Mart 93'te
1 Merhaba
2 Bahar Dicle'nin Da lan Kucakladı ı Yerde Ba lar / Sava Ezgi
6 Devrimci Sanatta çerik ve Faaliyet / Ethem Elma
11 Feminizm / brahim Karaca
18 Yeni nsan / Wolf Biermann
20 Da -Öykü / Tolga Karadeniz
24 Döküm çileri / Engin Kaban
26 Çırak-Öykü / Hayati Azim
28 z Kalır-Öykü / Deniz Arbek
32 Küba ve Görsel Sanatlar
40 Haber-Yorum
Ön kapak içi : Engin Kaban Arka kapak : Mehmet Kolçak (jina reber)
Hayatın isyana durdu u bir mevsime giriyoruz yine. Yeni renkler, yeni tomurcuklarla yarının bereket ve zenginli ini mu tulayan bir mevsime. Da larda, kırlarda, sokaklarda hayat umut filizleri veriyor. Tüm bir ya am, aya a kalkmaya hazırlanıyor. Denize akan nehirler gibi kayalarla bo u arak, kimi zaman köpüklü co kun bir çavlan olup akarak, kimi zaman güne te parıltılı hareler bırakarak ve kimi zaman da bir dönemeçte tortusundan, kirinden, pasından arınarak arı, duru bir kucakla maya do ru akıyor. Hayat, nehirler gibi, kayna ı kurumadan, yata ına sı madan ve baharda da larda eriyen kar sularıyla ço alıp co arak hiç durmadan akıyor. Bu akı , bu arınma , özgürlük tutkusunu kamçılıyor. Kabaran sular gibi kabarıyor nehirlere katılma tutkusu. Tutsaklık duvarları bu akı ın önünde dayanıksız bentler gibi parçalanıyor. Devrimci tutsaklar, nehre katılan kollar gibi katılıyorlar hayata. Katliamlarıyla anıyoruz Mart'ı 16 Mart ve Halepçe bizi hüzne bo an de il, öfkemizi kabartan tarihler. syanlarıyla anıyoruz Mart'ı. Newroz, Dehak'lara ba kaldırının simgesi olarak binyıllardır belle inde Kürt Halkının. Daha da belle inde kalacak. ktidarın iki yüzlülü ü, kan dökücülü ü, katliamları sikmeyecek bu tarihi Kürt halkının gündeminden. Artık bugün Kürt ve Türk halkları, tüm Ortado u halkları için Newroz'u halkların karde li i ve mücadele günüdür. Ve her Newroz giderek artan bir ba kaldırı korkusu olarak duruyor iktidarın kar ısında. Dünya Emekçi Kadınlar Günü'yle anıyoruz Mart'ı. Grup Yorum'un video-klipi için yaptı ımız senaryo çalı maları ve çekimler konusunda Tavır aracılı ıyla sizleri sürekli bilgilendiriyorduk. Ancak bir süredir bu bilgilendirmenin kesilmesi sonucu giderek artan "Çekimler ne oldu?" sorularıyla kar ıla maya ba ladık. Bu konuda daha önce bir açıklama yapmalıydık. Okuyucularımızdan özür diliyoruz. Çekimlere çe itli talihsizlikler nedeniyle ara vermek zorunda kaldık. Önce, Grup Yorum'un yurtdı ı turnesi, ardından "Cesaret" kaseti için yo unla an stüdyo çalı maları ve en sonunda da Eski ehir'de açılan, Konya DGM'ye sevk edilen davada Grup Yorum'un "gıyabi tutuklu" olarak aranır duruma dü mesi çekimlere ister istemez 5 ay gibi bir süre ara vermemizi gerektirdi. Bu sürede ortaya çıkan teknik ve ekonomik sorunlar, bizim için "cüretkar bir adım" olan klip çekimlerini daha sonra mutlaka tamamlamak üzere ertelememizi zorunlu kıldı. Ahmet Erkanlı'nın 22. sayıda yayınlanan karikatürü için stanbul Cumhuriyet Savcılı ı Basın Bürosu "Adliyenin manevi ahsiyetini tahkir ve tezyif etmek " gerekçesiyle dergimize ve karikatürist Ahmet Erkanlı'ya soru turma açtı. Bu sayıda yayınladı ımız Ahmet Erkanlı'nın yeni karikatürü hem karikatüristimizin hem de dergimizin yanıtıdır. Sunay Akın'ın Kız Kulesi faaliyetlerini ve devrimci bir söylemle ifade edili ini ele tiren Hazal Tunç'un yazısını 20. sayımızda yayınlamı tık. Daha sonra Sunay Akın çe itli dergilerde bu ele tirilere seviyesiz bir üslupla yanıt vermesine kar ın tartı mayı sürdürmemi tik. Sunay Akın'ın yayınlanmasını isteyerek dergimize gönderdi i yazıyı da aynı nedenle yayınlama ya da yanıtlama ihtiyacı duymadık: Sunay Akın klasik bir "sanatçı polemi i " istiyordu ve dergimizin gündemi sanatçı polemikleriyle de il sürecin ihtiyaçlarıyla olu maktaydı. Sunay Akın birçok sanat dergisi aracılı ıyla verdi i yanıtlarla yetinmelidir. Giderek yo unla an bir çalı ma temposu içine giriyoruz. Bu yo unluk bize yeni ufuklar ve hedefler kazandırıyor. Dergimizin artan tirajı bize daha büyük sorumluluklar yüklüyor. Tavır Yayınları dü üncesi böyle bir sorumlulu un ve ihtiyacın ürünüydü. Grup Yorum'un tarihini, sanat anlayı ını, yarattı ı gelenekleri anlatan, "Bir Kar Makinası" yayınevimizin ilk kitabı olacak. Hazırladı ımız di er dosyalarla bu sorumlulu u eksiksiz yerine getirmeyi hedefliyoruz. Giderek zenginle erek, derinle erek hayatın akı ına katılmaya çalı ıyoruz. Bu zenginli i ve derinli i okuyucularımızın öneri, ele tiri ve katılımlarıyla yarataca ız. Dostlukla...
MERHABA
T A V I R
1
BAHAR D CLE'N N DA LARI KUCAKLADI I YERDE BA LAR Bütün mevsimler tutsak dü se de yangına Her bahar Dicle'yi emzirir da lar
Sava EZG
2T A V I R
ar kesildi. nce, kalın ya mıyor artık. Kı yorgun dü tü uyur takvim yapraklarında. Kı hükümran de ildir artık. Kırılmı tır Diyarbekir'in kelepçesi. nsanlar gürül gürül akıyor, sokakların kuca ına. Yürüyorum Diyarbekir'in kalbinin attı ı yerde. Ofis semti ak am be te cıvıl cıvıl. ten çıkan memurlar, üniversiteli kızlar, dersane ö rencileri. Son günlerde Diyarbekir'in nüfusu ço almı gibi. Eskiden adım ba ı birisine merhaba derdim. imdi tanımıyorum hiç kimseyi. lginç ilginç tipler, uzun boylu kısa boylu, bir sürü insan. Diyarbekir'in nüfusu yakla an bir eylerle artar. Evet bir eyler yakla ıyor. nsanlar tedirgin. Baharın ilk kızı Mart do um sancılarında kıvranıyor. Velhasıl bu kentte da lar dı ında her ey meçhul. Yürüyorum. Kız yurdunun biraz ilerisinde, sonbaharda mısır satan bir insan vardı. Otuz ya larında, kıvırcık saçlı. Kaynamı mısır diye ba ırırdı.
K
Mısırdan sonra kestane satmaya ba ladı. Biraz duruyorum önünde. '1 nsanları dü ünüyorum. Mevsimler birer hırsız, çalıp gidiyorlar ömürleri. nsanlar uyu mu gibi. Kapitalizm uyutuyor, insanların gözlerinden dalıyorlar içeri. nsanlar alı mı lar her eye. Tekdüze, aynı senfoni çalmaya ba lıyor. Daha önce mısır satan bir insan imdi kestane satıyor, kestaneden sonra ça la satacak. nsanlar farkında de iller. Kahretsin mevsimlerin de i ti inin farkında de il kimse, farkında olabilmek, ça lanın farkında olabilmek. Alı amam ölüme, alı amam. Aykırıdır insana, ölüm insana aykırıdır. Susmak insana aykırıdır, susamam. Yanı ba ımda bir yangın, eti yanar vatanımın susamam. Yanı ba ımda ölüm çalıyor kapıları duramam. Çı lık olmak ama her sessizli e, çı lık olmak insana yara ır. Ölüme direnirim. Tırna ımla, di imle ama alı amam ölüme. Bir ba ına olmak önemli de il; bir gül, bir gül bırakabilmek arkadan gelenlere. Tek ba ına bir mum devirir geceyi Tek bir can neleri neleri devirmez ki. Nedir bu sancı nedir? Hasretin yine ba ladı. Sol yanım seninle birlik. gal etmi sen yar ömrümü. Ate in dü mü canıma, sen benim içimde, ben Diyarbekir içinde a ırdır a ır yanarım, dönerim bitmez geçerem bir mermi gibi candan, yar senden geçemem. Nasıl da özlemi em sevda çeker canım. Yürüyorum Anıt Park'ın orada. A açlarda yeni do an tomurcuklar,ya ama merhaba. Otlar ye ermi , gökyüzü mavi, elele tutu an kızlar, erkekler, yayılmı lar her yana. nsanlar çok mutlu, gülüyorlar. Gökyüzü bir ba ka olmu bugün; anlamı am anlamı am
Diyarbekir'e yar gelmi . Ben dururum yüre im durmaz. çim yangın, içim tufan, nasıl nasıl özlemi em. Ver elini Hançepek, dü mü em yollara, Hançepek sokaklarına. Severim ben bu sokakları. Ben bu sokakları, çocukları, genç delikanlıları; çocuklar çıplak, çocuklar aç ama çocuklar yarla. Hançepek Diyarbekir surlarının kuca ına aldı ı, sardı ı bir mahalle. Diyarbekir'in varo u yoksul, yi it insanların yo un olarak ya adı ı bir yer. Hançepek'te her ev bir kale, her evden bir delikanlı kırmı tır ayakkabısının topu unu, otuzüçlük bir tespih, belinde satın dolanı dolanı Diyarbekir'in sokaklarını. imdi ise dayılık durmu da lar ba lamı tır. Sıra ondadır. Bir solukta Yeni Kapı'ya varıyorum. Ah Dicle, ci erim, iki gözüm da ların selamını bırakır Hevsel'e. Kucaklıyorum, öpüyorum yanaklarından. Seni nasıl bırakırız Dicle, Hevsel'in tek dalını dünyaya de i mem. Seni nasıl bırakırım onlara. Bak i te yediden yetmi e dü mü üz yollara, diz çökmeden durmak u runa sürmü üz ömrümüzü namluya. Yeni Kapı'dan girdim Diyarbekir'e Hançepek, gavur meydanı sokakta kanaviçe i ler kızlar yan bakmayasan ha eline çabuktur delikanlısı tutulmaz Mart ayı geldi inde, unutulmaz Cizre, Botan, Nusaybin, ırnak. Newroz'da Mart'ın yirmibirinde. 1990-91-92'de can dü mü tür can üstüne. Yangındır gayrı, bir uçtan bir uca sarılmı her yan ye ile, sarıya, kırmızıya. Da lar damar damar akar memleketin yüre ine. Bugün keskin bıçak a zı olsa da gökyüzü, bahar dü mü tür vatanıma, mavi, erguvan dallar fı kırmı tır topraktan. Can yürümü tür dallara. Gayrı dört mevsim
bahardır. Da lardan akar. Yüzbinlerce Kawa dü mü yollara, Dehak'ları vurmaya. Canı tez, balta kesmez bıyıklarını, kurdun a zından kuzu alır yi itler. Ye il, san, kırmızı ku ak ba lanmı da ların beline. Ne durursun ana, görmisen, kar erir her yanda, Dicle dolanır, Amed'e, Botan'a bütün vatana, ne durursun ana, tilili çek, çek tilili. Çal hele kirve çal davulun, Dicle'nin kıyısında Hevsel'in koynunda, sancını ver sancını, kanımda yorulsun yar. Davul vurur dan dan dan bak oyuncular hazır bırak elimi lo ba lar imdi delilo Sakalı beyazlar, al al fistan giymi kızlar, analar, çocuklar. Dicle pırıl pırıl, tertemiz kucaklamı Amed'i. Odunlar ta ınır her yandan, bir ate ki odunların çı lıkları sarmı her yanı. Adım adım, sokak sokak, surların üstüne dek. Ate in çı lı ı. Güne indirilmi tir gökyüzünden, takılmı tır Amed'in gö süne, gün bugündür. Ne çukur ne tümsek, her yan dümdüz karde olacak. Ne durursan kirve çal davulun çal, delilo bitti sıra halayda. Omuzlarımız, birbirine biti ik ses ver ana ses ver, da lar kalkmı yürür. Diyarbekir en olur loo etrafı beden olur loo Diyarbekir gençleri loo yüzünden belli olur loo Tarihe ba lamı lar zincirlerle. Dörde ayırmı lar etimi. Her bir parçam bir le kargasının önünde. Dallarımda bo azlamı lar tomurcuklarımı kaç bin yıldır. Çıktım da ların en yücesine insan yüre ine, korkuyu yendim, direnmeyi ö rendim. Devran bizimdir gayrı Dehaklar'a susmam. Çocuklarım sarmı her yanımı bir ba ıma de ilem ki diz kiram.
T A V I R
3
ÇUKUROVA ÇE TLEMES XI Adnan YÜCEL
Vurulmu bir ceylan ki Toroslarda Ölümü utandıra utandıra Ölümsüz bir ilk olmu Çukurova'da Akdeniz dalgalı Ve ya am alabildi ine co kuda Bir yanda Heredot olmu Seyhan Yazmı bu ölümü güne li yapraklara Bir yanda Homeros olmu Ceyhan Eklemi bu ölümü sonsuz destanlara Rüzgar tanrısına kurban de il bu Homeros Namus yarasına derman de il Bir ölüm ki biri de yanıba ında Bir gün önce çiçek açmı sokak ortasında Bir ba kası çok uzakta ve yolculukta Elinde kalem Beyninde güne serpintileri ve gökku a ı Yüre ini ya dırırken sözcük sözcük topra a Dü tü birdenbire ya amı
4T A V I R
Bir çiy tanesi gibi en ye il yapra a Ya sen -ey gelenek tohumunun narçiçe i ki bin yıllık çınar yellerinde Spartaküsten bugüne insan sellerinde Gelmedin daha dile -gelmedin Dilini kopardılar da söylemedin Durdun durdun da Ey direncin doruklardaki bayra ı En büyük destanı bir tekmeyle söyledin Önce da lar dinledi suskun gürültünü Sonra denizler ve nehirler En derin uçurumlarda sesine gönül verdiler Yaratılan gelene in yepyeni tohumları O gün topra ın rahmine sularla gömüldüler Kök salıp filizlendiler Rengine kar ı bir bir dizilen mermiler nancın karsısında sevgiye dönü tüler
Ve insanlık tarihinde insanca bir ilki Bütün insanlı a arma an eylediler Varsın dilin kopartılmı olsun artık Alnın ezilmi ve ellerin kesilmi olsun Ya ıyor ki imdi -üstüne bir uzun ya mur Onların elleri kan Onların elleri çamur Seninse dallarında bir gökku a ı Açıyor gelene in tomur tomur Bir yürekten alıp rengini Bin yürekte yeniden patlıyor Sen rahat uyu dost Durmuyor ço alması renginin-durmuyor Co up kabarıyor ırmak diliyle Kabarıp ta ıyor bentlerden Yargılayan bir savunma oluyor her biri Ya amı ve kavgayı yeniden sorguluyor
TAVI R
5
DEVR MC SANATTA ÇER K VE FAAL YET Ethem ELMA
Devrimci sanat toplumsal yapıdaki bir altüst olu a paralel olarak emekçi yı ınların
D
bilincinin ve kültürünün de i ti i tümüyle yeni bir kültürün ortaya çıktı ı bir sürece aittir. Bu sürecin olu umu ve in ası aynı zamanda devrimci sanatın ya da sosyalist gerçekçi sanatın olu umu ve in asının zeminini hazırlar. 6T A V I R
evrimci sanat faaliyeti bir klüp faaliyeti de ildir. Devrimci sanattan sözederken biz herhangi bir sanat akımından söz eder gibi söz etmiyoruz. Kübizm, expresyonizm, naturalizm ya da di er sanat akımları toplumsal hareketlili in belli bir kesitinden etkilenen sanatçıların yarattı ı kendine özgü biçimlerdir. Devrimci sanat ise bunlardan herhangi biri gibi biçimde bir tek özelli i temsil etmez. Tüm bu sanat akımlarından yararlanabilece i gibi biçimde kendine özgü bir çok özellik yaratabilir. Dahası devrimci sanat toplumsal de i imdeki bir kesitten de il, toplumsal yapının, bir düzenin, üretim ili kilerinin tümden ve köklü bir biçimde de i im döneminde, tüm toplumu sarsan devrimin yarattı ı, tümüyle yeni bir kültür ve sanat içeri ini konu alır. Devrimci sanat toplumsal yapıdaki bir altüst olu a paralel olarak emekçi yı ınların bilincinin ve kültürünün de i ti i tümüyle yeni bir kültürün orta-
ya çıktı ı bir sürece aittir. Bu sürecin olu umu ve in ası aynı zamanda devrimci sanatın ya da sosyalist gerçekçi sanatın olu umu ve in asının zeminini hazırlar. Olu makta-yaratılmakta olan yeni kültür, emekçilere has bir kültürdür. Ancak bu kültür, salt ve mutlak bir kültür de ildir. Emekçilerin gündelik sıradan ya amlarında, var olmalarından gelen bir kültür de ildir. Bunu daha çok potansiyel olarak görmek gerekir. Kendi dura an ko ullarında açı a çıkan bir kültür de ildir. Çünkü burjuvazi e itim sistemiyle, kitle ileti im araçlarıyla ve asıl olarak üretim sisteminin kendisiyle, kendine ait kültürü tüm toplumu saran egemen bir kültür haline getirmeye çalı ır. Günümüzde tüm bunların yanı sıra sahip oldu u güçlü medya araçlarıyla, pop ve arabeski, yalnızca küçük burjuva katmanlarda de il, küçük burjuvazinin geni bir tabana sahip olmasının da yardımıyla emekçi sınıflarda da yaygın bir ya am kültürü haline getirmi tir. Burjuvazinin i i, düzene uyumlu bir toplumsal kültür yaratmak-
tır. Dura an haldeki emekçi sınıflara bu kültür hakim olmu tur ve hareketlenmeden bu kültürden sıyrılamazlar. Kendi do alarındaki cevhere ula amazlar. Bu, i leyen demirin parıldaması ya da tersine i lemeyen demirin pas tutmasına benzeti lebilir. Emekçi sınıflar kendile rindeki özü, sınıfsız toplum ku rabilme özelli ini, bu do rultuda sınırsız üretkenlik yetisini, kolektif bilinç ve sınıf kinini, insan sevgisini, üretim ili kilerinde bulundukları konu nedeni ile derinliklerinde po tansiyel olarak saklarlar. Yoksa bu i için yaratılmı bir kavim gibi de il. Ekonomik-demokratik taleplerden, iktidara kadar en geni bakı açısıyla, sınıf perspektifiyle yürütülen hak alma mücadelesinde bu yeni kültür, yani emekçi sınıfların kendilerine ait kültürü olu maya daha do rusu billurla maya ba lar. Burjuvaziyle kar ılıklı yürütülen mevzi ve iktidar kavgasında emekçiler, düzenle hesapla ma süreci içinde kar ısındakini tanıyıp ondan kopu u ya arken, öte yandan, düzen ba larından koparak özgürle meye do ru attı ı ilk adımda toplumla, tarihle ve bir sınıf olarak kendisi, eme i, niteli i ile tanı ır. Bu hesapla ma süreci aynı zamanda ilmek ilmek kendi kültürünü örme sürecidir. Kendi özündeki cevheri, kendi dünyasını yaratma kavgasını verirken açı a çıkarır. Yeni kültür böylesi bir kızgın prati in i idir. Kurumla mı , statüle mi toplumsal yapının dipten ve köklü bir biçimde sarsılması, emekçi sınıfların da egemen sı nıflara olan ba ımlılı ını kırar ve kendi içinde de büyük bir devinim yaratır. Çünkü bu, u ya da bu araçlarla sürdürülen bir sava tır. Ve bu sava uzla maz sınıfları düzenin en ücra kesimlerine dek her yerde kar ı kar ıya getirir, ayrı tırır. Sava ın bir tarafında çürüme derinle irken,di er tarafında gelece in yaratıcısı olmanın co kusunu, sevincini ta ıyan, yeniyi temsil eden bir kültür gi-
Sava ın bir tarafında çürüme derinle irken, di er tarafında gelece in yaratıcısı olmanın co kusunu, sevincini ta ıyan, yeniyi temsil eden bir kültür giderek billurla ır. Bu ayrı ma ve kar ı kar ıya gelme, sürekli bir hareketlilik yaratarak boyutlanıp derinle tikçe yeni kültür de renk ve derinlik kazanmaya ba lar. derek billurla ır. Bu ayrı ma ve kar ı kar ıya gelme, sürekli bir hareketlilik yaratarak boyutlanıp derinle tikçe yeni kültür de renk ve derinlik kazanmaya ba lar. Devrimci sanat, do makta olan bu kültürü konu alır. Tarihte yaratılmı tüm ileri de erleri sahiplenip bir senteze varmakla, böylelikle insanlı ın kültürel mirasının gerçek anlamda ta ıyıcısı olarak evrensel bir misyon sahiplenmekle birlikte asıl konusu, insanlı ın tarih öncesi ça dan kurtulu u ve gelece idir, insanlı ın geli imi ve insanile me sürecinin önündeki en büyük engelinsınıflı toplumun- ortadan kaldırılması için sürdürülen sava ve bu sava ta tüm insanlı ın gelecek umudunu ta ıyan proleterya; bu sava ın ve bu sınıfın kültürü, onun asıl konusudur.Bu nedenle sömürü üzerine kurulu, tüm insani de erleri yıkıma u ratan bir düzene son verilmesini örgütleyen faaliyet onun en temel kayna ıdır. Sosyalist gerçekçi sanat, yalnızca içeri i, ideolojisi ve savundu u de erler açısından ayrılmaz burjuva sanattan.
Üretim ve sunum faaliyetiyle ve esteti iyle de ayrılır. Bunlar devrimci sanatın yapısal özelli idir ve sanatın ta ıdı ı ideolojiyi ve özü bütünleyen unsurlardır. Devrimci sanatın bu yapısal özellikleri ta ıdı ı ,özün ve perspektifin zorunlu bir sonucudur.Burjuva düzenin öngördü ü bireyselle tirilmi toplum ve devletin bu toplumun iradesinden ba ımsız ve onun üstünde "demokrasi" sinin kar ısında sosyalizmin savundu u toplumsal örgütlenme ve iktidarın kitlelerle içiçe geçmesi kavramları da sanat faaliyetinin özelliklerini belirler. Bu nedenlerle devrimci sanat faaliyeti de burjuva sanattan ayrılır ve savundu u ideolojiyi bütünleyen bir yapı kazanır. Burjuvazinin, bireyselli i savunan ve onu örgütleyen ideolojisi burjuva sanat faaliyetinde de bireyselli i getirir. Burjuva sanatçısının kitlelerle iç içe geçmek ve onun sorunlarını ve taleplerini anlatmak gibi bir sorunu yoktur. Bu yüzden üretim faaliyeti de sanatçının yı ınlarla iç içe geçti i ve kendini böyle in a etti i bir sürece ihtiyaç duymaz. Üretim sürecinde sanatçı daha da yal-nızla ır ve kendi iç dünyasına ruhunun derinliklerine inmek için adeta inzivaya çekilir. Bu süreçten neyi anlatarak çıktı ına bakmaya bile gerek yoktur. Anlattı ı, bireysel bir dünya, bu dünyanın kendine has sorunları, arzulan, sıkıntıları, vs.dir. Toplumsalla ma gibi bir kaygısı olmadı ından, esteti i de yine bu sürece, içeri e uygun olarak kurulur. Kendi be enilerinin belirledi i, sırları yalnızca kendisinde gizli, kimi zaman gizemli, kimi zaman uçuk bir estetik. Oysa devrimci sanat, büyük bir toplumsal payla ımın savunucusudur. Ve bu da onun hem faaliyet hem de estetik de erler açısından toplumsal bir yapıya sahip olmasını gerektirir. Yani üretim sürecinde ve sunumunda tüm emekçi yı ınlara açık olan, esteti inde de emekçi sınıfların sahiplenmesini gözeten bir sanat perspektifi vardır. Bu
T A V I R
7
özelli i devrimci sanatın, emekçi yı ınların iktidar mücadelesinin de içinde olmasını, iktidar alma mücadelesiyle organik ba lar ta ımasını zorunlu kılar. Bu, sanatın varlık ko uludur. Çünkü onun konusunun kayna ı olan kültür, fabrikalarda, i yerlerinde, gecekondularda, Kürdistan'da, tüm ülkede emekçi yı ınların mücadele alanlarında yaratılan bir sınıf kültürüdür. Ve ülkenin kendi özgünlüklerini de içinde barındırır. Bu yüzden de devrimci sanat yapay olarak elde edilen , masa ba ında olgunla tırılan ya da bireylere has bir ey de ildir. Yeni kültürün özümsenmesi,
Devrimci sanatın esin kayna ı örgütlü mücadeledir. Ve örgütlü mücadelenin hayatın her alanına müdahale etmesiyle ve ideolojinin yı ınlarca sahiplenilip somutluk ve derinlik kazanmasıyla devrimci sanat da yetkinle ecek içerikte ve estetikte derinlik ve renk kazanacaktır. yo rulması ve i lenmesiyle elde edilir. Emekçi yı ınların kendi kültürünü yaratma süreci, örgütlü hak alma süreci ile içiçedir. Do makta olan bu kültü rü soluyabilmesi, toplumsal al tüst olu un çe itli motiflerini ve renklerini sanatına konu alabil mesi için bu dönü ümün dı arı dan bir gözlemcisi de il içinde ve organik bir parçası olabilme lidir. Böylelikle, hak alma mü cadelesini iktidara yönelten or ganizasyonun hedefleri, politikaları, programları hayatın
8 TAVIR
ihtiyaçlarını gösteren bir perspektif olurken, bu organizasyonun kanalları aracılı ıyla hayatın her alanına dolaylı-dolaysız ula abilme, de i im ve geli imleri bütünlüklü ve somut olarak kavrayabilmek olana ına sahip olunur. Bu ikinci yan bizim asıl olarak görmemiz gereken yandır. Çünkü sanatını direni lere, boykotlara, i gallere, grevlere ta ıyarak burada direni in, co kunun bir parçası haline gelir. Sanatın, politika için basit bir araç ya da destekçi de il de politik mücadelenin bir halkası olması espirisi buradadır. Bunun de i tirici , dönü türücü bir etkisi vardır. Politik faaliyetin içinde yer alarak önüne koydu u süreç tahlilleri ve programı hayatın içinde ve canlı olarak kavrayabilme, mücadele alanlarının canlı ayrıntılarını sanatına motif olarak ta ıyabilme ve hepsinden önemlisi, nesnelli e denk dü ebilme olana ını bulur. Bir yandan sanatsal faaliyeti, emekçi yı ınlara do rudan ula tırarak sosyal pratikte sınanarak yetkinle mesini sa lar, öte yandan emekçilerin ve yeni kültürün sanatsal faaliyete ta ınmasının kanallarını yaratır. Bu kar ılıklı de i tirici, dönü türücü ve e itici bir süreçtir. Sanat ve sanatçıyla kitlelerin yabancıla masını, sanatın elitle mesini ortadan kaldıracak bir süreçtir aynı zamanda. Devrimci sanatın esteti i de böyle bir sürecin içinden geçerek yetkinle ir ve olgunla ır. Devrimci sanatta estetik de sanatçının subjektif de erleri ve tasarımlarının de il, toplumsal hayatın ihtiyaçları ve sınıf sava ımının dinamiklerine sanatın katılımı ve i levselli ine göre belirlenir. Dolayısıyla devrimci sanatta, özü en etkili ve güçlü temsil eden, özü destekleyen bir i leve sahip olan biçim, kaynak aldı ı alanlara ta ınarak kendini sınar. Sanal kendini sunar ve tepkiyi gözlemler. Ancak, bu tepki basit bir be enme, be enmeme tepkisi de ildir. Çünkü ilerici sanat faaliyeti de politik faaliyet gibi estetikte kitlelerin geri
taleplerine göre ekillenmez. Böylesi bir yakla ım sanatta popülizm tehlikesini do uracaktır. Sanat, kendini sundu u estetikle, hedeflenen kitle üzerindeki beklenen ruh halini co ku, hüzün, öfke, umut vs. sonuçlarını alıyor mu? Belli bir vadede, emekçi yı ınların politik faaliyeti ve sürecin ihtiyaçlarıyla esteti in yarattı ı etki, örgütledi i ruh hali örtü ebili-yor mu? te gözlemlenecek tepki budur. Elde edilecek sonuçlar, sanatın estetik bütünlü ü içinde nirengi ta ıdır. Ancak bu, birbirine mekanik bir biçimde paralellik sa layan bir yansıma olarak dü ünülmemelidir. Sanatın sosyalist esteti e kavu ması ve halk kitlelerinin düzen kültüründen sıyrılıp estetik be enilerinin dönü mesi her iki alanda da faaliyetinin zenginle ip derinle mesi ve kar ılıklı etkile mesinin bir ürünü olacaktır. Devrimci sanatın esin kayna ı örgütlü mücadeledir. Ve ör gütlü mücadelenin hayatın her alanına müdahale etmesiyle ve ideolojinin yı ınlarca sahiple nilip somutluk ve derinlik ka zanmasıyla devrimci sanat da yetkinle ecek içerikte ve este tikte derinlik ve renk kazana caktır. Devrimci sanattaki yet kinle me ve zenginlik soyut bir çabanın ürünü olmayacaktır. Sınıf mücadelesinin kitleselle me ve yetkinle me sürecinden çıkan sayısız deneyim, örnek de erler bütünü devrimci sanat için gittikçe daha açık bir yol gösterici rolüne sahip olacaktır aynı zamanda. Yansıma netle ecek, sanatın kendini tanımlayabilme yeni sanat niteli ine kavu abilme, mücadelenin ula tı ı derinli e sanatın da ula abilmesi ve bunu sanatına bir zenginlik olarak ta ıyabilmesiyle sa lanacaktır. Devrimci sanat faaliyeti hayatın bir alanı olarak dü ünülmelidir. Örgütlü mücadele hayatın her alanına ula maktadır ve gelece e yürürken hayatın bütün renklerini ve güzelliklerini toplayarak, sentezleyerek ve görkemli bir armoni yaratarak yürümektedir.
T A V I R
9
TEMMUZ YARISI -VHalim AFAK
I. ölümsüz bir yolculuktur aslında sevdamız yürür her metresini da yollarının 2. ömürler anlatmı tım bulutsuz bir gö ün altında aysız bir gecenin yıldızsız bir ak amın ne kadar da benziyordu bizim ömrümüze yalnızlıktı belki de birbirimize bıraktı ımız 3. sevi mek de ildi içimizden akan kandı irindi kirli renkler ku atırdı gecemizi köpek salyaları vakitsiz ölümler ak am seni tanımaya uzanmı eller bırakırdı içimize 4. ölümü sevmeyi ö retirdin küçük kız çocuklarına bu yüzden hep uyandı ında yakalanırdın dü lerine ömür derdim ne anlatır gecikmi bir temmuz yarısı her bir eyi sevmenin yapayalnızlı ını belki de 5. ölüm en son adresimizdi ölüm en son evimizdi belki de ona u ramak için vakit erken da yollarını yürümek dururken 6. yok derdin irtifa kaybediyor an gösteri siz bir intihara hazır kalbim hazır ak am karanlı ı sorgusuz sualsiz infaza 7. dedim dostlarımız da yürüyüp gittiler bizimle bıraktılar seslerini ben duru sulara akıttım umutlarımı payla tım büyüyen ormanlarla dü lerimi 8. ölümsüz bir yolculuktur aslında sevdamız yürür her metresini da yollarının
10 T A V I R
FEM N ZM: B R KADIN HAREKETS ZL a lı ı okudunuz. E er feminizme e ilimli bir dü ünceniz varsa kız dınız, dudak büktü nüz. Belki de, ba lı ın altındaki isme bakarak bu saptamayı bir "erkek önyargısı" olarak de erlendirip do al kar ıladınız. Fe minist de ilseniz gül dünüz, gülerken onu bir kez daha hafife al dınız. Oysa bu saptamanın kay na ında ne hafife alma, ne de önyargılar yatıyor. Çünkü, sınıf lar mücadelesinde feminizme
B brahim KARACA
ili kin "görünen köy"ün ana fikrini bu hareketsizlik olu turuyor ve sözü edilen önyargılarla ifade edilemeyecek bir yerde duruyor. Çünkü "kadın arımızın yüzü, acılarımızın kitabıdır" ve feminizm bu kitabı okuyup anlayacak, yorumlayıp de i tirecek güçte görünmüyor. Kadının bugünkü ezilmi li inin kökünde, insanın genel ezilmi li i yatar. Bu ezilmi lik ve itilmi lik görüntüsü; din, kültür ve yazılı-yazısız hukuk kuralları aracılı ıyla kurumla tırılmı -tır. Kadının itilmi li i ve ona
T A V I R 11
yüklenen rol, toplumun ekonomik ve sosyal örgütlenmesiyle ilgili bir sorundur. Feminizmin teorisini olu turan ünlü isimlerden biri olan Simon de Beauvoir'e göre, toplum ekonomik açıdan iki sınıfa ayrılır: Kadın sınıfı ve erkek sınıfı... Kadın sınıfının ba kaldı-rıp, üretim araçlarının denetimini ele. geçirmesiyle, bu "sınıflı toplum"un sona erece ini söyleyen bir ba ka feminist Shua-mith Firestone ise, feministlerin bayan Marx'ı oldu unu dü ünüyor olmalı. Kendisini, "kadınlı ı yüceltme hareketi" olarak tanımlayan feminizm, hangi oranda radikal olursa olsun, özünde kadını ve erke iyle birlikte bütün emekçileri kölele tiren toplumun ekonomik, siyasal ve kültürel örgütlenmesine kar ı köklü bir inkar hareketini yükseltemez. Böyle bir
12 T A V I R
inkar hareketini bugüne kadar da gören olmadı zaten. Bunu do al kar ılamak gerekir, çünkü o bir kurtulu hareketi de il, bir "yüceltme hareketi"dir. Femi nistleri bu yüzden emekçilerin safında anti-emperyalist mücadele içinde göremiyoruz... Kadın konusunda ara tırmaları bulunan Aytunç Altındal, feminizmi dört noktada özetliyor du: "Feminizm bir felsefe de ildir. Feminizm bir bilim de ildir. Feminizmin bir metodolojisi yoktur. Feminizm sınıf gerçe ine kapalıdır." Çünkü insan neslinin bir cinsini yücelterek ne bilim, ne de felsefe olu turulabilir. Feminizmin, emekçi kadınları etki alanına çekememesi ve mürekkep yalamı dar bir akademik çevreye sıkı ıp kalmasının kökünde bunlar da var. Sömürüye dayalı bütün toplum-
larda, sömürü düzenine kar ı çıkı ı öngörmeyen her hareket, sömürüye maruz kalan yı ınlar açısından de erlendirildi inde, düzenin dümen suyunda giden bir hareketsizlik olmaktan kurtulamaz. Toplumsal konum olarak kadınerkek farklıla ması, özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla ba lar. Sınıflı toplum veri alındı ında, akla gelen ilk ey ezilmi lik ve sömürüdür. lkel toplumun sonlarından ba layarak, yani henüz köleci toplumun e i indeyken insanlık, aslında az sonra adımını ataca ı köleli i bir ekilde ya ıyordu. Daha sistem olarak köleci toplum kendini ortaya koymamı ken, kadınlar, adı henüz verilmemi bir köleli in tam ortasındaydılar. Ataerkil toplum örgütlenmesinin ve ilkel ahlak anlayı larının peki tirdi i bu ezilmi lik, köleci-feodal- kapitalist toplum zincirini izleyerek ve incelerek sürüp geldi. Her biri varlık nedenini ezen ve ezilen sınıfların varlı ına dayandıran bu üç toplum düzeninin vardı ı son a ama olan kapitalist toplumu kadınlar yönünden dü ünsel anlamda farklı kılan noktalardan biri, cinsiyet esasına dayanan "kadını yüceltme hareketi"nin do ması-dır. Sınıfsal olarak emekçilerin haykırdıkları e itlik ve özgürlük söylemlerinin iddetle bastırıldı ı bir toplumda, ücretli köleli i do uran düzene de il de onun insanlar nezdinde yarattı ı davranı , ahlak, inanı , kültür ve ideolojilere kar ı, yükseltilen "kadınca" eylemler kısa sürede ister istemez gördükleri i lev açısından sisteme yedeklenmekten ve onu iyile meye zorlamaktan kurtulamadılar... Feministlerin en çok üstünde durdu u noktalar; çalı ma izni, kürtaj, ailedeki karar yetkisi, dayak, bo anma ve ev kadınlı ı konularıdır. Bu konularda, Kadın Statüsü ve Sorunları Ba kanlı ının raporu ve bu rapora kar ı Kadın Kültür evinin tepkilerini içeren bültene bir göz atalım.Devletin raporunda unlar yazılı: " Kadının toplumla bütünle mesi için bütün sosyal, ekonomik ve siyasi kararlarda kadının durumunun kalkınma sürecine entegre edilmesini sa lamak. Milletlerarası kurulu la-
ra üye olan gönüllü kadın kurulu ları ve'derneklerin, olu turulan milli de erler do rultusunda yönlendirilmesini sa lamak." Kadın statüsünün korunması amacına kar ı, Kadın Kültür evinin, ele tirileri öyle: " Statümüz korunuyorsa: ailede ba ımızda bir reis bulunmaya devam edecek; çalı ma iznimiz yine onun elinde olacak; evimizin yerine, kürtaj olup olamayaca ımıza, çocukların gelece ine yine reisimiz karar verecek; biz yine kocamızdan izinsiz çelik tencere bile satın alamayaca ız; koca daya ı suç sayılmadı ı için dayak yedi imizde yine mahkemelere ba vuramayaca ız demektir. Bizler yine çocuk bakımı, yemek, bula ık, çama ır, kömür, su ta ıma derken Ölüp gidece iz... Öyleyse bize göre hava ho , erkekler sevinsin, statüleri korundu!" Bültenin di er bir bölümünde unlar var: "Yani kadınlar, kadın olarak ezildiklerinden sözedip duran, ikide bir bir eylere kar ı çıkıp huzurumuzu bozan, erkeklerimize mor i neler batıran feministlerden, içimizdeki hainlerden sonunda kurtuluyoruz, artık istedikleri gibi mor i ne batıramayacaklar, ikide bir kota isteyip kocalarımızın kariyerine engel olamayacaklar, devlet onları denetleyecek, belki de hapse atacak, oh olsun, bizim de gözümüz aydın olsun, statümüz korunsun." Aynı bültende, DPT'nin hazırladı ı "Türk Aile Yapısı" adlı rapora da de iniliyor. Raporda unlar yazılı: " ehre akın ve çarpık ehirle me sebebiyle geleneksel aile de erleri çözülmeye ba lamı tır.Kadın, milli ve ekonomik zaruretler gere i çalı ma hayatına atılmı , ancak bunun aile içerisinde ortaya çıkaraca ı ailevi-sosyal-psikolojik problemlerin çaresi önceden yeteri kadar dü ünülmemi tir. Bu sebeple aile, anne otoritesi ve onun düzenleyici fonksiyonu de i ime u ramı tır. De i ime u rayınca, e ve çocukların aile kurumu içerisindeki rollerinde de de i iklikler ortaya çıkmı , kocanın kutsal sayılan aileye ba lılı ı yer yer zayıflamı ..Son on ve yüzyıllarda milli-içtimai bünyede ortaya çıkan rahatsızlıkların temelinde, Türk aile yapısındaki bu geli melerin bulundu unu söyle-
mek yanlı olmasa gerekir. Türk aile müessesesinde babaya verilen rol adeta kutsal bir roldür... Ana imajı da müslüman-Türk gelene inde kutsi bir imajdır." Ne kadar da bilimsel(!) bir saptama de il mi? nsanın içini karartıyor... Yukarıdaki bayan profesörün(?) saptamalarına Kadın Kültür evinin yanıtı ise öyle: " Öyle ya biz kadınız, niye çalı mak isteyelim? Ev i i ve çocuk bakımı dı ında bir eye, herhangi bir mesle e niye ilgi duyalım? Niye kendi ayaklarımızın üzerinde durmak, kendi paramızı kendimiz kazanmak, kendi paramızı harcamak isteyelim? Nasıl olsa günün birinde bir erke in karısı olmuyor muyuz? Nasıl olsa çalı ıp çalı mayaca ımıza o erkek karar vermiyor mu? Biz çalı sak çalı sak, milli ve ekonomik zorunluluklar nedeniyle çalı ırız, asla kendimiz için de il! Sonra kadınlar, u çarpık ehirle me saptaması için de te ekkür etmemiz gerek rapor yazarına. Öyle ya, düzgün ehirle me olsaydı u anda hepimiz evlerimizde oturuyor olacaktık, tabii bu raporda imzası bulunan sayın Prof. Dr. Sevim Erel de. O zaman kendileri rapor yazmak yerine herhalde bir erke e yün kazak örüyor olacaklardı. Ve ne iyi olacaktı, devlet bu sorunlarla u ra mayacaktı. Ama ne yazık ki durum bu de il ve bizler çalı ıyoruz. Zaten devlet baba da tamamen atıl bırakılmamızı mahzurlu buluyor, öyleyse kısmen atıl kalmalıyız. Anlıyorsunuz de il mi kadınlar, tanrı kelamı bunlar. Biz dı arılarda çalı ıp kutsi ana imajını bozunca reisin otoritesi sarsılıveriyor, reis reisli ini yapamaz oluyor, bizim yüzümüzden zavallı adamca ızların kutsal görevleri sekteye u ruyor. nsanlı a daha çok kötülük etmeden evlerimize dönüp kutsal ailemizi ya atalım kadınlar. Biz kapı gibi evlenme cüzdanlarımızla sevgili kocalarımızın i ten eve dönmesini bekleyelim kadınlar, biz çok karılı erkeklerimizin tek erkekli, tek renkli, süpürge saçlı, ama namuslu kadınları olalım, o zaman devlet kurtulur. Devletin bu yeni giri imi bizim için ne anlama geliyor? Ne demek milli
de erler, ne demek güçlü aile? Erke in imdikinden de çok daha güçlü, kadının imdikinden de çok daha güçsüz oldu u aile mi demek? Günün birinde, artık kocalarımızla birlikte olmak istemedi imizde, bo anma hakkımızı hiç kullanamadı ımızı görmek mi demek? Bo anmı kadın olarak ya amanın bedelinin iyice a ırla ması mı demek? Kocalara ve erkeklere kar ı artık hakkımızı savunamayaca ımız mı demek? Evliliksiz, nikahsız, ailesiz ya ama hakkımızı istiyoruz. Devlet bizi evlili e zorlamasın, hele de kadının erke e ve geleneksel de erlere tam anlamıyla kul köle edildi i bir evlili e hiç zorlamasın. Erkekler ve geleneksel de erler bizden daha önemli de ildir. Aileden çekti imiz yeter! Bir de güçlüsünü istemiyoruz!." Bülten; gerici, muhafazakar ve giderek fa ist yargıların egemen oldu u kadın ve toplum anlayı ına kar ı yer yer haklı ele tiriler, tepkiler yöneltiyor. Ancak, ele tirdi i kurumları erkek kimli inde cisimlendirerek ekonomik ve kültürel talancı düzeni, yani kayna ı arka planda tutuyor. Sözü fazla uzatmadan, bir ba ka kadın derne inin (DEMKAD) görü lerine yer verelim. Çünkü, kar ıla tırma açısından önemli. " Ülkemizde genel olarak halk kesimi arasında örgütlenme oldukça yetersiz. Kadınlar ise, en az örgütlü kesimi olu turuyor. Örne in sendikalarda, çalı an kadınların yarısı bile yer almıyor. Bunun temel nedenlerinden biri, feodal de er yargılarının kadınların erkeklerle birarada olması yönünde engel olu turması. Di eri de kadınların hem kendi sorunlarının hem de toplumsal sorunlarının bilincinde olmaması. Kadın, yüzyılların getirdi i baskılanma ve pasifle tirme nedeniyle ken disini toplumsal bir varlık olarak görmüyor. çi, emekçi kadınların, gecekondulu yoksul ev kadınlarının ya adıkları her türlü sorunu, gecekondu yıkımı, yolsuzluk, susuzluk, alt yapı hizmetlerinden yoksun olma, ekonomik, demokratik hak gasplarından, devlet baskısına; kürtaj, do um kontrolü, kre , sa lıksız çalı ma ko ullarına, ücret soru-
T A V I R 13
nuna; yasalardaki e itsizliklerden, ev köleli ine, kadınların ikincili ine, cinselli in kullanımına kadar geni bir yelpazeyi kapsıyor. Kadın sorunu toplumsal düzenin kendisinden kaynaklanıyor. Toplumda küçük bir kesim, yani mülk sahipleri, mülksüz geni emekçi kesimi kölele tirmi , bunların arasında kadınları ise daha fazla kölele tirmi tir. Kadını, erke iyle tüm emekçi kesim a ır bir baskı altındadır ve sömürülmektedir. Kadınlar ise emek sömürüsü yanında cinsel sömürüyü, aile baskısını, feodal de er yargılarının baskısını ya ıyorlar. Bunların tümünün nedeni ise sömürüye dayanan sistemin kendisidir. Kadın sorununun bu düzende çözülmesi mümkün de ildir. Ancak, bugünden yapılabilecek eyler de vardır. Bunlar, ekonomikdemokratik kazanımlar olabilir. Kadın sorununun çözümünü sınıfsız toplumda görüyoruz. Bu topluma ula mak, kadınların da katılaca ı sınıf mücadelesi ile mümkündür. Bunu, Lenin, kadınlar olmaksızın toplumun kurtulu u, toplumun kurtulu u olmaksızın kadının kurtulu u mümkün de ildir, . biçiminde ifade etmi tir." ( ktisat dergisi, sayı 313, Demkad ile söyle i) Kapitalizm bir yandan ailenin burjuva biçimini yüceltti, di er yandan da toplumsal sömürüsünü sürdürebilmenin asgari kültürel birikimini buldu u geleneksel-kaderci- hakkına razı aile tipini ya atmayı sürdürdü.
14 T A V I R
Bir yandan ailenin kutsallı ından bahsetti, di er yandan kadını ve erke iyle aynı aileyi üretim hattına sürdü. Kadın zaten ailede çalı ıyordu, ama kapitalist için bir anlam ta ımıyordu. yice a ırla tırılan ya am ko ullarının kadını, erke iyle ve çocu uyla birlikte çalı maya zorlamasının anlamı, kapitalist açısından ucuz ve kolay sömürülen i gücü demekti. Feministlerin savuna geldikleri ekonomik ba ımsızlık, yani kadının ev dı ında çalı arak para kazanması, sınıf bilincinden uzak kadın için kapitalizm ko ullarında içerik olarak hiç de ba ımsızlık ili kilerini yaratmadı. Yaratılan kadının kapitaliste kölelik ili kileri içinde ba ımlılı ı oldu... "Kadın eme i, emek piyasasında genel olarak mevcut sayılmıyor. Sermayenin belirledi i durumlarda dü ük ücretli emek olarak ve de erkek eme ine alternatif olarak kullanılıyor. Bu yüzden de yedek sanayi ordusunun i levini üstlenerek erkek eme inin ücretini dü ürücü bir etki yapabiliyor. Yani sermaye, kadın-erkek i çi çeli kisinden böyle yararlanabiliyor. Cinsiyetçi ideolojinin aktif bir biçimde canlı tutulmasına çalı ılıyor ve kapitalist üretim içinde de yeniden üretiliyor. Bu nedenle cinsel ayrımcılı ın ortadan kaldırılması kapitalizm içinde bana pek mümkün görünmüyor. O yüzden de kapitalist toplumda kadının kurtulu u mümkün de ildir diye dü ünüyorum." (Dr. Hacer
Ansal, ktisat Dergisi sayı 313) Toplumdaki mülkiyet ili kileri sorgulanmadan olu turulan kadını yüceltme hareketinin insan haklarının bir yönü gibi dü ünülmedi i ve özünde insanla birlikte onun kurtulu dü ünü ta ımadı ı, radikal enerjisini emekçi insanı tutsak alan sisteme yöneltmedi i ve aynı enerjisini yaratılacak yeni insan ve kurulacak yeni topluma ili kin bir cephede yı ınsalla tırmadı ı sürece, bazı yönlerden kar ısına aldı ı burjuva toplum düzeninin onarıcısı olmaktan kurtulamayacaktır. Kadın hakları ve kadınları yüceltme hareketi adı altındaki çe itli feminizmlerin bu ekilde kendilerini burjuva egemenlik sistemi içine hapsetmeleri, adına hareket ettiklerini söyledikleri kadınların kurtulu unu geciktirmekten ba ka bir i lev •görmeyeceklerdir. Kadın hareketi içinde yer alanların yapacakları bir tek ey var: Yürürlükteki maddimanevi sömürü ve talan düzenine kar ı yürütülen mücadelenin içinde bir biçimde yer alarak, u anda savundukları kadın hakları ve özgürlüklerine ili kin öneri ve eylemliliklerini bu sınıf mücadelesinin dokusuna ta ıyarak onun içeri ini renklendirmek, kurulacak yeni toplumdaki kadına ili kin maddi ve kültürel ili kilerin bugünden olu turulması, ya ama geçirilmesi yönünde güç olu turmak. Kadının maddi ya amdan kopuk bir yücelmeye de il, kurtulu a ihtiyacı vardır. Hangi kadın? Emekçi kadının sömürülmesi ile burjuva kadının sömürülmesi sınıflarıyla birlikte gerçekle ir. Sömürü kar ısındaki durumları her ikisinin de kapitalist toplumun kuralları ve dayatmaları çerçevesinde kar ılı ını bulur. Sadece erke e de il, kölece ba ımlılı ın her türüne kar ı çıkmak gerekir. Kadının erkek eline bakmaktan kurtulması, eme ini satarak ya amaya ba laması, sermeye ile bir sömürensömürülen ili kisine girmesi ve bu sömürü kar ısında erkek egemenli ine duydu una benzer bir rahatsızlık duyması, sınıf karde lerinin sömürü düzenine kar ı ve bütün ezilmi liklere son verece ini dü ündükleri sınıf mücadelesinin bir bireyi olması, ona feminizmin kadın • hareketi
adı altında nasıl bir hareketsizlik sundu unu da anlatır. "Onun umudu yükselen sınıfta, proletaryadadır; orada ortak sınıfsal çıkarlar, cinsler arasındaki yeni ili kileri belirleyecek olan dayanı ma ve arkada lık ruhunu do uracaktır." (Alexandra Kollontai) "Ekmek ve Gül" iiri bu dayanı ma ve arkada lık ruhunu i çi kadınların diliyle anlatır: "Birlikte yürürsek e er, bizimledir güzel günler Mutfa ın karanlı ında ve kur un renkli hangarda Yoksul dünyamıza birden güne in ı ı ı dü er arkımız olur söylenen: Ekmek ve gül, dudaklarda Birlikte yürürsek e er, erkekler için de kavgamız Hiçbir insan do amaz ki, ana yoksunu topra a i tulumu, ter ve bo az de ilse ya amak yalnız Ekmek istiyoruz evet, gül de istiyoruz ama! Birlikte yürürsek e er, ölülerimiz omuzda Onların ekmek çı lı ı arkımızla da yükselir Yetmedi onların sesi, a ka, güzele, sanata Bu yüzden mücadelemiz, ekmek kadar gül içindir Birlikte yürürsek e er, daha güzel bir gün ı ır Yı ınların efendiye çalı ması artık yeter Direnen kadın elleri tüm insanlık için acır Hayat da bütün olmalı: Ellerde, ekmek ve güller!.. Bu iirin kayna ı, Massachusets eyaletinin Lavvrens kentin deki 14 bin tekstil i çisinin gre vine dayanmaktadır. Erkeklerden çok kadın i çiler grev nöbetinde, grev kırıcılarına kar ı direndikleri için tutuklan dılar. Kadınların arkı olarak söyledikleri bu iirle, bu grev ün kazandı." (Bilim ve Sanat, Sayı:76) Feminist hareketlere baktı ımızda, ulusal kurtulu çu ve sosyalist söylemlere benzer ifadelerin yer yer kullanıldı ını görüyoruz (erkeklere kar ı)...
Ezilmi lik söz konusu oldu un da, erkek egemenli i altında "sömürgele tirilen kadın ulusunun anti-sömürgeci teorilerine" tanık oluyoruz. Aynı söylemlere farklı düzlemlerde dinsel akımlarda da rastlıyoruz. Bir zamanlar Hitler de Fa ist partisinin adına sosya list sözcü ünü ekleyerek, kitle ler nezdinde sosyalist ütopyanın me ruiyetinden yararlanmı tı. Sosyalist dü üncede vücut bulan insan ütopyasını merkezine al mayan her akım, bir bütün ola rak bakıldı ında insandan sözetse de her zaman insanın yanında yer almıyor. Amacı insan kar ısında yer almak olma sa da, süreç ona bu i levi gördü rüyor.. Örne in, sava a kar ı olmak insani bir duygudur. Ancak, sava ta insanlar ölüyor diye bir ulusal kurtulu sava ını di er sava larla birlikte lanetle menin, sava an ulusal kurtulu çulu a ve sömürgecili e e it ve kar ıt bir uzaklıkta durmanın, sosyalist söylemlerle süslense de nasıl bir insani boyutu olabilir? Bir an, oldu unu dü ünelim. Bu insani boyut, sömürgesömürgeci ili kisinin (sava ön cesi gibi) sürüp gitmesi kar ısın da kendini nereye oturtacaktır? Aynı ekilde, insanın insan tara fından sömürülmesini ortadan kaldırmaya yönelik devrimci kurtulu mücadelesine dü ünsel anlamda da olsa kayıtsız veya kar ıt bir konumda kalarak, ka dını yüceltme adı altında femi nizme do ru radikal bir sı ınma" hamlesinde bulunmak hangi ka dını yüceltecek, hangi sömürü ili kisini parçalayacak tır?Feminizmin buna gücü yoktur. Burjuva egemenlik sisteminin yarattı ı itilmi lik kar ısında radikal bir of çekmekten ibarettir bütün hikayesi. Dinsel anlayı lara bu yazıda uzunca de inmenin fazlaca bir anlamı yok. Bu görü lerin, ya adıkları toplumsal sistemlere entegre oldukları oranda, kurulu düzenin üstyapı kurumlarına yansıdıklarını ve kadın konusunda da ezen-ezilen ili kisini peki tirmekten öte bir anlam ta ımadıklarını biliyoruz. Fizi in metafizik açıklaması olan dinler, erke in ihtiyaçlarına ve ataerkil birikimine uygun kadın statüsünü ilahi bir yasa olarak kabul ederler. Dinsel e ilimlerde kadı-
nın kimli i, ezilen köle kimli idir. "Kadınlarla iyi geçinmek, akıllarının noksan oldu unu dü ünüp onlara acıyarak eziyetlerine katlanmaktır..." telkininde bulunabilecek kadar kadını kutsal sayan bir inanç sistemi hakkında söylenebilecek en özlü sözler geçmi te söylendi. Prof. Dr. ilhan Arsel'in eriat ve Kadın adlı eserinde sözünü etti i Suriyeli Arap airi Nizar Kabba-ni'nin sözleri, bir gerçe i çivi gibi çakıyor gö üs kafesimize: " Bundan dolayıdır ki Ortado u ( eriat ülkeleri), benim gibi kendisini kadın kılı ına sokup, kadın hakkında konu abilecek birine muhtaçtır. Kaderin ne acı tecellisidir ki, kadın, kendi öz sesi ile konu ma olana ından yoksun kalırken, ben (onun adına) kadın sesiyle haykırayım." Prof. Dr. lhan Arsel; air hakkında öyle söylüyor: " Kadının yüzünde tanrıyı gördü ünü söyleyebilecek kadar co abilen bu air, kadın haklan davası yüzünden çevresinin hı mına u ramı , din adamlarının ve eriatçıların saldırılarına maruz kalmı , ve nihayet babası tarafından evlatlıktan çıkarılmı tır." Örnekleri görmek için Suriye'ye de gitmeye gerek yok. Ülkemizde zengin örnekleri var. Eme in kurtulu mücadelelesi insanın kurtulu mücadelesidir. Temeline insan eme inin kurtu lu özlemini koymayan bir kadın hareketi, kendini kadın özgürlü
ünün ideolojisi olarak ifade etse de, yaratabilece i en radikal dö nü üm, tepki duydu u toplumsal düzenin onarılması yönünde ola cak, sistemin sınırları dı ına ta amayacaktır. Sistem dı ı bir noktadan bakıldı ında, bu radi kal kar ı çıkı hareketinin aslın da bir hareketsizlik oldu u görü lecektir. Bu radikal hareketsizli e en uygun dü en adlandırma ise feminizmden ba ka bir ey de il. Kadın haklan, insan haklarının bir yönüdür. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nden e er bunu anlıyorsak, onu anneler gününden farklı bir yere koyuyorsak, insanın kurtulu özlemine yönelik kadınca bir omuz verme olarak kabul ediyorsak, kutlu olsun!..
T A V I R
15
ÖZLEMLER MDE Mehmet ERCAN
denizler kabarıyor içimde a zı köpüklü yah i atlar kilometreleri yutup tüketiyor yüre imin bitmez menzillerinde tohumlar çimleniyor içimde toprak ya mur kar ve sessizlik usul usul kunda ını çözüyor dostlu a açılan ellerimde kav kıvılcım arıyor içimde yanıp tutu uyor beynimin kıvrımları solu umdan ate ler savruluyor kavgaya adadı ım iirlerimde ormanlar ayaklanıyor içimde barut ter kokan bir öfkeyle fabrikalar madenler alınıyor seni bana yar eden özlemlerimde
16 T A V I R
GEL YOR Hayriye ERSÖZ
geliyoruz acının ve direncin vatanından ayaklarımız kan içinde yüreklerimiz öfke gözlerimizden çelik damlalar dökerek ve her adımda öfkemizi bileyleyerek geliyoruz uyansın asırlık uykusundan toprak nehirler yine denizlere aksın ça layarak ellerimizde zulmün izleri ellerimizde kan ve söküp bedenimizi askıdan zulmün kalelerini yıkmaya gelece ini kurmaya geliyoruz -bu akı ın müjdecisi sabrın göveren çiçekleri yedi renkte açan umutbahar bakı lı bebeler esen yel tutsak güne geliyoruz zincirleri kırmaya baskılarda yıkılmadan boranlarda tükenmeden ko ar adım ve türkülerle geliyoruz!...
T A V I R
17
Dinleyin dostlar,
YEN NSAN
dinleyin, anlatayım, Cua'lı
WolfB ERMANN Çeviren: O uz ÖZKAN
kadınları da lardan indirdiler Generalin emriyle a layarak Maria Benancia Amanda Aguilar
D
çı lık çı lı a ikisi de da lı kadınları kimse konu turamadı ama 18 T A V I R
omitila Barrios de Chungara; kısaca Domitila, kısa boylu, yerli yüzlü, i man bir kadın. Yalnız karı tırmayalım; bir zengin i manlı ı, bir de yoksul i manlı ı var. Aç karın tok karına benzemez. Biftek ve ampanya, bulamaç ve çorbadan farklı i manlatır. Ayrıca George Grosz'un resimlerinde oldu u gibi- zengin ül-
kelerin gerçek zenginleri daha da zayıftırlar, yalnızca yoksul ülkelerdedir bu eski moda tıka basa tıkınma. Domitila Bolivya'da Siglo XX kalay madenlerinde çalı an bir i çinin karısı. Domitila bir ev kadını ve bir barakada oturuyor, do urgan bir ana ve bir devrimci, çocuklarına giysi dokuyor ve devrimci örgütlenmede çalı ıyor. Bu kadın seviliyor, korunuyor ve ona özeniliyor; ondan nefret ediliyor, eziliyor, korkutulu-
yor. Domitila, i kence görmü , bakılıp iyile tirilmi , hapsedilmi , madencilerin dayanı ma grevinin sonucunda serbest bırakılmı , izlenmi , saklanmı , gammazlanmı , savunulmu .Ve tüm bunlar, konusunda uzman olan ki iler tarafından yapılmı .Dostu da dü manı da iyi tanır bu kadını. 20 yıldan fazladır, Brecht'in "Ana"sında yazdı ı gibi, "ekmek parası ve yönetimde söz sahibi olmak için" kocalarının yanında sendikalarda çalı an, sava an, acı çeken, acı çektikçe de sava an devrimci kadınlara önderlik ediyor.Ve bana Domitila'da Pelagea Wlassowa yeniden canlanmı gibi geliyor. Sanki Brecht bu Latin Amerikalı kadının portresini çizmi gibidir. Evet, Domitila Brecht'in gerçekçi yazım biçiminin ya ayan bir örne idir. Ve burada komik olan da;Brecht'teki bu gerçekten " sosyalist gerçekçili in" aslında bu gerçeklikten de il, gerçekçi yazından gelmesi: Maksim Gorki, Ana. Gorki kendi Pelagea Wlassowa'sını 1905 Rus Devrimi gerçe inde bulmu tur. Aslında gerçek i çilerle fazlaca bir ilgisi bulunmayan Brecht, Gorki'nin romanından kendi Pelagea'sını sahneye uyarlamı tır. Ve imdi de Dünya sahnesinde ça da ımız Domitila'yı görüyoruz. Ve bana, sanki bu kez de gerçek ya am bu büyük eserlerden yapılmı güzel bir alıntı gibi geliyor. Domitila ile Hamburg'da kar ıla mamızdan önce onun kitabını okumu tum: "Bıraksalar konu sam... "Bolivya'da Siglo XX kalay madenlerinde çalı an i çilerin kar ıla tıkları güçlükleri ve sava ımlarını anlatan, konu ma dilinde yazılmı bir kitap. Do-mitila'nın , bu kitabı Bolivya'da yoksulların incili haline gelmi . Üstelik yalnızca Bolivya'da de il, fa ist ili'de de
en çok okunan bu yasak kitap. Siglo XX maden bölgesinin i çi köyündeki efsanevi kadın komitesinin ba kanı olan Domitila tüm Latin Amerika'da devrimci cesaretin ve aydınlı ın simgesi. Do-mitila'nın dü üncelerinde ideolojiden çok süregelen deneyimleri ve eylemleri yer alıyor. Sürekli konu ulan bir "Yeni nsan" varsa e er, i te Domitila Barrios de Chungara böyle birisi. Gelelim, rahip oldu u halde ozan, ozanken kültür bakanı olarak günaha giren bir devrimcinin, Ernesto Car-denal'in türküsüne : Cua'lı kadınlar -" Las mujeres del Cua" Dinleyin dostlar, dinleyin, anlatayım, Cua'lı kadınları da lardan indirdiler General'in emriyle a layarak Maria Benancia Amanda Aguilar çı lık çı lı a ikisi de da lı kadınları kimse konu turamadı ama Ay! Ay! giderken kimseyi görmedik gece karanlık, gece yutar ya kan ve gözya ı selini Ay! Ay! acı çı lıkları i kencede bu insanların acı çı lıkları gibi sancılı bir do umun Chico Gonzales de kayıp geceleyin aldılar onu ve bir daha görünmedi nereye götürdüler onu Esteban! ve Juan Hermandez'i uça a bindirdiler ve yükler bo aldı ında yoktu artık ikisi de Ay! Ay! ... Zavallı Candida Martinez! Tarikattan bir korucu tutup onu hırladı: Hadi ulan! yıka u donumu! köylü kadın yol kenarında utandı! Ve bu maço herif
sırıtarak donunu giydi tembelce geri Ay! Ay!... Ordu köyleri taradı mısır yeti mi ken binlerce bir asker sürüsünün eline dü tü Mathilda,ah! ve sorguda tekmeleyip dü ürdüler bebe ini Ve tüm bu olanları bana bir çalı anlattı yol kenarında Ay!Ay!... Her eye kar ın var Yeni hsan. te kar ımda oturuyor, Domitila, konu umuz. Yeni nsan hep vardı, o çok ya lıdır ama insanlık kadar da genç . ki yıl önce Domitila buradayken, annemin yaptı ı yeme i yiyor, bir yandan da konu up gülüyorduk. Her ey öylesine üzücüyken insan yine de gülebiliyor. Domitila katıldı ı Dünya Kadınlar Kongresi'ni anlatıyordu: Anla mak kolay olmuyor. Zengin ülkelerden gelen kadınlar uzun süre mutfakta tencere kar ısında dikilmekten yakınıyorlar. Bizim derdimiz de ten' cerenin bo olması. Bir kaç yıl sonraydı, kadınların kurtulu u ile ilgili bir kongreye ça rılmı . Domitila Hamburg'da! Birden kapıda bitiverdi bu kısa boylu i man kadın. Genç bir de çevirmen. ' Aile, dünya hali, vs. Çay içildi. Mutfakta oturduk. Domitila yeni arkılarımı sordu. Eskiden oldu u gibi ona yine bir eyler söyledim. Ama bu çok özel konserde bu kez yalnızca üç -dört a k arkısı söyledim. Birden Domitila a lamaya ba ladı ve bir daha da kesemedi. Ne oldu, neyin var Domitila, niçin a lıyorsun? Ah, bir ey yok dedi sonunda. Kocam beni terketti, bir ba kasıyla gitti. Yıllardır açlıkla, çocukların eziyetiyle, yemek derdiyle u ra , alayda i kence gör, sokakta dövül,acı çek, hep acı. Ama a k acısı bütün bunlardan beter, de il mi? Evet dedim.
T A V I R 19
A DA Tolga KARADEN Z
20 T A V I R
rabaya biner binmez uyuklamaya ba layan iki dostum, daha yolun ba ında beni, oförle yalnız bırakmı lardı. Geli yolunda, bize oldukça so uk ve mesafeli davranmı tı. Bu durum, dört saatlik yol boyunca konu mamı engelliyordu. Dostlarımın ise, bu uyku tutkularını hem anlayamıyor, hem de bu duruma için için kızıyordum. Uzunca zamandır, ilk defa yalnız yolculuk yapmayacaktım çünkü. ki gün önce, bir günbatımı kızıllı ında yamaçlarına tırmandı ımız o muhte em da ın, so uk bir ilkbahar gecesinin karanlı ında verdi i ürpertici, a ırtıcı, heyecan verici ola anüstülü ü göremeyeceklerdi. Yapacak tek eyin, yolun izin verdi i ölçüde, gözlerimi hiç ayırmaksızın doru u izlemek oldu una karar verdim. Bir gün öncesinin korkutucu süratinin aksine, bo ve karanlık yolda, istedi imden de yava gidiyorduk. Arabanın kalkı saatinin gecikmesi, önce bizi tela landırdıysa da yolumuzun göreceli olarak kısalı ı ve gece yarısından önce varaca ımız bilinci rahatlatmı tı içimizi. Ayı ı ını kaybetti imiz bu karanlık ve ıssız yolda, oföre, sarayı ile ünlü bu kenti terkedip terketmez arabanın farlarını söndürüp yava lamasının nedenini ise soramıyordum. On be yirmi dakika sonra daha da yava layıp dururken, benim de uyanık olup kendisini anlamaya çalı an bir dikkatle izledi imin farkındaydı. Dünün aksine ne eli oldu u izlenimini veriyordu, oysa hemen hemen aynı yerde durup, kısa bir süre çevreyi seyretme teklifimizi gözleriyle geri çevirirken oldukça sevimsiz gelmi ti bize. Yolun kenarına park edip indi arabadan, inerken de bir sigara yakmayı ihmal etmemi ti, karanlı a do ru tütününün sıcak kızıllı ıyla uzakla tı. Da a do ru uzanan ince bir patikada kendisini bekleyen birkaç ki iye yöneldi ini belli belirsiz seçebiliyordum. Büyük bir merakla, yüzümü arabanın kül kokulu so uk camına yapı tırmı , görebildi im ufak kıpırtılara bir anlam yüklemeye çalı ıyordum. Bir süre oyalandılar, tekrar sigaralar yakıldı. Konu uyor olmalıydılar, duyulmuyordu. Birkaç dakika, belki de çok daha uzun bir süre geçti, yakla tıklarında oförle birlikte dört ki i oldukları ortaya çıktı. Kendilerini izlememi, görmelerine ra men dördünün de dikkati ta ıdıkları küçük fakat oldukça a ır oldu u anla ılan iki sandı a yo unla mı tı. Onları büyük bir özenle arka koltukların önüne yerle tirirlerken, uyuyor gibi davranmanın da anlamsızlı ına karar vermi tim. Sessizli i önümde oturan dostum uyanarak bozdu: " Ne oluyor?" Minibüsün kirli sarı aydınlı ında, gözlerimle, anlamadı ımı anlatmaya çalı tım. Yapaca ımız sadece beklemek ve gördüklerimizle yetinmekti. Tedirginlikten do an suskunlu umuzu, arabaya ilk binen sarı saçlı -gözleri ye il miydi?- yirmi ya larındaki sevimli bir gencin "merhaba"sı da ıttı. Yanıtlamamıza fırsat vermeden arkaya, arkada larının yanına gidip onlarla konu maya ba ladı. Duyamayaca ımız kadar sessizdiler ve
oför büyük bir gürültüyle arabayı çalı tırdı. Kısa bir süre sonra bir gün öncesinin süratine de eri mi tik. Az önce uyanan arkada ım "iyi geceler" sesleni i ile konu ma fırsatı yaratmayı umarken, ben de gülümseyerek ona bu çabasında yardımcı olmaya çalı ıyordum. Di er ikisi ba larıyla selamımızı aldılar, sarı ın olanı ise yanımdaki ikili koltu a otururken da ı arkamızda bırakıp kuzeyin ılık ovasına do ru ini e geçmi tik bile. Gecenin vücudumuzda olu turdu u özel zaman birimi, dayatma zamanı altüst ediyor. Birkaç dakika sürdü ünü tahmin etti im uykudan, durgunla -tı ı yerlerde buz tutmu ve bu buzlar arasında deliler gibi akan ırma ın, kirli camların aralıklarından sızan nemli so u un yüzüme çarpmasıyla uyandım. Yolun di er yanında ise bu hırçın güzelli i, uzakların tüm kötülük ve yabancılıklarından korumak istercesine sıralanmı güney da ları uzanıyordu. Arkada larım ve arkada ları uyurken, o kalın bir defterden bir eyler okuma çabası içindeydi. Baktı ımı hissedince, ba ını kaldırdı ve gülümseyerek "yolculuk nereden?" diye sordu. Bir yabancı buraya genellikle alı veri için ya da kentin ola anüstü tarih ve do a güzelliklerini görmek için gelirdi,yanıtı da sorarak ekledi "alı veri ten mi?". Do ru olmamasına ra men yanımda duran küçük paket "hayır" dememi engelledi. "Çoklukla gezmeden" dedim. "Sarayda foto raf çektik... bir eyler de aldık." Dost gülümsemesi devam ediyordu. "Ben de ilk defa geliyorum... buralı sayılırım ama..." Arkayı göstererek "arkada ların.." dedim. "Onlar iyi bilirler buraları" Nereye gittiklerini sormadım. Bu toprakların tüm güzelli i, cesareti ve gururunu yüzünde yansıtan bu gencin varlı ı o an için tek ilgi oda ım haline gelmi ti. Bir süre konu madan öylecene durduk. Suskunlu unun sonunda, defterinin arasından bir foto raf çıkartarak bana gösterdi. "Annem" Böylesine gösterilen her foto raf gibi çok de erli olaca ını dü ündüm, elime almadan ama yakından baktım. Tutu unda co kulu bir sevgi vardı. Kırmaktan korkarak sordum: "Nerede?" "Ötede" dedi. Uzakları anlatıyordu. "Arkada lar" diye yineledim. Onlar ise arkada, koyu, umutlu dü ler barındıran uykularındaydılar. "Onlar alı tılar, ben de alı aca ım."Ses tonunda hüzünlü bir iste in yanında zorunluluk da vardı ve söyleyeceklerine nokta koyacak bir vurguyla konu mu tu. Kelimelere ra men, üstümden atamadı ım ürkekli imden ve sonuçta bir yabancıya gere inden fazla anlatıyor olmanın yarattı ı sıkıntısından, hakkında ö renebileceklerimin bu kadar oldu unu anlamı tım. O ise bizleri daha yakından tanımakta kararlıydı. Geldi imiz yerleri, hiç görmedi i, "görece ini de sanmadı ı" yerleri sordu. Annemi sordu. Sorduklarından daha fazlasına yanıt verdim. Dinledi. "Geldik!"
Arkada larının uyandı ını farketmemi tik. " lerde... de irmenin ilerisindeki köy sapa ında dur!" Bir emir sertli i ta ıyordu sesi. Büyük sorumlulu uyla üstlenilmi bir görevde olmanın dikkat ve ciddili inde ı ıl ısıldı gözleri. Olur anlamında ba ını salladı oför, önce yava ladı farları söndürdü, az sonra da durdu. "Siz devam ediyorsunuz... iyi yolculuklar"dedi yol arkada ım. Ötekiler ise çoktan sandıklardan birini indirmi lerdi. Hafifçe karanlı a do ru elimi salladım. Kısa bir süre sonra gözden kayboldular. Yeniden hızlanmamızdan birkaç dakika sonra, bizi rahat yata ımıza götürecek olan yola dönmü tük bile... * Kolay de il bizim i . Almanya'dan karde imin yolladı ı paraya köydeki tarlanın parasını da ekleyince ancak bu minibüsün sahibi olduk. Borç da var tabii. Yine de, stanbul i çili inden iyidir. Dört sene oldu, bu gazete i ini alalı, hergün sekiz saat yol, kar yolları kapamazsa o da. Sıkıcı olanı ise her sabah sapakta ana da ıtımı beklemek, çamlı ormanların tüm so u u da iner oraya üstelik, tipiyi de önüne katarak, sonra da bas gaza. Da bekliyor. Gözden yüre e inen bir devadır da . Bir gün i im olsa da ba ka birini koysam sefere daralır bo luklarım. Görmeliyim onu. Parası çok de il i in, ba ka i de bulamam buralarda. Kaçak mal için alı veri e giden birkaç yolcu bulursam, bu üç genç asker gibi ükrederim allaha. Onlarla da pek konu mam ama, sevmem onları. Askerlik için zorla gönderirler onları buraya, memleketimizde askerdirler. Bir daha hiçbir zaman gelmeyecekleri ya da gelmek istemeyecekleri için de gezerler hafta sonları. Dedelerinin ölüm ya dırdı ı da ımı görmelerini kıskanırım. Her yabancının onu ilk kez gördü ünde duydu u heyecan ona olan saygımı daha da arttırır. Severler mi topra ımızı, ısınırlar mı havamıza bilemem. Ço u küçümseyerek bakar bizlere, bizim olan her eye. Dün, pamuk tarlalarını geride bırakıp da güneye do ru tırmanırken duyduklarına, okuduklarına yakı tıramayıp kendi aralarında iddiala ırken epey e lenceli olmu tu, ama yine de ne emi farkettirmeyip, durup da foto raf çekme isteklerini reddetmem gerekiyordu. Durmak tehlikeli olur bazen bu yollarda, durmadım. Bozuldular, ama yabancılara has korkaklıklarından bir ey de diyemediler. Bu ak am ise, kalkı saatim gecikince, bu çekingenliklerine bir de tela eklenmi . "Geri dönmek", nerede olurlarsa olsunlar, dü ündükleri tek ey bu. Di er yolcular ise bir görev, bu seferki gecikmemin de sebebi. Açıklamadım ama ne kadar yabancı da olsalar bir eyler oldu unun farkında olmalılar. Aslında bu gibi durumlarda arabada yabancı olmasını istemem bu mevsimde pek de olmazdı zaten. Çocuklar da üstünde durmadılar çok. Her ko ulda, bu yolu, bu gece a maları gerekiyormu .
T A V I R 21
Fazla anladı ımı söyleyemem, ama yine de yaptıklarından ho lanıyorum. Arada sırada böyle ufak yardımlar da bizim onlara borçlu oldu umuz görevler. kisini tanırım,Selim, bizim köyden babası uyu uk, i e yaramaz adamın tekiydi, çocukları adam oldu ama. Selim benden önce ayrılmı tı köyden, yollarda birkaç kere rastla tık, köyüne de u ruyormu ara sıra. Ölüm sırtında, dola ıyor. Di erini de, Selim'in yanında gördüm ço u kez. Selim O'nu "Korkmaz" diye ça ırıyor. Daha ya lı olmasına ra men Selim'in dediklerini yapar hep, fazla da konu maz. Sarı saçlı çocu u bu gece gördüm ilk defa, sorulmaz ama dayanamayıp "nereli" oldu unu sordum. " dil" dedi. O tarafları pek bilmem, duyuyoruz tabii. Genç ve çok da çelimsiz, pi er da larda kısa zamanda. Anlatmak istedi i çok ey olmalı, yabancıyla konu ulmaması gerekir ama zararı yok. Bir dahaki sefere kar ıla mamızda, kar ıla ırsak e er, anlatacakları de i ecek. Dinleyip unutmak da bir görev. " lerde... de irmenin ilersindeki köy sapa ında dur!" Bu yola da devlet güvenemiyor artık, ispiyonlamı lar tümene, içeri çok girmeseler de sapakta arasıra arama yapılıyor. Kaleyi yürüyerek a acaklar. Aç susuz kalmazlar, köyleri iyidir buraların. Sonra nereye gidecekler? Onu sormam. Tüm ülke onların de il mi? Ya günün birinde o ullarımdan birini, böyle karanlık ve so uk bir gecede köylerimden, da larımdan birinin yanında indirmek gerekirse! ** "Onbe gün önce olsaydı, so uk bizi epey zorlayacaktı, neyse ki biraz kırıldı." Bunu söylerken bir taraftan da ellerini ovu turuyordu. "Bir sigara yakın" dedi di eri, sarı ın gence ve ellerini ovu turana paketi uzatarak. " çmem" dedi genç olan, di eri ise ellerini serbest bırakıp bir sigara aldı paketten. Az sonra derin derin çekerek içiyordu onu. Yoldan birkaç yüz metre içerde, yolu gören kuytu bir yerde ayakta beklemekteydiler. Sırtlarını da larına vermi olmanın rahatlı ı ve güveni içindeydiler. Kentin, sıcak odalarından yayılan ı ıklarına ise dönüp bakmıyorlardı. "Sabaha varır mıyız?" dedi genç, dü ünceli. "Daha önce" dedi, az önce sigara ikram eden. "Uyumak mı istiyorsun?" diye ekledi, alay etmiyordu.Otuzlu ya lardaydı, kısa saçlar esmer yüzünü tamamlıyordu, uzun, zayıf vücut yapısı, çevik görünü üyle di erlerinden daha canlı duruyordu. "Yop..."gülerek yanıtladı sarı ın genç, yanlarında duran iki tahta sandıktan birinin üstüne oturmu tu. "Sana verdi imiz kitabı okudun mu?" Sigarasını bitiren sordu. kisinden de ya lıydı ve hafif kamburla mı sırtıyla en kısalarıydı. "Hayır... vakit mi var!" bu sefer gülmeden yanıtladı. "Bulacaksın!" Kısa bir duraklamadan sonra ek-
22
T A V I R
ledi di eri: "Ö renimini okuyarak tamamlayacaksın." Üçlü grubun yönlendiricisi oydu. Yakla an araba sesiyle konu malarını sonlayıp beklemeye ba ladılar. Az sonra, yanlarına yoldan do ru birisi yakla ıyordu. "Selam" dedi liderleri, oför yanlarına ula tı ında. Bir taraftan da sigara uzatıyordu. Kendisi de birini söndürürken di erini yakıyordu. " Arabada yabancı var." Kısa bir suskunluktan sonra bunu sıkıntıyla söyledi. "Kaç.ki iler?" Genç sormu tu. Di eri de ikinci soruyu sordu: "Sorun çıkarırlar mı?" "Yok" dedi oför "aste menler... alı veri e gelmi ler... üç ki i". Yanıtlarken gözü, doruklarında taçlanan kar ile gökyüzündeki yıldızları aydınlatan da a dalmı tı. "Bir sorun çıkmaz... hadi fazla vakit kaybetmeyelim... sandıkları..." oför ve genç olan aynı sandı a uzandılar. Yüzüne bakarak sordu oför, sigarası ise hala a zının kenarında yanmaktaydı: "Yeni mi katıldın?" "Evet." "Nerelisin?" " dil." "Bak"dedi oför eliyle arkasını göstererek. "Bak u da a... babamız o... sadece onun için her- eye de mez mi?" Genç yürürken arkasına dönüp kendileriyle birlikte yürüyen da a bakarak ba ını salladı. Uzakları dü ündü. Anlatma, konu ma iste i duydu ama ba ka soru gelmedi. Arabanın yanına gelmi lerdi zaten. Üçü de, göz ucuyla minibüse baktılar. Yolculardan yalnızca biri, dı arıda olup, biteni görme çabası içindeydi. Önemsemediler.
ki saat olmu tu, yeniden yürümeye ba layalı. Nöbetle e, biri sandı ı sırtlanırken, di er ikisi tek sandık ta ıyordu. Uygun buldukları yerde bir de mola vermi lerdi. Kuru lava yemi lerdi ve liderlerinin "az kaldı sıcak çorbaya" müjdesiyle molalarını sonlayalı da nerdeyse bir saat olacaktı. Bu kez kar ılarına çıkan köyün yanından geçmediler, do ru onun içine yöneldiler. Yarıya kadar kara gömülmü bir evin yanına vardıklarında, köpe inin sesiyle uyanmı ya lı bir adam onlara kapıyı açtı. Arkasından, aynı ya larda bir kadın sıcak sıcak onlara bakıyordu. Konu madan sandıklarla beraber içeri girdiler. çerinin sıcaklı ı, köy evinin tüm yoksullu unu yok ediyordu. Yerde, sini üstünde onları bekleyen dumanları tütmekte olan çorbalarını buldular. Bir ba ka kö ede ise yatakları hazırlanmı tı. Köpe i susturan ihtiyar adam içeri girdi inde, ihtiyar kadın da elinde kıpkırmızı sıcak ekme i ile onlara gülümseyerek yanlarında durmaktaydı. Hep birlikte oturdular yeme e. Bir çocuk kadar ne eli olan kadın bir ana kadar sevecen, onlara yüre ini uzattı. "Ho geldiniz o ullarım."
HAYKIR ARTIK Acının unutulmu koyaklarında sızlarken yüre in Sen sessizli e karı ıyorsun susarak Çöküyor üstüne sesleri tutsak bir karanlık Susmayı bırak ve diren artık Bak, u runa sava tı ım için üstüme sürgüleniyor kapılar Senin için vuruluyorum kör karanlıklarda Bu insanlar için, bu toprak için, "güne li güzel günler" için. Sessizli i böl, haykır artık
KAN Ç ÇEKLER Kırılırken bir fidan Ku lar çırpar kanatlarını Önce resimlerin altına yazılır Gidenlerin adları Sonra güne li bir yarına Açar kan çiçekleri güne edo ru
Erdo an EK NER
T A V I R
23
DÖKÜM Ç LER Engin KABAN entin sorunlarının apaçık farkedildi i, yarı gecekondu, yarı beton evler arasından alt yapı sorununun çözümlenmedi i her halinden belli olan, çamurlu, düzensiz sokaklardan geçip dökümcülere ula ıyoruz. Atölyelerden birine rasgele giriyoruz. Sıcak kar ılıyorlar bizi.Kar ılıklı sorulardan sonra uyumlu bir ileti im bir anda dostlu a dönü üyor ve çalı maya ba lıyoruz. Yeteri kadar aydınlanmamı , lo ortam, pencerelerden sızan cılız ı ıklar, döküm, eritilen ocak, kalıplardan çıkan dumanlar, is, ate , ate ten sıçrayan kıvılcımlarla mekan ve ko u turan i çiler, her ey müthi etkiliyor bizi. Heyecanlıyız. Heyecanımız, biraz makinamızı çalı anlara çevirmemizden biraz da her yanın belge ve fo-to rafik ö elerle dolu olmasından kaynaklanıyor. Bir yandan sohbete devam ediyor, bir yandan her- eye çeviriyoruz objektiflerimizi. Her eyden fazlaca etkilenmenin a kınlı ı içindeyiz. Bir gün önceden tek tek oya i ler gibi hazırlanmı kalıplara, 2000 derecede eritilmi döküm ate i özenle dökülüyor. Ana ocaktan döküm kovalarına doldurulan ate , bazen tek, bazen 2-3 i çi tarafından kalıplara ta ınıyor. Ne hazırlanmı kalıplara, ne de yeni dökülen henüz so umamı kalıplara bası-lamıyor. Çalı ma alanımız sınırlı. nce bir yol üzerinde gidip geliyoruz. s, duman bo azımızı yakıyor. Ate ten ve sıçrayan kıvılcımlardan korunmaya çalı ıyoruz. Ayaklarımızın altı yanmaya
K 24 T A V I R
Foto raf: Engin KABAN
ba lıyor. Terliyoruz. Makinamız toz içinde kalıyor. Üstelik yeni ba lamı ken. Oysa i çiler hiç bir eye aldırmadıkları bir yana, ate le, adeta oyun oynuyorlar gibi. Ayaklarımızın yanmasına dayanamayıp, dı arı çıkıyoruz. Su birikintilerine sokuyoruz ayakkabılarımızı. Çoraplarımız ıslanıyor, ayakkabılarımızın delindi ini anlıyoruz. Lastik, kauçuk ve benzeri tabanlar çok rahat eriyor. Yanımıza yakla an bir i çi "Hayrola ayaklarınız mı yandı?" diye soruyor. Evet deyi imize gülüyor. "Sizinkiler yanmıyor mu?" "Hayır, biz alı tık, üstelik kalın kösele ayakkabılarımız var, onları giyiyoruz." Ayaklarına bakıyorum! çıplak ayaklarının topu una bastı ı eski ayakkabılara kösele ayakkabı diyorlar. Daha ilk bakı ta çalı ma ko ullarının zorlu u farkedilebiliyor.Ne i ne de can güvenli i; hiç bir önlem yok. Aklıma ünlü foto rafçı Marc Riboud'un sözleri geliyor. "Foto rafçı tanıktır
benim için.Görevi kameranın önünde bir ey sahnelemek ve yaratmak de il, gerçek olayları kaydetmektir." Ben de her eyi, tüm gerçekli iyle kaydetmeliyim diye dü ünüyor, daha bir heyecanla ba lıyorum çalı maya. Her yanımız ate ve duman. Hummalı bir çalı ma içinde olan i çiler, sanki hayatı yaratır gibiler. Öyle ya! Ya amımızı sa layan her ey ama her ey onların ellerinden, alın terinden geçmiyor mu? Kanalizasyon kapaklarını ve ızgaralarını döküyorlar, yarın bir ba ka ey. Dökümler ertesi gün kazmalarla amyant denilen yanmayan döküm tozlarının içinden sökülüyor, çapaklar temizlenip istif ediliyor daha sonra tekrar kalıplara yeni i ler hazırlanıyor tek tek. Ve bu böyle sürüp gidiyor. Yanımıza yakla an i çilerden biri "Bak gözüme ate sıçradı. Az daha kör oluyordum." diyor. Gözündeki yanı ı foto raflamak istiyorum. O ise i ine devam ediyor hızla. Bir ara i çilerden birine
soruyorum. "Sigortanız, sendikanız yok mu?" "Ne gezer karde , hakkını ararsan kapıdasın, tonla i arayan var. Sinop'tan yi enim geldi, bir aydır i bulamıyoruz." "Burada i yok mu?" "Dedim ya karde yok. Hem bu pis i te çalı sın istemiyorum." çiler bize, biz ortama iyice alı ıyoruz. Arka . arkaya basıyoruz deklan öre. Yüksek asalı film kullanıyoruz. 4-5 makara film farketmeden bitiveriyor. Ak am oluyor, paydos yakla ıyor. Paydos i in bitmesine ba lı. leri bitiyor. Eve dönü için hazırlanıyorlar. Sıcak sohbetlerden sonra vedala ıp ayrılıyoruz. Aklımda bir yı ın soruyla sokaklardan geçiyoruz. Dostlukları tatlı bir haz bırakıyor yüre imizin bir kö esinde. Çok eyin farkında de iller ama sıcak, samimi ve dürüstler. Ya amları karartılmı , karanlık içinde bırakılmı , de erleri çarpıtılıp sömürü, baskı, cehalet üçgenine hapsedilmi olsalar da...
TA VI R
25
ünün kararmaya yüz tuttu u bir ak am vakti. Yata ındasın. Dı arı dan gelen çekiç sesleri kesildi nicedir. Uyumakla uyanık durmak arasında geziniyorsun. Az sonra çevredeki ca milerden zaman zaman birbirine karı an, zaman zaman birbiri ardına ba layan ezan sesleri gelecek. Çoktandır alı ıksın bu seslere. Belki duymayacaksın hiçbirini. Bir kadın çı lı ıyla irkiliyorsun. Alt kattaki kadının sesi bu. Cama ko uyorsun.Tüm mahalle orada. Evinin kar ısındaki küçük lokantanın sahibi, oto tamircisi brahim Usta, yan kom un... Kalabalı ın arasında Cengiz'i görüyorsun. aka ında bir bıçak saplı. Cengiz'in bir arabanın arka koltu una, beyaz yüzlü kadının kolları arasına yatırılı ı ve brahim Usta'nın korna çalarak trafi e karı ması...
G
ÇIRAK Beyaz yüzlü kadının adını dü ünüyorsun bir an. Eve girip çıkarken merhabala tı ın, bazı ak amlar kapının önünde öteki kom ularla birlikte çay içti iniz kadının adını anımsayamadım Adıyla hiç hitap etmedin ona. Yüzyüze konu urken abla deyiverir^ din. Cengiz aka ındaki bıçakla kollarına yatarken beyaz yüzü kirece kesilmi ti. Yüzünün beyazlı ı nedeniyle beyaz kadın demi tin ona. Beyaz kadın Cengiz'in halasıydı. Karde i öldü ünde sahiplenmi ti onu. lerde eli bir i tutsun diye brahim Usta'nın yanına koymu tu. Cengiz ayda bir ancak u rardı Ba cılar'da oturan annesine. Beyaz kadının ba ka bir semtte oturan bir kuması oldu undan kocası, haftada, onbe günde bir gelirdi eve. Kadın da çözümlemekte zorlandı ı bir sorunu oldu unda sana sorardı. Ufak tefek borç para istedi i olurdu bazen. Yata a uzanıyorsun yine. Bu kez uyumak için de il. Ba ının her yanını yokluyorsun. Cengiz'in beynindeki bıça ı arayarak. Hiç kan çıkmamı .Yoksa o bıçak orada daha önceleri vardı da sen mi göremiyordun. Cengiz de oralı de il.
26
T A V I R
Bo ver be abi diyor. Onun Cengiz olup olmadı ını dü ünüyorsun bir an. Halası gibi beyaz yüzü, alnına dökülen siyah perçemleri... Evet bu Cengiz. Sakalı bıyı ı çıkmamı daha. Cengiz arada bir gelirdi evine. Çokçası da bir musluk arızalandı ında veya elektrikler birden sönüverdi inde ça ırırdın onu. Hünerliydi elleri. Uçları sivri, künt, boy boy penselerle, tornavidalar ellerinin birer parçasıydı. Yaptı ı tamiratların kar ılı ında para da almazdı senden. Son zamanlarda brahim Usta yasaklamı tı Cengiz'in evine gelmesini. Cengiz'i yine bir tamir i i için ça ırdı ında usta kızıyor demi ti. Biraz üzgündü bu sözü söylerken. brahim Usta ile lokantanın önünde oturup çay içerdiniz. Çayları lokantacı ısmarlardı. Dükkanının ve soka ın evlerinin küçüklü ünden, bu yapıları yıkıp birkaçını birle tirerek daha büyüklerini yapmak gerekti inden ve arabalardan söz ederdi. Cengiz'in evine gelmesini yasaklamasından önceydi bu sohbetleriniz. Tamirhane ile ev biti ikti. Çekiç seslerini dinlerdin gün boyu. Terasta biriken ya mur sularını akıtan boru, tamirhanenin hemen yanından a a ı inerdi. Bir gün borulardan biri kayboldu. Ya mur ya dıkça terasa biriken su sesler çıkararak, yukarıdan a a ıya dökülürdü. Boru biraz tıkalı oldu undan, ya mur dindikten çok sonra bile sular dökülmeye devam ederdi. Ya mur sularının yukardan a a ıya dökülmesini umursamayı ının ardından, brahim Usta da Cengiz'e evine gelip tamirat i lerini yapmasını yasaklamı tı. Cengiz nereden bulduysa kaybolan borunun yerine ba ka bir boru bulup getirdi. Fakat o boru evin borularına uymadı. Cengiz, ya mur ya dıkça, Buldu u boruyu eski borulara e reti e reti monte eder, ya mur dindikten sonra da alırdı, bu çaba yasa ın kalkmasına yetmedi. Eve girip çıkarken brahim Usta ile birbirinizi görmezden geliyordunuz artık. Cengiz'e konulan bu yasak ondan çok seni incitmi ti. Tamir i lerinin aksaması de ildi seni inciten. brahim Usta'nın Cengiz'i kendine ait bir e ya gibi görmesiydi. nadına inadına ça ırdın onu eve. Cengiz de gizliden gelmeye ba ladı. Bu çocu a bir eyler anlatmalı.
Artı de eri, emekle sermayenin çözümsüz çeli kilerini... Hayır bu de il. Sigortasız i çi çalı tırmanın yasak oldu unu belki. Havanın sıcak oldu u , bir gündü. Sen ça ırmadan gelmi ti Cengiz. Üstünde sadece motor ya ına belenmi kirli bir pantolon vardı. O güne de in senin için küçük bir çocuktu Cengiz. Sertle mi gö üslerini gördü ünde büyümü lü ünün ayırdına vardın. Bir kadın posterini uzattı sana. Abi bu kadının adı ne diye sordu. Postere baktın. Kadının adı orada yazılı . idi. Cengiz'in espiri yaptı ını dü ündün bir an. "Altında yazıyor ya" dedin. "Ben okuma bilmiyorum ki" dedi Cengiz. nanamadın ilkin. a kınlıkla "gerçekten mi" diye sordun. Sonra," istersen sana okumayı ö retirim" dedin. Her zamanki umursamazlı ı ile" bo ver be abi" dedi Cengiz. Gecenin on ikisi .Yatmaya hazırlanıyorsun. Apartmanın dı kapısı hızla çarpıldı. Cengiz soluk solu a içeri girdi. Beyaz kadın Cengiz'i sorguya aldı. Zeki Cengiz'in arkada ı idi. Üç sokak ötede oturan bir kızı seviyordu. Sık sık kızın oturdu u apartmanın önünden geçiyordu. O soka ın gençleri toplanıp Zeki'nin yolunu kesti. Zeki'nin karde i Cengiz'e haber verdi. Cengiz tornavidayı alıp o soka a ko tu. Kapı yumruklanıyordu. Zil de vardı oysa.Beyaz kadın apartmanın giri kapısını açıp zile basmaz, kapıyı yumruklardı. Merdivenleri çabucak inip kapıyı açtın. Beyaz kadının yüzünde korku rüzgarları uçu uyordu. Cengiz'in yüzü ise kıpkırmızıydı.Beyaz kadın Cengiz'i tokatlamı mıydı, yoksa ko maktan mıydı, ayırdına varamadım. Cengiz önüne bakıyordu. Ne oldu diye sordun. Cengiz ba ını kaldırmadan göz ucuyla sana baktı: "Birinin götünü tornavidaladım." dedi. "Neden" diye sordun. "Arkada ımı dövdüler." dedi. Beyaz kadının ne yapaca ız diyen bakı ları üstündeydi. Elin saçlarına gitti. "Kim sorarsa sorsun ben yapmadım diyeceksin" dedin Cengiz'e. Bu çocu a bir eyler anlatmalı. Kavgayı, haklı kavgaları... kenceyi belki de... Önce okumayı ö retmeli ama. Bak Cengiz bu "A". Bula ma bir daha o serserilere. Cengiz'in ba ındaki bıçak o zaman da var mıydı, sen mi göremiyordun? Az sonra eve polisler geldi. Beyaz kadın hiçbir eyden haberi yokmu gibi davrandı. Cengiz iki polisin arasında yürüdü. Boyu on-
lann omuzlarında ancak vardı. Cengiz falakaya yattı. Çı lıklarıyla ben yapmadım demesi sana ula tı. Lokantacı, brahim Usta'ya çay ısmarladı. brahim Usta bacak bacak üstüne attı. Dükkanının ve soka ın evlerinin küçüklü ünden yakındı. Yakınmalarına Cengiz'in serseriliklerini ekledi. Cengiz iki gün sonra gelip bir hafta yattı. Bazen beyaz kadının yardımıyla üst kata sana çıktı. Merdivenleri çıkarken acı yüklü bulutlar çöküyordu yüzüne. Koltu a oturdu undaysa uçup gidiyor, sevecenlik kaplıyor yüzünün her noktasını. Yukarı mahalleden bir kıza sevdalanmı . O kızı anlatıyor sana: "Bi görsen, nasıl güzel bir kız. Namuslu da. Ba ı kapalı. Seviyorum be abi. Babası kızıyormu pantolon giymesine. Giymesin ama de il mi?Annesi dı arı bırakmıyor. te bu kötü. Görü emiyoruz. Seviyorum be abi. Bir ev tutacak kadar para kazanayım, evlenece iz. Usta bu kadar para vermezse ba ka yerde i bulurum de il mi? Seviyorum be abi." Bu çocu a bir eyler anlatmalı. Sevmek ve ho lanmanın farklı eyler oldu unu belki de. Bak Cengiz bu "A".Senin buna hakkın da yok. O brahim Usta'nın çıra ı, evine gelmesini bile yasaklayabiliyor adam. Seslendi indeyse onun yanında bitiyor Cengiz. brahim Usta arabaların altından girer üstünden çıkardı. Lokantacı onun için elinden bir kaçan bir de uçan kurtulur derdi. Cengiz de ellerindeki hüneri ondan almı tı. O da arabaların altından girer üstünden çıkardı. Bir de arabalara ok ayan gözlerle bakardı. brahim Usta Cengiz diye seslenmese günlerce öylece bakabilirdi. Bir gün patlamayı andıran bir sesle ev sarsıldı. Bir araba duvara bindirmi ti. Cengiz arabanın içinde donakaldı. brahim Usta Cen-giz'i dı arı çekti. Beyaz kadın da yeti ti. Cengiz yüzünde patlayan tokatların nereden geldi ini bilemedi. Cengiz'i onların elinden alıp lokantaya soktun. O senin orada oldu unun farkında de ildi. Bu çocu a bir eyler anlatmalı. Bak Cengiz bu "A". Al u suyu iç imdi. Cengiz'in ba ındaki bıçak o zaman da var mıydı, sen mi göremiyordun? Bir gece yarısı kapı yine yumruklandı .Kapıyı açtın. Beyaz kadının yüzünde yine aynı tela ve aynı korku. Ne oldu diye sormuyorsun ona. Soru dolu gözlerle bakıyorsun sadece. "Cengiz" deyip
yutkunuyor. Birinin duymasından korkar gibi çevresine bakmıyor. Motosiklet çalmı Cengiz. Yapmaz aslında, o arkada ına uymu tur. Gezmi ler biraz. Motosiklet bozulunca Ba cılar'da eve bırakmı lar. Elini saçlarına götürüyorsun yine. Ne yapaca ız diye soruyorsun."Oradan alıp yerine bıraksak " diyor kadın. Cengiz geliyor yanınıza. Beyaz yüzünü al basmı . "Gene neler karı tırdın" diyorsun. Biraz daha al basıyor yüzünü. "Çalmadım, gezecektik sadece. Bozulunca geri götüremedim." Dı arı çıkıyorsunuz. Sokaklar bombo . Kepenkleri indirilmi vitrinlerin ı ıklarıyla, sokak lambaları kırıyor geceyi. Arada bir hızla geçen bir arabanın sesi yankılanıyor. Bir taksiye el ediyorsun. Biniyorsunuz. Beyaz kadın sen ve Cengiz... Üç ayrı insan olsanız da ilk bakı ta ak am gezmesinden dönen ve gecekonduda oturan bir aileyi anımsatıyorsunuz. Ufak tefek çeli kileriniz de yok de il. Kadın gri pardösü ve ba örtüsüyle gecekondu kadınlarına benziyor. Sen aile reisi görünümündesin. Spor giysilerin az da olsa bozuyor bu görüntüyü. Hepsinden önemlisi gidece iniz yolu bilmiyorsun. Arabaya bindi inde "Ba cılar" diyorsun sadece. oför ne tarafa dedikçe arka koltukta oturan Cengiz'le kadına dönüyorsun. Asfalt yollar bitti artık. Çamur içinde ilerlemeye çalı an araba sık sık patinaj yapıyor. Sokak lambaları ve vitrin ı ıklan yok burada. Sa da solda birer iki er evler... Ço u da in a halinde. oför "burası stanbul mu?" diye söylendikçe kadın "az kaldı" diyor. Sıvasız bir evin yanında duruyorsunuz. oföre "biraz bekle, geri dönece iz " diyorsun. Kafasında bir sürü soru dola tı ının farkındasın. Artık ak am gezmesinden dönen bir aile de ilsiniz oförün gözünde. Az sonra Cengiz'le motosikleti sürütüp getiriyorsunuz. oför motosikleti bagaja koymamakta diretiyor. Parasını almı olsaydı çekip giderdi mutlaka. Bu nedenle kabulleniyor iste inizi, bagajı açıyor. Daha evden çıktı ında bastıramadı ın korku karı ımlı heyecan duyguların biraz daha artıyor. Yakalandı ınızı dü ünüyorsun. Hırsız olarak yakalanmak seni korkutan. oförün "satın mı aldınız bunu?" sorusunu hiç dü ünmeden "evet" diye yanıtlayaca ın an, kadın "ödünç aldık" diyor. O an korkularını unutup gülmeni bastırmaya çalı ıyorsun. Gece yarısı ödünç alınan
bozuk motosiklet diye dü ündükçe engelliyemiyorsun gülmeni. Motosikleti bırakaca ınız yeri sadece Cengiz biliyor. Dönü te oföre yolu tarif etmek de ona dü üyor. Motosikleti bırakaca ınız yere yakla tı ınızdaysa bocalamaya ba lıyor. Sa a sola dedikçe dönüp dönüp aynı noktaya geliyorsunuz. oförün sorularından bunalıyorsun." Burada inelim" diyorsun. Sen motosikleti tutuyorsun. Cengiz önce yollara, sonra da apartmanlara bakmıyor. "Tamam burası" diyor sonra. Apartmanın giri kapısı hala açık. Bırakıp çıkıyorsunuz. Omuzlarından tonlarca yükü bo altmanın hafifli ini duyulmuyorsun. Bu çocu a bir eyler anlatmalı. Hırsızlı ın çirkinli ini... Çalmamı tır belki çocuk. Binmek istemi tir sadece. Büyüdü ünde bir motosiklet alabilece ini anlatmalı belki de. Bak cengiz bu "A". O sıcak yaz günü Cengiz'in bir kadın posteri ile evine geli ini anımsıyorsun. Üstü çıplaktı. Cengiz çocuk de ildi. Büyümü tü ve motosikleti yoktu. Ellerini ba ında gezdiriyorsun. Ba ında bıçak vardı diyorsun. aka ını tutuyorsun. Tam uradaydı. Belki de yoktu diyorsun. Camdan dı arı bakıyorsun yine. Bir dü müydü gördü ün.26 Cengiz'in ba ında bıçak yok. Lokantanın önüne oturmu . Sakalları da çıkmı üstelik. Saçları beyazlamaya ba lamı . Biraz göbeklenmi bile Lokantacı da yanında. Çay söylemi . Cengiz evleri gösteriyor eliyle:" Bu yapılar çok küçük. Bunları yıkmalı. Birkaçının arsasını birle tirip büyük büyük binalar yapmalı." Camı açıyorsun.Cengiz'e sesleneceksin. Evde tamir olacak bir ey de yok. "Bu çocu a bir eyler anlatmalı" diyorsun. Ba ına bakıyorsun bıçak yok. Cengiz de il, brahim Usta bu diyorsun. Cengiz'in ba ında bıçak vardı. urada az önce bir araba duruyordu. Arka koltu unda beyaz kadın oturuyordu. Cengiz'i kuca ına yatırdı. Camı kapatıp a a ı iniyorsun. Beyaz kadının kapısını yumrukluyorsun. Açılmıyor. Dı arı çıkıyorsun. Lokantacı çay içiyor. Yanında brahim Usta yok. Çekiç sesleri de yok. Cengiz'i gördün mü diye soruyorsun. Lokantacı çay barda ını masaya bırakıyor. Gözleri dolu dolu. Yukarı mahallenin çocukları derken bo azına bir eyler dü ümleniyor. T A V I R
27
lk deneyimler ne de önemlidir insan ya amında. Heyecan, a kınlık, korku vardır orada. Bazen olsun bitsin artık denir. Korkular a ır bastı ında ötelenir, ileri bir tarihe bırakılır. Polis korkusu, gözaltı korkusuydu belki hep bir adım geride durmam. Bir- eyleri sürekli ötelemek çözüm de de il üstelik . TÖDEF enli indeyiz. Bir anda salona dolan yüzlerce polis etrafa yayıldı. Hepsi çatık ka lı ve kötü bakı lı. Duruma müdahale eden arkada lar dövülerek dı arı çıkarılmaya çalı ılırken; uzun boylu, pardesülü biri de megafondan bir ihbar üzerine geldiklerini, kendisinin devlet görevlisi ve u anda buradaki en yetkili ki i oldu unu, kimlik kontrolü yaptıraca ını, zorluk çıkartmamamız gerekti ini söylüyordu. O kısacık zaman diliminde herkes aynı duyarlılı ı gösteremeyince, ilk anda gözlerine kestirdiklerini zor kullanarak almaya ba ladılar. Öylece dikilip kalmı , kendi kendimle bo u uyordum. çimden bir ses "bir adım geride dur, gözaltına alınacaksın" derken, bir ba ka ses "arkada ların alınıyor, müdahale et" diyordu. Bir adım geri attım. Ellerim arkadaki masaya tutunmu tu. Kar ıma dikilen bir polis "kimli ini çıkart" dedi. Çıkardım. Bir kimli e bir de arkamdaki masaya bakıyordu. Ben de masaya baktım. Masada "TÖDEF KÜRD STAN KOORD NASYONU" yazılıydı. "Üzerini bo alt, seni daha sıkı arayaca ız" diyerek beni kenara çekti. Az sonra yanıma bir arka28
T A V I R
Z KALACAK
Deniz ABREK
Boyu iki adım hücrenin eni de... Buzdan so uk kıvrıldı ın zaman. Kolunu uzatırsın; duvar. Ba ını kaldırırsın;tavan. Ve engin kırlar var az ötende derin nehirler da dizileri kanat sesleri gökte yurdun yani Ve alıp uzaklara götüren yollar. da ı daha getirdiler. Kimli in kabı bir kö esinden hafifçe açılmı . Bir sivil hızla yanımıza yakla ırken, ba ımızda bekleyen polis çok önemli bir i ba armı tavırlarla "amirim bunun üzerinden i te bu yazı çıktı, bunun da kimli inde tahrifat var" dedi. Salonda karga a devam ediyordu. Biraz sonra, yanımıza gelen sivil arkada ımı götürdü. Ben de pe inden gidiyordum.Kimli im arkada ımı götüren poliste kalmı tı. Bu karga a anında her eyi ölçüp tartarak hareket etmek güç. Kimli imin mi pe inden gidiyordum, yoksa arkada ımın mı? Gözaltına alınmak ve bir süzgeçten geçmek gibi bir dü üncem yok. Fakat bazı eyleri de anlatılanların ve
okuduklarının ötesinde, tüm gerçekli iyle ya amak da istiyor insan. Yanlı masanın önünde durmu um bir kere. Polisin pe inden kapıya kadar geldim. Kapıdaki iki polis beni tuttu. "Bunu da getirelim mi komserim?" Komiser yukarıdan yüzüme bile bakmadan "getirin, getirin" diye ba ırdı. Zemin katı çıktı ımızda komiserin arkada ımı yere yatırıp i eyle sırtına hızlı hızlı vurdu unu gördüm. Aynı anda atılıp müdahale etmek istedim. Beni de sürükleyip vurmaya ba ladılar. Pasajın içinden soka a çıkartıldı ımızda kafamı kaldırıp etrafa göz atıyorum. nsanlar merak ye ilgiyle olanları izlemeye çalı ıyorlar. Çevik kuvvet soka ı i gal etmi . Apartmanların pencereleri, balkonları, evlerin damları dopdolu. Etrafa bakınırken, yan tarafımdan ko arak gelen bir gölge hissettim. Aynı anda karnımda patlayan bir tekme. Nefessiz yı ıldım. Sürüklenerek ve coplanarak ekip otosuna bindirildim. Arabadakiler tanıdık. Ne haber dercesine bakı ıyoruz. Ço unun yüzü gözü kan içinde. O sıcak bakı lar bizi daha çabuk kendimize getiriyor. Bir polis kapıyı açıp "Ba ınızı e in!" diyor. E miyoruz. Kapıyı kapatıyor. Bir ba ka polis, otomatik silahın namlusuyla, ba ımı dayadı ım cama dı arıdan vuruyor. O da "e ba ını!" diyor bir süre. Hiçbir ey olmamı gibi bakıyorum ona.
Araba doldu. Bu arada kimlik kontrolünden geçen arkada lar yürüyerek ayrılıyorlar. Hepsi gitti. Bizse hala bekliyoruz. Birkaç ekip otosu daha dolu. Bir an için içime üphe do du. Acaba amigolarını mı bekliyorlar? "Silahsız teröristlerle çıkan çatı mada..." Arkada lar arabada sürekli polislerle tartı ıyorlar. Ben suskunum. Olayları izlemek isteyen kalabalı ı zorla da ıtmaya ba ladılar. Yanımdaki arkada : "Hani sizin halk deste iniz vardı? Bırakın insanlar izlesinler olanları. Kim haklı kim haksız karar versinler." diyor. Birkaç dakika sonra araba hareket ediyor. Heyecan, sıkıntı ve a kınlı ımın yanında biraz da korku... Nereye götürülüyoruz? Gözaltında ilk günümüzün nasıl geçece inin merakı içindeyim. Anlatılanları ve okuduklarımı dü ünüp yanıtlar bulmaya çalı ıyorum. stedi im tek ey; olacakları, içimdeki olumsuz duygulardan arındırıp, tüm gerçekli iyle algılayabilmek ve direnmek. Yolculuk kısa sürdü. En yakın karakola geldik. Avlunun içinde üç araba var. Bizimkisi üçüncüsü. nmiyoruz arabalardan. Uzun süren tartı malar, ba ırı malar ve küfürler... Ardından da coplanma. Arabalara bindi imiz ekilde indiriliyor ve kapıdan içeri sokuluyoruz. lk defa bir karakola girdim. Arkada lardan birkaçının durumu oldukça kötü. Polise sürekli müdahale eden de onlar. Dayak devam ediyor. Ben sessizim. Coplar fazlala tı ında birbirimizin üstüne kapanıyoruz. Az sonra ba komiser geldi. Bir tiyatro oyuncusu edasıyla i ini yaparken, a zının payını aldıkça daha da sinirleniyor. Ba ırıp köpürüyor. Adam da haklı! Amiri oldu u karakola bir sürü azılı terörist gelmi ! Buyur bakalım, ne yapacaksın? Aslında demokrat bir insanmı da, kanunu nizamı varmı . Biz laftan anlamıyormu uz. Aralarındaki konu malardan, daha önceden bir yakınının cezalandırıldı ını ö reniyoruz. " te bunların örgütü öldürdü." diyor, yanındakine. Attı ı tokatlar, savurdu u tekmeler ve etti i küfürler nefretim bastırmı ol-
malı. Gerekli i lemlerin yapılmasını söyledi. Kimlik kontrolü tekrarlandı. Teker teker resmimiz çekildi. Yaralı arkada lar adli tıbba gitmek istediklerini söylediler. "Bekleyin, araba birazdan gelecek." diyorlar. Üst araması ve tutanaklarda sıra. Tutanaklara imza atmayaca ımızı söylüyoruz.Yine sinirleniyorlar. Kendi kendimi sorguluyorum. Neden imza atmıyoruz? Haksız gözaltıları ve i kenceyi onaylamı olmamak için. Kafamda olu an sorulara böylesi yanıtlar vermek sevindiriyor beni. Güçlendi imi hissediyorum. Tutanakları imzalamıyoruz. Adres de vermeyece iz. Burada bulundu umuz süre içerisinde açlık grevi yapaca ız. Bu i lemler tamamlandıktan sonra araba geliyor. Yaralı arkada lar adli tıbba gidecek. Uzun bir bekleyi e koyulduk. Zaman geçtikçe resmiler daha normal davranmaya ba lıyor. Siviller hep aynı. So uk ve pis bakı ları yüzlerinden hiç eksik olmuyor. Bekleyi uzadıkça gerginle iyorum. çeri bir sivil girdi. Sevinçle "Cim bom 1-0 yendi" diye ba ırdı. Aynı takımı tutuyormu uz.Maçlara gitti im günleri anımsadım. Belki de bu i renç siville aynı maçlara gitmi , aynı duyguları payla mı ızdır diye dü ünüp bir an kendimden utandım. Ne yapacaklar sorusu kafamı daha çok oyalıyor imdi. Bu da bir çe it psikolojik baskı olsa gerek. Ak am evde olabilecek miyim? Aramızda birkaç kez gözaltına alınan arkada lar ço unlukta. Bundan sonra olabilecekleri onlara soruyorum. çimden gelen ses her eyin olabilece ini, bunu dü ünmenin bir anlamı olmadı ını söylüyor. Böylelikle korkularımdan az da olsa uzakla ıyorum. Arkada larla sohbete dalıyoruz. Birkaç saat sonra sivillerden birisi geldi. "Siz üçünüz, benimle gelin" dedi. Aya a kalkıyoruz. "Nereye?" diye sordu umda " ubeye" diyor. Gidece imiz yeri ö rendi im için rahatım. ube oldu u içinse heyecanlanıyorum. Arabaya biniyoruz. Yol arkada larıma bakıyorum. Onlar da heyecanlı. Hava kararmı .
Biraz yol aldıktan sonra ubeye gitmedi imizi anlıyorum. Ters yöndeyiz. Ba ka bir karakola geldik. Ya mur ya ıyor. Nezaretteyiz. çerisi sıcak sayılır. Havalandırmada ve duvarlarda geziniyor gözlerim. lk defa nezarete gelenin merhabası bu. Bir türkü tutturuyorum içimden, mapushane türküsü. Sonra da kendime gülüyorum. Dostum, hele dur, daha geleli on dakika oldu. Sanki yıllardır içerdeymi gibi efkarlı efkarlı... Birkaç saat sonra adli tıbba götürülen arkada ları da bizim bulundu umuz karakola getirdiler. Onları görünce seviniyorum. Sert bir ses ayakta duran bir arkada ı "Ne bakıyorsun lan. Kenara geç." diye azarlıyor. Geçmiyor. Nezaretin kapısını açtı ve copla vurmaya ba ladı. Di erleri de geldiler. Ho geldin daya ı bu. Az sonra amirleri geldi: "Bırakın, bo verin, bunların amacı zaten kafa göz yardırmak " diyor. Nezarethaneden çıkarken de "Yazıklar olsun çevik kuvvete (Bunların ba ına iki kur un sıkmamı da bize göndermi , "diye ekliyor. Bir süre konu tuktan sonra uyumaya karar verdik. Dı kapıyı sürekli sert bir biçimde açıp kapatıyorlar. Bu seste uyumak olası de il. çerinin ısısı da sürekli dü üyor. Dayak ve yorgunlu un etkisiyle uyuyup kalmı ız. Sabah erkenden uyandık. Gözaltına alındı ımdan beri kendi iç çeli kilerimi de ya amaya ba ladım. Ba langıçtaki heyecanı atıp kendimi sorgulamaya ba ladım. Ne i im var burada? imdi sıcacık bir evde olabilirdim. Bir süre lanet okudum kendime. Baskın sırasında önünde durdu um masaya dikkat etmeyi imi ele tirdim. Bu da bir tecrübe dedim sonra. Bir daha böyle hatalar yapmazsın. ç dünyamda sübjektif ko ullardan kaynaklanan çeli kileri ya amak ho uma gidiyordu. Güzel olanı daha kolay ve çabuk kavrıyorum. Bir tarafa iyiyi, haklıyı, do ruyu... di er tarafa kötüyü, haksızı, yanlı ı koyuyorum. Biz kazanıyoruz. Önceden dört duvar arasına hapsedilirsem çıldırırım diye dü-
T A V I R
29
ünürdüm. Dı ardakiler ve içerdekiler bir bütün olarak sarıp sarmalıyor insanı. Ya am devam ediyor. Bu karakolda da tutanak tutacaklar. Teker teker yan ta raftaki odaya alınıyoruz, lk giden arkada oldukça uzun kaldı. Seslerden hep birden üzerine çullandıklarını algılıyor, vurulan her darbeyi bedenimde hissediyorum. Korkularım artı yor yine. imdi sıra bana da ge lecek. Gelirse gelsin! mza at mayaca ım. Adres vermeyece im. fade yok. Gelen arkada lara neler oldu unu soru yorum. Sesler öfkemi ve nefreti mi bileyliyor. Ben en sonuncu yum. çerisi kalabalık. "Tutanak tamam, imzala " diyor biri. m zalamıyorum. Çembere aldılar. Her saniye biraz daha daralan bir çember bu. Biri masanın çek mecesinden ucu sivriltilmi bir sopa çıkardı ve "yakla " dedi. Geri çekildim. Vurmaya ba ladı lar. Masanın önüne itildim. So payı kaldırıp vuruyor. yi ayarlayamadı. Sopanın sivri ucu ba ıma de il de ka ımın üstüne geldi. Elimi alnıma götürüyo rum. Kanıyor. z kalacak. Vur maya devam ediyorlar. Kafamı iki elimin arasına aldım. z kala ca ını dü ünüyorum. Yerler kan. Bir süre sonra durdular. Biri "Göl benimle, lavaboda yüzünü yıka " dedi. Aynada yaraya ba kıyorum: Allah kahretsin iz ka lacak. Tuvaletten çıktım. Benim le gelen kırmızı suratlı sivil "Ne bakıyorsun, lan" dedi. Hiç far kında de ilim ona bakıp bakma dı ımın. Bu kez dikkatlice yüzü ne baktım. Korkuyla karı mı yapmacık bir sinirlilik geziniyor gözlerinde. Ben baktıkça korku ları artıyor. Kafamı çevirip odaya yürüdüm. Farkında olma dan da olsa onu korkutmam se vindirmi ti beni. çeride dayak yeniden ba ladı. Acı duymuyo rum. Sadece kafamı koruyorum. Küfürler uçuyor beynimde. Dayak atma i i bitti inde kırmı zı suratlı sivil yanıma yakla ıp elindeki yara bandını alnıma ya pı tırdı. Sınavdan ba arıyla çık mı ö rencinin mutlulu unu ya ayarak nezarete girdim. Arkada lar yer açtılar. Oturdu
umda alnımdaki yara bandını hissettim. Sanki benim utancımdı o bant. Neden izin vermi tim
30
T A V I R
buna? Söküp attım çabucak. z kalacak, dedim gülümseyerek. Bir saat geçti. Sürekli dı ardakileri dü ünüyorum. Tanıdık tanımadık, dost dü man... aklıma gelen herkesi. u an burada oldu umu bilselerdi tepkileri ne olurdu? Üzülenler, a ıranlar, sevinenler... Ya O? O ne dü ünüyordur imdi? Ö renmi midir gözaltında oldu umu? Aradı ında bulamayınca anlamı tır belki. kence öykülerindeki kahramanların yerine koyup dü ünüyordur beni. Ö lene do ru bir eyler aldırmaya karar verdik. Kesme eker ve su aldırmak istedi imizi söyleyince a ırdılar. Açlık grevi yapaca ımızı ö renince sinirlenmi lerdi yine. stediklerimizi almayacaklarını bu karakolda açlık grevi yapılamayaca ını söylediler. Kararlı oldu umuzu görünce alıp geldiler ekerle suyu. Daha önceden hiç açlık grevine katılmamı tım. Kendimi tartıp biçiyorum. Henüz açlık hissetmiyorum. Sigaramız da var. Neden böyle hareket ediyorduk? Açlık grevi yapmasak olmaz mıydı? Yıllardır verilen mücadelede yaratılan geleneklerin bir halkası olan açlık grevi, yapılan tüm insanlık dı ı uygulamaların kar ısına çıkartılan, her ortamda geçerli bir protesto niteli i ta ıyan en etkili silahtı. Böyle bir silahı reddetmek korkaklı ı, edilgenli i ve teslimiyeti getirirdi. Günler geçtikçe iyice alı tım bulundu um ortama. Fakat dı arıya olan özlemim artıyordu. Ya amım daha anlamlı burada. Kaç gün kalaca ımın nelerle kar ıla aca ımın sıkıntısı ise kaybolup gitmi ti. Vaktimizi sohbet ederek, küçük oyunlar oynayarak, eker ve su ziyafetleriyle geçiriyorduk. Uyumaksa sorundu.Dı arıdan gelen seslere oldukça duyarlıyız. Önceleri sadece bize küfür ettiklerini sanmı tım. Birbirlerine de sürekli küfür ediyorlardı. ç organlarına bile... Yemek tarifleri ve yatmı oldu umuz rahat yatakları anlatarak kara mizah yapıyoruz. Zaman zaman adliler geliyor. Onları da dövüyorlar. A lamalarından ve sızlanmalarından zevk aldıklarını sezinliyorum. Onlar sızlandıkça daha a a ılayıcı
davranıyorlar. Bunu görünce direnmenin anlamını daha iyi kavrıyorum. Arada sırada ilçe emniyet müdürü geliyor.Savcının bizi ça ırmasını bekliyorlarmı . Kendileri de istemiyormu bizim burada bulunup aksilik çıkartmamızı! Be inci günün sabahı arabayı hazırladıklarını birazdan bizi savcılı a götüreceklerini söylediler. Hemen hazırlandık. çeriyi temizleyip çöpleri toplarken a kınlıkla izlediler bizi. lk defa kelepçeyle tanı tı bileklerim. Hapis olmaktan ayrı bir yanı var kelepçe takılmasının, onur kırıcı. Adliyeye geldik, savcıyı bekliyoruz. Neler olup bitece ini tecrübeli arkada lara soruyorum. Sürekli soru sormam sıkmıyor onları. Sabırla dinleyip ayrıntılı yanıtlar veriyorlar. Bunun ilk gözaltım oldu unu, biraz heyecanlanıp korktu umu söyledi imdeyse hafifçe gülümseyip, sen de tecrübeli oldun artık, diyorlar. Savcı birer birer ifadelerimizi almaya ba ladı. Nazik bir adam. ddiaları ise gülünç. Hepsini reddettim. Gerekli i lemler yapıldı. Tekrar arabaya bindik. DGM'ye gidece iz. Adliye'den DGM'ye giderken sahilden uzun bir yolculuk yaptık. Çocukken bindi imiz faytonlar geldi aklıma. DGM'nin koridorlarındayız. Üst kattan gelen seslere kulak kabartıyoruz. Bizimkilerin sesi. kenceyle ilgili slogan atıyorlar. Sesimizi seslerine katıyoruz. " kence Yapmak erefsizliktir!". "Dostum, sen ne zaman büyüdün de DGM'lerde slogan atmaya ba ladın?" diyor içimdeki çocuk. Savcılık tekrardan ifademizi aldı. Bekliyoruz. Az sonra bir görevli altı arkada ımızın adını okudu. Hakimin kar ısına çıkacaklarmı . Gittiler. Hemen sonra "Ya asın TÖDEF, Ya asın Mücadelemiz!" sloganları yankılandı. Tutuklanmı lardı. Onlarla birlikte olamamamızın buruklu uyla çıkıyorum DGM'den. Arkada lar tekrar polis otosuna biniyor. Cezaevine gidecekler. Ben yokum orada... El sallıyorlar. "Selam söyle arkada lara." diyor biri. Selam! Dostlardan
GÜL OLUR DÜ ER M Nusret GÜRGÖZ Öyle bir kanar ülkem/ anız yangını Hançer saplanmı ahdamarına ölüm vurgunu Dudaklarında acılı bir gülücük çocuk gözlerinin Güzele a ıtlama söyler olmu da lı köy türküleri Utancından kıpkırmızı olmu güzellemesi Karacao lan'ın Utanmaz, arlanmaz haydutlara inat Topra ım benim, emek verdi im Zulmün sofrası hep kanlı m'olur Hangi güne kalmı tır sevinin vuslatı Sevdi im benim, ömrüm verdi im O lumun utkusu için/ sevincin mu tusu için Sürerim mavzere gençli imi, sahan ömrümü Kan olur girerim kapılarına Gül olur dü erim yarimin ellerine Gün olur ı ırım yarının gözlerine
T A V I R 31
"Küba kültürü Batı ve di er köklerden gelen ve tarihi ve toplumsal geli melerin etkile imiyle ortaya çıkan melez bir kültürdür" Gerardo Mosquera "Sanatla politikayı karı tırmak kadar sanatla politikayı ayırmak da politik bir hatadır." Armando Hart Davalos
KÜBA VE GÖRSEL SANATLAR David CRAVEN Çeviren:Sefa Ya mur
K
übalı sanat ele tirme ni Gerardo Mosquera son yıllarda yayınlanan makalelerinde ça da Küba sanatı nın ayırt edici nitelik lerine ı ık tutuyor. Mosquera 1959'dan sonra kültürel ve sanatsal zenginlikle tanınan Küba'da çürüyenin yerine yeni neslin yaratılmasının gereklili ini vurgulamı tır. Mosquera Afrika-Amerikalı, yerli-
32 T A V I R
Amerikalı ve AvrupaAmerikalı geleneklerin olu turdu u, etnik birle imi yeni de erlerle ekillendiren Küba'lı sanatçıları inceledi. Küba'da görsel sanatlar biçimsel geli meler sonucu zenginle mi tir. Çe itlenmi Küba sanatının genel özelliklerini, kimli ini ortaya koymak oldukça zordur. Onu bu zenginli iyle anlamak gerekir. Mosquera Küba sanatının kavramsal birli ini ifade eden e ilimi ortaya koymu tur.
1980'lerin sanatının kapsamlı bile imi unları içermektedir: -Batının avantgarde sanatıyla yeniden bütünle me. -Yöresel eserlerde halk kültüründen motiflerin kullanılması. -Sanatın biçimsel de erleriyle birlikte yenilenmi özelliklerinden dolayı abartılı artistik yakla ıma kar ı çıkma. -Herhangi bir ki inin (bu yerine göre Latin Amerika'dan ve üçüncü dünyadan olabilir) evrensel kimli inin i lenmesi. -Sanatın etnik rolünün öne m-
senmesi. -Sanat ve hayatın daha kapsamlı bütünle mesi. Küba sanatı 1959'dan beri özellikle 1980'lerden sonra batı lı ve di er yaygın görsel dilin içerdi i çe itli kültürel prati in karakteristik örgüsüyle ekille nir. Tarihsel olarak do al ve id dialı "saf Küba" ulusal karak terlerinden söz edilemeyece i için Küba sanatının Kübalılı ından da söz edemeyiz. (Elbet te ki Küba'da uluslararası yeni lenmeye e lik eden sömürgecilik sonrası sanatla kar ı kar ıyayız.) Nitekim Küba sanatı di er ilerici ulusal kültürler gibi tarihsel geli imi içerisinde ilerlemektedir. Hall'un da belirtti i gibi geçmi in homojen ulusunu ifade eden etnik saflık ve milliyet ö esi mevcut kültür içerisinde giderek daha az yer tutmaktadır. Bu kültür içerisinde yaygın ve çe itli ve her ulustan insanın ayırtedici özelliklerini ifade eden etnik ö elerden söz edilebilir ancak. Yani bir ulusun birli i sadece ulusal ve kültürel zorunluluklarla açıklanamaz. Gerçekte co rafi sınırlar, kültürel pratikler ve ulusal enstitüler (politik, ekonomik ve sosyal kurumlar) temel bilgi sa layan ö elerdir. Bu etkenler milli sınırlar içinde yer alan grupların daha az ya da çok tutarlı ve etkili olmalarına nedendir. Tabii ki bu ö eler ulusal de erleri de içeren uluslararası ölçülerle açıklanabilir. Farklı kültürlerin etkisindeki Kübalı sanatçılar devrimci yapılanma sırasında yeni olu umlar içerisinde yeralmı lardır. Küba kültürünün içeri i ürün zenginli i, çe itlili i sürekli Küba toplumunun standartla mı tek düze karakterinden dem vuran Kuzey Amerika Ço ulculu u'na ilgi göstermeyen Amerikalı ve Avrupalı halklar için a ırtıcı olmu tur. (Elbette ki bu Amerikan Ço ulculu u Amerikalıların küçük bir bölümüne hitabeden, batı yarımkürede politik tartı maların ço ulcu olmayan bir ekilde yapılabilece ini anlatan bir terimden ba ka bir ey de ildir.)
Küba sanatını
rak 1965'den 1975'e kadar olan döneminde afi ler akıl ça ını ya amı lardır. Uluslararası tanımlayabilmek için alanda Küba afi lerinin aldı ı alkı saptamamızın do ru oldu Küba devriminin unu göstermektedir. Zira bu afi ler uluslararası sosyalist ha ba arıları ve reketi etkilemi ve onunla bü tünle mi tir. Hatta diyebiliriz ba arısızlıkları hakkında ki billboard (pano) boyutların daki afi ler Küba halkının büyük bir kesiminin imdi ol Do u Bloku'nun 1989'a du undan daha çok ilgisini çe kiyordu. Bu de erli afi lerin kadar olan sürecine üretiminin günümüze dek sür dü ünü de eklemek gerekir. ili kin sordu umuz Ayrıca bu afi lerin sayısı aza lırken tasarım kalitesi korun sorulardan oldukça mu tur, geli tirilmi tir.(Özel likle Küba Film Enstitüsü,ICAIC bünyesindeki farklı sorular sanatçıların afi leri göz önüne alındı ında.) sorabilmeliyiz. Küba afi leri ulusal kurtulu mücadelelerine yakla ımı ve Küba sanatının heterojen yagörsel dili evrensel boyutta kulpısı ya da Mosquera'nın da delanımıyla uluslararası düzeyde di i gibi sömürgecilik sonrası kabul görür hale gelmi tir. Pop e ilimi iki bölümde incelenebilir. sanat, Op sanat, Minimalist ve Öncelikle 1959'dan 1979'a Kavramsal sanatların yanında kadar devrimin ilk 20 yılı içinde eski Küba akademisinin öncü Küba sanatının afi ve resim gelenekleri, yapıcı uyarlama ve özelinde dikkate de er eserlersürrealist ayrılma bu dönemde de ortaya çıkan geli imini gözönemlidir. Küba afi lerinin taden geçirip analiz edece im. sarımı üretildikleri dönemdeki Daha sonra ikincil olarak uluslararası hedeflerin yanında 1979'dan beri yeni neslin ele devrimci i leyi in yarattı ı esaldı ı yeni çıkı lar ve esas olatetik de erleri de barındırmı tır. rak görsel sanatlarda görülen Çe itli kültürel geleneklerin kaynak zenginli i üzerinde yoüzerinde geli mekte olan bu unla aca ım. Özellikle zengin yeni estetik görü sosyalist gersanat biçimleri Amerikalıların çekli in Che Guevera ve resmi Küba hakkındaki karalayıcı öyolarak da Fidel Castro tarafınkülerini anlamsızla tırmakta dan onaylanan Stalinist yoruhatta yalanlamaktadır. Çünkü muydu. 1960'ların ilk yıllarında Kuzey Amerikanın tutuculu u Do u Bloku liderleri modernist geni çaplı sanatsal gerçekli i sanatı suçlamaya devam ederaçıklayamamaktadır. Ya da ken Fidel Castro öyle demi ti: ba ka bir deyi le Amerikalı ve Bizim dü manımız kapitalistler Batı Avrupalı olan bizler ça da ve emperyalistlerdir. Kuramsal Küba sanatını tanımlayabilmek sanat de il. için Küba devriminin ba arıları Küba afi leri çe itli kamu kuve ba arısızlıkları hakkında rulu larında farklı i lerde çalıDo u Bloku’nun 1989'a kadar an sanatçılar tarafından yapılaolan sürecine ili kin gelmi tir. Bu kurumlar unlardır: sordu umuz sorulardan olCOR daha sonra DOR, dukça farklı sorular sorabilmeKomünist Partinin Halk Kanadı liyiz. (bu yapının afi üretimi Felix Beltran tarafından uzun süre 1959'DAN 1979'A KADAR yönlendirilmi tir.); ICAIC, Küba KÜBA SANATI Film Enstitüsü. Bu kurum Eduardo Munos Bachs, Küba sanatının yakla ık ola-
T A V I R
33
Antonio Perez(Nıko), Raul Martinez ve Alfredo Rostguard yanında di er birçok serbest çalı an sanatçıları da kapsamaktadır; CNC, 1976'da kurulan Kültür Bakanlı ı'nın öncüleri; OSPAAAL Asya, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika Halklarıyla Dayanı ma Örgütü. Bu grubun sanatçılarından Rostguard, Elena Serrano ve birço u klasik Che imgesini yaratmı ve uzun süre Rostguard gruba önderlik etmi tir; Umberto Pena gibi sanatçıların grafik çalı malarını içeren Uluslararası Kültürel li kiler Merke-
Küba afi leri endüstriyel kapitalizm altında mal üretimine kar ı ilk ve özgün manifestolar olmu lardır. Oysa batı posterleri ba ından beri üretimi yabancıla tıran tüketici de erlerini a ılayan görsel bir zor olmu lardır. zi;OCLAE Latin Amerika'lı Kıtasal Ö renciler Birli i ve ONEAC Sanatçılar ve Yazarlar Sendikası. Zaman zaman film enstitülerinde ipek perdeler üzerine yapılan afi ler (Andy Warhol'un 1960'larda Amerika sanat dünyasında popüler sanat resim çalı maları sırasında üne kavu turdu u ticari basım tekni i) çe itli bulvarlarda, caddelerde, sokak duvarlarında ve halka açık meydanlarda asılarak halkın ya amının bir parçası haline gelmi tir. Seçilen imajlar özel afi panolarında sürekli sergilenmi , zaman zaman de i mi ,
34
T A V I R
kitaplarda, dergilerde tekrar tekrar basılmı , anıtsal büyüklükteki billboardlarda gösterilmi tir. (Bu panolarda 1959'dan önce tamamıyla batı ülkelerinde oldu u gibi ticari malların reklam ve promosyonuyla ilgili afi ler sergilenmi tir. ) Bu meydanlara genel refah ya da uluslararası dayanı mayla ile ilgili güçlendirici imgeler içeren politik söylevler yapılırdı. Ancak görsel dilin sömürünün hizmetinde oldu u batılı toplumlarda ise tam tersi geçerlidir. Kapitalist geli imin tabiatına aykırı de erler ta ıyan Küba afi leri endüstriyel kapitalizm altında mal üretimine kar ı ilk ve özgün manifestolar olmu lardır. Oysa batı posterleri ba ından beri üretimi yabancıla tıran tüketici de erlerini a ılayan görsel bir zor olmu lardır. Genel olarak afi ler billboard ve magazin reklamlarıyla birlikte bu çizgide fonksiyonunu sürdüregelmi ve özellikle üçüncü dünyada i birlikçi kapitalistler tarafından etkili hale getirilmi tir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında üretilen ilk afi ler -Henri Toulouse, Lautrec, Jules Cheret ve Pablo Picasso'nun - bile ki isel tüketimi te vik etmek için halkın hayal gücüne yönelmi tir. Öre in, Batılı afi ler , ilk duyurular izleyici konumunda olan tüketiciye yönelmi ve halka ait mekanları ki isel ba arıların sergilendi i bir areneya indirgemeyi amaçlamı tır. Ancak Küba afi leri bu kavramalara yabancıdır. Küba'da afi üretimindeki öncelikli amaç halka onu izole edilmi bir figür olarak gören kapitalist dünyadaki gibi herhangi bir ki inin iste ini kabul ettirmek de il, aksine halkla, insanlıkla ilgili kavramlar arasında diyalog ba latmaktır. Batılı ticari afi ler metayı "do al" bir ekilde sunarken halk arasındaki ideolojik arılı a dayanarak ki iyi malı almaya zorlar. Yani gerçekte çok uluslu kapitalizm denilen sosyoekonomik sistemin egemen ideolojik de erlerinin yansıdı ı ticari reklamlar sadece istenilen, be enilen ürünleri sunuyormu
gibi görünürler. Ama Küba afi leri hileler üzerinde yükselmemi tir. Yani onun imgeleri bu tür ideolojiler de ildir. Aksine Küba afi leri fikirlerden ve imgelerden yoksun de erler sisteminin kar ısındadır ve ki isel kazançların ideolojisine kar ı apaçık mücadele eder. Bununla birlikte batılı ticari afi leri sadece kapitalist ideolojinin yansıması olarak ele almak da bizi yanlı yönlendirebilir. Çıkı ından beri batılı afi lerin görsel dili yapısal nedenlerden dolayı tek merkezli de ildir. Picasso ve Toulouse Lautrec'in afi leri potansiyel olarak geli ebilir görsel dille kavramsal hedeflerin zorlayıcı bile imleridir. Bu afi ler yeni halk dilini göstermesi açısından sadece pop sanat için de il Küba sanatı için de önemlidir. Renklerin cesurca kullanımı, güçlü etkisi, rönesansın dura an perspektifini sarsan hacim kullanımı basit bir zekanın ürünü de ildir; grafik tasarımlar açısından görsel anlamda bir a amadır. Bu afi lerde kıvrak figürler hissedilmektedir. Küba'da üretilen ilk düzeyli afi ler arasında 1964'de Rene Portocarrero'nun (1985'te öldü) yaptı ı Soy Cuba (Ben Küba'yım) sayılabilir. Küba'nın takdir edilen ressamı bu afi i Devlet Film Enstitüsü için tasarlamı tır. Film yapımının özel bir i olmadı ı bu ülkede (Küba'da sinema üretiminden da ıtımına kadar devlet tarafından gözetilmekte ve kontrol edilmektedir.) bu afi ticari reklamdan öte filmi görsel olarak tanıtmaktadır. Ressam Paul Martinez'in de katıldı ı Los Once isimli sanat grubu da Küba devrimiyle ba latılan yeni sanatsal sürece geçi in öncüleri arasındaydı. Kuramsal expresyonizmin Küba versiyonu görsel sanatlarda yeni bir kültürün yaratılmasında etkili olmu tur. Vitraller, 18. yüzyılın sonlarında yapılarda kullanılan 180 derece kemerli pencerelerdir. Avrupa'dan ithal edilen renkli cam önceleri ah ap ile birlikte kullanılırken sonraları metal ile
birlikte kullanılmaya ba landı. Görsel olarak vitraller güçlü tropik güne ı ı ının yapıların içerisine nüfuz etmesine olanak verirken aynı zamanda mekanlarda prizmatik renkli oyunlar olu turur. Parçalı mimariye tavusku u gibi yayılan vitrallerin belirgin özelli i de i ik geometrik desenlerin Fas'a ait çizgisel girdapları ve neo-gotik bitkisel motifleri birlikte düzenlemesidir. Tabi ki burada sözü edilen Fas motifleri Küba kültürüne Arap katkılarıdır ve devrim bu kültürü de geli tirmek için çaba sarf etmi tir. (Bu kültür olu ması istenen yeni ulusal kültürel kimli in bir parçasıdır.) Porto Carrero'nun Arap çekirpli stili, Arap ve Karayip süslemelerinin duygusal ve çok renkli yakınlı ının yanında, Rönesans geleneklerinin klasik berraklı ıyla, hiyerar ik alanların görsel olarak ayrılı ıyla dolu Akdeniz gelene i Alfredo Rostguard'ın Casa De Las Amerikas için Cancıon Protesta (1867) ve Antonio Perez'in E itim Bakanlı ı için yaptı ı Jose Marti (1978) portresinde somutlanmı tır. Bir air, doktor sava çı ve enternasyonalist devrimci önderlerden Che Guevera'nın posterleri Küba sanatında önemli bir yere sahiptir. Ospaaal üretimi iki önemli Che portresini Elena Serrano ve Alfredo Rost-guard yapmı tır. ki sanatçı da, ustaca ekillenmi figürlerin atılgan renklerin birbirlerine
renk tonlarıyla tesir etmeleriyle, olu an görsel gerilimin ve hareket duygusunun aksetti i formlarla Küba'nın tarihsel geli imini görsel dile aktarmaktadırlar. 1960'larda Fransa'da ortaya çıkan sanat hareketi Grav 1961 'de "sanatta ki iye (ki ili e) inanç (ibadet)"in yanında malın feti le tirilmesini reddeden bir manifesto yayınlamı tı. Görsel dengesizliklerle var olan düzene meydan okuyan sanat aracılı ıyla "halka ula manın yeni bir yolunu" bulmaya çalı an Grav aslında tüketici ihtiyacının yeni bir kılıfıydı. Her eye ra men Ospaaal'ın afi leri en azından Grav'ın görsel dilini kamula tırmada ve bunu Op sanatta geli en görsel anlam olarak kullanmada ba arılı olmu tur. Mao ve Stalin'in kırklarda ve ellilerde her yerde rastlanan tek düze posterleri gibi, kahramanı statik olmayan Küba kaynaklı Che posterlerinin gereklili i izleyicinin ona kar ı hissetti i ba lılıklardan kolayca anla ılmaktadır. Stalin ve Mao imgeleri hayatta oldukları süre içerisinde ki iliklerine olan inancı güçlendirmek ve dolayısıyla güçlü ki iliklerin merkezinde hissedilen ilgili ülkelerin tersine Che'nin posterlerinin (afi lerin) ölümünden sonra ortaya çıkması da gözden kaçırılmamalıdır. "Büyük bireyselli i" ve "hiyerar ik gücü " içeren kahraman posterleri me ru ve man-
tıklı sosyalist de erlerle üretilmezler. Küba kaynaklı Che posterleriyse önderin tarihteki büyük etkisinin altını çizmektedir. Gerçekte Serraro'nun yaptı ı Che portresinde Che imajı devrimci mücadeleye ba lı olarak yaygınla maktadır, zenginle mektedir. Bu posterler bireyselli in feti le tirilmesine neden olmamaktadır ve ba kalarıyla kıyaslanmayacak kadar da sanatsaldır. Cesur grafik tasarımlara sahip çarpıcı görsel önermeler canlı renkler kullanır, formlar yalın ama yetkindir; estetiksel ustalık, olumlu yöne e ilim ve ironik ö eler ta ır. Bu tür tasarımlarda renkler abartılmı tır. Halk kitlelerinin üretiminin toplu üretim oldu u varsayılır, ya amın mekanikle ti i batıdaki hayatı vurgulamak için imgeler mekanik olarak tekrarlanır, ithal üretim malları alaya alınır, bu tanıtım kli ele mi imajlarla desteklenir. Küba'daki halk sanatının var yasyonu ise VVarhol'un dü ün cesini de olu turan algılanabilir kültürel de erler üzerine kurul mu tur. Hiyerar ik olmayan ifadelerle "kahramanlı ı" ince leyen e ilim, halk sanatının ge li en yanıdır. Örne in Raul Martinez'in The Island (Ada sında 1970) portreleri.Küba toplumundan, Küba'nın önder kadrolarından (Che, Fidel,Camilo) ve ayrıca dünyanın devrimci (Ho Chi Minh ve Lenin) önderlerinin portreleriT A V I R 35
nin halkla birlikte sergilenmesidir. Hiçbiri de kahraman oldu undan ya da hiyerar ik konumundan ötürü ön plana çıkmamı tır. "Geometrik ızgara" ve dü sel zenginli in usta oyununda Martinez, uygun renkler ve cesur formlarla Warhol'un ironik yakla ımını yansıtmaktadır. Bu tarihsel sürecin dogmatik olmayan, do ru bir anlatımıdır. Raul Martinez'in portrelerinin dü ünceli ya da ne eli hali (Che Guevera, Fidel Castro, Roberta Fernandez, Retemar) önceden tasarlanmı tır, de i ebilirdir. Zira yönlendirici amblemler oldukça azdır ve halk formları kullanılmı tır.Devrimci Küba'da yaratılan halk sanatı onun geçmi teki ilerici potansiyelini özellikle de 1960'larda sosyalistler tarafından benimsenen anti-otoriter sesini ve orjinal ele tirel tarafsızlı ını anlamamıza yardımcı oluyor. Tarihsel geli imine ve biçimine ba lı olarak Andreas Huyssen'in de dedi i gibi "halk sanatı burjuva sanatın krizini çözebilecek ve tam anlamıyla yaygınla abilecek potansiyele sahip gözüküyor." Batıda halkın radikal söylemi tam anlamıyla kavranmamı olsa da hak sanatının ilerici boyutları Küba'da devrimle daha ileri noktalara ta ınarak sa lamla tırılmı tır. Aslında Raul Martinez'in
36
T A V I R
yansıtan ögeler vardır bu posterlerde. 1960'larda da yapılan ama 1980'lerde yaygınla an ya lıboyalı posterleri de saymak gerekir. Bu türün en eski örneklerinden biri de Küba'nın paslanmı bürokrasisiyle alay eden Tomas Gutierez'in yaptı ı The Death Of A Breaucrat (Bürokratın Ölümü 1967) filmi için Alfredo Rostguard'ın yaptı ı posterdir. 1980'lerde görsel sanatlardaki canlanma 70'li yıllarda sürdürülen yenilenme tartı maları ve kurumla manın sonucudur. YEN NES L SANATÇILARIM 979-1989) Yeni nesil sanatçılarda ortak iki e ilim gözlenmi tir. Latin Amerika kültürü ve halk kültü portreleri Warhol'un ele tirisini rü. Örne in üretilen sanat eseri de içerir. Martinez'in çalı maları Batı'yla çakı an yanlan olan devrimci de i im, devrimci ça da Küba ürünüdür. Böyle liderler, fa izmin sonu gibi ya- ce Avrupa sanatının özümsenratıcı dü üncenin i lendi i ko- mesiyle de olu an eser aynı za nulara dayanır ve yalın bir dille manda sanatın Avrupa izleyiciye ula ır. zleyicinin ya- merkezli olması kavramına ratıcı bir tarzda daha do rusu bir kar ı da mücadele eder. eyleri görsel olarak sıraya Mosquerea'dan bir alıntı yapardizmek zorunda kalmadan algı- sak: Çeli kilerden arınmı bir laması istenir. Halbuki bazı kültürün ayırt edici niteliklerini abartılı sosyalist gerçekçi ürün- onun ba ka kültürle kayna abillerde bu "do ru yakla ım" sap- me özelli inin, tarihsel geli imi • tırılmı tır. Bununla birlikte O'nun yansıtan bilinçle ilgili oldu unu sıcak ifadeleri yalın ama çekici kavrayabilen sanatçılar için bir düzenlemesi Warhol'un sentezden sözedilebilir. Dilimizde çalı malarından daha dinamik bu Mestizaje Del Tinpo'dur ve entellektüel etkiye sahiptir. (zamanın kayna ması). O'nun çalı malarının yalın duBu ne bir kaçı ne de tam yarlılı ı meydan okuyucudur. olarak köklerine dönü tür. AsOysa Warhql geri çekilmeyi lında ça da de erlerdir. Bu temsil eder. Örne in Warhol'da üçüncü dünyanın çıkı ıdır. her ey mantıksızdır. Ama biz Manhattın Adası'ndan yayılan onları de i tirmek için hiç bir- kozmopolitanizme kar ı yeni bir ey yapamayız. Halkçı sanat enternasyonal kültür düzeyinin Küba'da kararlı ve usta bir yapı- ve bütün insanların ilgilerinin ya otururken Amerikan sanatını oda ı olan evrensel perspektifin da geri çekilmeye zorlamı tır. olu turulmasıdır. Paul Klee'yi hatırlatan canlı lerici sanatın benimsenen expersyonizm-Eduardo Munoz politik özü nedeniyle ya da kulBachs'ın Küba Film Enstitüsü lanılan görsel dili ikinci plana için yaptı ı posterde Charlie iterek ideolojik yakla ımla Chaplin abartılı yüz ölçüleriyle açıklanmaya çalı ılması yanlı çizilmi tir. Ayrıca di er poster- sonuçlara götürür. Mosquelerde görülen ince minimalizme ra'nın da gözlemledi i gibi sanat Amerika'da çok az rastlanır. Ve sadece ideoloji yada onun titiz son olarak Küba devrimine ön- yansıması de ildir. Daha çok cülük eden görsel geleneklerle kendi yapısı ve olanakları içinde direkt ba lantısı olan gerçeküs- ekil verebilendir. Kültücü ya da "sihirli gerçekli i"
tür bakanı Armando Hart Davalos bu konuda unları söylemi tir. "Sanatla politikayı karı tırmak kadar sanatla politikayı ayırmak da hatadır." Sanat eski kimli inden kurta rılıp içerikle biçiminin esteti i ni dengeleyerek sanata diyalek tik bir yakla ım kazandırılmı tır. Sanatı nesnel gerçekli in yansıması olan bir yeniden yaratım olarak de er lendiren böylesi çift etkili görü uyum içinde olan formla rın dinamik de i iminin bir ürünü olan görsel dilin yansıttı ı ideolojik de erler ve politik konumdan dolayı biçiminin et kisini gözden kaçırabilir. çerik ve biçimi birbirinden ayıran yanlı iddialar uluslararası dü zeyde de görülebilir. Bir sanat diljnin kendi ırkını üstün tutan karakteri -Che ve di erlerinin de dedi i gibi- 19. yüzyıl Fran sız sanatına dayanır-siyasal ve sosyal e itlikle ilgili kültürel de erleri zayıflatmaktadır. Sos yalist gerçekçili in Avrupa merkezli yakla ımla olan etki lenmesi eninde sonunda ba ka tür bir kültürefbaskıya yol aça caktır. Avrupa merkezcili iyle ilgili ele tirileriyle tanınan Kolambiya'lı yazar Gabriel Garcia Marquez bu tür akımların ça da Küba'nın sanatçılarınca nasıl al gılandı ını aydınlatmı tır. 1982'de Nobel ödülü kabul ko nu masında "Latin Amerika'nın yalnızlı ı" Garcia Marquez imdiki dünya düzeni içinde bulunan Avrupa merkezli ideo loji ve kapitalizm a ılmadan Amerika kıtasında de i imin gerçekle meyece ini ustalıkla açıkladı. Yeni nesil sanatçılar yerel sanat motiflerine ve batılı avantgard sanatçılar gibi popüler kültür ö elerine yer verdiler. Örne in Flavio Garciandia ve Leandro Soto sanat açısından tarihsel ve toplumsal de i im içindeki profesyonel olan ve olmayan a amaları geli tirdiler. Burada Alejandro Aguilera'nın geleneksel tahta oymacılı ına dayalı "cilasız, gösteri siz" zanaatçı dili ile nasıl Che portresini yeniden ke fetti ini ve böy-
Bu yeni sanatçılar insanlı ın evrensel düzeydeki de erlerini
meden yeni bir ey in a edilebilir diye dü ünmek yanlı tır. Bu evrensel yakla ım de ildir.
OP ART: ngilizce "optical art" (optik sanat) sözcüklerinin kısaltılmı biçimi. Op (sanat) art çalı tılar, böylece ça da bir derinlik yâ da üç boyuttuk yanılsaması yaratmayı dünya için önemli bir amaçlayan soyut sanat ürünlerini içerir. potansiyel olu tururlar. POP ART (Sanat): 1950'lerin sonunda ngiltere'de lece Che'nin daha önceki yorumlarından farklı olarak halkla ortaya çıkıp 1960'larda Avrupa kayna tı ı belirtilmelidir. ve Amerika'ya yaydan sanat Consuelo, Castaneda'nın akımı. Temel yönelimi, endüstri halk ö elerini yanlı özümseyi toplumunun günlük tüketim ini "Le istan'lılar ve Yunan'lılar " isimli çalı masın e yalarını, kitlesel ileti im çada görmekteyiz. Oysa Maria ının teknikleriyle betimlemekMagdalena Campos, Humberto tedir. Castro, Moises Finale ve Jose M N MAL SANAT(MinimaFranco, Afrika-Amerika'lı gör lizm): Sanat yapıtını biçim ve sel biçimleri, neo expresyonizmin elemanlarını kullanmı lar renge indirgemeyi amaçlar. EXPRESYON ZM( zlenimcidır. Bu sanatçılar kültürel kimli in genel prensipleriyle lik): zlenimcilerin algıladı ı ilgili çalı malar yaptılar. Gerar- ve resmetti i biçimiyle do a, do Mosquera bu canlı sanat akımı için öyle der: Bu yeni belirli bir andaki ı ık ve ay sanatçılar insanlı ın evrensel dınlık etkisinden ibarettir. Do düzeydeki de erlerini ve anla layısıyla izlenimciler nesnele yı ını olu turmaya çalı tılar. rin yalnız biçimlerini Böylece ça da dünya için betimlemenin ötesine giderek, önemli bir potansiyel olu tu rurlar. Bu noktada bu yeni sa onların ı ık kar ısındaki dav natçıların eserleri (Batılı ve ba ranı larını resmetmeyi amaç tılı olmayan anlamda) evrensel lamı tır. denilebilir. SÜRREAL ZM (GerçeküstüBu durumda kendimizi batıya cülük): 1916'dan bu yana etkiait olmayan ikinci sınıf Avrupa'lı, yerli zenci, Arap ya da sini sürdüren Modern sanat karga a kurbanı gibi dü ünmek akımı. Gerçeküstücülük, resim büyük bir yanlı tır. Kendi kül- ve heykelde betileri gerçek türümüzün etnik yapısı sadece dünyadaki ili kilerine göre ele zengin ö eleri kullanmamıza izin verir , biz de kendimize ait almaz. Aksine, bunlar asla varolmayacak dü sel bir ortam sentezi in a ediyoruz. Hareketimizi ifade eden kim yaratacak bir kompozisyon li i arıyoruz..gösteri yapmıyo içinde sunulur. Bazen betiler ruz. Ulusal kimli in aranma tek tek ele alındı ında tümüyle sında bazıları salt "köklerimizin" ifade edilmesini gerçekçi bir teknikle yaratılsavunmu lardır ki bu ciddi bir dıkları görülür. yanlı tır. Problem te his edilA VANT-GARDE(Avangard): Günün onaylanmı ve geçerli sanat anlayı larını yadsıyan anlayı . Yenilikçi.
ve anlayı ını olu turmaya
T A V I R
37
NOTA
HARMAN YER Harman yeri tozlu ta lı Mendilimde adın i li Vurulup dü en teninde Özgür ülkemiz nakı lı Yangınlarda yol bulanı Sevdi ine kul olanı Ü ütür mü kara toprak Ölümü yere çalanı Topra ı eken gülüm Ekini biçenler gülüm Akıyor harman yerine Harman yeri, dü ün yeri gel gülüm De yürü.........
SÖZ: BRAH M KARACA MÜZ K: ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ
38
T A V I R
zim var yol üstünde Sözüm var dil üstünde Kör geceler neylesin Közüm var kül üstünde De yürü..
T A V I R 39
HA B E R
YO R UM
NSAN YA ANTISI ÇOK NCE VE HASSAS B R YOL
ZLER
C HÂT ARAL RES M SERG S Turabi KARADA tatürk Kültür Merkezi'nde 4-24 ubat tarihleri arasında Ressam Cihat Aral'ın "Yıkım" adlı resim sergisini izleme kendisiyle konu ma olana ı bulduk. Sergide 234 desen , gravür, litografı ve ya lıboya çalı maları yer almı . Sanatçının ça ına olan tanıklı ını, insanı sorumlulu unu ve duyarlı ını haykıran kimi zaman sessizce protesto eden 234 çalı ma. Bu sergide bir sanatçının geli imini, toplumun sorunlarını kavrayı ını ve onları yansıtırken izledi i yolu ba ından sonuna kadar ödünsüz verdi i mücadeleyi görebiliyoruz. Bu serginin ba ka bir özelli i resmin olu um a amalarını da görebilme olana ını bize sunması. Ya lıboyaların alt yapısını olu turan desenleri, taslakları da sanatçı bu sergide bir araya getirmi . Resimlerin aynı zamanda bir görsel protesto özelli i var. Soru sordurma, cevap alma ve tekrar soru sordurma eklinde geli en tartı ma ortamı bir fonksiyona ula mı 1970'lerden
A 40 T A V I R
parklar, çocuk bahçeleri, oyun alanlarını resmine konu olarak seçen ve resim serüvenine ba layan genç bir insanın 1970 yıllarının politik ortamında toplumsal olaylardan nasıl etkilendi ini ve sosyal altüst olu lardan, resim diline aktardı ı duyarlılıklarını fark ediyoruz. 80'li yıllara do ru da politik ve sınıfsal kimli ine kavu mu , ça ının gerçeklerini kavrayan, onu ele tiren, çeli kilerin aktarıldı ı bir anlatım diline ula mı . 80 cuntasının Türkiye'de estirdi i depolitizasyondan, terörden Cihat Aral da payına dü eni ya amı . Tutuklanmı , baskı, iddet, i kencelerin ya atıldı ı cezaevi ko ullarında bu düzenin yıkımını, resimlerine malzeme olarak gözlemlemi . Bu döneme ait resimlerinde bir insanlık trajedisiyle kar ıla ıyoruz.
çerde ve dı arıda estirilen depolitizasyon, kimliksizle tirme, baskı, i kencelerle tüm bir toplumun teslim alını ını en dramatik ekilde izliyoruz. Tektip giydirilen tutsaklar, mar söyletilenler, hücrelerde, tecritlerde yıkımlara u ratılanlar. Her eye ra men ya ama olan inançlarını koru-
yanları, direnenleri de resminde görebiliyoruz. Ama öne çıkan, bu insanlık suçunu i leyenlerin, yani i kence, baskı kimliksizle tirme operasyonlarını yapanların resmin arka alanında çok daha çarpıcı olarak kendisini hissettirmesidir. Bu yıkım tutsakların i kenceye, kimliksizle tirmeye tabi tutulanların de il, bu uygulamaya ba vuranların, bu sistemin yıkımıdır. Çürümü , köhnemi , kof bir düzenin ayakta kalmak için son çırpını larıdır.
nsan ya antısı çok ince ve hassas bir yol izler. nsan, birey olarak da sanatçı olarak da, ça ında olan bitene tepkisiz kalamaz. Türkiye gibi yeni sömürgecilik ili kilerinin ya andı ı bir ülkede sanatçı, aydın, demokrat olmak, insanlara kar ı duyulan sorumlulu u daha da arttırıyor. Çünkü çok a ır bedeller ödendi, ödeniyor, ödenecek. Her eye ra men, insanlık onuru ta ıyanlar baskı i kence ve sömürünün kar ısında olanlar ,yani insandan, halktan yana olanlar, bu ince ve hassas yolda ayakta kalabilir, çevrelerine renk, ı ık, umut olabilirler.
HABER.
Y O R U M
KORUZ B Z
OZAN RIFAT ILGAZ'IN ADI
Ne varsa otu ot çiçe i çiçek yapan Tanyerinden söken umut ı ı ı Sizin olsun çekik gözlü karde lerim Aydınlıklar sizin olsun körüz biz. Bakmayın gözlerimizde yansıyan yıldızlara göremeyiz ate böceklerini biz körüz Çakıp sönen deniz fenerlerini uzak kıyılarda Bir bulut ne zamandır üstümüzde Yurt geni li inde bir bulut kur un a ırlı ında Nilüferler sularımızda açar mevsimsiz Dolanır ayaklarımıza bo um bo um Yapraklarında iri le sinekleri uçu a hazır Göz göz oyulmu gözlerimiz biz körüz Göz çukurlarımızda radarlar fırıl fırıl döner Körüz el yordamıyla ya ıyoruz bu yüzden Yeni körler peydahlarız uyur uyanır Ayak altında ezile dursun karınca sürüleri Ezenlerle bir olmu ya ıyoruz ne güzel Çizme onlardan içindeki ayak bizden ne iyi Körüz biz kör uçu lara açmı ız topra ımızı Ha dü tü ha dü ecek çelik gagalardan Mantar mantar açılan tohumlar sıcakta Gözlerimizi bir pula satıp geçmi iz bir yana Ölmesini bilenlere yüz çevirmemiz bundan Körüz göz bebeklerimize mil çekilmi mil
B
akırköy lçesi'nin son yerel seçimlerden önce bölünmesiyle olu an yeni ilçelerden Bahçelievler'de seçimi kazanan Refah Partili Belediye Ba kanı sorumluluk bilinciyle hareket ederek halkın en temel sorunlarından birini çözdü. "Yollar kesilmez alanlar sarılmaz/ Tel örgüler çevirmez yöreni /..../ Kaldır ba ını kan uykulardan /... Ses ol ı ık ol yumruk ol" diyen ozan Rıfat Ilgaz’ın adının Bahçelievler lçesi ile birlikte bu ilçedeki kültürevinin adı olarak anıl-
ması gibi milliyetçi mukaddesatçı de erlere açıkça hakaret sayılacak bir yanlı ı düzelttiler. Artık kültür yoksunu insanların elindeki bu kurumun parıltılı bir adı var:Necip Fazıl Kısakürek Kültürevi. Belediyeciler bu uygulamalarını açıktan savunamadılar, anket kandırmacasıyla me rula tırmaya çalı tılar. Güya halk benimsemiyormu Rıfat Ilgaz adını. Oysa ozanın adı bu yoksul ve çileli ülkenin topraklarında sömürüye ve zulme kar ı çıkanların gönlünde, bilincinde solmayan bir çiçek olup ya ayacak.
Acımasız bir namlu aka ımızda so uk Tetikte kendi parma ımız yabancının de il. RIFAT ILGAZ (Kamkılçık adlı iir kitabından )
EM NE BORA RES M SERG S
1970 Üsküdar do umlu sanatçının ilk ki isel resim sergisi Üsküdar Belediyesi Sergi Salonu'da açıldı. 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne giren sanatçı, 1992 yılında Ne e Erdok atölyesinden mezun oldu. Sergide, üç yıllık bir çalı manın ürünü on dört ya lıboya resim sergileniyor. Sanatçı resimlerinde tarihsel süreç içerisinde, insanın sosyal konumlanı ını ve psikolojik formasyonunu farklı bir biçim ve form anlayı ında sunuyor. Sanatçı; "günümüzün kendine ve do asına yabancıla tırılmı insanını uzamsal ve mekansal düzlemde algılarken, biçimsel olarak desen a ırlıklı keskin deformasyonlarılar yer yerde ironiye varan bir üslupla dı a vurdu u"nu söylüyor. Türkiye'de sanat ortamı hakkındaki dü üncelerini dile getiren sanatçı , genel olarak tüm sanat alanlarındaki ürünlere bakıldı ında gözle görülen yoksulluk ve bir anlamda "çöküntü"den resim sanatının da kendine dü en payı aldı ını vurguluyor. YÖK'ün akademik e itim üzerindeki olumsuz etkilerine de de inen sanatçı, eskiden akademi olarak anılan bir kuruma üniversite misyonu biçilmesinin olayı vahimle tirdi ini, hayat bulması gerçek anlamda sanatsal üretim verebilmesi için, bütün kapsamı ile özgür bırakılması gereken sanat e itimi veren kurumların, üniversite ve YÖK gibi yapılanmalarla soluksuz bırakıldı ını belirtiyor.
T A V I R 41
H A B E R
Y O R U M
YEN DAL GRUBU RES M SERG S
Yenidal Grubu Nasıl Kuruldu Avni MEMEDO LU enidal, ili ikteki deko rasyonumuzdan da an la ılaca ı gibi, ülke mizde ilk kez FANTAST K BURJUVA SANATINA KAR I (reaksiyon olarak) kurulmu SOS YAL ST REAL ST bir gruptur. Tanzimat döneminden bu yana kökü dı arda, öykünmeci sanat anlayı ından son derece rahatsız olan biz yedi kurucu arkada Ressam Avni Memedo lu, Seramist Nejat Tözge, Ressam Marta Tözge, Ressam Kemal ncesu, Ressam hsan n cesu, Ressam Hikmet Aksüt ve Yontucu Vahi ncesu- birlikte Yenidal Grubu'nu kurduk. lk sergimizi Nisan 1959'da Beyo
lu ehir Galerisi'nde açtık. Bu birlikteli in olu masında Polon yalı meslekta ımız Marta ve e i Nejat Tözgeler'in üstün gayret, te vik ve moral destekleri unu tulmaz. Ayrıca sergilerimizin giderlerini, ça rılarımızın basım, da ıtım ve posta giderleri konularında bize desteklerini esirgemeyen o dönem Basın
çileri Sendikası yöneticileri
brahim Güzelce ve Salih Özkarabay'ın anısını yüre imin en derin kö esinde ömrüm boyunca saklayaca ım. Yenidal Grubu olarak ikinci sergimizi Nisan 1961'de yine ehir Galerisi salonlarında düzenledik. Bu sergide kurucu arkada larımızın dı ında Balaban da yeralmı tı. Babıali, Akademi ve malum sanat çevrelerinin etkisiyle Sıkıyönetim'den de yararlanan "Muhbir vatanda lar"
Y
42 T A V I R
görevlerini yapıp komünizm propagandası yaptı ımız savıyla gammazlayınca bu sergi 5. gününde savcılıkça kapatıldı ve sergide yer alan toplam 15 eser ve biz sanatçılar da-me hur (!) , hukukçu ve ressam profesörlerinbilirki i raporlarına dayanılarak tutuklandık. Olabildi ince a ır geçen tutukluluk günlerimiz Sirkeci Sansaryan Han'da ve Balmumcu Askeri Garnizonu'nda 50 gün sürdü. Bu a ır ko ullar her birimizde yaptı ı tahribatlar yanında Marta Tözge arkada ımızın us dengesini yitirmesine yol açtı. Yargılanmalar sonucu üçüncü duru ma sonunda 15 Eylül 1961'de aklandık. Birço umuz i ini kaybetti, maddi dertler tüm a ırlı ıyla üstümüze çöreklendi ve Yenidal Grubu da ılmak zorunda kaldı. O onurlu ve olumlu atılım sona ermi ti. Yıllarca grup arkada larımızla bir araya gelemedik. Birkaç kez yeniden canlandırma önerilerinde bulu-
nulduysa da bu sözde kaldı. Ancak son yıllarda bizim o dönemde u runa çile çekti imiz halka dönük sanat anlayı ında ürünler veren birçok genç sanatçıyı görünce çekilen çile ve acımın hiç de bo a gitmedi ini anlıyorum. "Çekilen her çile, her acı bereketli topraklara atılan tohum olur, öyle beklenmedik bir günde filizlenir, göz alabildi ine gür bu day tarlaları olu ur, ya da dalbudak gür ormanlara dönü ür ki ba ın döner mutluluktan çatlarsın" O yıllardan bu yana 17 ki isel sergi açtım, toplam 30 yapıtını mahkum edilmek istendi. Tümünün de suçsuz oldu unu kanıtladım. Bu u urda çok didinip u ra tım, yoruldum ama imdi mutluyum, çünkü Yenidal Grubu yeniden ayakta ve yeniden onurlu ve saygın misyonunu üstleniyor.
H A B E R
Y O R U M
Sanatsever Yüce Halkımıza Ve Ressam-yontucu Tüm Meslekta lara(l) ireylerin ve toplumların ALAFRANGA SANAT'ın , geli ip ilerlemesinde di er bir anlamda da BATI EGKÜLTÜR EMPERYAL ZÎT M en ba ta gelen bir M 'nin Türkiye ajanlı ını üst faktördür. E itimin en lenmi bulunmaktadırlar. Bu önemli araçlarından biri nedenle ça da uygarlık düze si ise hiç ku kusuz yinde ve uluslararası arenada GÜZEL SANATbir varlık göstermemiz kesin LAR'dır. Bu nedenle likle olanak dı ıdır. Kendilerini birçok ülkede oldu u düzme (sahte) birer öhret yap gibi, bizim ülkemizde tırarak, kötü ürünleriyle yeni de tüm e itim kurumla- ku akların ve halkımızın duygu rında Güzel Sanatlara yer ve be enisini yozla tırıp deje verilmi bulunmaktadır. nere eden, sanat piyasamızı te Ama ne yazıktır ki, ba ta s- kellerine almı olan bu tür asa tanbul Güzel Sanatlar Akedemi- lak ve sömürgenlerin si olmak üzere, di er tüm okul- maskelerini dü ürmenin sırası larımızda bugüne de in GÜZEL çoktan gelmi bulunmaktadır. SANATLAR E T M
adına Bunu bir YURT VE NSAN "BATI KÜLTÜR AKTARMA- LIK GÖREV ve B R MESLE CILI I'nın dı ında hiçbir ey K SORUN olarak benimsemi yapılmamı tır. olan bizler YEN DAL Uygarlıklar hiç ku kusuz bir GRUBU'nu kurmu bulunuyo birlerinden etkilenirler. GEÇruz. Sanatta amacımız: M B L M (Tarih) bunu kanıt
çi sınıfı ideolojisi ve bilimsel lamaktadır bizlere... Ne var ki gözlemcili in ı ı ı altında, gerça ımızda TOPLUMSAL B çekçi ve somut bir süje kavrayıL NÇ'in özüne varmı uluslar ve ıyla, her türlü bireysel ve hasta ülkeler, teknolojik geli menin psikolojilerden ırak olarak, topyanı sıra, kültürel alanda da lumsal ve halkçı bir sorumluluk kendi ürünlerini, kendilerinin duygusu altında, öteden beri ülolan KÜLTÜR VE SANATI kemizde yaygın ve bula ıcı bir ÜRETME'nin de kaçınılmaz bir moda salgını olan her türlü zorunluluk oldu u kesin yargısı alafrangalı ın ve sanatta gelene i ve kanısı içerisindedirler. ovenist, gerici, tutucu ve ba naz 1935'lerden sonra, BATILILI bir kafayla eskiye özlem ve MA çabasını KEND NDEN hayranlık biçiminde yorumlayan UZAKLA MA biçiminde yo köhne alaturkalı ın dı ında, Batı rumlayan sözüm ona uzman ve kültür emperyalizmine ve tüm sanatçılar, bazı bürokratların bil kozmopolit akımlara, bireyci, gisizli inden yararlanarak, biçimci (formalist/ ve nemegerekçi özellikle stanbul Güzel Sanatlar sanat anlayı ına, burjuvazinin en Akademisi'ne çöreklenmi , pis tutkusu olan kariyerizm'e kendi, kısır, yoz ve kozmopolit kesinkes
B
kar ı bir tavırla; halkın heybesinde, kiliminde ve giysilerindeki folklorik motifleri tuvaline aktararak, köylü urbasını herhangi niteliksiz bir insan figürüne giydirerek halk sanatı yaptı ını savlayan Bedri Rahmi popülizmi'ne kar ıt bir bilinçle, slogancılı a ve didaktizme kaçmadan- yaratıcılı ı ö e alarak ulusal ve yöresel tema, biçem ve yöntemler içerisinde iyimser bir dinamizle evrensel boyutlara varmaktadır. Biz YEN DAL GRUBU SANATÇILARI EZ LEN'in ve NAMUSLU AYDIN'ın sanatçılarıyız... 1. 1959'da Avni Memedo lu tarafından kaleme alınan YEN DAL GRUBU Ressam ve Yontucularının SANAT B LD RGES .
T A V I R 43
HABER YORUM
KEMAL ÖZER VE "O ULLARI ÖLEN ANALAR"
23
ubat günü Cemi le Çakır'ın yönetti i insancıl Dergisi etkinliklerinden bir oturumda Kemal Özer yeni iir kitabı "O ulları Ölen Analar"ı yazmasına neden olan dü ünceleri açıkladı ve iirlerinden bölümler okuyarak okuyucuların ve yazarların bu konu üzerinde dü ünmesini sa lamaya çalı tı. 80 öncesi yıllarında ba layan böyle bir tasarı ile ilgili günlü üne dü tü ü notlarda ozanın dü üncelerinin çekirdekleri var.
44 T A V I R
"Tarih 23 Aralık 1979 bekleyen bir iir bugün birden çıkı yolu buldu. Dosyamda nicedir duruyordu. Do rusu son zamanlarda biraz da gerilere itilmi ti. "O ulları Öldürülen Analar " belki küçük bir iir dizisi olacaktı. Bugün gazetede I ıl Özgentürk'ün "Kadınlarımız" adlı ara tırma-inceleme yazısında yer alan bölüm öylesine uyardı ki bekleyen tohum, birden patlak verdi. Küçük bir kitap dü ündüm. 1979'da Dünya. Çocuk yılı için anlamlı. O ulları öldürülen anaları konu turacak
ba tan sona. 1978 'de öldürmeler azalmadı, arttı. Buna kar ılık insanların bunlara kar ı duyarlılı ı, ilgisi, dikkati artmadı, azaldı. Daha do rusu a ındı, köreldi. Ozanın i levi de çıkı sız gibiydi. Elinde bulunan tek anlatım biçimi a ıttı. Oysa a ıtın etkisi bir ölümün altını çizmeye yarar. Günde se-kize-ona varan ölümler ozanın elindeki bu etki olana ını iyiden iyiye sınırlıyor.Dosyadaki tasarının gerilere dü mesi bu sınırlılıktan kaynaklanıyor. Fazla bilenmekten yok olup giden bir çelik parçası- gibi
H A B E R
kayıp gidiyordu parmaklarımdan, ilk kez bugün kavradım onu yeniden I ıl'ın konu tu u ana, kavrayacak sesi duyurdu bana. Bir iiri de il, bir çok iiri kavrayıp diriltecek ayrıntılar getirdi. Yalnız duygu olup kalmayacak acıyı ö üte, direnci umuda bir sözcükte ya ama dönü türecek ça rı ımlarla dile getirdi." Kemal Özer bu çalı manın kendi dünya görü üyle, sanat anlayı ıyla en çok örtü en tasarılardan biri oldu unu söyledi. Ozanın sanat anlayı ının temel dayana ı iirin "olmazsa olmaz" niteli i ve onun i levinden geliyor. "Genelde sanat, özelde iir ilkel toplumdan beri bu i leviyle var olmu tur. Avlanarak ya ayan insanın ava çıkmadan önce korkusunu yenmek üzere avlıyaca ı hayvanı ma ara duvarına çizmesini ilk sanat belirtisi sayarak dü ünmeye ba larsak, i türküleri söyleyerek insanın gücünü toplamasından geçip gelirsek hep görürüz ki sanatın, iirin kökünde gereksinim yatar. Ça lar içinde gereksinimler elbet oe i mi tir. ncelmi tir,geli mi tir. Ama onun giderilmesinde sanatın, iirin aldı ı yer de i memi tir. En yalınından kalkıp en karma ı ına gelinse bile gereksinimle iir hep içice bulunmu tur. Hatta öyle söylemeliydim. Bugün iirin bütün ba lantılarını reddeden bir ozanın bile iir yazarken dayandı ı temel yine kendi bireysel gereksinimidir. Yani bütün ba lantıları reddeden insanın bunu dile getirme, ilan etme gereksinimidir. Bu yüzden bilinçli yazmaya ba ladıktan sonra yazdıklarımın i levi olmasını her zaman önemsedim. Bir ba ka deyi le yazmanın amacını toplumsal-
Y O R U M
Bulun diyen bir ses -bulun o lumu öldürenleri bulun cansız koyanları sorgu sa anakları ardında bunca yıldır bulunmayanları bulun,ı ı a çıkarın adaleti Bir ses olmak istiyorum, bir ses olmak, bir ses tek tek her telinden saçımın,her gözya ı damlasından fı kırarak. la mada buldum. Nedir toplumsalla ma derseniz, ba kalarının nabzını kendi bile inde duymak. Kendi nabzını ba kalarına duyurmak diye özetleyebilirim. Ozanlı a bir meslek olarak ba lamamla birlikte, ozanı toplumsal i bölümünün bir üyesi olarak gördüm. Burda bir ayraç açarak önemsedi im bir eyin daha altını çizmek istiyorum. iirin ba langıcından bugüne serüven çizgisine katılmak genel ko ulların kabulü bir bakıma. Ama bir de içinde bulundu umuz özel ko ulları dikkate almamız gerekir. Yani hangi toplumda, hangi zaman diliminde yer aldı ımızı göz önünde bulundurmalıyız." N Ç N ÖLÜM,N Ç N O ULLAR, N Ç N ANALARDI (1) "Ölüm genel olarak ya amımızın önemli kavramlarından biri ama içinde bulundu umuz ko ullar ölümü bir toplumsal gerçeklik durumuna getirdi. Çekti imiz acı gösterdi imiz tepki kadar o dönem içine dü tü ümüz suskunluk, yılgınlık, umursamazlık da bireysel olmaktan çıktı. Özel dramlar toplumsal boyutlar kazandı. Toplumsal bir vicdan olu tu. Suskunlu u, yılgınlı ı, umursamazlı ı yargılamalıyız diyen bir vicdan. O ullar toplumsal gerçekli in somut elçileri, analar ise toplumsal vicdanın yankısı. Bunu böyle görmek istedi im için de il, bunun böyle oldu unu sürekli gündeme getiren göstergelerle içiçe ya adı ımız için söylüyorum. Örnek
mi? te alanlarda ses olan irili ufaklı örgütlenmeler. te kitle haberle me araçlarındaki yansımalar. Kendi payıma bütün bu göstergelerle içiçe ya ayıp duyarsız kalmak etkilenmemek. Hatta tavır almamak olanaklı görünmüyor bana. Ama ozan olarak bu tavrın nasıl dı a vurulaca ı önemli. Ku kusuz özetledi im sanat anlayı ıyla bu tavrın bulu ması giderek örtü mesi söz konusu. Oda ına gereksinimi yerle tiren bir sanat anlayı ı ile yola çıktı ıma göre ne yapmam gerekti ini bana gösterecek olan da gereksinim de il miydi? te yıllardır süren de bu. Gereksinimin ara tırılması, saptanması, ayrıntılara girmeden u kadarını hemen söylemeliyim. nsanların ölüm kar ısında gerektirdikleri do rudan iirin kendisi. Duygular, tepkiler iir aracılı ıyla de il, do rudan iir olarak dı a vuruluyor." (1) Ozanın "o ul" sözcü ünü "evlat" anlamında kullandı ını dü ünüyoruz. Mezara koyarlarken baktım Uyuyor gibiydi yüzü Saçları yeni kesilmi kısacık Yıllar öncesini anımsadım lk kez dü ünmü tü ölümü Ölmeyece im de il mi anne Hasta yata ında elleri yanık Yineleyip durmu tu bu sözü Hüzün var bu evde artık Ben birçok eyi ondan ö rendim Bırak öyle kalsın A ıtlar azaltmasın acıyı imdi de bu acıdan ö reneyim Ba ka yüreklere açılmayı Ölümle bile ö retti diyeyim Bo una ölmedi diyeyim Bırakın öyle kalsın
T A V I R 45
H A B E R
Y O R U M
HASAN HÜSEY N ANKARA'DA ANILDI asan Hüseyin Korkmazgil ölümünün 9. yıldönümünde Pir Sultan Abdal Derne i'nin ve Sanat Kurumunun birlikte düzenledi i bir etkinlikte anıldı. 27 ubat 1993 günü yapılan anma toplantısında izleyiciler Hasan Hüseyin'in kendi sesinden ya am öyküsünü ve iirlerini dinlediler, dia gösterisini izlediler.
H
Dernek ba kanı Murtaza Demir ve gazeteci Selçuk Altan'ın konu malarından sonra, Ali Balkız Hasan Hüseyin'in eserlerindeki ideolojiyi, Mehmet Aydın sanatını, Lütfiye Aydın mizahi yönünü, Ömer Can da eserlerin olu umunda nelerden etkilendi ini anlatan konu malar yaptılar. air Zerrin Ta pınar da ozanın iirlerinden örnekler sundu. Müzisyen Harun Ünlü ve Güne Umut müzik toplulu unun sundu u dinleti ile anma sona erdi.
KADINLIK B ZDE KALSIN asemin Yalçın Ti yatrosu dört ayı a kın bir süredir "Kadınlık Bizde Kalsın" adlı oyunu yakla ık yirmi ilde sergiledi. Ancak oyun 9 ubat 1993'te Edirne Halk E itim Merkezi'nde sahnelenirken izleyiciler arasında olan Edirne Valisi 15 dakika kadar sabredebiliyor. Salonu terkeden Vali, Emniyet Müdürlü ü'ne suç duyurusunda bulunuyor. Gerekçe: "devlet güvenlik güçlerini küçük dü ürme". Yasemin Yalçın Tiyatrosu "kadın sorunu" konusunda ülkemiz aydınlarının bilinen yüzeysel yakla ımlarını tekrarlıyor. Kadın sorununun kayna ı olan sisteme ve onun ekillendirdi i toplumsal yapıya köklü bir ele tiri getiremiyor. Ama oyunun ya amdan kesitler su-
Y 46 T A V I R
narken bazı gerçe kleri de yansıtması Vali'yi rahatsız edi yor, izleyicinin ka rakollarda sistema tik olarak i kence uygulandı ının, rü vetin, adam ka yırmanın, sahtekar lı ın vb.nin farkına varabilme ihtimali tedirgin etmi tir Vali'yi. Devlet gü venlik güçlerinin bu denli dejenere oldu u bir dönem de sahnedeki küçük atıflardan ra hatsız olunur mu Vali Bey... Adınıza "görev a ı ı", "du yarlı" Vali yerine "i güzar" sıfatını eklemi oldunuz ancak, bir de sanat suçları dosyasına yeni bir suç.
H AB E R
Y O R U M
"...Fa izm yalnızca silahlara, hapishanelere ve mahkemelere el koymaz: Silah sorununu kendi lehine çözümledikten sonra, kitleleri kendi de erlerine kazanmaya giri ir: Irkçı nefret, ast-üst ili kisi, aileye tapınma, sava çı libido, kadının kölele tirilmesi, kadın dü manlı ı, erkekli in yüceltilmesi, cinsel baskı, ataerkil dü ünce, vb..." Maria-A. Macciocchi
Y
üksel Pazarkaya'nın yazdı ı Raik Alnıaçık'ın sahneye koydu u Ferhat'ın Yeni Acıları adlı oyun stanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde sergileniyor. Oyun Ferhat ile irin Efsanesi'nin yirminci yüzyıla uyarlanmı bir versiyonu. . Türkiyeli'lerin ço unlukta oldu u milyonlarca yabancı i çi otuz yılı a kın bir süredir Almanya'da çalı ıyor. Anadolu'dan gelen insanlar Batı'lı toplumlarda ummadıkları sorunlarla kar ıla tılar. Ama bir sorun, özellikle Almanya'nın birle mesinden sonra yükselme e ilimi gösteren ırkçılık sorunu bütün insanlı ın ortak tavır almasını gerektiren öneme sahiptir. Yeni Nazi'ler ekonomik, toplumsal sorunları ve kültürel farklılı ı öne sürerek yabancı yurtlarını, i yerlerini kundaklamaktadırlar.Türkiye li'ler yabancı dü manlı ının en önemli hedefi durumundadır
FERHAT'IN YEN ACILARI ya'nın deyi iyle Ferhat'ın Yeni Acıları "bu sorunu insan ili kileri, sevgi ili kileri ba lamında i lemek amacıyla" yazılmı tır. Oyun yazarı oyunuyla insanlı ın bir kere daha Alman fa izmine yenilmemesine katkıda bulunmanın yanında bütün ırk-
çılık kar ıtı mücadeleleri desteklemek amacı da güdüyor. Ancak a k masalı örgüsünde fa izmin ırkçılı ını ele tiren oyun, bu kar ı çıkı ı ki isel yakla ımların ötesine ta ımıyor, sınıfsal temellere dayandıramıyor.
Oyun yazarı Yüksel PazarkaT A V I R 47
H A B E R
Y O R U M
GÖNÜNÜ UMUDA AYARLA ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ 13 A ustos 1992... Küçükesat ve Maltepe'de iki ev sabahın erken saatlerinden itibaren ku atma altında. Güvenlik güçleri, içi leri ve insan hakları bakanlarının gözetiminde. Kur unlara, bombalara ve "teslim ol" ça rılarına yürekleri ve silahlarıyla kar ılık veriyor evdekiler. Slogan sesleri silah seslerini bastırıyor yer yer. Sava arak ölmeyi seçiyorlar teslim olmak yerine. Be saat sonra devlet güvenlik güçlerinin denetiminde eve giren basın mensupları duvarlarda kanla yazılmı sloganlarla kar ıla ıyorlar. Adana'daki meslekta ları gibi a ırıyorlar, tela lanıyorlar. "Dört bir yandan sarsa da zulüm Nice pusularda yenildi ölüm Esir dü mek de il mesele gülüm Kanla yazmaktır umudu Umudun umudumuzdur sevdalı" te bu dizelerle yansıdı Ankara ve Adana direni leri türkülerimize. Duvarlara kanla yazılan umut ba lamamızın, kavalımızın, gitarımızın sesi oldu. Böyle ekillendi müzi imiz. Çalı malarını Ortaköy Kültür Merkezi'nde sürdüren grubumuz mücadeleyi türküle tirdi ve türküleriyle mücadelenin içinde oldu. Mücadele geli tikçe bizlere dü en görevler de ço aldı. Grup Yorum'un yarattı ı gelenek sürmeliydi, yaygınla malıydı. Sesimizi daha geni kesimlere ula tırmak için bir kaset çıkarmaya karar verdik. Kolektif bir çalı manın ürünü olan kasetimizde Ça da Halk Müzi i'nde yeni bir soluk olmak için ulusal enstrümanlarımızın daha etkin kullanıldı ı bir ses yaratmayı amaçladık. Yöresel özellikleri içinde ba lamayla,kavalla, kemençeyle, meyle türkü formunun hakim oldu u müzikal örgüyü olu turduk. Çamurlu sokaklarda, dik yoku larda, la ım akan derelerin kenarında, sıvası dökülmü solgun evlerde yeni bir dünyanın tohumları atılıyor. Nehir kendi yatayından ta ıyor. Gö ü göstermeyecek bir örtüyü di e di bir mücadeleyle edinebilen, a ını, giysisini, kitabını • koku mu canavarın di leri arasından kurtaranlar artık ellerindekilerle de yerinmiyorlar... "Ekmek hepimize yetebilir, hürriyet de, kitap da" diyerek yeni bir yapının ta larını diziyor. Sömürüye ve yoksullu a direni ortakla a bir ya amı örgütlemeye yöneliyor. Özgürlükçü, e itlikçi, payla macı bu adımlar gecekondu mahallelerinden rengarenk ı ıklar yansıtıyor... Eylem'ler, Umutlar, Sevcan'lar... "Armutlu'nun karakolmu okulları. Bahçesinde bir panzer yatarmı . Panzerin gölgesinde büyürmü çocuklar. Panzer çocu un topunu çalmı . Çocuk ko mu topunu almaya. Panzer yürümü ... çocuk yedi ya ında kalmı ."
kültür ve sonatta
ortoköy
TAVIR aylık sanat bülteni
kültür ve sanat bilimsel ara tırma yay. org. film tic. san. Itd. ti. adına sahibi: elif sumru gürel
MART'93 sayı 25
48 T A V I R
yazı i leri
yazı ma adresi:
müdürü: ortaköy kültür merkezi elif sumru gürel dereboyu cd. no: 110 ortaköy/lstonbul tel: 258 69 87 fax: 258 69 87
Ankara sümer 1 sk no: 20/17 venüs apt. demirtepe ankara. tel: 231 33 07
malatya
diyarbakır
inönü cd. inönü cd. leblebici apt. temiz apt. 36/6 kat6/No5 malatya diyarbakır
NOKTA HABER
15 Ocak 1993 tarihinde Bem-Sen ve Sa lık-Sen 'in gerçekle tirdi i i bırakma eylemlerine Özgürlük Türküsü ve Ay e Gülen Halk Sahnesi de katıldı. Memurların Kadıköy Belediyesinden ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıktarı Hastanesi'nden yükselen seslerine karı ıyordu Özgürlük Türküsü ve Ay e Gülen Halk Sahnesi'nin sesleri. Özgürlük Türküsü i kencede katledilen Ayö-Der'li Birtan Altunba 'ın yö-Der'li ö renciler tarafından 16 Ocak 1993'te düzenlenen anmasına katılıyordu. "Özgür, ya anası bir dünya için mücadelede biz de varız." diyerek 23 Ocak'ta zmit Özgür-Der, 21 ubat'ta Uluda Özgür-Der açılıyordu. Her iki açılı ta da Özgürlük Türküsü'nün sıcak ezgileri sarıyordu yürekleri. 27 Ocak 1993'te Küçükçekmece Belediye 'si tarafından i ten atılan ve açlık grevine ba layan i çileri ziyaret eden Özgürlük Türküsü,ll-12 ubat tarihlerinde Eminönü Belediyesi'nde Bem-Sen'in temsilcilik odasının açılı ına katılıyordu. 13 ubat 1993'te düzenlenen dayanı ma gecesi i ten atılan Ka ıthane Belediyesi i çileri içindi. Geceye Özgürlük Türküsü,Ay e Gülen Halk Sahnesi ve Fosem katılıyordu.26 ubat'taki Ka ıthane Belediyesi çileri ile Dayanı ma mitinginde ise Özgürlük Türküsü 5000 ki iye sesleniyordu türküleriyle. ubat ayının son etkinli i 27 ubat'ta Sa lık-Sen'lilerin düzenledi i enlikti. enli e Özgürlük Türküsü, Ay e Gülen Halk Sahnesi, Fosem, Çorlu Halkevi Müzik Toplulu u katıldı.
abone ko ulları: (1 yıllık) yurtiçi 90.000 TL yurtdı ı 45 DM. elif sumru gürel akbank ortaköy b. hesap no: 8583
tasarım ve ofset hazırlık:
M/H baskı: aydınlar matbaası
ELLER M Z BA KA ELLERE KAVU SUN Halktan yana kültür sanatın yaygınla tırılması için Grup Yorum'un yarattı ı gelene i sahiplendik. Gecekondu mahallelerinde, grevlerde, boykotlarda, mitinglerde i çilerin, memurların, ö rencilerin yanıba ında yeraldık. Emekçilerin acılarını ve sevinçlerini payla tık. Ça da Halk Müzi i'ni olu turmada bir yapıta ı olmaktan onur duyuyoruz. lk kaset çalı mamızda ulusal enstrümanlarımızı öne çıkarmayı amaçladık. Ba lamanın, kemençenin, meyin, kavalın etkin oldu u bir örgü yaratarak geni yı ınlara ula mayı hedefledik. Özgür, e itlikçi, payla macı bir dünya için ba ka soluklara ula mak, kenetlenmek dile iyle....
ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ A. 1. Harman Yeri 2.Sevcan 3.Sevdalı Kız 4.0ralıyam Men 5.Sivas Da lar 6.Kata Seri
ÇIKTI
B. 1. Kurbanım Aman 2. Karadeniz Gül Oyna 3. Gününü Umuda Ayarla 4. Sabah Türküsü 5. Anx-Koye Dersim-Gowend Ranabe (Potbori)