Eylül/Ekim/Kasım 93'te
1 Merhaba
Yeni nsan/ Baki Altın
6 Al Gözlerim Sende Kalsın/ Hayati Azim
14 Veba/ Tolga Karadeniz
17 Korku/ brahim Karaca
23 Munzur: Bir Dü ün E v i / Harun U y a r
24 Toroslarda Bekleyece iz Sizi/ Gülay Esen
26 ki Damla Gözya ıydık Sakallarımızda Hasan Bayar
30 Hiç Durmadan/ Grup Yorum
34 .Devrim çin Sinema, Y ı l m a z Güney ve Y o l Sadık Çelik
36 ki Koço lu Gürle tiriyor syan Ate ini Ender Selçuk
38 Bir Foto raf: Siirt/ Engin Kaban
40 Nota: Reber/ Grup Yorum
42 Haber-Yorum
ÖN KAPAK : SULEIMAN M A N S O U R ARKA KAPAK : C HAT ARAL
MERHABA
Durmadan dinlenmeden yürüyoruz. Kar ıla tı ımız her engeli bir deneyim olarak görüyoruz. Altetti imiz her ihanet hedefe bir adım daha arınarak yakla manın belgesi olarak geçiyor tarihimize. Yarattı ımız örnek de erler, yılmadan, usanmadan geçmi imizi ve gelece imizi sahiplenmeyi ö retiyor bize. Düzenin koku mu lu u, yaratmak istedi i bencille mi , bireycile mi ve yalnızca tüketmeye programlanmı insan tipinin kar ısında yine aynı toplumun içinde ama de erleriyle bamba ka, yepyeni bir insan örne i yaratıyor mücadelemiz. Sabırlı, payla an, emek harcayan 'yeni insan'acı ve zulüm düzenini sona erdirecek devrimin motoru, habercisidir. gal altındaki topraklarda, emperyalizmin ve siyonizmin a ır teknolojik silahlan kar ısında, ta la sapanla direnirken en önemli dayana ı me rulu u, mazlumlu uydu Filistin halkının. Kendi ülkesinde sürgün, kendi ülkesinde tutsaklı ı ya adı onyıllarca. Sabırla, inatla yeti tirdi çocuk generallerini. Zulmün kar ısında dimdik durdu. Kazanılan mevziler Filistin halkınındır. imdi onun mücadelesini emperyalizme pazarlayan Arafat önderli inin de il. Ya anan ihanet ise burjuva önderli e aittir. Filistin halkına de il. Filistin halkı, emperyalist barı a teslim olmayacak. Hızlı büyüyor Filistinli çocuk generaller. Hızlı büyüyecek. Ve bu ihanetin yüzüne tükürecek. Kapa ımızı Filistin. halkının mücadelesine ve gelece ine adıyoruz. Suleiman Mansour, Filistin'in ulusal renklerini -siyahı, kırmızıyı, ye ili ve beyazı- yasaklandı ı için kullanamamı tablosunda. Biz, mücadelesine verdi imiz deste in bir sembolü olsun diye, logomuzun renkleriyle tamamlıyoruz tabloyu. 76 yıl sonra bir kıvılcım dü üyor Moskova sokaklarına. 76 yıl sonra kızıl bayrak, 76 yıl sonra Lenin, Stafin; 76 yıl sonra sosyalizm, yeniden zulme sömürüye ba kaldırının tarihini ba latıyor Rusya'da. Tükenen revizyonizm. Yeni bir dünya, e it, özgür bir dünya kurma tutkusu tükenmiyor. Kaldı ı yerden bir iz bulup kendine, yeniden, yeniden yaratıyor kendini küllerin arasından. Onu sahiplenen yeni insanın elinde ekilleniyor. Taptaze, dipdiri bir ruh oluyor. Umut oluyor gelece i için ülkenin. Dergimizin yayın hazırlıktan bitti i baskıya girmek üzere oldu u sıralarda,3 Kasım 1993 çar amba günü, Diyarbakır büromuz polis tarafından basıldı. Arama belgesi olmamasına kar ın 5 saat boyunca büromuz didik didik arandı, talan edildi. Ar ivlerimize ve kasetlerimize el koyuldu. 5 saat sonra "aranan bir ahıs" için geldiklerini söyleyip gittiler. Gerçekte aranan bir ahıs yoktu. Aradıkları "tanıklar" vardı. ktidarın Lice'de estirdi i terör ve katliam sonrası stanbul'dan giden gözlem heyeti kentten henüz ayrılmı tı. Aralarında OKM ve Tavır temsilcilerinin de bulundu u heyeti a ırlayan kurumlardan biri de Diyarbakır büromuzdu. Polis baskınının nedeni gayet açıktı. ktidar, katliamlarını bir demagoji perdesi ardına gizlemek istiyordu. Oysa kamuoyunun duyarlılı ı ve te hir çabası, bu perdeyi çoktan yırtmı tı. Devlet cinayetine tanık bırakmak istemiyordu. Aradı ı "tanıklar"dı. Herkes 'tanık' olmalıdır. "Ya adı ı dönemin tanı ı" olmak bu katliamların,hak gasplarının tanı ı olmaktır. Ve yakasına yapı maktır suçlu olanın. Dostlukla!
T A V IR
1
evrimcinin görevi devrim yapmaktır"..." ki üç daha fazla Vietnam!" (Che) Canlılar ya ayabilmek için beslenmeye gereksinim duyarlar. Bu bir zorunluluktur. Yeni insanın besinlerinden birisi olan kararlılık da, hep diri, güçlü ve canlı kalabilmesi için daha ba ka besinler ister. Kararlılı ın besinleri inanmak, güvenmek ve sava maktır. Halk arasında söylenen "Dü mez kalkmaz bir Allah" sözü, insano lunun ba ına her ey gelebilir gerçekli inin yanında, istedi inde insano lunun yapamayaca ı ey yoktur gerçekli ini de anlatır. stemek, irade, inanç i idir. nanmak, gerçekle mesi u runa senin
2
TAVIR
hayatını, tüm maddi ve manevi varlı ını ortaya koydu un devrim davasına olabildi ince sarılmaktır, onu savunmaktır. Sıradan insanların o lu kızı olur: devrimcilerin ebeli ini yaptı ı devrim, devrimcilerle halkın gerçek evladıdır. Gelecek, istikbal ondadır, güvenece imiz, çalı ıp çabalayaca ımız, uzanıp tutaca ımız, ate ini sürekli harlayaca ımız umuttur devrim. Devrimci mücadelede kararlılık tuttu undan fazlasını koparmaktır. Devrime olan inanç, emekle, canla, kanla ve binbir çe it yaratıcı mücadele biçimleriyle yo ruldu u için, hamuru, gökten inip gelecek ve insanları kurtaracak olan "mehdi" ye olan inançtan çok farklıdır. Onda bilinemezcilik, anla ılmazlık, belirsizlik yoktur. Materyalist yorumla, diyalektik yöntemle bilimsel olarak tarihimiz didik didik edilmi tir. Her ey göz önüne serilmi tir. Gerekli olanlar ayıklanıp öne çıkarılmı tır. "Strateji" diye bir yapı kurulmu tur, yol çizilmi tir! Bu, namlunun so uklu u ve sıcaklı ı kadar gerçektir. Artık bunun emekle, mücadele ile, mücadeledeki tüm acıları, mutlulukları, özlemleri, umutları, kayıpları, geçici yenilgi ve mevzi zaferleri geçe geçe devrime uzanılaca ına olan inançtır. Bu inanç canlıdır, hareketlidir, elle tutulabilirdir, bedellidir. Sıkıca sarılındı ında kararlılık artar, kararlılık nitelikçe peki tikçe inanç çeliklesin Devrimci mücadele, devrimcilerin birbirlerine, kendilerine, halkına, di er emekçi halklara ve devrimin istikbaline güvenle ilerleyebilir. Kararlılı ın içindeki ev sahibidir güven. Bu ev sahibinin morali yüksek oldu unda kararlılık parıldar bir kılıç gibi. Bu ev sahibinin sorunları en aza indi inde kararlılı ın yüzünde yenilmezlik okunur. Haklı bir meydan oku-
yu ifadesi hiç silinmez olur yüzünden. Evet, güven kendine güvendir öncelikle, kendi içindeki sava ı kazanmı olmanın getirdi i devrimci dinginlik, kendinden eminliktir. Sen kendi içindeki kapitalizme ve onun bütün uzantılarına kar ı sava ı kazandı ında, ve bu sava ın baltalarını gömmeyip sürekli biledi inde,"dı "a kar ı sorunların varlı ı, senin için normal bir i olur. Kendi sava ını kazanan devrimci kendine güvenen devrimci haline gelir. Kendisine güvenen, ba ka devrimcilerin güven ya da güvensizlikleri nedeniyle de kendine güvenir. Devrime ve halka zaten güven söz konusu oldu undan, devrimin ordusuna, partisine güvenir. Kaldı ki devrimcinin devrimcili ini sürdürebilmesi için, kendisinin ba kalarına ne kadar güvenip güvenmedi i bir yerde pek de önemli olmaz: devrimci örgütlülü ün tek tek devrimcilere güvenmesi esastır. Bunun yolu dahi, devrimcinin kendisine güveni sonucu, örgütlülü e de bu güveni yüksek biçimde ta ımı olmasıyla gerçekle ebilir. Kendi omuzuna güvenen ba kasının omuzuna yaslanmasını bilir. Sırtını sırtına vererek silah ku anabilir, bir an bile tereddüt etmeden. Kararlılı ın içeri inde inanç ve güven bulunmakla birlikte, kararlılı ın kendisi de güveni geli tirmenin en dinamik, devrimci iteneklerinden birisidir. Zaten, inanç, güven ve kararlılık birbirinden soyutlanarak tek ba ına ele alınamazlar, o zaman hemen renk, biçim ve giderek do rultu de i tirmeye meylederler. Devrimcili in, yenile menin tüm ö eleri birbiri ile koparılamaz ili ki içindedir. Örne in, devrimin, devrimci örgütlenmenin adaletine, hukukuna, geleneklerine gerekti i gibi inanmayan, inancı zayıflayan bir devrimcinin, bu de erleri kararlılıkla savunaca ını
beklemek yanlı tır, kendini aldatmaktır. nançla kararlılık, güvenle kararlılık, ahlak-adalet iie kararlılık, sözünde durma gerçekçi olma, saflı ını koruma ile kararlılık arasında, tüm bunların birbiri arasında, birbirini etkileyen, koparılamaz zincirler vardır. Tüm zincirlerin dü manı oian devrimciler, yolda lık zinciri ile birbirine ba lıdırlar. Devrimci mücadele ile yenilenirken, devrim yolunda sayısız zorluklarla, engellerle kar ıla ıyorsun. Bunlar dü manın açıktan çok yönlü saldırıları ba ta olmak üzere, içimizdeki dü manın seni geriye çeken, bir aya ının, elinin hep kapitalizmde kalmasını isteyen talepleridir. Yukarıda çerçevelemeye çalı tı ımız kararlılık, seni her bir engelde, zorlukta yıkımda aya a kaldıracak olan yegane güçtür, bunu unutmamalısın. Öncelikle hiç bir zaman tökezlememeye çalı acaksın, kararlılı ın ve bunu besleyen unsurlar tökezlemene izin vermeyecek. Diyelim ki tökezledin. Bu sefer ikincisine izin vermemek üzere hemen do rulup ko maya devam etmelisin; ilkinin dersiyle üstelik. "Eyvah, ben tökezledim, tökezliyorum, artık benden adam olmaz" türünden dü ünceler, beyninde yuvalanabilmi kapitalist burjuva dü manın kalbinin kula ına fısıldadı ı gericilik propagandasıdır. Buna asla izin vermeyeceksin. Sen de biliyorsun ki, iç dü manla sınıf dü manının vurucu güçleri i birli ine giri erek, önce seni tökezletti, kararlılı ını sınadı, imdi de dü ene vurmaya çalı ıyorlar. Önce paslı balyozu kullandılar, sonra da kendi ellerinle bo azına sarılmanı istiyorlar. Gün olur üzerine 12'ler a ırlı ınca Çöker de kur uni karanlık Koparılırsan güne inden
Eyvahlama hemen dört bir yanı Solası de il öyle birdenbire A kın yüce nefesi Kılıçlanmı mısır püskülleri gibi Su so ur toprak so ur so ur hava ve hatta Donabilir vatanın teri alınlarda Ve güne ten koparılan Ate deryaları so ur da So utulmaz hiç bir zaman Güne inden koparılan Bir hücre ki Cihan de er bir sevda ile sava an! Kavgada dü memeye çalı acaksın, dü memek esas olacak. Mücadele eden bir devrimci bir kaç kez dü ebilir veya ilk dü ü ü son dü ü olabilir! Devrimin motive etti i, devrimci bilincin "Kalk yürü" dedi i sese kulak vermelisin. Dü enle kalınmaz, ölenle ölünmez bilirsin, her dü ünde güvey her cenazede ölü olmanın küçük-burjuvaya özgü oldu unu da ya ar görürsün! Mücadele de tökezlemek, dü mek, istenmeyen bir trajedidir, geçici yenilgiler de öyle, de il mi? Engebe diyoruz, i te engebe gerçekli inden birisi de bu "Ki isel" yazgıdır. Devrimci teorin ve tecrüben, devrim yürüyü ünü tamamlama kararlılı ın sana bunu a mayı söylemiyor muydu? O zaman, dü üp kalkmak, kalkıp soluklanmak, soluklanıp tekrar ko mak eylemlili ini içindeki devrimin sesine kulak vererek sürdürmelisin. Dü ülen yerde çakılıp kalmak ve tövbe billah buradan artık ileri gidemem ben demek, statükoya sarılmaktır: mücadele içinde bir yerde donup kalmaktır, biliyorsun. Ve seni geçip giden mücadele ile birlikte yolda larına "Size güle güle" demektir, de il mi? Dü tü ün yerde ne var? Biraz,
devrimcilik biraz düzen, devrimin hızı seni geçip gitmi . Biraz ondan biraz bundan, uzla macılıktır, düzenle içindeki devrimi barı tırmaktır, buna izin verilir mi hiç? Üstelik çakılıp kaldı ın yerde de yalnız de ilsin. Hayat öyle sahipsiz de il ki hiçbir a amasında. Ba ka toplumsal aktörleri de var. Onlar sana hiç devrimden yana yer açarlar mı sanıyorsun? Elinden tutup seni de daha geriye, kendi "dünyalarfna götürmek isteyecekler, geri çekeceklerdir. Sen bir kere nasıl olsa geri durmaya, donmaya izin vermi sin, bu görülmü , anla ılmı , ikinci-üçüncü adımlar neden atılmasın diye sana asılacaklardır. Sen de kararlılı ından taviz verdi in için pek fazla direnemeyeceksin. Bu içinden çıkıp geldi in kapitalizm bataklı ına dönü tür. Bir de dü ülen yerden kalkıp hızla tekrar ileriye atılmak yolu vardır, kararlılı ın yanında inanç, güven, ahlak, adalet duygu ve dü üncelerini de besleyen bir devrimci ise bu yolu tutacaktır. Tekrar tekrar ileriye do ru ko mak potansiyeline sahip olmadı ın zaman, ihanet ve dönü potansiyeline yer açıyorsun demektir: ne yapalım, toplumsal yasalar arada derede kalmaya, vaziyeti idare etmelere eninde sonunda pek izin vermiyor! Bu nedenlerle diyoruz ki, kararlılık devrime uzanmada en büyük silahlardan birisidir. Kararlılı ının zayıflamasına izin vermek, bu silahın ate gücünün zayıflamasına izin vermektir. Nerede görülmü tür, giderek ate gücü azalan silahlarla, "bireysel trajedilerden kurtulmak? Gün olur üzerine 12'ler a ırlı ınca Çöker de kur uni karanlık Koparılırsan Bir hücrenin sava ından Eyvahlama hemen dört bir yanı TAVIR
3
Tek bir fener de kalsa a kın gücü Tutu turmaya yeter unutma Bir ucundan karanlı ı... Devrim yürüyü ü büyük "felaketlerle de kar ıla abilir, kar ıla ıyor. Mahir ve yolda larının tutsaklık ko ullarında en fazla acı çekmelerine yol açan, Münir-Yusuf hizbinin parti devrimci çizgisini tasfiye etmeleri ve partinin en büyük güç kaybına u ramasına
4TAVIR
neden olan revizyonist, fırsatçı, ahlaksız, adaletsiz müdahaleleri gibi... O günleri anlayabilmek, gözlerde, yüreklerde ve beyinlerde canlandırabilmek için, bugünkü "felaket"e bakmak yeterlidir Devrimci önderli e kar ı yapılan fırsatçı, ahlaksız, adaletsiz darbenin yol açtı ıolumsuzluklar çok yazıldı, çizildi. Dahası ya ayarak gördük, devrim yürüyü ümüzü geriye çekti, çok yönlü
"zamansız" alçaklıklarla yüzyüze geldik. Tüm bu olumsuzlukların gerisinde dü manın amansız saldırıları vardır, ondan ba ımsız de ildir. Yani iç dü man her zaman sınıf dü manının üvey evladı olmu tur, onun amarlarıyla do umu gerçekle mi tir. te böylesi günlerde felaket tellallı ı yapmak, biliyorsun ki, olmayacak i lerdir. Ya am a kımızı kamçılayan irade ve kararlılı ı zayıflatmak, kararlılıktan taviz vermek, güvenden üphe duymak, sava mak ve mücadele etmekten geri durmak, hem bireysel hem örgütsel düzeyde içimizdeki dü mana yol vermektir. Kendini kenara çekip, buyurun geçin demektir. Burada uzla mak, barı mak da a ılır ve giderek i birli i ortaya çıkar. (Bu potansiyel bir tehlikedir.) Devrimci-yeni yanımız kararlılıkla, böylesi durumlarda öne atılmalı, yenilenmenin ve geli menin kar ısındaki dü man güçleri ezmelidir. Devrimci vicdanla, adaletle, ahlakla, e itimle, kültürle, güvenle, geleneklerle, sözle eylemle beslenen devrimci kararlılık: tüm tökezlemelere, dü melere, yalpalamalara ra men biz Che'nin sözlerine layık devrimciler olmaya götürecek tek güçtür. Çepeçevre ku atılır da Zifiri karanlık derya üzre Bir kaptan ki vah i dalgalarla... Tek bir fener yol gösterir Rotayı a ıran gemilere Unutma! Yeni insan, bugün, her eye ra men devrim yürüyü ünde kararlı olan insandır. Kararlılı ını, devrimci adaletin gerçekle mesine, devrimci ahlakın yerle mesine, devrimci kültürün yaygınla masına, devrimci geleneklere yenilerinin eklenmesine, devrimin onurunun yücelmesine ko an insandır.
tanımsız bir katliamın iiridir bu anlatamam sı maz dizelere imgeler lal olur susar çaresiz sözcükler ırmak olsa ça lasa göllere sı maz ta ar denizlere bir sabah ırnak'ta afak sökerken afak sökerken ba ladı deh et su uyur ku uyur insan uyurken indi tepelerden a a ı vah et ay sustu yıldızlar sustu gök sustu ey mazlum halkım yadsınan millet sen rüyaların derin sularındayken tank ile top ile zulüm konu tu Kürdistan'ımın ırnak ehrinde kıyametsiz kopardılar kıyamet bir yanda insan ölüleri yatar upuzun bir yanda katledilmi i mi hayvan le leri ba lamı koku maya etleri bir kediler dola ıyor bombo sokaklarda sahipsiz köpekler dola ıyor bir de... bir de i galcilerin ya macı askerleri ma azalar dükkanlar yıkılmı yakılmı sayısız evler alevler kızıl kartallar gibi gö e do ru kanat çırparken ırnak bu ulu gözlerinden u run u run kan dökerken ilansız bir sava tablosudur gör insanlık gör iyi bak kalkmı göç ediyor ırnak göçüyor tankların topların ate inden göçüyor zalimlerin serinden göçüyor ölülerini geride bırakarak ne zaman bitecek bu acılar ne zaman ne zaman dinecek gö sümde sızı hepinizin yerine ben öleydim oy yeter ki istenmeyen bir konuk gibi ölüm erkenden çalmasın kapınızı
IRNAK'TA KANLI AFAK Mehmet ERCAN
T A V I R
5
A
mcamı hapishaneye ziyarete gitti imiz gün. Telefon kulübesinden biraz daha büyükçe bir yer. Annem cam bölmelerin ötesindeki amcamla konu uyor. Benim orada oldu umu unuttular. Sen amcamın ardında duvara yaslanmı sın. Oradan gökyüzünü göremedi ini bilsem de gökyüzünü seyretti ini dü ünüyorum. Omuzlarına dökülen kestane saçların özenle taranmı . Dı arıda rüzgar yok. Olsa da geçemez bu camlardan. Esse diyorum yinede. Esiyor. Saçların uçu uyor imdi. O esintiler senin gözlerinde. I ıltılarını gönderiyorsun gülümseyi inde. Ben de sana gülümsüyorum. Annem "Bir ihtiyacın var mı?" diye soruyor amcama. Elini uzatıyorsun camların içinden. Dokunuyorsun gözlerime. Amcam benim orada oldu umu anımsadı. Bir sana, bir de bana bakıyor. "Gel" diyor sana. "Bu Barbara: Bu yaramaz da benim ye enim, Barbara sviçreli." " sviçre çok uzak mı Barbara?" "Uzak." Anneme bakıyorsun sonra. Gözlerindeki rüzgarlar hüzüne bırakıyor yerini. "Çetin'in cenazesine gittiniz mi?" diye soruyorsun. Suçluluk duygusu yüklenmi sesiyle "gidemedim" diyor annem. "Kalabalık olmalıydı, iyi bir tören yapılmalıydı onlara. Neden ikisini yanyana gömmediler?" Babam fabrikada çalı ıyor. O gittikten sonra uyanırım ben. Annemle kahvaltı yaparız. kindi vakti de annem çıkar evden. Bir i yerinin temizli ini yapıyor. Bazen beni de götürür oraya. Babam eve geldi inde kuca ına alıp öper beni. Yüzü yorgun, elleri yorgun. Korkarım dü ürecek diye. Mutfa a gider sonra. Annem bula ıkları yıkamadan gitmi se kendi kendine söylenir. Evde yemek yoksa daha da kızar. Ama anneme yemek yapmadın mı diye sormuyor çoktandır. Babam sordu un-
6
T A V I R
GÖZLER M SENDE KALSIN Hayati AZ M daysa annem kara yüzünü daha da karartıp, "Para mı bırakıyorsun eve? Bıraktı ın parayla ekmek alınmaz. Temizli e de gitmesem..." diye tersler babamı. Seni hapishanede gördü ümden aylar sonraydı. Annemle babam kavga ediyorlardı yine. Babam "bu evin pisli i deli edecek beni" derken annem burnundan solumaya ba lamı tı bile. "Elin evinde elektrik süpürgesi, otomatik çama ır makinası..." "Makinasız temizlenmez mi bu ev? Yeti miyor i te..." "Temizlenmez. Yeti mezmi , elin erkekleri nasıl yeti tiriyor ha? Erkek ol da yeti tir." Anneme benim yanımda vurmaz babam. Kapı çalınmasaydı vururdu belki de. Erkek misin sözcü ü çok sinirlendirir onu. Ko up kapıyı açıyorum. Hapishane camlarının ötesinden gülümsedi ince bakıyorsun gözlerime.. O görü memizden sonra görmemi tim seni. Fakat annem her ziyaret gününden sonra senden söz ediyordu. Babam bile tanıyor artık seni. "Barbara geldi." diye ba ırıyorum. Evdeki sert hava yumu uyor birden. Geldi ine öylesine seviniyorum ki. Annemin sevinci ise daha bir ba ka. Seni görmenin yanında, sorunlarını, babamla olan kavgalarını anla-
tabilece i, kendine yanda çıkacak birinin gelmesinin sevinci bu. Annem anlattıkça babam önüne bakıyor. Annemi dinliyorsun sessizce. Anlattıkları bitti inde "sen haksızsın" diyorsun. Annem a kın. "O dokuz saat çalı ıyor, sen dört saat çalı ıyorsun. Bir de e ine bula ık yıka dersen e itlik olmaz ki." "Nasıl kadınsın sen? Sandım ki benden yana tavır alırsın." "Biz haklıdan yanayız her zaman, e ten dosttan yana de il." Sabah babam i e gitmi ti. Kar ı kom umuz Barbara'yı görmü olmalı. "Misafirin mi var ? diye sesleniyor anneme. "Kaynımın karısı gelmi " "Almanya'dan mı?" "Ne getirmi , neler getirmi ?" Annem, Barbara'nın getirdi i eyleri saymadan önce elini birkaç defa sallayıp uzun bir "o" çekti. "Bana etek ceket çocu a da üst ba ..." Oysa Barbara bana bir çikolata getirmi ti. Annemin saydıklarını duydukça gülüyordu. Ben yalan söyledi imde annem a zıma vururdu. "Barbara, annemin a zına vuralım mı? Bak yalan söylüyor" " imdilik uyaralım." Bu kızı seviyor insan. Mahsunlu unu, gülü ünü... Yaban-
cılı ını bile. Hem bir yabancı; hem bir abla, bir karde ten daha yakın. Sen haksızsın demesi bile incitmiyor insanı. Gülüm, yabancı gölüm, yaban gülüm. Eve gelirken ayaklarım geri geri giderdi sanki. Nazım da olmasa hiç gelesim olmayacak. Yaban Gülü evdeyken ko asım geliyor i dönü lerinde. Özlüyorum onu. Az sonra kapıyı açacak diyorum. En güzel gülümsemeleriyle merhaba diyecek. Zile basıyorum. Barbara evde yok. Bilsem ki Yaban Gülü evde yok neden basayım zile? Anahtarı çıkarmak zor de il ya çantadan. Az sonra bir neden bulur tepi iriz yine adamla. Yaban Gülü'ne sorsan ben haksızım. Elin karıları bir giydi ini bir daha giymez. Nerde kaldı bu kız? Gecikmezdi hiç bu kadar. "Aramadı mı?" diyorum. "Aramadı diyor." E imin gözlerinde de bir kaygı var. Ba ına bir ey gelmesin sakın. Burada olsaydı imdi. Böyle dört saat temizli e gitmekle olmaz. "Sizin sorunlarınız daha çok ekonomik. Paranız yetmedi i için kavga ediyorsunuz" derdi. Sonra da hem kararlı, hem sevecen mimiklerini takıp; "proleter olacaksın" diye eklerdi. Benim dilim de dönmez u sözcü e, Ne demek o diye sorardım." çi demek, i çi. Hadi birlikte söyleyelim. Pro-leter..." Saat ilerledikçe kaygılarım artıyor. Ya ba ına bir ey geldiyse sözcüklerini kovmaya çalı manın bir yararı yok. Nazım da yanındaydı üstelik. Ya ba larına bir i ... Bu gün Kadınlar Günü demi ti sabahleyin. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Arkada lar enlik düzenlemi birlikte gidelim. Nasıl da sevecendi bu sözü söylerken. Biraz heyecan da vardı sesinde. Gelmeni çok istiyordu. Ba ın a rıyordu, biraz yorgundun. "Gelemem hastayım" dedin. Gidebilirdin aslında. Kadınlar Günü de neymi dedin için için. Kırılmı mıdır sana? Evet biraz kırgındı. "Biz de Nazım'la gideriz" dedi. Yaban Gülü gittikten
sonra daha da a rıdı ba ın. Ya ba ına bir i geldiyse!? Ya ba larına. Telefon çalıyor. E inle birlikte ko uyorsunuz telefona. Onun sesi. "Ne oldu?" diyorsun. Hiç diyor önce. Gülü ünü duyuyorsun kaybolduk derken. "Sokak sokak dola tık bulamadık evi." "Biliyor musun anne?" diyor Nazım. "Tiyatro oynadılar orda Barbara da konu ma yaptı. Hem de Türkçe. Herkes nasıl alkı ladı görecektin." "Biz kadınlar; sınıfsal ve ulusal baskıların yanında özel baskılar ve cinsel baskılar altındayız. Bu baskı emperyalist düzenin hakim oldu u heryerde vardır. Kapitalist toplum kadınlara ekonomik ba ımsızlık hazırlamı tır ama ne insan, ne kadın, ne de e olarak kendi ki ili ini ya ayabilme olana ı yoktur. Kadın meta toplumunda meta olarak ya amaya mahkumdur. Yarı feodal toplumda..." Barbara çayını bitirip mutfa a geçti. O ne zaman evde bir i yapmaya kalksa, annem hemen kar ı çıkardı. Barbara da her zaman oldu u gibi "Ben oturup sen çalı ırsan, ikimizin zamanı da bo a geçecek, i leri birlikte yapalım" dedi. ler bitince bana Dersim'i anlatırsın. Barbara'nın kendine özgü aksanıyla R'leri biraz yutup, harfini uzatarak Dersim demesi annemin ho una gider, aynı sözcü ü bir kaç kez tekrarlatırdı. Annemin Alman gelinimiz olarak tanıttı ı Barbara kom uların dikkatini çekiyor, Barbara mutfa a girdikçe, kar ı kom umuz uzaktan uza a da olsa onunla konu ma olana ı yakalıyordu. "Ho geldin, ho geldin!" Barbara da annemin yalanları açı a çıkar endi esiyle kom ularla fazla konu muyordu. Ho geldin diyen kadını ba ıyla onaylayıp, "Ja" dedi. "Kom ucum Türkçe bilmiyor mu bu gelin?" "Çok az biliyor, çok az." "Kaç çocu un var, kaç?"
Kadın pe i sıra soru sordukça Barbara sessizce annemden aldı ı yanıtları kar ı kom uya iletiyordu. "Dersim'i, Munzur'u anlatacaktın bana." "Sen sviçrelisin Türkçen kıt, ben Kürdüm Türkçem kıt. imdi ben nasıl anlatayım Munzur'u sana!" "Kader arkada ıyız seninle. Sen anlat, tane tane anlatırsan anlarım." "Karlar ya ar memleketime evler boyu. Birbirine kenetlenmi da ları, tepeleri dü ün. Gözünü alır, bakamazsın. Sanırsın ki tüm dünya beyaza bürünmü . Sıcaklar bastırdıkça eriyip da ların doruklarına çekilir. A ustos sıca ında doruklara uzanır da gözlerin, serinlikler çöker içine." Sen tanıyorsun karları Barbara. Alp Da ları'ndan tanıyorsun. Fakat o stanbul'da, yelde irmenine dü en kar taneleri farklıydı di erlerinden. Evde yalnızdın o gün. Çetin vardı bir de. Sen yalnız oldu unu dü ünmü tün. Çeviri yapıyordun o gün belki de. Bo a zaman harcamazsın sen. Bo a harcamamı tın ki. Camın önüne oturmu tun geceden. Sokak lambasının ı ı ında dans eden karları izlemi tin. Alp Da ları'na özlem de ildi bu biliyordun. Kanatlanıp Munzur'a konardı belki o kar tanelerinden biri. Sonra Çetin'i anımsadın. Kartopu oynayalım dedi içindeki çocuk. Çetin a kındı. Dikkat çekeriz diyordu. Güldü, içindeki çocuk bahçeye ko tu. Çetin de. "Anlatsana, Munzur'u anlatıyordun." "Nasıl anlatırım sana Munzur'un doruklarında gezinen bulutları. Sanırsın ki Munzur'un ba ına ak kelebekler konmu . Nasıl anlatırım Munzur'un eteklerine de in çöken dumanı. Sanırsın ki Munzur Da ı yastadır, için için tutu mu , Nasıl anlatırım sana kayaları, yarları... Ye ili nasıl anlatırım sana. Do uda gördü ün ye ilin bütün tonlarını dü ün. Me e a açları-
TAVIR 7
nı, palamutları. Çiçekleri; nergis, menek e, yaban gülü." "Neden sustun?" "Yaban Gülü diyesim geldi sana. Vazgeçtim. Dayanıksızdır o gül. Tez açar tez de kocar. Rüzgar sallayı verse bir dalını, döküverir pembe taçlarını." Daha konu acaktı. Barbara'ya baktı hüzünlenmi gözleriyle. Yaban Gülü bu kız gerçekten. Bizler i bulaca ız diye yabanellere giderken sı ınmacı o l m a k için sıraya girerken, Y a ban Gülü buraya gelip devrimcilik yapacak. Olacak i de il. Yabanın parası bizim gibi mi? Oralarda çalı ıp kat kat ev dikti millet. Kaloriferli daireler aldı. Bizim buradan giden alır da, bu kız alamaz mı? Gider bu kız. Gider bu Yaban Gülü. Durmaz buralarda. Hele bir sıkılcım görmesin. Ba layan mı var, alır ba ını gider. Arkasına bile bakmaz hem de. Onbe gün i kencehane de, sekiz ay hapishanede kaldı bu kız. Gitmiyor i te. "Sana da i kence yaptılar mı Yaban Gülü?" Bu soru Barbara'nın yüzün-
8 TAVIR
de duygu karma ası yüklemi ti. Acı yüklüydü ço uncası, biraz hüzün, biraz utanç..Tüm bunları bastırma çabası buruk bir gülümseme. "Neden yapmasınlar ki?" "Ne bilim i te Avrupalısın diye." "He ya öyle dediler. Ho gel-din dediler, çay verdiler bir de!" Çetin yoktu evde. Yataktan kalkmaya fırsat bulamadın. P o lisleri kar ında gördün. Yabancı uyruklu birini göreceklerini ummuyorlardı belki. Yataktan de il de uyku tulumundan kalkmaya zaman bulamadın. Uyku tulumunu halının üstüne serip yatıyordun. Gerilla olacaktın sen. Aklınca da da yatmaya alı tırıyordun kendini. Çetin nasıl da gırgıra almı tı seni. "Giderken halıyı da götür" demi ti. "Orada uyku tulumunu nereye sereceksin sonra." ncinmi tin. Çetin de üsteliyordu: "Kayaların üstünde nasıl yatarsın" diyordu. Nice sonra ayırdına varmı tın aka yaptı ının. O an evde olsaydı Çetin. Onun da yapacak bir eyi olmaz mıydı senin gibi? Bir eyler yapmak istiyorsun yapamıyorsun. Tokatlar patlıyor bedeninde. Burada olsaydı Çetin. Hiçbir ey yapamasanız gülerdiniz. "Uyku tulumunu al ubede gerekli olacak" derdi, "Halıyı almayı da unutma." Tekme tokat götürüyorlar seni. lk iki gün gözaltındaki öteki insanlardan birisin. Susaca ım diyorsun kendi kendine ve susuyorsun. fade vermek tutanakları imzalamak yok. kinci gün ö leden sonra sana kar ı tutumları de i iyor. Konsoloslu un devreye girdi ini hissediyorsun. Seninle görü mek isteyen bir avukat
var. Güven duymuyorsun. Kimin ne oldu unu ayırt etmek güç o an. Polisin avukatı olabilir, "belki de polisdir" diyorsun. Onunla da görü müyorsun. O zamandan sonra daha iyi davranıyorlar sana. Kimin i kence görmek gibi bir iste i olabilir ki? Yine de ayrıcalıklı olmak incitiyor seni. kencedeki devrimcilerin acıyı haykıran ba ırtıları daha çok kanatıyor içini. Yüzündeki hüznü atıp Güllü'ye bakıyorsun. "Sen bo ver imdi i kenceyi. Munzur'u anlatıyordun. Kader arkada ım benim." "Anlatamıyorum ki. Kayaların arasından fı kıran suyu, yani gözeleri nasıl anlatırım sana? Elini sokacaksın o suya. So u unu duyumsayacaksm. A ustosun ortasında elini dondurur. E ilip içeceksin. Bir kuzu keseceksin gözelerin ba ında. Burada iki lokma yese insan tıkanıp kalır. Munzur'un suyundan içtimi doymak bilmiyor insan. Bir kuzuyu bitiririz ikimiz. Sen gülüyorsun ama öyle i te. Yaza gidelim mi seninle Yaban Gülü?" "Gidelim. Kuzu da keser miyiz?" "Keseriz ya." "Peki köylüler nasıl kar ılar beni. Yabancıyım diye yadırgarlar mı?" "O nasıl söz Gülüm, Yaban Gülüm? Ben ki bu cahil ba ımla yadırgamamı ım seni. Köylüler neden yadırgasın. Sıcaktır memleketimin insanı. Benden daha çok severler seni. Konuk oldun diye sevinir, ba tacı eder, lokmasını, suyunu bölü ür. Bölü ür de ne? Önce seni doyurur, sonra kendi oturur sofraya." "Ama ben Türkçeyi konu amıyorum. Oraya gidersem Kürtçe de ö renmem gerek." " ngilizce, talyanca, Fransızca, Almanca biliyorsun. Türkçeyi de biliyorsun sayılır. Daha ne? Bir Kürtçeyi mi ö renemeyeceksin? Hem Dersim'de Türkçe bilen çok. Ö renmesen de olur." Ö renip de ne yapacak?
Gider bu kız. Yaban Gülü ne de olsa. Gider mi gerçekten? Ya o hakimlerin, savcıların kar ısında duru u. Gazeteciler a layıp sızlanaca ını beklerken o çıktı savunma yaptı: Ondokuz mayıs günü Kamuoyunda Hasanpa a Operasyonu olarak bilinen kanlı operasyon sonrasında gözaltına alındım. çi sınıfı bilimi olan Marksizm-Leninizn-Mao Zedung dü üncesi bilimine inanıyoruz. Emperyalist zincirin en zayıf halkasından koparılması gerçe ine uygun olarak, mücadelenin boyutlandı ı ülkelerin hareketlerine destek vermeyi enternasyonal bîr görev olarak görüyorum. "Barbara Abla benimle oynar mısın?" "Peki oynayalım. Ne oynamak istiyorsun?" "Sen hangi oyunu seviyorsun onu oynayalım." "Harita oyunu oynayalım. stersen önce haritamızı asalım. Haritada Dersimi bul. Sonra oraya gidelim. Oradan da senin köyüne." "Tokat, Sivas, Gümü hane, Tunceli... i te buldum." Topkapı'dan otobüse biniyoruz hava sıcak ve sıkıntılı. Terlemi im. Elim Barbara'nın elinde oldu undan daha çok terliyor. Ama bırakmak istemiyorum. Otobüsteyiz. Barbara'ya bakıyorum, O da terlemi . "Dersim'e vardı ımızda bana uçurtma yapar mısın Barbara?" "Yaparım" diyor. "Kuyru unu ben yapaca ım. Tüm renklerden takaca ım, sarı, kırmızı, mavi... Munzur'a çıkarız. Barbara orası rüzgarlı olur. Çok uzun bir ip almalıyız yanımıza. sviçre'de senin de uçurtman var mı?" "Hayır yoktu. Bu ikimizin uçurtması olsun." Uçurtman yoktu senin. Belki vardı da, anımsamıyorsun. Anımsadı ın ey düzenin sana ö reneceksin diye dayattı ı ders kitaplarına geli en tepkilerindi. Günden güne artan tepkiler. Sen var olan her eyini payla mak istiyorsun. Dilini bilmedi in birisiyle kar ıla tı ında onunla konu-
amamanın acısını duyuyorsun. Dil payla manın ba langıcı. Ö renmek istiyorsun tüm dilleri. "Saklambaç oynayalım mı Barbara?" "Oynayalım. Bak bakalım haritaya neredeyiz imdi?" "Bolu Da larında." "Önce bir ey içelim sonra oynarız. Yorulduk de il mi?" Her tarafımız çam a acı, iri Kozalaklar dalları a a ıya çekiyor. A açların arasında tahta bir masa var. Bu bizim evdeki masa. Ayaklarımızın altında çimenler büyümü . Çimenlerin içinde kurumu iki çatallı ince ince yapraklar. Odun topluyoruz önce, kurumu yaprakları da katıyoruz içine. Barbara ate i yakıyor. Yumurta ha lıyor. Çayı demliyor. Çocuk ımarıyor. Anne " ımartma" diyor. "Biliyor musun Barbara, ö retmen beni dövdü. u kula ımı çekti. Bu yana ıma da tokat attı." "Gel öpeyim geçsin" diyorsun Nazım'a. öpüyorsun çocu un kula ıyla yana ını. Çoktan geçmi ti o tokatın acısı. ncitmi li i kalmı tı sadece. O da uçup gidiyor sen öperken. Kin duyuyorsun ö retmene. Kinin ö retmenden çok daya ı hala bir e itim aracı olarak görmelerine. ki gün sonra veli toplantısına gidiyorsun. E arplı, fistanlı, pardesülü kadınların arasında sırıtıyorsun biraz. Ö retmen Nazım'ın velisi kim dedi inde benim diyorsun. Ö retmen de a ırıyor çat pat Türkçe konu an birini kar ısında görünce. Akrabam diyorsun. "Dersleri iyi ama Nazım çok yaramazlık yapıyor." diyor. "Nazım evde özgür bir çocuk, yaramazlık yapabilir. Fakat siz ona bir anne, bir abla gibi yakla ırsanız..." Dayak üzerine uzunca bir süre konu uyorsunuz ö retmenle. Oradan ayrılırken onu etkiledi ini biliyorsun. Bundan böyle dövmeyecek Nazım'ı. Öteki çocukları bile... "Barbara sen neden devrim-
ci oldun?" Gülümsüyorsun. Ne de güzel bir soru bu. Nazım gibi akıllı bir çocuk sorabilir böylesi soruları. Nasıl yanıtlayaca ını dü ünürken kapitalizmle olan çeli kilerin geçiyor dü üncelerinden birer birer. Sistemin çarkları arasına karı ıvermek teknolojinin üretti i mallara sahip olmaya çabalarken para kazanan bir robota dönü mek. Sonu yok ki teknolojinin üretti i malların, her yıl yeni yeni modeller... Sen de hep daha iyisine sahip olmak için çalı acaksın. Rahat oldu unun ayrımına bile varmadan. Ya landıkça, üretime katkın azaldıkça veya senin i ini senden daha iyi yapan biri çıktı ında kenara kenara itileceksin. Madamla e i öyle de illerdi ama. Bir Cafe açmı lardı. Belki onlar da böyle korumaya çalı ıyorlardı kendilerini. Sen orada serviste çalı ıyordun. Aranızdaki çeli kileri en aza indirgemi tiniz. Patron i çi çeli kilerini ya amıyordunuz. Birlikte omuzlamı tınız i i. Cafeyi ba ka bir yere ta ımak zorunda kalmı tınız. Yeni bir çevreydi orası. Üst katta siyasi polisin bürosu vardı. Cafeye polisler gelip gidiyordu. Konu malarından bir eyler kapabilir miyim diye dü ünüyordun. Ne de çabuk ö rendiler senin devrimci biri oldu unu. Madam'a seni i ten atmalarını söylemi lerdi. Madam kabul etmemi ti bunu. Gerekirse kafeteryayı kapatıp ba ka bir yerde yeniden açardı. Ama yine de atmazdı seni i ten. "Neden devrimci oldun?" Nasıl yanıtlamalı imdi bu soruyu? Nasıl anlatılır yedi ya ındaki çocu a neden devrimci olundu u? "En güzel dünyayı devrimciler kuracak da onun için devrimci oldum. O en güzel dünyada insanlar birbirlerini söndürmeyecekler. Hiç kimse açlıktan ölmeyecek. O zaman televizyonda gözleri sinekli, karnı i , kolları bacakları eriyip bir deri bir kemik kalmı yürüyemeyen çocuklar görmeyeceksin."
TAVIR
9
"Peki neden Türkiye'ye gel din Barbara?" RAF hareketindeki çalı malara götürüyor bu soru seni. Kapitalizmin güçlü olu u, kendi insanlarının ya am düzeyini yüksek tutabilmesi, toplumsal muhalefeti cılızla tırıyor. Dernekte oturup konu maktan öteye bir ey yapamıyorsun. Hiçbir ey de yapmadın de il. Nikaragua devrimine gidecek gönüllüleri örgütledin. Ülkene sı ınan devrimcilere kucak açtın. Az ey miydi bunlar? Yine de bir bo luk vardı içinde. Sosyalizm için daha fazla bir ey yapamamanın bo lu u. Çetinle tanı tı, mülteciydi o zamanlar. "Daha çok" diyordun sürekli. "Emperyalizmin en zayjf oldu u halka Türkiye" dedin sonra. Nazım'a bakıyorsun. Sorusunun yanıtını bekliyor gözlerinin içine baka baka. "Devrimcilerin vatanı yoktur. sviçre'deki çocuklarda benim karde im, sen de benim karde imsin. Oradaki insanlar daha az sömürülüyor. Ben de buraya geldim." " imdi de Kızılcahamam'dayız. Bul bakalım haritada." "Bolu... Gerede... Kızalcahamam. te buldum." "Bak orada çatal çatal bir i aret var. Neyi simgeliyor bu? aretlere bakalım." "Termal" "Orada kocaman bir havuz var. Yer altından çıkan sıcak sular havuzun içine doluyor. Yıkanmak ister misin orada?" "Ama ben yıkanmayı sevmem, gözlerim yanıyor." "Gözlerini sıkıca kapatırsan yanmaz." Mavi le en büyüyor ve büyük bir havuz oluyor. Barbara kulaç atmayı ö retiyor bana. Havuzun dı ına sular sıçrıyor. Annem olsa kızardı, diye dü ünüyorum. Barbara kızmıyor. Annem de geldi i te. Gülüyor beni yıkanırken görünce. "Ne o kız, Nazım'ın annesi mi oldun?" "Neden olmayayım. Evlen-
10
TAVIR
seydim kaç tane olurdu imdiye kadar." "Her tarafı su içinde bırakmı sınız, ımarttın u çocu u." " ımarmıyor ki. Hem banyo yapıyor, hem oynuyor. Oynamak onun da hakkı." " imdi neredeyiz Barbara?" "Yozgat'ta. Bul bakalım yine yerimizi." Kıraç tepelerdeyiz. Ufuklara uzanan kırmızımsı topraklarda kovalamaca oynuyoruz. Barbara yakalayamıyor beni. Yakalamak istemiyor belki de. Yakla tı ı zaman yava lıyor. Ben de sıyrılıp akıyorum elleri arasından. Sonra ben onu kovalıyorum. Ufuklara uzanan bombo tepeler tükeniyor birden. Yakalıyorum Barbara'yı. "Mandallardan a aç yapalım mı Barbara?" "Yapalım." Haritada olmayan bir yerdeyiz imdi. Orada görebildi im her yer me e a açlarıyla kaplı. Hafif bir rüzgar esiyor. Uçurtmamızı salmı ız. Kırmızı bir uçurtma. Kuyru u rengarenk. Görüyor musun kafa sallıyor bize. Bulutlara karı tı imdi. Ben saklambaç oynayalım diyorum sonra. Me e a açlarının arasında ko up saklanıyorum. Evimizdeki formika elbise dolabı da orada. Kim getirmi onu diye dü ünüyorum, içine saklanırken. Barbara'nın sesini duyuyorum "Neredesin?" diyor. Oyundan sonra Barbara mandalları toplamamı söylüyor. Ben hiç toplamam ki oyuncaklarımı. Annem söylene söylene kendisi toplar. "Toplamam" diyorum ona. Barbara'nın bana kırılaca ını dü ünmemi tim hiç. Tekrar toplamamı söylüyor. Toplamayınca da "Sana ceza vermek gerekli" diyerek dı arı çıkmamı yasaklıyor. "Küstüm Barbara sana." "Ben de sana küstüm." Annem eve gelip bizi küs görünce a ırdı. Bir Barbara'ya bir bana baktı. "Barbara beni dı arı çıkarmadı. Küstüm Ona." "O zaman Barbara evimiz-
den gitsin." dedi annem. Barbara gitmek için kapıya yürüdü ünde ko up kapıyı tutuyorum. "Ben sana da küsüyorum, sen neden evden gitmiyorsun anne? Barbara da gitmez." Annemin Barbara'yı evden kovabilece ini dü ünmemi tim hiç. En az benim kadar sever Barbara'yı- Annem onun yanına oturup konu maya ba lamadan, ben Barbara'nın kuca ına atılıyorum. " eni neden hapise kapattılar Barbara?" "Devrimci oldu um için?" "Devrimcileri neden hapise kapatıyorlar Barbara?" " yi insanları herkes sevmez de ondan." "Hapishanede ya amak zor mu?" "Güzel bir yer de il elbette. Fakat dı arıda ne yapıyorsan orada da aynı eyler. Kitap okuyorsun, tiyatro çalı ıyorsun. Yemek yiyorsun, gülüyorsun... Spor yapıyorsun. Basketbol biliyor musun sen? Basketbol oynuyorduk orada. Benim boyum uzun ya. Topu aldı ım gibi... Dı arıyı merak ediyor insan daha çok..." Benim sviçreli oldu uma alı amadı bir ço u. Ben buranın insanı gibi davrandıkça onlar hep bir ba ka ülkenin insanıyla konu ur gibi konu tular benimle. Ko u tayız. Tutsa ız ama özgür gelece i konu uyoruz sohbetlerimizde. Mehmet Almanya'da kalmı bir süre. Çat pat Almanca biliyor. çten bir insan. Mültecilik sorununu tartı ıyoruz. Dilini geli tirmek için senden yardımcı olmanı istiyor. Sadece kendisi için de il üstelik. Ö retmenlik yapacaksın tutsaklara. "Hayır" diyorsun ona. a kın bakakalıyor, açıklama bekliyor. "Dil ö renip Avrupa'nın yolunu tutuyorsunuz, mücadeleden kaçıyorsunuz" diyorsun. Ho ! Kaçacak insan dil ö renmese de kaçar ya. Sohbetin bitiminde sana bakarak "Tschüs." diyor. Almanya'da kalmı lı ından de il bu. Bilinç
altında seni kendinden biri olarak algılamayı ının etkisi. Ho çakal diyorsun ona. En güzel gülü ler dökülüyor tüm ko u tan. Hep böyle en güzel gülü lerle dolu de il hapishane ko u ları. Bir çatı ma haberi gelir ko u lara. Belki tanıyorsundur onu. Birlikte yürümü sündür sokaklarda. Aynı evi, aynı odayı payla mı sındır. Yeme ini suyunu bölü mü sündür. Uçup gidersin anılara tutunup. te o zaman demir kapılar, gözetleme kuleleri daha bir ba ka acıtır içini. Yüzünü bir kez olsun görmemi olsan da de i mez. Anılara tutunup yürüyemezsin belki. Yine de bilirsin onunla aynı kavgayı omuzladı ını. Hasan'ı da tanımıyordun hiç. Bir sokak çatı masında yaralı ele geçti ini ö rendin. Hastaneye yattı sonra. Baca ından yaralıydı. Baca ının kesildi ini ö rendi inde bir baca ının aksadı ı duygusuna kapıldın. Öyle anlar vardır ki, bazen hiç ölüm olur, yürürsün korkusuzca. Yine de bedenin bir parçasını koparıp koymasınlar seni yata a. nsandan saymazsın kendini en çok yarım insan dersin kendine. Hiçbir i e yaramayaca ını dü ünürsün. Kolu felçli kalmı tutuklu arkada ından biliyorsun bu duyguları. "Ya amak direnmektir, direnmek gelecektir, gelecek ellerimizdedir." diyorsun arkada ına. Direnme gücünün günden güne filizlendi ini görüyorsun. Hasan'ın bir an önce ko u a gelmesini bekliyorsun. Yanımızda, yanı ba ımızda olsun diyorsun. nsanin bir baca ı olmadan da ya ayabilece ini anlatacaksın ona. "Hiçbir ey zor de ildir bu dünyada, e er dorukları fethetme cesaretin varsa." Hasan'ın gelece ini ö rendi in gün erkeklerin ko u una haber bırakıyorsun. "Gelince bana haber verin" diyorsun. Bir de pasta yapıyorsun. Kutlayacaksın onun geli ini. Saatler geçiyor, sana haber yermeyi unutmu olduklarını dü ünüyor-
sun. Kırgınsın arkada larına. Ak am dokuzdan sonra erkekler ko u una gidebilmek olası de il; yasak. Yaptı ın pastayı gönderiyorsun. Protez bacak yaptırmayı dü ünüyorsun Hasan'a. Ölçülerini bile aldın. sviçreye döndü ünde ilk i in bu olacak. Evde annem yok. Gözlerimi aralamakta zorlanıyorum. Açmamla kapanması bir oluyor. Barbara'nın kaygılı bakı larını görüyorum arada bir. Uçsuz bucaksız ormanların içinden geçiyoruz. Gecenin ortasındayız ama her taraf aydınlık. Yakıcı bir sıcak var. Derelerden me e a açlarının yapraklarından uçan buhar zerreciklerinin uçu masını gözlemek olası. Bunca sıca a kar ın ben ü üyorum. Yarı açık gözlerimle Barbara'ya bakıyorum. Barbara üzgün. Bir o kadar da tela lı. Elinde bezler var. Islatıp alnıma, koltukaltlarıma koyuyor bezleri. Terimi silmesini anlıyorum ama ben ü ürken bezleri neden ıslatıyor bilemiyorum. "Ü üyorum Barbara!..." "Geçecek" diyor Barbara. Annemi arıyor telefonla. "Hastaneye gidiyoruz" diyor. Me e a açları yok artık, dereler de... Kapalı bir yerdeyiz. laç kokularını duyuyorum. Hem ireler, doktorlar ili iyor gözlerime. Barbara benim için "O lum" diyor. Kendisinin Alman oldu unu, Türk e inin orada çalı tı ını, Türkiye'ye yerle tiklerini söylüyor doktora. Neden yalan söylüyor bu Barbara. Tekrar eve dönüyoruz. Burası bizim evimiz. Me e a açları yok. Ben hastalandım diye mi döndük eve Barbara? Hani Munzur'a gidecektik? yile ti imde Barbara gitmi . Biliyorum; hastayım diye götürmedi beni. Me e a açlı ormanlara gitti ini biliyorum Barbara. "Gelecek yine" diyor annem, "Sen uyuyordun, söz verdi sana." Özlüyorum seni Barbara. Sana sarılıp kollarının arasında uyudu um geceleri,
sıcaklı ını özlüyorum. En çok da sevgi damlayan ı ıl ı ıl gözlerini... Barbara'nın gidi inden bir ay sonraydı. Yine geldi. Kutuların içinde plastik bir bacak getirmi ti. Baca ı olmayan bir arkada ına verecekmi onu. Kaza ını da anneme verdi. Almak istemedi annem. "Benden bir anı olsun" dedi. Oysa ne de çok anı bırakmı tı bize. Barbara ile gitti imiz kadınlar derne ine annemle birlikte gidiyorduk imdi. "Gözlerini özlüyorum Barbara" diyorum O'na. Gülümsüyor. Parma ını sokuyor gözüne, sonra da gözüme yapı tırıyor parmaklarını. "Al gözlerim sende kalsın" diyor. "Gelece im" diye yine söz veriyor giderken. Evdeyiz. Annemin çantasındaki paralar yok, "sen mi aldın" diye bana bakıyor. Barbara'ya bana vurmayaca ı için söz vermemi olmasaydı imdi üstüme yürür tokatlardı beni. Paraları da ben almadım oysa. Daha önce de eksilmi ti annemin paraları. O zaman ben almı tım. Barbara bizdeydi o gün. Bir daha yapma, çok çirkin demi ti. Benim için aldı ı meyve suyunu da vermemi ti üstelik. Paralarını çalmayaca ımı annemin bilmesi gerek. "Sen mi aldın?" diyor ba ımın üstüne dikilip. "Almadım" "Do ru söyle!" "Barbara'nın üstüne yemin ederim almadım." Barbara'nın gidi inin üstünden aylar geçti. Söz vermi ti "Gelece im" diye. Belki derne e gelir diye dü ünüyorum. Annemle derne e gidiyorum her defasında. Dernekteyiz, sehpanın üstündeki dergide Barbara'nın foto rafı var. Ölmü Barbara. Herkes bana bakıyor. Kaçıyorum oradan. Gözlerini bırakmı tı giderken. Gözlerine bakıyorum aynadan. A larken hiç görmemi tim seni. A lıyorsun. Sana söz veriyorum Barbara. Gözlerini getirece im Munzura.
TAVIR
11
GECE VE GECE
1 bir gece vereyim sana ayın gözlerimi kapladı ı sessizli in gecesini vereyim
Asım GÖNEN
bir gece vereyim sana bakı ına yıldız kaçmı a kın gecesini vereyim yüzü gülücüklerle donanmı sevincini vereyim saflı ın al bu geceyi de patos gümbürtülerinde uyut oluklarından ya am akan de irmenlerle boz sessizli ini bir gece diyorum ayıpsız gülen senin ellerinin gecesi koyup ba ımı dizlerine gökyüzünü dinledi im rüzgarları kavun kokan gö üslerinin gecesini vereyim 2 burada acının yasaksız kudurdu u bu ölüm çemberinde bir gece verdiler sana kara namlulardan ya lı urganlardan bir gece her a zını harama açmı kan senetleri koymu cebine ölümün gecesini verdiler
12 T A V I R
bir gece verdiler sana kudurmu i tahlardan bir gece tiksintinin ve paranın ve ekme e satılık namusun gecesini verdiler ayrılı ı ve açlı ı yaratan gecenin gecesini verdiler diyorum al bu geceyi de kör bir dilenci gibi otur gözlerime al bu geceyi de insan kam için kararmı sapla gö sümün çukuruna bir yanı dinler karanlı ı pa a buyru u bir yanı ekmeden biçtiler ve açlı ı korudu polis sirenleri gö süne gömdü anneleri al bu geceyi de hasretine a ular içir al bu geceyi de gözya ıyla vur yalnızlı ımı
TAVIR
13
Tolga KARADEN Z e mutlu gelecek ku aklara... Böyle büyük acılar ya amayacaklar ve bizim ya adıklarımızı (1) bir masal gibi dinleyecekler." 14. yüzyıl talyan airlerinden Francesco Petrarcha, hemen tüm Avrupa'yı her eyi ile "düzleyen", yakla ık olarak 60 milyon ki inin ölümüne yol açan veba-Kara Ölüm salgınından sonra böyle yazıyor. Yazında rönesans habercisi bu airin umut dolu bu sesleni ine ne yazık ki yüzyıllar boyunca olumlu bir yanıt gelmiyor. Veba, fa izmi ya amı ve tüm bu sonsuz acılara kar ın tekelci emperyalizmin nüvelerinin canlandı ı Avrupa'da, umutsuz Camus'un da yazdı ı gibi yine ortaya çıkmak için fırsat kolluyor: "...Veba mikrobunun hiçbir zaman yok olmadı ını, e yada ve çama ırda yıllarca kalabildi ini, odalarda, bodrumlarda, sandıklarda, mendillerde, ve ka ıtlar arasında sabırla bekledi ini ve vebanın birgün gelip insanları felakete u ratmak ve onlara ders vermek için, farelerini uyandırıp onları mutlu bir kentte ölmeye (2) yollayaca ını biliyordu." Bugünden, altı yüzyıl öncesine baktı ımızda, aradaki büyük zaman farklılıklarına ra men, Kara Ölümün insanlı a ya attı ı yıkımı, moral çöküntüyü ve büyük korkuyu anlamak sanılaca ı kadar zor olmuyor.
14
TAVIR
Söz konusu olan, bir hastalı ın ula tı ı boyutla birlikte toplumsal bir olgu haline gelmesidir. O güne ait tüm olgu ve kavramların, sınıfsal ve siyasi düzleminden soyutlanmaksızın, günümüze aktarımı olanaklı olabilmektedir. Öyle ki, milyonlarca kayıpla ilk oku atlatan ortaça insanı artık vebayı "bir seferberlik bir felaket olmayıp, yinelenen bir musibet olarak kabul (3) etmeye" ba lamı tır. Ancak insanlı ın uyanı ını müjdeleyen devrimlerle beraber bu korku ya amdan uzakla maya ba lar. Ça ı anlatan birçok çalı mada yazılanlar, çok rahatlıkla günümüzle ilgili birçok anlatıma eklenebilir: "... aralıksız süren iddet, bollu un dı görüntüsü altında pusuya yatmı kıtlık hayaleti... sefaiet ve ümitsizlikle birlikte çok sayıda yoksul insan, yeryüzünü tehdit eden veba benzeri bir kara bulut gibi harap olmanın yok olmanın verdi i (4) gözda ı..." Geli en ticaretle birlikte feodalitenin gücünün azalması ve ulusla ma sürecine girilmesi, sınıfsal dengelerde ancak erk sahibi olanlar açısından bir sarsıntı ya atırken, "hastalık" özellikle sonraları "ezilenleri" hedef almı tır. Tüm Avrupa'da sınıf ayrımı yapmadan iddetini uygulayan veba, sonraları aristokrasinin ahlaksız korunma yöntemleri ve ulusla ma ile birlikte ortaya çıkmakta olan "yeni sınıfların" güce dayalı korunma yöntemleri sayesinde yalnızca
yoksul halk üzerinde kıyımına devam etmi tir. Oysa Kara Ölümün böylesine yayılmasında ticaret burjuvazisinin rolü olmu tur, a ırı kar hırsı ile ticarete devam eden tüccarlar, hastalık için yayılma yollarını da devreye sokarken, hızla azalan nüfus, toprakların önemli bir kısmını, kullanım dı ı bırakarak, feodallerin sonunu da getirmi tir. Flinn dönemin burjuvazisine bu konuda ilginç bir ekilde yakla ıyor: "Bir salgın tehditl kar ısında, vebayla ilgili önlemlere ili kin kararları ço u kez ellerinde tutan i adamları, servetlerini mi yoksa ya amlarını mı tehlikeye atmaları gerekti i gibi ızdıraplı bir kararla kar ı kar ıyaydılar. Açgözlülük açgözlülüktür, ya amı mülke ye leme konusunda akıllar ba a gelinceye de in pekçok salgın geç(5) mi olması olasıdır." Ba langıçta "ölümün herkese oldu u" ve "e itlikçili i" dü üncesini, kilise propagandası dı ında ele almak gerekir. Kara Ölümün nedeni, kiliseye göre ahlaksızlı a kar ı Tanrının gazabı, aristokratlara göre ise yeni ba layan köylü ayaklanmala(6) rıydı nsana ait tüm de erlerin yok edildi i bu ça da, yoksullukla varlıklılı ın kar ıtlı ı, en temel ve kar ı konulmaz birer yasaydı, bir Tanrı yasası. Buna ra men ölümün yaygınlı ı, paradoks olarak insanları, onu kendileri dı ında yorumlamaya itmi ve beyinlerde, dü ünce dünyasında olu an sı lık insanlı ın geli imini duraklatmı tır. Yaygın demoralizasyonla birlikte artan bireysellik ve her bireysel hareketin özünü olu turan kontrolsüz potansiyel iddet ola anla mı tır. Yorumlaması, anla ılması ve günümüze aktarımı çok kolay birkaç alıntı ilginç olacaktır. "Veba hakkında korkunç öyküler anlatıldı: ... tüm kötülüklerin nedeni olduklarına inanıldıkları için yakılan Yahudiler, onları yerlerde sürükleyen prensler ve din adamları... evrensel bir yıkımın ortasında düzenlenen isterik
e lenceler, gem vurulamayan uçarılıklar... hastalarından kaçan din adamları ve hekimler, Tanrıya ula ma yolunda acı çekmeyi öneren dövünücülerin (Flageliants) çılgın arkıları, adaletin sonu ve adaleti uygulayan hiçbir kurumun kalmaması. (7) .." lk çöken kurum ise aile oluyor. Hastalı ın var oldu u dü üncesi bile ailelerin hemen da ılmasına yol açıyor. nsanlar hiçbir ba lılık duymaksızın arkalarına dahi bakmadan kaçma yolunu seçiyorlar. Böylesine büyük bir çöküntüye kar ı bir direni olup olmadı ını bilemiyoruz, çünkü ortaça da, tarih yazımında ezilenlerin rolü olmuyor. Yine de Ribard "Karı ıklıklar, ayaklanmalar iddetlendi, azdı" diye yazıyor."... ve kanlı köylü çiftçi ayaklanmaları toplumu sarsıyordu. "Büyük sayıda (8) ölüm yılıydı o yıl..." Ekonomik ili kilerinde önünü açmak için her türlü yolu deneyen burjuvazi, sınıfının ve yapılanmasının do ası gere i, kendi ahlaki normlarını da koyar. Bir burjuvanın veba ile ilgili olarak dü tü ü notlar ilginçtir: "Adı geçen sari hastalık yalnızca fakirler arasında görüldü... Tanrı, merhameti nedeniyle, bu kadarıyla yetinecektir... Zenginler hastalıktan kurtulacaklar(9) dır." Bu aslında, daha sonraki yıllarda ortaya konacak olan ve emperyalizmi, fa izmi önceleyen teorilerin ilkel eklidir. Malthus'un nüfus teorilerini olu turmasında 14. yüzyıl vebasının önemli etkileri olmu , daha sonraki yüzyıllarda emperyalist payla ım sava ları nerdeyse aynı mantıkla incelenmi ve olumlanmaya çalı ılmı tır. Nerdeyse on yıl içinde altmı milyon insanın ölümü -bu 14. yüzyıl Avrupa nüfusunun dörtte birinden fazladır- ikiyüzyıllık nüfus duraklamasına neden olur. Nüfus artı ının sermaye kaynaklarını tüketip uluslararası gerginliklere yol açaca ını söyleyen teorisyenler (!), vebanın, sava ların vs. olumlu katkıları nedeniyle (!) böyle sorunların
çıkmayaca ını savunurlar. Biriki satır önce yazılan ahlak anlayı ı daha geli mi haliyle kar ımıza çıkar. "E er ahlak ilkeleri, iyili i getirmek için kötülük yapma hakkını bize tanımıyorsa, kötülü ün gelece ini bile bile iyilik yapma hakkımız var mıdır?" Nüfus teorisini olu turma sürecinde Malthus, uygarlık olarak adlandırdı ı " ey"in ilerlemesi için gerekli gördü ü bu nüfus azalmalarına yol açan olayların, azalmasından ciddi bir ekilde korku duymaktadır. O halde, veba veya herhangi bir nedenden olabilece i gibi sava lar da, emperyalist ya ma sava larında milyonlarca emekçinin ölmesi, yok olması da önemli de ildir! Burjuvazinin do du u yıllarda ortaya çıkan ve yaptı ı büyük yıkım nedeniyle Kara Ölüm adını alan vebadan, benzeri en ölümcül hastalıklardan yada felaketlerden, daha korkuncunun ortaya çıkmasıyla veba sahneden çekilmi tir. Kentle menin, ve bu yeni olu umun yeni sınıflarının, ulusların, ortaya çıkı ı, beraberinde daha yıkıcı unsurların da ortaya çıkmasına yol açmı tır. Sınır tanımayan bir ahlaksızlık görüntüsü altında feodalite, dönemini tamamlamı ancak yerine gelen, hemen beraberinde kar ıtını da getirmi ve bu henüz ortaya çıkan bir çok olgunun, daha ba langıçta çürümeye ba laması sonucunu do urmu tur. Yirminci yüzyıla geldi imizde: ya adı ımız tekelci emperyalizmin yaptı ı yıkımı, herhangi bir tarihsel yıkım ve kıyımla kar ıla tırmak mümkün mü? Ya anan tam bir insansızla tırmadır. nsana ait ne varsa katledilmektedir. Camus'un yazdı ını izleyerek, veba hala ya amaktadır. ekil de i tirmi , daha korkunçla mı olarak ya amaktadır. " kencehanelerde, hücrelerde, karakollarda, onlara sahip olan güçlerin elinde bu mikrobun yıllarca ya ayabilece ini,
oligarkların toplantı salonlarında, sermayenin vücudunda, bankalarda vs. sabırla bekleyebilece ini ve insanları felakete u ratmak..." Ama B Z? Ama biz, önümüzde böylesine ı ıklı bir yol ve yanımızda böylesine inançlı ve co kulu yolda larımız varken Camus kadar umutsuz ve kırık olabilir miyiz?
KAYNAKLAR: 1) Victor Robinson, The Story of Medicine, The New Home Library New York 1943,231-232 2) Albert Camus, Veba, Çev. Nihal Önol, Altın Kitaplar Yy. 1985 Sy.296 3) M.VV.Flinn, Avrupa ve Akdeniz Ülkelerinde Veba, Çev. Necmiye Alpay, Tarih ve Toplum Dergisi, leti im Yy. 39. sayı Mart 1987 4) Jhon L. Dusseau, The Plague, On The Evil And On The God, On The Just And On The Unjust, Perspectives in Biology and Medicine, I-Autumm 1982 5) M.VV.Flinn, age 6) Phillip/Ziegler, Veba, Çev-Ali Önder, Tarih Mec muası, Hayat Yy. Nisan 1972 Sayı 3 7) Victor Robinson, age 8) Andre Ribard, nsanlı ın Tarihi, Say Yy. 2. baskı 1983 Sy.285 9) Etienne Ferrieres/Gilles Caster'den aktaran F. Braudel, Maddi Uygarlık, Ekonomi ve Kapitalizm XV-XVII Yüzyıllar, Gündelik Hayatın Yapıları Çev. M.A.Kılıçbay Gece Yy. 1. baskı 1993 Sy. 66 10) J.D.Bernal'den (The Modern Ouarterly) aktaran R.L.Meek (Günümüzde Malthus) Çev. Oya Yaylalı — Marks/Engels Nüfus Sorunu ve Malthus, Sol Yy. 1.baskı 1976 sy.46
TAVIR
15
16 T A V I R
F
abrikada i çisin... Ba ında bir bant efi, etrafında i arkada ların, önünde hareketli erit, eridin üstünde az sonra mal olacak yarı mamuller, ay sonunda ödenecek ev kiran, bakkal paran, çoktan beridir ya amının bir parçası haline gelen taksitlerin, evde bekleyen karın, biri kundakta biri ortaokulda iki çocu un, seninle ili kisi yalnızca aldı ı aidatta cisimle en bir sendikan, yüzünü gazete ve televizyondan tanıdı ın bir patronun, patron adına seni yöneten müdürlerin, ay sonlarında aldı ın ve alır almaz elinden uçup giden maa ın, Benim i çim diyen devlet adamların, i ini kaybetme korkuların var... Hayat bu eleyip sineye çekiyorsun... kendine yakı tırdı ın bir ba ka ya am yok... Zaman zaman, bir avuç darıya çalı an katırlara benzedi ini dü ünsen de "buna da ükür" demeyi ihmal etmiyorsun... Geçen hafta i ten atılan yirmi i çi arasında olmadı ın için mutlusun.. siz kalan arkada larına acıyorsun... Hem kızıyorsun, hem acıyorsun... "Zorunuz neydi?" diyorsun... Sömürüden, düzen de i ikli inden, insanca ya amdan bahsetmek, siyasetle u ra mak size mi kalmı tı... siz kaldınız... yi kötü bir maa ınız vardı... imdi daha mı insanca ya ayacaksınız?.. Zamanı gelince sendika toplu sözle me yapıyor. "Derdiniz neydi?" diyorsun... Kızıyorsun... Kızgınlı ın, arkada larını sevdi in için... Sonra, atılanların içinde a zı var dili yok i çilerin de oldu unu hatırlı-
yorsun.. ten ba ka bir ey dü ünmesen de, bir gün i siz kalabilece ini varsayıp korkuyorsun... Bazı i çilerin, sendikanın ihbarı üzerine atıldı ını ö reniyorsun... Korkun artıyor... Sendikandan da korkmaya ba lıyorsun... Çalı tı ın fabrikanın karının trilyonlarla ifade edildi ini, geçen yıl üçe katladı-
lara imdi burada üç kuru için katlanman yetmiyor... Çalı ıp üretmen, de er yaratman yetmiyor onlara... Hem üretmelisin, hem korkmalısın... Korku bu yüzden tehdit oluyor sana... Kurtulmak istiyorsun... En yakınından ba lıyorsun... Yönetimin "bozuk niyetli" saydı ı i çileri sendikaya ispiyonlu-
KORKU brahim K A R A C A
ını okuyorsun gazetede... Anlam veremiyorsun.. Korkuların yönlendiriyor artık seni... Dü ünmeni engelliyor... Önce sendikaya, sonra üretim hattındaki amirlerine istedikleri "iyi i çi"yi oynamaya ba lıyorsun.. çinden küfretsen de oynamaya devam ediyorsun... Korkuyorsun çünkü... Sessizce verilen i i yaparken, her an her eyi yapabilece inin i aretini veriyorsun, maa ını alıyorsun. "Ben sizinim" diyorsun davranı larınla... Örgütlenmekten bahseden i çileri saygıyla kar ılıyorsun, dinliyorsun, "size hak veriyorum" diyorsun... Tekrar aynı konu açıldı ında ise, çalı mak zorunda oldu unu, onları sevdi ini, ama senden uzak durmalarını söylüyorsun... Ev kiran, taksitlerin ve ailen hep gözünün önünde... Korkuyorsun... Üç kuru a çalı man, üç kuru için sekiz saat ter dökmen, ba ka bir ortamda kar ıla san üç kuru de er vermeyece in insan-
yorsun... Çünkü sendika da o adamları bozuk niyetli sayıyor... Sendikanın da kendince gazabından uzak kalmak... Ev kiranı verememekten korkuyorsun... Haciz gelip e e dosta rezil olmaktan korkuyorsun... Ödüllendirilme ve korku duygularını birlikte ya ıyorsun... Aldı ın ödül ise belki bu kez i ten atılmamak olacak... Atılmadı ın için tekrar mutlu olacaksın... Ama korkuların senin için hep "ne iyi adam" demeyecekler... Kuzu gibi olman yetmeyecek... Kurt için kuzu, kuzu için kurt olmanı isteyecekler... Sen i ini kaybetmedikçe, çok ki inin i inden olmasına sebep olacaksın belki... Belki için sızlayacak, belki bir ey hissetmeyeceksin... "Ne yapalım, ya am bu" mu diyeceksin?.. Evet, öyle diyeceksin... nsan olmaktan çıkacaksın... Onurun çürüyüp kurtlandıkça, kurtla acaksın... Korkuların bitmeyecek... ten atılma korkuna
TAVIR
17
ba ka korkular da eklenecek... Belki de bunların hiçbiri olmayacak, a a ılık bir böcek gibi ya amak istemeyecek, korkularını ate e vereceksin... Olabilir mi?.. Kafan karmakarı ık... Bir i çinin iç cebinde duran gazeteyi istiyorsun... Okumak için... i çi gülümseyerek uzatıyor gazeteyi... Ba lıklara bakıyorsun... ran'da gözüne sürme çekti i için sokak ortasında dövülen bir kadın haberi var... a ırıyorsun... a kınlı ın geçmeden bu kez iç sayfalarda yine aynı ülkede iki saatli ine, iki günlü üne, bir haftalı ına veya bir kaç aylı ına yapılan sözle meli evlilikleri okuyorsun... Bu i lere bakan bir din adamına yatıraca ın paranın miktarı, herhangi bir kadınla geçirece in birlikteli in süresini belirleyecek... Çocukluktan beri bilincine yerle en soyut dinsel namus kavramı bir an sarsıntıya u ruyor. Haberin kayna ında bir art niyet arayıp sarsıntıyı imdilik dindiriyorsun... Namuslu olma kavramı bilincinde ve kültüründe cinsel ça rı ımlarla birlikte var oldu undan, duydukların seni fazlasıyla me gul ediyor... Bu yüzden, koca daya ından bıkan kadının, iki çocu u, dayaktan morarmı gözleri ve kırılan üç kaburgasıyla Fırat'ın sularına dalarak ölümü tercih etmesi seni o kadar sarsmadı... ntihar etti i için suçladın belki kadını... Allahın verdi i canı aldı ı için kızıyorsun... Kocadır, hem döver, hem sever diyorsun... Aylardır toplusözle menin imzalanmasını bekliyorsun. Umudunu, alaca ın zama ba lamı sın... Tasarıla18
TAVIR
Açlık grevleri, infazlar, Kürt yoksulunun ulusal direni i, trafik anar isi, çevre kirlili i ve bir sürü ey sana do rudan dokunmadı ı sürece, senin için bir ba ka ülkede olup biten olaylar sanki Yakılan köyler, göçe zorlanan köylüler, gözaltına alınıp kaybedilen insanlar yok senin için. rını maa ındaki tahmini artı a ba lamı sın... Umutlu olmak istiyorsun... Her toplu sözle menin ardından toplu i çi kıyımlarının geldi ini de biliyorsun. Sözle me ne kadar geç imzalanırsa i veren için o kadar iyi olaca ını di er i çilerden duyuyorsun... Nedenini sordu unda ise "faizsiz kredi" yanıtını alıyorsun. Tartı ma konusu olan oranlar kafanı kurcalıyor... Me gulsün... Rakamların anlamını ya amında sınamaya ba lıyorsun. Yüzde u kadar artı olursa neler yapabilece ini hesaplıyorsun... Kafanda diyaloglar geli tiriyorsun... Ak am i dönü ü evinin yolunda sıra sıra dizili meyve satıcılarının yanından geçerken rakam-
ların soyut dünyasından sıyrılıyorsun... Üç ak amda bir evime bir kaç kilo meyve götürebilmem için u kadar artı olmalı diyorsun.. Patron "hayır" diyor. "O kadar artı fazla... Neyine gerek evine üç ak amda bir meyve.. On günde bir götür... Her ak am de il, iki ak amda bir i e süt götür... Yıllık izninde tatil yapmak da neymi , evinde çocuklarınla oyna..." Anla mazlı ın anlamı aslında bu... Sabah i e giderken bindi in servis aracına, ara duraklardan tanımadı ın gençten insanlar da biniyor, ellerinde birer tomar bildiriyle... ki-üç dakikalık konu madan sonra bildirileri da ıtıyorlar ve iyi çalı malar dileyerek bir sonraki durakta iniyorlar... Eline tutu turulan ka ıda öyle bir bakıyorsun... Bazen fa ist diktatörlük, emperyalizm, devrim ehitleri, bazen oligar ik diktatörlük, devrim, sosyalizm, sarı sendika kavramları çarpıyor gözüne... Bolca duymu olsan da, hiçbirinin anlamını bilmiyorsun. Az sonra aracın ön sıralarında oturan bir i çi, araç amirinin emriyle kalkıp bildirileri teker teker geri toplamaya ba lıyor. Sonuna kadar okumak istesen de vermek zorunda kalıyorsun... Korkuyorsun çünkü... Hem fabrika yönetiminden, hem de sendika yönetiminden korkuyorsun... Korkunun yarattı ı ve yönetti i bir insansın... Dünyasal korkuların neredeyse tanrısal korkularının önünde... Bunu farkediyorsun. Seni dünyasal korkulara bo an toplum düzeni ve gelece i onun süreklili ine dayalı olanları Allah korkusu bilmeyen cehennemlikler arasına koyu-
yorsun... Hem bunu dü ünüyorsun, hem de onlardan hiçbir eyi esirgemeyen devletin onlarla birlikte dini ve Allah korkusunu insanlara her zaman hatırlattıklarını görüyorsun... Buna da bir anlam veremiyorsun... Ama tanrıya her geçen gün biraz daha yakınla ıyorsun... Seni dünyasal korkularla ya atanlar adına da tanrı korkusunu ta ıyorsun... Bu dünyada bolca acı çekti ini dü ünüyorsun... Bu dünyada yoksun kaldıklarını öteki dünyada mutlaka elde etmelisin.. Buna kararlısın.. Burada kaybetti in dünya, ötede kazanaca ın dü sel bir ya am kar ısında iyice silikle iyor. Bu dünyadaki dü ünsel ve fiziksel teslimiyetin yerini tanrısal teslimiyet dolduruyor... Çeli kiler içindesin... Gazetelerde co kulu i çi-memur yürüyü lerini, direni lerini okuyorsun... Heyecanlanıyorsun... Ama birden kendinin ne kadar güçsüz ve zayıf oldu unu dü ünüp kendi dünyana dalıyorsun... Açlık grevleri, infazlar, Kürt yoksulunun ulusal direni i, trafik anar isi, çevre kirlili i ve bir sürü ey sana do rudan dokunmadı ı sürece, senin için bir ba ka ülkede olup biten olaylar sanki. Yakılan köyler, göçe zorlanan köylüler, gözaltına alınıp kaybedilen insanlar yok senin için. Karını çoktan çar afa soktun. Çocu un yaz tatilinde kuran ö reniyor. Ya amdan istedi in çok ey var, ama umutsuzsun. Aslında dünyadan umudunu kesmemi sin. Çeli kiler içindesin. Öte tarafı garantiye almak istiyorsun. Çevrendeki "öte taraf" taraftarlarına baktı ında, onların aslında
bu tarafa daha fazla ba lı olduklarını görüyorsun. Öte tarafa yapılan göndermeler, bu tarafta edinecekleri mülk, iktidar ve imtiyazın teminatı sanki. "Sınav" için geldikleri bu "fani" dünyada parsayı toplama derdindeler. "Laik diktatörlük" onlara bu imkanı fazlasıyla vermi . Öteki taraf kaygısı senin gibilere kalmı . çisin. " çinizde tanrı korkusu ve inancı olsun" diyor en ba taki patronun. "Hakkına razı olarak çalı an kullarına Allah verir" diyor. "Ben veririm" demiyor. "Bana çalı ın, iyi çalı ın, hakkınıza razı olarak çalı ın, iyi i çi olun, bana çok kazandırın, Allah sizi sever, sevdi i kullarını sevindirir "diyor. Üstünde biraz dü ününce bu sonuca varıyorsun. çisin. Tumturaklı bir küfür sallıyorsun. Ama, korkuların yönetti i bir i çisin. Ya amı bilince de il, korkuya dönü türebiliyorsun ancak. Zayıf oldu unu dü ünüyorsun. Kendi örgütün olan sendikan bile korku salıyor sana. Özelle tirildikten sonra i çilerin terketmeyecekleri fabrika ve i yerlerinde Arjantin'i. örnek göstererek gerekirse bazuka kullanılmasını öneren i adamları, "Açıklanan" malvarlıkları, milyarlık dü ünler, asgari ücret, paralı askerlik, parçalanan gerilla memo cesetleri, bayra a sarılı memet tabutlar, ate kes, halkların karde li i, insan hakları, özlem, beklenti derken, üç günlük bir ya amda yarım günlük nefes için ikibuçuk günü diyet verdi ini dü ünmeye ba lıyorsun. Aklından geçenleri, TV haberleri ikiye bölüyor. Ekranda yanan bir bina var. Alevler içinde bir otel. Otelin dı-
ında "kan!.. kan!.." diye ba ıran kan ba ımlıları... Otelde kırka yakın insanın yanarak öldü ünü söylüyor spiker. Yanık et kokusu doluyor sanki ci erlerine. Ne diyece ini a ırıyorsun. "Aziz Nesin konu mu , insanlar tahrik olmu , otel yanmı ." Bu kadar basit. Resmi ki iler buna yakın eyler söylüyorlar. Bir onay, bir uyarı... Aziz Nesin'i tanıyorsun. Yüzde altmı lık ço unlu un aptal oldu u yolundaki açıklamaları geçmi te dikkatini çekmi ti... Ekrandaki tahrik ol-
Onurun çürüyüp kurtlandıkça, kurtla acaksın... Korkuların bitmeyecek.. ten atılma korkuna ba ka korkular da eklenecek... Belki de bunların hiçbiri olmayacak a a ılık bir böcek gibi ya amak istemeyecek korkularını ate e vereceksin... Olabilir mi?.. mu 'halk"ı izlerken bu. açıklamayı hatırlıyorsun, yüzde kırkı akıllıdır dese daha mı do ru olacaktı sanki" diyorsun kendi kendine... Dolmu ta, trende sigara içenleri, yerlere avuç avuç balgam tükürenleri, dokuz yüzlü telefonlara "bu burun kimin" sorusunu cevaplamak için milyarlar kazandıranları, bo mideyle milyarlık futbolcu transferleri üzerine hararetle tartı anları, teneke bilezik veriyor diye bazı gazeteleri kapı kapı edenleri, evindeki beyaz e yanın yeni çıkan modelini alabilmek için T A V I R 19
dü Sivas ellerinde dumanım tüter Otuzbe yürek gö sümde atar Da larından halkın öfkesi akar Cenneti bu dünyada dü leyendiniz Sevdamızı türküledik telli saz ile Konu an dil Duyan kulak Gören göz ile I ır gece a zımızdan çıkan söz ile Cenneti bu dünyada dü leyendiniz
NES M ALTIOK AYSAN BEZ RC KOÇAK Dost ba ında HASRET yolunan çiçek AKARSU'yum kında kırılan bıçak Cenneti bu dünyada dü leyendiniz Pir Sultan gibi durur gövdeleriniz Kör karanlı ı yırtarken ne güzeldiniz Akıl ya mur öfke göl yürek deniz Cenneti bu dünyada dü leyendiniz... brahim KARACA
20 T A V I R
aylarca bo azından kesip taksit altına girenleri, ekranda gördü ün kundakçıları, ve bunlara benzer daha nice eyleri dü ündü ünde, yüzde altmı üzerinde biraz daha duruyorsun... Bildi in ve inandı ın din ile, u anda ekranda izledi in dini bir türlü ba da tı ramıyorsun. Bu dü üncelerle yatıp uyuyorsun. Yarın hafta sonu. Ayda bir gazete okumana ra men, sabah erkenden bir sürü gazete alıyorsun. Saatlerce okuyorsun. Bir daha, bir daha okuyorsun. Yanan otelin içindesin artık. Etinin yanıp döküldü ünü hissediyorsun. Dumanların içinden Nesimi'nin curasını dinliyorsun. T.V. haberlerinde, ölenlerden ismi tespit edilenler açıklanıyor. Kendi ismini arıyorsun aralarında. Gazeteler, seyreden devletten söz ediyorlar. Güvenlik güçleri saldıranların güvenli ini sa lamı lar. çeride insanlar yanarken dı arıda sırıtıp gülüyor kimileri... Çileden çıkıyorsun. "Laik diktatörlük" nedense laikli i ilk telaffuz eden önderine ait büstün yerlerde sürüklenmesine, küfürlere seyirci kalıyor. Nedense, sekiz saat boyunca eriatçı kan ba ımlılarının yaptı ı katliamı seyrediyor devletin güvenlik güçleri. Fabrikada i verenin istemedi i gazeteleri okuyan bazı i çilerin nasıl mimlenip i ten atıldıkları geliyor aklına. Utanıyorsun. Kendinden de utanıyorsun. Demokratik üniversite mücadelesinde yer aldıkları için evlerinde öldürülen iki genç insan geliyor aklına. Yürüyü e geçen i çi-memurların coplanmasını, dövülmesini, yerlerde sü-
rüklenmesini hatırlıyorsun. Ve daha Sivas'ta yakılan otelde ölenlerin kaç ki i oldukları bile tam saptanamamı ken, otelden hala dumanlar yükseliyorken, katliamı lanetleyenlere saldırıyor devlet güçleri. Bir vah eti seyredenler, katliamı kınayanlara saldırıyorlar. Hayretler içinde kalıyorsun. Seyredenlerle saldıranları ve yakanları aynıla tırıyorsun. "Demokrasi" ye "Laik Diktatörlük" tekerlemeleri bir ey ifade etmiyor artık. Evet diyorsun, bu, ba ka türlü bir diktatörlük. Çokça sözü edilen eytan ayetlerinden bir bölüm okuyorsun. De il tahrik olmak, okuduklarından hiçbir ey anlamıyorsun bile... Saldırgan "halk"ı görüyorsun ekranda. Tepki gösterenlerin onu okuduklarına da inanmıyorsun. "Bu bir tertip" diyorsun... Sonra, hem kitabın yazarının hem de kitapta anlatılanların seni hiç ilgilendirmedi ini dü ünüyorsun. Senin ya amında, ona zaman ayırıp kafa yoracak ve de erlendirecek bir neden, bir gerekçe göremiyorsun. Bir zamanlar, i ten atılma korkularını yenmek için üçbe arkada ını ikayet etmi tin. Oysa arkada larının fabrika içindeki varlıkları seni hiç ilgilendirmiyordu. Ödül ve korku arasındaki gel-git, sana bu eylemi yaptırmı tı. Sivas'ı imdi buna benzetiyorsun. "Cehennem korkusu ve Cennet beklentisi bu adamlara bu katliamı yaptırmı olmalı" diyorsun. Bu dü ünceni daha da geli tiriyorsun. E er tanrı, kutsal kitabında insancıl olmayı, sevgiyi, ho görüyü nasihat edip, "Ey inananlar" de il de "Ey
insanlar" diye söze ba layıp; "insanları sevin, do ayı öldürmeyin, hayvanları koruyun, yardımsever olun, birbirinizi öldürmeyin, bana inansa da inkar etse de onu anlayı la kar ılayın, birbirinize ya ama hakkı ve alanı tanıyın, art niyetli ve fesat olmayın, zenginlikleri bölü ün, ama bütün bunları yaparken benden ne bir ödül, ne de ceza beklemeyin, bunları insan oldu unuz için yapın, yaptıkça insanlasın, sizin ödülünüz insan olmanız olsun..." demi olsaydı; kimin inanıp kimin inanmayaca ı, kimin nerede din için ne konu tu u kaç ki inin umurunda olurdu? Ödül, ceza ve korkulardan sözedilmeseydi, bugün Madımak Oteli'nin önünde kaç tane kundakçı olurdu acaba? Onların adı kundakçılar. Kendi korkularını duymayan, aynı ekilde korkmayanları yakacak kadar insanlıktan uzak kundakçılar. "Sizin gidece iniz cennete ben gelmek istemiyorum" diyeni zorla oraya götürece ini sanan kundakçılar. Öyle sandıklarından de il, dinden çıkanı tanrı adına "yola getirerek" ya da yakarak tanrının ho nutlu unu kazanma tela ı... nsanları tahrik etti i söylenen konu maları merak ediyorsun. Gazeteleri didik didik ediyorsun. Ne konu mu bu adam ki, kırka yakın insanın katli vacip görülmü . Gazeteleri tarıyorsun. Bu arada satır aralarında Altıncı Filo protesto eylemlerine, 1 Mayıs katliamına, Çorum ve Mara katliamlarına ili kin kısa yazılar ba lantılar okuyorsun. Müslüman mahallesinde
satılan salyangozlardan bahsediyorlar. "Satılsın" diyorsun. Ben almadıktan sonra satılsa ne olacak. Kime ne yararı var. Mide benim, mutfak benim, tencere benim. nançsızlı ın açıklanması, inanç sahiplerini tahrik edip galeyana getirmi . Bu size "inançlılar" dı ında kalanlar için son derece tahrik edici bir neden... Arada bir gitti in camilerde dinledi in vaazlardaki "dinsiz kafirlere" edilen küfürleri dü ünüyorsun. Kundakçıların dine küfür olarak kabul ettikleri ki isel açıklamaları onunla kar ıla tırıyorsun. Kimi görü lere katılmasan da, uygarca açıklandı ı için saygı duyuyorsun. " slamdan dönenleri, e er tövbe etmezlerse öldürün" hükmünü hatırlayıp bir saptatmada bulunuyorsun. " ki tane müslümanlık var" diyorsun. Bir tanesi halkın müslümanlı ı, di eri de eriatçının ortodoks müslümanlı ı. Sevgi, ho görü, iyiniyet kavramlarını ta ıyan müslümanlı ın halka ait oldu una iyice inanıyorsun artık. Halk iyi olan ne varsa onu slam'a mal etmi , içeri ini zenginle tirmi kendine göre daha insani bir dinsel kültür olu turmu . Sivas ehitleri yarın görkemli bir kalabalıkla u urlanacak. Gitmek istiyorsun. Orada bulaca ın eyin kendin olaca ını biliyorsun. Aylar önce i ten atılan i çi arkada larının da orada olacaklarından eminsin. Yüzünde aydınlık bir gülü var.
T A V I R
21
MD YANGINA G DEN B R TEMMUZDUR YÜRE M Erdo an EK NER
Karaydı giysileri, dü ünceleri kara, gözleri kara Bir Ortaça karanlı ını dü lüyorlardı Yalnızca yolda kar ıla tık onlarla Bir aydınlı a yürürken biz onlar önümüze çıktılar Çünkü onlar, bir bataklı ın dibindeki balçıktılar
Gidenler ki, ba ka kentlerden gelmi lerdi Kimbilir belki de kaç tuzaktan geçerek günlere sözcükler vermi lerdi Ve semah dönmü lerdi direngen bir umudun sesiyle Oysa birdenbire yangına kapıldı gençlikleri Umutları ve saatler süren bekleyi leri...
22
TAVIR
Sorgular seni bir mevsim ve Temmuz... Haziran yazılmı iirlerin sesidir, sorgular yüre ini ve ne kadar "savundu unu ya amı" Çünkü gidenler dizeler bıraktılar kitaplar ve türküler Güller bıraktılar acının yurduna
Artık foto raflarda kalır gülümseyi leri Ama yeniden bir ba kaldırı olur bu günce her eyden önce Ve artık yangınların küllerinden do ar iir Güne li bir ırmak olur insanlar akar ehir ehir
MUNZUR: Harun UYAR
tobüs asfalt yolda süzülürcesine ilerliyordu. Ama hep hızla devam edemeyece imiz açıktı. Az sonra sapılacak yolu hatırlatarak "Muti Deresi yolcuları hazırlansın" uyarısında bulundu muavin. Giderek yükselen tepelere tırmandıkça heyecanı artıyordu yolcuların. Yol, yüksek uçurumlar üzerinde kavisler çizerek, kıvrılarak tırmanan bir yılanı andırıyordu. Etrafı yüksek da larla çevriliydi. Da ların zirvesi pusluydu. Ve rüzgar otobüsü sürükleyecek kadar hızlı esiyordu. Zirveyi, uçurumlar üzerinden yükselen o incecik yolu a mı tık. rili ufaklı tepelerin delinerek açılmasıyla olu an geçitlerin birinden ötekine geçerek ilerliyorduk. Sel sularının açtı ı çukurlarıyla, çakıl ta larıyla adeta bir köy yolunu andırıyordu yolumuz. Artık Munzur Çayı'yla birlikte akıyorduk. Çakıllı ve dar yollara ra men Munzur'la yarı ıyorduk. Sarp kayalarla dolu yüksek tepelerin arasındaki asma köprülerin iki yanına namluları tepelere çevrili tank ve mitralyözler yerle tirilmi ti. Sık sık kimlik kontrolü yapılıyordu. Arabalar durduruluyor, insanlar tekme-tokat indirilip aranıyordu. Küfürün bini bir paraydı. -Kimlikler: ....................
B R DÜ ÜN EV -Nereye gidiyorsunuz? ................... -Ne i iniz var orada? ................. Da ta sorgu merkezi olmu tu sanki. Üstleri silah ve cephane yüklüydü. Elleri tetikteydi ve ölümün so uklu u hissediliyordu yüzlerin de. Da ların doruklarında kardan kapanmı evler çarpıyordu göze: tek tek, bazen de öbek öbek. Uzaktan bakıldı ında özenle yapılmı bir ma arayı andırıyordu bu evler. Bir kaç ayak izinin açtı ı yolun ula tı ı kapılar bir karaltı gibi görünüyordu, bir de cılız cılız tüten soba dumanları. Baharı dü lüyorum. Rengarenk çiçeklerin açtı ı, yemye il do ayı canlandırıyorum hayalimde. Ekinlerin topra ı yararak boy verdi i, a açların çiçeklerle bezendi i, ku ların cıvıl cıvıl ötü tü ü baharı... Kardelenler boy vermi ti Munzur Çayı'nın kenarında. Baharı müjdeleyen kardelenler... Adına, Dersimce canemerg denilen... Sevginin, dostlu un sembolü kardelenler. Camdan etrafı gözlüyorum. Hala Munzur'la yarı halindeyiz. Eriyen kar sularıyla daha bir co kundu nehir, canemergler daha yakınımdaydı uzanıp koparmak istedim. Sıcaklı ına, direngenli ine uzatmak istedim elimi. Bir murattır derler canemerglere eri mek. Her isteyen koparamazmı onları. Sevdası temiz, içten ve çıkar-
sız olanlar ancak eri ebilirlermi . Ve eri ebilen sevginin ölümsüzlü üne ula ırmı . Öyle söylenir Dersim'de. Ömürleri çok kısadır, baharı müjdeledikten sonra ölürler... Varsın öyle olsun. Yerlerine rengarenk çiçekler, yeryüzünü sarıp sarmalayan ye illikler bırakırlar ya. Saat ö leyi gösteriyordu. Otobüs çakıllı yolda ne kadar olabiliyorsa o hızla ilerliyordu. Radyonun saat ayarının ardından spikerin donuk sesi duyuldu. Hayal dünyamdan sıyrılarak kulak kabarttım. Oniki canemerg dü mü tü Dersim topra ına. Karanlı ın cellatları tankları, topları, ve helikopterleriyle ula mı lardı onlara. Munzur kızıl akıyordu artık. Yas tutmuyordu belki ama durgun ve sessizdi. Kar ıda Munzur Da ı tüm heybetiyle seyrediyordu onları. Bir tarih abidesidir Munzur Da ı. Zirvesinde sisi eksik olmaz. Görünü ü ürkütücüdür. Geçilmez sarplıklarıyla, derin ve dipsiz ma aralarıyla mesken edinenleri saklar, vermez ele. Bir dost yuvasıdır. Bir ana kuca ı gibi ba rına basar canemergleri. Efsanesinde efkat vardır Munzur'un. Dara dü enlerin "Hızır"ı derler ona. Erdiler muratlarına Munzur'un ilk canemergleri, ilk olmanın huzuruyla. Kan ve barut içinde. Ama halaylarla, kavga türküleriyle. Munzur, yüreklerimizde bir dü ün evi oldu. TAVIR
23
TOROSLARDA ki yi it sava çımızı Toroslara verdik. Bir yanımızda sevinç, Toros yüceleri de bizim artık. Bir yanımız hüzün. lk sen geldin aklıma... Toroslarda çarpı mak, Torosların topra ına serpilmek en çok sana yakı ır da onun için. Yanılmamı ım, bir de zindanlardan özgürlü e ko an Dersimli yi it Mustafa Sefer dü mü . Bir ömrü kavga kavga ya adın: Çukurova'nın ba e mez evladı. Vurdular da seni, dü tü mü bayrak yere, durdu mu yürüyü ... Bedenindeki her dipçik yarası yeni bir çiçe e gebe da larımızda. Cezaevinden çıktı ından kısa bir süre sonra tanıdım seni. Birgün gelip "Ben Tarık" dedin ve öylece girdin hayatımıza, hiç çıkmamacasına. Sizin güzel yüzlerinizden, yi it bedenlerinizden korksun onlar. Ama biz ellerimizle, çiçeklerle bezeyîp, mar larla yüceltip verece iz topra a. On defa kaçırsalar yine bulur u urlarız güne e sizi. Bulu maya geliyoruz seninle, yola barikat kurulmu olabilece i, köye bırakmayacaklarının endi esini ta ıyarak. ansımız varmı ki henüz ortalarda yoklar. Evine varıyoruz, toplanmı seni bekliyor dostların. Saatler ilerledikçe yeni insanlar dakatılıyor aramıza. Kimbilir kaç gece uyudu un o yemye il bahçede seninleyiz. Hava kararmaya ba lıyor. Yolların tutuldu unu duyuyoruz. Evin etrafını da askerler sarıyor, içeriye kimseyi bırakmıyorlar, gelenleri geri yolluyorlar. Endi eliyiz artık. Tahminler yürütmeye ba lıyoruz. Seni bizden habersiz mezarlı a götü-
24 T A V I R
rüp gömebilecekleri bile aklımıza gelmiyor de il. Sonunda geliyorsun i te, "Bize Ölüm Yok" mar ıyla kar ılıyoruz kapıda seni, bizlere e lik etti inden eminiz. Bahçeye koyuyoruz... Üzerine de kızıl mı kızıl bir örtü. Çevreni çiçeklerle donatıyoruz. Karanfillerle bezenmi , mum ı ı ının aydınlattı ı resmin kar ımızda duruyor. te gene bizimlesin, Çukurova sıca ı yüzün bizimle, Ölümün so uk yüzü Erir Yok olur Bulu unca senin bedeninde Sıcak bir temmuz gününe güne olur Seninle geçirece imiz, son gece bu. Son kez kar ılayaca ız sabahı birlikte. Son kez sohbet edece iz, ilk ve son kez geceyi birlikte bekleyece iz seninle. Birlikte olmanın heyacanını ya ıyor dostların yeniden. Herbiri ko arak geliyor ba ucuna, nöbetleri hiç bitmesin istiyorlar. Geldim i te, gene kar ımdasın. Aklına gelir miydi tekrar kar ıla aca ımız. Sözlerimi duyaca ını biliyorum. Çok ey de i medi belki, ama eskisi gibi de de il artık hiç bir ey. Okulumu da bilirdim biliyor musun. iir yazmaya da devam ediyorum. Okuyamayacak olman ne kadar üzücü. Tavır dergisinde yayınlanan ilk iirimi senin sayende göndermi tim, hatırlıyor musun? Kazara defterimi bulup okumu tun, sonra da gelip bu defter kimin diye sormu tun. O güne kadar kimseye göstermedi im iirlerimi senin elinde görünce çekip almı tım defteri. Yatı tım, ikna oldum sonradan "okuyup de erlendirirler, geli mene yardımcı olurlar..."demi tin. Seninle oldu umuz her an yeni bir eyler ö rettin hep bize.
Ö rencin olmanın gururu var içimizde. Hep hatırlayaca ız gülümsemeyi hiç eksik etmedi in yüzünü. Dü manlarına kar ı ise ne kadar çatık ka lıydın. Bütün gözaltılar tanırdı seni. Ya amın en güzelini hep beraber kazanmak için payla tı ımız bu kavganın insanları ayrı ayrı güzeldir. Sen bu güzelliklerin hepsini ta ırdın. Yeni insana örnektin sen, rehberdin sen. Her eyin önündeydi kavgan ve yolda ların. En son kendin gelirdin aklına. Ya amın için kaygı duymazdın ama bir yolda ın biraz geç gelse merak eder üzüntüye bo ulurdun. Seni tanıyanlar bilirler; hiç of dedi ini, yoruldum dedi ini duymadık. Saatler boyunca yürür, dinlenmek nedir bilmezdin. Ya adı ın her saniye halkına yararlı olmak isterdin. Devrimci kültürün mücadelede önemli yeri oldu una inanırdın. Dostlarında gördü ün en ufak bir yetene i bite yararlı hale getirmeye, geli tirmeye çalı ırdın. Bizlere destek olmayı görev bilirdin. Yeni de erleri büyük bir zevkle sahiplendi ini hatırlıyorum. Tavır dergisinin her yeni sayısıyla Grup Ekin'in, Grup Yorum'un her yeni kasetiyle müthi bir heyacan ve zevk duyardın. Katkısı olacak ele tiriyi aktarırdın. Bu yönde çalı ma yapmamız için bıkmadan çabalardın. Her konuda oldu u gibi
BEKLEYECE Z S Z Gülay ESEN
bu konuda da eme in çok bizlere. Sana bir müjdem var dost, ben de yeni ö rendim hem de sen y a n ı m ı z d a y k e n geldi bu güzel haber. Çukurova’mıza da bir Tavır bürosu açılacak: istedi in, emek verdi in ama görmeye zamanın olmayacak bu güzel olay senin sürdü ün, tohum attı ın, suladı ın topraklarda filiz vermeye b a l a d ı bite. Her zaman sözlerin, özlemlerin gerçekle tirilecek vasiyetin olacaktır bizlere. Grup Yorum'dan G e r i l l a n ı n Türküsü'nü d i n l e d i i n d e yetersiz bulmu ve "Gerillayı yaratıp, ruhunu t a d d ı r m a l ı y ı z Yorum'a" demi tin. Yeni kasetlerden türküler s ö y l e y e c e i z sana. Sivas'ta, Malatya'da, Kaçkarlar'da, Dersim'de ve Toroslarda y a a n m ı , y a r a t ı l m ı türküler. Bu bir türkü Saz istemez Söz istemez Kalem yazmaz Ka ıt sayfalarından okunmaz Bir yüre i olan söyler Bir de da ları, bu türküyü Gözümde akan ya lar için kızma bana. Duygusallık de il, yıllar boyu bir kuyumcu inceli iyle i lenen de erleri kaybetmenin üzüntüsü sadece. Havada keskin bir koku var. Hayır dost, bu senin çürüyen bedeninin kokusu d e i l . O Temmuz sıca ında dur durak bilmeden, ta tepe demeden
yürüyen bir dostun emek kokan teni. nan ki hiç rahatsız olmuyor, tam tersine gurur duyuyoruz bu kokudan. Seni ilk gördü üm gibi son g ö r d ü ü m günü de hatırlıyorum, 'iyi ak amlar' dedin gittin. Hesapta dönmemek yoktu belki. Gelecektin, 1 9 8 0 y ı l ı n d a ç ı kan tavır dergilerini getirmeye söz vermi tin. Ama bir daha gelmedin. 17 Nisan k a t l i a m ı n dan sonra seni görmedik. Ama biliyorduk ki dü enlerin yerini almaya gitmi tin. Çiftehavuzlar'da dalgalanan bayra ı alıp ülkenin ba ka bir kö esine ko tun. Sana güle güle demeye, sana son kez sarılmaya fırsatımız o l m a d ı . Gidenler Vedasız gidiyorlar Söylenmeden son kelimeler Gidenler Vedasiz gidiyorlar Birgün bir yerlerde, merhaba Gidenler Vedasız gidiyorlar Zaman yok kucakla maya Gidenler Vedasız gidiyorlar Sıcaklıkları ba ka yüreklerde imdi Bizde de hiç eksilmedi Gün ı ımaya ba lıyor, sabahı seninle kar ılıyoruz. Görüyor musun hiç tanımadı ın insanlar var ba ucunda. Ama onlar seni tanıyorlar, seni yalnız bırakmak zorunda kalan yol-d a l a r ı n ı n yerini doldurmaya geliyorlar. Güne ufukta yükselmeye ba ladı. U urlamaya gelenler ço alıyor. Bildi in, tanıdı ın yerlerden geçiyoruz. Yürüyü kortejinde pankartlar açılıyor, sloganlar atılıyor. "Ya asın Toros Direni imiz" diyor yürekler. Sen de uzandı ın yerden slo-g a n l a r ı m ı z a e lik ediyorsun, pankartın bir ucundan da sen
tutuyorsundur mutlaka. "Bize Ölüm Yok" diyoruz, senin sesin oluyoruz. Dü manlar burada da rahat bırakmıyorlar. Bizimle birlikte yürüyorlar, panik yaratmaya çalı ıyorlar. Gerçekten orda yatan sen misin? nanamıyorum orda olab i l e c e i n e . Öylece b a k ı y o r u m kürek kürek üzerine atılan topra a. Bir aka, bir oyun bu demesini bekliyorum birilerinin. Bu topraklar verimlidir sıcaktırlar ama niye bizden daha çok seviyorlar sizleri. Toprak anal toprak ana, evlatlarımızı geri ver. Köye d o r u yol almaya ba lıyoruz. Bir el dokunuyor omuzuma, dönüp b a k ı y o r u m . Ama.... biz seni topra a yoksa o sen de il miydin?... "Bu i i sevmedim, bize göre de il bu oyun, ben gidiyorum" diyorsun. "Nereye" diyorum. " G e l d i i m yere. Birçok i y a r ı m kaldı, hem Mustafa da gelecekti. Yo u uzak onun, yorulmu tur, acıkmı tır. Yolda ım yabancısıdır buraların, yalnız kalmasın." diyorsun. Güle güle dost, yolun açık olsun. Bu defa vedala madan bırakmam seni. Sıkı sıkı sarılıyorum. Hiç d e i m e m i s i n , bıyıkların yok yalnızca. Da ın çetin ya am ko ulları bile yokedememi senin s ı c a k l ı ı n ı . "Gitmeliyim ama sizleri yanımıza, da larımıza bekliyoruz. Orada Olaca ız, ne zaman gelirseniz" diyorsun. G e l e c e i z dost, y a n ı n ı z a g e l e c e i z . Beraber gülece iz, gene beraber dövü ece iz. Ba ımız dik, alnımız ak, gelece iz. Güle güle git, selam götür bizlerden Mustafa yolda a. Bizim yerimize kucakla, bizim için öyle sıkıca bir sarıl, Dersimli komutana.
TAVIR
25
K DAMLA GÖZYA IYDIK SAKALLARIMIZDA Hasan BAYAR ırtındaki direni gömle inde " çi kıyımına son", yazıyordu. ki de bir arkasına bakan sakallı adam, yürümek ile yürümemek, gitmek ile gitmemek kararsızlı ındaydı. Tek kendisi de il bütün arkada ları aynı kararsızlı ı ya ıyordu o an.. Hepsi beyaz gömlekli.. Hepsinin sırtında ayrı bir slogan yazılı "Adil düzen dediler, i imize son verdiler", sizlik açlık demektir", "Sosyal Cinayet sizlik"... Hepsi sakallı.. Ayların sakalı.. O sakallar ki, da -bayır görmü , ya mur-dolu yemi , rüzgarı hissetmi .. Sadece erkekler mi: kızlar, kadınlarda var aralarında.. Onların sakalı yok ama aynı eyleri onlar da hissetmi yüzlerinde.. Kader birli i yapmı lar.. stanbul'dan Ankara'ya yürümü ler 23 gün boyunca.. Adını "Onur Yürüyü ü" koydukları eylemin ardından fethettikleri Ankara'da "Açlık Ordusu Yürüyor" isimli foto raf sergisi ve çadırlarıyla Güven Park'ta yollarda ya adıklarını sergilemi ler... imdi... 85 ki iyle kararsızlık
26
TAVIR
geçirdikleri u anda Millet Meclisi'nin kapısının önündeler.. Adımları götürmüyor onları.. Arkalarına dönüp bakıyorlar.. Açlık grevindeki arkada ları sedyelerle yatıyor orada.. Kızlar a lıyor.. A layanların kolunda ba ka arkada ları.. Onların da gözleri ya lı.. Koca cüsseleri a ır gövdeleri uzamı sakallarıyla erkekleri de a lıyor.. Kimi gözya larını göstermemek için uzakla ıyor.. Kimi bir yandan arkasında bıraktı ı arkada larına bakarken iki damla gözya ını döküyor sakallarına.. Eylem anı bu an.. Öyle bir eylem ki: Türkiye'de bugüne kadar hiç kimse yapmamı bunu.. ki ki i 85 ki ilik kalabalı ı da ıtmaya çalı ıyor. "Gidin.. Uzakla-ın.." "Da ılın, beklemeyin, eylemin esprisi bu" diye hababam ba ıran iki ki i.. Onlar da direni gömlekleriyle.. Dönüp dönüp bakan, oyalanan arkada larını yolluyorlar.. Bir an önce oradan uzakla ılmasını istiyorlar. Ba larında polis bitece inden de il.. Yapılan i in esprisi toplanmaktan de il da ılmaktan geçti i için.. Tezat gibi duruyor ama böyle.. Oyalananlar, kendilerini da ıtmaya çalı anlara "arkada lar orada yalnız kaldılar" "kim bakacak onlara" diyerek mazeret bildiriyor. "Da ıtıcılar ise "siz gidin, olara bakanlar var" diyor bo az yırtarak... Her ey bir gün önceden titizlikle hazırlanmı tı. Herkesin bir grubu vardı.. Gruplar, sorumluları e li inde kaldıkları direni merkezinden yeme e gidiyor gibi çıkacaktı. Beyaz gömleklerini saklayarak önce yeme e gidilecekti.. Dikkat çekmemeleri arttı. Onları sürekli takip eden sivil polislerin o gün yapıla-
cakları farketmemeleri gerekiyordu... Bütün gruplar yemekten sonra nereye gidece ini, hangi i arette harekete geçece ini biliyordu. Ama eylemin ne oldu u sadece grup ba larına anlatılmı tı. Gidilecek olan yer TBMM'nin Çankaya kapısıydı.. Gruplar kapının iki yanındaki parklarda oturacak, i areti bekleyecekti. aret geldi inde herkes hemen direni gömleklerini sırtlarına geçirerek toplanacaktı. aret ise ambulansların siren sesiydi. O gün pırıl pırıl bir sabahtı.. Ö lene do ru gruplar yeme e diye çıkmı lardı. Binada sadece açlık grevinin 42. gününde olan i çiler ile ambulans i ini örgütleyecek di er i çiler ve gazeteciler kalmı tı. Polis herhangi bir eyden ku kulanmamı tı imdilik.. Derken kiralanan özel ambulanslar binanın önüne geldi.. Kararla tırılan saat gelmi ti. Gazetecilere açıklandı olay.. Hepsi a ırdı. Böyle bir eyi beklemiyorlardı.. "Müthi ", "Çok iyi fikir" diyebildiler sadece. Ambulanslar polisi de harekete geçirdi. çiler açlık grevinde olan ve hızla kritik günlere giren arkada larını sedyelerle 6. kattan indirirken, polisler "Hayrola".. "Hangi hastaneye gidiyorsunuz" gibi eyler soruyordu. Ankara Belediye Hastanesi'ne gidilece ini zanneden polis, anonslarını buna göre yaptı. Bunun üzerine hastanenin önü, panzer dahil kalabalık bir polis grubu ile takviye edildi. Oysa gidilecek yer farklıydı. Gazeteciler de ambulanslara bindirildi. Ve sirenleri açık üç ambulans konvoy halinde Necatibey caddesinden harekete geçerek Ankara'nın bürokrat caddelerine daldı. Yoldan geçenler arka arkaya hızla giden ve içi dolu ambulanslara ilgiyle bakıyordu. O an siren sesleriyle ilgilenenler, o araçların içinde bugüne kadar yeterince ilgilenmedikleri Ka ıthane direni çilerinin oldu unu bilmiyordu.. Günlük güne lik bir hava.. Ankara güne li pırıl pırıl bir gün ya ıyor.. Fakat ambulanstakiler o an havanın güzelli iyle ilgilenecek ruh halinde de iller.. Aynı anda Çankaya'da parklarda i aret bekleyenler de hava ile ilgilenecek durumda de iller.. Heyecanlı bekle-
yi leri sürüyordu parktakilerin.. Ambulanstakiler için ise ok yaydan fırlamı tı.. Geliyorlardı.. "Bekle Ankara Geliyoruz" diyenleri bu defa TBMM bekliyordu O devasa yapı bilmeden bekliyordu.. Derken uzaktan önce siren sesleri duyuldu. Sonra konvoy.. Bekleyenlerin içi kıpırdanmaya ba ladı. Ambulanslar bütün hızıyla meclise yönelip kapıya saptı ı andabekleyen i çi için de ok yaydan çıktı. Gruplar hemen harekete geçti.. ki taraftan i çiler ko uyordu. Bir yanda gömlekler ortaya çıkıyor.. Ambulanslara ko anlar di er yandan da gömleklerini üzerlerine geçiriyordu. Meclisin polisleri bir an a kınlıkla ambulanslara kapıları açtı.. Oysa ambulanslar içeri girmedi. Kapıda durdu. Araçların kapıları açıldı hemen. O an di er arkada lar da yeti ti, Açlık grevindekiler sedyeler ve battaniyelerle indirildi araçlardan.. Meclisin kapısına sıralandı. 30'a yakın foto raf makinesi hızla ve heyecanla çalı maya ba ladı. Muhabirler a kındı.. Polisler a kın.. Emniyet müdürü yanındaki komisere "bunlar nereden çıktı Ankara'da hiç mi polis yok" diye ba ırdı. "Açlık grevinin 42. gününde gösterilen duyarsızlı ı protesto ediyoruz" dövizleri ta ıyan i çiler bir de basın bildirisi okudu. Polis-
ler engellemeye çalı tı. Fakat olmadı.. Gerekli açıklamalar yapıldı. 6 arkada ı neden oraya getirdiklerini anlatan i çiler: siyasi partilerin, ve hükümetin, Ankara'nın göbe inde 42 gündür süren bir açlık grevine gösterdi i duyarsızlı ı protesto için arkada larını Meclise terkettiklerini açıklayıp da ıldılar. Ama i te o an.. O anda yürek, bir ey dinlemez pek.. Eylem, arkada larını "terketme" esprisine dayansa ve kamuoyunun gösterdi i ilgisizli e vursa da yürek farklı.. Beyinler, 6 arkada ı cami kapısına bebek bırakıp gider gibi meclis kapısına bırakıp gitmeyi emrediyorsa da yürekler beyne kumanda etti o an.. te o anda sakalların üzerine iki er damla gözya ı dü tü.. O anda bayan arkada lar hıçkırarak a ladı.. O anda iki ki i "da ılın" "ayrılın" diye ba ırdı.. O anda "ama arkada lar orada yalnız kaldı" diyen hüzünlü sesler duyuldu. Eylemin niteli ini ve nereye vuraca ını ba ından beri bilen "terkedilen" 6 açlık grevcisi dahi etkilendi.. Bayan olan biri a ladı.. Di erleri kendini kötü hissetti Sahipsizli i, yalnız bırakılmayı suratlarında bir amar gibi yeniden hissettiler.. Fakat onurluydu hepsi.. Gururları, yarattıkları de erleri vardı.. Orada güne in altında, sedyeler-
de yatan açlık grevcilerinin de, onları oraya "bırakıp giden" lerin de. Ayaklarında terlik, bacaklarında e ofman, sırtlarında siyah eylem ti örtleri, yakalarında direni simgesi kırmızı kurdeleleri ile 6 eylemci yatıyordu imdi güne in altında.. Yanlarında durumu protesto eden dövizleri.. Ba larında polisler ve ambulans oförleri a kın.. Tansu Çiller geçti o an kapıdan.. Bir an a ırdı hükümetin ba bakanı.. Arabası bir an fren yaptı.. Tansu hanım, o günlerin çiçe i burnunda ba bakanı öyle bir baktı sedyelerde yatanlara., sonra devam etti yoluna.. nmedi arabadan. Anlamamı tı. Bir müddet sonra polisler, sedyedeki eylemcileri yeniden ambulanslara bindirdi. Hastaneye götürülen arkada lar tedavi kabul etmeyince yeniden direni yerine getirildi. Herkes kıvançlıydı. Herkesin gözlerinin içi ı ıl ı ıldı. Vakurdu herkes. Ama aynı zamanda mahzun, hüzünlüydü gülümsemeleri.. Bakalım eylem, kamuoyunda ne etki yapacaktı? Herkes ertesi günü gazeteleri ve meclistekilerin tutumunu görece i bilgileri bekliyordu. Açlık grevcileri yorgundu.. Onca ey ya amı lardı o gün.. Birer ekerli su yapıldı onlara.. Bu defa biraz daha torpilliydi suları..
TAVIR
27
ÇI LI IN KARANLI I YIRTAN YÜREK OLSUN Nû PELDA
Döl vermiyor gün Yarına Korku insandan insana konuyor nsanlar suskun Günı ı ını eziyor korku Alınterini çalıyor Onuru da Ve nsanlar yine suskun Sen suskun Sen suskun Neden gülüm Neden Hiç mi a lamadın Kolların kırılırcasına Hiç mi duvarları yumruklamadın Hiç mi ok amadın Gecenin ilerleyin bir ya ında Sevdi inin saçlarını
28
TAVIR
Hiç mi ak yeleli umutla ko madın Seher serinli ine Hiç mi depremler olmadı derinliklerinde Hiç mi ıslanmadın Acının sa na ında Yüre ine dek Hiç mi lavlar fı kırmadı içinden Her eyi yakıp yıkabilecek O halde neden ba ın önüne dü mü Yüre in nasırla mı gülüm Neden bu sessizlik hala Korkunun ölümü engelledi i nerde görülmü Gül yüzlü yarınları kurmak ellerimizdeyken Sevgiye çiçek açan o anlar için Haydi Sesin yankılansın korkunun doruklarında gülüm Çı lı ın Karanlı ı yırtan yürek olsun
I. inanın bana
Hayriye ERSÖZ
bin iir yazabilirdim dün gece ama hiç biri bu yangını anlatamazdı
II. ben onları son kez gördü ümde gecenin kendini utandırdı ı bir karanlı ı vardı i te o karanlık içinde gözleri yıldız yıldız yüzleri güne güne ben onları ilk kez gördü ümde dü tükleri yerde karanfiller açmı seslerine ku lar konmu tu ve yüreklerini saymazsanız aslında soluksuz aslında ölü sırtlarım da lara verip içmi ler so uk kar sularını içmi ler erbet gibi da larm acılarını ve öylesine sevmi ler ki ya amı tutmu lar elleriyle yangınları onlar kendilerini duru sularda en son seyrettiklerinde namlunun uçundaydı ya am ve ölüm ve tüm karanlıklara inat gözleri yıldız yıldız yüzleri güne güne III. inanın bana bin iir yazabilirdim dün gece korktum dizelerimden kanlan ta ar bo uluruz diye
T A V I R 29
DEVR MC MÜZ K M RASIMIZA KISA B R B A K I
971 'de, çarpık kapitalizmin sömürü ve baskısına kar ı do ru bir anlayı la ve radikal bir tarzda in a edilen devrimci örgütlülük yeni toplumun nüvesini olu tururken, sosyalist kültürü de ekillendirip yaygınla tırıyordu. Müzikte ilerici de erler daha çok geleneksel halk müzi inin sınırlan içinde ele alınıyordu. Pir Sultan ve Dadalo lu gibi halkın türkülerden tanıdı ı ilerici de erler, halkların ve bazı toplumsal yapıların da kendi
"örgütlü-devrimci sanatçılık", "sanatta kollektif üretim", "devrimci yaratıcılık" kavramları yerli yerini bulmadı. Kültür-sanat çalı maları bir alan; di er örgütlü faaliyetleri tamamlayan devrimci bir çalı ma tarzı olarak ele alınamadı. Daha çok geleneksel müzik biçimiyle, fakat öz olarak yeni kültürü i leyen pek çok ürün, politik mücadele içinde yer almaya ba layan emekçilerde yankısını buldu, kitleselle ti. Devrimci sanatçılar kitlelerin sesi, solu u haline gelen birçok türkü yarattılar. Sava ve direni ler kadar, yeni insan tipinin, yani devrimcilerin erdemleriyle ekillendirilen türküler, yeni toplumun izlerini ta ıyordu. Türkü-
GRUP YORUM içinde geli tirdikleri ve koruduktan demokratik bir kültürün ve müzi in yapı ta larıydı. Devrimci hareketin henüz" olu madı ı bir süreçte, insan ili kilerindeki yabancıla manın ortasına dü memek için el yordamıyla yeni olanı deneyen, fakat ço unlukla yarattı ı feodal
lerin önemi büyüktü. Çünkü türküler halkların yürekleriydiler. Ve sava ı halkların sesine ta ıyorlardı. 1970-80 yılları arasında devrimci türkülerin halklara maloldu u söylenebilir. Buna kar ın, solun ideolojik eksiklikleri kültür-sanat. alanına da yansıdı, izlenen yanlı ve
"H Ç DURMADAN" de erleri korumayı tercih eden halkın, müzi inde de bu de erlere sarılması mutlaktı. Devrimci önderli in hayat içinde kök salması, devrimci müzi in filizlerini büyütüyordu. Ruhi Su, halk müzi inde geleneksel birikimlerin de ötesine geçerek , ilerici-devrimci müzi in adımlarını atarken köklü de i imlere önderlik etti: 1970-80 yılları arasında örgütlü mücadele içinde yer alan sanatçıların yanı sıra, devrimci mücadeleden etkilenip üreten sanatçılar da vardı. Bu süreçte ,devrimci hareketin cuntanın yakla tı ı yıllarda yürüttü ü kültür-sanat etkinliklerini saymazsak, genelde
30
TAVIR
eksik politikalar sonucu tutarlıdevrimci bir sanatçı tipi yaratılamadı. Ki ilerin popüler olma duyguları, görevlerinin önüne geçti. Yeni insanlar örgütlenemedi, devrimci sanat anlayı ı gelenekle tirilemedi. 1980 cuntasıyla birçok sanatçı mücadeleden uzakla tı ve dü ünsel olarak savruldu. Müziklerinde devrimci mücadele ekseninde anlatımlara yer veren küçük burjuva sanatçılar ise burjuvazinin sözcülü üne soyundular. Seksenli yılların ortalarına do ru bu enkazı aralayan devrimci sanatçılar, devrimci müzi i geçmi teki eksikliklerinden de arındırarak ekillendirmeye
ba ladılar. "Örgütlü-devrimci sanatçılık" kavramı yerini buldu. Grup Yorum, Grup Ekin, Özgürlük Türküsü gibi gruplar devrimci yaratıcılı ı geli tirdiler. Halk müzi ini, geli meye açık yönleriyle miras alıp Ça da Halk Müzi i'ne halka oldular. Seksen sonrası ala a ı edilen devrimci de erler ve kavramlar bu gruplar tarafından sahiplenildi, ya atıldı. Müzik sokaklara ta ındı. Türküler demokratik hak alma mücadelesine katıldı. Dönemin ko ullarına göre anlayı ını de i tiren sanatçıların aksine örgütlülük, kollektivizm gibi kavramlar pratikte de savunuldu. Bu anlayı ı ta ımayanlar ise mücadele saflarını terkettiler. Çalı malar insanların popülizmine göre de il, isimsiz bir nefer gibi, herhangi bir devrimcinin harcaması gereken emek verilerek yürütülüyordu. Yeni bir sanatçı tipi vardı; ödedi i tüm bedellere kar ın durmadan üreten, yaptı ını savunup yaygınla tıran...Mahkemeleri egemenlerin mahkum edildi i kürsülere dönü türen... Tüm bunlar, Ça da Halk Müzi i perspektifiyle hareket eden devrimci sanatçıları tavırlarıyla da, ürünleriyle de kendisine solcu, ilerici diyen tüm sanatçılardan ayıran temel özelliklerdendi. Devrimci sanatçıların esin kayna ı devrimci mücadeleydi. Di erleri ise küçük dünyalarına hapsolmu lardı ve bunalım içindeydiler. Devrimci sanatçılar bu tip sanatçılardan "tecrit" tavrı görmelerine kar ın, her seferinde ısrarla onları mücadele alanlarına çekmeye çalı ıyordu. Bugün, devrimci de er ve birikimleri ta ımayan birçok sanatçı ve grup bulunuyor. Onların ürünleri ve tavırlarıyla di er burjuva sanatçılardan özde bir farkı olmadı ını söyleyebiliriz. Üslup farkından söz edilebilir ki; de i ik türlerde müzik yapmalarına kar ın, sadece kullandık-
ları aletleri ve vokal yorumlarını de i tirerek birbirlerinin arkılarını tekrar ediyorlar. Bu kesimin dı ında, tüm yetersizliklerine kar ın samimi olanlar da yok de il. Fakat onlar da bir noktadan sonra di erleriyle aynı eyleri payla maktan kurtulamıyor. Bir de kendileri devrimci olmadı ı ve mücadele edenlere en küçük bir katkıda bulunmadı ı halde, devrimci söylemi a ızlarından dü ürmeyenler var; yani devrimci sanatı pazarlayanlar... Bu tür gruplar, mücadele tarihi içindeki de erleri kullanıyorlar. Yeni hiçbir ey üretmiyorlar, devrimci sanatı popülerle me aracı olarak görüyorlar. Biz devrimci sanatçılar, üretimin ya amdan kopuk olamayaca ını, herkesin üzerine dü eni yerine getirmek zorunda oldu unu, bunun da ilkeli, disiplinli bir ya amdan geçti ini öteden beri söylüyoruz. Politik dü ünemeyerek sanatını ya amın gerçeklerinden koparanlar, hayatın genel yasalarını bir kez daha do ruluyorlar. Devrimci sanatçılarla küçük burjuva sanatçılar arasında kalanlar, ne devrimci tarihimizi gerçek anlamda sahiplenip anlatabiliyor, ne de güncel toplumsal sorunlara kasetlerinde yeterince yer verebiliyorlar. "Deneysel Müzik" yaptıklarını söyleyerek veya "Kar taneleriyle" ilgilenmeyi maharet sayarak, sözde "devrimci de erler" yarattıklarını savunuyorlar. Hem de ya amlarını devrimcile tirmeden asla ba aramayacakları "Devrimci Müzik" adına...Kaldı ki üretebilmek için sadece duyarlı olmak dahi yetmez. Bu noktada duyarlılı ın ötesinde bir ey gerekiyor; devrimcili in disiplinini, ilkelerini ya am biçimi halinde içselle tirrnek. Onlara "demokrasi", "barı ", "özgürlük" gibi genel kavramlar ve bu kavramların benzer imgeleri etrafında dönüp imdilerde anlamsızlı ı, uçuklu u müzik tarzlarıyla da savunmaktan kurtulamayanları da eklemek ge-
rek. Bunlar emekçilere de, devrimci de erlere de yabancıla ıyorlar. Devrimci anlayı ı, "Örgütlülü ün" sanatsal yaratıyı kısıtladı ını savunarak ele tirmelerine kar ın asıl kendileri ya amdan kopuyor, daralıyor, de ersizle erek hiçle iyorlar. H Ç DURMADAN Sosyalizmi sahiplenmenin, sosyalist de erlerin mücadele içinde ya atılmasıyla anlam kazandı ı açıktır. Bizi çepeçevre saran olayları yorumlarken (infazlar, Kürdistan'da ya ananlar, emekçilerin hak alma mücadelesi vs), bunları sosyalizmin de er ve yöntemleriyle ele almanın tarihsel gerçekli i dü ünülürse, üretimlerimizde neden genel geçer konulara sapmayarak hayatın öne çıkardı ı olgulara vurgu yaptı ımız anla ılacaktır. Üzerimizdeki sorumlulu un önemi ortadadır ve her devrimci sanatçı bunu hissetmelidir. Politik olarak, kendi ya amımızın da içinde bulundu u sosyalizmin tüm de erleri, ancak devrimci sanatçıların müziklerinde yer alıyor, gerçekte sadece onların çalı malarında anlamını buluyor. Bu temelde "Hiç Durmadan" kaseti, sürecin kendine has sorunlarını, kazanımlarını, yarattı ımız yeni de erleri ifade etti imiz; toplumsal geli melere duyarsız ve sınırlı de il, rengini ve derinli ini mücadelenin zenginli inden alan duyarlı bir çalı madır. Bu kasette, ya adı ı olumsuz geli melere kar ın hayatın her alanında alternatif bir güç, do ru-tutarlı politika ve etkinlikleriyle yı ınların umudu haline gelen bir anlayı ın da larda, sokaklarda ve fabrikalarda yo urup biçimlendirdi i yeni insanın sesini ta ıyoruz. "Hiç Durmadan", kayıplar ve "darbelere" ra men soluklanıp her seferinde daha da ilerisini yaratan bir anlayı ın kesintisizli inin adidir. Bu aynı zamanda tüm baskı ve engellere kar ın nefesi açılarak
ko an, ilkeli ve tutarlılı ıyla kitlelere ula madaki esnekli i bir arada yakalayan "Kar Makinasını"; Grup Yorum'u da ifade etmektedir. Di er kasetlerimizde oldu u gibi, kollektif anlayı la üretmemiz, zenginle memizin temel kayna ıdır. "Hiç Durmadan" sözlerin hazırlanmasından stüdyo kayıtlarına kadar, "Devrimci Mücadelede Sanatçıların" yo un emekleriyle olu turuldu. TAVIR dergisini yayına hazırlayan kalemler de Yorum için yazıyorlardı. Çevremizdeki tüm insanlar, kollektivizme az ya da çok öneri, ele tiri ve ürünleriyle katıldılar. Yorum herkesin sesiydı. Mükemmel bir kaset yapmak, herkesin Yorum adına hissedebilece i anlamlı bir duyguydu. Ve kaset maratonu, stüdyo dı ındaki hazırlık sürecini saymazsak tam 250 saatte tamamlandı. Bu imdiye kadarki kaset çalı malarımızın en uzun süreli olanıydı. "Hiç Durmadan"ı güzelle tiren bu kollektif üretim; bedeller ödeyen ve direni destanları yaratan ehit ve sava çılarımızın, bize güç veren anlayı ımızın ve önderli imizin, ve ayrıca bu yapıya küçücük bir katkıda dahi bulunmayı ba arabilenlerin, sesimize güç katan tüm dostlarımızın ba arısıdır. Tüm kasetlerimiz, ailemizin zenginli idir. Bu anlamda kasete yönelik basında yer alan "siyasi bir anlayı a angaje oldu u için yaratıcılı ı sınırlanan Grup Yorum" eklindeki tartı malar, her açıdan pratikte anlamını yitiren bir ele tiri olarak kalıyor. Aksine bu ba arı bireylerin de il, kollektivizmin ürünüdür. Kasetimizde üçü kürtçe, biri enstrümental olmak üzere onbir parça yer alıyor. Denetim engeline takılan, yasaklanan "Selam Olsun" kasette yer alamadı. Halkların sesini bo maya çalı an emperyalist efendilerinden aldıkları derslerle sansürü sürekli gündemde tutan egemen-
TAVIR
31
terbi, sudan gerekçelerle türkülerimizi yasaklamaları, emekçilere ula mamızı engelleyemeyecektir. Kürdistan'daki sava gerçe ini, mücadele politikalarının gerçekli ine dayandıran ve her geçen gün Kürt halkına do ru bir anlayı ı sunanlara seslenen "Reber", kasette isim tartı ması yaratan türkülerimizdendi. Fakat "Hiç Durmadan'da karar kıldık. Çünkü bu isim her ikisini de kapsıyordu. Toplumsal muhalefetin ivme kazanması, yol gösteren öncüye ba lıdır. "Reber'de. öncünün, önderli in mücadeledeki etkin rolü yansıtılmakta. H a yatın her alanında mücadele veren "Reber", nasıl ki rüzgarlara kapılmadan ve do ru bildi ini hayata geçiren bir güç olarak mücadelesini bu noktaya ta ımı sa, olmaz denileni yaratmı sa, aynı kararlılık ve inançla da ları adımlıyor; yeni türküler yaratıyor: "Çîya Ez im" ve " H e r Du Çawe Min" onların "Cemo"ya karı an lirik sesidir. Geleneksel Kürt halk ezgilerinin dı ına çıkarak yaptı ımız Kürtçe yeni üretimler de birikimlerimizi artırıyor. Kürt.Halk Müzi inin geli ip ekillenmesi çabasının da ifadesi bu. Bu anlamda ilk kez bir kasette okudu umuz Kürtçe parçaların tamamının müzikleri bize ait. Kasetimizde her zaman oldu u gibi, Türkiye halklarının sesi olmayı hedefledik. Önceki 32
TAV IR
kasetlerimizde kullanmadı ımız elec. gitar, klasik kemence gibi enstrümanları ilk kez kullandık. "Hiç Durmadan" tamamına yakınının akustik olarak kullanıldı ı, daha zengin orkestra tarzıyla gerçekle tirilen bir çalı ma oldu. Kasetimizin genelde be enildi ini söyleyebiliriz. Bunun yanında, bu kasetimizi Yorum tarzının dı ında bulanlar da oldu. Ancak bu temelde yöneltilen ele tiriler karekteristik de il ve geneli yansıtmıyor. Tıpkı "Cesaret" kasetinde oldu u gibi sokaktaki insanın yakalanması çabasında önemli bir a ama gösterdi imizi sanıyoruz. Fakat sürecin özgünlü ünden dolayı daha çok gündemi belirleyen politik konuların anlatıldı ı arkılara a ırlık verdik. Örne in "Hiç Durmadan" türkümüz yakın bir süreçte, özelde Türkiye halklarına, en genelde ise sosyalist de erlere yönelik bir ihanet ve saldırıyı anlatıyor. ehitlerimizin kanıyla yazılan tarihimiz kirletilmek istenmi ti. Can evimizden hançerlenmi tik. Bu parçada ihaneti lanetledik. "Onurumsun"u o ullarının ve kızlarının yanında "devrime kadar dü meyece im" diye and içen kayıp anaları için söyledik. Bu arkımızda, son birkaç yıl içinde ülkemizde önemli bir gündem olu turan gözaltı ve kayıplarda o ullarını, kızlarını yitiren anaların yüreklerini akta-
rıyoruz. "Gün Tutu ur"u, halkın yükselmeye ba layan öfkesini kırmak için egemen güçlerin planladıkları çirkin oyunda yitirdi imiz aydın ve sanatçılar için yaptık: "Pir Sultan'lar ölmez binler yeti ir, /Akar gelir canlar, tarih tutu ur": "Dervi ", yeni bir dünya kurma mücadelesinde uzun, sabırlı bir yolculu u adımlayan, adımlarken kavgasını, sevdasını canyolda larıyla bölü en 'yeni insan'ı anlatıyor. Yani 'ça da dervi 'leri... "Ölümden Öte'de, daha güzel bir. dünya için ölümü göze almadaki kararlılık vurgulanıyor. "Devrim Yürüyü ümüz Sürüyorsa devrimci hareketin destansı devrim yürüyü ünü senfonik bir tarzda, enstrümantal olarak anlatıyoruz. "Hey Gökler" Ezilen, sömürülen emekçilerin hak alma mücadelesindeki kararlılıklarını; sömürüye kar ı ba kaldırılarını anlatıyor. Parça geleneksel niteli i ile biliniyor olmasının yanında, dinamik yorumumuzla da kasetin en sevilen türkülerinden birisi haline geldi. . Türkülerimizde iir okumaya ilk kez "16 Mart" sonra "Madenciden" ve "Dü man Çizmesinde yer vermi tjk. "Gün Tutu ur"da ve "Çiya Ez m" ile "Hey Gökler" türküsünü birle tiren bölümde yer verdi imiz iirler, en be enilen bölümlerdendi. Dinamizmiyle kitlelerin özellikle konserlerde çok sevdi i bir parça haline gelen "Da lar Sözümüz Var" olumlu oldu u kadar olumsuz ele tiriler de aldı. Gelen ele tirilere göre bu parça "popla mı ve Yorum tarzının dı ına çıkmı "tı. Bugünden dönüp baktı ımızda parçanın içerik anlatımındaki kimi yetersizliklerden ve müzikal yapısındaki yabancıla malardan biz de söz edebiliriz. Ancak parçayı tümüyle "popla mı " ya da " Y o rum tarzının dı ına çıkmı " olarak da görmüyoruz.
Toplayıp tüm yürekleri koynumuzda Sonra üle tirmesek bir bir Çiçe e durup sevdalı yanımız Yüre im koynunda Güne in kona ı olmasa Yürek dedi in ne ki air air dedi in ne ki Yürek mangal olmasa Ana kuca ı gibi sarıp sarmalamasa oturtmasa renkleri yörüngesine Döllemese karanlı ın rahmini aydınlı a Hasad etmese sevecen dü leri Göz dedi in ne ki air air dedi in ne ki Her yanı göz olmasa Ço altmasa uslarda sevgi ça layanlarını Eritmese ı ı ı daha açık tonlarına Bekaretini kazmaya teslim edeli do a Kime neyin ne kadar yetti ini Kime neyin ne kadar gitti ini Sorgulamasa Söz dedi in ne ki air
"ölümden bir adım öncesini bir bardak demli çay gibi tüketerek" Gökku a ını dara acına çekerlerken Ardıç ku ları gibi afa a süzülmeli insan. air yüzünü yastıkta beklemez ölüm Sonu yatakta olacaksa ya am dedi in ne ki air air dedi in ne ki Bir ölüp bin ya amda ço almazsa Gördüm ki air Bazı dizeler a ırttı seni Ne var ki bunda a ıracak Ne ilk asılacak airiz Ne de son yakılacak
A R DED N Abdullah ÇEL K
air dedi in ne ki Sözü sıratta sınanmasa
TAVIR
33
DEVR M Ç N S NEMA, YILMAZ GÜNEY VE
YOL Sadık ÇEL K O, bu .dönemde sanatçı-sinemacı olarak halktan yana devrimcilerden yana önemli duyarlılıklar, sorumluluklar gösterdi: 12 Mart Fa izminin sürek avı günlerinde THKP-C ve THKO önderlerine kucak açan, onlara saklanacak yer, silah ve maddi destek sunan ve bunu büyük bir co kuyla yapan ilk sanatçıydı. Yılmaz GÜNEY, "devrimin gerçek anlamda proleter aydınlara ihtiyacı var" diyordu. Daha sonraları Türkiye halkları onu bu "suçlarından ötürü, THKP-C davasında "onur sanıkları"ndan biri olarak gördü. Yılmaz G Ü N E Y 7 4 affıyla dı arı çıktı ı günlerde, stanbul'da düzenlenen "ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRAS GECES "nde halkın yanında saf tuttu unu, emperyalizme ve oligar iye dü man oldu unu ve bu mücadelede üstüne dü eni yapaca ını açıklar. 70'li yıllar onun sanat ve politika alanındaki kimli inin giderek olgunla tı ı ama ço u zaman arayı çı bir serüvene dönü tü ü zikzaklar da içermektedir. Güney bütün bu arayı çılı ı yanında, sanatını halktan yana kullanmaktan çekinmedi O, kitlelere gerçek kurtulu u göste-
34
TAVIR
renlerin, yüre ine serptikleri bilinçle, halklarımızın gerçe ini (eksik-yanlı da olsa) beyaz perdeye ta ımada daha fazla özverinin, daha bilinçli bir sinema u ra ısının emekçisi olmayı ba ardı. "Umut", "Arkada ", "Sürü", "Yol", "Duvar" vb. filmleri, hep bu ba arının, eme in, özverinin ürünleri olarak gerçekle ti. Filmler... Soru turmalar... Yargılamalar... Mahkumiyetler... Ve yeniden yeniden çekilen filmler... Senaryolar... Öyküler... Romanlar... Bitmeyen politik arayı lar... Sürgün... Cuntayı te hir kampanyaları... "Yol" ve "Duvar"... te Yılmaz G Ü N E Y ' i karekterize eden serüvenin ana halkaları... 12 Eylül fa ist cuntasına kar ı da , sorumlu aydın-sanatçı tavrı gösterdi. O, emekçi halkın ekme inin kana bulandırıldı ı, baskı, terör, katliam, i kence ve cezaevleriyle ku atıldı ı bir dönemde, halkının gerçeklerini dünya kamuoyuna duyurmak ve daha etkin muhalefet odaklarında yer almak üzere bulundu u mralı yarı açık cezaevinden firar etti. Yurtdı ına çıktıktan sonra, firar kararına ili kin olarak unları söylüyordu: "... sadece kendim için, çocuklarım için, karım için de il, halkımın kurtulu mücadelesine kazandıraca ı yararları dü ündüm. Devrimci-demokratik mücadelemize daha da aktif bir biçimde katılmalıydım. Devrimi ilerletebilecek olanakların yaratılmasına katkıda bulunmalıydım." Dedi ini de yaptı... 12 Eylül fa ist cuntasını: katliamları, i kenceyi cezaevlerindeki vah eti... basın toplantıları, geceler, yürüyü ler, mitingler ve gösterilerle te hir ederken, iki önemli yapıtla: " Y o l " ve "Duvar"la ülkemiz halklarının gerçe ini beyaz perdeye ta ı: yordu. Ancak her iki filmde de çok çarpıcı üsluplar kullanılmasına kar ın, ülkemiz gerçeklerini bütünüyle yansıtamamaktay-
"... sadece kendim için, çocuklarım için, karım için de il halkımın kurtulu mücadelesine kazandıraca ı yararları dü ündüm. Devrimcidemokratik mücadelemize daha da aktif bir biçimde katılmalıydım. Devrimi ilerletebilecek olanakların yaratılmasına katkıda bulunmalıydım." di.
Bu konuda Yılmaz GÜNEY'in kendisi de aynı görü teydi. Kendisiyle bir söyle i yapan Fransız gazeteci Pierre Billard "konu manızda Türkiye'deki politik ko ullara de indiniz, ama filminiz bu ko ullardan çok az söz ediyor..." diye sordu unda "yaptı ınız analizle aynı görü teyim. Türkiye'de bugün ya anan politik durumun altını çizmek istemedim... Türkiye'deki yönetim özerine didaktik bir film de il..." kar ılı ını veriyordu. Bir sinema yapıtının gerçe i bütünüyle yakalayabilmesi yada yansıtabilmesi için o yapıtı olu turan bütün maddi ko ulların do rudan ele alınması, mutlak de ilsede yo un bir katılımın, payla ımın, gözlemin ve bütün bunlarında öncesinde, ideolojik bir bakı ın, üslubun, mesajın olması gerekir. Yılmaz GÜNEY'de bu do rultuda çaba sarfetmi tir. Böyle bakıldı ında, Yılmaz G Ü N E Y ve yapıtlarının gerçe i bütünüyle yansıtıp yansıtmadı ı daha iyi anla ılacaktır. Yılmaz G Ü N E Y ve sineması kendi tarihsel ko ullarıyla birlikte ele alınmalıdır. O, bütün eksik ve zaaflarına, "Siyasetler
üstü" tavrına ra men Türkiye halklarının kurtulu mücadelesine kazandırdı ı kültürel-sanatsal katkılarıyla önemli bir rol oynamı tır. O, sinemanın nasıl daha etkin bir silaha dönü türülebilece ini kanıtlayan yürekli bir sinema sava çısı olmayı ba armı tır. O, gerilla sava ının yanındaydı ve mücadeleyi bir bütün olarak kavrıyordu unları söylemi ti: "... arkada larım, devrim tek ba ına silahların çözece i bir sorun de ildir: belirleyici olmasına kar ın hayatın her alanında sürdürmemiz gereken kültürel, sanatsal ve bir dizi di er çalı malarla birle mesi gerekir." Y LMAZ GÜNEY S NEMASI MÜCADELE Ç NDE YA AYACAK. Yılmaz GÜNEY sineması, bu ülke topraklarında yaratılan kültür-sanat mirasının bir parçasıdır. Tıpkı Nazım H KMET, Ruhi SU, Ahmet AR F, Hasan HÜSEY N ve Rıfat ILGAZ'ın yapıtları gibi... Bugün egemen kültür-sanat anlayı ınca ne kadar, karalanmaya dejenere edilmeye, dı lanmaya çalı ılırsa çalı ılsın Yılmaz GÜNEY sineması bir gerçektir. Yılmaz GÜNEY ve yapıtları halktan yana sinema mücadelemizde bir kilometre ta ı olacaktır. Onu gerçek anlamda gelecek ku aklara devrimci sinema emekçileri ta ıyacaktır. Halktan yana sanat ürünleri üzerindeki yasaklamalar, devam edecektir. Sanat eserleri yakılacak, sanatçılar tutuklanacak hatta katledilecektir. Devrimci-demokrat sanatımızın bir parçası olarak sinemayı (Y.GÜNEY gibi yol açan, ulusal ve uluslararası düzeyde ürünler verebilmi bir mirasa sahip çıkarak) bugünkü sınıflar mücadelemizin hizmetine sokmalıyız..
TAVIR 35
K KOÇO LU GÜRLE T R YOR deniz'in yücesinde. Dersim'liydi Sefer. Acılar ve sevinçler içinde yo rularak çıkmı tı bir özgürlük eylemiyle To-roslara. Kayaların delinir, topra ın oyulur Nev ehir. Yıldız olup Ender S E L Ç U K kayar Sefer'ler da lara, bereket diye dü erler topra a. Çukurova'nın bire on veren elimizde kılıcımız kir-mani/ diye karde lik ormanına, çalıntopra ında bir Koç-o lu yi it Ta ı deler mızra ımın temreni/ masın diye alın terimiz, son bulyatar: 20 yıl ödünsüz sürdürdüHakkımızda devlet etmi sun diye baskı ve talan, ü devrimci ya amını da lara dermanı/ Ferman padi ahın doymaya, okumaya, gülmeye ta ıyarak. Yapılmayacak i , çöda lar bizimdir. 19. yüzyılın hasretimiz son bulsun diye... zümlenmeyecek sorun yoktu sonlarında Osmanlı Devleti Bu kez sosyalizmi kurmak için onun için. Olmazı olur yapar, Çukurova'da Toros da larında, sava maya çıktık, en sonuncu yeni yeni olanaklar yaratırdı. Anamos da larında göçebe sava için çıktık Toroslara. Ay e teyze inanmadı önce. "naolarak ya ayan Türkmen ve Toroslar umuttur artık Çusıl olur da bu kadar yi it ve güAv ar a iretlerini zorla yerle ik kurova'nın Karao lan'larına. zel bir insana kıyabildiler" dedi. hayata geçirmek ister, isyancı Temmuz'un 31'inde yıldızlı O lunun öldü üne, dostları, bir gelene e sahip olan bayra ını, ora ını, çekicini do- yolda ları geldi inde inanabildi Türkmenler ve Av arlar ruklarda dalgalandıran "halkın ancak. Ve birden bire "Silahın Osmanlıya ba kaldırarak Gagerillaları" iki koçyi idini, iki Kayok muydu Karao lum. ki kurvur da larını, Torosları ve Çurao lan'ını ehit verdi, önderdi un da sen sıksaydın katillere" kurova'yı mesken tutarlar. ler, en iyilerindendiler sava çı- diye öfkelendi. Türkmenler ve Av arlar yayla ların. Çukurova'nın sıca ında "Kozano lu ölmeylen Av ar ve kı laklarda ya amlarının patlamaya hazırlanan pamuk elleri yas mı tutar" diyordu Dasürdürürler, devlete asker ve kozalarıydılar, da ların serinli- dalo lu. Çukurova'nın, Toroslavergi vermezlerdi. Osmanlı'nın inde birer kızıl karanfil oldular. rin yi itleri de yas tutmadı, Antek amacı Türkmenleri ve AvUmudu büyütmek, sava ı hüctep'in yoksul varo ları Hatay'ın arları yerle ik hayat geçirip re hücre tüm ülkeye yaymak Osmaniye'nin, Ceyhan'ın, Merdaha kolay baskı altında tutiçin Toroslara çıkanlardan da sin'in, Silifke'nin, Adana'nın maktı. 1 8 0 yıl süren bu "iskan" dostlu unu, evkatini esirgecaddeleri, sokakları pankartlarmücadelesine Dadalo lu sazıy- medi Türkmen yaylacıları. Da- la, bayraklarla, bildirilerle la, sözüyle, yüre iyle ve bile iy- dalo lu'na, Kozano lu'na sun- donatıldı. ki kızıl karanfil yayılle önderlik eder. Aynı ekilde dukları kekikli yayla çorbasını, dı Gavur da larına, AmanosKozano lu da halkı için ölümü püren balını imdi de gerillalara lara. göze almı tır. Bu iki yi it insan sunuyorlar. Gerillalar da güve"Bir yerde yeni bir i e ilk Türkmenlerin ve Av arların ön- nini sarsmıyor Türkmen yayla- adımını atan her zaman namderleri olmu lardır.. O günlercılarının. Yeni gelenekler filizlunun ucundadır. Yani da lara den bugüne de in isyancıdır lendiriyor Toroslar'da, devrime ilk çıkanlar sonrakilerden daha Çukurova'nın insanı da lara arma an ederek bedenlerini. fazla ölümle kar ı kar ıyadır." sevdalıdır. diyordu. Tarık toroslara ilk "Ölümü bilerek ya adılar "Ferman padi ahın da lar çıkanlardandı. bizimdir" sözleriyle halkın isyaAyrılı ı bilerek sevdiler Bir yolda ı: "Yeni olanaklar, nını da lara ta ımı tı Dadalo A lamayı bilerek güldüler yeni ili kiler yaratarak ilerliyorlu. Bu kez en son kavga için Acıyı bilerek gö üslediler." duk. Bir tane oradan, bir tane çıktık Toroslara. Sömürüye ve ba ka yerden silah buluyorduk. Sabo'lara, Sinan'lara, Es- Tüm imkansızlıklara ra men zulme kar ı emekçi sınıfların malara... söz vermi lerdi: "Bay- Toros da larında umuduz artık" ba rından kopup gelen haykırıra ımızı Ülkenin Dört Bir Ya- diye anlatıyor. Onlar, imdi ı ta ıdık Toroslara. nsanlar nında Dalgalandıraca ız" diye. Toros da larında Türkmen ve e it olsun diye, kolkola yürüsün Dersimde Karadeniz'de Ege'de Av arlarm yaktı ı isyan ate ini dalgalanan bayrak imdi de Akgürle tiriyor.
SYAN ATE N
36
TAVIR
D LLER KARDE OLSUN D YE Nusret GÜRGÖZ
Çok uzak da köylerinde Rüzgarın ve karın harman demidir Yalnızlıktır ba tanba a kerpiç evler Uzun açlıklar anlatır uzun havalar Solgun kederler, ıssız soluklar Çocuk korkularını ço altır kurt ulumaları/ masal da ları enliktedir mani atı an diller/ seçeneksiz Uzak kalabalık kentlerden habersizdir Kar yorgunu fersiz gözler nsanlı ı kirli i çi kentinde Grevde halaya durmu tur yoklu u katık eden Omuz beklemektedir, taze bir somun sıcaklı ında Hal bilenden, yol bilenden, dil bilenden gözlerinde grev önlü ü Ve derdi ki dili dile ulayıp: Tok, onurlu ve en yarın ülkemde Yemye il çam ormanı gözler Karde diller olsun diye Kara bir o lanın güzelli inde Tutu malı ellerimiz/bulu malı dillerimiz
TAVIR 37
B R FOTO RAF:
foto raflar ve yazı: Engin KABAN o rusu biraz heyacanlıydım. Yolumuz hem tehlikeli hem de epey uzundu. 24 saatte varmı tık Siirt'e. Önde 1 numarada oturuyordum. Otobüsler özel ıyordu adeta. Hızla birbirlerini solluyorlar. Kar ıdan gelen araçlar hızla geçiyorlar yanımızdan. Yüre im a zımda. oförle birlikte direksiyon kullanıyorum. Yol boyu ezilmi , büzülmü yol kenarına atılmı küçük araçlara rastlıyorum. Bir otobüsün yarısı yok. Oraları ilk k e z görecektim. H e yacanımı yatı tırmakta güçlük çekiyordum. Her yeni yeri görmenin sevinci tattı bir heyecanla kaplamı tır beni. Bu kez öyle yada böyle kirli sava ın ya andı ı yerlere gidecektim, oralardan geçecektim. Gazeteler, yönetenler, yönetilenler, herkes bir eyler söylüyordu. Yakınlarım ba ıma bir ey gelir korkusuyla kar ı çıkmı lardı yolculu uma. Aldırmamı tım. Biraz da abartıldı ını dü ünüyordum. Foto rafçıydım, foto raf
38
TAVIR
çekmeliydim. Bir dostumun dü ünü de bahane... Kentleri, köyleri, kasabaları geçiyorduk. Uçsuz bucaksız da lar sıralanıyor. Ovalar, çayırlar tarlalar. Her yan ye ilin tonlarıyla bezenmi . Yanımda oturan ya lı amcada buraları bu da ları -bilmiyordu. - oförle konu mak yasak- yazısı bana baktı ı için oföre de soramamı tım. Ancak molalarda nerede- oldu umuzu ö reniyordum. Sabahın erken saatlerinde Elazı Maden'de kimlik kontrolü için çevrildik. Sorun çıkmadan yolumuza devam ettik. Güne da ların arkasından pırıl pırıl, her yanı aydınlatıyor. Tatlı bir keyifle, alnımı güne e dayamı , etrafı seyrediyorum. Askeri araçlar, cipler geçiyor, içlerinde de çelik yelekli kolluk güçleri. D i y a r b a - ' kır'a vardı ımızda epey yorgun ve uykusuzdum. Otobüsten iner inmez gazete satan çocuklar kar ıladı bizi. En önde "Gündem" gazetesi. Silvan, Batman, Kurtalan derk e n Siirt'e varmı tık. G a r a j l a r d a k a r ıladılar beni. D ü ü n için Siirt'e gelen Be ir ve iki bacana ıyla birlikte. Bana ayrılan arabayla çar ıya geldik. Garajlar ehrin dı ındaydı. Çar ı dedikleri yer ehrin merkezi. Herkes evden çar ıya diye çıkıyor toplanıyor, çar ıda geziyor, çar ıda alı -veri yapıyor ve ya amın büyük' bir bölümü çar ıda geçiyor. Bir lokantadayız. Israrla yemek hazırlıyorlar. Candan davranı ları, a ırı ilgileri a ırtmı tı beni. Yolculuktan urdan burdan sohbete koyulduk. Tanı tırıldı ım herkes sarılıp öpüyor beni, 40 yıllık dostmu uz gibi. çime sevinç doluyor adeta. Ve hayretle, merakla izliyorum her eyi. Elbiselerimi astılar. Banyo yaptırdılar, y e m e k yedirdiler zorla. Y a t ı p dinlenmemi de ısrar ettilerse de sohbet etmeye ikna edebildim. Kısacık anda samimi birer dost olmu tuk. Saf, dürüst, tertemiz, vah i kapitalizmin henüz kirletemedi i insanlardı. Kendi evimde, kendi dostlarımdan göremeyece im yakınlı ın, ilginin çok fazlasını görmü tüm. Evden çıktık. Dü ün evine gelecektik. Yalvararak çantamı ta ımalarına engel oldum. D ü ü n ü n ikinci günüydü. Dı arda oturuyorduk. Dü ünler sokaklarda yapılıyordu. Siirt'te dü ün salonu yoktu. Sadece özel paralı dü ünler belediye salonunda yapılıyordu. Pazartesi ba layan tüm dü ünler Per embe ak a-
mı hayırlı günle birlikte gerdekte son buluyordu. nsanlar sırayla ho geldine geliyorlar. Hatır sorup ayaküstü sohbet ediyoruz. Sohbetler çabucak dostlu a dönü üyor. Foto raflar çekiyorum, dü ün foto rafları. Meydanlık bir yer. Ta ların üzerine uzatılmı a açlarda ve küçük taburelerde oturuyorlar. Daire eklinde. Orkestra çalıyor. D a v u l , s a z v e darbuka. S a natçıları Arapça, Kürtçe ve Türkçe arkılar, türküler söylüyor, insanlar halay çekip dans ediyorlar. Alabildi ine dostlar, küçü ü, büyü ü herkes saygılı, Kürtü, Arabi anlatılmaz dostluk içindeler. Bir arada ya ıyor, bir arada gülüp, bir arada üzülüyorlar. Dü ünlerinde, ölümlerinde her zaman her yerde müthi bir dayanı ma içindeler. Kız alıp veriyorlar. Kültürleri gelenekleri birbirine kayna mı . Arapça ve Kürtçeyi ana dilleri gibi konu uyorlar. Gecenin geç saatlerine kadar, oynayıp zıpladık. Birlikte türküler söyledik. En yakın dostların dı ındaki misafirler gitmi ti. Terasa çıkmı tık. Yataklar açıldı. Yazları tüm halk teraslarda, balkonlarda, yıldızların altında yatıyor. 30 ki i kadardık. Yan yana yataklara uzanmı sohbet ediyoruz, istanbul'u soruyorlar sık sık. "Nesini anlatsam?" diye dü ünüyorum! Öyle ya, nesi anlatılır ki stanbul'un? Kirlenmi bir kent. Sokak infazları, gözaltı kayıpları, ku ların ölümüne bile aldırmayan insanları. Kirlenmi denizi, ye ili, çevresi, ne varsa güzel olan... Nesini anlatsam stanbul'un? Açlarını mı, i sizlerini mi anlatsam? Sokak çocuklarını mı yoksa? Yoksa gece konduları ba ına yıkılan insanları mı anlatsam? Sefalet içindeki varo larını mı, acı ya am hikayelerini mi yoksa? Diz boyu yalanı, yolsuzlu u mu, nsan ili kilerindeki kabalı ı mı, yozlu u mu anlatsam? Bencilli i mi anlatsam yoksa, Emekçilerin sırtından kazanılan milyarları mı? Ertesi gün çar ıda dola tım. Çar ı ana-baba günü gözle görülür a ırı kalabalık. Kahveler, çayhaneler tıklım tıklım insan dolu. Küçük taburenin dı ında oturacak ba ka bir ey yok. Küçük çocuklar ellerindeki testiden su da ıtıyorlar insanlara. Ücretsiz ve gönüllü olarak. a ıp kalıyorum, sizlik yüzde ellinin üstünde. Gitti im her yerde sürekli bir eyler ikram ettiler, ısrarla. Yabancıya kar ı müthi ilgililer. Ne foto raf
çekmeme, ne de sordu um her hangi bir soruya ufacık olumsuz tepki göstermediler. Ortada bir havuz ve Atatürk heykeli, yol üçe ayrılır burda. Her yol 1 km. kadar ehir izleniminde sonrası malum. Sineması, tiyatrosu yok. Devlet hastanesi doktorsuz ve yetersiz, Siirt'in... Siirt geli memi , yolları berbat. Sokakları düzensiz. Toz toprak pislik içinde. Alt yapı çözümlenmemi . çme suyu henüz bu yıl ba lanmı . Tüm halk bunun sıkıca bilincinde, devlet ilgilenmiyor diyorlar. Siirt yetim kalmı diyorlar. Sohbetlerde sık sık "Siirt'i nasıl buldun?" diyorlar, insanlar mükemmel, ili kileri de öyle. Ancak bu insanlar bu ko ullarda ya amaya layık de iller diyordum. Haklısın "ebi" diyorlardı. Her kelimelerinin arkasına mutlaka "ebi" kelimesi ekleniyor. Yediden yetmi e, kadını, kızı sözlerinin sonuna ço unlukla "ebi" kelimesini ekliyor. Abi anlamına geliyorsa da, asıl anlamı de er vermek, hatır saymak ve saygılı olmakmı . G e z d i k dola tık. K a meramı her yana çevirdim. Dü ünün 3. günüydü. Yine güldük e lendik. Kına yaktık damada. 3. gece kına gecesiydi aynı zamanda. Aynı olaylar kız tarafında da yapılmakta dü ün boyu. G e ç s a a t l e r e kadar oturduk sohbet ettik. Sabaha kar ı 3 0 - 4 0 ki i h a m a m a gittik. H a mama gelenek gere i mutlaka gidiliyordu. Ve hamam masraflarını damadın yakınlarından ve arkada larından birisi kar ılıyordu. Titlo'dayız. Siirt'in en kutsal kasabası. ıhlar, evliyalar diyarı. Çocukların tümü kuran kurslarında. Camilerin, türbelerin foto raflarını çekiyorum. Kuran kurslarına gidiyorum. Foto raf çekiyorum. Ufacık bir tepki görmeyi leri hatta sıcak ilgileri a ırtıyor beni. Kaldı ki stanbul'da kovalandı ımız anlar olmu tu, cami yakınlarından. Yabancı olu um bir, Foto raf makinem iki, baya ı dikkat çekiyordum. Böylece dü ünün son günü damat meydanda tra oldu. Takılan paralar berbere kaldı. Adetmi . stanbul'da takılan takı ve paralarla dü ün masraflarının çıkmasının hesabı yapılır oysa. Sonra arabalara bindik. Gelini almaya gittik. Gelin arapça türkülerle, zılgıtlarla, u urlandı. ehirde turlar atıp sonunda eve geldik. Onlar erdi muradına bende uzandım yata ıma. Epey yorgundum. Sabah 6'da kalkıp foto raf çekecektim. Deliksiz uyku
uyudum yıldızların altında. Sabah yine çar ıyı dola ıyoruz. "Gazeteci misin?' diye soranlara hayır diyorsam da, çek abi i yok güç yok, yaz bizi abi yaz, diyorlardı. Olur diyordum bende. Arka sokaklara geçtik, ehrin varo larına. Varo larda eski evlere rastladım, bakımsız ilgiye muhtaç. Çocuklarda öyle, yoksullukları her hallerinden anla ılıyor. Bol bol foto raf çektim. Siirt'te fıstık ve battaniye önemli bir küttür ve geçim kayna ı. Tansu Çiller, Siirt ziyaretinde fıstık fabrikası kuraca ına söz vermi . Ya lı amcalar "biz ne sözler duyduk" deyip gülüyorlar kahve sohbetlerinde. 3 lise, bir ö retim fakültesi vardı yakla ık 70 bin ki ilik Siirt'te. Nüfus olarak Kürtler ve Araplar hemen hem e n e it durumda. Siirt'in köyleri ve çevre ilçelerinde Kürt'ler ya ıyormu . Köylerin bo aldı ını, Siirt'in kalabalıkla tı ını ve i sizli in artı ını söylüyordu insanlar. Esnafı çevre köylerden gelen köylüler ayakta tutuyormu . Köyler bo aldıkça esnafta i yapamaz duruma geliyormu . Yani öyle ya da böyle herkes ikayetçiydi gidi attan. Kolluk güçleri ya amın bir parçası olmu . nsanlar tedirgin. Ve bu güzelim insanları, Siirt'i gelecekte pek iyi eyler beklemiyor. Kirli sava , ticari ili kileri k o p a r mı . Artık köylerden ehre sebze meyve ve benzeri eyleri getiren kürt köylüleri yok. Siirt'li hamallarla konu uyorum. Ço u Kürt. Hiç bir güvencelerinin olmadı ını söylüyorlar. Kaderleri di er hamallara ben-
ziyor. Ba ka bir kahvede bu kez köy hizmetlerinde çalı an insanlarla konu uyoruz. Memurlar, sendikasızlar. Ç o k eyin farkında de iller ama yine de emekçi olu larının azda olsa verdi i bilinçte dolular. Kentin dı ında devletten kredi alıp duvarları dikilmi de i ik yapılara rastlıyorum. Kredi alınmı , duvarlar dikilmi ve böylece bırakılıp, paralar cebe indirilmi . Bunları insanlar anlatıyorlar. Özellikle ANAP döneminde buna benzer eyler fazlaca ya anmı . SHP'li belediyeden de kimse ho nut de il. Çalı mamakla ele tiriyorlar. nançlı bir halk, ıhlara, evliyalara m ü t h i d e e r veriyorlar. Ancak hiç bir konuda tutucu de iller. Çabuk de i ecek, çabuk adapte olacakmı gibi bir yapıları var. Halkın e itim düzeyi genelde dü ük. En çok Zaman gazetesi okunuyor. Ayrılaca ım gün, tek tek vedala tım, tanı tı ım dostlarla. Bir ç o u garajlara k a d a r g e l m e k istedi. Israrla ikna ettim. Kafam karı mı tı, yol boyu uyku girmedi gözlerime: böylesi dürüst, böylesi insanlıkla, sevgiyle dolu insanların olu u anlatamayaca ım duygulara itmi ti beni. Kaldı ki bu insanlar e itimsiz, sanatsız, yeti mi lerdi. U runda güzel eyler dü ünülecek böylesi güzel insanların sıcaklı ı ile gözlerimi kapadım. Ve kent, her eye ra men erken saatlerinde çar ıya gelen ilk hamallarıyla, seyyar satıcılarıyla, esnafıyla, açılarıyla o güzelim, tertemiz insanlarıyla devam edecek...
TAVIR
39
N
O
T
Reber/Öncü
40 T A V I R
A
Söz: Ozan Heseni Müzik: Grup Yorum
Reber Ez nizanim dıjmin kî ye Xwîhmijî û dostanî çîye Reya rastî wînda kirîme Reber were ez nizanim Ez nizanim kî gunde me îvane kene xvendî me Li çol û çeparan mayî me Reber were ez nizanim Ya gundî bajarî me Fa iya aqıl jî birî me Nezanî ye bin dest kiri me Reber were ez nizanim Hîn kırin be hosta nabe Zane bun be xwendin nabe Nı tıman be reber nabe Reber vere ez nizanim Reber dıbe pir baver be Ji bo mîllete erwan be
Öncü Ben bilmiyorum dü man kim Sömürü ve dostluk ne Do ru yolu kaybetmi im Öncü gel ben bilmiyorum Ben cahil bir köylüyüm Okumamı bir cahilim Çitlerin arasında, çölde kalmı ım Öncü gel ben bilmiyorum
Ya köylüyüm ya ehirli Yok etmi fa izm bilincimi Zulmü alımdayım cehaletin Öncü gel ben bilmiyorum Ustasız ö renilmez Okumadan bilinmez Yurtsever öncüsüz olmaz Öncü gel ben bilmiyorum Öncü diyor ki inançlı ol Halkın için sava çı ol TAVIR
41
"Mezarı Kur unlanıyorsa, Hala Ya ıyor Demektir."
uhi Su yakınları, dostları ve devrimci sanatçılar tarafından ölümünün 8. yılında mezarı ba ında anıldı. Mezarının ba ında kısa bir konu ma yapan Sıdıka Su "Ruhi Su bugün hala ya ıyor, türküleri söyleniyor bunun için de mezarı kur unlanıyor." dedi. Konu manın ardından Dostlar Korosu ve Hüseyin lbey anıt mezarın ba ında türküler söyledi. Daha sonra anıt mezarın önüne gelen
devrimci sanatçılar: Grup Yorum, Özgürlük Türküsü, Foto raf ve Sinema Emekçileri, Ay e Gülen Halk Sahnesi, Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi ve Grup Ekin adına halkın Türkülerinin kanla dumanla bo ulmaya çalı ıldı ı bu dönemde Ruhi Su'nun anıt mezarına yapılan saldırıyı protesto etti. Bugün onurlu-aydın, kimli ini koruyan kültürsanat adamlarına büyük görevler dü tü ü, türkülerimizin hiç durmadan ate hattına sürmesi gerekti i ifade edildi. "Çünkü türkülerimiz halkın geli en umudu, co kusu ve gönülden gönüle geçen özgürlük tutkusudur. Bu tutkunun önüne hiçbir güç geçemeyecektir. Ruhi Su'nun gürül gürül ça layan sesi türkülerimizde ya ıyor, ya ayacak" denildikten sonra "Bize Ölüm Yok" mar ı söylendi.
EK N SANAT MERKEZ NDE SÖYLE Eylül'de Grup Ekin, Ankara Halk Sahnesi, Foto raf ve Sinema Emekçileri ve Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi çalı anları tarafından Ekin Sanat Merkezinde düzenlenen söyle ide Ruhi Su anıldı. Söyle ide Ustanın ya amı, eserleri, kuramcı ki ili ine yer verildi. Yakla ık .30 ki inin katıldı ı söyle ide ayrıca Ruhi Su'yu ya atmanın; Ruhi Su'nun dü üncelerini ve bugünün mücadelesine denk dü en kavgacı bir kimlikle Ça da Halk Müzi ini geli tirmekten geçti i anlatıldı. Onu dura anla tırmanın, salonlara, kapalı mekanlara hapsetmenin Ruhi Su'yu bir kez daha öldürmek anlamına geldi i vurgulandı. 42
T A V I R
HABER
YORUM
OZAN HESEN LE SÖYLE : 964'te Artvin'den kaçıp Diyarbekir'e geldim. Artvin'de asker idim. Askerlik yapmam bu devlete dedim. Diyarbekir'den Silopi'ye oradan da Irak'a geçtim. Bölgenin mesulünün yanına vardım. Dedim ki; 'Ben burada pe merge olaca ım.' Beni kabul etmedi, geri gönderdi. Silopi'de bir köye geldim. Muhtarın evine vardım. 'Hocam ben okuyorum, beni barındır.' dedim, Kimli imi kontrol etti. Köyde de karakol vardı. Karakola teslim etti. Karakoldan Silopi'ye götürdüler. Burada onsekiz gün nezarette kaldım. Karakol komutanı bir gece yanıma geldi. Bana dedi ki; "Seni kelepçeye vurdurup, iki jandarmanın pe ine dü ürüp hudutta kur unlarız. Sonra deriz ki, sınır devriyesi vurmu kim oldu unu bilmiyoruz. Kaçmı hududu geçmek istemi , devriyeler de vurmu .' Sonra çekip gitti. Bunu duyunca çok korktum. Muhakkak beni öldürecek dedim. Nezarette bir pencere vardı. Pencerenin demirleri a aca sokulmu tu. Kalktım ayaklarımı pencerenin üst tarafına dayadım. Demirleri çektim çektim, büktüm. Her an kaçabilirdim. Ama baktım ki, nöbetçi karanlık bir yerde bekliyor. Nöbetçi bırakmı lar, kaçayım da vursun diye." Böyle anlatıyor kendisini
çok etkileyen olayı Heseni. 1943 yılındado mu . am'da ve Irakta medrese e itimi görmü . Kürt tarihi, sosyalizm ve iir hakkında asgari bilgileri medreseden ö renmi ; Ama medreseyi bitirdikten sonra hemen iir yazmamı . Ulusal mücadele geli ip güçlendi i oranda o da iiriyle katılmı sava a. Dizeler aklına geldi inde alvarının cebinden naylon torbasını çıkarır, içinden aldı ı defterinin yapraklarına Arapça yazıyla döker duygularını. Demokratik kitle örgütleri u rak yeri, açlık grevi gibi eylemleri durak yeri olmu Heseni'nin. 25-30 civarında iiri var. 4-5 yıldır iir yazdı ını söylüyor. iiri nasıl yazdı ını öyle anlatıyor: "Ço u zaman yolda yürürken aklıma geliyor. Yol kenarına oturur ka ıda geçerim. Sonra eve gitti imde oturup düzeltirim. Reber adlı iiri de yolda giderken yazdım. Bir ölümüz vardı. Derik'e götürüyorduk. Giderken, araba da ların arasından geçiyordu. Baktım o da lar kupkuru, ye il namına bir ey yok. Bir sürüler bir de sürülerin ba ında çobanlar vardı. Hayvanların yiyebilece i hiçbir ey yoktu. Yoksullu u, sefaleti, ezilen halkları dü ündüm. Dü ündüm de 'Reber'i yazdım." Halkların karde li inden
'Kürt, Türk, Arap... Birle meli, Birlikte Mücadele Etmeli.' açılıyor söz. konu uyoruz uzun uzun. "Benim fikrim Kürt, Türk, Arap kim varsa birle meli, beraber mücadele etmeli. Yoksa devrim zor olur. Birbirlerine kar ı çıkarlarsa, kar ı taraf daha güçlü olur. Bu zulme kar ı ancak bir devrim devleti olsun ki insanlar da e it olsun." Öfkemizde katledilen yazar ve airleri konu uyoruz. "Bu bir siyaset." diyor. "Ben iirimle, Musa Anter ara tırmasıyla, kitabıyla, Ay e Gülen tiyatrosuyla, sen derginle yaparsın mücadeleni, öbürü silahla. Onların bizi durdurabilmesi için öldürmesi, korkutması gerekir. E er bunu yapamazsa, milleti durduramaz. Bu halk devrimi yapacak..." diyor iç geçirerek. Heseni'nih co kusunu ve kararlılı ını payla ıyoruz. Baskılara kar ı direni in öncüyle anlam buldu u ve öncüsüz bir zaferin olamayaca ını söylüyoruz Heseni'ye.
TAVIR
43
HABER
YORUM
18 N SAN'DA YAPILAN ESM BASKININDA GÖZALTINA ALINARAK TUTUKLANANLARDAN ORTAK SAVUNMA:
"Milyonların A zına Kilit, Yüre ine Mühür Vuramazsınız! Ya hep beraber ya da hiçbirimiz. Kurtulmak yok tek ba ına yumruktan ve zincirden Ya hep beraber ya da hiçbirimiz Bir ses yükseliyor kırlardan ve ehirlerden. Bir ezgi yükseliyor kırık sazlardan, kor ate te da lanmaz umuttan. Yazarını arayan öyküler sayfalardan, ezgilere uçu uyor. Ve replikler kaybolmadan a ızlarda, direncin haykırı ı oluyor, ardı sıra öykülerin, o kervana katılıyor. Karanlı ı açlı ıyla yırtıp delen, 12 Temmuzlarda büyüyen, 17 Nisanlarda "Varsa Cesaretiniz Gelin" diyen. 13 A ustoslarda duvara kanla adını yazan bu kervan, Vehbi'lerden, Eyüphan'lardan 1 yıl sonra, aynı- ehirde DGM salonlarından yükselerek geçiyordu. Karanlı ın cellatları ve koruyucuları kendi evlerinde bir kez daha yargılanıyorlardı: "Nasıl bir kültür bu? Kadercili in, karamsarlı ın egemen oldu u, insan ili kilerinin bireysel çıkarlarla sınırlandı ı, susan, hep susan hakkını aramayan boyun e en-direnmeyen insan tipinin egemen oldu u bir kültürdür. Amaç, kendi öz kültürüne yabancıla mı sınıfsal gerçe inin farkında olmayan, ya am biçiminin çarpık yapılanmayla ko ut belirlendi i, yoz insan yaratmak, sömürülerini katmerle tirmektir. Evet, biz emperyalist kültürün getirdi i yozlu a, çürümü lü e, pisli e, bencilli e dur dedi imiz için yargılanıyoruz. Biz, devlet terörüne kar ı demokrasi
44
TAVIR
mücadelesi verdi imiz için yargılanıyoruz. kenceye, insan haklarının ihlallerine kar ı insanlık onurunu korudu umuz için yargılanıyoruz. Ülke de ya anan katliamlara, kayıplara, infazlara hayır dedi imiz, Türkiye ve dünya halklarına te hir etti imiz için yargılanıyoruz." Ürküp cellatlar sesin gücünden, kapattılar kulaklarını. Koruyucular kaçırıp gözlerimizden gözlerini, gezindirdiler tavanda umarsızca. Sesimiz mahkemenin duvarlarında yankılanmaya devam etti. "Ve biz okullarda, sokaklarda, fabrikalarda, sahnelerde halkların ba ımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini türküle tirdi imiz için suçlu ilan edildik, i kence gördük cezaevine konduk. Mücadele gazetesi okumamız yargılanmamıza neden oluyor. Neden Mücadele Gazetesi okuyoruz? Mücadele gazetesi emperyalizm ve oligar iye kar ı ezilen tüm halkların gazetesidir. Burjuva basınının yazmaya korktu u, egemenlerin kalem örlü üne soyundu u ülkemizde, bütün baskılara ra men halka do ru haber vermeyi ilke edindi i, Kürdistan'daki kirli sava ı, uygulanan asimilasyon ve yoketme politikalarını te hir etti i için, katliamları, haksızlıkları, i kenceyi, infazları, kayıpları halka açıkladı ı ve çözüm yolları sundu u için Mücadele Gazetesi okuyoruz. E er bu suçsa (ki iddianameye göre suç) biz bu suçu i lemeye devam edece iz." "Bugün Tavır dergisi, emperyalizmin kültür politikalarını ve fa izmin demogojilerini te -
hir ediyor. Siyasi gerçeklerin açıklanmasında, kitlelerin bilinçlenmesine yardımcı oluyor. Evet, iddianamede söyledi iniz gibi halk Tavır dergisi. Mücadele gazetesi okuyarak bilinçleniyor. Tavır dergisi ezilen halkların çıkarlarını savunuyor, kurtulu yolları göstererek emekçi yı ınların birli i do rultusunda mücadele ediyor. Derginin sayfalarında Grup Ekin'in ya am sevinci, daha güzel bir dünyaya inancı, hak alma bilincini türküle tirmesini, Ankara Halk Sah" nesinin bu topraklar üzerindeki halkların açlı ını, sömürünün zulmünü oyunla tırmasını, Ankara Fosem'in ulusal kimli i, dili, kültürü yok sayılan Kürt halkının ya antısını foto rafla tırmasını görüntülemesini görürüz, okuruz. Ankara Tavır çalı anları ve biz okuyucuları bunun için 18 Nisan 1993 günü polis terörüne, talanına tanık olduk. Sayın savcıya soruyoruz: anaların, babaların gözleri önünde katledilen çocukları ailelerinden koparan kimlerdir? Kürdistan'da hergün köy meydanlarında katledilen kadınlarıerkekleri çocuklarından ayıran bu devlet politikası de il mi? Peki açlıktan, yoksulluktan cami avlularına, sokaklara, Daraülaceze'ye bırakılmak zorunda kalınan çocukları ailelerinden ayıran bu sömürü sistemi de il mi? Gençlerin, çocukların gelece i konusunda duyarlı olan sayın savcıya soruyoruz: kence tezgahlarında 15 ya ında ki gençlere insanlık dı ı uygulamalar yapılırken aynı duyarlılı ı neden göstermiyorsunuz? Siz bunlara yanıt vermeyebilirsiniz ama biz biliyoruz ki bu düzen ne ya ne de cinsiyet ayırımı yapıyor." Mahkeme salonunun her tarafında sadece sesimizin tınısı vardı. Ve artık salona sı amıyorduk. Siyah cüppelilereyse sesimizi dinlemek dü üyordu: "Bu davada kimler yargılanıyor? Bu davada yargılananların ya ortalamasına bakarak kimse yanılmasın. Bu davada
HABER
YORUM
DAVET YE yargılananlar ahsında onbinlerce Mücadele Gazetesi okuyucuları, onbinlerce Tavır Dergisi okuyucuları yargılanıyor. 12 Eylül fa izminin uzantısı olarak YÖK'ün altında ezilmek istenen daha 20 ya ına gelmeden yirmi yüzyıl ya amı gibi özverili; halkın sorununu kendi sorunu bilen devrimci-demokrat ö renci gençli in sesi yargılanıyor. Ayın onbe ini getiremeyen bordro mahkumlarının "Haklıyız Kazanaca ız" iarı ile sokakları dolduran memurlarımızın sesi yargılanıyor. Alınterleri ile cennet vatanlar yaratan hayatı durduran yeni dünyalar kurma gücüne sahip ve zincirlerinden ba ka kaybedecek eyleri olmayan i çi sınıfımızın sesi yargılanıyor. Taban fiyatları adı altında ürünü yok pahasına elinden alınan "Bu vatanın efendileri" diye kandırılan köylülerimizin sesi yargılanıyor. Gecekondusu ba ına yıkılıp, ekmek teknesi elinden alınan küçük esnafımızın sesi yargılanıyor. Sergisi ya malanan, kitapları-filmleri yasaklanan, türkülerine tahammül edilmeyen, kasetleri toplanan, konserleri yasadı ı ilan edilen sanatçılarımızın, Sivas'ta diri diri yakılan aydınlarımızın sesi yargılanıyor. Evlatları i kenceden geçirilen, sokaklarda kur una dizilen, tutuklanıp cezaevine konan, analarımızın sesi yargılanıyor. Kısacası HALKIN SES SUSTURULMAK STEN YOR. Son sözümüzü söylüyorduk bu davada: "... unutulmamalıdır ki ne Mücadele Gazetesinin varlı ı bürolarıyla, ne de Tavır Dergisinin okurları bu salonu dolduranlarla sınırlıdır. Büroların kapısına "onurunuz" olan mühürlerden vurup kapatabilirsiniz. Gücünüz bu kadarını yapmaya yeter Ama milyonların a zına kilit, milyonların yüre ine mühür vuramazsınız. Kimsenin buna gücü yetmeyecektir..."
ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ
Grup Özgürlük Türküsü, Sa malcılar Cezaevinde tutuklu bulunan solistleri Yusuf KARADA ile birlikte "yargılanaca ı" salonda özgürlük türküleri söyleyecek...
SOL ST
GEL N B RL KTE SÖYLEYEL M
YUSUF
Tarih : 9 Eylül 1993
KARADAS
Saat : 11.30
ÖZGÜRLÜ ÜNE
Davetiye en az iki ki iliktir. Salon görevlileri sorun çıkarabilir.. ALDIRMAYIN!..
Yer : stanbul 1 No'lu DGM
(Giri Ücretsizdir)
KAVU TU
Yusuf Karada 1. Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki sorgusunda;
"... Gerçekçi sanat anlayı ının temelinde mücadele olmalıdır. Kavga olmalıdır. Çünkü bu sanat, ya aması için gerekli gıdayı emekçi halk kitlelerinin mücadelesinden almaktadır. Sanatın tarihi toplumların tarihinden ayrı dü ünülemez. Çünkü tarih ilerlemenin, yeni bulu ların oldu u kadar, öldürülen ozanların, bilim adamlarının, i kencelerde katledilen sanatçıların, yakılan kitapların, yıkılan mimari yapıların, ya malanan uygarlıkların, soysuzla tırılan kültürel de erlerin utancını da ta ır. Ancak u çok iyi bilinmelidir. Bu utancın sahipleri bizler, yani tarihin her döneminde ezilen, sömürülen, i kence gören, katledilen, her türlü haksızlı a u rayan halk kitleleri de il tersine bu utancın gerçek sahipleri tarihin her döneminde egemenler olmu tur. Bizler her zaman geçmi tarihimize, yaratmı oldu umuz de erlere sahip çıkmasını bildik. Geçmi imizle gurur duyduk. Çünkü biz iyi, güzel, sömürüsüz bir dünyayı istiyoruz. Ve. bunun mücadelesini veriyoruz. te, bizlere uygulanan baskıların, katliamların, gözaltıların, i kencelerin ve tutuklamaların gerçek nedeni budur. Biz sanatçılara uygulanan bu baskılar Ülkemizde halklarımıza kar ı ba latılan "Topyekün Sava "tan ayrı de ildir. Bu ülkede her gün sokaklarda insanlar öldürülüyor. Gözaltında "kayıplar" ya anıyor. Bugün i çilere, memurlara, ö rencilere, yoksul Kürt halkına kar ı, kelimenin tam anlamıyla sava açan devlet, katledilen yurtsever milletvekilinin cenazesinin kaldırılmasına müsaade etmiyor. Böylesi ko ulların ya andı ı ülkemizde Susmak devletin tüm katliam ve baskılarını onaylamaktır. SUSMAYACA IZ."diyordu. Yusuf Karada artık özgür ancak yukarıdaki davetiyenin benzerleriyle sık sık kar ıla abiliriz.
TAVIR
45
HABER
YORUM
GENÇ EK N SANAT MERKEZ AÇILDI Genç Ekin Sanat Merkezi 15 A ustos 1993 günü yakla ık 100 ki inin katıldı ı bir açılı la çalı malarına ba ladı. Küçük bir salonu ve bir kitap standı bulunan G.E.S.M'de müzik, tiyatro ve resim çalı maları yapılıyor. Paneller, okuma günleri, film gösterileri gibi etkinlikler düzenleyen G.E.S.M'nin emekçileri, "G.E.S.M'nin insanın insan tarafından sömürülmesine kar ı ya amın özünü, yöneli lerini çözümleyerek yol gösterici olaca ını" söylüyor. Kültür-sanat alanındaki görü lerini yayınlayacakları bir bültenin çalı malarına ba ladıklarını, ilerleyen süreçte bu bültenin dergi haline gelece ini vurguluyorlar. Toplumsal ya amın tüm alanlarında ya anan apolitikle tirme, yozla tırma ve ki iliksizIe tirme bombardımanına kar ı bir cephe olu turmak amacıyla be yıl önce kurulan BESD'in (Bo aziçi Ekin Sanat Derne i) gelene ini sahiplendiklerini fakat onu a tıklarını söyleyen G.E.S.M çalı anları BESD'in dernekçilik anlayı ıyla, amatörce çalı malar yaptı ını G.E.S.M'nin ise daha profesyonel i leyi i oldu unu belirtiyorlar. Egemen güçlerin halkı teslim almak amacıyla dayattı ı
yoz kültüre kar ı devrimcilerin de alternatif olarak sosyalist kültürü yaymalarının görev oldu u bir süreçte bu alanda devrimci bir birlikteli i yakalamak için çalı acaklarını belirtiyorlar. Çok kısa bir süre önce kurulmalarına ra men bu konuda çalı malara ba ladıklarını ifade eden G.E.S.M'liler, ilk adım olarak Sanatçı nisiyatifi adlı olu umun içinde yer alarak, burada çalı malar yürütüceklerini açıklıyorlar. Sanatçı inisiyatifi'nin hedeflerini: Türkiye'deki insan haklan ihlalleri, gözaltında kayıplar ve infazlar kar ısında duyarlı olmak bunları önlemek için eylemler gerçekle tirmek ve kamuoyunu bu konuda harekete geçirmek oldu unu anlatıyorlar. Sanatçı inisiyatifi'nin i levini ne ölçüde yerine getirebildi i sorumuza ise doyurucu bir yanıt verilemiyor. Devletin infaz politikasına kar ı her zaman mücadele edeceklerini ve devletin bu yüzünün te hir edilmesi için yapılan tüm eylemlere aktif destek vereceklerini belirten G.E.S.M çalı anları artık sadece "kınıyoruz" mesajlarıyla yetinmeyip toplumcu-gerçekçi sanatçı olmanın bedellerini ödeyeceklerini söylüyorlar.
Da arcık Halk Bilim Ara tırma Derne i, Grup Dalga, Ekin Sanat Merkezi, Can enli i Oyuncuları, Magma Sanat Grubu, Haydar Ünal ve Olgun ensoy tarafından olu turulan |bir komite Sivas'ta katledilen 35 aydın ve sanatçının sesinin susturulamıyaca ını göstermek ve bu katliamı belleklerde canlı tutmak için "Yüzünü Yitiren ehir" adlı bir gece düzenleme karan aldı. Magma Sanat Grubu'nun bu etkinli e ba lı olarak düzenledi i foto raf sergisinde Sivas katliamının görüntüleri yer alıyordu. Sergiye gösterilen yo un ilgiyi hazmedemeyen polis, henüz ikinci gününde sergiyi kapattı. Buna kar ın sergiyi izlemeye yakla ık 10.000 ki i gelmi ti. Serginin kapatılmasından bir gün sonra, 7 A ustosta yapılacak etkinlik de "Türkiye'de karma a çıkaca ı" gerekçesiyle yasaklandı. Daha sonra C H P Mamak lçe Örgütü gecenin yapılması için izin aldı. Fakat geceyi içi bo bir hale getirmeye ve gecede kendi propagandasını yapmaya çalı an CHP, bu amaçla Grup Ekin'in geceye katılmaması için büyük bir çaba sarf etti. Bu geli meler üzerine geceyi organize eden komite, etkinli in yapılaca ı Gençlik Parkı'nda geceye yönelik, engellemeleri bir basın açıklamasıyla protesto etti. Komite daha sonra, satılan biletlerin paralarını Ka ıthane i çilerine vermeyi kararla tırdı.
46
TA V IR
NOKTA HABER ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ Özgürlük türküsü 15 A ustos 93'te Halkın Gücü Gazetesi sahibi Rıza Güne er'in katledilmesinin kınandı ı pikni e katıldı. Kemerburgaz'da yapılan piknik 500 ki inin co kulu halaylarıyla son buldu. Özgürlük Türküsü 27 A ustos günü Beykoz Kültür Ara tırma Derne i'nin (BEYKAD) Beykoz SHP lokalinde düzenledi i, enli e katıldı. Yakla ık 200 ki inin bulundu u enlikte Özgürlük Türküsü dı ında Armutlu Çocuk Korosu ve Kumo luköyü Dayanı ma Derne i tiyatro grubu yer aldı. 5 Eylül günü Gebze Sendikalar birli i ve Ça da Marmara Gazetesinin düzenledi i ve Gebze Metin Oktay Stadındaki "Ka ıthane i çileriyle dayanı ma" enli ine Özgürlük Türküsü, Denge Azad, Kızılırmak,Ferhat Tunç, Selda katıldı. enlikte pankart açan bir gruba saldıran polis 19 ki iyi gözaltına aldı. Özgürlük Türküsü Genel-i 'in özelle tirmeleri konu alan öleninde yer aldı. Yakla ık 200 ki inin katıldı ı ölen stanbul Kadırga Fen I leri'nde düzenlendi. ölene 2 bölüm halinde çıkan Özgürlük Türkü-sü'nün dı ında i çiler de söyledikleri türkülerle ölene renk kattı, özgürlük Türküsü 2 Ekim günü Kristal- sendikasına ba lı Cam i çilerinin grevini ziyaret etti. Genel 'inde katıldı ı ziyaret i çilerle beraber çekilen halaylarla son buldu, Özgürlük Türküsü 3 Ekim'de TAY AD, Özgür-Der, istanbul Özgür-Der, Marmara Özgür-Der'den sonra kurulan T YAD açılı ındaydı. Yakla ık 200 ki inin katıldı ı açılı a ozan Fevzi Kurtulu da türküleriyle katıldı. Ezilen halkların sesinin susturulamayaca ının birkez daha belirtildi i açılı , dernek içerisinde ba layıp dı arıya ta an halaylarla sona erdi. Çukurova Konserleri: Adana, Osmaniye, Ceyhan ve Düziçi'nde yapılması dü ünülen konserler yasaklamalar nedeniyle sadece 10 Ekim'de Düziçi'nde yapılabildi. Salonun 300 ki ilik olmasına ra men konser 500 ki iye verildi. Co kunun dorukta oldu u konser halaylarla sona erdi.
HABER
YORUM
BARI VE KARDE L K FEST VAL NE YASAKLAMA GRUP YORUM
iyarbakır'da faaliyet yürüten 29 Demokratik Kitle örgütü, sendikalar siyasi partiler, dergiler platformu ve meslek odalarından olu an "Diyarbakır Demokrasi Platformu"nun katılımıyla 3-4 Eylül tarihlerinde yapılması dü ünülen "Barı ve Karde lik Festivali" ne Diyarbakır Valili i'nce izin verilmedi. Gerekçe olarak ise, "Festivale 18 Eylül'de TÜ'nün alternatif açılı katılacak sanatçı ve konu ma enli inde Grup Yorum bir dinleti verdi. cılara ait belgelerin tamamlanAçılı a yakla ık 200 ki ilik bir katılım madı ı, sergilenecek resimlerin oldu. Demokratik Üniversite dosyasında bulunmadı ı, katımücadelesinde ö rencilerin yanında lacak müzik topluluklarının daoldu unu vurgulayan Yorum, Seher ha önce çıkarmı oldukları ka ahin çin yapılan "Kömür Gözlü Kız" setlerdeki bölücü, bölgeci, ırk adlı parçasını ö rencilerle birlikte ve bölge farklılıkları göstererek seslendirdi. terör örgütleri lehinde propaganda yaptıkları (...), yapılan GRUP EK N ar iv ara tırmalarından hare27 Mayıs I993'te Ka ıthane Beketle: bölgenin siyasi yapısı, lediyesinden atılan i çilerle dayanı ma son günlerde meydana gelen gecesine-Artvin Kültür, halkoyunları ; olaylar ve yapılacak festivalin Da arcık, tiyatro gösterimleri; Grup ekin vatanda ları tahrik edecek niteve Grup Dalga, müzikleri; Mehmet Özer, likte olaca ı(...) ve devletin üldia göste-risyle katıldı. Gece, i çilere kesi ve milleti ile bölünmez büdireni te moral ve ço ku a ıladı. tünlü üne gölge dü ürece i..."
25 A ustos '93'te Grup Yorum zmir'de bir konser verdi. Sivas'ta katledilen sanatçılar için yapılması planlanan gece, organizasyon yetersizli inden dolayı Grup Yorum konserine dönü tü. Konsere yakla ık 2000 ki i katıldı. Devrim ehitleri ve Sivas'ta katledilenler için yapılan saygı duru uyla ba layan gece halaylarla son buldu.
Festivalin yasaklanmasıyla ilgili olarak 28.08.1993 günü Platform adına bir basın açıklaması yapan HD Diyarbakır ube Ba kanı Sedat Aslanta , "Devletin Kürt sorununa uzla maz bir tutumla yakla tı ını, yasaklamanın bunun bir göstergesi oldu unu ve bu politikaların ortaya çıkardı ı sonuçların çözüm de il, çözümsüzlük oldu u kesinlik kazanmı tır" dedi. Bununla ilgili olarak, Demokratik bir kurum olarak her türlü yasal hakların kullanılaca ı, konunun Avrupa nsan Hakları Komisyonu'na götürülece i belirtildi. Bu yasa a ra men herhangi bir alternatif dü ünmeyecekleri, yasal bir kurum oldukları için ancak yasal yollarla hareket edecekleri de belirtiliyordu. Daha önce de Petrol- Batman ubesinin 26-27-28 A ustos tarihleri arasında düzenlemeyi dü ündü ü "BatmanSanat enli i" de benzer gerekçelerle yasaklanmı tı.
Devrim-ci-demokrat sanatçıların birlikteli i geceyi daha da nitelikli kıldı. 2 Eylül '93 tarihinde Kıbrıs'ta k o n s e r 9 Haziran I993'te Artvin'de düvermek için yola çıkan Grup Yorum'un, ilk zenlenen Grup Ekin konseri birçok gözaltısı havaalanında Taner Tanrıvereksikli e ve organizasyon sorunlarına di'yle ba ladı. Kıbrıs'a gidebilen di er elekar ın gerçekle tirildi.' Gece ba vurusu manları; Elif S u m r u Gürel, N u r a y E r d e m sırasında aktif destek sözü veren bir ve dayanı ma için gruba katılan Özgürlük Türküsü elemanı r at Aydın, konsere iki s a a t kala kısım demokratın (!) gece yakla tıkça gözaltına alındılar. K o n s e r , " s a l o n u n dayanıksızlı ı" gibi keyfi bir gerekçeyle yasaklandı. sırt çevirmelerine ra men Grup Ekin, Ancak bununla kalınmayıp Grup Yorum elemanları sınırdı ı edildi. 250 ki ilik bir dinleyici kitlesiyle B u keyfi y a s a k l a m a v e saldırganlık, G r u p Y o r u m elemanlarının d a katıldı ı bir b a s ı n kucakla tı. toplantısıyla te hir edildi. O K M 'd e yapılan basın toplantısına m ü z i s y e n F e v -zi Kurtulu , yazar 10 Temmuz 93'te Ankara'da CHP Hayati Azim, Kültür ve Sanatta Tavır Dergisi ve O K M çalı anları katıldı. Altında Gençlik Komisyonu'nun Fevzi Kurtulu konu masında, devrimci sanatçılar arasında özellikle G r u p Y o r u m ' u n düzenledi i açıkhava konseri, hafif siyasi iktidarın y o u n baskısıyla kar ıla tı ını belirterek k e n d i s i n e a y -dın, d e m o k r a t diyen h e r k müzik sanatçısı Deniz Pınar Atılgan, e s i n bu baskılara kar ı duyarlı olmaları gerekti ini söyledi. Fevzi Kurtulu ayrıca di er sanatçıların TRT halk müzi i sanatçısı Canan basın toplantısına gelmemelerini kınadı. Ba kaya, Grup Geçmi Gelecek ile Yazar Hayati Azim ise yaptı ı kısa konu mada "Grup Yorum'u Kıbrıs'ta sınır-dı ı e d e n l e Grup Ekin katıldı. Konseri r , susturacaklarını sanıyorlar. Tıpkı Türkiye ve K ü r d i s t a n ' d a konserleri y a s a k l a y a n l a r gibi. G r düzenleyenlerin bir yandan "Konse rin u p Y o r u m elemanlarınısınırdı ıe d e n le r türkülerinin sınır duvarlarını a ıp Kıbns halkına lokomotifi sizsiniz" söylemleri, bir ula masını engelleyemeyecekler"dedi. yandan da korku ve k a y g ı l a r ı vardı. Grup Yorum, yaptı ı açıklamada : "Kıbrıs'ta konser veremedik ve sınırdı ı edildik. A n c Düzenleyenlerin, Grup Ekin birkaç a k türkülerimiz sınırdı ı edilebilir m i ? Kıbrıs tarihinde bu e n g e l l e m e bir kara l e k e o l a r a k parça söyledikten sonra mikrofonla kalacaktır. A m a G r u p Y o r u m türküleri, sınırları a ı p dilden dile söylenecektir" dedi. "Grup Ekin son parçasını söylüyor" HALKLARIN TÜRKÜLER SINIR TANIMAZ ! demeleri, kitle tarafından protesto edildi. Grup Ekin ise "daha buradayız" diyerek konsere devam etti.
KIBRIS'TA B R KONSER: GRUP YORUM VE SINIRLAR!
T TAVIR
47
HABER
YORUM NOKTA HABER
1993 ABD P E K Ç KAR KATÜR YARI MASI ! "... Altı yıl öncesini dü ü
Konu: "2000 YILINA GÜLEREK" Bir karikatür sergisi dü leyin; izleyenleri kahkaha tufanına bo an, onları keyifli bir dünyanın doruklarına ta ıyacak salt güldürmeye yönelik bir mizah öleni. Son katılma tarihi: 20 A R A L I K 1 9 9 3 Adres: Milliyet sanat dergisi Nuruosmaniye cad. CA ALO LU- STANBUL
kın Ayrancı o lu bu yarı maya karsı. Bu yarı maya tepki olu turmak için çaba sarf ediyor. nüyorum... Karikatüre ba ladı ım yılı... 1 9 8 7 Abdi pekçi Karikatür Yarı masını... Yarı manın o yılki konusu: Tür-kiyede Konut Sorunu" idi. Karikatüre bu yarı maya katılarak ba lamı tım. Yaptı ım ilk karikatürler sergilenmeye de er bulunmu tu. Sevinmi tim. Daha güzel eyler yapmak için güç bulmu tum kendimde. Yarı mada birinci olan çizer de bu yarı mayla ba lamı tı karikatüre. Abdi pekçi'yi dü ünüyorum... öldürülen adamı... Sonra Çetin Emeç'leri, Turan Dursun'ları, U ur Mumcu'ları, Musa Anter'leri... Sivas'ta katledilenleri... Dü ündükleri için öldürülenler.:. nsanların dü ündükleri
kültür ve sanatta TAVIR aylık sanat
ortaköy
yazı i leri
kültür ve sanat
müdürü:
bilimsel ara tırma
dergisi
yay. org. film tic. san. Itd. ti.
TEMMUZA USTOS '93
adına sahibi:
sayı 28
elif sumru gürel
yazı ma adresi:
gürel
Yarı manın jürisine bakıyorum:... Enis Batur, i adamıFoto rafçı akir Eczacıba ı, karikatür starları Ferruh Do an, Ali Ulvi, Turhan Selçuk. 1987 yılında yeni karikatürcüler ortaya çıkaran yarı ma, 1993 yılında "salt güldürmeye yönelik" mizah anlayı ıyla pekçok karikatürcüyü tabii jüridekileri de- yoketmeye çatı ıyor. Çünkü, genelde sanata, özelde karikatüre salt biçimsel nitelik yüklemek ve içeri i reddetmek sanatçının yok edilmesidir. imdi Abdi pekçi Karikatür Yarı masına konu öneriyorum: "2000 YILINA UTANARAK"
diyarbakır
malatya
adana
abone ko ulları
dereboyu cad. no:110 ortaköy / stanbul tel: 258 69 87 fax: 258 69 87
cihan sokak 21/10 sıhhiye/ankara
TAVIR
aimanya çin
tei: 231 33 07
ınonu
inönü cad.
cad.
leblebici ap.
inönü cd.
yurtiçi 60000-TL
yapı kredi
üzeri
(1 yıllık)
36/6
aydın i hanı
yurtiçi 120000-TL
bankası
kat: 6
malatya
kat:5 no: 505
yurtdı ı 45.-DM
3004646-6
adana
elif sumru gürel
no: 5 diyarbakır
tel:352 1744.
akbank ortaköy- ist. b.
ofset hazırlık:
temiz ap.
hesap no:8583
48
S VAS GECES Pir Sultan Abdal Kültür ve Tanıtma Derne i tarafından, Sivas'ta yakılarak katledilen 35 ay-dın-sanatçının anısını ya atmak amacıyla 16 Eylül tarihinde Harbiye Açık Hava Tiyatrosunda bir gece düzenlendi. Adeta izdiham ya anan, yo un ilginin gösterildi i geceye: Arif Sa , Grup Kızılırmak, Deste Günaydın, Musa Ero lu ve Koma Rojhelat katıldı. Gecede ayrıca Sivas katliamının görüntülerinin yer aldı ı video gösterimi yapıldı.
(6 aylık) ortaköy kültür merkezi
elif sumru
an kara
için öldürüldükleri bir ortamda, dü ündürmeyen eser üretmek çözüm olarak sunuluyor sanatçılara.
16 Temmuz I993'te Arhavi Belediyesi'nin Kültür ve Sanat Festivali'ne Grup Ekin de son gece katıldı. Grup Vitamin ve Emel Müftüo lu'nun oldukça dejenere programından sonra saat ancak 02.00'da sahneye çıkabilen Grup Ekin'in 3000 ki ilik kitle sabırla bekledi. Konsere kitlenin co kulu katılımı aynı zamanda dejenere müzi e kar ı verilen tepkiyi de ortaya koyuyordu. 15 A ustos I993'te Grup Ekin, CHP'nin düzenledi i ve Özgür Karadeniz Gazetesi Hopa temsilcili inin aktif çalı ması ile Hopa'da bir konser verdi. 500 ki ilik bir salonda yapılan konser gerek organizasyon gerekse kitleyle bütünle me açısından oldukça etkiliydi. 26 Eylül I993'te Keçiören Hal-kevi'nin düzenledi i enlikte son günü birçok sanatçının katıldı ı "Deniz Koyduk Adını" adlı açık-hava konseri Grup Ekin ile noktalandı. 2500 ki inin katıldı ı konser, polis engeli ve organizasyonun geri tavrı nedeniyle normal biti saatinden önce bitti.
tavır yayınları
baskı: yalçın ofset