1993 26 nisan

Page 1



Nisan 93'te

1 Merhaba

3 Yeni Toplumun Vicdanındaki Kirlenmeyi Söküp , Atmak Olgunla ma Mücadelesidir / Hazal Tunç

6 Yolda / Ethem Elma

10 Utku nsanları / Ender Selçuk

16 Yürürken-Öykü / Tolga Karadeniz

18 E itsel Sanat Ve levi / Erman Konur

24 Diyarbakır Sahip Çıkıyor Ate ine/ Sava Ezgi

25

Sevdadır Yüzbin Yıllık Baharların Eme idir Yar Kardelen

28 Topal-Öykü / Hayati Azim

30

Ah Güzel iir/ ibrahim Karaca

34

MERHABA Bir kez daha sınavdan geçtik. Bir kez daha gö üsledik fırtınayı, boranı. Bir kez daha sınadık irademizi ve bilincimizi. Aman vermez zorluklarla dolu bir yol yürüdü ümüz. Ko ulsuz yürünecek bu yol. Kar ımıza çıkan her zorluk daha fazla özveri, daha fazla sabır, daha fazla cesaret gerektirdi. Her engeli a arken daha fazla inanç, daha fazla güven, daha fazla umut kazandık. Tarihin içinden çekip aldık kolektivizmi, adaleti, ba lılı . Ku andık, gelece e yürüdük. Cüretkarlı ımızın bedeli ehitlerimiz oldu. Yorulmadık, dinmedik Kazandı ımız tüm de erlerle sarsılmaz bir yapı yükselttik. Çelikten bir irade önderlik etti bize. Koskoca bir dünya imparatorlu unun kar ısına dikilip gelece e umutla bakabilmek... Yeni bir kültür, yeni bir kimlikti ku kusuz. Yarataca ımız yeni bir dünyanın kültürü. Bir kez daha su verildi çeli e. Bu kez, içimizdendi dü man. En zorlu suydu kar ıla tı ımız dü manların Kar ımızda de ildi. Arkamızda, sırtımızdaydı. Büyük bir atılımın e i indeyken, büyük bir co kuyu ya arken, birikmi bir ihtirası ku anarak saldırdı adaletimize, hukukumuza, de erlerimize. Saldırdı ı, emekle sabırla kan ve terle yaratılmı yirmi yılı a kın tarihimiz, yirmi yılı a kın birikimimizdi. Saldırdı ı, ölüm oruçlarında, 12 Temmuz'da, Malatya, Sivas da larında serpilmi gelenek tohumlarıydı. Saldırdı ı, 17 Nisan'da tüm dünyaya haykırılan; bayrak bayrak geli imizin müjdesiydi. Saldırdı ı "Çocu umuz, annemiz, ö retmenimiz, özgürlü ümüz'dü. 'Gecemiz, gündüzümüz, ya amımız, sevgilimiz, her eyimiz"di. Tereddütsüz güvenebilmek, korkusuz yürüyebilmek, hilesiz payla abilmek, tarihimize nak etti imiz en insani de erlerdir. Erdeme, insanlı ı binlerce yıldır ayakta tutan yüce de er, insanlık tarihinden süzüp ku andık silahla tırdık. Gelece imizin güvencesi yaptık. Erdeme, insanlı ın gelecek umuduna saldırdı. Güvenin yerine ku ku, cesaretin yerine, korku, dürüstlü ün yerine hile tohumları serpmek istedi. Hukuksuzlu unu cilalayıp gizleyerek geldi. Kazıdık; altından ihtiras, sarsıntıya u ramı de erler, geleceksizlik çıktı. Güvensizdi. Tüm güvensiz dü manlar gibi, arkadan hançerledi. Bir gece yarısı de il belki ama " darbe'yle geldi. Bando mızıkayla ilan etmedi ama, tüm darbeciler gibi "zorunlu müdahale" dedi.

Eski insanla Yeni insan / Maksim Gorki

40 Haber Yorum

KAPAK: JOSEF BROZ .(SSCB ) TAVIR

1


Açıklayamazdı. Güvensizdi. Aylarca güvenimizden, sadakatimizden yararlanarak, bilincimizi, de erlerimizi tahrip etmeye çalı tı. Büyük bir öfkeyle ö rendik. Ki ili imiz, kimli imiz haline gelen de er yargılarımızı yabana attılar. Soyut birer kavram olmaktan çıkmı , kökle mi , cisimle mi , ideolojik bütünlü ümüz haline gelen geleneklerimizi hiçe saydılar. "Sürüye saydılar bizi." Hayır! Hayallerimiz yıkılmadan, dünyamız kararmadan, umudumuz yitmeden gö üsledik. Direndik! Bu yapının harcında bizim de eme imiz, alın terimiz var. ehitlerimiz var. Ay e Nil Ergen devrimci sanat faaliyeti içinde Tavır dergisini omuzlamı tı. Oradan kavganın derinliklerine ate hattına gitmi ti. Ay e Gülen devrimci sanatçıydı. Ortaköy Halk Sahnesi'nde emekçilerin dünyası için yazıyor, çiziyor, oynuyordu. Tiyatro grubumuz, Ay e Gülen Halk Sahnesi'nde ya attı onu ve kavgasını. Grup Yorum, Grup Ekin, Özgürlük Türküsü, Koma Berfin, Ay e Gülen Halk Sahnesi, Ankara Halk Sahnesi, FOSEM, Tavır Dergisi hep birlikte yanıtladı darbecili i. "Bestelerimizde, oyunlarımızda, foto raflarımızda, sinemamızda, edebiyatımızda, Türkiye halklarının, tüm dünya halklarının acısını, sevincini, umudunu, öfkesini ve mücadelesini anlattık. Kavga alanlarına ta ıdık sahafımızı. Sanatımız kavga alanlarında de er kazandı. Kavga alanlarında dü enlerimizi anlattık. Onların bize miras bıraktıklarını ku andık çıktık soka a, sahneye, salonlara. Sava ı, sava ın yarattı ı yeni de erleri, kondularda, fabrikalarda, amfilerde, tarlalarda, madenlerde yaratılan yeni kültürü soluduk, özümsedik, yeniden yaratıp devrimci sanatı in aa ettik. Sanatı gelecek adına namluya sürdük. Siz gelece imizin dü manısınız. Sanatımıza hükmedemezsiniz. Ama biz sizi de anlataca ız. Darbecilikle, ihanetle anlataca ız." A tık! Tarihimizin kirletilmesine, gelece imizin yok edilmesine göz yumamazdık. Daha fazla özveri, daha fazla emek gerekiyordu. Tepeden tırna a hasretle ba lıyız yarataca ımız dünyaya. Tek bir leke, karanlık bir nokta kalsın istemedik dünden yarına ta ıdıklarımızla. Tüm gücümüzle gö üsledik dü manı. En yüksek fedakarlıkları gösteren ehitlerimizle gö üsledik. Ve a tık. Bir daha asla ya amamacasına söküp ataca ız. Tarihimizden kazıyaca ız. Yarattı ımız de erleri nasıl kavga alanlarında yaratmı sak, yıpratılan her eyimizi tazeleyece iz fabrikalarda, tarlalarda, meydanlarda, üniversitelerde, sava arak, bedeller ödeyerek. Durmak, beklemek, görmek bizim i imiz de il. Omuzlarımızdaki yük bizi olgunla tıracak. Ku kusuz bugün fedakarlık her zamankinden daha büyük önem kazanıyor. Ölümü göze almak...Fedakarlıkların en büyü ü...Güvenin, inanan, umudun yıpratılmaya çalı ıldı ı bugünlerde her zamankinden daha anlamlı. Recai'ler, brahim'ler, Avni'ler; Hakkılar, Ferdalar, Veysel'ler, ölümü yine korkusuzca kucaklayarak ku ku, güvensizlik tohumlarını ezip geçiyorlar. Bir gelene in altını çiziyorlar' "Biz teslim olmayız!" Newroz, bu yıl da halaylarla, meydanlarda yakılan ate lerle geldi. Kürt halkı yaktı ı ate e sahip çıktı. Ancak, Newroz Kürt ve Türk halklarının karde li i ve mücadelesini simgeliyor. Ulusal önderli in ve iktidarın kar ılıklı tavizleriyle "yumu ak" bir havada geçen Newroz Kürt ve Türk halklarının iktidar için verece i di edi kavgayı anlatmıyor. Her eye kar ın halk ate ine sahip çıkıyor. Newroz'un 2600 yıllık ate i harlandıkça halkları birbirine yakınla tırıyor, gelece ini aydınlatıyor. Geçen sayılarımızda TAVIR YAYINLARI'nı müjdelemi tik. lk kitabımız "Bir Kar Makinası"nı sunuyoruz sizlere. Grup Yorum'un tarihini, yarattı ı gelene i anlatan kitabımızı ilgiyle okuyaca ınızı umuyoruz. Yayıncılı ı aksatmadan sürdürmeyi istiyoruz. "Kayıplar" kampanyamızın dosyasını ve Hayati Azim'in öykü kitabını yayına hazırlıyoruz. Sizlerin de katkılarıyla olu acak yeni sayılarımızda bulu mak dile iyle... Dostlukla...


YEN TOPLUMUN V CDANINDAK K RLENMEY SÖKÜP ATMAK

OLGUNLA MA MÜCADELES D R HazalTUNÇ

ir avuç sömürücü kölele tirdi i emekçilere ça lar boyu acı çektirmi tir. Kapitalistemperyalist sistemde de burjuvazi insanları ve ülkeleri daha fazla kar için tutsak etmi , sömörgele tirmi tir. Kar hırsıyla teknolojik ilerlemeler sa lanmasına kar ın insanlar açlı a ve yoksullu a sürüklenmi tir; ne özgürlük, ne adalet!.. Emperyalistler ve i birlikçileri insan eme ini gasp etmi , dünya nimetlerini ya malamı tır. Ancak tarihin hiçbir döneminde insanlık yok olmaya mahkum edilemeyecektir. Bu zulüm sistemi de kar ıtını geli tirmi ; sosyalizm emekçi yı ınlara ve ezilen halklara ba kaldırmayı ve sömürgenleri alt etmeyi ö retmi tir. Ülkemizde de yetmi yılı

B

a kın bir süredir ba ımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadele edilmektedir. 1971'de yaratılan Devrimci Hareket u radı ı yenilgi ve darbelere kar ın yirmi yıldır demokratik halk iktidarı için silahlı mücadeleyi sürdürüyor. lk sosyalist ülke SSCB'nin tarih sahnesinden silinmesiyle kapitalizm ile sosyalizm arasındaki mücadeleyi kapitalizmin kazandı ını kabul ederek saf de i tiren ya da yeni arayı lara giren politik güçlerin aksine Devrimci Hareket inanç ve kararlılıkla ayakta kalmı tır. Askeri darbe karanlı ını da ıtmı ABD'nin ba ını çekti i yeni dünya düzeninin azgınla an zorbalı ına teslim olmamı , yılgınlı ın ve karamsarlı ın: içinde sosyalizme Olan umudu tazeleyebilmi tir. Devrimci Hareketin devrim yapma az-

T A V I R

3


mi ve yetene i uluslararası düzeyde tanınmı , kabul görmü tür. Türkiyeli sosyalistler özgüvenleri, fedakarlıkları, cesaretleri ve halka ve devrime ba lılıklarıyla halklarına ve bütün insanlı a e it, özgür ve sınıfsız bir gelecek vaadediyorlar. Onlar 12 Eylül karanlı ının silindir gibi ezdi i halkların ba rından birer ı ık hüzmesi olup akmı lardı gelece e. Zulmün kalelerinde dalgalanan bayraktılar, adaletsizli in ba rına saplanmı hançerdiler... Apo, Haydar, Fatih, Hasan kavganın ortasında serpilmi bire bin veren tohumdu. Kayganın sesini sürdürmek için, birle tirmek, gürle tirmek için yatmı lardı ölüme. Onlar topra a dü tü ama kavga bitmedi, bitmeyecekti. Köhnemi zindanlar yıkılana, i kence, baskı yok olana, açlık yeryüzünden kalkana, uluslar özgür olana kadar, renk renk insanlar elele öz-

gürlük ve barı türküleri söyleyene dek sürecekti mücadele... Devrimci Hareket tarihi boyunca kar ıla tı ı darbelere, katliamlara, binlerce tutsa a ra men ehitleri ile yükseltti i bayra ı ta ımasını bilmi tir, a ır darbelere kar ın umutsuzlu a dü memi , de erlerine sahip çıkarak olu an tahribatı gidermi ve daha da güçlü ko mayı ba armı tır. Sokaklar tutulmu , Karasu Apartmanı dört bir yandan sarılmı tı.Hem ate ediyor, hem de "teslim olun" diye ba ırıyorlardı. Birden kızıl bir alev dü tü gökyüzüne ve rüzgarlara verdi kendini. Siperlerden çıkı yok. Ölüm mutlak. Ancak onlar ölümsüzlük iksirinin sahibidirler. Uçsuz bucaksız denizlerden alıyorlar sonsuzluk duygusunu, denizleri besleyen nehirler den. Ve onlar için ge-

lecek için sıkıyorlar mermilerini: "Hayatı, hatta ve yolda larımızı sevdik; hasretle inandık davamıza. Sava çılarımızın bayra ımızı zafer mar larıyla ta ıyaca ını biliyoruz. Canımızla yükseltti imiz sembol ülkemizin her yanını süsleyecek.'' Devrimci Hareketin örgütsel yapısı ve ili kileri mücadele içerisinde bir ya am etkinli i olarak ortaya çıkmı tır. Devrimci örgütlenme daha ik tidarı alma sürecinde bu mü cadeleyi yönetecek öncü gücü ve yönlendirdi i kitleyle, sosyalist toplumun çekirde ini yaratmaktadır. Eski toplumun ba rında ve orta ra men insanı tarihsel geli imi içerisinde edindi i bütün olumsuzluklardan arındıracak bu örgütlenme devrimci militanın ki ili inde ahlakı ve esteti i ile ete kemi e bürünmektedir. Bir ya am etkinli i olan mücadelenin yarattı ı ve siste matize etti i örgütsel ili kilerin yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır. Toplumsal düzene en zor ko ullarda kapsamlı ve karma ık bir kar ı çıkı olan örgütsel etkinlik ili kilerini yaratırken yeni ve kendine özgü bir ba da yaratmı tır. Eki örgütsel ba alçak gönüllü, içten, fedakar, özgüvenli, sade, sabırlı ve atılgan insanların arasında, yolda lar arasındadır. Önce Adana'da ku atılan bir evin duvarlarında görülür umudun adının kanla yazıldı ı... Devlet güçleri evi ku atmı ve kur un ya dırmaktadır. Bir süre devam eden slogan sesleri kesildikten sonra eve girildi inde duvarlarda sosyalizme olan inancın ve Devrimci Harekete olan güvenin kanla yazılmı belgeleri ile kar ıla ılır. Testim olmayı reddederek mücadele bayra ını dalgalandıran rüzgarlara karı an Esma, Sıddık ve Güven silahsızdırlar üstelik... Kısa bir süre sonra bu kez Ankara 'da Küçükesat ve Maltepe'de ku atılan sava çılar "teslim ol"ça rılarına yürekleri ve silahlarıyla kar ılık verirler bu kez de. Sava arak ölmeyi seçerler, teslim olmak

S. Erek "B RL K" 4 T A V I R


Ku ku ve endi e tohumlar ı ektiler. nana, güveni zedelediler. En berrak, en pürüssüz dü lerimize, benli imize, ki ili imize kara çaldılar. Hasretimizi yaraladılar... Ürkektiler, bulanıktılar...Çaresiz sandılar bizi... yerine. Be saat sonra devlet güvenlik güçlerinin denetiminde eve giren basın mensupları duvarlarda kanla yazılmı sloganlarla kar ıla ırlar yine; a kınlık ve tela içinde. Devrimin ve devrimci örgütün temel gücü ve dayana ı insandır. Hedefin ve hedefe ula acak sürecin ihtiyaçlarına göre ekillenen ve bireylerin bilgi ve becerilerine göre istihdam edildi i bir toplumsalla ma gerçekle ir. Ancak sosyalist örgütlenme sadece ihtiyaç duydu u için istihdam edip yönlendirmekle kalmaz insanı dönü türür, yeniden yaratır. Mücadelenin yükledi i a ır görevler ve tempo yeni ve çok yönlü bir ki ili in yaratılmasına uygun araçları da geli tirir. Sınırlanmı ili ki a ı içerisinde bile ki ilerin yeteneklerinin geli mesi, bilgi birikimi ve ya amlarının çe itlenip zenginle mesine uygun ko ullar yaratılır. Sosyalist örgütlenme bu açıdan da benzersiz bir insancılla madır. Sayısız örne ine tanık oldu umuz özgüvenin, fedakarlı ın, cesaretin ve örgüte ba lılı ın temeli budur.

T A V I R

5

Örgüt bilinci mücadele içerisinde kolektif olarak ve özgürce üretilmi tir. Ancak bu bilincin olu masında yönlendirici organizasyonun ve önder kadroların belirleyici rolü vardır. Her ülkenin özgül ko ullarında görece farklılıklar göstermesine kar ın evrensel düzeyde ortak bir bilinçtir ve evrensel emekle yaratılmı tır. Bu açıdan bakıldı ında bu bilince ve onu olu turan etkinli e yönelik her katkının evrensel boyutu vardır, ama onu tahribe yönelik her davranı ve eylem de bu düzeyde sonuçlar do urabilir. Devrimci Hareket içerisinde bütünüyle toplumsalla mı bir ili ki sürdüren devrimci insan nem bu ailenin dı ında mücadelenin gere i olan ili kilerde hem de örgütü ve yolda larıyla olan ili kilerinde sosyalist ahlak ve estetikle ifade etti imiz yeni toplumsal vicdana ve onun hukukuna uymak zorundadır. Yapılacak her hata, verilecek her taviz kurulmakta olan yeni toplumun altını bo altacak, ütopyayı gerçekle emez kılacaktır. Ne yazık ki, Kürt ve Türk halkalarının kurtulu mücadelesini yürütecek ve ülkemizde sosyalizmi kuracak olan Devrimci Hareket yeni bir tahribatla kar ı kar ıyadır. Fa ist askeri darbeye kar ı "45 milyon halkı teslim alamazsınız diyerek silahlı direni i sürdürmü ; tutsak dü mü ama ölüm oruçlarına varan kararlılı ıyla teslim alınamamı bir hareket, içindeki dü man" tarafından önderli i, karargahı ve donanımı teslim alınmak istenmi tir. Darbeciler sosyalizm idealinin ku ku duyularak sorgulandı ı ama dünyanın üçte birini kapsayan ilk sosyalist deneyimin çökmesiyle olu an bu tahribatın giderilmeye çalı ıldı ı bir süreçte sosyalist ahlakı ve örgütsel ili kileri hiçe sayarak yeni toplumun moralini, saygınlı ını ve güvenilirli ini zedelemi tir. Yılların birikimi bir anda yok edilmek istenmektedir. Devrimci Hareketin kadrolarında ete kemi e

bürünmü bütün de erler; kanla, canla, acıyla ve sabırla yaratılan itibar ve inanılırlı a leke sürülmü tür. Devrimci insan duygusal ve dü ünsel olarak erdemlidir, bilge ve yolda tır. Ama onlar ihtiraslarına yenilmi lerdir. Ahlaki de erler komünist dü üncenin temel kaldıracıdır. Onların eylemi bu de erlere ve insan vicdanına inanmadıklarının göstergesidir. Ku ku ve endi e tohumları ektiler; inancı ve güveni zedelediler. En berrak, en pürüssüz dü lerimize; benligimize, ki ili imize, kara çaldılar... Hasretimizi yaraladılar. Sınır tanımadılar; bayrakları, bayraktan daha üstün ya amları yere çaldılar...Onursuz olalım istediler; sürüye saydılar bizi. Sı dılar, sahteydiler; neden ba kasının gölgesine sı ındıklarını açıklayamadılar. .Ür kektiler, bulanıktılar... m zaladıkları kararların hiç birine uymadılar .Hor gördüler alınterimizi, çaresiz sandılar bizi. Bu durumu seyretmeye ya da sürdürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Yeni toplumun vicdanındaki kirlenmeyi söküp atmak, olgunla ma mücadelesidir.

"Al ve savur benim de yüre imi Ufkuna kat, ate lendir, ekil ver bakı larıma beni yalçın güzelliklerle ku andır, sarsılmaz yi itliklerle donat, sevgimi yenilmez sevincimi ula ılmaz kıl dü mana, öfkemi bile, gürle tir, bilgimi rüzgarınla aydınlat, örgütüm, al beni halkımla yeniden yarat...'' (N HAT BEHRAM, Örgütün Gücü)


Yolda ...

"Hareketim benim çocu um, annem, ö retmenim ve özgürlü üm dür. Onun dı ında hiçbir eyim yoktur. Gecem, gündüzüm, ya amım, sevgilim, her eyimdir ".

Ethem ELMA arsılıyor yüre im ama, ya lı bir çınarın toprakla vedala ması gibi de il. Ya da ah ap bir binanın eklemlerinden sarsılması gibi de de il. Bir yanarda gibi... Her tondan kızıllıklarla patladıpatlayacak bir volkan gibi... Ba ka türlü nasıl anlatılır, bu öfke? Do anın vs tarihin bilimsel yasaları geçiyor aklımdan. Toplumların de i imi, geli imi... nsanlı ın yarattı ı amansız mücadelelerle dolu tarihi. Sosyalizmin tarihi geçiyor aklımdan. Yüzelli yılda kazanılan büyük zaferler. Bir anlık kararsızlıkların, güvensizliklerin, yanılgıların bedeli trajik sonlar. Fakat yüzelli yılda yaratılan büyük birikim, de erler abidesi. Yirmibe yıllık tarihimiz geçiyor aklımdan. Tutsaklıklar, direni lerle, onlarca ehitle yazılmı bir tarih. Parıltılı bir aydınlık, insanlık tarihi için bir umut ı ı ı vuruyor gelece e bu tarihten. En zorlu fırtınalardan geçerken bitimsiz bir a k gibi yüre imizde, bilincimizde sakladı ımız öfkeye dönü mü emekçilere ya atılan acılar gerçe i. Acılara kar ı silahlanmı lı ımız. Aman vermez, kabına sı maz bir deli ırmak gibi gökku a ından renkler çekerek, güzellikler derleyerek doludizgin akı ımız. Güzelliklere vurgunuz biz. Karanlıkta kalmı tek bir sayfa geçmiyor tarihimizden. Her sayfayı alnına çiçekler takmı onlarca ehidimizin gülen yüzü aydınlatıyor. Her dönemeci

S 6 T A V

I

R

her zorlu günü, her atılımı insanlarımızla, de erlerimizle anlatıyoruz, insani erdemle, yüksek de erlerle olu mu , ete kemi e bürünmü bir tarih, ba ka nerede görülür? Necdet'ler, Ahmet'ler, Hayrettin'ler geliyor önce aklıma. Bir tek damla gözya ı akıtmadan, namlusunu yere dü ürmeden her birinin yerine bir kızıl karanfil takıp gö sümüzün üstüne, yürümü üz. Me er ne çok güzellik yaratmı ız. Güzelliklere vurgunuz biz. Me er ne çok dü manı varmı güzelli in. "En zorlusu da içimizdeki dü man" diyorsun. içimizdeki dü man bütün hırsı, saldırganlı ıyla hiç umulmadık bir anda çıkıyor ortaya. Bir anda, yaratılan tüm de erleri yıkıp yok etmek için saldırıyor, saldırıyor. Umudumuza, güvenimize, hukukumuza, adaletimize, saldırıyor. Kapkara bir leke olup dü üyorlar tarihimize! Tartı ıyoruz... "Ucuz laf bunlar" diyorlar. Ucuz laf mı bunlar. Bizi "biz" yapan de erler de il mi? insanlı ın binlerce yıllık tarihinden süzüp çıkardı ımız, gelecek yeni insanı simgeleyen de erler, sömürü dünyasında karanlıklara bo ulmu , safla tırıp durula tırmak istedi imiz erdem, ku anıp yola koyuldu umuz silahımız, bilincimizi inancımızla bulu turan ı ık. Hepsi bu yarattı ımız de-


erlerde gizli de il mi? elle tutulup gözle görülmeyen soyut ' ey' ler oldu unu kim söyleyebilir? Uzun bir ko uda önümüze çıkan engelleri a mak için bedenimizde aradı ımız enerjiyi bu de erlerde buluyoruz. Nasıl ucuzlamı olabilir? bu de erleri sıyırıp aldı ımızda ne kalıyor geriye? Ne kalıyor imdi onlara? Sırıtarak danseden bir maymundan ba ka ne kalıyor? Hayır, hayır. Ancak sermaye dünyasında ucuzlayıp mezata dü mü olabilir insani erdem. Bizim için, yarataca ımız yeni dünyanın simgesidir. Geçmi imiz ve gelece imizdir. ehitlerimizin adıyla yanyana koydu umuz güzelliklerdir. Bizi bu dünyanın içinde ama bu dünyadan ayıran ölçülerdir. Bizi birbirimize ba layan yalansız, çıkarsız tertemiz duygulardır. Bizi mekanik bir aygıt olmaktan çıkartıp, ruh ve derinlik kazandıran bu de erlerdir. imdi nasıl da pervasızca kirletiliyor. imdi nasıl bir saldırganlıkla çi neniyor. Gö sümüzün derinliklerinden bastırılması güç bir öfke seli kabarıp geliyor. Gırtla ımızda yumruklarımızda dü ümleniyor. Nasıl dizginlenir bu öfke... Bunlar bizim insanlarımız mı? "içimizdeki dü man" diyorsun. içimizdeki dü man... Aynı dü man de il mi en

zorlu anlarımızda kar ımıza geçip di lerini göstererek dans eden maymun? Bir adım, bir adım daha atarken aya ımıza takılıp duran. Bileklerimizden tutan, bilincimizde bo luk arayan. Zorlu anlarda, çeli kili duygularımızda hep gerici yanımızı körükleyen aynı dü man de il mi? imdi ete kemi e bürünmü sinsi bir sırtlan gibi kar ımızda. Sırıtan di leri imdi en içten duygularımızı, bizi ayakta tutan inancımız, derin bir felsefesi olan ama 'felsefesiz' ifade edebildi imiz sadakatimizi... Ne varsa bizi biz yapan, bize ait, di imizle tırna ımızla yarattı ımız her eyi di leyip kanırtıyor. Soruyoruz "bu güvensizlik tohumları, de erlerimiz üzerinde oynanan bu oyun, kimin yararına?" Tereddütsüz, gram rahatsızlık duymadan cevap veriyor "Dü manın". "O halde?" Sırıtarak dönüp gidiyor. Yeter! Bu yürek patlamaz mı? Onbe yılda çe itli badirelerden geçerek sınanmı bir önderli i sorgulayarak ba lıyorlar i e. Kazıyoruz, sinsice içimize pusu kurmu bir ihtiras çıkıyor altından. Çekip alıyoruz maskelerini suratında; "havyar", "despot", "ihbar" diyenlerin yüzünü andırıyor sözleri. Kavgayla yüklü onbe yıl geçiyor aklımdan. Kaypaklıkla, sava tan kaçı la yapılan tarihsel hesapla ma, öngörü. Dövü e dövü e a ılan cunta yılları. Tutsaklık duvarını yıkan direni , Apo, Haydar, Hasan... Atılım yıllarımız, yükselen bir yapı, hızlanan yürüyü ümüz. Da lardaki sesimiz, kır çiçeklerimiz. erafettin'ler, Sabitler, Ahmet'ler... Direni gelene iyle gelen müjde: "Dalgalanacak bayra ımız ülkenin dört bir yanında " Sabo'ların, Sinan'ların, Eda'ların son sözleri hala dilimizde. Nasıl söküp alabilirler? Sava iarı oldu bizim için. Silahlan artık bizim ellerimizde. Sana yapılan saldırı, yirmibe yıllık tarihimize yapılıyor. Yarattı ımız de erlere, güzelliklere. Hepimize yapılıyor. Yürürken kolkola. Kalabalık alanlara, tutu an da lara, mitralyöz seslerinin yankılandı ı vadilere... Yürürken bayrak bayrak, fırtınaya borana kar ı, acıyla umutla, öfkeyle sevinçle kolkola... Çıkıyorlar kar ımıza. Hiç bozmadan sürdürüyoruz yürüyü ümüzü. Yolda ! Yüzünü göremeyece im, sesini duyamayaca ım kadar uzaktasın. Kavgamıza, insanlarımıza, bizim insanlarımıza dönüyorum yüzümü. Varlı ın kıvanç veriyor. Umut dolu gözlerle bakıyorsun gelece e. Bembeyaz bir aydınlık oluyor alnın. Onlara, kara saptı kahpe bir hançer kalıyor. Bu utanç onlara yeter. "Yolda "... Bu sözcük. Bizi sımsıkı, çıkarsız birbirimize ba layan de erlerin simgesi. Sorguladıkları sadakatimizin, güvenimizin simgesi. Gö sümüzün derinliklerinde sevincini hissederek, yüre imize doldurarak birine tereddütsüz "Yolda " diye seslenebilmenin mutlulu u bize kalsın. Yolda ! Bu güçlü ba birli imizi, gelece imizi ve zaferimizi yaratmaya yetecektir. Bu yürek patlarsa, güzelliklere patlar bilesin. Sevgi ve selamlarımla. TAV I R

7


Gün yürüyor ak ama nazlı ince mavi çakır dalgalı derin boylanmaz bir duman ta mı akar da lardan

altlarında

Diyarbekir ovasına

perçemi beyaz tek tırnaklı ki neyen

AYAZ ÇEL ÇATLATANDA Sava EZG

bir rüzgar gece yarısına kalmaz körpe yapraksız dalları tutu turur ayaz Gece gündüz dönerim dört duvarı nasılda içlenmi im dünya fermanımda olsa

Hevsel'in a açları

ne fayda

hilesiz

derdini belasını çekti im

giyinmi

yar

kar ku larını

hay ın dü mü

hava tıvında

derisini yüzüyorum

yarın yana ına

ta ların

yangın dü mü tür herhal

geçmiyor

dalından dü üyor

canlı

kar taneleri

durur yarası

8 T A V I R


ölümle karı ık bir katil Gün

ehrin sesini

açık veriyor hasılatından

veriyor namlu a zına

gözlerinin elasından

bir cana i liyor

kaçak hat

yorgun

ısınmıyor içim

a ır

gayrı bir parça buzum

derin

kaç kız kundakladı

yalnızlı ını

yüre imi

pas tutmu sokaklarda

buzlar çözülmüyor

kan fırtınası

senden gayrısına çözülmüyor

Baharın dolanır ba ımda

gülü ün sıca ına al beni

sonrası

kar ya ıyor

gözlerimde bulutların do um sancısı

Aldı ım her damla solu u

haykırsam adını

hasretin konar

ah bir haykırsam

sen neredesin

çı lı ımda

iki gözümün kaça ı

güne

sen neredesin

ömrünü

hangi kı a

tazeler

bahar olmaktasın kar ya ıyor

S. EREK TAVIR 9


UTKU NSANLARI Ender SELÇUK

10 T A V I R

özucuyla televizyon izlerken annesiyle sohbet ediyordu. Dı arıdan gelen patlama sesleri ile irkildi. Az sonra toparlanıp cama ko tu. Aynı sesler yine duyuldu. Yakından geliyordu üstelik. Görünürde ise camlardan dı arı ta an ürkek bakı lardan ba ka bir ola anüstülük yoktu. Sesler ise aralıklı olarak duyulmaya devam ediyordu. Foto raf makinasını alıp dı arı çıktı.

G


Seslerin geldi i yöne do ru hızlı adımlarla yürürken nasıl bir olayla kar ıla aca ının hesaplarını yapmaya çalı ıyordu. Sokaklarda polislerden ba ka kimse yoktu. Ku atılmı birkaç soka ı gazeteci kimli ini göstere, rek geçti. Taramalı silah seslerine daha yakındı artık. Gördü ü her ey o güne de in hep sonradan ö rendi i sokak infazlarının, ev infazlarının çok yakınında oldu unu fısıldasa da O, bu ku kularını öteliyordu. Silah seslerine karı an ve tam olarak anla ılamayan sloganlar ku ku-

larını gerçe e dönü türdü. Gazeteci kimli i yüzlerce polisin olu turdu u güvenlik çemberini geçmesine yetmedi. Bahçe duvarlarının diplerine, direklere, kö elere siperlenmi polislerin yüzlerindeki tedirginlik hep aynıydı. Gözlerini bu apartmanın üst katına dikmi , bir an önce bitse dediklerini duyar gibiydi. Apartmanın arkasına dolandı. En üst kattaki cama orak çekiçli bayrak asılmı tı.Camda bir kadın yüzü göründü. Birde zafer i areti yapan bir el. O an en çok duydu u küfür "orospular sözü oldu." Orospular çıkın dı arı". Bu söz beyninin kıvrımlarını acıtarak dola tı durdu bir süre. Camdaki ba ıran kadına baktı: "Cesaretiniz varsa gelin, tankınızla topunuzla gelin. Bizler kırmızı bir karanfil olup ülkenin dört bir yanında açaca ız. Siz la ım fareleri". Tanıyordu cesaretiniz varsa gelin diyen bu sesi. Aynı a ızdan duymamı tı mutlaka. O sesin içindeki kararlılı ı tanıyordu, ba kaldırıyı, bitmeyen kavganın ate ini... Ezilemezli ini en önemlisi. imdi uçuracaklar kapıyı, içeri girecekler. Zafer i areti yapan bu el öylece kalacak, cesaretiniz varsa gelin diyen bu ses yankılanmayacak bir daha. Ben tanımıyorum bu sesi. lkin Selimiye'de kale duvarlarını anımsatan kuleli yapının kapısında tanımı tı. Yılların eskitemedi i bu ta duvarlar sadece bo aza ku bakı ı bakmakla kalmaz. Büyüklü ü, yüksekli i ve sapasa lam görünü üyle ürkütürdü insanı. Binlerce insanın arasında bir ba ına hissedebilirdi insan orada kendisini. Nöbetçilerin tüfekli selamları e li inde girip çıkan, bastı ı yeri ezerek yürüyen rütbeli ve üniformalılar bu ürkütücü tablonun tamamlayıcısıydılar. Bu ürkütücü görüntüden na sibini almı birkaç ya lı kadın bir kö eye çekilmi , a lamaklı gözlerle kapıya bakarken kapı önünde birikmi gazeteciler bir birlerini atlatma tela ı içindeydiler. Kapıdan çıkacak çocuklarını uzaktan olsa da bir kez görebil menin umudunu ya ayan o ya lı insanlarla konu mayı dü ün mü tü bir an.Bu arada kapıya dört manga asker dizildi. Kapıdaki hareketlenmeyle birlikte gazetecilerde bir kıpırdama ba lamı , ya lı kadınlar da aya-

a kalkmı lardı. Her yanı demir sacla kaplı araç hızla yakla ıp kapıda durdu. Kapı ile araç arasında iki metre ancak vardı. "Cesaretiniz varsa gelin" diyen seslerden biri tutsaktı orada. idam fermanlıydı daha da önemlisi ve gülümsüyordu. te o gülümseyi ti görkemli duvarları biranda unufak eden. Aynı yüz camda yine göründü. "Kızıldere, oniki temmuzda ölümü gülerek kucaklayan yolda larımız gibi bizde ölümü gülerek kar ılayaca ız." Farelerin ellen teti e dokunmaya hazırlanıyordu yine. Apartmanın en üst katına uzatıp elini, kadını yanına çekti. Biliyorum, tanıyorum sesinizi. Ölümü siz ça ırmadınız buraya. Bir pusu bu. Bir yenilgi. Yenilgiyi zafere dönü türmek demek daha do ru. Ölümü de il, ya amı dü ünüyorsunuz biliyorum. Kavgayı....Öteki yolda larınızı... Baskın yapılan di er evleri dola ıp bir haber getirebilsem size. Kırık pencere camından dumanlar dökülüyordu gökyüzüne. Farelerin ço u apartmana girmi lerdi. Birileri terası delmeye çalı ırken birileri de kapıya patlayıcılar yerle tiriyordu. Cama uzanıp bir eyler yapın diye fısıldadı. içerdekiler kapının arkasına bir eyler ta ıyordu. "Tüm belgeleri yaktık, bir çöp bile bırakmadık". imdi uçuracaklar kapıyı. Ölüme dur demeye zaman yok. Arkada larını korumaya uzanabiliyor ya elin, ancak böyle yenilebilir pusu. Ancak böyle dönü türülebilir yenilgiler zafere. Oldu u yerde ancak böyle bo ulabilir pusu. Tanıyorum sloganlar haykıran seslerinizi. Eylül mahkemelerinden tanıyorum. Mahkeme koridorlarında a larken, salonlarında ben yapmadım bilmiyorum diyen birilerini beklerken; kavganın haklılı ını savunan sesinizi duydum. Eve geldi inde gün a armı tı artık. Daktilonun ba ına oturmu tu. Yazdıklarını son kez baktı. Yayınlanmayaca ını bildi i bir haberdi bu. Belki de sonuncusu. "...07.15. Yüzlerce silah hep birden patladı. Bayrak.." diye yazdı Ka ıdı çekip yeni bir ka ıt taktı. "Bayra ımız ülkenin her "yerinde..."

T A V I R

11


a lama ay sessizli i gülücü ü katledilmi sevincin yangını a lama denizini yitirip damlayla sevinir sevmek sevmek her idam ak amında çıkarır da kalbini kirpi inin ısla ına ba ı lar aç ve çalınmı bir memeden damla damla sa ar kendini kırılmı bir dal gibi suların yıldızlı parıltısından saçlarına zümrütler dizdi im sessizli in insanı kaplayan ummanına kanayan hasretler çizdi im a lama diyorum ne olur a lama gelip gelip gözya larını gelip gelip yangın yerime akma sen a larsan zulüm güler yaramdan kahkahalar toplar zalim sen a larsan açmaz a zını yıkık yanım gözlerinin çı lı ında doludizgin bo ulurum ben dostuna sofra kurar gibi gülücü ünü özledim senin altın sarısı ba aklardan yüzüne sevincin avkı vuran mutlulu unu özledim halkın üretenin tüketti i düzenini getir imdi emekçilerin katıksız seven ve haramsız gülen özgürlü ünü getir a kın

RÜZGAR Asım GÖNEN

12 T A V I R


T A V I R 13


AY E GÜLEN DESTANI'ndan

"SEN EHR NE SÖKMEYEN AFAKLARIN G REMED GÖKYÜZÜ" Fikret GÖRKEN

"Çı lı ın öfke yakar belki bir gün Belpa'da. Kasırgaların en düzeni yürüyü ü olur seninle, darda kalan meydanlarda, yüre imizin bir "he" demesi sevinç. Sevda için, her ne kadar bir sıla demekse de bekleyi , bir ehre yeti mek demektir tutmak seninle ellerinden bir grevin, inse de 11 ate e a zı kuruyan kılıç. Bu yüzden Nisan'da zulüm tifüs, bu yüzden Nisan'da dü en Nergis kokar, süsler sevimimizi yamaç yamaç güne imizin da larında". "Sevdanın bir fiskesiyle, gepegenç bir ceylana dönen, beynimizin ak yerine..."

14 T A V

I

R


Artık.

Sen ırmaklar ı

Ve ko tun

isyanlar ba ladık

en dar yerinde kıstırıp da

iki elinde iki me alesi

sabah sütler kesilirken

akıtırken yüre imize

yangınlarımızın

ayı ı ı saçlarımıza

senin haykır ı ın hiç

galebe çalmaya

kanımıza

sendelemedi

nefrit artı ı zorbaya

biner biner defnetmeyi

böyle güzel okunmadı

geliyoruz

ö retirken sen

imdiye dek

usul usul yolda diye

suskunlu u

hiçbiryerde

haykırarak

gömmeyi ellerimize.

ye erenin manifestosu

zulmün karavanalarına

hiç böyle güzel örülmedi

zehir koymaya.

Da layıp akaklarımızda dal

imdiye dek

çıtırtısı kanımızı senin

kavganın çeyizi böyle güzel

Ve istif ettin serpilen

alnından ta an aklı ın

tutmadı hiç

gözlerinin siperlerinde

sevdalısı olduk imdi esmek

sayılamayacak kadar çok

öfkemizi

canlısı sevdalısı olduk

imdi senin o güzel gözlerin

çayı süzer gibi

namlulardan toplayıp

karanlı ın astlarına

yarar gibi somunu

yüre imize meyleden ı ı ı o

gülen sözünü.

antiyelerde çalkalar gibi ak ayranı

deniz dü lerinin mahsülü yüre inin sevdalısı.

Dü erken bile

ve tadlandırır gibi

verdi in söz sarsılmadı

baskı makinelerinde ya ı

a k vardı gözlerinde

sabrın

gördüm

çıplak ayaklarının altndaki

ölüm sevdanı de il

topra ı

sevdan yoklarken ölümü

direncinle beleyip

da ıttın döktün

çaktın yerin damarlarına

solu unu

bir bir sevdamızı.

yapraklarına yüre imizin.

T A V I R 15


1

kullanılıyor. Ve imdiden iki ya amı sonlandırdı kar ı tepe. "So uk." Ördek sobanla ı ımaya ve ısınmaya çabaladı ın odanı anımsa. O anlamsız yürüyü ünün ba langıç noktasını. Böyle bir gecede silahlar dı ında her ey vardı, ya ölüm, ölüme bu kadar yakın mıydı?- pencerelerini sararmı gazete sayfalarıyla örttün ço unu okumamı tın-sobanı, bir daha hiç yakmamak istercesine söndürdün, yüre ini burgulayan tüm müzikleri susturdun. Yalnızlı ında hayvanlı ını ya amak istedi in o geceyi anımsa. "Mola!" Neyse ki kuytu bir yer. Gün do sa daha çok var- kırılır biraz bu so uk. "Dün geceki nöbetimde üç erin baca ı Tolga KARADEN Z donma nedeniyle ampule edildi." Askerli ini "dünyanın damında" yapan nuz" demi ti, e itim birli indeki esmer yüzba ı - buzdan ya da bu anlama gelebilecek ba ka bir ey. arkada ın böyle yazmı tı bir ay Aynı "Önce asker, sonra doktorsunuz" dedikten önceki mektubunda. sonra da eklemi ti: "Sizin sava taki göreviniz, tarihlerde duyarlı komutanların hafif yaralıları iyile tirip tekrar sava a emriyle "donmadan korunma" yollamaktır. A ır yaralılarla u ra ıp vakit ba lıklı bir ders yapıldı. harcamayın bo yere." Bu sava ı mı kastediyorBuradaki ya amınla ilgili du acaba? Az dü ünmem ve çok yürümem hiçbir eye hazırlıklı de ildin. gerekiyor. Emir verildi. Kar ı tepeyi ne "... giyimine dikkat edeceksin... olursa olsun almamız gerekiyor. Pa alardan postalların ıslak olmayacak... birinin onuru sözkonusu. Bu gece yolu yok o uzun süre bir yerde sabit tepe ele geçirilecek. Yalnızca bir tepe ve durmayacaksın... çıplak elle tutmayacaksın... yürürken asla önümdeki askerin fazla silahını gerisine ya da arkamdakinin fazla ilerisine kesinlikle dü memeliyim. Ve bu dolunayda canlı birer uyuklamayacaksın..." "Komutanım " diye ba ladı hedefim. "Burada iniyorum" demi ti elini tuturak. Di er eliyle de otobüsün . kirli ön sırada oturan, zayıf esmer penceresinden karanlı ı, karanlıktaki belirsiz delikanlı söze: "Bu ı ı ı göstermi ti bir taraftan. Kimse anlattıklarınızın hiçbirisini bu ilgilenmemi ti ıssızlıkta inen bu yolcuyla. O da ko ullarda uygulayabilmemizin arkasına bakmadan uzakla mı tı, sana olana ı yok ki" Erlerin birkaçı gösterdi i yöne do ru. "Böylesine uzun dinlerken uyumu lardı bile. yürüyü lerin adamı de ilim ben" demi tin, Yanıtlayabilmek çok zor uyumadan az önce ve kimse duymamı ta bu oldu u için "Nerelisin?" diye fısıltını. Bir çı lık, bo uk ve sessiz. Sessiz sordum. olması ölüm demektir. Yanındayım; Hasan o lu "Pülümür" diye yanıtladı smail Bahadır. Bir kaç gün önceki, ak am Osman Bulut. Adını sonradan içtimasında, yorgunluktan, açlıktan. ö renmi tin. belki de isyanından yı ılıvermi tin de yere, "Sizin oralar so uk olmaz üstte menin, o hergün boyattı ı Amerikan malı mı? Alı kın olmanız lazım." ve "cins deri" postallarıyla ayıltana kadar seni, Çok anlamsız oldu unu bacaklarından tekmelemi ti. Ve imdi daha o anda anladı ın bacaklarının dizden a a ısını kaplayan bu sorunla, kısa konu manızda morlukların hiçbir anlamı yoktu. "Raporu bo ver üstünlü ü ele geçirdi ini abi" demi ti ismail. "A rıyı dindirecek bir ilaç hisseden Osman Bulut, son ver." derece sakin ve zekice Erken inen geceyle ba ladı ımız yürüyü , tamamlamı tı konu mayı: çok kaba bir tahminle en az sekiz saat daha "Evet, so uktur ve so u a devam edecek. "Gece yansından hemen sonra" da alı ı ız ama orada kimse demi ti komutan. -En iyimser tahminle hesap bize silah zoruyla nöbet tuthatası.- Bu gece havan kullanılmaması turmuyor." ansım. Ba larımızın üstünde çizilen ı ıklara Utanarak ö renmeyi, bakılırsa "de i ik çap ve markada" tüfekler ö rendim. Bir kaç gün sonra 9... do umlu, Halil o lu ahin Tuna" 22 ya ında henüz. "A" Rh +" kana bir daha gereksinimi hiç olmayacak. Alnından giren mermi, sol kula ının arkasından kafasını parçalayarak çıkmı . Hemen ölmü olmalı, hiç acı duymadan. Metal künyesini, o ince ve cansız boynundan çıkarıp di lerinin arasına sıkı tırmayı nasıl da unuttum. Duraklamam ise ölüm demekti, dolunayla ı ıklanan bu buz gecede. "Önce asker sonra doktorsu-

16 T A V

I

R

da firar etti. "O imdi kendi da larının nöbetini tutuyordun" "Mola bitti!" Zamanlama çok iyi, uyumak üzereydim. Bu ı ıktı gürültülerde de uyunabilece ini ö rendim. Hep kaçı taydın, askerli i de bir kaçı olarak gördün. Do ru dürüst yapabildi in tek ey uyumaktı ve kimsesizli in rüyalarında,' kaybettiklerini görürdün. Uyandı ında ise çaresizlikle sızlardı gö üs kafe sin, dar gelirdi. Sen, ko mak isterdin, ak amın uyu turucuları engellerdi seni. imdi ise, her eye ra men uyanık kalmalısın ya amak için. "Varabildi mi acaba o yabancı, kör kuytularda bile dı ına ı ık sızdırabilen evine?" -Mutlaka sıcak olmalıydı- öyle bir evin, o evde ya ayanların özlemini mi duyuyorsun? u anda yürümekte oldu un yoldaya da her ne olursa olsun zaptetmek için ko ullandırdı ınız kar ı tepede böyle bir yer olabilir mi? Üstündeki üniformaya, sırtındaki tüfe e - ancak birisi sana ate ederken kullanmalısın onu- kar ın seni kabullenecek bir sıcaklık, bir ı ıltı bulabilir miyim bu yürüyü te. Mayın patlama sesi ile irkildin. Oysa bu sesi çok iyi tanıyordun. Yanık kokusunun ses kadar hızlı yayıldı ını söylemi ti sana, bu görevi devraldı ın arkada ın. Do ru oldu unu gördün. Parçalanmı baca ından oluk gibi kan akıyor, karnından da yara almı . a kınlıkla bana bakıyor. Hiçbir ey yapamayaca ımı bildi i halde ya amayı isteyerek. Az sonra kan kaybından ölecek, piyade eri Kenan. Kenan, yanık kokuyor. 'Bölgenin tümüyle mayından temizlendi ini" söylemi ti karargahındaki komutan. Orası da sıcak olmalı imdi ve tok, Kenan, aç ölüyor, Yüzünü ok amaya çalı tı ımda birbi rimize aktarabildi imiz sıcaklık -son sıcaklı ı Kenan'ın- bir an olsun ya ama umudu vermi midir? Öldü. O köyden kaçı ın. Kırların ye il ve toprak kokulu, koyulu unda, birkaç gün önce yaban domuzlarının talan etti i patates tarlalarının san ve yapı kan çamuruna, nasıl da


bulanmı tın ve sabah yıldızı ne kadar parlaktı. Doyasıya seyredemeden ko tun, ko tun. Ormanın içindeki patikaya geldi inde, her eyin ama her eyin seninle beraber hareket etti ini, seninle beraber ko up seninle beraber soluklandı ını gördün. Geri dönemeyecek kadar geç olmu tu. Bunu duyumsadı ında korktun. "Orman, yalnızca kor-' kanları gizlemez" demi ti, emekli orman memuru. "Orman" dedikten sonra duraklayarak ve iç çekerek. Anlattıklarından ba ka hiçbir ey anımsamıyordun. "A açlar seslenir ardından. Onlara cevap vermen gerekir. Yoksa u ultularında bitirirler seni* Gri kı a kınıydı a açlar, kuru yaprakların hüznüne yakalanmamak için ko maya ba ladın. Zamanın kalmamı tı, solmaktaydı yıldızlar. Ko tun. "Komutanım hızlandınız" Otuz yıllık sıhhiye malzemesinin a ırlı ına ra men, sıhhiye eri Özcan yanımda aynı hızda yürümeye çalı ıyordu. Emirle açılan sandıktan çıkarmı tın onları, ço u i e yaramazdı ve Amerikan yardımıyla gelmi ti tümü, döküntüydü. "Yürüyü düzenini bozmamak lazım." "Ne düzeni komutanım, yoruyoruz i te. Öyle de böyle de o tepeyi alaca ız ya! Alay ediyordu. "Daha imdiden üç ki i öldü." Yanıtlamamayı tercih ettim. Zor soruyu sordu: "Ne dersiniz komutanım, dönebilecek miyiz?" Yanıtıma inanmam önemli miydi? "Tabii ki dönece iz." Lise ikiden terk etmi okulları. Okula de il okumaya inanıyor. Asker söylemi ile "topra ız". Karadenizin hapishanesi ile ünlü kentinde balıkçılık yapıyormu , askere gelmeden onca. Dönünce de devam edecek. Kendi deyimiyle "dönebilirse". Yüzünü hiç anımsamıyorum. lk defa kı lanın revirinde kar ıla tık. Dönebilirsek e er, hapishane duvarının dibinde, harıl o Suphi'nin kaçtı ı yerde, yumurtalı hamsi yiyece iz bu sarı ın, uzun ve zayıf toprakla "Karadeniz bu kadar uzak olmasaydı, on kere kaçardım buradan." " afa a ne kadar var?" "Ellibe gün komutanım... Bitti sayılır artık. Bir de u harekat buse," Bildi i halde üstünlü ünü göstermek istercesine sordu: "Sizin kaç gün?" Kızmadan yanıtladım "altıbu-

çuk ay" "Haksız oldu umuz sürece bitmez." Fısıltılı sözlerimi duymadı. Gözü hep yıldızlardaydı, açık denizlerde yol bulmak istercesine. "Yare yatın!" Büyük bir patlama ve kendimi yere atmam. Ölçülemeyecek kadar kısa bir sürede gerçekle ti tümü. Yüzümü, içine girmek istercesine topra a gömdüm. Üstüste bindirilmi saatlerin gürültüsünü duyabiliyordum, kulaklarımı olanca a ırlı ımla kapatmaya çalı mama ra men. Çok yakınlarda bir yerde büyük bir kavga olmalıydı. "Biz de ate edecek miyiz komutanım?" "Hayır." Gözlerimi açtı ımda ikimizin de siper bir yerde bulundu unu gördüm. O bunun farkında olmanın rahatlı ı ile, sırt üstü uzanmı , belki de denizini arıyordu gökyüzünün koyulu unda Çok uzun zaman sürmü olabilirdi, ancak çatı ma bitti inde ortalı ın anlamsız sessizli inin az önceki durumdan daha korkutucu oldu unu duyumsadım. Dört yaralı asker getirdiler, yaraları ölülerinkine göre hafifti. Ya ayacaklardı, sa lam veya sakat. Yıllarca e itimini gördü üm uzmanlı ım, bu ko ullarda olabilece i görmeme yetmiyordu. Acil tedavi tamamlanırken yanıma gelen öncü ba çavu kayıtsızca "iki ki i de öldü" dedi. "Kimler diye tela la sordum. Uzakla ırken aynı kayıtsızlıkla yanıtladı: "Bizden de de il onlardan da de il" Gitti. "Hermafroditler" dedi Özcan. Bir süre önce, revirde kitaplarımı karı tırırken kar ıla tı ı, sonra da sordu u bir tanımlamaydı. O gece ilk kez güldüm. "Onlardan" birisiyle ilk kez, e itimini tamamlayıp bu karakola geli inin haftasında kar ıla mı tın. Bir ölüydü. Askeri bir reo getirmi ve te hir amacıyla karakolun bahçesine atmı lardı. Bir iki gazeteci foto rafını çekmi , daha sonra da askeri bir doktor, "ölüm" raporu için ölüyü uzun uzadıya incelemi ti. Uzaktan görmü tün, seni yanına yakla tırmamı lar. Gazeteler haberi "e kiya" diye geçmi lerdi. Bu kelimeye, memleketinin kalesinden denize uçan e kiyayı sana anımsattı ından, sempatiyle bakardın. "Teröristten" ise ho lanmazdın ve bir süre bu yabancı toprakların bu

insanlarını tanımlayacak kelimeyi bulmakta zorlanırdın. imdi ise, o da içinden, "gerilla" diyorsun. "Ben korkardım!" Kimse duymadı. Verilen emiri yarine getirmek amacıyla, yürüyü e, ölüler ve yaralılar geride bırakılarak devam ediliyordu. Fısıltılar, ele geçirilecek olan tepenin "onlar" tarafından bo altıldı ını söylüyordu. Zaten bu çarpı ma da bunu gösteriyordu. Gece sabahın üçüne do ru yol alırken bu sözlere inanmak içimi biraz olsun rahatlatmı ve belki de daha iyisi uykumu kaçırmı tı. Günü görmek istiyordum.. O gün karakolun bahçesinde bırakılan ölü, ertesi 'gün az ilerdeki köyün giri ine atılmı tı."Yirmidört saat ölüyü gözleyip kimin aldı ını söyleyeceksiniz. Bu da üstte menin emriydi. ki gün orada öylece kaldı, köyden kimse yakla madı. Yalnız bir evin penceresinden geceler boyu sızan zayıf ı ı ı anımsıyorsun. Sonra birden, nasıl olduysa üçüncü gecenin sabahına do ru,.ölü tüm gözetlemelere ra men kayboldu. O gece o köyden dört genç -bunlardan biri onyedi ya ında bir kızdıyurtlarının da larına do ru yürümeye ba ladı. Sabah, sisli ve so uk yanık kokular arasında tamamlamı tın kaçı ını. Kasabanın yamacındaki fakir mezarlı ının yanından geçerken uyu uk sokak itlerinin hırıltısıyla ürpermi tin. Gün, yollara hayat verecek kadar ı ımamı tı ve sen ko ar adımlarınla kıra ı yemi parkelerin üstünde canlı birer pencere aramı tın. Bo una Kö esinde solmakta olan bir sardunya barındıran, geceden kalan ı ı ı ile, güne le sararmaya koyulmu tı i i perdesiyle bir pencere. A lamı tın. Çok daha sonra gözya larını bile donduran so uklar gördün. Ama... Ama bu gece farklı. "Hem de çok farklı, ölümle birlikte yürüyorum, ölümlerde ö renerek yürüyorum." Sabaha kar ı, günün ilk ı ıklarından az önce askeri birlik çoktan bo altılmı olan tepeyi "çok ey pahasına" ele geçirdi. Kimse ölü olarak ela geçirilemedi i için komutanlar çok kızdı. Ve birlik, karakola ö le saatlerinde -geldiklerinden daha hızlı bir ekildegeri döndü. T A V I R 17


E TSEL SANAT VE

L E V

Alternatif kültürü yaratma mücadelesi, kültürü burjuvazinin baskılarından,

Erman KONUR

toplumsal çeli kilerinden kurtaracaktır. Sosyalist kültürü olu turmak toplumun kültürel geli imi içki zorunlu bir görevdir.

18 T A V I R

itim, bireyi geli tir burjuvazinin isteklerine göre meye ve "yeti kinli e düzenlenmi tir. Maddi üretim yöneltme i idir. araçlarını elinde bulunduran Toplumsal kültürü bir sınıf, entellektüel üretim araç ku aktan larını da elinde bulunduraca di erine

ından, e itim de o sınıfın be aktarmanın sislirleyicili i altında ekillenir. Ve temle tirilmesidir. Salt temel amaç sömürüyü bilgilendirme de il, psikolojik, sürdürmektir. Ders kitaplarının ahlaki boyutta insanı hazırlanmasından, e itimin biçimlendirme yöntemidir de. verili biçimine kadar tüm Okul öncesinden ba layarak yöntemler dü ünce yapısı ve okul sonrasında devam eden, yetenekleriyle kapitalist sisteme kısaca insanın ya amı boyunca uygun özelliklerle donanmı süren bir olgudur. Bu süreklilik elemanlar yeti tirmeye içinde, okul içi e itim küçük yöneliktir. Bu yöntemler için de ya tan ba layıp, çok uzun süreye sanat dersleri de önemli bir yayılan kurumla ma olarak ayrı yere sahiptir. bir önem ta ır. Bilim; ara tırma, deney ve E itim denince ilk akla gelen bulgular üzerinde dü ünce etçocuklar ve gençlerdir. kinli i olarak üretilir. Ve yalÇocuklu un gençli e, gençli e nızca bilince bilgi olarak hitap yeni nesilleri yaratarak anaederken sanat hem bilince baba olmaya do ru geli imi hem de duyguya yön verme dü ünüldü ünde e itim tim özelli i ile ayrılır. Dolayısıyla; toplumu kucaklamaktadır. sanatın e itsel i levi çok daha Temel hedef bireyi toplumsal etkili ve kalıcıdır. Sanatın bu ya amın çerçevesinde gücünün farkında olan biçimlendirmektir. Her tür e itim burjuvazi, sanatı kendi çıkarları toplumda egemen olan do rultusunda etkin kılma dü ünce do rultusunda bi çabası içindedir. Bir yandan çimlenir ve geli ir. Dolayısıyla, küçük burjuva sanatçıları tope itimin sınıfsal bir amacı vardır lumsal gerçeklerden büyük ve iktidardaki sınıfın oranda koparmayı ba armı , bir damgasını ta ır. yandan da emekçi Kitleleri kendi Kapitalist toplumda e itim somut gerçekli inden

E


uzakla tırabilmek için yoz, arabesk kültürü a ılamakta sanatın olanaklarından yararlanmı tır. Çocuk ya larda ba layan e itimde, sanat dersleri (müzik, resim) çocukta ilgi uyandırmak, bilgilerin kalıcı olması sa lamak, yetenekleri geli tirmek, duygu ve dü dünyasını zenginle tirmek, hayata çok yönlü bakabilmesi vb. amaçlardan çok uzak bir uygulamayla ele alınmaktadır. Bunun nedenlerinden biri ö retici kadroların yetersizli idir. Bütün bran larda oldu u gibi sanatla ilgili bran larda yeti|en kadrolar da yeterince e itimli de ildir. Çünkü e itim politikaları bireyin bilimsel geli iminin önünü tıkamaktadır. Bu tıkanıklık sanatçı ve sanat ö retmeni yeti tiren okullarda da ya anmaktadır. Bu okullardan mezun olan e itimciler ö rencinin e itimine bir yere kadar hizmet etmekte, kendi yetersizli i ba gösterdi inde etkisizle mektedir. Böylece e itimsel sanat derslerinin bo zamanları doldurmaktan öte bir i levi olmamaktadır. E itım-ö retimi olumsuz açıdan etkileyen bir ba ka nokta ise, toplumsal ya ama hakim olan ekonomik krizdir. Bilim dı ı uygulamalara ö retmenin ekonomik bunalımı da eklendi inde gerçek anlamda bir e itimin varlı ından söz etmek olanaksızla maktadır. Kadro eksikli i, ekonomik sorun gibi konular olumsuzlu un di er boyutlarını olu tururken, e itsel sanat derslerinde toplumsal gerçekli imiz göz ardı edilmi , öykünmecilik ve aktarmacılık gibi yöntemler izlenmi tir. Müzik derslerinin da arcı ını yabancı toplumların okul ve halk müzikleriyle okul müzi i bestecileri tarafından yapılan hiçbir sanatsal de er ta ımayan müzikler olu turmaktadır. Ö renciye batılı toplumların eski ve yeni arkılarıyla öykünme müzikler ö retilmektedir E itime emperyalizmin hakimiyeti, toplumun kendi de erlerini yaratmasının önünde engeldir. Uygulamadaki her iki yöntem de (öykünme ve aktarma) sonuç olarak aynı hedefi amaçlar. Aktarmacılık; ba ka

toplumların yarattıklarının ol du u gibi alınması oldu undan evrensel de erler yaratılmasını da engellemektedir, öykünme müziklerde de durum bundan pek farklı de ildir ve öykünülen toplumun kendi ko ulları içinde yaratamayaca ından, onların özelliklerini de yeterince ta ımayacaktır. Yani ne bizim ne de öykünülen toplumun müzi i olacaktır. Bu yöntemler kendi kültürel yapımıza özgü müzikleri yaratmak ve yaygınla tırmak çabasının önüne geçti inden aynı yanlı lı a dü mekledir. Resim de müzik dersleri gibi seçmeli ders olmaktan kurtarılamamı , e itim dönemi içinde bo zamanları de erlendirme aracı olarak kullanılmaktan öteye gidememi tir. Ö rencinin fırçası, boyası ile bir eyler çizmesi; boyaması yeterli görülmü , sanatsal geli ime hiç gereksinim duyulmamı tır Okullardaki e itsel sanat derslerinin gerçekli i böyle iken, burjuvazi de bir taraftan sanat e itimi veren lise düzeyinde okullar açmaktan geri kalmamaktadır. Bu okullara geni olanaklar sunulmasına özen gösterilmektedir. Bu okullar burjuvazinin genel kültürsanat politikalarının sürdürücüsü olarak "sanatçıların yeti mesine kaynak olu turaca ından titizlikle üzerinde durulmaktadır. Bunun en somut örne ini de stanbul Güzel Sanatlar Lisesi olu turmaktadır. Ö rencilerin sergiledikleri resimlerden çıkan sonuç elitizmin körükleni i ve verilen e itimin toplumun sanatsal geli imine hizmet etmeyecek denli halktan uzak olu udur. Resimlerde teknik yön ustaca kullanılmasına ra men içerik olarak kapitalizmin bunalımlı bireyinin ön plana çıktı ını görürüz.Sanat tarihinde günümüz sanatı olarak ortaya çıkan akımlar (expresyonizm, sürrealizm, popart, post modernizm) kapitalizmin çökü döneminde yani emperyalist dönemde ortaya çıkmı tır. "Özgürle memi savunarak ortaya çıkan bu akımlar teknoloji, pazar, insana de er vermeme, bireyi yalnızlı a itme gibi olguların sonucudur, stanbul

Güzel Sanatlar Lisesi de bu perspektifle sanatı halktan koparabilmenin bir aracı durumuna getirilmi tir. Toplumun hemen her bireyi okul sıralarından geçmektedir. Toplumun geli iminde, gelece in belirlenmesindeki en önemli araçlardan biridir okul. E itim sistemini iktidardaki sınıf belirledi ine göre, burjuvazinin bu çarpık sistemine alternatifler yaratmak gerekmektedir. Olması gereken, ki iyi yeni toplumun insanı olmaya hazırlamak, bedensel ve zihinsel yeteneklerini ortaya çıkarmak, üretici-yaratıcı güç olarak geli tirmek, bilimsel bilgi ve dü ünce ile davranı ı kayna tırmaktır. Kapitalist toplumun, toplumdan soyutlanmı "küçük bireyinin yerine, toplumsallı ı içerisinde "sosyalist bireyi yeni insan"ı geçirmek gibi bir görevi olan sosyalist e itim, aynı zamanda kültür devriminin ta ıyıcısıdır. Yeni insan politeknik, zihinsel ve bedensel e itimle yaratılabilir. Lenin, e itimin ve kültürel geli imin önemini "herkese okuma yazma ö retmek yeterlidir, Sovyet ekonomisini de ö retmek gerekir ki bunun için okur- yazar olmak yetmez. Bize dev bir kültürel geli im gerekmektedir:" sözleriyle vurgulamı tır. Alternatif kültürü yaratma mücadelesi, kültürü burjuvazinin baskılarından, toplumsal çeli kilerinden kurtaracaktır. Sosyalist kültürü olu turmak toplumun kültürel geli imi için zorunlu bir görevdir. Bu adımların atılması da kültürsanat alanının bir noktasına müdahale "etmekten, partiyi örgütlemekten geçmektedir. Burjuva kültürü, toplumsal baskı aracı olarak kullanarak ezilen sınıfların geli imi engellenmektedir. Bu nedenle kültürel mücadeleye bugünden sarılmak, sosyalizm mücadelesinde önemli bir görevdir. Günümüz ko ullarında bu görev aydın ve sanatçıları da a mı , devrimcidemokrat her bireyin görevi durumuna gelmi tir

T A V I R 19


Dedim: Ben bir anayım Serin rüzgarların kokusunu ta ır yüzüm Uçsuz gelincik tarlası yüre ime Günü afakta kar ılar Rüzgarlarla mu tulayarak Dedim: Ben bir anayım Dilsiz ve ülkesiz bir co rafyanın kanayan ikliminde Bütün kapılarım kırılarak girilir uykularıma Bütün çı lıklarım katmerlenir baskınlarda Hırçın rüzgarlarla yarı arak Dedim: Ben bir anayım Sonsuz bir mezarlık sessizli inde büyüyen Ölümü ben bilirim acıyı ve yitirmeyi de Verdim bir panzerin ardına sürüklenen yüre imi Ço alan suskulara kan tükürdüm Rüzgarlarla isyanla arak

RÜZGARLARLAYIM Hüseyin ELÇ 20 T A V I R

Dedim: Ben bir anayım Kelepçe vurulmaz henüz yeniyetme bir cana Çarmıha gerilmez dedim Hasretime kin sıçrar böyle giderse Ölümü ise hep Rüzgarlarla kucaklayarak Dedim: Ben bir anayım Her sabah i ine / okuluna U urlarken yüre imin parçasını Gözüm arkada kalır Dolar kulaklarıma kur un sesleri Sonra Faili belli bir cinayetin so uk haberi Yüre ime kirli bir yel eser ü ür...ü ür...A ıtla arak... Dedim: Ben bir anayım EY TAR H Dikildim kaç bin yıllık burcuna senin Öfkemi ku anıp bilendim haklılı ına ısrarla Hıncımın hüzmesi alıyor gözlerini biliyorum Bil attık ölümsüz bir özneyim kitaplarında rüzgarlarla ço alarak

MD


GÖÇ ÇOCUKLARI Kenan SENCER Sürgünlerde ölen Kürt Halkının anısına Yeniden göçlere yazılmı adım Ne onmaz bir sancı bu Durmadan yineleniyor Toprakta ate havada barut kokusu Duru sular durgun gök nerde hani Aç ve sürgün kı la ım öksüz Açılan kapılar bayat bir gülümseme Ölüm gölgemin sı ına ında hâin ve sinsi Da larca ses da larca yürek da landı Topra a çakıl yaraya a u ta ındı Gecemin gündüzümün harcına karı mı havar Çocuk yüre i dayanmıyor açlı a hastalı a Ve baruta Yine kör yazgılar yazılmı adıma Da ta sı ınak olur Ve çul çaput çadırlar Yurtsuzu ta ıdı ım kimlik ait de il bana Paslı hançerler yıkanıyor kanımda Bu diyar ba tanba a kan çana ı

Güne abanmı zulmün kör hançeri Hükümranlı ını oynuyor tarihimden bu yana Bir ate yaktım O benden ben ondan arsız Son kozunu çekmi zulüm Bu diyar ba tan ba a allahsız Sürgünler ço alıyor mevsimler hep aynı arkıda Aynı tonda ölüm kalle çe vuruyor arkadan imdi yeniden ço almalıyım Kanatlarımda rüzgar ta ımalıyım Varsın törpülensin yara ekmeksiz ve topraksız Varsın bütün kör yazgılar adıma olsun Yeterki her sürgün bir isyana gebe olsun

T A V I R 21


ÇANAKKALE EH TLER NE VE ECDATLARINA

22 T A V I R


AHMET ERKANLI

T A V I R

23


D YARBAKIR SAH P ÇIKIYOR ATE NE Sava EZG ün sürüyor.Gökyüzü kara elbiselerini çekti üstüne. Dalga dalga türkülerin kıyısına akıyorum. Canımda yabana kalmı uyku. Yarselamı, sabahı kesmi . Bir cigara dumanı uzaklı ında, camların ardında, suskun öfkeli Diyarbekir. Sokak lambalarını emiyor karanlık . ehir sarmı gö sündeki yaraları. Yarın afakla ku anacak beline ate i. Bunun bedeli kur un, bunun bedeli zindan olsun iki gözüm, ölüm be ik kertmesidir ömrümüzün. Gece can çeki iyor, afa ın pençesinde. Kur un sesleri tek tük tahtını sallıyor zulmün, ihanetin. ehir do ruluyor, dimdik ayakta, her yanı didik didik, her yanı tutulmu . Yar nereden geleyim, hep sarmı lar yolları, ikimiz bir haldeyiz, bekleyesin ba ına döndü üm, kurban oldu um, bu bir demdir gelir geçer,gözlerine ya konmasın. He le he Diyarbekir, gö süne çapraz ba lamı da ları, Diyarbekir Dehak'lara yürür. Üzerinde kırk düzine yelek, bir yanında Botan, bir yanında Cizre, ülkem Dehak'lara yürür. Sabah dokuz. Dilan sinemasının önünde ate yakmı lar, dolanırlar etrafında. Büyük, çok büyük ate . Tahta mı dayanır, ta mı dayanır, ben mi dayanıram. Ataram kendimi halaya, sallaram sallaram omuzlarımı, dayanamam çıkaram davulun önüne. Bu gün kırmızı takımını giymi damattır. Diyarbekir. Bugün oynamayan hiç oynamasın, bu gün halaya katılmayan hiç katılmasın. Binlerce yıldır karaya, acıya, a ıta 24 T

A V I R

dü mü günlerimiz. Bir bu gündür, bugün dizlerimizin üzerine do ruldu umuz. Bir bu gündür bugün sevdaya kavu tu umuz. Bundan gayrı her gün newrozdur, her gün direnmedir. Ofis' te tren rayının biraz bu tarafında, önce dört be dal gibi yi it toplandı. Sonra akın akın, Ba lar semti aktı ate e. Davul nasıl vurur nasıl, sanki tokma ı Dehak'ların ba ına. Hiç mümkünü yok, gene salladım kendimi. Gözüm bir ey görmüyor. Ah yar bir de sen, bir de sen omuzuma omuz vuracaktın, i te o zaman döne döne tutu urduk herhal, döne döne bir uçtan bir uca yanardım. Oradaki ate bittikten sonra, Ba lar'ın koynuna girdim. Ci erim benim. Her soka ın ba ında bir ate , sokakları tutmu çocuklar. Gelen geçene zafer i areti yapıyorlar. Hemzemin geçidin biraz ilerisinde kalabalık birikmeye ba ladı. Damlardan araba tekerlekleri atılıyor ate e. Yolun yarısı i gal edilmi . Arabalar korna çalarak, zafer i aretleri yaparak geçiyorlar. Ate ömrünü nasıl harcıyor, nasıl tükenmek için çırpınıyor. Delikanlılar ate i bırakır

çalı ıyorlar. Ne mümkün, karda ım ate yakılmı sönmüyor. Gözleri fır dönüyor, ama kimse yok. Birileri ate i söndüremeyince arabalarına binip gidiyorlar. Ben isim vermiyeyim, o birilerini siz iyi tanırsınız. Halk tekrar ara sokaklardan çıkıyor, kadınlar tilili çekiyor binalardan: Ate daha fazla horlanıyor. Ba ına ye il kırmızı, sarı pu i ba lamı 14-15 ya larında bir genç kız haykırıyor: "Newroz Piroz be Diyarbekir". Gün nasıl ilerlemi , ne açlık ne de yorulmu tuk, hiçbir ey umrumda de il. Çok çabuk geçti. Eve dönüyorum.

mı, sa dan soldan buldukları tahtaları ha bire ate e atıyorlar. Birileri arabalarıyla gidip geliyor. nsanlarda tedirginlik ba ladı. Birileri arabalarından iniyorlar, yava yava yürüyorlar, ellerinde sopaları, silahları, aniden hızlanıyorlar. Halk ara sokaklara dalıyor. Birileri ate i söndürmeye

Diyarbekir'in kollarına. Ate ler sönmemi hala, çocuklar güzelim çocuklar sahip çıkıyorlar ate e. Bir ülkenin yarını, umudu çocukları, ülkemin çocukları ate e sarılıyorlar, alıyorlar koyunlarına.

Ülkemin di er taraflarını dü ünüyorum, ölüm var mıdır, panzerlerin altında kalan çocuklar olmu mudur. Dört gözle haberleri izliyorum. Yine kan, yine ölüm. Adana'da, Cizre'de, stanbul'da... Bir hüzün alıyor beni. Duvardan duvara adımlıyorum ömrümü. Dayanamıyorum, atıyorum kendimi


SEVDADIR YÜZB NYILLIK BAHARLARIN EME D R YAR Tekin FIRAT

KARDELEN

Hey canım binlerce yıldır dili suskun, kamı konu an ve çalıda ve tandırda, pamukta, tütünde etini bırakan kadınlarımız. Bin yıldır kapıda dolanır siyah kan emici namlu. Sevdası yasak, tan atanda dü mü tür yollara. Gayri da lardır, pıtrak pıtrak tomurcukları koynuna alan. A ıtlar yakarlardı ölülerin ba ında gece yarılarına

zılgıtlardan akan sıcaklıkla. Silvan... gece yarısı gökyüzünü kaplamı tır le kargaları. Baskın vardır, baskın, Silvan'ın damarlarına baskın vardır. Bir ana içinde çocu u, le kargalarının pençelerinde sürüklenir ayı ı ına kar ı. Mahzenlerinde avuçlarındadır saçları. Tek teline kurban olaydım, bir o duvara bir bu duvara vurulur. Söyle nasıl dayanıram? Nasıl susaram? Canımızın içinden can çalarlar. Yılan sancır etimi. Duramam kataram canıma Dicle'yi, Amed'i, Botan'ı salaram kendimi da lara. ırnak'ın gö sünü toplar ve havanlar dövende bir gelin dü mü yollara, kuca ında

Gayri dünyayı alamaz gözlerine. Anladın mı iki gözüm? Memleketimde ölümün mevsimi yoktur. Vururum hıncımı namluya. Da lardan ba ka dost yok bana. Cizre, dal dal boy vermi geceye bütün evler. Açılır bütün kapılar analar o ullarıyla kızlarıyla yol boyunca halaya süzülür. Analar artık bayrak bayrak, ye il, kırmızı, sarı. Saklısında de ildir artık sevdası. Kemik kafese vurur yüre i. Solunda bir volkan ta ar ta ar da zulmü yakar. Durmak zamanı de ildir. Kahrımı almı am vurmu am ta lara. Sökmü em kanımdaki yalnızlı ı. Ana ana beni de al tililine, kavgada ben de varam. Anaların pençesi Diyarbekir'in kara sisini parça parça edecek. Yı ılsa da arka arkaya önümüzde ate ler, Dicle bizimdir kavuracaktır bütün yangınları. Hey Diyarbekir surların yüzyıllardır ayaktadır. Aç kollarını gün bugündür. Mart'ın 16'sı. Güne gülücüklerini serpiyor bebeli geline, rahmi kanlı anaya. Ate e yürek katma zamanıdır. Da lardan akan ırmaklar Diyarbekir'in damarına dolmu tur. Mart'ın 16'sı ta acaktır Diyarbekir'in her yanına. Artık Diyarbekir baharla kucak kuca a. Yürü ana/ yürü, tut elini ırnak'ın, Botan'ın, tut elini da ların taa Diyarbekir'e kadar.

kadar; bir yastan di er yasa. Kurbân oldu um denizler kurudu içimde dönmüyor, dolanmıyor artık. Gözleri da lara nikahlanmı /tır. Tilili bahar topraktan fı kırmı tır. Güne koparılmı tır dalından bu

bebesi ve yanında patlayan havan sesi. Dü mü yere gelin. Kar beyazı alnından kan sızar. Dü mü tür al bir çiçek dü mü tür memleketin topra ına ve bebe dalından dü mü tomurcuk gibi yaslamı tır ba ını topra a.

Mart'ın 16'sı. Dolanıram. Diyarbekir'i adım adım, sokak sokak.Sevdi im sevdi im, geceyi yırt da gel, karı a da gel, ko u lardan, hücrelerden gel. Sevdadır yar almı beni sevdadır, yüzbin yıllık baharların eme idir.

B

in yıldır konu maz! Akar içinde kırmızı kandan ırmaklar; dolana, kıvrıla, döne döne. Canına yandı ım insanın doruklarında patlar. Gayri sevda-

T A V I R 25


TAR H N TANIKLI INDA

Mehmet ERCAN

gelen ölümdü mevzilenmi stalingrad önlerinde gelen zulümdü mil çekmek istiyordu halkların gözlerine koparıp dillerini o güzel insanların önüne atmak istiyordu germen köpeklerine sen ahindin yuvanı korumaktı görevin dövü en çocuklarındı kanatların altında gözlerinden çıngılar savruluyordu karanlı a ça da ıydın prometheus'un aydınlı a giden yolda cephelerde çınlayan evrenselli in sesiydin sendin kudurmu fa izmi yenen berlin kapılarında kazaska oynayarak yüre inde duyarak insanlı ın nabzını yenilmez orduları yenendin oturup püskül bıyıklı yolda larınla co kuyla tarihi yazıyordun kalemi alıp homeros'un elinden özgürlü e ko arken sevdayla yeni destanlar yaratıyordun

26 T A V I R


büyümü tün devrimlerin be i inde kunda ını güne sarmı ı ıktan bir çocukken oktober özenle büyütüyordun ellerinle da ları ayırıp birbirlerinden proletaryaya yol açıyordun bir daha yazılması imkansız yazılmayacak zaferlere ko uyordun adı utkulara yazılan haykırıyor konu stalingrad konu moskova önleri konu hitlerin pençesinden onurları kurtarılmı ermeni gürcü kazak türküleri uyanın katran uykulardan size göre de il uyumak de il teslim olmak ihanete böyle mi ö rettim ben size tarih de il miydi yaptı ımız yenerken alman ordularını yurdumuzu yeniden yarattı ımız söyleyin yalan mıydı

bir baba nasıl titrerse o ulları kızları üzerine öyle titredim üstünüze tutup ya amın manivelasını vermedim mi barı a tutkun eme i yücelten ellerinize imdi uyanık olmak zamanıdır yok etmeye çalı ıyor tarihimizi ihanetin i renç elleri siz azerbaycan türkmenistan yi itleri zafer için dö ü ürken beraber beraber kanımızı

i te yeryüzü ey insanlar bak kar ınızda

akıtmadık mı bo mak istediler karanlı a

duruyorum gelmi geçmi uygarlıklar

yurdumuzu dü üncemizin ı ı ıyla o zaman halklarımızı aydınlı a çıkarmadık mı unuttunuz mu elele verip kazaska

anlatın kalkın aya a bütün tarihler hangi tarih yok sayar bu yengiyi hangi tarih ihanetle suçlar beni

oynadı ımız o günleri ey mitoslar soruyorum zeus apollon prometheus sizleri tanıklı a ça ırıyorum

T A V I R

27


TOPAL Hayati AZ M

K

öye geldikçe u radı ın bu kahveye girerken hep aynı tedirginli i duyumsuyorsun. Kahvenin önündeki akasya a açları yapraklarını dökmü , çırılçıplak. Akasya a açlarına bakan ve duvardan duvara uzanan puslu camlardan içerdeki insanların siluetleri görünüyor. Akasyaların altında duruyorsun bir an. Birkaç metre ötedeki asfalt yoldan pe i sıra birkaç araba geçiyor. Kahvede gördü ün yüzleri, belle inin derinliklerinde kaybolmu anıları ufacık ayrıntıları ile alıp getirir yıllar öncesinden. Sonraları birer iki er tarlaya çevrilen çayırlarda saklambaç oynayı ınız, veya yukarı mahallenin bitiminden yükselmeye ba layan da ların bir kayasında oturup ben buradan geçemiyorum diye a layı ın... Gecenin bir yerinde tarlalarından karpuz, bahçelerinden eftali çalı ınız. Yıldan yıla köyden yava yava kopu un. Sonbaharın habercisi günlerdi. A açlar ye ildi daha. Köye gelmi tin yine birkaç günlü üne. Bir armut a acını uzaktan gördü ünde, birden armutlar oldu mu diye sormu tun. Nasıl da gütmü tü arkada ların. Hiç unutmadılar bu sözü. Armutlar oldu diye selam gönderdiler sana kı günü. Az sonra seni gördüklerinde armutlar oldu diyecekler yine. Ne çok ey saklı bu sözcükte. Köyden kopu un örne in. Geçen yıl sokakta misket oynarken gördü ün birini imdi kahvede ellibir oynarken göreceksin. smini anımsayamadı ın gençleri, abilerine babalarına benzetip kimlerden oldu unu çıkarmaya çalı acaksın. Ne kadar hızla de i iyor her ey. Sen de hergün biraz daha kopuyorsun köyden. Tedirginli inin nedeni de bu olsa gerek. Birgün kahveye girdi inde armutlar oldu 28 T A V I R

demiyecekler sana. Dikilip kalacaksın fasulye sırı ı gibi. Belki de imdi..Topal ilhan kahvededir mutlaka. Ço unca oca ın yanındaki masaya oturur; darmada ın ol mu gazetelere bir göz atar. Her zaman oldu u gibi sarho tur. Belli de etmez sarho lu unu. Kahveye girdi inde kara suratına ince bir gülümseyi takıp, iri gözleri ile alttan alta bakar ve "Gel bakem be minim, gel otur öyle. Bi çay içelim'' der. Simsiyah dalgalı saçlarını özenle taramı tır, iri gözlerinin beyazı sarıya kesilmi ti son gördü ünde. Kara yüzünün altına da sarılar gelip oturmu , kirli kara bir renge bürünmü tü. Ne çok ey de i ti u köyde. Dü ünler de i ti, türküler de i ti...Dü ün alayının ortalarından, kızların bir dümbelekle erkeklere gönderdikleri sevda türküleri yok artık. Davul ve zurna mastika diyor. Topal'ın babası Ali amca namazında niyazında bir adamdı. Çalı kandı da. Koca bir e e i vardı. O e e in yularını önden çekerken karısı Nadire de arkadan yürür, yaz boyu tarlaya gidip gelirlerdi. Büyük o lu Osman'ı evlendirirken kirli çıkılar açıldı. Altın, bilezik olup gelinin koluna boynuna takıldı. Osman traktör alaca ım dedi inde kenarda kö ede kalmı birikimler de elden çıktı. Nadire kadın daha Topal'ı do urdu unda için için yanıp kavruldu. Sa baca ı dizinin bir karı üstüne kadar olmayan Topal, ancak bir makak yardımıyla yürüyebildi. Topal büyüdükçe maka ı da büyütüldü. Sol kolunun altına sıkı tırdı ı maka ı aya ı gibi kullanabiliyordu. Maka ının üstüne abanıp sa lam baca ını iki adımlık ileri atıyor, ardından da sa lam baca ının üstüne dikilip maka ını çekerek ko uyor ve ya ıtları ile yarı bile ediyordu. Kendine Topal Gavur" diyen ya ıtları ile kavga da ederdi. Yakınında bir duvar varsa önce maka ını duvara yaslar, sırtını da duvara verirdi. Böylece kollarının ikisini de kullanma olana ı bulurdu. Yürürken gücünü kullanıyor olması güçlendirmi ti pazularını. O güçlü kollarıyla yanına yakla ana vurdukça devirirdi. Yaslanabilece i bir duvar yoksa, sa lam

baca ının üstünde dikilir ve maka ını bir silah gibi kullanırdı. O maka ını savurdukça kimse yanına yakla maya cesaret edemezdi. Topal pantolununun sa baca ını diz üstünden içeri kıvırıp ba lar, pantolonunu da öyle giyerdi. Kiminle konu sa büyüdü ünde protez bacak yapılaca ını anlatırdı. Bunu o kadar sık anlatmasına kar ın, her anlatı ında yüzüne mutlu bir gülümseme yan sırdı. Nadire kadın, Topal'ı tarla i i beceremez diye ehire gelin giden kızına gönderdi. El birli i ile bir terzi bulup Topal'ı onun yanına koydular. Topal 'in eli makas tutup diki ö rendi inde, bahçelerinin yola bakan yüzüne küçük bir kulübeyi anımsatan, briketten bir terzi dükkanı, açtılar. Köyde iki terzi daha vardı. Topal' a pek i dü mese de ayda birkaç pantalon dikerdi.' Çokça da yırtık sökük i i olurdu. Topal'ın dükkanındasın. Pantolonun paçaları kıvrılacak. Topal 'in diki makinasını kullanı ını izliyorsun. Tek ayakla da döndürebiliyor makinanın pedalını. Dükkan küçük oldu undan makaksız ula abiliyor her yere. Diki makinası ve sandalyeye tutunup dikiliyor, iki zıplayı ta ütü masasına ula ıyor. Bakkalın kızına tutkun. Küfür ediyor kıza: "....mına kodu um kızı. Uzaktan ka göz ediyor. Bakkala gidince suratını buru turuyor. Bakkaldan kovdu beni geçen gün. Ne alacaksan al da git." dedi. Topal ütüyü bırakıp bira i esinden bir yudum alırken sana baktı. "içersen açayım bir i e." Bakkal köyün varsıllarındandı. Tarlası, çayırı, koyunları... Kızın gözü de ehirde. Topal bakkaldan kovulunca bo alan i eleri attı. i eler bo aldıkça o kısacık boylu toparlacık kız Topal 'a daha bir güzel göründü. Aylarca kızı kaçırmanın planlarını yaptı. Topal'a protez bacak da o günlerde takılmı tı.

Baca ını takıp aya ına ayakkabı giydi. Öylece dikilip durdu u zaman topal oldu u hiç belli olmuyordu. Fakat protez bacak Topal'ın yürümesini yava latmı tı. Topal sanki iki dü ünüp bir yürüyordu, iki dü ünüp bir yürüyerek köy meydanından geçer, bakkaldan gerekli ge-


reksiz bir eyler alırdı. Bu arada kıza kendisini ne kadar sevdi ini anlatır, az sonra da a lamaklı a lamaklı bakkaldan çıkardı. Bakkalın kızı karta kaçtı da isteyeni çıkmadı. Karta kaçtıkça yüzünün sevecenli i de uçup gitti. Asık suratını buru turup "Topal'a mı kaldım" dedi de "evet" demedi. Nadire kadın, o lumun mürüvetini göremeden ölece im deyip a layıp gezdi. Köyü bırakıp kom u köylere kız görmeye gittikçe Topal da evlenmem diye diretti. Bakkal kızını gelin ettikten çok sonra. Nadire kadın da kom u köyden yetim bir kız buldu. Tarlalar satıldı. Kızın büyükleri paraya bo uldu. Fakat Topal karısına yata ın dı ında hiç yakın durmadı. Kadınınsa a zı var dili yoktu. Topal çok içti inde "içme artık!" derdi. i te o zaman Topal sarıya kesmi gözlerini iri iri açar "ne dedin ulan sen" diyerek kadının üzerine zıplardı. Osman traktör aldıktan sonra her sene bir tarla almaya ba ladı. Çok sonraları tarla almaktan vazgeçip bir minibüs aldı. Hem kasabaya yolcu ta ıyor, hem de traktörle tarlaları ekip biçiyordu. Ne çok ey de i iyordu u köy de. Köyün bir giri ine, bir de çıkı ından birkaç kilometre ötesinde iki benzin istasyonu açılmı tı. Önceleri sadece petrol ürünleri satan bu yerlere daha sonra büyük büyük restorantlar eklendi. Kasabanın ileri gelenleri ile varsılları ak am yemekleri için buralara gelirlerdi. Bir iki yıl öncesine kadar; uzaktan denizin mavili ine bakan rakı sofraları kurulurdu. Dansöz oynatılırmı imdilerde. Osman da bu restorantın mü terilerinden. Kahvede, berber dükkanında oturup dansöz Çeçilya'yı anlatıyor ona buna. Elinde tespih, yüzünde da ları denizleri ben yarattım diye ba ıran bir tavır... Bir o kadar a ır ba lı, oturaklı, efendi. "Çeçilya gö üslerini oynata oynata bir çıktı. Afet bir kadın, yılan mübarek. Ama bizim milletimiz e lenmeyi bilmez. Kolundan tutup, kendi masasına çekiyorlar. Benim masam arkalarda. Aya a kalktım. N'apıyorsunuz siz ya? dedim. Do ru de il mi aaa? Gelecek i te kadın her masaya". Topal'ı dü ünüyorsun O anlatırken. Topal'ın ona duydu u kin gelip oturuyor içine. A a ılamak istiyorsun Osman'ı. Alaycı bir gülümseme takıyorsun yüzüne. "O size dü mez. Size gelene kadar!".. Ne para babaları var daha.

Ba ka birini oynatıp Çeçilya diye yutturmu lardır size". Hiç utanma da yok bu adamda diyorsun için için. Topal'ın sözü bu. Kahvede, oca ın yanındaki masada oturmu gazeteleri karı tırıyor. Sen kapının önünde dikiliyorsun, ince, ezik bir gülümseme takılıyor yüzüne. "Gel otur be mirim, bir çay içelim" Çaylar geliyor. "Nasılsın" diyorsun ona. Gülümseyi inde acı bir eyler geziniyor bu kez. "Sürünüyoruz i te! iyi diyelim iyi olalım", Ali amca ile karısı Nadire ölmü ler pe pe e. Bir o lu olmu Topal'ın. O lundan söz ederken gülüyor sarıya kesilmi gözleriyle. " O sa lam, topal de il yani" diyor. Sevindim diyorsun. Dükkân çalı ıyor mu diye soruyorsun. "Yok be mirim, artık herkes bulicin giyiyor. Paça kıvıyoruz i te". içkiyi azalttın mı biraz diye soruyorsun. "Düzara içiyoruz i te. Biliyorsun ya köyde içki de satılmıyor. Ya benzinlikteki restouranttan alacaksın ya kasabadan. Ha deyince gidemiyorsun. Para olmuyor. Kendim yapıyorum artık içkiyi". "Kendin mi?" "Bir i e kolonya, biraz limon..." 'Bir ey yapmasın sana, dokunmasın" diyorsun. Parmaklarını bir gitarın burgusunu çevirir gibi a ır a ır bükerek "akordunu iyi yapıcan" diyor. ki parça toprak kalmı babadan. ehirde oturan ablalarıyIa topla ıp bölü ememi ler daha "iki üç dönüm dü er, dü mez . Bir on dönümü bari olsaydı. On dönüm domates topra ı...Yeterdi bize. Bo kalaca ına birine bu day ektim. Altı dönüm. Hiç de ilse yimeli imiz çıkar". "Osman abim de ne diyo biliyor musun? Ne namussuz o, sürücem yeri diyor. Bak, baki insafsızlı a bak! Hiç ekilmi yer sürülür mü?" "Sürmez , belki kızgınlıkla söylemi tir." diyorsun. "Ne namussuzdur o" diyor yine. Birden kapı açılıyor. Aniden bir fırtına kopmu da kapıyı açmı çeriye de bir dal parçası savurmu . Topal'ın karısı bu dal parçası; incecik ve uzun. Ko arken ma raması dü mü ba ından. nce belikler dökülüyor çemberinden. Yüzünü al basmı . Soluk solu a. Gözle' ri de dolu dolu. "Abim, tarlaya gitti" demesiyle dı arı fırlaması bir oluyor. Topal da fırlıyor pe inden. Topal makakla beraber savrulup savrulup zıplıyor ama yeti emiyor karısına. Önce kadın, ardından da Topal kayboluyor tarlalara giden yolda. Kadın gelene de in Osman

birkaç kez dönmü tarlayı traktörle. Dört parmak kadar büyümü bu day Çimlerini pullukların devirdi i topra ın altında kalmı . Pullukların geçti i yerler ye illi in içinde kara kara sırıtıyor. Kadın traktörün önüne dikiliyor. "Çekil" diye ba ırıyor Osman "Çekil yoksa ezerim, Topal gavurun karısı seni... Çekil" Kadının gözleri dolu dolu de il artık. "Yapma abi, yimeli imiz bu bizim" derken bo anıveriyor gözlerinin dolulu u. Osman traktörden atlayıp tekme tokat giriyor kadına. Kolundan tutup savuruyor. Toprakların içinde kıvrılıp kalıyor bir süre. Çok geçmeden de pullukların pe ine dü üyor. Traktörün önüne geçmeyi ba arıyor. O önüne geçtikçe traktör sa a sola kıvrılıveriyor. Sürülmü topraklar arttıkça kadının ko ması yava ladı. Toprak tezekleri arasında dü e kalka ko an ve traktörü engellemeye çalı an kadının çı lıkları kahveye kadar geliyordu. Topal yeti ti inde tarlada ye il çimen kaybolmu tu. Kadın da toprak tezeklerden biriydi. Maka ını bırakıp kadının yanına yı ıldı. Elini tuttu kadının. A lıyordu. lk kez bu kadar sevecen tutmu tu elini. Bir kavrayabilseydin ya amı; daha önce uzanmaz mıydı elin aynı yata ı payla tı ın kadına. Tüm horlanmı lı ının hıncını yükler miydin ona? Kahveye giriyorsun. Oca ın yanındaki masada Topal'ı arıyor gözlerin. Sonra di er masalarda dola ıyor çabucak. Topal yok. Bir arkada ın el ediyor kö eden. "Armutlar oldu." diyor. Gülümsüyorsun. Arada bir oturdu un masadan arkana dönüp Topal'ı arıyorsun gözlerinle. Soruyorsun çok geçmeden. "Topal ilhan ne yapıyor?" Arkada ın "Öldü" derken uzun bir hayret sözcü ü dökülüyor dilinden.'Yaaaaaa..." Parmakların tıpkı Topal gibi buruyor. Yüzünde alaycı bir gülümseme: "Akort, akordunu iyi ayarlayamamı ." Camın bu usunu siliyorsun elinle. Topal orada. Maka ı ile savrulup ko uyor tarlalara . "On dönüm toprak" diye ba ırıyor bir de. Bu kez de kendine mi gönderdin kinini. Topal! Topal lhan! Topal gavur! Bir kavrayabilseydin ya amı. Toprak ki bire bin veren. Toprak ki uçsuz bucaksız. Yeter hepimize. Bir payla abilseydik, bir payla abilsek. T A V I R 29


AH GÜZEL R

brahim KARACA

debiyata en az okur düzeyinde ilgi duyan herkesin mutlaka bir iiri, iir denemesi veya iir yazma çabası olmu tur ço unlukla. Dü teki ilk sevgili, uzaktan da olsa yanıp tutu an o ilk göz a rısı, ilk ayrılık, sıladan ilk kopu sosyal ya amın bilinçteki ilk kıpırtısı, mutlaka aklına getirmi tir bir iir karalamayı. Bu belki de, kısa ve

E 30 T A V I R

uyaklı cümlelerle çok ey anlatabilme eyleminin büyüsündendir. Herkesin bir öyküsü, bir denemesi, bir tablosu yoktur, ama herkesin bir iiri, iir denemesi veya iire do ru bir hamlesi olmu tur bu yüzden. Kendimiz yazmasak da hangimizin cebinde aylarca dola mamı tır kısa, sıcak bir iir? iir bu haliyle bir anlamda, edebiyata geçi in kav a ında durur. Sözünü etti imiz ilk iirleri


ve ilk airleri, iir yazma eyleminde belki merdivenin ilk "basama ında de il, ama ilk basamaktan önceki düzlükte görmek mümkündür. iir serüveni ileride devam etmese de, bilinçaltı iirin o düzlü üne açılmı tır. Artık kim yazarsa yazsın, bütün iirler onundur, bütün airler de O'dur. yi bir iir izleyicisi, okuyucusu, iyi bir airle aynı yolda kol koladır artık. iir hem zorlu bir yürüyü , hem bir soluklanma anıdır. airin dünyası ise biraz gerçek, biraz dü seldir. O, gerçek olanı dü lerine, dü sel olanı gerçe e ta ır, iirin imgesel esteti i ile yo urur. air için, iirle söyleyecek sözünün oldu unu dü ünmesi, dü sel gerçe ini ya amın gerçe ine ba layabilece ini varsayması, onun yazma nedenidir. Ama, iir, alelacele 82 olu turulmu dizeler ve imgelerle, gerçek ya amda kar ılı ını bulamamı dü sel gerçekle ve sı bir ele alı la yazılamaz. Yazılır, iir olmaz. iire yansıdı ını söyledi imiz dü sel imge, airin psikolojisi ile de yakından ilgilidir. Ya amın gerçe i airi hangi psikolojiye çekiyorsa, o gerçeklik airde nasıl bir ruh hali yaratıyorsa, air de iirini yaratırken söz konusu psikolojinin imge dünyasında gezinir. Bu normaldir. Normal olmayan, bu gezintinin sorgulayan ve dönü türmeyi ta ıyan bir çıkı noktasından uzak olması, edilenle ip erimesidir. iirin ba arılı olup olmaması üç yönden de erlendirme konusu olabilir. Birincisi, iirdeki imgesel dünyanın biçimde nasıl ekillendi idir. kincisi, airde cisimlenen iirsel bakı açısının ne oldu udur.Bir üçüncü yön, iire yansıyan özün biçimdeki ifade ile uyumu üzerinedir. Umudu ve güzeli i leyen bir iirin dokusunu olu turan sesin bo uk ve kesik kesik çıkması veya hüzün ve acıyı konu alan bir iirin bangır bangır bir sesle ortaya çıkması, içerikle biçimin uyumsuzlu unu hatırlatır bize. iir, süslü sözler söyleme sanatı de ildir. airin ya ama ili kin söyleyece i sözler vardır. Ve bunu iirle daha iyi an-

lataca ını dü ünerek yazmı tır iirini. iiri her eyin üstünde tutmaya ne gerek var, ne de onun buna ihtiyacı. Ne iir yazma eylemi kutsal bir eylem, ne iirin kendisi ilham perilerinin fısıldadı ı bir ayet, ne de air onu yaratan ermi ki idir. Güzel bir öykü ne ise, güzel bir iir de odur. yi bir öykücü, iyi bir ressam, iyi bir müzisyen, iyi bir karikatürist ne ise, iyi bir air de odur. Söyleyeceklerini farklı araçlarla söylemi lerdir, hepsi bu. iirin tek farkı, damıtılmı bir duyarlılık ta ımasından gelir. air, yazar, sanatçı olmak herhangi bir üstünlük, ayrıcalık nedeni de ildir. Sanatçı kendini bu yeteneklerinden dolayı farklı bir yerlerde görüyorsa ve buna hakkı oldu unu dü ünüyorsa, elit bir zümrenin üyesi oldu unu da kabul ediyor demektir. Sen hal ı dokudun, ben halıyı yazdım. Acı çektin, acıyı yazdım. A ık oldun sevdanı yazdım. Yapı kurdun, alınterini yazdım. Madene indin, yüzündeki karayı yazdım. Da da gezdin, geceyi yırtan tarraka seslerini yazdım. Öldün, ölümsüzlü ünü yazdım. Yazarken ben de seninle halı dokudum, tu la dizdim, öldüm. Sen maddi eyleminle ürettin, dünyayı de i tirmek istedin, ben yazma eylemimle. Binayı sen kurdun, ben süsledim. Sen ya arken sanat yaptın, ben yazarken. Ben senden ayrı mıyım? Sen yangınlarda yürüdün, ben

ate e üfledim sönsün diye, daha da gürledi ate . A ktan söz ettin, kendini sev dedim. Denize akmak istedin, sular kendine akar dedim. Ben imdi senin miyim? iirin (veya sanatın) araç mı,amaç mı oldu u geçmi te çok tartı ıldı. Tartı maların ço u da münazara havasında geçti. Dergilere yansımasa da, bugün yine aynı tür tartı malar yapılıyor. iir ebetteki araçtır. iir eyleminde bulunan ki i, iyi ya da kötü, bir eyleri etkilemek ister, etkide bulunur. Tıpkı bazı eylerden etkilendi i gibi. Sevgiliye yazılan bir dörtlük, belki tatlı bir gülü e aracılık etmi tir; bir direni iiri kitleyi dalgalandırmı tır; hüzünlü bir iir gözya ı döktürmü tür. Ve iir elbetteki amaçtır. air kalemi ele aldı ında, ilk amacı iyi bir iir yazmaktır. Bu iirin amacı, ula tı ı insanın ruhsal dünyasında bir sıcaklık yaratmak,bilincini kıpırdatmak, ona iirin tadını sunmaktır. Kısa vadeli amaçlar uzun vadeye uygulandı ında araç görevi görürler. Uzun vadeli amaç denizi a maksa, imdiki amaç denizi a ıracak sa lam bir araç yapmaktır. Sanat toplum içindir, ama aynı zamanda sanat içindir de. Buradaki ince nokta, denizi a ma özlemi çeken insanlara, dalgalara dayanıklı güzel bir gemi yerine, yine güzel ve alımlı, ama i levsiz maket gemiler sunmak, bu özlemi i levsiz oyuncaklarla bo maktır. Kar ı çı-

OZANIN GÖREV Dirençli olmaktır o halde ozanın görevi. Dinamik olmaktır Tökezleyen her eye direnç getirmektir Ya amın dinamik uçlarına sahip çıkmak, onları bilmektir Tarihsel sorumlulu u ona bu görevi yükledi i anda, ozan için üçüncü bir olasılık yoktur Durum kesindir Ya bu görevi yerine getirecektir, ya da bu görevi üstlenmemekle ba kalarının i ine yarayacaktır Çünkü artık her yerde her an kullanılabilir, insana kar ı bir görü ün uzantıları her yanı kaplarken, o hala böyle bir ey yokmu gibi davranırsa, ki ili ine herhangi bir zarar gelmesin diye i ini gamsızca sürdürürse, ister istemez, bu ça dı ı görü ün geni kapsamlı hizmetine girmi olacaktır iir geldi sorumlulu a dayandı. Yeni a Dergisi- Nisan 1972 Kemal ÖZER

T A V I R 31


kılacak yön bu yöndür. Sadece devrimci bir sanatçı için-de il, herkes için sanat hem amaçtır, hem de araç. Çatı mayı, deyimler üzerinde de il, hangi aracın nerede, nasıl, kimin için ve hangi amaca yönelik kullanıldı ı, yani amacın niteli i üzerinde iddetlendirmek daha do ru olsa gerek. Arada bir güzel dünya öz leminden söz eden maket iirler okuyoruz dergi sayfalarında. Maket ustanın kanatları altına sı ınmı maket airlerin yazdı ı maket iirler. Toplumcu iirin truva atları. Sonra da, bu ülkede kitap okunmuyor, hele bu kitap bir iir kitabıysa. hiç okunmuyor" serzeni leri. yi ki okunmuyor. Onların Çimen bitmez bastıkları yerde Sevgi buru ur." Bizim böyle yazılan iirlerimiz, böyle yazan airlerimiz, var. Varsın maket iirler okunmasın, maket airler itibar görmesin. Okunmasın. Ne kaybederiz?.

Kitap okunmuyor. Neden okunmuyor? Kokteyllerde çekilen alkolün etkisiyle, kadeh toku turarak, devletin kültür politikasına atıfta bulunmak neyi çözer? TV 'de kitaplar silahlarla birlikte te hir edilirmi , yakılırmı , insanlara veba mikrobundan kaçar gibi kitaptan kaçmaları yönünde baskı yapılırmı . Kimin umurunda? nsanlar kitap okumuyorlarsa e er, bu biraz da kitapla ve yazarla ilgili de il mi? Bir yazarımız kafa yormu , sanatta star sisteminden söz etmi , bazı yazar-çizerlerimiz gocunmu , küsmü . Varolan bir eyin adını koymak, kimi, neden kızdırıyor? Ahbap-çavu ili kilerinin yazdırdı ı zonama iirler, toplumculuk" koksa da okunmuyor. Kulak kabarttı ımızda, en fazla homurdananlar yine bu ahbap çavu lar oluyor. Neden ki? Edebiyatta ö retme-ö renme üzerine kurulu usta-çırak ili kisi bugün reis çömez ili kisine dönü mü de ondan . Nasıl da sıkılmazlar ya danlık olmaktan. Nasıl da sıkılmazlar kar ıla-

NEDEN TUNCA BENZ YOR MERMER? Sava veren ozan, önce kendi içinde giri ir buna. lk dizesini yazdı ı günden beri, önüne çıkardıkları egemen dünya bütün dü ünce ve kımımlanyla kar ısındadır, onu etkilemektedir çünkü . Ne kadar kurtulmaya çalı sa onun havasını soludu unu, söküp attıklarının yeniden içinde uç verece ini bilmelidir sava veren ozan, bir ki ilik edinipte onu yitirmekten, hiç de ilse tehlikeye atmaktan çekindi i vakit; durmadan a ılan, yenilenen bir yapıya eklenmesini, bir zincirin ileri götüren halkalarından biri olmasını, dünden yarına bu sonsuz devini teki yetini almasını, bugünkü konumunun bu olması gerekti ini unutuyor demektir, sava veren ozan kendi içine kar ı sava mıyorsa, edindi i ileri, aydınlık, devrimci uçları korumaya titizlenmiyorsa, dı taki sava ı da sıksık savsaklamaktan, yanlı , eksik, zamansız diye niteleyip küçümsemekten kurtulamaz. iiirin vardı ı olanaktan, kazandı ı alkı ı, edebiyat dünyasında edindi i yeri tepmek gibi gelir ona bu sava ın içinde yer almak, insanlar ölürken, insanlar i kence görür, tutuklanır, kendi öz yurdunda bo azlanırken, rahat dö eklerde yan gelip sözgelimi göl kıyılarında tüneyen dü sever leylekleri anlatmak, "neden tunca benziyor mermer?" diye yazmak, umursamazlıktan, küçümsemekten öte, silinmesi, ba ı lanması kolay kolay olanaklı sayılamayacak bir hor görülme de il midir halk için? Yeni a Dergisi - A ustos 1972 Kemal ÖZER

32 T A V I R

rında bir ya danlık görmekten. De i imden, de i tirmekten sözediyorlar. Nasıl? De i tirilmek istenen o " ey" ne yazık ki bugün ya adıkları " ey". De i imden sonraki bo luk derin olacak. Dikkat. Peynirimi dü ürdüm dardayım dal üstüne tüneyen Lafonten bir kargayım Ey! uradaki çam a acının i nelerine takılan kekremsi yalnızlı ım poetik bir kı gecesinde Zülfikardan yansıyan bir parıltıdır imdi Düldülün gözlerine vuran ıslak ı ık. A, evet!. imdi bana tav an kanı bir çay demle dı arıda müthi bir ayaz dudaklarım mosmor etraf bembeyaz. Kim mi yazmı bu iiri? imdi uydurdum. E er bu iiri, ismini vererek ünlü bir airin yazdı ını belirtseydim, bazıları içinden iirdeki derin anlamı çözmeye çalı acak, "ne güzel bir iir" diyecekti belki. Zor bir ey mi iir adına böyle martavallar uydurmak? Edebiyat çevresinden müritli ini yaptı ım ve niyaz etti im bir eyhim olsaydı ve ben bu ili kinin yarattı ı bir "sanatçı" olsaydım, yukarıdakine benzer ki günde bir tane iir yazardım, bazı dergilerde bazı kalem tutan ellerce, yazdıklarım hakkında bilmem kimin iiri ba lıklı derin çözümlemeler yeralırdı. ki günde bir iirden, yılda iki kitap çıkarırdım ve belki kitap çıktıktan sonra "bu insanlar iirden anlamıyor" diye zılgıt atardım. Tavır dergisinin Ocak sayısında, Victor Jara'ya ait u sözler yayınlandı: "Tatrjhteki büyük ahsiyetlerin, Michelangelo, Picasso, Violetta Parra, Neruda ya da Atauhalpa'nın "ben sanatçıyım" dediklerine inanmıyorum. Halk onlara bu sıfatı vermi tir. Halk ve tarttı." ki gözüm Jara. Yazıyı okuduktan sonra, kalkıp "


UMUT EDEB YATI YED CANLIDIR Zamba del Che" arkısını senin sesinden bir kez daha dinledim. Gazeteye, kö e yazısı yeti tirme kaygısıyla iir yazılmaz. Duyarlı olmak da tek ba ına ortaya bir iir çıkarmaz. Ya amın bilince vuran görüntüsünü estetik olarak yeniden üretirken, duyarlılı ın iirle ilgili biçimini güçlendirmek gerekir. Yoksa, ortaya çıkan ey belki iyi bir metin olur, ama, dizelerle yazılmı olsa da iir tadı vermez. iirdeki duyarlılık imge ku andı ında alıp ba ını gitmemeli. Bu duyarlılık iirin dokusuna yansıdı ında okuyucuyu elinden tutup aya a kaldırmalı. Hem ona yakın olmalı, hem onun önünde yürümeli. Okuyucu, iirdeki imge ve anlatımla bir kontak kurabilmeli, o imgenin ve iirin içine girebilmeli. iirdeki imge, "kaçak silah ve asker ceketi ta ıyan laz takaları" ile i lev olarak benze meli. Sierra Maestra'da cephane ta ıyan katır, ya da iirdeki imge. Farklı düzlemlerde aynı görevi görürler. Son derece açık ve net. E er anla ılır bir amaç için iir yazıyorsak, kullandı ımız imgeler, dil, seçti imiz sözcükler ve iirin tamamı anla ılır olmalıdır. iir imgelerle örülebilir, ancak ona kurban edilemez. Aynı ekilde imge de iire kurban edilmemeli. mge, yüklendi i anlam ve ta ıdı ı yük açısından iirdeki gereksiz uzatmaların önüne geçer, uzatmaları enaza indirir. Yani, imge varsa uzatmalara gerek kalmaz . E er uzatmalara ba vurmak zorunda kalıyorsak, kurdu umuz imge üzerine dü ünmeliyiz. Uzatmalar, denetimin elden kaçması riskini ta ır. Büyük ustalar bile bu riske de inmi lerdir. Kuyumcu titizli iyle iir olu turdu umuzu ve sonunda güzel bir bile im yakaladı ımızı dü ünüyorsak, iir düzleminde yapaca ımız herhangi bir geni letme aksaklık yaratmayacaktır. Geriye sadece içerikle ilgili sorunlar kalacaktır. iirdeki uzatmalar okuyucuyu sıkar ve iiri bo ar. Fazlalık dizeler kendili inden ayrı durur, iirin bir yerlerini mutlaka bozar. Gere inden kısa iirlerde

Nerde bir insanca de er varsa orda olacak umut edebiyatçısı. Bütün insanlar için görecek, sahip çıkacak ona. Nerde bir direnç, bir özveri olayı ya anıyorsa orda olacak. Dile getirecek onu. Kendimizi güçsüz duydu umuz o "itiraf edilmeyen an varya, i te o an bile bizi yakalayacak kadar, bizi sarsacak, bizi kendimize getirecek kadar etkili, içten, kar ı durulmaz olacak yaptı ı edebiyat. Öldürülmez olacak. kence etseler de, sokaklarda sürükleseler de, üstüne tükürseler de, alay etseler de, çevresini döıt duvarla çevirseler de, sürgüne yollasalar da tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek çıkacak yeniden ortaya. Yani kedi gibi yedi canlı olacak. VARLI K-Mayıs 1983 Kemal ÖZER

öyle. Ya anlam bozulur, ya ses havada kalır, kesilir. iirin ba ı ile sonu ve dörtlükler arasında çeli kiler olmamalı, bir bölüm di er bölümü inkar etmemeli. Sözcüklerin seçilerek kullanılması, konu ma dilinin akıcılı ını sa lar. Bu akıcılık, iiri okurken a ızdaki dilin yorulmasını önler. iiri okurken dil kolayca manevra yapabilmeli. Daktilo ö renirken sık sık yazılan "Dal tartar, kartal kalkar/Kartal kalkar dal tartar" satırlarını abartılı bir örnek olarak verirsek, dilin yorulmasından neyi kastetmi oldu umuzu anlatmı oluruz sanırım. Burada amaç, iire ili kin bir reçete sunmak de il elbet. Buna ne gücüm yeter, ne de iir tekni ine ili kin entellektüel birikimim. Kaldı ki, reçete sunmak ayrı, görü açıklamak ayrı eylerdir. Anlatmak istedi im ey kabaca udur: iir, anla ılır olmalı. Buna herkesten çok, ya amı iirsizle tirilen insanların ih tiyacı vardır. mgeler Okuyucuyu bilmece çözer gibi u ra tırmamalıdır. Ben, iyi veya kötü, iirle u ra an bir insan olarak ba tan beri sözünü etti im (sesli dü ün dü üm) özellikleri ta ıyan iiri, sanatı, edebiyatı anlıyor ve be eniyorum. Dahası, iir, sanat ve edebiyat adına soyut ve nesnel gerçekten kopuk üretimlerin en büyük i levinin, kafa bulandırmayı bile beceremeyen laf kalabalı ı olduklarını iddia ediyorum.Ya am bunu do -

rulamıyor mu? " iir Atı" adlı kitap dizisinin dördüncüsünde (sahife 11 ) iir üzerine öyle bir paragraf geçiyordu: "Her tasarımın barındırması zorunlu olan i levsiz bo lu u kavrayamayan bir zihniyetle ortaya çıkarılan yazınsal yapıt gramatik, sentaktik ve semantik i levlerin dar sınırları içinde sıkı ıp kalmı bir kitsch olmaktan kurtulamaz. " Ve aynı kitabın 159. sayfasında öyle bir " ey" (Ne oldu unu tam anlayamadım): "Seni, su, seni, a aç, ne çok, iskemle, bilsen, ardıç, seni, dü , seni, orman, seni, bulut, ben, yelkovan, seni, sus, seni, ahh, seni, tiktak, seni, A, seni, U, ne çok, E, seni, ses seviyorum!" Yukarıdaki alıntılardan biri teorik yazı, biri de yanılmıyorsam iir olmalı. Anlayan varsa beri gelsin. Sözümüzü imdilik, Gülten Akın'a ait dizelerle ba layalım: 'Kurt ko arak gelir, ko arak gelsin Tilki sinsice sürünerek sürünerek gelsin sürümüz a ılda ba lı ba lı da umarımız uzaksa yola inen sisi benimsedikse ster kurt gelsin, ister tilki gelsin." T A V I R 33


ESK NSAN'LA YEN NSAN

Maksim GORK Çeviren: Gülümser SOLMAZYAPRAK n dokuzuncu yüzyıl bütün görkemiyle "ilerleme ça ı" adını almı tır.Yerinde bir adlandırmadır bu. Çünkü bu akıl ça ında tabiat olaylarına ili kin bilimsel ara tırmalar ve tabiatın ana güçlerinin iktisadi menfaatlere ba ımlı kılınması o zamana kadar e i görülmemi boyutlara ula tı, bir sürü "teknik mucize" yaratıldı. Akıl organik hayatı inceledi, gözle görünmeyen bakteri dünyasını buldu. Ama, bilimsel dü üncenin yanısıra ba ka bir dü ünce çizgisi de daha az etkin olmamı tır. Bu , burjuvazi içinde "Weltschmertz"karamsarlık felsefesi ve iiri - diye bilinen dü ünü ü yaratmı tır.

0

34 T

A

V

I

R

1813'de Lord Byron Childe Harold'unun ilk dizelerini yazdı, az sonra da filozof ve air Monaldo Kontu Giacomo Leopardi, bilginin yalnızca aklın güçsüzlü ünü açı a vurdu unu, her eyin "bo ", biricik gerçe in de acı ve ölüm oldu unu yaymaya ba ladı.Yeni bir fikir de ildi bu (Kutsal Kitaptaki "Vaiz" bölümü). Ecclesiaster tarafından pek güzel formüle edilmi , Buda tarafından ö ütlenmi , Thomas More,Jean Jacques Rausseau ve büyük zeka ve yetenek sahibi daha ba ka birçok insanın kafasını kurcalamı tı. Bu fikrin Byron ve Leopardi tarafından yeniden canlandırılmasını yalnızca feodal soylulu un burjuvazi tarafından yenilgiye u ratılmaktan duydu u acıya ba lamak yerinde olmaz. Ama

söylemeye de gerek yok ki burjuvazi, aristokrasinin topraklarıyla birlikte onun fikirlerinden bazılarını da kendisine mal etmi ti; çünkü fikirler kendilerini yaratan artlardan daha uzun yasamak gibi kötü ve zararlı bir niteli e sahiptirler. Karamsarlık fikirlerinin yo unla ması pekala bu felsefenin özünde iyice tutucu olu uyla ve varlı ın anlamsızlı ını iddia ederek pek i lek olmayan zekaların ihtiyaçlarına cevap vermesiyle,sükunet sevdalılarına sükunet sa lamasıyla açıklanabilir. Bu yo unla ma aynı zamanda fikir tüketicisi çevrenin son derece küçük ve sınırlı olu una, orijinallik ya da dü ünce cesareti bakımından yoksullu una ba lanabilir.


On dokuzuncu yüzyılda Avrupa'nın karamsarlık fikirlerinin en bıkmaz ta eronları Almanlardı.Geçelim Schopenhauer ile Hartmann'ın Budist felsefelerini; anar ist Max Stirner Ego Ve Onun Kendisi'nde de pek derin bir karamsardan ba ka bir ey de ildi. ideal ki isini seçkin Büyük Frederick'ten soysuzla a soysuzla a, gerileye gerileye Bismarck'a yarı hödük Wilhelm'e günümüzde ise düpedüz zırdeli Hitler'e indirgeyen özlemin esasını te kil eden "kuvvetli adam" burjuva özlemini dile getirmi Friedrich Nietzche için aynısı söylenmelidir. Avrupa burjuvazisinin "büyük adam" modeli ilk on iki yıl "küçük onba ı" Bonaparte idi. Onun yarı dü sel kariyerinin orta sınıfın bir çok ku a ının dü ünce ve duyguları üzerindeki etkileri yeterince ara tırılmamı tır. Oysa, orta sınıf için bir "kahraman"a umut ba lamanın ne kadar zorunlu, bir kahramanın dü ü ünün ne kadar kaçınılmaz oldu unu en inandırıcı biçimde göz önüne seren de, özellikle Bonaparte'dir. "Kahraman"ın tarih yapıcısı olarak rolü, biraz histerikçe de olsa Carlyle tarafından çok incelikli bir ekilde tartı ılmı tır. Bu yüzden de inandırıcı olmu tur. Ama bu durum, kahramanların bir Clemenceau, bir Churchill, bir Woodrow Wi lson, bir Chamberlain'ın ve bunlara benzer- ve bu gibilerine u aklarının verdikleri adla"kültürlü insanlı ın önderleridir* seviyesine inmesini önleyemedi. Patronlar, kendi hizmetlerindeki kahramanlar konusunda daha ihtiyatlıdırlar. Çünkü 1914 -1918 kırımını ba latmı , "sava ın kahramanlar yarattı ını" bilen her bir patron grubu, bir Büyük skender'e, bir Timurleng'e ya da hiç olmazsa bir Napolyon'a sahip olaca ını umuyordu, ama bunların yerine Joffres'lara, Persching'lere ve Ludendorf'lara sahip oldu. Konumuza dönersek, Alman karamsarları arasında Seks Ve Karakter adını ta ıyan ve insanın içini karartan kitabın yazarı Weininger'i Avrupa'nın Çökü ü ile nsan Ve Teknik'in yazarı Spengler'i saymak gerekir. "Avrupa'nın Çökü ü", yani ruhça dü ü ü, yeteneklerinin zayıflaması, düzenleyici fikirlerinin zavallılı ı ve sefaleti, yalnızca Avrupa'ya de il, hem Amerika, hem de bütün

dünyaya özgü olgulardır. Burjuva gö ündeki yıldızlar artık sönmü tür! ngiltere'de Forsyte'lar, Almanya'da Buddenbrook'lar, Birle ik Devletler'de Babbitt'ler "kahraman" yaratamayacak kadar güçsüzdürler; bu kahramanları küçük maceracılardan uydurmak zorundadırlar. Bir zamanlar iyimser Dickens'ın puslu güleryüzlülü ünün Thakeray'ın sa lıklı ele tirisini gölgede bıraktı ı ülkede Thomas Hardy'nin huysuz sesi son zamanlarda iyice kesildi. Arık Richard Aldington'un Kahramanın Ölümü gibi müthi bir umutsuzlukla böylesine dolu olan kitaplar mümkün hale gelmi tir. Yirminci yüzyıl Fransız edebiyatı ise Galsworty, Thomas Mann ve Sinslair Lewis'in ula tıkları ortalama sanat düzeyine bile ula amamı tır. Muazzam epik bir eser olan Jean Christophe'un yazarı cesur ve mükemmel insan Romain Rolland, vah i burjuva duygusuzlu u ile yurdundan atılmı , uzaklarda ya amak zorunda bırakılmı tır. Bundan zararlı çıkan Fransa'dır, ama emekçi dünyası kazanmı tır. Fransız rantiyesi tıkabasa tıkınmı , yedi ini hazmedemeyen, ama gene de midesine indiremedi i eyleri öbür hayvanların yutaca ından ödükopan bir boa yılanı gibi ya ar. Entellektüel yoksulluk, üphesiz ki dükkâncıların yeni yeni verimli topraklar ele geçirme ve sömürge halklarını kölele tirme yolundaki alı ılmı , duygusuz dürtülerini engellemez. Ama altının sebep oldu u ya lanarak yozla ma, burjuvazinin beynini gitgide daha i renç ve baskılı ekilde sarar. Avrupa'da dükkancıların yarattı ı a a ılık artlarda ya amaktan utanan ve "kahramanlara, bireycili e bel ba layan dükkancıların partiyi kaybetmi olduklarını anlayan gitgide daha çok insan ortaya çıkıyorsa da, manevi yoksulla ma parmak ısırtacak görünümdedir. "Avrupa sosyal kültürü on dokuzuncu yüzyılda neleri ba armı tır?" sorusuna verilebilecek bir tek cevap vardır: Zenginle ip öyle bir i rençlik kertesine varmı tır ki, zenginli in i çi sınıfının e i görülmemi yoksullu unun sebebi oldu u herkes için apaçık duruma gelmi tir. çi sınıfı ile burjuvazi arasında öyle derin bir uçurum açılmı tır ki, burjuvazinin bu uçuruma yuvarlanması kaçınılmaz duruma gelmi tir.

Gitmesi gereken yer de üphesiz orasıdır. Böyle olursa "kültüre" bundan zarar gelmi olur mu? nsano lunun geli me tarihinde devrimler hiç bir zaman duraklamaya yol açmamı tır. Devrim, yeni yaratıcı güçlerin var olmaya davet edildikleri bir süreçtir. Kültür devrimi süreci Romanov çarlarının, ülkelerinin hazinelerini Avrupalı kapitalistlerle prampa eden, akıl körelten cahil papazlar iktidarına teslim edilmi köylülerle i çileri soyup duran yarı okuryazar madrabazların eski Rusya'sının toprakları üzerinde bütün hızıyla ilerliyor. Burada, sanırım ki bana, bilgi sahibi ve gerçe i söyleyen bir tanık sayılma hakkını veren kendi öz hayatımı anmam yerinde olacaktır. Neredeyse elli yıldır çe itli sınıflardan insanların hayatını izledim. Kendi do rudan izlenimlerimle kalmayıp bu gözlemlerimi halkımın tarihini inceleyerek, bu tarihi batı halklarının tarihiyle kar ıla tırarak yokladım. Objektifli in, hayatın temel "gerçeklerini anlamamı geciktirdi ini, benim dünyaya ili kin bilgimin geli mesi do ru çizgiden saptırdı ını anladı ım zaman bile yeterince "objektiftim. Objektifli in temelinde, insanların ço unun içinde var olan, nitelikleri gere i uzla amayacak gerçekleri uzla tırmak olmasa bile, hiç olmazsa dengelemek dürtüsünün yattı ını fark etmek kolay de ildir. Bu, uzla ma doktrininin icat edildi i ve çeli melerin istedi i eyin uzla ma de il, bunların sebeplerinin ara tırılması oldu unu hayatın sırlarını aydınlatmakta uzman bir avuç aydının ancak 19141918 rezil sava ından sonra anlamaya ba ladıkları ülkedeki insanlar tarafından iyice bilinmelidir. Ben, Çarlık Rusya'sı i çisinin ve köylüsünün ya adı ı hayatın, Avrupa emekçi sınıflarından herhangi birinin ya adı ı hayattan kıyaslanamayacak kadar zor oldu unu iddia ediyorum. Rusya'nın emekçi sınıfı daha ezik ve cahildi. Devletin ve kilisenin, insan akıl ve iradesi üzerindeki baskısı Rusya'da Avrupa'dakinden

T A V I R 53


daha ezici, daha kötürümle tiriciydi. Hiç bir yerde Rusya topra ındaki kadar çok sayıda yetenekli insan, hem de böylesine kesinlikle tükenip gitmemi tir. Ben, gözü hiç bir ey görmez bir "yurtsever" de ilim; "halkımın ruhunu" da çok iyi tanıdı ıma eminim. Bu "yüce" ve engin ruh, ilkel hayat artlarının do urdu u karanlık ve çirkin bo inançlar ve vah i yargılarla tıka basa doldurulmu ve zehirlenmi ti. Bu, geli igüzel Turgenev, Tolstoy, ya da Dostoyevski'den de il, bu halkın folkloru arkıları, masalları, ata-, sözleri ve deyimleri-ailevi ve dini törenleri, el i leri ve zanaaatları incelenerek görülmeli. Halkın bütün tanrılı ı ve açıklı ıyla o korkunç cahilli i, aynı zamanda da o hayret verici, çok çe itli ve çok derin yetene i hakkında yalnızca böyle bir tutum fikir verecektir. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısının arisktokrat yazarları köylüler üzerine çok ate li eyler yazmı lardı. Onları yufka yürekli, lirik, hayalci, kadere boyun e mi "iyi insanlar" olarak anlatmı lardı. Yapılması gereken ey, muji inde insan oldu una, boynundaki kölelik-serflikboyunduru unu çıkarmanın, onu e itmenin zamanı geldi ine devleti inandırmaktı. Bu ilkel insanlara acıma propagandası, muji i aynı parlak ve mü fik renklerle canlandıran yüzyılın ikinci yarısında Turgenev, Tolstoy ve di er aydınlar tarafından sürdürüldü. Ariktokratların çok daha üretici bir emekçiye sahip olmak, burjuvazinin ise otokrasiye kar ı sava ında gücünden yararlanmak için muji i özgürlü e kavu turmak istedikleri söylenebilir. Yüzyılın sonunda sanayinin geli mesiyle birlikte burjuvazinin içinden "Legal Marksistler" çıktı. Bunlar Roma'yı kurtardıkları söylenen kızlara benzer bir cins evcil burjuva tavu uydular. Lirik muji i "fabrikanın döküm potasından" geçirmenin gereklili inden söz ediyorlardı. O sıralar da otokratik yönetim, "ça ın icaplarına" uyarak zemtsvo ya da laik okullara zıt olarak, ö retmenleri ta ra papazları olan kilise bölge okulları açmaya giri mi ti. Bütün bunların yanı sıra, edebiyatın da muji e kar ı tutumunda keskin bir de i me oldu: artık o yufka yürekli lirik hayalci sırra kadem basmı , Çehov'un, Bunin'in ve öbür yazarların yabani, ayya ve 36 T

A V I R

acaip mujikleri çıkmı tı ortaya. Bu tip de i mesinin, gerçekte yer almı oldu unu dü ünmek taraflısı de ilim. Ama bu, yirminci yüzyıl ba larının edebiyatında ortaya çıkmı tı. Bu edebi metamorfoz, sanatın sosyal ba ımsızlı ını pek inandırıcı biçimde dile getirmiyor. Buna kar ılık "hür fikirli fert"in sesi ile onun sınıfının sesi arasındaki uyumu ve inandırma fikrinin yerine mizah yapma fikrinin aldı ını çok kuvvetli bir ekilde gösteriyor. Bu yüzden de burjuvazi, yirminci yüzyılda muji in çok alımlı bir portresine sahip olmadı.. "1905-1907'de bu portrenin aslı, topra ı kendi yararına açmak kararıyla toprak a alarının konaklarını yakıp yıkmaya ba ladı. Bununla birlikte i çilere "grevcilere" - ters ters bakıyor, pek de güven beslemiyordu. Buna kar ılık, 1917'de i çi sınıfına ait gerçe i kavradı ve bildi imiz gibi süngüsünü yere saplayarak Almanya'nın i çi ve köylülerini öldürmeyi reddetti. Gene biliyoruz ki Alman ordusu "fetih hakkı" bahanesiyle Rus muji ini tepeden tırna a soyarken, onun alı ılmadık hareketinden alınan Avrupa'lı kapitalistler kendi mujik ve i çilerini dik kafalı Rusları diz çöktürüp yok etmeye gönderdiler. Bu rezillik, Rus liberal ve radikal aydınlarının ço unca destekleniyor, onaylanıyordu: onlar kapitalizmi savunmak üzere aya a kalkmı lardı. Sovyet düzenini kundakladılar, ona kar ı fesat düzenlediler, i çilerin ve köylülerin önderlerine kar ı tedhi eylemlerine giri tiler. Lenin'e sıkılan kur un, i çi-köylü yı ınlarına gerçek dostlarının ve önderlerinin kim oldu unu gösterdi. Dü manların melunlu unu gözlerinin önüne serdi, aydın çevrenin o kesimine kar ı dü man olmalarına sebep oldu.Avrupalı aydınlar bundan kendileri için ders çıkarabilirler. Kapitalistler kitlelerin budalalıkları üzerine oynadıkları a a ılık kumara bel ba larlar. Oysa sosyalist düzende i çi kitleleri geli en, düzenli bir süreç içinde e itilmektedir, yönetmeyi ö renmektedir. Bu düzende yeni bir insan do uyor. Bu yeni insanın özellikleri daha imdiden yanılgıya dü meden tanımlanabilir. Bu insan, sınıf çeli melerini uzla tırmak

yolundaki sonuçsuz çabalarla tükenmi Avrupalı aydınların yitirdikleri inanca, aklın düzenleyici gücüne olan inancına sahiptir. Yenidünyanın yaratıcısının kendisi oldu unun farkındadır. Hayat artları henüz çetin de olsa, amacının farklı artları yaratmak oldu unu, bunun da kendi rasyonel iradesine ba lı bulundu unu, bu yüzden de karamsarlı a yer bulunmadı ını bilir. O, yalnızca biyolojik de il, tarihi bakımdan da yenidir. Tarihte yolunu ve yordamını henüz gerçekle tirmi bir kuvvettir; kültürel geli me görevini, yeni yeni çalı maya ba lamı ve yalın, duru bir doktrinin kılavuzluk etti i genç bir kuvvetin olanca cesaretiyle yerine getirmektedir. Teknolojiden deh ete dü en Spengler'lerin inilti ve ulumalarını i itmek onu e lendirir, çünkü teknolojinin henüz yüz milyonlarca kol i i kölesinin kültürel geli mesi u runda i görmedi ini iyi bilir. Burjuv azinin bireycili e oynamakla rezilce kaybetmi , gerçekte bireyin geli mesini sa layacak hiçbir ey yapmamı oldu unu; oysa o geli meyi, insanlar üzerindeki kanunsuz iktidarın "ezeli bir gerçek" diye üstü kapalı, ya da açıkça ilan edilen fikirlerle kısıtlanmı oldu unu görür. Burjuvazinin kaba bireycili ini reddeden yeni insan, bir toplulukla birle en bireyin ne denli yüksek bir bütün te kil etti inin tam bilincindedir; çünkü onun kendisi ilham ve enerjisini kitlelerden, onların çatı ma sürecinden serbestçe alan böyle bir bireydir. Kapitalizm, insanlı ı muazzam yıkımlarla tehdit eden anar iye sürüklemi tir. Her dürüst insan farkındadır bunun. Eski dünyanın amacı, maddi ve manevi iddet yöntemleriyle, sava alanlarında ve ehirlerin sokaklarında dökülen kanlarla, kapitalizmin onsuz var olamayaca ı eski, tepeden tırna a cılkı çıkmı , insanlık dı ı "düzeni" geri getirmektir. Yeni insanın amacı ise, emekçi kitlelerinin eski bo inançlardan, ırk, millet, sınıf, din önyargılarından kurtarmak, her üyesinin kendi yeteneklerine göre çalı aca ı, ihtiyaçlarına göre alaca ı evrensel karde lik toplumunu yaratmaktır. (1932)


Gözleri üzüm karası alnı karanfil kokulu kızım su kıskanır güzelli ini ben kıskanırım kurttan ku tan Yi itli in da lara sı maz tadına doyamadı ım Sen, karanlı ı im ek olup yakan afak kızılında ça layıp akanlardansın mavi göklerde dere çı ıltısında çocuk kahkahasında duyuyorum sesini Ne kadar isterdim bir afak vakti güne i de alıp aramıza kucakla mayı

Bedenim dikenler üstünde uykum karabasanlı daha kaç bahar kıracaklar körpe dalları Sevdan direncimin bekçisi Umut soframda katık gözleri zafer mu tusu güzelim gelip konsan dallarıma çiçeklense yüre im

MEKTUP Sema GÖKÇEN

T A V I R 37


N OT A

SEVCAN

38 T A V I R

Sรถz: Hayati AZ M


"Armutlu'nun karakolmu okulları, bahçesinde bir panzer yatarmı . Panzerin gölgesinde büyürmü çocuklar. Panzer çocu un topunu çalmı . Çocuk ko mu topunu almaya, panzer yürümü çocuk yedi ya ında kalmı ."

Yapraktaki ye il benim, okuldaki bahçe benim Direni te do dum da ben, adım ondan eylem benim Armutlu'da do dum daben, adım ondan eylem benim Yedi ya ında dillerim, yedi ya ında dü lerim Panzer ezdi yüre imi, donup kalan gözler benim Da benim, deniz benim, ördü ümüz kondu benim Yıkımlarda do dum da ben, adım ondan umut benim Armutlu'da do dum da ben, adım ondan umut benim Bo azdaki martı benim, karıncanın yükü benim Payla mayı ö rendim de, adım ondan Sevcan benim

T

A

V

I

R

39


H A B E R YORUM

"D RENMELER SERG S 2" RÖPORTAJ

KOMEL RESSAMLAR B RL

- Komel Ressamlar Birli i nasıl bir birlik? Böylesi bir birli i olu turmanızın amacı neydi? Burjuva ressamlar bir takım birlikler olu turuyorlar. Bunlardan temel farkınız neydi? Hangi ilkeler etrafında bir araya geldiniz? KOMEL: Sınıflı bir toplum olan kapitalizmde burjuvazi egemenli ini sürdürebilmek için bo bırakılan her alanı, kendi egemenli ini peki tirici, kendi düzenine uygun biçimlerle doldurmaya çalı ır. Proletarya alternatif örgütlenmeler olu turamıyorsa, her alanda egemenlik burjuvazinin eline geçer. Bu bilinçle biz, sömürge bir ulusun sanatçıları olarak, olu turdu umuz Komel Ressamlar Birli i burjuvazinin 40 T A V I R

sanat felsefesine alternatif bir anlayı la, Kürt ulusal de erlerini ülkemizde geli en toplumsal dinamizmle bütünle tirip yorumlayarak sunmak ve her alanda geli en toplumsal muhalefete, kendi alanımızda katkıda bulunmayı hedefledik. Burjuva birliktelikler genelde ekonomik çıkar birlikteli ine veya seçkin sınıfın itibarlı bîr bireyi olma vb. kaygıları üzerinde olu ur. Biz ise; bireysel ve ki isel kaygılardan uzak aydın olma bilinç ye sorumlulu uyla, ulusumuzun yok edilmeye çalı ılan kültürel zenginliklerine sahip çıkma, onları koruma ve geli tirmeyi amaçlayarak bir araya geldik.

bu çabalar bir bütün olarak asimilasyon politikalarını bo a çıkarıcı faaliyetlerdir. Ancak Türkiye'de yarı ma yasalarına uyarlı çalı malar yapan ve varlı ı burjuvazinin varlı ına özde , burjuvazinin dümen suyundan ayrılmayan pek çok resim üreticisi ya asimilasyon politikalarının mimarı veya en önemli destekleyicileridir. Bunlar te hir edileceklerdir.

— Asimilasyon politikasına kar ı resim sanatında bir eyler yapılabildi mi?

KOMEL: Yöresel ya da ulusal özellikler kimli imizle ilintili olarak beliriyor. Biz Kürt Ressamları olarak, Kürt folklorik de erlerini ya da Kürt insanının toplumsal durumundan hareketle evrensel estetik yorumlar yapıyoruz. una inanıyoruz ki, ulusal olmadan evrensel olunmaz. Biz yanı ba ımızda inim inim inletilen kendi halkımızın fiili durumundan etkilenemiyorsak ve bunu dile gevremiyorsak, kuru bir enternasyona-

KOMEL: Nesnel olarak her Kürt sanatçısı asimilasyon politikalarına kar ı bir çaba sergiler. te biz KOMEL Ressamlar Birli i de bu bilinci ta ıyan sanatçılara zemin hazırlamak, gösterilen her çabayı destekleyecek ola naklar yaratmak, ulusal kimli imizle, uluslararası zeminlerde temsil düzeyi olu turmak. Tüm

— Bize göre yöresellikten ulusallı a, ulusallıktan evrenselli e gibi bir rota çizmek mümkün. Bunun sizde somutla ması nasıl? Buna paralel olarak sizin resimlerinizde yerel motifler çok fazla, bundaki kaygınız nedir?


HABER

YORUM

tizmle Afrika'daki aç insanları veya srail ırkçılı ının Filistin'deki barbarlı ın} diledi ince iyi i leyelim. Hiç de samimi ve inandırıcı olamayız kanısındayız. Toplumsal gerçekçi ve sosyalist bir sanat anlayı ı ta ıyorsak, kendi ulusumuzun de erlerine yabancıla anlayız. Ortak mücadeleden bahsediliyor. Bu konuda "toplumcu gerçekçi perspektifle Türk arkada ların bu alandaki çalı malarıyla ortak bir eyler yapılabilir" gibi benzeri söy/emler bildirgenizde ve Komel'deki yazılarınızda geçiyor. Bu konuyu açar mısınız? KOMEL: Toplumcu gerçekçi sanat felsefesiyle hayata yakla an her birey veya grup (sanatçı) bizim do al müttefikimizdir. Bunlarla her zeminde birlikte davranma ve sanat etkinliklerinde varız. Ancak toplumcu gerçekçi görünen fakat Kemalizm’in çekim alanlarından kurtulamamı ki i ve gruplarla kavgamız sürecektir. Ulusal motifler kullanmak ve kendi ulusunun kültürel de erlerini kullanmak ile ovenizmi birbirinden ayrı tutmak gerekir. Bizim kar ı durdu umuz anlayı ovenizmdir. Bunun Türkiye'de örnekleri çoktur. Yıllardır bo azlanan Kürt halkına hep seyirci kalınmı tır. 1988 Halepçe katliamını konu olarak i leyen hiçbir Türk ressamına rastlanmamı tır.Ne yazık ki konu Kürtler olunca ne sanatçı duyarlılı ı, ne de sosyalistlik kalıyor.E it haklar temelinde halkların karde li i için sanatçıların birlikteli inden yanayız. Hedef kitleniz kimlerdir, kimlere sesleniyorsunuz? KOMEL: Kendisini ulusal kimli iyle ifade eden ilk Kürt ressamlar grubu olarak hedef kitlemiz, birinci derecede Kürt aydınlarıdır. Bu daha da geni leyerek ulusal bilinç ta ıyan her Kürt insanı olacaktır. Ancak i birlikçiler ve hainleri ayrı tutmak gerekir. Ayrıca Türk sosyalistleri, aydın, demokrat ve sanatçılar da seslendi imiz kesimlerdir. Yazılarınızda dar grupçuluktan söz ediyorsunuz.

Anladı ımız kadarıyla bugün herhangi bir örgütsel birli in içerisinde yer almayı do ru bulmuyorsunuz. Oysa mücadelenin ilerki a amalarında saflar belirginle ecek ve siyasi arenada sadece ML'leryer alacaktır Böylesi süreçte tavrınız ne olacaktır? KOMEL: Komel Ressamlar Birli i siyasetler üstü bir etkinlik de ildir. Ve hiçbir çevrenin inkarı üzerine de olu madı. En geni anlamda

tüm siyasal çevrelerle diyaloglar içindeyiz. Dar grupçuluktan kastımız, herhangi birgrubun sanatsal alandaki sözcüsü olmamaktır. Ancak siyasal tercihleri olan sanatçılar olarak mücadeledeki etkinli imizi sürdürüyoruz. Mücadelenin geli mesine paralel, etkinliklerimiz de artarak devam edecektir. Biz ülkemizin özgürlü ünden yana mücadele eden her anlayı ı dost ve müttefik olarak kabul ediyoruz.

T A V I R 41


HABE R

YORU M

TANYA VE CHE'N N 25. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE... söyled ik le ri yle yaptıkları birbirine uyan ender insanlardan biridir." sözü edilen "Tamara Bunke" ya da onu t a n ıya n herkesin seslendi i ismiyle "TANYA". Bundan yirmi be yıl önce, Bolivya'da içinde Che Guevera'nın da bulundu u küçük bir gerilla birli i, bir ırma ı geçerken pusuya dü ürülür ve birlikteki tek kadın olan Tanya öldürülür. Birkaç hafta sonra ise Che Guevera yakalanıp öldürülür. La Paz 'daki hükümet ve onların ihtiyaçlarını kar ılayarak gerillaya kar ı sava ı yönlendiren, CIA bürolarında bu Kübalı, Arjantinli ve Bolivyalı isyancıların bir süre sonra unutulaca ı dü ünülüyordu. Ama kısa bir süre içerisinde ba ta Güney ve Kuzey Amerikalılar olmak üzere binlerce genç insan alınlarında Che için siyah matem bantları ta ıyorlardı. Ve o zaman otuz ya ında olan "Tania La Guerilla" (Gerilla Tanya)'nın sır dolu ya amı da yava yava duyulmaya ve genç kadına ilgi artmaya ba ladı. Anti-fa ist bir Alman'ın kızı olarak Arjantin'de do an Tanya, 1952'de ailesiyle birlikte Do u Almanya'ya döndü ünde spanyol ivesinden dolayı bir Güney Amerikalı oldu u sanılıyordu. 1961'de Küba'ya gitti inde ise Alman ya da Arjantinli olarak kabul ediliyordu. Daha sonra gizli bir görev için Batı Avrupa'ya dönüp polisi yanıltmak için ba ka bir kimlik ta ımaya ba ladı ında, artık onun hangi ulustan oldu unu çok az insan biliyordu. Göstermelik bir evlilikle Bolivyalı olur Tanya. Tıpkı Arjantin'de do an,

"O

42 T

A

V

I

R

Küba devrimine katılan ve Bolivya'da ehit dü en yolda ı Che gibi, Latin Amerika'ya ve Küba'ya daha yakın olmasına ra men, tüm halkların özgürlük özlemiyle doluydu. "Bolivya'da mücadele etti i ve u runa öldü ü devrimi seviyordu." Tamara'nın annesi ve babası Nadia ve Erich Bunke övünerek söylüyorlardı bu sözü ve abartmadan, heyecanlanmadan sürdürüyorlardı konu malarını: "Yaptı ı her eyi sanki son çarpı maya hazırlanıyormu gibi yapıyordu...Latin Amerikalı müzik kasetlerini toplaması, Almanca kurslarıyla ilgili deneyimleri, düzenli spor çalı maları, atıcılık sporu ve demir gibi disiplini..Tüm bunlar ona Bolivya'daki ya amında çok yararlı oldular. Tamara ailesini Bolivya'da ve Küba'da sava mak ve çalı mak gerekti ine inandırmı tı. Biz annesi ve babası olarak onu ne durdurmak hakkına , ne de gücüne sahiptik". "Peki tüm bunlar bo una mıydı? Bolivya'da i birlikçi hükümetlerin i ba ına gelmeleri devam ediyor. Sosyalist ülkelerde geriye dönü süreci ya anıyor. Ya Küba?." Hiçbir tereddüte yer bırakmadan "Hayır!" diyor, Nadia ve Erich Bunke'ler. "Hayır! Tamara olsaydı bugün de Küba'yı, sosyalizmi des teklerdi. Özellikle ABD'nin haki miyetine kar ı ba ımsızlık, ırkçı lı ın her yönüyle ortadan kaldırıl ması, insanın insan tarafından sömürülmesine son verilmesi, herkese yeterli gıda maddesi ve rilmesi, yoksullu un ortadan kaldırılması... Bunlar Jose Marti'nin yüz yıl önceki hedefleriydi. Aynı

zamanda Fidel, Che ve Tamara'nın da... Ve bunlar sosyalizmin hedefleridir... Kübalılar kazanımlarını ellerinde tutabilmek için her türlü fedakârlı ı gösteriyorlar. Sıradan bir Küba'lı "Biz özgürüz hükümet biziz, çünkü hepimizin silahları var" dedi". Nadia ve Erich sosyalizmin bugün içinde bulundu u duruma kar ın Do u Almanya liderlerine kızıyorlar. "Sorunlara çare bulunmalıydı" diyorlar. "Ama bizler eski Anti-fa istleriz, kolay kolay teslimiyeti seçmeyiz. Trajedik geli melere kar ın ideallerimize sadık kalaca ız. Biz ömrümüz boyunca bu idealler için mücadele ettik ve bugün de elimizden geleni yapıyoruz. Tamara da kendi istedi i biçimde ya amını sürdürdü, bundan eminiz. Böylece ya amının gereklerini yerine getirdi*". Bugün kendilerine "Cuba si" diyen bir grup, Küba içinde tonlarca yardım malzemesi topluyorlar ve ısrarlı bir ekilde "Küba'dan elinizi çekin" diyerek aynı zamanda Tanya'yı da sahipleniyorlar. 8 MART DÜNYA EMEKÇ KADINLAR GÜNÜ'nü ona adamı lar. Belki de "Tania La Gueriila"nın ruhu tamamen kaybolup gitmemi tir ve unutulmamı tır. Belki de hiç kaybolmayacak ve unutulmayacak. O zaman bo una ya amamı demektir.

NOT: Bu yazı "CUBA L BRE" Almanca dergisinin 92/3 sayısında yer alan Tanya'nın anne ve babasıyla yapılan bir röportajdan derlenmi tir Çeviren: Sibel NERG S


HABER

YORUM

kuklalar, kuma lar ve kendi bedenimiz, tiyatro biçimimizi olu turdu. Alanlar, .sokaklar, mahalle araları tiyatro mekanımız oldu. ki yıl gibi bir sürede oniki oyun ürettik. Her oyun kendine ve yerine özel oldu. Her oyun için önce insanları dinledik, sonra ara tırdık. Kendi sözümüzü, derdimizi belirledik. imdi sokakta, alanlarda oynadı ımız gösterilerimizi derledik ve " syan Provaları" adı altında oynuyoruz."

KAMUOYUNA

CAN ENL

OYUNCULARI Seyircilerini bilet koçanı olarak görüp yaratıcılıktan yoksun bir ticari kurum haline dönen, onların deyimiyle "asalakla an" tiyatroya kar ı iki yıl önce co kuları, enerjileri ama dertleriyle de yollara dü en bir topluluk Can enli i Oyuncuları. "Oysa tiyatro ya am kadar gerçek ve soluklu, dü lerimiz kadar da bizim olmalıydı. Kuru sözlere kulak asmadık. Her durumun, olayın, derdin farklı anlatım biçimleri vardı bize göre. Dans, hareket,

Konu an Türkiye, yasaksız Türkiye, insan hakları, demokrasi, sanata ve sanatçıya saygı iddialarıyla iktidara gelen bugünkü hükümet 14.3.93 günü saat 14.00'de Adana ili Ceyhan ilçesinde oynayaca ımız Can enli i Oyuncuları'nın syan Provaları" isimli oyununu hiçbir gerekçe göstermeksizin yasaklamasına ne diyor? Ankara, Kır ehir,

skenderun, Antakya, Samanda ı, Seydi ehir ve Adana da oynadı ımız oyunumuz Ceyhan kaymakamı Taner Ersoy ve emniyet müdürü Muzaffer Alpçetin tarafından keyfi olarak yasaklandı. Yasaklama nedenini ö renmek için kaymakam Taner Ersoy'un makamına gitti imizde görü me iste imizi bildirdik. Ancak o anda orada bulunan emniyet müdürü Muzaffer Alpçetin tarafından hakaretle tehdit edilerek kaymakamlıktan kovulduk. Soruyoruz; hangi mantık ve yetkiyle bir vatanda ın kaymakamlık makamında hakaret edilerek kovulmaya hakkı vardır? 1993 yılı Türkiye'sinde hala bir sanat olayının yasaklanmasını protesto ediyor, kamuoyunu duyarlı ve tepkili olmaya ça ırıyoruz.

CAN ENL OYUNCULARI

T A V I R

43


H A B E R YORUM

5. ANKARA ULUSLARARASI F LM FEST VAL Ahmet PEK EN

988 yılında ba lanılan be incisi yapıldı.' Uluslararası bir niteli i olan festival bu sene de çe itli etkinliklere sahne oldu. Foto raf ve karikatür sergileri, canlandırma filmler ve benzeri etkinlikler 5-14 Mart tarihlerine sı dırıldı. Dünya sinemasından birçok örne in yanısıra Türkiye'den de belgesel, canlandırma, kısa ve uzun metrajlı filmler festivalde yer aldı. Yarı ma bölümlerinde ise canlandırma filmleri, uluslararası, kısa ve uzun metrajlı filmler ulusal çerçevede gösterildiler. Ya ar KEMAL'in ve kısa film yönetmenlerinin söyle ileri, sinema ele tirmenlerinin katıldı ı bir açık oturum, ilgiyle izlendi. Uzun metrajlı filmler üç sinema salonunda yer alırken, kısa filmler ve belgeseller ücretsiz olarak Üç kültür merkezinde gösterime sunuldu. Ancak yeni bir kitle kazanımı söz konusu olmadı, sadece sinema severler doldurdu salonları. Ele tirmenlerin açık oturumunda da en çok konu ulup tartı ılan konu buydu. Seyirciler sinema salonlarına nasıl döndürülebilinirdi? Kimi, Amerikan film pazarlayıcılarının (majör) kitleye ula aca ını savunurken, kaliteli yerli filmlerle seyircinin yeniden salonlara kazandırabilece ini savunanlar da vardı. "Mass Cultura" denilen kitle kültürünün kırılması gerekti i bazı ele tirmenler tarafından kabul gördü. Bütün çabalara kar ın organizasyonda bir takım aksaklıklar vardı. Örne in; elektronik altyazı sisteminde arızalar olması filmlerin anla amamasına, ertesi gün de seyircinin gelmemesine neden oldu.

1

EMEK ÖDÜLÜ 5 Mart ak amı 44 T A V I R

Ye ilçam,

Ankara'ya ta ınmı tı. Festival kapsamında verilecek "Emek Ödülü" için sinemacılar Süslenip püslenip salona gelmi ti. Ancak alı madıkları bir sadelikte kar ıla tılar. 54 yıldır Türkiye sinemasına emek veren, hiç bir zaman öne çıkmayan ve "karakter oyuncusu" rollerinde oynayan Nubar TERZ YAN( ALYANAK) bu seneki emek ödülüne layık bulunmu tu. Gerçekte star sistemine alı kın bir sinema dünyası için ileri bir adımdı bu. Sanki sinema yalnız oyuncuların üretti i bir eymi çesine set i çisi, ı ıkçısı montajcısı, daha sayamadı ımız nice emekçisi yok sayılıyor. Ekonomik, sosyal konumları gözardı ediliyor, "oyuncular" adı altında örgütleniliyor. "Emek Ödülünün bu emekçilerden birine verilmesi bir ba arıydı. Ödülü alan Terziyan, te ekkür konu masını büyük bir sadelik içinde sinema emekçilerinin sorunlarına ayırdı. "Star" ların atafatlı bir te ekkür konu ması bekledi i anda elindeki emek ödülü plaketini göstererek "bunu satsam para eder mi? " dedi. Salon birden sessizli e büründü. S NEMADA YA AR KEMAL Festivalin bu seneki 'Türk Sinema Tarihinden" bölümü Ya ar Kemal'in eserlerinden sinemaya aktarılmı filmlere ayrıldı. 6 filmin yer aldı ı bölümde "Menek e Koyu-Yer Demir Gök Bakır-Yılanı Öldürseler- Ölüm Tarlası Çocukluk ve Bir Yazarın Portesi" adlı filmler gösterildi. Dünya çapında tanınan bir yazar olan Ya ar Kemal 6 Mart günü yapılan söyle ide, eserlerinin uyarlanıp film haline getirilmesinde sakınca görmedi ini, ancak bu güne kadar çekilmi olan filmlerde eksiklik bulundu unu, iyi filmlerin ortaya çıkmadı ını, kendisinin anlatmak istedi inin Ötesinde eyler çıktı ını söyledi. DÜNYA S NEMASINDAN Festivalin en ilgi gören

bölümü dünya sinemasından örneklerin bulundu u bölümdü. Özellikle iki büyük yönetmen Francesco ROSI ve Jeann Luc GODARD adına toplu gösteriler olması seyircilerin ilgisini çekti. talya'lı politik sinema ustası Rosi'nin 35 yıl içinde çekti i 16 filmden ikisi ve 'Yeni Dalga Akımı"nın öncülerinden Fransız yönetmen Godard'ın 6 filmi ilgi oda ı oldu. Ayrıca Almanya, Azerbaycan, Fransa, ngiltere, talya, Macaristan, Özbekistan, Rusya ve Türkmenistan'dan yönetmenlerin çektikleri 17 film de gösterimdeydi. talyan politik sinemasının, iki senedir, önemi! Yönetmenlerinin çekti i örneklerle tanıtılması festival açısından olumluydu. Geçen sene Elio Petri, bu sene de Fracesco Rosi'nin filmleri seyirciye talyan Politik sinemasını tanıttı. Amerikan filmleri i galine u rayan salonlarda böyle nitelikli filmlerin gösterilmesi sevindiriciydi. Fransız yönetmen Godard ise Yeni Dalga Akımı'nın öncülerinden olmakla beraber özgün bir sinema diline de sahip. Özellikle Brecht epi inin sinemadaki uygulaması gibi. Simgelerle anlatmaya çalı ması, aniden kesilen sahneler kullanması, kameranın teknik uygulamaları ba arılı. Ama bu karga a içinde konunun kavranılması sinema birikimi gerektiriyor. Bundan dolayı Godard'ın sinemasına geni kitleler pek ilgi duymuyor. Zaten Fransa'da yönetmen hem solcular hem de sa cılar tarafından aforoz edilmi .

YARI MALAR Antalya'daki Altın Portakal Ödüllerinden sonra en önemli ödüller Ankara Filim Festivalinde veriliyor. Bu yıl uzun metrajlı film dalında on film yarı tı. Filmlerde; bireycili in ve dü temalarının Ön plana çıktı ını gördük. Türk sinemasının


H A B E R

biraz daha toplum ve ülke gerçeklerinden uzakla tı ını fark ettik. Yarı maya katılan filmler (bir kaçı dı ında) çevresi pek anlatılamayan, toplumsal ili kilerden zorla koparılmı bireylerin dünyasını lyansıtıyordu... Dünya kalitesinde film çekememenin sıkıntısını ya ayan Ye ilçam'ın bu sorununa gerekli yanıtı da bulduk. Yönetmenler filmin her eyini yapar konuma geldi. Finansını sa ladı ı, senaryosunu yazdı ı timi çekti inde sadece kendi kafasında tasarladı ı yanına bakıyor yönetmenler. Kimseyi filme katkıda bulundurmuyor. Yava yava da kendi sorunları içinde bo ulup kalıyor. Bu yalnızlık içinde de yenilik arayı larıda "bilinen sözcüklerle, anlamsız tümceler kurma" oluyor. Seyirci de kendisinin sahiplenemedi i bir filme gitmiyor ya da izlemiyor. Krizdeki sinema böyle filmler çekmekle daha çok gömülüyor bata a. Jürinin "aman kimse darılmasın" anlayı ıyla yaptı ı de erlendirme, kimseyi memnun etmedi . De erlendirmeler çok büyük ele tiri aldı. En iyi film ödülünü "Cazibe Hanımın Gündüz Dü leri," en iyi kadın oyuncuyu ödülünü Meral O uz, en iyi erkek oyucu ödülünü lyas Salman aldılar. Festivalin di er yarı maları; ulusal platformda kısa, uluslararası !platformda canlandırma filmleriydi. Kısa filmler 35mm'lik video, belgesel, canlandırma dallarında yarı tılar. Genellikle ö renci yönetmenlerin çekti i bu filmler, festival içinde en önemli etkinlik olma yolunda ilerliyor. Uzun film çekmenin masrafları arttırması gençleri kısa film çekmeye yöneltiyor. Amaçları, ileride uzun metrajlı, film çekmek olan genç yönetmenler, masrafının görece az olmasından video dalına büyük ilgi gösterdiler. Bunlar arasında aklımızda kalan bir örnekse Tarkan Kaynar'in "Kara Film"i idi. Film Goethe'nin "Harekete geçmi cahillikten daha kötü bir ey olamaz" sözüyle ba layıp, kontrgerillanın gazetecilere yönelik katliamlarını anlatıyordu. Kurgusuyla, senaryosuyla güzel bir film örne i sergiliyordu. Yine belgesel dalında yarı an "Bir Gazetecinin Ölümü: zzet Kezer" adlı film 1992 'de Newroz bayramında askerlerce öldürülen zzet Kezer"i anlatıyordu. "Biberon" adındaki canlandırma filmi de sava larda harcanan paranın bebeklerin sütünden kesildi ini, buna dur deme zamanının

Y OR U M

geldi ini anlatıyordu. Ama bunların latımın Türk Sineması'nda olyanında çok kötü diyebilece imiz madı ı görü ünde birle tiler. Atilla tamamen bireysellikle yo rulmu , Dorsay, sorunun para olmadı ını, dünyada ba ka insan yokmu izlenimi sistemin yeniden kurulması gerekuyandıran filmler de seyrettik. ti inden bahsetti. Vecdi Sayar ise sinemaya aydın katılımının olAÇIKOTURUM madı ını, olması gerekti ini söyledi. Burçak Evren, brahim Altınsay, Ali Ulvi Uyanık, Ali Sinema ele tirmenlerinin katıldı ı Hakan'ında konu tu u oturum bir açık oturumda ele tirmenler ve süre sonra seyircilerle atı maya seyirciler birbirleriyle çeki mekten döndü. sinema için somut eyler . Festival iyisiyle kötüsüyle 9 konu maya vakit bulamadılar. Tür kiye'de, sinemanın ça ı gün boyunca Ankara sokaklarını ve salonlarını enlendirdi. yakalayamadı ını, Yılmaz Güney Sinemaseverler sevindi, halk dı ında gelece i kurabilecek anilgilenmedi. Filmler gösterildi,

Yönetmen: Yücel ÖNLÜ / Yapımcı: Ça da Gazeteciler Deme i / Senaryo: Yücel ÜNLÜ /1992/26"/Video "...Newroz olaylarını yerinde izlemek için Cizre'de bulunan zzet Kezer, iki çatı ma arasında kalarak.." (TRT Haberler 23.3.1992) "Acaba gerçekten böyle mi?' diye soran yönetmen, filmi görevleri sırasında öldürülen gazetecilere adıyor. 1965 do umlu yönetmen; G.Ü. BYYO'nu bitirdi. Ö rencilik yıllarında foto rafçılık ve kısa filmle u ra tı. Bugüne kadar 6 kısa film yaptı.

T A V I R 45


HABER

YOR U M

T Ü L N D Z D A R O L U F O T O R A F S E R G S FSAK üyesi Tülin Dizdaro lu do ası ve kadınıyla kırsal kesimi görüntülemi . 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Karadeniz yaylalarından, Mu la'nın yörük köylerine, oradan Toros da larındaki göçebe kadınlara ula an "kadın emekçiler" konulu renkli baskı foto raflarını 8-19 Mart tarihleri arasında stanbul Kütür Merkezi'nde sergiledi. Pe tamalı, pu isiyle ve eme i, tırpanıyla Anadolu kadınından bir kesit sunan Tülin Dizdaro lu ülkeniz kadınlarının çok üretken olmasına kar ın, üretim sürecinde ezildi ini ve sömürüldü ünü vurgulamak için bu sergiyi açtı ını ifade etti.

DEVR M EH TLER N ANMA GECES Devrim ehitleri 3 Nisan'da Almanya'nın Wuppertal kentinde düzenlenen bir sanatsal etkinlikle anıldı. Yakla ık 3500 ki inin izledi i etkinli e Grup Yorum, Grup Ekin,, Ay e Gülen Halk Sahnesi, Nihat Behram, Ali Asker ve FOSEM katıldı. Devrim ehitlerini özlem ve co kuyla sahiplenme iç ve dı dü manların yıpratma ve bölme çabalarına kar ı devrimci harekete ve mücadeleye sahip çıkmanın bir göstergesiydi. Etkinlik "Kızıldere", "Ölüm Orucu", "12 Temmuz", "17 Nisan", "Malatya ehitleri", "Gözaltında Kayıplar, " kence", " ehit Gazeteciler, "Önderlik" ve "Mücadele Sürüyor, Sürdürece iz" adlı bölümlerle sürdü. Ay e Gülen Halk Sahnesi Ölüm Orucu direni ini anlatan "Direni Ölüm-Ya am" ve Kürdistan'! konu alan "Adı Yasak Ülke" adlı kısa oyunlarla; Nihat Behram ise iirleriyle katıldılar gece'ye. TAYAD Ba kanı Gülten e en de mücadelenin de erlerini, geleneklerini anlattı ı konu masını " ehitlerimizin yarattı ı de erleri, gelenekleri yok etmeye, çürütmeye kalkı anlar biz anaların bedenlerimizle ördü ümüz barikatlara çarptı, çarpacak." sözleriyle bitildi? Dursun Karata 'ın sinevizyon ekranına yansıyan görüntüsü ve 15 dakika süren konu ması salondaki co kuyu doru a çıkardı. 46 T A V I R

AHMET ADA

Y T K ANKA BROY YAYINLARI

(çıktı)


H A B E R Y O R U M

nokta haber "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" bu yıl da düzenlenen bir çok etkinlikle kutlandı. Bu etkinliklerin ilki 6 Mart 1993te HD Gaziantep ubesinin düzenledi i enlikti. Gaziantep Kapalı Spor Salonu'nda 4000 ki inin izledi i enlikte Grup Yorum, Hüseyin Aydın, afa a Özlem Ça da Halk Müzi i Korosu ve Birol Topalo lu yer aldı. Aynı gün Grup Ekin ve Ay e Gülen Halk Sahnesi zmit ÖzgürDer'in düzenledi i 'Dostluk ve Dayanı ma Gecesi"ne katıldı. Yakla ık 1200 ki inin katıldı ı etkinlik "Halkız Haklıyız Kazanaca ız!" sloganlarıyla sona erdi. Özgürlük Türküsü, Ay e Gülen Halk Sahnesi ve FOSEM 7 Martta E it-Sen 3 No'lu ube'nin, 8 Mart'ta da Küçükçekmece Belediyesi'nde Bem-Sen ve Sa lık-Sen'in düzenledikleri Dünya Emekçi Kadınlar Günü enlikleri'ne katıldılar. Özgürlük Türküsü yine 8 Mart günü Büyük ehir Belediyesi önünde yapılan gösteriye katıldı. "Ya asın 8 Mart!" sloganın atıldı ı gösteriden sonra SK 'ye giden Özgürlük Türküsü burada da bir dinleti verdi. Özgürlük Türküsü 9 Mart 1993te de Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü'ndeki ö rencilerle kutluyordu Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü. enlikte "Ya asın 8 Mart!" ve "Biji Hest Adar!" sloganları atıldı. Ankaralı sanatçılar da 8 Mart dolayısıyla düzenlenen çe itli etkinliklere katıldılar. AHS oyuncuları 6 Mart 1993 günü Harb- 'in düzenledi i etkinlikte memurların sendikal mücadelesini destekleyen ve kadın sorununu i leyen "Duymuyorum,

Görmüyorum" ve "Yarının Umutları" adlı oyunları sergilediler. 9 Mart 1993 günü Ankara Üniversitesi leti im Fakültesi kantininde düzenlenen enli e AHS yine "Yarının Umutları" adlı oyunuyla katıldı. Ankara FOSEM de kadın konulu dia gösterileriyle 8 Mart etkinliklerine katıldı. FOSEM, Ankara Üniversitesi E itim Bilimleri Ö renci Derne i'nin düzenledi i panele, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü'nde, Dil-Tarih Co rafya Fakültesi'nde düzenlenen enliklere ve Divri i Kültür Merkezi'nin düzenledi i geceye katıldı. Grup Ekin ve Da arcık Halk Müzi i Toplulu u 7 Martta Kır ehir Özgür-Der in düzenledi i konsere katıldı. KÜÇÜKARMUTLU BAHARI EH TLER N ANARAK KAR ILADI Devrim ehitleri Küçükarmutlu'da da anıldı. Küçükarmutlu halkı, üzerine karakol yapılmak istenen alanı fidan dikerek çocuk parkı haline gerildi. Fidanlı a gecekondu mücadelesinde ehit dü en Hüsnü eri'nin, çocuk parkına ise geçti imiz yıl okulun bahçesinde' katledilen Sevcan Yavuz'un adı verildi. 4 Nisan günü yakla ık 500 ki inin katıldı ı fidanlık ve park açılı ında Hüsnü eri'nin e i de bir konu ma yaparak "Bizburada hep olaca ız, e imden ve onun mücadelesinden onur duydum, duyaca ım, bizleri, gecekondu halkını kurtaracak olan halkın örgütlü gücüdür, yürüyü ümüzü kimse engelleyemeyecek'' dedi. Özgürlük Türküsü, "Sevcan"ı çocuklarda birlikte söyledi. Hak alma mücadelesi veren yürekler, kenetlenip halaya durdular.

T

A

V

I

R

47


Kültür VB sanatta TAVIR

Ortaköy

yazı leri müdür ü:

yazı ma adresi:

ankara

Kültür Ve Sanat aylık sanat Bilimsel Ortaköy Küttür sümer 1 Org. Film Tic ' Elif dereboyu cad. no: 20/ Nisan 93 adına sahibi: Gürel ortaköy/istanb venüs Sayı 26 Elif Sumru tel:258 69 87 demiri ankara f ax:25B 69 tel: 231 87 33 07 48 T

A

V

I R

malaty diyarba a kır

abone ko utları (1 yıllık)

ofset

hazırlı k: inönü nönü yurtiçi TAVIR leblebi temiz yurtdı ı 45.tasarı ap. kat:6/no elif sumru 36/6 diyarba akbank baskı aydınl malaty hesap ar matba a no:8583 ası




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.