Mayıs/Haziran 93'te 1 Merhaba
4 Ardıç'ta Çatlayan Tohum/ Zozan Evindar
6 Yürüyünce Ölüme Kar ı Ya amak Sonsuz Tülin Güler
8 Gündüzün Güne Kaybolmaz (2)- Öykü/ Hayati Azim
14 Orhan, Da da Bir Gün- Öykü/ Tolga Karadeni;
19 Yangınlarla Ba ladı Kelkom'da Bahar/ Neval Yazıcı
MERHABA
infazlarıyla, köy bo altmalar ve toplu
ktidar, saldırganlıkta ve katliamcılıkta sınır tanımıyor. kencelerle, sokak ve ev
katliamlarla ün salan kara namlular, bu kez de YÖ-DER'li iki ö renciye do ruldu. Demokratik üniversite mücadelesindeydiler. Alanlarda, anfilerde,
20 pucu-Öykü/ Hasan Kıyafet
boykotlarda, yürüyü lerde gençli in heyecanını ve gelecek umudunu ta ıyorlardı bayrak bayrak. çilerle, memurlarla, emekçi yı ınlarla kolkolaydılar. Katliamcılarla defalarca kar ı kar ıya geldiler. Defalarca
23
gözaltına alındılar. Polisi, YÖK'ü üniversitelerden söküp atmaya, gelece in
Yenilenen nsan/ Baki Altın
demokratik üniversitelerini kurmaya kararlıydılar. En öndeydiler. Rengarenk
26 Aydınlanma/ brahim Karaca
32 Televizyon Ve Çocuk/ Yılmaz Andaç
bayraklarla, pankartlarla co kuyla kutladı ımız son 1 Mayıs'ta onların da eme i, alınteri vardı. 1 Mayıs için son hazırlıklarını yaparken katledildiler. Kortejde gözlerimiz onları aradı. Yokluklarını hissettik. Ama harcadıkları emekle, alınteriyle, aramızda, omuzba ımızdaydılar. Pankartlarımızda, sloganlarımızda, sıkılı yumruklarımızdaydılar. Kitlelere, "susun"mesajı vermek için katlettiler onları. imdi, ö renciler, memurlar, i çiler, analar
35 Yeni Bir Hayat çin-Oyun Metni/AGHS
onlara sahip çıkarak, "Susmayaca ız. Hesabını soraca ız!" mesajını veriyorlar. Sen rahat uyu engül, rahat uyu U ur. "Güne hiç uyumaz." Ülkemizin kırları yeni baharlara dönüyor. Bu müjdeyi bize Dersim'de
38 Nota
ehit dü en 12 gerilla vermi ti. Çatlayan topra ın suya doyurulması, sabırsızlanan tohumun çatlaması gibi gelecek bahar. Da larda mitralyöz sesleri yankılanmaya ba ladı bile. Tüm da ları kaplayacak bu sesler. Bu
40
sesler, ezilen, horlanan yoksulların birikmi öfkesinin, do anız
Haber/ Yorum Ön kapak : Zehra Aral Ön kapak içi :Engin Kaban Arka kapak içi: FOSEM
T A V I
R
1
kıpırdanı ının, bir hayatın filizleni inin sesidir. Dersim ehitleri yeni bir atılımın müjdesidir. ölü mü denir imdi onlara?" Onlar, baharın, yepyeni bir hayatın ilk filizleridir. Bereketli sabırsız topraklara saçıldı tohum. Onlarla çatlayan tohum, bir ormana dönü ecek. Devrimin ve devrimci hareketin temel dayana ı insandır. Mücadelenin zenginle ip derinle mesi de, sosyalizm in in ası da insanın kendini yenilemesinden ba ımsız dü ünülemez. Dün Küba'da, Sierra Maestra 'larda Che ve Castro'yla omuz omuza sava mı otuz yılını devrimin in asına adamı General Ochaio 'nun ihaneti yeni insan mücadelesinde nasıl bir tortuyu ve geçmi in kalıntılarını temsil ediyorsa, bugün de darbecilik, düzenin kirini pasını, gelece e uzanan yürüyü ümüzde ihaneti temsil ediyor. Ancak bu talihsizlik dün Küba'da nasıl bir siyasal zafere dönü türüldüyse, bugün de "Yenilenen nsan "bu tortuyu silip süpürene, kazıyıp atana dek sürdürecek mücadelesini. Tavır'ın bu sayısı elinize geç ula ıyor. Birinci neden, matbaa a amasında geli en kimi olumsuzluklar... Bayramdan hemen önce yaptı ımız baskı çok kalitesiz ve özensiz oldu u için yeniden bastırmayı okuyucularımıza saygının bir gere i olarak gördük. Bu bizi bayram tatili nedeniyle yakla ık on gün geciktirdi. kinci neden ise, tabii ki ekonomik ko ullar... Ekonomik sorunlarımız, kimi zaman i lerimizi yava latan, ayakba ı olu turan, hatta Tavır'ı çıkarmamızı engelleyen boyutlara ula ıyor. Da ıttı ımız dergilerin büyük bir kısmının kar ılı ını alamamamızın da bu olumsuzluk/ardaki payı küçümsenemez ku kusuz. Maddi ko ullar yalnızca dergimizin de il, yayına hazır üç kitabımızın da sizlere ula masını engelliyor. Bu konuda daha duyarlı olmanızı bekliyoruz. Okurlarımızın gönderdi i mektuplar ve ürünler kimi zaman postadaki aksaklıklardan elimize geç ula ıyor ya da ula amadan bir yerlerde kayboluyor. Kimi zaman da elimize ula tı ı halde bizim dı ımızdaki bazı nedenlerle kaybolabiliyor. Bu yüzden ürünlerini gönderen okuyucularımızdan böylesi olumsuzluklar kar ısında ileti im kurabilece imiz adres ya da telefonlarını da göndermelerini istiyoruz. Dergimiz için yeni soru turmalar açıldı. Ahmet Erkanlı'nın 25. sayıda yayınlanan karikatüründen sonra, 26. sayıdaki karikatürü ve aynı sayıdaki Tarık Tolunay imzalı karikatür ile Ender Selçuk imzalı "Utku nsanları" adlı yazı hakkında da ayrı ayrı soru turmalar açıldı. Tavır her eye ra men kendini yenileyerek yürümeye devam edecek.
Dostlukla...
*Hayriye Ersöz'ün dergimize gönderdi i iirler benzer nedenlerle uan elimizde de il. Bizde ileti im adresi olmadı ından, buradan iirleri yeniden göndermesini rica ediyoruz.
2
T A V I R
SUSMA KONU Mehmet ERCAN
a zından magma gibi çıksın sözcükler aksın öfleyle karanlı ın
mevzilerine
susma konu
iki yanı bileyli bir kama olsun dilin sapla ihanetin i renç gövdesine susma konu
ırzına geçilirken kürdistanda kadınların bu utanç, senin de utancın olmuyır mu Susma konu
ne dal ne yapra ın kıpırdıyor bu tufanlarda sana sesleniyorum özlemlerin ormanı susma konu
söyle kalınır mı bunca eye kayıtsız senin için de birgün geç olabilir susma konu
"susmak onaylamaksa" yolda lar konu mak ku kusuz direnmektir susma konu S. Erek
T A V I R
3
ARDIÇTA ÇATLAYAN Zozan EV NDAR
Ana sarıp sarmalayama-mı
kar
yavrularını.
rahmine.
Pertek'in
afak
sökerken
aldık
haberi. çimiz doldu
doldu
da
inanmak
istemedik. Sıktık yumruklarımızı
avuçla
acıtıncaya
kadar.
sesleri
da lar.
Oniki
boynundan da ların. Dersim
toprak...
kanın meyveye
atılmı lar da yarıp geçmi ler
durur Ardıç, gö erir yeni yeni
iki
ba aklar.
kez.
Ardıç
köyüne
dü mü ler sonra. Yi it
Kardelene
çatı ır
da
güne
benzeriz
aydınlı a.
Baharı
Çökmü
nergisler,
sümbüller
Dersim
oysa
kara
topra ına,
cephanelik.
Ta
bulutlar tükenmi
de il
ki
biz
yararız zemheriyi de çıkarız
gülümsemez mi bir yerden?
müjdeleriz gibi...
Bereket yüklü bir bulut gibi yayılır sevdamız ülkeye ba tan
sarsılmı
yamacında dursun, a aç de il
yi idimiz
ki tarlasında kalsın. Oniki dal
Elazı topra ına gömece iz
koparılmı
can bu... Sardın onları Dersim,
seni. Do du un, büyüdü ün ve
gömdün koynuna Dersim...
Dersim yücelerine do ru yürü-
A açlar ku anır ye illeri,
4 TAVI R
topra ın
Silah
mezrasından;
yankılanmı ...
ku-
de di i
dolar Çiçeklenir
rımızı
yükselmi
Çalaxane
kırlarında
suları
sona.
dü ün yere. Elazı 'da tanımı tım seni. Gün kızıllı ında ufka bakar gibi bakan gözlerinle, dostça gülümsemi -tin "merhaba" derken. Ba ında tellik vardı. Ölçmü tün uzun süre, gözlemi tin. Sonra girmi tin söze. O en sohbetlerde ne kadar gülmü tük o gece boyunca. Bir elini kula ına atıp di er elinle burnunu kapatarak söyledi in "Harput" türkülerini unutamam. Bir derne in açılı ında yaptı ın konu mayı dinlemi tim ba ka birgün. Elindeki ka ıt titriyordu, yüzün kıpkırmızıydı. Ke-
de gitti ini ö renmi tim. "Mücadelenin ba rına gitti." demi lerdi dostların ı ıltılı gözlerle. Uzanmı yatıyorsun imdi tahta bir sedirin üzerinde. Sakalların çıkmı hafiften, biraz zayıflamı sın sanki. Sırtlan sürüleri vah ice oymu lar gö sünü, kalbin yok yerinde. Nefesinin da ı ta ı tuttu unu bilmezler yüre ine kara çalanlar. Bilmezler umudunu,öfkeni ba ka yüreklere kattı ını. Halkın yüre i kabar kabar. Adaletimiz ba ı lamayacak onları. Yaran yaramız, dermanın kavgamız olacak yolda ım.
TOH UM limelerin yarısını yutuyordun konu urken. O çocuksu heyecanın gözümün önünden gitmiyor. Birlikte gözaltına alınmı tık. Arkada larımızı tartaklayan bir polisin yanına yakla ıp yaka numarasını yazmı tın avu-cunun içine. Tedirgin olan polis memuru avu-cunu zorla açıp tükürükle silmeye çalı mı tı. "Oradakini silebilirsin belki, ama buradakini asla " demi tin ba ını göstererek. Buralara en son geli im-
Uzanmı yatıyorsun... bir Harput türküsü gibi... Sokakta öbek öbek insanlar, seni u urlamaya gelmi ler. Munzur yalar gider yamaçları, yalçın kayalıkları; hep durgun akmaz ya yi idim. Yerde kalmaz Dersim Ana'nın ekme e katık edip yedirdi i çökele in, içirdi i so uk ayranın hakkı. Tırna ınıza ta de mesinden sakınan efkatin hakkı yerde kalmaz. Da ların karı Munzur'a akar, a ar ovaları denizlere çıkar.
Bir insan selidir akıyor mezarlı a... u urluyorlar zafer i aretleriyle. Onlar ise kayaların ardından ba larını çıkarıp yavru bir ceylana saldırmaya hazırlanan çakal kurnazlı ıyla süzüyorlar olup biteni. Saldırıyor saldıra-maz olasıcalar. Bölüyorlar yarımızı. Usulca bırakıyor ama toprak ananın kuca ına seni di er yarımız. Gözün arkada kalmasın yi idim. te gözleri çelik yalımlı onlarca yi it. Dolacaklar bu da lara onlarca yi it. Su verecekler kavganın topra ına, çapa vuracaklar. Gel gör o zaman sen buraları. Her özlem bir kırlangıç, her selam üveyik olacak. Uçacak Karadeniz'e, Ege'ye; uçacak Toroslar'a, Cudi'ye... iten kulak, gören göz, hisseden yürek katılacak özgürlük sava ma. te o zaman haydutları ter basacak kan uykularında. Yok ettikleri her beden kar ılarına çıkacak kö eba larında). Dize gelecek aman dileyecekler. Ba ı lamak mı? Aklımızın ucundan bile geçmeyecek. Nasıl unuturuz kamalarıyla gö üslerimizi yardıklarını. imdi Munzur fokur fokur kaynıyor gözlerimde. Ho çakal dostum. Ho çakalın Dersim'in kızıl, karanfilleri. Merhaba Ardıçta çatlayan tohum.
T A V I R 5
YÜRÜYÜNCE ÖLÜME KAR I
YASAMAK SONSUZ Tülin GÜLER Mayıs gecesi de bir sonraki güne gebeydi bütün geceler gibi. Puslu karanlı ın içinden taze bir bahar dalı gibi görünecekti ilk ı ıkları 6 Mayıs 1972'nin ve güne e verecekti kendini. Oysa daha kunda ı çö-4 zulmeden pusu kurulmu tu yeni güne. Herkes sıcacık yata ında ak pak çar aflara uzanmı ken, kara çalılar, dikenli çalılar sürecekler canevine. Kirli sular çalacaklar gözüne. Ba a, bahçeye varılmamı ken; fabrika yoluna dü ülmemi ken daha; uykudayken çocuklar dü ecek üç yi it boyun. Üç filinta duracak, üç gülü kesilecek; üç taze ak yürek... Hazırdılar ölüme "... ahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutlulu u ve ba ımsızlı ı için sava tım... bundan sonra bu bayra ı Türkiye halkına emanet ediyo-
5
rum. (Hüseyin nan'ın mektubundan)" Kızıldere'de sergilenen inanca yanıttı onlar, birle ip gürle ti, gürle ip yayıldı onlar... Akçada 'a, Dersim'e, Kaçkarlar'a... yoksul damarlara aktı onlar, çelimsiz bileklere tutundu, titrek yüreklere can oldu, ı ık oldu bilinçlere. Çözüp kara yemenilerini "Bebe imin adı Yusuf olacak" dedi gelinler. Sarkık kollarını kaldırıp öyle içten ve sevinçle söylediler ki da ı ta ı tuttu sesleri; rüzgarlara yüklendi, kanat çırptı gökyüzünde. Kurak topraklar a tı, azgın dereler geçti, ula tı denizlere. Da ların dumanı, nehirlerin bu usu ta ıdı bereketi denizlere. Kabarıyor, kabarıyordu denizler... Yeni günler do uyordu durmadan; yürekler de i miyor, takvimler de i iyordu durmadan. Kara yazılı yorgun bir ehirde do ruldu çökmü topraklar altından madenciler.
"... ölümlerden geliyorum arkı söyleyerekten, geliyorum ya amak için. Bırak ı ıldayan bir yara ba ı lasın bana sesini... Yaramın üstünde yürümeyi ö retti bana cellatın bıça ı. Yürümeyi hem de yorulmadan. Direnmeyi ö retti. Direnmeyi..."
6 T A V I R
Yazgılarını siler gibi sildiler kollarıyla alınlarının karasını. Güne le beslendi yüzleri, öfkeli gözlerle.salladılar kazmalarını ve "Direncimizin adını Deniz koyduk" dediler. Sarsıldı varo lar madencilerin sesiyle, u uldadı, döküldü sokaklara. Pür dikkatti anfiler, ate le yanıt verdiler: "Hüseyin dedik inancımıza." Ba e mezdiler, sardılar terli mendilleriyle alınlarını, avuçladılar bulutları... Açlı a yatıp geldiler, ölümü yenip geldiler, zindanı delip geçtiler, vardılar denizlere. Re o'lar, Zene'ler katıldı da lara, da lara aktı. Sesler ço aldıkça ço aldı, sular kabardıkça kabardı... Kekik koktu enginler. Barikat kurup, bayrak açıp katıldı ehirler: Emekçilerin sembolü, orak çekiçli yıldızımız ülkemizin dört bir yanında dalgalanacak. Yeni günler do du durmadan. Takvimler de i ti ama yürek de i medi. Silkiniyor, toparlanıyor, ba ka ba ka sesleri de katıyor yeniden yeniden. Kabardıkça kabarıyor deniz, ürküyor Ikızgın çöller, okyanuslar kıskanıyor. Co ar bir gün, ta ar bir gün ecel olur çöllere... Can olur 'kurak topraklara, doyurur... ye ertir tohumları. Güne i de katar içine, ayı da, yıldızları da. Güne kızıllı ını, yıldızlar parlaklı ını verir denizlere ve birlikte kar ılarlar yeni günleri.
kandan urbalar ku andı bugün zulüm bugün torda balık a ızlarına yüre imi do radım acının her eyi ısırdı ı bugün bugün gö sümde kordan metallerle ta ıdım bir insan selini yalnızlı ın yüre in dalından kopup u salhaneler çengelinde bir merhamet kolyesi gibi sarktı ı bugün gayya kuyularına itildi susu ları ey u karanlık gölgelerin sokaklarda irin gibi aktı ı ve bir damla gözya ının sı ınacak insan bulamadı ı duvarlara afi lenmi u suretlerde bugün suçsuzlu unu kanadım kaç kez koyup omuzlarıma hasretini adresse uzaklı ına bugün ayı ı ıyla selam gönderdim cellatların sürek avına çıktı ı bugün bugün namlulardan yıldırımlar aktı israil askılarında sorgu evlerinin intiharlar avladı sürek avcıları kanatlan yoktu hayır dilleri yoktu ve kayıp defterlerinde simsiyah bir bo luktu adları bu kan gölünde bu kanaryalar bo ulan bu insan ruhunda bu magmalar selinin emzikten dü mü bu bakı lar çı lı ında kaç kez gülücü ünü vuruldum sesini kamdım kaç kez bütün yaralarımdan hasretin aktı sevgilim
••
••
BUTUN YARALARIMDAN HASRET N AKTI
kara kuvvetin zafer diye uludu u yontulmamı harfleri ruhun kanla süslenmi gülü leri bugün yalnızlı ıma girmesin bulanıklı ı kimsenin acının kordan tanelerle ruhuma damladı ı girmesin hiçbir ey u kapıdan içeri guernicanın paramparça sundu u u gövdesiz ba ı ba sız gövdesi bu vah et günlerinin paryaların u feryadın a zı gibi bıraktı ı u evlat alevleri yürek yangınının
Asım GÖNEN
TA V I R
7
Sırda bir yi it bilirdik onu. Bir gün adı kayıplarla birlikte anılmaya ba ladı. Direnmeyi ya amanın yeni adı belledi diye dü ündük. Ama mücadelede kahramanların yanında hainlerde çıkıyordu. Bilincini ve yüre ini onursuzca ya amaya de i mi , cellatlarla elele vermi ti. Hayatın canevine kar ı pusudadır artık o.
GÜNDÜZÜN
den. "Konu , bir eyler söyle, tanımadın mı yoksa sesimi?" Bu ses senin sesin bebe im. nanamıyorum. Ya ıyorsun. Bunca zaman neden haber alamadım senden. Nerdesin? Hapishanede misin yoksa? Ne önemi var ki bunun. Nerede oldu unu söyle sel olup akayım. Ya ıyorsun, ya ıyorsun... "Bıraktılar beni anne. Hapishanede de ilim." Ya ıyorsun. Dipsiz kuyulardan çıkıp, kör karanlıkları yırtıp da mı geldin? Günlerce açlık grevi yaptık. Elimde foto rafın, ellerimizde foto raflarınız... yürüdük sokaklarda. Bir yürek olduk acılı analarla. Öldürtmeyece iz çocuklarımızı dedik. -Ankara'lara gidip seni, sizleri sorduk. Dipsiz kuyulara atmadılarsa neden o lun ya ıyor demediler. De ki i kence görmü tün.
GÜNE KAYBOLMAZ 2 Hayati AZ M ltı ay on be gün oldu sen dipsiz kuyularda, sen kör karanlıklarda. Yemek yedi in ka ıklara, oturdu un koltuklara kokun bile sinmemi ti daha. Kaç gün kalabildin ki bu evde. Hapisten çıktı ında ko up gitmi tin kavgaya. Yine de her bir e ya senden bir parça. Toz kondurmam kitaplarına. Parmaklarının izini silip kaybetmekten korkarım tozlarını alırken. Seçip alırım birini. Çevirdi im her sayfada ellerim ellerine dokunur. Sıcaklı ını duyumsarım. Foto rafını büyütüp yata ımın kar ısına astım. Karanfiller taktım alnına. Seninle konu urum geceler boyu. Seninle uyanırım sabahları. Sabah dedim bebe im, bakma sen öyle dedi ime. Gün do ar da sabah olmaz içimde.
A 8T A V I R
Yarın bayram bebe im, bayram. Konu kom u mezarlarını ziyarete gidecek. Karanfiller koyamadım gö süne. Bir selvi dikemedim ba ına. Dikip de yediveren güllerini, su dökemedim topra ına. Yarın bayram bebe im. Bayramlar kara gelir. Tüm duvarlar üstüme yıkılır. Yıkılır da dı arı atarım kendimi. Da ta , ba bahçe aya ımın altından kayar. Kayar da bo luklara dü erim. Telefon çalıyor bebe im. Nicedir aramadı, yarın bayram ya belki Selma'dır arayan. "Anne" diyorsun. "Benim" diyorsun. Bu ses! Bu ses senin sesin bebe im. Bir kez daha söyle. Anne de. Dü ler denizinde mi yüzüyorum? Gerçek olabilir mi bu? Dipsiz kuyulara atmamı lar mıydı, kör karanlıklara katmamı lar mıydı seni? "Benim anne" diyorsun yeni-
Ola ki sa lı ın iyi de ildi ve bana gösteremediler seni? Hiç de ilse o lun elimizde, ya ıyor diyemezler miydi? Tüm sorular birbirine çarpıyor u kafamın içinde. Telefonu sıkıca tutuyorum, sesin kayboluverecek diye. Konu amıyorum... "Bıraktılar i te anne. Hiç de ilse neden geliniyorsun diye sorsana. Gelmek istiyorum. Fakat gelemiyorum. Sonra anlatırım." Sonra anlatırım, sonra... Nasıl bırakıverdiler seni? Ola ki i kencede çözüldün. Ola ki pi manım dedin. Yine mahkemeye çıkarıp, hapislere atmazlar mıydı seni? Sadece bir olasılık geliyor usuma. Böyle bir eyi dü ünmekten bile utanıyorum. Kana doymuyor dediklerimle birlik olmak. Hain olmak yani. Operasyonlarda oldu senin alını ının ardından.
Sultan biliyor muydu senin alındı ını. Yoksa sonsuz güveni mi vardı sana? Çözülmez diyordu belki. Hain olaca ın aklıma bile gelmiyordu. Evi sen mi gösterdin? Operasyona da gittin mi? Olmaz, sen hain olamazsın. Sen ki Eylül i kencehanelerinden dilini ba layıp çıktın. Sen ki on sene hapislerde kaldın. Sen ki defalarca açlık grevlerine, ölüm oruçlarına yattın. Bu açlık grevleri boyunca aylarca yemeden ekerli suyla ya adın. Mahkeme salonlarında görmedim, bilmiyorum demedin. Yaptıklarının do rulu unu savundun. Haklıyız dedin. Hapisten çıktı ında eve kokun sinmeden mücadeleye ko tun. Sultan evde yalnızdı. Sen de oradaydın. O bir sava çıydı. Sen... sen... Dilim varmıyor sana hain demeye. Tüm dillerin sözlüklerinde olmasaydı böyle bir sözcük. Sultan'a kapıyı aç dedin. Sultan evin ku atıldı ının ayırdına vardı. Ben teslim oldum, sen de teslim ol dedin. Dedin mi gerçekten? Diyebildin mi? O bir sava çıydı. Sava çı-
lar teslim olmaz. Sonu yok bunun dedin. Yok mu sonu? Kazanaca ız diye ı ıldayan gözler senin de il miydi? Sonu yok mu gerçekten? Ya hainlerin sonu? Hain olamazsın sen. Neden bırakıverdiler peki? Bıraktılar da neden eve gelemiyorsun. "Konu sana anne! Hiç de ilse neden gelemedi imi sorsana. Örgütle ba ımı kopardım." "Benim o lum devrimciydi. Dipsiz kuyulara attılar onu. Yeminler ettim bulaca ım diye. And olsun dedim. art olsun dedim. Sanki ben de ilim o lumu kaybedenlerden hesap soran. Sanki ben de ilim kana doymuyorsunuz deyip i e i e kanlarını fırlatan. Hainlere o lum demem ben. Benim o lum devrimciydi ve öldü diye ba ırmak istiyorum. Konu amıyorum... O lunu dipsiz kuyulara atarlar da her bir parçanı bir ba ka dipsiz kuyuda sanırsın. Kör karanlıklara katarlar da tüm karanlıklar içine çöker. Kaldırıp da ı ta ı yerli yerinden aramak istersin. Binlerce kez ölüp ölüp dirilsen ne ki? Sanırsın ki karlar ü ütemez seni. Yangınların or-
tasında kalsan alevler yakamaz saçının tek telini. Sanırsın ki tüm acıları sı dırdın içine. Dahası kalmadı ya anacak. Bir de duyarsın ki o lun hain. Konu amıyorum. De ki i kence gördün. De ki dayanamayıp çözüldün. Ola ki kaldı ın evi gösterdin; kavganı payla tı ın insanın kanına girdin. Anaların bayramını kara getirdin. Ba ı lanası de il ya hiçbiri. Ya hain olmak? Konu amıyorum. Direnmekle çözülmek, sava makla hain olmak: Sanırsın ki yüzyıllar kadar uzak birbirine, ipince bir yol var içimizde. Sırat köprüsünün inceli inden de ince. Tükenivermesin insanın inancı. Gecenin içinden bir yıldızın kayı ı kadar kısa her ey. Birkaç saniye. Ya ben!? i te o ipince köprüden geçiyorum imdi. Nasıl derim bir haine o lum diye?
Nasıl tutarım kanlı ellerini? Ya da nasıl bakarım öteki çocuklarımın yüzüne? Neden bakmayayım ki? Neden bakamayayım? ipince köprülerden geçer de bakarım. Ba ırmak istiyorum, o lum öldü diye. Konu amıyorum.
S. Erek
T A V I R
9
ANKA'NIN KALB NE YÜRÜYÜ Ahmet ADA
10 T A V I R
T A V I R
11
12 T A V I R
T A V I R
13
ORHAN,
DA DA B R GÜN (( Hangi artlar altında olursa olsun, hedefe ula ılmak isteniyorsa e er, bir yürüyü ün temposu bozulmamak" Altılı grubun lideri bunu söylerken, aynı zamanda bir emir veriyordu. Da ları sa ır eden bu gri tipinin gürültüsünde, birey olarak varlıklarını devam ettirebilmenin yolu, grubun dı ına dü memekten geçiyordu ve bir anlık insani zaaflara, hiç ama hiç acıması yoktu do anın. Ya anan so u un gerçeklili i de, ancak böylesine bir ortamda yalnız kalınca hissedilebilirdi. "Önünüzden giden ya da arkanızdan gelen bir yolda ınızın varlı ını duyumsadı ınız sürece hiçbir fırtına önemli olamaz. Zorlu e itimlerinin sınavıydı, imdi da lar. Öyle bir sınav ki, e itilmi bir bilinç akı ının, tüm duyularla ortak ve uyumlu çalı masını gerektiriyordu. Ve kontrol dı ına çıkanın bir daha geri dönmesine do a kesinlikle izin vermiyordu. Yalnızca do a bu kadar acımasız olabilirdi, bir de o kadar sevecen. Kuzeyden kesilmi ti yolları, yakla an bir dü man vardı
14 T A V I R
Tolga KARADEN Z
arkalarında. Ö rendikleri ekilde alt gruplara bölünerek, bildik köylere do ru çekilmeye karar verdiler. Üstelik, yakla an fırtınanın da, bu çekilme için elveri li bir ortam yarataca ı dü ünülmü tü, ama bu kadar azgın bir fırtına da beklenmiyordu, herhalde. En önde yürüyen yolda ının sakinli i ve deneyimi, en arkada yürüyen Orhan'ın ba lıca güvencesiydi. "Ortak mücadelelerde, uzun ve zorlu yürüyü lerde yolda lara duyulan güven, sevgi ve ortakla a saygı... bu duyguyu böylesine ya amadan "insanım" denilebilir mi?" Ya adı ı her günün kendisine "çok eyler kattı ını" dü ünüyordu Orhan. Ve bununla gurur duyu-
yordu. "Kuraca ımız yeni dünyanın temelini de, i te bu gururu duyabilen insanlar atacak... Görmesek de bilece iz." Daha az yorulmak için önde gidenlerin bastı ı yerlere adımlarını uydurmaya çalı ırken, di erlerinin de aynı eyleri dü ündü ünden emindi. u anda onlardan sadece iki adım önünde yürüyen Arifi görüyordu. Ve u kahredici fırtına her geçen dakika omuzundaki silahını nasılda a ırla tırıyordu! Tipinin süratine kar ı koyabilmek her geçen dakika daha da zorla ıyordu. Aradaki güç farkının, kısa bir süre sonra, daha köye bile ula amadan kendilerini sava ın dı ına dü ürebilece i dü üncesi, do a ile olan mücadelesinde ona, daha dikkatli ve daha inatçı olmasını ö ütlüyordu. Sekiz ay olmu tu kararını vereli, en son ailesine açmı tı. "Küçük bir memur emeklisi"ydi babası, a abeylerinden biri, orduya silah üreten bir fabrikada i çi idi. Di eri ise seçimini, Orhan'dan çok daha önce yapmı tı, devletin cezaevinde, özgürlü ünü ya ayaca ı günlere hazırlanıyordu. En küçükleri, kız, lisede oku-
maktaydı.Tüm aile birlikte, Orhan'ın okuması için çabalamaktaydı, çok para gerektiren bir bölüm kazanmı tı ve Orhan hiçbir zaman oraya ait oldu una inanmamı tı. Ba arılı bir ö renci olmasına ra men böyle bir konu ma açıldı ında, "tabii devletin ölçülerine göre ba arılı ve iyi bir ö renciyim" diye söylemeyi de ihmal etmezdi. Okuldaki iki yılını, her eyi de i ik bir ekilde ye yeni ba tan ö renerek geçirdi. Kendini hazır hisseti in-de, gerçek özgürlü üne kavu aca ına inandı ı o gün geldi inde, babası ve kız karde iyle vedala ıp onu uzak illere, ba ı dik da lara götürecek olan trene binip yola koyuldu. nece i istasyonu unutmaması yeterliydi. "Aras'ı gördükten sonra ilk istasyonda ineceksin, sonrası kolay." Böyle demi ti, metropol sorumlularından bir dost yolda . Küçük karayolları haritasından inece i yeri tahminen çıkardı, yirmi saat, belki de daha uzun sürecek olan bir yolculuk vardı artık önünde ve kanının aktı ı Fırat'ı ilk kez bu yolda gördü. Geri kalan saatler daha kolay geçmi ti. "Son tanı tı ım yabancı", Orhan böyle adlandırıyordu, aynı kompartımanı payla tı ı yolcuyu. Kendisinden daha ya lı, uzun boylu ba ak tehli yolcuyla uzun süre konu mamı lar, hatta "iyi yolculuklar" bile dememi lerdi birbirlerine. A ır aksak trenin, uzayan dakikaları sonunda konu maya itmi ti onları. Yabancının okudu u kitabın da bunda payı oldu unu dü ünmü tü sonradan. Yine de, Karadeniz'in sürgünler kentinden gelen gencin, Sarıkamı 'a "askerlik" yapmaya gidiyor olması, onda belli belirsiz bir kırıklık yaratmamı da de ildi. Kimbilir, belki bir gün kar ıla acaklardı ama aynı kompartımanda de il farklı cephelerde, belki, ölümüne bir sava ta. Bu durumunu yargılamayan gencin duyarsızlı ına için için kızmı -
tı, hatta sonunda dayanamı-yıp sormu tu: "Niçin askere gidiyorsun? " Hemen yanıtlanmadı sorusu. Suçlandı ının farkındaydı. Susmu tu. Bir süre sonra, kendi kendine konu ur gibi "Yanıtlamayaca ım o kadar çok soru var ki." demi ti. Nereden anımsamı tı imdi bunları? "Ben bütün sorularımın yanıtlarını buldum." Yüksek sesle konu masını, dudaklarında konaklayan kar tanelerinden ba ka kimse duymadı. Her bir kar tanesi, ölen bir canlı gibi iniltilerle omuzlarına çökerken, rüzgar da zaman zaman binlerce metre yüksekten akan ça layanların gürültüsüyle, bedenlerini yalayıp geçiyordu. Daha fazla kara gömülüyorlar ve yürümek için daha fazla çaba sarfediyorlardı. Önünde yürüyen yolda ı hala görebiliyor olmak bu fırtınayı da a abilece i konusundaki umudunu arttırıyordu. Altı saate yakın tehir yapmı olmanın tedirginli ine ra men Orhan, istasyonda indikten sonra, hiç yabancılık çekmeden, kendisine anlatılmı olan köy evine yönelmi ve burada kısa bir konaklamadan sonra yola çıkmı lardı. Ba ka yerlerden katılanlarla beraber yeni e itim grubunu olu turmu lardı ve dört aydan beri da larda, onurla söyledi i gibi "gerilla"ydı o artık. Anılarından, öndeki yolda ının birden sol tarafa do ru devrilip, sessizce karların içine gömülmesiyle uyandı. "Sanki sol aya ım yokmu gibi" dedi, zorlukla Arif. "Bu artlarda bol postal giyilmesi gerekti ini bilmiyor musunuz?" Kendilerine göre neredeyse yirmi yıl ya lı olan arkada ları kızgınlıkla söyleniyordu. Yerde yatan Arif, uykudan yeni uyanmı bir çocuk a kınlı ı ile ba ında toplanmı olan arkada larına bakıyordu. Zamanlarının, böylesine oyalanmak için bile yetersiz olu-
u, hepsinin çok iyi bildi i bir gerçekti. "Donma!" dedi liderleri. Bu, hiçbirinin, o artlara ra men aklına getirmek istemedi i bir eydi. "Nöbetle e ta ıyaca ız Arifi... köye varınca bir çaresine bakarız baca ının... umarım önemli bir ey yoktur." Sıradan bir olay ya ıyor gibiydi. Bunları dedikten sonra, silahını arkasındaki arkada ına verip büyük bir ustalıkla Arif'i yüklendi. "Daha yakın yürüyelim." Kısa bir süre sonra konu masını tamamladı: "Duman kokusu geliyor... yakla tık." Görünen ise, sadece hızını biraz yava latmı olan tipiydi. Yine de, Orhan köye yakla tıklarından emindi, çünkü onun kar ılarına çıkan her i areti de erlendirebilecek kadar tecrübeli oldu unu biliyordu. "Da larda her gün birçok ey ö renirsin ama hiçbir zaman her eyi bilemezsin." Bunu da söyleyen oydu. Bir süre sonra, biraz daha iyile en havanın da etkisiyle evlerin karaltısı gözüktü. Sırtından hiç bırakmadı ı Arifle, Kadir, daha da hızlanarak evlerden birine do ru yöneldi. "Korktu um kadar kötü de il." Arifin, ılık sudaki aya ına bakarak, Kadir bunları söyledi inde, di erleri ile beraber evsahipleri de rahatladı. Arif'in burada kalmasına, kendilerinin ise fazla zaman kaybetmeden yola devam ederek bir ba ka köye gitmelerine karar verildi. Sabah olmadan ayrılmaları gerekiyordu, boranların en vah i oldu u zamanlarda. Köyde fazla kalmanın güvenli olmayaca ı iletildi onlara. Kadir'in söyledi i yalnızca bu oldu, fazlaca açıklama yapmadan. "Kasırga da olsa farketmez, da lar her zaman ses verir yolda larına." Hiç ku ku yok ki dü man da bu saatleri
T A V I R 15
beklemekteydi ama onlar daha öndeydi. Ve çok daha zor olabilecek yolun devamı için imdi dinlenmeleri gerekiyordu. Sıcak bir oda ve sıcak bir tas çorba üçünün uyumaları için gerekli uyarıyı çoktan yapmı tı. Orhan ile Kadir, Arifin sudan çıkardıkları aya ını dikkatlice kurulayıp sararken, Kadir sordu: "A rıyor mu?" "Fazla de il" diyerek yanıtladı Arif. " yile ecek sanırım... korkma." Bu gibi konularda deneyimi olan bir insan için oldukça az konu uyordu Kadir. "Korkmuyorum da, burada kalmam art mı?" "Yürüyemezsin, hem kendin için zararlı... belki de daha önemlisi, bizim yürüyü ümüzü yava latırsın. Hızlanmamız gerekebilir... bir çatı ma... kimbilir?" Ki isel isteklerin, o an için önemli olmadı ı konusunda ikna olmu gibi göründü Arif. Az sonra Arif de sessizli ine gömülürken, Orhan, onunla uzun boylu hiç konu madı ının ayrımına vardı. Pek konu mazdı Arif. O da kendisi gibi Ankara'dan gelmi ti. Bunun dı ında Arif hakkında bildikleri; siyasi nedenlerle fakülteden uzakla tırıldı ı, çok kere de gözaltısının oldu uydu. Gerillaya katıldı ı gün, geçmi ine ait ne varsa üstünde yaktı ını söylemi lerdi. Bu davranı ının ele tirildi ini duymu tu ve hepsi bu kadardı. Arifin uyuyan soluk ve zayıf yüzüne bakarak, hep önünden yürüyen bu yolda ını bir daha hiç göremeyebile-ce ini hüzünle dü ünürken, Kadir'in diri görüntüsünün verdi i güvenle uykuya daldı. "Böyle devam ederse bir yere kıpırdayamayız, sanki bizimle oyun oynuyor." "Aya ın nasıl?" "iyi" "Umarım gecikmemiz fazla soruna yol açmaz." "Gün de iyice ı ıdı!"
16 T A V I R
"Çay hazır." Sabahın en koyu saatinde uyandı. Di erleri ise çoktan uyanmı tı. Ak am kararla tırdıkları zamandan çok önce ayaktaydılar. "Bir eyler yiyip hemen çıkalım" dedi Kadir. Dinlenmi ve her zamanki gibi ba aracaklarına olan inançla yola koyulduklarında, Arifi bıraktıkları eve ve o evin koyu koyu tüten bacasına son kez bakarken, fırtına da, aydınlanmakta olan günden korkarak geri çekilmi ti, yeniden yola çıkı larını kutlar gibi. Üç dört saat kadar konu madan hızlı bir ekilde yürüdüler. Bekledi inden daha kısa sürede, köyün karartısını önünde görünce, Orhan, bunu Kadir'in bölgeyi çok iyi bilmesine ba ladı. Daha güvenli oldu unu umdukları yere ula mak için önlerinde hızla inebilecekleri bir tepe kalmı tı artık. Ne var ki imdi daha temkinli, daha uyanık olmaları gerekiyordu. Uzaktan görünen evlerin ve yava lamalarının verdi i rahatlıkla, Orhan, Kadir'e yana tı: "Umdu umdan kısa sürdü yol." Saygı ve güven belirtisiydi sözleri. "Öyle" "Arifi de getirebilirdik yanımızda." Suskunlu a kar ın ısrarla devam etti. "Sırtında ta ıdı ının yarısı kadar de il... Orada yalnız kaldı." "Merak etme, yalnız sayılmaz." Sakin sürdürdü ü konu masının burasında Kadir, Orhan'ın gözlerinin içine bakarak lanetli bir kızgınlıkla devam etti: "Aya ında hiç bir ey yoktu onun... yalan söylüyordu." "Ne demek istiyorsun?" "Hala anlamadın mı?" Kadir ba ka bir ey söylemeden adımlarını hızlandırdı. Orhan ise kararsız bir a kınlıkla durumu kavramaya çalı ıyordu. Bu hali, Sinan'ın, yanına yakla ıp durumu özet-
lemesine kadar sürdü. "Birisi haber iletmi , taa ba ından dü mana, kısaca bir hainlik var ortada, hissediyorduk bunu ama bilemiyorduk kim oldu unu ya da kimler oldu unu. Onun için köyden ayrıldıktan sonda yolumuzu de i tirdik. Bu kabar..." Sıcak odalara birkaç yüz metre kala, yeniden ba layan kar ya ı ı, imdi Orhan'ın yüzüne, so uk ihanetle birlikte vuruyordu. Kimbilir, belki de ölümden kurtulmu lardı ama ihanetin acısı, yüre ini oymaktaydı, hiç ya amadı ı "bir ey"di bu, adlandıramıyordu onu. Onu reddetmeye çalı ıyor ama ne kadar u ra ırsa u ra sın bunu ba aramıyordu. Bir anda acımasızca i lenmi ti, kendisiyle ilgili her eye. Bu da di erleri gibi; i te so uktan morarmı çatlak elleri, yüzüne buzdan bir çivi gibi saplanırcasına vuran kar taneleri, Ankara'daki ailesi ya da trendeki yabancı, tüm geçmi i ve yanındaki dostları gibi, ya da yok etmecesine arkalarından gelen dü manlar gibi bir gerçekti. Ya da umutlu dü leri gibi. Okuyarak, ö renerek büyüyordu Orhan. nanarak ve inançla, devrim için çarpı arak büyüyordu. Ölümlerde büyüyordu ve ihanette. Umarsız bir acıda yumruklarını sıkarak, tipiye verdi yüzünü ve sessizce sordu, o kadar sessizdi ki korktu di erleri: "Cezasız mı kalacak bu!" Soru için uzun bir aradan sonra, sıcak bir odada yemeklerini yerlerken bir arada, Kadir yanıtladı onu: "Yargılanıyor... tarih onu ve onun gibileri mutlaka cezalandırır. ...Ve kısa bir suskunluktan sonra, konu malarına, onları bekleyen günler için planlar yaparak devam ettiler.
I IKLAR Hayriye ERSÖZ -Konyalı'ya stanbul'u karanlıkta geçiyorum ı ıklar yanıp sönüyor varo larında kırmızısı kan olsa sarısı güne sıca ı umut ı ıklar halaya durmu kondularda ı ıklarda gözleri Konya'lının son gülü ü gibi aydınlık ve yürekli ı ıklarda gözleri ölümsüzlerin ı ıklarda yarım kalan sözleri -ı ıklar biri yanıyor biri sönüyor biri yanıyor- stanbul karanlıkta aydınlık olan ehir!.. Konya'lı bu kenti en aydınlık saatinde geçiyorum selamlayarak seni dostları selamlayarak -ı ıklar biri yanıyor biri sönüyor biri yanıyor
stanbul dokunsan haykıracak!..
T A V I R 17
Demiri dövüyorsa tavındı güçlü eller Kardelenler gözünü açmı sa ilk yaza ve haykırıyorsa yolda lar "Cesaretiniz varsa gelin" diye Sen yitik de ilsin... Yeni oyunlar yazılıyor yeniden açılıyorsa perdeler aydınlık gelece e ve yarınlara ve ya ama dair Ak gülleri derercesine
Y T K
DE LS N Sema GÖKÇEN
Sen yitik de ilsin... Analar a lamıyorsa gidenlerin ardından Mendiller gözya ı için de il
u urlamak için sallanıyorsa "Gayrik yeter" diye silkiniyor safları sıkla tırıyorsa halkın Sen yitik de ilsin... Yeni türküler yakılıp her sevinç bir halaya dönü üyorsa Susmamı sa henüz silahlar ve yüreklerdeki kinler Sen yitik de ilsin...
18 T A V I R
K
elkom'mu adı, onlar Kelekçi demi . Biz Kelkom biliriz ve de öyle söyleriz. Diyarbakır'ın Dicle ilçesine ba lı Kelkom köyü 1 Nisan günü küfürler ve çı lıklar arasında bomba sesleri ve alevlerle yıkımlara sürüklenmi ti. Bir yenisi de Kelkom'dan karı mı tı göç katarlarına. Ama ajanslar, rotatifler suskundu; televizyon ve radyo kanalları suskundu. Ola andı sanki her ey. Perde dü mü tü gözlere, lal inmi ti dillere. Yüre imiz burkularak girdik Kelkom'a. Serhıldanlarla dillenen, gerillalarla doruklanan bahar talan mevsimiydi bu yıl Kürdistan'da. Yanmı yıkılmı evlerden yükselen dumanların yanıba ındaki taze çimen kokusu ula maFOSEM
YANGINLARLA BA LADI KELKOM'DA BAHAR Neval YAZICI
mı tı Kelkomlu'ya. Gözleri görmez olmu artık badem çiçeklerini; tek bir söz var a ızlarında: geldiler, yaktılar ve gittiler. Karı karı örmü lerdi yıllar boyu evlerini; kerpiç kerpiç üstüne koymu lardı oysa sabırla. Sadece a ıtlar kalmı imdi geriye. Kırılmı , dökülmü , yanmı e yalarını topluyorlar, traktörlere yükleyip dü üyorlar yollara. Kendi yurdunda sürgün Kelkom'lular. Bunca zulüm yetmemi , doyuramamı zebanileri. Yeni kurbanlar için Kur unlu, Bo az ve Kırkpınar köylerine uzanıyor elleri. "Sizin kaderinizi biz belirleriz. Bakın Ke-
lekçi'yi susturduk; üç gün içinde gitmezseniz sizi de elimizden kimse kurtaramaz " diye tıslıyorlar inil inil. 92 Kasım'ında bo altılmı tı Kelkom. Köylüler sürgünde açlık ve sefalet içinde ya amaya ya da akrabalarına yük olmaya katlanamamı lar, baharla birlikte dönmü ler geriye. Ama imdi Kelkom'da a ır bir yanık kokusu oturuyor insanın ci erlerine. Geçim kaynakları köyün kıyısındaki üzüm ba lan. "Yaz ba ı budamasak iyi ürün alamayız. Bunun için geldik" diyor bir köylü ba ları göstererek. Yularından
bo anmı zulüm buna izin vermemi . Ço u köylüler namluların gölgesinde ve yalınayak tutuyor
gerisin geri Diyarbekir'in yolunu. Köyde kalan tek çocuk on bir ya ındaki Meliha Çiçek. Elinde küçük bir radyo. Yıkıntılar arasında dola arak köyünün yıkıldı ını duyuracak haberi bekliyor belki de. Yanmı çuvallar, yerlere saçılmı bu daylar. Unu kepe ine katılmı her eyin. Kalanlar askerlerin geli ini, okulun önünde topladıkları köylüleri nasıl dipçiklediklerini, kadınlara ettikleri küfürleri; evleri yaktıran komutanın " Alın i te Nevroz ate i, hadi halay çekin." diye tıslayan isterik kahkahalarını aktarıyor. Ak sakallı bir ihtiyar yanmı bir kütü ün üzerine oturmu , tütün tellendiriyor ve her eye ra men gülümsüyor. Zulüm kapımızda, penc e r e m i z d e . Y a k ı p , yıkıp, yok ediyor. Evimizde, yurdumuzda gurbet sancısı ya atıyor. Kan istiyor, can alıyor; anladı ı bir tek dil var. Halkın kanıyla sulanan toprak berekete doyuracak da ları. Elbette yürünecek da ı, sıkılacak kur unu vardır bu halkın. Uzla anlar kör kuyuların karanlı ına gömerler gelece i. Haydi ha, bizi bekliyor da lar.
T A V I R 19
PUCU H a s a n
KIYAF ET
A
k am neye küstü ünü unutmu tu. Ortaya söz atıp ipucu arasa mıydı? Hınzır kadın leb demeden leblebiyi anlardı. Her neyse nedeni de il, küstü ü önemliydi. Osman Bey sürekli karı tırdı ı çoraplarını yine ters yüz giydi. Kendi deyi i ile: " ki '12' arasında akıl tellerimiz fazla gerildi inden akordu bozuldu. Ölü evinde çiftetelli çalı ımız ondan..." Akordu bozuk görünüyordu: "Yazboz tahtasına döndük be! Dur hayır olmaz demesini iyice unuttuk. Hayır diyorum i te. Küsüyorum n'olacaksa!" çinden geçenleri okumu muydu? Pekiyi neden öyle bakıyordu? Çaktırmadan nedenini nasıl anlayabilirdi
"Bugün hava ya murlu" tümcesi a zından çıkıverdi. Ve e i anında yakaladı: " emsiyeni almadan çıkma."
Hani küsmü tüm? Hani hayır olmaz yok demesini ö renecektim? Havanın ya murlu olaca ını kör bile görür. u gökyüzüne bak yere de di de ecek. Yok canım benden adam olmaz.
Osman Bey'in aklının akordunu bozan paslı çivi tek de ildi. Örne in 'ipucu' sözcü ü Onu Eylül 12'den alıp Mart 12'ye, oradan Harbiye i kencehanelerine sürüklemi ti. Oysa imdiki sorun emsiyeyi alıp almamaktaki ikircikli iydi. Derken çanta elinde, emsiye kolunda kendini otobüs dura ında buldu. Asıl sorun burada mı ba lıyordu yoksa? Otobüse mi, dolmu a mı binecekti? Kararlıca istedi i araca yürümenin mutlulu unu yitireli çok olmu tu. Yedi sekiz ya larında, ba ı sıfıra tra lı, aya ındaki lastik mi kundura mı belirsiz, pantolonu emi ini çoktan a mı , sümüklü simitçiye sordu. Ö, "Emmi en iyisi dolmu tur ama pahalıdır" dedi. Osman Bey'in bekledi i yanıt bu de ildi...
20 T A V I R
Her gün gidip geldi i MaltepeKadıköy arasını, yad yabancı gibi soruyordu. Dolmu oförü: "Geç otur baba, her yol Roma'ya gider" dedi. O, en arka koltu u seçti.Dolmu , ön tarafı Amerikanbara benzetilmi bir minibüstü. Ma allah yazılı nazarlı ın altında, fosforlu harflerle: "Nazar etme ne olur çalı senin de olur" tümcesi okunuyordu. Dolmu dolmuyor, ya mur sıca ı bindiriyordu. Bekleyenlerde çıt yoktu. oför gömle inde açmadık dü me bırakmadı. Torpido gözünü bininci kez açıp kapadıktan sonra: Babalık en iyisi sen u orta koltu a geç" dedi. Osman Bey uysal oraya geçti. Bir seyyar satıcı daha geldi. Herkes ter, o dil döküyordu: "Böyle bir adet paslanmaz çelikten, Singer marka kendi biçer, kendi diker terzi makası. Böyle bir adet yine paslanmaz çelikten, Solingen marka bıyık makası. Böyle bir adet Japon malı tırnak makası. Bitmedi, yanında böyle bir adet de otomatik tükenmez kalemi bedava vererek..." Osman Bey "böyle bir torba dolusu makası" almaya alacaktı ama hangi torbayı? iki yolcunun makas üstüne uzmanlık derecesine varan tartı masından sonra, O yine eline ilk tutu turulan torbayı aldı. Satıcı uzakla ınca oför: "Sizin gibi mollaları böyle kazıklarlar i te. Ulan az önce aynı herif, aynı zımbırtıları, aynı fiyata, üstüne be metre uçkurlastı ı vererek satıp gitmi ti" dedi. oför, bilinmez bir nedenle' yolcularını ba ka bir dolmu a aktarma gere ini duydu. Herkes elini çabuk tuttu unda, olan Osman Bey'e oldu. Sorun, onun iki büklüm ayakta kalması de il, çantasının, emsiyesinin sı dı ı yere kravatının sı mamasıydı. Yüzüne gözüne de en kravattan huylanan genç: "Amca bu sıcakta bir de kravat mı?" Osman Bey'in kravatı sıyırmasıyla, çantasına tepmesi bir oldu. Olacak bu ya, havada ilaç için bulut kalmadı. Sözlüklerde olum-
suzluk anlamı ta ıyan bütün sözcükler Osman Bey'in önüne dizildi. Tümünü birden haykırabilseydi ya da kendi kendini evire çevire güzelce bir dövebilse!... Gelen gideni arattı. Yeni dolmu un oförü pilot oldu una inanıyordu. Dolmu unun adı "Apollo-9"du. Bazen kanatlanıp uçuyor, bazen gidece i yeri unutup bekliyordu. Bu kaçıncı "aynasızlar, çök" komutunu veri i, bu kaçıncı milleti yamyassı edi iydi. Kan ter içinde kalmasına kar ın, Osman Bey pek mutsuz görünmüyordu. Çünkü çevresinde kendisi gibi 'hayır' demesini bilmeyenler vardı. Derken oför kadar onun da mutlulu unu bozan aykırı ses: "insan de il mübarekler sürü sürü" deyiverdi. Kimsede çıt yoktu. oför, aykırı sesin sahibinin yalnızlı ını yakalamakta gecikmedi: "Kim sürü be!" Araba sa a yana ıp durdu. oför artık insiyatifi elegeçirmi ti: "Arabada arıza var, inin a a ı. Hayır mal benim de il mi çalı mak istemiyorum" diye kükredi. Dolmu anında bo aldı. Adam ne güzel 'hayır' demi ti. Osman Bey etkilendi. Elinden gelse oförle birlik olup aykırı sesin sahibini dövecekti. Di er yolcular anında ba larının çaresine bakma tela ına dü tüler. Sürü ve yolcular arasında ba kuran delikanlı, pabucun pahalı olaca ını kavrayıp, ortalıktan silindi. oför nasıl bir sinyal verdiyse, gelip geçen dolmu lardan hiçbiri Osman Bey'i almıyordu. O, yanından eksik etmedi i katip çantası, ya mursuz havada emsiyesi, bir de az vuran ayakkabısı ile Kadıköy'e do ru yürüdü. Nasır acısı canını yalamaya durunca, bir çift yazlık almaya yemin etti. Ama nasıl seçecekti? Güne ikindiye bükülmü , Osman Bey halen yazlık ayakkabı giyip çıkarıyordu. Yalnız kesesine ve nasırına dokunmayanı mı bulamamı tı? Hayır. Sonunda yazlık için girdi i ayakkabıcıdan bir çift kı lıkla çıktı. Üstelik ba cıklıydı. ki büklüm e ilmekten nefret ederdi. Birkaç basamak merdiveni yoklayarak indi. Evet
yeni ayakkabılar hafif sıkıyordu. çine nasır acısından öte bir sıkıntı çöktü. Vay velet vay, "amca açılır" demi ti. Yürüdükçe nasır acısıyla birlikte büyüyen sıkıntısını azaltmaya gerekçeler aradı: " u insano lunu anlamak gerçekten güç. 12 Mart'lara,12 Eylül'lere dayanır da, azıcık nasır acısına dayanamaz. Adı konmadık acılara katlanır da, ka e mesine katlanamaz. Günlerce oruç tutar gıkı çıkmaz, lokantada yeme ini iki dakika geç getiren garsonu kanlar içinde yere serer. Tanrısına söversin aldırmaz, karısına yan bakarsın, seni delik de ik eder. Bir karı topra ı yoktur, komünizmin gelip malını mülkünü elinden alaca ından korkar..." Yeni ayakkabısı Osman Bey'i tez yordu. En iyisi deniz kıyısındaki çay bahçelerinden birine oturmaktı. Ama hangisine? Bastonuna yaslanarak geçen ya lıyı gözüne kestirdi. Adam çay üstüne yarım saat söylevden sonra: "Nerede o eski çaylar, imdikiler çör çöp" deyip yürüdü. Osman Bey canını bir sandalyeye atar atmaz ilk i i, eski ayakkabılarını giymek oldu. "Ohh hayat varmı !" demeye kalmadı garson dikildi: "Buyur amca ne içersiniz?" Garson on çe it içecek sayınca Osman Bey dola tı: "Ne olsa içerim, perhizim yoktur evladım." Garsondaki çizgisiz, kıpırtısız tipik bir gardiyan yüzüydü: " te liste kar ıda." Aya ının rahatlamı lı ında Osman Bey alttan aldı: "Liste kar ıda ama hangisinin ne kadar taze oldu u konusunda bir açıklama yok" "Bizde bayat mal bulunmaz" "Bana göre ayran az ek idir. Pekiyi kahve Brezilya mı, Yemen mi?" Garsonun çatık ka ları iyice çatıldı: "Amca paranız yoksa açık söyleyin." Herif garson de il kontr i kencecisi. Kar ılıklı epey bakı tıktan sonra Osman Bey: "Evladım yavrum, bak sen iyi bir çocu a benziyorsun. Ya ıma
ba ıma göre bir ey getir i te. Yoksa ükür ölmeyecek kadar ekmek paramız var. Benim ça ımdakilerin ne yiyip içti i üç a a ı be yukarı bellidir, öyle de il mi?" Garsonun yumu ayaca ı yoktu: "Sizin ya ınızdakilerden ma allah gazoza votka katanlar, ayrana rakı karı tıranlar bile var." Allah Allah bu çocuk beni deli edecek: "Pekiyi öyleyse hadi sen bir dola gel. Tamam mı, ben biraz dü üneyim." Garson çattık belaya gibisinden uzakla tı. Osman Bey alnındaki terleri sildi silmedi ba ka biri: "Vay, hocam sizi buraya hangi rüzgarlar attı? Yıllar sonra sizinle bulu mak ne güzel ey. Ma allah hiç de i memi siniz" deyip sarıldı. Osman Bey gözlüklerini çıkardı. Gülen, tanımı bir yüzle, gelene yer gösterdi. Zaman kazanıyordu. Belle inin kö esini buca ını didik didik etti ııh, hiç bir iz yoktu: "Kusura bakmayın adınızı unuttum." Öteki olanca içtenli iyle: "Nee, olamaz vallahi! Siz, benim adımı anımsamayacaksınız ha? Eski akacılı ınız üstünüzde. Gidin gidin, öyle iyice gerilere gidin bakalım. Be , on, on be yıl gerilere!" Osman Bey'in kısa susu unda, aklı dünyayı dola ıyordu. Böylesi anlarda ilkin eski ö rencilerini, bir de kaldı ı cezaevlerini gözden geçirirdi. Pe inden istemeye istemeye Harbiye, Samandra, Birinci ube i kencehanelerini anımsardı. Derken yüzü gölgelenir: "Hayır, yok, olmaz" sözcüklerine takılır kalırdı. imdi bu çakır gözlü, posbıyıklı, güleç yüzlü adamın sözkonusu cansıkıcılıklarla ne ilgisi vardı? Böylesi sıcak, içten bakı ların ardına polislik ise zaten sı ınamazdı. Güleç yüzlü adam: " Hadi size bir ipucu vereyim." Uff! " PUCU!..." Bu sözcük Osman Bey'e "yok, hayır, olmaz" sözcüklerinden de beter ça rı ımlar yüklerdi, i kenceciler kurbanlarına sık sık ipuçları verirdi.
Derken Osman Bey fırladı: "Vay Gözlüklü Ziya sen misin!" Yeniden sarma dola oldular. ki eski dost farklı sanıp tüm aynı eyleri konu maya durdular. Ziya boyuna anlatıyordu: "Sorma hocam, Kara Ali'nin durumunu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Zavallı kafayı ü üttü, sol kolu tüm havada geziyor. Küçük Mehmet'in baca ında kalan kur un, onu tek bacaklı bıraktı. Uzun Hasan'ın kulaklarındaki basit çınlama, sonunda da
gibi gövdesini eritip akıttı." Osman Bey garsonun dü man bakı larıyla yeniden yüzyüze geldi inde, eskisi kadar tela lı de ildi. Çünkü karar verip çay ya da kahve isteyecek biri vardı yanında: "Ziya'cı ım ne içiyoruz?" 3Aman hocam o nasıl söz öyle! Siz kırk yılda bir yakaladı ımız konu umuzsunuz." Garson öfkeden kıpkırmızı: "Siz biraz dü ünün, ben öyle bir dola ıp geleyim" dedi. Ziya ho nut onu onayladı. Bir yandan bitmek bilmeyen felaket güncesini okuyordu: "Bilimsel i kenceyi ya amı larda yeni bir hastalık türü görülmü . Denilene bakarsan kanserden de kötüymü . Ki ilik a ınması mı, insiyatif yitikli i mi ne diyorlar. Emrah'la, bizim Ruhi A abey'de görülmü . Kendi ba larına karar verip bir simit bile alamıyorlarmı . Elinden ekme ini alsan, 'dur arkada ne oluyorsun' diyemeyenler varmı . Böylelerine 'güne bugün batıdan do du' desen 'HAYIR, OLAMAZ' diyemiyorlarmı . Yaa hocam, Allah adama ne dertler veriyor. Pardon Allah'la ne ilgisi var..." Osman Bey'in terden sırılsıklamlı ı, garsonun yeniden kar ısına dikilmesinden de ildi. Dahası bu kez onu gördü üne sevindi. Garson: "Burası sö üt gölgesi de il, yallah beyler dı arı!.." dedi. ki eski dost buyruk almı askerce kalktılar. Kolkola yürürlerken: "Çok ükür biz paçayı iyi kurtarmı ız. Ma allah turp gibiyiz de il mi?" deyip, kar ılıklı onay arıyorlardı.
TAVIR
21
K A R K A T Ü R
22 T A V I R
YEN LENEN NSAN Baki ALTIN
K
üba halkının kanıyla, canıyla "artık tarihi ben yazaca ım" diyerek kendisine yeni bir ruhla, yeni bir biçim veri ini taçlandıran "O gün" 34 ya ında... Acılardan ve mutluluklardan, a klardan ve özlemlerden, korkulardan ve asıl olarak da cesaretten damıtılan o muhte em eser 34 ya ında... Biz ise zafer isimli, özgürlük renkli ve cüret bakı lı Küba halkının o tarifi zor evladının yakla ık yarı ya ındayız... Gözlerimiz aynı ufuklara dönük oldu undan, yüreklerimizi aynı yangınlar bastı ından kendimizi aynı fırtınalara kar ı koyar bulmu uz. Tarihin bir devrimci damarı yıllar öncesinden ba lamı yazgımızı birbirine. Ve hemen hemen aynı zaman çevriminde kesip atmı ız göbek ba ımızı Yankee'lerle.. Dü ünüyorum... Castro'yu ve bir de devrimin taptaze meyvesini, Havana sokaklarındaki ilkokul ça ında Maria'yı... "Süt anne" ismini verdikleri ve Küba'lı bilimadamlarının aheseri olan inek öldü diye a lıyor Maria, yurdumun ba ına gelenlerden habersiz... ve Castro'nun kar ısına da lardan kurtularak yuvarlanan eski ve büyük bir kaya parçası gibi dü mü General Ochaio! Fidel konu diyor, kaya susuyor!.. ne i ölen çocukların a lama sesleri geliyor açık pencereden... Castro'yu ya da onun yerinde kendinizi dü ünün bu anda!.. Anlamaya çalı ıyorum sakalına dü en akları, göz çukurlarında yanıp sönen yıldızların sakladı ı akları...Sierra ormanları kadar öfkesi birikmi halkın bu sakallarda... Ama sakince sormaya devam ediyor Castro... Ve devrimler komutanı Ernesto Che Guevara gülümsüyor ambargoların dayattı ı yokluklar, kıtlıklar içindeki sokaklarda yürüyen Kübalıların alnında... "Yeni insan, bugün, kıtlıkta, yoklukta, karanlıkta umut olandır!" Biz ise yakla ık yarı ya ındayız, zafer isimli, özgürlük renkli ve cüret bakı lı Kübalı'nın.. Bir ev... Bir üs... Ve bir oda... iki insan kar ı kar ıya ve gizli! Castro ve eski ulusal kahraman General Ochaio kadar, belki de onlardan fazla payla ımları olan... bir önder, sırtında kara bir hançer ve kar ısındaki bir darbeci efi! Önder sırtındaki hançerle birlik soruyor: "Neden?" Darbeci susuyor ve her eyi ileriki "eylem"ine saklıyor! Dü ünüyorum... Önderli i ve bir de umut yiyerek büyüyüp, direnç içerek soluyarak, ilkokulunun bahçesinde top pe inden ko an Sevcan çocu u... top pe inde Sevcanlar, darbenin yarasından habersiz, a lıyorlar. Ve anlamaya çalı ıyorum, Castro'nun sakalına dü en akın, önderli in dilinde ate lere dönü mesini ve göz çukurlarında aynı yıldızların altından akıp giden sabır ve hızı, acı ve öfkeyi, eskiye tahammülü, yeniye davranmayı... Ve komutan ibrahim Yalçın, Recai, Avni... Yani Che'nin rüzgarını ku anan, Mahir'in solu uyla kavgaları bitimsizle en, infaz kur unlarını bakı larıyla yolunda eriten fırtınalar kenti istanbul'dan gülümsüyorlar. "Yeni insan, kıyamda, kıyamette, ihanette umut olandır!" 34 ya ında Yeni Küba, Devrimci Küba, Sosyalist Küba... Yakla ık yarı ya ındayız biz, biçildikçe güçlenen filizlerimizle. Castro'yu dü ünüyorum... Sierra'lardan geçmi , ölmü ölmü hiç öldürülememi ve ardından devrim gelmi sadece u runa ölünesi güzellikleriyle de il elbet; bıçak sırtı, tırpan ucu gerçekleriyle, çöküp gidenin kiriyle, açlarıyla, fahi eleriyle ve ihanetleriyle... Orta yerde Küba halkını kalbine sı dırmı Castro ki omuzuna binen yüklerin hesabı tutulamıyor... Sonra Domuzlar Körfezi saldırısı, yeni ihanetler, göç ettirmeler, sonra CIA merkezli ölüm
planları, ölüm icraatı giri imleri, suikast tertipleri, hayasız sosyete tezgahları, ölüm hapları, ölüm tozları, ölüm suları... Ku atmalar, ambargolar, pis ve özel sava lar, sava tehditleri... Açlıkla, yoklukla, teknoloji ile ve her dönemin eskimeyen silahı yalanla saldırılar. Saldırılar... Orta yerde Castro... Tek bir yanıtı var: YA ÖZGÜR VATAN YA ÖLÜM, KAZANACA IZ!.. Ve ardından mevsimlerin bile kahrından kızıl protestoya durdu u o büyük "alnı lekeli ihanet ça ı!" Bir bir Var ova'nın, Tiran'ın, Bükre 'in, Berlin'in, Budape te ve Prag'ın, Belgrad ve Moskova'nın döküldü
tüm ta ları; kalbine Küba'yı sı dıran adamın üstüne... Sonra petrolsüzlük, makinesizlik ve teknolojisizlik tokatları geldi ardarda.. ve ille de Maria'lar için süt! Onları ayakta tutan bir onur, kimlik, devrim ve sosyalizm ve tabii ki Che'le en yeni insandı artık, daha fazla yiyecek de il... Küba Castro'la ırken, Castro Küba'la ırken geldi "yeni haber". On yılların silah arkada ı, can yolda ı ve devrimin ulusal kahramanı General Ochaio'nun kirli ye il yüzü ve kirli sarı gözleriyle ba a benzeyen bir ta dü üverdi Castro'nun önüne... Yeter mi, yeter mi? Yetmez diyor Castro ve yetmeyecek hiçbir zaman, emperyalizmin ve onunla evcille en haydutlarının gücü sakalımdan tutup sürüklemeye! Her ey birli imiz ve gelece imiz içindir!.. Manda gönü olsa bu yürek dayanmazdı biliyorum. Demir olsa bükülürdü, çelik olsa kırılırdı, kur un olsa erirdi. Geçmi ça ların eskiyen yükünü durmaksızın bo altan ve içine ısrarla yeni ça lar dolduran bir halktır bu yürek olsa olsa... Orada yeni anlıktır, aslolan yenilenendir... Ahlak, adalet, özgürlük, vefa, ba lılık, a k, yolda lık yan yana ye erirler ve yenili ini sürekli kılmak için herbirinin arka yüzü keskin birer bıçaktır; kesip atmaya dünün tortusunu... 34 ya ında yeni Castro ve biz yakla ık yarı ya ındayız Castro'nun... Önderli i dü ünüyorum.. 1975 sonrasının anti-fa ist mücadele günlerini; parsellenmemi bir karı toprak bırakılmayan Türkiye'de yer açı ımızı büyük kavgalara, sevdalara... Bir bir dü erken "can pazarında" üzerimize do rultulan alaycı ve adi gülü ler ... Kızıldere gülüne uzanmak a kına ardımızdan asılan "binlerin" bir el i aretiyle geride bırakılı ına dalıyor gözlerim... Ve sömürücü beylerin ve solculuk tacirlerinin ni angah tahtası haline getirilen bir türlü vurulamayan önderli i dü ünüyorum... Ve kontrgeril-lanın bitmeyen yalan senfonisini... Ve bunlara aldanarak yazanları, çizenleri, gezenleri; yüre imizi ezenleri... Ve sonra cuntanın ölüm kalım yıllarında, kendimizi yeniden yaratmadaki eme i, özveriyi, iradeyi... Ölüm Orucuyla ölüm silahını, özgürlük eylemiyle zindanı, direncin onuruyla namussuzlu u rezil etti imiz "sessiz yıllar"ı... Ve Castro'nun ba ına ya an ta ların yanıba ımızdan fırlatıldı ını görerek, insanlarını inançla, devrimin solu uyla, ate iyle donatmayı... Böylece haketmedi imiz ta ların günahlarını havada imha etmeyi, ba ımız yarılmadan, aklımızı yitirmeden... Ve bu aile parti denilen ilk çocu unu verecekken, onun sancılarıyla yanıp tutu urken, önderli in önüne dikilen ihanet setlerini, merdivenaltı gözaltısını... Orada siz varsınız bir dü ünün!.. Yeter mi, yeter mi? Yetmez diyor önderlik ve yetmeyecek. "Ah bir de bunlar bölünüp, parçalansa"nın arkısını söylemeye kontr a ızlıların gücü... Her ey birli imiz, gelece imiz ve zaferimiz içindir! Yenilik yazılmı yazgımıza... Sevcan ko up topunu alacak, Maria "süt anne"sinin ipini tutacak, Che'nin, Mahir'in, Sabo'nun, Sinan'ın, ibrahim'in gövdeleriyle yara yara açtı ı aydınlıklarda... Kese kese urlarımızı, döke döke pasımızı...
T A V I R 23
TUNCA Y GEY K kırk günlük kızının yüzünü göremeden, sesini duyamadan canını yeni dünyanın harcına katıp Malatya Da ları 'na dü ünce yolda ları küçük Olcay için iirler yazdılar. Ama bu iiri yayına hazırladı ımız günlerde ölüm haberleri ula tı. Dünyayı aydınlatmak için kırlarda yakılan ate lerden 12 parıltılı yıldız daha kaymı tı Dersim topra ına. iire "Çocuklar Sevgisiz Büyümesin" adını vermi lerdi. Zafere olan inancımızı duyursun diye adına " afakla Birlikte Geliyorum" diyerek Da lar'ı selamlıyoruz. 24 T A V I R
AFi B RL GEL Y
KLA K T E O RU M
Sevgili yavrum Bu mektubu sana da lardan yazıyorum Derin vadiler ve a açlan kar yüklü ormanların içinden. Sı maktayız. Her yan beyaza kesmi hava ayaz Sı ma ın kö esinde bir ocak oca ın üzerinde çayımız var. Aklımızda siz! çimiz alev alev yavrum kor gibi sımsıcak. ...Yılların ötesinden yazıyorum sana bu mektubu. Uçsuz bucaksız zamanlar ötesinden. Yüzünü göremedi im adını bilmedi im, bebe im... yollar yoku lar engel olmayacak kavu mamıza. Tırmanabilseydik ya amın merdivenlerini el ele göz göze diz dize Ama olmuyor i te! Ülkesiz çocuklar da var yirmibirinci asrın e i inde. Yarınsız Çaresiz çocuklar da... Bunun için aynıyız canımın içi Da lara dayanmamız bundan. ...Yavrum! Sana yeni bir toplum kurmak için çıktı ımız yolculuktan yazıyorum. Sana çatı maların içinden yazıyorum. Pusuların, sürek avlarının, ku atmaların içinden... Aramızda fırtınalar; bomba ve kur un ya murları var. Ölüm tuzaklarında akan kan... bir de bitirilecek i ler... Bitecek bu hasret biliyorum Özgür olacaksın mutlu umutlu... sonsuza dek birlikte ya ayaca ız o zaman elinin de di i her eyde gözünün erdi i her yerde biz de olaca ız afakla birlikte geliyorum... Haydi sil artık yanaklarını Hasretimi kov!
TA V I R
25
lkel insan ya adı ı dünyayı algılamaya ba ladı ında, gizlerle dolu bir do ada ne denli güçsüz kaldı ının da farkına varıyordu. Do a ile zorunlu olarak giri ti i varolma kavgasında yarattı ı ilkel kültürüyle birlikte kendini de yeniden yaratıyordu. Bu yaratma sürecinde belirgin olarak iz bırakan eylerin içinde korkuları da vardı. Bu korkuları ve do a kar ısındaki güçsüzlü ü (çözümsüzlü ü) onu tanrılarla tanı tırmaya yetti. Güne e, im e e, ate e
nsanlar çok ey istemi , az eye ula mı tır. Do um ve mezar arasındaki kısa süre içinde sürekli zahmet ve acı çekmenin ne de eri olabilir? insanlar herhalde bunun için dünyaya gelmediler! Bu nedenle bu dünyanın, daha iyi bir ba ka dünya, bir cennet için deneme ve hazırlık a aması oldu unu dü lediler. Bu dünyanın iddetli eksikli ini duydu u eylerin cennette bulundu u dü ü yaratıldı. Çölde ya ayan müslüman için Kuran'da, keyifli bir gölgelik ve akan dereleriyle bir cen-
AKLIN YOLU:
AYDINLANMA brahim KARACA
taptı; sırlarını çözdükçe elinin tersiyle itti bu ilk tanrılarını.. nsanların tanrıya (dine) ba lanmalarının kökünde, öldükten sonra bu dünyayı, bir daha görememe gerçe inin kabul edilememesi de var. Howard Selsam'ın bu konuda söyledikleri oldukça nettir: " nsan yı ınları için hayat genellikle mutlu geçmemi tir. Yoksulluk, güvensizlik ve sıkıntı insanlı ın ço u için geçerli olmu tur.
26 TA V I R
net anlatılır. Amerikalı kızılderili için bir sürü avlanacak avı olan ve dü man bulunmayan bir mutlu avlanma alanı anlatılır. Güç ve tutumlu bir ya am süren yoksul ki i, kendi eme inin meyvelerini israf eden kötü ki ilerin bu dünyanın tüm iyi eylerinden yararlandı ını görmektedir. Yeryüzünde adalet yoktur! Günahkarların, sömürenlerin yeryüzündeki kısa mutluluklarından dola-
yı acı çekecekleri ve burada acı çekmi olanların arada ödüllendirilece i ba ka bir ya am kesinlikle olmalıdır." Böyle bir dü ünü (inanç), insana ait korku, kaygı ve özlemleri de içerir, insani yönü vardır belki. Asıl sorun, bu inanç sistemlerinin egemen duruma gelip dü sel bir cennete girebilme adına gericile ip ezilen ve sömürülen insanların dünyayı ve toplumu algılamaları önünde set olu turması, egemen sınıfların çıkarlarını gözetmesi, insan aklı ve bilincinin önünü tıkamasıdır. Yani, gelecekteki dü sel bir ya am için bugünkü ya amı daha da kötüle tirmesidir. Aydınlanma kavramı ve felsefesi burada önem kazanmaktadır, çünkü ça ın anlamını kavraması için insan aklı ve dü üncesinin önündeki metafiz ik perdelerin yırtılması buna ba lıdır, insanların tanrılara inanmaları ve dinlere e ilim göstermeleri bir süreçse e er, aydınlanmaya yönelmeleri, dinsel inanı lar ve bo inançlar kar ısında akılcılı ı benimsemeleri veya dinsel inanı ları reddetmeleri de bir süreçtir. Çünkü aydınlanma, "arayan, soran ve hesapla an aklın ürünüdür." Onu yaratan ko ullar, bilimdeki geli melerle do rudan ili kilidir. Aydınlanma süreci, insan aklının geli me sürecidir. Aklın egemen olmadı ı yerde hurafeler ve bo inançlar egemendir. Ortaça 'a karanlıklar ça ı denilmesi bundandır. Ortaça kültürü dinsel bir kültürdür. Dinsel nitelik her eyin belirleyicisidir. Bilim, sanat ve insanın kendisi bu kültürün ürünüdür, insanın insan olarak de eri diye bir sorun yoktur. Bu anlayı ta insan, tanrının kuludur; tanrının yönetti i ve ne olaca ı önceden bildi i bir yaratıktır.
nsan iman etmek ve kayıtsız ko ulsuz inanmak zorundadır. nandı ı eyi anlamaya ve onu akıl ölçülerine vurmaya ba ladıkça eytana uymakta ve de ersizle mektedir. Akıl ve mantık, bu inanı sistemine ve gökten indi i söylenen tanrı kelamına ba lanmak için vardır. Bilimsel çalı ma ve tespitler dinsel inanca ters dü memek, onu do rulamak ko uluyla ya am alanı bulabilir ancak. "16. yüzyılda, insanda kan dola ımının nasıl oldu unu bulmak için bir kadavraya otopsi yapan Servetus, bu eyleminden dolayı diri diri yakılırken, böceklerle ha erelerin öküz pisliklerinden, farelerin ise Nil ırma ının çamurlarından olu tu unu söyleyenler el üstünde tutuluyordu. O zamanlardan kalan bir reçetede, genç bir danayı öldürdükten sonra boynuzları dı arıda kalacak biçimde topra a gömersek, bir ay sonra kesilen boynuzlardan bal arısı sürülerinin çıkaca ı yazılıyordu."(1) Aydınlanma felsefesinin amacı, akla ve insana aykırı bo inançları ve pe in yargıları yık mak tır . Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere do ru gidi teki sadele menin, insanın dü üncesi ve evreni algılamasına hangi yönde etkide bulundu u tartı ılabilir. Burada, çok tanrılı veya tek tanrılı dinler arasında bir kar ıla tırma ya da tercih, yanılgılara yol açar. Asıl sorun, tek tanrılı dinlere yönelmenin ko ulları ve bu yönelmeyi dayatan eyin ne oldu u; dinlerdeki bu yönelmenin ilkel, köleci, feodal toplumlar zinciri içindeki ezen-ezilen sınıflar ili kisi çerçevesinde ele alınması; tek tanrılı din egemenli inin do a ve toplum bilimlerindeki akılcı yükseli in ve bu yükseli i ta ıyan bilginlerin,
sistemle tirilmi dinsel inanı lar kar ısında tanrısal olana uyup uymama konusunda ne tür bir tırpanlanmadan geçirildikleridir. Bu tırpanın ucunun evreni akıl terazisinde tartan aydınlara dokundu u görüntüsü çıksa da, asıl biçilen ey onların kimliklerinde biçimlenen aklın ve insanın kendisidir. Aydınlanma, insan aklı ve bilincinin özgürce dü ünce üretmesi temelinde ona de er verilmesini ifade etti i halde, dinsel inanı lar, önceden saptandı ı söylenen kurallara kayıtsız ko ulsuz teslimiyeti içerir. Din-bilim çatı masının temelinde bu vardır. Bu çatı ma, aklın devreye girmesinin zorunlu sonucudur. Arayan, soran, hesapla an aklın ba ımsızlı ına dayalı aydınlanma felsefesi, hem bu ba ımsızla manın nedeni hem de sonucudur. " lim Çin'de de olsa gidin, bulun!" telkinini örnek göstererek, din ile bilimin çeli medi ini kanıtlamaya çalı mak fazlaca bir ey ifade etmiyor. Çünkü buradaki "ilim" sözcü ünden dinsel bilgi veya dinle çeli meyen bilgi kastedilmektedir. Din ile hangi bilim çeli mez? çeri ini dinsel bo inançların olu turdu u "ilim" tabii. Tıpkı "Marifetname" adlı kitapta oldu u gibi: "Tanrı, evreni bir anda yaratabilecek güçte oldu u halde, altı günde yaratmı tır. Yaratmanın pazardan ba layıp cuma günü tamamlanması, kullarına, her i ve hareketlerinde sabırlı ve temkinli olmalarını, acele etmemelerini bildirmek içindir. Tanrı, dünya gökünün altında, ona biti ik bir deniz yar atmı tır . Tanrı, güne , ay ve yıldızları kendi nurundan yaratmı tır. Bunlar, adı geçen denizin içinde balık gibi yüzerler. Bu denizin içinde, 360 ilikli, elmastan bir araba yaratılmı tır. Güne i de onun üs-
tüne yerle tirip her ili ini tutmak için bir melek atamı tır. Ta ki güne i arabasıyla o denizde do udan batıya çekip götürsünler..." Binyediyüzlü yıllarda yazılan Marifetname'de bunlar söyleniyor. Bugün neler söyleniyor peki? Bugünkü Marifetnameler biraz daha "ça da ". Sarı öküzün boynuzları üstündeki dünyadan de il, atomdan, televizyondan, bilgisayardan, elektrikten, telsiz, telefon ve radarlardan bahsediyorlar. Dil aynı dil, kaygı aynı kaygı. Görelim... "Ampulü icad eden Thomas Edison öldü ünde, dolabından Nur suresinin bazı ayetlerinin çıktı ı söylenir. Edison Allah kelamına dayanarak ısrarla ampul yapmaya çalı mı tır. lahi bir müjdeye dayanmasaydı yirmibin deney yapacak gücü kendinde bulabilir miydi?"(2) Elimizdeki kitaptan ilginç bölümleri alırsak, kitabın tamamanı buraya aktarmamız gerekebilir. Bu yüzden, "en ilginç" olanlarını almakla yetinelim... "Süleyman peygamber hiçbir araç kullanmadan, sadece rüzgarla uçardı. Bu ona, Allah'ın bir ihsanıydı. Onun rüzgarla uçtu unu belirten ayet ( Sebe Suresi, 12 ), son ça ın insanlarına yol gösteriyor. Sanki öyle diyor: " Yakıt yerine Hz. Süleyman gibi rüzgardan yararlanabilirsiniz. Çalı ın, bulun, uçun!.." Havasız ya anır mı diyeceksiniz. Annenin karnındaki yavruyu ya atan Allah, balık karnında Yunus peygamberi niçin ya atmasın? Kuran-ı Kerim'in konuyla ilgili ayetleri insanlara demek istiyor ki: Ey insanlar! Allah, sevgili bir kulu için balı ı denizaltı gemisi haline getirdi..." Günümüzde ise artık modern denizaltı gemileri yapılabiliyor. Bunlar nükleer güçle çalı ıyor
T A V I R 27
"Anlattıklarımız, dinin emir ve bilgileridir. Bunlara inanmak ve güvenmek önemlidir, lüzumludur, arttır. Çünkü hepsi de Kuran'ı Kerim ve Hadis-i eriflere dayanır. Bunları aklın delilleriyle kavramak ve üzerlerinde mantıki fikirler yürütmek caiz de ildir. Ancak, bizim en yüksek dile imiz, bize yol gösteren Kuran ve Hadislere ba lanıp, bu yoldan yürüyüp iki dünyada mutlulu a ermektir."
Marifetname, Hasankaleli brahim Hakkı (1703-1780)
ve füze dahi atabiliyorlar... Süleyman Peygamber ordusuyla Yemen'e yönelmi ti. Birden bire bir ses duydu. Kraliçe karınca emrindekilere öyle sesleniyordu: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Yoksa Süleyman ve ordusu, farkına varmadan sizi çi neyebilir." Bu olay, telsizlerdeki alıcı ve verici sistemine i arettir... Peygamberimiz, Kabe'nin yanında uyur uyanık bir vaziyetteyken, Cebrail aleyhisselam geliyor. Gö sünü karnının altına kadar yarıyor, kalbini çıkarıyor. Altın bir tasla getirdi i zemzem suyuyla yıkıyor, tekrar yerine koyuyor. Sonra da iman ve hikmetle dolduruyor. Peygamberimizin hiçbir acı duymaması ise, kalp ameliyatlarının acı hissettirilmeden yapılabilece ini göstermektedir... E er biz Kuran'a e ilebilseydik, bir zamanlar oldu u gibi bugün birçok ke if ve bulu ları Avrupalılardan önce bulurduk. Unutmayalım ki, Allah çalı an kullarına verir..."(3) Evet... Yeni marifetnamelirde bunlar yazılıyor... Kısa bir ara tırmayla, yüzlerce buna benzer "eser" bulunabilir...Milli E itim Gençlik ve Spor Bakanlı ı,
28 T A V I R
ö rencilerin aradıklarını bulabileceklerine inanmı olacak ki, sözkonusu kitabı 1985 yılında okullara tavsiye etmi ... Aydınlanmanın ilk meyvesi laikliktir, ancak, onun tamamı de il, bir yönüdür. Klasik tanımdaki kadarıyla bile dü ünüldü ünde ve laik oldu u söylenen TC. devleti gözönünde bulunduruldu unda, bu tanımın içinin dolmadı ını; bütün dinlere kar ı e it uzaklıkta durması gereken laik devlette dinsel bir kurulu olan Diyanet leri Ba kanlı ı'nı; tamamen ki isel bir sorun olması gereken dinsel inancın devlet eli, deste i ve olanaklarıyla hayatın her alanına ve hatta ilerki ya larda kendi iradesiyle tercihini yapması gereken ve okumayı yeni ö renen çocukların beyinlerine sokulmasını görüyoruz. Bu konuda Diyanet leri yayınlarına baktı ımızda, " Kuran'ı okuyup ezberleyen ve davranı larını Kuran'a göre ayarlayan kimselerin anne ve babalarına kıyamet gününde güne ı ı ından daha parlak bir taç giydirilir." sözlerini okuyoruz. Üstelik bu sözler çocuklara yönelik bir dergide geçiyor. Prof.
Dr. Aysel Ek i'nin deyimiyle, ana okulundan ba layarak çocuklara ya ama sevinci de il, kıyamet günü, ehit olma, cin, peri, melek kavramları belletiliyor; merak edip ara tırma, sorup ö renme yolları de il. Laik devletin dinsel kurulu u olan Diyanet leri'nin yayınladı ı çocuk dergilerinde, " Hem bedenimizi, hem ruhumuzu sa lıklı tutabilmemiz için Allah'ın emirlerini yerine getirmeli ve yasaklardan kaçınmalıyız" deniliyor. (Aralık 90) Aynı derginin Mart'90 sayısında ise, " E er Allah bir bölgeyi susuz bırakmı sa veya ya murunu geciktirmi se bunun önemli bir sebebi vardır. Dini bütün halkımız, içkiyi, kumarı, fuhu u, faiz yemeyi, büyüklere saygısızlı ı, ekmek israfını, ibadetten uzakla mayı, Allah'ın gazabını davet eden sebepler olarak görür. Ya mur sıkıntısını da bu gazabın bir parçası olarak de erlendirir. O nimetlere kavu manın tek yolu ise, yeniden Allah'ın ho nutlu unu kazanmaktır. Bu nedenledir ki, ya mur duası o bölge halkının toplu bir pi manlık gösterisidir." Diyanetin bu açıklamasına göre, Türkiye'de Karadenizlilerle Harranlılar arasında bir kar ıla tırma yapmamak elde de il. Ayrıca devlet, Harranlıların Allah'ın ho nutlu unu kazanaca ına dair umudunu yitirmi olmalı ki, GAP adlı projenin ya ama geçirilmesiyle u ra ıyor. Akıl, mantık ve bilim dı ı bu tür yazılar, bizi ele tirme külfetinden kurtarmaktadırlar. Çünkü hiçbir ele tiri yazısının, ele tirilecek metin kadar etkili olabilece ini dü ünmek de zor. nsan aklı ve dü üncelerinin bu denli ku atma altına alındı ı, insanın çocukluktan ba layarak önce ai-
le, toplumsal çevre ve giderek e itim kurumları ve kitle ileti im araçlarıyla kendine, bilime ve aklın aydınlı a yabancıla tırması kar ısında, aydınlanma dü üncesi önemli bir gereklilik olarak durmaktadır. Böylesine tozun dumana karı tı ı bir ortamda, laik oldu u sürekli yinelenen bir cumhuriyetin ba kentindeki bir lisede "Erkeklerin kadınlarla el sıkı ması zinadır, batıdaki kızlar kızılba larda oldu u gibi önce babalarıyla yatıyorlar." sözlerinin bir ö retmenin a zından dökülmesi bizi a ırtmamalı. Varsın bu okullar laik cumhuriyetin okulları olsun... nsanın yatak odasına varıncaya kadar uzanan, kurallar koyan, telkinlerde bulunan ve insanın gerçek mutlulu unun bu kurallarda gizli oldu unu söyleyen dinsel inançları olu turup yaygınla tıran önderlerin bizzat kendileri bu mutlulu u ne derece sa layabildiler, kendileri bu mutluluktan ne derece pay alabildiler? slam tarihinde dört halifeden üçü, çıkar çatı maları nedeniyle öldürülmü tür. Osman, Ali, Cemal ve Kerbela olayları, mezhep kavgaları, iktidar çeki meleri, soykırımlar, bu mutlulu un çok uza ına denk dü üyor. Sadece müslümanlık de il, musevilik ve hıristiyanlık da insanları iyili e, erdeme, mutlulu a götüremediler. Üstelik, binlerce yılı bulan bir ya am ve egemenlik alanı buldukları halde... Rönesansla birlikte ba layan aydınlanma hareketinin dokusunu olu turan felsefe, çıkı olarak ortaça karanlı ına ve onun dinsel içeri ine kar ı bir tarihsel dönemin yükseli ini ve insanlık ideallerini ifade ediyordu belki, ama, aydınlanma dü üncesi bütün bunları çerse de her tarihsel dönemde içerik olarak çe itle-
nip zenginle en bir kavram, bir felsefedir. Galileo ve Copernicus'u ya adıkları dönemde yargılayan karanlık dü ünce ve onun insana aykırı örgütlü yapısı, buna neden olarak, ileri sürülen bilimsel savları gösteriyordu. Çünkü bu savlar, egemen olan dinsel inanı ın dayatmalarını ve evrenin açıklanmasına ili kin yanıtlarını yerle bir ediyordu. Çünkü onlar, dinsel inanı ın verdi i yanıtlarla yetinmemi ler, do ru olanı aramı lardı. Bu yüzden onlar birer bilim adamı olmaları yanında , bu bilimsel tespit ve kuramlarıyla aydınlanma felsefesine daha çocukluk döneminde do rudan omuz vermi lerdi. Rönesansla
ba layan aydınlanma, aslında giderek baskın olmaya ba layan bir kültürün zorunlu ve önlenemez yükseli iyle içiçe geli iyordu. Evet, rönesans burjuvazinin kültür devrimiydi. Aydınlanma felsefesi bu kültür devriminin mantı ını canlı tutuyordu. Bir zamanlar insanlık ideallerinin ta ıyıcısı olan ve sınıf olarak ilericili i temsil eden burjuvazinin süreç içerisinde gericile mesi, onu, bayraktarlı ını yaptı ı aydınlanma dü üncesine yabancıla tırmı tır bugün. Sınıflı toplumlara baktı ımızda, mülk sahibi olan ve buna dayanarak toplumu kültürel, ahlaksal ve siyasal olarak yorumlayan,
"Tanrı, ye il cevherden gökyüzünü yaratmı tır ki, onun nur ve büyüklü ünü anlatmak imkansızdır. Gökyüzünün çevresi kırmızı yakuttandır ki, bütün yaratıklarının sıfat ve suretleri onda resmolunmu ve çizilmi tir. Göklerin üstünde, meleklerin kıblesi olan Allah'ın Ar 'ı vardır. Ar 'ın yetmi bin dili vardır ki, her dili ba ka bir lügat ile tanrının adını durmadan tekrarlar. Ar 'ın dört dire i vardır. Ar ın çevresinde nurdan bin, karanlıktan da bin perde yaratılmı tır. (Nurun iddeti ar ın çevresindeki melekleri yakmasın diye) Tanrı, bunların da arkasında büyük bir yılan yaratmı tır ki, bu yılan ar ı çevirmi , ba ını kuyru u üzerine koymu tur. Yılanın ba ı beyaz inciden, vücudu sarı altından, gözleri kırmızı yakuttan yaratılmı tır. Yılanın yüzbin kanadı vardır ki, her püskülü yanında bir melek durmadan tanrının adını tekrarlar. Bu yılan a zını açtı ı zaman gök ve yeri bir lokmada yutacak kadar büyüktür. Bu yılana, tanrıyı anarken yava ses çıkarması söylenmese idi, onun sesinden bütün melekler helak olurdu..." Marifetname, Hasankaleli ibrahim Hakkı (1703-1780)
TAVIR
29
biçimlendiren ve denetleyen, yasalar olu turan egemen sınıfların yanında, çalı an ama yukarıda sayılanları etkileyecek kadar mülkü olmayan, aynı zamanda kendileri ve egemen sınıfların ya aması için gerekli ürünleri üreten geni yı ınları ve bu sınıflar arasında süregelen mücadeleleri görürüz. Egemen sınıflar, bu egemenliklerini sa layan toplum düzenini sürekli hale getirmek için askeri, ekonomik ve kültürel olu umlar yanında, bütün bunlara eklemlenecek sta tik (dura an) bir evren teorisine de gerek duyarlar. Çünkü böyle bir teori, egemen sınıfların bu ayrıcalı ının de i mez ve do al bir kural oldu unu söyler. Her Sınıflı toplumda, egemen olanlar böyle bir dü ünü biçimini toplumun en uzak hücrelerine kadar ta ırlar. Buna ihtiyaçları oldu u için dinsel inançlar her egemenlik sisteminin niteli i ve gereklerine göre yeniden yorumlanır, egemen sınıflarca onu a mak yerine sömürü düzeninin sürdürülmesine yarayacak ekilde yeniden üretilir. Sömürü ve talan düzenlerini bugünkü biçimiyle dü ündü ümüzde, korumak için özel bir çaba sarf edilen dinsel dogmaların aslında mevcut düzenin yarattı ı bir üst yapı kurumu olmadı ını, ama birlikte ve ona eklemlenmi olarak ya atıldı ını da görmekteyiz. Egemen sın ıflar , öz olarak kendilerini yansıtmasa da bu dinsel dogmaları desteklemekte, yoksul kitlenin sınıfsal bilinçten uzak kalması ve sömürü düzenlerinin bir ba ka boyutta onaylanması yönünde kullanmaktadırlar. Aydınlanma mücadelesi ortaça karanlı ına kar ı verilip bitmi bir mücadele de ildir. kili bir karakteri vardır. Birincisi, insan aklı
30 T A V I R
ve dü üncesinin önünde set olu turan metafizik, bo inançlar ve dinsel dayatmaların kendisi de dahil olmak üzere dinsel kültürden beslenen bütün alt kültür ve de er yargılarının sadece tek tek ki ilerle sınırlı kaldı ı ki inin kendine ait inancını olu turdu u, kendi sorunu sayıldı ı ve dayatma olmaktan çıkartıldı ı yere kadar aydınlanma mücadelesi devam edecektir. Bu, zorunlu olarak devam edecektir. Çünkü insana soluk aldıran ey en ba ta aklın özgürle mesidir. kinci yön ise, aklın özgürle me mücadelesinin, insanın sınıfsal kurtulu mücadelesiyle içiçe yürümekte olmasıdır bugün. Burjuvazinin devrimci bir sınıf
olarak
yüksel i ine
denk dü en laiklik kurumu, bu yükseli in zorunlu bir sonucuydu ve bilimsel geli meye dinsel yanıtlarla yetinmemeyi öngören bir alan tanımlamaktaydı. Burju v az in in aydınlanma hareketi bununla sınırlıdır. Dünyasal olanla dinsel olanın veya devlet i leriyle din i lerinin ayrılması olarak ifadesini bulan klasik laiklik tanımı, yarını bugünden kurmaya yönelen insan ve sınıflarca anla ılan aydınlanma dü üncesinden içerik olarak farklıdır. Ça ımızın aydınlanma felsefesi, diyalektik materyalist bir dokuya sahiptir ve yükseli dönemindeki burjuvazinin aydınlanma anlayı ından izler ta ısa da onu a mı tır. Çünkü bu aydınlanma felsefesi salt din ile devlet i lerinin ayrılmasının de il, devlete ba lı olsun veya olmasın bütün dinsel olu um ve dogmaların sömürüyü sürdürmek amacıyla kullanılması nedeniyle toplum ve insan bilincinde yarattı ı illizyonun ortadan kaldırılmasına i aret eder. Bur-
juv az in in kendi sonunu geciktirmek için kullandı ı bilimin, diyalektik materyalis t felsefe ı ı ında tabana yayılması bunun için yeterlidir. Diyalektik materyalizmin yalnızca bir dünya görü ü ve ya am biçimi de il, aynı zamanda bir bilim felsefesi olması, yeni aydınlanma dü üncesinin niteli i ve insanili ini ortaya koyar. Diyalektik materyalist felsefenin can verdi i aydınlanma mücadelesinin, dinsel e ilimlerce eytanla bir i birli i, egemen sınıflarca bozgunculuk olarak sunulması do aldır. Çünkü aklın ve bilimsel dü üncenin egemenli ine inanan insanın varlı ı ve eylemi, yüzyıllar boyu koruyup beni mse t tik le ri
dinsel
ya am ve yargı biçimiyle birlikte sömürü ve talan düzeni sarsmakta, açmazlarını ortaya serip devrimci inkara u ratmaktadır. Çünkü akıl ve mantık onların kar ısına hiç tanımadıkları bilim, insan, onur, emek, eme in kurtulu u, özgürlük,devrim, sosyalizm ve sınıfs ız toplum kavramlarında cisimlenerek çıkmaktadır.
KAYNAKLAR 1. Bilim ve Sanat, Sayı 17, O. Gürel 2. Kuran'dan icatlara, . Dö en, Yeni Asya Yayınları 3. age.
MAYIS brahim KARACA Yosun kokuları de il Kan tutar baharın yeli Hey benim seviverdi im Kan tutar baharın yeli Uzanmı boylu boyunca Karanfil kokulu bir ku Elinde ipek mendili Omuz ba ından vurulmu -Göklerin en mavisinde Günlerin en mavisinde Dü lerin en mavisinde Dü lerin en mavisindeSoka ın sesi mi olur Dü en çiçe in yası mı Halaya durmu sa Mayıs Soka ın sesi de olur Dü en çiçe in yası da...
T A V I R
31
TELEV ZYON VE ÇOCUK Yılmaz ANDAÇ
T
eknolojinin geli imiyle birlikte ülkenin her bir kö esine ula an TV,yeni kanalların kurulması ile günlük ya amın vazgeçilmez bir aracı durumuna geldi. Burjuva politikaları do rultusunda herkesin adına dü ünüp karar veren bu araç, insanları dü ünce tembelli ine itiyor..Tüketim kültürünün yaygınla tırılmasında çok önemli role sahip olan TV, insanlar ve aile fertleri arasındaki ili kileri çarpıkla tırıyor. Bu olumsuz etkiler üzerinde durmak gerekir. Ama bu yayınla TV'nin gelece in ı ıkları olan çocuklar üzerindeki etkilerini tartı maya çalı aca ız. Kapitalist ülkelerde TV endüstrisinin denetimini ellerinde bulunduran ileti im tekelleri, ticari çıkarların yanında sistemin kültürel egemenli ini sürdürebilmek amacıyla da TV'yi gelece in "sıkıntısız ö renim aracı" olarak tanıtıyorlar. Bu nedenledir ki; "Bilimsel çalı ma" larla "verilen mesajların akıllarda uzun süre kalabilmesinin" yolları ara tırılıyor. Ara tırmalar uzun yenilemeler sonucunda zorla belle e yerle tirilen mesajların bireye iki ekilde etkileyebilece ini göstermektedir. 1 ) Zorla belle e yerle tirilen mesaj, fazladan, zorunlu bilgi birikimi yaratmı olur ki; bu durum geli me ça ındaki bireyi kendi dünyasına kapatarak ili kilerinde düzensizlikler yaratır. Birey mesajın " u ekilde mi yoksa bu ekilde mi " yorumlamasıyla me gul olarak sosyal
32 T A V I R
ya antıdan uzakla acaktır. 2 ) Günlük ya antıda davranı de i imlerine yol açar. Örne in reklamların sık sık yinelenmesi akıllarda kalıcı olmasını sa lıyor. Çocukların rol alması ve onların ilgisini çekecek olgulara -nesnelere yer vermesi (özellikle dikkat edilen bir noktadır) çocuklarda tüketim için ailelerine baskı yapan -zorlayıcı- davranı lara neden oluyor. "Susam Soka ı" adlı program mesajlardan etkilenmenin iki biçimini de kapsıyor. Her programda i lenen farklı konularla uysallı ın otoriteye boyun e menin do ru oldu u, aykırı olmanın ayıp ve ahlaksızlık oldu u defalarca yinelenerek zorunlu bilgi birikimi yaratılıyor. Bu bilgi birikimi de davranı ları etkisi altına alarak de i imlere yol açıyor. Çocuklar, TV programlarından bir anlam çıkarmaya 9 ya ından sonra ba lar. Daha öncesi çocukların beyin ve sinir sistemi henüz geli emedi inden insana özgü denetimlerini bütünüyle yapamadıklarından, zihinde bölük pörçük kesitler kalır. Bu kesitler.programların vurdulu-kırdılı, hareketli saldırganlık ö eleri ta ıyan (Temel Reis, He-Man, Tom ve Jery gibi) ve duygu yüklü (Walt Dısney'in Harikalar Dünyası gibi) bölümlerindendir. Bu tür kesitler sürekli ve yineleyici olursa çocu un davranı larını olumsuz yönde etkiler. Orta okul ça larındaki çocuklar üzerinde yapılan ara tırmalarla çocu un izlencedeki mesajların ya amla ba lantıları %70-80 oranında kurabildi i gözlemlenmi tir.
Okul öncesi ve ilkokul ça larındaki çocuklar ise izlencelerin yalnızca hareketli bölümlerini seçer, anımsar ve bunları ya amda uygulamaya çalı ır. SOMERS 'in (1) 10.000 çocuk üzerinde yaptı ı ara tırma bunu do rulayıcı bir niteliktedir. Ara tırma sonucunda çocukların ve gençlerin TV izlencelerindeki hareketli, saldırgan ve tahribe yönelik davranı ları oyun ve arkada lık ili kilerinde aynen hayata geçirdikleri görülmü tür. Buna kar ın FREUD (2) ise "saldırganlık dürtüsü insanın hayvansal özünden miras kalan ve ba kalarını tahribe yönelten bir içgüdüdür.Böylece sava lar insan do asındaki tahribata yönelik yok etme içgüdülerinden kaynaklanır.Yani insan varoldukça sava lar ve iddet de varolacaktır.Çünkü insan zaman zaman iddeti arar" der. Aslında saldırganlık ve yoketme hayvansal bir dürtü de il, insana özgü ve insanın bireyci, özel mülkiyetçi, yalnız bırakılma özelliklerine ba lıdır. Özel mülkiyetçili in geli imi ile birlikte birey ya amının geli mesine çıkarcı ve sömürücü çevrelerce engel konulması ve tehdit edilmesidir, insanı saldırgan kılan. Oysa hayvanlar, karınlarını doyurmak ve korunmak için farkına varmayarak saldırırlar. Ki artık insanın özünde toplumsallık var. Birlikte ya ama,sevgi ve üretim var. Yani toplurn içinde ya amayla birlikte topluma yararlı kolektif i birli i ile üretim var. te bu nokta da kapitalist zihniyet, kollektif i birli i ile üretimi engellemek, bireyin yalnız kalmasını,
kendi özerk dünyasına kapatarak mülkiyetçili i, benmerkeziyetçili i insan do asının vazgeçilmez birer olguları haline getirmek ve insanın özündeki toplumsallı ı yoketmek için TV endüstrisini kullanıyor. TV bir araçtır. Çünkü (egemen sınıf için) kitlelere ula mada hem kolay hem de engelsiz bir araçtır. Bu amaca yönelik kullanımlar çocu un sevgi, dostluk ve arkada lık ili kilerini zedeliyor. Çocuk kendisine ve çevresine yabancıla ıyor. TV aynı zamanda özel mülkıyetçili in en geli mi ekli tekelci kapitalizme, insanlardaki saldırgan ve tahribe yönelik duyguların geli ip serpilmesine yardımcı oluyor. Çocuktaki bilincin geli imi ve ki ili inin olu ması yani birey olu süreçleri ancak "eylerrfler içerisinde aktif yer almayla geli ir ve ekillenir, ilgileri, duyguları, becerileri ki ili ine ko ut olarak geli ir. Çocukta eylem biçimleri çok canlı ve çe itlidir. Fakat en önemlisi "oyun"dur. 2-8 ya ları arasında en etkin oyun biçimi "rol benimseme"dir. Çünkü aktifli i ve enerjikli i nedeniyle daima edilgen de il etkin olmak ister.Yönlendirilen de il yönlendiren olmak ister. Örne in, oyunlarda ö renci olmak yerine ö retmen olmak, hasta olmak yerine doktor olmak, çocuk olmak yerine ana-baba olmak, yolcu olmak yerine oför olmak ister... Çocuk, oyun içinde toplumsallı ı ö renir. Toplu ekilde ya ayı ın inceliklerini ve gerçekli ini kavrar; kolektif i birli i duygularını geli tirir. Böylece çok yönlü bir geli im içinde yer alır. Oyunda gerçe i kopya eder. Doktorculuk, ö retmencilik, evcilik oynar; araba kullanır, uzaya gider..vs...vs. Çünkü oyun, gerçek dı ı dünyanın yaratıcı yansımasının bir biçimidir. 7-8 ya larına do ru oyunlarda aile ve i ili kilerini betimleyen roller seçer. Çevresini tanıma, bilgilenme süreci ba lamı olur. Ve oyun içerisinde in-
san ili kilerini, duygularını ve insana özgü davranı biçimlerini tanır, ö renir ve uygular. Daha sonraki süreçler de e yaları, görevlerini ve sonra da toplumun ahlaki de er yargılarını oyun içerisinde aktif olarak yer almasıyla tanır ve ö renir. i te bunun bilincinde yani eylemin çocu u geli tirdi inin bilincinde olan emperyalizm, çocu un belle inde kalabilen vurdulu-kırdılı, hareketli ve duygusal izlencelere a ırlık vermektedir. Örne in "Walt Disney'in Harikalar Dünyası" adlı izlence dizisi. Bu dizi kültür emperyalizminin dünyaya yayılmasında bir çı ır açmı tır. Walt Disney dizileri çocukların duygu yo unlu undan etkilenmesini sa lamayı amaçlıyor. DOFMAN ve METCEECART (3) adlı ili'li yazarlar Disney ile ilgili çalı malarında "masum Vakvak amca'nın gerçeklikle ilgisi olmayan ve gerçe i gizleyen bir yapıda oldu unu ortaya koymu tur. Öyle ki her eyin altından kalkan ördek ailesi emperyalizmin üstünlü ünü a ılamaktadır. Anti-emperyalist sava ım verenleri cani, katil, hırsız olarak nitelemektedir. Küba'lı askerleri ahmak diye lanse etmektedir. Walt Disney ili'ye CIA patentli El Mercudio gazetesi aracılı ı ile girmi tir. Bu gazete emperyalizmin kültür bombardımanından olan "Süperman, Gordon, Tommix, Teksas" gibi çizgi-öykülerin de yaygınla tırıcısıdır. Ülkemizin çocukları ise 1950 yılında tanı tılar Vak Vak amcalarıyla. 1980 sonrası Tay Yayınları aracılı ı ile yo unluk kazanmı ve TV ekranlarını da kaplamı tır. Disney yapıtlarının en önemli özelli i, her ülkede o ülkeye has tiplemelerin bulunması ve konularını o ülkenin ko ulları do rultusunda özel olarak seçilmi olmasıdır. Böylece dü ünme,de erlendirme yetisini köreltmeyi ve çocukları burjuva sınıf çıkarları do rultusunda yönlendirmeyi amaçlıyorlar.
Üreticili e e ilimli olan çocukluk döneminin salt bir izleyici olarak cam perdenin önünde tüketmesini sa lamak istiyorlar. Çünkü çocu un eylem içerisinde dü ünsel geli iminin mükemmelle ece inin farkındadırlar. Sovyet Ruh Bilimcisi Postnikova (4) bir incelemesinde çocukları iki gruba ayırarak bitkiler üzerine sorular sorar. Birinci gruba salt kuramsal bilgi verir, ikinci gruba hem kuramsal hem de pratik e itim verir. Sonuçta birinci gruptaki çocuklar ancak 12 soruya do ru yanıt verirken, ikinci gruptaki çocukların 68 soruyu do ru yanıtladıklarını götürür. Bu incelemenin sonuçlarından da anla ılaca ı gibi eylem içerisinde aktif yer almak ö renme sürecinde ve yaratıcılıkta çok önemli ve olumlu e t k i l e r do urur. Çocuk geli tikçe ö renme iste i ve bilinçlenmenin arttı ı bir gerçektir. Ancak bu istem ve artı insan ili kilerinin ve eylemlerin yo unlu u ile birlikte ekillenir, ili kilerin ve eylemlerin içinden yer almadan edinilen bilgi, zorlayıcı ve yetersiz olur. Çocuktaki bilinçlenme süreci insanın tarihsel geli iminden köken alarak önce duygusal geli im ve bu geli imle birlikte pratik içinde yer almayla soyut dü ünceye ula ır ve devam eder. TV yani çocu u günde en az 5-6 saat kar ısında put gibi tutan manyetik kutu -içeri i ne denli olumlu o lursa olsun çocuktaki eylem geli imini engelleyece inden, onu etkin olaca ı yerden edilgen olmaya zorlayaca ından sonuçta olumsuz olmak zorundadır. TV izlencelerin içeri i kitleleri bilinçlendirmek için kullanıldı ı sürece iyi bir kitle ileti im aracıdır. Fakat günümüzde emperyalist burjuvazi TV endüstrisini kendi insanlık dı ı idealleri u runa kullanmaktadır; kendi gelece ini, soyunu "aptalla tırdı ının" farkında de il (!)dir.
TAVI R
33
SUSMAK AYKIRIDIR B ZE Erdo an EK NER
Benim ülkemde I ıltılar ırmak sularına Dalgalar kumsallara Vurur Benim ülkemde Görkemli da lar Bir uçtan bir uca uzanırlar Ve açar da larda kan gülleri Da larda söylenceler ya ar Sevdalıdır insanların türküleri
te bu yüzden Susmak aykırıdır bize.
34 T A V I R
OYUN
METN
YEN B R HAYAT Ç N AY E GÜLEN HALK SAHNES
(Ba langıçta oynanacak alan bo tur. Sahneye giren ki i bir anlatıcıdan çok bir "meddah" tavrında olmalı. Ça da bir meddah. Eskiye göndermeler, jestler ve mimiklerle belirgin olmalı.)
MEDDAH - te kar ınızdayız. Görenler biliyor... Bilmeyenler, duyup da merak edenler imdi görecek oyunumuzu. Kısadır, özlüdür sözümüz. Ancak tam da tadına varılmaz ya anmaksızın. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ama daha pireler berberli e, develer tellallı a ba lamamı ken, etiyle kemi iyle sizin, bizim gibi ölümlü bir çı ırtkan "ey ahali" diye ba ırarak anlatırmı öyküsünü. Biz de onun sözüyle ba lıyoruz oyunumuza; "Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin." Bir büyük ehirde ya anmı bu öykü, ama köydekiler de bilsin, kasabalar, ovalar, da lar da bilsin; hatta Kaf Da ı'nın ardındakiler de. Yüzyıllar boyu ezilen bilsin. Bilsin artık niye ezildi ini. Bilsin de silkinip kendine gelsin, elele verip birle sin. Onlar topra ı sürer, ekini biçerdi. Yollar açardı onlar, köprüler kurardı. Barajlar onların alınteriyle yükselir, türbinler yüreklerinin sıcaklı ıyla ı ıldardı. Tu la pi irendi onlar, su verendi çeli e...Kentler kurandı yapı yapı. Ama yine de evsiz olandı, aç olan, açıkta olandı onlar. Bunun için onların içinde filizlenmi ti dünyayı refaha doyuracak, ekme e, ete, süte, kitaba doyuracak aydınlık. i te bu ı ıkla geliyoruz kar ınıza. Kısadır, özlüdür sözümüz. Ama dedik ya, tam da tadına varılmaz ya anmaksızın. (Bir fabrika düdü ü ve ardından önce derinden, sonra giderek yükselen makinaların u ultusu. çiler ellerindeki panolarla sahneye girerler. Panolarda bir fabrikanın içindeki dev makinalar, aletler çizilidir. çiler panonun önünde çalı maya ba larlar. Yapılacak i hareketleri, oyunu oynayan grubun bulundu u yerdeki bir fabrikada çalı an i çilerin hareketleri olabilir. Ve oynanacak yere göre de bu hareketler de i ebilir.) 1. Ç 2. Ç
(Makinaların u ultusu arasında, ba ırarak) Hasan nerede? Niye gelmedi bugün? Hastalandı mı acaba? Vakitsiz öten horozu naparlar? iki dakka efendi gibi durmadı urda. Yok hakmı , haksızlıkmı ! Bunlar senin harcın mı be o lum. Hop!.. Kendini kapıda bulursun. 1. Ç -Deme yahu! kovdular mı? 3. Ç -(2. i çiye) Sen ne biçim konu uyorsun ! O buradayken gıkın çıkmıyordu. Utan utan arkada ın i ten atılmı , sen de onun arkasından konu uyorsun. Ya yarın bir gün sen de atılırsan... Biz de senin arkandan konu alım mı böyle? 2. Ç -Ben niye atılayım ki? Allaha ükür i imi tam olarak yapıyorum. Patron benden memnundur. Siz kendinize bakın. Böyle giderse siz de kapıdasınız. 4. Ç -Sanki sana dert. Asıl sen kendine dikkat et. in hem zor, hem de tehlikeli ama hiçbir güvencen yok. Bir sakat kalırsan n'olacak? Çolu una çocu una kim bakacak? Bizim derdimiz çaresizli imiz. Hem Hasan yoksa biz varız. Patronla sıkı fıkı olmak da adama bir ey kazandırmaz, ona göre. 2. Ç -Ben patronla sıkı fıkı de ilim ki. Bizim eni tenin hem ehrisi o kadar. Ona kar ı gelemem. Çalı ıp gidiyorum i te. 1. Ç -Bu seni temize çıkarmaz. Ya bizim yanımızda olursun, ya onun. Tarafsızlık kuvvetliden yana olmaktır, unutma MEDDAH-Do ru söze ne denir? Neymi efendim..."bana dokunmayan yılan bin yıl ya asın"mı ...Birileri senin tepene binsin eline vursun ekme ini alsın sonra da "aman ba ıma bir ey gelmesin" diyerek gıkını çıkarma Olmaz!.. Gemisini yürüten kaptan mı?(Cebinden bir pipo ve apka çıkarır, öykünerek) "efendim aslında bu gibi durumlarda objektif olmak gerekir. Neden böyle, niçin böyle?Marmaris dönü ünde buna de inicim. Belki bir iir yaziciim... yazabilirim." gibi laflar etsin birileri, aydın olma, demokrat olma adına. Olmaz!.. Objektiflik tarafsızlık de ildir. Tarafsızlık sömürüden yana olmaktır... Unutma!. 2. Ç -Tamam tamam. Ben i imi yapar paramı alırım. Size de karı mıyorum zaten. (Sahneye ustaba ı girer)
T A V I R
35
USTABA I-(Kızarak) Paydos olmadan konu ma yok demedik mi size? Kaç kere uyaraca ız. Ekmek yiyorsunuz bu tekneden. 3. Ç (Kar ı çıkar) Çalı ıyoruz da yiyoruz. Gördü ün gibi i i aksatmadan iki çift laf ettik. Böyle konu mana gerek yok. Unutma sen de i çisin bizim gibi. USTABA I- (Alttan alır) Yok gülüm, yanlı anladınız. Az sonra müdür bey gelecek de ben varıp uyarayım dediydim. (Efekt azalır, i çiler çalı maya devam ederken...)
MEDDAH-i te böyle... Vakitsiz öten horozu keserlermi . Keserler de suyundan çorba mı yaparlar? Yaparlar da kim ka ıklar bu çorbayı? inceden de olsa ya lar süzülür mü gözlerinin kıyısından? Süzülür, süzülür tabi. Hem de herkesin kendi acısı vardır bu ya larda. Çalı çalı , didin dur. Yine de karnın tam doymasın, üstün pak olmasın. O lanın, kızın okul harcını dü ün, karını doktora götürürken, eczaneye girerken kork... Çalı çabala yine de rahat yüzü görme. Eee, bıçak kemi e dayanır bu gidi le. Hem önleri de bo de il. ehrin varo larından yükselen sesler da lara ula tı bile... Kulakları duymaz de il, gözleri görmez de il. Yol bulunur, iz sürülür. (Müdür sahneye girer) MÜDÜR - Kolay gelsin, nasılsınız? (2. i çiye) Nasılsın bakalım e alı tın mı? Canavar gibi çalı malı senin ya ındaki insan 2. Ç -Sa ol beyim. (Di er i çiler müdürün yanına gelirler.) 3. Ç -Müdür bey toplusözle me farklarımız hala ödenmedi. Zam istedik, yok dediniz. Böyle devam ederse greve gidece iz, haberiniz olsun. MÜDÜR ( a ırır... Kızgınlıkla) Grev mi? Yine mi? Geçen yıl zam yaptık ya, daha ne istiyorsunuz? Zırt pırt grev yaptırmam ben. Aya ınızı denk alın. Ba ıma gelmedik kalmadı zaten öncekinde. Hepsi sizin yüzünüzden. Günlerce üretim durdu. Sonra ne oldu? Siz asıl kendinize zarar verdi inizi anlamadınız mı hala? Kanunsuzlu a göz yummam. Hiç acımam. Adımız i çi dü manına çıktı zaten, valla hepinizi polise teslim ederim. 4. Ç -Her eyin sorumlusu da siz olursunuz. Kimse kimseyi polise teslim edemez. 1. Ç -Hem biz de vergi ödüyoruz. MEDDAH -Böyle durumlarda ne yapar bu beyefendiler? Çe itli taktikleri vardır, bunları uygularlar, i te bir tanesi. Mesela, müdür önce yumu ar (Müdür gev er) Bir iki öksürür.(müdür öksürür/) Mendilini çıkartır, terini siler. (Müdür mendiliyle terini siler) Sonra derin bir nefes alır...(Müdür derin bir nefes alır) ve kendini acındırarak... MÜDÜR (Dokunaklı konu ur) Arkada lar, u an zam yapamayız. MEDDAH (Taklit eder) Arkada lar u an zam yapamayız. MÜDÜR -Hem sadece benim sorumlulu umda de ilki bu i . Be tane patron var bu holdingde. MEDDAH (Taklit eder) Be tane patron var bu holdingte. MÜDÜR -Mali kriz içindeyiz. MEDDAH -Mali kriz içindeyiz MÜDÜR -Para olsa elbet verirler. E er grev yaparsanız bir günlük zararımız ne kadar biliyor musunuz? leri daha da zorla tırırsınız, kapatırlar vallahi fabrikayı. MEDDAH -Kapatırlar vallahi fabrikayı 1. Ç -Biz sadaka istemiyoruz sizden. Sadece hakkımızı istiyoruz. Geçip kar ımıza laf salatası yapmayın. MEDDAH -Bu tutmadı. O halde hemen 2. takti e gerçerler. Müdür bu sefer ciddile ir. (Müdür ciddile ir) öyle biraz mesafeyi açar i çilerden.(Müdür uzakla ır) Ceketini düzeltir.(Müdür ceketini düzeltir) Gene derin bir nefes alır.(Müdür nefes alır.) Sonra da olabildi ince etkili olmaya çalı arak... MÜDÜR -Bakın arkada lar. Bu konu maları daha önce de yaptık. Siz bilmiyorsunuz ki bizim irketlerimizde kaç genel müdür, kaç yönetici, kaç muhasebeci, kaç mühendis, kaç sekreter, kaç i çi çalı ıyor. Hepsinin toplam ücreti milyarlardan daha çok. MEDDAH-(izleyiciye do ru "Hipnotizma" hareketleri yaparak) Bunun adı "hipnotizma" takti idir. Çok etkilidir. Uyuuu!. MÜDÜR (Devam eder) Her ay sonu geldi inde maa ların nasıl ödenece i yüzünden uykularımız kaçıyor. MEDDAH ( zleyiciye) Uyuuu! Uyuu! ( çiler donmu ve gözlerini açarak müdüre do ru dikmi lerdir. Müdür i çilerin arasında dolanarak ve zaman zaman tek tek onların kulaklarına e ilerek sözlerini sürdürür.) MÜDÜR -Bizim çekti imiz sıkıntılardan sizlerin haberi yok tabii ki. Döviz artı ı, kredi faizleri, kaçan ihaleler, yüksek maliyet... Sanki memleketin durumundan haberiniz yok. MEDDAH -( zleyiciye) Uyuuu!..
36 T A V I R
MÜDÜR
-Onun için efendi olun, vicdanlı olun, bize güvenin. Sabırlı olun canım. Elbet yeterli ücret artı ını sa layaca ız. 3. Ç (Aniden ba ırır) Hayır! (Müdür irkilir) MEDDAH -Bu da tutmadı. 3. Ç -Bizim böyle laflara karnımız tok! Karımızın çocuklarımızın yüzüne bile bakamaz olduk. Maa ı aldıktan bir hafta sonra sa dan soldan borç para arıyoruz. 1. Ç -Hem bizi birazcık dü ünseydiniz Hasan'ı i ten atmazdınız. Yalan söylüyorsunuz. MÜDÜR - (Terini silerek) Arkada lar, lütfen biraz sakin olun. Onun durumu belli. yerinde huzursuzluk çıkarıyor. ini tam yapmıyor. Yasa dı ı olaylara karı mı . Emniyet tarafından aranıyor zaten. Siz olsanız ne yapardınız? MEDDAH -Ben olsaydım alnından öperdim. MÜDÜR - yi oldu, huzurlu bir ortamda çalı ırsınız artık. Ben imdi gidiyorum. Hadi, siz çalı ın, isteklerinizi eyetcem patrona... Hadi çalı ın... (Müdür çıkar) MEDDAH-Bütün mesele zincirin kırılabilece ini dü ünmekte. Gücün farkına varabilmekte bütün mesele, hem aklın hem bile in... Hem de sırt sırta vermi yan yana gelmi . Ferhat'ın gücü da ları delmi derler. Bu büyük kalabalık için güç müç de istemez... Tırnakları yeter onların... Yürüseler yer sarsılır, u ultusu volkan olur, tükürseler sel götürür... Un ufak olur sömürü saltanatı, toza dumana karı ır bu asalaklar. ( çiler bir aradadır) 1. Ç -Arkada lar! Daha ne kadar bekleyece iz? Döktü ümüz alınterinin kar ılı ını almak için kaç arkada ımız i kazası geçirecek, kaç arkada ımız i ten atılacak? Sıkıntımız, çaresizli imiz, fakirli imiz,ezilmi li imiz ne zaman bitecek? Ya adı ımız bu hayata tahammül edebiliyor musunuz? Arkada lar, bekleyerek hiçbir yere varamayız. Hak verilmez alınır. ten çıkarılan arkada larımızın tekrar i e alınmasını, toplu sözle me farklarının ödenmesini ve yeni bir toplu sözle me imzalanmasını talep eden sendikamız önümüzdeki haftadan itibaren greve gidecektir. Hakkımızı almak için bütün gücümüzü kullanmalıyız. Ç LER -(Sevinçle karara katılırlar.) Ya asın grev!
(Derinden davul zurna sesleri yükselir. Meddahın konu ması boyunca i çiler sevinçli bir ko u turmayla panoyu de i tirirler. Panoda bir fabrika görüntüsü ve grev çadırları vardır. ki ki i di erlerinin yardımıyla "Grev Gözcüsü" önlü ünü giyerler)
MEDDAH-Ya asın Grev! Büyük bir efkatle dikilir grev önlükleri, sevinçle kurulur grev çadırları. Davul-zurna tutulur, ate ler yakılır, halaya durulur. Son verilmi tir sessizli e, gökteki bulutlara, ku ların kanatlarına, dere ırıltılarına karı ır sesleri. Co kuyu, hüznü, sevinci, özlemi, cesareti, kararlılı ı ve ya anacak acıları içine sindirmi olan büyük kalabalı ın silkini i, topra a ve yerçekimine kar ı de il düpedüz hayata kar ıdır, yeni bir hayat için. Nehirler sarssın artık yataklarını, sarsılsan yeryüzü, çırpınsın göletler. Rüzgarlar çevirsin yönünü grev meydanına. Geç kalan, yarım kalan, eksik kalan tamamlanacaktır günden güne. Gerçek olan, do ru olan, güzel olan kazınacaktır zihinlere. Yeni bir insan için dünyayı yeniden yaratmak üzere. Haydi! (i çiler kolkoladır. En ba taki oyuncu "Haydi!" der ve halaya geçerler. Bir süre sonra ba taki oyuncu "Hop!" der ve dururlar.)
1. Ç
-Bir dü ünsek, bir anlasak düzelecek her ey. Her ey düzelecek biz dü ünsek, biz anlasak hayatı ellerimizle yarattı ımızı. 3 Ç -Çalı ırız biz durmadan saltanat sürsün diye bir avuç insan. 2. Ç -Onca i çi, onca köylü, onca memur... üreten biz...hep yoksuluz. MEDDAH-"Kalk aya a/ da lara bak!/ Rüzgarın, güne in ve suyun kayna ına/ sen ey i çi/ sen ki nehirlerin yata ını de i tiren/ sen ki direncin bu dayını eken biçen/ kalk aya a/ ellerine bak!/ Tut ki karde inin elini güçlenesiniz...(1)"
(1) Victor Jara, Bir i çiye ça rı (Çeviren G. Uçkan)
TAVI R
37
NOTA
S E V D A L I KIZ Söz-Müzik: ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ
38 T A V I R
Seni gördüm gözümün nuru vurulmu yatıyordun sevdalı Ankara'da onurunla sarılıp yurdunun sıcak bedenine yatıyordun sevdalı
Dört bir yândan sarsa da zulüm Nice pusularda yenildi ölüm Esir dü mek de il mesele gülüm kanla yazmaktır umudu Umudun umudumuzdur sevdalı
Seni gördüm gide gide yoluna kurban oldu um ya sız gözlerle tela sız yürekle dünyaya son defa bakıyordun bakıyordun sevdalı
T A V I R 39
H A B E R
Y O R U M
12. STANBUL F LM FEST VAL Cevdet MERCAN inema sanatının en temel isimlerinden birisi kabul edilen Sovyet sinema adamı Dziga VERTOV "Sinema-dram, halk için bir afyondur" der. Burada sözü edilen Sinema-dram, geleneksel anlatıma dayalı, geli imi tek bir çizgi halinde seyreden, yaratılan gerilimle doruk noktasına ula ıp tekrar ini e geçen, üçbin yıllık bir geçmi e sahip geleneksel anlatım biçimidir. Olaylar ve karakterlerin kesin hatlarla belirlenip mutlakla tırıldı ı, süreçlerin ardındaki süreçlerin gösterilmedi i bu anlatım biçiminde, seyirci kahramanlarla ya antı birli ine sokulur. Karakterlerin sıfatlarını ve olayları belirleyen süreçler verilmedi inden, seyircinin dü ünsel etkinli i engellenir ve kahramanla özde le mesi sa lanır. Seyirci perdedeki bir kahramanla kendini özde le tirir ve gerçek ya amda kendisinin yapması gereken eylemleri özde le ti i kahramanın perdede gerçekle tirmesi sonucu, salondan bir çe it bo alma ve arınma sa layarak çıkar. Eylemsizlesin Vertov'un sözünü etti i "afyon" bu özde le me sonucu sa lanan eylemsizle medir. Brecht'in geli tirdi i, olayların ve kahramanların süreçlerini açıklayarak, bir merdiven eklinde ilerleyen diyalektik anlatım dı ında tüm anlatım biçimleri, bu özde le meye hizmet eder. Ve ancak yüzyıla yakın bir tarihe sahip sinema sanatının geleneksel (özde le tirici) anlatım biçiminden ba ka bir anlatıma tanıklık etti i de pek söylenemez. Hal böyleyken; görsel ve i itsel malzemeyi bir arada kullanmak gibi büyük bir anlatım üstünlü üne sahip sinema sanatını, egemen güçlerin daima
S
40 T A V I R
kontrollerinde tutmak istemelerinden do al bir ey olamaz. Nitekim Hitler'in Propaganda Bakanlı ından bu yana sinema, iktidarların hep kullandıkları veya en azından denetim altında tuttukları bir alan olmu tur. Egemen güçlerin, bugün müzikten sonra insanın ya amına en fazla girmi , bireylerin ve toplumların bilinçlenmesinde en güçlü etkiyi yaratabilecek sanat olan sinema üzerindeki kontrol ve yönlendirme arzuları, yalnızca, ABD'nin ekonomik anla ma yaptı ı her ülkeye koydu u %75-80'lik Hollywood filmi kotasıyla sınırlı kalmaz. Festivaller de pazar yaratma i levinin yanı sıra, ne tür filmlerin çekilmesi gerekti i konusunda bir yol gösterme i levi de görürler. Dr. Nejat Eczacıba ı'nın ba kanı oldu u Vakıfın geçen ay 12.sini düzenledi i stanbul Film Festivali'nde özellikle 80 sonrasında, ya adıkları toplumdan iyice kopmaları sonucu, yapacak ba ka bir i bulamayıp, devlet deste iyle kendi iç çeli kilerinin filmlerini çekmeye ba layan günümüz yerli malı sinemacıların filmleri de piyasaya çıkmı tı. Festival; toplumdan ve halkın gerçeklerinden uzak oldukları için gösterime dahi çıkamayan bu filmlerin sunum yerlerinden birisi. Bunların yanında bazı ilginç bölümler de düzenlenmi ti: Yeni özgürlü üne kavu an ülkelerin sinemasını tanıtma amacı güden "Türki Cumhuriyetler" bölümü, içlerinde "Bütün kötülüklerin kayna ının yalnızca Stalin olmadı ı, hem ilke hem de uygulama olarak bu kayna ın Lenin oldu u teorisini" kanıtlamaya giri en "Gizli Polis" adlı filmin de bulundu u Sovyetlerdeki özgürlük dönemi filmleri bölümü "De i imden Sonra" bu ilginç bölümlerden ikisi. 15 gün boyunca gösterime giren 150'ye yakın
filmin yarısından fazlasının ana temasının cinsellik (her türü) oldu u da göz önüne alındı ında sanırım Festivalin film politikası da ortaya çıkacaktır. Yukarıda saydı ımız filmler gösterilen filmlerin hemen hemen tamamını olu turmaktaydı. Buradan, topluma empoze edilmeye çalı ılan de erleri kolayca görmemiz mümkün; gerici, ve yoz de erler. Tüm bunların yanında sayıları az da olsa gerçekten nitelikli sinema ürünleri kendini gösterdi. Fernando Solanas, Tangolar ve Güney'den sonra sürgün filmlerinin üçüncü halkası olan Yolculuk'u gibi. Latin Amerika'nın kesik damarları önünde yakılmı görkemli bir a ıt olan Yolculuk, salondaki tüm seyirciler tarafından ayakta alkı lanıyordu. Dünya Sinemasının Genç Yıldızları bölümünde gösterilen iki Fransız filmi, JeanClaude Lauzon'un Leolo'su ile Leos Carax'ın Köprü Üstü A ıkları filmi güçlü yapıları ve sa lam senaryoları ile dikkati çektiler, talyan Yeni Gerçekçili inin ik önemli filmi; Roberto Rosselini'nin senaryosunu Fellini ile birlikte yazdı ı "Roma, Açık ehir" i ile Vittorria De Sica'nın Milano'da Mucize'si ve bunların yanında yine talyan yönetmen Elio Petri'nin, 60'lı yılların italya'sındaki i çilerin ya amını acımasızca gerçekçi bir dille anlatan " çi Sınıfı Cennete Gider" filmleri umarız yerli malı sinemacılarımıza sanatın ya anılan toplumun gerçeklerinden üretilmesi gerekti i konusunda bir ders vermi ti r. Sinema bugün her zamankinden fazla olarak üzerinde durulması ve kullanılması gereken sanat dalıdır. Çok geni sınırları ve insan ya amı üzerindeki etkilerinin gücü bunu zorunlu kılmaktadır.
HA B E R
YO RUM
TAVIR ANKARA BÜROSU VE ESM BASILDI rup Ekin, Ankara Halk Sahnesi, Ankara FOSEM ve Tavır Dergisi 1992 yılında Ankara Kültür Merkezi'ni kurmu lardı. Yakla ık bir aydır da Ekin Sanat Merkezi(ESM) adıyla yürütülen bu Kolektif çalı maya Grup Güne Türkü ve Ekin Korosu da katılmı tı. Yüzlerce konser, üç kaset, onlarca tiyatro gösterisi ve dia gösterileriyle hak alma, iyiden, güzelden yana bir dünya kurma mücadelesinde halkının yanında olan Ekin Sanat Merkezi sanatçıları devletin "güvenlik" güçlerinin hedefi oldular hep. Son olarak,18.4.1993 tarihinde Ekin Sanat Merkezi'ni basan polis, aralarında sanatçıların ve Tavır Dergisi okurlarının da bulundu u 85 ki iyi gözaltına aldı. Grup Ekin ve Grup Güne Türkü'nün klavye, bas gitar, akustik gitar, ba lamalar, davul, koltuk davulu, kaval, zurna, mey vb. enstrümanlarını, FOSEM'in TV, kamera, slayt makinesi, foto raf makinesi vb. donanımı ve AHS'nin kostümlerini talan eden polis, yüzlerce kitap, dergi ve ar ive el koydu. 100-120 milyon liralık maddi hasara u ratılan ESM mühürlendi. Gözaltına alınan 85 ki iden bir kısmı bir-iki gün içinde serbest bırakılırken, 38 ki i 15 gün gözaltında tutularak i kence gördü.15 gün sonunda DGM'ye çıkarılanlardan 18'i tutuklandı. Tutuklananların isimleri öyle: Grup Ekin elemanı hsan Cibelik, Tavır Dergisi çalı anı Ali Alper Kara, AHS oyuncusu brahim Do an, Grup Güne Türkü elemanı Özgür Sarıo lu, A. FOSEM elemanı Nail Yollu, Tavır Dergisi okurları Günay Eren, Mesut Sevimli, Özlem Cibelik, Sibel ahino lu, Özgür Barı Özçelik, Emine Karaçay, lhan Demirel, Erkan Özbilge, smail Akpınar, AyöDer'li ö renciler Ercan Mırık, zzet Meriç, Atıf ah ve Hakan Yılmaz. Tutuklananlardan hsan Cibelik bir gün sonra serbest bırakıldı. ESM ise15 gün mühürlü kaldı.
G
ESM'nin üzerindeki baskılar tepkiyle kar ılandı. Ankara ÖzgürDer, gözaltına alınanların aileleri, Ankara ve stanbul'da çalı malarını yürüten Devrimci Mücadelede sanatçılar tarafından yapılan basın açıklamalarıyla olay kınandı, gözaltına alınanların serbest bırakılması istendi ve dayanı ma ça rısı yapıldı. stanbul'da Ortaköy Kültür Merkezi tarafından düzenlenen basın toplantısına Mezopotamya Kültür Merkezi sanatçıları, Kutupyıldızı Müzik Toplulu u, yazar ve yayıncı Seyyit Nezir, tiyatro sanatçısı Jülide Kural ve yazar Hayati Azim katıldı. Bir yandan "Küftür Merkezlerinin Korunması Ve Geli tirilmesi" konusunda açıklamalar yaparken, ESM'nin kapatılıp, sanatçıların gözaltına alınmasına sessiz kalan
Kültür Bakanı Devrimci Mücadelede Sanatçılar ve aileler tarafından protesto edildi. Samimiyetten uzak açıklamaları ve duyarsızlı ı nedeniyle protesto edilen Kültür Bakanı'nın makam odası "asıl mühürlenmesi gereken yer burasıdır" denilerek mühürlendi ve bakanın istifa etmesi istendi. Devrimci-demokrat-yurtsever kamuoyunu, Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi okurlarını, Grup Ekin dinleyicilerini ve duyarlı sanatçıları tahrip edilen ESM'yi yeniden kurabilmek Grup Ekin'in FOSEM ve Güne Türkü'nün ihtiyacı olan teknik donanımı kar ılamak için maddi yardıma ça ırıyoruz. BANKA HESAP NO: Türkiye bankası, Yeni ehir ubesi, 4218 2955382, Mehmet Gani.
DAYANI MAYA ÇA RI Ekin Sanat Merkezi'ne yapılan baskın sonucu gözaltına alınan sanatçılar Ali Alper Kara, brahim Do an, Özgür Sarıo lu, Nail Yollu 3.5.19931e tutuklanmı tır. Okuyucularımızı bu saldırgan tutumu kınamaya ve ESM'li sanatçılara dayanı ma amacıyla mektup yazmaya ça ırıyoruz. Adres: Ankara Merkez Kapalı Cezaevi 4. Ko u ANKARA
GRUPYORUM'apara ve hapis cezası 11 Mart 1992 Denizli konseri nedeniyle zmir DGM Kemal ve Elif Sumru Gürel'e 1 yıl 8'er ay hapis ve 41 'er milyon lira para cezası verdi. Konseri düzenleyen Alican Yıldız da aynı cezaya çarptırıldı. Grup Yorum gelene i sürüyor."Alanlarında ilk olan gelenek olan; kendilerinden sonra gelenlere ı ık olan" Grup Yorum Terörle Mücadele yasasının yürürlü e girmesinden sonra bu yasadan ceza alan ilk müzik grubu.
T A V I R 41
H A B E R
Y O R U M
KÜLTÜR BAKANLI I PROTESTO ED LD
Oldukça güzel geçen bir piknikten ne e içinde döndü ümüzde Ankara'daki a r k a d a l a r ı m ı z ı n gözaltına alındıklarını ö rendik. Neler yapabilece imizi dü ündük hemen. Grup Ekin'in Merzifon konseri vardı yakında. "Konser olmayacak mıydı yoksa ?" Hayır ! Bizi susturmayacaklarını bir kez daha gösterecektik onlara. Yola koyulduk. Merzifon küçük ama yüre i büyük bir ilçe toprakları verimli... Ali Aygül'leri.Hamdi Aygül'leri, Olcay'ları ba rından çıkarıp vermi mücadelemize. "Grup Ekin gel-
meyecekmi , konser olmayacakmı " söylentileri kulaktan kula a dola ırken çıkıyoruz konsere. " Yasakları yasaklayaca ız, kültür merkezlerini geli tirece iz söylemlerine kar ılık Ekin Sanat Merkezi basıldı ve arkada larımız gözaltına alındı. te effaflık, i te demokrasi. Bizi susturmayacaksınız. Yürüyü ümüzü hiç kimse ama hiç kimse engelleyemeyecek. T ü rk ül e r Susmaz Halaylar Sürer." diyerek ba ladı ımız konserimizi 1 Mayıs Mar ı ile bitiriyoruz. "Ekin'e Özgürlük" sloganları dinmiyor konser boyunca. Ankara'ya gitmek
Ahmet Erkanlı'ya yeni bir soru turma daha stanbul Cumhuriyet Ba savcılı ı Basın Bürosu bununla da yetinmedi. Tarık Tolunay'ın ve Ender Selçuk'un sanatsal ürünleri de devletin yasalarına muhalefet etmekten soru turulacak. Yazı i leri müdürümüz Elif Sumru Gürel de yayın sorumlusu olarak sorgu vermeye ça rıldı. 42 T A V I R
üzere yola koyuluyoruz. Ankara'da gözaltında olmayan ESM çalı anları ve gözaltındakilerin aileleri ile bulu uyoruz. Onlara Kültür Bakanlı ı'nı kapatma fikrimizi açıyoruz. "Asıl mühürlenmesi gereken yer ESM de il Kültür Bakanlı ıd ı r. " Hep bi rl ik te Kültü r Bakanlı ı'na gitmek üzere kalkıyoruz ( mühürü-müz de yanımızda ). Bürokratik engellerle kar ıla ıyoruz, üstelik daha önce arkad a l a r ı m ı z l a i lgi leni lece i do rultusunda söz alınmı . Oyalamalar, gayrı ciddi tavırlar, samimiyetsizlikler... Dayanamıyoruz artık, koltuklarımızdan kalkıp Bakan Fikri S a l a r' ı n makam od as ı n ı n kapısını mühürlüyoruz. Birde basın açıklaması okuyoruz orada: "...bütün bunlara kar ı gösterdi i tutumdan dolayı Kültür Bakanı Fikri Sa lar'ı istifaya ça ırıyoruz." Ortalık karı ıyo r birdenbire, yöneticiler birbirlerini suçluyorlar: "Nasıl yaptırırsınız efendim?", "Koskoca bakanın kapısı mühürlenir mi?", "Kim yaptı bunu?" Çıkıyoruz dı arı, "Bu sesi hiç susturmayacaksınız " diye dü ünüyoruz. ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ
H A B E R
i
YASAKLAR SÜRÜYOR
ktidarın kültür- sanat politikaları yine yalan ve demagoji üzerine kurulu. Bu yalan ve demogojilerin etkisiz kaldı ı noktada ise terörist yüzünü açı a çıkararak saldırganla ıyor. Göz boyamaktan öteye gitmeyen vaatlerin yanında sanatçılara baskı ve sanat faaliyetlerine yasaklamalar devam ediyor. te birkaç örnek: Özgürlük Türküsü'nün 5.5.1993 tarihinde Afyon'da ve 8.5.1993 tarihinde Adana'da verece i konserler yasaklandı. Afyon'da iktisadi ve dari Bilimler Fakültesi Ö renci Derne i'nin düzenledi i konseri valilik, "2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile 5442 sayılı il idare Kanunu'nun ilgili maddeleri gere ince..." yasakladı. Adana'da Güney Dü ün Salonu'nda düzenlenen konserin yasaklanması için ise bir gerekçe gösterilmedi. Adana Emniyet Müdürlü ü ba vuru sırasında da zorluklar çıkarmı , defalarca grup elemanları ile ilgili evrak istemi ti. Özgürlük Türküsü, konserlerinin yasaklanmasından sonra yaptı ı bir basın açıklamasıyla bu keyfi tutumu protesto etti. Diyarbakır Atatürk Stadyumu'nda 15.5.1993 günü Mezopotamya Kültür Merkezi'nin düzenledi i "Barı ve Karde lik" konserine de izin verilmedi. Bu yasaklamanın gerekçesi ise "Stadyumlar sportif müsabakalar ve milli bayramlar dı ında tahsis edilemez... "di. Mezopotamya Kültür Merkezi adına yaptı ı basın açıklamasında brahim Genç, "Devlet yetkilileri, tanıdıkları Kürt realitesi kar ısında, Kürt halkının barı ve karde lik istemlerine kar ı önyargılı ve çözümsüz oldu unu bu tavrıyla bir kez daha ortaya koydu." dedi. Kürt realitesini tanıyan devlet, Malatya'da düzenlenen bir enli e katılacak olan Koma Berfin'in ismini bile Türkçe istiyor, Diyarbakır'da ise piyasaya sunulan Kürtçe kasetler için ya-
saklama kararı veriyordu. Diyarbakır Valili i'nin 11.2.1993 tarihinde 271 sayılı onay emriyle yasalar listesine giren kasetler unlar: I. Koma irvan (Rezan) 2. Koçer (Koçer im'a Vedat) 3. Heval (Heval Em Bekesin Lo Babo) 4. Grup irvan (Grup irvan Newroz- Zımane Kürdi) 5. Koma Denge Azadi (Hevi) 6. Özel Bant (Zozan) 7. Nizamettin Ariç (Aydınlı ın/Ahmede Roni) 8. Nizamettin Ariç (Özel Bant) 9. ivan u Gülistan (Zembilfro ) 10. Beser-Gönül ahin (Neden A lıyorsun Berivane) 11. Mehmet ah (Dara Azadi) 12. ehmuz Kaya (Devrane) 13. Koma Çiya (Rozarin) 14. Mehvan Hozan- ehribane Kürdi (Teke in'ü Gülistane Kürdi- Ketin Derya Evine) 15. Sorgülamın, Kine Em ( ehribene Kürdi) 16. Dilana Kürdi 17. Koma Mezra Botan (Çarzterk) 18. Konsere Botan 19. Koma Kürdi 20. Militan-Mazosta (Brader) 21. BabeCotkar/Militane (Koma irvan) 22. Dünden Bugüne Ferze ( ivan Perver) 23. Koma Berxwedan (Belbes-ten Bijarti Yen "Gülen Çiyan")
Y O R U M
D U Y U R U Kapitalist Emperyalizm ve birlikçi Uydu ülkelerin temiz halk yı ınlarını yozla tırmaya yönelik KÜLTÜR VE SANAT DEOLOJ LER paralelinde, çirkin SANAT S MSARLARINCA, çirkin bir META durumuna dü ürülen RES M SANATININ, Beyzadelerin ve Hanımefendilerin lüks salonlarını süsleyen bir MOB LYA AKSESUARI olmayıp, yaratıcılı a dayalı, geni bir kültür, sa lam teknik ve yo un bir i çilik ürünü, ulusal, toplumsal ve evrensel sorumluluk ta ıyan, kalıcılı ı amaç edinen bir u ra ve beceri oldu una inananlar için Ressam AVN MEMEDO LU tarafından atöyle çalı maları sürdürülmektedir. Bu derslere katılmak isteyenler her gün saat 9-12 ve 20-24 arasında 347 76 65 numaralı telefona, saat 14-19 arasında 337 84 83 numaralı telefona bu vurmalıdırlar. bu vurmalıdırlar. Dostluk ve sevgilerle. YEN DAL SANAT
B R SEVG KIRILMASIYDI
GALER S Altıyol, Halita a Caddesi, emsitap soka ı, No:2, D K C HANI Teras katı, KADIKÖY- stanbul Dostluk ve sevgilerle.
iir Aydın
YEN DAL SANAT GALER S
ÖZTÜRK Berfin YAYINLARI
ÇIKTI
Altıyol, Halita a Caddesi, emsitap soka ı, No:2, D K C HANI Teras katı, KADIKÖY- stanbul
T A V I R 43
DAHA KAÇ K KATLED LECEK? GÖZ GÖRE GÖRE LENEN B R SUÇ DAHA! Ç M ZDEN B R YD LER stekleri Demokratik bir üniversitede e itim görmekti. Bunun salt üniversitelerde verilecek bir mücadele ile mümkün olamayaca ını biliyorlardı. Bu yüzden ülkemizde her alanda verilen hak ve özgürlük mücadelesinin içindeydiler. Bunu somut olarak gösterecekleri ve yıllardır sürdürdükleri direni lerle hakettikleri 1 Mayıs'ı alanlarda kutlamanın co kusuyla hazırlık yaparken tüm tanıkların gözleri önünde katledildiler. En küçük demokratik istemlere dahi tahammül gösteremeyen güvenlik(!) güçlerinin bir ak am, bir gece yarısı ya da sabahın erken saatlerinde ev basarak i ledi i cinayetlere bir yenisi daha eklendi. Bu açık bir devlet terörüdür. Gün, sessizce sıramızı bekleyece imiz gün de il, katliamların hesabını sorma günüdür. Marmara Özgür-Der Ba kanı Zerrin Sarı, Mücadele Gazetesi Yz. l. Müd. Namık Kemal Cibaro lu. Memur Gerçe i Dergisi Yz. i. Müd. Kamil Gülba , Halkın Gücü Yz. i Müd. Sinan Yavuz, Belediye Sendikası 1 No'lu b. B k. ükrü Kartal, Belediye Sendikası 2 No'lu b. Mali Sekreteri Durmu Uçar, Bem-Sen Genel Sekreteri M. Hanifi Sa lam, Sa lık -Sen Mali Sekreteri Medine Zengin, Grup Ekin adına Kadir Özal, Grup Yorum adına Kemal Gürel, Kültür ve Sanatta Tavır dergisi Yz. i. Müd. Elif Sumru Gürel, Devrimci Gençlik Dergisi Yz. i. Müd. Levent Yanlık, Ortaköy Kültür Merkezi, 68'liler Birli i Vakfı Yürütme Kurulu adına aban ba, Selçuk Polat, HD st. b. Yönetim Kurulu Üyesi Hürriyet ener, Özgür Gündem Gazetesi Yücel Halis, Devrimci Proletarya sahibi ve Yz. l Müd. Mustafa Büyükda , Devrimci Mücadele Dergisi Yz. l. Müd. M. Gürdal Çıngı, Barikat Dergisi Yz. l. Müd. Tuna Koçak, Kurtulu Dergisi adına Fahri Donbalak, Gerçek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni adına Mustafa Yalçıner, Gerçek Dergisi Yz. l. Müd. Yücel Özdemir, çinin Yolu Dergisi Yz. l. Müd. Nabi Kırman, Eme in Bayra ı Dergisi Yz. I l. Müd. Bülent Genç, Belge Uluslararası Yayıncılık adına Ay e Nur Zarakolu, Çınar Yayınları adına Hüseyin Önta , Inter Yayınları adına Ali Yavuz Çengelo lu, çilerin Sesi Dergisi adına Ümit Erdo du, Nevroz Dergisi Yz. l. Müd. Adil Kurt, Direni Gazetesi adına Ergün im ek, Sanatçı Orhan Aydın, Sanatçı Do an Turan, Sanatçı Menderes Samancılar, Sanatçı Abdullah Yılmaz, Yazar Hayati Azim, air Mehmet Ercan, Ressam Avni Memedo lu, Yönetmen Güler Ökten, Yönetmen Zeki Ök-ten, Sanatçı-gazeteci-yazar Bilgesu Erenus, Gazeteci-yazar Atilla Dorsay, Sine-Sen Genel Ba kanı Necmettin Çobano -lu, Tecim Yüce Balkan, Güler Gül, Yurt Kitap Yayın adına Ünsal Öztürk, Ezgi Plak, Ada Plak, Sedef Plak, Kalan Müzik Yapım Hasan Saltuk, Varlık Dergisi adına Filiz Deniztekin,Ay e Gülen Halk Sahnesi, Özgürlük Türküsü. FOSEM, Ankara Halk Sahnesi, Ankara FOSEM, Diyarbakır FOSEM, Koma Berfin, Grup Kutupyıldızı, Evrensel Kültür Dergisi, Mezopotamya Kültür Merkezi adına brahim Gürbüz, Da arcık Halk Bilim Ara tırma Derne i, ÇASOD (Ça da Sinema Oyuncuları Derne i), Aydın Öztürk, Sanatçı Rahmi Saltuk, Sanatçı Ali Ekber Eren, Yazar ibrahim Karaca. Karikatürcü Tarık Tolunay, Wind Rose Alman müzik grubu, Belediye t Sendikası Beyo lu Yakası b. Seyithan Güneysel, ETT Çalı anları Der. B k. Zabit Akba , ETT Çalı anları Der. B k. Vekili Mehmet Avcı, TÜMT S Gn B k. Sabri Topçu, Belediye Sendikası Gn. Skt. Kasım Yorulmazba , Belediye Sendikası itfaiye b. M . Sekreteri Erol Sarım, D SK Genel i 6 No'lu b. B k. Yakup Yılmaz, Belediye t Sendikası Gaz. b. B k. Yakup Fidan, Tüm Maliye-Sen ist. 2 No'lu b.,Tüm Bel-Sen 6 No'lu b. B k. brahim Söylemez, Tüm Maliye-Sen st. 1 No'lu b.,D SK Deri i Örgütlenme Daire B k. Mustafa Güler, Tekstil i çileri Sendikası Tem. Hüseyin Kayaba ı, Tekstil çileri Sendikası Tem. Selim Omay, Tekstil çileri Sendikası 3. Bölge Tem. Ahmet Göral, Basın-l Gn. B k. Yılmaz Özdemir, Selüloz-I Sendikası ist. b. B k. Rıza Turgut, Türk Maden i Topkapı Tem. eyda Bakır, Nakliyat i Sendikası Gn. B k. emsi Ercan, Tekstil i 2 No'lu Tem. Kazım Do an, Deri i , Beyo lu b. B k. Erdal Demirkan, Öz plik-t Sendikası st. b. B k. Abdi Duysak, Belediye Sendikası Gn. B k. Musa Aykanat, Mücadeleci i çi Gazetesi sahibi Meral Bakan, Liman-l Sendikası Gn. B k. Hasan Biber, Yeni Kimya Sendikası B k. Isa Albayrak, Deri t Sendikası Mal. Skr., brahim Kızıltan, Tüm Haber-Sen Gn. Mrk. üyesi Yunus Türkölmez, Tüm Maliye-Sen Yön. Krl. üyesi Halim Özpınar, Tüm BelSen 1 No'lu b. B k. Kazım Otay, Tüm Sa lık-Sen Gn. Skt.. Rabia Tuncer, CHP Ba cılar lçe B k Yd. Zafer Duygun, SHP Zeytinburnu lçe B k. Metin Do an, SHP Bakırköy lçe Bk. Necla Lokma, E itim t Yönetim Kurulu Murat Tor, E itim t Denetim Kr. Üyesi Nedim I ık, E itim t Yönetim Kr. üyesi Yüksel i ar, SBP Yn. Kr. Üyesi Bakırköy Arif Akdemir, SBP Bakırköy tlçe B k. Cevat Keskin, CHP Bakırköy ilçe B k. Av. Ahmet Güryüz, CHP Meclis Üyesi ükrü Arslan, SHP Ba cılar i çi Kom, B k. Hasan Tekin, SHP Ba cılar lçe B k. Mustafa Ye in, CHP Bakırköy Yn. Krl. Bülent Yapıcılar, Ba cılar tlçe Skt.. Nezahat Gökmen, SHP Güngören tlçe Yn. Kr. Üyesi Ali Güngördü, SHP Güngören tlçe Yn. Krl. Üyesi Yüksel Kılıç, CHP Güngören lçe Meclis B k. Yrd. Ali Demirta , CHP Güngören tlçe B k. Av. M. Ali Özpolaç, CHP Bahçelievler tlçe Meclis Üyesi Hasan Din, CHP Bahçelievler tlçe B k. Yrd. Mehmet Esmer,SHP Bahçelievler tlçe B k. Lütfü Gündo du, SHP Bahçelievler Ynt. Krl. Üyesi Efendi Ertürk,Ö retmen Salih Yıldız, E it-Sen 1 No'lu b.Yn. Kr. Üyesi Zülfü Akyıl-dız, SHP Bakırköy lçe B k. Fikret Yılmaz, HEP Gaziosmanpa a tlçe Te kilatı Songül Yüce, Nevzat Özer, Hüseyin Okumu , Devrimci Sol Davası Tutsakları adına H. Özgür Erdo an, Ça da Hukukçular Derne i st. b. adına Ali Rıza Dizdar, Halkın Hukuk Bürosu adına Ümran Gün.
44 T A V I R
ENGÜL YILDIRAN (1970-....)
U UR YA AR KILIÇ (1974-....)
SUÇLARI NEYD ? AÇIKLAYIN!.. basına ve kamuoyuna SUSMAK ONAYLAMAKTIR... SUSMUYORUZ
nfazlara, Katliamlara Kar ı AÇLIK GREV NDEY Z MÜCADELE GAZETES , DEVR MC GENÇL K DERG S , HALKIN GÜCÜ GAZETES , MEMUR GERÇE DERG S ve KÜLTÜR VE SANATTA TAVIR DERG S çalı anları olarak, iktidarın giderek tırmandırdı ı "infaz" politikasını protesto etmek; ö renci gençli in, i çilerin, memurların infazlara ve katliamlara kar ı günlerdir sürdürdü ü protestoları desteklemek için.B R GÜNLÜK AÇLIK GREV NDEY Z. Açlık grevimizi, i yerimizde, gazetelerimizin, dergilerimizin bürolarında yürütüyoruz. Yazı
leri Müdürlerimizden muhabirlerimize kadar tüm çalı anlarımız açlık grevindedir. ktidarın baskı ve terörüne kar ı gençli in ve emekçilerin sesini yükseltenlere bugüne de in gazetelerimizle, dergilerimizle sundu umuz deste i bugün açlık grevimizle bütünle tiriyoruz.
kencecilerin, katillerin namluları bugün devrimci, demokrat, insan olmanın onurunu ta ıyan herkesi hedef almakta, bu noktada pek fazla ayrım gözetmemektedirler. te bu nedenle bu politikaya "dur" demek, kar ı çıkmak da, tüm devrimcilerin, demokratların, insan olmanın onurunu ta ıyan herkesin görevidir. Onurumuza sahip çıkıyoruz. nsanlarımızın, i kenceciler, infaz mangaları kar ısında korunması elzem olan can güvenli ine sahip çıkıyoruz. Haklarımıza, özgürlüklerimize, gelece imize sahip çıkıyoruz. Ve bu sahiplenmeyi yaygınla tırma ça rısı yapıyoruz.
nfazlara, katliamlara "HAYIR!" diyelim. Bir kez daha yineliyoruz; "SUSMAK ONAYLAMAKTIR".Susmayalım, infazları, iktidarın "infaza" politikasını onaylamayalım. MÜCADELE GAZETES , DEVR MC GENÇL K DERG S , HALKIN GÜCÜ GAZETES , MEMUR GERÇE DERG S , KÜLTÜR VE SANATTA TAVIR DERG S ÇALI ANLARI
TAVIR
45
H A B E R
Y O R U M
YURTDI I ETK NL KLER NG LTERE
2 17 Nisan 1992'de katledilen Ay e Nil Ergen'in mezarı ba ında yapılan anma töreninde aynı operasyonda ehit dü en tiyatro sanatçısı Ay e Gülen de vardı.
ANKARA'DA K SERG 68'liler Birli i Vakfı'nın açtı ı foto raf sergisi. Gazeteci Ergin Konukseverin özel ar ivinden alınan filmlerden derlenen sergi 68 dönemini ve Deniz Gezmi 'leri anlatıyor. O dönemin okul i gallerini, kanlı
46 T A V I R
Pazarı 15-16 Haziran i çi yürüyü lerini, 6. Filo protestolarını vs. anlatan sergi Mayıs ortalarında son buldu. Ali Murat Atar'ın "Latin Amerika'dan Foto raflar" adlı sergisi Devlet Güzel Sanatlar Sergi Sa-lonu'nda (Zafer Çar ısı) açıldı. ili'den Ekvator'dan, Peru'dan, Kolombiya'dan görüntülerin yer aldı ı ve oradaki insanların ya amından kesitlerin sunuldu u sergi 4-15 Mayıs tarihleri arasında açık kaldı.
4.
4.
1993'te Londra'da "Devrim ehitlerini Anma Gecesi" düzenlendi. Geceye Grup Yorum-Grup Ekin, Ay e Gülen Halk Sahnesi, FOSEM, Nihat Behram, Ali Asker ve halkoyunları ekibi katıldı. Ay e Gülen Halk Sahnesi, Direni -Ölüm-Ya am ve 1 Mayıs adlı iki oyun sergiledi. FOSEM, Grup Yorum-Grup Ekin'in türküleriyle, mar larıyla bütünle en dialarla süsledi geceyi. Devrimci Hareket Önderli i ile yapılan röportajın yeraldı ı sinevizyon gösterisi gecenin merakla beklenen ve en çok be enilen bölümüydü. Bazı siyasi dergi çevrelerinin katılmama yönündeki çalı malarına kar ın 1800 ki inin katıldı ı gece halaylarla sona erdi.
AVUSTURYA Grup Yorum-Grup Ekin, 1 Mayıs'ta Avusturya'daydı. 1 Mayıs yürüyü ünde Bize Ölüm Yok adlı mar ı seslendiren Grup Yorum-Grup Ekin yürüyü sonrasındaki mitingde de bir dinleti verdi. nsburck'ta 2 Mayıs'ta düzenlenen konserde yine Grup Yorum-Grup Ekin ve A.G.H.S yer aldı. 500 ki inin izledi i konserde A.G.H.S "i kence Güncesi" adlı oyunu sergiledi.
GÖÇ YOLLARI SERG S FOSEM'in GÖÇ YOLLARI Foto raf Sergisi Almanya'nın Dortmund kentinde 17. 4. 1993. tarihinde açıldı. Grup YorumGrup Ekin ve açılı ta katkıları bulunan Wind Rose Korosu dinleti verdi. Ayrıca dergimizin Yazı leri Müdürü E. Sumru Gürel de bir konu ma yaptı.
HABER
Y O R U M
Sinop-Boyabat
BA LICA KÖYÜNDE SERG A kın Ayrancıo lu'nun resim-karikatürfoto raf.Ünal Karaca'nın kabartma resimfoto raf, Behiç Ayrancıo lu'nun karikatür sergisi Sinop-Boyabat Ba lıca Köyü'nde 1-5 Haziran 1993 tarihleri arasında açık kaldı. Sanatçılar sergi ile ilgili yaptıkları açıklamada; "Ticari nedenlerle büyük ehirler dı ında insanla bulu mayan, 'insan için' de il, 'para için' eser üreten, insanlardan, toplumdan ve toplumun sorunlarından, umutlarından, sevinçlerinden kopuk eserleriyle, ya anan acılarda payı olan sanatçılarla aynı dünyada ya amaktan utanıyoruz... Böyle bir ortamda, bir köyde 'insanla' bulu maktan ise onur duyuyoruz..." dediler.
A kın AYRANCIO LU Behiç AYRANCIO LU
T A V I R
47
H A B E R
Y O R U M
26. sayımızda yayınlanan Sava Ezgi'nin Ayaz Çeli i Çatlatanda isimli iirinde yer olan hatalardan dolayı iiri tekrar yayınlıyoruz. Okuyucularımızdan özür dileriz.
AYAZ ÇEL ÇATLATANDA Gün yürüyor ak ama nazlı ince mavi çakır dalgalı derin boylanmaz bir duman ta mı akar da lardan Diyarbekir ovasına
gözlerinin elasında kaçak hat ısınmıyor içim gayrı bir parça buzum kaç kız kundakladı yüre imi buzlar çözülmüyor senden gayrısına çözülmüyor gülü ün sıca ına al beni kar ya ıyor
Hevsel'in a açlan hilesiz giyinmi kar ku larını hava tavında yarın yana ına yangın dü mü tür herhal dalından dü üyor kar taneleri
Ölümle karı ık bir katil ehrin sesini veriyor namlu a zına bir cana i liyor yorgun a ır derin yalnızlı ım pas tutmu sokaklarda kar fırtınası
Gece gündüz dönerim dört duvarı nasıl da içlenmi im dünya fermanın da olsa ne fayda derdini belasını çekti im yar hayın dü mü derisini yüzüyorum ta ların geçmiyor canlı durur efkarı
Baharın dolanır ba ımda sonrası gözlerimde bulutların do um sancısı haykırsam adını ayaz çeli i çatlatanda ah bir haykırsam çı lı ımda güne ömrünü tazeler
Gün açık veriyor hasılatından
Grup Ekin Manisa'daydı: 8 mayıs 1993 günü Manisa Kapalı Spor Salonu'nda Grup Ekin konseri düzenlendi.
Sava EZG
kültür ve sanatta
Ortaköy
yazı i leri
TAVIR aylık sanat bülteni
Kült ür Ve Sanat Bilimsel Ara tır ma
müdürü:
Mayıs -Haziran
Vay. Org. Film T ic.
elif sumru gürel
93
yazı ma adresi:
ankara
diyarbakır
malaya
Kısa bir süre önce ESM'ye yapılan baskında bütün enstrümanları parçalanan Grup Ekin, bütün bu olanaksızlıklara ra men co kulu bir konser verdi. Konseri yakla ık 1000 ki i izledi.
abone ko ullan
alman ya için
ofset
hesap no:
hazırlık:
Ortaköy Kültür Merkezi
cihan sokak
inönü
inönü cad.
(6 aylık) yurtiçi 60000-TL
dereboyu cad.no: 110 ortaköy /istanbul
21/10 sıhhiye
cad. lemizap.
leblebici ap. 36/6
(1 yıllık) yurtiçi 120000-TL
San.Lld. ti.
tel:25869 87
ankara
kal: 6
malatya
adına sahibi: elif
lax:2586987
sumru gürel
48 T A V I R
1 Mayıs: 1 Mayıs kampanyası kapsamında 18 Nisan'da düzenlenen pikni e Özgürlük Türküsü ve Ay e Gülen Halk Sahnesi, 24 Nisan'da belediye i çilerinin düzenledi i pikni e de Özgürlük Türküsü katıldı, özgürlük Türküsü aynı gün Ankara yûrüyü ündeki Ka ıthane i çilerini Bolu'da ziyaret etti. Ay e Gülen Hak Sahnesi 25 Nisan'da Küçükarmutlu halkının ve Ö renci gençli in düzenledi i piknikte; 26 Nisan'da Eminönü Belediyesi, 28 Nisan'da Beyo lu Belediyesi ve Avcılar Belediyesi'nde i çilerin düzenledikleri etkinliklerde 1 Mayıs adlı oyunu sergiledi. Özgürlük Türküsü ise 28 Nisan'da Yıldız Üniversitesi ö rencilerinin merkez kampüste ve belediye i çilerinin Beyo lu Belediyesi'ne ba lı i yerlerinde düzenledikleri enliklere katıldı. 30 Nisan'da SUSER i çilerinin düzenledi i enliklere de katılan Özgürlük Türküsü ve Ay e Gülen Halk Sahnesi 1 Mayısta ise alanlardaydı.
Aldı ım her damla solu a hasretin konar sen neredesin iki gözümün kaça ı sen neredesin hangi kı a bahar olmaktasın kar ya ıyor
Altlarında perçemi beyaz tek tırnaklı ki neyen bir rüzgar gece yarısına kalmaz körpe yapraksız dalları tutu turur ayaz
Sayı 27
Devrim ehitlerini Anma Kampanyası: Özgürlük Türküsü Devrim ehitlerini Anma Kampanyası kapsamında 2 Nisan'da TÜ Ayaza a Kampüsü'nde lyö-Der'li ö rencilerin düzenledi i anmaya, 4 Nisan'da Devrim ehitlerini Anma gezisine katıldı.
no: 5 diyarbakır
yurtdı ı 45.-DM elif sumru gürel akbank ortaköy- ist. b hesap no:8583
yapı kredi bankası 3004646-6
tavır yayınları baskı: aydınlar matbaası