri. Faili x. Lice y akıldı. Lice öldü demek daha iy i anlatır belki gerçeği. Y eni ölümlere gebe y arınlar. Biz Diyarbakır’dayken Erzurum'daki organize edilmiş gösteriler v e hemen ertesinde dağıtılan silahlar iy i şeylerin habercisi değil. 'Bölünmeyiz, böldürmey iz" sözcükleri bana Dicle v e Fırat'ın sularını, barajlarını, petrol kuy ularını, madenleri çağrıştırıy or. Kürt ve Türk halkları birbirinden ay ırmak, etle tırnağı ay ırmak kadar zor. iç içe girmiş halkların kaderleri de gelecekleri de bir üstelik. Y ine de halklar kendi geleceklerini kendisi belirlemeli. İstanbul otobüsüne biniy orum. Burnumda hala ekşimiş pey nir kokusu. Beynimdeyse y anmış, y ıkılmış, is karası kent resimleri.

Bak Şu Dağlara Alı Al Moru Mor Saf Saf Omuz Omuza Dünya Elvan Elvandır. Bu Dirlik Düzenlik Kavgasında Yunus . Kollar Daldırma Gül Ve Yürek Kocamandır. He Vallah Kocamandır. Kalabalık Yücedir Kalabalık Vatandır Ah Len Ah Onlar Yoksul Eti Yerler Ve İçtikleri Kandır. ENVER GÖKÇE

TA V I R

11


KOLLARI BAĞLANMAZ ARTIK GÜNEŞİN NÛ PELDA

12

TAVIR

Amed'de Yollar cansız sevdiğim Soluk aldır mıyor Su katılmamış ayaz Şehrin karanlığından Filize durmuş umut Yeşil pır ıl pır ıl Akıyor caddelere Süngüsü düşmüş karanlık Yüzünü giz lemesin iki gözüm Acı baş eğdirmesin yüreğine Gecenin dar yarımda Kanma sığmaz gözlerim Selama konar yüreğim Doludizgin Ulaşır dostlara Korkuyu geçer dostlar Birer birer Gamalı haçları Umut akar dört yanımıza Ve ben sevdalıyım bu şehre Diz kır mayan türkülerine Dicle'nin ç ığlığı sancılı Bedenimde öfke daldan dala Bin yıldır yürüyen Dicle Şimdi dağlarda Kökten sürme kaç yiğittir Ah canım Dağlara düşmüş Kollan bağlanmaz artık güneşin Güç bela akmaz Dicle Hüküm verir Dağlarla omuz omuza Ve ben sevdalıyım Dicle'ye Amed'in dert ortağına Dağlar, canım dağlar Baharın tohumunu çatlatır Işıl ışıl can olur Şakağına akrep iğnesi dayalı ülkeme Sözümdür Bileylenen yürek ateşim Dağlara çıkacaksa yollar Adım gamalı haçlar yaktığım yar Haz ır tut ellerini O yollarda yüreğim de var


BENGÊVAZ A. Hic r i İZGÖREN Agir veket edî w erin Hun ji werin edî w erin Werin paqîjbin û zelalbin Wek Ferhad û Wek Şîrîn a Wek Tacdîn û Mem û Zîn a Bidrim desthew dil evîna Wek bukê xemîlamdi Derman bibin ji derd û kular Der man bim ji bir ina

ÇAĞRI Çeviri: A. Hicri İzgören

Yandı ateşler artık gelin Artık gelin siz de gelin Gelin temizlenin ve durulanın Sevdalar için el ele Dertlere ilaç olun İlaç olun yaralara

TAVIR

13


ÖZGÜRLÜK TUTKUSU SAĞMALCILAR CE ZAEV İ DEV RİMCİ TUTS AKLARI

14

TA V I R

am, bam... bammm - Tamam, tamam, bak kendiliğinden çöküyor, bamm, bam.... -Bitti işte. Elimi sokup çıkarıyorum. - Ver haydi...! Çabuk ama. - Heyy! Toprak, topraak - Ver koklayayım. Bok olmasın sakın, boka benziyor. - Yok, yok hayır... toprak bu toprak. - Biraz daha çıkar, haydi. - Bak işte toprak bu. Kokluyorum, yine toprak... Oh be... İşte, işte... Resmen toprak.

-Yukarıya gönderelim aydınlıkta baksınlar. Ama toprak, toprak bak... Faksı gönderdikten bir süre sonra kapak açılmıştı. Toprağı fırlatıp bütün dişlerimizi göstererek zaferi müjdeliyoruz yoldaşlarımıza. Havalandırma sevince boğuluyor birden bire. Toprağa ulaşmak özgürlüğe ulaşmak gibi. Bütün yorgunluğumuz gidiveriyor. Kokluyor, sıkıyor tartışıyorlar. Toprak mı, bok mu? Karar veriliyor, aradığımızı bulduk galiba. Haber hemen ulaşıyor dostlara. "Çaylar hazırlansın, şeker (!) bizden" sevinç yumağı oluyor insanlar, sigaralar dağıtı-


İ

çine bakıyorlar. Arkasını gör duyduk, daha hızlı, daha çok vurduk. Daha da yakınız özgürlüğe... Üstümüzde adımlar, üstümüzde motor sesleri... Dolu dizgin bir heyecan akıyor yüreğimizden. Hatlar bile sabırsız. - Motorların sesi hareketin sesidir. Hareket özgürlük'demektir bizim için. Gözlerimiz ışıldıyor, içimiz kabına sığmıyor. - İyi geceler, diyor yoldaş. - İyi çalışmalar diyoruz sessizce. bam, bam, bamm... bir darbe, bir darbe daha; ışıklı bir

göky üzü için, mücadeley e, mücadeley e.. Voltalarımızın, y atak sohbetlerimizin konusu özgürlük

Iıyor, özgürlüğü tüttürüyoruz bu kez cıvıldaşarak. .bam, bam... bamm eylemleri... Patlayan tüneller; önder yolMeşalemizi körüklüyor her adım. Vuruyorlar; daha hızlı da- daşların firarından sonraki geha çok. Santim santim hissedi- lişmeler... yorum ilerleyen ışığı; bilincimDuvarların ardında da olsade, beynimde hissediyorum. nız savaş hep yanı başınızdabam, bam, Birazdan bir kişi daha gön- dır. Ama bu kez yakıcı bir sıdereceğiz kavganın içine tahli- caklık hissediyoruz. Şehrin vaye töreni var. Koridorda toplanı- roşlarını adımlıyoruz, yığınların heyecanını soluyoruz ve dağlayoruz bütün yoldaşlar. Gideceğiz, bizlerde gidece- ra vuruyoruz kendimizi. Devleğiz... varoşlara, dağlara; yerini tin kirli savaşını tartışıyoruz. alacağız şehitlerin... bam, Hareketimiz niye "silahlanın" bamm... Nefes alışlarını duyu- çağrısını yapıyor; "savunma koyorum. Şap... şap... diye yeni miteleri'' nasıl örgütlenecek. bam, bam, bamm... sesler karışıyor eski seslere; belli ki ilerliyorlar... Özgürlük en meşru hakkıTahliye olan yoldaş sanki her şeyi biliyor, tutsaklığı delen-' mız; vazgeçilmez tutkumuz. ter de duysun istiyor. "Bizim Tut- Maltepe zindanlarında başlattıkumuzdur Özgürlük ! . . " Alkışları- ğımız bu geleneği onurumuz, mıza, coşkumuza karışan tıkırtı- sahiplenme isteğimiz şekillendilar, nefesler... bam, bam riyor. Yenilmezlik duygusunu, bammm... Başaracağız! Halay- zafere olan inancı Kızıldere'de, larla kutluyoruz, daha da gür ölüm oruçlarında kazanmış, bayraklaştırsöylüyoruz türkülerimizi; onlara Çiftehavuzlar'da mamış mıydık. da ulaşsın diye sevincimiz: SeYolu yok, başaracağız bu lam olsun özgürlüğe bayrak kez de... yolu yok! bayrak koşanlara/ selam olsun Bu aramayı atlatmalıydık. halkın savaşçılarına bin selam... Bütün önlemleri aldığımızı dübam, bam, bam... bamm şünüyorduk ki sürgüleri çatlar Gözlerimizle katılıp da gibi açılmaya başladı kapılar. adımlarına uğurluyoruz tahliye- Sızdılar içeri, doldular sofamıciyi ve koğuşlara döner dönmez za. Tedirgindik ama hissettirmifaks çekmeye koyuluyoruz. Y a - yorduk. Hazırlıklı gelmişlerdi, nıt gecikmiyor: ellerinde merdiven ve fenerler- Seslerinizi "Yaşasın Önde- le. Yatakhaneye çıktılar. Merdirimiz Dursun Karataş" sloganını venli grupta logara yöneldi.

Açıp bakıyorlar ama birşey bulamıyorlar. Hepimiz rahatlıyoruz. Üst kata çıkanlar aşağıya inerek, yemekhaneyi arıyor ve banyoya giriyorlar. Herkes nefesini tutmuş; burayıda atlatsak; ama zulamızı yokluyorlar. Başlarındaki uzatmalı komutana haber vermiş olmalı yanlarına bir gardiyan daha katarak geri döndüler. Büyük emekler harcayarak sakladığımız toprağı buldukları için her yanı kırıp dökmeye başlıyorlar, öylesine şaşkınlar ki olmadık yerlerde tünel arıyorlar. Mazgal deliklerini kontrol ediyorlar, tencerelerin

içine bakıy orlar. Arkasını görmek için çevirdikleri buzdolabın ı düzeltirken üstünde duran telev izy onu duv ara döndürdüklerinin ayırdına

varmıyorlar bile. Logara ikinci kez girdiler. Yine sonuç yok. Bu arada çavuşlardan biri "eşhedüenlailaheillal-lah" diye peşpeşe kelimei saadet getirerek koğuştan çıktı.

Üzgünüz ama soğukkanlıyız. Bazı yoldaşlar espiri yapmaktan geri durmuyor. - Tuğrul'un'11 zulaları patladı. - Tuğrul zulalarının yerini söylemiş. - Burayı yapan mütahid betondan amma da çalmış, her yeri toprak doldurmuş. Cezaevi adeta şantiyeye dönmüş durumda. İlgili ilgisiz TA V I R

15


herkes akıldışı bir y erleri y oklay ıp duruy or, kırıp döküy or. Bir patırtı, bir gürültü... Siv ri akıllı bir grup içinde bir çocuğun bile hareket edemiy eceği kadar küçük olan pis su logarını kontrol ediy or. Kuşkulu bir asker bağırmay a başlay ınca hemen logarın başına üşüşüp gelişi güzel vurmaya başlıy orlar. -Komutan kazmışlar ama sonra da tahtayla kapatmışlar. Kolunu sıv azlay ıp boklu suy a daldıran bir askerin her hangi birşey bulamadığını f arkeden komutanları suy un boşaltılmasını emrediy or. Bulmay ı başardıkları taş parçalarını uzun u zun inceley ip kömür olduğunda karar kılıy orlar. - Hazine buldular. - Başında durun, hepsini götürmesinler, paylaşırız.. Biz onlara laf atarken başka bir grup asker daha uzun bir merdiv enle üçüncü kez logara indi v e "bulduk" bağrışmalarıy la diğerlerini de logara yöneltti. Daha ilk av uç toprakla birlikte bir yoldaşımız "Özgürlük Ellerimizdedir" sloganıy la hepimizi ateşledi. Bir anda her iki koğuş duvarında umudumuzun v e savaşan birliklerimizin bayrakları dalgalanmay a başladı. Sloganlarımız hiç durmaksızın dev am ediyor. "Duvarları Aştık Aşacağız", "Bir Gün Mutlaka Başaracağız". Cezaev i duvarlarına çarpan sloganlar, marşlar düşmanı ür-

16

TAVIR

kütüy or. Sıkılan y umruklarımız karşısında panikleyerek geriliy orlar. Müdürlerden biri diğer müdürlere sokularak, - Biz burdan bir an önce uzaklaşalım diy e f ısıldıy or. Düşman coplarını sallay a sallay a geri çekiliyor, askerlerden bir grup çıkarken kalanlar toprağı boşaltmaya dev am ediy or. - Buldum komutanım çalıştıkları malzemeleri buldum. - Komutanım, burda birde saat var. Askerlerin çırpınışını gülerek izliy oruz. - Bubileri hazırlamış mıy dınız? - Size saatli yerleştirmeyin demedim mi?Birazdan patlayacak. Y azik değil mi bu askerlere...Bunların günahı ne?.. Binbaşı çaresizce ama büyük bir ciddiyetle elindeki fenerle işaretler y aparak işkembeden atıy or. - Şöy le y onca gibi kıvrılıy or, dönüy or ve öy le dev am ediy or. Şimdi aşağı y ukarı... yerdesi niz. Y ani tahminen seksen met re. Bu tahminde kıs kıs güldürüy or bizi. Ne kadar da bilmiş bu adamlar. - Daha f azla gidemiy orum komutanım. Nef esim daralıy or. Hızla toprak çıkarıy orlar... döküy orlar havalandırmanın or-

tasına. Alınterini, kana karışmış emeği döküy orlar. Fedakarlığı döküy orlar. Y oldaşlarımızla cephede kucaklaşma özlemini, silahlarımızı kuşanma arzusunu döküy orlar. Say ım alınıy or v e askerler çıkıy or... Ateşler yakıy oruz. Dersim

dağlarınday ız, Karadeniz'in hırçın sularını süzen doruklarda. Y anımızda "Ölüm Orucu" direnişçisi, dağ kartalı Av ni Turan. Özgürlük tutkusu körüklüy or içimizde ki yangını. Askerler tekrar geliy or. Müdürler, Sav cı, Başsavcı Av ni Bilgin, Alay başı'da beraber. İki de lağımcı, Ali Osman'da var. Alay başı Kürt kasaplarından biri, katliamcı. Sloganlarla karşılıy oruz onları. Tedirginler. Av ni Bilgin'le Tuğgenaral kaçarcasına kay boluyor. Savcı soruyor: - Kaç metre -Y orumu size a i t Ama çok. Binbaşı müdahele ediyor: -Zaten bir ay önce sesler duymuştuk. Üç gün... Dinledik tıkırtıları. Alet istedik, v ermediler. Bizde karışmay ız dedik v e çekildik. Tahminen seksen metre bu seferki tünel. Binbaşı ammada atıy ordu. Gerçeği öğrenince y üzünü görmek ne kadar eğlenceli olacaktı. Sav cıysa onca teşebbüsü y ok say arak telaşını açığa vur-


maktan çekinmedi bile. - Y apma y ahu, seksen met re v ar mı sahiden? O zaman biz y andık. Gerçekten seksen metre varsa asarlar bizi. Ne söy leriz Ankara'y a. Savcı sıkıntılarından kurtulmak istiy or. Lağımcılara "girin birde sigara y akın, sigaranın söndüğü y ere kadar gidin, oray a kadar hav a v ardır. Ondan sonra dönersiniz" diy e emretmişken bir arkadaşın "İçerde metangazı v ar patlama olur" uy arısıy la irkilerek "aman aman sigara içmeyin sakın" diy e bağırmak zorunda kalıy or. Onları durmadan zora koşuy oruz. Hissediyorum... Y eni tünelin hazırl ığı bu psikolojik mücadele. - içerde bomba v ar. - Hav asızlıktan ölmey in. İçeriyi su basıy or. Yüzme biliyor musunuz? - Kandilli rasathanesini aradınız mı deprem olabilir. - İnsanlara saldıran koca koca fareler var. "Siz nasıl girdiniz y ahu" diye soruy or müdür Adnan. "Nasıl çalıştınız bu daracık, hav asız y erde. Düşünüy orum düşünüy orum anlayamıy orum!.." Tabi ki y olu v ar yöntemi var. Özgürlük için, mücadeley e katılmak için herşeyi göze alabileceğimizi anlatıy oruz ona. Tedirginlik had safhada, gi-

remey ecekler. Savcı bir y oldaşa y aklaşarak, y alvarırcasına "Çocuklara bir şey olmaz değil mi? Gerçek söylemiyorsunuz değil mi? Allah aşkına şaka maka bir y ana ölçmemiz lazım. Ankara sıkıştırıy or" dey ip medet umuyor. Ankara'y ı boş vermelerini

öğütlüy oruz, bizi dinlemey ip tünele giriy orlar ama ilerley emiyorlar. Panik halindeler. Binbaşı gülerek; - Ali Osman'a bir şey olursa tünelin adını "Şehit Ali Osman Tüneli" koy arız diy or. Ali Osman'dan yanıt almak çok zor. Metromozu beğenip beğenmediğini söylemiyor bir türlü. Y oldaşların çoğu halay çekip slogan atarken bir kaçı da müdürlerle konuşmay ı sürdürüy or. Böy le bir faaliy et içinde olduğumuzu ummadıklarını söylüy or müdürler. Bu adamlar ne kadar da unutkan. Onlara defalarca söyledik hatta y azdık, çizdik. Hatta 89'da Bayrampaşa Özel Tip cezaev inde ortay a çıkan büy ük tünele "Bir Gün Mutlaka" y azılı bir pankart bırakmıştı y oldaşlarımız. O talihsiz sonuçtan sonra bir dizi özgürlük ey lemide gerçekleştirdik. Onlar unutmay a gay ret etsin büy ük bir güv enle "bizden bekley in" diy e y anıtlıy oruz. Her y er görev lilerle doluy ken; mazgallar, koridorlar, çatı

v e havalandırma her taraftan gözetleniy orken kapağı açıp logara girmemize toprağı çıkarıp koğuşlara taşımamıza nasıl şaşırtmasınlar. Çok ısrarcı olan, müdür Adnan'ın tünele girmesini öneriy oruz. Çelimsiz v ücudu sığabilir belki. Müdür Adnan tuhaf bir adam. Ölmekten korkuyor, ölürse çoluk çocuğuna kimin bakacağını bilemiy or ve bizden yardım istiyor. - Siz en iy isi bu işten anlay an elemanlarınızdan bir öncü müf reze v erin, onlar önden ben arkadan beraber gelirim. Müdür Arif de katılıy or konuşmaya. Kırk y ıl düşünse aklına gelmezmiş tünelin buradan başlay abileceği. Teslim olmuş gibi... İnancımıza hayran olduğundan söz edip duruyor. Acaba bu tünel açığa çıktıktan sonra y aşananları kav rayabiliy orlar mı? Türkülerde, marşlardaki gönül doygunluğumuzu, halay lardaki kol kıv raklığımızı, ay ak sekişimizi anlay abiliy orlar mı? Her zorluğu yenebileceğimizi, dev rimci iradenin her şey den üstün olduğunu kanıtlay acağız onlara. Müdür Adnan hala gösteri' hav asında; anlamışta, tahmin etmiş de... "Tev ekkeli değil bazen sizin koğuşa geliyorum boş, kimse y ok." Sanki herkes aynı anda y atıy or, ay nı anda kalkıy or. Bu şaşkın kırk kişinin de tünele indiğini mi sanıy or? Halay çekmeye, türkü söy lemey e devam ederken zindancılar bir grup askeri hav alandırmada bırakarak gidiyorlar. Şen olasın bundan sonraki özgürlük ey lemi. (1) İşbirlikçi, hain F O T O Ğ R A F L AR : Özgürlük Eylemcisi Şehitler Sinan KUKUL, İbrahim ERDOĞAN, Ahmet Ercüment Fazıl ÖZDEMİR, İbrahim Y alçın ARIKAN, İbrahim Y ALÇIN, Murat GÜL, Mustafa SEFER.

TAVIR

17


RÜZGARLARA, IRMAKLARA, DAĞLARA VE GÜLLERE BIRAK BENİ Erdoğan EKİNER

-Annelere, annemeÖnceleri mavi yeşil bir ormanda Kardeş dallar gibi uzanıyordu kollarımız Sonra usulca birbirinden koptu ellerimiz Koparmak istediler bizi bizden Bizi toprağımızdan, bizi sevgili ülkemizden Uzak yıldızlara bakarken Gözlerimizin önüne indi demir parmaklıklar Sürgülendi içerden gül bahçelerinin demir kapıları Ve akşamlar gölgelendi ayrılıklarla Yani sevgimiz yeryüzü kadar geniş ken Dört duvara koydular bizi Bu yüzden... Beni rüzgarlara bırak anne Poyrazlara bırak beni Tınazlara bırak savrulayım Yeniden doğayım, yeniden filizleneyim Yeniden sürgün vereyim baharda Yaşadığım sürgünlerden öte... Gün dünden öteydi, yarma yakın Yürümeyelim diye yarma akın akın Ondan geris i, düşlemeyelim diye özgür bir ülkeyi Evlerimizden alındık geceyarıları Gökyüzü yıldızdı, gökyüzü sonsuz Ve kurşuna dizildik ans ız ın Ay şafağında sorgusuz Yabanıl gülleriydik dağlatın Bozkırlar ın çiçekleri Susuz bırakmak istedilerbizi uykusuz Olmadı... Yetmedi... Yalancıydılar Yabancı namlular doğrultuldu üstümüze Sarsılmayan bir inançla direndik Adalıydık; vurulduk üst üste

18

TAVIR


Beni yağmurlara bırak anne Boranlara, sevdalı anlara Mavi sulara, güzelim dağlara Beni kavgaların ortasına bırak anne Bir ırmağa karışayım Akayım kentlerin içinden Halay çekiyorduk fabrikalarda Alıp götürdüler bizi Türküsöylüyorduk d a ğ la r d a Yurdular sırtımızdan O kadar güzel anlattık ki Sevda yı ve başkaldırıyı dizelerimizde Sevdayı bile yasakladılarbize Firarisi olduk ya s a k gecelerin o zaman O kadar güzel dönüştük kis ö ze Ço k çabu k geldik gö ze Şiirlerimizi yasakladılar Anlamadan, bilmeden... Yaşamadıktan için yasakladılar Beni türkülere bırak anne Yeniöykülere,s a vaş ım lar a Güllere, karanfillere, g ü n eş e bırak beni Yaş am ak bir acılıserüvenseülkemde Yolcusu olayım bırak o onurlu yolun Biliyorsun Adım yazılmış eşkiya türküsüne Başkaldırının resmi diye çekilmiş resim Bu yü zden gideceğim Beni yıldızlara bırak a n n e Uzaklara, yarınlara

TAVI R

19


Y

...çünkü zalimin tarihi yoktur İbrahim KARACA

20

T AV I R

s e r Arafat, yıllar önceki bir konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu: "Çünkü Filistin, d a h a henüz d o ğ m am ış çocuklarımızın m a l ı d ı r . . " Ne zaman bir Filistinli ç o c u k fotoğrafı g ö r s em , Filistinsözcüğünü duysam , intif ad a görüntüleri i z l e s e m , Arafat'ın b u sözleri gelir aklıma... Bu sözler, "dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık" ş e k -linde ifadesini bulan Kızılderili a t a s ö z ü y le ne kadar da çok benzeşiyor.. Biri dünyanın bir u c u n d a , öbürü d i ğ e r u c u n d a ayrı dili k o nuş a n, ayrı c oğ raf y ala rı pay laş a ninsanların , aynı özlemlerini içeriyor... Bu sözlerin merkezine , a t a toprağı bir türlü kendisinin olama -y an insanı koyarak zihnimizi biraz daha yormayı denersek ; acıyı, umudu, katliamı v e soykırımları; a m a her şeye rağmen bilincimize yansıyan bu tablonun bir yerinde silaha sarılan onbeşlik delikanlılar, g e n ç kızları da görürüz . . . Sandıkları silah değil, ellerin-d e n zo rla koparılıp a l ınan a nay ur dun bir pa rç as ı dı r.. Belki bu sözlerin yakıcılığı y a n g ı n l a r içinde s ö yl enmiş olmasındandır biraz, a m a bir insandan yola çık a r a k bir ülke belki de bir d ü n y a g e rç e ğ i n e çekiy or bizi.. İşte bu yüzden hiç bir toplumun tarihi kendisiyle sınırlı k a l a m ıy o r . İnsanlığın bin yıllardır d o ğ a y a baskın gelm e mücadelesinde, tek tek toplumların tarihini bu m ü c a d e le i ç e r i s i n d e özel biçimlere bürünen insanlığın tarihiyle birlik ve onun ayrı coğrafyalardaki bir d e v a m ı o l a r a k düşünebiliriz.. Ve bu y ü z -den, insanın yürüttüğü d o ğ a y a baskın gelme mücadelesini d ü ş ü n ü r k e n binlerce yıl ötedeki kendimizi görüyoruz.. S a d e c e o r a d a m ı? İnsanın toplumlar halinde y a ş a m ay ı öğrendiği ve bu a r a d a İlkel-Modern


biçimlerde örgütlenerek kendi türüne karşı şiddet iktidarları oluşturmay ı keşfettiği çağlarda da.. Zulmün tarihi bu keşifle başlıyor. Zulmün tarihi… Çünkü zalimin tarihi yoktur. Hitit, Maya, Mezopotamya, Filistin, Aztek, R o m a Uygarlığı(tarihi) derken kastedilen nedir? Köle, serf, plep, aristokrat, burjuva, işçi, sömürge, savaş , ulus, sosyalizm, devrim, demokrasi derken aslında insandan şöz ediyoruz.. Bu sözcükleri duyduğumuzda belki farkında olmadan bilinçaltımızda sınıf, sömürü ve direniş çağnşımları uyanıyor. Çünkü insanlık tarihi kendini geleceğe bu kavramlarla yoğurarak taşıyor.. Herhangi bir ülkedeki kurtuluş mücadelesidir.. Y a ş a tılan tarihi de insanlık tarihinin o coğrafyadaki uzantısıdır.. Spartaküs veya Bedrettin'in eylemi, Fransız Devrimi, Paris Komünü veya Büyük Ekim Devrirâi nasıl dar bir bölgenin sorunu ve tarihi olarak algılanamıyorsa; bir Vietnam, bir Filistin de aynı biçimde algılanamaz. Algılanmamalıdır... Çünkü yaratılan tarihi genel olarak insanlığın tarihidir. Bu tarihin ikili bir yönü vardır. Bu yönlerden biri özgürlüğü ve gelişmeyi (yani, insani olanı), diğeri ise tutsak olmayı ve boğmayı içerir. Bu içeriklere birer örnek aradığımızda, içinden geçilen sürecin niteliğine göre, işçi, ulus, sömürge, yani mazlum ve haklı olanı; senyör, burjuva, sömürgeci, Siyonist, yani barbar, zalim, saldırgan ve haksız olanı görürüz. Bütün bunlar aynı tarih süreci içinde farklı yerlerde dururlar. Bu farklı duruş nedeniyle Bedrettin'i düşünürken Osmanlı'dan da söz ederiz. Guernica tablosunun karşısına geçtiğimizde hem Cumhuriyetçileri, hem Franko'yu ve faşizmi; intif ada ve kolu taşla kırılan Filistinliyi izlediğimizde siyonizmi, işgalciliği ve tırnakla sökülüp geri alınmak istenen bir ülkeyi yani Filistin'i ay nı anda ve bir arada geçiririz aklımızdan. Bir arada ve aynı anda gerçekleşiyor olmaları onları aynı tarihin defterine yazamıy or. Onlar açısından tarih, zulmün tarihine bir eklenmedir artık... Ve zulüm, şimdi İsrail kimliğiyle "gel barışalım" diyor.. Hem de nerede, Ortadoğu'nun tam orta yerinde.. Filistin'de.. Barış.. Ö kadar çok sözü ediliyor ki, içi boşalıyor, başka bir barış ortaya çıkıyor. B a n ş da ikileşiyor.. Tıpkı s a v a ş gibi.. Hangi s av aş , nasıl bir s av a ş , kimin s av a ş ı ? Bu sorular banş için de sorulmaya başlanıyor.. Hangi barış, nasıl barış, kimin barışı?..Söyle ey güzel ülke!. Sö yle Filistin!. Kimin barışı ? Bal tadında portakal veren ağaçlarım vardı. Cıv ıltıyla dolardı bahçeler… Önce kucağındaki portakallar gitti çocuklarımın, vergi diye. Sonra portakal ağaçlan, sonra da toprak.. Kendi ülkemde kendi bahçemde kendi meyvelerini toplayarak büyüdü çocuklarım, başkası için. Bunun adı da işgaldi ve eli soframdaki ekmeğe, alnımdaki tere uzanmıştı.. Benimle aynı dili konuşuyor, aynı topraklara vatan diyordu.. Emeğeyönelen s av aş akabul demeden d a h a .

yeni bir işgal oturdu sabahlarıma.. Eli bıçaklı, yüzü kanlıy dı gelenin., Zulüm bu kez kutsal kitaptan f ırlamış, kendine kutsal bir kaftan dikmişti.. Üstelik istediği alın terini değil, bütünüyle ülkemdi. B a n a sınırların dışını g ö s teriyordu.. Faşizmin fırınlarında çığlıklar atan mazlum yahudi, siyonizmin zırhına büründüğünde nasıl da unutuvermişti yanık insan etinin kokusunu... Filistin!.. Bir yanı tutsak, yaralı, direnen yanı özgür y urdum... Nasıl unutulur Tel Zaatar ? Nasıl unutulur aç , susuz , ilaçsız ölen çocuklar ve ateş altında geçen elli-dört günlük direniş?. Ellidört gün sonunda beyaz bayraklarla dışarı çıkan direnişçiler, direnişçilere ölüm kusan siyonist namlular ve seyirci kalan "Uygar" dünya nasıl unutulur? Ve nasıl unutulur Burj el Barajneh, Sabra , Şatila ve Filistin devriminin kabına sığmaz Leyla Halit? Direnişte yoğrulan onca y ıl nasıl unutulur? Nasıl kabul edilir şimdi elinde tuttuğu taşı fırlatamadan şehit düşen "Benim küçük generallerim" in üstüne kanlı bir gazete gibi örtülmek istenen barış? Şimdi kalkmış, "gel barışalım" diyor Siyonizm.. Kurtuluş için savaşa karşılık ne idüğü belirsiz çalıntı bir barışı dayatıyor. Kendi barışını… Beni rahat bırak diy or, ülkeni unut, o artık doğmamış Filistinli çocukların değil, benim malım.. Yaser Arafat!. Yeraltı günlerinin Abu Ammar'ı Ver elini!. B a n ş güvercinleri uçuralım üstünde kutsal toprakların.."Filistin dev rimiyle evli olmak" ne demek ? Boşayıver gitsin.. Als a n a üç kasaba.. Yurtsuz değilsin artık.. "Karşılıklı bağımsızlık" varken ne demek bağımsız Filistin? Koca "İhtiyar"!. At başındaki kefiyeyi, üstündeki yeşil giysiyi çıkart, Belindeki colt tabancay ı Süveyş'in sularına f ırlat.. - Direniyor Filistin… Direnecek… Onursuz bir barışla küllenmesin diye devrim tarihi., Çocuklarım sürgünlerde dillenmesin diye... Savaşın kaynağını kurutmayan bir barış " Savaşmama hali" kurtuluş savaşı kurban edilerek "okey"lenebilir mi? Bunun yanıtını çoktan vermiş olmalı "Şehidin vasiyeti" adlı şiirinde Ribhi Hallum (Abu Firas): Ölümsüzdür dünyada özgür yaşayan kişi Zali me başeğmeden giden insan özgürdür. Gömülse de kara yere ölmez devrimci Ölümsüzdür kanıyla destan yazan gelecek kuşuklara Dünyada ancak vicdanları ölmüş olanlar ölür. Gömülse de kara yere ölümsüzdür devrimci Ölü mlüler alınıp satılanlardır. Bütün yeşillikleri çiçek açmaz bahçenin Açmış olsa bile çiçek sayılmaz Gerçek çiçek ancak güzel kokandır. Diri sayılmazlar uzun yaşasalar da açıkgözler Ölmeyenler güzel izler bırakanlardır...

TAVIR

21


22

TAVIR


Kaldırın başınızı Kaldırın bakın Hangi sevdadır bu Yürür yiğit Hangi ateştir bu Yanar Akçadağ'da Suya Zehir mi kattın Güle kan Açlığa Parmak mı bastın Ekmeğe küf Hay oğul N'ettin Akçadağ'a Gözlerim Yola düşmüş Yüreğim beş parça Kaç namlu kustu Zehrini Üstünüze İhanete geçit yok Dedi Yüreğiniz Son damla kan da Akmalı Şu güzelim baharda Toprağına Akçadağ'ın Varsın yürüsün Suda zehir olsun Varsın yürüsün Gülde kan olsun Varsın yürüsün Açlık da bizim Küflü ekmek de Hay oğul Vurulmuş beş yürek Milyonlara gebe Akçadağ da bizim!

YÜREĞIM BEŞ PARÇA Kenan SENCER

TAVIR

23


DOSTLAR DAĞLARI KUCAKLAMIŞLAR NÜ JİYAN

Gün dev retmiş rengini geceye. Güneşin kızıl lığına y eniden gülümsey ene dek. Hafif y a nağı okşuyor dağlardan esen hüzünlü rüz gar. Ağaçlar dizi dizi göz kırpıy orlar birbirlerine v e biz iki can y ollarday ız kol kola. Y üreğime an latamadığım bir burukluk konmuş. Dilimde dize leri ağlatan bir şiir"'. Tedariğini hazırla ola ki düşerim senden ayrı dar-ı dünyada garibe düşmesin sol yanım gözlerin dal masın kaldır başını iki gözümün arkadaşı ucu ortası yok bunun boyun kırmadan yaşamak uğrunadır. . Toz du man para m parça olduğumuz Arabalar bir bir geçiy or, f ırtına gibi. Farların üzerine y uvarlanıp düşüy or toz zerrecikleri. Tekerlekler y ırtılırcasına soluk soluğa koşuyor. Tüm ağırlığ ıy la eziy or y olları. Ve bir haber uçuy or dilden dile öğreniy orum ki dostlar, gül fidanlar sıcacık düşmüşler yollara. Dostlar kol kola dağlan kucaklamışlar. Gözy aşlarını kanatlanıy or gözbebeklerimden önce. Sonra... sonra serin bir sızı sarsıy or bedenimi y üreğime dek. Bir y anım tepeden tırnağa bahar bir y anım hüzün y üreğime dar geliy or göğsüm. Başım önüme düşmüş, alnım yanıy or, yanaklarımda ırmaklar. Umudu y eşerten dağlar açın kucağınızı, canımızdan dağlara ilk akan iki kızıl gül, iki can daha karıştı aranıza. Sevgilinin yanağına bebenin pamuk terline, ırmakların billur suy una, kır çiçekleri tomurcuğuna, bütün y üreklere sevda y ayabilmek, donuk gözlere dalıp, kar beyazı umut tohumlan ekmek için karıştı aranıza. Kuşluk v akti kızıllığında parlak, y arasız iki y ıldız kucaklaştı Güneşle. Öy le bir sev da ki bu yürek bir ben v arım diyor ve y ürek y ırtıy or karanlığı.... kocayan, gücünü yitiren, hırçın, saldırgan karanlığı... Canımıza dek sinen ölüm korkusunu silmek, kanay an yüreklere merhem olmak içindir tutuldukları sev da. Bu nasıl sevdadır y ürekleri uçurumlarda kök tutar, kökleri kay alıkları parçalar, bu nasıl sevdadır y ürek candan önce kopar. Y üreğim kafesini sarsıy or. Y ıkıy or parmaklık-

24 T A V I R

lan duv arları: Dağlar ben, ben dağlar oluy orum. Damarlarımda çağlay arak akıy or umut. Y aşamın gözlerinden oluk oluk kan akarken, soluğunu tutarak ilerlerken yaşam dağlarla birlikte atıy ordu y üreğiniz. İki bedende birleşen bir yürek.... Bir tutam sev giyi, bir tutam acıy ı, sancıy a varana dek nasılda pay laşırdınız sev diklerinizle. İhtiy ar akşamlarda genç sabahlarda, bazen genç, bazen yaşlı, bazen şiir, bazen türkü bazen de dağlar olurdu sesiniz. Gün kızışırken içilen kaçak bir çay seher binmiş dostların selamı gibi sıcacık. Y ürekleri aydınlatan kahkahanız kulaklarımda hala. Hele birbirinizi y ürekten gelerek kucaklamanız. O an y üzünüzdeki gecey i aklaştıran sev da ateşi, paylaşımınız, insanların gözlerindeki kara perdey i aralay ıp, gerçekleri çırılçıplak gösterme azminiz. Cesaretiniz umudunuzla her şey inizle ama her şeyinizle aramızdasınız, içimizdesiniz. Ülkem benim, korku seni kuşatmasın. Y alnızlıklar bağlanmaz artık kimsenin başına. Bak çocukların ellerinde yürekleri, kuşatmışlar karanlığı, bak çocukların mesken tutmuş dağlan, birer birer patlıy or güneşin tohumu. , Irmaklar sele dönüy or birer birer y ıkılıy or engeller, duramıy orum y ol uzun ömür kısa bende düşüy orum dağlara. (1) Savaş Ezgi


BİR KALDIR BAŞINI BİR KALDIR

Y

üreğim düşmüş sokaklara. Ağır ağır ilerliy orum Diyarbekir'in damarlarında. İnsan selidir akıy or her bir y andan. Ben bir başıma, ben binlerce sokaklarda. Rüzgar silip süpürüyor sokakları. Soğumuş güneş ışınlan yerlerde y ürüyor. Düşüncemi işgal etmiş ülkem. Arabalar salkım saçak süzülüyor solgun y ollarda. Bir müzik uçuyor ölümlerden, pusulardan habersiz. İnsanlara konuy or. Aniden bir toz bulutu kalkıy or göğe doğru. Bulutlara kadar toza bulanıyor her yan. Sırtını gecey e v ermiş toz bulutu. Mey dan okuyor ev lere, dükkanlara. İçime ateş düşen ev ler y ıkılıy or birer birer. Y ıkıntılar arasında yorgun yüzlü çıplak ay aklı çocuklar. Düşüncemi sarıy or, y uva kurup, boy atıy or, can evimde küçük canlar. Yüreğim yürümeye devam ediyor kaldırımsız, dar çepek'le kucaklaşıyor gözlerim. Acı y ol almış birbirine sırt v ermiş sokaklarda. Y oksul, çıplak ev ler, evlerde sancılı gözler, genç umutlar. Omuzlarda bidonlarla dert taşıy an analar, gelinler, çocuklar. Taze bir çığlık gibi düşmüşler yollara. Orta y aşlı, allı yeşilli şalvarlı bir tey zenin y anında buluy orum kendimi. Y orgunluğunu sırtlamak istiy orum. Sıcak gözleriyle karşılıy or selamımı. Çamurların ortasındaki çadırlara dikiliy or gözlerim. Donuk gözlerini kaldırdı v e yüreği akmay a başladı. "Her gece bir eli kah, bir eli katran adamlar geliy orlar köyümüze. Kara bir günde zemheri gibi estiler ve düşürdüler bizi y ollara çoluk-çocuğumuzla. Çadırlarda y aşamaya mahkum ettiler. Bir lokma ekmek peşindey iz şimdi. Ciğerim parçalanıyor, kucağımda y atan, buz kesen y avruma. Ah y avrum ah! Hilaf ım yoktur.. He anlatay ım sana. Sürmüşler bizi adlara. Ömrümüzü v ermişler uzaklara, çamurlara, çadırlara!" Olanca sıcaklığıy la gözyaşlarımız doğrulup, karıştı birbirine. Ve ben akmay a dev am ettim y ollarda. Y üreğim hüznünü dağıtmamışken henüz, kö-

SELAMIMIZ DAĞLARDABULUŞSUN şey e süzülmüş, baharı y eni soluyan bir fidanı kucaklıy or y üreğim. Y anakları, birbirine giren bulutlar NU JİYAN gibi. Okşuyorum saçlarını. Öf ke dolu gözlerini kaldırıy or usulca. Y ürek y erine uçurum taşıyanlar basmışlar evlerini. Ablasını koparmışlar dalından. Umut, sevgi, güneş taşıdığı için gözlerinde. Özgürlük istediği için. Güvercin kanatlarında. Y üreğim kök tutmuş halkımı. Dicle'nin serinliğini, baharın tazeliğini taşıyacak çocuklar.. Gözlerinden çalınmış ışık sisli bakışlarında görünen. Kanım şaha kalkıyor. Çırpınıyor karanlığın av ucunda ülkemin çocukları. Namlular ucundadır y arınları. Acı, sev inç, hüzün y oğrulmuş küçücük bedenlerinde ve düşmüşler ekmek kav gasına. Çocukluğa y er y ok bu coğrafyada. Her biri bir dağ, her biri filiz olmadan ağaç. Çalışmak, çalışmak ve y ürekleri büyütmek onlara verilen. Zamanı infazla meşgul insanları utandırırcasına çalışmak ve acılarda bileylenmek. Dicle'nin çocukları serin, hızlı, coşkulu akar. Umut taşır, yürek taşır. Dicle'nin çocukları kayalıklarda boy atar. Sev gilerini işlerler ak doruklarda. Her gün ölüm aksa da Dicle'y e her gece Dicle y ıkanır dağlarda. Gay rı ellerin tutuşması içindir. Gay rı renksiz, adsız bir düny ay a varmak içindir özlemin. Munzur'da, Botan'da, Dersim'de, Toroslar'da kök tutuyor çığlığın. Güneş tohum v eriy or toprağa. Karanlığı parçalay ıp filizlenen tohumlar, boy atan, büyüy en umutlar varıy or dağlara açılan y ollara. Ve y av ru bir ateş yanıy or karşı tarafta. Cılız ateşten çıkan duman boğabilir mi ülkemi! Güneşin akına kara çalınabilir mi. Acı korku y ürekleri y ıkabilir mi. Tohumlar erişiyor dağlara. Ellerinde umut, arkalarında analar, babalar, ezgileri dağlara konuy or insanlar. Y üreğini sakla kanında güzel günler için küçüğüm. Umutla, sevgiy le, güzellikle doldur y üreğini. İnsanlar elbet koparacak güneşin kara perdesini. Karanlığın susturmay a çalıştığı y ürek parçalayacak dizginleri. Y ollara düşecek. Ardına dek açılacak gökyüzü, masmavi, pırıl pırıl. Ve dağlarda buluşacak selamımız. Bir başını kaldır, bir başını...

TAVIR

25


'EMEK TEPESİ'NDE SÖZÜMÜZ VAR O gün geldiğinde Toroslardan kanatlanan Yusufçuk çığlıktan kaplayacak her yanı ve umut ırgat elleriyle saracak ak kundağını Çukurova'nın... Sa dık ÇELİK Çukurov a... Bereketin ama sef aletin v e gurbetin de türküsü bir diy ar... Filmlere, romanlara, şiirlere, öykülere, ezgilere sığdıramadığım insanların t op ra ğ ı. .. Emeği v e aIın terini pamuk tarl al ar ınd a ç ırç ır v e gübre f abrikalarında direnç ve öfkeyle harmanlay an esmer alınlı, çıplak ay aklı çatal y ürekli adamlar v e kadınlar, çocuklar... Hep Toroslara dönüktür y ü zl e ri. Toroslar umudun ve hasretin yiv lenen kalbidir. Alıp çeker genç elleri, eller bilenir, ustalaşır. Dorukları adım adım dolaşıp korlaşır. Bir gün bütün emekçiler geleceği kendi elleriy le güzel ey lemeyi de bilecek; Anav arzalardan Çukurov a'ya doğru soluk soluğa, kayan y ıldızlarla ısıtacak kaderini toprağın. Cey han'da Toroslar'ın eteklerinde Akdeniz'in suyuna bakan bir f abrikada, aylardır bir direniş sürdürülüyor. "Toros Gübre" direnişi. FOSEM, bu direnişi belgelemek için direniş çadırınday dı. Ay karanlık bir gecede cırcır böceklerinin ve siv risineklerin v ızıltıları arasında yürüy oruz.

26 T A V I R

Cey han'a 30 km uzaklıktaki bir köy ün sırtlarına kurulu direniş çadırlarına gidiy oruz. Otostop yaparak bir kamyona binip varıy oruz, direnişçilere. Ay lardır inatla sürdürdükleri ey lemle Cey han toprağını harmanlıy or, Toros gübre emekçileri... O y ürekli ırgat ellerini, alınlarında biriken kahırlı sıcak terlerle y ıkıy arak kay gıları, suskunlukları aralıy orlar. Her v ardiya vakti; "Direnen biz kazanan da biz olacağız'', "Bugün çadırda y arın f abrikada olacağız" diy erek haykırıy orlar hep bir ağızdan. Direniş çadırında her gün, emeğin hakkı için kardeşçe paylaşılan bir sofra kuruluyor. Aş, ekmek, su gibi birbirini izliy or herşey . Uyku, y emek, nöbet, temizlik, dış ilişkiler, emek sıcaklığında görev lere dönüştürülüy or... Bir aile olmuşlar çadırda. İçlerinden en genç olanı; "kendimi bu direnişte y arattım" diy or. Bir başkası "burası herşeyimiz oldu, en uf ak bir tereddüt istemiyoruz. Her şeyimi bu direnişe kattım. Buradan kazanmadan dönersem nasıl bakarım karımın, çocuklarımın y üzüne". En sonuncusu, "Bu direnişi başaramazsak v ururum kendimi Toroslara. Utancımı ancak Toroslar bastırır.. Ama herşey e

rağmen kazanmak için durup dinlenmeden, direnişi, işimizin başına dönecek gibi, yeni zenginlikler katarak geliştirmek, zaf ere dönüştürmek zorunday ız. Bunu da buluy oruz." diy or. Çadırda 23 işçi v ar. Çoğu Cey han'ın köylerinden gelmiş. En gençleri 20 y aşlarında.. Her gece, son v ardiya v akti, ateşte kay nay an kaçak çay kokusu y ay ılıy or etraf a. Çadırın taşlardan örülme duv arlarına y aslanıp, mumların titrek ışığında, "İki laf ın belini kırıy oruz.." Gün adeta gece başlıy or.. Bir işçi nöbet çizelgesini okumak üzere herkesi çadırın önüne çağırıyor.. İşçiler f abrikanın karanlığa y ay ılan son vardiy a ışıklarına bakıy orlar. Y üzlerinde umutlu bir tebessüm... - Cabbar KARA! 1 - 3 nöbetine!.. - Oktay YILMAZ 3-5 nöbetine!.. - Hamit day ı, Kadir gardaş! 5-7 nöbetine!.. (bu son iki nöbetçi aynı zamanda gündüz nöbetçileridir. Bütün gün y emek, bulaşık v e temizlikten sorumludurlar.) Kamera ağır ağır dolaşıy or gecey i. Ay ın altında çadır v e insan sulietleri... Çadır ağzında duran büy ük kay a y üklükten battaniy eler alınıy or. Uyku hazırlıklar ı. Espiriler, şakalar, temenniler derken, cırcır böceklerinin melodisi kalıy or nöbetçiy e.. Y an yana, baş başa, koyun koy una uyuy an işçiler ay dınlık dolu düşlerle çeker gecey i şaf aklara. Son nöbetçiler, uyuy an işçilere gün y üzünü müjdeliy or; Günay dın arkadaşlar! Kalkalım. Vardiy a geliyor. Etraf ı koli kartonlarıy la çev rili ocakta, çorba kay natılıy or. Aşçı, yaşlı işçi Mustaf a itinayla v e şevkle sarılıy or işine.. Ve v ardiya düdüğünün sesi Toroslar'a çıkıp, iniy or... Servis araçlarından inen işçiler yarı uy kulu, yorgun bedenleriy le sahana sallana fabrika girişinde birikip, giriş kartı basıy orlar. Giren vardiy a çıkan v ardiya ile karşılaşıy or. Direniş-


çilerin seslerini duy anlar, başlarını çev irip bakıy orlar. Utangaç, kaçamak.. Kimileriyse umursamaz v e korkak... Öfke ve kararlılıkla hay kırıy or ağızlar. Y umruklar dalgalanıy or fabrikaya doğru... Sesler sağır kulaklara v e fabrika duvarlarına çarparak y ankılanıy or... Bir işçi çadırın önündeki direniş f idanını suluy or. Kurumasın hep boy versin diye. Direnişin sembolü sanki. Her sabah bir işçi suluy or onu. Dostluğun, kardeşliğin, day anışmanın belkide en güzel örnekleri direnişle şekillenmiş. Giderek bir kültür y aratılmış. Direniş kültürü.. Düzenin kitlelere sunduğu dejenarosy ondan; bencillikten, düzenbazl ıktan, yalandan, dolandan, uzak bir y aşam kurmuşlar. Birlikte kazanma bilinci, birlikte pay laşılan onca zorluğun; y ağmurun, soğuğun v e y okluğun, direnişi terk edip f abrikay a dönen riyakarların y e jandarmanın saldırıların ın aşılmasında önemli bir rol oy namış. Direnişi, açlık grevi günlerinde terk eden çok değerli -neredeyse direnişin sembolü olmuş- arkadaşlarından söz ediyorlar. "İşveren en önemli gücümüzle, moralimizle oy nadı v e bazı v aatlerle koparıp aldı içimizden bazılar ını. Bu bir trajediy di. Direnişin en hassas, işv erenin eri güçsüz olduğu bir anda, en önemli moral gücümüzü yitirdik. Y enildik." diy or direnişin genç önderlerinden biri. Ama sonra tekrar toparlanıp, daha güçlü, daha kararlı adımlarla y eniden örgütlemişler direnişi. Silmişler defterlerinden geçici y ol arkadaşlarını. Y eni moral değerlerle, kolektif bir bilinç kolektif bir irade, demokratik bir

direniş hattı çizmişler. Bugün direnişin uzaması, bazı belirsizliklerin aray a girmesi, zaman zaman y aşanan olumsuzluklar, direnişin hedef inden uzaklaşılmasına neden olmuş. Ancak direnişin, doğru politik hattı, bu sorunun aşılmasını da sağlay acaktır.. Daha düne kadar eşlerine, çocuklarına söz hakkı dahi v ermey en bu insanların değer y argıların ın sınıf bilinciyle nasıl aşıldığın ı görmek şaşırtıy or insanı. Konuşan, eleştiren, sorguluy an emekçiler olmay ı başarmışlar. Ne güzel: "Ancak bütün bunlara y eni değerler, zenginlikler katmak gibi önemli bir sorun v ar. Daha örgütlü, daha uzun v adeli programlara ihtiy acı v ar direnişin." "Kamuoy unu y eniden sarsacak, işvereni masay a oturtacak bir pazarlık gücüne ihtiyacımız v ar. Bu gücü mutlaka ama mutlaka y eni taktiklerle, araçlarla yaratacağız. Ve zaferi ergeç işçi sınıf ının geleceği y aratacak kavgasına armağan edeceğiz" diy or direniş komitesi. Sıcak v e siv risinek... Gündüz v e gecenin değişmey en gerçeği. Gündüz geceye dönmey e görsün, bataklıklardan sazlıklardan çıkan siv risinek sürüleri, basar uykularını işçilerin... Çukurova'nın sivrisineği bir beterdir. Uy utmaz deli eder adamı. "Ay nı aha şu işimize, ekmeğimize dadanan ocağımızı söndüren, zıkkımın kökünü y iyesi, manda boy unlu ef endiler gibi" diy or bir işçi. Çarşıy a giden direniş sözcüsü gazete v e y eni haberlerle geliy or. Az sonra da onu sebze v e ekmekle gelen erzak komitesi izliy or. Gün şenleniy or. Me-

rak v e ilgiy le direniş sözcüsünün etraf ında toplanıy or işçiler. Hamit Day ı, şalv arını silkeley ip f ırlıy or yerinden, Mustafa abi, buharı tüten tencerenin kapağını kapatıp koşuy or. Oktay, çadırın bir köşesinde okuduğu "İşçi Hareketi" gazetesini bir kenara bırakıp dışarıy a çıkıy or. Tepede sohbet eden diğer direnişçilerde üçer-beşer iniyorlar çadırın önüne. Direniş sözcüsü, sazlık kamışlarına gerili "Direnen biz kazanan da bi z olacağız" pankartın altında toplanan işçileri çadıra dav et ediyor. Hep birlikte çadırın içini çev reley en işçiler kendileriyle ilgili son gelişmeleri dinliy orlar. Kamuoy undaki sıcaklığı giderek soğumay a başlay an Toros Gübre direnişinin y eni desteklere ama her şeyden önce Toros direnişçilerinin kendilerini y eni araçlarla donatacak bir tartışmay a üretkenliğe ihtiy acı olduğunu v urgulayan direniş temsilcisi, konuşmasını direnişin geldiği noktay ı, y aşanan tıkanıklıkların maddi temellerini tahlil ederek sürdürüy or.. Tartışmay a açılan değerlendirmeler eleştiri v e özeleştirilerden direnişi çelikleştirecek yeni öneriler, y eni uf uklar doğuy or. Ev et, artık direnmenin haklılığını daha gür haykıracaklar. Y ıldızlı göğün altında cırcır böceklerinin seslerine karışıy or ıslıklar, sloganlar... Bir traktörün f arlarının ay dınlattığı "Emek Tepesi"nde hep birlikte halay a duruy or direnişçiler. Çarp ey grev coşkusu y üreğim-çarp Al bu yüreğin sevdasını Y arınlar adına y üz binlerle çarp Sav ur Toroslar'dan Akdeniz'e Bolu dağlarından Marmara'y a Ve Ağrı doruklarından bütün düny aya Sav ur ki y ankılansın bu türkü Sarsın y eryüzünü boy dan boy a.

T A V I R 27


de.. İşlerinden atılmış işçilerdi bunlar.. Şimdi emekleri v e onurları için direniyorlardı. Aylardır süren direniş, kamuoyunda hakettiği yeri çoktan almıştı. Ülkenin dört bir y anında ses. getiren direnişleri, Türkiye' nin en uzun direnişlerinden biriydi. Kesilmeyen sesleriyle milyonların yüreğinde taht kurmuşlardı. Dört bir yandan destek alıyorlardı. Y urt içinden olsun, y urt dışından olsun kendileriyle dayanışmaya girip destek sunan bir çok kesim oluyordu.

TEZEK EMEKTİR

İşte şimdi de böylesi bir destek nedeniyle buradaydılar. Issız dağlarda bir köyde..Kan-gal' ın köylerinden biri burası.. Sarı bozkırın ortasında bir köy.. Köyün ortasında Kağıthane işçisi 4 kişi.. Akşam karanlığında İstanbul' dan 800 kilometre uzakta bir y er..

Mehmet Ali ÇATALTEPE

Bir işçi direnişine köy lülük olarak verilen desteği götürmek için gelinmiş.. Hep bahsedilen işçiköylü birliğinin anlamlı bir örneği hayata geçirilecek bu iki gün içinde.. Kendi akrabalarının da içinde olduğu Kağıthane direnişine, bir katkı sunmak istediklerini önceden belirten köylüler, şimdi bunu gerçekleştirmek için gelmiş 4 kişiyi ağırlıyordu.

İ

lçeye indiklerinde güneş akşam" kızıllığındaydı. Kilometrelerce yolculuk yaptıkları otobüs tekrar yoluna devam ederken genç adam indikleri yerde etrafına bakıyordu. Sonra ceplerini karıştırıp bir ufak kağıt çıkarıp okudu.. Ardından gözleri taksi aradı ve buldu.. Taksici, genç bir çocuktu. Kısa sürede anlaştılar. Biraz sonra biri bayan iki yabancı yeniden yola koyulur, ilçeye bağlı köylerden birine gideceklerdi. Küçük ilçeden çabucak çıktılar. Evler, sokaklar geride kaldı çabucak.. Şimdi sonbaharın sarılığına bürünmüş tarlaların ortasında ilerliyorlardı. Uçsuz bucaksız gökyüzünde güneş, tabak gibiydi. Sıcaklığını yitirmiş, hızla ufuk. çizgisine kayıyordu. Bulutlar kı-

28 T A V I R

zıl.. Arabadan etrafı seyreden genç adam "iyi fotoğraf olur; güzel manzara olur" dedi arkadaşına.. Gülüştüler. Karanlık basmadan köye varmak istiyorlardı. Kendilerini bekleyenleri daha kolay bulmak için.. Aksi takdirde hem karanlık ile hem de iri kangal köpekleriyle uğraşmak zorunda kalacaklardı.. Derken hava neredeyse kararacakken köye ulaşan iki yabancı, arabay a ilgiy le bakan köylülere aradıkları evi sorarlar. Tarif edilen ev kısa sürede bulunur. Köpek havlamaları arasında kapıy a vardıklarında iki kişiyi kendilerini bekliyorken bulurlar. Sevinçle buluşan ve hep beraber konuk olacakları eve giren 4 kişi, aslında orada geçici bir nedenle bulunuyordu. Hepsi işçiydi Kağıthane’

Bir ay önce köye gelen işçi akrabalarından öğrenmişlerdi direnişin detaylarını.. Sevdiği kızı görmeye gelmiş genç işçi anlatmıştı yaşadıklarını.. Kızın ailesinin çıkardığı sorunları aile büy üklerini dev reye sokarak aşmak için gelmişti o zaman genç işçi, köye.. İşte o ziyaretten sonra destek fikri köylülerin kafasında netleşmiş daha sonra da Ankara' daki Kağıthane işçilerine telefon ederek yardım etmek istediklerini bildirmişlerdi. Köy lüler tezek göndermek istiyordu. Yaklaşan kış koşullarında, Kağıthane direnişini istismar eden siyasi partilere ve hükümete anlamlı bir mesaj vermek istiyorlardı. Ta İstanbul' a Siv as' ın köy lerinden bir kaç ton tezek gönderiliyorsa hükümet utansın diye; 340 insanı iş-


siz bırakanlar utansın diye.." diy ordu köylüler.. Tezek, köy lüler için önemli bir y aşam unsurudur. Şehirli için pek anlamı olmay an tezek, köy lü için kışlık yakacaktır, ocağında sıcaklıktır. Bir kültürdür tezek.. Y üzy ıllardır bu toprakların insanının y aşam biçimlerinde bir öğedir.. Sevgiy le karılır tezek.. Emekle karılır, saman ile hayvan dışkısı.. Çoluk-çocuk, kadın; zaman v erir, göznuru-el emeği harcar.. Karar.. Kalıplara döker.. Sonra güneşte kurutur günlerce.. Hay atının temellerinden biridir tezek.. O olmasa kışın soğuğunda donar.. O olmasa ocağı tütmez, aşı pişmez, sütü kay namaz.. Bir y aratıcılıktır tezek.. Bir üretim.. Dönüşmüş bir süreç.. Kültürleşmiş bir çaba.. İşte köylüler emeklerinden bir parçay ı, hay atlarının acil bir ihtiy acını kendilerinden kilometrelerce/günlerce uzakta olan, çoğunu hiç tanımadıkları insanlara gönderiy orlardı. 4 işçinin köy de buluştuğu akşam, bütün köy lüler, kaldıkları ev e geldi. "Hoşgeldin" eden köy lüler, tüm sıcaklıkları ile bağırlarına bastı işçileri.. Gece geç saatlere kadar Kağıthane konuşuldu.. Ankara y ürüyüşü v e Ankara' nın siy asileri konuşuldu.. Y aşananlar anlatıldı.. Ertesi sabah kiralanmış kamy on geldi köye.. Gece köylülerin gösterdiği sıcaklık ve ilgi, tezekler kamyona y üklenirken de sürdü. Akşam misafirlerin y anına gelememiş kadınlar, gençler geliy or hem "hoşgeldiniz" diy or hem de "gelin bizim ev den de alın...", "bizi atlamay ın, şu ev e de gelin" gibi sürekli uy arılar yapıy orlardı. Kağıthane direnişi için tezek y üklendiğini gören/duyan doksan y aşındaki ihtiyarlar dahi gelip tezek taşıdı kamyona.. Daha f azla emeği geçsin diy e.. Çocuklar saf y ürekleriyle tezek taşımay a koşarken işe y aramanın sev incini tattı. Özellikle görmey en gözleriy le bir genç köy lünün gelip "ben de kamy o-

na tezek taşıy acağım, bana da v erin" demesi ise ay rıca güzeldi. Bey az bastonu v e tezekleriy le kucak dolusu sevgi taşıyordu aslında kör adam.. Mesele buy du.. Y aratılmak istenen bu.. Day anışmanın sırrı işte buraday dı.. O noktada f azla söze gerek y oktu.. Y akacak y ardımını örgütlemiş üç köy de gezildi o gün.. Her ev den almay a ise zaman y etmedi. Kadın-erkek, çolukçocuk işçilerle birlikte tezek taşıy orken bir y andan da genç kızlar soğuk ay ran ikram ediy ordu akşama kadar.. Ve koca kamy on, tezekle değil kucak kucak sev giyle doldu. Kucak kucak day anışma duy gusuyla.. Ülkede bir çoklarının ders alması-gereken bir

boy u ne de güzel ikramlarda bulunmuşlardı. İşçilerle birlikte toplumsal dayanışmanın kıv ancını y aşamış, bilinçlerine nakşetmişlerdi. Derken akşam olup hav a karardığında v edalaşma zamanı da geldi. Duy gulu bir sahney e tanık olan dağlar; biraz sonra, üzerinde "Kağ ıthane Direnişini Destekliy oruz.. Kangal Köy leri.." imzalı pankartın asılı olduğu kamyonu koy nuna alacaktı. Y eniden görüşmek dilekleriy le köylülerden ayrılan 4 Kağıthane işçisi, sevgi y üklü kamy on ile gecenin karanlığına daldı. İki gün sonra İstanbul' a ulaşan tezekler, Kağıthane' deki işçi lokaline indirilirken köy lülerin y üklediği sevgi, slogan olup

olay yaşandı o gün.. Akşam olup ta kamy on v e 4 işçinin y ola çıkma v akti yaklaştığında hala civ ar köylerden "biz de v erelim.. bizim köy e de uğray ın.." diyen onlarca adam geliy ordu. O gün y örede toplumsal bir olay halini almıştı Kağıthane direnişi.. Herkes Kağıthane direnişçilerini konuşuy ordu. Gitme v akti y aklaştığında "bu gece de gitmeyin, daha sizi doğru dürüst ağırlay amadık bile" diy en köy lüler halbuki gün

patladı sokaklarda.. "işçiyiz Haklıy ız Kazanacağız" diy e slogan atan işçiler, gerçekte gözleri ile değil y üreği ile gören kör genç köy lünün y ardımlaşma duy gusunu, köylü çocuklarının gözlerindeki pırıl pır ıl sev inci, ay ran ikram edip tezek taşıy an genç kızların kıpır kıpır y üreğini haykırıy ordu. Ertesi gün gazeteler ise "işçilere Anlamlı Destek", "Direnişçilere Sivas'tan Uzanan Dostluk Eli" diy e y azıy ordu.

TAVIR

29


SÜRGÜN ÖMRÜM Zozan EVİNDAR Her şafağın doğum sancısıyla Başlar göçüm Geride kan Geride duman Geride talan Yürürüm Akarçaylar Sıradağlarca Sırtımda kıl çul Mam çarık ayağımda Karat aşlara yazılır adım Yol boylarında Ülkem Yaralınım Yangınlı sevdalınım Sen olmazsan Ben Neye yararım Yaban yurtlarda erir canım Dolanırım dolanırım Sığınaklar dar gelir Sesim kırık Boğazımda düğümlü laflarım Yüreğimde Bir ateş yalımı He desem tutuşacak

SİLAHLAR ALTINDA / S.Erek (Mürekkep-1981)

Hasretim Rüzgar soluklu bir kısrak Yol eylemiş yurdumu Dört nala Benim coğrafyamda Herşey kan tadında Kurşunlu gecelerin karanlığında Bebelerimin çığlığı yanıbaşımda Baskın gelmez ıslıklı fişekl ere

30 T A V I R


Şimdi Sürgünsün ömrüm Neyleyim seni Böyle garip Kimsesiz Şimdi Dolaşsam coğrafyamı derim Özlerim Nazlı bir seher yeli Bitimsiz bir ezgi gibi Nemrut't a gün doğumu Van Gölü'nde akşamı Kucaklasa gözlerim Sonra Gerilla türküsü olsam Dersim'de Söylensem Dağlardan ovalara Patikalar boyunca Şimdi Kovmalı ürkekliği Dikilmeli karşısına Hükümranların Sormalı ne ister Korku sökülmeli tez elden Ardı astan bir can Koymalı orta yere İzim sürsün geridekiler

T edirginlik Kuşatır geceleri Telsiz sesleri Gece devriyeleri Ölüm emirleri Bebelerin başı anaların göğsünde Anaları yavrularım sarmalamış Elleri

Be hey kavgacı yürek Çatışmak Kuşatmaları yarmak Dağlara sevdalanmak Çağlamak Taşmak Gayrı ölümden öte Yol mu var

TAVIR

31


BİZİM O L A C A K HALKIMIN O L A C A K eni

bir ev kiraladık. Bütün bir hafta boy unca taşınma ve y erleşme işiy le uğraştık. Elimizde az say ıdaki eşy a ile en güzel dekorasyonu yakalamay a çalıştık. Ev et, eldeki olanaklarla bundan iyisi olamaz. Alış v eriş için çıktığımızda kenti kısmen tanımay a çalışmıştım. Kav gamızın kızıl kentini... Okuduklarım v e görmeden öğrendiklerimi hızlı v e hey ecanlı bir şekilde yoldaşıma aktararak hemen her şey i bir anda görmek v e öğrenmek istiyordum. Her şeyi bir anda!.. Y oldaşım kimi zaman gülümseyerek y anıt v eriyor, bazen de sabırla açıklamalar yapıy ordu. Her bir

32 T A V I R

sokağında bir şehidimizin hızlı ay ak izlerinin hala duy ulduğu, barut v e cüret kokan geçişlerinin duy umsandığı umut şehri... Gecekondu y olları, biriketler, çelimsiz çocuklar hepsi hepsi bir y anıt y etiştiriy ordu bana. Ve büy ük mey danlarıyla dost DevGenç'lilerin saf saf dinmeyen haykırışları uğulduy ordu hala... Ben kendimi gün boyu, her şeyin derinliğine y aşandığı İstanbul'un dev rimci tarih ve duygu ırmaklarından alarak, y aşamın katı gerçeklerine çekmey e çalışmakla didindim durdum. Sokaklarını İstanbul'un bir de ben keşf etmeliydim, caddelerini, kondularını, mey danlarını, çarşılarını, v e ille de insan mozayiğini. Hem de gerçekten kısa bir sürede İstanbul'un dost v e düşman y üzünü, güzelliklerini ve

çirkinliklerini her şey e rağmen "Bizim İstanbul'u"... Bugün üçüncü günüm olmasına rağmen hey ecanım hala atak. Duy gularım durulmuş değil. Ama f ırtınalı v e engellerle, tuzaklarla dolu uzun bir y olculuğa hazırlanır gibi, y aşamın v e kav ganın gerçekleriy le y üzy üze gelmey e de hazırım. Biliy orum ki, uzanacağımız güzelliklere giden y ollar may ın döşeli. Dikkat edilmediğinde tuzaklar v e sıradanlığın girdapları seni hemen y utmay a hazır. Üstelik artık uzun süreden beri sen yalnızca bir kişiden ibaret değilsin. Canından çok sevdiğin y oldaşların v ar, namus v e ahlakınla özdeşlediğin değerlerin v ar. Dikkatli ve uyanık olmalıy ım... Kendime sorduğum çok olmuştur: Çok mu evhamlı davranıy orum? Oradan değil de şuradan da pekala ev e gidebilirim. Üstelik daha kolay. Y ok y ok tembellik y apıp bahane arıy orsun. İlkeli davranmak riski azaltmaktır. Kenti henüz bilmiyorum gibi bir kılıf , her an bir felaketin örtüsüne dönüşebilir... Bu düşünceler içinde, ayaklarımın beni taşlı, çamurlu v e dolambaçlı y ollardan dolaştırarak istediğim y ere getirdiğini görüy orum. Ve y ine içimde bir huzur, bir y eğnilik hissediyorum. Oldukça yorulmuş olarak, anahtarı kilidin içinde iki kere çev irdim. Ali benden önce eve gelip elbisesiy le birlikte y atağın üzerine kendini atmış, geldiğimi


f arketmedi. Hav a yapış y apış, nemden üzerimdeki elbise ikinci bir deri gibi duruy or. Y emek y apmak için tam mutf ağa yönelmiştim ki, derin bir uykuda zannettiğim Ali seslendi: -Beni neden uy andırmadın, sızıp kalmışım. Hem dur bakalım bu akşam y emeği beri hazırlay acaktım. -Ne hazırlamay ı düşünüyordun? -Sürpriz! -Ney se, bugün ben dünden kalan y emeği ısıtay ım, senin süprizi y arın görürüz. Beni tanımak İçin sorular nüz tanışalı on gün olmakla birlikte, bunun y eterli olmadığı görülüy or. Kendiliğinden v e doğrudan bazı konulara giriy or, karşılıklı tartışma v e sohbet hav ası içinde, yeraltı y aşamının bir çok y önünü ortaya koy uyor, öğretiy or. Konuştukça da Ali'den daha çok şey öğrenmem gerektiğinin f arkına v arıy orum. -Her iş kafada biter, göreceksin birlikte, öğreneceğiz, birlikte yapacağız. Kafada tamamlanmamış bir işin planı pratikte topallar... Ardarda sorular y öneltiy orum. Elimde A'dan Z'ye kadar İstanbul, dolaştığım, gezdiğim y erleri gösteriyor, anlatıy orum. Geçtiğim cadde v e sokak isimlerini haf ızamda tutmaya çalışıy orum. İşte şu falanca sokak, hani şu köşe başından ayrılan... minibüs durağına y akın olan nokta var y a... Bazen hepsini karıştırıp kendi kendime kızıy orum. -Hepsi zamanla, sırasıy la, tamam mı? -Tamam ama daha hızlı bir zamanla. Sabırsızlığıma gülerek mutfağa y öneliy or, bulaşıkları y ıkay acak. Ben ise kendime sinirlenip kızıy orum. -Saat 23.00'te TV'de bir f ilm v ar, ben daha önce izlemiştim, rahatça izlenebilecek bir f ilm: "Kwai Köprüsü!" -Tamam.

-Müziğine dikkat et bakalım tekrar edebilecek misin. Müzik kulağın v ar mı y ok mu anlarız. Müzik ıslıkla çalınıy or ama ben aklımda tutamıy orum. Doğru bir giriş yapıy orum, sonrasını karıştırıy orum. Filmi izlemey e koy ulduk. Bu arada ortaya çıkan espriler nedeniy le de epey ce gülüştük. -Tüh, diğer kanaldaki haberleri kaçırdık. -Ben ev e geldiğimde dinlemiştim, önemli bir şey yoktu... Ev et, v akit epey geç oldu, çev remizdeki ışıklar sönmey e başladı. Y arın erken kalkıp, ev den de erken çıkmamız gerekiyor. (Gülerek) Üstelik iş iznimiz de bitti, artık gidiş gelişlerimizi bir düzene koymalıy ız. Ali odasına, ben odama çekildim. Işıkları söndürdük. Y atağa girdim ama ne y apsam uyku tutmuyor. Dolaştığım v e daha gezip dolaşacağım y erleri düşünmekten kendimi alamıy orum. Bugün öğrendiğim y erleri beynimde tekrarlarken uy uyup kalmışım. Sabah belediy e otobüsüy le hareket ettik. Bir ara bana, geçmişte ey lem y apılan bir y eri otobüsümüz geçerken gösterdi Ali. Bina enkaz haline gelmiş, üzerine eğreti bir nay lon örtmüşler, duvarlarındaki siyahlıklar, parçalanmış betonlar v e dışarıy a f ırlamış demirleriy le bombalamanın tüm şiddeti nay londan dışarıy a taşıy or. -Onaramadılar henüz. Kafamızı kullanıp taktiklerimizi y ârinde v e zamanında seçebilirsek iyice acizleşecekler. Çözümsüzlükleri derinleşecek. Ben ezop diliy le ardarda y ine sorular sormaya başladım. Bana "Sabret" diy erek kenti tanıtmay a dev am ediyor. Söz dolaşıp romanlara, oradan da düny a devrimlerine geliyor. Kısa tasvir v e pratik deneylere değinmelerle bir süre dev am ediy oruz konuşmay a... Hav a serinledi. Ilık ılık bir rüzgar esiy or. Denizin y üzünü okşuy or adeta. Küçük küçük dalgalar birbiri üzerine binerek

kıy ıy a ulaşıy or. Duvarlara v uruy or, gerisin geri dönerken parçalanarak yav aş y avaş yok oluy or. Biraz ileride balıkçılar v ar. Bir balıkçı y akaladığı balıklarla diğer arkadaşlarına çalım atıyor. Diğer balıkçılar da kıskançlıklarını belli etmekten geri durmuy orlar. Benim' duygulanm da bunlarla... Tam birşey ler söy lemey e hazırlanıy ordum ki, y oldaşımın benden uzaklaşmış olduğunu f arkettim. Sözüm elimde kalırken hızla onun y anına koştum. -Balıkçıları izlemek hoşuna gidiy or. -Ev et -Sen de çıkmak ister misin? -Bilmem, şimdiy e kadar ben balık y akalamadım. -Peki sen biliy or musun? -Biraz... Uygun bir zamanda deneriz. -Sahi mi? Pek inanamadım y a... Y ürümeye devam ettik. Bir köşkün önünden geçerken, Ali gözleriy le işaret etti. -Burası da Sabancı'nın Atlı Köşk'ü. Saltanatını bir gün sona erdireceğiz. Bak sana bir şey anlatayım. Somoza'nın saltanatına son v erildiğinde, elinde silahları olduğu halde' bir kaç gerilla, Somoza'nın lüks küv etinin içine girip tepelerinden aşağı su döküy orlar, bir f otoğrafta görmüştüm. Ne kadar anlamlı değil mi? Sanki sav aşın v e y ıkılan düzenin tüm kirlerini böy le y ıkay acağız der gibiy diler. Tabi bu bir sembol, ama güzeldi... Eğer y aşarsam... O büyük günümüzde ben de Sabancı'nın atına bineceğim. Silahımı göklere çıkaracağım v e bizim diy eceğim, halkımın diyeceğim. Kırat da, silah da bu ülke de, bize v e halkıma y araşır; bizim olacak, halkımın olacak diy eceğim. Tüm saltanat sahiplerine v e uşaklarına işte sonunuz, deniz boğazda bitti diy eceğim... Sav aşıy oruz... Kimbilir, belki de Olcay 'larla, Perihan'larla buluşuruz, şehit olabiliriz... -Ev et... -Eğer önce ben gidersem,

TAVIR

33


benim yerime sen ata binersin, tamam mı? -Hayır, olmaz önce ben... Yok sen, yok ben derken, sonuçta anlaştık. Hangimiz o günü görürsek. Elimizde tabanca mı olacak diye soruyorum. "Kleş" diyor gülerek ve ekliyor: "Çünkü o bir gerilla silahıdır" -Ben hiç kleşi yakından görmedim, acaba ağır mı? -Neden sordun? -Hiç öylesine, merak ettim işte... -Hadi söyle söyle neden sordun? 'Ata binersem tek etimle havada tutabilir miyim diye. İkimiz birden kahkahayı bastık. Sonra yine bana, "Hepsini öğreneceksin, biraz zaman, biraz sabır" dedi ciddiyetle. P e rihan yoldaşımızı anlatmaya başladı. Coşkusundan, öğrenme azminden söz ederken sesi titriyor. Gözlerinde ki öfke ve kini saklayamıyor. -Hesabını soracağız tek tek... Şehitlerimizin hesabını sormazsak kuracağımız düzenin adaletinden bahsedilemez. Sonra Ferit yoldaşa geçiyor. Çalışkanlığı ve yokluk koşullarında yaratıcılığı üzerine örnek olduğunu söylüyor. Bir de teknik konulara olan ilgisinden dolayı Ferit yoldaşın yaşadığı bir olayı aktarıyor. -Bir gün maket uçakların yapıldığı bir yere gitmiş, Bunlar ağırlık taşır mı gibi bir soru sormuş birisine. Adam da, niye sordun bir yeri mi bombalayacaksın yoksa, demiş. Ferit yoldaş da, evet yanıtını verince adamla karşılıklı gülüşmüşler... Bir gün karşılaşırsam diyorum Ferit'le allahsız var mı öyle bizi bırakıp gitmek diyeceğim... F e rit, Hamdi ile birlikte şehit oldu... Hamdi gencecik, Hamdi deli, Hamdi çılgın, Hamdi tam bir devrimci donkişot... Yaşamında ciddiye aldığı tek şey devrimcilikti... Yüzüme vuran güneş, kalk artık diyor. Penceremizde sadece tül perde var henüz. Asıl perdeyi bugün alacağız. Kalk-

34 T A V I R

tım, çayın suyunu doldurup çaydanlığı ocağın üzerine yerleştirdim. Onbeş dakika kadar kültür-fizik yaptım. Dış kapının önüne indim, henüz gazeteler bırakılmamış. Kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Tekrar dışarı çıkarak gazeteleri aldım. Kapıyı kapattım ve başlıklara bakarak salona doğru yürüdüm. Birden durdum. Gazeteyi iyice gözlerime yaklaştırdım, bir kez daha, bir kez daha okudum. Yönümü değiştirerek, yoldaşımın yattığı odaya doğru koştum ve kapısını vurdum. -Âli kalk kötü bir haber var. Yatağından fırladığı gibi geldi. sonra, bir kaç saniye bakışları manşetlerde çakılı kaldı... Dün akşam Temmuz sıcağında yoldaşlarımız katledilmişlerdi... -Hemen hazırlan gidiyoruz! El yazması olan olmayan tüm dökümanları yaktık. Zaten fazla birşey de yoktu. Acele olarak hazırladığımız iki çantayı da alarak ocağı kapatıp çıktık. Ev temiz. Anahtarı kapıcıya verdik. -Biz tatile gidiyoruz, ara sıra çıkıp evi havalandır, dedik ve oradan ayrıldık. -Operasyonlar bize yönelik... Bir sürü şey geliyor aklıma ama soru soramıyorum. Daha önce de yoldaşlarımızın katledildiğine tanık olmuştum, ama ilk kez aynı gün bu kadar can... Gözlerimiz patlamaya hazır birer silah, yüreğimiz tetikte. Ne kadar kendi kendimi sakinleştirmeye çalışsam, Alt yoldaşa belli etmemeye çalışsam da acı her tarafımı kemiriyor, yüreğimi eziyor... Hemen misilleme yapmalıyız, diye düşünürken yoldaşım gözlerimden okuyor. Ve yine sessizliği ilko bozuyor. -Duygusallığa yer yok! Hele böylesi dönemlerde duygularla hareket etmek geleceğimize zarar verir. Yürüyoruz, nereye gittiğimizi bilmiyorum ve sormuyorum da. Bu bir süre devam etti. Ve birden ne yapacağımızı, nasıl

davranacağımızı anlatmaya başladı. -ilk önce kendimizi kontrol edeceğiz. Sağlam olup olmadığımızdan emin olmalıyız. Sonra da bağ kurmanın yollarını arayacağız. Sağlıklı olan hangisiyse onu deneyeceğiz. Paramız da az kaldığı için dikkatli kullanacağız, daha dikkatli... Ben diğer yoldaşlara bakacağım. Sen de konuştuğumuz yere gidersin. Belki oradan yeniden bağ kurabiliriz. Randevulaştık, alternatifini belirledik. Tekrar tekrar bana anladın mı, bulabilir misin diye sordu.Birbirimizi aramayalım bir de dedi ve temiz olduğumuzdan emin olduktan sonra ayrıldık. Basında çıkan haberlerin dışında henüz hiç bir şey bilmiyorum burjuva basınında Önderimizin de yakalandığı haberleri dolaşıyor. Doğruluk derecesini tam bilemiyorum. Benim bildiğim kadarıyla bizim elimizde silah yok ama bir kaç gün içerisinde temin edebiliriz. Önlem alma dışında ne yapabiliriz? Operasyonun önemli yerlere sıçradığı belli oluyor. Bir merkez üsten söz ediliyor. Acaba? Bana bu konuda yoldaşım hiç bir imada bile bulunmamıştı, nereden bileceğim? Yurtdışından da önderimizle ilgili bir açıklama yapıldı. İnandırıcı gözüküyor. Ama hiç bir kimse kalmamış olsa bile biz varız, bir şeyler yapmalıyız, ama ne? Bağımız henüz kurulamadı. Önderliğimizden habersiz iş yapmak doğru olur mu? Bazı özel koşullarda olabilirse, bu şimdi mi? Aklıma geçmişten örnekler geliyor... Düşmanın "yok ettik, kökünü kazıdık" dediği, halkın umudunu yok etmeye çalıştığı bir dönemde, yoldaşlarımızı katlederek umudu söndürmeye çalıştığı bir zamanda, düşmanın oyunlarını, taktiklerini bozmalıyız. Onların yılan dillerini kesmeliyiz. Onlar sokakta kaçacak delik aramalılar... Bir kaç güne kadar bağımızın kurulacağı haberi geldi. Bi-


raz da para. Operasy on sonrasında y ol- . daşımı ilk kez göreceğim. Geç kalma vb. birçok aksilik ve olasılığı da gözeterek, buluşma saatinden iki saat önce ev den çıktım. Randev uya gelip gelemey eceğini bile kestiremiy orum. Çünkü ay rıldığımızda başka y erlere de uğray acağını söy lemişti... Y ürüy erek y arıladığım bir sokağı kesen bir sokaktan geldi, bir bakkal dükkanına yöneldi, ardından da ben girdim. Sonra çıkıp y ürümeye başladık... Elinde v e y üzündeki çizikler dikkat çekiciydi. Bir an çocukluğumda ormanlık y erlerde v e çalılar arasında gezerken elimin y üzümün çizilmiş halini anımsadım. Ben onun bu halini süzerken o anlatmay a başladı. _ -Kaldığın y erde rahat mısın, bir şeye ihtiyacın var mı? -Söy ledim ya ben iy iyim. Y oldaşlarımın zor koşullarda olduğunu anlamak zor değildi. Buna rağmen kendisini bırakmış bana y ardımcı olmaya çalışıy ordu. O anda ailemizin tüm değerlerinin büy üklüğünü bir kez daha düşündüm. Hem gururlanıy orum hem içim y anıy or. Fedakarlık, dayanışma, kendinden önce y oldaşlarını v e dav ay ı düşünme üzerine anlatılanlar bu olsa gerek dedim kendi kendime. Y avaş yavaş ayrılık vakti geliyor... Bana gelen paray ı çıkarıp ona v erdim. Saydı v e bir kısmını tekrar bana uzattı. "Gerek y ok, ben bulurum, şu anda ihtiy acım yok" desem de hiç dinlemedi bile... Gözlerim elinde ki kocaman pakete takıldı, içinde bir uy ku tulumu olduğu anlaşılıy ordu. -Sizin y atacak yeriniz y ok, beni ev e gönderiyorsun... Gülümsedi ama y anıt v ermedi... . -Kendine iy i bak. Buraları pek bilmiy orsun, sonra seni de kaptırmay alım... Ve ay rıldık... Bağımız tam olarak kurulduktan sonra, İstanbul'dan başka bir kente gideceğimiz söy-

lendi. Onu son kez görüp bir not v erecektim. Bir kez daha görüştürüldük. -Ayrılıy oruz... -Ev et öy leymiş... -Sana sevineceğin bir haber verey im. Day ı'ya ilişkin basında çıkan haberler kocaman bir y alandan ibaretmiş. O, içimizde, y anıbaşımızda, önümüzde... Küçük ela gözleri sev inçten parlıy ordu, operasy onun kini v e öfkesi, acısı şimdi bu ışığın ardında saklıy dı. -İşte biz böy leyiz. Y üreğimizdeki tek yükümüz dev rimci sorumluluğumuz. Taşırız oradan oray a, işgal edilmiş topraklara. Kav ga dostum! Kimbilir belki bir gün y ine beraber y anyana döv üşürüz, unutma bir dev rimci her y erde olabilir! Ay rılıp bir kaç adım uzaklaşmıştım ki, beni durdurdu. -Bir gün mutlaka Sabancı'nın atına bineceğiz, unutma! Ve ay rıldık. Bir buçuk, iki ay kadar geçmişti. Bir telefon aldım, öbür tarafta Ali! -Merhaba!.. Beklemiyordun değil mi?.. Senin v e oradaki yoldaşların bir başka yere tayini çıktı, tabi benim de. Orada görüşürüz. İki günde tüm işlerimizi y oluna koy duk, zor oldu ama kısa sürede başardık. Son üç ay içinde bu üçüncü kent. Ev bulma, kiralama, taşınma konularında artık uzmanlaştığımız söy lenebilir. Konuya ilişkin espriler bile y apıy oruz: "Artık bir ev bulma şirketi kurabiliriz!" Y ola çıktık... Y anımdaki y oldaşım gideceğimiz y er hakkında ansiklopedik bilgileri sıralamay a başlıy or. İlçeleri, dağları, ov aları, nehirleri, kısacası y öre tarihinin kısa bir özeti. Doğa koşulları, iklim v e bitki yapısını, özellikle de 12 Ey lül önce v e sonrası gelişmeleri... Ali'nin bizi karşılay acağını biliy orduk... O'nu görür görmez, 12 Temmuz şehitlerini de yeniden

düşündüm. Katliamın hemen sonrasında ay rılmıştık. İşte yine birlikte çalışacak, birlikte başaracaktık... Kente y erleştikten sonra hızla çalışmaya koy ulduk. Bugün gergin bir bekley iş içindey im, y oğun bir kampany a süreci y aşıy oruz. Y anımda başka bir y oldaş daha v ar. Ev de bekliy oruz... Saat 07... yok, 07.30... y ok... Telef onu tekrar tekrar kontrol ediyorum. Sağlam olduğunu bildiğim halde, kendi kendime, belki bir arıza v ardır diy orum. Araması gerekiyordu, vakit geçmiyor ve aramıyor? Ne oldu acaba, aklıma gelen kötü olasılıkları kov uyorum. Y anımdaki y oldaşla sohbet açmay a çalışıy orum, olmuy or, ikimizin de dikkati telef onda. Niy e aramadı diy e kızıy orum da; böy lece kötü bir ihtimal de düşünmüy orum. Daha önce hiç böy le dav ranıp dav ranmadığını düşünüy orum, y ok! Bu konularda oldukça titizdi... Saat 08.00 oldu. Telef on zili çaldı. Fırlay ıp kaldırdık ahizey i. Eve geldiğinde çok kızacaktık ona. Telef onda bağırıp çağırmak uy gun düşmezdi, öyle kararlaştırmıştık y anımdaki yoldaşla. Ama telef ondaki ses beklediğimiz ses değil, bu bir başka y oldaşımızdı v e sesi titriyordu. -Nasıl, kesin mi, olamaz... -Ev et, O... Ahize sıkılı y umruklarım arasında kaldı... Ay azım çıktığı kadar bağırmak istiyorum... "Daha bir çok işimiz v arken Ali, ölümün sırası mı?" Telef onu bıraktım, soluğum kesik kesik, boğazım tıkalı v e y utkunamıy orum. Gözlerimi uzaklardaki ışıklardan alıp ağlay amıy orum. Bir atlı geçiy or, bir elinde bay rağımız, bir elinde kleş, haykırışını rüzgarlar alıy or; Bizim olacak, halkımın olacak!

TAVIR

35


SEN O RESMİ YAPACAKTIN ABİDİN İbrahim KARACA Yalnız olan dağlar değil Dağkapı'dır Dağkapı Diyarbakır'da Bir meydanın adıdır Bu meydanda Abidin'i ağırlamak Daşo'nun muradıdır Bir çocuk geçiyor Parke taşlı bağrı yaşlı dar sokaklarından kentin Bir çocuk geçiyor sabah sekiz öğlen onbir arası Terli elinde kalmış kül olan bir kulübenin karası Bir çocuk geçiyor çığlık çığlığa Kolunda satır gazetede kurşun yarası -bir çocuk yatıyor gazete satıyor-

36 T A V I R


Sen o resmi yapacaktın, Abidin Bir fırçada ejderhanın yedi başından birini koparacaktın Sen o resmi yapacaktın üstad yapacaktın Pencereden kar yerine kir geliyor Kardelenler kar yerine kir deliyor "Eller"in kapanmış "yüzler"ine Bir sergide gizli gizli O türküye ağlıyor -pencereden kar geliyor a ma n Ali'm gurbet bana zor geliyorÖksüz kaldı resimlerin Çekip gittin koca usta Çekip gittin bir gurbete Kimbilir kaç treniyle Ey fırçasından şiir akan Resmin karayağız ozanı pencereyi açıp yollara bakacaktın Ve bir sabah yüklenip çizgilerini Daşo'n un tezgahına dökecektin Yanan ülkenin ortasına Kardeş bir su gibi akacaktın O çocuğun yanağına Mutlu bir gülüş bırakacaktın Sen o resmi yapacaktın üstad yapacaktın

TAVIR 37


DAMLA Sema GÖKÇEN

Kaç ölümcül yalnızlığımda adım andım Duydun mu? Kaç bahar geçti sensiz hasretli acılı habersiz Bildin mi? Türküler söyledim süngü parıltısında ayışığının En acılısını yaktım ağıtların Ateş kanatlı şahinler uçurdum mavi umutlara Gördün mü? Duydun mu? Yanı başındayım görkemli karanlığında zemherinin Bir ağıtlı ezgide bir dumanlı bulutta Yağdım gözyaşı oldum Ellerine düştüm damla damla Tanıdın mı?

Wilson Halimi (Arnavutluk)

38 T A V I R


HA B ER

u mahkemede sanık sandaly esindey iz çünkü baskıy a ve sömürüy e karşı boy un eğmezliğin, başkaldırının türkülerini söy lüyoruz. Bu mahkemede sanık sandaly esindey iz! Çünkü sev giden v e umuttan, emekçi terinin suladığı umuttan dillenen türkülerimiz mey danları sarsan uğultuy a, dorukları saran rüzgara karışıy or. (...) Bu mahkemede sanık sandaly esindey iz! Çünkü ezilen, horlanan, soykırıma uğratılan Kürt halkını, insansızlaştırılan dağ köy lerinde, tank ve top ateşi altındaki kasabalarda, kentlerde y ankılanan türkülerimizle sav unuy oruz.

Ve bir kere daha tekrar ediy oruz ki; türkülerimiz ölüm pahasına sav unulan her mev zide dalgalanan bay raklarla kucaklaşmay a dev am edecek, ov erlokçu kızların, el arabalarının arkasından sürüklenen işportacıların, asf altın erittiği yol işçilerinin, temizlik işçilerinin, tozlu dosy aların uzun y azışmaların arasında y oksulluktan usanan memurların, öğretmenlerin, ay dınların, sanatçıların içinde büyüy en özlemle yükleyecek barikatları. Türkülerimiz cesaretle düşmanın kalelerini sarsan cesaretle bütünleşecek..."Diyordu. Grup Y orum 12 Ağustos 1992 günkü duruşmada, Konya Dev let Güv enlik Mahkemesi Sav cı ve Yargıçlarına. Mücadelenin soluk alıp v erdiği her alanın, mücadeleyi yü-

Y O R UM

reğinde duy an her insanın ortaklaşmasıy la inat ve cesaretle doğru bildiği y olda ilerley en Grup Y orum y asaklarla ve mahkumiyet kararlarıy la türkülerini söy lemekten vazgeçilebilir mi? Toplumsal v e siy asal gerçekliği y orumlay ışı ülkesini v e düny ay ı değiştirme mücadelesinde duy duğu sorumluluk v e dev rimci sanatçı tavrı Grup Y orum'un hiç susmayacağını gösteriy or. 15 Mart 1992 Denizli konseri için Kemal Sahir Gürel v e Elif Sumru Gürel'e verilen mahkumiyet cezasının y argıtay ca onay lanması bu gerçeği değiştirmeyecek. Sığarlar mı Zindanlara? Y ollarında y ürümey i sürdür recekler; hiç durmadan, hiç durmadan...

SIĞARLAR MI ZİNDANLARA ? DGM'nin Grup Y orum üy elerine v erdiği mahkumiy et kararım protesto

etmek

için

ger-

çekleştirilen telgraf ey leminin metnini aşağıda y ay ınlıy oruz. Grup Y orum sev erleri Adalet ve Kültür Bakanlıkları'na telgraf çekerek

bu

protestoy a ka-

tılmay a çağırıy oruz. Dergi eki olarak y ay ınlayacağımız imza kampany ası metnini çev renize de imzalatarak O K M 'y e postalamanızı rica ediy oruz.

"Grup Yorum bir kez daha duvarlar ardına hapsedilip özgürlüğünden alıkonulmak isteniyor. Grup Yorum üyeleri Kemal Sahir Gürel ve Elif Sumru Gürel'e verilen mahkumiyet kararı yasal değildir. Taraflı bir karardır. Kınıyor, karar kaldırılmalıdır diyoruz." TAV I R

39


H A B E R

Y O R U M

FEVZİ KURTULUŞ SERBEST BIRAKILMALIDIR! 14 Kasım 1993 tarihinde Tekstil-İş Sendikasının düzenlediği day anışma gecesinde gözaltına alınıp tutuklanan Fevzi Kurtuluş, Bursa Özel Tip Cezaev i L Blokta yatmaktadır. Tav ır Okuy ucularını, Fev zi Kurtuluş'a mektup y azarak dayanışmay a çağırıy oruz.

BİLİYORUZ! Kim olduklarını biliyoruz! Onları fabrikalarından, çiftliklerinden, banka hesaplarından, polis güçleri, çevik güçleri, tank paletleri, DGM'leri ve zindanlarından tanıyoruz. LANETLİYORUZ! Televizyon kanallarıyla, gazeteleriyle, sanat atölyeleri ve stüdyolarıyla, stadyum konserleriyle yaymaya çalıştıkları yoz kültür bizim değildir. Eğitim kurumları, toplumsal örgütleri, sanat eserleri insan kimliğimizi, benliğimizi yok etmeye çalışıyor. Kimliğimizden, kültürümüzden ve eşitlik, bağımsızlık tutkumuzdan kopmamak için asimilasyonu ve yok sayılmaya direnen halklarımızın değerlerini mücadelemizle sahipleniyor bundan dolayı üzerimize yöneltilen terörü lanetliyoruz! KINIYORUZ! Fevzi Kurtuluş'un tutuklanması, ona ve tüm devrimci-demokrat sanatçılara yönelik saldırı ve özgürlük gaspıdır. Nazım Hikmet, Ruhi Su ve Yılmaz Güney gibi birçok devrimci-ilerici sanatçıyı tutuklayan, yasaklayanlar bugün İsmail Beşikçi'ye, Grup Yoruma, Fevzi Kurtuluş'a saldırmaktadır. Sanatçıların katledilmesini ya da parmaklıklar ardına konulmalarını, yaratma özgürlüğüne yasak konularak sanatsal üretimlerin engellenmesini ve özelde Fevzi Kurtuluş'un tutsak edilerek Bursa Cezaevi'ne sürgün edilmesini kınıyoruz! Yeni "Terör" yasasını, idamları, infazları kınıyoruz! İSTİYORUZ! Fevzi Kurtuluş ve cezaevlerindeki tüm aydın-sanatçılar serbest bırakılsın! Onlara açılan davalar durdurulsun! Sanat ve sanatçılar üzerindeki tüm yasaklar kaldırılsın! Tuvaller, objektifler, enstrümanlar, sahneler, kitaplar üzerindeki kara gölgeler ait oldukları çağa geri dönsünler!

Se Ewren Dûr (Üç Uzak Bulut)

'TA, Ronahî:Alî Han Muzîk:Rojbîn-Alî-Mustafa Nivîskar û Derhener: Hüseyîn Kaytan

Berhemeke Navenda Çanda Mezopotamya (MezopotamyaKültürMerkezi) 40 T A V I R

ADANA BÜROMUZ AÇILDI Adres:İnönü Cd. Aydın İşhanı Kat:5 No: 505/Adana TEL: 352 17 44


HABER

en, uzun zamandan beri Kürt toplumunun sosyoekonomik yapısı ile siyasal durumu ile, kültürü ile ilgili çalışmalar yapıyorum. Kürt sorunu üzerinde düşünüyorum. Bu sorunun, hem za man içindeki hem de çeşitli mekanlardaki boyutları ile ilgili çalışmalarım, düşüncelerim var. Bunların bir kısmını yazdım. Yayınladım. Bana yargılama sürecinde çeşitli yerlerde, "Kürtler konusu" ile ilgilenme yetkisini nereden aldığım soruluyor. Bu konuyu araştırma yetkisini nereden aldın deniyor. Şunu baştan belirteyim: Bu konuya yaklaşımı m tama men kendi irademle ilgilidir. Onları algılama, kavrama, anlatma, yansıtma yeteneğimle ilgilidir. Kısacası, bilimsel bilginin üretilmesi, bilim yöntemini kavrama ve uygulama yeteneğimle ilgilidir. Tavır ve davranışlarım tama men kendi özgür irademin eseridir. İrademi kendim belirlerim. Bu konularda nasıl davranacağımı, davranışımın kurallarını kendim koyarım. Şimdiye kadar hep böyle olmuştur. Şimdiden sonra da böyle olacaktır. Bu, bilimin davranışıdır. Bilimsel faaliyet sürdüren bir kişinin davranışıdır. Bu bakımından, böyle bir çalışma yapmak için, hiçbir makamdan izin alınmasına gerek yoktur. Herhangi bir maka m tarafından, kamu otoritesi veya siyasal güç tarafından yetkilendirilmeyede. Bunların ötesinde, gerek ulusal çıkarlara, gerekse tüm insanlığın çıkarlarına en uygun davranış da budur. Çünkü bilim, insanlığın günümüze kadar geliştirdiği en önemli düşünce biçimidir. İnsanlar, günümüze kadar etraflarında cereyan eden olayları, doğa olaylarını, toplum olaylarını kavramak, yansıtmak için çeşitli düşünce yöntemleri kullanmışlardır. Din, mitoloji, metafizik, felsefe, sanat, edebiyat bu yöntemler arasındadır. Fakat, doğayı, toplu-

mu, insanı, tarihi kavramanın, en geçerli, en kalıcı yolu bilimdir. Ancak bilim yöntemi ile elde edilen bilgiler, geçerlidir. Kalıcıdır. Ancak bilimsel bilgiler, sorunların kavranmasında, çözümünde sağlıklı seçenekler koyar, geliştirir. Bunun için bilim, insanlığın bilgi hazinesini geliştiren, zenginleştiren en önemli yöntemdir. İnsanlığı mutluluğa götüren yolda en önemli araçtır. Bu bakımdan bilim her yerde, her zaman savunulmalıdır. Bilimin savunulmasında taviz verilmemelidir. İşte bunlardan dolayı, sorunlara, bu arada Kürt sorununa bilim yöntemi ile yaklaşmış olmam hem ulusal yarar bakımından uygundur, hem de insanlığın çıkarlarına uygundur. İdeolojilere uygun hareket etmenin çok daha iyi olacağı, halkın ve insanlığın çıkarlarının bu yönde olduğu hiç bir zaman savunulamaz. Hele hele, yalana dayalı resmi ideolojinin yanında yer almanın en iyi tavır olduğu söylenemez. Bu tavır insanlara dayatılamaz. Türk Devleti'nin resmi ideolojisi yalana dayalı bir ideolojidir. Burada, "yalan" kavramı felsefi bir kavramdır. Gerçek yalan; gerçek bilgi-yalan bilgi ilişkisi içinde ele alınan bir kavramdır. Türk resmi ideolojisi Kürt olarak bilinen bir ulusun olmadığını vurgulamaktadır. Kültlerin Türk olduğunu söylemektedir. Kürtçe diye bir dilin olmadığını iddia etmektedir. "Türkiye'de Kürt de yoktur, Kürt sorunu da yoktur" demektedir. Herkesten, bunları böylecene bilmesini ve bu bilgilere göre hareket etmesini istemektedir. Bu bakımdan resmi ideoloji yalana dayalı bir ideolojidir. Devlet, basın, radyo, televizyon gibi kitle haberleşme araçlarını, hukuk sistemini ve siyasal sistemi, kamu yönetimini kullanarak bu ideolojiyi kitlelere benimsetmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Yalana dayalı bu ideolojiye uygun hareket etmeyenlere, örneğin

Y O R UM

İSMAİL BEŞ•İKÇİ• YİNE CEZAEVİNDE

hesnel doğruyu, gerçeği söyleyenlere karşı, karakol, mahkeme, hapishane gibi zorlayıcı baskı araçlarını kullanmaktadır. Bütün bunlara rağmen yalana dayalı resmi ideoloji yanında yer almanın, bu ideolojiyi benimsemenin halkın ve insan-' lığın yararına olduğu söylenemez." Bu sözler İsmail Beşikçi'nin 1982 yılında Sıkıyönetim Mahkemesine sunduğu savunmadan alınmıştır. Beşikçi bilimsel ve özgürlükçü tavrını sürdüğü için sayısız kez soruşturmaya uğramaktan ve tutuklanmaktan çekinmiyor.

TA V I R

41


medya gerçeği Noam Chomsky İngilizceden Çeviren : Abdullah Yılmaz Tümza manlaryavıncılık, 1993

Çağla A K A R

G

ünümüz dünyasında teknolojinin gelişimi, Empery alist Burjuv azi taraf ından f etişleştirilerek bir "dev rim" gibi gösterilmeye çalışılmakta, bununla orantılı olarak ta "Kitle iletişim araçları" (Med ya) yay gınlaştırılmaktadır. Medy anın (T.V, Rady o-basın v.s.) girmediği en ücra köşe bile kalmamıştır. İnsanlar arası ilişkiler örneğin, aile ziy aretlerindeki sohbetler T.V. ekranından y ansıy an seviy esiz dizi y a da tümlerce sabote edilmektedir. İnsanların, özellikle de çocukların düşünce v e düş düny aları reklam f ilmleri, çizgi tümlerce yönlendirilmekte, hatta kirletilmektedir. Dünyada ve ülkemizde gelişmekte olan olay lar, hiçbir haber kuruluşu taraf ından (Y azılı, işitsel, görsel yay ın organları) nesnel olarak kitlelere sunulmamaktadır. Ne yazık ki sermay e ve dev let güdümlü medya dışındaki bağımsız basın da yeterli güce, dolay ısıy la etkiye sahip değildir. Medy a Gerçeği'nin y azarı Noam Chomsky y apıtında devlet-sermay e-medya ilişkisini güçlü bir kuramsal model üzerine oturtarak, somut örneklerle gözler önüne sermektedir.

N. Chomsky kitabında, medyanın esas olarak A.B.D'deki işley işini üç ana başlıkta inceliy or: Birincisi; Şirket Oligepelü, medyaya demokratik katılım sıf ıra indirilmekte, aynı biçimde diğer şirketler ilkesel olarak çalışanlara ya da topluluğa dayanan halk denetiminin dışında tutulmaktadır. İkincisi, Devlet Denetimi; Dev let denetiminde olan medy a örneğinde demokratik katılım, politik sistemin nasıl işlediğine bağlı olarak değişebilir. Pratikte dev letin medyası, devlete egemen olacak kadar kuvvetli olan güçler ile bu güçlerin koy duğu sınırların dışına çıkamay an bir kültür yöneticileri aygıtı taraf ın-

42 T A V I R

dan belli bir hi zada tutulmaktadır. Bu bakışı ideolojik süzgeç v e sansür olarak ta görebiliriz. Üçüncü model ise, Brezily a Piskoposlarının ortay a attığı biçimiyle demokratik bir iletişim politikası. Tıpkı halkın önemli ölçüde katılımını gerektiren bir sosy o-politik sistemin geleceği ilgilendiren bir konu olarak (halkın kendi işlerini y önlendirme hakkını değerlendirmeye bağlı olarak bir umut ya da bir korku olarak) kalması gibi büy ük ölçüde pratikte denenmemiştir. Kapitalizm kendini y eniden üretme çabasında medya aracılğı ile "kabulleniş'i (rızay ı) sürekli kılıy or, sistemin devamını sağlamak içinde "kabulleniş"i yeniden y aratıy or. Bu mantığı N. Chomsky şöy le dile getiriy or: "Egemen olan toplumsal düzen çerçev esinde sıradan insanlar düşünce, tartışma ve karar süresince katılan unsurlar olarak değil, bir manipulasy on nesnesi olarak kalmalıdırlar." (s. 196) Bu genel çerçevenin içinde kalmakla birlikte yazar, konu ile ilgili daha karmaşık ilişkiler ağını çalışmasında ek bölümler şeklinde ortay a koyuyor: Propoganda modeli, Tarih mühendisliği, Terörizm müsebeti, A.B.D. güdümündeki devletlerin demokrasi anlay ışı v e işley işlerinin medy aya yansıması... Kitaptan "Terörizm" teriminin yay gınlaştırılmasının kay nağını da A.B.D istihbaratçıları, stratejistleri C.I.A., F.B.I. v e bunlara eklemli basın yay ın organları olduğunu öğreniy oruz. Terörizm Müsebeti bölümünden bir örnek aktaralım. "1985 y ılını, medy anın Terörizmin zirv eye ulaştığını , iddia ettiği yılı ele alalım. 1985'in tek v e en büy ük terörist ey lemi 329 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hindistan Hava Y olları uçağının düşürülmesidir. Teröristlere meslekleri Frank Camber'in yönettiği Alabama'daki paramiliter kampta öğretilmiştir. Bu kampta paralı askerler Orta Amerika ya da düny anın başka y erlerindeki terörist eylemler için eğitilirler. Eski paralı askerlere göre Camber'in A.B.D.istihbaratıy la yakın ilişkileri v ardır, ve Hindistan uça-

ğının bombalanmasına kişisel olarak bulaşmıştır. İddia edildiğine göre "canını y akma" operasy onu kontrolden çıkmıştır. Genel Savcı Edwin Meese Hindistan'a yaptığı bir ziy arette terörist operasy onların bir A.B.D. Terörist Eğitim Kampı'ndan kay naklandığını dolay lı olarak kabul etmişti, ama bu ifadeleri basında neredeyse görülmemiştir. Bir teröristi Liby a ile ne kadar saçma olursa olsun, herhangi bir bağlantısı gösterilse, bu Kaddafi'nin ortadan kaldırılması gereken "Deli Köpek" olduğunu göstermeye yeter. (sayf. 390) Ayni şeyi A.B.D.'nin Ortadoğu politikasının y akın tarihteki örneğini de görmüştük. Dünya iletişim ağına damgasını v uran medya tekellerinin A.B.D. "Resmi Düşman" anlay ışı doğrultusunda Irak v e lideri Saddam Hüsey in (medyada) "katil", ."sadist" sıf atlarıy la y er almıştı. Y azar, İsrail-Filistin barış görüşmelerinin Amerikan v e İsrail Medy asında nasıl y ansıtıldığını, bununla birlikte Latin Amerika Ülkelerindeki gelişmelerin y akın tarihlerini de somut örnekleriyle çözümlüy or. Noam Chomsky 1928'de Philadelphia'da (A.B.D.) doğdu. 1955'ten beri Massachusettes Teknoloji Enstitüsû'nde dersler v ermekte olan y azarın kitapları bir çok dile çev rilmiştir ABD'nin Vietnam'a müdahelesi, İsrail v e Orta Amerika'daki Terör Dev letlerine arka çıkması v e Küba, Nikaragua, Sovyetler Birliği gibi resmi düşmanları karşısında başvurduğu terör ve karalama kampany aları konularında kitaplar y azıp konferanslar v ermiştir. Düny adaki iletişim araçlarının nasıl işlediğini, hangi güçler tarafından yönlendirildiğini, y önetime katılamayan halkların v e sınıf ların nasıl çarpıtma v e manipulasy ona uğratıldığını öğrenmek için Medy a Gerçeği kitabı bir başlangıç olmalıdır. Biz de entellektüel düny amızda y eni açılımlarla bilinçli bir şekilde bu alanda kendi olanaklarımızı genişletmek ve savunma mekanizmalarımızı ne şekilde oluşturacağımızı düşünmeliyiz.


Immediast Bildirgesi medya denetimi

Hazal TUNÇ nsan y aşamı kuşatma altında. Daha doğmadan başlay an hazırlıklar bütün y aşam boy u süren saldırılara dönüşmekte. İnsanlar eğitim şansı bulabilmişse eğer, eğitim sisteminin gerici çarkları arasında bey nine v e ruhuna inen ağır darbelerle hırpalanmaktan kurtulamaz. Bu y etmezmiş gibi evde, sokakta, işte y aşamının her an ına sızmış iletişim araçlarının y önlendirmesiyle kendilerinin olmay an bir y aşama itiliy orlar. Akla gelebilecek bütün yollar, y öntemler v e her türlü araç kullanılarak insan yaşamı denetleniy or. Gazeteler, dergiler, televizy on kanatları, kaset ve plak stüdy oları, kitabev leri, reklamev leri, modaev leri, sanat kurumları v e atölyeleri, stady umlar, mimari bürolar, dekaratör-ler, halkla ilişkiler uzmanları, konser organizatörleri v e uluslararası başka kurumlar, tekelci kapitalizmin şemsiy esi altında geniş y ığınların bilincine v e duy gularına y öneliy orlar. Üretim sürecinde ürettiğine de y abancılaştırılmış olan insan kendine de y abancılaştırılıy or. Day atılan imajlar çev resinde tükenme zorlanıy or. Y emek y iyişinden, eğlenmesine, sevişmesinden gezmesine dek denetim altında tutulan insanlar y asalarla, güv enlik uygulamaları, güç gösterileri v b. y öntemlerle sindirilerek toplumsal/siy asal y aşamda etkisizleştiriliy or. Kendini kimler ezsin diy e oy kullanmaktan başka birşey y apamaz duruma düşen y ığınlar uzman bir grubun y önetimi altında olanı biteni seyreden sürüler haline geliy or. Empery alist-Kapitalist sistem üretim araçlarının özel mülkiy etine dayanır. Doğası gereği sermay e edinmey e doyamaz. Bu uğurda her y olu denediği gibi insanı da tahrip etmekten çekinmez. Burjuvazinin daha fazla kar için insanları sömürmesine, sömürü için baskı uygula-

masına son vermenin v e insancıllaşmanın bir tek yolu v ardır: Sosy alizm. Çünkü sosy alizm insanı y ere seren bu düzeni y ıkarken nihai çözüm olan sınıf sız v e sömürüsüz bir düzende v aadetmektedir. Ne var ki ilk sosy alist ülke 'Sovyetler Birliği' nin y ıkılmasıy la oluşan güv ensizlik ortamı bazı unsurları v e düşünürleri y eni aray ışlara itmiştir. Aslında proloter dev rimler çağının açılmasından (1917 Ekim Devrimi) öncede kapitalizmin onarılması önerileri sıkça gündeme geliy ordu. Burjuva v e sol ref ormistler iy ileştirmelerle y etinilmesini istiyorlardı. Sosy alist sistemin içine düştüğü buhran v e çöküntüden sonra da teknolojik sıçramalarla kapitalizmin kurtuluş yolu haline geleceğini sav unacak kadar aptallaşanları bir y ana bırakırsak ref ormizim bataklığından daha nice sesler ve kokular duy acağa benzeriz. Kapitalizmin kötülüklerine karşı mücadele eden y eni gruplar oluşuy or. Amerika'da, Avrupa'da v e diğer ülkelerde iletişim teknolojisinin gelişmesi ve y aygınlaşması sonucu güçlenen medy a saldırılarına karşı hare-. ketler oluşuy or. İmmediast'lar da bu gruplardan biri. Ticari medyanın güdükleştirdiği ve sömürgeleştirdiği demokratik iktidarı ve kamu alanını yeniden kur manın zamanı geldi diy or İmmediast'lar. Ticari buyrukları, basın rekabetini ve sansürü yıkarak kamunun elinde ve yönetiminde ol an medya aracılığıyla dev letin v e şirketlerin day atmalarını bertaraf edecekler. immediast'lar halka, sürüklendiği zihin karışıklıklarından v e aptallıktan kurtulup kendini y önetebilmesine y ol açacak eğitim olanağı sağlay acaklar. Y aratıcılıklarını v e etkinliklerini ortay a çıkaracak yeni kültürel ekolojiler oluşturacaklar. Dev lete v e onun bütün baskıcı kurumlarına v e şirketlere hoşgörüy le bakmıy orlar. Dev let kurumları v e şirketler öncelikle et-

Noam Chomsky Çeviren: Şen Süer Tümzamanlar yayıncılık 1993 İmmediast bildirge'den:

Seyirlik medyanın saldırısı İki yanlıdır. Bir yandan baskıcı mesajlar saldırısıyla halkı kıskaç altına alan ticari medya, devlet faaliyetinin ayrıntılarını ve boyutlarını demokratik süreçlerden ve halktan gizleyerek siyasal cinayetlere ve demokratik iktidar, şirket ve Devlet reklamlarının sızması amacıyla kamu dikkatinin durup dinlenmeden hazırlanması ve satışına bağımlı olan ülke içi ekonomi uğruna vazgeçtiğimiz şeylerdir. İmmediast'lar"', bu duruma karşı çıkan ve çalışmalarıyla çok kültürlü sesliliğe, halk üretim kütüphanelerine, kamu medyasına ve açık bir devlete destek veren bütün gruplarla ve bireylerle dayanışma halindedir. (!) İmmediast, medyanın devlet ve şirketler elinden alınarak halk denetimine geçmesini isteyen ve bunun için mücadele veren grubun adıdır.

kisizleştirilerek; ticari medy a tamamen susturalacak. İmmediast'lar kamu egemenliğinden v e kişisel özgürlüklerden güç aldıklarını söy lüyorlar. İmmediast'ların sisteme y önelttikleri eleştiriler y üzeysel olmakla birlikte y akın döneme ait tarihsel olayları da içeren örnekleriy le ilgi çekici. Sistem uy gulanmakta olan "demokrasi" gereği kamuyu kendini yöneltmekten aciz, y aşam koşulları v e biçimiy le ilgilendiği zaman ne y apacağını şaşıracak, dolay ısıy la genel çıkarlara uy gun dav ranmasını bilemey ecek bir sürü olarak görür. Bu sürü uzmanlaşmış bir sınıf ın y önetmesine rıza göstermektedir. İmmediast grubun sözcüleri medy a aracılığıy la "rıza"nın örgütlenmesine karşı çıkmaktadırlar. "Hav a" kamu alanı olduğu için frekansların denetlenmesi gerektiği sav ının nasıl gerçekleşeceğini tartışmadan önce bu grubun y aklaşımındaki can alıcı noktaya değinmek gerekir. İmmediast'lar "kamu" adından sözederek y aşadığımız düny ada toplumların uzlaşmaz

TAVIR

43


HABER

Y O R UM

sınıf lara bölündüğü gerçeğini görmezden geliy orlar. Sınıf gerçeğinin v e sınıf sözcüğünün bir kez bile y er almadığı bildirgeleri v e diğer yazılı metinler baskısının özünü gizlemektedir. Gerçekte siy asal olan özlemlerinin ancak siy asal mücadeleyle gerçekleşebileceğini bilmiyorlar mı? İmmediast'lar siyasi mücadeley i reddetmektedirler. Siy asi iktidarın ezilen sınıf ların eline geçmesine ve ezen sınıf ın toplumun y ararına mülksüzleştirilmesine yönelmeyen hiç bir haİmmediast bildirge'den:

0. Karşı-ticari basılı, görsel, işitsel, modern, aktivist ve iletişime dayalı medyanın üretilmesine, farklı türlerin birbirleriyle eşleşmesine ve güçlendirmesine katılmak. 1. Şirket ve Devlet medya denetiminin temel kaynaklarım, dinamiklerini ve etkilerini belgelemek. Akü denetimi, davranış değiştirme ve imaj yaratım yöntemlerini teşhir etmek. 2. Aldatıcı, bilgisizlendirici ve bilinçaltı medya etkisine bağışıklık kazanmayı ve kartalmayı güçlendiren araç ve yöntemleri açıkça tartışmak. Tü m iletişim medyasında çözmek, üretmek ve yayımla mak üzere kamunun medya okur yazarlığını artırmak. 3. Kültürel anlatımlar, eğitim, şebeke çalışması ve direnişi yaratmak. 4. Radyo ve TV yayınlarında kamu egemenliği ilan etmek. 5. Tü m ka mu alanların ı hükü met, şirket ve iş dünyasının mesajlarından kurtulmak. 6. Tü m ticari yayın medyasının kalka devri ve halk üretim kütüphanelerin yaratılması. 7. Glasnost olarak kurtuluş: Demokratik halk kitle iletişim araçlarının ve medya ağının ortaya akışı. reket sonuç olarak "kamu" yararına değildir. Siy asal ajitasyon ve teşhiri iktidar ve toplumsal dönüşüm perspektifiy le örgütlemeden burjuv aziy e, onun dev let ay gıtına v e şirketlerine karşı mücadele olanaksızdır. İmmediast hareket medya denetimini kuramaz; ezilen y ığınların siy asal bilincini çarpıtmaktan bulanıklaştırmaktan ötey e geçmey e-

44 T A V I R

cek. İmmediast'lar uzlaşmaz görünse de gerçekte mücadeley i seçmiy or. Oysa ezilenlerin dikkatini, gözlemini v e bilincini hedef e yöneltmek; y ığınları bu perspektifle eğitmek örgütlemek ve mücadeleye sokmak gerekir. Onlar düşmanlarını seçemez, diğer emekçi sınıf larla birlikler kuramaz, çıkarlarını, hedef lerini, yöntemlerini berraklaştıramazlarsa sömürü v e baskı sürer. İmmediast'lar empery alist burjuv aziy i suçüstü yakalay ıp teşhir etmektedirler. Ama bertaraf etmey i amaçladıkları kirlenmenin gerçek nedenini açığa çıkarmadan, bu kirlenmey i tümden önley ecek aşamaya ulaşmak için geçerli y öntem, araç v e örgütlenmeyi önermeden y apılacak teşhirin uzun v adeli sonuçları olabilir mi? Bu sorunların hiçbiriy le ilgilenmeyen immediast'lar kendi y üzeyselliklerine aldırmadan empery alist demokrasinin öne sürdüğü savların "Leninist kav ray ışla çakıştığını iddia ediy orlar. Leninizm'de "dev let iktidarını ele geçiren dev rimci entellektüellerden oluşan bir öncü kol.... kendileri için plan y apamay acak kadar yetersiz v e budala kitleleri bir geleceğe doğru sürüklemek" teymiş. Oy sa Lenin'in anlay ışına göre sosy alist düzenin y apı taşları eğitim v e küttür olanaklarından y oksun bırakılmış olmalarına karşın sosy alizm mücadelesi içinde kendinide dönüştürerek y enilenen emekçi sınıf lardır, sosyalist düzenin y aratıcısı halk kitleleridir. Toplumsal dönüşüm kendiliğinden uy anışlar ya da direnme eğilimiyle değil sosy alist ideolojiy le donatılmış mücadele bilinciy le gerçekleşir. Bu bilinç de onlara dışardan götürülmektedir. Uzlaşmaz çelişkilerin doruğa ulaştığı y erde iktidarı ele geçiren proletarya gerici sınıfları ortadan kaldırmak için zoru uy gulayacaktır. Ancak proletary a diktatörlüğü ezilen sınıf lar için demokrasidir, v e tarihsel gelişim içerisinde başka hiç bir

Adana/Osmaniye'de Sosyal Demokrat Gazetesi ile dayanışma gecesi yapıldı. Geceye Özgürlük Türküsü, Grup Haziran, Ankara Halk Sahnesi ve Fosem katıldı. Gebze Belediyesi Kültür Sitesinde işten atılmalara karşı direnen Porland ve Betasan işçileriyle 27 Ekim tarihinde bir dayanışma gecesi düzenlendi. Geceye programda oldukları halde bir çok sanatçı katılmad ı. Ozan Tonguç ve Fevzi Kurtu-luş'un dinletilerinden sonra Fo-sem, "işçi eylemleri" konulu bir dia gösterisi sundu. Geceye Özgürlük Türküsü, İstanbul Sahnesi ve Ozan Ekrem Ataer'de katıldı. Yunus Emre Kültür Merkezinde Altındağ Belediye Oyuncuları "Eften Püften Bir Oyun"u sergiledi Keçiören Halkevi'nin "Söz Keçi-örenlilerin Halk Kültür ve Sanat Şenliği" 27 Kasım 'da yapılması gerekirken Valilik tarafından güvenlik gerekçesiyle bir ay ertelendi. Grup Yorum, Grup Ekin ve Özgürlük Türküsü'nden sanatçıların "Çukurova Halk Konserleri"adıyla 8 Ekim'de Ceyhan'da ortaklaşa vereceği konser kaymakamlık tarafından keyfi bir şekilde yasaklandı. Özgürlük Türküsü, 10 Ekim'de Adana/Düziçi'nde yaklaşık 500 kişiye konser verdi. Düziçi Şato düğün salonunda yapılan konsere Berke işçileri ve Toros Gübre Direnişçileri de katıldı. Toros Gübre direnişçilerinden bir işçi sahneye çıkarak direnişleri hakkında bilgi verdi. Pir Sultan Abdal Kültür ve Tanıt ma Derneğinin desteğiyle kurulan Tiyatro Alternatif, Ali Rıza Soy-dan'm Hasan Hüseyin Korkmaz-gil'in şiirlerinden derlediği "Duyduk Duymad ık Demeyin"adlı ilk oyununu Altındağ Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezinde sergiliyor. Tek kişilik bir meddah denemesi olan oyunu yine Ali Rıza Soydan oynuyor. Oyunda meddah öğesini ön plana çıkaran Ali Rıza Soydan Epik tiyatroda var olan yabancılaştırmayı meddah ve şovmen tipleriyle yakalamaya çalışıyor. Güldürü öğelerini de içeren oyunda izleyicilerle diyalog halinde olması, sorular sorması izleyicilerin oyundan uzak kalmasını engelliyor.


HABER sınıfta görülemeyeceği gibi proletary a yeni düzen içerisinde sınıf olarak sönecek, y ok olacaktır. Burada uzun u zadıy a proletary a demokrasisinden sözetmey e gerek y oktur. Çünkü saldırın ın asıl nedeni Lenin'in hala burjuv azi için büyük tehlike oluşturmasıdır. İmmediast'ların denetim altına almak istedikleri devleti de tanımlamak gerekir. Faşist y eni sömürge devlet aygıtının yarat tığı zor nitelik olarak daha ağır olsa bile bu tanımlamay ı empery alist dev let açısından v e bütünü kapsay acak genel ölçülerle y apabiliriz. Dev let, sınıf çelişkilerinin artık uzlaşmaz olduğu y erde y ani 16 Eylül günü Al many a'nın Bonn sınıf mücadelesinin başladığı şehrinde, Emperyalizme karş direnen Küba halkıyla day anış ma amacıyla bir zamanda doğmuştur, düzenin organı v e egemen sınıf ın baskı yürüyüş gerçekleşti. Grup Yorum aracıdır. Bu güç y ok edilmeksiyürüyüş başlamadan önce s öylediği türkülerle ve enter-nasy onalist marşlar zin egemen sınıf ları baskı v e kontrol altında tutmak olanakile halkların kardeşliğini ve sızdır. İmmediast'lar dev letin enternasy onalist dayanış manın öneminin v urguladı. Yürüyüş müzik ordu, polis v e diğer güvenlik güçleri v e ilişkilerini görmezden gruplarının söylediği şarkılarla son gelirken toplumun uzlaşmaz sıverdi. nıf lara bölündüğünü v e devletin Grup Yorum Bielefeld'de düegemen sınıf lar çıkarına zor uy zenlenen iki ayrı şenliğe katıl dı. İlki gulay ıcısı olduğunu da gizleBielefeld Ü niversitesinde olan şenliği mektedirler. Medy a kirlenmesi Yabancı Öğrenciler Derneği ASTA giderilerek sistemin y ıkılmay a düzenlemişti. İkincisi ise bir halk gerek kalmaksızın iy ileştirilebişenliğiydi. Şenlikte ayrıca Ayş e Gülen uzlaşma Halk Sahnesi sok ak oyun-nları sergiledi. leceğini söylemek önerileriy le emekçi sınıf ları etkisizleştirmektir.

Konya'nın Karaman ilçesinde İnsan H a k l a r ıDerneği tarafından düzenlenmek istenen Grup Ekin konseri daha başvurusu yapıl madan engellendi. Şair Enver Gökçe öl ümünün 12. yılında, Ank ara'da düzenlenen "Dost Dost İlle Kavga" adlı gec ede anıldı. Gecede ihsan Atar, Memed Kemal, Şükrü Erbaş, Fikret Otyam, Hüseyin Erbaş, Metin Turan, Metin Demirtaş, Ataol Behramoğl u'nun yanısıra Çankaya Belediyesi ve Kül tür Bakanlığı adına birer kişi konuşma y aptılar. Tolga Çandartürküler-/e, sunucu Attan Gördüm de şiirlerle katıldı. Ayrıca Enver Gökçe'nin şiirlerini kendi sesinden dinlettiği gecede bir de dia gösterisi yapıldı.

Grup Yorum v e Özgürlük Türküsü 6 Kasım günü Al manya'nın Münih şehrinde yapılan "U mudu Büyütüy oruz" gecesine katıldı. Gecede ayrıca Ayşe Gülen Halk Sahnesi "Grev" v e "U mudu Katledemezsiniz" adlı oyunları sergiledi.

. İy i bilinmelidir ki: emperyalizmin ideolojisi tahakkümcüdür, saldırgandır, sınırsız bir dev let gücünden yanadır. Empery alizm egemenliktir; empery alist sermaye ekonomik v e Paris Halk Kültür Derneği'nin ideolojik olarak düny a f atihi oldüzenledi ği "U mudu Büy ütüy oruz" may ı amaçlar. Burjuv a demokgecesine Grup Yorum, Frans a'da rasisi sahtedir, ikiyüzlüdür. Büçalışmalarını sürdüren Grup Kardelen, tün burjuv a anay asaları her türFosem ve Ayşe Gülen Halk Sahnesi lü şiddete başv urarak dev letin katıldı. bütünlüğünü v e bekasını v e sermay enin selametini korumaAvrupa'nın çeşitli şehirlerinde y ı meşru gören y asalarla donadüzenlenen "U mudu Büy ütüyor uz" tılmıştır. Üstün silahlara sahip gecelerinden Hası 23-24 Eki m tarih lerinde yapıldı. Avusturya'nın Viyana ve olanın belirley ici olduğu bir sisLinz şehirlerinde yapılan gecelere Grup temle uzlaşma girişimi boş bir hay aldir. Bireysel çıkarların, Yorum ye Fosem katıl dı. egemenlerin çıkarlarından başka bir şey olmayan genel çıkar-

Y O R UM

lara, feda edilmesine dayanma-, y an anlay ışlara etkinlik hakkı tanınacağını sanmak hay alciliktir. Ordusu, polis gücü dağıtılmadan, bankaları, borsaları, hapishaneleri, mahkemeleri, basım ev leri v b kurumları ele geçirilmeden empery alist dev let ay gıtının etkinliği kınlamaz. Havanın kamu malı olmadığını day atan bu kurumlardır. Uzlaşmaz sınıf lar arasında demokratik işbirliği gerçekleşebilirmiş gibi süslü projeler üreten İmmediast'ların yaklaşımları siy asi oportünizmden başka nedir? Örgütlenme istekleri, enternasy onal girişimleri sahtedir. Elbette empary alist düzende de demokrasi mücadelesi v ermek gerekir. Ama bu gruplar Marksist toplum bilimin bütün temel düşüncelerini reddettikleri halde hiç bir güv ence v ermeden v aadlerde bulunarak dev rimci ruhun v e azmin zay ıf latmasına y olaçıy orlar. immediast yaklaşım sol saf larda da düşünsel erozy on v e uzlaşma eğilimleri arasında sıkışan "ay dın" lar içinde taraftar bulabilir. Sosy alistler ancak f edakarlık, kararlılık v e tutkuy la devrimci hareketi geliştirerek sadece bu grupları değil saf larına sızmay a çalışan her tür bulanıklığı da dağıtacaktır. İmmediast hareketin sözcüleri y ararlı açıklamalar da y apıy orlar. Amerikan emperyalizminin saldırganlığını y akın tarihteki askeri müdahaleleri inceley erek gözler önüne seriy orlar. Empery alist sistemin kitleleri hangi y öntemlerle rıza göstermek zorunda bıraktığını, örgütsüzleştirdiğini, yabancılaştırdığını teşhir ediy orlar. Bu sistem kof tur, çürümüştür; herşeyi sahtedir, aslı değildir. İnsana ait ne kadar erdem v arsa hepsini birden y ok eden, insanı tahrip eden bu sistemi y ıkmaksızın insancıllaşma mümkün olmay acaktır. Özlü v e gerçekleşebilir y egane düş de sosyalizmdir.

TA V I R

45


HA B ER YO R U M

SAVAŞAN FİLİSTİN KAZANACAK"

Selçuk DEMİRCİ

F

ilistin halkı on y ıllardır zor lu mücadeleleri seçiy or. Y anı başımızdaki bu kurtuluş sav aşı katliamlara, sürgünlere rağmen başeğmez bir hat izley erek yüreklerimizde y er etmişti. İsrail zulmüne karşı v arıy la, y oğuyla, çocukların f ırlattığı sapan taşlarıy la bile direnmey i başaran Filistin halkı bugün onursuz bir barışı kabul etmey e zorlanıy or. Ama Filistin Kurtuluş Örgütü yöneticileri daha Amerika'nın day attığı anlaşmay ı imzalamadan Filistin halkından karşı çıkışlar yükselmey e başlamıştı. Bu sesler Türkiy e'de de y ankı buldu. FOSEM'in 23 Ekim-6 Kasım tarihleri arasında OKM'de açtığı reprodüksiy on sergi bu çabalara sanat alanında önemli bir örnektir. Türkiy e halklarının karanlık bir dönemecin eşiğine getirildiği dönemde açılması, sergiye ayrı bir anlamda katıy ordu. Çünkü Ortadoğu'y u boy unduruk altında tutan emperyalist güçlerin işbirlikçisi Türkiye burjuv azisi saldırıların ı y oğunlaştı-, rarak bu kez de Türkiy e halklarını birbirine düşürmek istiy or. Ülkücü f aşistlerin kışkırttığı gerici güçler şehirlerde v e kasabalarda kıy ım için Kürt mahallelerine saldırıy or. Ülke kanlı bir gerici iç sav aşa sürükleniy or. Böylesi koşullarda devrimcilerin kardeş bir halkın onurunu sav unarak halklar arasında day anışma duy gularını pekiştirmesi elbette Kürt v e Türk emekçilerine de güv en v erecektir. Sanatçıların bu y aklaşımı

46 T A V I R

hay atı kav ramalarının doğal bir sonucudur. Ama bu sergiy i açmay ı düşünmek v e şu v eya bu biçimde gerçekleştirmek tek başına y eterli değildir. Sergide dört cenaze f otoğraf ı, zaf er işareti yapan kadın ve çocuklar, çocuk askerler, kadın askerler fotoğraflarının y anında y ıkılmış ev leriy le, y aralı v e ölü Filistinlilerin fotoğraftan; duv ar yazısı v e bir adet toplama kampı, iki adet savaşçı f otoğraf ı, iki afiş ve diğerleriyle toplam 24 eser y er alıy or.

mazsa, bu sergide "güncel"in y akalandığı düşünülerek ilk elde edinilen eserlerle yetinilmiş mi diye sormak istiyorum. Serginin sunuluş biçimi olumluy du müzik dinletisi v e izley icilerle kurulan diyalog görselliğin ötesinde iletişim olanakları da hazırlanmıştı. Bu serginin zenginleştirilerek v e f arklı gösterilerle de desteklenerek y eni mekanlara taşınmasını beklemektey iz. Bu sergi başka illere de gitmeli.

Sergiy e ilgi gösteren izley icilerin, özellikle Filistinlilerin FOSEM 'e ilettiği öv güler elbette değerlidir. İranlı bir gencin Lübnanlı şarkıcı Culiy a Petnos'dan aktardığı sözler bu serginin önemini vurgulamay ı yetecektir. Dostlarımız "Nerdesiniz mily onlar, nerdesiniz" demektedirler. Ne v ar ki FOSEM'i taktir etmey le y etinmemek gerekir. Çünkü izley iciler sergilenen eserlerle Filistin Halkının sadece Ortadoğu açısından değil, dünya halkları içinde öneme sahip direnişinin tarihsel boy utunu kav ramakta zorlanmışlardır. Araf at'ın teslimiyete bastığı mühür izley icilerin gönülleriyle kucakladığı Filistin Direnişini bütün boy utlarıy la y eniden algılama', yaşama isteklerini artırmıştı. Filistin'in kurtuluş sancılarını görmek onların hakkıy dı.

F O T O Ğ R A F SE RGİSİ:

"Sav aşan Filistin Kazanacak" diy en FOSEM her şey den önce savaşın haklılığını f otoğraf yoluy la da kanıtlamalı ama bununla da y etinmey erek zaf erin gerçekleşebildiğini de göstermeliy di. Filistin için reprodüksiy on bir sergi açarken başvurulacak onca kaynak v ar. Filistin tarihi öğrenilip serginin hangi tarihi kesitleri v e mücadeleri içermesi hangi duy guları y ansıtması gerektiği tasarlanıp y eterli kay nak edinilebilirdi. Bu serginin açılması aceley e mi geldi? Benzer sergilerde çoğunca içerik önde tutulur sanatsal düzey i gözetmede (biçim açısından) titiz dav ranılmazdı demek yanlış ol-

lic e'n in

küllerini aralamak Katliamın ardından Lice'ye giden "Kürt Halkı yla Dayanışma Heyeti" içinde yer alan FOSEM(Fotoğraf ve Sinema Emekçileri) Kürt Halkı nın yıllardı r yaşadığı katliamlar gerçeğini Lice'de aralamaya çalıştı . Bir bölümü gizli çekimlerden oluşan bu çalışma, "Haklar ve Özgürlükler Platformunun organizasyonuyla, "Lice'nin Küllerini Aralamak" adı yla Tüm Maliye-Sen 2 No'lu Şube'de sergilenmektedir.


HABER

ranarak yeteneğini,ustalığının silahını hal kının hizmetine s unan bir sanatçıdır Victor Jara. Her şar kısı on nutuğa bedel dir". Büyük bir sanatsal ciddiyetle üretir. Öz ellikl e ormanın ortasındaki ağacı görmesini engelleyen en-tellektüel süslendirmelerden arındırmıştı sanatını. Halka gerçek kültürel köklerini göstermek ister. Hal kın önünde babacan veya 'Mesihi' tavırlar içine girmez. Söyl edi klerini yapmaya çalışır. İşçilerle içiçedir, ideolojik açıdan gelişmel erini sağlamaya çalışır. Halkın ruhunu gerçekten yor umlamak isteyen bir sanatçı olarak önünde

çok uz un bir yol bul muştur. Bu yol kişisel çeliş kilere ç özüm aramanın değil, baş kal arına yararlı bir insan olmaya çalışmanın arayış ve bul uş yol udur. Victor Jara çamaşır yıkayan kadının, saban s üren, madene inen, denize ağ atan adamın, kendi eşinin, çoc uklarının, iş arkadaşl arının dostudur. Onları şarkıların yanında daha iyi, daha insanc a bir yaşam kur ma isteği-de birleştirmektedir. O yalnızca politik ş arkılar söyl eyerek devri mci olunamayacağına inanı yordu. Hal kının değerlerini emperyalizmden k u r tarmak isti yordu. İns anın, i nsan yaş amının bir yorumcus u ol manın ver diği sorumlulukla, yaratıcı bir duyarlılıkla, tarladaki adamın, şehirdeki işçinin hakettiği

Y O R UM

en saf ve en temiz olana ulaş mak için her ş eyden önce insanı işlemek gerektiğini düşünürdü. Bazen hal kının ihtiyacı olan on ayrı şeyi yapabilmek için on ayrı insan ol mak isteyen ama bunun olamayac ağını bildiği için gerçeğe dönüp olanaklar ölç üsünde elinden geleni yapabilme uğraşı içinde olan bir sanatçıydı o. Kendi sözlerini aktararak tanıtmaya ç alıştığımız Şilili sanatçı Victor Jara'nın "ölüms üz Şar kı" adlı kitabında, düş ünc eleri, şarkı sözleri ve şar kılarının notalarıyla hayatını anlatan "Companero" adlı filmin metni yer alıyor. (1) Bir şarkı on nutuğa bedel dir (Fidel Castro)

YENİDAL Sanat Galerisi'nden Gerçek Sanat Düşüncesiyle Resim Dersleri Kapitalist Emperyalizm ve İşbirlikçi Uydu ülkelerin, temiz halk yığınlarını yozlaştırmaya yönelik KÜLTÜR VE SANAT İDEOLOJİLERİ parelelinde, çirkin SANAT SİMSARLARINCA, çirkin bir META durumuna düşürülen RESİM SANATININ, Beyzadelerinin ve Hanımefendilerinin lüks salonlarını süsleyen bir M O B İ L Y A AKSESUARLARI olmay ıp, yaratıcılığa dayalı, geniş bir kültür, sağlam teknik ve yoğun bir işçilik ürünü, ulusal, toplumsal ve evrensel sorumluluk taşıy an, kalıcılığı amaç edinen bir uğraş ve beceri olduğuna inananlar için R e s s am AVNİ MEMEDOĞLU tarafından atölye çalışmaları sürdürülmektedir. Bu derslere katılmak isteyenler aşağıdaki telefon ve adrese başvurabilirler. Dostluk ve sevgilerle... TELEFON (9-12 ve 20-24 arası): 347 76 65 / (14-19 arası) : 337 84 83 ADRES: Y ENİDAL SANAT GALERİSİ: Altıy ol, Halitağa Cad. Şemsitap Sok. No: 2 DİKİCİ İŞHANI Teras Katı KADIKÖY /İSTANBUL

TA V I R

47


HABER

Y O R UM

KAMUOYUNA T iyatro bir yüzleşme alanıdır. Tiyatro bir gereksinimdir. Ay naya bakmaya cesareti olan toplumların tiyatrosu olur. Sanatları ve kültürü olan toplumların tarihte bir yeri vardır. Tiyatrosu olmayan toplumlar yaşamlarını üretemezler. Yaşamı üretmek için tiyatro; olanı, olabilecek olanı, olması gerekini veya olmay anı gösterir. Amaç; yaşamı üretmek. Amaç; insani olanı pay laşmak. Amaç; daha y aşanılası bir dünyada güzel ve onurlu bir yaşam sürmek. Bu düşünceden y ola çıkarak Canşenliği Oyuncuları'nı 1991 y ılında kurduk. Ve y üzleşmeye cesareti olanın yanında, değişmeye gücü olanın yanında olduk. İşyerlerinin önleri, şenlik alanları, bir May ıs kutlamaları, gecekondu mahalleleri, Üniversite kampüsleri yani her yer Canşenliği Oy uncularının tiy atro alam oldu. Tiyatro açık havada doğdu, en güzel örneklerini Antik Yunan'da açık Anfitiyatrolarda, gezginci arabalarda, pazar yerlerindeki .Commedia DeH'Arte g ö s t e r i n d e verdi tarih içinde. Biz bu yolu seçtik. 1970'lerde Prof. Metin And, Prof. Özdemir Nutkunun öncülük ettiği "Her yer tiyatrodur" hareketi bize ışık tuttu. Ancak 1993 Şubatı ile sokaklarda oynadığımız oyunlarımızın daha geniş kitlelere .ulaşması kay gısı sahnelere taşıdık. Ancak şu an Samandağ, Antakya, İskenderun, Çarıkın, Adana, İzmir, Ankara'da oynadığımız oyunumuz 'teröristlikle' itham ediliy or. Biz Canşenliği Oy uncuları olarak bu mahkemeye ve kamuoyuna diyoruz ki, sanatı değerlendirmek ve sorgulamak sorumluluğu ancak sey ircilerin ve tarihin olmalıdır. Ay rıca; bizler Canşenliği Oyuncuları olarak 1991 Mart'ından itibaren sokaklarda oy nadığımız 'sokak oy unlarını' farklı kitlelere ulaştırmak için 'İsyan Provaları' adı altında sahnelerde sergiledik. Bu sokak oy unları gösterimin içinde Sey dişehir, Umut, Ge-

cekondu, Newroz yer almaktadır. Bu gösterimi Çankırı, İHD'nin organizasyonu ile 3.4.1993 günü Çankırı ilinde oy nadık. Oy nadığımız oy unlarla iddianamede bulunan bant çözümlemeleri arasında hiçbir bağlantı yoktur. Çok öznel duy gular, düşünceler, coşkular ve tepkiler içeren 'bant çözürnlemesi' y orumu dava dosy asında bulunmaktadır. Bu çözümlemeden (y orumdan) bazı örnekler sunmak istiy oruz; "...birbirine bakarak şaşkın şaşkın dururlar," "...polis zevk ve iştahla bakıy ordu." "...ve mah. ye dönerler gelir gelmez davul eşliğinde saatlerce eğlenirler" "...kadın havada uçar, kollarını sallar ve halay çeker,...." "ve tazın çıplak vücudunda atom reaktörlerini gezdirdikten sonra sorgu işini bitiriy or." Bant çözümlemesinden aldığımız örneklerde görüldüğü gibi 'bant çözümlemesinden' daha çok bant oy unun y orumlanmasından söz edilebilir. "...ondan enerji kay nağı buldun onunla beş dakika her tarafı yakıy ordun." "...şan olsun ya rabbim, şah olsun yapma ay lar geçer rabbem bu yapma ay lar " "Ama ya atom reaktörleri, işte atom reaktörleri " gibi bant çözümlemesinde bulunan konuşmaların bizim oyunumuzla hiçbir ilişkisi y oktur. Bu örnekler bütün bant çözümlemesi için geçerlidir. Son olarak bizim oy unumuzda bulunduğu iddia edilen 'Kürtçe ağıdın' oy unumuzdaki ağıtla hiçbir; ilişkisi yoktur. Bizim okuduğumuz Kürtçe ağıdın asıl Türkçe açıklaması şudur: "Şehit, annen senin kör olsun. Gencim kalk gel y avaş yavaş. Yüreğim dertli, şehitlere dayanamıy orum. Düşman topu tüfeği üstümüze çevirmiş. Bak bize, Kürtlere gün y üzü görmemişlere." Konuşmamızın başında açıkladığımız gibi sanat; insanın y üzleşme aracı, gerçeğe farklı açılardan bakabilme cesareti gösterdiği bir arenadır. Tarihsel olarak sanatın işlevi bu olmuştur, buna inanıy oruz ve savunuy oruz. .

SAVUNMA- CANŞENLİĞİ OYUNCULARI

BASIN AÇIKLAMASI Karikatür, belkide ilk kez bu kadar yalı n, dolaysı z, abartı sı z bir anlam diline ulaştı . Farkettik ki son dönemde biz gerçeği abartmaksı zı n, hiç öğe katmaksı zı n, sadece ve sadece resmediyoruz. Bir olay ya da durumu alı p aynen çiziyoruz. Yaşamı n kendisi bizlerin hayal gücünü zorlayan bir abartı dan ibaret artı k. İnsan Hakları Haftası 'nı n ilk gününde eşine az rastlanı r bir biçimde Özgür Gündem gazetesi polis tarafı ndan bası ldı . Yüzün üzerinde çalı şanı gözaltı na alı ndı . Gözaltı na alı nanlar arası nda bu sergiyi birlikte düzenlediğimiz arkadaşlarımı z HALİL İNCESU ve DOĞAN GÜZEL'de vardı . "İnsan Hakları İhlalleri' konulu sergimiz arkadaşları mı zı n bir protestosudur aynı zamanda. Biz aşağı da ismi ve imzası bulunan karikatürcüler, çizgilerimizin baş aktörleri olan, horlanan, aşağılanan, katledilen "tarih dı şına itilmiş" emekçilerin yanındayı z. Ş SEFER SELVİ T ARIK T OLUNAY SONER DEMİRCİLER kültür ve sanatta TAVIR aylık sanat dergisi aralık 93-ocak 94 sayı 30

ortaköy

yazı işleri

kültür ve sanat bilimsel araştırma

müdürü

yay. org. film tic. san. Itd.

elif sumru gürel

şti. adına sahibi: elif sumru gürel

yazışma adresi

ankara

diyarbakır

malatya

orta köy kültü r merkezi

cih an sokak

inönü cad.

inönü cad.

inönü cad.

dereboyucad.n o:110 ortaköy/istanbul tel: 2 5 8 69 87 fax:2586987

21/10 temiz ap. sıhhiye /ankara kat: 6 tel: 231 33 07 no: 5 diyarbakır

leble bic iap.

aydın işhanı (1 yıllık) kat :5 no: 505 yurtiç i 120.000-TL adana yurtdışı 45.-DM tel:3521744 elif sumru gürel akbank orta köy- is t. şb.

36/6 malatya

adana

abone koşulları

hesap no:8583

48

T A VIR

almanya iç in

( 6 aylık) yurtiç i 60.000-TL

ofset hazırlık : tavır

yapı kredi 3004646-6

yayınla rı




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.