2004 25 mart

Page 1



merhaba Mart ayında, dolu bir gündemle yine birlikteyiz. "107" sayısını düşündük, düşündürtmek istedik; "Hangi hayat sığar rakamlara?" yazısıyla. Yasal bir afiş nedeniyle gözaltına alınan ve tutuklanan insanlar var bu ülkede. Üzerinde; Ülkemiz hapishanelerinde 107 insanın öldüğünü duyuran bir afiş bu. Afişler yırtılır belki, asanlar tutuklanır, kafaları kolları kırılır ama kimse hapishanelerde tecrit koşullarında süren bir direniş ve 108 insanını bu uğurda öldüğü gerçeğini yokedemez. Çünkü direnenler Türkiye Halklarının belleğine kazınmıştır. Direnenler, bu ülkenin geleceğidir. Geleceğe bırakılan değerli bir mirastır direniş. "107" yazısını yazarken Muharrem Karademir'in haberi geldi, Kandıra F Tipi Hapishanesinden. Muharrem Karademir ve tüm direnenlerin anısına Muharremin bir şiirine yer veriyoruz sayfalarımızda. Hayatımızın son dört yılına 108 hayatin bitişini sığdırdık Muharremle birlikte. Tüm direnenlere selam otsun! İhsan; hapishanede bir ayını doldurdu. Bu sayımızda İhsan'la ilgili 16 sayfalık bir dosya sunuyoruz okurlarımıza. Grup Yorum'un; İhsan Cibelik'in serbest bırakılması için başlattığı kampanyayı buradan da duyurarak, okurlarımızın, Yorum dinleyicilerinin bu kampanyaya katılımını bekliyoruz. "Özgürce türkü söylemek istiyoruz" diyor, Grup Yorum. Bir gün türkülerimizin kazanacağını yineliyoruz. Ihsan'a ve susturulamayan türkülerimize selam olsun! Nisan sayımızda buluşmak üzere...

Dostlukla...



güncel

hangi hayat sığar rakamlara? S

ovyetler Birliği, Hitler'in faşist ordusuna direnirken v e Sovyet askerleri anav atanlarını korumak için ölesiye sav aşırken, bir halk 20 mily on ev ladını kay betti. 20 mily on... Dilin bir çırpıda ettiği bir söz. 20 mily on... Paraya v urunca alınır satılır bir değer. Dolan v e eurosu ağız sulandıran bir rakam. TL'si dönüp bakılmay acak bir değer. 20 mily on beden gözle canlandınta-may ınca başv urulan kaynaklar ne kadar al-çaltıcı olabiliy or. Hangi hay at kaç paraya satın alınabilir ki, paray a v uralım değerini. 20 mily on can. Onca ülkenin nüf usundan kat kat f azla beden, ruh, can... Özgürlüğün diy eti. Hangi para satın alabilir ki artık, böyle kazanılmış o büy ük özgürlüğü? Bir ülkenin gay ri safi mitli hasılasını hesaplar ekonomistler. Karamsar ya da iy imser tablolar sererler önümüze. Kişi başına düşen v esaire dolarlar... Kimdir o kişiler? Kaçı nasiplenir o dolardan? İşy erindeki patronun sof rasından arta kalan bile değildir ona biçilen değer ama kağıtların üzerinde onun pay ına düşen miktar biçilmiştir. Hiç görmese de, hiç kazanamasa da O; gay ri safi hasılanın milli pay daşıdır. Kimdir peki o kişiler? Nerelerde, nasıl y aşarlar? Rakamlar söy lemez ki bunu. Rakamlar... Zaman olur ne kadar işe y aramaz hale gelir. Nasıl da duy gusuzlaşır. Ve onlarla özleşince insan aklı, ruhunu nasıl da kay beder. Nasıl da rakamlar kadar soğuk bakar hay ata. Sokaklarda, sapsarı af işler ilişiyor gözlerinize. Hiç gördünüz mü? Belki baktınız ama; gördünüz mü? Otobüslerin içinde nefessiz y olculuklarınızda çarpmıştır belki gözünüze. Belki, sev diğinizin elinden tutup gezerken ilişmiştir bakışlarınız. Belki, keyfiniz kaçmasın diy e çok da durmamışsınızdr başında ama o orada duruy or buz gibi gerçekliğiy le. Y ine bir oy uncağın kay gısındaki çocuğunuzun kaf asına şaplağı indirirken belki görme f ırsatınız olmamıştır ama bir dahaki geçişinizde bir bakın olur mu? Orada y azıy or sadece v e onu yazanlar söy lüy or; "Hapishanelerde 107 İnsan Öldü Duy dunuz Mu?" Y ine rakamlar çıkıy or kar-

şımıza. Soğuk v e duygusuz rakamlar ama y uvarlanmamış, düzlenip dile kolay hale getirilmemiş bir rakam, 107. 105 değil, 100 değil. Tam olarak, kesin br if adey le 107 insan. Bırakın 107'sini, insan... bırakın insanı ölüm... v e bırakın hepsini, siz duy dunuz mu? Hala işitmiyor mu kulaklarınız? Nef ret edilesi şu rakamlar, istatistikler v e genellemeler çağı ney i saklıy or bizden. Kitaplara, sayfalara hatta nice yaşanmış say ılan hay atlara sığmayacak şey leri gizliyor bizden. 107 insan... 107 anne, 107 baba. 107 çarpı uykusuz geçen geceler... 107 çarpı ağlay arak eve gelen çocuklar... 107 çarpı kırık notlar y üzünden yenilen azarlar... 107 çarpı özlemle kucaklaşmalar ve sev dalanmalar v e sigarasız geceler ve ardından gözy aşı döken anneler, sev gililer, kıpkırmızı kesilen y anaklar, babaya ilk karşı çıkışlar v e 107 çarpı binlerce kez duy ulan "eşşoğlu eşşekler"...107 kere yaşanmış ama y ansında kalmış hayatlar. Y arım ama nice y aşadım diy ene taş çıkaracak kadar dolu y aşanmış hayatlar... Hangi rakam anlatabilir ki bu say dıklarımızın birinin bile bir an ını? Hangi rakam, taşıy abilir, bunca hayatın y aşadığı sev day ı? Hangi rakam çekebilir bunca kahn? Ve hangi rakam gizlenebilir onca birikmiş açlığa? Y ananlar, y akılanlar v e bir kurşunun delip geçtiği y ürekler. 107, o namussuz rakam, bunu gizlemek için icad edilmiş sanki.O rakamm ardında, hapishaneler v ar, tecrit var. O rakamın ardında, mezar taşlanınız v ar. Her bayram, her sene-i dev riyede, mezar taşlarına dokutan gözy aşları v ar. Hapishanelerden eksilen ama birlikte adı m laya ma d iğ ı m iz ay ak sesleri var. Adına hastane dedikleri beton bloklardan taşıdığımız

soğuk bedenler v ar. Hapishanelerde 107 İnsan Öldü Duydunuz mu? Neden duy madınız? Ne tuttu sizi? Ne tıkadı kulaklannızı? Görmüş müydünüz y akılanları? Çok mu oldu? Ne kadar çok, unutacak kadar mı? Peki niy e hala y anıy or anaların y ürekleri? Evtat acısıdır geçmez demey in. Sınay alım isterseniz, ay nı acı sizi nasıl y akar? Y ok eksik kalsın, böyle acı düşman başına. Neden duymadınız bunca zaman olanı biteni? Biz mi suçluy uz? Belki de. Belki de biziz suçlu. Y akmadığımız içindir, içimiz kadar dışarıy ı. Sapsarı af işler söylüy or işte şimdi, duymadıy sanız görün diye. Her bir af işe, bir kol kınlıy or. Bir kaf a y arılıy or. Bir bacak kırılıy or. Her bir af işe bir gözaltı düşüy or. Belki de bundan duy ulmuyor acılarımız, önünde koca bentler v ar. Y oksa acıy a alışmadık biz. En kötüsüdür alışmak biliriz. Alışmak çürütür insanı. Acıy a alışma; duysan da duyma-san da alışma. Sapsarı afişler, buz gibi gerçeği üf lüyor; bu kış ayazında siz donmadınız mı? Hapishanelerde 107 insan öldü duydunuz mu? Ah şu alçak rakamlar... Nasıl serelim ki önünüze o gül gibi hay atları? Nasıl serelim ki önünüze cihan parçası delikanlılan? Nasıl serelim? 107 işte, anlay ın. Başka ne diyelim? 107'den anlamay ana, insan diy oruz, öldü diyoruz, duydunuz mu diy oruz. Anlıy or musun diy oruz!...Q


soğuk ve sıkıcı bir gündü Soğuk v e sıkıcı bir gündü. Bir kenarda dikilmiş oday ı izliyordum. Bir örümcek yalpalay arak üstüme düştü. Oradan da y ere. Ezmek istedim, ezemedim. Burada bir sürü böcek v ar. Çeşit çeşit, çok bacaklı böcekler... Bazıları kalorifer böcekleri, bazıları yemekhaneden geliyor. Alıştım onlara, ama geceleri uyurken o soğuk bacaklarını tenimde hissediver-mek beni çıldırtıyor. Burada bir çok şeye alıştım aslında. Yağmurlu gecelerde ıslak bir sırtla uyanmaya, ampulün cızırdayan mekanik sesine ve on iki saniyede bir düşmesine voltajın. Soğuk ve sıradan bir gündü işte. Koridorda demir bir kapı sertçe kapandı. Ardından boğuk bir öksürük duyuldu. Sanırım kusuyor. Kapı altından süzülen ışığın önünü, karanlık gölgeler kesti. Gölgeler hareketlendi, seri ay ak sesten duy uldu. Bir böcek bızır bızır takıldığı yerden kurtulmaya çalışıy or. Y an hücrenin yine çeşmesi bozulmuş. Bu damla sesleriyle nasıl uyuy or bu adam? Sessizliğin sesi hakimdi hep burada. Hani her şey sustuğunda mekanik bir uğultu başlar ya; yerkürenin hantal bedeninin dönüş sesi; merkezinde bir makina homurdanarak ça-' lışıy ormuş gibi... | Rüzgar da uğuldar bazen beraberinde. Bir ağacın dalı çatırdayarak sırtıma sürtünür. Koridora sesler doluyordu şimdiyse. Ses, hücreleri zaptediyordu. Buraya geldiğimden beri kendimi bildim bileli burday ım- ilk defa bu kadar hareketliydi koridor. Patırtılar yükseldi, göremiyordum onları ama sloganlarını aralanndaymışım gibi işitiyordum. Ses çıkarmadım hiç. Dinledim. Askerlerin küfürleri yükseldi bir ara. Demir kapı gıcırtılarla açıldı, ışığın önünde üç kişinin silueti belirdi. Hücrelerin ışığı yandı. Askerler ölü balıklar gibi donuk gözlerle belirsiz bir yere bakıyorlardı. Aralarına aldıkları delikanlı ise dimdik bana. Ateşe bulanmıştı sanki delikanlının gözleri. Alnındaki yarıktan süzülen kan, yüzünün

bir tarafını tamamen kaplamıştı. Gömleğinin bütün düğmeleri koparılmış, ünü açıktı. Bey az tişörtü kandan kırmızıy a dönmüştü. Ayakları çıplak ve mosmordu. Sleri kelepçeliydi ve ayaklarını sağa sola savurup direniyordu. Derin eterin soluyup hırsla bağırdıkça, ağzından kanlı tükürükler f ışkırıy ordu. Önce gözlerimi kapattım. Nabzımın atışı y ükseldi. Arttı, arttı, artta... Dizlerim çözülmüştü, y ıkılıv erecektim sanki, o ise y ıkıldıkça kalkıy ordu. Utanıyordum kendimden, bir şeyler yapmak istiy ordum ama korkuy ordum. En sonunda kalkacak gücü bulamadı. Asker kaldırıp delikanlıy ı üstüme f ırlattı. Korktum, tutamadım. Ayağımın dibine oturup kaldı. Demir kapı hırsla kapandı. Sesler boğularak uzaklaştı. Hiç kıpırdamadan durduk bir süre. Sonra genç, yavaş yavaş doğruldu y erinden. Zaten epey bir parçalanmış gömleğinden bir parça y ırttı ve yüzünü sildi. Lavaboyu farketti sonra, zorlanarak yaklaştı. Ellerini ve bezi yıkadı. İyice temizledi yüzünü ve başka bir parçay la kafasını sardı. Y irmili y aştennday dı sanırım. Kestane rengi kocaman gözleri vardı. Kemikli bir bumu ve sivri bir çenesi vardı. Oldukça zayıftı.Y atağına oturdu. Pantolonunun dizleri y ırtıktı. Sağ dizinden inleyerek bir cam kıymığı çıkardı v e son gücüyle kaldırıp bacaklarını, yatağa serilip kaldı.Bir doktor getirmeleri gerekiyordu. Sürekli sayıklıy or v e titriyordu. Ateşi vakit geçtikçe artıy or olmalıydı. Dışarda y ağmur yağıyordu. Başımın üstündeki köşeden yağmur içeri sızıy or, ondan onun alnına ve yastığına damlıyordu. Vakit ilerliyordu. Voltaj, o uykuya daldığından beri üç yüz on beş kez düşmüştü. Üç bin y ediy üz seksen saniye. Bir saat üç dakika. On yedi kalorifer böceği saymıştım. Y an hücredeki tutsak iki kez tuv alete gitmişti. O titriy ordu. Sayarak yaşarım ben. Hatta bazen, ışıkları söndürdüklerinde, kendi nefesimi sayarım. Ama odada biri varken bunu yapmak biraz zor oluy or. Saymaktan vazgeçtim sonra. Utancım v e endişem saatler geçtikçe artıyordu. Bir ara kıpırdandı. Zorlanarak doğruldu v e ayağa kalktı. Olduğu yerde bir daire çizdi. Büyük bir acı çekiy ordu, hissediyordum. Bir daire daha çizdi inleyerek, sonra bir daire daha... Isınmaya çalı-

şıyordu sanırım.Yavaş y avaş yaklaştı v e dayadı başını omzuma. Bir türkü mırıldanmaya başladı usuldan. Sanki yağmuru dinliyordu ve toprağın yaş kokusunu soluyordu. Düşteydi güzleri. Bir ezginin bekçisiydi sanki düşünde bile. Kaldırdı başını v e gülümsedi. Y atağına geri döndü sonra. Aynı ezgiy i mırıldanmaya başladı titreyerek. Işıklan söndürdüler. Onun sesini dinliyordum karanlıkta. Karanlık tatlı tatlı ağırlaşıy ordu. Karanlık paylaşıldı mı, bir başkaydı. Gürültülerle ürpererek uyandım. Sabah olmuştu. Delikanlı kıpırdamadan yatıyordu. Ayak sesleri yaklaştı v e bir asker içeri girdi. Kalk diy e bağırdı. Delikanlı kıpırdamadı. Asker yanına yaklaşmaya çekiniyor, olduğu yerde sallanıp duruyordu. -Kalkamaz o görmüy or musun ne halde? -Kalk yoksa fena olur! -Bir doktor getirmeniz gerek çok hasta! -İnadı bırak kalk hadi, direniyorsun da ne oluyor? Kalkacaksın sonunda. Kalk diyorum sana! -Kendinde bile değil, sana diyorum bir doktor gerek, bir doktor. Sağır mısm sen? Asker silahını kaldırıp namlusunu bana çevirdi v e iki el ateş etti. Delikanlı kıpırdamadı. Asker arkadaşlarını çağırdı v e delikanlıy ı Uç kişi kaldırıp götürdüler. Kapıy ı hızlı hızlı kitleyip uzaklaştılar. Ben göğsümde iki kurşun del iğ iyi e kalakaldım. İki kurşun deliği. Ama bir duvarım ben. hBye vurdular beni? Evet bir duv ar. Br hücre duvarıy ım. İnsan insanlığından utanmazken, şimdi ben duv arlığımdan utanırım. Bir duvar niye vurulur? Bir duvar niye örülür? Şu damla sesleriyle nasıl uyuyor yan hücredeki adam? Voltaj bir günde yedibin ikiyüz kez mi düşüyordu? İki kurşun yarası kaç v oltaj düşümünde iyileşir? Bir duvar utancından delirir mi? Y anhzlığı öğrenir mi br duvar? Soğuk ve sıkıcı bir gün. Ve yanlız. Ve ben bir duvarım. Yeni öğrendim anlamım yanlızlığın; iki taşi olup eksildikten sonra. Duvariığı yeni anladım. Say ıyorum, dinliyorum ve uyuyamıy orum. Işıklar söndüğünde nefesini ve ezgisini duyuyorum delikanlının; Geldiler can almaya Tükendiler vurdukça Korktular kıy dıkça, Çoğalan hayatlardan...□


eğrisiyle, doğrusuyla... Bir dönemin sembol isimlerindendi Cem Karaca. '60"lı yılların sonunda Karacaoğlan'dan Emrah'dan, Pir Sultan'dan, Dadaloğ„lu"ndan ve daha nicelerinden bestelediği ve adına Anadolu-rock adını vererek başladığı müzikal tarzı gelişecek ve müzik serüvenindeki çıkışı '80"li yıllara kadar.sürecekti. 70"li yıllarda "Parka", "Tamirci Çırağı", "1 Mayıs", "Namus Belası" isimlli sarkıtan dillerden düşmeyecekti. 70"Ii yılların devrimci ruhu, Cem Karaca'yı da, müziğini de etkileyecekti, tıpkı '80'li yılların korku ve 1980 sonrasının yılgın karamsar havasının yine kendisini etkileyeceği gibi... Bu satırları okuyanlar, Cem Karaca'yı yerden yere vuran bir yazıya başlamak üzere olduklarını düşünecekler belki; belki değil. Derdimiz, eğrisiyle doğrusuyla Cem Karaca'yı anlatmaktır. Cem Karaca'yı sağlığında da eleştiren bizler, ölümünün arkasından bir hayatı yazacaksak objektif olma zorunluluğunu yine hissediyoruz. Yazımızın başlığından da anlaşılacağı gibi, inişler ve çıkışlarla dolu bir ömür sürmüştür Cem Karaca. Hayat bazen insana en zor halini dayatır. Bu zorluklardan başı dik çıkmasını bilmek yada çıkamamak. Bütün ayrıntı burada gizlenir. Cem Karaca, ikincisini tercih etmiştir. İlk seçeneği tercih etmiş olsaydı, bugün ardından yazdığımız yazı böyle olmayacaktı kuşkusuz. Ama dedik ya, eğrisi ve doğrusuyla... 9 Şubat 2004 tarihinde hayata gözlerini yumdu Cem Karaca. Cenaze törenine katılanların kimliği, bir gerçeği de ortaya koyuyordu aslında. Asıl tartışılması gereken bu olmasına rağmen, medya başka şeylerin peşindeydi: Tekbirlerle uğurlanmak!" Sorun, cenaze törenine katılan kişilerin kimliğinin ne olduğuydu. Popstar'dan görüş alınıyordu Karaca'nın cenazesinde. MHP ve Fethullah Gülen çelenginin yanında; popstardan ara-beskçisine kadar pek çok müzisyen, sinema-tiyatro oyuncusu da yer alıyordu cenaze namazı saflarında. Ancak, hiçbir Tamirci Çırağınnı göremedik cenazesinde... "Parka-larıyla vurulan devrimciler" de yoktu. Bir dönemin sonunda sırtını döndüğü o yoksul halk da yer almıyordu Karaca'nın cenaze töreninde. Ne acı değil mi? Bu gerçeği değiştirmek de mümkün değil... Tıpkı bu yazıdan başka bir yazı yazabilmenin mümkün olmaması gibi. Türk Rock'unun İsyankar Sesi Sustu!" diye yazdı ertesi gün gazeteler. Türk Rock'unun isyankar sesinin sustuğu doğruydu ama bu ses öyle 9 şubat 2004'te değil; çok çok


önceleri, bundan tam 24 y ıl önce sustu. Bu sanatçılar gibi ona da ülkey e dönmesi aksi "isy ankar" ses, 12 Eytöt 1980 darbesiy le takdirde v atandaşlıktan çıkarılacağı y önünde sustu. İşte hayatın herkese dayattığı o en zor bir çağrı y apılır. Bu çağrı ile ülkey e dönhaliy di o günler, en zor stnav dı. "Ak koy unla mey en Cem Karaca v atandaşlıktan çıkarılır. kara koyunun geçitte belli olduğu günlerdi o '80' Cuntası'nın üzerinden 4 y ıl kadar günler." , der Nazım. Kimileri başarıy la geçtikten sonra, cuntacıların demokratikgeçerken kimileri tökezledi. Kimileri leşme y alanlarıy la iktidara gelen ve cuntanın kahramanlaşırken kimileri şifindi. Ruhi Su gi- programının dev amcısı olarak görev lendiribi inadına üstüne y ürüyenler de oldu, unu- len ANAP iktidarr, kısacası "ûzal Dönetulmay a mahkum olanlar da... mi'olarak bilinen dönemde, 27 Temmuz Tarih unutturmaz, birileri unutturmak is- 1987'de ülkeye döner Cem Karaca. tiy or. Bugün Cem Karaca'y ı müziğimizde çıGelmeden önce icazetini sunar, iktidarla ğır açmış bir dörtlünün üy esi olarak göste- anlaşır. Bir dönem tartışmalara y ol açacak riy orlar. (Diğer üçü Barış Manço, Fikret Kı- bu dav ranış aslında Cem Karaca'nın geldiği zılok v e Erkin Koraydır). Sanki Karaca başka noktay ı da gösterir. Tamirci Çırağı"nın beshiçbir şey yapmamış; konserlerinde binlerce tecisi; nice 'Tamirci Çırağı"nm ekmeğine göz kişi sol y umruklan havadayken onlarla tek bir koy anların, "Parkalarıy la v urulan dev ağızdan marşlar söylememiş; kov uşturmay a, rimciler"} katledenlerin elini sıkmıştır. Dev soruşturmay a uğramamış! Anadolu rimciler, hapishanelerde direni mev zileri müziğinde çığır açmış; olsun, açsın. Bu y aratmaktadır; "dışarısı" tekrar kıpırdany anını kimse gözardı etmiyor ama neyi maktadır ama Cem Karaca "dönmüş"tür. kimden gizlemeye çalışıy or burjuvazi? Unutulmayacaklar arasında bunlar da v ardır. 19701i y ıllar "Cem Karaca'nın, "Par"Ben Döneksem Döndüm Diy e Memleka"sıy la, "Tamirci Çırağt"yte, "Namus Bela- ketime; Döndüm Baba Döndüm İşte Oh Be!" sı"y la zirv ede olduğu gönüllere taht kurduğu Ülkey e döndükten sonra v atandaşlık y ıllardır. '70' y ıllarda arka arkaya Y ılın Erkek hakkını geri alır. Açık v e seçik bir şekilde, Şarkıcısı, Y ılın Bestesi, Y ılın Plağı ödüllerini, cuntanın demokratikleşme y alanlarına malatmıştır. Cem Karaca işte bu dönemden hemen zeme olmuştur. Davranışı karşısında ciddi sonra y aşlanıp bugünlere gelmiş v e sonra da tepkiler bulur Karaca. Ülkeye döner dönmez hay ata gözlerini y ummamışlar. Arada çok çıkardığı ilk albümü "Merhaba Gençler ve önemli bir otuz y ıl vardır. Ülkemiz ay dınlarının Her Zaman Genç Kalanlar" olur. Müzikal ders çıkartması gereken bir dönem daha anlamda eski başarısının gerisindedir. Keny aşanmıştır. Y etmişlerin sonunda, dönemin disine y önelen "dönek" eleştirisine; "Ben Dödev rimci ruhu onu da etkilemiş v e bu etkilenme neksem Döndüm Diy e Memleketime, Dönmüziğine de y ansımıştır. Y üzü halka dönükten*. Gözleri halkın çektiği derdi görür. Anadolu'nun zengin hazine sinden beslenen ezgileri sınıf sal bir niteliğe bürünür. 1 May ıs Marşı, onun o güçlü sesiy le ulaşır halka. TRTde y asaklı olmasına rağmen, şarkıları dilden dile dolaşır. "Cem Karaca" ismi, dönemin egemenlerini rahat- sız eder hale gelir v e sakıncalılar listesine alınır. Konserleri y asaklanır, .gözaltına alınr, baskı görür. Vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar v arır bu baskılar. : Süreç 1980'lere ev rilecektir. 12 Eylül Cuntası yalnızca dev rimcileri, demokratları, sanatçıları, ay dınları gözaltına alarak, katlederek, y asaklayarak hayata geçirmedi politikalarını. Onun asıl etkisi bey inlerdedir ve hala bu etkiy i kay betmiş değildir. Ne y azık ki cunta, beyinlere v urduğu darbede başarılı olmuştur. O günlerde Almany a'da bulunan Cem Karaca"y a da, dönemki sanatçılarına uy gulanan baskılar uy gulanır. Almanya'da 1 May ıs kutlamalarına katıldığına ilişkin haberlerin gazetelerde y ay ınlanması üzerine; bazı

düm Baba Döndüm İşte Oh Be!" isimli şarkısıy la cev ap verir ama, sorun memleketine dönmesi değil ne şekilde ve hangi amaçtan döndüğüdür. Açıkçası ideolojiden... Tartışılan budur. Cem Karaca'y ı Cem Karaca y apan, bir zamanlar sav unduğu düşünceleri v e ideolojisidir. Ama Cem Karaca arak eski Cem Karaca değildir. Memleket hasreti zordur. Bunu en iy i Nazım'da hissedersiniz. Cem Karaca'mn şiirlerini bestelediği Nazım Hikmet, kavganın ozanıy dı. Y ıllarca hasret kalmış ve hasret olarak ölmüştü memleketine Nazım. Memleketine dönemese de y üreğini hiç soğutmamış, adı bugüne y adigar kalmıştır. Fark buradadır. I^çbir zaman af dilememiştir, aman dilememiştir. Y ılmaz Güney gibi... Cem Karaca'nın da böy le olmasını beklerdi halk. Olmadı. Kendisi bunun aksini iddia etse de egemenlerin y anınday dı. Burjuva y azarlar bile, "y eni eserler üretse de hep nostalji y anı ağır bastı." dediler ülkey e dönüşünden sonra. Nostalji dedikleri y ıllar, Cem Karaca'nın y üzünün halka dönük olduğu, en güzel eserlerini ürettiği y ıllardı. Nostalji dedikleri, halkı anlattığı y ıllardır. Onların nostalji dediği; ekmek, bağımsızlık, adalet v e sosy alizm kavgasıdır. Bitmemiştir, sürmektedir. Eğrisiy le doğrusuyla Cem Karaca, halka sırtını dönenin sonunun ne olacağını adeta gösterircesine aramızdan ay rılmıştır. İşçisin sen işçi kal" diye aşağılamaya dev am ederken burjuv azi koca bir halkı, sen y oktun. Onlar da senin y anında yoktu...□


tartışma

biz birey olduk, varsın ölsün diğerleri

A

dnan Yücel, "Gelenek Tohumu" isimli şiirinde, 12 EylüTün sessiz günlerini dört dizeyle tanımlar. Dışarısı sessizdir. Dışarıya ses verenler, zindanlardadır. Kalanların çoğu, Avrupa yollanndadır. "Sokaklar kanarken içten içe kimsesiz Kentler ağlarken Ve ihanet tortulanyla kirlenirken deniz Yürüyordu soluğu rüzgar bir adam"

12 Eylül'de, yürümesini bilenler, gerçekten de soluğunu rüzgar eyleyenlerdi. Bir yanda; kaçıp, soluğu Avrupa'da alanlar da vardı tabi. Ve çoktular, azımsanmayacak kadardılar. .Onca yaşanmışlığı; hiç olmamış, yaşanmamış gibi silmişlerdi. "Yepyeni" bir hayata başlıyorlardı. Üçüncü bir tür vardı ki onlar belki de en açması durumda olanlardı. İki arada bir derede kalanlardı onlar, üzerlerinden asker postalı geçenler... Dışarısı ya da mahpusluk farketmiyordu, üçüncü türün fikirlerinin yeşermesi için. En acınası durumdaydı onlar... Gücün peşinde koşanlar; 12 Eylülle birlikte yenilginin çökün-,, tüsünü yaşamaya başlamış, mahpus yatanından dışarıda kalabilenine dek solun tarihini kokuşturmak için çürümenin teorisini yapmaya soyunmuşlardı. Bir yanda işkenceler, tutuklamalar, idamlar sürüp giderken; yeni dönemin liberalleri eskiyi "tu kaka" Han etmek ve yeni düzende yer tutabilmekiçin var güçleriyle küfür ediyordu. Direnenlerin yeni mücadele alanıysa hapishanelerdi. Hapishanelerden aydınlatıyordu, hürriyetin ışığı. Eski tüfekler, geçmişin özeleştirisi adına devrimin ve devrimciliğin değerlerine küfür etmekte sınır tanımıyordu. Bu eski tüfeklerin edebiyatı, sanatı, kahve sohbeti hemen her şeyi, 12 Eylül öncesinde ne büyük yanlışlıklar olduğu üzerineydi. Aradan yıllar geçti. Devrimcilerin mücadelesi dışarıda hayat buldu. Mücadele, en kızgın dönemlerden geçti. Galip ve mağlup zamanları gördü devrimcfler. Ve yine öldüler, öldürdüler... Bunca zaman sonra, eski tüfeklerin 12 Eylül travması geçmedi. Hala yaralan kanıyor ama artık, sesleri eskisi kadar duyulmaz oldu. Dinleyenleri azaldı, onlar anlatmaktan yoruldu. Kimi, yükünü sırtlayıp yolunu tuttu; Kimi, hala bir baltaya sap olamadı. Yokluk ve yoksulluk içinde, travmalarıma savruldu gitti. Ontar eskiden hatırlayanlar için sadece mahallede varolan abi. Unutulan, unutulduğuyla kalmaz tabi. Birileri hep hatırlar o günleri. Arkasından hancerlenenler hele, hiç unutmaz. Ancak, unutmayan biri daha arz-ı endam halinde şu günlerde. 12 Eylül'ün yıllarında çocuk yaşta da olsa çok derin izler yaşamış biri o günlerin hesabını görüyor. Hatırasında kalan son erdemin def-m terini duruyor. Yılmaz Erdoğan, Vızontele Tuuba'yla 12 Eylül'e giderken kendi hesaplaşmasını da tamamlıyor. Anlaşılan, Vızontele Tuuba; Yazar, oyuncu, şair, yönetmen Yılmaz Erdoğan'ın derinlerdeki öfkesini kusmasına yeterli olamamış. Onca sıfatı taşısa da içindeki yara dinmemiş Erdoğan'ın. Geçmişe, geçmişine, sola ve


çünkü en akıllımtzsın. Ah be kardeş, senin gibi ne zekileri yuttu o y ol bilmez misin? Ağızlar ına düştüğü ahilerine say ıp soy uy or Y ılmaz Erdoğan, 12 Ey lül'ün iyi y anlan varmış. Çünkü bu say ede birey olmay ı öğrenmiş o. Önceden abiler ne derse, o oluy ormuş ama darbe olunca v e abiler gidince kendi ay aklan üzerinde durmay ı öğrenmiş. Y H- maz Erdoğan'ın ay aklan üzerinde durmay ı öğrenmesi için ölmüş binlerce y urtsev er. Bunun için işkencelerden geçmişler ama olsun; 0, bu sayede adam olmuş. 12 Eylülü kutsamak için söy lenmiş en iğrenç öv gülerden biri de bu olsa gerek. Y ılmaz Erdoğan gibiler, birey in gücünü keşf etsin diye çekilmiş bunca acılar. Lakin, o zaman abilerinin sözünden çıkmay an Erdoğan sandığı gibi birey de olamamış aslında. Kişinin gücü zor zamanlarda belli olur. Ancak, zay ıf lar böyle zamanlarda tutunacak yeni dallar arar kendilerine. Vurgun çağının prensleri olabilirler ama hala kralları v ardır onları y öneten. Y ılmaz Erdoğan 12 Ey lül'den sonra y eni abiler bulmuş kendisine. Şimdi onların sözünden çıkmıy or. Bu abiler deneyimli. Öy le hot zot y önetmiyor. Bu abiler kulağına ezan okur gibi zarif okuyor her şey i ve salıy orlar aramıza. Ancak suf leyi hep ay nı v erme gibi bir hataları var. Çünkü, ortalık f arklı olduğunu zanneden Y ılmazlarla dolu. Ne kötü! Gönül isterdi ki f arklı kumaşlardan dokunmuş olsunlar. Sirkimiz daha bir renkli olurdu. Şansımıza küselim eldeki malzeme bu. Bu dekorda, bu cambazlarla eğleneceğiz. Üzüldüğümüz bir şey daha v ar ki, Y ılmaz Erdoğan büy üyene kadar çok zaman geçti v e treni kaçırdı. Bugün ne kadar ilgiy le dinlense de 15-20 y ıl öncesi kadar popüler değil söy ledikleri. Eskiden daha çok para ederdi. Şimdi hoş bir nostalji olarak kalıy or. Şansına küssün, o y oğurdun kaymağını abileri y edi. Gerçi alışkın olsa gerek tabağın dibini sıy ırmaya. Onunla da mutlu olacağına kuşkumuz y ok. 12 Ey lül'e küfredenler, kabul etmek lazım değerlerine, o kendine has mizah anlay ışıy la tallıktır doğrudur ama hal böy le mi y a? Bu ki mücadele de vermiştir. 14-15 y aşlannda-ki karikatürize ederek saldırıy or. Hem de öl- kadar basit mi her şey? Bu kadar kolay mı bir çocuğun y aptıkları; dönem politize de müş, kalmış, sakat hiçbir devrimciy i, onların söy lenir bazı sözler? Bu kadar çabuk mu ezi- olsa, herkesi mücadelenin içine katsa da sıanısını tanımadan ezip geçiy or. Buradan, lip geçilir v e. bir çırpıda ağızdan çıkacak ka- nırlıd ır. Ancak, bunu bilmey enlere bu dönem dev rimcileri idealize ediğimiz sonucu çıkma- dar mı kolay mı söylenir bazı sözler? ballandıra ballandıra anlatılırsa v e anlattığına sın tabi. Devrimciler halktır. Sekteri, liberali, Y ılmaz Erdoğan, insanların kıçıkırık Arna- kişi kendi de inanırsa ortay a işte bu durum komiği, karikatürü hepsi vardır ama bu başka vutluk modeli için ölmesinin aptallık olduğunu çıkar. Y ılmaz Erdoğan çocuk y aşta tanıdığı br şey dir. Bunun hesabını, eğitimini, mizahın ı söy lüy or. Mizahçı olmak bu derece karikatü- dev rimcilere böy le verip v eriştiriyor. Allah bizi biz y aparız. Dev rimcilerin komikliğini y ıllardır rize etmek değildir, olamaz. Kimse kıçıkırık onun militanlık y apmış haf inden korumuş anlatırlar. Anlatsalar ya bir de kahra- Arnav utluk modeli için ölmedi be Y ılmaz! Bu- neyse ki. Y oksa bu düşmanlık devrimcilere manlıklarını. Sadece bir kez. Anlatamazlar; nu sen de çok iy i biliyorsun. Biliyorsun ama uzaktan uzağa bakıp, gıpta ettiği üniversite anlattırmazlar çünkü. y erini sağlamlaştırmak için v icdanını geçtik, y ıllanndan mı geliy or? Bilinmez! Bilinen, ErdoY ılmaz Erdoğan, katıldığı telev izy on prog- aklını bile kullanamıy orsun. ğan'ın telev izy onlarda Kürtçe türküler söyleramlarında, insanların bir inanç için ölmesinin İnsanlar y aşarlar v e ölürler. Nasıl y aşadı- yip şov yaparken, o dilin bir kelimesine ne aptallık olduğunu buy uruy or. İnsanlığın akıl ğın da nasıl öldüğün de önemlidir. Y ılmaz Er- kanlar döküldüğüdür. çağını y aşıy oruz şimdi. En akıllılarımızdan biri doğan bunun ilk ayağını kaybediyor. İlk ayağı Y ılmaz Erdoğan saf lannı çoktan seçmişde Y ılmaz Erdoğan. Ekmeğini y ediği; bil- kay beden, ikinciy i asla ama asla kazanamaz. tir. Otogargara'dan bu y ana dev rimcileri, tiye gisini, görgüsünü aldığı dev rimcilerin üzerin- 0 insanlar, diy elim ki y anlış düşünüyorlardı. alarak prim y apmak gibi bir anlay ışa sahiptir. den atlay ıp, parsay ı buldu o çünkü. İnsanlığın Arnav utluk modeli yanlıştı da sen mi doğru- Bu huy undan vazgeçmelidir. "Ay ıp" nedir, akıl çağını y aşıy oruz. En akıllısı, en iyi vurgun sun. Devrimcileri kendi hikay elerin gibi kari- aklında kalmış mıdır bilemeyiz ama en basiy apanı. Akıl çağında, kazanmanın y olu gişe- katür haline getirince kaç para fazla kazana- tinden ay ıptır diy oruz. Ezdiği ay nı zamanda den geçiy or. Gişede rekoru kıran doğrunun caksın, f azladan kaç tane bilet satılacak Vi- kendi çocukluğudur. Saflığı en güzel haliy le hasıdır. Gişe gelirinden y apılan hesapların zontele'y e? Peki sen hangi kıçıkırık modelin y aşadığı günleri böy le kirletmemelidir. Üzeçağında, çıkarsız v e dikili ağacı olmadan öl- peşindesin? Hollyvvood, warner Bros, UIP... rinde y ürüdüğü o kırmızı halı, gün gelir kay amek aptallık değildir de nedir? Hal böy leyken, hangisi? Sen kendi yolundasın belki de; kim- bilir v e biz yine bizbize kalabiliriz.□ senin bilmediği, bulmadığı bir özgün y ol. Sen karşı kıy ıdan bakılınca bir inanç için ölmek ap-


paris komünü ve enternasyonel K

arlı bir Moskova günüdür. Lenin, çalıştığı yerden sokağa çıkar. Adeta, sevinç ve coşku içinde dansediy or gibidir. Çev resindeki y oldaşlan şaşrırlar bu duruma. Lenin onların şaşkınlığına gülerek cev ap verir: "... Bugün Sovyet İktidarı'nın 73. günü..Y ani, Ko-münü bir gün geçtik. Lenin'in bu sev incinde, "ölsem de gam yemem" edası vardır bir yanıyla. Hiç de boşuna değildir bu sev inç. Lenin'in sokağa çıktığı o güne kadar, proletary anın iktidar olduğu süreyi, sadece 72 gün olarak kaydetmişti tarih. O gün süreyi bir gün uzatmışlardı. Kuşkusuz, o sevinç, bir günle sınırlı kalmadı. Paris Komününün, 72. gününden sonra, Sovyetier'in 72 y ılı bizim başanmızdr. Özgürlüğü v e insanın insanı sömürmediği br atmosf eri yk kez Komün'de 72 gün soluduk. İkincisi 72 y ıl sürdü, hiç fena değil... Herkesin v e her şeyin bir öyküsü v ardır. Her insanın olduğu gibi... O öyküler, yazanların kanıy la kırmızıdır v e onurlu... Mesela, 72 gün süren Paris Komünü'nün de bir öyküsü vardır v e Enternasy onal'in... Gözlerinizi kapayın şimdi, kapadınız mı? Yakınlarda bir dünya haritası varsa, elinizi herhangi bir yere koy un. Neresi olduğu hiç farketmez. Düny anın neresinde v e hangi dilde olursa olsun, o ezgiyi duyduğunda hemen tanırsınız. Y a da, ister ıslıkla çalın istersen y abancı diyarlarda olduğunuza aldırmadan, kendi dilinizde söyley in; dost da, düşman da hemen tanır o ezgiyi"... Bu kav ga en sonuncu kavgamızdr artık Enternasyonalle kurtulur insanlık" Ev et, Enternasyonal Marşı'nın ezgisidir bu, Her dilden insanın hemen tanıdığı tek ezgi. Entemasyonal'dir bizim marşımız y ani. Bir yanıyla kavgamızın en özlü ve özet ifadesidir; "...Y ıkalım bu köhne düzeni Biz başka alem isteriz..." Y azar Fransız Komünar Eugene Pottier'dir {1816-1887). İşçi kökenli bir şair olarak, şiirlerini kavganın içinde y azdı. Burjuvaziye karşı

proletary a saf larında 1848 barikatlarının direnişçisi olan Pottter, 1871 Pars Komününde de halk temsilcisi olarak y er aldı. Entemasy onale kay naklık eden şiirini Komün savunması sırasında yazdı. Bir diğer ifadeyle, o şiiri komünarlar kanlarıyla yazdılar. Pottier'e düşen satırlara geçirmek oldu. "... Zulme karşı hıncımız v olkan Bu ölüm drim kav gası..." Kuşkusuz, Paris Komünü anlık değildir. Ondan öte, 1793'ün eşitlik, özgürlük, adalet, kar-

deşlik vaatlerinin takipçisi olan proletaryanın bunları nasıl gerçekleştireceğini öğrenmeye başlamasının bir sonucudur. Bu tarihsel öykünün y akın geçmişi, 1870 Temmuz'unda başladı. Napolyon'ların üçüncüsü egemenlerin çıkartan gereği o tarihte Prusya'ya savaş açtı. Lakin orduları kısa sürede dağıldı. Fransa artık bir tehdit değildi. Ancak sıra Prusya'daydı v e Prusy a ordulan y ürüdü Paris'e doğru. Amaçları Fransa'nın zengin Alsace-Larainne bölgesini ilhak etmekti. Kuy ruğu tutuşan Fransız burjuv a-


zisi, 3. Napoly on monarşisini alaşağı etti ve uyduruk bir cumhuriyet ilanında gecikmedi. Bu cumhuriyetin "cumhur" ile bir alakası y oktu. Burjuvazi v e monarşistlerin yönetimiy di bu. Prusy a'ya karşı kay ıtsız şartsız teslimiy etin şerefsizliği de bunlara aitti. Savaş, işgal, teslimiyet ve ihanet eksenindeki gelişmeler, halkı hem sarsmış hem de y urtseverlik duy gularını büy ütmüştü. Emekçiler; Paris, Ly on, Marsilya, Toulousse gibi kentlerde kendi çabalarıyla silahlanmıştı ve işgale karşı savaşmak istiyorlardı. Ancak proletaryadan, hem de silahlı bir proleter güçten korkan burjuvazi, Paris dışındaki komün girişimlerini kanla bastırdı. Paris'te ise halk düşmanlarının komplosu 18 Martta boşa çıkarıldı. Paris halkı, kendini silahsızlandırmaya gelenleri "silahsızlandırmay ı" başardı. Böylece kurulduğu günden o güne, tarihte ilk kez emekçiler Paris'in sahibi oldular. Paris Komünü 18 Martta dünyay a gözlerini açtı... "... Paris halkı, mahkum edilmek istendiği zulümden kurtulmaktadır. Paris ve Fransa'da tek y önetim şekli olacaktır. İstilalar, iç savaşlar çağını sonsuza dek kapatacak bu yönetimin temeli birlikte atılacaktır..." Bu çağrının ardından Komün seçimleri yapıldı. Paris, bir bayrak denizi gibi kırmızı kırmızı dalgalanıyordu. Meydanlar, bulvarlar v e sokaklarda halk, özgürlük bayramı y apıy ordu. Komün Meclisi seçimlerinin akabinde, komisyonlar oluşturuldu. Y ürütme, adalet, dışişleri, askerlik, maliye, içişleri, çalışma, eğitim, gıda ve sosyal hizmetlere ilişkin komisyonlar halkın ihtiy açları çerçevesinde çalışmalara başladı. "...Biz emekten ve emeğin meyvelerinden yararlanmaktan yanay ız. Sömürücülere, patronlara ihtiy aç yok. Gerekli olan emek ve herkes kan refah, halkın öz y önetimidir. Gerekli olan Komündür. Y a birlikte özgürce yaşay ıp çalışacağız, ya da savaşarak öleceğiz..." Böy le diyordu Komünarlar. Kararlıy dılar ve cüretli. Onlar emeğin en yüce değer olduğunu biliyorlardı. Patronları iy i tanıyorlardı v e artık ezilmek, sömürülmek, horlanmak istemiyorlardı. Ne istediklerini iyi biliyorlardı ve isteklerini gerçekleştirmek için kendi elleriyle silahlar bile yaptılar."... Marianna'm varoşlarda doğdu. Halkın elleri yarattı onu. Halkın ev latianna ateş etmey ecekti hiçbir zaman. Eğer çıkarsa bir gün karşısına sinsi planlarıy la bir Cav aignac Marianna ateş edecektir tüm özgürlük katillerine..." Burjuv azi, özgür ve sömürüsüz bir atmosf erde soluk alıp veremez, yaşayamaz. Özgürlüğe düşmanlığı bundandır. Hal böyle olunca, Fransız burjuvazisi, düne kadar hasmı olan Prusya'dan sağladığı destekle, Paris Komününe saldırmakta gecikmedi. Fiziksel ve düşünsel anlamda tam bir garabet olan, 72 y aşındaki yeminli halk düşmanı Thiers önderliğindeki burjuvazi, 1871 Nisan'ında Paris'i kuşatmay a başladı. Komünarlar ellerinde ne varsa onunla döv üştüler. "Mübalağa cenk olundu." y ine. Öyle ki Seine Nehri günler boy u komünarların kanlarıy la kırmızı aktı. Komünarlar, Paris'i sokak sokak, ev ev, insan insan savundular. Savundukları özgürlüktü. Paris proletaryası top atışlarına karşı yürek-leriyle barikat kurdular. "Kızıl karanfiller taşıy orduk her birimiz göğsümüzde Daha gür açın y eniden! Biz düşersek eğer, çocuklarımız kazanacak Süsleyin yeniden genç kuşağın göğsünü..." Vatan haini ve halk düşmanı burjuvazinin orduları, 22 May ısta Paris'e girdi. Komün 72 gön sürmüştü. Bir hafta boy unca Paris'te Komünar katliamı sürdürüldü. Komünar kanıy la ıslanmayan tek bir sokak taşı bite kalmamacasına hem de. İşte bu çarpışmalar içinde yazıldı enternasy onalin dizeleri. Eğer Pottier sağ kalamasaydı, başka biri yazacaktı mutlaka. Bu bahiste kalemi tutan elin bir önemi y ok. Kuşkusuz, yaşanan bir yenilgiydi. Y a da Ekim Devriminin ongünü anlamında bir zaf erdir. Hem ne diyordu Komünarlar, "Biz düşersek eğer, çocuklarımız kazanacak." Kazandılar! Lenin'in 73. günündeki o çocuksu saflığı v e müthiş tarih bilinciyle yaşadığı sevinç gayet anlaşılır değil mi? Şimdi gelin birlikte söy ley elim Entemasy onal'i; "...Cellatların döktükleri kan Bir gün onları boğacak Bu kan denizinin ufkundan Kızıl bir güneş doğacak..."□

Uyan artık uykudan uyan Uyan esirler dünyası Zulme karsı hıncımız volkan Kavgamız ölüm kavgası Mazi ta kökünden silinsin Biz başka alem isteriz Bizi hiçe sayanlar bilsin Bundan sonra her şey biziz Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık Enternasyonalle kurtulur insanlık Tanrı, patron, bey, ağa, sultan Nasıl bizleri kurtarır Bizleri kurtaracak olan Kendi kollanmızdır İsyan ateşini körükle Zulmü rüzgarlara savur Kollarının bütün gücüyle Tavı gelen demire vur ■■

* Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık Enternasyonalle kurtulur insanlık Hem fabirakalar, hem de toprak Her sey emekçinin malı Tufeyliye tanımayız hak Her sey emeğin olmalı Cellatların döktüğü kan Bir gün onları bulacak Bu kan denizinin ufkundan Kızıl bir güneş doğacak Bu kavga en sonunucu kavgamızdır artık Enternasyonalle kurtulur insanlık


ben özgürüm! A

na av rat küfrederek mutf ağa koştu. Annesini f arketmemişti. Gördüğü ilk bezi alarak, odasına koşarcasına geri döndü. Allah kahretsin! Her y ar leş gibi olmuş. Mutf aktan aldığı bezle masay ı v e bilgisa y ar klavyesini temizlemeye çalışıy ordu. - Ney se ki klavyeye çok dökülmemiş. iy ice temizlediğinden emin olduktan sonra daha sakin bir şekilde bezle birlikte mutf ağa döndü. Biraz önce f arketmediği annesi: - Y ine n'oldu oğlum? Telaştan kimseyi görmüy osun. Sesin geldiği yöne doğru y avaşça başını çev irdi. Annesiydi. Sanki y ıllardır görmüyordu annesini. Bir an öyle baktı annesine. "Daha da y aşlanmış", diy e düşündü. Saçlarındaki aklar biraz daha çoğalmıştı sanki. Kahv erengi gözlerinin etraf ındaki kırışıklıklar gibi... - Çay döküldü. Bilgisay arda çalışırken çay ı almay a çalıştım... - Tabi dökersin. Gözünü iki dakka ay ırmıy osun ki bilgisayardan. Sabah kahvaltı bile y apmadan oturdun bilgisay arın başına. Hem de aç karnına sigara içip duruy osun. Nerdey se akşam oldu. İki lokma bişey y er insan. Nerdeee... Varsa y oksa bilgisayar. Oğlum gözlerinin altı morardı iy ice. Bir deri, bir kemik kaldın. Hiç bi şey y iyip içmiyosun... Annesi tombul göv desine önlüğünü takmış akşam y emeğini hazırlamay a çalışıy ordu. Bıraksa daha söy lenmey e devam edecekti. - Tamam anne anladım. Her zaman ay nı şeyler diy e düşündü. Sonra hazır kalkmışken elini y üzünü de y ıkamay ı düşündü. Y ataktan kalkalı beri elini y üzünü y ıkamamıştı. - Ben bany oy a gidiy orum. Bany oda, yüzünü kurularken gözü ay nay a takıldı. Gerçekten gözlerinin altı morarmıştı. Annesi gibi kahverengi olan gözlerinin akına kan oturmuştu uykusuzluktan. Çok geç saatlere kadar bilgisay arın karşısında oturmaktan diy e düşündü. Saçı uzamış v e dağınıktı. Y üzünde ne zamandır kesmediği sakal.. Bir ara Traş olmalıy ım" diy e düşündü, her ay nay a baktığında düşündüğü gibi. Hav luy u asmak y erine, çamaşır maki-nesinin üzerine attı. Banyodan çıkarken an-

nesi: - "Ali oğlum şunları y e bari." diy erek ha zırlad ığı tepsiy i getirip, uzattı. Tepsinin için de, y arım ekmek tost ile bir büy ük bardak çay v ardı. Ekmeğin kenarında, erimiş kaşar görünüy ordu. Kokusundan anlaşıldığına gö re tostun içinde sucuk da v ardı. . - "Sucuk da mı v ar?" - Ev et, sabah aldım. - Pek sucuk gördüğümüz yok da... - Çalışmazsan görmezsin tabi. Babanın maaşı ney e y etsin. Bilgisay arın taksitleri daha y eni bitti. Üstelik senin internet paran çıktı bir de. Her ay ne kadar telefon parası

geliy or biliy or musun? Ama sen kıçını kaldırıp ne bir iş arıy orsun, ne de üniv ersitey e hazırlan ıy orsun... - Aman anne, tamam. Her f ırsatta nu tuk çekiyosunuz. Hemen kaçay ım diye düşündü v e odaya doğru y ürümeye başladı. Annesi arkasından söy lenmeye devam ediy ordu. - İnsan içine çıkmaz oldun... Geçen haf ta halanın oğlu ev lendi. Düğününe bile git medin... Ali bunları duy mak istemiy ordu. Bilgisay ardan epeydir uzak kalmıştı. Bir an önce y alnız kalıp bilgisay arın başına oturmak isti-


y ordu. Hızla odasına girdi v e kapıy ı kapattı sol eliy le, sağ elinde tepsi vardı. Masay a otundu. İnşallah bir problem olmaz diy e geçirdi içinden dökülen çay ı düşünerek. Biraz önce annesinin üniv ersiteye hazırlık üzerine söy lediği sözlerden mi bilinmez, internette adres bölümüne http://www.google.com y azdı. Bu bir arama motoruy du. Aranacak kelime boşluğuna "f izik" y azdı. Boğaziçi Üniv ersitesi f izik Bölümü, makaleler, ODTÜ Fizik Topluluğu gibi başlıklar çıktı. Hiçbirine ay rıca bakmadı. Sıkılmıştı, "fav orilerim"den bir chat adresini tıkladı. Chat yapacaktı. 2 Nick'ini y azdı. Bu kanalda az çok herkes birbirini tanıy ordu. Ama o daha tanıdık birini arıy ordu. Ve gördü... Hemen selam verdi: - sim - nbr - ii - Ali oğlum ben dışarıy a çıkıy orum. Bir saate kadar gelirim. - Ekmeğini bitir. Annesi araya girmişti. Y arım ağız; -Tamam. Gelirken sigara al bana... Kaldığı y erden devam etti. - Kusura bakma biraz kopmak zorunda kaldım. - Hay ırdır sev gilim. - Çay döktüm de. Umarım klavyeye bir şey olmaz. - Geçmiş olsun...

-sğl,

Uzun zamandır "chatten tanıştığı sev gilisiy di. - Bugün çıkmıy o musun dışarı? - Çıkmıy orum. Hem para yok. Hem de internette zaten aradığın her şey i bulabiliyosun. Arada, bir de espiri y aptı. - Baksana seni bile internette buldum. 3 - Haklısın. Böy lesi daha f ree . Deha özgür y ani. Kaf ana göre... Chatte uzunca bir süre sohbet etti. Sevgilisi kopunca o'da chatten çıktı. Otomobil sitelerine girdi. Otomobiller oldukça ilgisini çekiy ordu. Onlarla ilgili hemen her şey i merak ediy or v e öğreniy ordu. Modellerini, fiy atlarını, bütün özelliklerini ezbere bitiy ordu. Y erli v e yabancı bir çok otomobil sitesine girip uzunca bir zaman da orada dolaştı. Za-

man nasıl geçti anlamamıştı. Bu arada kapının açıld ığın ı f arketmemişti ama bir tokat etkisi y aratan sesle kendisine geldi: - Ulan eşşeoğlu eşek! Ne zaman gelsek bilgisay ardasın, çettesin... O bilgisay arı aldığım gibi v ermesini de bilirim. Aldığımıza pişman etme bizi. Y ürü hadi salona. - Tamam baba. Şunu kapatay ım. - Hayv an herif! Bu ne hal? Saç sakal birbirine karışmış. İnsanlıktan çıkmışsın iy ice. Şu odanın haline bak darmadağınık. İnsan y attığı y eri temiz tutmaz mı? Y an gözle y atağa baktı. Y atağın üzerinde çarşaf ortay a toplanmış bir ucu y ataktan aşağı sarkmış, y organda yatağın duvar taraf ında dağınık bir şekilde duruy ordu. Y anıbaşındaki sehpanın üzerinde çay bardağı... Boş bir sigara paketi. Etrafa kötü bir koku y ayan v e nerdeyse tamamen dolu ikinci bir küllük. - Oğlum, eşek kadar oldun üniversitey e gidicen. Tabii bilgisayardan vakit bulup çalışabilirsen. Ama hala bir oday ı toplay amıy orsun. Şu duv arlara bak. Ne bunlar sanatçı mı? Zibidiler. Pankçı mıdır, punkçu mudur? Y ürü hadi y ürü... Bunu söy lerken babası Ali'y i omuzundan itmişti. - Baba bugün erken mi geldin? Geldiğini de duy madım. - Ne erkeni senin saatten haberin y ok. Hem nereden duyucan. Aletin başına oturdunmu transa geçiyosun sanki. Sabahtan akşama kadar tek y aptığın şey çay, sigara, bilgisay ar... Ali böy le durumlarda ses çıkarmamak gerektiğini iyi biliyordu. Eğer en ufak bir cev ap v erirse babası iy ice küplere biner v e kendisi için pek hay ırlı olmazdı. Korktuğu day ak değildi. Bilgisay ara bir şey y apacağı düşüncesi onu daha çok korkutuy ordu. Zira kara v e kalın kaşları çatık, gözleri kısılmıştı. Kısa v e toplu v ücuduyla her an üzerine atlay acak gibi duruy ordu. Bıy ıklarının altında kıpırday an dudaklarından sadece öfkeli sözler çıkıy ordu. - Biz akşama kadar it gibi çalışalım. Beyimiz dev irip kıçını, çet y apsın. Nasıl olsa telef on parasını ödey en var. Nasıl olsa sigara parasını v eren var. Ekmek elden su gölden... Nerey e kadar gidecek oğlum bu? Y arından tezi y ok, iş ara kendine. Bundan böyle para mara y ok sana. Ana y üreği day anamamış olacak ki: - Öy le deme bey. Çocuk üniv ersiteye hazırlanacak. - Bunun bir şey e hazırlanacağı y ok. Hiç olmazsa işe hazırlansın. - Çalışır o çalışır... Değil mi oğlum? - Tabi annecim. Zaten bilgisay ar bunun için çok iy i oldu. Derslerimi çalışmamda çok f aydası oluyor. - Hadi ordan eşek sıpası. Kimi kandıny on. Ders çalışıy omuş... Her akşam zamanki f ırçasını y emişti. Y ine her zamanki gibi oturup birlikte telev izyon sey rettiler. Genel olarak hep böy le oluy ordu. Babasının zoruy la salona geçiyor, bir-iki saatliğine de olsa bir değişiklik oluyordu. Bunu da y apmasay dı herhalde babası-

nın hışmına uğrardı. Bir süre sonra, pek konuşulmadığı için olsa gerek babası ben y atıy orum diyerek y atak odasına geçti. Ondan az sonra annesi de yatmay a gitti. Giderken: - Oğlum ben de y atıy orum. Y atmadan önce ışıkları v e telev izy onu kapat. Unut ma... -Tamaaam... Herkes yatınca ışıkları v e televizy onu kapatıp kendi odasına geçti. Hemen bilgisayarı açtı. Chat'e girdi. Ay nı tanıdık ismi aradı. 4 Hemen özeline girdi. - Slm. Sev gilim. -Slm. Bir an ne kadar süredir tanıştıkları aklına geldi. Herhalde altı ay olmuştu. Arada 4-5 kez görüşmüşlerdi bile. Ne kadar iyi anlaşıy oruz diye düşündü. Y arım saat kadar sonra sevgilisi: - Ben kopuy orum. By. -By. O da Chatten çıktı, önce, biraz müzik dinlemek için mp3 çaları açtı. Sonra da herkesin uy uduğundan emin olunca "gözü müz gönlümüz açılsın" diy e düşünüp malum sitelere bir göz attı. Bu arada bilgisayarın kolonlarından y ükselen ses "Ben özgürüm/ Ben özgürüm" diy ordu. Kısa bir sure sonra buradan da sıkılıp bilgisay arı kapattı. Bir sigara y aktı y atmadan önce. Her halde özgürlük buy du. Sigarası elinde; y atağa uzanırken böy le düşünüyordu. İstediği an istediği y ere girip çıkmak. Kız arkadaşıy la sınırsız sohbet temek. Ama ev dekiler onu anlamıy ordu. Ne de olsa, kuşak farkıy dı. Tabi y a... Onların kendisini anlamasını beklememeliydi. Sigarasını söndürürken gözleri iy ice kızarmıştı. Y andıklarını hissediyordu v e onları açık tutmaya çalışmaktan yorulmuştu. Gözlerini kapattıktan sonra, bîr süre daha düşündü, daha doğrusu hay al kururuyordu. Bilgisay ar mühendisi olup, ay rı bir ev e taşınıy ordu. İnternetten bulduğu sev gilisiy le ev lenmiş, mutlu bir hay at y aşıy ordu. Öylece "sanal" bir alem içinde uy uya kalmıştı. Biraz sonra odanın kapısı açıldı. Annesi gelmişti. Üzerini örttü. "Ah be oğlum! Ne zaman büy üceksin?" diye f ısıldadı.□ 1- Internet ortamında aynı anda yazışarak sohbet. 2- Sohbet sırasında kullandığın takma isim. 3- Ingilizcede özgürlük. 4- Sohbet sırasında genelin göremediği ayrı bir kanal dan yazışmak.


adalıların türküsü Y

oldaşlarını birer birer kalbine gömer rına uzanıyordu. Mahir. Bilir ki artık, attığı her adım, Adının, dünyalar kadar büyüyeceğinbu ülkenin kaderine damgasını den hala habersizdi Kızıldere. Güneş basacaktır. Bilir ki en çetin kuşatmalar vurur, kar erir; eriyen kar, damla damla savaşılarak yarılır. sızardı yatağına. Bilir ki namusun, onurun, erdemin ve Bir kez bahara döndü mü günler; devrimin kitabında, başlanan işi yarım köpüklenir, çağlayarak akardı nehirlere bırakmak, yorulmak, tereddüt etmek doğru. yoktur. Hem nasıl tereddüt edebilir ki? Bir kez daha bahara döndü mü ON'lar değil midir, en değerli yan- mevsim; sabırsızlanır, coşar, kanatlanıp larını, bu çok sevdiği vatan topraklarına uçardı yamaçlardan aşağı. bir tohum gibi saçan? Her baharda, daha bir kızarırdı rengi. ON'lar değil midir, bu ülkede, işgal- Şimdi, sabırsızlık vaktiydi Kızılde-re'nin. cilerin ayak izleri silininceye kadar saŞimdi, sabırsızlar Mahirler; Denizler, vaşa and. içen? darağaçlarına her gün daha fazla ON'lar, gözlerini budaktan esirge- yaklaşmaktaydı. memiştir bir kez bile. Sabırsızdı düşman, darağacını kurBütün saldırılara karşı, dimdik ayakta mak ve Mahirler'i yoketmek için. kalmış; boyun eğmemiş, gerilemeSabırsızlık, kervan olmuş, Kızıldemişlerdi. Ya özgürlüğü kucaklayacaklar re'ye yürüyor. ya da bu topraklara bedenleriyle Şimdi, kulağı seste, gözleri yolda Kıekeceklerdi özgürlük tohumlarını. zıldere'nin. Duyuyor, ağır çamurda bata Dağlara doğru yol görünmüştü gay- çıka ilerleyen gerillanın postal seslerini. *** rı.Artık, bütün yollar Karadeniz dağlaMahir Cayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna; makarna yüklü bir kamyonun kasa sında, Karadeniz'e doğru yola çıktı. Takvim, 16 Mart'ı gösteriyordu. 18 Mart akşam üzeri, Ünye'ye ulaştılar. Oradan, Fatsa'nın Yapraklı Köyü'ndeki. Mehmet Atasoy'un evine geçtiler. Mehmet Atasoy; Mahir'e, Ankara'da, yardım eden etmeyen herkesin gözaltına alındığını anlattı. Operasyonlardan kurtulan kadro ve savaşçıların bir kı smı ile Karadeniz'de buluşacaklardı. Bu arada, Denizler'in idam kararları mecliste onaylanmış, kabul edilmiş; dosya, onay için Cumhurbaşkanı Cevdet Suna/ın önüne konulmuştu. Bir şeyler yapmak için, bekleyecekleri bir saniyeleri yoktur artık. Hedef, bu topraklan işgal eden emperyalistlerdir. Ünye Radar Üssü'nde çalışan İngiliz

teknisyenleri rehin almaya karar verirler. 26 Mart 72'de, Ünye Radar Üssü'nde çalışan, üç İngiliz teknisyeni kaçırırlar. Teknisyenleri kaçırdıktan sonra 'Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Parlamentosu ve Hükümetine" başlıklı bir bildiri postalarlar. İsmet İnönü. İngiliz'lerin kaçırılması için şöyle der; "Ülkemizde çalışan İngiliz'ler, ulusun şerefinin teminatı altındadır. Onları öldürmek, bütün ulusu, leke ve töhmet altında bırakacaktır. Böyle bir cinayete mani olmalıyız. Resmi vazifelilerin yardımcısı olarak, halkımızın her ferdinin bir vatan müdaafası yapar gibi, teması olanlar, teması olmayanlar, kaçırılanları her yerde takip etmeli, mutlaka izleri bulunmalıdır." Emperyalizmin gönüllü uşakları; emperyalizmin işgal ettiği bu topraklarda, ajanların, Türkiye halklarının düşmanlarının sahiplenmesini, "şereflerinin" teminatı olarak adlandırıyorlardı. Türkiye halklarını, öncülerini ihbar etmeye teşvik ediyor; bunu, ev sahipliğinin bir gereği olarak göstermeye çalışıyorlardı. İçişleri Bakanı Ferit Kubat, Jandarma Genel Komutanlığı'nda görevli.Tuğgeneral Vehbi Parlar, Ankara Merkez Komutanı TevfikTürüng, Ünye'ye geldi. Bölge, havadan ve karadan ablukaya alındı. Her taraf, Ankara, Tokat, Amasya'dan gelen birlikler tarafından didik didik aranmaya başlandı. Gerillalar, 28 Martta, Ktaldere Köyü Muhtarı EmruHsh Aslan'ın evine ulaştı. Saffet Alp, Sebahattin Kurt, Ömer Ayna, Sinan Kazım Özüdoğru, bir kaç gün önceden gelmişlerdi. Aramalar sırasında, Tokat civarında, üç İngiliz'in kaçırıldığı araç bulunur. Katiiam çeteleri, Adaldar'a yaklaşmaktadır.

13


29 Mart gecesi, saat 23.30... Kolluk güçleri, Kızıldere Köyü'ne gelir. Gün, 30 Marta devrilmişti. Saat 05.00 sıralarında; iki asker, köy muhtarının evine yaklaştı. Ev, iki katlı kerpiç bir evdi. Üst katta, nöbette bekleyen gerilla, askerlerin eve yaklaştığım gördü, yoldaşlarına haber verdi. Savaşçılar, Muhtar Emrullah Aslan'a dışarı çıkmasını, askerlerin neden geldiğini öğrenmesini söyledi. Muhtar, gerillalara kapısını açmıştır ama herhangi bir baskında devlet karşı sında kendini nasıl aklayacağını düşünmüştür önceden. Kim kazanırsa, onun yanında yer almış olacaktır aklınca. Bunun için, daha askerler gelmeden önce, gerillaların evine zorla girdiğini, kendisinin korkudan onları kabul ettiğini, aslında dev-

14

letin yanında ve her türlü yardıma hazır olduğunu anlatan bir mektubu hazırlamış, koynunda saklamaktadır. Eğer, gerillalar bu savaşı kazanırsa onlara da "Bakın, size kapımı açtım, ekmeğimi sizinle bölüştüm." diyecektir. Muhtar dışarı çıktı ve hain, sinsi mektubu uzattı askerlere. Devlete sığındığını, kendilerini, bu "anarşistlerin" elinden kurtarmasını söyledi. Gerillalar, muhtarın ihanetini gördüler. Anlamışlardı, her tarafları kuşatılmıştı şimdi. Son çarpışmaya hazırladılar üslerini... Üst kata çıkıp, çatışma için gerekli hazırlıklarını tamamladılar. Evin çatısında, ateş edebilecekleri, hedeflerini belirleyebilecekleri mazgal delikleri açtılar, düşmanla, kimlerin muhatap olacağını kararlaştırdılar. Alt kata barikat kurup, kapıyı sağlamlaştırdılar. Su ve

yiyecek sto klarını gözden geçirdiler. B uradan sağ çıkamayacaklardı ama düşmana kolay bir zafer de tattırmayacaklardı. Her mermide; düşmanı, düşmanlığa pişman edecekler; her mermide, akıllardan silinmeyecek bir destanın dizesini nakşedecelerdi bu topraklara. Tam bu sırada, pis yılışık bir sesin "Çocukların arkasına sığınıyorlar." dediğini duydular. Onlar, bugüne kadar hiç kimsenin arkasına sığınıp, canmı kurtarmaya çalışmadılar ki. Onlar, en olmadık ko şullarda bile, kimsenin zarar görmesine izin vermemişlerdi. Hangi çocukların arkasına sığınırlardı? Birden, muhtarın torunları olduğunu hatırladılar. Muhtar giderken, çocukları götürmemişti yanında. Öyleyse, çocuklar evdeydi. Arayıp buldular ve salıverdiler çocukları. Düşman, bütün gücüyle oradaydı. Polisi, ordusu, MİTİ, kontrgerillası... Savaşın hasımları, yüzyüzeydi, Bir taraf; karanlığın bekçileri, kalabalıktı. Kalabalık ve çok silahlı. Kalabalık ve korka k. Kalabalık ve zavallı. Bir taraf; Adalılar... Kerpiç köy evinin içerisinde kuşatılmış on direnişçi. Halkın umudu, on yiğitti. Bir taraf zalim... Bir taraf mazlumların sesi. Bir tarafın elinde, Amerikan patentli silahlar... Silahların soğukluğundan cesaret kazanmaya çalışıyorlar. Diğer tarafın gücü, vatanlarına duydukları aşk, halklarına duydukları bağlılık, inanç ve değerlerine duyduktan güvendir. Bir tarafın ardında, günyüzü görmemiş, halklarına binlerce yıllık özlemi, acı, kahır öfke çığlıkları vardı. O gün, o satte, o kerpiç evin çatısında, on adalıdan daha güçlü, daha özgür, daha cesaretli kimse yoktur yeryüzünde. Şimdi, bütün dünyanın gözü, kulağı, nabzı, nefesidir Kızıldere... Şimdi, dünyanın Türkiyesi'nde, devrim yapmak için yola çıkanlar, yepyeni bir dünya yaratıyorlardı. Kızıldere'nin kıyı sında. Saf, duru, temiz, ak bir su gibidir beyinleri ve yürekleri. Ve emperyalizmin bütün namluları, bütün katilleri karşı sında dimdik, gözlerini düşmanın gözlerine dikmiş meydan okuyorlardı. Orgeneral Semih Sancar, Tevfik Türüng, Sezai Durukan, Kadri Sönmez, Nihat Erim, Ulaş'ın katili kontrgerilla şefi MİT'çi Hiram Abas, kontra Mehmet Eyrnür; Kuyucu Murat'ların, Beya-zıd Paşa'lann 20. yüzyıldaki cellat tas-


lakları, orada savaştaydı. Kızıldere'deki savaş, emperyalizmin bir avuç işbirlikçi sömürücü tekelci patronla, Türkiye halklarının savaşıydı. Kan kokusu almış akbabalar gibi döneniyoHardı kerpiç evin çevresinde. Adalıların kanını istiyorlardı, Dehak'ın sarayına taşımak için. Teke tek bir kavgada, asla karşılarına dikilmeyeceklerdi devrimcilerin. Ancak, böyle İmlerce asker, polis, av köpekleri ve kalleş namluların gölgesinde dikilebiliyor-lardı. Ellerindeki, Arnavutköy'ün, Maltepe'nin, Nurhak'ın, Beyazıt'ın Ankara soka klan ndaki katliamların kan izleri, işkencelerde döktükleri kanların kurumamış lekeleri ile gelmişlerdi. Bir lanetliler güruhuydu düşman, yüzyılların acılarının kahrıyla lanetlenmişlerdi sonsuza kadar. Megafonla seslendi korkunun sesi; - Teslim oluuuun! Aldığı karşılıkla irkildi; - Kimse teslim olmayacak, şartları mızı tabut etmezseniz İngiliz'ler vurula cak. Zulüm sadece korka k değil, alçaktır da. Aşağılık ve kişiliksizdi. Mertliğin karşı sında, saygı bile duyamayacak kadar kahpeydi. Yalancılık, riyakarlık damarlarına işlemişti; - Bakın, teslim olursanız hiçbir şey yapılmayacak, size söz veriyoruz. İlk kez duymadılar bu yalanları. Yine de mideleri bulandı, seslendi Mahir; -Teslim olmayacağız! Siz, kuşatmayı kaldıracaksınız. Bütün dünyanın gözü kulağı burada. Kuşatmayı kaldırma, şartlarımıza uymazsanız, İngilizleri vuracağız. Üstlerindeki para, kimlik, not, ne varsa yaktılar. Bir duman yükseldi göğe. Düşmanın işine yarayacak tek çöp bite bırakmayacaklardı geride. - Teslim oluuunl... Devrimin, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin önderi cevapladı onları; "BİZ BURAYA, DÛNMEYE DEĞİL, ÖLMEYE GELDİK»* -•_ Bizi teslim alamayacak karanlık. Bizi teslim alamayacak onursuzluk. Namussuzluğa, kahpeliğe teslim olmayacağız. Tek tek isimleriyle seslendiler düşmanlarına. - Semih Sancar, Tevfik Türüng, Mehmet Eymür, Hiram Abas! İşlediğiniz suçların er yada geç hesabını vereceksiniz. Vatanı satmanın, halkımızı pazarlamanın hesabını soracağız mutlaka! Marşlar, türküler yükseldi kerpiç

evin çatısından. "Gün doğdu hep uyandık, Siperlere dayandık, Bağımsızlık uğruna, Al kanlara boyandık. İşçi köylü hep beraber, Faşist düzene karşı, Halk savaşı veriyoruz, Ebnperyalizme karşı. Yolumuz devrim yolu, Gelin kardaşlar gelin, Yurdumuzu faşist sarmış, Vurun kardeşler vurun." Onlar, bu toprakların yarattığı değerlere sarılarak gemişti Kızıldere'ye. Yüzlerce yıla yayılan Bedreddin'in, Türkmen ayaklanmalarının, Efelerin, Kurtuluş Savaşı'nın, devrimin kahramanlık destanlarından çıkıp gelmişlerdi. Namusu, onuru, sadakati, fedakarlığı, bu topraklarda yazılan nice destandan öğrenip gelmişlerdi. Onlar, yoksulluk içinde, namusun en yüce değer olduğu köylerden, kasabalardan, şehirlerden gelmişlerdi. Kendilerini var eden ne varsa, hepsinin bu topraklardan, bu halktan almışlar, bunları MarksizmLeninizm ile bütünfeştirmiş-lerdi. İşte bundan o kadar, gözükara, vefakar, fedakar, cüretkardılar. Ne uğruna yaşadıklarını bilecek, kime kafa tutup, kime dost olacaklarını bilecek kadar bilgiliydiler. Kimin hesabına, tepelerinde döne-nir bu pervaneler? Kimin hesabına sıkılır bu kurşunlar?... Kendi bedenlerinde yok edilmeye çalışılan kimdir bilirlerdi. Kim diz çökecekti bu kavgada, kim tükenecek her kurşunda... Helikopterler tepelerinde uçuşuyor, kurşunlar yağıyordu. Kurşuna kurşunla; teslim ol çağrılarına, sloganlarla, marşlarla karşılık verdiler. "YASASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!* "YAŞASIN DİRENİŞİMİZ!" Kurşun se sleri arttı. Çatıyı delip geçen kurşunlar, bedenlerine saplandı... Ünce Mahir Düştü, Cihan, Ömer, Düştüler teker teker... Bu cehennemi çatışma içinde, IncjiBzter'i cezalandırdılar. Son nefeslerine, son kurşunlarına kadar, savaşı sürdüreceklerdi... Namlular sustuğunda, kan rengine döndü Kızıldere. Ve kan renginde akacaktı bundan böyle. Suladığı bütün topraklar, onların türküsünü taşıyacaktı

yanık yanık. Daha gür, daha öfkeli akacaktı nehirlere doğru. 0 küçük köy; o, adını pek kimsenin bilmediği Kızıldere, Türkiye devriminin en görkemli direnişinin adı olarak anılacaktı bundan böyle. Orada, on Adalı'yı katledelenler bu savaşın sonsuza dek bitirildiğini umuyordu ama boşuna hevesleri. Derebo-yu açan her çiçek, kan renginde açacaktı bundan böyle. Ağaçlar, kan renginde, evler, kan renginde; Kana kesmiş gelincikler, çatlayan tohum, filize duran dal, sürgüne uzanan kök şöyle fısıldıyordu: "BİZ BURAYA ÖLMEYE DEĞİL, ÇOĞALMAYA GELDİK!" Kızıldere'nin sulan çoğaldı. Çoğaldı Adalılar. Her baharda, Kızıldere'nin yatağından dağlann başına bir uğultu yükseldi. "BİZ BURAYA, DALGA DALGA, NEHİR NEHİR TAŞMAYA GELDİK?* Gittikçe uğultusu büyüdü Kızıldere'nin. "OY DERE KIZILDERE BÖYLE AKIŞIN NERE?.." Akıyordu Kızıldere. Yatağı belliydi. Suladıkça geçtiği yerleri, uyandı dağ, uyandı ağaçlar. Çiftehavuzlar'a, Toroslar'a, Der-sim'e, Adana'ya, Ankara'ya, Okmeyda-nt'na Gazi'ye, ölüm Oruçlarina, nice savaş mevzisine, direniş cephesine aktı Kızıldere. Suladığı her kanş toprakta, yeni bir kanal açtı kendine, yeni bir kol uzattı. Nice yiğitleri sardı kollarıyla. Her direnişte yankılanan, her direnişte bayrak açan, zılgıta duran, türküye dönen Mahir'di, Hüseyin'di, Ulaştı, Adalı'lardı. ON'lar ölebilirdi; savaş, kurtuluşa kadardı. Adalı, Selimiye'deki hücresinde yazmıştı bunu da: 1yi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek Adalılar'ı iyi tanı. Adam ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye Dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı Evet ada'mı karanlığın suları bastı. Evet, benim gibi bir çok adalı bu çirkef sulann altında, ama boşuna sevinme, Ada'm batmaz, yok olmaz Ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi O kadar."*Bu y azı; Boran Y ay ınevi'nin 1999 y ılında çıkardığı, "Kızıldere, Adalılar'ı n Türküsü" isimli broşürden alıntıdır. □

15


hücredeki adalının rüyası Taş duvar, demir karyola ve yerlerde sayısız izmaritler.

Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli, inşam serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,

Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor. İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin, Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız. Ranzanın karşısında kafesli demir kapı,

Arkasında Mehmet. Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek Mehmedim utanıyor, kahroluyor, "Askerim ağam n'aparsın" diyor. Aslında o da tutsak.

Ben hücre içinde, o hücre önünde. Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye; Yüzlerinde tecessüs. "Çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adalılar." Ama yine de "çılgın adamın" karşısında Bir eziklik duyuyorlar, o başka Gündüz, gece diy e bir ayrım yoktur hücrede, Zaman ve mekan özümlenmiş artık. Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren. Iş ık yir mi dört saat yanar. Bir nefes, bir dumandır yoldaşım. Cigaramı her çekişimde duman olur, Uçar giderim, ta uzaklara. Çoğu kere Ada'ma giderim, Cigaramın dumanı, beni memleketime; Ada'ma götürür. Kahpe istanbul'un, kahpe bir bölgesinde, Bir evdeyim, yoldaşlarımla beraber. Bu ev, yoldaşlıkdostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir. Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki... Ev de değil, âda, ada! Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çeşit aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan, karanlık denizi'nin ortas ında, Güneşi batmayan bir ada. Ben ne şuralıy ım ne buralı, Adalıy ım adalı, Ada'm or manlıktır. Dostluk, yoldaşlık, mertlik or manı, bütün Ada'mı kaplar. Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı

16

Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı. Ben Adalıyım ey kahpe hücre, Ada'lı Doğru ya sen nerden bileceksin Ada'mı. asırlık, feodal, militarist hücre. Ye sen, öküze benzemek için kasılan, şişen haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin Ada'mı? Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir Ada yeryüzünde yoktur. Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze? Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho? Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur. böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır. Senin için değil mi karanlıklar ın kapkara şairi? Senin dediğin eşyanın değil, karanlığın tabiatına aykırıdır. Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler... Yannın Türkiye's inin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler... Ada'm kalabalıktır hain hücre: Elde mitralyözüyle, Sierra Maestra'da, Falcon'da, Vietnam'da Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde... Özgürlüğün türküsünü söyleyenler. Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı...

Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar

benim evlatlarımdır kahpe hücre. Benim adamın ormanlıklarından aldıklar ı fideleri, "birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına Kel dünya, Ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık. İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni. Seni yerle bir edecek Adalılar*! iyi tanı. Ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diy e dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı Evet Ada'mı karanlığın sular ı bastı. Evet, benim gibi bir çok Adalı bu çirkef suların altında, ama boşuna sevinme, Ada'm batmaz, yok olmaz Ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi. Hepsi o kadar.


güncel

özgürce türkü söylemek istiyoruz! Sahte bir düny a y aratılıy or. Bu sahteliğin en temel harcı ise demokrasi yalanı. Bakın; her y erde, ne kadar demokratikleşildiği söy lemlerini en süslü cümlelerle göreceksiniz. Oysa, bir ülkenin ne hale getirildiğini görmek için o ülkenin hapishanelerine bakmak yeterlidir. Türkiye gerçeği, hep hapishane gerçeği olmuştur. Türkiy e'de hak v e hukuktan y ana olanların; ekmek v e adalet isteyenlerin kaderi olmuştur hapishaneler. Sahte bir düny a y aratılıy or ve orada bizim demokratik bir düzende özgürce yaşadığımız y alanları pompalanıy or. Bakın; Grup Y orum tarihi, bir ülkede müziğiy le politika yapmanın bedellerinin ne olduğunun en büy ük kanıtı. Baskılar, mahpusluklar, işkenceler v e y asaklar... Grubumuz, kurulduğu günden beri baskıların her türlüsünü yaşadı. Adımız hapishane şarkıcılarına çıktı. Konserlerimiz y asaklandı; gözaltına alınd ık, işkencelerden geçirildik, tutuklandık. Bu ülkede sanatçı olma misy onunun ülkedeki adaletsizliklere karşı mücadeleden geçtiğine inandık. Bunun için bir sanatçıy a, bir müzik topluluğuna uy gulanabilecek her türden baskıy a maruz kaldık. Hatta bilinen baskı türlerinin ötesine maruz kaldık. Grup Y orum gerçeği, hapishaneler gerçeğidir. Grup Y orum gerçeği, bu ülkede sanatçının kendi hakkını kazanması için v erdiği mücadelenin gerçeğidir. Çok değil. bir y ıl sonra grubumuzun bu uzun v e zorlu y ürüy üşü yirmi y ılını dolduracak. Biz bu y irmi y ıla koca bir ömrün tutsaklığın ı sığdırarak gireceğiz. Y aşadığımız günlerin demokrasi yalanının bir parçası olarak önceki dönemlere göre daha rahat konserler v erebiliyoruz, bu bir gerçek ama y alanlar tam da burada başlıy or. Bu, grubumuzun müziğini özgürce y apabildiğinin bir kanıtı değildir. Buna bakarak, üzerimizdeki baskı-

bu çalışmalarını öğrenciliği sonrasında da dev am ettirmiştir. Bugün bu alanda önemli bir birikim edinerek bunu devrimci sanatçılığın gelişimi için değerlendirmiş, bir çok öğrenci y etiştirmiş bir sanatçıdır. Grup Ekin elemanı olduğu dönemlerde defalarca gözaltına alınan v e tutukluluk yaşayan İhsan; 1993 y ılında, Kimdir İhsan Cibelik? Grubumuz elemanı ol- Grup Ekin 'in çalışmalarını y ürüttüğü Ekin madan önce, Ankara'da bulunan kardeş Sanat Merkezi'ne düzenlenen polis grubumuz Grup Ekin'de y eralan Cibelik, bu baskınında gözaltına al ınmış v e bir y ılı aşkın grupla y üzlerce kez sahney e çıkmış, Grup bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliy e Ekin'le albüm çalışmalarına katılmış, bu edilmiştir. Ancak dav anın sonucunda grubun bağlamacılığı v e solistliğini yapmıştır. hakkında hiçbir tutarlı iddia bulunmamasına '80'li y ılların sonunda, okuduğu ODTÜ'de rağmen, örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle, -15 halkoy unları üzerinde çalışmalar yürütmüş, y ıl hapis cezası almıştır. İhsan bu cezay ı kabul etmemiş ve testim olmamış, dev rimciların kalktığını düşünenler y anılıy or. Bu y anılgıy a cev ap olacak bir dönemi y aşıy or yine grubumuz. Grubumuz elemanı İhsan Cibelik, 22 Ocak'tan bu y ana tutuklu. Hem de elindeki, tedav i edilemez wernicke Korsa-koff hastalığı bulunduğuna dair raporuyla.


lik y apmay ı sürdürmüştür. 1995 y ılında gözaltına alınan Ihsan'a ek olarak 12,5 y ıl ceza daha v erilmiştir. Hapishanelere, 19 Aralık 2000 y ılında düzenlenen operasy onda, Çanakkale Hapishanesinde bulunan İhsan daha sonra diğer tutuklular gibi F Tipi hapishaney e sevkedilmiştir. Burada, dev am eden ölüm orucu ey lemine katılan İhsan, eyleminin 253. gününde, Adli Tıp Kurumu'nun raporuy la, artık hapishanede kalamay acağı gerekçesiy le kendi isteği dışında tahliy e edilmiştir. Dönemin iktidarı, ölüm orucu ey lemini bitirmek için bu politikay ı uygularken, y üzlerce insanı sakat bırakıy or v e bu haliy le tahliy e ediyordu. "Eğer, ölmek istiyorsanız gidin, dışarıda ölün." diy ordu. ihsan tahliye olduğunda, wernicke Korsa-koff hastalığına y akalanmıştı. Bu hastalık, Türkiy e'nin gündemine ölüm orucu eylemleriy le girmiş v e tedav isi olmay an bir hastalıktır. Bu hastalık, uzun süreli açlık durumundan sonra görülür. Ani müdahaleler, y anlış tedavi gibi etkenler de hastanın ömür boy u sakatlığına, f elç durumuna bazen de ölümüne sebep olur. Bu hastalığı y aşay anlar; renk duy umunun kay bı, hareket belleğinin bozulması, sözcükleri anlama merkezi olan wernicke alanının tahribi (algı bo zukluğu), zaman, mekan v e yön duy umlarının y itimi, görme v e duyma bozuklukları, haf ıza kay bı gibi problemler y aşarlar. İşte iktidar, Ihsan'a ölme ama sakat y aşa

diy erek böylece tahliye etmiştir. Tahliy e olduktan sonra, ihsan y eniden aramıza dönmüştür. Bir y andan Grup Y orum çalışmalarına katılırken, diğer y andan da kendiyle aynı durumda olanlarla, hakları için mücadele ediy ordu. İhsan, çeşitli sağlık sorunları y aşamasına karşın, bir çok hatırasını kaybetmesine karşın, inancını kay betmemişti. Konserlerde y anıbaşımızda, sahnede y eralıy or; türkülerimizi söy lüyordu. Geçtiğimiz Aralık ay ında y ay ınlanan "Y ürüy üş" İsimli albümümüzde, besteleri, enstrümanı v e sesiy le yeralmıştır. Ancak, bu dönem içinde çeşitli kereler hedef gösterilmiştir. Sahney e bizimle çıkması bile, polis eliyle haber y apan gazetelerde suç olarak gösterilmiş, çeşitli kitle gösterilerine katılması sebebiy le

arandığı gibi y alan haberler y ay ılmıştır. Ihsan'ın üzerindeki baskılar, Grup Y o-rum'un üzerindeki baskılardır. Her dönem y aşadığımız baskılardan f arklı değildir. Bu, grubumuza y önelik baskıların bir parçasıdır. Ihsan'ın tutuklanması tam bir hukuksuzluk örneğidir. Hukuk bir y ana -ki ülkemizde en çok ezip geçilen şey dir- tip düny ası için bir utanç karandır. Adli Tıp Kurumu'nun yeminli doktorları, ihsan ve onun gibi onlarca VVernicke Korsakoff hastasına iy ileştiği y önünde rapor v ererek yeminlerini bozmuşlardır. ihsan Cibelik'in bir an önce tahliye edilmesi gerekmektedir. Biz, türkülerimizi özgürce söy lemek istiyoruz. Grup Y orum üzerindeki bu baskılara bir son v erilmelidir. Grup Y orum dinley icilerine sesleniy oruz. Başlattığımız "Grup Y orum'a Özgürlük-İh-san Cibelik Serbest Bırakılmalıdır" isimli kampany aya destek v erini Grup Y orum, türkülerini özgürce söy lemelidir. Başlattığımız imza kampany asına, imzalarınızla destek v erin! Adalet Bakanlığı'na göndereceğiniz f aks, e-mail ve telgraf larla Ihsan'a özgürlük talebimizi y aygınlaştinn. Bu kampany ay ı büy ütelim ve ihsan Cibelik yeniden aramıza katılsın. Bunun için bilgi almak istey enler www.grupy orum.net internet sitemizden, (212) 245 00 70 v e 244 31 60 no'lu telef onlarımızdan; inf o@grupyorum.net adlı «-maili adresimizden bize ulaşabilir. Sahte özgürlük v e demokrasi söy lemlerini değil, haklarımızı istiy oruz, özgürce türkü söy lemek istiyoruz. Grup Y orum'a özgürlük istiy oruz.


günlük

kampanya günlüğü Y arın, heyecan dolu bir gün olacak. Sesimizi geniş kitlelere duyurmak dileğiyle... 10 Şubat Salı Sabah erken kalkıp basın açıklaması için hazırl ıklara başladık.

08 Şubat Pazar İhsan'ın serbest bırakılması için başlatacağımız kampany anın hazırlıkların ı sürdürüy oruz. Y arın, Adli Tıp Kurumu'nun önünde y apacağımız basın açıklamasını birtakım nedenlerle Salı gününe ertelemek zorunda kaldık. Bugün basın metnini hazırladık. Bir de İhsan'ın resminin olduğu dövizleri. Dövizlerde " Grup Y orum Elemanı ihsan Cibelik'e özgürlük" y azıy or.

09 Şubat Pazartesi Basına, ulaşabildiğimiz her y ere çağrı metnimizi gönderdik. Bağlamanın üzerine zincir dolay ıp asma kilit takacağız. Bunu, kampany a boyunca kullanacağımız bir sembol olarak düşünüy oruz. Bugün pankartımızı hazırladık. Pankartımızda "Grup Y orum Elemanı İhsan Cibelik'e Özgürlük" y azıy or. Kırmızı üzerine sarı harf lerle yazıldı. Altta ise imza olarak Grup Y orum logosu v ar. Çok güzel bir pankart oldu. Y arın için söy leyeceğimiz şarkıy ı netleştirdik. "Özgürlük Tutkusu" Üzerinde biraz çalıştık, y arın Adli Tıp önünde söy leyeceğimiz türkümüzün. "O duv ar duvarınız v ız gelir bize v ız*

Hepimiz bir iş y apıy oruz. Y eni gelen döv izler hazırland ı. Bağlamay a zinciri sardık ve sonra kılıf ına koyduk. 14 kişi y ola çıktık. Adana'dan bizim y anımıza müzik eğitimi almak için gelen arkadaşlarda açıklamay a katılmak üzere bizimle geldiler. Basın, ey leme oldukça ilgiliy di. Bu durumun bile polisi rahatsız ettiğini daha sonra anlay acaktık. Adli Tıpın önüne v ardığımızda hazırlıklarımızı y apmaya başladık. Ama polis kaldırımın üzerine çıkmamızı v s traf iği kapatmamamızı istedi. Zaten böy le bir amacımız olmadığını, sabırlı olmasını istedik. Pankartımızı açmamızla birlikte basın açıklamamızı da okumay a başladık. Baştan beri gerginlik yaratan polis açıklama bitene kadar herhangi bir müdahale de bulunmadı. Açıklamanın okunması bittikten sonra bağlama v e gitar çalarak "Özgürlük Tutkusu"nu söylemeye başladık. "Özgürlüğün Ferhat'ıy ız sevdamız kalmaz y arıda Zindanı da dağları da delip geçen y ürek bizim..." Ne olduysa o anda oldu. Polis komiseri birden gerginleşti. Şarkıy ı bitirmemizi, "sınırları aştğımızı" söy ledi. Resmi bir kurumun önünde olduğumuzu "hatırlattı". Şarkının ikinci kıtasını söy lemeye f ırsat olmadan bizi İtelemeye başladılar. Sinirlerimiz iy ice gerildi. Bu sırada tartışmay a başladık. Şarkının zaten bitmek üzere olduğunu bunu, kendisinin engellediğini söy ledik. Tartışma iy ice gerginleşti. Polis bu sefer

sizi alırım tehditlerini sav urmaya başladı. Cihan, "alırsan al, ne olacak, ne y apacaksın?" dey ince polisin cev abı şu oldu. "Çev ik! Sarın etraf ını!". Çev ik kuvvet polisleri etraf ımızı sardı. "Grup Y orum Susturulamaz" sloganını attık. Daha sonra sivil giyimli bir polis yanımıza gelip " Tamam sakin olun... Gerginlik y aratmay ın. Çev ik y olu aç, buyrun." dedi bize Gelen basın mensuplarından oldukça rahatsız olduğundan, basına da dağılması noktasında uy arılar da bulundu. Demokratik hakkımızı engelley en polis, biz oradan ayrılırken hala bizimle tartışmasını sürdürüy ordu. Kampany anın ilk günü böyle gergin başlamış oldu. İlk adımı atmanın huzuru içindey dik.

16 Şubat Pazartesi Cezmi Ersöz'le görüştük. Kendisiyle bir röportaj y aptık Tav ır için. "İhsan Cibelik içeride olduğu sürece bütün sanatçılar hapishanededir." dedi. Güzel ve anlamlı bir söz. Bu gün saat 23:00'te Leman dergisine gittik. Konuy a karşı çok ilgiliy diler. Çabalarını v e desteklerini hiçbir zaman unutmayacağız. 17 Şubat Salı Bugün Tabipler Odası'na gitmey i düşünüy orduk. Ama Şebnem Hanım'ın müsait olmaması nedeniy le bir türlü görüşemedik. Av. Behiç Aşçı görüşmüş kendisiy le, bizim dilekçe v ermemizin daha uy gun olacağını söy lemiş. Akşam, bir dilekçe yazdık. Y arın götüreceğiz. Gazetelere mail atmaya devam ediy oruz. Sanatçılarla röportaj y apmay a da... 18 Şubat Çarşamba Bugün y azdığımız dilekçey i TTB'y e götürdük. Resmi bir başv uruda bulunduk. Dilekçemiz AİHM'e gidecek. Başvurumuz


kabul edilirse İhsan hastaney e kaldırılacak v e bağımsız doktorlar taraf ından tekrar muay ene edilecek. Bu sûrenin çok uzamamasını diliy oruz. Bu günün en güzel olay ı, ihsan'dan aldığımız mektup oldu. Ihsan'ın da dediği gibi hasret şimdiden büy üdü.... DAĞ OLDU!.. 19 Şubat Perşembe Bu gün sanatçılarla röportajlara v e mail atmay a dev am ettik. Onur Akın v e Meltem Savcı'dan cev ap geldi. Savcı, çok üzüldüğünü belirtti. Sanatçıların konuy a ilişkin y azı v e mesajlarını internet sitemizde y ay ınlamaya başladık. Dünden beri 24 saat içinde 100'ü aşkın İmza geldi.

21 Şubat Cuma Y ine kar yağıy or... Gelen misafirlerimizle kampanya üzerine sohbet ediyoruz. İhsan için bir masa açtık. Mesaj, duy gu v e düşüncelerin y azılacağı bir defter de hazırladık. Y azanlar olmuş, bunları da Tav ır'da y ay ınlamay ı düşünüy oruz. Bugün TAY AD'ın Şişli Adliyesi'nde y aptığı suç duy urusuna katıldık. TAY AD'lılar y ine gözaltında. Suç duy urusundan sonra af iş asarken gözaltına alındı 25 kişi... ihsan için Şanar Y urdatapan'da uğraşıy or. Uluslararası boyuttua bir kampany a başlatıp düny anın çeşitli ülkelerindeki müzisy enlerden imza toplay acak. Kutlu Esendemir ile görüştük bugün. Ihsan'ın f otoğraf larını v erdik. Y eni Har-man'da işley ecekler konuyu. Onun dışında bugün telef onla AKP İstanbul milletv ekili Süleyman Gündüz ile görüştük. Kendisine konu ile ilgili bilgi v erdik. Sonra tekrar görüşeceğiz.

22 Şubat Cumartesi Bugün imza günümüz v ardı. İmza günüy le birlikte bir söyleşi düzenledik. Gelen dinleyicilerimize kampanya ile ilgili bilgi v erdik.

24 Şubat Pazar İhsan'ın av ukatı ile görüştük. Meclis İnsan Haklan Komisyonu'na v erilmek üzere bir dosy a hazırlıy or. Dilekçey i komisy ona ileteceğiz. Bunun dışında AKP İstanbul Milletv ekili Süleyman Gündüz'le görüştük. Meclisten başka milletvekilleri v e bakanlarla görüşmey e çalışıy oruz. Bugün bütün günümüz randev u almakla geçti.

dinleyicilerinin dilinden Bir gün tek başımıza kaldığımızda -günler, aylar değil yıllarca hem de- yalnızlığın çaresi ve çoğulluğun sevincini buluruz dudağımızda dolaşan bir Yorum türküsünde... bi

Yaralanma kanayıp yumruklarımızı sıktığımızda öfkenin adı olur bir Yorum marşı

Bizim içki... Karanlık ortasında ve her şey aleyhimizdeyken dimdik duruşumuzun ezgisidir o "Cesaret" Ve artık bir hastane odasında, açlığın bilmem kaçıncı gününde gözlerimiz görmez ve dilimiz dönmezken... Yani toprak olmadan az biraz önce, yüreğimizde gümbür gümbür çalan şarkının adıdır Yorum... Kalbimize sevda düştüğünde içli içli söylediğimiz ve onca kalabalık arasında, bizden başka kimsenin duymadığı o sevda türküsü de Yorum'undur... En sevinçli hallerimizin -firar, zafer, adalet ya da...coşkun halaylarında davulu vuran tokmak, zurnayı üfleyen nefestir bizim Yorumcular... Bazen, "Karanlık sokaklar kör sağır, dilsiz'' olduğunda bir dostun sesi yankılanır kulağımızda ve der ki; "Büyük Aşklar, yolculuklarda başlar" Bir pusuladır Yorum'un ezgisi, kırmızısı umudun yoluna işaret eder... Yüce umutlarımız var bizim. Kurtuluşa, bağımsızlığa, özgürlüğe dair. En özlü mü yoksa ezgili mi desem, a ma haykırır Yorum'un bağlaması, gitarı, davulu ve o boyun eğmez sesi, umutlarımızı... Bazen hüzün çöker insana. Öyle böyle değil, onurumuzun bedeli sayılır o hüzün. Ne kimse görür ne biz söyleriz. Yaş akmaz gözlerimizden, dudağımızdan akıp giden bir Yorum ezgisidir sadece... Ne yiğitler tanıdım; dağlarda, sokaklarda ve bir ateş ortasında türkülerle yürüdüler zulmün üstüne. Ve çok insan gördüm; al kanlara boyanan yiğitlerini o türkülerle uğurladılar. Uğurlananlar da, uğurlayanlar da o türküleri ilk kez Yorum'dan dinlemişlerdir... O türküler dünyanın ve bu toprakların onurlu ve umutlu insanlarının kalbinin sesidir. Zulüm ve sömürüye karşı çarpışa çarpışa "Sıynlıp Gelen" umudun "Yürüyüş" sesidir bu. Bizimkiler türkü söylüyorlar hala ve elbette söylenecek o türküler daima. Ne de olsa Pir Sultan'dan el alınmıştır...


mektup

sizi seviyorum... __________ Merhaba, Şimdiden büyümüş hasret ile sevgi ile sımsıkı kucaklıyorum, hepinizi. Mektubunuzu dün akşam aldım, sevindim. Villa(!)ma düşen ikinci selamdı dışandan gelen. Mevsimin ironisi miydi, doğanın tepkisi mi, nasıl algılarsak öyle olsun; tırnak içindeki özgürlüğün de bitirildiği bir rezaletin kurbanları seçildik sanırım. Üstelik, Kurban Bayramı'ydı önümüz. Biz, geleneksel bayramın, bu süreçte en önemli değer olan dayanışma duygusuna vurgu yapıp, halkımıza olan sevgimizin güzelliğini sembolleştireceğimiz programlar hazırlamaya çalışıyorduk. Kara kışın soğuğunda, birbirimizin nefesleri birleşerek ısıtacaktı, üşümüş ellerimizi. Yürek sıcaklığımızı üfleyecektik... Ve türkülerimizin coşku suna, öfkesine, yoğun duygusuna sığınacaktık en zor anlarımızda. Dipdiri kılacaktı bizi; dirençli, inançlı ve en önemlisi de her gün emekle büyüttüğümüz umudumuzla coşkulu. Kalıcılaştırmayı düşlüyorlar, adaletsizliğin, namussuzluğun, onursuzluğun, sınır tanımaz uygulamalarını, geçer akçe haline getirmeyi düşlüyorlar. Mümkün mü? Devasa, ideolojik, dejenerasyon aygıtları, terörün en yalın, en saf anlamıyla uygulandığı "zor" mekanizmalan, günün koşullannda "hayır" diyecek olanların seslerinin dağınık, cılız ve de etkisizliği... bütün bunlar varken dahi mümkün mü? (...) Operasyonlara ad koyarak, popüler kül-

türün, sistemin en ketum kurumlarını sevimli, başarılı, ilgi çekici, biraz daha bizdenmiş gibi gösterme modasını uygularken, bu kez rezilliğin daniska sı bir operasyona soyundukları için, ad bile koyamadılar. Adı değilse de içeriği, kaynağını önceden başlayan bütünlüklü politikadan alıyor. Kimliksizleştirme-kişiliksizleştirme-değersizleştirme üçlemesinin yaratacağı engelsiz, tepkisiz bir ortam yaratmaya acil ihtiyaç vardı. Çünkü, her ne kadar hayatın temel yasası etki-tepki ilişkisinin ayrılmazlığını söylese de tepkisiz karşılanacak olan sınırsız bir saldırıydı gündem. Yoksullaştırma, satma, onur, namus, adalet, ekmek sorununu, tarihte hiç olmadık düzeyde büyütüp, değişme çözülme umudunu tüketmekti saldın... Ve etiketlerinde anlı şanlı, pek manalı sözcükler geçen kurumlar, o kurumlara gönderilen pek yüksek namlı bürokratlar,

adlarının, namlarının gerektirdiği değerlerden uzaklaşalı az bir zaman olmadı. Adım adım, giderek artan bir şekilde ve sonunu da tüm pervasızlığıyla "iş"lerine yöneldiler. "İş"leri, tanımlanan görev çetelerinin çok dışında, hatta tam da onların tersi işler haline getirildi. Adliyenin, yani adaletin doğru gerçekleşmesi için gerekli belirlemeleri, bilimin ışığında somutlamaktı görevi. Gerçeği söylemekti yani. Tam üç yıldır, adını duyunca saygı uyandıran bu kurumun adı da saldırının odağı haline getirildi. Bir düğmeye basılmış ya da yeniden kurulmuş gibi, "iyileşmiştir" raporuyla yeniden tanımladılar. Neden basılmıştı düğmeye ya da aslında ne zaman basılmıştı? Kimlerdi bu operasyonel durumun nesneleri, muhattaplan? Adaletsizliğin karşısında, yarım hafi-


wernicke-Korsakoff da olsa, "insan" olanlara, onlarca "prof" imzasını, Adli Tıp Kurumu bilmem kaçıncı İhtisas Kurulu mührünü, "oybirliğiyle" ibaresini vs... Her birini, bir kalemde geçip "iyileşmiştir", yani, "cezaevinde yat(malı)abilir", "kalan cezasını çek(meli)ebilir" denilmeliydi. Gerisi onları ilgilendirmezdi... Mümkün müydü? Bütün bunları geçer akçe kabul edip, boyun eğmek... Türküleri unutturmak, yoketmek... Susturmak mümkün müydü? Kim ilelebet başarabilirdi ki bunu? Biliyor musunuz, türkülerimiz daha bir güçlü, daha bir derinden çınlıyor buralarda. Ve halaylanmız sürüyor. Şimdi, ben sizi nasıl özlediğimi anlatmak istesem, beceremem diye düşünüyorum. Tavır'ı da tabi. Geldi Tavır; onu idare okuyor, bir hafta sonra veriyor. Biz de okuyoruz. Aman gözünü seveyim, her ay gönder. Ayrıca, Sevgili İnan mı, Cihan mı ilgilenir, Yürüyüş'ün parçalannın ana melodisi ve sözlerini içeren notlannı çıkartıp gönderebilir misiniz? (Cevap, derhal! Ne demek!) Yanımdaki Dursun Kaş'ın, Kenan'ın ve de tüm türkülü canlarımızın hasret ve sevgiyle selamlannı iletiyorum... Vee artık, rastladığımız sevdiklerimize de selam iletin. Daha ne diyeyim? zaları, eksik fiziksel yetenekleriyle de olsa a sla susmayan, üreten, anlatan, sorgulayan, sorgulatanlar... wernicke-Korsakoff denilen hastalıklarıyla boğuşurken, yüreklerinin sesiyle umut türküleri söyleyip karamsarlığımızın kabuğunu çatlatan, karanlığımıza umut ışığı saçanlar... Ve onlar, en başından beri umutsuzluğa ömürleriyle, bedenlerinin her hücresiyle koyarak, ağızlarımız kilitliyken, dilimiz oldular... Soluğumuz yitmişken, en güçlü sesimiz, "her şey bitti" derken, yepyeni başlangıcımız, "güneş battı gayrı" derken sabahımız...

Eğer böyle olacaklar, olmaya devam edeceklerse, bütün operasyon boşuna mıydı yani! "Mümkün müydü?" diye sorduğumuz soruyu hırsla, intikamcı kafayla mümkün kılmanın yeni adıydı, "Topluma Kazandırma Yasası" ironisi, metaforu... "Pişman" sözü, öylesine naif, öylesine hafifti ki gerekli koşullan yerine getirmek için insanlara biçilen gömleği giymenin yanında... Cezalandırılmanın bedeli, iki sözcükle, "insanlıktan çıkmak"tı. Yani "hayvanlaşmak" bile değildi. Örneğin; bir serçeye dönüşmek, bir kelebeğe.... mümkün olsa kötü müydü? İnsan sıfatlı ama insan değil... Ve de asla insan olması, mümkün olmayacak... Dışarıda,

Şimdilik bu kadar. Yine ve fazla uzatmadan görüşürüz. Nasipse, can-cana, yanyana... Tamam tamam, şimdi gidiyorum. Hasretle... İhsan Cibelik 1 No'lu F tipi Hapishanesi C-70 Sincan / Ankara Not: Mektubu vermeden beş dakika önce Adli Tıp önündeki açıklamayı öğrendim. Ben sizi seviyooom!..


mesaj

grup yorum'la dayanışma mesajları v e Dev-Genç ruhuy la selamlıy oruz. Atanur Merhaba Tanıd ığım v e sevdiğim ihsan Abi'nin tutuklanmasını F tipinde süren direnişe bağlıy or v e derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Tecrite Son Verilmeli! Cesur Merhaba Arkadaşlar, ihsan Cibelik'in tutuklandığı haberini geç de olsa aldım. Sadece üzüntü duymak ve kınamak y eterli olmasa da bu olay a hem üzülüy orum hem de nef retle kınıy orum. Düzen; üreten, bilinçli ve duy arlı insanlan bir şekilde ortadan kaldırmak istediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sindirilmiş bir toplumda bu v e bunun gibi olay lar ne ilk ne de son olacaktır. Özlem Selam y oldaşlar. İhsan Abi'nin hücrey e alındığ ını öğrendim v e buna çok üzüldüm. Keskin gerçekten de çok keskin çıktı. ABD uşaklarına dokundu hem de ağırdan. Sizleri sev giy le selamlı-Y ORUM. Anıl

Merhaba, bundan sonra son ses dinley eceğim Y orum'u. Ta ki egemenlerin kulaklarını sağır edene kadar! İhsan Abi'nin tutuklanmasını kınıy or, Grup Y orum'a özgürlük istiy oruz! Gürsel BEY SÜLEN İHSAN CİBELİK'e özgürlük... Türkülerimiz kazanacak... Halklar özgür olacak... Palmy ra Dergi

Sizi çok sev en y ürekleriz. Artık bu insanlık dışı olay ların bitmesini; insanların, gerçek kültürde hay at bulmaları dileğimdir. Sizi seviy orum. Ay nur Kürek ihsan Bey 'e y apılan bu gereksiz müdahalenin en kısa zamanda bitmesini umut ediy orum v e sonuna kadar kınıy orum. Her zaman sizinley im. Tolga ihsan Abi'mize y apılan baskıy ı kınıy oruz

Selam dostlar, ilk ihsan Abi'nin tutuklu olmasından dolay ı duy duğum üzüntüy ü belirtmek isterim. Herkes sizler gibi v atan sevdalısı olsay dı eminim ki sizlerin y eri hücreler olmay acaktı. F Tiplerini kınıy orum v e ihsan Abi'nin derhal serbest bırakılmasını haykıny orum. idil'e selam olsun. Aytaç Selam, İhsan CİBELİK için çok üzüldük. Buradaki arkadaşlarımın adına da size geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Her şeye rağmen, bizim y oldan dönmey eceğimizi biliy orlar ama hala daha bu haince planlarından v azgeçmiy orlar. Bunlar bizi y ıldıramaz.


(...)

İsmail Göksel Grup Y orum 'a yapılan bu haksızlık halkımıza y apılan bir haksızlıktır. Halk bu olay a sessiz kalmaz. Uşaklara sorulacak hesap v akti çok yakın. Bizi susturamazlar. Biz halkız.Tecrite son verilsin! Hapishanelerdeki y oldaşlanmıza y apılan işkencelere son v erilsin! İhsan Abi'y i serbest bıraksınlar. Halk bunun hesabını soracaktır. Gürkan Arkadaşımızı tutuklayanları buradan kınadığımı belirtmek isterim. Bir gün mutlaka f aşistlerin dersi verilecektir. Bu y aptıkları hareketler bizi dev rime daha çok bağlamaktadır. Kahrolsun f aşizm, y aşasın halkın kurtuluşu! (...) Selam.. Tutuklanan arkadaşımız için gerçekten çok üzüldüm inanın. Ama birşey v ar ki Türkiy e'de böyle bir sistem v e başımızda böy le bir başbakan bulunduğu müddetçe adalet beklenemez. Bu nedenle sistemi değiştirmemiz gerekmektedir ve ben bunu şahsi kararım v e azmimle kendi adıma elimden geldiği kadar desteklemey e çalışıy orum v e sonuna kadar desteklemey e devam edeceğim.Sizleri sev iy orum. Sev da Devrim Dev rimcilere uygulanan bu tür davranışlar bizleri daha da mücadelemizdeki inancımızı artırmaktadır. Tutuklanan abimize y ardım edemediğimiz için ahimizden v e sizlerden özür diliy orum.Y alnız her zaman dev rimden yana olanların y anınday ız. Kendinize iy i bakın selamlar. Y orum ailesine tekrar merhaba İhsan Cibelik serbest bırakılmalıdır. Bunu bir ülkenin bir toplumun kültürünü, o toplumun türküleri anlatır, gösterir. Bunlar bir ülkenin toplumun kültürünü y ok etmey e çalışıy orlar v e türküleri susturup bir halkı y ok etmey e çalışıy orlar ama başaramazlar. Bu ülkede haktan haklıdan halktan v e emekten y ana olan v e tavnnı bu anlay ışla koyan v e düşünen insanlar olduğu sürece böyle y ıldırma politikalar işleyemez. Karlarla kapanan y olları, kar makinası açmay a v e halkına ışık tutmaya dev am edenler her zaman enselerinde, bu halkın nef esinin sıcaklığını hissetmelidir.Tüm Y orum ailesi ve büy ük ailemize selamlar. (...)

Türküler susmaz buna kimsenin gücü yetmez. İhsan Cibelik için ne gerekiyorsa varız eyv allah. Çağdaş Berdan Sev gili Grup Y orum Çalışanları; Biz "Dadaloğlu"nu söy lemey e devam ediy oruz. Eminim İhsan'da söy lüyordur kör hücrenin duv arlarına. Ezgilerimizin en tiz y erinde acılarımız; dav ulun sesinde coşkumuz, meyde efkanmız v ar. Halkın dili y üreği olanlarla, bedeli öpüp başına koy anlara selam olsun. Say gılar sev giler. Aysu Bay kal Merhaba, İhsan Cibelik'in tutuklanmasına üzüldüm. Karşımızdakiler bir rüşv et diy e tahliyeler y apıy or, umduğunu bulamay ınca arkadaşlarımızı tutukluy orlar. Fakat İhsan gibi halkının y üreklerine ulaşmış bir sesi, bu direnişi susturabilir mi, y ok edebilir mi? Hay ır! Kazanan biz olacağız. Bizler binlerce Grup Y orum'la İhsan'ın sesini, sazını bilen insanımız o'nunla, onlarla, sizlerley iz. Y urdagül Hepinize Merhaba, Bizde bu umut olduktan sonra engel çaresiz. İhsan'a geçmiş olsun. Saygı, sevgilerimle... Hatice İhsan'ın yeniden tutuklandığını duy duk. İhsan bir ölüm orucu gazisi, bir Y orum elemanı. Bugün ben y ürüy orum onun belki de hiç hatırlamay acağı çalınan onurlu y olda. Y ürüy orum, y ürüyorsunuz.İşte, "y anınızday ım" diy emem bu yüzden. El ele, yürek y üreğeyiz hep birlikte.. Günay Öğrener Merhaba arkadaşlar, Uşak'tan y ürekler dolusu sevgi ve selamlar getirdik. Sev giler, selamlar. Gülten ihsan Abi'miz serbest bırakılmalıdır v e bunu başaracağız. Dev rim Tüm Grup Y orum elemanlarına Dersim'den selamlar elemanlarınızdan İhsan Abi'y e yapılan haksızlığı kınıy oruz bu tamamen çağdışı bir uy gulamadır. Dersim'den hepinize selamlar sizi çok sev iyoruz.

Öncelikle kasetinizi kutlamak isterdim ama her albümde olduğu gibi bunun da hev esi kursağımızda kaldı İhsan Cibelik'in tutuklanmasıy la! Internet üzerinden başlatmış bulunduğunuz imza kampany asına katıldım. Az da olsa bi katkım olursa sevinirim. Tuğba

Merhaba y oldaşlarım, dav a arkadaşlarım... Onurlu v e şerefli bir şekilde bu şerefsiz faşistlerin arasında sizi y üreğimin olanca ateşiy le kucaklıy orum. Gün gelecek özgür bir şekilde, bu y aptığınız özgürlük türkülerini y alın ay ak, ciğerlerimizi patlatırcasına, puştların yüzüne y umruk gibi çarparak söyleyeceğiz.... (...) Halay a dururken söyley eceğimiz türkülerin y aratıcıları sevgili Grup Y orum, "İhsan Abi'ye Özgürlük" kampanyanızı y ürekten destekliy oruz. Sizler kav ganın en çetin anında bile bi ze moral v eren türkülerle hep v ar olacaksınız.Türkülerinize uy gulanan baskıları kınıy oruz. İhsan Abi'y e özgürlük! Sev giyle, dostça kalın Selda Merhaba, y eni çalışmanızı çok beğendim şahsen ama ihsan Abi'nin y akalanması beni çok üzüy or ama susmayacağız asla türkülerimizi susturamayacaklar çünkü arkanızda bir dev rimci gençlik v ar yakında herşey yoluna girecek şimdilik size basanlar saygılarımla. İbrahim Merhaba, Çoktandır y azmadım çünkü ne y azacağımı bilmiy ordum, ihsan Abi'y e yapılan cok insanlık dışı bir dav ranış. Çok üzüldüm. Buradan "İHSAN CİBELIK'E ÖZGÜRLÜK" diy orum. Berkin Merhabalar ihsan Abi'mizin durumuna üzüldük. Y anınday ız, y anınızday ız. Rize'de bölgesel y ay ın yapan Kaçkar TV'de Grup Xalaçi olarak bir müzik programı y apıy oruz. Programa enstrümanlanmızın üzerinde "İhsan Cibelik'e Özgürlük" sloganıy la çıkmay ı düşünüyoruz. Bu konuda yapabileceğimiz başka birşey v arsa söy leyin. Önerilerinizi bekliyor Y ÜRÜŞÜNÜZÜ say gıy la selamlıy orum


Grup Xalaçi Y apılan bu adeletsizliklere suskun kalamay ız susmak insana aykındır bize y araşmaz...ihsan'ı tutuklayarak halkın sesini susturacaklannı sanıy orlar ama bu ülkede İhsanlar bitmez! ihsan'a, İhsanlar'a Özgürlük! Emrah Selam Y oldaşlar, ihsan Cibelik y oldaşımıza y apılan haksızca tutuklamay ı kınıy oruz. Her doğan güneş bizim için doğuy or. Tüm baskılara rağmen BİZ Y İNE DE Y ORUMCUY UZ!" KKTC den Dersim'li Tarık Merhaba karanlığımızı ay dınlatan y oldaş, Senin bu tutuklamanı kınıy oruz. İhsan Cibelik Abimize v e tüm Grup Y orum çalışanlarına mücadelemizde başarılar. (...) Merhaba Can Y oldaşlarım. Ben Zaza. Mücadelemizden bizi ne kadar da cay dırmay a çalışsalarda bilmezlerki ateşe ateşle karşılık gider. Bunun için mücadelemizi, sesimizi, halkımızı susturmak için gösterdikleri propaganda çabalarının bir hay al olduğunu öğrenecekler. Her doğan güneş batmaya, Her açan çiçek solmay a Mahkumsa eğer, Y oldaşımız İhsan Cibelik kardeşimizde kendi özgür v e hür düşüncesiyle özgür kalacaktır. Biz bu y ola hem canımız, hem de kalbimizi kattık. Bir y oldaşımızı alıp bi zi cay dıracaklannı sanıy orlarsa onlar tarihimize baksınlar v e türkülerimizi dinlesinler. Soğuk memleketlerin sıcak kanlı insanlarından tüm y oldaş ve Tav ır çalışanlarına basanlar. Bitlis'li Murat, Tokat'lı Ersin, Gaziantepli Memet, Hakkari'li Kadir, Dersim'li Tay lan, Amed'li Zaza Serkan Y oldaşlığa Saygılar!... ihsan y oldaşımıza y apılan haksızlık y alnızca ihsan y oldaşımıza değil; özelde Gru p Y orum'a genelde tüm demokrat kesime y apılmıştır. Demokrat kesimi özelde İhsan Y oldaşımızı, genelde de demokrasiy i sahiplenmey e davet ediy oruz. Türküler Kazanacak! Hakkari'den Remzi ve Y ılmaz Selam Grup Y orum, Biz sizinle doğduk sizi dinledik sizle yan-

dık sizinle y akıldık, sizinle ölüm oruçları tuttuk, sizlerle özgürlük için direndik v e sizinle ÖLMEY E HAZIRIZ. İhsan Abi serbest bırakılsın! Pendikli Gençler Selam arkadaşlar... Grup Y orum'a yapılan her baskı, her tutsaklık, her sürgünlük, bütün halkımıza y apılmış gibidir... ihsan arkadaşımız derhal serbest bırakılmalıdır... Düşman artık sadece mav zerlerden korkmuy or, düşman müzikten korkuy or... Grup Y orum'u susturmak için halkı susturmak gerek... bu da imkansız... Türküler susmaz halay lar sürer.. Dev rimci selamlar... İhsan'a özgürlük... (...) Merhaba Grup Y orum; Sizleri çok sev iyorum İhsan Cibelik olay ı beni çok üzüy or Keşke onun için y apabileceğim birşey ler olsa. Elimde adresi olsa ona mektuplarla da olsa y anında olduğumu göstermek isterdim. Bunun o'na güç vereceğini düşünüyorum Eğer y apabileceğim birşeyler olursa elimden geleni y apacağımdan v e arkadaşlarımın da bana destek olacağından emin olabilirsiniz Bizi asla y ıldıramay acaklar. Haklıy ız kazanacağız! Hepinizi öpüy orum HEP MUTLU KALIN Gözde Başka bir ülkeden dost sıcaklığıy la selamlıy oruz sizleri. Y ıllardan beri demokratsosy alist- ay dın kısacası muhalif herkese saldıran sömürgeci haydutlar son olarak kalıcı rahatsızl ığına rağmen Grup Y orum elemanı İhsan Cibelik'i tutuklay arak bunu bir daha kanıtlamıştır. Bu saldıny ı Kurulduğuı günden itibaren sanatını- müziğini haklı olandan ezilenden y ana kullanan Grup Y orum üzerinde sistematik olarak süren bir saldırı olarak görüy oruz. Selamlar Van Sanat ve Hay at Kültür Merkezi Merhabalar Grup Y orum, Özgürlük v e adaletin savaşçılanna karşı sermay e v e uşaklannın saldınsı kaçınılmazdır. Hem dünya tarihinde hem de Grup Y orum tarihinde bunlara çokça rastlandı. Fakat hiçbir güç barbarlığa karşı onurlu eşit v e özgür toplumun mücadelesini durduramadı. İhsan Cibelik ve daha niceleri birer zaf er çığlığı olacaktır. Bir ulusun türkülerini y apanlann, y asaları y apanlardan güçlü olduğunu bildikleri için korkuyorlar. Grup Anadolu

İHSAN İÇİN, İDİL KÜLTÜR MERKEZİ'NDE AÇILAN DEFTERDEN.... Hay attaki mücadelenin toz pembe olmadığın ı, dikenli y ollarda dev am ettiğini biliy orum. İnsanın kendi kendine seçtiği haklı y olda ilerlerken, karşısına olağanüstü engeller çıkabilir bu da normaldir. Normal olmay anın İhsan Abi'nin durumu ve benzeri hareketlerin y apılmasıdır. Sosy al anlamda topluma mal olmuş kişileri, sosyal hareketlerle desteklemenin uy gunluğunu söy lüyorum. Zaten toplumun desteği her zaman yanında İhsan abi. İhsan Abi, gözlerindeki o umutların hiç bitmey eceğini biliy orum. Seni sev iyorum, gönlüm seninle... Gürsel İLK Halkımızın y üzy ıllardır süren, bitmek tükenmek bilmeyen savaşında gösterdiğiniz emek için canı gönülden teşekkür ederim. Seni kalbimin tüm dev rim ateşi ile kucaklıy or bir an önce özgürlüğüne kav uşmanı temenni ediy orum. Ümit GÜL Güzel İnsan, Nasıl bir mücadele verdiğini, ve ney in mücadelesini verdiğini biliy orum. Olmaman gerektiğin y erde olduğunu da biliyorum v e üzülüy orum. Sana yalnızca sabret diy orum v e yakmak istediğin o ışığı bir gün umanm hep birlikte y akanz diy orum... Halkın karşısında dimdik ol... Hep yanınızday ız y oldaş... Müyesser CAMCI İhsan Abi; Söy lenecek çok az şey v ar. Aramızda olman gerekiy ordu. Seni çok özledik. Seni aramızda görene kadar bitmeyecek bu hasret. Türkülerimiz Kazanacak!.. Fatoş YEĞİN Sev gili İhsan abi; Seni aramızda görmek isterdik, içerde olduğunu bilmiy ordum. Seni görmek için Samaty a'dan buraya geldim ama seni aramızda göremediğimiz için çok üzgünüm. İçerden çıkmanı dört gözle bekliyorum. Sen üzülme, y eter ki gül... Sevgilerle. Semih KAYA Sev gili İhsan abi; içerde olduğunu bilmiyorduk. Seni Samaty a'dan görmeye geldik. Ama sen merak etme. Y orumcular seni orada bırakmaz.


Sev gilerle... Not: Genç Y orumcular, sizi kendime örnek almaktan kıv anç duyuy orum. Muhammet TUNÇ Selamünaley küm ihsan Abi, Abi, öncelikle Allah kurtarsın diy orum. Senin için bu kampanya inşallah bir işe y arar. (...) Ony edi y aşında bir kalp, mily onların kalbi adına; Mahkum olan bir beden, mahkum olan, y ıpratılmay a hedef tutulmuş bir düşünce, mahkum olan türkülerin kalbi ve mahkum olan zincire v urulmuş bir saz. Sazı sahibine v erin onu akord etsin Türküler bize küsmesin... ihsan Abi'y e destek v erelim sonuna kadar özgürlük için. Aysun MORSÜMBÜL Sev gili ihsan Abi, Bir müzisy enin, bir sanatçının, bir insanın düşüncelerinden dolay ı hapsedilmesi kabul edilemez bir olay . Türk Devleti, artık uy gulamalannda kendini de aşıy or, sadece düşüncelerinden dolay ı hapsetmekte y etmiyor, iyileşemezliği dev letin kendi kurumlarında onay lanmış, kendi başına yaşamalarını engelley en hastalığı olan insanlan hücrelere gönderiy or. Çabaları boş! Inançlanmız duv arları aşar, biliy orsun! Onlar da biliy orlar v e korkuy orlar! Sev giler Elif Halkların hak v e eşitlik mücadelesinde İhsan Cibelik Pir Sultanların, Nesimi'lerin damarından beslenmektedir. Nasıl bugün onlan asanlar, y ok edenler değil kendileri anılıy orsa ihsan Cibelik'i hapseden zihniy ette tarihin çöplüğünde yerini alacaktır. Ersin Tey mur Umut taze tutulmalıdır. Y üzy ıllar geçsede. Bunu bize aşıl ay an sizlere bizlerden küçük bir umut güneşe götürür. Özgür düny ay ı y aratmak için özgürlüğüne kav uşman v e sesini duy urman için sesine sese katmak bizim görev imizdir. Umudun adını sesine ses katarak büy üteceğiz! Işık görünüyorsa özgürlük y akın demektir. Mutlu Y üreklerin dilini susturamazlar! Tarihin her döneminde ay dınlığı aray anlar halka ışık olanlar acılarla y oğrulmuş.

Özgürlüğü ararken özgürlükleri tutsak edilmey e çalışılmıştır. Hay atı y aratın maden ocaklarında, tarlalarda, tezgahlarda v e notalarının diliy le üretenlerdir hayatı yaratan. Ve... Adı sanı ne olursa olsun bütün ezilenlerin dilidir türküler. Acılara merhem, karanlığa saplanan bir ışık hüzmesi ta derinden. Anadolunun dili olan türkülerimizden korkanlar korkmakta haklılar. O türküler ki fabrikalarında emek, tarlalarında başak olandır v e mücadelesi zindanların dilidir, tutsaklığı parçalay an. Öğrencinin sesidir amf ilerde. O türkülerin en görkemli, en muhteşem v e emekçi taşıy ıcısı Grup Y orum. Bir gelenektir adı, yarına ulaşmış. Y okedilemez. Grup Y orum üzerindeki baskılara hay ır! İhsan Cibelik'e özgürlük! Y aşar Civelek Merhaba İhsan Abi, Ben İlker, Aysa Organizasy on'dan. Haberini aldığımda şaşırdığımı söy ley emem böy le bir devletten bunu bekliy ordum zaten. Ölüm orucu direnişini kırmak adına hükümetin y apmay acağı şey olmadığını hepimiz biliy oruz. Ama sonunda kay bedeceklerini çok iyi biliy orlar ve çok korkuy orlar. Bizle sen v e diğer arkadaşlar için mücadeleyi sürdürmek için üstümüze düşen görevleri biliyoruz. Sev giler İhsan Abi. İlker Tutsaktır onlar bütün benlikleriyle Ne inançlarından, ne sev dalanndan Ne de özgürlüklerinden hiç vazgeçmezler. Tutsak bile olsalar. Merhaba İhsan abi, Herkes sana olan duygularını bir şekilde dile getirdi. Ben de sana böy le bir şiir y azdım. Umarım bu zor günlerinde sana bir parça olsun mutluluk getirir. Ey lem Merhaba İhsan Abi, Sen bizi tanımıy orsun, seninle karşılaşıp sohbet edemedik hiç. Ama içimizde ay nı inancı taşıy oruz. Ne kadar birbirimizi tanımıy or olsakta, bu inançla birleşiy or kalplerimiz. Zulme karşı bir y umruk oluy oruz. Ve bilmeni isteriz ki sana y apılan bu baskı, zulüm ve hukuksuzlukta seninle yany ana, omuz omuza olduğumuzdur.

Dery a Özgül, Berat Ertaş, Elif Özarslan ihsan, Seni çok özledik. Sohbetlerini, yoldaşlığını özlüy oruz. Çık gel Artık! Y oksa biz mi gelelim oray a! Seni çok sev iyoruz Canan Ablan Merhaba İhsan Hiç haketmediğin y erdesin. Haketmediklerini y aşatmay a dev am ediyorlar. Seni aramızda görmek istiy oruz. Arkadaşın Sev im Merhaba Dost... Ev et seni böyle susturacaklarını sanıy orlar. Y anılıy orlar sen sesimize ses katansın dost. Grup Sılam'dan sev gilerle... Değerli İhsan Abimiz, Ben haketmediğin y erdesin.Biz 11 Y aşındaki çocuklar olarak seni çok iyi anlıy oruz. Hiç insan türkü söylüy or diy e tutuklanır mı? Bunun hesabı sorulmalı. Hazal v e Meral İHSAN ABi'Y E ÖZGÜRLÜK!!!! İHSAN Abi'nin tutuklanmasını şiddetle kınıy orum... Tutuklamalar, baskılar ne Y ORUM'u ne de UMUDU durdurabilir. Hakan Sev gili ihsan Abi, Abi sana yapılan meşru olmayan sistemin yine meşru olmay an tutumdur. Önemli olan senin v e mücadelenin halkın önündeki meşruiy etidir. Seninley iz Abi kazanacaksın v e özgürlüğüne kavuşacaksın. Y aşasın onurlu mücadelen. Nice zaf erlere. Sinan v e Fırat insanlığın büy ük düşünen takipçisi bir dev rimcisi sanatçısın. Fazla söze gerek yok: KAHROLSUN FAŞİZM Gözlerinden v e ellerinden say gıy la öperim. Sav aş Güngör Merhaba İhsan Abi, Haklı onurlu mücadelende seninleyiz. Mutlaka kazanacağız. Sevgilerimle Y adigar


röportaj ihsan cibelik'in tutukluluğu üzerine

grup yorumla röportaj Grubunuz elemanı İhsan Cibelik tutuktandı. Bu süreç nasıl yaşandı? Neden ve nasıl tutuklandı? ihsan, daha önce Grup Ekin elemanıy dı v e o zaman da tutukluluk y aşamıştı. Y ıllarca hapishanede kaldı. 2000 y ılında başlay an ölüm orucu ey lemine katıldı. Ey leminin 253. gününde, oluşan sağlık sorunlarından dolay ı, kendi talebi olmadığı halde tahliy e edildi. Adli Tıp Kurumu taraf ından, VVemicke Kor-sakoff hastalığına y akalandığına dair rapor verildi. İhsan; bu hastalığa y akalanan birisinin, hapishanede kalamay acağı söy lenerek, tahliy e edildi. Bu rapor, 6 ay lık bir süre için v erilmişti. Daha sonra her 6 ay da bir, bu rapor uzatıldı. En son, süresiz iy ileşemez raporu v erildi. Hastalığında bir iyileşmey e rastlanmamıştı v e iyileşme olasılığı da görünmüy ordu. Zaten bu hastalığın, iy ileşmey en bir hastalık olduğu biliniyor. Ama bütün bunlara rağmen, gıy abında, eski verilen süresiz erteleme raporu iptal edilip iy ileştiği, v e artık cezasının geri kalan bölümünü hapishanede tamamlayabileceği yönünde bir rapor hazırlanmış. 22 Ocak günü de y olda y ürürken apar topar gözaltına alındı v e tutuklandı. Bu durumdaki bir hastayı neden tutuklamak istemiş olabilirler? İhsan, Grup Y orum elemanıy dı. Bir dev rimciy di. Hastalığına rağmen halk sevgisi duy gusunu y itirmemiş, umudunu kay betmemiş bir kişiydi. Konserlerimize y ine katılıy ordu. Türkülerini y ine söy lüyordu. Bağlamasını y ine çalıy ordu. Kaset çalışmamıza besteleriy le, söylediği şarkılarla, çaldığı bağlamalarla yine katılmıştı. Fiziksel ve bey insel bir çok f onksiyonu gerilemiş olmasına rağmen haksızlığ ın karşısında olma duy gusunu kaybetmemişti. Zaten, tutuklanmadan önce de bir çok basın organında hedef gösterildi. 'Hasta dediniz bakın konserlere çıkıy or.', 'Affettiniz ama anmalara katılıy or' şeklinde haberler y apılarak; tekrar tutuklanması için zemin oluşturuldu. Hastalığına rağmen o bir dev rimciydi ve grubumuzun bir elemanı olarak konserlerimize çıkıy ordu. Bu y eterli bir gerekçey di tutuklanması için.

Yani Ihsan'ın tutuklanması, Grup Yorum'a yönelik baskıların bir parçası oluyor... Elbette, grubumuzun bundan önce de bir çok elemanının tutuklandığını, konserlerimizin y asaklandığını, kasetlerimizin toplatıldı-ğını herkes biliy or. Bunun dışında biz türkü söy lemenin de ötesinde hak v e özgürlükler mücadelesinin doğrudan içinde yemliyoruz. Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bir alan f aaliy eti yürütüyoruz. Birçok hak arama eylemine katılıy oruz ya da doğrudan örgütleyici-si oluy oruz. Bu y anıy la grubumuz, kurulduğu günden bugüne kadar hep baskı v e yasaklarla karşılaştı. Türkülerimizi söylememiz, insanların bizi öğrenip dinlemesi, engellenmek istendi. Ihsan'ın tutuklanması da bütün bunların bir parçası olarak yapıldı. Bu konuda "Grup Yorum'a Özgürlük, İhsan Cibelik Serbest Bırakılsın" isimli bir kampanya başlattığınızı duyurdunuz. Kampanya kapsamında neler yapacaksınız? Kampany amızın temel sloganı wernike Korsakoff Hastaları İyileşemez'. Y ani ihsan, iy ileşmesi mümkün olmay an bir hastalığa y akalanmıştır. Bu hastalığı Adli Tıp Kuru mu da onay lamıştır. Ancak daha sonra muhtemelen gelen bir talimatla bu rapor iptal edilmiştir. İyileştiği söylenmektedir. Bu, tıp kurallarına v e hukuk kurallarına aykın bir uy gulamadır. Bu çarpıklığın üzerine gideceğiz.

Gerek grup olarak y apacağımız çeşitli ey lemler, gerek sanatçı, ay dın v e yazar dostlarımızla ortay a koyacağımız tepkiler, oluşturacağımız hey etler; uluslararası kurum v e kuruluşlarla oluşturacağımız hey etler; dinleyicilerimizin imzalarını toplamak, tüm Türkiy e çapında y ürüteceğimiz f aaliyet olacak. Amacımız, bu konuy u herkesin duymasını, görmesini sağlamak. Ve hedefimiz, ihsan'ı tahliy e ettirmek. Bu konuda sanatçılarada dinley icilerimize-de çeşitli çağrılarımız olacak. Buradan söylemek istediğiniz başka bir şey varmı? Özellikle, Grup Y orum dinley icilerine seslenmek istiyoruz v e tabiki haksızlığın karşısında olan herkese... Grubumuzu susturmak, dinley icilerimizden koparmak istiyorlar. Grup Y orum dinleyicileri de bulundukları y erlerden tepkilerini ortaya koyabilirler. Y orum'u sahiplenebilirler. Bunun için bir çok y ol v e y öntem denenebilir ama herkesin y apabileceği mutlaka bir şey vardır. İhsan Cibelik'i sahnede görmek istiy oruz şeklinde çeşitli biçimlerde tepkilerini ortay a koy abilirler. Bunun için bizimle irtibata geçebilir herkes. Internet sitemize girenler bu konuda daha ay rıntılı bilgi bulabilirler. Sitemizin ismi: www.grupy orum.net □


güncel

ihsan ve insanlık

Türkiy e tarihinin belki de en acımasız ölümleri cezaev lerinde y aşanmıştır. Siyasi oldukları için gözaltına alınıp, sonra tutuklananların dışany a sağ çıkmalarını imkansız kılan, y oğun işkenceler v e ölümler; olağan hale gelmiş v e uzun y ıllar bu sorun düny a kamuoy unda dikkatle izlenmiştir hep. Bu durum giderek cezaev lerini ölüm ev lerine dönüştürmüş, dönemin generali Kenen Ev ren "Asmay alım da besleyelim mi?" diy erek, işkenceli ölümleri olağanlaştıran bir sürecin pimini çekmiş v e bu süreç kanlı v e karanlık bir süreç olarak tarihe geçmişti. Cezaev lerinde tutuklu bulunan siyasilere karşı katliamlar y apılmış ve onlarca insan eşi benzeri olmay an yöntemlerle katledilmişti. Şimdi ne değişti? diye soracak olursanız, üzülerek söy lemeliyim ki değişen bir şey yok aslında. Kanıtlanmış bir suçu bulunmadığı halde, sırf "örgüt üy eliği" v eya "y ar-

dım v e yataklık" suçundan tutuklu bulunan binlerce kişiy e karşı bu zihniy et değişmedi. Ve cezaev leri bu ülkenin hala kanay an bir y arası olmaya ve insanlar ölmey e dev am ediy or.

Hal böy leyken İhsan Cibelik'in tutuklanmış olmasının ne hukuki, ne insani, ne de ahlaki bir gerekçesi bulunmadığını düşünüy orum. Dev letin v e Adli Tıp Kurumu'nun bu gerçeği görmesi gerekir.

F tipi tabutlukların dev reye sokulmasıy la gündeme gelen ölüm oruçlannda, onlarca tutuklu hay atını f eda ederken, dışanda onlara destek olan insanlar ardı ardına ölüme bedenlerini y atırarak düny ada eşi v e benzeri az bulunan bir direniş sergilediler.

Bir müzisy en v e bir sanatçı olarak, İhsan'ın bir an önce tedav isinin devamı için serbest bırakılması gerektiğine inanıy orum. Sadece İhsan için değil, diğer benzer durumda olan insanların da tahliye edilmesine v e tedavi olmalarına imkan verilmelidir.

Zehra v e Canan kardeşlerle birlikte onlarca insan ardı ardına ölüme uğurland ı. Cezaev lerinde uzun süreli ölüm orucu, arkasında sadece kay ıplar değil, y apılan tıbbi müdahale sonucunda "korsakoff" hastalığına y akalanan onlarca kişi bıraktı. Bu insanlardan bazılan tedav i edilmek için "TCK 399." madde gereğince tahliye edildiler.

Sanata v e sanatçıy a y önelik bu çağdışı, intikamcı y aklaşım v e anlay ışların terk edilmesi, Türkiye'nin özgürleşme v e demokratikleşmesi çabasında önem taşımaktadır. Dahası, tedavisi imkansız bir hastalığın pençesinde, insanları dört duv ar arasında tutmanın, açıklanabilir insani hiçbir boyutu olamaz.

Bu kişilerden birisi de Grup Y orum elemanı İhsan Cibelik.

Bu arada, İhsan arkadaşımızın mensubu olduğu Grup Y orum'un gösterdiği çabanın haklı v e önemli bir çaba olduğunu düşünüy orum. Benzer nedenlerden dolay ı zaman zaman haksız uy gulamaların hedef i olmaktan kurtulamayan bir sanatçı olarak, bu mücadelede bütün duy gularımla onlann y anında olduğumu söylemeliyim.

O bir müzisyen. Y ani hay ata v e insanlara duy gularıy la, sev giy le bakan biri. Tutuklu bulunduğu Tekirdağ Cezaev i'nde tam 253 gün boyunca ölüm orucuna katıldı v e daha sonra tahliy e edildi, "Korsakoff" hastalığından ötürü. Tahliy e edildikten sonra bir yandan tedavisini sürdürürken diğer taraftan da Grup Y orum'un bir elemanı olarak sanatsal çalışmalara katılan biriydi. Sonra ne olduy sa; Adli Tıp Kurumu'nun "iy ileşti" raporu bahane edilerek, tedavisi sürüy or olmasına rağmen apar t2opar tutuklanıp cezaev ine konuluy or. Oysa bilinen bir gerçek vardır ki, oda söz konusu hastalığa y akalanan kişilerin iyileşmesinin imkansız olduğu gerçeğidir.

"Türkiy e halkının özgürlük v e mutluluk kapılannın aralanması, sanatla v arolmay a bağlıdır. Sanata v e sanatçıy a düşmanlık edip, y asaklar koy arak, tutuklayarak bir y ere v arılmay acağı bilinmelidir." Bu mücadele onurlu bir y aşam mücadelesidir. Y ani bir insanlık mücadelesi... Ey insanlık; görüyor musun? Duy uyor musun?


röportaj

. - :■ ■

ihsan cibelik'in tutuklanmasına ilişkin düşünceler ________________ HALİL ERGÜN: Türkiy e'de, demokrasiden, insan haklarından, buna ait yasal değişmelerden bahsediliyor. Bu anlamda birtakım yasalar değiştiriliyor. AB kriterlerine uymak biçiminde. Türkiy e'nin daha bir demokratik toplum olması doğrultusunda laf lar atılıyor. Ama günlük hayatta, biz bunlann i zlerini göremiy oruz. Bunlar kelle uy gulaması sorunu olarak anlatılıy or. Ama bir biçimde DGM'nin sunduğu anlay ış topluma işlemiş durumda. Militer toplum, baskıcı toplum, düzeni ne pahasına olursa olsun koruma durumu devam ediyor ve bu, insan-ların kendisinde v ar. Şimdi bir örnek v eriy oruz. Ölüm oruçlanndan arta kalan problemleri biliy oruz. Oradaki arkadaşlann ölüm orucu sonucu yakalandıktan hastalıklar var. Sağlık programına ait bir takım düzenlemeler y apıldı. Örneğin; İhsan Cibelik bu anlamda tahliye edilip daha sonra hastalığın geçtiği gerekçesiy le tekrar tutuklanmış. Bu hastalığın geçici olmadığını biliy oruz. Grup Y orum'la birlikte türkü söylediği için, sahney e çıktığı için çok tekin durmadığı mantığıy la hareket ediliyor ve göz dağı v eriliyor. Y ani, ev et biz seni tahliy e ederiz ama artık hayatla, her türlü bağlannı keseceksin mantığını savunuy orlar bir anlamda Demek ki bu anlamda bildiğimiz çelişkiler ünitesi hala sürdürülüyor bu ül-

CEZMİ ERSÖZ: İhsan Cibelik'in y eniden tutuklanması, düny ada v e Türkiy e'de y aşanan hukuksuzluğa çok net bir örnektir. Önce; süresiz tahliy e edilen İhsan, daha sonra tutuklanmıştır. Korsakoff tanısı konulan İhsan, y asalara göre tamamen tutukluluğunun kaldırılması gerekirken; bütün bu kanıtların tersine tıbbi gerçeklerin tersine y eniden tutuklanmıştır. Burada çok açık bir korku v ar. Bu da İhsan'ın kimliği, sav unduğu değerler v e uğraşı. Grup Y orum'un başından beri içinde olan İhsan'ın haksız y ere tutuklanması boşuna değildir. Bunu def alarca söy ledik; adaletsizlik, sömürü, baskı şiddetlendikçe bu tip hukuksuzluklar tekrar tekrar tanısını gösterecektir. Benim, bütün sanatçılara buradan bir çağrım var. İhsan Cibelik içeride olduğu sürece ülkedeki tüm ay dınlarda bir anlamda içeridedirler. Özgür değillerdir. Bütün sanatçılara, ay dınlara, demokrat insanlara İhsan Cibelik'in yeniden özgürlüğe kavuşması için sonuna kadar destek v ermelerini v e ellerinden gelen ne gerekiy orsa yapmalarını rica ediy orum. Ben de İhsan Cibelik'in özgürlüğü için başlatılan bu süreçte elimden geleni yapacağım.

kede. Bu, yann da olabilir ama buna karşı tepkinin daha doğrusu tepkisizliğin bu kadar y oğun olması beni çok daha fazla ilgilendiriy or. Bu toplumda bir takım insani duy gulara, bir takım siyasi katliamlara duy arsız olan bir kültür, iy ice dayatmalara maruz kalıyor. Bir taraftan Yorum'la birlikte olduğu için ihsan Cibelik tekrar içeri alınıy or. Ama öbür yandan Popstar diye bir program toplumun bütün alanlanna y ay ılıy or. Ve günü birlik gerçekçilik haline geliy or. Hatta bunun üzerine y azı y azmayan, oradaki kişiler hakkında fikrini belirtmey en yazar kalmıy or. Filmler çekiliyor. Sözüm ona siy asal içerikli diye, oysa onlar tartışmaya açık f ilmler olmalı. Bir sürü insan bir zamanlar tartışmay ı üretim görev i sayardı. Şu an ise iy i niy etli olmak lazım, yapıcı olmak lazım gibi f ikirleri savunmaya başladılar. Asıl beni korkutan bu. Bu tür olaylara karşı tepki yok ve ağır bir kültürel kuşatma v ar. Devletler, y önetimler, yasalar, bu tür faşizan uy gulamalan yaparlar. Önceden bu tür uy gulamalara karşı durmak vardı Türkiy e'de ama şu an kalmadı. Toplumsal muhalefet kültürü yok oldu v e geliştirilmiyor, insanlann hayatlannı savunma ve lay ık bir muhalefet örgütlenmesi yapmaktır asıl olan. Değilmi ki Popstar vb. olaylar manşet oluy or. Ama tam insan hakkı olan noktalarda; gazeteler, duyarlı olması gereken kuruluşlar tepkisiz kalıy or. Bu ülkenin insan haklanna, eşitliğe özgürlükleri savunan bir dünyaya adım atmasını savunuyorum. Onun için bu olay ı protesto ediyor v e insanlann duyarlı davranmasını istiy orum. □ İBRAHİM KAP.ACA-GÜLBAHAR ULUER: Batırdığın banka y ok, çaldığın bir damla alınteri y ok, Memleketin parça parça satışı demek olan hiç bir sözleşmenin altında imzan y ok, senin Amerikanya'da hay ırlı v atandaş olman için okutacak helal süt emmiş v efalı gönül dostların y ok, kendin için taşıdığın kay gıların y ok...be kardeşim, hiç bir şey in y ok ki! Ödediğin diy et bile ekmeksiz kalabalık için. Hay atın ezelden beri F Tipiy miş senin, haberin yok. Hay atın emrine uy an dev rimcileri bekleyen bin türlü şey var, bir tanesi de bu. "Aman elimizde ölmesin Dışarı sal Kendine gelsin Tekrar al" Sev gili İhsan; seninle sabahlara kadar oturup çene çalacaktık. Sözün v ardı. Unuttuk sanma. Seni seviy oruz.


ERDAL ERZİNCAN: Y üzy ıllardan beri bu topraklarda eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, kısacası toplumun daha huzurlu bir ortamda sev giyle hay ata bakması adına, Pir Sultan, Nesimi, Mahsuni gibi ozanlar v e onlar gibi düşünen aydınlar, halkın dili olmuşlar. Tüm bu zorlukları, bedeller öde y erek aşmışlardır. Y ine bu doğrultuda, sanatçı dostumuz İhsan Cibelik'e y önelik haksız iddiaların, demokrasi çerçev esinde bir y ere sığmadığını düşünüy orum. Böy le, kabul edilemez bir durum karşısında tepki gösteren herkesin yanında olduğumu belirtmek isterim. ONUR AKIN: İhsan Cibe-iik'in AYTENhukuk dışı, kural EDİP AKBAYR AM: dışı, keyfi ve insanlık Ülkemizde bir çok insanımız değerlerine ay kırı sadece düşündükleri, y azdıkları olarak, hastalığına rağmen tutukv e şarkı söy ledikleri için çok acı lanmasını kınıyor; çektiler v e halen çekmektedirler. y anlışın düzeltilmesi Gencecik çocuklanmız, memur gerektiğini v e işçilerimiz en demokratik hak düşünüy orum. Bir olan protesto haklannı meydanlarda day ak y iyerek, sürüklenerek ödemektedirler. Bugün hak insanlık ay ıbı olan olan y ann hak olmaktan çıkmaktadır, insanlık onuruy la bağdaşmayan F Tipi, ay n bir y aradır bu dav ranış AB y olundaki bir Türkiy e için sadece bir leke v e böy lesi bir y erde hasta insanların tutulması hiç bir etiğe sığmaz. Artık dev let, toplumun her kesimiyle uzlaşma sağlamalı v e bu güzelim topraklar üzerinde insanlarımız mutlu olacaktır. y aşamalıdır. Bu, insan olmanın en temel hakkıdır. METİN UCA: Bir medy a çalışanı olarak, AB y olundaki Türkiy e'de sadece görünüşte değil; gerçekten bir şey lerin değiştiğini görmek istiy orum. Ama bazı olay lar y eni y asalar çıkarılsa bile uy gulamada pek de f azla bir şeyin değişmediğini gösteriy or. VVemicke Korsakoff hastalığı nedeniy le tedav isini y aptırması için tahliy e edilen bir sanatçının, Grup Y orum elemanı İhsan Cibelik'in tutuklanmasını, çağdaş bir Türkiy e resminin içine koymakta zorlanıy orum. Hasta bir insanın tedav i olmasını engellemenin hiçbir haklı gerekçesi olmayacağını düşünüy orum. Umarım bu v e buna benzer trajikomik olay lara artık bir nokta konulur. J

HAS AN S ALTIK: İhsan; sonuçta, Kalan Müzik sanatçısıdır. Kalan Müzi-k'e bir çok emeği geçmiştir. Bestecimiz, söz y azarımız v e y orumcumuzdur. Ölüm orucundaki direnişinde, F tiplerine karşı v ermiş olduğu mücadeleden dolay ı Ih-san'ı desteklediğimi söyley ebilirim. Ve İh-san'a y apılan, bu anlam veremediğimiz tutuklamay la ilgili; hapishanede olmasını, tek başına bir hücrede tutulmasını protesto ediy orum v e derhal serbest bırakılmasını istiy orum.ü

VEDAT S AKMAN: Düşünce özgürlüğü, y ıllardır dilimizde olan bir şey . Düşünce özgürlüğü, düşünce özgürlüğü... Bunu bir türlü başaramadık. İnsan y aşamı ne kadardır? Geçenlerde İlhan Sel-çuk'un söylediği bir şey vardı: "Türkiy e'de yaşam, ömürle kısıtlı değildir." diy e. Bu arkadaşlarımız da bence ömürle kıstılamıy orlar yaşamı. Bir düşüncenin, bir f ikrin mücadelesini veriy orlar. Ve bu insanlara y apılan zalimce bir dav ranış var. Tabii, en zalimce olanı dinlememek. Y ani oturup masaya "Y a, kardeşim senin derdin nedir?" dememeleri, dinlememek oluy or. Çünkü bu insan-lann ideolojileri var. inanan insanlara saygı göstermek lazım. Toplum için bir şeyler yapmay a çalışıy orlar, başkaları için bir şeyler y apmay a çalışıy orlar. Kendi yaşamlanndan ödün v eriyorlar. Ve hastalanıy orlar. İşte Korsakoff... Geri dönüşü olmay an bir hastalığa y akalanıy orlar. Ve "Ne için?" diy e sorulmuyor. Bunu tabi toplumun uy garlığıy la, medeni-y etiy le ölçmek gerekiy or. Tamam; biz üçüncü dünya ülkesiyiz, Asyalı'y ız; bir süreç yaşıy oruz. Ama ne y azık ki; bu süreç içinde bazı insanlar, çok büy ük acılar çekiy or. Bu da bizi y ürekten y aralıy or tabii ki. Ay nı şey leri bizler de y apabilirdik. Belki onlar daha şanssız ortamlara düştüler. Ay nı düşünceleri biz de savunuy oruz. Umarım toplumda bir duy arlılık başlar. Bu zaten, bir uygarlığın başlangıcı olacaktır. Bunu umutla bekliy oruz.


SADIK GÜRBÜZ: Verilen ceza ve ceza mahkemeler i beni ilgilendir miyor.; Bir sanatçının, böyle bir insanın, tedaviye ihtiyacı olan bir hastanın, tekrar hapishaneye alınmas ını ben hiç insani bulmuyoru m.

SERVET KOCAKAYA : Çıkar gözetmeksizin üretmek; sanatçının özelliklerinden biridir.

Çoğu zaman ortaya çıkardığı sanat ürününün verdiği hazla da y etinebilir sanatçı. Öte yandan; hangi iddia vey a " iddiasızlıkla" öretilirse üretilsin, sanatçı v e y arattığı illaki bir toplumsal sınıf ın, grubun, ideolojinin vs. çıkarlanna daha çok hizmet eder. Eşy anın doğasındandır. Resmi ideolojiler v arlıklarının bekası için bastırarak susturmay a çalışır. Bu büy ük bir y anılgıdır. Toplumsal tarihte hiçbir resmi ideoloji bunu sonuna kadar başaramamıştır. Grup Y orum Okulu'nun kimler için hangi koşullar altında sanat y aptığı çok iyi bilinen bir gerçeklik. Ülkemizin , düny amızın

ATAOL BEHRAMOĞL U: y aralarından haberdar tek sanatçı bile bu "Okul" dan bir lokma bile Bizim tavrımız bu konuda aç ık olsa beslenmediğini söy leyemez. ve nettir. Hangi nedenle olursa Grup Y orum Okulu'nun bir üy esini, öğrencisini daha hapse olsun, bir sanatçının bu şekilde atmak bunu yapanlara fay da sağlamaz. gözaltına alınmas ı ya da Dostça duygularımla.. tutuklanması, ne demokrasi, ne de insan haklarıyla bağdaş maz. Bir an evvel bu yasadışı uygulamaya son verilmesini istiyo-rum. BETÜL ARIM : Seninle çok kısa bir tanışmamızı oldu f akat gerçekten ben bu kadar acı çekmiş, bu kadar pek çok şeyi y aşamış bir kişi olarak y ani y aşadıklarının hem içinde hem dışında bakabiliy oruz düny aya v e her şey e. Bu kadar y üreği sev gi dolu v e kendisi neşe dolu i her şey le, kendiy le ve hay atla dalga geçebilen ama bir o kadar j da ciddiye alan çok kısa sürede tanıdığım az say ıda insanlardan birisin. İnşallah günün birinde, yani hapishanelerin kalktığı bir düzen gelir işte o zaman diy orum bu ülkede gerçekten gerçek y önetim neyse o olabilir v e bunun başına gerçek sözcüğünü koyabiliriz. Bunları bu acıları y ani sen bizden daha çok y aşadın. Biz i çok dışınday ız. Dışında bakıyoruz zaman zaman belki destek v eriyoruz, belki hiç i düşünmüy oruz bile. Ama sen ! birebir y aşayan bir insansın v e her şey e hem sevgiy le hem bilerek baktığın için bütün bunların neden olduğunu neden y aşadığını v e neden y aşandığını v e bu toplumun bunları neden y aşadığını çok iy i biliy orsun. Hepimiz bazı şey leri biliy oruz bunlar aşılacak mutlaka günün birinde. Ama sizler bir çok insan v e hepimiz bunun acısını mutla- i ka duy acağız. İnşallah diy orum bunu, senin hastalığını kabul ederler. Bir kere zaten kabul edilmiş bir hastalığı artık tekrar "Hay ır bu böy le değildir." demek nasıl oluy or ona da aklım ermiy or doğrusu. Mutlaka bir çözüm bulunacaktır bulunmalıdır. Bizler de her ne şekilde yardım edeceksek, y anınday ız. Çok güzel bir insansın, seni seviy orum.

FÜSUN ERBULAK: İy ileşmesi Korsakoff raporu

imkansız

hastalığına

v ermek.

olan iy ileşti

Tıbbın

bir

ay ıbıdır.

Doktorların

y ani.

Dev rimci

sanatçıların

çeşitli

bahanelerle

tutuklandıklarda

bilinen bir y öntemdir. Demek ki ülkemizde herşey ay nen devam ediy or. Faşizm kültürü y ani... Ben bu olay dan utanç duyduğumu belirtiyo-rum.


açık mektup

cumhurbaşkanı'na açık mektup Say ın Cumhurbaşkanı; Müzisy en İhsan Cibelik'in öyküsünü anlatan -üyesi olduğuGrup Y orum'un duy urusunu ilişikte sunuy orum. Bu konuda bir müzisy en olarak söyley eceğim çok özel şeyler olabilirdi. Ay nca kendim de y aşadığım için y akından bildiğim, insan onuruna day atılan baskılara karşı hayatını kalkan eden bir kişi için çok daha başka sözlerim vardı söyley ecek. Ama şu anda bunların hepsi bir yana, sadece genç insanların göz göre göre y okolup giden yaşamlanndan söz etmek istiy orum. İhsan Cibelik v e diğerleri, baskılara direnmenin cezası olarak bir daha düzelemey ecek şekilde sakat bırakıldılar. VVernicke-Korsakoff'un dönüşü yok, tedav isi, düzelişi f ilan y ok. Bu gerçek, devletin ellerine v erdiği raporlarda da açıkça belirtiliy or. Hükümet, dünyay a karşı "idam cezasını kaldırdım" diy e öğünüy or. Oysa bu durumdaki insanları tekrar tutuklay ıp hapse atmak "İdam" değil de nedir? Dev let, Türkiye v e düny aya v erdiği sözü tutmalı, yasalardan çıkarttığı idam cezasının "dolay lı y oldan uy gulanmasına" da son v ermelidir. Y oksa "Y asalar değiştiriliy or ama uygulama değişmiy or" suçlamalarından şikayet etmey e kimsenin hakkı olamaz. Siz de say ın Cumhurbaşkanı, Sağlık nedeniy le serbest bıraktırdığınız bu insanların 'sağlıklarının bir daha hiçbir zaman dü zelemey eceği' dev let raporuy la belirlendiği halde, bir idari kararla idama mahkum edilmelerine göz y ummay ınız. Say gılanmla, Şanar Y urdatapan (Müzisy en)


sevgili oğlumuz ihsan cibelik'e; "Zalim zamanlarda önce analar düşer toprağa." Evet oğul, zalim bir zaman ve yine ana yüreğim sızlıyor. Sen karanlık bir hücredesin. Gerçi sen, hiçbir zaman karanlıkta ve tek başına değilsin. Onlarca ana ve baba yüreği; senin temiz, pır ıl pır ıl yüreğinin yanında. En küçük yerlerde yaratmasın ı bilen yavrum; en kötü yerlerde ısınacak, yüreğini sıcak tutacak umutlar bulan yavrum; umut sizlerin yurdu. Biz sizlerden öğrendik, gözyaşlarımız yanaklar ımızdan süzülürken gülücüklerle bakmay ı. Bizlere siz öğrettiniz umutsuz yaşanmayacağını. Gerçi, bizler sizlerden önce bu bozuk dünyaya geldik ama oğul, büyüklük yaşla değil, yüreğinin büyüklüğüyle ilgiliy miş. Evet yürek sevdikçe, paylaştıkça büyüyor. Koskocaman yürekli, yiğit yavrum; bazen düşünüyorum da o koskocaman yüreğiniz nasıl sığıyor göğüs kafesinize? Öyle çok acı gördünüz ki, nice güzelliği yaşamaya layık olan siz yavrularım, omuzlar ınızdaki yüklerle dost sofrasına

oturmay ı hiç eksik etmediniz. Binlercemize umut taşıdın oğul sesinle, sazınla. Senin sesinle dertleşiyorduk. Biz anay ız oğul. Belki sadece birinizi doğuran ama hepinizin anas ıyız. Ana yüreği oğullar ını, kızlarını hemen sarıp sar malar gidenlerin yerine. Seni ilk kez bu yaz festivalde gördüğümde kızımla, Gülseren'imle gurur duydum. Öyle yiğitlere emanet etmişti ki beni; analar ı için dağı delen, bir damla su getiren, yine de ağzından bir "of" çıkmayandınız. Hangi ana olur da kız ıyla, yavrularıyla gurur duy maz ki? Hepiniz aynı mayadans ınız. Sanki, hepinizi bir ana doğur muştu. Vefanız, umudunuz, sevginiz hep aynı. Her gün doğan güneş o umudu getiriyordu size.

Ne çok şey öğrettiniz bize. Günü geldi, kaybettiklerimizin kokusunu sizlerde duyduk. Sizler yoldaştınız mekan zaman farklı olsa da, birinizin eli kesilse, diğerinin kolu kanar dı. Biriniz üzülseniz; gözyaşı, diğerinin yanağından akardı. Ve oğlum, sizler öğrettiniz bizlere; başka anaların yavrusunu alıp, kendi yavrun gibi yüreğine basmay ı. Aynı dilden ağıt yakmay ı. Çünkü bizler sizlerin anasıyız. İyi ki doğurduk sizleri ve iyi ki sizler bizim evlatlanmızs ınız. Sana taa buradan, Dersim'den sıcacık, umut dolu gözyaşlarımı gönderiyorum. Yavrum, oğlum, Munzur gibi gürül gürül akan gözlerini en kısa zamanda gör me dileğiyle, öpüyoruz. Kumru Anan, Hasan Baban...□


mehtaplı gece romantikleri hay ır, hay ır! kıvranıp durmak boşuna bu gece, yine gözlerimi uyku tutmayacak hissediy orum; bu gece, bir başka gece olacak gece şaf ağı karşılamay a hazırlanırken kutsal bir güç şaf ağın doğuşuna tanıklık et diy e bana sesleniyor gece şafağı karşılamay a hazırlanıy or, y üreğimin derinliklerinde bir y anardağ püskürmekte acılarımız... her geçen gün katmerleşip büy üyen acılarımız v e bey nim, y üreğime emrediy or "ne olur çekinme söyle seni böyle yanardağ haline getiren acılar mıdır y oksa" y üreğim suskun y üreğime söz geçiremiy orum çünkü yüreğim, ömründe belki ilk kez şaf ağı karşılıy or.... şafak nazlı, şaf ak her nazın y eni bir can olduğunu bilmeden gelinlik genç kız gibi kendisini naza çekiyor gece şafağı karşılamay a hazırlanıy or ve ben, hücremin camından, gökyüzünü sey re dalıy orum gökte tek bir y ıldız y ok, gecenin zif iri karanlık anınday ız zif iri karanlık neyi hatırlatır hangi duy guları yaşatır insana

tatlı su balıklan mehtaplı gece romantikleri insanı içine çeken bir girdaba benzey en bu koy u karanlıkta, gözlerini kırpmadan, korkmadan, bakamazlar geleceğe bu y ıldızsız dipsiz karanlıkta önce y ürekleri ardından dizleri titrer v e sonra, o girdabın içinde yokolup gitmenin korkusunu bütün hücrelerinde, kaslannda duyumsarlar onlar suy un tatlı, gecelerin ise mehtaplı olmasını isterler oysa ki şaf aktan önceki karanlıktır y aşanan gece, şaf ağı karşılamaya hazırlanıy or zif iri karanlığın korku düşürdüğü yürekler bu dipsiz karanlığın sonsuza dek süreceğini sanarak pencerelerini kapatıp birer birer terk ediyor bizi v arsın bizi terketsin tatlı su balıkları, mehtaplı gece romantikleri v arsın bizi terketsin zif iri karanlığın sonsuza dek süreceğini sananlar y üreğim, sen güçlü ol bilki bu karanlık sonsuz değil sökecek mutlaka şafak sökecek mutlaka


"Öp beni güzel anam tatlı bacım kardeşim kucakla benli ■

aşma ekmeğine kahrına, karanlığına özlemine, umuduna katbenir


kapanan bir döneme, batıdan bakış:

son samuray

70Ii y ıllar... Japon imparatoru, ülkesinin ilk düzenli ordusunu kurmak v e eğitmek üzere y eni kurulmuş bir ülkeden y ardım ister. Bu ülke, iç savaştan yeni çıkmış ve y aralarını henüz sarmakta olan Amerika Birleşik Dev letleri'dir. Savaştan sonra, yaşadığı depresyonu üzerinden atamayan Y üzbaşı Nathan Algren (Tom Cru-ise), silah şirketlerinin reklam amaçlı organize ediği şov larda yeteneklerini sergilemektedir. Tam da bu dönemde, Japon ordusunu eğitmesi için y apılan cazip teklifi alır. Japonya'ya geldikten sonra, henüz hazır olmayan orduyla, samuraylara karşı ilk saldırsına istemeden de olsa çıkan Y üzbaşı; bu çarpışmada samuray lar taraf ından esir alınır. Y üzbaşı, bu esaret günlerinde samuray kültürüyle tanışır v e esaretten samuray sav aşçılığına uzanan bir değişim geçirir. Geçtiğimiz ay v izy ona giren Son Samuray ın öyküsü kısaca özetlendiğinde yukarıdaki gibi anlatılabilir. İlk bakışta monoton bir konu gibi gözükse de filmin geçtiği dönem ve anlatım dili itibariy le oldukça çarpıcı öğeler içeren bir y apıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Amerikan seyircisini memnun etmeye y etecek klişe öy künün arka planı ne kadar y umuşatılsa ve ne kadar batı gözlüğü taşısa da izlerken bizi hey ecanlandırmaktan alıkoyamıy or. Doğunun, kültürel değerlerini yaşatmasıy la ilgili haklı bîr üne sahip ülkesi Japony a, bugünlerde gerek korku sinemasına kay nak y aratan ef sanevi kültürüyle, gerekse bu türde ürettiği filmleriy le zaten Amerikan sineması-

nın y eni gözdesi durumunda. Bu ilgiy e bir de şimdi tarihi v e oldukça etkileyici bir f igür olan samuraylan ekliyor Hollyvvood. İşte, hikaye de tam da bu kültürel bağlarla kopuşun iradileştiği döneme denk düşüyor. Japonya'nın f eodal kültürüyle bağlarını koparmaya çalıştığı, modernleşmenin tepeden inmeci bir şekilde hayata geçirilmey e başlandığı bir dönemde geçiyor Son Samuray'ın hikay esi. Bu modernleşme, tepeden day atılan bir y öntemle geldiği için y eniyi kabul etmeyen bir kesim samuraylar da düzene ayakbağı durumunda ve ilk elde tasfiy e edilmesi gereken bir kesim olarak çıkıy or karşımıza. Film, taraf ını samuray kültüründen y ana tutarak öyküsünü işlemeye başlıy or. Y önetmen elindeki senaryoyu y orumlarken, hikay eyi görselleştirirken adeta kay bolup giden bu kültüre bir ağıt y akıy or. Batıdan gelen modernleşme rüzgarının, kültürel değerleri nasıl ezip geçtiğini, görüy oruz. Ateşli silahlar, okları v e kılıçları ezip geçmiyor sadece. Yüzy ılların kültürünü de alıp götürüy or. Samuraylar işte bu dönemin son direnenleri ve Imparator'a hala sadakatle bağlı olsalar da onu y önlendiren danışmanların, y eni türeme zenginlerin başlıca düşmanları. İşte bu son savaşa hazırlanıy or samuray lar. Y önetmen Edvvard Zwick, samuraylann yaşadığı y erlere götürüy or bizi ve orada gerçekten iç burkacak güzellikte bir atmosf erin içine bırakıy or. Komünal bir y aşam süren samuray lann köyleri, ileri ve geri olan nedir tartışmasında, ney i terkedip neyi alacağımıza dair, bizi bir kez daha tartışmaya y öneltebilecek cinsten. Son savaş, filmin anlatım dili içinde bir anlatım olmaktan çıkıp destansı bir şiire dönüşüyor v e bir ağıtla son buluy or. Sav aşa hazırlanırken Y üzbaşı'nın samuraylann lideri Katsumoto'y a anlattığı hikay e bu ağıdı güçlendiren bir nitelik taşıy or. 300 Spartalı'nın hikay esi.

Stev en Pressfield'in, Ateş Geçitleri isimli romanını okuy anlar v eya tarihle ilgili olanlar bu etkiley ici topluluğun hikayesini bilecektir. İşte burada benzeştirilen, en batıdan v e doğudan iki savaşçı topluluktur. Deniyor ki, kahramanlar v e kahramanlıklan bitiren işte, bu modernizmdir. Kılıç sallanan şey de Japon ordusundan ziy ade işte, bu yeni düzendir. Sözün burasında, yönetmeni, görüntü yönetmenini ve sanat y önetmenini övmeden geçmek haksızlık olur. Çünkü filmin tamamına hakim olan görsel etkileyicilik bu üç birimin elinden çıkma v e gerçekten de öv güy ü hakeden bir emek sözkonusu. Ancak, bu etkileyici filmi daha da etkileyici kılmaktan alıkoyan şeyler, başta her Amerikan filminde gördüğümüz hikayeyi sulandırma niteliğidir. Gişe hasılatına yönelik asla çekingen bir politika y ürütemeyen Amerikalı y apımcılar, burada da bir aşk öyküsü y erleştirmek adına güçsüz bir y an hikaye yazmışlar, Samuraylar ne kadar etkiley ici ise Amerikalı Y üzbaşı'nın samuraylann taraf ını seçmesi süreci o kadar güçsüz. Ve tüm bunlar olurken kaçınılmaz olarak hikay eye sızan batılılık. Batının gözünden yazılan bir trajedi duruy or önümüzde. Her ne kadar olumlu bir örnek olsa da 300 Spartalı'nın hikay esi burada bir simge gibi çıkıy or önümüze. Bir batılının gözünden anlatılıy or samuraylar v e Imparator'u en sonunda etkileyen yine bu batılı y üzbaşı oluy or. Hikayenin çözümünde de mutluluğu samuray köyünde bulan, egzotik bir batılı tavrı var. Akira Kurosawa'nın Y edi Samuray f ilmi ile karşılaştınldığında önümüzdeki örnek zay ıf kalabilir, bu muhakkak. Orada meseley e daha içerden ve daha doğru bir bakış vardı. Hüznünü de aklıy la birleştiren bir eleştirel üslup korunuy ordu. Burada sözkonusu olan tav ır ise daha batılı v e trajik bir ton yakalama yönünde. Fakat, tüm bunlara rağmen, görülmesi izlenmesi, tartışılması v e dersler çıkartması gereken bir film. "Son Samuray..."□


sokaklardan, biz geliriz kırmızılarımızla _____ _

u şehrin sokak kedileri vardır v e köpekleri. Nedense gün ışığında f arkedilmezlerdi eskiden. Onları ancak gece ay dınlatır. Karanlık bir sokakta karşımıza çıkarlar mesela. Aniden...Kaçmazlar sizden. Kaçmak korkuy a dair bir sonuçtur. Onların artık korkusu kalmadığını y aralarından anlarsınız. Ve yaralan bile korkutur sizi, korkarsınız. Belki üstünüze üstünüze gelmeleri bundandır...Taş atabilirsiniz v eyahut, bir tekmeye maruz kalmanın umursamazlığıy la bakarlar size. Belki de doğal bir kedi davranışı olarak bacaklarımıza sürtünmek için yaklaşıy orlar. Belki bir insan sıcaklığı duyumsamak içindi bu pişkinlikleri. Bırakın dokunmalarını, görmeye bile ta-

hammül edemezsiniz. Ama onlar vardır. Hem de burnumuzun dibinde. Varlıklarından tiskinirsiniz. Çünkü onlar pis v e kirlidir. Y araları iltihaplı. Onlar iğrençtir sizin nazarınızda. Ay akkabılarınıza bile dokunmalarını istemezsiniz... Zaten onlar da ne isteyip istemediğinizi tecrübey le bilirler. Ve tuhaftır, onların gözünde de sizden iğreniyor oluşun parıltısı dolaşır. Bir de nef retin... Belki sizin paklığınız, onların pisliğini daha da day anılmaz kılıy ordur. Sizin v arlığınız v e varsıllığınız onlara hiçliklerini anımsatıy ordum Belki... Y ani... Adeta... Belki de öyledir. Ve belki de öyle olması, sizi daha da korkutur. Korkarsınız. İğrenirsiniz.

Ve kaçmak istersiniz o sırça köşklerin korunaklı duvarlarının ardına. Onlarsa, içinde bulundukları halle sizi korkutuyor olmanın keyfini y aşarlar. Ve onlar hiç bir şey den korkmazlar. Allah'tan v e polisten bile...İçiniz ürperir. Sırtınızı day ay acak bir duvar bile bulamazsınız, bu sokaklarda. Bulsanız bile, bu sokakların duv arları bile düşmandır size. Ne garip değil mi? Gecenin karanlığı, sokakların korkusuzluklarını aydınlatmaktadır. Oysa, karanlığın tüm pislikleri örttüğü söy lenirdi. Belki de örtülen sizin pisliklerinizdir geceler boy u... Giderek y aklaşırlar. Hırlamalarını duy arsınız iyice. Anlamazsınız ne dediklerini. Siz soka-


ğın dilini bilmezsiniz. Çünkü hiç kulak vermediniz. Ama şimdi sokağın nef esi ensenizde. Bir kaçış y olu ararsınız. Bey hude, y oktur. Onlar bu sokaklarda hay atta kalmanın tuhaf iş birliğiy le her yanı tutmuşlardır. Sokak onlarındır artık. Oray a mahkum ettiklerinizindir artık. Ve yabancı, v e fazla, v e "öteki" sizsinizdir. Bu bir kabus olsa dersiniz. Değildir. Acı gerçek ya da gerçeğin acısıdır y aşanan. İçinizden haykırırsınız. Belki de dışınızdan. Kimse duymaz. Şehrin ortasında yaşadıklarınıza inanamazsınız. "Dağ başı mı?" diy e ger cer aklınızdan. Oy sa köşe başında neonlar hala y anıp sönüyor. Ve caddeden, arabalar geçiy or. Ama gecedir. Kedi ve köpeklerin çöplük karıştırma v aktidir. Bir çöplüğe yaklaşır gibi y aklaşırlar size de. Artık ne çıkarsa bahtlarına. Her çöplük iy i silkelenirse bir şeyler çıkar, sizden de çıkacaktır. Silkelenmesine bağlı y ani. Gözlerine takılır gözleriniz. İlk kez. Hayatınızda ilk kez, bu kadar yakından ve doğrudan bakarsınız o gö zlere. Arada ekran y oktur bu kez. Garip bir sırnaşıklıkla yaklaşırlar size. Parf ümlü insan kokusuna dayanamamanın sarhoşluğuma yalpalarlar adeta. Ne kadar çokturlar. Ve sanki hepsinin gözleri ay nıdır. Kara, dipsiz bir uçurum gibi. Düşersiniz. Kimse tutmaz sizi. Ve kimsey e el uzatmadığınızı f arkedersiniz o düşkünlükte... Korkuyla kendinize gelirsiniz. Temiz vücudunuzun narin burnunu sızlatır kokuları. Hiç duymadığınız bir kokudur bu. Tarifsizdir. Sadece kötü değil, başka bir şeydir. Sızlayan sadece burnunuzdur v e bu hikay ede vicdana y er y oktur ki sızlasın... Birden etraf ınızı saran yaratıkların kedi yada, köpek olmadığını f arkedersiniz. Kara v e kirli elleri, adeta insan eline benziy ordur. Kirden y apış yapış olmuş saçlarının şekilsizleştirdiği başları da insan kafasını andırıyordum Belki de size öy le geldi. Peki ama dört değil de iki ay aklarının üzerinde duruyor oluşlarına ne demeli? Korkunuz geçmez ama şaşkınlığınız onu geçer. Bunlar - diliniz varmasa da söy lemeye - ev et, bunlar "insan"dır. Kirli elleri, şekilsiz saçları v e korkunç derinlikteki kara gözleriyle "insan"dırlar. Onlara sokak insanları deniyor, sokak kedileri gibi yani... Eskiden bu şehrin sokaklarında kediler v e köpekler vardı, çöp karıştıran. Şimdi bir de insanları v ardır. Y a da sizin insanlığınızın çıkmaz sokaklarına itilen aç v e biçare insanlarıdır bunlar. Y edikleri onca silleden sonra korkusuzlaşmışlardır. Allah korkuları yoktur. Çünkü cehennem bile bu hay attan iy idir, hiç

değilse sıcaktır. Polis korkusu hiç y oktur. Açlığın v e soğuğnun ateşinde yananlara, f alaka y angını kar etmez çünkü. Ve tiner v e kapkaç ve on yaşında ırzına geçilen kızlar v e oğlanların Türkiy esi'dir bu... Bağırın cici beyler ve hanımlar "çıktık açık alınla" diye. Daha çok bağırın. Lakin alnınız lekelidir. Bu insanlar sizin marif etinizdir. Doğrudur, siz çıktınız bir y erlere bu halkın sırtına basarak v e onları böy lesine sokaklara düşürerek... Şimdi besleyin evinizde o kanişleri, insaniyetinizin nişanı olarak. Sonra gazetelerinizde kedilerinizden bahsedin. Ve TV programları yapın hayvan dostlarınız üzerine. Y akışır size tüm bunlar. Ve ahkam kesin sonra, "Y oksullar da bu kadar doğurmasın canım." diy e. Öyle mi canım? Amenna! Olur cici beyler ve hanımlar. Bu işe de karışın siz. Zaten hizmetinize y etecek kadar doğmalıy ız biz. Her şey sizin ref ahınıza, rahatınıza, borsanıza, piyasanıza ayarlı olmalı değil mi? Çok biliyorsunuz siz okumuş bey ler v e akademik hatunlar! Tiril tiril elbiseli güzeller, çok konuşuy orsunuz siz. Lakin sizi dinlemiyoruz. Ve çok doğuyoruz biz. Sizin dey iminizle "kedi, köpek gibi y avruluyor" analarımız bizi. Hastalıklar, açlıklar, y oksulluk v e sefalet içinde azala, azala, öle öle büyüy oruz. Y ine de sizden çoğuz...Elbette bazı kardeşlerimiz so-

kağa düşüyor. Kaderleri böyle olduğu için değil, sizin obezliğinizin bedelidir. Sizin gözünüz- | de onlar itlaf edilmesi gereken birer zararlı mahlukatör. Halbuki onlar da bu toprağın biçare çocuklarıdır. Ve siz, hiç aç kaldınız mı? "İnsan tabiatta aç kalır mı be?" diy ordu o 1 f ilmde biri. Ve diğeri, "Haklısın ama burası tabiat değil, İstanbul." diy ordu. Doğrudur. Tabiat aç bırakmaz kimsey i. Açlık bu düzene özgüdür. Aç v e açıkta kalıy orsa insanlar, bir sebebi vardır v e sorumlusu. Rütbeliler ve rüküşler, krav atlılar v e kav atlar; sizin eserinizdir bu sef alet. Sokağa düşen kedi değil, köpek değil... İnsan'dır. Ne mutlu size, "küçük Amerika" y aptınız bu memleketi. 'Bravo! Ve buy run buradan y akın. Sokaktan y ani... Bu sokaklar y aralı kedilere, uy uz köpeklere v e biçare insanlara gözy aşı döker. Ve f akat, bu sokakların bağrında umutlu insanlar da dolaşır. Ve onlar: sokağın dostu v e cossu v e umududur. Vakit erişince herkes ay m umutla y ollara düşecektir, kötü yola düşme son v ermek için. Bu karanlık ve kasvetli sokaklardan cfc- i mak için, dün olduğu gibi bu gün de tek yd dev rimdir elbette. O gün sokağın bayramıdr. Ve o sokaklar kırmızı elbisenin içinde salına cak, sarsılacak v e haykıracaktır: "... Al yüreğini, öfkeni kuşan da gel Emeğin kavgası var..."


resmi tarihin anti kahramanı HASAN SABBAH - III __________ asan Sabbah denetimindeki Alamut Fedalileri'nin, eylemlerini gerçekleştirmeden ön-(ce uy uşturucu aldığı iddialart, fedailerin tarihi kadar eski olup, günümüzde hala dile getirilen f akat, iddia olmaktan öte artık, bir gerçeklik gibi önümüze sürülen bir durumdur. İddiaların dile getirildiği alan, akademik v e tarihsel bir çalışma alanı olsa, bir y ere kadar kabul edilebilir bir y an taşır. Ancak, mesele hiçbir dönem bilimsel bir araştırmada sürülen bir tez olmamış, tamamen siyasi temelde, kontrgerilla dezenformasy on politikalarında karşımıza çıkarılmıştır. Halk kurtuluş savaşlarının yaşandığı her yerde, egemen sınıf ların benzer anti propagandalara yöneldiği görülmüş, mücadele üzerinde leke bırakılmaya ve kitlelerin bilincinde bulanıklık yaratılmaya çalışılmıştır. Son dönemde, Ortadoğu ve ülkemizde gerçekleşen f eda eylemleri, egemenlerde benzer söylemleri sıkça kullanma ihtiyacı doğurmuştur. Çünkü kapitalist ahlak, "Hiçbir inanç, uğruna ölünecek kadar kutsal değildir." anlay ışını pompalar. Kapitalizm için, uğruna öldürecek denli kutsal davalar vardır. Petrol mesela... Y aşanan feda gerçekliği ise kendi bütünlüğünden koparılarak yansıtılır. İlaç, uyuşturucu hatta beyin yıkama gibi söylemler kullanılır. Oysa, Ernst W. Heine'nin romanında dile getirdiği ve bizim de katıldığımız bir vurgu vardır. "Canlılar ancak, yüksek bilinç durumuna eriştiklerinde ölümden korkmazlar." Durum tamamen budur. Davaya bağlılık diye açıklanabilecek ama tek başına belki de yetersiz kalacak şey, bu durumdur. Y üksek bir bilinç durumuna erişmek. Bu mistik bir söy lem değildir. Bu tamamen diy alektik bir yaklaşımdır. Egemenlerin çok iyi gördüğü ama bilgiyi esirgediği kalabalıkların, yani halkın, bilmediği v e ısrarla onlardan gizlenen bu gerçektir. Bu gerçeğin ışığı karartılmak istenmektedir. Bu gerçekliğe erişenler, bugün en çok baskıya maruz kalan kesimlerdir.

vayete göre; İngilizce'de suikast kelimesinin karşılığı olan Assasin, Haşhaşiyun kelimesinden türetilmiştir. Bunun da; tarihin yalancılığıyla meşhur gezginlerinden Marko Polo'ya dek uzanan bir geçmişi vardır. Sokak dedikodularını gerçeğe dönüştürmekte hünerli Marko Polo, bu haşhaş iddialarının hararetli destekleyicilerindendir. İddialardan biri, esrarengiz bir Zerdüşti'nin, Hasan Sabbah'ı esrarengiz doğu otlarının gizemini çözmekle görevlendirdiği ve bu otlarla doğunun tüm kılıçlarından daha etkili bir silaha sahip olmasını öğütlediği yönündedir. Mısır'da, bu bitkilerle tanışan Sabbah da, önce bu uy uşturucuları kendi üzerinde denemiş, burada başka bir aleme gidip gelindiğini keşfetmiş ve bu uyuşturucuların f ormülünü öğrenmiştir. Gerisi malum, Alamutta doğan dehşetengiz, sapkın bir öldürücü tarikat. Bu konuda düzen yanlısı islam tarihçilerinin dışında, konuya ilişkin yapılan araştırmalarda net bir görüş yoktur. Mantık gereği bu fikre sıcak bakmayan araştırmacılar somut veriler de koyamamaktadırlar. Çünkü, yola çıkılan nokta bilimsellik adına objektif olma prensibiyle eğim göstermektedir. Elbette, bilimsel çalışmalar kesin kanıtlar gerektirir ve bunlardan olmadan kesin Esrarlı Fedailerin Esrarı bir şey söylenemez. Ancak, araştırma için meFeridun Sahibcam'ın, Dağın Şeyhi Hasan seleye kaç pencereden bakıldığı da önemlidir. Sabbah romanından; Vladimir Bartol'un Alamut Şöy le ki araştırmacıların birçoğu, şu noktaya Kalesi romanına kadar işlenen şey, hep bu haşsaplanıp kalmıştır. O dönemde esrar nerelerde haş geleneğidir. Bu yakıştırmayla', Alamut Fedamevcuttu ve esrar kullanımı yaygın mıdır? Buraileri'ne, Haşhaşiyun denmiştir. Hatta yine bir rilardan bakılınca, o çağlara bir zaman makinesiy-

le gidip görmeden kesin bir şey söylemek mümkün olamaz. Öyleyse biz neye dayanarak bir iddia sunuyoruz? Neye dayanarak bu iddiaların spekülasyon olduğunu ileri sürebiliyoruz? Eğer meseleye yukarıda değindiğimiz gibi bakılırsa bu çok ciddi sonuçlar elde etmemizi sağlamaz bizce. Peki ne olacak? Sözü geçen coğrafyada, uyuşturucu olarak kullanılabilecek bitkiler y etişiyordu. Bu; tıpta da, gerekli ilaçların hazırlanmasında da değerlendiriliy ordu. Bu bir gerçektir. Eldeki birinci veri; bu toprakların uyuşturucunun hammaddesiyle tanıştığı ve bunu işlediği yönündedir. İkincisi ise; madem öyle bunu kullanmaması için hiçbir sebep y oktur. Ev et doğrudur. Durum buyken ihtimal bu maddelerin, fedailer taraf ından alındığı gibi de değerlendirilebilir. Hatta, bir ek daha sunalım, Arap Oryantalist Samir Amin, [buradaki ory antalist sıfatı hakaret vey a eleştirel bir nitelik taşımaktan öte eşyaya adının konması niyetini taşımaktadır. Çünkü çoğu zaman Samir Amin'in su katılmamış bir marksist olduğu gibi iy imser de yaklaşımlar vardır.} şöyle bir saptama yapar; Ortaçağ'da kimi tasavvufi tarikatlar, şeyhe mutlak itaat ve aşkın alemine uçmak için keyif verici maddeler almışlardır. Bakın, iddiaları destekleyecek bir görüş daha. Ancak, Hasan Sabbah Gerçeği isimli kitabında Faik Bulut da bu saptamay ı y erinde bulur ve bir ek yapar ki; biz de bu duruma katılıy oruz. Ismaililer, bilimsel olarak ortaya konulabileceği üzere sufi bir hareket değildir. Ismaililik, Batıni yanıy la sufi olmaktan tama-


men uzak ve ayrıca ihtilalci karakter e sahip bir harekettir. Doğal olar ak, ileri sürülen iddi alar, il k bakışta bize, "Neden ol masın ki ?" dedirtse de bir takım pencer elere bakıldığında soru işar etleri belirmeye başlamaktadır. Hasan Sabbah'ın, uyuşturucu maddeni n keyif verici, baş ka bir aleme taşıdığı gerçeğini keşfettiğini belirtiyor bu iddi ayı öne sürenler. Biz buna bir de c esaretlendirici etkeni ni ekleyelim. Bu keşif doğrudur anc ak, Hasan Sabbah, bu alanda bilinen bir şifalı bitkiler uz manıdır da. Hal böyleyken suçlamayı en kolay nasıl üretebilirsiniz ki. Kal kıp, çok baş ka bir şey uydurmak, zahmet isteyen bir iş olurdu gerçekten. Tüm bu keşifleri yapan H asan Sabbah. bu maddenin, alıp baş ka bir diyara taşırken di kkati de alaşağı ettiğini görememiş mi? Demek görememiş. Şimdi biz nasıl inanalım ki Sultan'a düzenlemek için yoğun di kkat gerektiren bir eylemin, böyle dikkat dağıtıcı ve baş ka bir aleme taşıyan madde aracılığıyla yapıldığına. Diyelim ki Sabbah, fedailerini cennet yal anıyl a kandırdı ama gerçek, uyuşturucunun yarattığı sahteliğe ait bildiğimiz gerçek bunu başaş ağı çevirecek bir kapasiteye sahiptir. Kitlel er kör değildir ama körieştirilebilir. Kitleler sağır değildir ama egemenlerin elindeki silahlarla sağırlaştırılabilir. Hasan Sabbah ve Alamut hakkındaki bunca yıllık inanış, böyl e bir silahın ürünüdür. Bu silah, bugünün fedailerini hedef almaktadır. Geçmişte, iş kencede konuş mayan Murat Gül için; dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Nec det Menzir, ilaç içtiğini ve bu yüzden konuş madığını, adını bile öğrenemedi klerini, tanıyanların kendilerine yardımcı olmalarını söylemişti. Aradan geçen neredeyse 1000 yıl. Hep aynı silahlar yeniden yeniden üretili yor. Hal k da aynı silahlarla ihtilal hareketlerini büyütüyor. Eldeki en büyük silah, inanç ve bağlılık. Bütün silahl arın anası diye bir tabir varsa işte bu i ki ş ey için s öylenmelidir. Alamut'un Çöküşü Yüksek bir disiplinle yönetilen Al amut Kalesi, Hasan Sabbah'ın ölümüyle de bu niteliğini bir süre daha sürdür müştür. Ancak, dönemin siyasi gelişmeleri kaleni n içinde doğan anlaş mazlıkl arı kargaşa denilebilec ek boyutlara da taşımıştır. Ancak yazımızın ana başlığı bu olmadığından, bu konul ara değinmeden geçmek durumundayız ki bu da neredeys e ayrı bir yazı dizisi ol acak önc el gelişmeleri içermektedir. Çeşitli "açık fi kirlerin kale içinde yer bulması bir süre sonrasında çözülmeyi de birlikte getirmiştir. Anc ak son darbeyi, dönemin etkin ve önl enemez gücü, Moğollar vurmuştur. Kale, 1256 yılında tarihe karışmıştır. Hulagu komutasındaki M oğol ordusunun kaleyi kuş atması ve kaleni n tesli m alınması sırasında yaş ananlar da oldukç a trajiktir. Hulagu, tüm güçlerini bu kaleyi kuşatmak için seferber etmiş ti bunun yar attığı psikolojik etki. kaleni n efendisi Rukneddin H urşah'ı yanındaki mai yeti yle birlikte

teslim olmaya yöneltmiştir. Bu durum kal edekilerin psi kolojisini yansıtmaktan zi yade, kal e yönetimini elinde tutanların zaafını yansıtmaktadır. Kaleye çıkan Moğollar, her yeri yakıp yağ malamaya başl adı. Kalenin kütüphanesi -ki bu kütüphane dönemin z engin kütüphanelerindendir- yakıldı, Hurşah mı? O da M oğollar'ın kuklası oldu. Kuşatılan her nizari kal esinde "Teslim ol!" çağrısını yapan kişi ydi. Bir s üre s onra da Moğol kılıcıyla öldürüldü. Ne demeli; tarihte kaç tane Hasan Sabbah çıkar ki ? Faik Buiut'un Çalışmal arı Üzerine AraştırmachYazar Fai k Bul utun, "İslam'da Özgürlük Arayışları" başlığı altında yayınladığı üç eseri döneme ve konuya ilişkin, görece, en tutarlı ve kaps amlı incelemeleri içermektedir. Özellikl e iki ve üçüncü ciltler olan "İslam Komüncüleri" ve "Hasan Sabbah Gerçeği" isimli eserler Has an Sabbah ve Alamut meselesi ne, ar ka pl anını incelemek ve mes eleyi hazırlayan etkenl eri öğrenmemiz açısından önemli bir kaynaktır. Fakat, bu eserlerde, yazarın bakış açısından kaynakl anan bazı kusurlar da mevc uttur. Bu es er-ler, bugüne kadar yapılmış araştırmaları kapsamlı bir incelemeni n sonunda okuyuc uya sunar ken, el de edilen verileri, çoğunlukla ç özümlemekten uz aktır. Bunları ham haliyl e okuyuc uya sunmaya çalışırken mümkün olduğunc a az ar aya girmiştir. Bu da kitaplara ağırlıklı olarak dokümantas yon niteliği kaz andırmıştır. Yine yazarın bakış açısından kaynaklanan bazı yanlış değerlendirmel er, es erlerin içeriğinde mevc uttur. Ör neğin, Hasan Sabbah'ın yöneldiği siyasi şiddeti savunmak adına yanlış değerlendirmelere girişiyor. Hasan Sabbah'ın şiddeti evcilleştirdiği gibi bir s onuç çıkarıyor. T abi ki siyas et içerisinde şiddeti beni mseyenler, bunu bir araç olarak kullanır ve doğru bir bakış açısıyla hareket ederlerse bu şiddeti içselleştirmezler. Çünkü, şiddeti yaratan güç onl ar değildir. Onlar, üzerlerindeki bas kıya ve şiddete karşı koyma aracı olarak, karşı şiddeti seçerler. Aynı şekilde, varlığı şiddet üz erine kurul muş, yozl aşmış ikti darları da çevir mek için baş vurulan yöntemdir şiddet, burada. Böyle bakıldığında birçok şey söylenebilir ama şiddeti evcilleştir mek gibi bir tanımlama bunu karşılamaz. Yazar, kendisi şiddete karşı olduğu için; ama Hasan Sabbah'ın da bir biçimde arkasında dur mak gerektiğini düşündüğü için, (Buna sebep de yaz arımızın Sünni islam karşıta olmasından ileri gelmektedir. F akat, inc elediği konu ve kendi arasındaki karşıtlıkların en ufak bağlantısı olmadığı açıkça ortadadır.) ona kendisince uygun bir niteleme koymak istemiştir. H atırlayalım; D eniz Gezmiş'in ar kasında duran, idamına karşı çıkan küç ük burjuva hümanizmini n, tutunacak tek dalı, onun ki mseyi öl dürmediği üzerineydi. Bur ada bir evcilleştir me söz konus uysa, bu da değerlendirmeyi yapanlara has bir öz ellik ols a gerek. Fai k Bulut da benz eri bir s avunma duygusu içine girmiştir. Gereksiz

bir çaba. Bir baş ka yanlış ise, kitabın çeşitli yerlerinde dönemi n siyasi ve sos yolojik tespitlerini yapar ken karşımıza çıkıyor. Şöyle ki, dönemin Arap kabilelerini anlatırken oligarşi, lümpen proletarya gibi devrimci liter atür ve s anayi devrimine özgü tanımlamalara yöneli yor. Sanayiinin, "S" harfinin bi le sözünün edilemeyec eği bir dönem için ciddi yanlışlar içermektedir. Bunu bir genelleme olarak ele almaktansa, münferit bir hata olarak değerlendirmek isti yoruz. Aksi bir durumu, Fai k Buluta yakıştıramıyoruz . Anc ak tüm bunlara rağmen, elimizdeki bu eserler ciddi bir baş vuru kaynağı olma niteliğini kaybetmi yor. Gelelim H asan Sabbah ve Alamut Kalesi'ne. Günahları ve sevapl arı olan bir döneme bir kalemde iyi veya kötü demek mümkün değildir. Bunun için kafa yor duk biz de. Res mi tarih yazıcılarının, birkaç satırının ardında, ç ok daha önemli ve dersler çıkarılması gereken bir süreç duruyor önümüz de. Tarihin önemli imparatorluklarından Selçuklu İmparatorluğunun ç öküş ünü hazırlayan en önemli etmendir Hasan Sabbah Har eketi. As keri gücün kullanımı ve siyaset s anatıyla bir leştirmesini de pragmatik yöntemlere yönelmiş olsa da bec erikli bir şekilde ele alan bir önder den s özedi yoruz. Tarih bu geliş meler karşısında bir ş ey yapar mış gibi gözüküp düş manına güç kazandırmaktan baş ka hiçbir işlevi olmayan nic e karaktere tanı klık etmiştir. Bu yanı yla da Has an Sabbah, tarihs el gelişim içinde önemli bir karakterdir. Hala eksi k kalan bilinmeyen yanlan ol duğuna inanıyoruz ve bu kar akter hakkında daha öğrenecek çok ş eyimiz olduğunu düşünüyoruz. □ Yararlanılan Kaynaklar: İslam Komüncüleri-Faik Bulut Hasan Sabbah Hareketi-Faik Bulut Alamutfa Dönüş-Emst W. Heine Kartal Yuvası Alamut Kalesi-Vladimir Bartol Semerkant-Amin Maalouf


"onların örümcek adamlarının karşısına che'yi diktim!"________

erhan başkurt Che'nin çizgi romanını yapma fikri nasıl gelişti? ? Che ile ilgili üç dört tane kitap v ar zaten. Aradığımız zaman doküman hiç y ok sanıy orum. Bir dev let müzesi v ar bir tek Küba'da v ar. Devrim müzesi. Öy le biliy orum onun haricinde insanların hiçbiri de bir şey bilmiy or. Mesela; yüzlerce Che tişörtü, rozeti, posteri satılıy or ama, kimse Che'y i tanımıy or ne hikmetse... Fikir böy le gelişti. Bu konuda başka bir örnek var mı? Bu konuda tek bir Türk çizeri, bir Latin Amerikalı dev rimcinin ilk defa çizgi romanını y aptı. Y eryüzünde ilk defa oluyor bu. Zaten, Che'nin de çok fazla çizgi romanı y ok Kitap politik mi değil mi, çocuklara mı yönelik büy üklere mi y önelik bunların hiç birinin cev abı bende de-

ğil aslında. Kitabın başlığında v ar. "Che" Fidel'e gönderdik. Bakalım, cev ap çünkü, kitabın ismi. Bu seri dev am edecek, bekliy oruz. dört bölüm bu kitap. Zaten bu ilki. Küba'y a Başka dillere çevrilecek mi? ay ak basışları, ordu oluşturma, devrim Beş dilde aynı anda y ay ınlayacaktık. y apışları v e dev rimden sonrası olacak. Che Türkçe, Almanca, İngilizce, Fransızca, ölecek mi sağ mı kalacak onu bilmiy oruz. İspany olca. Y apamadık bunu. Y ani maddi Ama bu tür çizgi seri dev am edecek. Bundan gücümüz y etmiy or. Öy le olmasında çok sonra ilk proje de Türkiy e'nin 1938 ile 2005 f ayda v ar ama y apamıy oruz. Mesela Av rupa y ıllan arasındaki y akın tarihi olacak. 1998 da, Amerika da satmak için bekleniy or. Ama y ılında başladım. Ama az önce de dediğim tercümelerini y apamıy oruz. Ulaştıramıy oruz. gibi Che olunca insan korkuy or doğrusu bir şey yapmaya. 1998 y ılından 2003 y ılının Bu çizgi roman sizin bireysel çalışmabaşına kadar araştırmayla, düşünmey le geçti. nız mıydı yoksa ekip var mıydı hazırlığın"Nasıl y aparız ederiz"le geçti. Sonra karar da? v erdim nasıl olacağına. Bu sef er ikinci bir Ekip çalışması v ar. Mesela iki kişi, oğlum korku başladı. Küba hükümeti buna izin v ar eşim var. Ama onların katkıları da çizgi v erecek mi, v ermey ecek mi. Çünkü çizme y ada kitabın oluşması anlamında değil araştırdığınız zaman şey i görüyorsunuz, de resimlerin bulunması o kronolojinin takibi böy le bir şey y ok. Y ok da neden y ok? vs. konularda müthiş destekleri oldu. Onun örümcek Adamlar, Süpermenler y apılırken. haricinde tamamen bireysel y ani bu bir sorgu Neden Che'nin çizgi romanı y apılmamış? gibiyse eğer hepsini ben y aptım tamamen Teksas'lar, Tommiks'ler bu kadar ilgi bana ait kendim y aptım! görürken. Tabii gittik Küba hükümetine, daha doğrusu Küba elçiliğine ilk sorum şu oldu. Çocuklar da anlayabilir,büyüklerde "Y asak mı, değil mi?" Değil dediler. Böy le bir böyle bir kıstas oldu mu ? şey i destekleyeceklerini söy lediler. Y ani Hay ır ben zaten çocukları çocuk büherkes destekley eceğini söylüy or. Ama bu y ükleri de büy ük olarak ay ırmıy orum. İnsan destek hangi anlamda olacak ve nasıl bir olarak bakıy orum hepsine. Herkesin destek olacak? Ben henüz gö remedim böy le öğrenebileceği bir şey v ar hay atta. bir desteği hiç kimseden. İkinci bölümde kadın dev rimciler katılıy or. Basın tanıtım kokteyli y apmıştık ona Bir Küba belgeseli oluy or aslında Tarih tarih, çağırdık ama f akir ülkey iz gelemey iz dediler. gün gün, kişi kişi... Kişilerin çoğu gerçek. İstanbul'da bir çok işi biriktirip öyle İnternetten ulaşabiliriz resimlerine çünkü geliy orlarmış. Bir sef er geliy orlarmış. Özel Elçilikde tanımıy or. Bakanlık y apmış, için gelmiy orlarmış. Ama y ine de haberleri tanımıy or mesela adam. olduğu için bize bir teşekkür mektubu y azdılar. Ama o da ciddi bir dev let mektubu İleride görüşmeyi istediğiniz sponsoroldu. lar olacak mı ? Öy le olması tabii ki daha iy i olur. Küba'ya da kitap gönderdiniz mi? Sponsor, parasını; biz de bey nimizi koyarız ortay a. Ama Türkiy e'de böyle bir şey


y or. İşte bu kitap çizgi roman diy orsunuz. Mizah mı diy orlar, aşağılıy orlar. İşte y ok böy le bir şey. Karikatür sanatı en eski sanatlardan biri. Y ani Che'nin oğlu bile beğendi. Sonuçta bu bir sanat dalı, benim mesleğim de bu sanat dalını icra etmek. Çünkü başka bir mesleğim y ok. Mühendis f alan değilim, karikatürcüyüm ben. Bunu y apan 1 50-200 tane adam v ar Türkiy e'de. Ama dönüp baktığın zaman herhangi bir kitap v eya çizgi kitap 1,5 mily on asla satmıy or. Onun haricinde her şey satabiliy or. Kot, tişört, CD satabiliyor. Bir popstar sürekli haber y apılıy or. Ama tutup da bu kitabı y azmıy orlar y azmak istemiy orlar y ani. Bu, pis kaka bir şey oldu galiba.

olmuy or. Mesela Irak savaşına gidip Irak'lıları iki tüfek darbesiyle devirip y ere seren bütün petrol kıy ılarını kurtaran... İşte müslümanlara eziy et edenlerden kurtaran bir kahraman y aratsaydım. Mutlaka Amerikan Başkonsolosu buna destek v erirdi. Türkiy e hükümeti destek v erirdi. Çünkü ben kötü bir şey y apmıy orum. Y ani Türkiy e'de sanatla uğraşıy orum. İşte Che gibi çok kötü bir adamı çiziy orum. Çok kötü bir adamı anlatmay a çalışıy orum. O y üzden pek sıcak bakılmıy or böy le şeylere. Oliv er Stone y apmış ya. Motorsikletli gezdiği dönemlerde o kadar para harcamışlar. Küba hükümetine gidip o kadar destek almışlar. Che'nin gençliğini çizmişler o tür şeylere destek v eriyorlar. Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz

Bir şey söyleyecek misiniz korsan yayınlar açısından.. Korsanını y apmadılar görmedik. Ama cesaret edemiyorlar herhalde. Hem pahalı gelir. Hem de saygıdan y apmıy orlar. Şu anda nereden baksanız bir 50 senedir düny ada kahraman yetişmiyor artık. Farkında mısınız şu anda küçük çocukların bildiği y alnızca Süpermen, Örümcek Adam, Matrix gibiler vs. Teknoloji gelişiyor. Çağa ay ak uy durmak lazım diy orlar ama, bir sakin kafay la düşündüğünüz zaman bırakın ileri çağa, Ortaçağ'a gidiyorsunuz. Y ani "Neden Che?" dediğiniz zaman, bu bir kahramandır. Benim kah-ramanımdır, diye sahip çıkıy orsam, y aşatmak zorunday ım. İşte onların Örümcek Adamlarının karşısına ben de Che diktim v e gördüm ki pek rahatsız olan y ok bundan. Eyvah işte y ine geldi, y ine canlandı, y ani öy le bir y aptık ki kimse korkmadı bundan. İkincisinde belki korkarlar...

? Ben 1973 y ılında çizmey e başladım. 13 y aşınday dım şimdi 45 y aşınday ım. İnatla çizdim çünkü bu benim mesleğim. Bu karikatür, meslek olarak görünmü-

İlginç bir anınız var mı çalışma sırasında gerçekleşen?

Mirov aldez diy e biri bakanlık y apmış. Böy le bir dev rim kahramanı v ar. İsminin çok geçmesine rağmen resmini bir türlü bulamadık. Derken, kafadan bir adam çizdim oray a. 1 ay sonra fotoğraf ını bulduk. Bir de baktık ki ay nısını çizmişim. Ama bu proje başlamadan önce bir çok kişi bize destek olacağını söy ledi. Derken daha sonra kimsey i göremedik. Her şey lafta kalıy or. Herkes para kazanmak için yaptığımızı sanıy or... Son olarak diyecekleriniz ? Hepsini ben y aptım ben karar verdim. Buna ön ay ak olmak çok hoşuma gidiy or. Haz v eriy or bana on y ıl sonraki çocuklar Che' yi çok iy i tanıy acaklar. Teşekkürler... □


"gereği düşünüldü' üzerine... Belgesel film çekme fikri nasıl ortay a çaktı? 20 y ıllık avukatım, genellikle ceza davalarına bakıy orum. DGM kapsamında girdiğimiz dav alarda zorluklada karşılaşıyoruz. Hukuk ev rensel ilkeleri maalesef DGM kapsamındaki dav alarda geçerli olmuyor. Davay ı hazırlarken ay rı bir zorluk savunma yaparken ayrı bir zorluk çekiy orsunuz. Sav unmalar, mahkeme taraf ından pek dinlenmiyor. Savunman olarak hem müvekkilinize karşı zor durumda kalıyorsunuz hem de hukuk ve adalet duygularınız zedeleniyor.Zamanla DGM'de dav a almamay a başladım. Fakat Ağır Ceza'larda bu işlerin pek olumlu gittiği söylenemez. Duruşma aralan çok uzun süreye yay ılıyor. Tutuklamalar genellikle inf aza dönüşüyor. Sanık tahliye edilene kadar alacağı bir ceza varsa bile onu y atmış oluy or ama ya beraat ederse o zaman o kişinin durumu y asa karşısında ne olacak! Tabii ki hiçbir şey. Bütün bunlar bizim üzerimizde olumsuz etkiler bırakıyor. Bu halimizi çoğu kez y azılar yazarak anlatıyor, bazen de panel ve konferanslarda dilegetiriy oruz. Bu işlerin düzelmesi gerekir. O y ollarda yapılan mücadelelerle bazen bir arpa boyu y ol gidemedik. Sonunda y aşadıklarımı, tanık olduklarımı anlatabilmemin y olunu belgesel f ilm y aparak anlattım. İlk çektiğimiz film "Gayrimuayyen" di. Y ani belirsiz, faili meçhul demek. 1978 1 May ıstan başlayan v e günümüze kadar gelen bütün f aili meçhulleri anlattık. Maraş, Corum, Malaty a katliamları, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Göktepe cinay eti, öğrenci katliamları, Susurluk çetesi, köy yakmalar, Gazi davası, gecekondu y ıkımları; yani bütün hukuksuzlukları anlattık. Baktım çok güzel oluyor, daha etkili oluyor; tamam dedim. Y apılan tüm haksızlıkları kamuoyuna şikayet etmenin en etkili yolu "Belgesel Film." O gün, bu gündür dev am ediy oruz. Siz aynı zamanda Gazi davasının av ukatısınız. O ana dönsek bize

o davalarda yaşadıklarınıza ilişkin neler söy lemek istersiniz, tanık olduğunuz ilginç olaylar oldu mu? Gazi davası, zaten kendisi ilginç bir dava. Davanın açılması, İstanbul'dan, Trabzon'a nakli... Y edi yıldan beri dev am etmesi. Davada yargılanan sanıkların durumu. Devletin bu davay a gözlerini v e kulaklarını kapaması. Hepsi başlı başına ilginç değil mi? Gazi davasındaki hukuka aykırılıklar, ilerde Hukuk Fakültesi'nde öğrencilere ders notu ve pratiği olarak çalışma yaptırılacaktır. Y ani hukukun bütün kuralları bu davada ihlal edilmiştir. Kar kış demeden bozuk otobüslerle Trabzon'a gidiş geliş yolculuklarımız inanılmazdı. Trabzon girişi Akçaabat'ta o dönem f aşistlerin taşlı sopalı saldırısına uğradık, arabalarımız parçalandı. Özellikle Gazi davası, Türk Hukuk tarihinde yerini almıştır. O dav ada savunma y apan tüm hukukçu arkadaşlarımı y ürekten kutlarım. Şu anda AİHM'de dev am eden bu davadan çıkacak sonuç Türk Hukuk tarihinde önemli bir durum y aratacaktır. Biz de AİHM'in v ereceği kararı bekliyoruz. Henüz son söz söylenmedi. Çektiğiniz bu filmle v ermek istediğiniz mesaj nedir? Sizce verdiğiniz masaj hedef lediğiniz insanlar taraf ından anlaşıldı mı? Filmin adı "Gereği Düşünüldü". Filmden önce y ine "Gereği Düşünüldü" adlı bir kitap yazdım. Bu kitapta Gazi davasını baştan sona anlattım. Ülkemizde, okuma alışkanlığı olmadığı ve davanın daha iyi anlaşılması için de "Gereği Düşünüldü" adlı bu dava ile ilgili film yaptım. Film, çok açık ve net bu olay ları yorumsuz anlatıyordu. Bu olayları bilmeyen ve duymayan insanlar bile bu filmi izledikten sonra; "Gazi'de bir katliam olmuştur." Bu katliamı y apanlar cezasız kalmıştır diyebiliyorlar. O zaman gereken mesaj v erilmiştir diye düşünüyorum. Bu belgesel film gibi ilerde de düşündüğünüz bir proje v ar mı? Ev et, zaten şu anda iki ileri proje üzerinde birden çalışıy orum. Birincisi 80'den önceki

olay lar, insanlar ve olayların insanlar üzerindeki etkisi, ve 80'den sonraki dev rimcilerin değişime uğrayan yaşamları. İkincisi ise; Fırtına Vadisi, Bergama v e Akkuyu'da y erli v e y abancı sermayenin yeraltı v e yerüstü zenginlikleri, nasıl talan edildiğini ve çevreye nasıl zarar verildiğini anlatıy orum. Filminiz yasaklarla karşılaştı. Acılan dav anın hukuki aşamasından bahseder misiniz? Film, 40. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yarıştı. Ve finallere kaldı. Jüriden ve kamuoyundan çok ilgi gördü. Ayrıca Ankara Uluslararası Film Festiv ali'nde y arıştı. Şimdi de 1001 Belgesel Film Festivali'nde y arışacak. Film, ilgi görünce, arkadaşlar; "Bu f ilmi CD yapalım diy e öneri getirdiler. Ama, kültür bakanlığı kabul etmedi. Nedenini pek anlayamadığımız gerekçelerle bu filmin dağıtımını yasakladır.Adilane v e y asal olmayan bu karara karşı dav a açmak için başvuruda bulundum. AİHM'e kadar gitmeyi düşünüyorum. Çünkü son zamanlarda Türkiye, çıkardığı AB uyum yasalarıyla bu sorunu aşmıştı. Ama, kendi çıkardığı uyum yasalarına y ine kendi uymuyor. Film, video eserleriy le ilgili 7.uyum paketinde bu konunun yasaklanmayacağı konusunda kendi yapti-ğı yazılı y asa var. Eğer mahkeme bu y asayı iy i yorumlarsa sorun kalmaz. Kaldığımız y erden dev am ederiz. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? Ev et, Türkiye'de her şey zor. Yani, muhalef et y aparsan her şey zor. Ama, dümen suy una girersen her şey kolay. Tercih size ait. Kolay yolu seçip her gün kişilik erozyonuna uğramaktansa doğru bildiklerini, taviz v ermeden ilkeli bir şekilde savunmak kişiye daha bir kişilik kazandırıy or. Zor olan her şey güzel ise, eğer o zor olanları halkla paylaştığın zaman, daha güzel olur. Sizinle söyleşi yapmak da zor, ama ne yalan söyleyeyim bir o kadar da güzel. Y ayın hay atınızda v e mücadelenizde başarılar dilerim.


işkenceli bir "sorgu" A

Av am Tiy atro'nun 4. y ılına girerken sergilediği oy un, Henri Aleg'in yaşam hikay esini anlattığı "Sor-gu"ısimli kitaptan uy arlanmış. Önsözünde "Faşizmin korkunç maskesiyle oy nanan bir oyun" diy e tanımlanan kitap, sahnelenebilecek güzel bir kay nak. Aleg, 1958 y ılında Fransa'nın Cezayir'i işgaline, yöntemli işkencey e sessiz kalmıy or v e bunları gazetesine y azıy or. Ayrıca, arkadaşları ile beraber bu duru ma karşı bir tav ır v e hareket yürütüyor. Bundan rahatsız olan Fransız Askeri Birliği Paraşüt Tugay ı'na mensup 7 kişiyi, Aieg'i sorgulamak için görev lendiriyorlar. Oy unu, kitaptan uyarlay an v e y öneten Sinan Dülger. Oy un, Barış Manço Kültür Merkezi v e Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde sergileniy or. Oy unun ilgi çeken y önü, Deniz Zengin isimli oyuncuya oy unda gerçek işkence uy gulanması. Zengin'e oy unda elektrik v eriliyor. Askıy a alınıy or, döv ülüyor, su işkencesi y apılıy or, tüy leri yakılıy or. Dülger; bu oy unu, izley icileri rahatsız eden v e klasik anlamda zorunlu bir empati kurmasını sağlay an bir oy un olarak tanımlıy or. Oy unun izley iciyi rahatsız eden kısmı, sadece işkencenin gerçek olması değil. Oy unun uzun tutulması v e salt işkenceden oluşması, olay ı anlatan; gazetecinin sav unduğu değerleri anlatan dialogların mümkün olduğunca kısa tutulması, gerçek işkencenin sey ircide yapacağı etkiy e güvenilerek oy unun diğer öğelerinin zay ıf tutulması olumsuz etken olarak göze çarpıy or. Belki ulaşılmak istenilen şey doğru ama böy le bir yöntem tercih etmek ne kadar doğru, tartışılır. Zaten kendisi de bunca çabay a rağmen oy unun gerçeğini şöyle dile getiriy or: "Oy un politik olduğu için fazla ilgi görmüy or. Şu ana kadar as-

lında çok komik v e dramatik olan şu ki; bizim otoriteyle belirgin bir çatışmamız olmadı. Ama acı olan bazı tiy atrocu arkadaşlarımızın bizim af işimizi v e oy unumuzu çok sert bulmalarıy dı. Bu çok daha tehlikeli." Dülger: "Bizim tiy atromuz pek güçlü olamadı. Eğer çok güçlü olsay dı bugün burada bunları konuşuy or olmazdık. Bir çok tiyatro parasızlıktan kıv ranmazdı. Bir sürü tiyatro dev letten ödenek almak için para peşinde koşmazdı. Biz ilke olarak devletten para talep etmiyoruz. Çok zor durumda olduğumuz halde etik açıdan bu y ardımı para olarak kabul etmekten de y ana değiliz. Ben kendi adıma bu şekilde para alırsam kendimi köleleşmiş hissederim. Aç y atıla-bilir ama bu tarz bir toplu para bi ze göre değil, biz alan istiy oruz." diy or. Gençlerin politik oyunlara ilgisini sağlamak v e gençlere ulaşmak konusunda ise tek y olun 'hız' olduğunu düşünüy or, Sinan Dülger. "Y apılan işlerin çok doğal bir hıza sahip olması bütün egemenlerin işine gelen bir şey. Bunun için afyon tarzında kültür-

ler, sinema vs... ürünleri üretiliyor. Bu y üzden karşı taraf a kendi silahıy la mukabele etmek gerek. Bazı şey ler çağın hızına uy durulmak zorunda. Çağın bu şiddeti varsa, bu şiddet gençlere en olumsuz y önleriyle gösterilmeli. Başkasının acısı üzüntüsü insanların umurunda değil. O y üzden mutlaka izley ici sarsıcı üretimler ortaya çıkarılmak durumunda. Çünkü sanat bir açıdan bir görev dir ve bir misyon üstlenir. Bu anlamıy la sanat karşı bir tav ır almak zorunda." diye ekliy or.


TSHD'den Hasan Balıkçı'ya Ödül!

Ali Asker'e Konser Sonrası Gözaltı!

Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği, Şişli'de düzenlediği "Dürüstlük ve Yolsuzlukla Mücadele Ödülleri" töreninde, hayatını kaybeden sendikacı Hasan Balıkçı adına, ailesine ödül verdi. TEDAŞ Şanlıurfa Müesse se Müdür Yardımcısı Hasan Balıkçı, 2002 yılında yolsuzluklarla uğraştığı için katledilmişti. TSHD adına, ödülle ilgili yapılan açıklamada şöyle denildi: "Ülkemizin en önemli sorunları arasında yer alan yolsuzluk ve rüşvetle mücadelede önemli katkıları olan, bu mücadelede maddi ve manevi kayıplara uğrayan kişi ve kurumların belirlenmesi için yapılan çalışmalar sonucu; 2003 yılı Dürüstlük ve Yolsuzlukla Mücadele Ödülü'nün, yolsuzlukla mücadelenin her dürüst insanın üzerine düşen görevi yerine getirmesi ile mümkün olabileceği gerçeğine inanan ve bu yolda ölümü göze almakta tereddüt etmeyen Elektrik Mühendisi merhum Hasan Balıkçı'yı temsilen ailesine verilmesi kararlaştırılmıştır." □

23 yıldır yurtdışında yaşayan ve ilk kez bu sene Türkiye'ye gelebilen Ali Asker, İstanbul'da verdiği konser sonrası gözaltına alındı. 22 Şubat 2004 tarihinde, İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu'nda "Terketme-di Sevdan Beni" isimli gecede Sevinç Eratalay ve Musa Eroğlu'yla birlikte sahne aldı, Ali Asker. Geceden sonra, sivil polis araçlarıyla arabasının önü kesilerek durduruldu ve emniyete götürüldü. Bir gün gözaltında kaldıktan sonra, çıkarıldığı DGM Savcılığı tarafından serbest bırakıldı. Gözaltı gerekçesi olarak da 1978 yılında hakkında verilen arama kararı gösteril-di.Q

Medya TV Kapatıldı! Fransa Devleti, 12 Şubat 2004 tarihinde Medya TV'y i, kendi çıkarlarını ve güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle kapattı. Bu aynı zamanda Türkiy e ve Fransa devletleri arasında var olan bir işbirliği sonucunda gerçekleşti. Medya TV'y e uygulanan bu baskı, tüm dünya genelinde ezilenlere karşı uygulanan sansür ve tecritin bir parçasıdır, ü

7. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali Başlıyor! 3-7 Mart 2004 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleşecek olan festivalde bu yıl; 34 yerli, 50 yabanc ı olmak üzere toplam 84 belgesel film gösterilecek. Festivalin açılışı, bir galayla 2 Mart akşamı yapılacak. Galada, İsviçreli Samir Naq-çash'ın yapımc ılığını üstlendiği "Forget Baghdad" adlı film gösterilecek. Film gösterimleri; İtalyan Kültür Merkezi'nde ve Frans ız Kültür Merkezi'nde daha önceki senelerde olduğu gibi ücretsiz gösterilecek. Festivaldeki yabanc ı filmler aras ında; Afganistan'ı anlatan, İsrail'i, Şili'deki Pinochet dönemini, Arjantin'i, Güney Afrika'yı, Polonya'yı, Filistin'i anlatan filmler var. Türkiye'den ise; Güneş, Ay, Yıldız (Şehbal Şenyurt), Bela Bartok (Sezgin Türk], Sokakta ( Enis Rıza), Kalimerhaba Side (Savaş Güvezne], Taştaki İz (Can Ertuna), Çıralı: Doğaya Dönüş (Bülent Arınlı, Necati Sönmez] adlı filmler var. Festival; ayrıca, atölye, konferans, dia gösterimleri etkinlikleriyle sürecek.


Deniz Aygün'den "Hücrede Beden" Adlı Resim Sergisi! Ressam Deniz Aygün'ün "Hücrede Beden" adlı resim sergisi, İstanbul Karşı Sanat Evi'nde açıldı. 25 Şubat 2004 tarihinde başlayan sergi, 13 Mart 2004'e kadar gezilebilir. Aygün, bu resimlerle hücrede bulunan bir tutsağın, ya da kapalı, dar bir mekanda bulunan bir insanın durumunu anlatmak istemiş. Aygün'ün resimlerinde insan bedeni, ya da herhangi bir karakter, tipleme yok. Resimleri gören kişinin orada kalan insanın durumunu düşünmesini daha farklı bir tarzla yakalamış. 2000 yılında F Tipleri'ne geçilen Türkiye'de, bu dönemden itibaren hücreyle ilgilenmeye başlamış. Karşı Sanat Çalış malar ı - (212) 245 46 57.Q

25. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması Sonuçlandı! 25.İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması Sonuçlandı ! Bu yıl 25.si düzenlenen İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması'nın sonuçlarına göre ödüller şu şekilde sahiplerini buldu: - En İyi Kurmaca Film: Seyfi Teoman "Apartman " - En İyi Kurmaca Video: Deniz Buga "Kardeşler" - En İyi Belgesel Video: Dilek Çolak - "Görüşeceğiz / Lale" - En İyi Deneysel Video: Esin Büyükyıldırım, Osman Ozan Özbanaz - "Bir Varmış Bir Yokmuş" - En İyi Canlandırma Video: Ahmet Sönmez - "Kopi" Ödül töreni ise, 31 Mart 2004 tarihinde Uluslararası Kısa Film Günleri'nin açılışında yapılacak.□ ■

Grup Yorum 17 Ot Gazi Mahallesi'nde Yaren Kafe'de, "Yürüyüş" albümünün imza gününe katıldı.

Kadıköy Mephisto Kitabevi'nde düzenlenen imza gününe katıldı.

29 Ocak 201 İzmir Bornova Dıgıl Kafe'de düzenlenen imza gününe katıldı ve dinleyicilerle sohbet gerçekleştirdi.

Avcılar Sedir Kafe'de düzenlenen imza gününe katıldı.

8 Şubat 2004 Şirinevler Sisa Müzik Evi'nde düzenlenen imza gününe katıldı.

22 Şubat 2004: İdil Kültür Merkezi'nde bir imza günü gerçekleştirdi. Dinleyicileriyle yürüttükleri kampanya ile ilgili bir de sohbet gerçekleştirdi.

24 Şubat 2004

-■

İdil Kültür Merkezi'nde Grup Yorum İmza Günü Grup Yorum elemanları, 22 Şubat 2004 tarihinde yeni albümü "Yürüyüşle ilgili olarak İdil Kültür Merkezi'nde imza günü gerçekleştirdi. Albümlerin imzalandığı etkinlik, daha çok söyleşi şeklinde geçti. Dinleyiciler de merak ettikleri soruları sordular. Etkinlikte, ayrıca tutuklanan Grup Yorum elemanı İhsan Cibelik hakkında da konuşuldu. Şu anda devam eden "Grup Yorum'a Özgürlük!" kampanyası anlatıldı. Gelenler, kampanyaya destek için imza attı.

Bağcılar Karanfiller Kültür Merkezi'nde düzenlenen imza gününe katıldı. Yaklaşık 130 kişiyle birlikte türküler söyledi,

25 Şubat 2004 Kocaeli Gençlik Derneği'nin düzenlediği imza gününe katıldı.


İki Haftada 200'e yakın Gözaltı ve 20'ye yakın Tutuklama!

TAYAD'lı Aileler Dayanışma Gecesi Düzenledi!

Tecrite ve sansür uygulamasına karşı TAYAD'ın başlattığı kampanya çerçevesinde, bir süredir etkinlikler yapan TAYAD'lılara ve kampanyayı destekleyen kurumlara, kişilere yönelik saldırılar devam ediyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Samsun, Mersin, Elazığ ve çeşitli bölgelerde "Hapishanelerde 107 İnsan Üldü, Duydunuz mu?" afişlerini asanlar gözaltına alındı. Ankara'da; Ekmek ve Adalet Dergisi, Ankara Idilcan Kültür Merkezi, Ankara Gençlik Derneği, Ankara Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği, çeşitli evler, Ankara Abdi İpekçi Parkı açlık grevi yeri, İstanbul TAYAD ve Okmeydanı Halkının Sesi Gazetesi basıldı. İstanbul TA YAD Başkanı tutuklandı, ve İstanbul'da Birleşik Basın Sitesi'ne giden TAYAD'lılar gözaltına alındı. Anka-ra'daki geceyansı baskınlarında 36 kişi gözaltına alındı, 12'si tutuklandı. Elazığ'da sadece bu afişleri astıkları için 3 kişi tutuklandı. İstanbul'da gözaltına alınanların kollan, burunları, kafaları kırıldı. Oysa; bu kampanya çerçevesinde afişinden, diğer etkinliklerine kadar her şey yasaldı, meşru haklarıydı.

TAYAD'lı Aileler Dayanışma Gecesi Düzenledi TAYAD'lı aileler, 21 Şubat 2D04 tarihinde Okmeydanı Devran Düğün Salonu'nda bir dayanışma gecesi gerçekleştirdi. Gece; onlarca sivil polis, panzer, çevik kuvvet otobüsü eşliğinde gerçekleşti. Geceye; Grup Sıla, Grup Saltık, Grup Kardelen şarkı ve türküleriyle katıldı. Yapılan açılış konuşmasında: "TAYAD, yürüyüşüne devam ediyor. Tüm acılara rağmen yürüyüşümüze devam edeceğiz. Duymayan kulaklara duyurmak, hissetmeyen yürekleri ısıtmak ve bu sessizliği parçalamaktır amacımız." denildi. Yaklaşık 400 kişinin izlediği gecede, TAYAD'lı ailelerden Niyazi Ağırman, Ahmet Kulaksız, Naime Kara da birer konuşma yaptı. □

İdil Kültür Merkezi Yeni Dönem Kurslar Başladı! İdil Kültür Merkezi'nde Bağl ama, Gitar, Kaval, Yan Flüt Kursları ve Grup Yorum Korosu II. dönem dersleri başladı. İstanbul Taksim İstiklal Caddesi'nde Haziran 2003'ten itibaren faaliyetini sürdüren İdil Kültür Merkezi ile irtibat kurmak için (212) 245 00 70 -244 31 60 no'lu telefonlardan ulaşılabilir. □

Fransız Gazeteciye "Yılın Fotoğrafı Ödülü" Verildi

Ermeni Gazetesi Agos'a Destek Ziyareti!

Associated Press haber ajansında çalışan Fransız gazeteci Jean-Marc Bouju, merkezi Amsterdam'da bulunan Dünya Basın Foto Jürisi tarafından "Yılın Fotoğrafı" dalında birinciliğe layık görüldü. Mart 20O3'te Amerikalılar tarafından esir edilen Iraklı bir baba ve korumaya çalıştığı oğlunu görüntüleyen fotoğraf, aynı zamanda Irak'ta yaşananları gözler önüne seriyor. Yarışmaya; 124 ülkeden 4 bin 176 fotoğrafçı katılırken, toplam 63 bin 93 foto gönderildi.

'Birimizin Derdi Hepimizin Derdi' adlı girişim, 28 Şubat 2004 tarihinde Şişli'deki Ermeni gazetesi olan Agos'u ziyaret ederek destek verdi. Ziyarete; Şanar Yurdatapan, Abdurrahman Dilipak, Ragıp Zarakolu, Av. Lütfi Yılmaz, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, MKM'den, Zübeyir Perihan, PEN yazarları üyesi Halil İbrahim Özcan katıldı. Bundan bir süre önce, Ermeni gazetesi olan Agos'ta; Mustafa Kemal'in manevi kızı olduğu söylenen pilot Sabiha Gökçen'in Ermenii asıllı olduğu yazılmıştı. Bunun üzerine, MHP'liler, ülkü ocakları, genelkurmay harekete geçip tehditler savunmuşlardı. Bir grup MHP'li, Şişli'deki gazete bürosu önünde toplanarak, tehdit etmişlerdi. Girişimin yaptığı destek ziyaretinde konuşan Şanar Yurdatapan; gazetede çıkan haber üzerinden başlayan tartışmaların, ülkü ocaklarına bağlı bir grubun, gazete önünde yaptığı gösteriyle kışkırtmaya dönüştüğünü vurguladı.□


TÜRKİYE SOLUNUN HA-

ŞOFÖR İDRİS

PİSHANE TARİHİ

Yazar: Hikmet Akgül Tür: Anı Yayınevi: Yar Yayınları 188 sayfa

Yazar: Şaban Öztürk Türü: Araştırma Yayınevi: Yar Yayınları 324 sayfa

Şaban Öztürk bu araştırmasında genel hapishane sorununu ele almış. Kitapta genel olarak siyasi tutukluların, buralarda hangi koşullarda, neler yaşadıklarını, yaşananlara karşı nasıl tavır aldıklarını anlatmış. Siyasi tarihe de değinerek anlatmaya çalıştığı hapishaneler tarihinde kısmen Cumhuriyet öncesi dönemi de içeren 1960'a kadar dönemini de kapsıyor.□

Kitap Idris Erdinç'in yaşamını anlatıyor. Hikmet Akgül'ün 1993'te Devrim Dergisi'nde yayınlanacak olan bir röportaj için Idris Erdinç'le görüşmeye başlamasıyla oluşan kayıtlarından ve kendisinin geride bıraktığı notlardan hazırlanan bir proje. Idris Erdinç'in tanık olduğu 1930 İşçi Hareketi üzerine, 1946 Sendikal Hareket ve Legal Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi ile ilgili özellikle Kocaeli özelinde anlatılanlar, 1951 Tevkifatı önceki şoför İdris'in kurduğu İstanbul Vilayet Komitesi üzerine anlattıkları kitapta geniş yer tutan konular arasında.□

dvd... vcd... albüm...

Gülbahar

Gani Nar

Sümer Ezgü

İsmail Hakkı

Musikar Metropol

Bi Miri Nekene

Anadolu'dan Geldik

Müzik

Kom Müzik

Öncü Prodüksiy on

Demircioğlu Nasibolsa Kalan Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.